You are on page 1of 84

ktüel

Mitosun Gizemi

Temmuz - Ağustos 2019 / 70 / 20 TL / Kıbrıs 22 TL


70
ISSN 1307-5756

9 771307 575003

Aktüel Arkeoloji 1

TANRIÇA İNANNA İLE ATHENA - ERLİK VE ÜLGEN - GILGAMIŞ VE OIDIPUS - KAHIN TEPE -DOĞUDAN BATIYA TANRILARIN DÖNÜŞÜMÜ
2 Aktüel Arkeoloji
Sürdürülebilirlik
Raporumuzu
okumak için:

Aktüel Arkeoloji 3
Editörden...
UYGARLIĞIN GÖÇEBE HAFIZASI MITOSLAR
Belki de son 12 bin yılda hayal etmeyi unuttuk. Toprak esir aldı
bizi. Hayallerimizin yerini ise endişelerimizin arasına sıkıştırdı- AKTÜEL ARKEOLOJI BASIN
ğımız geleceğimiz aldı. Geriye tekdüze bir uygarlık kaldı. Hayal YAYINCILIK TURIZM ORG. LTD. ŞTI
www.aktuelarkeoloji.com.tr
etmeyen, öteki bir uygarlık… Yazı Işleri Müdürü Murat NAĞIŞ
muratnagis@aktuelarkeoloji.com.tr
Öncesinde yabandık. Sınırsız bir dünya, sınırsız bir evrenin or-
Yayın Koordinatörü Ayşe TATAR YILDIZ
tasında varoluşumuza, dünyaya, evrene, doğaya ve yaşama dair aysetatar@aktuelarkeoloji.com.tr
hikayeler, mitoslar, söylenceler hayal eder, bunları birbirimize ku- Görsel Yönetmen İsmail YILDIZ
laktan kulağa anlatırdık.  Enkidu olmak, yaban olmak, Gılgamış grafik@aktuelarkeoloji.com.tr

olmaktan daha heyecan verici gelmiştir bu nedenle. İçinde yaşa- Dijital Pazarlama ve Sosyal Medya Umut Furkan ÇITAK
umutcitak@aktuelarkeoloji.com.tr
dığımız dünya ve evren tüm yabanlığı ile beslediği hayallerimizi
Reklam ve Halkla Ilişkiler Çiğdem SÖZEN
mitoslara gebe bırakmıştır. Göbekli Tepe böyle doğmuştur. Doğa- csozen@aktuelarkeoloji.com.tr
nın ve evrenin tüm yabanlığını görürüz onda ama anlayamayız. Fotoğraf Editörü Aykan ÖZENER
fotograf@aktuelarkeoloji.com.tr
Tüm gizemi ve yabanlığı ile bir hayal gibi bu yeni uygarlığın üze-
Çeviriler Ayşe TATAR YILDIZ
rinde gezinir Göbekli Tepe...
Stajyerler Berfin ÇAKAR, Serhat DÖNMEZ
Göbekli Tepe’yi anlayamıyoruz. Çünkü, doğaya, diğer canlılara,
evrene, yerin altına ve üstüne düşman bir uygarlık Göbekli Tepe’yi
ARKEOLOJI TRAVEL
nasıl anlayabilir? Nasıl hayal edebilir akrebi, yılanı, kuşları; ne an- www.aktuelarkeolojitravel.com
latabilir artık düşman bildiklerimiz bize? İnsan yaban iken içinde info@aktuelarkeoloji.com.tr

yaşadığı dünya insanın dostuydu. İnsan doğanın bir parçasıydı,


ARKEOLOJI DÜKKANI
sahibi değil. On binlerce yıl doğaya, yaşama ve evrene dair mitos- www.arkeolojidukkani.com
lar, hikayeler ve efsaneler ürettik. İnsan bu mitosların bir parçası Proje Koordinatörü Tuğba Nur Kula
oldu, kahramanı değil. Şimdi turnaları öldürüp Göbekli Tepe’nin tugbanurkula@arkeolojidukkani.com

turna betimlemelerini anlamaya çalışıyor, neslini tükettiğimiz


hayvanların bize hikayeler anlatmasını hayal ediyoruz... AKTÜEL ARKEOLOJI YAYINLARI
www.aktuelarkeolojiyayinlari.com
Mitos ağacın köküdür. Ortak zenginliktir. İnsanlığın hayali ve ha-
Yazınsal ve Görsel Katkıda Bulunanlar
fızasıdır. Mitos insanlığın yaban halidir, saftır, karışıktır. Mitos gö- Prof. Dr. Ahmet Ünal, Prof. Dr. İsmail Gezgin, Doç. Dr. Selim
çebedir.  Mitos sahipsizdir. Her coğrafya mitosu sahiplenir, kendi- Ferruh Adalı, Dr. Öğr. Üyesi Derya Yılmaz, Dr. Öğr. Üyesi Hazar
Kaba, Dr. Öğr. Üyesi R. Volkan Çoban, Dr. Nurperi Ayengin,
ne göre değiştirir, şekillendirir, bezer ve kulaklara üfler. Kulaktan Hüseyin Tekerek, Murat Erdin, Orhan Ölmez

kulağa zenginleşir, sonra döner; ilk çıktığı köke döner. Yani insana
geri döner. Mitoslarla kültürü keşfederiz, coğrafyayı tanırız, köke Kapak Görseli
Pentheus’un öldürülüşünü tasvir eden fresk. Pompeii MS 79
ulaşırız.
Din yokken, tanrı yokken, mitoslar vardı. Gökyüzünde yıldızlar Yönetim Yeri
Bereketzade Mahallesi, Camekan Sokak, Pepo Apartmanı
vardı, parlayan güneş, içinden geçtiğimiz orman, altında dinlen- No:1 D:4 Galata, Beyoğlu, İSTANBUL
İstanbul (+90) 212 244 25 02
diğimiz ağaç, gece uyuduğumuz mağara, aşamadığımız yüce dağ- www.aktuelarkeoloji.com.tr - www.arkeolojidukkani.com
lar, serin suyundan içtiğimiz nehir ve karnımızı doyurduğumuz info@ aktuelarkeoloji.com.tr

diğer canlılar; bunlar kutsal ve değerliydi yaşam için. Bu nedenle ISSN 1307 5756
kutsal ırmak, kutsal dağ, kutsal hayvan olarak tanımladık her bi- Dağıtım TURKUVAZ DAĞITIM PAZARLAMA A.Ş
rini. Mitoslar, insan ile doğanın varlık ilişkisinin anlatısıdır, birbi-
Basım Yeri
rini tamamlayan bir ilişki. WPC Matbaacılık San. Tic. A.Ş.
Osmangazi Mah. Mehmet Deniz Kopuz Cad.
Hasankeyf için son bir umut...Hiçbirşey için geç değil, Hasankeyf No:17 Esenyurt / İSTANBUL
Telefon: (+090) 212 886 83 30 / Sertifika No: 35428
hala yarınların mirası olabilir.
Yazıların tüm sorumluluğu yazarlara aittir. Derginin dili Türkçedir,
Hayal etmeniz dileği ile iyi okumalar. 2 aylık süreli yayınlanır, basın meslek ilkelerine uyar. Tarih, Kültür Sanat
Arkeoloji konularında yayınlanır. Yayın çalışmaları ve yönetim-idari
MURAT NAĞIŞ çalışmalar kişilerin gönüllü katılımı ile gerçekleşmektedir. “Aktüel Arkeoloji
Dergisi’nin yayın projesi TÜPRAŞ’ın desteği ile sürdürülmektedir” .

4 Aktüel Arkeoloji
İÇİNDEKİLER

06 HABER 34 R. VOLKAN ÇOBAN


• İş Bankası’ndan Teos Antik Kenti Kazısına Destek Türk Mitolojisinin Karanlık ve Aydınlık Yüzleri
Her ne kadar Altay Toplulukların tarih sahnesine çıkışı
• Akdeniz’in En Büyük Arkeolojik Girişimi Sagalassos Kalkolitik Çağa, yani günümüzden yaklaşık 7 bin yıl ön-
• Karadeniz’de Prehistorik Bir Yerleşim: Kahin Tepe cesine dek uzansa da Türk Şamanizm’i olarak da bilinen
Tengricilik bundan binlerce yıl, natürist ve animist geçmi-
• Seramik Araştırmaları Dergisi Yayın Hayatına Başlıyor şi ise on binlerce yıl daha eskidir.
• Fatih’in Kayıp Kitabesi
• Soli’nin Altın Yaprakları 44 İSMAİL GEZGİN
Gılgamış ve Oidipus
20 SELİM FERRUH ADALI Eski Yunanca mythos insani yaratıcılığın en karmaşık
icatlarındandır. İnsan olan doğadan ayrılarak kaybettiği
Mitolojinin Kökenleri ve Yayılımı kimliğini yeniden inşa edebilmek, dilediğince kendini
Mit nedir? İnsan ne kadar zamandır varsa mitler de o kadar eski
tanımlayabilmek amacıyla dilin kıvraklığını kullanmıştır.
ve gizemli. İnsanların en eski ve önemsedikleri, toplumda sürekli
İnsanın kendisini ve içinde yaşadığı dünyayı tanımlayan
başvurdukları anlatıları kapsıyor mitler. Bir bakıma da toplumlara
dışarıdan bir bakışla “mit” denmiş, modern bilimin kabul etmedi- anlatılar (mythoslar), varoluş sancılarını biraz olsun din-
ği mitoloji sahası kastedilmiştir. diren dilsel öykülerdir.

52 AHMET ÜNAL
28 DERYA YILMAZ Eski Anadolu Mitlerinin Kökenleri
Doğudan Batıya Tanrıların Aktarımı Uzun yıllar insanları avutan, hatta uyutan ama aynı
Tanrıların doğudan batıya tam olarak nasıl dönüştüğünü belir- zamanda insanların hayal ve ruhlarını besleyen, onları
lemek oldukça güçtür. Dönüşümün detayları nasıl olursa olsun, eğlendiren, yeni uluslar kadar husumetler ve savaşlar da
kesin olan şey arkeolojik ve filolojik kaynakların ışığında doğudan yaratan mit tarih midir, masal mıdır, safsata mıdır, yoksa
batıya bir aktarım ve dönüşümün olduğu gerçeğidir. kuru edebiyat mı?

Aktüel Arkeoloji 5
ArkeoKitap

KAHRAMANIN DOĞUŞ MİTİ


Mitolojik araştırmanın başlıca sorunlarından biri, efsanevi masalların ana hatlarındaki
kapsamlı benzerliklerin nedeninin açıklanmasında yatar. Bu efsanevi masallar, bazı
detaylardaki fikir birliği ve bu detayların çoğu efsanevi gruplamada tekrarlayan bir şekilde
görünmesiyle hâlen kafa karıştırıcı bir şekilde açıklanır.
Otto Rank mitlerin kökenine dair yaptığı bu çalışmada Yunan, Roma, Yahudi-Hıristiyan,
Hint ve Germen efsanevi figürleri de dahil olmak üzere birçok çeşitli Avrasya kahraman
doğuşhikâyesini inceliyor. Bunu yapmak için de klasik Freudcu psikanaliz metodolojisini ve
söz dağarcığını kullanıyor. Rank, çeşitli kaynaklardan yararlanarak insanlık tarihinin en çok
bilinen mitlerinin modern psikanaliz kuramlarıyla bağlantılarını ortaya koyuyor.

Otto RANK / Pinhan Yayıncılık

MOĞOL FETHİNDEN SONRA ANADOLU’NUN YENİDEN İNŞASI


1243’teki Moğol fethinin ardından Anadolu’da İslami mimari alanında yaşanan gelişmeleri
ele alan Moğol Fethinden Sonra Anadolu’nun Yeniden İnşası, bu dönemde gerçekleşen
karmaşık yönetim değişimlerinin, nüfus hareketlerinin ve kültürel dönüşümlerin mimariyi
ne yönde etkilediğini ortaya koyuyor. Bu dönemde inşa edilen anıtlar birçok amaca hizmet
etmiştir: Camiler ibadet ve toplanma yeridir, medreseler İslam hukuku ve ilahiyat eğitimi
merkezleridir, kervansaraylar tüccarlar ile seyyahlar açısından ticaret yollarını güvenli
hale getirmiştir. Anıtlara ilişkin ayrıntılı gözlemler yapan Patricia Blessing’in çalışması,
mimariyi çok katmanlı bir yaklaşımla ele alıyor. Anıtlarda bulunan Arapça, Farsça ve Türkçe
yazılı kaynaklardan ve tarihsel fotoğraflardan faydalanan Blessing, bu sınır bölgesinin
karmaşıklığını yansıtan Ortaçağ Anadolu’su İslami mimarisinin bir resmini çiziyor.

Patricia BLESSİNG / KÜY

MİTRAS GİZLERİN KÖKENİ – ANTİK DÜNYADA KOZMOLOJİ VE DİN


Antik dönemin bize bıraktığı birçok bilmece içinde hiçbir şey Mitras Gizemciliği olarak bilinen
eski Roma dini kadar ilgi çekici olamaz. Yunan-Roma dünyasının, Eleusis ve İsis isimleriyle
bilinen diğer “gizli kült”lerinde olduğu gibi, Mitras Gizemciliği de ancak bu külte kabul
edilenlere açıklanan bir sır etrafında oluşturulmuştu. Bu gizliliğin bir sonucu olarak da kültün
öğretisi -bildiğimiz kadarıyla- hiçbir zaman yazılı hale getirilmemişti. Mitraizmi anlamaya
çalışan çağdaş akademisyenler, işte bu yüzden, bu doktrinin sırlarını çözmeye çalışırken
hemen hemen hiçbir yazılı belge bulamamışlardır. Bu kitap, Mitras Gizemciliği’nin ilginç
ikonografisinin, aslında astronomik bir bilmece olduğu anlaşıldıktan sonra, bu kültün nasıl
ortaya çıktığını açıklamak için yazılmıştır.

David ULANSEY / Arkeoloji Sanat Yayınları


Bu kitaplara arkeoloji dükkanından ulaşabilirsiniz. www.arkeolojidukkani.com

6 Aktüel Arkeoloji
Aktüel Arkeoloji 7
ArkeoHaber

İş Bankası’ndan
Teos Antik Kenti kazısına destek
On iki Ion kentinden biri olan Teos’ta, İş Bankası’nın
da desteği ile yürütülecek kazı çalışmalarında
Dionysos Tapınağı ortaya çıkartılacak.

A
nadolu’nun kültürel mirasını araştırmak, ortaya çıkar- “Tarihi mirasın aydınlatılması ve geleceğe aktarılması
mak ve onu gelecek nesillere aktarmak için yapılan için çaba gösteriyoruz”
kazı çalışmalarına bir yenisi daha ekleniyor. Türkiye
Kurulduğundan bu yana ekonomik kalkınmanın yanı sıra
İş Bankasının desteğiyle yürütülecek olan kazı çalışmalarında,
toplumsal gelişimde de öncü rol üstlenen Türkiye İş Bankası;
tarihte ilk kez Sanatçılar Birliğinin de kurulduğu Teos Antik
eğitim, çevre ve kültür-sanat alanlarında sosyal sorumluluk
Kenti’nin en önemli yapılarından biri olan Dionysos Tapınağı
projelerini hayata geçirmeye devam ediyor. Türkiye İş Banka-
gün yüzüne çıkarılmış olacak.
sı Kurumsal İletişim Müdürü Bülent Yumuşaker, uzun soluk-
lu, yaygın ve sürdürülebilirliğin bu projelerin ortak noktası
Tarihte Ilk Kez Sanatçılar Birliğinin Kurulduğu Kent olduğunu vurgulayarak, şu açıklamada bulundu: “Kültür-sa-
Geçmişi MÖ 10. yüzyıla kadar uzanan antik liman kenti Teos, nat alanındaki çalışmalarımızın önemli bir başlığını da arke-
MÖ 3. yüzyılda şair, tiyatrocu ve müzisyenlerden oluşan Sanat- olojik kazılar oluşturuyor. Yüzyıllarca birçok kültür ve me-
çılar Birliğine ev sahipliği yapmıştır. Şairler Anakreon, Anti- deniyete ev sahipliği yapan Anadolu’nun kültüre ve tarihsel
makhos, Epikuros, Nausiphanes, Apellikon ve tarihçi Hekataios zenginliğinin gün yüzüne çıkarılması, bu mirasın koruma
Teos’ta yaşamış antik çağın önemli filozof ve sanatçılarındandır. altına alınarak gelecek nesillere aktarılması, bu konudaki top-
lumsal bilincin pekiştirilmesi kurumsal sosyal sorumluluk
çalışmalarımızda öncelik verdiğimiz hususlar arasında yer
2 bin 200 Yıllık Kira Kontratı alıyor. Gaziantep Zeugma’da, Antalya Patara’da ve Kırşehir
2010 yılından bu yana Prof. Dr. Musa Kadıoğlu başkanlığın- Kaman’da devam eden arkeolojik kazılara destek veriyoruz.
da sürdürülen kazı çalışmaları sırasında, 2016 yılında bulu- Bu alandaki desteğe Teos ile bir yenisini daha ekliyoruz. Her
nan, kira sözleşmesi niteliği taşıyan ve hukuki terimler ile kazı alanının, bulunduğu bölge için kalkınma fırsatları barın-
pek çok ayrıntıya yer vermesi açısından çok değerli bulunan dırdığını da dikkate alacak olursak, çalışmaların bu yönüyle
2 bin 200 yıllık yazıt dikkat çekmektedir. de çok önemli olduğunu düşünüyoruz.”
Teos Dionysos Tapınağı.

8 Aktüel Arkeoloji
Aktüel Arkeoloji 9
ArkeoSergi

“ARŞİVİN BELLEĞİ MARCELL RESTLE’NİN


ANADOLU ARAŞTIRMALARI”
Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED)
bu yıl beşincisi gerçekleştirilen “Uluslararası Sevgi Gönül Bizans
Araştırmaları Sempozyumu” çerçevesinde, “Arşivin Belleği: Marcell
Restle’nin Anadolu Araştırmaları” sergisini ziyaretçilerle buluşturdu.
Sergi, 1 Aralık 2019’a kadar ziyaret edilebilecek.
Küratörlüğünü Viyana Üniversitesi’nden Lioba Theis, Su Sul-
tan Akülker ve Caroline Mang’ın yaptığı serginin; eş zamanlı
ve aynı başlıkları taşıyan ve İngilizce ve Türkçe olarak yayına
hazırlanan kitabı da okurlarla buluşacak. Editörlüğünü sergi-
nin de küratörleri olan Lioba Theis, Su Sultan Akülker ve Ca-
roline Mang’ın yaptığı ve çevirisini Yiğit Adam’ın üstlendiği
kitapta, Lioba Theis, Birgitt Borkopp-Restle, Johannes Koder,
Friedrich Hild, Klaus Belke, Tolga Uyar, Peter Waldhausl, Su
Sultan Akülker, Caroline Mang, Philipp Pichler, Nina Rann-
harter ve Cedric Huss’un yazıları yer alıyor.

K
oç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma
Merkezi (ANAMED) bu yıl beşincisi gerçekleştirilen
“Uluslararası Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları Sem-
pozyumu” çerçevesinde, “Arşivin Belleği: Marcell Restle’nin
Anadolu Araştırmaları” sergisini ziyaretçilerle buluşturdu.
Alanının önde gelen isimlerinden olan sanat tarihçisi Marcell
Restle’nin DiFaB’a (Bizans Araştırmaları Dijital Arşivi) bağış-
lamış olduğu kişisel arşivinden oluşturulan sergi katılımcıla-
ra, Marcell Restle’nin ömrünü adadığı Anadolu’daki Geç An-
tik Çağ, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait kültürel
mirası araştırma, inceleme konusundaki birikimlerine ulaş-
ma, bu çalışmalar sırasında Restle’nin kullandığı metotlara Kitap, sanat tarihçisi Marcell Restle’nin araştırmaya adanmış
yakından bakma fırsatı veriyor. Ziyaretçiler ayrıca, 1956-2000 hayatını aktarmanın yanı sıra Anadolu ve komşu bölgelerde
yılları arasında oluşturulmuş zengin arşivden, Bizans, Selçuk- yaptığı incelemeleri konu alıyor. Kitabın ek bölümünde ise,
lu ve Osmanlı sanatı ve mimarisi alanlarında da yüzlerce fo- birçoğu sergide yer alan fotoğraflara da yer veriliyor.
toğraf ve yazılı belge, teknik ve fotogrametrik çizim, görüntü Bilime adanmış 84 yıllık bir yaşamın derin izlerini taşıyan ve
ve ses kayıtlarını da inceleme fırsatı buluyor. Restle’nin kimliğine, bir çalışma gününü nasıl geçirmiş ol-
Restle’nin arşivinden oluşturulan bu sergi dört bölümde zi- duğuna, internetin dahi olmadığı bir dönemde zamanı nasıl
yaretçilere sunuluyor. Serginin ilk üç bölümünde Restle’nin bölüp tanzim ederek günümüzdeki bir sanat tarihçisinin üre-
İstanbul, Anadolu ve Suriye’nin Havran bölgesinde yaptığı tebildiğinden çok daha fazlasını ürettiğine ve çalışırken nasıl
araştırmalar kronolojik olarak yer alırken, son bölümde arşi- bir yol izlediğine dair bilgiler içeren bu Sergi, 1 Aralık 2019’a
vin kısa bir öyküsü teşhir ediliyor. kadar ziyaret edilebilecek.

10 Aktüel Arkeoloji
Aktüel Arkeoloji 11
ArkeoHaber

Akdeniz’in En Büyük Arkeolojik Girişimi


Sagalassos Antik Kenti Aygaz´ın
Desteğiyle Yeniden Canlanıyor

Yukarı Agora. ©Umut Furkan Çıtak.

Yerleşiminin ilk izleri MÖ 4.500’lü yıllara kadar uzanan Sagalassos Antik Kenti,
Burdur’un Ağlasun ilçesinde bulunan, tarihi boyunca pek çok medeniyete ev
sahipliği yapmış olan oldukça önemli bir kültür hazinesi. Sagalassos’ta kentin
anıtsal merkezinde çalışmalar hız kazanıyor ve bu çalışmalar sonucunda Yukarı
Agora alanı müze atmosferinde ziyaret edilebilecek bir mekân olmanın yanı sıra
farklı sanat etkinliklerinin de yapılabileceği bir alana dönüşmüş olacak.

