You are on page 1of 594

tiirkiye'de

+S
g
CO

islamcilik I
du§iincesi
metinler
1 ki§iler

hazirlayan:
ismail kara
KtTABEVl Yaym no: 75

K a p a k : Y a z ie v i

D iz g i: D iz g ie v i

B a s h v e c ilt : B a y r a k

1. b a s k i: 1986

2 . b a s k i: 1987
3 . b a s k i: 1997

Ista n b u l Tem m uz1997


TURKIYE'DE
iSLAMCILIK
DU§UNCESi
M E T IN L E R / K IL L E R

I
Hazirlayan:
IS M A IL K A R A

tlaoeli 3. Bash

KiTABEVI
Qatal9e?me Sok. No: 52/A Cagaloglu/lSTANBUL
Tel: (0.212) 512 43 28 - 511 21 43 • Faks: 513 77 26
ISMAIL KARA 1955'de Giineyce/Rize'de dogdu. Istanbul Jmam-
Hatip Lisesi'ni (1973), Istanbul Yuksek isttm Enstitiisii'nu (1977) ve
Istanbul Universitesi Edebiyat Fakiiltesi Tarih Bdlunrii'nu bitirdi
(1986).
Yuksek isl&m Enstitusu'nii bitirdikten sonra Dergdh Yayinlannda
qah§maya ba§ladi, bu muessese i^inde Fikir ve sanatta Hareket dergi-
si, Ttirk dili ve edebiyati ansiJdopedisi, lst&mf bilgiler ansiklopedisi'nin
yayin heyetinde yer aldi, Yayin Mudurliigii yapti.
1980-95 yillan arasmda ogretmenlik de yapan Ismail Kara "islSmci-
!ara Gore Me§rutiyet idaresi 1908-1914'' ba§hkli teziyle siyaset bili-
mi doktoru oldu (1993). Halen M. U. ilahiyat Fakultesi'nde ogretim
gorevlisidir.
<^ah$malan: Tiirkiye'de tsMmcihk Dii$ilnce$i (I, 1986; II, 1987; III,
1994), IslAmalann Siyast Goriifleri (doktora tezinin gdzden geqril-
mi§ baskisi, 1994).
Hiiseyin Kazim Kadri'nin Ziya G&kalp'm Tenkidi (1989) ve Me$ruti~
yetten Cumhuriyete HaUralartm (1991) kitaplan ile Mizrakh ilmihat'i
(1989) yayma hazirladi.
Ugiincu Baski igin

T iirkiye'de Isl&mcilik Dti$unce$i'nin 1 ve 2. d ltlerinin ilk baskilan ya*


pilali on yil oldu. Ba§langi£ta pek d iiju n m ed ig im halde daha sonra bir
tam am lay ialik fonksiyonu icra edecegi du^uncesiyle hazirladigun 3. d lt
d e n e jre d ild i (1994). Bu 3. ciltte C um huriyet donem i IsU m cihk hareketi
iizerind e etkili oIm u§ ki§ilere yer verdik.
U^uncii baski i^in 1 ve 2. d ltlerin yeniden dizilm esi gundem e geline
ge^en zam an i^inde bu kitaplara alm ak istedigim m etinlerin -tamam mi
hazirlam aya v akit olm adiysa d a- onem lilerini ilave ettim . O kuyuculara
kolaylik olm asi i£in 1 . rild in bu baskisina ilave edilen m etinleri vermek
istiyorum :
— §ehbend erzad e A hm ed H ilm i’nin "H angi felsefi m eslegi kabul et-
m eliyiz?” ba§likli yazisina "N e olm ak istiyoruz?", "R kirlerin ve neticele-
rin sergi alaru", T a k lik etm e ve se^erek alm a" altba§hklan;
— §eyh u lislam M usa Kazim : " K u w e t hazirlam ak - ilim ve m ektep-
ler" v e ”M e§rutiyet";
— isk ilip li M ehm et A tif Efendi: "Me^rutiyet, me$veret”;
— M ehm et A kif Ersoy: "Sa’y ve am elin nazar-i islam daki m evkii" ve
"Fatih K ursiisu nde” vaaz - S a ’y ve tevekkuT;
— Elm ahli M uham m ed H am di Yazir: "Islam iyet ve hilafet ve Me§i-
hat-i Islam iye" v e "M iisliim anlik m ani-i terakki degil zam in-i terakkidir";
— Ekier i^in:
"M usa K azim E fen d i’nin D ivan-i H arb-i OrfT'de sorgulanm asi",
" Said H alim Pa§a'm n harp su^Iusu olarak D ivan-i A liy e verdigi ya-
zih cevaplar",
C elal N uri: "Said H alim P a ja iun 'inhitat-i IslSm ' kitabi uzerine".
6 OgONCO BASKI IgtN

Ge?en zaman i^inde Manastirh Ismail Hakki'nin metinlerinin de


mutlaka bu kitap i^inde yer almasi gerektigi diijuncesi kesin lejm ij ol-
rrtokla beraber kitabrn hacmiyle ilgili endi$eler bu dugiincenin ger^ekle?-
tirilmesine mani oldu. Belki onlar benzerleriyle birlikte ba$ka bir ;ali$-
manrn konusu olmayi bekleyeceklerdir.
Bunlar dijinda kitaba aldiginuz kifilerin hal terciimelerini tashih et­
tim, tamamladun; yeni tesbit edilen kitaplan, kaynaklan ve yeni ne?irle-
ri ilave ettim.
Bu cildin ba§inda yer alan uzunca "Giri^'in ge^en zaman i^inde yap-
hgmuz yeni ;ali?malarla a$ildigi a^iktir. Ozellikle IsMmcilarm Siyasi Gd-
riifleri (1994) kitabi bu saha i?in bir^ok yeni bilgi ve degerlendirmeyi
okuyucunun onune getirmijtir. Bununla beraber meseleye dahil olmak
ve metinlere daha iyi niifuz edebilmek i<;in bu "Giri§" hSlS miistagni ka-
lmamiyacak bir metindir. Onun ipn aynen kalmasi uygun gorulmu§tur.
Bu baskirun da hayirlara vesile olacaguu umuyorum.

Bulgurlu, 2 Nisan 1997 Ismail KARA


Sunu§

iki cilt olarak hazirlanan bu <;ali$mada, Turkiye'de islamcilik diijiin-


cesi ipnde etkili olmu§ onalh yazann temel du$iincelerini veren mehnle-
ri bulacaksimz. Yazarlann siralamasi, siyast gelijmelere paraiel olarak
degi$en ve gelijen fikirlerini daha rahat takip edebilmek icpn, vefaf tarih-
leri esas ahnarak yapilrru^hr. Buna gore:
1. d ltte §ehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi, §eyhulisl3m Musa
KSzim, Said Halim Paja, Seyyid Bey, iskilipli Mehmed Ah/, Babanzade
Ahmed Naim, Mehmed Aid/ Ersoy, Elmalili Muhammed Hamdi Yazir,
2. ciltte Ferit Kam, Mehmed Ali Ayni, ismail Hakki Izmirli, ismail
Fenni Ertugrul, Ahmed Hamdi Akseki, §eyhulislam Mustafa Sabri, Be-
diiizzaman Said Nursi, M. $emseddin Gunaltay'in yazilanna yer veril-
mijtir.
isISmcilik diijiincesi, (agda$ Turk dujiincesi ifinde ayn ve belirgin
bir fikir hareketi olarak II. Mefrutiyet'ten (1908) sonra viicut buldugu
i^in, onriiliik fonksiyonu icra etmelerine ragmen Cevdet Paja, Tunuslu
Hayreddin Pa$a... gibi II Mejrutiyet'ten once vefat eden yazarlan bu 9a-
li?mamn smirlan dijinda tutmak durumunda kaldim. II. Mejrutiyet son-
rasi islSmcilik dti$uncesine katkida bulunmu$ kifiler, jiiphesiz bu kitaba
alinan onalh ki$iyle sinirh degildir; en az bunun kadar bir isim listesi da­
ha ilk elden akla gelebilir, altalta siralanabilir. Fakat bu onalh kijinin
Islamcilik diifiincesi i(in eski tabirle "e/radini clm i, agyartni mani" ola-
cak jekilde hayli genij ve yaygin bir cei\eve verecegini rahathkla soyle-
yebilirim. Bununla beraber ;ah$maya esas aldigim olfiiler ^er^evesinde
yeterli ve degijik metinlerini bulamadigim ifin Manashrli ismail Hak-
ki’ya yer veremedigimi de belirtmeliyim.
Okuyuculann hemen farkedecekleri gibi, eserlerini yalmz Cumhuri-
yet devrinde vermi? yazarlara bu falijmada yer verilmemijtir, Bunun en
SUNU§

onemli sebebi islamcilik diijuncesinin, Cumhuriyet devrine, Turk^uliik-


Milliyetfilik ve Batialik du$uncelerinin aksine ve en azindan eser verme
ve fikirlerini savunma a^isindan zayiflayarak, kinlarak yansimif olmasi-
dir. Denilebilir ki Cumhuriyet devri islamcilan, uzun miiddet Tiirkiju-
liik degilse de Milliyetplik (er;evesinde varhk alam bulabilmiflerdir. Bu
genei hiikiim, bu fali$mada yer alip da Cumhuriyet devrine yeti$en ki?i-
ler i^in de biiyuk divide ge^erlidir. ikinci onemli sebep ise judur: Mer-
hum Nurettin Top^i’nun genel olarak isiamcilardan farkli bir jekilde ta-
sawuf dujuncesi ipn gelijtirdigi baki$ aqsi ile bah medeniyetine yo-
nelttigi tenkitler di$ta tutulursa, ismet Ozel'e gelinceye kadar Cumhuri­
yet devrinde var olan Islamcilik du§iincesinde onemli ve farkli bir dii-
$iince, bir degerlendirme viicut bulmami§tir.
Said Nursi'nin Volkan 'dan aldigim bir yazisi di$ta tutulursa metin-
leri, genellikle Sirat-i mustakim-Sebilurre$ad, Beyanu'l-hak, tslam mecmuasi
dergileri ile ;ogu, yazarlann gazete ve dergilerdeki yazilanndan olugan
kitaplanndan se^tim. Metinleri se^erken -ki bu h i; de kolay olmami$tir,
pjnkii iizerinde ;ali$tigim yazarlann hemen biitiin yazilarini ve kitapla-
nm gozden ge^irmek zorundaydim-, se^igim metinler iizerinde <;ali$ir-
ken ve kitaba son jeklini verirken hangi ol^ulere gore hareket ettigimi
ozetlemek, samnm faydali olacaktir:
1. Yazarlann genellikle fikri yonleri, bir divide de siyasi taraflan
agir basan yazilanm terdh ettim. n. Mejrutiyet'ten sonra <;ok tarti§ilan
medeniyet, hurriyet, terakki, ittihad, mejrutiyet, me?veret-$fira, din-
devlet, hilafet, taklit, milliyetplik, kadin haklan, Islam diinyasuun geri-
leme sebepleri, ittihad, kanun-i esasi, kanunlajtirma hareketleri, Turk
aydmlanmn batililajma ve isllm dini karjisindaki konumlan... gibi ko-
nular, seplen metinlerin mihverini olujturuyor. Ozellikle ikinci ciltte
bunlara ilaveten tasawuf-vahdet-i vucud konusu ile Turk ve batih ya-
zarlardan, dini dujunceye karji geli$en materyalist ve pozitivist akimla-
ra yonelmi; kifilere verilen cevaplar agirlikta olacaktir. Akademik-ilm!
<;ali$malann bir bakima ihmal edili$inin sebebi, tahmin edilebilecegi gibi
bu tvir metinlerin, yazarlannm $ahsi kanaatlerini yeterli divide verme-
mi$ olmasidir. Yazi tercihinde gozoniinde bulundurulan hususlardan bi-
ri de metin yazannm agirhkh olarak iizerinde durdugu konulan ihmal
etmemek olmujtur.
2. Metinlerin butiinune yakin kismi tarafundan sadelejtirilmijtir.
Daha once yapilan az sayidaki sadele^tirmeleri gozden uzak tutmamak-
la beraber birinci ciltte yer alan M. Ertugrul Diizdagin Said Halim Pa-
TORKtYSTDE tSLAMCILIK DO§tTNCESl

$a'dan yaptigi dort sadelejtirme difinda kalanlan aynen almayi uygun


bulmadim. Yazilarda ge^en ayetlerin, hadislerin, Arap^a ve az sayidaki
Fars<;a metinlerin terciimelerini vermeye fali$tim, ayetlerin siire ve ayet
numaralanna parantez ifinde ifaret ettim. Yazilann nereden alindiklan
da metinlerin sonunda verilmi$tir.
Daha genij bir kitlenin bu (ali^madan faydalanabilmesi i(in metin-
lerin sadelejtirilmesi yoluna gidilmtyir. Bu ne kadar dogni bir tercihtir?
Aynen vermenin de, sadelegtirmenin de kendine gore avantajlan ve zor-
luklan var. Fakat $imdilerde sayi olarak aza hitap etse de metinleri sade-
le?tirmeden vermenin daha dogru olacagi kanaatini tajiyorum. Qiinkii
ne kadar ba$anli olursa olsun sadele$tirme ancak terciime ile kiyaslana-
bilir. Metinlerin onemli bir kisminm, gazete ve dergi yazisi olmalan d o
layisiyla tajidiklan dil, ifade ve ciimle bozukluklan da sadele?tirmede
ister istemez ufak tefek tasarruflan zaruri kilmaktadir.
3. Metinlere ge^meden once her yazar ipn ''Hayati ve Eserleri'' bajli-
gi altinda bir hal tercumesi verilmi$tir. Bu kisimlarda yazann hayati kisa
ve derli toplu, eserleri ise eksiksiz verilmeye ;ali$ilmi$, eserleri iizerine
yapilan sadele$tirme ve Latin harflerine aktarma tiiriindeki (ali$malara
da i§aret edilmi?, sonlannda ise daha genij bilgi ipn bajvurulabilecek
kaynaklar gdsterilmi$tir.
4. Daha once Tanzim at'tan C um huriyet’e Tiirkiye Ansikiopedisi (C.V,
1405-1420,1986) ifin kaleme aldigim ve Tiirkiye'deki islamcilik du$iince-
si i^in bir ^ergeve veren maddeyi de biraz genijletip degijtirerek, alinti-
lan (Ogaltarak ve dipnotlayarak kitabm bafina koydum. Burada verilen
bilgilerin, metinleri anlamayi hayli kolaylajtiracagi ve karjilajtirma
imkani verecegi kanaatindeyim.
5. Birinci cildin sonunda yer alan Ek'te Ahmed Agaoglu’nun
"islam'da dava-yi milliyet" bajlikli uzun yazisim bulacaksiniz. Daha on­
ce bir degerlendirmeyle Latin harflerine aktardigim bu yazi (bk.
"isiamcilarla Tiirkfuler arasuida bir milliyet(ilik tartijmasr, Tarih ve
Toplurn, sayi: 28, Nisan 1986) -biitiinu yayimlanmamif olmasina rag­
men- Babanzade Ahmed Naim'in "islam'da dava-yi kavmiyet" adli eseri
i?in kaleme almrmj en geni$ tenkit ve cevap ozelligini tajiyor. Sirat-i
M iistakim 'in ilk sayilannda birlikte yazi yazan, daha sonralan yollan
aynlan ve ayn fikir gruplannda yer alan bu iki yazann aym konuya;
milliyet^lik meselesinin islam'daki yerine ait goriijlerini kar$ila$tirmah
olarak okumanin faydali olacagim samyorum.
Agaoglu bu uzun yazisinda, Fransiz ihtilali'nden sonra ortaya <pkan
10 SUNU?

ve Osmanli iilkesine de biiyiik olfiide bu jekliyle yansiyan Milliyet<plik


(Turk^iiluk) hareketi i;in, boyle bir anlayijin olmadigi 14 asir onceki
isiam'm ilk devirlerinden omekler ve deliller aramaktadir ki bu dogru
bir yol olmamalidir. Ayiu yaklajim hatasi tersten Ahmed Naim tarahn-
dan da i$lenmi$tir.
6. Yazilann £ogu orijinal bajligmi veya sadele?tirmesini ta^imakta-
dir. Bazilan ipn, ozellikle kitaplardan aldigim metinlere uygun ba$hkla-
n ben koydum.
*
♦ *
1979 yilinda islamcilik iizerine simrli olan ara$tirmalanmi derleme-
ye bajladigun zaman yapmayi du$tindugum $ey, tek tek Jkijileri ele ala-
rak onlann belliba§li fikirlerini denemeler halinde vermekle mahduttu.
Nitekim Said Halim Paja iizerine bu yolda yaptigim iki deneme yayim-
landi (Fikir ve Sanatta Harekei dergisi, sayi: 11-12, Ocak-§ubat 1980 ve sa­
yi: 14, Nisan 1980). Kisa bir zaman sonra bu yazilann biitiinliikten uzak
oldugunu gordum. Bu defa islamcilar arasinda tartijilan, degerlendir-
meye tabi tutulan ionulan tek tek bir veya birka; yazi konusu yapmak
istedim. Fakat Islamcilik iizerine <;ok az sayida <;ali$ma vardi, yaygin
olan kanaatler de eksikti ve yanligliklar tajiyordu, denemelerin havada
kalmamasi ipn bolca alinh yapmak gerekiyordu. Bu ise dii$uniilen yazi­
lann simrlanru zorlayan bir jeydi. Sozkonusu tecriibelerden sonra hem
kendimin, hem de bu saha ile ilgileneceklerin elinde bulunacak ozellikli
bir metinler derlemesini yapmaya, bir antoloji haztrlamaya koyuldum.
ilk hazirladigim metin de §imdiye kadar Latin harflerine aktanlmayan
ve Sebiltirre$ad'in Ankara niishalannda yayimlandigi i(;in onemi olijii-
siinde tarunmayan ve istifade edilmeyen Said Halim Pa?a'mn son eseri
islim'da TefkiUt-1 Siyasiye adli risale oldu (1921'de Roma'da yayimlanan
U s Institutions Politiques darts la Socitte Musulmane'm Mehmed Akif tara-
findan yapilan tercumesi). Daha sonra siirdiirdugiim bu ;ali$malar neti-
cesinde elinizdeki kitap viicut buldu.
§iiphesiz bu (jalijma Turkiye'deki islamcilik i^in biiyiik oranda bir
vuzuh, bir afiklama getirecektir. Fakat <;agda$ Tiirk dujiincesi sozkonu-
su oldugu zaman boyle bir vuzuh kesinlikle yeterli degildir. Osmanhci-
hk, Tiirk^iiluk-Milliyetfilik ve Baticilik cereyanlari i^in de buna benzer
<;ali$malara ihtiyaf vardir. Ancak o zaman bir bakuna ge<;mi$te olup bi-
teni, bir bakima da bizim devraldigimiz mirasi biitimiiyle tanima jansi-
na sahip olabilecegiz. Artik havada qok kalmaktan yorulmu^ ayaklari-
TORKIYE'DE I s l a m c i l i k DO9ONCESI 11

nuz i$in de belki basilabilecek bir toprak iimidi dogacakhr.


Metin terrihlerinde ne kadar isabet kaydettim, sadelejtirmelerde ne
kadar bajanli oldum? Bu sorulann cevaplan biraz da bu saha ile ilgile-
nenlerin tenkitleriyle ortaya fikacak. Boyle bir zahmete katlanacaklara
fimdiden te$ekkur etmek isterim.
•••
Bu mutevazi ^ab$mayi babam Kutuz Hoca'ya ithaf ediyorum. Qiin-
kii o benim ilk hocam ve ilk yol gostericimdir.

Icadiye, 11 Ekim 1986 iam til KARA


igindekiler

O q u n c u b a s k i I Q N ....... ....................................................................................................... 5
S U N U §.................................................................................................................................................7
G IR i§ : T U R K IY E D E IS L A M C IU K D U ? U N C E S i I0 N BIR g E R Q E V E
D E N E M E S I / Ismail Kara---------- ------------------ —.............. — ------ ---------------15
ONBILGILER___________________ ________________________________________ 16
OSMANU ULKESiNDE ISLAMCIUK: ITTTHAD-I ANASIRTJAN iTTTHAD-l
ISLAM'A.................................................................. .............................................................. 27
ADLANDIRMALAR - TASNIFLER....... ........................ ............... ...............................31
ISLAMCILARIN SIYAS! GORU$LERi_______ ___________________________ __ 40
iSLAMCTLARIN FIKRl ENDi$ELERI_____ ________ ________________________ 57

§EHBENDERZADE FiLiBELi AHMED HILMI............................................67


Hayati ve Eserleri................................................ .......................... ......................................69
ISLAHAT VE ISTIKBAL..................................................................................................... 73
MUSLUMANLARA StYASET REHBERi......................... ......................... ...................86
HANGI FELSEFl MESLEC1 KABUL ETMELTYIZ?__________________________102
ISLAM'DA FIKiR HURRfYETL......................................................................................109

§ E Y H U L IS L A M M U S A K A Z IM ...............................................................................117
Hayati ve Eserleri...............................................................................__ ..._______ ___ 119
HURRiYCT-E^iTLiK (VE KADIN HAKLARD_____________________________ 121
MEDENiYET-DIN iL^KISl...............- ..........................................................................130
ISLAM VE TERAKKi......................................._ .......................... ..................................137
KUW ET HAZJRLAMAK._________________________________________ ____ 144
MEgRUTiYET.................................................................................. ............................... 151

S A ID H A L IM P A § A ............................................. ...........................................................155
Hayab ve Eserleri............................................................................................................ 157
1SLAMDA SIYASl TE§K1LAT._________ ________________________ __ ____ 160
ISLAMLA§MAK...................................................... ................................................. ...... 194
ME$RUTiYET.................................. .......................... ....................................................213
FIKRl BUHRANIMIZ............................................................................................ ....... 228
ISLAM ALEMiNlN GERiLEME SEBEPLERi OZERINE BIR DENEME............... 238

S E Y Y I D B E Y ........................................................................................................................ 255
Hayab ve Eserleri.......... ................................................................................ ................ 257
HILAFETiN §ERl MAHtYETt_____ _____________________________ ______ 259
ICTiHAD VE TAKLiT.___________________________________________ _____ 301
14___________________________________________________________ IgtNDEKlLER

MEZHEPLER OZERINE DO5ONCELER............................................................. .309

ISKiLiPLi M EH M ED A TIF...................................................................................321
Hayab ve Eserleri.................................................................................................... 323
MEpRUTtYET, ME§VERET___________________________________________325
BATIYI TAKLlT ETMEK VE MEDENIYET MESELESt____________________ 232
§ERIAT NAZARINDA KARA VE DENtZ KUWETLERfNtN EHEMMtYETt VE
GEREKULitt................................... .................................................................... 341
INSANLARIN BIR KANUNA iHTIYAqjfiL___________________________ 354
iCllHAT VE ILMt SEViYENlN DU$0§U............................................................. 357

BABANZADE AH M ED N A IM ...........................................................................361
Hayab ve Eserleri...................:________________________________________363
Og FELSEFt TERlM OZERINE_______________________________________365
MiLLiYErgtLiK v e tC r k lO k O z e rin e .......................................................... 371
iSLAMTN DUNU VE BUGUNO.............................................................................382
BIZDE DIN VE DEVLET........................................................................................ 392

MEHMED AKIF ERSO Y....................................................................................... 399


Hayati ve Esertai.................................................................................................. 401
SAY VE AMELIN NAZAR-IISLAM DAKI MEVKtt............................................ 405
SULEYMANIYE KURSOSUNDEN........................................................................411
ASIMT>AN.............................................................................................................433
CEMAtEDDiN EFGAN1........................................................................................461
TEFSIR-i JERIF...................................................................................................... 466
HASBIHAL......... ...................................................................................................468
HASBIHAL............................................................................................................ 471
FATiH KURSOs GNDEN VAAZ..........................................................................475
BAYEZID KURSUSONDEN VAAZ..................................................................... 486
HASBIHAL_________________________ ____________________________ 493
NASRULLAH KURSUSUNDEN TORK MILLETINE HTTAP_______________496

ELM AULIM UH AM M ED HAM DI YAZIR..................................................517


Hayab ve Eserleri.............................................. — .............................................519
iSLAMlYET VE HiLAFET VE ME§IHAT-1 ISLAMtYE.__________________ ...5il
ISLAM TERAKKIYE MANI DECJl--------------------- ----- - ................................. 526
FEISEFE, TECEDDUT VE AVRUPA KOLTOr O................................................ 547
MUHIM BIR MAKALE....................................................................................... 564
BIZtM VARLARIMIZ,_____________________________________________571
MAHABBCT VE VAHDET-t VOCUD................................................................. 573

EKLER..................................................................................................................... 579
I- ISLAM'DA DAVA-YI MiLLiYET / Ahmed Agayef.-------------- ----------------------- 581
n- MUSA KAZIM EFENDVNtN DtVAN-I HARB-I ORFl'DE SORGULANMASI....... 596
m- SAiD HALIM PA^A'NIN HARP SUCLUSU OLARAK DtVAN-1 ALt'YE VERDiCI
YAZILICEVAPLAR...............................................................................................505
IV- SAiD HALlM PA5A-N1N "INHiTAT-I ISLAM" KiTABI UZERINE/Celal Nuri.....614
G iR i§

Turkiye'de islamcilik DU§uncesi I gin


Bir Qergeve Denemesi

ismail Kara
Onbilgiler

islamcilik, XIX-XX. yuzyilda, Islam '1 bir butiin olarak (inanf, ibadet,
ahlak, felsefe, siyaset, hukuk, egitim ...) "yeniden" hayata hakim kilmak
ve akilci bir metodla miislumanlari, Islam dunyasmi bah somuriisiin-
den, zalim ve miistebit yoneticilerden, esaretten, taklitten, hurafeler-
den... kurtarmak; medenile§tirmek, birlejlirm ek ve kalkindirmak ugru-
na yapilan aktivist, modernist ve eklektik yonleri baskm siyast, fikri ve
ilmi i;ali$malarin( arayijlann, teklif ve ; 6ziimlerin butiinunu ihtiva eden
bir hareket olarak tarif edilebilir.
Islamcilik i<;in islJm diinyasinda "tecdid, lslah, ittihad-i Islam (;ok-
lukla panislamizm karjiligi kullarulir), ih ya..."; batida "panislamizm ",
ozellikle yeni ara^tirmalarda "modem islam(iyet), ;agda$ Islam dii§un-
cesi, islam'da reformist d iiju n ce..." gibi kelime ve terkipler kullatul-
maktadir.
Bu hareket Misir'da Cemaleddin Efgani (Aslen iranhdir, 1839-1897),
sadik talebesi Muhammed Abduh (1845-1905), Hindistan'da Seyyid Ah­
med Han (1817-1898), Seyyid Emir Ali (1849-1928), Tiirkiye'de Sirat-i
mustaktm-Sebilurre§ad, Beyanu'l-hak, IsUm mecmuasi, Volkan gibi der-
gilerde kumelenen kijilerin onculiigunde ortaya ;ikti ve geli§ti.
Yukarda verilen tarifte iizerinde dzel olarak durulmasi gereken
anahtar kelime "yeniden"dir ve XIX. yiizyilda ortaya ;ikan ve en azin-
dan diijvince alamnda modernist karakteri baskm islamcilik cereyam-
mn, daha onceki "yeniden isiama donu§"/hadiste geijtigi jekliyle tec-
did-teceddud (yenileme-yenilenme) hareketlerinden ayiran en onemli
ozellikler de bu kelimede ve bu kelimeye yuklenen anlamlarda bulun-
maktadir. (Tecdid hadisi: "§uphesiz Yiice Allah bu iimmet i<^n, her asir

* lslamcihgin dogu$u ve ilk onculeri konusunda yeni goru§ler i^in bk. Miimtazer Tiirko-
ne, Siyasi ideoloji olarak islimciligm dogu§u, s. 32 vd., 1991.
T ttRK lY ED E ISLAMCIUK DOgONCESI 17

baginda oniar i<^n dini hayatlanni tecdid edecek birisini gonderecektir".


bk. Ebu Davud, Siinen, Melahim, b. I .)1
Butiin ydnleriyle Kur'an'in, bir^ok bakimdan da hadislerin guvemlir
bir $ekilde elde olmasi ve ilke olarak bu iki kaynagin (Kitap, Siinnet) us-
tiinde hiijbir kurum, k iji ve otoritenin kabul edilmemesi -Hiristiyan ve
Yahudilerin aksine- musliimanlara, hemen her zaman veya ihtiya; duy-
duklannda geriye donerek kaynaklara bakabilme, Hz. Peygamber'in ha-
yatina ve O 'nun devrine (asr-i saadet: saadet devri) yonelebilme firsati
tam m iftir. Buna bagll olarak o giin y ajanan hayatla, fikri endi^elerle,
siyasi yapiyla, kurum ve otoritelerin one surdiikleriyle... Islamm, nasla-
n n ne kadar u y u ju p uyujm adigini tesbit edebilme imkaru vermi§tir. Bu
"igten iije yenilenm e''nin, geriye donujvin, kaynaklara yakla$mamn adi
tecd id d ir ve Islam tarihind e koklii bir gelenegi vardir. G azali,
R abbani... gibi alim lerin bir lakabi da "m iiceddid" (dini yenileyen, asli-
na irca eden)dir ve M uceddidiye ad mi ta^iyan bir tarikat vardu. (Buna
k arjilik AbbasT D evleti'nin destegiyle -zoruyla da denebilir- Islam diin-
yasrna giren Yunan felsefesinin muslumanlar arasinda tek ba§ma yaja-
ma $ansi bulam amasi, siirekli bir fantezi olarak kali§i, aym jekild e dinle
aklin veya felsefenin birbirlerine zit olm adiklan, uzla^abilecekleri fikri-
nin bir tiirlii tam olarak tutunamam asi ise islam 'in "d 15tan i<je dogru bir
yenilenm e"ye pek de imkan vermedigini gostermektedir).
Bu ap d an XIX. yiizyilda ortaya p k an islam cilik hareketinin, -her ne
kadar kaynaklara donii$e 90k onem atfetm ekte ise de- genel hatlanyla
igten i^e dogru yenilenm eye uzak kaldigi, hatta ilke olarak bunu bemm-
sem edigi, gerqekle^mesini im kansiz gordiigii soylenebilir. Bir kurtuluj,
kalkm m a, iktidar ve hakim iyet pe$inde olduklan i<pn geriye bakmaktan
90k ileriyi d ujiin m ek, §imdiki zamani one alm ak ve mevcut problemlere
Scil 50zum bulm ak onlara daha cazip geldi. Evrim du^uncesinin bir iiru-
nu olan ilerlem e (terakki) fikrine 90k bel baglam alan2, o nlan zaten bii-

1. islamctlarm tecdid hadisini yorumlarma om ek ip n bk. Elmalih Muhammed Hamdi,


Metatib ve mezahib s. 34 (1341); Milasli ismail Hakki, Hakikat-i t$Mm, s. 159, dipnoi
(1341); Said Halim Pa$a (Haz. M. Ertugrul Diizdag), Buhranfanmtz, s. 220-22 CTercu-
man 1001 temel eser, Nu. 9. ts.).
Tecdid hakkinda genel bilgi i^in bk. Hayreddin Karaman, tsUmm Iftgtnda CunSn Me-
scicleri, IT, 263-79 (1982).
2. "H. Laoust'vin i^aret etti£i gibi. isl&m'da ilerleme fikrinin olduk^a 52e! bir anlami var­
dir. ilerleme jim diki durumla ilk mukemmel durum arasindaki sapmayi gidermenin
adidir. Buna ihya etme yakla^imi demek herhalde anlatilmak istenene daha uygun
olur", bk. Cemil Oktay, "Yargi a^isindan kuw etler aynhgi ve siyasal kultur", Turk si-
18 O lR t$

yxik ol^iide ge£mi$ten, gelenekten ay n du$urmu§tu. G e^m ij ve gelenek,


ancak ilertemeye olan katkisi ol^usunde bir degere, b ir iyilige sahipti ve­
ya degildi. Bir bakuna geli§mekte ve gelecekte olan, m evcut olanm ve
ge£mi$in yerini almi§tir.
Mesela Musa Carullah (1875-1949), "insanlik gelecekte bugiinkil du-
rumundan daha iyi bir halde olacaktir" fikrini benim sem ektedir. Oha
gore bu bir zarurettir. Aksi taktirde terakkinin ve gayenin bir n tfn asi
kalmayacak, ilimlerdeki ilerlemeler b ir fayda saglam ayacaktir. Carullah
bu konuda elbette yalmz degildir; yeni islam dunyasinm birgok du§iinu-
rii aym yoldadir. Nanuk Kem al'in (1840-1888) "istikbal" baghkli yazisi
bu a9 dan onemli olmahdir:
"Layikiyla dufiinulsun, insamn hayati yalntz istikbalden ibaret degil mi-
dir? Mazi nedir? Bir mevt-i ebedl. Hal nedir? Bir nefes-i vdpestn. Gerek
fert i^in gerek cemiyet ipn mazi mesud imi§, $anli imi§, bu giine ne fayda-
si goriilur? Hal rahat imi$, emin imi§, yanna ne lutfu kalir?"
"Istikbalimiz emindir, ^iinku 'zamanlann degifmesiyle hukumler de degi-
§ir' (metinde Arap^asi var. t.K.) kaide-i fikhtyesi hukmiince &lemin her ci-
hetinden zuhur eden as&r-i terakkiyati telakkiye memur oldugumuz i^in
bize gore maziye avdet veya halde tavakkuf (ge$mi$e donme veya halde
durma) caiz degildir. Haddizatinda dahi maziye avdet nasil klbil olsun,
hi^ mSduma yeniden vucud verilebilir mi? Halde tavakkufa ne suretle
imkan tasavvur olunabilsin, his saatin rakkasini tevktf ile omr-i be$er yo-
lundan kalir mi?"4

§ehbenderzade (1865-1914) de yakla§ik §eyler soylemektedir:


"Hayat yenile^me demektir. Bir hali muhafaza fikriyle hayat fikrini birlef-
tirebilmek i^in kara cahil ve tamamiyle gafil olmak icab eder. Tekamiil
kanunu, zaman ve muhitin degi§iklikleri, §ahislar gibi cemiyetleri de isti-
faya mecbur kilar. Bu mecburiyetden kaqinmaya kalki?mak fikri durakla-

yosal hayotmirt gelifimt iqinde, s. 403 (1986). Yazann burada "sapmayi giderme" diye
ibaret ettigi ilerleme du$iincesi, hadiste ge^en tecdid i^in uygun bir kar?iliktir. Bunun
isUmcilann anladigi m&nada ilerleme ile ne kadar (aki$acagi tetkike deger olmahdir.
3. Akifin ?u beyti bu bakimdan onemlidir
Ne zamandan beridir baghyiz a^tik biktik,
Demir aldik o sizin anancliktcn fikfifc.
Akif in $u iki yazisi da geleneklere baki? apsi yoniinden onemlidir: "Tefsir-i §erif",
SebilUrre$ad, IX, sayi: 209 (13 Ramazan 1330); "Hutbe ve mevaiz", Sebilurrtfad, IX, sa­
yi: 230 (29 Safer 1331).
4. Namik Kemal, Mak&lat-i siyasiye ve cdebiye, s. 126,128 (ts.).
TORKtYEDE ISLAMCIUK D0 $ 0 NCE81 19

madir ki evvela hastaligi, sonra da olumu dogurur."^


Son bir o m ek olarak Mehmed A k if in (1876-1936) yazisina bakabili-
riz:

"$ u n u bilm eli ki m illetlerin hayatinda tavakkuf yoktur. Bir millet ne kadar
ileri g id erse gitsin, ne kad ar yiikseklere tik arsa pksm oldugu yerde dur-
d u m u m ahvolur. £ iin k u biitun insaniyet alabildigine pek uzaklardaki bir
n oktay a, b ir gay eye d ogru ko$up gidtyor Be^eriyet co$kun bir sel gibi
u m m an -i terakkiye atilm ak ig n alabildigine akiyor. Bu selin onune duru-
lam az. I$te biz d e ya bogulacagiz, ya o sel ile beraber gidecegiz. G oniyor-
sun u z ki b utiin akvam -i insaniye ileriye gidiyor, yalniz biz d u r o y o r u z " *

H azirlay ici S e b ep le r

i^ten yenilenebilme imk&iu bir bakuna kendine yeterliligin belir-


tisi, bir bakuna da neticesi idi. Fakat islamciJar kendine yeterlilik inanci-
ni -belki de bir^ok hakh gerek^e yiiziinden- kaybetmi$!erdi.
Burada yaygm bir kanaata yer vermek gerekmektedir ki o da §u-
dur: Son yiizyillara kadar Isldm diinyasinda ortaya fikan buhranlar, pat-
lamalar tek yonii agir basan bir yapiya sahipti ve kendine yeterlilige en-
gel te§kil etm iyordu. A bbasiler devrinde Yunan du§uncesinin Islam
dunyasina giri§i, fikri ve kiiltiire! a^idan bir buhrana sebep olmu$tu, fa­
kat inancin ve siyas! zeminin saglam olu$u bu buhram genelle$tirmedi.
M ogol istilasi sirasinda Islam diinyasi bunun tam tersi bir manzara ile
kar$ila§ti; iktidarlar, siyasi muesseseler ^okerken fikri ve kultiire! zemin*
lerin saglam ligi (tarikatlann rolii gibi) buhram yine genelle$tirmedi.
Halbuki XVDI-XIX. yiizydda Islam dunyasnbiitun iiy le itikadf-fikrf-siyasi
bir buhramn i^indeydi:
• Ronesans ve Reform hareketleriyle kilisenin, bir bakima da dinin
hakimiyetlnden kurtulan, ardindan sanayi devrimini ger^ekJe^tiren bah
diinyasi, maddt ve teknik ustiinliik itibariyle isllm diinyasiyla arasina

5. §ehbenderz£de Filibeli Ahmed Hilmi (haz. Z. Nur), IsUhn Tariht, s. 636 (1982).
6. "Hutbe ve mevaiz", $ebilUrre§ad, DC, sayi: 230 (29 Safer 1331). Said Halim Pa$a bin^ok
konuda oldugu gibi bu meselede de genel kabulleri onayianuyor. "MilletJeri ikbale de
izmihlale de gotiiren onlarrn devamb olarak geli$meleridir. Bir milletin geii^mesi
onun saadetini temin ettigi gibi felaketine de sebep olabilir. MiUetlerimizin fslim'dan
uzakta$masma sebep olan gelifme de kendisi i^in me^um oImu?tur, bu inkir edile-
mez. Aynca edindigimiz yeni zihniyet de eskisinden pek ajagidadir,..'’, Buhrmtbn-
mtz, s. 229.
20

biiyiik mesafeler koydu.


• Hemen butiin islam diinyasi, bati karjisinda askeri ba?ansizlik-
larla sarsildi, buna bagli olarak siyasl, ictimal f alkantilar gittik^e yaygm-
hk kazandi. 1774 Kiifiik Kaynarca Anlajm asi'yla Osmanli Devleti agir
bir maglubiyetle yiizyiize geldi, 1757'de Bengal ingiliz hakimiyetine geq-
ti, 1798'de Napolyon Misir'i i?gal etti, 1852'de Hint-Pakistan alt kitasi in­
giliz himayesine girdi ve ilk defa Hindistan'da batili kanunlar miislu-
manlara tatbik edildi. 1830-57 yillan arasmda Fransa, Cezayir ijgalini
neticelendirdi, 1881'de Fransa Tunus'a girdi. Osmanh Devleti ise kendi
ihtiyanyla Fransiz hukukunun etkisi altinda 1850'de ticaret, 1858'de ce-
za kanununu diizenledi, 1882'de ingiltere Misir'a girdi...
Bu maglubiyetlerin hemen ardindan "yeniden istikrara kavu?mak,
galip devletleri taklit etmekle mumkiindiir" fikri agirhk kazandi, her-
jeyden once ordunun batili tarzda islah edilmesi dti$iincesi one ge^ti, ar­
dindan egitim, siyasi rejim ve devletin i$leyi$i, giindelik hayatin diizen-
lenmesi bajta olmak iizere diger islah alanlan a<;ildi.
• Musliiman iilkelerin bir kismi hiirriyet ve istiklalden mahrum bir
halde, <;ogu da miistebit yoneticilerin idaresi altinda idi.
• Once sefirler, daha sonra da batida tahsil goren musliiman aydm-
larm etkisiyle gittik^e artan bir oranda batiya karji biiyiik bir hayranlik
ve bunun besledigi bir a§agilik duygusu miisliimanlar arasmda hakim
olmaya ba$ladi. Bu ruh hali onlari sahip olduklan inan<;larin, ya§ama ve
diijunme tarzlannm yetersizligi, gecjersizligi fikrine gotiirdii. Neticede
giivensiz bir ortama diijtiiler.
• Biitiin bunlar bir yana bati diinyasi biiyiik bajansim ve psikolojik
baskisini oryantalizm ($arkiyat;ilik) ve misyonerlik faaliyetleriyle ger-
<;ekle§tirdi. Birbirine paralel olarak gelijen bu iki hareket islam diinyasi-
na yonelmi? dini-ilmi-fikri saldinlardan ba;ka birjey degildi. Yaptigi
menfi tesir, miisliimanlarda yarattigi jajkm lik, tereddiit, kendini bajka-
lan vasitasiyla tanima... halleri de askeri ve siyasi ba$ansizliklardan ke-
sinlikle hafif degildi.
Oryantalistler dilden teolojiye kadar varan qalijmalarmda Isl&m
dunyasindaki mezhep aynhklan, akil-nakil/din-ilim <;ati$masi, devlet-
din ili$kileri iizerinde titizlikle durdular, daha dogru bir ifadeyle bu tiir
problemler icat ettiler; ictihad kapisinm kapali olmasini giindeme getir-
diler; hadislerin sahihligi, hatta Kur'an'in mevsukiyeti konulannda §iip-
heler ortaya attilar; Hz. Peygamber'in hayati iizerinde ozellikle durarak
O nu degil bir peygamberde, mukemmel bir insanda bile bulunmamasi
TOlUCtYE’DE ISLAMCIUK DO^ONCKSl 21

gereken basit, hafif davrani$lara sahip bir "ki§i" olarak takdim ettiler;
Cahiliye devri Arap kulturune agirhk verdiler, Isl3m hukuku ve tasav-
vuf ba$ta olmak uzere isl3mi ilimlerin, kultiir unsurlanmn orijinallik ta-
^unadigim; Roma'dan, Bizans'tan, jran'dan, Hint'ten alindigmi ileri sur-
diiler; naslara bagh kalmasim sozkonusu ederek islam'in genel olarak
statik bir yapiya sahip oldugunu iddia ettiler... Son soz olarak da mev*
cut $ekliyle "Isldm'in m ini-i terakki oldugunu", muslumanlann bu va-
siflanyla terakki edemiyeceklerini, "tek medeniyet" olan bati medeniye-
tini bu kafa ile anlayamiyacaklanru savundular. Qare muslumanlann
kendilerini, inan^ ve du$uncelerini degi§tirmelerinde, yenilemelenndey-
di; bazt $eylerden vazge^meleri gerekiyordu...
Dogrusu Islamcilik hareketiyle $u veya bu ol^iide ilgisi olan biitiin
fikir ve siyaset adamlanmn, musliiman iilkelerde ya$ayan aydmlann al­
tinda ezildikleri, tedirgin, iimitsiz/giivensiz ve yilgin hayatlan boyunca
cevaplandirmakla kendilenni adeta yiikiimlii saydiklan konular, soru-
lar, problemler bunlar; yani batihlann onlerine surdiigti konular oldu :8
7. Ben ki ecdada s&ven maskaralardan degilim,
Amnrn hepsini rahmetle... fakat munfailim.
— Neye?
— Zerk etmediler kolbime bir damia ummid.
(M. AkiO
8. Bir siyaset olarak ittihad*i islamm ve ardindan bir du$iince hareketi dzelligi de kaza-
nan Isllm ciligm Avrupa'dan kaynaklandigi, batihlann telkiniyle bu yola girildigi me-
selesi, iizerinde durulan bir konudur. H erjeyden once IsU m alann israrla iizerinde
durduklan konulann ?ogu muste$rikler tarahndan ortaya atilmi^tir. MeseJa Renan’in,
dzellikle Islam'in biiimle kan$ik olmadigi, terakkiye m ini oldugu yoiundaki fikirieri
yillarca musliiman diifunurleri me$gu) etmijtir. CemaJeddin Efganfden sonra Namik
Kemal'in Renan mudafaan&mesi (1908. F. Koprulu tarafindan Latin harflerine aktanla-
rak yayimlanmtftir, 1962) adli eseri bu apdan onemlidir.
“Muslumanlann geriligi, ancak yabanci boyundurugu altina girdikten sonra biitiin
pplakligi ve onemi ile meydana fikmj$br. Bu milletler. topraklanm i$gal edenlere go*
re pek dti$iik jartlar altinda yafamakta idiler. Geriliklerini once onlara hildm olan Hi*
ristiyan milletler gormii? ve miitefekkirleri bizden ?ok once bu mesele ile mefgul ol-
m ujlardi. Demek oluyor ki, nesillerden ben Qekmekte oldugumuz bir hastaligin /arki-
na varmamiz yabancilar sayesinde olmujtur. Ne yazik ki bahltlar, musliimanlara ait
olan her $eye, bilhassa tsttm dinine karji irsi ve ?uuralti bir kin ve husumete miiptola
idiler. Aynca zihniyetlen de gdrd&tleri vaka ve hadiselerin asil mahryefini, bunlan doguran
sebepleri ve ruh hallerini kavrayamiyacak kadar tsUhn zihniyetinden farkli idi. Bu yuzden
batihlar, dogunun halini kendi ruh ve fikirlerine gore ve pek yanhj bir $ekildc izah
edip hiikiim verdiler Muslumanlann geriliginin IslJm jeriahnin noksan olu$undan
ileri geldigini iddia ettiler. O nlann bu kanaatlerini kuw etlendiren de Islam
dlemindeki hastaligin umumi olmasiydi'', Said Halim Pa$a, age, 171-72-
22

islSm diinyasi nipn bu hallere dii$tii, geriledi (inhitat, tereddi ve inkira-


zm sebepleri); musliimanlar ozellikle maddeten nasil kalkmabilir (terak­
ki); miislumanlan birlejtirebilmek (ittihad-i islam) ip n hangi ^alijmalar
yapilmahdir; bugiin batuun sahip oldugu ve onlarla kalkmmasim sagla-
digi degerlere (hiirriyet, e$itlik, medeniyet, ilim, fikir hiirriyeti, kadin
haklan...) islam sahip midir, nasil sahiptir, yoksa bunlar yeniden mi ka-
zanilacaktir; ilimle/akilla islamiyet arasmda ;ati$m a var mi; devlet-din
ili?kileri nasil diizenlenecektir; IsUm'in korunmasi gereken, degijm eye-
cek yonleri nelerdir, batidan neler alinabilir-ahnmahdir, bu yol nasil agi-
labilir (ictihad kapisi)...?
Bu somlara verilen cevaplarda anahatlanyla $u ozellikler ortaya
pkmaktadir: islamcilar gerek ruh halleri, gerekse savunduklan fikirler
itibariyle;
a) Sinirlan ki?ilere ve iilkelere gore degijiklikler, niianslar goster-
mekle birlikte onlar da bir tiir batihla$maktan, medeni unsurlan almak
yonii agir basan kism! bir batilila?maktan yana oldular. ilk anda "kagi-
mlmaz bir kotii" olarak algilanan bati, 90k kisa bir zaman sonra "vazge-
(jilmez iyi" haline doniijtii.
b) Ardindan usul olarak sepneri-telifp (eklektik: intihabl) bir yolu
benimsediler. Buna gore batuun medeni, ilmi, sinai, fenni (teknik) iis-
tunliikleriyle islairun kiiltiirel ve ahlaki ozellikleri birlejtirildiginde orta­
ya ;ikacak bilejim muslumanlann biiyiik olftide i$ine yarayacaktir. Boy­
le bir usfilii me$rula$tirmak i<;in ?e$itli aqiklamalar da yapilmi$tir. Bun-
lann ba$inda bir hadiste de belirtildigi gibi "hikmetin miislumamn yitik
mail oldugu, nerde bulursa alacagi", prensibi; mevcut Avrupa medeni-
yetinin zaten Islam'a pek yabanci olmadigi, batihlann ;e ;itli yollarla
miisliimanlardan ogrendikleriyle bugunkii seviyeye geldikleri fikri ve
nihayet bugiin batuun sahip oldugu yuksek degerlere islam'in zaten sa­
hip oldugu, fakat bunlann zamanla unutuldugu veya unutturuldugu
dujiincesi gibi akil yiiriitmeler gelmektedir.
Bu konuda birka; almti yapmak gerekirse Mehmed Akif'in,

"Abdulhamit'in poUtikasimn bu devri hakkinda yazi yazanlarca 'panislamizm'e bag-


lamgimn nedeni Gabriel Charmes'in Le panislamisme adiyla yazdigi kitapttr. 1880'de
^lkan bukitabin tezi Abdulhamit'in ergeq panislamizm politikasina sapmak zorunlu-
lugunda kalacagiydi", §erif Mardin, JSntUrklerin Siyasf Fikirleri, s. 60 (1983).
"islamcilik ise ancak Hamit 11 zamaninda di$ tesirlerle dogdu", Hilmi Ziya Ulken,
Tiirkiye'de <^agdeg DUfilnce Tarihi, 1, 76 (1966). Aynca bk. Enver Ziya Karal, Osmanh
Tarihi, VTI, 316(1977).
TORKtYEDE ISLAMCILIK DO9 ONCE8 I 23

Sirr-i terakkinizi »iz;


Bajka yerlerde taharriye heveslenmeyiniz.
Onu kendinde bulur yiikselecek bir millet,
Qiinkii her noktada taklid ile sokmez hareket.
Aliiuz ilmini garbtn aliniz sanatim,
Veriniz hem de mesainize son siirabni.
C^unkii kabil degil artik yajamak bunlarsiz,
(^unkii milliyeti yok sanatin, ilmin yalniz.
iyi hatirda tutun ettigim ihtan demm9
Butiin edvir-i terakkiyi yanp ge^mek ifin,
Kendi mahiyet-i ruhiyeniz olsun lalavuz,
£urvkii beyhudedir iimmid-i selamet onsuz.

Bu cihetten, hani hi{ yilmasin, oglum gozuniiz,


Sade Garb'in, yalniz ilmine donsiin yuziiniiz.
O (ocuklarla beraber gece giindiiz didinin
Gidin iifyiiz seneiik ibni sik elden edinin!
Fen diyannda sizan n^-mutenahi pinan.
Hem ifin, hem getirin yurda o nifi sulan.

beyitleriyle §ehbenderz^de'nln

"§u halde 'sanayi, ikdsadiyat ve maifet vesaire' gibi umflra ait hususatda
'fen ve tecrube'nin gosterdigi diisturlan kabul ve 'felsefiyat ve ahlakiyat'da
ise her meslekin havi oldugu hakayiki iktibas ile husiile gelecek intihab ve

9. Akifin "demin ettigi ihUi" alttaki beyitte yw verdig) “mahiyet-i nahiye* ile ilgilidir.
Miitefekkirleriniz anlamtyorlar sanmm.
Ki femenz/lr-t terokktde atilmif her adtm,
Degifir bUsbutUn akvdnu, cemaata gOre;
Bafka bir kavmin izindrn yiirilmek (ok kern,
AJeto miihlik olur; sonra ne oar, her millet,
Gizetir seyr-i teUmillde hirer a y n cihet.
Bir de huttrlamiyorlar ki, uimtmen beferm,
Datma kofdugu son mmksod* yiiksdmek ifin;
Tutacak silsile akvima degildir hep bir;
BeBa her millet ifm mcak o "mahiyet'ttr,
Ki kopar kenditinin rUh-i umumisxnden.
24 G tfU §

iktitaf -eclectisme- meslekini ihtiyardan daha eslem tank yoktur".^

ve Elmalili Hamdi Yazir'in (1879-1942)

"Avrupa'nin mazisine nisbetle medeniyet-i hazirasim ve bugiin §uab«U-i


ulQm ve fununa masruf olan himem&t'i cedidesini biz nazar-t takdirden
dQr tutmaz ve bir^ok $eylerini kendimize almak i{in her turlii arzudan ge-
ri durmaz isek de medeniyet-i hSzirayi aksS-yi kemale gelmi§ bulmak
$oyle dursun bir^ok u^unimlanvu, hayli uyub-i hakikiyesini gormekten
de kendimizi alamamakda hakliyiz".*1

sozleri verilebilir. Boyle dii§iinuyorlardi giinkii onlara gore

"Halihazirda medeniyet-i garbiyede takip edilen ide£ g£n£rale hayat-i be-


§erin selamet ve saadeti ve beyne'l-be§er fikr-i uhuvvet-i umumiyenin is-
tikranyla cemiyet-i neviye-i be§eriyenin tekSmulii" (Elmalili) idi.12

Said Halim Pa§a'run goru§lerine gelince o §oyle diyor:

"Bati medeniyetinden istifade te§ebbuslerimizin hezimetle neticelenmesi-


ne ragmen §unu da itiraf etmeliyiz ki, mill! terakkimizi temin etmek i^in, o
medeniyetten biiyiik divide faydalanmaya mecburuz. Ancak bizzat yaph-
gimiz tecriibeler kati olarak isbat etmi§tir ki bati medeniyetinden hakika-
ten istifade edebilmemiz onu aynen tatbik etmekle mumkiin degildir.
Aynca aym §ekilde istifade etmi§ diger milletlerin tecriibeleri de, yabanci
bir medeniyetin nimetlerini toplamanin, onu kendi medeniyetine uydura-
rak tatbik etmekle mumkiin olacagmi gostermektedir. §u halde bizim de
§imdiye kadar takip etmemiz gereken yol, Avrupa medeniyetini
mill!le$tirmek, yani mumkiin mertebe muhitimize ismdirmak olacakti. i§i-
miz, medeniyetimizin geli§mesi i^in gerekli ve ona uyabilecek olan $eyleri
batidan alarak kendimize tatbik etmekten ibaret olmaliydi.
Kendi medeniyetimizi geli§tirmek itfn kendisinden istifade imkanma sa­
hip bulundugumuz daha iistiin bir medeniyetten faydalanmayi istemek
ashnda <;ok yerindedir..

10. $ehbenden&de Ahmed Hilmi, Hangi meslek~i felseffyi kabut etmeliyiz, $. 45-46 (1329).
11. Kuguk Hamdi, "Mecelle-i ahkSm-i adliyemize reva gonilen muahazeyi miidafaa"
IX, Beyanu't-hak, III, sayi: 61.
12. A.g. makale, Beyanu’l-hak, H, sayi: 45.
13. isl&mcilann Avrupa medeniyetine olan baghhk ve hayTanliklan zaman zaman zayif-
lami$, ozellikle de I. Dunya Harbi i^inde ve sonrasinda bu hayranlik yerini kismen
nefret ve du§manhga birakmi$tir. "Medeniyet dedigin tek di$i kalmif eanavar" misrai (M.
Akif, lstikUl Mar$i, 1921) bu durumun onemli gostergelerinden biridir. Bu misrain yer
T O R K tY E D E tS lA M C lL W D tl^ON CESl 26

c) T aarru z d egil savunm a durum undaydilar. Islam 'i ya$am ak veya


a n la tm a k ta n ^ok, o n u b a tih la n n a<;tigi yolda savu nm akla ugra^an
isU m ctlar asil yap m alan gereken $eylerden siirekli uzak kaldilar.

N e re d e n B a § la m a h ?

Islam cilan n "n ered en ba§lam ah" sorusunun cevabini kesin olarak
bild iklerin e veya bu konuda bir karara vardiklanna dair elim izde net ve
duzenli bilgiler yoktur. M esel3 A k if in d e S afah at'd a aktardigi uzere Ce-
m aled d in Efgani hem en hiirriyet, hem en m kilap derken en yakinlann-
d an olan M uham m ed A bduh, once m iiesseselerin kurulm asm i, ardin-
d an insan lan n belli b ir egitim anlayi$ma gore yeti§tirilmelerini ve ancak
bun dan sonra m kilap yap ilab ilecejin i, boyle bir mkilabin sihhatli olabi-
lecegini du§iim iyordu;

Misr'in en muhte§em Ustadi Muhammed Abdu


Konu^urken neye dairse Cemaleddin'le;
Der ki tilmizine Afganli:
"Muhammed dinle!
Inkilab istiyorum ba§ka degil, hem tabucak.
One bizler du§tip Isl^m'i da kaidirmazsak,
Nazariyyat ile bir $eyler olur zannetme!...
O berahini de artik yeti§ir dinletmef
£unku muhtac-i tezahur degil istidadin".

"—§iiphe yok, hakk-i semuhTIeri var Ustadin...


Gidelim bir yere, hatta bizim Sudan'a;
Yeni bir medrese tesis edelim Urban'a.
Daha u<; be? de faziletli mucahid bulalim,
Nesli tehzib ile, i'IS ile me$gul olahm.
£ikanp gonderelim, hasili §eyhim yer, yer,
Oradan Slem-i Isl^ma Cemaleddin'ler".

aldigi Jatada Akif bah medeniyetinin kar$isina "yeterli" bir unsur olarak "iman"! kqy-
makla atianmamasi gereken onemli bir degi$meyi vurgulami$hr:
Garbm dfSktrti sarmtfso felik ztrhh duvar,
Benim iman dolu gUgsiim gibi serhaddim var.
A kif in 1920'de Kastamonu Nasrullah CAmii'nde verdigi vaaz da bu baktmdan hayli
anlamlidtr. bk. Mehmed Akif Ersoy (h a t S.Z. Ozalp), Kur'an-1 Kerim’den Ayetler. s
168-195, ozellikle s. 170-72, 175, 191, 1968, Bu vaazin buHinu elinizdeki falifmaya
ahnmi$tir).
26 GiRlg

"—Bu fakat yirmi yil ister ki kolay gormiiyorum...


Yirmi guntiik ife bak sen!'

"—Kulunuz mazunim....'

Akif bu aktarmayi "Inkilab istiyorum ben de fakat Abdu gibi" misra-


lyla degerlendiriyor.
Mevcut Islam kijlturune karji alinacak tavir islah mi, tecdid mi, ihya
mi, tasfiye m i... olacakfiMhi da anahatlanyla belli degildi, en azindan
kif ilere ve iilkelere gore degi$iklikler tajiyordu.
Kuwetli bir muhakemeye sahip olan $ehbenderzade'nin bu konuda-
ki tedirginliklerini, sorularla i(i;e olan yakla$un tarziru aktarmak faydali
olacaktir:

"...Eger biz tarih ve irsl hallerimiz, muhitimizi ve milli fikirlerimizi hi? na-
zar-i dikkate almadan Avrupa'yi koriikoriine taklide kalkijacak olursak,
sosyolojinin kati kanunlanyla c;ati$acagimiz ifin muvaffak olacagimiz son
derece me$kQk olmakla beraber $ayet muvaffak olursak, millt ve minevf
simamizi kaybetmemiz, diger bir fekle istihale etmemiz icab edecek. Di­
ger bir tabirle boyle bir istihalenin zaruri jarh koklii IsUmi kaidelerden
uzakla;mak olacaktir.
§u halde yapilacak $ey din! his ile femu diisturlan bagda$hrmak ve her
ikisini yekdigerine yardimci kilmakbr. Acaba bu emel mumkiin miidur?
Bizim zannmuzca miimkundur. Lakin giwjliiklere gogiis gerecek, pek yiik-
sek ve alicenab&ne himmetler lazim. Hakiki lslahat arzusu ewela heyet-i
ilmiyenin, sonra da fertlerin biiyiik bir ekseriyetinin dujmanligina ve kar-
gi koymasina sebep olacaktir..."1*

Butiin bu belirsizliklere ve zorluklara ragmen, siyasi jartlann siiratle


musliiman iilkelerin aleyhinde gelijm e gostermesi ve gerileme ve qo-
kuntiiniin getirdigi agir jartlar islim cilan bazi sloganlarla yola (lkmaya
mecbur etti: "isl3miyet mSni-i terakki degildir", "Kabahat isl&m'da degil
miislumanlarda", "isliUniyet medeniyetin hJm isidir", "Hikmet mu'mi-
nin yitik malidir, nerede bulursa onii alir." vb.

14. §ehbenderz3de, Istdm Tarihi a. 643.

i
Osmanlt Ulkesinde islamcilik:
lttihad-i Anasir'dan ittihad-i islam'a

Osmanli lilkesindeki isUmcihk hareketini "bir kalkinma ve kurtulu$


ideolojisi" olarak O sm anliohk hareketinin devami, Milliyet^ilik ve bir
dl(iide Turkfiiluk cereyarunm oncesi jeklinde ele almak dogru olur.
Burada bir konuya a ;ik lik getirm ek gerekmektedir: Muasirla$mak
diye bir mesele heniiz ortaya fikm adan, tarih olarak III. Selim'den once
p ad ijahlara sunulan lslahat layihalannda "Kanun-i kadim e", "je r-i jeri-
fe" donm ek onem li bir yer tutar. Hatta denebilir ki layiha yazarlan en
onem li islah teklifi olarak bunu ileri siirerler. Bu durum yukarda sozko-
nusu edilen tecdid-islam cilik ayuim ina benzem ektedir ve aralanndaki
mahiyet farklan, bu layihalardaki "$er-i $erife donu|" fikirlerini, Osman­
li ulkesindeki Islam cilik cereyarunm tabii bir geijm iji olm aktan ayn bir
yerde degerlendirm eyi gerektirmektedir.
Tanzim at ricalinin, ozellikle d e A li ve Fuat P ajalarin ziyadesiyle sa­
hip (lk tik lan O sm an h alik fikri, ciddi olarak ilk defa II. Mahmud zama-
ninda bir "O sm anli m illeti" viicuda getirm ek gayesiyle savunuldu. Os­
m anli Devleti tebaasindan Tiirk olm ayan m iislim ve gaynm iislim un-
surlar arasm da, biiy iik o lp id e di$ tahrikler, bir olfiide de babda geli$en
M illiyetfilik fikirlerinin yayilm asi neticesinde meydana gelen kipirdan-
malar, istiklal tem ayulleri Devlet'i boyle bir siyaset takip etmeye zorladi
ve "ittih ad -i an asir"a, "im tizac-i akvam "a birinci siyasi m esele olarak
onem verildi. II. M ahm ud'un "B en tebaamdaki din farkini cami, havra
ve kiliselerin e gird ikleri zam an gorm ek isterim " sozii ile N am ik Ke*
m al'in "A rap lan u h u w e t-i islam iye ve tib iiyet-i hilafet bize o suretde
rabtetm i$tir ki, onun fekkine olsa olsa Allah m uktedir olur, olsa olsa $ey-
tan arzu gosterir " 15 ciim lesi bu siyasetin boyutlan hakkmda bize fikir

is. Nanruk Kemal, agf, s. 245, *1in(izac-i ak v u n ' bayhkk y a a .


28 o lR lg

verecek mahiyettedir.
Fakat "Osmanli milleti" fikri pratikte yuriimedigi i;in uzun omurlti
olmadi. Balkanlardaki ve Hiristiyan Araplann ba$i gektigi miisluman lil-
kelerdeki milliyet^ilik hareketlerinin hiz kazanmasi Osmanhcilik hareke­
tini akamete ugratti.
Bu durum karjisinda devlet ve bir kisim aydinlar "ittihad"in smirla-
nm daraltmak, bu sayede devleti toparlamak ipn bir adim geri athlar; it-
tihad-i anasirdan "ittihad-i Isl3m"a ;ekildiler. Boylece Turk olsun olma-
sin miisliiman unsur birinci plana pkti ve gaynmiislim unsur bir 61<jiide
di$lanmi$ oldu.
Enver Ziya Karal, Osmanli Devleti'nin ittihad-i Islam siyasetini be-
nimsemek mecburiyetinde kab$min sebeplerini $dyle ozetlemektedir:
1. Osmanli imparatorlugu'nda Miisliiman-Hiristiyan miinasebetleri-
nin kotiilejmesi,
2. Avrupa'nin Osmanli Hiristiyanlan lehinde miidahaleleri,
3. Imparatorlukta ve diinyada Islam memleketlerinin Avrupalilar ta-
rafindan istilasi,
4. Islam diinyasinda islSm ittihadi lehinde fikir cereyanlannm belir-
mesi.’ 6
Osmanli siyasi hayatinda ittihad-i Islam (panislamizm, islamcilik)
Abdiilaziz'in son zamanlannda (belki de ilk defa 1872'de) kullamlmaya
bajlandi. (Efgani'nin Istanbul’a ilk gelijinin 187(yte, yani bu tarihten iki
sene once ger^ekle$mesi dikkate deger bir husustur).
Fakat islamcilik ba$liba$ina bir "politika" olarak II. Abdiilhamid do-
neminde benimsendi, savunuldu ve qok yonlti olarak yuriituldu: Padi-
§ah, sultan, hiikiimdar yerine "halife"nin kullamlijina agirlik verildi, hi-
lafet makaminin itiban ve tahkimi iizerinde ozellikle duruldu, din! ogre-
tim oram artmldi, Islam diinyasmm etkili Slim ve jeyhleri —taltif edil-
mek veya Efgani'de oldugu gibi goz hapsinde tutulmak iizere— istan-
bul'a davet edildi (bu $eyhlerden bazilan: ?eyh Zafir, §eyh Hsad, §eyh
Hbulhuda), ta Afrika, Ortaasya, Kuzey Afrika i^lerine kadar tarikat men-
suplan gonderildi, tekke ve zaviyelere olan resmi ilgi <;ok<;a arttinldi, te-
mel dini kitaplar basilarak Islam iilkelerine iicretsiz dagitildi, hac ijleri-
ne ve hacilara ozel ilgi gosterildi, hac mevsiminden ittihad-i Islam ve
Osmanli hilafeti i^in istifade etme yollan arandi, Hicaz demiryolu proje-
si fiiliyata kondu, devlet salnamelerinde vilayetlerin tasnifine Edir-

16. Enver Ziya Karal, Osmanh Tarihi, VIII, 540-43 (1983).


TCRKIYE'DE ISLAMCIUK DO?lTNCESt 29

ne'deri ba$lamrken 1888'den sonra Hicaz'dan bajlandi; Arap vilayetleri


birinci sinif vilayet haline getirildi, buralardaki miilki amirlerin maa$lan
artinldi, 1902'de istanbul'da Arap a$iretlerinin ileri gelenlerinin ^ocukla-
n i;in yatili ve iicretsiz A$iret okullan kuruldu ....17 Abdiilhamid'e karji
olan-olmayan Osmanli aydinlart da bu donemde ittihad-i Islam s iy a s e -
tinden yana oldular.
islamcilik, ittihad-i IslSm adi altinda 1870 yilindan itibaren Osmanli
Devleti'nin hakim siyasi du$iincesi olmakla beraber, bir fikir hareketi
olarak ortaya pki$i, yakla$ik 40 sene sonra 11. Me$rutiyet sonrasinda Si-
rat-i mustakim'in 14 Agustos 1908'de yayin diinyasina girifiyle bajlatil-
maktadir.
Burada bazi problemler iizerinde durmak gerekiyor: Ittihad-i islam'i
bir devlet politikasi haline Abdiilhamid'in getirdiginde jiiphe yok. Fakat
bir islamcilik fikriyati ancak Abdiilhamid tahttan uzaklajhrildiktan son­
ra yapilabilmi$tir. Denebilir ki Abdiilhamid donemi islamciligini "Os-
manh hilafetini ve devletini musliiman unsura yaslanarak ve ondan giiq
alarak ayakta tutma" jeklinde ozetlenebilecek politika belirlemijtir. izle-
nen ittihad-i islam politikasi di$ta tutularak Abdiilhamid donemi goz­
den gecirildigi zaman, orduda ve ozellikle egitim alanmda batili tarzda
en biiyiik ve yaygin modemizasyonun, batililajnnamn bu devirde yiirii-
tiildiigii de gbriiliir. Bugiin yine biliniyor ki bu modemizasyonun neti-
celeri ve insan unsuru olarak verimleri Abdiilhamid'in sonunu hazirla-
digi gibi, kendisinden sonra Islamcilik siyaseti ve fikriyati yapmak iste-
yenlerin i?ini de biiyiik olfiide zorlajhrm ijtir
Islamci olarak bilinen hemen biitiin aydinlar II. Abdiilhamid devrin-
de fikirlerini aqklama imkani bulamami?lar, kendileri muhalif bir grup
olujturm u j veya muhalif bir gruba katilmiflardir. Dolayisiyla bu do­
nemde Abdiilhamid'e muhalefet di$inda Islamcilar arasmda fikri bir or-
tak birikim saglanamamijtir. Nitekim II. Mejrutiyetten sonra Islamcilar
tarafmdan (ikarilan dergilerde Abdiilhamid'in, istibdadm aleyhinde ve
ordu ile ittihat Terakki'nin lehinde ifadeler yer almiftir.
II. M e$ru tiy etten so n ra d u ru m tam am en tersin e b ir hal aldi: Bu d o­
n em d e Isla m c ila r fik irle rin i s e r b e s t;e ta rtifm a , a p k la m a , yaym a im kani
b u ld u la r am a ittih ad -i Islam d iiju n ce sin in otu rd u gu zem in, yan i m iislii-
m an u n su rla n n birligi zem in i d e o rtad an kalkti:

17. "O kadar ki (Abdiilhamit) bir arahk Devlefin resmi dill olan Tiirk^entn birakiltp yen-
ne Arapfanin resmi dil kabul edilmesini bile dufiinmu^, fakat Sadrazam Sait Pa*
fa'm n itirazi iizerine bundan vazge<;mi$tir", bk. Kami, age, Vlfl, 545.
30

Mejrutiyetten hemen sonra Misir ve Suriye ba§ta olmak uzere Arap


isl&m diinyasinda, Hiristiyan Araplann da etkin bir jekilde rol aldigi
Arap milliyetfiligi davasi guden ve Osmanli hilafetine kar?i batili dev-
letlerle anlajan ;okga grup ve cemiyet ortaya ^lkti. (Efgani-Abduh cizgi-
sinin en sadik takippsi Re§id Riza (1865-1935) bu cemiyetlerin bir<;ogun-
da yer aldi.) Boylece ittihad-i Islam realitede tahakkuk etmesi imkansiz
bir durumadu$tu.
Nihayet Amavut isyani (1910), bu isyanda Amavut muslumanlann
milliyetp Amavutlan desteklemeleri, ardindan Trablusgarp ve Balkan
sava$lannda Turk olmayan miisliiman unsurlann Osmanli Devleti'nin
karjisinda yerlerini almalan isl&mcilan biiyiik bir sarsmtiya ugratti. (As-
len Amavut olan Mehmed Akifin Balkanlardaki olaylardan ve Amavut-
larrn milli gayelerle ayaklanmalanndan duydugu a$in rahatsizligi hem
Safahaf da hem de hahralarda gormek mumkiindur).
Balkan harpleri 1912'de bittigi zaman ittihat Terakki hiikiimeti bii-
yiik olijiide ittihad-i islam siyasetinden vazgefti, fikren bagli oldugu
Tiirk^uliige ve Turk milliyet(iligine yaslanma temayiilii gosterdi. , '
Ardindan Stral-t mtistakim ekibi dagilmaya yiiz tuttu: 1911'de Turk
yurdu mecmuasi "Tiirk^u ve milliyetgi" bir politikayla yayina bajladi.
Mecmuanm kurucusu Ak;uraoglu Yusuf ve yazarlanndan Agaoglu Ah­
med daha once ilk kurulujundan itibaren Sirat-i mtistakim'de yazmak-
taydilar. 1914'te "§ian: Dinli bir hayat, hayatli bir din" altba$hgiyla
Islam mecmuast $kmaya ba^ladi. Strat-i mtistakim'in, Musa Kazim, Meh­
med §emseddin (Giinaltay), Halim Sabit gibi onemli bazi yazarlan bu
dergiye geqerek Sirat-i miistakim — Tiirk yurdu arasmda kendilerine bir
yer bulmaya fali$tilar. "islamci-Turk^ii" lakabiyla anilacak olanlar bun-
lardir.
1918'de Birinci Diinya Harbi bittigi zamanda ise bir "IslSm milleti"
fikri butiin maddi dayanaklanni artik kaybetmi§ti ve islamciliktan geri­
ye miras olarak "Islamla takviye edilmi? bir milliyet^ilik" kaldi.
Isiamcilann, halifelige ve istanbul hiikumetine ragmen Kurtulu$ Sava-
51'na, Milli Mucadele'ye butiin varhklan ve iqtenlikleriyle katilmalan,
kismen Cumhuriyet yonetimine dahil olmalan da vardiklan yer itibariy-
le bize i§ik tutacak mahiyettedir.
Adlandirmalar - Tasnifler

ittihad-i islam adiyla ortaya pkan islamcilik cereyaru igin ayn yazar-
larca degigik zamanlarda <;e?itli adlandirmalar yaptlmi^tir. Tarih sirasiy-
la bunlann onemlileri junlardir:
1. Osmanlicilik, Islamcilik ve Turkgjliik hareketleri iizerinde toplu
olarak ilk fikir yuriitenlerden bin Of tarz-i siyaset 18 adli makale-kitabiy-
la Yusuf Ak^ura (1876-1935) olmujtur.
Akcura bu eserinde IsUmcilik 1911 birden fazla kelime ve terkip kul-
lanmaktadir: "Islam lan hiikiimet-i mezk&re (Devlet-i Osmaniye) idare-
sinde siyaseten birleftirm ek (Frenklerin Panislam ism e dedikleri)",
"IsUmiyet politikasi", "islam siyaseb", "tevhid-i islam politikasi".
Yazar bu kii(iik fakat onemli eserinde iif hareketi de anahatlanyla
tamtmakla kalmiyor, imkanlanni, ya§ama janslanm , gikmazlanm da
tesbite gali$iyor. Ona gore 1904'te yiirurliikte olan hareket IsUmciliktir,
Osmanlicilik terkedilmi$tir, Tiirk^uluk ise daha yeni yeni ortaya pkmak-
tadir. Eser §u soru ile bitiyor

"Hulasa oteden beri zihnimi ijgal edib de kendi kendimi ikna edeoek ce-
vabim bulamadigim sual, yine onume dikilmij cevab bekhyor: Muslu-
manbk, Tiirkliik siyasetlerinden hangisi Devlet-i Osmaniye ifin daha nafi
ve k&bil-i tatbikdir?"

Ak^ura islamcilik siyasetinin ortaya pki?!, gelifmesi ve kar$ila§acagi


muhtemel zorluklar igin de onemli tesbitlerde bulunuyor:

18. Q( tarz-t siyaset yazi serisi ile Ali Kemal’in ve Ahmed Ferit (TekHn bu sen yazi ipn
yazdiklan “Cevabimiz" ve "Bir mekhip" yazilan Mayis-Haziran 1904'te M isifda
Tift* gazetesinde (sayi: 24-34) yayimlanmi}, ardindan iipii birlikte kitaplaftirtlarak
Misir'da basilrmjhr (1907). Yine u^ii bir arada istanbul'da yaptlan Osmanlica baski
1328 (1912) tarihlidir. Enver Ziya Karal'm sadeleftinnesi ise 1976'da basilmijtir
32 G tR t$

"Milliyet-i Osmaniye siyasetinin adem-i muvaffakiyeti iizerine tsldmiyet


politikasi meydan aldi. Avrupahlann Panislamizm dedikleri bu fikir son
zamanlarda Gene Osmanhlikdan, yani Osmanli milleti te^kili siyasetine
kismen iftirak eden firkadan dogdu. Ew elleri en ziyade "vatan" ve "Os-
manhltk" -yani vatanda mesktin bilciimle halkdan miirekkeb bir Osmanli-
lik- nidalanyla i$e baflayan Gene Osmanli $uara ve siyasiyytinundan bir-
{ogunun nokta-yt tavakkuflan "isiamiyet" oldu...
Artik var kuvveti bazuya verib IslSm anasmnin -evvela mem31ik-i Osma-
niyedekileri, sonra biitiin kiire-i arzdakileri- ihtilaf-i ensaba bakmiyarak
dindeki i§tirakden istifade ile tamamen birle§dirmeye, her miislimin en
kii^iik ya§inda ezberledigi "din ve millet birdir" kaidesine lktifaen biitiin
miislumanlari son zamanin millet kelimesine verdigi mSna ile bir m illet-i
v d h id e haline koymaya $ali$mak liizumuna kani oldular. Bu bir cihetden
memalik-i Osmaniye s&kin&ti arasmda tahalliil ve teferruku davet edecek-
ti; miislim tebaa-yi Osmaniye ile gayn miislimler artik ayrilacakdi. Lakin
diger cihetden biiyiik bir imtizac ve ittihada sebeb olacakdi/ biitiin muslii-
manlar birle§ecekdi. Bu meslek, meslek-i sabika (Osmanli milleti meslegi)
nazaran daha vSsi, yeni bir tabir ile alem§umul (mondiale) idi. Ibtida sirf
nazari olup yalniz matbuat sahifelerinde goriilmekde olan bu fikir, gitgide
tatbik olunmak da istenildi. Abdulaziz’in son devirlerinde Panislamizm
sozii muldlem^t-i diplomatikiyyede i§itilir oldu, bazi Asya hiikumdaran-i
Islamiyyesiyle munasebet istihsaline ugra$ildi. Midhat Pa§a'nin sukutun-
dan, yani millet-i Osmaniye ihdasi fikrinin hiikiimetce biisbutiin terk
olunmasindan sonra Sultan Abdulhamid-i S^ni de bu siyaseti tatbike 9a-
li§di. Bu padi^ah Genq Osmanhlann bi aman hilafgiri olmakla beraber bir
dereceye kadar onlann $akird-i siyasetidir...
Lakin i§bu meslek-i siyasi ile Devlet-i Osmaniye, Tanzimat devrinde terk
etmek istedigi devlet-i diniyye (Etat theocratique) §eklini tekrar aliyor-
du... Binaenaleyh Avrupakari hiikiimet-i me$rutaya veda etmek, tebaa-yi
devlet arasmda ihtilaf-i cins ve dinden, ihtilaf-i vaziyyet-i ictimaiyyeden
ne§et eyleyerek fiteden beri mevcud olan nriinaferet ve ziddiyetin artmasi-
na ve bunun neticesi olmak iizere de kiyam ve isyanlann gogalmasina,
Avrupa'da Tiirkliige adavetin §iddetlenmesine katlanmak iktiza ediyor-
du... Filhakika oyle de oldu".

"$imdi tevhid-i isllm politikasmin Devlet-i Osmaniyeye n^fi olub olmadi-


gim, kibit-i tatbik bulunup bulunmadigim tedkik edelim;
Yukanda ima olundugu iizere bu siyasetin tatbiki halinde tebaa-yi Osma­
niye arasmda dint nifak ve adavetin tezayiidii, boylece gayn miislim tebaa
ile onlann ekseriyetle meskun olduklan aksam-i memalikin ziyai ve bina­
enaleyh Devlet-i Osmaniye kuwetinin tenakusu iktiza edecekdi.
T O R K fY T D E ISL A M C IU K D0 9 CNCE3 I 33

Bundan bagka umumiyetle TurkJer arasina miislim ve gayn muslim farki


girecek, cinsiyetden miitevellid karda?ltk, ihtilaf-i dini ile bozulacakdi.
L ik in bu mehazfre mukabil Devlet-i Osmaniye idaresindeki bilcumle
musliimanlar ve binaenaleyh onun bir ciizu olan Turkler, pek kavi bir
rdbita ile simsiki birle$ecekler, boylece ecnas ve edyan-i muhtelifeden mu-
rekkeb "miliet-i Osmaniye"ye nisbetle pek ziyade siki ve bu sikiligi cihe-
tiyle miilkce, adedce, arazice, servetce olan nekayisina ragmen daha kuv*
vetli bir heyet, heyet-i IsUmiye viicuda getireceklerdi.

"L ikin mevani-i hariciye pek kuwetlidir. Filhakika bir tarafdan duvel-i
isUmiyenin hepsi Nasara devletlennin tahH niifuzundadir. Diger taraf-
dan bir iks miistesnasmdan sarfinazar bilcumle Hiristiyan devletleri tebaa-
yi mtislimeye mSlikdir. Zir-i tabiiyetlerinde bulunan muslumanlann, hat-
ta kuvvetlice bir vasita-i mineviye ile olsun, hududlan haricindeki mer-
kez*i siyaslye merbutiyetlerini, istikbalde netayic-i muhimmesi {ikabile-
cek bir fikr-i umumiye hidmetierini, menfaatlanna pek mugayir gordukle*
rinden husulune her suretle miimaneat etmek isterler ve butiin Islam dev-
letleri iistiindeki niifuz ve iktidarlan sayesinde bu istediklerini icra da
edebilirler. Binaenaleyh zamanimtzda en kuvvetli devlet-i isUmiye olan
Osmanh Devleti'nin bileciddi birsuretde tevhid-i isllm siyasetini tatbike
kalki§ma$ina, belki de muvaffakiyetle miimaneat ederler*.19

2 . 1913'te Ziya G okalp "U<; cereyan'" ba$hgi altinda makaleler yazdi


ve biiyiik ol^ude A keura'nin yakla$ik on yil once ele aidjgi konulan tek-
rar gu nd em e getirdi. Turk Yurdu'nda <pkan bu m akaleler daha sonra
Turkle$mek-i$ldmla§mak-Muastrla$mak adi altinda kitaplafti.
Benim tesbitlerim e gore "Istem cilik" kelimesi ilk defa Ziya Gokalp
tarafm dan bu yazilarda kullamlmi^tir. Gokalp aym anlama gelmek iize-
re "isl£m la§m ak" ve "istem lik" kelimelerini d e bu yazilannda sozkonu-
su ediyor.
Kitabin adindan da anla$ilacagi gibi Gokalp bu yazilannda bir telif
pejindedir. Zaman zaman sigla$an bu teliflere om ek olmak iizere birka^
paragrafi buraya ahyorum:

"Memleketimizde ii£ fikir cereyam vardir. Bu cereyanlann tarihi tedkik


olunursa goriiliir ki miitefikkirlerimiz ibtida 'muasirla$mak' liizumunu
hissetmi§lerdir. Uqundi Sultan Selim devrinde ba$Iayan bu temayiile inki*
Japtan (II. Me$rutiyet) sonra 'lsUlmla$mak' emeti iltihak etti, son zamanJar-
da ortaya bir de T urkle$mek’ cereyam tikdi".

19.0^ tarz-i siyaset, s. 6-10 ve 23-28 (1328), Kara! sadele^rirmesi, s. 21*23 ve 31-33.
34

'Turk lisam da Turk kavmi gibi Islim medeniyetine girdikten sonra hurfif
ve istilahca Isldmf bir $ekil aldi. O halde beynelmileliyet ruhunu ibda eden
Smil 'kitap've dolayisiyla 'medeniyet'dir, 'din'dir. Binaenaleyh Tiirkliikle
Islamhk, bin 'milliyet' digeri 'beynelmileliyet' mahiyetinde olduklan iqin
aralannda asla tearuz yokdur. Tiirk miitefekkirleri Tiirkiugii inMr ederek
beyne'l-edyan bir Osmanhlik tasavvur etdikleri zaman isJ3mla§mak ihti-
yaam duymuyorlardi. Halbuki Tiirkle§mek mefkuresi dogar dogmaz
islamla§mak ihtiyaci da hissedilmege bafladi".
"Usammizi mlna itibariyle muasiria§dirmak, istilah dhetiyle isl§mla§dir-
mak lazim oldugu gibi sarf, nahiv, imla hususlannda Turkle§dirmek de
labiiddiir... Yeni mefhumlar asnn, istilahlar iimmetin, lugatler miiletin
nabkasidir".
"...Turkeiiluk Islamcihga muhalefetle itham edildi. Halbuki Turk^ulerin
gayesi muasir bir Islam Tiirkliigudur. Turkqulerin millet mefkuresi Tiirk-
liikse iimmet mefkuresi de IslSmlikdir. Bence Turk^iilerin aynca bir um-
met programlan da olmah ve ba§hca esaslan da §unlar bulunmahdir:
1. Butiin Islam kavimleri arasinda mu$terek olan Arab hurufunu bila tag-
yir muhafaza etmek,
2. Biitiin Islam kavimler(in)de ilim istilahlannin mii§terek bir hale getiril-
mesi i^in Islam iimmeti arasmda istilah kongreleri in'ikad ettirmek ve isti-
lahlan Tiirk^eden, Arabiden ve kismen de Farisiden yapmak....
3. Biitiin Islam kavimler(in)de mii§terek bir terbiyenin teessiisii iqin terbi-
ye kongreleri in'ikad ettirmek,
4. Biitiin kavimlerde, mebdei hicret olmak iizere mu^terek bir takvim-i
§ems! tesis etmek,
5. Biitiin islam kavimlerin(in) cemaat te^kilatlan (mufti te§kilatlan) arasin­
da daiml bir irtibat viicuda getirmek,
6. Islam iimmetinin timsali olan 'hilal'in kudsiyetini muhafaza etmek.
Bu umdelerden anla§ihyor ki Tiirkciiluk aym zamanda isl&mciliktir. Yal­
niz Turk^iiler Islam iimmetpsi olmak suretiyle kendilerini 'Islam milliyet-
qi'lerinden ayirdederler".20
3. Babanzade Ahmed Naim 1914'te Sebilurre$ad'da yayim lanan ve
Milliyettplik-Turkeuluk fikirlerini tenkit ettigi "IslSmda dava-yi kavmi-
yet" ba§likli uzun makalesinde (bilindigi gibi bu makale daha sonra ki-
tapla§mi§tir) "islam ci", "isiamci-Tiirkqu" ve "isl&mcilik" kelimelerini
kullanmaktadir. Fakat Ahmed Naim bu adlandirmadan memnun degil-
dir ve dogru bir adlandirma olmadigi kanaatindedir. Bu konudaki gorii-
§iinu aym makalenin bir dipnotunda §oyle aeikliyor:
20. Ziya Gokalp (haz. Ibrahim Kutluk), TUrkle$mck-tsldmla$mak-Muasirla$mak, s. 1,11,18*
19,53*55 (1976).

i
TO R K tY E D E ISLAM CIUK DO9 0 NCES1 35

"Bu 'ci' edatimn Turk' ile isU m ' keJimelerine iltihaki ne kadar fena olu-
yor! Ben burada bir m&na*yi tasannu isti$mam ediyorum. Bu nisbeti ken-
dilerine §iar edinenter bence yanli} isim intihab etmi$ier. Zira Tiirk, Arab
olan kimse Turkcii, Arabci olamaz. O kisaca Turkdur, Arabdir.
'isUmci'nm da musliiman demek olmadigi lugat-i Turkiye ile edna mu-
maresesi olanlarca malumdur".2*

4. Gee sayilabilecek bir zamanda, 1918'de Said Halim Pa$a yazdigi


kitabina Ziya Gokalp gibi tsldmla$mak admi koymu$tur (Kitabin bu $e-
kilde adlandinlm asi belki de miitercim A k if e aittir). Pa$a bu ku^ixk kita-
bm in ilk satirlannda §unlan soyluyor.
"Biz akvam-i IsUmiyenin seldmeti(nin) onlann hakkiyla IsUmla^ma-
lannda oldugunu iddia edegelmi$dik. Ancak islamla$mak' tabiri muhte-
Hf tarzlarda tefsire miisaid oldugu i^in, bunda ne gibi bir mina anlamak-
da oldugumuzu miimkiin oldugu kadar vSzih bir suretde tefrih etmeyi fa-
ideli goriiyoruz.
Isl&miyet kendisine has itikddiydti, o itikadiyat iizerine mu esses
ahlakiydti, o ahlakiyatdan miitevellid ictimaiyati, el-hasil o ictimaiyatdan
dogan siyasiyah ihtiva etmek itibariyle en mukemmel, en nihai kemali ha-
iz bir din-i insanidir.

Binaenaleyh bizim i^in islamla$mak demek islamin itikadiyahni, ahlaki-


y&tim, ictimaiyahni, siyasiyltini daima zaman ve muhitin ihtiyacatma en
muvaftk bir suretde tefsir ederek bunlara geregi gibi tevfik-i hareket et-
mekden ibaretdir.
Kendisinin musliiman oldugunu soyleyen bir adam, kabul etmi? oldugu
dinin mebadi-i siyasiyesine gore his etmedikce, ona gore duftiniib, ona
gore hareket eylemedik£e, yani islimin ahlakiydhna, ictimaiyStina,
siyasiyatina tamamiyle kendini uydurmadik^a yalniz miislumanligi iriraf
etmekle bir$ey kazanamaz, hi^bir saadet elde edemez".22

2 \.isUmda davo-yt kavmn/et, s. 16, dipnot (1330).


Isllmda dava-yi kavmiyet ilk once uzunca bir makaJe halinde SebilUrre^ad'di yayim-
landi; sayi. 293,10 Nisan 1330 (1914). Ayni yil ayni adla kitap olarak da basildi. Bu-
giine kadar ii? defa sadele^tirilerek yayimlandi: Abdullah tyklar, tslim irkphgi me-
netmiftir (1963. Bazi yerleri eksiktir), Omer Liitfi Zararsiz, IslSmda trkphk ve miUhfet-
filik (2. bs. 1979. Bazi apkiayia notlar, Ahmed Naim ve Musa Kizim'm hal tercume-
lerini de ihtiva eder), M. Ertugru! Diizdag, THrkiye'de tsMm ve trkphk meselesi, s. 33-
117 (1983. Dipnotlar, araba$liklar ve ba$ kisimda Ahmed Naim'in hal tercumesine
yer verir. Sadele?Hrmelerin en iyisi budur).
22. Said Halim Pa$a, tsldmlafmak, s. 4 ,5 (1337); Buhrtmlartmtz, s. 203-204.
36 GlRl$

Bu satirlarda Said Halim Pa§a, dikkatli bir ifade ile Islami biitunuy-
le kavramaktan, kabul edip benimsemekten gittik^e uzakla§an ve onu
bir kiiltiir birimi# kiiltiir unsurlanndan biri, halkin in a n a (halkm dini),
hafcta kalkinma ve ilerlemeye katkida buiunabilir bir kurum olarak de-
gerlendirmeye yonelen o donemin batici ve bir 61<;ude milliyet^i Tiirk
aydinlanm tenkit etmektedir. Pa§a ileriki sayfalarda bu aydm lara daha
agir tenkitler yoneltmektedir.
*
•*

Islam diinyasmdaki fikir hareketleri iizerinde yapilan ara?hrm alar-


da Islamcilar arasindaki metod ve du§iince ayn liklan sozkonusu edile-
rek bazi tasnifler yapilmi§tir. Buna gore isl&mcilar esas olarak "m od er­
nist" ve "muhafazakar" olmak iizere ikiye veya detaylandinlarak daha
fazla gruba aynlmaktadirlar. Mesela Cem aleddin Efgani de Seyyid Ah­
med Han da modernist ve rasyonalisttir. Fakat Seyyid Ahmed Han tabi-
at^ihk konusunda Efgani'nin bile tahammiil edemiyecegi ve reddiye ya-
zacagi derecede ileri gitmi§tir (Bilindigi gibi Tiirk<;e'ye Tabiatgihga reddi­
ye adiyla terciime edilen Efgani'nin Nigeriye — er-Red ale'd-dehriyyitt ad*
U eseri Seyid Ahmed H an'a kar§i yazilmi§tir). Veya Mustafa Sabri, Said
Nursi, Elmalili Hamdi Efendi muhafazakardirlar, fakat ilki ictihada kar-
§1, ikincisi ictihada taraftar olmasina ragmen §artlan elverifli bulmadigi
i{in muhalif, ii^uncusu ise ictihada taraftardir...
Hilmi Ziya Olken Tiirkiye'deki Islam cilan dort gruba ayirarak ele
aliyor:
1. Gelenek^i-muhafazakarlar/Babanzade Ahmed Naim gibi,
2. Modemistler-Medrese ile mektebi, dogu ile batiyi birle^tirmek is-
teyenler/ismail Hakki izmirli, M. §emseddin Giinaltay gibi,
3. Bu ikisi arasmda orta bir yol tutanlar/Musa Kazim gibi,
4. Modernizme-modemist islamcilara kar§i olanlar/M ustafa Sabri
gibi.23
Fazlurrahman'm tasnifi de buna yakindir: 1 . Muhafazakarlar, 2. Li-

23. Hilmi Ziya Ulken, age, II, 443. Halbuki Olken ayni eserin ilk sayfalannda batilila$ma
hareketlerinden sonraki Tiirk aydinlanm ikiye ayirarak ele aliyor: Modemciler (bati*
alar), isl&mcilar, bk. age, 1,7. Tunaya'nin tasnifi de Ulken'in bu ikili tasnifine yakin-
dir: Devrimciler, Gelenekqiler (IslSmalar ikinci grub i^inde yer aliyor), bk. Isl&mcihk
cereyam, s. V1I-VIII, 19 (1962).
Bilindigi gibi Olken, modernist islamci diye adlandirdigi; Musa Carullah, Izmirli Is­
mail Hakki, §ehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi, Ismail Fenni Ertugrul ve Mehmed
Ali Ayni, M. §emseddin Giinaltay di^indaki Islamcilara kitabinda yer vermemi$tir.
T O K K tY T P E ISLAM CIUK OO9 ONCESI 37

beraller-m odem istler.


Veya 1. Baticilar, 2. ih y aalar .24
Hrol G iingor'un simflandtrmasi da fazla bir ozellik ta§imiyor: 1. Ra-
dikal muhafazak£rlar, 2. M odem istler veya uzla^macilar.25
Enver Ziya Karal'tn tasnifi daha enteresan: 1 . Miifrit islamcilar, 2.
M utedil islam cilar 26
Y aygin olan bu tasniflerin, ilk baki$taki cazibesi di$inda saglam,
dogru ve tutarh taraflannin fazla olmadigim soyleyebiliriz. Tasmflerde
m odem izm e kar§i olarak yer alan muhafazakar ve gelenek^i Islamcilarin
fikri muhafazakSrhgi koklu ozellikler ta$imaktan qok reaksiyoner bir tu-
tumun ifadesi gorunum undedir
Bundan islam cilar arasmda tarti$ma, fikir aynligi yoktur, olmami$-
tir manasi eikanlmam ahdir. O nlann da kendi aralannda, ayn ayn dergi-
lerde yer alacak kadar meseleleri tarti$tiklan, birbirlerine muhalefet et*
tikleri konular olmu§tur (Yukarda verilen ictihad konusu omeginde ol­
dugu gibi). Fakat bu tarti§ilan konular asli meseleler olmaktan uzakhr.
MeseU higbir islam cida ''bah da kirn?", "Islamiyet bugunku manasiyla
bir terakki anlayi$ma temelden kar$idir", ‘'b a ti medeniyetiyle Islam me*
deniyetinin kaynaklan, ilkeleri ve yollan ayn ayndir, telifleri mumkiin
d egildir", "batida geli$en rasyonalist hareketlerle Islamin akla verdigi
onem kiyaslanam az"... tiirunden muhafazakar olarak vasiflandinlabile-
cek fikirlere, <;iki$lara kolay kolay rastlayamayiz.
Ara$tirmalarda muhafazakar olarak ge^en ki§ilere bakjldigi zaman,
bunlann muhafazakarhk vasfini fikirlerinden dolayi degil de ya$ayi§Ia-
24. Fazlurrahman (trc. M. Dag-M. Aydin), tsMm,s. 280-81,290-92 (1981).
25. Erol Giingor, Islimm Bugunku Meselderi, s. 208 (1981). Gungor bu tasnifinden sonra
?u degerlendirmeyi yapiyor: "Radikal muhafazakir dcdiklerimiz hakikatte
muhafazakar olmaktan ziyade reaksiyonerdirler.. Modemistlere gelince. onJar da
Islam a^isindan dunyaya bakacak yerde bati medeniyetinin prensiplerine gore
islam'i degerlendirmek, yeniden yorumlamak ve onunla bah medeniyeh arasmda bir
uzla?ma bulmak niyetindedirler. Bizim kanaatimizca her iki tavnn asil kaynagt, bah
ile temastan bu yana jsllm dii$uncesinde meydana gelmi; buiunan kesikliklerdir.
Bugtinun Islamci diijiinurleri i<pn bah medeniyeti gibi Islam da uzak ve yabanci-
dir".
26. Kara), age, VII, 315: "Miifrit islamcilara gore din bir butundiir ve biitumi ile kutsa)*
dir. Onu itikat hukumleriyle dunya hiikumleri olmak iizere ikiye boJerek ve dtinya
i$leri hakkinda vazedilmif olan hiikiimJer yerine Avrupa'nm kanun ve kaidelenni
iktibas etmek caiz degildir. (^tinku bu yabanci kanunlar aklidir. Akil ise insan i^in
dtirast bir kilavuz degildir. . Mutedil isUmcilara gelince, bunlar islahat hareketlerine
muhalif olmamakla beraber me?rutiyet fikrini tasvip etmiyorlardi"
38 0 1 R19

nndan, davram$lanndan, biiyiik dlfiide de Cum huriyet idaresine kar$i


aldikJan tavirlardan kazandiklan soylenebilir.
Benim gorebildigim kadanyla bu genel hukm iin fikir plam nda tek
istisnasi varsa o da Said H alim Pa$a <1863-1921) olm ahdir. Yalntzca o
me$rutiyetin, kanun-i esasisinin... islam 'a ve O sm anli D evleti'ne yaban­
ci oldugunu, hi^bir fayda tem in edem eyecegini; O sm anlilarda, isU m
toplumlannda suuf olmadigi i^in demokrasi, meclis, senato gibi miiesse-
selerin biitunuyle otu ram ayacagini; fem in ist haceketin kar§isina
islam'da kadin haklanm koymanin abes oldugunu; hiirriyet, e§itlik gibi
herkesin bel bagladigi terimlerin islam 'daki m Snalanm n a y n oldugunu
soylemiftir.
Said Halim Pa§a'tun son eseri tsl&mda te$kilat-i siyasiye'den yapaca-
gimiz a$agidaki alinti onun genel yakla§im tarzina 151k tutacak ipuelanm
ta^imaktadir:

"Musliiman miinevver simfinin azfm bir ekseriyeti memleketlerine garb-


daki muesseslt-i siyasiyenin miikemmel, yahud n&kis §ekillerini getir-
mekden ba$ka bir i§tiyak beslemiyorlar. Ve vatanlannin gerek ictimai, ge-
rek siyasi tek&muliinu tahakkuk etdirebilmek upn garbin bu hususdaki te-
lakkilerini ve mebdelerini tatbik etmekden ba§ka bir {are bulunmayacagt
kanaatim ileri siiriiyorlar. Zamammizdaki musliiman miinevverlerinin bu
halet-i vicdaniyeleri pek elimdir. Zira kendilerinin §u noktayi laytkiyla
du^unmediklerini gosteriyor ki: Miisliimanlik bir tarafdan bizi bir Allah'a
tapmakla mukellef tutarken, obur tarafdan ahUki oldugu kadar ictimai
bir takim telkinlere, mebde (principeMere sahib kilmi§dir; bunlar dogru-
dan dogruya vahdaniyet aktdesinden doguyor. Biz de ancak o akidenin
sevkiyle onlara munkad oluyoruz. Muslumanlann siyast telakkiyat ve te§-
kilati i§te bu mebdelerden dogmu§ ve o sayede ya$amakda bulunmu§dur.

Bize oyle geliyor ki o miinevver dedigimiz sinif §u hakikati hatinna getir-


miyor. Garb Slemi ipn 'her yol Roma'ya gider'se musliiman diinyasi itfn
her yol Mekke'ye gider. Yani bu iki llemden herbiri ba§ka bir yol, ba§ka
bir istikamet, ba§ka bir Uli' takibine ve insaniyetin tekamiil-i umumtsinde
herbiri ba§ka ba$ka hareketler ifasina mecburdur.
Hi^ kimse inkar edemez ki garb ileminin gayesi, telakkiyati, temayiiUkti,
ihtiyac&ti ve bunlan tatmin i(pn miiracaat ettigi vesSiti ile musliiman
Memimnkiler arasmdaki fark, diyanet-i Nasraniyenin ahUki ve ictimai
telakkiyati, an'an&t ve esas&ti ile isl&minkiler arasmdaki mevcud fark ka-
dar buyukdiir. Zaten evvelkiler ikindlerden dogarken bundan ba§ka turlii
olabilmek k&bil midir? Oyle ise cihan-i garbin sirf kendi ihtiyadtini nazar-
TO R K IY ED E ISLAM CIUK DO§CNCESi 39

i dikkate alarak kabul etmi$ oldugu gerek ictimai, gerek siyasf muesse-
s&tin -velev istenildigi kadar tadil ediisin- bize muvafik gelecegini zannet-
mek pek a<pk bir hatadir.
Filhakika bu iki &lem arasinda o kadar esasli farklar vardir ki hi^bir tadil
bu farklan ne izale, ne de tahfif edebilir.
Demin miisluman munevverlerinde mevcudiyetini i$aret etmi$ oldugum
o yanli? kanaati akv£m~i isUmiye tarafindan nesillerden beri ^ekilmekde
olan ve onlann omuzlanna pek agir basan ecnebi hakimiyetinin tesirlerin-
den ba§ka bir^eye atfedemiyorum. Binaenaleyh meydandaki hatayi izale
ile beraber kendilerine gostermek isterim ki ictimai ve siyasi ntkat-i nazar-
dan akvim-i Islamiyenin akvanvi garbiyeden begenib alabilecekien bir
$ey olmadikdan ba$ka bilakis bu hususda berikilerin Isiamiyetden istifade
edecekleri bir^ok dhetler mevcuddur".27

27. Said Halim Pa$a (trc. Mehmed Akif), "isUmda te$kilat-i siyasiye", Sebilurrqad, XIX
sayi: 493 (4 Mart 1338).
islamcilann Siyasi Goru§leri

Ittihad-i islam

Siyasi alanda asil konu «ittihad-i Islam » (islam birligi) yan i m uslii*
m anlann hem du^iince ve his hem de siyaset ve d evlet anlam m da bir
birlik viicuda getirm eleri, buna bagli olarak bu birligi bozucu, engelleyi-
ci, geciktirici biitiin faktdrleri ortadan kaldirm aya <;ali§malandir. Yukar-
da i§aret edildigi gibi ittihad-i Islam , O sm anlilann bir devlet siyaseti ola­
rak ortaya eiki§m da, m iislu m an lan «bir siyasi <;ati altinda tutm ayi siir-
d urm ek» §eklinde tezah iir etm i§se de daha so n ra la n artik d agilm aya
yiiz tutan, hatta b ir dl^ude d agilan islam b irligin i yen id en tesis etm ek
§eklinde anla§ilm i$tir.
ittihad -i IslSm fikrini ilk ortaya atan ki$inin C em aled d in Efgani ol­
dugu, O sm anli D evleti ricaline de onun tarafindan telkin edildigi kabul
edilir. Fakat H in d istan , Iran , M isir, O sm an li iilk esi gibi o d onem d e
m u slu m an lan n yo g u n o larak b u lu n d u k la n biitiin bo lg elerd e belli bir
m uddet kalan, b u bo lgelerin ve d ev letlerin v ak ialan m yakin dan taniyan
E fgani, ittihad -i Islam m o n lin e m illi (milliyet<;i) h arek etleri koym u§tur.
O na gore b iitiin Isldm iilk eleri tek tek m illi ku rtu lu § h areketlerini ger-
(jeklejtird ikten sonra ittihad -i Islam viicut bulm a §ansina sahip olacaktir,
bunun tersi d ogru ve gercektp degildir.

«Siyast reformla ilgili ilk modernist tagnyi yapan Cemaiaddin At^ani <>l
mu§tur. Onun siyasi du§iincesinde iki onemli unsur vardir: Islam dunvu
sinin birligi ve halki^lik. Afgani, 'panislSmizm' olarak bilinen islam d u n
yasmm siyas! birligi'nin, yabancilann mudahaleleri ve Islam lupraklan
uzerinde kurduklan hSkimiyet karjisinda alinacak ycganv muessir ujdhn
oldugu konusunda israr eder. Halkqilik ise hem bu du^uncude /atcn n»e\

• Farkli ve onem li bir iddia ip n bk. M um tazer Turkone, Siyasf irfco/o/i Mim». ih y
dogu^u, s 32 vd , 1991
T O RKtV ED E ISLAMCILIK DOgONCBSl 41

cut olan adalet duygusundan, hem de yabanci kudret ve miidahaleler kar-


fisinda ancak halk iradesiyle olu$an anayasaya dayah hukumetlenn gu^-
Iti, siirekli ve ger^ek bir teminat olabilecekleri ger^eginden dogmaktadir.
Afgani'nin tesiri Misir'da Arab! Pa$a isyanina ve iran'daki anayasa hare-
ketine dogrudan dogruya katkida bulundu; fakat bu tesirin gurii, genel
olarak Hindistan ve Tiirkiye'de duyuldu. Bununla beraber Afgani bati
kar^ismda halkin iradesine ba^vururken sadece cihan$umii) Islam! duygu-
yu degil, farkli milletlerin mill? ve mahaill duygulanni da harekete ge^ir-
mekteydi. Bu bakimdan onun ger^ek tesiri, hem panisUmcilik, hem de
miUiyettilik (bunlar bazan birbirine ters du§er)er) istikametinde oldu
PanisUmcilik ideali, mu$ahhas bir ba§anya ula§mamakla beraber muhtelif
yerlerde farkli gruplar i<pn ilham kaynagi olmakta, belirli bir $ekil kazan-
mami$ olsa bile a^ik^a halktn iimitleri iizerinde ya$amaktaydi.
Gu{lu bir panisUmcilik duygusuna ragmen, milliyetfilik islam diinyasin-
da hizla yayildi ve bazi Islam tilkelerinin devlet ideoiojilerinde gerekli
onemi kazanarak resmen somutla^tinldi*2^

Fazlurrahm an'm da vurguladigi gibi Efgani ittihad-i Islam kadar


Islam iilkelerindeki milliyet<p hareketlerin de yonJendiricisidir. II. Ab-
dulhamid Efgant'nin ittihad-i Islam anlayi$ina sempah besledigi olqude
milliyet^i diiftincelerine kar§i £iknu§, bu ve ba$ka sebepler yuziinden
ona kar§i bazi tedbirler de almi§tir.
Bilindigi gibi Ziya Gokalp Turkfultigiin esaslan'nda Mehmet Emin
Yurdakul'a olan etkisini ve telkinlerini sozkonusu ederek Efgani'nin
Turkiye'deki milliyet£ilik-Turk£uluk hareketi iizerindeki etkisine i^aret
etmektedir:
«Turk §airi Mehmed Emin Bey'e Turktpjlugii ajilayan -muma ileyhin be-
yanina gore- §eyh Cemaleddin Efganfdir. Misir'da §eyh Muhammed Ab-
duh'u, fimal Ttirkleri arasinda Ziyaeddin b Fahreddin'i yeti^diren bu bii-
yuk isldm miiceddidi, Tiirk vatminda Mehmet Emin Bey'i buiarak halk li~
saninda, halk vezninde milliyetperverine $iirler yazmasim eavsiye etmi§-
di»29
Efgani'nin dogrudan etkisinde kalan ki$ilerden bin de Paris'te soh-
betlerine katilan ve yakm munasebetlerde bulunan Ahmet Agaoglu'dur.

28- Fazlurrahman, ugr. s. 285-86,


29- Ziya Gokalp. Turkftitugiin esaslan, s. 9 (1339), Mehmet Kaplan sadele?tirmesi, s. 10
(1970) Yusuf Aks'ura da Turk^uliik fikriyati i^in Efganfye dzel bir y e r vervnektedir,
bk. Yusuf Ak^urn (h.iz N S*?fercioglu), Yeni Tiirk devietinin itnciHeri -1928 yiit yaztlan,
s. 55-59(1981).
42 G tRl9

Ziya Gokalp TUrkle$mek’lsldmla$mak-Muastrla$mak'da, ozellikle d e it-


tihad-i Islam konusuna yakla§iminda Efgani'nin biiyiik etkisi altindadir.
A§agidaki sahrlar bu bakundan dnemlidir:

«Butun m uslum anlann uzun bir istikbald e, siy as! bir ittih ad lan ihtim al ki
m iim kundur. Fakat h erhalde b u gay en in uzu n b ir m iid d et im k in siz kala-
cagina §iibhe yoktur. O hald e bu u zu n zam an esn asm d a IsU m kav im leri
m illt intibahlar, m ill! m iicad elelerle i'tiU d a n , h i$ olm azsa ictim ai istiklal-
lerini m uhafazadan m ahrum m u kalsm lar?»^°

Ittihad-i Islam vSkia olarak varligm i ve d ayanaklanm II. M e§ruti-


yet'ten sonra, ozellikle de I. Dunya Sava§i tecrubeleri sirasm da kaybet-
tiyse de milli vSkialar hesaba katilarak bir fikir, bir siyasi imkan, belki de
ideal olarak savunulmaya devam edildi.
Muhammed Ikbal'in yakla§mu bir taraftan Efgani'nin etkisini goster-
mesi, diger taraftan da ittihad-i Islamin artik bir ideal olma yolundaki
gerileyi§ini ifadelendirmesi bakirmndan onemli olmahdir:
«Giiniim uzde h er m usliim an devlet kendi oz varligm in derin ligin e dalm a-
lidir... Bu durum biitiin m usliim an d evletlerin ya§ayan b ir cum h uriyetler
ailesini kurabilecek gu ce sahip olacaklan zam ana kad ar devam ed er. G er-
?ek ve ya§ayan bir birlik...*31

Said Halim Pa§a tsldmla$mak, Me$rutiyet ve lnhitat~i islam hakkinda


bir tecriibe-i kalemiye adlanndaki ii<; ay n kitap^iginda ittihad-i Islam ve
milliyet meselesine degi§ik aqilardan bakmaya <jali§mi§tir. Bununla bera­
ber genel yakla§im tarzinin Efgani ile paralellikler ta§idigi soylenebilir.
/slflmlajmtffc'in sonlannda «milliyet» ve «islam beynelmilelciligi»ni soz-
konusu ederken §unlan soyltiyor:
«MiUiyet gerek belirli bir m uhitin m ahsulii olm ak, gerekse b ir hayat ger^e*
gi olm ak bakim indan ortadan kalkacak degildir. M illiyet cereyanim n gele­
cekte beynelm ilelci cereyan i<pnde kaybolacagm i hayal ve iddia etm ek pek
giiliinq olur...
Bizim soyledigim iz beynelm ilelrilik, ayni cem iyete m ensup fertler arasin-

30. Ziya Gokalp, TflrWejm<fc-jsWmfflfmak-Miws»rffl?nwfc, s. 99.


31. Fazlurrahman, age. s. 288. Fazlurrahman bu almtidan sonra hakli bir yorumda bulu-
nuyor: -Fakat burada kar?imiza <pkan biiyiik mesele, bu milletlerin bagimsiz toplu-
luklar olarak kendi kendilerini kurduktan sonra daha geni§ bir birlige katilmayi iste-
yip istemiyecekleri, katilacaklarsa bunu ne divide yapacaklan meselesidir. Bununla
beraber boyle bir birlik bir modemistin (laiktik yanlismtn aksine) hi^bir fiipheye yer
btrakmadan gonliinde ya§attigi bir umittir*.

m
TORKJYE'DE ISLAM CIUK DttgONCESt 43

daki baglan ve munasebetleri tanzim eden ahUk kaidelerinin, ?e$itli mij-


letler arasmdaki miinasebetlerin yumu$amasmi saglamaktan lbarettir. Be-
$eriyet, milletlerarasi dayam^mayi geli$tirmeden millS dayam$manin
mumkiin olmadigim gorerek, birindsini geli$brmeye 9alt§acaktir.

Diinyadaki isUm topluluklannin en miikemmel te$kiUti, milletlere ayni*


mi§ jekildir. Aynca isUm ger^eklerinin en parlak bir tarzda meydana qk-
masi ve tatbik olunmasina miisait olan jekil de budur**32

Inhitat-t Islam hakkmda bir tecriibe-i kalemiye'de bu du$uncelerini biraz


daha geli$tirerek ve basitle^tirerek sa vun mak tad l t :

«IsUm <Hemi biiyiik bir ailedir. Onu meydana getiren milletler bu soylu ai-
lenin <;e?itli $ubelerini te$kil ederler. Bu $ube!erin iki tiirlu vazifesi vardir:
Bin her §ubenin kendine kar$i olan ozel vazifeleri, digeri de ba§ka §ubele-
re kar^i olan vazifeleridir. Bunlardan ikindyi te$kil eden vazifelerin yerine
getirilmesi birindnin yapilmasma bagh oldugundan ozel vazifeler genel
vazifelerden once gelir.

isUm birligi sayistz kuvvetlerin, unsurlann ve amillerin tarn bir biitiin ve


dhenk ifinde bulundugu kainattaki birligin bir benzeridir. Biitiin azamet
ve hakikati bu halinden ileri gelin*-^

Pa$a Me$rutiyet adh eserinde ise Osmanli Devleti'nin ozel $artlanm


gozonunde bulundurarak Islam birligi ve milliyet meselesine yakla§ma-
ya tali§iyor:
«Osmanli Devleti'nin kurulu? esaslan 90k ozel bir mahtyet ta§ir. Bu devle-
ti te§kil eden milletler, irk, lisan ve millet olmak bakimlanndan o kadar
farklidirlar ki boyle bir siyasf te$ekkiile bir Avrupah pek gii( akil erdirebi-
lir. Qunkii Avrupalilann fikir ve inan^lanna gore siyasi biriik, lisan ve
mezhep beraberligi ile birbirine bagli olan kimselerin birlejmesinden
meydana gelir. Halbuki Osmanli siyasf birligi irk ve lisan birJiginden ve
$ogu zaman adet ve gelenek birliginden bile uzakbr.
Bu sebeple Osmanli siyasi birligi Avmpa Hiristiyan hiikiimetlerinde oldu­
gu gibi miliiyet esasma degil Islam birligi ve karde^ligi esasina dayanmak-
tadir. Esasen Islamiyete has olan bu his sayesindedir ki diinyadaki butiin
muslumaniar kendilerini birbirlerinin karde?i sayarlar.**^4

32. Said Halim Pa$a, Buhranlanmtz, s. 226-27.


33. age, 198-99.
34. age, s. 65-66
44 OtRlS

ittihad-i Islam ciddi bir jekilde son olarak ittihad;ilar tarafindan I.


Diinya Harbi'nin ba$langicmda, «cihad fetvasi»yla kullamlmak istendi,
fakat umulan netice alinamadi. Daha sonralan ise bir ideal olarak, kiiltii-
rel bir unsur olarak algilamr oldu.

Milliyetgilik

II. M ejrutiyeften hemen sonra milUyetp-Ttirkfii hareketler varlikla-


nm hissetirmekle beraber, 1912 de ittihad Terakki hiikiimeti dii§unceye
kadar islamcilar bu hareketlere cephe almadilar. Hatta Sirat-i mtistakim
ekibine Yusuf Ak^ura, Ahmet Agaoglu gibi milliyet^i-Turk^u gorii$lere
meyilli kijileri de dahil ettiler, Rusya'daki musliiman Tiirklerin mesele-
leri bajta olmak iizere Tiirk diinyasiyla yakmdan ilgilendiler. Islamci-
lann 1912'ye kadar beklemeleri, milliyet^ileri ciddiye almadtklan, itti­
had Terakki hukiimetinden qekindikleri, fitne gikarmaktan korktuklan
gibi sebeplere dayandinlmi$tir.
Islamcilann milliyet<plik konusuna agirlikli olarak egilmeleri, 1914
yihnda Babanzade Ahmed Naim'in (1872-1934) «isl3mda dava-yi kav-
miyet» bajhgi altinda Sebilurrefad'da uzun bir makale yazmasiyla ba$la-
di denebilir.35 Bu uzun yazi §oyle bir gelijm e seyri neticesinde ortaya
gikti:
§eyhulislam Musa Kazim (1858-1920) isl&m mecm uasi nda «islam ve
terakki» ba$hkli bir yazi yayimladi.36 Musa Kazim, «§ura-yi iimmet,
hurriyet, adalet, miisavat, uhuw et, i'dad-i kuvvet» gibi ilkelerden hare-
ketle Islam dininin kardejligini koruyabilmek i<;in §u hususlan vurgula-
mi§tir.
«FilvSki bir milletin fukarasi o milletin agniyasindan m uavenet gormez ve
h i; olmaz ise onun servetinden la-akall kirkda bir nisbetinde istifade et-
mez ise oyle bir milletin biitiin efradi arasmda samimi ve ciddi bir uhuv-
vetin teessiisiine imkan kalmaz. Keza bir millet adavetden, husumetden,
giybetden, buhtandan, yalandan, iddia-yi cinsiyet ve kavmiyyet'den (irk-
Silik ve milliyet^ilik iddiasindan, i.K.) jiddetle men edilmezse o millet ara­
smda uhuvvetden eser bulunamaz ve binaenaleyh oyle bir milletin ya$a-
masi da kabil olmaz.»

35. bk. dipnoi 21.


36. hlUm mecmuasi, sayi: 3 (27 $ubat 1329), Ayni makale i^in bk. Kulliyut-i $eyhulistdm
Musa KMzim -Dini-icHmai makaleler, s. 271MS5 (1336).
TORKlYEDE ISLAMCIUK DOSUNCESI 45

Takib ve tenkid mecmuasimn sahibi Nuzhet SSbit (1883-1919) Musa


KSzim'in bu yazisim sozkonusu ederek "iddia-yi kavmiyel ve cinsiyetin
jediden memnuiyeti hakkinda izahat vermegi memleket i<pn pek nafi«
bulur ve «milliyet fikirlerine miinevver bir cereyan vermegi jiar» edinen
Isl&m mecmuasi'na $u sorulan yoneltir:
1. «'iddia-yi kavm iyet ne derecede memnOdur-?*,
2. «'Ben Arabim ve benden daha Arabi yoktur' diye bir hadis-i je rif vardir
deniliyo r. Bu hadis-i $erifden -eger m evzu (uydurm a hadis) degilse-
m aksud nedir?*,
3. xTiirk^e yahud <^ince kon ujan bir M iisliim an, Tiirkum , Qinliyim de-
m ekle iddia-yi kavm iyet etm ij olacak mi?»,
4. «Yoksa m aksad-i asli diger kavm iyet ve milliyetleri zelil gormek mi-
dir?»

Isldm mecmuasi bu sorulan cevaplandirmayinca Babanzade Ahmed


Naim (1872-1934) araya girdi ve tslSm'da dava-yt kavmiyet \kaleme aldi.
Ahmed Naim her ne kadar yazistrun ba$ kjsminda (s. 6-11) Tiirkfiile-
ri «halis Tiirk^u» ve «Tiirk?u-isIama» diye ikiye ayirarak halis Tiirkfii-
leri «a$ilamak istedikleri je y apapk dinsizlik mefkuresidir* (s. 8) jeklin-
de difta tutmakta ve muhatap olarak Tiirk(u-islamcilan aldigim ileri
siirmekte ise de sozlerinin ger;ek muhatabi biiyiik olfiide Islam mecmu-
ast'ndan <;ok Tiirk yurdu ve k iji olarak da Ziya Gokalp ba$ta olmak iize-
re Ahmed Agaoglu ve Yusuf Ak^ura'dir.
Ahmed Naim yazismda Nuzhet Sabit'in sorulanm sirasiyla cevap-
landirmiyor. Nuzhet Sabit'in sorulanm esas alarak Ahmed Naim'in go-
riijlerini ve Tiirkjiilere yonelttigi tenkitleri joylece dzetleyebiliriz sam-
yorum:
1. Ahmed Naim «davay-yi kavmiyet ve cinsiyet»i dini ve tarihi bir
yere oturtmak ipn bunu «asabiyet-i kavmiye ve cinsiye» olarak ele aliyor
(s. 4) ve goriijunii net olarak joyle ortaya koyuyor
«Bizim davamiz fudur: Dava-yi tinsiyet -Musa Kazim Efendi hazretlerinin
buyurduklan gibi- jera n meztnOm ve merduddur. Tabir-i jerfsi vechile
dava-yi cahiliyetdir. Islamin kivam ve bekasma, Musliminin refah ve saa-
detine en m iidhi; darbedir. Bahusus heman heman butiin diyar-i isI3m di-
yar-i ktifre inkilab etm ijken buradaki bir avu ( Miisliimamn ben Tiirktim,
ben Arabim, ben Kiirdum, ben Lazim, ben Qerkesim gibi daiyelerle yekdi-
gere kar§] zerre kadar ravabit-i muhabbeti gevjetm eleri -hele du?manlan-
mizin pSy-i tecavuzii ta kalbgahimiza basdigi bir sirada- rinnetdir. Ve
asabiyet-i kavmiye bayragini ellerinde tutanlann aldigi mJnaca da vatan-
46 GlRl§

perverlige miinafidir. Din ve iman, akil ve izan sahasmdan tebaud edilse


bile saadet*i kavmiye serab-i mugfili ardtnda ko§an Amavud karde$leri-
mizin ba§ina gelen musibet-i uzma bize miidhi§ bir ders-i ibretdir...* (s. 5-
6)

Birinci sorunun ikinci kism ina, «iddia-yi kavm iyetin hangi sCtreti
memnudur»a gelince Naim Bey bu konuda, millet, m illiyet (Tiirk, Tiirk-
liik) duygulannin din'in (islanun) online ge^irilmemesini asil ol^ii ola­
rak getiriyor:

«Onun (Tiirklugiin) ahval-i ictimaiyesini i'13 etmek, melek&t-i ftzilasim


tenmiye etmek, melek^t-i redtesini izale etmek cidden §ayan-i takdir, in-
dellah ve inde'n-nas makbul ve mustahsen bir emr-i hayirdir. Buna vusOl
i«pn lisanina hizmet etmek, edebiyatmi cidden gida-yi ruh olacak hale ge-
tirmek, kavmin kuwe-i ilmiyye ameliyesini artirmak pek miibarek bir va*
zifedir. Hatta bu vazifede aslen Turk olmadigi halde Tiirk lisaniyla miite-
kellim olan s&ir ihvan-i Musliminin de size muavenete §itab etmek bir va-
zife-i diniyesidir. Nitekim bizim yapdigimiz ba§ka bir^ey degildir... Tiirku
muhtac oldugu din!, diinyevi ulCmun kaffesini anlayacagi basit veya Hi
bir lisan ile a§ina ediniz. Kiitiibhanesini diinyamn en zengin kiitubhanesi
haline koyunuz. Fakat daima; evet bundan gaflet etmeyiniz, daima kendi-
sine 'ey Tiirk diyecek yerde 'ey Miisliiman' diye hitab ediniz. Kendisine
daima Miisliimanligindan bahsediniz, Turkliigunden bahsetmeyiniz» (s.
11).
«H&sili aynlik femmesini bah§edecek her tiirlii etvar ve harek£tdan miica-
nebet etmek §artiyla §er-i Muhammedtnin (sallallahu aleyhi ve sellem) £iz-
digi daire-i selamet ve saadet i^inde Tiirkler igin istediginiz kadar <;ali§i-
mz... (s. 17).
«Hulasa Turkliige degil zaten Miisliiman olan Turklere hizmet ediniz»,
«§eref-i IsUma kar$i geref-i cinsiyet kale bile alinmaz» (s. 18).
«Bu uhuwet-i diniye... uhuwet-i nesebiyeden ve bi-tarikii-evla uhuwet-i
kavmiyeden akvadir» (s. 19).
«... Hiss-i kavmiyi hiss-i Islami i^inde eritmenin viicubu...» (s. 33*34).
2. «Ben Arabim, benden daha Arabi yoktur» hadisine gelince Naim
Be/inbu hadisle ilgili degeriendirmesi ^ok yerindedir:
«Bu hadis siinen ve mucematda mevcuddur... Yalniz bunu bugiin agizla-
nnda dola§diranlar ba§ka bir maksada alet ittihaz etmek iizere eksik nakl
ediyorlar... Hadis-i §erif budur: 'Ben Arabin en fasihiyim. Beni Kurey§ do-
gurdu. Benu Sa'd b. Bekr i^inde de biiyiidiim. Artik bana lahn nereden ge-
lecek'. A'reb (en Arab. t.K.) burada fesahat demekdir. Lahn da lisan-i
T O R K tY E P E ISLA M CIU K DOgONCESl 47

Arabiye mugayir hata yapmakttr...» (s. 54).

3. N uzhet S abit'in ii^uncu sorusuna gelince, "Islam 'da dava-yi kav-


m iy e fd e buna cevap olabilecek epeyce m alzem e var. Bunlardan binni
aktanyorum :

«isiamiyete ne kadar temessuk etseniz, Muslumanlarta ne kadar muhab*


betli karde? olsarnz Tiirk' unvani alhnda temayuzu muf’ir bir gaye edin-
meniz herhalde bir aynlik fikri verir. Bu aynhk da gitgide musiumanlara
kar§i bir kaygusuzluk, bu da miirGr-i zaman ile husumet ve adavet tevlid
eder. Ne yapsamz bundan ka^inamazsimz. Bir insan kendi kavmini sev-
mekle diger Miislumanlan nipn sevmesin? demeyiniz. Zira bu itirazimz
90k su gotunir...*

4. Bu soru ve buna cevap olabilecek hususlar yazida yer alm iyor gi-
bidir. (Jun kii «diger kavm iyet ve m illiyetleri zelil gorm em ek»in islam 'da
tarti§ma gottirm ez bir ilke oldugu apaipktir.
A hm ed N aim dava-yi kavm iyet ve m illiyet'in kendisi kadar, hatta
ondan daha fazla neticeleri iizerind e israrla duruyor. Bu neticelerden
ikisi (o k dnem lidir: M illiyet^ilik hareketleri Islam 'daki karde§lik ve bir-
lik d u y g u la n n i old u riir. M u slu m an lan n karde§ o lm a la n (uhuvvet-i
islam iye) ve M uslum an lan n birligi (vahdet*i islam iye) ilkelerini dava-yi
kavm iyet v e m illiyet'Ie birle§tirm ek, uzla$tirm ak ona gore m iim kiin de­
gildir (s. 19-22):

«Biz her iki tarafta da (Tiirk ve Arap milliyet^ileri, I K.) $eriata muhalif,
ruh-i isllm ile ban$maz bir emr-i miinker goruyoniz* (s. 10 ).
«Herhalde $una emin olmaltsuuz ki islamiyeti $ediden nehy etdigi §eylerle
ban§diramazsmiz. Asabiyet-i cinsiyenin menhiyyat-i ^eriyeden olmasi
dunyada gaye-i kusva olan vahdet-i Muslimini viicuda getirmek ipndir»
(s. 16).

tsUim'da dava-yt kavm iyet'in bu gdrii$lerden son raki y a k la jik 30 say-


fasi (s. 22-50) konu ile ilgili ay et v e had islere, b u n lan n Tiirk^e terciim e
ve y o ru m lan n a ay n lm i$. K itabin son say falan n d a ise (s. 50-55) M iislii*
*nanlann A rap lan sev m eleri gerektigin i ifad e ed en hadislerin degerlen-
d irm elerine y e r veriliyor.
Is lim 'd a d ava-y i kav m iy et Turk^iiler tarafind an biiy iik bir tepki ile
kar$ilandi. A hm ed A gaoglu T u rk yu rdu 'n da «islam 'd a dava-yi milliyet**
ba§hgi alh n d a u zu n b ir y azi yayim ladi.37 A gaoglu, A hm ed N aim 'in ten-

37. Tiirk yurdu nun iki sayismda (VI, sayi: 10, s. 2320-29 ve VII, sayi: 11,5, 2381-1330) ya-
48 GlRl§

kit ve goriijlerini ii( noktada toplayarak cevaplandirmaya <;ali?ti:


«1. Din-i miibin-i IslSm kavmiyet cereyanlaniu tasvib etmiyor, bu gibi ce-
reyanlar onun esas ve ruhuna, ahkim ve kavaidine muhalifdir,
2. Milliyet cereyanlan muzirdir,
3. Milliyet cereyanlan Miisliimanlar i;in d e Avm pa'yi taklidden miitevel-
lid oldugu itfn gayn tabit ve masn(idur».

Yayimlanan iki yazida Agaoglu ilk iki konuyu cevaplandmyor ve


Ahmed Naim'in goriiglerini reddediyor. Council konunun degerlendir-
me, tenkit ve cevabi yayimlanmami§tir. Agaoglu'nu tenkitleri, Islamiye-
tin kavmiyeti (milliyet?iligi) reddetmedigi, aksine reva?ta tuttugu; Ah­
med Naim'in kavmiyetle ayni anlama aldigi asabiyet'in ise kavmiyetle
ilgisi olmadigi noktalannda toplaniyor. O «Tiirkler ifinde milli hare-
ketw38 bajlikli yazistnda da benzer fikirleri savunmu? ve bugiin i?in bile
Islam miiletleri arasmda gelijen kavmiyet fikirlerinin muslumanlan bir-
birlerine yaklaftirdigiru ileri surmiijtiir;
«Turk ve Arab gen^lerinde marifet-i kavmiye tekemmiil etdikce ayni ga-
yeye, aym mefkureye dogru yurundiikje daha iyi i'tilaf olunuyor ve bun-
lar aym mefkurenin muhafaza ve inkijafi iipn yekdigerine takarrub ve im-
tizac ihtiyacim duyuyorlar».

Ziya Gokalp "Milliyet ve islamiyet» bajlikli makalesinde orta bir


yol tutarak Islamcilan kirmayacak, Tiirk^uleri ise sevindirecek ttirden
jeyler yazdi:
«islam aleminin son iimidi olan Osmanli Devleti'ni yiiz seneden beri par-
<;alayan manevi bir mikrop var. Bu mikrop jim diye kadar Osmanliligin
du;m am idi ve Islamiyete biiyiik zararlar verdi. Fakat bugiin artik
IsUmcilann lehine donerek yaptigi mazarratlan telSfi etmeye <;ali?iyor. Bu
mikrop milliyet fikridir».
«Din-i Islam yukarda zikretdigimiz Syet-i kerimede ('Her kavmin bir dog-
ni yolu gosteririsi, kurtancisi vardir!' Ra'd 13/7) kavmiyeti tecviz etdigi
gibi, atideki ayet-i kerime ile de arada te'Hruf olmak $artiyla kabile ve
ja'blara, yani kavim ve milletlere aynlmayi tasvib buyurmu^dur: 'Sizi
5a'blar ve kabileler halinde yarattik ki birbirinizle te'aruf edesiniz' (Hucu-
rat49/13)»39

yimlanan bu yazimn son kisim ne^redilmemi^tir. Yusuf Hikmet Bayur, I. Dunya Har-
bi'nin §artlan gozoniinde bulunduralarak tarti$mamn devlet tarafindan durduruldu*
gunu soylemektedir, bk. T iir k m k lla b t t a r ih i , II/IV, 421, dipnot: 26 (1983).
38. Turk yurdu, VI, 2291-93 (1330).
39. Ziya G&*a\p,Turkle$mek-l$IJImla§mak-Muastrlafmak, s. 95,98.
TtTItKlYE DE ISLAMCIUK DtlgONCESl 49

Mehmed Akif'in Safahat'mda 1912 yilina kadar milliyet(ilikle ilgili


a<pk tenkitlere rastlayamadik. Fakat bu yildan itibaren a<;ik ve gittik^e
agirlajan tenkitler yer almaya bajliyor. Tarih sirasina gore bunlan ver­
menin apklayici olacagini saruyorum:
1912/Suleymaniye Kiirsusunde:

Miisliimanlik sizi gayet siki gayet saglam,


Baglamak lazim iken, anlamadim, anlayamam,
Aynlik hissi nasil girdi sizin beyninize?
Fikr-i kavmiyyeti $eytan mi sokan zihninize?
Birbirinden miiteferrik bu kadar akv3mi,
Aym milliyetin altinda tutan Islami,
Temelinden yikacak zelzele kavmiyyettir,
Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir...
Amavutlukla Araphkla bu millet yiiriimez
Son siyaset ise Tiirkliik o siyaset yiiriimez
Sizi bir aile efradi yaratm ij Yaradan;
Kaldinn aynlik esbabim artik aradan.

1913/Hakkxn Sesleri:

Amavutluk yamyor... Hem bu sefer pek miithif!

Hani milliyetin Islam idi... kavmiyyet ne!


Sanlip simsiki dursaydm a milliyetine,
«AmavutIuk» ne demek var mi jeriatta yen,
Kiifr olur ba$ka degil kavmini siirmek ileri.
Arabin Tiirke Lazm C^erkeze yahut Kiirde,
Acemin (^inliye ruchani mi varmif nerde?
MusKimanlikta anasir mi olurmuf ne gezer,
Fikr-i kavmiyyeti teiin ediyor Peygamber.

1913/Fatih Kiirsiisunde:

Sizin felaketiniz tarumar olan vahdet,


Eger yurekleriniz aym hisle farparsa,
Eger o his gibi tek bir de gayeniz varsa,
Du$er dii$er kalkarsiniz emin olunuz,
Demek ki birligi temin edince kurtuluruz.
O halde vahdete hail ne varsa figneyiniz.
so

Bu aynlik da neden b ir degil m i her yeyiniz,


N e firka herzesi lazim ne derd-i kavm iyyet,
Bizim diyanete sigm az sekiz dokuz m illet.

1913/Ha hralar:

Firka, milliyet, lisan nam iyle daim aynlik.

1915/Ha tiralar:

Hem oyle zorla degil ^unkii fikr-i kavmiyyet,


Eder bu gayeyi teshile pek buyuk hizmet.

1918/Gdlgeler:

Hiirriyeti aldik dediler gayba inandik.


«Eyvah bu bSzifede biz yine yandik»!
Cemiyete bir firka dedik tefrika pkti.
Sapsaglam iken milletin erkanmi yikh.
Turan ili namiyle bir efsane edindik,
Efsane fakat gaye deyip az mi didindik.
K a( yurda veda etmedik artik bu ugurda,
Elverdi gidenler a a y in eldeki yurda.

Akif nesir yazilannda da m illiyet;ilik hareketlerini, muslumanlar


arasina tefrika sokacak, onlan gu;ten ve kuw etten diijiirecek, Osmanli
Devleti' ni her bakimdan giic;suzle$tirecek diijunceler olarak ele ahyor:
«Miislumanlik irk, renk, lisan, m uhit, iklim itibariyle birbirine biisbutiin
yabanci unsurlan aym milliyet altinda cem eden y e g in e rabita iken, hele
Osmanlilar ifin dunyada bu r&bitaya dort el ile sanlmakdan ba;k a selamet
yolu yokken, ?u son senelerde meydana (lkardigim iz kavm iyet, asabiyet
goriiltiilerine $a;mam ak elden gelmez! Bu kadar hukiimat-i IsUm iyye hep
tefrika yiizunden mahv oldu; hem birfogu gozumiizun ontinde kayip gitti
de biz h31i intibaha gelmiyoruz; ha la milleti namiitenahi par;alara ayira-
cak bir siyaset giidiiyoruz!
Ey cemaat-i miislimin, aklmizi bajiniza aliniz; gayret-i kavmiyeyi bir tara-
fa birakiniz. Rabita-i dini biraz daha ihmal edecek olursamz iyi biliniz ki
tarumar olur gidersiniz. Hem o peri?anhktan sonra bir daha dunyada ce-
miyet yiizvi goreceginiz olmadigi gibi, ferda-yi kiyamette de huzur-i Rab-
bii-Slem ine pkacak yiiziintiz kalmayacakdir. Zira bakmiz Peygamberimiz
sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretleri ne buyuruyor:»*°

40. Sebilltrrefad, IX, say i: 212 (15 $ e w a l 1330). A k if in b a$liksiz y a z isi b o y le b itiy o r ve he-


TORKtYEDE ISLAMCIUK DO?ONCESl SI

•Filhakika trki, lisam, m uhiti, 4dSti, el-KSsil her^eyi yekdigerine miibayin


bu kadar akvam i m iisltim anlik karde? yap m ijh ; kavmiyeti, cinsiyeti ara
dan kaldirmi$ti. Fakat son zamanlarda biz m iisliim anlar bu hakikatten ga-
fil olduk. Aram izda namiitenahi esbab-i tefrika girdi. Birakalim mema!ik-i
ecnebiyedeki m usliim anlan, Osm anli memleketinde bu kadar akvam var;
O y le ya A m avut, Kurt, (Jerkes, Bojnak, Arap, Tiirk, L a z .. el-hasil daha
b ir;o k kavm iyetler mevcud.
PekalS! Hepsinin beynindeki rJbita nedir? R3bita-i diyanet! §im diye kadar
bu rSbita sayesinde karde? gibi yafadik, Tiirk Turkliigunun ne oldugunu
bilm iyordu, A m avut kavm iyetinden dem vurmuyordu. Zaten m iisliim an'
hkda kavm iyet yokdur...
Felaket-i h&ziranin namiitenahi esbabi var ki en birincisi kavmiyet yiiziin-
den m eydan alan tefrikadir. Yalniz dort be$ senedir bu yiizden ne hale
geldik; kavm iyet gayretiyle ayaklananlan islah i(in ordumuzu yorduk...
M iisliim an olanlar, hani an-sam im i'l-kalp m iisliiman olanlar iyi bilmeli-
dirler ki bu tefrika, bu kavm iyet fikm az yoldur. Din bununla beraber gi-
dem ez, m iislum anlik bu suretle yafayam az... Yine bu siyasetle memleket
yiiriim ez. Buna artik bir hatim e verelim *41

Bediiizzaman Said Nursi (1876-1960) 29. mektupta «Said bir Kiird-


diir, milliyetinizden olmayan birisiyle te$rik-i mesai etmek hamiyyet-i
milliyeye miinafidir» diyen Tiirkfulere karjt verdigi cevapta «islamiyet
milliyeti»nden bahsederek milliyeti irki ozelliklerinden uzakla$hrmakta,
onun kultiirel yonlerine agirlik vermektedir. Kendisinin unsurca Tiirk
sayilmadigim, fakat Tiirkije ne$rettigi dini eserlerin mcydanda oldugu­
nu, Islamiyet milliyetinden aynlan miilhid Tiirkfiilerin ise Tiirk sayila-
mayacaklanni, Tiirk perdesi alhna girm ij Frenk olabileceklerini soyle-
mektedir.
Bu ruh hali Bediiizzaman'in milliyet(ilige bakifinda etkili olmuf tur.
Nitekim 26. mektupta milliyet fikrinin (fikr-i milliyet, fikr-i unsuriyet) ju
asirda ;o k ileri gittigini, Islam iilkelerini bolmek, par^alamak ipn Avru-
pa zalimleri tarafindan kullamldigmi soyliiyor, «onun ipn $u zamanda
hayat-i ictimai ile mejgul olanlara, fikr-i milliyeti birakmiz denilemez»
sozuyle de Ziya Gokalp gibi mevcut fartlari veri olarak kabul ettigini ve
diifuncesini bunun Ozerine kurdugunu belirtmij oluyor. Buna dayali

men alhnda Ahmed Naim'in " Asabiyet davasina kalki$an, onu tervic vc te^vik eden
bizden degildir. Asabiyet iizerine kitale giri$en de bizden degildir. Kezalik asabiyet
davasi iizere olen de bizden degildir* anlamindaki hadisi apklayan yazisi ba>liyor.
41. «Hutbe ve mevaiz», SebilUrrtfad, DC, sayi: 230 (29 Safer 1331).
52

olarak da milliyet^iligi menfi ve musbet milliyetijilik olmak iizere ikiye


ayinyor:
«Menfi milliyet, ?eametlidir, zararlidir, bajkasm i yutm akla beslenir, diger-
lerine adavetle devam eder, m utayakkiz davram r. §u ise m u h asem it ve
ke$m eke;e sebebtir. Onun ifin d ir ki hadis-i gerifte dogrudan ferm an et-
m if islam iyet cahiliyet devri irk^Ugini k a ld irm ijtir.* «M usbet m illiyet,
hayat-i ictim aiyenin ihbyac-i dahilisinden ileri geliyor. Teaviine, tesaniide
sebebdir, menfaatli bir k u w e t temin eder, u h u w et-i islam iyeyi d aha ziya-
de teyid edecek b ir vasita olur. §u m usbet fikr-i m illiyet isiam iyete hadim
olmali, kal'a olmali, zirh olm ali, yerine ge;m em eli.»4^

Bediiizzaman'in bu goriijleri, milliyet^ilik konusunda biiyiik ol?ii-


de Efgani gibi, Tiirkiye'de Ziya Gokalp, Agaoglu Ahmed gibi diijundu-
giinu gostermektedir. Bu goru$lerin tutarli olup olmadiklari bir yana,
islamcilann Cumhuriyet doneminde Islamiyetle birlejtirilm ij milliyetp-
lik (bir tur islamci-Tiirk^ii) noktasma nasil geldiklerini gostermesi baki-
nundan dnemlidir.
Yahya Kemal'in anlattigma gore Babanzade Ahmed Naim de
1922'de tenkit ettigi, ate§ piiskiirdiigii «Bir riiyada gdrdugiimiiz
Eyiip »43 tiirii yazilan 1934'te «azim bir zevkle» okurnakta ve bu yazila-
nn «manevi birer ufuk olduklanra» ifade etmektedir:
«Derslerden yeni ^lkmijtik. Katib-i Umumi’nin odasinda istirahat ediyor-
duk. Ahmed Naim Bey birdenbire dedi ki: isiam iyete sizin ettiginiz zaran
bu aralik kimse etmiyor'. Ni^iin, nasil, ne gibi... dedim . 'M eseU bugunku
yaziniz gibi yazilardan... dedi ve ilave etti: 'Zaten dalalete d iijm iij bu za-
valli m illeti daima jajirtiy orsu n u z... Bir zam an T urk fiilu kle, jim d i de
Islamiyeti efsaneler iizerine kurulmu$ bir din gibi gostererek...
Bu m unakajamn uzerinden o n u ; sene ge<;ti. 1934'te uzun bir gaybubiyet-
ten sonra istanbul'a avdet etm ijtim .. Ogleden hayli sonraydi. V efa'ya
dogru yuriiyordum, kar;idan Ahmed Naim Bey'in geldigini gordiim. Ra-
hatsizliktan yeni kalkmi$ gibi yorgun yurikyordu. Beni gorur gormez dur-
du, kollarim a;ti, 'Bu tesadiif munasebetiyle Cenab-i H akk'a hamdolsun'
diyerek soze bajladi... Seninle o kadar sene evvel Darulfiinun'da bir mii-
nakajada bulunmujtum. O munaka^a sonra benim zihnimi senelerce me$-
gul etti. Son senelerde ise ben istanbul'un birijok sem tlerinde gezmeyi ve

42. Bediuzzaman Said Nursi, Mrktubat, s. 297-303, 393-97 (1964). Aynca bk. M. Ertugrul
Diizda|, TUrkh/e’de IsMm ve irkfihk meselesi, 228-55 (1983). Milliyetfilik tartijm alan
itpn aynca bk. Tunaya, age. 77-66
43. bk. Aziz Istanbul, s. 127-32 (1974).
TORKtYEDE ISLAMCIUK DOgONCEal 63

oralarda tipki senin ustiliinde eski m imari eserlerinin tarihini arafbrm ayi
itiyad edindim . Bu ho$ m erak beni sardik^a sardi. Senin bir zam an T ev-
h ld - l efk S r'd a (ikm i$ yazilanm buldum ve tekrar okudum. Azlm bir zevk
aldim . Sana bu yiizden ne kadar haksizltk ettigime, o yazilann bir ja ir fan-
tezisi olm ayip hakikaten mSnevi birer ufuk olduklanna kail oldum *.4*

IstiklSl M arji (1921) ve Akif'in burada kullandigi kelimeler -yukarda


verilen ifadeleriyle kar$ila$tmlinca- (ok daha farpici omekler ta$imakta-
dir: «Milletim» (4 defa), «yurdum» ve «vatan» (3'er defa), «irkim» ve
«toprak» (2 '§er defa), «bayragim» ve «ata» (l'er defa) kullamlmi$tir.

D ev let - H ilafet - K anun-i Esasi...

Din-devlet ili$kileri (er^evesinde ele ahnan devlet konusunun asil


meselesi, dinin (islam'in) bir devlet ve yonetim jekli teklif edip etmedi-
gidir. Biraz farkliliklar ta$isa da Islam diinyasinda bu konunun bir ge<;-
mi§i bulunmaktadir. islam alann kanaati, «Kur'an'da ve hadislerde belli
bir devlet, hukiimet ve yonetim bipmi iizerinde durulmadigi, ilkelerin
vazedildigi, bu ilkeleri benimseyen ve uygulayan her yonetim bi^iminin
§eriata uygun olabilecegi...» yolundadir. Bu ifadelerle hilafetin tek yone­
tim bi?imi olmadigi, hatta sozkonusu jartlan tajimadigi zaman gayn-
m ejru olacagi da zimnen soylenmij olmaktadir.
Kur'an ve hadislerde yer alan ju ra (me^veret: danijma, halkin veya
ileri gelenlerin bir olfiide yonetime katilmalan) ilkesi islam alann iize-
rinde <;ok durduklan bir ilkedir. M ejruti idarenin ve meclis fikrinin da-
yandinldigi temel terim de budur. Buna gore Islam devletini idare eden
kiji, idari ijlerde, ozellikle idare edilenlerin haklan konusunda onlara
veya onlann temsildlerine dani$mali, bu danijma dini bir emir oldugu
ifin gozardi edilmemeli, dam$manin neticelerine itaat edilmelidir.
islam alann bu yaklajimlanyla bazi meseleler daha giindeme geldi
ve tarhfildi. Bunlann ba$inda kanunla;tirma hareketleri, kanun-i esasi,
milli hakimiyet, hilafet vb. konular gelmektedir.
Kanun-i esasi ve kanunlarla halkin, idare edilenlerin haklan, idareci-
lerin yetkileri belirlenecek, boylece gesmijte oldugu gibi idareciler keyfi
idareden, zuliimden, istibdattan; idare edilenler de zulme ugramaktan
uzaklajmij olacaktir. Aynca bu yolla Islam iiikeleri arasmda -kanunlarla
sinirli da olsa- bir birlige dogru adim atilabilecektir.

44. Yahya Kemal, Siyasf or edebtportreler, s. 51-588 (1976).


54

Said Halim P aja’mn "M efrutiyet" adh kitapfiginda kanun-i esasi


i£in yaptigi degerlendirmeler ve kendisi de dahil olmak iizere Tiirk ay-
dmlarmin dii$tiikleri yanilgilar kayda deger olmahdir:
«Ashnda 93 (1876) Kanun-i Hsasisi bizzat m utlakiyet idaresi m em urlannin
aralannda gizlice an lajarak tertip ettikleri bir tedbirdi. Bununla hiikiim -
dann istibdadini azaltmak, onun hiikiim ve niifuzuna k a rji dengeyi sagla-
yacak bir k u w e t m eydana getirm ek istiyorlardi. (Junku devletin m ukad-
deratimn ja h si ve keyfi b ir idare elinde bulunm asi, m em leketin ilerlem esi-
ne m ini olan bajlica sebep sayiliyordu.
O zam anki m iicedditlerim iz bu esef verici idareyi degi$tirip duzeltm ek
ip n o vakte kadar ihmal ed iim ij, hatta u n utulm uj olan ii(iin cii b ir unsu-
run, yani milletin i$e kan jh n lm asm t yeterli gordiiler... O halde 93 senesi
m iicedditlerinin takip ettikleri hareket tarzimn sebep ve hikm eti ne idi?
Herhalde §u idi ki; onlar Kanun-i Esasi geregi olarak kendisine yiiklenen
vazifeleri milletin yerine getirm ekteki aczi sayesinde bu hak ve hiirriyet-
lerden daha birfok seneler, milletin degil, kendilerinin istifade edecekleri-
ne kanaat getirmi? bulunuyorlardi.
Buna gore m utlakiyet idaresi tem silcilerinin hiirriyet taraftan olm alannin
ger^ek sebebi, ta$idiklan 'devletin m iim essili' sifatina, bir de 'hukukun ve
milletin koruyucusu' sifatini ilave etmekti. Boylece hiikum dara k a rji mil­
leti kendilerine alet ediyorlardi».
...«Hayatinin otuz senesini ahlaki en ziyade tahrip eden m iistebit bir idare
alhnda geiprmij olan bizler, bu sayede (1908'de yeniden yururluge konan
Kanun-i Esasi sayesinde. i.K.) hiir insanlar, faziletli, iffetli ve dogru vatan-
d a;lar sirasma girecegimizi iim it etm ijtik... Yazik ki daha ilk seneden iti-
baren biitiin bu tatli iimitler ve giizel hayaller U£up gitti. Kanun-i Esasimi-
zin bize bah$ettigi haklar ve serbestlik, Sultan Hamid idaresinin fevkalade
artirdigi kotii alijkanhklartmizi, fekinm eden, tatbik etmekligimizden b a ;-
ka bir netice vermedi... Herkes daha fazla huzur ve selam ete kavujacagm i
ummujtu. Aksine olarak herkesin huzursuzlugu artti... Milliyet miicadele-
leri, irk rekabetleri gitgide artarak Osmanlilar arasmda bir iilkii birligi bi-
rakmadi. Diinkii casus ve ru jvettfler ba;im iza hiirriyet^, miiceddit ve va-
tanperver kesildiler. i§siz, geveze ve M i bir avukat halkrn haklanm n $id-
detli mudafii oldu. A dz ve ru jvet yiyici memurlar ate$li politikaci kesildi.
Biitiin memleketin iizerinden sanki bir rinnet riizgan esiyordu».45

Halkin dogrudan jQra, dolayli olarak temsil (vekalet) yoluyla idare-


de soz sahibi olmasmm vardinldigi nihai nokta milli hakimiyet ilkesidir
Islamcilara gore bu ilke bir hakkin kullamlmasmdan ote hiikiimetlerin

45. Said Halim Pa$a, Buhranlanmiz, s. 45-46,51-52. Aynca bk. Tunaya, age, 55-64.

M
TpRKlYE'DE ISLAMCIUK DOgtJNCESl u

ku w et kazanmasim, kanunlann saglamligiru, di? miidahaleler kar$tsin-


da bir garantiyi de ifade etmektedir.
Said Halim Pa$a milli hakimiyet ilkesine ciddi tenkitler yoneltmi$tir.
1921'de Rom a'da basilan Les Institutions politiques dans k societi musul-
mane adli eserinin bir altbafhgi milli hakimiyete aynlm if olmasina rag­
men Sebiltirrefad'da yayimlanan A k if in terdimesinde bu kisma -herhal-
de devrin jartlan gozoniinde bulundurularak- yer verilmemi$tir.
Pa$a eserinin bu boliimiinde bati hayram musliiman aydinlann «je-
riatin hakimiyeti» ilkesi yerine «milli hakimiyet»i koymalannin biiyiik
yanlifhklar ta$idiguu ifade ettikten sonra batida mill! hakimiyetin, mille­
tin iradesini temsil etmedigini, genellikle «£ogunlugun zayif iradesini
bashran ku w etli bir azinligin sesinden ba$ka bir fey olmadigmi* vurgu-
lamaktadir.

«M illi irade sunidir ve ^ogunlugu temsil etmemektedir, dedik. Suni olma-


digim ve nSdir de olsa ger^ekten bir ijogunlugu temsil ettigini kabul ede-
lim. Y ine de hakii ve dogru olmaz. Qiinkii bu ilkeye gore fogunlugun ka-
ra n kanundur ve togunluk, ku w etini sadece sayi (oklufundan alir. Hak-
kin ve hikm etin en az tesir edebildigi yer ise i$te boyle bir kalabalikhr*.

Paja bu bdliimiin sonunda milli iradeye belli bir saygi ve itibann


gosterilmesi gerektigini, fakat bunun herjeyin iistiine <pkanlmasinin
dogru olmadigim soylemektedir.
Izmir mebusu Seyyid Bey (1873-1924) Hilafet ve hakimiyet-i milliye
(yazar ismi belirtilmeden basildi, 1923) kitabi ile Hilafetin mahiyet-i feriy-
yesi adli Meclis konujmasmda (1924. Ayni yil kitap olarak da basildi)
hilafet miiessesesinin kar$isina milli hakimiyet ilkesine dayali olarak ge-
liftirdigi Meclis flkrini koydu, buna bagli olarak da hilafetin kaldinlabi-
lecegini, bu kaldirmamn dinen bir mahzur tajimadigim savundu. Daha
da ileri giderek islam'dald biat miiessesesinin, Hz. Osman'm halife se<pl-
mesinde gorev iistlenen 6 ki$ilik heyetin, milli hakimiyetin, meclisin ve
temsil yetkisinin islSm'daki goriinumlerinden ba$ka bir $ey olmadiklan-
ni savundu. Devrinin onde gelen hukukpilanndan olan Seyyid Bey'in
(bu sirada Adliye Vekilidir) adi ge^en konu$masi hilafetin kaldinlmasi
konusundaki engellerin bir kismim kesin olarak ortadan kaldirdi ve mu-
halefeti biiyiik olfiide kirdi.
Islamalann milli hakimiyet ve kanunla$brma hareketlerine fazlaca
yakmlik duymalannin bir sebebi de onlara gore hiirriyet, ejitlik, adalet...
56

gibi (jokija ihlal edilen temel haklann bu yollarla garanti altina alinacagi
varsayinuydi.
Bu ve ba$ka noktalardan kalkarak Kanun-i Esasi'yi, kanunlajhrm a
hareketlerini, Meclis-i Mebusan'in kurulu$unu hararetle desteklediler,
bunlann je ri kaynaklaruu tesbit i(in biiyiik gayretler gosterdiler. O ka­
dar ki Musa Kazim, Elmalili Hamdi gibi bir^ok alim Kanun-i Esasi'nin
$eriata miistenit oldugunu, bundan bajkasuun zaten miimkiin olamaya-
caguu savundu .45^1 Elmalili aynca 1909 Kanun-i Esasi tadillerinde biz-
zat gorev aldi.
Islamcilann siyasi konularla i(i<;eliklerinin bir ba§ka gostergesi de
Me$rutiyet doneminde kurulan partilerle olan ilijk ilerid ir: Sirat-i
mtistakim ve Beyanu'l-hak dergileri ilk sayilarmda ittihad Terakki'ye
olan hayranlik ve baghliklanni agiki;a ifade ettiler. Buna paralel olarak
Meclis-i Mebusan'da ve partilerde yer aldilar. Mesela Said Halim Pa$a
ittihat Terakki Firkasi b ajkan lig i ve sadrazam lik, M ustafa Sabri
jeyhulislamhk, ittihat Terakki Firkasi kurucu iiyeligi, Elmalili Evkaf Na-
zirligi, Musa Kazim jeyhulislamlik, Seyyid Bey Ittihad Terakki Firkasi
bajkanligi, Said Nursi Ittihad-i Muhammedi Firkasi kurucu iiyeligi yap-
tilar. Aynca Musa Kazun, Elmalili Hamdi, §eyhulislam Mustafa Sabri ve
Manastirli ismail Hakki Ayan reisi Mustafa Asim ittihad ve Terakki'nin
Him jubesi'nde gorev aldilar.
Cumhuriyet devrinde Islamcilardan Seyyid Bey'in Adliye Vekilligi,
Ahmed Hamdi Akseki'nin Diyanet i§leri Reisligi, §emsettin Giinaltay'in
Ba$bakanlik yaptiguu da kaydetmek gerekir.

45/1. bk. Antalya Mebusu Hamdi, «inneme't-tSatu fi'l-ma'r0f», Tesisat gazetesi, Nu. 12^
(1327), Musa KSzim, «Humyet-Musavat», Sinit-l mdstaktm, sayi: 1 (1326).
islamcilarm Fikri Endi§eleri

K ayn aklara Donu§

Fikri konulann agirlik merkezi "kaynaklara donii$», Kur'an ve siin-


nete, Hz. Peygamber'in devrine, selef akaidine yonelmedir. Yukarda i$a-
ret edildigi gibi islam alann bu temayiilii de modem gorunftiler taji-
maktadir. Onlann naslan olduklan gibi kavramaya niyetli olmaktan 90k
kafalannda kurduklan veya kuracaldan diinyayi, fikirleri destekleyecek
$ekilde algilamaktan, en azindan aklilejtirmekten yana olduklan ve bu
konuda tefsirle, jerhle ifiije ge^mi§ olan «te'vil»"i -tenkit ettikleri bilgin-
ler kadar- sikfa kullandiklan biliniyor.
islamcilar, islam'da akil-nakil, din-ilim, din-devlet ^atifmasi olma-
digim bablilara ve muslumanlara isbat etmeyi, genjeklejtirilmesi zaruri
bir ilke olarak benimsediklerinden Kur'an ve sunneti her iki anlamiyla
da «miisbet» bir jekilde ortaya koymaya; biiyiik olfiide determinizmi
benimsemeye, tabiat kanunu-kanuniyet fikri ne yakmlik duymaya yonel-
diler.
Bu konuda islam alann dnlerinde iki onemli engel vardi:
1 . Ge^mi? ulema ve onlann goriijleri,
2. Determinist-akila bir yaklajimla kavranamayacak ve afiklanami-
yacak mucizeler ve mudzeler kadar biiyiik engel ozelligi tajimayan ke-
rametler.
isla m cila r bu en g elleri dik katli b ir go zd en ka^m ayacak basitlikle ;a -
b u cak a tla y ip geijtiler: G e ^ in ij u lem ay i ya d e v irlerin e hap sed erek veya
ceh ale tle, d in i a n la m a m a k la , h a tta d in ! h u k iim leri sap tirm ak la itham
ed erek d ijta b iraktilar. M u ciz eler ifin iki y o l tak ip ed ild i: O zellik le ha-
58

dislerde ge;enlerin bir kisnu in k lr edildi, Kur'an'dakilerle digerleri


aklllejtirildi. Bu ugurda guliin; yollara ba§ vuruldu.
Muhammed Abduh'un, Kur'an'm Fil sdresi'nde gefen Hbabil ku?la-
nrnn Ebrehe ordusunu mucizevi ta$larla qergop haline getirmelerini 91-
<;ek mikrobu ve p^ek hastaligi jeklinde a^iklamaya kalki$masi, yine ayni
yazann cinleri bir tur mikrop olarak a;iklamasi; Seyyid Ahmed Han’in,
Hz. Musa'nin gdzleri oniinde dagin eriyivermesini volkanik bir patlama,
Hz. Siileyman'm cinlerini Liibnan'dan getirilmi§ yan-vah$i koleler $ek-
linde yorumlamasi... bu te$ebbiislerin yaygrn olarak bilinen tipik oimek-
lerindendir.
Bizde Said Nursi'nin yapmaya <;ah§tigi yorumlar da Abduh'unkile-
ri hahrlatmaktadir. O, tjar&tu'l-icaz adli eserinde viicuda gelm i; veya
gelecek herjeyin Kur'an'da mevcut oldugunu, insanlann medeniyet va-
disinde peygamberlerin mucizelerine yakla$tiklanm, zaten mucizelerin
de bu yolda te§vik i^in peygamberlere verildiklerini soylemektedir. Ona
gore meseia «Kira; ve kumlu yerlerden sulan (lkartan santrafu) aleti
'Asan ile taja vur” (Bakara 2/60) ayetiyle i$aret edilen Hz. Musa'nin (taj-
tan su (jikaran i.K.) asasindan ders almi?tir», Hz. ibrahim'i ate$in bir mu-
cize olarak yakmamasi (bk. Enbiya 21/69) «be§erin ke$fettigi yakici ol-
mayan mertebe-i nariyeye omek ve me'hazdir», Hz. Yakub'un 50k uza-
ginda olan oglu ipn «Ben Yusuf un kokusunu ahyorum» (Yusuf 12/94)
demesi vb. «pek uzak mesafelerden celb-i savt, suret (ses ve goruntii al­
ma) vesaire gibi begerin ke§fettigi veya edecegi icadata numune ve
me'hazdir», Hz. Siileyman'a «Ku? dilini ogrettik» (Neml 27/16) Ayeti
«be$erin ke$fiyatindan radyo, papagan, giiverdn gibi alat ve hayvanla-
nn konujmalanna ve muhim i$!erde kullamlmasma me'hazdir» vb. Said
Nursi joyle bitiriyor: «Be§erin heniiz kejfedemedigi 50k mucizeler var-
dir, istikbalde yava$ yavaj kejfine muvaffak olur».46
Keramet konusuna gelince bu engel bile sayilmazdi. Qtinkii tasav-
vuf ve tarikatlara genel bir kar$i olu? sozkonusuydu. Tasaw uf ve tari-
katlara karji olu$un yaygrn sebepleri arasmda, tasavvufun insanlan
diinyadan el etek <;ekmeye siirukledigi, dolayisiyla gerilemenin sebebi
ve terakkinin engeli oldugu, tekkelerin bir hirka bir lokma ile yetinen
tembel ve miskinlerin meskenet yuvasi haline geldigi, bJtil inancjlann ve
hurafelerin bunlar yoluyla ortaya ;iktigi ve yaygmla§tigi, tasawufun in-
46. Ijarilu'1-icaz, s. 237-40 (1978). Said Nursi, Iki mckteb-i musibetin fehadetnimesi veya Di-
van-i Harb-i Or/Tadh eserinde Efgant ve Abduh'u kendi onciilerinden saymaktadir, s.
19 (1978).

M
TOKKtYEDE tSlA M ClU K D0$0N CE8t

san iradesini ortadan kaldirdigi, akli gerilettigi, tevekkulu asil anlamin-


dan saphrdigt... vb. sayilmifhr. M. §emseddin'in (Giinaltay, 1883/1%1)
Zulmetten nura (1331) ve Hurafaltan hakikala (1332) adli eserlerinde ta-
saw u f ve tarikatlara yonelttigi tenkitler bu tiirdendir.
Tasaw ufa karji olu$un gerijek sebepleri daha koklii ozellikler taji-
maktadtr. Bunlar arasmda yer alan tasavvufun «kontrolsiiz jahsi yoru-
ma her an aipk ve miisait» olmasi meselesi, isl3mcilann kabul edebile-
cekleri bir?ey degildi. IsUmcilara gore tasavvufun, musliiman «cemaatin
butiiniinu ilgilendiren ve iizerinde ittifak edilmesi mumkiin olan objek-
tif esaslan» tajimamasi bir yana mutasawiflar kendilerine gore bir ilim
anlayifi (marifet, ke?f, ilham), bir ulCihiyet telakkisi, bir varlik dujiince-
si... geli$tirmi$lerdi ki bunlar tevhid edilmek ve sistemle^tirilmek istenen
bir Islam anlayi§iiun difinda kalmaktaydi.
T asaw u fa kar$i genel tutum boyle menfilikler ta§imalda beraber
Tiirkiye'de bazi IslSm alann, tasavvufun en list du$iinme jekli olan vah-
det-i viicud an layiji iizerinde ozellikle durduklan da bir gercjektir.
Mesela ileri gelen Islamcilardan ismail Fenni Ertugrul (1855-1946) Vah-
det-i viicud ve M uhyiddin A rabi (1928), Ferit Kam (1864-1944) Vahdet-i
viicud (1331), Mehmet Ali Ayni (1869-1945) $eyhu'l-Ekber'i nifin severim
(1339), §ehbenderzade (1865-1914) Amak-i hayal (roman, 1908) adli eser­
lerinde vahdet-i viicuda musbet olarak y ak lajm ij ve bu dii^unceyi sa-
vunmujlardir.
Ilk baki$ta tenakuz gibi goriinen bu davranifm 90k makul bazi se­
bepleri vardir. H erjeyden once vahdet-i viicud felsefi bir konuydu ve
batili panteist ve monist du$iinurlerden terciime edilen veya uyarlanan
eserlere isllm i bir cevap te$kil ediyordu. Aynca vahdet-i viicud dii§iin-
cesinin ihtiva ettigi engin miisamaha anlayiji, biitiin dinleri iqine alan
«vahdet» (birlik) fikri islam alara cazip geliyordu. Bununla beraber Mus­
tafa Sabri (1879-1954) Mevkifu'l-akl (4 C., Kahire 1950) adli Arap^a ese­
rinde vahdet-i viicud ve ibn Arabi'run tenkidine genij^e yer vermi$tir.

ictih ad K apisi N ereye Acphr?

Ictihad Islam alann bir ba§ka hareket noktasi ve onemli bir dayana-
giydi. Onlara gore ictihad ulemaya v erilm ij bir hak, bir yetki idi ve
Islam dini degi$en zamanlar ve gelijen olaylar karjisinda varligmi, can-
Uligini, geijerliligini ancak onunla koruyabilir, garanti altma alabilirdi.
XII. yiizyildan bu yana ictihad kapisi kapatildigi ve taklide bel baglanil-
60 GtRlS

digi igin Islam diinyasi gelijmelerin dijinda kalnu$, dinamizmini kay-


betmij, gerilemijtir. Islam'in geli$mesi ve ilerlemesi isteniyorsa ictihad
kapisi mutlaka afilmalidir.
ictihad kapismm aralanmasi islamcilar i;in hayati bir «;iki§ yolu»
ozelligi tajiyordu ve bir?ok bakimdan gerekliydi:
1. Herjeyden once islam yeni meselelerle k arji karjiyaydi ve
islamcilar bunlara zamamn jartlanna uygun (dzumler getirmek niyetin-
deydiler.
2 . Islam dunyasinda birligi temin etmek i$in mezhepleri birlejtir-
mek, en azindan mezhepler arasi ihtilaflan asgariye indirmek i^in onlan
torpulemek, anayasa ve kanunla$tirma hareketlerinde biitiin mezhepler-
den (aydalanabilmek, onlardan zamamn jartlanna en uygun olan hii-
kiimleri tercih edip almak... gerekliydi, bunun i(in de ictihad yolu a;ik
olmahydi.
3. Nihayet bati medeniyetinden yeterince faydalanabilmek, gere-
kenleri alabilmek ve bir ol^iide tenkitleri kar§ilayabilmek i(in de ictihad
kapisuun sonuna kadar a?ik olmasi lazimdi.
Seyyid Ahmed Han batida geli$en modern ilmin verileri konusunda
iki yoldan bahsediyordu:
«Onceleri oldugu gibi bugiin de yeni bir keISm ilmine ihtiyacimiz var. Bu
kelamla ya modem ilmin doktrinlerini reddeder, onlann temellerini sar-
sar, yahut da onlann tslamla uzlajhklanm gosteririz».47

4. Islamcilar ictihad yoluyla eski ulemanm hakimiyetini kirarak bii-


yiik bir yetki ve hakimiyet alanmi da ele ge^irmeyi umuyorlardi. Mu­
hammed ikbal $u dujunceleriyle bu yetki alanmi ne kadar genij tuttu-
gunu a^iga vuruyor:
•Kur'an'in son vahiy ve Hz. Muhammed'in son peygamber oldugu ger^e-
gi, insanligin gelijmesi a;isindan oldukga anlamhdir. Bu demektir ki insan
oyle bir olgunluk seviyesine fikmi$tir ki artik onun hazir vahyin yardimi-
na ihtiyaci yoktur. insan kendi ahlaki ve fikri kurtulu; kaderini kendisi qi-
zebilir48

Elmalili Hamdi Efendi de buna benzer bir yakla§ilma konujuyor.


Beyanu'l-hak'taki bir makalesinde islamdaki hiikiimleri «nassa dayah»
ve «ictihada dayali» hiikiimler olmak iizere ikiye ayirdiktan sonra birin-

47. Fazlur Rahman, age. s. 273.


48. age, s. 279.

IL
TORKlYE’DE ISLAMCIUK DOgtTNCESl SI

cilerin degi?meyecegine, ikincilerin ise zaman ve jartlara gore degi^ebi-


lecegine i$aret ediyor. Buraya kadar bir$ey yok. Yazirun ilgin; tarafi El-
malik'mn «nassa dayali hukumler»e hiirriyet, musavat, kadinla erkegin
birbirlerine olan ilgisi... gibi hukiimleri dmek olarak gostermesi ve «i$te
yalruz bu gibi ahkiim-i jeriyye bilhassa Kur'an-! Azimu'j-jan'da muh-
kem suretde beyan olunarak tagayyur napezir (degijme kabul etmez) ol-
mu$tur» diyerek diger biitun hukiimleri ikinci tiirden, yani ictihada da-
yah hiikiimler tiiriinden kabul etmesidir.49 Halbuki saydiklaruun ~muh-
kem»ligi bir yana Kur'an'daki muhkem hukiimlerin bunlan (ok ajhgi
bilinen bir husustur.
Seyyid Be/in «ictijiad ve taklid *50 yazilanndaki yaklajirru da bun-
lara yakindir.
SehbenderzSde, Elmalili vb. ictihadin ferdi olmaktan qkanlip bir
miiessese (Meclis-i Ali-i ictihad, Heyet-i Ilmiye...) haline getirilmesinden
yanadirlar. §ehbenderzade $ia'da ictihadin her tiirliisiiniin serbest oldu­
gunu, buna ragmen onlann da geri bir durumda bulundugunu, bu yiiz-
den miiesseselejmenin liizumunu belirtmektedir:
«Ictihad. Fakat bu kut^uk kelimenin manasi ne kadar biiyiiktiir! Ictihad de-
nildigi zaman heyet-i ilmiyenin mevcudiyetinin bir ra'jeye tutuldugu go-
ruliir. Onlara gore ictihad kapisi kapablmami? ise de kapanmiftir. Niipn?
Zira eski miictehidlere akran addedilebilecek ulema yetifmez olmu? ve
belki de yeti§mesi im kini kalmamiftir... Bu sivri fikre gtilmek mi aglamak
mi icap ettigini kestirmekten insan arizdir. Bahusus ictihad zamamn fikar-
digi ihtiyaci hahra getirir. Bu sebeple 'ictihad kapisi kapandi' demek ruhi
ve ictimai ihtiyaflara (are aramak imkani kalmadi demektir ki boyle bir
soz, bir sosyal toplulugun din? hislerine ve ihtiyaflanna idam hukmu ver-
mekten ba;ka m£na tafimaz...
insafli olmak $artiyla basit bir muhakeme eski ictihadlar ile bu zamamn
ihtiya;lanni karfilamanm miimkiin olmadigmi isbat eder. Eski cemiyetleri
bir okiiz arabasina, bugunku cemiyeti ise jimendifere benzeterek hakli bir
tegbih ile fikrimizi izah edelim: Acaba okiiz arabasinin giizel fe k ild e yapil-
masi, faydasimn artmlmasi vesaire ifin yapilan bir talimatlar manzumesi
ile $imendifer yapmak ve hatta jimendifer idare etmek miimkiin miidiir?
Ijte bugunku medeni ihtiya^lanmiz itibariyle eski ictihadlann ekserisinin
okiiz arabasi talimati derecesinde kaldigi yalniz manhken degil maddi
eserleriyle sabittir...
«Makale-i muhimme-, Btyanul-hak, I, sayi: 18 (9 Muharrem 1327. Bu yazi eiinizdeki
Cali$maya a!inmi$tir).
50- tsldm mecmuasi. sayi: 4 ,5 ,7 (1332).
62

Yeni ictihadlar lazimdir. Bunu inkSr etmek dint bir toplulugun mSnevt gi-
dasmi inkar etmek demektir. Lakin zamanimizda ictihad nasil yapilmali?
Burasi son derece miihim bir meseledir...
isUm aleminde hakikaten faziletli ve ilim sahibi olan 40-50 kadar Mimden
murekkep bir Meclis-i Ali-i Ictihad meydana getirmekten ba;ka (are yok-
tur... Boyle yuksek bir meclisin m efgul olacagi maddeleri bugunku ihti-
yaflanmizi nazara alarak ortaya koyabiliriz. Bunlann en muhimi sosyal ij-
lere temas eden ve artik bu zamanda faydalan kalmayan ictihadlan d eg ij-
tirmek ve yenilemektir»^

O mezheplerin birle$tirilmesi (tevhid-i mezahib) gorevini de Meclis-i


Ali-i ictihad'a vermektedir:
«Mezheplerin hepsi tetkik olunmali ve yeni bir ictihadla bunlarda mevcut
ve Kur'an'in ruhuna en ziyade uygun ve bugunku ihtiya^lanmiza muta-
bik fikirlerle bir umumi mezhep meydana getirilmelidir. Bu umumi mez-
hebin en belirgin vasfi hikmet ve siret olmahdir. Oyle bir zamanda yajiyo-
ruz ki ibadet esnasinda ayagin $oyle konulacagmdan, elin boyle tutulaca-
gmdan, velhasil $ekilcilikten hasil olmu§ ihtilaflara bir ehemmiyet vermek
ve bu aynhklan ya$atmak -dini hissi oldiirecegi i(in - dine karji bir cina-
yettir*®2

Ictihadin kar$iti olarak verilen ta k lid islSmcilarca iki yonlu olarak ele
ahnmi$ ve buna gore geni$<;e i?lenmi$tir:
1. Muslumanlann ge(mi§ ulemayi, mezhepleri ve g6ru$lerini korii-
koriine benimsemeleri, tenkide tabi tutmamalan, yeni diifiincelere kar?i
onlan siper olarak kullanmalan...
2. Batuun taklidi.
ictihada §artli olarak taraftar olan Mustafa Sabri bu konuda hem
Islamcilara hem de batici-modemistlere tenkitler yoneltmijtir. Yeni
isldm miictehidlerinin ktymel-i ilmiyesi (1335) adli eserinde Musa Carul­
lah'in vahdet-i viicut anlayi$ina bagli, ozellikle «cehennemde ebedi ka-
li§» meselesindeki ictihadlarini tenkit ederken. Dint milcedditler
(1922)'de islam'i (agda$ bir goriiniime kavujturmak i(in fikirler gelijti-
ren, bu yolda ictihadlarda bulunan Hajim Nahid'in du$uncelerini tenkit
etmektedir. Her iki kitapta da Mustafa Sabri'nin klasik kelamci bir tavn
benimsedigi a<jik(a goriilmektedir.
Said Nursi «ictihad risalesi»ne «ictihad kapisi a(iktir. Fakat ju za-

51. §ehbenderzade, istSm tarihi, s. 646-48.


52. age, s. 648.
TOWQYE DE ISUMCILIK DO9UNCESI 63

manda oraya girmeye alti m ini vardir» diyerek bajliyor ve mani olarak
junlan straliyor
1. Devir ictihad devri, yani gedik a^ma devri degil (atlaklan kapama
devridir,
2. Selefin biitiin zamanlann ihtiyaflaruu kar?Uayabilecek fikirleri du-
rurken «heveskHrane yeni ictihadlar yapmak, bidatkarane bir hiyanet-
tir»,
3. §u anda siyaset, diinya hayati ve felsefe reva^tadir. Bunlar ictiha­
din sihhatine birer perde te$kil etmektedirler,
4. Siyasete, diinya hayahna ve felsefeye bel baglayanlann ictihad ar-
zulan Islam baguidan kurtulmaya sebep olur,
5. Bugiin ictihadla ele ge^irilmek istenen jey makbul degildir.
6. Bugiinun insanlannm Hz. Peygamber'in nurlu asnndan uzak ol-
malan, onlan hakikatlan gorebilmekten ve buna gore ictihad yapabil-
mekten uzak birakmaktadir .53

O n jartlar Yahut Hedefler

islamcilar siyasi ve fikri inkilaplann ger(ekle$ebilmesi i(in bazi pren-


sipler de ortaya koymujlardi. Bu prensipler bazilanna gore bir on^art,
bir kismrna gore de vanlmasi gereken nokta, dii$unulen hedef jeklinde
anlajilmijtir:
1. Miisliimanlan saf bir inanf sahibi kilmak: Bunu saglamak i(in
yeni ve selefi bir «tevhid» anlayi$i benimsemek, bahl inaniflardan ve hu-
rafelerden uzakla$mak, gelenek bagmdan biiyiik olfiide kurtulmak ge-
rekir. Seyyid Ahmed Han'in $u sozii bu konuya apkltk getirecek unsur-
lar ta$imaktadir:
«Adet ve sosyal alifkanliklanmiz dinle o derece i(i(e girmi$fir ki bir takim
dint ihtilaflar ba§latmadan sosyal reforma dogru onemli bir adim atabil-
memiz miimkiin o!mamaktadir».

Akif'in de bu dogrultuda yazilan vardir. Muhammed Abduh'un


Kitbu't-tevhid'i bu yeni tevhid anlayijini aksettirmesi bakmundan onem-
lidir.
2. Egitim-ogretimin lslahi ve cehaletle, bilgisizlikle, taklitle miica-
dele: Medreselerin egitim-ogretim sistemini degijtirmek, islah etmek,
hi^bir pratik faydasi olmayan veya devri ge^mij dersler yerine giiniin
S3- Said Nursi, Sdzler. s. 449-53 (1979).
64

ihtiyaf lanna cevap verecek ilimleri okutmak, felsefe ve musbet ilimlerin


tahsiline onem vermek gerekmektedir.54
Felsefe dersleri EfgSni ve Abduh'un tejebbiisleri neticesinde Ezher'e
girmi$, Seyyid Ahmed Han dujiinceleri dogrultusunda egitim vermek
ve insan yeti$tirmek i;in Aligarh Mektebi'ni kurmu$, Alimcan el-Barudi
Kazan'da Medrese-i Muhammediye'yi, Rizaeddin b. Fahreddin Oren-
burg'da Medrese-i Hiiseyniye'yi tesis etmijti. Tiirkiye'de medreselerin
lslahi islamalann iizerinde ;ok durduklan konulardan biridir. Sirf Si-
rat-i miistakim-Sebililrrefad mecmuasindaki bu konuyla ilgili yazilar, tek-
lifler ve mektuplar biiyiik bir yektina ula$ir. Kadrosunu Islamcilann
olu§turdugu Daru'l-Hikmeti'l-islamiye55 ve 1914 yihndaki medrese lsla-
hati bu <;ali$malann bir iiriinu olarak degerlendirilebilir.

Medresen var mi senin bence o (oktan yiiriidii;


Hadi goster bakayim $imdi de ibnu'r-Riijd'u,
ibn-i Sina neye yok nerde Gazali gorelim,
Hani Seyyid gibi Razi gibi uc; be$ alim.
En biiyiik fazihniz bunlann asanndan,
Belki on jerhe bakip bir kuru mUna fikaran.
Yediyuz yillik eserlerle bu dinin hUla,
ihtiyacatini kibil mi telafi asla!
Dogrudan dogruya Kur’an'dan alip ilhami,
Asnn idrakine soyletmeliyiz islami.
Kuru dava ile olmaz bu fakat ilm ister;
Ben o kudrette adam gormuyorum sen goster.
(Mehmet Akif)

Felsefeye verilen paye ve ona gosterilen ilginin bir^ok sebebi vardi.


Bunlar arasmda ikisi zikredilmeye deger:
a) Bah dillerinden terciime edilen felsefe muhtevali kitaplar, bunlara
bagli kalinarak yapilan telif <;ali§malar (Baha Tevfik, Celal Nuri, Abdul­
lah Cevdet vb.nin eserleri) islama zit bilgiler ihtiva etmekteydi. Bunlara
cevap vermek veya faydali kitaplar terciime etmek islamcilara diijiiyor-
du. $ehbenderzade, Manastirh ismail Hakki, Mehmet Ali Ayni, ismail

54. $ehbenderzade'nin medreselerin lslahi konusundaki fikirleri i^in bk. age, s. 645-46.
Medreselerin istahi hakkinda en geni$ bilgi Hiiseyin Atay'in Osmanlilarda ytiksek din
egitimi (1983) adli kitabmda bulunmaktadir.
55. Bu kurulu; ipn bk. Sadik Albayrak, Son devrin tsUm akademisi - Dtru'l-Hikmcti'l-
tsMmiyye (1973)

i
TPRKfYEPE ISLAMCILIK DttgONCESt 66

Fenni Ertugrul... cevap mahiyetinde hacimli felsefi eserler kaleme aldi-


lar. Ahmed Naim'le Elmalili faydali bulduklan felsefi eserlerin terciime-
sinde biiyiik bir ba$an gosterdiler. Mehmet Ali Aynfnin felsefi tenkit
yazilan (lntikad ve miiUthazalar) geni$ bir ilgiye mazhar oldu.
b) isiam'i yeniden ifade ederken yeni bir dil kullanmak, bu alanda
felsefenin imkinlanndan faydalanmak niyeti vardi. Terimler meselesi
giindeme gelmi$ti. Terimler bab dillerinden aynen mi alinacakti, Turk-
(ele$tirilecek miydi, yoksa Islam kiiltiiriinde karjiligi varsa o mu tercih
edilecekti? Bu konuda Islamalann biiyiik emekleri geijti. ismail Fenni
Ertugrul Lugatge-i felsefe'yi yazdi (1341), Ahmed Naim Ilmu'n-nefs tercii-
mesi'nin (1331) sonunda 1.900 terim ipn tekliflerde bulundu. Aynca te-
rim meselesinin halli i(in kurulan Istilahat-i ilmiye Enciimeni'nde
islamcilar da yer aldilar.
c) Tasavvufun islahi: Saf bir tevhide sahip olmamn en biiyiik engel-
lerinden ve batal inan;Iann, hurafelerin kaynaklanndan bin olarak gorii-
len, aynca da mvisliimanlan aktif olmaktan uzakla$tiran tasawuf ve ta-
rikatlann islahi veya tamamen ortadan kaldinlmasi gerekmektedir.
(islamalann biitiiniine yakin kismuun, hayatlannm hi( degilse bir done-
minde tarikata miintesip olduklan, buna ragmen boyle diifundukleri
hesaba katilmahdir).
4. Islam dunyasinda yaygrn olan ahlak anlayijmi degijtinnek:
Musliimanlar tevekkiilii tedbirsizlik, al^ak goniiUiiliigii pisinklik, takva-
yi (ekingenlik-korkaklik, kanaah te$ebbussiizliik... olarak algilar olmu$-
lardir. Cesaret, jecaat, vakar, gayret... unutulmuftur. Bu durum Islam
ahldk anlayifina aykuidir ve degi$tirilmelidir. Akif'in Safahat mda bu
konu i(in ;ok omek bulunmaktadir

Ye'si ezber bilirim azmi yuziinden tanimam.

Ya senin Slem-i isllrmn inanmij ye'se


D>n-i resmisi odur, vazge^mez kim ne dese!

Yumujak ba$li isem kim dedi uysal koyunum,
Kesilir belki fakat (ekmeye gelmez boyunum

Bu da gayetle tabii koganmdir meydan,


Yajamak hakkini kuwetliye vermi? Yaradan.

§ehbenderz5de'nin bu konudaki fikirleri de kayda defcer.


66

«Her dini fikrin ahlakiyM ve ictimaiyStta bir mukabili ve mevlfldu vardir.


Ifte bizdeki zayif ve mutenakiz fikirierin ahldki dogu§ sebebleridir ki
fsl&m toplulugunu bugunku hasta haline getirmi§tir. Bizdeki ahl£k hangi
fikir iizerine kurulmu§ bulunuyor? Umumi olarak hi$ §uphe yok ki korku
ve itab edilmek, emel ve fayda fikirleri iizerine.
Ifte bu sebepledir ki IslSm dlemini ahlaksizlik kapladi. AhUk i$in kavim-
lerde esas ahnan fikirierin en tiiriigti ve en yanli$i «korku» (havf) fikridir.
Alelade teha§i (korku) ve tevakkt (ka^inma) fikirleri iizerine kurulan
ahlak, menfaat ve enaniyet (benlik) hislerini artirmaktan ba§ka bir $eye
hizmet etmez... Bizim fikrimizce Islamda ahlakin esasi «meveddet>* (sevgi,
baghlik) tir.-.w56

5. IsISm'in ilk devirlerinde oldugu gibi cihadin $ok geni§ ve kap-


samli bir §ekilde anlafilmasim saglamak, bir cihad hareketini yeniden
ba§latmak, siyasi faaliyetleri hiqbir zaman terketmemek. Aslinda bu dii-
§iince Islamcilardaki aktivist yoneli$lerin bir ba$ka tezahiirudiir. Ahlaki
normlari degi§tirme veya onlara yeni anlamlar kazandinna te§ebbiisleri
de biiyiik olgiide aym ydneli§in neticesidir.

56. $ehbcnderz&de, age, s. 648.


§ehbenderzade Filibeli
Ahmed Hilmi
( 1 8 6 5 - 1 9 1 4 )
Hayati ve Eserleri

Ahmed Hilmi, 1281/1865 yihnda §imdi Bulgaristan sinirlan


ipnde kalan Filibe’de dogdu. Babasi §ehbender (konsolos) Suley­
man Bey, annesi §evkiye Hamm’dir. ilk tahsilini Filibe’de yaptik-
tan sonra Istanbul'a gelerek Galatasaray Suita nisi’nden mezun ol*
du. Aitesiyle birlikte bir muddet irm ir’de buhindu. Da ha sonra
Duyfln-i Umumiye idaresine girerek memuriyet hayatina ba$ladi
<1890). Vazifeli olarak Beyrut'a gdnderildi. Burada Jonturklerle ilgi
kurdu, buyiik ol^iide onlann etkisiyle Misir’a ka^ti. Misir'da iken
Terakki-i Osman! Cemiyeti’ne girdi. Yine Misir'da Qaylak adinda
bir mizah gazetesi fikardi.
1901'de Istanbul'a dondtiyse de siyas! sunlit olarak yakalanip
Fizan’a suriildu. Fizan'da iken, belki siirgiin hayabmn da etkisiyle
tasavvufa merak sardi, Arusi tarikatina girdi. Bu intisabtn etkileri
daha sonra yazacagi eserlere yansiyacaktir.
II. Me§rutiyetin iUntndan sonra tekrar istanbul'a dondii ve tt-
tihad-i isUtm adli haftalik gazeteyi pkardi (1908). §ehbenderz£de
toplam 18 sayi pkan bu gazetede o donemde uzerinde qok durulan
ve Osmanh Devleti'nin siyaset olarak bel bagladifi ittihad-i islim
(Islam birligi) siyasetini bir^ok yonuyle e!e almaya (ali$ti. ittihad-t
Isl&m'm kapanmasi uzerine ikdam, $ehbal ve Tasvir-i Efkdr'da
siyast ve felseft yazilar yazdi. 1910'da ise haftahk Hikmet ceride-i
tsl&miyesi'ni ^lkarmaya bafladi ve Hikmet Matbaa-yi isldmiyesi'ni
kurdu. ittihad-i Islam siyasetini siirdiiren ve btitiin Islim diinyasi-
na gonderilen bu derginin bir?ok yazismi $ehbenderz£de, $eyh
Mihridin Arusi (kitaplannm bir kismmi da bu adla basdi), Co?kun
Kalender, Ka lender Geda, Ozdemir gibi miistear isimierle yazdi.
9 Eyliil 1911’de gunliik Hikmet gazetesini pkardi. Bu gazetede
yazdigi yazilarda Ittihad Terakki'yi tenkit etti. Bu sebeple birtnifuk
ayda be$ de/a kapatildi (toplam 84 sayi). Aym yilm Ekim ayinda
70 AHMED HlLMl

matbaa ve gazetesi siiresiz kapatilarak kendisi Bursa'ya siiruldii.


1912 agustosunda Hikmet 1 yehiden cikarmaya bajladi. Bu donem­
de Birind Dunya Harbi'nin ve Balkan Harbi'nin pkacagina dair ya-
zilar yazdi. 1911'de Cofkun Kalender adiyla bir mizah dergisi de ya-
yimladi (1 sayi £ikb). Ardindan omiirleri uzun olmayan Milnakafa,
Kanad, Nimel gazetelerini ipkardi.
§ehbenderz3de 1908'den sonra bir muddet DSriilfiinfin'da fel-
sefe dersleri miiderrisligi de yapti, D an ila faka'nin temelini tef kil
eden Cemiyet-i Tedrisiye-yi IsUimiye azahgmda bulundu.
Ahmed Hilmi 1914'de ani olarak vefat etti. Bakir zehirlenme-
sinden vefat ettigi ileri suriilmekle beraber Siyonizm ve Masonluk
meselesini ilk ele alanlardan oldugu i<;in masonlar tarafindan ze-
hirletilmesi de miimkundiir.

Eserleri: Miisliimanlar dinleyiniz (1910, Mihridin §eyh miistea-


nyla), Vay kiz bekfiyi seoiyor (Piyes, 1910, Kalender Geda miistea-
nyla), Tarih-i tslim (Dozy'nin Tarih-i IsUm'ina reddiye, 2 C. 1910-
11. Latin harfleriyle ve tslim tarihi adiyla yayimlandi, 1971. Bazi
eklerle birlikte Ziya Nur tarafindan yine tslSm tarihi adiyla yeniden
yayimlandi, 1974). Allah't inkir mttmkiin miidiir - Yahut huzQr-i fende
mesAlik-i kiifilr (1911, N. Taylan - E. Onarat'm sadelejtirmesi Allah'i
irtkir miimkiin miidiir adiyla basildi, 1978), Be$eriyetin fahr-t ebedisi
Nebimizi bilelim (1913), Asr-t Hamidi'de ilem-i islim ve Sunusiler
(1909. I. Comert'in sadele$tirmesi SunOsUer ve Sultan Abdiilhamid
adiyla basildi, 1992), Cihad-t ekber'e (ts.), Uss-i tslim: Yeni akiid
(1914. Ahmet Ozalp'm sadele§tirmesi tslim inancmm temel ilkeleri
adiyla basildi, 1987. A. B. Baloglu - H. Keskin sadeleftirmesi ise
tsllmin esasi bajhgiyla yayinlandi, 1997), Iki gavs-i enam: Abdulkadir
ve Abdilsselim (1913), Huzur-i akl u fende maddtyy&tt meslek-i dalileti
(Celal Nuri'nin Tarih-i istikbal adli eserinin 1. cildine reddiye, 1914.
S. Albayrak'in sadele$tirmesi "ilim kar;ismda maddecilik'' ait bajli-
giyla yayimlandi, Terciiman 1001 temel eser, Nu. 71, ts.), Turk ruhu
nasil yapihyor (1913, Ozdemir miisteanyla), Yirminci asirda ilem-i
tslim ve Avrupa - Milsliimanlara rehber-i siyaset (1911. Miislilmanlar
uyanm adiyla sadele$tirilerek yayimlandi, 1966), Amak-i hayal:
Rici'nin hatiralari (Vahdet-i viicud dujuncesine bagli bir roman,
1910. Latin harfleriyle ve sadele$tirilerek birka; defa yayimlandi,
1958; Terciiman 1001 temel eser, Nu. 32, ts.), DirulfilnOn efendileri-
ne tahriri konferans: Hangi meslek-i fetseftyi kabul etmeliyiz (1913. Oni-
versiteli genflerle bir konufma adiyla sadele$tirilerek yayimlandi,
1963), Oksitz Turgut (Roman, 1910. Latin harfleriyle, 2. bs. 1977),
TORKtYTDE lSU M CIU K DOgONCESt 71

Akvam-t cihait (Be?ed cografya, 1913), tslibdadm vahfetleri yahul bir


fedakSrm ilUmii (Piyes, 1910), Muhalefetin iflasi (ittihad ve Terakki
Firkasi'na kar^i kumlan Hurriyet ve itilaf Firkasi'mn tenkidi, 1914.
A. Eryiiksel'in sadelejtirmesi ayni adta basildi, 1991), llm-i ahval-i
ruh (1911). §ehbenderz3de'nin bu kadar da yayimlanmami§ ve ta-
mamlanmami} eseri vardir. Sadik Albayrak Huzur-i akl u fende
maddiyyCn meslek-i dalileti kitabinin sadelejtirmesinin ba; kismin-
da dergi ve gazetelerde gkan makalelerinin adlanni vermtj ve bir
kismmin kisaca muhtevasmi aktarmijtir (s. 21-61).

Genij bilgi ifin bk. Suleyman Hayri Bolay: Tiirkiye'de ruhfu ve


maddeci gdrilfiin miicadelesi (1967), Hilmi Ziya Ulken: Tiirkiye'de
fagda} diifilnce tarihi, II, 459-75 (1966), islim tarihi, haz. Z. Nur, s.
X1X-XXXVIII (1982), tslim! bilgiler ansiklopedisi. I, 118 (1981), Nejet
Toku: Ttirkiye’de anti-materyahst felsefe-Spiritiializm (1996), Zekeriya
Uludag: fehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi ve Spiritiializm (Yayin-
lanmamij doktora tezi, Erzurum 1991).
Islahat ve istikbal

Eserimizde hakli tenkitleri red etmedigimizi ve yalmz, itirazlan te-


tebbu (axajhrma) noksanligi iizerine bina edilen tenkitleri red ve cerh et-
tigimizi, okuyuculanmiz teslim eder. §imdi oyle bir bahse geldik ki,
onun hakkinda, dost ve dii$man tarafindan ileri siiriilen dujiinceler ve
tenkitleri, biiyiik bir dikkat ve ehemmiyetle nazara almaga, dinini seven
her insan mecburdur. Zira, islahat meselesi, istikbale ait, yani hayat ve
memat meselesidir.
Hayat, yenilejme demektir. Bir hali muhafaza fikriyle hayat fikrini
birlejtirebilmek ifin kara cahil ve tamamiyle gafil oimak icap eder.
TekSmul kanunu, zaman ve muhitin degifiklikleri, jahislar gibi cemiyet-
leri de istifaya mecbur kilar. Bu mecburiyetten kapnmaya kaiki$mak,
fikri duraklamadir ki, ewela hastaligi, sonra da oliimu dogurur.
Yazik ki, nice asirlardan beri din ile me$gul oLanlar, yalmz, bu haki-
katlerden gafil ve uzak kalmakla iktifa etmediler; biitiin gayret ve him-
metlerini islam cemiyetini, bir tarih yanhji halinde ve zamanlan haricin-
de yajatmak emeline harcadilar. Kainat ve insaru tasarrufunda bulundu-
ran kanunlar, biinyenin icaplan; diger bir tabirle, RabbSni irade oldu-
gundan, IsUm cemiyetini, bu iradeye (arparak kirdilar.
Asirlarca, duraklama ve alfalma Smilleri, isldm binasuu kemirip, te-
mellerini yiprattiktan sonra, hand hiicumlann da ba$lamasiyla, iiq asir
zarfinda IsISm alemi cehlin zulmetiyle karardi. Hemen bajfan baja mah-
kum oldu.
isiamiyette, din ile cemiyeti ayirmak mtimktin olmadigindan ve
din, isl£m cemiyetlerinin nizamlayicisi bulundugundan, en sonunda
musliimanlar, din namina kendilerine sunulan islamiyetin, tarihle mu-
74 AHMED HlLMl

hakkak olan hakikat ve menfaatine aykin olarak, yine inhitat ve sefaleti


mflcip oldugunu arajtirmak liizumunu hissettiler.
Acaba, bu miihim meselede cemiyetimizi kurtulu$a goturecek bir fi-
kir manzdmesi meydana getirildi mi? Acaba devamh, kati ve giizel bir
idealimiz var nu?
Vine yazik ki, yok. Her i$de oldugu gibi, dini lslahatda da, bir takim
miiphem tenennilerimiz, ka^amakh itiraflanmiz var, i$te o kadar. Mese-
leyi incelemeden e w el, Avrupa tarih<pleri ve sosyologlaruun fikirlerine
ve hiikumlerine bir goz atalim: Vikia Dozy, hakli tenkitleri bile kendine
mahsus bir sevingle beyan ediyor. Maalesef (!) bu defaki tenkitleri, zaten
kendi mail olmayip, arajtm ci muste§riklerin tedkikleri mahsulii oldu-
gundan, ekseriyetle dogrudur. Bir^ok kanijik problemleri halle, kati bir
mecburiyet oldugunu anlatmak iizere, §u par;ayi naklediyoruz:
"Hicretin ilk asnnda fiktigini bildirdigimiz hadise, bugiin dahi vSki ola-
caktir. Bugiin gibi, o zaman dahi tslSm, yiiksek bir medeniyetin karjisinda
bulunuyordu. Islam bu medeniyetten gidalanmayi bildi. Akideye ve inam-
$a ait prensipleri, dini merasimleri, ailenin ve hiikumetin hususi anla?ilifi-
m hazirladi ve verdi. Buna kar$i, kendi akidelerine tatbik olunmu? bir teo-
loji, genijleme ihtiyacina muvafik bir politik te$kilat ve bu yeni ya$ama ha-
line daha ziyade uygun tabiatlar kazandi. Islam, o zaman yaptigim, bugiin
de yapabilir goruniir; yeter ki, hayat melekelerini kaybetmemif olsun.
"Islamin ugramaya ba§ladigi ve devam etmege mecbur bulundugu, if timai
ve siyast islihaleler, itikadlannda, esasta olmasa da, inani;lann tarzinda,
tatbik ve tefsir jeklinde, diger bir degijiklik ile, bittabi, beraber olacaktir.
Bu ikinci istihale prensiplerini ve diisturlanm, ancak birinci istihale sona
erdikten sonra bulacaktir. Bu, tarih felsefesinin kanunudur: Qkardigi neti-
celeri vaktalardan alir. Inanijlarda bu degi;ikliklerin, gu;lenmesi, tanzimi,
yollannin hazirlanmasi, faydalan ve belki ihtiyaci, Islam ulemasmi zaten
mejgul etmi$tir.
"Filhakika IsUm kavimleri, bu yeni hayat ile eski imanlarim nasil bagda$ti-
rabileceklerdir? Dini rehberleri ve 6nculerinin yardimi olmadan, kendileri-
ni Avrupalilajmak cereyanma kaptiracak olurlarsa, imanlan, batmak tehli-
kesine ugrar. Diger taraftan, faizle para ikraz etmek gibi, bugiinkii cemiyet
binasimn esaslanni tefkil eden, bununla beraber Islam aktdesinin reddet-
mekte israr ettigi te$kilat vardir. Mu'minler taleb ediyorlar. Ulema, cevap
vermemek miimkiin olmayan bir hale konulmu$tur: Ya, hayati bir amel*
mejru kilmah, ya kavmi helak olmaya, yahut dinini inkar etmeye
mahkum etmeli."
Bu gibi meselelerin hal jekli hakkindaki fikrimizi ileriye atarak.
TttRKtYEDE tSLAMCIUK DOgpNCESl 75

$imdilik, deriz ki: Bu hususiarda, yanm ve mahalli tedbirlerin, butun


Islam Hlemine $£mil olmayan tejebbiislerin, hemen hi( bir faidesi olmaz
Kaldi ki, zaman ve muhitin icap ettirdigi islahat ve fikirlere mukavemet
etmek ve kar$i koymak, h i l i Slimlerin ekseriyetinin ruhunu tejkil edi-
yor. §u halde ne olacak? IslSmiyet de, Hiristiyanligm gefirdigi fikri de-
virleri ge$irmej|e mi icbar olunacak?1
§urasina dikkat edelim ki, Hiristiyanhga yapilan hiicumlar, dahili
idi. Bu hticumlarla sarsildigi zamanlar, Hiristiyan camiasmm bu zaafin-
dan istifade edecek, kuw etli rakipleri yoktu. Biz ise, pek ba$ka jerait
ifindeyiz. Bugiin, Musliimanlarm 50k buyiik bir ekseriyeti, siyasi nokta-
dan tSbi; iktisadi zaviyeden tam minasiyle esir; ilim ve maarif cihetiyle
hasta ve alildirler. Bu sebeple, Islam, Hiristiyanligm ge^irdigi imtihanla-
n ge^irmemelidir. Zira, bu elim imtihanda izmihlal muhakkakhr.
Dozy, pek dogru olarak diyor ki: "Huistiyanhk dahi, hiir, garazsiz
ve ivazsiz olan ilmi tenkidin oniinde aym imtihanlan ge^irdi. Eski tefsir
usuliinii terketmege ve o zamana kadar muhkem zannettigi delillerden
vazgei;mege mecbur oldu. Fakat ancak bu sayededir ki, Hiristiyanhk,
necat buluyor”.
Bizde de kurtulu$u, ancak tabii ilimleri ve maarifi, biitun llerleme
ve terakki meyvalanm, dinimize ve dolayisiyla iftimai saadet ve refahi-
nuza yararli etmekle bulabilecegiz. Ne yazik ki, bu hakikat, heniiz, Islam
aleminde luzumlu oldufu derecede tezahiir edemiyor. Ulemanm, za­
man ve muhitle uyujmayan telkinleri, bugiinku zihniyet ve malumat ile
bagdajmaz bir tezat te$kil ettiginden, Muslumanlar, garip ve elim bir i z -
hrara diijuyorlar: Ya tabii ilimler, septik meslekler ve inkar felsefesinin
tesiri alhna diijerek, din ve milliyetlerinden uzakla$iyorlar, veyahut da
ilimlerden ve fenlerden nefret ediyorlar, yani cehle yuvarlamyorlar.
Bu iddiamizi, pek basit, fakat (ok dogru bir misal ile apklayahm:
Bir mektepli tasaw ur ediniz ki, sema (gokyiizii) denilen jeyin, "nazari
olarak” "esir" ile dolu, sonsuz bir saha oldugunu; havanm, bazi seyyare-
ler etrafinda hudutlu bir gaz kiiresinden ibaret bulurdugunu "ilmi bir
hakikat ve tedkik ve tecriibe mahsulii" olarak okuyor. Sonra da vaaz

"IsUmiyet, Huistiyanligin geqidi^i devirleri, gefirmeli midir?” sualini sormu? ve bir


niusabaka a^nifbk. Gelen eserlerden u f Unesi tekdiredilip basilmalan uygun goruJ-
nuijtii. Bunlardan bu sene Mekteb-i Mulkiye’dcn aljyyii'MIA fehAdetniine ite mezun
olan Hikmet Bey'in eseri gazetemizde tefrika cdiliyor. Yakinda kitap haline konulaca-
gibi, diger jkisi de ne^rolunacakbr. Okuyuculanmtza bu nriihim risaleleri okumala-
nm tavsiye ederiz.
76 AHMED HtLMl

dinlemek arzu ettigi vakit, vaizin altin ve gumii$ten mSmul semS taba-
kalarnu dinliyor. Acaba bu mutehayyir dimag, ju iki miiteiukkiz fikirden
hangisini kabul, hangisini red edecek? Ayiu mii$kili)ti, biitun ilimlere ve
felsefeye tejm il edersek, meselenin butun deh$eti ortaya <^kar.
Demek ki, Kur'ani hakikatlara, hikem! ve remzi te'villere miiracaat
etmemekte israr; selefin sozlerini hatadan uzak ve degijm ez diisturlar
gibi kullanmakta devam, velhasil bugiinku zihniyeti ve je k li ibkada
inad edersek, iki neticeden birisini arzu etm ij sayilinz. Ya cShil, mah-
kum ve sefil bir iftim ai topluluk; yahut da bir aralik ismen musliiman
kaldiktan sonra, firsat buldugu zaman dine dujm anlik gosterecek bir
m iinew er topluluk.
Dozy'nin ismen pek dogru olah $u miitalaalanna da iyice bakalim:
"Ulema, hazirlanmakta olan degi$iklikleri, (slam imaninin menfaatlerine
gore tanzim etmek i<pn, genij divide bundan (Avrupa Slimlerinin isISm
hakkinda yazdiklan arafhrmalarm neticelerini okumaktan) istifade edebi-
lirler. Filhakika, jimdiye kadar, islahat temayulleri gosteren ulema, anane-
lerinin dairesi i(inde kalmi$lardir. Vakia bunlar, civarlanndaki asri kavim-
lere bir nazar atfettiler ve bu kavimlerin faikiyetlerini, musliimanlara ya-
sak olan hareketlerden kazandiklanni anladiklanndan, mezkur davram$-
lan musliimanlara caiz kilmak i^in bu ananelerde vasita aradilar. Fakat
mesela, Goldzieher'in, bu husustaki eserlerini okumak zahmetir\e katlan-
salar, gayr-i sahih diye atacak olduklan bir^ok hadislerin mevcudiyetini
gorurlerdi. Hadislerin sihhatlerine hiikmetmek i(in, mesela, zamamnin
kendisine vermij oldugu vesditten ba$ka vesaite malik olmayan Buharfnin
tedkikatma rehber olmu$ olan prensiplere inhisar etmek, akla ve ilmi
terakki mefhumuna tamamen muhaliftir. Bu o kadar dogrudur ki, pek
nadir bazi kimseler, tam bir ihtimam ve hultis-i niyet ile tertip edilmi$ ha-
dis mecmualannda mevcut hadislerin sahihlerini gayr-i sahihlerinden kati
ve ciddi jekilde ayirmaktaki mii§kiOti bilerek, islSmi yalmz Kur'an hii-
kiimlerine irci etmek uzere hadislerin hepsini birden atmayi teklif ederlef
Bunlann nazariyeleri metn-i ndsih ve metn-i mensuh ayirmasimn ilgasiyte
tamamlamr. Boyle bir din! usul alindigi takdirde, miihim neticeler dogardi
ki, bunlar, gunlar olurdu: Be; vakit namazin iki vakit namaza ircSi, vahdet-
i zevce, biirkain (yagmak, ortii) iagvi, Kur’an mufessirlerinin "Syetii’s-seyf"
yahut filan filan iyetle nesh olunduklanni soyledikleri ve gayr-i musliml^r
hakkinda liitufk3r<ine olan bazi Kur'an hiikumlerinin tatbik mevkiine k°"
nulmasi.
"Bu fikri ortaya koyan Kahire'de Tarre hapishaneleri tabibi doktor Sidk1
Mehmed Tevfik Efendi'dir. Kendisinin din uiemasindan olmamasi, i?i icr>'
TORKtYEDE tSLAMClUK DO$ONCESl 77

ya sokmastna mini te$kil etti. Fakat bu bir i$arettir ki, din! iflerin, jimdiye
kadar, anane ile selahiyetli memuru olmuj olan kimselerin elinden, pekali
bir giin (ikabilecegini gotterir. Zaten, ilmiye simfmdan olmayan bir (ok
zat, fiirQat meseleleri hakkinda faal nejriyatta bulunmu$lardir. Bazilan ka-
din hiimyetlermi ortaya atmijlardir Digerleri, aklde ve ananelerin faizle
ikr&zi, sOret-i mutlakada men etmesiyle, IsUm kavimlerinin tekimuliinu
durduranlann, devam ettirdikleri agir zincirleri kirmak istiyor. Fakat bun-
lann hepsi, bu meseleler hakkinda hiikiim beyan etmek i(in, kendilerinde
kafi derecede niifuz hissetmediklerinden, necat kelimesini soylemeleri ifin
ulemadan ricada bulunuyorlar. Bu davete cevap verenler, henuz pek az-
dir. Bunlann en tanmmiflan, Cemaleddin Afgani ve §eyh Muhammed Ab-
duh’tur.
"Bu adamlann ijleri cesurSne oldu. Terakk!, fen ve bunlann gayr-i miislim-
lerle miinasebetleri hakkinda, dinda;lannin fikirlerini degiftirmek iipn el-
lerinden geleni yaptilar. Hl-Ezher Camii'nin ba;ma geyrilen §eyh Muham­
med Abduh, Ezher'e asri tedrisati sokmayi denedi. Hesap ve cografyamn
bazi iptidat dersleriyle iktifaya mecbur oldu. Verdigi Kur'an lefsiri dersle-
ri, "cihad" gibi tefkilati daha ziyade insaniyetkarane bir jekilde izahlarla,
dinleyicilerinin taassuplanm azaltmaya mafuf oldu. $arkJilann ve Avrupa-
Iilann adetlerine miiteallik muhtelif meseleler hakkinda mejhur fetvalar
verdi. Yenilejmeyi ve lslahati husumet sebebi etmij olan arkadajlan ara-
smda az takdir edildi.
"Bu miiceddidlerin kusurlan, kendileri asri terbiye almaksizm, asri terbiye
tarafdan olmalan oldu. Temayiilleri itibariyle asri olduklan halde, eski
kaynaklardan fikirler sepnekle iktifa ettiklerinden, muhafaza ettikleri me-
tod yonunden eski kaliyorlardi.”
A. Key'in $u sozleri, pek ziyade ehemmiyete alinmaga jayandir:
"Yalmz islahat arzusu kSfi degildir; islahat i(in miiceddid olmak, mu-
ceddid olmak ifin ise, bir sosyal toplulugun miicadele meydamnda de­
vam ve galebesi i(in lazim biitiin ihtiya;Iara vakif bulunmak iktiza
eder."
Boyle buyiik bir vazife, ya bir dahi veyahut da o dahiye bedel, bir
Sok miitefekkirlerin mii$terek <jah$malan ile husule gelebilir.
Maamafih, §eyh Muhammed Abduh'un islahpervertne tejebbiisle-
ri, hi(bir semere vermemij degild ir. Bugiin Cami-i Ezher, Islam Aleminin
en muntazam ve en terakkiperver medresesidir.
§eyh Abduh, Cemaleddin Afgant, Ahmed Han gibi zatlann aftigi
?>gir, Misir ve Hind'de bir(ok tarafdar bulmujtur. §urasi teessiire
S^yandir ki, bu yeni pgirlar, en buyiik iki Islam merkezinde, Tiirkiye ve
78 AHMED HlLMl

iran'da hifbir reva; bulm amijtir. Seyyid Sunflsi'nin buyiik tejebbiisleri


ise neticesiz kalmi$tir.
Muhafazakarhk ve kudemaperestlikte bu iki merkez, en buyiik ta-
assubu gostermijtir. Her iki tarafin ilmiye siniflan, garip bir tezat ipnde
bulunuyor. Hi(bir semere vermeyecek bir idare-i maslahat yolu takip et­
mek istiyor.
Bir taraftan, bugiinkii fenlerin ogrenilmesi liizumu ileri suriiliiyor;
diger taraftan ise, bu fenleri muzir ve yanlij gosteren fikir manzumeleri-
nin oldugu gibi devanunda israr gosteriliyor. Bu keyfiyet, ifinden (lkil-
maz bir fukurdur. Islam dini, hikmet ve hakikati itibanyla ilim ler ve
fenlerin aleyhinde bulunmaz. La kin i^tihadlann meyvalan olan ve artik
isl&mi hakikatm yerini tutm u; bulunan fikir manzumeleri ile fenleri bir
tutmak imkani yoktur.
TSli iijtihadlar manzumesi demek olan Katoliklik, bu hususta, neti­
cesiz tecriibeler yaph. Nihayet fennt ve ilmi hakikatler oniinde gerileye-
rek, ewelce din ve imana aykin gordiigii fikirleri, sonradan yava§ yavaj
kabule mecburiyet hissetti2.
Maamafih, bu tali i^tihadlar, Katolikligin ruhu ve mahiyeti demek
oldugundan, islahat yapamaz ve fenni hakikatler ile uyujamazdi. Bu se-
bepledir ki, din ile ilim arasinda kanli bir miicadele a;ildi. Az bir zaman
i<;inde, "Avrupa Hiristiyan alemi, bir yalanlar yigini ile her iki tarafi ida-
re etmek mecburiyetine d iijtii ". Gayr-i mumkiin ve muhal olan bu sev-
da, Avrupa'da dini $ekli mahvetti ve din! hissi ise, belirsiz tarzlara sok-
tu.
Eger biz de, hakiki islahat yerine Katolikligin idare-i maslahat
usGlunii takibe kalki$acak olursak, aym mejum neticeye ula$acagimizda
?viphe etmemeliyiz.
A. Key, netice olarak, diyor ki:
"Bu Luther'in miijdecisi geldi. Bu mube?§ir §eyh M uhammed Abduh idi.
Hakiki Luther'in gelmesi ipn ulema simfina m ensup olm ak gerektir. Kim
olacak? Niifuzu giinden giine buyiim ekte olan matbuattan bir adam mi?
Ben daha ziyade zannederim ki, bu, biitiin bugiinkii devrin, i;tim ai ihtiyac
ve jartlanni miitalaa ve idrak eden munevverlerin mii$terek (ali$m alan-
mn yerlejtirdigi, biitiin bir miitefekkirler ziimresinin eseri olacaktir. Fakat
bu adamin veya neslin bu eseri nasil husule gelecektir? Eser zaten bajla-

2- Katoliklik, ilmi hakikatleri ve neticelerini tahrib ile, mezhebi i^tihadlanna uydurmaga


da ugra$h. IUU da ugra$iyor. Ne ^are ki, bu mfinasiz denemelerden hi^bir faide um«*
lamaz.
TtjRKtYEDE ISUM CIUK DOgOWCESI 79

m ijh r.
Ӥim d i, lesbit ettigim iz ve p kardigim iz neticelerden sonra, okuyucu, bir
hiilya ile sozii kesm em e, herKalde m iisaade eder. Hepsi m uzir olmayan
d in ! tarikatlar arasinda, m edeniyetin giizel balini suzecek, an kovam hiz-
m etini gorecek bir tanesi bulunabilir. Tarikatlar, Islam kanunun jiddetin-
den asla rahatsiz degillerdir. Hkseriya, jeyh in talim iti, bizzat dini anane-
nin talim atina takaddiim eder ve yerine kaim olur. Tarikatlar, insanlan da-
ha iyi b ir istikbale da vet e tm ij olan M esih fiknnin istihalesi olan Mehdi
fikrinin m ahsuliidiir.
"M esih zuhur ettigi vakit, Yahudilerin beklediklerinden busbiitiin ba;ka
(ikti. Yahudiler, M esih'i, kendileri gibi, mutaassip, mahdut fikirli Beni isra-
il i(in m illetlere kar?i m uharebe etm ekie vazifeli biliyorlardi. O, bilakis va-
tan d ajla n n a yaptigi gibi, ayni kanuna sevgi ve vaaz etmek ifin milletlere
kucak a^ti. Irklan n ve dinlerin an lajm asim m uhiirlem ek iizere, {im diye
kadar h ifb ir kim senin yapmaga cesaret etmedigi jesti yapmak iipn, arani
lan Luther'in hurm a a g aflan altinda bina edilm if o beyaz kubbelerin altin-
dan yan n fikm ayacagim kirn bilir?"