İ
Antoninler Çeşmesi.
lk yerleşim izleri MÖ 4500 yıllarına kadar uzanan
Sagalassos Antik Kenti’nde yürütülen kazı ve resto-
rasyon çalışmalarıyla antik kentin en görkemli yapısı
olan ve MS 160-180 yıllarına tarihlenen Antoninler
Çeşmesi’nin yaklaşık 3 bin parçası tekrar bir araya getirildi.
Arkeolojik kazılara kentin en eski kamusal yapılarından
biri olan ve Yukarı Agora’nın doğu kenarında yer alan Pazar
Binası’nda, yine Agora’nın güneybatısında bulunan, kentin

12 Aktüel Arkeoloji
belediye idare binası olan Prytaneion’da, Yukarı Agora’ya
çıkan ana cadde üzerinde; Sagalassos’un en eski tapınak-
larından olan Dor Tapınağı’nda ve Yukarı Agora döşeme-
sinin seçilen noktalarında da tarihleme yapmak amacıyla
çalışmalar yapılıyor. Geçen 20 yılda özgün yapı taşları kul-
lanılarak bazı anıtların yeniden ayağa kaldırılması sağlan-
dı. Yukarı Agora’nın kuzey kenarında yer alan Antoninler
Çeşmesi de bu yapılardan biri. Çeşme, Roma İmparatoru
Marcus Aurelius dönemine dayanıyor. 28 metre boyunda,
9 metre yüksekliğindeki anıtsal çeşme, 7 farklı taş türünün
kullanıldığı mimarisi, zengin dekoratif bezemeleri, Burdur
Müzesi’nde sergilenen heykelleri, 4,5 metre yükseklikten
akan şelalesi ve önündeki havuzuyla oldukça görkemli bir
Yukarı Agora’dan bir yapı.
görünüme sahip.
Geçtiğimiz son sekiz yılda, Yukarı Agora’nın dört köşesin-
de yer alan yaklaşık 11 metre yüksekliğindeki dört onursal
sütun ve agoranın giriş-çıkışlarını sağlayan üç anıtsal ka-
pının ayağa kaldırılmasından sonra, antik kentin merkezi,
mimari ve kentsel açıdan daha fazla bütünlük kazandı. Uy-
garlık tarihi içinde önemli bir yeri olan, 2008 yılında gün
ışığına çıkarılan Roma İmparatoru Hadrian’a ait baş hey-
Yukarı Agora’ya girişi sağlayan anıtsal kapı.

Sagalassos’da devam eden kazı çalışmalarından bir görüntü. ©Umut Furkan Çıtak.

keliyle uluslararası alanda pek çok arkeoloji yayını tarafın-


dan en önemli buluşların yapıldığı 10 yerden biri seçilen
Sagalassos’ta çalışmalar tamamlandığında bu antik kentin
çeşitli konser ve sanat faaliyetlerinin sergilenebileceği bir
yapıda olması amaçlanıyor. Akdeniz’in en büyük arkeo-
lojik girişimi olarak bilinen, Türkiye’nin UNESCO Dün-
ya Mirası Geçici Listesinde yer alan Sagalassos-Ağlasun
kültürel ve doğal peyzajının Dünya Mirası Kalıcı Listesine
dahil edilmesi içinse çalışmalar devam ediyor.

Aktüel Arkeoloji 13
ArkeoHaber

KAHİN
TEPE Nurperi AYENGİN

KARADENİZ’DE PREHİSTORİK
BİR YERLEŞİM

K
ahin Tepe ve çevresindeki ilk araştırmalar, 1950 yıl- alan yerleşimin tarihöncesi dönem insanlarınca tercih edilme-
larında Kılıç Kökten’in aralıklarla bölgeye yaptığı sindeki en önemli faktör, bu iki su kaynağına yakınlığı olmalı-
araştırma gezileriyle başlamıştır. Enver Bostancı ve dır. Bu iki akarsuyun debilerinin tarihöncesi dönemlerde daha
Ahmet Gökoğlu öncülüğünde Kastamonu’da yapılan yüzey yüksek olduğu akarsu yatağının genişliğinden anlaşılabilir. Bu
araştırmaları ile de bölgenin arkeolojik potansiyeli belgelen- akarsu bir hendek görevi yaparak yerleşimin savunma sistemine
meye başlanmıştır. İlk sistemli yüzey araştırmaları ise 1995- de önemli bir destek sağlamıştır. Araç çayının diğer bir faydası
1998 yılları arasında Aslı Erim Özdoğan ve ekibi tarafından ise besin ekonomisine katkısıdır. Bugün dahi halk tarafından
yapılmıştır. Filyos Araç Barajı çalışmalarından önce Kahin Araç Çayından tatlı su balığı avlanıp tüketilmektedir. Çayın
Tepe’de yapılan araştırmalar sonrasında Kültür ve Turizm diğer bir avantajı ise tarihöncesi dönemlerdeki insanların ih-
Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü- tiyacı olan ve alet yapımı için kullanılan çay taşları açısından
nün oluru ve Kastamonu Müze Müdürlüğünün başkanlığı ile zenginliğidir. Bölgenin kayaçlar açısından da zengin olduğu-
Nurperi Ayengin’in bilimsel danışmanlığında kazı çalışmaları nu Maden Teknik ve Arama Genel Müdürlüğünün, Kastamo-
başlatılmıştır. nu ve ilçelerinde yapmış olduğu araştırmalardan bilinmekte-
Araç Çayı ve Başköy deresinin çaya döküldüğü noktada, kayalık dir (serpantin, mermer, çakmaktaşı, bazalt, radyolarit, vd.).
bir tepenin önünde çaya burun yaparak uzanan bir alanda yer Hammadde açısından diğer bir zenginlik ise kil yataklarıdır.
Adak çukuru. ©Kazı arşivi. Şahin başı. ©Kazı arşivi.

14 Aktüel Arkeoloji
Kahin Tepe’nin kuzeybatısında ve hemen güneyindeki kesit-
lerde kil dolgular görülmektedir. Tarihöncesi dönem insanla-
rının ihtiyaç duyduğu çoğu hammadde kaynağı yerleşime
yakın mesafelerde olup bu ihtiyaçlarını kolaylıkla gider-
miş olmalıdırlar.
Kahin Tepe’nin tarım arazisi olarak kullanılan doğu
kısmı yoğun tahribata uğramıştır ve bu alanda yoğun
olarak Erken Tunç Çağı seramiği ve serpantin balta, kı-
rık bir mermer balta, fallus, öğütme taşları, vurgaçlar, Tepelik alanın genel görünümü. ©Kazı arşivi.
eziciler gibi sürtmetaş endüstrisine ait buluntular tespit
edilmiştir. Tepenin batısındaki çamlık alanda ise yaklaşık
4500 metrekarelik bir kısım Erken Tunç Çağına tarihlendiği
düşünülen bir sur sistemi ile çevrilidir ve çalışmalar sırasında
bu sur sistemine dayalı dikdörtgen yapıların varlığı saptanmış-
tır. Sur sistemi ile çevrili Erken Tunç Çağı yerleşimine 45 metre
uzaklıkta bulunan tepenin doğu kısmında adak çukurları yer
alır. Ancak tarımsal faaliyetler bu yuvarlak plan veren, gelişi-
güzel düzeltilmiş taşlardan örülen adak çukurlarının çoğunu
tahrip etmiştir. Sadece bir tanesi diğerlerine nazaran daha iyi
korunmuş durumdadır. Korunmuş olan adak çukurundan
dönemin tipik özelliğini yansıtan bir idol ortaya çıkartılmıştır. Surlarda devam eden çalışmalar. ©Kazı arşivi.

Adak çukurlarının altında tespit edilen sürtme taş endüst- Erken döneme tarihlendiği düşünülen taş işlik alanında sürt-
risinin işlikleri Erken Tunç Çağı adak çukurlarının yapımı metaş endüstrisinin bütün aşamalarının takip edilebilmesi
esnasında tahrip edilmiştir. İşlik kazılarında yarı işlenmiş ile çok önemli bilimsel verilere ulaşılmıştır. Kahin Tepe’deki
ya da bitirilmemiş eserler üretim zinciri aşamaları hakkında sürtmetaş seri üretiminin bölge ticaret veya değiş tokuş eko-
önemli bilgiler verir. Bu sürtmetaş endüstrisinin yapımında nomisinde önemli bir rol oynadığı ihtimali yüksektir. Nitekim
kullanılan değişik tipteki çakmaktaşı aletler işliklerde bu- Mehmet Özdoğan, Türkiye’de taş buluntularla ilgili en önemli
lunmuştur. Tarihöncesi insanların kayaçların mekanik özel- eksikliğin ‘taş işlikler’ ile ilgili bilgi eksikliği olduğunu belirtmiş-
liklerini anlamak için deneme yanılma yöntemi ile anlama tir. Kahin Tepe kazıları ile Batı Karadeniz’in bilinmeyen erken
çabaları içinde oldukları Kahin Tepe’de bulunan çok sayıda dönemleri ve Erken Tunç Çağı kültürleri daha anlamlı olacak.
buluntu üzerinde gözlemlenir. İşliklerden gelen taş buluntu- Erken Tunç Çağı yerleşmesinin ‘Anadolu Yerleşim Planı’na uy-
lara baktığımızda çeşitli aletler, boncuklar ve bunların dışın- gun olarak yapılmış olması Kuzeybatı Anadolu ile bağlantıla-
da sembolik anlam taşıyan ünik buluntular ele geçmiştir. Bu rın güçlü olduğunu göstermesi açısından çok önemlidir. Adak
buluntular arasında en dikkat çeken bazalt taşından işlenmiş çukurlarından gelen seramikler bölgeye yakın olan İkiztepe,
olan şahin başı tasvirli buluntudur ancak sembolik bir anlam Kuzeybatı Anadolu Erken Tunç Çağı yerleşimlerinden Küllü-
taşıdığı düşünülen bu şahin başının hangi amaçla yapıldığı oba, Keçiçayırı, Marmara bölgesinde Kanlıgeçit’in seramik bu-
bilinmiyor. Dikkat çeken diğer buluntu ise boğa veya koç luntularıyla benzerlik göstermektedir. Kahin Tepe’de önümüz-
boynuzu formu verilmiş taş objedir. İşliklerde bunların dı- deki sezonlarda yapılacak kazılarla bölge arkeolojisine önemli
şında çok sayıda sembolik amaçla üretilmiş buluntular tespit katkılar sağlanacağı anlaşılmıştır.
edilmiştir. Motorlu tarım her ne kadar tahrip etmiş olsa da Boynuz. ©Kahin Tepe Kazı arşivi.

işlikler yuvarlak plan veren bir mimariye sahiptir. Taş işlik- Sağda: İdol. ©Kahin Tepe Kazı
arşivi.
lerinin kesin tarihlendirilmesi karbon testlerinden alınacak
sonuçlar ile daha iyi anlaşılacaktır.
Kahin Tepe kazısının ilk sezonu olmasına rağmen çok önemli
bilimsel sonuçlara ulaşılmıştır. Batı Karadeniz’in erken dönem-
lerine tarihlendiği düşünülen ilk taş işlik alanlarının bulunması
bölge ve Anadolu Arkeolojisi için oldukça önemlidir.

Aktüel Arkeoloji 15
ArkeoHaber

Seramİk Araştırmaları Dergİsİ


Yayın Hayatına Başlıyor
Seramik Araştırmaları Dergisi (The Journal of Ceramic Research) [SRMKA]
Neolitik Dönemden Osmanlı Dönemi sonuna kadarki sürecin seramiklerini
kapsayan bir yayın anlayışına sahiptir. Bu dönemlere ait seramiklerin üretim
aşamaları, üretim teknolojileri ve üretim yerleri, kullanım amaçları ve
bölgeler arası etkileşimlerinin arkeolojik, arkeometrik, etnoarkeolojik veya
sanat tarihsel açıdan incelenmesi ise derginin konusu kapsamındadır.

2
019 yılı Aralık ayında ilk sayısı yayınlanacak olan teknolojik, analitik ve arkeolojik açıdan birlikte ilerlemesi
Seramik Araştırmaları Dergisi (The Journal of Ce- arkeologlara fayda sağlamıştır. “Eski” seramikler, sosyal bi-
ramic Research), Neolitik Dönemden, Osmanlı limlerin fen bilimleriyle buluşması açısından bir köprü görevi
Dönemi sonuna kadar ithal ya da yerel üretim se- görmektedir. Yapılan çalışmaları ve edinilen tecrübeleri bir
ramiklerin ve bu seramikler ile ilişkili analojik, arkeometrik, arada tutabilmek arzusu Seramik Araştırmaları Dergisi’ni ya-
etnoarkeolojik çalışmaların yayınlanacağı bir dergidir. yınlama kararında etkili olmuştur.
Erişime açık uluslarası hakemli bir dergi olan Seramik Araş-
tırmaları Dergisi okuyucuları makaleleri tam metin olarak
okuma, indirme ve kaynak göstererek kullanabilme hakkına
sahip olacaklar. Dergiye gönderilen makalelerdeki tüm sera-
mikler www.srmka.com adresinde de yayınlanacaktır.
Seramik Araştırmaları Dergisi [SRMKA], yüzyıllardır insa-
noğlunun ihtiyaçlarına, beğenilerine göre şekillenen ve arke-
olojik çalışmalarda yoğun olarak bulunan seramik malzeme-
nin değerlendirilmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Arkeoloji, Tarih, Arkeometri ya da Sanat Tarihi branşlarında
sadece seramik konulu bir derginin Türkiye’de bulunmama-
sı ve bu dergiyle bu boşluğun doldurulması derginin temel
amaçları arasındadır. Günümüzde seramik çalışmalarının

16 Aktüel Arkeoloji
restorasyon


Aktüel Arkeoloji 17
ArkeoHaber

FATİH’İN KAYIP KİTABESİ


Çanakkale’nin Lapseki ilçesine bağlı
Çardak’ta Fatih’in emriyle yapılan han
binasının üç kitabesinden biri yıllardır kayıp.

Çalınan kitabe. Çardak Hanı Ana Kapı. 2018.

Murat ERDİN / Fotoğraflar: Orhan ÖLMEZ

Ç ardak, Çanakkale Boğazı’nın Marmara deniziyle kesiştiği


kuzey ucunda bir sahil kasabası. Güneybatısında Lapseki
(Lampsakos), doğusunda Biga ve tam karşısında ise Gelibolu
Bey döneminde Çardak’a bir han, bir camii, yedi su kuyusu,
bir hamam, dokuz derslikli medrese ve iki konak yapılmış-
tır. Gazi Yakup Bey’in yaptırdığı bu yapılardan camii, han ve
var. Burası denizle karanın kesiştiği yer olduğu için oldukça kuyular hala ayaktadır ve hizmet vermeye devam etmektedir.
stratejik bir nokta sayılıyor. Bu yüzden, Türkler Anadolu’dan Ama han kapısının üzerine konan üç kitabeden biri yıllar önce
Avrupa’ya geçmek için Çardak topraklarını kullanmışlar. Köy- çalınmış. Çardak’ta hiç kimse hatta hanın karşısındaki kahve-
de her sene Asya’dan Avrupa’ya geçiş törenlerle kutlanıyor. Os- de oturan yaşlılar bile ne zaman çalındığını hatırlamıyor. Bu
manlı Devleti’nin imparatorluğa evrilmesinin arifesinde kuru- paha biçilmez kitabenin yurtiçinde veya yurtdışında bir yerde
lan köy, İstanbul fethedildiğinde henüz yoktu. Bölgedeki tarihi bulunduğu kesin.
eserlerin yapım tarihlerine ve mezarlıklara bakıldığında bura- Yerinde duran iki kitabeyi okuduğumuzda hanın İstanbul’un
nın 15’inci yüzyılın ikinci yarısında kurulduğu tahmin ediliyor. fethinden 11 yıl sonra, 1464’te yapıldığını görüyoruz. Tamamen
Osmanlı birliği sağlanmadan önce Anadolu’da hüküm süren taş bina olarak inşa edilen han 62 metre uzunluğunda yatay bir
Beylikler Döneminde Karesioğulları’na bağlı olan bu köyler, mimariye sahip. Çardak’taki han binasının tek kapısı bulunu-
zamanla Osmanlı’ya bağlandı. Batıya doğru genişleme siyaseti yor. Kapı iki mermer sütun üzerine oturtulmuş ve hemen alın-
izleyen Osmanlılar, Gazi Süleyman Paşa komutasında Çardak’a lığına adet olduğu üzere üç kitabe konulmuş. Yerinde duran iki
geldiler ve Paşa kendisi ve askerleri için köye de ismini veren, kitabeyi okuduğunuzda şunlar yazıyor: “Şanı parlak, burbanı,
her yerden görülebilecek büyüklükte bir gölgelik (çardak) kur- delilime’ali olan bu güzel hanın inşası, ihsan-ı aleme şayi olan
durdu. Burada dev otağını kuran Gazi Süleyman Paşa, Avrupa Sultan Murad Han oğlu Mehmed (Fatih Sultan Mehmed) ta-
yakasına geçiş hazırlıklarına başlar. Hem Avrupa’daki askerlere rafından  divanında kulu bulunan emir-i mücteba Yakub Bey’e
destek vermek hem de boğazın güvenliğini sağlamak için Os- emrolunmuştur. Cenab-ı Hak bünyanını musibetlerin savletin-
manlılar Çardak’ta düzenli ordu bulundurmaya karar verirler. den muhafaza buyursun.”
Gazi Yakup Bey adlı komutanı buraya atarlar. Gazi Yakup Bey Belki bu yazı vesile olur, bakanlık harekete geçer ve Çardak’ın
Çardak’ı çok sever, burada yaşar ve burada ölür. Mezarı kendi Fatih Sultan Mehmed’ten kalan kayıp kitabesi bulunarak olması
adıyla yapılan caminin bahçesinde bulunmaktadır. Gazi Yakup gereken yere konur.

18 Aktüel Arkeoloji
Aktüel Arkeoloji 19
ArkeoHaber

SOLİ ANTİK
KENTİNİN SERÜVENİNİ
ANLATAN
BİR BELGESEL
SOLİ’NİN ALTIN
YAPRAKLARI

Hüseyin Tekerek Antik tiyatronun drone görüntüsü.

Hüseyin TEKEREK
Bayrak Radyo Televizyon Kurumu belgesel ekibi, Kıbrıs’ta-
Kıbrıs’ın Kültürel varlığının ortaya ki ilk arkeolojik kazı çalışmalarıyla ortaya çıkarılan ve 1931
yılından bu yana İsveç’teki depolarda özel olarak muhafaza
çıkması bakımından büyük önem edilen Kıbrıs’ın kültürel varlığının önemli tarihi eserleri-
taşıyan, uzun yıllardır depolarda nin izini sürerek basın tarihinde bir ilki gerçekleştirdi.
Dönemin İngiliz idaresi ile İsveç Krallığı arasında yapılan
muhafaza edilen tarihi eserler Soli’nin protokolle paylaşılan ve İsveç’e taşınan teşhire kapalı ta-
Altın Yaprakları isimli belgesel ile rihi eserlerin görüntüleri Soli’nin Altın Yaprakları belge-
seliyle izleyicilerle buluştu. Dört İsveçli arkeoloğun ger-
gün yüzüne çıkıyor! Dönemin İngiliz çekleştirdiği bu ilk kazılarla Kıbrıs’ta başlayan arkeoloji
idaresi ile İsveç Krallığı arasında yapılan serüveni ve gün ışığına çıkarılan binlerce tarihi eserin
protokolle paylaşılan ve İsveç’e taşınan kasalar içerisinde Stockholm’e taşınması hikayesi de yine
bu belgeselde yer aldı.
teşhire kapalı bu eserlerin taşınma Bilimsel danışmanlığını Sinop Üniversitesi Bölümünden
serüveni de belgeselde yer alıyor. Kıbrıslı bir arkeolog Dr. Öğretim üyesi Hazar Kaba’nın yö-

20 Aktüel Arkeoloji
Ekipleri’nce 1927 ile 1931 yılları arasında gerçekleştirilen
kazı çalışmaları neticesinde İsveç’e taşınan bu tarihi eserle-
rin oldukça sınırlı bir bölümü Stockholm’un merkezinde,
Akdeniz ve Yakın Doğu Eserleri Müzesinde sergilenme
şansı bulmuş.
Kazı ekibinin Kıbrıs’ta bulunduğu dönem içerisinde ara-
larında Petra tou Limnidi, Lapithos, Engomi, Kition, Ayia
Irini yani Akdeniz Köyü, Arsos, Nitovikla Kalesi, Soli
Roma Tiyatrosu, Cholades Tapınakları, Mersinaki ve Vo-
uni Sarayı’nın da bulunduğu 20 arkeolojik alanın kazısı
gerçekleştirilmiş.
KKTC Turizm ve Çevre Bakanlığı, Eski Eserler ve Müze-
ler Dairesi, Güzelyurt Şube Amirliği, Dışişleri Bakanlığı
Tanıtma Dairesi ile Bayrak Radyo Televizyon Kurumu iş-
birliği ve desteğiyle hazırlanan bu belgesel, ayrıca Soli An-
tik Kenti’nin tarihçesi ve Kıbrıs için önemini izleyicilere
aktarmayı amaçlamıştır. 1927 ile 1931 yılları arasında ger-
çekleştirilen kazı çalışmalarına ait zengin fotoğraf arşivi de
yine bu belgeselde izleyicilerle buluşmuştur.

netmenliğini ise Hüseyin Tekerek’in yaptığı “Soli’nin Altın


Yaprakları” belgesel dizisinin ikinci bölüm çekimleri kap-
samında İsveç’e giden ekip, gerekli izinleri alarak yaklaşık Dr. Öğr. Üyesi Hazar Kaba
12.000 eserin bulunduğu müze depolarında çekimler ger-
çekleştirdi.
Stockholm’e yaklaşık 2 saatlik mesafede yer alan 5000 met-
rekare büyüklüğündeki bu depolar geniş güvenlik önlem-
leri ile korunuyor. Son teknoloji ile donatılmış ortamlarda
korunan bu tarihi eserlerin büyük bir bölümü envanter ça-
lışmaları tamamlanmış bir şekilde, kolay ulaşılabilir raflar-
da yer alıyor. Müze depolarında ayrıca henüz açılmamış,
içerisinde Kıbrıs’a ait eserlerin bulunduğu 5000’den fazla
kutu muhafaza ediliyor.
Kıbrıs’ta sistematik arkeolojik kazıların miladı olarak ka-
bul edilen ve Swedish Cyprus Expedition, yani İsveç Kazı

Aktüel Arkeoloji 21
Pergamon
Selim Ferruh ADALI Sunağından bir
friz. Kabartmada
tanrıça Athena,
Alkyoneus
ile savaşıyor.
Almanya, Berlin
Pergamon
Müzesi.

Mitolojinin
Kökenleri ve
Yayılımı
Mit nedir? İnsan ne kadar zamandır varsa
mitler de o kadar eski ve gizemli. İnsanların
en eski ve önemsedikleri, toplumda sürekli
başvurdukları anlatıları kapsıyor mitler. Bir
bakıma da toplumlara dışarıdan bir bakışla
“mit” denmiş, modern bilimin insani olgu
olarak kabul ettiği mitler kastedilmiştir.

T
oplumlar ve ülkeler, sıklıkla “Batılı”, “Doğulu” veya muadili
kategorilerle nitelendirilirler. Bu sınıflandırma Haçlı seferleriyle
sertleşmiş ayrıştırıcı dini kimlik algıları ile daha eski Yunan-Roma
dönemlerindeki uygar-barbar ayrımına dayanır gibi görünür. 19.
yüzyıl endüstriyel devrimiyle sanayileşen toplumlarla diğer toplumlar arasındaki
güç ve zenginlik uçurumundan etkilenmiş ve bir tür bireyci rasyonalizmi
ön plana çıkaran sömürgeci bir dönemden etkilenmiştir. Oysa Eski Yunanca
yazan farklı etnik kökenli yazarlar, MÖ 5. yüzyılda Persleri ötekileştirdiği
zaman bile bu basit bir “öteki” olmamıştır. Sparta ve Atina, aralarındaki savaş
ve mücadelelerde Perslerden destek almıştı. Ortaçağda da gündelik hayatta
günümüz önyargılarına meydan okuyan bir etkileşim ve kültürlerarası anlayış
vardı. Ortaçağ Avrupa’sında, Arapça bilim dili olarak kabul edilirdi.

22 Aktüel Arkeoloji
Aktüel Arkeoloji 23
Hesiodos’un MÖ 7. yüzyılın ilk yarısına Sömürgecilik ve takip eden dönemlerde
Avrupa’nın ötesinde farklı toplumların
tarihlenebilecek eseri “Theogonia” ile mitleri ve destanları hakkında bilgi
Apollodorus’un Kütüphanesi’ndeki tanrıların dağarcığı gelişince farklı dil ailelerine
üye çok farklı toplumların birbirlerine
savaşlarına dair anlatılar, Gök Tanrısı Uranus’un benzemelerini sağlayacak mitler ile
Yer Tanrıçası Gaia’yla olan ilişkisi ile başlar. Gök, karşı karşıya kalındı.
doğan çocukları Yer’in içinde tuttuğu için Gaia, James Frazer’ın (1854-1941)“Altın
oğlu Kronos’a, Uranus’u çakmak taşından yapılmış Dal” (Golden Bough) adlı eserinde
Roma yakınlarındaki Alban tepesinde
büyük bir orakla hadım ettirir ve göğü yerden ayırır. Tanrıça Diana’ya adanan ormanda
tanrıçaya ait ağaçtaki “altın dalı”
William Jones’un (1746-1794) Hindistan’da İngiliz idaresi için yargıçlık yaptığı koparan kaçak bir köle bile dövüşte
sırada, Sanskrit ile Yunanca, Latince ve Avrupa dilleri arasındaki yapısal ilişkiyi yendiği rahibin yerine geçerek rahip
fark etmesiyle yeni bir dönem açıldı. Bu ilişki yine Hint-Avrupa dillerini temel olur ve “Ormanın Kralı” unvanını
alan bir dilbilim etkisindeydi. Jones; Sanskrit, Yunanca, Latince ve başlıca Avrupa alırdı. Bu garip sayılabilecek
dillerinin aynı Hint-Avrupa dilinden türediğini savundu. Dilbilim açısından geleneğin eski bir dönemden bir
bu yeni bir çığırdı. 19. yüzyılda Rig Veda’nın kapsamlı çevirisini üstlenen ve bu “kalıntı” olduğunu savunan Frazer,
eserin tarihi arka planını MÖ 15. yüzyılda Hindistan’ı fetheden, Eski Sanskrit nasıl bir inanç ve ritüelin olabileceği
dili konuşan savaşçı bir toplumun gelenekleri olarak tahayyül eden Friedrich konusunda dünya mitolojilerinden
Maximilian Müller (1823-1900), Hint-Avrupa dil ailesine ait dilleri konuşan benzeri motif ve olguları kullanan
toplumların mitolojilerini, “karşılaştırmalı mitoloji” adı altında çalıştı. Mitlerin bir analiz yapar. Geleneksel
çıkış noktalarını Hint-Avrupa dil etimolojileriyle ilişkilendirmeye çalıştı. Eski Yunan mitlerini içeren
Malatya Arslantepe’de ortaya çıkarılan bir Geç Hitit ortostadı. Bu ortostad üzerindeki kompozisyon İlluyanka mitolojisinin ikinci bölümünü anlatmaktadır. Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara.

24 Aktüel Arkeoloji
Mısır gelenekleri
içerisinde Yer ve Nut
arasında gerilimli bir
ilişki vardır. Tanrıça Gök,
doğan çocukları yutar.
kapsamında terennüm edilen
mitlerde benzeri anlatılar bulunur.
Bu anlatılar terennüm edildiğinden
bunlara Hitit Sarayı’nda Hititçe
“şarkı” denilirdi. Seçme örneklerden
Kumarbi mitine (“şarkı”) göre ilk
egemen tanrı Alalu’dur. Yaveri Anu
Papirüste, ortada ayakta duran hava tanrısı Shu’un ve yerdeki yeryüzü tanrısı Geb’in; Gökyüzü tanrıçası Nut’unun ona ihanet eder ve iktidarı alır. Alalu,
vücudunu tuttuğu görülüyor. MÖ 950/930. British Museum.
“kara toprağa” (yeraltı dünyasına)
kaçar. Tanrı Anu bir süre sonra
Apollodorus’un Kütüphanesi’nin 1921 yayınında ise Frazer, Yunan mitlerini
kendi yaveri Kumarbi’nin ihanetine
daha iyi anlamak amacıyla farklı kültürlerden mit, destan ve öykülere de yer
uğrar ancak Kumarbi, Anu’nun
vermiş, mitlerin en eski halleri hakkında görüş bildirmiştir. Benzer olduğu
“dizlerini” yutar, yani hadım ederken,
düşünülen mitlerin veya mit öğelerinin nasıl çeşitlendiği sorusu geliyor
Anu’nun tohumlarını yutmuştur;
akla. Günümüzde bu bağlamda en dikkat çeken hipotezlerden biri, Nikolai
bunların arasında Fırtına Tanrısı
Sergeyeviç Trubetzkoy’un 1939 yılı Acta Linguistica dergisinde yayınlanmış
Teşup, yaveri Taşmişu ve Dicle Nehri
bir makalesinde dilbilimde savunduğu “uyuşum” (convergence) kavramına
vardır. Anu göğün üst katmanlarına
dayanır. Bu kavrama göre toplumlar uzun süre etkileşim halinde oldukları için
kaçtıktan sonra Kumarbi, tohumları
farklı dönemlerde diller birbirlerinden özellikler alabilir. Aynı şekilde, Doğu
tükürmeye çalışır. Dağlar, nehirler, ve
Akdeniz coğrafyasındaki kültürlerarası etkileşim ile mitlerde görülen motif
tanrılar oluşur ancak Teşup çıkmaz.
ve fikirlerin dolaşım ve yayılım halinde olduğu düşünülebilir. Buna çarpıcı bir
Sonunda Kumarbi’nin bedeninden
örnek ise tanrıların egemenlik savaşlarının Hitit, Hurri, eski Yunan, Fenike
çıkar. Ullikummi mitinde (“şarkısı”),
ve Mısır geleneklerinde benzerlikler içeren mitleridir. Bu karşılaştırma için
Teşup egemendir ve Kumarbi
Robert Mondi’nin 1990 tarihli “Yakın Doğu ışığında Yunan Mit Düşüncesi”
onu alt etmek için doğurduğu bir
(Greek Mythic Thought in the Light of the Near East) yazısına başvurulabilir.
oğlunu Fırtına Tanrısından gizli
Hesiodos’un MÖ 7. yüzyılın ilk yarısına tarihlenebilecek eseri Theogonia ile “kara toprakta” yetiştirmeleri için
Apollodorus’un Kütüphanesi’nden tanrıların savaşlarına dair anlatılar, Gök İrsirra tanrıçalarına emanet eder.
Tanrısı Uranus’un Yer Tanrıçası Gaia ile ilişkisi ile başlar. Gök, doğan çocukları Tanrıçalar, yeryüzünü taşıyan
Yer’in içinde tuttuğu için Gaia, oğlu Kronos’a Uranus’u çakmak taşından büyük Ubelluri’nin omzuna yerleştirirler
bir orakla hadım ettirir ve göğü yerden ayırır. Kronos, iktidarını korumak için (Ubelluri: Atlas’ın Hurri karşılığı).
evlendiği Rhea’nın çocuklarını yutar. Rhea, Zeus’u doğurur ve farklı anlatımlara Güçlenince yeryüzünde görünen
göre Kronos ilaçla uyutulur veya Zeus onu hadım eder. Kronos’un kardeşleri Ullikummi, Fırtına Tanrısı ve
Titanları Zeus yener ancak iktidarını korumak için çok mücadele eder. Onun tanrıları şehirlerinden kovar. Bilgelik
kadar güçlü iki doğum olacağını öğrenince eşini yutar ancak Tanrıça Athena tanrısı Aya’nın tavsiyesiyle kadim
kafasından açılan bir yarıktan çıkar. Athena, Zeus’a düşman olmaz. Oğul ise zamanlarda göğü yerden ayıran eski
doğmaz. Zeus ve Olympos tanrılarından rahatsız olan Gaia, onlarla savaşan bir bakır bıçakla ayakları kesilir
devler doğurur. Tanrılar devleri yendikten sonra Gaia, Typhon adlı büyük ve gücünü yitirince mağlup edilir.
kompozit bir canavar doğurur. Zeus zorlukla canavarı mağlup eder. Purulli festivalinde terennüm edilen
Hitit sarayında ve Geç-Hitit kent devletleri dâhil uzun süre Hititçe, Luvice ve ve iki anlatıdan bilinen İlluyanka
Hurrice konuşan toplumlar arasında önemini korumuş ve kültlerin ritüelleri mitinde ise ejder İlluyanka, Fırtına

Aktüel Arkeoloji 25
Tanrısı’nın kalp ve gözlerini alır. Fırtına Émile Durkheim’ın (1858-1917)
Tanrısı, fakir bir adamın kızıyla sosyoloji çalışmalarıyla mitlerin
evlenir. Oğlu, İlluyanka’nın kızıyla toplumsal kökenleri ve ritüellerle
evlenir. Fırtına Tanrısı’nın kalbi bağlantıları konularında duyarlılık
ve gözlerini geri vermesi için artmıştır. Bronislaw Malinowski
kayınpederini ikna eder. Fırtına (1884-1942), söylenen söz mit ile
Tanrısı tekrar güçlenince bir toplumun yapı, ritüel ve eylemlerinin
tuzak kurar. Tanrıça İnara, ejderi yakın ilişkili olduğunu savunmuş,
bir şölene davet eder ve onu bu ilişkinin her toplum için farklı
sarhoş eder. Savaşçı Hupasiya olduğunu ve mitin toplumdaki işlevini
onu bağlar. Fırtına Tanrısı anlamak için saha araştırmalarıyla
öldürecekken oğlu engel olmaya araştırmacının aktif olarak tanık olup
çalışır. Kayınpederinin yanında sistematik gözlem yapması gerektiğini
ölmeye gönüllü olur, babasına ona vurgulamıştır. Bir mitin kökeni
acımamasını söyler. Fırtına Tanrısı veya işlevi konusunda ritüelleri ön
ikisini de öldürür. Anlatı bittikten sonra plana çıkaran ve ritüelist yaklaşımın
Tanipiya kentinde kral tarafından arazi kurucusu sayılabilecek Jane Harrison
verilmesi ve yerel kült ve ritüellerle ilgili (1850-1928), ritüellerin daha köklü
bilgiler yer almaktadır. ve zor değişen toplumsal olgular
Mısır gelenekleri içerisinde Yer (Tanrı Geb) ve Nut (Tanrıça Gök) arasında olup mitlerin ise daha değişken
gerilimli bir ilişki vardır. Tanrıça Gök, doğan çocukları yutmaktadır. Başka olduğunu ve bazı vakalarla ritüellere
bir anlatıda tanrılar Horus ve Set’in egemenlik savaşında, Horus’un annesi anlam vermek için üretildiklerini
savunmuştur. Harrison, 1904’de
Tanrıça İsis, Set’e Horus’un tohumunu koyduğu bir marul yedirir. Tanrılar
Girit’te Palaikastro’da bulunan
meclisinde Horus’un tohumu Set’in midesinden seslenir. Set’in başından
bir yazıttan ilk fikirlerini
güneş diski olarak çıkar. Bybloslu Philo’nun aktardığı Fenike mitolojisine göre
geliştirmiştir. 1912 tarihli Themis
Yer, Gök Tanrısı Şamêm’in diğer sevgililerini kıskanır. Sonra Tanrı El, Şamêm’i
yener ve hadım eder.
Sigmund Freud’un (1856-1939) insan bilinçaltını ve bilinç ile ilişkilerini bilimsel Perseus,
Medusa’nın
olarak çalışmaya başlamasıyla psikoanaliz, mitlerin değerlendirilmesi açısından başını tutarken,
Floransa.
yeni ve önemli seçenekler sunmuştur. Birey, yaşadığı toplumun değerleriyle ©İsmail Yıldız.
bilinçaltı arzularını baskılar. Rüya ve hayallerle toplum gerçekliğinin dışına
bir miktar da olsa çıkılır. Bu dışavurumların bir yansıması da mitlerde
bulunur. Mitlerin sembolleri bilinçaltını yansıtabilir. Freud, evrensel semboller
konusunda aynı metotlarla farklı bir yol çizen Carl Jung’dan farklı olarak
evrensel olup olmadığı konusunda dikkatlidir. Az sayıda analiz ettiği mitlerden
biri Prometheus ve ateşin çalınmasıdır. Ateş, bir libido sembolüdür. Bir
hadım etme sembolü olarak da Zeus’un kartalının Prometheus’un ciğerini
yemesini önerir Freud. Uygarlığın getirisi ateş olsa da bilinçaltında bulunan
bu “ateşi” söndürmek ve libidoyu yaşatmak arzusu gerçekleşemeyince
bilinçaltında buna duyulan tepki, Prometheus’un ciğerinin yenmesiyle mit
içerisinde temsil edilir. Mitlerin incelenmesinde sembollerin neye karşılık
geldiği konusunda farklı görüşler olabilir. Yunan, Hitit ve Hurri mitlerinde
tanrıların hadım edilmesiyle bireyin ebeveynine karşı bilinçaltında hissettiği
arzuların baskılanmasının ifade edildiği iddia edilebilir örneğin. Carl
Jung (1875-1961), toplumsal bir bilinçaltı ve evrensel arketipler olduğunu
savunmuştur. Nefrin Tokyay, Perseus’un Yolculuğu başlıklı kitabında
Jung’un arketipleriyle Perseus mitini incelemektedir.

26 Aktüel Arkeoloji
Kumarbi mitine göre ilk egemen tanrı Alalu’dur. Yaveri Anu ona ihanet eder
ve iktidarı alır. Alalu, “kara toprağa” kaçar. Tanrı Anu bir süre sonra kendi
yaveri Kumarbi’nin ihanetine uğrar ancak Kumarbi, Anu’nun “dizlerini”
yutar, yani hadım ederken, Anu’nun tohumlarını yutmuştur, bunların
arasında Fırtına Tanrısı Teşup, yaveri Taşmişu ve Dicle Nehri vardır.

adlı eserinde eski Yunan dininin gelişimini ele alırken konuyu tartışır. Yazıtta soyut bir yapı var Lévi-Strausse’a göre.
bir ilahi ve raks ritüeli anlatılır. Daha eski bir Girit tanrısına ait bir ritüel, Saussure’un langue kavramını karşılar.
Zeus’a atfedilir. Ritüel benzer kalmış ama mit değişmiştir. Toplumda ritüel Bunların söz konusu toplumda
ve mitin birleştirici yönünü vurgulayan Walter Burkert (1931-2015), biyoloji terennüm edilmesi, kullanılması ve
ve toplumsal kurgu olarak kültürü bir arada ele alan bir teori geliştirmeye uygulanması ise soyut mitemlerin
çalışmıştır. Başka canlıların bile ritüele benzer davranışları ve toprak koruma, uygulanmasıdır. Saussure’un parole
bir arada yaşama gibi uygulamaları vardır. Buna karşılık insanın zihni kapasitesi kavramına karşılık gelir. Lévi-Strausse,
gereği kültürel dinamiklerle bu biyolojik arka plan bir arada ele alınmalıdır Oedipus mitindeki üç hikayeden
Burkert’e göre. Bu konuda başlıca eseri 1972 tarihli Homo Necans’dır. Bu örnek verir. Söz konusu üç hikaye,
sosyobiyoloji teorisine göre bireyler hayatta kalmak için toplum olmak zorunda Kadmus’un Teb’i kurması, Oedipus’un
kalmıştır. Toplumun varlığı sürdürmesi için de şiddetin sadece belirli koşullarda oğulları arasındaki kavga ve iç savaş,
kullanılması gerekir. Örneğin avlanma sırasında. Mitler ve ritüeller toplumda ve Antigone anlatılarıdır. Aralarında
tekrar edilir. Böylece şiddetin yeri konusunda gelişen toplum değerleri yaşatılır. ortak olarak dört mitem tespit eder
Kültürel ve biyolojik evrim bir arada sürer. Lévi-Strausse. Örneğin ilki, kan
akrabalarına fazla önem verilmesidir.
Mitlerin incelenmesi açısından önemli bir mil taşı, folklor alanından gelir. Bunu
Hititlerin bilinen en büyük kutsal alanı Yazılıkaya’dan bir
anlamak için öncelikle dilbilim alanındaki belirli gelişmelerle beraber anlatmak kabartma. Hattuşa / Boğazköy. MÖ 13. yüzyıl.
gerekir. Ferdinand de Saussure (1857-1913), dilin soyut bir kurallar bütününe
langue, bunun yanında kuralların uygulanışına, yazılmasına ve konuşulmasına
parole adını verdi. Dilbilim, soyut kuralları anlamalıydı. Dilin yapısıyla, soyut
kural ve anlamlandırmalarıyla gerçeğin konuşan açısından tasvir edildiği daha
iyi anlaşıldı. Vladimir Propp (1895-1970), sonraki yıllarda diğer dillere çevrilen
“Masalın Bilimbiçimi” (Morfologia Skazi) başlıklı 1928 tarihli çalışmasında
Rus peri masallarında ortak bir yapı tespit etti. Yapı, Propp’un “işlev” olarak
nitelendirdiği ve anlatıdaki belirli sayıda eyleme dayanıyordu. Bu masallarda
diğer detaylar değişse de belirli işlevlerle ortak bir yapı gözlemleniyor. Propp’un
bu gözlemi, sonra “yapısalcılık” denilen akımın öncüsü oldu. Akımın tam
olarak ortaya çıkması, Roman Jakobson’un (1896-1982), seslerin de soyut
olarak değerlendirildiği ve dilin yapısında incelenebileceği ikili karşıtlıklar tespit
etmesiyle olacaktı. Sesler de böylece dilbilim açısından soyut birimlere indirgendi.
Claude Lévi-Strauss (1908-1994), 1955 tarihli “Mitin Yapısal İncelenmesi”
(The Structural Study of Myth) başlıklı The Journal of American Folklore adlı
dergideki çalışmasında mitleri dilin bir ifadesi olarak ele aldı. Dilin soyut bir
yapısı (Saussure: langue) ve uygulanması (Saussure: parole) olduğu gibi mitlerin
de vardı. Dilin soyut yapısı en küçük birim fonemlerden (phonemes; sesler,
Jakobson’un çalışmalarıyla) başlıyor, bunların bir araya gelmesiyle sözcük veya
sözcüklerin anlamlı parçaları olarak morfemler (morphemes), morfemlerden
oluşan cümle öğeleri semantemler (semantemes), semantemlerin kurallara
göre birleşmesiyle cümlelerden oluşuyordu. Mit, dilin bir ifadesi olduğuna
göre, belirli ilişkilerle birleşen cümlelerle soyut mitemlerden (mytheme) oluşan

Aktüel Arkeoloji 27
Kadmus’un kızkardeşi Europa’yı
araması, Oedipus’un annesiyle
Kucağında oğlu
evlenmesi ve Antigone’nin kralın
Telephus’u taşıyan yasağına rağmen kardeşini gömmesi
Herakles heykeli.
Mermer. MÖ 4. yüzyıla bu ilk mitem altında ele alınır.
ait orjinalin Roma
kopyası. Yapısal yöntemlerle ideoloji
Louvre Müzesi, Fransa.
©İsmail Yıldız. okumalarını birleştirmeyi öneren Jean-
Pierre Vernant (1914-2007), Yunan
mitlerini incelerken eski Yunanların
bazı “objeleri”, örneğin ateş, kadın,
gıda, çömlek gibi, belirli kavramlarla
– örneğin kurban, teknoloji, tarım –
eşleştirdiklerini görür. Bu eşleşmeleri
görmek için birden fazla eski Yunan
mitini ve kavramların geçtiği farklı
metinleri bir arada değerlendirmek
gerekiyor. Yapısalcı yaklaşım ve diğer
metotlar, mitleri ideoloji açısından
değerlendiren bilim insanları
tarafından da ele alınmıştır. Pek
çok ideoloji okumasının temelinde
Antonio Gramsci’nin (1891-1937)
“Hapishane Defterlerinden” (Quaderni
del carcere) derlenen “hegemonya”
kavramı yer alır. Buna göre yönetici
sınıf değerlerini güç kullanmadan
farklı ikna araçlarıyla diğer toplum
sınıflarına benimsetir. Bu bilinçli
ve basit bir süreç değildir. Yapısalcı
bir metot ele alınırsa, mitemlerin
birleşmesiyle “ideologem” (ideologeme)
gibi bir olgu da düşünülebilir.
Her durumda, ideoloji okumaları
mitleri ideolojinin birer aracı olarak
düşünür. Örneğin Eric Csapo’nun
“Mitoloji Teorileri” (Theories of
Mythology) kitabında ele aldığı bir
ideoloji okumasına göre Herkül’ün
maceralarında ana karakter, aristokrat
sınıfın motivasyon ve davranış
şekillerini örnek alır ve Herkül’ün
toplumda sevilmesiyle aristokratik
olmayan sınıflara bu değerler
beğendirilir.
Başta sormam gerekeni şimdi
soruyorum: Mit nedir? İnsan ne
kadar zamandır varsa mitler de o
kadar eski ve gizemli.