Bu satirlarda istifadeye $ayan sozler var. Soyleyecegimiz fikre girij


olmak iizere, biitiin medeniyet alerriindeki zihniyeti, bugiinkii cemiyet-
leri idare eden fikirler ve felsefeyi bir kere kisaca gdzden ge^irmemiz
lazimdir. Fransiz Biiyiik ihtilali medeniyet aleminde, yeni bir zihniyet,
yeni bir i(tim ai usul meydana getirmijtir.
Bu zihniyet ve usul, fert ve insan haklanmn birtalam muglak diis-
turlardan kurtanlarak, biitiin afikligi ile meydana konulmasmi ve hayat
nuicadelesinde fertlerin ve milletlerin galebesini temin etmijtir.
Filvaki, bugiin 400 milyon Avrupali, geri kalan 1 milyar 300 milyon
insana tefew uk ve tahakkiim etmi? bulunuyor. Arz yuvarlagi, bu 400
milyon halkin (iftligi ve insanlik da onlartn hademesi hiikmiine girmij-
tir.
Ilim ve fenler ile sanayinin harikulade ilerlemesi, fitri $ecaat, yarati-
ligtaki metanet gibi kaba ve ijlenmemi? kuwetleri; hemen hife indirmij-
t>r. Yegane ku w et olarak ortada "zeka ve deha kudreti” kalmiftir
Bugiin biitiin kavimler, Avrupa fen ve marifetinin zebunudur. Ayni
seviyeyi bulmadik^a, esaretten kurtulmalari ve heniiz mahkum olma-
yanlannin mevcudiyetlerini muhafaza etmeleri miimkiin degildir.
Eger Islam dininin, mucadele meydanmdaki rakibi diger bir din ol-
?aydi, m uvaffakiyetle m iibareze edecegi muhakkakti. Filvaki,
Islamiyetin aydinlattigi beyinlere, Hiristiyanhk ve Yahudilik gibi diger
*5*r dinin fikirlerini sokmak, gayr-i kabildir. Lakin butiin dinler gibi,
80 AHMED HtLMl TtTRKtYEDE ISLAMCIUK DtlgOWCESl til

IsUm dininin dahi rakibi ve m uanzi, diger bir din degil, "hur dujiince" derecesine ve $imdiki ilmin kuvvet ve tesirine vikkif bulunmadiklari i<pn,
ile "ilim ve felsefe''dir. hal-i h iz ir tahlil ve muhakemede acz gosteriyorlar. Bu gaflet, o derecede
M edenilejmi? ve sanayile§mi§ Avrupalilara, yalmz siyaset sahasin- derindir ki, zavallilar, sekiz yiiz veya bin sene evvel sdylenilen bir fikrin
da degil, bilhassa iktisat sahasmda rekabet edebilmek ve yajayabilm ek ya§atilmasim, bugiinkii IsUm toplulugunu diriltebilecek bir fikre katil-
i(in, m iislum anlann, Avrupa zihniyetine sahip, A vrupa m arifetine mayi, daha faydali, isUm i(in daha yararli saniyorlar.
malik olmasi lazimdir. Agik^a goruliiyor ki, onlar, IsUmm hedef oldugu tehlikeleri gor-
Halbuki, bugiinkii jartlarla boyle bir inkilabin husulu gayr-i mum- mekten, bu tehlikeleri meydana getiren sebepleri anlamaktan acizdirler.
kiindiir veya husfile gelirse, isU m iyeti mahveder. Dem ek ki, her ikisi Bu §artlar i(inde, ulemadan Islam cemiyetlerinin islahini beklemek, ta­
isltauyetin mahkumiyetini ve sefaletini inta? eder. mamiyla bo$ ve neticesiz bir fikirdir. Eger, bugiinkii ilim ve fenlere, Av­
Bugiin O rtafag dimaguun mahsulu olan bir ictihadi ya$atmaga ;a - rupa zihniyet ve te$kiUtina vaki/ ulema yeti$ebilirse, o vakit, meselenin
h$mak, bir fosil canlandirmak kadar imkansizdir. rengi degi$ir. L ik in , boyle ulemanin yeti$mesi i(in, hi? olmazsa yarim
Velev, boyle bir fikir ve ictihadi yajatm ak mumkiin farzedilse bile asir lazim.
bu, yine bir felakettir. Zira, bugiinkii ictimaiyata kar$i y an bedevi bir ic- Acaba, medeniyetin fikir selleri oniinde bu kadar zaman, ahlaki hu-
timaiyatla rekabete kalkijm ak, okiiz arabalanyla fim endifere rekabete susiyetlerimiz ayakta kalabilecek mi?
kalki$mak kabilindendir. O halde ne yapmali? Avrupa medeniyetinin en a(ik vash "ilerlemede, tejebbiiste, icrada
Eger biz, tarih ve irsl hallerim izi, muhitim izi ve m ill! fikirlerim izi surat" olduguna bakihrsa, h i( olmazsa bir miidafaa vaziyeti aiabilmek
h i; nazar-i dikkate almadan, Avrupa'yi korii koriine taklide kalki$acak i(in, (abuk ve pratik tedbirler almamiz lazimdir ve zaruridir. Bu tedbir-
olursak, sosyolojinin k a ti kanunlanyla ;ati$acagim iz iqin, muvaffak ola- ler iki sirufa aynlabilir.
caginuz son derece m efkflk olmakla beraber, $ayet m uvaffak olursak, Birincisi: islim iilkelerinin herbirine has mahalli tedbirler.
mill! ve manevi simanuzi kaybetmemiz, diger bir $ekle istihale etmemiz Ikincisi: Biitiin Islam alemine, yani Islama ve miisliimanlara mahsus
icab edecek. Diger bir tabirle, boyle bir istihalenin, zaruri ja rti, koklii umumi tedbirler.
Islami kaidelerden uzakla$mak olacaktir. Birinci kisim tedbirlerden, bize ait olanlan $u jekilde hiilasa oluna-
§u halde yapilacak §ey, dini his ile fenni dusturlan bagda$tirmak ve bilir ki, sair Islam iilkelerince de tatbiki pek miimkiin ve faydalidir:
her ikisini yekdigerine yardim ci kilm aktir. Acaba, bu em el mumkiin 1. Ilmiye smifuun vazifelerinin tayin ve taksimi.
miidur? 2. M edreselerin, yeni mekteplerin jekline ve metoduna uydurulma-
Bizim zanmmizca miimkiindur. Lakin, gu^liiklere gogiis gerecek, si.
pek yiiksek ve alicenabane himmetler lazim. 3. Tedrisatm lslahi.
Hakiki islahat arzusu, e w e la heyet-i ilm iyenin, sonra da, fertlerin 4. NShiyelerin manevi idaresine iktidan olan bir hususi sinifm yeti?-
biiyiik bir ekseriyetinin du$manligina ve kar§i koymasina sebeb olacak­ tirilmesi. Her dinin bilhassa umumu nezdindeki anla$iii$ $ekli ve tesiri,
tir. G e;en sene yapilan pek kvi^iik bir tecriibe, bu hakikati biitiin agikli- din adamlaruun fikri seviye ve meziyetleriyle miitenasiptir.
giyla ve dehjetiyle ortaya koydu. Ekseriyet-i fukahaca siinnet ve yalmz Avam arasinda yayilan muzir fikirlerin, dini hislere fena tesir etme-
bir tanesince vacip olan kurban kesmege bedel, kurban paralannm "fan* den kaldmlmasi, yine o fikirleri yaymi$ olanlar vasitasiyla miimkiindur.
za-i I'dad" mukabili olarak, Donanma-i Osmam'nin, yani M erkez-i Hila- Boyle bir gaye igin ise, ew e la ilmiyenin vazifelerinin tayin ve taksimi Ja-
fet'in takviyesine sarfi ve zekatin ?ekl-i i’tasi hakkindaki tejebbuslere ?>mdir.
ulemaca edilen mukabele, onlann zihniyetlerini tamamiyla bildirdi. Medreselerin bugiinkii idare $ekli, oralarda c&ri bir esef ve iimidsiz-
Boyle bir zihniyetle, islahat i$i ve yen ilejm e arasinda miinasebet ukle deriz ki, medreselerimiz bir ilim ve terbiye yeri olmak $6yle dur-
aramak, duraklama Jm illerinden, ilerleme beklemek kadar boftur. Bun- ®un, asar-i atika teshlrine mahsus miizeh&nelerdir. Ba$ka memleketler-
dan dolayi, ulemayi itham icap etmez. Onlar, insan bilgisinin bugiinkii e<8e9m ij devirleri gostermek, eski ile yeni ilerlemeleri herkese anlat-
32 AHMED HlLMI

mak i(in muzeler vardir. Bizde bu hizmeti medreseler goriiyor.


^tjadilerde (liselerde) bir senede kolayca ogretilen mantigin, medre-
selerde, Arapga olarak, senelerce tedris edildigi ve sonunda, mantigi ki-
tabet ve edebiyatta tatbik edecek talebe bile yeti$emedigi nazar-i dikkate
aliiursa, bu medreselerde, altida bir asirhk hayahn ifnisi ugrunda ogre-
nilen malumahn iyi bir tahsil ile nihayet dort senede ele ge(ecegi juphe-
sizdir.
Tedrisata yeni fenleri ilave hususu, soylenmeden tahakkuk eden lii-
zumlardandir. Bugiin koy imami vazifesini Ift edenlerin basitlik ve
cehaleti hayret edilecek derecededir. Halbuki, iimmetin umumunun
ahlak ve hareketlerini bunlar nizamlamaktadir. Kasaba (ocuklanm onlar
terbiye ediyor. Milletin umumunun beynine ilk fikir tohumlanm onlar
ekiyor. Bir takim hurafeler ve hikayelerin, din namina yayilmasina onlar
sebebiyet veriyor. Koy imamlaniun vazifeleri, tasavvur edildiginden (ok
daha biiyuktiir. Bu yiizden, koy imamlarimn, alim olmasalar bile,
iclimai vazifelerini yapacak §ekilde, basit bir malumata malik olmalari
lazimdir.
Umumi tedbirlere gelince: Bunu kii(iik bir ke^ime ile ifade miim-
kiindiir: ictihad. Fakat bu kii(tik kelimenin manasi ne kadar biiyuktiir!
ictihad denildigi zaman, heyet-i ilmiyenin mevcudiyetinin bir rajeye tu-
tuldugu goriilur. j
Onlara gore ictihad kapisi, kapatilmami$ ise de, kapanmi$tir. Ni(in? j
Zira eski muctehidlere akran added ilebilecek ulema yeti§mez olmu? ve [
belki de yetijmesi imkam kalmami$tir. \
Tabii ve insanl kanunlan, zaman ve muhitin daimi degi?mesini, |
tekSmul ve terakkiyi inkar, bejeriyeti istihkar etmek demektir. Bu sivri i
fikre, gulmek mi, aglamak mi icap ettigini kestirmekten insan acizdir j
Bahusus ictihad, zamanin (lkardigi ihtiyaci hatira getirir. Bu sebeple "ic- j
tihad kapisi kapandi" demek, ruhi ve ictimai ihtiya(lara (are aramak ]
imkam kalmadi demektir ki, boyle bir soz, bir sosyal toplulugun dini |
hislerine ve ihtiya(larma idam hiikmii vermekten bajka mana ta$imaz. >
Dini i§lerde bile, degijmez esaslann yanmda bir siirii ictimai ihti* e
ya(lar vardir ki, onlan ictihadlar ve insamn (ali^malari vucuda getirrm?' I
tir. Bu hususta (ali$an insanlar, yani miictehidler ise, ictihadlarini, istik-
bale ait ihtiya(lan nazara alarak degil -ki bu, olamazdi- zamanlannin ih*
tiya(lanna bakarak yapmi§lardir. §urasi da bir hakikattir ki, her miicte-
hidin "ilmi jahsiyetini", zamanin ilim derecesi ve giicii dogurmujtur.
insafli olmak fartiyla basit bir muhakeme, eski ictihadlar ile, bu za'

k i
Tt)RKlYET)E ISLAMCIUK DOgONCESl 83

mamn ihtiya(lanm kar$ilamamn mumkiin olmadigini isbat eder. Eski


cemiyetleri, bir okiiz arabasina, bugiinkii cemiyeli ise jimendifere ben-
zeterek, hakli bir tejbih ile fikrimm izah edelim: Acaba okiiz arabasmin,
giizel jekilde yapilmasi, faydasimn artinlmasi vesaire i(in yapilan bir ta-
limatlar manzumesi ile, jimendifer yapmak ve hatta §imendifer idare et­
mek mumkiin miidiir? i$te, bugiinkii medeni ihtiya(lanmiz itibariyle es­
ki ictihadlann ekserisinin, okiiz arabasi talimati derecesinde kaldigi, yal-
niz mantiken degil, maddi eserleriyle sabittir. Malumatlan, adi araba
idaresine kifi olanlarla, jimendifer idaresi miimkun olmadigindan, ule-
mamiz, terakki ve tekimiilden (ekinmekle, kendi toplulukianna idam
hiikmii veriyorlar; demek ki, intihar ediyorlar.
Yeni ictihadlar lazimdir. Bunu inkar etmek, dini bir toplulugun
manevi gidasmi inkir etmek demektir. Lakin zamammizda ictihad nasil
yapilmah?
Burasi son derece miihim bir meseledir. Heniiz, uyanif noktasinm
bajmda bulundugumuz ve hakiki ulemaiun azligi nazar-i dikkate alimr-
sa, jahsi ve miinferit ictihadlann, hi(bir je r l tesiri olmayacagi tezahur
eder. Bize ise icil islahat lazimdir. Farzedelim ki, Bagdat'da, Konya'da
bir ilim ictihada kalkijsm. Boyle bir alimin gafil olan ekseriyet tarafin­
dan bogulacagi ve hatta tekfir edilecegi, pek muhtemel olmakla beraber,
fikirlerinin, ew elem irde, dar bir muhitten dijariya yayilamayacagi
tabiidir.
Halbuki miinferit ve $ahsi ictihadlann, karijik ve cahil bir ictimai
toplulukta yeni ihtilaflara sebep olmaktan, yeni bir felaket hazirlamak-
tan bajka bir neticesi olmuyor.
Bu davamiza, Iran ve §ia ilemi jahiddir. Onlarda her miictehid, fet-
vasiru ictihad hukiim ve kuwetinde verebilir. Acaba §ia aleminde uya-
m$, Siinnilikten fazla midir? Hayir! Bilakis, $iiler, bir(ok hususlarda, te­
rakki ve uyam; noktasindan (ok daha uzakta bulunuyorlar. §u halde ne
yapmalidir? Bize dyle geliyor ki, ictihad ijini dahi zamarumizm ilerleme-
sinden ve geli$mesinden (lkan sosyal diisturlarla birlejtirmelidir.
Islam aleminde, hakikaten faziletli ve ilim sahibi olan 40-50 kadar
alimden miirekkep bir "Meclis-i Ali-i ictihad" meydana getirmekten ba$-
ka (are yoktur. islim hilafet makamimn yaninda ve himayesinde, diin-
yadaki miisliiman kavimlerin mejhur miitefekldrlerinden te$ekkiil ede-
cek boyle yiiksek bir heyetin (ali$malan neticesinde viicuda getirilecek
faydah ictihadlar, $iiphe yok ki, musliimanlarca diisturii'l-amel olacak-
tir.
84 AHMED HtLMl

Boyle yiiksek bir meclisin me§gul olacagi m addeleri bugiinkii ihti-


ya^lannuzi nazara alarak ortaya koyabiliriz. Bunlann en m uhim i, sosyal
i§lere temas eden ve artik bu zam anda fayd alan kalm ayan ictihad lan
degi§tirmek ve yenilemektir.
L&kin hepsinden muhimi, "tevhid-i mezdhib"dir. Yani m ezheplerin
birle§tirilmesi. M ezheplerin hepsi tedkik olunm ali v e yeni b ir ictihadla,
bunlarda mevcut ve Kur'an'm ruhuna en ziyade uygun ve bugiinkii ihti-
yaglaniruza mutabik fikirlerle bir umumi mezhep meydana getirm elidir.
Bu umumi mezhebin en belirgin vasfi "hikmet ve siyret" olm alidir. O yle
bir zamanda ya§iyoruz ki, ibadet esnasinda ayagin §oyle konulacagin-
dan, elin boyle tutulacagindan, velhasil §ekilcilikten hasil olmu§ ihtilaf-
lara bir ehemmiyet vermek ve bu aykinliklan ya$atmak -dini hissi oldii-
recegi i$in- dine kar§i bir dnayettir.
Din, dini his ve duygu ile kaimdir. Bu duygu olursa, bir aralik, go-
renegi devam ettirmek kabilinden, suri ibadetle me^gul m akineler de-
vam etse bile, az zamanda onun da izmihiaie ugrayacagi tarihi hakikat-
lerin §ehadetiyle sabittir. Sonra da "tenzih ile te§bih" arasmi dolduran
"tevhid fikri"ni, artak, onu siki$tinp bogan tali fikirlerden kurtararak
meydana koymalidir.
Islamiyetteki tevhidi fikir, bugunkii ilmin sonsozii oldugu gibi, akil-
h ve dii§unen insanligm, ilanihaye, sonsozii olacaktir. M aatteessuf, bu
biiyiik fikir, tenzih ve te§bih ifratlan arasinda, hemen hi^bir vakit, umu­
mi bir §ekilde hakim olmami§tir.
Bugiin isl&m Slemine bir nazar atsak "Ne §dyledir, ne bdyle"nin ifra-
tiyle bo§luga ultihiyet atfedenlerden itibaren, insana tapicilara, tiirbe ve
hatiralara tapanlara kadar itikat §ekilleri goruriiz.
lslamda il&hi vahdetin aslt unsuru demek olan "mekSndan miinez-
zehlik” fikrine bile uymayan makbul mezhebler var. Mesela, §imali ve
orta Afrika’da yayilan ve sonraki Maliki imamlanndan birinin yazdigi
bir eser gordiim ki, bunda "Biitiin mekanlarda ilmiyle mevcud; ve ar§
fevkinde zatiyla mevcud" yazilmi§ti. Bu ihtiyatsizhk, milyonlarca miis-
liimarn ”ar§ denilen mekanda mukim bir Huda" fikrine sevkediyor.
All&me Kurtubfnin §arani tarafindan kisaltilmi§ bir tezkiresi var ki/
biitiin Afrika'da yayilmi§Ur. Halbuki, Allame'nin §u eserinde, bazi haki-
katlere mukabil o kadar saqmalar var ki, bugiin her miinevver miislu*
man, boyle bir kitabin son derece m uzir olduguna ve Kurtuba
AlUmesi’nin ekseri malumahmn hurafelerden ibaret bulunduguna kail
olmak zaruretini fcisseder.
TtJRKlYEDE ISLAMCIUK DO9ONCESI 86

H er d in! fikrin ahl&kiy&t ve ictimaiyatta bir mukabili ve mevludu


vardir. I§te bizdeki, zayif ve miitenakiz fikirlerin ahlaki dogu$ sebebleri-
d ir ki, IsU m toplulugunu bugiinku hasta haline getirmi$tir. Bizdeki
ahlak, hangi fikir iizerine kurulmu§ bulunuyor? Umumi kaide olarak,
hi$ ^iiphe yok ki, korku ve itdb edilmek, emel ve fayda fikirlcri uzerine.
i§te bu sebepledir ki, IsUm Memini ahiaksizlik kapladi. Ahlak i^in,
kavim lerde esas ahnan fikirlerin en fiiriigu ve en yanh§i "korku" (havf)
fikridir. Alel&de, teh3?T (korku) ve tevakki (^ekinme) fikirleri uzerine ku-
rulan ahl&k, menfaat ve en&nlyet (benlik) hislerim artirmaktan ba$ka bir
§eye hizmet etmez.
"Korku sebebiyle, fenalik yapmamak" fazilet degil, son tahlillerde
"ahlak yoklugu" demektir. i§te bu noktalar, hep o, yiiksek ictihad heyeti-
nin dii§iinecegi §eylerdendir. Bizim fikrimizce lslamda, ahlakin esasi
"meveddet" (iyilik, baglilik)hr.
N e $are ki, bu asl! fikir, ortadan kaybolmu$tur. "Kullann mesuliye-
ti", "kaza ve kader”in manasi, "Iki diinyada dinin maksadi", ‘ Uhrevi ve
dunyevi saadet", "ictihad ve sa'yin liizumu", "Ilim ve idrakin kiymeti"
artik bu iim m ete anlatilm alidir. Zira bunlar, bir dinin, "hayat unsuria-
rTdir.
"Vatan, millet, vazife ve insanhgm manasi' m bu iimmet anlamali-
dir. Boyle yapilmazsa, Avrupa medeni fikirleri, bizim esassiz fikirlenmi-
zi siipiiriip gotiirecek ve islamin simasi yerine, isim verilemeyecek bir
mahiyet kaim olacaktir.
Bugunkii §artlarla, hayat miicadelesinde Islama mensup toplulukla-
nn. Art medeniyet oniinde, ayakta kalmasi miimkun degildir. Zira, pa-
yidar olmak igin, yine tekrar ediyoruz ki, iki (are du§iinulebilir. Birisi: O
medeniyetle temas etmemek; bunun yapilmasi mumkiin degiJdir. Digeri
ise, Islamiyetin simasim kaybetmeden, hakkiyla medeni)e§mek ve yuk-
selmektir. Bu fare pek zordur, fakat gayr-i mumkiin degiJdir. Bu esaslar
elde edildikten sonra, teferruat kendi kendine hasil ol ur. Biitiin bu soyie-
diklerimiz, bizim zan ve ictihadimiz degil, islam tarihinden ve bugunkii
cemiyetimizden bizzarure (ikan neticelerdir. $u hali gormeyen ve isla­
hat liizumunu hissetmeyen adamlar foktur. Lakin onlara veriiecek ceva*
bi lisan-i ezell vermi§tir: "Diinyada kor olan ahirette de kordiir ve dalalet
yolundadir." (Isra, 17/72).

$ehbenderald« Fiiibeli Ahmed Hilmi, tstem htnhi,


HazirUyan; Ziyi1 Nur, s. 636-649 (1982)
II

Musliimanlara Siyaset Rehberi

Muhterem okuyuculara:
Bu eser yarali bir kalbin iniltisidir. Muhtemeldir ki bu iniltiyi ?ok goren-
ler, itiraz edenler olur. Biz onlara soranz: Ne hakla?
Hayattan maksat saadet ve refahtir. Saadet ve refah hayat hakkidir. Bu
hakki IslSma ?ok gorenlere kar§i ba$ egmek igrenc; bir zillettir.
§u eseri yazmakla biz, itikadimiza gore bir mukaddes vazifeyi yerine ge-
tirdik. Qiinkii Hakk'a ve insaniyete hizmet ettik. Vazife mukaddestir.
Biz bu eseri IsUm milletine takdim ediyoruz, verecegi hiikme raziyiz.
B3ki olan Yezdan'dir.

1. Yirminci asirda Avrupa’nm umumi siyaseti

insanhk tarihinin hi( bir deviesinde §imdiki Avrupa siyasetinde ol-


dugu kadar insanhk ve ahlakla alay edildigi gorulmemijtir.
§imdiki siyaset ilmini tekdmul ettirenlerden mejhur bir diplomat
”Cenab-i Hak insana sozii, fikrini gizlemek iqin vermijtir" ve "Siyasette
cinayet affedilir, fakat hata affedilmez" diyerek bugiin Avrupa siyaset ve
ictimaiyatimn nasil igren<; ve menfur kaidelere dayandinldigim kisaca
bildirmi$tir. Yalan ve hile, tezvir ve igfal: ijte §imdiki siyasetin asil te-
melleri.
Hiijbir asirda ilim ve fen bugiinkii dereceyi bulmamijti. §imdiki si­
yaset yalan ve hileyi gizlemek ve siislii bir jekilde gostermek i(in fennin
biitiin tek3mullerinden istifade etmektedir. Boyle oldugu i;in insanhgin
ifledigi en igren<; yalan bugiinkii siislii ve mahirane yalanlardir.
TtTRKlYE'DE tSLAMCILIK DO9ONCESI trt

insanhgin en vah$etli devirlerinde bile yiice ve kerimane hislerin,


varhklanm izhar ettigi anlar gonilur. Qunkii o vahjetler kotii yola mey-
lettirilmi? bir sevkitabiinin, hayvani ihtiraslann eserleri idi. Lakin Avru­
pa siyasetinin adimlannda ve hareketlerinde yiice ve insani hislerden
bir zerre goriilemez. C^unku "medeni vah$et" fenni ve ilmi, hatta giizelce
hesap edildigi i(in riyazi bir vah$ettir.
Siyaset ve idare, biitiin ictimaiyat, gidasini "hikmet", "din" ve
"ahl&k"tan alir. Avrupa'mn jimdiki siyasetinin miirekkep asillanni bul-
mak i(in herjeyden once yiiriirlukte olan "felsefe" ve "ahlak'a tetkik ve
tenkit goziiyle bakmamiz gerekir.
Darvin'in Tarih-i tabii'deki "hayat rekabeti", "ayiklama” (istifa) ve
"galebe" nazariyeleri hayret edilecek bir $ekilde konu ve yer degijtirerek
ve (evresini geni$leterek nihayet biitiin ictimaiyat bu nazariyelerden all-
nan dusturlara tabi oldu. Onceleri zayiflar ezilse bile onlara karji bir tiir
aama hissi beslenir ve onlara kar$i musaade ve alicenaphk fazilet sayi-
hrdi. Halbuki Darvin nazariyelerine gore hayat miicadelesinde, yalmz
gaye ve maksadin gozdnune alinmasi gerektiginden tabiatin mahv ve
yok olmaya mahkum ettigi zayiflara karji mtisaade ve alicenaplik gos­
termek gayntabii bir takim aptalca duygular menzilesine indi. Onceleri
"magdur" sifalini ta$iyanlann bir "mazlumiyet ve dii$kiinliik hakki" var-
di. Son nazariyelere gore zuliim ve tahakkiim zaruri ve tabii bir kaide,
magduriyet ise pek tabii bir netice hiikmiine girdi.
(^evresi genijletile genijletile var olmanin genel bir diisturu haline
sokulan “hayat rekabeti” nazariyesi yeni bir felsefe tejkil etti. Bu felsefe-
ye gore kainatta mekanik kuwetlerden ba$ka bir "fail, amil" yoktur. Bu
saik ise var olmak irpn "rekabet" ve "miicadelede galebe”yi jart kofmuj-
tur. iki bocegin bir yapragi, iki kopegin bir kemigi gida etmek ign yap-
hklan miicadele ve (ekijme ile iki jahsin, iki milletin, kavimlerin hayal
meydamndaki miicadeleleri arasinda esasen hi( bir fark yoktur. Bu na-
zariyeye gore alicenaplik veyahut hakjinaslik gibi miicadelede galebeyi
geciktiren veyahut galibiyetin neticesinde elde edilecek jeyleri azaltacak
tavirlann surf ahmaklik sayilacaginda jiiphe mi edilirf
Onceleri dini ve ahlaki kaidelerin, hi( olmazsa sinirli bir jekilde si­
yaset ve idare konulannda tesiri vardi. Bir milletin jerefini menfaatina,
namusunu maddiyahna tercih ettigi goruliirdu. Bir hukiimdar verdigi
ahde vefa gostermek zaruretini hissederdi. Avrupa'da foktan beri "fazi­
let icra i(in" dinin bir tesiri kalmamiftir. Ahlaka gelince; maneviyat Ta­
rih-i tabitnin mizahli bir jubesi olduktan sonra bir takim idrake ait yiice
88 AHMED HtLMl

diisturlar uzerine bina edilen bir ahlak ilmi gayr-i mumkiin ve sirf ve-
him jekline girm ij oldugundan faziletler tejrih ve tahlil edilmi? ve neti-
cede fazilet denilen jeyin "mukemmel bir jeytanlikla siislii ve $a$aali bir
§ekle konulmuj menfaat" olduguna hukmedilmi§tir. Artak "menfaat" gi­
bi al;aklik ve ajagiligm kaynagi olan degi$ken bir his uzerine kurulan
ahlaktan, zarardan ba$ka bir $ey beklememek gayet tabiidir. Muhterem
ve mukaddes bir temele sahip olmayan, daha dogrusu hifbir temeli bu-
lunmayan yirminci asir ahlak ilminde vefa, sabir, kanaat, af, insanlarin
ayiplanm ortmek, musaade, giizel davranma, sevgi, iyilik gibi kelimele-
rin hi(jbir manasi yoktur. Ne dedigini bilmeyen, kendi kendini aldatan
ge(mi$ insanhk tarafmdan ortaya atilm i; olan "fazilet" zamammizin
ahlak;ilan, yani ahlaksizlan nezdinde bir "hayalet" ve giiliin; bir bilgi-
sizlik eseridir! Artik bu esaslar uzerine kurulan siyaset binasimn nasil
Cehennemi bir bina oldugu basit bir miilahaza ile sabit olur.
Muhtemeldir ki sirf hakikattan ibaret olan ?u yazdiklanmiza, Avru-
pa'yi vukufsuzluk gdzliigiiyle miijahede eden bir takim safdiller miiba-
laga atfederler, muhtemeldir ki bizi medeniyet du$manligi ile itham
ederler.
Hayir!
Biz Avrupa'nin maddi medeniyetinin en Samimi takdirkSri ve hay-
ranlanndaniz. Avrupa milletlerinin bugiin ula§tiklan sinai olgunluk her
miitefekkiri hayran birakacak bir azamettedir. Lakin manevi medeniye­
tinin du$tiigu zilletin en a$agi derecesi tarihte misli goriilmeyen bir esfe-
liyettir.
Avrupa’da yiiriirlukte olan bu felsefe "sosyalizm" denilen ictimai
meslegi meydana getirmi§tir. Lakin sosyalizm bir "menzile" (merhale,
mertebe) olup bir "gaye" (netice) degildir. Sosyalizm tabii bir surette ”ko-
munizm-i$tirakiyyun” mezhebini dogurur. Herkesin hayali (ideal) gaye-
si jeklinde tecelli ettigi halde "fiilen” h i; kimsenin razi olamayacagi bir
mezhep olan Komiinizm dahi bir menzile olup ondan sonra varilacak
merhale "anar$i-karga$a"dir.
t§te Avrupa boyle bir rnkiraz ve yokluk (ukuruna dogru dev adiw
larla yuriimekte ve kotusii $u ki diinyayi da o (ukura dogru surukleme-
ye <;ah$maktadir. Avrupa'da maddi sefalet (ekilmez bir dereceyi/
manevi sefalet ise son haddini bulmu$tur. Bir §ahsin istibdadi yerine-
hiikmi §ahislann daha igrenc; istibdadi ge<;mi§tir. Eski miistebitler, birta-
kim mevhum hukiimlere istinaden zuliim yaparlarken yeni miistebitle*
insanhgin felaket mektebinde viicuda getirdigi mukaddes fikirleri suist'"
TORKlYE DE tSLAMCILIK DO9ONCE8I 89

mal ederek yolsuzluklar yapmaktadirlar. Gariptir ki eski mustebitlerin


zuliimlerine h i; olmazsa "kalben ve gizlice" herkes itiraz ederken yeni
miistebitlere ;o k kimse itiraz imkdmni bulamiyor. Zira eski mustebitle-
tin temin ettigi fayda ;o k sinirli bir dairede kalmakta iken yeni miiste-
bitler insan ihtiraslanni daha geni$ ve daha umumi bir ol<;ude okjama-
mn yolunu bulmu§lardir. Bugiin Avrupa'da bir parti ba$kamnin, bir
bankerin, bir mail miiessesenin, bir filozofun "hiirriyet ve insanhk" adi-
na yaptigi igren; istibdat jekillen, di$ goninu$ itibanyle degilse bile i;
gdrunii$ii ve hakikatta bir Haccac'in, bir Kaligula'mn zulum ve istibda-
dindan daha miiessir ve menfurdur.
Insanhk i;tn bu siifli alemden bajka bir muhit, maddiyattan ba$ka
bir mevcudiyet, menfaattan ba§ka manevi hayab diizenleyen bir jey kal-
manu$tir. Saadet yalmz "maddi ihtiya;lara sahip olmakla hisleri mem-
nun etmek"ten ibaret kalmi? olup bu maksada ulajanlar ise kufuk bir
azinligi tejkil ediyor. insanlann biiyiik (ogunlugu mesut aztnhgm
maddi zevk ve ihtiya;lanm ve hatta fazlasiru. tedarik etmekten bajka bir
i$le me$gul degildir.
Bir mustebit Abdiilhamid'in otuz milyon halki ezerek ;eyrek asirda
biriktirebildigi serveti, bir hiirriyetperver Amerika serserisi bej senede
biriktirebiliyor. Artak bundan, me$ru haydutlugun ne dereceyi buldugu
kestirilebilir. Avrupa'da bu yaldizli vah$eti, bu siislii al;akhgi gormeyen
yok gibidir. Fakat ;aresini bulan yok. Kiifur ve ilhadin me$um semeresi
olan "jimdiki ictimai jekli'ni, bu Cehennemi dvinya zakkumunu, yakici
tadmin aciligina ragmen herkes yutmak mecburiyetini hissediyor ve her
mihnet anmda "Kejke toprak olaydim” (Nebe, 78/40) diyerek vahlani-
yor. Avrupa ictimai yapisuun biitiin tavxr ve goriintuleri bir yalan ve
gosterij silsilesinden ibaret olup Avrupahlann dujunceleriyle yaptiklan,
emelleriyle amelleri birbirinin tam ziddidir. Avrupa ictimai yapisi bu-
giinkii jeklini ancak "ordulann varligi ile ihtilal yapmamn imkanstz bir
hale girmi? olmasi" sebebiyle muha/aza ediyor. Lakin sosyalizm ve anar-
$izm fikirleri Avrupa ordulanna sirayet etmeye bajlamijtir. Her milletin
fertleri sefalet ve felaketini giinden giine daha giizel anlamaya ba$ladi-
gindan, bugiin ihtilalleri onleyen ve muesses kuwetlere ve yalanci me}-
rutiyete (yani Avrupa hiikumetlerine) hizmet eden ve destek olan ordu-
larrn yalan bir gelecekte silahlaruu o kuwetlere kar$i (evirecegi muhak-
kaktir. (Ordumuzun istibdada yaptigi gibi). Bugiin Avrupa ordusunun
manevi kiymetini hakikati vechile dl^ecek hifbir endaze yoksa da bu or-
duda "vatanperverlik", "fedakarhk" gibi hislerden eser kalmadigina ve
90 AHMED HiLMl

askeriyenin jimdiki satvet ve intizammm bir "mekanik hal' den ibaret ol-
duguna hiikmetmek zaruridir. Vatan fikrinin aleyhinde olan, kendinden
hayatina kadar fedakSrlik isteyen, hiikiimetin prensiplerini esasen red-
deden bir adamdan muharebe meydaninda samimi ve isteyerek yapil-
mi$ bir fedakSrlik beklenebilir mi? Asia!
Bir adamrn seve seve canim feda etmesi i;in bir takim manevi se-
beplerin, bir takim zaruri jeylerin var olmasi gerekir. Avrupa'da boyle
bir fedakiirhgi icap ettirecek manevi sebepler yok gibidir. Maddi sebep-
lere gelince: Bir sosyalist saadetini, diger bir milletin saadetini gasb ve
imha etmede degil, kendi vataninda servet ve samani gasp ve ihtik3rla
ellerine ge^renlerden haklan geri almada goriiyor. §u halde bankerler,
ihtikarnlar, fabrikatdrler, siyaset;iler aleyhinde icra edilecek bir cihad-
da, vicdani kanaatine uygun oldugu i;in, canim feda etmeyi gdze alsa
bile $imdiki ictimai yapmin kaidelerine uyarak diger milletlere kar§i ap-
lacak bir muharebede canim feda etmek i;in h i; bir sebep bulamaz.
Vakia henuz bu hakikat butiin deh§etiyle goriilmu? degildir, lakin
hissedilmektedir. Goriilmediginin sebebi "tecriibe ve imtihan" hususlan-
run olmamasidir. (Sirasi gelmi^ken soyleyelim ki siyasette yukarlan elle-
rinde tutanlan sulhperver eden, muharebeden sakindiran bu korkudur).
§imdi tam maiuisiyla hiikmedilemeyen bazi halier var ki yakin bir gele-
cekte bu halier, riyazi bir hesap dogruluguyla takdir edilebilir olacaktir.
Bir ;eyrek asir sonra Avrupalilann biiyiik ;ogunlugu sosyalizm
meslegi yoluna "a^ktan ve amell olarak" gireceklerdir. Halkrn biiyiik ;o-
gunlugu sermaye ve servet sahipleri aleyhinde -ve eger bonlan himaye-
ye kalkifirsa- hiikiimetlerin dahi aleyhinde isyan ilan edecektir. Vatan
ve milliyet fikri bir golge vartik $eklinde kalacagindan ordulann da $im-
diki manisi kalmayacakhr. Hatira gelir ki Avrupahlar diinya iizerindeki
hakimiyetlerini siirdiirmek i;in yine ordulanm $imdiki deh?et verici
heybetiyle biraksinlar. Lakin ;ahislann maneviyahnda meydana gelecek
degi$iklikleri menetmeye imkin bulunmadigindan, buyiik bir ihtimale
gore bir ;eyrek asir ve herhalde bir asir sonra Avrupahlar icjinde, ken-
dince faydalan $iipheli veyahut biitiin biitiine reddedilmi$ fikirlerin ve
mesleklerin hahn i;in canim feda edecek bir tek asker bulunmayacaktir.
*
* »
insanhk tarihinin bize gosterdigi medeniyet kurulu$lannin en aza-
metlisi, en heybetlisi olan Avrupa varliginin, esasmdan sarsildigi garip
bir asirdayiz. Cesametli bir ; 6ku§, biiyiik bir mkiraz karjisinda bulunu-
TtTRKtYETIE tSLAMCIUK DOgtTNCESl »1

yoruz. B u g iin k ii A v rupa'n m m ahiyetinin azam eti, su toplam a hastali-


gindan $i$mi$, tabii halini kaybetm i$, sah te ve firk in bir $i$kinlik peyda
ey lem i} b ir viicud a benziyor T eh like m uhakkaktir ve belki de zannedil-
d iginden d ah a yakm d a vu ku bu lacaktir. A vrupa m iitefekkirlerind e bu
ieh lik eyi go rm ey en kim se yok tu r. im p arato r W ilhelm ’in "sari tehlike,
yani Jap on , Q n v e daha dogrusu d o g u ', H anoto'nun "siyah tehlike, yani
A frikalilar" n azariyeleri h ep A v rupalilan istila eden yannin endi§esinin
b irer $eklid ir. A caba A vrupa tefekkiiriinii ellerinde tutanlar bu haileri
goriiyor d a bir (a r e bulm uyorlar m i?
E v et g o riiy o r, lakin (a re bulm asi hem en hem en m iim kiin degildir.
M illetleri sev k v e id are ed en bir takun kanuniar vardir ki bunlan faali-
yet ve tesir icra etm ekten m enetm ek $oyle dursun, d egijtirm ek, hafiflet-
mek v e tesirlerini tadil etm ek bile insan giiciiniin d ijin d a bulunuyor...

2. B ati m ed en iyetin d en gelebilecek ictim ai ve ahlaki


afetler v e ^areleri

Bah m edeniyetinin IsIUm alem ine olan ihracahm n (ogu "oldiiriicii


zehir" d iy e v asiflan d in lm aya layiktir. §urasim da itiraf edelim ki zaten
gerilem eye v e ahl&ki fesada du$mii$ olan biz m iisliim anlar, bu kabil ih-
racati talepte v e kabul etm ede biiyiik bir dii$kiinliik gosteriyoruz. Bati
m edeniyeti terkibiyle ifad e ettigim iz biiyiik m edeniyet, elbette yalm z
kotii je y lerd en v e sefahetten ibaret degildir, elbette bu medeniyetin iyi
kar$ilanmaya v e takdir edilm eye layik nice kisim lan vardir. Lakin Avru­
pa siyaseti, m aglup v e m ahkum m illetlerin m ahkum iyetlerinin idaresi
i(in bize, kendileri i(in k u w e t ve satvet sebebi olan m edeni amilleri de­
gil, zaaf ve sefahete sebep olan ictima? am illeri verm eye meyyaldir. Biz
de biitiin kudretim izle bu igren ( Sm illeri kapiyoruz!
Avrupahlann tahakkiim ii altina d iije n yerlerde zirhlilar, yiiksek bi-
nalar, biiyiik kopriiler, d em iryollan, tersaneler meydana getirecek mii-
hendisler, san atkarlar y e tijm iy o r. Biz o n lan n ticaret, iktisat ve ziraat
usullerine, yardim la$m a ve je fk a t, fazileti himaye vs. gibi alinmasi fey iz
ve yiikselm em ize sebep olacak ictim ai te$kilatlanna ragbet etmiyoruz.
Piyano (alm ak, alafranga ja rk i soylem ek, modaya gore on tiirlti kiya/ete
girmek, m iikem m el yem ek pi$irme usullerimize frenklerin cidli bicili ve
fakat lezzetsiz ve kaba yemeklerini terdh etmek, yiiriim e ve gezme tar-
zinda bin je k ild e tuhafhklar gostermek, (ocuklanm izi milliyet haridnde
terbiye etmek, kendisini bu vatanm yaban asi yapacak fikirlerle doyur-
92 AHMED HtLM

mak, turlii renkte alkollu iijkiler yutmak, din ve fazilet hislerinden so


yutlanmak, namus ve adetler hususunda jiipheci ve ilgisiz kalmak, zevl
ve sefaheti hayatin gayesi bilmek: ijte Avrupa medeniyetinden bey vs
gedalanmizin almaya ve taklit etmeye kalki$tigi jeyler.
Bunlar miitekamil, zengin ve zinde bir milleti zayif diijurm eye ve
hatta mahvetmeye ve mkiraza du$iirmeye kafi iken uyamjla yukselme-
ye niyet etmi$ ve gerilemeden kurtulmaya azmetm ij milletleri, biz miis-
liimanlan, o duftugilmuz gerileme ve esaretin (lkmaz sokaginda ebedi-
yen birakacagi jiiphesizdir.
Vakia hayatin gayesi iki diinya saadetidir. Lakin bu saadet, bir mii-
cahede, (ok ve uzun suren bir (alijmamn karjiligi ve mukafati olabilir.
Bugiin cahillere, birlejmesini bilmeyenlere, hayat miicadelesinde galip
gelemeyenlere degil saadet, hatta hayat hakki bile yoktur. Bir siyasl dahi
"hurriyet verilmez alinir" demi§. Biz de deriz ki "saadet sadaka edilmez,
sadaka gibi kimse tarafindan kimseye verilmez, saadet kazamlir”. Biz sa-
adetimizi kazanmaliyiz. Saadeti kazanmak i(in kuvvetli, gayretli ve ha-
miyetli olmamiz lazimdir. Ta ki saadetimizi bizden kuvvetlilerin, bizden
gayretlilerin, bizden hamiyetlilerin gasbetmelerinden kurtarabilelim.
Bugiin zenginlerimiz, evlatlanm sahte ve zararli bir terbiye ile, gii-
liin; bir kukla jekline koyduklan vakit, gerek vatan ve milletlerine, ge-
rek kendi aile ve nesillerine ne kadar buyiik fenahk ettiklerini fark bile
etmiyorlar. Bati medeniyetinin igren; dokuntii ve tortulanru haristje al-
mak ve taklit etmekte ne yazik ki halkimiz bile gayret gosteriyor. Bir i?(i.
bir satici, bir diikkana, bir kiiqiik sanatkann meyhanede oturup da "ba-
na konyak, apsent, bira, cin getir" demesi biiyiik teessiiflere layiktir.
i?ret, hamiyet ve gayretin mahvedicisi, namus ve insanligin diijma-
m iken Avrupa'nin renkli ispirtolanna ragbet etmek, artik isim verileme-
yecek bir rezalettir. Bizi tehdit eden Avrupa'nin donanmalan ve ordulan
degildir. Bizim ba$imizin iizerinde ciliz bir iplikle astli duran kili;, bati
medeniyetinin kotuliigii ve sefahetidir. Eger bunlardan korunmamn c?"
relerini bulamazsak, milli hayatimiz kabuslu bir riiya gibi, mihnet ve se-
falet icjinde ge^er. Hi;bir vakit gasbedilmi; haklarimizi geri alamayiz ve
saadetimizi elde edemeyiz. Bu biiyiik tehlikeyi artik anlamahyiz. Hays*
i(in kolera ve vebanm etkili olmasi ne ise milli ve ictimai hayat i;in M'
rupa sefahetinin ve kotulugiinun tesiri odur.
Milletin rehberleri, aydinlan bu tehlikeleri hakkiyla takdir etmelive
biitiin milleti ikaz ve ir$ad etmelidir. Bati medeniyeti ile temasimiz artd1
kat'i bir §ekil alnugtir. Bu medeniyetin satvet ve kuvvetine sebep o'3”

J
rCnudYE-DE Is i Am c iu k d O^On c b s I 93

amillerinden hi^birini almadan ve iktibasa vakit bulmazdan once rezil-


liklerini almaya koyulursak intihar etmeye ba$lami$ oluruz. Memleketi-
mizde heniiz sanayi yok gibidir. Hatta servet elde etmemize ve ihyami-
za sebep olacak ziraat bile Orta;agdaki jeklinde ve hatta birijok nokta-
larda ondan bile daha adi bir durumdadir. igneden iplige kadar, en adi-
sinden en yiiksegine kadar biitiin ihtiya(lanmizi Avrupa ve Ameri-
ka'dan bekliyoruz. Bu "bekliyoruz" kelimecigini yorumlar ve apklarsak
ortaya qkacak m3na yeis vericidir. <j!unku "bekliyoruz" demek, esaretle-
rin en igren; ve menfur jekli olan iktisadi esaretle Avrupa ve Ameri-
ka'nin esiriyiz, bin mihnetle kazanabildigimiz parayi onlara vermeye,
onlann hesabma ;ah?maya mecburuz, Avrupa'nin muhtekir sanat ve
marifet yapisinin, haklan gasbedilmi§ amelesiyiz demektir!
En ziyade teessur ve teessufe jayan jurasidir ki servetin vasita ve
sebepleri hangi noktamizda geni$leme ve tekamul gosterirse, iktisadi
esaret de orada fiddetleniyor; oyle ki esaretin en ziyade hukmiinii yu-
ruttugii yerler fakirligin nisbeten azaldigi yerlerdir. §u soylenenleri ve
sebeplerini izah edelim: Demiryollanndan, muntazam yollardan mah-
rum, dolayisiyla ithalat ve ihracati sinirh ve dzellikle ihracat sahasi etraf
ve civara mahsur kalmi$ bir yer farzediniz (ki Anadolu'nun ekseri kisim-
lan bu $art!ar dairesindedir), boyle bir yerde ziraat mahalli ihtiya;lar de-
recesindedir, ticaret ise adeta mahallidir. Boyle bir memleketin iktisadi
durumunda dnemli degijmeler limit edilemez. Jartlar degijirse o bajka.
Boyle bir yerde muayyen bir sayidaki ger^ek servet, ticaret amilleri ara-
srnda devredip durur. Bu serveti artirmak iqn, o yerin servetini i$let-
mek, mesainin hasilatini ve semerelerini ihrac etmek, ihracat sahalanni
(ogaltmak ve boylece oraya dijardan menfaat celbetmek gerekir. Bu ise
herjeyden once nakil vasitalanni, demiryollarini (ogaltmak ve bundan
ayrxca da ticaret ve iktisat ustiltine vakif olmakla olur. Ne yazik ki bizde
bu jartlardan birincisi, yani demiryollan ve yollar gibi nakil vasitalan
nerde viicut bulduysa orada milli servet kuwet bulacagina, bilakis esld
halinde bile kalamiyor. Vakia muamelat (ogaliyor, lakin ba$kalanm zen-
gin etmek ve bizi biraz daha fakir birakmak i(in oluyor. Sebep? Bu se-
bepler (oktur, belli ba^lilan junlardir:
1 . Ihracatta olsun, ithalatta olsun daima vasitalara, dellallara, yaban-
cilara muhta; olmamiz,
2. ictimai hayatta siiratle meydana gelen degijiklikler neticesinde
her jahsin masrafirun eskisine nisbet edilemeyecek derecede, getirlerden
tasarruf edemeyecegi mertebede artmasi,
94 AHMED HILMI

3. Sefahetin ve zevk iptilasuun artmasi (bu ikinciye dahil edilebilir).


§imdi de §u fikirleri tahlil edelim: S adli bir kasabayi ele alalim. S
kasabasi demiryoluyla sahile bagh degilken onun kendine mahsus bir si-
masi, bir miivazenesi vardi. Ahaiisinin biiyiik (jogunlugu yerli kosele-
den yapilan pabu;, (izm e ve kundura giyerdi. I ; gam ajin yerli dokuma
bezlerden, entarileri yerli ve alacalardan yapilirdi. Kap-kacak, evin lii-
zumlu e$yalan ve aletleri hep yerli mamulatindan ibaret olurdu. Sefahe-
te ait jeyler bile yerli olmak zorunda kalirdi. Qiinkii nakil vasitalanmn
yoklugundan yabanci mail oraya nakledilemez, nakledilebilenleri pek
pahali satilarak gayet mahdut bir daireye mahsus kalirdi. Nakil vasitala-
n bajlar ba$lamaz, yukarda saydigimiz ihtiya<;lann ve aletlerin yiizde
doksani Avrupa’dan yapilan ithalata gevrilir. Yava§ yava? hamallar bile
yerli koseleden yapilmi; pabu; yerine mukavvadan siislii potinler giy-
meye ba§lar. Artik o cicili bicili basmalar, kar gibi beyaz bezler varken
kimse kaba dokumalara tenezziil etmez olur. Ozellikle bu ;ek ici mallar o
kadar da ucuzdur ki yerli mallann onlara rekabet etmesi hatira bile geti-
relemez.
§u misali biitiin ihtiya;lara tatbik ettikten sonra bir bilan ;o yapsak
goriiriizki:
1. Nakil vasitalarmdan once, mesela orta sinifa mensup bir vatanda-
§m, faraza Hasan Aga'mn yillik geliri gergek on sayisi idi. Giderleri ise
sekiz veyahut dokuz.
2. Nakil vasitalanndan sonra ticarete faaliyet gelmij, fiyatlar yiiksel-
mi§tir. Hasan Aga'nm gelirleri ger<;ek onbe? sayisina 9ikti, lakin giderleri
de bu gelirlere ancak tekabiil ediyor... §u halde kazanan kim? Herhalde
Hasan Aga degil. Dellallar, aracilar, yabancilar. Oyle ise nasil edelim?
Yol yapmayahm mi? Tren yolu yapilmasin mi? Hayir. Eger milli serveti-
miz, gelirlerimiz $imdi durdugu yerde kahrsa, bizim i<;in satvetli bir or-
du beslemek, miihim bir donanmaya sahip olmak, terakki ve tekamul
gostermek mumkiin degildir. §u halde ne yapmaliyiz? Eger a$agidaki
tedbirlere muracaat edersek saydigimiz mahzurlann ondasekizi kalkar:
1. Milli ihtiya^lanmiza gore fabrikalar yapmali ve bunlan yalmz
yapmamn degil, yajatmanin yolunu bulmahyiz. Bu da her vatanda$in
milli te§ebbiisleri kendi i$i bilmesi ve onu kendi i$i gibi himaye etmesiy-
le olur. Bu fabrikalann ;ikaracagi ilk mail, kusurlanna bakmayarak al-
maliyiz. Hatta fiyat hususunda bile yabanci mallanndan biraz yiiksek
olmasim mazur gormeliyiz.
2. §ahsi kuwetleri, $ahsi sermayeleri birlegtirmeliyiz. Heyhat ki biz'
t Ok k i y e d e iSLAMCIUK DOStTNCESl 96

de en ziyade kayba ugrayan buralandir. Bizi berbat eden ferdiyet(iliktir.


Ferdiyetplik kibir, gurur ve benrilligin en igren; jeklidir. Her memle-
kette miihim milli tejebbiislere yetecek sermayeye, bu te^ebbiisleri idare
edecek zekdlara sahibiz. Eger bir kasabamn bir digerine rakip olarak
kullanilan ku^uk sermayeleri, biiyiik ve guzel bir dujunceyi fitle ;ikar-
mak iizere birle$tirilse ve buna artma durumu olmayan ve ko$e bucakta
sakli kiigiik serm ayeler eklense neler yapilmaz. Her kasabada i} bilir
adamlar var. Bunlann zeka ve dirayeti, mahdut sermayeleri bir digerine
rakip yaparak, birbirini zarara sokmaya bagli kaliyor. Eger sermayeleri
birleftirm ekle beraber faaliyet ve zekalar da birle$tirilse o kasaba kurta-
nlm if olur.
3. H er kasabada (alifanlara siiliik gibi yapi$nu$ ve kanim emmekte
olan sarraf, m uameleci, dellikl vs. gibi zararh jahislardan milleti kurtar-
mak. Bu da m um kiin olmayan bir $ey degildir. Dikkat edilirse gorulur
ki ;o k defa b ir kasabada oturarak yirm i, otuz koy halkimn kazanam
gasbetmekle me$gul olan muhtekirlerin toplam sermayesi birka; bin li-
rayi ge^mez.
4. isterse ;o k ku^iik d iv id e olsun milli ve mahalli cemiyetler, jirket-
ler, heyetler kurarak halki ferdi olm aktan ve kayitsiz kalmadan kurtara-
rak $irkete ve mesaileri birle$tirmeye ahjtirm ak.
5. Saf ahlaka sahip olmarun liizum unu ve milliyet ve vatan sevgisi
fikirlerini ne§redecek vasitalan ve vesileleri olgunlajhrm ak.
Yine tekrar ederiz ki zamammizda bir memleketi istila etmek yalmz
topla, tiifekle yapilmaz. Zamammizin en istilaci ordusu, Avrupa'nin ko-
misyoncu dellallan, seyyar ticaret mem urlandir. Bu sulhperver dii$man-
Jara kabul avucunu a^arsak, iktisadi istiklalim izi kaybetm ij oluruz.
Iktisadi istiklale sahip olmayan bir millet ise siyasi istiklalini mihnet yii-
ku gibi ta$ir.

3. Osmanli kavimleri: Muvazene-Itilaf-ittihad

O sm anli m illeti m uhtelif kavim ler tarafindan meydana getirilmek-


tedir. M ejru tiy etp bir hukiim ette her kavmin samimi emelleri bir suretle
inkifaf ve tezahiir edeceginden bizde dahi m ejrutiyetin ilan edilmesiyle
beraber Osm anliyi m eydana getiren unsurlarda birisi asli ve hakiki, di-
geri fer'i ve yapma iki tem ayiil ortaya pkta:
1 •U nsurlara ait menfaat,
2. Unsurlarin ittihadi.
96 AHMED HtLMt

Eger her unsurun has maksadi "Osmanlilik" denilen m anevi ve


hiikmi $ahsiyetin menfaati ve yiikseltilmesi olsaydi, unsurlann ittiha-
drndan daha kolay bir §ey tasaw ur edilemezdi. Lakin her unsur bu itti-
hadi kendi dzel menfaatine bagli gordiigiinden bu $ekilde bir ittihadin
miicerret sozde ve bir soz oyunundan ibaret kalacagi jiiphesizdir.
Biz miisliimanlar memleketimiz igin olum-kahm konusu olan bu
meseleyi biitiin jiim uluyle ve bir imk&n ve amel fikri ile du$iinmeli ve
halletmeliyiz. Vatanimizda oturan ve bizimle beraber vatanin yiikselme-
sine ;ali§maya mecbur olan bir kisim unsurlann, mevcudiyetimizin dii§-
mam ve hit; olmazsa milliyetimizin rakibi $eklinde bulunmasi tahammul
edilir hallerden degildir. Ecdadimiz olan Tiirkler, bu memleketleri fet-
hettikleri zaman bir;ok kavmin siyasi hakimiyetine son verm ijti. Bu-
nunla beraber islamin birlejtirici ve toplayici yonii sebebiyle musluman
kavimler hi;bir zaman "bazi haklardan mahrum mahkum kavimler" de-
recesine indirilmemij ve ciimlesi Tiirklerle e$it tutulmu$tur. Gaynmiis-
lim kavimlerin dahi din, dil ve adetlerine hiirmet ve riayet edilm i; ol-
makla beraber onlar, miisliiman kavimler kadar haklara nail olm uj de-
gildiler.
ittihad ve muvazene konularmda Osmanli unsurlannin once ?u
tarihi vaziyetini unutmamak lazimdir; sonra da yerine gore ittihad ve
ihtilaf Amilleri olan "din", "kavmiyet” ve "dil" meselelerini hatirdan ;i-
karmamak gerekir. Bu tavsiyeler gozonune ahndiktan sonra biz miislii-
manlar uyumu ve bariji tesis etmek i;in ne yapmaliyiz? Bu soruya ce-
vap bulabilmek i;in once hangi unsurun ne gibi jeyler istedigini ve bu
isteklerin kabul edilebilir olup olmadigim bilmek lazimdir. Once her ka-
vim -gerek musluman olsun gerek gaynmiislim olsun- kavmiyet ve hu-
susiyetlerinin devamimn zaruri jartlan olan din ve Sdetlerin, dil ve te-
mayiillerin muhafazasini talep ediyor. Me?rutiyet ve tarihi haklan ayak-
lar altina almamak, resmi din olmak §ekliyle Islamin manevi ustiinlugu-
ne ve hakimiyetine tecaviiz etmemek ve "Osmanlilik" denilen manevi ve
hiikmi $ahsiyetin mukaddes menfaatlerini temin etmeyi emellerin en
seqkini yapmak fartiyla bu istekleri kabul etmek lazimdir. Bunlan kabul
etmemek tarihi hatalan $u zamanda tashih etmeye kalkijmak demektir
ki bu da mumkiin degildir.
Lakin bugiinkii giinde biitiin Osmanli unsurlannin istekleri bu
ru simrda kahyor mu? Hayir. H i; kimse i;in faydasi dii^unulmeyen ya-
landan ve gizlemekten vazge;er de hakikati oldugu gibi goriirsek bazi
unsurlann Isteklerinin Osmanhlikla telif edilmesinin miimkiin olmadi-
TtJRKlYE'DE ISLAMCILIK DOgUNCESI 97

giro goriiriiz. Maatteessiif bazi Rum vatandajlanmiza gore milliyet mer-


kezi Istanbul degil Atina'dir. Nasil ki bazi Bulgar vatandajlanmiza gore
bu merkez Sofya'dir. Bu hakikatlan inkar etmek hergunku olaylan gor-
memek demektir. §u halde unsurlann ittihadi meselesini once ikiye ayir-
mak gerekir. Zira musluman unsurlan boyle bir emel ve temayul ile it-
ham etmek miimkiin degildir.

M iisliim an unsurlann ittihadi: Musluman unsurlann hariften hi;-


bir iimidi yoktur. §eref ve istikballerini muhafaza etmek iqn ittihaddan
ba$ka ila<;lan da yoktur. Allah korusun Osmanli vatanuun bolunmesi
farzedilse bu yalm z Tiirklerin degil biitiin m iisliim anlann tarn
manasiyla esareti demek olur. Bir Rum zaten milliyetinin merkezi bildi-
gi Yunanistan'a iltihak etmekle sadra jifa bulabilir, bir Bulgar Make-
donya'nm Bulgaristan hissesi olacagmi umar. Ya biz? Ya biz miisliiman-
lar? Acaba ortadan Osmanlilik kalksa Amavutlann, Araplann, Kurtlenn
istiklallerini muhafaza etmeleri tasaw ur edilebilir mi? Hiijbir zaman.
En cengaver ve gayretli Araplar, Cezayir, Tunus ve Misir'daki yirmi
bej milyon Arap bugiin isdklal sahibi midir ki ii? milyon Suriyeli, be$
milyon Yemenlinin Osmanli ittihadinin yikili$mdan sonra istiklallerinin
imkan dahilinde oluju hahra gelebilsin! Aym miilahaza diger muslu­
man kavimler i;in de vardir. Biz miisliimanlar "Osmanlilik yikilsa bile
diger bir Islam hiikumetirun idaresi altina ge^eriz" diyemeyiz. Maattees-
siif bugiin diinyada yalmz dort miistakil Islam hiikiimeti kalmij olup
bunlardan Afganistan kii^iik ve uzak ve biz miisliimanlar ifin halen
siyasi tesirleri kaybolmuj bir hiikiimettir. Iran, Rus ve ingiliz istilasi al-
tinda olup heniiz kendi istiklalini bile temin edememijtir. Fas istila ve
taksim edilme tehlikesine maruzdur. Demek ki IslSmm ve miisliimanla-
nn butiin iimidi Osmanliligin, Islam hilafetinin kuweti ve yiikselmesin-
dedir.
Burasuu miisliiman Osmanlilarui bilmemesi miimkiin degildir. De­
mek ki gerek tarihi icaplar ve gerek jimdiki menfaatlar sebebiyle Os-
manli musluman unsurlan ipn tam samimi mJnasiyla ittihaddan kolay
bir $ey yoktur. Maatteessiif siyaset rehberlerinin ve idarenin fikrf ve
idari, aczi bu muhterem emelin ke$meke$te kalmasina sebep oldu. Vakia
miisliiman unsurlar arasinda heniiz halledilmemij ufak tefek meseleler
yok degilse de bunlann ortadan kaldinlmasi kadar kolay bir jey tasav-
vur edilemez.
D em ek ki h e rje y d e n o n ce fiiliy a t sah asina fik a rm a v a borcln oldu -
98 AHMED HtLMI

gumuz jey, musluman unsurlann ittihadidir. Bu ittihad, Osmanli ittiha-


dinrn, unsurlann ittihaduun temelidir. Ne ;are ki bumunun ucunu gore-
meyecek kadar cahil olduklan halde kaderin cilvesi olarak allame ve da­
hi kesilen bir takim siyaset;ilerimiz, gaye, usfil ve tasnif gibi tefekkiir
igin gereken jeylerden mahrum olduklanndan her akillanna geleni
miimkiin ve her hayali hakikat sandilar da $u aziz emel bugiinlere kadar
husule gelemedi.
Mejrutiyetp idarelerde hakim millettir. Lakin bir milleti tejkil eden
fertlerin hepsi ayni surette diijunemeyeceginden milli hakimiyet demek,
tenakuzlu ve zit fikirlerin hakimiyeti manasina gelemez. C^unkii boyle
bir mana anarjiyi, hiikiimetsizligi hissettirmektedir. Demek ki milli ha­
kimiyet, milli ekseriyetin arzusu manasina gelir. Tiirkiye’de ahalinin ek-
seriyetini miisliimanlar tejkil ediyor. Mefrutiyet usfilii geregince Os-
manli milli hakimiyetinin mizam, olcjiisu, Islam ekseriyetidir. Bu ekseri-
yet payidar oldukija gaynmuslim unsurlar, ozel menfaatlarmi temin et­
mek i;in Osmanliliga hizmet etmeye, Osmanliliga sadakat gostermeye,
Osmanliliga samimiyetle iltihak etmeye mecburdur. Bu mecburiyet once
bir muvazene, sonra bir itilaf ve nihayet bir ittihad §eklinde ortaya <^ka-
caktir. Biz miisliimanlar bu niikteyi hi;bir zaman unutmamah ve bo§ laf-
larm oyuncagi olmamaliyiz.

Mill! ve resmi siyaset: infirad mi, ittifak mi? Bu esercigin bajinda


buyiik devletlerin (diivel-i muazzama) bize kar$i olan siyasetlerini, vazi-
yetlerini az c;ok izah etmi$tik. Bu izahlar nazar-i dikkate aUndiktan sonra :
acaba biiyiik devletlerden biri veya birka;iyla ittifak etmek imkanimiz >
tasavvur edilebilir mi? ittifak miimkiin olsa bile acaba boyle bir ittifak- [
tan nu, yoksa tarafsiz ve infirad siyasetinden mi fazla fayda goriiriiz? I
I$te birtakim miihim sorular ki biz miisliimanlar bunlan halletmeye i
ve menfaatimize en uygun cevabi bulmaya mecburuz.
Avrupa'nin biiyiik devletleri ipnde infirad siyasetiyle idare-i masla-
hata muktedir olamni biz gormiiyoruz. Avrupa, iki devletler toplulugu-
na aynlmi§tir: Birisi ucjlii ittifak, digeri iiqlii itilaf. Bizimle Avrupahlar i
arasinda birbirine bagli m eseleler o d erece yoktur ki b izim on lardaki ik> f
m iihim siyasi cereyandan etkilen m em iz m iim kiin degild ir. V atan iiw 2
iki devletler toplulugunun iktisadi ve siyasi m enfaatlerinin h er an miisa-
deme ve m iibareze ettigi b ir yerdir. M em leketim izd eki A vrupa menfaat'
leri, bize zarar verm ek noktasinda m iittefik olsa b ile n itelik hususund*
asla ittifak edem ez. §u halde b iz infiradda kaldikga daim a iki tiir tehlike-
TOBKlYE'DE ISLAMCIUK DOgONCESt OT

ye maruzuz:
B irina olarak: Zit menfaatlan -isterse zaranmiza olsun- ayni suretle
temin etmek mumkiin olmadigindan, fazla olarak, menfaat temin ede-
meyen devletlerin her zaman zorluk qikarmasina mazhar olacaginuza
mukabil, arada bir ittifak olmamasi yiiziinden menfaati temin edilenle-
rin de yardim ve korumasina nail olamamak tehlikesi; ikinci olarak: iki
devletler toiplulugunun sirf bizim zaranmiza olarak menfaatlerini bir-
lejtirm eleri, bajka sebeplere baglamalan mecburiyetinde kalmalan ihti-
mali tehlikesi (bunun mukaddemeleri Bagdat demiryolunda gorulmu$-
tiir). Demek ki infirad siyasetinde bizim i<pn hic;bir menfaat yoktur. itti­
fak siyasetinde iki topluluktan birinin kirginliguu kazansak bile digeri-
nin ittifak dolayisiyla yardim ve korumasini iimit edebiliriz. Lakin infi­
rad halinde Avrupa ihtiraslanna kar^i yapayalmz mukavemet etmek
mecburiyetinde kaliyoruz ki, dzellikle bizim gibi acemi siyasilerin boyle
miibarezede hissesine dii$en yalmz maglubiyettir.
§imdi de sorunun ikinci kisnu geliyor. Oyle ise kiminle ittifak yapa-
lim? Once $urasuu soyleyelim ki milli destek ve sevgi ile siislenmi? siya­
set adam lan meydana getiremezsek, iktidar mevkiinde ;ahku$u vaziye-
tiyle duran adamlardan miite$ekkil bir kabine, Avrupa siyaset<pleriyle
ittifak gibi $eylerin muzakerelerine hi;bir zaman girijemez. Once mec-
lis-i M ebusan'untzdaki miihim siyasi partiler devletler topluluklanndan
birini tercih etm ede ve onunla ittifak etmeyi kabul etmede miittefik ol-
malidirlar. italya ile Almanya miittefiktir Bu ittifak bir kabinenin fikir
ve benimsemesinin semeresi olmayip italyan milli ekseriyetinin ictihad
ve karan oldugundan i$ba$ina hangi parti ve kabine gelse hep bu ittifa-
ka taraftar bulunur ve $u halde Almanya "italya’mn falan kabinesi, filan
partisiyle degil italya ile ittifak etmi$" sayilir. Bu jartlan yerine getirebil-
digimiz giin biz de Avrupa devletler topluluklanndan birisiyle ittifak
edebiliriz. Hangisi ile?
Her ikisi ile!!! M uhtemeldir ki kalbi imandan, dimagi izandan mah-
rum ve islamiyetin g e ^ d gerilemesini goriip de istikbalden meyus olan-
lar, Osm anliligi A vm pahlann mtisamaha ve yardimlan sahasmda payi-
dar zannedenler bu fikrimizi manasiz bir biiyukliik taslamaya yorarlar.
Lakin katiyen boyle degil. Vakia Ingiltere'nin azameti, Rusya ve Fran-
sa'nin satveti islim aleminin bugiinkii mahkumiyetinin devam etmesine
baghdir. Lakin bu devletler pek guzel bilirler ki bu mahkumiyet ilelebet
payidar olacak bir je y olmayip zaman meselesidir. Musluman miitefek-
kirler, ku rtu lu j zamanina kadar mahkum musluman milletlerin sirf te-
100 AHMED HtLMl

rakki ve aydinlanmaya yonelik asude bir hayat ge^irmeleri taraftaridir-


lar. Bu, hakimiyeti elinde tutanlar i<jin son derece faydah ve verim li bir
keyfiyettir. Esasen tamamen giderilmesi mum kiin olm ayan bir §eyin za-
ran az olacak bir §ekilde vukubulmasina razi olm ayacak bir tanecik akh
ba§inda adam tasaw u r edilemez.
Bugiinden itibaren kurtulma zamamna kadar ihtilaller ip n d e ge^e-
cek bir Islam alemi ile asude ve olgunca vakit ge^irecek bir Islam alem i
arasinda Ingiltere ve Fransa ve hatta Rusya i?in biiyiik farldar vardir. Bu
giizel hali meydana getirecek en biiyiik ve miihim etken §erefli halifelik
makami ve Osmanli Islam alemidir. Oyle ise boyle saglam, yalan ve gos-
teri§ten uzak bir zemin uzerinde Ingiltere, Fransa ve Rusya ile konu§-
mak ve uyu§mak $ok miimkiindur. Bu im kim ve luzum u o devletlerce
olmayacak ve kabul edilmeyecek farzetmek, Avrupa'nin zaaf ve k u w eti
ve siyasetinin sirlan hakkinda hi^bir §ey bilm em ek dem ektir. Evet ingil­
tere, Fransa ve Rusya ile ittifak etmek pek m iim kiindur. Yalmz onlar
boyle bir ittifaktan hakikaten karh fikacaklarina emin olmahdirlar.
Avrupa devletleri muktedir ellerle idare edilecek Osm anli siyaseti-
nin muthi§ iktidanm bilmez degiller. Lakin biz m ill! tekam ullerim izde
siiratle devam ederek Avrupa diplomatlanyla a§ik atacak adam yeti§tir-
mez ve siyasetimizin idaresini bir nahiyeyi giizelce idare etmekten aciz,
biitiin mahareti diizgiin soz soyleyip yazmaktan ibaret adamlara birak-
makta, milli menfaatlerimizi Amr ve Zeyd'in ikballerini devam ettirme-
ye feda etmekte ve kendi kendimizi bir takim vehim ve hayallerle aldat-
makta devam edecek olursak elbette Avrupahlar bizim le uzla§mayi, te-
pemize yumruk vurarak bizi sersemce kullanmaya tercih etmezler. La­
kin siyaset ve idaremize fedak&rane, azimli, miitevekkiiane, dindarane
ve bununla birlikte mahirane ve insaniyetperverane bir mecra verdigi-
miz gun, §imdi Avrupalilann gormemezlikten geldikleri kuvvetimizi
gorecekler; gorecekler degil, ^iinkii zaten bunu goriiyorlar, gorduklerini
itiraf edeceklerdir.
Dortyuz milyon insana manevi niifuzda bulunmaya muktedir, en
fedakar bir milletin miimessili ve birbu^uk milyon kellesi koltugunda
gezen, fedakarhgi ve §ecaati emsalsiz bir orduya sahip olan Osmanli hi*
lafet ve saltanati, bu alemde hi^bir ku w etin kayitsiz ve istihfafla gore*
meyecegi bir kuvvettir.
Almanya ve u<;lu ittifakla ittifak etmek ise bizim i^in daha kolay ve
daha tabiidir. Burasi kabul edildigi i^in uzun uzadiya deliller getirmeye
luzum "^nniiyoruz. Bu iki ittifaktan hangisinden daha fazla menfaat
TCTRKtYE'DE tSLAMCILIK DO^tTKCESt 101

saglayacagirruza gelince: Burasini bir kalemde kestirip atmak dogru de­


gildir. H er bir geyin faydasi ve faydasinin dereceieri, bir takim $artlara
ve bu §artlann ku w etin e gore farklilik gosterir. Gerekli $artlara sahip ol-
duktan sonra her iki tarafla ittifaktan faydalanabiliriz. Islam Memiyle
olan tabii ve kuvvetli irtibatimiz itibariyle Ingiltere ve Fransa ve bunlar
dolayisiyla Rusya ile uzla$mak daha uygun zannedilrr. Almanya, Avus-
turya ve italya ile ittifak etmek ise daha tabii samlir.
ittifak §artlan olarak verecegim iz: I§lenmemi§ madenler, verimli
araziden istifade, bayindirlik in§aatlan, birbu^uk milyon siingii ve mu­
kaddes b ir m anevi niifuzun tevecciihu. istediklerimiz: Kapitulasyonla-
nn lagvedilmesi, milli istikbal ve hiirriyetimize saygi, Islam aleminin te-
rakki ve saadetine m tisaade ve himmettir. Bu pazarlikta alicenaplik
Isl&mda kaliyor. Verdigimiz istedigimizden fazJadir Bize $dyle diyenler
var: Bizim satvet ve kudretimiz, donanmaJanmiz, ordulanmiz, hazinele-
rimiz var. Ya sizin?
Biz de onlara cevap olarak deriz ki: Bizim de felaket ve talihsiziikle
de yikilm az bir itminan ve imanimiz, sizi besleyen ve istemesek besle-
meyecek olan vatanlanm iz var! Tenkit ve tetkik terazisine vurursak bi­
zim varligimizin daha agir geldigi tahakkuk edecektir. Olabilir ki $imdi-
ki halin, bu zamanin bozuk terazisi bu mail yanh? tartar, lakin hak tera-
zisi yamlmaz.

§eyh Mihridin Arusi (§ehbenderzide),


Yirmina asirda dlem-i tsUm ve A vrupa-Muslumanlara rehber-i siyasff,
s. 2-11,66-73,87-96(1327).
m

Hangi FelseftMeslegi Kabul Etmeliyiz?

Efendiler!
Medeni hayatta en lazim olan ve liizumu zaruret derecesinde bulu-
nan $ey "fikirlerde ve ijlerde" saglam bir metoda tabi olmaktir. Tabiat
sahasinda keyif ve tesadii/e mahal bulunmuyor.

En iyi, en saglam ve en ilmi metod “tahlil metodu"dur.

Bizde metodun olmayi$i, sarih ve belirli bir idealden (gaye-i hayal)


mahrum kalmamizla neticelenmi§tir. Vakia biitiin butiin idealden mah-
rum insan tasavvur edilemez. Lakin bunun bizdeki derecesi o kadar
miiphem ve belirsizdir ki tahlil edilirse neticede yine sevkitabii ile birle-
§ir. Bizde ideal, belirli bir maksadi gostermekten ziyade umumi bir te-
menniyi ifade eder. Boyle oldugu ip n maksada ula$mayi, sirf irademizle
gayretimizden degil tesadviften bekleriz. Bu hal bizde "atalet, a jin tevek-
kiil, hayrete dujm e" gibi sifatlarin jiddetle hakim olmasina sebep ol-
mujtur. Uzun zamanlardan beri doguda hakim olan metodsuzlugun ar­
tik bizde irsi bir eksiklik $eklini aldigmdan $iiphe etmemeliyiz.
Metodsuzlugun mefum neticelerindendir ki dogunun servet ve ze-
kasi berhava olup gidiyor. Her insan bir kuwettir. Bu ku w et bir metod
dairesinde, muntazam bir hedefe dogru, belirli bir maksat i$in sarfedil-
mezse israf edilen bir kuw et demek olur.

"Itimad, irade kudreti, birliktelik, ameli fikir", i$te bizde kaybolan


?eyjer. "§ahsiyet, kendini begenmiflik, kan$ik nazariyeler, safdillik", ifte
bizde kuwetle mevcut olan jeyler.
TtTRKfYE'DB ISLAMCIUK DO^ONCESt 103

Ne olmak istiyoruz? Bu noksanlan bugiin itiraf etmeyenimiz yok­


tur, samyoruz. Zaten vukua gelen siyasi inkilabimiz bir ictimai ve fikri
inkilaba jiddetle muhta; oldugumuzu isbat eden ameli bir delil degil
midir?
§imdiki ahvalimizden -ki tslahi liizumuna umumiyetle inamyoruz-
hifbirimiz memnun degiiiz. Herbirimiz her fey den jikiiyetfiyiz. Bir jey
olmak istiyoruz, lakin ne?
Bu sualin cevabmi jimdiye kadar bulmadik, burasini itiraf edelim.
Eger itiraf etmezsek yine bu suale cevap bulmak arzusunda olmadigi-
> nuz tahakkuk eder. Vakia bu suale h i; cevap vermedik degil, hatta <;ok
parlak, goniilaha, cazibeli cevaplar verdik ve: Vatam imar, milleti yiik-
seltmek, seviyeyi yiikseltmek, ahlaki saf hale getirmek, ilerlemeyi temin
etmek vb. Bu umumi fikir ne olfude cazibeli ve parlak ise usul ve gaye
olmaksizin o divide minasiz ve miiphemdir.
Bir ictimai yapida muntazam bir usul ve gaye gorulebilmesi i<pn o
ictimai yapinin miitefekkir fertlerinde, suriikleyici heyetinde once jahsi,
sonra da umumi usuller ve gayeler bulunmasi gerekir. ortadan kalkan
[istibdat] devrinde milletin m iinewer addedilen simfinda yalmzca bir
gaye vardi: Zengin ve niifuzlu olmak. Bu gayeye ulajmak ifin ise usul
ve yol bir idi: Milletin mukadderatmi istibdat elinde tutana yaranmak.
Mejru vasitalar ve jahsiyetli gayret ile istihsal edilmek iizere bu ga­
ye, yine bir gaye olabilir. Fakat onceleri bu gayeyi istihsal ipn kullanilan
usul bugiin hem mumkiin degil hem de bizatihi kotii ve reddedilmi$tir.
Vatamn genflerinin ?ogu bugiin hususi ve umumi bir gayeden ve
sesilmi? bir usulden mahrumdur. Qiinkii hayat ve ictimai yapi hakkinda
bir "felsefeleri yoktur.

Fikirlerin ve neticelerin sergi alani: Ihtiya; hissedilen bir jey icat


edilir veya edilmeye <;ali$ilir. Eger o jey zaten icat edilmi? ise ya taklit
veyahut se?me ve iktibas suretiyle almir. Bizden once ihtiya? hissedenler
medeniyetin jimdiki durumu if in birka? asirdir ugra$arak, belki de lii-
zumundan fazla $eyler icat etmijlerdir. $u halde biz icat zahmetine ma-
fuz degiliz. icat edenler bunlan tecriibe etmek zorunda kalmiflardi, biz
onlann bu tecriibesinden istifade edebilir ve yeniden tecriibe etme zo-
runda kalmak zahmetinden kurtuluruz. Bizden once i$e bajlayanlann
: mesaisi sayesinde biz kisa bir zamanda onlann tekamul seviyesini bula-
: biliriz. Bizden fok ajagi bir seviyede i$e bajladigi halde yanm asirda
Avrupa'ya yeti$mi? Japonya bu iddianuzm jahididir.
104 AHMED HlLMI

Fakat Avrupa denilen fikirler ve neticeler sergisine Japonlann gitti-


gi gibi gitmeli, onlar gibi davranmali ve alinacak mallan giizelce se^me-
liyiz.
Avrupa sergisinde ihtimal ki hepsi siislii ve hepsi cazibeli, fakat kiy-
met ve mahiyetfe 50k farkli ve degisik ?eyler var. Bunlardan birtakimi
bir milleti ihya ifin, hayatim siirdiirmek ifin gerekli etkenlerin en lu-
zumlulandir. Diger takimi ise bilhassa bazi muhitlerde birincilerin fay-
dalanni akamete ugratacak ve hatta hi?e indirecek kadar zararh etken-
lerdir. Bu ikind kisim etkenler birincilere nisbetl^ <;ok kolayhkla ele ge-
<;er. Sonra da insan fitrati, terbiye ve irade ile mukavemeti kuwetlendi-
rilmij olmazsa bu kabil etkenleri kabul etmeye daha fazla meyilli olur.
Bu fikri birkaf misal ile afiklayalim: Riyazt ilimler tahsil etmek, mii-
hendis ve mimar olmak, me<jhul bir isimle i$e ba$layip inatla ;ali$arak
bir mevki tutmak, me§hur olmak ve nihayet mesainin meyvelerini topla-
mak zor bir $eydir. Bu bir hayali gayedir ki kuwetli bir usul ile, sebatkar
bir gayretle istihsali miimkiindur. Boyle bir gaye yanm gayretle ele gir-
mez. Bu meslege $arlatanlik ve yalancihk sigmaz. Bir mimar adamakilh
bina yapmasim bilmezse, yalan ve dolanla i§ bulamaz. Onun iqin boyle
bir gaye zordur. Halbuki biraz edebiyat ogrenmek, bir yabanci dili elde
etmek, akltna geleni yazmak, her nazariye ve faraziyeyi benimsemek, si-
yasetten dem vurmak, nutuk soylemek, makale yazmak, yukardaki gaye
ve meslege gore pek kolaydir. Bir mimar ne kendi kendini ve ne de di-
gerlerini kolayhkla aldatamaz, lakin bir edip, bir muharrir?

Taklit etme ve se^erek alma: Avrupa sergisinde pek farkli ve 90k


sayida mal var. Bunlann iizerinde asili yaftalann kiymet ve hakiki mahi-
yetleri arasinda buyiik bir fark vardir. Qogu gemjlerimiz, kiymetine ve
hakikatine vakif olmadiklan bu mallara, uzerlerindeki yaftaya gore kiy-
met bifiyor ve garibi $urasi ki herkesin de bu tahmini kiymeti kabul et-
mesini ilerlemenin geregi goriiyor.
Darvin, Lamark, Spinoza ve benzeri miidekkikler, <;evre, veraset
(kahtim), ah;kanliklar vs. gibi etkenlerin uzvi ve ictimai hadiselerde ne
kadar etkili ve kudret sahibi oldugunu meydana koymu$lardir. Bugiin
fen ve hikmet alamnda bu tesirleri esasen inkar ve reddeden kimse kal-
mamijtir. Nastl inkSr edilir ki bu tesirler tabiatin cereyaiuni tetkikten an-
lajilmi? kanunlardan ba$ka bir jey degildir. Ne yazik ki biz bu hususta
biiyiik bir gaflet gosteriyoruz. Saniyoruz ki tabiat kanunlan, tekamu'
TttRKtYEDE ISLAMCItJK DtlgONCESl 105

diisturlan bizim keyfimize, zevkimize tabi olur! ictimai etkenleri eski


kafahlanmiz takdir etmezse mazur goruliirler, lakin bugunun fenleri ve
ilimleri hakkinda bir fikir edinmi? olan genflerimizin takdir etmemesi,
gaflet gostermesi mazur sayilamaz.
Biz Avrupa sergisinden, muhitimizde nejviinemasi miimkiin, irsi
kabiliyetlerimizi inkijaf ettirecek maddeleri almali, Avrupahlar ifin za-
rarli oldugu muhakkak iken bizim i<pn oldiiriicii olacagi muhtemel olan-
lanna ragbet etmemeliyiz. Bu ise segme ve iktibas ile miimkiin olur. La­
kin sepne ve iktibas her jeyden ewel muayyen hayali bir gaye ve mun-
tazam bir usul ile yapilabilir.
Seijme ve iktibas yerine taklitle yetinirsek ilerleme ve tekamul
miimkiin olamaz. Taklit iptidai insanda ?ok kuwetli, tekimiil etmij in-
sanda ise zayiftir. Zira taklit, sefme ve mukayese gibi fikri ameliyeler-
den ziyade ifgiidii ile yapilir. §u halde taklit hem fikri seviyesi ve hem
de fikri kabiliyeti geri olan kavimlerin daha medeni ve tekamiil etmij
olan kavimlere kar?i alacagi vaziyettir.
Mukallit her zaman miidekkik ve muhakkikin altinda ve karikatiirii
olarak kalmaya mahkumdur. Ne yazik ki biz Avrupa sergisine (jogun-
lukla taklit sermayesi ile gidiyoruz ve bizden uyam$ ve saadet kelimesi-
ni bekleyen millete a a bir istihza giiliifii getiriyoruz. Avrupa'nin marifet
ummamndan bir damla alabilenimiz, jarkj, jarklilan, daha apk soyleye-
lim, milletini pek hakir ve ciliz goriiyor. Milletini reddettigi ifin milleti
de onu reddediyor. Muhitinin yabanasi kahyor.

Medeniyet sergisini taniyor muyuz?: Hayir. Bir takimimiz Avru­


pa’yi uzaktan, gozlerine taktigi gaflet ve hayal gozliigii arkasindan gorii-
yor. Bu takinunuza gore Avrupa demek "miikemmel eglenilen, pek 51k
elbiseler giyilen, anlajilmaz jiirler yazilan, tiirlii renkte i?kiler ifilen, in-
sanliktan ba$ka bir $ey can olmayan, taassuptan, zulumden azade, her
tiirlii $aibeden Sri bir marifet ve insanhk Firdevs Cenneti" demektir.
Avrupa’ya gidenlerimizin fogu da onun mektepler, kiitiiphaneler,
miizeler gibi ulu kuruluflanm, bulvarlanm, tiyatrolanm, gezinti yerleri-
ni, gazinolanm goriiyor. En hissiz bir adami titretecek sefaletlerini, en
ahllksiz bir adami utandiracak rezaletlerini gormiiyor. Gormiiyor ki o
muazzam ka$anelerin temeli, afhktan olenlerin, siiriine siiriine gidenle-
rin kemikleri uzerine kurulmujtur. Gormiiyor ki o Firdevs Cenneti'ne
henzer bahfeler sefil insanlarm gozyaflanyla sulamyor.
106 AHMED HtLMl

Bunlari goremedigi igin, bu durumlan meydana getiren fikirleri ve


amilleri de goremiyor ve goremiyor ki Avrupa sergisinden taklit yoluyla
aldigi ve zavalli vatana hibe etmeye kalkijtigi siislii mallann ?ogu i§te o
amiller ve fikirierdir.

Kohne bejeriyet: Efendiler! insanhk biitiin faziletleri, biitiin kotii-


liikleriyle terakki ve tekimiil etmektedir. Biitiin mesai yalmz geriligin
mutlak hakim olmasina m ini olmaktan ibaret bir muvaffakiyetle sonuf-
lanabiliyor. insan fitratuu degijtirmek miimkiin degildir. Muhtemeldir
ki kolay ge^im ve biraz fazla saadetle insanhk daha faziletli olurdu. La­
kin unutmayalim ki mederulejmek ve terakki, ihtiya;lann cjogalmasim
ve ;e$itlenmesini, bu da rekabet ve hayat miicadelesinin jiddetlenmesini
gerektirir. $urasim da unutmayalim ki onceleri miicadele vasitalan pek
mahdut iken $imdi dehjet verecek dereceyi bulmujtur...
Hayati §imdiki jeklinde telakki etmek zaruridir. Medeni hayat en
kahredid ve en amansiz bir miicadeleden ibarettir ki bu harp meydamn-
da acizlere ve nakislara en soniik bir iimit ve eman i§igi yoktur. Fertlerin
bir digerixie karfi vaziyeti ve davram$lan ne ise smiflann ve cemiyetle-
rin birbirine karji vaziyeti ve davram§lan da odur. Oyle ise yajam ak is-
teyenler hakikat silahlanyla silahlanarak harp meydanma girmelidirler.
Hayal ve yamlma ile silahlananlar ifin galebe joyle dursun, korurvma ve
miidafaa imkam bile yoktur.
Memleket ve milletimiz hayat miicadelesinin en olduriicii bir devre-
sinde bulunuyor. Milletin biiyume, artma ku w eti pek yolunda, vatanin
umran istidadi 90k yerinde ise de onlan bugiinkii geri durumdan kur-
tarmak ifin mesai amilleri lazimdir. Bu amiller gelecek neslin onciisii
olan §imdiki gen;lerdir. Halbuki jimdiki gemjlerimizin bir kismini, onla­
nn yiikselme amilleri degil, gelecegin izmihlalinin amilleri olmalanna
sebep olacak bir yola girmif goriiyoruz. Zira medeniyet sergisinden cid-
di ve faydah maddeleri degil, birtakim yaldizli zehirleri aliyorlar ve
bunlarla hasta milletin tedavisini mumkiin goriiyorlar.

”... Sanayi, iktisat, m aijet vs." gibi ijlere ait hususlarda "ilim ve tec-
rube”nin gosterdigi diisturlan kabul etmekten ve "felsefe ve ahlak konu-
lannda” ise her meslegin ihtiva ettigi hakikatlan iktibas etmekle meyda­
na gelecek sefmecilik (intihab, iktitaf: edectisme) meslegini tercih et-
TORKtYE'DE lSlAMCIUK DO§CTNCESl 107

mekten daha saglam bir yol yoktur. Ne yazik ki heniiz memleketimizde


yiiksek bilgilerle pek az mejgul olundugu ifin boyle bir meslege $iddet-
le muhta; oldugumuzu takdir eden ve bu konuda fikir iireten mesai er-
babi azdir ve heniiz bu meslege mahsus eserler meydana getirilmemij-
tir. Demek ki bu meslegin reva; bulmasi ve tamimi de vatanin genflen-
nin bundan boyle gosterecegi gayrete muhtaf kalnu$tir. Bu meslegin
umumi hatlan degilse de esasi birkai; satir yukarda gosterildi. Vatanin
genfleri "red ve inkar, a jin dogma tizm, muhiti hakir gorme, amiyane
taklit" gibi a$inliklardan sakinu ve milli hislerimiz ve vatani ihtiyaflan-
mizla ilmi hakikatlann birbirini takip etmeleri yolunu bulurlarsa bu mil­
leti selamet limamna gdtiirmenin imkanmi bulmu$ olurlar.
§urasim da unutmamahyiz ki gerek hikmet ve gerek din noktaina-
zanndan "ahlak ve idare’’nin miitekamil jekli, "muhabbet ve kanaat"
esaslanna miistenit olarudir. Gerek tabiatin ve gerek insan ruhunun tet-
kikinden afikfa anla$ilmakdadir ki "varlik sahasinda her degijme (ta-
hawiil) bir tekamul demektir, her tekamul ise tedricilik ve iinsiyet ka-
zanma fikrini ihtiva eder”. §u halde bir millete rehber olacak gen; miite-
fekkirler, biitiin milletin hissiyatuu ve hatta zanniyatmi, abartma ve ha­
kir gorme ile yaralamamali, tekamul kaidelerini sabirla tatbik etmelidir-
let. Bir ictimai toplulugu tahrik edecek medeni ve ilmi manivela "mu-
habbef’tir, "kahir ve istibdat” degildir. Oyle ise genflerimizin millet iize-
rinde biiyiik bir niifuz sahibi olmalan ifin herjeyden once kendilerini
sevdirmeleri lazimdir. Rusya iiniversitesi talebeleri, bizim ahalimize nis-
betle pek ziyade kaba ve mutaassip olan mujikler arasinda insanlik ve
vatanperverlik fikrini ne$r ve tamim edebilmek ifin milletlerini cehalet
ve gafletten kurtarmak ifin yiiceltilmeye layik fedakarliklarda, hayret
edilecek gayretlerde bulundular, asilzade kizlar ahir hizmetlerini, ilim
sahibi gentler en kaba vazifeleri yaptilar. ijte bir millet ancak boyle
gentler, boyle miicedditler sayesinde izmihlal ve sefaletten kurtulur.
D ogum uzda hakim olan his dindir, m illetin dini hislerini rencide et-
mekle ele b ir je y ge?m ez. A ksin e din, kerim h is dini halini ve hikm etli
safvetini kazam rsa terakk i ve tekam iiliin en biiyiik am ili olur. Dini ko-
nulara ve h u su siy etlerin e k a r ji ilgisiz kalm ak, din i idareyi israiiiyat ve
nakillerden b a jk a serm ayesi olm ayan lan n eline birakm ak, m illi yiiksel-
Heye perde o lan en o ld iiriicu b ir engeldir. K erim his dini islam in yiik-
selmesine ve ittih ad m a, insam n saad et ve tekam uliine alet olm azsa ma-
1'iyetini kaybederek cehalet ve sefalet sebebi olur. Bu niikte ve noktayi
108 AHMED HtLMl

da gentler unutmamalidirlar. Memleketimizde en helak edici hal, hik-


metsiz ve jekilci bir taassup ile mukallitce ve focukija bir dinsizliktir.
Kisaca iiniversite ogrencilerinin ayirdedici ozelligi "ne cahilane so-
fuluk, ne mukallidane dinsizlik; Hak ve hakikat" olmahdir.

§ehbenderz3de Ahmed Hilmi,


Hangi meslek-i felseftyi kabul etmeliyiz? -
Darulftin&n efeniilerine tahrirt konferans (1329).
Islcim'da Fikir Hiirriyeti
(Celal Nuri’nin tenkidi)

(Celal Nuri nin Tarih-i istikbal'de sozkonusu ettigi) bu konu da iyi-


kotii, dogru-egri her tiirlii fikirden mtite$ekkil garip bir halitadir. Yazar
(Celal Nuri) konunun bajmda musliimanlann izzetinefsini ok^uyor. La­
kin tarihi hakikatlar tahrife miisait olmadigi gibi manhkl hakikatlar ve
ozellikle herbir hakikat tagyire miisait degildir.
Yazar, ge^en kisimlarda din ile ilmin sahalanni birbirinden ayirmij
ve her ikisinin konu ve mahiyet itibariyle aynUklanni ortaya koymujtu.
§imdi ise din ile ilmi kanjtinyor. Yazar, "islamiyet, fen ve ilim, medeni­
yet ve terakki mefhumlan gibi durmak kabul etmez bir mefhumdur
Islamiyet katiyen karar kilmi$, son soztinti soylemij, artik yapacagi kal-
mami$ bir din degildir" diyor.
Yazann fikir silsilesinde oyle bir kanjiklik var ki, ne zaman bu fikir-
ler meydana fiksa, siiratli okumalann yanm yamalak hatiralannin iirii-
nii olduklan da meydana fikiyor. ilim, $ek ve jiipheden, tecriibe ve gdz-
lemden, kisaca bilinmezden bajlayarak asil’a ula$ilamayacagi (fiinkii so-
nu olmayan) bir esasa dogru gider. Din ise irfan ve iman suretiyle kabul
edilmij bir esastan bajlar. Her dinde degijmez esaslar vardir. Boyle ol-
•nasaydi ona din degil ba$ka bir isim bulmak gerekirdi. Bu ihtirazi kayit-
lari tesis etmeyerek dini her an, her jahsa gore (ogalabilecek ve degi$e-
bilecek bir je y saymak dinin manasim anlamamaktir.
Islamiyet diger dinler gibi mukaddes bir ilke ve mukaddes bir esasa
sahip midir, degil midir? Eger degilse islamiyet adinda bir din bulundu-
gunu iddia etmek pek beyhude bir kiilfettir. Acaba "isiam son soziinii
110 AHMED HlLMt

soylemij bir din degildir" riimlesi ne manaya geliyor. Herkes bir dine,
h i; olmazsa iman itibariyle, son sdze ulajm ak i;in intisap eder. M eselJ
islami esaslardan biri olarak "Allah birdir" ciimlesini ele alalim. Acaba
bu Islamm son sozii degil midir? Acaba (Allah) birbufuktur, sekizdir,
sayisizdir gibi tekimiilleri mi bekliyecegiz?
H i; $iiphe yok ki teferruatda islim dini tekamiillere tabidir. Mesela
bir adam farzedelim ki Huda'yi bir bilmekle beraber O'nu sonlu bir
aiemin yaraticisi biliyor. Sonra diger bir adam farzedelim ki Huda'yi
hem birlik, hem de yaraticihkta sonsuz biliyor. (^iinkii o kiinati sonsuz
biliyor. Elbette bu iki b ilijte n ikincisi, birincisine nisbetle daha
miitekamil bir bili§tir. Fakat her iki b ilij degi$mez ve munaka$asi
Islamiyetce miimkiin olmayan bir esasa dayanmaktadir: Yarataci’nin bir-
ligi-
Oyle ise junu soylemek mecburiyetindeyiz ki islim iyet esaslar iti­
bariyle son sdziinii sdylemiftir. Ve hatta bunun i;in miisbet (sabit, tesbit
edilmi$) bir dindir. Fakat teferruata anlamak ve anlatmak fikri terakkiler-
den miilhem olur. Yazar boyle demiyor. Eger boyle du$iindugunu iddia
ederse meramini ifade etmekten aciz demek olur. (Jiinkii yukarda zik-
rettigimiz dimlelerden bu mana anla§ilrruyor. A nlajilan mana Renan'in
bazi eserlerinde kabul ettigi ejkali hatira getiriyor. Ona gore herkesin bir
dini vardir. Herkes vicdamnda Hakk'i bir suretle hisseder. Fakat Re­
nan'in bu telakkisine gore ortada din denilecek bir $ey kalmayacagi ;ok-
tan isbat edilmi$tir.
Her oniine gelen bir mezhep ve kendine has bir akide ortaya atarsa
ortada bir fikir manzumesi, bir meslek kalmaz, ki ona din veya bir ozel
isim verebilelim. Bu oyle bir anar$i, oyle bir fikir anarjisi olur ki dinsiz-
likle e^ittir.
Yazar burada islim istilahlarmdan bir takim kelimeler sarfediyor-
Mesela ictihad, icma-i ummet vs. gibi. Itirafa mecburuz ki bu kelimelerle
vesikalandinlmak istenilen maksada ulajilamiyor. Acaba icma-i iimmet,
tek ba;ma bir kiymete sahip midir? Farz edelim ki icma-i ummet islamii'
ruhuna uygun dujmeyen bir $ey hakkinda vaki olsun; bu karara
islamiyet mi diyecegiz? Sorariz: ictihad islamin (itikadi) asiUanm boza-
bilir mi? Mesela biri kalksa da “Allah on tanedir" dese, $u hezeyana
islamiyet diyebilecek miyiz?
lcma, ictihad vs. gibi kelimeleri ortaya atanlar bu kelimelere bir de
m4na ve sihhat fartlan koymu$lardir. Yazar ya bunlan bilmiyor, ya
mJnalanrvi keyfine gore suistimal ediyor.
TURKlYEDE ISLAMCIUK DOgONCESl 111

islim dini, daha dogrusu IsUm toplumu bazi devirlerde (^uphesiz


ki yine dinimizin adaletinden miilhem olarak), tart 15ma hiirriyetine di­
ger din! toplumlardan daha miisait bulunmuftur. Fakat bunu bu $ekil-
den p k an p da islamiyet ipn hifbir misdak (crit£rium) yoktur jekiine gd-
tiirmek, tarihi bilmemek veya bilmez goziikmektir. IsUm tanhinin her
devresinde hiirriyet ve hiirriyetin sinirlandmlmasi hususlanm goniyo-
ruz. Bununla beraber gerek hiirriyet ve gerek hiirriyetin sinirlandmlma-
si hususlan i(in farkli dereceler ve farkli zeminler ve mevzular gormek-
teyiz. MeselS yazann misal olarak ele aldigi ibn Riijd, ibn Sina gibi zat-
lara (tarih itibariyle hayali degil) bir goz atalim. Ne ibn Rujd, ne ibn Si­
na birer din miictehidi, birer mezhep kurucusu tavnm takinmamiflar-
dir. Onlar sirf felsefe adina ve Aristo'nun meslegine uyarak fikirler ileri
surmii$lerdir. Vakia dini miinakajalara h i; kan$mami$lardir demek iste-
miyoruz. Fakat putperest bir Vunanlinm fikir manzumesi adina fikir yii-
riiten bu gibi miitefekkirler daima din sahasuun dijmda tutulmu$lardir.
I? sirf din sahasina gelince, ekseriyetm kabul ettigi ve h i; kimsenin se-
bep-sonu; ilijkism e baglamadigi esaslar her zaman din sahasinda sihhat
olfiisu tutulmu$tur. Bu itibarla ilim ve felsefe sahasinda goriilen hiirri-
yet jeklini biz din sahasinda goremiyoruz. Mutezile (mezhebi) tiste pkti-
gi zaman, ekseriyet mezhebi mensuplan ijkencelere dui;ar olmujlardir:
Imam Hanbel gibi. Ayni jekilde her muhitin ndbetle$e galip ve maglup-
lan g 6rulmu$tiir. Sapik mezhepler adi altinda bulunan ve eksensi tefer-
ruatda degil esaslarda islamin ruhundan aynlan mesleklerin kuruculan
ifinde hiirriyetten nasip alamami? adamlar foktur. Burasi pek tabii idi.
Boyle olmasaydi bir fikir manzumesi, bir din meydana gelemezdi.
Yazar, bu hakikatlan bir safsata ile bajka bir $ekle sokmak istiyor.
Ileri siirduklerinden anla$Uiyor ki islamiyetin ilk devrelerinde diijunce
serbestligine mtisaade edilmi$ken biraz sonra istibdad bunu mahvetmi?.
Hangi tiir istibdaddan bahsediliyor? Bir fikrin galebe falmasindan mi,
yoksa (mesela Hhl-i stinnet dedigimiz mezhebi) bir hiikiimetin zorla her-
kese kabul ettirdiginden mi? Eger maksat ikinci jekil ise yazar Islam ta-
rihine vakif olmami$ demek olur.
Miisliimanlann biiyiik bir kismi tarafindan (sirf fikirlerinin bizatihi
kuwetlerinden dogan galebe sebebiyle) Imam Gazali ve E$ari gibi zatla-
nn, kendilerine uyulan kijiler olarak tanmmasi basmakalip bir jey degil­
dir. Aksine onlann fikirleriyle rakip fikirler arasinda m\ithi$ bir cidal
ba$lanu$ ve sonunda Gazali ve Ejari galebe falmijtir. Nice zamanlar ge-
rek Gazali ve gerek Ejari tekfir edilmijlerdir. Takdis edilijlen fikirleri-
112 AHMED HtLMt

nin rakip fikirlerden fazla hayat hakkina sahip olujudur. i§te isl^mdaki
hurriyeti ve miisamahasizhgi boyle muhtevali bir nazarla tetkik etmek
lazimdir.
islamda felsefenin terk edilmesi bir felakettir. Terkedili$in sebebini
ise, "miisamahasizhk" (adem-i mtisaade: intolerance), "jekli taassup" ve
"arajtirma du$manhgi"nin sebeplerinde, gerileme ve ;oku$iin kanunla-
nnda ve amillerinde aramak icap eder.
Ibn Rtijd Islam muhitinde Aristo felsefesinin en mutekimil derece-
sinin miimessilidir. Fakat onun fikirleri imam Gazali'nin oldurucii dar-
beleri ve Islam kamuoyu huzurunda olmtijtur. ibn Riifd'iin imam
Gazali'ye verdigi karjihk miisliimanlar nazannda onem kazanamami§-
tir. Gazali'nin galebesi islam muhitinde felsefeyi oldtirmu$tur. ibn
Rii§d'den sonra bir ikinci ibn Ru$d veyahut onun ger;ek takipfisi olabi-
lecekler yeti$emedi. Gazali ve Ejari'den sonra islcim muhitinde fikri geri­
leme ve <;6ku§ ba$lami§tir.
Yazar bu konuda, kelimelerin manalanm, islam tarihinin devreleri-
ni, ilerleme ve gerilemenin sebeplerini hep karm akarijik goriiyor.
Mesela fikir hurriyeti i;in misal gosterdigi, ortaya fikijlan huktimetde
mutlakiyet usuliinun cari oldugu ana raslamakta iken bunu unutarak
fikri terakkilerin mutlakiyetle beraber mahvoldugunu ileri siiruyor. Ne
kadar eksik ve §umulsuz muhakemeler! Esaslar unutuluyor ve hep te-
ferruatta dolafiliyor. islamda mutlakiyet idaresi Emevilerle bajhyor. De­
mek isteriz ki bu miihim meseleler, derin ara$tirmalara muhtaftir ve oy­
le beylik ii; be$ sozle halledilemez.
Yazar diyor ki: "Bu islam felsefesi uzun bir muddet insan fikrini
idare etmi$tir. Bu riimleden olarak ibn Rujd’iin (Allah'm rahmeti iizeri-
ne olsun) Aristo felsefesi uzerine bina ettigi hikmet (felsefe) adeta mtis-
takil olarak Orta^ag'da alim ve sanatkarlann rehberligini yapmi$, o vakit
Yahudi alimleri, Italya'nin fikir adamlan, Paris Universitesi, ozellikle Pa­
dova Universitesi ve Felsefe Okulu, kisaca skolastikler hep ibn Rii$d'un
fikirlerini takip etmiflerdir".
Yazann bu ciimlesi de ?iipheler tajimaktadir. ibn Rujd'im felsefesi-
ne bir "islam felsefesi" demek dogru olamaz. Bu felsefe Aristo'nun mes-
leginden ba;ka bir ;ey degildir. Isllmin esaslanndan dogmayan bir mes-
lege lsl&m felsefesi adini vermek asla dogru olamaz. Vakia ibn Ru;d,
Aristo'nun fikirlerine "jahsi bir renk" vermi§tir ki bu "panteizm"i in’3
eden bir $ekildir. Fakat bu panteizm islam tasavvufundan ziyade Elea
felsefesine miitemayildir.
TO R K lY E D E t8LAMCIUK DOgONCEBi 113

Yazar diyor Id: "Kendisinin gosterdigi tevazudan sarfinazar edersek


ibn Riifd hazretleri Eflatun, Aristo vs. gibi insanligin yeti$tirdigi birind
sinif zek&lardandir. Zenbilii'ler, Ebussuud'lar -digerlerini de buna kiyas
et- bu arelamn yamnda siimiikliibdcek kakrlar. Hz. Peygamber'den son­
ra insan du^iincesine, miisliimanlar arasinda nufuz eden ibn Rii$d dere-
cesinde kimse yoktur".
ibn Rii$d'un dehasma kimse itiraz edemez. Fakat bu hakikat) ortaya
koymak i<in ba$ka bir bilgi alanmda saygideger olan zatlan tahkir etme­
ye ihtiya; var midir ki yazar buna bajvuruyor? Din ba$ka, felsefe yine
bagka jeylerdir. Ebussuud Efendi bir filozof olmamakla beraber
isUmiyet ve din noktainazanyla dikkate deger ve hurmete layik bir zat-
tir. ibn Rii$d kendi ara$hrma sahasinda bir arslan ise o da kendi meyda-
nuun bir arslamdir. Materyalist yazarlann yazi tarzma yabana olan oku-
yucular, yazann muhterem bir adami siimiiklubocege benzeterek ajagi-
lama gayretine $a$arlar. Fakat birka; keredir sdyluyoruz: Materyalistle-
rin en biiyiik silahi atak davranmak ve yiikseklerde ugmakhr. Eminiz ki
yazar, Ebussuud'un ilmi ;ali$malanna, fikir hayatina vakif degildir.
Ebussuud denildigi zaman hatinna siradan bir sankli geliyor. Ama diye-
ceksiniz ki "Bir adam bilmedigi ve derinligine ara$tirmadigi bir $ey hak­
kinda nasil fikir yuriitebilir; hem de yazann kesin ve mutmain bir tav-
riyle?"
Cevap olarak deriz ki: Materyalistlerin en garip maharetlerinden bi­
ri de bilmedikleri jeylerden -hem de onu tamamen- biliyorlarmi$ gibi
bahsetmeleridir. Bu garip adet yalmz materyalist talebelere degil iistad-
lanna da hastir... Hz. Peygamber'le ibn Rii$d'iin mukayesesi de gayet
guliin; bir fikirdir. Her ikisinin bulunduklan zemin o kadar ayn jeyler-
dir ki yazann boyle bir mukayese yapmakla yeni bir cehalet eseri goster-
meye neden ltizum gordiigune akil erdirilemez...
Yazar diyor Id: "Bu faslimtzi musliimanlikta fikir humyetine ve ibn
Riijd felsefesine hasr ediyoruz. Bundan maksadimiz $udur: islamda
vaktiyle her mesele tarti$ma sahasina pkabiliyormuf. Islamlar her tiirlu
fikri i$le ugra$iyor!ar, kendilerini eski metinlerin esiri bilmiyorlarmi$.
Onun if in diinyaya hakim bir millet ve Islam medeniyeti geimi$. Ne za-
■nan ki mutlakiyet usulii dii$iinme serbestisini ortadan kaldimuj, diin-
yada ne h£kim isl&m milleti kalmi$, ne de isUm medeniyeti... Bu istibda-
din devam ettigi asirlarda islam uyumuf, donmuf, sonmiij, kiifulmuj,
onun yerini digerleri almi$. Fikrimce Islam yine saglam esaslanna riicu
ederse eski azametini elde edebilir. Alti asirdan beri Islam diinyasinda
114 AHMED HlLMt

fikir ve soz hurriyeti yasakti. §imdi oviinerek goriiyoruz ki bu hiirriyet


iade ediidi. Ve peri$an eserlerimizle belki ilk defa bu hayirh i§e $ahsen
hizmet ettigimizden dolayi bahtiyarligimizi ilan ederiz. Umit edelim ki
gelecek seneierde camilerimizde, Kurtuba'da, Tuleytula'da oldugu gibi
fikri meseleler tam bir hiirriyetle miinakaja edilir ve V. Mehmed asri,
maddeten ettigi zararlan manen telafi ile Memun zamamna yakla$ir ve
islam kuwet bulur."
i$te dogru ve egri fikirlerin garip bir karma$asina parlak bir misal
daha. Alti asirda n beri musliimanlikta fikir hurriyeti yasakm ij! Acaba
yazar tarih okumaya h i; tenezziil etmemij mi? Yoksa bu alti asirla mus-
liimanligin ba$ina Osmanlilann ge;mesini mi murad ediyor?
1. Yazann murad ettigi bu m inada ne Islamiyet ve ne de diger din-
lerde mutlak bir hiirriyet, tarihin safhalannda goriilmiiyor. Ozellikle bu
son asirlann ictimai nazariyelerini iki asir oncesinde aramak tamamen
beyhudedir. Bu, trenleri orta;agda aramak kabilinden bo§ bir $eydir.
islamiyet, esaslan itibariyle ilimlerin ve sanatlann dujm am degil tervi?
ve tejvik edicisidir. Diger dinlerde goriilen kati taassup islamiyette go-
riilmemijtir. Bununla beraber dinsizligi tervi; edecek ve hatta Aristo fel-
sefesini din yerine koyacak kadar mutlak bir hiirriyet gosterdigi devreyi
biz tarihte bulamiyoruz.
2. ilmi mtinaka$alar, miinakaja edebilecek adamlann varhgina ihti-
ya; gosterir. Fikir hurriyeti ve ilmi munaka§alarin goriilmeye ba$lamasi
bir taraftan Mutezile'nin son dayanagi olan E§ari'nin Ehl-i siinnet reisli-
Rine ge;mesi, diger taraftan Gazali'nin darbelerinden sonra felsefe ile
mejgul olanlann goriilmemesi sebebiyledir. Bu sebep biricik sebep de-
gilse de miihim sebeplerden biridir.
§u noktayi da gozonunde bulundurmaktayiz: Tarihte bir islam me­
deniyetinin oldugunu ve bu medeniyetin fok kapsamli, etki ve yayilma-
sinin ;o k siiratli oldugunu goriiyoruz. Ayni §ekilde yine goriiyoruz ki
bu medeniyetin yiicelik ve olgunluk devresi ancak islamiyette mevcut
olan adalet, insaf, hakikat ve kemalet prensiplerinin "yabanci fikirlerle"
kanjarak ba$kala$madigi zamanlara tesadiif etmektedir. ibn Rii$d ve
Ibn Sina gibi zatlar Islam medeniyetinin birer amili degil, birer semeresi-
dir. Eger bir felsefi meslek, bir medeniyeti ihya etmeye ve devam cttir-
meye yeterli Smil olsaydi Yunan medeniyeti sonmezdi. ijte goriiliiyor to
yazar, bir taraftan fikrini gizlemek ve diger taraftan okuyucuyu
mak emeliyle fikirleri, tarihi amilleri, kisaca her$eyi karmakanjik edi'
yor. Bunun misalini de a$agidaki satirlarda gorecegiz. Diyor ki:
TORKtYEDE taiAM ClLIK DOgONCESl 116

“Fakat bu felsefe devam edemedi. istibdad keUm ilmini ihdas etti.


O da fikir hiirriyetine m ini oldu ve ilim yayginlik kazanamadi ve biraz
sonra yok olup gitti. Felsefe bir meslek olamadi, ancak bir eglence telak-
ki edildi. Kitaplar ve sayfalar hukiimdann emriyle yakildi ve bugiin bize
islim ilimleri hristiyanlar vasitasiyla geliyor. istibdad devri ilimlerinin
naklettikleri fikih ilimleri ve itikadl meseleler ise, dogrusu bu isUmi
ilimlerin en adi ve i$e yaramaz kismidir".
Tahrifler, focukfa fikirler ileri siirme derecesini buluyor. Ve hele
son satarlan okurken, miinekkit, eser sahibinin akl! muvazeneye sahip
olup olmadiguu sonnak mecburiyetinde kahyor.
Biz kelim ilminin takdirkin degiliz. Fakat bunu bir ihtiya; dogur-
mu§tur. islim muhitinde felsefenin yiiz gostermesi uzerine din, onun
hiicumlanna mukabele etmek i^n ayni usule muracaat etmeye mecbur
Oldu. Acaba istibdad kelimesinden yazann muradi ne? Eger murad din
ise bir diyecegimiz yok. <^iinkii kelim ilmini meydana getiren, varligini
miidafaa etmek liizumunu hisseden dindir. §imdi son satirlara gelelim:
Yazara gore Aristo'nun felsefesi pek yiiksek bir "islim! ilim"dir. Dinin,
Islamin tabii olarak dogurdugu fikih vs. gibi ilimler ise adi ve i$e yara-
mazdir!

§ehbenderzide Filibeli Ahmed Hilmi:


Huz&r-t akt u fende maddryyUn meslek-i daldleti - Tarih-i istikbalin
birind cildini tejJdl eden mesAil-i fikriyenin tenkidi, s. 111-126(1332)
L
" •" 1

§ e y h u lis l& m

M u s a K d z im

(1 8 5 8 - 1 9 2 0 )
Hayati ve Eserleri

§eyhulisl&m Musa Kdzim Efendi 1275/1858‘de Erzurum'un


Tortum kazasinda diinyaya geldi. Babasimn adi fbrahtm'dir. Tahsi-
iine memleketinde ba?ladi. Bahkesirde oturan agabeyinin yanina
giderek tahsiiini orada surdurdii, Balikesir ulemasindan Ati §uurf
ve Lutfi Efendilerden din! ilimler okudu. istanbul'a gelerek Kazas-
ker E$ref Efendi ve Hoca Jak ir Efendi'nin derslerini takip etti.
1888'de icazet aldi. Ayni yil apian ruOs imtiharuru kazandi ve Fatih
Camii’nde ders okutmaya ba$Iadi.
Devrin mefhur ediplerinden Muallim Naci’ye fikih usuliinden
Mir&t, Ahmed Midhat Efendi’ye de tefsir dersleri okuttu. (Tefsir
dersleri sirasinda Ahmed Midhat Efendi’nin tuttugu notlar Enam
sOresine kadar gelmi§ ve daha sonra bu eksik tefsir basilmi$tir).
1895'te Istanbul ruusuna nail oldu. 1900'de Mekteb-i Hukuk'ta
Mecelle dersi vermeye bafladi. 1908'e kadar bu gorevi devam etti.
Bu yillarda mutasawif Mehmed Cemaleddin Nuri’nin Vahdet-i vU-
cud risSlesi ile Bedreddin Simavfnin VSriddl 'ini Ttirk^eye terciime
etti. \{ekteb-i Hukuk'taki gorevi surerken Mekteb-i Sultan!
Diriilfiinfin ve Danj'i-MuallimTn'de de dersler verdi. 19Q7'dt
§eyhuH$13mhk bunyesindeki Tedkik-i Muellefat Ba$k2tip!igire, ki-
sa bir zaman sonra da ayni meclisin azaligina getirildi.
II. Me?rutiyetin ilanmdan sonra Maarif Nezareti'nde kurulan
Meclis-i Kebir-i ilmi azaligina ve Ayan (senato) meclisi uyeligine
tayin edildi. ittihad ve Terakki Cemiyeti’nin ilim heyetinde oldugu
ipn Sadrazam Ismail Hakki Pa$a kabinesinde $eyhulisl3m oldu
(1910), bir ara sadrazam vekilligi de yaph. Musa Kizim Efendi
bundan sonra u$ defa daha §eyhulis)3m olacak ve azledilecektir
(Son §eyhuIislAmligmdan aynli§i 8.10.1918 tarihine rastlar).
§eyhulislamliklardan uzakla§tinldigi zamanlarda Mekteb-i KudSt,
Medrese-i SiiJeymaniye ve Medresetii'l-Vaizfn'de mudemslikler
yapmi§hr.
Mason olduguna dair bastnda pkan ve gittik^e yayginlajan
130 gEYHULlSLAM MUSA KAZIM

haberlere cevap olarak 191 I'd e uzun sayilabilecek bir beyanname


yayunladi (Metni i^in bk. Strat-t mtistakim, sayi: 169). bu beyanna-
mede ku^iik yafindan beri din! ilimlerle ugra$tigim, Nak?ibendiye
tarikatina mensup oldugunu, yillarca Isldma hizmet ettigini ileri
stirdti ve bu tur iftiralan reddetti.
I. Dunya Harbi miitareke ile sonuflamnca bir^ok Ittihad^i ve
kabine uyeleriyle birlikte Divan-i Harb-i OrfTde mahkeme edildi.
Arkada?lan Malta'ya suriilurken hastaligi sebebiyle Musa Kiztm
Cdime'ye siiruldu. 1920 yilinda burada vefat etti ve Muradiye Ca-
mii bahfesine defnedildi.

Eserleri: tslAmda ustil-i me$veret ve hiirriyet (1908), Devr-i istib­


dad ahvali ve mtisebbibleri (1911), Usitt-i fikih (ts.), tslAmda cihad
(1917), Sfire-i thtas ve Alak tefsiri (1918), Safvetu'l-beyan f i tefsiri7-
Kur'an (1919. Tefsirin basilmam i; ciltleri kitap^i Ibrahim Suba-
§i'dadir), Kiilliy&t-t $eyhulisl&m Musa KAztm - Dint, ictimat makaleler
(1920), Ustil-i ftkih (Ddrulfuntin dersleri, ts.)f V&ridat terctimesi
(Yazma X.U. Ktp. TY. Nu. 2263), Cemaleddin Muhammed Nuri'nin
Vahdet-i viicud risdlesi terctimesi (Terciiman Gazetesi Ktp. Tiirkqe
yazmalar, nu. Y-342), Redd-i eb&hl (Kulliyat ipnde, s. 199-240), ibn
Riifd ‘iin meslek-i felsefisi ve Imam GazaK ile bazi mesdil hakkinda mtina-
zarasx (Kulliyat ifinde, s. 139-1%), Mebde ve me'dd-Zevra ve Havra
(Celaleddin Devvant'den terciime, 1919), el*Fet&va'l-KAzimiyye ft
islAht'l-fetAva't-Tiirkiye (Diyanet i?leri Ba?kanhgt Ktp. Yazmalar,
nu. 173), Musa Kizim 'in Strat-t mtistakim, tsUlm ve diger mecmua-
larda yayimlanmi§ makaleleri de vardir.

Geni^ bilgi i^in bk. tlmiye salnamesi, s. 626-28 (1334), I. M. Ke-


mal - H. Hiisameddin, "Musa Kilzim Efendi", Evkaf-t Humayutt Ne-
zareti..., s. 248-51 (1335), Ibrahim A. Govsa: Ttirk mefhurlan ansiklo-
pedisi, s. 262 (1943), Sadik Albayrak: Son devir Osmanli ulemast, IV-
V, 157-58 (1981), Abdulkadir Altunsu: Osmanli seyhulist&mlan, 9.
233-37 (1972). Musa K£zim'in Divan-i Harb-i Grfi'de yargilanmasi
i<^n bk. Ali Fuat Tiirkgeldi: GOriip ifittiklerim (1971), Sadvk Albay­
rak: Tiirkiye'de din kavgasi, s. 98-123 (1975), C afer Ergin:
“§eyhulisl£m Musa K£zim Efendi", Ttirk Mason dergisi, sy: 35, Ga-
lata 1959, Thierry Zarcone, "Soufisme et franc-ma^onnerie & la fin
de l'Empire Ottoman: l’Exemple du §eyhulisUm Musa K£zim Efen-
di", Anatolia moderna - Yeni Anadolu, n, Paris-istanbul 1991.
I

H iirriyet - Eqitlik (ve Kadin Haklari)

Cenab-i Hakk'in samedani yardimi ve ummetin hur(riyetperver)le-


rinin mesai sarfetmesi ve ordumuzun askeri $ana bihakkm layik olacak
ve ilelebet ummetin kalbinde zeval kabul etmeyen bir minnetdarhk hissi
ve kemal-i ihtiramk^n ile yer tutacak ve Osmanli tarihimizin en $anli sa*
hifelerini susleyecek kahramanca gayret ve dindarane hamiyet sayesin-
de esaret zindrinden yakamizi kurtardik ve buna dahil olan biitiin
maddelerin hukiimlerine harfiyyen riayet edecegimize hepimiz yemin
ettik.
Fakat memleketimizde ilimler ve maarif heniiz layik oldugu vechile
yayilmami^ ve aydinlar arasinda ne yazik ki kotii ahlak zuhura gelmi$
oldugundan bu yiice kanunun hukiimlerine riayet etmek hususunda
hayrete dO^ar olduk.
Kanun-i Esasi (anayasa) nedir? Bunun ihtiva ettigi hiikiimler ve bi­
ze bah^ettigi hiirriyet ve e§itlik haklan neden ibarettir? Halkuruzin £Ogu
bunlardan gafil, bir kismi da gafilmi$ gibi goziiktiigu ve binaenaleyh bu
yiizden,
Hiirriyet var, e$itlik var!
diye §u giinlerde adi ge^en kanunla asla munasebeti olmayan iiziintii
verici bazi yaki^ikstz halier vukua gelmekte bulundugu cihetle bu konu-
da a^agidaki $ekilde bazi mutalaalarda bulunmaya mecbur oldum.

1. Hiirriyet
Once hiirriyetten bahsedelim: "Hiirriyet" azadelik, azade olmak
n^nasinadir, amma her kayittan azade olmak m&nasma degil. £iinkii
122 SEYKULISLAM MUSA KAZIM

mutlak hiirriyet, yani her kayittan azade olmak keyfiyeti, dunyanm hi;-
bir yerinde, hatta kainat silsilesinin hi;birinde yoktur. M iikellef ve so-
rumluluk Sim biitiin k&inata sirayet etm ijtir. Biitiin Slimier ve biitiin
alemlerdeki nizam ve intizam, ancak m iikellef ve sorum luluk sim nin
her$eye sirayet etmesi sayesinde varlik sahasina ;ikmi$tir.

Ijte goriiluyor ki canlilarda, cansizlarda, hatta zerrelerde bile mut­


lak hiirriyet yoktur. H erjey bir;ok kayitla kayit altina alinm ijtir ve bir-
;o k hiikiimle miikelleftir. Her mahluk behemehal kendi iistiinde bir
amirin emrine, bir miiessirin tesirine tabidir ve bu da tabii ve cibilli bir
durumdur. "O'nu hamdederek tesbih etmeyen h ifbir jey yoktur." (isra
17/44) lyeti ve benzeri daha nice apa;ik ayetlerle de bu inceliklere ijaret
edilmi$tir.
Binaenaleyh kainatin 5zu ve mevcudatan ozeti olan insanda mutlak
hiirriyetin olamayacagi haydi haydi boyledir. Nitekim "insan bafibo? bi-
rakildigim mi zanneder?" (Kiyame, 75/36) ayet-i kerimesi de i§te bu haki-
kati beyan sadedinde nazil olmu§tur.
Insanda mutlak hiirriyet nasil olabilir ve insan nasil "ba$ibo$ birakil-
mi$tir" denebilir ki insan, maddi hayatiru muhafaza etmek ipn bir;ok
tabii kuwetin hiikmii altinda bulunmak ve bir;ok yaratili? kanununun
tesiileriyle kayitli bulunmak hususunda diger canlilarla hemhal olduk-
tan bajka, fitraten itidal mizaci ve tab'an medeni olmasi cihetiyle diger
canlilar gibi basit gidalar, elbise ve tabii meskenlerle iktifa edemeyece-
ginden gida, elbise ve meskenini tedarik etmek hususunda bir;ok sinai
i$lere muhta;tir. Bu sinai ijlerin meydana gelmesi ise insanlar arasinda
yardimlajmamn ve ortakla$a hareket etmenin olujmasma baghdir. Cun*
ku h i; kimse kendine lazim olan her$eyi yalmz ba$ma yapmaya mukte­
dir degildir. Bununla beraber insanda hayvani kuw etler meleki kuwet­
lere galip oldugundan ve bu cihetle mutlak olarak menfaati celbetmek
ve zararli seyleri gidermek arzu ve hirsi herkeste cibilli bir durum oldu­
gundan, aralannda adalet ve nizamm bozulmadan korunm uj kalabil-
mesi ipn biitiin insan fertlerinin, bir digerine yardim etme ve ortak ota13
hususlannda vaz edilmi? bir takim kanunlann hukumlerine dahi boyu11
egmek ve uymak mecburiyetleri vardir ve bu mecburiyet diinyamn her
tarafinda ge;erlidir. §u kadar ki bu kanunlar her yerde ayni derecedfc
aym meSlde olmayip her memleketin, her iklimin mizacina, orf vC
adetlerine, mezhebinin kaidelerine gore tanzim edilmijtir. Bundan ba?
ka insan §u kii;uk cismiyle beraber bir niisha-i kiibra olmak ve o ku?^
TPRKtYEPE ISLAMCIUK DOgtTNCESl 1*3

latif dsm ine bir de hicjbir canli tiininde olmayan ulvi bir ruh eklenmesi
sebebiyle maddi ihtiya(Ianiu tedarik etmek i<;in birtakim tabii ve vaz
edilmig kanunlara boyun etm ey e ve uymaya mecbur oldugu gibi ruhi
ihtiyaflaruu tedarik etm ek ip n bir<;ok je ri kanunlann hukiimlerine b o
yun egmek ve uymakla da miikelleftir.
§u halde Kur'an'in diinyaya yonelik siyasi hukumlerimn bazi kisim-
lanni beyan etmekten ba$ka b irje y olmayan Kanun-i Esasi'mizin bize
bah$ettigi hiirriyetten maksat, bundan once kahir ve istibdadinm altinda
ezildigimiz makul ve me?ru olmayan bir takim b lh l kayitlardan azade
bir hiirriyettir ki o da vaz edilmi? kanunlar ve dini kaidelerimiz ve milli
Sdetlerimiz dairesinde serbestqe hareket etmekten ibarettir.

Evet, insan hiir olmakla beraber bulundugu mem leketin vaz edil-
mij kanunlannin hukiim lerine uymaya mecburdur. Ve bu uyma insan-
lik ipn gerekli ve medeniyet i;in zaruri olan jeylerdendir. Zira mademki
insan yarahliji icabi m edenidir ve ictimai bir heyetle yajam ak mecburi-
yetindedir, ?u halde ictim ai heyeti te$kil eden her ferdin daima o heyete
ait umumi m eniaatlara hizmetkdr olmasi, hatta kendi ja h si m enfaatlan-
ni bile o um um i m enfaatlar zunmnda gozetm esi ve bu ictimai heyetin
menfaatlanna yonelik her teklife boyun egmesi, uymasi ve her fiil ve so-
ziinde ve biitiin tavir ve hareketlerinde umumi m enfaatlan ithal etm ek­
ten son derece sakmm asi ve gerektiginde kendi $ahsi menfaatini umumi
menfaatin olujm asm a feda etm esi lazimdir. (^unkii eger boyle olmayip
da herkes daim a kendi ja h s i m enfaatlanni gozoniine alir ve bu maksa-
din olujm asi ip n her hususta istedigi gibi serbest kalirsa -insanin fitTa-
hnda hayvani hevesler galip oldugundan ve bu sebeple her $ahis kendi
nefsine, kendi tabiabna, kendi arzusuna uygun olani celbetmeye, olma-
yani gidermeye talip oldugundan- her jah sin her ne suretle olursa olsun
sirf kendi m enfaatlanni tem in ve tahsil etm ek i;in ba$kasmtn haklanna
tecaviiz etm ekten sakinm iyacagi ve ictim ai heyetin kivam inin sebebi
olan tekliflere boyun egm eyecegi ve bu suretle um um i m enfaatlann bo-
zulmasma sebebiyet verecegi ve ardindan m ensup oldugu ictim ai heye-
bn intizam $irazesini bozacagi apa^ik bir durumdur.
§u halde ictim ai hayatin adalet ve hakkaniyet dairesinde cereyan et-
roesine jidd etle luzum vardir. ictim ai bir heyete adalet ve hakkaniyeti
gosterecek $ey ise ancak kanundur. Zira insanlan akillan farkli oldugun­
dan, yani herkesin akli ve gdru$u b ir seviyede bulunm adigindan, bir
adalet kanunu olm aksizm her hususta hakki bdtildan ayirm ak herkesin
124 9EYHULiSLAM MUSA KAZIM

k in degildir.
Bunun i;indir ki Adem'in yaratili$indan beri her nerede bir insan
cemiyeti te$ekkul etmifse o cemiyet tarafindan orada kendi ictimai ha-
yatlanra muhafaza etmeyi iistlenen bir kanunun varkgma ihtiya; hisse-
dilerek kendi ihtiya;lan nisbetinde bir kanun vaz etmeye ve o kanunun
hukiimlerine uymaya mecburiyet hasil olm uj ve bu usfll dunyamn her
yerinde can olageliru$tir.
Her millet kendi ictimai hayati ve mill! selimeti i;in boyle bir takim
vaz edilmi? kanunlann hiikumleriyle kayitli ve miikellef olduklan gibi
yine ayiu hikmete binaen bir<;ok mezhebi kaidelerin hiikumleriyle de ka-
yitli ve miikelleftir. Ve bu da zaruri bir durumdur. Zira insan ruh ile be-
denden meydana gelir. Halbuki beden fin i, ruh ise bikidir. Bu fani
Memde fSni bedenlerin hayat ve saadet sebeplerini gosterecek, bildire-
cek birtakim vaz edilmi? kanunlann hiikumleriyle kayitli olmak lazim
gelince, biki alemde baki ruhlann saadet ve refah yollanm bildirecek ve
hatta bu diinyada bile muhta; olup da eksik akillanmizla idrak edemi-
yecegimiz nice hakikatlan bize gosterecek birtakim dini kaidelerin hii-
kiimleriyle miikellef olmak lazim gelecegi oncelik kazanir.
Mezhebi kaideler je r t kanunlar demektir. Bu da Allah'in bir liitfu
olarak insanlann diinyevi ve uhrevi, maddi ve manevi saadet sebepleri-
ni tayin ve temin etmek iizere Allah tarafindan bir peygamber vasitasiy-
la insanlara teblig edilen hiikumlerdir. Bu hukiimler itikat, amel ve
ahlaka yonelik olup bu hiikiimlere riayet edenlerin saadetin en uzak
mertebelerine yukselecekleri ve etmeyenlerin zilletin sefil derekesine
diijecekleri jiiphesizdir.
Bilhassa jeriatinuz iki yonii, yani hem diinyevi hem uhrevi hiikuni-
leri topladigi ve vaz edilmi; kanunlanmizm ;ogu ve ozellikle M ed en i
Kanun'umuz, hukukt hukiimlerimiz miinhasiran jer'i hiikumleriyle ka-
yitli olmamiz kendi ictimai hayatimiz ve milli menfaatlanmizm iktiza-
sindan oldugunu beyan etmeye hacet yoktur.
Bu kaideler ciimlesinden biri de kadinlann ortiinmesi (tesettiir-i nis-
van) meselesidir. Kanun-i Esasi'mizin ilan edilmesi uzerine bazi yerlerde
bu meseleye riayet edilmedigi uziilerek goriilmekte ve bu yuzden Alla^
korusun muslumanlar arasinda biiyiik bir fitnenin zuhur etmesinin
meselesi haline geldigi i$itilmektedir. Ve bu da tabii bir jeydir. Qiinku
yiizlerce milyon musliimatun canlanndan daha aziz, ruhlanndan daha
mukaddes bildikleri yiice bir dinin hiikumlerinden feri bir hiikme kar?1
musluman unvam altinda bulunan bazi kimseler tarafindan bu gibi say
TORKtYTDE tSLAMCILIK DO^ONCESt 125

gisizhldann gdsterilmesi ve hatta bunu tahkir etmeye kadar vardirmala­


ri biitiin miisliiman halkin mukaddes haklanna tecaviiz etmek demek
olacagindan boyle minasiz bir iften, bir hi;ten dolayi diinyarun her tara-
fmda bulunan biitiin musliimanlann din! hislerinin galeyana gelecegi
a;ik;a anla§ilur feylerdendir.
Bununla beraber bazi musliimanlann reva goriilmeyecek boyle bir
hale ciiret etmeleri her tiirlii diinyevi saadetimize delil bildigimiz ve
muhafazasina yemin ettigimiz Kanun-i Esasi hukiimlerine de aykm ol-
dugundan hiikumetimizin bu konuda etkili tedbirlere bajvurmasi la­
zimdir. Zira Kanun-i Esasfnin 4. ve 11. maddelerinin hiikmiine gore Os-
manli Devleti'nin dini islim dinidir ve Zat-i Hazret-i Padifahi hilafet do-
layisiyla islim dininin himisidir. Bu devletin dini islim dini olup Zat-i
Hazret-i Padijahi de bu dinin him isi olunca Devlet-i Aliye'nin tebeasi
olan her miisliiman bu yiice dinin biitiin hiikiimlerine riayet etmeye
mecbur oldugu gibi, aksi takdirde icra kuweti demek olan hiikiimeti-
miz dahi o gibi kimseler hakkinda zecri tedbirler almaya mecburdur. Zi­
ra bu Devlet-i Aliye'nin tabiiyetine sahip olan bir miisliimamn dinin hii-
kumlerinden bir hiikme riayet etmemesi ve o hiikmii tahkir etmeye ka­
dar varmasi, Kanun-i Esasi'mizin ?u iki miihim maddesinin hiikiimle-
riyle telif edilmesi miimkiin olamiyacagindan, bu gibi kimseleri hiikii-
metimizin tedip ve terbiye etme mecburiyeti, kendisine dii$en miihim
vazifeler ciimlesindendir.
§eriat-i garra-yi Ahmediye'de emredilen jeylerin hepsi faydali oldu-
gu gibi nehyedilen $eylerin ciimlesi de zararhdir. Bugiin bu hakikat bii­
tiin akh erenlerin ve hakimlerin tasdiki altmdadir.
I§te $eriatinuzda emredilen jeylerden biri de miisliiman kadmlanrt
kendilerine mahrem olmayan kimselerden ortiinmeleridir ki o da sa;lan
dahil oldugu halde viicutlanni zinetten anndmlmij bir jeyle, jehveti
wlbetmeyecek bir elbise ile ortmekten ibarettir.
§imdi bu $er1 hiikmiin hikmet ve maslahata uygun olup olmadigim
wuhakeme edelim. Biz diyoruz ki jeriatimizin diger hiikiimleri gibi bu
yiice hiikmii de hikmet ve maslahata uygundur, insana lazim olan jey-
kr ve medeniyetin zaruretleri ciimlesindendir. Ve bu da ;ok;a vecihle
sabittir:
1. Kadinlar yaratill?tan nazik ve erkeklerin taarruzgahi olduklann-
dan onlar hakkinda yabanalardan ortiinmek kendileri ifin biiyiik bir ni-
n,et ve biiyiik bir jefkat eseridir. (Junkii biitiin giizellikleriyle bir kadi-
niI>, dzellikle gen; ve giizel bir kadmin bajkalanmn ve yabanalann feh-
126 9EYHUUSUM MUSA K&ZIM

vet bakiflanna arz-i endam etmesi ve dzellikle biitiin jehevi kuwetlerin


insan bedeni iizerinde biitiin deh$et ve jiddetiyle hukmiinu yiiriittiigii
boyle bir zamanda erkeklerle, hem de kendisi ile gayrimefru miinase-
bette bulunmak arzusuna son derece maglup ve ;o k arzulu olan erkek­
lerle sohbette ve arkada$likta bulunmasi onun kadinlik kiymetini azalt-
maktan ba§ka hi;bir jeyle neticelenmez. Bunun boyle oldugunu geni$<;e
apklamaya ihtiya; yoktur. (^iinkii bu o kadar a;ik bir hakikattir ki bunu
inkar etmek adeta iki kere iki dort eder hakikatani ink&r etmek menzile-
sindedir.
2. Malumdur ki bir ailenin saadetini temin etmesi iki tiir miihim va-
zifeye baghdir. Bunlardan biri eve ait vazifeler, digeri evin diftna ait va-
zifelerdir. Bu iki tiir vazifeleri yalmz kadin ifa edemeyecegi gibi yalmz
koca da ifa edemez. §u halde bu vazifeleri taksim etmek gerekir. Eve ait
vazifeleri kadina, evin dijindaki vazifeleri kocaya yiiklemek gerekir. Bu­
nun aksi olmaz. Zira kadtnlann aslt yaratihflanndaki nezaket ve zerafet
geregince onlann birtakim zor ijlerden ibaret olan dif iflerle me§gul ol-
malan hikmet ve maslahata uygun olamayacagi gibi, erkeklerin ev i$le-
riyle mefgul olmak i<jin varliklanm ortaya koymalanni da hi;bir akl-i se-
lim caiz goremez. (^iinkii bu adeta tabiat kanununu degijtirmeye, kadm-
lan erkek, erkekleri kadin yapmaya kalkijmak demektir, bunun batil ol-
dugunda ise h i; kimse tereddiit etmez.
Bir de kadmlann yarahlif gayeleri, onlann sirf dunyaya ;ocuk getir-
meleri ve o ;ocuklan bir muddet terbiye etmelerinden ibarettir. Binaena-
leyh eger kadinlar di§ iflerle mefgul olmaya kendilerini verirlerse kadm­
lann yarahlifina terettiip edecek ju miihim hikmetin ve biiyiik maslaha-
trn ortadan kalkacagi ve bu halin bilahare insan neslinin diinyadan ke-
silmesine sebebiyet verecegi fiiphesizdir.
Mademki kadmlann uhdelerine terettiip eden vazifeler sirf ev ifleri-
ni diizene koymaktan ve dunyaya getirdikleri ;ocuklan terbiye etmek-
ten ibarettir, $u halde onlann biitiin zinetlerini takinarak a;ik sa;ik ol-
duklan halde kendi kadinlik kiymetlerini haleldar edecek olan mahalle-
re gitmeleri ve biitiin giizellikleriyle birtakim jehvetperest erkeklerii*
toplanma yen olan mahallerde bulunmalan; onlann bu hareketlerinden
telaHsi miimkiin olmayan birgok zarar meydana gelir ve nihayet ailei'11’
saadeti biitiiniiyle mahvolur gider.
Bir ailenin zahmetsizce kemal doruguna yiikselebilmesi, kari ile k°"
camn bir digerine sikica irtibatina baghdir. Bu siki irtibat ise onlann t»r"
birine son derece muhabbet gostermesiyle kaimdir. Qiinkii kari-kort
t Or k iy e d e Is l Am c iu k DOgONCESl 1*7

arasinda muhabbetten bajka bir irtibat vesilesi yoktur. Zira esasen bun­
lar bir digerine yabanadir. iki yabanayi birbirine baglayan, her ikisinin
emellerini bir noktada birle$tiren $eyin muhabbetten bajka birjey ola­
mayacagi a;iktir. Halbuki bu muhabbetin bekasi ve devami, kan-koca-
mn iffet ve ismetlerini son derece muhafaza etmelerine ve korumalanna
baglidir. Bunlann kendi iffet ve ismetlerini son derece muhafaza etmele-
ri ve korumalan ise behemahal kadmlann mesture olmalarma baglidir.
Qinkii insanlarda ve umumiyetle kadinlarda rekabet ve kiskan;hk hissi
yaratilijtan gelen bir durumdur. Eger bir kadin gayrimestiire olarak
rastgeldigi erkekle gorii$mekte, konujmakta ve hatta istedigi bir erkegi
kendi evine kabul etmekte ve arzu ettigi erkek meclis ve mahfellerinde
bulunmakta serbest kahrsa kocasindan daha zarif, daha latif erkeklere
tabii ve gaynihtiyari olarak kendisinde bir meyi! ve muhabbet hasil ola-
cagi ve bilahare kocasini tarifi imkansiz bir vicdan azabina du;ar edece-
gi ve bu suretle kocasiyla kendi arasindaki muhabbet bagini, aile saade­
tini esasindan mahvedecegi meydandadir.
Bu mahzur koca hakkinda da ge;erlidir. (^unkii biitiin kadinlar gay-
nmestiire olursa bir koca kansindan daha giizel, daha gen; bir kadin
gordiigii zaman o kadina meyletmemek, biitiin kalbiyle ona kapilma-
mak onun giicii kuw eti dahilinde degildir. Bu ise hem kendiyle kansi
arasindaki muhabbet bagini, hem de o kapildigi kadinla o kadinin koca-
si arasindaki irtibati biitiiniiyle ortadan kaldiracagmdan $u halde her iki
ailenin saadetini mahvedecegi $iiphesizdir. Nitekim bu gibi feci hallerin
?ok;a omekleri goriilmektedir.
I?te bu gibi hikmetlere binaen Muhammed! ferial kadinlara ortun-
meyi (tesettiir) emretmijtir. Bununla beraber bir kadin mesture olmakla
hi;bir mejru hakkmi kaybetmez. Bir erkek ne gibi hakka sahipse bir ka-
drn da ayni hakka sahip olur. Mesela bir erkek kendi mahnda istedigi gi­
bi tasarruf eder, bir kadin da oyledir. Bir erkek ailenin saadetiyle ilgili
dairesinde meden! zevlderden hissedar olur, bir kadin da oyledir. Ez-
ciimle bir erkek asli vazifesini yerine getirmekle beraber vakit bulduk;a
teferriic i;in bir mesireye gider, orada hemrinsiyle arkadajhk ve sohbet
eder, ge;im zorluklanyla yorgun diijen beynini dinlendirir, sonra yine
yiikiimlii oldugu vazifesine bajlar. Gerektiginde erkeklerin toplanbsina
gider, orada verilen konserlere, konferanslara katilir. Bunu kadmlar da
yapabilir. Onlar da kendilerine mahsus bir edep, bir terbiye dairesinde
kendilerine mahsus mesirelere gidebilirler, kendilerinden cemiyetler te$-
kil ederek konferanslar, konserler verebilirler Jeriatimiz bu gibi feylere
128 SEYHUUSl AM MUSA KAZIM

asla marti olmaz. Ayni $ekilde kadinlar mesture olmakla medeniyetin


gtizel neticelerinden mahrum olmazlar. ilim ve maarifle kendilerini ve
vasiflanm siisleyebilirler. Qlunku be$ikten mezara kadar ilim tahsil etme-
yi emreden Muhammed! jeriat, kadinlan bu emirden istisna etm em ijtir;
ilim tahsilini erkeklere ve kadinlara fane kilmi$tir.
§u kadar ki ilim tahsil etmek yeri olan mekteplere devam etmek hu­
susunda kadmlarla erkekler arasinda biraz fark vardir. Erkekler ilk, orta
ve Use mekteplerinde tahsil ettikten sonra bunlann hepsinin iistiinde
olan yiiksek mekteplerde, iiniversitelerde tahsil gormeye de mecburdur-
lar. Bu mecburiyet umumi degilse de bir kisim erkekler hakkinda zaruri-
dir. Halbuki kadinlar boyle degildir. Qiinkii -bundan onceki makalemiz-
de de zikrettigimiz vechile- kadmlann yaratili$indaki hikmet, onlann bir
erkekle evlenerek dunyaya ;ocuk getirmek ve sonra o focuklan terbiye
etmek ve ev i$lerini diizene koymaktan ibarettir. Kadmlann bu vazifele­
ri hakkiyla ifa edebilmeleri ise oyle senelerce yiiksek mekteplere devam
ehnelerini gerektirmez. Qiinkii bu vazifeleri ogrenmek i;in ilk, orta,lise
mektepler yeterlidir. Ondan sonra bir hanim kizin kendine munasip bir
erkekle evlenmesi ve beyhude yere zaman keybetmemesi gerekir.
Demek oluyor ki esasen ilim tahsil etmek kadinlara da lazimdir.
Qiinkvi cahil bir kadin gerek ev ijlerini layikiyla ;evirmeye ve qocuklann
terbiyesini me$ru usul ve sihhi kaideler dairesinde ifa etmeye muktedir
degildir. Fakat insan tiiruniin bekasma, insan niifusunun (ogalmasina
yegane sebep olan evlilik meselesi bir kadina dii$en vazifelerin en birin-
cisini tejkil ettiginden, ilk, orta ve lise tahsillerini gordiikten sonra buna
kanaat etmeyip de erkekler gibi iiniversitelere devam edecek ve oralar-
dan miihendis, mimar vs. olarak <pkmaya ;ali$acak olursa yaratili$ma
dii$en vazifeyi suistimal etmi$ ve bilahare insanliga ihanet etmi$ olacagi
$iiphesizdir.
Biz, kadinlar iiniversitelerde okunan ilim ve fenleri h i; okumasin-
lar... demek istemiyoruz. Qiinkii ilim tahsil etmek icjin bir simr, bir son
yoktur. En biiyiik fazilet de ilim ve marifettir. Fakat erkekler hakkinda
bile herkesin ayn ayn olarak biitiin ilimleri tahsil etmesi imkan haricin-
dedir. Bu miimkiin olsa bile hikmete uygun degildir. Zira bir memleket-
te herkes yiiksek ilimleri tahsil etmeye kalki$acak olursa degersiz sanat-
lara ragbet edecek kimse kalmaz. Ve $u halde o memlekette umrandan
eser bulunmaz. Biitiin erkekler i;in bile yiiksek ilimleri tahsil etmek hik­
met ve maslahata uygun olmayinca bunun kadinlar i;in hikmet ve mas-
lahata uygun olmayacagi oncelikle boyle olur. Binaenaleyh bir haium
TOHKtYEDE lSLAMCIUK D090NCE8I 129

zin kendi asli vazifeleriyle ilgili olan ilk, orta ve lise tahsillerini ikmal et-
tikten sonra hemen bir erkekle evlenmesi medeniyetin gerekleri cumle-
sinden bulunmaktadir; evlendikten, sonra arzu ederse, vakit bulduk^a
kendi evinde yiiksek ilimleri tahsil edebilir. Bu fazla, tebcil edilm ij bir
meziyettir. Bu kadrn eger kudreti varsa bunu da elde edebilir. Jeriatimiz
buna mani olmaz, belki te?vik eder. Muhammedi jeriat kadinlanmiza
son derece jefk at ve merhamet gostermif ve onlann biitiin haklanni te-
minat altina almi$tir. Bundan ba$ka bir;ok imtiyaz da bahjetmiftir. Ez-
ciimle bir erkek hem kendi nafakasuu, hem kansimn ve ;ocuklannm na-
fakasim ve biitiin m uhta; olduklan jeyleri tedarik etmeye mecburdur.
Halbuki bir kadm bunlardan hifbirini tedarik etmeye mecbur degildir.
Nafaka, mesken vs. gibi jeyleri tedarik etmek miinhasiran erkeklere
yukleruniftir. Bir kaduun evlilik oncesi biitiin masraflan babasma aittir,
babasi yoksa karde$ine aittir, o da yoksa, babasindan da kendisine bir
mal intikal etm em ijse devlet hazinesine (beytulmal) aittir. Evlendikten
sonra da hiikiim boyledir: Yani kocasina, vefat etm ijse, mail da yoksa
babasma, kardejine, mahrem olan yakui akrabasina, bunlann da mail
bulunmadigi takdirde yine devlet hazinesine aittir.
l$te gdriiliiyor ki Muhammedi $eriatta bir kadin hi;bir vakit gefim
yoniinii dii$iinmeye mecbur degildir. Hatta bir kadm yemek pijirmeye,
tsm ajir yikamaya, bazi $artlann var olmasiyla (ocugunu emzirmeye bi­
le -diyanet geregi mecbursa da- hukuki olarak mecbur degildir. Yani
bunlan yapmak i?in hakimin zorlama selahiyeti yoktur.
?imdi insaf edelim, kadinlara bu kadar imtiyazi Muhammedi jeriat-
tan bajka hangi kanun, hangi feriat bah$etmi$tir? Bunun ifindir ki ka-
dinlaruruz diger milletlerin kadinlan gibi ticarete vs.ye dalmak mecburi­
yetinde degildir. Gerip Fatma Aliye Haium hazretlerinin dedigi gibi te-
settiir kaidesine riayet etmek §artiyla bizde de kadinlar ticaret yapabilir,
alij-veri? edebilirler. Buna bir mani yoktur. Nitekim Islam beldelerinin
ekserisinde bu hal mii$ahede edilmektedir. Fakat bizim konumuz esasen
bunlann ?u gibi muamelelerle mejgul olmalanna jer'an mecburiyetleri-
n|n olmadigmi soylemektir. Hem de olmamahdir. Qiinkii kadmlann
boyle erkeklere mahsus olan vazifelerle me$gul olmalan kendi asli vazi­
feleri ni ihlal etmelerine sebep olacagindan onlann bu gibi jeylerle me?-
8ul olmalan hikmet ve maslahata uygun degildir.

M u sa K A zun, "H u rriy e t-M iisa v a t", Snvt-i mtistmkim, sa y i: 1 , 2, 3 (1326).


II

Medeniyet - Din ili§kisi

"Medeniyet" bir §ehirde, bir koyde, neresi olursa olsun bir mahalde
toplu olarak yajam ak demektir. Bu da insan turiiniin tabiati ve yaratih;i
geregidir. (Jiinku insanm ya$ayi$i, hayvanin ya$ayi$i gibi basit ve sade
degildir. insan, yajayabilm esi i^ n tek ba§ina tedarik edemeyecegi bir ta-
kun jeylere muhtaqtir. Binaenaleyh ta yaratili§m bajlangicm dan beri bir-
birine yardim ederek ve bir yerde toplu olarak ya$ayagelmi$lerdir ki in-
sanm tabiat olarak ve yaratili§tan medeni olmasinin manasi da budur.
I$te insanlar tabiat olarak ve yaratili§tan medeni olduklan i<pn her
asirda bir tiir medeniyet ortaya ;ikm i$ ve fikm akta o lm u j ise de kami)
medeniyete mazhar olmak her kavme ve millete nasip olmami$tir.
Ne tuhaf! Bu kamil medeniyet denilen §ey bir kavmin tabii ve riyazi
ilimlerde terakki etmesi, sanat tiirleri icat etmesi; vapurlar, trenler icat
ederek nakliyat i^ n bunca kolayhklar gostermesi, biiyiik jehirler, geni?
caddeler, yiiksek binalar meydana getirmesi vs. degil mi? Eger boyle isc
bu gibi jeylere nail olmak pek ;o k kavim ve millete nasip olm uj ve 511" '
di de olmaktadir.
Hayir! Yalmz bunlar degil. Qiinkii medeniyetten asil maksat biitun
halkin refah ve saadet uzere ya;amasidir. Halbuki zikredilen ilim, fen v€
sanatlann en ;o k terakki ettigi yerlerde bu refaha, bu saadete nail ol^1'
lar ancak yuzde bir oranindadir. Geri kalan halk m aijet derdinin yii*01
alhnda ezilmekte, hatta iki odah bir eve bile sahip olmaktan mahrum
rakilmaktadir.
§ u halde sahih medeniyet insanlara her tiirlii saadet ve refah seb ep '
lerini bahjeden bir medeniyettir ki o da her ijte istikamet, her husus*3
TttRKlYEDE tSLAMCIUK Dtl§UNCESt 131

adalet, kendi tiirune yardim, biitiin akli ayiplardan sakinmakla hasil


olur; bunlar da ancak hak dinle kaimdir. Zira insanda yaratili^i geregi
bir takim hayvani kuw etler ve jehevi arzular vardir ki eger insan kendi-
sini manevt bir terbiye altinda bulundurmaz; nefsinin galip bir kuvvete,
kahir bir kudrete karji mahkum oldugunu tasdik etmezse, yalniz zikre-
dilen k u w etler ve arzulann gerektirdiklerini elde etmeye ijahfip akli
melekesinin gerektirdiklerine asla dnem vermez.
Bunun boyle olduguna, iistiin vasiflara ve faziletli huylara sahip ki-
$ilerin ;o k nadir olu$u fahitlik etmekte ise de biitiin akilli ki$iler katinda
sarho; edici i;kiler, biitiin keyif vend jeyler, kumar ve benzeri oyun ;e-
?itleri ve sefahetin sihhata ve ahlaka zararh olduklan jiiphesiz bilinmek-
te ve kabul edilmekte iken bu zararli jeylere en ;ok miibtela olanlann yi­
ne akillilar sinifindan olduklanni hatirlatirsak artik iddiamizin ger;ekli-
ginde h i; jiip he kalmaz samnm.
Halbuki insan daima hayvani kuvvetleri ve jehevi arzulannin ge­
rektirdiklerini elde etmeye ;ah$ir ve nefsani heveslerine maglup olursa
her hususta $ahsi menfaatlanni ve bencil isteklerinj gozonune alarak
bajkasinin zarar ve ziyamni hatinna bile getirmez. Getirse bile "benim
arzum hasil olsun da ba$kasi ne olursa olsun" demekten h i; de ;ekin-
mez. C^iinku boyle bir kimsenin nezdinde saadet denilen jey, bu ge;ici
hayatta her arzu ettigine nail olmaktan ibarettir. Buna nail olmadiktan
sonra o hayatin da asla degeri yoktur. intihar fiilinin en ;ok dinsizler
arasinda meydana gelmesi de buna aynca bir delildir. Binaenaleyh din-
sizlere gore her fiil ve sozde istikamet, her hususta adalet, gerektiginde
kendi tiiriine yardim, biitiin ayiplardan sakmmak gibi jeylerin hep ve-
him ve hayal tiiriinden olduklan ajikardir ve bu duramda kendi jahsi
istekleri ve bencil menfaatlanni elde etmek i;in gerektiginde her tiirlii
rezilligi yapmaktan vazge^neyecekleri a;iktir. §imdi bir kavim, bir mil­
let farzedelim ki hepsi dinsiz olsunlar. Acaba bunlann medeniyet kura-
rak refah ve saadet iizere yajayabilmeleri miimkiin olabilir mi? Heyhat!
Zira boyle herkes kendi isteklerine, heveslerine maglup olarak gerekti­
ginde her tiirlii kotiiliigii yapabilecek olursa, o kavim, o millet arasinda
fekifme-siirtu^me, munakaja, hatta miicadele, birbirini oldiirme aljp
yiiriimez mi? Ve bu durumda milletin ruhu ve medeniyetin sebepleri
°lan ilme, marifete, ziraata, ticarete, sanata halel gelmekle halk refahtan,
saadetten biitiiniiyle mahrum kalmaz mi?
Hger denirse ki: Biz o kavimde ilimlerin ve maarifin de yayginlajti-
kabul edersek medeniyetin sebeplerine halel gelmek joyle dursun.
132 gEYHUUSLAM MUSA KAZIM

belki daha terakki eder ve kemSle ula$ir. Onlar din ve mezhep yerine
"insanlik” adina her fiil ve sozde istikamet, her hususta adalet ve birdi-
gerine yardim, bajkasmin haklanna tecaviizden ve biitiin ayip §eyler-
den sakinarak refah ve saadet iizere yajarlar.
Buna iki tiirlii cevap veririz: Once deriz ki: Maarifi yaygmla$tirmak
demek herkesi butiin fenleri bilen bir bilge yapmak demek ise bu iki
yonden reddedilmij bir jeydir:
a) Bir insanw biitiin fenleri bilen bir bilge olmasi ancak biitiin haya-
tuu, biitiin vaktini ilim ve fen tahsiline hasretmekle olabilir. Halbuki in­
san birtakim medeni ve vazge;ilmez ihtiya;lara mahkum oldugundan
bir kavmi, bir milleti tefkil eden fertlerin hepsi biitiin zamanlanni ilim
ve fen tahsil etmeye hasredemezler. (Jiinkii bu takdirde kendilerini ya§a-
tacak, ihdya;lanni giderecek kimse bulamazlar.
b) insanlar, bajka hallerde oldugu gibi dirayet ve istidat yonleriyle
de bir digerine muhalif olduklanndan bir kavmi te§kil eden fertlerin
hepsi faraza biitiin zamanlanni ilim ve fen tahsiline hasretseler bile yine
hepsi o yiiksek mertebeyi kazanamazlar. Belki binde biri o riitbeye nail
olur ise de geri kalanlar yine kendilerini behimiyetten kurtaramazlar.
Yok eger maarifin yayginlaftinlmasi demek herkese okuyup yazma
ogretmek, biraz da fenlerin baglangi; bilgilerini ogretmek demek ise -
bunun imkamnda dahi jiiphe olmakla beraber- bu da maksadin ger<;ek-
le$mesine kafi olamaz, bununla da sahih medeniyet meydana gelemez.
Qiinkii onlar bu takdirde meramlanru reva^ta tutmak ve maksatlaruu el­
de etmek i;in birtakim hile ve desise yollanni ogrenmi$, nefsi ihtiraslan-
m, hayvani arzulanm daha ziyade geni$letmi$ olacaklanndan kendileri-
nin insanhgi korumaktan ziyade bencil menfaatlerine hizmet etmek ve
onlara nail olmak ipn m ejru, gaynm ejru her tiirlii vasitaya miiracaat
edecekleri a?ikardir.
Ikinci olarak deriz ki: O kavmin biitiin fertleri bilge olsa bile maden*'
ki onlar ulfihiyeti ve peygamberligi, maneviyat ve ahiret hallerini inkar
etmektedirler, mademki nefsanl hevesleri, hayvani arzulan da aklm g^
rektirdigi $eylere jeksiz jiiphesiz galip gelmijtir; firsat elverdigi yerde
$ahst menfaatleri ugrunda kendilerini al^akhklar yapmaktan hangi &
men edecektir?
"insanlik" mi? Benim boyle kuru bir "insanhk" adiyla her dinsizin
kendi tiiriine kar$i haniiyyet izhar ederek, miiriivvet gdstererek her tiir-
lii fedakSrhkta bulunacagina, hatta firsat elverdigi yerde bile bencil
menfaatlerini, nefsani heveslerini elde etmek i;in al<;aklik yapmayacagi'
TCKKtYTDE 1SLAMCIUK DO80NCE81 133

na h i; de aklun ermiyor. Zira bence "insanlik" demek istikameti, ciddiye-


ti, merhameti, jefkati, atifeti, her konuda adaleti, huLasa biitiin us tun
ahldki ve faziletii vasiflan gerektiren "insanlik" demektir. Bu ise dinin,
mezhebin, itikadin alt konulanndandir. Binaenaleyh dini, mezhebi, iti-
kadi olmayan herhangi bir jahis kendisini behimiyetten kurtaramaz ki o
iistiin ahl&k ile ahUklansin, o faziletii vasiflarla vasiflansm da jahsi men-
faatleri ugruna al;aklik yapmaktan kagnsin.
Nitekim bir;ok dinsiz filozofun baba ve annelerine, karde? ve kiz-
karde$lerine bile merhamet ve $efkat gostermedikleri, hatta a;liktan 61-
seler bile asla etkilenmedikleri ekseriya goriilmekte ve giivenilir yollarla
ijitilmektedir. Boyle kendi akrabasina, kendi ailesine merhamet ve fef-
kat gostermeyen kimselerin yabancilara karji muriivvet ve hamiyet gos-
terecekleri, nefsani arzulanna galip gelerek her hususta istikamet ve
adaletten sapmayacaklan, gerektiginde kendi tiiriinden mumkiin olan
her tiirlii fedak&rhgi esirgemeyecekleri kabil midir? §iiphe yok ki kabil
degildir. Oyle ise her ne halde, her ne sifatta bulunurlarsa bulunsunlar
dinsiz adamlann bir yere gelerek sahih bir medeniyet te$kil edebilmeleri
dahi kabil degildir. Binaenaleyh sahih medeniyetin ancak faziletii ahlak
ve iistiin vasiflarla, bunlann da hak dinle meydana gelecegi her tiirlii
Siipheden azadedir.

Terciiman-i hakikat, 11 Temmuz 1314 / Kiilliyat-i $tyhulisldm Musa KAzim - Dini


ictimat makaleler, s. 5-8 (1336).

M edeniyetin koruyucusu

Bir medeniyetin devam ve bekasmin ve "sahih medeniyet" hukmii-


nu almasuun, ilim ve marifet, sanat ve ticaretle meydana gelebilecegi he-
wen herkes;e malumdur ve kabul edilmi$tir. Fakat bu ilmin, bu marife-
bu sanat ve ticaretin de semavi bir dine ve iistiin bir ahlaka bitijmesi
611 onemli jarttir. Zira medeniyetin ozet manasi, "dayanijma, yardimiaj-
ma esas kaidesine dayanarak toplum (heyet) te$kil etmek ve kavmiyet
tanzim etmek" demek olup bu ise o toplumun fertieri arasinda sahih
karde$ligi ve siirekli sevgiyi gerektiren saglam bir bagin viicuda getiril-
mesine baglidir ki o da ancak din ve ahlaktan ibarettir.
"Avrupa halki din ve ahlaka o kadar onem vermedikJeri halde bu-
134 9EYHUUSLAM MUSA KAZIM

giinkii maddi terakkileri butiin ciham hayrete du§uruyor. Eger m edeni­


yetin gerek bekasmda gerek yiiksetm esinde din ve ahl&kin rolii olsaydi
onlarda bu terakki gorulmezdi" tarzinda bir itiraz ortaya ahlirsa bu itira-
za iki §ekilde cevap verilir:
1. Avrupa'nin §u terakkilere nail olm asi yalm z ilim ler ve fenler sa-
yesinde degildir. Din ve ahlakin da onda genel bir rolii vardir. Zira eger
halkm fertlerinin, birbirine cid di karde$ligi ve k u w e tli m uhabbeti ge­
rektiren o sem avi bag onlarda olm asaydi, §u gdrdiigiim uz terakkilere
nail olm alan $dyle dursun, ge<;mi§ asirlan n kavim leri gibi o n lan n da
herciimerc olacaklan muhakkakti.
2. Eger ilim , m aarif v e san atlar sayesind e A vrupa halki bugiin
maddi terakkilerin en ust doruguna yukselm i§ler gibi goriiniiyorlarsa
da hakikat erbabi nezdinde bu terakkilerin, bu m edeniyetin asla degeri
yoktur. Zira Avrupa'da sinirli b ir m iiddetten beri m edeniyetin saglam
dayanaklanndan olan ”dayani§m a v e y ard im lafm a" kaid esine, kotii
ahlakin neticesi olarak halel gelm eye ba§lami§ oldugundan yakin bir za*
manda o k u w etli esasm butiiniiyle m ahvolm asiyla ve §ahsi ihtiraslann
her §eye galebe <;almasiyla bu terakkilerin tabii olarak deh?etli al^alma
ve gerilemelere (tedenniyat) d 6nii§ecegi de zaruri bir durum dur. Binae*
naleyh ilim lerin ve m aarifin, sanatlan n ve ticaretin m addi terakkilere
kiilli sebep olma yonii varsa da hepsinin sem avi bir dine ve yiice bir
ahlaka biti§ik olmasi m utlaka gerekir. Avrupa'da dinsizlik gorii§u heniiz
geni§lememi§ oldugundan §imdilik o kadar tesir gosterm iyor. H ele biraz
daha daire geni§lesin de bakiruz o zam an Avrupa halki ne hale girecek-
tir. insan tiiriinii ulvi insanlik m ertebesinden sufli hayvanhk derekesine
du§uren hasta ve yanh$ bir gorii§un iistiin m edeniyet ve sahih terakki'
lerle uzla§masi m iimkiin miidiir?
Bu meseleyi biraz daha vuzuha kavu§turm ak i^in nie§hur Islam ha-
kimlerinden bir zatin soziinu ozet olarak nakledelim . Bakiniz o zat ne
diyor:
Dinsizler kendi hasta ve yanh§ fikirlerini ve bozuk m aksatlanm re*
vaqta tutmak i^in $e§itli §ekil ve isim lerle ortaya ^lkarlar. Bazan hakitf
(bilge) vasfinda goriinerek bir digerine "hakim ” unvanmi verirler, baza*1
da emirlere has ruhi halle ortaya ^lkarak kendilerini "zulm ii kaldiran <
"haksizhklan gideren" isimleriyle adlandinrlar. Bazan da Srif kisvesinde
goriinerek kendilerinin i§lerin inceliklerini bilen ve e§yanin hakikatlarifl*
ke§feden Srifier zumresinden olduklanni soyleyerek giiya insanlann zr
hinlerini hurafelerden temizlemeye, insanlann akillanm m aarif nurlany*
TORKtYEDE ISLAMCIUK DO^ONCESI 136

la aydinlatmaya cali$tiklan iddiasinda bulunmaya cesaret ederler. Bazan


da zayiflann koruyucusu, fakirlerin dostu $ekline girerek birtakim saf-
dilleri yer yer um itlerle igfal ederler. Ve ^ogunlukla peygamberlik dava-
sma bile cesaret edenler ve hevesli gozukenler vardir ki bildigimiz ya-
lanci peygam berlere benzem eyip bunlar kendi davalanm ba$ka bir tarz-
da ve surette ortaya atarlar. Bu dinsizler ne surette bulunursa buiunsun-
lar, ne tarzda goruniirlerse goriinsunler ve hangi millete ortaya pkarlar-
sa pksm lar kendi kavm i biinyelerine $iddetli bir sadme ve milli meyve-
lerine helak edici bir afettirler. Asilsiz parlak sozleriyle ya$ayanlarin
kalplerini yaralarlar ve bozuk gorii$leriyle varhklann ruhlanm oldiirucu
zehire du$iiriirler.
Din ve ahl&k ise heT biri ummetin viicudunun sarsilmaz bir riiknti,
ictimai yapinin k u w e tli bir diregi ve sahih medeniyetin muhkem bir
esasi olan ti$ itikadi baglilartna bah§ettiginden, insanliga ve medeniyete
hizmetkSrdir ve onlan Allah'in diledigi ol^iide korur ve himaye ederler.
Dinin kendi m ensuplanna bah$ettigi o uq itikat a$agidaki $ekildedir
B irinci aklde: “Insan yeryuzuniin m eliki ve yaratiklann en $eref*
lisidir": Bu itikatla m uttasif olan kimse §uphe yok ki hayvani tabiat ve
hasletten soyutlam r ve hayvani vasiftan §iddetle nefret eder. Bu nefreti
$iddetlenince elbette §ehevi ve nefsani Slemden akil ve irfan iilemine
yiikselerek m edeni hisselerden biiyiik bir hisseye nail olur ve faziletii
medeniyet erbabi arasina girer ve sonra hakkaniyet kaideleri ve adalet
usdlii uzere hayahni surdiirur ve muamelelerini icra eder ki diinyada
msan saadetinin gaye edindigi mertebe ve hakimlerin arzu ettikleri biri-
°ik §ey de budur.
Binaenaleyh bu itikat insam sefil ya$ayi$tan ve a$agilik vasiflarda
vah$i hayvanlara benzemekten ve onlar gibi olmaktan, yirtia hayvanlar
gibi birbirleriyle muhasama ve miicadeleden en buyiik engelleyici ve en
etkili def edici oldugu gibi insanlan tiirlii rezaletlerden temizleme ve is-
kh etme hususunda dahi en kuw etli etkendir.
Bu itikatla muttasif olmayan ve binaenaleyh kendilerini bencil hay-
vanlarla e$it goren dinsizlere bakiiir ve kendilerinden ortaya £ikan tiirlii
rezaletlere dikkat edilirse bu iddiamizin sihhatine ve dogruluguna $ek-
8iz §iiphesiz hiikmetmek gerekir.
Ikinci akfde: "Diinyada hak din ancak birdir, ba^kalan cehalet ve
s*pikliktan ibarettir*'*: Bu itikatla muttasif olan dindar ki^iJer tabii ola-
Hak olamn birden fazla olmasi apa^ik b itil oldugundan her din sahibinin bu itikadda
olitiasi elbette laam dir.
136 §EYHULtSLAM MUSA KAZIM

rak kendi millet (kavim)lerinin en jereflisi olduguna yakinen hiikmede-


ceklerinden, bu hiikiimlerinin batil olmamasi ifin elbette faziletii ahlUki,
iistiin vasiflari, akile olsun nefise olsun, diinyevi olsun uhrevi olsun bii­
tiin insan! meziyetlere sahip olmak hususunda diger milletlerden onde
olmaya gayret ederler, di§ardan gelecek bir zillet ve hakareti de el birli-
giyle defetmeye cehdederler, bir izzet ve meziyeti ba$kasinda gormek is-
temeyip her jeyin alasiru ve en faziletlisini de kendi milletlerinde gor-
meye gii? ve kuw etlerini sonuna dek kullanirlar ki insani, ilimleri elde
etmeye, fenleri gelijtirm eye, ticareti (ogaltmaya, sanat icadina ve binae­
naleyh milliyeti ve medeniyeti takviyeye bundan daha ziyade sevkedici
bir kuw et olmaz.
Ufiinrii ak!de: "insan bu g e fid alemden daha gen if, daha yiice bir
aleme layik olacak olgun lu klan elde etm ek ve bu vasita ile miiddeti
az • iizuntiisu ;o k olan ve hiiztinler yurdu (beyt-i ahzan) ve elemlerin
karargahi (makarr-i alam) denilm esine layik bu s iifli alem den o ulvi
aleme intikal etmek ifin g elm ijtir”: Bu itikatla da muttasif olan bir vic-
dan sahibi $iiphe yok ki akil cevherini faydah ilimler ve saf maarifle ay-
dinlatmaya, kendisini cehalet ve bilgisizlik kusurundan kurtarmaya ve
kendisine her biri bir ilahi emanet ve liituf olan iistiin kuw etlerini, akli
miidrikelerini ve hislerini ne igin yaratilmi$larsa o yolda kullanmaya ve
bu sebeple yaratih$tan yapisinda bulunan olgu n lu klan it; ve gizli
alemden di§ dunyaya, ku w eden fiile pkarm aya ;ali$ir ve gayret eder.
Ayni jekilde bu itikatla zinetlenen akilli bir ki$i, nefsini siislemeye
ve rezaletierden temizlemeye fazlasiyla ihtimam gostereceginden, $iiphe
yoktur ki me$ru yollarla mal-miilk edinmeye ;ali$arak her i$inde hiya-
netten ve yalanlardan rii$vet kapilanndan yiiz ;ev irir ve halka kar§i ko-
pekge dalkavukluktan, tilkice hilelerden sakuur. M ali ve ilmi varliklanni
layik olduklan yerlere sarf ederek insanlik alemine hizmet. ve yardin'
eder ki medeniyetin temel esasi da bundan ibarettir.
Demek oluyor ki din ve ahlak insana i§te bu gibi giizel itikatlar ve
yiice vasiflan bahjettiginden, dinsizlik ise insani hayvani fehvetler ve
nefsani heveslerin vadilerine dalmaya sevkettiginden birincisinin "me-
deniyetin koruyucusu", ikincisinin ise "insanhgin yikicisi" oldugunda
juphe yoktur.

26 $ubat 1313 / a.g.e, s. 71-75 O ^ 6*'


Ill
Islam ve Terakki

Mevcut dinler i;ind e islim dini kadar ahliki, ictimai, idari, siyasi
esaslara istinat etm ij bir dinin daha mevcut olmadtgi, bu dinin asli ve
fert hukiimlerine vakif, hakikat taraftan olan zevatrn malumlandir. Fa­
kat birijok asirdan beri istibdat kUbusunun Islam Alemi iizerinde icra
edegeldigi dehjetli tahripler neticesi, olarak musliimanlann her yerde,
her hususta diger millet (kavim)lerden geri kalmi? olmasi ve bu yiizden
bir;ok Islam hiikiimetinin inkiraz bulmasi ve Islam alemine teselli ve
dayanak olacak yalmz Osmanli hiikiimeti kalmi? ise de onun da kotii is-
tibdadiyla olum-kalim arasi bir derekeye du$mii$ olmasi ve hiikiimetin
kudret ve iktidanni iade etmek iimidiyle Mejrutiyet kazanilmif ise de
Mejrutiyetin ilan edilijinin ardindan ortaya pkan i ; ve di$ ihtiraslar se-
bebiyle memleketin her tarafinda aynlik ve jekavetin biitiin dehjetiyle
ba$ gostermesi ve bu felaketli durumlann nihayet Balkan Harbi'ne sebe-
biyet vererek Devlet-i Aliye'nin hatir ve hayale gelmeyen bir maglubiye-
tiyle neticelenmesi Islam dini aleyhinde birtakun batil, yani 15 fikirlerin
yayilmasina meydan vermijtir.
islam dini terakkiye mSni im ij!.. Ne buyiik bir iftira, ne azim bir
biihtan! Zira IslSm dini terakkiye mSni degil, aksine terakkiyi emreden,
yiikselmeye sevkeden, sebep olandir. C^iinkii bu din bir milletin terakki
etmesi ve medenile$mesi ifin gereken usul ve esaslann biitiiniinu ihtiva
eder ki bunlann bazilan ajagidaki jekildedir.

1. U m m etin §urasi (§ura-yi iim m et)

Vakia bu esaslardan biri ummetin jurasidir. Ummetin jurasmin


138 § e y h u l I sl Am m u s a k Azim

me$ru oluju Kur'an-i Kerim’in "Her ifle timmetinle miifavere e t" (Al-i Im­
ran, 3/159), "Biitiin musliimanlann iji aralannda ftiradan ibarettir." (§Ora,
42/38), yani ''miisliimanlara biitiin i$ ve muamelelerini mejveretle hal-
letme ve foziime kavu§turma emredilmi$tir" mealindeki iki fyet-i keri-
mesiyle sabit olmu$tur ve binaenaleyh Hz. Peygamber bu ilahi emre
uyarak ummetin biitiin onemli maslahatlanni mejveret usuliiyle hallet-
meye ve ^oziime kavugturmaya ihtimam buyurduklan gibi kendisinden
sonra ashabi da bu yiice izi takip ederek kullann butiin onemli masla­
hatlanni ayni usulle halletmeye ve fbziime kavu$turmaya son derece iti-
na gostermi$lerdir.
Vakia Islam dininin vaz ettigi jura-yi ummet zamanimizdaki §ura-
yi ummet tarzmda degildi. Fakat netice itibariyle jimdikinden daha fay-
dab ve daha yiice idi. Daha faydah idi, fiinkii o zamanin $Qra iiyeleri
vatani vazifelerini butiin ciddiyetiyle ve ucretsiz yerine getirdikleri hal­
de zamaiunuzin jilra iiyeleri kendilerine verilen vazifelerini miihim bir
miktara ula$an iicret mukabilinde yapmaktadirlar. Daha yiice idi, ^inkii
onlar jahsi veya milli (kavmi) ihtiraslardan ve bencil menfaatlerden bii-
tiiniiyle beri iken jimdikilerden bir;oklan o gibi kdtiilenmi$ hasletlerden
kendilerini bir tiirlii kurtaramamaktadirlar ve bu yiizden menfaat yerine
memlekete zarar vermekten geri kalmamaktadirlar.
Bu iki jflra arasinda ba$ka bir yonden de buyiik fark vardir. Zama-
ranuzda jura-yi ummetin akdedilmesi yeri, saltanat merkezinde hazirla-
nan ozel bir mekanda ve toplaiuna miiddeti senenin birka; ayma miiri-
hasir oldugu halde o zamanlarda §ura-yi ummetin toplanma yeri biitiin
mahalle mescitleri, cuma ve bayram camileri ve namazgahlan ve senede
bir kere IsUm aleminin her tarafindan gelen ve hacilann toplanma yeri
olan Arafat dagi olup bunlann herbiri bir dar-i jura idi.
Zira bu zikredilen yerler yalmz ibadete munhasir degildi, bunlar
ummetin maslahatlanni gorii$me yeri idi. Fakat miirunzamanla IsUm
ileminin ba$ina ; 6ken istibdat kibusu bu miihim dar-i juralari yalniz
ibadet ve duaya munhasir kildi ve bu suretle butiin ummetin dilini bag'
ladi. ijte bunun neticesi olarak nihayet Islam alemi tiirlii felaketlere ma-
ruz kaldi. Hiilasa isl&m dini medeniyetin temel esasini te$kil eden sag'
lam $ura-yi ummet esasini, uyulmasi gerekli miihim bir kaide olmak
iizere gayet ger\i$ bir surette vaz etmi$ iken maatteessiif sonradan ortaya
;ikan miistebitlerin bu saglam esas, ijlerine gelmediginden bu giizel ka1'
de biitiiniiyle lagvedilmij ve onun yerine keyfi idare ikame edilmi$tir 1°
isldm Sleminin ba$ina gelen felaketlerin yeg&ne sebebi de budur.
TOBKtYE DE ISUMCIUK DOgttNCESl 139

2. Hiirriyet
isldmi esaslardan biri de hiirriyettir. islim dininin hiirriyet kelime-
sinden maksadi, insanhgin felaket sebebi, medeniyetin en dehjetli afeti
olan hayvan? bir hiirriyet olmayip, insanlik ve medeniyetin olgunlajma
(tekenuniil) ve yiikselme (teili) sebebi olan ulvl bir hiirriyettir. O da ba$-
kasuun hakkina tecaviiz etmemek jartiyla -isterse bir hiikiimdardan sa-
dir olsun- herhangi bir haksiz muameleyi reddetmeye ve herhangi bir
hakki miidafaaya biitiin milletin yetkili olmasindan ibarettir ki akil ve
hikmetin kabul ettigi hiirriyet de budur. i?te Islam dininin bah$ettigi bu
hiirriyet sayesinde idi ki miisliimanlar arasinda haksiz bir muameleye
pek ender tesadiif edilir, o da derhal giderilebilirdi. Hatta siradan insan-
lardan bir fert bile haksiz oldugunu zannettigi bir meseleyi bizzat Hz.
Peygamber’den veya halifesinden sorup aipklama isteyebiliyor, onun bu
apklama istegi derhal kabul ediliyor, geretdi a^iklama yapilarak a;ikla-
ma isteyen kifi ikna ediliyordu. C^ogunlukla bu acpklama isteme ve a;ik-
lama yapma meselesi Hz. Peygamber veya halifesinin cuma, bayram ve
Arafat (hac) hutbelerini okudugu sirada vukua geliyordu.
Yine bu hiirriyet sayesinde idi ki ictimai durum itibariyle alt bir
mertebede bulunan bir ferdin gerektiginde devrin halifesi ile hakimin
huzurunda mudafaalan m iijkilatsiz icra ediliyordu. Nitekim Hz. Ali’nin
halifeligi sirasinda bir yahudinin halifenin aleyhine aftigi zirh davasi
uzerine her ikisi de kadi §ureyh'in mahkemesine davet edilerek kadi'nin
huzurunda davali ve davacuun ayakta ve yanyana mahkemeleri icra
edilmij ve mahkeme neticesinde Hz. Ali'nin aleyhine hiikiim verilmi? ve
bu hal h i; kimsenin nazandikkatini eelbetm em ijti. (^iinkii o zamanlar
bu gibi halier siradan ve tabii i$Ierden sayilirdi.
Islam dininin bah$ettigi hiirriyetin ku w et derecesine ve yiice mer-
tebesine bakimz ki Hz. Peygamber bir hadis-i jerifinde "zalim bir hii-
kiimdara k arji dogru sozii soylemeyi cihadm en faziletlisi saydigi" gibi
diger bir hadis-i jerifinde de boyle bir hiikiimdan adaleti icra etmeye ve
zuliimden sakmmaya davet edip de ondan dolayi o hiikiimdar tarafin­
dan oldiiriilen herhangi bir gayretli kijiyle ulu amcalan, jehitlerin seyyi-
di Hz. Hamza'yi "fehitlerin seyyitligi" ulvi mertebesinde e$it tutm ujlar-
dir ki hak ve hakikati muhafaza ve miidafaa ugrunda soz soyleme ve
konujma hiirriyetine bundan daha ziyade rev a; vermek imkan haririn-
dedir.
140 9Eyhu U s l Am m u s a k Azim

3. Adalet

islSmi esaslardan biri de adalettir. istisnasiz butiin miisliimanlar


her hususta ve mutlak surette adaleti icra etmeye ve her tiirlii zuliimden
sakinmaya dinen mecburdurlar ve bu kendilerine emredilmijtir. Bu ko-
nuda gelen Syet-i kerimeler ve hadis-i verifier haddinden fazladir. Bina­
enaleyh biz buraya yalmz islim dininin adalete atfettigi ehemmiyetin
derecesini ve zulme karji gosterdigi jiddet ve nefretin mertebesini izah
etmeye yetecek bazi delillerin ajagidaki jekilde zikredilmesiyle yetini-
yoruz:
Kur'an-i Kerim'in “Mti$riklere olan bugzunuzun fiddetli olmasi sizi on­
lar hakkinda adaletsizlige sevketmesin. Onlar hakkinda da adaleti icra ediniz ki
nefsinizi haksiz bir muameleden, zulilm ve haksizliktan korumaya en yakin va-
stta adalettir." (Maide, 5/8) ve "Cenab-i Hak emaneti ehline vermenizi ve in-
sanlar arasinda adaletle hiikmetmenizi size emrediyor." (Nisa, 4/58) yani bu­
nu size vadp kiliyor mealindeki iki ayet-i kerimesi ve Hz. Peygamber'in
"Bir saat adalet icra etmek bir sene ibadet etmekten daha faziletlidir",
"Biitiin gokler ancak adaletle kaimdir" manasindaki iki hadis-i $erifi zan-
nediyorum ki biitiin kainat nazannda islim dininin bu saglam asla ne
kadar ehemxniyet verdigini izah etmeye fazlasiyla yeterlidir.
islim dininin zulme karji gosterdigi giddet ve nefrete gelince
Kur'an-i Kerim'in "Zalimler if in asla felah ve kurtuluf yoktur." (Hac,
22/71), "Hif kimseye kar$i dii$manhk caiz degildir, fakat zalimler bu hiikiim-
den mlistesnadir.” (Bakara, 2/193), yani onlara karfi husumet ilan etmek
ve dii$manlik gostermek caiz, belki de vaciptir ve "Zalimler benim ahdi-
me yani adima httkiimet etmeye ve halifelige nail olmaya layik degillerdir.
(Bakara, 2/124), bu miihim vazifeyi deruhte edecek ki$ilerin zulum jai'
besinden beri olmasi lazimdir mealindeki ii? 3yet-i kerimesi dahi bu ko-
nuyu geni^e isbat etmektedir.

4. E§itlik (M iisavat)

Islami esaslardan biri de e$itliktir. Islam dininin bu kelimeden (n"1'


savattan) maksadi da mutlak e$itlik olmayip haklarda ve biitiin muame*
lelerde e$itliktir ki zaten insanligin refah ve saadetine esas olabilecek
e$itlik de budur. Vakia insanlann biitiin hak ve muamelelerde kanun
TORKlYE'DE tSlAMCIUK DG$CNCESt 141

nazannda e$it olmalan lazimdir. Zira oyle olmazsa insanlann haklan


kaybolur, kuvvetliler zayiflann haklanna tecaviiz eder, neticede
medenile?me ve terakki mumkiin olmaz. Halbuki medenile$me olma-
yinca insan hayatin in bekasma ve devam etmesine imkan kalmaz.
I$te bunun i(indir ki hak ve muamelelerde insanlar arasinda e$itlige
riayet etmek Islim riikiinlerinin pek biiyiik bir riiknunii tejkil etmi$tir.
Hz. Peygamber bu e?itlige tamamiyla riayet etmijler ve iimmetine
de kendi gibi riayet etmelerini ferman buyurmujlardir.
§imdi binu^yiiz bu kadar sene once isUm dininin tesis ettigi e$itlik
kaidesi bu kadar yiice ve geni$ idi ki §u $imdiki medeniyet asnnda bile
hi;bir millet bu derece e^itlige ula$amami§ ve bundan sonra da ula^ama-
yacagi jiipheden vareste bulunmujtur.

5. K ard e§lik (U h u w e t)

Islamiyetin miihim esaslanndan biri de kardejliktir ki bir milletin


hayat bekasi ipn birinci derecede liizumlu olan fey de budur. Zira insan
tabiati itibanyla medeni olup pek ;ok ihtiyaflara maruz bulundugu ve
halbuki muhta; oldugu ^eylerin bir tanesini bile yalmz ba?ma tedarik et-
mekten iciz oldugundan yajamak isteyen bir milletin fertleri arasinda
gayet samimi bir karde$ligin kurulmasi ;ok liizumludur
islim dini Kur’an-i Kerim'in "Mii'minler kardeftirler ” (Hucurat,
49/10) mealindeki bir ayet-i kerimesiyle ve Hz. Peygamber'in Medine-i
Miinevvere'ye tejrif buyurduklannda her jeyden once miisliimanlar
arasinda karde$lik akdine yonelmesiyle ve o zamanlar bu kardejligin
mirasa kadar tesir etmi$ bulunmasiyla miisliimanlar arasinda karde$Iik
esasini tejkil etmijtir.
Islim dini bu miihim esasi gayet saglam bir surette vaz ettikten son-
ra bunu ilelebet muhafaza edecek sebepleri de hazirlamijtir. Bu dinde
zekitm, yardimla$manm farz ve me$ru kilmmasi, diijmanhk ve husu-
metin, giybet, iftira ve yalanm, aynlik ve jekavetin, tefrika, fitne ve fesa-
din, milliyetfilik ve lrkphk iddiasimn (iddia-yi kavmiyet ve cinsiyet)
?iddetle yasaklanmasi hep Islam karde$ligini ilelebet muhafaza edecek
sebeplerdendir.
Vakia bir milletin fakirleri o milletin zenginlerinden yardim gormez
Ve hi; olmazsa onun servetinden en azmdan (zekit olarak) kirkta bir
0raninda istifade etmezse, oyle bir milletin biitiin fertleri arasinda sami-
142 9EYHUL1SLAM MUSA KAZIM

mi ve ciddi bir karde$ligin tesis edilmesine imkan kalmaz. Ayni §ekilde


bir millet diijmanliktan, husumetten, iftiradan, yalandan, aynlik ve $e*
kavetten, tefrika, fitne ve fesattan, irkftlik ve milliyet^ilik iddiasindan
$iddetle menedilmezse o millet arasinda karde$likten eser bulunamaz ve
binaenaleyh o milletin yajamasi da miimkiin olmaz.

6. K uw et hazirlama (i'dad-i kuw et)

islamiyetin miihim esaslanndan biri de ku w et hazirlamadir. Bu


esas Kur'an-i Kerim'in "Diifimnlarintza kar§i giiciiniiziln yettigi kadar kuv-
vet hazirlayiruz." (Enfal, 8/60) mealinde olan bir ayet-i kerimesiyle bii-
tiin musliimanlara farz olmu$tur ki biitiin terakkilerin viicut bulmasinin
sebeplerini temin etmeye yeterli bir esastir. Zira bir $ey farz olunca onun
gerektirdigi ve bagli oldugu jeylerin de tabii olarak farz olmasi lazim
geldiginden, ku w et hazirlamanm farz olu$u onun bagli oldugu servet
kazanmamn farz olujunu, servet kazanmanm farz olu§u da onun bagli
oldugu bilgi, sanat, ticaret, ziraat, qiftqilik gibi jeylerin hepsinin farz olu-
$unu ihtiva etmektedir. §u halde islim dini diijmana karji ku w et hazir-
lamayi biitiin musliimanlara farz kilmi? olmasiyla onun bagli oldugu
servet, bilgi, sanat, ticaret, ziraat vs. gibi jeylerin hepsini de farz kilmi;
oluyor demektir. insan saadetinin temini i;in gelm ij olan semavi bir di­
nin insanlar hakkinda yapacagi iyilik de bu kadar olabilir. Bu saglam
esasi tatbik etmek ve icraya koymak ise insanlann kendi gayret ve faali-
yetine kalmi? bir keyfiyettir.
Bunun i;indir ki islamin ilk devirlerinde atalet (tembellik) asla go*
riilmuyordu. Biitiin miisliimanlar miitemadiyen ;ali$iyorlar, ya$amak
ve yajatmak i;in siirekli ugrajiyorlardi. Senede iki bayram giiniinden
bajka onlann tatil giinleri yoktu. Hatta cuma giinlerinde bile ;ali$mak
ve ticaret yapmakla emrolunmu$lardi. Nitekim Kur'an-i Kerim'in "Cu­
ma ezam okundugu zaman namaza siiratle gidiniz ve bu esnada ahf-verifi
kediniz ve natnazi eda edince hemen dagihp yine alif-verigle mefgul olarak Al­
lah'm size liitfundan takdir ettigi nzkmizi talep etmeye ve istihsale
(Cuma, 62/9) mealindeki bir Syet-i kerime dahi bu hakikati kesin bir
kilde beyan etmektedir.
i$te islim'in ilk devirlerinde musliimanlann islam dininin kendile"
rine bahjettigi yukarda sozkonusu ettigimiz miihim esaslara son derece
riayet ettiklerinden dolayidir ki yirmi, otuz sene zarfinda islamiyetin ay-
TtnUdYE'DE ISLAMCILIK DUgONCESt 143

dinlabci giine$i biitiin Arap yanmadasuu feyizli nurlanyla aydmlattik-


tan sonra (Jin hududundan Atlas Okyanusu'na kadar olan cihaiun ma-
mur yerlerinin butuntinii de feyizleriyle nasiplendirmi$tir.

7. Son

§imdi "Islam dini terakkiye minidir" diyen zevata soranm: Bu ma-


kalemizde afikladigimiz miihim esaslar Islam dininden ba$ka hangi mil-
lette vardir ve islim milletinin kendi tembellik ve bilgisizlikleri yiiziin-
den ugradiklan felaketlerin sebeplerini o kadar ulvi olan Islam dininde
aramak insafa uygun mudur? Liitfen bu sorulanma cevap vermelerini
kendilerinden beklerim.

tst&m mecmuasi.2 7 §ubat \3\9/Age,s. 278-85.


IV
Kuw et Haztrlatnak
Ilim ve Mektepler

§eriatin dunyaya mtiteallik ahkam-i asliyesinden birisi de ku w et


hazirlamakbr. Bu da "Kudretiniz yettigi kadar a 'd i if in, a'd&ya fcarji kuw et
haztrlaym/" (Enfil, 8/60) ayetinden miistenbattir. Bu ayette a'daya karji
kudretimiz yettigi kadar i'dad-i k u w e tie em r olunuyoruz. Bilirsiniz ki
emirler viicub i?indir. §u halde bu Syet-i celile m artukunca diijm ana
(karji) ku w et hazirlamak biitiin miisliimanlara farzdir.
K u w et zamana gore d eg ijir. Her zamanda ayni k u w e t olmaz
Qiinkii bu alem alem-i terakkidir; daima terakki, daima tah aw iil hasil
oldukija lazim gelen ku w etler de terakki eder.
Asr-i nubiivette k u w e t ok, yay, kill?, feres idi, nihayet en biiyiik
k u w et de gurz idi. Hele fil de olursa artik en miikemm el k u w e t de ha-
zirlanmi$ olurdu. (^iinku o zaman herkesin istimal ettigi k u w e t bunlar-
dan ibaret idi.
Sonra bunlar degi$e degi§e, terakki ede ede §u hale geldi. Bugiin
ku w et top, tiifek, kntp toplan, dumansiz barutlar, m iikem m el mavzer-
ler... Toplann da envai var: M aksim toplan, sahra toplan, cebel toplan,
seri atefli toplar... Sonra zirhlilar, jim endiiferler ki bunlar da pek miihim
kuwetlerdir. Zira bunlar olmasa asker bir yere sevk olunam az. Yaya gi*
dilirse bir aylik, iki aylik m em leketler var; oralardan asker getirinceye
kadar hari(ten dii$man memleketi istila eder.
Demek ki bugiin bizim a'damizda, hasim lanm izda ne gibi kuvvet-
ler varsa ayni ku w etler bizde de bulunmasi lazimdir. O k u w etleri i’dld
etmemiz farzdir, vacib-i mutlaktir. Vacib-i m utlakin m ukaddim esi &e
vacip oldugundan $u ku w etleri ihzar i;in ne kadar m ukaddim at varsa
TORKtYE’DE ISLAMCILIK POgONCESl US

onlan da istihzar vadbdir.


Bu kuw etleri ihzar ipn ne gibi vesait lazim? Diijiinelim. Ew el be
ew el maarif... Maarifsiz bunlar meydana gelmez. (Junku cahil bir kavim
hi;bir ku w et i'did edemez. Oyle ise $u asirda $u kuwetleri ihzar ede­
cek ultim ve fiinfln neden ibaret ise onlan tahsil jer'an farzdir, vacibdir.
§u kadar ki biitiin ummete vadp degildir, farz-i kifayedir. ipmizden bir
kisnumiz ?u kuwetlerin miitevakkif-i aleyhi olan vesaili tahsil etmelidir.
Bu behemahal lazimdir. Bunun ifin oteden beri mektepJer aplm ij, bil­
hassa merkez-i hilafette bir;ok mektepler kii$ad edilmij idi. Maksat gii-
ya bu kuw etleri istihzara vesile olmak idi. Halbuki olmadi. Milletin te-
rakkisini hiikiimet arzu etmiyordu. (Jiinkii biliyordu ki millet terakki ve
te'SUi ederse Avrupa devletlerinin takip ettigi usulii bunlar da takip
ederler. O usul ise usul-i mejverettir. Mejveret gelince istibdat hiikmii-
nii yuriitemez, bittabi gider. istibdat gidince biitiin o debdebe ve darata
da hatime ;ekilir. Namuslu, hamiyetli zatlar mesut; zalim, menfaatpe-
rest al;aklar da menkfib olur.
Hiikiimet bunu diijundii, i$ine gelmedigi ipn milletin, memleketin
terakkisine ;ali$madi, geriletmek ne kadar miimkiinse onu ifada kusur
etmedi. Avrupahlar "bunlann mektepleri yok” demesinler diye yalan-
dan mektepler a^fa, ki ash yoktu, Avrupa'ya karji bir niimayi$ten ibaret-
ti. DShilen h i; if yok. Zaten bizim i$imiz giictimiiz giiya Avrupa'yi al-
datmak ve bu suretle biraz daha miistebiddine yajamak idi. Halbuki al-
datamazdik. Bereket versin rekabet vardi da o sayede jimdiye kadar ba-
ki kalabildik. Hiikiimet zannediyor idi ki Avrupa bizi adam yerine ko-
yuyor. Zira ifte bizim Mekteb-i Hukuk, Mekteb-i Miilkiye, Harbiye ve-
saire gibi bir;ok mekatib-i aliyyemiz ve her yerde idadiye, rii^diye, ipti-
daiye mekteplerimiz mevcut. Milel-i miitemeddinede ne varsa bizde de
o var. §u halde biz milel-i mutemeddine idadrna dahil olduk. Binaena­
leyh ijimiz yolunda. Dahilde ne yaparsak yapanz...
Halbuki Avrupa biliyordu ki bunlar hep yalandir. Hep goz boya-
madan ibarettir. Filvaki bunlar goz boyamadan ibaret idi. Zira mektep-
ler a;maktan maksad-i asli $u kuwetleri istihzara vesile olacak maluma-
ta malik olmak idi. Mektepler a<plah yetmij sene olmu$, ulum ve maarif-
ten hi;bir netice hasil olmami$. Yalmz mahdut bir surette biraz tenvir-i
efkara hizmet edebilmi?. Yoksa maddeten hi;bir netice yok. UlOmun ga­
yesi bir takim sanayi istihsalidir, yani iktisap edilen malumati sanayie
•atbik etmektir. Halbuki bizde heniiz hi;bir fen, hi;bir sanata tatbik edi-
lemedi. Edilseydi elbette bizim de mamulat-i dahiliyemiz biraz terakki
146 SEYHUUSLAM MUSA KAZIM

ederdi. Halbuki terakki $oyle dursun mamulat-i dahiliyemizden hi;b ir


jeyimiz yok gibidir. Nitekim bir gazete bir resim yapmi$ti, mamulat-i
dahiliyemizi gosteriyordu: Bir kiip yapmi§, i;in e de bir ;iplak adam sok-
mu$. Demek istiyor ki mamulat-i dahiliyemiz bundan ib aret bajka h i;-
bir jey yok. Yetmi§ seneden beri giiya maarif ba$lami$, fakat maksad-i
asli hala hasil olmamif... Bunun sebebi? Qunkii ciddi degil. Yalan, ash
yok.
Fakat bundan sonra oyle olmayacak. Ulum ve maarif tahsil oluna-
cak, sonra onlar sanayie tatbik edilecektir. Qiinkii oyle yapmazsak ba$
edemeyiz. Kazandigimiz parayi Avrupa'ya verelim, alat ve edevat,
me'kulat, melbusat alalim... Bu olmaz. Buna para yeti?mez. Memleket fa­
kir olur, parasiz kalir. Ya;amak kabil olmaz. Ama bunlan kendimiz ya-
parsak o vakit ya$ayabiliriz.
Demek ki ulum ve maarif olamayinca ku w et ve hatta esbab-i mai-
$et de olamaz. Halbuki bunlan istihsal vaciptir. Binaenaleyh tahsil-i
ulum, tahsil-i maarif de vaciptir. i§te bu noktayi miilahaza ederek mek-
tepleri zinhar takbih etmemeli. Takbih degil, biitiin ahaliyi mektepler
kii$adina te§vik etmeli. Cehilden -mazarrattan ba$ka- hi;bir §ey hasil ol-
muyor, bizim cjektigimiz felaketler, hakaretler hep cehil yiiziindendir.
§u zamanda a'daya karji ihzari lazim olan kuvvetlerden biri de ve
belki birincisi de paradir. Nitekim Napolyon'un "muharebe i;in ii; $ey
lazimdir: birinci para, ikinci para, ii;iincii yine para” dedigi mejhurdur
ki pek dogrudur. C^iinku parasiz muharebe degil ya$amak bile imkan
haricindedir. Para ma bihi'l-hayattir, ba'is-i necattir. Binaenaleyh para
kazanmak sahib-i servet olmak da vaciptir, farzdir. Qiinkii en biiyiik
kuwet para ve servettir.
Servet ne ile olur? §iiphe yok ki yine maarif ile. Demek ki maarif ol-
maymca servet olmaz, hakikaten de olmaz. (Jiinkii ijte toprak var, kuv-
ve-i inbatiye var, yer altinda meadin la yu'ad ve la yuhsa... §imdi bu top-
raktan istifadenin yollanni bilemezsek ne faide? Nuh zamanindan kal-
ma bir saban, yine devr-i Adem'den yadigar bir doven. §imdi insaf ede­
rek soylemeli, bunlarla Avrupa'ya kar?i rekabet olur mu? Dujunmeli: Bn
munbit arazi bizde oldugu halde zahireye olan ihtiyacimizi kendi mah-
sulat-i dahiliyemiz ile def edemiyoruz, daima Avrupa'nin unlanna arz-i
ihtiya; ediyoniz. Eger Odesa'dan un gelmese a ; kalacagiz.
Bunun sebebi? Bir kere fenn-i ziraattan bihaberiz. Sonra vesait-*
nakliyemiz yok. Binaenaleyh kendi kendimizi idare edecek kadar mah-
sul (jikaramayiz. Vaktiyle bu memleketler dunyanm anban idi, sonralan
TORKlYEDE IS l AMCIUK DOStTNCESl

malumatsizlik yiizunden, cehil yiiziinden bu hallere geldi. Yazik degil


mi?
Sonra bizdeki m eid in hakikaten hifbir memlekette yok. Bazi ecanib
geliyor, bir imtiyaz aliyor, orada i?lehyor, madenleri alip Avrupa’ya ge-
tiriyor, milyonlar kazantyor, bize de ufak bir resin veriyor. Sebebi? Qun-
kii ijletm esini bilmiyoruz. Ona dair ilmimiz, marifetimiz yok. §imdi ilim
ve marifetimiz olsa, o milyonlar burada kalsa daha iyi olmaz miydi?
ijt e goriiliiyor ki servet ve s i man yine ilim ile olur.
istihsal-i k u w e t i;in her $eyden e w e l ulfim ve maarifin ne$r ve ta-
mimi vacip oldugunu ba$ka bir nokta-i nazarla dahi isbat edelim: Ma-
lumdur ki bir m em lekette k u w e t ve servetin husulii o memlekette asa-
yi$in vucuduna miitevakkiftir. Zira asayi$ olursa rahat olur, rahat olursa
herkes i§inde giicunde bulunur, esbab-i mai^etini suhuletle tedarik eder,
sa'y u gayreti nisbetinde sahib-i servet olur, turuk-i ticaret butiin efrada
kar?i kii§ade bulunur. Amma asayi$ olmazsa hiqbir $ey olmaz, hatta iba-
det bile olmaz.
Halbuki bizde tam am iyle asayif m aatteessiif hi^bir vakit takarrur
etmemi$tir. G ariptir ki ahalim iz de bu hakikati hala anlayam am ijtir
Cunkii biz asay ijin ne oldugunu bilmemi§iz ve bilmiyoruz. Zannederiz
ki vardir. Asayi$in ne oldugu bilinm ek i;in miitemeddin bir memlekette
bulunmali ki anla$ilsin. D u jiin iin iiz ki ihtilal-i dahiliden kurtuldugu-
muz var m i? Dahili efkiyadan hali bir senemiz g e^ i mi? Ben $u ya$a gel-
dim, h i;b ir sen e gorm edim ki ihtilal-i dahiliden, ejk iy a beliyyesinden
hali kalalim. Hem bu hal yalmz m iislim ile gaynm iislim arasinda degil
ahali-i Islam iye arasinda da boyledir. i$te Yem en meselesi meydanda.
On seneden beri telef olan askerin m iktan yiizbinlere balig olm uf. Dii$ii-
niilurse bunun sebebini yine cehil buluruz. Gerek Rumeli'de, gerek Ana-
dolu'da, gerek A rabistan'da, elhasil fu memalik-i Osmaniye'nin her tara-
fwda vukua gelen ihtilaller, dahili muharebeler..., biitiin tahkik ederse-
***2 goriirsuniiz ki cehilden na$idir. Demek oluyor ki en biiyiik bela, en
biiyiik afet cehil imi§. §u halde bunun izalesi ;are si? Bunun ziddini ilti-
*901 lazim gelir. "llm "i jid d e tle iltizam etm eyince bu mem leket felaket-
,en halas olm ayacak.
Bundan sonra hiikiim et buna ijalijacak, elinden geldigi kadar ne§r-i
'T'aarife bezl-i him m et edecektir. Ahali de kiymetini bilm eli ki hiikiim et
*zminde m uvaffak olsun. Ahali hiikvimetin sa’yini sem eresiz btraktrsa
V'ne m uvaffakiyet hasil olm az. Anadolu'da acip ve garip fikirler vardir:
Mektep a^ilsm, <;ocuklar okum a yazma ogrensin denildi mi yani usul-i
148 §EYHUL1SLAM MUSA KAZ1M

cedia iizre terbiye edilsin denildi mi ahali bunu ba§ka tiirlii telakki eder,
buna bajka tiirlii mana verir:
— Ha... ;ocuklanm izi dinsiz yapacaklar...
Giiya hiikiimetin maksadi bu imi$. Bir kere dii$iinmuyor ki hiikii-
met neden ahaliyi dinsizlige sevk etsin; bunun sebebi ne? Bir hiikiimet-i
Islamiye kendi tebeasini, tebaa-yi miislimesini neden dinsiz etmeye ;a-
h$sm? Hiikiimet bundan ne istifade edecek? §iiphe yok ki hi;b ir §ey isti-
fade etmemekle beraber kendi kendisini mahvedecek. §u halde tejvik
etmesi, hatta icbar etmesi acaba ahalinin menfaati ip n mi yoksa mazar-
rah ipn midir? Tabii goriiliiyor ki d u ;ar oldugu meskenetten, fakr u me-
zelletten kurtarmak istiyor. Hiikiimetin vazifesi de budur. Zira hiikiimet
tebeasina elbette rehberlik edecek. Qiinkii ahali kendi kendisine bir jey
yapamaz.
§imdiye kadar hiikiimet bu vazifesini yapmadi fakat bundan sonra
yapacak. Lakin ahali de takdir etmeli, h i; olmazsa kom julanm iza, hristi-
yan vatanda$lanmiza bakmali, nasil ;ah$iyorlar. Mektebe gitmekle insan
dinsiz olmaz, belki mektebe gitmez de taassupda devam ederse o vakit
her ?ey olur. K u w et elimizden gider. C^iinku k u w e te kar§i zaaf, ilme
karji cehil katiyyen mukavemet edemez. Bunun ipn ahali gozunii agna­
il, kom$ulanmiz, vatanda$laniruz nasil ;ali§iyorlar, m aarif i;in nasil can
feda ediyorlar gormeli, ibret almali. Ahali daima m aarif istemeli, hatta
hiikiimet kendi yapmazsa ahali cemiyetler te jk il etmeli. Elhamdiilillah
ahali hiirdiir, ;ah$mak yollan apkhr. Tiirlii tiirlii mektepler i;in , ziraatin
terakkisi i;in , sanayiin terakkisi i;in her yerde, her i§te cemiyetler tejkili-
ni ahaliye ogretmeli. Bajka tiirlii olmaz. Be§ on ki§i, yiiz kifi bir yere ge-
lirse bir fey yapabilir. §imdiye kadar bu miimkiin degildi, i i ; ki$i bir ye*
re gelemezdi. Fakat bugiin butiin mevani' zail olm ujtur. Ahali serbes*
serbest cemiyetler te$kil edebilir. Elverir ki ahaliye anlatmah, onlan
gibi mesaiye sevk etmeli.
— iyi ama bu dunyaya bu kadar ehemmiyet verilir mi?
Evet verilir. C^unkii verilmezse mahvoluruz. Bahusus bu asir a s f
terakkidir. Katiyyen ihmal etmemeli. Zaten diinya olmazsa ahiret de W
olmaz. Zira diinya ahiretten mukaddemdir.
Kur'an-i Kerim'de "Rabbena atina fi'd-diinya haseneten ve fi’l-ah>re'
ti haseneten” (Ey Rabbimiz! Bize dilnyada iyilik ver ve ahirette iyilik vet-
kara, 2/201) buyuruluyor. Bu bir talim-i ilahidir. Ne yolda dua edeceff
mizi ogretiyor yani "bana boyle dua edin" buyuruyor.
— Adam... bugiin nzkim var, yann Allah kerim...
TCTtKfygPE Is l Am c i u k DO$0NCESt 149

Bunlar safm a jeylerdir, boyle $eyler olmaz. (Jiinkii bu gibi fikirler


hayati, daha dogrusu Islamiyeti mahva sebep olur. Onun i<pn hem diin-
ya hem ahiret i(in ;ali§maliyiz. Fakat ew ela diinyayi Diinyada zillet ve
meskenetle h i;b ir je y olmaz. Bir hadis-i jerifte "Fakr (fakirlik) kiifre ya-
kin bir $eydir" buyuruluyor. Filvaki fakr ve mezellet insana -mazallah-
Allah'i da in k ir ettirir. Qunku aciz kalinca akla her $ey gelir, hele ibade-
tin asla zevki olmaz. Hiilasa ew ela dunyayi imar lazim zira diinya ma-
mur olmazsa ahiret olmaz. Qunku bir kere goniil ferah olmaz. Goniil fe-
rah olmayinca hiijbir ibadetin zevki olmaz.
Bir de diinya mamur olmazsa memleket batar. O vakit ne din kalir,
ne namus, ne iman.
Demek oluyor ki dunyaya ;ali$mak farzdir. $iiphe mi var ya! Oyle
olmasaydi Allah "E w ela benden dunyayi isteyin" diye ferman buyur-
mazdi. Islamda cuma gtinleri bile tatil yoktur. islamin tatili yalmz ezan
okundugu vakit ali$-veri$i birakacagiz, camiye gidip namaz kilacagiz,
pkinca yine ah$-veri$e bajlayacagiz. "Namaz bitince ijbajlanm za dagtli-
mz. Rizik talep edin, ah}-veri$ edin, ugrafin, falifin ." (Cuma, 62/9) buyuru­
luyor. ijte islim boyle bir dindir. "Adam dunyaya ehemmiyet vermeyin,
diinyanm ne hiikmii var?" gibi itikatlann, fikirlerin nereden geldigini
bilmiyorum. Bunlar hep Kur'an'a muhalif jeylerdir. Hatta fikihta ogren-
diniz ki bir kimse Ramazanda miiddet-i sefer bir yere gitse, yani li; giin-
luk mesafeye niyet ederek evinden fiksa orucu bozar. Halbuki oru ; ahi­
ret ipndir, oraya gitmek ise diinya ipndir. I$te goriiliiyor ki bu meselede
de diinya takdim olunuyor.
— Varsin oru;lu gitsin, ne olacak? Bahusus jimendiiferle, vapurla
giderse... Ala vapurlar, miikemmel jimendiiferler, ne eziyet olacak? Ya-
ya yuriiyecek degil ki...
Hayir ne ile isterse gitsin; hayvanla, fimendiiferle, vapurla, otomo-
M ile, balonla... ne ile olursa olsun yine bozmak caizdir. Sebebi? Ciinkii
ne kadar olsa bir seferdir. O ru ; olursa hasta olur, hasta olursa 15 yapa-
maz, i$ yapamayinca maifeti muhtel olur, maijet muhtel olunca ahiret
de muhtel olur.
Demek ki ew ela diinya? Evet ew ela diinya. Zira diinya ahiret in
Wevkflf-i aleyhidir. Bir jeyin mevkflf-i aleyhi olmayinca o da olmaz.
* * *
Asayijin ve dolayisiyla ilm u marifetin liizumunu bir de joyle isbat
^elim: Bir memlekette asayif olmayinca anasir arasinda ittifak bulun-
n'az. ittihat bulunmayinca ticaret de, ziraat da, servet de olmaz. §u hal-
150 9EYHUUSLAM MUSA KA2IM

de bir memlekette ki ittihat ve ittifak bulunmaz orada rahat da olmaz,


rahat olmayinca hi^bir $ey olmaz. Ittihat ve ittifak denilen $ey neye
muhtagtir? Bir memlekette ahali beyninde zuhura gelen husumetin zSil
olmasi neye miitevakkiftir? §tiphe yok ki yine ilim. K u w et i^in herhangi
bir mukaddimeyi alsak yine ilme vanyor, ilme istinat eyliyor.
i§te goriiliiyor ki her §ey igin evveU ilim, maarif lazim. Ahaliyi bu
meskenetten kurtarmak ifin ilimden, marifetten ba?ka (are yok.
— Biz ne yapahm?
Bizim yapacagimiz te^viktir. Bu hakayiki dilimizin dondiigu kadar
anlatacagiz: i$te arkada$lar mesele boyledir, oyle bir takim taassub-i
cahilaneden vaz geijin, hemen ahaliyi maarife te?vik ve tergib edin...

Strat-i milstakim, 111/56 ve HI/59, s. 52-53,99-100 (1327/1325).