28 Aktüel Arkeoloji
İnsanların en eski ve önemsedikleri, toplumda sürekli başvurdukları Anu göğün üst katmanlarına
anlatıları kapsıyor mitler. Bir bakıma da toplumlara dışarıdan bir bakışla
“mit” denmiş, modern bilimin insani olgu olarak kabul ettiği mitler kaçtıktan sonra Kumarbi,
kastedilmiştir. Oysa her toplum, tarihte veya şimdi, farklı adlar ve anlamlar tohumları tükürmeye çalışır.
verebilir mit kavramına. Mitler, pek çok toplum için gerçeğin kendisidir. Dağlar, nehirler, ve tanrılar
Dıştan gelen tanımlarda bazen destan ile mit değişimli kullanılır, örneğin
Babil Yaratılış Destanı, bir mittir. İlluyanka destanı da öyledir ama mit oluşur ancak Teşup çıkmaz.
de denilmesi uygundur. Hititler “şarkı” derlerdi örneğin bu eser için: Sonunda Kumarbi’nin
İlluyanka Şarkısı. Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde İlluyanka ejderine
bedeninden çıkar.
benzetilebilecek ve Melid (Malatya) Geç-Hitit sarayından bir kabartmada
betimlenen büyük bir yılan vardır örneğin. Bunun dışında efsaneler ve Ullikummi mitinde, Teşup
destanlar da bilinir ama mitler gibi insanüstü güçler başkarakter değildir egemendir ve Kumarbi onu
genelde. Hepsi anlatıdır. Halk masalları da bu kapsamın dışında yaygın
ama gerçeklik algısı daha zayıf anlatılardır.
alt etmek için doğurduğu bir
19. yüzyılda gelişen sanayi toplumları, üstün geldikleri diğer toplumları
oğlunu Fırtına Tanrısından
“ilkel” olarak nitelediler. Mitolojileri ile Avrupa’nın kadim mitolojileri gizli “kara toprakta”
arasındaki benzerlikler görüldükçe de mitlerin incelenmesi farklı bakış yetiştirmeleri için İrsirra
açıları getirdi. Günümüzde ise kavramların ve tarihi tasavvurların
göreceliliği ve epistemoloji temelleri sorgulanıyor. Dünyanın belirli tanrıçalarına emanet eder.
Göbekli Tepe’de bulunan T biçimli taşlardan bir
bölgelerinde, örneğin yukarıda ele alınan Doğu Akdeniz’de, motiflerin, tanesinin yan tarafında yılan şeklinde figürler
örneğin yapısalcı bakışla mitemlerin, ya da psikoanaliz açısından imgelerin, tasvir edilmiş. Göbekli Tepe / Şanlıurfa.

dolanım halinde olduğu uzun yüzyılları düşünmek gerekiyor.


Dünya tarihinde belirli bölgelerin dolaşımından daha da eski olarak,
yüzyılların ötesine de geçince, insanlık tarihinde farklı toplumlar oluştukça
ve insanlar dil kullanmaya başlayınca mitlerin ve ritüellerin kullanıldığı,
hem soyut yapısal olarak hem de uygulamalarda dinamik olarak evrim
geçirip değiştiğini tasavvur etmek gerekiyor. Mitler hem toplum ürünü
ama hem de bireylerin, ozanların, sanatçıların yaşattıkları karmaşık
organizmalar olarak karşımızda. Kolektif insanlık hafızasının farklı
kültürler bünyesindeki mitoloji geleneklerini öğreniyor bilim insanları.
Toplumlar, en önemsedikleri güçleri ve konuları mitlerinde anlattılar. Bu
naçizane yazıda sosyal ve insani bilimlerden mitleri ve mitolojileri inceleyen
sadece belli başlı ekoller ve bilim insanlarını çok kısaca anlattım. Daha fazla
bilgi isteyenleri uzun bir okuma listesi bekler. Yazımda faydalandığım Eric
Csapo’nun 2005 tarihli Mitoloji Teorileri (Theories of Mythology) kitabını da
bu listeye özellikle ekliyorum. Mitlerin diller gibi çok yönlü insan ifadeleri
olduğu anlaşılıyor. Farklı teoriler de mitolojinin kökenleri, işlevleri,
toplumlarda kullanımları ve yayılımları konusundaki farklı boyutlara temas
ediyor. Tek bir teoriden bütün açıklamaları beklemek uygun olmaz bu
yüzden. İnsanlar nereye yayılırsa mitler de oradadır.
Mitlerin yayılımını ancak insanların uygarlık ve yerleşim tarihi ve
yayılımını anladıkça tam derinliği ile anlarız. Detayları değişse de belirli
mitem ve ideologemler sürekliliğini korumuş görünüyor. Mitler, ritüeller ve
toplumsal inanç sembolleri iç içe olmuş ve insanları harekete geçirmiştir.
Son dönemlerde tarihin sıfır noktası olarak hak ettiği tanıtımı alan Göbekli
Tepe’deki dikili anıtlar ve diğer çağdaş eserler de buna tanıktır.

Aktüel Arkeoloji 29
Derya YILMAZ

A
rkeolojik açıdan
tanrıların çağlar
boyunca doğu ve batı
Anadolu çok uzun zamanlardan beri dünyası arasındaki
mitoslar, hikâyeler ve söylenceler diyarıdır. dönüşümü gizemini
korumaktadır. Mezopotamya, Anadolu
ve Yunan dünyası içinde ayrı ayrı ele
“Ve Zeus çıkardı bir gün kendi kafasından alınıp incelenen tanrıların tam olarak
çakır gözlü yaman Athena’yı, nasıl dönüştüğü veya aktarıldığı çok
O dünyayı birbirine katan tanrıçayı, detaylı incelenen konular arasında
O hiç yorulmadan orduları yöneten, değildir. Söz konusu dönüşümün
O cenk ve savaş bağrışmalarından hoşlanan, izleri, dönüşümde Anadolu’nun
Yüceler yücesi sayılan tanrıçayı”. rolü; Tanrıça İnanna’nın Tanrıça
Athena’ya nasıl dönüştüğü örneği ile
değerlendirilecektir.
Gecenin Kraliçesi’ pişmiş toprak levha. Eski Babil Çağı, MÖ 1850-1750, Mezopotamya, British Museum, Londra
Yakındoğu’da ortaya çıkan tanrıların
çoğu, doğudan batıya aktarılarak
Yunan dünyasında ana özelliklerinin
büyük bir kısmını koruyup, adları
değişerek çağlar boyunca varlıklarını
sürdürmüştür. Yunan mitolojisi
köklerini büyük oranda Yakındoğu
mitolojisinden almaktadır. Doğu
kökenli birçok tanrının Yunan tanrılar
arasında da varlığını sürdürdüğü
bilinmektedir. Hiç şüphesiz bu
dönüşümde doğu ile batı dünyası

DOĞUD
TANRIL
30 Aktüel Arkeoloji
arasında bir köprü olan Anadolu’nun Yunan tanrılarının tasviri ve kült itibaren Yunanların, Kuzeybatı Sami
payı büyüktür. Anadolu çok uzun eşyalarının uzaktan uzağa Sümer halklarıyla Suriye-Filistin bölgesinden
zamanlardan beri somut olmayan etkileri barındırdığını belirtmiştir. Kenanilerle yakın teması sonucu
kültürel miras ürünleri olan mitoslar, R. D. Barnett, Suriye-Filistin halkları olduğu yönündedir. Bu tez, Yunanların
hikâyeler ve söylenceler diyarıdır. ile Mikenlerin Geç Tunç Çağındaki bu konudaki en eski başyapıtı olan
Tanrıçaların dönüşümüne ışık tutan ilişkilerine kadar bağlantının Hesiodos’un Theogonia’sında Yunan
mitosların yanı sıra özellikle yazılı kurulmasını geriye götürüp, özellikle dünyasına Yakındoğu geleneklerinin
belgeler ve tanrı tasvirleri de bu izi Hesiodos’un Theogonia’sındaki doğulu aktarılmasında Kenan, İbrani ve Fenike
somut olarak takip etmemize yardımcı etkilerin Fenike izleri taşıdığına edebi metinleri ve mitlerinin etkisi
olmaktadır. Anadolu panteonu çok dikkat çekmiştir. H. G. Güterbock
zengin olup sadece Mezopotamyalı ise yeni ve eski tanrılar arasındaki
tanrıları almakla kalmayıp onlara mücadeleyi anlatan Kumarbi mitosu
yeni özellikler kazandırmak suretiyle ile Hesiodos’un Theogonia’sındaki
bir potada eriterek batıya, Yunan (Tanrıların Doğuşu) tanrıları birebir
dünyasına aktarmıştır. karşılaştırıp ortak yönlere işaret
etmiştir.
Tanrıların doğudan batıya Daha sonraki araştırmacıların bir
dönüşümü nasıl oldu? kısmı, bu zor konuyu ele almış ve
Tanrıların doğudan batıya tam bazı sonuçlara varmıştır. Bunlardan
olarak nasıl dönüştüğünü belirlemek ilki ve belki de en çok tartışılanı,
oldukça güçtür. Dönüşümün detayları güçlü ve etkileyici Yakındoğu
nasıl olursa olsun, kesin olan şey mitolojisi ve kozmogonisinin
arkeolojik ve filolojik kaynakların (Evrenin Doğumu) doğudan batıya
ışığında doğudan batıya bir aktarım Anadolu aracılığıyla Yunan dünyasına
ve dönüşümün olduğu gerçeğidir. aktarımıdır. Burada Anadolu’nun
Bu konuya ilk dikkat çekenler önemi ortaya çıkmaktadır. Bir
arasında bulunan B. Landsberger, diğer görüş ise Geç Tunç Çağından

DAN BATIYA Siyah figürlü antik Yunan amphorası üzerinde Atina’da


dört yılda bir düzenlenen Panathenaia şenlikleri
betimlenmiştir. Ortada akropolisin tanrıçası Athena
Polias (Athena). Metropolitan Sanat Müzesi.

LARIN AKTARIMI
TANRIÇA İNANNA İLE ATHENA
Aktüel Arkeoloji 31
Koruyucu karışık yaratıklar
ile koruyucu tanrı
fikrinin kökleri Hititler ve
hatta Mezopotamya’ya
kadar uzanmaktadır. Bu
gelenekte her kentin
koruyucu tanrısı vardır. Bir silindir mühür üzerinde betimlenen akrep adam, tanrısal varlıklar ve kanatlı aslan. Chicago Üniversitesi
Doğu Enstitüsü Müzesi. Sağda: Babil silindir mührü. Metropolitan Sanat Müzesi.
Örneğin, Uruk’un
etkisini göz ardı ederek, Doğu Tanrıça Inanna/Iştar
koruyucusu Tanrıça Akdeniz mitlerinin bunlardan Sümerlerde Tanrıça İnanna, Akad
İnanna; Atina’nınki ise bağımsız ayrı bir kökenden gelişip, zamanında Tanrıça İştar’ın; aşk ve
Tanrıça Athena’dır. Yunanları etkilediği yönünde yanlış savaş tanrıçası ve Venüs gezegeni
bir algı oluşturmaktadır. Yunan sabah ve akşam yıldızı olmak üzere
ile MÖ 8.-7. yüzyıllarda Fenikelilerle dünyasına tanrıların aktarımında üç farklı özelliği vardır. Sümerlerin
olan kültürel ilişkileri üzerine Anadolu ve Mezopotamya’nın etkisi aşk ve sanat tanrıçası, Tanrıça İnanna,
dayandırılmaktadır. C. López-Ruiz fazladır. Bu hususu hem yazılı efsane Batı Asya’da en önemli tanrıçalar
tarafından savunulan bu tez, ilk bakışta veya mitlerin aktarımında hem de arasında yer almıştır. Kutsal hayvanı
yazılı belge karşılaştırmalarına dayalı tanrıların ikonografisinde takip etmek aslan olan tanrıçanın en önemli kült
ve oldukça makul görünmektedir. mümkündür. kentleri Uruk, Kish ve Agade’dir. Aşk
Ancak Hitit, Hurri ve Mezopotamya tanrıçası İnanna Sümerlerde ‘Göğün
Tanrıça Athena ve Aphrodite
Kraliçesi’ ve ‘Cennetin Hanımefendisi’,
Aphrodite, Atina Arkeoloji Müzesi. ©İsmail Yıldız.
(Afrodit), Yunan panteonundan
Babil’de İştar, Yunanlarda Aphrodite
Roma’ya benzer özellikleriyle isim
ve Roma’da Venüs olarak çağlar
değiştirilerek aktarılmıştır. Roma dini
boyunca tapınım görmüştür. Sümer
fethedilen tüm toprakların tanrılarını
metinlerinde genellikle Ay Tanrısı
kabul ettiği için -bin tanrılı halk
Nanna’nın (Sin) çocukları olarak güneş
Hititlerde olduğu gibi- yerli ve Yunan
tanrısı Utu (Şamaş) ve Venüs tanrıçası
kökenli tanrılara da tapınılmıştır.
İnanna (İştar) gösterilir. Işıkla ilgili bu
Athena Roma’da Minerva; Aphrodite
iki tanrının da yine ışıklarla bağlantılı
ise Venüs olmuştur. Minerva, aydan yaratıldığı düşünülmüştür.
denizcilik, ziraat, dokumacılık ve nakış Tanrıça, bazı yerlerde baştanrı Anu’nun
gibi işlerde insanlara yol gösteren savaş kızı olarak da geçmektedir. İştar’ın
tanrıçasıdır. kız kardeşi ölüler diyarının kraliçesi
Hesiodos’un Theogonia’sında doğu Ereškigal’dir. Tasvir sanatında genellikle
kökenli düşüncelere yer verdiği İnanna/İştar, aşk tanrıçası özelliği ile
bilinir. Yunanlar, doğada her şeyin ilgili çıplak olarak; kanatlı ve silahlarını
bir tanrının korumasında olduğu kuşanmış savaş tanrıçası olarak veya
fikrini geliştirmiştir. Koruyucu etrafında yıldızlarla Venüs özelliğinde
karışık yaratıklar ile koruyucu tanrı karşımıza çıkmaktadır.
fikrinin kökleri Hititler ve hatta Tanrıça İştar’ın yeraltı dünyası
Mezopotamya’ya kadar uzanmaktadır. ile bağlantısı; Dumuzi (Temmuz/
Bu gelenekte her kentin koruyucu Tammuz) İştar aşkı ve ölüler dünyasına
tanrısı vardır. Örneğin, Uruk’un gidişiyle anlatılır. Bu hikâyeye göre:
koruyucusu Tanrıça İnanna; “…Temmuz/Tammuz’un yeraltı
Atina’nınki ise Tanrıça Athena’dır. dünyasına inmesi üzerine ülkenin içine

32 Aktüel Arkeoloji
düştüğü kargaşa ve darmadağınıklık
anlatılmakta; İştar’ın ağlayıp
MÖ 2. binyılda Hitit panteonunda
sızlanmalarından ve Tammuz’u ölüler Mezopotamya kökenli bir tanrıça olarak İştar’a
dünyasından kurtarmak için oraya tapınıldığı bilinmektedir. Bu durum Anadolu’da
inişinden söz edilmekte; sonunda
Tammuz’un diriler dünyasına zaferle Tunç Çağı boyunca İştar kültünün devam
geri dönüşünün anlatılmasıyla son ettiğini göstermesi bakımından önemlidir.
bulmaktadır.”
konusunda bilge tanrı Ea’ya danışır ve “Ve Zeus çıkardı bir gün kendi
Tanrıça Athena’nın, babası Zeus’un
doğum için Kumarbi’nin kafatasının kafasından
başından doğumu hikâyesi açık
bir şekilde Hititlerin Hurri kökenli açılmasına karar verilir. Kumarbi yeni çakır gözlü yaman Athena’yı,
Kumarbi mitolojisindeki ‘Doğum doğan Tešup’u yutarak yok etmeye
O dünyayı birbirine katan tanrıçayı,
Şarkısı’ bölümü ile örtüşmektedir. teşebbüs eder, ama Güneş Tanrısı
Kumarbi’nin ısıracağı çocuğu bir bazalt O hiç yorulmadan orduları yöneten,
Yeraltı tanrısı Kumarbi’nin başından
da, Ea’nın yardımıyla İştar’ın kardeşi, taşla değiştirir. Bu taş daha sonra Ea O cenk ve savaş bağrışmalarından
fırtına tanrısı oğlu Tešup’un doğumu tarafından kutsanır”. hoşlanan,
gerçekleşir. ‘Doğum Şarkısı’ ile Kumarbi mitolojisinin devamında Yüceler yücesi sayılan tanrıçayı.”
Hesiodos’un Theogonia’sındaki Tanrıça ‘Koruyucu Tanrının şarkısı’ ve
Bu hikâyeye göre: “Olymposluların en
Athena’nın doğuşu oldukça benzerdir. ‘Gümüş’ün şarkısı’ bölümlerinde
yücesi Zeus, anlatılmaz acılar içinde
Hititlerde erkek olan tanrı, Yunan Tešup’un ve Gümüş’ün kız kardeşi
kıvranıyor, pençesine düştüğü ağrılarla
dünyasında Tanrıça Athena olmuştur. olarak Šaušga’nın (İştar) adı
savaşmaya çalışıyordu. Çektikleri onu
Aslında bu mitosun özünde tanrı geçmektedir.
öylesine sıkıştırıyordu ki, soluk soluğa
kuşakları arasındaki çatışma konusu Tanrıça İnanna/İştar’ın, Yakındoğu kalmıştı ve yürek dağladığı kadar
işlenmektedir. Hikâyeye göre: mitoslarının çoğunda yer aldığı boşuna olan bağırışlar ve gözyaşlarıyla
“Alalu göklerin kralıdır, fakat sakisi Anu bilinmektedir. Sümer mitosları,
dokuz yıldan sonra Alalu’yu alaşağı Akadlar aracılığıyla devam ettirilmiş Athena heykel
ederek yerini almıştır. Burada Eski Babil ve Mezopotamya’dan Anadolu’ya da başı, Bologna
Arkeoloji
sözlü geleneğinde Akad kralı Sargon birçoğu aktarılmıştır. Savaşçı tanrıça Müzesi.
©İsmail Yıldız.
veya Telepinu fermanında Hitit kralı özellikleriyle daha çok öne çıkan
I. Hantili gibi efendisine sadakatsiz bir Tanrıça İştar’ın birçok özelliği Yunan
saki motifi vardır. Kumarbi Anu’nun dünyasında Tanrıça Athena’da devam
sakisi olur ve yine dokuz sene sonra etmiştir.
bu sefer Kumarbi Anu’yu tahtından
indirir. Anu rakibinden kaçmaya
çalışırken, Kumarbi, onu yakalar ve Tanrıça Athena
cinsel organını ısırarak yutar. Bu trajik Tanrıça Athena’nın Yunan
hareketle Kumarbi göklerin kralı olur, dünyasındaki en belirgin özellikleri
fakat vücuduna Anu’nun intikamı savaşçı, sanatların koruyucusu ve bilge
için gerekli aracıyı da almıştır. Aslında olmasıdır. Tanrıçanın bu özellikleri
Kumarbi Anu’nun çocuklarına gebedir: Yakındoğu tanrılar panteonuna
Fırtına Tanrısı, Dicle Tanrısı, tanrı baktığımızda aslında birden fazla
Tašmišu. Kumarbi erkek olduğu için bu tanrının özelliği olarak karşımıza
çocukları nasıl doğuracağı sorundur. çıkmaktadır. Bunlardan savaşçı
Buna farklı çözümler bulunur: Kumarbi özelliğini Tanrıça İştar’dan, bilgeliğini
menilerin bir kısmını Kanzura Dağı’na ise Yakındoğu’nun bilge tanrısı Ea’dan
doğru tükürür ve dağ bu şekilde hamile almış olmalıdır. Athena’nın doğuşu
kalarak Tašmišu’nun taşıyıcı annesi olur. Hesiodos’un Theogonia’sında şu
Ardında Kumarbi Tešup’un doğumu şekilde anlatır:

Aktüel Arkeoloji 33
durumuna karşı koymaya çalışıyordu. bakire tanrıçasıdır. Bilgeliği ve zekâsı, Zeus’un karısı Hera, aşk ve güzellik
Tanrılar acele toplantıya çağrılmıştı zekâ tanrıçası annesi Metis’tendir. tanrıçası Aphrodite ile Athena vardır.
ama onlar da afallayıp taş kesilmişti. Tanrıça Metis Zeus ile birleşir. Zeus Troya kralı Priamos’un oğlu Paris
Hiçbir sakinleştirici, bu acıları Zeus’a onun doğuracağı bir erkek çocuğun hakem olarak tayin edilir. Altın elmayı
veren şeye kâr etmiyordu. Sonunda kendisini yerinden edeceği korkusuna kazanmak isteyen tanrıçalar, Paris’e
aralarından biri, sezgileriyle Zeus’un kapılır ve Metis’i yutar. Böylece onun çeşitli vaatlerde bulunur. Tanrıça
acılarına son vermeyi becerdi. Tanrılar karnındaki erkek zannedilen kız çocuk, Athena zafer ve bilgelik, Hera bütün
Habercisi Hermes, Hephaistos’u tanrıça Athena, Zeus’un başından Asya’nın hâkimiyetini ve Aphrodite
çağırmaya gitti ve onu tek bir balta dünyaya gelmiştir. ise güzeller güzeli Helene’nin aşkını
vuruşuyla Zeus’un başını yarmaya razı Tanrıça İştar’ın aşk ve güzellik tanrıçası vaat eder. Paris Helene’yi seçer ve daha
etti. Vuruşla birlikte anında Zeus’un özelliği, Yunan panteonunda aşk sonra bilindiği gibi bu seçim, Troya
kafatasından, baştan aşağı silahlı tanrıçası Aphrodite ve savaş tanrıçası savaşını başlatır. Bakireliğini koruyan
Athena fırladı. Çıkarken, bir yandan Athena ile devam etmiştir. Ayrıca Tanrıça Athena ile demirciler tanrısı
da yeri göğü inleten bir savaş narası Athena’nın bilgeliği, Mezopotamya’daki topal ve çirkin Hephaistos’un ona olan
atmıştı. Altından bir zırh kuşanmış tanrı Ea’dan geçmiş gibidir. Bu aşkını ve Athena’yı yıkanırken çıplak
ve elinde keskin bir mızrak tutan ‘Gök durum, doğudan batıya Tanrıların görüp ona âşık olan Genç Teiresias’ın
Mavisi Gözlü’ prenses silahlarını bıraktı dönüşümünde cinsiyet ve rollerin de kör oluşunu anlatan mitoslar, Tanrıça
ama bırakıncaya kadar da Olympos’a değiştiğini göstermektedir. Neden iki Athena’nın aşk ile olan bağlantısını
büyük korku ürküntü salmış oldu”. tanrıça olarak Yunan Dünyası’nda ortaya koymaktadır.
Zeus’un kafasından doğan Tanrıça devam etti? Büyük olasılıkla
Athena, tasvirlerinde her zaman Mezopotamya inançlarının aksine,
Tanrıların Dönüşümü
başında miğfer, elinde mızrak ve Yunanlar savaş ve aşkı bir arada
kalkan ile görülmektedir. Tanrıçanın düşünmedikleri için ayrı iki tanrıça H. Schliemann Troya’da ele geçen baykuş
bir diğer özelliği Zeus tarafından olarak kabul ettiler. Diğer taraftan başlı idolleri Homeros destanlarına
çok sevilmesine karşın aşka duyarsız Tanrıça Athena’nın güzelliği her zaman dayandırarak, Troya’nın koruyucu
kalması ve hep ‘Parthenos’ yani ön planda olmuştur. İda Dağı’nda tanrıçası baykuş yüzlü Athena’yı temsil
bakire olarak nitelenmesidir. Zeus ile tanrısal güzelliğin sembolü olan eden örnekler olarak değerlendirmiştir.
Metis’in kızı Tanrıça Athena, bilgeliğin altın elmayı alma yarışında; baştanrı Eğer bu idoller baykuş yüzleri ile
Athena’yı temsil ediyorlarsa olasılıkla
Tanrıça Athena’nın Yunan dünyasındaki en belirgin Athena’nın Batı Anadolu’da şimdilik
bilinen en erken tasviridir. Erken Tunç
özellikleri savaşçı, sanatların koruyucusu ve bilge olmasıdır. Çağında yaygın kullanılan bu tip idoller
Atina’nın koruyucu tanrıçası Athena’nın, tanrı Zeus’un başından doğuşu. Zeus’un solunda oğulları Hermes ve Apollon; Orta ve Geç Tunç Çağında nadir de olsa
sağında kızı Aphrodite (belki de doğum tanrıçası olan İlithiya) ve oğlu Ares betimlenmiştir. Siyah figürlü Yunan amforası.
MÖ 540. Güzel Sanatlar Müzesi, Boston. kullanımdadır. Antik Çağda Tanrıça
Athena’nın sembolü olarak baykuşun
tasvir edilmesi bu bağlantının doğru
olabileceğini gösteren en önemli kanıttır.
Troas kentlerinden Troya’da gümüş
bir sikkenin bir yüzünde miğferli
Tanrıça Athena başı, diğer yüzünde
elinde mızrağını atarken yanında
sembolü baykuş ile tasvir edilmiştir.
Troya yakınındaki Sigeium’da bulunan
bir sikkenin bir yüzünde tanrıça
Athena başı arkasında ise baykuş tasvir
edilmiştir.
Troya’daki insan yüzlü kaplar ile
Tanrıça İştar arasındaki bağlantı daha

34 Aktüel Arkeoloji
olarak tasvir edilmiş olan tanrıça Doğudan batıya tanrıların
Anadolu örnekleri ile benzer özellikleri dönüşümünde birebir alıntılardan
göstermektedir. Ayrıca Batı Anadolu’da ziyade benzer özelliklerin alınarak
Helvacıköy-Höyücek’te bulunan Erken Yunanların bazı ilave hikâyelerle
Tunç Çağı I-II’ye tarihlenen taş bir stel ve bazı tanrıların ikonografisini
üzerindeki insan (tanrı?) tasvirinin değiştirerek ve hatta bir tanrının
yüz detaylarının baykuş başlı idoller ile özelliğini farklı tanrılara vererek
benzerliği bilinmektedir. iki farklı tanrıya inandıklarını
MÖ 2. binyılda Hitit panteonunda söyleyebiliriz. Tanrıça İnanna’nın
Mezopotamya kökenli bir tanrıça Tanrıça Athena’ya nasıl dönüştüğü
olarak İştar’a tapınıldığı bilinmektedir. üzerine değerlendirdiğimiz bu durum
Bu durum Anadolu’da Tunç Çağı birçok tanrı için de geçerli olabilir.
boyunca İştar kültünün devam ettiğini Tanrıça İştar aşk, savaş tanrısı ve
Az bilinen tanrıça Ninishkun’a ithaf edilen
bir silindir mühürden detay. göstermesi bakımından önemlidir. Venüs yıldızıdır. Aklı ve kurnazlığı
Yazılıkaya açık hava mabedinde tanrı hiç şüphesiz Tanrıça İştar’dan
önceden bilinmektedir. H. Frankfort,
tasvirleri içinde yer alan İştar’ın (= gelmektedir. Tanrıça Athena her ne
H. Schliemann’ın baykuş başlı olarak
šauška) eril görünümündeki tasviri kadar aşk tanrıçası olmasa da güzelliği
adlandırmasına karşı çıkarak bu
vardır. Bilindiği gibi dişi ve eril iki ile birçok hikâyede yer almıştır.
kapların göğüs ve cinsiyet uzvu ile
kimliklidir. Hizmetkârları Ninatta Ayrıca Hesiodos’un belirttiği gibi
birlikte ana tanrıçayı temsil ettiğini
ve Kulitta’nın önünden giderken beyaz ışıklar saçan yüzü ile belki de
kabul eder. Ayrıca Mezopotamya’nın
gösterilmiştir. Tanrıça İştar’ın Venüs yıldızı özelliğine
göz idolleri ile bu kaplar arasında
gönderme yapılmaktadır. Yunanlarda
morfolojik olarak bağ kurulmuştur. Eski Babil Dönemine tarihlenen bir aşk tanrıçası artık Aphrodite, savaş
Ancak İştar tasvirlerinin başlangıcı pişmiş toprak plak üzerinde yeraltı tanrıçası Athena olmuştur. Doğudan
olarak kabul edilen göz idollerinin dünyası ile bağlantılı olarak iki batıya tanrıların dönüşümünde
hiçbirinde göğüs veya cinsiyet uzvunun yanında baykuşlar ile birlikte, baykuş etkiler hem yaradılış mitoslarında
olmaması dikkat çekicidir. Bu durum ayaklı, kanatlı ve çıplak olarak büyük hem de tanrıların ikonografisinde çok
tüm bu tasvirlerin Mezopotamya olasılıkla Tanrıça İştar’ın tasvir edildiği yoğun bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
ikonografisinde Tanrıça İştar’ın bilinen
bilinmektedir. Belki de Tanrıça İştar’ın Ancak Yunanlar, köklerini doğudan
üç farklı kimliği aşk tanrıçası, savaş
bu tasviri ile Antik Çağın ‘Mourning alan birçok tanrı için yeni mitoslar,
tanrıçası ve Venüs kimliklerini temsil
Athena’ olarak bilinen tasviri arasında hikâyeler üreterek bunların Roma’ya
eden farklı tasvirlerinin varlığı ile
anlam bakımından bir bağ kurulabilir. aktarılmasını sağlamıştır.
açıklanabilir. Troya kapları tıpkı Eski
Mitolojik bir kuş olan baykuşun
Babil Dönemine tarihlenen pişmiş
etnolojik açıdan yeraltı dünyası ve
toprak levha üzerinde olduğu gibi
ölüm ile bağlantısı bilinmektedir. Antik Atina Sikkesi. Ön yüzde profilden tanrıça Athena
belki de İştar’ın yeraltı dünyasıyla başı, arka yüzde zeytin dalı, baykuş ve AOE ideogramı. 
Tanrıça İştar’ın yeraltı dünyası ile ilgili
bağlantılı ana tanrıça kimliğini bir
arada yansıtmaktadır. Mezopotamya’da kimliğiyle birlikte baykuşun tasvir
MÖ 3. binyıl başına tarihlenen Mari’de edilme nedeni, olasılıkla bu
tanrıça Ninhursanga’ya adanan bir kuşun gece yırtıcı kuşları içinde
taş stel üzerinde yer alan tanrıça yer alması, çok iyi görmesi, hassas
tasviri ile baykuş başlı idoller arasında kulakları ile çok iyi duyması ve
benzerlikler vardır. Stel üzerindeki yüz; yine kuvvetli pençeleriyle gece
Konya Karahöyük baykuş başlı idolleri avlanması gibi özellikleridir.
gibi tek merkezli konsantrik daireli Diğer taraftan bütün bu
gözlü, olasılıkla etrafında kirpikleri özelliklerinden dolayı Tanrıça
gözlerin etrafındaki dikine çizgilerle Athena’nın da sembolü olan
belirtilmiş ve “v” şeklinde gelen baykuş, Antik Çağda bilgeliğin
kaşının içi dikey çizgilerle taranmış sembolü olarak tanınmaktadır.

Aktüel Arkeoloji 35
Türk Mitolojisinin
Karanlık ve Aydınlık
Yüzleri ÜLGEN
R. Volkan ÇOBAN

ERLIK

36 Aktüel Arkeoloji
Her ne kadar Altay topluluklarının tarih sahnesine çıkışı Kalkolitik
Çağa, yani günümüzden yaklaşık 7 bin yıl öncesine dek uzansa da
Türk Şamanizmi olarak da bilinen Tengricilik bundan binlerce yıl,
natürist ve animist geçmişi ise on binlerce yıl daha eskidir.
200 bin yıl önce Afrika’dan çıkan tü- problem çözülmeyi bekleyen başka Çağında, Altay Dağları ve çevresinde
rümüz, modern olarak adlandırıla- problemler ortaya çıkarıyor ve sorunu ortaya çıktığı yayıldığı düşünülür. Ay-
bilecek davranışlara 50 bin yıl önce daha da derinleştiriyor. rıca Buzul Çağında Asya üzerinden
kavuştu ve Bilişsel Devrim’ini yaptı. Amerika’ya geçen insanların oluştur-
Her ne kadar Altay topluluklarının
Efsaneler, mitler, tanrılar ve dinler ilk dukları Amerika Şamanizm’ine de kay-
tarih sahnesine çıkışı Kalkolitik Çağa,
kez Bilişsel Devrim sayesinde ortaya naklık ettiği bilinir.
yani günümüzden yaklaşık 7 bin yıl
çıktı. İnsanlar; birbirlerine hikâyeler
öncesine dek uzansa da Türk Şama- Altay ve Sibirya ekseninde gelişen Türk
anlattı, rüyalardan anlamlar çıkar-
nizmi olarak da bilinen Tengricilik Şamanizmi yaygın inanışın aksine tek
dı ve hayallerini paylaştı. İletişim
bundan binlerce yıl, natürist ve animist tanrılı bir din değildir. Başta deist bir
yeteneği sayesinde kulaktan kulağa
geçmişi ise on binlerce yıl daha eskidir. edayla Kayra Han, ondan sonra İyilik
anlatılanlar ile olaylar bambaşka bo-
Yazılı kültüre geç yansısa da bu inanı- Tanrısı Ülgen ve Kötülüğün Efendisi
yutlara taşındı. Böylelikle türümüz
şın MÖ 10.000’li yıllarda, yani Orta Taş Erlik gibi tanrıların yanı sıra birçok
“görünmeyen şeyler” hakkında konu-
tanrı ve tanrıça ile onlara hizmet eden
şabilen, onlar hakkında düşünebilen Okunev Kültüründe don (şekil) değiştirerek Ülgen’in
katına çıkma ayini gerçekleştiren bir şaman ruhlar vardı.
ilk ve tek canlı oldu.
Üst bilişsel seviyeye ulaşan insanlığın
tarihi elbette bir arayış olarak düşü-
nülebilir. Bilgi arayışı, teselli arayışı,
anlama arayışı, anlam arayışı… İnsa-
noğlunun belki de en büyük arayışı
inançla ilgilidir. Hayal gücünün sı-
nırları zorlandıkça bu arayış daha çok
derinleşti ve şekilden şekile büründü.
Böylece tanrıya dair inançlar çok sayı-
da yoldan seyahat etti ve uğradığı en
önemli duraklardan biri de Türkler ve
onlarla özdeşleşen inanç olan Tengri-
cilik oldu.
Thomas Mann, mitolojiden esinlen-
diği Yusuf ve Kardeşleri kitabının ba-
şında “Geçmişin kuyusu çok derin;
belki de dipsiz demek daha doğru. Ne
kadar derinden seslenirsek seslenelim
geçmişin derinlerine o kadar iniyor ve
o kadar aşağılara batıyoruz. İnsanlığın
ilk temellerine ait daha çok kanıt bul-
dukça, tarih ve kültürümüzün kavra-
nılmazlığı daha çok anlaşılıyor.” diye
yazmıştı. Türk kültür tarihi de tıpkı
böyledir. Çözülmüş gibi görünen her

Aktüel Arkeoloji 37
şir. Dünyaya ve insanlığa hükmetmesi sinlikle istemez. Bu yüzden tüm iyi ve
için on altıncı kata Ülgen’i, yeraltında güzel varlıkların yaratıcısı olan Ülgen’i
yarattığı âleme hükmetmesi için Erlik’i kıskanmaya başlar. Onun gibi yarat-
yerleştirir. Böylece karanlık ile aydın- mak ister. Erlik de yaratma gücüne sa-
lığın, göğün ile yeraltının, dirinin ve hiptir ama bunu hiçbir zaman istediği
ölünün mücadelesi başlamış olur. Tabi şekilde gerçekleştiremez. Çekicini ör-
bu hikâyenin birçok farklı varyasyonu süne vurarak zararlı ve mantıksız şey-
bulunmaktadır, ancak karşılaştırmalı ler yaratır. Deve, domuz; böcek, yılan,
mitoloji ilkeleri doğrultusunda, Türk kertenkele ve bazı kötü ruhlar onun
orijinli en eski ve en tutarlı veriler bu eseridir. Yarattığı varlıklar antagonist
şekildedir. (savaş için hazırlanmış) yaratıklardır.
Herhangi bir etkileşim olmaksızın baş- Hatta Potanin’in derlediği yaratılış des-
ta Mısır, İran, Hindistan olmak üzere tanında insana ruhunu Erlik vermek-
dünyanın birçok bölgesinde benzeri bir tedir. Bu yüzden insanlar iradesizliğin
sembolü olarak sürekli hatalar yapar ve
inanışa rastlamak mümkündür. Çünkü
bu hataları tekrarlar. Sonunda da yarat-
bütün inanışların temelinde ölüm ve
tığı kara nemelerin, yani kötü ruhların
ona bağlı düşünceler bulunmaktadır.
başı olarak yeraltı hanlığında oturur.
Uzun zaman boyunca insanlar öldük-
Yine de yeryüzüne ve üzerindekile-
lerinde kendilerine ve sevdiklerine ne
re karşı nefreti hiçbir zaman geçmez
olacağını, iyi veya kötü bir hayat sür-
ve onların yaşamını zorlaştırmak için
menin getireceği sonuçların neler ola-
elinden geleni yapar. Ülgen de onun
bileceği gibi sorulara cevap aramaya
bu hamlelerine karşı dünyada huzuru
çalışmıştır. Ölüler yeraltına gömüldü-
sağlamaya çalışır.
ğü için yeraltındaki krallık fikri, antik
dönem koşulları içerisinde oldukça Türk mitolojisinde Erlik, tıpkı Ülgen
mantıklı bir açıklama olarak görülmüş- gibi Kayra Han tarafından yaratılmıştır
tür. Zaten Erlik adı da “yerlik (y- > Ø)” ve sonsuz hayata sahiptir. Daha sonra
kelimesinden türemiştir ve bazen Yer- değineceğimiz üzere Erlik, ön anla-
lik olarak da anılır. tılara göre Ülgen’in yarattığı bir ruh
veya ilk insan değildir. Bu düşünceler
Türk mitolojisine göre kötü duygu- yüzyıllarca dış etkilere maruz kalmış
Şamanların kullandığı yeri ve göğü birbirine
bağladığına inanılan dünya direğini simgeleyen lar besleyen ve hayatını da bu yönde
kalpağı ile Ukok Prensesi’nin göklere yakın
olması için giydirilen kalpağın karşılaştırılması.
harcayan kişilerin gideceği yer açıkça Ukok Prensesi

Erlik’in yanıdır. Çünkü Erlik diğer bir-


Türk Mitolojisinde Çok Tanrıcılık çok yeraltı ve ölüm tanrısı gibi hırs, aç-
Var mıydı? gözlülük, kıskançlık vb. fena duyguları
İlk olarak Kayra Han, evrenin mutlak sembolize eder ve insanları kandırarak
hâkimi ve yaratıcısıydı ancak aydınlık kendine benzeyenleri yine kendine
ile karanlık taraflar arasında tarafsızdı köle eder. Ülgen ise onun temsil ettiği
ve iki tarafı da benliğinde barındırı- özelliklerin tam karşısında yer alır ve
yordu. Bu yüzden olaylara etkisi yok iyiliği, merhameti, cömertliği ve ve-
denecek kadar azdır. Evreni kendi rimliliği temsil eder.
hâkimiyetinde bulundursa da dünyayı Erlik kendi yaratılışı gereği fena duygu-
ve insanlığı Ülgen ve Erlik’in müca- ları seçer ve kötü işler yapmayı tercih
delesine bırakmıştır. Destanî kayıtla- eder ve iyi şeylerin köküne muhaliftir,
ra göre Kayra Han yeryüzüne dokuz kendiliğinden onlara karşı çıkar. Yü-
dalı olan bir ağaç diker ve on yedi kat cedir ancak yıkıcıdır, güçlüdür ancak
göğü yaratarak on yedinci kata yerle- kışkırtıcıdır. Düzen, sulh ve sükûnu ke-

38 Aktüel Arkeoloji
Türk toplumlarından yapılan derleme- leri bulunmaktadır. Destanların bazı
ler sonucunda karşımıza çıkmaktadır. bölümlerinde, efsanelerde ve dualarda
Karşılaştırmalı mitoloji ve antropoloji insan şekline yakın tasvirleri yapılmış
verilerini göz önünde bulundurursak olsa da söz konusu antropomorfizmin
Natürizm, Animizm ve Şamanizm sı- (insan şeklinde görünme) birçoğu Bu-
rasını izleyen bir toplumun böyle bir dizm ve Maniheizm tesiriyledir. Bir
gelişme göstermesi de beklenemez. Bu duada şöyle betimlenir:
durumda en başına dair bir fikir yürü-
tecek olursak, kutuplaşan animist ruh-
ların eksi kutbu olarak kötülüğü temsil Kara argımak minittü
etsin diye tasavvur edilmiştir, diyebi- Bindiği (at) kara küheylân
liriz. Her türlü fenalığı yaptığı halde Kara kunduz töşöktü
öldürülmesi hiçbir zaman düşünülme- Döşeği kara kunduz (derisinden) Şamanların kullandığı yeri ve göğü birbirine
bağladığına inanılan dünya direğini simgeleyen
miştir ve yaptığı bozgunculuklar başka Kurdak yetpes beldü kalpağı ile Ukok Prensesi’nin göklere yakın olması
bir şekilde cezalandırılmıştır. Yaratılış Beline kuşak yetişmez
için giydirilen kalpağın karşılaştırılması.

destanının bir kısmında affedilerek


Kuçak yetpes moyündü Boynuna kucak
göğe çıkarılır ama kıskançlığı ve kötü
yetişmez
hırsı yüzünden cezalandırılarak tekrar
yeraltına gönderilir. Destanlarda, yok Karış bolgon kamaktü
edilmemesinin sebebi de hiçbir zaman Göz kapağı bir karış
tatmin edici şekilde açıklanmamıştır. Kara mıyık sakaldü
Bu da çok tanrıcılığın devam etme- Kara bıyıklı, kara sakallı
si gerektiğinin kalıntısıdır. Ancak bu
Kan çapkan çıraylü
durum kesinlikle düalizmle karıştırıl-
Kana çalmış yüzlü
mamalıdır çünkü Türk mitolojisinde,
düalizmin tersine kötülük her zaman Mayma saçtü Bay Erlik Parlak saçlı
Altay’da bulunan Ülgen’in ilk tasvirlerinden biri
kaybeder. Bay Erlik olabilecek güneşi tanrı olarak betimleyen bir petroglif

Bunun dışında son araştırmalara göre Kişi köksü könöktü


göksel mahkemenin bir üyesidir ve Kuvası kişi göğsünden Bir Hakas Şaman’ın anlatımına göre ise
adeta bir savcı gibi insanların hayatta “Çatallı uzun keçisakalı dizlerine kadar
Ku baştan ayaktü Kadehi kurumuş
ne kötülükler yaptığını adaletli bir şe- kafatasından uzanır ve yine sarkık uzun bıyığını ku-
kilde ortaya koyarak onların ölümden laklarına asmıştır. Gözleri arasındaki
Yeşil temir kılıçtü mesafe altı metredir, göz kapakları bir
sonraki hayatlarında etkili olduğu da
anlaşılmıştır. Kötülük tanrısının in- Kılıcı yeşil demirden karıştır. Gözleri ve kaşları kömür gibi
sanları adaletli bir şekilde yargılaması Yalpak temir yaründü karadır. Köpek dişleri dudağından dışarı
beklenmedik bir durum değildir. Ay- Kürek kemikleri yassı demirden sarkar.” Bu fiziksel tasvirlerden de anla-
nısını Mısır’da Set, İran’da Ehrimen, şılacağı üzere Hakaslar Erlik’in oldukça
Yilim kara yüstü çirkin bir görünümü olduğuna inanır.
Yunanistan’da Hades de yapmaktadır.
Kapkara yüzlü Tuvalı bir Şaman’a göre de “Dünyanın
Kara argımak minittü karanlık efendisinin kaba ve boğuk bir
Bir Tanrı Olarak Erlik Nasıl Tasvir Bindiği (at) kara küheylân sesi vardır ve on iki yer altı tanrısının
Edilirdi?
Kara çibek tizgindü başkanıdır. Yeşil demirden kılıcı, insan
Türk mitolojisinde tanrıların genel Dizgini kara ipekten kafatasından kadehi vardır. Eyerli dokuz
olarak belli şekillerinin olmamasına boğaya bağlı arabayla yolculuk eder ve
karşın bazılarının tasviri oldukça de- Kara yılan kamçılü
boğaları siyah yılana benzeyen kamçıyla
taylı olabilir. Mesela Kayra Han’ın biçi- Kamçısı kara yılan
hareket ettirir. Küstah, inatçı, utanmaz-
mi oldukça belirsizken, Ülgen ve Erlik Er aldıma külüp kel dır.” Burada da Tuvalıların yersel pante-
gibi belli başlı tanrıların detaylı tasvir- Tam önüme gülerek gel on oluşturduklarını görebiliyoruz.