(Ittihat ve Terakki Cemiyeti §ehzadebafi Kuliibu'nde verilen gece derslerinden).
V

Me§rutiyet

Bugiin hukumetimizin §ekli me$rutiyettir. Me^ruHyet demek biitiin


icraat-i hiikiim etin ahkAm-i kavanin ile me$rut olmasi; yani her i$i kanu-
na tatbik eylemesi, hilaf-i kanun hi<;bir i§ yapmamasi demektir. Bunun
mukabili mutlakiyettir. Mutlakiyet ale'l-itlak icraatta bulunmak, ahkam-
i kanuniye ile mukayyed olmamak, hiikiimdar ne isterse, ne arzu ederse
istedigi, arzu ettigi §eyi icra etmek demektir.
HukiLmetimiz 324 10 Tenunuz (1908) tarihine kadar mutlakiyet §ek-
linde idare-i um ur ediyordu. Halbuki bu $ekilde idare-i umur etmek is-
lSmiyetin bi'l-kiilliye hilafinda idi. <^iinku diyanet-i IsUmiye bu ^ekl-i
hukiim ete nihayet vermi§, yerine me§rutiyet-i idareyi vaz etmi§ idi.
HSce-i kSinat sallallahu taala aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri me$-
rutiyetin esasi olan usGI-i me^vereti tesis buyurmu§lar ve o daire-i
adilede icra-yi hiikiim et ederek kiyamete kadar kulub-i miimininden as­
la silinm eyecek b ir mahabbet-i kaviyye iimmetine yadigar birakmȤ!ar-
di. §u kadar ki o zaman usul-i me$rutiyetin $ekli ba§ka idi. Ekseriya sa-
habe-i giizinden zevat-i malumeyi davet buyurarak onlar ile bi‘I-isti$are
verilen kararlan icra buyururlardi, ahval-i fevkalade zuhurunda ise he-
n\an ashabin ciim lesini toplayarak icra edilen miizakere neticesinde ek-
seriyetle verilen lcaran mevki-i icraya vaz ederlerdi. i$te sadr-i Islamda
rne^rutiyetin, usul-i me§veretin $ekli boyle idi. Bu §ekilde olan me$niti~
yet, usul-i me$veret hulefa-yi ra§idm zamanmi ge^emedi. Hz. Ali kerre-
mallahu vechehu efendimiz hazretlerinin hilafetinin hitam bulmasiyla
bu usul-i m efveret dahi hitam buldu. Ondan sonra §ecere-i istibdad di-
kildi. Hilafet saltanata, adalet zulm ii istibdada tahawxil etti. Filvaki on-
152 SEYHULtSLAM MUSA KAZIM

dan sonra din-i isllm in intijarina halel gelmedi, fakat ahali-i miislime
gunden giine adaletten, miisavattan, hiirriyetten mahrum kalmaga ba$-
ladi. Millet-i islim iye bu maruz oldugu zulm ii istibdad sebebiyle giin-
den giine eski satvetini, kuw etini kaybediyordu. Nihayet 90 sene sonra
hiikiimet ba§ka bir aileye intikal etti. Bu ikinci aile dahi sadr-i islamdaki
o adalet-i mahza olan usul-i idareyi tesis etmeyip kendisinin selefi olan
ailenin isrine heman aynen iktifa ettiginden bu ikinci aile de pek ?ok de­
vam edemedi, nihayet u ; asir kadar devam edebildi. Ondan sonra hiikii-
met-i islamiye iifiincii bir aileye devr etti, fakat mutlakiyet $eklinde ida­
re-i hiikiimet adeta bir $ekl-i me?ruiyet almi$ oldugu zan olundugundan
onlar da pekijok devam edemeyip nihayet hukiimet-i islamiye dordiincii
bir aileye intikal etti ki i?te o aile al-i Osman ailesidir. Osmanli hiikiimeti
dahi bidayeten selefleri gibi mutlakiyet §eklinde zuhur ettiyse de ew elki
u? aileye nisbetle mejrutiyete yakin bir §ekl-i idare vaz etmi?ler ve bu
sayede kendilerini biitiin cihana begendirmijler idi. Fakat bidayeten hii-
kiimet bir esas-i kavtme yani usul-i mejverete miistenit olmayip $eklen
mutlakiyet, istibdat tarzmda bulundugundan murur-i zaman ile bu da
dddiyetiiu muhafaza edemeyip nihayet selefleri gibi $evket ve miknetini
kaybetmeye bajladi; bShusus Abdiilhamid zamanmda o dereceye geldi
ki Avrupahlar artik bu devletin taksimine karar verdiler.
i$te bunun uzerine idi ki birka; senelerden beri vatanin tahlisi ipn
her tiirlii fedakarligi gdze aldirarak gece giindiiz kemal-i ciddiyet ve faa-
liyetle (jalijan ittihat ve Terakki Cemiyeti meydana (lkarak hukiimeti,
memleketi maruz oldugu bir inkiraz-i muhakkaktan tahlis ettiler, o hu­
kiimet-i miistebidde-i zalimeyi yikarak yerine sadr-i islamdaki usul-i
mefrutiyet ve usul-i mefveret uzerine bir hiikiimet tesisine muvaffak ol-
dular. Filvaki balada zikr ettigimiz vechile sadr-i islamda usul-i me$ve-
retin tarzi ba§ka idi; o zaman millet tarafindan intihab edilmij mebusan,
hiikiimet tarafindan tayin olunmu; ay an yok idi. Gerek Hz. Peygamber
Efendimiz ve gerek hulefa-yi rajidin hazerah boyle mebusan toplayarak
onlarla isti$are etmiyorlardi. (Junkii buna hacet yok idi; zira o zaman
millet-i IsUmiye i^inde herkesin emniyetine, itimadma mazhar olmu?
bir^ok zevat mevcut idi. Ba$ta Hz. Peygamber veyahut hulefa-yi ra§idin-
den biri bulundugu halde o zevatin ciimlesi menafi-i milletten ba$ka
hicjbir jeyi du$iinmeyecekleri, milletin mazarratina hi(;bir karar ve hu-
kiim vermeyecekleri herkesin malumu idi. I§te bu sebeple o zaman be$
on zevat-i muhtereme ile bi’l-istijare icap eden kararlar ve hiikiimler ve-
riliyor ve kimse tarafindan d£lc;ar-i itiraz olmuyordu. Halbuki zamani'
TCnUdYEDE 13LAMC1UK DOgtlNCESl 153

mizda o derece safvet, o derece ciddiyet olmadigindan bugiin millet ta­


rafindan intihap edilecek zevat ile usul-i me$vereti tatbik etmek zaruret
haline gelm iftir; i§te bu da "ezmantn tebedduliiyle ahkamin tebeddulu
inkir olunam az" kaide-i kiilliyesinin bir m isilidir. Burada esas tebeddiil
etmemiftir, esas bakidir; zira esas usul-i m ejverettir, bu bakidir, tebed-
diil eden $eklidir. Sadr-i islam d a bunun je k li zikr ettigimiz tarzda idi,
bu zamanda o je k il degi$erek diger bir je k le girmi$tir ki o da gordiigu-
muz m ebusan ve ayan $eklidir.
Ijte goriiliiyor ki ittihat ve Terakki Cemiyeti'nin himmetiyle vucuda
gelmi? olan §u usul-i me$veretin me$ruiyetinde $uphe yoktur. Nasil §up-
he edilir ki m em leketin, islam iyetin sahil-i selamete ipkmasi bu sayede
oldugu gibi ila yevm i'l-kiyam bekasi dahi yine bu sayede olacaktir. Fa­
kat ju rasim ihtar edelim ki usul-i me$veretin me$ruiyetini muhafaza et­
mek i(in her hususta oldugu gibi bu hususta da Kitabullah'a, sunnet-i
Resulullah'a ittiba lazim dir. Gerek Kitap'ta gerek siinnette ehl-i Islam
tefrikadan yekdigerine husumetten jed id en men edilmiflerdir. Herhan­
gi bir em r-i hayirda yekdigerine muavenete memur oImu$lardir. Bina­
enaleyh M eclis-i m ejv erette isbat-i viicut eden viikela-yi millet i$te bu
esasi daim a nazar-i itibara alarak ona gore hareket etmeleri lazimdir.
Eger bu esas terk olunursa usul-i me$veretin §ekl-i me^ruiyetten pkaca-
gi Jiiphesizdir. Umur-i milleti mihver-i layikindan tedvir edecegiz diye
biz m u sliim anlann firkalara ayn lm asi, sonra o firkalann yekdigerine
hasm-i bi-am an gibi hiicum etmesi ahkam-i celile-i islam iye ile kabil-i
tevfik degildir. Bazilanm n "Meclis-i Mebusan'in firak-i muhtelifeye inki-
sam etm esi m e§rutiyetin levazirrundandir" diye iddia etmesi dogru de­
gildir. Zira m aksat adaleti m uhafaza etm ektir, varidat-i devleti israf ve
tebzirden kurtararak mahall-i layikina sarf etmektir. Bu maksadin husu-
lii i^in M eclis-i M ebusan'in firak-i m uhtelifeye inkisam etmesi ve o firka­
lann yekdigere k a rji ibraz-i husumet eylemesi, her vesileden bi'l-istifade
Wiitemadiyen hiikiim ete hiicum ederek hukiim etin icraatma mani olma­
si ve bi'n-netice gerek dahilen ve gerek haricen hiikiim etin haysiyetini,
?evket ve m iknetini kirm asi neden lazim gelsin? Bu liizuma kail olmak
*kl u m antiktan, hikm et ve m aslahattan tegafiilden ba$ka bir je y degil­
dir. Evet usul-i m ejv erette m iinakaja, m iinazara lazim dir fakat bu mii-
nazara ve m iinaka$a behem ahal M eclis'in b irk a( firkaya inkisam etme-
s*yle mi hasil olacaktir; acaba M eclis yekviicut olarak bir meseleyi dur u
diraz m iizakere ve m iinaka$a ettikten sonra ekseriyetle bir karar verile-
m i? N itekim her firkada boyle olm uyor m u? §u halde Meclis-i Me-
154 SEYHUUSLAM MUSA KAZIM

busan'inimizin, bilhassa o Meclis'te bulunan musluman azalanmizm


yekviicut olarak her mesele hakkinda i d i b - i miinazara dairesinde giizel
giizel miizakere etmeleri ve netice-i miizakerede ekseriyet-i ir iy a ittiba
eylemeleri i(in ne mani vardir? Bize kalirsa bunda h i;b ir mani yoktur,
jer'-i jerifin de ahkimina mutabik olan usul-i m ejveret ijte budur. Bina­
enaleyh bari hi? olmazsa musluman azalanmizm bu daktkayi p tj-i teem-
miile alarak arz ettigimiz usul-i me$veretimizin jekl-i me§ruiyetini mu­
hafaza eylemelerini jeriat-i celile-i islim iye namma istirham ederiz.

Mtvaiz-i diniye, 2. kisim, Ittihat ve Terakki Cemiyeti'nin


§ehzadeba$i Kliibii heyet-i ilmiyesi tarafindan tertip edilmijtir,
Istanbul Matbaa-yi Amire 1329, s. 3-7.
Hayati ve Eserleri

Said Halim Pa$a 1863'de Kahire'de dogdu. Kavalali Mehmet


Ali Pa§a'mn torunu ve Vezir Halim Pa§a‘nm ogludur.
Hk tahsilini dzel olarak yapti. Arap^a, Fars^a, Fransizca ve ingi-
lizce ogrendi. Yiiksek tahsilini Isvi^re'de siyast ilimler dalinda ta-
mamladi. istanbul'a geldi ve §url-yi Devlet azahgina getirildi
(1888). Rumeli Beylerbeyiligi payesine ula$ti (1900). Jon Tiirklerle
ilgisi dolayisiyla II. Abdulhamid tarafindan takip edildi, yalisina
gelip gidenler gozetlendi, yalist arandi. Bu baskilara dayanamaya-
rak once Misir'a, ondan sonra da Avrupa'ya ge^ti. Avrupa'da Jon
Tiirklerle ilgisini surdiirdu, Mefrutiyetin ilam i<pn onlara maddi ve
fikii yardimlarda bulundu. (Said Halim Pa$a, Misir'a ve Avrupa'ya
gitmesine sebep olan FI. Abdulhamid'e hi^bir zaman sempati besle-
meyecek, eserlerinde zaman zaman ondan, "kendi haklan ve ser-
bestligi di§inda her tiirlii hukuku inkir eden .", "Esef vend idare",
"miistebit bir idare”, "bir mustebit", §eklinde bahsedecektir).
II. Me§rutiyetin ilanindan sonra Misir yoluyla istanbul'a dondti
(1908). Yeniden canlandmlan Cemiyet-i Tedrisiye-i islamiyenin 16
K3nums£ni 1324‘te te$ekkiil eden 10 ki$ilik yeni Meclis-i idare He-
yeti’nde yer aldi. Bir muddet Istanbul belediyelerinde faJijhktan
sonra §ur2-yi Devlet Ba§kanhgt‘na getirildi (1912). Trablusgarp sa-
va§inin ^lkmasi uzerine, Sadrazam Said Pa$a tarafindan Italya hii-
kumetiyle goru$meIerde bulunmak iizere Lozan’a gonderildi
(1912). Said Pa§a'nin istifasi uzerine kendisi de $ur£-yi Devlet'ten
aynldi ve ittihat Terakki Cemiyeti'nin sekreterligine getirildi. Mah-
mut §evket Pa$a'mn sadrazam olmasi uzerine tekrar $ura-yi Devlet
ba§kam oldu ve kisa bir zaman sonra da Haridye Nazirligi'na geti­
rildi (1913). Mahmut §evket Pajanin oldtiriilmesi uzerine Sadaret
Kaymakami oldu.
Sultan Mehmet Re$ad Sadrazamligi Viyana da bulunan Hiise-
yin Hilmi Papaya vermek istiyordu. Said Halim Pa$a'mn onunla
158 SAID HALIM PA$A

9ah§mak istememesi ve ittihat ve Terakki Cemiyeti'nin israrli gay-


retleriyle Sadrazamliga getirildi (1913). Kurdugu kabinede Harici-
ye NazirJigTm da kendi uzerine aldi. Edime'nin Bulgarlardan geri
alinmasi ve Balkan lilkeleriyle sulh anlajmalanmn yapilmasi Said
Halim Pa$a’nm ilk yapttgi miisbet icraatlar arasindadir.
1914'te I. Diinya Sava$i'nin ba§lamasiyla Said Halim Pa$a'nin,
hakimiyeti de azalmaya ba§ladi. Rusya'ya kar§i Almanya ile bir an-
la?ma yapih. Said Halim Pa$a'dan habersiz olarak, ittihadqlann
ileri gelenlerinden Enver Pa§a'nin gizli (ali§malan neticesinde iki
Alman gemisinin Karadeniz'e girmesi ve ondan sonra da bilinen
geli$melerin meydana gelmesi neticesinde Osmanli Devleti kendi-
sini harbin ifinde buldu. (Yusuf Hikmet Bayur'a gore Sadrazam Sa*
id Halim Pa$a'nm da iki Alman gemisinin Karadeniz'e giri$inden
haberi vardir). Bu olay uzerine Said Halim Pa§a istifa ettiyse de ge-
rek nazirlann ve gerekse Padi^ah'in israrlan uzerine istifasim geri
aldi. Fakat gittik^e ittihat Terakki ile aralan a^ildi. Nihayet Hariri-
ye Nazirhgi'm kendisinden aldilar. Miihim konularda da kendisine
dam§ilmaz oldu. Buna tahammul edemeyerek sihhi sebepler ileri
siirdii ve istifa etti (1917).
Harp mesulii olarak takibata ugradi ve sorguya qekildi. Malta
adasina siiruldu (1919). 1921'de tahliye edilmesi uzerine Sicilya’ya
ge^ti. Istanbul'a donmek istediyse de hiikiimet buna miisaade et-
medi. Bunun uzerine Roma'ya ge^ti ve orada bir Ermeni tarafindan
$ehid edildi (6 Aralik 1921). Na§i Istanbul'a getirilerek Sultan Mah'
mud Kirbesi haziresine defnedildi.

Hserleri: Said Halim Pa§a'mn Buhranlartmtz adi altinda basilan


(1919) eseri, daha once tek tek yayimlanmi? ve bir kismi aynca Sc-
biliirrc$ad mecmuasmda yayimlanmi$ 7 kitap^iktan olu§maktadir:
Me$rutiyet, Mukallitliklerimiz, Buhran-t fikrimiz, Btthratut icttmafmiz,
Taassub, !nhitdt-i IsJSm hakkinda bir tecr(ibe-i knlemiyye, tslfimln$mak.
Kaynaklaida verilen bilgilere gore Pa$a eserlerini Fransizca kaleme
almi$, daha sonra Mehmed Rauf Bey (1882-1918) ve Tahir Hayred-
din tarafindan Tiirk^eye terciime edilmi$tir. M. Ertugrul Diizdag
Buhranlanmiz'i sadele$tirerek ve ba$ kismma yazann hayati, eser-
leri ve hakkinda soylenenleri ihtiva eden bir giri§, sonuna da geni$
ve degerli dipnotlar koyarak net§retmi§tir (Terciiman 1001 temel
eser, Nu. 9, ts.). Bu 7 kitabin baski tarihleri, SebiUlrrc§ad'daki tefri-
kalan ve sadele$tirmeleri itfn bk. M. E. Duzdag: age, s. 248-49, dip-
not: 39*45. Buhranlartmtz Ahmet Ozalp tarafindan da sadeleftirile-
rek Toptumsal flztilme adiyla yayimlanim§tir (1983).
TORKtYE'DE tSLAMCIUK DO^ONCESl 159

Said Halim Pafa'nm Buhranlanmiz’in difindaki onemli eseri,


Mehmed Akif tarafindan istemda tefkiMtj siyasiye adiyla terciime
edilen ve Sebilurre$ad'da yayimlanan kitabidir. (C. XIX-XX. sayi:
493-501,1340. Bu terciimede kitabin Fransizcastnda yer alan "Milli
hakimiyet” kismi yoktur. Qah$mamiza bu kismt da terciime ettire-
rek aldtk). Bu kitap ilk defa Les Institutions potitiques dans la societf
musulmane adiyla Roma'da ne$redildi (1921). Notes pour servir d la
riforme de socieU musulmane ha$hgivla Orient el Occident dergisinde
tekrar yayimlanmi$tir (1922). (ngilizce tercumesi: The Reform of
muslim society (Kara$i 1967). A. Ozalp’in sadele§tirmesi tsl&m ve ba­
ti toplumlarmda siyasal kurumlar adiyla basildi (1987). M. E. Duz-
dag’in yeni ne$ri Buhranlanmiz ve son eserleri (1991) ipnde de yer
almi?tir.

Geni§ bilgi i^in bk. ibnulemin Mahmud Kemal Inal: Son sadra-
zamlar, IV, 1893-1932 (1982), Said Halim Pa$a, haz. M. E. Duzdag:
Buhranlartmtz (ts.), Ismail Hami Dani§mend: Izahti Osmanli tarihi
kronolojisi, V, 102 (1971), Erciiment Kuran: "Osmanli imparatorlu-
gu'nda isl&m dii^uncesinin geli$mesi’, Turk kiilturu, sayi: 203*204
(Eylul-Ekim 1979), ayni yazar: Turk diijiince tanhinde Arap kul-
turlii aydm: Said Halim Pa§a", Tiirk-Arap ilifkileri /. Uluslararast
konferanst bildirileri (Hacettepe Universitesi, 1979), Ismail Kara: ’Sa­
id Halim Pa$a'nm az taninan son eseri", Tarih ve Toplum, sayi: 47,
Kasim 1987; ayni yazar: '’Said Halim Pa§a‘nin hayati ve gdru§leri",
Fikir ve sanatta Hareket, sayi: 11-12 (Ocak-$ubat 1980), ayni yazar.
"Said Halim Pa$a‘ya gore Islam diinyasinin geriieme sebepleri",
Hareket, sayi: 14 (Nisan 1980), M. Hanefi Bostan: Said Halim Pa$a
(1992), Kurtulu? Kayali: "Said Halim Pa$a“, Tanzimattan Cumhurb
yete Turkiye Ansiklopedist, V, 1304-06.
I

Islam 'da Siyasi Te§kilat

Miisliiman milletlerin, §u son giinlerde, artik o eski meskenetlerin-


den silkinmekte ve yabanci boyundurugundan kurtulmaya tam bir ka-
rarhlikla <;ah$makta olduklanm mii$ahede ettik<;e yiireklerimizde son-
suz sevin^ hislerinin uyandiguu goriiyoruz. Demek ki miisliimanlar iii-
hayet anladilar ki, bir miisliimanm en kudsi vazifesi hiir olmakhr ve in-
san i^in, hurriyeti olmadik(a ne gerqek saadet ne de ger<;ek terakki
mumkiin degildir.
Bununla beraber §unu da itiraf etmeliyim: Deminki sevin^lerimiz ne
kadar biiyiik olursa olsun biitiiniiyle saf olamiyor. C^iinku diger taraftan
funu goriiyoruz: Musluman aydm simfinin biiyiik bir ekseriyeti, memle-
ketlerine batidaki siyasi miiesseselerin miikemmel, yahut noksan jekille"
rini getirmekten bajka bir iftiyak beslemiyorlar. Ve vatanlannin gerek
ictimai, gerek siyasi tekamiilunii tahakkuk ettirebilmek i^in, batinin bu
husustaki telkinlerini ve ilkelerini tatbik etmekten bajka bir ?are bulun-
mayacagi kanaatim ileri siiriiyorlar. Zamammizdaki musluman aydinla'
nn bu vicdani haletleri <;ok aciklidir. Zira kendilerinin §u noktayi lay1'
kiyla dujiinmediklerini gosteriyor: Miisliimanlik bir taraftan bizi bir Al'
lah’a tapmakla miikellef tutarken, diger taraftan ahlak! oldugu kadaf
ictimai bir takim telakkilere, ilke (prensip)lere sahip kilmi§tir. BunUr
dogrudan dogruya vahdaniyet (tevhid) akidesinden doguyor. Biz de an
cak o akldenin sevkiyle onlara uyuyor, boyun egiyoruz. Miisliimanlarir
siyas! telakkileri ve te§kilati i§te bu ilkelerden dogm u; ve o sayede ya$a
yabilmijtir.
T d a d Y E D E ISLAMCIUK DtlgONCBSl 161

Binaenaleyh bize oyle geliyor ki bu aydin dedigimiz suuf tam ve


ciddi bir kanaatin verecegi itminanla hi<;bir zaman kendi kendine $u
sozleri soyleyemiyor: IsUm dini ihtiva ettigi en yiiksek idrakler ve haki-
katlarla, insanligm en muazzam bir dinidir, en sahih ve en miikemmel
ruh ve mdnasiyla insanlik medeniyetinin hizmetijisi degil, bizzat o me-
deniyetin kendisidir. Binaenaleyh onun haricinde kurtuluf ve selamet
bulmak miimkiin degildir.
Bize oyle geliyor ki o aydin dedigimiz sinif ju hakikati hatinna ge-
tirmiyor: Bati diinyasi ip n "Her yol Roma’ya <pkar"sa musluman dunya-
si i?in her yol Mekke'ye ;ikar. Yani bu iki diinyadan herbiri ba$ka bir
yol, ba$ka b ir istikam et, ba$ka bir talih takip etmeye ve insanligm
umumtoekamulunde herbiri ba§ka ba$ka hareketleri yapmaya mecbur-
dur.
Hi<; kim se inkar edemez ki bah diinyasimn gayesi, telakkileri, tema-
yiilleri, ih tiyaflan ve bunlan tatmin i^in ba$vurdugu vasitalarla muslu­
man dunyasim nkiler arasindaki fark, Hiristiyanlik dininin ahlaki ve
ictimat telakkileri, ananeleri ve esaslan ile islaminkiler arasindaki mev­
cut fark kadar biiyuktiir. Zaten oncekiler (dinlenn tezahiirleri), ikinciler-
den (dinlerden) dogarken bundan ba$ka tiirlii olabilmesi miimkiin mii-
diir? Oyle ise bati diinyasuun sirf kendi ihtiya^laruu gozonune alarak
kabul etmi§ oldugu gerek ictimai, gerek siyasi miiesseselerin - istenildigi
kadar tadil edilse de- bize uygun gelecegini zannetmek pek apk bir ha-
tadir.
Ger^ekten d e bu iki diinya arasinda o kadar esash farklar vardir ki,
hifbir tadil bu farklan ne giderebilir, ne de hafifletebilir.
Demin m iisliim an aydinlarda var olduguna ifaret etm ij oldugum
yanlij kanaati, muslum an milletler tarafindan nesillerden beri ^ekilmek-
te olan ve o nlann om uzlanna pek agir basan yaban a hakimiyetinin te-
sirlerinden b a jk a bir je y e atfedemiyorum.
Binaenaleyh m eydandaki hatayi gidermekle beraber kendilerine
gostermek is ten m ki ictimat ve siyasi noktainazarlardan musluman mil-
letlerin batili m illetlerden begenip alabilecekleri bir jey olmadiktan baj-
k®, aksine bu hususta berikilerin islamiyetten istifade edecekleri bir;ok
Qhetler mevcuttur.
Ehemmiyeti en yiiksek mertebede bulunan bu mesele hakkinda vic-
danlan aydmlatmak i<jin tutulacak yegane yol, her jeyden once Islam ic-
tunaiyatmm ne oldugunu en afik bir gekilde gostererek siyasi ve ictimai
vazifelerimizin, isiam m esaslanm daha iyi anlayip daha iyi tatbik et-
162 SAtD HALIM PA$A

mekten ibaret oldugu hakkinda dindajlarim i tamamiyle ikna etmekten


ba§ka bir je y degildir.

Islam in ictim aiy ati

Islamin biitiin ictimaiyati jeriatin mutlak hakim iyeti esasi uzerine


istinat eder; ger^ek isam cemaati ancak bu hakim iyete uyan ve boyun
egen cemaattir.
§eriata gelince o, ahlaki, ictim ai bir takim tabit hakikatlann topla-
midir ki Peygamber tarafindan bizlere Yaratici adina teblig edilen bu ha­
kikatlar insanligm saadetinin bagli oldugu jeylerdir.
O halde jeriatin hakimiyeti demek, tabii, degijm ez, insanin keyif ve
iradesine bagli olmayan ahlaki ve ictimai kanunlann hakim iyeti demek­
tir ki bu kanunlann biitiin kainatta hakim olan tabii kanunlardan farki
yoktur. Bunlann huzurunda biitiin insanlar e jittirler. Biitiin insanlar
bunlardan, e jit hiirriyet i^inde faydalanirlar. Bu hiirriyet yalmz, o ka­
nunlara karji mecbur olduklan hiirm et ve riayetle sm irlandm lm ijtir.
Miisliimanhk, jeriatm hakim iyetini tesis etm ek suretiyle insanhga
hakiki e§itlik ve hiirriyetin gerc,ek ilkesini tesis etmi? ve bununla da ha-
kiki istiklal ve hakiki yardim lajm a -dayanijm a- (te'azud: solidarity) ilke­
sini meydana getirerek insan i?in en yiiksek ve en hakiki bir gaye ortaya
pkarmi§hr.
§imdi yukardaki izahlardan anlajildigi iizere §eriatin hakimiyeti il-
kesi $u asil hakikatin en ai;ik bir jek ild e ikrar edilm esidir: Tabiati ne
olursa olsun her varhk kendisine has olan tabii kanunlara baglidir. Bina-
enaleyh insanlann maddi varhklari nasil tabii fizik kanunlanna bagli ise
ictimai varhklari da oylece tabii ictimai kanunlara baglidir.
i§te bu suretle islamiyet §u ilkeyi vaz etmi§ bulunuyor: Hiqbir kuv-
vet insani ne kendi tiiriinden birinin, ne de -niceligi ne olursa olsun- b‘r
ziimre veya bir insan grubunun keyif ve iradesine tabi olmaya zorlay3"
maz. Ve insan kainata ezeli-tabii kanunlariyla tecelli eden Yaratici’sin"1
mutlak iradesinden b ajk a hiijbir $eye itaatkar olam az, baglanamaz, bo
yun egemez.
Ijte bu suretledir ki vehim ler ve sapikliklarla dopdolu olup insani®
n asirlarca sevk ve idare eden ve cem iyetlerin te§ekkiil ve tekSmiilun
buyiik biiyiik i$ler ijeviren ve sirf gorenege, yahut sirf akla istinat
mesleklere islamiyet son verdi. Ve yalmz kendi heveslerini, yalmz ken
TCRKlYE'DE tSLAMCIUK POgONCESt 163

jahsi ihtiyaglanni tatmin i(in kendilerine insanustii g ii; isnat ederek, bu-
nunla insanlar arasinda siyasi, ictimai, ahliki bir zabturabt temin etmek
isteyen hayali hakimiyetleri ebediyen saltanat tahtmdan indirdi.
Kisaca, hakimiyet mefhumu hakkmdaki telkinlerin en saglamini or­
taya koyan, ona en hakiki manasini, en hakiki mahiyetini veren
lslamiyettir. Evet islamiyet insana $unu ogretmijtir: Hakimiyet demek,
ancak geriatin, yani ahlaki hakikatin ve ictimai adaletin tabii koruyucusu
olan bu ilahi kudretin ve dolayisiyla ilmin, akil ve hikmetin hakimiyeti
demektir. Ijte miisliimanlik insanlara bu hakikati ogretmek suretiyle ha-
kimiyetin, zorbalik ve $iddetten dogan ve gas bed id, yalanci bir kudretin
bencil maksatlanna hizmet etmek i?in icat edilen zalim bir kudretten
ibaret oldugu hakkmdaki kanaat ve inanca ebediyen son vermijlir.
Yukardan beri soylediklerimizden $u hakikat ?ok a<pk olarak kendi-
ni gostermektedir: §eriatm, tabiiligi a fan (fitrata aykin) hi^bir mahiyeti
yoktur. Binaenaleyh o, bir;oklannm iddia ettikleri gibi ne ruhani, ne de
ruhbani degildir, aksine biitiin diger tabii kanunlar gibi biitiiniiyle
fitridir, tabiidir.
Eger $eriat en mutlak ve en miikemmel bir baglanma-itaat hiirmeti-
ne hak kazamyorsa bu ba$ka bir jeyden degil, kendisinin hakikatin ta
kendisi olarak insanin ahlaki ve ictimai saadetinin ancak bu hakikatla
kaim olmasindan, binaenaleyh benzerini tasaw ur etmeye imkan olma­
yan bu en kiymetli hakikatin Peygamber tarafindan bize teblig edildigi
farzedildigi takdirde insan iqn tanmmamasinin katiyen miimkiin olma-
masmdan ileri geliyor.
Bundan bajka pek bencil ve iddiah olan ve insan diijuncesini tabii
tekamiiliinden alikoymak suretiyle felce ugratan akilcilik goru^uniin ve-
him ve sapikhklanndan, $eriat insanligi kurtarmakta gecikmedi; insan
dujiincesi sahasinda da, ahlak ve ictimaiyat sahalannda meydana getir-
digi kadar kurtanci ve k ati bir inkilap uyandirdi.
Evet, Islamiyetten dogan yeni ruh ve yeni fikir-du$iince sayesinde-
dir ki, insan butiin manevi melekelerini, biitiin mii$ahede ve muhakeme
^biliyetlerini tam bir hiirriyetle inki$af ettirmeye muvaffak oldu ve bu
muvaffakiyet onu tecriibe metodunu kejfetmeye ve Islam diinyasindan,
biitun insanlik diinyasimn ebediyen oviin? sebebi olacak kadar yiiksek
b>r9ok miitefekkirlerin, bir 90k alimlerin ortaya <pkmasim temin eden
bugiiniin ilimlerini meydana cikarmaya sevketti.
?eriatin tabiiligi ajan (fitrata aykin) bir fe y oldugu ve ona kayitsiz
Sartsiz baglananlann afin bir taassupla malul oldugu kanaatinde olmak
164 SAID HALtM PA$A

hatasi §undan ileri geliyor: Bizler $eriatin ihtiva ettigi hakikatlan diger
tabii kanunian idrak etmek i$in muracaat ettigimiz kaideler ve vasitalar-
la idrak etmij degiliz. Yani bu hakikatlar insanin mii§ahede ve muhake-
melerinin mahsulu olmayip Cenab-i Hak tarafindan Peygamber vasita-
siyla bize bildirilmijtir.
Evet bu hakikatlar bizim mii$ahede ve muhakemelerimizden dog-
mu$ degildir. Bununla beraber tecriibelerimiz tamamiyla onlan teyid
eder ve o hakikatin musaade ettigi mii$ahede ve muhakemeler kendile­
rini tasdik ve dogrulamakla neticelenir.
§imdi ?oyle bir soru kendiliginden akla geliyor: Acaba insana, fiziki
ve kimyevi kanunian idrak ettiren m iijahede ve muhakeme melekeleri,
ona ahlaki ve ictimai kanunian da ke§fettirebilecek kudrette midir? Oyle
ya, $u iki <;e§it insani bilgi kategorisi arasinda esasli bir fark goriiliiyor.
(jliinku ewelkiler ruh sahibi olsun olmasm biitiin varliklan ve bir varhk
olmak yoniiyle de insani ihtiva ediyor, binaenaleyh tamamiyla afaki (ob-
jektif)dir. ikincilerine gelince bunlar ahlaki, ju u r sahibi ve bir arada ya-
$ama kabiliyetini tajiyan bir varhk olmasi dolayisiyla yalmz insana
mahsus oldugu igin hissi, ruhi, dolayisiyla da tamamen enfusi (subjektii)
olmaktadir.
Insan kendi iradesine tabi olmayan, gerek fitri temayulleri ve gerek-
se seciye ve yaratili§iiun noksanlik ve mukemmelligiyle h i; etkisi bulun-
mayan olay ve hadiseleri gerektigi kadar tarafsizca ve miistakil bir fikir-
le miijahede ve muhakeme edebilme kabiliyetindedir. Bundan birtakim
hakikatler, hatta birtakim kanunlar <;ikarabilir, ortaya atabilir. Bu itiraz
gotiirmeyen bir jeydir.
Fakat insani, ahlaki ve bir arada yajama kabiliyeti ta$iyan bir varhk
olarak tetkike, bundan da kendisinin hurmet gostermeye mecbur oldu­
gu ahlaki ve ictimai kanunian (jikarmaya gelince; hangi jartlar ifinde ic­
ra edilirse edilsin, insanin biitiin miifahede ve muhakemeleri, ictimai ve
ahlaki kanunian ger<;ek manada kejfetmeye asla miisait olamaz. Zira bu
miijahede ve muhakemeler onlan icra edenlerin noksanliklanndan ve
miikemmel olmayi$lanndan ebediyen kurtulamazlar.
Insanin bu konudaki fitri kabiliyetsizligine en canh bir delil aranirs*
o da batih medeni topluluklardir. Evet batililann diger tabii kanunlar
hakkmdaki vukuf ve ihatalan bugiin tarihin higbir devresinde goriil^
meyecek kadar ytikselmi$ken, ayni milletler tabii olan ictimai ve ahlak*
kanunlara karfi hayret edilecek derecede bir cehalet ve bilgisizlik itinde
bulunuyorlar. A$agida goriilecegi gibi bu cehalet kendilerine ;o k pahal*'
TORKtYE’DE tSLAMCIUK DO9ONCE8I 166

ya mal oluyor.
O halde peygamber kendilerine haber vermi? olmasaydi, insanlar
insan saadetinin bagli oldugu tabii ictimai ve ahUki kanunian tammaya
ebediyen muvaffak olamayacaklardi.
i^te insanin sirf fitri olan bu kabiliyetsizliginden dolayidir ki, pey­
gamber bizlere bu kanunian teblig ediyor ve kendi gayretlerimiz ve va-
sitalanmizla diger tabii kanunian ke$fetmek vazi/esini bizzat bize bira-
kiyor. Bu hususta yalmz be?ikten mezara kadar ilim tahsil etmemizi bize
tavsiye ile yetinmiyor, bir de miislumanm en birinci vazifesinin, gucu
imkan verdigi olfiide ilim elde etmekten ibaret oldugunu, ayni jekilde
miislumanm m ejru mail olan hikmeti nerde bulursa almakta lereddiit
etmemesini ve ilim tahsili ipn gerekirse (Jin'e kadar gidilmesi gerektigi-
ni bildiriyor.
Peygamber'in biitiin bu emir ve vasiyetlerinden $u netice hi? tered-
diite yer kalmayacak bir $ekilde ortaya ;ikiyor: §eriat fiziki ilimlere mus-
tesna bir ehemmiyet, saygih bir mevki verm if ve bu ilimleri insanhk saa­
detinin esasli amillerinden telakki etmi$tir.
Kisaca, islamin verdigi ictimai ders, bizlere tabii bir islam cemiyeti-
nin yani tabii olan ictimai ve ahlaki kanunlara ters diijmeyen, uygun
olan bir cemiyetin, jeriatin mutlak hakimiyeti ilkesine dayanan cemiyet-
ten ba$ka bir ?ey olmadigim ogretmekten ibaret kaliyor.
Bir de bizlere $unu ogretiyor: insan topluluklannin en mesudu,
ictimai ve ahlaki kanunian ve tabii-fiziki kanunian en iyi anlayip en iyi
tatbik eden, diger bir tabirle ilahi iradeye iyi bir jekilde itaat etmesini bi­
len cemiyettir.
Ayni jekilde $unu da anlatiyor ki, tek bafrna ictimai ve ahlaki haki-
katlann temin ettigi insan saadeti, hakiki, devamli ve degi$mez olsa bile,
maddi yoniinun eksik olmasindan dolayi eksiktir. Bununla beraber tek
bajma fiziki kanunlara ait ilimlerin doguracagi maddi refah ve saadet de
hem ictimai refah ve saadetten, hem de manevi zevklerden mahrumdur.

M illi hakim iyet

Islamiyet, ictimai mtiesseseler bakimindan oteki cemiyet nizamla-


nndan iistiindur. Bu tejkilatlanmamn esaslan jeriat ilkelerinden (ikmif-
hr. Buna ragmen bugiinkii musluman aydinlann feriatm hakimiyeti il-
kesi yerine bir bajkasmi, "milli iradenin hakimiyeti" ilkesini tercih ettik-
166 SAID HALlM PA$A

leri goriilmektedir. Halbuki bu zihniyete sahip olan miisliimanlar, yanli?


yoldadirlar.
Milli iradenin hakimiyeti ilkesi daha dun dogmu$tur, fakat yaml-
maz ve sorumsuz sayilmaktadir. Heniiz hi;bir yerde kesin sonu; alama-
nu?tir, fakat tam bir kudretin sahibi samlmaktadir.
Bati toplumunun refahi ve maddi gucu musluman aydmlann gozle-
rini kamajtirmakta ve gozleri kama$anlarm sayisi gitgide artmaktadir.
Aydinlanmiz kendilerini sonsuz bir hayranhga dii$uren bu ustiinliigii,
"milli iradenin hakimiyeti” ilkesinin "mucizevi” sonucu olarak goster-
mekten zevk aliyorlar.
Bati hayrani aydinlar, bu ilkenin musluman iilkelerde de benimsen-
mesi ve artik $eriatin, musluman idarecilerin olfusii ve ilham kaynagi
olmaktan ^lkmasim istemektedirler. Halbuki bu ilkenin islam iilkelerine
tatbikinin sunt olacagi ve bir $ekilden ibaret kalacagi daha onceki tecrii-
belerden bellidir.
Ustelik batinin bu son (jikan ve "her derde deva" milli irade
hakimiyeti ilkesi de daha once yine batida pkm ij, oteki "her derde deva"
gorii§ler kadar yanh$tir. Bu seferki de kendinden once gelen ve yine
kendilerini kudretli, sorumsuz ve yamlmaz hakimiyetler olarak ilan et-
mi§ bulunan “Kilise" ve "Krallik" gibi eski ustalanni taklit etmekte ve
"Milletin kendi idaresini ustlenmesi" gibi hayali bir hakka dayanmakta-
dir.
Biitiin bu hakimiyetlerin temelinde her zaman ayni esas bulunmak-
tadir. Kuwet. sonu<;, toplumdaki kinlerin azdigi, milli birligin ve kuvve-
tin par<;alandigi, siiriip giden bir iktidar kavgasidir.
Bu gibi gii^lerin hakimiyetleri, sahip olduklan ahlak degerleri dola-
yisiyla kendilerini kabul ettiren ilkelere degil, zorla elde edilen imtiyaz-
lara dayanirlar. Netice olarak da hepsi gasbin ve adaletsizligin birer or-
negi olurlar.
Hakimiyet i^in ger<;ekten bir hakka sahip olmak, ancak bir vazifenin
yerine getirilmesi yoluyla mumkiin olabilir. Bajka tiirliisu sadece b'r
haksizhk ve gasp halidir.
Insanin dunyaya birtakim tabii haklara sahip olarak geldigi, halbuki
<;evrenin onu bu haklann bazilanndan, bilhassa da hur olma hakkmdan
mahrum biraktigi iddia edilmektedir. Bu fikirleri ileri siirmenin buyuk
bir serbest dufiince ve hiirriyet taraftarligi oldugu saniliyor. Halbuki h*<
bir iddia bundan daha yanh$, hatta hiirriyet<;ilik ve fikir serbestligine
karji olamaz.
TtTRKlYE’DE tSLAMCtUK OO9ONCESI 167

insanoglu tabii olarak ve doguftan higbir hakka sahip degildir. in­


sanin dogu;tan sahip oldugu tek fey, (evresine uyum saglayabilme me-
lekesidir. Insanoglu maddi ve manevi varliginin boyun egdigi tabiat ka-
nunlanm mu$ahede ederek, bunlara uymayi ogrenir. Daha dogrusu, bu
kanunlann kendisine ytikledigi vazifeleri yerine getirir. Boylece kendi
kendini yeti$tirme vazifesini yerine getirerek, kendini dinletme, sozunu
geprme hakkim elde eder. Fazilet ve ahlaka uygun hareket ederek, saygi
gorme hakkim kazanir. Kendisini cemiyetin istedigi ictimai ve ahlaki va-
zifelere uyduran insanoglu, genifligi, yerine getirdigi vazifelerin ictimai
ve ahl&ki degerleri ve bunlan yerine getirif tarzma gore belirlenen bir
hurriyete hak kazatur.
islamiyet de insana, $eriat vasitasiyla, temel vazifelerini ogretmek-
tedir. Bu vazifeleri yerine getirdigi takdirde insan, tam ve ebedi bir mut-
luluga kavujma hakkiru elde edecektir.
Milli iradenin hakimiyeti ilkesi, yanli? bir diifuncenin geliftirilme-
sinden dogmujtur. Bu geli$menin devami ile de, kendinden onceki haki­
miyet gorii$leri gibi yok olmaya mahkumdur.
Zaten "milli irade” denen $ey aslinda milletin (ogunlugunu temsil
ettigi ;ok fiipheli olan bir topiulugun (ekseriyetin) iradesidir. Bu ekseri-
yetin, topiulugun hatta milletin yansim temsil ettigi bile fiiphelidir.
"Milli irade” ;ogu zaman, (ogunlugun zayif iradesini bastiran kuwetli
bir azinhgin sesinden ba$ka bir fey degildir.
"Mill! irade" sunidir ve gerijekte (ogunlugu temsil etmemektedir,
dedik. Suni olmadigiru ve nadir de olsa ger^ekten bir ^ogunlugu temsil
cttigini kabul edelim. Yine de hakli ve dogru olamaz. (^iinkii bu ilkeye
gore ;ogunlugun karan kanundur ve ^ogunluk, kuvvetini sadece sayi
;oklugundan ahr. Hakkm ve hikmetin en az tesir edebildigi yer ise i$te
boyle bir kalabahktir.
Netice, hakka ve hikmete en az deger veren bir fogunluga, kendi
kesin iradesini, azmliga zorla kabul ettirme hakkim tammak demektir.
Boyle bir hakkin, ge^mif asirlarda, aristokratlar ve kiliseye mensup azin-
1‘klar tarafindan kendi diledikleri gibi kullanildigini hatirlayalim... Aca­
ba bu seferki de (ogunlugun azinliktan almakta oldugu bir o ; miidiir?
Oyle ise, bunun davet edecegi yeni o£ almalara hazir olmak gerekir...
Biitiin bu giifliiklere ve mahzurlara ragmen, tam olarak ve genjek-
fen ortaya konmuf bir mill! iradenin degerini kabul etmemek veya kii-
^“fisemek dogru olmaz. Toplum juurunun ;ok degerli bir belirtisi ol-
^u&unu ve kullanilmasi hem hak hem de vazife olan ferdi iradelerin bii-
168 SAID HALIM PA$A

tiinunii temsil ettigini kabul etmemek de pek saijma olacaktir.


$u halde "mill! irade"ye belli bir saygi ve itibar gosterilmesi
lizimdir. Ama bu saygi ve itibar ne kadar buyiik olursa olsun, unutul-
mamasi gereken feyler vardir: Bu diinyada var olan her $ey, tabiat ka­
nunlanna, maddi ve ictimai hayatin ger<;eklerine tabidir. Hangi alanda
olursa olsun, insan iradesi, onlara ait kanunlar tarafindan yonlendiril-
mektedir. Dolayisiyla akla ve hikmete uygun dii$en, insan iradesini bu
kanunlann icaplanna uydurmaktir.
"Mill! irade" nasil tabiat kar$isinda, kudret ve hiikiim sahibi olama-
yarak, onun kanunlanna itaat zorunda ise, ahlaki ve ictima! alanda da
ayni §ekilde hakimiyet iddiasinda bulunamaz. Bu sahanm kanunlanna
da uymak zorundadir. Ustelik uyulmasi gereken ahlak! ve ictimai ka­
nunlann tesbit edilmeleri dahi tabiat kanunlannm tesbiti kadar kolay
degildir. Bu kanunlar, otekiler gibi insanin miijahede ve akil yiiriitmesi
yollan ile tesbit olunamaz.
§u durumda mill! irade, $eriatm kendisine gosterdigi ictima! ve
ahlaki nizama saygi gostermek ve boyun egmek zorundadir. Boylece
milli irade, ikinci derecede bir yere yerle?ecek ve $eriatin hakimiyeti il­
kesi kendisini kabul ettirecektir.

§eriatin hakim iyeti ilkesinin neticeleri

Bu neticeler esasli bir ehemmiyete sahiptir. Zira bunlar, kendisini


diger mevcut cemiyetlerden ;o k a$ikar bir surette ayiran; yeni esaslara
dayanan, biisbutiin yeni bir cemiyet meydana getirmiftir.
islamin ictimai sahada gordiigu if, kelimelerin en tabii mana ve ru-
hu ile efitlik (miisavat) ve hurriyet esasma dayali bir ictima! yapi kur-
muf olmasmdan ibarettir. Oyle bir ictimai yapi ki, simf rekabetleri, parti
rekabetleri ebediyen suriiliip qikarilmif, hurriyet ve efitlige karfi hi<;b|r
tepki yukselmemif, bunun neticesi olarak insani yardimlafma ve daya-
m§mayi en sihhatli ve en samimi fekliyle tanimif, bu dayanifma ve yar'
dimla$ma bir milletten diger bir millete koi atarak, aralannda benze°
gorulmemif islam kardejligini (uhuwet-i islamiye) kurmu?, dunyaW1
;e$itli iklimlerinde degi$ik kitalannda yafayan muhtelif irklara mensup
dortyiiz milyona yakin biitiin bir alemi bir islami aile gibi birleftirmifW
O bundan bafka, musluman milletleri miifterek ve sabit oyle bir ga'
ye ile donatmiftir ki, bu gaye onlann geli§mesini ve ilerlemes»nl
TOHKtYEDE tSLAMCIUK DO$ONCESl 188

(tekHmiil) emretmekten hi(bir zaman geri durmadi. Ve bu sayededir ki


onii; asirdan fazla bir zamandan beri biitiin musluman milletler gerek
yiikselme ve gerekse gerileme zamanlannda feriatm emir ve tavsiyeleri-
ne uygun hareket etmekten, ona canla bafla hizmetten ba$ka bir arzu
beslemediler. Kendi kurtulu?lanm ancak ondan beklediler ve bu kurtu-
lu;un ancak onun yiice hakikatlanna tabi olmakla ger^eklejebilecegini
bildiler.
islSmin ictimai sahadaki fiili tesirleri, hukumete, o zamana kadar
goriilmemi? oyle bir mevki ve niifuz temin etti ki, bu mevki ve niifuz,
hiikiimeti gozlerde hem heybetli ve iirkiitiirii, hem sevimli ve hiirmete
layik gosterdi.
Evet hiikiimet kendini sevdirdi. Zira o, ?eriata hizmet etmek, ona
karji hiirmet duygulanru ;ekmek ifin yine jeriattan dogmu$tu. Qiinkii
bu suretle h i; soz gotiirmeyecek oyle bir mejruiyeti tajiyordu ki, bu
mejruiyet kendisini her tiirlii gasb ve tahakkiim jaibelerinden temize <p-
kanyordu. Heybetli ve saygideger olmasma gelince, bu da her tiirlii jai-
beden temiz olan kudsi kaynaktan aldigi kiilli kudretten (kudret-i kulli),
bir de kendisinin ictimai ve ahlaki hakikatlann miieyyidesi bulunmasin-
dan kaynaklaniyordu. Hatta kendi adina ijlenen butiin suistimaller ne
onun nazarlardaki mevkiini, ne de ruhlara birakmi? oldugu itimadi kati-
yen sarsamadi.
Miisliiman milletler $u kanaati devamh muhafaza etmijlerdir: Ge­
rek adaletsizlik gerek istibdat, bunlann ne hiikiimetlerinde, ne kanunla-
nnda, ne de miiesseselerinde olmayip, ancak kudreti ellerme ge^irerek
kanun adina hareket ettiklerini iddia eden fahislardan dogmujtur.
Binaenaleyh miisliimanlar, $eriat tarafindan tesis edilen hiikiimetin
me§ruiyetine karfi ne itiraz etmeyi, ne de hangi suretle olursa olsun onu
diijiirmeyi akillanna getirmedikleri gibi, ijlenen adaletsizliklere, suisti-
Wallere son vermek ifin, hiikiimeti temsil etmeye ve kanunu tatbik et­
meye en ;ok ehliyetli kabul ettikleri kijilerin ellerine ifleri teslim eftnek-
ten ba$ka bir yol da aramami$ lardir.
O halde jeriabn hakimiyeti ilkesi denilen mutlak hakikat, olaylar ve
ortaya ;ikan durumlar ile kati bir jekilde ve a<pk bir tarzda teessiis et-
nu? bulunuyor. Oyle bir ictimai yapi meydana getiriyor ki insana ferdi,
Ktimaf, hakiki bir saadet temin etmek i<pn miimkiin olan jartlann tumii-
nii ihtiva ediyor. Oyle bir ictimai yapi ki, o zamana kadar insanin azmi
Oniinde dikilip, onu miikemmel bir hiirriyet ifinde ilerleme ve geiifme-
sinden, inkifafmdan alikoyan binlerce engel, harikulade bir fekilde dev-
170 SAID HALIM PA§A

rilip gidiyor. Oyle bir ictimat yapi ki o zaman i;inde ve hi? yoktan hay-
ret edilecek bir medeniyet meydana getirerek asirlarca insanligi ilmin,
hikmetin, adaletin, feyizli nurlanyla aydinlatiyor ve onu ahlaki, ictimai,
maddi (bakimdan) benzerleri goriilmemi? bir saadet iginde ya$atiyor.

Gerileme ve gokii§ devri

Islam diinyasi, her zaman kendi Islim ! akidelerine bagli kalmak ve


jeriahn hakimiyetine devamli tabi bulunmakla beraber tipki, ilerleme ve
yiikselme devirlerinde oldugu gibi dinin yiiksek ogretilerini ve emirleri-
ni biitiin varligiyla korumaya (ali$masina ragmen, iki asra yakm bir za-
mandan beridir ki islam medeniyeti kiilli bir gerileme ve ;oku$iin i«;inde
bulunuyor.
Eger ayro sebepler artik aym neticeleri ortaya (jikarmiyor ve dogur-
muyorsa bu kesinlikle §undan ileri geliyor: Musluman milletler kendi
Islam! vazifelerini, eskisi gibi gok iyi bir $ekilde idrak edememek ve ye­
rine getirememek kabiliyetsizligine du$mii$lerdir.
Ben burada konumuz olan gerileme ve gokmeye oteden beri umu-
miyetle sebep olarak ileri siiriilmekle beraber, ger;ek olmaktan ;o k uzak
bulunan bir siirii tahmin ve hayali siralamaktan sarf-i nazar edecegim.
Aym fekilde islamin g ii; ve kudretini a§agilamak iqin yorulmaksi-
zin ugra$an garazkarlarla da me§gul olmayacagim. Evet islam'm bu
ebedi dufmanlan asla muvaffak olmamak §artiyla her vasitaya bafvura-
rak junu ispat etmek ve fikirleri juna ikna etmek iijin galijiyorlar: "Miis-
liimanhk, musluman milletlerin yalruz §u andaki gerilemelerine sebep
olmakla kalmayacak, belki musliimanlik akidelerinde sabit ve kararh ol-
duk;a bu din kendilerini ebedi bir mahkumiyet ve sefalet i^inde biraka-
caktir."
Ger;ekte bunlara iddia ettiklerinin aksini isbat etmek en kolay bir
iftir. Fakat hatalanndan, taraf tutm alanndan her ne olursa olsun
fedakarlik etmemeye niyet etm i; olan bu gibi kifilerle tartifmaya gin?'
mek dogru bir hareket degildir.
Binaenaleyh ben, o m&nasi anla§ilamayan tahminlerle ugra?maksi-
zm yoluma devam edecegim ve Islam diinyasina isabet ederek medeni'
yetini gerilige ve ; 6kii$e diifuren kabiliyetsizligin mahiyetini tayine ;al>"
facagim. Ki bu gayret ve <;ali$ma, hem o gerileme ve ;oku$un yapisi ve
tabiatini tammamiza yardimci olacak, hem de tedbir ve qoziim (tedavi)
KiKKtYE DE 13LAMC1LIK Dtl§UNCESI 171

yollanni bize gosterecektir.


Bu gerileme ve ;okii$ (inhitat) neden ibarettir? Musluman milletle-
rin eskisi kadar giizel bir $ekilde yerine getiremedikleri Islami vazifeler
hangileridir? ijte ortaya konmasi ve cevap verilmesi gereken iki soru.
Miisliimanlar arasinda hi;bir sinif ve ziimre rekabeti goriilmez, hi;-
bir kavmiyet (milliyet^lik) miicadelesi ortaya pkmaz, bilakis islam kar-
de^ligi her zamankinden daha gii;Iii tecelliler gosterirken, kisaca feria-
hn hakimiyeti kendi niifuz ve mevkiini muhafaza eder ve kalplere ilham
etmek mecburiyetinde oldugu hiirmet ve itimat hislerini -ki onlar olma-
dik;a bu hakimiyetin fiddet ve baskidan ba$ka manasi kalmaz- her tiirlii
$iiphe ve jaibeden annm i; bir ?ekilde muhafaza eder dururken, acaba
islamm hiirriyet, efitlik ve yardimla$ma-dayam$ma ilkeleri, musluman
cemaat arasmdan kalkmiftir feklinde bir iddiada bulunmak hakli olabi-
lir mi?
§iiphesiz bu konuda musluman milletler, i(inde bulunduklan geri­
leme ve ;okmeye ragmen batili milletlerden daha bahtiyardirlar. Zira
bahda simf ve ziimre kinleri, milliyet^ilik diifmanlan eskisinden daha
§iddetli bulunuyor. Ve orada hiikiimet tahrip oImu$, yaralanmi$, itibar-
dan dii$mu$ olarak artik halka ne gerektigi kadar itimat ne de hiirmet
hissi telkin edebiliyor.
Bununla beraber iktisadi imkanlan afismdan bu iki diinya ayni du-
rumda degildir. Bu konuda yiiriitiilecek mukayeseler tamamiyla batili
milletlerin lehine ;ikar. Denebilir ki biz iktisadi bakimdan ne kadar fel;
olmuj, maddi degerler itibanyla ne derecelerde sefalette isek; onlar bu
bakimlardan o derece kudretli, o kadar miireffehtirler.
Bu a^idan bakilirsa fiiphe yoktur ki musluman milletler acinacak
haldedir. Bati milletlerinden ogrenecekleri peki;ok jeyleri oldugu gibi bu
konuda onlara ne kadar gipta etseler haklan vardir.
O halde h i; jiiphesiz, IsUm diinyasuun gerilemesi, maddi jartlari-
nm sukutundan ve ortadan kalkmasmdan ileri gelmiftir ki bu sukuf onu
bahli milletlerin taarruzlanna karji istiklalini miidafaaya giicii yetmeye-
Cek, onlann tahakkiimii altma dufmekten kendini kurtaramayacak ka­
dar zayif bir hale getirmijtir. Fakat o boylece esaretin, hiirriyetsizligin
biitiin felaketlerini, biitiin afagihklanni tammij olmakla beraber, bunlar
kendisine dini hakkmdaki kuwetli imanint kaybettirememij ve iktisadi,
s>yasi bakimdan varligmi harap ettigi halde ictimai varligini bir tiirlii
Wahvedememijtir.
Maddi kudret ve saadetin, tabiat tarafindan insana tahsis edilen
172 SAID HALIM PA9A

sonsuz nimetlerden istifade yolunu bilenlere has oldugu ve bu nimetler-


den istifade edebilmek i;in tabiati idare eden kanunlarla o kanunlardan
;ikan fen ve ilimleri tammak gerekecegi kabul edilince, musliimanlann
gerUemesini, musluman milletlerin ancak bu kanunlar ve bu fen ve ilim-
lere karji olan bilgisizliklerinden ba$ka bir §eye atfetmemek zaruridir.
§urada hatirlatmahyiz ki, Peygam berim iz bize islam iyete isabet
edebilecek felaketlerin en deh§etlisinin cehalet ve bilgisizlik oldugunu
haber vermisti.
Ger;ekten bu gerileme islam diinyasi i;in biiyiik bir musibet ve fe-
lakettir. Bununla beraber yok edici olmadigini soyleyebilmekle biraz te-
selli bulabiliriz. ijin hakikati soylenirse, bu gerilem e ne ahUkidir, ne
ictimaidir, fakat iktisadldir, dolayisiyla m addidir ve telafi edilmesi
mumkundiir.
Kaldiki musluman milletlerin tarihi, gerileme ve ; 6 kii?leri (inhitat-i
islami) konusuna ait olmak uzere soylenen sozleri en a ;ik bir $ekilde te-
yit etmektedir.
Ger;ekten o bize bildiriyor ki Islam dunyasimn gerilem esi, dinin
biitiin rabbant yahut ruhant telakkilere kat'i surette m uariz olmasina
ragmen, musluman m illetler arasmda ya$anan hayata h i ; faydasi do-
kunmayan, musbet olmayan bir takim ilimlerin ortaya gikmasi ile ba$h-
yor. i$te bu ilimler maalesef §oyle bir kanaatm yayginla§masina sebep
oldu: "Peygamberin bizlere, h i; durmaksizin ilim ve irfani arajtirmamiz
hakkmdaki kesin emirleri, yalmz jeriatm ihtiva ettigi bir takim hakikatin
ara§tirilmasi ve tetkik edilmesine miinhasirdir, yoksa bundan ba§ka hi;-
bir hedefi yoktur."
§iiphesiz Peygamberimizin vasiyet ve tavsiyelerini bu $ekilde apk-
lamak ve yorumlamak biiyiik bir hata idi. Zira Peygam berim iz, jeriat
vasitasiyla ahlaki, ictimai, biitiin hakikatlan bize ogretmi? olduktan bay
ka, ;ok miistesna bir israrla da daima daha fazla ilim tahsilini, daha
irfan ve kiiltiir edinilmesini tavsiye ediyor; dinimizin kiymetini ancak
ilim ve irfan vasitasiyla daha ziyade anlayacagmuzi ve §eriati yine o va'
sita ile daha giizel tatbik edecegimizi bize hatirlatip duruyor. Binaena-
leyh bundan §u mana anlajilmahdir: Sabit, devam b ve israrb bir azim ve
gayretle tabiatm sirlanni ke$fetmeye muvaffak olarak, bu suretle tab**"
tin insanlar i;in saklamakta oldugu sonsuz hayir ve menfaatlerden is**'
fade etmek ve boylece $eriahn temin ettigi ahlaki ve ictimai saadete uy
gun maddt bir saadet temin etmek icap eder.
(^ok acinacak bir haldir ki bu hata kendisini doguran alimlerin nu
TORKtYEDE ISLAMCILIK DO9ONCES! 173

fuzu yuziinden umumiyet ve k u w et kazanarak az zaman sonra biitiin


Islam diinyasina hakim oldu.
i$te ayni gruptaki biitiin ilimler gibi haliyle zararh olan iskolastik
sebebiyledir ki isUm diinyasi gitgide tabiati arajtirm ak ve tetkik etmek
vazifesine k arji ilgisiz kalmaya ba$Iadi, nihayet tabii ve fiziki ilimlerle il-
gilenmeyi tamamen ihmal edecek bir hale geldi.
I§te bu suretle musluman milletler gerek refah i;inde yajamak, g e­
rek istiklallerini mudafaa edebilmek konusunda muhta; olduklan saa­
det ve maddi ustiinliikleri temin etme kabiliyetinden yavaj yavaj uzak-
la§hlar ve neticede kendi elleriyle iktisadi ve siyasi mahrumiyetlerini ha-
zirlami? oldular.
Bunlann bir taraftan, elden gidenleri telafi maksadiyla sarfettikleri
gayretlerin daima hiisranla neticelenmesi, sonuq vermemesi; diger taraf­
tan bati diinyasi ile ip ;e girme ve temaslann giinden giine ilerlemesi,
neticede islSm diinyasinda jeriatin teklif ettigi feylerin kendi maddi te-
rakkilerine biitiiniiyle kar$i oldugu kanaatini meydana getirdi.
I§te y an lij oldugu kadar korkun; da olan bu kanaata kapildiklan
ifindir ki miisliimanlann bir kismi kendi maddi saadetlerini, ictimai ve
ahlaki saadetleri yolunda feda etmekle; ba$ka bir ifade ile maddi refah-
larmin ileri siirdiigii teklifleri jeriatm teklifleri ugrunda ihmal ediver-
mekle miikellef olduklanru zannettikleri halde; diger bir kismi da bilakis
kendi maddi yiikselme ve ilerlemeleri yolunda jeriatm isteklerinden
vazgepnek suretiyle daha akillica bir harekette bulunduklanna inandi-
lar.
Birinci kisimdakiler, bu tuttuklan tarzi takip ederek muhtejem, la-
kin heniiz uzak olan bir ge<;nii$i dirilteceklerini limit ediyorlardi. Halbu­
ki otekiler Islam diinyasimn ilerlemesine ve geli$mesine karji biricik en-
gel olarak telakki ettikleri feriati hakimiyet tahtindan indirmedikfe m e
sut, gu;lii-kudretli ve biisbiitiin yeni bir cemiyet meydana getirebilecek-
lerini limit etmiyorlardi. ijte Islam diinyasinda ilk defa olarak batilila$-
n>ak arzusu bu jekilde bajladi.
Ger;ekte musluman cemaahn batilila$masina taraftar olanlar (ay-
dinlar) hi;bir zaman £ok kii<pik bir azmligin iistiine (lkamamiflardir. Fa­
kat bu azmhk, aydm ve miitefekkir tabakalann ^ogunlugunu temsil et-
meyc ve Islam diinyasina hakim olan batililann kendiierine destek ve
yardima olmalan ve bu konuda himayelerini a jin derecelere gotiirmele-
n sayesinde islim cemaatimn mukadderati iizerinde riddi bir $ekilde te-
sirli olmaya bafladi.
174 SAID HALlM PA3A

Evet islam diinyasmdaki muslum an aydm ve m iitefekkir tabakala-


nn (jogunlugu batilila§maya taraftar oldular. Zira bu tabakadaki insanlar
ya tiimiiyle bati merkezlerinde tahsil gormii$, yahut kendi memleketle-
rinde bati propagandasinin meydana getirdigi birtakim m uesseselerde
okumu§lardir ki bu m uesseselerin islam diinyasim ebediyen kendi
siyasi ve iktisadi tahakkumiinden sahverm em ek i^in batim n m anevi ve
ruhi hakimiyetini kurmaktan ba§ka bir gaye takip etm edigi meydanda-
dir.
§imdi bu §artlar altinda yeti§mi§ m iitefekkirlerim iz, gerek dinlerini,
gerek o dinin kendilerine ogretmi§ oldugu ahlaki ve ictim ai hakikatlan
du§iinurken; qaresiz olarak az 90k batilila§mi§ bir kafa ile du§iinerek hu-
kumlerini ona gore veriyorlar ve bu suretle dinlerine olan itimatlanni,
dinin ahlaki ve ictimai ilkelerinin miikemmeliyeti hakkmdaki imanlarmi
kaybediyorlar, onlara kar§i nefretle dolu bir ilgisizlik, hatta bazan a§iri
bir difynankk gosteriyorlar.
Oyle ama bu batihla§mi§ kafalar, qaresini bulmak istedikleri hastali-
gm ne tabiatim, ne mahiyetini hi^bir zaman gerektigi kadar anlayama-
diklan gibi, ilerlemesini ve yiikselm esini ger^ekle^tirmek i^in bo§ yere
ugra§ip durduklan cemaati da ne yazik ki ogrenememi§ ve taniyama*
mi§lardir.
i§te bunun i<;indir ki o kafalar IsUm diinyasimn zaten $ok kararsiz
olan durumunu busbiitun kan§tirmaktan ve kamu vicdanini kendi vie-
danlan gibi bulandirmaktan ba§ka bir §ey yapmaya muvaffak olamadi'
lar.
Demin i§aret ettigim iskolastik ilimlerin saptirdigi ve hakimiyet alti'
na aldigi §eriat taraftarlanna gelince, bunlar da Islam diinyasim dii§mu§
oldugu <;okii§ ve gerilikten kurtarmak konusunda otekilerden fazlaca bir
ba§ari gosteremediler. Bununla beraber, bu sonrakiler sayesindedir ki
Islam diinyasi, §eriati ara§tirmaktan, uzerinde du§unmekten, yorumla-
maktan; kisaca §eriatm hakikatlanyla beslenip, §eriatin biitiin fikrini, bii*
tun kalbini ve biitiin ruhunu muhafaza etmekten ayn kalmamiftir. O bu
suretle kendisi i<;in dogrudan dogruya §eriat uzerine kurulu bir ilim te­
sts etmi§tir ki, bir musluman mii§ahede ve mukayeselerini ancak bu
itimle yiiriitiir, hiikmunu yine 0 ilimle verir. Evet oyle ilim ki gayesi in'
sana biitiin manevi varhgmin tezahiirlerinde §eriata uygun hareket et-
meyi ogretmekten ve onun biitiin emirlerini tatbik ettirmekten ba§ka bir
§ey degildir.
Islama has olup fikih adiyla bitinen bu ilim, hi<;bir §iiphe yo k tu r k>
TCRKlYEDB tsU-M CIUK DtjfCNCESl 175

ahl&ki ve ictim ai ilim ler sahasinda insan du§uncesinin meydana getire-


bildigi en m iihim ve en miikemm el bir miiessesedir. Fiziki ilimler saha­
sinda tecriibe m etodu ne iser ahlaki ve ictimai sahada da fikih odur.
O nun sayesindedir ki islam diinyasi, aradan asirlar ge^mi?, yabanci
h&kimiyet altinda kendisine binlerce inkilap saldirmi$ken, hala kendi
Islam! telakkilerini, isl&mi ilkelerini, ananelerini, kendi ruh ve gayelerini
biitiin pakhgi ve safiyetiyle muhafaza ediyor. Onun sayesindedir ki ona*
nlm asi ve telafi edilm esi miimkiin olmayan ahl&ki ve ictimai gerileme
ve qokmeye hi^bir zaman kendini kaptirmiyor.
§im di islam dunyasinin yakalandigi hastalik gerektigi gibi bilindik-
ten ve onu doguran sebepler anla§ildiktan sonra tedavisi i<;in ba?vurula-
cak vasitalar artik kendiliginden ortaya pkar. Ger^ekte onun derdine 93-
re; kendisinde bulunmayan ve bulunmamasi gerileme ve ^okmesinin bi-
ririk sebebini tefkil eden ilim ve fenleri durmadan kazanmaya ve elde
etmeye £ali§masindan ibarettir. Bu ilimler ve fenler bugiin Avrupa'da*
dir. O halde bizim igin yapilacak i§ apa^iktir: O ilim ve fenleri Avru-
pa'dan ogrenmek. Evet gerek unutmu§ oldugumuz deney metodu, ge-
rekse cahili oldugum uz yeni ilimleri tahsil etmek. Hem bu suretle hare­
ket edersek, ilm i tahsil i^in gerekirse Qin'e kadar gitmek mecburiyetinde
oldugumuzu bizlere teblig eden Peygamberimizin emrini yerine getir*
mi§ oluruz.
Fakat §unu da hakkiyla takdir etmek lazimdir ki, bizim Avrupahlar-
dan alacagimiz §ey yalmz bununla sinirhdir. (Junku Islam in gerilemesi-
ne $are olacak biricik vasitanm bundan ibaret oldugu soz goturmez bir
hakikattir. Yoksa sozlerimizden batili milletlerin iktisadi ilkelerini, cah$-
ma ve sermaye te§kilatina ait usullerini ve bunlar arasindaki miinasebet-
Ieri tipki orada oldugu gibi kabul etmeye taraftar olmak manasi anla^il-
mamahdir. Bilakis en iptidai bir basiret bile bize $u hakikat! bildinr
Islamin esas ilkelerine az veya qo k muhalif olmalan itibariyle, bizim iqn
batimn bu saydigimiz §eylerin kabul etmekten son derece sakmmak za-
niridir.
O halde biitiin te$kilatimizi, biitiin iktisadi esaslanmizi §eriatin sirf
hikmet olan ruhuyla mutenasip bir $ekilde yeniden ortaya koymak i<pn,
ilimde kendisine ba§vuracagimiz bir merci varsa ancak fikihtir. (^iinkii
ancak bu sayede, te§kilat ve esaslanmiz, batidaki milletlerin te$kilat ve
®saslarinda gorulen ve ictimai ydntemlerinden meydana gelen noksanhk
ve biiyiik hatalardan temize ^lkabilirler.
Muhtemeldir ki bu satirlar bizim batilila$mi$ mutefekkirlerimizin
176 SAID HAUM PA$A

ho$una gitmeyecektir. Fakat onlann bu husustaki hiikum leri ne olursa


olsun §u ger^egi asla sarsamaz: Kendilerinin batiyi alki§lam alan ne ge­
rektigi kadar derinligine bir ara$tirmanm neticesidir, ne de ciddi bir mu-
kayese ve kar$ila§tirmaya dayanmaktadir. Dolayisiyla um um iyetle dog-
m ve temelli degildir. Onlar tarafindan batik m illetlerin, dzellikle ictimai
yontemlerine kar§i gosterilen takdir, sirf bu m illetlerin elde etm esini bil-
dikleri maddi saadet yiiziindendir. N asil ki m usliim anlann ictim ai yapi-
lanna, dolayisiyla Islamm o kadar takdir edilmesi gereken ictim ai miies-
seselerine kar§i bu kadar a$ik bir §ekilde gosterdikleri nefretin esas sebe­
bi de musluman milletlerin iginde bulunduklan maddi §artlann sefaleti-
dir. Mademki bir cemiyetin maddi refahi daima ferdi kabiliyeti neticesi­
dir, o halde bu refah, onun fenni bilgilerine dayamr. Binaenaleyh o cemi­
yetin ictimai yonteminin iistiinliigii hakkinda da yeterli bir delil olamaz.
Demek ki onlan bu gibi hatalara kar§i sevkeden ger^ek sebep, batihla§-
malan ve dolayisiyla maddi zevklere k arji miiptela olduklan sinirsiz ve
a§m dii§kunlukten ba§ka bir §ey degildir.

B ati cem iy etleri

Bati cemiyetlerinin ta ortaya £iki§lanndan giinum uze kadar ge^ir-


mi§ olduklan tekamiilu takip edersek §unu goriiriiz: O nce orada kilise-
nin ruhanl nufuzu hakim kesilmi§, ardindan bu hakim iyet kralligin
maddi kudretine mahkum olmu§tur. Yine goruriiz ki, bu sonraki haki-
miyet de burjuva sinifimn refah ve serveti ile belirginle§en demokrasi
hiikiimeti meydana getirmi§tir. I§te bencil ve maneviyat ile 90k az bagli
olan sanayici burjuva smifmm bu debdebe ve serveti yiiziindendir ki/
batih milletlerin son tekamul devresinde, ahlaki ve ictimai mahiyetteki
mesleklerin zaranna, iktisadi meseleler miistesna bir ehemmiyet kazan-
di. Halbuki insanligm gerqek saadeti aqisindan ew elkiler, yani ahlaki ve
ictimai meseleler daha miihimdi. Bu hal (yani iktisadi meselelerin once-
lik kazanmasi) onlann bu tekamul safhasim <;ok hususi bir vasifla dam*
galadi. Netice ise §u oldu: Fertlerin zengin olarak debdebe i^inde ya§a*
ma arzularuu son dereceye kadar koriikledi, bencillik hissini, ihtikar ve
ba§kalarim istismar etmek temayullerini, tasavvur edilemeyecek derece-
lerin iistiine ^ikardi. Nihayet sinirsiz bir servet arzusu ve bu servetin te-
min edecegi biitiin maddi hevesleri tatmin i^in her§eyin kendilerine mU'
bah oldugu kanaatini verdi.
TORKtYE'DE tS U M C IU K D (j§O N C £Sl 177

Sanayinin guniim iizde gorulen bu olaganiistii terakisi -ki tarihte


benzeri gorulm em i$tir- konum uz olan tekam iiliin mahsulii olup bugiin
hemen hem en biitiin bati ictimai yapisuun dayandigi temeli te$kil eder.
Eger gtiniim iiz sanayinini meydana getiren sermayedar burjuva si-
mfi ise onu kendi ^aligmasiyla besleyen, ya§atan da emek^i i^ i simfidir.
Bu itibarta ikinci sm ifa dahil olan halk, bah ictimai yapisinda burjuva si-
mfma e fit denebilecek kadar bir ehemmiyet kazandi. Hatta goriiyoruz ki
kendisini istism ar etmekte olan sermayedar burjuva sinifina zorla goru-
§iinii ve iradesini kabul ettirm ekle yetinm iyor da, arzusu istikametinde
yenilerini meydana getirm ek i^in, miiesseselerini biituniiyle devirmek
istedigi biitiin bir cem iyete hakim olmak istiyor.
Daima goriiliiyor ki bati ictimat yapisi, ta ortaya <pki§indan beri
kendi m iiesseselerini ve kendi ictimai yontemini devamh bir $ekilde
"degi^tirmek" ihtiyaciru hissetmekten asla geri kalmami§tir. Binaenaleyh
onun ictim ai tekam ulii esasen ilmi mahiyette olmayan bir yigm tahmin-
lerin, ara$tirm alann,tecriibelerin neticesidir ki daima onu bir takim yan-
h§ fikirlerin, ani ihtiya^lann ve gepci hallenn arkasmdan siiriikJemi$
durmu§tur. Bunun sebebi de §udur: Bahnm ictimai yapisi asla degi$mez
bir ictimai gayeye sahip olamami$tir. Onun gayesi hislerinin, maddi ihri-
ya^lannin, fennt bilgilerinin tekamuliiyle devamh olarak ve kesintisiz
degi§ip durmu§tur. O, tekamiiliinii ilham etmemi$tir, sevk ve idare de
etmemi§tir, lakin takip etmi$tir.
§imdi, bir ictima! gaye; sabit kalmadan, ictimai tekamiile uyarak de~
vamli degi§ir durursa, tekamulii kendisine tiibi kilacak yerde kendisi
ona tdbi olursa, bundan o gayenin hakiki olmadigi, yani tabii olan ahlaki
ve ictimat hakikatlar uzerine istinat etmediginin anla§ilmasi gerekir. Bu
hakikatlar ise insanlann arzusuna tabi degil, aksine hakimiyetini diger
tabii hakikatlar gibi insanlara zorla kabul ettirecek ve onlara hareketle*
rinde rehber olacak bir mevkidedir.
O halde hiq §iiphe edilmemelidir ki bah ictimai yapisi, insan cemi-
yetine tam bir istikrar temin eden ger?ek ve degi$mez ahlaki ve ictimai
ilkeleri heniiz bulamami$tir. Onsuz da ictimai saadet hi^bir zaman mii-
kemmel ve siirekli olamaz.
Bir ictimai idarenin istikrarsizligi, o idarenin, cemiyetten ancak bir
kismmi tatmin ederek diger kismmi asla tatmin edemediginin, birini di-
lerinin zaranna kayirmakta bulundugunun a91k bir delilidir.
Halbuki bir idare ne derecede zalim ise o derecede de siirekJt olma­
yacak demektir. Zira gosterdigi §iddet nisbetinde hiicumlara maruz ka-
178 SAlDHALtMPAgA

Ur. Boyle bir idare fiddet ve baski ile bir muddet siirerse de nihayet var-
liguu hissettirmek i;in yaptigi suistimaller ve adaletsizlikler yiizunden
yikilir gider.
I$te bundan dolayidir ki insan cemiyeti i;in varligi zaruri olan hii-
kiimet, bati ictimai yapisi tarafindan devamh olarak hiicuma maruz kali-
yor ve miisliiman cemaatta gordiigii hiirmet ve itimadi bati diinyasinda
higbir zaman yerle§tiremiyor.
Varsin kiralhk papahgm yerine gegsin, yahut dinle ilgisi olmayan
bir siruf kalkip ruhbanlann makamina gegsin; varsin demokrasi kuvvet-
lenerek zadegara; sosyalizm de kapitalizmi maglup etsin, hakikatte bun­
lann hicbirinin ehemmiyeti yoktur. Bunlar hastaligin ba$ka safhalar al-
tinda tekranndan ba$ka bir manayi ifade etmez. Evet bunlar hep o yeni
suistimaller, o yeni haksizhklardir ki eskilerin yerine gelerek tipki onlar
gibi gelecek nesiller igin diger birtakim suistimaller, haksizliklar, zuliim-
ler dogururlar. Binaenaleyh boyle bir cemiyetin sahip olabilecegi maddi
niifuz ve umran her ne olursa olsun, higbir zaman ne yeterli derecede
saadet ve ictimai siikun bulabilir, ne de m uhta; oldugu huzur ve vicdani
teselliden nasibini alabilir.
Miitefekkirlerimizden biiyiik bir ekseriyetinin bati hakkinda besle-
digi hayallerden ozellikle biri vardir ki herjeyden once onun mahiyetini
meydana gikarmak gerekir. Qunkii bunlan hukiim lerinde yaniltan se-
beplerin en miihimi budur. Bu hata bati ictimai yapismin, fertlere ?imdi-
ye kadar higbir insan cemiyetinin vermedigi derecede hurriyet ve e§itlik
bah$ettigini hayal etmektir. Halbuki hangi ictimai yapida olursa olsun,
ferdin faydalandigi hurriyet ve ejitligin derecesi, kendi ictimai dayanif-
masi, kendi ictimai dengesinin istikrariyla, diger bir ifade ile orada mev­
cut olan ictimai adaletin kiymet ve degeriyle olgiilmesi gerekir.
Eger batida ictimai siniflar arasindaki rekabetler, du?manliklar, hala
bunlan birbirine bogazlatacak derecede varhgim muhafaza ediyorsa,
eger dayanijma denilen $ey ancak bir ictimai smifm fertleri arasinda - 0
da biitiin cemiyetin zararma olmak fartiyla goriilebiliyorsa, kisaca eger
ictimai denge o diinyada devamh olarak tehdit altinda ise ve devaml'
olarak bu denge bozuluyorsa, tabiidir ki bunlann her biri hurriyet ve
e$itligin Avrupa'da bizim miitefekkirlerimizin zannettikleri gibi
cak bir mertebede bulunmadigina ayn ayn birer delildir.
Bundan bajka fertlerin ve siniflann imtiyaz ve ejitsizlikleri ilkesine
dayanan bir cemiyette gergek ve sahih manalariyla hurriyet ve
kurmak ;ok mufkiildur. Qiinkii hurriyet ve e$itlik ilkelerine tamamiy *3
TtnUdYE'DE tSUM CIUK D0§ONCESl 17*

zit bir yigrn zan ve vehimlerle dolu asirlann meydana getirdigi telakkiyi
degigtirmek iipn, ifadesi hiirriyetperver olan kanunlann nejredilmei ye-
terli degildir. Boyle bir halde, ancak tamamen tatbikle ve nesil be nesil
tam bir sabir ve akillilikla takip edilen ahlaki bir terbiye sayesindedir ki
insan bir anane jeklind e tevariis ettigi simf ve parti sapikliklanndan
kurtulabilir. Yine o sayededirki tarafsizhk ve musamahakarhk seciyele-
rini kazanarak, artik kendi tiirijnii aym haklara ve aym vazifelere sahip
gorur ve aralannda bu vazifeleri yerine getirmek ve bu haklan kullan-
mak konusundaki ferdi kabiliyetlerden bajka farklilik tarnmaz olurlar.
I$te yalruz bu $artin mevcut olmasiyladir ki insan, hiirriyet ve ejitlik
hakkinda sahih bir telakki edinebilir ve kendi ihtiyaglanna gore bunlann
her ikisinden de higbir engelle karjilafmadan faydalanabilir. l$te o za­
man anlayabilir ki herhangi bir cemiyette var olan hurriyet ve efitligin
kiymeti, o cemiyeti meydana getiren fertlerin, ahlaki ve ictimai kiymeti-
ne; fertlerin ahlaki ve ictimai kiymetleri de sozkonusu olan cemiyetin
dayandigi ahlaki ve ictimai ilkelere siki sikiya baglidir. Yoksa o cemiyet­
te var olan yanli$ bir takim akidelerle, takip ve taraftarlik ruhundan do-
gan ictimai adaletsizlige (are getirebilmek i;in hadiselerin zoruyla orta­
ya atilmi$ az veya 90k keyfi kanunlara bagli degildir. i$te yalmz bu su-
retledir ki batidaki ictimai simf rekabetleri ortadan kalkar ve bununla
beraber hurriyet ve efitligi geri almak i^n arahksiz ortaya (lkan ve hi;-
bir zaman tatmin edilemeyen istekler eksilir ve bati cemiyeti o kadar
uzun muddetten beri bulamadan arayip durdugu hakiki ve tabii hurri­
yet ve e§itlikle ictimai adaleti tamyabilir. O halde bahmn ahlaki ve
ictimai telakkilerinden, ilkelerinden herhangi birini, musliimanliktaki il-
ke ve telakkilerden herhangi birine tercih ederek, onu kabul etmek tavsi-
yesinde bulunmak ipn hi;bir sebep ve higbir yol yoktur.
Bizim dinimizin telakkileri, batimnkilere, mukayese kabul etmeye-
°ek derecede ustiindiir. Binaenaleyh bizler Islam diinyasuun $imdiki ge­
rileme ve ;oku$iine son verebilmeyi limit etmek ifin, miisliimanligin te-
takkilerini daha iyi anlamaya, o yiice dinin ahlaki oldugu kadar ictimai
tarafi da bulunan ilkelerini daha iyi tatbik etmeye fali$maktan ba$ka ;a-
remiz yoktur.

Batm in siyaset usulii

Biitiin siyasi yontemler ve yapilar gibi batimn siyasi yontemi de


180 SAID HALtM PA$A

kendi tekamiiliine hizmet etmek igindir, kendi ictimai yonteminden


dogmuftur. §u halde batuun siyasi yontemi, ictimai yonteminin takip et­
tigi tekamul seyrinde gegirdigi biitiin degijmeleri gekmeye mecburdur
ki bu mecburiyet onu mensup oldugu ictimai yontem gibi degifken ve
istikrarsiz bir hale koyar.
Ben burada batinin gegmifte ya$ami$ oldugu safhalarla mefgul ola­
cak degilim. (^iinku bizi §imdilik ilgilendiren tarafi, onun ne durumda
oldugudur. Batinin ictimai yapisi, -zamanimizda oldugu gibi- hakikat ve
ictimai adaletin her tiirlii kaydindan azade, mutlak bir hurriyetle ifade
edilen milletin arzusundan bajka bir §ekilde tecelli edecegini -yeni bir fi­
lar revag buluncaya kadar- tanimamaya karar verdigi gtinden itibaren
konumuz olan siyasi tarzi ve yontemi de milli hakimiyet ilkesine dayan-
maktadir.
Bu ilke hakkinda ne diifundugiimu yukarda anlatmif oldugumdan,
§imdi yalmz $unu soylemekle yetinecegim: Milli hakimiyetin siyaset sa-
hasinda tatbik edilmesinden milleti temsil neticesi meydana gelmiftir.
Ifte bu milleti temsil usfilii gunumiiz bati cemiyetinin en belli bafli
siyasi miiessesesi ve butiin siyasi yapisinin temelidir.
Halbuki Avrupa milletleri ge$itii gaye ve temayullere sahip bir ta­
kim ictimai siniflara aynlmif ve bunlann herbiri siyasi oldugu kadar
ictimai ve gogunlukla birbirine zit muhtelif ihtiyaglar karjisinda bulun-
mu? oldugundan, neticede milleti temsil usulii, ta ortaya giki$mdan iti­
baren ancak boyle bir digerine dujman ictimai simflann mumessillerin-
den meydana gelmek jeklinde tecelli edebilmi$tir.
Bu temsilciler de mensup olduklan simflann fikirlerini ve menfaat­
lanni savunmak iqin aralannda kargilikh bir takim kurulu$lar meydana
getirdiler ki bundan, milletleri adina birbirleriyle mucadele etmekte ol-
duklaniu gordugiimiiz siyasi partiler ortaya gikti.
I$te bu fekilde batili memleketlerde parlementolar, boyle siyasi par'
tilerden herbirine, hiikiimet kudretini ele alarak, onu bir muddet kendi
arzusu istikametinde kullanmak ortamim hazirlayan bir ictimai miicade-
le meydani haline geldi.
Batili milletlerin ictimai tekSmiillerinde, milleti temsil usuliiniin bw
gun gordiigii if bundan ibarettir. ictimai smiflar arasindaki diijmanlik'
lar devam ettikge ve bahli milletler igin gergek bir sulh ve ictimai anla$"
ma ve uyufma devresi dogmadikija netice daima boyle olacaktir.
Yukandan beri anlattiklanmizdan ?u neticeyi kabul etmemiz gere*t'
mektedir: Bati ictimai yapisuun tercih ettigi ve kullanmakta oldu|u
TpHKtVE'DE Is l Am c il ik DOgONCESt 181

siyasi yontem, tamamiyla kendi ictimai yapisina gore te$ekkul etmi§ ve


onu biitunuyle tatmin etmi$tir.
Milleti temsil usuliiniin hak ve imtiyazlanna gelince, tabii bunlar
;ok genif, hatta denilebilir ki sirursizdir. Bu usul icra kuvveti uzerinde
her tiirlii kayittan alinmig bir murakabe (denetleme) vazifesinin gerektir-
digi biitiin haklara haiz olmakla kalmiyor, bilakis te?ri (yasama) tekeline
de sahip bulunuyor ki bu tekel onu te§ri kuvveti mevkiinde bulunduru-
yor. Ve gerek milli iradeyi tammak, gerek o iradeyi kanunlar $eklinde
kabul ettirmek imtiyazmi kendisine temin ediyor.
§u halde milleti temsil usuliiniin biricik i?i, cemiyeti halkqila$tir-
mak, yani azinligi <;ogunlugun iradesine itaatli kilmak demek oluyor.
Halbuki onun murakabe (denetleme) hakki, cemiyeti halk;ila$tirmak
meselesinde icra kuvveti ile mucadeleye giri$mesi iipn degil, memlekete
akli bajinda ve namuslu bir idare temin etmesi i<pn tanmmiftir.
Boyle bir siyasi yapida icra kuvveti nedir? Temsil etmekte oldugu
milli hakimiyet gibi mutlak kudret sahibi, hata etmez, mesuliyetsiz bu-
lunan, dolayisiyla daima zorbaliga ve baskiya meyilli biiyiik bir itibari
niifuza sahip olan bir parlamentonun elinde istedigi gibi kullanacagi bir
aletten bajka bir $ey degildir.
lmdi istiklalini kaybeden her kuw et esas seciyesiyle beraber asli va-
zifesini tabii bir §ekilde yerine getirmek kabiliyetini de yitireceginden,
icra (yuriitme) kuvveti, artik partilerin ve parlamentoda kendisini des-
teldeyen siyasi kijilerin ozel menfaatlanna hizmet etmekle me?gul olur,
bol parali vazifeler icat etmek ve dagitmak suretiyle onlara partizanlar
bulmaya, her tiirlii vasita ile se^mlerde (Ogunlugu onlara temin etmeye
Salijir. Boylece her tiirlii sdzle$me yapmaya, her tiirlii imtiyaz vermeye
hazir bulunur ki bunlann hiikiimet idaresini her haliikarda bozacagi,
Sunden giine daha masrafli bir hale sokacagi tabiidir. Kisaca boyle bir
siyasi yapida icra kuvveti, akli bajmda, namuslu bir idare temin ede-
1"ez. Kotulii^ii iyiliginden daha ;o k olur.
Bundan ba§ka tejri kuw etinin tek bajina bir siyasi heyete ait oldu­
gu bir siyasi yapi, daima en arzu edilmeyecek $ekillerden biridir. Zira
afiktan apga taraf tutmaktadir, adalete o kadar kayitli degildir. Ve ka-
*Uin orada zor kullanma ve §iddetin az 90k keyfi, az 90k tahammiil edil-
n'es* miimkiin olmayan me?ru bir aletidir.
Evet, meydana getirilen kanunlar her $eyden once siyasi maksatlara
hizmet, $ahsi menfaatlan tatmin gayesini gdzetecek, daha yiiksek bir de­
recede bulunan umumi menfaatlarla gerektigi kadar kayitli olmayacak.
182 SAtD HALIM PA$A

dolayisiyla ister istemez zuliim ve taraftarhkla jaibeli bulunacaktir.


Bundan ba$ka tejri kuvvetini ta$iyan bir siyasi heyette ihtiras ve re-
kabet hislerinin ;ok a$m olmasi dolayisiyla hikmet ve itidale kar$i veril-
mesi gereken mevkinin tabiahyla ihmal edilecegi du$uniiliirse, bu gibi
$artlar altinda meydana getirilen ve boyle bir siyasi yapimn gerektirdigi
taraf tutmaktan kurtulamayan kanunlann verebilecegi itimat ve hiirme-
tin derecesi kolayca tasawur edilebilir.
Bununla beraber boyle bir idare altinda ya$ayan milletler, kanunu
yorumlama (tefsir) ve tatbik etmekle vazifeli ki?ilerin, adaletin dagitil-
masi (tevzi'-i adalet) denilen bu yiice vazifeyi tam bir hikmetle ve taraf
tutmadan yerine getirebilmeleri i;in kendilerinin her tiirlii etkilerden
korunmuj olabilme yollanm tamamlamaya devamh bir jekilde ;ah$ir-
lar.
Imdi tarafsizligi, akil ve hikmeti, itidali kanunun vaz'mdan ziyade
tatbiki sirasmda zaruri telakki eden milletler $u halleriyle siyasi $ekilleri-
nin kesinlikle miikemmel olmadtgmi itiraf etmif oluyorlar.
§imdi biz bu usuliin hayli uzun surecek olan mahzurlanni siralaya-
cak degiliz. §u ibaret etmi? oldugumuz kismiyla yetinecegiz. Zira milli
hakimiyet ilkesinin en miihim ve en kesin neticesi odur.
Fakat ictimat adalet a;ismdan bu usulun hatalan ne kadar biiyiik
olursa olsun, yine batidaki ictimat usule tumiiyle mutabik olmak onun
tabii bir mevcudu, samimi bir tezahurii olmak meziyetini biitiiniiyle ta-
gimaktadir. §ayet kusurlu ise, sebebi bizzat kusurlu olan bir ictimai yon-
temin ihtiyaijlanm tatmin etmekle miikellef olmasidir, ba?ka bir ?ey de­
gildir.
ijte bu yontemin biricik meziyeti soyledigimiz jeyden ibarettir to
hi; bir zaman hafife alinacak gibi degildir. Bununla jurasi da a$ikardir.
Ictimai ihtiyaijlari, batuun ictimat yapisina ait ihtiya;lann ayni olmayan
bir cemiyette bu usulun tatbiki felaket olduktan ba$ka, esasen kabul
edilmesini gerektirecek hi;bir sebep de yoktur.
Bundan dolayidir ki bati siyasi yontemine taraftar olanlanmiz, y<>n'
temin kendisini degil, kaynagi bulunan ictimai yonteme, tam bir uygun'
lugunu (mutabakat-i kamile) takdir etmekte bulunduklanmn farkind*
degiller, demiftik.
Biitiin bu soylediklerimizden iki netice ortaya fikiyor: Birinas1-
islSm cemiyetinin tutuldugu felaket, tabit olan maddi kanunlar hakkm'
daki bilgisizliginden ileri geliyor ki bu bilgisizlik tabiatin nimetlerinde1’
istifade etmesine mani olmak suretiyle kendisini maddi bir sefalete fl*3*1'
TtTRKlYE'DE ISLAMCILIK DO^ONCESt 183

kum ederken, netice itibanyla siyasi istiklalden mahrum birakiyor.


Ikincisi, batili cemiyetin maruz kaldigi musibet kendisinin tabii olan
ahlaki kanunian bilmemesinden kaynaklaniyor ki bu onun devamh bir
ictimai buhran i;ind e kivranmasina sebep olur. Demek ki oncekiler
(miisliimanlar) maddi saadetten, ikinciler (batililar) da ictimai saadetten
mahrumdurlar.
Binaenaleyh isI3m cemiyeti tutuldugu hastaligi gidermek ipn o has-
tahgi doguran bilgisizligi ortadan kaldirmah, bunun i;in de kendisinde
eksikligini gdrdiigii o tiir ilimleri batiya bajvurarak derhal almalidir. Ba-
tili cemiyet de malul bulundugu ictimai hastaliktan kurtulmak isterse,
jeriatm teblig etmif oldugu ahlaki ve ictimai kanunlari ogrenmek i;in
Islam cemiyetine yonelmelidir.
Goriiliiyor ki islam cemiyetinin batili cemiyetten alacagi $eyler ;ok
kesin ve dzetlenmi$ bir mahiyettedir, hi;bir zaman ictimat ve siyasi tabi-
atta degildir. Binaenaleyh nasil ve ne dereceye kadar olursa olsun Islam
cemiyetinin batihla$masi tasawur edilebilecek hatalann en deh$et veri-
dsidir.

Islam da siyasi usul

Bir cemiyet ipn en giizel siyasi usul, kendi ictimai usuliiniin ihtiya;-
lannin en miikemmel bir $ekilde kar$ilayan, kendi asli ilkelerini en gii­
zel bir tarzda izah etmeyi ba$aran; kisaca onun en sadik ve en dogru bir
ifadesi olan usflldiir. i$te biz bu ilkeden yiiriiyerek Islam i(in en mii-
kemmel siyasi usulun hangisi olmasi gerekecegini tayin etmeye ;ah$aca-
giz.
Yukarda sdyledigimiz gibi IsISm cemiyetinin, feriatin hakimiyetine
siki sikiya bagli olmasi demek, jeriatm ahlaki ve ictimai kanunlanmn,
cemiyet fertlerinin herbirine yiikledigi vazifeleri, her fert ayn ayn yerine
getirmek, herkes tarafindan muhterem ve itaat edilmesi gerekli bir fey
olarak kabul edilmesini ayn ayn denetlemek demektir. O halde miislti-
manlan sevk ve idare eden maddeten sabit bir hak vardir ki o da budur.
Evet her musluman, $eriatm hiikiimet tarafindan muhterem ve itaat
edilmesi gereken $ey olarak kabul edilmesini, yiice hukiimlerinin en
"Hikemmel bir $ekilde tatbike konmasim denetlemek gibi dini bir vazife
'le miikelleftir. Bundan hiikiimeti denetleme hakkinm kendisinin hi; iti-
raz gotiirmeyecek bir IsUimi hakki olacagi tabiatiyla meydana ipkar.
184 SAJD HALlM PA$A

O halde islamda siyasi usfll ancak milleti temsil suretiyle olabilir.


Ancak smiflar arasindaki rekabetlerin bilinmedigi, ictimai gaye ve tema-
yiillerin kesinlikle birbirine ters dufmeyerek herkes ifin vahdetini mu­
hafaza ettigi islam cemiyetinde, milleti temsil usuliiniin mecburi olarak
batidaki tarzdan biisbutiin bafka olmasi gerekir. Evet ruhuyla, gayesiy-
le, terkibiyle, kisaca hukukuyla imtiyazlanyla bunun otekinden ayn ol­
masi mecburidir.
Binaenaleyh islim cemiyetini temsil edecek heyet, milletin se^kinle-
rinden tefekkiil edecek ve orada esasen milletin muhtelif suuflanni sa-
mimi bir fekilde bir digerine baglayan vahdetle ters diifmeyen bir siyasi
siikfin ve ahenk hukiimran olacaktir. Demek ki bu heyet ictimai sahada
mevcut olan dayanifma ve yardimla?mayi siyaset sahasmda da tezahiir
ettirmek vazifesiyle miikelleftir.
O halde musluman mebuslar meclisinde ne komiinist, ne sosyalist
fertler goriilecek, ne cumhuriyet ne saltanat taraftan bulunacak, yalmz
§eriahn hikmetli emirlerini en miikemmel bir fekilde tatbik etmekten
ibaret olan m iifterek gayelere hayatlanni vakfetmif, ayni gayeyi takip
eden insanlar goriilecektir. §ayet aralannda ihtilaf ortaya (ikarsa ancak
o miifterek gayeyi elde etmek (ve ona ula§mak) i(in bajvurulacak vasi-
talan tayin etmek hususunda ortaya (lkacaktir.
Binaenaleyh milletin temsilcileri, galebe qalmak veya tahakkum et­
mek maksadiyla birbirlerine girmeyecekler, aksine miifterek gayeye hiz­
met i(in birbirlerine yardimda bulunacaklardir. Demek bunlar denetle-
melerini ihtiras, kiskan<;lik, kin, rekabet gibi hislerden annm if olarak ye­
rine getirecekler yani, beferi faaliyeti en faydali ve en verimli kilan fart-
lar dahilinde if goreceklerdir.
Bu temsilciler heyetinin tafiyacagi hak ve imtiyazlara gelince, bun­
lar kendisine hiikiimetin en genif, en miikemmel, en etkili ve en gerqekp
bir fekilde denetlenmesini temin edecek, bununla beraber ona tefri teke-
lini vermeyecektir. Zira milleti temsil etmekte olan bir cemaata bu hakki
vermek, -akil ve itidale ne derecede sahip olursa olsun- bir siyasi heyetin
islami cemiyeti hesabma kanun vazetmekle miikellef olmasma riza gos-
termeyen feriatin ruhunda var olan mutlak hikmet ve adaletle tezat te f
kil eder.
Kaldi ki bati siyasi usuliinde tefri hakkimn yalmz parlamentolara
verilmesini gerektiren hususi sebepler, Islam mebuslar meclisi i(in mev'
cut degildir. Zira orada cemiyetin devamli bir fekilde istemekte oldugu
ictimai degifiklikleri kolaylaftirmak i^in, sirf bu maksada hizmet eden
TORKtYEDE tSU M C lU K DO§ONCESl 185

kanunlar pkarm ak bir hedef iken, burada gozetilen cihet, mevcut olani
daha miikemmel, daha saglam bir hale getirmek suretiyle muhafaza et­
mekten bafka bir fey degildir.
O yle ise Islim cemiyetinde milleti temsil eden kuw et yalniz denet-
ipdir, yoksa tefri sahibi degildir. Zira hedefi cemiyete akli bafinda, na­
muslu bir idare temin etmek ve fertler arasinda en yiiksek bir adaleti hii-
kiimran kilmak suretiyle daimi terakkisinde millete dayanak ve destek
olmaktan ibarettir.

Tefri hakki

islim cemiyetinde tefri (yasama) vazifesi, batidaki gibi siyasi degil


ictimai bir vazifedir. Tefri, tamamiyle ictimai ve pek miihim bir vazife
kabul edilince, tefri hakkinin, kanun vazini bilenlere yani erbabma ait
olmasi tabiatiyla kesinlefm if olur. Zira bu bir eksenyet, yahut ekaliyet
ifi degildir, sadece "salahiyet" meselesidir. Kif inin maddi sihhatani koru-
mak hakkim miinakafasiz hekimin eline verdiren fey, salahiyetten baf-
ka bir fey degilken; nasil olur da biitiin bir milletin ahlaki ve ictimai sih-
hati iizerinde tasarruf gibi itiraz gotiirmemekte oncekine benzeyen, an­
cak ondan daha 90k miihim olan bir hak tutulur da "salahiyeften bafka-
sina verilebilir?
Bunun ifindir ki tefri vazifesi, insan cemiyetindeki vazifelerin en
muhimi degilse, herhalde en miihimlerinden biridir ve kanunian vazet-
mek pek yiiksek ve pek hususi bir salahiyete baglidir. Yeniden kanun
vazederken yahut mevcut olam tadil ederken itidal, hikmet, ihdyat, ba­
snet, tarafsizlik gosterilebilmesi i(in kanun vazedenin feriatin hakikatla-
nna pek esasli bir fekilde vakif olmasi, ahlaki sedyelerinin de o nisbette
yiiksek olmasi ?ok liizumludur.
Kanun vazeden, halkin ruhunu iyice tetkik etmeli, mizacini, fikrini,
temayullerini tanimif olmalidir ki cemaatm hesabma meydana getirece-
8> kanun, cemaatm ifine gelsin. Zira bir kanun mahabbet, hiirmet, ma-
habet hislerinin hepsini birlikte verebilmelidir. Yoksa polis nizamnamesi
n'ahiyetinden bir kanf yiikselemez.
Goriiliiyor ki konumuz olan smiflar, icra kuwetini denetlemek va-
zifesiyle miikellef bulunan bir temsil heyetinde bulunamayacak kadar
hususidir. O halde tefri hakkinin hukukfulara, yani faziletleriyle, tecrii-
^leriyle, ilimleriyle milletin hiirmet ve itimadim kazanmif miitehassis-
186 SAlD HALlM PA$A

lar simfina ait olmasi icap eder. Binaenaleyh bu hak musliimanlann fa-
kihlerinden yani hukukqulanndan meydana gelmi? bir heyete verilir ki,
mebuslar medisi gibi tamamiyle miistakil olacak olan bu heyet, jeriahn
mutlak hSkimiyetini kuwetlendirme ve siirekliligini saglama mukaddes
gayesine dogru yiiriir gider.
I$te bir islim cemiyetinde meydana getirilecek kanunlar ancak bu
jartladir ki ruhunda barman mutlak hikmet ve adalet i^inde ebediyyen
degi$mek imkini bulunmayan ondort asirlik siirekli ve anekli bir tejri
usuliine istinat edebilir.
Yine o kanunlar ancak bu jartladir ki iyi du$unulmii$, insicamli,
mantikh, ol^ulu ve umumi ahlikin teyidine mazhar olan bir kanunlar
mecmuasi ortaya koyabilir. Ve bu cemiyetin kanunla emniyet altina ahn-
masi, kanun uzerine istinat etmesi, yalmz bu suretle kesinlikle kesintiye
ugramaz.
Bundan bajka bir $ekilde meydana getirilecek kanunlar ise hususi
ihtiraslan ve menfaatlan tatmin etmek, yahut ani bir takim ihtiya^lara
karji durmak igin yapiliru$ demektir ki gepci birtakim vakialar gozetile-
rek diizenlenmi; kanunlar derekesine inmeye mahkumdur.
Artik bu kanunlar adaleti temsil etmezler, aksine istibdadi temsil
ederler. istibdat ise bir taraftan zayiflan ezmek i(in kuwetlilere kanun-
dan istifade hakkim vererek, diger taraftan da zuliimden kurtulmak ifin
zayiflan, ya kanundan kapnaya,yahut da onu tanimamaya mecbur ede­
rek cemiyetin bozulmaya yiiz tutmasina sebep olur.

Hiikiimet ba§karu

Islam cemiyetinde hiikiimetin kaynagi jeriattir ve hiikiimet feriatin


miieyyidesinden ba?ka bir $ey degildir. Boylece bir islami hiikiimet i?in
halka miimkun olan saadetleri butiinuyle temin etmenin, kendisinin de
son haddine kadar niifuz ve kudret sahibi olmasmin lazim geiecegi tabi-
atiyla ortaya ijikar. Qurvkii hiikiimetin en iyisi, en kuwetli, en tedbirli
olam, kullann maslahatlanna en iyi hizmet edebilenidir. Binaenaleyh
lslSm cemiyetinde hiikiimetin iktidarh ve niifuzlu olabilmesi i(in bu
kudret ve niifuzu temin eden biitiin hak ve imtiyazlari kendinde bulun-
durmasi ve bunlann yalmz bir jahista toplanmasi lazimdir. Qiinkii jay *1
bu hak ve imtiyazlar bblunerek ayn ayn jahislara, yahut degi$ik siya5'
heyetlere verilecek olursa, bunlar birbirlerine kar$i gelmekten, bir dige"
TORKrYEDE ISLAMCIUK DOgtJNCESl 187

rini ge^ersiz birakmaktan geri durmazlar. Bu ise katt surette hiikiimetin


aczini ve meskenetini dogurur ki her zaman iipn vahim bir ictimai feta-
kettir.
Bununla beraber biitiin bu hak ve imtiyazlara sahip olacak fahsm
milletin reyleriyle seijilmesi de o nisbette gereklidir. Zira hakimiyet ma-
kamina en ;o k ehil olan kim ise ancak onu o makama oturtmak, millet
i;in itiraz kabul etmez bir vazife olunca, bu se^im de o vazifeden tabii
olarak dogan bir hak olur.
Binaenaleyh musluman memleketinde hiikiimet bafkaninin millet
tarafindan sefilmesi ve kendi hikimiyetini etkili bir jekjlde yerine geti-
rebilmesi i(in de biitiin hak ve imtiyazlara sahip olmasi icab eder.
O, bu itibarla icra kuwetinin en buyiik bafkamdir. Vekil ve miimes-
sillerine, mumkiin oldugu kadar iyi fartlar ifinde hizmet yapabilmeleri
i?in yeterli olacak haklan devretmek suretiyle kendi vazifesini yerine ge-
tirir. Icra kuwetinin en buyiik bajkani olmak bakimindan siyasi yapimn
diizenleyidsi kendisi oldugu ipn, bu yapimn muntazam bir fekilde i$le-
mesine nezaret etmek, <;e?itli kuwetler arasindaki ihenk ve iilfeti muha­
faza etmek, bunlann arasinda ortaya (lkabilecek ihtilaflan yoluna koy-
makla mukelleftir.
Hiikiimet bafkam, feriattan dogan hakimiyeti milli irade ile temsil
etmesi itibanyla fahsen hem feriata, hem millete kaifi; ayni fekilde onu
temsil eden memurlar da millet ve feriatin miimessillerine karfi mesul-
diirler. ifte icra kuwetinin mebuslar meclisine ve tefri kuwetine karji
mesuliyeti Islam siyasi usuliinde bu fekilde teessiis eder.
imdi artik ortada icra kuweti temsildlerinden fikayet eden bir me­
buslar meclisi olmadigi, aksine kendisine tevdi ettigi yiiksek vazifeyi
hakkiyla yerine getirmek konusundald kabiliyetsizliginden dolayi icra
kuwetinin biiyiik bafkaiundan jikayetip bir millet bulundugu ifin, feri-
at kendisini dinler ve hiikiimet bafkanimn diifmesi hakkmdaki hiikmii-
nii verir. Bu suretle daha dun mutlak iktidar sahibi olan o idem bugiin
yahut yann fani fertlerden biri olur gider.

Icra k u w e ti

Her selahiyet (yetki) bir hak bahfeder, her hak da bir selahiyet tanir.
Hak ile selahiyetin birlefmesinden de istiklai viicuda gelir.
Milleti temsil eden heyette, hiikiimeti denetleme (murakabe) hakki
188 SAID HALtM PA9A

varsa, bu hak hukumetin millete kar§i iyi yahut kdtii hareket etmekte ol-
duguna dair hiikiim verme selahiyetinin ancak millete ait bulunmasm-
dan ileri gelir. Bunun gibi te§ri kuwetinin kanun vazetme hakki da ken-
disinin kanun viicuda getirmek i<;in en selahiyetli $ahislardan te$ekkiil
etmesinden dogar.
§imdi hiikiimet etmek ve idare vazifesi de iki ew elkiler gibi kesin-
likle selahiyete muhta^hr ki icra kuwetinin uzun tecriibeyle elde ettigi
bu selahiyet kendisine hiikiimet ve idare etmek hakkim verir. O halde,
nasil bu hak ve selahiyetlerden herbiri, gerek mebuslar meclisine gerek
tejri kuwetine tam bir istiklai veriyorsa bunlar da icra kuw etine ayni
istiklali temin edebilmelidir.
Binaenaleyh mebuslar meclisi ile te§ri kuw eti kendi hakimiyet ve
faaliyet sahasinda nasil serbest bulunuyorlarsa, icra kuwetinin de aym
sahada aym serbestlige sahip olmasi zaruridir.
Mebuslar meclisinin icra kuw eti iizerinde sahip oldugu murakabe
hakki, -vazifesini iyi gormesi ve ondan mesul olmasi i;in sirf kendi ka-
naati ve vicdanmin ilhamiyla hareket etmek mecburiyetinde bulunan-
icra kuwetinin hi^bir zaman hurriyet ve istiklaline tecaviiz etmek de­
mek degildir. §ayet mebuslar meclisi ile icra kuw eti arasinda bu konu-
da herhangi bir ahenksizlik, yahut ihtilaf ortaya (lkarsa, hiikiimet ba$ka-
m araya girerek milleti hojnut edecek bir tarzda meseleyi haileder. Bu­
nunla beraber milleti memnun etmek zarureti, icra kuwetinin hurriyet
i(in bir kayit (engelleyici bir bag) §eklinde telakki edilemez. Zira kendi­
sinin hikmet-i vucudu ve yegane hedefi zaten bundan ibarettir. Te$ri
kuwetinin hedefi, meydana getirdigi kanunlann hikmet ve isabetiyle
milletin ihtiya^lanni temin etmekten; mebuslar meclisinin yegane hede­
fi, hiikiimet iizerinde milleti hofnut edecek bir murakabe yapmaktan
ibaret oldugu gibi. Binaenaleyh bir miiessesenin hikmet-i vucudu olan
gaye hi<;bir zaman onun hurriyet ve istiklaline tecaviiz olarak telakki
edilemez.
tea kuwetinin haklan ve vasiflan meselesine gelince, diger memle-
ketlerdeki icra kuwetinin sahip oldugu hak ve vasiflardan ibarettir. Zira
vazifesi her yerde a$agi yukan aym jeydir.

Siyasi partiler

Fikirlerin, telakkilerin, takdirlerin, kanaatlann degijik olmasi her-


TORKtYEDE tSLAMCIUK DO9ONCE8) 188

geyde oldugu gibi siyaset konusunda da insanlan birbirinden ayirmi$tir


Ancak bu aynhklar, her zaman ve her yerde kendilerini ortaya 9 learan
(evreye, sebeplere, kazandiklan mahiyete gore degifiklik gosterirler. Bu­
nunla beraber siyaset sahasinda mevcut olan bu aynhklar, her yerde
siyasi partiler feklinde tezahiir etmekle beraber, bundan hi^bir zaman
kendilerini viicuda getiren sebeplerle arzettikleri mahiyetin aym olmasi
gibi bir netice pkanlamaz.
Hvet bati siyaset usuliinde bu aynhklar; kimi mevcut ictimai usulii
devirip yerine kendi arzu ettigi fekli koymak isteyen, kimi bu usulii biis-
biitiin ortadan kaldirmayarak yalmz uygun gordiigii bir tarzda tadil et­
meye taraftar olan, kisaca kimi onu mevcut oldugu gibi muhafaza etme
kararliligmda bulunan fefitli ictimai siniflar arasindaki rekabet ve diij-
manhktan dogdugu halde, Islam siyasi usuliinde bu aynhklar mevcut
ictimai usulii daha ziyade tekamul ettirmek, daha saglam bir hale getir-
mekten ibaret olan miifterek gayeyi elde etmek i^in takip edilecek en
kestirme yolu se^mek hususundaki bakif apsi ihtilafindan bafka bir fey-
den kaynaklanmaz.
Bati siyaset usuliinde siyasi partilerin vazifesi, varolan ictimai usulii
devamh bir fekilde degiftirmek (tebdil) ve bafka bir yone dondurmek
(taklib) ten ibaret iken, musluman siyasi usuliinde aym partilerin vazife­
si o usulii muhafazadan bafka bir fey degildir.
Ifte siyasi partilerin batida neden dolayi ajin bir ehemmiyet kazan-
digi, nasil olup da siyasi faaliyetin her konuda diger faaliyetlere hakim
olarak onlan istedigi kiliga soktugu bu agklamalarla anlaftlabilir. Ayni
Sekilde, siyasi partilerle siyasi faaliyetlerin musluman memleketlerinde
hisbir zaman batidaki ehemmiyet ve niifuzu elde edemeyecegi, ancak
bu suretle izah edilebilir. Bu da Islam ictimai usuliiniin bati ictimai
UsOliine iistiin oldugunu gosteren aynca bir delildir. Zira memlekette
siyasi partiler birbirlerine karfi asabiyet ve diifmanlik hisleri tajlr da ba-
hda oldugu gibi bogaz bogaza gelirse ve her parti olanca kuwetiyle ote-
kini zarara sokmak ve kendi tahakkiimii altina almak ipn ugrajir durur-
sa bundan fu anlafilir Bir parti tarafindan takip edilen ictimai maksat,
digerinin yine ictimai olmak vizere gdzettigi maksatla ebediyen birlef tiri-
lemeyecek mahiyettedir. Oyleyse o memlekette ictimai usfil noksandir,
eksiklikler tafimaktadir.
Siyasi faaliyetlerin orada miistesna bir ehemmiyet kazanmasina ge­
lince, bundan da fu netice ortaya (lkar: Memleket kendi ictimai usulii-
n<in hata ve noksanlanna siyasi faaliyetleriyle (are bulmak zaruretini
190 SAtO HALIM PA8A

duymaktadir. Binaenaleyh ?ok a^ik bir fekilde anlafihr ki, bir yerde
ictimai usul ne kadar miikemmel olursa orada siyasi partiler, siyasi faali-
yetler o nisbette ehemmiyetlerini kaybederler. Demek bunlann bati ce-
miyetinde sahip olduklan ehemmiyeti, Islam cemiyetinde elde edeme-
mif olmalan beri taraftaki ictimai usfiliin otekine iistiin olduguna aynca
bir delildir.

Ayan m eclisi (Senato)

Ayan meclisi imtiyazh fahis ve simflann hak ve imtiyazlanm sa-


vunmak zaruretinden dogmu? oldugundan, esas itibanyla aristokratik
(zadegani) bir miiessesedir. Bu miiessesenin vazifesi, bati cemiyetinde
halk;ilik temayullerini tadil ederek, onu bu konuda afinliklara gitmek-
ten alikoymakhr. O halde boyle bir miiessesenin islam cemiyetinde va-
roluf hikmeti h i; olmaz. Ciinku musliimanlikta ne ?e?itli ictimai smiflar,
ne de fahislar arasmda mefru taninmif bir efitsizlik yoktur. Binaenaleyh
bati cemiyetinin tekamiiliinu tehdit edebilecek tehlike ve afinhklann
hifbiri bunun ip n mevcut degildir. Islam cem iyetinin takip ettigi
tekamul seyrinde muhta; olacagi hikmet ve itidal, tefri kuw etinin des-
tegine mazhar olan mebuslar meclisi tarafmdan her zaman ve pek genif
bir fekilde kendisine temin edilecek ve bu tefri ile denetleme kuvvetleri-
nin her ikisi feriat vasitasiyla sevkedilecek ve aydinlatilacaktir.
imdi yukarda geniffe aqiklandigi gibi, sahip oldugu selahiyet ve va-
siflar yiizunden, herbiri digerine karfi miistakil bulunan denetleme, tefri
ve icra kuwetlerini tesis etmek ve hiikiimete biitiin kudret ve niifuzunu
vermek suretiyledir ki bu usfil, islamin ruhunu tamamiyla tatmin ede-
cek ve biitiin bu kuwetleri feriatin tam ve devamh hakimiyetini temin
etmekten ibaret olan miifterek gaye etrafmda birleftirecektir. Boylece
ictimai hayatta uyum (vifak), siikun teessiis edecek ve neticede milletle-
rin ictimai ve siyasi miiesseseleri arasmda, varligi kendi saadetleri i^>n
zaruri olan tam bir ahenk hiiktimran olacaktir.
ifte her siyasi kanunun elde etmek istedigi gaye bu zaruri Shenktir-
Qunkii o olmadikija en miikemmel ictimai usfll felt; olmaya ve acze dii?
meye mahkumdur. Halbuki yalmz kendi siyasi usuliiyle ahenkli olmak
meziyetine sahip olan en hatah bir ictimai usul bile her zaman devamh
bir ilerleme temin edebilir.
TtJRKlYEDE tsUlMClUK DtigtiNCESl 181

Sonu<;

Elbette gorulmiiftur ki benim bu eserden maksadim, miisliiman


ictimai usuliiniin ihtiya^lanna tekabiil eden ve onunla tam bir ahenk
meydana getiren siyasi usfiliin ruh ve tabiatimn ne olmasi gerektigine
dair basit bir miitalaa ortaya koymaktan bafka bir fey degildir. Binaena­
leyh soyledigim sozlerin, bu kadar umumi mahiyette bir araftirmada
yer bulamayacagi tabii olan bir layiha, dzellikle siyasi tef kilat layihasi
olamayacagi 50k apktir. Zira oyle bir layiha i(in muayyen bir milletin
biitiin siyasi ihtiya^lanni tetkik ve temin etmeye tahsis edilmif, dolayi-
siyla da pek hususi fekilde oyle bir ;alifma ister ki o milletin ahlak ve ir­
fan seviyesini, zati seciyesini, ruhunu kendine ilham kaynagi edinmif ol­
sun.
Bundan bafka Islam milletleri arasmda pek fok ortak unsur bulun-
masina ragmen, faraza siyasi tefkilat adina kabul edilen tek usulun hep-
sine uygun gelece|i tasavvur edilemeyeceginden, fu eseri okuyanlann
ortaya konulan miitalaalar arasmda oyle bir usul keffetmeye kalkifama-
yacaklan da pek Sfikardir.
Evet benim bu eseri yazmaktan maksadim, Islam milletlerince bati-
nin siyasi miiessesesi taklit edildigi ve bu taklitle birlikte yine batinin
siyasi oldugu kadar aym zamanda ictimai olan ilkeleri kabul edildigi za­
man -ki birincisinin kabul edilmesi mecburi olarak digerlerinm de kabu-
liinii gerektirir- diifecegimiz telafisi miimkiin olmayan hatadan muslu-
nian okuyuculan korumaktir.
Hakikaten eger musluman bir millette batililafmak taraftan bulu-
nanlar, kendi ideal gayelerini tamamiyla ger^ekleftirecek olsalardi acaba
netice ne renk alirdi? Evet o zaman goriiliirdii ki, bunlar varolan Islami
'ctimat dayanifma ve yardimlafmayi kaldmp yerine batinin ictimai si-
mflan arasinda yiiriirlukte olan kin ve rekabeti koymuflar, bu fekilde
ferdi hurriyet ve efitligi bitirmifler, o musluman milleti de bati milletle-
rWin yafadiklan hi( arzu edilmeyen fartlara, yani ictimai simflan hifbiri
memrvun olmamak iizere hak elde etmek ifin ebediyen bir digeriyle bo-
8u?mak zaruretine mahkum birakmiflar, bafka hi(bir fey yapmamifiar-
dir.
O zaman goreceklerdi ki, batili milletlerin arasindakine benzer fid-
c*etl> bir kin, o giizel IslSm kardefliginin yerine gefmif, sonra miislii-
mar>lan birbirine baglayan isl<tmi miifterek gaye oyle hayali, oyle gaflet-
192 SAID HALtM PA$A

le dolu, oyle ge^ersiz birtakim gayeler ugruna kurban edilmif ki, insan­
lann bencilliginden, ihtirasindan, gelecekteki ihtiyaglanndan dogan bu
gayeler, smiflan, fertleri tefrikalara diifiirerek aralannda uyandiracagi
karfihkh diifmanlik ve nefret yiizunden ebediyyen bir digerini zarara
sokmaya sevkedip duruyor.
Heyhat! Bir milletin iktisadi umrani ve siyasi niifuzunun, biitiin bir
cemiyeti ictimat anarfi girdabina siiriiklemekle ger<;eklefemeyecegini ve
yabanalann iktisadi ve siyasi hakimiyetine son verilemeyecegini, so-
nunda ftiphe yoktur ki -her ne kadar <;ok ge? olsa da- yine ilk once bu
batililafmak taraftarlannin kendileri anlayacaklardir.
Zamanimizda Islam diinyasimn batililafmasindan elde edilecek ne-
ticelerle ilgili olarak beslenilen oldiiriicii hayaller ise, hayal difi bir telak-
kiden, aynca Islam! meseleleri bilmemekten ileri geliyor. Bu meseleler,
miisliiman diinyasi i?in hayati oldugu halde, ne yazik ki o yanhf telakki-
ye, o giiduk irfana yakifir bir hafiflikle tetkik ediliyor.
ifte bu oldiiriicu hayallerdir ki batililafmak yiizunden Islam diinya-
srnin bafina gelecek felaketin daima bu maksadin ger^eklefmesi derece-
siyle miitenasip olacagim, dolayisiyla huviyetimizin degifmesi ne nis-
bette olursa, musluman diinyasma (jokecek fenaligm da bu nisbette bii-
yiik ve izmihlalin o derecelerde kati olacagim gormeye mani oluyor. Ha-
sili, yine o helak edici hayallerdir ki, nasilsa bir kere kendisine kapilnu?
olanlan miitemadiyen oyaliyor da, musluman dunyamn kurtulufunu,
siyasi ve ictimai hayatuu, ancak tekamiillerinde degifmez ve ebedi bulu-
nan islami hakikatlar uzerine tesis etmekle mumkiin olabilecegini anla-
malanna asla miisaade etmiyor.
$imdi soze son vermek i(in yalmz funu ilave edecegim: "Bizler bati-
yi taklit etmek, o dunyamn ruhundan, ilkelerinden, misallerinden ilham
almak zorundayiz” zanni a(ik;a funu gostermektedir: Musluman mut*-
fekkirlerin hi<; olmazsa (Ogunlugu, qok hatah ve yerine getirmeye <;agf>l'
diklan vazifenin ehemmiyetiyle (ok az ilgili bir kanaat besliyorlar.
O halde bunlar bilmiyorlar ki, kendilerinin -varoluflannin biricik
hikmeti degilse bile- yegane hedefi, islami ilkeleri biitiin hakikat ve mu-
kemmeliyetleriyle tezahur ettirmek, bu hususta elden gelen hi^bir h‘z'
meti esirgememek; dolayisiyla islamin en saf, en yiiksek ruhundan,O’
giizel ananelerinden, en koklu misallerinden bafka hi^bir feyden nuu*'
hem olmamaktadir. Zira ancak bu suretle kendi kendilerini idare ederek
bafkalanmn sevk ve idaresine kendilerini teslim etmemif, bafkalann*
uyacaklan yerde kendileri bafkalanna niimune-i imtisal olmuf olacak
TOMdYEDE ISLAMCIUK Dtl^ONCESt in

lardir.
ifte ancak bu suretledir ki miisluman miitefekkirler suufi medeniyet
ve insanligm terakkisi ortak hareketine ebediyen ortak olacak ve bu ko­
nuda islamin uhdesine diifen muazzam vazifeyi kendisine layik bir fe­
kilde yerine getirmif olacaktir. Yoksa bunun difmda olmak iizere tutaca-
gi herhangi bir meslek ve yol, IsUm diinyasim siirekli bir fekilde batinm
hiicumlan altinda ve bunun neticesi olarak ebedi bir esaret ve zillet ifin-
de yafamaya mahkum eder ki artik varligi o sefil hayat yiizunden (iirii-
meye ve kokufmaya yiiz tutar, kendisi de batili milletlerin ebedi hakimi­
yeti altina girer.
§unu da soylemek lazimdir ki, miisliiman miitefekkirler siiufi, ken-
dilerine diifen cihadin ve miicadelenin h i; de kolay olmamasindan
mahzun degil, aksine memnun olmabdir. Ger^ekten bu cihad ve miica-
hede biiyiik bir sebat, biiyiik bir tahammiii, buyiik bir cesaret, Islam da-
vasinda sarsilmaz bir iman ister. Oyle muhkem oyle kati bir iman ki sa-
hibini bu agir vazifeyi bafarabilmek i(in muhta( oldugu biitiin bir itmi-
nanla silahlandirmaya ve te^hiz etmeye kafi gelebilsin.
Demek bu cihad ve miicahede oyle bir takim yiiksek ahlaki seciye-
lerin varolmasmt gerektiriyor ki onlara sahip olmayan bir miisliiman
miitefekkirler sinifinm varolmak iddiasinda bulunmaya hakki yoktur.

Prens Said Halim Pa?a, IsUm da te$ldlat-t siyasiye' mtiterctmi: Mehmed Akif,
Scbtitirrefad, c. XIX-XX. sayt 495-501 (1340).
islamla§mak

Miisliiman milletlerin kurtulu$u ve saadeti onlann tam olarak


islamla§malanndandir. Biz bunu eskiden beri iddia edegelmiftik. Ancak
"islamlajmak" tabiri ;e$itli jekillerde afiklanmaya miisaittir. Bu yiizden,
tabirden ne anladigimizi, mumkiin oldugu kadar a<;ik bir fekilde ortaya
koymayi faydali bulduk.
islamiyetin kendine has bir inanci, bu inane; uzerine kurulmuf
ahlaki, ahlakindan dogan ictimai hayah ve netice olarak bu hayatin ge-
rekli kildigi siyaset kaideleri vardir. islamiyet kusursuz bir biitiin tefkil
eden bu esaslan bakimmdan en miikemmel ve en son olgunluga sahip
bir insanlik dinidir.
Bu ozelligi sebebiyle IslSmiyet, be§er hayatini sevk ve idare eder
amillerin bir toplami olmuf tur. Bu Smiller, her biri digerlerinden tiire-
mi$ olduktan ba$ka, uygunluk iqinde, miikemmel, aynlm asi imkansiz
bir butiin meydana getirirler. Oyle ki, -dini bulundugu fahs-i manev'ide
oldugu gibi- idealizm ve pozitivizm goriifleri o biitiinun ipnde bagda?'
mif olarak bir arada bulunurlar.
0 bir beferiyet dinidir. insan vicdanmin en tabii dayanagi, rehben
ve mahiyetinin a<;iklayicisidir ve vicdan gibi de, tecriibeye dayanan
maddi ilimleri, metafizik inani;lan ve nazariyeleri, yani insan idrakine
sigan ve sigmayan biitiin hakikatleri de hep birden kendinde toplami?'
hr.
Tam olarak ne idealist ne de pozitivisttir. Her ikisini de ihtiva eder-
Sadece bir tanesinin ozelliklerini ta;idigini soylemek onun varlig11"
inkar etmek demektir. Qiinkii idealist gorii; tek bafina higbir fayda sag'
TORKtYEDE ISLAMCIUK DO9ONCE8I 195

lamayacagi gibi, mevcut da olamaz. idealizmden tamamen ayn olarak


dufiinlen pozitivizm de boyledir. (^unkii bunlann biri otekinin neticesi­
dir.
Bizim i(in "isiamlajmak" demek, isUmiyetin inan<;, ahlak, ya$ayi$
ve siyasete ait esaslannm tam olarak tatbik edilmesi demektir. Bu tatbi-
kin ise o esaslann, zaman ve muhitin ihtiya;lanna en uygun bir fekilde
tefsir edilmesinden sonra yapilmasi gerekir.
Kendisinin musluman oldugunu soyleyen bir adamin, kabul etmi$
bulundugu dinin esaslanna gore hissedip, dii$uniip, hareket etmesi ge­
rekir. Bunu yapmadik^a, yani islamiyetin ahlak, hayat ve siyasetine ken­
dini tamamiyla uydurmadik^a, yalmz musliimanligim itiraf etmek ona
bir $ey kazandirmaz. Hi;bir saadet de elde edemez.
Bir Kant'in yahut bir Spencer'in ahlak gdru?une inanan, aynca
ictimai hayatta Fransiz, siyasette ingiliz usuliinu kabul eden bir miislu-
man, ne kadar bilgili olursa olsun, ne yaptigim bilmeyen bir kimseden
ba$ka bir $ey degildir.
Bir adamin zihninde, uyufmalan imkansiz bunca zit fikirler birbiri-
ni yalanlar ve ?ati$ip dururlarken, yanyana ya$amaya da devam ederler-
se, artik o adamin kafasi ve vicdaru nasil bir $ey olur, tasawur edilsin!
(^inlilerin ahlak, Hintlilerin hayat ve Meksikalilann siyaset gorujle-
rini benimseyen bir Fransiz veya bir Alman acaba nedir? Madem ki bir
Fransiz yahut bir Alman gibi hissetmiyor, diijunmuyor, hareket etmi-
yor; kullandigi lisan Alman yahut Fransiz lisani olsa da, o ne Alman, ne
de Fransizdir.
Buraya kadar "islamlajmak'tan ne anladigimizi izah ettik. §imdi de
Islamiyetin inan;, ahlak ve siyaset goriijleri neden ibarettir, apklamaya
fabfalim.

Islamda cemiyet ahlaki

Islam ahlakinin kaynagi, hak olan tek AUah'a imandir. Bu ahlak bi-
Ze- bejeriyetin saadetinin, hakikati sevmek, aramak ve tatbik etmekte ol­
dugunu bildirmektedir.
Fakat hakikatin aranmasi ve tatbiki, insanin ahlaki ve akli biitiin
kuvvetlerinin serbestfe hareketi ve gelijmesi ile miimkiin olabilecegin-
den bu ahlak da tam ve geni$ bir jahsl hurriyet esasina dayarnr. Bu hur­
riyeti de insanlara, Allah'a imaiun bir neticesi olarak kabul ettirir.
196 SAID HALlM PA$A

O halde Islam ahllki, sahip oldugu tekamul kabiliyetini giicii yettigi


dorecede genijletmesi i(in insana, hiir olmak vazifesini yiikler. Yani
Islamiyete gore hurriyet, oyle insanin kullamp kullanmamak'ta serbest
oldugu veya kanun koyucunun istedigi zaman verip, istedigi zaman ki-
sabilecegi siyasi bir hak degildir.
Hurriyet miislumana kabul ettigi din ve rehber tanidigi ahlak tara-
hndan verilmi? bir vazifedir. (Junku butiin miisliimanlar dogruyu bil-
meye ve tatbik etmeye mecburdurlar.
Aynca, "herkesin hiir olmasi" demek, “herkesin e$it olmasi" demek­
tir. Hurriyet ve e$itlik ise birbirimize sevgiyi ve yardimla$mayi dogurur.
Bu suretle islam ahlaki hurriyet, e?itlik ve yardimla$ma gibi esas diistur-
lan ortaya koymu$ ve bu diisturlan insanlik saadetinin temel $artlan
olarak ilSn etmi§tir.
Islam ahlaki, ger^ege varma ve onu tatbik etme yolunda, insanlara
tam bir hurriyet verir ve aralannda ejitlik tesis ederken, aym hurriyet
sebebi ile ve kabiliyetlerin farkhligi yiiziinden meydana ;ikacak olan
"e§itsizligi" de pek tabii kabul eder. Qiinkii dogru ve akli manasinda ola-
rak efitsizlik de "hurriyet ve e?itlik"in bir neticesidir. (^iinkii hakiki "e$it-
lik", her ferdin kendi arzu ve istidadma gore ;ah$makta serbest kalmasi
demektir. "Hurriyet'' ise herkesin, elinin emeginden serbest^e faydalan-
masuu, <;ali§kanhginm miikafatim alarak gayretinin tefvik gormesini is-
ter.
Bu sebeplerle islam ahlaki, fertler arasmda e$itligi istedigi gibi, bir
kismmin digerlerini geride birakip yiikselmesini de tabii bulur. Bu hal
ise IslSm ahlakuun bir bajka esasi olan "yardimlafma"yi tejvik eder. Ne­
ticede zayif ve geride kalan yardim gordiigii gibi, kisitianmayan hurri­
yeti iqinde yiikselmeye de tejvik edilir.
Netice olarak; Islam ahlaki, insanlar arasinda, hak, hikm et ve adalet
adina, hurriyet, egitlik ve yardim la$m a diisturlarm i ko y m u jtu r. Bunun
diger bir manasi da, bu ilahi nizam a uyanlar m iikafat, k a r ji gelenler ce-
za gorecekler demek olur.
i$te islamin inancmdan dogan cemiyet ahlaki budur.

Islamda cemiyet hayati

Islam ahlakindan <pkan cemiyet kaideleri de hem insanlar arasinda'


ki hurriyet, e$itlik ve yardimla§ma esaslarm a, hem de ja h si ustunlii£e
TORKIYE'DE tSLAMCIUK DO?ONCESl 197

hiirmet esasina dayanmak mecburiyetindedir.


Biitiin cemiyetler gibi, IsUm cemiyeti de yiiksek, orta ve avam taba-
kalan olmak iizere iiq kisim halktan meydana gelmi$tir. Her ii( tabaka-
nm da ahlaki vazifesi, miimkiin oldugu kadar fazla hurriyete layik ol­
mak ve ondan istifade edebilmektir.
insan kendi hiirriyetini bajkalannm hiirriyetine hiirmet ederek ko-
ruyabilir. Kar$ilikli hiirmet ise fertler arasindaki e$itligi kurar ve devam
ettirir. Bu yiizden islam cemiyeti de fertlerin hurriyet ve efitliklerini ko-
ruyup geni$letmek mecburiyetindedir. Boylece inanan dogurdugu yar-
dimla$ma bir takim safhalardan gelerek "sosyal dayam$ma" halini ahr.
Bir miisliimanm hiirriyet ve efitligi, yiiklenmif oldugu geli^me ve
ilerleme mecburiyetinin bir neticesi olur demiftik. Buna gore ferdin sa­
hip olacagt bu haklann derecesi, islam cemiyetini tejkil eden fertlerin
varabilecekleri ruhi ve ahlSkt olgunluk derecesine gore belirecektir.
§u halde, cemiyetin umumi ahlak ve ruh seviyesi ne kadar yiiksek
ise, hurriyet ve e§itligi de, refah ve saadeti de o nisbette miikemmel olur.
Aksi ifin de boyledir.
Bir musliimamn hiirriyetini kendi kusuru, kendi liyakatsizliginden
ba^ka hi^bir kuwet ne daraltabilir ne de tahdit edebilir. Bu hurriyet, fer­
din gelifme kabiliyeti derecesinde -fakat onu asla geqmeyerek- durma-
dan artabilir.
Eger hiirriyetin derecesi, ferdin kabiliyetinden fazla olursa, jeklini
degijtirmif bir istibdat olarak, hiirmete deger bir hak olmaktan <pkar.
Fertlere daha fazla hurriyet ve e$itlik temin etmek maksadi ile mey­
dana gelen siyasi ve sosyal ihtiiailerin islam cemiyetlerinde goriilmeme-
sinin sebepleri de yukandaki izahattan fikanlabilir.
Islam cemiyetinde $ahsi iistiinliik, ancak islami esaslan daha iyi an-
jayarak, daha giizel tatbik etmek suretiyle elde edilebilir. Bu yiikselij
Islamin istedigi $artlara uyarak elde edildiginden, hiirriyet, ejitlik ve
yardimlajmanin da geli§mesini temin eder. Aksine oldugu takdirde
islami degildir.
Esasen cemiyet de, saadet ve refahim temin eden jeyin fahsi kabili-
yet ve iistiinliikler oldugunu bilir. Onu takdir ederek hiirmet ve sevgi
gosterir. idaresini de ona teslim eder.
I$te bu sebeple, Islam cemiyetinin yiiksek tabakasi demokrasiye,
a5a|idaki tabakalar ise aristokrasiye meyilli olurlar
Yiiksek tabakalar demokrattir, (tinkii zayi/lann hakkim koruyan ve
■?inde yajadiklan maddi manevf hal ve $artlan islah ederek ortak saade-
198 SAID HALtM PA$A

ti temin eden onlardir.


Afagidaki tabakalar aristokrat hisler tafir, £iinku erijmeyi istedikle-
ri, saadetlerini erifmekte gordiikleri fahsi ustiinliik oradadir. Onu hiir-
met ve takdir ile kabul ederler.
Islam toplulugu i?inde demokratik vasif ve faziletlere saygi goste-
renler yiiksek tabakadakiler oldugu gibi, aristokratik hislere saygi goste-
renler de a$agi tabakada bulunanlardir. Birinciler iistunliigiin temsilcisi,
ikindler namzedidir. Bu namzetler jevkle isteklisi bulunduklan yiiksel-
me gayretlerini, tam bir samimiyet ve canlilikla besleyen, gen(le?tiren ve
muhafaza eden kurumaz bir halk kaynagidir.
ifte isl4m ahlHkuun meydana koydugu cemiyet nizami bundan iba-
rettir.
insanlann fert olarak ve toplu yafayiflannda bu nizam, tam ve de-
vamli bir ahenk ve denge tesis etmi$tir. Bu afik^a gosterir ki; onun kay*
nagi, biitiin kainatm ahenk ve dengesini temin eden “degifmez ve ezeli
hakikaften bajkast degildir.

Islamda siyaset

isUmm siyaset esaslan, cemiyet kaidelerinden dogdugu ipn kin, re-


kabet ve husumet gibi hislerden annmifhr.
Musliimanlikta siyasi hakimiyet de, siyasi miiesseseler de ictimai
dayanifmadan (lktiklan i(in her ikisi de yardimlafma omekleridirler.
Bu yiizden, Islam cemiyetinde siyasi muesseselerin kurulmasinin bir tek
sebebi olabilir, o da; islckmi ahlakin ve cemiyet nizammin daha mukem-
mel fekilde tatbik olunmasim temin etmektir. Siyasi hakimiyet ise,
Islami miiesseselerin her an uyanik bir koruyucusu olmaktan bafka bir
fey degildir.
Siyasi hakimiyete, yerine getirmekle vazifeli bulundugu hizmetin
gerektirdigi biitiin haklar verilir. Bu hakimiyete karfi gosterilmesi zarun
olan bagtihk ve itaatin derecesi ise, onun gorecegi vazifenin ehemmiyet*"
ne ve uzerine alacagi mesuliyetin biiyiiklugiine gore olur.
Bafkanhk makamina getirilen kimse biitiin haklan elinde toplar ve
herkes ona tam bir itaat gosterir. Aym zamanda, yaptigi butiin ifler ve
hareketler de en siki bir dikkatle takip ve kontrol edilir. Qiinku butii11
milletin selametinden -kendininki de dahil- mesul olan sadece odur.
Bu yiiksek mevki, milletin menfaatlerine en uygun fekilde idare et-
TORKlYE'DE 1SLAMCIUK DO§UNCESt 199

mek ve Uyik olmak §arti ile, yine millet tarafindan verilir. Aksi kanaat
hasil olunca da yine millet tarafindan derhal geri ahnir. Dolayisiyla asil
hakimiyet yine milletin elinde demektir. Bu hakimiyeti kullanan hu-
kiimdar ise o mevkiye llyik oldugu muddet^e, milletin temsilcisi olarak
kalir.
Hiikiimdann kendisi de "$eriat”e gore hareket etmek mecburiyetin­
dedir. §eriat; kainati kucaklayan yiice hakikatin, insanliga ait olan kismi-
dir. Ebedi saadetimizi temin etmek i<pn Cenab-i Hak tarafindan, muhte­
rem Peygamber'i vasitasiyla bizlere bildirilmi$tir. Milli hakimiyet irade­
sine, tezahiirlerinde ilham veren, onu sevk ve idare eden bu ilahi haki-
kattir.
Dolayisiyla islam’m hakimiyet mevkii herjeyden once feriatin sadik
bir hizmetkandir. Bu hakimiyet §ahislann hiirriyetine ve ejitligine son
derece hiirmet etmek mecburiyetinde oldugu gibi, bunlann neticesi olan
ictimai yardimlajmayi da korumakia miikelleftir.
Bu temel vazifeyi yerine getirmekte kusur eden bir hakimiyet hem
ustiinlugunii hem de me$rulugunu kaybeder. Zira ictimai dayam$mayi
temsil etmekten geri kalmi§ olur. Aynca bu dayani$ma ve birligi dagitb-
gi i?in, kendi eli ile, kendisine karji birtakim rakip ve hasimlar (lkarmif
olur. Bunlar ise az zaman sonra hem onu harap eder, hem de milleti pe-
n$anhga, buhrana siiriikler. Netice olarak bu hale dii$en bir idare ise
Islami olmaktan pkar.
Ferdin haklanna da, hakimiyete de mutlak surette hiirmet, islamin
cemiyet esaslanndan dogan siyaset kaidesidir.

Islam esaslannm m uslum an m illetler tarafindan


tatbik jek illeri

Yukanda, IslSnun inanf, ahlak, cemiyet ve siyaset esaslannm neler


oldugunu anlatmaya ;ah$tik. §imdi de bu esaslann musluman milletler
tarafindan ne jekilde anlajildigim ve nasil tatbik edildiklerini gorelim.
Boylece islamin asil hali ile bugiinkii halini karjilajtirarak hakiki degeri-
"in ne oldugunu anlayalim.
islamin ortaya (iktigi siralarda, diinya umumi bir (dkiintii ifinde
*di. Kendilerine miisliimanlik teklif edilen milletlerin, asirlardan beri
Varliklanna hakim olmu? ve ruhlannda k6kle$mi$ birtakim yanli? telak-
kiler vardi.
200 SAlDHALtMPA$A

Bu insanlann nazannda din, kan dokucti, intikamci ve heveslerine


tabi tannlann hiddet ve kotuluklerinden kurtulmak i(in okunan basma-
kalip birtakim dualar ile yapilmasi 3det olan bir yigin merasimden baj-
ka bir jey degildi.
Ahlak telakkileri de din anlayi§lanndan tabii olarak (lkacak netice-
nin aym idi.
isl&im kabul eden milletlerin zihinleri bu yeni dine girdikten sonra
garip bir kan$ikli|a dii$tu. Qiinkii isUtmm inan( ve goru?leri ile onceki
evham ve hurafeler, islamin hiir dii?uncesi ve miisamahakarhgi ile ta-
ban tabana zit olan eski istibdat ve taassup bir araya gelmi$ti. Kafalar,
IsUmin emirleri ve ogrettikleri ile islSmdan once hiikiim suren birtakim
gelenek ve sapkinliklann adeta bir kan§imi olmu$tu. Bu kan$im birbiri-
ne zit bir siiru goriij ve duygulardan meydana gelmi$ti. Bunlann bir kis-
nu yeni, bir kismi eski dinden dogmu? olup, yeni dinin mahsulleri eski-
den kalanlara hakim oluyor, fakat onlarm tesiri altinda kalmaktan da
kurtularruyorlardi.
i$te ilk musluman nesillerin zihinleri bu durumda idi. Ger(i imanla-
nnda (ok kuwetli ve (ok samimi idiler. Fakat insan bir iki gun zarfinda
mazisi ile olan allkasuu, bir daha hi( hatirlamayacak ve tesirinde kalma-
yacak $ekilde kesemez. Bu sebeple imanlan (ok kuw etli olan bu kimse-
lerin miislumanliklannin cemiyetle ilgili kisimlan mecburen eksik kal-
mi$ti.
Bununla beTaber musliimanliklan, onlann giizel bir Islam medeni­
yeti meydana getirecek derecede ilerlemelerine kafi geldi. O zamana ka­
dar tamdiklan hayatin (ok ustiinde bir hayat temin ettiler.
Boylece, islimin feyzi ile bu milletler arasinda zamana gore (ok
yuksek olan bir hiirriyet ve musamahakArlik duygusu geli$ti. Fakat dini
ogretmek ve a(iklamak ihtiyaa, (ok ge(meden bir (e$it “ruhanilik” dog-
masina sebep oldu. Fakat bu (iki$in sebebi din degil, onu tatbik edenle-
rin anlayi$i idi.
Ogretmekte oldugu dinin ruhuna aykin olan ve bizzat muhitten do-
gan bu ruhanilik, otekilere benzemiyordu. O kadar miisamaha ve hiirn-
yet taraftan idi ki, diger dinlerin ruhani suuflanmn taassuplan, taraf tut'
malan ve inhisarci halleriyle pek garip bir tezat te$kil ediyordu.
Ancak islam nihunun ve hakikatlerinin geregi kadar i(ine gireme-
digi ahUkk veya din muesseselerinin hepsinde, taassup ve tahakkum fe ­
rine az (ok bir meyil bulunur. Bunun bulunmamasi imkansiz oldugun*
dan, islJmm ruhu ve esaslan ile kafi derecede beslenmemif °*an
TORKlYB'DE ISLAMCILIK DOgt)NCE8l 201

"ruhanilik" de bir zaman sonra bu hale geldi. Hiirriyet ve miisamaha fik­


rini kaybetti.
Diger dinlerin ruhani simflanyla olan temaslann kotii tesirlen ile
gittikfe bozuldu ve onlara benzemeye bajladi. Nihayet oteki dinlerin ru-
haninlerinin kendi milletlerine yaptiklan gibi, bu da miisliiman milletler
iizerinde baski kurmak, onlara hiikmetmek istedi. Yani Islam vicdamm
te$kil etmeyi yalmz kendisine has bir hak gibi telakki etmeye ba?ladi.
Otekiler gibi bu da, tam bir iistiinliik temin etmek ve onu saglam-
lajtirmak i(in kendine has bir iskolastik viicuda getirdi. Oteki dinler bi­
zim dinimizden (ok farkli olmasina ragmen, bu sistem bir^ok noktalar-
dan onlardaki iskoldstigi hatirlatiyordu.
Hiikiimet reisleri ise, dinin hizmetinde ve onun koruyucusu olduk-
lanndan, Islami bir ruhaniyet, Islami bir iskolastik meydana gelmesine
tesirli bir $ekilde yardim ettiler.
i$te bu ruhanlligin tesiri ile, vicdanlar islami hakikatlerden gitgide
uzakla$ti. Milletler bir taraftan kendi mazilerinin, diger taraftan da oteki
dinlerin sapkinligi ifine dii$tuler. Miisliimanlar, dinin kendilerine temin
ettigi feyiz ve saadetlerin biiyiik kismini kaybettiler.
Fert, akK ve manevi kuwetlerini serbest^e gelifdrip tatbik edeme-
yince hiirriyetini elden kalirdi. Gitgide cehalet ve istibdat u^urumlanna
yuvarlandi. Alabildigine ko$makta olan zamana yetijemedi ve asirlar
gittik^e daha da gerilerde kaldi.
Miisliimanligin ruhuna taban tabana zit olan irki dzellikler, dine
kendi seciyelerinin mahalli damgasuu vurarak onu yapismdan pkardi-
lar. islamin butiin milletleri kucaklayan beynelmilelciligini bozdular.
Islam ahlaki, musluman milletlerin herbirinin karakterine gore de­
licti durdu. Halbuki Islam ahiakinm gayesi biitiin bu irki hasletleri,
dogru ve faydah olanm merkezinde birle$tirmekten ba$ka bir^ey degil­
di.
Ahlaka dayanan islam cemiyet nizami ve ya?ayi$i da onun kadar
bozuldu. Musluman milletlerin her biri eksik bir fekilde aniadiklan
esaslan birbirine kanjtirdilar. Mahalli veya milli adetler de zaman za-
man tesirlerini gosterince her millet ayn bir hayat gorujiine sahip kesil-
di.
Boylece musliimanlann ahlak ve cemiyet nizamlan "islami" olmak-
kn ?ok iranli, Hindli veya Tiirk'e yahut Arap'a ait oldular. "AHah'in bir-
temel inancina ?irk (Allah'a ortak ko$ma) ile az ?ok kirlenmij bir
damga vurulmuj oldu.
202 SAID HALtM PA$A

ilmi yahut ahl&kl herhangi bir hakikat, millile?mek ifin, en biiyiik


ozelligi bulunan tarafsiz ve beynelmilel mahiyetini kaybetmeye
mahkumdur. IslSm ahlaki da bu akibete ugradi. Musliimanhgi kabul
eden milletlerin irki ve irst hurafeleri arasinda yiice mahiyetini kaybetti
gitti.
Miisliiman milletlerin, islami bakimdan olgunla$malan, isldmdan
onceki mazilerinin tesiri neticesi olarak bu jekilde durakladi. Zaman
ge<;tik<;e daha miikemmel islamla$acaklanna aksine devamli olarak
islamdan uzaklajhlar.
Musliimanligm ortaya (iki$indan pek az bir zaman sonra onu takip
eden isl&m medeniyetinin, nasil olup da bu kadar (abuk bozuldugunu,
sonunda ise, nasil olup da biitiin musluman milletleri sefaletin bu dere-
cesinde bulunduran umumi bir (jokiintuye ddnii$tiigiinu anlatmak i(in
yukardaki izahlar kafidir zannederim.
Artik isUm milletlerinin ne fekilde miisliimanhktan (lktiklanni, bu-
giin i^inde bulunduklan geri hale kendilerini nasil kaptirdiklanm uzun
boylu anlatmaya bu eserin hacmi miisait degildir.
Hsasen bu vazife isl&m aleminin tarih^ilerine dujer. islam milletleri­
nin herbirinin nasil olup da kendi eliyle kendi izmihlaline sebebiyet ver-
digini etraflica anlatmak tarihe diijen bir i§tir. Bunun i(in, bu kitabimiza
esas aldigimiz 61(ti dahilinde olmak iizere yalmz Turklerin miisliiman-
liktan nasil uzaklajtiklanm tetkike (ali$makla yetinecegiz.

Osmanli Tiirklerinin m iisliim anhktan uzakla§m alan

Osmanli Tiirkleri maddi ve manevi bin;ok iistiinliiklere sahip bir


millettir. Fakat isUmdan onceki medeniyetleri pek az ilerlemigti. Bu se-
beple Islami kabul ettikten sonra, bu dinin esaslanm kolayca benimsedi-
ler ve bajan ile tatbik ettiler.
islamdan onceki devirlerde, ilerlemi?, medeniyetler kurmuj olan
milletler ise, Islami kabul ederken, eski medeniyetlerinin zararli tesirleri
altinda kalmiflardi.
Muslumanligi kabul eden milletler arasinda islamin esaslanni en iy1
anlayan ve en giizel $ekilde tatbik eden Tiirkler oldu. Bu da onlara, bii­
yiik bir imparatorluk kurarak Islama butiin oteki milletlerden daha fazl*
hizmet etmek imkam verdi.
Tiirkler hakimiyetlerini yikilmi$ olan devletlerin enkaziyla k u r d u l a r
TCnUdYE'DE iSLAMCIUK DOgtTNCESl 203

ve Dogu Roma imparatorlugu'nun hiikiimet merkezini kendilerine payi-


taht yaptilar. Fakat hiikum surdiikleri memleketler i^inde azinlikta idi-
ler. Bu yiizden hem son derece (e$itli irklarla dolu olan bu muhitin, hem
de iran ve Arap tesirlerinin altinda kaldilar. Bu tesirlerle hi( farkina var-
maksizin miisliimanhktan uzakla$maya ba$ladilar. Sonunda oteki ler gi­
bi gerilediler. Otekilerden yalmz, istiklSllerini muhafaza ederek, bu fark-
la aynldalar.
Sonra Avrupa ile temaslar neticesinde dii§mii$ olduklan uyujuk-
luktan silkinip uyanmak istediler. Fakat bu noktada mazilerindeki bii-
yiiklugii meydana getiren kuwetin Islam oldugunu unutarak, bu kuv-
vetin bahdan gelebilecegini zannettiler.
Selameti, daha once bulduklan tarafta, yani Islamin ahlak, yajayij
ve siyasetinde arayacaklan yerde, batuunkilerde bulacaklan fikrine d is ­
tiller.
Bir taraftan Avrupa milletlerinin kuweti ve refahi, diger taraftan
arada kurulan dostluk miinasebetlerinin artmasi neticesinde, gerek hii-
kiimeti ve gerek umumi efkan sevk ve idare eden aydinlar $una inandi-
lar: "Bugiinkii dii$ii§ten kurtulup yiikselmek ve bu suretle memleketi
muhakkak olan (okii$ten kurtarmak ipn tek (are batiyi taklit etmektir."
Diger bir soyleyi$le: "Onlann butiin esaslanm, biitiin telakkilerini
kabul ederek, kendimizinkileri unutmaktir.”
Halbuki bizim biitiin miiesseselerimiz, sirf islami esaslardan ve
Islami telakkilerimizden dogmu$tu. Eskilerin yerine batiya gore kurul-
diu} miiesseseler koymak i(in, onlann zayif ve geri kalmi$ hallerinden
istifade ettiler.
Eski miiesseselerin diizeltilmesi veya tadil edilmesine gidilmeyerek,
yeniden yapilmasi, icad edilmesi terrih edildi.
Boylece, jeriat kiirsuleri ile medreseler bulunduklan halde birakil-
dilar. Halbuki bu iki kurulu$, yani adalet mahkemeleri ile ilim ve mari-
fet miiesseseleri, bir;ok asirlar ya$ami$, Osmanli Devleti'nin azamet ve
Sevketini temin etmi?Ierdi. Islah (areleri aranacak yerde, zavallilar aci-
nacak bir halde terkedildiler.
Fakat kendisini idare edenlerden daha akilli ve daha kadirbilir olan
halk bu miiesseselere bagli kaldi. Aydinlar da sirf bu baghliktan fekin-
dikleri ipn onlan tamamen kaldiramadilar. Fakat zayif halleriyle oliime
*erk ederek,yanibajlannda yeni tarzda mahkemeler, mektepler kurdu-
iar. Bu yeni kurulanlar ise, Fransiz mahkemeleri ile Fransiz mekteplerin-
den iistiinkorii ahnmi? olduklanndan, getirildikleri muhit ile hi( ilgileri
204 SAtD HALlM PA§A

yoktu. Memleketimize Fransa'nin kendisi kadar yabana idiler.


Son asirda, bu usul ile meydana getirilmek istenen biitiin yenilikleri
burada saymak liizumsuz bir kiilfet olur. Yalmz $u kadar soyleyelim
ki:Bunlann hepsi,bizim inan; ve esaslanmiza karji asirlardir beslenen
derin bir husOmet hissinin biitiin al&metlerini tajiyorlardi.
i$te "teceddiit" adi verilen bu yenilikler, asirlardan beri kurulup yer-
le$mi$ olan inanglan, fikirleri, telakkileri, ananeleri, hisleri ve ahlaki ha-
rap etmekten bajka bir i$ gormediler. Kisacasi, memleketimizi, her giin
;e$it <;e$it mejum neticelerini gordiigiimiiz tam bir "manevi karga§ahk"a
siiriiklemekten ba$ka jeye yaramadilar.
Bati medeniyetinin tesirleri ile meydana gelen ve giiniimiizde “Os-
manli Ronesansi = Osmanli Uyamji" diye adlandinlan hareket, ikinci bir
"islamdan Uzakla?ma"dir. <^ok garip bir ihtilal devresi ya$iyoruz. Bizzat
memleket, kendini idare etmekte olanlarla miicadele ediyor. Onlann a$i-
nliklanna, evham ve hayallere dayanan tasavvurlanna kar?i devamli
harp ederek, aydinlaruu itidale, hikmet ve basirete davet ediyor!
Benzeri goriilmemi? olan bu gayritabii hal, ne (ejitte olursa olsun
biitiin ihtilallerin muhakkak uyandirdigi tepkiyi jimdiye kadar geciktir-
mi$tir. Fakat buna daima mani olacak da degildir.
Bir giin gelecek, islam ger;ekleri, miisliimanhga karji <pkan sapik-
hklan bir kere daha yenecektir. Hiikiimdan, yeryiiziindeki miisliimanla-
nn halifesi bulunan bu memleket, bir kere daha islam milletlerinin ba^i-
na gelerek, onlan mutluluk yollanna sevk edecektir.
Tiirklerin islamdan uzaklagmalannin sebebini sadece bati medeni­
yetinin manevi tesirlerinde aramayalim. Bu biiyiik bir hata olur. Qiinkii
hristiyan hiikiimetlerin bize kar§i besledikleri derin ve tiikenmez kin de
aym derecede tesirli olmu$tur.
Bu "yenilejme'lerin ba§ladigi devirlerde devlet adamlanmiz; mew
lekete bati taklidi miiesseseleri ve onlarla beraber Avrupali telakki ve
esaslan getirirsek, Avrupa hiikiimetlerinin sevgilerini kazanmaya, esk>
du§manhklanru hafifletmeye ve bencilliklerini yumu$atmaya muvaffak
olacagiz, sandilar. Bu zanna dujtiikten sonra da, memleketi islamdan
uzakla;tirmak mecburiyetinde olduklanna inandilar.
Yukanda yazdiklanmizla, Turkiye'nin nasil olup da kendisini maz1'
sine baglayan rabitalardan biiyiik kismiru koparmij ve nasil olup da saa-
detini temin edecek olan gayeden bu kadar uzaklara du?mii? oldugunu>
kisaca anlatmi$ bulunuyoruz.
Goriiliiyor ki, birincisinde dogulu milletlerin tesiri ile islamda1'
TORKlYEDE tSUMCIUK DO9ONCESI 209

uzakla$mi$tik, ikincisinde ise batili milletlerin tesiri ile uzakla$mi$ oi-


duk.
Fakat bu ikincisine bir an ew el son verilmezse bizim i(in (ok tehli-
keli olacaktir. (^iinkii bu seferki uzaklajmamizda, isUm! hakikatlerin ye­
rine bazi nazariye ve faraziyeler koyuyoruz. Bunlar ise bati cemiyetleri-
nin geli§melerine bagli olarak dogan, degi$en ve olen birtakim goriijler-
dir. Varliklan ve yok olmalan anidir.
Evvelden bu millet, istemeyerek, bilmeyerek islamdan uzakla$iyor-
du. hatta bu uzakla$ma sirasinda gucu yettigi kadar, daha (ok
islamlajmaya (aliftiguu zannediyordu. Bugiin ise bilerek ve buyiik bir
istekle, her tiirlii vasitaya bajvurarak islamdan uzakla$iyor.
Bizler onceleri, millet(e geri kalmanuza sebep olarak "islamiyeti da­
ha (ok anlayip daha iyi tatbik edemeyi$imizi" gosteriyorduk. Kabahati
kendimizde buluyorduk. Bugiin ise geriligimizin sebebini kusur ve ih-
mallerimizde degil, "dinimizin bizi bagladigi esaslann noksan olu^un-
da" anyoruz.

Irkgihk meselesi

Bu soylediklerimize itiraz edenler bulunacaktir. Irk(ilik nazariyele-


rinin fikirleri biiyiiledigi giiniimiizde bu pek tabiidir. Zaten epey za-
mandan beri bir(ok musluman, Islami irk(iligin en biiyiik dii$mam, lrk-
(digi ise insanligm saadetine en biiyiik sebep kabul ederek, dinlerine hii-
oun ediyorlar. §iiphe yok ki, bugiinkii IsUm aleminde mevcut olan yeni
fikirlerin bir(ogu gibi, irk(ilikla ilgili olan bu kanaat da, eksik bilgi ve
hatah bir diigiincenin mahsuliidiir.
Bu fikirde olanlar, asnmizm en medeni milletlerinin, pek sert ve
Wutaassip bir irk(ilik siyaseti takip ettiklerini goriiyorlar. Bu gorii? ise
sathi fikirli kimseleri $u neticeye gotiiriiyor: "Milletlerin mesut ve rahat
olmalan i(in bencilliklerini, taassuplanni, gasp ve tahakkiime olan fitri
n'eyillerini geliftirmek lazimdir. Fakat bunu cemiyet adma yapmali,
yoksa cemiyetin ufak bir par(asi olan fertte, aksine bu hissi ezmelidir."
Bu diijiinceye gore, ayni irka mensup fertler arasinda vuku bulmasi
Onayet sayilacak olan bir hareket, ayn irklar arasi miinasebetlerde yapi-
hrsa fazilet telakki edilecek! Boyle bir fikrin tajidigi ahl^k ve mantik,
""isliimanca diifiinen bir kafayi asla memnun edemez.
Bugiinkii medeniyetin biitiin ruhunu ve i(yiiziinu anlamak i(in,
206 SAID HALIM PA?A

Diinya Harbi'ni doguran sebepleri hatirlamak, medeni milletlerin birbir-


lerini mahvetmek i?in kullandiklan tahrip vasitalanni gozoniine getir-
mek ve gosterdikleri -jimdiyekadar i$itilmemi?- vah?eti, jiddeti dujiin-
mek kafidir. Dort senedir bu korkuni; sahnenin ifinde bulunuyoruz. Bu
sahne bize, pek az bulunur bir talakatle junlan ogretiyor: "Milli bencillik
esasina dayanmakla iftihar eden bugiinku medeniyet, en miithi? bir vah-
jetin, yeni ve zararli jeklinden bajka birjey degildir... Bu medeniyet
fevkalade gelijmij bir sanatin ejsiz bir eseridir. Bu sanat insanlara, ?im-
diye kadar goriilmemij bir miikemmellikte olarak biitiin vasitalan hazir
etmi?tir. Insanlar ise bu sayede en ilkel hislerini teskine, en zararli tema-
yullerini tatmine muvaffak oluyorlar. Ustelik bu vah$i his ve temayiilleri
tasawurun iistiinde bir dereceye vardinyorlar."
Kendisine sahip olan milletlere bu medeniyetin temin ettigi saadet,
ilim ve sanayide onlardan ajagida bulunan milletlerin felaketleri uzerine
kurulmaktadir. §u dort cehennemi sene ifinde medeni milletler arasinda
gegen vakalar bunu afik?a gosterdi.
Oyle ise bu saadet, jeklini degi$tirmi$ bir felaketten ba;ka bir $ey
degildir. Bati medeniyeti insanlan sahte saadetlerine inandirmak ifin te­
min ettigi jeylerin hepsini, bu sefer yakip yikip harap ederek, yuziindeki
maskeyi kaldirdi, oldugu gibi goriindii. Ewelce onlan sefahet ve israfa
iterek yoldan gikamu§ti, §imdi de a^lik ve sefaletle olduriiyor.
Fakat, batidan gelen lrk^ilik cereyantnin bizdeki taraftarlan dylesine
bir kisa goriijluliige miiptela oldular ki, onlerinde bu kadar a(ik vakalar,
bu kadar kati ger^ekler varken yine aldirmiyorlar. Bu medeniyeti insan-
ligin en yiiksek gayesi haline getirmeye (ah$tyorlar! Bunlar kendilerini,
bu medeniyetin insanligm bir daha goremeyecegi kadar yiiksek bir ruh
ve maksat sahibi olduguna inandirmi$lardir.
Sanki bundan once ba§ka medeniyetler gelmemi? ve bundan sonra
da gelmeyecek! Veya $imdiki ile oncekiler arasinda bu kadar biiyuk
farklar oldugu halde, sonradan gelecekler ile $imdiki arasinda hi; fark
bulunmayacak!
Biz ise, onlann bu kanaatlerine katilmak joyle dursun bu Diiny*
Harbi'nde, bugiinku manasi ile mevcut olan milliyet cereyaninin sonun“
gormekteyiz. Oyle zannediyoruz ki, $imdikinden daha geni? manada
ger^eklerle, daha insani bir takim hisler ortaya (lkacaktir. Bunlar hew
urk nazariyesine ait hurafeleri, hem de milliyet bencilligini devirerek yer
lerine ge^eceklerdir. Medeni milletlerin bugiinkii taassuplan biraz dah*
miisamahaya, bencillikleri biraz daha comertlige, kar$ilikli kinleri ve re-
TORKlYEDE ISLAMCILIK DOgONCESt 207

kabetleri de daha 50k anlayi? ve dayan^maya doniijerek yumu$ayacak-


tir.
Ayni $ekilde, bugiinkii medeniyetin sebep oldugu bu miithi? buh-
ran sona erdigi giin, gerek fertlerin ve gerek milletlerin ruhunda ve fik-
rinde kokle$en yanhf telakkilerin verdikleri zarar tetkik edilecektir. Bu
felaketin giderilmesi ifin ijareler aranilacak, his ve fikirlerin daha fazla
bir adalet ve fazilete dogru tekiimulu saglanacaktir. Boylece biitiin m-
sanligm ahlak seviyesi ile birlikte bu medeniyet de yiikselecektir.
ijte ancak ahlak seviyesi de fen ve sanatlann seviyesini buldugu za­
man, medeniyet kem&lini ve dengesini bulmu? olur. Bugiin ise ahlak
otekilerden pek a?agi bir seviyede bulunmaktadir.

M illiyet meselesi

Milliyet, gerek belirli bir muhitin mahsulii olmak, gerekse bir hayat
ger^egi olmak bakimmdan ortadan kalkacak degildir. Milliyet cereyam-
mn, gelecekte beynelmilelci cereyan ifinde kaybolacagim hayal ve iddia
etmek pek giiliin; olur. Hi? $iiphe yok ki, boyle bir cerayamn telkini ile
Alman, Fransiz'a benzemekten veya Fransiz, ingiliz yahut Italyan'la bir
olmamaktan vazge^ecek degildir.
Bizim soyledigimiz beynelmiielcilik, aym cemiyete mensup fertler
arasindaki baglan ve miinasebetleri tanzim eden ahlak kaidelerinin, fe-
5>tli milletler arasinda da kurulmasi ile milletler arasindaki miinasebetle-
rin yumu$amasiru saglamaktan ibarettir. Be$eriyet, milletlerarasi daya-
ni$mayi geli$tirmeden milli dayam$mamn miimkiin olmadigini gorerek,
birincisini gelijtirmeye ;ali$acaktir.
Bir insan toplulugunun millet haline gelmesi, nasil fertlerin gelijme-
s>ni kolaylajtinrsa, beynelmiielcilik de her milletin miimkiin oldugu ka-
^ar 90k gelijmesine yardima olacaktir.

Islam beynelmilelciligi

Islam beynelmilelciligi ise, zamanimizda sosyalizmin kurmak iste-


^'gi beynelmilelcilige benzer. Ancak onun en miikemmel ve en son jek-
■idir.
Biitiin ilmi ger^ekler gibi islami genjeklerin de vatani yoktur. Nasil,
208 SAID HALtM PA$A

bir ingiliz matematigi, bir Alman astronomisi, bir Fransiz kimyasi ol­
mazsa; ayn ayn Turk, Arap, Acem yahut Hint musliimanhgi da olmaz.
Fakat sadece fen ve tecriibeye dayanan gercjekler biitiin insanlann
ortak irfanini temsil etmelerine ragmen nasil birtakim milli kiiltiirlerin
dogmasina sebep oluyorlarsa; islami ger<;ekler de ahlak ve sosyal yapisi
bakimindan tamamen islim ! fakat milli olan birtakim kiiltiirlerin mey­
dana gelmesine imkan tanirlar. Yani her ne kadar, bu hakikatlerin vatani
yok ise de, izah ve tatbik edildikleri muhite baglidirlar.
Diinyadaki islam topluluklannm en miikemmel tejkilati, milletlere
aynlmi; jeklidir. Aynca islam ger;eklerinin en parlak bir tarzda meyda­
na gikmasi ve tatbik olunmasina miisait olan jekil de budur.
Millet esasi uzerine kurulan bir cemiyetin ilerlemesinin ferdinkine
bagli oldugu apk bir gerqektir. IsUm nizanu da ew e la ferdin geli?mesi-
ne dikkat eder. Bu fert, Tiirk, Arap, iranli yahut Hintli olsun... Kendi
milli dayani$masina verdigi ehemmiyet kadar, islam milletleri arasinda­
ki dayani$maya da onem verirse, ancak o zaman iyi bir Tiirk, iyi bir
Arap, iyi bir iranli veya iyi bir Hintli olacaktir... Kendisi de bilecektir ki,
milli ve miisliimanlar arasi yardimla$malar birbirinin tamamlayicisidir.
Bu bahse son vermek i^in §unu da ilave edelim: Islam, insanlar ara­
sinda mevcut olan irk ve m enje farklanna ehemmiyet vermeyerek, insa-
tu irka bagli bir unsur degil, ictimai ve siyasi bir unsur olarak ele aldigi-
ni gostermektedir. islamin, ferdi, ictimai ve siyasi bir unsur olarak kabul
etmesi, milliyeti istedigini ve kabul ettigini gosterir. Zira millet, birbiri
ile kaynagabilen birtakim ictimai ve siyasi unsurlann birle$mesidir. Bu
unsurlar uzun muddet bir arada ya$ami$, ayni lisanla konu?mu$, miiftc-
rek his ve fikirlere sahip olmu$, kendilerine mahsus bir sanat ve edebi-
yat meydana getirmi$lerdir. Kisacasi millet, oteki insan topluluklanndan
aynlmalanna sebep olacak ahlaki ve ruhi bir kiiltiir meydana getirmi?
fertler toplumudur. §u halde, islam esaslannm milliyeti inkar ettigini
veya zayiflattigim iddia etmeye imkan yoktur.
islamin hiicum ettigi, bugiinkii irkfiligin sapikligi, hurafeleri, taas-
subu ve bendlligidir. (^iinkii islami ger<;eklerin tek hedefi, insanlann
hakikati gormelerine mani olan evham ve zan perdelerini ebediyen yirt'
maktir.
insanhk, Islam esaslan sayesinde bir giin gelecek, en dogru ve fay
dali milliyet^Uigm nasil olacagim anlayacaktir. isl&miyeti, biitiinii ile
milliyetcplige muhalif gormek qok biiyiik bir hatadir.
Yukanda "Osmanlilann ikinci defa olarak islamdan uzaklajmala11
TttKKlYE'DE ISLAMCIUK Dt^ONCESt 209

son asnn i§idir" derken, bu hadisenin h i; yoktan, birdenbire ortaya (pkti-


|mi soylemek istememi$tik, elbette... Sadece, bu hadisenin kendini gos-
termesi ve daha belirli bir hale gelmesi bu devreye rastlamif tir da diye-
biliriz. Qiinkii kanaatimiza gore, millet hayatinda hi;bir hadisenin
hakiki olu? zamanim tam olarak tesbit etme imkam yoktur. Meydana
gelen vakalar, ne kadar miihim olursa olsun, daima uzun zamanlar once
bajlam ij bir gelifmenin neticesidirler.
Dolayisiyla bizim jim diki "Islamdan uzakla§ma"miz da uzun za-
man e w e l islamdan onceki Sdetlerin tesiri ile ba$lami$ bir uzaklajmamn
tabii neticesidir. Bundan hangi neslin sorumlu tutulacagi belli degildir.
Zaten biz de, ne bir jahsi ne de bir nesli itham etmek arzusunda degiliz.
Bizim vazifemiz, bu hadisenin son asirdaki gelijmesini incelemektir.
Onemli olan budur. (^iinkii bu suretle gerek jimdiki geri halimiz ve ge­
rek onu haztrlayan ve devam ettiren hatalar hakkinda aqk fikirler edine-
biliriz.
Milletleri ikbale de izmihlale de gotiiren onlann devamh olarak ge-
lijmeleridir. Bir milletin gelijm esi onun saadetini temin ettigi gibi
felaketine de sebep olabilir. Milletlerimizin Islam dan uzakla^masina se­
bep olan geli§me de kendisi i?in me$um olmujtur, bu inkar edilemez.
Aynca edindigimiz yeni zihniyet de eskisinden pek ajagidadir. Gerg bu
basitligini "heniiz tekamul edecek vakit bulamadigina” yani ”kafi derece­
de Islamdan uzaklajamadigina” verenler vardir. Lakin yeni kabul ettigi-
miz telakkiler eskisinden iistiin olsa idi, bu iddia mudafaa edilebilirdi,
ama jim di bundan mahrumdur.
Birakmakta oldugumuz islam ahlaki ve ya$ayi$i, kabuliine (ali^hgi-
•niz ahlak ve ya$ayi$a her bakimdan ve itiraz kabul etmez jekilde iistiin-
diir. Bu hususta, batililajma taraftarlanmn iddialan ciddiyetten uzaktir.
Dolayisiyla gelecekteki saadetimiz adina, ipnde bulundugumuz hatalar-
dan kurtulmamiz yani islami degerlere giiciimiizun yettigi kadar sanl-
n'anuz icab eder. Zira o esaslardan iistiin olmak bir yana, onlann yerini
tutmak bile diijunulemez.
Milletlerin ilerlemesinde en miihim amil, fikir adamlan, bilgin ve
aydin tabakalar ile umumi efkan idare edenlerdir. Toplumu hayra ve
hakikate giden yolda ilerletmek bunlann vazifesidir. O halde Islami de-
lerleri gozden dii$iirmeye ve unutturmaya ;ali$acaklanna, aksine iyice
ogretmeye ;ali§mak ilk ijleri olmahdir.
Bunlann en birinci vazifeleri biitiin bilgi ve zekalarim, islama ait
■nan;, ahlak ve cemiyet nizamlanni, hakiki mahiyeti ile, delillerle ve apk
210 SAID HALIM PAjA

olarak kurmaya hasretmektir. Bu ise, o nizamlan ilme yakijir bir taraf-


sizhkla, akil ve hikmet dairesinde izah ve mukayese edip, haklannda
hiikiimler vermekle olur. Boylece ferde isl&mi esaslardan dogan ahlaki,
ictima! ve siyas! ne gibi vazifelerle miikellef oldugu anlatilmahdir.
Bizim siyasi ve ictimai haklanmiz ve vazifelerimiz nelerden ibaret­
tir? Bunu bilmek i^in, her jeyden once junu anlamahyiz: islam cemiyeti
insanlar arasindaki hurriyet, adalet ve yardimla$ma gibi temel esaslar
uzerine kurulmuftur. Bu sebeple ferdin ictimai ve siyasi biitiin faaliyet-
lerini; "Bu hurriyet, adalet ve yardimlajmadan dogan ve ahlak!, ruhi,
ictimai ve siyasi biitiin olgunluklan ihtiva eden bir gayeye miimkiin ol­
dugu kadar yakla$maya <jali$maktir" diye ozetleyebiliriz. $unu da bilme-
liyiz ki fertler, kurduklan ictimai hayata gore bir siyasi idareyi kabule
mecbur olurlar...
Islami hak ve vazifeler halka ogretildigi zaman, herkes $unu anlaya-
caktir: Kendisinin ictimai vazifesi, sahip oldugu kabiliyetleri tam bir
hurriyet iijinde geliftirip tatbik ederek, ahlak ve ruh seviyesini, be$ikten
mezara kadar daim! olarak yukseltip kendisini olgunla$hrmasidir.
Her fert ogrenecek ki: Kendi hurriyet ve saadetinin derecesi, yine
kendi ahlaki ve manevi kiymeti kadar olur. Hurriyet, "gelijme ve saa­
det’' demektir. insan ba$kalanmn hurriyet ve saadetine hiirmet etmedik-
;e, hiir ve mesut olamaz. O halde islim ! yardimlajma, gelijme ve saade-
tin miihim bir jartidir; hem de dogrudan dogruya neticesi bulundugu
hurriyet kadar miihim bir fartidir.
Kendilerine emanet edilen gen; ruhlan saglam bir ahlak, yiiksek bit
gaye vererek yeti$tirmek ve gelecek nesilleri te$kil etmek vazifesini
iizerlerine alanlar, memleketlerine kar?i yiiklendikleri pek biiyiik mesu-
liyetin derecesini hakkiyla takdir etmelidirler.
§imdi Osmanli egitimince, her jeyden once yerine getirilmesi, ea
agir ve acil bir ihtiya; halinde gerekli olan vazife, milletimizi ruh ve
ahlak;a yiiksek bir terbiye ile yeti$tirmektir. Esaslanni dogrudan dogru-
ya isllimdan alarak, islim anlayijma ve ger;eklerine dayanacak olan bu
terbiye, zamanin ihtiya;lanna da en miikemmel tarzda kar$ilik verecek
bir fekilde olmalidir.
Bizim oli^ilerimize gore, terbiye ve egitim i;in takip edilecek olan
metodlann degeri, bunlann, islimm maksat ve gayesinin ger<;ekle?n'esI
yolunda yapilacaklan hizmetin derecesi kadar olacaktir. Herkesin de bil'
digi gibi, bir terbiye metodunun kiymeti, o metod vasitasi ile elde edil'
mek istenen maksada gore ol^iliir. Zira “metod", ferdi belli bir vazife)11
TORKIYE'DE lSLAMCIUK DOgtTNCESI 211

gorebilecek, belirli bir maksadi elde edilebilecek hale getirmek i;in kul-
laiulacak vasitalann biitiinu demektir. O halde belirli bir maksat yoksa,
hakiki bir terbiye de olamaz. Eger ingiliz, Fransiz yahut Alman terbiye
metodlan iyi iseler, maksatlan, iyi ingiliz, iyi Fransiz, iyi Alman yetijtir-
mek oldugu ve bunda muvaffak olduklan i;in iyidirler. Bu sebeple, bir
milletin terbiye metodunun diger bir millete de uygun gelmesine ihti-
mal yoktur.
Batili milletlerin kabul ettikleri egitim metodlanni inceleyince, bu
milletlerin her birinin, kendi fertlerini, insanlann en iyisi ve cn mukem-
mel bir hiristiyan saydiklanni goriiyoruz. Yani bu milletlerin kendi ter­
biye metodlan ile varmak istedikleri maksat her jeyden once "milli"dir.
islam anlayifina gore ise iyi bir musluman yeti$tirmek demek, her
bakimdan olgunla$mi$; yiiksek bir an lay 15a, yiiksek bir irfana ermi$;
kendi saadetini bajkalarmm felaketinde veya kendi yiikselifini bafkala-
nnm alfalmasinda aramayan iyi bir Tiirk, iyi bir Arap, iyi bir iranh veya
iyi bir Hintli yetijtirmek demektir.
O halde Islam terbiyesinin takip ettigi maksat, bulunduklan her
yerde, gerek mensup olduklan gerekse i;inde yajadikJan cemiyetlerde
saadetin kiymetli unsurlan, ilerlemenin ger;ek amilleri olacak insanlar
meydana ;ikarmaktir. i$te islamiyetin, cihanjumul ve insani olan yiik-
sek mahiyetine bu da bajkaca bir delildir.
islam terbiyesi olgunlajmayi, ferdin manevi ve ruhi kabilivetlerini
tam bir serbestlik i«;inde geliftirip tatbik ettirmek suretiyle elde etmek is-
ter. Irk ve milliyet iizerinde durmaz.
Islam, milliyet nazariyesinin evham ve yanhjlanni, irka ait bencil
temayiil ve hisleri zihinlere yerlejtirmez; bunlan kuvvetlendirmez. Ak-
sine onlara kar$i (ikarak, ;e$itli millet ve irklar arasinda tabii ve insani
kardejlik miinasebetlerinin kurulmasi (arelerini arajtinr. Esasen insan-
lann pek miithif olan gerilikleri mani olmasaydi, bu miinasebetler jim-
diye kadar kurulmu? bulunacakti.
islSm, insanlan cehalet ve dalaletten kurtarmak i;in fertlere fen ve
tecriibe ile sabit olan hakikatlan ogretecektir. Bunlar da insana, tabiatin
yerdigi sonsuz nimet ve giizelliklerden faydalanma yollanm gosterecek-
tir.
Insana, Islam hayat ve ahlakimn biitiin hikmet ve hakikatleri goste-
rilirken, Cenab-i Hakk'in kainattaki biitiinliik ifindeki birligi de ogretile-
Wktir. O biitiinliik ki, sayisiz Slemler, sinirsiz maddeler ve kuvvetlerle,
tahmini imkansiz fezalar ve mekanlar onda toplanmijtir. Son derecede
212 SAID HALIM PAgA

biiyiik ve son derecede kiifiik, fevkalade basit ve fevkalade bilefik ci-


hanlar ondadir. Bunlann hepsi, mutlak olan hikmet ve ol^iilerinde hata
etmez, fafirmaz ve degijmez olan ezeli kanunlann hiikmii altinda birle-
ferek o miikemmel biitiinii ve kMnattaki degifmez birligi meydana ge-
ttrmiflerdir. Boyle bir terbiye sayesinde korkunun yerini umit ve sevgi,
riyanin yerini samimiyet alacaktir.
Bu terbiyenin idrak edebilecegimiz feyler hakkinda bilgimize suna-
cagi hikmet ve olfiiler sayesinde, idrak edemedigimiz hususlar hakkin­
da da bir kanaat sahibi olabilecegiz. Artik hi;bir jiiphe bizi iirkiitemeye-
cektir. Bu sayede tam bir huzur ve itminan iginde bulunacagtz.
insanlar Allah'a ve Peygamber'ine inanacak ve emirlere uyacaklar.
Fakat bu uyuf, giiniin birinde gorecegi cezantn korkusu ile degil, hiir ve
aydm fikirli bir insan olarak sahip bulundugu vicdamn yol gostermesi
ile olacaktir.
Netice olarak insan, dinin de irfan gibi, diifiincesinin tam olarak nii-
fuz edemeyecegi birtakim hakikatlere dayandigim anlayacaktir. Bunun­
la beraber, bilgisinin ve inancinm kendisine temin edecegi maddi ve
manevi saadet, onun bu hakikatlere samimiyetle inanmasim saglayacak-
Ur.
Biitiin bu soylediklerimizden bir netice ;ikanrsak: Miisliimanm
siyasi ve ictimai, biitiin haklan ve vazifeleri, islamin hiirriyet, adalet ve
yardimla$ma esaslanndan alinmif bulunmalidir. Bu esaslar ise, islamin
man; ve ahlak kaidelerinden ;ikm if olacaktir. insan, vazifelerini yerine
getirmeye ve haklaruu korumaya gucu yettigi kadar ;alifmahdir. Ancak
bu ;ekilde, ger;ek ve tek tann olan Allah'a ve onun son Peygamber'ine
karfi tafidigi imanin samimiyetini ispat edebilir. Yine bu sayede ve bu
gayretlerinin neticesi olarak da maddi ve manevt saadete ererek
miikafatuu goriir. O halde en iyi miislumanlar, hak ve vazifelerini en iyi
anlayanlar, onlan en giizel fekilde yerine getiren ve koruyanlardir.

Said Halim Fa$a, Buhra/thrmnz, Hazirlayan: M. E. Diizdag,


s. 201-205 (Terciiman 1001 Temel eser, nu. 9 , *
Ill

Me§rutiyet

Osmanli tarihinin ogiinulecek vakalan arasinda bulunan 1324/1908


Temmuz'u hadiseleri fevkalade bir ehemmiyet ta$imaktadir. Qunkii
Temmuz inkilabi bir padi§ahin tahtindan indirilmesi ile kalmami$,
memlekete yeni bir istikamet vermij, mukadderatimizi yeni fikirlere da-
yanan bir mejruiyete baglami§hr.
Bilindigi gibi bugunkii Osmanli me$rutiyeti 1293/1876 senesine ya-
km bir tarihte kaleme alinm tj olan "Kanun-i Esasi"nin neticesi ve eseri-
dir. Bu "Kanun-i Esasi 'yi o zamanki nSzirlar ile bir kisim ileri gelen me-
murlar, mutlakiyet idaresinin en fiddetli bir zamarunda ve siikun iqnde
kendi b ajlanna hazirlamijlardi. Dolayisiyla burada ondan da biraz bah-
setmek yersiz olmasa gerektir.
Ashnda 93 Kanun-i Esasisi, bizzat mutlakiyet idaresi memurlannin
aralannda gizlice anla^arak tertip ettikleri bir tedbirdi. Bununla hiikum-
dann istibdadini azaltmak, onun hukiim ve niifuzuna karji dengeyi sag-
layacak bir k u w e t meydana getirmek istiyorlardi. ^iinkii devletin mu-
kadderatirin $ahsi ve keyfi bir idare elinde bulunmasi, memleketin iler-
lemesine mani olan ba$hca sebep sayiliyordu.
O zamanki miicedditlerimiz bu esef verici idareyi degi^tirip diizelt-
mek i<jin o vakte kadar ihmal edilmi$, hatta unutulmu? olan iiipjncu bir
unsurun, yani milletin i$e kan^tinlmasim yeterli gordiiler. i§lerin gidi$i-
nin derhal degijm esi iqin Osmanli milletine bir takim siyasi hak ve hiir-
riyetlerin verilmesini, yani batidan ahnan fikir ve ilhamlar uzerine kuru-
fecak olan bir Kanun-i Esasi'nin tatbik edilmesini kafi zannettiler.
Halbuki yenilik taraftan olan bu nSzirlar ve biiyiik memurlar kendi
214 SAID HALlM PA$A

memleketlerini pek iyi taniyorlardi. Memleketin bu Kanun-i Esasi ile


kendisine yiiklenen vazifeleri aradan uzun bir zaman ge;meden yerine
getirmeye muktedir olamayacagini biliyorlardi. Dolayisiyla milletin, bil-
gisi ve haberi olmadan kendisine bahjolunan siyasi haklan, <;ekmekte
oldugu istibdada kar$i tesirli bir silah olarak kullanamayacaginm da far-
kinda idiler.
O halde 93 senesi mucedditlerinin takip ettikleri hareket tarzinin se­
bep ve hikmeti ne idi? Herhalde $u idi ki, onlar, Kanun-i Esasi geregi
olarak kendisine yiiklenen vazifeleri milletin yerine getirmekteki aczi sa­
yesinde, bu hak ve hiirriyetlerden daha bir;ok seneler, milletin degil,
kendilerinin istifade edeceklerine kanaat getirmif bulunuyorlardi.
Buna gore, mutlakiyet idaresi temsilcilerinin hurriyet taraftan olma-
lannm ger;ek sebebi, tafidiklan "devletin miimessili" sifatina, bir de
"hukukun ve milletin koruyucusu” sifatini ilave etmekti. Boylece hii-
kiimdara karfi milleti kendilerine alet ediyorlardi.
Onlar hiikumdara Kanun-i Esasi verdirmek suretiyle hem ona, hem
de millete dayanmak imkanina kavujuyorlardi. Ayrica bu sayede, padi-
§ahin keyfi idaresinden kurtulacaklan gibi, milletin cehalet ve gafleti yii-
ziinden yapilmasi imkansiz hale gelmif olan islahati da tatbik mevkiine
koyacaklardi.
Osmanli me?rutiyetinin anasi olan 93 Kanun-i Esasi'sinin omrii pek
kisa oldu. Qiinkii ne hiikiimdar, ne de millet, miicedditlerimizin kendi­
lerine verdikleri rolii oynamak istediler. Padifah bu mucedditlerle mii-
cadele etti. Kayitsiz olan millet de onlan aramadi. Boylece tedbirler, ter-
tipqilerin aleyhine dondu. 93 mucedditlerinin ;ogu siirgunde oldii. Bir
muddet istiklai davasina kalkifan memur sinifi da padifah tarafindan
tamamiyla elde edilerek, ona bagli ve itaatli aletler oldular. Bu suretle
Kanun-i Esasi gayesinden sapti. Memleket i;in ilerleme ve yiikselifle do-
lu yeni bir devir getirecek yerde, Sultan Hamid idaresine sebep olmak-
tan ba?ka bir feye yaramadi.
Acaba 1324/1908 inkilabi, unutulmuf halde bulunan 93 Kanun-i
Esasi’sini neden kendine mal etti? Bu, oyle etraflica anlatilip a;iklanma-
dan ge^ilemeyecek musibetlerdendir.
Kendi haklan ve serbestligi difinda her tiirlii hukuku inkar eden
Sultan Hamid bu Kanun-i Esasi'yi, ne hikmete dayanarak bilinmez, fesih
ve ilgaya hi;bir zaman cesaret edemedi. Ger;i Kanun-i Esasi h i; yokmuf
hiikmiinde idi. Ondan bahsetmek ciiretini gosterenler hapis, siirgun ve­
ya uzaklaftirma cezasindan yakalarim kurtaramazlardi. Fakat kanun
TURKlYE'DE tSlAMCIUK DOgOKCESl 216

mecmualanmizin ba§ tarafinda arz-i endam etmekten de geri kalmazdi.


En sonunda 93 Kanun-i Esasisi, Sultan Hamid idaresinin biitun
magdurlan ve hasimlan i;in bir hayal ve gaye oldu. Memleketi isyan ve
ihtilal yoluna sapmak mecburiyetine sokmadan bu idareye son verecek
yegane fa r e hiikmune girdi. isyan ve ihtilal yolu ise hakikaten tehlikeli
goriiliiyordu. Qtinkii i ; i§lerimize kanjm ak i;in daima firsat kollayan
batili devletlerin, ihtilalden dolayi huzur ve asayi$in kalktigi gerekfesi
ile miidahale etmelerine im kin verilmi$ olacakti. ijte bu sebeple Tem-
muz inkilabi 93 Kanun-i Esasisi adina yapildi. Inkilap^ilann padijahtan
istedikleri ve aldiklan, bu kanunun tamamen ve derhal tatbikinden baf­
ka birjey degildi.
i$te vakalann garip ve tefekkiirii olmak iizere Kanun-i Esasi bu $e-
kilde yeniden canlandi. Kuw etli hasmindan intikammi aldigi gibi,
memleketleri i<jin bir selamet ve ilerleme devri aijmak isteyenlere de
kendisini kabul ettirdi. Kaderin bir cilvesi olarak, milletin vekilleri, istib-
dadin vekilleri tarafindan du$unulmii$ ve ortaya konmu$ olan jeyi be-
nimsediler.
Fakat yeni miicedditlerimiz Kanun-i Esasi'yi kafi derecede hiirriyet-
perver bulmadilar. Umit etmedikleri bir bajan elde etmenin ve istedikle-
rinden fazla iktidara sahip olmarun verdigi ne$e ile onu da degi^tirmeye
kalki$tilar. Boyle bir if i;in bilgileri ;ok noksandi. Bu eksikligi de bati
memleketlerine yaptiklan seyahatlar sirasinda gorduklerine veya oku-
yabildikleri kitaplardan geli$igiizel toplami? olduklan iyi-kotii birtakim
hurriyet nazariyelerine dayanarak gidermek istediler. Boylece tecriibesiz
ve magrur elleriyle 93 Kanun-i Esasi’sini duzeltmeye ve degi$termeye
kalkijhlar.
Bu esnada, tahhndan indirilmi? olan padi$ahin, kendilerinde birak-
tigi biiyiik korkunun halen devam etmekte oldugu gbriildu. Bu korku-
nun tesiriyle, a$in derecede halk(i bir diijunce ile kanunda degi$iklik
yaphlar. 93 Kanun-i Esasi'si bu suretle layik olmadigi derecede onemse-
nerek ve adeta tanmmayacak derecede degi?tirilerek Osmanli me$ruti-
yeti viicuda getirildi.

T e sir v e n eticeleri

Kanun-i Esasi'nin Sultan Abdiilhamid idaresine son verecegi hak-


kindaki umitler bo$a cjikmadi. Ger;ekten de Kanun-i Esasi'nin ilamyla
216 SAID HALIM PAgA

beraber bu idare de yikildi gitti. Fakat memleketin saadete kavu$acagma


dair beslenen umitler hasil olmadi.
Osmanli Mebusan Meclisi, eski Hakan'in kendisinde toplami? oldu­
gu biitiin niifuz ve iktidan eline almijti. Bu yiizden yeni Hakan, ecdadi-
nin tahtma cuius ettigi zaman, saltanat makamim en esasli ve en vazge-
gilmez hak ve imtiyazlanndan mahrum birakilmij bir halde buldu. icra
kuvveti, miistebit bir padi§ahm boyundurugundan kurtulup; niifuz ve
itiban olmayan, tecriibeden mahrum ve kendisine bol keseden verilmi$
hak ve imtiyazlan kotiiye kullanmaya mahkum bir medisin boyunduru-
gu altina ge<;ti. Bu vesayetin altinda icra kuvveti, Sultan Hamid idaresi
zamamndakinden daha a§agi bir dereceye indi. Her tarafta intizamsizlik
ve isyanlara sebep oldu. Memleketi maddi ve manevi tam bir anar§iye
dogru siiriikledi.
Daha Mefrutiyet'in uqiindi senesinde fenalik endive verici bir dere­
ceye vardigindan, bu fenaligin ne gibi sebeplerden ileri geldiginin dik-
katle ara;tinlmasina liizum goriildii. Yapilan hatalann mahiyeti ve ge-
nijligi, sonunda anlajildi. Bu fenaligin baglica sebebi olan Meclis-i Me­
busan gii<;lukle dagitildi. Derhal ikinci bir Meclis-i Mebusan se;imine
ba§landi.Se<;im sonunda birindden daha iyi bir milli meclis te$ekkiil etti.
Yeni meclisin ewelki aci tecriibelerden istifade edecegi ve Kanun-i
Esasi'yi daha dddi ve saglam esaslar uzerine kuracagi umuldu. Birinci
meclisin anlayamadigi mejrutiyet idaresi jekline, yeni bir canlihk ve faa-
liyet vermeye muvaffak olmasi beklendi. Fakat bu bi;are memleketi dur-
madan takip eden felaket, bu sefer de pek pahaliya mal olan bu tecriibe-
lerden istifade etmesine ve en mejru umitlerinin elde edildigini gorme-
sine mtisaade etmedi. ikind Meclis-i Mebusan toplanir toplanmaz ani
bir darbe ile dagildi. Ve bu memleket en aci felaketlere diijtii. Halbuki
Kanun-i Esasi'nin ilam ne kadar umitler ve hayaller uyandirmi?ti. Han
edilir edilmez herkes, hayal ettigi gayenin hasil oldugu zannina dii$-
mujtii. Hayatimn otuz senesini, ahlaki en ziyade tahrip eden miistebit
bir idare altinda gecjirmi? olan bizler, bu gayede hiir insanlar, faziletii, if*
fetli ve dogru vatandajlar sirasina girecegimizi iimit etmi$tik.
Kanun-i Esasi'nin, cemiyetimizin siyasi ve iktisadi durumunu ak-
$amdan-sabaha degigtirecek mucizeli bir kudrete sahip oldugunu; pe^
bayagi olan iq ;eki$melerimizi bize unutturacagim ve hepimizi yalmz
Osmanli vatamnm $ar\ ve azametini dii$unen necip ve biiyiik bir Os-
manli ailesi halinde birle§tirip kaynajtiracagmi ummu§tuk.
Yazik ki daha ilk seneden itibaren butiin bu tatli umitler ve guze
TORKtYE'DE ISLAMCIUK DU^ONCESt 217

hayaller u;up gitti. Kanun-i Esasi'mizin bize bahfettigi haklar ve serbest-


lik, Sultan Hamid idaresinin fevkaUde arttirdigi kotii alifkanhklanmizi,
;ekinmeden tatbik etmekligimizden bafka bir netice vermedi. Bu halin
ictimat bakimdan tesiri ise fdyle oldu: Usul ler, adetler, simflar ve sosyal
tabakalar ortadan kalkarak tam bir herciimerc; meydana geldi. En ileri
ve mesut milletler derecesinde haklara sahip olmak gibi ;ocuk;a bir ar­
zu bizi daha a§in iddialara g6 turduk;e gotiiriip, Kirs ve iftihamizi arttir-
mif oldugundan, maddi durumumuza artik h i; tahammiil edemez ol-
duk.
Herkes daha fazla huzur ve selAmete kavufacagini ummu;tu. Aksi-
ne olarak herkesin huzursuzlugu artti ve kendisini eskisinden daha fazla
fenahga ugramif buldu. (^iinkii herkes ciiretini arttirmif, bafkalannin
hakkina h i; ;ekinmeden tecaviiz etmeye baflamifti.
Milliyet miicadeleleri, irk rekabetleri gitgide artarak Osmanhlar ara­
sinda bir iilkii birligi birakmadi. Diinkii casus ve niifvet;iler bafimiza
hiirriyet^, miiceddit ve vatanperver kesildiler. ifsiz, geveze ve adi bir
avukat, halkin haklannin fiddetli miidafii oldu. Adz ve riifvet viyici
memurlar atefli politikaci kesildi. Biitiin memleketin iizerinden sanki bir
cinnet riizgan esiyordu. ifte bu sefer de batililar gibi yeniliklere kavuf-
mak hususundaki tecriibemiz elem vend bir fekilde bofa gitti. $imdiye
kadarki tecriibelerimizin hepsinden daha miihim olan bu son tefebbiis,
oncekilerin hepsinden fazla da felaket sebebi oldu.
Bunca gayretlerimizin, daima neticesiz kalmasi funu gosteriyor:
Memleketi yenilik ve islahat yoluna sokmak i<pn yarim asirdan beri ka­
bul ve tatbik etmekte oldugumuz metod yanliftir. Diiftugiimiiz bu me-
§u» hata ise fudur: Biz memleketimizin mesut olmasi i;in, Avrupa ka-
nunlanni terciime etmenin kifi gelecegini zannettik. Bu kanunlann biz­
de kabul ve tatbik olunabilmesi i;in ise yapilacak birka; degif ikligin ye-
tecegini hayal ettik.
Mesela: Adalet sistemimizi lslah etmek i;in Fransa adalet sistemini
esas aldik. Halbuki Fransiz cemiyeti, bizimkine asla benzemeyen asli ve
Wenfei, ruh hali, adetleri ve gelenekleri, irfani ve medeniyet seviyesi ile
bizden pek farkli olan, ihtiya;lan ise ;ok ve ;e$itli bulunan bir toplum-
du. Fransiz adalet sistemi miikemmel olufu ile bizi cezbetti. Bu da, bizce
kabul olunmasi i;in kafi goriildii. Halbuki kimse, Fransa'ya hi; bir fekil­
de benzemeyen bizimki gibi bir memleket i;in bu sistemin uygun olup
olmadigim diifiinmedi. Bu tarzda icra eyledigimiz adliye lslahatinin da
bunca seneler ;ah$tiktan sonra malum fekilde ve hi; derecesinde netice-
218 SAID HALtM PAgA

ler vermesi §a$tlacak bir je y degildir.


Maarifimizi islah etmek i;in de ayni jekilde hareket ettik. Tabii elde
edilen neticeler daha da zararli oldu. Gayet kiymetli olan vakitlerimizi
ve birka; nesli kaybettikten sonra bunca fedakarliklara mal olan je y i de
bozmak mecburiyetinde bulunuyoruz.
Ijin garibi $u ki, bu kadar aksi neticelerden sonra da tecriibeye ve
akl-i selime aykin olan bu metod, yine itibar gormektedir. Bundan elli
sene ew el oldugu gibi bugiin de, bajarisizhgimizin sebebini, dijandan
ornek alarak yaptigimiz bu lslahatlan, layiki ile tatbik edecek devlet
adamlanmizin yoklugunda buluyoruz. Bir memleketin, yanm asirlik bir
zamandan beri umumi durumunu diizeltip, islah edebilecek adamlar-
dan mahrum kalmi$ olmasi nazariyesi, bizce inamlacak bir iddia degil­
dir. Qiinkii manevi ve ilmi seviyesi hangi derecede bulunursa bulunsun,
bir cemiyetin, kendisini guzelce idare edecek, daha emin ve salim yolla-
ra sevke muktedir olacak unsurlardan mahrum bulunmasmi akil kabul
etmez. Bu unsurun bizde daima yok oldugunu iddia etmek, bajansizli-
gimizm sebeplerini iyice anlamami$ oldugumuzun delilidir.
Bizim, ?imdiye kadar hi^bir lslahatin icrasinda muvaffak olamayi$i-
miz, daimi olarak, bizce yapilmasi zararli olan, yahut yapilmasina im­
kan olmayan jeyleri yapmak istemi? olmakliguruzdan ileri gelm ijtir. i$te
asil ve tek sebep budur.
Biz, en miikemmel ve en muktedir unsurlarmuzdan istifade edemi-
yoruz. Qiinkii islahat adi altinda durmadan memlekete sokulan kotii ve
ahmakija yeniliklerden istifade imkam olmadigi halde, en iyi adamlan-
mizi bunlann tatbikine mecbur ederek gayret ve ;ali§m alanm heba et-
mekteyiz. (^unkii mucedditlerimiz, insanlann kanun ve nizamlar i;in
degil, kanun ve nizamlann insanlar igin meydana getirilm ij oldugunu
hi;bir zaman anlayamami$lardir.
Bir Fransiza; "Eger Fransa devlet adam lan, kom$unuz ingilizlerin
kanun ve nizamlamu tatbike kalki§acak olsalar, Fransa'mn hali ne olur?
diye sorsak, cevaben; "Bu, Fransa’mn mahvina sebep olur!" diyeceginde
jiiphe yoktur. (^iinkii boyle yapilmakla Fransa'mn tabii gelijm e akismin
bozulacagini bilir ve dolayisiyla onun muhakkak bir oliim e mahkum
edilmi? bulunacagini tereddiit etmeden soyler.
Ijte yine aym basit d u jiin ce ve y a n h ; m uhakem e yiizunden,
Inkilap’tan sonra hiikiimeti ele alan adam lan da son derece $iddetle
mahkum ediyor; onlan, memleketi ve m ejrutiyeti m ahvetm i; olmakla
itham ediyoruz. Bu gibi ithamlann ciddi olmasi ipn, e w e la , kabul ettigi'
TORKtYE'DE tSLAMCILIK DOgtTNCESl 219

miz Kanun-i Esasi'nin bizim durumumuza tamamen uygunoldugunu,


bu mem lekete tatbik olunabilecegini ve memleketin selametini temin
edeceginin muhakkak bulundugunu isbat etmek lazimdir.
H albuki bu memleketi ve Kanun-i Esasi'yi bilenler, ju nu kabul
ederler: Bu Kanun-i Esasi biiyiik bir hatadir. Memleketin siyasi ve
ictimai durumu, halet-i ruhiyesi, inane ve gelenekleri ile asla uyu$amaz.
Hatta Osmanli milli varbgi i<pn ciddi bir tehlike halini almijtir
Zaten b ajk a tiirlii de olamazdi. C^iinkii Kanun-i Esasi'yi tertip ve
vaz edenler, memleketi asla nazan itibara almami$lar, hafizalannda na-
silsa kalabilm i; bazi daginik malumat ve nazariyatin memlekete saadet
temin edecegi kuruntusuna dii$mu$lerdi.
G er;ek bir kiymetten ve hakikatlerden uzak, degersiz bir eser mey­
dana getirmeye mahkum idiler. C^iinku memleketlerine bati anayasalan-
mn noksan bir taklidini ithal etmekten ba$ka bir $ey yapmak, tabii ola­
rak, onlar i;in miimkiin degildi.
ijte , goriiliiyor ki, biitiin fenaliklann asil sebebi bir tanedir. Bu se­
bep, "yabanci kanun ve muesseseleri kabul ve ithal ettigimiz takdirde
yenilik ve terakkiye mazhar olacagmuza inanmak" hatasidir.
Biitiin felaketlerimizin kaynagi olan $u zararli kanaat, acaba bize
nereden geldi? Fikrimizce biitiin bu fenaliklan doguran, bati medeniye-
tini anlamadan taklit edi§imizdir. Cemiyetlerin tekamiilii kanununa
hakkiyla vakif olmadigimiz ipndir ki, milletlerin kanun ve nizamlanm
ve anayasalanni iktibas edecek olursak, biitiin ijlerimizde ve idarede
onlar kadar gelijm eye nail olacagimiza inamyoruz. Bu ugursuz inan;
yiizunden meydana gelen fenaliklan saymak uzun surer. Yalmz funu
soylemek yeter ki, bu inan;, bizim kendi kendimizi lslaha kabiliyetimiz
olmadigi zannini uyandirarak, nefsimize olan itimadimizi tiikettigi gibi,
ayni fekilde, bajkalanm n da bize kar^i olan itimat ve hiirmetini yok et-
mektedir.
Bari bu aci ve elim tecriibelerden istikbal ifin bir ibret dersi alsak
da, biisbiitiin i$ ijten ge^meden, bozuklugu miimkiin oldugu kadar ta-
“lir etmek hususunda bize yardimi dokunsa.

K a n u n -i E sa si b iz im ictim a i h al v e m ev k im iz e
u y g u n d e g ild ir

Osmanli Kanun-i Esasisi, giiya biiyiik bir hiirriyetperverlik eseri


220 SAID HALlM PAgA

olarak, ta Arabistan (dllerine kadar uzanan Osmanli ulkelerindeki biitiin


milletlere, asnmizin en ileri miUetlerinin bile ;ogunun sahip bulunmadi-
gi siyasi hak ve hurriyetler bahjediyor. Halbuki Osmanli milletinin ;o-
gunlugunun, tamamen ilkel bir cemiyet hayati yajadiklari; halkin halen,
cismani veya din! ve ruhani bir reisinin hiikiim ve niifusuna korii korii-
ne itaat etmekte oldugu, bu reislerin ise halkin cehaletini kendi hesapla-
rma kazan; vesilesi yaptiklan ve bundan insafsizca istifade ettikleri kim-
senin meijhulu degildir.
§u hale gore, boyle bir ictimai seviyede bulunan milletin, bu derece
miihim siyasi hak ve hiirriyetlere sahip olmasi, tarihte ilk defa vuku bul-
maktadir, denebilir. Boyle bir durumun son derecede gayri tabii oldugu
da ajikardir. O derecede ki, eger se;imler tabii fekilde cereyan etmi$ ve
seijmervler kendi vekillerini se^mek hususunda serbest birakilarak $ahsi
temayiillerine uymuf bulunsalardi, Osmanli Meclis-i Mebusan'i agalar,
beyler, §eyhler, papazlar veya bunlann temsilcilerinden meydana gelmis
garip bir meclis manzarasim gosterecekti. Boylece en ileri hurriyet naza-
riye ve kaideleri ile milli hakimiyet adma olmak iizere, fakat hiirriyet-
perverligin asla kabul edemeyecegi ve ?imdiye kadar g 6riilmemi$ bir
derebeylik idaresine doniilmu? olacakti.
Kanun-i Esasi’nin asla temenni edilmeyen, fakat pek tabii olan bu
neticelerinden memleketin korunmasi i;in, az 90k keyfi ve me$rutiyete
aykin birtakim tedbirlere bajvurulmaga mecbur kalindi. Bu hileler saye­
sinde halka, kendileri tarafindan isimleri bile bilinmeyen kimseler vekil
olarak kabul ettirildi. Bunlar, durumu kurtaracak kadar hurriyet;i ol­
duklan sarnlan kimselerdi.
Fakat bir fenahgin bu fekilde onune geqilmek istenmesi, diger bir
fenaligi dogurmu^tur. Qiinkii bu suretle mill! meclisin mahiyeti degi$t>"
rilerek, Osmanli Meclis-i Mebusan'i, Osmanli milletinin ciddi ve hakiki
degil, mevhum ve ind! bir miimessili durumuna du$uriilmu$tiir.
Memleketin ictima! durumu ile siyasi haklan arasindaki bu biiyiik
nispetsizlik baki kaldiktja mecburen boylece devam edip gidecektir.
(Jiinkii cemiyetin zaruri ihtiya;lanni dikkate almayan kanunlar, bu ihti'
yazann baskisi ile §ekil degi;tirmeye mahkumdur.
Mantik veya nazariye bakimindan ne kadar miikemmel olurlarsa
olsunlar, hayatin ger<;eklerine uymayan kanunlar zararli olmaktan kur-
tulamazlar. Suistimallere sebep olan, keyfi ve miistebit idareyi doguran
bu zararli kanunlardir. Bunlar, sonunda halkin da ahlakmi bozarlar.
Eger bir anayasa, her me$ruti idarenin esasi olan milli meclisin -fez‘
3
TORKIYE'DE ISLAMCILIK DO ONCESI 221

la hakiki bir mahiyeti bulunmasa da* te^ekkiiliine bile miisait degilse, bu


Kanun-i Esasi'nin bizim halimize ve ictimai durumumuza uymayacagi
a^ktir.
Fakat ne yaztk ki, memleketin Kanun-i Esasi'si, onun yalniz ictimai
seviyesine degil, hatta bundan fazla olarak ictimai te$kilat ve muessese-
lerine de aykin bulunuyor. Bati toplumlannda pek biiyiik bir rol oyna-
yan "tarihi asalet" Osmanli toplumunda bilinmez. Osmanlilik aleminde,
"burjuva" denilen halk, tamamiyla ehemmiyetsiz bir ictimat amildir.
Halbuki Avrupa toplumlannda, milletin mukadderati iizerinde pek bu­
yiik bir hiikum ve niifuza sahiptir. Buna kar$ilik Osmanli cemiyetinde
"memurlar" en faal ve miinewer bir unsur te$kil ederler. Bu vazife pek
parlak ve ;ekici oldugundan zamanimizda bile her aydm Osmanlimn
ideali, hiikiimet memuru olmaktir.
Halbuki memurluga has olan kayitsizlik, tevekkiil, teslimiyet ve
mesuliyetten ka;inm ak jeklindeki ruh haleti, memurlan her tiirlii
fedakarlik ve $ahsi te$ebbiis hislerinden mahrum kilmaktadir. Bu yiiz-
den Osmanli memur tabakasinm, Avrupa'daki asilzade ve burjuva smif-
lannin ifa ettikleri vazifeyi yerine getirebilmesi miimkiin degildir. t^iin-
kii bizim memurlarimizin aksine olarak, asilzade ve burjuva simfi men-
suplan, hareketlerinde serbest ve miistakil, medeni cesaret sahibi ve mii-
tejebbis kimselerdir. iji ve mesuliyeti arar ve severler, fedakarlik hisleri
tajirlar.
Boyle, meslekleri icabi olarak memleketin zararina ya$ayan bir alay
hiikiimet memurunun, ba§ka yerlerde jahsi te$ebbiisleri ile o memleket-
lerin saadet ve imanni temin eden asilzade ve burjuva siniflannin haiz
olduklan kiymete sahip olamayacaklan meydandadir. Memurlarm,
asilzadeler ile burjuva simfmin yerini tutacagim zannetmek, adeta ikti-
satta tijketim ile iiretimi birbirine kan$tirmak kadar buyiik bir hataya
diijmek olur.
O halde, kendisini meydana getiren esaslar, bizimkilerden bu dere­
cede farkli olan bir toplumda kurulan siyasi tejkilatlar bizim cemiyeti-
Wize nasil faydali olabilir? Bu hususta edindigimiz tecriibe kesindir. Bu
§ekli ile, fimdiki siyasi yapimizm ictimai yapmuzla uyujmasi imkansiz-
dir.
Miicedditlerimizi bu kadar biiyiik hatalara diifiiren $ey judur: On-
fer memleketin siyasi vaziyetini istedikleri gibi degijtirmekle, ictimai
durumunu da degijtirmeye muvaffak olabileceklerini zannettiler. Sade-
06 birtakim kanun ve nizamlann, bir milletin ictimat yapismi istenildigi
222 SAID HALIM PA$A

gibi degijtirebilecegi, biitiin toplumun hiikiimetin heves ve hislerine ta-


bi bulundugu gibi, safdilce fikirlere kapilmak hatasina dii$Kiler.
Bir fenaligin ortadan kaldinlabilmesi i;in ijejidinin, mahiyetinin ve
onu meydana getiren sebeplerin tam olarak bilinmesi, zaranm yok et-
mek i;in de gerekli en dogru ve en tesirli vasitalara bajvurulmasi
lazimdir. Halbuki memleketin du§tugii fena durumu gidermek i;in ba$-
vurdugumuz tedbir ve vasitalar isabetsiz olmujtur. Bu isabetsizlik ise,
fenaligin ;e$idini, mahiyetini ve ger;ek sebeplerini anlayamami? oldu-
gumuzun en kuwetli ve a;ik delilidir.
Ger;i toplumlann ugradiklan fenahklann sebebi, hemen daima ve
her yerde, kuwetlilerin baskisi, yani istibdattir. Fakat bu fenaligin her
yerdeki sebeplerinin, mahiyetinin ve imkanrn elverdigi giderme ;areleri-
nin aym olduguna asla hiikmedilemez.
Bizim Osmanlilik aleminde istibdat batidakinden pek farkli bir ma-
hiyet tajur, sebepleri de ayni §ekilde farklidir: Islam inanctndan ;ikan
adalet esasina dayanmakta bulunan kanunlara daima tabi olmalan saye­
sinde musluman toplumlar, her zaman i;in kafi derecede efitlik ve hur­
riyet taraftan bir nizam i;inde yajamiflardir. Bu e;itlik ve hiirriyet, sa-
dece kendi ictimai durumlan ve siyaset adamlannin tahammul derecesi
ile simrlanmi§tir.
Musluman toplumlarda §ahsi veya mevkiden gelen h i; bir imtiyaz
istibdat ve tegalliib sebebi olamaz. Bu cemiyetler, adalet ve hakkaniyet
esaslarmi tatbik etmekle mukelleftirler. Batida, din ve mezhep adma ya-
pilan zuliimler cemiyeti kanlara koyarken, bu esaslar sayesinde, Islam
memleketlerindeki gayri miislim cemaatler mesut ve rahat bir hayat siir-
mii§lerdir.
Bu esaslar, geni$ ve aydm bir goriijle tefsir ve tatbik olundugu za-
manlarda, Islam cemiyetleri yukselmif ve mesut olmujlardir. Aksine
terk ve ihmal edilince veya yanlij anlajilip fena tatbike konulunca da
ba$takilerin istibdadi altina girerek miistahak olduklan hale diijmujler-
dir. i$te bunun i;in musluman toplumlar, ge;irdikleri inkilap devrelen-
nin hi; birinde, bah ulkelerinde araliksiz devam edip giden i ; miicadele-
leri gormediler. Yine bu sebeple, musluman memleketlerde istibdat, ka­
nun nazannda caiz olmadigindan, gayrime§ru, keyfi ve jahsi bir idare
durumundadir.
Bati toplumlannda ise aksine olarak, ayni memlekette oturan, ayn*
mezhebe ve irka mensup kimselerin ictimai ve siyasi bakimlardan bir-
birlerinden farkh mevkilerde bulunmalan dikkati ;ekmektedir. Qiinku
TORKIYEDE ISLAMCIUK D(J9ltNCESl 223

bu farklilik birtakim ajilm az hudutlarla da tespit edilmi$ durumdadir.


Ayni topluma mensup $ahislann ;ogu zaman boyle a§agi mevkilerde
bulunmasi, onlan miicadeleye mecbur etmektedir. Bu farklar ortadan
kalkincaya kadar, kendilerine ait olan ictimai ve medeni kanun ve ni-
zamlara daha ;o k e^itlik sokabilmek i^n ;ali$maya mecbur olmaktadir-
lar.
Halbuki aym toplumda bu farkliligin devammi isteyenler de vardir.
Digerlerinin kaldirmakta biiyiik menfaat gordiikleri farklarm devamin-
dan aym derecede fayda goren imtiyazh bir simf bulunmaktadir. Bu se-
beple i ; miicadeleler adeta muzmin bir hale gelerek devam etmekte ba-
zen de kanh ihtilallere sebep olmaktadir.
Ictimai mevkilerdeki farklilik ve e$itsizlik veya jahis ve simflann
imtiyazlan esasina dayanarak meydana gelmij olan bu cemiyetlerde is­
tibdat ve tegalliibiin kanunen cevaz bulmasi ve bir mejmluk kazanmasi
da zaruri olmaktadir.
§u basit mukayese bile bize gosterir ki; istibdadin bati cemiyetlerin-
deki $eklinin ash, menjei ve mahiyeti, IsUm cemiyetlerindeki $eklinin
asil, m enje ve mahiyetinden busbiittin farklidir. Bu sebeple, istibdadi
onleme usulii de batida ba$ka, bizde bajka olacaktir.
Avrupa milletleri insanlar arasinda bulunmasi lazim gelen tabii
e$itligi kendi aralannda kurmak istediler. Bunun i;in de gerek toplum,
gerek fert olarak faaliyetlerine engel olan kayit ve nizamlardan kurtul-
maya ve daha fazla ictimai ve siyasi hiirriyetler temin etmeye fali$tilar.
Bu yolda "aristokrasi" usuliinden aynlarak ictimai ve siyasi kurulujlan-
m "demokrasi" usul ve kaidelerine uydurmaya devamh olarak ;ali$tilar.
Bu hususta da biz onlan taklit etmek iddiasinda bulunamayiz. Qun-
kii "aristokrasi” usuliinden habersiz olan bir cemiyeti "demokrasi” usu-
liine uydurmaya ;ali$mak, dogru diijuncenin i$j degildir. Bu gibi iddia-
lar pek zayif bir taklit fikrinden doguyor. Qunkii eger biz bir ilerleme
neticesi olarak daha fazla serbestlige hakikaten ihtiya; duysaydik, onu
elde etmeye ciddi olarak gayret ederdik. O zaman bir milletin kendi
siyasi ve ictimai esaslanm terk ve ihmal edip de, ba$ka milletlerin
ictimai ve siyasi esaslanm gelifi giizel kendine mal etmeye <;ali$masinin
ne kadar tehlikeli bir hata oldugunu da goriirdiik.
Bizler artik, kendi mill! esaslanmizm korunmasi gerektigini, cemi-
yetimizin daima bu esaslara dayanmi? oldugunu, bundan sonra da bun-
lara dayanmayacak olursa yikihp mahvolmaya mahkum bulundugunu
anlamif bulunuyoruz.
224 SAID HALlM PA3A

Kanun-i Esasi, siy asi d u ru m u m u za u y g u n d eg ild ir

Kanun-i Esasi'miz ictimai durumumuza uygun olmadigi kadar,


siyasi durumumuzla da a^iktan a;iga uyu$maz bir haidedir.
Osmanli Devleti'nin kurulu? esaslan 90k ozel bir mahiyet tajir. Bu
devleti tefkil eden milletler, irk, lisan ve millet olmak bakimlanndan 0
kadar farkhdirlar ki, boyle bir siyasi te§ekkiile bir Avrupah pek gii; akil
erdirebilir.
Qiinkii, Avrupalilann fikir ve inan^lanna gore siyasi birlik, lisan ve
mezhep beraberligi ile birbirine bagli olan kimselerin birle$mesinden
meydana gelir. Halbuki Osmanli siyasi birligi irk ve lisan birliginden ve
hatta ;ogu zaman adet ve gelenek birliginden bile uzaktir.
Bu sebeple Osmanli siyasi birligi, Avrupa hiristiyan hiikumetlerin-
de oldugu gibi milliyet esasina degil, isl&m birligi ve kardejligi esasma
dayanmaktadir. Esasen islamiyete has olan bu his sayesindedir ki diin-
yadaki biitiin musliimanlar kendilerini birbirlerinin kardeji sayarlar.
Bazi miitefekkirler, boyle bir siyasi birligin hakiki ve devamh ola-
mayacagmi iddia ediyorlar. Fakat Osmanli tarihi onlann bu iddialanm
kat'i olarak yalanliyor. Aynca $unu da ilave edelim ki, icap ve ihtiya;lari
anla$ilmak ve yerine getirilmek jarti ile, boyle bir siyasi birligin de di-
gerleri kadar degerli olmamasi i;m mantiki bir sebep yoktur.
Ne yazik ki bizim miitefekkirlerimizden pek ;ogu, bir milletin layik
oldugu saadetin derecesini batiya olan benzerligi ile ol^viyorlar. Batili
milletleri ne kadar 90k taklit edebilirsek o kadar mesut olacaginuza ina-
myorlar. Halbuki bizim bu §ekilde bati milletlerini taklit etmemiz kendi
jahsiyetimizden, mazimizden, adet ve inan9lanmizdan ve adeta varligi-
mizdati siyrihp qikmamizdan ba$ka bir mana ifade etmez.
Halbuki her tiirlii be§eri ilerlemenin, insanlann (jalijma ve zekasin-
dan ve muhitleri ile zamanlanmn ihtiyacini hakkiyla anlayip ona gore
tatbikata olan istidatlanndan meydana geldiginde hi; $uphe yoktur.
Bize gore vazifemiz, her tiirlu taklit fikrinden uzak kalarak, yalniz
Osmanli birligini saglam ve kuwetli kilmak i9in, aklin ve ger9eklerin bi-
ze gosterecegi vasitalara ba§vurmaktan ibarettir.
Bu sebeple, bizim siyasi birligimizin esaslarina tamamiyla aykin bir
takim esaslar uzerine kurulmu? olan yabanci bir mejruti idareyi aliptat"
bike kalki§mamn pek kotii bir hata oldugu fikrindeyiz.
Avrupa devletlerinin siyasi birlikleri, birer m iitecanis unsurun a s if
TORKJYEDE tSLAMCIUK DOgONCESl 226

lardir meydana getirdikleri birlik ve beraberligin neticesidir. Bu milletle­


re ait olan bir anayasa, siyasi birligi, miitecanis olmayan bir takim un-
surlann beraberliginden ibaret, bizim gibi bir milletin nasil olur da ijine
yarar.
Bahli milletlerin siyasi te$kilatlanm taklit etmek, bizdeki siyasi bag-
larin ozel durumuna dikkat etmemek, netice olarak da Osmanli siyasi
birligini dagitmak demektir.
Her anayasanm yerine getirilmesi gereken $artlanmn ilki milletin
siyasi birligini kuwetlendirip geli$tirmekten ibaret olduguna gore, Ka-
nun-i Esasi'mizi se;erken ;ok aldanou? oldugumuzu itiraf etmemiz
lazim gelir.