Aktüel Arkeoloji 39
Rusça kaynaklardan edinebildiğimiz
araştırma sonuçlarına göre insanla-
ra ve hayvanlara salgın hastalıkları
bulaştırır, ekinlere çekirgeleri yollar.
Öldürdüğü insanların veya ruhu hala
dünyada dolaşan ruhları yakalaya-
rak yeraltına götürür, onları kendi-
ne hizmetkâr yapar. Bunları yaparak
insanları kendisine kurban vermeye
mecbur bırakır. Eğer kendisine kur-
ban verilirse bir süreliğine insanları
rahat bırakacağına inanılır. Bununla
da memnun edilemezse kişiyi öldü-
rür. Onun hoşlandığı siyah boğa başta
olmak üzere; sakat, zayıf ve hasta hay-
vanlar kurban edilir. Kendisine asla
at kurban edilmez fakat bazen onu
Okunev’de bulunan ve çocuk oyuncağı olarak tasarlanmış bir kötü ruh tasviri.
memnun etmek için Kara Şamanlarca
(Kara Kam) siyah at kurban edilir. Bazı Bu parılgam silerge tabışsın Yeraltı dünyasını kara, loş bir güneş
kurbanlar, onun açgözlülüğünü azalt- Bu kurbanım sizlere ulaşsın aydınlatmaktadır. Sonsuz bir alacaka-
mak için dikenli çalı ve otlara asılır. ranlık hüküm sürer. Erlik bu atmosfer
Pasım esen yatsınk
Rivayete göre erlik dikenli çalılardan içerisinden yeraltı diyarında çamur-
Üç yıl müreffeh ve rahat yatarsam
korkmaktadır. Erlik’e kurban edilen dan, kara demirden ve kara kayalardan
hayvanların başı batıya çevrilir, çünkü Kaya körüp alpatpagar yapılmış sarayında oturur. Sarayının
yeraltı dünyasının kapısı yeryüzünde Kıya bakıp bizi ağlatma önünde intihar edenlerin -bir rivayete
bir çatlak görünümündedir ve batıda Paza parılgıgar pazar aa yatsın göre de savaşmadan ölen erkeklerin-
yer almaktadır. Erlik’e verilen kurban- Yine kurbanla ona yetişsin iyi kanının doldurduğu ve ölü ataların
larda şöyle dua edilir: yaşadığı yer olan siyah bir göl vardır.
Yakşı kamının küçün alattan ediger
Kamın bile gücünü alıcı ediniz! Bu gölün üzerinde tek bir at kılından
Yer ve göğü temsil eden şaman davulu oluşan köprü yer alır. Bir kişinin ye-
Bir başka dua da şöyledir: raltındaki cezasının bitip bitmediği bu
Togonoktung toluzi pirigip köprüden geçebilmesine bağlıydı. Bu
Köpek uzumunun fidyesi birikerek köprü düşüncesi bize her ne kadar ta-
Toguz sooktu mirdi
Dokuz kemikli paçavra Türk Şamanizmi yaygın
Erlik’e siertibe buolsın! inanışın aksine tek tanrılı
Erlik’e kurban olsun!
bir din değildir. Başta deist
bir edayla Kayra Han,
Dualarda ismi sıkça
geçse de aslında ismini ondan sonra İyilik Tanrısı
söylemek, özellikle has- Ülgen ve Kötülüğün
talıkla, kıtlıkla ve ölümle
geçen zamanlarda, sa- Efendisi Erlik gibi tanrıların
kıncalıdır, tabulaşmıştır. yanı sıra birçok tanrı ve
Günümüzde bu durum
cin, şeytan vb. kelimelerle tanrıça ile onlara hizmet
devam ettirilmektedir. eden ruhlar vardı.
40 Aktüel Arkeoloji
nıdık gelse de kökleri Zerdüştlüğe da- dir. Türk Budist efsanesine göre, geç- Kayra Han yeryüzüne
yanmaktadır. İran mitolojisinin Türk mişte Erlik bir keşişti. Elli yıllık ibadet-
mitolojisi üzerindeki açık kanıtların- ten sonra kutsallıkta yüksek bir derece dokuz dalı olan bir
dan biri olan bu köprü Zerdüştlükte elde etti ve doğaüstü güçler kazandı ağaç diker ve on yedi
Çinvat veya Sinvat Köprüsü olarak ama aydınlanmaya ulaşmak için bir
adlandırılır. Helenistik İran’dan Roma mağarada bir boğa gerekti. Aldığı bir kat göğü yaratarak on
ve Yunan’a ulaşan bu köprü Latince boğa yüzünden hırsızlıkla suçlandı ve yedinci kata yerleşir.
“strata” olarak adlandırılmış, oradan buna da başka bir kutsal adam tanıklık
da yine Yunan etkisiyle Arapça’ya “sı- edince haksız yere idam edildi ya da Dünyaya ve insanlığa
rat” olarak geçmiştir. boğayla mağaraya giderken soyguncu- hükmetmesi için on
Erlik’in karargâhı Toybadım (Doyma- lar tarafından öldürüldü şeklinde yer-
siz bir ölüm yaşadı. altıncı kata Ülgen’i,
dım) ırmağının olduğu yerde kurul-
muştur. Bu ırmak insanların gözyaşla- Başı kesilerek öldürülen Erlik, boynuz- yeraltında yarattığı
rından oluşur. Toybadım ırmağı, Bay lu boğanın başını aldı ve inanışa göre âleme hükmetmesi
Tengiz (Büyük Deniz, “Bay” kelimesi şeytana dönüştü. Şeytana dönüştükten
“zengin” anlamını değil, bolluğu ve sonra kendisinin idamına yol açanları için Erlik’i yerleştirir.
büyüklüğü anlatır.) adlı çok büyük bir veya soyguncuları öldürdü ve onların Böylece karanlık ile
göle akar ve bu gölü oluşturur. Bu gölün kafatasından kendisine tılsımlı bir kol-
içinde “abra” (timsah benzeri ejderha) ye yaptı. Bu kolye tılsım görevi görerek aydınlığın, göğün ile
ve “yutpa” (yer altı yılanı diye anılan ej- hem kendisine hem de kılıcına sihirsel yeraltının, dirinin ve
derha) denen korkunç yaratıklar bulu- güçler verdi. Bu olayla beraber yeral-
nur. Bu yaratıklar aynı zamanda Erlik’in tına inerek yeraltının, karanlığın, ölü- ölünün mücadelesi
sarayının bekçiliğini de yaparlar. lerin, cehennem mahkemelerinin başı başlamış olur.
oldu. İnsanların günahlarını gösteren
Erlik, kızıl kanlı yemekle beslenir ve bir aynaya sahip olduğundan kötülerin
ciğer kanı içer. Yeme içme zamanı cezasında adaletli davranır. olarak bilinir, koyu mavi rengiyle ay-
akşam göğün kızardığı zamandır. Kı- dınlanmayı ve öfkeyi simgeleyen otuz
Benzer hikâyeler farklı milletlerde an- dört silahını tutan altı yüz veya on altı
zıl havalar onun gücünün doruğunda
latılırken Erlik, İran’da Sinj, Tibet’te bacak ve kolla resmedilir.
olduğu zamanlardır öyle ki yeraltının
Shinjeshe, Çin’de Dà Wēidé Jīngāng,
sürekli bu şekilde olması da bu yüz- Sibirya Samoyedleri Erlik’i kendi kö-
Budist Moğollarda Erlig-jin Jarghagchi
dendir. Tan vaktinde hava kızılken tülük ve ölüm tanrıları Todote ile öz-
olur. Ama genelinde bazen Erlik-Jin,
esen tan rüzgârı sırasında ağzı açmak deşleştirmiştir. İnanışın geç dönemle-
Erli-Jin Jarghaqcı, Yama Erlik Han ola-
iyi değildir, çünkü bu Erlik’in ılık ne- rini kapsayan yaratılış destanlarında,
rak da geçer. Budist mitolojide Erlik,
fesidir. Teneffüs edenin felç kalacağına İran mitolojisindeki kötülük ve yer
Uygurlarca Budist mitolojiye uyarla-
inanılır. Rüzgârın adı “tan saphala”dır. altı efendisi olan Ehrimen ile büyük
narak, Yamankata ile etkileşime girdi
Başka efsanelere göre de, çeşitli bö- benzerlikler gösterir. Başta Uygurlar
ve zaman içinde tamamen onun yerini
lümlere ayrılmış taştan bir yapıda ya- aldı. Erlik’e, Altay’da Ölüttöntın Algan olmak üzere Türk halkları içerisinde
şamaktadır. Altaylar, Şorlar, Baykal da denir, bu da can alıcı anlamıyla Ya- yayılan Mani dini ile beraber yaratılış
Ötesi Evenkiler, Buryatlar ve Sibirya mantaka ile eşanlamlıdır. Erklig keli- destanı özünü kaybetmeye başladığı
dışında yer alan Moğol ve Mançular mesi Sanskritçede yer edinerek “kud- için Erlik Ehrimen’e, Ülgen Hürmüz’e
da Erlik hakkında benzer inanışlara retli” anlamını taşır. Yamantaka’nın da evrilecektir.
sahiptirler. Yeryüzündeki mekânı ise eyerli dokuz cehennem boğası, yılanı Türk mitolojisinin en ilginç karakterle-
kuzeydeki karanlık topraklardır. andıran kırbacı ve kurukafadan kolyesi rinden biri olan Erlik’in açık bir şekilde
Erlik yalnızca Tengricilik inanışında vardır. Yeraltının ve ölülerin efendisi komşu İran, Çin, Tibet, Hindistan, Ja-
sınırlı kalmamıştır. Türkler genel ola- oldu. Hemen hemen Türk mitoloji- ponya inançları gibi birçok Asya inancı-
rak yeni bir din benimsedikleri zaman sindeki Erlik’e benzer, fakat Hint kül- na etki ettiği görülmektedir. Bu durum,
eski dine ait motifleri açıktan veya bazı türü içinde birkaç ek daha yapılmıştır. o dönemdeki Türk kültürünün etki ala-
değişiklerle yeni dine adapte etmişler- Japon Budizmi’nde Daiitoku Myoo nı hakkında bazı ipuçları vermektedir.

Aktüel Arkeoloji 41
Ülgen’in Yükseliş ve Erlik’in Çöküşü: Ülgen’in yolculuğu da yine tektanrıcı-
Türk Mitolojisi Tek Tanrıcılaşma
Tan vaktinde hava kızılken
lık prensipleri ile aynı yollarda geliş-
Ülgen’in Erlik’ten her açıdan üstün ol-
esen tan rüzgârı sırasında miştir. Mutlak güce sahip Kayra Han
ması, Ülgen’in onu istediği zaman ceza- ağzı açmak iyi değildir, ve mutlak iyiyi isteyen Ülgen; mutlak
landırması ve hiçbir zaman kötülüğün güce sahip, mutlak iyi olan ve her şe-
iyiliğe üstün gelememesi Türk mitoloji-
çünkü bu Erlik’in ılık yin yaratıcısı tek bir tanrı bünyesinde
sinde monoteist bir eğilim olarak kabul nefesidir. Teneffüs edenin birleşerek tek tanrı pozisyonuna yük-
edilir. Dikkat edilirse destanın ilk şekil- selecek ve Kök Tengri olacaktır. Ancak
lerinde Erlik tıpkı Ülgen gibi bir tanrı-
felç kalacağına inanılır. dış etkilerden görece uzak Sibirya ina-
dır ve onun kadar olmasa da büyük bir nışlarında olabildiğince orijinal halini
kudrete sahiptir. Ancak natürist-ani- Radloff ve Verbitski’nin derlediği yara- koruyacaktır.
mist kökenli birçok dinde olduğu gibi tılış destanında basit duyguları temsil
Türk Şamanizmi’nde de iyiliğin her za- eden Erlik bir insan olarak betimlen-
Türk Mitolojisinde Iran Etkileri
man baskın olduğu, iyi tanrıların kötü miştir. Veselovski’nin derlemesinde
tanrıları aşağıladığı, iyi tanrılar mutlak ise Erlik tamamen insanlığa bürünür Türk mitolojisi hakkında araştırmalar
güç sahibiyken kötü tanrıların yalnızca hatta “kişioğlu” diye anılır. Tüm bunlar başladığında birçok araştırmacı uzun
bir ruh pozisyonuna düşürüldüğü bir eskiden bir tanrı olan Erlik’in şeytan yıllar Türk mitolojisinin sentez bir dü-
inanç sistemi geliştirilmiştir. Bu olurken gibi metafizik varlıktan daha da aşağı şünce şekli olduğunu düşünmüştür.
Zerdüştlük, Manicilik, Budizm ve Hıris- olan insan kadar basitleşmesi anlamına Ancak günümüzde bunun tam tersi
tiyanlık gibi Ortadoğu kökenli dinlerin gelmektedir. Çünkü Tek tanrıcı din- olduğu, hatta dış etkiler sebebiyle ber-
klasik kalıpları da Türkler içinde yayıl- lerin prensipleri başka bir tanrıya yer raklığını yitirdiğini ve farklı yörelerde-
maya başlayınca aslından kopup günü- vermek yerine, şeytan ve insanı özdeş- ki farklı uygulamalar neticesinde an-
müzdeki inanış kalıplarına daha çok leştirmiştir veya şeytanı isyankâr bir lamsızlaştığı anlaşılmaktadır. Her ne
benzemeye başlamıştır. Bahaeddin Ögel meleğe, yani bildiğimiz şeytan haline kadar detaylar bulanık olsa da temel
Türk mitolojisinin bu iki önemli karak- dönüştürmüştür. Zaten daha sonra da noktalar aynı ve ortak olarak günümü-
terini büyük ölçüde İran’a dayandırsa Erlik sadece kötü ruhların başı olarak ze kadar uzanmayı başarmıştır.
da İran’daki düalizm (iyinin ve kötünün anılacak ve öyle kalacaktır.
eşit güçte olması) Türk mitolojisinde Din değiştiren insanların inanışında
asla görülmez. Türk Şamanizmi’nde iyi- önceden tanrı olan bir varlığın yeni
lik, baştan beri kötülüğün üzerinde yer inanışta şeytanlaştırılması alışageldik
almıştır. bir durumdur. Bunun en bilinen örne-
Altay şaman giysisi
ği Lucifer’dır. Latince asıllı bu kelime
“ışık getiren” anlamına gelmektedir.
Roma mitolojisinde Sabahyıldızı ola-
rak da bilinen Venüs gezegeni, eski
Yunan ve Romalılar için her şeyden
önemli olan Güneş’ten önce doğan
bir ışık kaynağıydı ve bir tanrı olarak
görülüyordu. Hıristiyanlığın Roma’da
yayılmasıyla beraber eski dinin muh-
teşem ve kudretli tanrısı, yeni dinin
şeytanı haline geldi. Erlik de Türk mi-
tolojisinin tek tanrıcılaşma sürecinde
aynı kaderi yaşadı.

Erlik’in Hindu
kültürüne yansıması

42 Aktüel Arkeoloji
Geç dönem Türk-Altay-Sibirya eksenli
inanışlarda evrene mutlak iyiliğin ve
-özellikle Radloff ve Verbitski’nin der-
lediği yaratılış destanlarında- tek tanrı
Ülgen’in evrene hâkim olduğunu gö-
rürüz. Ülgen’in karşısında olan, kötü-
lerin başı veya şeytan fikri yani Erlik’in
ve temsil ettiği ilahi karanlık fikri daha
sonraki dönemlerde Budizm, Zerdüşt-
lük, Manihaizm ve Hıristiyanlık etki-
sinde gelişmiş görünüyor. Söz konusu
dönemde derlenmiş yaratılış destan-
larında Erlik bazen insan bazense bir
hizmetkâr olarak tasvir edilir ancak
tanrı olarak çok az tanınmıştır. Peki,
Türk mitolojisinde Erlik tanrısal bir
varlıkken neden daha alt kademelerde
yer alan bir ruha indirgendi? Bunun
cevabı büyük ölçüde Zerdüştlük ve
Manihaizm’de yatmaktadır.
Türklerin İran menşeili Zerdüştlük ve
Manicilik dinini yine İrani bir halk
olan Suğdaklardan (Soğd) aldığı düşü-
nülmektedir. Soğdlar ticaret ile ön pla-
na çıkan bir halktı. Bu yüzden Asya’nın
birçok yerinde ticaret noktaları bulu-
nurdu ve çok geniş alanlarda tanını-
yorlardı. Zerdüştlüğü ve Manihaizm’i
İran dışına taşıyor ve propaganda fa-
aliyetleri yürütüyorlardı. 763 yılında
Manihaizm’i resmi dinleri kabul eden
Abakan Müzesinde sergilenen ve bir mezarın kapısına yapılmış Erlik’in kapı tokmağı şeklindeki tasviri.
Uygurların, 840 yılından sonra Altay
bölgesine hâkim olmaları ile bu din Bu durumun nasıl geliştiğini İran-Ya- Musevilerin, Babil Sürgünü sırasında
etkisini daha yoğun bir şekilde hisset- hudi ve İran-Türk ilişkisini karşılaş- Perslerden alıntıladığı şeytan fikrinin
tirmiştir. Bu noktadan sonra da İran tırmalı inceleyerek ortaya koyabiliriz Ehrimen inanışından doğmuş olma-
inanç sisteminin iyiden iyiye kendini çünkü her ne kadar zaman ve koşullar sı muhtemeldir ya da en azından bu
Türk mitolojisinde gösterdiği düşü- konusunda farklılıklar olsa da bu iki kaynaktan temel özelliklerini almıştır,
nülmektedir. Radloff ve Verbirtski’nin inanış aynı kaynaktan, benzer ölçüler- demek artık bilim çevrelerince kabul
derlediği yaratılış destanlarında ve de etkilenmiştir. edilen bir gerçekliktir. Musevilerin
sonrasında gelen derlemelerde de açık
ve yoğun bir şekilde İran etkisi hisse- Başı kesilerek öldürülen Erlik, boynuzlu boğanın
dilmektedir. Ülgen Hürmüz’e (Kurbus-
tan), Erlik ise Ehrimen’e dönüşmüştür. başını aldı ve inanışa göre şeytana dönüştü. Şeytana
Bu konuyu aydınlatmaya yarayacak dönüştükten sonra kendisinin idamına yol açanları veya
yazılı bir kaynaktan yoksun olan Türk soyguncuları öldürdü ve onların kafatasından kendisine
inanış sisteminin bu karanlık konu-
sundaki perdeyi ancak karşılaştırmalı
tılsımlı bir kolye yaptı. Bu kolye tılsım görevi görerek
mitoloji metoduyla aralayabiliriz. hem kendisine hem de kılıcına sihirsel güçler verdi.
Aktüel Arkeoloji 43
Ötüken’de bulunan mezar girişinde yapılmış Erlik tasviri. Birçok antik kültürde mezar soyguncularına karşı mezar
girişlerine kötü ruhların tasviri yapılırdı. Türklerde Erlik, Yunanlarda Medusa, Mısırlılarda Set gibi. Erlik, İran’da Sinj, Tibet’te
Shinjeshe, Çin’de Dà
Wēidé Jīngāng, Budist
Moğollarda Erlig-jin
Jarghagchi olur. Ama
genelinde bazen Erlik-
Jin, Erli-Jin Jarghaqcı,
Yama Erlik Han olarak da
geçer. Budist mitolojide
Erlik, Uygurlarca Budist
mitolojiye uyarlanarak,
Yamankata ile etkileşime
girdi ve zaman içinde
tamamen onun yerini
aldı. Erlik’e, Altay’da
Ölüttöntın Algan da
denir, bu da can alıcı
anlamıyla Yamantaka
ile eş anlamlıdır. Erklig
kelimesi Sanskritçede
yer edinerek “kudretli”
anlamını taşır.