. N e tice

Yukandaki tafsilattan da anla$ilacagi iizere, bati kanun ve nizamla-


nmn nakledilip alinmasi efkdr-i umumiyeyi o hale getirmijtir ki, kendi
anayasasinm kendi mill! eseri olmasi gerektigini, kendi gelifme ve
inkilaplannm tabii bir neticesi bulunacaguu anlayamamaktadir. Bir mil­
letin kendi ihtiyaflanndan ve vazifelerinden bu derecede habersiz olma­
si ve bu yiizden de bu kadar hatalara diifmesi pek nadir gdrulen bir hal-
dir.
Bizim gibi a$inliktan ajinliga dti$en bir milletin me$rutiyet idaresi-
ni kurarken gosterdigi ba$ansizhgm onu mazideki hataya tekrar sevket-
mesinden korkulur. Bu hata, ;ektigi felaketlerin en birinci sebebi olan
mutlakiyet idaresidir. Bu ugursuz maziye donu$ ise adeta intihar de­
mektir. Qiinkii ne denirse densin, bundan sonra mejruti idareden ba§ka
bir idare bizim i$imize gelmez. Bize ciddi, jeref ve namusa uygun bir
mejruti idareyi temin edebilecek olan ise, ancak ger;eklere ve faaliyete
dayanan, milli usul ve adetlerimize, ictimai ve siyasi fikirlerimize uygun
bir anayasa olabilir.

Bu halin m esulleri kim lerdir?

Soziimiizu bitirmeden once mesuliyet bahsine dair birka; jey soyle-


memize miisaade edilsin. En biiyiik mesuliyet, bati kanun ve nizamlan-
01 alma usuliinii koymalanndan dolayi son asir devlet adamlanmiza ait-
226 SAID HALlM PA3A

til. Bunlann o yola girmelerine, taklit etmek istedikleri milletlerin


ictimat ve siyasi durumlanru ve almak istedikleri kanunlann men$e ve
mahiyetini bilmemeleri sebep olmujtur.
Bunlar, bati taklitgiliginin kendilerine milletin du$manhgini ;ekece-
gini biliyorlardi. Bu yiizden belki hiikiimdann cezasina da ugrayacak-
lardi. Bu du$iincelerle yabancilann yardimma sigmdilar. Yabancilar da
onlara sahip ;ikip yardim etmekten geri durmadilar. Yabancilara daya-
narak kendilerini bati medeniyetinin temsilcisi olarak gosterebildiler. Ve
boylece memleketin en ziyade hurmete $&yan olan ahval ve &detlerine
diijman kesildiler.
Fakat bu te§ebbiislerinde de muvaffak olamadilar. Memleketin
butiin miiesseselerinin biri mill! ve digeri efrenct olmak iizere ikiye ay-
nlmasina sebep oldular. Bu durum bilhassa adliye ve maarif meselele-
rinde en ziyade gdze ;arpacak $ekildedir.
Halbuki hi; kimse butiin felaketlerimizin ve memlekette goriilen
ke$meke$in asil su;lulannm bunlar oldugunun farkina bile varmami$tir.
Bu adamlann isimlerinin hala hiirmetle anilmasi, bagimiza gelen felaket-
lerin sebepleri ile asil su;lulanm anlayip tespit etmekteki aczimizi goste­
rir. Bu aciz bugiin de, inkilap'tan beri bi;are memleketimizin ba$ina ge­
len biitiin belalardan sadece ittihat ve Terakki Partisi'nin mesul tutul-
mak istenmesiyle meydana (jikiyor. Herkes bu partiyi me§rutiyet idare-
sini mahvetmi? olmakla suqluyor. Halbuki bu parti, mejrutiyeti bugiin
kendisini bu $ekilde itham etmekte olanlara kar§i kurmu$tu. Bu bigare
nffemleket sanki §imdiye kadar giizel idarelere nail olmu$ gibi, bu parti,
memleketi iyi idare etmeyi bajaramamij olmakla su;lamyor.
Ne yazik, §urasi unutuluyor ki, bir idare yalmz bir adamin veya bir
partinin degil, butiin bir neslin eseridir. Sultan Hamid kendi adiyla
ySdedilen "Idare-i Hamidiyye”nin tek amili ve kurucusu degildi. Belki
bu idarenin miihim amillerindendi, fakat Sultan Hamid dunyaya gelme-
mi$ olsaydi, muasirlari ba§ka bir Sultan Hamid’in meydana gelmesine
sebep olacaklardi.
Mejrutiyet idaresi de bugiinkii neslin bir eseridir. ittihat ve Terakki
ise, Kanun-i Esasi'nin elde edilmesi yararhligmda bulunmu? bajhca
Jmillerden biri olmaktan ba$ka bir §ey degildir. Dolayisiyla me^rutiy®1
idaresinin ba;ansizligindaki mesuliyetler muhtelif amiller arasinda
ehemmiyetleri nisbetinde taksim olunmak lazimdir. En biiyiik mesuliyet
hissesi ise hi; juphesiz bugiinkii nesle isabet edecektir.
Ger;i ilk Osmanli Meclis-i Mebusan set^mini yapan ittihat ve Terak-
TORKtYEDB ISU M C IL K DU^bNCESl 227

ki oldugu gibi Kanun-i Esasi'de degi$iklikler yapan da ittihat ve Terak-


ki'nin ayni medisteki ekseriyetidir. Fakat tecriibe ve bilgiden mahrum,
jiddetli vatanseverlik his ve hayalleri ile dolu birtakim ihtilAlcilerden
meydana gelmi? bir meclisten ne beklenebilirdi?
Ba$ka bir memlekette de olsaydi, bu fekilde kurulmu§ bir meclis,
aym durum kaifismda bundan bafka tiirlii hareket edemezdi. Fakat bu­
na karjilik o memlekette, bu meclisi ir§ad edecek ve bir denge unsuru
meydana getirebilecek derecede medeni cesarete sahip, bir takim mute-
dil ve makul kimseler de bulunurdu.
Bizdeki Kanun-i Esasi tadiUtuun pek ajiri bir jekle girmesi, sadece
bu mutedil ve makul unsurun yoklugundan ileri gelmi$tir. Qiinku ne ic­
ra kuvveti, ne Syiin, ne ulema, ne de devlet ricali kendilerine yol goster-
mijlerdir. Ve hatta, hukiimet idaresinin ittihat ve Terakki'nin tecrubesiz
ellerine dii§mesi bu rical ve ileri gelenlerin acz ve meskenetinden ileri
gelmi$tir. <Jiinku bunlar vazifelerini, Sultan Hamid idaresi zamaninda
daha iyi bir fekilde yapmaya muvaffak olsalardi, memleket bir ihtilalci-
ler cemiyetinin tecriibesizligine maruz kalmazdi.
Goriiliiyor ki, bir memleketin du;ar oldugu felaketlerin sebeplerini
ve mesullerini dogru olarak tayin etmek kolay degildir. Qiinkii bu gibi
uziicii durumlarda bejeri halier pek kolaylikla gelifir.
Eger biz, sebeplerle mesuliyetleri ayinp ortaya koyabilseydik mem­
leketimiz pek ;ok belalardan masun kalirdi.
Sdziimiize son vermeden ew el yine tekrar edelim: idare-i
Hamidiyye'den dolayi yalmz Sultan Hamid degil, muasirlan da itham
ve mesuliyet altinda olduklan gibi, mejnitiyet idaresinden dolayi da en
fazla itham ve mesuliyet altinda bulunanlar ittihat ve Terakki degil, bu­
giinku nesildir. (Junkii her iki idare sirasinda da muasirlar en tabii ve en
miihim vazifelerini yerine getirmemi$lerdir.
Her iki devirden de en fazla mesul olan ve itham altinda bulunan­
lar, ipmizde en aydm ve en tecriibeli ge^inenlerdir.

Buhranlarmtiz, s. 43-71.
IV
Fikri Buhranimiz

Memleketimizin yiikselmesini ve ilerlemesini temin edebilmek i;in


bati medeniyetinden faydalanmak mecburiyetinde kaldik. Bu mecburi-
yet, mutefekkirlerimiz arasinda yeni bir simfin meydana ;ikmasina se­
bep oldu. Ilerlemeye olan ihtiyacimizin icaplanm yerine getirmek iizere
yeti§tirilen bu aydm simf, bugiin memleket idaresinde biiyiik bir tesire
sahiptir. Aynca, hi<;bir denetleyicisi olmadigi gibi rakibi de yoktur.
Halbuki bu aydm simf, bati medeniyetinin tesiri altinda jahsiyetini
kaybetmi$, ajin bir bah hayranligina miiptela olmu§tur. Milli kurtulu?u-
muzun ;aresini, kendisinin tutuldugu bu hastaligm biitiin memlekete
yayilmasmda gormektedir. Bu yiizden, yiikselme ve ilerleme adina, vic-
danlan bulandinp fikirleri kan?tirarak, buhranlara sebep oluyor. Mem­
leketi de karanlik ve me;hul bir istikbale dogru siiriikleyip gotiiruyor.
Bati hayram olan bu miitefekkir sinifm zihniyeti, kendisine iistad
taiudigi bah zihniyetine hi;bir bakimdan benzemez. Bunlar kendi mem-
leketleri hakkmdaki kotumser ve yikia tenkitleri ile temayiiz ederler.
Tenkitleri, izah ve ispat edemedikleri i;in itham, anlayamadiklan i;in de
inkar ile doludur. Bunlar mevcudu ve ya§ayan ger;egi bilmezler; fakat
nasil olmamiz gerektigini ogretmeye kalkarlar.
Buna ragmen, bir zamanlar iimitlerimizi bu sinifa baglami$, saadet
ve ilerlemeye dair tatli emellerimize erijmeyi onlardan beklemi$tik
(Junku onun imandan mahrum ve kararsiz ruhuna sinmi? olan kotui"'
serliginin derecesini anlamamijtik. Bu kotiimserligin, memleketin
ya; ve ger;eklerine uyacak bir emel veya iimit beslemeye bile mani ol-
dugunu bilmiyorduk.
TORKtYE'DE tStAMClUK DO$0NCE8t 229

Bu aydm simfin boyle karanhk bir kotii mserlige diijmesinin sebebi,


vatanmdaki her feyi, islahat ve diizeltmelerle kurtulamayacak kadar bo-
zuk gormesidir. Bu yiizden kurtulufu, mevcut olatu yikmakta buluyor.
Yerine, az ;ok batihlafrruf olan bilgi, mantik ve ahlakina, iyice Frenklef-
mi§ olan ictimai ve siyasi tasawurlanna gore fekil verecegi yeni bir ce­
miyet kuracaktir.
Bu ruh ve fikirde olan, biitiin mevcudu yikarak yerine bafkasmi
koymak isteyen, vatanlannda ruh ve fikirlerini hofnut edecek bir fey
bulamayarak hi;bir manevi haz duyamayan bu insanlann, vatanlan ile
ne alakalan vardir?
Bu gibilerin garip zihniyeti her hususta tesirini gostermektedir.
Herhangi bir §eyi diizeltip islah Etmek bahsindeki anlayiflari da buna
a(ik bir misaldir. izah edelim: Bafka memleketlerde, herhangi bir feyde
goriilen yanlif veya eksigin giderilmesine liizum hissedildigi anda buna
gayret edilir, islahina ;alifilir. Bizde ise, lslahi arzu edilen feyin, hi; te-
reddiit etmeden ortadan kaldinlmasina ve yerine daha iyi oldugu zan-
nedilen bir bafkasuun konulmasina kalkifilir. Bizim gayTet-perver zatlar
nazannda diizeltip islah etmek, mevcut olani terkedip degiftirmek, yi-
kip atmak ipn bir vesiledir. Halbuki bahlilar bir feyi, bilhassa muhafaza
etmek arzusu ile islah etmek isterler. Hasili, bizde yenisini kurmak i;in
yok etmeye, batida ise yok olmaktan kurtarmak i^n diizeltip korumaya
Sahfilir.
Bati hayranlanmn oradan aldiklan bilgi lfigi kendilerini aydinlat-
maktan ?ok, goriiflerini koreltiyor olmali. Batililan taklit etmeye ;alifi-
yorlar. Ama onlara tamamen zit bir fekilde diifiinup hareket ettikleri,
bu basit mukayese ile goriiliiyor. Gerq kendileri, batihlar gibi diifuniip
hareket etmekte olduklanna son derece emindirler. Halbuki diizelterek
■slab etmek yerine, degiftirme yoluna gitmek, tamamen yeni bir feyi de-
nemek demektir. Bu halde ise insanlar, eskiden kazamlmif ve ;ogu aci
tecrubelere malolmuf olan bir ;ok bilgi ve tecriibelerden mahrum kalir,
•stifade edemezler.
Yeniden bir takim denemeler yapmak, yani tereddiit ve fupheler
•tfnde, laymetli vakitler kaybetmek, yeni hatalar ifleyerek onlann tamir-
lerine ;alifmak gerekir. Bu gibi hallerde ;ogu kere, giderilmek istenen
yanlij ve noksanlardan daha zararli hatta tehlikeli neticelere varilir,
dertlere diifulur.
Bundan bafka degiftirme, esasi bakimindan bir feyi, bir digerine
Yaffilik yerini terke zorlamak demektir. Bu ise bir tahakkiimdiir. Tahak-
230 SAID HALiM PA$A

ktim yerinde ve hakh degil ise, keyfi bir hareket olur. Keyfi hareketler
ise birbirini takip eder. Boyle keyfi hareketlerin "hakim-i mutlak" kesil-
digi bir yerde alul, hak ve kanun susar; tecriibe, hikmet ve itidal tesirsiz
kalir. Bu durumda inkiiapfi zararli, yaptiklan ise az veya ;ok felaket se­
bebi olur.
Bab hayranlaruun hali, hastaliklardan korunmak ve tam bir sihhate
sahip olmak arzusu ile tip kitaplan okuyan bazi kimselere benzer. Bun­
lar sonunda, kendilerinin biitiin hastaliklara tutulmu$ olduklan vehmi-
ne diijerek, hayati, mecburen katlandiklan tahammiil edilmez bir yiik,
<;aresiz ve uzun bir lzdirap olarak gormeye bajlarlar. Miitefekkirlerimiz
de bunlar gibi, mensubu bulunduklan cemiyete daha iyi bir sihhat te­
min etmek arzusu ile tahsil edip bilgi topladiklan halde, sonunda onu
en tehlikeli ve en kotii dertlere dii$mu$ goriiyorlar.
Edindikleri bilginin onlara vatanlanni bir elem ve lzdirap kaynagi
halinde gostermekten ba$ka bir faydasi olmuyor. Neticede, bu vatana
sadece irsi fakat idrak difi bir his ile bagli kalabiliyorlar.
Birbirine pek benzeyen bu iki hal bize gosterir ki, rastgele elde edi-
len bilgiler insana bir iktidar kazandirmaz. Metodsuz ve gayesiz olarak
edinilen fikirler zararli olur. (^tinku bu $ekilde hasil olan fikirler, ancak
yanh$ kanaatlere sahip kimseler yetijtirir. Onlar da etraflanna zararli
olurlar.
Bu ;e$it bilgi sahipleri de tipki tip heveslisi gibi, tahsillerinde bir
usul ve gaye takip etmediklerinden, kendilerini hasta sanirlar. Hele bii-
tiin vukuf ve bilgileri "kendini bilmemek” gibi gayri tabii bir esas uzeri­
ne kurulmu? oldugundan, hastalik busbutun kan§arak, kendine has bir
jekil alir.
Ger;ekten de, bah hayranlaniun manevi, ictimai ve siyasi meseleler
hakkmdaki bilgileri iki miihim ozellik gostermektedir:
Birincisi: Bu meselelerden hangisine dair olursa olsun, bizimle ilgili
olan taraflanni bilmemek, ogrenmeye de tenezziil etmemek.
Ikindsi: Bizimle ilgili olanlann di§inda pek ;ok metod ve prensiple-
re vakif bulunmak.
Fakat bu garip kan^iklik, cemiyetimizdeki bundan daha diizensiz
bir ba;ka halin neticesidir.
Osmanli cemiyeti asirlarca once te^ekkul ederek §ohretli bir mede­
niyet meydana getirmi? ve diinya tarihinde miihim bir vazife ifa etmif
tir. Boyle oldugu halde batialar, kendi manevi ve ahlaki hayatlanru, sos­
yal ve siyasi kanun, prensip olgunluklanm, yani milletin dehasuu goste-
TORKtYEDE IflUMCILlK DC90NCES1 231

ren, milli, fikri ve ahlSki varhgim meydana getiren jeyleri kii;umseyip


tahkir ediyorlar. Bunlan ogrenip tetkik etmekten fayda ummuyorlar. lj-
te onlan, cehaletlerin en ugursuzu olan "kendini bilmemek" haline du$u-
ren de budur.
Bundan dolayi, bati hayranlan, bizi daha yakinda te$ekkiil ederek
milli varligim elde etmeye ;ali$an, yeni dogmu$ bir cemiyet farzedecek
derecelere geliyor, ge^ni$ ve ecdadimizm buyiiklugiinden $iiphe edi­
yor, bizi hakir goriiyorlar. Bu acaip dujunce tarzi ile gelijen dimaglari
ve edindikleri bilgiler onlan sonunda $una sevkediyor: Ruhlannm vatan
degijtiimesi ve fikren go;!..
§u jartlar altinda elde edilen bilgilerin kiymeti ferde aittir: Miihen-
dis, tabip ve bunlara benzer fen adamlan ve sanatkarlar yeti$ebilir. Fa­
kat bunun ictima! bir degeri yoktur. ilim, kiyas ile beraber olursa faydali
olur. (^iinkii insan ancak, varhklar arasinda mukayeseler, benzetmeler
yaparak ve tabiat hadiselerini daha iyi anlayarak, onlara gore hareketle-
rini tanzim eder. Bilmek, kiyas etmek, benzeterek hiikiim vermek de­
mektir.
Bu sebeple, kendi cemiyetimiz ile digerleri arasinda mukayese ya-
pabilecek kadar kendimiz hakkinda bilgi sahibi olmahyiz. Boyle olma­
yinca, bizden ileride bulunan yabanci milletler arasinda ne kadar kiyas-
lar yapsak, ne kadar ilmi ve mantiki neticelere varacak bir iktidar da
gostersek, bununla kendi cemiyetimizin noksan ve kusurlanm bularak
tamir etmeye muvaffak olamayiz.
Bati hayranlannm zihniyeti o kadar degi$mi;tir ki, batililardan og-
rendikleri jeylerin bile ;ogunu asil manalanndan bamba§ka bir fekilde
anliyor ve tefsir ediyorlar. Bu "yabancilardan ;ok yabancilik" onlan ken­
di muhitimizden gitgide uzakla$tinyor. Sonunda bu muhitin koklerini
ye pek buyiik olan dnemini takdirden adz kahyorlar.
Halbuki, ne ;e$itten olursa olsun, herhangi bir hadisenin en esasli,
miihim sebebi ona zemin olan muhit degil midir? Bu pek a;ik bir ilmi
hakikat iken, ara$tirmalannda ve dii$uncelerinde muhiti dikkate almi-
yorlar. Bu yiizden de, ;ikardiklan hiikiimler hep menfi ve yikici oluyor,
Wiispet bir hakikat tajimiyor. Muhite yabanci kaldiklanndan, bilgi ve
tasavvurlan, hayalperest;e oluyor. Tabii ilmi bir kiymeti de bulunmu-
yor.
Yine muhitin, bu biiyiik ehemmiyeti takdir edilmediginden dolayi,
medeni kanunlann da -bati hayranlan gibi- mekanmt degi$tirmekle,her
yere uyuverecegi zannediliyor. Halbuki o kimseler gibi kanunlar da va-
232 SAID HALIM PAgA

tanlan degijince, esaslan da degijerek bizleri aci hiisranlara diiguriiyor-


lar.
Bu zihniyetin sebep oldugu ayni hatali tutum, edebiyatmuzda da
apk<;a goriilmektedir. Pek nadir istisnalarut di?inda, bugunkii edebiyah-
nuz samimiyet ve dddiyetten uzakhr. Edebiyatunizin ortaya koydugu
eserler ruhumuzun degil, fikirlerin muhassalastdir. Ka;ak olarak yurdu-
muza sokulmuj fikir ve hislerden meydana gelmi; sun’t bile$imlerdir.
Milli ruh, edebiyatimizin da dijmda tutulmu§, onun yerine kaynaklan
;ok degijik, birbiriyle ilgisiz bir;ok ansiklopedik maliunat meydani dol-
durmujtur. Bu hal edebiyatmuzi jahsiyetsiz bir jekle sokarak acinacak
bir derekeye indirmektedir.
Dikkat edilirse edebiyatmuzda, ifade vasitasi olan kelimelerden
ba§ka Tiirkliikle ilgili hemen hi;bir $ey goriilemez. ilhamin yerini yap-
maak, derin ve samimi hislerin yerini de keskin ve serbest bir zeka al-
Bu da milli ruhumuzu kuwetlendirecegine, gevjetiyor. Edebiya-
timiz kuwetli ve ger<;ek imanlar meydana getirecegine, zararli jiipheler,
tereddiitler ve inaiwjsizliklar sa^yor. Neticede tabii olarak, ;ok tesirli bir
bozgun ve <;ozulme oluyor.
Giizel sanatlann, milli bir ruh tajiyabilmesi ve bu yolda ilhamlara
mazhar olmasi i;in, bir vatam bulunmasi icabeder. ijte bu hassalan bu-
lunmadigi i^indir ki, giizel sanatlanmiz, hiinerleri ile magrur, fakat deha
ve ilhamdan mahrum birtakim sanatkarlann elindedir.
Bati hayTanligi memlekette fikir hayatmin yayilmasina hizmet ede-
cegi yerde fevkalade bir kan$ikliga sebep olmuftur. Oyle ki artxk bugiin
"memleketimizde bir fikir hayati yoktur" denilebilir.
§imdi fikir ve sanat eserlerinin lezzetine varmaktan mahrum kalan
cemiyeti gamli ve hiiziinlu bir gayri memnunluk kaplamijtir. Bu halden
dogan kotiimserlik, fikirleri bunaltip, ruhlan karartarak siiratle yayihp
genijlemektedir. Bu kotiimserligin dogurdugu bencil ve al<;ak bir men-
faatperestlik, mill! ruh ile beraber, milli gayeleri de basitle§tirmektedir.
Bati hayranlanmn muhitimizde gosterdikleri yikia tesirlere karji,
bati zihniyetinin kendi muhitini nasil diriltip tazeledigini, ibretle diifi*'
nelim. Goriiriiz ki, bizdeki bah hayranlan kendi muhitlerine oldugu g>'
bi, o zihniyete de <;ok yabanadirlar. §u halde zihniyetleri, bah zihniyet'
ne nisbetle sadece bir asalaktir. Kendileri ise, cemiyete karfi ilgisiz kal-
makla beraber yine onun sayesinde yajiyorlar... Oyleyse bu bakimdan
da cemiyetin sirtinda bir asalakhrlar.
Daha da fenasi, bati hayrani bu aydinlar, sahte ilimleri ile cemiyete
5
TtTRKIYE'DE tSLAMCIUK DO ONCESI 233

verdikleri zararlara son vermezlerse neticede kendileri gibi, bu cemiyeti


de, Avrupa cemiyetinin bir asalagi haline dii$iireceklerdir.
Acaba kader bizi daima bir a^inliktan otekine diijmeye mi mahkum
edecek? Eski devirlerde, aydm simfimizm en biiyiik kusuru, bati mede-
niyetini tammamak, bu yiizden de ona kar$i daimi bir dii$manhk besle-
mek idi. Halbuki, $imdi de, bah hayranlanmn eskisine tamamen zit bir
duruma dii$tiiklerini goriiyoruz. Bunlar tammadiklan i;in kendi mem-
leketlerine yabanci kahyorlar, fakat $ir u hayal ile devamli arzu ettikleri
yabana medeniyete kar^i ajin bir baglilik i<pnde kendilerini unutuyor-
lar.
Medeniyetin bir unsuru olmak bakimindan, eski ve yeni aydmlan
mukayese edersek, yenilerin daha ;ok zararli olduklan anla$ilir.
Diin de, bugiin de ilerleyip geli$memize engel, maarifteki geriligi-
miz olmu$tur. Cehaletimizin bir eski, bir de yeni jekli vardir. Eskisi, fikir
ve tecriibe sahalarmi dolduran ilerlemelere ilgisiz kalmamizdi. §imdi
ise, eskiden tamamiyla yabancisi oldugumuz ilimlerden pek az ve nok-
san bir fekilde haberdar olmamizdir.
Bugiinkii cehaletimizin en belirli ozelligi bir siirii yanh$ bilgilerden
meydana gelmi? aldatia bir kabukla ortiilii bulunmasi ve bu sebeple
hakiki ilme benzemesidir. Bu ise cehaletlerin en zararli $eklidir. (^unkii
bu hal bizleri ciddi ve faydali te$ebbiislerden daima alikoymakta, mede­
niyet diinyasinm nazannda kiymehmizi diijurmekte ve bizim zamanin
ilerlemelerini takip etmeye istidatli olmadigimiz zannini vermektedir.
Bugiinkii geriligimiz. varmak istedigimiz hedefin ne oldugunu bil-
meyi§imizin neticesidir. Milletfe ytikselmek ipn bah medeniyetinden is­
tifade etmek liizumunu duyduk. Bu diifunce, nasil olduysa "bunun ipn
mutlaka batihlajmamiz gereklidir" gibi yanli$ bir kanaat dogurdu. ijte
butiin gayretlerimizi faydasiz ve giidiik birakan en esasli yanlifimiz bu
olmujtur. Bu yanli$ kanaatten bir de "Kurtulmak ipn her bakimdan bah
milletlerini taklide mahkumuz" fikri dogmuftur ki, bu da oteki kadar
kotii ve yersizdir.
Ne yazik ki, bu kanaat ve zanlara uyarak biitiin varligimizla taklide
koyulduk. Bunu o kadar ba$ardik ki, inanci, his ve ananesi, ilim ve fenni
tamamen taklitten ibaret sahte bir diinya kurabildik. §imdi artik di$i
Parlak, ama ashnda oliim getiren arzu ve hayaller i^inde mest ve miis-
ta|rak yajayip durmaktayiz. i$te bundan dolayidir ki bilgi^ligimiz, bu
magrur ve daralhci "yan Slimligin" dairesi dijina, jimdiye kadar pka-
mamiftir. Taklitfilikte ustalajmak gayreti ifinde, eski bildiklerimizi
234 SAID HALtM PAgA

unutmak, fimdiye kadar yaptiklarmuzi bir kenara ahp terketmek istiyo-


ruz.
Biitiin yeni ve me;hul jeylere gostermekte oldugumuz agin tutkun-
luk, bunlann fayda ve zararlanm iyi bilmedigimizden doguyor. Zararla-
nni bilmeyince hemen "miikemmel" olduguna karar veriyoruz.
Pek tabii olarak, hatalanru bilerek ho? gormedigimiz jeyler eskiden
beri bildigimiz feylerdir. Bunun tam ziddi olarak da, bilmedigimiz jey-
leri hatasiz ve ho$ buluyor, emel ve temennilerimizi tatmin edecek bir
jey samveriyoruz. Halbuki yeni ve me^hul olan ?eyler, ;ok defa beklen-
medik kotii neticeler dogururlar. Bunlar, yerle$mi$ gelenek ve alifkan-
liklan yikarak, bazi kiymetleri, his ve inan;Ian incitirler. Bu ise, cemiye­
tin maddi ve manevi varhklanni sarsar. Bu yiizden yeniliklerin en ileri
ve en mesut milletlerinde bile itimatsizlik hatta endive ve korku uyan-
dirdiguu goriiyoruz.
Ama biz, yeni ve me<;hul her $eye karji gosterdigimiz bu garip tut-
kunlugu, sonsuz bir ilerleme a§ki gibi anhyor, hatta bununla iftihar da
ediyoruz. Gercjekte ise, hatali anlayi? ve dujiinceler uzerine kurulmu?
yalana bir Mem i;inde yajamaktayiz. Bugiinkii ruh! ve fikri durumu-
muz da ondan dogmaktadir. Ger;ek, hayat goriifiimuzun difinda kah-
yor. Boylece biz, dogruyu yanlifa, ger;egi hayale, hak yolu sapkinliga,
olmamifi olmufa, mumkunii imkansiza katarak en olmayacak plan ve
hayallerden saadet umuyoruz. Goriiliiyor ki, biiyiik hatalar, biiyiik haki­
katlar kadar sadedir.
Batililafmak ihtiyacina olan inancimizin, bu kadar kotii neticelere
varmasi, milliyetimize aykin bulunmasmdandir. Qunkii milliyet ile me­
deniyet aym $ey demek oldugundan batililafmak arzusu, kendi medeni-
yetimizi, terk veya inkir etmek m&nasuu tafir. Netice olarak da kendi
milliyetimizden vazge<pmek demek olur. Hakikaten de, hayli zamandan
beri bizlere her ne ogretilmif ve telkin edilmif ise, hep kendi milli ve
tarihi varhgimizi tefkil eden feyleri kaldinp, yerine yeni ve "bati ifi“g°"
riilen feyleri koymak gayesini hedef almiffar.
Birisi ;ikip da Almanlara, kurtuluflamun ancak Alman kiiltiir, me-
deniyet ve irfanmi birakmakla kabil olacagim soylemif olsa, acaba nasil
bir karfilik gorurdu? Boyle bir iddiada bulunan "Alman”, hele bir '’Al­
man islahat;isi" sayihr miydi? Alman medeniyeti ile bizimki arasinda
bugiin mevcut olan biiyiik farka bakarak benzetmemizi yersiz bulanlan-
miz olabilir. Halbuki Osmanli medeniyetinin daima bati milletleri mede-
niyetinden geri kalmif oldugunu sanmak yanliftir. Qiinku bir zamanlaf
TOMttYgDE 18LAMCIUK DOgtTNCESt 236

onlannkine her bakimdan iistiindii. §u mefum taklit hastahgma tutul-


masaydik bugiinkii fark da bu kadar olmazdi.
Zaten yaptigimiz maddi biiyiikliik mukayesesi degil, bir prensip
meselesidir. Kendi memleketinin kiiltiiriinii, medeni yetini, irfaruni inkir
eden veya hakir goren milliyetini kaybeder. Dolayisiyla da, artik onun
adina konufmak, hakki degildir.
Fikir ve dufiincelerimizin ne derin bir karifiklik i(inde oldugu, her
taraftan yiikselen sonsuz jikayet velvelesinden bellidir. Her tarafta $up-
he ve itimatsizlik derin bir bofverif, her ifte deli gibi acelecilik ve sabir-
sizlik goriiliiyor. Hi; kimse, kime veya neye inanacagim, kime veya ne­
ye hiirmet ve riayet edecegini bilemiyor. Herkes her feyi biliyor. Fakat
hi; kimse bir fey yapmaya muvaffak oiabuyor. Bununla beraber her yer­
de ve her meselede meydana pkan ;e§it ;efit lslahatprun da haddi hesa-
bi yok. Ifte, garp medeniyetinden aldigimiz yardimlardan, fimdiye ka­
dar temin edebildigimiz fayda!
Bati medeniyetinden istifade tefebbiislerimizin hezimetle neticelen-
mesine ragmen funu da itiraf etmeliyiz ki, milli terakkimizi temin etmek
i;in, o medeniyetten biiyiik divide faydalanmaya mecburuz. Ancak biz-
zat yaptigimiz tecriibeler kati olarak ispat etmiftir ki, bati medeniyetin­
den hakikaten istifade edebilmemiz onu aynen tatbik etmekle miimkiin
degildir.
Aynca, aym fekilde istifade etmif diger milletlerin tecriibeleri de,
yabanci bir medeniyetin nimetlerini toplamamn, onu kendi medeniyeti-
ne uydurarak tatbik etmekle miimkiin olacaguu gostermektedir. §u hal­
de bizim de fimdiye kadar takip etmemiz gereken, yol, Avrapa medeni-
yetini milBleftirmek, yani miimkiin mertebe muhitimize lsindirmak ola-
cakh. ifimiz, medeniyetimizin gelifmesi ipn gerekli ve ona uyabilecek
olan feyleri babdan alarak, kendimize tatbik etmekten ibaret olmaliydi.
Kendi medeniyetimizi geliftirmek i;in kendisinden istifade
unkHnina sahip bulundugumuz daha iistiin bir medeniyetten faydalan-
•t'ayi istemek aslinda ;ok yerindedir. Bu istek hem miifahede ve muka-
yese zihniyetimizi, hem ogrenmeye olan fevk ve gayretimizi, hem de ze-
ka ve diifiince gibi kabiliyetlerimizin gelifmesini temin ederek manevi
v»rligimizin kuwetlenmesine yol a;ar. Milletleri 9elamete gotiirecek
Wefru ve tabii yegane metod da budur.
Bu giizel arzu, tetkik ve faaliyetimizi daha verimli bir hale ve de-
v*mli olarak harekete getirip arttiracak bir uyana hiikmiindedir. Bu sa-
y*de hem kendi medeniyetimizi hem de Avrupahlannkini, tam olarak
236 SAID HALIM PA$A

ogrenmi? ve incelemif oluruz. Bu suretle, bah medeniyetinin ozellikleri


olan ve ustiinliigumin sebebi bulunan ilim zihniyeti ile tecriibe usuliinii
birleftirerek meydana pkaracagimiz binlerce hakikat, binlerce hatanin
tamir olunmasiru saglayacakbr.
Bu diizeltmeler sirasinda $u hakikati da ogrenecegiz: bizim ideali-
miz, ictimai ve siyasi kanaatlerimiz, tamamiyla dinimizden dogmuftur.
Dolayisiyla, ona saygi gGstermek mecburiyetinde oldugumuz gibi iizeri-
mizdeki butiin haklanru da kabul etmek zorundayiz.
Yine anlayacagiz ki, dinsizlik denilen fey, Latin fikrinin diiftugii bir
sapiklik halinden ibaret olup, zannedildigi gibi, bir fikri iistiinliik
alameti degildir.
Yine ogrenecegiz ki, her milletin milli kanun ve ananeleri, iizerinde
yafadigi topraktan daha kiymetli bir "manevi vatan" meydana getirirler.
Qiinku insan topluluklanm bir millet haline getiren onlardir. Bafka bir
kavmin tahakkiimii alhna diifen millet, arazisini degil, kanun ve anane-
lerini kaybettigi i;in istiklalinden olur. Uzerinde yafadigi topragi ;ogu
zaman terke mecbur olmadigi ve belki de ondan daha da fazla istifade
ettigi halde esirdir, ?unku milli degerlerini kaybetmiftir.
Bizim gibi vatan topragiru korumak ugrunda asirlardan beri, karuru
comert;e dokmiif olan bir milletin, "manevi vatan"ma kar$i ilgisiz kalip,
sevgisizlik ve saygisizlik gostermesi tasavvuru gii;, anlafilmaz bir hata-
dir.
Ger^ zamana hiijbir fey dayanmaz. O kanun ve ananeler de her fey
gibi gelifmeye muhta^tir. Fakat bu hakikat onlann bizimle olan baglan-
m kuwetlendirip muhafazalarma gayret etmemizi gerektirir, yoksa
aUkkayi kesmemizi degil. C^iinku ilgimizi kesersek, tabii olarak gelije-
mez, gerilerler. §u halde, milli degerlerimizin ister bizim ihmalimizle ol­
sun, ister bir darbe oru ile olsun ortadan kalkmasi, esarete diifmemiz"
den bafka bir netice vermez. Ancak fu farkla ki, birincisinde isteyerek,
ikinrisinde istemeyerek esarete diifulmiif olur.
Bugiine kadar pek haksiz olarak hakir gordiigiimiiz medeniyetimi-
ze muhabbet ve hizmet etmek lazim oldugunu sonunda iyice anlayaca-
giz. O medeniyet ki, hudutsuz bir imparatorluk kurarak, bozkirlarda fe-
hirler meydana getirmiftir. Ewelce "irk tetkiklerinde" bir konu olan
"Tiirk" kelimesinden, Fransiz, ingiliz, Alman kelimeleri kuvvetinde
ictimai ve siyasi bir varlik (lkararak Tiirk medeniyetini, irfanim ve ruhu-
nu kabul eden her miisliimana "Osmanli Turkuyiim" demek selahiyetinl
kazandirmiftir.
t Ork Iy e d e Is l Am c iu k DOSONCESt 237

ifinde iimitsizce prpmip durdugumuz ?u elemli buhramn tek sebe­


bi, bah medeniyetine kayitsiz jartsiz girmek ve kendi medeniyetimizi ta-
nunamak isteyijimizdir. Bu buhran ancak, o fahi? hatanm tam olarak
anla$ilip yukanda izah edildigi fekilde tamirine ;ali$ilmasi ile ortadan
kaldinlabilir.
i$te ancak o zaman kendi jahsiyetimizi giizelce diijunup esas ala-
rak, kendi $artlarmuz ve vasitalannuzla, kendimize has bir hayat siirme-
ye bajlanz.
Derin bir perijanlik ipnde bulunan ruhumuz ve dimagimiz da bu
sayede, mazideki huzur ve rahahru tekrar kazamr. Ancak bundan sonra,
mill! istidadunizin tabii bir aki$ i^inde geli$mesi miimkiin olur. Bizler de
o zaman, bunca lzdirapli senelerin birakhgi izleri tamir ve tedavi yolun­
da, imkSn ve ;are gosterebilecek, verimli, canli bir fikir faaliyetine yeni-
den ba?lamaya muvaffak olabiliriz.

Buhranlartmtz, s. 95-112.
V
islam Aleminin Gerileme Sebepleri Uzerine
Bir Deneme

Bugiin Isl&m aleminin her tarafmda islahat ve ilerlemeden, yuksel-


mek ve istikl&le kavujmaktan bajka bir mevzu konu$ulmuyor. Halbuki
buyiik bir hayretle goriiyoruz ki, miisliiman milletlerin diijtugii gerili-
gin mahiyet ve sebeplerinin ne oldugu hakkinda hala derin bir bilgisiz-
lik hiikiim siirmektedir. Bu bilgisizligin giderilmesi ile de hi; kimse rid-
di bir jekilde me$gul olmuyor.
Aynca, miisliiman milletleri, bu dlduriicii hastaliktan kurtarma va-
zifesini iizerlerine alanlann, kendi mazilerini alakalanm kesecek kadar
terkettiklerini de goriiyoruz. Bunlar, tedavi etmek istedikleri hastaligin
ne oldugunu anlayip ogrenmek zahmetine bile katlannuyorlar. Ama bu­
na ragmen gayretlerinin ba$anya ula$acaguu da hayal etmektedirler. I$-
te $u hal, geri ve dii$kiin halimizin gosterebilecegi en hazin manzaradir.
Musliimanlann geriligi, ancak yabanci boyundurugu altina girdik-
ten sonra biitiin ^plakligi ve onemi ile meydana ;ikmi$tar. Bu milletler,
topraklanni ifgal edenlere gore pek diijiik jartlar altinda yajamakta idi-
ler. Geriliklerini once onlara hakim olan Hiristiyan milletler gormii? ve
miitefekkirleri bizden ;ok once bu mesele ile me$gul olmu§lardi. Demek
oluyor ki, nesillerden beri ;ekmekte oldugumuz bir hastaligin farkina
varmamiz, yabancilar sayesinde olmujtur.
Ne yazik ki bahlilar, miisliimanlara ait olan her jeye, bilhassa I s l a m
dinine kar§i irsi ve $uuralti bir kin ve husumete miipteU idiler. Aynca
zihniyetleri de gordiikleri vak'a ve hadiselerin asil mahiyetini, bunlan
doguran sebepleri ve ruh hallerini kavramayacak kadar IsUm zihniye-
tinden farkli idi. Bu yiizden batililar, dogunun halini kendi ruh ve fik*r'
TdUdYEDE ISLAMCIUK DOgONCESl

lerine gore ve pek yanlif bir gekilde izah edip, hiikiim verdiler: Miislii-
manlann geriliginin islam jeriatuun noksan olujundan ileri geldigini id­
dia ettiler. Onlann bu kanaatlerini kuwetlendiren de, Islim alemmdeki
hastaligin umumi olmasiydi.
Hayret verecek derecede birlik ve genellik gosteren bu hali, biitiin
IsUm milletleri arasmda ortak olan bir sebebe baglamak zaruretini duy-
muflardi. Bu milletler arasinda ise dinlerinden ba$ka ortak bir jey bula-
madiklanndan, "Musluman milletlerin feriate uyduklan muddet^e, hris-
tiyan milletlerin daima ajagismda kalacaklaruu” yiiksek sesle ilan ve id-
diaya ba$ladilar.
Vardiklan bu hiikiim ve netice pek sathi idi. Fakat bize karji taji-
diklan hisleri ve yanli? inanflannt tatmin ediyor, aynca mantik ve mu-
hakemelerine de uygun dii$iiyordu. Ger^ekte ise bu hiikiim, meselenin
asluu degijtirmekten bafka bir i$e yaramadi: Musluman milletlerin, din-
lerinin zaruri bir neticesi olarak geri kaldiklaruu iddia ederek, meseleyi
bir din meselesi haline getirdiler. Oyle olunca da bu iddia miisliimanlar
tarafindan jiddetli red ve idrazlarla karfilandi. Onlar da aym $iddetle
iddia ve ithamlanna devam ettiler.
Bu hali miisliimanlar Hiristiyanlann dinlerine kar$i besledikleri irsi
dii$manliga, Hiristiyanlar ise Islam taassubuna deli] olarak gosterdiler.
Neticede bu konu, Orta^agm o bitme tiikenmez ve faydasiz metafizik
miinaka$alanni andirir, atejli ve kasit arayan bir miinazaraya dondu
Vicdanlan ve dii§unceleri tatmin edip aydinlatacagi yerde, yeni kirgin-
hklar ilave edip, sdnmu$ eski hirslan yeniden alevlendirerek iyice kan$-
hrdi.
Musliimanlann gerilemesi meselesinden (lkan munakajalara, ilk
andan beri hakim oUn bu ruh halidir. Bu hal tarafsiz dii$iinceyi daima
engeliemif ve 90k buyiik ehemmiyeti bulunan tarihi ve i(timai bir hadi­
senin gerektigi tarzda ele ahnmasina mani olmujtur.
Bununla beraber miinaka$alar sayesindedir ki meselenin dnemini
nihayet anlayabildik. i(imizden bazilan onu daha gayrijahsl ve tarafsiz
bir tarzda tetkike koyuldular. Fakat onlar da meselenin biitiiniinii kav-
'Smaya bir tiirlii muvaffak olamayarak teferruat arasinda yollanni kay-
bettiler. Musliimanlann geri kalmasindan dogan neticeleri gerilemenin
^hepleri gibi gorduler. Gerilemeyi ise kimi, hiikumdarlanmizin istibda-
dtaa, kimi Slimlerimizin bilgisizligine ve kimi i$in bafinda bulunanlann
k^eriksizligine bagladilar. Geriligimizin sebeplerini, dinin emirlerine
gosterdigimiz ihmalde yahut dindeki taassubumuzda veya kadere
240 3AlD HALlM PA$A

olan tevekkuliimiizde bulanlar da oldu.


Biitiin bu fikirlerde goriilen birbirine zit veya sayisiz ?ef itlilik bize
yalmz funu ogretti: Dufiincelerimizde hiikiim siiren kanfiklik gerileyif
sebeplerimizi se?ip ayirabilmek kudretini de zihinlerimizden kaldirmif-
tir. Bu husustaki biitiin talakatleri bize bilmedigimiz hi?bir fey ogretme-
di. Halbuki biz kendilerinden onlan ogrenmek istiyorduk. Bihnedikleri-
miz ise halkimizin neden dolayi vazifelerini yerine getiremedigi ve ne­
den tembel ve cahil kaldigi noktalanndan ibaretti.
Yukanda soylediklerimizden "Musliimanlann geri kalmasi” mesele-
sinin nasil fekil ve mahiyet degiftirerek dini bir fekle girdigi goriildii.
Bizden ewel hristiyanlar bu meseleyi ortaya getirip miinaka§a mevzuu
yaparak halline ?are aramamif olsalardi, hi? fiiphe yok ki, i§ bu jekle
dokiilmezdi.
Ictimai hadiselerde dini inan^lann tesiri biiyiiktiir. Fakat fertlerin
mazisi, karakteri, zihniyeti ve hatta yafadiklan iklim gibi 90k ?ef itli fak-
torler de bu tesire iftirak ederler. Zaten bir ictimai hadiseyi, sirf din ve
mezheple ilgili hadiselerden ayiran da budur.
Bundan dolayidir ki, her nerede olursa olsun, mesela Fransa'da ve­
ya Almanya'da ortaya ?ikmif bir ictimai vakayi, dini bir mesele gibi te­
lakki ederek bu memleketlerde bulunan dinlere mal etmek ve bu sayede
o dinlerin kiymet ve mahiyetlerini tayin etmek hi? kimsenin hayalinden
bile ge?mez.
Herhangi bir milletin hayati, gelenek ve karakterlerini meydana ge-
tiren, dini inan?lanna hususi bir mahiyet vererek mefkuresini gelif tiren
birtakim ictimai hadiselerin, birbirini takip etmesinden bafka bir fey de-
gildir. Hristiyanlikta Katoliklik, Ortodoksluk ve Protestanlik, islamiyette
ise Siinnilik ve §iilik bu fekilde meydana qikmiftir. Bu ihtilaf aym kilise-
de bile ortaya (lkabilir. Nitekim, Alman Katolikligi, ispanya ve Italya
Katolikliginden pek farklidir. Protestanlik ve Ortodokslukta da durum
aynidir. Bize gelince, diyebiliriz ki Tiirk Siinniligi Arap Siinniliginden,
Acem §iiligi de Hint §iiliginden farklidir.
Bir dinin alaca|i karakter, bulundugu muhite baglidir. Dinin b>r
muhitteki tesirinin onu izah ve tatbik edecek olan fertlerin karakterleri-
ne bagli olmasi mecburidir. Avrupa hristiyan milletleri bu hususu ay-
dinlatacak yeterli bir ornektir. Bu milletler, dinlerini medeniyetlerine
yardimci bit ilerleme unsuru olacak fekilde derleyip tefsir etmeye imka"
bulmuflardir. Dogulu hristiyanlar ise dinlerine ne o karakteri, ne de 0
tesiri verebilmiflerdir.
TOKKtYEDE 18LAMCILIK D0S0NCE81 241

islikm dini, be$eriyetin saadetini temin eden butiin unsur ve amilleri


toplami?, her bakimdan miikemmel bir din oldugu halde bu dine tabi
olan milletlerin, hristiyanlara nispetle apk^a goriilecek kadar a$ag> bir
seviyede bulunduklan meydandadir.
Acaba musluman milletler, dinlerinde bulunan sonsuz nimetlerden
ni$in istifade edemediler? §imdiye kadar oldugu gibi, bu suali "islam di­
ni, musluman milletleri, neden batili milletler gibi ilerlemekten alikoy-
mujtur?" jeklinde ortaya atarsak, bu ana kadar iglenegelen bir hatayi
tekrarlami? oluruz. (^iinkii boyle bir sual, bu meselenin hallini birtakim
metafizik munakajalarda aramairuza sebep olur. Biz de hadisenin tarihi
ve ictimai mahiyetini unutarak aym menfi duruma du$eriz.
Bu inancimizi teyit eden bir husus da hristiyan Avrupahlarla, Bu-
dist Japonlann ayni $ekilde medenile§tiklerini gormemizdir. Bunlann
dinlerinin ayn olmasi ilerlemelerine mani olmamijtir §u halde, hi?bir
dinin, ilerlemek ifin gerekli jartlara sahip olan bir milleti bu yoldan ali-
koymayacagi kesin bir gerijek olarak meydandadir.
Saadetin timsali olan islam dininin ise insanlan bahtiyar olmaktan
men etmeyecegini ilk agizda kabul etmek gerekir. Bu miitalaalara daya-
narak, ilk sorumuza cevap vermek, "Musluman milletlerin dinlerinden
ni{in layikiyla istifade edemediklerini" a^iklamak istiyoruz
Bilindigi gibi, Islam dinini kabul eden milletler, uzun ve eski bir
medeniyet mazisine sahip idiler. Bu $ark milletlerinin herbirinin kendi-
ne mahsus adet ve ananeleri, ahlaki ve felsefi inanqlan, ayn ruh halleri
ve birbirinden farkli ictimai ve siyasi esaslan vardi. Islamin nuru, za-
Ir'anla zayiflayip sonmeye bajlayan bu medeniyetlere taze hayat verdi.
Dinin dirilten ve yenileyen kudreti sayesinde bu milletler yeniden canla-
narak, o zamana kadar gormedikleri yiiksek bir medeniyete eri$tiler in-
sanhga daha ?ok adalet, e$itlik ve bilgi bah$edildi. Bati medeniyetinin de
geli$mesine yardim eden bir medeniyet ortaya pkti.
Boyle oldugu halde miisliiman milletler bugtin, pek 90k bakimlar-
dan islimdan onceki hayatlanni andiran jartlar iqinde yajamaktadirlar.
Bu genel ijokuntii, Islam memieketlerinin her yerinde kendine has
^'r karakter ta$imaktadir. Bu ise bizce, musluman milletlerin gerilemesi-
n*n sebebini, hala niifuzundan kurtulamadiklan Islamdan onceki hayat-
knnin, uzerlerinde devam eden tesirinde aramak l&zim geldigini goster-
Biektedir. §u halde musluman milletlerin gerilemesi de, daha once ve
j*>nra vuku bulmuj diger gerilemeler gibi olmuftur. Bu milletler de, yeni
lr medeniyet ile istikballerini kazanmak i(in mazilerinden ne gibi $ey-
242 SAID HALIM PA?A

ler unutmak ve feda etmek icap ettigini takdir edememijlerdir.


Miisliiman milletler i?in bu noksamn, din hukiimlerini yanli§ anla-
yip tatbik etmekten ileri geldi|i $iiphesizdir. Cunkii intisap ettikleri di­
nin en miihim gayesi be§er fitratinda bulunan tekemmiil kabiliyetini ge-
li$tirmek ve insanlan mazinin noksan ve hatah mirasmdan kurtarmakti.
Boylece insanlann hakikate ve kemale devamh olarak yakla$malanm
saglayacak olan bir fikir ve ahlak yuksekligine onlan mecbur kilarak bu
sayede be§eriyetin saadetini temin edecekti.
Musluman milletler, miitemadiyen degi?mekte bulunan zamanin
zaruretlerini dikkate almami?, bu degi$meyle meydana (ikan yeni ihti-
ya^lann, ancak dinlerini daha yiiksek ve daha verimli bir tarzda tefsir ve
tatbik etmeleriyle karjilanabilecegini anlayamamijlar, bu yiizden de ge-
rileyip cjokmiijlerdir. islamdan onceki hayatlannin tesir ve niifuzu ile
islam dininin icra ettigi tesir ve niifuz arasinda oyle bozulmaz bir muva-
zene kuruldu ki, ilerlemelerine engel olup duruyor. Musluman milletle­
rin, yiikselij ve saadet yolunda tekamtillerine devam edebilmeleri ii;in,
Islamin niifuzunu takviye ederek bu dengeyi dinin lehine bozmalari ica-
beder.
Tiirkler i<;in durum, diger Islam milletlerinden az qok farkli bir ?e-
kilde cereyan etmijtir. islamdan once kurduklan medeniyet, islamdan
sonraki tekamtillerine mani olacak kadar koklii ve ileri bulunmadigin-
dan, kabul ettikleri yeni jeriate biiyiik bir ba$an ile hizmet ettiler. Ancak
Arap ve Acem medeniyetleri ile yakin temas halinde bulunduklanndan,
onlann tesirine kapilarak aym akibete diijmekten kurtulamadilar.
Musliimanlann gerilemesinin ikinci bir sebebi de, islam alemi ilc
batih Hiristiyan milletler arasinda ortaya <;ikan jiddetli ve sonmez bir
din du;manhgidir. Taassup adh kitabimizda bundan bahsedilmi§ti. I?te
o dii$manbktan dogan sonu gelmez sava$lar, musluman milletlerin iler-
lemesine ve geli^mesine gozle goriiliir derecede mani olmu^lardir. Ay-
nca bu kar§ilikli nefret, musluman milletlerin, batida siiratle geli$mekte
olan medeniyeti tamyip ondan faydalanmasma da imkan birakmiyordu-
Halbuki miisliimanlann a§agi goriip tenezziil etmedikleri o medeniyet.
gitgide tekemmiil ederek bati milletlerinin ustunliigunu meydana getif'
mekte idi.
ijte musluman milletler bu §ekilde aym hastaliga yakalanmif oldu-
lar. Bu oyle bir illet idi ki, hepsinde bulundugu i?in dinlerinden geldig1'
ne hiikmedildi.
islam alemi doguda bitmez tukenmez felseR miinazaralar ile vakit
TORKlYET)E 13LAMCIUK D090NCES1 243

ge^irip metafizik vadisinde sonsuz, bo? ve kisir ?eki$melerle kuwetten


diijmekte iken, beri tarafta, yani batida gen? ve zinde milletler tecriibe
metodlanna dayanan yeni bir medeniyet kuruyorlardi. Bu yeni metod
sayesinde o milletler tabiahn sirlanna niifuz ederek, sonsuz kuwetler-
den faydalanmayi ba$ariyorlardi. Fizik ve kimya sahasindaki kejif ve
icatlar sayesinde bu medeniyetten dogan gorulmemij sanatlar, az bir
kiilfetle en biiyiik verimi saglayacak miikemmel ve saglam vasitalar
yaptilar. Bu da bati milletlerindeki zahmetsiz kazan?, somiirme ve ta-
hakkiim hislerini son derece artirdi. Dogunun zenginliklerine goz diken
bu milletler, cehennemi harp alet ve cihazlan ile, bu haris dujmanlarma
karji miidafaadan iciz kalan IsUm memleketlerini istila ettiler. Bununla
beraber, insaf ve uzak goriifluliikten hayli mahrum olduklanm ispat
eden bu 'istilacilar, musliimanlara reva gordiikleri zuliim ve gaddarca
muamelelerle, giiniin birinde meydana <pkacak olan tepkiyi de ?abuklaj-
tirmaktan geri kalmtyorlardi. Bu tepki elbette vuku bulacaktir. Qunku
insanlar tahakkiim ve istibdada sonuna kadar ba§ egemezler.
§imdiki halde her §ey ispat ediyor ki, Islam alemi, tarihinde yeni bir
inkilabm sayfasmi ?evirmek iizeredir. Her ko§esinde atejli bir yiikselme
ve istikUI emeli duyulmakta, asirlardan beri tahammulunii ezen yabanci
baskisina artik dayanamaz hale gelmektedir. Fakat islam aleminde uya-
nan bu yeni cereyani daha yakindan tetkik edecek olursak goriiriiz ki,
dun oldugu gibi bugiin de, terakki ve tekemmiil yolunda bizleri aydin-
latacak ve ikaz edecek, bizlere yol gosterecek olanlar, bu vazifeyi kendi-
lerinden oncekilerden daha iyi ifa edemeyecek kadar yanhj anlamakta
ve yanli? tefsir etmektedirler.
Bize daha fazla saadet vaad edip duruyorlar. Fakat bu saadetin ne
oldugunu ve hele nasil elde edilecegini laytki ile bilemiyorlar. Bizim i?in
saadetin, en fazla hayret ve takdirimizi kazanmij olan millete benze-
■nekten ibaret oldugunu ve sadece her jeyimizle o milleti taklit ede ede
onun gibi mesut olacagimizi zannediyorlar.
Halbuki saadet hakkinda herkesin anlayiji ba$kadir. Bunun aksine
Wanmak biiyiik hatadir. Saadet tasavvuru, ayni fikir ve ahlak seviyesin-
de bulunan insanlar arasmda bile farklidir. Bir Alman saadeti elbette bir
Fransizdan ba$ka bir jekilde tahayyiil eder. Her ikisi i(in de bu kelime-
n*n manasi, kendi milJetlerinin fikren ve ilmen yiikselerek oteki miJIetle-
** iistun olmasidir. §u kadar var ki Alman ruh ve zihniyeti, Fransiz ruh
Ve zihniyeti olmadigi gibi, Almanya da Fransa degildir. Dolayisiyla, ilk
baki$ta ayni gibi goriinen bu iki saadet telakkisi, aslinda birbirine o ka-
244 SAtD HALtM PA$A

dar zittir ki, birinin varligi otekinin yokluguna baglidir.


Saadet hakkinda oldugu gibi, bu gayeye gotiiren sebep ve vasitalar
hakkinda da milletlerin anlayijlan ba$ka bagkadir. Her millet ancak ken­
di milli esaslan sayesinde saadete ulajacagina inanir. Kendi diistur ve
ananelerini bir yana atarak, komjularuun esaslanm ve ananelerini kabul
etmek hi? birinin hayalinden ge?mez. Zira o esaslann hi? bir zaman ken­
di §ahsiyeti ile bagdajmayacigiru bilir. Avrupalilann kendi esaslanna ve
diisturlanna kar$i ?ok biiyiik bir hiirmet ve sevgi gostermeleri de bu se-
beptendir.
Biz ise cehaletimiz yiizunden, onlann bu hislerini, ictimai esas ve
te$kilatlanmn miikemmel olu?una veririz. Onlar kendi esas ve te$kilatla-
ruu ihtiya?lanna yetersiz bulduklan zaman, yeni ihtiya?lanni karjilaya-
cak hale getirinceye kadar islah eder, degi$iklikler yaparlar. Boylece iler-
lemeleri de milli esaslannm gelijmesi ile olur.
Hi? duraklamadan geli$me ve ilerlemesini devam ettiren muntazam
cemiyetlerin takip ettikleri usul budur. Bu cemiyetleri te$kil eden ferde
gelince, o da biitiin hayati boyunca belli bir hedefi takip eder. Mesela bir
Fransiz veya Almanin hangi $artlarda yajarsa yajasin biitiin gayretlerini
bir noktada birlejtiren gayesi, iyi bir Fransiz veya iyi bir Alman, hatta
miimkunse Fransizin, Almanrn en iyisi, en hayirhsi, en biiyiigii olmaktir.
O ister ki, mill! yukseli? ve ustiinliigiin elde edilijinde bir hissesi bulun-
sun ve bu hisse miimkiin oldugu kadar biiyiik olsun. Bu emeline var-
mak i?in sarfettigi gayret ise, miifterek manevi bir ihtiyaca hizmet eden
saglam ve samimi bir inan?tan ilham aldigi i?in devamlidir
Yiiksek bir tabiata sahip olan bu manevi ihtiya? fertlerdeki sebat,
fedakarlik ve hayati hor gorme hislerini gelijtirerek adeta manevi ve
fikri hasletleri yiikselten bir din halini ahyor. Bu oyle kuwetli bir iman-
dir ki, ortaya koydugu ?elikten bir gii? ile yolundaki manileri devirip,
milletlerin yiikselmesini ve refahmi temine muvaffak olur.
Bu du$iincelerden sonra bir de Islam aleminin bugiinku haline na-
zar edersek, ayni cemiyette aym millette birbirinden farkli, hatta birbiri-
nin tamamen ziddi iki ?e$it gaye bulundugunu goriiriiz. Bunlann bin,
biiyiik halk kitlesinin gayesidir. Digeri pek kii?iik bir azinhkta kalan ay'
dm simfin takip ettigi gayedir.
Bunlardan birincisi islamiyet esasina dayanan mevzii bir gayedir
Mesela Iran, Hindistan, Tiirkiye veya Misir'daki, Acem, Hintli, Tiirk ve­
ya Arap mill! gayeleri boyledir. Bunlara gore saadet her birinin kendisi"
ne has bir anlayi$la uymakta bulunduklan dinde ve o dinden gelen esas-
9
TORKlYE'OE tSLAMCILIK DO ONCESI 2a

Ura ve ananelere muhabbet edip ba|h kalmaktadir.


ikinci gayeye gelince: Bu da mevziidir, ancak batili esaslara dayanir.
Saadeti Hintli, Tiirk, Acem veya Arap dujiincesi ile anla$ilmi$ ve tefsir
edilmi? bir bati medeniyetinde arar. Birind gayeyi takip edenlerin, milli
temayiil ve istidatlara uyabilen bir yenilik cereyam ifinde muhafazasma
(aligtiklan her jeyi, tahrip edip yikmaya <;ali$ir. Daima batinin nazariye
ve inan?lan uzerine bina edilmi$ birtakim yeni esaslar koymaya gayret
eder.
Goriiliiyor ki IsUm Meminin her tarafinda halk ile aydm tabaka ara­
sinda doldurulmasi imkansiz biiyiik bir u^urum vardir. Halk her yerde
ileri gelenleri ve miitefekkirleri ile tam bir tezat halindedir. Onlara, ne
yaptigmi bilmeyen fakat pek tehlikeli ve yikici unsurlar gozii ile baka-
rak, itimat edemez. Halktan bekledigi takdir ve itaati goremeyen miite-
fekkir tabaka ise, vatandajlanna karji hor goren bir ;ehre takmarak ken­
dini teselliye ?ali$iyor. Memleketini, her tarafi kaplayan cehaletten kur-
tarmaktaki aczinden utanmasi Uzim gelirken, istedigini yapmayan mu-
hitinin sert ve inat<;i oldugundan $ikayet edip duruyor. Halki, ljinde ve
bilgisinde yiiksek bir seviyede bulunduguna inandiramayinca, daha
bajka ?e$itli vasitalara ba$vurarak niifuz elde etmeye (jalijiyor. Boylece
yabancilann baskilanna bir de aydm tabakamn baskisi eklenmij oluyor.
Bu hal ise musluman milletlerin hayat jartlanm tahammiil edilmeza bir
raddeye getirmekte, dii$u?u ve gerilemeyi kat kat tehlikeli bir hale koy-
maktadir.
Son derece gayri tabii ve mantik di$i olan bu derin anla?mazhk
musluman milletlerin dimagi ile vucudu arasinda sunip gitmektedir. Bu
hal devam ettigi muddet?e de miitefekkir tabaka, butiin bilgi, mantik ve
diijunceleri ile miihim hifbir yenilik getiremeden sadece mevcudu yik-
makla kalacaktir. Ilerleme yolunda musluman milletler tarafindan sarfe-
dilecek butiin emeller de kisir kalmaya mahkum olacaklardir. I?te islam
Sleminin bugiinkii geriligi tamamiyla bu fekilde meydana gelmi$tir.
Daha onceki islam miitefekkirleri, gelecekteki hayat ugruna,
IsUmdan onceki hayatlanndan ne gibi jeylerin unutulup feda edilmesi
gerektigini milletlerine anlatamami$lardi. Bugiinkii miir^idler de, yaja-
diklan devirden ne gibi $eylerin korunup devamimn saglanmasi lazim
geldigini, yeni nesillere ogretmekte oncekilerden daha fazla ba^an gos-
teremediler.
Bundan dolayi garp medeniyetinin tesiri ile IsUm aleminin her tara­
finda goriilen bu gayri tabii hale son vermek en adi bir ihtiyaftir. Her
246 SAID HALtM PA3A

jeyden once halk ile aydm tabaka arasinda bulunmasi zaruri olan "gaye
birligTni tesis etmelidir. Aksi takdirde, bati medeniyetinin tesiri, islam­
dan onceki zamanlann tesirinden 90k daha me$um olacaktir.
Vukandaki izahattan anla$ilacagi iizere islam Meminin bugiinkii
geriliginde gorulen ju elem verici vahim hal, miitefekkir tabakamn mil-
letlerine karji olan vazifelerinde pek yanli$ kanaatler beslemesinden ile­
ri gelmektedir.
Oteki memleketlerdeki miitefekkir ve aydm simfin vazifesi milli ga-
yeye hizmet ederek, onu bir kat daha kuwetlendirip yiikseltmek ve el-
den geldigi kadar tatbikine ?ah$maktan ibarettir. Milletlerin hiirmet ve
itaatim kazanmalan da ancak bu sayede miimkiin olmaktadir. Hal boyle
iken islam miitefekkirleri, milli gayelerden bafka ve ona tamamiyla zit
bir gaye beslemek hakkim kendilerinde goriiyor, en esasli ve en mukad­
des vazifelerinde gayri dddi davramyorlar.
Sabit ve devamh bir miifterek hisse dayanmayan, hi? bir mazi veya
ananeden dogmayan, yalruz insan akli ve diijiincesi gibi zayif bir zemin
iizerinde katiyeti ?upheli ve degi$ik birtakim ilmi esaslara baglanan
emel ve gayeler, tam manasiyla hakiki bir ideal meydana getirir mi, geti-
remez mi? Ve ahlaki kiymeti olmayan boyle idealler, fertlere derin, sa-
mimi, ciddi ve hakiki iman ve kanaatler mi, yoksa sapkmlik ve felaket
sebebi olacak bencil bir oportiinizm mi verir? izaha liizum gormiiyoruz.
Qiinkii, mensup oldugu memleketin emel ve gayesinden ba§ka emel ve
gayeler beslemek hakkim hi? kimsede gormiiyoruz.
Gayelerin i?inde en hakiki olani, islam dini uzerine kurulmu$ ve
musluman milletler tarafindan benimsenmi? olan yiice gayedir. Burada
olanca dikkat ve alakamizla yalmz ondan bahsedecegiz. Zira bizi kurta-
racak tek jey odur.
Musluman milletleri, saadetlerini yalniz dinlerinden bekleyecek de­
recede $eriatlerine baglayan zihniyet, ekseriya samldigi gibi ne bir taas-
subun eseri, ne de bir fikri sapkmhktir. Bu hal pek tabii olup Islam ka-
rakterinin makul ve mantiki neticesidir.
Ger?ekten de islim dini kendine mahsus inan? ve ahlak sisteiw,
siyas! ve ictimai esaslan ile en dogru, en g en ij ve en $iimullu manasiyla
bir feriat-i insaniye, bir insanlik yoludur. insanlann cemiyet?i temayul-
lerini ve ilerleme arzulanm tatmin ederek, vicdan ?er?evesi i?inde mesut
olmalan i?in her ne lazimsa hepsini ihtiva eden en miikemmel dindir-
Bu, feyiz ve kurtulu; dini, ahldkini inancindan, ictim ai nizam>nl
ahlakmdan, siyasetini ise ictimai nizanundan alir.
T0RK1YEDE Is i A m c il ik d u §On c e s i 247

O, oyle dogru, oyle hikmetli ve adaletli ve bu ozelliklerinden dolayi


da pargalanmasi imkansiz oyle bir biitiindiir ki, insan, saadetini temin
edebilmek ipn o biitunun tamamina uymak mecburiyetindedir.
Bir miislumanm dinine simsiki bagli bulunmasi, yerine getirilmesi
gereken vicdani bir vazife oldugu gibi, ayni zamanda da o derece kuv-
vet ve ehemmiyette, ictimai ve siyasi bir vazifesidir.
Bir miisliiman ahlaki, ictimai ve siyasi diisturlan ile Islam ananeleri-
ne, manevi varligini yapan ve ictimai te$kilatim duzenleyen hayat verici
esaslar olarak bakar, hiirmet ve baghlik gosterir. Bunu yapmakla, ihmal
edilmesi hal ve istikbalini mahvedecek olan yiice bir vazifeye devamla
birlikte, onemi tarihle sabit olan bir "zaman diisturu"na da itaat goster-
mi$ olur.
Kendisini batihla$tirmaya ?ah$an miitefekkirlerinin fikir ve nazari-
yelerine kar$i besledigi nefret duygusu pek tabiidir. Qiinkii o fikir ve na-
zariyeleri kabul ve kendisininkileri feda ettigi takdirde hem manevi ha-
yahna, hem de milli ve ictimai varligina kastetmi? olur.
islam ahlakimn ayinci ozellikleri hurriyet, efitlik ve dayam$ma fi-
kirleridir. islam ahlaki bilhassa be?eriyete telkin ettigi dayam^ma ile,
hayra, $erre ve insanlik hasletlerine dair telakki tarzmdaki apkhk ve ol-
gunluk ile kendini gosterir. Son derece adaletperver olan tarafsiz sami-
miyeti ile sahip bulundugu miispet ve dogruya sevkedici hakikatler
kendisine cihangirane bir liyakat bahjeylemektedir
islamin ictimai diisturlanna gelince... Ahlakindan fikhgi ipn o da
tam bir biitunliige sahiptir. Insanlan aristokrasi ve demokrasi, diger bir
'fade ile, biri birtakim ozel haklara sahip sefkin bir simf, digen en tabii
haklanndan bile mahrum hakir ve talihsiz bir smif olarak ayirmaz.
Islam cemiyeti, kendisini te$kil eden fertlerin e$it kabiliyetlere sahip
olmayijlan sebebi ile te$kil ettikleri yiiksek, orta ve alt tabakalara tabii
olarak aynlir. Fertler kendi alal, gayret ve (jalijmalan sayesinde yiiksele-
bilirler. Fikrimizi garp tabirleri ile soylersek, diyebiliriz ki, Islam cemiye­
ti ayni zamanda hem demokratik, hem de aristokratiktir. Ta^idigi daya-
ni?ma, adalet ve insanseverlik fikir ve hislerinden dolayi demokratik,
^anuna, ananaye ve bajtakilere itaat, $ahsi ustiinluklere, fazilete ve ilme
gosterdigi hiirmet ile de aristokratiktir.
islam'in siyaset kaideleri de ictimai prensiplerinin mahsuliidur. Ce-
n>>yet hayatinda oldugu gibi siyasette de cejitli parti ve simflann arasin-
rekabet ve muhalefetlere izin vermez idare eden ile edilenler arasin-
‘kki munasebetleri tayin edip sinirlandmr. Bu suretle siyasi dengenin
248 SAID HALlM PAjA

meydana gelmesini temin eder. insanlan belirli bir hiikiimet jekline


mecbur etmez. Karjilikli hak ve vazifelere riayet ve hiirmet edilmek ?ar-
b ile ihtiya?lanna gore bir hiikiimet kurmakta hiir ve serbest birakir.
IslSmin ger?ekle?tirmek istedigi gayenin ehemmiyeti ve ozellikleri
yukanda ge?en bahislerle belirmi; olmahdir. Mutefekkirlerimizin de
isUmin biinyesindeki bu birlige hiirmetle bakarak, ellerinden geldigi ka­
dar onu saglamlajhrmaya <;ali?mayi vazife edinmeleri lazim gelirdi.
§u hale gore hepimizin, biitiin gayretlerimizi islim cemiyetinde go-
riilen aristokratik ve demokratik karakterleri gelijtirmeye ve yiikseltme-
ye sarfetmemiz, milli esaslannuzi da, idare eden ile edilenler arasindaki
hak ve vazifelerin daha iyi idrak edilip tatbik olunmasim temin edecek
fekilde tadil ve lslaha qali$manuz gerekirdi.
islim ileminde vuku bulacak "dinsizlik"in hristiyan cemiyetlerinde-
ki dinsizlikten kat kat farkli bir ehemmiyet tajimasi da bu sebeplere bag­
lidir. islam toplumunda dinsizlik, kurulmu$ ve yiiriirliikte bulunan ce­
miyet kanunian ile ahlak diisturlannm red ve inkin demektir. Bu, fer­
din ahliken du$mesi, cemiyetin ise dagUip ?okmesi neticesini verir. Yani
topluma ve ahlika kar$i bir davranijtir. Dolayisiyla dinsizlik muslii-
manlara ve islim toplumuna isabet edebilecek felaketlerin en tehlikelisi-
dir.
Tarih ile sabittir ki en ileri milletler, istek ve du§iinceleri liderleri ta­
rafindan en giizel anla$ilan ve yerine getirilen milletlerdir. Milletler, li-
derlerinin keyif ve heveslerine hizmet ve itaat etmeye razi olduklan tak­
dirde geriletici bir ?ikmaza dii?erler veya bulunduklan gerilikten yaka-
lanni kurtaramazlar. (^iinkii keyif ve heveslerine terkolunan bajtakiler,
tereddlye ugrar, sonunda miistebit, kararsiz, zalim ve cahil olup gider-
ler.
Buna gore miitefekkir smifimiz da ancak mensup olduklan islim
cemiyetlerinin milli gayelerine hizmet ettikleri takdirde vazifelerini gU'
zelce yerine getirmi; olacaklardir. Ancak o zaman, musluman milletlen
ilim ve aydinliktan mahrum birakan, kendilerinin ise onlan aydinlatma-
ya yetersiz kalmalanna sebep olan bu elim peri^anlik sona erecek ve ay*
din tabaka cemiyette var olu^unun ger?ek sebebini o zaman hakkiyla id'
rak edecektir.
Aydm tabaka bu ger^eklere goz yummakta jimdiye kadar 50k ilefl
gitmi$tir. Oyle ki, Islam ilemini, kendi hayallerinden dogan her tiirlu
garip ve a§in tasawurlann denenmesine amade, pek eksik ve dagu11^
olan bilgilerinin tatminine hizmet edecek her qe$it ziyankarliga a?ik son-
TORKtYE'DE tSLAMCIUK DOgtTNCESi 249

suz bir tecriibe sahasi addetmiflerdi.


§iiphe yok ki batili milletler, aristokrasilerinin kaynagi olan dere-
beyligin gegmifteki tefkilat ve hatiralan ile bugiinkii demokrasi ve e$it-
lik fikirleri arasinda bir ge?if devresinde bulunmaktadirlar. Bu milletler
ictimai tefkilatlanni bu fekilde devamh olarak tadil ve tebdil ede ede,
zanmmizca islamiyetin yukanda izah eyledigimiz sosyal gayesine erij-
mek yolundadirlar.
Batili milletlerin bugiinku siyasi tefkilatlan, ictimai degijmeler kar-
fisinda almmif iyi kotii birtakim giinliik tedbirlerden ibarettir. Makul ve
tarafsiz bir idare temin ve tesis etmekten ?ok, bu degi$meleri kolaylajtir-
maya hizmet etmektedir. Dolayisiyla batinin ictimai ve siyasi
tefkilatlanmn miikemmel olduguna inanmak ve batili milletlerin ilerilik
ve refahlanni onlardan bilerek taklide koyulmak, hata ve gaflet ipnde
saadet aramaktan bafka bir $ey degildir. Zira batililar bile, eserlerinde
boyle bir miikemmellik bulmuyor ve onlan durmadan tadil ve lslaha
gayret sarfediyorlar.
Batiyi taklide yeltenen miicedditlerimi2 in takip ettikleri usul, bati
medeniyetinin neticelerini, sebepleri zannetmekten dogan pek basit bir
mantik hatasina dayamyor. Biitiin bu sathi ve faydasiz kanaatlardan fi-
kan ve aym derecede yanlif olmakla beaber mutefekkirlerimizin arasin­
da pek fazla yayilmif olan bafka bir fikir de, yenilik ve ilerleme yolunda
bulunan bir milletin muhakkak surette demokratlafmasi lazim geidigi
fikridir.
islSm cemiyeti demokratik ve aristokratik ihtiya;lanm aym derece­
de karfilar. Islam cemiyetinin siyasi ve ictimai tefkilati, dengede bulu­
nan bu iki Smilden herhangi birisinin zaafa ugramasi ile bozulur.
Bu cemiyet, temel esaslaruu tefkil eden dayanifma, efitlik ve adalet
taleri sarsilacak olursa, demokratik ozelliklerini kaybeder. Yine kanu-
na, baftakilere, ananelere karfi olan hiirmet gevjer, manevi ve fikri fazi-
letler takdir gormez, ilim ve kabiliyet iistiinliikleri itibardan dujerse, bu
sefer de aristokratik dzelliklerinden mahrum kalmif olur. Bazen hem de­
mokratik hem de aristokratik ozelliklerini kaybetmesi de muhtemeldir
bu takdirde cemiyet tam bir diifkiinliik halinde demektir.
Bundan dolayidir ki, bir inkilSpfinm vazifesi halin icabina gore,
mensup oldugu cemiyetin bazen demokratik ve bazen aristokratik ozel-
1'klerini, bazen de her ikisini birden takviye ve geliftirmeye ^alijmakhr.
Fakat bir Islam cemiyetinin demokratlafmasi da batili milletlerde
°ldugu fekilde cereyan etmez. IsISm cemiyeti, aristokrasiye hiicum ve
250 SAID HALIM PA§A

sefkin simf ile miicadele ederek demokratlafmaz. Bu miicadeleye liizum


yoktur. Zira ayni haklara sahip olan halkin list tabakadan isteyecegi hi?-
bir fey yoktur.
Islam cemiyetinin demokratlafmasi, list tabakada zaten mevcut
olan halk?i fikir, his ve geleneklerin gelifmesi ile kabil olur. Aristokrat-
lafmasi ise zayif olan fertlerin haklanm (ignemekle degil, halk tabaka-
smda zaten mevcut olan iist tabakaya saygi ve erifme duygusu ve ana-
nesinin beslenmesi suretiyle miimkiin olabilir. Bu hale gore islam cemi-
yetindeki demokratik hasletleri iist tabaka, aristokratik hasletleri ise
halk tabakasi yafatip saglamlaftmyor demektir.
Halbuki bati cemiyetlerindeki durum bunun aksidir. Onlarda ?efitli
toplum siniflarini birbirinden ayiran feyler, hukuk efitsizligi, menfaat
i;ahfmalan, suuf ve parti gelenekleri gibi hususlardir. Hayat tarzi ve mii-
nasebetleri de kanun zoru ile taayyiin ve teessiis etmif oldugundan,
gayri memnun bir simf tarafindan her giin ihlal edilir. Bu cemiyetlerde
aristokrasiyi seijkin bir simf, demokrasiyi ise imtiyazlardan mahrum
olan unsurlar tefkil ve temsil ederler.
islSm toplumlanndaki (jefitli siniflar ise ancak ahlak ve fikir seviye-
lerindeki farklarla birbirlerinden ayrilirlar. Fakat efitlik, adalet ve daya­
nifma fikirleri bu simflann arasindaki miinasebetleri tesbit ve tanzim
ederek Islam kardefligini kurar ve onlan birbirine yaklaftinr.
Batili toplumlar rahat ve selametlerini kanunlarda aradiklan halde,
islim cemaatleri onu, inane; ve hislerinde, ahlaki ve fikri terbiyelerinde
bulurlar. Bundan dolayi, biitiin insan topluluklannda mutlaka goriilen
rekabet ve muhalefetler, islam cemiyetinde dzel bir durum kazamrlar.
Her yerde farkli siniflar arasmda hiikiim suren rekabetler, Islam cemiye-
tinde siniflar arasinda degil, aksine her simfin kendi i?inde cereyan eder.
Yiiksek tabakalar demokrasiye, halk tabakalan ise aristokrasiye yaklaf-
mak i?in birbiriyle rekabet ederler.
Siyasette de bati ile isl&min telakki tarzlan arasmda ayni derecede
fark vardir. Batinin siyasi tefkilati birtakim ictimai miicadelelerden dog'
muf ve bunlann neticesinde kurulmuf oldugundan, ayni miicadelelerin
pkmasma ve devamina miisaittir. Tabiati icabi tarafgir ve insafsiz bit
mahiyete sahiptir. Bu tefkilatlarda adalet ve bafkalanni diif iinme fikir-
leri zaruret sebebiyle ihmal edilmif oldugundan, ahlaki ve idari kiywet*
leri fuphelidir.
Sosyal rekabetlerin bulunm adigi Islam cem iyetinin kurdugu siyas>
tefkilat ise tabii olarak siyasi rekabetlerden azSdedir. M ensuplarmin z>h"
TOBKIYE'DE ISLAMCIUK DOgttNCESI 251

niyeti ile miitenasip olarak tarafsizlik, insaf ve adalet hislerinin zuhuru-


na ve tecellisine a<pktir.
Bundan dolayidir ki, IsUm milletleri gelifme devreleri boyunca bi?-
bir zaman -batida daima rastladigimiz gibi- ictimai veya siyasi ihtilaller
pkarmaya ltizum ve ihtiya? hissetmemiflerdir.
Yukarda anlatilanlardan, Islam milletlerini bugiinkii halinden k u r-
tarmak emeli ile yola ?ikanlann, bu milletleri isUmiyetten ayirmak ve
batihlaftirmak istemekle ne biiyiik bir gaflete diiftiikleri anlafilmi$ ol-
mahdir.
Ne garip bir zihniyettir ki, batinin o daima degifen tefkilatlanm
miikemmel bulduklan halde, Islam tefkilatlannda goriilen nisbi sebat ve
devamlihgi ustunliigiinun bir delili saymaktan ?ekiniyorlar. Bu hali
IsMm miiesseselerinin gelifme kabiliyetinden mahrum olufuna veriyor,
pek afagi gordiikleri siyasi ve ictimai tefkilatlanmiza, yirminci asir in-
sanlannin fefitli ve degifik ihtiya(jlanni temine kadir olmayan ve onui;
asir ew elki esaslara dayali birtakim kohne ve faydastz kurulujlar diye
bakiyorlar. Halbuki bu esaslann cihan dolusu hiirmetlere layik oldugu,
beferiyete hediye ettigi feyizli ve parlak bir medeniyetle ve tarihte sabit
olmuftur. Befer fikrinin bugiine kadar onlardan daha dogru hi?bir fey
bulamadigi da ortadadir. Boyle iken o garip zihniyetin sahipleri bu sag-
lam esasian noksan ve illetli olmakla itham ediyor, taraftarlanni ise din
taassubuna tutulmuf birtakim terakki diifmanlan gibi goriiyorlar.
Son derecede gayri tabii olan bu kanaat, insanlann zamanla degifen
ihtiyaijlanna tabi olarak kendilerinin de daima degiftigini, insanlarla il-
8*li her feyin de onlarla birlikte degifmesi lazim gelecegini iddia eden ve
boylece hiikiim suren pek sa?ma bir inan^tan dogmaktadir. Boyle bir
diifiince zamammizda, halin ve hadiselerin pek yanlif fekilde muhake-
edilmesinden dogmaktadir. ihtiya^lannin daima degifmesine rag*
men, insan tabiab degifmez, her zaman aymdir. Bugiine kadar halk ara­
sinda benciller, kiskan;Iar, algakgonullii, faziletii ve insaniyetperver
^ s e l e r goruldiigii gibi bundan sonra da aym fekilde insanlann akilksi,
atalsizi, kuw etlisi, zayifi, iyisi fenasi bulunacaktir. Vaktin ge^mesi ile
<Hj*fiklige ugrayan, ihtiyaglar ve beferiyetin iistiin ve noksan taraflan-
n'n tezahiir feklidir.
Bu etken altinda insanda degifecek olan fey, cimrilik veya comertli-
W 'n, hiyanet veya iyiliginin sadece tatbik feklidir. insanligm fazilet ve
*°tuliik telakkileri daima degifen bir hal gosterir. Bunun boyle olmasi
*** Zamanla gelifen ve genifleyen bilgi ve zekalannin, durum ve varlik-
252 SAID HALlM PAjA

lan hakkmdaki telakki ve muhakeme jekillerini d egijtirm ij olmasidir.


Fakat ruh hallerimizin degi$mesi karakterimizdeki iyilik veya kotiilukle-
ri ortadan kaldiramaz. Kotiiliikler ve iyilikler birbirleri ile kaimdirler.
Bundan dolayidir ki, insanin butiin diijuncesi, kotiiliiklerden gelecek
zararlan mumkiin mertebe azaltmak ve be§eri meziyetlerden en fazla
jekilde istifade etmek meselesi iizerinde toplanir.
Insanin gerek tabiati, gerekse fazilet ve kotiilukleri degi?medigin-
den, insanlara bir hareket tarzi tayin edip, birbirleri ile olan miinasebet-
lerini diizene koyacak olan esaslann da -onlann tabiatlanndan ^lkanl-
mi$ olmasi gerekli oldugundan- zaruri olarak degijmez bir jekilde ola-
cagi apapktar.
Zamanin bu esaslar iizerinde yapabilecegi tesir ve degi§iklik sadece
tefsir ve tatbik $ekilleri bakimindan olabilir. Bu esaslann, zamanin ihti-
ya?lanna uymadigi zanmna du$enler hata ediyorlar. Boyle bir zan, bu-
giinkii musliimanlann o esaslan, zamanin "iyilik” ve "kotiiluk" anlayi-
$mda meydana gelen degijikliklere gore tefsir ve tatbik etmeyi bajara-
manu$ olmalanndan doguyor.
Biz o fikirdeyiz ki, islam $eriatinin ihtiva ettigi ahlaki, ictimai ve
siyasi diisturlar, insan tabiatina tamamen uygundur ve Ademogullan-
mn, kiyam ete kadarki hayat ve kaderlerini diizenlemeye layiktir. Hatta
oyle zannediyoruz ki, batili milletlerin sayisiz giifluklerle getirdigi ve
gefirmekte oldugu ;e$itli geli§me safhalan, dinimizin ahlaki, ictimai ve
siyasi esaslanm kabul etmekle sona erecek bir aki$in ge;ici sapmalann-
dan ba$ka bir $ey degildir.
Bu imaiumizdan dolayi, musliimanlann tekamuluniin, islam dustur
ve esaslan dijrnda miimkiin olabilecegini kabul edemeyiz. Bu inanci-
miz, ?ekim ve du;me kanunian dijinda bir fizik olayinin dii?iinuleme-
mesi kadar saglamdir. Bazi iddiah iilkuler, belki bu hususta bizi fikre
baski veya a$in taassup gibi birtakim akli dalaletlerle itham edebilirler-
Biz, onlann islam dini aleyhinde gostermekte olduklan taassubu kabul
etmiyoruz. En geni? hurriyetlerin bile, a$in ve miistebit bir anar$iye
donmemek ipn birtakim yasaklara malik olduklanm da biliyoruz. Bur-
dan dolayi bize itiraz ederlerse, aksine kendileri pek a?in bir taassup
gostermij olurlar.
Qiinkii her ne fekild e olursa olsun , h akikatlere sayg i en biiyiik bir
vazifedir. insanlar ancak bunu kabu llenm eleri h alin d e terakk i edebile-
ceklerdir. Bu vicdani m ecburiyetlerine noksan lik getirm ez. Dolayis* <'e
i;ekim veya d iijm e kan u n lan na inam p sayg i go sterd igim iz gibi Isl®1”
TORKtYE-DE tSLAMCIUK DOlJUNCES!

esaslaniun ger?ek ve yiice oluglanna da iman edip saygi gostermekle,


taraf tutucu ve inhisarci bir yol takip ettigimizi zannetmiyoruz. Yegane
selametimizin IslSmiyette bulundugundan asla fiiphe edilemez.
Musluman milletler ahlak, cemiyet ve siyaset bakimlanndan gittik-
daha 90k musliimanla$maya istek gostermelidirler. Biitiin emel ve 9a-
li$malanmiz sadece bu gayeye hizmet etmelidir. C^unku bu gaye, ebedi
bir olgunluga sahip olan Islam esaslannm hakikat ve yiiceligi ile, fikri ve
ictimai tejkilatimizdan ve miifterek inan9lanmizdan hasil olmujtur. Bu
se9kin ve yiice gaye, islim cemiyetlerinin ahlaki ve fikri en son gelifme-
sini saglayacak; fikirleri komunizm, nihilizm, anarfizm gibi bireok zihni
geriliklere dujmekten alikoyacak; milletlerimizin devamh olarak ilerle-
me ve yiikselmesini temin ederek geriliklerden koruyacaktir.
islim toplumimu tefkil eden fertlerin her biri iyi bir musluman, hat­
ta kabilse musliimanlann en iyisi olmaktan ba$ka hiijbir jey iilkii edin-
memelidir. Qiinkii musliimanlann en iyisi, insanlann en iyisi demek ol­
dugundan, gayemiz, insanlann besleyebilecegi gayelerin en yiicesidir.
Bu gayenin en kuw etli iman ve kanaatlere, en kinlmaz en faydali ve fe-
yizli gayretlere kaynak olacagi tabiidir. Bu gaye, kendisinin tek men$ei
olan hakikat kadar hadsiz ve tiikenmez, en dogru, en miikemmel bir sa-
adetle insanligi mutlu kilacak ejsiz bir idealdir. Tiirk veya Arap olsun,
Iranli veya Hintli olsun; zayif veya kuwetli, cahil veya alim olsun her
miisliiman, sadece bu hedefe bagli ve ona dogru yiiriiyor olmalidir. An­
cak bu sayede miisliimanlar ahlaki, ictimai ve siyasi vazifelerini tam ola­
rak yerine getirebilirler. Emniyetli ve hizh adimlarla, kurtuluj ve yiikse-
•i? sahasinda ilerleyebilirler.
islam alemi buyiik bir ailedir. Onu meydana getiren milletler bu
soylu ailenin 9e$itli jubelerini te$kil ederler. Bu jubelerin iki tiirlii vazi­
fesi vardir. Biri, her jubenin kendine karji olan ozel vazifeleri, digeri de
bafka fubelere kar$i olan vazifeleridir. Bunlardan ikindyi tefkil eden va-
2ifelerin yerine getirilmesi birindnin yapilm asina bagli oldugundan ozel
vazifeler genel vazifelerden once gelir.
Bu vazifelerin neler olduguna gelince: Ozel vazifeler, ferdin ahlak
Ve fikir seviyesini yiikseltmek, Islamin ahlaki, ictimai ve siyasi esaslanm
daha tam, daha miikemmel bir fekilde tatbike (ah^maktir.
Genel vazifeler ise: Oteki musluman milletlerle tam bir dayanifma
‘?>nde yajayarak, onlann hurriyet ve geleneklerine saygi gosterip, geli-
5'P yiikselmelerine yardimda bulunmaktan ibarettir. Miisliiman millet-
*er arasinda yabancilann hiikmii altina girmif veya boyle bir tehlike
254 SAID HALtM PA§A

i?inde bulunanlan kurtarmak da buna dahildir. Qiinkii bir millet hurri­


yet ve istiklalini kaybetmekle tekamul yolunu $a§irnu§, varhgim tehlike-
ye koymu? olur ki, islam dayamjmasi boyle bir hale mtisaade edemez.
islam birligi, sayisiz kuwetlerin, unsurlann ve Smillerin tam bir bii-
tun ve dhenk i?inde bulundugu kainattaki birligin bir benzeridir. Biitiin
azamet ve hakikati bu halinden ileri gelir.
Son soz olarak $unu deriz: Musluman milletler, islim dinini kabul
etmekle 90k biiyiik ve parlak bir medeniyet kurmaya muvaffak olmu$-
lardi. Bugiin de islam esaslanm daha giizel anlayip, daha derin bir bilgi
ve faziletle tatbik ve icra eder, onlara daha ciddi ve daha samimi bir bag
ile baglanirlarsa, bugiinkii gerilik (ukurundan yiikselerek, jimdiki me­
deniyetin iistiinde yeni bir medeniyet kuracaklardir. insanlar arasmda
yayilacak olan musamaha, adalet ve ejitlik fikirleri, bunlardan dogacak
dayamgma ahengi, fertlere bahjedecegi sayisiz nimetler ve manevi haz-
lar, bu yeni medeniyetin ustiinluk sebebini tegkil edeceklerdir.

Buhranlartmtz, s. 169-199
Seyyid Bey
Hayati ve Eserleri

Izmir M eb u su Seyyid Bey diye $ohret bulan Mehmed Seyyid


hakkinda $ok az bilgiye sahibiz. Onun hayati hakkinda derleyebil-
digim bilgileri a§agiya aktanyorum:
Abdullah Takiyyiiddin Bey'in oglu olan (Jelebizade Seyyid Bey
1873 yihnda Izmir'de dogdu. Medrese tahsili gordiikten sonra
Ddrulfiinun Hukuk §ubesinden mezun oldu. Ardmdan ayni bolu-
me muderris oldu ve ozellikle hkih usulii dersleri okuttu. Dava ve-
killigi yapti. II. Me$rutiyetin ilanmdan sonra kurulan Meclis-i Me-
busan'a iki donem Izmir mebusu olarak kahldi. Daha sonra Ayan
Meclisi (senato) iiyeligine se^ildi (20.10.1332).
Cumhuriyet'in ilanmdan sonra da Izmir mebusu olarak II.
TBMM'nde gorev aldi. Fethi Okyar ve I. ismet inonii Kabinesi'nde
Adliye Vekili oldu (Adliye Vekilligi: 14.8.1923-6.3.1924). Meclis'te
hilafetin kaldinlmasi tarti^ilirken Adliye Vekili olarak sik sik alki$-
larla kesilen uzun bir konu§ma yapti (1924). Aym yiJ Hilafetin Ma­
hiyet-i $eriyyesi adiyla kitapla§an bu konu$mada Seyyid Bey, mill!
hakimiyet ilkesinden kalkarak hilafetin kaldinlmasinm ^eriat ap*
sindan bir mahzur ta$imadigmi savundu. Bu konu§ma Medis'teki
muhalefeti de biiyiik divide kirdi. Ilk Te$kilat~i Esasiye Kanu-
nu'nun hazirlanmasina da Seyyid Bey'in biiyiik katkilan oldu. Ha­
san Basri Erk'in ifadesiyle "kanunun hukuki, adli hiikumleri onun
tarafindan tashih ve ilave edilmi$tir”. Fakat Seyyid Bey’in ikbal
devri fazla siirmedi. Medeni Kanun hazirliklan sirasmda yaptigi
teklifler ve hazirlattigi kanun tasansi onu iyice gozden dii$urdii.
t^unkii o Hukuk-i Aile Kararnamesi'nin islah edilerek bir Medeni
Kanun hazirlatilmasindan yana idi. UzakJa§hnlmasi ipn kanun! bir
gerek^e de bulundu: Seyyid Bey hem milletvekili hem de Hukuk
Fakultesi muderrisi idi. Kanun geregi iki gorevden birini terke zor-
landi. Seyyid Bey mecburen hocaligi terdh etti (istifasi: 15.12.1340)
ve Ankara'dan aynlarak istanbul'a hocaliga dondii. Kisa bir mud-
2S8 SEYYID BEY

det sonra 8.3.1925’te vefat etti ve 9.3.1925'te defnedildi. Kabri Sul­


tan Mahmut tiirbesi bah(esindedir.

Eserleri: UsOI-i fikih dersleri (1911), Usdl-i fikih dersleri - McMhis-i


hiisiin ve kubuh (1914), UsQl-i fikih-Medhal (1917), Hak mefhumu ve
kuwe-i miieyyidesinin suret-i telakkisi hakkinda Islim felsefe-i hukuku
ile Avrupa felsefe-i hukuku arasmda bir mukayese (Konferans metninin
kitaplafmi? je k li, 1922), UsOl-i fikih mebihisinden irade, kaza ve kader
(1922), Hilafet ve hakimiyet-i milliye (Yazar adi belirtilm eden basildi,
1923. "Califat et souverainete nationale” ba^ligiyla Fransizcaya -bk.
Revue du monde musulman, L1X, 1925- ve Abdulgani Sent {Yurtm anl
tarafindan el-Htlafe ve su ltalu ’l-iimme ad iyla A ra p ;a y a -M isir
1342/1924- tevrildi), Hilafetin mahiyel-i §eriyycsi (TBM M 'ndeki ko-
nu;m anm kitapla§mi$ je k li, 1924. Suphi M en te j sad elejtirm esi Hi­
lafetin mahiyel-i feriyesi -1969- H. A dnan Onelcjin sad elejtirm esi.
ferial afiswdaii halifeligin ifyiizil adiyla yayim landi, 1970), Tarih-i fi­
kih dersleri (1924).

Geni$ bilgi i<jin bk. Sami Hrdem: Seyyid Bey - Hayati ve eserleri
(Yayimlanmami? yiiksek lisans tezi, Marmara Universitesi 1993),
ayni yazar: "Cumhuriyet'e ge<;i$ siirecinde hilafet teorisine al-
ternatif yakla$imlar: Seyyid Bey ornegi (1922-1924)”, Divan,
sayi: 2,1996.
I
Hilafetin §er't Mahiyeti

Muhterem efendi ler,


M usaade buyurursamz bendeniz de bu hilafet meselesi hakkinda
biraz izahat vereyim. Mesele 90k miihim oldugundan ve hatta tarihimiz-
de ve belki d e butiin ictimai hadiseler arasinda en biiyiik bir inkilap de­
mek oldugundan bu konuda ne kadar soz soylense yine azdir. Onun
i?in sabnnizi suistimal edersem beni mazur goriin.
Benden onceki konu$macilar ozellikle Eski$ehir milletvekili Abdul­
lah Azm i Efendi hazretleri bu konudaki kanaatini aipkladilar. Pek giizel
ve pek sam im i soylediler. Bendeniz de bu mesele etrafinda uzun sene-
lerden beri yaptigim arajtirm a ve incelemeler neticesinde ortaya ?ikan
kanaatimi agiklam ak isterim. Nitekim ge?en sene Hilafet ve hakimiyet-i
milliye adiyla bir de kitap ne$retmi$tim.
Dedigim gibi islim tarihinde biiyiik bir inkilap yapiyoruz. Diyebili-
nm ki bundan daha biiyiik inkilap olamaz. Zihinlerin bununla 90k m ej-
gul olm asi, inkilabtn azameti ve biiyiikliigiindendir. Kalpler endive ve
tereddiit i9indedir. Bunun i?in hepimizin vicdam ve izam istiyor ki me­
sele tiim iiyle a^iklansin, ortaya konsun, dost dii§man herkes ne yaptigi-
ffuzi ve ne yapm ak istedigimizi bilsin, juurlu mu fuursuz mu yaphgimi-
*1 anlasin, Biiyiik M edis, hilafet meselesinin din! ve siyasi mahiyetini bi-
terek m i karar aliyor, yoksa bilmeyerek mi? Bu konular tamamiyla aqik-
hga kav u jsu n . (^iinkii -tekrar ediyorum- mesele hakikaten gayet mii-
himdir. islham diinyasinda jim d iye kadar boyle bir inkillp olmanrujtir.
Degil Islam diinyasinda biitiin yeryiizunde meydana gelen inkilSpIann
260 SEYYlD BEY

en biiyiigii, en miihimidir. Bunun i?in zihinlerde ve fikirlerde jiiphe ve


tereddiitler bulunmamalidir. Meseleyi bilerek halletmek gerekir. Gerek
dini ve gerekse siyasi yoniinii bizim bilmemiz lazim gelir.
Bu yonleri bilirsek ne yapmak istedigimizi, ne yapacagimizi bilmij
oluruz. Benim asil maksadun, meselenin dini yoniinu; islamiyetin hilafet
meselesi hakkmdaki telakki tarzmi izah etmektir. Siyasi yoniinu apkla-
mak maksadimin di$inda kalmaktadir. Ben ona kan$mam. O tarafi Bii-
yiik Meclis bilir.
ilk once funu arzedeyim ki hilafet meselesi dini olmaktan 50k
diinyevi bir meseledir. itikadi meselelerden degil, millete ait haklar ve
kamu menfaatlanndandir, itikadla ilgisi yoktur. Ger<^ akaidle ilgili telif
edilen islami eserlerde de bu meseleden uzun uzadiya bahsedilmekte-
dir. Fakat bu hilafet meselesinin islami akidelerden sayildigi i?in degil­
dir. Belki bu mesele etrafmda sonradan te$ekkiil eden birtakim hurafe
ve batil fikirleri iptal etmek ve reddetmek icjindir. Bu noktayi Islam
alimleri kitaplannda a?ik?a beyan ederler.
Bilirsiniz ki islam aleminde asr-i saadetten sonra muhtelif firkalar
ve itikadi mezhepler zuhur etmi§tir. Onlardan biri de §ia firkasidir. Bu
§ia firkasi sonradan muhalif kollara ve firkalara ayrilmiftir. Bunlann bir
kismina ismailiye firkasi denir ve aym zamanda bu firkaya Batmiye, Ta-
limiye, Seb'iye adlan da verilir. Bunlar imam adiru verdikleri halifeleri-
nin uluhiyet (ilahhk)ine inamrlar. imam, ilimleri ve bilgileri dogrudan
dogruya Allah'tan ahr, derler. imamdan sonra hiiccet denilen zat gelir,
ondan sonra bab, ondan sonra da miimin gelir. Allah imama, imam huc-
cete, hiiccet baba, bab da miimine ogretir, derler. Onun icjin bunlara Ta-
Jimiyc firkasi adi da verilir.
Bunlarca Kur'an-i Kerim’in hem zShir, hem de batin manasi vardir.
"Kastedilen Kur'an-i Kerim'in batmi manasidir”, dedikleri i?in bunlara
Batmiye de denir.
Bunlann itikatlan ba$tanba$a hurafelerden ibarettir. Haddizatinda
bunlar dinsizdirler. En cerbezeli ve cin fikirli bajkanlari mejhur Hasan
Sabbah'tir. Bu adam Dogu Selijuklulanndan Alpaslan zamamnda Kaz-
vin taraflarmda yiiksek bir dag bajinda Alamut Kalesi'ne k a p a n m i j t i -
Alpaslan bununla <;ok ugrafmijti. Bugiin Anadolu'da tahtacilik ve o d u n -
culukla mejgul olan bazi ki$iler, bu Batmiye firkasimn artiklaridir (Tab'
tacilar). Fakat bunlar artik kendi mezheplerini unutmujlardir.
t Or k I y e d e I s l Am c i u k DOijONCESt 261

Iran'da bugiin yiiriirlukte olan tmamiye firkasi da Mehdinin varh-


gina inamr. Bunlara gore mehdi hayattadir ve yajamaktadir. Munasip
bir zamanda ortaya cikacak (zuhfir) biitiin dunyayi hak ve adaletle dol-
duracaktir.
I$te bunlar ve bu gibi firkalar hilafet meselesi hakkinda tiirlu tiirlii
hurafelere inanmi$Iardir. Onun i?in Hhl-i siinnet ilimleri kendi akaid ki-
taplannda Imamet bajligi altinda hilafet meselesini sdzkonusu etmijler-
dir. Maksatlan bu mesele etrafinda donen hurafeleri red ve iptal etmek­
tir. Yoksa hilafet meselesini bir itikat meselesi olarak apklamak degildir.
Nitekim Ehl-i siinnet alimleri demin dedigim gibi bu durumu sarahaten
apklarlar.
Oyle degil mi efendiler?
"dyle, dogrudur", sesleri.
Bu cihetler bu suretle bilindikten sonra $imdi de hilafet meselesinin
asil $ert ve dini mahiyetini izah edeyim:
Her $eyden ew el $u noktayi arzedeyim ki hilafet hiikiimet demektir.
Dogrudan dogruya millet i$idir, zamanin gerektirdiklerine tabidir.
Onun i^indir ki Hz. Peygamber Efendimiz vefat ettikleri zaman ashab-i
kiram hazretlerine hilafet meselesini a;iklamami$lardi. Yiiksek bir ate?
i^inde irtihal etmi$Ierdi. Bir aralik, "Bana kalem kagit getiriniz, size bazi
vasiyetlerde bulunmak isterim”, demijlerdi. Ashaptan bazilan derhal
kalem kagit getirmek istedilerse de Hz. Omer mani oldu,"Ate$in jidde-
tinden sayikliyor" , dedi. "Bize Kitabullah (Kur'an) kafidir", demijti Bu­
nun uzerine biraz giiriiltii oldu. Hz. Peygamber, "Giiriiltu etmeyin, dija-
n fikin, beni yalmz birakm", buyurdular. Ondan sonra da dudak app
konujmadilar. Zannedersem o gunii veya ertesi giinu vefat ettiler.
Muhterem efendiler, asil dini kanun olan Kur'an-i Kerim'e miiracaat
ederseniz goriirsiiniiz ki bizim hilafet jekli hakkinda, yani Islam hitafeti
hakkinda hi^bir ayet-i kerime yoktur. Kur'an-i Kerim hiikiimet ve mem­
leketin idaresi konusunda bize iki diistur gosteriyor: Biri bugiin medeni­
yet aleminde yiiriirliikte olan mefveret (jura) kaidesidir ki bunu Kur'an
bize bin ii? yiiz sene ewel ortaya koymujtur. O da "Onlann ifleri kendi
oralarmda f&ra iledir" ($ura, 42/38), diisturudur. Ger^i bu ayet-i celile
Medine halki hakkinda nazil olmuftur. Medineliler kendi ortak ijlerini,
n'emleketlerine ait olan ijleri kendi aralannda mejveretle goriijiir ve
ballederlermij. Hz. Kur'an onlann bu halini giizel buluyor ve medhedi-
262 SEYYtD BEY

yor. Demek ki memleket idaresi hususunda m ejveret usulii, Allah'm


takdirine mazhar olan giizel bir usuldiir.
Bir usul kaidesi vardir: "Husfls-i sebep, umum-i lafza rruini degildir"
(Sebebin ozel olmasi, soylenen soztin genel olmasini engellemez). Diger
bir tabirle "Itibar, lafzin umum ve fumOiliinedir, sebeb-i niizulun
husfisiyetine degildir" (Bir ifadeden mdna <;ikanrken onun, ortaya fiki;
ve ini? sebebinin ozel olmasina itibar edilmez. itibar lafzin genel ifadesi-
ne ve jumuliine aldigi manayadir), denir. Bu itibarla zikredilen ayet,
dogrudan dogruya musliimanlann memleket idaresinde almalan lazim
gelen hatt-i hareketlerini gosteriyor, denilebilir. §iiphe yoktur ki ilahi
ovgiiye mazhar olan bir hatt-i hareket miisliimanlar i?in uyulmasi gere­
ken bir harekettir.
Hiilasa, me;veretle i$ gormek, ilahi takdire mazhar olan bir durum­
dur. Bugiin medeniyet aleminin me§veret usuliinii kabul ettigi gibi biz
de -ona uyarak- karar ahyoruz: Fertlerin haklarmi, memleketin
selametini en (ok iistlenen idare jekli de budur.
Kur'an'da zikredilen ikinci diistur da ulu'l-emre (devlet ba$kani) ita-
attir. Kur'an-i Kerim'de, ”A llah’a, Peygamber'e ve ifinizden em ir (idare) sa­
hibi olanlara itaat ediniz" (Nisa, 4/59) buyurulmaktadir. i§te bu ikinci
dusturdur. Bu da anarjiyi, hiikumetsizligi ortadan kaldirmak ve uzak-
la;tirmak i<;indir. Asayij, emniyet ve intizam memleketin emniyeti i^in-
dir, dolayisiyla hiikiimetin emirlerine itaat etmenin dinen vacip oldugu­
nu beyan etmektedir. Bu ayet, fertlere salahiyetli olan devlet adamlan-
nm emirlerine itaat hususunda bir dini vazife yuklemektedir. I$te mem­
leketin idaresi konusunda Kur'an-i Kerim'de bu iki ayetten bajka bir
ayet yoktur.
Her ne kadar emanetleri yani memuriyetleri, hiikumetle ilgili vazi­
feleri ehline vermek, hak ve adalete riayet etmek gibi hususlarda ayetler
varsa da bunlar dogrudan dogruya idare tarzi ile ilgili degildir, bu konu
ile ikinci dereceden ilgilidirler.
Kur'an-i Kerim'de halife ve imam tabirleri vardir. Fakat bunlar Hz-
Peygamber hakkinda veya sonraki gelecek olan halifeler hakkinda degil-
dir. Hz. Peygamber'den onceki peygamberlerle ilgilidirler. Bir ayeWe>
''Ey Davud, biz seni yeryiizilnde halife ktldik, Syleyse insanlar arasmda hak ve
adaletle hiikmet" (Sad, 38/26) buyurulmujtur. Us<il-i fikih ilmine ve
Arap edebiyatina a$ina olanlann bilecegi gibi, bu ayette "hakka mukaru1
TtTRKtYE'DE ISLAMCIUK DO§(jNCESl 263

hiikiim yani adalet, fi-i takibiye ve tefriiyye ile hilafete terdif olunuyor".
Yani "Seni halife kildik, dyleyse, o halde hak ile hiikmet" deniyor. Bun­
dan anlajilmaktadir ki hilafetten maksat adaletin dagitilmasi ve yaygin-
lajtirilmasi (tevzi'-i adalet)dir. Hakka saygi duymak, hakliya hakkini
vermek ve batili ortadan kaldirmaktir, insanlann haklanm korumaktir.
i?te halifenin vazifesi bu maksat ve gayeyi elde etmek i?in ?ali$maktir.
Zaten hiikiimetin vazifesi de budur.
Kur'an-i Kerim Hz. Ibrahim hakkinda imam tabirini kullaniyor.
Kur’an bir Syette Allah TeSla ile Hz. ibrahim arasinda ge?en manevi bir
konu§mayi anlatiyor: Allah Teala, Hz. ibrahim'e hitap ederek diyor ki:
— "Ben seni insanlara imam yapacagtm." Hz. Ibrahim de:
— "Benim neslimden de imam yap" diye niyaz ediyor. Bunun uzerine:
— "Benim ahdim ve emanetim zulmedenlere asla ula$maz" (Bakara,
2/124) buyuruyor. ijte bu ayetten a?ik?a anlajilm aktadir ki Allah
TeSl&'nm katinda zuliim ve yolsuzluktan ibaret olan miilk ve saltanat as­
la mejru degildir.
§imdi bu iki kelimenin yani halife ve imam tabirlerinin manalanm
izah edeyim:
Hilafet, lugatta birinin yerine ge?mek (halef olmak) demektir. Hali­
fe de halef demektir. §u halde Hz. Davud halifedir, yani halefdir.
Kimin halifesidir?
Nerde halifedir?
Adaletin icrasinda, hakliya hakkim vermek, hakki korumak ve batili
ortadan kaldirmak konusunda, demektir.
Imam tabirine gelince; imam onder ve kendisine uyulan ki§i demek-
hr, onde giden demektir. Bunun ifindir ki mahalle imamlanna da, cami
'•namlanna da imam denir. Halifeye de imamu 'l-muslimin deniyor. Hat-
la bir ilim dahnda onder olan en biiyiik alim lere de imam deniyor.
Imam-i Azam, im am §afii gibi biiyiik alimlere imam denmesi bundan-
Bu kelimelerde kudsiyet ve ululuk manasi yoktur.
Vahya Galip Bey (K irjehir): f u azamete bak. Hay Allah senden razi ol­
sun.

Halil Hulki Efendi (Siirt): Hadislerden de bahsediniz.


Seyyid Bey (devamla): M iisade buyurunuz. Eger daha kisa kesme-
Ini isterseniz dzetleyeyim.
264 SEYYtDBEY

"Hayir, hayir" sesleri.


Bendeniz be? on giinden beri konu$tugum muhterem arkada?lar-
dan aldigim intibalara gore zihinlerde bazi §iipheler vardir. O nlan da
elimden geldigi kadar ?6zume ula?tirmak, ?upheleri gidermek isterim.
Araya laf kanjirsa konujmamn insicamina, muhakemenin siirduriilme- |
sine halel geliyor.
"Devam, devam" sesleri.
Halife tabiri ile imam kelimesi arasinda genellik (umum) ve dzellik
(husus) vardir. Halife daha hususi, imam ise daha umumi bir tabirdir.
Yani her halife imamdir, fakat her imam halife degildir. Halifelere imam
dendigi gibi ger$ekten halife olmayan padijahlara da imam deniyor.
Onun i?in bu iki kelime arasindaki farka dikkat edilmelidir. Yine bunun
i<;in islami eserlerde bu konu "imamet'' bafligi altinda ele alinmi?tir.
Karesi mebusu muhterem Siireyya Beyefendi bir de "imaret "ten,
"emiru’l-mu'minin" tabirinden bahsettiler. Fakat bu tabirin bu bahisle il­
gili ve pek o kadar degeri yoktur. Emir, im ir demektir. Sifat-i mu§ebbe-
hedir. Her hukiimdar i?in "emir" kullanilabilir. Mesela Afgan emiri de­
riz. ifte Kur'an-i Kerim’de imamet veya halife ve imam tabirleri hakkin-
daki ayetler bunlardan ibarettir.
Bir de Kur’an umumt bir ifade olarak insanlar hakkinda da "istih-
laf" tabirini kullam yor. A dalet ijle rin d e birini yerine biraknwk
manasinda kullamlmi§tir. Kur'an'da bunlardan bajka ayet yoktur. Bura-
da se^kin Slimier var. Ba?ka ayet var midir efendiler hazretleri?
Halil Hulki Efendi (Siirt): Hayir.
Ziyaeddin Efendi (Erzurum): Hadis-i verifier vardir, ummetin icnu'
vardir.
Adliye Vekili Seyyid Bey (devamla): Evet onlardan da bahsedece-
gim:
Bilindigi gibi islamda Kur'an §eriatin esas metnidir. Hadisler ise
riatin jerhi ve a;iklam asi mahiyetindedir. Fakat hadisten maksat sahih
olan hadistir. (Jiinku bugiin kitaplarda mevcut olan, dillerde dolajan
dislerin bir kismi yalandir, uydurma hadistir. Sonradan uydurulmu?tur.
bir kismi da zayiftir. Boyle miihim meselelerde bu zayif hadislerin ilo”
bir degeri yoktur. Bunlar delil olmaya elverijli degillerdir. Onun icii* ^
dis deyip geejmek dogru olamaz. Onu tetkik etmek, ne tiir bir hadis o
TORKtYEDE IsUMCILIK DOgONCESt 266

dugunu anlamak vaciptir.


Onceden de 9dylemi§tim: Hilafet meselesi dini olmaktan ?ok diinya
ile ilgili ve siyasi bir meseledir. Dogrudan dogruya milletin kendi ijidir.
Onun i?in dint naslarda bu mesele hakkinda tafsilat yoktur.
Halife nasil tayin edilir, hilafetin $artlan nelerdir, her halukarda ve
her zamanda halife tayin etmek millet uzerine vacip midir? gibi mesele­
ler hakkinda ne Kur'an-i Kerim'de, ne de hadislerde bir a?iklik yoktur.
Efendiler, nazar-i dikkatinizi celbederim: Timak kesmek, sakal bi-
rakmak gibi en detay konularda, edep, adet ve sihhi konularla ilgili bir*
90k hadis mevcut oldugu halde; halifenin nasil nasp ve tayin edilecegi,
hilafetin jartlannin neden ibaret oldugu, her zamanda halife nasp ve ta­
yin etmenin vacip olup olmadigi konusunda a?ik ve kesin hi?bir hadis
yoktur. Bunun hikmeti nedir? Edep ve adetlerle ilgili bir?ok hadis mev­
cut olsun da ni?in hilafet meseleleri hakkinda a?ik bir hadis mevcut ol-
mastn. Bu nazar-i dikkati celbeden birjey degil midir?
Bunun sebebi judun Hilafet meselesi oyle zannedildigi gibi esas
dini meselelerden degildir, siyasi bir meseledir; zaman, orf ve adete gore
degijir, zamanin gerektirdigi jeylere tabidir. Onun iipn Hz. Peygamber
Efendimiz, -demin soyledigim gibi- hilafet meseleleri hakkinda susmayi
tercih buyurmujlardir.
Bununla beraber hilafet hakkinda hi? de hadis-i jerif yok degildir,
vardir. Fakat bu konudaki hadisleri; "imamlar Kureyj'ten olur”, "Ayni
zamanda iki halifeye biat edildigi zaman, digerini, yani ikincisini -kim
olursa olsun- dlduriinuz", gibi iki ii? hadisten ibarettir. Bunlar ise halife­
nin nasp ve tayin jeklini, hilafetin $artlariyla ilgili meseleleri ?ozmeye
yeterli degildir.
Kisaca Hz. Peygamber Efendimiz, hilafet ijini tamamen iimmete bi-
rakmi§hr. Vefatlan sirasinda bir halife nasp ve tayin etmedikleri gibi, bu
hususta hi? bir tavsiyede de bulunmamijlardir. Her ne kadar §itler Hz.
imam Ali hakkinda, bazi Ehl-i siinnet de Hz. Ebu Bekir hakkinda je rt
naslarin oldugunu iddia ediyorlarsa da Ehl-i siinnetin ekseriyetine gore
bu iddialar dogru degildir. Ashaptan hi?biri hakkinda yeterli derecede
ne a?iktan ne de gizlice bir nas mevcut degildir. Eger mevcut olsaydi as-
hab-i kiram hazretleri kimin halife nasp ve tayin edilecegi hakkinda ken­
di aralannda ihtilafa du$mezlerdi. Halbuki Hz. Peygamber’in vefahn-
dan sonra ashab-i kiram i?lerinden birini halife se?me konusunda ihtilaf
ettiler:
266 SEYYtD BEY

Sakife-i Beni Saide denilen yerde toplanarak aralannda hayli miina-


ka§alar cereyan etti. Aci tatli sozler soylendi. Medineliler Mekkelilere,
"Bizden bir emir, sizden de bir emir olsun" dediler. Mekkeliler, "Bizden
emir, sizden vezir" diye cevap verirler. Nihayet Hz. Ebu Bekir'e biat
edildi ve "Halife-i Resulillah" denildi. Hatta isim takmak konusunda on­
ce tereddut ettiler, Hz. Ebu Bekir'e ne isim vereceklerini, nasil hitap ede-
ceklerini birdenbire kestirip atamadilar. Nihayet dedigim gibi halife de­
diler.
Hz. Ebu Bekir, dmruniin sonunda Hz. Omer'i veliaht tayin etti <is-
tihlaf). Ashab-i kiram da bunu kabul ettiler ve ilk once Hz. Omer'e zin-
cirleme bir tamlama ile "Halifetu halifeti ResOlillah" (Restiliillahin hali-
fesinin halifesi) dediler. Hz. Omer Ebu Bekir'in halefi, Ebu Bekir de Hz.
Peygamber'in halefi demek oluyor. Fakat bu suretle izafetler altinci, ye-
dind, ozellikle onuncu, yirminci dereceye ulajtigi zaman adlandirma
(ok?a uzayacagindan zincirleme tamlamadan vazge;tiler ve umumi bir
ifade olarak "Halife" dediler. Arasira da "Emiru'1-mu'minin” dediler. I?te
emiml-mu'minin tabiri buradan ?ikti.
Sonra biliyorsunuz, Hz. Omer yaralandi. Kendisi yarali olarak oltim
aiuna yakla;mi$ken yaniba§inda hilafetle ilgili pek<;ok guriiltvi ve konu$-
ma oldu. Bir topluluk gelerek Hz. Osman'i veliaht yapmasim istediler.
Hz. Omer kabul etmedi. "Ben Osman’i halife yaparsam Umeyyeogullan-
m Muhammed iimmetinin baf ina musallat eder, onlar da onun boynunu
vurur” dedi. Nitekim oyle de oldu. Onlar Hz. Omer'in yamndan giktik-
tan sonra Hajimiler geldiler. Hz. Ali'nin halife yapilmasim istediler. Hz.
Omer onu da begenmedi: "Hz. Ali Allah adamidir, ben onu halife yapar­
sam o sizi dogru yola sevkeder. Fakat tabiatinda mizah, yani latiferilik
vardir” dedi ve yapmadi.
Bazilan da a$ere-i miibejjere (Cennetle miijdelenen on ki$i)den Hz.
Talha'yi veliaht yapmasim tavsiye ettiler. Hz. Omer, "O dcili bicili ve
siislii elbiseler giymesini bilir, o mu halife olacak?" diye cevap verdi. Bir
kisim halk da yine ajere-i miibe$$ereden Zubeyr b. Awam'i tavsiye etti­
ler. Hz. Omer, "O <;ar$i pazarlarda ol?ek bajlanndan kalkmaz", cevabuu
verdi. Nihayet bazilan da Hz. Omer’in kendi oglu alim sahabilerden
mejhur Abdullah b. Omer'i tavsiye ettiler. Bu Abdullah b. Omer hakika-
ten Ilim sahabilerin en biiyuklerindendir. ibadete dii§kun, zuhdii seven
ve takva sahibi bir zattir. Her yoniiyle hilafete layik idi. Onun i<;in bazi
sahabiler Hz.Omer'e onu tavsiye ettiler. Fakat Hz. Omer, "Bir evden bir
TCRKIYEDE ISLAMCILIK DOgONCESt 267

kurban kHfidir" dedi.


Kisaca Hz. Omer sahabiler ifinde kendi istedigi gibi halife olacak
bir $ahsi bulamadi veya bu meseleyi uzerine almak istemedi. Du$undu,
du$iindu, nihayet -bildiginiz gibi- hilafet i§ini alti ki$iden meydana g e­
len bir ffira (komisyon)ya havale etti. Yani Osman, Ali, Abdurrahman b.
Avf, Ziibeyr b. Avvam, Talha, Sa d b. Ebu Vakkas'dan te$ekkiil eden
meclis-i me$veret (dani$ma kurulu, jura) birakti. Onlar da kendi icjlerin-
den birini se^mek uzere Abdurrahman b. A vf i hakem tayin ettiler. O da
Hz. Osman’i tercih etti ve onu se?ti.
Hz. Osman'in bilinen $ahadetinden sonra Hz. Ali'ye biat edildi. i$te
bu dort halifeye "Hulefa-yi raidin' deniyor ki bunlann hilafet miiddet-
lerinin toplarru otuz seneden ibarettir.
Hz. Peygamber'in bu konuda bir hadisleri vardir ki burada bilinme-
si lazimdir ve dikkat (ekicidir: "Benden sonra hilafet otuz senedir, ondan
sonra isinci saltanata donti$ur". Bu hadis en muteber hadis kitaplann-
dan olan Siinen-i Tirmiztde ve biitiin akaid kitaplannda mevcuttur. Ba­
zilan bu hadisi zayif kabul etmekte iseler de dogru degildir. Hasen ha­
distir.
Hadisler ii? kisimdtr: Birincisi sahih hadis, ikincisi hasen hadis,
Ufunciisii de zayif hadistir. Bunlar istilahtir, hadis usulii lstilahlanndan-
dirlar. I$te bu hadis ikinci tiir hadislerdendir ve en muteber akaid kitap­
lannda zikredilmektedir.
Rica ederim, sozlerimde katiyyen kimseye karji kin ve husumet
yoktur. Kimseye yagcilik yapmak ve riya da yoktur. Maksadim islami
hakikatlan bildirmektir. Bu izahlanmi sirf islamiyete hizmet ifin yap-
Waktayim. Islam dinini birtakim hurafelerden anndirmak i?in soyluyo-
rum.
"Bravo" sesleri, alkiflar.
Ism a saltanattan maksat zalim saltanattir. Mecazi bir i/adedir. istia-
re vardir.
Goriiliiyor ki sahabiler de hilafet meselesini apk bir fekilde izah et-
oiemijlerdir. Demek oluyor ki ne Kur'an-i Kerim'de, ne hadislerde, ne
de sahabilerin sozlerinde hilafet meselesi hakkinda bizim aradigimiz,
pgrenmek istedigimiz meseleleri bize anlatacak a(ik ve kesin jekilde
■zah edecek birjey yoktur.
268 SEYYlD BEY

§imdi de sonraki Islam alimlerinin bu mesele hakkmdaki telakkile-


rini ve du§iincelerini tetkik edelim. Bilirsiniz ki bugiin Ehl-i siinnet dog­
rudan dogruya islamiyetin anayolunda giden ve dogru yol (sirat-i miis-
takim) iizerinde bulunan dort mezhepten ibarettir. Hanefi, §afit, Maliki,
Hanbell mezhepleri. Degil mi efendim? i§te bu dort mezhebin tiimiine
Ehl-i siinnet denir. Dogru yol bunlann gittikleri yoldur.
Bu zatlann hilafet meselesi konusundaki telakkilerine gelince, bura-
da u? mezhep bir tarafa, bir mezhep de bir tarafa aynlir. Maliki, §afii,
Hanbeli mezhepleri ittifak halinde hilafetin §artlannda agir davramrlar:
Halife olacak kijinin muctehid derecesinde Him olmasim, tam bir ada­
letle muttasif bulunmasmi ve herhalde Kurey§ kabilesinden olmasim
$art kojarlar. Hatta Imam §afii, "Halife adaleti tam manasiyla tatbik et-
me yolundan saptigi zaman kendiliginden vazifeden dii$er (azledilmi?
olur), aynca dii$uriilmesi ve azledilmesini beklemez" demektedir.
§afii mezhebinin umumi gorujii de boyledir. En muteber §afii fikih
kitaplanndan biri olan Minhac-1 Nevevi'de ve onun $erhi olan Mugrti'l-
muhlac ’da bu konuda agikhk vardir. Merak edenler, soziime giivenme-
yenler bu kitaplara miiracaat etsinler.
Yalmz Hanefiler hilafetin jartlan hakkinda biraz musamahakar
davramrlar. Mesela onlara gore halifenin muctehid olmasi §art degildir,
Ilim olmasi kafidir. Yine onlar, halife adaleti tam manasiyla tatbikten
saptigi zaman kendiliginden vazifeden du§mii§ olmaz, azledilmesi gere-
kir, diyorlar. Bununla beraber bu dort mezhebin dordii de hilafetin asli
$artlannda, mesela halifenin alim ve adaletli bir ki§i olmasinda ittifak
ediyorlar. Alim ve adaletli olmayan bir ki$iye halife demiyorlar, melik
ve sultan ediyorlar.
Akaid kitaplanm tetkik ederseniz gdriirsiimiz ki Ehl-i s iin n e t
Ilimleri hilafeti iki kisma ayinrlar. Birine genjek hilafet (Hilafet-i hakth-
ye), digerine goriinurde hilafet (Hilafet-i sdriye) diyorlar. Hilafet'1
sflriyeye, hiikmen hilafet (Hilafet-i hukmiye) de denir. §imdi bu iki tiir hi-
lafeti ayn ayn a<;iklamaya ?ali$alim:
Hilafet-i hakikiye (ger?ek hilafet), hilafet iqin gerekli jartlan tajiya®
ve milletin se^imi ve biatiyla ger;ekle$en hilafettir. ijte hakiki ve din*
mlnada hilafet buna denir. Biraz once soyledigim, "Benden sonra hila^*
otuz senedir, ondan sonra lsmci saltanata doniijur” mellindeki hadis*6
TORKtYE'DE 18LAMCILIK DOgONCESi 268

zikredilen hilafetten maksat da bu hilafet-i hakikiyedir. Hanefi


Mimlerinin en buyuklerinden olan ve bugiin de eserleri biitiin Islam
diinyasinda okutulmakta olan Sadru'j-jeria, Ta'dilu'l-ulum adli eserinde
bu hilafet-i hakikiyeye hilafet-i n tibu w et (Hz. Peygamber'in koydugu
gartlara uygun hilafet) demektedir. Biiyiik Hanbelt miictehitlerinden ibn
Teymiye'nin Minhacu's-sunne adli eserinde de aym goriij kaydedilmek-
tedir. Yani Ibn Teymiye de bu hilafet-i hakikiyeye, hilafet-i niibiiwet de­
mektedir. Nitekim bahsettigimiz hadis ba$ka bir rivayette, "Hz.
Peygamber'in jartlanna uygun hilafet-i niibiiwet otuz senedir..." jeklin-
de rivayet edilmijtir.
§imdi ismini zikrettigim Sadru'$-$eria Turktur, Buharahdir. 747
(1346) da Buhara'da vefat etmi$tir. Zamaninin en biiyiik alimlerindendir
Yalmz $er! ilimlerde degil, zamanmda mevcut olan biitiin ilim ve fenler-
de soz sahibidir. Ger^ekten her mlnasiyia allamedir. Ta’dilu'l-ulum adli
eseri isminden de anlajilacagi gibi ;e$itli ilimlerden bahseder. Qok?a
arajhrmaya dayanan ve pek dikkatlice kaleme alinmif bir eserdir. Kita-
brnda bahsettigi ilimlerden biri de astronomi (ilm-i heyeOdir. Kendi eliy-
le pzdigi astronomi ile ilgili jekilleri de ihtiva etmektedir. Uzerinde £ali-
?ilirsa yazannin ne buyiik bir alim oldugu apk?a ortaya pkar. Fakat ne
yaziktir ki (bu eser) jimdiye kadar basilmarru$hr, yalmz yazmalan mev-
cuttur. Bu miinasebetle junu da arzedeyim ki, islam dinine ve doguda
biitiin ilim ve fenlere hizmet eden biiyiik alimlerin ekseriyeti Tiirktiir.
Ben vaktiyle bunlardan bazilaruun isimlerini, kisa kisa hal terciimelerini
ne?retmi$tim. Ijte bu Sadru'$-$eria da onlardandir. Hanefi mezhebinde
altayiiz seneden beri onun ayannda bir Slim yeti$memi$tir.
Ger^ek hilafetin $artlanna gelecek olursak, bunlar on tanedir: Mus­
luman olmak, hiir olmak, akli ba$inda ve biilug (agina ermi? olmak, er-
kek olmak, bedenen ve zihnen sihhatli olmak (havass ve azaya malik ol-
mak), memleketin i$lerini, milletin maslahatlanni yiiriitme ve korumada
tedbir ve giizel bir siyaset sahibi olmak ve aym zamanda halk uzerinde
niifuz ve idare giiciine sahip olmak, tam manasiyla adaletli olmak, Ku-
rey§ kabilesinden olmak. I$te hilafetin jartlan bunlardir. Bunlardan biri
eksik olursa (ger^ek) hilafet ge^erli olmaz.
Bu $artlardan ba$ka bir de ilim jarti vardir. Yani halifenin alim ol-
masi jarttir. Fakat bu (ilim) jartmda Islam Ilimleri iki kisma aynhrlar.
^nakif (adli eser)de a<pk$a belirtildigi gibi Ehl-i siinnet alimlerinin ek-
seriyetine gore halife olacak ki$inin siradan bir alim olmasi yeterli degil-
270 SEYYID BEY

dir. Dini konularda esas ve teferruat meselelerinde ictihad edebilecek


derecede Ilim olmasi $arttir. Fakat Hanefiler bu konuda miisamahakar
davramyorlar: Hanefilere gore muctehid olmak (hilafet i?in) $art degil­
dir. Normal bir $ekilde je r’i hukiimleri, hilafetin maslahatlanni bilmesi
yeterlidir (Hak olani hak olmayandan ayird edebilmelidir).
Burada adalet jartini biraz izah etmek gerekiyor: Adaletin bir istilah
olarak iki manasi vardir: Birinci manasi hakki tahakkuk ettirmek, hakki
hak sahibine vermek ve batili ortadan kaldirmak (ihkak-i hak ve ibtal-i
batil) tir. Ikincisi ki§inin ya$ayi$inda istikamet uzerinde olmasi
manasina gelir ki fiskin ziddidir. Bu manada Idil demek, flsik degil de­
mektir. Adaletin bu ikinci mlnasi birinci manasindan daha umumi bir
manadir ve birinciye de jamildir. $u halde zalim ve gaddar bir insan hi-
lafete ehil olamiyacagi gibi fisk u fiicur sahibi bir kiji de hilafete ehil de­
gildir. islim alimleri, "Zuliim ve yolsuzluk yapmakta olan bir kijiyi hali­
fe yapmak demek, kurdu koyuna ?oban yapmak demektir" diyorlar.
Bundan once imamet konusunda Allah Telia ile Hz. Ibrahim (a.s.)
arasmda ge?en bir manevi konujmayi Kur’an-i Kerim’den aktarmijtim
O lyette, kendi ziirriyetinden de imam yapilmasmi isteyen Hz. ibra-
him'e cevap olarak Allah Telia, "Benim ahdim ve emanetim zalimlere
ula§maz", buyuruyor. Zaten halife tayin etmekten gaye zalimin zulmii-
nii ortadan kaldirmakhr, yoksa insanlar uzerine zulmii musallat etmek
degildir. Bunun iijindir ki biitiin islam alimlerine gore zalim ve yolsuz­
luk yapan bir kijiyi halife se?mek caiz degildir. Aynca zulmetmeye ba$-
layan bir halife de biitiin alimlerin ittifakiyla, vazifeden almmaya (azl)
miistahak olur. Hatta ba$ta imam-i §afii olmak iizere ilk §afii llimlerine
gore halife millet tarafindan azledilmemi; olsa bile kendiliginden azle-
dilmi; ve vazifeden ayrilmi? kabul edilir. Hanefiler ise, "Musliimanlann
birbirine diifmesi ve birbirlerini oldiirmesi, ihtilal gibi durumlar sozko-
nusu degilse halifenin vazifeden alinmasi gerekir” demi?lerdir.
Alimlerden bazilan, "Hanefi fakihlerine gore adalet hilafetin sihhat $art-
lanndan degildir. Oyleyse fasik ve gunahklr bir ki$inin hilafeti mekruh
olmakla beraber sahihtir" (azledilmesi gerekmez) demi§lerse de bu dog-
ru degildir, yanlijtir.
Sadru'§-§eria'nm biraz once ismini zikrettigim Ta 'ditu'l-uluin ’unda
ve Hanefi fakihlerinin Sadru'j-jeria derecesinde arajtirici ve tetkiktile"
rinden olan me§hur ibn Hiimam'in Miisayere adh eserinde a?iki;a bein'"
tildigi gibi Hanefi fakihleri de adaleti hilafetin sihhat jartlanndan sayar'
t o r k i y e d e is l A m c i u k d Os On c e s i 271

lar. Onlara gore adalet, meliklik ve saltanatin sihhat jarti degildir. Yani
jimdi a$agida zikredecegim hilafetin ikinci <;e$idinin jarti degildir. <^un-
kii hilafetin ikinci cejidi hiikiimdarliktan ve saltanattan ibarettir. Bu ise
se?im ve biat uzerine kurulmu$ bir hilafet degildir; kuw et, kahr, galebe
uzerinde kurulmujtur. Bu noktada hilafetle saltanati birbirine kan$tir-
mamak gerekir. Hakiki hilafet ba$ka, $eklen hilafet yani saltanat ve pa-
di$ahlik yine bajkadir.
ikinci ?e$it hilafete gelince; bunu sureten ve jeklen hilafet (hilafet-i
sliriye) dem ijtik. Bu sureten ve zahiren hilafet $eklinde ise de hakikatta
hilafet degildir. Belki meliklik ve saltanattan, gelebe ve sultadan ibaret­
tir, padi$ahliktir. Bu ya hilafet $artlanm kendinde bulundurmamak, ve­
yahut kahr ve istila, zorlama ve galebe yoluyla elde edilir. Biitiin Ehl-i
siinnet alimlerinin ittifak halinde apkladiklan bir hakikathr ki Emevi ve
Abbasi halifelerinin halifelikleri bu ikinci ?e?ittendir. Qiinkii bunlarin hi-
lafetleri milletin arzu ve segimiyle meydana gelm em ij, kahr ve istila,
zorlama ve galebe yoluyla elde edilmi$tir.
islim tarihine a^ina olanlar bilirler ki, Emevi halifelerinin yapma-
diklan zuliim ve sefihlik, peygamber evlatlanna (Ehl-i beyt) reva gorme-
dikleri zuliim ve al^akhk kalmatrujtir. Abbasi Devleti ise tamamen zu-
liim, yolsuzluk, kahr ve galebe uzerinde kurulmu$tur. Yalmz me$hur
Ebu M uslim Horasani'nin Emevi hiikiimeti taraftarlanndan oldiirdiigu
ve telef ettigi insanlann sayisi albyiizbine ulajmaktadir. Abbasi halifele­
rinin ilki olan Seffah'in amcasi Abdullah b. Ali $am'i istila ettigi zaman
ahaliyi 6 ldurmii$tii. Birlikte yemek yemek uzere davet ettigi jehrin ileri
gelenlerinden doksan ki$iyi sopalarla oldiirttu. Bazilan heniiz can ?eki$-
mekte ve hm ltilan i$itilmekte iken iizerlerine sofra kurdurarak iiziilme-
den ve sikilm adan yem ek yedi. §am ’da Emevi halifelerinin kabirlerini
a^tirarak, buldugu naa$lan ve kemikleri yaktirdi.
Bu A bdullah b. Ali'nin karde$i Suleym an b. Ali de Basra'da
Emevilerden eline ge^enleri oldurdii ve cesetlerini sokaklarda siiruttiir-
dti. Sonra da meydanda birakarak kopeklere yedirdi. En muteber Islam
tarihlerinde bu olaylar bu $ekilde kayitlidir. Hatta merhum Cevdet Pa-
54'nin Tevarih-i Hulefa admdaki tarihine bakarsaniz sozlerimin dogrulu-
fcunu kabul edersiniz.
Osmanli halifelerinin ise, saltanata olan hirs ve tamahlanndan dola-
y* nice masum ve giinahsiz jehzad e kani doktiikleri bilinmektedir. Hu-
lefa-y i ra$idin hazretleri beytiilmale (hazineye) ait olan devlet ve mille-
272 SEYYtD BEY

tin malina "malullah" (Allah TeSlS'nin mall), halkin haklanna da "Hak-


kullah" (Allah Teaia'mn hakki) derlerdi. Dolayisiyla butiin haklann gii-
zel ve uygun bir jekilde muhafazasi konusunda son derece titizlik ve
gayret gosterirlerdi. Bunlar ise (Osmanli padi$ahlan) musliimanlann
haklanni (ve mallanni) miisadere ederler ve devletin sahip oldugu mal
ve mulkleri $una buna pejke? ?ekerlerdi.
§imdi insaf edelim, boyle bir zuliim ve halka galebe <;almaya hilafet
denilebilir mi? isl&miyet gibi yiice bir din, boyle ezici ve kahredici bir
saltanati kabul eder mi? Mutlak adalet sahibi olan Cenab-i Hak, "Benim
ahdim zalimlere ulajmaz" buyuruyor. Boyle ezici ve istibdat sahibi bir
hiikiimeti Isl&m dinine nisbet ederek adina "Islam hilafeti" demek dost
ve diijmana karji Islamiyeti a^agilamak olur. Bu tiir hukiimetler hilafet
degil, Hz. Peygamberimizin buyurduklan gibi tsinci saltanattan ibaret­
tir. Onun i^indir ki Hz. Peygamber Efendimiz gaipten haber vermek su­
retiyle bir mucize kabilinden olarak, “Benden sonra hilafet otuz senedir,
ondan sonra lsinci meliklik ve saltanata donujiir" buyurmujlardir.
Tarihi hakikatler de bunu teyit etmektedir. Tarih tetkik edilir ve arajtiri-
lirsa goriilur ki hakiki hilafet, hulefa-yi rajidinin sonuncusu olan Hz.
Ali'nin vefatiyla veyahut Hz. Hasan’m alti aydan ibaret olan imametiyle
son bulur. Ondan sonra artik "Hiikiim ve tahakkiim, galip olanmdir" (el-
Hukmii li-men galebe) kaidesi ge?erli oluyor, soz kill? ve kuvvetin eline
geliyor. Bu suretle Hz. Peygamber’in isina meliklik (miilk-i adfjd) diye
ifade buyurduklan ezici saltanat kurulmu$ oluyor.
Burada ek bir bilgi kabilinden garip ve $a$ilaeak bir durumu zikret-
mek isterim: Allame Taftazani adiyla mejhur bir zat vardir ki hepinizin
bildigi bir zattir. Unvamndan anlafildigi gibi biiyiik bir alimdir. Fakat
Islam tarihine ve alimlerin hal terciimelerine hakkiyla vakif olmadigi an-
lajiliyor. Bu zat $erhu 'l-akctid adli eserinde, "Din alimlerinden halifeyi ta­
yin ve azletme giiciinde olanlar (Ehl-i hall u akd) Abbasi halifelerinin
halife olduklan konusunda ittifak etmijlerdir" demektedir ki dogru de­
gildir. Tarihi hakikatlere tamamen aykindir.
Bilirsiniz ki tmam-i Azam hazretleri dini konularda imam olanlann
en buyiiklerindendir. 80 (699) tarihinde dogmu$, 150 (767) tarihinde ve­
fat etmijtir. Hem Emevt ve hem de Abbasi Devleti zamamnda yajadi-
Ne Emevi hilafetine ve ne de Abbasi hilafetine cevaz vermemij ve bu hi-
lafetleri kabul etmemijtir. Heniiz Emeviler iktidarda iken, imam H u se-
yin'in oglu Zeynelabidin'in torunu ve bugiin Yemen'de yaygm olan Zey-
TORKtYEDE tSLAMCIUK D090NCE8I 273

diye mezhebinin me?hur imami imam Zeyd hazretlerine biat edilmesi


konusunda, el altindan gizlice fetva verdi. Onun ifin Emeviler zamamn-
da Irak valisi ve kumandaru olan me$hur ibn Hubeyre tarafindan tartak-
Ianmij ve hapsedilmi$tir. ibn Hubeyre hergiin, imam-i Azam'i hapisha-
neden fikararak insanlann huzurunda kirbafla dover, sonra yine hapse-
derdi.
Abbasiler zamanmda imam-i Azam hazretleri, Hz. Hasan'm ?ocuk-
lanndan Nefs-i Zekiye demekle me?hur olan Muhammed Mehdi'ye yar-
dimda bulunulmasina ve biat edilmesine; zekat, ganimet, djiir gibi jer'i
vergilerin ona verilmesine gizli gizli fetvalar verdi. Bundan dolayi da
Abbasilerin ikinci halifesi olan Ebu Cafer Mansur tarafindan hapsedil-
mi$ ve nihayet hapishanede iken vefat etmijtir.
Hanefi fakihlerinin ileri gelenlerinden ve usul-i fikih alimlerinden
Cassas diye mejhur olan imam Ebu Bekir Razi'nin Ahkamu’l-Kur'an
adindaki tefsirinde ve Fahruddin Razi'nin Tefsir-i kebir'inde ve mejhur
Tefsir-i Kejfaf'ta demin zikrettigim, "Benim ahdim zalimlere ulajmaz"
ayetinin tefsirinde yukarda anlathgim gibi ge;mektedir. Aym jekilde
biiyiik muctehitlerden her biri; imam-i Azam gibi fikih mezhebi sahiple-
rinden biri olan Siifyan Sevri, ibn Cureyh ve Abbad b. Kesir gibi umme­
tin ileri gelenleri dahi adi ge?en Mansur tarafindan hapsediimi$lerdi.
Maliki mezhebinin kurucusu imam Malik hazretleri ise yalmz dayak ye-
mekle kurtulmu$tu. Fakat dayagm $iddetinden kolu pkmi?ti.
Bu tarihi hakikatlar meydanda iken ve en giivenilir, muteber tarih
ve tefsir kitaplannda mevcut iken Allame Taftazani'nin "Eimme-i din-
den ehl-i hall u akd, hilafet-i Abbasiye'nin sihhatinda ittifak etmijlerdir"
tarzinda soz soylemesinin hi$bir ilmi kiymeti yoktur. Bunu tereddutsiiz
ve korkusuzca soyleyebilirim.
Bununla beraber, imam Ebu Yusuf ve imam Muhammed gibi
lmam-i Azam'm talebelerinden olan Hanefi Slimleri, Abbasiler zamanm-
da kadihklar kabul etmi$lerdir. Hatta imam Ebu Yusuf Bagdat'ta Abbasi
talifelerinden Mehdi, Had! ve Harun Rejid zamanlannda kadilkudatlik
vazifesinde bulunmu$lardi. Fakat bu durum onlann hakiki hilafetlerini
*asdik ettikleri mansina gelmez. (^iinku biitiin Hanefi fikih kitaplannda
z>kredildigi gibi Hanefi imamlannin ictihadianna gore, zalim ve
SUnahkar bir padi$ahtan kadilik ve valilik gibi memuriyet kabul etmek
saruret gerek^esiyle caiz ve sahih olur. Yalmz bunda da zulme ve hak-
sizliga alet ve vasita olmamak farttir. Ijte bu fikir ve ictihada dayanarak.
274 SEYYtD BEY

Islam aiimleri melik ve sultanlann (Halifelerin degil) kadiliklanni ve di­


ger memuriyetlerini kabul etmi§ ve yiirutmu§lerdir.
Ozetleyecek olursak, gerek Emevi halifeleri ve gerekse Abbasi hali-
feleri hakikatte Halife degildirler, sultan ve padi$ahtirlar. Onlara halife
denmesi insanlar arasinda boyle bir orfun olmasindandir. Tefsir-i Ke$-
ja/'ta az once zikredilen ayetin tefsirinde Abbasi ve Emevi halifeleri
hakkinda, "Gasip ve mutegallibedirler, kendi kendilerine halife ismini
taknu$lardir” geklinde bir agklama yer almaktadir. Hatta demin ismi ge-
?en Miisayere adli eserde a?ik?a zikredildigi gibi, Hanefi mezhebinin ile­
ri gelenlerinden bir kismi ashabdan Muaviye'ye bile halife demiyorlar,
melik ve sultan diyorlar.
Efendiler, kendi kendimizi aldatmayahm, Islam alemini biz hi? al-
datamayiz. Onlann i?inde bir?ok Slim vardir. Bugiin tiimii bizden daha
bilgilidir. islami kitaplar ellerindedir. Onlar Islami hilafetin ne demek ol­
dugunu bilmezler mi? Misirh Slimier, Yemenli alimler, Necidli Slimier,
Kiirdistanli alimler halifenin Kurey§'ten olmasi gerekecegini bilmezler
mi efendiler? Bu saydigim yerlerin alimlerinden hi?biri bizim padijahla-
nmizrn halifeligini dini a?idan kabul etmez. Misir'da, Hindistan'da, Kiir-
distan'da hilafetten bahsedildigi vakit bunun ciddi olduguna inamyor
musunuz?
"Bravo” sesleri...
Onlann aiimleri bizim padi$ahlara hi?bir zaman halife dememi$tir
Kitaplan meydandadir. §afiilerin en muteber kitabi olan Minhac-t
Nevevf ellerde dolajmaktadir, basilmijtir. Butiin §afii medreselerinde,
biitiin §afii alimlerinin ellerinde hiirmetle dolajmaktadir. Ona bakiniz;
§afii mezhebine mensup olanlara gore bizim padi§ahlara halife denilip
denilmeyecegini anlaTsimz. Maliki ve Hanbeli kitaplarina da bakmiz-
onlann da bizim padi;ahlara ne dediklerini gdriirsiiniiz. Hatta bizi"1
Osmanli aiimleri bile kendi padi$ahlanna halife dememi?lerdir. Hanefi
fakihlerinin ustatlanndan ve Tiirkistan'm en biiyiik alimlerinden iman'
Necmiiddin Omer Nesefi denilen bir zat vardir. 537 (1142) tarihinde Se-
merkant'ta vefat etmi§tir. Pek biiyiik bir fakih oldugu iqin kendisine
Muftiu's-sakaleyn denilmi§tir. Bu zatan pek?ok kitaplan vardir. Hanefi
mezhebinde imamdir. Bunun akaide dair AkSid-i Nesefiye adiyla kucuk
bir kitabi vardir ki sekizyiiz seneden beri Hanefi mezhebinin ge?erli ol‘
dugu biitiin dogu medreselerinde okutulmaktadir. Hatta bugiine kadaf
istanbul medreselerinde, Fatih medreselerinde okutulagelmi$tir. I$te 0
TtlRlCtYE'DE ISLAm CIUK D(J§0NCE8l 276

kitapta ve diger biitiin IsUmi kitaplarda halife olacak ki$inin Kureyj'ten


olmasmin $art oldugu ve Kurey$'ten olmayanin hilafetirun caiz olmaya-
cagi mutlak ve kesin bir dille apklaniyor. "Kureyj olanlardan ba$kasi ca­
iz olmaz” deniyor. Onun i?indir ki demin ismini zikrettigim Allame
Taftazani, $erh-i akSid'inde, "Abbasi halifelerinden sonraki hilafetin du­
rumu su goturur" diyor.
§u halde bu gii?lukleri ve vuzuhsuzluklari ortadan kaldirmak i?in
ne yapmak lazimdir? Ne demeli ki bu zoriuklar ortadan kalksin? Bu hu­
susta soylenecek soz $udur: Halifeligin jartlanm tajiyan bir kiji bulun-
madigi muddet?e, halifenin tayin edilmesi ve sefilmesi onermesi orta­
dan kalkar, vacip olmaz.
§imdi burada gayet kuw etli bir itiraz ortaya qkar: Denilebilir ki,
miisliimanlar uzerine bir imam (halife) tayin etmek ve se?mek vaciptir.
Bu konuda icma-yi iimmet vardir. Biitiin Islam aiimleri imam tayin et-
menin vacip oldugu konusunda ittifak ve sozbirligi etmijlerdir. Buna ne
cevap vereceksiniz?
Bu soru hakikaten ?ok kuwetli bir sorudur. ijin i?ine icma girince
tarafimizdan ne soylense fayda vermez, hi? kimse dinlemez. C^iinku ic-
ma en kuw etli delil kabul edilir. Bizim tarafimizdan ne soylenirse soy-
lensin, bize cevap olarak, "icmaa katilan alimler senden daha iyi bilir"
denilir. §u halde buna nasil cevap verilmelidir?
Bunun cevabini §afii alimlerinin en biiyiik miitehassislarindan
AllSme Adududdin vermijtir. Bu zatin Mevakif isimli ?ok muteber bir
eseri vardir. Ehl-i siinnetin akaidi ile ilgili bir eserdir. Biiyiik bir kitaptir.
Istanbul'da Matbaa-yi Amire'de ii? cilt halinde basilmijtir. Biitiin Islam
Alimlerinin elinde hiiccet gibi tutulur ve i?indeki bilgiler giivenilir bir se-
net kabul edilir. I$te bu kitabin imamet bahsinde bu soru miiellif tarafin­
dan sorulduktan sonra ona cevap olarak demin dedigim gibi, "imametin
Sartlanni kendinde toplayan bir ki?i bulunmadigi muddet?e miisliiman-
lar uzerine bir imam tayin etmek vacip olmaz” diye kayitlidir. Soziimiin
dogruluguna ve sihhatma inanmak istemeyenler bu esere muracaat et-
sinler.
Fakat bu durumda memleket anarji, millet de kanfikhk ve ihtilal
■finde kalmaz mi? Evet millet fuzuli bir fekilde bajiboj, kendi haline ter-
I'edilir. Hiikiimet kurulmazsa fiiphesiz memleket anarji, millet ihtilal
‘pnde kalir. Fakat Mevdkif yazannm maksadi bu degildir. §artlanni ta$i-
yar>, ger?ek halife manasina bir imam tayin etmek mumkiin olmadigi
276 SEYYID BEY

zaman artik o m&nada imam tayin etmenin vacipligi ortadan kalkar de-
mek istiyor. Bundan "Hiikiimet kurmaya da liizum yoktur" mSnasi <;ik-
maz. Maksadi “Halifelik jartlarm i tajiyan bir imam tayin etmek
imkansiz oldugu zaman yine hiikiimet kurmak vacip olur. Fakat artik
ona hilafet hukiimet bajkamna da halife manasina imam denmez ve
bundan dolayi isl&m milleti giinahkar olmaz" demektedir. Nitekim bun-
dan once ismi ge;en Sadru'j-jeria Ta'dilu'l-ultim'da halifelik jartlarmi
saydiktan sonra, §artlanni ta$iyan halifeligin -hadis-i $erifte a^iklandigi
gibi- otuz senede tamamlandigini, ondan sonra diinyevi bajkanlik ve
galebe ba?kanhgi (riyaset-i diinyeviye ve tagallubiye)den ibaret olan
meliklik ve saltanatin kuruldugunu a;ikliyor. Sonra da "§u zikredilen
hilafet $artlanndan zaruretlerin ortadan kaldirdigi jartlar dii$mii$tiir.
Bunun gibi zamammizda Kureyj'ten olma jarti da dujm iijtur” diyor. Bu
sozii soyledikten sonra "Hepsi de Allah 'in rahmetinden kogulmuf olarak.
Nerede ele gegirilirlerse yakalamrlar onlar ve olduriiliirler de oldiiriilurler"
(Ahzab, 33/61) Syetini iktibas ediyor. Bu suretle hilafet jartlanni tajima-
yan melik ve sultanlara fiddetle hiicum ediyor.
ijte bu izahlanmdan gerijek hilafetle $ekli hilafetin neden ibaret ol­
dugu tamamiyla anla$ilmi§tir, saninm. Ger?ek hilafet asil hilafettir ki
Ra;id halifelere mahsus idi, geldi geijti. §ekli hilafet ise Rajid halifeler-
den sonra gelen halifelerin hilafetidir ki kahreden sultanhktan bafka bir-
$ey degildir ve dinen gayet kotiilenmiftir.
Ger<;ek hilafette halife, Resul-i Ekrem Efendimizin izini takip ederek
peygamberane bir idare hayati ve babacan bir siyaset takip edecek, elin-
de Hazret-i Kur'an hidayet julesi ve hareketlerinin rehberi olacak, kal-
binde Allah korkusu onu her haliikarda adaletten ayirmayacak, makam
ve memurluklan birer ilahi emanet kabul ederek ehlini bulup ona devre-
decek, musliimanlann haklarmin kaybolmasma ve hazine mahnm zerre
kadar israfma meydan vermeyecek, islamiyetin inkijaf ve yiicelmesi ve
Islam ehlinin saadet ve ilerlemesi neye bagli ise onu elde etmeye kudre-
tinin elverdigi ol;ude gayret sarfedecek. §imdi zamammizda boyle %&'
(jekbir hilafet kurmak miimkiin miidiir?
Hz. Ebu Bekir-i Siddik hilafet makamina se^ildigi zaman minbere
(jikip, Cenab-i Hakk’a hamd u sena ettikten sonra $u hutbeyi irad etmi?-
tir:
"Ey insanlar! Ben size veliyyu'l-emr oldum. Halbuki ben sizin en hayirliniz
TOBKlYK'DEJSLAlMCIUK DO30NCES! 277

degilim. Eger iyilik edersem bana destek olunuz, kotuluk yaparsam beni
dogru yota sevkediniz. Dogruluk emanettir, yalancilik hiyanettir. Sizin z a -
yifiniz, hakkim zalimden alincaya kadar katrmda kuvvellidir; kuvvetliniz
de ezilmifin hakkim alincaya kadar katimda zayiftir Hiqbiriniz cihadi ter-
ketmesin, cihadi terkeden topluluk zelil olur. Ben Allah'a ve ResuKine ita­
at ettik^e siz de bana itaat ediniz. Ben Allah'a ve Resuliine itaat etmezsem
siz de bana itaat etmeyin. Kalkmiz namaza. Allah size rahmet etsin’

Hz. Ebu Bekir'in vefahnda hi?bir nakdi varhgi (para, altm, gumuj)
(ikmami$ti. Beytiilmalden takdir edilen nafaka ile orta halde yajardi.
Devlet malmdan kendisinde bir kole ile bir deve ve bir de kaftan vardi.
Vefabndan ?ok az bir zaman once kizi muminlerin anasi Hz. Aije'yi ?a-
girarak, "Biz halife olahdan beri milletin dirhem ve dinarim yemedik,
kaba ve bayagi yemeklerini yedik ve kati elbisesini giydik. Bu kole ile bu
deve ve kaftan benim malim degil, musliimanlann beytulmahmndir.
Ben musliimanlann maslahatlan ile me$gul olurken onlan kullamrdim.
Size miras olarak kalmaz. Vefahmdan sonra iifunu de Omer'e gonder"
diye vasiyet etmijtir.
Hz. Ai§e vasiyet icabi onlan Hz. Omer'e gonderince Hz. Omer, ' Ey
Ebu Bekir! Kendinden sonra gelenleri zahmete soktun, mufkil bir duru-
ma diiftirdun" diyerek agladi. Ve "Alin bunlan, beytiilmale teslim edin"
dedi. Bunun uzerine mecliste hazir olan Abdurrahman b. Avf "Siibha-
nallah, bir kole ve bir deve ile be$ dirhemlik kohne kaftanm ne degeri
olur? Emretseniz de onlan Hz. Aije'ye iade etseler'' deyince Hz.
0mer,"O Omer’in zamamnda olamaz" cevabini vermi$ti.
Hz. Omer de hilafet giinlerinde Hz. Ebu Bekir gibi beytiilmalden
takdir edilen gxinluk nafaka ile gepnirdi ve giinliik yiyecek ifecegini qok
dar tutmuj oldugundan ailesi sikinti fekerdi. Diger hak sahiplerine ise
kendi istihkakindan fazla verirdi. Birgiin hutbe okumak i(in minbere
^ktiginda iizerindeki elbisenin oniki yerinde yama gorulmiijtu Geceleri
Medine-i Miinewere sokaklannda ta sabahlara kadar bekfi gibi dola$ir,
bizzat jehrin asayijini muhafaza ya ?ali$irdi. Hatta kapah olup olmadik-
lanm anlamak i?in kapilan yoklardi ve "Firat nehrinde bir oglak boguia-
cak olursa korkanm ki yarin Cenab-i Hak beni ondan mesul tutar” diye-
rek aglardi. Mesuliyet hissi ve Allah korkusu kalbinde o kadar yer et-
Wijti ki ara sira, "Ey Rabbim! isMm memleketleri 90k genijledi. Her ta-
r*fta ilahi adaletini nejretmek ve yaymak benim i?in zorlajti. Artik bu
■Mesuliyet yiikiine tahammiil edemeyecegim, ruhumu al" diye dua eder-
278 SEYYlD BEY

di. Vefat ettigi zaman bor?lu oldugu i?in mallan satihp bor?lan odendi.
Hz. imam Ali de geceleri biri beytiilmalin. digeri kendi parasiyla
alinmi$ iki mum bulundururmu?. Milletin maslahatlanyla mefgul olur-
ken beytiilmalin mumunu kullamrdi. fakat o sirada kendi ;ah si ijiyle
mejgul olacagi zaman veya yamna biri gelip hususi konujma baglaya-
cak olursa hemen o mumu sondurur, kendi parasiyla al.nan mumu ya-
kardi. Hz. Osman ise §ahsi servete sahip oldugu i?in halifelik masraflan
adi alhnda beytiilmaldan hi?bir jey almazdi.
i;te ger?ek hilafet boyle olur. Halife diye de boyle zatlara denir. Za-
mammizda boyle halife bulmak miimkiin miidiir? Mumkiin olmayinca
halife aramanin mdnasi kalir mi? Sozlerimin bajinda da soylemijtim: §e-
refli $eriat nazannda hilafetten maksat hukiimettir, bir adaletli hiikiimet
kurmaktir. Kur'an-i Kerim de hiikiimet ijinde idare tarzi olmak iizere bi­
ze mejvereti (jura) tavsiye ediyor, "Onlann ijleri kendi aralanndaki
juraya dayanir" diyor. Bizim de bugiin miimkiin oldugu kadar kurmaya
?ali$tigimiz idare usfilii ve tarzi mejverettir. Hiikiimeti mejveret esasi
uzerine kurmak istiyoruz. Ve hatta kurduk da. Bu idare usulii, ilahi gii-
zellige ve begenmeye mazhar oldugu halde daha ne istiyoruz, ba$imiz-
da heyula gibi bir halife bulundurmamn ne m3 nasi vardir?

I§te efendiler, hilafet meselesinin kelam ilmi yani itikadiyat aqsm-


dan je rt mahiyeti budur. Bunu bu $ekilde bilmek, halki aydinlatmak,
hakikati bildirmek lazimdir. Boyle bir zamanda bu bizim i?in bir fariza-
dir.
Alkiflar.
Ger?ekten bazi ki$iler var. Mesela bizim muhterem Gumii$hane me-
busu Zeki Bey, muhterem Kastamonu mebusu Halit Beyefendiler haz­
retleri gibi. t<jte ve di§ta daha bir?ok ki$i bulunabilir ki bu konuda tered-
diitleri var. Hndijelerinde samimiyet oldugunda hi? jiiphem yoktur-
Kendilerini takdir ve tebcil ederim. Sozlerinde ba$ka bir gaye, bajka bir
maksat yoktur. Endijeleri pek tabii bir endi$edir. Qiinkii mesele pek bfi-
yiiktiir. Kendilerini mazur gorurum. Hi? jiiphe etmem ki meseleyi oldu­
gu gibi bildikleri zaman o endijeleri giderilmij olur. Onlar da tam bir if"
dalle bizim baki§ a?imiza katilirlar.
Muhterem Halit Beyefendi, "Ben meselenin jer'i tarafina kanjwan1-
t Or k Iy e 'd e Is l Am c i l i k DO9ONCESI 279

siyasi yoniinu du$unuriim" dediler. Yani meselenin siyasi yoniinden en-


diselendiklerini soylediler. Bu konuda da bir iki soz soylemek isterim.
Kimsenin kanaahni kotiiye kullanmak istemem. Soyleyecegim sozler sirf
benim jah st kanaatimdir. Bunu yani hilafet meselesinin siyasi yoniinu
ben de 90k dii$undum. Ge?en seneden beri bazi yayin organlan da bun­
dan bahsetti. Zannediliyor ki biz hilafeti lagvedersek Misir'da, Hindis-
tan'da ve diger IslSm memleketlerinde kotii tesir yapacak. Bu bence 90k
boj bir fikirdir. Emin olun efendiler, bunun Islam diinyasinda hi?bir te­
siri olamaz. Once de soyledigim gibi islam diinyasmin aiimleri kimin
halife olacagim ve nasil halife olmak lazim gelecegini bizden iyi bilirler.
Islam diinyasmin bize olan yardimi bilmiyorum, ger?ekten var midir?
Efendiler, b e j on lira vermekle ona yardim denmez. Vaktiyle Istanbul'da
"Cihad fetvasi" yayimlandigi zaman Islam dunyasindan hiqbir kabul ve
kahlma sesi pkmadi. Irak'i, Suriye'yi ve hatta hilafet merkezi sayilan ts-
tanbul'u i?gal eden ordular Hindistan'in musluman askerlerinden mey­
dana gelmekte idi. Beni Arabyan Ham'nda bir odaya kapayarak bajim -
da nobet bekleyen musluman Hint askeri idi. Harumim ve gocuklanm
ziyaretime geldigi zaman onlarla benim arama girerek elinde han?erle
nobet bekleyen musluman Hint askeri idi. lipmizde §eyhulislamlik yap-
nu? olan kijiyle beraber Malta'da esir yajadigimiz zaman islam diinyasi-
mn hi?bir tarafindan bize yardim eli uzablm amijti. Efendiler kendimizi
aldatmayahm, ger^egi oldugu gibi gorelim ve gormeyenlere de gostere-
lim. Evet Islim diinyasm in bize ve bizim onlara yardim etmemiz
lazimdir, hatta vaciptir. Biitiin musluman fertlerin de bir digerine elden
geldigi kadar yardim etmesi vaciptir. Fakat bu hilafet meselesi degil, hi-
kfetten dolayi degil, din karde$Iigi meselesidir. Miisliimanlar birbirleri-
nin karde$i oldugundandir. Kur'an-i Kerim *M u'minler ancak kardeftir-
ler” (Hucurat, 49/10) buyuruyor. Yani miiminier birbirinin kardefidir
tyo r. ijte Islim diinyasmin uzerine bize yardim etmek bu din kardejli-
frnden dolayi vaciptir. Yoksa bir kijinin halife adiyla heyula gibi bir ma-
kamda oturm asindan dolayi degildir. islam da insanlar hakkinda
^udsllik sozkonusu degildir. islamda oyle hristiyanlikta oldugu gibi ru-
haniyet yani ruhani hiikiimet yoktur. Ayiu $ekilde Islamda ne dini te$ki-
'at- ne de idarf tejkilat yoktur. Islam §eriah dini te$kilat kurmadigi gibi,
'dari tejkilati da islim iim metine birakmi§tir. islamiyet mukaddes ola-
rak yalniz bir feyi tanir ki o da hak h r . Mukaddes olan yalmz haklardir.
Hakk'in ismi de Hakk'tir. Kudsiyet de O'ndadir. Bazi dinlerin
Zl ?eylere verdigi kudsiyeti islamiyet vermemiftir. Hele insanlara hi?
280 SEYYtDBEY

kudsiyet vermemi§tir, zerre kadar vermemijtir. Peygamberlere bile kud-


siyet vermemijtir. Hz. Peygamber'in en biiyiik duasi "Ey Rabbim! E$ya
(varliklar)yi bana oldugu gibi goster" idi. Diger bir duasi da, "AUah'im!
Kabrimi tapilan bir put yapma" idi.
Tunah Hilmi Bey (Zonguldak): Ya§a hoca ya$a!
§imdi size soranm, boyle bir yiice din, birtakim jahislan halifedir
diye bajimza oturtmayi ve ona taparcasma birtakim kudsiyet vermeyi
kabul eder mi? Buna imk£n yoktur. islamiyet bundan miinezzehtir, yu-
cedir. Bu birtakim igfallerden, istibdat devrinde saltanatlann yapmi? ol­
duklan zuliimleri ortmek i;in, miistebit hiikiimdarlann etrafmda bulu­
nan riyakar $ahislarin bilerek yaptiklan telkinlerden o bir takim bilgisiz
ve saf ki§ilerin yanh? telkinlerinden dogmu$ ve giderek umumi bir fikir
haline gelmi$ bir hurafedir.
Kisaca miislumanlarm birbirine yardimda bulunmalan liizumlu
dini bir gorevdir. Bu dim ve ictimai dayamjma kaziyesidir. "Musliiman-
lar, parijalan birbirine kenetlenmi? bir bina gibidir, bir digerini tutarlar,
birbirinden aynlmazlar” mealinde bir hadis vardir ki miisliimanlar ara­
sindaki dayam$manin liizumluluk derecesini gosterir. Bu konuda daha
pek?ok hadis-i verifier vardir. Herbiri bir ahlSki dustur ve pek yiiksek
bir ictimai vecizedir. Onun ipn Hind'in, Misir'in, Afgan'm, Tiirkistan’m
ve diger Islam dunyasmin bize ve bizim onlara irtibatimiz hep bu dini
tesanutten dogmujtur. O zavallilar da kendilerini esaretten kurtarmak
i?in medet umacaklan bir yer ve bir el anyorlar.
"Bravo" sesleri.
i$te bunun iqindir ki biz hilafeti ilga etsek de etmesek de onlar dai-
ma ellerinden geldigi kadar bize yardim etmeye devam edeceklerdir ve
etmeleri gerekir.

Ali §uuri Bey (Karesi): Ewelce yaymladtgimz ris&lenizde (Hilafe1 &


hikimiyel-i milliye adli risale kastediliyor. i.K.) hilafeti vekSlelle ta r iff'
yordunuz. Hilafet bir fefif vekalettir. Halife IsUm milletinin vekilidir, diy0''
dunuz, bu baki} agmizdan vaz mi geftiniz?
Hayir, o gbriijumden vazge;medim. Fakat bendeniz pek uzun siit^
cek diye bu mesele hakkinda biitiin bildiklerimi sdylemek istemiyorutn
9
TORKlYE'DE ISLAMCIUK DO ONCESI 281

"Soyle, soyle, dinleriz" sesleri.


Mademki istiyorsunuz o halde ben de soyleyeyim. Fakat sabrtnizi
kotiiye kullamyorum. Sozlerim biraz daha uzayacaksa meselenin pek
biiyiik ehemmiyeti oldugundan affinizi dilerim.
"Soyle, zevkle dinliyoruz” sesleri.
Evet Ali $uuri Beyefendi, hilafet bir ?e$it vekalettir. Milletle halife
arasmda akdedilmi? olan vekaietten ba$ka birjey degildir. Millet mu-
vekkil (vekil eden), halife onun vekilidir. Halife se?mek ve ona biat et­
mek demek vekalet akdini icap etmek demektir. Bilirsiniz ki her muka-
vele iki taraftn icap ve kabuluyle akdedilmi$ olur. Ijte hilafet de bir akit
ve mukaveledir. Hem de biitiin fakihlerin ittifakla a^ikladiklan gibi ve­
kalet akdi ?e$idindendir. Hakkinda vekalet kaidelerinin hiikiimleri ge-
?erli olur. Qiinkii efendiler, defalarca arzetmi^tim ki hilafet jer'i mahiyeti
itibariyle hiikiimet demektir. Bilirsiniz ki Hz. Peygamber, bir taraftan
jer'i hiikumleri ortaya koyar, tetri' eder, diger taraftan da bizzat o hii-
kiimleri icra ederdi. Etrafa valiler, kadtlar, kumandanlar tayin ederdi ve
harplerde bizzat bajkumandanlik vazifesini yerine getirirdi. Hatta pek
iyi bilirsiniz ki Uhud harbinde yanagmdan yaralanmijti. Bu durumlar
ise -soylemeye ihtiya? yoktur- hiikiimetin icrasi demektir. Onun ifindir
ki hilafet de hiikiimet demektir. Fakat gerek Asr-i saadette ve gerek son-
ralan hiikiimet tabiri istilah olarak kullamlmami$tir. Hiikiimet kelimesi
lugatta hakim olmak, emretmek ve yasaklamak, tahakkiim etmek de-
mektir. §eriat apsindan pek makbul bir jey degildir. Onun ipn o vakit-
ler hiikiimet tabiri kullanilmamij, onun yerine hilafet tabiri kullamlmij-
tir. Hanefi fakihlerinin sonrakileri arasmda ibn Hiimam adinda bir kifi
vardir ki muctehid derecesinde biiyiik bir fikihfidir. Sivas'ta dogup is-
kenderiye'de yetijm ijtir ve orada talebe okutarak gayet bereketli ve fe-
yizli eserler meydana getirmijtir. Hicri dokuzuncu asnn ileri gelenlerin-
dendir. Bunun kelam ilmine, yani itikada ait Miisayere adinda bir kitabi
vardir ki basilmi$tir. Bundan once de birka? defa adini verdigim ijte o
kitapta, imameti, yani hilafeti, "miisliimanlar uzerine kamu tasarrufuna
(tasarruf-i amme) hak kazanmaktir" diye tarif etmijtir. i$te hilafetin fikih
yani hukuk ilmi a^isindan tarifi budur. Akaid ilmi kitaplannda hilafet,
daha dogrusu imamet bafka fekilde tarif edilir "Din ve diinya ijlerinde
Hz. Peygamber'den halef olarak miisliimanlar uzerinde reisliktir" diye
tarif edilir. ibn Hiimam biiyiik fakih oldugundan imameti fikih ve hu­
kuk a^ismdan tarif etmek istememi?, onun i?in "imamet, miisliimanlar
282 SEYYID BEY

uzerine kamu tasarrufuna hak kazanmaktir" dem ijtir. i$te efendiler ima-
metin, diger tabirle hilafetin en giizel ve en dogru tarifi budur. "Kamu
tasarrufuna hak kazanmaktir" diyor. Kamu tasarrufu dem ek, biitiin
musliimanlara jam il olmak iizere onlann umumi ve ortak i$lerinde ta-
sarrufta bulunmak demektir. Buna fikih dilinde yani Islam hukuku lsti-
lahmda kamu vel&yeti (vel&yet-i im m e) denir. Velayet ne demektir? Ve
kamu tasarrufuna hak kazanmak ne $ekilde meydana gelir? Biitiin miis-
liimanlar uzerinde kamu tasarrufuna hak kazanacak bir kimse var mi­
dir? Bunlan afiklamak gerekiyor. Rica ederim, mesele derinlejiyor. Ga­
yet ilmi bir safhaya giriyor, dikkatle dinlemeniz gerekir.
Velayeti Islam aiimleri, "ister istesin isterse diretsin bir bajkasina
soz ge^irmek” $eklinde tarif ederler. l$te velayetin manasi budur. §u hal­
de Islam $eriatma gore boyle "ister istesin, ister istemesin ba$kasma soz
geprmek hakki”na sahip olan kimse var midir? Bu zorla soz geprm ek
demektir ki tahakkiimden bajka birjey degildir. Tahakkiim jeriat apsin-
dan caiz midir? Evet bir kimsenin digerine zorla soz ge^irmeye kalkif-
masi m ejru olmazsa ona tahakkiim denir, galebe galmak denir ve niha­
yet saltanat denir. Fakat m ejru olursa i?te o zaman velayet denir. §imdi
bu meseleyi bir giri$le a^iklayayim:
Muhterem efendiler! islam hukukuna gore ii? hak vardir ki bu ii?
hakka her ki§i e§it $artlarda sahiptir ve u<;u de degi$mez ve sarsilmaz
haklardir. Birincisi hurriyet hakki, ikincisi korunmujluk (ismet) hakki -
biz $imdi buna $ahsi koranmujluk (masflniyet-i jahsiyye) diyoruz-. Nef-
sirv ve lrzin korunmujlugu demektir. U^unciisti de miilkiyet hakkidir.
i§te bu ii? hak islamin temel hak anlayijuu meydana getirirler. Diger bu­
tton haklar bu ii? haktan dogar. Bu u? hak butiin haklann anasi ve ?iki$
yeridir. Zamammizda medeni memleketlerin temel haklan bu u? hak
degil midir? Evet oyledir ama biz bu temel haklan bugiin degil bin ii?
yiiz sene ew el 6grenmi$iz. Fakat ne yazik ki hilafet adi altinda sonra ge­
len miistebit hukiimetler bu temel haklara gerektigi gibi uymadilar.
islamda hiijbir ferdin diger bir fert uzerinde kendiliginden bizzat
velayet hakki yoktur. Hi<;bir kimse digerine zorla soz geqirmek hakkina
sahip degildir. Hi<;bir ki$i digerine oyle zorla junu yap, bunu yapma, ?u-
rada otur, oraya gitme diyemez. Herkes hiirdur, istedigi yerde oturur,
kalkar, istedigi gibi hareket eder. Ba$kasma zaran dokunmadik^a ona
kan$amaz. Ayni $ekilde herkesin nefsi, lrzi, hiirmete layik ve saldmdan
korunmuftur. Mulk edinme hakki da boyledir. Herkesin mail, miilkii
TpR K lY E D E lSLA M C m K DOgONCESl 283

saldm dan korunm ujtur. Herkes kendi malinda ve miilkiinde diledigi


gibi tasarruf eder. Ba;kasina zarar vermedik^e hi?bir kimsenin mudaha-
le etmeye hakki yoktur. Herkes hukuk oniinde ejittir. Oyle simf imtiyaz-
lan, zadegdnlik usGlii gibi ?eyler yoktur. Islam tam manasiyla demokra­
tik bir dindir ve higbir kimsenin imtiyazint kabul etmez. Kur'an-i Kerim,
"Allah katinda en miikerrem olanmiz, en (ok lakva sahibi olammzdtr." <Hucu-
rat, 49/13) buyuruyor. i$te bunun ipndir ki biiyiik, ku?uk, jerefli (jeriO
ve siradan (vadi) ki?iler Allah nazannda efittir. Allah katinda en makbul
ve miikerrem olan ki$i, kimin oglu olursa olsun AUah'tan en ?ok kor-
kan kijidir. Bunun ipndir ki islamda higbir kimse kendi jahsi imtiyazin-
dan dolayi diger bir fert uzerinde zorla soz ge^irmek, ona emretmek ve
yasaklamak hakkina sahip degildir.
Islamda yalmz bir kifinin digeri uzerinde velayeti, zorla soz ge?ir-
mek hakki vardir ki o da babadir. i$te yalruz babanm ?ocuklan uzerinde
soz ge^irmek hakki vardir ki velayettir. Baba focugunun velisidir. Bu
velayet babanin babahk vasfmdan gelmektedir ve ?ocuk hakkinda mii-
kemmel bir $efkat sahibi oldugundandir. Ortada bir ?ocuk var, bakilmak
ister. Kendisine miras olarak intikal eden mallanmn korunmasi lazim.
(^ocuktur kendisine bakamaz ve mallanm koruyamaz. Buna kim baka-
cak ve mallanm kim koruyacak? Islam feriati ?ocuga bakmak, diger bir
tabirle (ocuk uzerinde velayet hakkina sahip olmak konusunu, 9001k
hakkinda en 90k jefkat sahibi olan, herkesten 90k onun menfaat ve iyili-
gini diijunecek olan kifiye veriyor ki o da babadir. ifte babanin bu
velSyetine fahsi velayet (velayet-i jahsiye) denir. Babanin kendisinden,
babahk vasfmdan dogan bir velayettir. Babadan bafka ve baba hiikmiin-
de olan biiyiik babadan bafka hifbir kimsenin diger fert uzerinde boyle
velayet-i zatiyesi yoktur. Herkesin kendi fahsinda ve mallannda
velayeti, diger bir tabirle tasarruf hakki vardir. onun bu velayet ve tasar-
nifuna kim se karijam az. Ifte bu esasa dayanarak "Herkes kendi
aieminin padijahidir1' denir.
Bir ki$i diger bir fahis hakkinda velayete ve tasarruf hakkina sahip
olabilmek i?in mutlaka o fahistan velayet hakkim almasi gerekir. Mesela
bir kimsenin digerinin bir malini bafkasma satabilmek i(in mal sahibin-
den izin almif olmasi gerekir. Daha once oyle bir izin almamijsa o satif
ge^erli olmaz. Bu konuda izin almak demek ne demektir? O mail satmak
veUyetini onun nzasiyla ondan almak demektir. ifte o velayeti almif
°lan kifiye vekil denir. Ona o velayeti veren kijiye de miivekkil denir.
284 SEYYtD BEY

Vekil boyle velayet almami$ ise ona vekil denmez, fuzuli denir,
fuzulinin tasarruflan ise ge^erli olmaz. Sonradan mal sahibi muvafakat
ederse bu durum miistesnadir. Bu durumda da sonradan verilen icazet,
izin, ge?mi$ bir vekalet hiikmiindedir denir (icazet-i lahika vekMet-i
sabika hiikmiindedir) ve o itibarla fuzulinin tasarrufu muteber olur. Ha-
kem meselesi de boyledir. Yani bir kimse diger biriyle olan davasinda
ba^ka bir ki$iyi kendi nzasiyla hakem kabul ve tayin etmedik^e o ki$inin
o kimse aleyhinde meydana gelecek hiikmii muteber degildir, fuzuli
olur. Bir ki?i kendi aleyhinde hiikmetmek hakkim bajka birine vermeli-
dir ki o ki$inin o kimse aleyhindeki hiikmii muteber olabilsin. Qiinkii
demin ne demi$tik? Babadan ba$ka hi;bir kimsenin diger bir ki$i hak­
kinda velayeti, tasarruf hakki yoktur dememi$ mi idik? ijte bunun i?in
kim olursa olsun diger bir ki$inin lehinde veya aleyhinde tasarrufta bu-
lunabilmesi i?in o kijiden kendi nzasi i?in velayet almasi ve tasarruf
haklu almasi zaruridir. Babanin <;ocuk hakkmdaki velayetine, velayet-i
zatiye (ve jahsiye) denildigini soylemijtik. Ba$ka bir ki$inin diger bir
§ahsa velayet vermesine ve o ?ahsm bu §ekilde velayet sahibi olmasma
da devredilmi? velayet (velayet-i tefvlz) denir. Demek oluyor ki velayet
iki kisimdir: Biri velayet-i zatiyedir ki babanin velayetidir, digeri
vellyet-i tefvtzdir ki akilli ve biilug ijagina ula$mi$ bir jahsm diger bir
kifiye vermi§ oldugu velayettir.
i?te vekilin, vasinin, miitevellinin ve hakemlerin sahip olduklan
velayetler hep velayet-i tefvlz ciimlesindendir. i§te halifenin sahip oldu­
gu velayet de bu velayet-i tefvlz tiiriindendir. (^iinku hi?bir kimsenin
kendiliginden veya miras yoluyla halife olmak hakki yoktur. ibn Hii-
mam'in yukardaki tarifinden anla$ilmi$tir ki halife olmak demek kamu
tasarrufuna hak kazanmak demektir. Bu hak kazanma ise, millet tarafrn-
dan bir $ahsa bu kamu tasarrufu salahiyetini vermekle olur ki vekalet
demektir. Kamu i$leri denilen §ey milletin kendi ortak i$leridir. Bir
memleketin idaresi demek, o memlekette millete ait olan i$lerde tasarruf
etmek demektir. Bu ise dogrudan dogruya milletin kendi ijidir, milletin
kendi hakkidir. Millet bu hakkim ba$kasina vermedik^e hi?bir kimse o
hakka malik olamaz. i§te bu esasa dayanarak islam fakihleri yani islam
hukukcpjlan, "Hilafet, milletle halife arasinda akdedilmi$ bir vekalettir
derler ve bu konuda tamamen vekalet kaidesinin hiikiimlerini tatbik
ederler. Mesela mutlak vekalet olabilecegi gibi mukayyed (simrh) da
olabilir. Ve vekil olan ki§i miivekkilinin, vekil kilma sirasinda one stir*
dugii kayit ve §arta uymaya mecburdur. O kayda uymazsa tasarrufu
TtTRKtYE'DE tSUkMCIUK DOgONCESl *85

ijerli olmaz. Bunun gibi hilafet de vekalet tiiriinden oldugundan, halife


sefim ve biat sirasinda miivekkil olan millet tarafindan ileri surulen ka-
yit ve jarta uymaya mecburdur. Millet kendi kamu velayetini yani kamu
i$lerinde kamu tasarrufu selahiyetini halifeye mutlak surette bah$etmi$
ise halifenin bu ;e$it mutlak halifeligi, mutlak hiikiimet demek olur. Ra-
$id halifelerin hilafeti gibi. Yok eger millet biat sirasinda halifenin hilafe-
tini yani kamu velayetini bazi kayit ve jartlara tabi tutmu$sa o zaman bu
tiir hilafet de me$ruti hiikiimet demek olur, Osmanli me$rutiyetinde ol­
dugu gibi. Bunun her ikisi de caiz oldugu gibi milletin kendi kamu i$le-
rinde hi(bir kimseye tasarruf hakki bah$etmemesi de esas itibariyle caiz
olmak lazim gelir. Millet, kendi i$imi kendim gorecegim, artik ben riifde
ulajhm, kendi ortak ijlerimde kendim tasarruf etmek i?in gereken ehli-
yet ve bilgiye de sahibim, dolayisiyla kamu tasarrufu hakkim artik kim­
seye vermeyecegim diyecek olursa ona ne denilebilir? i$te jimdi biz de
boyle yapmak istiyoruz. Buna fikih ve hukuk itibariyle hi(bir engel yok­
tur. Yeter ki millet ger^ekten rujde ulafmij olsun. Ve bu konuda olmasi
gereken siyasi ve ictimai terbiyeye sahip bulunsun. Kur'an-i Kerim de
"Musliimanlann i§i kendi aralannda me$veretle goriilur" dendigi i<jin
buna jer'i mtisaade bulundugunu bildiriyor. Zamammizda birgok bii-
yiik devlet de kendilerini bu jekiide idare ediyor. Pek giizel idare edi­
yor. Once de soylemijtim: Hilafet demek hiikiimet demektir. Maksat
memleket ve milleti adaletli bir jekilde giizelce idare etmektir. Yoksa
hiikiimetin jekli degildir.
Bu konuyu biraz daha afiklamak lazim gelirse deriz ki, velayet -is-
ter uygun bulsun ister bulmasin- bajkasi uzerine soz ge^irmek demektir
ki zorla soz ge?irmek demek olur. Boyle zorla soz getprmek mejru ol­
mazsa ona zuliim ve tahakkiim denir. Mejru olursa velayet olur. Bir ka-
nuna dayanirsa ona hiikiim denir. La/izlar bajka bajkadir Fakat mana
hep birdir. itibar edilen jey ve yonler ayndir. Dolayisiyla velayet ilk on­
ce iki kisma ayrilir: Kamu velayeti, hususi velayet. Kamu velayeti de-
mek hiikiimet demek, hakimiyet demek, saltanat demek, ju yiice Mec-
lis'in tasarrufu demektir. Kamu velayetinin manasi budur. Memleketin
her tarafini, biitiin fertleri ve ciimle kamu ijlerini ifine alir. Bugiin
Tiirkiye'de bu yiice Medis'in kararlan olmadikfa hi?bir kimsenin diger
hir kimse uzerinde zorla soz ge^irmeye hakki yoktur, ge^iremez, gefirir-
Se mejru ve kanuni olmayan bir jey olur, cezayi gerektiren bir haram
te?kil eder. Ne zaman siz bir karar verir ve bir kanun yaparsamz o za-
n'an ondan once zuliim olan $ey jimdi bu karardan sonra, bu kanundan
286 SEYYlDBEY

sonra mefru olur, adalet olur. Qunkii bunlar izafi iflerdir. Adalet de zu-
liirn de izaft iflerdendir, nisbidir. Zaten diinyada mutlak bir ?ey yoktur,
herfey nisbidir. Onun i?in bir zaman adalet olan diger bir zaman zuliim
olur.
O halde halifenin, imanun, hiikiimetin veya sultamn emirleri, tasar-
ruflan, nasil ge;erli oluyor? i§te se?im ve biat onun i;in farttir. Halifeyi
se^mek, imam denilen kifiyi se$mek, hatta mebuslan se^mek onun ipn
farttir. Size basit bir hukuk kaidesi arzedeyim: Hepiniz bilirsiniz, bir in­
san gerek kendi jahsinda ve gerekse kendi malinda diledigi gibi tasarruf
eder. Dilerse bu tasarruf hakkuu bajkasina da bahfeder. Nitekim bafka-
sina verdigi zaman o kifiye vekil denir. Ve o ki§i sizden aldigi tasarruf
hakkina dayanarak sizin maluuzda tasarruf eder. Onun alim satimi artik
ge^erli olur ve siz onu kabul etmeye mecbursunuz. (^unkii onun yapmi^
oldugu o tasarruf miivekkili olan ki§i tarafindan bahfedilmif bir
velayettir. Miivekkil kendi fahsinda, kendi malindaki velayeti ona ver-
miftir. Bu bakimdan o bu verilen velayete dayanarak tasarrufta bulunu-
yor. Bir kifi boyle oldugu gibi bef, on, yiiz, bin ve daha 90k fertlerden
meydana gelen bir ortakkk bir cemaat da bunu yapabilir. Biiyiik kiifiik
butiin firketler, cemaatlar da aym durumdadir. Onlar isterlerse ortak 15-
lerini dogrudan dogruya kendileri goriirler, dilerlerse kendi i^lerinden
veya difandan bir veya birka? kifiyi miidiir yani vekil tayin ederler. Ya­
ni kendilerinin miifterek iflerinde sahip heyete veya bir fahsa bahfeder­
ler. Hakem meselesi de boyledir. Hakem de mesela sizden velayet alma-
dikija sizin aleyhinize veya lehinize hiikmedemez. Ne zaman siz bir kifi-
yi kendinize hakem se^erseniz o zaman onun hiikmii sizin iizerinizde
ge<;erli olur. Neden gegerli olur? (^iinku siz o velayeti ona vermifsiniz,
bundan dolayi ge^erli olur. Ifte bu ve benzerlerinin hepsi velayetin ko-
nusudur.
Diger bir a?idan ise velayet, veUyet-i zatiye ve vel<lyet-i tefviz (dev"
redilmif velayet) adiyla ikiye aynlir. Velayet-i zatiye bir tanedir, o da ba­
banin velayetidir. §eriat babaya kendinde var olan babahk sifati, <;ocugu
hakkmdaki tam ve ger?ek fefkat sebebiyle o <;ocugun lehine tasarruf
hakkim bahfediyor, ?ocuk tarafindan velayetin babasma devredilmesin*
bagh degildir, dogrudan dogruya feriat o velayeti babaya veriyor. C^n-
kii ortada bir (jocuk var, bakilmak ve terbiye edilmek ister. Miras yoluy­
la kendisine intikal eden mallanm korumak gerekir. ifte feriat bu git11
feyleri babaya vermiftir. Babadan bafka hi?bir kimsenin o ?ocuk ii**-
TORKtYE'DE iSLAMCIUK DO§lINCE8l 287

rinde emretme ve yasak koymasi ge?erli olmaz. isterse iki yafmda ?ocuk
olsun kimsenin ona furaya git, burada otur gibi emretmeye hakki yok­
tur. Bu emretmek nedir? Zorla soz ge^irmek demektir. Velayettir. Tefviz
ister, velayetin ona devredilmesi gerekir. Tefviz olmadik^a kimse bu
velayete sahip olamaz. Fakat baba yaratiliftan tam bir fefkata sahip ol­
dugundan feriat bu velayeti babaya vermiftir. Fakat bazan baba da bir
ihtirasa maglup olarak ?ocugun mahm veya kendisini kotiiye kullanabi-
lir. Buna meydan vermemek ipn feriat babanin velayetini ?ocugun men-
faati fartiyla baglamif ve o kayit ile garanti altina almifti. Onun i?in ba-
barun mutlak zarar olan tasarruflan ?ocuk hakkinda ge?erli olmaz, batil
olur.
Velayet-i tefvize gelince, bu bir kifiye bafkasimn bahfettigi
velayettir. Ona devrediyor. Vekil, vasi ve miiteveilinin velayeti gibi. Va-
lilerin, hakim lerin, kumandanlann ve Biiyiik Millet Meclisi'nin
veiayetleri hep bu velayet-i tefviz tunindendir. Yiice Meclis sahip oldu­
gu kamu velayetini milletten almifhr. Onun iipndir ki miiddeti ge^icidir.
Zira kendisinde varolan bir velayet degildir. Millet vermiftir ve bir za-
manla simrlandinlmiftir. Halifenin velayeti de boyledir. O da kamu
velayetini milletten almiftir. Millet bu velayeti se?im ve biatla ona dev-
retmiftir.
Ifte efendiler, Ali §uuri Beyefendi'nin sormak istedikleri mesele bu­
dur. Fakihler yani Islam hukuk^ulan, "Halife milletin vekilidir" derler.
Ciinkii millet kamu velayetini ona devretmiftir. Se?im yoluyla devret-
miftir. Millet onu se^meseydi, o kamu veiayetine sahip olamazdi. Onun
i?in millet o kamu veiayetinin sahibidir ve ashdir. Kamu iflerinde tasar­
ruf kendisine aittir. Fakat millet kendi iflerini bizzat kendisi icra etme-
yip o icrayi se?im ve biat yoluyla halifeye devretmif. ifte bu fekilde hali-
fe kamu veteyetine ibn Humam'm dedigi gibi kamu tasarrufuna hak ka-
zanmiftir. Ondan dolayidir ki ummetin fertleri uzerinde tasarruf hakki-
**a sahip olmuftur ve yine ondan dolayidir ki halife milletin vekili ol-
Huftur.
Sonra burada bir kaide daha var: O da vekalet kaidesinden (lkiyor,
o da fudur: Vekalet bazan mutlak olur, bazan mukayyed (sinirli) olur.
*vUnku bir kimse digerini vekil edecegi zaman dilerse mutlak fekilde ve-
kil eder, istedigini yap der, buna vekalet-i mutlaka denir; dilerse vekilin
yapacagi ifleri tayin eder, bazi kayit ve fartlara tabi kilar. Buna da veka-
let-i mukayyede denir. Bu durumda vekalette mutlak ve mukayyedlik
288 SEYYID BEY

miivekkilin hakkidir. Ona kimse birfey diyemez fiinkii o kendi sahip ol­
dugu velayeti vekiline veriyor. Nasil isterse oyle verir, bu onun hakki­
dir.
§u halde bu kaide hilafette de ge^erlidir. Millet dilerse halifeyi mut­
lak bir fekilde se;er, onun hi;bir tasarrufunu kayit altina almaz, mukay-
yetleftirmez. Bu durumda bu hiikiimet-i mutlaka demektir. Dilerse mil­
let halifenin tasarruflanm bazi kayit ve fartlara tabi tutar. Bu durumda
da hukiimet-i mukayyede olur. ifte mefruti hiikiimet denilen hiikiimet
bu tiir bir hiikiimettir. Millet hi?bir kif iye vekalet vermez, yani bir halife,
bir imam se$mezse hilafet yok demektir? O vakit de cumhuriyet olur.
Buna ne mani vardir? Millet kendi ifimi ben yapacagim, neden bana
bafkasi zorla yaptirsin derse ni?in caiz olmasin? Millet diyor ki hayir
kendi ifimi ben gorecegim, ne zaman aciz olursam o vakit halife veya
imam adiyla bafkasini vekil tayin ederim. Fakat fimdi ben elhamdiilil-
lah aciz degilim, riifdiimii elime ge?irdim. Vekile ihtiyaam yoktur. Mil­
letler i^in en faydali bir hukiimet fekli demek olan cumhuriyet ve mef-
veret usuluyle kendi ifimi kendim gorecegim. O halde buna kim ne der?
Kimse bir fey diyemez. (Jiinkii hak milletindir.
AUa§lar!
Kur'an-i Kerim de bunun caiz olduguna a;ik?a denilecek fekilde
ifaret ediyor: "Musliimanlann ifi kendi aralannda mefveretle goriilur"
diyor.
Alkiflar!
ifte bakimz mesele ne kadar basitlefti. Dondii dolafti basit bir
hukuki mesele oldu. Bu qocuklann bile anlayacagi bir mesele oldu. Bunu
biiyiitmek ve buna bafka tiirlii manalar vermek, hurafe ve masallara ka-
dar gitmek ve korkun<; bir hale koymakta ne mana vardir? Evet bunun
bir mSnasi vardir, o da gorenektir. Efendiler, gorenektir! Kafalar alifiws-
gdzler alifmif, zihinler alifmif, bafka birfey degil.
Tunali Hilmi Bey (Zonguldak): Zeki Bey'in kulaklan (miasm!
Maalesef her tiirlu zuliimlerine katlanarak alifmifiz. Memleketi
malikanelerine ^evirmifler. Milleti ujak gibi kullanmiflar, birfey dewe*
mifiz. Bilirsiniz vaktiyle herhangi bir kifinin mallanm miisadere eder-
lerdi. §una buna istedikleri mallan, araziyi pefkef <;ekerlerdi. A v r u -
pa'dan utandiklan i^in mefhur Giilhane Hatt-i Humayunu yayimlandig1
zaman miisadere kaldinlmiftir, demifler. Medeni bir devlet haline
9
TORKtYE'DE tSU M CIU K OC ONCESI 289

cegiz, artik miisadere kaldinlmif tir demifler ve 93 Kanun-i Esasi'sine de


koymuflardir. Halbuki o vakte kadar biitiin zenginlerin mallanm iste­
dikleri gibi tasarruf ederler, istedikleri gibi miisadere ederlerdi. Ahali
mallanm bundan kurtarmak i<pn bir (are aramaga baflamif, bir adam
buyiik bir zengin olursa, sivrilirse derhal mah miisadere olunur. Bunun
dniine ge^menin (aresi nedir diye ahali kivranmaga baflamif.
Recep Bey (Kiitahya): Haydi vakif!
Ne yapstnlar tabii, vakif usuliinii iyi bir ?are olarak buldular. Efen­
diler! Zanneder misiniz ki bu vakiflar hayir i(in yapilmiftir! Hayir,
vakifnjlmelere bakarsamz gorursiinuz: Ellibin lira kiymetinde bir mal se­
nede bef onbin lira gelir getiren miilkler vakfediliyor. Fakat hayra topu
topu yiiz liralik bir kisim aynliyor. Mesela falan sebile kirk okka kar, fa-
lan camiye seksen okka zeytinyagi, falan mescide otuz kirk tane mum
verilmesi fart olarak (vakifnameye) konuyor. Ust tarafi vakfi kuranui <;o-
cuklanna, nesil be nesil fart ediliyor.
Gtilu$meler, alktflar!
Neden? Qiinkii miisadere ediliyor. Miisadereden kurtarmak i(in
bafka ?are yok. Maksadim <;amur atmak degildir. Tarihi hakikatlan ar-
zetmektir.
Tunah Hilmi Bey (Zonguldak): Bir mufkilim var, Hoca Efendi hazret­
leri. Bir insan cuma namazt kilmak if in bafkastndan izin almaya mecbur mu-
dur?
Evet bu konuda bir risale gordiim. Ge^en se^im donemi mebusla-
Hndan Hoca §iikrii Efendi'nin kitabidir. Kendisiyle tanifma ferefine ula-
§amadim. Kendisini gormedigim i{in fu anda kanaatuun ne oldugunu
bilemiyorum. O kitapta, "Mezhebimiz geregince cuma ve bayram na-
Wazlanmn sahih olmasi imamm (halifenin) iznine bagli oldugundan ha-
t'pHgin hilafet makami tarafindan tevcih edilmesi gerekmektedir” deni­
yor. Goriiliiyor ki Hoca §iikru Efendi, bu makamda iki jeyden bahsedi-
yor: Biri cuma ve bayram namazlanmn sahih olmasi ifin imamm izninin
olmasi, digeri de hatiplerin halife tarafindan tayin edilmesinin liizu-
n'udur. Bu iki meselenin ikisi de yanhftir, biiyiik hatadir. Muhterem
^astamonu mebusu Halit Beyefendi Hazretleri de "Ahalice oyle telakki
biliyor, halife olmazsa cuma namazi sahih olmaz deniyor" buyurdular.
kere funu arzedeyim ki efendiler: IslSm dininde Allah ile kul arasina
8*recek bir vasita yoktur. Bu bir Islam? hakikattir. Ne feyh, ne miirjid.
SEYYtD BEY

ne miictehit, ne imam, ne de bilmem kim asla vasita olamaz. islamda ru-


haniyet, dini te§kilat yoktur. Papa Hz. isa'nm hata yapmaz vekilidir. Hz.
Isa adina emirler verir, yasaklamalarda bulunur. islamiyette boyle bir
jey yoktur. Hi$bir kimse Hz. Peygamber'in hiikiimler tegriinde vekili
degildir. Te$ride vekillik caiz degildir. islamiyette Allah yolu apktir. Al­
lah ile insan arasmda a^ik bir yol vardir. Herkes o yolda gidebilir. Hi;bir
vasitaya ihtiyaa yoktur. Ne Kur'an'da ne de hadiste boyle bir $ey bula-
mazsuuz, bilakis aksini bulursunuz.
Cuma namazi siyasi bir ibadettir. Bayram namazi da oyledir. Onun
ifindir ki buyiik jehirlerde ve kasabalarda kilmir, kdylerde kilmmaz. Bi­
zim mezhebimizde yani Hanefi mezhebinde kdylerde cuma namazi sa­
hih olmaz, mutlaka $ehirde olacak. Qarji ve pazan olan kasabalarda kili-
nacak ve mumkiin oldukija bir yerde, bir camide kilinacak. Onun igindir
ki onceleri jehir i^inde veya jehir kenannda, ozel ;ekilde hazirlanmi§
meydanlarda kilimrdi. O yerlere namazgah denir. Hala bazi §ehirlerde
namazgah denilen yerler vardir. Sonra efendiler! Hatip memleketin en
buyiik ki$isi, en biiyiik alimi olacak. Hutbe siyasi, ictimai, ahlaki,
iktisadi, ilmi izahlan ve ir§ad edici ifadeleri ihtiva edecek. Dolayisiyla
boyle bir hutbe okumaya herkes muktedir olamaz. Ona gore hatip bul-
mak gerekir. Onun i<;in Islamin ilk devirlerinde hutbe meselesi miihim
bir mesele idi. Hutbe okumak ve o yolla halka kendisini gostermek, in­
sanlann fikriyatinda bir mevki edinmek jiiphesiz biiyiik bir jereftir.
Kendine giivenen herkes buna heves edebilir. Onlann taraftarlan da ola-
bilir. Bu okusun, hayir o okusun diye aralannda ihtilaf ve tarti$ma £ika-
bilir. i§te bu ihtilaf ve tarti$maya meydan vermemek i^in Hanefi fakihle-
ri hatibin, cuma namaziru kildiracak kijinin sultan tarafindan tayin edil-
mi§ olmasi gerekir, demi$lerdir.
Dikkat ediliyor mu? Burada halife tabiri yok, sultan tabiri var. Tiir-
kistan'm en biiyiik Alimlerinden, Hanefi fakihlerinin en buyiiklerinden
Burhaniiddin Merginani adinda buyiik bir fakih vardir. Merginan, Tiir-
kistan'da Fergana eyaletinin idare merkezidir. Bu ki?i oralarda ve Se-
merkant civannda islami ilimleri yaymi§tir. Hidaye adinda gayet feyizl‘<
gayet tebcil edilmi?, kiymetli bir kitabi vardir. Bugiinlerde Misir’da ba-
silmijtir. isUm diinyasinda bu kitabi bilmeyen bir Slim yoktur, alimler
arasinda hiiccet kabul edilir. Ondan sonra yazilan butiin kitaplann kay-
nagidir. Hanefi mezhebinde en giivenilir en muteber bir kitaptir. i?te bu
kitapta, "Cuma namazini bizzat sultan veya onun ozel olarak gorevlen-
TORKtYEPE 13LAMCIUK DOgpNCESl 291

dirdigi kijinin kildirmasi gerekir" deniyor. Bu kitabin jerhi olan mejhur


Fethu'l-kadir'de, bugiin her Slimin elinde bulunan Diirr-i muhlar'da ''is­
terse sultan galebe yoluyla sultan olmu? olsun ve hatta bir kadm olsun,
beis yoktur” deniliyor. Adi ge^en HidiSye'de de bu jartm, bu meselenin
illeti (sebebi), gerekqesi olarak joyle deniyor: "Qiinkii cuma namazi bu­
yiik bir camaatla eda edilir. Ve bazan imamhga hevesli olanlar tarafin­
dan birini imamlik ipn one getprme ve birinin one ge^mesi konusunda
munaka$a ve ;eki$me olur. Bazan da bir sebepten dolayi fekijme ve ihti­
laf ortaya fikabilir. Bundan dolayi farz ijini tamamlamak i<pn boyle bir
jarta liizum goriilmiijtiir". i$te bu sozler Hiddye'nin kendi sozleridir, be­
nim sozlerim degildir. §iiphe edenler oraya bajvursunlar.
ijte pek a?ik olarak goriiliiyor ki cuma giinii hutbe okumak (veya
hutbe okumakla birini gorevlendirmek) oyle zannedildigi gibi halifeli-
gin gerekli unsurlanndan biri degildir, yalmz inzibat ve asayij meselesi-
dir. Q!eki$me, ihtilaf ve dii$manhklan ortadan kaldirmak i;in gereken
hiikiimetin vazifelerindendir. Hatta §afii mezhebine gore cuma namazi-
nin sihhatinda boyle bir jart yoktur. Hanefi fakihleri de, sultan olmayan
yerlerde hutbe okuyacak hatibi ve imami halk kendisi se^er ve tayin
eder, derler. i$te meselenin ger^ek mahiyeti budur. Fakat nasilsa -iiziile-
cek bir jeydir ki- bu mesele zihinlerde (ok yanli$ olarak yerlejmijtir.
Anlattigim $ekiide tashih edilmesi gerekir.
Efendiler, bir seneden beri memleketimizde hatipler yalmz $eriye
Vekili tarafmdan tayin ediliyor. §imdi bir seneden beri memleketimizde
kilman cuma ve bayram namazlan sahih degildir mi denilecek? Bu bii­
yiik bir hata olur. Gerekli olan hatibin, cuma ve bayram namazlanni kil-
diracak olan imamm hiikiimet tarafindan tayin edilmesidir. Bu ger<jek-
lejtikten sonra bafka bir jeye liizum yoktur.
izn-i imam (Cuma ipn halifenin izin vermesi) meselesine gelince,
efendiler, bu da yanlijtar. izn-i imam tabirindeki imam Iafzi 'elifle imam
degil, 'ayn' ile ammdir. Yani isim tamlamasi ile izn-i imam degil, sifat
tamlamasi ile izn-i amm (umumi, genel miisaade, herkese aipk olma) de-
mek lazimdir. i$te dogrusu budur. Yani cuma namazimn sahih olmasi
■fin izn-i 1mm jarttir. Bu izn-i Smmdan maksat da cami veya kale kapi-
lannin herkese a(ik olmasi, herkesin o cami veya kale icpnde cuma na-
Wazim kilmaya izinli bulunmasidir. Qiinku cuma ve bayram namazlan
Islamin ;iarlanndandir. Onlann afiktan apga yapilmasi gerekir. f?te cu-
•tta ve bayram namazlannm sahih olmasmda izn-i ammin jart olmasi bu
292 SEYYlD BEY

hikmete dayanmaktadir. Dolayisiyla bir padijah, bir halife, bir vali veya
bir kumandan yalniz kendine bagli olanlarla cuma namazim kilmak iste-
yip de cami veya kale kapilanni kapattirarak halki i?eri girmekten men
ederse o namaz sahih olmaz. Ijte bu meseleyi de bu $ekilde tashih etmek
gerekir. Ne yazik ki Slim geginen bir^ok ki§i bu meseleleri -pek basit ol­
duklan halde-yine yanlij bellemi$lerdir. Bu meseleler fikih kitaplannm
hepsinde bu $ekilde yazili oldugu halde bilmem nasil olmuj da bunlar
?ok yanh$, pek a<;ik bir hata olarak bellenilmijtir. Buna bir tiirlu aklim
ermedi. Ben fikih kitaplan ipnde $u soylediklerimin ziddrni iddia eden
bir kitap, bir ibare gormedim.
Hac emiri (Hac mevsiminde hac ijleriyle gorevlendirilen ki$i) mese­
lesi de boyledir. Az once ismini zikrettigim Hoca §ukrii Efendi, hac emi-
rini tayin i?in de halifenin varolmasimn gerektigini soyluyor. Halbuki
asla oyle bir liizum yoktur, bu da inzibat ve asayi? meselesidir. Oteden
beri hacilar arasmda emniyet ve asayi$i korumak, ;eki$me ve ihtilaflan
halletmek i<;in bir kijiyi hac emiri tayin ederlermi§. Mesele bundan iba­
rettir. Bu da hiikiimetin vazifelerinden biridir ve hifbiri hilafetin liizum-
lu $eylerinden degildir.
Hutbelerde halifelerin, padi$ahlann isimlerinin anilmasi meselesine
gelince, bu artik busbiitiin sonradan ortaya atilmi; bir durumdur. Kafr
yen hutbenin jartlanndan degildir ve hutbe ile dini bakimdan hi^bir il-
gisi yoktur. Tamamen idari ve siyasi bir durumdur. Ra$id halifeler dev-
rinde hutbelerde hiqbir kimsenin ismi amlmazdi. Biraz ew el soylemij-
tim. Hutbe nutuk demektir. Onda anilmasi gereken §eyler siyasi, ictimai,
iktisadi, ahlaki nasihatlar, meselelerdir. Hutbe, halki ikaz ve irjad i$in
okunur. Yoksa bir kijinin ismini anmak i?in okunmaz. Emevi Devleti za-
mamnda hatipler hutbelerde Hz. imam Ali'ye lanet ediyorlardi. Bunu
sirf bir propaganda olmak, halki Hz. Ali'den sogutmak i;in Muaviye
karmi^ti. Hz. Ali'nin kabul gordugii yerlerde de hatipler, Emevi hatiple-
rine karjilik olarak Hz. Ali’ye dua ediyorlardi. Daha sonralan Tavaif-1
miiKik ortaya <;ikhgi zaman her yerde hatip o yere hakim olan sultanin
ismini anar oldu. Bundan maksat da o yerin hangi sultanin, hangi hvi-
kumdann idaresi altinda bulundugunu gostermektir. Bizde de hatipl®r
hutbe sirasinda Osmanli padi$ahlannm isimlerini anarken 'Halife b. Ha-
life’ demez, 'es-Sultan ibni's-sultan' der. 'Halife b. Halife' diyen hatip hi?
gordiiniiz mii? Hutbelerde Hulefa-yi rajidinin yani Ebu Bekir, Omer,
Osman ve Ali'nin isimlerinin anilmasi da bu kabildendir. Yani bu da sirf
3
TORKtYEDE tSLAMCILIK DO ONCESI 293

siyasi bir meseledir, §iilere kar$i zikredilir ve bu hutbenin okundugu


yerdeki ahalinin Ehl-i siinnet oldugu bununla ilan edilmi$ olur. iran'a
giderseniz orada da camilerde hatipler Ebu Bekir, Omer ve Osman'in
isimlerini zikretmezler. Htilasa bu gibi jeyler sonradan ortaya ?ikmi$
jeylerdir. Asil IsUm jeriahnda boyle jeyler yoktur.
ifte efendiler, hilafet ve onun teferruati hakkinda size pek <;ok a?ik-
lamalar yaptim. Bu apklamalarimla artik hilafet meselesinin jer'i mahi-
yeti tamamiyla anla$ilmi$tir saiunm. $imd> de musaade ederseniz bir iki
sozle mukaddes dinimi dost dii§man herkese karji biraz yvicelteyim:
Muhterem efendiler, islamiyet gayet yiice ve yiiksek bir dindir. ilim
ve bilgiyi, ilerlemeyi (terakkiyi) ?ok sever. Akildan, mantiktan hi? aynl-
maz. Yeryiiziinde isUm dini kadar hiirriyetperver, terakkiperver bir din
yoktur. Biitiin dint hiikiimler, yiiceligi ve yiiksek duygulan ihtiva eder.
Hedef aldigi gaye, ahlaki olgunluklar ve be$eri faziletleri kurmak ve em-
niyet altina almaktir. Hz. Peygamberimiz en sahih hadislerinden birinde
"Ben ancak ahldki olgunluklan tamamlamak i?in gonderildim" buyuru-
yor. Bir hadis-i jeriflerinde de akil i?in "Huccetullah" (Allah'm hiicceti,
delili) tabirini kullaruyor. Bakintz ne diyor: "Hak nerede ise sen de onun-
la beraber orada ol. Ondan aynlma. Sana $uphe veren jeylerin hakikati-
ni aklinla temyiz et. (Jiinkii Allah’m senin aleyhine olan hiicceti sende-
dir, kendindedir ve onun feyiz ve bereketi de senin yanindadir". Ne yii-
ce sozdiir, ne kadar manalidir ve akla ne biiyiik kiymet veriyor. Zaten
Kur'an-i Kerim de ba$tan ba$a akli, akil sahiplerini yiiceltir. Onun i?in
Islamiyet akil ve mantik ile ikizdir. Bir ayet-i kerimede, "Degifik sozlen
ifitip de onlartn en gtizeline uyan kullanmt ilahi mukafatimla mujdele" (Zii-
Wer, 39/18), buyurulmaktadir. Bu ayetin alt tarafinda da, "Ifte Allah'm
hidayete mazhar ktldtgi kifiler bunlardtr ve ifte ancak onlar aktl ve izan sahip-
leridir" deniyor.
Ifte gerek o hadis ve gerekse bu ayet, taklitpligi, otekinin berikinin
ftukallitligini, yani delilini bilmeksizin koriikoriine herkesin -ulemadan
°lsa bile- miicerret sozlerine uymayi yasakliyor. Daima her jeyin akil ve
Mantik ile, delillere dayanan akl! muhakemelerle tetkik edilmesi liizu-
*>uinu gosteriyor. Bir ayet-i celilede de Hz. Peygamber'e hitaben, ~Sozle-
finizde dogru iseniz delillerinizi getiriniz." (Bakara, 2/111) buyuruyor.
Burhan, kesin delil demektir. Istilahta, kesin onciilerden tefekkiil eden
delile denir ki kat'i ve kesin delil demektir. Diger bir ayet-i celilede de
timinin ulagmadtgt fey uzerine durma." (isra, 17/36) buyuruluyor. Pek
294 SEYYlD BEY

apk olarak goriiliiyor ki Hz. Kur'an akil ve mantiga ve ilmi delillere ?ok
buyiik kiymet veriyor.
Efendiler, islamiyet bilgi ve ilimle ikizdir. Hikmet ve marifetten hi?-
bir zaman aynlmaz. Hep bilirsiniz: Mesela "ilim Qin’de de olsa gidiniz,
tahsil ediniz" ve “ilim ve marifeti be§ikten kabre kadar tahsil ediniz”, ha-
dislerini hep bilirsiniz. Bilmeyen yok gibidir. Size bir hadis daha nakle-
deyim: Bakiniz bunda Cenab-i Peygamber Efendimiz ne diyor: "Hikmet
mu'minin yitik malidir. Onu nerede bulursa o ona en layik olandir.” Bu
hadis-i $erif sahih ve hasen hadislerdendir. Me$hur kutub-i sitteden Sii-
nen-i Tirmizi'de ve di|er hadis kitaplannda mevcuttur ve ?ok me$hur-
dur. Muhtelif tabirlerle rivayet edilmijtir. Oyle vaaz ve nasihat kitapla-
nndaki hadislerden degildir. Abd-i adz oyle mevaiz kitaplanmn hadis-
lerinden bahsetmem. En muteber hadis kitaplannda gormedik?e o gibi
zayif hadislerden bahsetmem. Hikmet, e§yanin hakikatma uygun olan
soz, ilim ve marifet demektir. Yitik (dalle), ne demektir bilir misiniz? in-
sanin kaybedip de aradigi mal demektir. Mesela bir (jakiyi u z erin iz d en
du§iiriirseniz aramaya ba§larsiruz. i§te o sizin yitiginiz (dalle) dir. Tiirk-
?esini Tunali Hilmi Bey kardejimiz soylesin.
Tunah Hilmi Bey (Zonguldak): Yitik'tir.
Seyyid Bey (devamla): i$te Cenab-i Peygamber boyle buyuruyor:
Hikmet olan soz, e?yamn hakikatlerine uygun olan bir soz, hukuki,
ictimai, felsefi, iktisadi ve ahlaki bir diistur, her nerede bulunursa bulun-
sun, her kimin agzmdan ijitilirse i$itilsin, i$te o soz, i$te o dogru kelam,
i§te o diistur miislumanm kaybedip de aradigi malidir. Hi? tereddut et-
mesin, hemen alsin. Nerede bulunursa bulunsun, herkesten ?ok bir
mu'min ona daha ?ok miistahaktir. Herkesten ew el alsm, onun oz mall-
dir. Bakuuz bu ne biiyiik ve yiice bir sozdiir. Deiaiet ettigi mana ve meal
itibariyle, tajidigi mana itibariyle biiyiik bir diisturdur. i$te bu hadisten
de anlajiliyor ki, isUmiyet maarife, ejyanm hakikatlerine pek buyuk
kiymet veriyor. Hukukta hiirriyetperver bir din oldugu gibi ilim ve fen-
lerde de hiirriyetperver bir dindir. Akil, mantik ve maarifi pek ?ok se­
ver. Bilgisizlikten ve koriikoriine otekini berikini taklit?ilikten ?ok nefre*
eder. "Biz babalarunizi boyle bulduk, onlann izinden aynlmayiz" diyen
inat?ilara, Hz. Kur'an, "Siz ve babalanniz bariz ve fyikdr bir sapikliktasintz-
(Enbiya, 21/54) diyor.
Efendiler, bir vakitler Avrupa bilgisizlik karanligi i?indeyken, dog11
medeniyet yollannda hayli ilerlem ijti. O zam anlar yeryuziinde en ilerle-
TORKtYE’DE lSLAMCIUK D(j§CFNCESl 295

mi? ve en medeni yerler IsUm alemi idi. Biitiin Avrupa, mesela ingilizler
biitun ilimleri ve fenleri fiindi ispanya denilen Endiilus'ten almijtir.
Amerika Universitesi Profesdrlerinden Draper Ilim ve din fati$masi adiy­
la bir kitap nefretmiftir. Tavsiye ederim miihim bir kitaptir, okuyunuz.
Bu adam bu kitabmda, "Bir kafada, bir dimagda din ile ilim ayni anda
bulunamaz, Slim ise dindar degildir, dindar ise Slim degildir" diyor. Ve
bu konuda uzerinde miitalaalarwi, tarihi tetkiklerini yiiriitiiyor. Fakat
yine kendisi o kitapta aqkfa funu diyor: "Benim bu kitapta dinden mak-
sadim, Islam dini degildir, diger dinlerdir, ozellikle Katolik dinidir,
islam dini degildir". Sonra Endiiliis'te vaktiyle islam aiimleri tarafindan
kismen yeni baftan icat, kismen de ikmal edilen ilim ve fenleri birer hi­
rer sayiyor. Trigonometrinin tamamiyla islam aiimleri tarafindan icat
edildigini, eski Yunanlilar zamarunda bunlann icat edilmemif oldugunu
soyler? iki ve ii? x’li cebir ilkelerini, iki rakam arasmda miktarca olan
farktan dogan hesabi ve hatta logaritmayi, eczaalik ilmini, pehlevan ve
nuhud yakilanm ve bunlara benzer daha bir ?ok usul ve kaideyi dogru­
dan dogruya ve ilk defa Islam alimlerinin icat ettigini soyler. Ifik kinl-
masini Ebu Bekir Razi'nin keffettigini ve yeryuzuniin kiire feklinde ol­
dugunu aym fekilde Islam alimlerinin keffettigini soyler. Yerkiirenin ilk
defa Bagdat dvannda Sincar ovasmda fenni usuller kullamlarak olfiil-
diigunii ve Avrupalilann yerkiireyi 6I?erek buldugu miktar ile islam
Alimlerinin buldugu miktar arasmda pek ciiz'i bir fark oldugunu soyler.
Ebu'l-Kasim denilen bir doktorun Belfika krali tarafindan kendisini te-
davi iijin ozel olarak (fagnldigmi ve bu doktorun iki defa Bel<;ika'ya gitti-
gini, hatta bir defasinda alti ay kadar bir muddet Belfika'da oturarak
krah ve bafkalanm tedavi ettigini, Avrupa'da ilim meraklisi bir ?ok
gen?lerin ve hatta daha sonra papa olan bir iki kijinin ilim tahsili ifin
Endiiliis'e kadar gittiklerini, ingilizlerin denizdlik fennini Endiiliis'te
fahsil ettiklerini uzun uzadiya siralar ve izah eder. ifte bunun ifindir ki
Ingiliz denizdlik terimlerinin fogu Arap?a kelimelerden alinmadir. Bu
hususta daha pek ?ok beyanlarda bulunur ise de uzun siirecegi ifin hep­
sini birer birer saymak istemem. Esasen onun soylemesine de ihtiya?
yok, zaten bizce bilinmektedir. Fakat bafkasinin agzindan ijitmek hofa
gidecegi i;in kisaca da olsa onun sdzlerini ve htisnti fehadetini,
takdirkar ifadelerini nakletmeyi uygun gdrdiim.
Efendiler, furasiru arzedeyim ki doguda Islam aleminde islam me-
deniyetine ilim ve fenlere hizmet eden alimlerin ?ogu Tiirktiir. iflerinde
S°k biiyiik filozoflar, 50k biiyiik mutefennin ve miitebahhir alimler, bii-
296 SEYYID BEY

yuk hukuk^u fakihler vardir. Birtakim zAlim ve miistebit hiikiimdarlann


zuliim ve istibdadi neticesinde boyle zebun ve harap, cahil bir hale gel-
mi$ olan Semerkant, Buhara, Nijabur, Bagdat, Belh gibi §ehirler vaktiyle
ii?er be$er milyon niifuslu cesametli memleketlerdi. Me$hur edib-i azam
Kemal Bey merhum, bir eserinde bu $ehirler i?in "Herbiri Paris, Londra
gibi" diyerek bunlann bugiinku Paris ve Londra derecesinde biiyiik je-
hirler oldugunu soyler. Ben merhumun bu eserini okudugum zaman bu
soziinii ?ok miibalagah bulmuj, inanmami$tim. Sonralan Arap?a eser-
lerde goriince merhumu tasdik ettim.
Efendiler, bazi Arapcja eserlerde gordiim, Horasan'la Afganistan
arasinda bulunan Belh denilen §ehir vaktiyle alti milyon niifuslu cesa­
metli bir memleket imi$. i?inde altiyiiz kadar kubbeli ve minareli cami
varmi?. Bugiin ise ihtimal bu jehirlerin enkazi bile kalmami;tir. §imdi
soranm size, o vakit Islam medeniyeti o derecede ilerlemi? ve islam
alemi o 61?iide mamur ve medeni iken §imdi neden harabezara donmii?,
ahalisi bilgisizlik ve cehalet i?inde kalmi$hr, bunun sebebi nedir?
islamiyet o vakit terakkiye mani olmuyordu da fimdi mi mani oluyor.
Veyahut sozii tersine ?evirelim: islamiyet jimdi terakkiye mani oluyor
da o vakit olmuyor muydu? Bunun hi?biri degil.
Efendiler, zamammizda memleketimizde terakkiye mani olan hal
gerijek islamiyet degildir. Cehaletten, koriikoriine taklit?ilikten dogan
zihniyettir. Zamammizda Islam dini pek garip kalmi$, hurafelerle dol-
mu$tur ve bu hurafeler Islam alemine diger dinlerden, bajka milletler-
den sirayet etmi§tir. Yoksa ger?ek islam dini hurafelerin, batil fikirlerin
en biiyiik dii;mamdir. Esasen Islam dini hurafeleri, batil inan?lan kd-
kiinden yikmak i?in geimi$tir. Nitekim vaktiyle yikmijti da. Fakat son­
ralan juradan buradan Islam aleminin iqine bir ?ok hurafe girdi, netice­
de Islim dini biitiin biitiin garip kaldi.
Tereddiitsiiz diyebilirim ki, bugiinku Islam dini bajka, asr-i saadet-
teki islam dini bajkadir. Gerijek Islam dini fitri ve mantiki bir dindir; ha"
yalleri, hurafeleri, birtakim batil fikirleri hi? sevmez, bilakis onlardafl
nefret eder. Biraz once de soylemijtim, Hz. Peygamber'in en buyiik dua­
si, "Ya Rabbi, e§yayi oldugu gibi bana goster” idi. Ne giizel, ne biiyiik
duadir. insan e§yamn hakikatlerini oldugu gibi bilirse daha ne ister? &1
biiyiik hikmet, en biiyiik ilim ve marifet de ejyamn hakikatlerini oldugu
gibi bilmek degil midir?
ijte efendiler, hilafet ve isUmiyet hakkinda bildigimi, anladigi®1 sl‘
TORKtYEDE tSLAMCIUK DO^ONCESl vm

ze soyledim. Bu yirmi otuz senelik uzun ve yorucu senelerin mahsulu


olan ?ali$ma ve arajtirmalardir.
Yahya Galib Bey (Kirjehir): Allah sizi milletimizle beraber payidar el-
sin.
Seyyid Bey (devamla): Sozlerimde asla riyakarhk, bir gizli maksat
yoktur. Bildiklerimi tam bir samimiyetle size arzettim. Maksadim muaz-
zez dinimin hakikatlerini oldugu gibi bildirmek, bu suretle islamiyeti
dost ve diijmana karji yiiceltmektir.
Efendiler, ahali bu hakikatleri anlamazmi§, bilmezmij. Anlatalim,
bildirelim, vazifemizdir. Ahali anlamarru$, bilmemi$ ise kabahat onlarda
degil, anlatmayanlardadir, bildirmeyenlerdedir. Bundan sonra olsun an-
latalun, ikaz edelim, yol gosterelim, aydmlatalim ve bu zavalli memleke­
ti artik yuriitelim.
"Bravo” sesleri.
Hilafet, hilafet diye ; 6kmu$ gitmijiz, harap ve tiirab olmufuz. Ne
mahmiz, ne cammiz, ne mulkiimiiz kalmi$, biitiin memleket yoksulluk
i(inde kalnu$. Bu mu hilafetin iyilik ve faydalan efendiler...
’’Bravo” sesleri.
Artik yiiriiyelim, dirilelim. Butiin medeniyet alemi almij yiiriimuj,
ilerleme yolunda dev adimlarla gidiyor. Biz bunlann arkasindan boynu
biikiik yetim gibi bakip bakip da "Go?tu kervan kaldik dag bajrnda” mi
diyelim?
Gttltifmeler.
Dogrusu insan uziiliiyor. Ne yalan soyleyeyim, aym zamanda insa-
na hiddet de geliyor. Ne acayip §ey: Islam dini bu kadar yiice ve terakki-
perver bir din olsun da biz miisliimanlar, milletler ve kavimler ipnde en
geride kalahm.
Giilufmeler ve alkiflar.
Efendiler, sozlerimi bitirmeden once zamammizda, hele $u sirada
S°k miihim olan bir mesele hakkinda miisaade buyurunuz da bir iki soz
soyleyelim.
"Soyle, soyle, sabaha kadar soyle dinleriz" sesleri.
Bundan u? be$ giin once bir apk oturumda, genel toplantimzda
Wuhterem Izmir mebusu arkada$im Sarafoglu Jiikrii Bey, "Turkiin ru-
298 SEYYtDBEY

hundan dogan kanunlar isteriz" dem ijti. Ben o oturumda bulunamadim,


sonra gazetede okudum. Q jk dogru soylemi?, tasdik ederim. Tiirkiin orf
ve adetine uygun kanunlar isteriz demek istiyor degil mi?
Sara?oglu §ukrii Bey (Izmir): Evet, evet.
Adliye Vekili Seyyid Bey (devamla): Kur'an-i Kerim de boyle soylii-
yor. Bir 3yet-i celile vardir, ictim ai ve hukuki bir vecize, bir hikmetli
diisturdur. Bakrniz Kur'an-i Kerim ne diyor: "Fazla olani (afv) al, 6rf ile
emret, cahillerden ytiz gevir." (A'raf, 7/199).
Atta§lar.
Igte goriiliiyor ki Hz. Kur'an "orf ile emret" diyor.
Efendiler, biitiin dogu ve batinin, butiin Avrupa hukukfulannm ,
biitiin filozoflann birlejtikleri bir je y vardir ki, o da; bir memleketin ka-
nunlamun o memleketin orf ve adetlerine uygun olmasidir. Kanun yapi-
lirken esas budur. Bir kanun memleketin orf ve adetlerine uygun olmaz­
sa o kanun payidar olmaz. Cunkii hukuk demek orf ve adet demektir.
Bir memleketin kanuni hiikiimleri, hukuki kaideleri o memleketin orf ve
Sdetlerinden dogar ve o orf ve Sdetlerin degijm esi ile degi$ir.
Fakat acaba bu ayet-i celiledeki orf kelimesi bugiin dilimizde kulla-
mlan orf ve adet manasina midir? Ah! E)ertlerim biiyuktiir. Bu ayet-i ce­
lile hakkiyle tetkik edilmemi$, manasi i$lenememi$tir. Tefsirlere bakar-
saniz birbirine zit b a jk a b ajk a m analar verildigini goriirsiiniiz. Bu
ayetteki orf, maruf (iyi) manasinadir, miinkerin (kotii) ziddidir. Halkin
dilinde kullaralan orf ve adet manasina degildir, derler. Halbuki efendi­
ler, bu yanh$tar. Ben bu meseleyi uzun muddet, senelerce tetkik ettim-
Meselede Ej'arilerle, yani §afii ulemasiyla M aturidilerin, yani Hanefi
ulemasimn fikirleri birbirine karjidir. Bunu ayirdetmek lazimdir. §afi>
ulemasi tarafindan yazilan tefsirlere, mesela Kadi Beydavi tefsirine ba-
karsamz, orfiin, "§eriat tarafindan giizel ve iyi oldugu bildirilen jeydir”
diye tefsir edildigini goriirsiiniiz. Halbuki Hanefiler tarafindan yazilan
tefsirlere, mesela Haneftlerin en biiyiik muhakkik alimlerinden ve fikih
usfilii imamlanndan olan Cassas Ebu Bekir Razi'nin Ahkamu'l-Kur'M
adindaki tefsirine bakarsaniz, orfii, "Aklin giizel ve iyi olarak belirledig1
jeyd ir" diye tefsir ettigini goriirsiiniiz. Bu zitligin sebebi hiisiin-kubul1
(iyilik-kotiiliik, giizellik-^irkinlik) meselesidir. Bu islam felsefesinde
onemli bir konudur. Bugiin Avrupa filozoflan da bu konu ile me?gul
maktadir. Bunu size izah etmek istemem, uzun gider, bunun yeri burasi
TORKlYE'DE tSLAMCIUK DO§(JNCESl 298

degildir. §u kadar soyleyeyim ki, orf irfandan tiiremedir. Maturidilere


gore, yani Hanefi fakihlerine gore akil ve irfanrn caiz gordugii $ey de­
mektir? Adetle arasinda ju kadar bir fark vardir ki, adet batil uzerine de
kurulabilir, batil ve kotiilenmi? jeyler de adet olabilir. Nitekim bir ?ok
kotii §eyin, insanlar arasinda adet oldugu gibi. Fakat orf irfan uzerine
kuruludur, batil uzerine kurulmaz, reddedilmij ve kotiilenmif jeylere
orf denmez. §u halde orf ile adet arasinda mutlak bir umum ve husus-
luk vardir. O rf daha hususi (has), adet daha umumidir (3mm). Yani her
orf adettir ama her adet orf degildir. Bazi adetler akil tarafindan kabul
edildigi i?in orf tiir, fakat bazi adetler de akil tarafindan reddedildigi ifin
orf degildir. ifte orf ile adet arasmda bu fark vardir, bafka bir fark yok­
tur. Evet maruf da orf demektir, fakat o da bu manadadir. Ben fikih usu-
liine dair yazdim ve elan bitiremedigim biiyuk bir eserde bu meseleleri
uzunboylu izah etmi$tim. Arzu edenler benim o kitabima muracaat ede-
bilirler, matbudur. Talebe Cemiyeti tarafmdan bastinlmi$tir. Dariilfii-
nun'da Talebe Cemiyeti tarafmdan satilmaktadir.
Sonsdz olarak ju ciheti de arzedeyim ki, adli islahat adi altinda ale-
lacele bir kanun yapmak dogru olamaz, zararlidir. Almanlar son medeni
kanunlanni ancak onbej senede meydana getirebildiler. Memlekete, mil­
letin orf ve adetine, milletin ictimai biinyesine uygun kanunlar yapmak
kolay bir je y degildir. (Je^itii devletlerin, ?e$itli usul ve kanunian var.
Bahnin orf ve adeti ve hukuku oldugu gibi dogunun da, memleketimi-
zin de orf ve adeti ve hukuki kaideleri vardir. Bunlan uzun uzadiya tet­
kik etmek, etiit etmek, du$iinmek, hangi kaidelerin, hangi hiikiimlerin
memleketimize, milletimizin ictimai $artlanna, yajam a bifimlerine uy­
gun oldugunu tesbit etmek gerekir. Boyle yapilmayip da aleiacele, geli-
$igiizel bir kanun yapilacak olursa fayda yerine zarar ortaya pkar. Sonra
sik sik, iki giinde bir tadil etmeye mecbur kalirsiruz. Ben size bir ayda
biiyiik bir kanun, devletin medeni kanununu bile getirebilirim. Ne yapa-
nm? Alman veya isvifre medeni kanununu terciime ettirerek yiice top-
lulugunuza takdim edebilirim. Fakat ona Turkiye kanunu denmez,
muhterem Saratoglu §iikrii Bey’in tabiri vechile Turkiin ruhundan do­
gan kanun denmez, Alman veya isvi^re kanunu denir. Almanya ve Is-
vi?re ba$ka, Turkiye ba$kadir. Tiirkiye'de Turkiye kanunu lazimdir. Bu
da uzun uzadiya tetkike muhtaftir. Ka$ yapalim derken goz pkarmaya-
hm, metin ve saglam esaslar uzerinde yiiriiyelim. Tekrar geriye donme-
yelim.
300 SEYYID BEY

i?te ben bildiklerimi, kanaatlanmi biitiin samimiyetimle en a<pk bir


jekilde arzettim. Artik otesi size aittir. Her jey karanniza baglidir. Mii-
saadenizle sozlerime son vereyim.
’Tejekkiir ederiz" sdzleri, alktflar.

Tttrkn/e Biiyiik Millet Meclisi'nin 3 Mart 1340 (1924) tarihinde mtlmkid ikinci
ictimainda Hilafetin mahtyet-i feriyyesi hakkmda Adliye Vekili
Seyyid Bey tarafindan irad otunan nutuk.
Yazann hilafet konusunda degi$en ve geli$en fikirleri i^in aynca bk.
UsCl-i fikih I - Medhal, s. 106-162 (1333), Hilafet ve hakimiyet-i milliye (1340).
II
ictihad ve Taklit

Herkesin bildigi bir hakikattir ki bugiin medeniyet diinyasinda en


geri kalmi§ bir millet varsa o da biziz. Islam aleminin herhangi tarafina
bir goz atilsa derhal nazarlarda acz ve meskenet tecelli ediyor. Medeni­
yetin mevcut jartlanyla miitenasip ciddi, hakiki varhk ve hayat belirtisi
gosteren bir Islam par;asina tesadiif edilemiyor. Bir zamanlar ciham ma­
rifet ve medeniyet nurlanyla asirlarca aydinlatan islam beldeleri bugiin
nursuz, ruhsuz harabezar halinde bulunuyor.
insan bir kere islam Sleminin o zamanki ilim ve marifetce, medeni-
yetce insani faziletlerce o yiiksek mevkiine, bir de bugiinkii (6kii$ ve ge-
rileyij haline bakiyor da hayretten hayrete diijiiyor. Dinli, dinsiz butiin
milletler ve kavimler, hatta giine$i, ateji tann edinecek kadar batil bir di­
ne tabi olan milletler bile zamammizda medeniyet hayatmin en yiiksek
mevkiini i§gal ettikleri halde esasi vahdaniyet, riiknii ilim ve marifet,
§arti fazilet olan fitri bir dine mensup isUm milleti en geride, en ajagi
mertebede bulunuyor.
Bu acikli hakikati goriip de kalbi sizlamayacak ciddi, hamiyetli bir
Miisliiman tasawur edilemez. Lakin ne fayda ki yalmz kalplerin sizla-
'nasiyla, teessiirler gostermekle i$ bitmiyor. Zamanimiz teessiir zamam
^egil ilim ve marifete faaliyet gostermek zamamdir. Artik iyice anlama-
llyiz ki bugiinku hayat jartlanmizla $u medeniyet aleminde bizim ifin
^a5amak, ya$atmak imkam kalmamijhr. Babdan doguya dogru akmakta
°kn medeniyet seli gittik^e jiddetini artirmaktadir. Zannetmem ki bu
halimizle o cereyana mukavemet mumkiin olabilsin. O, aki$i fiddel-
bir sele benzer ki zamaninda onun mecrasim apnaz, etrafim ilim ve
302 SEYYID BEY

marifetle donatmaz ve tahkim etmezsek korkanm ki bir gun gelir oniinii


alabilecek biitiin manialan altust eder, yalntz vatanimizi degil, dinimizi
de milletimizi de siler gotiiriir.
Bazilan Islam milletinin gerilemesini goriiyorlar da "islamiyet te­
rakkiye manidir" diyorlar. Bu soz hayli zamandan beri once Avrupahlar
tarafmdan kasitli olarak soylenmij bir sozdur. Bazilan da islSm muhitin­
de mevcut olan ruh haline bakiyor da bunu islam dininin dogurdugu
bir netice zannediyor. Onun iijin o fikirde bulunuyor, ayni zamanda
tarihi hakikatlerden gaflet ediyor. Acaba islamiyet kadar medeni terak­
kilere hizmet etm ij bir din, bir mezhep dunyaya g elm ij midir?
islamiyetin esasi vahdaniyet, ruknii ilim ve marifettir. Kur'an-i Kerim
ba$tanba$a ilmi yiicelten, cehaleti kotiileyen ayetlerle doludur. Cenab-i
Hak bir ayet-i celile ile Hz. Peygamber Efendimiz'e ilim ve marifetinin
artmasi igin istekte bulunmasmi, dua etmesini emrediyor (Taha,
20/114). Yuzlerce sahih hadis islam iimmetini ilimleri tahsil etmeye tej-
vik ediyor.
Ne hacet, tarih ortadadir. Avrupa'nin bugiinkii medeniyetinin esasi,
IslSm medeniyeti degil midir? Hala bugiin bir;ok ilim ve fende mevcut
olan ilmi terimler Islam aiimleri tarafindan vaz edilen Arap?a tabirler-
dir. Hulasa vaktiyle islam medeniyeti o zamanlar mevcut olan medeni-
yetlerin pek (ok iistiinde idi. Bu tarihin isbat ettigi bir hakikattir, bunu
inkar etmek tarihi biitiiniiyle inkar etmek demektir ki hakikata karji
agiz kalabaligiyla iistiin gelmeye <;ali§maktir.
Islam milletinde goriilen ?u gerileme ve ?okme halinin sebeplerini
islamiyette degil bajka jeylerde aramak gerekir. i?te ve di$ta meydana
gelen harpler, iqte uzun muddet devam eden kan$ikhklar, hiikiimetlerin
icra ettikleri zuliim ve istibdat, siyasi maksatlara dayah olarak ortaya ?i-
kan bazi islam firkalanmn yaydigi hurafeler ve bunlann neticesi olarak
Islim aiemini istila eden cehalet ve taklit bu gerileme ve (jokmenin bafl>-
ca sebepleri ve etkenleridir.
Siiregelen harpler ve ihtilaller yiiziinden ne kadar islamiyet ve me-
deniyetle ilgili temel eser varsa hemen hepsi mahvolup gitmi$tir. Hele
batida ve doguda ortaya fikan iki aakli istila faciasi neticesinde EndiiW*
kiitiiphanelerinde mevcut biitiin tedvin edilmi? ilmi ?ali$malar ozel b'r
ayinle yakildi ve Bagdat'ta ele ge?en telif edilm ij biitiin medeni eserier
(Mogollar tarafindan) Dicle'ye atilmak suretiyle telef edildi.
TORKIYE'DE ISLAMCIUK DOgONCESl 303

Zamammizda basili olarak ve yazma halinde ellerde dola$an, ku-


tiiphanelerde mevcut olan IslSm! kitaplar asli itibariyle mahdut olmakla
beraber ekseriyeti itibariyle de sonraki Slimier tarafindan telif edilmif
muhtasar eserlerden ibarettir. Asil bunlann kaynaklan olan ve onceki
Jlimlerin buyukleri tarafindan biiyiik himmetlerle derlenerek yazilan o
binlerce kiymetli kitaba ise hi?bir yerde, hi?bir kiitiiphanede tesadiif edi-
lemiyor. Yalmz isimleri goriiliiyor.
Hicretin sekizyiiz senesinden sonra gelen islam aiimleri de eser yaz­
mak ve yaymak konusunda biisbiitun ba$ka bir <pgir a?iru§lar; bunlar
eserlerinde manadan ziyade lafizlara itina gostermijler, iktidarlanni,
maharetlerini ilmi hakikatlan tahlil ve apklamada degil, lafizlan kisalt-
mada gostermek istemi$ler, giiya az lafizla ?ok mana ifade etmek gaye-
siyle lafizlan sika sika ve ciimlelerin bajmi sonunu metinden ipkara <p-
kara eserlerini jerhsiz anla$ilmaz bir hale, adeta bilmece haline getirmij-
ler, ;ogu da kisa tutma yolunu benimsediklerinden bir?ok miihim konu-
yu eserlerine almami$lar, aldiklan meselelerin de delillerini liizumsuz
gorerek ya busbiitiin ?ikarma yahut ?ok ozet bir halde nakletmiflerdir.
Halbuki nasilsa zamammiza kadar varligmi muhafaza eden bazi
onceki alimlerin eserleri miitalaa edilirse anla$ilir ki isiamm ilk donem-
lerinde, isiamm ileri gelen aiimleri lafizlara asla ehemmiyet vermedikle-
ri gibi -maksatlan oviinme olmayip ilmi hakikatlan aktarmak oldugun-
dan- gayet feyizli eserier viicuda getirmi^lerdir. Onun iipndir Id onceki
Slimier bir meseleyi etrafiyla tahlil ve tetkik ederek hakikatuu ve ruhunu
okuyucunun zihnine yerle$tirmedik(e, biitiin delillerini birer birer sergi-
leyip a^iklamadik^a diger meseleye ge?miyorlardi. Bu bakimdan sonra-
ki alimlerin kii?iik bir cilt i(inde sikijtirdtklan meseleleri, onceki alimler
onbe§, yirmi hatta otuz cilt iizerine telif etmiflerdir.
Maatteessiif egitim-ogretimle ugra$anlarda da ge^imsizlik vs. dola-
yisiyla eski himmet kalmadigindan sonralan islam medreselerinde ders
programlanna en muhtasar eserier konulmuj, bu suretle az ?ok elde bu­
lunan mufassal ve faydali sefkin eserier kiitiiphane raflannda unutul-
BiUf kalmi$tir. i$ bu kadarla kalmami?, tefsir, hadis, ahlak ve tarih ilim-
kri gibi en kiymetli, en liizumlu dersler de programlann di$mda tutul-
mu^tur. Bugiin egitim metodu o kadar verimsiz bir tarzdadir ki ogrend-
*erin giiya tahsillerini tamamlamak ifin sarf ettikleri on, onbe? senelik
°mrvin yedi, sekiz senesi, hem de ogrenmemek jartiyla Arap^amn ve
Wantigm kaidelerini tahsil etmekle heder olup gidiyor. Ifte zamammiz-
304 SEYYlDBEY

da oyle eskisi gibi ger’i ve fenni ilimlerde derya, aliame, kulll ihata sahi­
bi, cidden iktidar sahibi faziletii ki$ilere tesadiif edilmemesinin sebebi
budur.
Hal boyle olunca zaruri olarak ilim ve tahkikin yerine cehalet ve
taklit ge?mi§ ve islami ilimler inkiraz haline gelmijtir. Serdedilen ifade-
lerden maksat, kimseye tariz degildir. Islam aiimleri bu konuda mazur-
dur. Bu hal uzun suren bir istibdadm $iddetli baskisi altinda meydana
gelen zaruri bir neticedir. Maksadimiz ciddi ve samimi bir hasbihalden
ibarettir. Daha dogrusu islam iimmetinin asil en gizli ve en miizmin has-
taligim ke$fetmek, ona gore tedavi $eklini tayin etmektir.
Hasili bu boyle olmakla beraber diger taraftan da vaktiyle hilafet ve
imamet kavgalanmn neticesi olarak tiirlii tiirlii mezhepler, firkalar orta­
ya pkmi$, bunlann baghlan siyasi maksatlanni revaijta tutmak, yardak-
?ilanni ve tabilerini artirmak gayesiyle islamiyette olmayan bidatler ih-
das etmi$, bir takim batil fikirler icat etmijler, hatta Hz. Peygamber
(s.a.v.) adina binlerce yalan hadis uydurmak ciiretinde bile bulunmu$-
lardir ki bu yalan hadisler igin hadis aiimleri ciltlerle kitaplar ne$rettni$-
lerdir. Giderek batil dinlerden de bir kisim hurafeler bunlara eklenmi§,
cehalet ve taklit kbtiilugiiyle bunlann hepsi islami hakikatlara kan$arak
oyle itikadi kan$malar meydana gelmi? ki asil $er'i hakikatlar adeta or-
tiilu ve gizli bir halde kalmijtir.
islam dini bu batil fikirleri, bu hurafeleri pek $iddetli ve kat'i bir $e-
kilde reddettigi halde bunlar sirf cehalet ve taklit, ulfet, itiyat ve gorenek
sebebiyle ummetin kalbinde oyle derin kokler salmi$tir ki bunlan onla­
nn kalplerinden butiiniiyle ?ikanp atmak ?ok mii$kuldur. Mesela kabir-
lere, tiirbelere mumlar, kurbanlar adamak, onlann ba$inda hudu ile,
hu$u ile dualar etmek, onlardan hacet dilemek, hastalan §ifa i?in tiirbe-
lerde yatirmak, oralarda bulunan sulardan i;irmek gibi benzer davram?
ve fikirler bu cumledendir. Bunlar hep sonradan ozel bir maksada daya-
U olarak ortaya $ikan batil mezheplerin taraftarlan tarafindan bir gaye
i?in ihdas edilmij, bir kismi da diger dinlerden almmi$tir ve isiamiyet>n
esasina, hakikatina biitiiniiyle muhaliftir. Kim ne derse desin Kur'an-i
Kerim meydandadir. Bunlar islamiyette $irkten sayilir, §er'I hakikatlarla
uygun dii$mesi asla miimkun degildir. islamin ilk donemlerinde boyle
jeyler ne gorulmu§ ne de i$itilmi$tir. islam dini bu gibi batil fikirlerdefl
insanligi kurtarmak i<;in gelmijtir.
Islam dininde Cenab-i Hak'tan ba$ka hi?bir kimseden, hatta Hz-
TORXtYEDE 1SLAMUUK DOgONCESl 306

Peygamber (sa.v.) Efendimiz'den bile hi? bir hacet istenemez. Onun


ifindir ki Hz. Peygamber’in kabrinde (Ravza-yi mutahhara) ziyaret es-
nasinda dua edilirken kibleye donmek, Peygamber’in kabrini arkaya al­
mak lazimdir. Din imamlari bu hususta ittifak halindedir. Zira
islamiyette }irke benzer her tiir davrani$ ve fikir katt surette menedil-
mi$tir. Bu hakikat dolayisiyladir ki Hz. Peygamber'in (s.a.v.) en me$hur
dualanndan biri de "Ya Rab! Benim kabrimi ibadet edilir put haline koy-
ma" mealindeki duasidir.
Bu batil itikatlar o kadar umumile?mi$tir ki islam aleminin hemen
her tarafuu istila etmijtir. Bu hurafelerin her tarafta ba$ka ba$ka jekille-
fine tesadiif edilir. Uzaklara gitmeye hacet yok, Daru'l-Hilafemiz ve Ma-
karr-i Mefihat-i islamiyemiz olan istanbul'da bu hurafelerin pek yaygm
ve ?e$itli omekleri ve $ekilleri vardir. Bu umumi bir hastaliktir ve bence
en tehlikeli ve oldiirucii hastaliginruz da budur. Hatta diger kalbi hasta-
liklanmizi doguran ve etkileyen de budur. Aklimizi, ruhumuzu, halis
Islami akidelerimizi oldiiren, milleti atalete, tenperverlige, uyujukluga
sevkeden yegane hastalik budur. Bu hastalik yalmz avama mahsus de­
gil, havassimiz da bununla maluldur. Bu uydurma jeylerin nereden ne-
?et ettigini, ne naksatlarla ihdas edildigini, hangi yollarla hangi batil din­
lerden intikal ettigini bilmeyen zavalhlar bunlara biiyiik bir saflilda go­
niil baglamijlardir.
Bugiin bu gibi jeyler menedilecek, bunlann islamiyetin ruhuna bii-
tiiniiyle muhalif itikadi sapiklik oldugu soylenecek olsa Allah korusun
bir itiraz tufam kopar, insani dinsizlik ve Vahhabilikle itham ederler.
Vahhabilik nedir denilse onu da asla bilmezler. Halk bu konuda mazur-
dur. Onlar boyle bulmujlar, boyle gonmii^ler, boyle ijitmijlerdir. Onlan
ciddi §ekilde irjad eden, dini hakikatlan hakkiyla bildiren olmanujtir.
Istibdadm, ge?mi$ donemin bu konuda kiill! bir rolii vardir.
§imdi insaf edelim, bu ruh hali ile bizim i?in terakki imkam var mi-
dir? Biz bu cehalet ve taklit kotiiliigiiyle $imdiki medeniyetin jiddetli ce-
reyanlanna karji dinimizi, milletimizi nasil muhafaza edebiliriz? Millet
bu batil ananelerden kurtanlmadikfa, isiamm asli hakikatlan biitiin safi-
Vet ve halisiyetiyle meydana ?ikanlmadik?a ben bunun imkimni gore-
tr'»yorum. Terakkinin esas cehaletten ilme, taklidden tahkike ge?medir.
Cehaletle, taklitle hi?bir zaman terakki edemeyecegimiz gibi, dinimizi
de, milletimizi de muhafaza edemeyiz. Gen?lerimiz dinsiz oluyor diye
giin jikayet ediyomz, elbette olurlar, bizim fikayete hakkimiz yok-
306 SEYYtD BEY

tur. Bugiinkii medeniyetin ilim ve fenlerinden az ?ok nasibini almif di-


maglar, artik hurafe dinleyemez. Onlan islamin kat'i hakikatlanyla ay-
dinlatmak gerekir. Onlara karfi dini hakikatlar ve islamin faziletleri ye­
rine batil fikirler ileri suriilecek olursa juphesiz islamiyetten uzaklafir-
lar.
Dini hakikatlan ihtiva eden islam! eserier Arapga yazilmif oldugun-
dan gen?lerimiz o hakikatlann biganesi bulunuyorlar. Bu sebeple bugiin
bizde goriilen ruhi halleri islamiyet geregi zannediyorlar. Tabii olarak
bunun neticesi olmak iizere de islamiyetten uzaklafiyorlar. Onlann ha-
kikati bilmemeleri cehaletlerinden ileri geliyorsa, islamiyetten uzaklaf-
malari da bizdeki ruhi halden ileri geliyor. Bizde bu hal, bu zihniyet de-
vam ettikqe dinsizlige dogru meydana gelen bu cereyamn geniflik ve
yayginhk kazanacagindan fiiphe edilmemelidir. Onlar isiamm faziletle-
rini bilmedikleri i?in nasil her fazileti Avrupa medeniyetinde ariyorlar-
sa, biz de fer'i hakikatlan hakkiyla bilmedigimizden fimdiki medeniye­
tin her iyisine kotii diyoruz, her tiirlii terakki sebebine hemen bir kalem-
de "fer'an caiz degildir" hiikmiinii veriyoruz, Onlar takdirsizlik sebebiy-
le biisbiitiin dini terk etmek veya mutlak miictehit kesilerek keyfe gore
ahkam ?ikarmak arzusunu izhar ediyorlarsa, biz de taklit kotiiliigu yii-
ziinden medeniyetin bu asnnda insanlann ihtiya?lariyla asla uyufma-
yan ve uygun diifmeyen ve hakkinda kesin nas degil, haber-i vahid bile
olmayan bir miictehidin ictihadina giiya Kur'an hiikmii imif gibi bagla-
narak ondan aynlmamakta afinlik gosteriyoruz.
ifte bizdeki bu taklit zihniyetidir ki bugiin m edeni kanunum uz olan
Mecelle-i Ahk&m-i A dliye'yi tanzim i tarihinden itibaren k irk b ef seneden-
beri hi? bir tadile ugratm am iftir. H albuki bir?ok m addeleri asn n masla-
hatlanna uygun diifm ed igind en tad ile m uhta?tir. M esela M ecelle'de
"ehad-i akidine n e f i olan fa rt ile akd -i bey' fasid oldu gu gibi mal-i
magsubun menafii dahi m azm un degildir". §u halde bugiin iki k ifi ken­
di aralannda, kendi rizalanyla bir alif-v erif m uam elesinde bulunup da
i?lerinden birisi satin alinan m alm bedelinden b afk a, m enfaati fahsina
ait bir fart ileri siirecek olsa -bu farti digeri kabul etse bile- bu alif-verif
fasittir. Mahkeme bundan dogan bir davaya bakm az, alif-v erifi feshe-
der. Aym fekilde bir kim se digerinin suknasina m ahsus olan bir hanesi-
ni bir sebep ve bahane ile i?ine girerek cebren zapt etse de -isterse kirk
sene iicretsiz otursun- hane sahibi bu gasbedenden iicret namina bir fey
isteyemez, isteyecek olsa mahkeme bu davayi dinlem ez. Qunkii Mecelle-
TORKtYE DE tSLAMCILIK DU?UNCESI 307

ce boyle gasb edilen bir hane i?in iicret vermek lazim gelmez. Birinci
mesele birijok ticari muameleyi sekteye ugrattigi gibi ikinci mesele de
pek ?ok hakkin zayi olmasina yol apyor.
Bu meseleler Hanefi mezhebinin kurucusu olan imam Azam (r.a.)
Hazretleri'nin ictihadlandir. Vaktiyle tefekkiil eden Mecelle Cemiyeti,
Hanefi mezhebinden aynlmamak diifiincesiyle zikredilen meseleleri
Mecelle'ye bu fekilde derc etmiflerdir.
Halbuki birinci meselede diger iki tiir ictihad vardir ki bu iki fikre
sahip olanlar da imam Azam derecesinde mutlak miictehiddirler. Biri
Ibn Ebi Leyla Hazretleri'dir ki onun re'y ve ictihadina gore de yalmz fart
fasiddir ve fakat alif-verif sahih ve muteberdir. Digeri ibn §ubrume
Hazretleri'dir ki onun ictihadina gore de hem alif-verif sahih ve hem
fart muteberdir. Hadis imamlanndan imam Tirmizi Hazretleri'nin Kita-
bu's-sunen'mde apkladiklanna gore Ibn $ubrume Hazretleri kendi icti-
hadlannda yalmz degildir, ashabin ileri gelenlerinden ve tabiundan bir
kisim miictehidler de bu meselede ibn §ubriime'nin re'y ve fikrindedir-
ler.
ikinci meselede de §afil mezhebine gore gasbedenin cebren oturdu-
gu hanenin ecr-i misli her ka?a balig oluyorsa onu vermesi gerekir.
Hanefi fakihlerinin muhakkiklerinden ibn Hiimam Hazretleri de Tahrir
adli mefhur eserinde bu meselede §afii mezhebine gore fetva verilmesi
gerektigini beyan ediyor? Bundan bafka miictehidler arasinda ihtilafli
olan ictihadi konularda Emirulmii'minin hazretleri (halife) herhangi
miictehidin re'yiyle amel edilmesini emir ve irade ederse onunla amel
edilmesinin vacip olufu fert usul kaidelerindendir. Zira ictihadi mesele­
ler kat’i fer'i naslarla sabit olan meselelerden degildir, miictehidlerin icti-
hadlanyla meydana gelen meselelerdir. Bu ictihadm diger ictihada riic-
haniyeti olmadigmdan boyle ihtilafli meselelerde Emiriilmu'minin'in
emrine itaat “Allah'a itaat ediniz, Peygamber'e ve sizden emir sahiplerine
(ulu 'l-emr) itaat ediniz... " (Nisa, 4/59) ayeti geregince vacip iflerdendir.
Kaldi ki vaktiyle Hanefi fakihlerinin ileri gelenleri Buhara halkmda
borcun ijogalmasi hasebiyle insanlann ihtiya^lanna binaen bey' bi'l-
vefa'ya ve hatta bey' bi'l-istiglal'e cevaz vermiflerdir, esbab-i mucibesi
°lmak iizere de "hacet umumi olsun hususi olsun zaruret menzilesine
tenzil olunur" ve "zaruretler memnu olan feyleri miibah kilar" demifler.
Halbuki gerek bey' bi'l-vefa ve gerek bey' bi'I-istigl31 akitlerden birine
faydasi ve menfaati olan fartla alif-veriften bafka bir fey degildir. Ve bir
308 SEYYtD BEY

de zikredilen ikinci meselede yine Hanefi fakihleri yetimlerin haklanni


ve vakiflan korumak i?in onlara ait mallann gasb ve istimalinde §afii
mezhebi iizere fetva vermijlerdir.
Biitiin bunlar Mecelle Cemiyeti'nce bilindigi halde yine Hanefi mez-
hebinden aynlmamak maksadina mebni o iki mesele ile bunlara benzer
diger meseleleri Mecelle'ye Hanefi fikhi uzere der? ve tertip etmiflerdir.
i$te o zaman Mecelle Cemiyeti'nde goriilen §u zihniyet sirf taklitp-
likten ba$ka bir $ey degildir. Mezkiir meselelerin bugiine kadar Mecel-
le'de mevkiini muhafaza etmesi, yabancilann i§in i(ine girmesi ve insan-
lann muamelelerinin geni$lemesi ve ?e$itlenmesi hasebiyle pek ziyade
ihtiya? bulundugu halde asla tadile ugramamasi ayni ruh halinin netice­
sidir.
Tutalim ki Mecelle’nin tanzimi sirasmda mezkfir cemiyet o zamanki
insanlann muamelelerine gore Hanefi mezhebinden aynlmaya pek o ka­
dar liizum g6rmemi§ olsun, ya bugiinkii hale ne diyecegiz? §u anda da
Mecelle'nin tadiline liizum yoktur diyebilecek miyiz? Bunu demek in­
sanlann muamelelerini, $u andaki meden! jartlari takdir etmemek de­
mektir. O halde ni?in tadil etmiyoruz? Acaba ?e$itli islim mezheplerin-
den hiikumler iktibas etmek fer'an caiz degildir de onun i?in mi? Kati-
yen oyle degildir. Onu iddia edenler hi? bir zaman iddiayi isbata yara-
yacak hicjbir jer'i delil getiremezler. Ger?i bazilan bir mesele, Hanefi
mezhebine muhalif olursa derhal o mesele hakkinda "jer’an caiz degil­
dir" diye baginyor; fakat onlann o konudaki delilleri, yalmz o jekilde
bagirmaktan ibarettir. Bu zavallilar jeriati yalmz Hanefi mezhebinden
ibaret zannederler. Hanefi mezhebi $eriattir da §afii veya Maliki jeriat
degil midir? Feri meselelerden ibaret olan ijbu mezheplerden birinin di­
gerine rii?haniyeti ancak jer’i delillerinin kuvveti itibariyledir. Delilleri-
nin kuvveti bilinmeyen ictihadlardan birini digerine tercih etmek ise se-
bepsiz bir tercihtir Id sirf taklitten ibarettir.

Izmir Mebusu Seyyid (Bey), tsldm mecmuasi, sayi: 4 (28 Rebiulahir 1332)
ve sayi: 5 (13 CumadelQla 1332). Bu yazinm devami ayni mecmuanin 7. sayismdadir-
Yazann ictihad ve taklit konusundaki fikirleri igin aynca bk.
UsQI-i fikih I ■M edial, s. 163-330 (1333)-
Ill
Mezhepler Uzerine Du§unceler

1. M uayyen bir m ezhebe baglanm ak vacip midir?

Yukarda "Tabakat-i fukaha” bahsinin mukaddimesinde geni??e


agklamij ve izah etmi$tik ki islamin ilk donemlerinde ve hatta mucte-
hidler devrinde Slim olsun, cahil olsun hi^bir fert kendisini diger bir za-
tm -isterse o zat en biiyiik miictehid olsun- ictihadlanyla kayitli kilmaz-
di. ictihada muktedir olanlar ictihad ederler, muktedir olmayan lar da te-
sadiif ettikleri muctehidden fetva isterlerdi. Bir meselenin hiikmunii bir
zattan sorarlarsa diger bir meselenin hiikmii hakkinda da diger bir zat-
tan fetva isterlerdi. Verilen fetvaya kanaat getirirse onunla amel eder,
kanaat getirmezse kanaat hasil edinceye kadar digerlerinden fetva ister­
lerdi. Bu hal yaygin ve fakihler huzurunda cari oldugu halde fakihler ta­
rafindan red ve inkar olunmazdi.
Aksine onceki Slimier halki korii koriine taklitplikten men etmekle
tetkik etmeye ve arajtirmaya, bakmaya ve diijunmeye sevk ederlerdi.
Imam Azam Ebu Hanife Numan b. Sabit Hazretleri bir hadise hakkinda
fetva verince "Bu Numan b. Sabit'in re'yidir ve istinbatma muktedir ola-
bildigimiz goruflerin en iyisi de budur. Kim bundan daha giizel bir fikir
ileri siirerse dogruya en yakin olan o fikirdir" buyurmujtur. imam Malik
hazretleri de ”Hi?bir kimse yoktur ki onun her sozii uyulmasi gerekli ve
vacip olsun. Bu ancak gtinahlardan ve hatadan korunmuf olan Cenab-i
^ g a m b e r Efendimize has yiice bir haslet ve istisnai bir keyfiyettir. On­
dan bafka her kim olursa olsun, onun bazi sozleri alinmaya ve kabul
310 SEYYtDBEY

edilmeye layik ise de bazi sozleri de merduttur" demijtir .1


Hulasa fikih mezhepleri tejekkiil edip yerlejmeden ve mutaassip
baglilan ortaya (jikmadan once, zamammizda oldugu gibi muslumanlar
muayyen bir mezhebe baglanmazlardi. Fakihler de halki boyle yonlen-
dirmemi$lerdi. Qiinkii bu konuda ne akl! ne de nakl! bir delil yoktur. Bi­
naenaleyh ictihada muktedir olmayanlar i?in muayyen bir mezhebe bag-
lanma vacip degildir. Benimsenip baglanilirsa caiz olur, lakin vacip de­
gildir. Vacip olan mutlak olarak bir miictehidi taklit etmektir. Bu bakim­
dan bazi meselelerde bir miictehidi, diger bazi meselelerde diger bir
miictehidi taklit etmek caiz olur. Bu konuda jer'i bir engel yoktur.
I$te bu meselede fakihlerin ?ogunlugunun gorujii budur. Fakat Ve-
liyyullah Dehlevi'nin Ikdu'l-cU ft ahkami'l-ictihad ve't-taklid' risalesinde
§afii fakihlerinin ileri gelenlerinden Izziiddin b. Abdiisselam'dan naklen
dedigi gibi bilinen dort fikih mezhebi te$ekkiil edip yerle§tikten ve mu­
taassip baglilan ortaya pktiktan sonra, sonraki fakihlerden ku^iik bir
azinhk, mukallitler i?in fikhi mezheplerden muayyen bir mezhebi be-
nimseyip ona baglanmanin vacip oldugu goriijiinde olmu§lardir. Lakin
bu goru? sahih bir delile dayanmadigindan fakihlerin (ogunlugu tara­
findan kabul edilmeyip reddedilmijtir. Bu mesele "bir mezhepten diger
mezhebe ge?me" meselesinin hukmuniin izahi esnasmda bir kat daha
apklanacaktir.
Meseleye nihayet vermeden once $urasuu arzedeyim ki gerek bu
meselede ve gerek a;agidaki meselelerde sozkonusu olan mukallitten
maksat, fikh! hiikumleri anlayacak kadar tahsil gormii? olan fikir ve izan
sahipleridir, halk ve avam degildir. (^iinku avam ve avam hiikmunde
olanlar mezheplere ait hiikiimleri bilmekten acizdirler ve zamanlannda
ve kendi memleketlerinde mevcut alimlerin soz ve gorujlerine
tabidirler. Bunun ipndir ki fakihler "Avam i?in mezhep yoktur, avamin
mezhebi muftiinun fetvasidir" demi$lerdir.

2. Bir mezhepten diger mezhebe gegme

Ge<;en konularda verilen ve izah edilen delil ve miitalaalardan anl*‘


1. $arani, el-Yevakft v e’l-cevahir.
* Bu eser Hayreddin Karaman tarafindan terciime edilerek yayimlanmi§tir. Bk.
talchd ve telftk Uzerine Dort ristile, s. 151-222,1982 (i.K.)
TORKIYrDE tSLAMCIUK DOgONCESl 311

filacagi iizere heniiz hi?bir mezhebi benimseyip baglanmamif olan bir


mukallit ipn, mesela bugiin ihtida eden bir miihtedi iqin fikht meselele-
rin hepsinde muntazam olarak bir mezhebi benimseyip ona baglanmak
vacip olmadigi gibi onceden bir mezhebi benimseyip baglanan bir mu­
kallit i$in de o mezhepte sebat etmek ve onu siirdiirmek vacip degildir.
Hi?birini benimseyip baglanmadan bazi meselelerde bir mezhebin, di­
ger bazi meselelerde de diger bir mezhebin hiikumleriyle amel eder.
Bunun gibi ikinrisi de isterse benimseyip baglandigi mezhepte se­
bat edip hi? bir meselede onun difina pkmaz, isterse benimseyip bag-
lanmasindan vaz geqer ve binaenaleyh bazi meselelerde o mezhebi ter-
kederek diger mezhebe ge<;er ve onun hiikiimleriyle amel eder. Her iki
mukallit i?in her iki suret de caizdir. Hi<;biri vacip degildir. Qiinkii bu
konuda "Eger bilmiyorsamz zikir ehline sorunuz" (Nahl, 16/43) ayet-i celi-
lesiyle vacipligi tahakkuk eden $ey mutlak olarak bir miictehidi taklit et­
mektir. O muctehit ister onceden bir meselede taklit edilmij olan miicte-
hit olsun, ister bafka muctehit olsun efittir. Zira 15aret edilen ayetin bu
husustaki hiikmii mutlaktir. $u halde taklit edilecek miictehidin daima
aym muctehid olmasmm vacip oldugu goru§unde olmak, ayetin mutlak-
ligim mukayyet hale getirmek demek olur ki caiz degildir. Qunkii usul
kaidesine gore fert bir nassm mutlakligmi mukayyet kilmak, o nassin
hiikmiinii kismen nesh etmek, ortadan kaldirmaktir. Bu ise ancak o jer'i
nas derecesinde diger bir fer'i nasla olabilir. Oyle bir fer'i nas bulunma-
dik^a caiz olmaz. Burada da oyle bir fer'i nas gelmemiftir.
Yukarda defalarca soylemijtik ki fikih mezheplerinin tefekkiil edip
yerlefmelerinden once halk muayyen bir mezheple mukayyet olmazdi.
Bir meselenin fer'i hiikmiinii ogrenmek istedikleri zaman hangi mucte­
hid ve fakihe tesadiif ederlerse ona sorarlardi. Bugiin bir miictehidden
sorarlarsa yarm da diger bir miictehidden sorarlardi. Bu keyfiyet insan­
lar arasinda yaygm ve tekrarlanan bir fey oldugu halde ne ashab ve
tabiflnun fakihleri ne de sonra gelen miictehitler tarafindan red ve inkar
°lunmamifti.
Fakat dort mezhebin tefekkiil edip yerlejmesinden sonra fakihler-
den azmlik bir ziimre bunu caiz bulmayip "mukallitler ifin tefekkiil
^ en mezheplerden birini benimseyip baglanarak onda devam etmek la-
zimdir" demiflerdir ki imam Gazali bunlardandir. Lakin bu fikir fert bir
delile dayanmadigi i?in fakihlerin (ogunlugu katinda kabul gormemif-
tir.
312 SEYYID BEY

Bunlar ew ela bir mezhebi benimseyip baglanmij olan mukallit


hakkinda "Mademki bir mezhebi benimsemi; ve ona baglanmiftir artik
onda sebat ve devam etmesi gerekmiftir. Qiinkii bir §eyi benimsemek ve
ona baglanmak o feyin luzumunu ve viicubunu gerektirir. Onun i$in 'ki-
51 iltizamiyla ilzam olunur' denir" diyorlar. Ikinci olarak gerek bir mez­
hebi benimseyip ona baglanmif olsun ve gerek olmasin her iki tiir mu-
kallide famil olmak uzere "Mukallitler muayyen bir mezheple suurlan-
dmlmayacak olurlarsa hasbelbe$eriye kendi haklannda ehven olan hii-
kiimleri araftirmaya kalkarlar ve bu suretle her mezhebin nefse mula-
yim gelen ruhsatlaruu ve hafif, kolay kisimlanm seqer ve onlara bagla-
mrlar. Bu ise nefsin arzulanna, fehvetin gereklerine uymaktir. Netice
olarak da fikhi mezhepleri oyuncak kabul etmektir ki caiz kilinamaz" di­
yorlar.
Halbuki mutlak apklandigi surette bu iki tiir miitalaanm her ikisi
de dogru olmaz. Nitekim burada dogru olmadigi gibi. Ger;ekten "bir fe-
yi iltizam ol jeyin luzumunu istilzam eder, binaenaleyh bir kimse bir fe­
yi taahhiit ve iltizam edince ol feyi ifa etmek lazim gelir". Lakin bu mut­
lak ve her yerde degildir. Belki karfilikli taahhutleri ihtiva eden akitler
ve akitlerin feshinde, insanlann hak ve muamelelerine ait meselelerde-
dir. Bu da bir hakki ihlal etmemek ve bafkasini zarara sokmamak i^in-
dir. Bu gibi meselelerin difinda ve bir hakka mukabil olmayan yerlerde
miicerret iltizam liizum ve viicubu istilzam etmez. Qiinkii boyle yerler­
de feriat koyucu miicerret iltizami miilzim kilmamiftvr. Bundan dolayi-
dir ki "miiteberri' teberrua cebr olunamaz" denir ve bedel mukabilinde
olmayan hibeden riicu etmek sahih olur.
Ozellikle ibn Hiimam’in Fethu'l-kadir'de dedigi gibi mukallidin ile-
ride vaki olacak meseleler ve hadiselerde, vukuundan once muayyen bir
mezhebi benimseyip ona baglanmasi hakikatte iltizam degildir; iltizami
vaadetme veya bir olaya baglamadir. Hakiki iltizam ancak muayyen bir
hadisenin hiikmiinii istemek halinde, yani ozel bir ifi icra etme esnasin-
da tahakkuk eder. Kisaca feriat koyucu miicerret iltizami yalmz bir yer­
de miilzim, yani ilzami gerektirir kilmiftir ki o da ibadet tiiriinden olan
adak (nezr)hr. Onun haricinde bafka bir yerde miilzim kilmamiftir.
bu fert hakikata binaendir ki burada ”kifi iltizamiyla ilzam olunur" kai-
desine baglanmak dogru degildir.
ikinci miitalaaya, yani her mezhebin nefse miilayim gelen hafif ve
kolay hiikumlerini araftirmak ve onlara benimseyerek baglanmak rnese-
TCRKtYE-DE ISLAMCIUK DOgOWCESl 313

lesine gelince: Bu meselede nazan dikkate almmasi gereken iki cihet var­
dir: Biri her mezhebin hafif ve kolay hukiimlerini ara$tirma ve onlan ter-
cih meselesinin kendisi, digeri fikih mezheplerini oyuncak etmek mak-
sadiyla kufiimsemedir. Bunlar bajka ba$ka ^eylerdir, birbirine kan$tir-
madan aralanru ayirmak gerekir. Qiinkii ikincisi birincisinin gerekli ve
aynlmaz bir $arti ve parfasi degildir. Binaenaleyh ikincisinin caiz olma-
yifindan birincisinin de caiz olmamasi gerekmez. Bu gerekmedigi gibi
birincisinin caiz olmasindan ikincisinin de caiz olmasi gerekmez. $u hal­
de fikih mezheplerini kasitli olarak oyuncak edinmek suretiyle kucpjm-
semek kotii bir $ey oldugu i^in caiz olmamakla beraber, bu maksatla ol-
mayarak her mezhebin hafif ve kolay hukiimlerini arajhrmak ve onlan
tercih etmek caiz olabilir.
£unku fikih mezheplerini kupimsemeksizin sirf kolaylik maksadiy-
la her mezhebin hafif ve kolay hiikiimlerini almak, tercih etmek kotii bir
jey degildir. Zira Buhari'nin Kitabu 'l-edeb ’mde yazili oldugu iizere Re-
sulullah Efendimiz Hazretleri her ne vakit iki $ey arasinda muhayyer ki-
luunif olsa onlann kolayuu se^er ve iimmeti hakkinda kolayligi ve hafif-
letmeyi severdi. Ashab-i kirama, etrafa gonderdigi vali ve kadilara da
kolaylik gostermelerini, nefrete yol a^acak zorluklardan ka^inmalanni
tavsiye buyunirdu. Bundan ve "Allah sizin ifin kolaylik ister, gufliik iste-
nez." (Bakara, 2/185) ve "Allah sizden hafifletmek ister" (Nisa, 4/28)
Syet-i celileleriyle "Dininizin en hayirlisi en kolay olamdir" ve "Musama-
1'ali Haniflik uzerine gonderildim” hadis-i $erifleri gibi bir^ok fer'i nasla-
nn delaletlerinden anla^ilir ki $erl hiikumleri tezyif ve kii^tik gorme
maksadiyla olmayip sirf kolaylik maksadiyla her mezhebin hafif ve ko­
lay hiikiimlerini almak ve tercih etmek caizdir, kotiilenmij ve yasaklan-
degildir.
Bir de "Ummetimin ihtilafi geni$ bir rahmettir” me$hur hadisinin
■nanasinca fakihlerin ihtilaflaruun ilahi rahmet olmasi, her mezhebin ha­
fif ve kolay hiikumleriyle amel etmenin caiz olujunu ifade eder. Aksi
takdirde ihtilaf rahmet degil cezalandirma getirmi? olur. Gerp bu hadis
ttuiteber hadis kitaplannda mevcut degildir ve hatta bazi hadis imamla-
n bunun sahih oldugunu inkar ederek uydurma oldugu kanaatindadir*
*ar- Lakin fakihlerin dillerinde me?hurdur ve fikih kitaplannda yazilidir.
^ezkur hadisin sahih olu$u kabul edilmeyecek olsa bile fakihlerin ihti-
kfcnm mejruluguna diyecek yoktur ya! §u halde mademki fakihlerin ih-
**laflan me$rudur, onun neticesi olan fakihlerin degijik gonijieriyle
314 SEYYID BEY

amel etmek de mejrudur. Me$ru olmasaydi $eriat koyucu onu bize bil-
dirirdi. Halbuki bildirmemij, siikut etmijtir. Hem de ihtiya; ortaya pkh-
gi yerde siikut etmi$tir. Bu da "Unutuldugundan degil size rahmet ol-
masi iijin bazi jeyleri meskfit ge<;tim. Oyleyse onlardan bahsetmeyin"
hadisinin mefhumunca unuttugundan dolayi degil belki sirf liituf ve
rahmetinden dolayi siikut etmi;tir. Demek ki me?rudur. “Rabbin unutan
degildir“ (Meryem, 19/64).
Biiyiik muhakkik ibn Hiimam degerli eseri Fethu'l-kadir'de kadi ve
miiftiiniin edeplerini ve $artlaruu apkladigi sirada bazi fakihlerin "bir
mezhepten diger mezhebe ge^en giinahkardir ve tazirle cezalandinlmasi
gerekir" dediklerini beyan ettikten ve bu ge?menin hakikati, ancak taklit
ve amel olunan ozel bir meselenin hiikmiinde tahakkuk edebilecegini ve
(iinkii bir mukallidin ileride vaki olacak meseleler hakkinda toptan "ben
biitiin meselelerde imam Ebu Hanife'yi taklit ettim ve onun goru?leriyIe
amel etmeyi se<;tim" demesi, hakikaten taklit demek olmayip belki takli-
di bir yere baglamak ve vaadden ibaret oldugunu ortaya koyduktan
sonra $oyle diyor: "Bir mezhepten diger bir mezhebe geqen ki$i
giinahkardir, tazirle cezalandinlmasi gerekir gibi sozler sirf mezheplerin
hafif ve kolay yonlerini arajtirmaktan halki menetmek iqin ortaya atil-
mi$ fakihlerin ilzam edici sozlerinden ibarettir. Halbuki ben her mesele­
de hangi miictehidin goru$ii daha hafif ve kolay ise mukallidin onu al-
masmi, tercih etmesini yasaklayacak nakl! veya akli bir delil bilmiyo-
rum. Bunu bilmedigim gibi bir insanm, ictihadi ;eriat;a caiz goriilen bir
miictehidin en hafif ve en kolay goriijune tabi olmasim feriatin kotii
gordiigiinu de bilmiyorum. Cenab-i Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, um-
metinden §iddet ve tazyiki kaldiran, onlar uzerine hafif ve kolay gelen
hiikiimleri severdi”.
Evet her m ezh ebin n efse m iilay im gelen ve h a fif, kolay olan hu-
kiimlerini seijmek ve tercih etm ek m aksad iyla b ir m ezh epten d i g e r mez­
hebe geijmek, bafkasim n hakkim ihlal ed erse o zam an caiz olm az. Fakat
bunda da ger<jekte caiz olm ayan gegm enin kend isi d egild ir, belki hakki
ihlal etmek ve b a;k asm a zarar verm ek keyfiyetidir. C^iinku "Z arar ver­
m ek ve zarar vererek m ukabelede bulu nm ak yoktur" h adis-i $erifi g ere~
gince islam iyette zarar verm ek ve zararla m ukabeled e bu lu nm ak yok-
tur, yan i yasaklanm ijtir. Lakin ta rtijm a bunda d egildir, bu tartifm anu1
di^indadir. Burada sozkonusu olan m esele, ba$kasina zarar vermerne^
§artiyla her mezhebin hafif ve kolay hiikum leriyle am el etm ektir ki
TtmKlYEDE ISLAMCIUK DOStTNCES! 315

landigi iizere buna fe rt bir mani yoktur.


ifte bu araftirmalardan ve hiikiim yiiriitmelerden a<pk(;a anlafiidigi
iizere heniiz belirli bir mezhebi benimseyen ve ona baglanmayan bir
mukallit i?in bazi meselelerde bir mezhebin hiikumleriyle, diger bazi
meselelerde diger mezhebin hiikumleriyle amel etmek caiz oldugu gibi,
belirli bir mezhebi benimseyip ona baglanan mukallit ipn de kismen ve-
ya tamamen o mezhebi terkederek diger bir mezhebe gepnek caizdir. is­
terse bu mezheplerin ruhsatlanni araftinp bulma maksadiyla olsun.
Bunda §ert bir mahzur yoktur. Fakihlerin fogunlugunun goniju budur.
Yeter ki bu, bafkasma zarar vermek veya fikih mezheplerini kiifiik du-
fiirmek maksadiyla yapilmif olmasin. Bu maksatla yapihrsa o zaman ca­
iz olmaz.
Bundan yalmz bir mesele miistesnadir ki o da belirli bir hadisede
bir miictehidin mezhebi ve goriifiiyle amel edildikten sonra, onceki
amel etmeden riicu ederek ayni hadisede diger bir mezhebin hiikmiinii
benimseyip ona baglanmaya ve onunla amel etmeye kalkifilmasidir. ifte
bu mesele caiz degildir. Hem de Muhtasaru'l-Miirtteha ve Tahrir'de
afiklandigma gore ittifakla caiz degildir. Mesela bir kimsenin erginlik
fagina gelmif bir kizi Hanefi mezhebi iizere velisinin iznini almaksizin
nikahladiktan sonra doniip de §afil mezhebi iizere velisinin iznini alarak
nikah akdi yapmaya kalkifmasi caiz olmaz. Qiinkii birinci nikah akdi
mejru ve sahih olarak akdedilmif ve ge^erli olmuftur. Bazilan "Aym ha­
disede onceki mezhepten riicu etmek caiz olmadigi gibi o hadise cinsin-
den diger hadiselerde dahi ondan riicu etmek caiz olmaz. Mesela yukar-
daki misalde zikredildigi iizere erginlik cjagina gelmif bir kiz hakkinda
bir kere Hanefi mezhebi iizere nikah akdedildikten sonra doniip §afii
mezhebi iizere yeniden nikah akdi yapilmasi caiz olmadigi gibi, onun
vefah sebebiyle o kimse erginlik ?agina gelmif diger bir kizla evienmek
istedigi zaman da ayni fekilde $afit mezhebi iizere nikah akdedilmesi
^iz olmaz" demiflerse de dogru degildir. (^iinkii bu caiz olmayifi goste­
recek bir delil yoktur.
Kaydedilen mesele ve ifadelerin hepsi, mezhep imamlannm delilJe-
nie vakif olmayan veya fert naslann manalanni anlamayan mukallitler
hskkmdadir. Mezhep imamlannm delillerine vukuf kesbeden ve fer'i
•'aslarrn manalarini ve delSlet yonlerini anlamaya ve takdir etmeye giicii
yeten simrli bilgili Slimier hakkinda degildir. Alimlere layik ve belki de
vacip olan hangi imam ve miictehidin deliline vakif olmuf veyahut han-
316 SEYYtD BEY

gisinin delilini daha kuw etli bulmuf ise onun goriifiine tabi olmaktir.
Qiinku ilim ve marifet sahipleri iijin bu fekilde hareket etmek, idrak ve
izana ve Kur'an hukmiiniin gerektirdigine daha uygun olur. Kur'an-i
Kerim kullanmi miijdele, stizit ifitirler de onun en giizeline tSbi olurlar.
Onlar Allah'm hidayete erdirdigi kifilerdir ve onlar akil sahibidirler" (Ziimer,
39/18) lyetiyle fuursuz olarak, koriikoriine bir kimseyi taklit etmeyip
ifittikleri muhtelif sozleri tetkik ve muhakeme ederek onlann en giizeli-
ne tabi olanlan medhediyor ve takdir ediyor ve ancak onlann hidayete
mazhar olan dirayet sahibi kifiler olduklarmi a;ikliyor ve ilahi
miikafatla miijdeliyor. A;iklamaya ihtiya; yoktur ki fikhi hiikiimlerde
fakihlerin soz ve gdriiflerinin en giizeli fer'i delillere ve esaslara, tefri
hikmetine ve feriat koyucunun maksatlarma en fazla uygun olamdir.
Hz. Peygamber Efendimiz de "Nasil olursa olsun hak ve dogru ile
beraber ol. Sana gore birbirine benzer olan ve bu yiizden hiikmii apk ol­
mayan feyleri aklinla birbirinden ayir. §iiphesiz Allah'm sendeki delili
sendedir ve Sana emanet olarak verilmif tir ve O'nun bereketleri de senin
yanmdadir..." (Deylem! tahric etmiftir) hadis-i ferifi ile aklin ilahi hiic­
cet, delil ve ilahi emanet oldugunu ve binaenaleyh birbirine benzeyen
manasi kapali iflerin ve birbiri ipne giren hakikatlann akilla ayirdedil-
mesi gerekecegini ;o k a$ik ve veciz bir fekilde teblig ediyor ve apkliyor.
Yukarda ictihada muktedir olmayan smirh bilgili Ilimler i$in sirf taklit
caiz olmayip tlbi olduklan miictehidin deliline vakif olarak tabi olmak
gerektigi geniffe izah ve isbat edilmif oldugundan tekrara diifmemek
ifin burada Ilimler hakkinda bu kadarla iktifa ediyorum.

3. Telfik

T elfik, liigatta b ir k u m a f parijasim d ig erin e b itiftire re k dikmek


m lnasinadir. M ecaz yoluyla herhangi iki fe y i b ir araya getirm ek, topla-
m ak manasmda da kullanilir. Fikih istilahinda, iki veya daha fazla mez-
hebin birbirine zit ve a y k in h ukum lerini b elirli b ir i§te, fikh i b ir hadise­
d e bir araya getirm ek v e boylece o hiikum lerden m eyd ana gelen bir m e­
s e le sureti viicuda getirm ektir. M esela H anefi m ezhebind e erginlik ya?1'
na ulafan b ir kadm ile nikah akdinin sahih olm asind a, velisin in izin ve
n zasim n bulunm asi fa rt degildir, diger m ezheplerde farttir. M alik! tnez-
TdUdYE’DE ISLAMCILIK DOgtTNCESI 317

hebinde akit esnasinda jahitlerin ilmi ve hazir bulunmalan fart degildir,


diger mezheplerde farttir. §afii mezhebinde mehirin almmasi fart degil­
dir, Malik! mezhebinde farttir. ifte evlenmek arzusunda olan bir erkekle
bir kadm bu ii<; mezhebin kendi iflerine gelen hukumlerini alip tercih
ederek velinin izni olmadan, fahitsiz, mehirsiz nikah akdedecek olsalar,
bu ii<; mezhebin bir digerine zit olan hukumlerini nikah if inde bir araya
getirmif olurlar ki tarifini vermekte oldugumuz telfik bundan ibarettir.
Yukarda Islam mezheplerini hafife almamak ve ku^iimsememek
fartiyla her mezhebin ehven ve nefse miilayim gelen hukumlerini almak
ve tercih etmek caizdir demiftik. Acaba zikredilen telfik de caiz midir?
Dilrr-i Muhtar yazan mutlak olarak 'Telfik yoluyla elde edilmif hiikiim
icma ile batildir'' diyor. §arihi Ibn Abidin de bu mutlak aipklamaya karfi
susmayi tercih ediyor. Halbuki bizim araftirmalanmiza gore mesele
mutlak degildir. Apklanmaya muhta^tir.
MezkOr soru yani "telfik caiz midir, degil midir?” sorusuna hakkiyla
cevap vermif olmak i^in telfiki ikiye ayirmak ve her birinin hiikmiinii
ayn ayn apklamak gerekir.
§oy!e ki: Ya telfikten icmaa muhalif bir fekil meydana gelir veya
gelmez. Eger telfikten icmaa muhalif bir fekil meydana gelirse bu telfik
caiz olmayip bShl olur. Yukarda zikredilen nikah feklinde oldugu gibi.
Ciinkii velinin izni olmadan, fahitsiz ve mehirsiz nikah bir kere adi ge-
?en jig mezhebin iifiine gore de caiz degildir. Zira yukarda kaydedildigi
ve ifa ret edildigi iizere velinin izni olmadan yapilan nikah Hanefi mez­
hebine gore sahih ise de Maliki ve §afii'ye gore sahih degildir. Mehirsiz
nikah Hanefi ve §afii mezhebine gore sahihtir ama Maliki mezhebine
gore sahih degildir. Binaenaleyh zikredilen nikah fekli bafka bafka nok-
tainazardan bu 119 mezhebin iipinde de sahih degildir. Bununla beraber
bu nikah feklinin caiz ve sahih oldugunu bafka bir muctehid de ileri
surmemiftir. Demek ki icmaa muhaliftir. ifte bunun ifin tel/ikin bu tiirii
caiz degildir, batildir. Ve bunda icma iddiasi sahihtir.
Ama ortaya {lkan telfik ile icmaa muhalif bir fekil meydana gelme-
mifse bu takdirde telfikin caiz olup olmayacagi ihtilafli bir konudur.
Mesela Maliki mezhebinde abdestin sahih ve muteber olmasi ifin yika-
nan uzuvlan ovmak farttir. §afii mezhebinde ise fart degildir. §afii mez­
hebinde isterse fehvet olmadan olsun bir kadina el ile tutmakla abdest
bozulur, Maliki mezhebinde ise bozulmaz. §u halde bir kimse bu iki
mezhebi taklit ederek, yani bu iki mezhebin birbirine zit olan fu iki hiik-
318 SEYYtD BEY

miinii telfik ederek, ovmadan abdest aldiktan ve jehvet olmadan bir ka­
dina el ile dokunduktan sonra namaz kilsa, bu namaz her iki mezhebe
gore sahih olmaz. Qunkii bu takdirde her iki mezhebe gore abdestsiz na­
maz kilmi$ demektir.
Bununla beraber bu namaz Hanef! mezhebine gore sahihtir. Zira
Hanefi mezhebinde yikanan uzuvlart ovmak abdestin sihhat jartlann-
dan olmadigi gibi sirf bir kadina el ile dokunmakla da abdest bozulmaz.
Demek ki bu telfikten meydana gelen jekil icmaa muhalif degildir. Qiin-
kii o namaz iki mezhebe gore sahih olmadigi halde ufiincu bir mezhebe
gore sahih oluyor. i$te bundan dolayi usulciiler bu tiir telfikin caiz olu-
funda ihtilaf etmiflerdir. Tahrir jerhi Takrir'de apklandigi iizere mu-
hakkik Maliki fakihlerinden Karafi ile onun fikrine ijtirak edenler bu tiir
telfikin de caiz olmadigi, buyiik §afii fakihlerinden Imam ibn Dakiki'l-id
ile §eyh izzuddin b. Abdiisselam gibi bazi ileri gelen arajtinci alimler de
aksine caiz oldugu goriifiindedirler.
Yukarda zikredilen abdest meselesinde eger o kifi Hanefi mezhebi-
ni taklit etmif olsaydi jiiphesiz o namaz sahih olurdu. Lakin Hanefi
mezhebini taklit ve iltizam etmeyip Maliki mezhebi ile §afii mezhebini
telfik yoluyla taklit etmif ve bu takdirde her iki mezhebe gore abdestsiz
namaz kilmi§ demek olacagindan, meseleye bu noktainazardan bakilin-
ca Karafi'nin fikri akla daha yakin goriiniiyor.
Bu cihet boyle olmakla beraber sonraki Hanefi fakihleri arasmda de-
rin bir bakifla her meseleyi inceden inceye tahlil ve tetkik etmekle te-
meyyiiz etmif ve yeganelejmif olan mejhur miidekkik ibn Hiimam'in
Tahrir‘d e Karafi'nin fikrini apklarken begenmedigine i$aret eden ifade
tarzina ve her mezhebin hafif ve kolay hiikiimlerine tabi olmamn caiz
oldugunu mutlak surette beyan edifine bakarak onun ibn Dakiki'l-id ile
ibn Abdiisselam’m fikirlerine iftirak ettigi anla§iliyor. Bunlar yukarda
getjen jer'i naslar geregince "Mademki feriat koyucu mukallitler i?in bir
mezhepten digerine geipneye ve her mezhebin hafif ve kolay hukumleri­
ni ahp tercih etmeye miisaade etmif ve sirf kolayhgi saglamak i(in fen
hiikiimlerin ;ogunda musamaha ve susmayi tercih etmiftir; bunun zaru­
ri neticesi olmak iizere icmaa muhalif dii$meyen telfikin de caiz oldugu
ortaya pkmifhr. Artik buna aykm diger goriiflerin hiikmii yoktur" de-
mek istiyorlar.
ifte telfikin ger<;ek mahiyeti ve duzenienmif hiikiimleri bundan ib*'
rettir. Tekrar edelim: Telfik bir meselede ve ozel bir fiilde birbirine »*
TORKtYE'DE ISlAMCIUK DO^ONCESi 319

olan iki veya daha fazla mezhebin zit hukumlerini bir araya getirmektir.
Yoksa fer'i hakikatlardan habersiz bazi cahillerin ve mutaassiplann zan-
nettikleri gibi telfik, bafka bafka iki veya daha fazla meselelerden birin-
de bir mezhebi, digerinde diger mezhebi tercih etmek ve onu benimse-
yerek baglanmak demek degildir. Ne usulciilerden ne de fakihlerden hi<;
bir Slim buna telfik dememiftir. Yukarda delillerini getirmiftik ki fakih­
ler toplulugu bunun caiz oldugunda ittifak halindedir. Halbuki telfikin
birinci tiirii ittifakla caiz degildir. Onun i(in bu gibi birbiri i(ine giren
meseleleri iyice tetkik ederek ayirmak, aradaki birbiri i<;ine girmif hali
kaldirmak ve gidermek gerekir.
Bazilan telfikin yalmz ismini ifitip veya basit bir eserde fdylece gd-
riip hakiki mahiyetini farketmedikleri ve ayiramadiklan Upn, hukiimet^e
tanzimine liizum goriilen bir kanun layihasinin bafka bafka maddele-
rinde bafka bafka mezheplerin hukiimlerinin tercih edilmif oldugunu
goriince bunu telfik zannederek caiz olmadigmi iddia ediyor ve bu su­
retle hiikiimeti miifkil bir duruma diifiiruyorlar ki fahif bir hatadir.
Soziimiize nihayet vermezden once fu miihim ciheti de kayd vu be-
yan edeyim ki gerek bu konuda ve gerek onceki konuda soylediklerimi-
zin biitunii, devlet^e bir kanun tedvin edilmedigi, herhangi bir mezhe­
bin hiikumleriyle amel edilmesi hakkinda yoneticinin (veliyyu'l-emr)
emri olmadigi takdirdedir. Ama bazi ifler hakkinda Mecelle gibi bir ka­
nun tedvin edilmif olur, bafka bir tabirle kamu yonetimine (velayet-i
amme) sahip olan veliyyu'l-emr (halife, padifah) tarafindan o yolda bir
emir ve irade pkmif bulunursa, artik o iflerde kanun haricine (lkmak, o
emir ve iradeyi tammamak caiz olmaz. Qiinkii kendi ozel konusunda
genifije izah edilmifti ki caiz olan iflerde ulu'l-emre itaat etmek vaciptir.

Mehmed Seyyid (Bey), UsOI-i fikih I - Medial. 297-98 ve 305-15 (1333).


Iskilipli Mehmed A tif
(I 8 7 6 - 1 9 2 6 )
Hayati ve Eserleri

1292/1876 yihnda Qorum'un (skilip kazasinin Tophane kdyiin-


de dogan Mehmed Atif Efendi'nin babasi tmamogullanndan Meh-
med Ali Aga, annesi Nazh Hamm'dir. Nazh Hamm, Mekke'den
yillarca once go^ etmij Hattabogullan ajireti jeyhlerinden Arab
Dede diye johret bulmuj bir jeyhin torunudur.
Atif Efendi ilk tahsilini koyiinde yaptiktan sonra iskilip’te Hoca
Abdullah Efendi'den dersler aldi (1891), tahsilini devam ettirmek
i?in, ailesinin muhalefetine ragmen istanbul'a geldi, dersler difinda
;ali$arak medrese tahsilini tamamladiktan sonra (1902) Dirul-
fiinun'un ilahiyat boliimune girdi. 1905'te buradan mezun olunca
Kabataj Lisesi'ne Arapcja miiderrisi olarak tayin edildi. Aym yil
dersiam olarak Fatih Camii'ne derse pkh.
Jeyhulislamhk tarafindan Bodrum'a siiruldii. Burada muhtaf
bir arkada$ina para toplarken jumal edildi. Eski medrese arkada;-
lanndan Kinmli Ibrahim Tali Efendi'nin pasaportuyla Kinm'a kaf-
ti, oradan da Varfova'ya ge£ti. Mejrutiyetin ilanmdan sonra
istanbul’a dondii, Sirat-i miistakim - Sfbilurrepad'da yazilar yazma-
ya bajladi. Mahmut §evket Paja’nm oldurulmesi uzerine Sinop’a,
ardindan Bogazliyan ve Sungurlu'ya siiruldii Sufsuz oldugu anla-
Jilmca serbest birakildi ve ibtida-i Dahil Medreseleri umum mii-
diirlugiine getirildi. Ardindan medreselere miifettij tayin edildi
(1910). 31 Mart vakasinin ardindan ittihatfilarca suflu bulunup
siirgiin edildi. 1912 sepmlerinde Chorum'dan mebus adayi olduysa
da kazanamadi. Sonra Ian Darui-Hilafetil-AIiyye Medresesi ibtida-
i Dahil umum mudiirliigu ve Medresetu’l-Kudat hikmet-i tejriiyye
dersi miiderrisligine getirildi (1919). Bu siralarda ilim ve fikir fev-
relerinde fohreti hayli yayginla$mi$b. istanbul’a gelen islim ule­
mas], yabanci bilginler ve Avrupali miistejrikler kendisiyle goru-
Siirlerdi. Bir ara kendisine Kinm Evkaf Nazirligi teklif edildi ise de
324 lSKlLtPLt MEHMEO ATIF

"memleketimden ba§ka higbir yerde cali§mam" diyerek bu teklifi


reddetti.
Mustafa Sabri, Mustafa Saffet ve Said Nursi ile Muderrisler Ce~
miyeti'ni kuran Atif Efendi bu cemiyetin devami mahiyetinde olan
Te&U-i Islam Cemiyeti’nin de ba§kanhgim yapmi§ti (1919). Bir ara
Huzur Dersleri’ne muhatap olarak da katildi (1922).
Frenk mukallitligi ve fapka adli eseri gerek^e gosterilerek istiklai
Mahkemesi'ne verildi. Adi ge^en eser §apka Kanunu'ndan yakla$ik
birbu^uk sene once yazilmi$ olmasina ragmen mahkemece idama
mahkum edildi ve karar infaz edilerek 4 §ubat 1926'da §ehit edildi.

Eserleri: Nazar-i §eriatte berriyye ve bahriyenin ehemmiyet ve viicu-


bu (1910), Mirdtu'l-lsldm (1911. Bazi kisimlari tskilipli Atif Hoca na-
sil idam edildi kitabimn sonunda verildi; s. 49*64, ts.), Isldm yolu
(1919, Latin harfleriyle, 1959. S. Hukum'iin sadele$tirmesi Yeni il~
mihal-lslam yolu adiyla basildi, 1991), Dm*i Isldmda men -i miiskirat
(1920), Tesettiir-i §er't (1920. 1911-12 yillannda Beydnu'l-hak mec-
muasinda tefrika edildi.), Muftiu’t-talebe (1920), Medeniyet-i $eriyye
ve terakkiydt-i diniyye (1920. Sadik Albayrak tarafindan sadele§tiri-
lerek feriat medeniyeti adiyla yayimlandi, 1975), frenk mukallitligi
ve $apka (1924), isldm ftgtrt (1926). S. Albayrak, Atif Efendi'nin
Frenk mukallitligi ve §apka, Din-i Islam'da men’-i miiskirat,
Miratui-islam adli kitaplanyla Beyanu'l-hak, Sirat-i milstakim - Sebi-
liirre^ad ve Mahfil mecmualannda <pkan bazi yazilarmi sadele§tire-
rek Frenk mukallitligi ve Isldm adiyla yayimladi (1976), isldm fikhi
(haz. A. Sivridag-M. H. Giiven, 6 C. 1994). Atif Efendi'nin adi ge<;en
mecmualardan ba§ka Alemdar gazetesinde de yazilan vardir.

Genif bilgi iqin bk. Ebulula Mardin: Huzur dersleri, II-III, 969-76
(1966), llmiye salnamesi (1334), Necip Fazil Kisakiirek: Son devrin
din mazlumlari, s. 85-128 (8. bs. 1988), Ankara istikW Mahkemesi za-
bitlan-1926 (haz. A. Nedim, 1993), Sadik Albayrak: Frenk mukallitli­
gi ve Islam (1976), ayni yazar: Son devir Osmanli iilemasi, III, 114-15
(1980), Tiirk dili ve edebiyatt ansiklopedisi, VI (1986).
Cemiyet-i Muderrisin ve Teali-i Islam Cemiyeti iqin bk. Tank
Zafer Tunaya: Tiirkiye'de siyasal partiler, H, 382-97 (1986).
I

Me§rutiyet, Me§veret

Me§veret tesadum-i ara ile hak ve savabi bulup pkarmak demektir.


Me§veret efalullahda (Allah’m fiillerinde), efal-i peygamberide,
efal-i ashabide tarikat-i me§ruadir. Qiinku sure-i Bakara'nm 30. ''Rabbin
meleklere ben yeryuziinde bir halife yaratacagim dedigi zaman..." ayet-i celile-
siyle ibada mii$avereyi talim hikmetine binaen kanun-i me$veret
ef'llullahta me$ru oldugu beyan olunuyor. Ve sure-i Al-i imran'm 159.
ayet-i celilesinin nihayetindeki "Ve tfvirhum fil-em r: Adeten kendisinde
me$veret cereyan eyleyen umtirda kalplerini tatyib ip'n ashabmla mii$avere et"
emr-i celili ile kaide-i me$veret efai-i nebevide me§ru oldugu gosterili-
yor. "Ve emruhum §Ura beynehum" (Onlann ifleri kendi aralannda fura ile-
§Qra, 42/38) emr-i celili ile de bir emir ve hadise zuhur eyledigi za-
man re'y-i hod la ny la amel etmeyip hemen ictima ve o hadise hakkinda
*nu§avere ve miizakere eyledikten sonra hak ve savab olan ile amel eyle-
dikleri i^in sahabe-i kiram hazerati sena buyuruluyor. Birinci ayet-i celi-
fe hadise hakkinda mefveret lazim olduguna umum insanlan ir$at eyle­
digi gibi ikinci ayet*i kerime bir emir hakkmda veliyyu‘l-emr ve erkan-i
hukiimet umum koy, kasaba, vilayet, payitaht ahalisi ile mii$avere et­
mek ve ii^uncii Syet-i celile de bir hadise hakkinda ummet ve ahali ken­
di aralannda nui§avere eylemek lazim olduguna ir§at eyliyor. Binaena*
feyh ii^uncii <iyet-i celilenin ibaret ve del&letinde umflr-i hiikiimet, mesa-
l*h-i ummet, umran-i memleket hususlannda umum ahali ve tebaanin
hakk-i ictima ve hakk-i mu§avereleri oldugu anla§ildifi gibi ikind ayet-i
Ailenin ibaret ve iktizasmdan dahi hususat-i mezkurede ahalinin veliy-
326 tSKlLtPU MEHMED ATIF

yu'l-emr ve erkan-i hiikiimet ile hakk-i miijavere ve hakk-i ictimalan ol-


dufu anlajilmaktadir.
Fakat bilumum tebaanin bir arada ictimalan miiteazzir oldugundan
bu ictima ve bu miijavere bizzarure vukela-yi millet ve ukala-yi iimmet
ile olmak lazim gelir ki i§te bu da zamammizda ahali tarafindan bi'l-inti-
hab gonderilen mebuslar ile vuku bulmaktadir.
Kiibera-yi sahabe-i kiramdan Hz. Ebu Hureyre'nin "Ashabiyla mii-
javereyi Allah'm Resulii'nden daha fazla yapan kimse yoktur" kelam-i
miinifi miifadmca Hz. Fahr-i Slem efendimiz bizzat sahabe-i kiram ile
mii§avere, umumi ve hususi iflerde onlann re'y ve mutalaalanm istifsar
eyledikten bajka Hz. Siddtk'i bazi hususatta adeta miiste§ar-i h3s ittihaz
buyurmuflardi.
Hz. Nebiyy-i zi$an efendimiz masum ve miifavereden miistagni
iken mu$avere hususuna son derecede ihtimam buyurmasi kulOb-i
sahabiyi tatyib ve telif ve sonradan gelecek iimmetine tarik-i savabi irae
ve talim iyn idi.
Kiibera-yi ulema-yi islamiyeden Abdulaziz el-Buhari Ke$fu'l-
Pezdevt nam kitab-i alisinde diyor ki: Gazve-i Ahzab’da biitiin Arabin
miittefikan ehl-i islamin aleyhine hareketini goriince Nebiyy-i Ekrem
efendimiz a'danin reisi bulunan Uyeyne b. Hisnu'l-Fizari'ye akd-i sulh
i^in bir adam gonderdi ve buyurdu ki: "Ebu Siifyan'a miizaheretten ve
bizimle muharebe etmekten sarf-i nazar edip kavim ve ajiretiyle (jekilir
giderse esmar-i Medine'nin sulusiinu onlara verecegiz". Uyeyne:
"Esmar-i Medine'nin mshni vermedik^e muharebeden sarf-i nazar ede-
meyiz” diye cevap gonderdi. Bunun uzerine Hz. Fahr-i alem efendimiz
bu mesele hakkinda ensar-i kiramla isti$areye giri$ti. Ensar ifinde Evs
kabilesinin reisi Sa'd b. Muaz ile Hazrec kabilesinin reisi Sa'd b. Ubade
bulunuyordu. Mu$arunileyhima hazarati dediler ki: Ya Resulallah bu
suretle akd-i musalaha edilmesi taraf-i Siibhaniden mi emir buyuruldu
yoksa Zat-i Risaletpenahinizin fikr u miitalaasi midir? Resul-i Ekrem
efendimiz "kendi fikr u mutalaamdir” buyurdular. Sa'deyn (iki Sa'd) ha­
zarati dediler Id: "Ya Resulallah onlar vakt-i cehalette bile satin almaktan
ba$ka bir suretle Medine'nin esmanna nail olamiyorlardi. Hak Taala
hazretleri bizi din-i miibin-i Islam ile mtiferref ve muazzez kildiktan
sonra esm&r-i Medine'den bir habbe bile veremeyiz. Onlar ile bizim ara-
mizi kill? ve muharebeden ba$ka hi<;bir jey fasl edemez." Mu§aruniley-
himanin bu sozlerinden Resul-i Ekrem efendimiz son derece memnun
rORKlYE'DE i s l A m c i u k dosj U n c e s i 321

ve mesrur olup buyurdular ki: "Ben Arabm Kus ve Uhud'dan size ok at-
tiklanm, muttefikan uzerinize hareket eylediklerini goimu$ ve onlan si­
zin iizerinizden sarf eylemek murad etmi$ idim. Mademki siz muhare-
bede sebat edecek, metanet gostereceksiniz ne ala!" Badehu sulh i^in ge-
lenlere "Gidiniz, size kiliftan bajka bir jey veremeyecegiz" buyurdular.
Sahabe-i kiram hazarah dahi aralannda mujavere ve miizakere el-
medikqe bir hadise hakkinda hiikinetmezlerdi. Ezcumle irtihai-i
Risaletpenahi giinii defn-i Peygamberiden ew el sahabe-i kiram hazarati
hemen Sakife-i Beni Saide nam mahalde ictima edip taraf-i risaletten
ara-yi miislimine havale buyurulmuj olan nasb-i halife hakkinda mejve-
ret eyledikten sonra muttefikan Hz. Siddik'a biat etmijlerdir. Hz. Siddik
makam-i hilafete geftigi andan itibaren sahabe-i kiramdan bir cemaatm
arasim almadikija, onlarm fikr u mutaiaalanni sormadikja bir emir ve
hadise hakkinda hukmetmezlerdi. Esna-yi mujaverede ashabdan biri ta­
rafindan bir hadiseye mutabik nass-i sarih nakloldugu zaman "Peygam-
berimizden gelenleri hifz edenleri aramtzda yaratan Allah'a hamd ol­
sun" buyururlardi.
(Yazar Hz. Omer, Hz. Osman ve Hz. Ali'nin de Hz. Ebubekir gibi
mejverete onem verdiklerini orneklerle anlattiktan sonra joyle devam
ediyor:)
Maruzat-i sabika ile din-i mubin-i islamda taraf-i Jari'den umur-i
ibadet(in) daire-i intizamda cereyam i<pn tesis buyurulan kanun-i me$-
verete Hz. Peygamber, hulefa-yi rajidin ve sair sahabe-i kiram hazarati-
nm ne derecelerde itaat ve inkiyad eyledikleri anla$ildiktan sonra mej-
veretin derece-i ehemmiyet ve luzumunu beyan etmekte olan ehadis-i
§erife ile akval-i sahabiyi dahi bu makamda zikr u beyan edelim:
Bu babda pek^ok ehadis-i jerife, jeref-sudur eylemi^tir. Ezcumle
Hz. Peygamber-i zijan efendimiz buyurmujlardir ki: "Ummetimden
umurlannda istijare edenler dogruyu ve miijavereyi terk edenler de
dalaleti bulmamak olmaz" ve "Umurunua-uiejiveret evleven yardim
olunmu$ demektir". Ve Hz. Ali keremellahitvecheh eie»*tu«izm "Ya Re­
sulallah zat-i risaletpenahileri dar-i ahirete imha! uuvurduktan sonra
birtakim emir ve hadise zuhura gelir ki onlar hakkinda ne Kur'an ntizul
eder ve ne de Cenab-i Risaletmeab'lanndan bir hadis-i jerif vurud eyler.
Boyle hadiseler hakkinda nasil muamele edelim?" buvurmasi uzerine
Hz. Fahr-i kainat efendimiz buyurmujlardir ki "Oyle hadiseler iipn iim-
tt,etimden abid, miittaki, alim olanlan cem eyleyip aranizda mejveret
328 ISKtLlPU MEHMED ATIF

ediniz, bu babda re'y-i vahid ile hiikiim ve kaza etmeyiniz".


Ve Hz. Faruk buyurmujlardir ki “Umurda mujavere eyleyen kavim
i$lerinin en dogrusuna hidayet olunurlar". Binaenaleyh bir $ahsin, bir ai­
lenin, bir kavmin hususat-i zatiyeleri mihver-i layikinda cereyan eyle-
mek, umur-i hiikiimet ve muamelat-i umumiye-i millet daire-i intizam-
da hareket etmek i;in en ziyade lazim gelen tedbir ve siyaset umfirda
ehliyle miijavere tariki oldugu Syat-i celiie, ehadis-i fiiliye ve kavliye,
e f il ve akval-i sahabiden ibaret olan detail ve berahln-i jer'iye ile sabit
olmuj oldu.
Mejveretin intac eyleyecegi menafi-i maddiye ve maneviyeye gelin­
ce: Bu babda Hz. Ali kerremallahu vecheh efendimiz buyurmu$lardir ki:
"Mejveret maddi ve manevi fevaidi mii$temildir."
Ewelen: ihtimalat-i faside, hayalat-i batiladan tahlis ile hak ve sava-
ba muvaffakiyet. Qunkil bir emrin nef'-i mahz veya zarar-i mahz veya­
hut nef ile zarar beyninde miitereddit oldugu bii-istijare tebeyyiin eyle-
yeceginde $iiphe yoktur.
S&niyen: Hatadan tahassun.
Salisen: Nedametten necat, melametten taharruz.
Rabi'an: Efkar-i ricale ishtla’ ve kulub-i iimmeti telif.
i;te bunlar mejveretin fevaid-i maddiyesi ciimlesindendir.
Hdmisen: Din-i miibin-i islama inkiyad ve meslek-i celil-i Peygam-
beriye ittiba ile ecr u mesiibata nailiyettir.
Bu da me$veretin din! ve manevi faidesidir.
Me§veretten fevaid-i mezkOreyi istihsal edebilmek i^in jerait-i
atiyeye riayet olunmak lazimdir:
Ewelen: isti;are olunan zat isti$are edilen hususa dair m a l u m a H
kafiye erbabmdan bulunmak lazimdir. Qiinkii bir insan hasta oldugu za­
man doktor ile, hane bina edecegi sirada miihendis ile, elbise yaptiracag1
zaman terzi ile istijare ediyor. Demek oluyor ki bir cemm-i gafir bile ol-
salar isti$are olunan hususa dair malumat-i kafiye ashabindan oltnadik'
?a, istijare miifid olamaz. tjte bunun i?in Hz. Fahr-i alem efendiro*2
"Akil ki$i ile riifdii arayimz" buyurmujlardir.
Sdniyen: Kendisiyle istifare olunarak fikrinden istifade edilecek z**
"Ummetimden Sbid... olanlan cem ediniz" hadis-i ?erifi muktezasin^
a1>id ve miittaki olmalidir. (Jimkii hakikat ve nefsii'l-emirde muttal11
olanlarm muttasif bulunduklan takva sifat-i memduhasi umur-i din>ye
TORKtYE'DE tSUMCIUK DU$ONCESt 329

ve umfir-i diinyeviyede ebn4-yi rinslerini ancak salah ve kemale irjada


onlan sevk eyleyecegi zaruridir.
SSlisen: "isti?are edilen ki$i emniyet olunan/emniyette olandir" ha­
dis-i Slisi hiikmiince miiste$ar umenadan olup nSsin ve istijare eylemek
isteyenlerin zararlanm iltizam edecek ve menafi-i hasisesinden dolayi
hak ve hakikattan udul eyleyecek takimi olmamahdir. Qiinkii boyle ev-
saf-i rezile ile muttasif olanlar mukteza-yi sifatlan olarak dogruyu soyle-
meyecek ve hakki takip edemeyecekleri cihetle onlar ile vaki olacak isti-
jareden faide yerine zarar gelecegi emr-i muhakkakhr.
RSbi'an: Mii$avirler istijare olunan hususta son derece hiirriyet-i
fikre, hiirriyet-i kelama malik olup hicjbir kimseden ihtiraz etmemeli ve
hifbir kuwetten korkmamali, hak ve hakikah soylemekten asla ^ekin-
memeli. Bu babda gayet metin, cesur olmalidir. Yoksa mefveret re'yde
miifareketten ibaret kalirsa faide bah? etmek $dyle dursun dabir-i istib­
dadi kat'da bile kafi olmayacaginda fiiphe yoktur. Nitekim Devlet-i Os-
maniyenin evailinde ahval-i fevkalade sancak beyleri ve ocak agalan gi­
bi umfir-dlde a'yan-i milletin re'yleri sorulur ve ona gore hareket olu-
nurdu. Sonralan mejveret namiyla mecalisde miizakere-i umur olunma-
ga ba^landi. Fakat ekseriya satvet-i hiikiimete maglup olup $er'-i jeri/in
tarifi vechile hiirriyet-i zamir, hiirriyet-i kelam ve levme-i laimden
adem-i ihtiraz esaslarina miistenit olmadigindan hakkiyla faide bah$
edemedigi gibi selatin ve riiesanm istibdatlanni ve onlann keyfi muame-
latini dahi kat edememijtir.
Maruzat-i salife nazar-i dikkatten gefirilince miisteban oluyor ki
mefveretin vazi' ve miiessisi din-i celil-i islamdir. Sadr-i islamda sahabi
devrinde ve hatta Osmanli'ann ilk devirlerinde bile adeten isti$are edil-
mesi lazim gelen umur-i millette evsaf ve mezaya-yi mezkureyi haiz ze-
vat-i kiram ile isti?are edilmek yiizunden fevaid-i kesire ve semerat-i
azime iktitaf olunmujtu. Fakat daha sonralan mustejar olacak zevatta
evsaf-i memduha-i mezkure aranilmadigi gibi intihab olunanlar da me­
nafi-i hasiselerine nail olmak ifin selatin ve riiesa-yi miistebiddinin ke-
yifleri iizere hareket ve onlara dalkavukluk eyleyip hak ve hakikati soy­
lemekten ictinap eylediklerinden ifte biitiin millet bunca senelerden beri
istibdat ve zuliim altina girmi; ve o muazzam ve muhtejem devlet-i
IslSmiye ?u gordugumiiz zaaf ve inhitata du^ar olmujtur.
Hy millet! sizi intibaha davet ederek derim ki artik bundan boyle ba-
ri goziiniizii apmz, aklinizi bajmiza aliniz da evsaf-i aliye-i mezkure ile
330 tSKlUPU MEHMED ATIF

miitehalli zevati bularak mebus intihap ediniz. Yoksa bu vazife-i mii-


himmenizi ifada kusur ederseniz memlekette vukua gelecek fenaligin
miisebbibi ewelemirde kendiniz olacaguuzi ve bu babda hi^bir kimseye
bahane bulmaga hakkina olmayacagiru ariz u amik fikr ediniz.
ijte Hz. Osman Gazi din-i celil-i islama son derece miitemessik bu-
lunmuf ve te$kil eyledigi hiikumette gayet derece hiisniiniyet iizere
olup bu babda pek ulvi himmet beslemi? olmakla Cenab-i Hak nam-i
alilerini ta-be-kiyamet yad ettirecektir.
Mii$arun ileyh hazretlerinden sonra ahlafi dahi bu $ahrah-i miistah-
sen ve miistakime salik olarak mukaddema memalik-i islamiyede tahad-
diis etmi? olan ahval-i zulmiye ve istibdadiyeyi ref ve izale edip diya-
net-i sahiha, adalet ve hiirriyet-i tamme iizre icraata devam ve ikdam ey-
lediklerinden az zaman zarfmda kaviyyu'$-$eklme bir devlet vucuda ge-
tirmeye muvaffak olmujlardir. Fakat Yildirim Bayezid Han ve oglunun
zamamnda kanun-i ilahiye, usul ve vasiyyet-i mezkfireye riayet etmeyip
bazi yolsuzlukta bulunduklanndan Timur'a esir du?mek, saltanat-i se-
niyyede onbir sene kadar fetret ve fasila vukua gelmek gibi beliyyeye
d(i<;ar olmujlardir.
Badehu Sultan Murad, Fatih Sultan Mehmet, Sultan Bayezid, Yavuz
Sultan Selim ve Kanuni Sultan Suleyman zamanlannda usul ve vasiy-
yet-i sabika iizre kemal-i ciddiyetle siiltik ve olduk^a jeriat-i garra-yi
Ahmediyeye inkiyad ve itaat eylediklerinden kuwet ve satvetleri son
derecelerde terakki ve hukiimetleri nihayet derece tevessii ederek bihak-
kin cihangirlik derecesini ihraz etmijlerdi. Fakat Selim-i sani devrinden
itibaren kanun-i ilahiye ehemmiyet vermeyerek usul-i mezkureyi ve
cedd-i a'lalaruun vasiyetine itina etmiyerek zuliim ve itisaf ve istibdada,
fisk ve sefahet ve heva-yi nefsaniyeye inhimak eylemi$lerdir. Ve bina­
enaleyh aymyla ordudan itibaren kuwet ve satvet-i hukiimet tedenniye
ba$lami$, zuliim ve istibdat fisk ve sefahet terakki eyledikge satvet ve
kuwet-i hiikiimet tenakus eylemi$, memalik-i islamiye kiifiile ku^iile
Abdiilaziz zamamnda mikdan muayyen ve malum olan dereceye inmif
Abdiilhamit devrinde ise kanun-i ilahiye inkiyadsizhk, usul ve vasiyet-1
mezkfireye riayetsizlik, zuliim, istibdat, fisk, sefahet, keyfi icraat, orfi
muamelat derece-i nihayeye ve kemale vasil olmakla artik hukiimet biis-
biitiin kuwet ve satvetini zayi ederek tamamen inkiraza mahkum ol-
mu? idi.
Devr-i me?rutiyet hulGilunden beri kanun-i ilahiye inkiyad, usul ve
TUWQYEDE lSUMCIUK D050NCES1 331

vesay4-yi mezkflreye itina ve ithtimam etmemek ve ayniyla hiikumet-i


miistebiddenin takip eylemi? oldugu meslek-i sakim lizre hareket edil-
mek ve fazla olarak da millet arasinda nifak, $ikak, dinsizlik ve
ahliksizhgm teksir ve tevsiine ;ali$ilmak yiiziinden hiikiimetin tedenni
ve inkiraza dogru yuvarlanmakta oldugu ukfll-i selime erbabma hafi ol-
masa gerektir. Fa'tebiru ya uli'l-ebs3r.

"Medeniyet-i fer’iye terakkiydt~i diniye", Btyanu'l-hak,


VI, 2606-07,2644, 2656-58,2685-86 (1330/1327-28).
II
Battyi Taklit Etmek ve Medeniyet Meseleleri

Taklit

Mukallit, taklit eden demektir.


Taklit, hiisniizan edip dogru olduguna inanmak yiiziinden bir
kimseye inan^ta, sozde, fiilde, di§ goriinu§te ve ahlak-huy-duygu (siret)
da delilsiz tabi olmak, uymak ve ona benzemek demektir.
§eriat nazarmda mutlak olarak taklit caiz degildir. Bu ciim leden
olarak miicerret diijunce ve istidlal ile kavranmasi mumkiin olan itikadi
asillar ve islami esaslarda, mucizelerle tejrit edilen Resul-i Zi$an Efendi-
miz’den (s.a.v.) ba$ka higbir kimseyi taklit etmek caiz degildir. Bu konu-
da her ferdin toplu (icmalen) veya aynntib (tafsilen) olarak istidlal sahi­
bi olmasi gereklidir ve vaciptir. Binaenaleyh istidlal kudretini elde etme­
yen giinahkar olur.
Fakat kullann ijlerinin muattal olmamasi igin yalmz ^eriatif
fiirflunda, yani ibadetler ve muamelelerde ictihad derecesine ulafama-
yanlann muctehidleri taklit etmesi zarureten me§ru kihnmi$tir.
§u kadar ki din konusunda kendilerine dayanilan §er’i naslara jnu'
halif olan hususlarda, "Halik (Allah)’a isyan olan i§te mahluka it«at
olunmaz" hadisi geregi ne bir miictehidin, alimin, jeyhin, ne de halife^
rin, emirlerin, hakimlerin, filozoflarin itikatlara, ibadetlere, muamelel®'
re, ahlSk ve ad^ba dair sozlerine, fiillerine tabi olmak, uymak, taklitet'
mek, onlara benzemek kesinlikle caiz degildir. Soziin kisasi firkin bidat"
larda, kotiiliiklerde, yasaklanan konularda ve jeriata muhalif olan n'e'
TtfRKlYE'DE tSLAMCIUK DO9ONCESI 333

deniyetin us&l, gelenek ve gorgiilerinde hi;bir kimseyi taklit etmek asla


caiz degil- Nerde kaldi ki kiifriin ;ian olan konuda gayn miislim millet­
leri taklit etmek caiz olsun, bu kesinlikle caiz olmaz.
Bu halde bir muslumamn, kiifiir alameti ve jian sayilan bir jeyi za-
ruret olmadan giyinmek veya takmmak suretiyle gaynmiislimleri taklit
etmesi ve kendisini onlara benzetmesi jer'an nehyedilmi?, yasaklanmij-
tir. Bu hususta icma-yi ummet de vardir. Bunda $ek ve juphe yoktur. Zi­
ra Resul-i Zijan Efendimiz (s.a.v.) joyle buyurmujlardir: "Bir kavme
benzemeye ozenen (te$ebbuh) o kavimdendir" (imam Ahmed ve Ebu
Davud).
Tefebbiih: Bajkalannm ijledigi bir i$i, onlara uyarak ijlemek de­
mektir. §u halde hadis-i jerifin manasi, "Bir kavme benzemeye dzenen-
ler, benzemek istenilen ortak degerde onlardandir. O ortak deger kiifiir
ise kufiirde, gunah ise giinahda, salah-i hal ise salahta, bunlann jian ise
fiarda o kavmin hiikmiine tabi olurlar" demektir. Binaenaleyh bu hadis-i
?erif kafirlere ve fisk sahiplerine benzeyijten nehyi ve tehdidi iferdigi
gibi salih kifilere benzemeye tejviki ve tergibi de ihtiva etmektedir.
Ciinktt hadis-i §erifte "kavm" lafzi nekre oldugundan hem salihlere, hem
de ba$kalanna jamildir. Nebiyy-i Muazzam Efendimiz (s.a.v.) diger bir
hadis-i $erifte ?oyle buyurmujlardir: "Bizden ba$kalanna benzemeye
ozenenler bizden, bizim milletimizden degildir" (el-Camiu’s-sagir).
Bu hadis-i $erif mefhumu itibariyle gaynmiislim milletlere jiarlann-
da benzemeye ozenmekten ka;mmayi ifade ettigi gibi salih musliiman­
lara dij goriiniij ve ahlaklannda benzemeye ozenmeye tejviki de haber
vermektedir.
§u halde bu hadis-i jeriflerin iktizasinca miisliimanlar, kiifiir fian,
yolu ve kotii bidat sayilan jeylerde kafirlere ve kotii bidat sahiplerine
benzemeye ozenmekten men ve nehyolunmujtur.
Esasen islam dininde kiifiir ve gunah i$lemek yasaklanrmj oldugu
gibi kiifiir ve gunah jian da yasaklanmiftir.
Kafir ve giinahkarlara yol ve $iarlannda benzemeye ozenmek ise
f°gunlukla ya kiifre veya gunaha veyahut her ikisine sebep oldugu i?in
§enatta yasaklanip haram kihnmijtir. Vakia hicretin ilk yillannda yahu-
d'ler ne jiarda, ne giyimde ne de bajka ozel bir alametde miisliimanlar-
ayirdedilmezlerdi. Hz. Peygamber Efendimiz'in bu konuda susma-
n bu durumun mejruiyetini gostermekte idi. Fakat sonradan bu hii-
334 ISKtLtPLl MEHMED ATIF

kiim yiiriirliikten kaldinlip jiar ve yolda gaynmiislimlerden aynlmak


me$ru kilinmi$tir. Bunun sebebine gelince hicretin ilk zamanlannda
miisliimanlar zayif olduklanndan gayrimuslimlere muhalefet heniiz
megru kihnmamifti. Sonra lari Islam dini diger dinlere galebe (alip da
miisliimanlar kafirlerle cihada ve onlara cizye koymaya gii<; ve kuwet
bulunca yol ve jiarda onlardan aynlmak me§ru kilinmi$hr.
Demek oluyor ki her asirda, her bolgede gaynmiislim milletlerin
yol ve $ian her ne tarzda olursa olsun, miisliimanlar, zaruret olmaksizin
o yol ve jiarda kendilerini onlara benzetmekten ve onlann tavir ve
idetlerine uymaktan men olunmu$lardir. Nitekim "Her kim bizim §u i?i-
mizde, yani dinimizde ondan olmayan bir fe y ihdas ederse, o $ey redde-
dilmijtir" hadis-i jerifiyle dinin usfil ve delillerine dayanmadan miicer-
ret re'y ile dini konularda (ogaltma veya azaltma suretiyle yeni bir $ey
ihdas etmekten, bir bidat viicuda getirmekten men olunmuflardir.
Yoksa gerek Ehl-i siinnet ve dalalet erbabi ve gerekse klfirler tara­
findan ihdas ve icat edilen her bidatten ve her yeni yapilmif jeylerden
ve ka filler ile dalalet erbabina benzemekten nehy ve men olunmu$ de-
giUerdir. Zira uyumak, yatmak, oturmak, yemek, iqmek gibi tabii iflerde
benzemek zaruridir. Bundan bajka ziraat aletleri, sanat arag-gereijleri,
harp vasitalan, yatak ve mutfak takimi gibi din i§inden olmayip da ken-
dileriyle yalmz diinyevi bir maksat ve gaye maksud olan mubah i$leri
ihdas etmek me$rudur, hatta bunlardan bazilanm ihdas etmek emredil-
mi$tir. Binaenaleyh siradan bidat tiiriinden olan bu gibi iflerde gayn-
miislim milletleri taklit etmek ve bu hususta onlara benzemek nehyedil-
mif ve yasaklanrru? degildir.

Islam dini n azan n d a b a h m ed en iyetin in m e§ru olan


ve olm ayan y onleri

Bu konuya bajlamadan once ju n u arzedeyim: Bati medeniyetl


maddi ve manevi iki yone sahip oldugu gibi bunlardan herbiri insanlig3
faydali veya zararli olmak iizere iki$er kismi ihtiva eder.
Halbuki IslSm dini insanin ruhani (manevi) ve cismani (maddi) ff
da ve tekamiiliinii iistlenen biitiin faziletleri ve olgunluklan emred'P'
TURK1YE DE lSLAMCIUK DOgllNCESl 33S

bunu ihlal eden rezalet ve kdtuliikleri nehy ve men eder. Bu bakij nokta-
smdan insan fitratina en uygun bir din oldugundan islam dinine fitrat
dini adi verilmi$tir. Bu asil ve esastan dolayidir ki islam dini "Bir kimse
Islim dinine uygun bir tarzda miisliimanlar arasinda bir fazilet yolu
icad eder ve giizel bir $ey ortaya koyarsa onun sevabi ile kiyamete kadar
o i$le amel edenlerin sevaplanmn birer misli o kimseye ait olur. Ondan
sonra o i§le amel edenlerin kendi hisselerine diijen sevaptan hiqbir jey
eksilmez" ve "(hakkinda jer'i bir agikiama bulunmayan) diinya ijlerini
siz daha iyi bilirsiniz" hadis-i jerifleri ile diinya ijlerinden dikij ignesin-
den tutun da demir yollanna, toplara, zirhlara, u^aklara, muharebe vasi-
talanna, kara ve deniz ticaretine, muhtelif sanat ve sanayilere, topragi i$-
lemeye, yeryiiziinii imar etmeye, fabrikalara, ziraat aletlerine, sanayi
ara^-gere^lerine ve her ?aga gore cihad ipn gereken bilgi-personel ve se-
beplere varincaya kadar medeniyetin maddiyat kismindan insanhga
faydali olan giizel ve miibah ijleri ihdas etmeye, icat etmeye mtisaade
etmijtir. Hatta "(^alijip kazanmak kadin erkek her miislumana farzdir"
hadis-i jerifiyle, insanlara muhta( olmayacak kadar helalinden mal ka-
zanmayi her musluman erkek ve kadina farz kilarak gefim konusunda
bagkalanna yok olmayip herkesin kendi ^alijmasiyla ge^inmeyi meslek
edinmesini emretmij ve "Onlara karfi giiciinuziin yettigi kadar kuwet ha-
zirlaymtz" (Enfal, 8/60) ayetiyle asnna gore diijmam korkutacak dere­
cede cihadin ara^-gere^ ve sebeplerinin hazirlanmasi farz kilinmij ve
"Ilim tahsil etmek kadin erkek her miisliimana farzdir" hadis-i ferifiyle
dini ilimlerden sahih bir itikat edinecek, giizel ahlak ve amelleri dogru
yapacak kadar ogrenmeyi kadm erkek her miislumana farz-i ayn kildik-
tan bajka viicudun devami, hayatin surduriilmesi ve insanlar arasindaki
muamelelere dair muhta? olunan ilim ve sanatlardan, ba$ka kavim ve
milletlere muhta; olmayacak kadar ogrenmelerini de farz-i kifaye kil-
nu§tir.
§u halde miisliimanlardan bir grup, ilim ve sanatlardan bu kadanni
ogrenmezlerse tiimii giinahkar olup diinya ve ahirette bu kusurlannm
ceza ve zaranni ijekerler. islam dini medeniyetin kisimlanndan yeryiizii-
niin iman ve topragi ijleme, ilimler, fenler ve sanayi gibi faydali ijleri
emredip bafka kavimlere muhtai; olmayacak kadanni ogrenmeyi miis-
lumanlara farz kilmij oldugu ifindir ki islam medeniyeti yiikselme de-
v*rlerinde se<;kin meziyetleri biinyesinde toplayan giizel sanatlan kejfet-
m>5, icat etmiftir. Avrupali mejhur sosyolog Gustave le Bon un bazi
eserieriyle tarih kitaplanndan anlajildigi iizere medeniyetin diger asil
336 ISldLiPLt MEHMED ATIF

unsurlan gibi sanatlar ve sanayi de alti veya yedi bin sene once "semavi
dinlerin be$igi olan" Asya kitasinda Asurlular tarafindan icat edilip son­
radan Misir'a nakledilmijti. ilk;agdaki Yunan sanati ve sanayii Dicle ve
Nil sahillerinde icat edilen sanat ve sanayiden dogmu§tur.
Islam dini ortaya ;ikip §a§aah ayn bir islim medeniyeti kurunca,
miisliimanlar o zaman mevcut olan Misir ve Yunan sanat ve sanayiini
iktibas ederek az zamanda asdlanna iistiin bir jekle donujtiiriip yiiksek
meziyetleri ihtiva eden giizel sanatlar meydana getirip Misir ve Yunan
medeniyetlerine iistunliik saglami§lardir. Geride kalan islim ! eserier bu
iddianm adil birer §ahididir.
Bazi Islim memleketlerini istila eden ha<;lilann islam giizel sanatla-
nm iktibas ederek kismen Avrupa'ya nakletmi; olmalan, bugiinkii bati
sanat ve sanayiinin terakki ve inki$afuun sebeplerinden biridir. Hatta ilk
once medeniyete karfi batthlann kalbinde bir §evk uyandiran cazibe,
Endiilus ufuklannda parlamij olan islim medeniyetinin i$igi ve aydmh-
gidir. O tarihten once batililann cehalet, zuliim, vahjet, herciimerc i$in-
de debelendiklerine tarih jahitlik etmektedir. Demek oluyor ki esas iti­
bariyle bati medeniyetinin dogdugu yer dogudur.
islam dini medeniyetin faydali kisimlanna insanlan sevkettigi ve
islam medeniyetince vaktiyle pek miihim olaganiistu eserier meydana
getirildigi halde zamammizdaki musliimanlann bu yiice faziletlerden
mahrum kalmalarma sebep nedir diye sorulursa cevap olarak joyle de­
riz: Mahrum kaldiklan diger hususlarda oldugu gibi buna da sebep dini
emirlerin gereklerinden olan ;ah;m a ve amele tevessiil etmemeleridir.
islim dininin gosterdigi yiice faydalardan istifade etmek ancak
hakimane emir ve hukiimlerine uymak ve icabina gore amel etmekle
ger<;ekle?ir. §u halde miislumanlik iddiasmda bulunanlann dini kaidele-
ri yalmz kitaplarda ve evrakta muhafaza etmeleri hi^bir fayda temin
edemeyecegi gibi dinin icaplanna gore bedeni uzuv ve sinirlerini hare-
kete ge^irmedikije, sirf inanmakla istenen maddi ve manevi faydalar ha­
sil olamaz.
Biiyiik Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i ferifierinde ?6yle
buyurmu§lardir: ''ilmin bazisi cehaletle ejittir". Ger^ekten amelle bit'?'
meyen ilim cehaletle ejittir. Amelsiz ilim siradan insanlara mahsus ruh
halinden uzaklajmi? olmaz; ilmin faydalanndan mahrum kalmak aijisii'"
dan boyle bir alimin cahilden farki yoktur. Meseli sarhofluk veren i?ki'
lerin haramligmi ve zararim bildigi halde onlan kullananla, bilmeyere^
TORKtYE'DE tSLAMClUK DO?UNCESl 337

kullanan efittir. Belki ilki ikinciden kotiilenmeye daha miistahaktir. Bi­


naenaleyh gerek ilim erbabi, gerekse dindarlar ilim ve dinin gerektirdigi
fekilde amel etmedik^e bunlann temin ettigi feyizler ve saadetlere maz­
har olamazlar. Yukarda arzedilenlerden a<;ik<;a anlafildtgi iizere Islam
dini medeniyetin unsurlannin ve erkammn maddiyat kismindan faydali
ve giizel i$lerin ihdas edilmesine miisaade edip mejru kildiktan bafka
bunlan icat ve ihdas eden milletleri bu konularda taklit etmeye de izin
ve ruhsat vermiftir.
Fakat yiice islim dini, "De ki: Rabbim gizli ve afikar olan biitiin ko-
tiiliikleri (fevahif: yani neseplerle ilgili cinayetlen), giinahi (gunahin
kaynagi olan sarhofluk verici ifkileri, yani akillarla ilgili cinayetlen),
haksiz yere tecaviizii ve zulmii (yani kifi ve mallarla ilgili cinayetlen) ve
Allah'a ortak kofmakla (firk) O'nun hakkinda bilmediginiz feyleri soyle-
menizi (yani dinle ilgili konularda cinayet iflemenizi) haram kildi"
(A'raf, 7/33) ayeti ile dinsizlik-inan^sizlik-inan^ bozukiugu (ilhad), zu-
liim, haydutluk, fuhuf, igki, kumar, dans, bar, tiyatro vb. sefahetle, mey-
hane, kumarhane, bar ve dans yerleri aijmak gibi bati medeniyetinin
maddiyat kismindan ahlaken, ictimaen, iktisaden, namus ve dinen za-
rarli olan afagihk ve kotii iflerin asillanni ve tiirevlerini haram kilip ya-
saklamiftir. Binaenaleyh bati medeniyetinin bu gibi afagilik, rezil yonle-
ri gaynmefrudur.1 §u halde boyle rezil, firkin ve kotii iflerde musluman
fertlerden hifbirisinin zamanin modasina uymasina, bafkasini, ozellikle
gaynmiislim milletleri taklit etmesine, bafka bir ifade ile batililafmasma,
Avrupalilafmasina asla fer’i cevaz ve izin yoktur. Zira mefru olduguna
dair saglam delil olmayan feylerde taklit ve bafkalanna tabi olmanrn ha-
ramligina ve batil olduguna bu ayet en kuwetli kesin bir delildir. Binae­
naleyh Islam dini biitiin rezil if ve hallerin hem re'sen ihdas ve icrasini
hem de bu konuda bafkalanni taklit etmeyi ve onlara benzemeye ozen-
roeyi kati surette yasaklayip haram kilmiftir.
Medeniyetin tmnevt ydniine gelince: Tertemiz Muhammedi feriat oyle
yiice medeni kaideler ve ictimai esaslar ve oyle faziletii ahlak vaz ve te-

*•Onun i^in Biiyiik Peygamber Efendimiz Isa.v.) "Bir kimse islim dininde kotii bir yol
■hdas eder ve tprkin bir $ey icat ederse o fenaligin gunah ve vebali ile kiyamete kadar
°nunln amel edenlerin gunah ve veballerinin birer misli o kimseye ait olur. Ondan
S'inra o koKiliigti i$leyenlerin kendi giinah ve veballerinden hifbir jey eksilmcz" ha-
**•*->jerifiyle miisliimanlar arasinda tirkin ve kotii bir fey icat etmekten ve rezil bir yol
Ihdas etmekten menetmi$ler ve bu konuda insanlan korkutmuf ve sakindirmi$Iardir.
338 ISKlLtPLl MEHMED ATIF

sis etmijtir ki Avrupa o derece medenilejmeye ula$mak ifin daha pek


{ok emek sarfetmeye, hatta tamamen mukaddes islami kaideleri kabul
edivermeye muhtaijtir. O derece faziletii medeniyete yiikselmek i^in
bajka tiirlii yol yoktur.
Esasen bati medeniyeti, insanin tekamul ve saadetini iistlenen, te-
keffiil eden hakiki bir medeniyet degildir. Zira o ancak insanin hayvani
ve cismani yoniiniin saadet ve tekamiiliine hizmet edip melekiyet ve
maneviyatinin saadet ve tekamiiliinti asla nazan itibara almiyor. Qiinkii
bati medeniyeti insan hayatim ancak geqici diinya hayatindan ibaret te­
lakki ettigi i(;in insanin yalmz maddi ve hayvani yoniiniin tekamiilune
onem atfediyor. Bu suretle insan fertlerinde hayvani izlerin inki$afina
sebep olup melekiyet ve hakiki insanligm gizli kalmasina veya biisbiitiin
imhasma hizmet ederek ebedi saadete ula$tiran fazilet ve olgunluklar-
dan insani ebediyen mahrum birakiyor.
Ger^ekte cismani hayata ve dunyaya dair insani olgunluklann olu?-
masma bir dereceye kadar vasita olabiliyorsa da onun vasita oldugu hal
ve vasiflar diinya hayahnm bitmesiyle yok olup gidiyor. Yok olmaya ve
bitmeye maruz olan hal ve vasiflar ise hakiki saadetten sayilamaz. Haki­
ki saadet, diinya hayatindan sonra da devam edip suren be$eri olgun-
luklar ve vasiflardan ibarettir ki bunun miirjidleri ancak ulu peygam-
berlerdir. Bati medeniyetinin buna rehber olabilmesi imkansizdir.
Halbuki faziletii islam medeniyeti insanin melekiyet ve manevi yo-
niiniin saadet ve tekamiiliine hizmet etmeyi asil ve esas alip biitiin kaide
ve hukumlerini bu yoniin inki§af ve tekamiiliine hizmet etmek iizere
vaz ve tesis etmif tir. §u kadar ki hayvani yoniin ge<pci saadeti kazanma-
sina vesile oldugu i^in ikinci dereceden, teb'an kasdedilmi; olmakla bu
asli maksadm ihlal edilmesine sebep olmamak iizere itidal simrinm a§il"
mamasim esas alip mutedil surette cismani zevklerden istifade etme yc
lunu a<;mi$ ve bu suretle insani hem ge^ici saadete, hem ebedi saadet
sevketmi$tir. §u halde ebedi saadete ve hakiki olgunluklara ancak nebi-
lerin meslegi ve yolu ulajtirir. Binaenaleyh isiamm faziletii medeniyetl
hakiki bir medeniyettir ki yiice diisturlanna tamamen sanlmak $artiyla
her yonden insanin saadet ve tekSmiilunii iistlenir ve fani diinya hay3"
trndan sonra da devam eden hakiki olgunluklan ve vasiflan garanti alti"
na ahr. Binaenaleyh insanin hakiki saadeti, peygamberlerin siinnet>nC
tibi olmak ve islamin faziletii medeniyetine tamamen sanlmakla gpi&k'
le?ir.
TORKIYEDE ISLAMCIUK DOgOKCESl 339

§u halde bati medeniyeti haddizatinda eksik oldugundan ve hakiki


tekamiilii ihlal ettiginden islim m mukaddes kaide ve asillanm ve pey-
gamberlerin meslegini tamamen kabul etmedik^e kendi i^inde ve akhse-
Iim sahipleri nazannda hakiki medeniyet sayilamaz. Binaenaleyh ebedi
saadet ve hakiki olgunluklan kazanmak ifin miisliimanlar bah medeni-
yetlerine degil, batililar islim medeniyetine muhta^tir.
Demek oluyor ki yiice islam dini, medeniyetin maddi ve manevi
yoniiniin, m elekiyet ve hayvani yonden insanliga faydali ve hizmetkar
olan kisim larim o n ii( asir once re'sen vaz ve tesis edip insanoglunu o
dosdogru anayola sevketm ijtir .2
Medeniyetin melekiyet ve hayvani yonden insanliga zararli olan ki-
simlanm da insanoglunu, hayvanlik derekesine dujmekten kurtarmak
i(in men edip bu hususlann yapilmasmi, ijlenmesini ve bu konuda ba$-
kalarmi taklit etmeyi ve onlara benzemeye ozenmeyi kat'i surette haram
kilmi$tir. §u halde Avnipa'm n sefahet $aibesinden ve milliyet renginden
annmi§ ve biitiin insanligm maddi tekamiillerine hizmetkar olan ilimle-
rin, fenlerin, sanatlann ve sanayinin, ara^-gere^lerin hepsini almak, ka­

2. Esasen miislumanlar arasinda yiikseltilmesi ve terakki ettirilmesi istenen i$te medeni­


yetin bu turiidiir. Bilhassa memleketimizin ihtiyaci, medeniyetin fazilet kisminadir.
Halbuki memlekette terakki ettirilen bu degil, bati medeniyetinin rezil ve zararli kis-
midir. Qiinkii epeyce bir zamandan beri memleketimizde ajin bati taklitpsi kii^uk bir
azinlikfa gore) medeniyet; hiirriyet, milliyet adina gaynme$ru ve zararli yonlerden;
mesela fuhjun, ifkinin, dansin, ahUksizligin, dinsizligin yayginla$tinlmasi ve genel-
le$tirilmesinden bajliyor. Avrupa'dan yiiklenip getirebildikleri pisliklerlv islamin fazi­
letii ahlakim tahrip etmeye, milletin fikrini piriihneye, kirletmeye fali^iyorlar. Vatan
(ocuklannin kalbini yabanci nih, yabanci terbiye, yabanci alifkanlikla ajiliyorlar. A$i-
liyorlar da ozlerinde yerle?mi{ olan islamiyet ve Tiirkliik ruhunu sokup atmaya ugra-
Jiyorlar. Bu suretle milli mevcudiyetimizin dayanagi olan temeller yikilip duruyor.
Bu biiyiik sapikligin genelle$mesi hem Islamiyet hem Tiirkliik ifin vahlamlacak bir
5ey olsa gerektir. Bah medeniyetinin rezil kismi memleketimizde giinden giine ilerle­
meye mazhar oluyor ve bu ugurda buyiik ol^iide milli servet sarfcdiliyor. Fakat me$ru
Ve fiddetle ihtiya; duyulan yonlere, mesela elbiselik imali ifin bir fabrikaya hiftrir }ey
Sarfedildigi goriilmiiyor.
Demek oluyor ki diftan bakildiginda bati medeniyetinin reva^ta olmasi isteginde
bulunanlar bu perde altinda $ahsi men/aatlanm temin etmek ve jehevi arzulanni tat-
min etmek gayesini hedef alip umumi menfaatlan ve yiice milli faydalan asla gdzonu-
almiyorlar veya alamiyorlar. iddia ettikleri sozlerini, goriilen ijleri yalanlamaktan
<«ak kalmiyor.
340 tSKlUPLl MEHMED ATIF

bul etmek ve bu hususlarda onlan taklit etmek me$rudur ve ragbet edi­


len bir $eydir.
Fakat meyhane, kerharve, dans, bar, tiyatro ve diger siifll miiessese-
ler ve sefihane telakkiler gibi din! hiiviyetin ve islamin faziletii ahlakimn
mahv ve izalesine sebep olan batil inanqlar, kotii huylar, rezil ah$kanhk-
lar, kotiilenmi? fiil ve amellerini almak, kabul etmek ve bu hususlarda
onlan taklit etmek gayn me$rudur ve nefret edilen bir $eydir.
Islam dini i§te bu tiir sefihane medeniyetin terakkisine manidir.
Qiinku IslSm dini insanlar arasinda cereyan eden kotii i$lerin ve rezil
ali$kanhklann hepsini yikmak ve menetmek i?in vaz ve tesis edilmiftir.
Onun i^in islamiyet bati medeniyetinin bu kismi ile asla birle$ip biitiin-
lejemez. Kalpleri batinin pislikleriyle boyanmi? olanlar bu baki$ nokta-
srndan islam dinini terakkiye m3ni gorebilirler. Evet bu da medeniyet-
ten sayiliyorsa Islam dini bu gibi sefaheti men ve nehyetmek Islam dini­
nin ayirdedici ozelliklerindendir. Akliselim de bunu emreder. Onun ifin
Avrupalilardan akliselim sahiplerinin memleketlerinde genellejmekte
olan sefahet ve rezaletin yasaklanmasma <;ali$tiklan i$itilmektedir. Bu
ciimleden olarak ingiltere'de hayasizlikla miicadele etmek iizere Mister
Web Alyob adinda bir ingiliz "Nezahet Cemiyeti" adiyla yeni bir ahlaki
cemiyet tesis etmi$tir. Cemiyet ilk icraat olarak, umumi ahlakin ifsadina
sebep olan kartpostallann satijmi yasaklatmak i<jir\ hiikiimete miiracaat
etmeye karar verdigi gazetelerde gorulmu$tiir. Cemiyet-i Akvam da
umumi ahlakin ifsadina sebep olan a;ik resimlerle a;ik yazilann yasak-
lanmasi icjin devletlere tebligatta bulunmu$tur.
Tokyo'da mahalli memurlar tarafindan umumi ahlaki ifsad ettigi se­
bep gosterilerek butiin (jagdaj danslar yasaklanmi$tir.
Esasen Avrupa'da sozlerine itimat edilen hekimlerle sosyologlar
dansm zararlanm ikna edici delillerle meydana koymu$lardir. Bu cum-
leden olarak zararlanm isbat iijin $dyle diyorlar: Kesin olarak sabit ol-
mu$tur ki dans fertlerin seciyesini, ahlakim, sihhatini tahrip edip musal-
lat oldugu cemiyetlerin manevi biinyesini kemirdiginden bajka fuh?u
artinp evliligi azaltarak niifus buhram denilen felaketi ihdas etmek sure­
tiyle milletin maddeten sonmesini ;abukla$tirmaktadir.

tskilipli Mehmed Atif, Frenk mukallitligi ve pipJb?,s. 3-16 <1340). Aynca bk-
Iskilipli Atif Hoca, Frenk mukallitligi ve Islam, sadele^tiren: S. Albayrak, s. 1-13 '
Ill

$eriat Nazartnda Kara ve Deniz


Kuwetlerinin Ehemmiyeti ve Gerekliligi
(D on anm aya yard im )

Bir hiikiimetin beta ve terakkisi, devletler arasinda itibar ve niifuzu


ancak kuwetledir. Kara ve deniz kuwetleri olan hukiimet, du$manlan
tarafmdan vukubulacak her tiirlii taarruzu defetmeye muktedir oldugu
i?in tebaasi hiir ve serbest olarak refah ve saadet, izzet ve jerefle ya$ar-
lar.
Kara ve deniz kuwetleri olmayan, yahut zayif bir halde bulunan
milletler, kara ve deniz kuwetlerine sahip olanlann esaretleri altinda
zillet ve hakaretle yajamaktadirla r.
Islam devletinin kuw et ve jevketinin, dujmanlan korkutacak ve
tehdit edecek yiiksek derecelerde olmasi ve bu sayede diijmanlann esa-
retinden kurtularak, Islam devletinin tebaasina din ve diinya i$lerinde
serbest olarak ya$amak i^in, Allah tarafindan asnna gore insanin takat
ve kudretinin yettigi derecede kurtulu$un kendisine bagli oldugu kara
ve deniz kuwetlerinin hazirlanmasi "Cuciinuzun yettigi kadar onlara kar-
kuwet haztrlayimz..." (Enfal, 8/60) emri ile biitiin miisliimanlar iizeri-
vacip kilinmi$tir.
Buhari-i jerif jarihi Ayn! $oyle diyor: Ayetteki "kuwet"le Allah'm
^uradi, asnna gore kara ve deniz muharebelerinde cihadin riikiin ve se-
^Plerinden sayilan her tiirlii jeylerdir.
?u halde bu iyetin genel anlamma harple ilgili ilimler ve diinya i$-
342 ISKlLlPLl MEHMED ATIF

lerine dair pek $ok miihim i$ dahil olmaktadir:


1. Ticaret, ziraat ve sanati terakki ettirerek kara ve deniz kuvvetleri-
nin bagli bulundugu parayi hazirlamak,
2. Madenleri ijleterek, tersaneler, tophaneler, fabrikalar kurarak as­
nna gore son sistemde toplar, tiifekler, kili^lar, siingiiler, zirhhlar, balon-
lar... gibi her tiirlii harp aletlerini tedarik etmek,
3. Mektepler kurarak her tiirlu harp alet ve edevati yapacak ustalar,
karada ve denizde her dhetle muktedir kumandanlar, zabitler ve mual-
lim askerler yeti$tirmek,
4. At, deve, katir, tren, nakliye vapurlari, $ose yollan, telgraf, tele-
fon, istihkam, tabya ve kaleler viicuda getirmenin butiin miisliimanlar
uzerine vacip oldugunu bu ayet ifade etmektedir.
(^iinkii ayette diijmanlan korkutmak, diijmanlarm kuvveti iistiinde
kuwet hazirlamaya bina kiliniyor. Bu zamanda ise oklar, ^akmakli tii-
fekler, yelken gemileri gibi eski zamandan kalma harp aletleri ile tabii
olarak du$manlann korkutulamayacagi ve tehdit edilemeyeceginden
zaruri olarak yukarda sayilan harp alet ve sebeplerini hazirlamanin la­
zim oldugunu ayet gayet a$ik surette beyan buyurmaktadir.
Dujmanlari korkutmak ve tehdit etmek ve onlann taarruzlanndan
korunmak ancak onlann kuweti iistiinde kuwet hazirlamaya bagli ol­
dugundan Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) peygamber olarak gonde-
rildigi zaman "Ben peygamberim, kuwet ve di$ sebeplere tejebbiis et­
mekten miistagniyim" deyivermeyip hemen cihadin riikiinlerini ve se­
beplerini hazirlayarak kuwet istihsal etmeye cehd ve gayret gosterdi.
Bir muddet gizlice ve bir muddet sonra a^ik^a, dille insanlan hak dine
davet ederek musluman asker ve niifusu (ogaltmaya ijahjti. Du?manm
her tiirlu eza ve cefasma gogiis gererek, metanet gostererek, azimde se-
bat ederek az zaman zarfmda musluman niifus ve askerlerin <;ogalmasi-
na muvaffak oldu. Medine-i Miinewere'ye hicret ettigi zaman asker te$-
kil ederek, harp alet ve edevatmi tedarik ederek kuwet hazirlamaya ve
di$ sebeplere tevessiil ettikten sonra hemen dii$mana kar§i miidafaa ve
mukabele etmeye ba$ladi. Bir muddet sonra dujmamn kuweti iistunde
kara kuwetlerini ikmal etmekle du$mam perijan etti ve biitiin mallanm
ve memleketlerini zaptetti.
Hz. Peygamber'in asnnda Arap yanmadasi dahilinde (kara) muha
rebeleriyle mejgul olundugu ve deniz harplerine zaman ve mekan
TORKIYEDE ISLAMCILIK DCgONCESt 343

sait olmadigindan deniz kuwetleri tedarik ederek deniz harpleri yap-


maya te$ebbus olunamadi ise de deniz harplerinin faziletini ve bu husu-
sa tejvikte bulunmayi ihtiva eden a$agidaki hadislerle kara kuwetleri
gibi deniz kuwetlerinin de $eriat nazannda fok miihim ve ?ok luzumlu
oldugu iimmete ihtar edilmekte idi.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Denizde bir defa muharebe, ka-
rada on defa muharebeden daha hayirlidir", "Deniz muharebesinde jehit
olan bir zat, ecir ve sevapta kara muharebesinde $ehit olan iki zat dere-
cesindedir” buyurmaktadir.
Hz. Ebu Bekir hilafet makamma gelince Arap yanmadasi ve civar
memleketlerde (kara) muharebeleriyle mejgul olundugundan yine de­
niz kuwetlerine bakilmadi ise de biiyiik fetihlere muvaffak olundugun­
dan kara kuwetleri haylice terakki etmijti.
Hz. Omer hilafet makamina geftigi zaman kara kuwetlerine son
dereceye kadar ehemmiyet verip kisra ve kayserlerin biitiin mallanm ve
memleketlerini zapt ederek kara kuwetlerini kemal dereceye ula§tirmi$
ise de deniz kuwetlerine ehemmiyet vermemij oldugu gibi miisliiman-
lan deniz muharebesinden jiddetle menetmekte idi. (^linku bajlangi^ta
islim milletinin deniz ahvaline vukuflan olmadigindan o sirada deniz
harpleri maslahata ve hikmete uygun degildir fikir ve ictihadinda idi.
Bir de IsUm hiikumetinin zaptettigi yerlerde hiikiimetin esasini tejkil
eden Arap kabileleri heniiz yerlejip kdkle?meden birfoklannm gemilere
binerek uzak bolgelere gidip miiteferrik ve perakende olarak hilafet
werkezinden uzak diijmeleri siyaset ve hikmet kaidesine uygun degildi.
Bununla beraber Hz. Omer zamamnda Bahreyn'e vali tayin edilen saha­
be-i kiramdan Ala b. Abdullah Hadrami, techiz ettigi gemilerle Basra
korfezini ge?ip Iran sahillerini fethetmek iizere ilk defa olarak deniz se-
feri yapmijti. Lakin muvaffakiyet hasil olmamakla beraber Hz. Omer
onun bu hareketinden memnun olmayarak kendisini ceza olmak iizere o
s>rada Kufe valisi bulunan Sad b. Ebi Vakkas'in maiyetine memur etti. O
esnada §am ve Urdiin ordugahlan kumandam bulunan Hz. Muaviye
deniz savaji yapilmasi i?in Hz. Omer’den izin istediyse de Hz. Omer
■nuvafakat etmedi. Fakat Misir fethedildikten sonra miisliimanlar Misir-
J'lardan tedricen deniz ahvaline vukuf kazandiklan zaman deniz savaj-
arwa ciiret edenlere karji Hz. Omer miisamaha gostermi? ve siikut et-
migti.
Hz. Osman hilafet makamina gelince Hz. Muaviye deniz muharebe-
344 tSKlUPLl MEHMED ATIF

si ifin tekrar mtisaade talep etti. O zamana kadar miisliimanlar deniz


ahvaline iyice vukuf kesbetmi§ olduklan ifin biitiin sahabe-i kiramin ic­
ma ve ittifakiyla deniz kuwetleri tedarik ederek deniz harpleri yapma-
ya umumi izin sikti. Hz. Osman, Hz. Muaviye'ye hitaben "deniz muha-
rebelerine gitmek iizere kimseyi zorlama, her kim isteyerek ve ihtiyari
olarak gitmek isterse onlarla gidiniz" buyurdu.
i^te bu umumi izin uzerine Hz. Muaviye deniz kuwetleri tedarik
etmeye koyuldu. Harp gemileri, harp alet ve edevati hazirlayip ve go-
niillulerden asker te$kil ile bir donanma techiz edip 28 (648) senesinde
Kibns uzerine hareket ederek bir rivayete gore adayi anveten fethetti.
Diger bir rivayete gore ada halki her sene 7200 dinar vermek iizere Hz.
Muaviye ile anlajma yaptilar. Bu muharebede sahabe-i kiramtn ilklerin-
den Ebu Zer, §eddad b. Evs, Ebu'd-Derda, Ubade b. Samit ve zevcesi
Ummii Hiram bt. Milhan ve daha pek;ok sahabe bulunmakta idi. Miis-
liiman askerler tarafmdan Kibns fethedildikten sonra donanmadan ka-
raya (iktilar. Donecekleri zaman binmek i?in Ummii Hiram'a bir katir
getirdiler, katirdan du$erek orada vefat etti, kabri §u anda Kibns'tadir.
Halk kabrine tazim ve ihtiramda bulunduklan gibi kuraklik zamamnda
onunla yagmur istiyor, dua ediyorlar. Miisliimanlar tarafindan ilk defa
olmak iizere Akdeniz'e (lkanlip muharebe edilen donanma Hz. Muavi-
ye'nin kumandasi altinda Kibns'a hareket eden donanma idi.
i$te bu tarihten itibaren biitiin miislumanlar donanmanin ehemmi-
yetini takdir ederek kara kuwetleri gibi deniz kuwetlerini de cogaltma-
ya ve ikmal etmeye ijalijtilar, her sene denizde muharebe etmeye ba$Ia-
dilar. Bir muddet sonra tersaneler kuruldu, gemi injasina ehemmiyet
verildi. IsUm memleketlerinde umumen gemicilige itina edildi. Bu ko­
nuda ilk adunt atan Hz. Muaviye ve olgunlagma yoluna dogru sevkeden
Emevi halifelerinden Abdulmelik b. Mervan olmu$tur. §oyIe ki: Adi g6"
^en halife Afrika valisi Hassan b. Numan'a Tunus tarafinda qe$itli geiw-
ler in$a etmek i«jin tersane bina etmesini emretti. Hassan aldigi emir uze-
rine tersane tesis edip 500'den fazla gemi in$a ettirdi, asker ve harp mu-
himmati ile techiz etti. 82 (701) tarihinde Abdulmelik tarafmdan donan-
malara Ata b. Rebi kumandan olup Sicilya adasim fethetti.
92 (711) tarihinde me$hur Tank b. Ziyad kumandan tayin edild*-
Miikemmel donanma ile Sebte bogazindan ge^ti. ispanyaiilarla muhar^
be ederek kisa muddet zarfinda o kitayi kamilen zapt ve istila etti ve p®^
<;ok mal ve ganimet aldi. Sebte bogazindan ilk fikan Islam d o n a n m a s i if
TtFRKlYE'DE ISLAMCIUK DO9ONCESI

te budur. Kumandana nisbetle bu bogaza Cebel-i Tank ismi verilmiftir.


ifte bunca fethin ancak deniz kuwetleri sayesinde viicuda gelmif
olmasi, musliimanlan deniz kuwetlerini kemal derecesine ulaftirmak
ve deniz harplerine ihtimam gostermek hususunda tejvik etmi$tir.
Bunun uzerine Afrika, Enduliis, Misir ve $am sahillerinde tersane-
ler tesis edilerek donanma infasina son dereceye kadar itina edildi. IV
(XI). asirda III. Abdurrahman zamamnda yalmz Enduliis tersanesinde
in$a edilen donanmayi te$kil eden harp gemileri 200'e, Afrika tersane­
sinde inja edilen donanmayi tejkil iqn harp gemileri 150'ye ve Fatimi
halifelerinden birincisi Muizzuddinillah zamamnda Misir tersanesinde
in$a edilen donanmayi olu$turan gemiler 600'e ula$makta idi.
Bu suretle miisliimanlar deniz kuwetlerini de kemal derecesine
ula$tirdiktan sonra Afrika’dan, Endiiliis'ten, Misir'dan, $am'dan her sene
askerler ve miikemmel edevatla miicehhez donanmalar (ikararak baj-
tanba$a Akdeniz sahillerini zaptetmifler, Sicilya ve italya sahillerinden
Avrupa hiikiimdarlanm tehdit etmij, korkutmu? ve memleketlerini pek
buyiik endijeye dujurmiiflerdir. Sicilya'da Fatimiler adina hiikiimet
eden Bin Hasan zamamnda bu tehdit ve endive pek fiddetli bir hal ka-
zanmijti. islim hiikiimetlerinin deniz giicii, jevket ve satveti kemal de-
recesini bulmuj oldugundan Frenkler o sirada Akdeniz'in kuzeydogu ci-
hetinde bafka biitiin kisunlanni islam donanmalanna terketmeye mec­
bur olmujlardi. Miisliimanlar nasil kara hiikiimdarlan iseler oylece de
deniz hiikiimdarlan idiler. islim hiikiimetieri deniz kuwetlerini muha­
faza ettik;e Frenkler gayetle zaafa diifar olmuflardi ifte bu sirada Islam
hiikumetleri gerek kara ve gerekse deniz kuwetlerini kemal derecesine
ulajhrmi} ve cihangirlik derecesini bihakkm ihraz etmif lerdi.
Bu derecede biiyiik kuwet elde etmif ve bu makami kazanmifken
bir muddet sonra Islam devletleri tembellik (atalet) uykusuna kapilarak
kuweti kaybetmeye, gerilemeye dogru yuvarlamp gitmeye bafladilar.
Donanma iflerine ehemmiyet vermez, asker ve deniz ricali yetiftirmeye
bakmaz oldular. Hatta Salahaddin Eyyubi tarafindan Misir'da in$a edi­
len Donanma Dairesi'ni ilga edip nam u nifam kalmamif bir hale getir-
diler. Ewelce bahriye askerlerinin hayir duasiyla teberriik edilir ve al-
kijlanirlarken daha sonra Misir'da "bahriyeli" sozii hakaret ve afagilama
sozii sayihr ve bahriye hizmeti ayiplardan sayilir oldu.
Bu suretle miisliimanlar deniz iflerinde atalet uykusuna daldiklan
banian Frenkler uyamp kalktilar, deniz kuwetlerine ehemmiyet vererek
346 ISKlLlPLl MEHMED ATIF

terakki ettiler ve Islam memleketlerine tecaviizde bulundular.


Artik bu hal iizre gitgide islim hukiimetlerini her taraftan zaaf, fe-
sat, gerileme, ;dkme kaplamij ve en nihayet bu hastaliktan kurtulama-
yarak o koca islim hiikiimetleri biitiin teferruahyla mahv ve munkanz
olmuj ve biitiin mal ve memleketleri dii§man ellerine ge;mi§ti.
i;te ahllkin fesadi, sefahet ve ataletin sonu budur.
Gelelim Devlet-i Aliye-i Osmaniye devrine...

Sonra III. Sultan Selim ve Sultan Mahmud zamanlannda tersane i$-


lerine ihtimam gosterilerek bir dereceye kadar deniz kuwetleri varlik
gdstermi§se de Sultan Mecid ve Sultan Aziz zamanlannda bu derecesini
de muhafaza edememijti. Ve en nihayet Abdiilhamid devrinde bir yan-
dan Avrupa'da denizcilik ilimleri son derece terakki ederek Sultan Aziz
zamamndan kalma gemilerin deniz muharebesinde asla i?e yaramaz ha­
le gelmesi, bir yandan da Bahriye makamlannm verilmesinde, ehli aran-
mayip Celal Pa$a gibi denizcilik iflerine asla vukufu bulunmayan ve
Hasan Pa$a'lar gibi emeli nefsani hevasi olup milletin istikbalini hatinna
bile getirmeyen, memleketin terakkisini asla diijiinmeyen hamiyetsiz ve
ru$vet(i kimseler Bahriye Nazm tayin edilerek Bahriye tahsisatimn
iimeraya yemlik olmasi, Hazine-i beytulmal, Abdulhamid, vekiller ve
bendeglnm sefahet, zevk u safa ve nefsani hevalarina ve otel, apartman,
araba, hademe, cariyelerine munhasir fiftfilik oldugu cihetle, zirhli satin
almak iqin Hazine-i beytulmal’da para bulunmamasi, tersane iflerine ba-
kilmak joyle dursun eski zamandan kalma alet ve edevati dahi ziyana
ugratarak tersanenin muattal birakilmasi, miikemmel zirhli in$a edecek
maharetli zatlar ve denizcilik ilimlerine muktedir kumandanlar yetijtir-
mek §oyle dursun Avrupa'dan satm alinan zirhlilan kullanacak kuman-
danlardan, makinistlerden memleketin mahrum birakilmasi ve bir veh-
me binaen harp gemileri tedarik etmenin Abdulhamid'in arzusu olma-
masi cihetiyle deniz kuwetleri biisbiitiin mahvedilerek hiikiimet deh-
jetli surette zaafa dii?ar olmujtu. Ve i§te bu zaafiyetten dolayi Osmanli
hiikiimeti her cihetten Avrupahlann esareti altina dahil olarak artik biis-
biitiin munkanz olmaya dogru biitiin siiratiyle yuvarlamp gitmekte ve
Avrupahlar tarafindan memleketin parqalanmasi zamant yaklajmakta
iken Osmanli hiikumetinin mahv ve inkirazi takdir-i ilahi olmamalidw
ki Allah'm yardimi ile o zalim ve miistebit hiikiimet birdenbire mahv ve
TORKtYFDE lSUMCIUK POgONCESl 347

munkanz olarak Osmanli me$rutiyet hiikiimeti zuhura geldi.


Yukarda arzettigim ayetler, hadis-i verifier, Hz. Peygamber'in fiille-
ri, icma ve sahabenin fiillerinden ibaret olan ?er1 delillerden gayet a?ik
gekilde ju netice (lkanlir: Zamanma gore biitiin teferruatiyla dii$manla-
nn kuvveti iistiinde veya ona muadil kara ve deniz kuwetleri hazirla-
mak ve cihadin maddi sebeplerine tamamiyla tevessiil etmek biitiin
miislumanlar iizerine farzdir; ozellikle bu asirda herkes uzerine farz-i
ayindir. Fakihler $dyle diyorlar: Dii$manlar tarafindan bilfiil muharebe-
ye kalki§ildigi takdirde gerek bedenen ve gerek malen cihad etmek mus-
liimanlar uzerine farz-i kifayedir. Fakat islam memleketlerinin bir par;a-
sina diijmanlar tarafmdan bilfiil hiicum vukubuldugu takdirde diij-
manlarla bilfiil muharebeye kadir olabilecek ol?iide memleketleri o mev-
kiye kom$u olan miislumanlar uzerine cihad farz-i aym, memleketleri
harp mevkiine uzak olan miisliimanlar iizerine farz-i kifayedir. Yani
mesela Edime cihetinden dii$manlar hiicum ettigi takdirde orada bulu­
nan ordu ve ahali dii$manlara galip gelebilecek derecede ise onlara ri-
had farz-i aymdir, yani umumiyetle onlar jer'an cihad a mecburdurlar.
Ve yine bu durumda Edime'ye uzak olan Manastir, izmir, Yanya, Kon­
ya, Bursa, Ankara, Halep, 5am, Bagdat, Yemen, Erzurum'da bulunan or­
du ve ahaliye cihad farz-i kifayedir, yani bu memleketlerin ahalisinden
bazilan her haliikarda Edime'ye giderek muharebeye ijtirak etmeye
jer'an mecburdurlar.
Lakin du$manlann hiicum ettigi mevki ahalisi diijmanlara mukabe-
le edemeyecek derecede iseler hem o mevki ahalisine ve hem de o mev-
kiye komju olan memleket ahalisine ve onlar da mukavemet edemeye-
Ceklerse diger yakin olan Islam memleketleri ahalisine, onlar da miida-
faa edemeyecek olurlarsa dogu ve bati itibanyla biitiin miisliimanlar
iizerine derece derece cihad etmek farz-i aymdir...

§u halde bu asirda Islam hiikiimeti ve Osmanli Devleti'nin deniz


kuwetleri itibariyle dii;ar oldugu zafiyetten kurtanlmasma ;ali$mak
biitiin miisliimanlar uzerine farz-i aymdir. Qunkii dii$manlara mukabe-
le edecek derecede zirhli tedarik etmeye ve satin almaya yalmz bir koy,
bir kasaba, bir vilayet ahalisinin malt kuwetleri kifayet edemeyecegin-
den biitiin vilayet, kasaba ve koy ahalisinin bu konuda yardimda bulun-
Wasi ve hatta Hint'te, (Jin'de, Rusya'da, ingiltere'de, Afganistan'da bulu-
nan butiin musluman ahalinin yardimda bulunmasi jer'an lazimdir.
348 tSKtUPU MEHMED ATIF

§uracikta bir grubu ifrat, diger grubu tefritte olarak jerefli $eriah
yanli? telakki eden iki cahil grubun fikrinde merkezilejen b&til iddiayi
reddetmek istiyoruz:
Musliimanlann bir grubu "Biz miislumanlar dogru, halis itikat sahi­
bi olduktan sonra dii$manlann kuwetine muadil degil, onun pek altin­
da bulunan kara ve deniz kuwetlerine sahip olmasak ve maddi di§ se­
beplere te?ebbiis etmesek bile Allah Telll'nm yardimiyla diijmanlara
galip geliriz. Ve hatta kumandanlanmiz saglam itikatta olsalar $u anda
sahip oldugumuz bu kadarcik kara ve deniz kuwetleri bize klfidir. Bu­
nunla en kuwetli devlete ve hatta biitiin Avrupa devletlerine Allah'm
yardimiyla galip geliriz. Bizim ipn fazla kuwet hazirlamaya ve maddi
sebeplere tevessiil etmeye ihtiya; yoktur. Allah Telll'nm yardimi bize
kafidir" iddiasinda bulunuyorlar.
§er'i hakikatlara asla vukufu olmayan ve din! titizligi bulunmayan
cahil ve fasik giiruhundan bir grup da -ya sirf cehaletinden, yahut islim
dinine dii$manligindan veyahut musliimanlann bazilannda temerkiiz
etmi$ olan sozii ge<;en iddiamn islim dini tarafindan verilmi? oldugunu
zannettiginden dolayi- "islim dini terakkiye manidir" batil iddiasinda
bulunuyorlar.
Bu iki grubun iddialanm reddetmek i;in deriz ki:
1. Enfal suresinin 60. lyetindeki "hazirlayiniz” emriyle dtijmanlara
mukabele iyn onlann kuwetinin iistiinde kara ve deniz kuwetlerinin
hazirlanmasimn ve cihadin maddi sebeplerine tevessiil etmenin vacip
kilmdigi,
2. Hz. Peygamber Efendimizin hicretten itibaren bilfiil kuwet hazir-
ladigi ve cihadin di$ sebeplerine tevessiil ettigi ve hatta Uhud m u h a re­
besinde miibarek vucuduna zirh giydigi,
3. Bu hususa pek <;ok hadis-i jerifle miisliimanlan tejvik ettigi,
4. Ashab-i kiram hazretlerinin diifmanlara mukabele i<;in onlann
kuweti iistiinde bilfiil kuwet hazirlamak ve maddi sebeplere t e j e b b u s
etmekle beraber bu hususta icma ve ittifak etmeleri,
5. Biiyiik fakihlerin "miisliimanlar uzerine malen ve bedenen cihad
etmek farz-i ayin veya farz-i kifayedir” demeleri, bu iki grubun iddiala11'
ni red ve iptal etmeye klfidir. C^iinkii serdettigimiz bunca $er1 del
TOlUtlYE'PE tSUlMClUK DOgUNCESt

tslim dininin yalniz maneviyattan ibaret bir din olmayip maddiyati da


ifine aldigi ve maneviyat gibi maddiyata tevessiil etmenin gerektigini
gostermektedir.
Bu je r t delil ve burhanlar bu meseleyi gune? gibi afikar olarak gos-
termekte iken birinci grubun tefrit ve ikinci grubun ifratta bulunarak
sdzkonusu iddialarda bulunmalan cehalet veya cinnetten bafka birfey
degildir.

•*
Konumuza ddnelim. Yukarda arzettigim tarihi silsile bizlere gayet
apk^a gosteriyor ki -Emevi halifelerinden Abdulmelik, Fatimi halifele-
rinden Bin Hasan, Osmanli halifelerinden Kanuni Sultan Suleyman za-
manlannda oldugu gibi- Islam hiikiimeti her ne zaman atalet ve sefaheti
terk ederek kara ve deniz kuwetlerini olgunluk derecesine ulajhrdilarsa
Avrupahlan titretmij ve cihangirlik derecesine yiikselmijtir. Misir'da
Fatimi Devleti'nin, Endiiliis'te Emevi Devletinin. Bagdat'ta Abbasi
Devleti'nin son zamanlannda ve istanbul'da Osmanli Devleti’nin Abdiil-
hamid'in zamamnda oldugu gibi Islim hiikiimeti her ne zaman atalet ve
sefahete daiarak deniz kuwetlerini zayetti ise bu zayetme kara kuwet­
lerini de tesirsiz birakmif oldugundan dii$manlar tarafindan vukubulan
taarruz uzerine mahv ve munkanz olarak memleketleri taksime ugra-
mi$tir.
Abdulhamid zamamnda Osmanli hiikiimeti ayniyla sozii edilen
hastahga miiptela oldugu ifin biitiin biitiin Avmpalilann boyundurugu
altina girerek -Allah korusun- memleket taksime ugramak derecesine
gelmijken mejrutiyet dervinin baflamasi Avrupahlann bu arzulan onli­
ne biiyiik bir set ?ekmi$ oldu. Artik ta ilk te$ekkiiliinden zamammiza
kadar Islam hiikumetlerinin geprmif olduklan bunca inkilaplar bizim
terakki ve tedenni yollanm gostermekte biiyiik, pek biiyiik bir ibret
dersi tejkil etmez mi? §imdi ise -Allah'a hamd olsun- mejrutiyet devrine
nail olmakla biz Osmanlilar i^in tekrar terakkiye dogru hareket etme za-
mani gelmif oldugundan, ewela bizden once gelmif gecmiflerimizin ta-
fihlerini dikkat nazanndan gefirerek, ikinci olarak son zamanlarda Av-
fupahlann akillara hayret verecek ve gdzleri kamaftiracak derecelerde
terakki etmelerini diiftinerek hiikiimetimizin du$mii$ oldugu noksanlik
zafiyet alt noktasmdan hareketle az zaman zarfinda olgunlugun zir-
Vesine yukselmesinin ve pkmasuun caresine bakalim.
350 lSKlLtPLt MEHMED ATIF

Bunun yegane faresi olarak $ikak ve nifaki, atalet ve sefaheti biraka-


rak olanca varligimizla deniz kuwetlerimizi ihya etmeye ve ikmale <;a-
lijmahyiz. Qiinkii deniz ve kara kuwetleri bir hiikiimetin iki kanadi me-
sabesindedir. iki kanada sahip olan bir ku$ istedigi gibi uijarak arzu ve
istegine ulajtigi gibi bu iki kuwete sahip olan bir hiikiimet de bu sayede
maksuduna nail olur. Tek kanath ku j matlubuna ulajamadigi gibi bu
zamanda deniz kuwetlerine sahip olmayan hiikiimet de dii$manlann
esareti altindan kurtulamayacagi cihetle asla yiikselmeye ve terakkiye
nail olamaz.
Imdi ey Osmanlilar, ey miislumanlar! Hiikiimetimizi yukseltmek ve
terakki ettirmek, Avrupahlann esaretinden kurtulmak ve tam bir ser-
bestlige nail olmak istiyorsak, deniz kuwetlerimizi yakin zamanda te-
kemmiil ettirmeye fahfahm. II. Sultan Selim zamamnda hiikiimetin
himmeti ve ahalinin gayret ve yardimiyla bir ki§ mevsiminden yaza ka­
dar 150 par^a harp gemisi in§a eden ecdadimizin izinde gidelim, onlar
gibi harp gemilerimizi kendimiz in§a edemiyoruz, bari satin ahnmasi
i(in iane (yardim) verelim. Qiinkii bu hususta iane vermenin maddi ve
manevi faydalan vardir.
Maddi (aydasim arzettik. Manevi faydasma gelince hukiimetimizin
deniz kuwetlerine ;iddetli ihtiyaci oldugu gibi bu yiizden memleketin
50k menfaatlara nail olacagi da muhakkaktir. Demek oluyor ki bu cihet
bir hayir i$idir. Halbuki Maide suresinin "Hayir ve takvada yardimla$i-
niz" ii<;uncu ayetiyle hayir ijlerinden olan rihete "yardim” yapmak iizere
riimlemiz memuruz. Bahriye'ye yardimda bulunmakla Allah'm emrini
yerine getirmi; oluruz
Bir de deniz kuwetlerinin tekemmiilii i<;in iane veren ve yardin'
edenler jeriat nazannda ecir ve sevaba nail olmada, Allah yolunda cihad
eden mucahitler derecesindedir. Qiinkii Peygamber Efendimiz "Allah
katinda insanlann en faziletlisi nefsiyle, maliyla Allah yolunda cihad
eden mii'mindir”, "Allah yolunda muharebeye giden bir gazinin gerek
az ve gerek <;ok sefer sebeplerini hazirlayan ve ona ianede bulunan kin1'
se Allah yolunda gaza ve cihad etmi? gibidir", yani sefer sebeplerini ha-
zirladigi gazinin nail oldugu derecede ecir ve sevaba o da nail olur, “Yal'
niz ba$ma bir kimse, Allah yolunda muharebeye giden bir gazinin sefer
sebeplerini hazirlarsa oliinceye veya muharebeden donunceye kadar 0
gazinin nail oldugu derece ve sevabin misline o kimse de nail olur" ve
"Bir kimse Allah yolunda muharebe eden bir miicahide ihtiyaci oldu|u
TURKlYE DE ISLAMCIUK DO9CNCESI 351

zaman yardim ederse Hak Te&li Hazretleri yiice arfimn golgesinden


bafka golgenin bulunmadigi giinde, kiyamet guniinde o kimseyi golge-
lendirir buyurmuflardir. Bu hadis-i feriflerle musluman askerleri techiz
eden ve top, tiifek, harp gemileri ve diger cihad alet ve sebeplerinden sa-
yilan herfeyi tedarik etme hususlannda mal ile yardimda , gonij ve fi-
kirle delllette bulunan kimselerin, ecir ve sevapta, Allah yolunda bede-
nen muharebe eden miicahitler derecesinde olduklan beyan buyurul-
maktadir.
Bir de donanma ifin iane vermek, islim dini nazannda nafile ibadet
olarak Hicaz'a (hacca) gitmekten, nafile olarak fukaraya sadaka vermek-
ten hayirlidir. Qiinkii fakihlerden ibn Abidin joyle diyor: Karakol, tab-
ya, istihkam, harp gemisi gibi cihad iflerinde muhtaf olunan feyleri bina
ve tedarik etmenin sevabi nafile olarak hacca gitmenin, nafile olarak sa­
daka vermenin sevabindan daha ziyade, daha fazladir. Zira insanlann
fiddetle ihtiyaci olan ve umum! menfaati havi bulunan bir hususu viicu-
da getirmek birka<; fakirin ihtiyacmi gidermek gibi umumi menfaati ta-
zammun etmeyen cihetten elbette hayirlidir.
Fakat zekat, fitre gibi farz ve vacip olan sadakalan cihad iflerine
sarfetmek caiz degildir. (Junku Miilteka ve Darnad da joyle deniyor:
"Mescit, medrese, mektep gibi hayir iflerini ve koprii, karakol, gemi vs.
gibi cihad iflerini viicuda getirmek i?in zekat ve fitre gibi miilk olarak
verilmesine ve fakirin almasina ihtiyai; gosteren sadakalan sarfetmek ca­
iz degildir". Lakin Damad Efendi diyor ki: Bu cihetlere zekat ve fitrenin
sarfedilmesi dahi miimkiindur. §dyle ki: Bir kimse zekat ve fitresini once
bir fakire vermeli, sonra fakire 'zekat ve fitreden aldigim parayi mesela
donanma ianesine sarfet' diye emretmeli. Eger fakir kendi ihtiyanyla o
parayi donanma ianesine verirse hem fakir ve hem de o kimse sevaba
nail oldugu gibi o kimse de zekat ve fitresini vermif olur.
Binaenaleyh bazi cahillerin anladiklan gibi donanma gibi hayir i$i-
ne dogrudan dogruya zekat ve fitrenin sarfimn caiz olmadigini sozko-
nusu mesele pek a^ik fekilde beyan etmektedir.
Bu arzettigim hadis-i ferifler ve fikhi meseleler kemaliyle anlafildik-
tan sonra jimdi ey miisliimanlar size pek buyiik miijdeler verecegiz, ga­
yet kolay amelle pek biiyiik sevaba nail olma yolunu ogretecegiz: Evleri-
nizde oturdugunuz halde daima cihad etmek ve her sene nafile hac yap-
**iak ve her zaman fukaraya sadaka vermek sevabma nail olmak ister
n'isiniz? §u sirada hiikiimet ve memleketin en ziyade muhta? oldugu
362 tSKtLtPLt MEHMED ATIF

deniz kuwetlerini ikmal i<pn donanmaya iane veriniz. Zira bu zamanda


donanmaya iane vermek du§manlarla Allah yolunda cihad etmek dere­
cesinde sevaptir. C^iinkii yukarda.arzettigim hadis-i verifier bize bunu
beyan etmektedir. Bu zamanda donanmaya iane vermek her sene nafile
olarak hac etmek ve her zaman fukaraya sadaka vermekten daha ziyade
sevaptir. Qiinktt ibn Abidin'den naklettigim fikhi mesele bize bu hususu
gayet a?ik olarak gostermektedir. Bu zamanda donanmaya iane daima
hac, daima cihad, daima sadaka mesabesindedir. Qiinkii bu hususta ia­
ne, sadaka-yi cariye ve daimi hayirdir.
Hz. Peygamber Efendimiz $oyle buyuruyor: "Oldiikten sonra insa­
nin amel defteri kapanir, yalmz ii; kimsenin amel defteri kapanmaz: Bi-
risi oldiikten sonra geriye salih bir oglu veya kizi kalan, digeri telif ettigi
faydali bir kitabi kalan, ii^iincu de mescit, medrese, mektep, koprii, <;e$-
me gibi sadaka-yi cariye (siirnp giden, devamh sadaka) ve daimi hayir
birakan kimselerdir. Oglu, kizi salih hal uzre bulundukqa, telif ettigi ki-
tap ve yaptirmif oldugu mescit, medrese, mektep, koprii, ;e§me faydala-
nilmaya elverijli olarak durdukija o kimselerin amel defterleri kapanma-
yip daima adige^en amellerinin sevabi yazihdir".
§u halde bir kimse donanmaya iane ifin on para verip de satin ali-
nan bir zirhlida o kimsenin on parasi mukabilinde bir civi isabet etse o
zirhli muharebede kullanilmaya elverijli olup o qivi de onda bulunduk-
^a gerek ya?arken gerek oldiikten sonra o kimse bilfiil muharebe derece­
sine devamli ecir ve sevaba nail olur. Qunkii zirhlidaki o <;ivi o kimsenin
sadaka-yi cariyesi demektir. Qok zenginlerimiz var ki iizerlerine farz
olan hacci ifa ettikten sonra iki, ii;, dort, be$, alti, hatta yedi defa -fazla
ecir ve sevaba nail olmak iijin- Hicaz'a gidiyorlar. Halbuki az once Ibn
Abidin'den naklettigim fikhi mesele bu zamanda donanmaya iane ver-
menin sevabimn nafile olarak Hicaz'a gitmenin sevabmdan fazla oldu­
gunu a^ikladigi gibi donanmaya ianede her sene nafile hac sevabi bu-
lundugunu dahi beyan etmektedir. Binaenaleyh fazla sevab arzu eden
zenginler nafile olarak Hicaz'a gitmektense donanmaya iane vermelid'f
ler.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Bir aile ve bir familya halkindan
bir kimse Allah yolunda muharebeye gidip dii$manlarla cihad ve gaza
etmez veya onlardan biri bir iplik, bir igne veyahut buna muadtf b,r
yaprak parcjasiyla Allah yolunda muharebeye giden bir gaziyi techiz et"
mez ve ona ianede bulunmazsa kiyamet guniinden once Allah katind3”
TORKtYE'DE ISLAm CIUK DO§ONCESt 353

o aile, o familyamn bajina bir biiyiik bela isabet edecektir" hadis-i jeri-
fiyle cihad iflerinde bedenen ve malen iane ve yardimda bulunmayan
hamiyetsiz kimselerin diinyada biiyiik musibete dii^ar olacaklanni be­
yan buyuruyor. Binaenaleyh memleket ve milletin son derece donanma­
ya ihtiyaci bulundugu $u zamanda para biriktirip de donaVima ianesi
vermeyen bazi zenginler bilmi? olsunlar ki milletin goziinde onlar hami­
yetsiz sayilacaklan gibi zikredilen hadisin ifadesince de Allah tarafindan
onlara pek biiyuk bir belanm isabet edecegi muhakkaktir. Kisaca boyle
bir zamanda donanmmaya iane vermeyenler jer'an, aklen, adeten kotu-
lenmijlerdir ve hamiyetsizdirler.

iskilipli Mehmed Ah/, "Nazar-i feriatde kuwe-i beniye ve bahriyenin


ehemmiyet ve vucubu", Sirat-t miistakfm, sayi: 107,108,109 (1326/1910).
IV

Insanlann Bir Kanuna ihtiyaglan

"Insan tabiah itibariyle medenldir" dnermesi isbata muhta<; mesele-


lerden degilse de bu konuda bir iki soz soylemek isterim. §oyle ki: Her
jahis ipn yahuz ba$ina yajamak mumkiin degildir. £unku her fert ya$a-
mak hususunda yiyeceklere, ifeceklere, di$ tesirlerden korunmak ipn el'
biseye, ki§ mevsimine uygun gelecek meskene, vahji hayvanlarin taar-
ruzundan korunmak i<;in silahlara muhta<^ir. Halbuki bu e$yalar aslinda
mevcut olmayip her biri bir tiir sanat ile hasil oluyor. Bir insanin sanatla-
nn hepsini tahsil edip de ya$amak ifin muhta; oldugu herjeyi elde et­
mesi miimkiin degildir. Ezciimle hayat i?in gerekli olan bir okka ekmek
elde edebilmek Upn once hayvanlar yeti§tirmek ve kullanmak, ikinci ola­
rak diilgerlik, u^iincii olarak demircilik, dorduncii olarak (ift^ilik, be$in-
d olarak (ulhacilik, altina olarak degirmencilik, yedinci olarak ekmekp-
lik sanatlaruu ogrenerek bilfiil yapmaya muhtaftir.
insan fertlerinden bir $ahis, mezkur sanatlan bilfiil icra etmeyc
muktedir olamayacagi cihetle bir okka ekmek viicuda getirmekten
Idzdir.
§u halde insan, refah ve saadetle ya;amak hususunda kendi tiiru"
nun yardimma muhta^tir. Qiinkii insan fertlerinden her biri ya?amak
itfn muhtai; oldugu jeylerden birini viicuda getirmekle, biitiin insan
fertlerinin ge<;itn sebepleri kolayhkla meydana gelmi? olur. Binaenaleyh
insan hayatinin devam etmesi medeniyete ve toplu olarak yajainay®
baglidir.
Medeniyet (medeni; ya$amak iqin lazim olan jeyleri ba$kasifl*
muhta? olmayarak kendi kendilerine iireten kavim, topluluk demeW‘r
ise insan fertleri arasinda muamelelerin ve miibadelelerin cereyanini g*-
TURKIYE DE ISLAMCILIK DOglTNCESl 365

rektiren zaruri bir iftir. insanlar akil kuweti/ gadap kuweti ve fehvet
kuweti adlanyla ii<; kuw et iizere yaratilmiflardir. Akil kuvveti onlan
daima marifet, taat, salah ve kemale sevkettiginden buna gore insanlar
arasinda birbirini oldiirme, harp, ^ekijme, zuliim, hakka tecaviiz gibi
durumlar meydana gelemezse de fakat gadap kuvveti ve jehvet kuvveti
zararli feyleri gidermek, faydali feyleri celbetmek gibi esaslara hizmet
ettiklerinden insan fertleri arasinda zuliim, istibdat, fekifme ve birbirini
oldiirme, harp gibi kotulenmif hal ve fiillerin meydana gelmesi kesin bir
iftir.
Binaenaleyji bu iki kuwetin mejru olmayan feylere yonelmesini gi-
dererek etkilerini menetmek ve kirmak, sevkedecekleri zuliim, fesat ve
istibdadin olufmasina meydan vermemek, insanlann medeniyetlerini ve
toplu olarak yajamalanm ihlal edecek nakiseleri ve fesatlan gidererek
onlara hurriyet ve serbesti vermek, maddi ve manevi, diinyevi ve uhrevi
noksanligin en afagi derekesinden olgunlugun en iist noktasina ulaftir-
mak i^in insan fertleri arasmda bir kanunun olmasi lazimdir.
Bu kanun ne gibi sifatlara sahip olmalidir? Bu kanun insanlara maa­
rif, yardimlafma, adalet, istikamet, efitlik, hurriyet yollanm ve aralann­
da meydana gelecek muamelelerin ve mubadelelerin icra edilme feklini,
menfaat saglayan feyleri celbetme, zararli olanlan giderme yollanm, ki-
saca biitiin hayati meseleleri her zamanin ihtiyaflanna uygun bir fekilde
beyan etmelidir.
Bu kanun kimin tarafindan tanzim edilmif olmali? BuHin insan fert-
lerinin maddi ve manevi, diinyevi ve uhrevi olgunluklan ve eksik yania-
n, faydali ve zararli feyleri nazar-i miitalaaya aliruyorsa, insanlan her
yonden olgunluklann en iist seviyesine ulaftiracak, adalet ve insaf dai-
resinin difina birakmayacak bir kanun viicuda getirmeleri miimkiin de­
gildir. Nitekim fimdiye kadar boyle bir kanun viicuda getirememifler-
dir. Qunkii insanlann ilim ve miitalaalan buna kafi degildir. Binaena­
leyh bu kanunun, olmuj ve olacak ciiz'iyati ve kiilliyati, insan fertlerin­
den her ferdin faydalanni ve zararlanm ilmiyle ihata eden Allah Teala
tarafmdan vaz ve tanzim edilmif olmasi lazimdir.
Bu liizumdan dolayi Allah Teala peygamberler hazretleriyle sirf lii-
tuf ve rahmetinden olarak son derece adalet ve insafa dayali, zuliim ve
istibdadi biisbutiiri kokiinden kaziyan ozel kanunlar gondermiftir.
ilahi kanunlann esasi, Hz. Adem'de ilk fekliyle ortaya fikip
Wetullah ve siinnetullahla tedricen gelife gelife ve olgunlafa olgunlafa
°lgunlukta son derecesine ulafhgi fekliyle Hz. Muhammed (s.a.v.) Efen-
366 ISKiLtPLi MEHMED At i f

dimiz vasitasiyla butiin insanlara gonderilmiftir. Allah tarafindan biitiin


insanlara gonderilen kanun Kur’an-i Kerim ve Allah'm kitabidir.
Kur'an-i Kerim adalet, istikamet, efitlik, kardeflik, birlik, sanat, tica-
ret, maarif, cihad, zararli feyleri giderme, suqlulan cezalandirmayi em-
rederek insanlann maddi ve diinyevi olgunlajmalarini beyan buyuru-
yor..
Kur’an-i Kerim Allah Telia hazretlerinin zat-i uluhiyetini ve yiice si-
fatlanni tanimak, bolca verdigi ihsanlar ve gosterdigi comertlik karfih-
ginda tefekkiir etmek ve itaat gostermek ve peygamberlerin hepsini ve
ahiret alemini tasdik ve ikrar etmek hususlanni emrederek insanlann
manevi ve uhrevi olgunlafmalanni beyan buyuruyor.
Binaenaleyh Kur'an-i Kerim insanlann her hususta olgunlafmalan-
m iistlenen biiyiik bir kanun-i esasidir, anayasadir.
imdi ifleri tanzim etmek i$in muhta? oldugumuz kanunu muhafaza
etmek vaciptir. Gerek feriat gerekse Kanun-i Esasi'yi muhafaza etmek
adalet ve istikamet fikrinde birlefmeye ve bu hususta gerekecek kuvveti
kazanmaya baglidir. Kuwet ise servet, ticaret, sanat ve maarife baglidir.
Bu sebepler Islam dininin bekasini ve ilerlemesini sagladigindan onlan
olgun bir seviyeye cjikarmak ciimle iimmet-i Muhammed'e farz oldugu
gibi Kanun-i Esasi, feriatin bekasina ve icra edilmesine bir vesile olaca-
gindan onu muhafaza etmek de ciimlemize farzdir. §ayet zikredilen se-
beplerin iltizaminda kusur edecek olursak bu kusur cemiyetin ve dini-
mizin inkirazina sebep olacagmdan cumlemizin asi ve giinahkar olacagi
fiiphesizdir. Islam dininin kivami ve bekasi Kur'an'a ve dini hiikumlere
simsiki sanlmakladir.
Cabir b. Abdullah (r.a.) rivayet ediyorlar ki: "Resulullah bize bu­
nunla, yani kih<;la, bundan yani Kur’an'dan yiiz ^evirenin boynunu vur-
mamizi emretti."
Demek oluyor ki, islam milletinin ve hiikumetinin muhafazasi i?in
iki biiyiik kuweti elde etmek lazim geliyor. Biri kanun kuweti, digeri
de asker kuwetidir. Binaenaleyh "Tedbir gibi akil yoktur" yiice hadisini
hareket rehberi edinerek birlejmeli ve ittifak etmeliyiz. Din ve cemiyeti-
mizin terakkisi hususunda elbirligiyle ^alifmaliyiz, bir daha esaret bo-
yunduruguna girmemeye falifmaliyiz. Bununla kalmayip kuwetimiz'
genifleterek Avrupa esaretinden kurtulmaya <;alifmahyiz. ifte o zaman
kamil bir hiirriyete ulafmif oluruz.
tskilipli Mehmed Atif, Beyanu'l-hak, I, sayi: 9, s. 186-88 (6 Zilkade 1326)-
V

Ictihat ve ilmi Seviyenin Dii§u§ii

Hicri 400 tarihinden once fer'i ilimlerin tahsiline fevkalade itina ve


ihtimam gosterilir ve ictihat konulan ihata olunarak Kur'an-i Kerim den,
rivayete dayali tefsirlerden, Hz. Peygamber'in Sahih hadislerinden, asha-
bm soz, goriij ve eserlerinden hiikiim fikarma hususuna son derece
ehemmiyet verilirdi.
Bu sayede o devirlerin feyiz ve bereketiyle hem mutlak muctehid,
hem de mukayyed muctehid kabiliyetinde olan pek fok din alimi yetife-
rek sayiya ve hesaba gelmez denecek derecede fer'i hiikiimler ictihad et-
nu? ve fikarmiflardi.
Hicri 400 tarihinden itibaren islam aleminde dini ilimlerin tahsiline
itina ve ihtimam azalmaya baflayip mutlak muctehid olmak ifin elde
edilmesi ve kazanilmasi gereken ilimleri kendinde toplayan din alimi
yetifmediginden, o zamandan beri zaruri olarak mutlak muctehid orta­
ya fikmamif ise de meselelerde muctehid derecesinde pekfok din alimi
yetiferek mezhep kurucusu tarafindan nas haline getirilmeyen bir 50k
feri mesele ictihad etmiflerdi. Dort imam gibi ilk asirlarda yetifen miic-
tehitler, dini hiikiimlerde ummetin ihtiya?lanm giderecek derecede hii-
kiimler qikanp, bir ka( asirda bir defa vukubulacak nadir bazi hadiselere
hiikiimlerden bafka acjiklanmaya muhta( bir fey birakmamiflardi. Bu
ihtiya^ ise mukayyet muctehit vasitasiyla gideriliyordu. Onun i^in her
asirda meselelerde muctehid derecesinde din alimi yetiftirmek islam
Ul*»metinin en miihim vazifelerindendir.
Arzedildigi gibi islamin ilk devirlerinde Islam iimmeti bu dini vazi-
358 (SKtLlPLi MEHMED ATIF

feye fevkalade ehemmiyet atfederlerdi. Umum insanlann, halkin dogu-


da ve batida aiimleri himaye etmesi, ferefli ilim meslegine ragbet etmesi,
teveccuh gostermesi sayesinde ilmiye mensuplan gefim afisindan sikm-
ti ve darhga diiijar olmadiklanndan biitiin ciddiyetleriyle ilimleri tahsil
etmeye fahflrlar ve gayret ederierdi, fikirleri ve mefgaleleri ilmi araftir-
malara munhasir kalip bafka feylerle mefgul olmazlardi. Okuduklan ve
okuttuklan ilimleri satirlarda, kitaplarda degil gogiislerinde, iflerinde
muhafaza etmelerinden bafka ilim fubelerinden birinde ihtisas yapar-
lardi. ifte bu sayede islim memleketlerinde pek gok miictehitler, mu-
haddisler, miifessirler, miitekellimler, filozoflar, mantikfilar, lugatfilar
ve bafkaca ihtisas sahibi Ilimler yetifmiflerdi.
ilim tahsil eden talebeler her ilmi miitehassisi olan ulu zatlardan
alip ogrendiklerinden az zamanda fok fazla feyizlenir ve faydalanirlar-
di. Bu giizel usulun neticesi olmak iizere az zamanda islim memleketle-
rinin pek 50k yerinde ilmi muhitler meydana gelerek islim milleti ilmi
meyvalardan ve neticelerden istifade etmiflerdi.
Fakat Islam ilimlerini yaymak ve tamim etmek vazifesi Osmanli
Hukiimeti'ne intikal ettikten sonra, ferefli ilim meslegine ragbetsizlik
bafgdsterdi ve gayretlerde gevfeklik artti. Biitiin ciddiyeti ve samimiye-
tiyle dini ilimleri tahsil etmeye falifanlar ve gayret edenler azaldi ve ilmi
diifiif artmaya bafladi. Bunun sebeplerine gelince:
1. Osmanhlar zamamnda ilim tahsil etmek konusunda Seyyid (§erif
Ciircani) ve SadCuddin Taftazan!) -Allah ikisine de rahmet etsin- mesle-
gi, yani allamelik iddiasinda bulunmak ifin her ilmi, her fenni ogrenmek
ve bilmek usulii takip edilerek daha faydali, daha semereli olan onceki
Ilimlerin meslegi, yani ilim fubelerinden birinde ihtisas kazanma
usuliiniin terkedilmesi,
2. ilmin hazineleri mesabesinde olan onceki Ilimlerin eserlerini terk
ve ihmal ederek sonraki alimlerin kisa ve muglak ibareli kitaplannin
medrese programlanna alinarak kabul edilmesi ile maksatlanni anla-
mak ifin ferh, hafiye, hafiyenin hafiyesi okutularak, ogrenme ve ogret-
me usullerinde zorluk gosterilmesi,
3. Alet ve lafiz ilimleriyle, ibarelerin tahlilleriyle luzumundan fazla
vakit kaybedilerek dini ilimler ve faydali hakikatlarla pek az mefgul
olunmasi ve ilimlerin gogiislerde ve iflerde degil, satirlarda ve kitaplar­
da muhafaza edilmesine <;ahfilmasi,
4. Ilmiye simfi mensuplarmin, gecjim bakimindan zorluk ve sikinti"
TtmxlYEDE iSLAMCIUK DOgONCESl 369

lara dii;ar olup ilmi fereflerine munasip diifmeyen ve mezelleti gerekti­


ren bir tiir yajamaya sevkedilmeleri ve bu vesile ile de zeki talebelerin
memuriyet ve makam arkasindan kofarak ilmi arafhrmalarla mefgul ol-
maktan mahrum kalmalan,
5. Ibn Kemal, Ebussuud merhumlarla bazi benzerlerinden sonra ri-
yaseti ve ilmiye smifuun idaresini ele alip ilmiyenin mukadderatini ida­
re edenlerin ehliyetsiz ve ferefli ilim meslegine ruh verebilecek kabili-
yetten mahrum olmalan.
ifte arzedilen bu sebepler ve diger etkenlerin neticesi olmak iizere
Osmanlilar zamanmda ilmi gerileme ve fdkiif artmaya bafladigindan ne
mutlak muctehid mertebesinde, ne de mukayyed muctehid kabiliyetin-
de hifbir kimse yetifmemiftir. §u kadar ki Osmanlilann ilk devirlerinde
Molla Hiisrev, ibn Kemal, Ebussuud merhumlar gibi fikhin zor ve ka-
pah konulanna, dini inceliklere vakif pek ?ok ferefli Ilim yetifmifse de
tahric, tercih, temyiz sahibi derecesinde fakihlerin yetijip yetifmedigi
fiiphe gotiiriir. Tanzimat devrinden itibaren hiikiimet kanunlannin baf­
ka kaynaklardan ahnmasi ve islim iimmetinin mukadderatma hakim
olanlann batili fikirlere temayiil gostererek dini baglardan uzaklajmala-
n, hiikiimetin ferefli ilim meslegine olan tevecciihlerinin kesilmesine se­
bep oldugundan ilim meslegi mazhar oldugu yiiksek mevkiinden ve
umumun ve halkin ragbetinden biisbiitiin diiftiigiinden, din? ilimleri
tahsil etmeye ragbet edenler daha ziyade azaldi. Bunun neticesi olmak
iizere maalesef son asirda mukallitler tabakasmm ustiine fikacak kabili-
yette din alimi zuhur etmemif tir.
Bundan sonra ferefli ilim meslegine ehemmiyet atfolunmaz ve ilim­
leri nefretmeye fevkalide itina ve ihtimam gdsterilmezse -Allah koru-
sun- dini kitaplardan dini meseleleri pkarabilecek kabiliyette din ilimi
yetifmeyeceginden korkulmaktadir. Onun ifin yoneticiler (evliya-yi
wnflr) ve biitiin islim ummeti ferefli ilim mesleginin yiikseimesine ve
■ferlemesine, islim dininin nefr ve tamimine kemaliyle itina ve ihtimam
gostermeyecek olurlarsa islim ilemi gerek dini, gerek siyasi ve gerek
Ictimai yonden pek biiyiik ve pek tiiketici, yok edici zarara ve mefsedete
d*ifar olmak tehlikesinden kurtulamaz.
iskilipli Mehmed Atif, Tabaklt-i miictehidin", Mahfil, II, sayi: 21 (Receb 1340).
Bu yazinm oncesi ayni derginin 19 ve 20. sayilannda gkmifhr.
Aynca bk. S. AJbayrak, age, s. 109-11Z
Hayati ve Eserleri

Bagdat mektup^ulanndan Mustafa Zihni Pa^a'nin o|lu olan


Babanz&de Ahmed Naim 1290/1872’de Bagdatta dogdu Bagdat
Ru$diyesi'ni bitirdikten sonra Istanbul'a geldi. Galatasaray Sultani-
si ve Miilkiye Mektebi'nden mezun oldu (1894). Ayni yi! Hariciye
Nezareti Terciime Kalemi nde ^ali^maya ba§ladi. Maarif Nezareti
Tedrisat Mudiirlugii yapti (1911-12), Galatasaray Sultanisinde
Arap^a okuttu (1912-14). 1914’te Maarif Nezareti Terciime Dairesi
azaligma getirildi. Bu daire biinyesinde kurulan [stilahAt-i ilmiye
Encumeni’nin $ali§malanna katildt, bu Encumen’in hazirlayarak
yayimladigi Felsefe istilahlan (Jshlah&t-t ilmiye EncQmeni tarafindan
kamus-i felsefede miinderic kelim&t ve tabirdt ifin vaz ve tedvini tensib
olunan istilaMl mecmuastdir - Fransizcadan Turk^eye-1914) ve Sa­
nat istilahlan (Istilahdt-i ilmiye Enciimeni tarafindan sanayi-i nepsede
mevcud kelimdt ve tabirdt iftn vaz ve tedxnni tensib olunan isttlahdl mec-
muastdtr, 1914) adli kitaplann hazirlanmasinda biiyiik ve etkili
emekleri ge^ti. Bu gorevinin ardindan Darulfiinun Edebiyat Fakul-
tesi'nde miiderrislige ba$ladi (1914-33). Felsefe, ruhiyaHImu'n-nefs
(psikoloji), ahlak, mantik, ilm-i ma’ba’de't-tabia (metafizik) dersleri-
ni okuttu. Bu dersler ipn hazirladigi tercume-telif notlann bir kis-
mini daha sonralan kitapla$tirdi. Darulfunun'da bir ara Umum
Mudiirliik (rektor) gorevinde de bulundu. 1933 Universite refor-
muyla yeni kurulan Istanbul Universitesi biinyesine, bir^ok arka-
da?i gibi Ahmed Naim de ahnmadi ve emekliye aynldi. 13 Agustos
1934 gunii sabah namazim kilarken secdede vefat etti. Ertesi giin
Edimekapi Mezarligi’na defnedildi.
Verdi ser Hamdi bu tarihe cihan
Secdeden gitti Huda’ya Naim
Elmalili Hamdi Efendi
Ahmed Naim son devrin biiyiik mutasawiflanndan Fatih Tiir*
bedan Ahmed Ami^ Efendi’nin (1807-1920) damadidir.
364 BABANZADE AHMED NAIM

Eserleri: Sarf-t Arabtye mahsus temrinat (Galatasaray Ders Nazm


Cemil Bey'in yazdigi Sarf-i Arabi adli kitabin tatbikat ve temrinleri,
1900. Ba§ kisminda medreselerde takip edilen Arap^a orgetimi ten-
kit edilmektedir), Mebddi-i felsefeden ilmu'n-nefs (G. Fonsgrive'den
terciime, 1915. Bu terciimeye Ahmed Naim bir^ok dipnot ilave etti­
gi gibi 1.900 felseft terim i^in hazirladigi Turk^e kar§iliklan da ese-
rin sonuna ilave etti. Bu kitap yayimlandigi zaman $ok ilgi topla-
di), Isldmda dava-y\ kavmiyet (Once Sebilurre§ad'da uzun bir makale
halinde ne$redildi, sayi: 293, 10 Nisan 1330/1914. Ayni yil kitap
olarak da yayimlandi. Turk^iilerce savunulan trk^i ve milliyetp go*
rii§lerin tenkit edildigi bu kitap §imdiye kadar ii^ ayn ki§i tarafin­
dan sadele?tirilerek yayimlandi: 1. Ne§reden: Abdullah Ifiklar:
Isldm irkgihgi menetmiftir, 1963. Bazi kisimlan eksiktir. 2. Omer Liit-
fi Zararsiz: Isldmda trkgiltk ve milliyetfilik, 2. bs. 1979. Bazi apklayici
notlar, Ahmed Naim ve Musa Kazim'in hal tercumelerini ihtiva
eder. 3. M. Ertugrul Diizdag: Tiirkiye'de Isldm ve irkfihk meselesi
ipnde, s. 33-117, 1983. Dipnotlar ve ara ba§liklar yamnda ba§ kis-
mmda Ahmed Naim'in hal tercumesine yer verir. Sadele§tirmeler
iqinde en iyisi u£iincusudur), Hikmet dersleri (1912), llm-i mattlik (E.
Rabier'den, 1919), Tevfik Fikret'e dair (Riza Tevfik Tiirk Ocagi'nda
verdigi bir konferansta Tevfik Fikret’i savunmuf ve ba§ta Akif ol­
mak iizere Islamcilan tenkit etmifti. Bunun uzerine Ahmed Naim
"Filozof Dr. Riza Tevfik Beyefendi'ye" ba§hgi altinda bu kitap^igi
kaleme aldi. Once Sebitiirre§ad’d a yayinlandiktan sonra kitap ola­
rak basildi, 1920), Ahldk-t Islamiye esaslan (1924. O. R. Dogrul tara-
findan sadele§tirilerek Isldm ahldkmtn esaslan adiyla yayimlandi,
1963), Hadis-i erbafn tercumesi (NevevT'den terciime, 1925. Latin
harfleriyle, 1967), Sahih-i Buhari muhtasart Tecrid~i sarih terciime ve
jerhi (1 ve 2. ciltler, 1928. 3. cildin miisveddeleri de Ahmed Naim
tarafindan yazildi. Vefati uzerine terciimeyi ustlenen Kamil Miras
tarafindan bu notlar gozden geqirilerek yayimlandi. 1 . cildin biiyiik
kismi Ahmed Naim tarafindan telif edilen giizel bir hadis usulii ki-
tabidir), Genel qizgileriyle Isldm (Musavver Muhitu‘l-maarifdeki
"Islam" maddesinin -II, 1446-56,1333- sadele§tirilerek ne§ri, 1975).
Donemin dergilerinde, ozellikle Sirat-i miistakim - Sebiliirrc$ad 'da
Mahfil ve Mfmzara'da yayimlanmi? telif-terciime ^ok^a makalesi
vardir

Geni$ bilgi iqin bk. M. Cevdet (Inanqalp): Miiderris Ahmed Naim


(1935), Ali Qankaya: Yeni miilkiye tarihi ve Miilkiyeliler, III, 598-606
(1968), Osman N. Ergin’in isldm ahldkmtn esaslan'na yazdigi
"BabanzSde Ahmed Naim - §ahsiyeti ve Eserleri'' ba$hkh yazi
(1963), Mahir iz: Ytllarin izi (1975), Isldmi bilgiler ansiklopedisi, h
295-96 (1981).
I

Ug Felsefi Terim Uzerine

1. Connaissance: Ilim
Bu kelimeyi mutlak surette "m a rifefle terciime edenler vardir. Nite­
kim Islahat Enciim eni de bu yola girmi§tir. Vakia "connaitre" ile "savoir"
kelimeleri Fransizcada e§anlamli oldugu gibi Arap<;ada da '‘marifet" ve
"irfan” ile "ilim " kelim eleri e§anlamhdir. Fakat her iki Fransizca kelime
layikiyla tarif edilem em i? olm alan dolayisiyla e$anlamlihklan zahiri sa-
yilabilir, Zira bazi durum larda aralannda fark oldugunu ^ok^a kullani§
gostermektedir. Bu Arap^a kelimelerin tarifinde de hayli ihtilaf mevcut-
tur ve bir^ok yerde birbiri yerine kullanilm alan yaygin ise de aralannda
biiyiik farklar goriilur. Tiirk^edeki ,Tbilmek*' kelimesi de kah "ilinY'le, kah
Marifet ve irfan"la kar§ilanabilirse de "tammak" kelimesini behemehal
yalniz "m a rife fle kar§ilayabiliriz. Lugat farklannin biri bu. Diger fark da
2ltlannda ortaya ^ikar: Ilmin ziddi "cehT (bilgisizlik), marifetin ziddi ise
inkar ve nukr’’dur. Fransizcada her iki m asdann ziddi "ignorer" oldu-
gUna gore A rap^adaki iki lafiz arasindaki fark daha a?iktir. Ragib
kfahanf de "M arifet ile irfan bir §eyi tefekkur etm ek ve neticesini (eseri-
l'*) du§iinerek idrak etm eye denir" diyerek bir fark daha soyliiyor ki bu
j^barla ilmin delalet ettigi mana m arifetten daha geni§ o!mu§ olur. "Fi-
an AHah'i taniyor" (Fulanun ya'rifullah) denirse de "AIlah*i biliyor”
W e m u lla h ) dem ek caiz olmaz. Ayni §ekilde "Allah §unu... biliyor" (AJ-
*hu ya'lem u keza) denir de *'$unu... taniyor*’ (ya n fu keza) dem ek caiz
°<maz.
Lugat farkindan sonra istilah farkina ge^iyoruz: Ibn Sina "Her m an-
Ve ilim ya tasavvurdur ya tasdiktir" (kullii marifetin ve ilmin fe imma
366 BABANZADE AHMED NAIM

tasawurun ve imma tasdikun) diyerek her ikisi arasinda efanlamlilik ol­


dugunu ima ettigi halde digerleri her iki nokta arasinda epeyce muhiin
farklar bulmujlardir:
1 . Ilim -gerek tasaw ur ve gerek tasdik olsun- miirekkebi, marifet ise
-keza gerek tasaw ur ve tasdik olsun- basiti idrak etmektir.
2 . Kiilliyi -ister kulli mefhum, ister kiilli hiikiim olsun- idrak etmek
ilimdir; ciiziyi -ister ciizi mefhum ister ciizi hiikiim olsun- idrak etmek
marifettir.
3. Once idrak edilip unutulduktan sonra bir daha idrak edilmek su­
retiyle aralanna adem (yokluk), bafka bir tabirle ziihul: yanilma, nisyan:
unutma, cehl: bilgisizlik giren bir fey hakkm daki iki idrakin ikincisine
marifet denir ki buna Turk^ede "tammak" derler. Fransizcasi "reconnais-
sance"dir.
4. M utlaka cehlden sonraki idraka marifet denir ki buna "adem ile
mesbuk idrak" da derler.
Bu dort fikkin ilk ikisine gore Arap^a "Allah'i tanidim ” (areftullah)
denirse de "Allah'i bildim" (alim tullah) denmez. Diger ikisine gore de
"Allah alimdir” denirse de "Allah ariftir" denmez.
M arifetin ilim le efan lam li oldu gu yerlerd e tarifi ilm in tarifine
tabidir. ilm in muhtelif go riif ve ekollere gore baflica tarifleri funlardir.
1 . Vakia m utabik olan kesin itikattir.
2. Bir feyin suretinin akilda hasil olmasidir.
3. Bir feyin zihinde hasil olan suretidir. Bu tarife gore zihinde bu-
lunmasi dzelligi bir yana malum (bilinen) je y dem ektir.
4. Bir §eyi nasilsa dylece idrak etmektir.
5. Bilinen jey d en gizliligin (hafa) kalkmasidir.
6. N efsin bir feyin manasina ulafm asidir.
7. M eseleleri delillerinden idrak etmektir.
8. Delile dayali ve onlarla bilinen m eselelerdir. Bu itibarla da ili®1,
malum manasina gelm if olur.
9. Bir sifattir ki kullam ldigi yer i?in m analar arasinda, nakzedei'1
muhtemel olm ayacak bir temyizi gerekli kilar.
Bu dokuz tariften ozet olarak ilm in, 1. M eseleleri idrak (bilmek)/ ^
M eselelerin kendisi (bilgi) m analan arasm da m iifterek oldugu anlaf**lf
ki diger manalar hep bunlara icra edilebilir.
ilim delile dayali ve delillerle bilinen m eselelerin toplam i oldu£u
TtrRKlYE'DE ISUM CIUK DO5ONCESI 367

zaman "tedvin edilm if ilim" (ilm-i miidevven) adini alir ki bu takdirde


de hem o meseleleri bilmeye hem de meselelerin kendisine "ilim" dendi-
gi gibi ardarda idrak etmekten hasil olan hahrlama melekesine de "ilim"
denilir.
Cevdet P aja merhumun Miyar - 1 Sedad'indan afagidaki kismin nak-
ledilmesi, kasdedilen feyin anlafilmasini daha ziyade kolaylaftinr:
"Mantik, K ellm , Meani ve Beyan gibi ilim ve fen isimlerinden bazen
meselelerin kendisi, bazen meselelerin tasdiki, bazen da tasdik edilen
feylerin tekran ile hasil olan meleke kasdedilir.

"Bu mlnaya gore herbir ilim o ilmin ihtiva ettigi meseleleri tekrar
ve defalarca idrak ve tasdik ede ede hast) olan melekeden ibarettir. Ikinci
mSnaya gore herbir ilim o ilmin meseleierini delilleri ile tasdik ve isbattan
ibarettir. Birinci manaya gore herbir ilim bir takim meselelerden ibarettir
ki mukaddimede afiklandigi iizere bir zati birlik ve arazi birlik cihetiyle
zabt altina almmiftir ve diger ilimlerden ayn olarak miistakil bir ilim sayi-
lir. Tahkik sahibi alimlere gore bir ilmin kisimlan (ecza) o ilmin meselele-
rinden ibarettir. Bazan bir ilmin ilkeleri de o ilmin kisimlanndan sayilir".

Kitabimizin izah tarzinda ise "connaissance" kelimesi kah vakia mu-


tabik kesin itikat, kah malum -bafka bir tabirle hem bilmek hem bilgi-
manasinda kullamlmif ve tedvin edilmif ilim kasdedilmiftir. Bizdeki
"malumat" kelimesinin Fransizca kaifiliginin "les connaissances" olmasi
da bu kullanifa dayali olufundandir. Terciime sirasinda ilmi marifete
tercih edifimin sebebi de budur.
Tedvin edilmif ilmin Fransizcasi "science "dir.
”science" kelimesini mutad oldugu iizere “fen" ile terciime etmek
pek de dogru degildir. Fransizca "science” denilen tedvin edilmif ve ter-
tibe sokulmuf meselelerin isimlerinin kah "ilim", kah "fen lafizlanyla
W filanm asi da bu terciimenin dogru bir asla dayanmadigim gosterir.
’Fen” lugatta nev' (tiir-fefit) manasina gelir ve dogru aga$ dali demek
olan ”fenen“den alinmadir. Qokluk hali "funun, efnan, efanin"dir. "Te-
fenniin" de tenew ii (sefitlilik-^efitlenme-turlere aynlma) demektir. Hat­
ta "sozde, konufmada tefenniin ve iftinan" tabiri vardir ki sozii fefitli
vadilere sevk etmek, Tiirk?esi daldan dala atlamak demektir. Binaena-
leyh bir ilmin ozel bir konusuna, daima "fen" denmesi dogru ise de bii-
Wn ilme fen demek o kadar dogru olmasa gerektir. Nitekim "fununu'l-
ulQm'" (ilimlerin fenleri, kisimlan) tabiri buna fahittir. O halde lugat il-
m'ne gore "if tikak" (kelime kokii bilgisi), fikih ilmine gore "feraiz", fizike
368 BABANZADE AHMED NAlM

gore "savt" (ses) veya “hararet" ( i s i ), hbba gore "kahhallik" (goz doktorlu-
gu) birer ilim fenni veya kisaca birer fen olabilir. Bir de herhangi bir ilim
geniflediginde fenleri artacagi gibi herhangi bir fen de geniflediginde
muhtelif fenleri ihtiva eden bir ilim halini alabilir.

2. In stin ct: G a riz a

Instinct kelimesi bizde Fransizca eserlerle iilfet edeliden beri "sevk-i


tabii" diye terciime edilmiftir. Bu sifat terkibi, kasdedilen mlnayi tama­
men degilse bile bir dereceye kadar karfihyor. Ancak bu terkibi teklik
halinden (jokluk haline aktardigimiz ve nisbet ismini tefkil etmek istedi-
gimiz zaman kar$imiza liigat yoniinden biiyiik engeller pkiyor. Terkibe
dahil olan "tabii" lafzi da bu saikin nefse ait bir if olmadigmi sarahaten
hissettiriyor ki bu da felsefi ekollerin hepsince kabul edilmif degildir.
Herhalde yine bu kokten tiireyen ve Diyarbakirli Ziya Gokalp Beyefendi
tarafindan teklif edilip Istilah Encumeni'nce kabul gormeyen "insiyak"
lafzi sevk-i tabiiye tercih edilir.
Sevk-i tabii dedigimiz feye feriat dilinde kah vahiy, kah ilham de-
nilmiftir. Hatta ^agdaf bazi Arap muellifleri buna bakarak "ilham-i
garizi" tabirini kullanmiflardir. Ancak "ilham" lafzi biz musliimanlann
kulagina pek mulayim gelirse de her ekole mensup bir istilah olarak tek-
lif edilmesi bilmem ki ne dereceye kadar miimkiin olabilir.
Miitercim-i fakir ise -onceki yazilarimda kullandigim- sadece
"gariza"yi teklif ediyor ve bu lafzin Fransizca kelimeye diger lafizlann
hepsinden daha yakm bir mana ifade ettigini iddia ediyorum. Arapi;a ve
Fransizca kelimelerin tiiremeleri ve kullanim yerleri tetkik edilirse haki­
katin tamamiyla ortaya cjikacagi inancmdayim.
"Instinct" lafzi Latince "in” edati ile "stinguere" kokiinden bozma bir
kelimedir. "Stinguere", diken veya igne gibi sivri bir feyi batirmak, boyle
bir §ey ile diirtmek demektir. Instinct kelimesi ise bu manadan alinarak
"hayvanda ve hatta insanda gerek ferdin ve gerek tiiriin devamim ge"
rektirecek ve saglayacak, birbirini takip eden hareketleri hi?bir eg z e rsiz
ve ogrenme olmaksizm hatasiz bir fekilde yapmaya ve yerine getirmeye
sebep olan bilinmeyen bir sebep”e denmiftir. Bu hareketleri yapmak i<Pn
giiya hayvani i<;inden bir fey durtiiyormuf gibi bir miilahaza uzerine is­
tilah vaz olunmuf gibi goruniiyor.
Cartza da tabiat manasina olup "ga-re-ze" masdanndan tiiremifW
TURKIYE'DE 18lAMCIUK DO9OKCE8I

Arap dilinde ayni Latincedeki "stinguere" gibi sivri bir jey batirmak de­
mektir. "fiarezehu bi’l-ibre” derler ki "igneyi ona batirdi" manasina gelir.
Ayni fekilde "garz" ^ivi cinsinden bir feyi <;akmak manasina da gelir
Gariza fell vezninde fakat meful manasinda olup garz edilen $ey demek­
tir. Hararet-i gariziye (tabii isi) yaratilifta magruz ((akili) olan isidir. in­
sanin garizasi, varhgi i?ine (akilm if niteliktir. Nitekim "tabiat” da
"matbu" yani damgalanmif fey manasina gelip kudret eliyle damgalan-
mif, suret kazanmif biitiin varliklar i«pn kullamlir.
Ancak "gariza" tabiat mdnasina ise de biitiin yonleriyle efanlamlisi
degildir. Tabiat -kavanin-i tabiiye (tabii kanunlar) gibi kullandigimiz ter-
kiplerden de anlafiliyor ki- daha geneldir. Garizayi lugat aiimleri "hayir
olsun fer olsun, iyi olsun kotii olsun tabiat, kariha, seciye" diye tarif et­
tikleri halde Kulliyat yazan Ebui-Beka istilah manasini "o bir melekedir
ki zati sifatlar kendisinden ortaya pkar. Huy (hulk)un da ona yakm bir
manasi vardir. Yaliuz huyda itiyat ve alifkanliklar rol oynarken garizede
bu durum yoktur" diye afikliyor. Goriiliiyor ki Ebu’l-Beka garizayi bir
meleke olarak yorumluyor ve huy (hulk)a yakm bir manayi ifade ettigi­
ni soyliiyor. Ancak hulkda itiyat ve alifkanligin rolii oldugu halde
gartzada itiyata hacet yokmuf. Demek ki gariza insanda ve hayvanda
;akili olan ve itiyata muhtaf olmayan bir meleke imif.
Hbu'l-Beka gariza, hulka yakm bir melekedir diyor. "Instinct" de
hayvanlarin hulku demek degil midir? Ve hayvanda insani melekelerin
naibi olmuyor mu? Ayni fekilde "itiyata muhtaf olmayan" kaydmi ko-
yuyor. Bu da Fransizca kelimenin tarifindeki ''egzersiz ve ogrenme ol-
maksizin" kaydina uygun degil midir?
Kisaca garizamn kok-kelime ve istilah manasi, instinct lafzimn kok-
kelime ve istilah manasina pek yakm oldugu ifin lugattaki diger
wanalanndan soyutlayarak onu "sevk-i tabiT yerine koymak fok miina-
8<p olur zannediyorum.

3. P erso n n alite: E niyet

Felsefe istilahlan ifin kurulan ozel enciimence tertip ve nejredilen


•necmuada "personnalitfye karfilik olarak "fahsiyet" ile "eniyet" kelime-

Arap^ada fail vezni (hakim, tabib, emir gibi) fiili yapan minasina gelmekle beraber ba-
*an fiili yapamn yaptlgi fe y , if (meful) minasina da kullamlir. Son cumlede soyler-
mek istenen budur. (I.K.)
870 BABANZADE AHMED NAlM

leri gdzukuyor. Birincisi fahis'tan, ikjncisi ene(ben)den yapilrruf bir mas-


dardir. Ene’yi biliyoruz. §ahis ne demektir araftiralim:
§ahs'i liigat ilimleri "insanin ve diger varhklann uzaktan goriilen
karalhsi" diye a<jiklar ve tarif ederler. Sonralan, kullanifta bu karaltidan
karalti sahibi olan zata intikal edilmiftir. Esmai "ayakta dikili iken insan
bedenine" fa his denildigini soyliiyor.
§ahis kelimesi herhalde cismiyete delalet eden bir lafizdir. Golge ve-
ren her feye "fahis" denildigi gibi iriyan adama da "fahis" denir. "§ahus“
yiiksek bir tepeye fikmak ve hayretle bakip gozunii yukanya dikmek
manasina gelir. Miihendislerimizin "$ihis"i* lugata uygun oldugu gibi
Turk^ede "sizi tefhis edemem", ”o adamin fahsuu bile gormedim" gibi
tabirler de biitiinuyle lugata uygundur. Fakat buradaki fahislar, tefhis-
ler ferdt ayncaliklar minastm ifade eder. Doktorlann ”te$his"i de o
manadan almmif olarak dogru bir kullaniftir.
Lugat manasindan istilah minasina ge^elim: Ebu'l-Beka Kulliyat'da
fahsin "hacmi olan cisim" minasina geldigini soyledikten sonra "ozel zat
ve bu zatm kendinde, difindakilerden aynlacak bir yon ile ortaya ;ikan
muayyen hakikatin da kasdedildigi olur" diyor. Seyyid §erif de Tari-
fat 'inda "zat fahistan daha genel bir kelimedir. Zira zat, cisim i<;in de ci-
sim olmayan igin de kullamldigi halde fahis yalmz cisim i(in kullanilir"
diyor.
Kisaca "fahis" istilah olarak mufahhas anzalanyla'belirli bir ferde
denir, demektir. Bunun "individu" karfihgi olmasi mumkiin ise de "per-
sonne"e delileti ^ogunlukla dogru degildir. Felsefe dilinde "personna-
lite" ile ”individualite"den -ki buna fahsiyet veya tabirin dogrusu “tefah-
hus" denebilir- bafka bir de ek bir mina ilave edilmektedir deniliyor.
"individualite"ye "eniyet" demezler ve fuur minasi eklenmedik;e "per-
son-nalit6” adini vermezler. Bir insan "personne" olabilirse de bir cansi-
za, bitkiye veya hayvana boyle bir isim verilemez. Halbuki insan da da­
hil olmak iizere bunlann hepsi dif goruniifleri ve cisim sahibi olmalan
itibariyle birer fahistirlar. Binaenaleyh "personne"e (genel manada ol-
mak farhyla) "zat", "personnalite"ye "eniyet" demek uygun olur.

Fonsgrive, ?ev. Ahmed Naim, MtbSdi-i ftlsefeden ilmu'n-nefs. s. 12-15,157-159 ve


314-315'deki A. Naim'in dipnotlan (1331)-

* §5his:_ Miihendislerin mesafe tayini ve bl^timu i^in diktikleri fe y veya koyduklan nl


$an (i.K.)
II

Milliyetgilik ve Turkgiiluk Uzerine

Taktb or Tcnkid mecmuMt uhibi


Nuzhet S*b»» Beyefcndi'ye

Musa Kazim Efendi Hazretlerinin Isldm mecmuasi nda yayimlanan


niakalelerinin sonuncusundan,
'Islamiyetin miihim esaslanndan birisi de kardeflik (uhuwet)tir... islim
dini "MU'minlcr kardtftir’ (Hucurat, 49/10) Syetiyle miislumanlar arasin­
da kardeflik esasini tesis etmiftir... IsUm dini bu miihim esasi gayet metin
bir surette ortaya koyduktan sonra bunu ilelebet muhafaza edecek sebep­
leri de hazirtamiftir. Bu dinde zekatin, yardimlajmamn farz ve mefru ki-
linmasi, diifmanlik ve husumetin, giybet, biihtan ve yalanin, nifak ve ji-
kakin, tefri ka, fitne ve fesadm, millryetfilik ve irkfiltk iddia etmenin (iddia-
yi kavmiyet ve cinsiyet") jiddetle menedilmesi, hep Islam karde$ligini ile­
lebet muhafaza edecek sebep!er ciimlesindendir. Gerfekten de bir millet
diijmanliktan, giybetten, biihtandan, yalandan, nifak ve jikakdan, tefrika,
fitne ve fesattan, milltyetfilik ve irkpldt iddiastndan jiddetle menedilmezsfc
o millet arasinda kardeflikten eser bulunamaz. Binaenaleyh oyle bir mille­
tin yagamasi da kabil olmaz..."

ibarelerini naklederek mecmuadan bazi afiklamalar istiyorsunuz ve me-


selenin kendinizce muphem ve mujkil yonlerini afagidaki fekilde soru-
yorsunuz:
"Irkfilik ve milliyetfilik iddiasinin jiddefle menedilmesi hakkinda i2ahat
vermeyi memleket i(in pek faydali buluyoruz... Milliyetfilik iddiasi ne de­
rece yasaklanmiftir ve hangi $ekl> yasaklanmi$tir? 'Ben Arabim ve benden
372 BABANZADE AHMED NAIM

daha Arabi yoktur' diye bir hadi»-i ferif vardir deniyor. Uydurma degilse
bu hadis-i jeriften ne kasdedilmektedir? Ttirk$e yahut (Jince konufan bir
Musluman Tiirkum, (^inliyim demekle milliyetgilik davasinda bulunma;
olacak mi, yoksa asil maksat diger kavmiyet ve milliyetleri zelil gorme-
mek midir? Islim mecmuasi milliyet fikirlerine munevver bir cereyan ver-
meyi $iar edindigi ifin bu yolda bizi aydmlatmasim rica ediyoruz. Bu yol-
da izahata ihtiya; vardir."

Isldm mecmuas 1'ndan bu sorulanniza cevap beklemek hakkimzdi.