Babil esaretinden önce tüm kötülü-


ğün yaratıcısı olan bir şeytan inanış-
ları bulunmuyordu. Eski Ahit’te, tıpkı
İlyada’daki Zeus ve öncül Kayra Kan
gibi, Yehova’nın da iyiyi ve kötüyü ken-
di elleriyle ayırdığı yazılır, hatta Eski
Ahit’te Yehova’nın şu sözleri dikkat
çekicidir; “Kötülükleri ben yaratıyo-
rum.”, “Dünyada kötülük olur da bunu
Tanrı yapmamış olur mu?” Tüm kötü-
lüklerin nedeni olarak gösterilen “şey-
tan” inanışı, Musevilerin Pers fikirleri
ile temasa geçmesinden sonra yazılan
kitaplarda ortaya çıkar.

44 Aktüel Arkeoloji
Yer altı dünyasını kara, loş bir güneş aydınlatmaktadır. Sonsuz bir alacakaranlık hüküm
sürer. Erlik bu atmosfer içerisinden yer altı diyarında çamurdan, kara demirden ve kara
kayalardan yapılmış sarayında oturur. Sarayının önünde intihar edenlerin -bir rivayete
göre de savaşmadan ölen erkeklerin- kanının doldurduğu ve ölü ataların yaşadığı yer olan
siyah bir göl vardır. Bu gölün üzerinde tek bir at kılından oluşan köprü yer alır. Bir kişinin
yer altındaki cezasının bitip bitmediği bu köprüden geçebilmesine bağlıydı. Bu köprü
düşüncesi bize her ne kadar tanıdık gelse de kökleri Zerdüştlüğe dayanmaktadır.
Eyyüb’ün Kitabı’nda Şeytan, Elohim’in dünya tarihi için de önemli sonuçlar ba- kültüre dayanmayan Türk mitolojisinin
oğullarından bir tanesi olarak hala rındırmaktadır. Türk Şamanizmi’nin na- karanlık odaları aydınlatılabilir.
göksel mahkemenin üyeleri arasında- sıl ve hangi koşullar altında ortaya çıktığı
Ayrıca ilginç bir bilgi olarak Erlik‘in öy-
dır ve görevi sürekli olarak insanların bilinmese de geç dönemde anlatının ne
küsü paleoantologlara da ilham vermiş-
suçlarını ortaya çıkarmaktır. Bu görevi tür bir şekle sahip olduğu bilinmektedir.
tir. Bayshin Tsav’ın 1972 yılında Sovyet-
nedeniyle o denli şüpheci olur ki in- Natürizm-Animizm-Şamanizm çizgi-
Moğol seferi sırasında Moğolistan’ın
sanların hiçbirinde erdem olduğuna sinde ilerlemiş Türk inanışının gelişi-
Ömnögovi Aymag bölgesinde bir kafa-
inanmaz. Tanrı’ya olan hürmetlerinin mini belirleyebilmek için ona etki etmiş
tası ve bazı post-kranial parçalar buldu.
altında bile bir çıkar duygusu arar. ve benzer gelişim çizgisine sahip diğer
Böylece bu meleğin kişiliği bozulur kültürleri, dilleri ve dinleri araştırmak Bunun doksan milyon yıl önce yaşamış
ve insanlar arasında nefret edilen biri gerekmektedir. Bunu yaparken de Kayra bir dinozorun keşfi olduğunu anladı.
haline gelir. Yukarıda değinildiği üzere Han, Ülgen ve Erlik gibi evrensel karak- Altangereliyn Perle tarafından tanım-
Türk mitolojisinde de benzer bir öykü- terlerin gelişimi ve benzerliklerini diğer lanan dinozorun adı gezileri sırasında
den bahsedilir. kültürlerle, belirli ilkeler eşliğinde karşı- Moğol kültürü ve mitolojisinden etki-
laştırarak bazı sonuçlara varılabilir. Üs- lenen, yerin altında Erlik’in yaşadığını
İlerleyen dönemlerde, belirli ölçüler-
telik sanıldığının aksine çevresindeki di- söyleyen bir yerli halktan etkilenen Pa-
de Museviler Tevrat’ta açık veya örtük
ğer inançlara derinlemesine nüfus etmiş leontolog Roy Chapman Andrews tara-
şekilde Şeytan’a yer verir, Ehrimen’in
inancın izlerine ulaşmak daha kolay ve fından Erlikosaurus Andrewsi şeklinde
birçok özelliğini Şeytan’a yüklerler.
Bu gelişim seyri Türk mitolojisine de çabuk sonuç verebilir. Böylece yazılı bir adlandırılmıştır.
benzer şekilde yansıdığı için Şeytan’ın Budist Uygurlar eski dinlerindeki Erlik’i, Yamantaka adıyla yeni dine adapte etmiştir.

Yahudilik inanışına girişi önem arz


etmektedir. Bu örnekle mitlerin ina-
nışlar içerisinde nasıl ve ne yolla yayıl-
dığını öğrenebilir; Ülgen’in Hürmüz’e,
Erlik de Ehrimen’e dönüşümü hakkın-
da fikir edinebiliriz.
Bir Altay Şamanı’nın şöyle dediği aktarıl-
maktadır: “Erlik İsa’nın ağabeyidir ama
kötü kalplidir, oysaki İsa iyi kalplidir.”

Kültürel Hazinemiz
Sonuç olarak, Orta ve Kuzey Asya halk-
ları arasında günümüzde bile olduk-
ça yaygın olan ve milyonlarca inananı
bulunan bu din, hala inananı olan en
eski din olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu yüzden sadece Türk tarihi için değil

Aktüel Arkeoloji 45
İsmail GEZGİN

Gılgamış ve
İnsan Olmanın Anlamı
Ölümsüzlük Arayışı

Sphinks (Sphigks): Yüzü bir


kadın yüzüne benzeyen,
gövdesi aslan gövdesi gibi
olan ve kuş gibi kanatlar
taşıyan dişi canavar. Değişik
geleneklerde farklı bir köken
verilen Sphinks, Thebai kentini,
Pelops’un oğlu Khrysippos’a
tecavüz edip kaçıran Kral Laios
yüzünden cezalandırmak
üzere tanrıça Hera tarafından
görevlendirilmiştir. Laios,
Zethos ile Amphion tarafından
bir ara sürgüne gönderilir ve
Pelops’un sarayına sığınmak
durumunda kalır. Pelops,
kendisini çok iyi ağırlar; ancak
Laios Pelops’un oğlu olan
Khrysippos’a âşık olup onu
kaçırınca Pelops Laios’u lanetler
ve bu nedenle Laios, oğlu
Oidipus tarafından öldürülür.
Laios’un yaptıklarını izleyen
Hera, çok sinirlenir ve insanları
korkuya boğan Sphinks’i,
Laios’un kentini cezalandırmak
üzere Thebai’ye gönderir.
Sphinks, Oidipus’la karşılaşana
kadar kentin başına bela olur ve
Oidipus tarafından öldürülür.

46 Aktüel Arkeoloji
Oidipus
E
ski Yunanca mythos insani egemenliğini kabul etmiş, öykülerdeki
yaratıcılığın en karmaşık tüm yasaya harfiyen riayet etmiştir.
icatlarındandır. İnsan olan Etrafındaki dünyayı içindekilerle birlikte
doğadan ayrılarak kaybettiği kimliğini mitler aracılığıyla yeniden tanımlamış,
yeniden inşa edebilmek, dilediğince gözünün gördüğüyle yetinmeyip kulağını
kendini tanımlayabilmek amacıyla da devreye sokmuş, anlatmaya doyamamıştır.
dilin kıvraklığını kullanmıştır. İnsanın Bu haliyle mitler, evren kurgulayan kurucu
kendisini ve içinde yaşadığı dünyayı kutsal metinlerdir, insanın nereden gelip nereye Gılgamış Destanı’na ait bir kısım
dizelerin yer aldığı çivi yazılı tablet.
tanımlayan anlatılar (mythoslar), gittiğini dert edinirler.
varoluş sancılarını biraz olsun Bir arkeolojik maddi kültür kalıntısı gibi ele alınması gereken mitler, insan nedir
dindiren dilsel öykülerdir. Doğanın sorusunun da yanıtını içerirler. Bugünden bakıldığında bu sorunun yanıtı binlerce
ona bahşettiği, doğasından getirdiği yıl boyunca birikmiş bu dilsel ürünlerin içerisinde yatmaktadır. Her coğrafyanın ve
arkaik dili terk ederek kendi lisanını zaman diliminin gereklerine uygun olarak kendini mitlerle tanımlayarak ifade eden
icat eden insan, dilin doğasından insan, kim, ne, nasıl, niçin ve nerede olduğunu mitlerle ifade etmiştir. Dolayısıyla
gelen kimliğini yitirmiş, varlığını insanın kendini, dünyayı ve içinde bulunduğu evreni algılama anlatıları olarak
sorgular olmuştu. Yeni edindiği dil, mitleri ele almak doğru bir yöntemdir. Mitler tüm sosyal bilimlerin tanımlamaya
ona kendisi üzerine düşünme imkanı çalıştığı insanın ne’liği probleminin arkaik yanıtlarını içerirler. Dil yoluyla aynı
sunmuştu. Doğada kendini tanımlama ontolojik probleme gark olmuş tüm insanlar için varoluş öyküleri taşır, dünyayı
şansına sahip, varlığını tartışan yegane anlamlı kılar, ölüm yolculuğu olan yaşamı çekilir hale getirirler. Dünyayı, yaşamı ve
canlı olan insan her mitte ayrı bir insanlar arası ilişkileri düzenler, bireyleri ölüme hazırlarlar.
selfie çekerek kendi suretini, görmek
istediği forma ulaştırmaya çalışmıştır. Dille bağlantılı ortaya çıkan mitlerin en azından bir kaç yüz bin yıllık bir geçmişi
Çünkü kimlik ancak dilin içinde olduğunu ve Homo sapiens türüyle ilişkilendirildiğini söylemek mümkündür.
hayat bulmaktadır. Bu haliyle kendini Benzer bir mitolojik kurgu içinde bulunan Neanderthalensisi bir kenara bırakırsak,
tanımlayan öyküler anlatan insan, bugün dünyanın her yanını saran ve benzer içeriklere sahip olan mitlerin Homo
mitojenik (mit oluşturan) bir canlıyken sapiens veya onların son türü olan Homo sapiens sapienslerin yaratıları olduğunu
yarattığı mitlerin içinde kendine kabul etmeliyiz. Arkeolojik ve antropolojik çalışmalar sonucunda elde edilen, ölü
düşen rolleri üstlenmesi bakımından gömme geleneği gibi kimi simgesel işaretler taşıyan arkeolojik veriler ışığında bu
da mitolojik bir varlık olagelmiştir. son tür bir Homo narrans’tır.
İnsanın başta kendisi olmak üzere İçinde bulunulan dünyanın göklerdeki tanrılar tarafından oluşturulduğu bilgisini
kavramak, anlamlandırmak istediği temel alan anlatılar, insanın hangi sorulara yanıt aramaya çalıştığını ve hangi
her şey bu mitlerin kurgusu içinde kimliğe sahip olmak istediğini gözler önüne sermektedir. Bu haliyle inançların
yer almıştır, o kendini zamansal dizge da temel öğeleri ve hatta varlık alanları olarak mitleri çalışmalarımızın temeline
içerisinde ihtiyaca binaen sürekli mitler koymalıyız. Bugün dünyaya hakim olan Akdeniz uygarlığının kurucu mitlerine
yardımıyla yeniden yaratmıştır. Bilmek baktığımızda gördüğümüz şey insanın en büyük probleminin ölümlü bir varlık
istediği her bilinmezi bu öyküler içinde olmasıdır. Bütün metinler ölümü merkeze koyarak onun çözümü olan “öteki
aydınlatarak bilinir hale getirmiştir. dünya-cennet-cehennem” mitleriyle dünyevi yaşamı anlamlı kılmaya çalışmış,
İhtiyaç duyduğu varoluşsal problemleri ölüm korkusunu bir nebze olsun dindirme gayretine girmişlerdir. Bilen (akıllı)
mitlerle dile getirmiş, sonra da kendi insan (Homo sapiens) olarak nitelendirilen tüm dünyayı işgal etmiş bu türün,
ağzından çıkanlara kulak vererek dilin hayat dediği zaman diliminin göz göre göre ölüm yolculuğu olduğu bilinciyle

Aktüel Arkeoloji 47
Oedipus’un hikayesi.

Bir arkeolojik maddi kültür kalıntısı gibi ele alınması gereken mitler, “İnsan nedir?”
sorusunun da yanıtını içerirler. Bugünden bakıldığında bu sorunun yanıtı binlerce
yıl boyunca birikmiş bu dilsel ürünlerin içerisinde yatmaktadır. Her coğrafyanın ve
zaman diliminin gereklerine uygun olarak kendini mitlerle tanımlayarak ifade eden
insan, kim, ne, nasıl, niçin ve nerede olduğunu mitlerle ifade etmiştir.
korku içinde yaşadığını görmekteyiz. etme, bilinçlendirme ve kendi kontrolüne alma hedefini takip eder. Her birey,
Bu nedenle gidilen yerin, bu dünyanın içinde bulunduğu mitik anlam dünyasından eğitim ve dil yoluyla nasibini alır ve
ardından ölümsüz bir mekan olarak terbiye olur. Kısa sürede bu mitlerin içeriklerinin etkisiyle, bireyler bu evrensel
tanımlanması çok manidardır. bilgi sistemine dahil olur, itaate hazır hale gelirler. Anlatılan her mit, tekrardan
Tüm metinler bu problem üzerine can alır ve zaman yolculuğunu yeni bireyler vasıtasıyla devam ettirir. Kısa süre
odaklanmış dinsel öğelerden sonra da olabildiğince tüm dünyayı kontrol altına alıp insanların zihnindeki varlık
oluşmaktadır. Akıllı insan Homo sorunlarına benzer öyküler dikte ederler. Herkes hayatı, nasıl yaşaması gerektiğini,
sapiensin bildiği ölüm onun temel bu yolculuğun nereye olduğunu bu mitler sayesinde öğrenir, toplumsallaşır,
sorunu haline gelmiş, biyolojik olarak kültürlenir. Kültür ve dil, içinde barındırdığı bütün bireylerin aynı türküyü
önlem alamadığı bu gerçeğe dilden söylemesi için tasarlanmıştır. Çatlak sesten hiç hoşlanmazlar. Bu haliyle mitler
ibaret dünyada ölümsüz mekânlar insanın, her türlü toplumsal birlikte yaşam kuralını içeren inançla terbiye edilmesi
inşa etmiş, yaşamını sınırlandırarak işlevini de üstlenirler.
gelecekteki konumunu garanti altına
Baş kahramanı bireyler olsa da, toplumsal bilinçdışından neşet eden mitler,
almaya çalışmıştır. Tasavvura göre
toplumsal olanın öyküsünü dile getirirler. Dilden oluşan tüm ürünler gibi onlar da
ilahlar tarafından var edilen yaşam, yine
dilin simgeselliği içinde varlıklarını sürdürebilirler. Bu nedenle ilk bakışta bireysel
onların istek ve direktifleri neticesinde
bir ölümsüzlük arayışı gibi görünen Lokman Hekim, Asklepios, Dede Korkut gibi
deneyimlenmesi gereken bir zaman
anlatıları aslında Homo sapiens sapiens türünün problemine odaklanmış, türün
dilimine dönüşerek insanı içine
korkularını ve çözüm çabalarını içeren öyküler olarak okumak gerekir. Ölüm
mahkum etmiştir.
korkusu ve ölümsüzlük arayışı üzerine odaklanmış kuşkusuz en bilinen metin
Mythosların oluşturduğu semiotik Gılgamış mitosudur. Gılgamış, Mezopotamya kültürünün binlerce yıl öncesinden bu
evren, içine her doğan bireyi terbiye yana gelen kadim mitdeki asıl kahramanın toplumsal yapının naçar problemi olan

48 Aktüel Arkeoloji
ölüme çözüm arayan lideridir ve bu kapılmış; çünkü bu çocuğun olmasını önleyemediği için kralın kendisini sorumlu
haliyle aynı korkular ile amaçları taşıyan tutacağını anlamış ve hemen çocuğu kucakladığı gibi kulenin penceresinden aşağıya
bugünkü insanın da atasıdır. O, türünün fırlatıvermiş. Ama kader bu ya, tam o sırada kulenin altından geçen bir kartal
dünyadaki tüm bireylerinin ortak varmış ve bir bebeğin kuleden düşmekte olduğunu görünce hızla atılıp onu havada
sorununu dile getirir. Bazı arkeolojik yakalamış, çok çok uzaklara götürmüş. Uzun süre havada yol aldıktan sonra kartal,
verilerde MÖ 2650 yılları civarında gördüğü bir hurma bahçesine kadar gitmiş ve çocuğu bahçeye bırakmış. O sırada
Uruk kentinin kralı olarak geçse de bahçede çalışmakta olan bahçıvan, kartalın bahçeye bir şey bıraktığını görünce,
Gılgamış, MÖ 2. binyılın başlarında hemen o tarafa doğru koşarak çocuğu bulmuş. Olanlara pek anlam veremeyen
kaleme alınmış, döneminin toplumsal bahçıvan çocuğun güzelliğinden de etkilenmiş olacak ki, onu hemen evine,
problemine çözüm arayışındaki bir karısına götürmüş. Çocukları olmayan çift, olanları tanrının bir lütfu kabul etmiş,
mitolojik kahramandır. Miti 12 tablette armağan saydıkları bebeğe kendi çocuklarıymış gibi sevinerek onu büyütmüşler.
toplanmış bu kahramanın hayatına Kendi cahilliklerinin getirdiği bir özlemle olsa gerek, çocuğun ismini “her şeyi
dair bir anlatı bu yazının asıl konusunu bilen, gören” anlamına gelen Gılgamış koymuşlar. Gel zaman git zaman, çocuk kısa
oluşturmaktadır. sürede büyümüş; çok güçlü kuvvetli, yakışıklı ve bilgili bir delikanlı haline gelmiş.
Uruk kralı Enmekar, bir kız evladı olan Gılgamış, bilgi ve görgüsünü artırabilmek amacıyla dünyayı tanıma düşüncesiyle,
ve yerine kral ilan edebileceği varisi anne ve baba olarak bildiği bahçıvan ve karısının iznini alarak yollara düşmüş. Uzun
olmayan bir yönetici imiş. Karısı ve yıllar kent kent dolaşmış, bilgi ve görgüsünü geliştirmiş, okuma yazma öğrenmiş,
kızı ile sarayında yaşar, Uruk kenti insanlara yol yordam öğretir olmuş. Gezginliği sırasında bir Gılgamış Heykeli.

ve orada yaşayan halkın daha mutlu gün yolu Uruk kentine düşmüş. Kente girer girmez, Uruk halkı
olması için çaba harcarmış. Ancak, onun görünümünden çok etkilenmiş ve etrafında toplanmaya
bir oğlu olmadığı için gizliden üzülür, başlamışlar. Bu arada Uruk kentinin yaşlı bilgeleri, kısmetin
kahrolurmuş. Günlerden bir gün, bir ayaklarına geldiğini düşünmüş olacaklar ki, akıllarına
falcı saraya gelip kralın falına bakmak kral sorununu çözecek bir fikir gelmiş. Çünkü o
istediğini, onun ve Uruk kentinin günlerde Uruk kentinin kralı, yerine geçecek bir erkek
geleceği için önemli şeyler hissettiğini evlat bırakmadan ölmüşmüş. Kalabalık aklından
söylemiş. Kral hemen falcıyı huzuruna bunları geçirirken, içlerinden bir ihtiyar, “kralımız
kabul edip önemli kehanetleri dinlemek Gılgamış olsun” diye yüksek sesle düşünüvermiş. Bu
için fal bakmasına izin vermiş. Ancak düşünce, o sırada orada toplanan halk tarafından
kâhinin söyledikleriyle kanı donmuş da benimsenince, Gılgamış’a Uruk kentinin kralı
ve çok üzülmüş. Kâhine göre, kralın olup olmayacağı sorulmuş. Gılgamış, ayağına
dünyalar güzeli kızı bir oğul doğuracak kadar gelen bu talih kuşunu kaçırmamak için
ve bu oğul büyüdüğünde dedesini kral olmayı hemen kabul etmiş ve böylece kutsal
öldürüp yerine kral olacakmış. Kral kehanet gerçekleşmişti.
kızına üzülmekle beraber, “önce can” Gılgamış hakkında aktarılan bu mitosun
diyerek bu çocuğun doğmasına engel benzerleriyle sıklıkla karşılaşmaktayız. İsa, Musa
olmanın yollarını düşünmeye başlamış. ve İbrahim peygamberlerin yanı sıra, Troia Kralı
Çözüm olarak da bula bula kızını Priamos’un oğlu Paris ve Pers Kralı Kyros için
kapatmayı, kimseyle görüştürmemeyi de benzer öyküler anlatılmaktadır. Bununla
bulmuş. Ve bir kule inşa ettirerek birlikte en yakın benzerliği Yunan kahramanı
kızını bu kuleye hapsetmiş, onun Oidipus’un mitosunda buluyoruz. Yunan
başkalarıyla görüşmesine yasak koymuş. mitolojisinin en bilinen kahramanlarından
Kızının dışarı çıkmasını ve dışarıdan birinin hikâyesini içeren Oidipus mitosunun
birisinin içeri girmesini engellemek pek çok versiyonu bulunmaktadır.
amacıyla da kapıya nöbetçiler koymuş. Annesi İokaste, babası ise Thebai kralı
Ancak bu kadar önleme rağmen nasıl Laios’tur. İokaste hamileyken, kâhinler
olmuşsa olmuş, kız hamile kalmış. Oidipus’un geleceğine dair çok önemli
Dokuz ay sonra bir oğlan çocuğu bir kehanette bulunurlar. Buna göre,
doğurmuş. Kapıdaki bekçi kızın İokaste’nin doğuracağı çocuk babasını öldürecek ve
doğurduğunu görünce, kralın kendisini annesiyle evlenecektir. Kral baba Laios, bu kehanetin
cezalandıracağını düşünerek paniğe gerçekleşmemesi için çocuğu, doğar doğmaz ayak