Fakat Isldm mecmuasi susmayi tercih etti. Goriiniiyor ki Musa Kazim
Efendi Hazretleri'nin lisaniyla ettigi 15aretie yetinecektir ki bunda biz
onu mazur goriiriiz.
Zira "milliyet fikirlerine munevver bir cereyan” vermek vazifesini
iistlenmekle beraber "Tiirk yurdu 'nun samimi bir yoldafi" olmak iizere
kendini matbuata prezante eden bir Islam mecmuasi din adma naklettigi-
niz sozlerden bafkasmi elbette soyleyemeyecegi gibi ifi daha fazla derin-
leftirmesi de refikini gucendirmek tehlikesini dogurabilir. Binaenaleyh
orada hizmet veren refikleri imifkilattan azade kilarsam herhalde mua-
hezeyi gerektiren bir if yapmif olmam inancindayim.
Burada miisliimanlar arasina milliyetgilik ve irk<phk davasmm, baf­
ka bir tabirle mill! ve irki asabiyetin belirmesi 15-20 senelik bir fey ise de
en ziyade a^iga vurulmasi, memleketin dlum-kahm meselelerinden biri
haline getirilmesi Mefrutiyet'ten bafliyor. Bu da cehalet sebebiyle Avru-
pa'dan oduni; aldigimiz zararli -acizane fikrime gore- Islam vucudunun
veremi kadar oldiiriicii bir yabanci bidattir. Zaten Avrupa'nin en fena
feylerini almak, iyi feylerini de bozmadikqa tatbik etmemek bizim en
dikkate deger felaketlerimizden biridir. Difta sahte bir zindelikle, ge^ici
bir faaliyetle tecelli eden bazi asabt hastahklar gibi bu da ilk bakifta ve
Avrupa gdzliigiiyle tetkik edilirse miihim bir terakki aduni, ruhu yiicel-
ten bir hayat mayasi gibi goriinuyorsa da bu frenk asabiyeti hastalig'
Islamin basiret gozuyle tetkik edilirse iimmet-i merhumenin oliint sebe­
bi olmak farundan olan, tedavisi miifkil bulafici bir hastalik oldugu an-
lafilir. Binaenaleyh Musa Kazim Efendi Hazretleri gibi yetkili bir agiz-
dan IsUm adim tafiyan bir mecmuadan yukanya aldigimiz sozlerden
bafkasinrn ortaya <;ikmasma zaten ihtimal yoktur.
Mefrutiyetin daha ilk ayinda "unsuriyet” davasi hakkmdaki fikrini
Ittifak gazetesiyle Arap olan musluman kardeflere hitaben yazdtgim iki
makale ile a<;iklamakla oncelik hakkim tafidigim gibi Sebiliirre$ad'u1
TtTRKtYEDE 1BLAMCIUK DOgtJNCESl 373

212. sayismda* Tiirki^ilere kar?i a^ilan dindarane miicahedeye de katil-


digim i^in hakikati butiin safhalanyla musliimanlann nazarlanna arze-
derek bu davanin faydali ve zararli, me^ni ve gayrimejru yonlerini Ki­
tap ve siinnete istinaden izah etmeyi vazifelerim arasinda sayanm. Bina­
enaleyh bu bahsi sonuna kadar dinlemek ign zat-i alilerinden, muhte­
rem okuyuculann da sabir ve dayanma gii;lerini esirgememelerini bil­
hassa niyaz ederim.
Bizim iddiamiz ?udur: Irkphk davasi -Musa Kazim Efendi Hazret­
leri'nin buyurduklan gibi- feran kotiilenmij ve reddedilmijtir. §eri tabi-
rine gore bir cahiliyet devri davasidir. Isiamm kivami ve devamlihgma,
musliimanlann refah ve saadetine en muthi$ darbedir. Ozellikle hemen
hemen biitiin Islam diyan kiifiir diyanna donujmujken buradaki bir
avu£ miislumanm "ben Tiirkiim, ben Arabim, ben Kiirdiim, ben Lazim,
ben Qerkezim" gibi iddia ve sebeplerle birbirlerine karji olan sevgi ve
dostluk baglanm zerre kadar gevjetmeleri -hele du$manlanmizin teca-
vuz ayagi tS kalpgahimiza bastigi bir sirada- cinnettir ve milli asabiyet
bayragmi ellerinde tutanlarui aldigi manaca da vatanperverlige aykin-
dir. Din ve iman, akil ve izan sahasindan uzakla$ilsa bile, a Idaho bir se-
rap olan milli saadet ardinda ko$an Amavut kardejlerimizin bajina ge­
len biiyiik musibet bize muthi$ bir ibret dersidir. "Ayni sebepler ayni ne-
ticeleri dogurur" tabii ve makul kaidesine gore bu meslekte devam etti-
gimiz takdirde eigeq bizim de bajimiza gelecek musibet budur. Bu gi-
di$Ie islamin son sigmagi olan bu diyar Allah korusun -Amavutluk gibi-
kiifiir yurduna doniijecektir.
Bazi Arap karde^lerimizin irk?ilik davasiyla takip ettikleri gayeyi
bilemezsek de "Turk^ii" adini jiar edinen Tiirk kardejlerimizle temasi-
nuz fazlaca oldugu i^in goriif ve mesleklerini biliyoruz zannmdayiz.
Kurt karde?lerimiz ise -anladigima gone- heniiz bu hastahga yakalanma-
nujlardir. Bundan sonra da yakalanmamalaruu Cenab-i Hak dan niyaz
ederim.
Tiirk^iilerle olan miinaka$a ve munazaralanmizdan -bej senelik
fnesaiye ragmen- hali kendilerine saglam bir gaye edinmekte miittefik
olmadiklanni anhyoruz. Nereye ve nifin gittigini idrakten adz ve biitiin
yaygaralari uydum kalabaliga demekten ibaret olan cemaatm ekseriyeti
bertaraf edilirse Tiirkfiiliik savunuculanni, imamlanru, onderlerini, ulu-

* Sebilurre^ad'm tm sayisinda Ahmed Naim ve Mehmed Afcifin milfiyet^ililc uzcnne ya-


zilan var (C. IX, sayi: 212,15 $ewal 1330).
374 BABANZADE AHMED NAtM

lanni ikiye boliinmu? goriiyoruz: Bir takimi halis "Tiirkfii", diger takimi
ise 'Turk?u-isiama"du\
Halis Tiirk^uler busbiitiin yeni bir "mefkiire" (mii§terek gaye demek
olacak) ihdas etmek, biraz eski ananelerle miinasebet bagim keserek, ye­
ni ananeler viicuda getirmek, "yeni bir iman" ile "yeni bir kavim", "yeni
bir millet” meydana getirmek iddiasmdadirlar. Bunlann, sohbet ve ko-
nujmalar esnasmda en samimi ve en makul olarak soyledikleri sozler
ajagi yukan joyle hulasa edilebilir:
"Bizi, milliyet^ilik gayesini takip etmeye sevkeden fey Tiirklerin difta ve
i^te maruz kaldigi tehlikelerdir. $imdiye kadar bu devletin devamhligim
temin ifin can ve mal vergisini mebzftl olarak odeyen Tiirklerdir. Bunca
dagdagalar, bunca gSileler neticesinde Turk unsuru zayif du$mii$tiir. Ma-
arifi, ticareti, sanati ve hatta ziraati mahvolmujtur. Bir vatanda yajayan
miislim ve gaynmiislim bunca kavimden ise bu fedakirliklann ;ukranes(
olarak daima cefaya, goniil kinkligina maruz kalmi$hr. Artik kendini top-
layip biraz da kendine bakmasi, fedakHrliklanm diger kavimiere kar?i bi­
raz kisarak kendine tahsis etmesi zaruridir. Buna ise yeni bir mefkiire,
Tiirkliik esasma dayali bir mefkiire lazimdir. Herjeyden once buna ihtiya-
cimiz var. IsUm bagi ise ancak ikinci derecede kahr. Ahiret ijlerini dunya-
da iken kendine dert edinmekte bilmeyiz ki o kadar biiyiik pratik bir
mSna var midir? Biz bu diinyadaki saadetimizi temin etmenin yolunu ara-
yalim. Din mefkiiresi bizi mesut ettik^e biz arkasmdan kojabiliriz. Biz ise
goriiyoruz ki din hissiyati gevjemijtir. IU-yi kelimetullah etmeye de Av-
rupalinin sillesi engeldir. Demek ki eski iman ile kurtulacagimiz yok. Kur-
taracak bir fey olaydi zaten bu hale gelmezdik. Bir de milliyetfilik cereya-
m Avrupa'dan kopup gelen co§kun bir seldir. Bunu durdurmak, sirayetine
mini olmak miimkiin degildir. 'Muasirlajarak' terakki edeceksek Avrupa
cemaatinden aynlamayiz. Avrupa'da din ehramlanyla hudutlan smirlan-
dirmak modasi foktan geipnijtir. Biz de boyle antika mefkiirelerden vaz-
gefmezsek muzelerdeki antikalar gibi adimiz yalmz tarih sayfalannda
okunur. Binaenaleyh bu halk once Tiirk sonra musluman olmalidir. Boyle
olmakla bafka bir faydamiz da vardir
"Malumdur ki Avrupalilann eline diijen Islam diyanni birleftirmeye
imkan yok. I^teki isUm unsurlan da IsUm kardefligi namina zannettigi-
miz kadar yapi;ik degil. O halde Tiirkliik mefkiiresiyle Bogazifi'nden Bu­
yiik Okyanus’a kadar ayru irktan ve aym dili konu$an 80 milyon halkin bir
birlik bayragi altmda toplanmasi mumkiin iken buna neden ?ah?maya-
hmr.

Nasil? Mantik parlak, hiilya tatU degil mi? itiraf ederiz ki millet ulu-
TOWKtYEPE ISIAM CIUK DO^ONCESt 375

lan i^inde boyle du$iinen mefkiireciler ekseriyeti tejkil etmezler. "Tiirk-


fU-isUkmcT olan diger ulular ise ne serden, ne yardan ge?emiyorlar
IslAmi mefkiire ile mill! mefkiirenin hi^birini feda etmek istemezler. Bi-
rindlerle burada uzun uzadiya miinakaja etmeyi abes goriiyoruz. Apk-
lamak istedikleri je y afik^a dinsizlik mefkiiresidir. Halkin dinini fekip
pkanp yerine ona denk ba$ka bir $ey ikame edilemeyecegini, ila-yi keli-
metullah ugruna kill kipirdamayan bir herifin ta Kam^atka yaylalann-
daki irkda$lan i<pn salaha sanlamayacagini, bin yildan beri karde^imdir
dedigi, bin yildan beri iiziintii ve sevincine ortak oldugu, ugrunda haya-
tini feda etmekten cekinmedigi din karde$ini birakan bir kimsenin
Sibirya'mn bilmem hangi boz ovalannda hristiyan mi, jamanisl mi belli
olmayan Yakut karde$ini sevemeyecegini du$unemeyen; Turklerin ikbal
devrinin Islam dinine siki sikiya baglanma devirlerine rastladigim, geri-
lemesinin ise iman ve akidenin gerilemesinden itibaren bajladigim giz-
leyen kijilerle miinakaja etme yeri herhalde bu makale degildir. Biz yal-
mz "Tiirkiju-islama’ larla dertle$ebiliriz. Zira bunlarla islam dairesinde
anla$mak, onlara hakikati din adina kabul ettirmek daha kolaydir kiya-
sindayim.
’Tiirkiju-islama" olan ulularla yaptigimiz tarti^malar diger yolda$-
lanndan nisbet kabul etmeyecek derecede insafli olduklanm isbat edi­
yor. Bunlar vakia Tiirk unsurunun zaaftndan, yarduna muhta^ oldugun­
dan bahsediyorlar. Lakin Islam camiasmi kirmak istemezler. Bu camiayi
diger Islam unsurlannin aynlmamasi, hem de Turklerin kolayhkla terbi-
yesi ve yiikselmesi igin fok liizumlu addederler. Yalmz bir noktada ya-
nihyorlar: 'Tiirkliik camiasi Islam camiasmi takviye eder. Asabiyet da-
vasi Islama mugayir degildir. Iki mefkiire bir digerine zahmet vermez,
aksine bir digerini tamamlar ve viicut bulmasmi kolay!a$tinr. Ne yazik
ki iman ve islamdan nasibini almami? olan birijok genci hi( olmazsa
milli ve vatanl hamiyet adina tslama ismdirmaya ^alijabiliriz" diyorlar.
"Dini iman”in yamba$mda bir de "milli iman” ikame ediyorlar. Hatta if-
lerinde iman ve IslSma olan siki bagliliklannda hi? fiiphe etmedigim ba­
zi ki$ilere tesadiif ettim ki "milliyetle oviinmek islami duyguya hi( zarar
vermez, aksine bir insan -isterse musluman olsun- diger milletlere karji
bir varlik gurum duygusuyla dviiniirse pek yiiksek bir terakki mertebe-
sine ulafir" diye ddden inanmaktadir.
ifte bu kifiler bir miinazara neticesinde davayi kaybederek hakika­
tin ortaya pkmasina karjimecalsiz kahnca, mazeret olarak "Ne yapa-
lun? Biz bu propagandamiza son verirsek Tiirkliik mahvolacak. Arna-
376 BABANZADE AHMED NAlM

vutlar, Araplar bizden once bu davaya kalki§tilar. Biz nefis miidafaasi


mevkiindeyiz. Bu miidafaamizdan musliimanlara bir zarar geliyorsa ku­
sur bizde degil, ilk ba$layanlarda, saldiranlardadir. 'ilk ba$layan daha
z&limdir' (el-Bidi ezlem)'' diyorlar.
Arap milliyet;iligi giidenlere "ni<;in boyle yapiyorsunuz?" diye so-
rarsamz onlar da bin dereden su getirerek hakli olduklanm ve savunma
mevkiinde bulunduklanni soylerler. Aynen Tiirk kardejlerimiz gibi "ilk
ba$layan daha zalimdir" soziinii tekrar ederler.
Kim kime zulmetmij, bunu ara$tiracak degiliz. Biz her iki tarafta da
$eriata muhalif, Islam ruhu ile banjm az bir kotii durum goriiyoruz.
"Kardejine -zalim olsun mazlum olsun- yardim et ."1 hadis-i jerifine uya-
rak herkese yardim etmekle, yani hak yola ve dogruyla davet etmekle
kendimizi miikellef goriiyoruz. Binaenaleyh "Tiirk^u-islSmci" karde$le-
rimize deriz ki:
Tiirkiin yarduna ve sizlerin irjadina muhta; oldugu inkar edilmez.
Turku bundan sonra da zaranna yol a^acak yorgunluklara salip diinya
ve ahiret saadetini diijiinemeyecek hale getirmek reva degildir. Onun
ictimai durumunu yiikseltmek, istihsal giiciinii <;ogaltmak, maneviyatim
takviye etmek, fazilet melekelerini gelijtirmek, a$agilik melekelerini gi-
dermek cidden takdire $ayan, Allah indinde ve insanlar katinda makbul
ve giizel, hayirli bir i$tir. Buna ulajmak i<;in diline hizmet etmek, edebi-
yatuu cidden ruha gida olacak hale getirmek, milletin ilmi ve ameli gu-
cunii artirmak pek miibarek bir vazifedir. Hatta bu vazifede aslen Tiirk
olmadigi halde Tiirk diliyle konujan diger musluman kardejlerin de si­
ze yardimda acele etmeleri dini bir vazifesidir. Nitekim bizim yaptigi-
miz ba$ka bir ?ey degildir. Fakat bu ictimai hizmetlerin yapilmasi hi(
bir zaman sizleri cevap sininnm otesine gelerek cahiliyet davasina, ne-
seple, ecdatla ovunmeye sevketmemelidir. Dil, lugat bir anla$ma vasita-
sindan ibarettir. Bunu giizel kullanimz da kotiiliiklere alet etmeyiniz.
Tiirkii muhta; oldugu dini, diinyevi ilimlerin biitiiniinu anlayacagi basit
veya yiiksek bir dille a§ina ediniz. Kutiiphanesini diinyamn en zengin
kiituphanesi haline koyunuz. Fakat daima -evet bundan gaflet etmeyi­
niz- daima kendisine "ey Tiirk" diyecek yerde ''ey musluman" diye hitap
ediniz. Kendisine daima miislumanligindan bahsediniz, Tiirkliigiinden

1. Hadis-i $erifin r&visi Enes b. Malik Hazretleri'dir. Kaynaklan Buharf, Imam Ahmed ve
Tinnizi'dir. Hadis-i $erifin muhatabi '‘Zalime nasil yardim edeyim?" diye sormus-
"Onu zulumden alikoyarsm, ona yardim etmek budur" buyurulmugtur.
TOHKIYE'DE ISLXMCIUK DOStlNCESI 377

bahsetmeyiniz. Gayretini gidiklamak istedigi nzi vakit Tiirkliik adina de­


gil miislumanlik adina gidiklayintz. Tiirkiin tarihini Islam tarihinden
ayirmaymiz.
Biraz kendinize geliniz de insaf ederek diifiinuniiz. Dort be? sene-
dir bu ham davanm arkasina diiftiiniiz. Hesap ederek Tiirklere yapbgi-
mz hizmetlerin yekununu toplayiniz. Edebiyatina, dil kurallanna, luga-
hna, ilmine, sanatina, ticaretine, ziraatine eklediginiz fey nedir?
Ona kuru bir enaniyet davasindan, fazla olarak biraz oteki kardef le-
riyle bozufmaktan bafka ne kazandirdimz? Bir kere gayenizi "halis
Turk^uler'le butiiniiyle birleftiremediginiz ifin ne demek istediginizi la-
yikiyla anlamayan halktan kifiler ne yapacagim bilemiyor. Kendilerine
"Sizin atalanmz Kara Han'dir, Bozkurt Handir, Oguz Han'dir, Cengiz
Han'dir, Hulagu Han'dir, bilmem ne handir" dediniz. Onlar da inandi-
lar. Bin yildan beri diger milletlerin kaniyla kanfa karija Tiirkliikle dil-
den ba$ka bir nisbetleri kalmadigim, hatta birfoklannin Turklugu -son­
radan ogrenilmif dilden dolayi- sirf arizi bir fey oldugunu akiilanna bile
getirmeyerek kendilerini hakikaten bu saydigmiz miifriklerin dz evladi
zannediyorlar ve rinnetin son sinin olmak iizere Cnegiz'in "mukaddes
topragma!", "mukaddes yasasma!" yemin ediyorlar.
Bu ifin propagandacilaindan ka? tanesinin iifiincii batma kadar ha­
lis muhlis Tiirk fikacagi cidden merak edilecek bir jeydir.2 Bununla be­
raber sizin bize tanittigmiz gayenizden -mefkiirenizden- cidden uzakla-
fan tabileriniz, tuhafligi isimleri degiftirmeye kadar vardinyorlar. Islami
olan isimleri Giindiiz Bey'ler, Uyamk Bey'ler, Gdk Bey'ler gibi garip de-
gifimlere ugruyor. §anli Peygamber Efendimiz Hazretleri vakia teblig
buyurduklan dine giren musliimanlara isim degiftirmeyi elzem buyur-
mamiflar ise de sevdikleri bazi zevatin ismini, kotii bir mana ifade eden
cahiliyet isimlerini degiftirmiflerdi. Mesela Zeydu'l-hayl ismini Zey-
du’l-hayr'a, Abduluzza ismini Abdurrahman'a, Asi ismini Muti’e, 'Asiye
ismini Cemile'ye $evirmiflerdir. Bundan dolayi olacak ki sonralan islim
dinine girmekle miihtedi olanlann isimlerini degijtirmek adet oldu. Si-
zinkiler ise o giizelim Islami adlanni giiya Tiirkliik a$kina bugiinkii ku-

Bilmem ciddi bilmem $aka bana $u olay anlatilmiftin [TurkI Yurdu'nlunJ mu, fTurkJ
Ocagi’nlml mi mefhur hatiplerinden biri bir giin Macarli bir miihfediye rast gelmif,
aslint faslini sormu$, o da anasmm Rum,, babasinin Macar oldugunu soylemi$. Hazreti
hatip "Oyle ise dostum siz Tiirksunuz" kar^iliginda buhinmu?. Binfok jeyler gibi buna
da ister giilun, ister aglaym.
378 BABANZADE AHMED NAlM

laklar duymadik tuhaf isimlere gevirdiler. Miijrik olan sahte ecdada inti-
sabin, yeni bir dine ginniflerin vaftiz adim andiran isimlerin, Tiirkiin
terakki ve yiikselmesiyle olan munasebetini -ayip degil ya- anlayamiyo-
ruz. Milliyet hesabina sapikligin bu kadanyla yetinilae yine oper bagum-
za koyanz. Siz bir de "Ergenekon’dan kurtulu$ bayrami” diye yeni bir
bayranu ihya, hatta ihdas ettiniz. Kuliipleriniz gazetelerle birbirini hara-
retli kutladi ve Tiirkle Tiirk olmayan, muslimle gaynmiislim bu beklen-
meyen emrivaki karjismda hayretler i(inde kaldi. Siz eger miijrik §ama-
nistlerin eski hatiralanni ihya ederek bu bayrami millete pe$ke$ ediyor-
saniz davranif ve sozlerinizde onemli bir tenakuza diijmekle kusurlu
oluyorsunuz. Zira "terakki i(in gdzunuz miistakbelde olmali" dediginiz
halde bugiin hi^bir Tiirkiin kalbindeki hassasiyet tellerini oynatamaya-
cak olan bilmem ka? bin senelik masalimsi hurafeleri canlandirmaya ?a-
lijiyorsunuz. itiraf ederim ki yine bu mevsime tesadiif eden paskalya
yortulan beni ne kadar mutehassis etmif ise "Ergenekon"dan da o kadar
miitehassis oldum. Hatta paskalya ismine kulagimiz daha ziyade ali§-
kindir bile. Yok eger bu bayrami hig yoktan ortaya fikanyor ve yeni bir
je y olarak yapiyorsamz bu bidatiniz herhalde hoja gidecek bir $ey de­
gildir. En azindan bin yildan beri bayramlanna, matemlerine ijtirak
eden, saadetlerinden, musibetlerinden nasibini alnu$ olan Tiirk karde§-
lerinin bugunden itibaren yalmz ba$lanna bir bayram yaparak sevin;
gosterilerinde tek kalmalan h i; $iiphe yok ki diger musluman kardeflere
bir aynlik hissi verir, kalplerini rencide eder. §ikayetlerim bunlarla kalsa
yine iyi. Sizin aghgimz o milliyet bayraginm golgesine sigmanlar arasin­
da oyle plginlar vardir ki "ilk once vatan hissini kalplere ajilayan” me$-
hur edibimiz Kemal Bey merhumun Celdl piyesinde "Tiirkliik gayesini
Islamiyete feda ettiginden dolayi” hatali buluyor ve -ham iddiasma na-
zaran- bu buyiik hatasuu (!) bunca vatan hizmetleri bile affettiremiyecek
kadar agir buluyor. Bir digeri de zavalh Tiirk kavminin biitiin felaketle-
rini kendisine yabana olan Islam dininde bularak "§amanlik” mezhebine
donmeyi tavsiye ediyor.
Ey Tiirk(ii-isiam a kardejler! i$te goruyorsunuz ki ne kadar iyi ni-
yetle gali^saniz Allah tarafindan yasaklanmi$ yollardan maksada ula§-
mak miimkun degildir. Biitiin iyi niyetleriniz korktugunuz ters neticele*
rin viicut bulmasma mani olamaz. Sizler halis Tiirkguler gibi insafstz da
degilsiniz. O halde felaket busbiitiin sarpa sarmadan ge^mi^i telafi etme*
yi, Islamiyet adina, insanlik adina, hatta bu gidi$le geleceginden pek zi'
yade korktugum Tiirkliik adina sizden niyaz ederim, istirham ederin'
TORKtYEDE tSLAMClUK DOgONCESl 379

halki "(ifte mefkiire" sahibi yapmayimz. ipnizde ii( vatan sahibi* olmak
isteyenler de varmif. Halbuki yine Tiirk atasozudiir 'Qatal kazik yere
girmez" derler. Siz bu ^atal meflcureyi, ii( bafli vatan kaygusunu kimin
kalbine sokabilirsiniz? Siz yine halis Isldm gayesinden faf mayiiuz. Islam
gayesi Tiirkliigii kurtanr. Tiirkliik gayesi ise islim dairesini higbir za­
man kufatamaz. C^ifte gaye ile de hifbir if goriilemez. insaf edin, size
Ubi olanlar Tiirkliigii mii (ok sevecek,yoksa isUmiyeti mi? "Her ikisini
ayni derecede sevsin” derseniz olmaz. Qiinkii bir gaye, gaye olabilmek
i(in a?k derecesinde sevilmelidir. Elbette tasdik edersiniz ki afk bolun-
me ne pargalanma kabul etmez. iki gaye takip eden kimse mutlaka birini
daha ulvi bir gaye kabul ettikten sonra digerini onun ifinde eritecek,
kaynatacak ve iki gayeden altta olanini en ulvi tamdigi gayeye olan ala-
kast nisbetinde sevecektir. Yani birine olan muhabbeti digerinin hatin
i(in olacak. Oyle ise Allah nzasi iginTiirklerin yiiziinii Kibe'den Turan'a
(evirmekten vazge^iniz. Her iki tarafa bakmayi kimseye tavsiye etmeyi-
niz. Zira yonler bir digerine zittir. Ayni anda her ikisi birden goriilemez.
Tiirkler ya Kibe'ye doniip -bin yildan beri oldugu gibi- Turan'i arkada
birakacaklar, ya Turan'a bakip KAbe'yi unutacaklardir. Kah birine kah
digerine bakanlar ise "Tereddut ve fafkmlik ifindedirler. Ne bunlardandir,
ne de onlardan“ (Nisa, 4/143) ziimresine dahil olacaklar. Bir fafkin ve
miitereddit (miizebzeb) mefkiireden ne hayir gelebileceginin tefrihi lu­
zumunu ise umanm ki bana birakmazsuuz. Dinsiz olan gen^Iigi imana
getirmek, onlan din namina avlamak i«pn milliyet oltasini kullanmaya
hacet yok. Hatta bu hareket zarar bile verir. Zira milliyet zokasi zehirli-
dir. Onu yutanlar zaten dinsizlikle malul hastalar ise bu zehir ile f ifa bu-
lamazlar. Eger dindar iseler o zehri yuttuktan sonra felah bulamazlar.
Herhalde funa emin olmalismiz ki islSmiyeti fiddetle nehyettigi feylerle
barifhramazsmiz. Irk! asabiyetin fer'an nehyedilenlerden olmasi, diinya-
da en u<; gaye olan musliimanlann birligini viicuda getirmek ifindir. Siz
ve ozellikle halis "Tiirk^ii" olan mesai arkadaflanmiz Tiirkliik gayesine
»e kadar haris iseniz feriat sahibi de miislumanlik gayesine sizin tasav-
vurunuzdan bin kat daha haristir. Islam agaanin giizel meyvalanm tafi-
yan daliann baltalanmasi i(in yine feriatin miisaadesinden medet uman-
lar pek biiyiik gaflet gosterirler!
O halde iki ziddi birlef tirmek ham hayalinden vaz ge^iniz de her
?«yden once fu (ifte mefkiireyi atuuz. Man tiki bir hareket olmak iizere
* "O9 vatanla Ziya Gokalp'in Turk, Osmani], Musluman* yaklajimina ahfta butunuhi-
yor. (i.K.)
380 BABANZADE AHMED NAiM

ya agiktan a^iga miifrit arkada$lanruz gibi halis "Tiirkgu" olunuz ki bu­


nu size tavsiye etmek asla hatir ve hayalimden gefmez, yahut dobra
dobra "islamci"3 olunuz. Zira bir anda hem islimin livau’l-hamd hem
de liva-yi cahiliyet altinda bulunmak muhaldir. islimiyete ne kadar sa-
nlsaniz, miislumanlarla ne kadar muhabbetli karde? olsaiuz "Tiirk" un-
vani altinda temayiizu hissettiren bir gaye edinmemiz herhalde bir ayn-
hk fikri verir. Bu aynlik da gitgide diger musliimanlara karji bir kaygu-
suzluk, bu da miiruruzaman ile husumet ve dii$manlik dogurur. Ne ya-
parsamz bundan kagtnamazstqiz. "Bir insan kendi milletini sevmekle di­
ger miislumanlan nipn sevmesin?" demeyiniz. Zira bu itirazimz (ok su
gotiiriir. Otedenberi kendilerini karde§ bilenler arasina -isterse ciizi ol-
sun- bir aynlik cefasi girerse aradaki muhabbetin dujmanliga donu§me-
si ihtimali galip gelir ve hepimiz biliriz ki aile tatsizliklarindan dogan
husumetler yabancilara dii§manhktan ?ok daha jiddetlidir. Bilirsiniz ki
dunyadaki biitiin bu ihtilaflar ve ?eki$melerin kaynagi ya iki batilin, ya
hak ile bihlin temayiiz etmesidir. islim arasindaki ihtilaf ve ;eki$mele-
rin yekiinuna bir $ey daha eklemeyiniz. Binaenaleyh en salim olaru sec;e-
rek 'Tiirk ananeleri" diye islim binasim yikmaya ;ali§mi$ bir takim
mu?riklere tapinmayi menetmek, vaftiz isimlerine benzeyen garip isim-
lerden vazgegmek, Ergenekon'lan bir daha tazelememeye samimi bir
tevbe ile tevbe etmek 'Turk ve miisliiman'' yahut ''miisliiman Tiirk" ta-
birleri gibi ba§kalik minasuu vehmettiren cjirkin atiflardan sarfmazar et­
mek, hasili aynlik korkusunu verecek her tiirlii tavir ve hareketten ka-
ginmak ?artiyla Muhammedi (s.a.v.) feriatin (jizdigi selamet ve saadet
dairesi ipnde Tiirkler i(in istediginiz kadar (ah$imz, Tiirkleri istediginiz
kadar irjad ediniz. Yalmz dikkat ediniz ki irjadlanmz, hizmetleriniz
'Tiirkluk" adina degil, "muslumanlik" adina olsun. "Tiirkler" hitabi yeri­
ne daima "miisliimanlar" hitabim kuUarumz. Hulasa Tiirkliige degil, za­
ten musluman olan Tiirklere hizmet ediniz. Bu hizmetlerinizle Allah
nezdinde ve insanlar katinda miikifat goriirsiinuz. Cengiz’in yasasim
bilmek, ilhan'in yurdunu tammak, Altmordu'yu anmak bize lazim degil-
Ge<;mi$teki nui§riklikle iftihar edilmez. Bize Muhammedi $eriati, Islam
yurdunu, islim miicahitlerini bilmek, tammak lazim. islim §erefine kar-

3. Bu "a ” edatimn Turk” ile ’’isUm kelimelerine biti§tirilmesi ne kadar fena oluyor. Be*1
burada yapma bir mdna kokusu aliyorum. Bu nisbeti kendilerine $iar edinenler bence
yanli$ isim se^nifler. Zira Tiirk, Arap olan kimse Tiirkqii, Arapfi olamaz. O kisa*3
Tiirktur, Araphr. "islamo nm da musluman demek olmadigi Tiirk diliyle en az tan1'
fikligi olanlarca malumdur.
TORKlYE'DE I3LAMCIUK DOgONCESt 3*1

51 irk gerefi k ile bile ahnmaz. "Haktan sonra sapikhklan bafka ne var?"
(Yunus, 10/32).
Tiirk(u-isUtmci karde$Ierimize halisane tavsiyemiz budur. Asabiyet
arzusuyla gdzleri kararmif olan Arap karde?lerimize de soyleyecegimiz
budur. Lakin bunlann ;u meziyet ve haklanni inkar etmeyelim ki mefa-
hirlerini yad etmeyi IsUm devrinin otesine sigratmadilar ve ne Ebu Le-
heb ile, ne Ebu Cehil ile ne de Seyf Ziyezen ile lftihar etmeyi heniiz akil-
lanna getirmedikleri gibi cahiliye bayramlanndan hi(birini tutmayi ha-
hrlanna getirmiyorlar.

Ahmed Naim: tstimda io ta -yi kavmiyet, s. 3-18 (1332).


II
Islamin Diinii ve Bugunti

Isldm dini onceki feriatlann hiikmiinii ortadan kaldirmi? olup


(nesh) hiikmii Allah'm diledigi vakte kadar payidar olacak olan kemal
ve fitrat dinidir. Isldm dini onceki jeriatlann hiikmiinii kaldirnu$sa da
peygamberlerin akidelerini tasdik ve teyit etmektedir. "Allah katmda din
Islamdan ibarettir." (Al-i Imran, 3/19) ayet-i kerimesi ew el ve ahic
islamdan bafka Allah katinda makbul din olmadigmi, "Allah Tedld'nw
size din olarak tefri ettigi fey, vaktiyle Nuh'a tavsiye ettigi feydir. Ey Muham-
med! Din olarak tefri ettigimiz fey sam fimdi vahiy yoluyla bildirdigimiz ve
vaktiyle tbrahim 'e, Musa'ya, tsa'ya tavsiye ettigimiz feydir k io da 'dini ikame
ediniz ve din hususunda sakm tefrikaya dilfmeyiniz' emir ve nehyinden ibaret­
tir. " (§dra, 42/13) ayet-i kerimesi de Ahir Zaman Peygamber'inden once
gelip gegen peygamberlerin dininin Islam dini oldugunu sarahaten ifade
eder. Binaenaleyh miisliimanlar "Biz Allah'm peygamberlerinden hifbirim
digerlerinden ayn gayrt tutmayiz" (Bakara, 2/285) demekle beraber bugii*1
peygamberlere ve nebilere isnat edilen nakiller ve akidelerden Hz. Mu-
hammed'in (s.a.v.) sahih haberlerine muhalif olanlanmn tahrif ediltni?
oldugu gorvifiindedirler.
Islam dini fitrat dinidir. C^unku herhangi bir akil derecesinin kaW*
etmekte diretemeyecegi kadar basit, basit oldugu kadar yiice hakikatlar1
telkin eder. "Allah'm insanlan uzerine yarattigi fitrattir." (Rum, 30/30)'
Musliimanlann inan^lan iginde hiristiyanlikta oldugu gibi akli esarettP
ayakbagi edecek strh $eylere tesadiif edilmez. Bir musluman, olu$un ha-
TORKJYEDE ISLAMCIUK DOSONCESt 383

kikatlanm du?unm ekten m enedilm ez, bilakis kuru bir imanla iktifa edip
u; ve di$ d iinyalann (enfus, Mak), goklerin ve yerin sayisiz ve sonsuz ha-
kikatlanni ve sirlaruu diigunm ekten a til olanlan kotuleyen ayetler pek
(oktur. G oklerin ve yerin ja firtic i taraflanm anlatan "Akil sahipleri i f in
gdklerin ve yerin yaratilifinda, gece ile giindiiziin birbirini takip edifinde mu-
hakkak k i ifaretler, belirtiler vardir" (Al-i im ran, 3/190) iy et-i kerimesin-
den bahsederken Peygam ber Efendim iz Hazretleri (s.a.v.) yaratili$in ja -
{lrtici yonlerini dugiinm ekte fiitur edenler hakkinda "Yazaklar olsun bu
ty et-i kerim eyi iki fenesi arasinda (igneyip de manasmi dujunm eyen
basiretsizlere!” gibi $iddetli bir uyanda bulunuyor.
Isldm dini akilla daima ban$ik gider. Akl-i selim ile sahih nakil ara­
sinda hakiki b ir tearuz yoktur. islamin telkin ettigi hukumler ise insanin
diinyevi ve uhrevi ihtiyaflannm hepsine tetabuk eden, yapilmasi kolay,
maddeten ve mdnen faydalan a$ik£r jeylerdi. §er1 hitaplar dogruya mu-
kellef fertleredir. Din ilmi higbir suufa m ahsus olan jeylerden degildir.
Herkes dinini viisati yettigi mertebede ogrenmekle mukelleftir Ibadet
ayinlerini icra ifin kul ile Halik arasinda araalik yapacak, masiyetleri ve
giinahlan affettirecek ruhban sirufinin varhgma m uhta; olmaktan miis-
liimanlar -Allah'a hamdolsun- azadedirler.
Islam dini her tiirlii diinyevi im tiyazlan, fertler arasinda hukuk a<p-
smdan iistiinluk taslamayi sahasindan ebediyen tardetm if kardeflik ve
(e?itlik dinidir. §eriat dilinde her nerede "kardef" (ah) kelimesi gepni$se
din karde$ligi kasdedilm iftir. Bu din butiin insanlar arasmda hakiki bir
kardejlik tesis etmeyi emretmi$tir. "Muminler kardeften bafka bir fey de­
gildir. " (Hucurat, 49/10) 3yet-i kerimesi Isiamm kurtancj dairesine bilti-
il dahil olanlar arasmda nesep karde$liginden daha kuw etli ulvi bir kar-
dejligin varhgiru ilan ettigi gibi "Ey Allah'm kullan! Kardej olunuz" ulvi
hadisi de biitiin insanliga salih ve umumi bir din kabiliyetine sahip olan
bu dinin kemal gayesini dolayli olarak anlatmaktadir.
Efitligi em retm eyi ve m illiyetfilik (kavmiyet) ve irkfiligi (dnsiyet)
•se "Ey insanlar! Biz sizi erkekle kadtndan yaratttk. Sizleri bir digerinizi tam-
yasimz, bilifesiniz diye bir takim fu be ve kabilelere ayirdik. Yoksa birbirinize
*arfi fokluk taslayasmiz ve Sviinesiniz diye degil. fiiphesiz Allah katinda sizin
en keriminiz Allah'tan en (o k korkan ve sahnanm izdir" (Hucurat, 49/13) ve
Dirilif i f in Stir'a UfiiriildUgU giin artik neseplerin hifbir hiikmii kalmayacagi
iib i kim kimin nesidir diye kimse kimseye sormaz" (Miiminun, 23/101) gibi
fyetlerle "H ifbir kimsenin diger kimse uzerine fazileti ve meziyeti yok-
tur- Fazilet ve iistunliik yalmz din veya amel-i salihle olur”, "Ey insanlar!
384 BABANZADE AHMED NAlM

Agah olunuz ki Rabbiniz birdir, agah olunuz ki babaniz da birdir. Bili-


niz ki higbir Arab'in Arap olmayana, higbir Arap olmayamn da Arap
uzerine; aym fekilde higbir siyah renklinin siyah olmayana, higbir siyah
olmayamn da siyah renkli uzerine fazilet ve riichaniyeti yoktur. Takva
ile olan fazilet ve riichaniyet miistesna. En keriminiz Allah katinda en
miittaki olanmizdir. Soyleyiniz teblig ettim mi? Buna karfi 'evet ey Al-
lah'in resulii' denilince, oyle ise burda bulunanlar bulunmayanlara bu
sozumii teblig etsin buyurdular" ve "Asabiyet davasma kalkifan, onu
tervic ve tefvik eden bizden degildir. Asabiyet uzerine vuru$maya giri-
fen bizden degildir" gibi hadis-i ferifler kokunden kesip atmiftir.
§eriat nazannda herkes efittir. "Allah'a itaat ediniz ve Peygambere ve
sizden emir sahiplerine (ulu'l-emr) itaat ediniz" (Nisa, 4/59) ayet-i kerimesi
geregince vakia amir ve memur, tabi olan ve tabi olunan, itaat eden ve
itaat edilen varsa da veliyyu’l-emre itaat ifte bu ayet-i kerime hiikmiince
Allah'a ve Peygamberine itaat demektir. Yoksa Allah'm emrine muhalif
iflerde her kim olursa olsun mahluka itaat edilmez. "Halik'a isyan husu­
sunda higbir mahluka itaat ve boyun egme lazim degildir”.
islamiyet efitlik ve kardeflik telkinleriyle, Allah'm ipine simsiki sa-
rilmak hakkmdaki emirleriyle, tefrika gikarmak ve cemaattan aynlmak
hakkmdaki kesin yasaklamalanyla arazi ve milliyet sinirlanni harikula-
de bir kolayhkla kokunden sokup atma hassasina sahip yiice bir dindir.
Uzakdogudaki bir miislumaiun nefsi Afrika'nin en meghul bir kdfesin-
deki musluman kardefini kendisiyle her yonden efit saymaktan gekin-
mez. Insan haklan beyannamesini tasawur etmeye daha diine kadar cii-
ret edemeyen batili filozoflarin hiilyalarmi gelecekte hakikat alanina g>-
karacak ilkeler varsa, hakikat nurunu da oniig asir once parlatan Islam
ilkeleridir.
islamin dini emirleri yalmz itikatlara ve ibadetlere, yani yalmz
Halik ile mahluk arasindaki miinasebetlere munhasir degildir; insan
haklanndan muamelat, evlenme-bofanma ve ceza kisimlarma da famil-
dir. islam dini Halik ile mahluk arasindaki vasitayi-ruhbanhgi kaldirdigi
gibi "AUah'a ait olani Allah'a, kaysere ait olani kaysere vermek" diisturu-
nu da hig kabul etmez. Bilinen manalariyla soylersek ne ruhani hiikurne-
ti tamr, ne cismani hukiimeti. Ruhani ve cismani hiikiimetin ayri ay11
tefkiline cevaz vermez. Cismani hiikiimete ait muamelatm butunii dt-
nen ya emredilmiftir veya yasaklanmiftir, hepsi Allah'm emri veya Pey
gamber'in siinnetidir. Kitap ve siinnet dunyada da, ahirette de fertlerin
ve ummetin iflerini nizama sokmayi iistlenmiftir. "Ey Rabbimiz! Bi#
TOKKtYE'DE tSUM CIUK DOgONCBSI 386

dUnyada iyilik-gtizellik ver, ahirette de iytlik-giizellik" (Bakara, 2/201) ildhi


talimi bu miihim noktaya ifaret etmektedir. Binaenaleyh son asirlarda
Avrupa'da tatbik edilen din ve siyaset i$lerini ayirmak (separation de
l'Eglise et de 1'Etat) diisturunun bizde intibak mahalli yoktur. Zihinleri
Frenk terbiyesiyle dolu bazi kimselerin boyle bir$eyi tatbik hakkmdaki
arzulan Isldm! hiikiimler hakkmdaki apk cahilliklerinden ne$et eder.
Bizde emr-i bi'l-maruf ile nehy-i ani'l-miinker dinin farzlanndan oldugu
gibi hukiimet tesis etmekten ildhi had leri yerine getirme ve adalet tevzii
ile siyasi i$leri idare gibi hususlann hepsi dinin hiikiimlerindendir.
Isldm dinince imam tayin etmek farzdir, imama itaat da farzdir. Muslu-
manlann imaminm cuma namazini kildirmasi ile kadi tayin etmesi ara­
sinda fark yoktur.

Isldm biitiin manasiyla ahlak ve fazilet dini oldugu gibi en yiiksek


mertebede ilim ve hakikatin hdmisidir. islamiyette dinle ilim ikizdir...
Daha hicretin ikinci asnnda Isldm medeniyeti diinyanm en terakki et-
mij, en mutekamil medeniyeti halini almifti. Az zaman ig'nde Bagdat,
Basra, Misir, Merv, Belh, Sistan, Semerkant, Kurtuba, ijbiliye, Kayrevan
gibi miisliiman beldeler gelip gidenleri aydinlatmaya hizmet eden birer
medeniyet ocagi, birer ilimler yurdu olmu?lardi. Avrupa'nin bugiinkii
medeniyeti de Endiiliis’ten kopmu$ bir marifet julesidir.
"isldm medeniyeti"ne Frenkler "Arap medeniyeti" adim veriyorlar.
Vakia bu medeniyetin ilk banileri islam nurunun yayjcisi olan necip
Arap kavminin oldugu ve hemen butiin islam miielliflerinin yakm za-
manlara kadar hep Kur'an diliyle (Arap^a) eser telif ettikleri miilahaza
edilince bu adlandirma dogru ise de i$in hakikahnda bu yiice medeniye­
tin banileri yalmz Araplar degildi. Islam dairesine giren Acem, Tiirk,
Kiirt, Berber, Hintli ne kadar kavim varsa bepsinin bunda ortaklik hisse-
si afikhr ve Islamin ruhunun kabul etmedigi milliyet farki bunu Arap
kavmine tahsis etmeye manidir. "isldm medeniyeti" denilen nimet sof-
rasindan hifbir kavim memnu olmarmj ve hepsi birden Kur'an dilini
kendilerine anla$ma vasitasi kabul ederek e?it seviyede nasibini almiftir.
Islamin, islam dii$mani ve onlara bilmeyerek uyanlann hojuna git-
meyecek yalmz iki tiirlu ahkami vardir ki biri kolelige, digeri kadinlara
Baliuk edenleridir.
Vakia islamiyet Avrupalilarla Amerikalilann zendler hakkinda in-
sanhgin havsalasuun almayacagi haksiz muamelelere cevaz verecek hii-
386 BABANZADE AHMED NAlM

kumleri ihtiva etseydi bu itiraz belki yaptlabilirdi. Bugiinkii medenilerin


anladtgina gore esir "jahsi hususlarda istihdam edilen zekice bir hay-
vandan ba$ka birjey degildir". Esirlik buhar makinelerinin icadtndan
once iktisadi ve ictimai bir zaruret oldugu ifin bunu kaldirmadi ve ilga
etmedi diye isldm dinini kotiilemek haksizhktir. isldm dini devletler hu­
kuku dlimlerinin sonradan sonraya anlamaya bajladiklan hiikiimleri
oniif asir once vaz ederek harbin musibetlerini geregi gibi hafifletmeyi;
harp sirastnda focuklara, kadinlara, mabetlerine kapanmi; din adamla-
nna taarruz etmeyi, elinde silah tajiyarak esir edilenlerin organlanni
kesmeyi, aga;lann, baglann ve ekili alanlann tahrip edilmesini yasakla-
digi gibi harbin zarureti olarak esir edilen insanlara yapilacak insanca
muameleyi de tayin etmi$tir. isldm dini -hem kafirlerin zaafiyla, hem de
islam dairesinin sayi olarak ve iktisaden genijleyip ku w et bulmasiyla
neticelenen -esaret usuliinii ibka etmijse de- insafla dii$iimilsiin ki esiri
ailenin ferdi menzilesine indirerek koleligin agirligim adeta hife indir-
mi$tir. Bundan ba$ka hata yoluyla ve kasda benzer bir jekilde adam ol-
diirmek, ramazan orucunu bozmak, zihar, ila ve yemin gibi meselelerde
kole azadiiun kefarete dahil olmasina ve miidebbirlikle kolenin hiirriye-
tini satin almak konusunda efendisiyle anla$masuun, musluman efendi-
sinden (ocuk sahibi olmakla cariyelerin hiirriyetine kavu$malarimn
me$ruiyetine ve mevalinin yani azathlann nesep akrabalan hiikmiine
girerek mirasa bile dahil olmalanna ve bu gibi vesilelerin yoklugu halin-
de de Allah nzasi i(in kole azadiiun veya azada yardim etmenin fazilet-
leri hakkmdaki Peygamber'in te$viklerine, yani kole azat etmenin mii-
him bir ibadet olduguna bakilacak olursa jeriatin kolelige cevaz ver-
mekle beraber daima gailesini kaldirmaya ve hafifletmeye meyilli oldu­
gu sarahaten anla§ilir...
Kadin haklan konusuna gelince bu hususta isldm dini ile ayni ayar-
da olacak hifbir dini veya medeni miiessese heniiz zuhur etmemijtir.
Kadinlar hakkinda medeni memleketlerde yiiriirlukte olan hiikiimlerle
isldmtn hukiimlerinin sathice bir mukayesesi bile aradaki biiyiik farki
uyanik goze arzeder. Kadinlan, evlilik oncesi ana babasirun, evlilik son-
rasi kocasinin hacr ve vesayetinden kurtulamayan, tasarruflan muteber
olmayan, evlenir evlenmez -nikah akdi sirasinda aksi tasrih edilmemi?-
se- mallanmn yarisi kocalanna ge<;en memleketlerde feministlerin
(nisaiyyfin) varligma ve hak iddia etmelerine aklimiz ererse de bizdeki
bir siruf halkin kor taklit kabilinden hasili tahsil arkasinda ko§malan an-
la^ilir jeylerden degildir. Musluman kadini butiin insani haklanna sa-
t ORKJYE'DE tSLAMCIUK DUgtJNCESI s*7

hiptir. isldm dini kadinlari evlerinin sahibesi, evlatlannm miirebbiyesi


kilmakla beraber maijeti temin ve geni$letme ifin kendi ozel hallennin
musait oldugu sanatlardan hifbiriyle me$gul olmaktan menetmez. Him
tahsil etmek erkekler kadar kadinlar ifin de farzdir. Bir musluman kadi-
m Karun kadar mal sahibi olsa biitiin tasarruflannda miistakil ve kocasi-
run miidahalesinden azadedir. Kadinin servet ve samam gerek kendisi­
nin ve gerek (ocuklarimn nafakasini temin etme kiilfetinden kocasim
kurtaramaz. Ortunme hakkmdaki Kur an in naslan ve hadisler, haklanni
kisitlamak i(in degildir. Aksine ismetlerini alfaklann bakijlarindan ko-
rumaya yonelik ilahi gayretten dogmaktadir. §eriatin gozettigi rahimle-
rin ve neseplerin temizliginin ve kotiiluklerin kisitlanmasi ve smirlandi-
nlmasinm bundan daha salim faresi yoktur.
Eski zamanlardan bugiine kadar hemen hemen biitiin milletlerin ve
kavimlerin bilfiil kabul ve tatbik etmi$ olduklan <;ok kadmla evlilik hak-
kindaki itiraz da otekiler kadar bo$ ve manasizdir. Zira birinci olarak
Isldm dini Cahiliyet devrindeki kadin miktanm simrlandirarak dorde in-
dirmiftir. ikinci olarak islam dininin vazettigi adalet $arti bu cevazi da
asgari sininna indirmijtir. Bir suretteki bir kadindan fazlasmi jeriahn is­
tedigi $ekilde beslemek her zenginin harci degildir. Ufiincii olarak fok
kadinla evliligi yasaklayan kilise babalanrun bu yasaklamalan -tabiata
uygun olmadigi i(in- bilfiil geferli olmamij, gerek bu yasaklamalan ve
gerekse bojanmayi menedi$leri fuhuf ve zinayi geregi gibi te$vik etmi$
ve revagta tutmujtur.

islamiyetin ge^mifi boyle. Bir de fimdiki haline bakahm. Bu ad al-


hnda yajayan ka; milyon can varsa ne yazik ki hepsi du$manlannin ta-
hakkiim ayagi altinda zebun ve esir, i$in daha garibi bu zillet ve esaret
agirligim duyamayacak derecede hissiz ve $uursuz. Birkacj asir once
alemin miirebbisi olan, ilim ve sanatta dunyayi hayran eden, uzak dogu-
dan uzak batiya kadar emtia nakleden bu yiiz milyonlarca halk bugiin
ilimden, sanattan, ticaretten biitiiniiyle nasipsiz. Kendilenni Avrupali
yedirmezse a ;, giydirmezse fiplak, ta§imazsa kendisini bile bir yerden
diger yere nakletmekten aciz. Memleketlerinde ecdadin ferefli ve oviinf
verici mirasi olarak olaylann ve belalarui tufanindan kurtulan ciizi um-
ran eserlerini bile muhafaza etmek kaydindan vareste olacak kadar tem-
bel ve cahil. Hifbir Islam bolgesi kalmamiftir ki ahalisi siyasi haklanna
ve hatta iptidai insanlik haklanna sahip olsunlar. Yalmz burada bir avuf
muslumaniyla kalmif bir hiikiimetcegiz vardir ki o da yalmz bir istiklai
388 BABANZXDE AHMED NAlM

hayaliyle heniiz zinde ve yerinde. Lakin o da cahil. O da sanatiru, ticare-


tini, iktisadi istiklalini dii$manlara kapbrnug, siyasi istikldlinin biiyiik
bir kismini kaybetmi$. Geri kalan istikldli ifin de kendisini ?evreleyen
dii$man riizgdn anbean oldiirucii bir kasirgaya doniijecek diye butiin
muvahhidlerin kalpleri muzdarip. isldmin mesut giinlerini karartan bu
felaketler, talihsizlikler nedir? Hangi ugursuz el islamin takim ba$ a$agi
etmi§? Biraz da bu tarafi araftiralim.
§imdiki hal ile ge^mi? arasindaki tezat -bizleri demeyelim, fiinku
bu tezadi bile gosterecek ilim ve irfanuiuz kalmami$, vaktiyle ne oldu-
gumuzu, §imdi ne halde bulundugumuzu bize tamtan ne yazik ki yine
du$manlanmizdir- Frenkleri bile hayrete diijuruyor. Hele isiamm yaka-
landigi bu gerileme-^okme (?) ile beraber sayismi fogaltmasi, dini ogreti-
lerimizin yine -haberimiz olmaksizin- yayilmaya devam etmesi bunlann
bu hayretlerini iki katma fikanyor. Yeni Larus [Larousse] ansiklopedi-
si'nin "Islamisme" maddesinde $u ibareye tesadiif ediyoruz:
"Bugiin isldm ogretilerinin tehdit edid genigleme ve yayilmasina bakilinca
isUmdaki fikri gerileme-fokme insana hayret veriyor. Isldm tarihinin -hu-
lefa-i rajidin devri istisna edilirse- higbir devrinde istila ve muvaffakiyet
bu kadar siiratli olmamijhr. Afrika kitasi yirmind asnn en biiyiik Islam
merkezi olmaya yiiz tutuyor. Halbuki orta^agda isldmin ovun; sebebi
olan ilimler bugiin butiin isldmda adeta ihmal edilmi; olup liizumsuz ve
faydasiz sayilmaktadir. Orta^agda Avrupa'ya gerek dogrudan ve gerek
Yahudi aiimleri vasitasiyla eski Yunan'in mahsullerini nakleden miislii-
manlar en ufak teferruata vanncaya kadar her hususta batinin haraf ode-
yeni olmu$lardir."

Ger^ekte yazann dedigi dogrudur. Biri bizi kan aglatan, digeri dii$-
manlara deh§etli goziiken bu iki tiir tezat nedir? isldmm bugiinkii siyasi,
ictimai, iktisadi ve ilmi zaafiyla beraber yine yayilma dairesini genijlet-
mesi, dinin fitrat din, ilahi ogretilerin saf ve garaz jaibesinden pak olan
kalplere niifuz ettigi, hiristiyanligi yaymaya ;ali$an Mesih kullannin
malum olan satvetleriyle, kudret ve kuwetleriyle beraber isldmdaki o
munis sadelige rekabet etmekten aciz olduklanm isbat ediyor. Bu hal
iizere devam edersek ’’Ey iman edenler! ifinizden dininden irtidat edecek
varsa ne beis var? Allah oyle bir kavim getirecek ki onlan sever, onlar da O'nw
severler. Oyle bir kavim ki mii'minlere fcarji uysal ve a lfak gSniillU, kSfirlere
terji aziz ve fiddetlidirler. Oyle bir kavim ki Allah yolunda milcahede ederler
de hifbir kStilleyenin kOtUlemesinden korkmazlar" (Maide, 5/54) jiddetli
TOBKtYgDE tSLAMCIUK DOgttNCESt 3W

ilahi azarlamarun celil tecellisiyle yanacaguruzi ve peri$an olacagimizi


gosteriyor. Bu Ayet-i kerime, kiyamet giiniine kadar baki kalacagi vade-
dilen ilahi dine sunsiki sanlanlann eksik olmayacagini haber verdigi gi­
bi feriatin hukumlerini tatil etmenin Allah korusun irtidatla bile netice-
lenebilecegini ve feriatin hukumlerini yerine getirmekte sebat gosteren-
lerin ne gibi vasiflarla muttasif olduklanni gosteriyor.
isldmin geqnifteki jerefi ile fimdiki zilleti arasindaki elem vend te-
zata gelince, bunun da Smillerini tahlil edersek goriiriiz ki bugiin feki-
len belalann bir takimi ummetin biitiin fertlerinin, digeri de -ummet
fertlerinin dsmani ve ruhi siyasetini iistlenen- umera ve ulema simfuun
birikmij, yigiliruj kdtiiliiklerinin neticeleridir. Bu kdtiiliiklerin hepsi de
toptan "jeriata muhalefet" adi altinda kiilli bir sebebe irca edilebilir. Bu
muhalefetlerin sirf uhrevi olanlan -her ne kadar jeriata muhalefet, fela-
keti mudp olmakta digerlerinden farksiz olsa da- pek malum olmalanna
binaen birakalim da sirf ictimai olanlanm zikredelim.
Biitiin iimmet fertlerinin jeriata yaptigi muhalefetler
I . Kuwet hazirlamada kusur yapma. "Siz onlara ve bafkalanna kar$t
elinizden geldigi kadar kuvoet ve cihad hayvanlan haztrlaymiz ki Allah'm diif-
manlartni ve sizin diifm anlarm tzi ve bunlardan sizin fim di bilemeyeceginiz ve
yalmz'Attah'm bildigi diger dtifm anlan da korkutasmiz." (Enfal, 8/60) ayet-i
kerimesi kuwet hazirlamayi emredip dururken diijmanlar bunda gaflet
ve gevjeklik gosterdiler. "Kuwet" mefhumuna -artik hepimiz biliyoruz
ki- yalmz top, tiifek degil bu asirda bunlann bagli oldugu ilimler, fenler
ve sanatlar da, ziraat, ticaret ve hatta fecaat, himmet de dahildir. Bunla­
nn hepsini tedarik etmek farz-i kifayelerdendir. Biitiin Muhammed um-
meti bu hususlann hepsinde yabanalara muhta; olma zilletinden kur-
tulmadikfa toptan giinahkardirlar. Boyle genel bir giinahla jaibeli ol-
dukfa "Eger Allah'm dinine ve Resuliine yardim ederseniz Allah size yardim
eder" (Muhammed, 47/7) buyuran Yiice Allah'm yardimindan ve mu­
vaffak kilmasindan iimitli olmak bir musluman ipn giilunftur.
2. Gonliin zaaf, kalbin gevjeklik hali (vehn-i kalb). Afagidaki hadis-
>ferif bugiinkii halimizi tasvir eden ne afik bir levhadir: "Qok siirmez
ummetler, oburlar yemek lengerine birbirini nasil davet ederlerse her ta­
raftan size hiicum ifin birbirini davet edeceklerdir. Sorduk ki ya Resulal­
lah, o zaman biz azlik mi olacagiz? Hayir buyurdular o zaman pek fok
olacaksimz. Lakin sel ugragmdaki (orfdp gibi fiHfdp tiiriinden olacaksi-
niz. Dujmanlanmzin kalplerinden mehabet, korku pkanlir da sizin
390 BABANZADE AHMED NAlM

kalplerinize vehn sokulur. Vehn nedir diye sordular. Buyurdular ki


vehn hayati sevmek ve dliimii sevmemektir". i?te bu vehnin faresi i'la-yi
kelimetullahi, din dujm^nlanna maddeten ve manen iistiin gelmeyi
emel gayesi edinip bu ugurda cam feda etmeyi kolaylajtiracak bir itikat
kuvveti ve iman kudretidir.
3. Birbirine bugz etme ve karjilikli yardimdan kafinma. islim dini
karjihkh muhabbet beslemeyi ve sevijmeyi emrediyor, biz birbirimize
bugz edip duruyoruz. Yardimlajmayi ve dayamjmayi emrediyor, biz
yardimdan ka^iruyoruz. §u hadis-i jerife bakalim: "Birbirinize haset et-
meyiniz. Birbirinize zarar vermek ifin satilan bir mala fazla bir kiymet
vermeyiniz. Birbirinize bugz etmeyiniz. Birbirinizden yiiz fevirip danl-
maymiz. Alij veri? ederken birbirinizin mujterisini ayartmayimz. Ey
Allah'm kullan, kardej olunuz. Musluman miisliimanin karde$idir, ona
zulmetmez, yardima ihtiyaci oldugu zaman ondan yardimuu esirgemez,
ona yalan soylemez, ona hakaret etmez". Sonra miibarek gogsune iiq de­
fa ibaret ederek "takva i?te buradadir. Bir kimsenin jer ile muttasif kotii
ahlak sahibi olmasi ifin musluman karde§ine hakaret etmesi kafidir.
Miislumanm biitiinu; kani, mall, urzi miislumana haramdir."

4. Bilgisizlik: Cehalet. Cehalet musibetlerin anasidir. Miisliimanla-


nn yakalandiklan en biiyiik zilletler, bellerini biiken en biiyiik afetler
ilim ve marifete ehemmiyet vermedikleri devirlere tesadiif eder. Hadis-i
§erifte, "Geride oyle giinleriniz olacak ki o giinlerde cehl iner, ilim kaldi-
nlir. Fitne ve kital fogalir" buyurulmuftur ki vakia ne kadar mutabiktir.
5. Muamelat erbabi arasinda hiyanetin emanet yerine ge^mesi ve
ahde vefa edilmemesi. Ne yazik ki biitiin muamelelerde fertlerin bir di­
gerine emniyeti zail olmu? ve bunun seyyiesi olarak idarecilerin ve idare
edilenlerin biitiin ijlerine halel gelmi$tir. Ne iqte ve ne difta dogru bir si­
yaset, ne ticarette ne sanatta, ne ziraatte selamet kalmami$tir. Buna ne
kadar aglansa azdir. Hz. Peygamber'in ashabma buyurdugu "Benim bil-
digimi bilseydiniz az giiler qok aglardiniz. Nifak ortaya pkacak, emanet
kalkacak, merhamet yok olacak, emin olan kimse itham edilecek, emin
olmayan kimseye emniyet edilecek. i$te kara kara deve katarlari gelip
konuyor”. Deve katarlan nedir sorusuna kar?i da "karanhk gece gibi bir­
birine bagli fitneler" hadis-i §erifi ile "Ne zaman gorursen ki halkin ahit-
leri bozulmuf, emanetlerinin nazarlannda ehemmiyeti kalmami? (ve
parmaklanni birbirine gefirerek) boylece hepsi birbirine gelmif artik
TtJRKtYE'DE ISLAMCILIK DtigONCESl 391

evinde otur, dilini tut, iyi bildigini i$Ie, kotii bildigin jeyi birak. Ve artik
yalruz kendi i$ine bak. Kamunun i$iyle mejgul olma" hadis-i jenfi son
asirlardaki musliimanlann musibetlerinin terciimamdir. Fakat yaziklar
olsun ki bunlann -donuk hislerini lsitacak, goz yajlanna yol verecek bir
ilim ve marifetten mahrum olduklan ifin- yiizlerinde etkilendiklerini ve
uziilduklerini gosterecek belirtilere bile tesadiif edilmez.
6. Gaynmuslimlerin ahldkiyla ahlaklanmak ifin manasiz bir taklittir
ki jevket yoklugundan ve galip milletlere benzemekle giiya nazarlann-
da hiirmet ve itibar kazanmak batil vehminden doguyor. Halbuki "Hif
fiip h e y o k k i R esulullah sizin ifin giizel bir niim une ve taklit ornegidir" (Ah-
zab, 33/21) ayet-i kerimesi taklit konusunda sunnete tabi olmaktan baf­
ka yonlerden bakijlanmizi dondurmemizin Lazim geldigini bildirmekte-
dir. insan tiiriiniin en miikemmeli olan Hz. Muhammedin (s.a.v.)
ahlakim, siinnetlerini ve adabuu birakip da Frenk taklitfisi olmak lsrai-
logullannin men ve selvaya (kudret helvasi ve bildircin eti) bedel olarak
sogan, sanmsak istemelerinden farksizdir. Lakin ne fare? Yabancilann
ahlakiyla maneviyahmizi zehirlemek meyli, tedavisi en miifkul hastalik-
lanmizdandir. "Sizden once gelen iimmetlerin yolunu kan$ kan$, arjin
arjin takip edeceksiniz. Hatta bir kertenkele yuvasma bile girseler siz de
onlann ardmca oraya girersiniz”. Ey Allah'm Resulii, bu iimmetler yahu-
diler ve hiristiyanlar midir? diye sorduk. "Ya kim olacak" buyurdular.

Babanzade Ahmed Naim'in Musamrr muhitu 'J-imun/'deki "islam" maddesinden,


II, 1446-56 (1333). Bu madde "isllmiyetin esaslan. mazisi ve hali" ba;Iigi altinda
Sebilurrtfad'da da yay1mianm15.hr C. XIT, sayi: 284, s. 369-376.
IV
Bizde Din ve Devlet
(Ahmet Emin'e Cevap)

Vakit'in "Sulh hazirligi" ba$ligi altmdaki makaleler ve mutalaalar


serisini okudum. Vukuf ve malumati akran ve emsalini kiskandiran
gen; refikimiz -kendi kavlince- bir Ingiliz dostundan iktibas ettigi fikir*
lerin, dogrulan pekfok olmakla beraber, bazi noktalarda ve ezciimle
sulh masasma fagnlacagmuz sirada Avrupah dostlanmiza, dix$manlari-
nuza jirin goriinmek ifin yeni bir tuvaletle arz u endam ederek yapaca-
gimiz aril lslahatlann ba$mda din ile devleti birbirinden ayirmak mad-
desini koymak liizumunda kendilerine katilmiyoruz.
Buna Islam (mecmuasin)in verdigi mufassal cevap, kafi ve yeterli
olmakla beraber Ahmed Emin Bey ile miisadenizle bendeniz de bir has-
bihalde bulunmak isterim.
Herjeyden once rivayetlere gore nihayet bir ay sonra akdedilecek
olan sulh konferansina kadar gelecek kisa bir muddet ifinde, gen; mii-
tehassislanmizin gonliince kendimize fekidiizen verebilecegimizi hif de
zannetmem. Bu kadar kisa bir zamanda ictimai kiyafetimizi degi§tirmek
degil, terziye ismarlayacagimiz kostiimii bile elde etmek miimkiin degil'
dir. Boyle bir teklif, ictimai konulann ve ijlerin degi$mesinde ortaya fi'
kan yavajhgi herkesten fok bilmesi gereken bir ictimaiyat miitehassisi
ruhundan ziyade -halkin hif de kendilerini muhtaf gormedikleri fayda-
siz bir lslahi kendilerine zorla kabul ettirmek ifin- Aile Karamamesin*
gumriikden mal kafinrcasina afih$indan birgiin ewel Meclis-i Mebu-
TORKtYEDE ISLAMCILIK DOgOWCESl 3*3

san'a sunanlann aceleci ruh yapilanru if$a ediyor. Bizden ziyade kendi­
leri bilirler ki, milletlerin ictima! ve idari miiesseseleri ozellikle de dinleri
-ne kadar kuwetli olursa olsun- be$ on kifinin "degifsiin" demesiyle de-
gi$mez. Ahmed Emin Bey, Avrupalilann, "Rusyamn <;oku$unden sonra
din ile devleti birbirinden ayirmayan biricik devlet Tiirkiye'dir. Dinle
devletin aym diijunulmesi Turklerin fagda$ devlet fikrini hazmedeme-
diklerine ve hdld pek eski bir kafa ile ya$adiklanna en kuwetli bir delil-
dir" diyeceklerinden korkuyor. Halbuki bizim boyle bir sozden perva-
nuz yoktur. C^iinku dini devletten ayirmakla Avrupahlar tarafindan hak-
kuruzda serdedilecek bu gibi ;ok hatali firkinliklerin miistelzim olabile-
cegi zararli feylerin bin kat daha beterini bajimiza a;acaguniza kesinlik-
le inaniyoruz. Bir pire ifin yorgammizi yakmaya biz taraftar degiliz. Es­
ki kafada olmak, eger kafamiz iyi diifiiniiyorsa ayip degildir, bilakis hi;
bir ihtiya; ve zaruret yokken kom$uya bakarak hergiin bir kiyafete gir-
mek, yeni §ekil ve kiyafetin bize uygun gelip gelmedigini hesaba kat-
makstzin sirf "yeni kafali", "munewer fikirli” unvanlanru kazanmak ifin
her giin birini taklid etmek maymunluk degilse bile maymun i^tahlilik-
hr.
Bir kere dufiinelim ki, milletleri ve kavimleri saadetin en son men-
aline ulajtiracak en saglam, en emin hiikumet jeklini, taklit etmek iste-
digimiz milletlerin hukemasi kati surette tayin edebilmifler midir? Ha­
yir. Vakia bugiinku medeni milletler hep teokrasiden-demokrasiye dog­
ru gitmiflerdir. Bu inkilaplann seyrinden gaye, daima zalimlerle maz-
lumlann sayisim azaltmak oldugu halde buna hangi devirde ve hangi
diyarda muvaffak olabilmifierdir? Milletlerin refah ve saadeti, hi; fiiphe
yoktur ki, hiikiimet $ekline degil, idarecilerle (rai) idare edilenlerin (raiy-
ye) terbiye ve ahlakina tabidir. Boyle oiunca en dogru hiikiimet $eklinin
hangisi oldugu ictimai ilimlerin -kesin delilleriyle demiyeyim, cpjnku bu
■nuhaldir- ikna edid tecriibeleriyle taayyiin ve takarrur etmedikfe "asrui
Wodasina uygun" bulmadigimiz layafetimize kimsenin bir jey demeye
hakla yoktur.
Bir de Avrupa'da dini devletten ayirmaya sebep olmuj birfok
ictimai sebep ve etkenler ve mesela kilisenin varhgi ile kilise te$kilatina
dahil olan ruhbanm suistimalleri gibi sebepler vardir ki bunlann bizde
varhgi bilinmedigi gibi o turde tefkilatin milletin sirtma yiikledigi zu-
lum agirhguu tahayyiil bile edemeyiz. Aym refeteyi birbirine benzeme­
yen ictimai hastaliklara tatbik etmek herhalde miitehassis bir ictimaiyat
•abibinin kan olmasa gerekdir.
394 BABANZADE AHMED NAIM

Biliyorum, Ahmet Emin Bey'i bu kadar tehlikeli bir ilaci tavsiye et-
meye sevkeden ?ey, yetifme ve tahsil itibanyla gayri miislim milletler
hakkinda ;o k ;a bilgili oldugu halde, parkin, ozellikle de isl&min ictimai
hallerini tetkik ve arajtirmaya vakit bulamamif olmalaridir. Ahmet
Emin Bey, ikinci makalesinde, "... dini miiesseseleri sirf dini, ahlaki ve
ictimai iflerle ugra§acak bir kuw et haline koymaya muktedir dimaglar
bulunsaydi..." soziinden anlafiliyor ki, Islam dinini bugunkii hiristiyan-
lik gibi bir din zannediyor. (Jiinku dini vazifeleri dine -yani bizim tabiri-
mizle akideye- ahlaka ve yine ahlaka raci olacak ictimai vazifelere yani
miiesseselere hasrediyor. Ger;ekten hiristiyanhkta "teokrasi” tabir ettigi,
diinyevi ogretilerde nebilerden h i; bir iz tajimayan incil adiyla elde ge-
zen mukaddes kitaplarda "Allah'a ait olani Allah'a, Kayser'e ait olani
Kayser'e ver”, hiikmii ile “sag yanagma tokat atana sol yanagini da ;e-
vir" hukmunden bafka bir fey gormiiyoruz. Bu iki hiikme de Hirisriyan-
lar yalmz zaaf ve acz gunlerinde riayetkar olup eli ayagi tuttuktan sonra
Hz. Mesih'den nakledilen bu emir ve nehye ne kadar muhalefet ettigini
onyedi asirhk mezhep ve siyasi miicadeleler ve ozellikle dort senedir in­
sanlik alemini kana bogduktan sonra bizim ta kalbgahimiza kadar soku-
lan demir yumruklan ile pek giizel isbat ettiler. ifte boyle bir din ile mii-
tedeyyin olan milletlerin, ruhbanin fuzuli olarak hiikiimet iflerine kan?-
masina mani olmaktan daha tabii bir hakki olamaz. Boyle iken Avrupa
milletlerinin bu tabii haklanni elde edinceye kadar ta Luter'den (?) ka­
dar ka; asirhk miicadele ve miinazaa ile ugraftigi malumdur. Hatta hit-
kumetin kiliseye jimdiki galebesi yalniz dif goriiniifte olup bu miicade-
leler ger;ekte hala devam etmektedir.
Bizde de boyle midir? Miislumanlar, hicretin ilk giiniinden itibaren
hiikiimeti olan bir tejkilata sahiptir, anlajma akd eden, harp eden, sulh
eden dini ve siyasi bir uzviyet halindedir. Bugiine kadar mahfuz kalan
Kitap ve siinnet, inan;lanmizi, ibadetlerimizi, ahlakimizi, idari kanunla-
nmizi, kisaca zahiri ve batini iflerimizi ihtiva etmekte olup, diinyevi ve
uhrevi saadetimiz i;in mutlaka uyulmasi gerekir diye bildigimiz diistur-
lardan meydana gelen ve par;alari birbirinden aynlmayan bir biitundiir-
Bir musluman Islami inan;lan nasil hak ve dogru tamyorsa, ibadetleri
nasil Allah rizasi i;in yapiyorsa ahlaki giizellikleri de, feriat dairesindeki
alif-verifini de, tabi olma veya metbu olmayi da yine Allah nzasim ka-
zanmak i;in yapar, yerine getirir. Kotii huylardan ka;tmrsa, muamelele-
rinde egrilikten ;ekinirse, bafkasma zulm etmekten ka;mirsa hep ilahi
yasaklara muhalefet etme korkusundandir. Her musluman haline, dere*
TORKlYE DE ISLAMCIUK DO9ONCESI

cesine gore iyiligi emretme ve kotiiliikten sakindirma (emr bi'l-maruf ve


nehy ani'1-miinker) ile yukiimliidiir. Dini hukiimler deyince biz yalmz
itikat ve ibadetle ilgili ogretileri anlamayiz. Giizel ahlaki da, hukuki mu-
amelelerle je r l cezalan yerine getirmeyi de bu mefhuma dahil ederiz.
Bu kisa tarife gore isldmda hiikiimet jekli teokratiktir denilebilir. Fakat
ruhbanlik olmadigi i;in bir Avrupalinin veya zihni Avrupa efkanndan
ba$kasini hazmedemeyen bir gencin anladigi manada teokratik degildir.
(^iinkii bizde muameleler joyle dursun, ibadetleri bile idare etmekle go-
revli ozel bir sinif yoktur. Herkes ilahi $eriattaki hiikumleri giicu yettigi
divide icra etmekle miikelleftir ve Allah'm emir ve nehiylerinden so-
rumludur. Ve bunda jahm koleden farki yoktur. Bu iimmette ne hata ij-
lemez kabul edilen, ne kutsalligi olan ve sorumlu olmayan kimse vardir.
Inancimiza gore peygamberler bile yaptiklanndan sorumludurlar. Yap-
tigindan sorumlu olmayan yalmz Allah Teala’dir, gerisi “onlar sorumlu-
durlar“n (Saffat, 37/23) dahildir.
i?te bu inanfla -tabir mazur goriilsiin- bu zihniyet ile yeti$mi$ olan,
'feriatin kestigi parmak aamaz" diyen ahaliyi dinsiz, hatta dine karji la-
kayit bir hiikiimet fikrine alifhrmaya falifmamn, insanlann rahat ve hu-
zurunu ellerinden alan ne yaman miicadelelere kapi a;acagim artik ta-
saw ur ediniz.
Hayir! Kanunlann, idari hiikiimlerin halkm mizacina uygun olmasi,
herkesin kabuliine mazhar olmasi, refah ve saadete medar oldugu fikir
ve inancini halka telkin etmenin Iiizumu, en kabul edilmif ve en bilinen
ictimai ilk kaidelerden biri ise dinden miicerret bir Osmanli Devleti ya-
$atamazsiruz. Biz islahat devrine gireli bir asir kadar zaman gefti. Bu is­
lahat, halkimizin fikir ve inanflanna uygun bir tarzda yapilmadigi ifin
halk hiikiimete bir tiirlu lsmamamiftir. Daha diin yapilan “Aile
Karamamesi" ba;ta miisliimanlar olmak iizere hiristiyanlan da, yahudi-
leri de gadaba getirdi. Tevhid-i Mehakim" (Mahkemelerin biriejtinlme-
si) gibi yanlif ve miisemmasma uygun olmayan mahud kanun,
hakimleri tayin eden makami degijtirmekten ve hakimler arasina jeria-
hn fohretini duymami? bir ka; hakim sokmaktan bajka bir fayda temin
etrnedi.
Devleti dinden ayirmakta gayet buyiik bir ictimai mahzur daha var­
dir: Hiikiimeti dini korumak ve emirlerini yerine getirmekle fer'an vazi-
feli bilen halkuniz, hiikiimetin bu vazifeden imtina ettigini hoj gordiigii
Sun, diger dint vazifelerini de, buna bagli olarak ahlaki davraniflanni
da, ictimai vazifelerini de ihmal eder.
386 BABANZADE AHMED NAIM

Qiinkii onceden de arzettigim gibi fe rt hukiimler boliinme kabul et­


mez bir biitiindiir. Bu biitiiniin neresini baltalar yikarsaiuz hepsini bir-
den yikmi? olursunuz. Hepsini yiktiktan sonra da artik ictima! nizami-
mizi muhafaza etmek ifin ictimaiyat alimlerinin yiizbini bir araya gelse
;are bulamazlar. Ahmed Emin Bey'in tecriibesi ilmi kadar olsa, bu kadar
miihim ve nazik bir i$e famafir degiftirmek kadar kolay bir hal faresi
gostererek ictima! yapimizin temeline dinamit doldurmaya eminim ki
gonlii razi olmaz.
Soziin kisasi, Ahmed Emin Bey'in, dostu olan ingiliz'i memnun et­
mek ifin zannettigi gibi bir ayda hatta bir ka; asirda kiyafet degiftirme-
mize imkan yoktur. Olsa da fayda vermez. (^iinkii ahUkla diger ictimai
diisturlar, insan vicdanma etki derecesi malum olan din fikri ile fok ko­
lay muhafaza edilebilirse de her giin yenisi fikan felsefi nazariyelerle bu
ahkSm yiirutiilemez. Maksat halk arasmda adalet ve refahi temin ederek
rahat ve huzurlanni saglamak ise bunun hiikiimet fekli ile alakasi yok­
tur. Fertlere ferd! ve ictima! vazifeleri giizelce yerine getirecek bir ahlaki
terbiye verdiginiz giin istenen fey fazlasiyla elde edilmif olur.
ifte o kadardir ol hikdyet
B&kisi durflg-i bi-nihayet

Ek: Ahmed Emin Bey, ikinci makalesinin ekinde fdyle diyor:


"Okuyuculanmizdan bazilan matbaamiza miiracaat ederek devletle dinin
aynlmasi uzerine, hilafet meselesinin bahis konusu olmasmm gerekip ge-
rekmeyecegini sordular. Bizim fikrimize gore bu meselenin bahis konusu
olmasina hif bir sebep yoktur. Osmanli Devleti'nin hiikiimdarhgi ve IslSm
Meminin halifeligi birbirinden tamamiyla ayn iki vasiftir ki zat-i hazret-i
padi?ahtde fok giizel birlefebilir. Din ile devleti ayirmak gerfeklegtigi
man feyhulisiamlik ve vakiflar bakanli’ Ian miistakil dini bir heyet halini
ahr ve dogrudan dogruya hilafet makamina baglamr. Buna mukabil Os-
manli Devleti de biitiin vatandaflar ifin efit bir mahiyeti olan kanuni bir
heyet fekline girer."

Makale sahibinip yukarda bahsettigimiz hatasi ifte burada da afik-


fa goriiliiyor. O hilafet vasfim papalik gibi ruhani bir vasif zannediy°r-
Hilafet fer'i hiikumleri icra etmede vekillik (niyabet) manasina gelir-
Emire sultan deyiniz, padifah deyiniz, her ne derseniz deyiniz vasfi de-
gifmez. Onun vazifesi diger musluman fertlerin vazifesi gibi dinidir.
Aradaki fark hiikiimet kuvveti ile hiikumleri infaz etmek ve fer’i cezala-
TOlUtfYE'DE teUlMCIUK DO$ONCESt J97

n yerine getirmektir. Avrupa diifiinme tarn ile onda ayn ayn iki vasif
vehm edip onun bazan $er1 hiikiimleri, bazan geriata mugayir hukumle-
ri yerine getinneye memur zithklarla dolu bir gahsiyet olmasim biz hav-
salamiza sigdiramayiz.
Vatandajlara gelince onlar iki tiirliidiir ifinizde yafamak isteyenle-
rin -bpki bizim gibi- te$ne olduklan fey adalettir. Haklanm veriniz, zu-
liim yapmayuuz, din ve iyinlerine kan$mayuuz, bize (ok giizel isimrlar.
Aynlmak sevdasmda olanlan ise higbir surette memnun etmeye imkan
yoktur inancuidayim.

Seirilurrefad, XV, 293-94 (1334).


Mehmed A k if Ersoy
( 1 8 7 3 - 1 9 3 6 )
V*
Hayati ve Eserleri

Mehmed Akif 1873'te istanbul'da Fatih'in Sangiizel mahallesin-


de dogdu. Babasi Arnavutluk'tan gelip istanbul’a yer!e$en Fatih
Medresesi muderrislerinden Mehmed Tahir Efendi’dir. Annesi ise
Buharah bir aileye mensuptur. Dort ya$indayken Emir Buhari Ma-
halle Mektebi'ne bajladi. Fatih Merkez Ru^diyesi ve Mekteb-i
Mulkiye'nin idadi (lise) kismint bitirdi. Babasinin vefati ve Sangii-
zel'deki evlerinin yanmasi iizerine Mulkiye'nin yuksek kismina de*
vam edemeyecegi ortaya pkti. Bunun uzerine yeni a^ilan yatili
Halkali Baytar Mektebi'ne girdi. Burayi birincilikle bitirdi (1893).
Ayni yil UmOr-i Baytariye ve IsUh~i Hayvanat Umum Miifettif
muavinligi goreviyle memuriyet hayati ba§ladi, ii^-ddrt yil bu go-
revle Anadolu, Rumeli ve Arabistan'i dola$h Halkaii Ziraat Mekte-
bi (1906) ve Qft^iiik Makinist Mektebi'nde (1907) hocahk yapti.
Ddruifiinun edebiyat-i umumiye muderrisligine tayin edildi (1908).
IT. Me§rutiyetin ilanmdan sonra Ebulula Mardin'le E$ref Edibin p*
karmaya ba§ladigi Sirat-i mustakim kadrosu i^inde yer aldi. Balkan
$ava§i‘ndan sonra Ziraat Nezareti'ndeki gorevinden istifa etti.
Balkan $ava$i’nm sonlannda kurulan Mudafaa~yi Milliye Heye-
ti Ne$riyat $ubesi'ne aza tayin edildi. I. Dunya Sava$i‘ndan once
Misir ve Hicaz’a gitti (1913). Sava§ sirasinda Almanya'daki muslu­
man esirlerin durumunu gormek i$in Alman Hiikumetinin daveti
uzerine, Te$kilat-i Mahsusa (Osmanli gizli te?kilati) araciligi ile
Berlin'e gonderildi (1914). Gene Te$kilat-i Mahsusa tarafindan, Os-
manli Devleti'ne baghligi ile tamnan Necid emiri ibniirre$id'e gon-
derildi. Bu yolculukta iken Daru*I-Hikmeti‘Msiamiyye bafka fipligi-
ne tayin edildi, gezi donu^ii vazifeye ba$ladi.
Izmirin i$galjnden sonra (1919) Bati Anadolu’da yer yer beliren
direnmeleri gu$Iendirmek iqin Balikesir’e gitti, vaazlanyla halki ay*
dmlatti. Bu faaliyetlerinden dolayi Dani'l-Hikmeti'I-fsIaimye'deki
403 MEHMED AKlFERSOY

gorevine son verildi (25 Aralik 1920). istanbul'un i$galinden sonra


Anadolu'da ba;layan MiUi Miicadele'ye katilmak iizere istan-
bul'dan aynlarak 9 Mayis 1920'de Ankara’ya geldi. Burdur millet-
vekili olarak TBMM'ne girdi. Konya isyanmin bashnlmasi i<pn ora-
ya gonderildi. Kastamonu'ya gitti, Nasrullah Camii'nde vaazlar
verdi. Ankara'ya donufiinde Tacettin Derg&hi'na yerlejti. istiklai
Marfi'ra burada yazdi (Kabul edili; tarihi 12 Mart 1921). §eriyye ve
Evkaf Vekdleti biinyesinde kurulan Tedkikat ve Telifat-i Islamiye
Heyeti'ne se^ildi (1922). Milli Miicadele'nin neticelenmesi uzerine
istanbul'a dondii (1923).
Mehmed Akif, Ankara'nm gittik;e Milli Miicadele'nin ama;la-
nndan uzaklajtigim gordii, bunun iiziintusiiyle sarsildi. Bu ruh ha­
li i(inde Abbas Halim Paja'nin davetlisi olarak 1923 sonbahannda
Misir'a gitti. K151 orada ge^irdi. 1926 yilina kadar kiflan Misir'a git­
ti, yazlan Tiirkiye'ye dondii. 1926-36 yillanm ise Tiirkiye'ye hi;
donmeden Misir'da ge^rdi. Camiatu'l-Misriye'de Tiirk edebiyati
dersleri okuttu. Misir'a yerlejmeden TBMM'nce kendisine siparij
edilen Kur'an terciimesi uzerine uzun bir muddet ;ali;ti ise de da­
ha sonra yaymlanmasindan vazgecjti. 1935'te karacigerinden rahat-
sizlandi. Memleketine olan hasreti iyice artmi$ti. Misir'da olmekten
korkuyordu. Nihayet 1936 yaz ba?inda istanbul'a dondii. Fakat
hastaligi ;ok ilerlemijti. Bir muddet tedavi gordii, istirahat etti. 27
Aralik 1936'da vefat etti. Edimekapi Mezarligi'nda <;ok sevdigi ya-
kin arkada$i Babanzade Ahmed Naim Efendi'nin yambajma defne-
dildi.

Eserleri: Mehmed Akif in Safahat adi altinda toplanan 7 $iir ki­


tabi yayin tarihlerine gore $unlardir: Safahat (1911), Suleymaniye
kQrsitstindc (1912), Hakkm sesleri (1913), Fatih klirsiisiiitde (1914),
Haliralar (1917), Asm (1924), GiUgeler (Misir 1933). Safahat adi al­
tinda biitiin fiirlerinin toplu baskisi O. Riza Dogrul tarafindan ya-
pilmi$tir (1943). M. Ertugrul Diizdag 9. baskiyi gozden ge<prmi$ ve
boylece Safahat daha dogru ve diizgiin bir hale gelmijtir. Diizdag
daha sonra hususiyetleri olan bir ne§ir de yapti: Safahat-Eski ve yeni
harflerle tenkitli nefir (1991).
Terciimeleri: Miisliiman kadmi (Ferid Vecdi'den, 1909, Mahmut
Qamdibi tarafindan sadele;tirilerek yayimlandi, 1972), Hanoto’nun
hilcumuna karfi $eyh Muhammed Abduh'tin mitdafaasi (1915), tfkinin
hayat-1 beferde rahneler (Abdiilaziz Qavi^'den 1923), Anglikan
kilisesine cevap (A. Qavij'ten 1924. S. Ate? tarafindan sadeleftirile-
rek yayimlandi, ts.), IsUmlagmak (Said Halim Pa$a'dan, 1919),
TORKIYE'DE ISLAMCILIK D(jgONCE8i 403

hlimda tefkiltt-i liyasiye (Said Halim Paja'dan, Sebiliirrefad'da tefri-


ka, 1922).
Akifin Kastamonu'da yaptigi vaazlar da Kastamonu Nasrullah
kUnilsUnde adi altinda basilmi$hr (Diyarbakir 1921). O. Riza Dog­
rul Sebiliirrefad'da pkan Syet ve hadislere dayali makalelerinin bir
lusmim kitaplaftirdi: Kur'an'dan Syelve hadisler(1944). Suat Ziih-
tu Ozalp da Omer Riza'nmkine benzer bir derleme yapmiftir:
Kur'an-1 Kerim'den Syetler (metI-tefsir), mevizeler (vaazlar) (1968). Da­
ha diizenli nefirler A. Abdiilkadiroglu-N. Abdiilkadiroglu tarafin­
dan yapildi: Mehmed Akif Ersoy'un makaleleri (1987), Mehmed
Akifin Kur’an -1 Kerim'i tefsiri-Mev'iza ve hutbeleri (1991). Sirat-i
miistaklm - Sebiliirrefad'da pkan terciime fahfmalan da sadelefti-
rilerek yayimlanmi$tir: Modernlefmek mi liUmlafmak mi (sadelejti-
ren: Ziya Qil, 1983).

Genif bilgi i<pn bk. Tiirk dili ve edebiyah ansiklopedisi. Ill, 71-79
(1979), Fevziye Abdullah Tansel: Mehmed Akif Ersoy (1973), Ejref
Edip: Mehmed Akif (1960), M. Cemal Kuntay: Mehmed Akif (1939),
M. Emin Erifirgil: Mehmed Akif-tslima bir fairin romani (1956),
Omer Riza Dogrul: "Akif", tslim-Turk ansiklopedisi. I, 213-231
(1940). M. Ertugrul Diizdag: Mehmed Akif Ersoy (1988).
I

Sa 'y ve Amelin
Nazar-i Islamdaki Mevkii

Dunya denilen bu cedelgah-i mai$ette temin-i mevcudiyet ifin ugra-


?an cem'iyat-i bejeriyenin haline in'itaf eden en ufak bir nazar iyanen
gosteriyor ki hangi cemiyet ataletten miiteneffir, sa'y ve ictihada mail ef-
raddan terekkub etmi$ ise biitiin milletleri geride birakarak gaye-i meed
ii serefi idrak eden o olur. §u halde sa'y ve amel efrad-i insaniyeyi mede-
niyete isal edecek, biitiin akvarrun hayatmi, istiklalini kafil olacak esasla­
nn en muhimi suretinde telakki olunmak zaruridir.
Hatta ulum-i ictimaiye erbabi, nazarlannda sa'y ve amelin mevkii
bu kadar yiiksek oldugu ifin, edySm, insanlan atalete sevk eder, haziz-i
weskenete du$uriir zanruyla, muahezede bulunuyorlar.
Biz bu makalemizde ew ela isiamiyeti $u biiyiik tohmetten tenzih
^ecegiz; sSniyen insanlan ataletten tahlis ile sa'y ve ictihada te?vik ifin
°nun kadar kavl bir miiessir olamayacaguu deiaUiyle gosterecegiz.
Evet, Islamiyet hayat-i bakiye ifin fali$maya ne kadar sevk ediyorsa
ayni tejviki hayat-i faniye hakkinda da dirig etmiyor Cenab-i Peygam­
ber "Diinya ifin hi? olmeyecekmif gibi, ahiret ifin de yann olecekmif gi­
bi $ah$in" diyor. Diger bir hadisinde de bizi "Din ile dunyayi birlikte is-
laha davet” ediyor. §u iki hadis bedaheten gosteriyor ki dunyayt imar et-
•nek nza-yi iiahi'ye muhaliftir vehm-i batihyle sa'y ve amele veda ede-
T«k ibadet namina viicfldu riyazet altinda ezmek, miitefekkireyi atalete
•rtahkOm birakmak jer'an merdfiddur: Bu gibi harekatm mejrOiyetine
zahib olanlar bilmiyorlar ki diinya bir meydan-i heycSdir; burada saldi-
406 MEHMED AKiF ERSOY

ran elleri kollan bagli durana daima galebe (alar; galib maglubu kendi­
sine esir eder. Biitiin hukuk-i hayatiyesinden mahrflm birakir; kanOn-i
tabiat umflr-i hayatiyesinden mahrtim birakir; kanfln-i tabiat umflr-i
dunyayi ihmal edenleri akibet mahveder. Artik onlann fu mevhflm iba­
detleri vebal, kfl§e-i miskin-i inzivada besledikleri SmSl ise biitvin
ptymai olur. Bu bir emr-i bedihidir ki dini yanli$ anlayarak dunyaya aid
mesalihi istihfafta ifrata varan, hlc^t-i hayati istihsal hususunda tefrite
diifen milletlerin tarihi gosterip duruyor.
Lakin diyanet-i islamiye ki edvar-i ahire-i insaniyet ifin n&zil olmuf
bir dindir; ta§ kovuklannda yajayan akv3m-i ibtid^iyenin kulub-i
k&siyesini telyine medar olacak bir takim ibadah tetri’ etmemiftir. Belki
kavantn-i hayata muvafik gelen, §an-i beferiyeti i'la eden, ruhu
temayulat-i nefsaniyeden Iz&de bulunduran ne kadar harekat varsa
ciimlesini hSlisen livechillah eda edilmif birer ibadet sfiretinde telakki
etmiftir, bir fart ile ki o harekHh ifSdaki maksad rahmani olsun, feytani
olmasin.
EfrSdin, ailelerin, cemiyetlerin elhasil butiin insaniyetin en miibrem
havSidni temin hususunda bu kadar tesiri olan iktisab-i servet ve mat
insani Cenab-i Hakk'in fu nev-i miikerrem ifin tayin eyledigi gaye-i
kemSle isal ifin en bafli bir kuw et degil midir? ifte islamiyet bunu ef-
dal-i ibadet olmak iizere tamtrruftir.
Cenab-i Peygamber “Efdal-i a’mal iktisab-i heUldir. iyalini mal-i
heial ile infak ifin ugrafanlar fi sebili'llah cihad edenler gibidir. Afaf-i
nefs ifinde talib-i diinya olanlar fiiheda derecesindedir" buyuruyor.
Hem zannetmeyin ki islamiyet bizi sa'y ve iktisaba tergib ile iktifa
ediyor; bakm onu iizerimize farz kiliyor. Terk edenleri vacibat-i diniye-
den birini terk etmif gibi muhahezede bulunuyor: "Taleb-i helal herbir
Muslim uzerine farzdir." (Hadis).
Bilir misiniz servetin nazar-i islamdaki mevkii nedir? Hayat-i iim-
metin en biiyiik riiknii, terakld-i milletin en kavi medandir. "Ummetin'
oyle bir zaman gorecek ki hem dinini hem diinyasim temin ifin insan
paraya muhtac olacak." (Hadis). Ne hacet! Ashab-i kiram arasinda Haz­
ret-i Osman gibi servetiyle bir harbi idare edecek agniya vardi.
Namuskarjne kazamlmif mal hakkinda "Bir merd-i salih ifin mal-i salih
ne iyi bir feydir!" gibi medayih-i Nebeviye meydanda iken islamiyet ik-
tisab-i servete mjnidir denebilir mi? Hustisiyle Cenab-i Peygamber’in
bize, gelecegini oniif asir ew el haber verdigi boyle bir zamanda...
TORKlYgDB IStAMCIUK DOgONCESl 407

Evet biz oyle bir devirdeyiz ki dinimizin sa'y ve ictihad hakkmdaki


evamirini tekrar tekrar soylemek iizerimize farzdir. Biz bu farizayi e d i
etmezsek niifOsu baglayan zencir-i ataleti kiramaz. NSsi irfad iddiasinda
bulunanlann telkin eyledikleri zunOn-i batilayi zihinlerden fikaramayiz.
Halk, ir?adat-i diniye namina kendilerini fahfip kazanmaktan tenfir
eden, fakr u ihtiyac ifinde yajamayi hayat-i mes'udane suretinde goste-
ren miskindne sozlerden bafka bir fe y duymuyor. Allah'i severseniz
soyleyin: Bu gibi sozlerin, kulubu en muvafik illc ile miidavat etmek
sfiretinde hulasa edebilen, hikmet-i Nebeviye ile imkan-1 telifi var mi-
dir?
Ilmin o muazzam namina yemin ederim ki Cenab-t Peygamber nasa
-bugiin ulemd arasina sokulan bazi ciihelamn yaptigi kadar degil, onun
yuzdebiri kadar olsun- serveti, sa’yi ve ameli istihkar ile emr etmif olay-
di ashab arasinda agniya foyle dursun, habbeye malik olan bile bulun-
mazdi. Zira ashab-i kiram kadar evamir-i nebeviyyeye muti kimse ta­
sawur edilemez. Bununla beraber goriiyoruz ki emir biisbutiin ber-akis-
dir. ifte Kur'an-i Kerim'de sa'y ve amele tefvik yolundaki evamir-i ilahi,
ifte siinen-i Nebeviye! Acaba asr-i hazir-i medeniyette yazilan ictimai
eserier bunlar kadar sa'ye tergib edebilir mi?
Kur'an "velal tense nasibeke mine'd-diinya" (Dtinyadan nasibini
unutma. Kasas, 28/77), "Fentefirfi fi'I-ardi vebtegu min fadlillah" (Yer-
ytizune yayilm ve Allah'm fazhm araym. Cuma, 62/10) buyuruyor. Hazre-
ti Peygamber "Diinya ne giizel matiyedir ona rakib olun ki sizi ahirete
yetiftirsin", "Ifinizden hayirlisi diinyasim ahiretine ahiretini diinyasma
feda eden degildir, belki her ikisi ifin de falifandir.", "Mal-i helai tale-
binde bulunmak cihaddir" diyor.
Cenab-i Peygamber bir giin ashabiyla otururken bakmif lar ki bir
genf babayigit erkenden kalkmif falifiyor. Ashab-i kiram, ne olurdu fu
delikanlmin mesaisi Allah yolunda olsaydi.. demifler. Cenab-i Peygam­
ber "Bu sozti soylemeyin. Eger bu genf a hare arz-i ihtiyac zilletinden
v^reste kalmak ifin faliftyorsa Allah yolunda fahfiyor demektir; sa'y ve
amelden kalmif ebeveyni ifin falifarak onlan infak ediyorsa yine Allah
'Sin falifiyor demektir; yok, iktisab-i servet ederek otekine berikine ku-
rulmak ifin ugrafiyorsa fi sebili f-feytan falifiyor demektir" buyurmuf-
tur.
§u hadis-i feriften gayet cell bir surette anlafiliyor ki servet kazan-
ftwk kazanan adamin niyetine baglidir. Eger niyeti hayir ise me'cur olur;
408 MEHMED Ak i f ERSOY

na-me$rO mahallere sarf etmek ise me$ru surette kazandigi takdirde bile
hakikatte mat degil vebal kazanm ij olur. "ibadullaha azamet satmak ifin
servet isteyenler gazab-i ilahiye giriftar olurlar; nefsi zillet-i tese'iilden
ve zarflretten siyanet m aksadiyle mal talebinde bulunanlann yiizii
ferda-yi kiyamette mehtab gibi nurani olur" (Hadis).
Bazi muhalifin "Rizk ezelde taksim edilmiftir. Binaenaleyh fahjma-
mn zerre kadar faidesi yoktur" sozviyle istijhad ediyorlar. Degil mi? Biz
buna en e w e l iman edenlerdeniz. §u var ki bizim ne ilm-i ilahi'nin kiin-
hiinu tedkike ciir'etimiz, ne de alem-i gaybi tahkike kudretimiz yoktur.
Onun ifin bi'lfarz benim §u sa'yimin ilm-i sabik-i ilahi'den dolayi pamal-
i hirman olacagim nereden bilirim! O halde bir su-i tefehhum neticesi
olarak beni f ahfmaktan men edecek, minhac-i sedaddan fevirecek bu gi-
bi efkara neden kapilayim? Hayir hayir! Tedkik olunursa lyanen goriilur
ki diyanet-i beyza-yi islamiye hayabn me§h0d ve mahsus olan bir takim
kavanin-i sabitesini te$ri etmi?tir. Rizkm Cenab-i Hak tarafindan insan­
lar arasinda sa'y ile miitenasib olmak iizere taksim edilmif bulunmasi;
kimin emegi fok ise nasibi de fok; kimin emegi az ise nasibi de o nisbet-
te az olmasi mukarrerat-i islamiyedendir. ifte size bir diistur-i hikmet ki
diinya denilen heyca-i maifette herkesin iktiham edecegi $edaid nisbe-
tinde nail-i meram olacagina itminan hasil ederek fali§masi ifin bundan
biiyiik saik olamaz: "Cenab-i Hak kuluna himmeti ve hirs u talebi nisbe-
tinde verir" (Hadis).
Her i§te ikdam ve himmetin vesile-i fevz ii necah olacagim, dun-
himmetlik, meskenet ise fakr u hirmandan bafka netice vermeyecegini
islamiyet en vazih bir lisan ile anlatiyor: "Cesur tacir merzuk, korkak
tacir mahrum olur" (Hadis).
islamiyet ahkam-i celilesine ittiba edenlere biilend bir sada ile nidi
ederek diyor ki: Hayatin sabit, layetegayyer bir takim kavaidi, muayyen
bir takim kavanini vardir. O kavanine muhalefette bulunanlar ferman-1
ilahiye karji gelmif olurlar; muktezasinca hareket edenler ise ihraz-'
emel ederler. Rizk ile kesb de o kavanin-i sabitenin taht-i hiikmiindedir
Binaenaleyh o kavanini rehber ittihaz edenler merzuk olurlar, muhale-
fette bulunanlar mahrum kalirlar. ifte kavanin-i kesbin en bajhcalann-
dan biri de erkenden ife baflayarak takat miisaid oldugu kadar fall?"
maktir. "£ali§an bulur. Her miictehidin bir nasibi vardir. Sabah uykusu
mani-i nziktir" (Hadis).
Hazret-i Omer ki evamirine imtisal vacib olan eazim-i sahabede11'
TtlRKlYTDE tSLAMClLlK DO3ONCESI 409

dir, bakiniz ne diyor; "Hifbiriniz laharri-i nziktan geri durarak ya Rabbi


beni merzuk et demeyiniz. Zira bilirsiniz ki gokten ne altun yagar ne gii-
mu$!” N e hacet! iktisab-i mal-i helale sa'y ve ictihad hususunda butiin
muanzlanmizi is kat ve ilzim ifin Cenab-i Peygamber'in fu hadis-i jerif-
lerini irad etmemiz kafidir “Qalifiiuz zira fali$mak iizerinize farzdir.'
Boyle oldugu gibi Hazret-i Peygamber tarafmdan kemal-i jiddeti
"Kade'l-fakru en yekune ktifren" (Fakirlik az kalsm kiifiir oluyordu)
sftretinde tasvir buyurulan bela-yi zaruretten kurtulmak, ebna-yi cinsine
bar olmaktan nefsini siyanet etmek ifin vatanlannda kazanamayanlann
diyar-i ahara hicret etmeleri de dinen pek memduh bir harekettir. Evet,
Islamiyet jedSid-i seyr ii seferi iktiham ederek, daglan ajarak, denizleri
geferek istihl<ts-i nasib etmeye biitiin Miisliimanlari tejvik etmektedir.
"Kazanmaktan aciz kalanlar Misir'a gitsinler. Ticarette suubet fekenler
Amman'a sefer etsinler. Seyr u sefer ediniz; hem iktisab-i sihhat ve afiyet
eder hem de kazanirsiniz." (Hadis).
ijte ashab-t kiram hep bu yolu tutmu$lardi. imam-i Ahmed diyor
ki: Ashab-i kiram berre, bahren ticaret ederler; hurmaliklarwda bagfele-
rinde fahfirlardi. Sahabe ve tabiinin tarihini miitalaa edenler butiin insa-
niyet ifin medar-i mefharet olacak meali-i azm ii ikdama na-miitenahi
misaller goriirler. Evet bir riksitan-i bi-payana fekilmi? hizb-i kali] go-
riirler ki fakr u ihtiyaf hususunda biitiin akvama faik iken birdenbire
davranmijlar. Kur'an-i Hakim'in sa'y ve amele tergfb eden ayahni, Ce-
nab-i Peygamber’in de bunu miieyyid bulunan ehadisini diistur-i hare­
ket ittihaz etmifler de seksen sene ifinde Romalilann sekizyiiz sene zar-
finda nail olamadigi vasi bir daire-i nufuz ve saltanata sahip olmuflar
Evet bu kadar vasi memaliki almi$!ar, ahalisini de oyle Romalilar gibi
gunagun $iddetler, vahfetler gostermek umur-i diniyelerine miidahale
etmek suretiyle kerhen degil, belki tav'an kendilerine miinkad etmifler.
Islamin kam -i ula tarihini okursaniz o kadar harikulade himmetler,
azimler goriirsiiniiz ki kiyas eyledigi surette asr-i hazirdaki erbab-i me­
deniyetin ikdamatim pek nafiz birakacak olan o fevka'l-bejer mesaiyi
velev miicmelen olsun burada zikretmek istitaatimizin haricindedir.
Madem ki o zamanlar hal boyle idi ya bugiin o $ehamet-i kalbiye, o
himmet-i islamiye nereye gitti? Eslafimizin hatta kadmlarinda goriildii-
gii miitevatir olan mekarim-i ahlaktan, fazail-i himmetten bile bizi kasir
birakan bu acz ii meskenet nereden geldi?
Islamiyetin dii$mii$ oldugu zillet ve meskenet elvermiyormuj gibi
410 MEHMED Ak i f er so y

kisve-i irjada buriinen birtakim ciihela da kalki$mi$lar da, bu hal Miis-


liimanliga pek muvafiktir fiinkii Miislumanlar ahiret adamidirlar, diin-
ya onlara gerekmez diyorlar. Hayir, bin kere hayir! Cenab-i Hak "Ve kite
lillezine'ttakav ma za enzele rabbukiim. Kalu hayra. Lillezine ahsenu fi
hazihi’d-diinya haseneh. Ve ledaru'l-ahireti hayr ve leni'me daru'l-
muttakin" CTakva sahiplerine 'Rabbiniz ne indirdi?' denince 'hayir' derler.
Bu dtinyada iyi davrananlara iyilik vardir, ahiret yurdu ise daha iyidir.
Muttakilerin yurdu ne giizeldir! Nahl, 16/30), "Rabbena atina fi'd-diinya
haseneten ve fi'l-ahireti haseneten ve kina azabe’n-nar" (Rabbimiz! Bize
dtinyada iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabtndan koru. Ba­
kara, 2/201) buyuruyor. ijte bu sozler Allah'm soziidiir. Pekala "ve men
asdaku minallahi hadisa" (Allah'tan daha dogru sozlti kim olabilir? (Nisa,
4/87).
Artik Musliimanlann dinlerine ettikleri cinayetler elverdi. Dine na-
zar-i akil ve rii'yet ile baksinlar da anlasinlar ki bir foklan dinin mukte-
zasinca hareket ettigini tevehhumle beraber sirf kendi hevesat ve efkar-i
bahlasi pejinde ko$uyor! islckmiyete an-cehlin reva gordiikleri zulm ile
alem-i medeniyetteki hiikemayi bu din-i miibinin celail-i ahkamim
tedkikten men etmesinler. Hem bilsinler ki pek yakm olan bir ati gele­
cek, Musliimanlik Avrupa'da asr-i mes'ud-i risaletpenahideki revnakuu
andinr bir revnakla zahir olacaktir. "Senurihim ayatina fi'l-afaki ve fi en-
fusihim hatta yetebeyyene lehiim ennehu'l-hakk." (Hakikat onlar ifin te-
beyytin edinceye kadar onlara hem dif dtinyada hem de kendi iflerinde
Syetlerimizi gosterecegiz. Fussilet, 41/53), "Kane va'duhu mefula” (O'nun
vaadi yerine gelir. Muzzemmil, 73/18).

Simt-i mtstaHm, I/ ll, 170-172 (10 §evval 1326). "Sa’d!” musteanyla-


II
Siileymaniye Kiirsiisunde

M atbaa

Ewela gizlice bir matbaa te'sis ettim;


Be? on oksiiz bularak basmacilik ogrettim
Kalemim fokfa puriizluydii, fakat faresi ne?
Sonra, bilmem kimin lisltibuL Avamin nesine!
Dilimin dondiigii jiveyle biitiin giin yazdim;
Okuyanlar o kadar foktu ki, hif ummazdim.
Usta, asanm verdikfe focuklar bash;
Alb ay gefti, bizim matbaa run fikti adi.
Gogsii imanli be$ on t3ne fedai gelerek
Dediler: "Sen ne basarsan, onu tevzi edecek
Vasitan i$te biziz, korkulacak jey yoktur...
Para lazimsa da bildir ki verenler bulunur."
Bir cerideyle hemen bajlayiverdim va'za
Zaten en ba$hca yol halki budur ikaza.
Medeniyyetteki insanlar ifin matbult,
§imdi kiirsilerin en yiiksegi. Likin, heyhat,
Sizde hif boyle degil, belki tamamen aksi:
En fena bir cereyan gosteriyor en iyisi.
Musluman unsuru az fok uyamkbr orada;
Biz de ancak bunu tezyid ediyorduk arada.
Parasizhkh bidayette ijin korkulusu;
Agniya altini bezletti etekler dolusu...
412 MEHMED AKl!

Aftik oldukfa giizel medreseler, mektepler;


Okuyup yazmayi tamime fah$tik yer yer,
Tatar'in yiizde bugiin altmi$i hakkiyla okur;
Ruslar'm halbuki nisbetleri gayet ddndur.
AgniyS, zannederim, sizde de az fok olacak...
§u kadar var ki, fiiriik tahtaya basmazlar ayak!
Fukaraniz kiliyor, aklina geldikfe, namaz;
Agniya'mzda da, hif yokda, zekat olsa biraz.
§oyle dursun bu temenniye kulak vermeleri,
Sadr-i azam pajaniz fitre alir, sunsa biri!

Avrupa'da tahsil

Sonra zenginlerimiz: "Haydi gidin, fen getirin."


diye, her isteyenin §ahsma bilmem kaf bin
Ruble tahsis ile sevkeylediler Avrupa'ya;
Pek fedakar idi hemfehrilerim dogrusu ya.
Bu giden kafileden birfogu ddden tahsil
Ederek dondii. Fakat geldi ki iif be$ de sefil,
Hepsinin naxruru telvise bihakkin yetti...
Gonderenler ne pejiman oluyorlar $imdi!
Hif unutmam ki, comerdin biri, hem zengin adam,
Beni yiizdurdu nihayette ?u sozlerle: "Imam,
Giinde on kerre gelip istediniz, hep verdim.
Yine vermezsem eger millet ifin, na-merdim.
Yalmiz, ehline gitsin bu emekler... Olur a,
I§ bizim Avrupa yaranma benzer sonra!
Hali islah edecekler, diyerek kaf senedir
Bekleyip durdugumuz ziippelerin tavn nedir?
Geldi bir tanesi ak$am, hezeyanlar kustu!
Dovuyordum, bereket versin, edepsiz sustu.
Bir sel&met yolu varmi?... O da neymi$? Mutlak,
Dini kokten kazunak. Sonra, evet, Ruslajmak!
O zaman i$ bitecekmij... O zaman kizlanmiz
§u tutunduklan gayet kaba, pek manasiz
Ortiiden siynlacak... Sonra da erkeklerden,
Analik ilmini tahsil edecekmi?... Zaten,
TOHKfygDE 18LAMCIL1K DOgONCESt 413

Miislumanlar o sebepten bu sefalette imi$.


Ki kadin "sosyete" bilmezmi?, esarette iiru$L
Din ifin, millet ifin if gorecek alfaga bak;
Dini pdmai edecek, milleti Rusla?tiracak!
Bunu Moskof da yapar, jimdi nzi gosterelim!
Bagka bir marifetin varsa haber ver gorelim!
A1 okut, "Avrupa tahsili..." desinler, gonder,
Servetinden bolerek nd-miitenahi para ver;
Sonra bir bak ki, meger karga imi? besledigin!
Hem nasil karga? Degil oyle senin belledigin!
SSde bir fuh^umuz eksikti, evet, Ruslardan...
Onu ikmal ediverdik mi, bizimdir meydan!
Kizimizin iffeti batmakta rezilin gozune
Aouim tiikruge billahi, tiikursem yiizune.
Demi? olsaydi eger "Kizlara mektep lazim. .
§u kadar vermelisin" kahrolayim kafmazdim,
Elverir sardigimiz bunlan halkin ba?ina...
Ben mezanmda huzur istiyorum, anladin a!
Biraz insafa gelin, oyle ya artik ne demek?
Zengin olduk diye, lanet satin almak mi gerek?"

Tiirkistan'a hareket

I?te biz boyle didinmekte, falijmakta iken,


Bir sabah iif taiudik, seslenerek pencereden,
Dediler "§imdi hiikiimet basacak matbaani...
Durmamn vakti degildir. Hadi kaldir tabani!"
Bir i$aretle focuklar fekilip ta geriye,
Daldilar hepsi birer sesleri fikmaz delige,
Onlann nevbeti gefmi? sira gelmijti bana:
Yolu tuttum yaliniz dogruca Tiirkistan'a.
Gece gundiiz yiihidiim bulmak ifin Tajkent'i;
Geftigim yerleri ta'dada mahal yok ?imdi.
Uzamp sonra Buhara'ya, Semerkand'a kadar;
Eski diinyada bakindim ki ne alemler var?
Sormayin gordiigum Slemleri, hif soylemeyim:
Y3di temkinimi sarsar da lean aglar yiiregim.
414 MEHMED Ak if BMW

O Buhara! O miibarek, o muazzam toprak!


Zilletin koynuna girmi? uyuyor miistagrak!
Ibn-i Sina'lari yiizlerce dogurmu? ikllm,
Tek focuk vermiyor agujuna ilmin, ne akim!
O rasad-hane-i diinya, o Semerkand bile;
Oyle dalmij ki hurifSta o mctzisiyle:
Ay tutulmu$, "Kovalun $eytam kalkin!" diyerek,
Diimbelek falmada binlerce kadm, kiz, erkek!
Bu havalide cehalet ne kadar foksa, nifak
Daha salgin, daha deh$etli... Umumen ahlak
— "(Jok bozuk!” az gelecek— namiitenahi dii$kiin!
Oyle murd<tnra gormekte ki insan fuh§un;
Birakin, soylenemez: mevkiimiz clmi'dir;
Ba$ka yer olsa da tafsile haya manidir.
Ya taassuplan? Hi; sorma, nasil maskaraca?
O uzun hirkasinm yenleri yerlerde, hoca.
Hem bakarsin e?i yok dine teaddisinde,
Hem ne soylersen olur dini hemen rendde!
Milletin hayn ifin her ne dii$unsen: bid'at;
§er'i tagyir ile terzil ise: -ha$a- siinnet!
Ne Huda'dan sikilirlar, ne de Peygamber'den.
Bu ilimsiz hocalardan, bu beyinsizlerden
Qekecek memleketin hali ne olmaz? Dii$iiniin!
Sayisiz medrese var gerfi Buhara'da bugiin...
Okunandan ne haber? On para etmez fenler,
Ne bu dunyada soran var, ne de ukbada gefer!
Udeba dogrusu pek f ok, kimi gorsen: $air.
Yalimz, 51'rine mevzu iki §eyden biridir:
Koca millet! Edebiyyati ya oglan, ya kan...
Nefs-i emmare hizasinda heniiz duygulan!
Sonra tenkide giri$: hepsi tasawufla dolu:
Var rtu sofiyye'de bilmem ki ibahiyye kolu?
Ifilir, tiirlii $enaatler olur, bi-perva;
Hafizin ortada divani kitabii'l-fetvS!
"Goniil indtme de keyfin neyi isterse becer!”
Urefa meslegi; 111, hem ucuz, hem de $eker!
§u kadar var ki jeblbmda ufak bir gayret
Baglami;... Bir giin olup parlayacaktir elbet.
TOKKtYE'OE Is UM CIUK Dtl^tTNCESI

O zaman ifte ?u toprak yeniden iflenerek,


Bu filizler gibi binlerce fidan besleyecek!

C^in ve M an^urya'da

(Jin’de, Manfurya'da din bir gorenek, bafka degil.


Musluman unsuru gayet geri, gayet cahil,
Acaba meyl-i tedli ne demek onlarca?
"Boyle gordiik dedemizden!" sesi milyonlarca
Kafadan ayni tehewurle bakarsin, fikiyor!
Ar$-i HmSli bu ses ta temelinden yikiyor.
Gorenek hem yahniz Qin'de mi salgin? Nerde!
Hep musab, Ilem-i islim o devasiz derde.
Getirin Magrib-i Aksa'daki bir miislumam;
Bir de <^in Surunun albnda uzanmij yatam;
Dinleyin her birinin ruhunu: mutlak gelecek,
"Boyle gordiik dedemizden!" sesi titrek, titrek!
"Boyle gordiik dedemizden!” sozii dinen merdut
Acaba saha-i tatbiki neden na-mahdut?
Qiinkii biz bilmiyoruz dini. Evet, bilseydik,
Qare yok, gosteremezdik bu kadar sersemlik.
"Boyle gordiik dedemizden!" diye izmihlali
Boylayan bir siirii milletlerin olsun hali
Ibret olmaz bize, her giin okuruz ezber de!
Yoksa, bir maksat aranmaz mi bu ayetlerde?
Lafzi muhkem yalmiz, anlafilan, Kur'an'in,
Qiinkii kaydmda degil, hifbirimiz manamn:
Ya afar Nazm-i Celil'in, bakanz yapragina;
Yahud iifler, geferiz bir oliiniin topragina.
inmemiftir hele Kur'an, bunu hakkiyle bilin,
Ne mezarhkta okunmak, ne de fal bakmak ifin!
Bu havalidekiler pek yaya kalmif dince;
Oyle Kur'an okuyorlar ki: samrsin Qince!
Biitiin adetleri ayin-i Mecusiye karib,
Bir fehadet getirirler, o da oldukfa garib.
Yaliniz, hepsi de hiirmetle anar namimzi.
Hif unutmam, sarilip hirkama bir Qinli kizi,
416 MEHMED/

Ne diyor anlamadim, soyledi birfok jeyler;


Sonra meytis olarak agladi... Btfiire, meger,
Bana Sultan'i sorarmi$ da, "nasildir?" dermi$;
Yol yakin olsa im ij, gelmeyi isterlermij!

Japonlar

Sorunuz, $imdi, Japonlar da nasil millettir?


Onu tasvire zafer-yab olamam, hayrettir!
§u kadar soyleyeyim: Din-i miibinin orada,
Ruh-i feyyazi yayilmi?, yaliniz $ekli: Buda.
Siz gidin, safvet-i islami Japonlarda gorun!
O kiifiik boylu, biiyiik milletin efradi bugiin,
Miisliimanliktaki erkani siyanette ferid;
Musluman denmek ifin eksigi ancak tevhid.
Dogruluk, ahde vefa, va'de sadakat, $efkat;
Adzin hakkim i'laya samimi gayret;
Hn ufak §eyle kanaat, foga kudret varken;
Yine ifrat ile vermek, veren eller darken;
Kimsenin lrzina, namusuna yan bakmayarak,
Yedi kat ellerin evlSdim karde§ tammak;
"Oleceksin!" denilen noktada merdane sebat;
Yeri gelsin, giilerek, oynayarak terk-i hayat,
ihtirasat-i hususiyyeyi soyletmeyerek,
Nef-i §ahstyi umumunkine kurban etmek...
Daha bunlar gibi fok nadire gordiim orada.
Ademin en temiz ahfadina malik bir ada.
Medeniyyet girebilmi? yalmz fenniyle...
O da sahiplerinin lahik olan izniyle.
Dikilip sahile binlerce basiret, im'Sn;
Ne kadar maskaralik varsa kovulmu; kapidan!
Garbm e$yasi, eger kiymeti haizse yiiriir;
Moda jeklinde gelen seyyie giimrukte furiir!
Gece giindiiz afik evler, kapilar mandalsiz;
Herkesin sandigi meydanda, bilinmez hirsiz.
Ya o mahviyyeti insan goremez bir yerde...
"Togo"nun umdugunuz tavri mi vardir? Nerde!
TpRKtYE DE IfltAMCIUK DOgUNCESI

"Gidelim!" der, goturiir! sonra gelip t4 yanima;


(Jay bo?altirdi ben iftikqe hemen fincantma.
Miislumanlik samnm parlayacaktir orada;
S3de Osm anhlann gayreti lazim arada.
Misyonerler, gece giindiiz yeri devretmedeler,
Ulema, vahy-i iUkhiyi mi bilmem, bekler?

H in d ista n

H ind'i bajtan ba$a gezmekti muradim, lakin,


N erde olsam , beni takibi yiiziinden polisin,
Takatim bitti de vazge^mede muztar kaldim;
Kaldim amma yine her mahfile az qok daldim.
B esliyorm u j bereket versin, o iklim-i kadim,
"Rahm etullah"a muadil daha yiizlerce hakim,
Ruh-i edy&ru goriir, hikm et-i Kur an'i bilir
U lem a var ki: huzurunda bugiin garp egilir.
H ele hayran kalir insan y etijen gemjlere de:
B u nlann binjogu tahsil eder Ingiltere'de;
Sonra dinda§lanrun ruhu olur, kalbi olur;
Qiinku azminden, oliim fiksa, o donmez, sokulur.
Oyle, maymun gibi, taklide ozenmek bilmez;
Hiss-i milliyyeti saglamdir onun, eksilmez.
Garb’in almi^sa herif, ilmini almi? yaliniz,
Bakiyorsun: eli sanatli fakat, timaksiz!
Fuh§u yok, i;kisi yok, himmeti yiiksek, gozii tok;
§er'-i ma'sdma olan hiirmeti bizlerden <;ok.
Boyle evlat okutan milletin istikbali,
Hakhdir almaya agu$una istiklali.
Vann olmazsa, obiir giin olacaktir mutlak...
Uzak olmu§ ne <pkar? Var ya bir ati, ona bak!

Haydarab^d'a giderken, beni te$yie gelen


Mizbamn ne hazin pkta $u ses kalbinden:
"Ah biz hayra yarar unsur-i iman degiliz...
Hind'in isUmim pek Turk'e kiyas etmeyiniz.
Onlann ruh-i jeham etle co§an kanlan var;
MEHMED AKIF ERSOY

Bizde yok oyle samimi asabiyyet, o damar.


Bu agir zillete ukbaya kadar mahkfimuz...
Duymuyor fektigi hiisranlan zira f ogumuz!
Varsa ummldimiz: Osm anlilann jevketidir,
Onu bir kerre i$itsek... Bu saadet yetijir."

Beni aglatti herif. Lakin onun genf oglu,


Dedi: "Yok, oyle degil; sine-i millette dolu,
Galeyan emrine amade, hamiyyetli yiirek;
§u kadar var ki heniiz kendini gostermeyecek.
Gefiyor §imdi esaretle deyip eyyami,
Miisliimanlar gibi mazisi biiyiik bir kavmi,
Ebedi zillete mahkum edemem dogrusu ben.
Daha bifare miyiz yoksa Mecusi'lerden?
Diyeceksin ki; asirlarca sefilane hayat,
Sondiiriir meyl-i mealiyi nihayet... Heyhat!
Goz yumulmakla kor olmaz; kiiliin altinda atej,
Ne kadar kalsa bunalmaz; hele bir af, hele e$!
§unu ogretti ki Ingiltere tahsili bana;
Milletin, memleketin boyle sefil olmasina
Bir sebep varsa, havassin geriden bakmasidir...
Yoksa, §ark'm bu zeki unsuru her feyzi alir.
Miislumanlik gibi, mahiyyeti cidden yiiksek,
Sonra, vicdanlan bir nefhada tehyif edecek,
Din-i fitrideki bir milleti irjada ne var?
Daha yiiksek mi aceb §ark’i ezen fitratlar,
Kabiliyyetfe? Hayir, ben buna asla kanmam.
Adam ister, yahniz etmeye bir kavmi adam!
"Dogru yol i§te budur, gel!” diye sen bir yiirii de,
O zaman bak ne kojanlar goreceksin siiriide!
Ew ela beynine bir fikr-i nezih ajliyarak;
Hangi bir miislumanm gogsiine tuttumsa kulak;
§unu duydum ki; onun h if sesi fikmaz, kalbi,
En temiz his ile vurmakta f ocuk kalbi gibi,
Sineler gayzim fa j etmeye dursun varsin;
Vakti gelsin, o zaman var mi yiirek, anlarsm!"
TORMYE'DE tSLAMCILIK DO§0NCESt 419

Kanun-i Esasi

Haydar&Md'a yeti$tim ki, biitiin Hindistan,


"Verdi kanun-i esasiyi nihayet Sultan!"
Diye birdenbire falkandi. inan, kabil mi?
Hif o binlerce havatir kemirirken ifimi,
Bir aliz "belki!" nasil hepsini tenkil etsin?
Ansizin bajladi beynimde timidin, ye'sin,
Dogdugumdan beri hif gormedigim bir harbi...
O ne miithif helecanlardi, aman ya Rabbi?
"Verdi kanun-i esasi...” Bu, fikar riiya mi?
Yok canim oyle degil: milletin istirhami,
§ekl-i tehdid ahvermij, o da muztar kalmi§...
Hangi millet acaba? Her ne ijitsen yanlij.
C g e l d i k f e fakat aym teraneyle cihan,
Goriir oldum donen iflerde yedullahi nihan
Bu ne $ahin i?i, ya Rab, ne sipahin kan...
Bu senin kudretinin havsala-fak esran!
Yurdumun giilmeyen evladuu artik giildiir...
Agladim sonra focuklar gibi hiingiir hiingiir.
Azicik ruhuma, asabima geldikte siikun...
Dondii vaziyyeti birdenbire, baktim, yolumun;
Bir giin ewel yetijip dalmak ifin slnenize,
Boyladim sahili, sahilden afildim denize.

Gemi enginde iken bende de engindi hayal,


Kevser ifmij sofunun haline benzer bir hal!
Omrii haybetle cehennemde gefen hane-harap,
Verseler cenneti $a$kin gibi fekmez ya azap;
Ben de ruhumdaki zulmetleri artik kogdum;
Hn biiyiik hasirum olan ye'si nihayet bogdum.

Istanbul hiilyasi

Bahr-i Umman'da heniiz falkaruyonnu? tekne..


Atti hulya beni ta Marmara sahillenne!
GSriiyordum, iki uf bin mil afiktan bakarak,
420 MEHMED AKlF ERSOY

§u sizin kapkara istanbul’u kardan daha ak.


Parhyor alni uzaktan aym on dordii gibi:
Giiluyor: i$vesinin cazibeler m uncezibi.
N e gezer jim d i o zillet, o sefalet? HeyhSt!
Bu ne m iithi? azam ettir, o ne m iithi? darat!
Sayisiz mektep afilm i§; kadin, erkek okuyor;
i§liyor fabrikalar, yerli k u m ajlar dokuyor.
G ece giindiiz basiyor m illete nafi asar;
Adeta m atbaalar bir uyum az hizmetkar.
M iilkii b ajtan ba$a i'm ar edecek jirketler;
Halkin ir$adma hadim yeni cem iyyetler,
Durm ayip i? buluyor, gosteriyor, ugrajiyor;
Gemiler sahile boydan boya servet tajiyor...

Bir m uslum an du§m am

Hasir iistiinde bu riiyalan gormekte iken,


iki mel'un gozun altinda ayildim birden:
Musluman du§maiu bir Rus tam nm foktandir...
Nerde gorsem, kafanm , fiftelidir fiin kii katir!
Hele Osmanlilarm nami am ldtkfa biter;
Ne eyer kabil olur sirtina vurmak, ne semer!
Rusya'dayken beni gordukfe gelir, derdi: "imam,
Oku sen yoksa ifin... O ldu sizin hasta adam!
(Jikmiyor varis-i m ejruu da bizden bajka..."
Beni k a ; kerreler aglatti bu hmzirca $aka!
Yine lahavle deyip geqmede kaldim muztar;
Qiinkii altust olacak bunca tasaw urlar var...
i§te hulyalanmm canli yerindeyken, of
Niiksedip karfim a fikm az mi o illet Moskof!
Gozlerim foktan afik olmasa, derdim: kabus...
Iyi amma nereden bitti bu kumaz casus?
Ayak iistiinde dikilm i;, goziimiin ta ifine
Bakiyor, hem de o $im$ek gibi gozlerle yine!

<?elebim, gel bakalim, gel!.. Dikilip durma, fay if!..


Hasta canlandi, ne dersin? Bunu ummazdin a hif...
TflR K tY T D B t 8 L A M C m K D OgO NCESt 421

Kahraman milleti gordiin ya: biraz silkindi,


Le$ yiyen kargalann sesleri birden dindi!
Eski sevdalan kabilse, unutsun Rus'lar...
— Ne dedin? Anlamadun! Hey gidi huly3a Tatar!
Kahraman milleti gordiin... dedigin Tiirkler mi?
Sana soylersem eger, jimdi dii$unduklerimi,
Ebediyyen bu hayM2ta veda eylersin.
— Ya senin votkacilardan mi hayir beklersin?
— Hasta canlandi, o i$ bitti! diyorsun; heyhat!
Olamaz boyle sefil ummet ifin hakk-i hayat.
Duyulan nagme-i hurriyet onun son nefesi;
Yajamaz yoksa, emin ol ki, bu barbar fetesi,
Medeni Avrupa'nm damen-i irfSrunda;
Asya'nin belki o kumluk Arabistan'inda,
L3$e halindeki bir devlete vardir medfen...

Anliyordum ki: herif fatlayacak ye'sinden.


Intikanun olamaz boyle miisilid sirasi,
Diye, nerdeyse bulup hasmimin artik yarasi,
Ba$ladim dejmeye. Lakin bu cedel bajlayah,
Dinliyormu? bizi jahin gibi bir Afganli.
Vakia Rusfa konujtuk, yine kiilhani, fakat,
Seslerin tavnna foktandir edermi? dikkat.
£ay semaverlerinin hepsini birden yikarak,
Rus'u girtlaklayivermez mi? "Aman, etme birak!"
Demeden, jajkuu yagmur gibi lslatti Haa!
Ne tuhaftir ki: zuhilr etmedi bir davaci.
Etse zaten ne fikar? Hak zipinndir; yaliniz
Doviilen mahkemelerden kovulur, fiinkii ciliz!

Istanbul'a donii§

Bir de Istanbul'a geldim ki: biitiin far$i, pazar


NSradan falkamyor! Oyle ya... Hurriyet var!
Galeyan geldi mi, mantik savu$urmu$~. Dogru:
Vardi aklindan o giin her kimi gordiimse zoru.
Kimse farkinda degil, anlajilan, yaphgmin;
422 MEHMED Ak i f ERSOY

Kafalar tiitsulvi hulya ile, gozler kizgm.


Sanki zincirdekiler hep bo§anip zincirden,
Yikivermij de timarhaneyi fikmif birden!
Zumalar ?ehrin ahalisini takmi? pejine;
Yedisinden tutarak ta dayanan yetmi$ine!
Eli bayrakli alaylar yviriiyor dort kefeli;
En agir bajlisimn bir zili eksik, belli!
Otiiyor her ta§in iistiinde birer dilli dudiik.
Dinliyor kaplami? etrafmi yiizlerce hoduk!
Kim ne soylerse, hemen el vurup alkiflanacak...
— Yajasm!
— Kim yajasin?
— Omni olan.

Ne devairde hvikumet, ne ahalide bir if!
Ne sanayi, ne maarif, ne alif var, ne verif.
Qamlibel sanki fehir. zabita yok, rabita yok;
Aksa kan sel gibi, bir dindirecek vasita yok.
"Zevk-i hiirriyyeti onlar daha 90k anlamah..."
Diye mekteplilerin mektebi tekmil kapah!
Ilmi tazytk ile talim, o da bir istibdad...
Haydi oyleyse focuklar, ebediyyen azad!
Nutka gelmif ote dursun hocalar bir yandan...
Sahneden sahneye kofmakta biitiin fakirdan.
Kor fiban nefterin altinda nasil patlarsa,
Hep agizlar defilip, kimde ne cevher varsa,
Safiyor ortaya, ister temiz, ister kirli;
Kalmiyor kimsecigin muzmeri artik gizli.
Dalkavuk devri degil eski kasaid yerine,
Udebamz ana avrat soviiyor birbirine!
Tiirlii adlarla fikan na-miitenahi gazete,
Aynlik tohmunu bol bol atiyor memlekete.
it yetiftirmek ifin topragi gayet miinbit
Bularak, fuhf ekiyor salma gezen bir siirii it!
Yiiriiyor dine be? on maskara, alkijlamyor,
Nesl-i hSzir bunu hiirriyyet-i vicdan samyor!
Kadin, erkek kofuyor borf ederek Avrupa'ya...
Sapa dujmekte sizin fiklara, zannim, Asya!
TOKKtYEUE lSLAMCILlK DtjgONCESt

Hakka tefvlz ile uf tane yeti$mi$ kizini;


Tajiyanlar bile varmi? buradan baldizim,
Analik ilmi ifin Paris'e, yiiksunmeyerek...
Yiik agir, ecri de nisbetle azim olsa gerek!
§uphesiz yikti o hulyiklan me^hudatim.
Ama ben kendimi bir muddet ifin aldattim
"Galeyandir... Galeyan geldi mi kalmaz mantik...
Su bulanmazsa durulmaz... Hele sabret azicik...”
iyi, lakin ne kadar beklemi? olsan, i$ler,
Eskisinden daha berbat, iyile^mek ne gezer!
Vatamn takati yoktur yeniden ihmale:
Dolu dizgin gidiyor, baksana, izmihlale!
Ey cemaat, uyanin, el verir artik uyku!
Yok mu sizlerde vatan namina hifbir duygu?
Diijmeden penfesinin altma istikbalin,
Biliniz kadrini hiirriyyetin, istiklalin.
Soyletip bajka memalikteki mahkumlni;
Hakimiyyet ne imif, ogreniniz kiymetini.
Yoksa, onsuz ne $u diinya kahr islama, ne din...
Ku^atir millet-i mahkumeyi husran-i mubin
Miislumanlik sizi gayet siki, gayet saglam,
Baglamak lazim iken, anlamadim, anliyamam,
Aynlik hissi nasil girdi sizin beyninize?
Fikr-i kavmiyyeti jeytan mi sokan zihninize?
Birbirinden miiteferrik bu kadar akvami,
Aym milliyyetin altinda tutan islam i,
Temelinden yikacak zelzele, kavmiyyettir.
Bunu bir Iahza unutmak ebedi haybettir...
Amavutlukla, Araplikla bu millet yuriimez...
Son siyaset ise Tiirkliik o siyaset yuriimez!
Sizi bir lile efradi yaratmij Yaradan;
Kaldinn aynlik esbabmi artik aradan.
Siz bu davada iken yoksa, iyazen-billah,
Ecnebiler olacak sahibi miilkiin nagah.
Diye dursun atalar "Kal'a ifinden alimr."
Yok ki hifbir ijiden... Millet-i merhume sagir!
Bir degil mahvedilen devlet-i islamiyye...
Girdiler ayni siyasetle biitiin makbereye.
424 MEHMED AKIF ERSOY

Girmeden tefrika bir millete, diifman giremez;


Toplu vurdukfa ytirekler, onu top sindiremez.
Birakrn eski hukumetleri meydandakiler
Yetifir, foyle bakip ibret alan varsa eger.
i§te Fas, ifte Tunus, ifte Cezayir, gitti!
ifte iran'i da taksim ediyorlar fimdi.
Bu da gayetle tabi!, kofanindir meydan;
Yafamak hakkuu kuwetliye vermif Yaradan.
Musluman, firka belasiyla zebun bir kavmi,
Medeni Avrupa iif lokma edip yutmaz nu?
Ey cemaat, yeter Allah ifin olsun, uyanin!...
Sesi pek miithif oter sonra kulaklarda fanm!...
Arzi oynatti yerinden yikilirken iran...
Belki bir kil bile iirpermedi sizden, bu ne kan!
Hif sikilmaz mismiz Hazret-i Peygamber'den?
Ki uzaklardaki bir miimini incitse diken,
Kalb-i pakinde duyarmif o musibetten aa.
Sizden elbette olur ruh-i Neb! davaci.
Ey cemaat, uyanin! Yoksa, hemen gun batacak.
Uyanin! korkuyorum; leyl-i nedamet fatacak!
Ne vapurlarla trenler sizi bidar etti!
Ne de toplar bu derin uykuya bir kar etti!
Sizi kim kaldiracak, siiru mu israfil'in?
Etmeyin!.. Memleketin hali fenalafti... Gelin!
Gelin, Allah ifin olsun ki, zaman buhranli;
Perdenin arkasi -Mevla bilir amma:- kanli!
Siz ki son lem’a-i ummidisiniz isiamm,
Dayanm gayzina artik medeni akvartun!
§imdilik sulha sebep ordunuzun kuwetidir;
Bir de vaziyyet-i mulkiyyenizin kiymetidir.
Bu tezebzuble o kuwet de fakat sarsilacak...
fiinkii isyanlan bastirmaya memur ancak!
Ordu madam ki efradim milletten alir;
Milletin kejmekefinden nasil azade kahr?
Oyledir, memleketin hMi diizelmezse eger,
Kiflalar evlere, asker de ahaliye doner!
Durmasin sonra kazan kaldiradursun ordu;
Dufmanm saflan f igner bu mukaddes yurdu!
TQBlQYgDE 13LAMCIL1K DOgONCE8l 426

EnbiyS yurdu bu toprak; jiihed3 burcu bu yer;


Bir yikik tiirbesimn ustiine Mevli titrer!
Difi ba$tanba$a bir nesl-i kertmin ySdi;
ifi boydan boya milyonla jehid ec&ldi.
Oyle mejbfl-i fehidet ki bu oksuz toprak:
Oh, bir siksa adam otlan, kan fi?kiracak!
Boyle bir yurdu elinden fikaran nesl-i sefil,
Yerin iistiinde muhakkar, yerin altinda rezil!
Hem vatan gitti mi, yoktur size bir bafka vatan;
(Jiinki mirasyedi sdil, kovulur her kapidan!
Gdfebeyken koca bir devlete kurmu? bunyad,
emerge hilinde mi gorsiin siz kalkip ecdad?
"(^erge haiinde..." dedim... Korkanm ondan da tebah:
Yurdunuz bir fokecek olsa, iySzen billah,
Oyle igrenf olacak Skibetin manzarasi,
Ki tasawur bile vicdanlar ifin yiiz karasi...
Azicik bilmek ifin kadrini istikUlin,
Bakuuz fehre-i mejumuna izmihUlin:
Yanlip sanki zemin ugrayivermi?, yer yer.
Bin sefil ordu ki efrSdi. butiin aileler.
Hepsi af, bir paralar yok, kadm, erkek fiplak,
Sokagin ortasi ev, kaldinmin sirti yatak!
Geziyor figneyerek bunlan yiizlerce kopek;
Sablik cevher-i namus anyor: kir edecek!
Sen i$in yoksa namaz kilmak ifin mesdd ara!..
Kimi c&mi'lerin artik kocaman bir opera;
Kiminin gogsiine haf, boynuna takmiflar fan,
Kimi olmu$ balo vermek ifin a li meydan!
Vuruyor bando 511 karfimda duran minberde;
O, sizin secdeye ba$ koydugunuz, mermerde,
Difi, erkek, bir alay murdar ayak dans ediyor;
I?veler, kahkahalar kubbeyi giimbiirdetiyor!
Avlu bajtan bafa binlerce dinlenciyle dolu...
Eski sahibleri miilkun kapami$lar da yolu,
El afip yalvanyorlar yeni sahiplerine!*
zamandan beri ifin i^in agbyan cemaat bu levhaiun kaifianda, feryadim zaptede-
Mjbedin i(j bir mahfer halini aldi. O hly u HOy arasinda ihtiyarm ne soyfedigi
^ wMdel iyitilemedi. Nihayet, o da be$ on daldka beklemege mecbur oldu.
426 MEHMED AKlF ERSOY

Bu sizin aglamaniz benzedi bir digerine:


Enduliis taci elinden alman bahti kara,
Savujurken, o giizel miilkii verip agyara,
Tirm anirbir kayamn sirtma etrafa bakar;
Birakip fiktigi cennet gibi ziimrut ovalar,
Ba$lar aglatmaya bifareyi hiingiir hiingiir!
Kargidan valide sultan bunu pek hakli goriir,
Der ki: "Qarpijmadin erkek gibi du$manlarla;
§imdi, h i; yoksa, kadinlar gibi olsun agla!"
Birakin matemi yahu! Birakin feryadi;
Aglamak faide verseydi, babam kalkardi!
Goz yajm dan ne fikarmi§? Neye ter dokmediniz?
Bari miistakbeli kurtarmaya bir azm ediniz!
Ye'se h if diijm eyecek zerrece imam olan;
Sade siz derdi bulun, sonra kolaydir derman.

Sizde erbab-i tefekkiirle avamin arasi


Pek afik. i$te budur bence viicudun yarasi.
Milletin beyni sayarsak miitefekkir kismi,
Bilmemiz lazim olur halki da elbet cismi.
Bir cemaat ki dimaginda donen hissiyyat,
Cismin asabina gelmez, durur aheng-i hayat;
Feldn a’razim gostermeye ba$lar aza.
Boyle bir biinye ifin vermeli her hiikme nza.
Miitefekkir gefinenler ne diyor sizde bakm.
"Medeniyyete tealisi umumen §ark’in,
Yahniz bir yolu takibederek kabildir;
Ba?ka yollarda selamet gozeten gafildir.
Bakarak hangi zeminden yuriimii? Avrupali,
Aym izden saga, yahut sola h if sapmamali.
Garb’in efkanm mal etmeli §ark'in beyni;
Duygular f lkmali hep ayni kahptan; yani:
Iftimai, edebi, hasili her meselede,
Garb'i taklid edemezsek, ne desek beyhude.
Bir de din kaydim kaldirmali, zira, o be la,
Biitiin esb&b-i terakkimize engel hala!”
TOHKIYE'DE ISLAMCIUK DOgONCESl 427

Gelelim ?imdi, ne merkezde avamin hissi...


§iiphe yoktur ki tam Jm iyle bu fikrin aksi:
Gorenek neyse, onun hiikmiine munkaad olarak,
Garb'in efk^nni, ilsanni diifm an tammak;
Yenilik namina vahy inse kabul eylememek.
§oyle dursun o teceddiid ki, di$ardan gelecek,
Kendi milliyyetinin kendi muhitinde dogan,
Yerli, hem hakli tecedddiitlere hatta udvan!
M iifterek hissi budur i$te av&min sizde.

M utefekkirleriniz tuttugu yanli$ izde,


Oyle saplandi ki aldirmadi bir ba$kasma.
H i; o gitsin de doniip bakmayarak arkasma,
Nasin efkan -ki efkar-i umumiyye odur-
Gitmesin kendi yolundan... Bu nasil kabil olur?
A filip gitgide artik iki hizbin arasi,
Pek tabii olarak geldi nizain sirasi.
Yildinm lar gibi indikfe "beyin"den jiddet,
Bir yanardag gibi fifkirdi ”yurek”ten nefret.
Oyle m iithif ki husflmet; miitefekkir tabaka,
Her ne soylerse fena gelmede artik halka;
Hem onun ziddini yapmak ebedi mutadi.
Bir felaket bu gidi$... Lakin ifin berbadi:
Miitefekkir gefinenlerdeki ta$kinliktan,
Geldi efkar-i umumiyyeye miihlik bir zan:
"Bu fesadm ba$i hep fen okumaktir" dediler;
Onu mahvetmeye kalkijtilar artik bu sefer.
Neye ilmin adi yok koskoca millette bugiin?
Qiinkii, efkar-i umumiyye, aleyhinde biitiin;
Cunkii yerlejm ek ifin gezdigi yerlerde, fiinOn,
Once gayetle biiyiik hiirmet arar, sonra siiktin,
Asr-i hazirda gefen fenlere sahip donecek,
Bir adam var mi yetif mi$ ifinizden, bir tek?
Miitefennin tamlan iif kifinin kiymeti de,
Munhasir anlamadan, dinlemeden taklide.
Kim mesaisini bir gayeye vardirdi hani?
Gosterin paye-i tahkike teali edeni?
Nazariyyata bogulmakla gefen omre yazik;
428 MEHMED AKIF ERSOY

Ameli kiymetidir kiymeti ilmin artik.


Bu hakikatleri lakin kim okur, kim dinler?
Sivrilen ziippelerin hepsi be? on soz beller,
Dii$unur "Dini nasil yikmali bunlarla?” diye.
Boyle bir maksat ifin 90k bile i'dSdiyye!

Udebamz hele gSyetle bayagi mahl&kat...


Halki ir§Sd edecek oyle mi bunlar? Heyhat!
Kimi, Garb'rn yaliniz fuh?una hasbi simsar;
Kimi, "iran mail” der, kohne alir, hurda satar!
Eski divanlaruuz dopdolu oglanla ?arab;
Biradan, fahi?eden ba?ka nedir ?i'r-i $ebab?
Serseri: hi? birinin meslegi yok, me?rebi yok;
Feylesof hepsi, fakat pek fogunun mektebi yok!
§imdi Allah'a sover... Sonra biraz bol para ver:
Hif utanmaz, Protestan'lara zangof luk eder!
O, benim en ebedi hasmim olan Rusya bile,
Hakki teslim edelim! H if de degildir boyle.
Mutefenninleri ta ke?fe kadar hrmamyor;
Edebiyyati amldikfa zemin falkamyor.
Kudretim yetse eger, on yedisinden yukan,
Udeba namina kim varsa, huduttan di?an
Atanm taktirarak boynuna bah-namesini;
Okuyan yaftayi elbette fikarmaz sesini.
Sonra bir tarz-i telafi bulurum: — gerfi garip —
Konturat akdederek Rusya'dan on, on be? edip
Getirir, yazdinrun millet ifin birfok eser!

Galibt bahsi degi§tirdi bu miiz'ic sdzler...


Nerde kaldikti? Evet, ortada bir pis ufurum
Var ki, giinden giine deh?etleniyor, korkuyorum,
— Kapahlmazsa, gelip bir yere ?ayet efkar —
Olmasin millel-i merhflmeye bir kanli mezar.
Hem o husran-i muebbetteki mesuliyyet,
Miitefekkirlere raci kalacaktir elbet.
Ba?i bo? kaldi mi, zira ?a?inp ber-mfltad,
Bulamaz kendiliginden yolu asla efrad.
Yaliniz gosterilen yol tutacak yolsa gider;
TCRKtYgDE 13LAMC1L1K POgONCESl 429

Hissidir fiinkii onun azmine daim rehber.

Terakki

Miitefekkirlerimiz anlamiyorlar samnm,


Ki femenzar-i terakkide ablm if her adun,
Degifir biisbutun, akv^ma, cemaate gore;
Ba$ka bir kavmin izinden yuriimek, fok kerre,
Adeta miihlik olur sonra ne var, her millet,
Gdzetir seyr-i tekimiilde birer ayn cihet.
Bir de hatirlairuyorlar ki, umumen beferin,
Daimd koftugu son maksada yukselmek ifin
Tutacak silsile akvama degildir hep bir;
Belki her millet ifin ancak, o "mahiyyeftir,
Ki kopar kendisinin ruh-i umumisinden.
§imdi, bir kavmin ifinden miitefekkir gefinen
Ziimre ew elce bu “mahiyyet-i takdir ederek,
Sonra kaf safhasi mevcud ise tenvir ederek,
(^ekecek oldu mu onden o ilahi feneri;
Arkasindan da cemaat yiiriir artik ileri.
Ruhudur fiinkii karanlikta elinden yedecek,
Yolcu ja jk in mi ki dursun, miitemad! gidecek.

Din
Miitefekkirleriniz dini de hif anlamamif;
Ruh-i Islami telakkileri gayet yanlif.
Saniyorlar Id: terakkiye tahammul edemez;
Asnn Ssar-i kemaliyle tekamul edemez.
Bilmiyorlar ki: ulumun ezeli dSyesidir,
Bejerin bir giin olup yiikselecek payesidir.
Miindemif slne-i s£hnda biitiin insanlik...
Bunu teslim eder insafi olanlar aziak.
Musluman unsuru gayet miitedennl, do|ru,
§u kadar var ki degildir bu, onun mahzuru.
"Musliimanlik" denilen ruh-i ilahi arasak.
430 MEHMED AKIP ERSOY

"M iislum aniz” diyen insan yigim ndan n e uzak!


D ini tedkik edeceksek, donelim h ay d i geri
A lalim ne§’et-i isM m'a yakin bir devri:
O ne d eh fetli terakki, o n e m iith if siir'at!
O yle bir harika gosterdi m i insilniyyet?
D evr-i fetrette kalan, hem d e asirlarca kalan;
Vah§etin, gilzetin a'm ik m a daldikga dalan;
Gom erek dipdiri evladuu ku m fo llerin e,
Bunda bir n e jv e duyan hiss-i nedSm et yerine!
O nce dagdan getirip yonttugu ta? par^asim,
Sonra H alik tam yan b ir siirii vah?i yigm i,
N asil olm u f da, otuz yilda o tu z bin senelik
Bir terakki ile dunyaya kesilm i? m alik?
N asil olm u§ da, o fazil m edeniyyet, o kem al,
Boyle b ir kavm in iqinden doguv erm if derhal?
N asil o lm u j da zuhur eyleyebilm i? Siddik!
N ereden gelm if o H aydar'daki irfan-i am ik?
O nce dehfetli zipirken, nasil olm u f da, Om er,
Sonra b ir adle s a n lm ij ki: degil kar-i be$er?
HSil olsaydi terakkiye eger fe r'-i m iibtn,
D evr-i m es'ud-i kudum iyle giren asr-i giizin,
En biiyiik bir m edeniyyetle m i eylerdi zuhur?
M u n d em i; olm asa riihunda onun na-m ahsur
Bir tekam ul, o kadar harika nerden dogacak?
M iitefekkirleriniz, anla$ilan, pek korkak,
Yahut ahmak... ikisinden bilem em hangisidir?
Sam yorlar ki: "Bugiin Avrupa tekm il kafir.
M utedeyyin goriiniirsek, diyecekler, barbar!
"Libri pansdr" gefinirsek, degifir b elki nazar.”

Terakki sim

§ark‘i ba;tan b a ;a yiUarca d olajtim , gezdim ;


Hem de oldukfa goriirdum... Kafa gezdirm ezdim !
Bu Arapmif, bu Acemmi§, bu Tatarm if, demedim ;
Musluman unsurunun hepsini gordiim kendim.
K ufiik ademlerinin ruhunu tedkik ettim.
t o k k iy e -d e is l Am c i l i k POgONCEst 431

Biiyiik ademlerinin fikrini ta'mik ettim.


istedim sonra, neden boyle Japonlar yiiksek?
Nedir esbSb-i terakkisi? Yakindan gormek.
Bu uzun boylu mesai, bu uzun boylu sefer,
Bir kanaat verecekmif bana diinyada meger.
O kanaat da fudur:

Sirr-i terakkinizi siz,

Bafka yerlerde taharriye heveslenmeyiniz.


Onu kendinde bulur yiikselecek bir millet;
Qiinkii her noktada taklid ile sokmez hareket.
Aliniz ilmini Garbm, aliniz sanatmi;
Veriniz hem de mesainize son siiratini.
(fiinkii kabil degil artik yafamak bunlarsiz;
(fiinkii milliyyeti yok Sana tin, ilmin; yalmz,
Iyi hatirda tutun ettigim ihtan demin:
Biitiin edvar-i terakkiyi yanp ge^mek i<pn,
Kendi "mahiyyet-i ruhiyye"niz olsun kilavuz.
Qiinkii beyhudedir iimmtd-i selamet onsuz.

Sonra, dikkatlere sayan olacak bir fey var:


inkifafatim bir milletin erbab-i nazar,
Kocaman bir agacrn tipki gifeklenmesine
Benzetirler ki, hakikat, ne biiyiik soz bilene!
Bu muazzam agacin govdesi ba§tan a§agi
Sayisiz kokleri, tekmil dali, tekmil budagi;
Milletin sine-i mazisine merbut, orada n
Uzamp gelmededir... Oyle yaratmif Yaradan.
Bir cemaat ki: nihayet ona gelmez de iyi,
Agacin heyet-i mecmuasi, yahut tfqegi,
TS gider, sine-i milletten urup hake serer;
Milletin kendi olur ifte o baltayla heder!
Inki$af etmesi atide de pek zordur onun:
fiinkii meydanda kalan kiitle yigmlarca odun!
Hastalanmijsa agaf, gosteriniz bir bilene;
Bir de en 50k koke baksin 0 bakan kimse yine.
Ajilarken de vurun kendine kendinden a$i.
432 MEHMED AKtP ERSOY

§3yet isterseniz agacrn donanip iistii baji,


Benzesin taze fifeklerle bezenmi; geline;
Ge^mesin, dikkat edin, balta focuklar eline!
i$te dert, ijte deva, bende ne var? Bir teblig...
Size ait sizi tahlis edecek sa'y-i belig.

Safahat - Siileymaniye kursiisiinde, s. 164-188 (1975). ilk baskisi: 1912.


Ill

Asim'dan

—t- Ne diyorsun? Hele bak!


— Birak oglum, aziak derdini doksun $u bunak...
Bana dtinyada ne yer kaldi, emin ol, ne de yar;
Araran gopnek ifin bajka zemin, bajka diyar,
Bunalan ruhuma ister bir uzun boylu sefer;
Ya$amaktan ne fikar gunlerim oldukfa heder?
Bir giiler fehre sezip giildiigii yoktur yuziimiin;
Geceden farkiru gonniif degilim gundiiziimun.
Seneler var ki harab olmadigtm giin bilmem;
Gezerim abdala pknuj gibi sersem sersem.
Dikilir karjima hep gormedigim bilmedigim;
Soranm kendime: gurbet; ii, hayrette miyim?
Yoklanm tajlan, topraklan: izler kan izi;
Yurdumun kan kusuyor mosmor uzanmif denizi!
Tiiter iif be? baca kalnu?... O da seyrek seyrek...
Afina bir yuva olsun sefebiisem, diyerek,
Bakuurken duyanm gdzlerimin yandigini:
Sarar Sfakimi binlerce sicak kiil yigiru.
Ne o gomgok dereler var, ne o ziimret daglar;
Ne o fildirmi$ ekinler, ne o cojkun baglar.
§imdi kizgrn guniin altinda pinekler, bekler,
SSde yalfin kayalar, side lpissiz folier.
Yurdu ba$tanba$a viraneye donmiij Tiirk'un;
434 MEHMED A K lr ERSOY

Dunkii j e n , jo lir ocaki.tr ii .v , l* U R ttn .


Giin.iuz utsan sesi duymaz, gece gormez bir i$ik,
Yolcu haykirsa da bayku; gibi ftglik qiglik.
'Bu diyann hani sahipleri?” dersin; cinler,
"Hani sahipleri?..." der kar§iki dagdan bu sefer!
Nerde Ertugrul'u koynunda biiyutmu? obalar?
Hani Osm an gibi, Orhan gibi giirbiiz babalar?
Hani bir §anli Suleym an Pa§a? Bir kanli Selim?
Ah, bir Yildinm olsun goremezsin, ne elirrv!
Hani ciindileri $ahin gibi ceylan kovalar,
Kopuriir, dalgalaiur, yemye§il engin ovalar?
Hani tarihi soruldukqa, mefahir soyler,
Kahramanlar yeti$en topragi zengin koyler?
Hani orman gibi afaki de§en nuzraklar?
Hani atlar gibi sahrayi e§en kisraklar?
Hani ay par^asi kizlar ki, ko§ar oynardi?
Hani dag parqasi milyonla bahadir vardi?
Bugiin artik biri yok... Hepsi masal, hepsi yalan!
Bir onulmaz yaradir, varsa yiireklerde kalan.

Koyliinun bir §eyi yok, sihhati, ahlaki bitik;


Bak o sirtindaki mintan bile tiftik tiftik.
Bir kem ik, bir deridir olm edi kaldiysa diri;
N erde e w e lk i refahin acaba onda biri?
D am gokuk, arsa rehin, bah<;eyi icra ister;
B ir kalem borca bed el faizi defter defter!
H i? b ak im gorm ediginden m i nedendir, toprak,
V erilen tohm u d a ink ar ed ecek, oy le qorak,
Bire dort aldigi yil k oy lii em in o l, kudurur.
Har vurur bitmeyecekmi? gibi, harman savurur.
Ugramaz, giin kavu§ur, (jiftine yahut evirve;
Sabah iskambil atar kahvede, ak§am domine.
Muhtasar, gayr-i mufid ilmi kadardir dini;
Ne evamir, ne nevahi, se^emez hiqbirini.
Namazin semtine bayramlan ugrar sade;
Hi<; §u gormez yiiziiniin dii§mamdir seccade.
Hani, ii? be§ ki§iden fazla musalli arama;
Mescid ambarlik eder, ba§ka ne yapsm, imamal
t Or Wy e d e (s l Am c iu k d O§0 n c e s 1 435

Okumak bahsini get;... (fiinkii o defter kapah,


Bir redif zabiti mektepleri debboy yapali.
Sitma, fuh$, iijki, kumar, tiirlii fecayi' salgm...
Sonra sdylenmeyecek jekli de var hastaligin.
Bir taraftan bulanir levse hesapsiz namus;
Bir taraftan serilir topraga milyonla niifus.
Hadi aldirmayahm yiikseledursun vefiyat,
Nerde noksSni teiafi edecek taze hayat?
Evlenip aile te$kili bugiin zor geliyor;
Goriiyorsun ya, nikahlar ne kadar seyreliyor!

Herifin halini gordiin ya, bugiin millet de,


Aym meslekte, ayni fitratte, o mahiyyette.
Tanimaz bindigi mahluku, surer kor koriine;
Tanimaz gittigi yer hangi taraf, gordiigii ne?
Fikri yok, duygusu yok, sanki yiiriir bir kotiirum;
Bu da saghksa eger bence miireccahbr oliim.
U f beyinsiz kafarun sevkine ?a$km gibi ram;
Kirba; altinda biitiin giin, ne tezalliim, ne kiyam.
Tuttun, oglum, bana mazileri tasvir ettin;
Koyliiniin halini bilmez, diyerek dinlettin.
Hasta meydanda, tedaviye de cidden muhtag
Yaliniz gormeliyim nerde hekim? Nerde ilaf?
Nesl-i hazir ki sank gordii mii, terzil ediyor,
Defol iskatgi diyor, cerci diyor, le jq diyor...
Hocazadem, ne siiliikmiif o meger, vay canina!
D ij bilermij senelerden beri Tiirk'iin kanina.
Hmiyor firsati bulmu? yapijip, hem ne imi$!
Kene bir jey mi aceb, ah o ne doymaz $eyimi?!
Ne o kizdin mi?
— Hayir, anlarun amma keneyi,
Sagdiniz siz de asirlarca o sagmal inegi.
— Hakkinuzdir saganz: kahnni fektik o kadar
Besledik...
— YS!
— Ne demek?
— Beslediniz, hakkin var!
Hanginiz bir tutam ot verdi, birak beslemeyi?
MEHMED Ak i f ersoy

— Yok mudur medresenin koyliide olsun emegi?


— Mektebin, belki... Fakat medresenin, h i; ummam.
— Kizanm ha!
— O senin hakk-i serihindir imam.
— Halka yol gosterecek bir kilavuz van ulema.
Kalanin hepsi de bo$.
— Boftur, efendim, amma...
— Neymij amm3si, beyim?
— Yok, §u sizin medreseler,
Asnn icabina uymakta inad etmeseler...
— Gidin islah edin oyleyse!
— Hakikat, lazun.
— Fikra gelsin mi ne dersin?
— Hadi, gelsin bakalim.
— Son zamanlarda hiikiimet, jimarik bir deliyi,
Gotiiriir bir yere vali diye baglar.
— Neiyi!
— Herifin ilk i$i: "Tekmil hocalar gelsin!" der.
Ki tabii bu adamlar da icabetle gider.
Once tebrik ile takdim ifin az gok durulur;
Sonra "meclis" denilir, bir koca divan kurulur.
§imdi kiirsiye abansin da senin Vali Bey,
Nutka gelsin mi adam zannederek kendini?..
— Eyy?...
Ne demi$?
— Yok, ne geyirmi? diye sor! Manasiz
Bir yigin rabita mii$taki perakende lafiz,
Bir etek yave sa?ar, bir siirii cinnet savurur;
Bu da yetmez gibi pe$tahtaya ii; kerre vurur,
Der ki:

” — Yirminci asir, fenlere zihniyyetler


Verebilmekle tebellur ve tefahiirler eder.
Vakia halet-i rfihiyyesi var akvamm;
Bu prensiple, fakat, ma'$eri pek i'zamm,
Belki ferdiyyeti sarsar biraz aksiilameli...
Sade $e’niyyet-i a's3n durup dinlemeli.
IctihUdl galeyanlar da miihimdir ya, asil.
to w Oy f p e tsiAM CiUK DOgOwcEat 437

Iktisadi cereyanlardir olan miistahsil.


Bunu temin edemezlerse nihayet hocalar,
IskoUtetikle sanayi yola gelmez, bocalar.
ilk adimdir, atacaktir bunu elbette ilim;
Parprensip, gelin, isUh-i medSris diyelim."
— Parprensip mi? Bayildim be!
— Fransizcama mi?
Ya heriften de mi e$$ek saniyordun imami?
— Birden e?jek deme, bifSre heniiz miisvedde...
Ne yetijkinleri var, dursun o saglam $edde.
— Hangi miisvedde? Ne miisveddesi? Bir bilmece ki...
— Merkebin...
— Hy?
— Miitekamil soyu olmaz mi?
— Peki?
— ijte hilkatten o sflrette pkarken beyazi;
Boyle birdenbire miisvedde de firlar bazi!
Neyse gef hkraya.

— Nerdeydik? Evet, §imdi, nutuk.


Biter amma yayihr meclise bir durgunluk
(fiinkii imlaya gelir herze degil duydugu fey!
Sonra kalkar hocalardan biri, der
— Vali Bey,
§u hitSbeyle tavanlardan u;an efkan,
Tutamazlarsa kiifiik gormeyiniz huzzan.
Siz ki yirminri asirlardasmiz, baksamz a,
Bizim on dordiine diin basnu? olan asnmiza!
Alti yiiz yil mi, evet, tam o kadar lazim ki,
Kabil olsun o biiyiik nutkunuzun idraki.
Sade "islah-1 medaris" mi ne, bir fey dediniz...
Onu anlar gibi olduksa da izah ediniz:
Acaba hangi zaruret sizi sevketti buna?
Ya fesSd olmali meydanda ki islah oluna.
Bunu bir kerre kabul eylemeyiz, reddederiz.
Sonra, bifare medaris o kadar sahipsiz,
O kadar ba$tan atilmi? da o haliyle yine,
Diijiiyor, kalkiyor amma gidiyor hizmetine.
438 MEHMED AKIF ERSOY

Halkin ir$adi midir maksad-i tesisi? Tamam:


§ehre miifti veriyor, minbere, mihraba imam.
Hutabaniz oradandir, oradan vaiziniz;
Oradandir hocamz, kayyimuuz, hafiziniz.
Adli tevzi edecek hakime fikh ogreten o;
Hele koy koy dolajip koyliiyii insan eden o.
§imdi bir mesele var arz edecek, fiinkii deger:
Bunlann hepsine az fok yeti$en medreseler,
Bir zaman miiftekir olinu? mu aceb ha rice? Yok.
Iyi amma, a beyim, joyle bakinsak, bir fok,
Bir alay mekteb-i all denilen yerler var;
Sorunuz bunlara millet ne verir? Milyonlar.
§u ne? Miilkiyye. Bu? Tibbiyye. Bu? Bahriyye. O ne?
O mu? Baytar. Bu? Ziraat. §u? Miihendishane.
(Jok giizel, hifbiri hakkmda soziim yok, yaluuz,
Ne yeti$tirdi ki §unlar acaba? Anlatiniz!
ijimiz diijtii mu tersaneye, yahut denize,
Mutlaka, adetimizdir, kojanz ingiliz'e.
Bir yikik koprii ifin Belfika'dan kalfa gelir;
Hekimin haziki bilmem nereden celbedilir.
Mesela biitfe hesabatuu yoktur fikaran...
Hadi maliyyeye gelsin bakahm Mdsyo Loran
Hani tezgahlanniz nerde? Sanayi nerde?
Ya Briiksel'de, ya Berlin’de, ya Manfester'de!
Biz ne miifti, ne imam istemijiz Avrupa'dan;
Ne de ukbada $efaat dileriz Rimpapa'dan.
Siz gidin bunlan islaha bakin peyderpey;
Hocadan, medreseden vazgefiniz, Vali Bey!"

Ne dedin fikrama?
— Ala! Beni habtettin. Imam!
Y°la gel §oyle biraz, neydi o sozler?

Sana biz medresenin hizmeti hif yok demedik;
Bir bedahet bu ki inkara fah?mak delilik.
Halki ir§ad edecek var mi ya sizden bajka?
Onu insan bile saymaz, miitefekkir tabaka!
Koyliiden milletin evladi kafarken yan yan,
TORKlYEDE 13LAMC1LIK DOgtfNCESl

Sizdiniz koydeki unsuria beraber ya$ayan.


Ruhunuz halkunizin, koylumiizun ruhuna denk;
Soziinuz bir, oziiniiz bir, o ne mesud ahenk!
Biz bu Shengi harab etmeyecektik, ettik;
Kapantr tiirlu degil aftigimtz kanh gedik.
Ne kadar benziyoruz jimdi sakat bir duvara...
Vahdetin tertemiz alninda ne firkin bu yara!
Hadi i§ gor bakalim, var nu ki imkan? Nerde!
ikilik, azmine hail kesilir her yerde.
Ne desek, dinlemiyor, nafile, bir kimse bizi.
— Uydurun siz de, beyim, halka biraz kendinizi!
— Haklism.
— Aykin gitmekle bu yol hif fikmaz.

— Konya'daydim...
— Haberim yok, ne zaman?
— Bildiryaz.
§ehri az fok bilir, etrafuu pek bilmezdim;
Bari bir kdyleri gorsem, diye fiktim, gezdim.
Yolda duydum ki: filan nahiyenin ayam,
Uf giin ew el koguvermi? hoca bilmem filani;
Herkes evlSdini almi$, kapatilmi? mektep.
<^ok fena $ey! Hele bir anliyalim, neydi sebep.
Hif i$im yok, bu da oldukfa miihim dogrusu ya,
Gidecek yolcu da var, ak$ama indik oraya.
Yatsidan sonra ahali "bize va'zet...” dediler;
Qektiler altima bir cilligi fikmi? minder.
Tahta sordum, silinip fevre kadar yenlerle,
Geldi, tS gogsiime yaslandi sakat bir rahle
Ewela hamdele'den, salvele'den bajlayarak,
Girmeden maksada dibaceyi serdim fabucak.
Ilme kiymet veren ayah, ehadisi biitiin,
Okudum, hasih bulbul gibi ottiim ben o giin.
Sonra, teyid-i ildhi olacak besbelli,
Oyle bir maskara ettim ki o hain cehli,
— Adam, anlat, ne dedin?
— Biri aldimda degil.
— Oyle mi?
440 MEHMED AKIF ERSOY


Tam zamaniydi, ahaliye ;evirdim yuziimii;
Afhm artik bu sefer agzimi, yumdum goziimii:
"Hi; muallim kovulur muymu?, ayol, soyleyiniz!
O sizin devletiniz, nimetiniz, her jeyiniz.
Hoca hakkiyle beraber gelecek hak var mi?
Sizi mizana ;ekerken bunu sormazlar nu?
Musluman, elde asd, belde divit, ba$ta sank;
Sonra, sirtinda, yedek, japli be§ on deste ;ank;
Alti aylik yolu, dag ta; demeyip, figneyerek,
Qin-i M3;in'deki bir ilmi gidip ogrenecek.
Hi; du$iinmek de mi yoktur be adamlar, bu ne i$?
En biiyiik taii'i Mevla size ihsan etmij.
Hem de ta oldugunuz mevkie gondermijken;
Teptiniz kendi gelen nimeti sersemlikten!
(^ok zaman gefmiyecektir ki bu nankorliigiiniiz,
Ne felaketlere meydan verecektir, goriinuz!
Koylerin yiizde bugiin sekseni, hatta hocasiz;
Siz de onlar gibi cahil kalarak anlayiniz!
Bir hata oldu, deyip jimdi pe§imansiruz a...
Ne ;ikar? Gitti giden, kiyduuz evladimza..."

Buna benzer daha bir hayli savurdum, estim;


Ses, nefes hepsi tiikenmijti, nihayet kestim.
Samyordum ki, duadan koca mescid inler...
-Umdugum fikmadi hi;: pek yavaf "amin" dediler.
C^ekiverdim o zaman ben de hemen Fatihayi.
Yatacagimiz odanin sahibi Mestanh Dayi,
Getirirken beni, sag elde fener, mescitten;
"Giiriil giiriil okuyor hep, guriil giiriil okuyor;
Yaml da bir, deli oglan, baban mezarda mi, sor!"
Deyivermez mi, ne dersin?
— Ama pek ho$ cidden.
— Bunu duydum zehir ifmi? gibi sersemlejtim...
Eve geldik, herifin kalbini artik de$tim.
Ne de <;ok jey biliyormuj, be Hocam, koylii meger!
— Oyledir.
— Sen de $a$arsm, hani, sdylersem eger.
Anladim: bilmiyecek tilki, onun bildigini.
TCKKlYgDE tBlAMCIUK DOgONCESI 441

— Hadi naklet bakalim $imdi ?u bilgifligini?


— Dedi:
"Fetvayi veren mahkeme, yani 15, gerfek,
iki ddvikci ne soylerse biitiin dinliyecek.
O zaman kestigi parmak acimaz, amenna..
Ama hep bir tarafin agzma bakmak, o fena.
Benim arkamdaki dii^man bana mevlid mi okur?
Dur ki ben soyleyeyim bir de, kuzum, sen hele dur!
Koylii cahilse de hayvan mi demektir? Ne demek!
Kim teper nimeti? insan meger olsun e$$ek.
Koca bir nlhiye titrejtik, odunsuz yattik;
O biiyiik mektebi gordiin ya, ki?in biz fattik.
Kimse eviadini cShil komak ister mi, ayol?
Bize Uzim iki $ey v a r biri mektep, biri yol.
Neye Turk'iin cam yangm, neye millet geridir;
Anladik biz bunu, az fok, senelerden beridir.
Sonra baktik ki hiikiimetten umup durdukfa,
Ne muhendis verecekler bize, artik, ne hoca.
Para bizden, hoca sizden deyiverdik... O zaman,
Qkagelmez mi bu soysuz, a man Allah'im aman!
Sen, ogul, ezbere faldin bize akjam, karayi...
Gormeliydin o muallim denilen maskarayi.
Geberir, camie girmez, ne oru; var, ne namaz;
Gusiil abdestini Allah bilir amma tanimaz.
Yelde izler biralar gezdi mi bir kokusu;
Hbenin teknesi, omriinde pisin gordiigii su!
Kaynayip (ifte kazan, aksa da famfak famfak,
Bunu bilmem ki yann hangi imam paklayacak?
Huyu dersen, bir adamal ki sokulmaz adama...
BSri bir parfa ali$saydi ya son son, arama!
Yola gelmez jehirin soysuzu yoktur kolayi.
Yanilip ho$be$ eden oldu mu, tuimaz da ayi,
Bir bakar insana yan yan ki, yuz oImu$ manda,
Cam yandikfa, doner oyle bakar nalbanda.
Bir selam ver be herif! Agzm a^innuz ya... Hayir,
Ne bilir vermeyi hayvan, ne de sen versen alir.
Yagk yer, fe$meye gitmez; su doker, el yikamaz;
Hele bmaklan bir kazma ki insan bakamaz.
Kafa orman gibi lakin, o biyik hep budanir;
442 MEHMED AKlF ERSOY

Ne ayiptir desen anlar, ne tukiirsen utamr.


Tertemiz yerlere kipkirli fotinlerle dalar;
Kaldinmdan daha berbad olur artik odalar;
Ortii, minder bulanir hepsi, bakarsin, famura.
Su miihendisleri gelmi?ti... Herifler gavur a,
Neme lazim bizi incitmediler zerre kadar;
inan oglum, daha insafli imi? cjorbacilar!
Tath yuz, bal gibi soz... Ba$ka ne ister koylii?
Adam aldatmayi ala biliyor kahbe dolii!
Ne ifen vardi, ne seccadeye fizmeyle basan;
Ne deyim dinleri batilsa, herifler insan.
H i; ayik gezdigi olmaz ya bizim farmasonun...
Igki yuzler suyu, ahlakim bir bilsen onun!
§imdi ister beni sen hakli gor, ister haksiz,
Oyle devlet gibi, nimet gibi laflar bana viz!
Ilmi yuttursa hayir yok bu musibetlerden...
Birakin oglumu, cahillige raziyim ben."
— Hakki var.
— Pek giizel amma, bu i?in yok ki sonu.
Kapadik mektebi, kovduk diyelim farmasonu,
Ba$i bo? koyluniin eviadini kimler yedecek?
Adam ister ona insanligi telkin edecek.
Bunu nerden bulalim? Kimlere lsmarhyahm?
Once ka; tezgahinuz var, bakalim, bir sayalim...
— Pek uzun boylu hesabetme, nedir mesele ki?
Herkesin bildigi ?ey: medrese bir, mektep iki.
— i?te arz eyliyorum zat-i fazilanenize:
Ikisinden de hayir yok bu ?eraitle bize.
— Galiba sen yeniden kizdiracaksin Kdse'yi;
Soyle, mirasyedi bey, kimdi yikan medreseyi?
Biz miyiz, siz misiniz? Sizsiniz elbet...
— Elbet!
— Yiktuuz kazmaya kuwet, ne de siir'atle!
— Evet.
— Bir hunermi? gibi ikrar ediyor agziyle...
— (Junkii mektep yapacaktik onun enkaziyle.
— (fiinkii mektep yapacakmi?!.. Ne kolay soylemesi!
Bir kiimes yaptigmiz var mi ki, bir kaz kiimesi?
— inkilap iimmetinin §am yakip yikmaktir.
TORKtYEDE IS l Am CIUK DOgtJNCESl 443

— Size filgin demeyen varsa, kuzum, ahmaktir.


Yikmak, insanlara yapmak gibi luymet mi verir?
Onu en fulpa herifler de, emin ol, becerir.
Sade sen gosteriver "i§te budur kubbe!" diye;
iki trgadla iner §imdi Stileymaniyye.
Ama gel kaldirahm dendi mi, heyhat, o zaman,
Bir Suleyman daha lazim yeniden, bir de Sinan.
Bunlann var mi sizin listede hi; benzeri, yok!
Ya ne var? Bir kuru dil, siz buyurun, karnim tok!
Otmeyin nafile baykuj gibi kar$imda, susun!

— Murteci'sin be Imam?
— Miirted'im, hamdolsun.
— Hele bak, hamd ediyor!
— Hamd ediyorsam, yeridir:
§afii'nin mi, kimindir o jiir?
— Hangi $iir?
— Hani "peygamber'in eviadini candan sevmek,
Raftzilikse...”
— Evet,
— "Yerde bejer, gokte melek,
Rafizidir bu, desin hepsi de haklamda benim,
Ben oyum, i$te..." diyor....
— Bildim, evet.
— Kaili kim?
— §afii zannederim, neyse, fakat maksadimz?
§unu lutfen bana tejrih ediniz, anlatimz.
— Yilolan yurduma cennet diyemem, mazurum;
Hani mamure? Harabeyle benim neydi zorum?
Heybe sirtmda, "adalet" dilenirken millet,
Miisterih olmamn imkani mi var, insaf et?
"Yajasm!" macunu ala idi, yut keyfine bak!
Tutmuyor $imdi, fakat, bin yala parmak parmak.
— Neye tiryakisi oldun bu kadar sen de ayol?
Tutmuyor, fiinkii ali$tin... Yemeyeydin bol bol.
Hem bizim macunu pek hirpalamak dogru mu ya?
— Dur canim! Ben kizanm boyle vakitsiz jakaya...
Sozii tekmil edeyim...
442 MEHMED AKIF ERSOY

Ne ayiptir desen anlar, ne tiikiirsen utanir.


Tertemiz yerlere kipkirli fotinlerle dalar;
Kaldirundan daha berbad olur artik odalar;
Ortii, minder bulamr hepsi, bakarsin, ;amura.
Su muhendisleri gelmifti... Herifler gavur a,
Neme lazim bizi incitmediler zerre kadar;
inan oglum, daha insafli imif ;orbacilar!
Tatli yiiz, bal gibi soz... Bafka ne ister koylii?
Adam aldatmayi Hid biliyor kahbe dolii!
Ne i;en vardi, ne seccadeye fizmeyle basan;
Ne deyim dinleri batilsa, herifler insan.
Hi; ayik gezdigi olmaz ya bizim farmasonun...
i;ki yiizler suyu, ahlakiru bir bilsen onun!
§imdi ister beni sen hakli gor, ister haksiz,
Oyle devlet gibi, nimet gibi laflar bana viz!
Ilmi yuttursa hayir yok bu musibetlerden...
Birakin oglumu, cahillige raziyim ben."
— Hakki var.
— Pek giizel amma, bu ifin yok ki sonu.
Kapadik mektebi, kovduk diyelim farmasonu,
Bafi bo? koyliiniin eviadini kimler yedecek?
Adam ister ona insanligi telkin edecek.
Bunu nerden bulalim? Kimlere lsmarhyahm?
Once ka; tezgahimiz var, bakalim, bir sayalim...
— Pek uzun boylu hesabetme, nedir mesele ki?
Herkesin bildigi fey: medrese bir, mektep iki.
— ifte arz eyliyorum zat-i fazilanenize:
ikisinden de hayir yok bu feraitle bize.
— Galiba sen yeniden kizdiracaksm Kose'yi;
Soyle, mirasyedi bey, kimdi yikan medreseyi?
Biz miyiz, siz misiniz? Sizsiniz elbet...
— Elbet!
— Yiktmiz kazmaya kuwet, ne de siir'atle!
— Evet.
— Bir hiinennif gibi ikrar ediyor agziyle...
— Qiinkii mektep yapacaktik onun enkaziyle.
— Qiinkii mektep yapacaknuf!.. Ne kolay soylemesi!
Bir kiimes yaptigmiz var mi ki, bir kaz kiimesi?
— Inkilap ummetinin $am yakip yikmaktir.
rORKtYEDE 1SLAMCILIK DOgONCESl 443

— Size filgin demeyen varsa, kuzum, ahmakhr.


Yikmak, insanlara yapmak gibi kiymet mi verir?
Onu en fulpa herifler de, emin ol, becerir.
Sade sen gosteriver "ifte budur kubbe!” diye;
Iki irgadla iner fimdi Suleymaniyye.
Ama gel kaldiralim dendi mi, heyhat, o zaman,
Bir Suleyman daha lazim yeniden, bir de Sinan.
Bunlann var mi sizin listede hi; benzeri, yok!
Ya ne var? Bir kuru dil, siz buyurun, karnim tok!
Otmeyin nafile baykuf gibi karfimda, susun!

— Miirted'sin be Imam?
— Murteci'im, hamdolsun.
— Hele bak, hamd ediyor!
— Hamd ediyorsam, yeridir:
§afif'nin mi, kimindir o ?iir?
— Hangi fiir?
— Hani "peygamber'in eviadini candan sevmek,
Rafizilikse...''
— Evet,
— "Yerde befer, gdkte melek,
Rafizidir bu, desin hepsi de hakkimda benim,
Ben oyum, ifte..." diyor....
— Bildim, evet.
— Kaili kim?
— §3fii zannederim, neyse, fakat maksadiniz?
§unu lutfen bana tefrih ediniz, anlatuuz.
— Yikilan yurduma cennet diyemem, mazumm;
Hani mamure? Harabeyle benim neydi zorum?
Heybe sirtinda, “adalet" dilenirken millet,
Miisterih olmanin imkaru mi var, insaf et?
"Yafasrn!" macunu ala idi, yut keyfine bak!
Tutmuyor fimdi, fakat, bin yala parmak parmak.
— Neye tiryHkisi oldun bu kadar sen de ayol?
Tutmuyor, fiinkii alifbn... Yemeyeydin bol bol.
Hem bizim macunu pek hirpalamak dogru mu ya?
— Dur canim! Ben kizanm boyle vakitsiz fakaya...
Sozu tekmil edeyim...
444 MEHMED AMF ERSOY

— Sonra bitir, dinle biraz:


Bir yutar, be$ yutar, afyonkeji afyon tutmaz;
Der ki: toprak nu, ne zikkim bu, vanp anlamali.
Afilir kuma bajindan, siyinr pe§temali,
Nalinm sirtina atlar, siirerek dogru gider,
Hangi attarsa, bulur: 'Tutmadi yahfl, yine!" der.
Giilmeden f atlayadursun biriken farji, pazar;
“Bu kadar tuttugu yetmez mi kuzum?" der attar.

Siz de artik uzun etmektesiniz, hem pek uzun;


Uf saat esnemeden dinledigim nutkunuzun,
"Yafasui!" macunu peymikne-i ilharru biitiin,
Hani, sarho? ku$a dondiin, mutemadi ottiin!
— Birak oglum, yeter artik, fakanin vakti degil,
— Sen de, oyleyse, bizim macuna ba§ kesmeyi bil!
— Sade bir "bal" deyivermekle agiz tatlansa.
An ufinu? diye, kafmij diye hi; fekme tasa.
Aglasin milletin evladi da bangir bangir,
Durma hiirriyyeti aldik diye sen turku f agir!
Zulmu alki$hyamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi ifin gefmi$e kalkip sovemem.
Biri ecdldima saldirdi mi, hatta, bogarun...
— Bogamazsm ki!
— Hif olmazsa yammdan koganm!
Uf bufuk soysuzun ardmda zagarlik yapamam;
Hele hak namina haksizhga olsem tapamam.
Dogdugumdan beridir a§ikim istiklale,
Bana hif tasmalik etmi$ degil altin lale.
Yumu§ak bajli isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat fekmeye gelmez boyunum.
Kanayan bir yara gordum mii yanar ta cigerim.
Onu dindirmek ifin kamfi yerim, f ifte yerim.
Adam aldirma da gef git, diyemem, aldinnm:
Qgnerim, fignenirim, hakki tutar kaldinnm.
Zalimin hasmiyim amma severim mazlumu..
Irtu&ffi $u sizin lehfede manasi bu mu?
— Yok carum!
— Yok deme!
TQrk IYK'DE ISl AMCIUK DOgONCESl 446

— Ifr3t ediyorsun, Kose!


— Ya?
Ifte ben imirteci'im, gelsin ifitsin diinya!
Hem de baf murteci'im, patlasaniz, fatlasaniz!
Hadi kanununuz assin beni, yahut yasaniz!
— Yasa yok fimdi.
— Neden, bitti mi?
— Qoktan bitti.
— Dede Cengiz ya?
— Birak, derdimi deftin: Gitti!
— Getirirler yine ldzimsa...
— Hayir, gitti gider.
— Deme oglum!
— Ya bizim diifmanimizmif o meger..
Dedenizdir diye bir kahpe fifitmif yamayan...
— Size ha?
— Oyle ya, fok gefmedi, Ukin, aradan,
Geldi bir bafka gavurcuk, dedi: "Cengiz'le, ayol,
Bu hisunlik nereden fikti ki, siz Tiirk, o Mogol!.."
— Sonra?
— Hif!
— Hif mi?
— Soniip gitti o kizgin piyasa.
— Hem de bir piifle!
— Evet f imdi ne hakan, ne yasa!
. — Kimse, makul kefereymif o herif.
— Sorma Kose'm...
— Qok f iikiir sizde de pek yok degil amma sersem!
— Ignelersin f u benim nesiimi yiiz buldukfa,
Sana elmas gibi hurriyyeti kim verdi, Hoca?
Ne yaman feydi unuttun mu o istibdadi?
Hep fecdyi'di, hayatin hele hif yoktu tadi.
Milletin benzi sararmif, ifitilmezdi refah;
Her nefes dort elifin sirtma binmif bir "ah!"
O ne giinler...
— Beni kizdirmaya soyler mahsus,
Yeter artik!
— Neye?
446 MEHMED AKlP ERSOY

— Ezber bilirim hepsini, sus!


— Ne tuhafsin! Bana doktiirmeyeceksin ifimi...
— Yok pafam, sizde tuhaflik, o benim haddim mi?
— Miistebiddin de gem almaz soyu fiktin, git git,
Sen ki hurriyet ifin nefyolunurdun, a tirit!
if i yok, fimdi muhaliflige sarmif derdi...
— Hoca rahmetli keramet gibi soz sdylerdi...
— Bari tuttun mu?
— Ne miimkiin? o zaman nerde akil?
— Sonradan geldigi sabit mi efendimce, nasil?
— Doverim ha!
— Hadi dovmtif kadar ol!
— Dur be adam,
Dinle, zevzekligi terk et!
— Sana terk ettim, imam!
— Ne diyordum be?...
— Ya gordiin mii, kafan ayni kafa!
"Hoca rahmetli" dedin, oyle giriftindi lafa.
— Evet, oglum, Hoca sevmezdi, bilirdim, sarayi;
Vardi bir duygusu besbelli ki...
— Bilmem varmif...
Padifah dendi mi, fokluk dil uzatmazlarmif!
— Hif unutmam, Hocazadem ki, sicak bir giindu,
Bahfedeydik, bana bir parfa baban kiiskiindii.
— Sana diifkundii babam, kiistiigii olmazdi ama...
— Bofbogazsin diye kizmifti.
— Keramet!
— Sorma!
Busbutiin kizdirayim ban, dedim...
— Ya?
Qivi, bir ananedir bizde, sokermi? fiviyi.
— "Ortahk fdyle fena, boyle miizebzeb if ler;
Ah o Yildiz'daki baykuf oluvermezse eger,
Akibet fok kotii..." dibace-i ma’lumiyle
Soze girdim.
— Kiziyor muydu?
— Hayir.
— Tekmille!
9
TORKlYEDE tSLAMCIUK DO ONCESI 447

— Birakan var nu ki? Rahmetli baban dogru larak,


Dedi:
"Oglum, bu temenni neye benzer, bana bak:
Efeklerin cam yiikten yanar, aman, derler,
Nedir bu (ektigimiz derd, o fifte fifte semer!
Biriyle ugrafiyorken gelir fatar obiirii;
Gelir ki taf gibi hain, hem eskisinden iri.
Semerci usta geberseydi... degmeyin keyfe!
Evet, gebermelidir inkisdr edin herife.
Zavalli usta gdfer bir giin akibet, ancak,
Makami oyle uzun boylu nerde bof kalacak?
(^irak mi, kalfa mi, kim varsa yaslanir kd?eye;
Takim bifer durur artik gelen giden efege.
Adam meger acemiymif, semerse hayli hiiner;
Sirayla baytari boylar zavalli merkepler.
Biitiin o beller, omuzlar fiiriir fiiriir oyulur;
Sonunda her birinin sirti yemyef il et olur.
"Giden semerciyi, derler, bulur muyuz fimdi?
Ya boyle kalfa degil, basbayagi muallimdi.
Nasil da kadrini vaktiyle bilmedik, tuhaf if:
Semer degilmif o rahmetlininki devletmij!''
Nasihatim sana: "herzeyle iftigali birak!
Adamligin yolu nerdense, bul da girmeye bak!
Adam mism: ebediyyen cihanda hursun, gez;
Yular takip seni bir kimsecik siiriikleyemez.
Adam degil misin, oglum, gonulliisiin semere;
Kiifiir savurma boyun kestigin semercilere."

— Sen ifin yoksa devir famlan paldir kuldur;


Neslimin foyle doniip bakmasi hatta ziildiir.
Goziim ensemde degil, gormeliyim ben oniimii;
Kestik athk hele mazi denilen kor dugiimu!
Ne zamandan beridir bagliyiz, artik biktik;
Demir aldik o sizin ananelikten fiktik.
— Pupa yelken afilm fayet oturmazsa gemi!
Bu tenezziih, cici bey, dogruca Kag'tane'ye mi?
— Hayir, enginleri bir bir gelerek, gayemize.
— Hele bir kerre <pkin Marmara'dan Akdeniz'e!
448 MEHMED AKIF erso y

Fikra gelsin mi?


— i$in fikracilik zaten, imam!
Korkanm fam devirirsin yine...
— Bilmem
Bocalarken bakar iistiindeki kaptan acemi;
Sanlir bir kayanm boynuna bigSre gemi.
"Bu nedir, Bey Baba, bittik mi, ne olduk?" derler;
Kimi evrtd okur iifler, kimi Id havle feker.
"Yok canim!" der Haa Kaptan, biriken yolculara:
"Su tiikenmif haberim yok, buyurun ifte kara!"
Siz de, oglum, bu maharette, bu ciir'ettesiniz;
Gemi yuzdvirmek ifin kalmadi meydanda deniz!
— Dinle bir fikra da benden bakalim fimdi.
— Olur.
— Devr-i sabikta kaza teknesi bir kohne vapur,
Akdeniz hattma tahsis edilir bol keseden.
Eski kaptan "Gidemem, der, getirin varsa giden!"
Yeni kaptan gelerek, dogru fikar mevkiine.
Adamin tali'i oldukfa giizelmif ki yine,
Yel iifursiin, su gotiirsun diye bekletmez pek,
Gece kalkar bu adem postasi Izmir diyerek.
Goksu'daymif gibi fi? fif yiizedursun, miskin...
Denizin nef'esi ala, hava enfes... Lakin,
Bir taraftan verivermez mi nihayet patlak,
Tekne kor kandil olur, yolcular allak bullak.
§imdi bifare siivariye ne dur var, ne otur;
Dinlenir farz ederek birfok emirler savurur:
"Getirin hartayi!" der; baksana majaallah:
§ile, Bartm, Kizilirmak... Guzelim, Bahr-i Siyah!
— Akdeniz yok mu?
— Hayir yok.
— Bu nasil kaptanhk?
— Haklism Bey Baba, gondermediler, fok yazdik.
Egilir sonra bakar: ibresi yok bir pusula...
Yiirumez ezbere, yShu, gemi eyvahlar ola!
Bora estikfe eser, dalgalar azdikfa azar...
"Getirin ibreyi!" der, bulmanin imkam mi var?
"ibre yok, Bey Baba, bilmem ne getirsek?" derler...
TORKIYB’PE ISLAMCIUK DO^ONCESt 44V

O da; "Oyleyse fehadet getirin!" der bu sefer.

Verdian tek silik onluktu, behey aksi imam,


Olacak soz mii dokuz kubbeli, finfinli Hamam?
Bize devlet diye teslim olunan jey neydi?
(^arpacak s£hil arar, kupkuru bir tekneydi!
On sekiz mil mi gideydik? Batmrdik...
— Lebbey?
Batmadik bir yeriniz kaldi mi, bilmem, dci bey?
"Devr-i sdbik" mi dedin jimdi?.. Elindeyse, gevir,
Ensesinden tutup eyyami da gelsin o devir.
Milletin be? parasiz onda, emin ol, yedisi!
Giinduzun af dolafir, ak$ama kirk ev kedisi!
Yatmn alemi (avdar kan$ik mezbeleye;
Ne bu? Ekmek! diye dunyayi verin velveleye.
Hastalik, kehle, sefalet saradursun, kol kol,
Sade siz seyre bakin!
— Harb-i umumi bu, ayol!
— Devr-i sabikta gebermezdi adam boyle zelil,
Diri bir yanda uzanmif, olii bir yanda seAl.
— Neye hiirriyyet ifin siirgiine gittindi?
— Evet.
Gittim amma bu degil bekledigim hurriyet.
Zlten ilan edilirken i$i fakmiftim ya...
Qatlasan hayra yorulmazdi o miskin riiya!
Ne herifler, ne kiliklar, ne nutuklardi, diifiin!
— Dufiinur, arz ederim sonra!
— Unutmam, bir g
Babiali yoku$undan pkiyordum, baktim;
Yolu boydan boya tutmuf eli bayrakli takim.
Geziyor bajlann iistiinde genizden bir ses.
Qomelip, salya siimiik, aglayadursun herkes,
Ben goriir gormez oten zumayi bir irkildim...
Ay, ZuhOri'ye fikan maskara! bildim... Bildim...

Memleket mahvoluyor, baksana, bedbinlikle.


Ben ki ecdada soven maskaralardan degilim,
Anarun hepsini rahmetle... Fakat miinfailim.
450 MEHMED AKlF ERSOY

— Neye?
— Zerk etmediler kalbime bir damla ummid.
Hoca, diinyada ya$anmaz yajamaktan nevmid.
Daha mektepte focuktuk, bizi yildirdi hayat;
Oysa h i; korku nedir bilmeyecektik, heyhat!
Neslim urkekmi?, evet, yoktu ki iirkutmeyeni;
"Yiirii oglum!” diye tejci' edecek yerde beni,
Diktiler karjima bir kapkara miistakbel ki,
Oyle korkunf olamaz hortlasa devler belki!
Bana dunyaya fikarken "batacaksin!” dediler...
Qkmadan batmayi ogren, ne kadar safma hiiner!
Ye'si ezber bilirim, azmi yiizunden tammam;
Okutan boyle okutmu$tu, begendin mi, imam?
— Qatti, lakin, o yalan belledigin istikbal.
— Hadi fatmi? diyelim, kimlere ait ki vebal?
Bir i§ik gosteren olsaydi eger, tek bir if ik
Biz o zulmetleri bin parfa edip fikmiftik.
Iki iif yiiz senedir serpemiyor bizde §ebab;
Qiinku bifSrenin atisine imam harab.
Hissi yok, fikri bozuk, azmini dersen: mefluc...
Hani ruhunda o haksizliga isyan, o hurtic?
Karfidan zinde goriirsiin, sokulursun ki: yanm...
Yandik ecdadimizm nanna, hali yananm!
Ye'si tekfir eden imanima olsun ki yemin,
Bize telldn-i iimid etmediler, yoksa bu din,
Yine diinyalara yaymijh ye$il golgesini;
Yine hakkin sesi bogmuftu dalalin sesini.
Musliimanlik bu degil, biz yolumuzdan saptik,
Tapacakbir putumuz yoktu, ozendik, yaptik!
Goreyim gel de biiyiik bildigin Allah'i kayir...
Hani, tevfik-i ilahiye kanan var mi? Hayir.
Ya senin alem-i Islam'm inanmi? ye'se;
Din-i resmisi odur, vazgefemez kim ne dese!
Once dort kit'ayi alt iist eden iman-i metin;
Sonra, dort yiiz bu kadar milyon adam, hepsi cebin!
§arka in, Magribe yuksel goremezsin galeyan...
Nasil olmu? da uyufmu? butiin iimmetteki kan?
Neye tutmuj da bu §evket, bu §eh&met dini,
TORKlYEOE tStA M ClU K POgONCBSl 461

Benden imsak ediyor ceddime bezl ettigini?


Yajam ak hakk-i sarihim mi? Evet. Bir mantik,
Bunu inkdr edemez, fiinkii bedihi artik.
Biz bedahet de bu dyleyse: "Qtlifmak borcum."
Yok iradem ki, fakat, dipdiri bir meflucum!

O f lu tedric ile bagdaf kurarak koltukta,


Dedi:
— C^oktan beridir vardi benim bir derdim:
Gideyim, zaiimi ikaz edeyim, isterdim.
O, bizim cami uzaktir, gelemez, mani ne?
Giderim ben, diyerek, vardim onun camiine.
Kafes ardinda hanimlar gibi sakhydi Hamid,
Koca §evketli! Hakikat bunu etmezdim iimid.
Belki kirk elli bin askerle sanlrru? Yildiz;
O silahforler; o fesli herifler sayisiz.
Neye mal olmada seyret, herifin bir namazi:
SSde altrru? bin adam kaldi namazsiz en azi!
Hele tebziri ajan masrafi, dersen, sorma.
Gordiigiim maskaralik gitti de artik zoruma,
Dedim ki: "Bunca zamandir nedir bu gizlenmek?
Biraz da meydana fiksan da hasbihal etsek.
Adam mi, cin mi nesin? Yok ne bir goren, ne eden;
Ya fiinkii saklamyorsun bucak bucak bizden.
Degil mi saklamyorsun, demek ki: korkudasm;
Ya fiinkii korkan adamlar gerek ki saklanstn.
Degil mi korkudasm, var kabahatin mutlak!..."

Bir de baktim, canavarlar pusulardan fikarak,


Ko$tular, tekmeye kuwet kimi dipfilde kimi,
Serdiler her tarafindan delinen postekimi.
— Sonra?...
— Ben hissimi kaybetmifim artik...
— Vah vah!
— Sanki bir korkulu riiya idi... Ferdasi sabah,
Deniz iistiinde bulup kendimi jajtim bu i$e,
Dedim ki: "Anlatinm ben, Hamid, obiir gelife.
Adam aldikfa Lazistan kiyisindan takalar.
452 MEHMED AKtr ERSOY

Kurtuluj yok, seni Mandal diye bir giin yakalar!"


Kadri Bey hem beni, hem vSizi tatyip etti;
Aba giydirdi ki bizlerce birer hil'atti.
Sonra birfok paralar verdi...
— Cebinden mi?
— Evet.
Oflu reddetti, ben aldun...
— Iyi olmuf..
— Elbet.
— ifte gordiin ya, Hocam millet ifin l&zim olan,
Hoca Mandal'daki iman gibi saglam iman.
Titretirsin yine dunyayi, emin ol, tir tir;
Hele sen §ark’a o imanda be§ on sine getir.
Ziippe valiye fatan hangi miiderrisse, ona,
Soranm ben ki: afik gordiigii bir hak yoluna,
Kellesinden gefecek molla yetiftirmif mi?
Oturup sadece, mektepleri tenkid if mi?
Kuru laftan ne fikar? Tingir elek, tingir saf...
Mektebin afsa eger, medresen ondan daha af!
Bu da muhtaf, o da, yillarca mugaddi yemege.
"Neye boynun bu kadar egri" demifler, deveye,
"A kuzum, hangi yerim dogru?" demif. soz de budur.
Sen i§in yoksa, filan meslege ver payeyi, dur.
O filan meslek, evet, bizde filandan yiiksek;
Bir bifak sirh kadar farki, fakat olfersek.
Beni gordiin ya, 5u ben kaf paralik f airsem,
Senin ilmin de odur, nafile ugra?ma, Kose'm.
“Bekfi hirsiz yakalar bagda, ko$ar der ki Beye:
— Bagladim haydudu, zor zar, ayagmdan direge.
— Ayagmdan mi dedin? Kollan meydanda demek!
Ulan, aptal mi nesin? §imdi fozer...
— Kim fozecek?
— Hele bak! Kendi fozer elleri boftaysa...
— Pafam,
Hif tela? etme!
— Neden?
— fiinkii bizim koylii adam...
— Ne fikar? Gitti gider...
TORKlYE’DE lStAMCIUK DOgONCESI 463

— Gitmesinin var mi yolu?


Tut ki, ben bilmemi$im baglanacakmt; da kolu;
Ayagmdan ipi gevjetmeyi akl etmez o da."

Biz de bir koyliileriz, yanlamijiz bir yurda.


Oyle hif kendini aldatmaya kalki^mamali,
Hangimiz, ba$ka metiiz? Hepimiz Tirhalli!
Medresen var mi senin? Bence o foktan yiiriidCi.
Hadi goster bakayim jimdi de ibnii'r-Rii$d'u?
Ibn-i Sin3 neye yok? Nerde Gazali gorelim?
Hani Seyyid gibi, Razi gibi iif be; alim?
En biiyiik faziluuz: bunlann iisanndan,
Belki on $erhe bakip, bir kuru mana fikaran.
Yedi yiiz yillik eserlerle bu dinin haia,
Ihtiyacatmi kabil mi telaft? Asia.
Dogrudan dogruya Kur'an'dan alip ilhami,
Asnn idrakine soyletmeliyiz Isiam'i.
Kuru dava ile olmaz bu, fakat, ilm ister;
Ben o kudrette adam gormiiyorum, sen goster?
Koca ilmiyyeyi aktar da, bul iif tane fakih:
Zevk-i fikhisi biitiin, fikri afik, ruhu nezih?
Sayisiz hadise var ortada tatbik edecek;
Hani bir tane "usul" alimi, yahu, bir tek?
Boyle avSre dii$iinceyle yajanmaz, heyhat,
"Miilteka" fikhiruzm nami, usulun "Mir'at".
Yajamr, zannediyorsan, Baba Cafer'Iiksin,
Nefes ettir, fabucak, kendine, olsun bitsin!
Oliiler dini degil, sen de bilirsin ki bu din,
Diri dogmu?, duracak dipdiri, durdukfa zemin.
Neye israf edelim bir siirii iknaiyyat?
Hoca, madem ki bu din: din-i bejer, din-i hayat,
Bejerin hakka refik olmak ifin vicdaru,
Be^eriyyetle beraber yiiriimektir jam.
Yuriimez dersen eger, ruhu gider isiamm;
O yiiriir, sen yiiriimezsen, ne olur encamm?
Oflu'nun ilmi de olsaydi o imana gore,
Jimdi bajtanbaja tevhid ile doimu$tu kiire.
O nasil kalb, o nasil azm, o nasil itmi'nan?...
464 MEHMED Ak i f ersoy

i?te tevfik-i ilahiye yurekten inanan;


I§te "IS havfe aleyhim" diye Kur'an-i Hakim,
Bu veli ziimreyi etmektedir ancak tekrtm.

— §imdi, oglum, kizacaksm ya, fakat, bo? ne desen;


Bu rezalet beni meyus ediyor attden.
HSle baktikfa adam kahroluyor, elde degil;
Bizi kim kurtaracak, var mi ki bir ba?ka nesil?
— Asim'in nesli, Hocam,
— Nerde!
— Hayir, haksizsm!
Galiba oglan'a pek fazla bugunler hirsin?
— Asim'in nesli... diyorsun. Ne uzun boylu hayai!
— Asim'in nesline miinkaad olacak istikbal.

— Sizi haksiz fikaran yoktu ya?


— Olsun mu?
Affedersin, Hocazadem, ne kadar safma bu laf!
Hakli, haksiz diye taksimi kim etmi? ki kabul?
Bu cihan, baksana, ba?tanba?a: akil, me'ktil.
Kuvvetin sirtim kimmi§, goreyim, okjamayan?
Ne zaman altta kalirsan, o zaman derdine yan!
"Be?erin adli masal, hak zipinndir yaliniz;
Doviilen mahkemelerden kovulur, fiinkii: cihz!"
Bizim oglan bunu virdetmi?, okur her yerde...
— Dogru soz, sonra, tabii, efelik var serde!
— Efelik, fok giizel amma, sonu fikmaz bu yolun;
Etme, oglum, ?una bir parfa nasihatte bulun.
Cjlunku ben korkuyorum, soylemi? olsam tekrar,
Yuzgoz olduk, edecek mesele isyanda karar.
— Ne demek! H if sana isyan mi edermi? Asim?
— Bence her mumkiinii vaktiyle diijunmek lazim.
— Hocam, eviadina benzer bulamazsm arasan,
Gormedim ben bu kadar dortba?i mSmur insan.
Ne biiyiik hilkat o Asim, ne muazzam heykel!
Onu, bir §i'r-i hamSset gibi, ilhlm-i ezel,
Sana sunduysa, afip ruhunu te?rihe fall?...
Galiba oglam yanli? goriiyorsun, yanli?!
TpRKlYE'DE ISLAMCILIK DOgONCESl 466

Yalruz gogsiiniin eb'adi mi sandin yiiksek?


in de a'milkina bir bak, ne derinmi? o yiirek!
Dalgalandikfa ifinde tagan iman denizi,
Dokiilen hisleri gor: incilerin en temizi.
Govde yalfin kayadan abide, likayd-i ecel;
Sanki h if duygusu yok... Bir de fakat ruhuna gel;
O ne ifr3t ile rikkat! Hani, etsen ta'mik,
Bir kadin ruhu degildir o kadar belki rakik.
Sonra, irfani ifin soyleyecek soz bulamadim;
Oglanin bildigi, ogrendigi her $ey saglam.
Boynu dehjetli, evet, beyni de lakin zinde;
Kafa enseyle beraber gidiyor seyrinde.
(Jolde ben hayli gorujtiim bu sefer Asim'la;
Hoca, temin ederek soylerim imanimja:
igtinam etmeye baktim focugun sohbetini;
Pek yakindan tanidim fiinkii hususiyyetini.
Ne gurejtirmedigim kaldi, ne kojturmadigim;
Ne de "her jeyde sifirsin!" diye cojturmadigim.
Qoliin asude muhitinde gefen giinlerimiz,
Bana gosterdi tamamiyle ki: oglun e$siz.
Bi-tenaht safahatiyle herif ayn cihan;
Bi-tenahi safahatinda da, lakin, insan.

— Dur oglum, yetijir!


— Lutfedin, bitmedi...
— Bir dinle de, olmazsa, b
Bana anlat bakayun fimdi; ju bifare ocak,
Zorbalar saltanatindan ne zaman kurtulacak?
H if bu mantikla, a divane, hiikiimet mi yiiriir?
Bir cemaat ki erenler i$i yumrukla goriir,
Kafa bitmi? demek artik, fekiver kuyrugunu!
Kuwetin hakki midir enselemek buldugunu?

— Seni foktan beridir, gordiigiimuz yok, Asim,


Nerdesin? Yerde misin? Gdkte misin? Gel, bakalim!
Yahmzsin?
— Yaliniz geldim, efendim, bu sefer.
— Getireydin, a canim, junlan...
456 MEHMED AKlF ERSOY

— Bilseydim eger...
— Aferin, dogrusu, cevherli focuklar, belli!
iftihar etmeli gordiikfe bu giirbiiz nesli.
— Ben de $ukrammi arz etmeliyim $imdi size,
Boyle en sevgili y&rammi takdirinize.
Amca Bey, gordiinuz, Allah ifin insan jeyler...
Ama bir tiirlii lsuunaz, ne sebeptense peder.
— Akli ermez babanin, sen nene lazim, bana bak!
— Yeni yazdiklamuz nerde, efendim, okusak?
Aradim kimsede yok...
— Varsa da iif dort eserim,
Zat-j saminizi hojnud edemez zannederim:
Demevi zevkiniz elbet demevt $i'r ister!
— Asabi olsa da rlziyiz, efendim, bizler...
Bir miz£c istemiyorsak o da: LenfSilik;
Qunkii milletler ifin, dogrusu, gayet miihlik.
— Edebiyahmiz Allah'a emanet desene!
Babanin oglusun, Asim, ne kadar olsa yine.
— Pek taraftan degildir pederim...
— Sorma, fena!
Udeba nAmina kim varsa, bila-istisna,
Hepsinin ruhunu $ad etti bugiin...
— Etmeyiniz!
— Dedim: artik bu kadar sovmeye lSyik degiliz.
"Sen de kimsin?" deyivermez mi, ne oldum bilsen!
Bense §air gefinirdim, hele bir bak, juna sen!
Kom$unun haline gulmek ne fena $ey!
— Elbet:
Yok ki dunyada cezasiz kalacak bir hareket.
— Evet, oglum,yaluuz ibret alanlar nerde?
Edebi sohbet olurmu; buyiicek bir yerde.
"Neden Ssanmizm hepsi felimsiz?" derler.
Bu zemin ustune herkes iki iif soz soyler.
Bulunur, neyse, nihayet baligm belkemigi:
§ark'in iif bin senedir, giin sayarak bekledigi,
O muazzam, o yaman ?air-i dahiyi zaman,
Qikanp vermemig Sgujuna yurdun el'Sn.
Ruh-i millimizi tatmin edemezmi? bir edib.
TORKtYEDE isU M CIU K DOgONCESt 467

Gelmeden sahne-i eyySma o dahi-i mehib.


Geceler hamile, madem, focuklar er gef dogacak.
Anna sen fimdi ifin girdigi son safhaya bak:
Hangi saz gairi, bilmem, bunu alrruf da haber;
"Neciyim ben?" diye, giinlerce tepinmif ter ter!
Sonra durmu$sa da, hala, dediler, gayzi yaman;
Dut yemi? bulbule donmiif, giderek kahnndan.

Buna gulmii?Him, evet, giilmeyecektim, oglum,


Qarfabuk adl-i ilahi dedi: "Dur fimdi kulum.
Sen ki, vah vah diyecek yerde giilersin kah kah;
i$te fi'l, ifte ceza, fek bakalim!" Eyvallah.
Babanin yok mu davuldan beter ikizi, hani,
Tipki ruyadan ayilmiflara benzetti beni!
— Yok efendim, bu kadar fiddetli etmem ya umid,
Mamafih pederin hakki degildir tenkid?..
— §imdi Asim, edebiyyah birak, bir tarafa;
Daha ciddi ifimiz var, gefelim bafka lafa.
Galiba soyledigim yoktu? Evet, hif yoktu:
Misr'in, en muhte$em Ustadi Muhammed Abdu,
Konufurken neye dairse Cemaleddin'le;
Der ki tilmizine Afgan'h:
"— Muhammed dinle!
Inkilab istiyorum, bafka degil, hem fabucak.
One bizler diifiip islami da kaldirmazsak,
Nazariyyat ile bir feyler olur zannetme!..
O berahlni de artik yetifir, dinletme!
Qiinkii muhtac-i tezahur degil, isti'dadm..."
"— §iiphe yok, hakk-i semuhUeri var Ustadm...
Gidelim bir yere, hatta fu bizim Sudan'a;
Yeni bir medrese tesis edelim Urban'a.
Daha iif be? de faziletii miicahid bulalim,
Nesli tehzib ile, i'la ile mefgul olalim.
Qikanp gonderelim, hasili, feyhim.yer yer,
Oradan alem-i islam'a Cemaleddin'ler."
"— Bu, fakat, yirmi yil ister ki kolay gormiiyorum...
Yirmi giinliik i$e bak sen!"
’— Kulunuz ma'zurum.'
458 MEHMED Ak i f e r s o y

Kissadan hisse fikarsak mi, ne dersin Asim!


Anliyorsun ya, zarar yok, daha iyi anlajalim :
inkilab istiyorum, ben de, fakat, Abdu gibi...
Yoksa, ellerde kor alet efeler tertibi,
Babiali'leri basmak, adam asmakla degil.
Qek bu i§ten biitiin ihvanini kendin de fekil.
Gezmeyin ortada, oglum sokulun bir sapaya,
Varsa imkAm, yann avdet edin Avrupa'ya.

— Amca Bey!
— Nafile Asim, seni hif dinlemeyiz...
(fiinkii sen bir ki$isin, biz bakalim oyle miyiz?
Ben... Baban... Sonra Melek... Tutturamazsm ne desen.
Hadi tahsilini ikmale tez elden, hadi sen!
(fiinkii milletlerin ikbali ifin, evlddim,
Marifet, bir de fazilet... iki kudret lazim.
Marifet, ilkin, ahaliye saadet verecek
Butiin esbabi tafii; sonra fazilet gelerek,
O birikmi; duran esbabi ahr, memleketin
Hayr-i i'lasma tahsis ile sarf etmek ifin.
Marifet kudreti olmazsa bir ummette eger,
Tek faziletle teali edemez, za'fa dujer.
Iptidailige mahsus olan avare siikun,
Qdker asabina. Artik o da bundan memnun!
Marifet, farz edelim, var da, fazilet mefkud...
Bir felaket ki cemaatler ifin, na-mahdud.
Be$erin ruhunu tesmim edecek karha budur;
Ne musibettir o: taunlara rahmet okutur!
Bizler, edvar-i faziletleri cidden parlak,
Bir biiyiik milletin evladiyiz, oglum, ancak:
O (azilet, son iif asnn yiiriiyen ilmiyle,
Birle$ip gitmedi; bathkfa da ummet cehle,
Biinyevi kudreti giinden giine meflfif olarak,
Bir du§ii$ dujhi ki: davransa da sarsak sarsak.
Garb'in emriyle yatip kalkmaya artik mahkum;
Qiinku hakim ya§atan jevket-i fenden mahrum.
Biz, evet, hasmimizin kudret-i irfarundan,
Binasibiz de o yiizden bu §erefsiz husran.
TORKIYEDB ISLAMCIUK POgONCESt 468

Sonra a'sdra siiren haybeti fekmekle, bugiin,


O fazilet bile hiss 12, hareketsiz, olgiin.
$imdi, Asim, bana mufrit de, ne istersen de,
Marifetten de ciida, §ark, faziletten de.
L^kin ister misin, oglum, miiteselli olmak:
iftim a! biitiin Smillere, kudretlere bak.
Bunlann herbirinin kuw eti, mUziye inen,
Kokii mikdan olur; fiinkii bu Smillerden,
En derin kokliisii, en saglami, en hakimidir.
§imdi, sen bizdeki kudretleri e$sen bir bir,
Goreceksin ki: bu millette fazilet en uzun,
En derin koklere yaslanmada; hem sonra onun,
Bir miibarek suyu var, hif kurumaz: Din-i miibin.
Hadisat etmesin oglum, seni asla bedbin...
Iki iif balta ayirmaz bizi mSzimizden.
Agacin kokleri madem ki derindir cidden,
Dali kopmu$, ne olur? Govdesi gitm ij, ne zarar?
O, bakarsm, yine iistiindeki edvan yarar,
Yukselir, fijkinp, afak-i perijammiza;
Yine bin v3ha serer kavrulan imanimiza.
Vakia ortada yiizlerce mesavl yiiziiyor;
Sen bu kabusu biitiin jerre degil, hayra da yor.
(fiinkii yoktur birinin kalb-i cemaatte yeri;
Arasan: hepsi be? on maskara ferdin hiineri!
Bu cihetten, hani, hif yilmasm, oglum, goziiniiz;
Sade Garb'in, yaliniz ilmine donsiin yiiziiniiz.
O focuklarla beraber, gece giindiiz, didinin;
Giden iif yiiz senelik ilmi sik elden edinin!
Fen diyannda sizan na-miitenahi pinan.
Hem ifin, hem getirin yurda o nafi sulan.
Ayni menbaian ihya ifin artik burada,
Kafamz iflesin, oglum, kanal olsun arada.

Sen gefenlerde demijtin ki:


"Yazik haia biz,
Diinkii ilmin bile bigSnesiyiz, cahiliyiz.
I?te fikdani bu ihmal edilen marifetin,
Nesli bir acze dii?urmu$ ki, bugiin, memleketin.
460 MEHMED AKtF ERSOY

Bir yigin kuweti var, hem ne tabii de, heniiz,


Biz o kuwetlere eller gibi hakim degiliz!
Vannin ilmi nedir, halbuki? Gayet mud hi;:
"Maddenin kudret-i zerriyyesi" ugra;tigi i;.
O yaman kudrete hakim olabilsem diyerek,
Sarf edip durmada birfok kafa binlerce emek.
Onu bir buldu mu, artik bu zemin: ba;ka zemin.
C^iinku bir damla komurden edecekler temin,
Oyle milyonla degil, na-miitenahi kudret!..."

Ibret al kendi soziinden, aman, oglum, gayTet!


Bir yilm var daha zanmmca?
— Evet.
— Bak, ne kolay!
Lakin ihvSn-i kiramm?
— Qogunun altijar ay.
— Hep giderler ya, beraberce?
— Giderler, malum.
— Hepsinin meslegi saglam mi?
— Evet, miisbet ulum.
— inkil&bm yolu madem ki bu yoldur yaliniz,
"Nerdesin hey gidi Berlin!" diyerek yollanmiz.
Alta ay, bir sene gayret size eglence demek...
Siz ki yillarca neler fekmediniz, hem giilerek!
Hani, bir dmre bedeldir ;u gefen her giinuniiz;
Bir giin ewel gidiniz, bir saat ewel doniiniiz!
§ark’m agG$u afiktir o zaman i;te size;
O zaman varmamn imkam olur gayenize;
O zaman dinlerim artik seni, Asim, bol bol...
— Yann ak^im gideriz.
— Oyle mi? Berhudar ol.

Safahat - Asim, s. 379-444 (1975). Ilk baskisl: I’ 19


IV
Cemaleddin Efgani

Dogunun yetijtirdigi fitratlann en yiiksegi olmasa bile en yuksekle-


rinden biri oldugu jiiphe gotiirmeyen merhum Cemaleddin Efgani'ye
dair birka; soz soylemek istiyorum. ifimizde merhumu gormeyen foksa
da zannederim ifitmeyen, bilmeyen yoktur. Muhtemeldir ki sevgili oku-
yuculanmiz $u satirlarda Cemaleddin'in ozel hayatina, ilmi hayatina,
siyast hayatina ait malumat goreceklerini zannediyorlar. Hayir, oyle et-
rafli bir terciime-i hali in$aallah ilerde yazariz. Benim bugiin yapmak is-
tedigim birjey varsa o da hazretin pek hatirasina siiriilmek istenilen bir
lekeyi, bir biihtan pisligini gostermek, onun mahiyetini, nereden geldigi-
»i tetkik etmektir.
Cemaleddin'in matbu, gaynmatbu bir;ok risileleri, makaleleri, hita-
beleri varsa da merhumun en biiyiik, en kalici eseri bence Misir muftiisii
?eyh Muhammed Abduh'tur. Evet §inasi millete en muazzam hizmetini
Namik Kemal'i yetiftirmek suretiyle yerine getirdigi gibi Cemaleddin de
IsUm alemine en kiymetli bir yadigar olarak merhum Muftu'yii birak-
nu§tar. §eyh Muhammed Abduh oimii? yiireklere gayret ruhu, fehamet
ruhu iifleyen sihirli beyam, o cojkun feyzi hangi kaynaktan ahyordu?
?iiphesiz biiyiik iistadi Cemaleddin'in diigiincelerinden.
Cemaleddin'in istanbul'a birinci geliji Ali Paja'nm sadrazamligina
fastlamijh. Merhum Efganlilara mahsus o sevimli kiyafet iipnde olarak
^Sa'nm meclisine girer, en yiiksek feref mevkiini ihraz eder, kimsenin
nail olamayacagi hiirmeti goriirdii. Bununla beraber Cemaleddin'i tak-
^'r eden yalmz Ali Paja degildi. istanbul'un biitiin emirleri, vezirleri,
buyiikleri adetce, kiyafetce, dilce kendilerine bigane gelmesi icap eden
zatin ilmine, diyanetine, alicenaphgina hayran olmuflardi.
462 MEHMED Ak if ersoy

Aradan alti ay kadar bir zaman gelince Cemaleddin Meclis-i Maarif


azahgina tayin edildi. Bu memuriyetinde maarifin yayginlajtmlmasi
ifin diifiindugu vasitalan pervasizca soyledi ki arkada$lan bunun gorii-
$iine iftirak etmiyordu. Zamanin feyhulislami bulunan zat Cemaled­
din'in fikirlerini ozel menfaatine aykin gordtigu ifin fena halde kiziyor,
zavalhyi gdzden du$iirmek ifin vesile anyordu.
1287 Ramazamnda idi ki Darulfiinun miidiiru Tahsin Efendi (Mos-
yo Tahsin) merhum §eyh'den fenlerin ve sanatlann tejviki yolunda bir
konufma istemifti. Cemaleddin Turkfesinin o kadar kuw etli olmadiguu
ileri siirerek mazur goriilmesini rica etm ijse de berikinin isran uzerine
muztar kalarak etrafli bir konu§ma tertip etmi§, bununla beraber zemin
ve zamana uygun olup olmadigim anlamak ifin onceden memleketin
ileri gelenlerine gostermifti.
Dariilfunun'un afilacagi giin Cemaleddin'in konu$masni dinlemek
ifin istanbul'un emtrleri, aiimleri, e$rafi kamilen toplanmifti. §eyhulis-
15m da cemaatm ifinde bulunuyordu. Cemaleddin konu$ma kiirsiisiine
fikinca jeyhulislam olanca dikkatini konujmarun ifinde kotiiye yorul-
maya miisait bir iki ciimle yakalamaya hasretmi§ti.
Cemaleddin konujmasinda diyordu ki:
"M aijet-i insaniye bir beden-i zT-hayata benzer, sanayi'in herbiri, mai§ete
olan medan itibariyle, o bedenin bir uzvu mesabesindedir; mesela miilk
tedbirin, iradenin merkezi olan dimagm aymdir Demircilik kol, fiftfilik
ciger, gemidlik ayak gibidir..."

Cemaleddin bu gibi basit te$bihlerle biitiin uzuvlan saydiktan sonra


neticeyi veriyordu:
"Saadet-i insaniyenin biinyesi, cismi bu suretle tefekkiil eder. Cismin haya­
ti ise ruh ile kaim olmasma nazaran bu cismin, yani saadet-i bejeriyenin
ruhu ya niibiiw et (Peygamberlik)tir, yahut hikmettir. Lakin bunlar bafka
ba;ka $eylerdir. N iibiiw et bir ata-yi ilahidir ki faligmakla elde edilemez.
Cenab-i Hak mahluklan arasindan her kimi isterse bu feyze mazhar kilaf
Allahu a'lemu haysii yec'alu risalatih ("Allah peygamberliklerini kime verece-
jjini daha iyi bilir" En'am, 6/124). Hikmete gelince bu imal-i fikr ile, iktisab-
i malumat ile kazamlir. Sonra nebi hatadan masumdur, halbuki haktm ha-
taya du^ebilir Bir de ahk3m-i niibiiw et damen-i ismeti levs-i batilin hiicu-
mundan miinezzeh olan ilm-i ilahi uzerine varid olmu$tur ki bunlan ka-
bul, imantn feraiz-i esasiyesindendir. Hiikemanin 3r3sma gelince bunlara
ittiba miitehattim olmayip ancak §er-i ilahiye muhalif olmamak jartiyl3
akla muvafik geleni kabul edebilir."
TORKtYE-DE ISLAMCIUK DtjgtTNCESl *a

i$te Cemaleddin'in niibuwete ait olmak iizere soyledigi sozler bun­


dan ibarettir ki isldm alimlerinin icmaiyla sabit olan hakikata tamamiyla
mutabik oldugu halde feyhulislam, merhumdan intikam almak ifin "Ce­
maleddin niibiiw et bir nevi sanattir diyor” fayiasim fikardi, bunu teyit
ifin de '‘niibiiw eti sanatlara dair verdigi bir nutukta zikretti" dedi. Daha
sonra camilerdeki vaizlere §eyh'in aleyhinde yiirumelerini emretti. Za-
valh Cemaleddin aleyhindeki sozlerin sirf biihtandan ibaret oldugunu,
hakikatin meydana fikmasi ifin feyhulislam ile muhakeme edilmesi la­
zim gelecegini soylediyse de kimseye dinletemedi. Mesele gazetelerin
agzina diiftii, bunlann bir kismi jeyhulislamin, bir kismi da §eyh'in le-
hinde idare-i kelam etti.
Nihayet merhumun sevdiklerinden bir kismi ona sabir ve sekinet
tavsiye ettiler? Zaman bu gibi haksiz fayialan hiikumden d u;u rur, haki-
kati meydana fikanr, dedilerse de dini gayreti ilmi kadar yiiksek olan
Cemaleddin bir tiirlii duramadi. Her hiilkarda feyhulislamla mahkeme
edilmesini israrla istedi. Akibet fikirler siikun buluncaya kadar Istan-
bul'u terkederek bilahare isterse yine donmek fartiyla nefyi hakkinda
irade-i aliye fikti. Zavalli Cemaleddin her manasiyla mazlum b r halde
Istanbul'u terkederek Misir'a gitmeye mecbur oldu.
ifte merhumdan ne zaman bahsedilse ”ilmine, faziletine, siyasetine
soz yoksa da ne yazik ki miilhid (dinsiz) idi, nubuwete inanmazdi" der­
ler ki anlamadan, dinlemeden soylenen ju sozlerin nereden fiktigi gorii-
liiyor.
iki hassiyet eder batil u hakki temyiz:
Biri tedkik-i haberdir, biri ta'mik-i nazar

H asbihal

Gefen hafta merhum Cemaleddin Efganl'ye dair birkaf soz so' le-
miftim. Maksadim o biiyiik adama isnat edilmek istenilen dinsizligin
pek yanlif bir tevcih oldugunu gostermek idi. Ne yazik ki bu sefer de
"Cemaleddin miilhid degildi, fakat Vehhabt idi!" iddiasi ortaya suriilme-
ye bafladi.
Acaba bu fayiayi fikaranlar bir adamin almna "Vehhabi" damgasmi
yapiftirmanin ne demek oldugunu biliyorlar mi?
Vehhabilik belirli bir mezhebin ismi olmakla beraber Arabistan'in
464 MEHMED Ak if ERSOY

birfok yerlerinde dinsiz taninan, yahut oyle tanitilmak istenilen adamla-


ra verilen bir payedir. Lehinde soylenen sozlere inanmamak, lakin aley­
hinde soylenenlere derhal iman etmek insanlarda cibilli bir dzellik oldu­
gu ifin mesela ben bugiin fikar da Allah'tan korkmadan en akidesi pak
bir adam hakkinda "iyidir ama dinsiz olmasa!..." dersem az zaman sonra
zavalliyi butiin a$iret halki ba$tan baja miilhid tamrlar. Acaba bu adam
ilhadi gerektirecek ne yapmi;, ne soylemi; demeyi hatirlanna bile getir-
mezler!
Musliimanlikta en giif birfey varsa o da bir adama dinsiz payesini
vermekten ibaret oldugu halde faziletini, irfanim, ikbalini, johretini fe-
kemedigimiz, yahut dii$iinme tarzmi kendi mejrebimize uygun gorme-
digimiz kimseleri bu hasbt rutbe ile gozden diijurmek nedense bize pek
kolay geliyor!
Liizum-i kiifiir bafka, iltizam-i kiifiir yine ba§ka iken, yuzde dok-
sandokuz ihtimal dogrudan dogruya tekfirini icab eden bir adami yiizde
bir ihtimalle kurtarmak iizerimize farz iken biz aksine bindebir zayif ih-
timalle yakaladigimizi dinsiz yapip fikiyoruz, gerideki dokuzyiizdok-
sandokuz iman ihtimalini nazara bile almiyoruz!
Arabistan'a gidin, en buyiik adamlan Vehhabi, Tiirkistan'a gelin
Farmason, Acemistan'a ugraym dinsiz, yahut Babi!
En garibi $urasidir ki biitiin isldm memleketlerinde bu unvan ile
te;hir edilen adamlann biiyiik bir kismi miisliimanligi, miislumanlari
miidafaa etmeye hayatim vakfetmij olan iimmetin buyiikleridir, milletin
fedakarlandir!
Bir yabanci aramiza girse dese ki: Ey miisliiman cemaat, falan, fa­
lan, falan zatlar sizin en akilhniz, en aliminiz, en fazihniz olduktan ba?ka
millet evlatlanmn saadetine falijm ij olmak itibariyle iyilikseveriniz, en
hamiyetlinizdir. Siz bunlan Vehhabllikle, masonlukla itham ediyorsu-
nuz, yani miisliimanhktan fikanyorsunuz. Demek sizin dininiz akilla,
ilimle, faziletle, hamiyetle kabil-i telif olamayacak! Bu soze karji ne diye-
bilecegiz?
Bugiin Misir memleketinde isiamm menfaatlanni miidafaa eden ne
kadar hamiyetli kalem varsa hepsi Cemaleddin'in terbiyesi sayesinde
yeti^mijtir. Tevhid diinyasina binlerce muharrir el, binlerce miitefekkir
dimag hediye eden Cemaleddin, Vehhabi olabilir mi?
Merhumu ne Afganistan'da, ne Hindistan'da, ne A vrupa'da, ne Os-
manli topraginda rahat birakmadilar, h ifbir yerde oturtm adilar. Cema-
TORKIYEDE 13LAMCIUK DtlgONCESI 465

leddin musluman aleminde hakiki, sermedi bir uyani? ba?latmak gaye­


sine matuf olan hamiyetinde kisitlama yapsaydi, bu siyasetine azicik fa-
sila verseydi, diinyamn her yerinde jerefiyle mutenasip bir debdebe
ifinde yajayabilirdi. Fakat o koca adam hamiyetinin yiiksek maksadi
ugrunda zamanin her tiirlii musibetlerine gogtis gerdi, ba?kalannm zo-
runlu olarak dayanamayacagi mahrumiyetlere, iimitsizliklere o kendi
tercihiyle katlandi. Kemal'in tabirine gore o bir ya?ayan fehit idi:

Ne devlettir $ehid-i zi-hayat olmak bu dtinyada!

» •
Cemaleddin hakkinda soylenen Vehhabilik $eyh Muhammed Ab­
duh ifin de esirgenmiyor. Iki senedir Sirat-i miislakim'in sayfalarinda
merhumun eserlerini gorup duruyoruz. Allah ifin soyleyelim, hangi
manasina aluursa almsin, Vehhabiligi okjar bir ciimlesi, bir makalesi gt>
riildti mu? Bazilan "?eyhin zuhdti ilmi nisbetinde degildi" derler. Olabi-
lir. Lakin acaba merhum biitiin hayatuu itikafla, nafile ibadetlerle gefi-
reydi isldm alemi ifin daha faydali mi olacakb? Mosyo Hanoto'ya kar?i
fikip da Magrib'deki milyonlarca miislumanm haklanni miidafaa et­
mek, oyle zannederim ki asirlarca nafile ibadet etmekten daha sevaptir.
Bilmez misiniz Hz. Omer tabiundan Ebu Kilabe'ye "Bence seni evlat
ve iyalin ifin nafaka tedarikiyle me?gul gormek, boyle mescit kojelerin-
de itikaf halinde gormekten daha hayirlidir" demi?. Du?iinmeli ki Ebu
Kilabe nihayet iif be? kijiden ibaret ailesine yiyecek bulacakti. Abduh
ise 300 milyonluk bir ailenin hayati ifin fahjmak mecburiyetinde idi!
i?te bugiin bir Cemaleddin'i, bir Muhammed Abduh'u yok! islam
diinyasi hakikaten kimsesiz, cidden garip. Biz bu gibi ummetin biiyiikle-
rini rahmetle, htirmetle anmahyiz ki geriden gelenler aramizda tatli bir
hatira birakabilmek iimidinden mahrum kalarak mucahededen vaz gef-
mesinler.
Uf be? sene once bir frenk bana demi?ti ki: "Fen ve sanat erbabmm
kiymetini takdir edemiyorsunuz, mazursunuz, lakin fali?ma ve hizmet
erbabmi takdir etmiyorsunuz! i?te bu kabahatiniz affedilmez..." ’Ey akil
sahipleri! tbrel almtz" (Ha?r, 59/2).

Mehmed Akif, "Cemaleddin E/ganT ve "Hasbihar, Strat-t mustakfm,


IV, sayi: 90 ve 91 (17CemaziyeIewel 1328 ve 24 Cemaztyelewel 1328).
V
Tefsir-i §erif
(Taklit)

BismiUahirrahmanirrahim.
“Hem onlara, 'Allah ne gtindermi} ise ona uyunuz', dendigi zaman 'bit
daha iyi, atalanmizi miidavim buldugumuz feylere uyarvz' derler. Pekala! Yu
atalan bir §eye akil erdirememif, dogru yolu sefmemif ise yine mi uyacaklar?"
(Bakara, 2/170).
Ayet-i kerime Bakara suresindedir. Bununla beraber aym meali teb-
lig eden diger ayetler de vardir: "Hayir, belki onlar 'biz babalanmm bu yol
iizere bulduk, biz onlann izini tutarak gidiyoruz' derler." ”Boylece senden Sn-
ce her ne zaman bir beldeye korkutucu (uyanci) bir peygamber gonderdiysek o
beldenin zenginleri ve ileri gelenleri, 'babalanmizi bu yolda bulduk, biz de on­
lann izine uyarak gidiyoruz' dediler." (Zuhruf, 43/22-23), "Siz Rabbiniz ta-
raftndan vahyolunana uyunuz, O'ndan bafka sahte dostlara uymayimz.-'
(A’raf, 7/3).
Terciime ettigimiz (ilk) ayetin hakim iislubuna dikkat olunursa g6"
riiliir ki: Korii koriine taklit edenleri, yani gorenek denilen o "batil inanf
lar hulasasinin" kuyruguna yapifip gidenleri Allahu Zii'l-Celal §eriat
liyle, fitrat diliyle teblig ettigi hakikatlara karji gozlerini yumup, kulak'
lanni tikayanlan, Buyiik Yaratia -isterse itab ile olsun- hitabina lay’*'
gormiiyor da onlann halini hikdye suretinde beyan buyuruyor.
Anlayana bundan biiyiik ibret, gorenekpler ifin bu kadar agir hak3'
ret olamaz.
Hakikatta, gerek dine, gerek dunyaya ait iflerde ilahi emirleri dii'*e'
memek, kendi aklinin, kendi vicdanmin hiikmiinii iptal ederek bajkala*
TORKlYET>E ISLAMCIUK DOgONCESl 461

mun vehimlerine tapinmak kadar sagma bir hareket tasawur edilebilir


mi?
Din ifini taklit ile kaim bilmenin kotii neticesidir ki, nesilden nesile
birer ikifer bidat, tifer befer hurafe miras olarak gele gele bugiin inanf-
lanmiz, taat ve ibadetlerimiz, muamelelerimiz adeta hurafeler toplami,
bidat yigira haline gelmif! Dinin sahih feklini kolay kolay hahra bile ge-
tiremiyoruz!
Bugiin bir bidat-i seyyieyi dinden fikanp atmak, dinin en biiyiik rii-
kiinlerinden birini yikmak demektir, belki ondan daha ziyade galeyam
mucip olur!
Gorenek dinimizi tahrip ettigi kadar diinyamizi da tahrip etmif tir.
Zaten musliimanlikta din ile diinya birbirinden aynlamaz ki. ifte tarih
meydanda duruyor. islam milleti feriab asli safveriyie muhafaza ettikfe
hem dini, hem diinyasi mamur imif, o safveti boyle bir siirii bidatla bu-
landinnca hiisrandan hiisrana diifmiif.
Ne gariptir ki doguda, batida, kuzeyde, giineyde, hasili diinyamn
her tarafinda milletin avam kismi "atalarumzdan boyle gordiik" itiraz
velvelesini her irfad (agnsina karfi en muthif, en miistahkem bir siper
gibi yiikseltir dururken, miitefekkir olmasi icap eden havas tabakasi ata-
lanndan gordiigii iyi feyleri de mutlaka atmak, mill! hiiviyetlerini tepe-
den tiraaga kadar degiftirmek sevdasmda!
Yeniyi iyiliginden, ozellikle liizumimdan dolayi almak, eskiyi de fe-
naligi sabit oldugu ifin atmak kimsenin aklina, daha dogrusu ifine gel-
miyor!
Dini taklit, diinyasi taklit, adetleri taklit, layafeti taklit, selami taklit,
keldnu taklit, hulasa herfeyi taklit olan bir milletin fertleri de insan takli-
di demektir ki kabil degil ictiaml bir heyet viicuda getiremez, binaena­
leyh yafayamaz.

Mehmed Akif, Tefsir-i $erif, Sebililrrefad, IX, sayi: 209 (23 Ramazan 1330).
VI
Hasbihal
(D ilde tasfiye)

Tarih tekerrurden bajka bir $ey degildir diyenler ne dogru soyle-


miflerdir! Bizim Ferid (Kam) "Diinya bir tiyatrodur ki yalniz oyunculan
degi§ir, yoksa oyunlar ayiudir" der. Hakikaten oyle!
Dikkatli bir baki$ fimdiki hali gefmi$ten pek az farkli bulur: Hep o
ifratlar, hep o tefritler, itidale kar$i hep o husumetler. Gefenlerde dili
tasfiye edelim, yahut etmeyelim meselesi meydan aldi. Her iki grup o
kadar ileri gitti ki aralaniu bulmak miimkiin olamadi. Evet, bir kismi
rahmetli Veysi'nin devrini ihya etmek istiyor, digeri de bize Maveraiin-
nehir'den Osmanlilar ifin pek yeni olan hif i$lenmemi$, yaratildigi gib'
kalmi$ bir dil getirmek hevesine kapiliyordu. Her iki taraf bir yigin iddi-
alarla, delillerle ortaya atilarak zaten kararsizhk, intizamsizhktan kurtul-
mayan fikirlerimizi biisbiitiin karijtirdi. Dilimizi de, jivem izi de
imljmizla omuz opii§ecek bir hale getirdi.
Vaktiyle Hiiseyin Danij Efendi isminde bir zat Servet-i fiinun'11
"leyl-i tnudelhem' li, "leyl-i mukefher'li §iirler yazar, MakamSt-i Harirt'p
oMunu; olmayanlar benim du$uncelerimi varsinlar anlamasmlar demek
isterdi. Yine bu zat "perenk" kelimesini kullaiur, fakat okuyuculannu*
yalniz Fransizca bilenlerine merhamet ederek sayfanm altma bu kelim6
"bijou’ kar^iligidir tarzmda bir not dii$erdi.
Bugiin de Ikdam gazetesinin ba;inda birtakim makaleler goruliiyof
ki Tiirkfe kelimelerin yambajlannda Arapfalan olmasa zavalli iimmet-i
merhume hifbir §ey anlayamayacak! Meclis yerine "kurultay", meb»s
TORKlYEDE tSLAMClLIK DtlgttNCE8t

yerine "yalvaf", ayan yerine "aksakal", hal yerine ''idemiik", can yerine
bilmem ne! Kelimeler boyle. §iveyi nakletmeye ise im kin yok.
§iiphesiz bu makaleleri yazan adamin bir maksadi, hem de hayirli
bir maksadi olacaktir. Evet bu maksat Osmanlilann resmi dili olan Turk-
feyi biitiin diinyadaki Turklerin anlayabilecegi bir hale getirmektir, zan-
nederim. Lakin aziak insaf edelim ki tutulan yol oraya gider mi? Hepi-
mizin bildigi, hem ba$ka bir dilden alinma oldugunu hatinna getireme-
yecek kadar iyi bildigi kelimeleri unutturarak hifbirimizin bilmedigi ta-
birleri kabul etmek suretiyle mi dilimizi sadeleftirecegiz? Mebusun ne
oldugunu elhamdiilillah iki senede ogrendik, fimdi bir de yalvaf mi og­
renecegiz? Meclis kelimesini Rumeli de, Anadolu'da bilmeyen, i?itme-
yen kimse yoktur, yalniz bazi yerlerde menclis diyenler pek kolay anla-
yacagi gibi menclis lafzinin fasihini de okur yazar takimi derhal bilir.
idemiik nedir? Hal kelimesinin karfiligi oyle mi? iyi ama bu kelime-
yi bize k a ; senede ogretebileceksiniz? Bugiin hal deyince anlamayacak
bir Tiirk, bir Osmanli var midir?
Dogrusu ben makale sahibinin iyi bir niyet beslediginden emin ol-
masam mutlaka bu zat dili tasfiye etmek isteyenlerle egleniyor, derdim.
Evet dilin sadeleftirilmesi farzdir. Gazetelerde zabita vukuati oyle
agir bir dille yazihyor ki avam onu bir dua gibi dinliyor: "Mehmed
Bey'in hanesine leylen fiirceyab-i duhul olan sank sekiz adet kalife-i
giranbaha sirkat etm ifdir" deyip de "Mehmed Bey'in bu gece evine hir-
siz girm if, sekiz hali falm if" dememek adeta maskarahktir. Avamin an-
layacagi manalar avamin kullandigi dille eda edilmeli, lakin bir siyasi ic-
mal (^agatayca yazilmamah, fiinkii iki taraf da anlamayacak!
Dilimiz bu hale gelebilmek ifin asirlar gefirtif. Bunu bir senede yi-
kip yenisini yapmaya falifm ak garip bir tefebbiis olmaz mi? Bir itiraz
eden diyebilir ki: iyi ama siz tabii bir Tiirkfe olmadigtndan fiiphe edil-
meyen bu dilinizi muhafaza etmede devam ederseniz zararli fikacaksi-
n'z. (fiinkii sizi Buhara'daki, Sibirya'daki, Kinm 'daki, Kafkasya'daki
Tiirkler anlayamayacak. Halbuki tkdam'm dilini ifletirseniz o zaman bii-
Wn Tiirk unsuni birbirini anlayacaktir. Bugiin en bilinen bir miiellifini-
z>n eseri ancak iki iif bin okuyucu bulurken o zaman iki iifyiizbin tane
basilacak, o kadar okuyucu bulacak.
itiraz yekten ku w etli goriiniiyor, lakin pek fiiriik: (fiinkii bu saydi-
Jm iz mem leketlerin Tiirkleri birbirinin yazdigim anlamiyor ki... Evet
Osmanli olmayan Tiirk unsuru arasinda hepsinin anlayacagi miifterek
470 MEHMED Ak i f ERSOY

bir dil yazilsaydi belki biz de miimkiin olsun, muhal olsun cemaata ka-
tilmak arzusunu gosterirdik. Rusya'dan gelen Turklerin aklierenleri iyi
du$iinenleri "Siz Osmanlilar, dilinizi biraz sadele$tirin, islah ed in, biz
onu kabul edelim, yoksa sizin bize uymaya heves etmeniz h i; makul de­
gildir" diyorlar.
Kinm'da fikan Terciiman gazetesinin eski diliyle jim d iki arasmda
ne biiyiik fark vardir. ijte o gazete bizim Osmanli Turk;esinin iyi taraf-
lanni almak suretiyle hem dilini ba$kala;tirdi, hem de o havalideki
Tiirkleri bizim Tiirk;eye biraz ali$tirdi. Artik ilim dilinden, edebiyat di­
linden bahsetmeyi ba$ka bir giine birakacagim. Muhterem okuyuculan-
rnizm mutalaalaruu beklerim.

Mehmed Akif, "Hasbihal", Simf-i milstakim, IV, sayi: 92 (1 Cemaziyelahir 1328).


VII
Hasbihal

ikindi iistii Ayasofya meydanindan gefiyordum, jadirvan havali-


sinden boliik boliik cemaat bende olan bir hatira, sonra birfok hayal,
sonra birfok temenni, birfok limit uyandirdi:
Kemal Bey merhum bir giin arkadajlanndan Nuri bey'le beraber yi­
ne bu meydandan gefiyorm uj. Ogle namazuu kilarak caminin muhtelif
kapilanndan muhtelif semtlere dagilan halki dikkat nazanyla siizdiikten
sonra demi$ ki:
— Nuri, bu millet ne zaman adam olur bilir misin?
— Hayir.
— Ne zaman bu camilerden ?u dizlikli, poturlu hamallarla, kiifeci-
lerle beraber senin benim gibi yakalikk, bastonlu beyler pkarsa.
Nuri Bey bu vakayi tamdiklanndan birine soylemif, ben o adamdan
duydum. Dii$uniilurse soz ne kadar dogru, ne kadar marvalidir!
Kem&l Bey merhum bu temennisiyle tabii avamin ibadetini hafife
alrruyor, ancak ibadeti bizzat kasdedilen $ey bilen, abdestte, namazda,
camide, cemaatta ne biiyiik hikmetler, ne incelikler bulundugunu ijitip
bellemeyen bu zavallilarm ifinde kendilerini irjad edecek, uyandiracak
adamlann bulunmasini istiyor.
Camiler millet efkdniu aydinlatmak ifin ne miisait yerlerdir!
Agzi diizgiin bir zat kiirsiiye fikar da Kur'an namina, hadis namina
tangi hakikab cemaata telkin edemez? ihtiraslanmn birfogunu cami ka-
P«inin dijmda birakarak temiz, asude bir lcalple Allah'm evine giren fu
472 MEHMED AKlF ERSOY

binlerce halktan nifin istifade etmemeli? Nifin onlan islim cemiyeti ifin
daha faydali bir hale getirmemeli?
Yaziklar olsun ki elimizdeki nimetlerden, vasita lardan istifade et-
menin hif yolunu bilmiyoruz!
Daha dogrusu bilerek bilmeyerek o yollan kSmilen kapiyoruz. iba-
detlerimiz hemen hemen birer bidat jekline girmi?! Selatin camilerinde
cuma namazi bir saata yakin siiriiyor ki mahfilde okunan Kur'an-i Ke­
rim ile asil namazdan ba$kasi ifin gefirilen zamanlar hederdir!
"Tayyebellahu enfasekiim" diye ba$layan, yarisi Arapfa,yansi
Acemce gidip, lakin bir eda-yi mahsus ile okunan, arada muezzinlerin
tarziyeleriyle kesintiye ugrayan, cami hizmetlileri tarafmdan tevjih ism-
i latifiyle yad edilen mulemma mensur da kimin icadi olsa gerek? Allah
ajkina soyleyiniz bu uzun tekerleme cemaatm canim sikmaktan, uyku-
sunu getirmekten bafka neye yarar?
Anlarim: Agzi diizgiin hafizlar mahfile fikarak kemal-i tertille
Kur'an okurlar, zamani gelip siinnet kihndiktan sonra hatip manidar bir
hutbe okur. Aradaki bidatlann kaldinlmasmdan kazanilacak zaman da
bu suretle vaaza kalmij olur.
Lakin vaaz bermutad israiliyat olacaksa vazgeftik! Musluman ce-
maata artik ictimaiyat lazim, ictimaiyat! Doguda, batida, kuzeyde, gii-
neyde ne kadar musluman varsa zillet ifinde, sefalet ifinde, esaret ifinde
ya$adigi, sefil bir milletin elinde kalan dinin miimkiin degil yukseltile-
meyecegini bilmeyen, anlamayan vaizi kiirsiiye yana$tirmamah. Vaiz
milletin gefmi§ini, ;imdiki halini bilmeli, cemaati gelecege hazirlamali
Hele hoca efendilerimiz hif kiirsulerin semtine ugramiyorlar. Gore-
ceksiniz, Ramazan'da yine kiisiiler $uradan buradan ko§up gelen medre­
se, mektep gormemi; iimmi hocalar tarafmdan i$gal edilecektir!
Hocamiz Halis Efendi hazretlerinden niyaz ederiz: Ya bu kiirsiilere
Ramazan'da birer adam fikarsinlar, yahut bu cahilleri cemaatm ba$ina
bela etmesinler. Dogrusu bu herifleri dinledikfe genflerdeki dinsizlik
modasmi hemen hemen mazur gorecegim geliyor! Eger dinin ne oldu-
gunu bunlardan ogrenseydim mutlaka islamin en biiyiik dujmam olur-
dum!
Camiler hakkmda soyledigimiz sozler, diinyanm her tarafindaki ea-
mileri kendinde toplayan Hicaz hakkinda oncelikle varit olur.
Hicaz'in bir musluman sergisi oldugunu, boyle bir serginin hifbif
TdUdYgPE Is l Am c iu k DOgONCESl 473

millette olmadigini, bundan istifade etmemek kadar sersemlik tasawur


edilemeyecegini aklierenlerimiz pekfok soylemi$lerse de tekranni fay-
dasiz gormuyoruz. Hem de gormemeliyiz. Bu gibi hakikatlar hergiin
herkes tarafindan soylenmelidir. Mejrutiyetten, hiirriyetten yalniz oteki-
ne berikine agiz dolusu sogmek suretiyle lezzetlenmemeliyiz, yapilmasi
elzem oldugu halde yapilamayan jeyleri yaptirmcaya kadar ugrajmah-
yiz.
i?te hac mevsimi yaklajiyor. Eviadini, iyalini birakip birfok paralar,
fedakarhklar ihtiyar ederek diinyanin bir ucundan obur ucuna kadar gi­
den bu saf yiirekli adamlara neler anlatilmaz, ne telkinlerde bulunul-
maz! H i; olmazsa hacdan maksadin ne oldugunu ogrenirler, birbirlerini
tamrlar a! Ya bu az muvaffakiyet midir?
Yaziklar olsun ki, hacilanmizin ifinde "Medine'de Peygamber yati-
yor, Kabe’de Allah..." diyenler bile var!
Zenginlerimizin bir kismi hacca gitmez, bir kismi bedel (vekil) gon-
derir, bir kismi da on, onbej ki$i ile beraber gider. Bu sonra kilerin dort
be$yuz lira sarfedip gotiirdugii adamlar kimierdir bilir misiniz? Mahal-
lenin ihtiyar bekfisi, emekli muhtan, merhum babasmm azath kalfasi gi­
bi haccm hikmetini dunyada degil, ahirette bile anlayamayacak adam­
lar!..
Be miibarek adam! Bunlann yerine iki iif adam akilli arkada? gotur-
sen de miisliimanlar arasinda bir tanijma, bir birlik meydana getirmeye
falijsan olmaz mi?
Arapfa, Acemce, Rusfa, Tatarca konferanslar vermek, hutbeler oku-
mak, Kuzey Afrika'dan, Arab! Hint'ten, Qin'den, Sibirya'dan, Afgan'dan,
buradan giden hacilarla tanijtirmak, umumun dujtiigii ictimai hastalik-
lan ortaya koyarak buna elbirligiyle fare aramak ihmal edilecek bir i$
midir?
Hukiimet belki bu hususta bazi tedbirler diijunmuj, bazi adamlar
bulup gondermijtir. Fakat zenginlerimiz de vazifelerini yapmalidirlar.
Evet "namaz kilar, takva sahibidir, tiitiin bile ifmez" diye mahallenin
bekfisini elli lira verip bedel gondermekle birjey olmaz. Mademki bir
fedalUrliktir, ihtiyar ediliyor, ban faydali olsun demeli, ona gore adam
bulmalidir.
Hayatini islam aleminin saadetine vak/etmij mejhur seyyah Ab-
^urrejid Ibrahim Efendi hazretleri gefen seneki hac ifin "bu seneki hac
474 MEHMED AKtP ERSOY

azicik birjeye benzedi..." buyuruyorlarch. In$aallah bu benzerlik ayniyet


derecesine yukselir.
Ancak bu idealin tahakkuk etmesi o miibarek beldeye hac mevsi-
minde dedigimiz gibi adamlann gitmesiyle, yahut gonderilmesiyle
miimkun olabilir. Yoksa senakdnniz validem de bu sene hacca gidiyor
ki ecri sirf kendisine -ait kalacak, cemaata h i; hayri dokunmayacaktir
zannederim.

Mehmed Akif, "Hasbihal ", Sirat-i milstakim, IV, sayi: 95 (22 Cemaziyelahir, 1328).
VIII
Fatih Kursusiinden Vaaz
(S a 'y v e te v e k k u l)

"Ve en leyse li'l-insani ilia ma sea" (Insan ifin ne bu dtinyada, ne oteki


dtinyada kendi mahsul-i sa'yinden, kendi kazancindan bafka bir fey yok."
Necm, 53/39). Insan ne ekerse onu bifiyor. Ekmeden bifm ek olmuyor.
Ifte bu, fitratin bir kanunu, Allah'm bir kanunu, hem de lisan-t Kur'an ile
teblig edilm if bir kanunudur.
Demek, o deminki feryadlann hepsi beyhude imi?! Oyle ya, kime
duyuracaksin? "Yer pek, gdk yiiksek!" Acizin figanma kar$i biitiin kainat
hissiz, biitiin mevcudat duygusuz! Ya sen ne isdyordun? Baksana hem
aczinden dem vuruyorsun, hem koca kainati key fine ram etmek iimidi*
ne dujiiyorsun!
Alem, feza dedigimiz ?u ucu bucagi olmayan bofluk ifinde doniip
duruyor; Allahu Zii'l-celal'in ezelde fizm i? oldugu hatt-i hareketi takib
edip gidiyor. H ifbir zerre kendi seyrinden, faaliyetinden geri durmuyor.
Yer yiiriiyor; gok yiiriiyor; dag yiiriiyor ta? yiiriiyor. H ifbiri abl degil,
hepsi falifiyor, her$ey falifiyor!.. $u cdmid gordiigiimuz fu cansiz dedi-
£inuz toprak yaradihfm dan beri acaba bir lahza olsun bo$ kalmif mi?
Heyhat! Hergiin, her saat, her saniye bitmez tiikenmez inkilablar gefiri-
yor: bulutlara su veriyor; bulutlardan su akyor; sirtmda otlar, ekinler,
agaflar yetiftiriyor; kariunda madenler besliyor, tabakalar viicuda geti-
riyor. Ya topraktan dogan bu mahlQkat duruyor mu? Asia! onlar da ana-
g ibi muttasil falifiyor. Muttasil bir tavirdan diger ta w a , bir halden
bafka hale gefiyor.
476 MEHMED AKIF ERSOY

Yer, yani bizim diinyamiz boyle. Ya gdk? O bizim diinyamiz gibi


milyarlarca dunyayi gogsiinde tafiyan gdk nasil acaba? Nasil olacak! 0
da tipki yer gibi. Evet, bizim pek azini gorebildigimiz, alt tarafini da tah-
min ile buldugumuz namiitenahi alemlerin hepsi yaratildiklari zaman-
dan itibaren faaliyete girm ifler; ila ma?aallah o faaliyeti muhafaza edip
gidecekler.
Biz tutm uf da mahlflkattan bahs ediyoruz. Halik yok mu, Halik, if­
te o da keyfiyetini, sflretini ta sa w u r edem eyecegim iz bir faaliyetle
kainati idare edip duruyor! "Yes'eliihu men fi's-semavati ve'l-ardi. kulle
yevmin hiive fi fe'n" (Rahm an, 55/29): Allahu Zii'l-Celal her an bu
kdinata hayat veriyor; her an bir je 'n , bir hadise viicuda getiriyor. Hal-
lak-i azim ii'f-fan kisa lakin bizim tahayyiil edemeyecegimiz kadar kisa
bir an i<pn faaliyeti biraksa biitiin mevcudat alt iist olur.
Cenab-i Hak alemi yalniz bir kere yoktan var etmedi. Onun halki
daim ldir. Evet, Allahu Zii’l-Celal'in iki m uhtelif tecellisi var ki biri
mevcfidSti yok etmekte; digeri ise var etmekte. Ancak bu iki tecelli-i
Subha ni arasindaki zaman mesafesi bizim akhmizla olgiilemeyecek ka­
dar kisa da onun igin ne oluyor, ne bitiyor, farkmda olmuyoruz.
§imdi, madem ki yer galifiyor; gok ;ah§iyor; yerleri gdkleri yaratan
Allahu azim ii'f-jan, o "Fa'aliin lima yurid" olan Allahu azimu'$-§an ya-
ratmaktan bir an fa rig olmuyor; sen nasil atil batil oturuyor da hayat
umuyorsun? ifte biitiin kainati gordiin: Higbir yerde, higbir zerrede
sukun var mi, atalet var mi? Oyle ise sana emeksizce yafamak, galifmak-
sizin nail-i meram olmak hakkim, boyle bir iimidi kim veriyor? Miislii-
manlik galiba? Belki. Oyle ya, Miisliimanlar Allah’m sevgili kullandir!
Iyi ama ifte goruyorsun ki bu alemde, bu aiem-i fitratta h i; sukun yok.
Musliimanlik ise fitratin dinidir. Belki fitratin kendisidir. Din-i islam
hatim-i edyandir. Bu itibar ile en miikemmel dindir. "Fe ekim vecheke
li’d-dlni hanifa. Fitrate'liahi’l-let! fetera'n-nase aleyha. La tebdile li
halkillah. Zalike'd-dtnu'l-kayyimu ve lakinne eksere'n-nasi la ya'lemun."
(Rum, 30/30): Cenab-i Allah Kur'an'da sarahaten bize bildiriyor ki; bu
din, din-i fitridir; d in -i hakikidir; din-i tabildir. Lakin insanlann gogu
bilmiyorlar, qogu gafildirler de o pak dinin igine kendilerinden bir takim
fitrata mugayir ahkam kanftirmak istiyorlar.
Hepimiz biliyoruz, bidayet-i zuhflrunda isldm ne halde idi. Hicaz’in
bir kdfesinde parlayan o nur-i miibin yirm ibef sene ifinde diinyalan tut-
tu. Misli goriilmemi? olan bu siiratin hikmeti ne idi? §iiphesiz din-i
TORKtYE'DE iSLAMClLIK DOgONCESt 477

hakiki olm asi, din-i fitri olmasi. Hatta $u hakikat bugiinkii garb
hiikemasimn indinde bile miisellemdir. Onlar da boyle soyliiyorlar.
Miiste$rikler iginde bir (ok namuslu adamlar var. Diyorlar ki: "Bakiyo-
ruz, miisliim anlar her tarafta 3 hi, her tarafta gdfil; ;ali$miyorlar. Fakat
Afrika'da, Qin'de Musliimanlik alabildigine ilerliyor. Bizim misyonerle-
rimiz bu kadar ;ah$tiklan halde yine muvaffak olamiyorlar. Diijunduk,
ta$mdik, tedkik ettik, nihayet anladik ki: Miisliimanhk gayet fitri bir din
imi$."
Fakat digerleri oyle soylemiyorlar "Miisliimanhk, insaniyete, mede-
niyete miinafi bir dindir, diyorlar. $£hid istemez. Hakikat meydanda.
Bugiin yeryiiziinde 350 milyon Musluman var. Bunlar muhtelif kitalar-
da kiime kiime oturuyorlar. Hepsi mahkum, hepsi esir, hepsi cahil. Ug-
buguk Ingiliz Hindistan'da bu kadar milyon Miisliimam taht-i esaretin-
de tutuyor... Bu ne haldir? Dortbuguk Felemenk Cava'da yirmi milyon
Miisliimam istedigi gibi kullaniyor; iglerinden biri ses gikarmiyor!.. Eger
dininiz hayirli bir din olsaydi, haliniz boyle olmazdi!.."
Acaba hangisinin dedigi dogru? Malum ya, bir dinin lehinde, aley­
hinde soylemek igin ew ela onu tedkik lazim. Yoksa yalniz o dine men­
sup olanlann haline bakmak kafi degil. Erbab-i insaf Kur’an’i, hadisi
tedkik ediyor. Bugiinku Miisliimanlann Miisliimanlikla alakasini gayet
gevjek buluyor. Vakia oyle: Miisliimanlik namina nerde (ise) ancak bir
ka; tane ?iar-i din kalmi?. Alt tarafi bilerek, bilmeyerek kabul olunmuf
bir yigin bidat!
Ey cemaat-i miislimin! Bu din, din-i irfan idi; halbuki biz bugiin
milletlerin en cahiliyiz. Bu din, din-i jehamet idi; din-i gayret idi; biz ise
§u zamanda milletlerin en miskiniyiz! Eger din-i isiamm ruhunda -maa-
zallah- bugiin goziiken fenaliklardan bir tanesi olsaydi, Miisliimanhk bi­
ze kadar gelebilir miydi? Elbette o emanet-i kiibra goktan gaib olur gi-
derdi. Biz Miisliimanlar, ben oyle goriiyorum, Allah ile pek laiibaliyiz!
Zannediyoruz ki Cenab-i Hak oturdugumuz yerden isteyivermekle hati-
nmiz igin kavSnln-i ilahiyesini degijtirir.. Zavalli bizler! Beyhude yere
feryad edip duruyoruz! Zaten Allah gdkte, yerde degil; her yerde hazir,
her yerde nazir. Bize jah damanmizdan daha yakm: "Ve nahnii akrebu
ileyhi min habli'l-verid" (Kaf, 50/16).
— Pek a'la. Bu dualar nedir? Hani biraz ew el "salaten Hincina" oku-
duk. Bunlann ash yok mu? Te'siri yok mu?
Hay hay var. Fakat dii$iinmeliyiz: Dua nedir? DuS Allah'a riictidur.
478 MEHMED AKtF ERSOY

Yani evamir-i ildhiyeye, Cenab-i Hakk'in gerek Kur'an'iyie, gerek Pey-


gamberinin lisamyle, siinnetiyle teblig ettigi evamir-i ildhiyeye inkiyad
etmemek yiizunden mutazamr olan insanlar tekrar Allah'a riicfl ederse,
Allah'm gosterdigi yolu tutarsa dud makbul olur. Ba$ka tiirlu kabuliine
imkan yok. "La tebdile li halkilldh". Allah, nigin isldmi gonderdi? Qiinki
be?eriyetin saadeti matlflb-i ildhi idi. Bundan ew el de bir gok edyan var-
di. Fakat o zamanlar bejeriyet daha sinn-i tuftiliyette idi. insaniyet he­
niiz gocuktu, sinn-i kemdle ermemijti. Be?eriyet bir gok edvar, bir gok
inkildbat gegirdi. Her devre gore din gondermek lazim geldi. Nihayet
Cenab-i Hak hdtimu'l-edyan olmak iizere bu dini gonderdi ki ahkdmina
tabi olanlar hem dtinyada hayat-i tayyibeye, hem dhirette naim-i
sermediye mazhar olsunlar. Evet, Allah bu din-i miibini bu maksadla
gonderdi. isldm, sa'y dinidir, amel dinidir, miicahede dinidir. Cenab-i
Hak Kur'an-i Kerim'de nerede "ekimu's-saldte": (Namaz kiluuz) buyur-
mu$sa mutlaka arkasindan "ve dtu'z-zekate" (Zekat veriniz!) diye de em-
retmijtir. Pekald zekati kim verir? Elbet serveti olan. Servet ne ile kaza-
rnlir? Tabii gah$makla. O halde en biiyiik ibadeti yerine getirmek igin bi­
le sa'y ldzim. Kur'an-i Kerim’in bir gok yerinde bize ittihad ile, ittifak ile,
miicahede ile emir buyuruluyor. Kitabullah, hadis hep bizi ittifaka, mii-
cahedeye, cihada davet ediyor. Bu emirler nasil, ne ile yerine gelecek?
§iiphesiz hep sa’y ile. Eger isldmiyetin bidayetindekiler, sonrakiler gibi,
bizler gibi olsalardi; o muvaffakiyetler, o harikalar viicud bulabilir miy-
di? Ne idi o gayretler, ne idi o himmetler? Her tarafa gittiler, fevc fevc
ashab-i kiram biitiin diinyayi dolajhlar, oturmadilar, durmadilar, gali$ti-
lar. O sayede neler neler yaptilar!
Sonra, ne oldu da bu hale geldi dlem-i isldm? Qin'de, Hind'de, mag-
ribde, ma$nkta, §imalde, cenubda, her yerde goriiyorsunuz: Miisliiman-
lar ciimud iginde, Tehavet iginde, uyufuk bir halde! Tedriif yok, tehdbb
yok. Birbirini tammazlar, birbirini sevmezler. §u cemaatin iginden hi? bi-
rimiz bilmeyiz ki diinyamn neresinde ne kadar Musluman var? Sonra o
Musliimanlann addti, ahlaki nedir; hatta lisam nedir? Yaziklar olsun bi­
ze ki, birbirimizi taiumak istedigimiz zaman bile yine frenklere, frenk ki-
taplarma miiracaat mecburiyetinde kaliyoruz! Bu ne biiyiik zillettir? An-
lamali!
Hani Musliimanlik bir uhuwet husflle getirecekti? Nerede? Bugiin
Miisliimanlar kadar miiteferrik, miite$ettit bir millet var mi? Her tarafta
Miisliimanhk cehalet, Miisliimanlar ise sefalet iginde mahv olup gidiyor-
I§te Ingiltere'nin zir-i idaresindeki Miisliimanlar! Hind'de yuzlerce mil*
TORKlYE'DE tSUMCIUK DOgONCESl 479

yon nttfus var. Bir kisnu Mecust, bir kismi Musluman. Ikisi de aym lrk-
tan, ikisi de ayni muhit iginde ya?iyorlar. Ingiltere hiik&meti ne yapiyor
bunlara? Musliimanlara diyor ki: Kurban bayraminda okiiz kesin. Hal­
buki Mecflsllerce okiiz mukaddes bir hayvan. Bizim miisliimanlar da in-
gilizin fesadina kapilarak MecQsilere inad muttasil okiiz kurban ediyor­
lar. Mecflsiler bunu goriince kiiplere biniyorlar! Yine aym ingiliz tutu-
yor, Mecfisileri kizdinp cdmilere domuz kafasi attinyor. Boyle boyle
Mectisileri Musliimanlara, Miisliimanian Meclisilere tutujturuyor. Son­
ra yok yere birbirine dii?man kesilen her iki taraf hiikumete, yani ingil-
tere'ye miiracaat ediyor; o da ko?up Mecusinin de hakkindan geliyor,
Miisliimamn da! Bir aralik ?imdiki Afgan emiri Habibullah Han
Hindistan'a gitmi?, hali gordiikten sonra Musliimanlara demi? ki:
— Yahu ne yapiyorsunuz? Kurban... evet, Hanefilerce vacib. Fakat
mutlak okiiz mii olmak lazim? Kegi, deve, koyun kesseniz olmaz mi?
Neye boyle budalalik edip de ingilizlerin ekmegine yag siiriiyorsunuz?
Emir, Mecfisilere de gitmi?, i?in igyiiziin anlatmi?. Bir dereceye kadar iki
hrkarun arasini bulmu?.
Qin'e git. Orada da aym! Neden? Hep cehil yiiziinden. Hig bajka bir
geyden degil. Qiinki Nasraniyet ilim ile payidar olmaz; Musliimanlik ise
cehil ile beka bulamaz. Oyledir: Hristiyanligin ilme karji yuzu yoktur,
tahammiilii yoktur; Miisliimanlik da cehalete, kabil degil, dayanamaz.
Hepimiz biliyoruz ki, Miisliimanhgin Asr-i Saadete yakm olan za-
manlannda $eref, $an, jevket alabildigine miiterakki idi. O zaman ilim-
ce, fence o kadar ileride idik ki cahil frenkler tahsil igin ta Avrupa dan
kalkip Bagdad'a gelirler; ulema-yi islamdan ders alirlardi. Enduliis med-
reselerinde bir gok krallar, bir gok papazlar vaktiyle okumu?lardi. Oyle­
dir, darii'l-irfan idi orasi. Sonra cehalet yavaj yava? taammiin etti. Niha­
yet, biz de bu hale geldik! Eger elbirligiyle bu cehaletin izalesine gall?-
mazsak; mahvimiz muhakkakbr. Yoksa yanm tedbirlerle i? bitmez.
Hazret-i MevlanS'nin joyle bir hikayesi var: Fakirin birinin harab
bir evi varnu?; golugunu, gocugunu onun iginde banndinmuj. Adamca-
giz her sabah i?ine giderken eve dermi? ki: Ey eski yurdum, sakin bana
haber vermeden yikilip da golugumu, gocugumu mahv etmeyesin! Bir
giin gelir, bakar ki ev yikilmi?, iig gocugunu da ezmi?. Yikik yurdun ha-
rabeleri uzerine gikar, bayku? gibi otmeye bajlar
— Bana haber vermeden neye yikildin da, haniimanimi sondiirdun?
Ben sana her sabah yalvarmanu? miydim? Bu kadar vefasizlik olur mu?
480 MEHMED Ak if ersoy

Ev de ona der ki:


— Beni azarlama, ben, sana fimdiye kadar binlerce kere bu Skibeti
anlattim. Benim artik ayakta duracak halim kalmadi, demek istedim.
Ldkin ne vakit agzimi agtimsa sen hemen bir a vug gamur hkadin. Du-
varlanmdaki gatlaklar hep birer lisan idi. Fakat bir tiirlii haktkati anlata-
madi. Beni halime birakmadm ki sana halimi soyliyeyim!
I}te bizim hey'et-i ictimaiyemiz, biinyan-i hiikumetimiz de boyledir.
Neresi gatladiysa yamamaya baktik: Bir avug gamur tikadik; esasa, teme-
le hig bakmadik. Nihayet bir giin geldi ki: ansizin yikildi. Tefekkiir olu­
nur ki kdmilen yikilmadi. Fakat yine gaflet gosterirsek alt tarafi da yiki-
lacakhr.
— Ne yapayim?
Yapacak fey zaman fevt etmeyip gali$maktir; aramizdaki nifaki, ;i-
kaki kaldirmak, birbirimize sanhp el birligiyle gahfmaktir. Yoksa higbir
taraftan iimid-i muSvenet beklemeyelim. Bir zamanlar Avrupa'dan sefir-
ler gelirlerdi; cuma selamligmda padifah iizengisini dpmek ferefine nail
olmak igin aylarca Istanbul'da dolajirlardi. Bugiin ise ingiltere Hariciye
Nazm Meclis-i MebQsan'da bizim lehimize bir kelime-i tayyibe sarf ede­
cek mi; yahud Fransa ba§vekili bize kar§i olan hujunetini biraz olsun
ta’dil edecek mi diye dort gdzle bakip umidleniyoruz; E w el ne idik,
$imdi neyiz, anlamah! Fakat beyhOde intizar! Bugiin cihan kuwetten,
servetten bafka bir feye boyun egmez. Onlann nazannda en hakli; en
zengindir, en kavidir. Acizin feryadini kimse dinlemez. Hakkina kani
degil ki feryadiru dinlesin!
Hatta Misir Miiftiisu merhum §eyh Muhammed Abduh hikaye edi­
yor: Bir aralik ingiltere'ye gitmi;. Ingiliz hiikemasindan mefhur Spenser
Misir’dan Musliimanlann biiyiik bir adami geldigini haber almif. Gidip,
gormek istemif. Lakin kendisi hasta imij. Onun igin §eyh'i gagirmif-
§eyh Muhammed Abduh da kalkip gitmif. Spenser, Abduh'a gok iltifat
etmi$. Biraz gorujtiikten sonra sormu§:
— Bizim garbi nasil buldun?
Abduh demi$ ki:
— Efendim, garbi bana sormayimz. Onu ben sizden ogrenmek iste-
rim. Siz de bana farki sorarsamz anlatinm.
O vakit Spenser kemal-i teessiirle ?u sozleri soylemif: "Burada insa-
niyet maalesef hig kalmadi. Bejeriyet, bejeriyet-i miitemeddine hisden,
insafdan biisbiitun tecerriid etti. Ben senin hakkim gasb ediyorum, giin-
TORKtYE'DE 13LAMCIUK DOglTNCES! «1

ki kaviyim; sen ezilip gidiyorsun, giinki Icavi degiisin.. Atiyi pek fena go-
riiyorum. Biz boyle istemedikti. Fakat boyle oluyor".
Avrupa medeniyeti bir medeniyet-i fSzila, bir medeniyet-i hakikiye-
i insaniye degil. Fakat ne yapihr? Onune durulamaz. Makina kesilmif
herifler: Ugrafiyorlar, gabahyorlar, maddi ndmiitendhi terakkiyata maz­
har oluyorlar. Sonra da gelip bizi eziyorlar, pargaliyorlar.
Bin nasihattan bir musibet daha miiessirdir, derler. Haydi verilen
nasihatleri dinlemedik... Lakin ugradigimiz musibetler bini bile gegti.
Onun igin ban bundan boyle olsun zaranmizi telafiye galifahm.
Evet gab$ahm. Fakat nasil gali$ahm? Bu gayet miihim bir meseledir.
Bundan yiiz sene kadar ew el aym felaket bir milletin bafina daha gel-
mifti. O millet de harb etmif; pek biiyiik rahnelere ugramifti. Sonra
ukaldsi toplandilar; ne yapalim fu musibetten yakayi nasil kurtaralim?
diye miifavere ettiler. Hukemasi, siyasiyunu, ictimaiyunu... Her biri bi­
rer fikir dermeyan etti. Kimisi; diivel-i muazzamadan birinin himayesi-
ne girelim, kimisi; ittifak yapalim,kimisi; ordumuzu islah edelim, tiearet-
i bahriyemizi ileri goturelim, dedi. iglerinde ihtiyar bir adam vardi. Soz
ona geldi. Sen ne dersin? dediler. "Mahalle mektepleri yapalim!" dedi.
Huzzar giilduler. Hey sersem,mahalle mektepleri mi bu felakete gare
bulacak?! diye eglendiler. Fakat o adam soyledigi sozii bilerek, dufiine-
rek soyemif oldugu igin kalkip maksadmi izah etti. Efradi arasinda maa-
rif-i ibtidMye taammiim etmeyen milletin ne ordusu, ne donanmasi, ne
ticareti, ne serveti olamayacagini saatlerce anlatti. Fikrini de kabul ettir-
di. Qunki baflarma gelen felaket-i maglubiyetin, sirf kendi terbiye-i ilmi-
yelerinin, kendi irfanlanmn karfilanndaki dufmandan daha ajagi bir se-
viyede olmasmdan nejet ettigini delailiyle gosterdi. Bunun uzerine el
birligiyle galiftilar. Bugiinkii Almanya meydana geldi.
Maarif, maarif!.. Bizim igin bafka gare yok; eger yafamak istersek
her feyden ewel maarife sanlmaliyiz. Diinya da maarifle, din de maarif­
le, ahiret de maarifle... Hepsi, her fey maarifle kaim. Bizim dinin cehale-
,e tahammiilii yok, cahiller eline gegince mahv olur.
Kur'an'da, hadis-i Peygamberi'de namiitenani hakayik var. Onlar
na*il meydana gikar? ilimle, irfanla. Bundan iig, dort yiiz sene ewel hak-
kyla anlafilamayan ayat-i celileden bugiin namutenihi hikmetler zuhur
^•yor. Ne kadar mechul hakayik bugiin inkifaf ediyor. Eger Kur'an fu
8°rdugumuz milletlerin birisinin elinde olsaydi; gdriirdiiniiz ne hakayik
Pkanrlardi; butiin dunyayi Musluman yaparlardi. Kendi babl, muharref
482 MEHMED AKIF ERSOY

dinlerini ne?r ifin nasil fali$iyorlar. Sonra biz ne yapiyoruz? Onlann


Nasraniyeti, incil'i miidafaa igin, tervic ifin sarf ettikleri himmetin onda
birini biz sarfetsek bugiin Miisliimanlar bu halde kalmazdi.
Biz "Musliimanlik” deyince dinin jekl-i sahihini, devr-i ashabdaki
§eklini kasd ediyoruz. $u cihan-i medeniyet, birakalim Peygamberi, aca­
ba Ebu Bekir gibi, acaba Omer gibi, acaba Osman, Ali gibi yahud diger
ashab-i kiram gibi adam yeti$tirdi mi? Yetijtirebildi mi? Pekala, onlar o
siyaseti nerede ogrendiler? Kable'l-islam hepsi cehalet ifinde idiler.
Diinyanin hiicra bir kojesinde oturuyorlardi. Onlari din-i islam terbiye
etti. Evet, din-i isldm, din-i isldmin §ekl-i sahihi.
Bugiin dinin $ekl-i sahihine riicu nasil olur? Evet, o da maarifle,
ilimle olur. Cahaletle olmaz.
Bir takimlan diyor ki; bir zaman dinler i$ gorebilirlerdi; meseld Nas-
raniyet, bundan bin, ikibin sene ew el insaniyet ifin belki miifid olabilir-
di; fakat artik bugiin muzirdir. Sizin Musliimanhginiz da boyle. Bundan
bin uf yiiz sene ew el i?e yarayabilirdi; fakat bugiin mani-i terakkidir.
Buna cevap fok: Evet, sizin Nasraniyetiniz hakikaten mani-i
terakkidir. Nitekim siz Hiristiyanhga veda etmeden terakki edemediniz.
Biz ise aksine: Miisliimanhga veda ettikten sonra tedenniye bajladik. Git
gide bugiinkii hale geldik.
Miislumanligin ahkami fitratin ahkdmidir. Hif degijmez, fikr-i be-
$erin terakkisi dlem-i fitratta yeni bir fok hakikatler buldugu gibi aym
terakki ile din-i Muhammedi ifinde yeni yeni bir fok incelikler goriilur,
anlajilir. Ne ile goriiliir, ne ile anlajilir? ilim ile, irfan ile. Butiin
ictimaiyun anyorlar, tanyorlar, bizim inhitatimizi, inkirazimizi hep ir-
fansizligirruzda, ilimsizligimizde buluyorlar.
Bunun ifin artik yapacak jey nifaklara, §ikaklara hatime vermek, el
biriigiyle fali^maktir. Evladimiza eweld bir Musluman terbiyesi v e r m e -
li; sonra asnn ulfim-i nafiasini, fiinun-i sahihasini ogretmeliyiz. Hem ter-
biyeye ailelerden bajlamaliyiz, bunun ifin de eweld kendimizi terbiye
etmeliyiz. Birbirimize kar$i miinasebetsiz harekati, gilzeti, hu?uneti bi-
rakmahyiz.Ayya? bir herifin halki mejrubat-i kiiuliyeden men' etmes’<
hevesahndan vaz gef meyen bir vdizin halki takvaya da'vet etmesi ne ka­
dar giiliinf olur, ne kadar maskara olur! Ewela kendimiz terbiye olmal1'
yiz, sonra evladimiza din hakkinda bir fikr-i sahih vererek okutmaliy12
Nitekim bizden yiiz sene ew el ayra dkibeti gefiren millet okumak saye-
sinde bugiin biitiin siydsiyat-i aleme hakim oldu.
TlfRKlYEDE ISUMCIUK DO9ONCESI 483

Musliimanlik bize diinya ifin bir hayat-i tayyibe vaad ediyordu.


Neye vermedi? ifte hep bizim cehaletimiz yiizunden. §imdiye kadar bir-
birimizi anlamadik, hal£ da anlayamiyoruz. ljte bu hal, fu menhus
felSketi bafimiza getirdi. (^iinki Musliimanlann hepsi cahil. Arabi cahil,
Turku cahil, Kiirdii cahil, Arnavudu cahil... Hepsi cahil. Hepimiz igvaa-
ta kapiliyoruz Asirlar gefti biz ha la bir araya gelip de bir if goremedik.
Bilakis ayn ayn hareket ederek memleketin her tarafinda purifier, fesad-
lar fikardik. Hukiimet, ordu bu fitneleri bastirmakla yoruldu, bitab diif-
Hi. Herifler de beynimize bindiler.
Donanma ifin herkes bagirdi: Bir iki gemi alalim. Almazsak Balkan
hiikumetleri ittifak edecekler. Bir kaf gemi bu ittifaka mani olur. Yunan-
lilar olsun ittifaka giremez...
Adam sen de! dedik; hif Bulgarlar Yunanlilarla bir yere gelir mi?
Evet senin mantigina bakarsak gelmemek icab edecek... Lakin geldi!
Hem bu gelijten biitiin alem-i isiamm bafina bu kadar felaket geldi.
Ahvalden her kime fikayet etsek, cevap hazir: "Ah ben ne yapabili-
rim? 'lA yiikellifullahu nefsen ilia viis'aha' (Allah kimseye gucunun yetece-
ginden bafkastnt yuklemez. Bakara, 2/286). Ben dinimin evamirine itaat
ediyorum. Namazimi kihyorum. istigfar... bol bol. Zekat... Onu da ifte
hile-i jer'iye ile filan yoluna koyduk. Hac... Vakia gidemedim, fakat bi­
zim sakayi bedel gonderdim. Gitti, geldi. Allah kabul etsin. Evin kapisi-
ni gefen giin yejile boyattim. Vaktim oldukfa Musliimanlann haline aci-
yorum. Eh kader boyle imi$ Olumlu diinya..."
ifte bizim sufiler boyle soyliiyor. Bu dogru mu? Haydi olumlu diin-
ya boyle gidecek; ya ahirette ne olacak? "Elbet bu sikintlann miikafatmi
gorecegiz, yani cennete gidecegiz.” Belki. Fakat Allah boyle soylemiyor,
Kur'an boyle bir jeyden haber vermiyor, hele hadis hif boyle demiyor.
"Cenab-i Hak sizi siki imtihanlara (ekmedikfe, siz de sabr u sebat gostermedik-
(e cennete gireriz mi zannediyorsunuz? " (Al-i Imran, 3/142). Yanlif. Sonra
Hazret-i Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “iman etme-
dikce cennete giremezsiniz..." ma'lum. Fakat alt tarafi var: "Birbirinizi
sevmedikfe de mii'min olamazsimz." Lakin ben biitiin Miislumanlan se-
viyorum. Kalbimde din kardeflerime karfi hif bugz, nefret yok. iyi ama
muhabbet, fefkat gibi $eyler hep umur-i batmiyedendir. Viicuduna
hiikm olunmak ifin harifte asan, tecelliyati gorulmek lazim. Yalniz his-
Siyat-1 kalbiye kaft olsaydi, Cenab-i Hak bu namazlan, bu oruflan, bu
ibadetleri emr etmezdi. Kalben beni tamyin, bu kadar kafi! derdi Halbu-
484 MEHMED AKtF ersoy

ki boyle degil. Allah bile ahval-i kalbiyemizi, ahval-i vicdaniyemizi


hand efkal ile gormek istiyor... O Allah ki alimii's-sim ve'l-hafiyyattir.
Nakl ettigimiz hadis-i ferif gosteriyor ki biz Miisliimanlar ihvan-i
dinimizi sevmezsek imanimiz tam olmaz. imanimiz tam olmayinca da
cennet yok! Demek diinya olmadigi gibi, ahiret de yok. Hem burada
hiisran, hem orada hiisran. Ifte neuzii billah hiisran-i miibin budur.
Miislumanlar boyle miiteferrik mi ya?ayacaklarid? "inneme’l-
mu'minune ihvetun" (Hucurat, 49/10). Hani mii'minler karde? idi? Hani
Miisliimanlar hasma kar§i biinyan-i mersfis olacaklardi? Aleyhisselatii
vesselam Efendimiz buyuruyor ki: "Dunyadaki Musliimanlann hepsi bir
vucudun a’za-yi muhtelifesi gibidir. Birisine bir elem isabet etti mi, di-
gerleri de duyacaklar." Aleyhissetetii vesselam Efendimiz: "Diinyanm
obiir ucundaki bir Miisliimana diken batsa ben onun acisini kalbimde
duyanm" buyuruyor.
ifte din-i Islam nazannda medeniyet bu, bafka degil. Biz cehaleti­
miz yiiziinden dini bu hale getirdik. Din de bizi bu hale getirdi. Islam
bir din-i meskenet oldu.
Kanaati, tevekkiilii, sabn... hepsini yanli? anladik. Siret-i Resulii,
siret-i ashabi gozetmez olduk. Ashab-i kiram nasil falifiyorlardi. i'lS-yi
din ifin ne kadar miicahedede bulunuyorlardi? Hazret-i Omer'in
islamdaki mevkii ma'lum: ikinci halife, Hazret-i peygamber'in o kadar
iltifatina mazhar olmuf ki: "Benden sonra peygamber gelseydi Omer ge-
lirdi” buyurmuflar. ifte o hazret bir gun Medine'de dolafirken bakmi?;
bir adam yirtik pirtik elbise ifinde, boynunu bir tarafa biikmiif, siiklum
pukliim duruyor. Hemen kamf iyi herifin omuzuna indirmi?; demif ki:
"Miskin herif! Bizim dinimizi boyle olii fekline koyma, Allah seni kah-
retsin." Bu din, din-i meskenet degil, din-i zaruret degil, din-i fakr degil.
Hele tevekkiil... Hif bizim anladigimiz mahiyette mi? Tevekkiil,
Kur'an'm gosterdigi, hadisin gosterdigi tevekkiil, biitiin esbaba sanldik-
tan sonra olan tevekkiildur. Ne giizeldir Sa’di'nin ?u hikSyesi.
Adamcagizin biri geceyi kirda gefirmek mecburiyetinde kalmif.
Ukin yirtici hayvanlardan korktugu ifin biiyiik bir agaca fikmi?. Bak­
mi? agacin dibinde kotiirum bir tilki yatiyor. Bu sakat tilki acaba ne yi-
yor? diye merak etmi?. Bir aralik uzaktan bir arslan goziikmii?. Agzmda
bir de fakai varmi?. Arslan agacin dibine gelmif, fakali parfalami?, yiye-
cegi kadar yemi?, savufmu?. Derken tilki de siiriine siiriine gitmi?, faka-
Un bakiyye-i viicfidunu yemi?; inine fekilmi?.
t Or k Iy e d e Is l Am c i u k DO^ONCESl 486

Ya, demek ki Cenab-i Hak amel-minde bir mahlukun bile nzkim


ayagina gdnderiyor. ifte kotiirum bir tilki! Fakat yine af kalmiyor.Oyle
ise artik ben de oraya buraya bafvurmaktansa bir kdfeye fekilip miite-
vekkil olayim... Herif agaftan iner, biraz gider, yolun uzerinde bir maga-
ra bulur. ifin e girer. Bir giin bekler, iki giin bekler, gelen giden yok.
Ufiincii giin aflik btfarenin iligine, damanna kadar iflemif, bitab diif-
miif, uyumuf. Riiyasinda biri gelmif; demif ki:
— Ey budala, kalk! Ne yatiyorsun? Vucudun sapsaglam iken bu
meskenet ne? Nasil oluyor da kendini sakat bir tilki menzilesine indiri-
yorsun! Git arslan ol da bakiyye-i fiklnnla bafkalan gefinsin!
Sonra yanlif anladigimiz hakayiktan biri de: sabtr. Biz zannediyo-
ruz ki sabir mezellete tahammiildiir. Halbuki sabir, katlanmak degil,
fedaid-i hayata gogiis germektir. Ya eyyiihellezine amenu's-ibiru ve
sSbirO ve rabitO vettekullahe le'allekiim tiiflihun" (Alu Imran, 3/200):
Sabrediniz, hem de sabirda diifmanlannizla miisabaka ediniz. Onlardan
fazla fed&ide gogiis geriniz.
Kur'an’m bu hakayikini ne ile anlayacagiz? ilim ile, irfan ile. Biz an-
lamadan gidiyoruz. Bari focuklarumz anlasin. Demek felaket-i haziramn
esbabim tefrikada bulduk. Tefrikamn esasi ise cehalet imif.
Ey cemaat-i Miislimin! Biliyorsunuz ki hal-i harpteyiz; kardef leri-
miz, evladlanmiz diifman karfismda can feda ediyorlar. Hiikumetin
muzayakasi ise ma'lum. Herkes elinden geldigi kadar gazilerimize
muavenette bulunmali. Zenginler fok vermege kiyamadi. Fukara az ver-
mekten sikildi... Onun ifin fimdiye kadar hifbir fey olmadi. ianeye az
fok herkes iftirSk etmelidir. On para da verilir, on kuruf da verilir, on li­
ra da verilir. H if kimse dirig etmesin. Namus-i islami muhafaza etmek
ifin herkes elinden gelen fedakarhgi yapsin. Duracak, diifiinecek za­
manda degiliz.

Sebiliirrefod, I X / 2 3 1 ,3 9 0 -9 5 (7 R eb iu lew el 1331)


IX

Bayezid KUrsusiinden Vaaz


(Islam birligi ve milliyetglik)

Ey cemaat-i miislimin! "Ey Allah'm dinine iman edenler! icabet edi­


niz: Allah'a, Allah'm davetine, Allah'm Resuliine, o muhterem Resuliin
davetine, evet onlann sizin ifin sirf hayat olan davetine. Allah'm, Resu-
liiniin sizin hakkmizda sirf hayat olacak birfok emri var, onlan ifa eder-
seniz gerek bugiinku fani hayatuuzda, gerek yannki ebedi hayatmizda
mesut olur, rahatla, saadetle ya$ars:niz. Sonra bilm ij olunuz ki Cenab-i
Hak, insanin kalbi ile kendi arasma girer, yani mahlukunun biitiin stria-
nna muttali olur. §unu da biliniz ki yine doneceginiz yer Allahu Zii'l-
Celal'dir. O musibetten, o fitneden, o felaketten sakimniz ki; o bela, o fe­
laket hifbir zaman ifinizden yalmz suflu olanlara gelmez, belki umu-
munuzu birden istila eder. Bir de gozlerinizi afimz, iyi biliniz ki Allah'm
gazabi fiddetlidir, dehfet vericidir" (Enfal, 8/24, 25. ayetlerinin afikla-
mali meali).
Bu iki ayet Enfal suresindedir. Allahu Zii'l-Celal buyuruyor ki: Be­
nim biitiin emirlerime, evet, gerek size Kur'an ile bildirdigim, gerek Pey-
gamberimin diliyle, sunnetiyle teblig ettigim emirlerin hepsinde sizin
ifin hayat vardir. Hem nasil hayat? Biitiin manasiyla bir hayat. Buyiik
mufessirler buradaki "hayat"i yalniz maneviyata tahsis etmiyorlar, mad-
diyata da tekmil ederek Hyeti buna gore tefsir ediyorlar. Zaten manevi-
yat ile maddiyat birbirinden aynlmaz. Bedensiz ruh olmaz, ruhsuz be-
den olamadigi gibi. Demek ilahi emirlerin biitiinuniin zimninda bizim
ifin, biz miisliimanlar ifin hayat var.Terkedilmesinde ise helak ve yok
TCRKlYEDE ISLAMCILIK DOgVNCESl 487

olu§ muhakkak.
Arhk dufunineye hacet var mi? ifte goriiyoruz. IsUm aleminin baji-
na gelen musibetler, bu Ayetin ne kadar kati, ne kadar sarih, ne kadar
dogru oldugunu gosterdi! §imdiye kadar ne kadar izmihlale du$en miis-
liiman milletler varsa hep ilahi hiikiimleri yerine getirmemek yiizunden
mahvoldular. Vakia Cenab-i Hak "Maliku'l-mulkiim" (miilkun sahibi-
yim) diyor; bu dlemde istedigi gibi tasarruf eder, dilediginden alir, dile-
digine verir, istedigini aziz kilar, diledigini zillete diifuriir. Bunda fiiphe
yok. Fakat hifbir millet gosterilemez ki kendisi zillete, esarete mahkum
olmaya hak kazanmadan inkiraza gitmif olsun. Hifbir millet goriilemez
ki mulkiine istidadmi kaybetmeden vatan elinden fikm ij bulunsun. Ce-
nab-i Hakk'm birtakim kanunian, ezeli kanunian vardir. Evet o kanun­
lar hem ezelidir, hem ebedidir. H if de degi$mez. Cenab-i Hak biitiin ha­
kikatlan bu kanunlannda birer birer gostermij, miiteaddit yerlerde, mii-
teaddit $ekillerde bildirmif tir.
"Daha once gelip gefm ifler hakkinda Allah'm siinneti buydu. Allah'm
sUnnetinde bir degifiklik (tebdil) bulamozsm" (Ahzab, 33/62), "De ki: Yer-
yiiziinde dola§miz, sonra baktniz yalanlayanlartn akibeti nasil oldu" (Enam,
6/11). Geziniz dunyayi, yere, goge bakiruz, muhtelif kitalardaki harabe-
leri goriiniiz, sizden once gefm if milletlerin tarihini okuyunuz... gore-
ceksiniz ki hepsi ayni sebepler, aym $artlar altinda terakki etmi$ler, yine
ayni sebepler, ayni fartlar altinda mahvolmuflar. (fiinkii aym sebepler,
daima ayni neticeleri dogurur.
Ilahi emirler dendi mi hepsinin zimmnda hayat var. Hatta faydasi
ilk bakifta sirf ahirete ait zannedilen birtakim ibadetlerimiz var ki onlan
da tetkik edersek goriiriiz ki herbirinde bu diinya ifin de pekfok fayda-
lar vardir. Mesela namaz musliimanlara farzdir. insan giinde be? defa
Yaraticisiyla kendi arasindaki bagi yeniliyor. Dunyaya da taalluku bii-
yiik, faydasi fok. (fiinkii insanlan birfok kotiiliikten ahkoyuyor, sonra
ayni dine tabi olan milyonlarca insani ayni zamanlarda, yuzler ayni
Kabe'ye, ayni kibleye doniik olmak jartiyla aym kubbeler altinda toplu-
yor. (Jiinkii Islam tevhid dinidir, fiinkii islam dinlerin en miikemmeli-
dir. Islam dini kadar Allah'm kullanni birle$tirmi$, birbirine ismdirmif
bir din yoktur.
Bilirsiniz ki Hz. Peygamber'in peygamber olarak gonderilmesinden
once "Evs" ile "Hazrec" kabileleri arasinda tam yiizyirmi sene ihtilal, ki-
*al devam etmifti, Hicaz havalisi mezbaha haline gelmifti. Islam geldi
488 MEHMED AKiF ERSOY

nifaki, fikaki kaldirdi.


isiamm tayin etmif oldugu ibadetlerle hukiimler, fertler.arasinda
birligi (ittihad) temin ifindir. Boyle iken iiziilerek goriiyoruz ki, miislii-
manlar kadar tefrika ifinde kalmif, boliinmeler ifinde bunalmif bir mil­
let yok! Demin soyledim, Allah'm biitiin emirlerinde hayat var. ilahi
emirlerin ifte en birincisi ittihaddir. Cenab-i Hak diyor ki: "Hepiniz bir­
den Allah'm ipine, dine sanlmiz, yani Kur'an'in htiktimlerinden aynlmayina.
Sakin tefrikaya dUfmeyiniz, sonra mahvolursunuz, Allah'm iizerinizdeki ni-
metlerini hahnmza getiriniz. Biliyorsunuz ya: Hani arantzda (ekifmeler, ihti-
laflar vardt, birbirinize dtifman idirtiz. tslim sayesinde Cenab-i Hak kalplerini-
zi birleftirdi, kardef oldunuz... Hani ta Cehennem ugurumunun kenanna ka­
dar gelmif tiniz, Allah sizi oradan kurtardi..." (Al-i imran, 3/103).
Gerfekten irki, dili, muhiti, adetleri, kisaca herfeyi bir digerine zit
olan bu kadar milleti musliimanlik kardef yapmifti, milliyetfiligi (kav­
miyet), irkfiligi (cinsiyet) aradan kaldirmifti. Fakat son zamanlarda biz
miislumanlar bu hakikattan gafil olduk. Aramiza sonsuz tefrika girdi.
Birakahm yabanci memleketlerdeki miisliimanlan, Osmanli memleke-
tinde bu kadar millet var: Oyle ya Amavut, Kurt, (^erkez, Bof nak, Arap,
Tiirk, Laz... kisaca daha birfok milliyetler mevcut.
PekaUi! Hepsinin arasindaki bag nedir? Diyanet bagi! §imdiye ka­
dar bu bag sayesinde kardef gibi yafadik. Turk, Tiirkliigiiniin ne oldu­
gunu bilmiyordu, Amavut milliyetinden dem vurmuyordu. Zaten miis-
liimanlikta milliyetfilik yoktur. Hz. Peygamber buyuruyor ki: "Milliyet
gayreti gudenler bizden degildir, yani miisliiman degildir, milliyet sebe-
biyle vurufan da bizden degildir, milliyet giiderek olenler de bizden de­
gildir.’'
Vakia diger milletlerde mesela hiristiyanlarda milliyetfilik var. Evet
onlar bu hisle yafayabilirler. Fakat biz yafayamayiz. Din giderse bizim
ifin hayat yoktur. Peygamber boyle diyor, feriatin sahibi boyle soyliiyor.
Vakialar da bu sozii teyit ediyor.
§imdiki felaketin sonsuz sebepleri var ki en birincisi milliyetfilik
yiizunden meydan alan tefrikadir. Yalniz dort bef senedir bu yiizden ne
hale geldik. Milliyetfilik gayretiyle ayaklananlan islah etmek ifin ordu-
muzu yorduk. ihtilalden fikhk, ihtilale girdik, miifkilattan flktik, mufki-
lata diiftiik! fiinkii yabancilar boyle istiyor, memleketlerimizi elimizden
almak ifin programlan bu. Bir taraftan ahyor, siirekli ahyor; hem emin
olmah ki Allah korusun memleketimizi tamamiyla bitirmeyince rahat
TORKtYE DE tSLAMClUK DO9ONCE8I

olmayacaklardir. Vabancilann kendi hesaplanna gayet elverifli, kestir-


me bir siyasetleri var: Hani bir zamanlar bizim akincilanmiz vardi. Fet-
hetmek istedigimiz memleketlere ordumuzdan once onlan gonderirdik.
Bu akincilar o memlekete girer, halki telafa sokar, birbirine dufurur,
sonra da ordu girer, istila eder, ifini bitirirdi. Bu adeta ordunun bir kefif
kolu idi. ifte tipki bunun gibi yabancilann da bugiin akincilan var ki o
akincilan, o kefif kollan tefrikadir.
Avrupahlar, zaptetmeyi kararlaftirdiklan memleketin halki arasina
once tefrika sokarlar, senelerce milleti birbiriyle boguftururlar. Sersem
halk bu suretle yorgun diiftukten sonra gelip fullamrlar. Bugiin de ifte
bize karfi aym siyaset kullamldi. Zaten her yerdeki siyasetleri budur.
Hindistan'da, daha once Endiiliis'te, sonralan Cezayir'de, iran'da hep
boyle yaphlar. Takip ettikleri siyaset hep aym siyasettir, hi? degifmez.
Musluman olanlar, hani kalbi samimiyetle musluman olanlar iyi
bilmelidirler ki: Bu tefrika, bu milliyetfilik fikmaz yoldur. Din bununla
beraber gidemez, miislumanlik bu suretle yafayamaz. Sonra din hakkin­
da fdyle boyle diyenler, ufak tefek fiiphe tafiyanlar da iyice zihinlerine
yerleftirmelidirler ki: Yine bu siyasetle memleket yiiriimez. Buna artik
bir son vermeli.
Cenab-i Hak "tefrikaya diifmeyiniz" buyuruyor, firkalara aynlma-
ym diyor.
— iyi ama biitiin milletlerde birfok firka (parti) var. Diinyalan da
pek iyi gidiyor. Terakki edip duruyorlar. Bu firkalar hif de onlann iz-
mihlaline sebep olmuyor...
Evet, lakin onlar “hrka"yi "tefrika" manasina telakki etmiyorlar. On­
lann hrka hayatmi size -benzetmek gibi olmasm- fdyle temsil edeyim:
Tipki bizdeki mezhepler gibi. Ben Hanefiyim, sen §afiisin. Sana itiraz
ediyor muyum? ikimiz de aym Yaraticiya ibadet ediyoruz. ikimizin de
Kur'ammiz, Peygamberimiz aym... ifte onlar da bir digerine karfi bu
gozle bakiyorlar. Bizde ise boyle mi? Heyhat! Firkacilik tefrikacilikta ka­
rar kihyor. Birbirimize diif man kesiliyoruz. Her hrka diger hrkayi vata-
*un dufmani tamyor, o gozle bakiyor. Maksat memleketin selA4metidir,
falan firka selameti fu yoldan harekette gormiif, bizim firka da bu tara-
hndan gitmekte demiyor. ifte bu tefrikalar hep o yiizden oldu. Nihayet
Memleket ufurumun, yok olma ufurumunun ta kenanna kadar geldi,
yuvarlanmasina pek ciizt bir fey kaldi. §u son nefeste olsun aklimizi ba-
?muza almazsak, yine boyle gidersek -Allah korusun- umitler bitecek.
490 MEHMED AKlF ERSOY

Ey miisluman cemaat! Artik goziinuzu a;iniz, akhnizi bafiniza top-


layiniz, zira saltanat tahti gicirdiyor! Boyle gidersek -Allah korusun- o
da devrilecek. Eger Rusya'daki miisliimanlar heniiz dinlerini muhafaza
ediyorlarsa, eger Fransizlann idaresi altmdaki dindaflanm iz hala hiristi-
yanlafmamiflarsa, eger ingiltere Hintli kardejlerim ize fim dilik ses fi-
karmiyorsa... iyi biliniz ki hep furiik fan k yine bu hiikiimet sayesinde­
dir. Allah korusun bu giderse hepsinin gittigi giindur. Biz bu saltanati
muhafaza edemiyorsak dufiinmeliyiz ki bizim yiizumiizden o biqareler
de mahvolacaklar. Onlann biitiin nazarlan, biitiin iimitleri buraya ma-
tuftu. Hep bizden bir hayir bekliyorlardi. Ama biz ne yapacaktik? Biitiin
miisliimanlan tevhid ederek biiyiik, cesametli bir musluman hiikiimeti
tefkil etmek mi?Hayir! Yalniz biz adam olaydik, onlar da bulunduklan
memleketlerde daha asude olurlardi, yabancilann onlara karfi muame-
lesi daha iyilefirdi. ifte Rusya'dan gelenler, ifte Hindistan'dan, Qin'den,
Kuzey Afrika'dan gelenler... Hangisine isterseniz sorunuz, hepsi boyle
soyliiyorlar. Bifarelerin tabi olduklan yabanci hiikiimetleri kendilerine
karfi hep Osmanli piyasasina bakarak muamelede bulunuyorlar.
Biz dini emirleri yerine getiriyoruz, fakat o emirlerdeki maksadi ka-
finyoruz. Mesela ikindide fu camiye toplandik, ayni kubbenin altinda,
ayni imamm arkasinda namaz kildik, fakat camiden fikinca yine birbiri­
mize bigane oluyoruz. Acaba bu namazlardan Yaratici’nm maksadi ne
idi? Bize birbirimizi tamtmak, miisliimanlardan bir cemaat, bir cemiyet
meydana getirmek. (fiinkii din cemaatla kaimdir, cemaatsiz din yafa-
maz. Dinsiz cemaat belki yafar. islamin cemaata olan ihtiyaci cemaatm
Islama olan ihtiyacmdan fazladir. Aleyhi's-salatii ve's-selam Efendimiz
oyle buyuruyor. Dinin biitiin hukiimlerindeki ruh, cemaata, birlige sev-
ketmektir. Biz bugiin ne oluyor bilmiyorum, en boliinmiif millet olduk.
Dif goriiniiflerine bakarsak yekpare bir kiitle, fakat ger^ekte kalpleri pe-
rifan. Sanki "Onlan birlikte, cemaat halinde samrsin, halbuki kalpleri bafka
bafkadtr" (Hafr, 59/14) ilahi tarifi bizim hakkimizda! Allah’m ipine sim-
siki sanlmak bu mu?
Sonra felaketimizin sebeplerinden biri de lafcihgmuz oldu. "Ey
iman edenler! Yapmayacagintz feyleri nifin soyliiyorsunuz? Bu hareketiniz
Allah katinda fevkalade bugz edilmif bir feydir, Allah 'in nzasina butuniiylt
muhaliftir, haramdir. Allah, kendi yolunda saf baglayip birbirine yaptfmtf,
perfinlefmif bir duvar gibi miicahede edenleri sever" (Saf, 61/2-4). Allah o
kullanndan razi olur, o kullarim sever ki dediklerini fiilen yaparlar, if>
sozde birakmazlar, sonra O'nun ilahi yolunda cihad ederler. Hem nasil
TORKlYE DE ISLAMCIUK D0?llNCE3! 491

dhad ederler? Hasmin karfisinda biitiin ciizleri birbirine perfin edilmif


yekpare bir bina gibi dururlar da oyle merdane dhad ederler.
Acaba biz ne yaphk? Dort be? sene oncesine gelinceye kadar gefen
zamammiz sukun ile geftik. §u son dortbufuk be$ seneyi de surekli soy-
lemekle gefirdik! Bir millet ki biitiin vucudu durur da yalniz fenesi l^ler,
elbette yajam az. $unu bilmeli ki milletlerin hayatinda durmak yoktur.
Bir millet ne kadar ileri giderse gitsin, ne kadar yiikseklere fikarsa fik-
sin, oldugu yerde durdu mu mahvolur. (jliinku biitiin insanlik alabildigi-
ne pek uzaklardaki bir noktaya, bir gayeye dogru kojup gidiyor. Insan­
lik co$kun bir sel gibi terakki ummanina atilmak ifin alabildigine akiyor.
Bu selin online durulamaz. i$te biz de ya bogulacagiz, ya o sel ile bera­
ber gidecegiz. Goriiyorsunuz ki biitiin insan milletleri ileriye gidiyor.
Yalniz biz duruyoruz. Bundan on sene, yirmi sene, hatta daha once bu
felaketi kestirenler, gorenler vardi. Soylediler kulak vermedik, adam sen
de dedik! Ne ise jim di "gefen gefti" diyelim. Gefen gefmi$tir.
Fakat $u kalan hayati olsun kurtarahm. Olan oldu diye yeis getir­
mek, dort ucunu salivermek akilh i$i degildir. Zaten musliimanlikta bu
yoktur. "Allah’m yardimmdan timit kesmeyiniz“ (Yusuf, 12/87), "Allah’m
rahmetinden iimit kesmeyiniz" (Ziimer, 39/53). Yeis haramdir. Oyle ise
bundan sonrasi ifin ne yapmak lazim gelirse yapalim, elbirligiyle yapa-
lun.
Peygamberimiz Efendimiz hazretlerine biri sordu:
— IsUm nedir ya Resulallah?
— islam giizel ahlaktan ibarettir, buyurdular. Yine sordu:
— Ya Resulallah, giizel ahlak nedir?
— Buyurdular ki: Seninle bagi koparan adamla banfmandir, seni
mahrum birakana bilmukabele vermendir, sana zulmedeni de hof gd-
rtip affetmendir.
Artik bundan boyle ahlakh olmaya fali$ahm. fiinkii ahlaksiz bir ce­
maat yajamaz. "Gefen gefti" diyelim, tefrikalara son verelim. (fiinkii
akibetini gordiik. Iyi bilmeliyiz ki jimdiki felakette hepimizin, evet istis-
■Wsiz hepimizin bir mesuliyet hissesi vardir. hif kimse kendisini daraya
Pkarmasin. §imdi herkes vicdaruna karji jimdiki felaketten mesul oldu-
l unu, umumun mesuliyeti meyamnda kendisinin de hissedar oldugunu
Uiraf ederse o zaman i$ ba$kala$ir, o zaman elbirligiyle hastaligin faresi-
ne bakilir. Hiikiimet, millet, ordu... bizden birfok fedakarlikiar bekliyor.
^iz bu fedakarhgi dinimizi, vatanunizi, kendimizi muha/aza ifin ihtiyar
492 MEHMED Ak i f ersoy

edecegiz. Alimler ilmiyle, zenginler servetiyle, fakirler gii(leri yettigi ka-


danyla, eli silah tutanlar kuwetiyle (ali$acak. Bu bir borftur, bundan
kaqnak haramdir, dine hiyanettir. Her§eyi hiikiimetten beklememeli.
Qiinkii musliimanligm son iimidi olan bu hiikiimet, bu hilafet hii-
kumeti artik hayata veda etmek iizere. Dii$man hilafet merkezinden be?
alb saat otede duruyor. §imdiye kadar onlar nasil fali$blar, biz ne kadar
lakayt kildtk, hepimiz biliyoruz. Bununla beraber daha umitler biisbii-
tun kesilmemi$tir. Daha IslSm ipn hayat vaadedilmi§tir. <^ali§mali, hii-
kiimeti, orduyu takviye etmeli.
"Allah'im! IsUma ve miislumanlara yardim et. Allah'im, bize sabir
ver, ayaklanmizi sabit kil ve kSfir kavimlere kar§i bize yardim et. Ey
rabbimiz! Bize dunyada guzellik, ahirette de giizellik ver de bizi cehen-
nem azabindan koru".

Mehmed Akif, "Hutbe ve mevaiz - Bayezid kursiisunden vaaz",


Sebiltlrrejad, IX, sayi: 230 (29 Safer 1331).
X

Hasbihal
(Maarif meselesi)

Miislumanligm ilme kar?i pek hiirmetli, pek miisaadeli devrandigi-


m isbat etmek, bunun aksini iddia eden hasmuu susturmak ifin merhum
§eyh Muhammed Abduh bir eserinde joyle diyor
"Cizvit, Frer, Amerikan mekteplerinde yiizlerce miisliiman focugu gorebi-
lirsiniz. Halbuki bu miiesseselerin hepsi, ozellikle Cizvitlerinki birer din
mektebidir. Pekala! Bana dershanelerini her millete afik tutan bir dini
musluman mektebi gdsterebilir misiniz ki ifinde tek bir hiristiyan talebe
bulunsun? Hiristiyan talebeye ancak hukumetin afttgi mekteplerde tesa-
duf edilebilir ki buna da sebep bu gibi resmi mekteplerde tedrisatin din
esasi uzerine kurulu olmamasidir."

Merhum §eyh'in sozleri ne yazik ki pek dogru. Ne yazik ki diyoruz,


fiinkii milliyeti, diyaneti hakkmdaki heniiz hifbir telakkisi olmayan ma-
sum eviadini papazlann eline teslim etmek, hifbir fikri miilahazadan,
histen azicik nasibi olan bir baba ifin isteyejsteye yapilir bir hareket ol-
•nasa gerektir!
Biz ne hamiyetsiz adamJar, ne vazifesiz babalanz ki mevcut mek-
teplerimizi i$e yarar bir hale getirmek, yahut yeniden adamakilli miies-
seseler yapmak tarafina hif yanajmiyoruz da istikbalimizi te$kil edecek
cigerparelerimizin terbiyesini o istikbalin hayalinden bile iirken birta-
kim yabancilara birakiyoruz!
Zengin, ortahalli, kisaca hepimiz mektepsizlikten, hepimiz maarif-
494 MEHMED AKlF ERSOY

sizlikten jikayet ediyoruz, fakat hifbirimiz bu derdin ^aresini bulmak is-


temiyoruz. Yedi bacanak gidiyorlarmi§, saatlerce siiren sessizlik canlan-
m sikmi$, bir adam olsa da laf etsek demijler... Biz de tipki boyleyiz:
Milyonlarca herif biraraya toplanmijiz "ah bir hayir sahibi ;iksa da fo-
cuklanmiz ifin mektep a<;sa" diyoruz.
Bizde pek garip, bununla beraber pek fena bir tabiat var: Mesuliyeti
hepimize birden raci olmasi lazim gelen yolsuzluklan, ha talari, agiz do-
lusu, sayfa dolusu tenkit etmekle vazifemizi yapmi? oluyoruz. §u ictimai
heyeti te$kil eden fertlerden biri bulunmak itibariyle meydandaki fena-
hklardan kendimizin de mesul oldugumuzu h i; hatirlamiyoruz. Memle-
ketimize bir jeref teveccuh ederse herbirimiz en biiyiik hisseyi kendi
nefsine ayirmak istiyor, milletin janini, haysiyetini lekeleyen ictimai
maskaraliklann tohmetini ise hi^birimiz yaiuna yakla$tirmiyor!
Bir de bakiyorum vazifeperverligi, fedakarligi daima bajkalanndan
bekliyoruz. "Dostlar jehit biz gazi" yagmasi dort elle sanldigimiz bir
diistur.
* * »
Onceki ak$am muhterem arkada$im Akfura Yusuf Bey §oyle bir
vak'a anlatti: Lehistan miisliimanlanndan bir zengin adam ge<;enlerde
Istanbul'a gelmi§. Maksadi hem bu memlekette biiyiicek bir i§ yapmak,
hem de oglunu mekteplerimizden birine vermek imif. (fiinkii oranin
cimnazyalanna [Lise] devam eden focugunun Ruslajmasini istemiyor-
mu;.
Bu hamiyetli adam once Mekteb-i Sultani'ye gitmi§, maksaduu dili
dondiigii kadar anlatmi$. Fakat kar$ismdakiler bir tiirlii zavalli adama
istedigi malumati vermemijler, hatta eline sunduklan program da Fran­
sizca yazilmij imi$.
Ba$ka mektep yok mu demi$. Robert Koleji saglik vermijler. Gitmi$,
yanina kattiklan terciiman vasitasiyla gezmekte oldugu miiessese hak-
kinda malumat alirken mabede benzer bir yer nazan dikkatini ;ekmi$!
— Burasi nedir?
— Kilisedir. §u kiirsiiye her hafta bir Protestan papazi pkarak tale-
beye vaaz eder.
— Vaazi dinlemek mecburi midir?
— Evet, biitiin talebe ifin mecburidir.
— Pekala, talebe ifinde musluman yok mu?
TORKtYE'DE tSLAMCIUK DO§t!NCESl 49$

— Seksen kifi var.


— Qok §ey! Miisliiman focuklan Protestan papazin vaazinda bu-
lunsunlar, hem de mecburen bulunsunlar ha! Lakin Rusya mektepleri
buradan fok iyi imi$. Onlar musluman talebeyi papazlann verdigi vaaz-
larda, din derslerinde hazir bulundurmak joyle dursun, talebe kendili­
ginden girmek istese menederler.
Bunun uzerine adamcagiz ?u ukdeyi fozmek ifin idarecilere, "ifi-
nizde bir Tiirk olsa da onunla anlajsak" demif. Kendisine vardir cevabi-
m vererek centilmen bir zatin yanina gotiirmiifler. Bu zat, umum talebe-
nin vaaz gviniinde mabedde bulunmasinin miiessesenin vakfedeni tara­
findan konulmu; bir usul oldugunu, binaenaleyh musluman focuklarin
da bundan istisna edilmesinin miimkiin olamayacagim soyledikten son­
ra sirf ahlaki bir zeminde cereyan eden bu vaazlardan o kadar iirkmek
icap etmeyecegini bildirmi?. Zaten insan, dini mektepte almazmij, bii-
yiidukten, diijiincesi kuwetlendikten sonra, din hakkinda bir fikir edi-
nirmif...
Bu miilahazalari dinleyen Lehistanli kardejimiz "iyi ama insanin
biiyiiyiinceye kadar bulunacagi muhitler, maruz kalacagi telkinler biis-
biitiin tesirsiz mi kalir? Bunlann herbirinin vicdaniyat uzerinde miihim
intibalan olmaz mi?" dem ijse de muhatabindan "O halde Mekteb-i
Sultani'ye miiracaat ediniz" soziinden bafka cevap alamamif.
§imdi bu adam rastgeldigine focugu ifin bir mektep soruyormuf.
Bir miisliiman focuguna hem Rusya'daki cimnazlar derecesinde
ilimleri ve fenleri ogretecek, hem de saglam bir musluman terbiyesi ve-
recek bir mektep kimin hahnna gelirse liitfen bize bildirsin!

Mehmed Akif, "Hasbihal", Sirot-i miistabm, V, sayi: 108 (16 Eyliil 1326).
XI
Nasrullah Kiisiisunden
Tiirk Milletine Hitap

Kastamonu 19 Tefrinisani 1336 (1920)


Cuma Gunii

Bismillahirrahmanirrahim.
"Ya eyyuhe’l-lezine amenfi la tettehizu bit&neten min dunikum". Ey
iman etmif olanlar, ey miisliimanlar, ifinizden olmayanlardan, size yabanci
kimselerden dost ittihaz etmeyiniz. Ayet-i celiledeki "bitane" i^li di§h gorii-
fiilen, kendisine her tiirlii sirlar emanet edilen samimi dost, yancan ar-
kada$, mahrem-i esrar manalarmadir. Oyle bitane ki "13 ye'lunekum
habalen", sizlere karfi mazarrat ika etmekten, arantza fitneler, fesatlar sokmak-
tan hif bir vakit geri durmazlar. Ellerinden gelen fenaliklarm hif birini sizden
esirgemezler. "Veddfl m3 anittiim", sizin sikintilara, musibetlere, felSketlere
ugramamzi isterler. "Kad bedeti'l-bagdau min efvahihim", gSrmiiyor mu-
sunuz, hakkmtzda besledikleri dilfmanhk agizlarindan tafip dokiiliiyor. "Ve
m3 tuhfi suduruhum ekber", bununla beraber yiireklerinde, sinelerinde gn-
lemekte olduklan kinler, garezler, husumetler, o bir tiirlii zabtedemeyip de
agizlarindan kafirmakta olduklan adavetten fok biiyuktiir, fok §iddetlidir-
"Kad beyyenna lekumu'l-3y3ti in kiintiim ta'kilun", bizler size her biri
ayn-i hikmet, mahz-i ibret olan Syellerimizi boyle sarih bir surette bildirdik.
Eger sizler akl karadan, iyiyi kotiiden sefer, haynm, yerr/m diigiiniir akli ba-
finda adamlarsamz bu hikmetlerin, bu ibretlerin muktezasmca hareket ederek
hem diinyada, hem ukbada felah bulursunuz. (Al-i Imran, 3/118).
Ey miisliimanlar! Sizin i?in bu ayet-i celileye ittibadan bafka
TORKtYE'DE ISLAMCILIK DO^ONCESl 4*7

seiamet yolu yoktur. Takip edilecek hatt-i hareket, diistur-i siyaset tama­
miyla bu ayet-i celilede mundemictir. Binaenaleyh meJl-i ulvisini bir ke­
re de toplayip ifade edelim. Cenib-i Hak buyuruyor ki:
"Ey miiminler! Size ellermden gelen fenaligi yapmaktan (ekinmeyen, bu
hususta hif bir firsati kafirmayan, dininize yabanci kimseleri kendinize mah­
rem-i esrar dost, arkadaf ittihaz etmeyiniz. Bunlann suret-i hakdan gdriinerek
size giiler yiiz gdstermelerine, haynmzt ister gibi tavirlar takmmalanna asla
kapilmayiniz. Onlann gece giindiiz isteyip durduklan sizin feliketinizden,
izmihlSlinizden, esaretinizden bafka bir fey degildir. Baksamza, size karfi
kalplerinde besledikleri dilfmanlik o kadar dehfetli ki bir tiirlii zapledemiyorlar
da agizlarindan kaftnyorlar. Halbuki ytireklerinde ktik salmif olan husumet,
agizlarindan tafan ile kabil-i kiyas degildir, ondan fok fazladir, fok fiddetlidir.
tfte biitiin hakikatleri, ayet-i celilemizle sizlere afiktan aftga teblig ediyoruz,
bUdiriyoruz. Eger akh bafinda insanlarsantz, eger dareynde zelil olmak, hiis-
randa kalmak istemezseniz bizim Syet-i celilemizin geregince hareket ederek fe-
lah bulursunuz."
Bu Syet-i celile sure-i Al-i imrandadir. Sure-i Tevbe'de de: ‘ Ey miis-
liimanlar! CenSb-i Hak ifinizden hak yolunda miicahedede bulunanlari, Allah
ile O'nun ResOl-i Muhteremi'nden, bir de mii'minlerden kendisine dost ittihaz
eyleyenleri gormedikfe sizler oyle bafibof birakilacak misiniz, zannediyorsu-
nuz?" Bu iki ayet-i celileden bafka diger ayat-i kerime daha vardir ki
hepsi ayni ruhtadir.
Ey cemaat-i miislimin! Insan ifin kendi aleyhine bile pksa hakki,
hakikati soylemek lazimdir. Ben de bir zamanlar Kitabuliah'i tilavet
ederken bu gibi ayat-i celileye geldikfe, acaba sair milletlere karfi biraz
fiddetli davramlnuyor mu? Yabancilar hakkinda daha merhametli ol­
mak icab etmez mi idi? gibi diifiincelere dalardim. Vakia bu hatiralann
sirf feytani vesveselerden bafka bir fey olmadiguu bilirdim. Lakin velev
feytani olsun, o dufiinceleri ifimden sokiip abncaya kadar hayli muca-
delelere mecbur kalirdim. Acaba bu vesvesenin menfei ne idi? Burasim
araftiracak olursak ifi biraz tabii goriiriiz. Oyle ya, gozumiizii a^tik, Av­
rupa medeniyeti, Avrupa irfani, Avrupa adaleti, Avrupa efkar-i umumi-
yesi nakaratmdan bafka bir fey ifitmedik. Kiminin adaleti, kiminin ha-
miyeti, kiminin dehasi, kiminin terakkiyati kulaklanmizi doldurdu. Li-
“ n bilenlerimiz dogrudan dogruya bu heriflerin eserlerini, bilmeyenie-
rimiz terciimelerini okuduk. Edebiyatlan, hele edebiyatlannm ahlaki,
insani, ictimai mevzulan pek hofumuza gitti. Miieiliflerin kiymet-i
ahlakjye ve insaniyelerini, eserleriyle, dJfmeye kalkifhk. ifte bu muka-
496 MEHMED AKlP ERSOY

yeseden itibaren aldanmaya, hatadan hataya diigmeye ba^ladik. Bu


adamlann sdzleriyle ozleri arasinda asla miinasebet, miijabehet olama-
yacagim bir tiirlii du$iinemedik. ijte okuyup yazanlannuzin foguna 3nz
olan bu hata bir zamanlar bana da musallat oldu. Bereket versin ki ya-
51m ilerledi, tecriibem artti; hususiyle Avrupa'yi, Asya'yi, Afrika’yi dola-
§arak Avrupah dedigimiz milletlerin esaret altina, tahakkiim altina al-
diklan bifare insanlara karji reva gordiikleri zulmii, gadn, hakareti go-
ziimle gdriwce artik aklimi baguna aldim. Demin soyledigim $eytani
vesveselere kapilmi§ oldugumdan dolayi Cenab-i Hakk a tevbeler ettim.
Diinyada Avrupahlan bihakkm anlayan ve anladigim da iki ciimle
ile hul&sa edebilen bir musluman varsa o da eazim-i iimmetten fazil-i
magfur Hersekli Hoca Kadri Efendi merhumdur. Alem-i isldmin en
fedakar, en faziletii erkdnindan Misirli Prens Abbas Halim Pa§a bir giin
musahabe esnasinda demi$ti ki:
"Hoca Kadri Efendi'yi zaten Misir'dan taninm. irfanina, uluvv-i cenabina
hayran olurdum. Bir aralik Fransa'ya ugramijtim. Paris'te ilk i$im bu muh-
terem Miisliiman'i ziyaret oldu. Kendisiyle biraz hojbejden sonra dedim
ki:
— Hocam! Senelerden beri burada oturuyorsun. §arkin, garbin ulumuna,
fiinununa cidden vakif bir nadire-i fitratsin. Yakinen gordiigiin jeyler ta-
biidir ki tecriibeni, gorgiinii arttirmi$tir. Ogrenmek isterim, Avrupahlan
nasil buldun?
— Pa$a! Bu adamlann giizel feyleri vardir. Evet pek 90k giizel jeyleri var­
dir. Uikin funu bilmelidir ki o giizel jeylerin hepsi, evet hepsi yalniz ki-
taplanndadir!''

Hakikat, Hoca merhumun dedigi gibi Avrupahlann ilimleri, irfanla-


n, medeniyetteki, sanayideki terakkileri inkar olunur je y degildir. An­
cak insaniyetlerini, insanlara kar$i olan muamelelerini kendilerinin
maddiyattaki bu terakkileriyle olfmek katiyen dogru degildir. Heriflerin
ilimlerini, fenlerini almali; fakat kendilerine asla inanmamah, asla kapd-
mamahdir.
Bunlann biitiin insanlara, bilhassa miislumanlara karji oyle kinleri,
oyle husumetleri vardirki, hif bir suretle teskin edilmek imkam yoktur.
Sureta dinsiz gefinirler. Hiirriyet-i vicdan diye kainati aldatip dururlar.
Hele biz miislumanlan, biz jarklilan taassupla itham eder dururlar!
Heyhat! Diinyada bir mutaassip millet varsa Avrupahlar, Amerikalilar-
dir. Taassuptan hif haberi olmayan bir millet isterseniz o da bizleriz.
Ey cemaat-i miislimin! Bilirim ki bu sozlerim sizin .senelerden ben
TURKtYEDE tSLAMCIUK DOgONCESl 499

avutulmu?, uyutulmu? fikirlerinize biraz aykin gelecektir. Onun ifin bir


iki mis&l getirmek icab ediyor
Bilirsiniz ki bizim Harb-i Umumi'ye girmemizden en fok mustefid
olan bir millet varsa o da Almanlardi. §unu ihtar edeyim ki ben bu kiir-
siide Harb-i Umumi’ye girmek mi lazimdt, girmemek mi e v li idi, girme-
den durabilir mi idik, biraz daha g ef mi girmemiz muvafik idi?.. gibi
meselelerin h if birini mevzubahis edecek degilim. O benim sadedimin,
salahiyetimin haricindedir. Ortada bir vaka var ki biz Almanlarla birlik-
te olarak harbe girdik. Yiizbinlerce jeh it verdik. Yiizbinlerce haniiman
sondii. Milyonlarca sSm^n kaynadi gitti. $imdi Almanlar ifin ne lazim
geliyordu? Ne yapacaklardi? §iiphesiz biitiin dunyamn, biitiin diinya-
daki m illetlerin kendilerine ilan-i harp ettikleri bir zamanda boyle
yegane miittefikleri olan bizleri sinelerine basacaklar, biitiin gazeteleriy-
le, butiin kitaplanyla, biitiin edipleriyle, biitiin muharrirleriyle bizi alkij,
tefekkiir tufanlanna bogacaklardi.
Heyhat!.. Bu Umumi Harbin ilk senesinde ben miihim bir vazife ile
Berlin'e gitmijtim. o aralik Almanya hukumeti bize dedi ki:
— Bizim Meclis-i Mebusammizdaki bilhassa Katolik mebuslar kiya-
met kopanyorlar: Almanlar gibi mutemeddin, miitefennin bir millet na-
sil oluyor da miisliimanlar gibi, Tiirkler gibi vah$ilerle ittifak ediyorlar?
Bu, bizim ifin ziil degil midir?.. diyorlar. Aman, makaleler yaziniz, eser­
ier yazmiz, biz onlan Almancaya terciime ettirelim. Ta ki miisliimanli-
|m da bir din, musliimanlann da insan oldugu bunlann nazannda taay-
yiin etsin!
Almanya hiikiimeti hakli idi. (fiinkii Alman milleti nazannda miis-
liimanlik vahfetten, muslumanlarsa vahjilerden bajka bir je y degildi.
Onlann gazetecileri, rom analan; hele miiste$rik denilip de fark lisanla-
nna, $ark ulum u fiinununa, jark ahl3k ve adatina vakif gefinen adamla-
** mensup olduklan milletin efkanni asirlardan beri bizim aleyhimize o
kadar m iithij bir surette zehirlemijlerdi ki, arada bir anlajma, bir banj-
wa husuliine imkan yoktu. Biz o sirada kendimizi onlara tanitmak ifin
tabii elden geldigi kadar fali$tik. Likin tamamiyla muvaffak oldugumu-
zii asla iddia edemem. Heriflerin taassubu yaman! Koklejmij bir takim
kanaatler hakki gormelerine mani oluyor.
Harp esnasinda bilirsiniz ki Alman imparatoru istanbul'a gelmi$ti.
Biz safderun miisliimanlar halifenin miittefiki sifahyla o misafire karji
"asil hiirmette, na„il ikramda bulunacagimizi jajirdik. Bu jajkmlikta o
kadar ileri gittik ki Dariilhilafe'nin,yani istanbul'un minarelerini kandil
500 MEHMED Ak if ersoy

gecesi imi$ gibi kandillerle donattik. Alman dostluk yurdu binasi kuru-
lacak denildi, bol keseden bir k a ; camimizi heriflere pe$ke$ fektik. Ha!
Gelelim bizim bu gibi fedakdrhklanmiza karji gordiigumiiz mukabele-
ye! Du$manlar Kudus'ii bizim elimizden gasbettikleri zaman bu felaket
Harb-i Umumi uzerine biiyiik bir tesir ika etmijti. Yani Filistin cephesi-
nin bozulmasi muharebe terazisini du$manlanmizin tarafina epeyce eg-
dirmi$ti. Binaenaleyh muttefikimiz olan Almanlarla yine Almandan baj-
ka bir §ey olmayan Avusturyalilann bu i§ten bizim kadar miiteessir ol­
malan icab ederdi. Ey cemaat-i miislimin! i$e bakin ki Kudiis, velevki
ingilizlerin eline g efm ij olsun, velevki bu memleketin d iif man eline
gefmesi, bu cephenin bozulmasi yiizunden muharebe bizim hesabimiza
kaybolsun, tek musliimanlann elinde, Turklerin elinde kalmasm da has-
mimiz da olsa dinda§imiz olan ingilizlerin eline gefsin, diyerek Viyana-
lilar jehrayin yaphlar. Evlerini donattilar. Bu maskaraligi men edip ya-
kilan elektrik fenerlerini sondiiriinceye kadar Avusturya hiikiimetinin
gobegi fatladi. Artik taassubun hangi tarafta, hiirriyetin, miisamahakar-
ligin hangi tarafta oldugunu bu mislllerle de anlamazsamz kiyamete ka­
dar anlayacagimz yoktur.
Avrupalilan, Amerikalilan dinsiz derler. Size bir hakikat daha soy-
leyeyim mi? Diinyada din ile en az mukayyet olan bir memleket varsa o
da bizim memleketimizdir. Bugiin cuma oldugu halde Kastamonu'nun
en jerefli bir camiinde, goriiyorsunuz ya, ka; saflik cemaat bulunuyor!
Dunyamn en mamur, en yeni memleketi olan Berlin'de pazar giinii bii-
yiik kiliseler hincahin; dolar. Hem kiliseleri dolduran cemaati avamdan
ibaret zannetmeyiniz. Biitiin zenginler, milletin munevver dedigimiz ta-
bakasina mensup adamlar, temiz temiz giyinmi? halk bu cemaati te$kil
eder. ingiltere'ye gittiginiz takdirde jayet cumartesi giiniinden etinizi>
ekmeginizi tedarik etmezseniz pazar giinii a ; kahrsimz. Qiinkii kiyamet
kopsa dint bir gun olan pazar giinii h i; bir diikkatu a ; tiramazsimz. Ingi-
lizler duasiz sofraya oturmazlar, duasiz sofradan kalkmazlar.
Rumeli zenginlerinden bir adam taninm ki ziraat tahsili ifin bir og'
lunu Amerika'ya gondermi$ti. (^ocugun kendi agzmdan ijittim. Diyof
ki:
— Memleketin acemisiyim. Lisanlanni layikiyla bilmiyorum. Newyork'W
bir otelde bulunuyorum. Gece canim sikildi. Oturdugum odada bir piyan0
vardi. Azicik tingirdatayim dedim. Sazin perdeleri uzerinde parmaklanro'
hafiffe gezdiriyordum. Aradan iki iif dakika heniiz gefmemi$ti ki odanio
kapsina yumruk inmeye bafladi. Ne oluyoruz? diye kapiyi a^tim. Bir de
TORKtYTDE tsU M C IU K DOgONCESt SOI

baktim ki oteldnin karui hiddehnden a te; kesilm i;, bana alabildigine so-
giiyordu. Kan benim ne barbariigtmi, ne saygtsizligimi, ne ahllksizligirm.
hiilasa h i; tutar bir yerimi birakmadi. Meger o gece Hiristiyanlann eizze-
sinden, yani velilerinden birisinin gecesi imi?. Geceyi o veliye hiirmeten
ibadetle gedrm ek icab edermif! Piyano (alm ak maazallah kiifiir derecesin­
d e giinahm tf! Artik kanya memleketin acemisi oldugumu, bu hatamn
benden kasdim olmaksizin sadir oldugunu anlatmcaya kadar akla karayi
seftim .

Ey cemaat-i miislimin! Bizim diyarda cuma namazi kilinirken tavla


jakirtilan, sarhoj naralan duyuldugu nadir vakalardan degildir, zanne-
derim.
Goriiyorsunuz, herifler dinlerine nasil sanlmiflar, asabiyet-i diniye
meselesinde ne kadar ileri gitmi$ler! Bu da sebepsiz degil. Qiinkii onla­
nn dogar dogmaz befikte, biraz biiyiiyiince e$ikte dini, milli telkinat ile
kulaklan dolar. Yabancilara kar?i husumet, adavet hisleri her firsattan
bilistifade kendilerine verilir. Kendi dnslerinden, kendi dinlerinden,
kendi renklerinden olmayan mahlukat-i be$eriyenin insan sayilamaya-
cagi, bunlann kafalanna iyice yerlejtirilir. O sebepten bunlann, bir jark-
liyi, hele bir musliimam sevmesine imkan yoktur. Ressamlan, meydana
getirdikleri tiirlii tiirlii resimlerle, $airleri jiirlerle, hikayecileri gayet ma-
haretle yazilmif romanlarla, siyasileri gazetelerle hep onlann bu hisleri*
ni canlandinr dururlar.
Anliyorsunuz ya, biz nasil yetijiyoruz, onlar nasil yeti$tiriliyor? Bu
heriflere karfi olan duygumuzu h i; bir vakit onlann ilimlerine, sanatla-
nna sifratmamaliyiz. (fiinkii medeniyetin bu kisimlannda onlara uy-
mazsak yajamamiza, milletimizi yajatmamiza imkan yok.
Biz miisliimanlar bin tarihinden itibaren ?ali$mayi biraktik. Atalete,
ahl&ksizliga dokiilduk. Avrupahlar ise gdzlerini aftilar, alabildigine te­
rakki ettiler. Goriiyorsunuz ki denizlerin dibinde gemi yiizdiiriiyorlar.
Havalarda ordular dolajhnyorlar. Madem ki vatanin miidafaasi farz-i
ayindir, bu farzin mutevakkif oldugu esbabi elde etmek farzdir. O halde
°nlann kuw et namina neleri varsa hepsini elde etmek ifin fah$mak he-
Punize farz-i aymdir. Ne hacet! "Ve e'iddu lehiim mesteta'tum min kuv-
vetin” ditfmanlara karfi ne kadar kuwet tedarik etmeye, hazirlamaya imkan
bulttrsanu derhal haztrlayma (Enfal, 8/60), emr-i ilahisi sarihtir. Jiipheye,
<lu?unmeye, ta$inmaya mahal yoktur. O halde ne yapacagiz? Aramiza
sokulan fitneleri, fesatlan, firkaciliklan, komitedlikleri, daha bin tiirlii
602 MEHMED Ak i f ERSOY

aynlik gaynlik sebeplerini ebediyen figneyerek el ele, ba? ba?a verece-


giz. Birden falifacagiz. (fiinkii bugiin diinyanm, diinyadaki hayatin tar­
zi biisbutiin degifm if. Yalniz bafina fahfm akla bir fey yapamazsin.
Toplar, tiifekler, zirhlilar, fimendiferler, limanlar, yollar, tayyareler, va-
purlar, elhasil diifm anlan bize iistiin fikaran, yanm milyar miislumanm
bir k a ; milyon frenge esir olmasmi temin eden esbab ve vesait ancak ce­
miyetler, firketler tarafindan meydana getirilebilir. Demek, miisliiman-
j a r Allah'm, Kitabullah'in, Resulullah'm emrettigi, tasvip ettigi vahdete,
Birlige, cemaate sarilm adikfa ahiretlerini oldugu gibi diinyalanm da
kurtaramazlar. H erjeyden e w e l vahdet, cemaat, teaviin. Bir kere bunu
elde edelim, alt tarafi Allah'm inayetiyle kolaylafir.
Bununla beraber icabinda Avrupalilarla birlefebiliriz. Ancak bu bir-
lefm ek bize h i; bir vakit onlann ifyiiziinii unutturmamahdir. Yani vata-
mmizm, dinimizin menfaati, ticaretimizin, servetimizin, refahimizm te­
rakkisi namina icab ederse, miimkiin olursa miitekabil, miifterek menfa-
atler uzerine bunlarla fekife fek ife pazarlik ederek ittifak ederiz. Ancak
bu pazarhklarda son derecede afik gozlti bulunmamiz lazim gelir.
Biz miislumanlar ise maalesef gerek ifim izdeki, gerek difimizdaki
yabancilann soziine kaniyoruz da birbirim ize itimad etmiyoruz. Onlar-
dan giydigimiz kiilahi kendi dindaflannruza, kendi kardeflerimize giy-
dirmek ifin ugrafiyoruz. Cenab-i Hak ''tnneme'l-mu minune ihvetun"
muminler, birbirlerinin kardefitiden bafka bir fey degildir (Hucurat, 49/10),
buyuruyorken yaziklar olsun ki biz, o kardeflikten ;o k uzakta bulunu-
yoruz. Ancak ayda, aiemde bir kere camiye geliyoruz. Huzur-i ilahide
birlefiyoruz, fakat namazi bitirip pabuflanm izi koltuklayarak difariya
firlayinca birbirim ize karfi derhal ya hasim, yahut h i; olmazsa bigane
kesiliyoruz. Ayet-i kerime var, namiitenahi ehadis-i ferife var. Bunlara
gore: Musliimanlardan biri diger dindaflarim kendi dz kardefi bilme-
dikfe, onlann meserretiyle mesrur, musibetiyle, matemiyle mahzun ol-
madikfa tam musluman olamaz. imanin kem ali cem aat-i miislimine
simsiki sanlmakla kaimdir. "M usliimanlann derdini, kendine dert et­
m ey en musluman degildir" buyuran Resul-i Hakim (s.a.v.) Efendimiz
Hazretleri diger hadis-i feriflerinde buyuruyor ki: "Diinyanin obiir
ucundaki bir miislumanm ayagina bir diken batacak olsa ben onun acisi-
m kendimde duyanm. Biitiin miisliimanlar bir araya gelerek tek bir vii-
cudu meydana getiren muhtelif uzuvlara benzerler, insanin bir uzvuna
bir hastalik, bir aci isabet etse diger uzuvlann kiffesi o hasta uzvun eie-
mine ortak olduklan gibi bir musluman da diger dindaflannin acisirW'
TdtKTYK’DE ISLAm CILIK DOgONCESl 603

musibetine, matemine kabil degil bigane kalamaz. Kalabiliyorsa demek


ki musluman degil."
”El-mu'minu li'l-mu'mini ke'I-buny3rvi yefuddii ba'duhu ba’dan" bir
mu'minin diger mii'mine karfi vaziyeti yekpare bir duvan viicuda geti-
ren p erfin lefm if kayalann birbirine karfi aldigi vaziyet gibidir. Oyle
olacaktir. Oyle olmahdir, hadis-i ferifini elbette if itmifsinizdir. Ashab-i
kiram hazerati arasindaki vahdet, m uhabbet, teaviin ciim lenizin
malflmudur. Bu din ululan, bu Allah'm en sevgili kullan huzur-i ilahiye
cemaatle durduklan zaman saflar adeta -maruf tabir vefhile- sabun kah-
bi halini alirdi. Birbirleriyle o kadar ittisal hasil ederlerdi ki iizerlerinde-
ki libaslar daima omuz baflanndan eskirdi. O muazzam saflar, miiselsel
yekpare bir dag gibi kiyam eder, oyle riikua vanr, oyle secdeye kapanir-
di. Vahdetirv namazdaki bu tezahiirii namaz haricinde de boylece devam
eder giderdi. O sayededir ki Islam, Aleyhissalatii Vesselam Efendimiz'in
risalet-i celilelerinden itibaren yirmi otuz sene zarhnda dunyayi kufat-
mifh.
Hadis kitaplanni, siyer kitaplanru, tarih-i islam sayfalanm gozden
ge^irince ashab-i kiram arasindaki birlige hayTan olmamak elden gelmi-
yor. "Efid dau 'ale'l-kuffari ruhemau beynehiim " kafirlere karfi sert, birbi­
rine karfi merhametli (Feth, 48/29), vasf-i ilahisiyle tasvir buyurulan o
kahraman htratlar hakikat birbirleri hakkinda ne kadar merhametli, ne
derecelerde rikkatli idiler, d u jm an lan n a karfi ise nasil fed id idiler!
"Ezilleten 'ale'l-mu'minin, eizzeten ‘ale’l-kafirin" mii 'minlere karfi miiteva-
a , halim, selim, fefik, rahim, kSfirlere karfi ise vakur. metin, mekin, fedid (Ma-
ide, 5/54), olm ak islam in hususiyetlerindendir. Yaziklar olsun, biz bu
hususiyetlerden, bu meziyetlerden, biiyiikliiklerden mahrum olduk. Di-
nimizden olm ayanlara karfi yapmadigim iz miidahane, gostermedigimiz
nezaket kalmiyor. Birbirimizi ise bir kafik suda bogm ak istiyoruz. Cesa-
fetimiz, kabadayiligim iz, asiciligim iz,kesiriligim iz hep kendi aramizda.
"Be’suhiim beynehiim fed id u n , tahsebuhiim cem i'an ve kulObuhtim
$etta" kendi kendilerine karfi oldu mu hticumlan dehfetlidir. Zahir hallerine
boksan toplu bir cemaat zannedersin. Halbuki hepsinin yiiregi bafka bafka his-
lerle garpiyor (Ha§r, 59/14), m ealindeki ayet-i celile, ki m unahklar vas-
frndadir, bugiin tam am iyla bizim halim izi gosterir oldu. Bundan ne ka­
dar sikilm anuz icab eder, artik onu siz takdir ediniz.
Ey cem aat-i m iislim in! Kur'an-i Kerim tilavet ederken bir fo k yerler-
de siinnet lafz-i celiline tesadiif edersiniz. Evet mesela "SiinnetullS hilleti
504 MEHMED AKIF ERSOY

kad halet fi ib3dih", "Siinneteliahi fillezine halev min kabl”, "Ve len teci-
de li-siinnetiliahi tahvila", "Sunnete men kad erselenS" (GSfir, 40/85; Ah-
zab, 33/38; F3tir, 35/43; isra, 17/77), gibi daha bir fok 3yat-i kerimede
hep bu siinnet kelimesini okursunuz. Kitabullah'daki siinnet, Resulul-
lah'in siinneti degildir. Peygamberimizin siinneti ciimlemizin malumu,
Kur'an'in siinneti ise Cenab-i Hakk'in ezell ve ebedi olan kanunu de-
mektir. Evet, Allahu Ziilceial'in bu 31em hakkinda cari bir fok kanunian
var. Cemadatta, nebatatta, hayvanatta, yildizlarda, aylarda, giinejlerde,
daglarda, denizlerde, yerlerde, goklerde, elhasil bizim bildigimiz, bilme-
digimiz ne kadar mahlukat varsa bunlann hepsinde ayn ayn kanunlar
caridir. Bu kanunlar vaz-i ilahi oldugu ifin insanlann tertip ettikleri ka­
nunlar gibi dmiirsuz degildir. Ta ezelde me$iyyet-i ildhi muktezasmca
ibda olunan bu hiikiimlerin, bu kanunlann hif bir maddesi, hatta hif bir
kelimesi, hif bir noktasi degi$mez. Bunun boyle oldugunu Kitabullah da
bize sarahaten bildiriyor. §imdi diger mahlukatta, diger alemlerde
hakim olan Siinen-i ilahiyi, yani Cenab-i Hakk'm ezeli ve ebedi kanunla-
ruu bir tarafa birakalim da yalniz insan kiimeleri, be§er yiginlan demek
olan milletler, ummetler uzerinde hiikiim suren kanun-i ilahiyi tetkik
edelim. Evet milletlerde cari olan bu kanunun mahiyetini biz miislii-
manlar dogrudan dogruya CenSb-i Hak'tan, yani onun bize gonderdigi
Kitab-i Hakim'inden ogreniyoruz: Ummet-i islamiyenin diinyada, ukba-
da felahmi, necatim, saadetini, refahini, samamm temin eden emirler
yok mu, i$te onlann her biri, Allah'm bir siinneti, yani bir kanunudur.
"Ve la teferreku" tefrikadan, aynlik gaynlik hislerinden uzak olunuz. (Al-i
Imran, 3/103), “Ve 13 tenSze'fi" Ey miisliimanlar! Birbirinize girmeyiniz,
sonra kalplerinize meskenet, cebanet, aciz, fiitur (iiker de devletiniz, saltanati-
mz, fevketiniz, kudretiniz, kuwetiniz, hepsi elinizden gider. "Ves'biriT, se-
battan, azimden katiyen ayrilmayiniz (Enfal, 8/46). ijte bunlar gibi bir fok
ogiitler, birfok emirler var ki milleti yajatmak, dini yajatmak istersek
bunlann muktezasina tevfik-i hareket etmekligimiz zaruridir. Demek,
milletlerin hayati, bekasi, istikldli, sel3meti ifin, aralannda vahdet hii-
kiim-ferma olmasi liizumu bir kanun-i ilahi imi$!
Ey cemaat-i miislimin! Milletler topla, tiifekle, zirhli ordularla, tay-
yarelerle yikilmiyor ve yiktlmaz. Milletler ancak aralarindaki rabitalar
fdziilerek herkes kendi ba§inm derdine, kendi havasina, kendi menfaati-
ni temin etmek sevdasma dii$tugii zaman yikilir. Atalanmizm "kale ifin"
den ahmr" sozti kadar biiyiik soz soylenmemi$tir. Evet, diinyada bu ka­
dar saglam, bu kadar $a$maz bir diistur yoktur. IslSm tarihini soyle bir
TORIdYE'DE tSUMCIUK DO3UNCE8I SOS

gozumuzden gefirecek olursak cenupta, jarkta, jimalde, garpta yetijen


ne kadar musluman hiikumetleri varsa hepsinin tefrika yiizunden, ara­
lannda hddis olan fitneler, fesatlar, nifaklar, jikaklar yiizunden
istikiailerine veda ettiklerini, ba;ka milletlerin esareti altma girdiklerini
goriiriiz. Emeviler, Abbasiler, Fatimiler, Endiilusliiler, Gazneviler, Mo-
gollar, Selfukiler, Magribiler, iraniler, Faslilar, Tunuslular, Cezayirliler...
hep bu aynlik gaynlik hislerine kapildiklan ifin saltanatlanni kaybetti-
ler. Biz Turkiye miisliimanlan diinyamn iif buyiik kitasina hakimdik.
Koca Akdeniz, koca Karadeniz hiikmiimiiz altinda bulunan cesim
cesim memleketlerin ortasinda birer gol gibi kalmi$ti. Ordulanmiz Viya-
na onlerinde gezerdi. Donanmalannuz, Hint okyanuslannda yiizerdi.
Musliimanlik rabitasi, irki, iklimi, lisam, adati, ahlaki biisbiitiin bajka
olan bir fok milletleri yekdigerine simsiki baglamifh. Bo§nak Slavligmi,
Amavut Latinligini, Pomak Bulgarhgim... elhasil her kavim kendi kav-
miyetini bir tarafa atarak Islam camiasi etrafmda toplanmi$, Kelimetul-
lah'i ila ifin caniru, kanini, biitiin vanni giile giile, ko$a ko$a feda etmifti.
Fakat sonralan aramiza Avrupahlar tarafindan tiirlii tiirlii jekiller, tiirlu
tiirlii isimler altinda ekilen fitne, tefrika fesat tohumlan bizim haberimiz
bile olmadan filizlenmege, dallanmaga, budaklanmaga bajladi. O demin
soyledigim rabita gevjedi. Artik eski kuvveti, eski tesiri kalmadi. Kale-
mizin ifinden sarsilmaya yiiz tuttugunu goren dii$manlar kendi arala­
nnda birlejerek, yani biz musliimanlann memur oldugumuz vahdeti
onlar viicude getirerek birer hiicumda yurdumuzun birer biiyiik parfa-
suu elimizden aliverdiler. Bugiin bizi Asya'nm bir ufak parfasmda bile
ya$ayamayacak hale getirdiler.
Size bir vaka anlatayim: Misr-i iilya'da dolajiyordum. Orada akli
bajrnda bir miisliimanla gorii$tum. Bahsimiz siyasete intikal etti. Dedim
ki:
— §a$iyorum. Onbej milyonluk koca Misir'da yabana asker olarak
az kuwet gordiim. Nasil oluyor da bu kadamk kuwetle koca bir iklim
■nuhafaza edebiliyor?
Bu sualim iizerine o zat dedi ki:
— O yabana devletin ricalinden biriyle samimi goriijKiin. Sizin akliniza
geleni ben de du§unmu$ de, demi$tim ki: "Giiniin, yahut senenin birinde
mesel4 Osmanli hiikiimeti kirk etli bin kijilik bir ordu hazirlayarak Misir'a
sevkedecek olursa siz ne yaparsiniz?" "Hifbir $ey yapmayiz. Miidafaa
imicani olmadigi ifin Misirlanni kendilerine teslim eder pkanz. Yalniz $u-
rasim iyi biliniz ki biz h if bir zaman Osmanlilann Misir'a kirkbin ki$i de-
506 MEHMED AKIF ERSOY

gil, kirk kigi sevkedebilecek derecede yakalanni, pafalanm toplamalanna


meydan birakmayiz. Memleketlerinde bitmez tiikenmez meseleler fikan-
nz. Onlar birbirleriyle ugragmaktan goz afamazlar ki bir kere olsun Mi­
sir'a doniip bakmaga vakit bulabilsinler.

Ey cemaat-i miislimin! Goziiniizii afiniz, ibret aliniz. Bizim hani se­


nelerden beri kanimizi, iligimizi kurutan dahili meseleler yok mu, Hav-
ran meselesi, Yemen meselesi, §am meselesi, Amavutluk meselesi, bil­
mem ne meselesi... Bunlann hepsi dii$man parmagiyla fikanliruj mese-
lelerdir. Onlar oyle oldugu gibi bugiinku Adapazan, Diizce, Yozgat,
Bozkir, Biga, Gonen, Konya isyanlan da hep o meltin du$manlannm i?i-
dir. Artik kime hizmet ettigimizi, kimin hesabina birbirimizin girtlagina
sanldigimizi anlamak zamani zannediyorum ki gelmi$tir. Allah nzasi
ifin olsun aklimizi ba;imiza toplayahm. fiin k ii boyle dii$man hesabina
fal^arak elimizde kalan ?u bir avuf topragi da verecek olursak, fekilip
gitmek ifin arka tarafta bir kan ; yerimiz yoktur. §imdiye kadar du$ma-
na kaptirdigimiz koca koca memleketlerin halki hiaret edecek yer bula-
bilmi$lerdi. Neuzubillah biz oyle bir akibete mahkum olursak bajimizi
sokacak bir delik bulamayiz.
Zaten dii$manlannuzin tertip ettikleri sulh jartlan bizim ifin diinya
yiizunde hayat hakki, hayat imkam birakmiyor. Bu sefer Anadolu'nun
bir hayli kismmi yeniden dolajtim, halkm fikrini yokladim... Baktim ki
zavalhlann bir §eyden haberi yok. Vakia halka nisbetle havas gefinen ta­
kim, bu jartlann pek agir oldugunu biliyor, lakin ilimleri son derecede
icmali. Avam ise hifbir $eyden haberdar degil. Zannediyorlar ki memle­
ketin kenarlan,yani Hicaz gibi, Bagdat gibi, bir iki yer elimizden fik-
makla i? olup bitecek; Rumeli, Istanbul, Anadolu, Suriye yine bizde ka-
lacak, artik fiftfi fiftiyle fubuguyla, esnaf sanatiyla, diikkamyla; ulema
medresesiyle, mektebiyle; tiiccar ali$iyla, verijiyle mejgul olacak! Hey-
hat! Dii$manlanmiz bizi ne hale getirmek ifin geceli giindiizlii falifiyor-
lar, biz ise h&la ne gibi hiilyalarla kendimizi avutuyoruz!.. Allah nzasi
ifin olsun, $u muahedenamenin (Sevr anlajmasi) bizim hakkimizdaki
maddelerini okuyunuz. Okumak bilmiyorsaniz birisine okutunuz da
dinleyiniz.
Maazallah onu kabul ettigimiz giin acaba nemiz kaliyor? Bir kere
Rumeli'nde hif bir alakamiz kalmiyor. C^atalca istihkamati da dahil oldu­
gu halde denizin obiir yakasmdaki memleketler kamilen gidiyor. Halife
diye istanbul’da bir jeyler birakihyor. Likin kendisine yalniz -tipki R°"
ma'daki Papa gibi- yediyiiz asker bulundurmak hakki veriliyor. Vakia
TORKtYTDE ISUMCIUK DOgtTNCESt m

miislumanlar Istanbul’dan bu sefer kogulmuyor. Fakat Yunanlilar Qatal-


ca istihkdmahna sahip olacaklan ifin tabiidir ki, <^ekmece civannda iste­
dikleri kadar asker yigarlar, Avrupa'da bir kan$iklik zuhur ettigi gibi
istanbul'u aliverirler.
§imdi bir sual varid olacak:
— Neden ingilizler istanbul'u dogrudan dogruya kendisine almasin
da Yunanlilara versin?
ingilizlerin bu kadar biiyiimesi, miittefiklerinin ijine gelmiyor. Bi­
naenaleyh payitahhmizi da alacak olursa aralan busbiitun afilacak. An­
cak hem Rumeli'yi, hem Aydm viUyetini elinde tutabilmek ifin Yunanli-
lar kuw etli bir donanmaya muhtaftir. Bunu ise faresiz ingilizlerden te­
darik edecek. Anla$ildi ya, istanbul'un Yunan elinde bulunmasi demek,
daima donanmastna muhtaf oldugu ingilizlerin elinde bulunmak de­
mektir. Rumeli'nin, istanbul'un, Aydm vilayetinin Yunanlilar elinde bu­
lunmasi ne demektir, biliyor musunuz? oralarda tek bir Tiirk musluman
kalmamasi demektir. Vaktiyle eski Yunanistanla Mora'daki halkin yansi
Rum ise yansi da musliimandi. Bugiin o havalide tek bir dindajimiz kal-
mamijtir. Bu miisalaha muribince verilecek memleketlerde de bir miid-
det sonra ayni hal zuhura gelecektir. Evet, musluman ahali katliam ile
korkutulacak, hicrete mecbur edilecektir.
Bu muahedenin takip ettigi maksat judur: Diijmanlar, bizden
mumkiin oldugu kadar fazla adam oldiirtmek, kendisinden son derece­
de az insan harcatmak istiyorlar. O sebepten, bir taraftan Rum, Ermeni
feteleri te?kil edecek, bunlara para, silah dagitarak, Tiirkler arasmda kat­
liam yaptiracak. Diger taraftan da miisliimanlar, Tiirkler arasindan para
ile, yahut igfal ile adamlar bularak, bizi birbirimize dogratacaktir ki bu
zaten olup duruyor. ijte diifmanm, Anadolu'nun if taraflannda fikartti-
gi isyanlan bastirmak ifin biz izmir, Balikesir cephelerindeki kuwetimi-
zi azaltmaga mecbur olduk da Yunanlilar bumumuzun dibine kadar so-
kuldular.
Neuzubillah muahedeyi kabule mecbur olduk mu, Anadolu’da as­
ker besleyemiyecegiz. Yalniz bir miktar jandarma kuweti bulundurabi-
lecegiz. Bu jandarmalar ifinde kiilliyetli miktarda Rum, Ermeni, Yahudi
bulunacak. Zabitlerin yiizde onbeji, ki tabii hep yiiksek riitbeliler ola­
caktir, ecnebiden gelecektir. Anadolu rruntika mintika aynlip her nunti-
ka bir ecnebi zabitin eline verilecektir.
Mesela Karadeniz sevahili mintikasmdaki ingiliz zabiti biitiin inzi-
bat kuwetlerine kumanda edecek, o zaman istedigi gibi Rum, Ermeni
508 MEHMED AKlF ERSOY

feteleri viicude getirerek musliimanlann uzerine saldiracakhr. Nitekim


bu usulii Ingilizler Kars'ta, Ardahan'da; Fransizlar Adana’da, Mara$'ta
pek giizel tatbik ettiler.
Bilirsiniz ki Anadolu'nun iki muhim iskelesi vardir: Biri Istanbul,
biri Izmir. Elimizdeki ii; bufuk $imendifer hath bu iki limanda nihayet
buluyor. §imdi Istanbul sozde bize birakiliyorsa da oramn idaresi, giim-
riikleri, vergileri, zabitasi kdmilen ba$ka ellerde, yani bizim dahil olma-
digimiz bir komisyonun elinde bulunuyor. Bu komisyonda tabii, dii$-
manlar hakim oldugundan bizim ihracatimiza, ithalitmuza istedigi gibi
mu$kiil&t fikaracak. Gvimruk tarifesini, jimendifer tarifesini, liman tari-
fesini ona gore tertip ederek Anadolu'daki musluman tiiccan tamamiyle
iflas ettirecek. Zaten mutarekeden beri istanbul'daki musliimanlann ti-
caretine el altindan hep boyle giiflukler fikanlmi$tir. Bundan maksat ise
musliimanlan fakir, sefil birakmaktir.
Bu muahede mudbince devletimizin but^esi ingiliz, Fransiz, italyan
murahhaslanndan miirekkep bir komisyon tarafindan tertip olunacak-
hr. Bu komisyonda bizden bir adam bulunacaksa da rey sahibi olamaya-
cakhr,yani dii$man bu komisyonda istedigini yaptiracakhr. O halde ver-
digimiz vergiler hep Rumlann, Ermenilerin menfaatine sarf olunacaktir.
onlann focuklan bizim paramizla mektepler a;ip okuyacaklar, adam
olacaklar. Sanati, ticareti, ziraati kamilen ellerine alacaklar. Bizden yal­
niz lrgat yeti$ebilecek.
Gelelim uhud (ahitler) meselesine: Ey cemaat-i miislimin! Frenkge
bir kelime var: Kapitiilasyon! Manasi: Bizim bilerek bilmeyerek, keyfi
yahut lztirari, ecnebilere verdigimiz eski imtiyazlardir. Bunlann bir kis-
mi adliyeye aittir. Mesela ifimizde yajayan ecnebi tebasindan biri ne ya-
parsa yapsin hiikiimetimiz tarafindan tevkif olunamaz. Caniyi yakala-
mak ifin mutlaka mensup oldugu sefaretin adami hazir olmali. Tevkif
olunduktan sonra sefaretine teslim edilmeli. Binaenaleyh ecnebiler bu
muharebeden ewel bizim ifimizde alikiran kesilmi$ti. Adam doverler,
adam vururlar, adam oldiiriirler, otekinin berikinin emUk ve arazisini
gasbederler. Biitiin yaptiklan yanlanna kalirdi. Biz bu imtiyazlan harbin
bidayetinde kaldimujtik. §imdi sulh $eraitini kabul ettigimiz gibi bunlar
yine avdet edecek. Hem nasil avdet edecek, biliyor musunuz? Avrupa
devletleri tebasma munhasir olan o imtiyazlar $imdi Rumlara, Ermenile-
re, Yahudilere verilecek. Arhk bunun ne demek oldugunu matuhlar bile
anlar.
Gelelim bu imtiyazlann iktisadi kismina: Ecnebi tebasi temettii, be-
lediye ve saire gibi vergilerden miistesnadirlar. §imdi, Rumlar, Yahudi"
TORXtYE'DE 18LAMCIUK DO^ONCESl

ler, Ermeniler de miistesna olacaktir. Afikfasi biitiin parayi musliiman-


lar verecekler, biitiin parsayi ifimizdeki gayri muslimler toplayacak!
Ya giimriikler meselesi... O da bir i(eV. Biz ba$ka memleketler gibi
giimriiklerimize sahip degiliz. Memleketimize sokulan e^yadan istedigi-
miz giimrugti alamayiz. Halkimizin fakir du$mesine en birinci sebep bu­
dur. Bunu biraz izah edelim: Ewela ziraatimizi ele alalim. Rusya gibi,
Romanya gibi, Amerika gibi topragi zengin memleketlerde ekin pek
ucuza mal oluyor. Heriflerin vapurlan, $imendiferleri de fok oldugun­
dan diinyanin her tarafma kolaylikla arpa, bugday gonderiyorlar.Binae­
naleyh bu memleketler Istanbul piyasasina doktiikleri ekini bizden, yani
Anadolu'dan daha ucuza mal edebilirler. Bizim fiftfilerimiz ise malmi
Izmir, Istanbul gibi buyiik jehirlerde kurtarabilecek para ile satamayaca-
gindan hem ekemez, hem fakir dii$er. Buna karji ne fare olabilir? Evet,
fare hariften gelecek ekin ve sair yiyecek $eylere oyle bir giimriik koy-
maktir ki, bu gumriigii verecek ecnebi tiiccar piyasada malm Anado­
lu'dan gidecek maldan daha pahaliya satmak mecburiyetinde kalsrn. ij-
te Fransa gibi, Almanya gibi topragi fok zengin olmayan hiikumetler
kendi koyliilerini hep bu usul sayesinde kurtarabilmi$tir. Bizde ise bu
fareye miiracaat kabil olamayacagmdan muahedeyi kabul etrigimiz gibi
fiftfimiz bitecektir.
Gelelim sanayie: Bilirsiniz ki memleketimizde bir fok ham e$ya ye-
U?ir: Keten, kenevir, pamuk, yiin, tiftik, deri; sonra tiirlii tiirlii madenler.
Biz bunlardan istifade edemiyoruz. Meseli bir dokuma fabrikasi, yahut
demir fabrikasi afmaya kalk^sak, Avrupa'nin Amerika‘nrn fabrikalany-
la baja fikamayiz. O halde ne yapmaliyiz. Bizim sanayimiz de onlann
sanayi derecesini buluncaya kadar hariften gelecek mamulat uzerine
miinasip bir giimriik koyabilmeliyiz. Koyamadigimiz gibi hif bir miies-
sesemiz, hif bir fabrikamiz bir sene bile yajayamaz. Bilirsiniz ki kendi-
mize mahsus tezgahlanmiz, bezlerimiz vardir. Bunlar memleketimizin
her tarafmda satiliyordu. Ahalimize de bir fok menfaat temin ediyordu.
Halbuki ecnebi fabrikalanyla rekabet edemediginden dolayi ezildi gitti.
5u halde halkimiz ziraatini, sanayiini ileri gotiiremez, ticaretini de gayri
miislimlerin vergi vermemesi yiiziinden ba$a fikaramazsa tabiidir ki se-
fil olur, perijan olur. Haydutluktan bajka yapacak bir i$ bulamaz.
§imdi bir miihim mesele var. Onu tetkik edelim: Neden dii$manlar
bizim mahvinruzi temin ifin bu kadar ugrafiyorlar? Evet, bunlar Harb-i
Umumi'nin bidayetinde "Biz biitiin milletlerin istiklali ifin harbediyo-
•Hz!" tekerlemesini muttasil tekrar edip durduklan ifin mahkumiyetleri
510 MEHMED Ak i f ersoy

altinda bulunan yiiz milyon miislumana da istiklai sevdasi geldi. Mi­


sir'da, Hind'de birbiri ardinca isyanlar ba$ladi. Vakia onlar bu isyanlan
kendilerine mahsus olan miithi? bir vah$etle bastirdi. Lakin bunlann bir
daha ba$ kaldiramamalan ifin diinyada hifbir musluman memleketin
miistakil kalmamasi lazundi. Mutarekeden sonra ise miistakil olarak iki
musluman hiikiimet kalmifti ki biri bizdik, digeri de Iran idi. Biliyorsu-
nuz ki iran hiikiimet-i islamiyesinin icabina baktilar. Himayelerini lanet
halkasi gibi Acemlerin boynuna gefirdiler. O halde yalniz biz kaldik.
Ey cemaat-i miislimin! Biz ise asirlardan beri dlem-i isldmin bajmda
olarak Ehl-i saliple farpijiyoruz. Dunyamn biitiin miislumanlari
seldmetlerini, necatlanm, yillardan beri miiftak olduklan istiklallerini
kurtarmak ifin bizden omek ahyorlar. “Yiizlerce milyon musliimana nis-
bette bizim bir avuf mesabesinde olan halkimizin ne ehemmiyeti var-
dir?” demeyiniz. iyi biliniz ki bu bir avuf halkin butiin alem-i islamda
pek buyiik mevkii,pek biiyiik itiban vardir. Biitiin miisliimanlar bilirler
ki maazallah Turk milletinin devrilmesi biitiin cihan-i imam sarsacaktir.
Butiin musluman yurtlaruu en miithif zelzelelere tutulmuj gibi hasara
ugratacakhr. Miitarekeyi miiteakip Misir'da, Hind'de hatta daha dun eli-
mizde iken bugiin ifgal altinda bulunan Irak'ta, Suriye'de zuhur eden
ihtildller, isyanlar, kiyamlar gosteriyor ki, biz Turkiye miisliimanlan oy­
le isldmin ve dolayisiyla dufmanlanmizin ldkayit kalabilecegi bir kiime
degiliz. O sebepten diifmanlar bizi biisbiitiin mahvetmeye ne kadar fa-
lifsalar kendi menfaatleri namina o kadar haklidirlar. Ama diyeceksiniz
ki:
— Bugiin biitiin diinyaya hakim olan diijman satveti karjisinda bi­
zim ne ehemmiyetimiz olur ki herifler senin dedigin gibi bizim giiniin
birinde biiyiiyecegimizden korksunlar da bu kadar ihtiyatlara liizum
gorsunler?
Yamhyorsunuz. if oyle degil. Avrupalilar yalniz bugiinii, bugunkii
hadisati seyretmekle kalmazlar. Onlar yanni, gelecek seneyi, hatta gele­
cek asn, hatta bir kaf asir sonrasini tahmin etmek, hesab etmek isterler
Heriflerin siyaseti miithiftir. ifte o miithi? siyaset sayesinde kendileri ne
oldular, bizi ne hale getirdiler, goriiyorsunuz. Binaenaleyh velev bir kaf
vilayetten ibaret bir Anadolu hiikiimetinin kalmasma bile kendi ihtiyar-
lanyla, yani muztar kalmadikfa, kabil degil, razi olamazlar.
— Pekala! Ne yapabilirsiniz? Uzun zamandan beri devam eden
dahil! ve harid muharebeler, bilhassa Balkan Muharebesiyle ?u Harb-i
Umumi, bizde can birakmadi, kan birakmadi, para birakmadi, hifbir fey
TOUdYEDE tSLAMCIUK DOgONCESl S1I

birakmadi. Dii$man ise bu kadar kuwetli. §erait-i sulhiyeyi far nafar


kabul edecegiz. Bu tipki silahsiz bir adamin dag bajmda musellah hay-
dutlar tarafindan kugahlmasina benzer. ister istemez e$kiyanm emnne
boyun egecek...
Pek dogru! Yalniz iki nokta var. Bir kere o musellah haydutlar orta-
lanna aldiklan bifareden parasim isteseler, iizerindeki elbisesini istese-
ler, ayagindaki pabucunu, ba$mdaki kiilahim isteseler biz de vermesini
tasvip ederdik. L&kin bununla kanaat etmiyorlar ki. Bifare herifin kolla-
nni, bacaklanni kestikten sonra: Boynunu uzat. Kafani devir! diyorlar.
Madem ki teklif bu kadar agir. Artik bunu hif kimse kabul edemez, ister
istemez di$iyle, hmagiyLa ugrajir, fabalar, nefsini imkanin son derecesi­
ne kadar miidafaaya bakar.
Ey cemaat-i miislimin! i$te bugiin bizden istedikleri, ne filan vilayet,
ne filSn sancakhr, dogrudan dogruya bafimizdir, boynumuzdur, hayati-
nuzdir, varkgimizdir, devletimizdir, dinimizdir, imammizdir.
Bir de o musellah oldugunu kabul ettigimiz haydutlann banian pek
bo$ degil. Korktuklan tehlikeler var. Biz zaruri olan miidafaa-yi hayat
vazifesinde biraz daha sebat edecek olursak emin olunuz ki cehennem
olup gidecekler. Galiba maksat anla§ilmadi, biraz izah edelim.
Kuwetlerinin kudretlerinin pek biiyiik oldugunu bildigimiz dii$-
manlanmizin oniinde bugiin iki miithi; tehlike var Biri onlann kendi ta­
biri vefhile islam tehlikesi, digeri komiinistlik tehlikesi! islam tehlikesini
herifler foktan beri hesaba almijlardi da ona gore ellerinden gelen tedbi-
ri tatbikten geri durmamiflardi. Lakin alti yedi seneden beri devam eden
bu harp bir fok hesaplan alt iist etti. Bir fok tahminler yanlif fikti. Bu-
giin dujmanlar artik miistemlekelerindeki insanlardan eskisi gibi emin
olamiyorlar. Bejeriyetin gozii afildi. Mahkum milletler kendilerinin
hSkim milletler elinde ne biiyiik bir kuwet oldugunu bu sefer gozleriyle
gordiiler. Kanlanni, canlanni kimlerin hesabina doktiiklerini anladilar.
Harbin her tiirlii safahatinda bulundular. Hiicum nedir, miidafaa nasil
olur? En son icad olunmuj silahlar, bombalar nasil kullanilir? Hepsini
bilfiil ogrendiler. Hele tahakkumleri, esaretleri altinda ya$adiklan Avru-
palilann kendilerini harbe siiriiklerken verdikleri vaadlerin hif birinin
9sh fasli olmadigina, bu gidi$le kiyamete kadar kendileri ifin hurriyet,
refah, rahat yiizii gormek nasip olamayacagina iyice yakin hasil ettiler.
Bugiin cihan eski cihan degil. Hele Asya hif o bildigimiz halde bulun-
muyor. Bilumum farkta, bilhassa miisliimanlarda biiyiik bir intibah, bir
uyanikhk mevcut. Asya’mn jimal kismmda yajayan dindaflanmiz
513 MEHMED AKIF ERSOY

kdmilen denilecek derecede musellah, mutebakisi de bir taraftan


sildhlamyor, fikirler gittikfe degijiyor. istikUl sevdalan her yerde uyarn-
yor. ijte biitiin bu hareketier isldm tehlikesi nami altinda toplanarak
dujmanlanmizi titretiyor.
Ikinci tehlikeye gelince: Komiinistlik denilen bu hareket Avrupa'nin
dogrudan dogruya kalbine fevrilmi? bir silahttr. Senelerden beri Sosya-
listlik nami altinda ifin ifin kaynayarak Avrupa hiikumetlerini iirkiitiip
duran bu hareket bugiin arhk yanar daglar gibi alevler safmaya bajladi.
Bu yanginin kivilcimlan Paris, Londra, Roma ufuklanna dagihr, oralar-
da yer yer yangmlar fikanr oldu. (fiinkii hiikiimetleri ne kadar ugra§sa,
ne kadar fabalasa buna kar$i gelemiyor. Zaten boyle bir yangin ifin Av­
rupa'nin her tarafmda istidat vardi, hazirlik vardi. Sermaye sahipleriyle
amele arasindaki gerginlik son senelerde, bilhassa bu muharebe esnasin-
da son dereceyi bulm ujtu. Ruslar on ayak olarak fa n , farligi,
asilzddelerin bitmez tukenmez imtiyazlanm, servetlerini, samanlanni,
hdk ile yeksan edince, Avrupa'daki Sosyalistler de ayaklanmaya azmetti.
Bu adamlar diyor ki: Bu harp, bu yedi seneden beri devam eden afet
kirk, elli milyon bejerin dogrudan dogruya harp meydanlarinda
helakine sebep oldu. Bir o kadar insani da bu sonen hayatlann arkasinda
bikes, penman bir halde birakti, manevi bir oliime mahkum etti. Netice
ne oldu? Bir kaf zdlim hukiimet istibdadini artirdi. Milyarlarca servet
sahibi bir kaf muhtekirin hazinelerini, kasalanni doldurdu. Fukara taba-
kasinin, i$fi tabakasinin sefaletini artik tahammiil edilmeyecek derecele-
re getirdi. Ahlak namina, haya namina, lrz namina, haysiyet namina, in-
saf namina bir $ey birakmadi. Hepsini sildi siipiirdii. Kimsenin kimseye
emniyeti, itimadi kalmadi, Alem-i bejeriyet her tiirlii insanlik duygula-
rtndan siynlarak yirtici hayvanlar derekesine indi. O halde biz kimin
ifin farpi$mi$, hangi gayeye hizmet etmi$ olduk? Bununla beraber sulh
§eraiti diye ortaya atilan hezeyanndmeler bundan boyle milletlere asla
rahat huzur temin etmeyecektir. Bilakis bunlann aralarwdaki ihtilaflan,
husumetleri, rekabetleri, kinleri, intikam hislerini biisbiitiin koriikleye-
cektir. Arhk be?eriyet buna tahammiil edemez. Artik sefil mahiyetleri
biitiin fiplakligi ile meydana fikan biitiin bu te$kildti, biitiin bu miiesse-
sati yikmah, yerine yenilerini koymahdir...
i§te bunlann miilahazalan a$agi yukan bu merkezdedir. Garbin
ukaldsi, hiikemasi foktanberi boyle bir dkibetin zuhurunu bekliyorlardi-
Di$i gdzlere pek parlak goriinen medeniyet-i haziramn ifinden fiiriiroe'
ye yiiz tuttugunu, guniin birinde paldir kuldiir yikilacagim soyleyip du-
TORKtYFDE 13LAMCIUK DtfgONCESl 513

ruyorlardi. Benim bu kiirsuden soyleyecek bir soziim varsa, o da garp


medeniyeti dedigimiz o rezil Slemin bir an ew el hak ile yeksan olmasim
temenniden ibarettir.
Ey cemaat-i miislimin! Sakm bu sozlerimden benim ilim diijmam,
maarif du$mam, terakki diifmaru olduguma zahip olmayimz. Benim bii-
tun insanlar hesabina bilhassa dinda$lanm namina istedigim bir mede­
niyet varsa, o da her manasiyla pek yiiksek, namuslu, vekarli bir mede-
niyettir, yani bir medeniyet-i faziladir. Garp medeniyeti maddiyattaki
terakkisini maneviyyat sahasinda katiyyen gosteremedi. Bilakis o ciheti
biisbiitun ihmal etti. Hayir ihmal etmedi; bile bile payimal etti. Avrupa-
lllann ne mal olduklanni anlayamayanlar zannederim ki bu sefer artik
gdzleriyle gorerek hatalanni tashih etmi$lerdir.
Avrupa hiikumetlerini titreten komiinizm tehlikesi de budur. Biitiin
somiirgeci devletler, bu tehlike kar?isinda $a$irdilar ve gittikfe §a$kinlik-
lan artacaktir.
Ah, siz o somurgeciler elinden zavalli Asya'mn neler fektigini bili­
yor musunuz? Somurgeciler tarafindan idare olunan hangi memleketin
bir jehrine gitseniz iki mahalle goriirsiinuz ki biri somiirgecilere, digeri
yerlilere aittir. H if bir yerli ifin yabancilann cemiyetine girebilmek kabil
degildir. Bir yerli temiz giyinmek istese, vergi vermeye mecbur tutulur.
Simendiferlere binseniz goriirsiiniiz ki yerliler ifin ayn vagonlar vardir.
Hastahanelere gidiniz, ayn kogujlar vardir. Bifareler o vagonlara bin-
meye, o kogu§Iarda yatmaya mecburdur. Somiirgecilere:
— Nifin bu bifarelere insan muamelesi etmiyorsunuz?
Diye soranlara:
— Maymunlar adam olur, bunlar adam olmaz, cevabmi verirler.
Bir somiirgeci, yerliyi istedigi gibi dover; ceza lazim gelmez. Jayet
oldiiriirse pek hafif bir ceza-yi nakdi ile kurtulur. Yerlinin kazancinin
yiizde tamam altmi$i hiikiimet tarafmdan alinarak somiirgecilerin ihti-
yaflanna sarfolunur. Yerli niifusun iifte birinden fazlasi kamim doyur-
maktan acizdir. Bu sefalet gittikfe artiyor. Bundan bir asir ew el hesap
etmiflerdi: Seksen sene zarfinda onsekiz milyon yerli afliktan olmiif. Bu
son asnn ilk onalb senesi zarfinda ise aym sebepten helak olanlann mik-
*ar>yirmi milyonu bulmuj. Yetmij sene ewel bir yerli, giinde bizim pa­
ra ile kirk para kazanirken, bugiin bu kazanf onbej paraya inmijtir. Bu-
»unla beraber zavalli yerli somiirgeciden iif kat fazla vergi verir. Peki,
b« vergiler ne olur, bilir misiniz? Somiirgecilerin hazinelerine toplarup
614 MEHMED AKlF ERSOY

miistemlek&t ahalisi arasinda nifak fikarmaya, fesat fikarmaya sarf edi­


lir. Evet, son yiiz sene zarfinda Asya'mn bu iilkesi varidatindan tamam
yiiz milyon Ingiliz lirasi miistemlekatta sefer yapmak ifin harcolunmuj-
tur. Somurgeciler buradaki kuma$ tezgahlanm yok etmek ifin ustalarm
b aj parmaklanm kesmekten bile fekinmemijlerdir. Bunlar yerli sanayii
mahvetmek ifin hif bir melanetten geri durmazlar. Seksen milyon miis-
liiman yerli ifin lise derecesi bir tek mektep var. Somurgeciler bu mekte­
be son derecede du$mandirlar. Bir yerli en ufak silahi bile ta§iyamaz,
Buyiicek faki tajiyanlar jiddetli cezaya farpilir. Miitarekeden beri ka-
saplann bifaklan, berberlerin usturalan ak;am lan polis karakollanna
teslim ediliyor.
Gelin biraz da Afrika'ya gefelim. Cezayir'de, Tunus'ta, Fas'ta miis-
liimanlara, somurgeciler tarafindan hayvan muamelesi edilir. Oradaki
hiristiyanlar, yahudiler a'jar gibi, agnam gibi vergilerin hif birini ver-
mezler. Musliimanlara gelince, bizim zamammizdan kalma vergilerin
hepsini verdikten ba$ka, somiirgecilerin vazettikleri kapi, pencere vergi-
lerini de verirler. Bunun ifin bifare miisliimanlar topraklanni, akarlan-
i u , hayvanlanm muvazaa suretiyle fok zaman hiristiyanlann, yahut ya-

hudilerin uzerine fevirmeye mecbur olurlar. Bu mecburiyet yiiziinden


kiilliyetli para verdikleri gibi ekseriya mallanm da kaybederler. Sirf
miisliimanlann vergisiyle yajayan belediyelerde, hif bir musluman aza
bulunamaz. §ayet bulunursa rey sahibi olamaz. Gerek Cezayir'de, gerek
Tunus'ta kabilelerin miifterek meralan vardir. Lakin bu meralar mutta-
sil somurgeciler tarafindan bedava gasbedildigi ifin bifare miisliimanlar
hayvanlanm gefindiremiyorlar. Zaruri olarak cenuba, yani fdle dogru
fekiliyorlar. Somurgeciler Afrika'daki miistemlekelerine kendi milletleri
ifin koy tejkil edecekleri zaman, Araplann elindeki araziyi bedava ahr-
lar. Bununla kalmayarak, o yeni koye lazim olan suyu civardaki miislu-
man koylerinden getirip, miisliimanlan susuz birakirlar. Bu suretle vu-
cude getirilen her hiristiyan koyiine varidat bulmak ifin yine miisliiman
koylerine fullamrlar. Onlardan alacaklan belediye riisumuyla o hiristi­
yan koyunii refah ifinde yajatirlar. Bir somiirgeci, musluman aleyhinde
ikame-i dava etmez. (fiinkii liizum gormez. Onu isterse doger, isterse ol-
diiriir.
Ey cemaat-i miislimin! Zaman, zaman miisait olsa size somiirgeci
adaletinden (!), somiirgeci medeniyetinden (!), bir fok parlak niimuneler
daha gosterirdim. Mamafih ibret alacaklar ifin bu kadan da yetijir zan­
nederim. i?te sefaletlerinin derecesini kisaca anlattigim o zavalli dinda?"
TORKIYE'DE ISlA m CIU K D0$lTNCESl 515

lanmizin, h i; olmazsa dii$tukleri felakete du$memek ifin artik gozumu-


zu afmaliyiz. Dii$manimizin bizi de onlann haline getirmek ifin bugun
elinde iki vasita var. Ziyade yok, fiinkii haddizatinda gerek keyfiyet, ge­
rek kemiyet itibariyle miihim olan kuwetlerini dagitmi$tir.
Bu iki kuw etin birincisi Yunan ordusu, ikinrisi memleketimizde fi-
karacagi, daha dogrusu fikarmakta oldugu nifak! Zaten bu ikinci kuwet
olmasa birincisinin hif ehemmiyeti yoktu. Biz aklimizi bajirruza alarak
el ele verdigimiz gun inayet-i Hak'la memleketimizi, istiklalimizi kurtar-
makhgimiz muhakkaktir. i$te vilayat-i jarkiye ahalisi gdziiniiziin oniin-
de duruyor. Bunlar dii$man istilasimn ne demek oldugunu gozleriyle
gordiikleri ifin, bu sefer du$man igfalatma kapilmadilar. Aralannda tef­
rika fikmasma, nifak fikmasina meydan birakmadilar. Can cana, baj ba-
§a verdiler; yurtlanni fignemek, kendilerini esaret altina almak ifin hu-
dut boyunda firsat gdzetip duran dii$mam tariimar ettiler. Kars gibi en
miistahkem bir kaleye bayragimizi dikerek ileriye dogru yiiriidiiler, git-
tiler. Cenab-i Hak o kahraman miicahitlerimize tevfikler ihsan buyur-
sun; Anadolu'muzun garbmdaki bu sefil diijmam da Ermenilerin bihak-
kin ugradiklan akibete ugratsin!..
— Amin!..
Bizi mahv ifin tertip edilen muahede-i sulhiye pafavrasim miicahit-
lerimiz §ark tarafindan yirtmaya ba$ladilar. §imdi beri taraftaki dinda$-
lanmiza, kardejlerimize diijen vazife Anadolu'muzun diger cihetlerin-
deki dii$manlan denize dokerek o murdar pafavrayi biisbiitiin parfala-
waktir. Zira o parfalanmadikfa Islam ifin, Tiirk ifin bu diyarda beka
imkam yoktur.
Ey cemaat-i miislimin! Hepiniz bilirsiniz ki buhranlar ifinde farpi-
mp duran bu din-i miibin, bu miibarek yurt bizlere vediatullahtir. Kah­
raman ecdadimiz bu subhani vediayi siyanet ugrunda canlanni feda et-
mijler, kanlanni seller gibi akitmijlar, muharebe meydanlarinda fehit
dii$mu$ler;Rayet-i islami yerlere dii$tirmemi$ler. Miibarek naa$lanni
fignetmijler; yurdun harim-i pakine yabanci ayak bastirmamijlar Baba­
dan evlada, asirdan asira intikal ede ede bize kadar gelen bu emanet-i
kiibraya hiyanet kadar zillet tasawur olunabilir mi? Yoksa bizler o mu-
azzam ecdadm ahfadi degil miyiz? Agyar eline gefen miisliiman yurtla-
nnin hali bizim ifin en miiessir bir levha-yi ibrettir. Endiiliis diyanni go-
ziinuziin online getirin. Qhanm bu en mamur, en medeni, en miitefen-
nin iklimi vaktiyle sinesinde on milyon musluman banndmrken bugiin
ba$tan baja dolajsamz, tek dindajimiza rast gelemezsiniz. Allah'm vah-
616 MEHMED Ak if ERSOY

daniyetini garbin afakina yetijtiren o binlerce minarenin yerlerindeki


;an kulelerinden bugiin teslis velveleleri aksediyor. §evketin, medeniye­
tin, irfarnn, iimramn miintehasma varmi$ken birbirlerine dujerek vatan-
laruu iif bufuk ispanyola karji mtidafaadan 3ciz kalan bu zavalli din-
da$lanmizdan olsun ibret alalim da isiamm son miiltecasi olan bu giizel
topraklan dii$man istilasi altinda birakmayahm. Ye'si, meskeneti, ihtira-
si, tefrikayi biisbiitiin a talim, azme, miicahedeye, vahdete sanlahm.
Cenab-i Kibriya hak yolunda miicahede ifin meydana atilan azim ve
iman sahipleriyle beraberdir.

Ya ilahi bize tevfikini gonder!


— Amin!
Dogru yol hangisidir, millete goster!
— Amin!
Ruh-i islami $edaid sikiyor, oldiirecek.
Zulmii tedib ise maksud-i mehibin gerf ek,
Nara yansm mi beraber bu kadar mazlumin?
Bigiinahiz fogumuz, yakma ilahi!
— Amin!
Boguyor alem-i islami bir azgin fitne;
Kit'alar kaynayarak gitti o girdap ifine.
Mahvolan aileler bir siirii masumundur;
Kalan avarelerin hali de maliimundur.
Nasil olmaz ki tezelziil veriyor arja enin?
Dinsin arhk bu hazin velvele ya Rab!
— Amin!
Musluman yurdunu her yerde felaket vurdu;
Bir bu toprak kahyor dinimizin son yurdu.
O da fignendi mi, fignendi demek din-i miibin;
Hakisar eyleme ya Rab onu olsun!
— Amin!
Ve'l-hamdu lillahi Rabbi'l-alemin.

Mehmed Akif Ersoy, Kur’aw-i Kcrim'den Ayetler, yayima hazirlayan: S . Z. Ozalp^


s. 168-195 (1963). Bu vaaz 19 Te^rinisani 1336 (1920)
Cuma gunu Kastamonu Nasrullah Camii’nde veriimi^W-
Elm alik
Muhammed. H am di Yazir
( 1 87 8 - 19 4 2 )
Hayati ve Eserleri

Elm alih Hamdi Efendi 1878'de A ntalyanin Elmali kazasinda


dogdu. Ailesi Burduriudur. Babasi Hoca Numan Efendi, kiifuk ya-
§mda Burdur’un Golhisar kazasinm Yazir koyiinden aynlarak El-
m ah'ya geldi, tahsilini orda tamam ladi ve $eriye Mahkemesi
Ba§katibi oldu. Annesi Elmali uiemasindan Esad Efendi'nin km
Fatma Hamm dir.
Ilk tahsilini Elmali'da yapti, riifdiyeyi de burada bitirdi. Haftzh-
gini yapmi$, Arap^a okumu$ ve isUmi ilimlerde on bilgileri edin*
m if olarak dayisi Hoca Mustafa Sartiar’la birlikte istanbul'a geldi
(1895). Kayserili Mahmud Hamdi Efendi'nin Bayezid Camii'ndeki
derslerine devam etmeye ba$ladi (Hocasinin adi da Hamdi oldugu
i<pn daha sonralan kendisine Kii^iik Hamdi lakabi verilecektir).
Devrin diger hocalanndan da faydalandi ve icazet aldi. 1905’te
ruus imtihanim kazandi. Mekteb-i N uw ab'a girdi ve buradan bi-
rindlikle mezun olarak kadi icazetnlmesi aldi. 1905'ten 1908 yilma
kadar Bayezid Camii'nde ders okuttu. Bu goreviyle birlikte Me$i-
hat (§eyhulislamlik) Mektubi Kalemi'ne tayin edildi (Ekim 1906),
bir yandan da Mekteb-i Nuvvab'da ahkam-i evkaf, MedreseKi’I-
Vaizin’de fikih, Medrese-i Siileymaniye'de mantik, Miilkiye Mekte-
bi’nde ahkam-i evkaf derslerini okuttu, Meclis-i Maarif azahgi yap­
ti. iki yil da Huzur Dersleri ne muhatab olarak katildi. 1908‘de der-
siam oldu. Bu yillarda dt$andan felsefe, edebiyat, riyaziye tahsil et­
ti, Sami ve Bakkal Arif Efendilerden hat dersleri aldi.
II. Me$rutiyetin ilanmdan sonra kurulan Meclis-i Mebusan’a
Antalya mebusu olarak girdi. Gorevi olmadigi halde II. Abdulha-
mid'in hal i i^in gereken hal' fetvasim yazdi. Daha sonra sirasiyla
Ddru'l-Hikmeti'l-IsUimiye azaligina (4 Agustos 1918), ardindan bu
miiessesenin reisligine (2 Nisan 1919) tayin edildi. Damad Ferid
Pa$a'nin 1 ve 2. kabinelerinde Evkaf NazirligTm iistlendi, 15 Eyltil
1919'da ise Ayan (Senato) azaligina tayin edildi. ittihad ve Terakki
Cemiyeti'nin ilim ?ubesinde gorev aldi.
Cumhuriyetin ilam sirasinda Medresetu’J-Mutehassism'de man-
520 ELMALIU MUHAMMED HAMDI YAZIR

bk hocasi idi. Damad Ferid Pa$a kabinelerindeki gorevi dolayisiy­


la, Mill! Miicadele aleyhinde bu kabinelerin verdigi karardan so­
rumlu tutuldu, gtyabinda idama mahkum edildi. Fakat Ankara is-
tiklal Mahkemesi'nde goriilen mahkemede beraat etti. istanbul'a
donerek bir bakima inzivaya (ekildi ve camiye gitmek di$mda ve-
fatina kadar evinden di$an (ikmadi. Bu inziva doneminin ilk yilla-
rmda daha once bafladigi Metalib ve mezahib adli terciime ^ah^ma*-
sini tamamladi. (Bu terciimenin ba§ kisminda medreselerin kapan-
masiyla iqne diiftugu maddi ve manevt sskintilarindan bahsetmek-
tedir). Prens Abbas Halim Pa$a'nin te?vikiyle buyiik £apli bir Hu­
kuk kamusu hazirlamaya koyuldu, ardindan TBMM'nce kararla§ti-
nlan ve Diyanet i§leri Ba§kanligi‘nca kendisine teklif edilen Kur'an
tefsirini kaleme aldt.
§abaniye tarikatina intisabi olan Elmahli 27 Mayis 1942'de vefat
etti. Kabri Sahra-yi Cedid Mezarlxgi'ndadir.

Eserleri: Ahk&m-i evkaf (Ders notlan, 2 kisim, 1911), tr$6du'l~


ahl&f ft ahkdmi’/-eufaj/(Mekteb-i Miilkiye i^in ders kitabi, 1914). Bu
iki kitap bir degerlendirme ile birlikte tipkibasim ve sadeleftirme
olarak Nazif Oztiirk tarafindan yaymlanmi§tir: Elmahli M. Hamdi
Yaztr gozuyle vaktflar (1995), Tahlilt tarih-i felsefe - Met&lib ve mezdhib
- Md-ba'de’Mabia ve felsefe-i ilShiyye (Paul Janet - Gabriel
S£ailles*den terciime, 1926. Bu terciimeye Elmahli birqok onemli
not ekledigi gibi ba$ kismina 40 sayfalik bir onsoz de yazmi§tir. La­
tin harfleriyle, 1978. Elmalili'nm onsozii isldm dtifiincesinin problem-
lerine giri$ adiyla kitap^ik olarak da basilmi§tir, haz. R. Kili$, 1996),
Hak dini Kur'an dili - Yeni Mefilli Tilrkge tefsir (9 C. 1935-39). Diicane
Ciindioglu’nun hazirladigi ve notladigi tefsirin meal kismi miista-
kil olarak basilmi§tir: Hak dini Kur'an dili - Kur'an-i Kerim ve me&li
(1993). Elmalili'nm Beyanu'l-hak, Strat-i mustakim - Sebiliirrefad der*
gilerinde ve Alemdar gazetesinde birfok makalesi yayimlanmi§tir.

Geni§ bilgi i^in bk. Ali Qmkaya: Yeni MUlkiye tarihi ve Miilkiye-
liter, II, 983-87 (1968-69), Ebulula Maidin: Huzur dersleri, II-in, 241-
47 (1966), Sadik Albayrak: Son devir Osmanli ulemasi, III, 251-52
(1980), ibnulemin Mahmud Kemal Inal: Son hattatlar, 108-113
(1970), Suleyman Hayri Bolay: "Bir filozof miifessir M. Hamdi Ya­
zir", MiHi egitim ve kiiltur, sayi: 15 (Mayis 1982), Elmaltlt Muhammed
Hamdi Yazir (Sempozyum tebligleri, 1993). Elmahli ve tefsiri uzeri­
ne Fransa'da merhum Fahri Gokcan (Paris 1970) ve Tiirkiye'de Is-
met Ersdz (Konya ilahiyat Fakultesi 1986) tarafmdan iki doktora da
yapilmi§tir.
I

islamiyet ve Hilafet ve Me§ihat-i islamiye

M iian gazetesinin 76 numarah nushasinda "Jeyhulislam Meclis-i


M ebusan'a gelm eli m i gelm em eli mi?" unvanli bir bend goriildii.
§eyhulisl&nun kabine erkanmdan olamayacagi ve yalniz halife vekili ve
cemaat-i isU m iye reisi bulundugu cihetle kabinede muvakkaten yani
niehakixn-i §er’iyeden umur-i kaza alinarak busbiitiin Adliye Nezareti'ne
tevdi ve daire-i Me$ihat'in muamelat-i hiikiimetten el ^ektirilecegi zama­
na kadar dahil olabilecegi ve binaenaleyh Meclis-i Mebusan'a gelmemesi
liizumu ityan olunmu$ idi.
M iitalaa-yi mezkure, hiikumet-i Osmaniye §ekl-i me$rutiyete gir-
mekle adeta hukumet-i IsUmiye olmaktan <pkjm$ olacaguu ve bu suretle
islamiyetin medeniyet-i cedide ve usul-i me$rutiyet ile imtizac edemiye-
cegi ihsas eyliyor ve hilafet ve Me?ihat-i Islamiyeyi adeta bir reis-i
nihani telakki ettiriyor. Bu da viikela-yi me$rutiyete bir aded-i mahsus
liizumuna kail oluyor demekti.
E w ela Islamiyet rehbaniyet esastna miistenit olan riyaset-i ruhani-
yeyi hifbir vakit kabul etmemi§tir. (fiinkii ahkam-i $er'iyesinde ruhani-
yete dair bir meselesi yoktur. Islamiyette ruhani denecek bir §ey varsa
ilim ve marifettir. Ulemastna erbab-i maarif olmaktan ba$ka bir sifat ver-
Biez. Ruhaniyet, ibadatin hissiyat-i ruhaniye ve vicdaniyeden ibaret ol-
»nasi itikad-i esasiyesine miibteni bir felsefenin icap eyledigi bir $eydir ki
buna nazaran i$tigaI3t-i maddiyeden hi^biri ibadet olamaz. Meseli ha-
famdan ictinab i$in vasita-i me^ruasiyla kesb-i mai$et etmek ibadet te­
lakki edilmez. Diinya umOrundan hi^birinde mesfibat-i uhreviye goze-
522 ELMALILI MUHAMMED HAMDt YAZIR

tilmez. Binaenaleyh ruhaniyet esasma zahip olanlar ibadetle m ejgul ol-


mak isteyince tarik-i diinyahga mecbur olur.
Bir de ruhaniyet esasinda felsefe-i hulul mevcut bulundugu cihetle
riiesa-yi ruhaniye mukaddeslik, la-yuhtilik ile tavsif olunarak bir kud-
ret-i fevka'l-bejer ile telakki edildiginden keyfiyet-i ihtiramda bafka bir
renk mevcut bulunur.
Ahkam-i islamiyeye nazaran Nasraniyetteki rahbaniyet bile "Bidat
olarak ihdas ettikleri rahbaniyet" (Hadid, 57/27) delaletiyle mubtede'at-i
ahireden oldugu gibi "rahbaniyete hakkiyla riayet etmediler" (ayni ayet)
miidafinca maksad-i ibtida'a hizmet edememi? ve hakikatta medeniye­
tin terakkisiyle umur-i siyasiyeden el fektirilmeye liizum goriilm ii; idi.
Bunun ifindir ki Avrupa'da yazilm ij hukuk-i siyasiye kitaplannin bir
bahsini de ruhaniyetin cismaniyetten tefriki meselesi i?gal eylemi§tir.
(fiinkii mesele mizac-i Islamtden sarfmazarla miitalaa olunmu$tur.
Halbuki islamiyet ruhaniyet felsefesini kokunden yikarak "la rahba­
niyete fi'l-islam" (Islam'da rahbaniyet yoktur) nassina ibtinaen edyamn
siyasiyata ijtirakine mani ahvalin ba$licasi olan esaslara set gektigi sira­
da rehbaniyeti de ref etm ij ve hasais-i ictimaiyeyi min kiilli'l-vucuh
tarsin ederek miikellefiyet-i bejeriyeyi yeknesak tanzim ve miisavati
tahkim eylemijtir.
Din-i fitrt olan islamiyetin ahkam-i esasiyesi bir aiem-i medeniyette
zaruriyyu’t-tatbik demek oldugundan bugiin medeniyet din-i islami is-
minden bajka bir suretle tatbik ediyor. Ve ne fare ki din olmak iizere
tutmuyor. islamiyetin ibadatinda bile ruhaniyet esasi yoktur. Yalniz ka-
vaid-i iman ve itikadatta ilim ve marifet esasi vardir. Fakat imamn taal-
luk ettigi mu'meniin bihler maddidir. Namazlar, oruflar, zekatlar, haclar
ibadullaha hizmetler muamelat-i bejeriyede hill u hiirmeti tefrik, adi u
miisavati tatbik, tahsil-i ilm u marifete sa'y, tejmil-i merhamet ve insani-
yete gayret, mehafetullah icabatim temami-i tatbik hep maddt(dir) dene-
bilir.
Felsefe ve mukayese-i edyan kitaplannda goriilur ki ruhaniyyun,
islamiyeti ibadati maddi olarak icra etmekle itham etmek ister. Ve filha-
kika kadrini takdir eyler.
islamiyette ruhu kabul etmek ruhaniyeti kabul etmek demek degil­
dir. Ruhun madde veya maddi olmadigi sabit bile degildir.
Cuma, bayram ve hac gibi fe'air-i islamdan olan ibadat-i ictimaiyye
de halkin tenvir-i efkanyla intibah ve itti'azina ve diinya ve ahiretten ha-
TOBKlYE-DE ISLAMCIUK DO^ONCES! 523

berdar olmasina ve bunun ise vahdet-i Islamiyeyi haleldar eylememesi-


ne ehemmiyet-i azime vererek hutbelerde bir nokta-i siyasiye gozetmif
ve tayin-i hatibi izn-i halifeye ta'lik etmiftir ki bu da ruhaniyetten ziyade
cismaniyete matuf bulunmujtur. Isllm iyet muamelat-i bejeriye ve hu-
kuk-i ictimaiyenin temin-i intizamiyla dlem-i insaniyetin mevadd-i fesat-
tan tasfiyesine ve vezaif-i diniye ve uhreviyenin hiisn-i tevziiyle mak-
sad-i aksa-yi saadete dogru terakkisine, velhasil hukukullah ve hukuk-i
ibadin temami-i muhafazasiria mevzu olan ahkam-i umumiyesini tatbik
ve muamelat ve ukubat namlan altinda icmal edilen kavanin-i siyasiye
ve hukukiye ve cezaiye ve ictimaiye vesaireden ibaret bulunan ahkam-i
jer'iyenin icrasim deruhte edecek bir kuvve-i icraiye luzumunu emr
eder ve ona da imam ve halife unvanuu verir.
Halife bir taraftan kendisine biat eden ummetin vekaletini diger ta­
raftan kendisinin de efrad-i tebaa gibi tebaiyyet ve tatbike memur ve
mecbur oldugu kanunun v azi'v e ja r i’inin hasbei-icra niyabetini haiz
bulunur. Ve hifbir vakit re'y-i miistebidiyle o kanunu tecaviiz edemez.
Ederse hakimiyet-i millet hiikmiinii icra eyler. Binaenaleyh islamiyetteki
hilafet kanun-i jer'in kuw e-i icraiye riyasetinden bafka bir jey olmadigi
cihetle riyaset-i ruhaniyeye miijabeheti yoktur. Hilafet bir hukiimet-i
mejruta-i islamiye reisi demektir. Bunun ifin memalik-i ecnebiyede bu­
lunan musliimanlara velayeti yoktur. Fakat miisliimanlar manevi bir
hiss-i merbutiyet duyarlar. Tagallub ve tasallut manasmi mutezammin
olan saltanat meal itibariyle istibdadi miiftemil oldugundan artik devr-i
hiirriyette bazi evhanrun lafzini mefrutiyete namiilayim gordiigii hilafet
manasmi icabat-i mejrutiyet tammak zaruridir. Kanun-i esasi-i islamin
musellem ve mukarrer olan adi ii miisavati icabmca tebeadaki ihtilaf-i
milel ve edyan bu esasa hif mania tejkil edemez. Zira onlann bir hiikti-
met-i mefruta hiikiimdanna olan vaziyetleri tebeddiil etmi$ olmaz. Pa-
difah, imparator, krai isimlerinin bir millet-i mahsusa tarafmdan telkib
olunmasi bir mahzur tejkil etmese aym manada hilafet kelimesinin
Islamdan gelmesi mahzur degildir.
Siyaset-i jer'iye kitaplannda beyan olunduguna gore halife icabat-i
zaman ve mekana tevfikan kaza ve idare ve askeri vesaire gibi hususatta
Muslim ve gaynmiislimden muhtelif viizera ve viikela tejkil eder. Ve
lede'I-iktiza yalniz nizam-i tefviz ve tenfiz kendi elinde olmak iizere bu­
tton umflr-i imamet ve hiikiimeti bir vezir-i azama, bir bajvekile tefviz
eyler. Bu viikela meyanmda riikn-i mahsus olmak ve fakat musluman
bulunmak jartiyla bir kadi'l-kudat ve miifti'I-enam da bulunur. Huiefa-
624 ELMAULI MUHAMMED HAMDI YAZIR

yi rajidin, Emeviye ve Abbasiye ve Selfukiyeler devrinde $ey hulisliimlar


bu kadi'l-kudattan ibaret idi ve hifbirinde islamlar bir reis-i ruhani tam-
mamiflardi.
Idare-i kadime-i Osmaniyede jeyhulislSmlar vezazif-i hususiye-i
esasiyelerindeki bazi ihtilaf ile beraber yine bu noktadan tejkil olunmuf-
lar ve bu suretle adliye ve maarif umfiruna nezaret etmekte bulunmu?-
lardi. Yani muhtelif devaire miinkasim bulunan vezaif-i hilafetin bazi
ciiz'unde vekalet eylemekte idiler. Maarif hasebiyle medarise, adliye ci-
hetiyle mehakime nezaret ediyorlardi ve heyet-i viikela tejkilinden beri
de sadr-i azam maiyetinde Meclis-i Has erkanindan bulunuyorlardi.
Medreselerde ahiren fiinttn kismimn sekte-i tatile ugramasi yiizunden
tefkilat-i ahirede mektepler kii$adiyla Maarif Nezareti ihdas olunmuf ve
Me§ihat'da Maarif e ait olmak iizere medaris ve Mekteb-i Niivvab kal-
mi§ oldugu gibi miinasebat-i duvel ve milel icabi ve uhfid-i mevcudemiz
iktizasinca memleketimizde ru'yeti zaruri addedilmi§ olan bazi mesailin
kavaid-i fikhiyeye tevfiki fedakarliginda bulunulmadigmdan bu gibilere
ait olmak ve de'avi-i nizamiye yad olunan bu mesailin faslma merci bu­
lunmak iizere Nizami Mahkemeler te§kiline sebebiyet verilmi? ve binae­
naleyh sade bu de'Sviye merci olmak ifin Adliye Nezareti ihdas edilmi?
ve umAr-i ciiz’iye-i ta'ziriye de buraya tevdi kilinmi§ olmakla kuwe-i
adliye memleketimizde ikiye inkisam eylemi? idiyse de icabat-i muhiti-
yemizden olarak bittabi ne daire-i Me$ihat’in vazife-i asliyesi selb olun-
mu§ ne de de'avi-i nizamiye ile'l-an fikhin daire-i fumuliine ahnarak
Adliye Nezareti'nin liizumsuzlugu cihetine gidilebilmi$tir. Bu sebebe
mebni zahir-i halde kabinemizde iki cihetten bir fazlalik goriiliiyor. Bi-
rincisi ya Adliye veya Mejihat’tan biri, digeri taraf-i hilafetten nasbi iti­
bariyle ya sadr-i azam veya $eyhulisl<tmdan biri bulunuyordu.
Mesrfidat-i salifeden anla§ildigina gore halife vekili olmak yalniz
jeyhulislama ait olmadigi gibi ruhaniyet ile de miinasebeti bulunmadi-
gindan ?eyhulislamlar kabine erkanindan ve kuwe-i icraiye eczasindan
bulunmak sifatmdan maada bir suretle nazar-i islamda yer bulamaz. Ve
hifbir vakit bir reis-i ruhani addedilemez. Mazhar oldugu hiirmet-i
mahsusa ise Islamiyetin §eref-i ilme vermif oldugu ehemmiyetten bajka
bir $eye atf olunamaz. Bunun ifin jeyhulislamin gefenlerde Matin gaze­
tesi muhbirine vukubulan beyanatmi da vazife-najinasSne addeylemek
lazimdir.
Mejrutiyet aded-i viikelada bir tahdidi mutezammin olmadigi ve
Avrupa hiikumetlerinde aded-i viikel&nm mutevafit bulundugu nokta-i
t Or k i y e d e i s l X m c i u k DU§0NCES| 525

nazanndan biz de dahi vukeUdan birinin hasbei-mefrutiyye fazlaligma


hukmetmek dogru olamaz.
Gerfi mefrutiyetle idare olunan memleketlerde reis-i hiikiimet yal­
niz bafvekili tayin ediyor. Ve bazilannda bafvekil bir nezareti de deruh-
te eyliyor. Bunu me?rutiyette kanun-i lSyetegayyer addettirecek ve farki
bu cihetinde taklid-i garbiye sevkedecek bir delil varsa onun da faresi
vardir. Zira Bafvekalet ile Mefihat'm ictimama bir mani olmadigi gibi
fazla goriilenlerden birinin digerleriyle tevhidi de miimkiindiir. Fakat
hifbir surette muvakkatlik Mefihat'a hasr edilemez. Ve edilecek olursa
Isl&mlar o vakit bir reis-i ruhani taharrisinde bulunmaz. Zira cemaat-i
islamiye reisi hiikiimet-i Islamiye reisinden bafka bir fey olamaz. Hiiku-
meti bu suretle tefrik hiikiimet ifinde hiikiimet demek olur. Madem
boyledir feyhulislam her halde Millet Meclisi'ne karfi mesul ve lede'I-ik-
tiza cevap ve izahat vermege mecburdur. Hatta nazar-i Islamda en bii-
yiik mesuliyet ulemaya tevecciih eder. §eyhu!islamlann Meclis'e gelmesi
(hif)bir vakit icabat-i islamiyete muhalif degildir. Belki imhal edilerek en
miihim bir daireyi yed-i istibdadda birakmak suretiyle suistimale mey-
dan verilmesi makamin papahk gibi la-yuhtilik ve mukaddesiyet mua-
melesi gormesi feriat-i islamiyenin hikmet-i asliyesine mugayirdir.
§eriatm halifeye bile hakim gosterdigi kuvve-i umumiye-i milleti si-
fat-i hilafetin bir ciiz'une vekil olan zat hakkinda kiifiik gostermek hif
caiz olamaz. Velhasil feyhulislam hiikiimet memuru olmaktan bafka bir
fey degildir ve bu sifatla Meclis'e gelir, makamina layik bir zat ise oldu­
gu kadar hem makanru ve hem fahsi itibariyle alkiflanir. Degil ise yalniz
fahsina ait olmak iizere hiirmetten sakit belki nakizma layik olur. ifte
halifesini fakir ve vadi' bir tebeasiyla seviyyen muhakeme eden
Islamiyetin hiikmii budur, mdadasi hurafdttir. Diinkii nushasindaki tas-
hih ise tamir degildir, yalniz hatayi itiraftir.
Biz Mizan'm bu gibi miitalaalanna;
Idrak-i meali bu kiifiik akla gerekmez
Zira bu terazi o kadar sikleti fekmez

demeye mecbur oluyoruz.

Beyanu 1-hak, 1/22, s. S I 1-514 (1327/ 1324).


II

Musliimanlik M ani-i Terakki Degil,


Zamin-i Terakkidir

Din-i isl&m'in terakkiyat-i insaniyyeye mani olup olm am asi hakkin*


da esasaN islamiyeye mutaallik bazi izahat talep olunuyor.
Bu izahata ba§larken e w e la mevzu-i suali te§kil eden terakki mef-
humu uzerinde biraz tevakkuf etmek luzumunu hissediyorum: Terakki
oyle bir m efhum-i ammdir ki m iiteallakina ve gayesine gore birfok
medluller ile alakadardir. insaniyetin bir gaye-i mutlakasi olmali ki ona
dogru vaki olan hareket-i miitezayideye alelitlak bir "terakki-i be§er"
n&mi verilebilsin. Halbuki insanlann ferdiyeti kadar ve belki daha ziya­
de gayeler tahmin olunabilir ve herkes terakki denilince kendi nokta*i
nazanna gore, "bir gayeye vusul" mdn&stm kasdeder. Bu suretle alelu-
mum insanlar i^in terakki, izafi bir manayi haiz demek olacagindan bu
haysiyetle yalniz edyanin degil, alem de hifbir §eyin alelitlak amil-i
terakki olmasi hakkinda bir hukm-i k a ti verilemez.
Birfok esbab ve av&mil vardir ki insanlann ihtiras&t ve tefehhiyatim
tehyic eder ve seyyUtta terakkisine badi olur. Bu ise hakikatte terakki
degil, tedennidir. Alemde diger birfok esbab ve avamil daha vardir ki
bunlar da insanlann fezail ve hasenatta terakkisini temin eder. i§te bizi111
nazanmizda "terakki-i hakiki" budur. Dinleri m ini-i terakki gormek is-
teyenler, gaye-i terakkiyi lezaiz-i §ehvaniyyeye viisulde arayan nuffc'J
tSgiye meyamnda goriiliiyor. Bunlar saadet-i hayati pek hususi ve ferdi
bir nokta-i nazardan miitalaa edenlerdir. Halbuki be§erin §ehev&ti bite
daha ali birtakim insani ve lahuti gayelerin birer saik-i ne§ve-bah$asi ol'
I

j
TttRKiYE'DE ISU M C IU K DOs ONCES! 527

mak iizere halk buyurulmu§tur. Pek hususi ve ferdi saadetlerin, lezzetle-


rin hem en hem en h i( kiymeti yoktur. (fiinkii saadet-i ictimaiyye mefkud
olan m uhitlerde ves^it-i refaha m £lik goriinen fertler bile bedbaht ve
muzdaribdirler. Ferde en biiyiik saadet, heva-yi nesimf gibi muhitinden
teneffus ettig i ruh-i ictim atden gelir. Saadet-i ictim aiyye, fezail ile
kiim dir. Fazilet ise, nef'-i amm ugrunda fedakarlik demektir. Faziletin
yegane z&mini de vazife, yani mesuliyet ve miikafat hissidir. Bu hissi te­
min eden im il ise ancak din o!abilmi§tir. Binaenaleyh din, insanlann
fezSilde terakklleri igin yegane Im ildir. Bu itibar ile din-i islam dahi
"mani-i terakki" degil, insaniyetin en biiyiik zamin-i saadet ve terakkisi-
dir.
A sirlann tecSribiyle sabit oldugu na gore hayat-i ferdiyye, hayat-i ic­
timaiyye ile kSim olage!mi§tir. Hayat-i cemiyeti bir §irket mekanizmasi
gibi sirf menfaat-i faniyye esasi uzerine ibtina ettirmek miimkiin bile ol-
sa, bu kabil cem iyetler pek hod-g3m olmak itibariyle kabiliyet-i ittisa'iy-
yeden mahrum durlar, hatta ittisa'lan zararlanna badi olur. Bundan baf­
ka, be§eriyetin yalniz mahdud bir nokta-i inki$afma nasb-i nazar ederler.
M iitekamil bir cem iyet ise, hem be$eriyeti daha vasi bir haysiyetle ve
biitiin secaya-yi fitriyyesiyle ihata etmek ve hem ittisa'dan mutazarnr
degil, m iiteneffi'v e miistefid olmak lazim gelir. Bu ise, haddizatinda na-
miitenahi ve kudsi bir gaye-i kernel etrafmda toplanmakla miimkiin
olur. Filhakika ama! u hissiyaM insaniyye na-mutenahidir. insanligm bu
n&-mutenahi amalini, fani bir dmr-i miitenahi iginde tahakkuk ettirerek
istihsale gali§mak bir tenakuz te$kil eder. Bundan dolayidir ki hayat-i
faniyyenin maverastni miinkir bulunan dinsizler, biitiin emellerinin
mahdud bir om iir iginde istihsali sevdasiyla me$bu-i ihtiras olurlar ve
bu ihtiras ile daima huzur cve ma'delet-i ictimaiyyeyi rahnedar ederek
zulm u teaddiye mutehalik bulunurlar. Bu da buhran-i ictimaiyi intac
edeceginden hayat-i umumiyeyi izdiraba du$uriir ve hatta ifna eder. Bi­
naenaleyh beka-yi ebediye miiteveccih olmayan ruh-i be^erde saadet-i
hakikiyye mefkuddur. insanin be§-on giinliik omriinde nail olabilecegi
saadet-i basita bile, beka-yi na-miitenahlye matuf mesainin semeratin-
dandir.
K ur'an-i A zim u^an'm bu mevzua mutaallik olan ir$adatmdan
Sure-i Meryem (Kaf, H5, Y3, Ayn, Sad)deki ?u aySti pek calib-i dikkattir:
Csteizubillah, “Ayat ve edillemiz vazth ve musbet olarak kendilerine okundu-
$u zaman, ehl-i kiifr ehl-i imana karfi, 'Acaba biri dinsiz ve digeri dinli olan $u
*ki firkadan hangisi mevki ve vaziyetge daha haytrh, mecdlis ve mehdfilce dafu
628 ELMAUU MUHAMMED HAMDt YAZIR

gttzeldir?' dediler" [Meryem/73] mealinde olan bu ayet-i kerimede, ehl-i


kiifr'iin, diinyada kendilerini mii'minlerden, ziyade mesud ve miireffeh,
mevki ve mahfilce daha giizel, daha ali addederek din ve imamn mani-i
terakki ve saadet oldugu zemininde idare-i kelam ettiklerini beyandan
sonra, bunlara cevaben, "Biz bunlardan e w e l nice bdtmlar mahvettik ki on­
lar servet u s&m&n ve manzara-i hariciyye itibariyle bunlardan daha giizel idi­
ler" [Meryem/74] buyuruluyor; ve bir-iki ayet sonra, "Bdki kalacak olan
salih ameller, rabbinin indinde sevapfa da daha haytrli, akibetfe de daha hayir-
lidi"’ [Meryem/76] irjadiyla insanlann mizan-i hayriyyetini teblig eyli-
yor.
HiilasS-i meali: insanlann hayn ve haseni elbiselerinin, hanelerinin,
mefrujatlamun, hasih menazir-i hariciyelerinin giizelligi ile degildir. Hs-
rar-i hayr u hasen, zamin-i beka olan fezail-i a'malde aranmalidir. Qiin-
ku mazide nice milletler var idi ki bunlar giizel giizel yerler, iferler, in­
sanlar iizerinde icra-yi ahkam ederler, ka$anelerde omiir siirerler, muh-
te$em muhterem mecalis ve mehafilleri ile insanlara kar$i ibraz-i kibr u
gurur eylerler idi. Bu milletler munkariz oldular, bekalanni temin ede-
mediler. Yalniz bu evsaf, mehasinden madud olsa idi, ew elem irde sa-
hiplerinin beka-yi ictimai ve millilerini temin edebilmek iktiza ederdi;
halbuki edemedi. Binaenaleyh insanlann, nezd-i ilahide emel ittihaz
edecekleri gaye bunlar degildir. A'mal-i bakiye-i saliha, yani temin-i
beki eden fezail-i ameliyye indellah daha hayirlidir. (fiinkii beka, her
emeli tahakkuk ettirir.
Beka denilince, beka-yi nev'i ve beka-yi ferd! hatira gelir; bir dinin
kiymet-i asliyesi de bu iki nev'-i beka hakkinda verecegi imamn kiymet-i
ilmiye ve ameliyesiyle miitenasibdir. Din-i islam, ahkam-i jer'iyye ve
ahiakiyesiyle beka-yi nev'iyi, ahkam-i itikadiyesiyle de beka-yi ferdiyi
tekefful eder.
Beka-yi nev'i —tabir-i aharla beka-yi ictimai— her zaman ifin ilmen
kabil-i tasawurdur. Bunun suubet-i fenniyesi tasavvurunda degil, ta-
hakkukundadir. Beka-yi ictimainin tahakkuku, nejve-i ruhiye, hubb-i
vazife, ma'delet-i ictimaiyye ile mumkiin olabilir. Lakin bir nev'i mevhi-
be-i fitrat demek olan bu nejve-i ruhiyeyi en ziyade temin edebilecek
olan esas, azim ve iradeye feta ret veren bir beka-yi ferd! akidesidir. Fa­
kat beka-yi ferdi ilmen kabil-i miilahaza olsa bile, kabil-i isbat olamiyor-
(fiinkii tecarib-i hayat, ferdin bekasim degil, daima fenasmi isbat ve irae
etmektedir. Bazi dinler beka-yi ferdiyi beka-yi ruh nazariyesiyle temin
TOlUdYE DE ISLAMCIUK D0$0NCE8t 528

etmek istemi?tir; Nasraniyet de bu cumledendir. Din-i islam ise, beka-yi


ruh nazariyesine bl-taraftir. Ulema ve hukema-yi islamiyeden bazilan,
bekS-yi ruhu kabul etmi$, bazilan da etmemijtir. Zira beka-yi ruha kail
olmak igin cevher —bir "ruh-i mucerred"— nazariyesini isbat etmek la­
zim geliyor ki felsefe-i isUmiye bu babda heniiz kat'iyyete kail degildir.
Qunkii miitekellimm-i isldm, "ruh-i mucerred" nazariyesinin aleyhinde-
dir. §u halde beka-yi ferdt akidesini islam nasil tasaw ur ve temin edebi-
liyor?
Din-i islam, bekS-yi ferdiyi ahiret, yani ne$'et-i saniye —tabir-i
Sharia ba'su ba'de’l-mevt— nazariyesiyle temin etmektedir. Beka-yi
ferdi, bu hayatta fiilen vaki degildir. Fakat alem-i ahirette bir ne$'et-i sa­
niye ile miimkiindur ve vaki olacaktir. ijb u hayat-i ahiret, $imdiki ha-
yat-i diinyadan nakis degil, daha kimildir. Binaenaleyh hayat-i ahiret,
mucerred bir hayat-i ruhaniyyeden ibaret olmamak lazim gelir. Zira in-
sanligin kiinhii, hayat-i maddiyye ve ruhaniyyeyi cSmidir. Sade bir ha-
yat-i ruhaniyye ise, hayat-i insaniyyeye nisbetle basit ve kasirdir. Binabi-
rin daha miitekamil olarak tasaw ur edilen hayat-i bakiye-i insaniyyenin
sirf ruhani bir hayat telakki edilmesi tenakuz demektir. Hayat-i dunye-
viyye fanidir, reside-i zeval olur. Hayat-i ahiret ise, bu hayat-i dunyeviy-
yenin kismen devami demek olmayip muddet ve kiyametten sonra ayn-
ca bajlayacak olan bir hayat-i kamile-i insaniyye'dir ki fert ijte bu hayat­
ta ilelebed baki olacaktir. Bu iki hayat arasinda giizeran edecek olan
alem, felsefe-i islamiye lisamnda "alem-i berzah" tesmiye edilir.
$imdi "Boyle bir ahiret tasaw uru nasil miimkiin olabilir?" suali
varid-i hatir olur. Ew ela funu ihtar edelim ki bunun tam manasiyla bir
imtina'-i felsefisi yoktur; yani insanlar ifin hakiki bir hayat-i saniye, bir
nej'et-i saniye farzetmek tenakuza muncer olmaz. fiin kii her hadisede
ibtida, tekrar ve tekamiilden daha zordur. Oyle olunca, bir kere vaki
olan hilkat-i bejeriyenin ikincisi ve daha miitekamili niye olamasin?
Kavaid-i islamiyeye nazaran, "beka ibtidadan esheldir" (Mecelle). Mek-
ke miifrikleri bu babdaki tebligat-i Muhammediye’yi ifittikleri zaman,
mezarlardan birtakim furiim iif kemikler topladilar ve huzur-i risalet e
gelip, 'Bunlan kim diriltecek?' diye beray-i taciz irad-i sual eylediler. Bu­
na karji Sflre-i Yasin'deki ju ayet-i kerime nazil oldu: "Yi Muhammed!
Sen de ki: Bunlan ibtida kim icad etti ise, o diriltir. Onlan ibtida yaratan, ya-
r«tmamn her liirlusiinii bilir. O Oyle bir Allah 'Ur ki yemyefil agaglardan sizin
‘(in atef fikarttt da siz o ateften ocaklanntzt yaktyor, iflerinizi goriiyorsunuz. ‘
lYasin/79-80]
530 ELMALI LI MUHAMMED HAMDt YAZIR

Filhakika bunda bir imkansizhk yoktur. Bazi ?erait-i maddiyye mii-


lahazasiyla bu babda bir imtina-i fenni iddiasina kalki$mak fennin hu-
dudunu tecaviiz etmek demektir. Fen, daire-i tasarrufuna alabiidigi
hususa tin hepsinde bir kere icad edebildigini daima etmi$ ve fazla ola­
rak tekamul de ettirm ij degil midir? Bugiin ilm-i hayatin biitiin kanun­
ian ke$fedilebilse idi, fen birtakim zi-hayat makineler yapabilir ve yap-
tiklanni inzimam-i tecriibe ile terakki de ettirebilir idi. Bunun bugiin ya-
pilamamasi, imkSnsizliktan degil, cehaletten ne§'et ediyor. Nitekim bun­
dan birkaf asir e w e l bugiinkii ma‘mulat-i fenniyyeden bahsedilmi§ olsa
idi, kimse inanmazdi. Amerika ile istanbul arasinda birkaf dakika ifinde
muhabere yapilabilecegini kim tasdik ederdi? Halbuki bunlar bugiin
Edison gibi zekalarin semere-i muvaffakiyeti olarak vukua geldi ve
alelade §eyler kabilinden oldu. Ciiz'i bir miilahaza bize gosterir ki bu
zevat elektrikleri yaratmadilar, k e jf ve istihsal ettiler. O halde hem elekt-
riklerin ve hem Edisonlann kuva-yi tabiiyye ve ruhiyyelerini halkeden
Cenab-i Allah’m hazine-i kudretindeki viis'at-i imkan dii$iiniiliirse, bir
nej'et-i saniye tasaw uru pek ziyade kesb-i suhulet eyler. §u izahattan
anla?iliyor ki nazar-i islam da fikr-i ahiretin damarn, beka-yi ruh nazari-
yesi degil, mevcudiyet ve sifat-i ilahiye nazariyesidir. Binaenaleyh
mebna-yi din, marifetullahtu.
Bu bahsi tabii burada uzatamayiz, ancak §uunat-i tabiiyyenin tarz-i
cereyanina ve kudret-i ilahiye’nin viis'at-i bi-payanma nazaran bir
ne?'et-i saniye tasawurulnun] sehl’ul-imkan oldugunu soylemekle iktifa
edecegiz. Lakin bizim ifin bu imkan tasaw uru kafi degildir. Bir insan,
kalbinde nejve-i bekayi duyabilmek ifin bu ne§'et-i saniyenin tahakkuk
ve vukuunu da tasdik etmeye muhtaftir; "nef'et-i saniye miimkiindur
ve vuku bulacaktir" diyebilmeli ki ondan hissesini diifunerek ne?ve-
yab-i beka olabilsin. Bu tasdik ise, fikr u felsefe ile kabil-i red olmadigi
gibi, kabil-i isbat da degildir. Burada ilm u fenn, fikr u felsefe tevakkuf
eder, akl-i be§er diifar-i hayret olur. Hissiyat-i kalbiye gerfi biraz daha
ileri giderek temenniyata dujer; ne fare ki bu temenniyatin miiebbedati
yoktur.
Ebvab-i hakikat heniiz mesdud, turuk-i istikbal ise na-maduddur.
Bu zulmeti izale edebilecek ancak bir nur vardir ki o da nur-i niibiiwet-
tir. Akl u fikrin tevakkuf ettigi bu vadi-i lahutt’de gejt ii giizar ancak
tarik-i vahy ile miimkiin olur. Burada ilham ve kehanet ile vahiy ve nil-
biiw eti bi-hakkin temyiz etmek lazim gelir. ilham, zayif bir telkin-i
ilahidir ki alelekser ?uarada vaki oldugu gibi hayal ile mahlut olur; sirf
TORKlYE DE lSLAMCIUK DOgtTNCESI 531

enfiisi bir hadisedir. Bundan dolayi felsefe-i Islamiyede ilham, esbab-i


ilimden (criteriums de science) m idud olmuyor. Vahiy ise, burhan-i
tamma miistenid ve aleddevam sadik ve muslb bir telkin-i ilahidir. Sahi-
binde "yakin-i ayni" (la certitude objective) ve bir dava-yi miibrem
uyandinr ve isbat ettirir. Biitiin mu'cizeler onun burhamdir. Tabiat-i be-
jeriye de bir kanun-i umumi olmayip bir hadise-i nadire oldugundan
dolayi "ilm 'un-nefs" sahasinda tamamiyle tedkik edilememij olan bu
hadise-i vahy, enbiya-yi izamin hasais-i mumtazesindendir ki biz bunu
yalniz tedkikdt-i tarihiyye ile ogrenebiliriz. Bunun ifin ahiretin tahakkuk
[ve] vukuunu idrak ve tasdik etmek bir peygamberi tasdike menuttur.
Enbiya-yi izam ifinde ahval-i tarihiyyesi ve niibiiwetinin suret-i cereya-
m en mazbut ve malum olan z it da hatem'ul-enbiya Muhammed Musta­
fa sallallahu aleyhi ve sellem efendimizdir. ifte biitiin kiitiib-i semaviye-
nin esasini ve kaffe-i enbiya-yi izami bu izah dairesinde tasdik eden Din-
i Islamin uss'iil-esasi, ba'su ba'de’l-mevt hakikatini zamin olan vahdani-
yet-i ilahiye ile risalet-i Muhammediye'yi tasdik etmektir.
§u halde islam'in akaid-i esasiyesi Allah, Peygamber, Ahiret akide-
leridir. Ehl-i islam bu akideler ile ahiret'te beka-yi ferdiye, miicazat ve
mukafata cidden iman eder ve bu iman ile miinjerih olarak izdirabat-i
hayata gogiis gerer. ifa-yi vazife ile faziletten biiyiik bir zevk-i saadet
duyar. (fiinkii o faziletin ne§'et-i saniyede kendisini saadet-i ebediyyeye
mazhar kilacagina kanidir. imamn verdigi bu zevk ve nej'eyi, alemde
hifbir vasita-i servet ve jehvet ile iktisab miimkiin degildir. Hakikaten
alemde zevk-i iman kadar tatli birjey yoktur. imam olmayan bir kalb,
mel'abe-i jiibuhat olur. Her lahza $ek ve juphe ifinde yajamak ise ne
miiz'ic jeydir?
imansizlar ya intihar etmeye veya hissiyat-i hayaliye ve $airane, ya-
hut sumum-i kiiuliye ifinde bir sekr-i daimi ile teselli aramak mecburi-
yetine mahkumdurlar. Lakin bu yoldaki bi-sebat ve piir-humar bir tesel-
linin, bir teselli-i atinin ne kiymeti olur? Bir hakikat-i kiilliyeye miiste-
nid olmayip birtakim hissiyat-i zaile ve m iijtehiyat-i faniyenin
■nevludat-i nefsaniyesinden ibaret olan bir teselliye merbut hayatin bir
hifi-i mutlaka peyveste olacaginda jiiphe mi vardir?
Cenab-i Allah'i ikrar ve itiraf eden ve sifat-i zatiye ve maneviyesiyle
Srif olan bir kimse niibiiwetin gerek imk£mnda ve gerek vukuunda te-
reddiid etmez. Niibiivveti tasdik eden kimse de ahiret'i elbette tasdik
^decektir. Cenab-i Allah ew el ve ahirdir, zdhir ve bStm'dir (Hadid/3);
"nflr'us-semavati ve'l-arz"dir (Nur/35). Cenab-i Allah "leyse ke-mislihi
532 ELMALILJ MUHAMMED HAMDt YAZIR

?e/un"dur (§u ra/ ll); yani 'O'm benzeyen hifbir fey yoktur'. Binaenaleyh
akaid-i islamiye'ye gore Allah ne cisim ve cism ani, ne de ruh ve
ruhanidir; ne madde ne kuw ettir. (fiinkii cisim ve ruh, madde ve kuv-
vet, tahlil-i tabiatin son hadleridir. Cenab-i Allah ise hudud-i tabiahn
fevkindedir. Cisim, halk-i ilahi, ruh ise emr-i ilahidir. Bunlar taayyunat-i
kevniyyedendirler, Cenab-i Allah ise hakk-i mutlak ve vacib'ul-viicud-
dur. Viicud-i ilahi olmasa idi, ne cisim olur idi, ne ruh, ne mekSn bulu-
nurdu, ne zaman. Bundan dolayidir ki bekS-yi insani, yalniz beka-yi ruh
nazariyesiyle temin olunamaz. insanin ruhu Allah'tan gelmi§tir. Vefat
edince yine Allah'a riicft eder. Cenab-i Allah diled igi zaman, yine cismi
halk ve ruhu iade eyler. Ruh'un Allah'a riicGu, beka-yi zatiyesi demek
olmaz. (fiinkii Allah'a raci olan ruhun taayyiin-i kevnisi yoktur. Taay-
yiin-i kevnisi olmayan $eye mevcut ltlak edilemez. Mahlukat-i hadisede
beka, zati olarak degil, emsSl sflretiyle v lk i olageldigine nazaran, beka-
yi ebedi de boyle olmak lazim geliyor gibidir.
Din-i Islam nazannda uliihiyyet ile niibuw et'in asla iltibasi yoktur.
Buna binaen enbiyanin ibadullah oldugunu tasrih etmek imanimizin
esasuu te§kil eder (Kelime-i §ehadet).
Cenab-i Allah "leyse ke-mislihi §ey'un" oldugundan dolayi hifbir
§eye hulOl ve ittihadi kabil degildir. Peygamber'de hisse-i ulflhiyyet ta-
saw u r etmek, bizim nazanmizda kufiirdur, Allah'i bilmemektir. Din-i
Islam, insaniyetin hem hissiyatim ve hem akhni tatmin eder. M a a m a f i h
hitabati hissiyattan ziyade akl u mantika miiteveccihtir. islam kor ve
mutaassib bir akideye taraftar degildir. Ashabmda miisbet bir akide ve
miinewer bir fikir bulunmasini tervic eder. Qunkii islam'in ilk tavsiye
ettigi ahlak, hubb-i hak, insaf, itidaldir.
“Cenab-i Allah, peygamberini din-i hak ve nur-i hidayet ile irsal buyur-
du" (Fetih/28). islam yalniz hak din degildir, hak dinidir de. Yani hakk
[ve] hakikate ibtina eden bir dindir. Musluman kalbi, herjeyden ewel
hak ve hakikati sever ve Hakk'a perestij eder. Taassub ve nefsaniyetten,
taraftarlik ve hod-gamhktan azade olarak hakki sever. Zira Allah Teala.
HakTeSl&'dir.
Alelekser bejeriyet maglub-i nefsaniyet olur. Hevasina, arzusuna
tevafuk etmeyen hakikatleri inkar eder ve bundan dolayi ahann huku-
kuna tecaviiz eyler, muhakemdtinda bi-taraflik gosteremez. islam da ise
hubb-i hak biitiin hissiyata hakim bir haslet olmak matlubdur. C^unku
Kur'an-i AzImu^Sn ve biitiin nusiis-i islamiye ewelem irde insanlara
t Or k I y e d e is l Am c i u k DOgONCESI 5S3

hubb-i hakikati ve tefekkiirde bt-tarafligi, vicdanmda hak-jinashgi telkin


ve tavsiye eder. Bir muslim-i kim il bir mahkeme huzurunda, aleyhinde
bildigi bir hakikati bile ikrar ve itiraftan fekinmez. Islam da taassub
mezmumdur. Taassub ise bizim tefsirimizce hakikati bilip dururken zid­
di olan b3hli iltizam ve onda inad etmek demektir.
Bunun ifindir ki Kur'an-i Az!mu$$3n, edyan-i salife erbabmdan
olan bazi Ehl-i Kitab’i ifrat-i taassubla muahaze ederek nasihat eder;
"Ey Ehl-i Kitab! Dininizde haktan mSada hifbir peyde guluuv etmeyiniz; yani
taassub giSstermeyiniz" (M4ide/77) der. Filhakika bazi Ehl-i Kitab oyle
yapiyorlar idi. Kiitiib-i Mukaddese’nin birfok ahkamim ehemmiyetten
iskat ettikleri halde, Kitablann isranna liizum gostermedigi, tasrih etme-
digi bazi $eylerde de ifrat ile taassub ibraz ediyorlardi. Mesela terk-i iz-
divaci bir kudsiyet-i diniye mertebesine fikanyorlardi. Halbuki bu dava-
lanna tamamen sadik da kalamiyorlar, suistimalde bulunuyorlardi.
Kez&lik Din-i Islam, edydn-t salife erbabmdan bazilanni muahaze
eyler: “Allah'i bvraktilar da Slimlerini, riiesd-yt ruhaniyelerini rab ittihaz ede­
cek dereceye vardilar" [Tevbe/31]. Bu ayet nazil oldugu zaman Hicaz'da-
ki Ehl-i Kitab meyarunda Din-i islim 'i kabul etmif olanlardan bazi zevat
huzur-i peygamberi'ye geldiler: "Ya Rasulallah! Biz din-i sabikimizda
ahbar ve ruhbanumzi rab ittihaz etmezdik" dediler. Bunun uzerine aley-
hi's-salatu ve's-selam Efendimiz, "Btiyuklerinizin. ruhbanlannizin
vaz'ettikleri kanunlara ittiba etmez miydiniz?" diye sordular. Onlar
"Evet ederdik" dediler. Peygamberimiz de "ifte bu ittiba, ulemayi, ruh-
bam rab telakki etmektir. Qiinkii itaat ancak Allah’m kanunlanna olur"
diye cevap verdiler. Filv3ki bejeriyetin butiin izdirabab kavanin-i haki-
kiyye-i ilahiyye’yi nazar-i dikkate almayarak erbab-i niifuzun keyifleri-
»e, temayiilat-i iradiyelerine gore v a z 'v e kabul ettikleri kavanmden
ne$'et edegelm iftir. Biitiin mezalimin menbai budur; ihtilalat ve
inkilabat-i bejeriye hep bu kabil kavaninin netaic-i seyyiesidir. Sosya-
Uzm, Boljevizm hep bunlardan tiiremijtir. Biitiin istibdadlann esasi, er-
bab-i kuvvetin fevkinde olan kudret-i ilahiye’yi tammamasindandir. Be-
Seriyetin en biiyiik tugyani, kendi arzulanni "Allah’m emri" diye tamt-
■naya fali$masidir. Bundan dolayidir ki Din-i islam’da ulemanin, umera-
nui/ erbab-i niifuzun sifat-i tejriiyyesi yoktur. Tejri, Allah indir. Ulema
ahk3m-i ilahiyye’yi k e jf ifin ictihada me'murdur. Bunlar kanun vaz'ede-
Wezler, kanun-i ilahfyi k ejf ve fehme faliftrlar.
Din-i islam’m bu hak-perestlik esasindan dogan netlic-i ictimaiyye-
Slnden birisi vahdet ve uhuwet esasidir. Gerfi vahdet-i ictimaiyyenin
634 ELMAL1U MUHAMMED HAMDI YAZIK

esasi tecanustiir. Fakat tevhid-i Bari ve tazim-i H ak seciyyesinden doga-


cak olan tecaniis, biitiin tecaniislerin fevkindedir. f iin k ii hak-perestlik
bulunan ve H akk’in birligine kail olan ruhlann miyar-i hassasiyet ve te-
fekkiirleri hep bir olacagi igin, bu tecanusten hasil olan vahdet, her tiirlu
vahdetlerden daha kavi ve daha cemiyetli olur. i§te Islam 'daki vahdet-i
ictimaiyyenin kuvveti bundan miinbaistir. Tevhid-i H ak h er vahdetin ve
her ku w etin esasidir.
islam'm marifetullah, tasdik-i n iib iiw e t, tasdik-i ahiret esaslarina
rad olan akdid-i asliyesinin ahlak nokta-i nazanndan istilzam ettigi bazi
netaic-i ruhiye daha vardir ki burada onlardan birini zikretm ek isterim.
Akaid-i islamiye insanlara tevekkiil denilen bir kudret-i ruhiye bah§e-
der. islSm’m i§bu tevekkul umdesi, Garb efkSrmda alelekser bir nokta-i
intikad olarak ileri sim ilm u$tur ve bununla M iisliim anliga 'cebrilik'
(fatalite) isnad edilmek istenmi§tir. Halbuki bu zan gayet yanli§tir. Bura­
da tevekkul ile ittikatt tefrik etmek icab eder. islam 'da tevekkul mem-
duh ise de ittikal mezmumdur. Tevekkiilii ittikal zannedenlerdir ki
Islam'a bu noktadan itiraz ederler. Tevekkul, ifa-yi vazifede Allah'a iti-
mad ve istinad etmek demektir. Bu ise azm u iradeyi takviye eder ve
kalbe ku w et verir. Tiynet-i be§eriyede merkuz olan acz ve zaafi, kudret-
i kamile-i ilahiye'nin recS-yi mu&venetiyle tedavi eyler. Evet, Cenab-i Al­
lah birgok ayatinda mu'minlerin yalniz Allah'a tevekkul etmelerini em*
retmi§tir: "MU'minler ancak Allah'a tevekkul etsin, ancak Allah'a itimad et-
sin, ancak AUah'tan mudvenet istesin." [Al-i imran/1221
Tasaw u r ediniz, bir fahsin a'm al u amalinde yalniz AUah'a itimad
edebilmesi ne kadar biiyiik himmete, ne kadar biiyiik metanet-i iradiy-
yeye, ne kadar azim fedakarliga tevakkuf eder! Bir Tiirk §&iri, " Kimsenin
liitfuna tdlib olmajBedeli, cevher-i hiirriyettir" der. insan kim in liitf u
muavenetine talib olursa, ona cevher-i hiirriyetini vermek ihtiyacinda-
dir.
Demek ki kimseden muSvenet talebinde bulunmayip da yalniz Ce-
nab-i AUah’a, Hak Teala'ya hasr-i itimad eden kimse, biitiin insanlara
kar§i ilan-i hurriyet etmi§ olacak ve yalniz Cenab-i Allah’a kar§i hiirriye*
tinden fedakarlik eylemi§ bulunacaktir. Bunu yapabilmek, buyiik bir iZ'
zet-i nefse, kavi bir te§ebbiis-i §ahslye vabestedir. Denilecek ki: "Allah’a
dahi itimad etmese de yalmz kendine istinad etse, insan daha azimkar
olmaz mi?" Olmaz! C^unkii Cenab-i AUah’a kar§i da ilan-i hurriyet eden
kimsede, evvelt hiss-i vazife bulunmaz; zira hiss-i vazife, hiss-i mesuli'
TORKIYE DB tSLAMCILIK DU9UNCESI

yet dem ektir. Halbuki "13 yiis'el am m i yef'al" ancak A llahtir. Saniyen,
iki kum andan tasavvur ediniz ki birisi milletin ve ordunun itimadina
m azhar ve bilfiil kumandaya m e'm ur olsun, digeri ise higbir vasitaya
mMik olm adigi halde, yalniz nefsine itimad ederek if gormek mecburi­
yetinde bulunsun; bunlann hangisinin iradesi daha ku w etli ve azmi da­
ha feciane olur? Munferid bir adam ile bir ordunun ve bir milletin irade­
sini tem sil eyleyen diger adam arasinda ne kadar fark vardir! Sonra kuv-
ve-i ihtiyatiyeye malik bir ordu ile ihtiyatsiz, muavinsiz bir ordu arasin­
daki fark da miihimdir. Binaenaleyh h&hk-i kainat olan Cenab-i Allah'm
muavenetinden nefsini miistagni goren insanlar higtir. Vazifesini ifaya
gayretle beraber A llah’ma ve yalniz Allah'ma itimad eden kalbler ise
her§eydir.
Biitiin kalbini Allah'a, Hakk a rabtedip kiinata kar?i ilan-i hurriyet
ve istiklai edebilecek bir ruhun vazifesindeki azimeti du^iiniiniiz.
Alemin biitiin ku w etlerine iradesini infaz etmek, daha dogrusu tabi ol­
dugu iradetullahin tenfizine vesatat etmek, tabir-i aharla halifetullah
olabilmek ne kadar m iitefebbis, ne kadar fecf, ne kadar gayretkar olma-
ya mutevakkifhr. Tabiata mahkum olmamak, belki tabiat] teshire gahf-
mak ve alem de en giizel i$ (ahsen-i amel) ne ise onu yapabilmek igin
meydana atilmak vazifesi oldugunu bilen bir insan, hiisn-i niyetini, ihJa-
sim rehber ittihaz eder ve Cenab-i Allah gibi bir Zahir-i Kadir’e, bir
Mum-i Nasir’e de tevekkul ve itimad ederse, o insanin, faaliyetinde ne
gibi bir k u w et-i kalbe malik olacagim tefekkiir ediniz.
ifte Din-i islamca tevekkiil'iin tefsiri ve netaic-i ameliyesi budur. Te­
vekkul acz ve meskenet degil, izzet ve faaliyet'tir; faaJiyetine feyz-i
ilahfyi zahir tammaktir. Fakat ittikal bunun ziddidir. ittikal, be^eriyetin
irade ve ihtiyanm, vazife ve miikellefiyetini hesaba katmayarak kendisi­
ni salip birakivermek ve her i$i Allah dogrudan dogrufya) yapiversin
demektir. Tabir-i Sharia, kendisini Allah'a ubudiyetten azade tanimak
ve hatta kendisinden vazgegmektir. ittikal, vaz ifed e laubalilik ve Allah'a
magruriyettir. Halbuki Cenab-i Allah buyuruyor ki: "Hayat-i diinya sizi
tnagrur etmesin, magrur ve g&rr olan $eytan sizi Allah 'a magruriyetle aldat-
tnasm; yani her ifim i Allah yapiyor diye aldanmayintz." fLokman/33]
Buhari ve Miislim'de mezkur oldugu vechiie peygamberimiz Mu­
hammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri, bir-
giin bir meclis-i mahsusta eazim-i ashabini "Her la ilahe illaliah diyen
cennet'e girecektir" diye miijdelemif idi. Hz. Omer’ul-Faruk (r.a) efendi-
536 ELMALILI MUHAMMED HAMDt YAZIR

miz "Ya Rasulallah! izen yettekilfi" diye izhar-i endive eyledi; "Aman ya
RasOIallah! Ummetin ittikAl ederler, vazifelerini ifa etmezler; 'madem ki
la ilahe illallah diyen cennet’e girecekmi?, o halde fali$maya ne liizum
var?' derler de laubalilige bajlarlar" mealinde irad-i kelam eyledi ve bu­
rada tevekkul kelimesini degil, ittikal kelimesini istimal etti. Qiinkii te-
vekkul'un memduh oldugunu biliyor idi, tevekkiilden korkmadi, ittikal-
den korktu. Filhakika zikrolunan hadis-i je rif'in manasim mezak-i
Kur'an vechile tefsir edemeyenlerin ittikale maruz olm alan ihtimali,
varid-i hatir olurdu. Halbuki hadis-i §erif-i mezkur, "H er ilahe illallah
diyen h i; azap gormeden, muahaze edilmeden cennet e girecek" diyor-
du, ehl-i tevhid ifin azab[in] ebedi olmayacagim anlatiyordu ve bu
surette ittikal suali varid degildi. Fakat Hz. Om er, Cenab-i Peygam-
ber'den bu izahati da ijitm ek arzusuyla ittikal endi$esini ileri siirdii.
i$te tevekkul ile ittikal arasindaki fark, bu nass-i islami'den pek gu-
zel anla$ilmaktadir. Ittikal je r'an mezmumdur. fiin k ii Allah’a magruri-
yettir. Allah'a magruriyet ise Kur'an ile mem nu'dur; zira Cenab-i Allah
fail-i m uhtar’dir, kullanna borflu degildir. A kide-i Ehl-i Siinnet'te
"viicub ale'llah" yoktur. Lakin tevekkiil —balada arzolundugu vechile—
magruriyet, laubalilik ve cebrllik degil, Allah'tan korkarak ifa-yi vazi-
fe'ye $itab ile beraber muvaffakiyetinde Allah'a itimad etmektir. Hasili
tevekkul, menfi degil, musbettir, ademi degil viicudidir; ittikal ise bi'l-
akisdir.
Allah'a tevekkul iki halet-i ruhiyenin ictimaiyla miiterafik olur. Biri-
si indellah mesuliyetten korkmak, digeri de rahmet-i ilahiye'den iimid-
var olmak. Bu iki ihtimal-i miitezad, miitevazindir. Bu cezanm bir tara-
ftnda vuku-i riichan, insanin icra-yi vazifede gosterecegi ihlas-i niyet ve
iltizam-i ciddiyet ile, yani irade-i cuz'iyye-i bejeriyenin hiisn-i istimaliy-
le miitenasibdir. Bir insan, viis'unun yettigi kadar hulfis-i kalb ve vicdan
ile ifa-yi vazife eder ve iradesiyle miicahedesine ikdam eylerken Al­
lah’ma tevekkul ve itimad edip hasbe’l-bejeriyye vaki olan hatiatindan
dolayi magfiret-i ilahiye’den iimidvar olur ve nejve-i muvaffakiyetini
tezyid edebilir; zira bi’l-bedahe malumdur ki irade-i insaniye, muvaffa-
kiyetin illet-i mutlakasi degil, $urflt-i malumesindendir. Tevekkuliin en
biiyiik faidesi eyyam-i lzdirabda ru-niimun olur. Hengam-i lzdirabatta
insanin en m uhtaf oldugu sabir ve teenniyi tevekkul temin eder. Bun­
dan ba$ka, miisliimanlar $efaat-i peygambert'den dahi hisse-mend-i tes-
liyet olurlar ve nail-i $efaat olmak ifin Siinen-i Seniyye-i Muhammediy*
ye'ye im tisal ederler. Hz. Peygam ber butiin insanligm niimune-i
TOKKtYEDE ISLAMCTUK Dt)$ONCESl 637

ahldkisidir. "YA Muhammed! Sen muhakkak pek biiyiik bir ahlika mazharsm'
[Kalem/4] nidasiyla tebcil buyurulan peygamberimizin pek mazbut
olan hayat-i tarihiyyeleri gosterir ki Hz. Muhammed faaliyet-i bejeriy-
yenin her tiirliisunde ahlakin en biiyiik numunesini bilfiil ibraz buyur-
mu?tur ve filhakika "buistu li-utemmime mekarime'l-ahlak" hadis-i jeri-
finde beyan buyuruldugu vechile, enbiya-yi izDm'in ne§rine me'mur bu-
yurulduklan mekarim-i ahlakiyeyi Hz. Peygamber itmam eylem ijtir
Bejeriyetin hem ruhaniyet ve hem cismaniyetle aUkadar olan fezaili is-
tikmal etmiftir. Binaenaleyh Hz. Peygamber'in insaniyet uzerinde tesiri
yalniz manevi nokta-i nazardan degil, hem maddi ve hem manevi asar-i
ber-giizide ile suret-niima-yi zuhur olmuftur. Bundan dolayi bir miislii-
man fez3il-i ahlakiyenin tayininde nazariyat ile it'ab-i zihin etmekten zi­
yade dogrudan dogruya siret-i Muhammediye’ye atf-i nazar edivermek-
le hall-i mes'eleye muvaffak olur. Boyle bir Peygamber'in sunnetine, ya­
ni siret ve hareketine imtisal eden kimselerin feyz-i Muhammedi'den
hisse-mend olmalan ve indellah jefaatinden biiyiik biiyiik umitler bek-
leyebilmeleri pek tabiidir. Allah'in magfireti, Peygamber'in $efaati... Ifte
Islam'da en biiyiik iimit bunlara raci olur. Nasraniyet'teki ha las mesele-
sinin Islam'da naziri, bu magfiret ve jefaat meselesidir denilebilir. §u ka­
dar ki "halSs-i Nasraniyet" gayet sirri (mystique) bir akide (dogme)dir.
Halbuki "halas-i islamiyet" bir kaziyye-i mantikiyye ve makule jeklin-
dedir. Magfiret-i ilahiye iman ve ihlas ile, jefaat-i nebeviyye de izn-i
ilahi ile mejruttur.
Buraya kadar icmal ettigimiz esasat-i islamiye kalb-i mii minin
techizat-i ibtidaiyyesidir. Mu'min bu akidesini fiiturdan, zaaftan muha­
faza edebilmek ifin, ewelem irde bazi ibadat-i bedeniye ve maliye ile de
mukelleftir. Bunlann bajlicalan salat, savm, zekit, hacdir. "Bina-yi
IslSm" denilen bu a'mal, Islamiyet in bina-yi ameliyesini tejkil eder.
IstinVin feyz-i kSmili asil bundan sonra ba$layacakhr.
Bu techizat-i ibtidaiyyeden sonra vezaif-i islamiye nin en muhimi,
kesb-i ilm u marifete sa'y etmektir. Din-i Islam —balada beyan ettigimiz
vechile— hissiyattan ziyade akl u fikre itina etmif ve hakk u hakikate
Wuhabbeti esas-i hidayet bilmif oldugundan ilme pek ziyade tejvik ey-
lernijtir. Kur'an-i Azimujjan'da Cenab-i Allah peygamberine ve efrad-i
iimmetten herbirine hitaben 'Rabbim! Artir beni ilimce' (Taha/114) bu­
yuruyor, Cenab-i Rabb'ul-Alemin’den daima tezyid-i ilmi taleb etmek
mu'minin vazifesi oldugunu gosteriyor; 'Hif bilirlerler bilmezler musavi
°htr mu' (Ziimer/9) diyor, alim ile gayr-i alimin musavi olamayacagini
538 ELMALILI MUHAMMED HAMDI YAZIR

soyliiyor; ehl-i imamn derecesifnin] refi' olacagim va'd ile beraber


alimin derecatijrun] daha yiiksek olduguna ijaret ediyor [Miicadele/11].
Sonra peygamberimiz 'ilim talebi, her miislim ve miislimeye farzdir'
hadis-i $erifi gibi birfok ehadiste taleb-i ilme tejvik buyuruyor ve erkek-
d iji her miislumana ilmin luzumunu tasrih eyliyor. H er musluman
suluk edecegi meslek-i hayata gore taleb-i ilme fah$acaktir. (fiinkii a'mal
miitefavittir ve her meslekin icab-i dini ve diinyevisi ba§kadir. Bunun
ifin her meslek erbabmin kendine mahsus bir vecibe-i diniye ve ilmiyesi
vardir. Tevzi‘-i a'mal suretiyle bu vecaibin tahsilini Din-i islam bir vazi­
fe gdstermi§tir. Bundan bajka kaffe-i ulumu cemetmek ummetin he/et-i
ictimaiyyesi ifin bir farizadir ki buna lisan-i jer'id e farz-i kifaye derler.
Ulema-i islam'dan Hz. Muhyiddin el-Arabi (kuddise sirruhu) diyorlar
ki: "Utiytu ulum'ul-evvelin ve'l-ahirin" hadis-i jerifi mucibince Peygam­
ber, ew elin ve ahirinin ulumunu haiz idi. O peygamber’e vans olabil-
mek ve "Alimler peygamberlerin varisleridir" hadis-i $erifinin mazmu-
nunu tatbik edebilmek ifin iimmet-i islamiye'nin ulum-i ew e lin ve
ahirini cem ve derc etmeye fali$masi lazimdir. Binaenaleyh bugiinku
ulum ve fiinunun kaffesini ogrenmeye fah$mak, musluman hey'et-i icti-
maiyyesinin vazifesidir. Bu vazifede kusur, ummetin inhitatina badi
olur.
Hasili, musluman bejikten kabre kadar taleb-i ilm ile miikelleftir.
Musluman ya Slim veya miiteallim veya miistemi' olacaktir. Peygambe­
rimiz "Bunlann dordunciisii kalan mahvolur" buyurmujtur. Cenab-i
Allah Kur'an'da buyuruyor ki: "Allah'tan ancak alim kullan korkar"
lFatir/28]. Allah'i bilmeyen Allah’tan korkmasim ne bilsin? ilim oyle bir
nOrdur ki hulus-i kalb ile tahsil edilir ise, behemehal marifetullah'a isal
eder. Ulema meyarunda goriiniip de Allah'i bilmeyenlerin bu kusuru,
ilimlerinin icabi degil, hissiyatlanndaki ifrat ve tefritin neticesidir. <^un-
kii ulum-i nazariyede ke§f-i hakikat edebilmek ifin insaf ve itidal farttir-
Taassub, keff-i hakikate manidir. Dinsizlik taassubu iltizam edilmeyerek
takib olunan ilim ve felsefe daima vahdaniyet-i ilahiye'yi isbat edegel'
miftir. Ahkam-i mibiiwet'te dahi ilmin reddedebilecegi birfey yoktur;
hatta onlarrn ciimlesi be$eriyetin en miihim malumatidir.
Defaat ile soyledigimiz vechile Islam, ilim ile muarazayi kabul et-
mez, niza-i ilim ve din nazariyesi Din-i islam'ca merduddur. Din bir ha-
kikat-i aliyedir. ilm u fenn, bu hakikat-i aliye uzerine diledigi gibi tasaf
ruf ve ibraz-i hakimiyet edemezse de daima ona hizmet edebilir. Bittabi
ilm u fennin saha-i hukmunde butlani sabit olabilecek hususata da
TtTRKtYEDE ISLAjXCIUK Dt)gtTNCE31 S3*

akaid-i diniye siisii vermek dogru olamaz. Hakayik-i Diniyye, ilmin ye-
tigemeyecegi, daire-i hiikmune alamayacagi zirvelere kadar fikarsa da
ilim ile biisbiitiin m iitelriz ve miitehalif bir istikamette de bulunmaz.
Din, hissiyat-i miicerrededen ibaret telakki edilirse, fiiphesiz ki akil ile
hissiyatin birfok noktalarda tesadiim edecegi inkar olunamaz. Fakat bi-
zim nazarimizda hiss-i dini, biitiin hissiyat-i insaniyeye hakim olabile-
cek m ik u l bir hakikat-i Sliyeye istinad demektir. Yoksa din ile heva-yi
nefsaninin hifbir farki kalmami$ olur. Hasili, biz dinimizde ilm u fennin
ibtal edebilecegi bir akide tanmuyoruz ve bundan dolayi ilim ile dinin
tenazuuna k iil olmuyoruz. Bilakis ilmin dini, dinin de ilmi miitekabilen
takviye ve tezyid edecegine kani oluyoruz. Filhakika alemde en biiyiik
fazilet, ilim ile diyanetin ictim ai dem ektir. Din-i Islamin bu hasisasi,
terakkiy&t-i insaniyede pek biiyiik bir amil oldugunu isbat etmeye
kafidir.
Din-i islam 'da ilm e tejv ik eden nusQs pek foktur. Hepsini burada
zikre liizum olm adigi gibi imkan da yoktur. Ancak $una tenbih etmek
isterim ki ilimden maksat da gaye-i ameliyedir.
Esasat-i Islam iye'ye gore ilm in gaye-i nazariyesi, marifetullah ve
hikmet-i hilkate vukllf; gaye-i ameliyesi de insanlann hikmet ve hilkati-
ne tevfik-i harekettir. Cenab-i Allah insanlan kendisine ubudiyet ifin
Halketmijtir: "Ben cinn u ins'i ancak bana kulluk etsinler diye yarattim."
[Zariyat/56]
Ubudiyet ise, ilm i ve ameli iki haysiyeti haizdir. Ubudiyet-i ilmiye
ruhani, ubudiyet-i am eliye ise cismani olur. Binaenaleyh bu ayet-i keri-
me hem gaye-i nazariye ve hem gaye-i am eliyeyi mutazamm mdir.
Kur'an’in birfok ayahnda gaye-i nazariyeye, tedebbiir ve tefekkiire, ilim
ve m arifete, taharri-i ejya'ya te?vik vaki oldugu gibi, diger bazi ayatinda
da gaye-i am eliye tasrih edilmi$tir. Ezciimle Sure-i Miilk'te [foyle] buyu-
'u lm u jtu r: "C enab-i Allah m evt ve hayati insanlann hangisinin daha
guzel amel yapabilecegini bilfiil (yani ilm-i $uhudi ve tecrubi ile) saha-i
aleniyete fikarm ak ifin yaratiru§tir." [Miilk/2]
D em ek ki gaye-i hilkat-i insaniye asl-i am eldir. Allah'a en iyi
ubudiyet edenler, en giizel am eli yapabilenlerdir. insanlann indellah
Weratibi, am ellerinin hiisniyle mutenasibdir. Filvaki taharet-i batma, ya-
ni ubudiyet-i nazariye v e kalbiye daha mukaddemdir. Batini giizel ol-
mayan insanlardan, giizel am el suduru hilaf-i ade[t)dir Fakat hiisn-i
katindan m aksat da mehasin-i a'm aidir. Kalbi pak oldugu halde iradesiz
540 ELMALIU MUHAMMED HAMDI YAZIR

ve a til, amelden mahrum olan insanlar ifin biiyiik bir m eziyet takdir
edilemez. Binaenaleyh taharet-i kalbiyye, taharet-i ameliyyeyi mustel-
zim olmak itibariyle haiz-i kiymet addedilmek lazim gelir. §u halde in-
sanlann indellah meratibi amellerinin husniyle miitenasibdir. i$te insan­
lar dunyaya bu imtihan ifin gelmijlerdir.
Miislumanhgin gayesi demek oluyor ki alemde giizel a'mali yapabi-
lip ve buna muvaffak olmak ifin evvelemirde mebde ve gaye-i hilkat
hakkinda kav! bir iman ve metin bir azme sahip olmaktir. A 'm al’in
meratib-i husni ise na-mahduddur. Musluman beka-yi na-miitenahiye
miiteveccih bir azm u §etaret ile bu na-mahdud meratib-i hiisnde pey-
derpey ileri gitmek iizere halk olunduguna kani olacaktir. §imdi soyleyi-
niz, Din-i Islam ile terakki-i bejerin miinasebeti musbet midir, menfi mi­
dir? §u izahata gore, "islam zamin-i terakkidir" demekte tereddiid edilir
mi?
Nazar-i islam'da a'mai-i hasenenin en muhimi beyne'l-be?er tamim-
i adalettir. Miisliimanlarca hukuk-i be$er mukadder3ttan maduddur.
Aleyhi’s-salatu ve’s-seiam efendimiz 'Bir saat adalet, yetmi? sene ibadet-
ten hayirlidir' buyuruyor. Namaz, oruf gibi ibadetler tehzib-i ruhanide
kesb-i meleke’yi temin eden ve insanlan Allah'a rabtederek vahdet-i icti­
maiyye ve revabit-i insaniyyeyi teyid ve tekeffiil eyleyen ve bununla be­
raber hif kimseye de zaran dokunmayan a'mal-i nafiadan olduklan ci-
hetle a'mal-i salihamn muhimlerinden iken, bir saat adalet bunlann yet-
mi§ seneliginden daha hayirh oldugu du;iiniilurse, hukuk-i ibadin temi-
niyle tam bir ma'delet-i ictimaiyye tesis etmek ne kadar biiyiik bir gaye-i
mukaddese oldugu edna miilahaza ile anla$ilir. Artik insanlan bu gaye-i
fazilete dogru ko$turan ve bu babda birfok zi-hayat misaller veren din-i
islam "mani-i terakkidir" diyebilir misiniz?
"Tarih-i umumi, Islam'daki bir Hz. Om er hiiktim etinin bir
rviimunesini daha gosterememiftir" dersem, zannederim hakki kazani-
nm. Asya ve Afrika'yi peyderpey fethetmekte bulunan bir devletin reisi
olan hazreti Halife'nin sadece tarz-i hayatim du$unmek bile insana hay-
ret verir. Mu$ariin-ileyh hazine-i devletten taayyii? etmek mecburiyetin­
de bulundugu ifin milletin en fakir bir ferdi gibi ya?iyordu. Bununla be­
raber ummetin hangi tabakasindan olursa olsun, hepsinin hayatim, saa­
detini du?uniiyordu. Geceleri evlerinde af kalan aileler istihbar ederse,
onlara icabinda kendi eliyle gida tajiyordu. Aksa-yi biladdaki bir zul-
metten kendisini mesul taniyor ve tabakSt-i ictimaiyye arasinda ma'de-
TtTRKtYEDE tSLAMCILIK DOSONCESI 641

lete pek ziyade ehemmiyet veriyordu. Fakir ve ihtiyar bir hristiyana te-
sadiif ediyor ve "Eyvah! G enflikte senden vergiler aldik, bu halde ise
hayatim temin etm ek vazifem izdir" diyor, onu hazine-i devletten ia$e
ediyordu. U huw et-i ictimaiyyeyi ihlal edebilecek hususat ile pek ziyade
me$gul oluyordu. Agniya tabakasi ile fukara tabakasi arasinda igbiran
istilzam edecek haiata meydan vermiyordu. Bugiin dunyayi me$gul
eden m es'ele-i ictimaiyyeyi pek giizel takdir ediyor ve refah-i milletin
terakkisini umumi nokta-i nazarla du§iinuyordu. Kadisiye Muharebesi
bidayetinde Kisra ordusu kumandaru Rustem. Halife ordusu kumanda-
m olan Sa'd b. [Ebil Vakkas'tan miildkat ifin bazi kimseler taleb etmi$
idi. Birkaf giin sirasiyla bazi zevat muhavereye me'm ur oldular. Rustem
A raplann yeni haiet-i ruhiyelerini anlamak iizere tedkikatta bulunmak
istiyordu ve miihim bahisler afm ak arzu ediyordu. Bu miilakata hergun
bir zat gitti ve gayet miihim muhavereler cereyan etti ki tarih-i islam'da
mazbut olan bu muhaverelerin tedkiki, o zamanki ruh-i islam ’i pek gu-
zel irae eder. Bunlan burada nakle imkan yoktur, fakat Mugire b. §uT>e
hazretlerinin bir giin liik vaki olan m ekan-i m iikam elesindeki bazi
fikarat, desatir-i islam iye'nin ruh-i ictimaisini gosterecek bir misal olmak
itibariyle jly iin -i tezkardir.
Rustem'in maiyeti miizeyyen taflanm , sirmah elbiselerini labis ola­
rak son derece muhterem bir surette vaziyet almi$lar; M ugire varm ij,
dogru Riistem 'in yanma oturuyorm uj, Rustem'in yaverleri derhal sifra-
nujlar, M ugire'yi biraz tahkir ederek geri fekm ijler. Bunun uzerine Mu­
gire jo y le soze ba§lami$:
"Biz sizi pek akilh ve Srif adamlardir diye ijitird ik , halbuki siz[Ier)
kiymetsiz insanlarm ifsim z. Biz birbirim ize tapmayiz ve taptirmayiz da.
Sizi de bizim gibi zannettim . Siz bana bu yolda muamele edeceginize,
aramzda bazilarm iza perestif ve ubudiyet eder oldugunuzu ihtar edi-
verse idiniz daha iyi harekette b ulu nm u j olurdunuz. Ben buraya sizin
davetinizle geldim , fakat fim d i anliyorum ki siz maglup olacaksiniz.
Ciinkii bu siret ile ve bu akil ile bir devlet payidar olmaz... ilh."
Ijte Din-i islam ilk te jk il ettigi devlette bu hiss-i u h u w etle ve asn-
Wizin idrak edem eyecegi bir dem okrasi ile feyzini gosterdi. Ve bu ruh-i
•slamiye’yi m uhafaza eden islam hiikum etleri de daima terakki etti.
islam'in bu hassasindan dolayidir ki m ilel-i islam iye hiikiim etlerinin
terakkileri, feriatlanna i'tisam ile mebsutan miitenasib olagelm iftir. Hal­
buki b ajk a m illetlerde ekseri hukumetler, mensub olduklan dine temes-
s*ik e ttik fe tedenni etm iftir. (fiinkii hissiyat-i avama miistenid bir dinin
642 ELMALILI MUHAMMED HAMDt YAZIR

neticesi taassuba muncer olur, bu ise mani-i terakki olur.


Burada adalet-i IsIJkmiye'ye bir misal daha arzetmek isterim. Emevi-
ye Devleti hulefasindan Omer b. A bdiilaziz — ki nazar-i islam'da
Hulefa-yi Ra$idin'in, yani Ebubekir, Omer, Osm an, Ali (r. anhum)
hazeratiiun mesalikine m&lik olmak itibariyle behind halife addedilir—
bakuuz bu zat da ruh-i islam'i nasil tatbik etmiftir:
Makam-i hilafete geldigi giin, pederinden m iintakil emvSl ve
emlSkini bile derhal hazine-i devlete iade ediyor ve validesi tarafindan
ceddi bulunan Hz. Omer'ul-Faruk’un siretini tatbike bafhyor. Magrib-i
Aksa'dan ta C^in ve Turkistan hududlarina kadar imtidad eden bilad-i
Islamiye'ye adaletini ve icraat-i dindaranesini tamim ediyor. Bunun uze­
rine Tiirkistan'dan Semerkand tarafi ahalisi, huzuruna ber&y-i jikayet
bir heyet-i murahhasa gonderiyorlar. Bu heyet kendisine ?u yolda fika-
yet ediyor, "Hicretin 93 senesinde Horasan valisi olan Kuteybe b. Mus­
lim ordusu bizim memleketimizi gadr, yani muahede hilafina zabtetti.
Binaenaleyh adaletine iltica ediyoruz" diyor. Mii$ariin-ileyh derhal me-
seleyi mahall-i mahkemesine havale ediyor; gadr-i mezkur vaki oldugu
takdirde ordunun fekilmesini emrediyor. Bir taraftan ahali vekilleri olan
mezkur heyet, diger taraftan ordu kumandam, huzur-i hakimde muha­
keme olunuyorlar. Kuteybe'nin tarih-i mezkurda Harizmfah ile muhare­
be edip sulh oldugu ve heniiz sulh inkiza etmeden bef-on giin ifinde gi-
dip Semerkand ile harbe tutufarak fethettigi tebeyyiin ediyor. Binaena­
leyh hakim, halifenin emri vechile ordunun Semerkand’dan hemen ?e-
kilmesini hiikmen teblig ediyor. "Ordu Semerkand’in fethinden ewelki
karargaha fimdi fekilsin, bilahare iktiza ederse, mefrfi harb veya sulh
yapilsin" diye hiikmiinii tefhim ediyor. HSsili, nakz-i ahd ile vaki olan
harbin, hakk-i fethini tasdik etmiyor. Mahkemenin ve halifenin ve feria­
tin bu hukmunii, bu adaletini goren halk, "Boyle bir devletin ordusu
memleketimizden fekilmesin" diyor ve statiikonun muhafazasina karar
veriyorlar ki Tiirklere islam’in cidden sirayetinde bu nefe-i ma'deletinin
buyiik bir hissesi vardir denilebilir.
islam in idare-i be;erde bilfiil gosterdigi bu niimuneleri insan ifittigi
zaman, bunlarda bir 'hakikat-i tarihi’ olarak degil, hukuk-i befer nokta-i
nazanndan birer 'ideal' telakki edecek gibi oluyor. Zamammizin pek
miiterakki addettigimiz fikr-i hukukisi heniiz boyle bir niimune gostere­
cek dereceye yukselememiftir. Demek ki Din-i islam, medeniyet-i
hazira nm terakkiyat-i ruhiyyesinden daha yiiksek misalleri bilfiil mey-
TOKKIYE’DE ISLAMCIUK DO9ONCESI 643

dana koymuftur. Eger bu misSller tamim edilemediyse, bu kusur Din-i


islam in degil, islam'a muHnz olan prensiplerin ve daha dogrusu bejeri-
yetindir. Medeniyet, ihtirasata sarfettigi m esliyi bu yolda mukaddesata
sarfedecek olsa idi, Din-i islam in gosterdigi ma'delet-i ictimaiye ve
seUkmet-i Smme gayesine dogru bi-hakkm yuriim iij olur ve peyderpey
mehasin-i a'miklde terakki ederek ruh-i bediinin kemal-i tecellisine mu­
vaffak olmu$ bulunurdu.
Evet, islam zuliim ve tugyana karji harb ve cihad emreder ve bu
babda Kur'an-i Azimu$$an birfok harb ve dhad ayetlerini havidir. Lakin
bu harb ve d had , hak ve ma'delet ve i'la-yi kelimetullah gayesiyle
mejrtittur. Yoksa hukuk-i b ejer nokta-i nazarindan miislim ve gayr-i
miislimin daima mvisavatuu amirdir Din-i islam da gayr-i miislimin hu-
kukuna tecaviiz, miislimin hukukuna tecaviizden daha ziyade giinah ve
memnudur. Kur'an 'KSfirlere ve miinafiklara itaat etme ve onlara eza da et-
me' [Ahzab/48] diyor. Kezalik 'Ehl-i Kitab ile mucadele etme. edersen en
giizel mticadele ne ise onu yap' [Ankebut/46] diyor.
Din-i isl£m yalniz bejeriyetin vazife nokta-i nazanndan tehzibiyle
iktifa etmemif, hakk-i saadetine de pek biiyiik viis'at vermijtir. Tarik-i
diinyahga tefvik etmemif, hayat-i diinyadan da istifadeye ve umran-i
Mem ile alakadar olmaya tergib eylemiftir. Edyan-i salife insanlan pek
tazyik ediyor ve agir tekliflere tabi tutuyordu. Halbuki Islam kolaylik di­
nidir. Aleyhi's-salatu ve's-selam efendimiz buyurmuftur ki: 'Dininizin
en hayirlisi, en kolayi olandir'. Aleyhi's-salatu ve's-selam efendimiz "Ce-
nab-i Allah beni semahatkar bir tevhid, din ve feriat ile gondermij,
tarik-i diinyalik bid'atini fikaran rahbaniyet ile gondermemiftir" diyor.
Diger bir hadiste, Cenab-i Allah peygamberlerine ne emrettiyse,
nui'minlere de onu emretmiftir. Peygamberlerine, 'Ey peygamberler! Te­
miz ve iyi §eylerden yiyiniz ve giizel ameller yaptmz’ [Mii'minin/51 J demif-
tir. Kaba ve perijan elbise giyip pejmiirde bir halde bulunan ve gece-
giindiiz 'Yarab! Yarab!' diye Allah'a dua ve ibadet eden, fakat yedigi ha­
ram, iftigi haram, giydigi haram olan kimselerin dualanfrun] indellah
wakbul olmadigim Peygamberimiz beyan buyurmujtur.
islam'da ziihd ve takvanin kiymet-i diniyesi, diger edyanda oldugu
gibi nefs-i bejeriyi ta'zib ve lezaiz-i hayatiyeyi biisbiitiin ta'kim suretiyle
fitrata tamamen zit bir hareket-i ahlakiye iktisab etmek degildir.
Temayulat-i bejeriye’de mefruiyete itina etmek ve hakki her?eye terdh
ederek hukukullah ve hukuk-i ibada miiraati mebde-i hareket ittihaz et­
mektir. LezSiz-i beferiyenin herbirisi ifin bir tarik-i mejru vardir ve o
544 ELMALILI MUHAMMED HAMDI YAZIR

tarik-i m ejrfl ile istifa-yi 3mal be$eriyet ifin mubahtir: “Cenab-i Allah'm
insanlar ifin halk buyurdugu ve istifadeleri ifin birtakim me$ru tarikler gtjster-
digi niam-i Uahiye'den, giizel yemek, giizel giymek ve sdire gibi mitecyyen&tlan
kullanm men edecek olan kimdir?" [A'raf/32]. Yine Cenab-i Allah buyuru­
yor ki: 'Ey insanlar! Yerdeki $eylerden hel&l ve pak olarak yiyiniz ve turuk-i
feytaniyeye ittiba etmeyiniz.’ [Bakara/168]
Demek ki kiirre-i arzda ve hatta sem avatta mahluk ve munte$ir
olan feylerden istifade etmeye insanlar me'zundurlar. Ancak bunlardan
istifade ederken iki $eye dikkat etmek lazim gelecegi gibi birisi helal ol­
mak, digeri pak ve temiz olmaktadir. "H elal olm ak", tarik-i mefruu ile
miikteseb olup bajkasinm hakki taalluk etmemekle olur. "Pak olmak"
ise, §upheden azade, maddeten ve mSnen tahir ve nazif bulunmak de­
mektir. insanlann gerek cisim ve bedeni ve gerek akil ve maneviyati ve
gerekse ictim aiyati nokta-i nazan nd an m azarrati d ai olan $eyler
habaistir, pak ve tayyib degildir. Binaenaleyh gaynn emvSlinden, huku-
kundan istifade helal degildir. Kezalik miiskirat ve saire kabilinden $ey-
ler de pak ve tayyib degildir. Bunlara Kur'an rics, yani ha bis tesmiye et-
miftir. Sade miiskirat degil, ihtiyacat-i tabiiyyeden fazla istimal olunan
feyler bile haram olur. (fiinkii maddi veya manevi veya ictimai hifzissih-
haya miinafidir. Tok iken yemek yemek, susuzken su ifm ek bile mak-
duhdur. Hasenat, ifrat ve tefrit seyyielerinin arasmdadir; yani itidal ve
iktisaddadir. Binaenaleyh biisbiitiin gehevat ve lezaize miinhemik olmak
elbette haramdir. Qiinkii mazarrat-i mahzadir. Ifte bu itibar ile din-i
islam mii§tehiyat-i bejeriye ifinden yalniz miiskirati biisbiitiin men et-
mi§ ve digerlerinin mutedilini miibah kilmi§tir. Lezaiz-i bejeriyeden isti­
fade hem ferden ve hem de miictemian caiz olabilirse de bir noktada
Islam yalniz hususiyeti nazar-i itibara almi? ve burada iftiraki tecviz et-
memiftir ki o da kadinlarla erkeklerin miinasebat-i cinsiyeleridir. Erkek-
lerin kadinlardan, kadmlann erkeklerden istifade-i cinsiyesini, yalniz iz-
divac tarikine hasr etmi? ve kadmlann umumi istifadpye arzini tecviz et-
memiftir. Gerfi fuhu$, her dinde ve her millette mezmumdur, fakat mi-
lel-i mutemeddine bu hususta pek miisamahakar gdriindiigu ifin, birfok
yerlerde kadinlarla erkeklerin miinasebat-i gayr-i me$rualanna igmaz-i
ayn etmektedir ve bu sfiretle kadinlar ve erkekler her yerde 'emval-i
umumiye' gibi istifade-i m iijterekeye maruz bir mevkiye diijmektedir-
Halbuki islam’da kadin pek muhteremdir. Miislumanlar kadinlan pek
severler ve sevdikleri ifin kadinlannm daima kiym et-i hususiyelerin1
muhafazaya pek ziyade itina ederler. Hukuk-i jahsiye nokta-i nazann-
TORKtYEDE tSLAM ClUK DOgONCESl St5

dan ise kadm da erlcegin haiz oldugu biitiin hukuk-i tasarrufiyeyi haiz-
dir. Zevc, zevcesinin emv&linde biUh-izin tasarruf edemez. Kadinlar ve
erkeklerin de birbirinden istifadeleri helal ve pak olmak ifin her halde
aralannda ihtisas-i tam bulunmak lazim gelir. Aksi surette ne kadm te­
miz olur, ne erkek ve ne de ziirriyet... Bu ise bekA-yi ictimainin kivamma
miinafidir.
§im di bir sdziim kaldi, o da din-i islam ’daki diistur-i iktisadiye ija-
rettir: K ur'an-i Azimu$$an, "Servet i memleket, yalm z agniya arasmda teda-
viil eder bir serm aye halinde olm asm " [Ha 5r/ 7 ) diyor. Fakirlerin, erbab-i
ihtiyacin hisselerifnin] unutulmamasmi ihtar ediyor. Bir he/et-i ictimai-
yenin en biiyiik marazi, servetinin bir simf-i mahsus elinde ihtikandir.
(fiinkii fertler, servet-i mem leketin iktisabmda miihim bir amil olmakla
beraber, yalniz v e miistakil degildirler. Bunda miiessesat-i ictimaiyyenin
de buyiik tesirleri vardir. Miiesses£t-i ictimaiyyede ise biitiin efrad-i mil­
let al£kadardir. Bir memleketin kdfelerinde suriinen fukaranm bile istih-
sal-i ictim aide hesaba gelm ez hisseleri vardir. M iibadelat-i ictimaiye,
miisavat-i tam m e uzerinde cereyan edebilse idi, herkes hissesini almakta
m iifkilat fekm ez idi. Fakat miibadelat-i ictimaiyede miisavat, ticaret esa­
si ile kabil-i tevfik olamayacagi ifin tevzi-i servette pek biiyiik afiklar ve
mahrum iyetler zuhur eder. Binaenaleyh emval-i agniyada fukaranm bir
hakk-i m ahsusu, bir hakk-i teaviinii bulundugunu teslim etmek lazim
[ gelir.
! K ur'an “M usliim anlann m allannda sdilin ve fukara ifin bir hakk-t ma­
lum vardir" [M earic/24-25] buyuruyor ki lisan-i §eriat'ta buna zekat der­
ler. G erfi fukaraya sadaka ve muavenet her dinde ve insaniyetin hepsin-
de vardir; fakat din-i Islam bunu arzuya tabi bir muavenet-i muhsinane
feklinde birakm akla iktifa etmiyor, agniyayi fukaraya borflu addediyor
ve zekati fukararun bir hakki telakki ediyor. Halbuki borcunu odemekle
attyye, hediye verm ek arasmda ne kadar fark vardir! Fukararun bu hak­
ki gdzetilmeyen cem iyetlerin tabakatinda o kadar miinaferet ve gayz hu-
sule gelir ki ilk firsatta o cem iyeti peri§an eder ve hakk-i veraset, hakk-i
temelliik-i fah si gibi um delerin bile aleyhinde feveranlar hasil olur. Hal­
buki hakk-i veraset ve hakk-i temelliik-i ja h si en miihim hukuk-i tabiiy-
yeden ve bir m illetin en m iihim esbab-i saadetindendir. Qiinkii hakk-i
temelliik-i ferdi olm ayan bir mem lekette istihsal-i fahsi m iife w ik i yok­
tur. istihsal m ii§ew ik i olm ayan yerde de saadet-i ferdiye yoktur. Hakk-i
veraset ise, hakk-i tem elliikiin bir netice-i zaruriyesidir. Bunlara karfi
husule gelen gayzlar hep agniyarun ihtikanndan, ihtirasmdan ve fukara*
646 ELMALI LI MUHAMMED HAMDl YAZIR

nin hakkim tarumamasindan ne?'et eder.


Bir memleketin bir tarafinda ifratkdr sefahethanelerde nel-mahdud
servetler israf edilirken, diger tarafinda birtakim yetimler, bi-kesler, dul-
lar, fakirler nafaka-i yevmiyesini tedarikten Sciz kalarak feryad u figan
ederlerse, o cemiyette 'hakk-i temelliik' aleyhinde fikir uyanmamak ve
neticesi Rusya gibi olmamak kabil midir?
I$te din-i Islam bu esasa pek ziyade itinayi am ir bulundugundan
fertlerin, hakk-i saadetini, temayiilat-i fitriyelerinden istifadelerini
me?rfl gormekle beraber, diger taraftan da muvazene-i ictimaiyeyi gozo-
niinde bulundurtmak liizumunda israr etm ij ve insanlara ya$amaktan
ziyade yajatmak hiss-i kudsisini telkin eylemijtir. Son zamanlarda miis-
liimanlann inhitatati, hep medeniyet-i islamiye'nin ruhundan tebaiid et-
meleri hasebiyle vaki olm ujtu r. H albuki M tisliim anhgin gaye-i
kemali[nin], bugiinkii terakkiyat-i be$eriyenin pek ve pekfok ilerisinde
bir medeniyet-i aliye oldugunda $uphe yoktur.
”Her halde Allah bir kavme verdigini, onlar nefislerindekini bozmadikfa
bozmaz!" [Ra'd/11]

Sebiltirre$ad, C- XXI/544-54 (Temmuz-Agustos 1339).


(6u makalenin ^evirimyazisini arkada§im Ducane Cundioglu'na borijluyum.
Kendisine te§ekkiir ediyorum).
Ill
Felsefe, Teceddtit ve Avrupa Kulturii

"Bana onceki iimmetlerin ve sonradan geleceklerin ilimleri verildi"


hadis-i §erifinden afikfa anla$ildigi iizere, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)
onceki iimmetlerin ve sonradan geleceklerin (ewelin) ve ahirinin) ilim-
lerine mazhar olmakla temayiiz etmi$ti; onun varisi olan ummetin de bu
mazhariyette bulunmasi gerekir. Bu sayede, o ummet diger iimmetler
ifin $ahit, delil ve om ek gosterebilecek bir kemale sahip olabilir. Ilmi
serveti tam olan milletlerin oliisii de dirisi de (ilmi serveti) tam olmayan
milletlerin medeni mercii olagelmiftir.
Islam milleti "Insanlara karfi hakikatin fahitleri olastmz diye sizi orta
bir Ummet yapmifizdir" (Bakara, 2/143) sim na mazhar olmak ifin "Pey­
gamber de sizin uzerinize tam bir fahit olsun diye" (bir onceki ayetin deva-
mi) me/humu geregince Hz. Resulullah'i, $ahit, delil, omek gosterilecek
biri olarak kabul etmeli ve diger iimmetlerden istigna ederek tam bir
istiklai sahibi olmahdir ki yalniz dergah-i uluhiyet oniinde riiku edebi1-
sin. Halbuki bugiinkii iimmet kendinden oncekilerin ilimlerini yitirdigi
gibi, sonrakilerin ilimlerinde de her bakimdan eksik oldugu ifin islamin
?evketinden payim alamamij, bati milletlerine karji olan ilmi eksikligi
hasebiyle -Allah korusun- tamamen onlara uyma, onlan omek edinme
tehlikesine maruz kalmiftir.
Bati diinyasi, bizim dini ve Kur’an! ilimlerimize vanncaya kadar en
miihim kitaplannuzi terciime ederek kendi malumatlanna eklerlerken
ve §arani nin Mizanu 'l-kiibra 'sim bile o yolda miitalaa ile islamin asilla-
nni tahrif edecek neticeler fikarmaya falifirken, biz nifin onlann ilmi
ganimetlerinden mahrumiyet ifinde kalalim ve yine bu mahrumiyetten
548 ELMALILI MUHAMMED HAMDt YAZIR

kurtulmak ifin miitemadiyen kendimizden fik ip onlara domifmeye


meyl edelim. Kur'an'i terciime edip okuyan ve isUma karfi onunla da si-
lahlanan Frenkler miisliiman olmuyorlarsa, onlann felsefesini okuyup
anlayacak ve onlara karfi bununla da kendini techiz edecek musluman
niye Frenk oluversin? Miisliimanlarda goze farpm aya baflayan bu na-
hof meyil, onlardaki sermayenin ilmi dehamizla ifletilm em if ve muadil
kiymetlere olsun tahvil kilmamamif olmasindan ileri gelmektedir. Boyle
olmasi hakikatm aleyhimizde bulunmasindan n ejet etseydi korkunf idi.
Halbuki az sonra hatirlatacagim gibi biitiin hakikatlerin esasi bizimdir.

Binaenaleyh bizi Avrupa kahbina dokmek, onlann feklini vermek


ve onlann ifinde eritmek ifin falifm ak bir saptklik, fakat Avrupa'yi bi­
zim kalibimiza dokmek ve ifimizde eritmek ifin falifm ak aksine bir ve-
dbe demek olacagindan bu maksat uzerine kurulmuf olan bu tercumeyi
hayirh bir eser addetmekte tereddiit etmedim.

Bilindigi gibi felsefe demek, umumi veya kiilli bir konu etrafinda
felsefi kanunian, maksatlan, kaideleri ve meseleleri, yeni meseleler orta­
ya atacak veya daha onceki araftirmalan gelif tirecek (ihtirai veya takibi)
bir tarzda araf tirma konusu yapmak ve muhalif fikirleri ve goriifleri de
miimkiin oldugu kadar tenkide tabi tutmaktir. Bir felsefe kitabi denilin-
ce bizce akla hemen gelecek olan boyle ara§ tirma ve miinakafaya daya-
nan (bahsi) bir kitaptir. Biitiin felsefi zevk de bundadir. Makasid ve Me-
vakif’w bizdeki ehemmiyeti de bu haysiyetteki nekahet ve butiinliikle-
rinden nefet etmijtir. Felsefe meselelerini herfeyden once boyle ozel bir
usul uzerinde tahsil etmekle bir ilmi meleke kazanmamif olanlar, felsefe
kitaplaruu mutalaa etmekten fogunlukla ruhi bir buhrana miiptela olur­
lar. Usullerin en buyiik faydasi, mutalaada ruhi vahdeti temin edebil-
mektir. fiin k ii vahdeti bozulmuf ruhlann hakikat ile miinasebetleri ke-
sintiye ugrar. Fikir siirekli hareket ve deveran halinde goriinse bile vie-
damn kesin bilgiye ulafmasi (ltkan-i vicdani) kalmaz, herfeye ayn bit
noktainazarla bakmak ve bir feydeki muhtelif noktainazarlarm bir diize-
ne sokulmasma goz atmamak vicdan ile viicudun gerfek irtibatlarmdan
sapmak demektir. Bunda fahsiyet bozulur, netice itibariyle de birlik ve
beraberlik fikri yara almif olur. ilimde ve felsefede asil if, fefitli ve degi"
fik bilgileri yigmak degil, o bilgiler arasindaki ilgileri nizama ve bir dii-
zene sokarak, mutlak bir birlige, kiille varmak demektir.
TORKlYE'DE tSLAMCILIK DOgONCESl M9

Malum ya, her ilmin bir nakle dayanan kismi,bir de akla dayanan
kismi vardir. N e nakil ilimler akhn katkismdan az^de, ne de akli ilimler
naklin katkismdan vSrestedir. Terakki, gefm ifteki kiymetlerden miistag-
ni kalmak degil, onlan tadil ve yeni kefiflerle daha miitekamil kiymetler
haline yiikseltmek ve ulaftirmaktir. Bafka bir tabirle gefmiflerin serveti-
ne sonradan gelenlerin servetini eklemektir. Amr b. As hazretlerinin de-
digi gibi akil, zanda isabet etmek ve olmuf vasitasiyla olacagi bilmek di­
ye tarif edilebilir. Gerfekten de olaylann gefmifteki seyrinden gafil ola­
rak ortaya fikacak yeni fikri buluflar ve icatlar fairane de olsa iptidailik-
ten kurtulamaz. Ustasiz sanatkSr, hocasiz alim ne kadar kabiliyetli olur­
sa olsun miistaid bir talip ve firak olmaktan ileri gidemez. Dogrudan
dogruya mucizeye mazhar olmasi miistesna. Halbuki mucize devri gef-
mif, ictihad devri afilm iftir. ilimlerin akil yoniinu ve fimdiki durumu-
nu, hareket kabiliyetini ihmal edip sirf nakil ydniinii tesbitle ugrafmak
iskolastik denilen taklit mertebesinde sayip durmak demektir. Bu ise ha­
kikatin hayaliyetinden ve canli noktalan bulundugundan gafil olmakhr.
Bunun aksine ilimlerin nakil yoniinii ihmal edip sadece akil yonii ile eg-
lenmek olfiisiiz, mantiksiz, iptidai, focukfa bir harekettir. Bunun yanin-
da iskolastik, riifdiinii isbatlamif ilmi bir mahiyete sahiptir. Efari’yi bil-
meyen Razi'likten dem vuramaz, Nevton’u tammayan Aynftayn'dan bir
fey anlayamaz. Degifme (tahaw iil) siiratli olabilir, fakat terakki hayli
muhafazakardir. Degifme kanun kuvveti ile, muhafazakarlik (tahaffuz)
kuw et ile miitezayiftir. ifte felsefe tarihi degifmeyi, felsefe meslegi ise
tahaffuzu temsil eder, bu tahaffuz sayesinde, befer ruhu terakki eder ve
fen kemale dogru gider.
ilk donemlerde ictihad ilmi pek boliinme (tecezzi) kabul etmiyordu;
felsefe butiin ilimleri ifine aliyordu. Bir felsefe miictehidi (filozof) fen ve
ilimlerin her dalinda muctehid idi. Filozof hem riyaziyeci, hem fizikfi
hem de doktor idi. Sonraki donemlerde ictihadm boliinmesi (tecezzi-i ic­
tihad) bir zaruret oldu. Bunun ifin zamammizda muctehit, mutlak fert-
ler degil kurullar (cemiyetler) olmuftur. insan hayati gibi ilmi hayatin
da ictimailigi artti. Bir ilim dahnin miictehidi, diger ilim dallannin mu-
kallidi olabiliyor. O halde muhtelif ilimlere mensup miictehidler arasin­
da ictimai bir kiymet ve bir rabita olmasi gerekir ki zit fikirlerin uyumu
ve birbirini tamamlamasi gerfeklefebilsin. fiin k ii beraber falifmamn
onemi ruhen birbirine benzeme, birbirini omek alma (temastil), fiilen de
ayni tarzi ve iislubu takip etmededir. Birlikte falifma fertlerin ayni ko­
nuda fikirlerini zorla birbirlerine kabul ettirmekte degil, imece ile falifa-
660 ELMALIU MUHAMMED HAMDt YAZIR

bilmelerindedir. Bu ise beraber ve bir arada falijm a ilkesinin hiikmii al-


tinda bulunmakla olur ki, bu hakim ilke, beraber fahfm am n ruhu de­
mektir. Bu beraber <;ali$ma ruhu, o aletlerin ayru tarzda, fe$itli faaliyetle-
ri sayesinde mutlak ictihad mertebesini elde edebilir. ilimlerin bu kiy­
met-i ictimaiyesini verebilecek §ey, felsefi ictihaddir. Felsefi ictihadm
dini ictihadla mutlak bir dayamjma ifinde bulunmasi da umumi haya­
tin ahenk ve intizamini temin eder. Asil cemiyetin kendisi de bu ahenk
ile payidar olur.
Ilim, hayata ancak ozel ve sefkinlere mahsus bir yolla, din ise sef-
kinlere ve halka fSmil genel bir yolla feyiz yayar. Bir memlekette herke­
sin imanli ve dindar olmasi miimkiindur fakat hepsinin halim olmasi
imk&n di$indadir. Halkinda ne ilim ne din hifbiri bulunmayan bir mem­
lekette kiyamet kopar; halki dindar, aydin ve sefkinleri dinden uzak
olan memlekette ise halk ile aydmlar arasinda ahenk ve birbirini omek
edinme ruhu bulunmaz. ictimai yapimn merkezleri demek olan aydinlar
ile ayni yapimn gevresi ve etrafi demek olan halk arasindaki bu fekif-
me,millet ve devlet denilen birligin ve ictimai faaliyetlerin fatlamasi ve
boliinmesi demektir. Zaten milliyet, bir heyet-i ictimaiyede kendisiyle
bir araya gelinen ictimai bir nefs ve vicdan demektir. Irk ve kan milletin
degeri, kiymeti, gerfek tarifi degil, tezahiir eden vasitalan ve aletleridir.
Her milletin geni$leme kabiliyeti o vicdamn fumul ve kiillilik derecesine
goredir. Dil dahi irk ve kandan ziyade bu vicdamn bir ifadesidir. Din bu
vicdamn en yiimullu ilkesini, hareket noktasim, en biiyiik arzu ve mak-
sadini bunyesinde banndinr. Bir topiulugun dini ne ise ictimai vicdani
da o, ictimai vicdam ne ise vakiadaki dini de odur. Devlet o milletin
hukuki $ahsiyet kazanmasi ve bu $ahsiyetle faaliyette bulunmasidir. Her
devletin bir milleti vardir, fakat her milletin bir devleti olmayabilir. Dev­
let milletin faaliyet unsuru ile kiyam bulur. Faaliyet unsurunun degeri
de kiilli vicdam temsil hissi ile di$tan ve iften sahip oldugu ameli kudret
ve maddi mukavemetiyle miitenasiptir.
Millet heniiz faaliyete gefmeyen ve devlet mefhumunu kazanma-
yan ictimai bir tefkilatlanma haline sadik ve bagli kalabilir, fakat faaliyet
haline gefip hukuki ki$iligini tamamlanuj bulunan bir milletin IslSm ;e-
riati dilinde ummet mefhumuna hak kazanmasi muvafik olur. EmruHah
Efendi merhum,iimmet kelimesini "timmi" kelimesiyle ilgili zannederek
"nation" tabirini millet diye ifade etmeyi tercih etmi§ idi. O zamandan
beri iimmet mefhumu unutulmu? ve hafife alan bir telakkiye maruz kal-
miftir. Sonralan Istilahat Encumeni’nde birle$tigimiz zaman bu keliwe-
TORKlYETIE 1SLAMC1UK DOgCJNCESl SSI

lin "iimm", "iim m r tabirleriyle degil, "imam" tabiriyle a la kali oldugunu


izah etm ij ve kabul ettirmiftim. Ne yazik ki eski yanlifi diizeltmeye fir­
sat elvermeden vefat etti. Ifte ilim ile hayatin, vicdan ile viicudun bu
ozel alakasi, aydinlar ile halkin ictimai vicdandaki ahenk ve birbirierini
omek alma derecesiyle miitenasiptir. Aydinlann ozeiligi, halktan fazlaca
sahip olduklan haslet ve ozellikleri itibariyledir; halkin sahip oldugu
vicdandan yoksun olan aydinlar o halkin bagli ve dahil oldugu cemiyete
degil, ziddma dahil olur. Bu noktayi idrlk eden bazi aydinlar dini goste-
rife meylediyor. Fakat samimiyetsizlikten ne fikar? Bundan bafka goste-
rif bir nifaktir, ikiyuzluliikKir. Ni/aki alifkanlik haline getiren ruhlar ise
vicdamn hakikate doniik olan sezgi kuw etini, ileriyi gonifunii, firaseti-
ni korletir. Hakikat karfisinda kendisini bir vesvese istila eder. Qok za­
man vardir ki ciddi ve saf halkin hissettigi bazi olaylarui neticelenni ay-
dm sayilan havass, ruhlanndaki nifak vesvesesinden dolayi hissedemez.
Binaenaleyh aydinlann dine ciddi baghligi, hakiki bir afki bulunmasi
gerekir ki, bu afk ve baghlik ile aydinlar arasindaki itif me-kakifma, bir-
digerini d ifta birakma, yakinlafm aya doniifsun, ictimai saadet ve
selamet devam edebilsin. Bu ise ilimlerle felsefenin, felsefe ile dinin kar-
filikli birbirine emniyet duymalan sayesinde gerfeklefir.
Biitiin bu sebeplerden dolayidir ki, felsefenin varacagi en son nokta
din felsefesi olmuftur. Bu itibarla felsefe hikmet adini ahr. Gerfek filo-
zoflar gerfek bilge (hakim) kifilerdir. Ilimler yeniden ortaya konulmuf
(vaz’l) olmayip keffe dayandigi gibi din felsefesi de yeni bir din ortaya
atmak demek degildir; hak dini bulmak ve tammak demektir. Hak dini
asil tamtanlar ise filozof ve haklmler degil peygamberler ve velilerdir.
Filozoflar bu alanda peygamberlerin ogretilerini izah ve tatbik etmekle
hakim ve veli olabilirler. Genel olarak dine karfi fikmaya falifan filozof-
lar bu hususta bir hakikat gordiikleri ifin degil, gerfekte aramlan hakki
gdremedikleri ifin, bafka bir tabirle eksik idraklerinden dolayi o miica-
deleye girifmiflerdir. Avrupa'da XVIII. asir miilhidleri ve biitiin madde-
ci miilhidler bunun en b ir iz misalidirler. Mesela Buhner, maddenin ciiz-
* ferdlerini (maddeyi meydana getiren ayn ayn parfalar) ayiran nedir,
bunlar arasindaki hareketlerin miinasebetleri ve birbirleriyle ilifkijeri
veya hareketsizlik halleri hangi prensiple afiklanacaktir? Bu cihetleri ve
Meseleleri asla idrtk edememiftir. Bunu idrak eden madderiler bile
oiaddeyi Allah TealS'ya dayandirmaya liizum gdrmiiftur.
Bu kitabi takip ederken gorecegiz ki, Kant gibi bazi filozoflar felse-
feyi tenkitle feda etmif oljuklan halde dini ihmal edememiflerdir. Dini
552 ELMALILI MUHAMMED HAMD! YAZIR

izahin felsefeyle olan ilgisini kesmif olmakla beraber ahUk ilmiyle olan
munasebetini tesbit etmiftir. Bu goriife gore felsefenin dine temasi ve
dayanmasi, ahlak ilmi, yani hikmet-i ameliye kismiyla muhafaza edilmif
oluyor ki bunun islam tasa w ufu iislfibuna hayli benzerligi vardir. Sonra
pozitivist felsefe ekolii (isbatiye) ilk donemlerinde dini difta birakmak
ve bu suretle miilhidlerin gdzlerine girmek istemif ise de onlann goziine
gireyim derken kendi vicdanmda mahkum olmuf ve yeniden dini bir ih-
tiyaf duyarak yeni bir din ortaya koymaya kalkifirufhr. Allah'i birakmif
"mevcud-i azam", "sanem-i azam", "muhit-i azam" adlanyla "insanlik",
"yeryuzii” ve "gokyuziinden" ibaret bir teslis tasaw ur etmif ve insanlik-
ta en fok kadinlara tapinmayi esas alarak giiya bu suretle his ve duygu-
lan tatmine bir yol bulmak istemif tir. ifte filozofun ortaya koyaeagi din
boyle uydurma ve kaba bir tapinmaktan, putperestlik donemine don-
mekten bafka birfey olamayacagim bununla isbat etmiftir. Gerfekten de
diftan bakildigi zaman uluhiyete muanz goriinen bu hayal, insanlardan
kadin ve erkeklerin ileri gelenlerini mabud ve ilah edinmek suretiyle
uluhiyet fikrinin esasini ifine almif ve ancak b&til dinlerin ortaya fikif
tarzina apaqik bir misal gostermiftir. insan fikrinin yukseldi6initi iddia
edildigi bir zamanda insan vicdamni boyle dar bir fenber ifine koyup
insanhgi firavunlar devrine geri dondurmeye falifm ak ne kadar iiziintu
verici bir feydir.
Sonra Spenser gelmif dinin aslimn biitiin ilimlere ve felsefeye mut­
lak bir iistunlugunii tesbit etmif "ileri gelenlerin dini" aduu alan ve Fran­
sa hiikumetini bir zamanlar laiklige (ladinilik) sevkeden pozitivizm di­
ninin akildifi bir fey oldugunu aynca afiklanuftir. Ifte bati felsefesinde
vukua gelen bu degifiklikler, insanligm ahlakinda biiyiik gedikler afmif
ve bugiinkii fiddet ve karamsarlik donemini hazirlamiftir. ilmi terakki­
lerin birfok merhale katettigi bu devirde beferiyetin doktiigii kan, tafi-
digi ihtiras, fektigi zuliim ve haksizliklar, insafdan gittikfe uzaklafma,
nefret ve diifmanlikta afinlik... biitiin bunlar manevi ve din! hayatta
meydana gelen kararsizlik ve kanfikligin neticesidir.
§imdi hakkaniyet ve insafli bir diifiince ve fikirle felsefenin takip et­
tigi tarihi seyir gozden gefirilirse goriiliir ki, din konusunda felsefenin
cidden ulafabilecegi gaye vahdaniyet-i ilahiyeyi (Allah'm birligi ve tekli-
gi) tesbitten bafka bir fey olmuyor. Demek oluyor ki diger dinler ifinde
daima garip kalmif olan felsefe islamiyette aradigini bulacaktir. Eger
son devir Avrupali filozoflann mensup olduklan milletlerin dini islam
dini olsa imif bugunun bati felsefesi busbiitiin bafka bir hakikat rengiyle
ortaya fikabilecekmif. ifte bugiin isiamm uzerine diifen en biiyiik vazi-
TCRKlYET>E tSLAMCIUK DOgONCESl 563

felerden birisi de bu noktayi tamamlayabilmek ve geli$tiiebilmektir. Son


bir iki filozofun hristiyanliga temasmi goriiyoruz, fakat bu lemasrn ne
kadar gayn tabii oldugunu anlamakta hif zorlukla kar§i!a$miyacagiz
Gerfi biitiin Ortafagi kaplayan bir hristiyan felsefesi vardir. Yokluktan
var etme (ademden halk) inancmda, asil din! mahiyete temas eden bu
felsefe gerek bunda ve gerek Allah'm varligimn delilleri konulannda
Islima benzer ve uygun olmakla beraber hakikat-i ilihiye konusunda
hristiyan ak£idinden hifbir feyi isbata yanafmadigi gibi bunda da vah-
daniyet-i iUhiyeye varmaktan bafka bir $ey yapmiyor. Teslis vesaire gi­
bi akideler hristiyanligin mevcut dunununa felsefi bir mevki kazandir-
miyor; ilim tevhide munhasir oluyor, teslis ise akla muhalif bir akide
olarak kahyor. Akil vahdeti anlar, teslisi anlayamaz, deniliyor. Hakikat-
te akil teslisi anlayamiyor degil, tenakuz bularak iptal ediyor, yoksa akil
burada usdlen kabul edebildigi ve fakat ihata bakumndan idrak edeme-
digi bazi hakikatler gibi kusurunu itiraf edip kalmiyor, tecavuzkar bir
duruma gefebiliyor. §imdi batida varhk felsefesi (felsefe-i ula, ontoloji)
uldhiyet konusunda fok dddi bir yola girmi$, vahdaniyette jiiphesi kal-
mami$ ve ancak hakikat-i ilahiyede mesele-i istiva dedigimiz marifet
noktasi uzerinde ugra$maktadir. Burada vahdet-i viicud veya a$ktn tan-
n (ilAh-i miiteal) nazariyeleri kar$i kar$iya munakaja ediliyor, bu ikisi
arasmda munakaja devam ediyor.
Burada funu kaydetmeden gefemeyecegim: Vahdaniyet-i ilahiye et-
rafinda bu gayeye ula$nru$ olan Avrupa felsefesinde heniiz bir peygam-
berlik konusu afilmami§tir. Psikolojinin (iimu'n-nefs) tesbit ettigi bazi
ruh} olaylar ve vakialar dolayisiyla olsun bah felsefesinde bir vahiy ve
peygamberlik konusunun bulunmamasi jimdilik biiyiik bir eksikliktir.
Peygamberlik konusu dinlerdeki akaid ilmine mahsustur denilmesin,
fiinkii dinlerin akaid ilmine, uluhiyet konusunun giri$iyle peygamberlik
konusunun giri$i arasinda esash hifbir fark yoktur.
Bunlann her ikisi de felsefi ve akil salahiyetle ara$tirma ve miinaka-
$a konusu yapilir. Binaenaleyh ibn Sina'nin gerek $ifa 'sinda ve gerek
IfarAt 'inda yaptigi gibi "peygamberlik miimkiin miidiir, miimkiin ise
£erfekle$mi$ midir?" sorulanm ortaya atarak ve nefsi, ruhi vakiaJan
gozden gefirerek peygamberlik ve velilik konulanm da felsefe konulan
arasmda fdziime kavujturmak lazimdir. (fiinkii peygamberlik bir vakia-
dir, din vakiasi bununla dalbudak salnujhr.
Avrupa, din felsefesi ile felsefi dini birbirinden ayirmak isliyorsa bu
hristiyanligin tabiahndan dogan bir fikirdir. (fiinkii bugiinkii hristiyan-
564 ELMALILI MUHAMMED HAMDt YAZIR

likta din felsefesinin ilkesi ve hareket noktasi ancak mutlak bilgisizlik


olabiliyor. Felsefi dogmatizm inkar edilip a$in bir bilinememezcilige
(laedriye: agnostisizm) sanlmadan hristiyanli|i savunmak mumkiin ol-
muyor. bunun ifin Hamilton ekolii Kant'in tenkitfiliginden bu noktada
istifade etmek istemif ve ilmi, esasmdan yikip hristiyanlik dinini mutlak
bilgisizlik uzerine bina ederek miidafaaya kalki$mi$tir. Bununla beraber
Stuart Mil, dinin mutlak bilgisizlige dayandirilmastnin mahzurlanm
gdstermi§tir. Hristiyanlik ilme istinat edemez, fesefe de bilgisizlik iizeri­
ne bina kilinamazsa din felsefesi ile felsefi din arasindaki fark ve aynlik
fok tabii olmaz mi?
Halbuki islam dininde akidenin esas itibariyle ilmi bir kiymete haiz
olmasi gerekir. Akim burada h if olmazsa mumkiin olabilirligi isbat et­
mek gibi onemli bir vazifesi vardir. Hatta bizde taklide dayanan bir
aktde anlayiji ve inanf munaka$a konusu olmujtur. Gerfi felsefenin bil­
gi (marifet) konusunda, islamdaki kelam ve felsefe ekollerinin bugunkii
felsefe telakkisine gore dogmatik (ikani) olmasi, uzerinde ittifak edilen
bir $ey degildir. islam filozoflan ve Mutezile gibi dogmatik olanlar varsa
da Ejariye ve Maturidiye gibi bir yoniiyle ?upheci (hisbant: septik), di­
ger bir yoniiyle tedrib (yetijtirim: dressage) yolunu takip etmi$ ve David
Hume $iipheciligine yakm bir felsefi jiiphecilikte ve ondan fazla dogma-
ya meyilli orta bir yerde karar kilmi$lardir. Bunlann esaslanna gore
dogma ve insan bilgisi zaruri degil siradan (adi) bir bilgidir. Dogma
vakil bir kiymetli haiz olup akli bir viicflb ve mantikt bir zaruret ta$i-
maz.

Unutmayalim ki biz dinin akli olugundan bahsederken hissi yonii-


nii inkar etmeyecegiz. Qiinkii akil insanin ruhi kuvvetlerinden biridir.
Din ise insanin biitiin ruhi kuwetleriyle alakadar olarak nefsi vahdetine
intibak etmesi gereken en biiyiik bir hakikattir. (Jok yerde akilla hissin
fah§masi vaki ise de vicdani vahdet bunlann kavu$ma-bulu$ma nokta-
sinda tecelli eder. ifte asil din bu kavujma noktasim garanti ve ihtiva
eden hak bir ilkedir. Akil ilmi bir itikat getirir, fakat bu itikat kalbi his-
lerle uyu$madikfa -fasik cahiller ifinde kalmi? alim gibi- hiikumsiiz ka­
hr. Hatta denebilir ki hiikiim bir histir. Tasdik aklin bu hisse yakla?masi
ve bitijmesidir. Bunun ifindir ki fogunlukla islam mantikfllan tasawur
ile tasdikin tiir olarak zit olduklan gorujiinu benimsemijler ve bunlann
zati olarak bir olmalanm inkar etmiflerdir. Akilla hissin zitla;masi duru-
munda insanda bir ikilik meydana gelir ki ruhi $iiphe ve buhran denilen
TORKlYEDE lSLAMCIUK DOgtrNCESI

felaket bununla bajlar. Vicdani vahdet olmadan hayat olamayacagi ifin


bu fatijm a behemahal birinin galip gelmesiyle son bulur. Hissin irade
ile alakasi fazla oldugundan ekseriya akil ve ilim maglup dujer, artik in-
san hayvani ve havai insandir. Her an degi$ken, her an gefici, sebatsiz,
itimatsiz ve hilekirdir. §ayet akil kesin bilgi sahibi olarak hissi maglup
eder ve iradeyi ona mahkumiyetten kurtarabilirse insan akla bagli insan
olur ve saglam, sabit bir itikadi haslete sahip bulunur. Fakat bunda da
ameli yonden bir tiir donukluk ve atalet meydana gelir, a$k ve jevk bu-
lunmaz, heyecan ve irade sonuk kalir. Akide nazarilikten amelilige gefe-
bilirse bin mu$kilat ile gefer.
§u halde ya akil hisle aym veya his akilla ayru olmali ki iman ve a;k
birlejsin. Halbuki akil ve his ruhun ba$ka bafka vazi/elerle gorevli birer
aleti olduklanndan ayniyetleri abes olur. Insanlik ve nefsi vicdan, bunla­
nn aynile$mesinde degil yakmla$ma ve bulujmalan yoniindedir. Vicda-
nin asli bu yakinlajma-bulujma noktasinda bulunur. Ruh nefsivahdetini
bununla bulur. O halde dini vicdamn da burada bulunmasi gerekir. Bu­
rada nefs hem aklen tatmin olur ve hem hissen lezzet alir. Din ne fen, ne
de sanattir. Fen ve sanatm ba$langici ve sonu olan fitri bir ilkedir. Kur'an
ne bir fen kitabi, ne de bir jiir divamdir. Fen ve jiirin iistiinde lediinni
bir nazimdir ve bunun ifin mucizedir. Ona sirf bir fen nazanyla bakarsa-
mz sanati karfisinda bu nazanruzda yeise diifersiniz; bir $iir nazanyla
bakarsaniz ilmiligi ve hakikati karfisinda hayal kmkligina ugrarsiniz.
Dindar insan da yalniz alim degildir, yalniz amel sahibi ve sanatkar da
degildir, ikisinin iistiinde kamil bir insandir. O ilimlere mevzu, sanatlara
model verir. Bunun boyle olmasi nefei vahdetle ilahi vahdaniyetin gere-
gidir. insan nefsi ne yalniz akilli olma, ne yalniz his sahibi olma ve hatta
ne yalniz ruh, ne yalniz cisimdir. Mutlak hak olan Cenab-i Allah da bii-
tiin varlik cihetlerinin bajlama ve son bulma noktasi olan bir ve tek zat-
hr.
Yalniz akla veyayalniz hisse bagli ve mahkum kalan din insanin
varlik gerfegine tetabuk etmeyecegi ifin eksiktir ve fitri degildir. O in­
sanlan Allah'a yiikseltmek ifin bir yol degil, Allah'i insanlara indirmek
ve insanligi bolmek ve tefrikaya dufiirmek ifin falijan faydasiz bir vasi-
tadir. §irk de zaten hep bundan dogar. Din bir tapmma-kulluk ve bag-
lanmadir. Fakat ilmi yonii olan bir tapmma-kulluktur. "Allah kendisin-
den bafka hifbir il&h bulunmadtgina fahitlik eder. Melekler ve ilim sahipleri de
buna gahittirler. O'ndan bafka ildh yokutr Aziz O, hakim O. Allah katinda
din isl&mdir..." (Al-i Imran, 3/18-19). Din mutedil ve insafli ilim adamla-
ftrun jahitlik edebilecegi bir baglanma, bir tapimma-kulluktur; funkii
556 ELMALILI MUHAMMED HAMDI YAZIR

akletmeye engeldir. Akletme hakikata, tapmma-kuiluk hayra, din ise ha­


kikati ve hayn kendinde toplayan ulfthiyete bakmaktadir.
Avrupa'nin son terakkileri, islamla temasmdan sonra aldigi vicda­
mn tesiriyle, akli, hristiyanhgin sirf tapinmasi karfisinda sonmekten
kurtanp aynca faaliyetine kiymet verebilmesi ve hfristiyanligi his daire­
sinde durdurmaya fali$masiyla.ba$lanu$tir. Binaenaleyh bugiinkii Av­
rupa medeniyeti, boyle zihniyet ve his yonii birbirine zit olan fatlak bir
medeniyettir. ilimle his arasindaki bu qatlakhk Avrupa'yi olgun insan-
liktan mahrum birakan ve bir giin gelip mevcut yapisuu yikacak en bii­
yiik gediktir. Avrupa'ya imrenirken bu gedikten titremek gerekir.
Miisliimanlann fimdiki gerilemesi.ise dini hassasiyetin azalmasi,
a$k ve jevkin sonmesi ve akidelerin donuk bir hal almasi yiiziindendir.
isldm akidelerinin akli yonii Allah'a hamdolsun her zaman sSbit ve emin
olup dlemde miisliimanlar kadar inanfli hif bir millet bulunmadigi da
tecriibe edilerek bilinmif ve gorulmiifken bu itikadi ilkelerin namzet bu­
lundugu ilmi ve ameli inkijaflardan mahrum kalmasi dinin hassasiyeti-
ne geregi gibi nazar atfedilmemesinden ve inanca a$ki da ekleyerek
vicdani bir nejve ile takip edilememesinden dogmuftur. islam felsefesi­
nin biitiin felsefede sabit olan esaslarla fatifmasi bulunmadigi ifin ve bu
itibarla bizde ilim-din fatifmasi konusunun olmamasi lazim geldigi hal­
de biz nifin ilimlerin hiicum cephesinde kalmi? gibi gdriiniiyoruz? Ben-
ce bunun sebebi dinimizin his yoniiniin takip edilememesinden, inanfla-
nmizla miisbet ilimler arasindaki yogun ve gittikfe artan miinasebetler
inkifaf ettirilmedigi gibi edebiyatinuza ve ruhi sanatlarimiza ictimai vie-
danimizin hayati nejvesine revnak verecek bir hassasiyet bahjedileme-
mesinden dogmaktadir. Bir taraftan akli yonii tamamen mahfuz olan
Kelam'imizda, fimdiki felsefe gibi mevcut ilimlerin her birini tayin eden
hususi ilkeler arasindaki miinasebetleri tesbit etmek ve nizama sokmak
ve bu suretle once ilimlerimize ictimai bir ahenk vermek, diger taraftan
insan haklannin kudsiyetini umde kabul eden ve niifuzlu kifilerin gale­
be falma oyuncagi olmamasina itina gosteren fer’iatimizin ciddiyetini
muhafaza ile beraber inkifafi ifin biitiin gayreti seferber etmek ve ayiu
zamanda edebiyat ve ictimaiyatimiza bir hayat ne§vesi verecek dini bir
hassasiyet takip etmek: ifte bence terakkimizin sirlan bu iif noktada
toplanmifhr. Biz her ne zaman bir feyz gordukse dini hassasiyetin ne?ve
veren cazibesinden gordiik ve fakat bunu devam ettirecek hifbir teza-
hiirde bulunmadik. islami hassasiyet; hak sevgisi, irade-tercih-sefimi iyi
yapma ve beka zevki diye tasnif edilebilir ve tasnif muhabbet ve Allah
TORKtYEDE tSLAMCILlK DOgONCESl 6*7

korkusu ile ozetlenir ve en son ideal ve en iistiin mefkiire olan Allah n-


zasina irca edilir.
Iki kible ile tevhid yolunda gidilemez;
Ya Dost'un nzasi olur, ya nefsin hevasi.

"Daha zamam gelmedi mi ki milminlerin kalpleri, Allah'i zikretmek ve in-


dirilen hakikatlar karfisinda titresin de diger Ehl-i kitap gibi olmasinlar. Onla­
ra tdl-i emed yani mururuzaman vaki olmuf da kalplerini kasvet biiriimuf ve
ekserisi f&stk olmuftur. Biliniz ki Allah olen topragi diriltir, arhk akil sahibi
iseniz, diifunup anlamak fammzdan ise size her tiirlu Ayet ve delilleri afikla-
dtk" (Hadid, 57/16-17) ayetlerine bir goz atahm: Bu Jyetlerden birinci-
sinde din! hassasiyetin miihim bir noktasma ibaret edilmif, ikincisi de bu
hassasiyet noktasim yine aklm muvazene kuwetine baglamiftir. Muha-
tap olan kifiler miiminler oldugu halde hassasiyetten soyutlanmif ima­
mn din! gayeye kafi gelmedigini ve buna hassasiyetin fuhudunun ekle-
nip Allah dedikfe gonullerin bafka bir afk ve hufu ile farpmasi ve ilahi
hakikatlara pek biiyiik bir baghhkla sanlmasi lazim geldigini ve bu has-
sasiyetin mururuzaman ile sondiigiinii ve Ehl-i kitabin bundan dolayi
kalplerinin katilafmif ve fogunlugunun fiska diifmiif bulunduklanni
ifade eden bu lyet, psikolojinin hassasiyet kanunlanndan gayet miihim
bir kanunu, bir ilahi siinneti ifinde banndirmaktadir:
Bilindigi gibi her his bir degifme (tahawiil) ile ve o degifmenin fid-
deti ve birden gelifiyle miitenasiptir. Susamif bir adamin ilk yudum su-
da buldugu lezzet son yudumunda yoktur. Biiyiik bir ikbalin veya mu-
zafferiyetin ilk nefvesi gittikfe azahr, eksilir, nihayet duyulmaz olur.
Aym nimet veya ceza ifinde bulunan insanlar her zaman siirur ve ke-
derde efit degildirler. fiin kii o nimet ve cezamn onfartlan, mesela fo-
galma veya azalma suretiyle vaki olmasi, degifmelerin o siirur ve keder-
de alakasi vardir. Yoktan bin lira kazanmif adamla, onbin lira servetinin
dokuzbinini kaybetmek suretiyle bin Iiraya sahip olan adamlardan biri­
nin hissi siirur, birinin hissi de keder olur. Binaenaleyh devamliligin ve
muniruzamamn hassasiyet uzerinde biiyiik tesirleri vardir.
Eger akil ve fikir noksansa harid degifme ile vaki olan o elem ve
lezzet pek fabuk soner, gefer. Eger o degifme daimi ve akli bir sebebe
dayamyorsa o sebebin hatirlanmasi, anilmasi ve diifuniilmesi elemleri
ve Iezzetleri yeniler. Yoksa akli lezzetler mahiyet itibariyle hissi lezzet-
lerden bafka bir fey degildir. fiinkii her lezzet bir histir. Insan bir hatir-
lama, anma ve diifiinme sayesinde fimdiki halini gefmif ve gelecekle ta-
668 ELMALILI MUHAMMED HAMDI YAZIR

dil eder. Bugiinkii biiyiik bir siirura yarinki muhtemel bir kederin veya
bugiinkii biiyiik bir kedere yannki bir iimidin ters diifm esi aksitesir ya-
par. Hayati siirdurmek, yonlendirmek bu ters diifm e ve tercihin idaresi
demektir. Aklilikten, hatirlama ve anmadan, d ufiinm e ozelliginden
mahrum olan ruhlar, hassasiyetin sebepleri ile degil yalniz fim diki hal-
deki neticeleriyle aiakadar kalacagindan mururuzaman hukiimlerine <;a-
buk maruz olurlar ve kismi felaketlerde derhal tzdiraba diiferler.
Insanhk devamliligi-sonsuzlugu (beka) buyiik bir zevk bilmekle be­
raber yenilikten (teceddiid) tat alir. Fakat soylenen yenilik olumiin yeni-
ligi degil hayatin yeniligidir. Lebid bir beytinde,

Her yeninin bir tadi var, fakat ben


Oliimun yenisini tatsiz buldum

diye biiyiik ve basit bir hakikat soylemiftir. insanda yenilik meyli bir ta­
raftan ruhun temayullerindeki sonsuzluktan, bir taraftan da sonradan
yaratilan hayatin, durum ve hallerin yenilenmesi sayesinde devamlihk
kazanmasindan dogmaktadir. Devamlihk ifinde yenilenme, yenilenme
ifinde devamlihk. ifte nefsin aradigi budur. Nefsi vicdamn asil zevki
bundadir ve bunun i^indir ki devamliliga bakan akilla, yenilenmeye ba-
kan hissin vahdet cihetine baglidir. Yoksa mutlak olarak yeniligi sevme-
nin bir manasi yoktur. Biitiin hisler degifm e ve yenilenmeye baglidir.
Elemler de bir histir, halbuki elem getiren yenilik sevilm ez. Her elem
oliimun haberrisi gibi goriindiigu igin elem, her lezzet hayatin ku w et-
lendiricisi gibi gorundiigii i<;in lezzettir. Kamil nefislere bunlar olduklan
gibi goriiniirler, onlar bazi lezzetleri elemlerin, bazi elemleri lezzetlerin
takip edecegini bilirler. Bazi elemleri kabul, bazi lezzetleri reddederler.
Elemleri ve lezzetleri hiss? haysiyetleriyle degil akli haysiyetleriyle mu­
hakeme ederler. Hissiyattan akla dayali feyler (makfllat), akla dayali
feylerden ihtisas ftkanrlar, fiinkii bunlar akil ve hissin bulufm a-kavuf-
ma noktasinda bulunan nefsi bir vicdana sahiptirler. Nefs-i emmare (kd-
tulugii emreden nefis) degil nefs-i mutmainne (tatmine u lafm if nefis)
sahibidirler. Ciizi tecriibelerle aldanmaz, tecriibeler arasinda benzeme
(temasiil: analoji) ve tiimevanm (istikra: endiiksiyon) cihetini gozetirler,
ayni zamanda akil tumdengelime (talil: dediiksiyon) mahkum kalmayip
yannki tecriibenin bir degifme cihetine sahip olabilecegini de bilirler ve
buradan aklilik ve hissiliklerini sebeplerin yaratiasi olan Cenab-i Allah'a
baglayarak bir ibadet ve tapinma hissiyle sonsuzluk sahasina atihrlar.
Sirf hissi vicdan ile yuriiyenler, c iiz i tecriibelere bagli kahp elemlerin ve
TORKtYE DE ISUM CIUK DO$ONCESt 5S»

lezzetlerin (tkiflanndan, ba$langi(lanndan ve neticelerinden gafil bu-


lunduklan gibi sirf akli ilkelerde sakli olan hissi tecellilerden mahrum
olurlar. (fiinkii akil miicerret, sirf bir zihnilik demektir. Zihin ise bizzat
fuhudi bir vicdan degil, vicdamn bir mazi kiymetine sahiptir. O
zihniligin fim diki hal ve gelecekle munasebetidir ki asil vicdani zevki
tefkil eder. Meselik akil bir kere Allah'a gotiiriir, fakat o akla muanz ol­
mayan hiss! vicdandir ki hergiinkii tavir ve hallerle o konufmamn zev-
kini tazeler durur.
Hissiyati kapanmif olan sirf aklin kan, ge^nif in zihindeki sonuk bir
suretinde, hayal golgesinde donup kalmaktir. ilk idrak nefvesini veren
zihindeki suretin baflangici ne kadar mururuzamana ugrarsa o nefve o
nisbette soner, yerine kasvet gelir. Peygamberlik donemi uzaklaftikfa,
gen^lik heyecani ge^ik^e kalpleri bir donuklafma kaplar, hatirlama ve
anma surekli hassasiyeti heyecana getiremez olur. Hayattaki olaylar sii-
rekli olursa, itiyat hissi revnaki giderir. Yeni degifiklikler olursa bu degi-
fikliklerin kanunlanna ve vicdani ilkelerine indirgenerek miitalaa edil-
mesi zorlafir. Ruhlar bu yeni vakialan akli ilkeleriyle telif edemedik<;e
vicdani lzdirap ve buhran ortaya <pkar. Halbuki a$tn arzu veya lzdirap
ifinde rey yoktur. Bu suretle haktan uzaklafilmif ve beka mtiphemlik
kazanmif olur. Bu kasvet ve buhran, takati a fan bir hale gelince goniil-
lerde gelifigiizel bir yenilik meyli uyanir. Arzettigim gibi her yenilik ha­
yat olmayacagi ve yeniligin kiymet ifade ettigi cihet temasiil ile bekayi
temin edebilmesinde ve degifme ile korunma (tahaffuz) nin biiyukliigii
derecesinde bulunacagi i(in temasiil cihetinden mahrum ve mutlak baf-
kalafma ile neticelenen yenilikler, artik yenilik degil bekayi yikan bir te-
beddiildiir, degifmedir. Bir ashn inkifaf seyrini takip etmeyen, iptidai
bir vakiarun etrafinda bir tekamul silsilesini kabul edip almayan yenilik
kiilli bir oliimdiir. Buna feriat dilinde bidat-i seyyie (kotii bidat) denir.
Hep fiir olmak isterseniz hakikatin darbeleri karfismda nazim ve
ahengi kaybedersiniz, hep akil ve mantik olmak isterseniz heniiz ihata-
nizm difinda bulunan hayatin tecellileri karfisinda karamsar olursunuz,
hep akl-i fail olmak ve her feyi analiz fikri ile halletmek isterseniz yann­
ki Hakk'in tecellileri karfisinda kor bir mutaassip olursunuz, Hakk'in il-
hammdan, tecriibe feyzinden mahrum kahrsimz. Hep akl-i kabil olmak
isterseniz her yeni tesir altinda ruhi bir kisveye giren bir hevai olursu­
nuz, akl-i fail yani fikir ve neticeye gitme sonlu; akl-i kabil yani ihtiyar,
tecriibe, istikra (tiimevanm) sonsuzdur. Fakat o sonlular Hayy ve
KayyUm olan Allah'm birligine istinat etmek sayesinde viicut bulabilir.
660 ELMALILI MUHAMMED HAMDt YAZIR

Biitiin mevcudiyetinizle Hakk'a bagli degilseniz akil ve his yoluyla elde-


ettikleriniz jirk ifinde yiizer, akl-i fSilin sonlu neticeye gitme faydasin-
dan bile mahrum diijersiniz. Hakk'a bagli iseniz hem akil ve his yoluyla
elde edecekleriniz artar ve hem ruhi vahdetinizi iptal etmeyecek munta-
zam bir tarzda devam eder. Bu sayededir ki yalniz tiirunuziin bekasini
degil jahsi bekamzi bile temin etmek saadetine mazhar olursunuz. Ce-
nab-i Hak alem dedigimiz $u sonsuz yenilenmelerin vahdet nizamini ya-
ratan ve idare eden balig kudrettir, o vahdet ifindeki balig kuw ete isti­
nat eden bir dinin sona ermesi yoktur, boyle bir din bir tekamul safha-
smda durup kalacak ilkel bir vakia degil, her tekamulii ihtiva eden
Rahmani ve Rabbanf bir hususiyettir. Ijte "Biliniz ki Allah yeryilziinii ol­
diikten sonra diriltir" (Hadid, 57/17) Syeti "Ey miiminler! Biliniz ki Ce-
nab-i Allah'a yalniz aklen degil, aklen ve hissen bagli olan insanlar ifin
mururuzaman korkusu yoktur. Onlar eskidikfe yenilenme imkanini bil-
meli, peyderpey yeni $evkler ifinde ilelebet payidar olmalidirlar. Bu din
mahdut bir tekSmul safhasmda durmak ifin indirilmi$ bir din degil,
sonsuz tekamul mertebelerini idare etmek ifin indirilmi;, hak ve gerfek
ilkeleri ihtiva eden umumi bir dindir” gibi bir meal ifade ve ima etmek-
tedir.
Kur'an'dan aldigimiz bu m&na ve ilke hadis-i jerifte afiklanmi$tir.
Peygamberimiz joyle buyuruyor: "Cenab-i Allah fiiphesiz her yiiz sene
bajinda, yani her asirda bu iimmete dinini yenileyiverecek adam ve
adamlar gonderecektir". Bir vaadi ifade eden bu hadis-i ?erif a$agidaki
noktalan ihtiva etmektedir:
1. Metin yoluyla miiceddidin gonderilecegini vaad ediyor,
2 . Ibaret yoluyla teceddiidun luzumunu tenbih ediyor ve bunu asir-
la zamanlandmyor,
3. ima yoluyla iimmeti her asir ba$inda teceddude meylettirmeye,
bunu elde etmeye ve kabullenmeye tejvik ediyor.
4. ”Hazihi'l-umme” (bu ummet) ibaresi, teceddudde ummetin 'bu
iimmet ozelligi'nin (haziyet) mahfuz kalacagi ve teceddiidiin degijme-
ba$kala$ma (tebeddul) degil, 'bu iimmet ozelligi'nin ve hiiviyetinin kuv-
vetlenmesi ve devam etmesinin gerektigi hususunda nastir.
ifte Hz. Peygamber (s.a.v.) bize mururuzaman neticelerinden sakin-
maran ve kurtulmamn yolunu ve elde edilme jeklini gostermi$tir. De-
mek oluyor ki her asnn ba$inda dinimizin teceddiidiinu beklemek bir
hakkimiz ve bu teceddiidii yapacak miiceddide kavujmak ifin falifmak
bir vazifemizdir. Biz vazifemizi idrak edersek Cenab-i Allah da vaadini
TORKlYEDE Is UMCILIK DtigONCESI 561

yerine getirecektir. Bu suretle mururuzaman kasvetinden kurtulmaya


falifacagiz ve peygamberlik nuru uzaklaftikfa biz ona yaklafacak ve bu
sayede hassasiyetimizi muhafaza ederek nejveden nefveye kofacagiz.
§imdi ilmi ve akil ilkeleri sabit ve mahfuz olan dinimize bu teced-
diid nasil gelebilir? Bidat fikrine karfi hiicuma gefen islam dini bu te-
ceddiidii nasil temin edebilecek? §unu hatirda iyi tutmak gerekir ki once
de sonra da soyledigim gibi teceddiid degifme-bafkala$ma (tebeddiil)
ve bozma-ashm degiftirme (tahrif) degildir. islamda en biiyiik diistur,
vahdet dusturu oldugu ifin, diger biitiin ilkeler bu vahdet dusturunun
inkifaft ciheti noktainazanndan olacak ve biitiin teceddiidlerde bu nok-
tainazar mahfuz tutularak ummetin 'bu iimmet olma ozelligi' nuhafaza
edilecektir. Bu suretle her asirda vaki olan fikri ve maddi hadiseler bir
tecriibe noktainazanyla tetkik edilip ilkelerin tatbik edilme fekillerine
goz atilacak ve bu suretle bir taraftan tecriibi ve tiimevanma dayali, di­
ger taraftan akli ve neticeye gotiiriicu-tumdengelime dayali bir dokum
yapilarak fahfma ciheti bulunacak ve bu suretle iimmetin hayatina fu-
urlu veya fuursuz olarak giren yeni durumlann fert ve dini yonden sa­
hih nesebi, fazlaliklan atilarak tesbit edilecek,oldiiriicu anzalardan olan
bidatlarla, hayati sebeplerden olan yeni inkijaflar ayirdedilerek birisi
atilacak, digeri kabul edilecek ve nihayet akilla hissiyat birleftirilerek
vicdanlara yeni ihtiyaflan tatmin eden yeni bir jetaret nejvesi ve emni-
yet verilmesi hususuna itina gosterilecektir. Nassa dayali ilkeler mahfuz
tutulacak ve fakat teferruat ve tatbikat noktainazanndan yenilikler hu-
sule gelecek, daha dogrusu bizimseyecegimiz yeniiiklerle bizimsemeye-
cegimiz yeniliklerin hududunun ayirdedilmesi gibi vicdani bir inkifaf
elde edilecek ve bu yolla ictimai kifilik kopukluktan ve ihtilaftan kurtu-
lacaktir. Miiceddidin yapacagi fey vahdeti kirmak, ihtilafi artirmak, di­
nin asillanni inkar, fert konulanru tecrit etmek, istikametten sapmak,
miicerret arzulara uymak suretiyle ummetin vicdanmi ortadan kaldira-
cak bidatlara yol afmak olmayacaktir. Teceddiid bize nefret degil mu-
habbetzerkedecek, tedirginlik degil emniyet getirecektir. Her asnn tari­
hini giizelce zabtetmek ve o tarihte fe rt illetlerin ve sebeplerin ameli
kiymetini ve ictimai neticelerini tetkik etmek ve bu suretle gefen asnn
bir hulasasuu yapip gelecek asnn ihtiyaflanni tayin etmek. ifte nebilerin
vlrisi olacak din alimlerinin vazifeleri bunlardir. Bu ihtiyaflar bazan
nazari, bazan ameli kiymetlere sahip olur. Nazari ihtiyaflar ilmi, ameli
ihtiyaflar ameli fahsiyetler ister ki miiceddidler ifte bu fahsiyetlerden
zuhur edecek ve bu fahsiyetlerin ummetin bu iimmet olma ozelliginden
yetijmeleri gerekecektir.
662 ELMAL1U MUHAMMED HAMDI YAZIR

Kelam ve hikmetin biitiin ilim ve fenlerle ve tiim akilla ilgili konu-


larla; fikhin tejrii ve ictimai konularla, hadis ve tefsirin ahlak, edebiyat
ve butiin dini ve insani yonlerle olan alakalan takviye edilir ve gelijtiri-
lir, bir taraftan hak ve bihlin, bir taraftan da iyilik ve kotuliigun olfuleri
afiklanir ve tamim edilir ve $imdiki halden iimitsiz olan goniiller gele­
cek ifin dipdiri bir a$k bahjedecek idealler, mefkiirelerle doyurulur. ilim
ve akil yeni durumlar ifinde ictimai vicdamn vahdetinin devamini ga-
ranti altina alarak dini ve ictimai zaruretleri takviye eder, hayat da
ictimai ki$iligin bu vahdet ifinde a$k ve heyecanini giciklar, nefretle$me
gider, yerine birbirine karji cazibe gelir. Ruhlar ve kalpler Ahmedi Li-
vau'l-hamd altinda toplamr, Rahman'in ar;im n golgesinde 6pii§iip ku-
cakla$arak diri bir hayat kazamr. Artik "E§hedii en la ilahe illallah ve e$-
hedii enne Muhammeden abduhu ve resulvih" kelime-i §ehadeti agizdan
fikip havaya doniijm ez; biitiin manasiyla goniillerde, miikelleflerin bii-
tiin uzuvlannda kemal- i fuhudla raks eder. Tekbir gulgulesi en heye-
canli m arj olur. Ebedi didar gorunur, yokluk zevki hifle$ir. Bu didar
muvacehesinde insanhk a$ktan a$ka, feyizden feyize ko§arak gelecek
asir da daha yiiksek bir kemal ifin hazirlanir. "iyilik edenlere yaptiklari
iyiligirt karfihgiyla ve daha fazlasiyla miik&fat vardir. Onlann yiizii kararmaz,
yilzierini zillet kaplamaz, bunlar cennetliktirler ve orada daimi kalacaklardtr’
(Yunus, 10/26) sim zahir olur.
§anli Peygamber Efendimiz Hazretleri bizi bu suretle mururuzama-
mn kopuklugundan ve kasvetinden kurtaracak ilahi bir vaatle miijdele-
mi$ ve gerfekten zaman zaman bu ilahi vaat tahakkuk ederek isiamm
aydinligini irktan irka, memleketten memlekete gdtiirmii$tiir. 1000
(hicri) tarihlerinden beridir ki biz feyzimizi bu diisturda aramadik ve
onun ifin bekayi garanti eden teceddiitten mahrum kaldik. Heves ettigi­
miz teceddiitler hep oliim yeniligi gibi aci bir degi$me-ba§kala$ma oldu:
Yikti, yapmadi. Bugiin islam alemi biiyiik bir du$ii$un ve aym zamanda
biiyiik musibetlerden dogan biiyiik bir uyani§in, kendine gelijin heleca-
myla cofmaktadir. Bu uyam§ ifinde Cenab-i Hak’tan vaat edilen o ne?'
veyi isteyelim ve isterken ilmi ile dini zit, akli ile hissi karjit, miilayini
olmayan ve fatlak medeniyetleri degil insanhga kemal-i vahdetiyle yap1'
?acak ve milli vicdanimizi kokunden kavrayacak olan mesut bir medeni'
yeti ideal ve mefkiire edinelim.
Avrupa, ilmiyle, fenniyle banjamayan dini karfisinda islSmiyetii'
pek iyi ban$acagim idrak etm ij bulundugu ifin olsa gerektir ki miislU'
manlann bir giin gelip bu ahengi kurarak ve insan haklannin kudsiyet'
TORKIYE DE ISLAMCIUK DOgDNCESt

ni yiicelterek biitun insanhga niimune olacagindan korkmuf ve bizi ir-


$ad vadisinde biiyiik sapikhklara siiriiklemek istemi$tir. Avrupa bizi
ilmi $a$aasina meftun ederken hissiyatina ve ictimaiyahna benzetmeye
fah fm if ve dinimizdeki teceddiit esaslanm sozkonusu ederken "Islam
dini terakkiye mani midir, degil midir?" diye bir konu ortuya koymujtur
ki bundan biitiin maksadi, islim dininin kendini koruma hassasmi kir-
mak ve terakkiyi kendilerine benzemek suretinde yorumlamak cihetine
matuf oldugu yazilan eserlerinde gorulmektedir. (Jules la Beaume'un)
Le Coran Analyse (Paris 1878) adiyla Kur'an Syetlerini Fransizca tercii-
melerine gore konulara tahlil ve tasnif eden miihim eserin hajiyelerin-
deki notlara dikkat edilirse goriiliir ki Avrupa bizim son teceddiitlerimi-
zi ya Protestanliga veya diger bir Avrupa mezhebinin tesirine atfetmek-
te ve hep bunlan kendilerine kul olmak gibi bir gaye ile miitalaa etmek­
tedir. Fakat Avrupa korkmasaydi bir ilim ve felsefesine bakar bir de di­
nine bakar da o ilim ve felsefe ile taban tabana zit olan dinini, riisumunu
bize a$ilamaya ;ali$madan vaz ge£er, o ilim ile kucakla$acak olan
Islamiyeti tervif etmeye ugrajir ve isldmin hayatina izdirap vermekten
zevk almazdi.
Bugiin biitiin insanlik ictimai bir salaha olan ihtiyacmi hissetmiftir
ki bu ancak Bir olan Hakk'a tapan Islam dininin diisturlan ve bu diis-
turlann ilmi ve hissi yeni inkijaflarla teyit ediJmesi suretiyle miimkiin
olabilecektir. Ben bu kitabi terciime ederken miicerret batinin akhnin
kiinhiine vakif olmak sevdasuu tajiyordum. Fakat neticede anladim ki o
akil butiin cereyamyla bizim dinim iz olan Allah'm vahdaniyeti
akidesine dogru kojm u j ve biitiin arzulara ragmen gerek dinsizligi ve
gerekse teslisi isbat edememijtir. Onu takip ederken islamiyetten aldi-
gim akil ve felsefem sarsilmak fd y le dursun gittikfe kuw et kazandi, in-
kijaf edecek noktalar buldu. $imdi onceki alimlerimizin felsefi malumati
da bu uslupta bir tarihle gosterilebilir ve Dekart'tan bajlayan son devir-
dekilerin felsefesi ile tanifikligimiz da husule getirilirse felsefenin
IslSmdan bafka biitiin dinlere haram olacagim bilfiil isbat etmek mum-
k in olacak ve fenlere akli ve dini hakimiyeti biz kazanmif olacagiz.

Paul Janet - Gabrielles S6ail!es. trc. Elmalih Hamdi (Yazir),


Tahitii tarih-i felsefe - MetSlib ve mezahib - Ma 'ba 'de rt-labia ve fetsefe-i Mhtye
adli eserin s. 10-40'dakj Elmali'nm onsdztinden (1341).
IV

Miihim Bir Makale


(Kanun-i Esasi, Kanunla§tirma hareketi, ictihad)

"Qmmelimin ihtilafi genif bir rahmettir"

Insan turiiniin bekasi medeniyetle, medeniyetin kivami da adaletle-


dir. Adalet ise birinci olarak kanuna, ikinci olarak o kanunun giizelce
tatbik ve icra edilmesine baglidir. O kanunun, oncelikle fertlerin mejru
hurriyet ve e;itligi ve tabii haklan esasma miistenit olacak halde ve gele-
cekte insanlann ihtiya?lanm temin, hayatt maksatlarini tayin, ictimai
baglanni teyit, insani meziyetlerini tekmil etmeyi iistlenmif olmasi, za­
man ve mekan ve hissiyat itibariyle takat getirilemez olmamasi ve tatbik
edilebilir olmasi lazimdir.
Bu sebebe mebnidir ki di$ siyasetleriyle miifterek menfaatlar iizeri-
ne bir sulh ve miinasebet dairesi kurmakta olan devlet topluluklan, bir
taraftan devletler ve milletler hukuku hiikiimlerince birbirlerine tam bir
temasta bulunmak ve yakinlafmak arzusunda bulunurken diger taraf­
tan i; siyasetleri noktainazanndan herbiri kendi mintikalannin qevre ve
merkezinin icaplanyla miitenasip ozel ve miistakil kanunlar yapmaya
mecbur bulunmaktadirlar.
Biiyiik devletler -iyi diifuniiliirse bilinir ki- hukiimet jekillerinde
birbirlerine yakm ve benzer olmak mertebesinden ileri ge;ememi$ler,
idare tefkilati itibariyle de aym halde bulunmuflardir.

Mesela bati hukukunun esasini tegkil eden Roma hukukunda asli


kaide olarak "insanin haklan, kendisiyle dogar, kendisiyle 61iir" nazari-
TORKtYFDE lSlAMClUK DOgONCBSl Mt

yesi bir zaman bahda kuraldi; dogmadan once ve oldiikten sonra insan­
lann bir hakka ehliyetleri olmadigi kabul edilirdi. Binaenaleyh ana kar-
mndaki cenin asla bir hayat hakkina ehil addedilmediginden, ne adi bir
hakka sahip, ne bir mutecavizine kar§i cezayi tayine miistahak bilinmez-
di. Sonra bu nazariye biisbiitiin degifti; kasten focuk diifiiren ana-baba
cezaya mustahak goriildii. Buna dair genif nazariyeler meydana getiril­
di. §imdi insaf edelim bizim ustil ilminin "ehliyet" bahsindeki genif ha­
kikatlar mezkfir nazariyelerin engin bir ummamni tefkil eden mezkur
bahsin izah ettigi yiiksek diifiinceler nasil tecelli etti.

$imdiye kadar devletler toplulugunun kuyruklu yildizi demek olan


devletimiz bu defa saadet getiren inkilabimizla (II. Mefrutiyet, i.K.) yeni
dogmuf bir Osmanli yildizi fekline girdi. Mefrutiyet ilan edildi. Devlet­
ler manzumesinde bir hareket mihveri kazanmak istidadmi gosterdi.
Buna tam bir faflunlik ve hayretle yonelen ilk bakiflar, mefrutiyehn
Islam feriahnda hiisniikabule mazhar olup olmayacagini ve neticenin
neye varacagi cihetine yoneldi. Dif mahfeller bununla doldu. Zira her­
kes biliyordu ki feriat kisvesine girmeyen bir hukiimet fekli, bir idare,
bir kanun bu memlekete girse de payidar olamazdi. Binaenaleyh biitiin
muameleleri Allah korkusu, istikamet, hurriyet, adalet, efitlik, kardeflik,
kullann maslahatlanni temin etmek, beldelerin umranuu artirmak, me­
deniyeti fogaltmak, ilim tiirlerini yaygmlaf tirmak, haklan gdzetmek, ne-
fisleri suslemek, fiski ve fesadi sokiip atmak, fitne ve fiicuru imha et­
mek, ahit ve misaki muhafaza etmek, verilen sozleri yerine getirmek,
mefveret usulunii benimsemek, birligi temin eden baglara sanlmak gibi
riikiinler ve sebepler uzerine kurulu olan Islam feriati eski sevgilisi olan
hiirriyet ve mefrutiyeti kucakladi. Ona olan muhabbet ve samimiyetini
dosta, diifmana anlatmaya ;alif h, Kanun-i Esasi ferefli feriata uygundur
denildi, hemen cana siginak bilindi. §iiphesizdir ki Kanun-i Esasi feriat
kisvesine buriinmeseydi ne bu ihtirama kavufabilir ne de simsiki sanl-
maya mahal olurdu.
Bugiin ise Iaf zamam ge^ti, if zamam geldi, Meclis-i Mebusan'inuz,
mefveret mahfelimiz toplandi, Kanun-t Esasi'nin tadil edilmesi bile ka-
I'ara baglandi. Mefrutiyeti, a^iklandigi iizere kucaklayan feriatin acaba
bugiin me$rutiyetten ne muamele gorecegi sorusunun halline liizum go-
riildii. Mefrutiyet ash gibi, bilmem ki tefemiabnda da feriatin inayet-i
tervicine ilti/at edecek mi? Yoksa if im bitti deyip gelecek mi?
Memleketimizin, milletimizin, bu ana kadar bafindan gefen musi-
666 ELMALILI MUHAMMED HAMDI YAZIR

beger silsilesi kanunumuz olmadigmdan degildi. Kanunlanmizin ismi


var dsm i yoktu. Daha dogrusu hiikmii yoktu. Halbuki asil kanun naza-
riyatta degil fiiliyatta lazim geldigi noktasindan biitiin nazarlanmizin
kanunlann tatbikinin hiisn-i intizamindan ba$ka hemen bir §eye bakma-
masi gerekmektedir. Bir taraftan icraatinda tam bir keremle; diger taraf­
tan memleketimizin hissiyatiyla miitenasip olmayan, $imdiki medeni ih-
tiya;lanmiza, kamil Osmanli mevcudiyetimize uygun diijm eyen kanun­
lar yerine acemice taklitten ari, faziletii Osmanli hissiyatimiz kadar yiice
kanunlar ikame etmeliyiz ki medeniyetin esas ufuklanmiza, bir kere de
Adriyatik denizinden Hint Okyanusu'na ve Biiyiik Sahra'ya dogru uza-
mp giden Osmanli bolgesinde oturan miislim, gaynmiislim halkin hissi-
yatina, haklanna ve emellerine bir goz atmamiz gerekir.
Siyasi ufkumuz, memleketimizin i;i, her ne suretle olursa olsun me-
deniyetperverane durumlann tanzim edilmesiyle sulh ve barijin takip
edilmesi gibi safa bahfeden hareketlerden aydinlanmak istiyor. Binaena­
leyh biz her ne yaparsak, her ne beklersek asil sermayesini iijimizden
beklememiz gerekiyor. Oyle ise hemen tebeamizin muhtelif simf ve un-
surlanna bir goz atalim. Gdriiriiz ki buyiik (ogunlugu miisliiman unsur-
lar, bir kismim da gaynmiislim unsurlar tejkil ediyor.
Ew ela gaynmiislim unsurlar, hem bir dereceye kadar fikren terakki
etmi$, vatani seven gaynmiislim unsurlar iyi bilirler ki kendilerinin bu
memlekette refah ve saadet nimetlerine mazhar olabilmeleri, musluman
unsurlann kanun hiikmiine tamamen uymalarina, fikri seviyelerinin te­
rakki etmesiyle kamil bir medeniyet elde etmelerine baglidir. Yine bilir­
ler ki aralannda az fok ortaya gikan sevimsizlik, iki taraftan birinin dini­
nin icaplanndan degil, her ikisinin ba$lanndaki miibrem bela; istibdadin
kotiiliigundendir. Eger boyle olmasaydi uzun asirlardan beri bir arada
yajamalarmi akil kabul etmezdi. Demek ki miisliimanlar kanun bilir, ka­
nun tamr olmali ki gaynmiislimlerin de haklan muhafaza edilsin.
Musliimanlann ise Isldm kisvesinde gormeyecekleri h i; bir kanuna
itaat etmeyecekleri ve edebilmeleri i;in sarfedilecek zamanlann, emekle-
rin yine neticesiz kalmasinm muhtemel oldugu bilindiginden "jeriatin
kestigi parmak acimaz'' meseli en bedevi bir ajiretin hissiyatma tercii-
man olan halkimiz gozoniine ahnarak -vatani imar etmek istiyorsak-
memleketimizin siiratle tatbik edilmesi arzu edilen her kanunu Islam ?e-
riatma baglamak, yani her kanunun fikhin felsefesine istinat etmesi ge­
rekir ki, hem musluman fertler butuniiyle kanunun itaat dairesine gir-
TORKtYEDE ISUM CIUK DO9ONCESI 587

sin, gerek musluman ve gerek gaynmiislim hifbir ferdin hukukuna teca-


viiz, hiirriyetine taarruz etmesin, ederse itaat etmeyi farz bildigi kanu-
nun tayin ettigi layik cezaya boyun egmesi miimkiin olsun; hem de mil-
letimizde bihakkin je re f vesilesi olan fikih ilminden istifade edilerek hi;
olmazsa "kendi eski hirkan od iin ; elbiseden daha iyidir" sirnna uyul-
m u ; olsun.
Fakat bu durumda i i; fey hatira geliyor
1. Acaba Avrupa buna ne diyecek?
2. Acaba bu vechile gaynmiislim milletlerin efitlik haklan muhafa­
za edilebilecek mi, yoksa miisliimanlar hep kendi tarafma mi yontacak?
3. Fikih ilmi fimdiki medeniyetin degijik muamelelerini ihata ede-
bilecek mi, yoksa memleketi cahilce taassuplarla bogacak mi?
Ifte bu sorular bazilannca gayet miihim goruniiyor. Halbuki mu-
him goriildiigii kadar da degersizdir. ilk once birinci akla gelen feyi yu­
karda ge;en cevabiyla beraber miitalaa edelim: Avrupa'nin, gerek dev­
letler hukuku ve miinasebetlerine nazaran, gerek aklen, gerek hikmeten
bizden bekledigi birfey varsa o da verilen sozlere ve yapilan anlafmala-
ra sadik, sulh ve banf pefinde dogru bir meslek takip ederek tebeamizin
esas haklanni, hurriyet ve efitligini muhafaza ederek ve iistlenerek ada­
leti yaymak, marifeti nefretmek, medeniyeti takrir etmek, sanayii yay-
gmlaftirmak, ticareti genifletmek, memleketin iflerini diizene koymak-
tir. Biz bunu yapalim da ne suretle yaparsak yapalim. Eger kendi serma-
yemiz, kendi ;ahfm a ve gayretimizle yaparsak islam medeniyetinin te­
rakkiye mani degil, yiikselmenin saiki ve miiftaki oldugunu maddeten
isbat ederek daha ziyade takdire mazhar olacagimizda fiiphe yoktur.
Avrupalilann hakikattan yana olduklannda fiiphe etmeyiz.
ikinci akla gelen konu ise durumu ;ok a;ik bir konudur. (fiinkii bu
konudaki nas haline gelmif kaideden, "bizim lehimizde olan onlann le-
hine, bizim aleyhimizde olan onlann aleyhinde" efitlik delilinden ibaret
bulunan, Islam feriatinm garantisi altinda olan gaynmiislim milletleri
Menfaat ve zararda efit tuttugundan bir zimmi i;in bir miisliimam kisas
eder. En fakir bir hiristiyanla bir padifahi adalet mahkemesinde yanya-
r>a, yeknesak durdurarak muhakeme etmekle emrederse diger muame-
lelerde ne derece efitlige riayet edecegi pek kolay kiyas edilir.
Ufiincusune gelince: Malumdur ki Islam feriatinda iki tiir hiikiim
vardir: Biri naslara dayali, onlardan alinan hukiimler, digeri ictihadla el­
de edilen hiikiimler. Nastan alman hiikiimler sonradan degifmeyen hal-
668 ELMALIU MUHAMMED HAMDl YAZIR

ler hakkindadir ki "Sizi yeryiiziinde halifeler kilan O'dur" (Fatir, 35/39),


"Allah katinda en tisttinuntiz en f ok takva sahibi olammzdir" (Hucurat,
49/13) naslanmn tayin ettigi hurriyet ve efitlik bu kabildendir. Mesela
erkeklerin kadinlara, kadmlann erkeklere olan insani cazibesi bin sene
once ne ise kiyamete kadar yine odur. Bunlara ait hiikiimlerin de degif-
mez olmasi tabiidir. ifte yalniz bu gibi §erf hiikiimler bilhassa Kur'an-i
Kerim'de aijik ve kesin surette aqiklanarak degifme kabul etmez olmuj-
lardir. Bununla beraber istisnai hallerden yine de kurtulmamiflardir.
ikinci kisma gelince: §eriatlann, kendilerinden onceki feriatlann
hukiimlerini ortadan kaldirmalanndaki (nesh) hikmet icabmca, zaman,
mekin ve fahislann farklilafmasiyla farklilafan ve bunlann degifmesiy-
le degifen illetli ve ictihada dayali hukiimler, orf-adet ve ihtiya;lann
ehemmiyeti itibariyle "ezmamn tagayyuru ile ahkamm tagayyuru inkar
olunamaz" (zamanlann degifmesiyle hiikiimlerin degifmesi inkar edile­
mez) kiilli kaidesinin tedvinine sebep olan feriatin s im iizere islam hu­
kuku felsefesi olan fikih usulii ilminde genifligine ve derinligine muay­
yen bir tarzda ciddi ve hakiki bir felsefeye baglanm iftir ki zamanlann
degifmesiyle degifecek hiikiimleri yine kendisi tayin etmeyi deruhte
ederek fimdiki medeniyetimiz degil, bundan boyle ortaya ;ikacak ^efit
^efit terakkilerin neticesi olan medeniyetin muameleleri bile onun fii-
mul dairesinden ;ikamaz ve ;ikmasi ihtimali yoktur. feriat herfeyi ihata
etmez diyenler feriah bilmeyenlerdir. §u kadar var ki adam ister, <;alif-
mak ve ihtimam ister.
Gerek tabii kanunian ve gerek Allah'm ogrettigi kanunian ihtiva ile
”Din<ie zorluk yoktur" (Bakara, 2/256), "Kolayh ftm m z , gufleftirmeyiniz",
"Allah'tan hakkiyla korkun" (Al-i imran, 3/102) gibi emirlerin delaletleri
mucibince viisat ve fiimulii insanlann ihtiya; ve zaruretleri ve hayatin
gelecegi ile miitenasip ve fakat insanm tekdiize aklinin sirf miitalaa et-
mesiyle tayin edilmesi mumkiin olmayan nice Islami hiikiimler vardir
ki, onlann gizli hiikiimleri, faydali maslahatlan asirlardan sonra uyanik
gozler tarafindan goriilebilir.
Buna dayali olarak fu sirlardan dolayi isiamm muhtelif zamanlarin-
da ve miiteaddit mekanlannda vukubulan hadiseleri halletmek i i z e r l e r i -
ne vacip olan din bilginlerince "iimmetimin ihtilafi genif bir rahmettir'
simna uygun olan muhtelif ictihadlanyla kismen zamanlanna, kismen
de gelecege bakarak miimkiin ve makul suretler dairesinde tedvin edi-
len meseleler miislumanlar arasinda ;o k ;a mezhebi meydana getirmi?
ve bugiin dordii kendilerine uyulan mezhepler haline gelmiftir.
TORKlYFDE lSLAMCIUK DO9GNCESI MS

Bunlann hepsi bir hukuk felsefesinin fiiruu, hepsi jeriat agacimn


m eyvasidir. Bu ihtilaflar oyle tabii bir icaptir ki toplammi gizli
deldletlerle zimnen ihtiva eden Kur'an-i Kerim bu hiikumleri sarahaten
ve nas olarak vermi? olsaydi, yine bu kadar muhtelif meselenin varhgi
gerekirdi. Ve o zaman Kur’an ihata edilmesi miimkiin olmayan milyon-
larca ciltlik bir kitap olurdu ve bugiinkii mahfuziyetini elbette kaybeder-
di. Bir de insanlar ilim sayesinde kazanacaklan uhrevi derecelerden
mahrum biralulmi$ olurlardi.
I$te biz bugiin bu esaslara sahip oldugumuz cihetle Islam fikhmda
muteber olan biitiin mezhepleri elimize alarak zamanimizdaki -ne yazik
ki az olan- miitehassislardan miirekkep -her nereden olursa olsun- Me­
celle Cemiyeti'nden daha geni$ bir ilmi heyet te$kil edip bir taraftan Av­
rupa kanunlanm terciime eder, diger taraftan gaynmiislim milletlerin
iktidar sahiplerinden bir hukuk heyeti bulundurur, bilciimle kiilli hadi-
selerimizi ve muamelelerimizi tayin eder, dncelikle Hanefi fikhindan tet­
kik, tatbik, birlejtirm e ve telif etmeye bajlar, insanlann ihtiyacma daha
uygun ve en uygun meseleleri hangi mezhepten olursa olsun ahr, faraza
bunlarda bulamayacagimiz halli gerekli bir hadiseye tesadiif edersek
hallini aynen bulabilecegimiz Avrupa kanunlanndan degil, jer'i felsefe-
mizin kaideleriyle hal ve tayin eder, bu suretle oyle ihatali bir kanun
meydana getiririz ki medeniyet alemi parmak lsinr ve Mecelle'miz bile
onun muhtasar bir sayfasi gibi kalir. Bu konuda Japonya'nin da bize 6r-
nek ahnacak bir ders olmasi gerekir ki ancak bu suretle hissiyatimizi ih­
tiva eden bir kanunumuz meydana gelir ve memleketimizin biitiin
seldmetini temin etmi§ oluruz ve hakikaten de mevcudiyetimizi isbat et-
mi$ oluruz.
Bundan sonra da mektep ve medreselerimizde biiyiik bir mukaye-
seli kanunlar ilmi, daha jumuilii bir hukuk felsefesi ve fikih usulii ilmi-
nin tedrisine yol a;mi$ oluruz, bilahare mahkemelerimizde -jer'an her
ikisi de caiz oldugundan- ya tek hakim veya mujterek hakim usullerin-
den birini kabul ederek birle?tirme, diizenleme ve islah yoluna giderek
halkimizi iki cami arasinda kalmi§ beynamaza ;evirmeyiz.
Arzedilen meselenin, caiz olup olmadigi ihtilafli olan "bir konuda
mezheplerdeki hiikiimlerin birlejtirilmesi" (telfik-i mezahib) demek bile
olmadigi unutulmamalidir. Zira (bu, telfik gibi) bir meselede iki mezhep
>Ie amel etmek mdnasini tazammun etmiyor. Caiz oldugunda ise hi;
Siiphe yoktur. Onceki Islam fakihleri mutlak olarak bu keyfiyeti caiz
gordukleri gibi sonraki Hanefi fakihierine gore de bizim gibi bir Hanefi
570 ELMALILI MUHAMMED HAMDI YAZIR

mukallidinin bir meselede mesela §afii mezhebini taklit etmesi kendi


kendine caiz degilse de hakimin hiikmiiniin katilmasiyla caiz olmasi
$dyle dursun vacip bile olur. Halife (imam)nin izni ise hakimin hiik-
munden daha kuw etli oldugundan apklandigi fekilde meydana gelen
kanun, halifenin iradesini kazaninca uyulmasi vacip olacagmda fiiphe
yoktur. FusAlii bediyi'in ictihad ve taklit bahsi meselenin halline kafidir
zannederim.
§urasim da ilave etmek isterim ki bu surette de yine biitiin istifade-
mizini istihsan delilini de ihtiva eden Hanefi mezhebinden olacagi unu-
tulmamalidir. En iyi bilen Allah’tir ve bafan O'ndandir.

Kiifiik Hamdi, "Makale-i muhimme”, Beyanu't-hak, sayi: 18 (9 Muharrem 1327).

I
V

Bizim Varlarimiz

M ecelle'm izde akitlerin ve m ukavelelerin b irfo k vecih ile tetkik


edilm if olmasi tenkit edilmek isteniyor. Biz jiip h e etm eyiz ki herfeyde
basitlik, iptidai hallerden oldugu d h e tle bugiin akitler ve m ukaveleler
esasini pek du$iinmek isteyenler iptidai m ertebeleri tek im iil dereceleri-
ne terd h etm ek vaziyetinde bulunmu$ olduklanndan m edeni tekam iille-
rinin heniiz fsl3m fikhimn sevk etm ek istedigi medeniyete ulajm adigim
takdir etm ekten aciz bulunuyorlar.
A vrupa’nin geijm ijine nisbetle jim d ik i m edeniyetini ve bugiin ilim
ve fen ju b ele rin e sarfedilen yeni him m etlerini biz takdir nazannd an
uzak tutm az ve birqok feylerini kendim ize alm ak i;in her tiirlii arzudan
geri durm az isek d e jim d ik i m edeniyeti kem alin u ; noktasm a g e lm ij
bulm ak soyle dursun b irfo k u^urum lanni, hayli gerfek ay ip lan m gor-
mekten de kendim izi alam am akta hakliyiz.
H urriyet, efitlik ve adaleti nakarat gibi yad eden bir m edeniyet bu-
giin heyet-i ictim aiyenin hiirriyet kayitlann i siislii gosterm eye, je h v e t
kap ilanni a<;mak cihetine dogru kararlt oldugu i$in bir d h etten iktisadi
zuliim v e baskilara m eydan vererek serm ayedarlara digerlerinden ziya­
de ehem m iyet, zayif halka haklanndan qok a$agida bir him m et goster-
m ek suretiyle ictim ai nizam i m uvazenesiz hallere siiriikleyip goturm ek-
te bulundugundan A vrupa her devresinde ictim ai inkilaplann sarsinhla-
rina m aruz olagelm ektedir. H albuki bizim M edent K anunum uz hakiki
m edeniyet gay esine d ogru cereyan etm esi nok tain azan n d an her asn n
hakiki ihtiya^lanni nazan d ikk ate alm ayi gerekli gordiigii gibi h er tiirlii
'htiraslarina d a, hal ve zam anin ih tiy a a m anasini v erm eyip k u w e tle r-
572 ELMAUU MUHAMMED HAMDI YAZffi

den ziyade sabit haklan, i$lerin varacagi noktalan luzumu kadar takdir
edemeyerek himayeye, kanuna m uhta; olan aciz insanhgi miidafaa etti-
ginden ne sermayedarlann ihtikar hissine ne de sermayesizlerin kismet
pe$indeki galeyaruna meydan vermeyecek bir mahiyete sahiptir.
Halin icabim du§uniir, fakat gelecekteki hale hastm olmamak ifin
baki$im jim diki zamana hasretmez. Hem hali hem gelecegi nazandik-
katte tutar. Diyebiliriz ki sosyalistlerin Avrupa'da bir hayli inkilapla mu­
vaffak olmak istedikleri gayeler bizde bilfiil mevcut bulunabilir.
§u soziimden isldm fikhinm sosyalizme mustenit oldugu anlajilma-
sin. Ben demek istiyorum ki Avrupa medeniyeti kayserlik, feodalite,
aristokratik, demokratik, sosyalist, kom iinist gibi haletlerden birine
munhasir olarak varligim isbat etmekte oldugu ifin daima bir tavirdan
diger bir tavra buyiik inkilaplarla intikal eder, mii$kilat feker. Fakat in­
san tabiatimn bunlardan birine inhisan olmayip asil hakiki medeniyet
bunlann muhassalasi uzerine seyr edeceginden Isldm medeniyetinin ha­
kikati i§te bu vadide cereyan etmesi lazim geldiginden isldm fikhi da
herhangi bir zamanda bunlarla temas kurmaya elverijli bir durum ifin-
dedir. Herhangi birinin haddi tecaviiz etmesinin oniine gefm eye falija-
rak heyet-i ictimaiyeyi daima salim bir halet-i ruhiye ile saadete sevket-
meye ozenir.

Kufiik Hamdi, "Mecelle-i ahkSm-i adliye'mize reva goriilen muahazeyi miidafaa”


(DC), Beyanul-Hak, C. III, sayi: 61 (14 Cemaziyelewel 1328).
VI

Mahabbet ve Vahdet-i Viicud

"tnsanlardan kim i de Allah'tan bende bir takim sam rlar (ertdad) edini-
yorlar da onlan Allah sever gibi seviyoriar...” (Bakara, 2/165)

M ahabbet

Bu ly e t bize gosteriyor ki uluhiyet manasinda son derece mahabbet


bir esastir. Ve mabud en yiiksek mahbubdur ve boyle son derece sevilen
jeyler ne olursa olsun mabud ittihaz edilm if olur. M ahabbetin hiikmii
ise itaattir. Ve bunun ifin m abud, son derece itaat edilen varlik (muta')
olur. V e her insanin siretinde hareket mebdei onun m abududur. Insan­
lar tarafindan boyle mahabbet ile mabud payesi verilen endad (samrlar)
o kadar ;e$itlidir ki bir ta$, bir maden pargasindan, bir ot, bir agaftan tut
da gokteki dsim lere, ruhlara, meleklere kadar <pkar. Mamafih "yuhibbu-
hum" (onlan severler) de akil sahiplerine rad olan "hum " (onlar) zamiri,
bunlann bilhassa akil sahipleri kismini tasrih etmektedir. Buna binaen-
dir ki m iifessirler bu endad’i "Allah’a m asiyette, itaat ettikleri seyyitleri,
feisleri, biiyukleri" diye beyan etm iflerdir. Bu zam irin taglib suretiyle
diger putlara da tefm ili takdirinde bile bu mana zahirdir. Filvaki servet
u sam an, h ajm et u k u w e t, cSh u ikbal, htisn ii cental gibi herhangi bir
iim ide sebep addedilen dilberler, kahramanlar, hukiim darlar gibi insan­
lan, Allah gibi seven ve onlar ugrunda her§eyi goze aldiran nice kimse-
574 ELMALIU MUHAMMED HAMDt YAZIR

ler vardir ki bu $irk noktasimn, putperestlik esasini, be$eriyetin en bii-


yiik yarasim te§kil eder.
Yunan, Roma, Avrupa medeniyet ve edebiyatinda boyle mahabbet
mabutlanmn haddu hesabi yoktur. Bu his zamanma gore tiirlii tiirlii $e-
killerde zuhur eder. Hristiyanlik dahi bu ruh ile doludur. Hele Avrupa
ruhunda, Avrupa edebiyatinda bu nevi $irk o kadar ileri gitm ijtir ki her
eline bir kalem alan ve herhangi bir jiir soylemek isteyen kimse mahbu-
buna ilah payesini vermeyi ve en ufacik bir i?i medhetmek ifin hemen
yaratmak kudretini isnat edivermeyi bir hiiner, bir §eref addeder. Yer-
yiiziindeki insan fekijm eleri biitiin bu muhalif herbirinin arkasindaki
binlerce yagcilar tarafindan koriiklenir ve be§eriyet giinden giine ahlaki
sukuta siiriiklenir, ilimlerin, fenlerin, sanatlann terakkileri buna fare bu-
lamaz, bilakis hepsi bu $irk ocagim yakm ak ifin gaz ve benzin yerine
kullamhr. Bunlar hakikatta ne Allah tanir, ne peygamber. Herbirinin
gonliinde zaman zaman bir veya birkaf mahluk yer tutm u;tur. O nlan
Allah gibi severler ve onlara mabud muamelesi yaparlar, onlara itaat et­
mek ifin Allah'a isyan ederler. "Yuhibbunehum ke-hubbillah" (onlan Al­
lah sever gibi seviyoriar) biitiin bunlan tasvirdir.
Ve burada evliya ve peygamberleri mabud derecesine fikaranlar da
dahildir. Bunun ifin Allah’m evliyasi, peygamberleri, melekleri gibi sev-
gili kullanm severken nazm-i celilin mazmununu iyi du$unmeli, mahab-
betlerini Allah mahabbeti derecesine vardirmaktan kafinilmahdir. Zira
Allah ifin sevmekle Allah sever gibi sevmek arasinda farki bilmek lazim
gelir. Allah'i sevenler Allah'm yolunda giden sevgili kullanm da sever­
ler, lakin Allah gibi degil; Allah ifin severler ve bu sevgi ile Allah yolun­
da onlara tabi olurlar. *De ki: Eger Allah't seviyorsantz bana uyunuz ki Al­
lah da sizi sevsin." (Al-i Imran, 3/31). Binaenaleyh Allah'm sevdigi kulla-
nm sevmek ve onlara tabi olmak giinah ve jirk degildir, bilakis mahab-
betullaha delil olur. Ve fakat bu mahabbet hifbir zaman Allah mahabbe­
ti gibi olmamah, yani hristiyanlarin Hz. Isa hakkinda yaptiklan gibi on­
lan mabud derecesine fikaracak bir tapinma suretini almamahdir. Bu­
nun en giizel misalini musltimanhgin iman anahtan olan kelime-i ?eha-
detinde ve ibadetlerin ba$i olan namazinda buluruz. Bir musluman "E$-
hedii en II ilahe illallah ve e$hedii enne M uhammeden abduhu ve
resCtluh” derken Allah'tan maada biitiin mabudlann hepsini red ve nef-
yeder de bu pak kalple Peygamber'i, Hz. Muhammed'in O’na ubudiyet
ve risaletle izafetini tasdik ve Allah ifin bu hakka arz-i fahadet eder ki
bu jahadette Allah'tan sonra Peygamber'e bir mahabbet ilam vardir. Ve
TORKIYB'DE tSlAMClUK DOgONCESt 676

iman bu mahabbetle tamam olur ve fakat mahabbetullah tevhid-i kibri-


yayi ulQhiyet ile ve bunun yamnda Hz. Muhammed'e mahabbet Allah'a
ubudiyeti ve risaleti haysiyetiyledir. ifte Allah ifin mahabbetin en bu-
yuk niimunesi.

Buna mukabil evliya ve peygamberleri veya ruhlanni veya melekle-


ri mufriklerin miitevassit (arao) mabud la n gibi bir uluhiyet hissiyle sev­
mek, onlan severken Allah'i ve Allah'm emirlerini unutmak, onlar nami­
na kurbanlar, ayinler yapmak, onlann isimlerini "Bismillah" gibi iflerin
baflangici edinm ek "onlan Allah'i sever gibi severler" ifadesiyle bir firk
ve kiifiir oldugunda fiiphe yoktur. Ve boyle yapmak onlardan uzaklaf-
maktir, fiin kii onlar ancak Allah'i sevmiflerdir.
Ne yazik ki m usliim anlik namina dahi boyle batil bir mahabbet
akidesine tutulan ve bununla dindarhk yapiyoruz zanneden bir takim
gaflet erbabi da zuhur etm iftir. Bunlar ekseriyetle din ilminin iyi tahsil
edilmedigi ve dini maluinatin esasi bilinmeden agizdan agiza bir efsane
gibi d o laftinldigi cahiliyet devirlerinde, cahiliyet mmtikalannda zuhur
edegelm iftir. Qiinku ubudiyet hissi insanlarda fitri oldugundan dolayi
hakiki ve mutekamil din ilmi soniince insanlar ilk cahiliyet devrindeki
efsanelerle gonliine dogan acaip hevaiyat ifinde tapmmaya falifir, hura-
felerle bogulur gider. Olii veya diri, canli veya cansiz putlara baglamr.
Mamafih bu sapikligm felsefi yolla ilim ve marifet adi altinda intifar
eden kism i da yok degildir. Ve elbette bu daha m iihim dir, burada
ilahhgi inkar eden ta'til (ateizm) felsefelerinden bahse liizum gormuyo-
ruz. En derin cehalete miisavi ve hatta daha beter olan ta'til felsefelerinin
fenaati b irfok yonden ihtardan miistagni oldugu gibi ilmi ve felsefi hay-
siyetten hiikiim leri de yoktur.

Vahdet-i viicud

Fakat felsefe-i ilahiye ve vahdet-i viicud adi altinda gizlenen bir


ta'til felsefesi vardir ki din ve ahlak adina ilm i ve hikemi fekilde en bu-
yiik zarar bundan nefet edegelm iftir. Ve her nerede bir firk varsa bu­
nunla az fo k b ir alakasi vardir. E w e la fu n u kaydedelim ki: 'Sizin
ilihtruz bir UShtir, O'ndan bafka il&h yoktur" (Bakara, 2/163) ayetinde dahi
sarih oldugu iizere islim dininde emrolunan umumi iman mevzuu "la
576 ELMALIU MUHAMMED HAMDI YAZIR

ilahe illallah" (Allah'tan ba§ka tann yoktur) tevhidi, yani uluhiyet tevhi-
didir, "IS mevctide illallah" (A llah'tan ba§ka varlik yoktur) d iye ifade
edilen tevhid-i viicud degildir. Bu olsa olsa m arifet tarikm da merhaleleri
katetmi? havas i^in sozkonusu olabilir. V e bizim nazanm izda tevhid-i
vucud m utlak olarak m unker degil belki ke$fen m iisbettir. Lakin "Al­
lah'tan ba$ka mevcut yoktur" dem ekle "her m evcut Allah'tir" dem ek ara­
sinda pek biiyiik fark vardir. E w elk isi mahz tevhid olabilir, lakin ikinci*
si mahz $irktir. "Allah'tan ba§ka m evcut yoktur" denildigi zam an masi-
vaya isnad edilen viicudun hakiki olm ayip hayatt, vehm i, §uurda akse-
den bir emr-i zill! oldugu ve hakiki viicudun ancak A llah'a m ahsus bu­
lundugu ikrar edilmi? ve alemin bizatihi ve lizStihi hakiki vucudu nef-
yedilmi§ olur ki bu vahdet-i vucuddur. (fiinkii ke§fen sabit oldugu uze-
re biz Mem namina ne biliyorsak hepsi mahsOs£tinuz (hislerle algiladik-
lanm iz), hayalim iz, zihni suretler ve ruhi intibalanm izdan ibarettir.
Bunlan a'yan tasavvur etmemiz ve bi'l-izafe hak diye bilm em iz, zatinda
vahid-i ekmel olan Hak mefhumunun ezelen ve ebeden tahakkukuna
tasdik sayesinde miimkiin olabilir ki bunu Fatiha'da izah etmi§tik. Bina­
enaleyh vahdet-i viicud, tevhid-i viicudisi e§bah-i alem in zill! ve hayali
oldugunu gormek ve onlan silip maverasmdaki vahid Hakk'in vucudu-
na iman etmek ile mumkiin olur. Nitekim ilahe illa lla h ": Allah'tan
ba$ka ilah yok dedigimiz zaman da bir takim pu tlann b irfo k kimseler
tarafindan mabud ittihaz edildigini inkar etmi$ olm uyoruz da bunlann
hak olmadiklarim ilan etmi§ ve ancak bir Allah isbat ve kabul etmi§ olu-
yoruz.
Lakin "her mevcut Allah'tir” denildigi zaman vucudda hakiki bir
kesret (gokluk) kabul edilm if ve hepsinin Allah oldugu iddia edilmi?
oluyor ki bunda tevhid yok, bilakis AHah'i teksir (qogaltma) ile i§rak
(§irk ko§ma, ortak kabul etme) vardir. Bu bir vahdet-i viicud degil itti-
had-i viicud (varhgin birligi) veya hulul (Allah'm varhklara hulul etme­
si) nazariyesidir veyahut Allah'i inkar ile ancak lle m i isbattir, l,bir,le
"her" demektir. ortagi olmayan Allah'a namiitenahi ortaklar ($erikler) is­
bat etmek, hayali varliklan hakiki varhk farzetmektir. Buna en ziyade
"panteizm", "ittihad-i ilahiye" denilir ki bu nazariyede Allah ve viicut
hakikaten her§ey ile birle§mi§tir veya her feyin i^ine hulul etmi§tir. Ha§3
Ali ilah, Veli iUh, Firavun ilah, Nemrud ilah... her §ey ilahtir. Bunda
alemin isbati ve Yaratici’mn nefyi vardir.
l§te bir takim cahiller veya miilhidler hikmet-i ilahiye adiyla muhal
olan bu ittihad veya hultil veya ta'til nazariyesini vahdet-i viicud ve
TOHKtYEDE tSLAldCILIK DOgONCESi 577

m ahz tevhid d iye ele alarak "LA iUhe ilia hu" dem ek HU mevcGde ilia
hfl" d em ek oldugunda israr eder ve bunu da "her mevcut O'dur"
manasiyla tefsir eder ve hatta kull-i mecmui ile kiill-i ifradiyi ayird et-
m iyerek "hem e ost" (her§ey O ’dur) der. Her^eyin maverasmda A lla h ,
gorecek yerde h erjey d e ve hatta h erjey i Allah gormek ister. "O Ev~
veVdir, X hir'dir, ZAhir'dir, BAtin'dir” (Hadid, 57/3) iyetinin beyan ettigi
cem’ mertebesini, fark m ertebesinde ayn ayn soyler ve bu suretle kendi­
ni Allah gormek ve gostermek i^in kim il insanlan bizzat Allah gibi gos­
terir. Artik erenler, evliyalar, bir ilahlar cemaati manzarasinda tahayyiil
edilir. H albuki bu nazariyenin esasina gore $eytan)arm velilerden,
kafirlerin m iim inlerden farki kalmamak lazim gelir. (fiinkii her mevcut
O sayihr.
I§te “Insanlardan kimi de Allah'dan beride bir takim samrlar (en-
dad) ediniyorlar da o nlan Allah sever gibi seviyoriar" ayet-i kerimesi
bilhassa bunlan da red ve iptal i^indir. Zaten Isa’ya Allah veya ibnullah
(Allah'm oglu) denilmesi de Misir'dan, Hint'ten, Yunan'dan, Roma'dan
gelen bu ittihad nazariyesinin bir dahdir. Bu ifrat ve telbisten ka^mmak
itfn sonralan islam aleminde Hanbeliler i^inden Vahhabi mezhebi zu-
hur etmi$ ve bu mezhep Allah'tan maada her kim olursa olsun ona hiir-
met ve mahabbet izhar etmenin §irk oldugunu ilan etmi$ ve buna binaen
kabirlere hurmet etmeyi bile $irk telakki etmi$tir. Bu hiirmet ve mahab­
bet "onlan Allah'i sever gibi severler" mazmununu dogrulayacak dere­
cede olursa bizim dahi buna §irk nazanyla baktigimizda $uphe yok ise
de, bundan mutlak olarak hurmet ve mahabbetin in k in manasmi fikar-
mak ve miiminlerin kalplerinden peygamberlerin ve salih kullann ma-
habbetlerini fikarm aya £ah$mak dahi bir ifrat ve ilahi mahabbetle uy-
gunlugu miimkiin olmayan tehlikeli bir durum oldugunda tereddiit et-
meyiniz. Siinnete uygun olarak kabir ziyaret etmek, olulere Allah nzasi
i^in hurmet etmek, oliilerin hak olan eserlerinden, fikirlerinden istifade
etmek, ruhlanni hayir ile yad ederek §ad etmek ve onlar in Allah'a
dua etmek ve bu dua ile feyiz kazanmak, onlan Allah sever gibi sevmek
degil, A llah i^in Allah'm kullanm ve mahluklanni sevmek oldugu
a§ikSrdir.

Elmahli Hamdi Yazir, Hak dini Kur'an dili, 1,572-78 (1971).


1

isldmda Dava-yi Milliyet


( B a b a n z a d e A h m e d N a im 'e C e v a p )

A h m ed A g a y ef

Zannediyorduk ki m uhterem Suleym an N azif Bey'le aramizda ay-


larca uzam i$ olan kalem m iibahaselerinden sonra artik T iirk fiiler hak­
kinda beslenilm ek istenilen sG-i tefehhiim ler izale ed ilm ijtir. Tiirkfiile-
rin m aksat, gaye ve meslekleri tamam en kesb-i vuzuh ettiginden bu yol-
da §iiphelere, tereddiitlere tesadiif etm eyecegiz. M aatteessiif $u zanni-
mizda aldanm i? oldugum uz tahakkuk ediyor. Anla$iliyor ki bizi tenkid
edenler, m illiyet cereyanlanm ahali nazannd a her fi-bad-dbSd d iijiir-
m ek isteyenler bizi okum ak, anlam ak, takdir eylem ek ve tenkidlerini
vesaik uzerine istinad ettirerek, hatalanm iz var ise madde madde tasrih
ederek bizi ir$ad eylem ek tenezziiliinde bulunm ak istemiyorlar. Tenkid*
ler, itirazlar, hiicum lar hep dedikodular uzerine yapiliyor. H ep "boyle
i$itiliyor”, "jo y le deniliyor" iizerine yim ihiluyor.
Bizce pek m uhterem tan m n u ; Babanz&de A hm ed N aim Beyefen-
d i’nin de aym hata yoluna sapmi$ oldugunu m aatteessiif soylemek mec-
buriyetindeyiz; bu Zat-i M uhterem Sebiiurrefad m ecmuasuun 293 iincii
num arasinda yu kan d a m akalem iz ifin serlevha ittihaz etm if oldugu­
muz unvan ile o n b e j buyiik sahifeyi ihtiva edecek kadar gayet uzun ve
v isi' bir m akale ne$retm i; ve bu makaleyi m illiyet cereyanlanm ve bil­
hassa T iirkfulugu tenkit etm eye hasr eylem ijtir. Lakin biitiin makalesin-
de Tiirk fiilere atfederek §iddetle tenkid eyledigi m addeleri tek bir vesi-
582 EKLER

ka ile bile teyid etmemijtir. El-Yevm Tiirkfiiler tarafmdan birfok mec-


mualar, gazeteler nejredilmektedir. Bundan birisini alip da "ifte efendi­
ler siz, bunu soyluyorsunuz, halbuki bunlar dogru degildir, hatadir, mu-
zirdir" dememi$tir. Kendilerinin de ikranna nazaran Tiirkfiilere ait ma-
lumatlanni yalniz "Turkfiilerle vdki olan munazarat ve munaka$atdan"
kesb eylemijlerdir. §ifahi ve binaenaleyh kafici, muhtasar, mutelevvin
miinazaralar uzerine, muharrer tenkidat yuriitmenin ne kadar esasli ve
muvahk-i hakikat olabilecegini herkes sathi bir dii$iince ile bile takdir
edebilir.
Maamafih Naim Beyefendi gibi kanaatma iman eden, islamiyet gibi
muazzam ve ulvi bir esasi kendilerine gaye tayin etmi§ ve bila tereddiid
o yolda azm u sebat ile yiiriiyen zevatm kaffesi yine Tiirkfiilere pek
muhterem olduklanndan onlar ile mubahaseye giri$meyi, Tiirkfiiliik
hakkinda tajidiklan yanli? zehablarin tashihine fali§mayi kendimiz ifin
hem bir vazife ve hem de bir jeref addederiz. Ke§ke butiin muanzlan-
rruz Naim Bey gibi olsaydi; yani kendi iddialanna, kendi fikirlerine
iman etm ij olsaydilar! Muayyen ve samimi bir fikir ta$iyarak o fikrin
hakim olmasina fah$saydilar! O vakit anlatmak ve fikirlerinde ihtilaf
baki kalsa bile yekdigere karji miitekabil hurmet beslemek kabil olurdu-
Naim Bey asil tenkidatma girijmeden e w e l Tiirkfiileri iki ziimreye
ayinyor. Birisine "halis Turkfiiler", digerine Turkfti-islam cilar” unvani-
m takiyor. Birincileri “telkih etmek istedikleri $ey afikfa dinsizlik mefku-
residir”, ikincileri de "ne serden ve ne de yardan gefemiyorlar" diye tarif
ediyor.
Naim Bey §u taksimati nerden aldi? Hangi vesika uzerine tesis etti?
Tiirkfiiliik gibi artik teessiis ve tebelliir etmi$ olan bir cereyanda bu gibi
taksimati yapmak ifin mutlak elde taksimati teyid edecek vesikalar bu-
lunmalidir. Acaba hangi Tiirkfii nerde "dinsizligi telkih eylemek" iste-
mi$tir? Hangi Tiirkfii nerde "islamiyetle dinsizlik arasmda miitereddid
bulundugunu ve bunlardan hangisini tercih edecegini bilemedigini soy'
lemijtir? Bu suallere cevap verilmedikfe ve verilen cevaplar, senedler ve
vesikalar uzerine istinad ettirilmedikfe yapilan taksimatm indi, keyfi ve
gayr-i varid kalacagi tabiidir. Biz ise Tiirkfiiliik cereyamna Naim
Bey'den behemehal ziyade yakm oldugumuz ifin, mezkflr cereyan ifin­
de dinsizlik “mefkuresini” degil ta§iyan ve hatta nazar-i miisamaha ile
goren hifbir mezhebin, firkamn, jubenin bulunmadiguu k ati bir surette
iddia ediyoruz Tek tek $ahislara gelince; bunlar arasinda eger guliiW
TORKtYE'DE lBLAMCIUK DOgONCESt 5*3

edenler var ise bunun Tiirkfiiluk cereyanma atfedilmesi vicdanen dogru


olamaz: Acaba Turkftiliikten e w el bu gibi fahtslar yok muydu? Ta bida-
yet-i islamiyetten beri bu gibi ?eyler daima mevcut degil mi idi? Turk^u-
liik cereyamru munsif ve miidekkik bir nazarla takip ve miitalaa edenler
Naim Beyefendi'nin fikrinin tamamen aksini goriiyorlar. Bu gibiler ikrar
ederler ki dort be? sene bundan akdem dine karfi biiyiik bir
rruibaiatstzhk, islamiyet hakkinda pek bariz bir lakaydhk gosteren Tiirk
genfleri bugiin dine takarrub etmiflerdir, dindar olmuflardir! Zaten baf-
ka surette de olamazdi. Afagida izah edilecegi iizere din, kavmiyetin en
miihim esas ve erkanindan oldugu ifin kavmiyet cereyanim anlayarak,
bilerek takib edenler ifin dinden uzakla^mak kabil bile degildir.
Demek ki Naim Beyefendi'nin Tiirkfuliigu "dinsizlik mefkuresini
takip edenler" ve “ne yardan, ne de serden gefemeyenler" arasinda tak­
sim etmesi muvahk-i hakikat degildir. Tiirkfiiliik gayr-i kabil-i taksim
bir vahid-i kiilldiir. Onun takip ettigi gaye, yuriidiigu yol bir oldugu ifin
ikiye inkisami gayr-i kabildir. Tek tek fahislar bu gibi mesailde asla na-
zar-i dikkate alinamaz. Bunlar ya Turkfiilugun ne oldugunu asla anla-
mamiflardir veyahut bafka bir maksatla Tiirkfiiliik ifine sokulmuflar-
dir, behemahal Turkfiiliige manen yabanadirlar, Tiirkfuliigu temsil et­
mek hassasindan mahrumdurlar.
§imdi gefelim Naim Beyefendi'nin asil tenkidatina:
Sebiliirre§ad'm onbef biiyiik sahifesini ihtiva eden §u tenkidat fikir
ve esas itibariyle iif noktada telhis edilebilir:
1. Din-i mvibin-i Islam kavmiyet cereyanlanm tasvib etmiyor,bu gibi
cereyanlar onun esas ve ruhuna, ahkam ve kavaidine muhaliftir,
2. Milliyet cereyanlan muzirdir,
3. Milliyet cereyanlan miisliimanlar ifinde Avrupa'yi taklitten mu-
tevellit oldugu ifin gayr-i tabii ve masnudur.
§u noktalan birer birer veya ayn ayn miitalaa edelim:
Naim Bey birinci ve esas fikrini, yani din-i isiamm milliyet hissini
kabul etmemif ve bu hissi men eylemif oldugunu isbat etmek ifin birfok
hadisler, rivayetler ve hatta ayat-i kerime zikrediyor. Anlafihyor ki M»i-
farunileyh fu senedleri toplamak ifin pek fo k zahmet fekm iftir, elde
^ eb ileceg i biitiin menabie miiracaat ve bulabildigi biitiin vesaiki cem‘
Cylemijtir. islamiyetin suret-i zuhur ve intifan hakkinda bafka bir fikre
zihib oldugumuz ifin biz fu senedleri kemal-i dikkat ve merakla miita-
laa eyledik. Fakat o fikrimizi tezelziile ugratacak ve Naim Beyefendi'nin
684 EKLER

fikri i^in ciddi bir istinatg£h te$kil edebilecek h ifb ir §ey bulam adik. En
e w e l gdze farpan bir husus, irad olunan hadis, rivayet ve dyetlerden tek
birinde bile "kavmHkelimesinin istimal edilm edigidir. Kdffesinde yalmz
asabiyetten bahs olunuyor. Anla$ihyor ki m uhterem N aim Beyefendi
asabiyet kelimesini "milliyet" kelim esi m anasina ahyor. Bu dogru mu-
dur? Biz burada N aim Bey gibi Arap lisaninm gavam izm a bizden pek
ziyade v£kif olan ve behemahal Arap^aya ait m esailde bizden daha zi­
yade salahiyatdar olan bir zata lugat dersi verm ek iddiasinda bulun-
maktan pek uzagtz.
Fakat "kavmiyet" kelimesinin bugiinkii m anasi hakkinda aramizda
ihtilaf olabilir. Belki bizim bu kelimeden murad ettigim iz mana kendile-
rince kesb-i vuzuh ederse ihtilaf bertaraf edilm if olur. M illiyet “nation",
fenn-i iqtimaiyatin son ve muhtasar tarifine gore, "aym surette hisseden
bir kitle-i efrada" denilir: La nation c'est le groupe d'individus semblab-
les par la m anure de sentir.* Mu§terek hissiyatin tevelliid, inti§ar ve ta-
mimi de iki amilin tesiri ile oluyor: Lisan ve din. Bunlardan sonra irk, ta-
rih, anane, k dat, edebiyat vesaire de geliyor. Fakat biraz teem m iil olun-
dugu halde bu cimillerin kism-i azami da o iki amilin neticesi oldugu te-
zahiir eder. Diinyada bir kavim, bir millet yoktur ki onun ddati, edebiya-
ti, anane ve tarihi onun dininden m iiteessir olmasin. Biitiin bunlann
miicmeli, ya riiknii ise lisandir. Binaenaleyh diger sosyologlann milliyet
hakkinda vermi§ olduklan "la nation c'est la culture - la nation c'est la
mentality" gibi tarifler bizim yukanda kabul ettigimiz tarifi nakz degil
teyid eder. Biz a§agida Turk^iilerin milliyet kelimesi ile neyi ifade etmek
istedikleri hakkinda mufassal beyanatta bulunacagimizdan $imdilik bu­
nunla iktifa edelim ve asil maksada riicu edelim:
Bedihidir ki milliyet kelimesi yukanda tarif ettigimiz m&na itibariy­
le asabiyet kelimesi m inasina katiyen alinamaz. Hatta bu iki kelime ara­
smda gayr-i kabil-i telif bir tezat ve ihtilaf vardir. Asabiyet, bervech-i
malum bir kiminin babasi tarafindan merbut oldugu efrad-i aileye, ecda-
da denilir. Asabiyet insani maddi ve mahdut bir daireye rabt ve o daire-
nin hayati, menafii ile ya$attigi gibi onun gayretini, hamiyetini, namusu-
nu, ananesini giitmeye, ta§imaya sevk eyler. Milliyet ise insam, dairesi
bazan pek vasi've gayr-i kabil-i tecessiis manevi bir kitleye rabt eyler.
Asabiyet a;iret halinde ya§ayan, vahdet-i milliyesini duymami§, kendini
bilmez, nereye dogru yuriidiigunu anlamaz muhitlere mahsustur. Milli-

• J. Novicovy: Les luttes entre les sociitis humaines et leurs phases succcsswes, s. 247.
TtJRKJYFDE ISLAMCIUK DO9ONCESI 585

yet ise bunun aksidir; yani kendini bilir bir vicdan-i milliye malik muhi-
te h astir. K a b lel-IslS m eyyam -i cehaletle ayni kavm iyete mensub
veiakin ahiret halinde yafayan ve binaenaleyh asabiyet zihniyetini ta$i-
yan iki Arap fairinin yekdigeri ile miinazarasi, muhasamalari, iki kabile
arasm da bazan bir deve, bir at ifin senelerce kanh nuisademelerin, hu-
sum etlerin devami hep fu asabiyetten miitevellid hallerdir.
islam iyetin zuhuru esnasinda Hz. Resiil-i Ekrem’e kar§i fikm if olan
k u w e tle r arasinda en m iithifi fu asabiyet idi. Tarih-i islamiyet tedkik
olundugu halde Islamiyetin gerek ahkam, gerek kavaid ve gerek ahlak
nokta-i nazarlanndan en ziyade penfelefm if oldugu feyin asabiyet ol­
dugu tebeyyiin eder. "Bedevilerin (A ’rab: Bedevt Araplann) kiifiir ve ni-
faklart her yonden daha ileridir” (Tevbe 9/97). Metinde Arapfasi var. i.K.)
buyuran ayet-i kerim e fu mubareze ve muhasamanm ne kadar fedld,
agir ve bazan tahammul-fersa oldugunu pekala irle ediyor. Bedihidir ki
§u ayetin kasdettigi fey A'rabllik, yani asabiyet afiret halleridir, mazal-
lah Arap kavm i degildir. Bilakis islamiyetin en birinci, en biiyiik maksa­
di fu A'rabiligi d ef ederek, asabiyeti kaldirarak Arap kavminin vahdeti*
ni temin eylemek, Araplikda bir vicdan-i umumi, bir gaye-i miiftereke
husule getirmekten ibarettir. §u vicdan, fu gaye, vahdet-i millisini bul-
m uf, asabiyet belasmdan halas olm uf Araplar ifin islamiyetten ibaret
olacakti. Hz. Muhammed aleyhTs-selam ve ashab-i kiram pekala takdir
buyuruyordular ki Arap vahdeti, Arap vicdan-i umumisi tefekkiil etme-
d ikfe islamiyetin intifan kabil olmaz. Saglam ve kavi bir biinyeye, has-
sas bir kalbe, gayet yiiksek ve keskin bir dimaga malik Araplar neden o
zamana kadar tarihe bigane, hayat-i beferden sanki bihaber, dunyanjn
bir kdfesinde stkilip kalmif lardir.
(fiinkii asabiyet belasma miiptela idiler. Qiinkii vahdet-i milliyeye
malik degildiler, fiinkii vicdan-i mill! tefekkiil etmemifti ve fu vicdamn
istikametini tayin edecek bir mefkiire, bir gaye-i emel sahibi degildiler.
§imdi ise en birinci fey fu vahdeti temin eylemek, fu vicdamn ve gaye-i
emelin esasatiru vaz' eylemekten ibaretti. ifte bunun ifindir ki, Kur'an-i
Azimu’f-fan bir taraftan A'rabiligi telin ve tefrik ettigi gibi diger taraftan
da kable'l-Isl&m Arap vahdet-i milliyesini, hissiyat-i miifterekesini az
fok terbiye eden mevcut miiesseseleri kabul ve muhafaza ediyor. Kible-
nin Beytu'l-makdis tarafmdan Mekke-i Muazzama tarafina tebdilini bir
Iisan-i istihza ve istihkar ile karfilayan muhaliflere Kur'an-i Azimii'f-fan
*Yiizlerinizi dogudan ve batidan yana gevirmeniz iyi olmak demek degildir"
(Bakara, 2/177. Metinde Arapfasi var. I.K.) ayet-i kerimesi iJe cevapta
586 EKLER

bulunuyor. Peygamber-i Zifanimizin en birinci ve en buyiik mucizele-


rinden birisi Kur'an'in III lisam degil midir? Bu hususu yalniz iman de­
gil, tarih de isbat eder. Tarih de diyor ki evet Kur'an-i Azimii’f-fan lisa-
nuun belagat ve fesahati karfisinda butiin Arap fuarasi ser-be-zSnu-yi
tebcil oldular. Vahdet-i milliyenin o unsur-i kadimi olan lisan -artik
mahalli afiret muhitlerinden miilhem olarak asabiyete, tefrikaya hizmet
degil- tefekkiil ederek derece-i kemale vardigmdan vahdet-i milliyeye,
vicdan-i millinin tafimak iizere oldugu gayenin tecelliyatina hizmet ede-
cektir. Ve bu miinasebetle Kur'an yalniz ahkim i, esasati ile degil lisaniy-
la bile Arap vahdet-i milliyesinin tefkili ifin azlm ve mu'ciz-niima bir
Smil oldu. Artik Arap alemin,den lisan aynliklanni ebediyyen kaldirdi.
Bugiin bile M erakef'ten Irak'a kadar vaziyet, zihniyet, irfan itibariyle
miiteferrik olan Araplar arasmda bu muazzam amil ayni rolii oynami-
yor mu?
§imdi gefelim siyasiyat sahasina: Burada da aym hali goriiyoruz.
Medine'de ilk hiikiimet temeli vaz’ edilir edilmez -gerek Zat-i Hazret-i
Risaietpenahl'nin ve gerek ashab-i kiramin butiin mesaileri fikir, his, ga­
ye itibariyle birleftirilm elerine bunca gayret olunan Araplarin o hiikii-
met etrafmda toplanmalanna sarf olunuyor. §iar "Arabistan dairesinde
yalniz Arap ve yalniz miisliimanhk olacaktir "dan ibarettir. Bu fiarm gayet
tabi! ve mantiki olarak neticesi -Arabistan §ibh-i ceziresi dairesinde baf-
ka bir din ve bafka bir kavmiyet ifin hakk-i hayat tamnmamasindan iba-
retti. Bu esasa istinadendir ki Arabistan fibh-i ceziresi dairesinde sakin
Araplara velev tebeiyet velev itaat ve cizye kabulii farti ile bafka dinde
bulunmaya miisaade olunmuyordu. Arabistan Arabi mutlak miisliiman
olacakti. Eski putperestlikle veyahut islamiyetten e w e l az fo k intifar
bulmuf olan Nasraniyette, Yahudilikte kalam ayacaklardi. Arabistan
Arabimn dini, fiari, vicdan-i millisi islamiyettir. Bundan maada Arabis­
tan dairesinde bafka milliyet de kalmayacakti. Orada ta oteden beri
sakin olan Yahudiler ya isiamiyeti,yani Arabin vicdan-i millisini tefkil
eden, Arap vahdetinin en bariz tecellisi olan dini kabul edeceklerdi ve­
yahut terk-i diyar edeceklerdi. Bunlar hakkinda Arabistan fibh-i cezire-
sinin haricinde sakin akvam ile yapilm if olan muameleler -yani cizye
kabulii ile din kavmiyetlerine riayet esasi- gayr-i meridir. Ne kadar de­
rin ve yiiksek diifiinulmiif bir siyaset: Yani teessiis etmekte olan islami­
yetin butiin istikbali, butiin talii, arkasinda miitecanis, ez-her cihet mu-
vahhid, miittehid, aym amale dogru yiiriiyen, ayni hissiyati tafiyan bir
Arap kitlesinin feminine vabeste idi. ifte bunun ifindir ki "La ikrahe fi d-
T 0R K IY E D E lS U M C lU K Dtl§ONCESI 587

din" (Dinde zorlama yoktur. Bakara, 2/256) esas-i celilim ilk ew el tarih-i
beferiyette bunca sarahat ve vuzuh ile vaz' etmif olan ve vakian da Ara­
bistan haricinde nereye yiiriim tif ise,yerli dinler, kavmiyetler hakkinda
emsdli o zamana kadar gorulmemif fevkalade bir riayet ve hurmet gos-
term if olan bir din, Arabistan dairesinde bafka bir dinin, bafka bir mille­
tin mevcudiyetine tahammiil etmiyor ve edemezdi:
M edine devletinin sOret-i tevessiiiine gelince, yine ayni siyasetin
hiikum-ferma oldugunu goriiyoruz. Yani fibh-i cezire dairesinde sakin
biitiin Araplan kendi etrafma toplamak ve kaffesini ayni ruh, aym gaye
ile canlandirmak, yani vahdet-i kavmiye ve milliyeyi temin eylemek. if­
te bunun ifindir ki, devlet biraz kuw et bulur bulmaz -Yemen'in en hiic-
ra kofelerinden baflayarak bir taraftan Iran hududunda ve diger taraf­
tan da Roma hududunda mevcut nim miistakil Arap hiikiimetleri; Beni
M iinzir ve Beni Gassan- uzerine seferler icra olunur ve bu seferler -Ara­
bistan fibh-i ceziresinin haricinde icra olunmuf seferler gibi- "ya Islam,
ya cizye veya harp" mukaddimesi ve teklifi ile baflamiyordu. Dogrudan
dogruya islamiyetin kabulii taleb olunuyordu. Zira Arabistan Araplan
ifin bafka bir fart tasaw ur bile edilmiyordu. Bunlar Arap olduklan ifin
mutlak Arap vahdet-i kavmiyesine, Arap vicdan-i millisine ister istemez
iftirak edeceklerdi.
"Muellefetu’l-kulub” ("kalpleri islama kazamlacak olanlar 1 anlamina
gelen miiellefetu'l-kulub Kur'an'da zekat verilebilecek 8 simf insandan
birini tefkil eder. Bk. Tevbe, 9/60 i.K.) usulii de aym esastan, aym duy-
gudan, aym diifiinceden miitevelliddir. Maksat Araphk vahdetini temin
ederek fu vahdet uzerine islamiyeti i'la etmekten ibaret oldugu ifin,
Arap riiesasim ezmemek, Araplar arasinda miitemeyyiz simalan yiik-
seltmek icab ederdi. Ve ifte bunun ifindir ki, islamiyete karfi son nefes-
lerine kadar mukavemet etmif ve hatta bazen -Uhud gazvesinde oldugu
gibi- islam iyeti bir felaket ufurumu karfisinda bulundurmuf ve
Islamiyeti biitiin vesait ve vesail-i miicadeleyi tecriibe ettikten sonra ka­
bul etmif olan bazi zevat hakkinda son derece miisamaha ve ntivazifle
muamele olundu; Ebu Siifyan, ikrime, Halid b. Velid ve emsali hakkm-
da ibzal buyurulmuf Iiituflar ctimlece malumdur.
Bazen bu hal daha biiyiik igmaz-i aynlara kadar vanyordu. Arabis­
tan dairesinden fiktiktan sonra biz bu gibi usulun tatbikine artik tesadii/
etmiyoruz. islamiyete karfi miicadele etmif olan Arap riiesasi bu yolda
bir istisna tefkil ediyorlar ve bu da gayet tabiidir. (fiinkii gerek Hazret-i
ResOJ ve gerek ashab-i kiram bu zevatin ne kadar yiiksek duhat oldugu-
588 EKLER

nu pekald biliyordular. Binaenaleyh yalniz elverirdi ki bunlar zdhiren ol­


sun isldmiyeti kabul etmi$ olsunlar, Arap vicdan-i milllsine iftirak eyle-
mi§ bulunsunlar. O harikulade d eh alarin t bundan sonra artik
Islamiyetin i'tiiasi yolunda sarf edeceklerinde jiip h e olunamazdi. i?te
bunun igindir ki Feth-i M ekke -Halid b. Velid'in yalmz ba$ma mukave-
metine ragmen- vukfl bulur bulmaz Hz. Peygamber bu dahiyi kuman­
dan tayin ediyor ve maiyetine kimi veriyor? Hz. Ebu Bekir'i!
Bir kere bu miihim te$ebbiis viicud-pezir oldu mu -yani Arap vah­
det-i milliyesi tefekkiil ederek kendi vicdamm, istikametini buldu mu-
artak Arap deha-yi azimi kendini binlerce senelerden beri ezen, dar, mu-
dik bir daire iginde tutan, o asabiyet-i cahileden ve vicdan-i milli mefku-
diyetinden halas edilmeyi hissetti, harika-niimun bir k u w e t ve ha$metle
saha-i cihana atildi. Ve biitiin cihani hayrete sevkedecek, biitiin tarih-i
be§eriyete bajka bir istikamet verecek harikalar ibraz etti.
Fakat biitiin bunlardan istihrac edilecek gayr-i kabil-i inkar ve te'vil
bir hakikat vardir ki o da islamiyetin kavmiyet esasini yikarak degil onu
temin ederek i'till etmi§ oldugundan ibarettir. islamiyeti saha-yi cihana
atmadan e w e l islamiyetin ba;inda bulunan Araphk vahdet-i milliyesini,
Araphk bunye-i m illiyesini kurm ak icab ettigini takdir ettiler. Ve
islamiyet milliyeti ezmekle degil, onu tesis ederek ona istinaden yuriidii
ve bu yolda Islam banilerine karji <;ikmi$ en birinci, en metin mania asa­
biyet idi. Araplar arasinda ahiret, kabile belasi idi ki A raplann uhuw et-i
milliyelerine mani olmakla beraber Arap vicdan-i millisinin fuuri bir su­
rette te$ekkiiliine bir sed te jk il ediyordu. Gerek Hazreti Resul-i Ekrem
ve gerek ashab-i kiram ifin , en birinci ve en biiyiik miibareze §u hal ile
ugra$mak ve Arap vahdet-i milliyesini te?kil eylemekten ibaretti. Miiba-
reze bazan oyle tahammul-fersa bir hal kesb ediyordu ki Kur’an-i Azi-
mu'5-fan bile A'rabiligi, asabiyeti telin, tekfir ediyor!
Binaenaleyh asabiyeti kavmiyetle, milliyetle kan$tirmak, islamiye­
tin du§man-i cam olan kabile ve a jire t hallerini yine islam iyet iqin
istinadgah tejkil etmi$ olan m illiyet ve kavm iyetin aym zannetmek
Islamiyet nokta-i nazanndan bile azim bir hatadan bajka bir §ey addedi-
lemez.
Milliyet ve vahdet-i kavmiye uzerine teessiis etm ij olan islamiyet
asabiyete karji galebe qalarak bir muddet A raplan ju u ri bir vicdan-i
milli etrafinda toplamakla Arap dehasina azim bir saha a?ti ise de, maat-
teessiif asabiyet belasini tamamen kaldiramadi. Hazret-i Resul-i Ekrem
TORKlYBD E tSLAMCIUK DO^tTNCEfii

ve ashab-i kiram ;u belaya karji iki tiirlii silahla mucadele ediyorlardi:


Birisi "telkinat", digeri ”kuw et". Bir taraftan ayet-i kerime nesaih ve me-
vaiz, diger taraftan cihad bu iimniyenin husulii ifin istimal olunan vesi-
leler idi. Fakat hususiyet, asabiyet belasi o kadar kokle$mi$ idi ki bu si-
lahlar bile kdfi olamadi. Asabiyet ba$mi kaldirmaya her daima miiheyya
idi. Kendisi ifin musait hifbir ftrsati gefirmedi.
Ezciimle m eselJ Hazret-i Resul-i Ekrem'in vefah miinasebeti ile $u
beliyyenin iki surette yeniden tezahur ettigini goriiyoruz: Hazret-i
Resfll'un viicud-i miibarekleri meydanda iken bile Sakife-i Beni Said'de
muhacirler ile ensar veyahut tabir-i digerle Mekkeiiler ile Medineliler
arasina dii§mii$ niza’lar ve aym zamanda Arabistan'in muhtelif noktala-
nnda miitenebbilerin, irtidadlarin zuhuru eski asabiyetin, kabile ruhu-
nun yeni vahdet-i milliye cereyamna karji zuhurundan bafka bir jey de­
gildi. Zat-i Hazret-i Risaletpenahi bu yeni cereyamn, yeni ruhun ve vah­
det-i milliyenin miimessil-i z!-hayati idi. Onun vefati eski temayiilat ve
hissiyatin iade edilebilmesi iimidini tevlid etti. Fakat islamiyetin bajinda
Hz. Muhammed'in (s.a.v.) ruhu ile ruhlanmij, butiin imanlan, kalp ve
dimaglan ile aym gayeye sanlm jj azimkar, muktedir, duhat bulunuyor-
du: Hz. Ebu Bekir'in, Faruk-i Azam'in (Hz. Omer, i.K.) sen ve azimkar
tedbirleri ile asabiyet yilamrun baji yeniden ezildi. Yeniden gerek telki­
nat ve gerek ku w et sayesinde Arap vahdet-i milliyesi temin olundu ve
binlerce senelerden beri iddihar-i ku w et etm ij olan Arap deha-yi millisi
ve vicdan-i millinin sevk ve tahriki ile dunyamn bir ucundan dbiir ucu-
na kadar yayildi. Hz. Faruk-i Azam zamamnda -ki Arap vahdet-i milli-
yesinin en yiiksek zamamdir- fiituhat-i islamiye bugiinkii islam
aleminin hemen hududunu buldu. Fakat asabiyet ejderhasmin cam alm-
mami$ti. Arap hayatmin muhtefi kojelerinde saklanarak zuhur etmek
ifin firsat ariyordu. Hz. Osman zamamnda islamlar ifine sokulan nifak,
Beni Umeyye ve Beni Hajim kavgalan, o ejderhamn yeniden zuhuru
Ssdnndandir. Eski A'rabilik yeni ve bafka bir fekil ve surette ricat edi­
yordu. Maatteessiif Hz. Zinnureynde (Hz. Osman, i.K.) ju asabiyet ej-
derhasim ezmek ifin Faruk-i Azam'da oldugu kadar ne kuwet-i kalp, ne
tedablr-i musibe buluyoruz. Bundan dolayi kesb-i kuwet eden eski asa­
biyet tamamen ihya ediliyor, yeni ruh ve esasla penfelejmeye koyulu-
yor. Artik vahdet-i milliye bozulmu$, Arap kavmiyeti asabiyet saiki ile
parfalanmif, intizam-i ahenk yerine azim, feci, kanli bir anar$i, bir her-
ciimerc devri kaim olmu$tur. §oylece bozulmuj olan Arap vahdet-i mil­
liyesi Islam tarihinin ne kadar kanh ve elim sahi/elerini viicuda getirdi.
590 EKLER

Hz. Osman'in fehadeti, Cemel, Siffln, Nehrevan muharebeleri. Hz.


Ali'nin fehadeti, ajere-i miibeffere (hayatta iken Cennetle miijdelenen
on sahabi. i.K.) ricalinden bazilanmn yekdigerlerini tahkir ve tehdit et-
meleri, al-i aba'nrn Kerbela diyarinda susuz ve kefensiz kesilmeleri, it-
ret-i Resul'iin (itret: akraba, ehl-i beyt, I.K.) fiplak develer uzerinde so-
kak ve pazar dolajhnlmalan hep o riicik etmif olan asabiyetin tecelliya-
tindan idi. Olen, oldiiren, tahkir olunan, tekfir ve telin edilen hep Mus­
luman idi, hep Arap idi. Ve hatta islamiyetin bafinda bulunmuf, vakti
ile islamiyete pek biiyiik hizmetler ibraz etmif olan zevatti. Ldkin mef-
kure degifmifti. Vahdet-i kavmiye ve milliye yerine asabiyet-i kadime,
vicdan-i milli yerine kabile, afiret vicdani kaim olmuftu. Kalpler ve di-
maglar uzerine hakim olan saik -Araplik degil de-beni filan ve beni filan
mefkuresidir.
Filhakika bu beni filanlar da islamiyet ifin faliftiklanm ileri siirii-
yorlardi ve iddialannda samimi ve sadik idiler. Lakin saik ve miiessir
Araplik olmayip kabile oldugu ifin -mesaileri ifte yukarda arz ettigimiz
kanh sahifeleri tevlid eden- anarfiye miincer oluyordu. Vakia gerek Beni
Umeyye ve gerek Al-i Abbas kendilerini o mevki-i biilend-i hilafete go-
turmiif olan asabiyete karfi fikmak luzumunu bilahare hissettiler ve
hatta bu yolda en fedid tedabire bile miiracaat eylediler. Haccac b. Yu­
suf lar, Ziyad b. Umeyyeler bu iimniyenin husulii ifin Kabe-i Muazza-
ma'yi manciniga tutmaktan, Medine-i Miinevvere'yi yagma ettirmekten,
birfok ashab-i kirami kati ettirmekten, zindanlarda furiitmekten bile te-
vakki eylemediler. Lakin beyhude yere bunlar kendilerini mevki-i ikbale
goturmiif olan esasa karfi mucahede ettiklerinden mesaileri semeredar
olmadi. Herciimerc ve anarfi gittikfe tezayiid etti ve bilahare Arap haki­
miyetine nihayet verdi. Biitiin muverrihlerin fehadeti ile sabitdir ki hat­
ta hudut uzerinde mucahede eden Araplar bile bu asabiyet belasim ora-
ya kadar kendileri ile beraber tafiyordular. Bir kabileye mensub firka ef-
radi diger kabile efradim fekemiyordu. Muverrihin-i islamiye arasinda
isabet-i fikriyesi, mifuz-i re'y ve kuwet ve malumati ile temeyyiiz etmif
olan ibn Haldun, o mefhur Mukaddime'sinde bu asabiyet belasinin Arap
ve islam mukadderati uzerinde icra etmif oldugu netayic-i elimeyi uzun
uzadiya tedkik ve mutalaa eylemiftir. Bedihi ve afikardir ki Araplar
Islamiyetin her feyden ew el tesis ve temin etmek istemif oldugu o vah­
det-i milliye, o kavmiyet mefkuresine sadik kalmif olsaydilar tarih-i
Islam tamamen bafka bir vadide cereyan etmif bulunurdu.
Z annediyom z ki inkan gayr-i kabil olan vekSyi-i tarihiyenin tahli-
linden istihrac ettigim iz fu netayici N aim Beyefendi cerh ve redde kal-
TORKlYE DE ISLAMCIUK D A N C E S !

ki$mayacaktir. Mesele gayet vazihtir. Musluman Araplar vahdet-i milli-


ye esaslanna sadik kaldikfa aralannda azim bir ahenk, bir intizam, bir
devam olmakla beraber deha-yi millinin en yiiksek ve en vasi' tezahiira-
tina nail oldular. Fakat ju esas bozulur bozulmaz yine ayni musluman
Araplar, o dehanin feyz ve bereketinden mahrum kalmaya bajliyorlar.
Islamiyetin en birinci te^ebbusu $u vahdet-i milliye esasini temin eyleye-
rek, onun sayesinde feyizdar olan Arap deha-yi millisini din-i miibinin
i'lasinda istihdam eylemekten ibaretti. islamiyet ibtida-i emirde }u mak-
sadina nail olarak harikalar gosterdi. Fakat bilahare dii$man-i cam olan
asabiyet yine kendisine galebe falarak vahdet-i milliye fiiyuzatindan
mahrum ettirdi.
Naim Beyefendi'nin kendi fikirlerini teyid maksadi ile zikrettigi
ayet ve hadisler bizce o fikrin tamamen hilafim isbat ediyor. Yukanda
da arz ettigimiz gibi mezkur hadis ve ayetler arasinda zem ve nehyi ifa­
de edenlerden hifbirisinde '’kavm" kelimesi kullanilmami$tir. Kavm ye­
rine asabiyetten bahsolunuyor. Naim Beyefendi $u iki keiimeyi kariftir-
mak istemif ise de islamiyette bile aralanndaki azim farklar ajikar iken
bunun fahi$ bir hatadan ibaret oldugu bedihidir. Zikrettigi ve "kavm"
kelimesini muhtevi bulunan diger ehadis ve ayatta ise zem ve nehyden
eser bile yoktur. Bunlarda yalniz islam akvami arasinda asabiyet ve hu-
sumetin caygir olmamasi, islamlann bir uhuwet-i diniye ile yekdigerle-
rine merbut oldugu zikr ve emr olunuyor. Lakin hifbirisinde islamiyette
kavmiyet ve milliyet yoktur. Bilakis mezkur ehadis ve ayat bu kavmiyet-
leri zikr etmekle bile onlann mevcudiyetlerini, hakk-i hayatlarmi itiraf
etmif oluyor. Zaten ba§ka surette olamazdi. Din-i mubin-i islam tabiat-i
ejya hilafinda hareket etmemijtir. Tabiatta bunca muhtelif kavimlerin,
lisanlarin mevcudiyeti elbette bir kelimeye miisteniddir. Buna karfi
islamiyet fikmamijtir ve fikamazdi. Taht-i tabiiyyet-i islamiyete dahil
olm uj bulunan gayr-i muslimler hakkinda je r’-i ferifin ahkami malum-
dur. Bunlann ne dinlerine, ne lisanlanna ve ne sair hususat-i kavmiyele-
rine tecaviiz caiz degildir. islamiyeti kabul etmij olanlara gelince bunlar
hakkinda evvelkilerden daha fed id bir muamele etmek elbette §ari-i
Mukaddes'in hatir ve hayaline bile gelemezdi. Bunlar islamiyeti kabul
etmekle kendileri ile Araplar vesair Miisliimanlar arasinda bir i$tirak-i
vicdan, bir rabita-i maneviye, bir uhuwet-i diniye zaten husule gelmif­
tir. Bu rabitayi tefdid eylemek, onu ihlal edecek hifbir fiil ve harekette
bulunmamak o vicdamn zaten mukteziyatindandir. Fakat islamiyeti ka­
bul edenlerin ayni zamanda da kavmiyetlerinden, Jisanlanndan vesair
592 EKLER

hususat-i milliyelerinden vaz gefecekleri hakkinda je r ’-i §erifte hifbir


emir yoktur. MeselS hifbir ayet, hadis ve rivayette Farsller Faris! lisamn-
dan, Farisi tarz-i tefekkiiriinden, tarz-i m aijetinden, Tiirkler Turk lisa-
nindan, Tiirk tarz-i tefekkuriinden, Tiirk tarz-i mai$etinden vazgefecek-
ler diye bir ijaret mevcud degildir. Var ise muhterem Naim Bey goster-
sinler! Halbuki yukarda izah ettigimiz iizere lisan -tarz-i tefekkiir, tarz-i
tahassiis ve mai$et- kavm iyetin miihim esaslanndandir. islam iyet
islamlardan dine sadik ve u h uw et-i islamiyeye merbut kalmalaruu ta-
leb eder; fakat kendi kavmiyetlerinden, kendi hususat-i zatiyelerinden
vazgefmeyi hifbir zaman talep etm em ijtir ve edemezdi. (fiinkii boyle
bir talep tabiatin hilafinda oldugu ifin teklif-i ma-la yutak olurdu.
Burada biz Naim Beyefendi'nin ikinci esas noktasina temas ediyo-
ruz. Mu$arun ileyh diyor ki: Madem ki u h uw et-i islamiyeye riayet vazi-
fedir. Kavmiyet fikir ve hissi §u vazifenin hilafi ve aksidir. fiin k ii ak-
vam-i islamiye arasina ihtilaf saliyor, musluman lari yekdigerinden ayi-
nyor, vahdet-i islamiye bozuluyor.
Garibi ju du r ki muhterem muterizimiz $u fikrini isbat ifin -hayat ve
vekayie miiracaat ederek istifhadatda bulunmak yerine- yine hadislere
ve rivayetlere, ayetlere miiracaat ediyor. ittihad ve ittifaki, u h u w e t ve
beganeligi emir ve tavsiye eden ayetleri, hadisleri zikrederek kavmiyetin
$eran ve islam iyetfe men' olunduguna hiikiim veriyor. Ekser ayetlerin,
hadislerin boyle indi, keyfi tefsirlere tahammiilu olsaydi, hayatin fok
§uunatini herhangi bir ayete rabt ederek garib garib istihracatta bulun­
mak pek sehil olurdu. Mesela denilebilirdi ki: "Ey M iisliimanlar, zengin
olmayimz! Qiinku servetleriniz -ihvan-i dininizin hasedini celb edebile-
ceginden- aramza nifak d iijer. Halbuki dinimiz u h u w eti, miisavati emr
eylemijtir. Ey Miisliimanlar, Slim olmayimz, giydiginiz, yediginiz, ifti-
giniz feyler arasinda fark olmasin. (fiinkii yine hasedi celb eder, nifaka
sebeb olur." Hulasa uhuw et-i islamiye namina her §ey soylenilebilir.
Muhterem muanzinuz kurdugu kaziyeden mantiki neticelere var-
mak ifin bize ew ela kavmiyet cereyanlarmm zuhuruna kadar biitiin ak-
vam ve efrad-i islamiye arasinda bir uhuw et-i tammenin mevcud oldu­
gunu ve badehu mezkCir cereyanlarm zuhurundan sonra §u uhuvvetin
miibeddel-i nifak oldugunu isbat etmeliydi. Ve i§te biz de o zaman ken-
disi ile beraber "hakikaten kavmiyet cereyanlan isiamlar arasina nifak il­
ka etti, bu i$e uhuvvet-i islamiyeye mugayirdir. Binaenaleyh yalmz
jer'an degil vicdanen ve orfen de mezmumdur” derdik.
TtnuOYgDE tSLAMCIUK DO?UNCRSl M3

Halbuki muhterem Naim Bey ifte ju noktayi isbat edemez ve binae­


naleyh biitiin kaziyeleri mecruh ve sakimdir. Kendileri de pekala bilirler
ki u h u w et-i isllm iye bir gaye-i emel, bir mefkiiredir. Bu gaye-i emelin
saha-i hayatta tecelliyat-i fi'liyesi pek mahdud ve yalniz bir zihniyetin
tejekkiiliinden ibaret kalmi§tir. Bu zihniyet de bilhassa Islam dan bafka
aleme aid mesailde tezahiir eder. Mesela bir Musluman ne kadar Frenk-
perest olsa da Merake$'in Fransizlar tarafindan istilasini gordukte ister
istemez ifinden muteessir olur, teessiif eder. Lakin Frenklere karfi bile
ju zihniyet bir Qin miisliimamni mesela M erakefi miidafaa etmek ifin
sevk edecek derecede degildir. Musliimanlann kendilerine gelince haya­
tin cilveleri ve mukteziyati karfisinda fu zihniyet pek zayif, pek akim
kalmi^tir. Hz. Osm an'i $ehid eden Siileyman zan ediyoruz ki uhuvvet-i
Islamiye hakkmdaki 3yet ve hadisleri bizden daha iyi bilirdi. Keza yiiz-
binlerce Islam kaninin dokiilmesine sebeb olan Cemel, Siffin, Nehrevan,
Kerbela muharebelerinin bafinda bulunan Hz. Ai$e, Talha, Ziibeyr, Mu­
aviye, A m r b. As ve sair ruesa-yi Islam hakayik-i islamiyeye elbette biz-
lerden pek ziyade vakif idiler. Ve o giinlerden bugiine biitiin islam hii-
kiim etleri, kavim leri birbirleri ile farpi$a farpi^a gelm iflerdir Hangi
islim hiikiim eti ve kavm i vardir ki diger bir islam hiikiimeti ve kavmi
ile m uharebe etm em i; olsun! M efkiire, gaye, emel ba$ka §eydir, hayat
ba$ka! H ayatin mukteziyati karfisinda mefkiireler, emeller zebun kali-
yorlar.
Binaenaleyh uhuvvet-i isiam iyeyi kavmiyet cereyanlan ihlal ediyor
dem ek dogru olamaz. Bilakis hakiki milliyet cereyanlannin, u h u w et-i
Islam iyenin takviye ve tejd id i ve am eli bir fekil kesbetmesi ifin gayet
m iihim bir amil olacagina biitiin imanunizla kanaatim iz vardir.
V e filhakika: Evvelce de zikretm if oldugum uz tarif mucibince kav­
m iyet, m illiyet, nation ayni tarzda hisseden kitleye deniliyor. M iifterek
kavmi ihtisasatin en m iiessir amili ve menbai ise, yine arzetmi§ oldugu­
m uz vechile lisan ile dindir. Ve bu mahiyet-i bejeriyenin en miihim ve
en esash noktalanna temas ettigi ifin hayat-i be^eriyenin fekil ve sureti,
ihtisasat-i bejeriyenin tevelliid ve tekevviinii iizerine pek azim tesirat ic­
ra eder. ifte bunun ifin d ir ki elyevm bile kiire-i arzda mevcut insanlar
tarz-i m a ije t, usOl-i hayat, hulasa m edeniyet itibariyle iif kisma taksim
olunabilir: islim , H ristiyan ve Buda-K onfifyiis medeniyeti. §u iif alemi
yekdigerinden ayiran, onlara ihtiva ettikleri akvam arasindaki irk, lisan
ve derece-i irfan farklanna ragmen birer fahsiyet-i mahsusa bahfeden
amil elbette dindir. Bir Fransiz kendisine ne kadar dinsiz deree desin, ne
594 EKLER

kadar Hristiyanliktan aynlmak isterse istesin yine Hristiyanliktan miite-


essirdir, yine Hristiyanlik o iki bin senelik hakimiyeti, tesirati, izleri ile
onun uzerine icra-yi tesir eder, butiin hayatuu ihata eyler. Demek ki
kavmiyet, milliyet meslegini iltizam etmif olan herhangi bir zat kavmi­
yetin suret-i tefekkiil ve tekewiinii iizerine bunca azim tesirat icra eden
bir amili nazar-i dikkate almak mecburiyetindedir. Bedihidir ki bu 3mil
ne kadar ziyade muessir, faal, feyiznak, berekatdar olursa, aym nisbette
kavmiyet tekamul, teali etmif olur, aym derecede kavmiyet inbisat bu­
lur. Demek ki kavmiyet meslegini iltizam etmif olanlar ifin ister istemez
fu amili iltizam ederek onu miimkiin mertebe faal, miiessir, feyiz-nak ve
bereketdlr ettirmek, meslegin vezaif ve tekalifi ciimlesindendir.
islamiyet Tiirkiin dinidir, din-i millisidir, kavmtsidir. Tiirk
islamiyeti cebren, mahkAm, maglub olarak degil, hakim, galib olarak ka­
bul etmiftir. Bin seneden beridir ki Islamiyetin en agir yiiklerini omuzu-
na alarak tafimaktadir. islamiyet yolunda Tiirk her feyini unutmuftur.
Lisanmi, edebiyatim, iktisadiyatim ve hatta bazan mevcudiyet-i kavmi-
yesini bile! Tiirkii mefiyet-i ezeliye Altay daglanndan kaldirarak
Islamiyetin en felaketli gunlerinde o tarikat-i ilahiyenin imdadina sevk
eylemiftir. Ve zannediyoruz ki Tiirk fu vazifesini belaga ma-belag ifa et­
miftir. islim ve islamiyet karfisinda aim afik bafi yuksektir. Biz bu soz-
leri soylerken bize tniifahare ediyorsunuz diye itiraz olunuyor. Fakat di­
ger taraftan bizi bu sozleri soylemeye ayni muterizler icbar ediyorlar. Zi­
ra Tiirkfiiler kable'l-islam Tiirk tarihinden, Tiirk hayatindan bahsetmeye
koyulduklan zaman muterizler, "eski Tiirk dini olan §amanizme ibadet
ediyorlar" diye bagirmaya bafhyorlar. Bu gibi istinadat en menhir iftira-
lardandir. Bir Tiirkfii nasil $amanizme avdet etmek ister ki Tiirk tarihi-
nin en $anh sahifeleri islamiyet yolunda tsar ettigi kanindan tefekkiil et­
miftir. Bir Tiirkfii nasil eskiye ricat eylemek ister ki elyevm bile
Islamiyet havza-i medeniyeti dairesinde bulunan Tiirk akvami arasinda-
dir ki lisan, hissiyat, tarz-i maifet yani kavmiyetin en metin esaslan iti­
bariyle vahdet-i kavmiye muhafaza edilmiftir. Tiirkliik hissi, Tiirkliik
asan yalniz fu havza-i medeniyette sakin ve o medeniyetin sayesinde
baki kalmiftir. Miitebakisi bizden o kadar uzaklafmiftir ki aramizda bir
karabet bulmak ifin ilm-i mukayese-i elsinenin en derin tahlilatina mii-
racaat etmek lazim gelir. Binaenaleyh biitiin bu tarihi ve hayati
mutalaata istinadendir ki Tiirkfiiler islamiyeti bir din-i mill!, bir din-i
kavmi addediyorlar. Bir Arap ne kadar putperestlige avdet ediyorsa,
Oguz Han'dan, Cengiz’den, tanridan ve perilerden bahseden bir Tiirk
TOKKIYE'DE ISLjkMCIUK DOgtTNCESt 596

§amanizme o nisbette avdet eder.


I$te vicdan-i millinin, esasat-i kavmiyemn en metin zeminini tefkil
eden Islimiyetin i'till, inbisat, tekimulii, hakiki ve kendini bilir bir kav­
miyet oldugunu bi-hakkin takdir eden bir Tiirkfii ifin en yiiksek gaye-i
emellerden birisidir. Ve Tiirkfiilerin bugiinkii en miihim mesailerinden
birisini de ?u gaye tejkil ediyor. Bu nokta hakkinda takip ettikleri mesle-
ge ait seyredecegimiz beyana t sirasinda mufassalan izahatta bulunacagi-
mizdan fimdilik yalniz bununla iktifa ediyoruz ki islamiyet ne kadar in­
bisat bulursa, ne kadar yiikselirse, ne kadar teali ederse Tiirkliigiin de o
nisbette inbisat bulacagina, teali edecegine Tiirkfiiler kanidirler. Muhte­
rem Naim Bey'den soranz: Bugiinkii Turklerin binde kafi hakayik-i
Islamiyeye vakifdir? Binde kafi o uhuvvet-i islamiye hakkmdaki evamir
ve ahkami bihakkin idrak etmiftir? Degil yalniz Tiirkler, Araplar, Kiird-
ler, Hindular arasmda kafi idrak etmi$tir? El-yevm bu gibi cehalet ifinde
bogulan ?u efradi birbirine karji fikarmak ifin Turku Tiirk'le, Arabi
Arab'la veyahut bunlan yekdigeri ile penfelejtirmek ifin pek fok zah-
metlere ihtiyaf var midir? Halbuki ajagida izah edecegimiz vechile
Tiirkfiilerin esas vezaifinden birisi de islamiyetin ihtiva ettigi o yiiksek,
feyznak, bereketdar ahkami, evamiri birer birer senelerin terakiim etmif
oldugu hurafat altindan fikarak Tiirk kavminin kalb ve dimagina sok-
maktan ibarettir. Kavmiyetfiligin jerait-i esasiyesinden birisi de vicdan-i
milliyi fuuri bir hale getirmektir. Vicdan-i millinin de esasabndan birisi
Islamiyettir. Kefke bu hareket kaf batan ewel biitiin Islam akvami ara­
smda ba$Iami§ olsaydi! Herkes kendini tammif bulunsaydi! Emin olu­
nuz ki o zaman Amavutlugu bugiinkii musibetlere, felaketlere sokabile-
cek hifbir kuwet bulunamazdi.
Demek ki kavmiyet cereyam mahiyet itiban ile akvam-i islamiye
arasina nifak ve ihtilaf ika' edebilecek hifbir esasi ihtiva etmiyor. Bilakis
kavmiyet cereyam -biitiin akvam-i islamiyenin miifterek bulunduklan
ayni dinin i'tilasi uzerinde yuriidugii ifin- uhuwet-i islamiyenin hakiki
ve fiili bir surette tesisi ifin en miihim ve en esasli amillerinden birisidir.
Bunu boyle telakki etmelidir ve indi tevilatla ezhan-i avarru tedhif ettir-
meye kalkmamahdir.
Ahmet Agayef (Agaoglu), -islamda dava-yi milliyet", Turk yurdu. yii 3, a id VI,
sayi 10,». 2320-2329 ve yil 3, did V II sayi 11, s. 2381-2390 (1330/1914).
II

Musa Kazim Efendi'nin


Divan-i Harb-i Orfi'de Sorgulanmasi

Reis: Makam-i Me$ihat'a ne vakit tayin buyuruldunuz ve ne vakit


infisal ettiniz?
Musa KSzim Efendi: Efendim Makam-i Mefihat'a iki defa tayin bu-
yuruldum. Ewelkini bilemiyorum, tarihini unuttum. ikinci tayinim 1332
[1916] senesi Mayis 26'si nu yoksa Nisan 26'st mi idi iyi bilemiyorum. Ya
Nisan 26 ya Mayis 26'dir.
Reis: Ne vakit infisal ettiniz?
Musa Kazim Efendi: Mutereke'den az ew el. Yani Te$rin-i e w e l 13'te
[13 Ekim 1918] infisal ettim.
Reis: O vakte kadar ew elce de te?rif buyuruldu mu idi?
Musa Kizim Efendi: Nereye efendim?
Reis: Makam-i Mejihat'a bir daha gelmif mi idiniz?
Musa Kiztm Efendi: Hayir efendim. Birinci tayinim Balkan Muhare-
besi’nden ewel idi.
Reis: Hln-i intihabda muvafakat-i aliyyeniz alindi mi yoksa emr-i
vaki karfisinda nu kaldimz?
Musa K&zim Efendi: Hangi intihab efendim?
Reis: Me^ihat'a intihab buyuruldugunuz zaman.
Musa KMzim Efendi: Bu yakmda mi?
Reis: Evet.
TORKtYgDE I8LAMC1L1K DOffONCESt SOT

Musa KAztm Efendi: Tabi! efendim reyimi aldilar; reyim verildi. Ben­
deniz kd$kte oturuyordum efendim, rahatsiz idim. Sekiz seneden beri
tasallub-i $erayinden fok muzdaribim. Kojkte oturuyordum, geldiler
dediler ki: Hayri Efendi istifa etti, siz tensib olunuyorsunuz. Nasil olur,
hastayun, ben boyle jeyleri yapamam dedim, reddettim. Biraz a^agi yu-
kan konujtuk. Seniiizm eyiz, ew elki gibi olmaz dediler. Yalniz orada
oturursun, bir yere gitmezsin, seni bir yere kan^tirmayiz filan dediler.
Sonra du$tineyim dedim.Birkaf giin sonra, bir giin mii, iki giin mii son­
ra Mabeyin'den bir kltip geldi, bizi Mabeyin'e gotiirdii. Orada bize Me-
jihat'imiz teblig olundu. Biz de kabul ettik. Yani ewelce boyle bir istim-
zac vaki oldu. Sonra Mabeyin'e gittik, orada teblig buyuruldu, biz de ka­
bul ettik.
Reis: 1329 [1913] senesi ittihat ve Terakki kongresinde Heyet-i
Viikela'ya dahil olacak zevatin Meclis-i Umumi aza-yi tabiiyesinden bu­
lunmasi kararla§tinlmi$.
Musa KSzim Efendi? K ongrede degil mi efendim?
Reis: Evet. §u suretle o tarihten Miitareke zamanina kadar giizeran
eden eyyamda viikelalik eden Meclis-i Umumi'nin aza-yi tabiiyesinden
bulunduklan iddia olunuyor, boyle mi?
Musa KSzim Efendi: Efendim o sene, [13)29 senesi filvaki o fekilde
intihab edildi. Yani o §ekil kararlajtinlmij idi. Viikeladan bulunan zevat
aza-yi tabiiyeden madud idi. Bu boyle devam etti. 1332 Eyliil'iine kadar
devam etti. 1332 Eyliil'iinde kongre tekrar ictima etmij idi. O zaman
azalann hepsi intihab suretiyle oldu. Yani burada aza ikiye aynlmamif-
ti. Fakat adedi tenkis olunmu$tu. Ewelce 50 kijiye yakm bir yeydi.O za­
man 20 mi, 18 mi oldu. Bendeniz o intihablarda falan bulunmadim. Son­
ra mesmuSt olarak ijitiyordum. Zannederim 22 azadir ve onlar hep
muntehabdir. Aza-yi miintehabeden viikelalik mevkiinde bulunanlar da
yine aza-yi tabiiyeden olabilir. Maamafih hepsi de intihabla olmujtur.
Sonradan dahil olanlar olursa o aza-yi tabiiye sirasina gefiyor. Yani
kongre zamamnda mevcut olmayip da sonradan girenler aza-yi tabiiye
idadina gefiyor. Fakat o zaman mevcut olan aza artik aza-yi tabiiyeden
degil, aza-yi muntehabedendir.
Reis: ittihat ve Terakki Cemiyeti'nin nizamnamesi viikelanm aza-yi
tabiiyeden oldugunu soyliiyor.
Musa KSztm Efendi: ijte o 11J329 senesinde yapilan intihab olsa ge­
rek. O vakit dyle idi. Benim bildigim bu, yanli; varsa tashih ederim.
598 EKLbn

Hepsi miintehabdir, intihab suretiyle olmu^tur. Oyle zannediyorum.


oMaamafih yanli? varsa tashih ederiz.
Reis: Zat*i aliniz viikela olmadan ew el de Cemiyet'e intisabiniz var
mi?
Musa KSzim Efendi: Efendim, Cemiyet'e intisabim ilan-i Me$ruti-
yet'ten sonradir. Cemiyet'in bir ilmiye §ubesi vardi. O vakit dalniz de o
ilmiye $ubesi'nde bulunuyordum. Manastirli Ismail Hakki hoca mer­
hum, jimdiki A'yan reisi Mustafa Asim Efendi, birkaf ki?i o ilmiye §u-
besi'nde bulunuyorduk. Mejrutiyet'in menafiinden, fevaidinden ve jer'-i
$erife muvafakatindan bahs ediyorduk. Yani bu yolda talimat ve telki-
natta bulunuyorduk. Qunkii biz memleketimizin terakki ve tealisi ancak
mejrutiyetin tesis ve tatbiki ile olacagina kani bulunuyorduk. O nokta-i
nazardan fah§tik. O vakit birkaf sene falijtik. Biitiin kuwetim izle ug-
ra$tik. Me$rutiyet me$rudur, seriatimiz emretmi;tir, nehy etmemijtir.
Mejrutiyet usul-i mejveret demektir. Usfll-i mejveret 3y3t ve ehadiste
joyle zikrolunmujtur, boyle buyurulmu$tur diye anlattik durduk. Hiir-
riyetin manasi budur, uhuwetin manasi budur, i$te adalet $una derler,
buna derler,miisavat buna derler ve miisavat §uralardadir ve bunlar bir­
fok kuyud ile mukayyeddir. Mesela ahkam-i diniye ile mukayyeddir,
orf ve adet ile mukayyeddir ve daha birfok kuyud ile mukayyeddir. Bu­
nu halka anlatmak istiyorduk. Yani Avrupa'nin mejrutiyetini aynen tat­
bik etmesinler diye ugra$tik. Kitaplar yazdik, risaleler, makaleler ne?r et­
tik. Maksadimiz $er'-i jerif dairesinde memleketimizde bir usQl-i me$ve-
retin teessiisii idi. Bilhassa bendeniz firkalar aleyhinde f ok bulundum ve
islamda firka olamaz dedim. islam bir firkadir. Qunku Kur'an-i Kerim
musliimanlann karde; oldugunu beyan ediyor. Firkalardan ise husumet
tevelliit ediyor, binaenaleyh firka olmaz diye bendeniz fok bagirdim.
Sonra bana, canim bir yerde mejrutiyet oldu mu mutlaka firkalar ola­
caktir dediler. Ben de boyle me§rutiyete aklim ermedi ve ermiyor dedim
ve ondan sonra dogrusu o kadar fali§madim. Sonra boyle Avrupa'nin
me;rutiyetini aynen tatbike kalkijinca niza ve nifak meydan aldi. Bunu
tabii ben isteyemezdim. Miislumanlar yekdigerinin aduw-i ekberi oldu.
Bunu tabii istemezdim. Bu ne meslege, ne makama, ne de jahsima yaki§-
mazdi. Binaenaleyh artik o ijlerden vaz geftim. Kendim, kendi halimde
ugra$ma|a ba$ladim. Fakat firkalar bizi boyle ara sira mevkie getirdi.
"Gelmeyeydin" sual-i mukadderi tevecciih eder. Hizmet eyleyeyim
diye geldim. Qah§hm ve zannediyorum ki hizmet de eyledim. Yani ben
bulundugum zamanlarda memuriyet mevkiinde vazifemde kusur etme-
TORKtYE DE ISLAMCIUK DO^ONCESl 699

dim. Ben usfll-i mefrutayi $er'-i jerife muvafik bir surette tatbike fahj-
tun. Buna delilimiz vardir ve tahkik buyurabilirsiniz. Ben hifbir zaman
muvafik, muhalif meselesini mevzu-i bahs etmedim. Filan.muvafiktir, fi­
lan muhaliftir sbziinii katiyen soylemedim ve onu dii$unmedim. Fetva-
hane'de ittihat ve Terakki'ye mensup be$, alti kiji yahut sekiz kiji var,
iist taraf seksen kijiye karibdir ki hepsi muhaliftir. Ben hifbir tanesini
azletmedim. Mademki sizin ittihat ve Terakki'ye intisabiniz yok, bura-
dan def olun diye hifbirini kogmadim ve hepsi hakkinda siyyan mua-
mele ettim ve hepsini layik oldugu mertebeye isal ettim.
Daha afik bir mis31 mejhur [AhmedJ Rasim (Avni) Efendi. Rasim
Efendi'yi herkes bilir. 31 Mart hadise-i irticaiyesinin -biz ona irtica diyo-
ruz siz ne derseniz deyin- 31 Mart hadisesinin kahramam Rasim Hoca.
Divan-i Harb-i Orfi onu o zaman miiebbet kiirege mahkum etmijti. Bil­
mem nereye nefy etmiflerdi. Malum-i devletiniz, Kamil Pafa kabinesi
zamamnda afv-i umumi fikti. O vakit Rasim Hoca da afv olunmuftu.
Oradan Misir'a gitmif, Misir’da oturmuj. Bidayet-i harpte buraya gel-
mi?. Galiba harbin birinci senesi idi. Kdfke gelmif. Bendeniz yine o za­
man hasta ko$kte oturuyordum. Ben buraya geldim dedi. fiinkii beyni-
mizde eskiden beri bir hukuk var, ben onun hocasiyim. Benden ders
okumuf yani aramizda talim taallum, hukuk-i talimiye ve taaliimiye
vardir. Tabii bize miiracaat etmeyip kime gitsin. Geldi, ben geldim, fim­
di ben ne yapacagim, benim maafim da kesilmif, maafimi da vermiyor-
lar, ben ne yapacagim dedi. Vallahi elimde bir jey yok, ben burada
menkub oturuyorum, elimden bir fey gelmez, resmen miiracaat edersin,
olmazsa bakalim elimden gelen $eyi yapanm dedim. Yani yapsam yap-
sam fahsen muavenet yapanm, bafka bir fey yapamam. Sonra muvaffak
olamadi, maafini istirdada muvaffak olamadi, kaldi. Aradan iki sene
gefti. Biz tekrar makam-i Mefihat'a geldik. Geldi, ifte siz makama geldi-
niz, ben maafim ifin geldim dedi. Maafim iade ettik. Sahn Medrese-
si'nden 2.000 guru? maafla bir ders verdik. Hala orada mtiderristir. Bun­
dan dolayi bir taraftan bir tenkide de ugramadim, bana nifin yaptm de-
mediler. Eger ben oyle muhalif falan meseleleri takip etseydim Rasim
Hoca'ya ne ders verebilirdim ve ne de maafim iade edebilirdim. Ben bu­
nu yapmifimdir, bu meydandadir. ifte goriiliiyor ki bendeniz katiyen ve
katibeten muhalefet, muvafakat meselesini nazar-i itibara almij bir
adam degilim ve benim biitiin mefguliyetim dini ve ilmidir, ben bafka
bir feye karfi katiyen kanfmamxfimdir ve kanfmam da. Mesele bundan
ibarettir.
600 EKLER

Reis: Meclis-i Umumi azasi bulunmak itibariyle mukarrerati kabul


etmek mecburiyeti varmi? oyle mi?
Musa KAzim Efendi: Efendim o yanli?, dogrusunu tabii soylemege
mecburum. Esasen dogrudan bafka bir $ey soyleyemem. O benim sifati-
mauymaz.
Reis: Tabii.
Musa KAzim Efendi: Meclis-i Umumi nizamnamesi manziir-i devleti-
niz olmuftur.
Reis: Evet.
Musa Kazim Efendi: Kongre ifin falifmiflar. Sonra bir de kongre...
Reis: Yorulmayuuz, bu husus malum.
Musa KSzim Efendi: Evet. Kongreden fikan bir fey olursa, progra-
min bazi maddesini tadil lazim gelirse tadil eder, nizamnameyi ihzar
eder.
Reis: Bendenizin isttzah ettigim hususat, Meclis-i Umumi'nin mu-
karreratinda bulunmayanlar da o mukarrerata mutavaata mecbur im ij-
ler.
Musa Kazim Efendi: Hayir efendim, oyle bir §ey yoktur. O dogru de-
gildir. Onlar birer tekliften bafka bir fey degildir. Mukarrerat-i sahiha ve
mutebere Meclis-i Mebusan'da ittihaz edilir...
Reis: Meclis-i Mebusan bafka efendim. §imdi Meclis-i Umumi'de
bir ?ey miizakere ediliyor. Ekseriyetle karar verildigi gibi o mukarrer
olan husus Meclis azalanmn kaffesince fayan-i viisuk imif.
Musa Kdzim Efendi: Zannetmem, oyle fey gormedim. Ekseriyetle
olur.
Reis: Evet ekseriyetle, yani o mukarrer olan maddeye riayet etmeye
azalar mecbur imif.
Musa Kdzim Efendi: Mecbur degildir efendim. Nifin mecbur olsun?
Isterse, kqndi ictihadina muhalif ise oraya kendisi gitmez.
Reis: O vakit istifa etmesi lazim gelir diyorlar.
Musa Kizim Efendi: istifa eder, gitmez.
Reis: Evet, istifa etmedigi halde kabul etmif addolunur degil mi
efendim.
Musa KSztm Efendi: Efendim, malum-i aliniz mefrutiyette bunlar
vSrid degildir. Mefhur Gladston'Ben 30 senedir parlamentolarda bu-
TOWdYE'DE tSUMCIUK D0$0NCE8l 601

lundum, hifbir zaman kendi fikri me muvafik rey vermedim" demif.


Ekalliyet daima oyledir, ekalliyette kalir, fakat yine ittiba eder. Ekaliyi-
yetin ekseriyete ittibai zaruridir. Ya o partiden fikar, gider veyahut ken­
di reyinin hilafi olur. O mumkiin degil.
Reis: ifte bundan dolayi Meclis-i Umumi'ye atfolunan ceraimde,
miizakeresinde bulunmayanlann dahi ekseriyetle verilen karara muta-
vaata mecburiyetten dolayi, medhaldar oldugunu iddia ediyorlar.
Musa KAzim Efendi: Hayir efendim, katiyen diinyada oyle bir kanun
yok efendim. O ne akla sigar ne de...
Reis: Arkadaflanniz o mukarrerati kabul etmek mecburi oldugu
ifin kabul etmeyenler istifa edip fekilmek lazimdir dedi.
Musa Kdztm Efendi: Kabul etmezse istifa eder. Ne gibi karar anlami-
yorum ki efendim.
Reis: Her ne husus hakkinda olursa olsun.
Musa KAzim Efendi: Efendimiz, bu Meclis-i Umumi hakikaten zan-
nolundugu gibi degil ki! Ne diyeyim, size nasil anlatayim. Meclis-i
Umumi vallahi maskarahktir. Hatta bir giin hatinmdadir: [1J329 sene-
sinde idi. Hiiseyin Cahit; canim efendim bunun vazifesi yok, ifi yok, gii-
cii yok, nedir bu, ne yapiyor? Bunun ifi yok, bunu lagvedin, bu maska-
ralik demifti. Katiyen hatinmda. Hakikaten de oyle idi. Bunlar hif...
Reis: Fakat oyle olmadiguu bazi vekayi hatira getiriyor.
Musa K&zim Efendi: Pafam benim bildigim budur.
Reis: Mesela Harb-i umuminin bidayetinde Meclis-i Umumi reisi
olan, Heyet-i Viikela reisi bulunan Said Halim Pafa hazretleri Meclis-i
Umumi azalanyla viikelayi tefkil eden zevab yalisma davet etmif...
Musa KBzim Efendi: Meclis-i Umumi azasini degil pafam, Merkez-i
Umumi azasini davet etmiftir.
Reis: Evet, Merkez-i Umumi ile viikelayi davet etmif. Orada muha-
rebenin mazarratmdan edille-i adide ile bahs etmif. Devlet-i Aliye-i Os-
maniye ifin bftaraf kalmak en iyi bir vaziyet oldugunu dermiyan etmif.
Musa K&zvm Efendi: Evet, oyle diyorlar.
Reis: Ve pek fok faliftigim halde Merkez-i Umumi azalanni iknaya
muvaffak olmadim diyorlar. $u halde reis-i hiikiimet olan, kabine reisi
olan zat Merkez-i Umumi azalanni iknaya kendisinde bir mecburiyef
gormuf. Onlan ikna edemediginden dolayi h5h nS-hah muharebeyi ka­
bul ettim diyor.

You might also like