Aktüel Arkeoloji 49
bileklerini delerek birbirine bağlayıp kralın çocuğu olmadığını, ormanda bulunduğunu söyleyince Oidipus gerçek anne
ıssız bir yere bırakır. Çocuğa Oidipus ve babasını bulmak üzere yola çıkar. İşte her şey bu yolculuk sırasında gerçekleşir,
denmesinin nedeni de budur, çünkü tanrısal yazgıdan kurtulmak mümkün değildir. Oidipus yolun iyice daraldığı
çünkü Oidipus “şiş ayak” anlamına bir noktada, arabasıyla gezintiye çıkmış olan Thebai kralı Laios ile karşılaşır.
gelmektedir. Vahşi hayvanlar tarafından Arabacı kralın arabasına yol vermesi için Oidipus’u uyarır. Ancak Oidipus’un bu
parçalanması için doğaya terk edilen emre uymak için acele etmediğini görünce, onu aşağılamaya başlar. Bunun üzerine
Oidipus’u bulan çobanlar onu Korinthos Oidipus, hem arabacıyı hem de kralı öldürür. Kimi öldürdüğünün farkında olmayan
kraliyet ailesine götürürler. Oidipus’u Oidipus, Thebai’ye doğru yoluna devam ettiği sırada Sphinks ile karşılaşır. Sphinks,
çok seven kral ve kraliçe onu kendi Thebai kentine korku salmış bir canavardır; oradan geçen herkese bir bilmece
çocukları gibi sahiplenip büyütürler. sormakta, bilemeyenleri de öldürmektedir. Sphinks bilemeyeceğinden emin bir
Genç bir delikanlı olunca bir tartışma biçimde Oidipus’a da aynı soruyu sorar: Bazen iki, bazen üç, bazen de dört ayakla
sırasında Korinthosluların birisi onun
yürüyen ve genel kuralın tersine en çok ayağı olduğu zaman en zayıf olan yaratık
Gaziantep Kargamış’ta bulunan Geç Hitit ortostadı ve bu
ortostad üzerinde yer alankanatlı çıplak kadın figürü. nedir? Bir başka soru ise iki kız kardeş var biri ötekini doğuruyor, öteki berikini, kimdir
bunlar? Sphinks bu soruların hangisini sormuş olursa olsun, Oidipus hemen cevap
verir (birinci sorunun yanıtı insan, ikincisininki gece ve gündüzdür). Oidipus’un
soruyu bilmesi üzerine canavar kahrından kendisini kayalıklardan aşağıya atar ve
ölür. Oidipus Thebai’ye ulaştığında ünü ondan önce gelmiştir, burada bir itibarla
karşılanır. Hatta kralları da ölmüş olduğu için Oidipus’u kral yapıp kraliçeyle
evlendirirler. Ancak günler geçer ve bir süre sonra bir veba salgını Thebai kentini
kasıp kavurmaya başlar. Oidipus bu felaketin nedenini öğrenmek için kâhinlere
başvurunca gerçekle yüzleşir: babasını öldürmüş, annesi ile evlenmiştir. Bu gerçeği
öğrenen kraliçe işledikleri günahın ağırlığı ile intihar eder. Annesinin öldüğünü
gören Oidipus da onun yakasına taktığı iğne ile gözlerini kör eder. Çünkü bu denli
açık bir gerçeği görmeyen gözlere ihtiyacının olmadığını düşünmüştür.
Başta Freud olmak üzere birçok psikanalist ve felsefecinin yakından ilgilendiği
Oidipus mitosu bir kültürlenme mitosu olarak görülmektedir. Yani bir geçiş ve
inisiyasyon öyküsü içeren, insanlık tarihinin dönüm noktasını ifade eden bir mitos
olarak değerlendirilmektedir. Buna göre, kültürel evrenin kendini üretecek bireyler
yetiştirmesi libidinal arzuların baskılanması neticesinde gerçekleşmektedir. Birey
için bu süreç anne-baba-çocuk üçgeninde gerçekleşir. Lacan temelli psikanalize
göre, Oidipus karmaşası, kültürel yapının merkezinde konumlanmıştır. Biyolojik bir
varlık olarak dünyaya gelen insanın kültürel bir özneye dönüşmesi, Oidipus mitiyle
sembolize edilmiştir. Birey bu süreçten geçerek ancak bir cinsel ve toplumsal kimlik
kazanır; özne olmaya giden yol bu mitte anlam bulur. Erkek çocuğun anneden
uzaklaşmasının ve simgesel yasal-kültürel sistemin buyruğuna girmesinin ve hatta
neticede yasanın kendisi haline gelebilmesinin koşulu budur. Babanın simgesel
dünyasında yapılan yolculuk, biyolojik bir varlıktan kültürel bir özneye dönüşümü
sağlayan şeydir veya en azından psikanaliz dünyası böyle değerlendirir. Arzularının
tatmini için birey anneye yöneldiğinde, ortaya çıkan ve babayla temsil edilen yasal
frustrasyon babanın da bu ilişkiye dahil olmasına yol açar. Arzuları tatminsiz
bırakacak bu yasal baskılama, bireyi kültürün simgesel dünyasına taşır.
İnsanlığın birlikte yaşama geçiş serüvenini anlatan Gılgamış ve Oidipus’un öyküsü,
doğadan uzaklaşan insanın, yasaların, yasakların, kuralların ortaya çıktığı, kültürün
dünyasına geçişini betimleyen bir öyküdür. Kültürün/babanın ortaya koyduğu
ensest yasakla mecnun olan Oidipus, doğanın derinliklerinde yaşayan kitonik
bilinç dışılığı (Sphinks) öldürüp kültürel olur; kültürün dünyasına sızar. Arzuların
baskılanması kültürün kurulmasının zemini için şarttır ve bu baskılama ailede
bireyin dille tanışmasıyla başlar. Aile, arzuların ve baskılamanın başlama üçgenini

50 Aktüel Arkeoloji
Gılgamış ve Oidipus
mitleri, yerleşik düzene
geçilirken kurgulanan
ve bireylere dayatılan
ikili cinsiyet sisteminin
kurucu ve üretici metinleri
olarak görülebilirler. İnsan
bedenleri için öngörülen
iki cinsiyette toplanan
cinsiyet rolleri, için her yeni
düşen bireyin kültürlenme
süreçlerini organize ederler.
oluşturur. Ana akım psikanalize göre,
ailede belirlenen davranış kalıpları ve
roller bireyi sınırlamakta toplumsal
yaşamdaki rollerin değişmezliğini
vurgulayarak güçlendirmektedir.
Oidipus mitiyle, ebeveyn-çocuk
arasındaki ilişkide çocuk üzerinde
yaratılan utanç ve suçluluk bireyin
baskılanması ve toplumsallaştırılması
için kullanılmaktadır. Böylece
baskılama ve frustrasyon neticesinde
arzu ortaya çıkmakta ve tatminsizliğe
mahkum edilmektedir. Çünkü
toplumsal olmak baskılanmış bir
insanlar topluluğunda gerçekleşebilir.
Oidipus, Gılgamış ve benzer mitler
bu toplumsal baskılamanın simgesel
yansıması olarak kabul edilir.
Bu yorumun bireyi yalnızlaştırıp suçlu
ve eksik hissettirerek oyuncak haline
getiren kapitalizmin etkisiyle ortaya
çıktığını ifade eden bir başka akım
daha vardır. Başını Deleuze ve Guattari
ikilisinin çektiği bu itiraz anti-oidipus Gılgamış’ın “Gökyüzü Boğası” ile mücadelesi.

olarak kavramsallaştırılır. Onlar Oidipus düşünce bu baskılamanın da ailede gerçekleştiğini düşünmektedir ve bu aileyi de
mitinin bireylerin arzularını sindirmeye var edip anlamlı kılan düşüncedir. Deleuze ve Guattari ise Oidipus karmaşasını
çalışan toplumsal baskılamanın miti toplumun arzularını kontrol etmeye çalışan kapitalist sistemin çıktısı olarak
olarak görürler. Çünkü onlara göre, görürler. Çünkü onlar arzunun aslolan şey olduğunu, Özne yokken bile arzunun
öykünün konu edindiği monarşik, var olduğunu ileri sürerler. Onlar için, erkek çocuğun anneye duyduğu arzu ve
maskulen ve hatta ataerkil düzenin, babayı öldürme isteği, arzunun ailevi merkezli bir üçgene hapsedilip kontrol edilme
arzuları baskılayıp kontrol etmeden hiç isteğinden doğar. Oysa ki arzu, onlar için devrimci bir öz taşır, düzenin yıkılması
bir toplumsal düzenin kurulamayacağı ve arzuların özgürlüğü için şizofreniden yardım alır. Çünkü şizo, muhafazakar,
iddiasından ortaya çıkmıştır. Freudien baskılayıcı sisteme isyan eden devrimci bir karakteri temsil eder ve arzuları

Aktüel Arkeoloji 51
Sümer silindir mühründe “Hayvanların Efendisi”.

Mezopotamya mitolojisinde Tanrıların yaşadığı (tanrıların özgürleştirir. Dolayısıyla bu düşünce ve sınırlayıcı yapısına dahil olmakta,
evi olan) sedir ormanının bekçisi ve koruyucusu olan dev
canavar Humbaba / Huwawa. Louvre Müzesi, Fransa. için bu tür annenin yasaklanıp babanın kontrol altına girmektedir. Arzuların
öldürüldüğü metinler kapitalist özlü tatminsiz kalması, insan eksikliğinden
toplumsal ürünlerdir. değil, bu mitlerle donanmış kültürel
Bu tartışmaların ışığında, Gılgamış baskılamanın bir sonucudur.
ve Oidipus mitleri, yerleşik düzene Dolayısıyla mitler, boş zamanlarda
geçilirken kurgulanan ve bireylere anlatılmak için uydurulmuş fantastik
dayatılan ikili cinsiyet sisteminin hikâyeler değildir. Onlar, binlerce
kurucu ve üretici metinleri olarak yıllık toplumsal yaşamın tüm yasal
görülebilirler. İnsan bedenleri için çerçevesi ve özüyle sürekli yeni
öngörülen iki cinsiyette toplanan bireylere aktarılması ve onların sisteme
cinsiyet rolleri, için her yeni düşen kazandırılmaları için fonksiyon
bireyin kültürlenme süreçlerini yüklenen makinelerdir. Başta
organize ederler. Arzuların kontrol inanç olmak üzere, sınıflı toplum
altına alınıp yasanın hizmetine sunulan yapısını, ikili heteronormatif cinsiyet
bedenler, ataerkil itaatkar toplumların dayatmasını bireyler fark etmeksizin
kendilerini üretimi için hayati bir rol zihinlere yerleştiren, enjektör misali
üstlenmişlerdir. Bu ve benzer mitleri işleyen mitlerdir. Onlar anlatıldıkça,
onlarca ve yüzlerce kez dinleyen bir yeni jenerasyonlar tarafından kuşaktan
biyolojik varlık, büyüyene dek yasanın kuşağa aktarıldıkça, 10 bin yıl önce
gücünü kabullenip onun muhafazakâr kurulmuş bu düzen devam edecektir.

52 Aktüel Arkeoloji
GILGAMIŞ Öğrendiklerini paylaşmanın heyecanı ile 3 Aralık 1862 tarihinde Society of Biblical
Archaeology derneğinde bir konferans vermişti. Asurbanipal’ın kitaplığında bulunan
Gılgamış mitini içeren tabletlerin
bir tabletten edindiği yarım yamalak bilgileri Tevrat’ta anlatılan Tufan öyküsüne
bulunması oldukça ilginç bir politik
benzetmişti. Bu açıklama, gözünü Ortadoğu’da yapılan keşif hareketlerinden
ve tarihsel sürecin sonucunda
gelebilecek bir habere diken dünya basınının ilgisini çekmişti. Bu çok önemli bir
gerçekleşmişti. 1817 yılında Paris’te
şeydi ve desteklenmesi gerekiyordu. Binlerce yıl süren tartışmaların sonu gelebilirdi.
doğan, 1833’te İngiltere’de hukuk
İngiliz Daily Telegraph gazetesi eldeki tabletin parçalarını bulmak veya benzerlerine
eğitimine başlayan, 1839 yılında
ulaşmak umuduyla, Ninova’da yapılacak kazılar için maddi destek sözü verdi.
Doğu’ya seyahate çıkan, 1851 ve
Smith kazı yapacak ekibin başında Mezopotamya’ya gitmeyi kabul etti. Yaptığı keşif
1861 yıllarında müsteşarlık yapan
dünyayı sarsarken Smith ölüme gittiğinin farkında bile değildi. 1876 yılında kazı
Henry Layard 1839-40 yıllarında
sırasında hastalıktan genç yaşta hayatını yitirdi.
Mezopotamya’ya bir gezi yapmıştı.
Layard gezi ve kazı gözlemlerine Layard, Smith ve Rassam bu macerada aslında yalnız değildi. Bizans döneminden
dayanarak 1845 yılında Mezopotamya’da bu yana, Kutsal Kitap’ta anlatılan coğrafyayı görmek üzere pek çok hacı, gezgin
arkeolojik kazı çalışmalarına başladı. ve kâşif bu yolculuğa çıkıyordu. Özellikle Avrupa’da kilisenin etkisinin azaldığı
Çocukluğunda okuduğu “Bin bir Gece Rönesans ve reformlardan sonra bu hareketlilik daha da artmıştı. Aylarca, güvensiz
Masalları” ile başlayan macera onu ve sağlıksız ortamda süren bu gezilerin amacı hemen hemen aynıydı: Kutsal Kitap’ın
buralara sürüklemiş ve tarihin en ünlü izinden gitmek, onun anlattıklarının doğruluğunu ispat etmek. Layard belki de
insanlarından birisi haline getirmişti. bu çabanın en cesur öncülerindendi; ancak başka örnekleri de vardı: 1838 ve 1852
Çünkü sonraları üzerine çok tartışılan yılında Osmanlı egemenliğindeki Filistin’e iki yolculuk gerçekleştiren Amerikalı
ve konuşulan arkeolojik verileri ele Rahip Edward Robinson, elinde Kutsal Kitap kent kent dolaşarak coğrafya ve kitap
geçireceği Ninova ve Nemrut kentlerini arasındaki ilişkinin kurulması ve Tevrat’ta geçen çok sayıda yerleşimin arazide tespit
kazmaya başlamıştı. Asur kralı edilmesini sağlamıştır. Bunun gibi pek çok örnek bulmak mümkündür.
Asurbanipal’in MÖ 7. yüzyılda kurduğu Oidipous ile Sfenks.
arşivi/kitaplığı bulan Layard, kısa sürede
büyük üne ve makama kavuşmuştu.
Yaklaşık 25.000 tablet bulan ve bunları
British Museum’a ulaştıran Layard bile
o anda ne bulduğunun çok farkında
değildi. MÖ 612 yılında Pers ve Babil
ordularının da desteğini alan Medler
Assur’un başkenti olarak bilinen Ninova
kentini yerle bir etmişti. Layard bu yıkık
geçmişin molozlarını ayıklıyordu.
Diğer taraftan, 1840 yılında Londra’da
doğan ve banknot basma işinde çalışan
George Smith yaptığı çalışmalarla
dikkati çekmiş ve birkaç yıl içerisinde
British Museum’a asistan olmuştu.
1862 yılında Layard ve ortağı
Hormuzd Rassam’ın Ninova kenti
kazısından gönderdiği tabletlerin
çözümü için uğraş veriyordu. Bu
çabanın, sonunda kendisine nasıl bir
kazanç sağlayacağının o da farkında
değildi. Binlerce tabletin arasından
bir tablet dikkatini çekmiş, yaptığı
çeviri heyecanını daha da artırmıştı.

Aktüel Arkeoloji 53
Ahmet ÜNAL

Eski An
Mitlerinin Köke

54 Aktüel Arkeoloji
nadolu
enleri Ve Etkileri

Aktüel Arkeoloji 55
Eski Anadolu Mitlerinin Kökenleri, Doğuşu,
Derlenmesi, Bize Kadar Aktarılması ve Antik
Dünya Edebiyatıyla Olan İlişkileri
Uzun Yıllar Insanları Avutan, Hatta Uyutan Ama
Aynı Zamanda Hayal ve Ruhlarını Besleyen,
“Mit ne saklar ne
Eğlendiren, Yeni Uluslar Kadar Husumetler ve de gösterir; sadece
Savaşlar da Yaratan Mit Tarih midir, Masal mıdır,
Safsata mıdır, Yoksa Kuru Edebiyat mı? deforme eder. Mit
Eskilerin gizem ve bilinmezlerle dolu tarih ve ruh
dünyalarını aydınlatmaya çalışırken en ufak bir kalıntının
ne bir yalandır ne
dahi eşsiz değeri olduğu iyi bilinmelidir. En basit bir kaya de bir itiraf. O bir
resmi, taşlara gelişi güzel kazınmış bir graffiti, bir kemik
parçası, bir bakır sikke, bir kenara atılmış kemikten bir kılık değişikliğidir.”
balık oltası, hatta son zamanlarda el atılan insan dışkıları
bile geçmiş durumları aydınlatmada paha biçilmez
(Mircea Eliade)
birer kaynak olarak kullanılırken, mitleri nasıl olur
da eşi benzeri olmayan önemli ana kaynaklar arasına Mitsiz yaşamı olsa olsa dili, dini, imanı
sokacağımız yerde, ilkel insan beyninin saçmalaması olup da aklı ve beyni olmayanlar
ve safsatası diye bir kenara atabiliriz? İnsana ait veya yapar. Çocukluğunda ninesinden
onunla ilişkili her şey kendine özgüdür, bir defalıktır ve masal dinleyenlerden tutun, telefonları
değerlidir ilkesinden hareketle, hiçbir önemi yokmuş başında bilgisayar oyunları oynayan
gibi gelse bile en başta ve en azından zeki insanın beyin herkes mitolojiyle iç içedir!
ürünlerinden birisidir; ilgili toplumun, geçmiş (tarih) Günümüzde Orta Anadolu’nun
ve din anlayışı, dünya ve kâinata bakışı, sosyolojik ve hırpalanmış ve perişan haline bakılınca
psikolojik yapılanması, beklenti ve dilekleri hakkında insan, bir zamanlar hayalleri süsleyen
paha biçilmez bilgilerle doludur, edebiyat ürünüdür, o güzel ve canlı mitler buralarda
hiç yoksa dilbilim değeri vardır, der, daha fazlasına da da mı çıkmış ve geçmiş diye hayret
ekleyerek ön üste çıkan gerekçeleri sıralarız. etmekten kendisini alıkoyamaz.

56 Aktüel Arkeoloji
Mitlerden arındırıldığı için mi acaba bu mensuplarının entelektüel ve işlevlerini ortaya çıkarırlar
hallere düştü? Yoksa cılızlaşıp, bereketsizleşip, gelişimi için mitler sorgusuz ve tanımlarken bunları esas
kuruyup, bitip tükenip, yorulup, ormanları sualsiz ekmek ve su kadar alırlar. Genel olarak Finlandiyalı
çırılçıplak soyulup, erozyondan ekilir biçilir gerekli tamamlayıcı ve besleyici mitograf Lauri Honko’nun
arazilerinin kaburgaları sırıtıp ve sanki bu da unsurlardır; en azından perde çizdiği tanımlama kabul
yetmiyormuş gibi bir de toprakları ve suları arkasında silueti sezinlenebilen görmüştür. Mitler tanrılarla
zehirlendikten, bırakın ağaçları, her türlü bitki gölgelerdir. Ancak ve ancak ona ilgili örnek, ibret verici ve
ve yaban hayvanları yok edildikten ve sterilize dışardan, yani tarafsız gözle ders alınacak hikâyelerdir;
olduktan sonra mı mitlerini de yitirdi? Mitlerin bakanlar onun tarih temelinden yani kıssadan hisse kapmak,
“kutsal alan, kutsal dağ, kutsal pınar, kutsal ve gerçeklerden ne kadar uzak kâinat ve dünyanın nasıl
tekke, aziz türbeleri” ve daha niceleri gibi olduğunu fark edebilirler. Boşuna yaratıldığının ve kalbur üstüne
mekânlar yarattığını, tabular oluşturduğunu değil, antik dönemde yaygınca gelen olayların ilkel düzeyde
ve doğayı en duyarlı doğa dostlarından daha inanıldığı üzere mitler yaşayan dinî açıdan açıklanmasıdır.
özenli koruduğunu biliyor muydunuz? Bazen, tarihten farksızdı. Sözcük içinde Mitler sadece içerikleriyle değil,
acaba eskiler mezarlarından kalkıp gelseler bir yatan ve “tarih, hikâye, fiksiyon, edebî şekilleriyle de onları
zamanlar yaşadıkları şu toprakları tanıyabilirler mit” anlamı taşıyan “μῦθος“ bile diğer edebiyat türlerinden
mi diye düşündüğüm olur ve yanıtım kocaman neyle karşı karşıya olduğumuzu ayıran unsurlarla doludur.
bir “hayır!” olur. açıkça ele verir. Boşuna değil Alan Dundes’e göre en çok
Mitler toplumları toplum yapan etkenlerden Eliade mitleri toplumların ağır basan tarafı kutsallığıdır.
biridir. Tarihsiz, europagsız, senatonuz, davranış modelleri ve dinî Elbette sıradan insan kapasitesi,
tiransız, diktatörsüz bir Antik Grek veya Roma kâinatın yaratılışı, evrenin
sınamaları olarak tanımlamıştır.
dünyası düşünülebilir ama Homer, Livius oluşumu, doğum, ölüm, açlık,
ve Vergil’siz asla! Aynı şekilde Nibelungen, kıtlık, sonu gelemeyen savaşlar,
Bernli Dietrich, Roland Şarkıları, Bin Bir Gece Mit Nedir, Ortak Bir Tarifi birbirini gırtlaklamalar, yer,
Masalları, Dedekorkut ve Mana Destanları Yapılabilmiş midir? gökyüzü, yıldızlar, gezegenler,
olmadan kavimlerin adeta kahramanlarıyla Mitin ne olduğunu tam olarak denizler, tanrılar arasındaki
değil, mitleriyle yarıştıkları ve böbürlendikleri belirleyen ve herkesi tatmin eden ilişkiler, taht ve ihtiras kavgaları,
Ortaçağda ulusların doğuşundaki etkileri kesin tarifini vermek mümkün aşkları, nefretleri, olmadık
bir tarafa atılamaz. Mitlerle koyun koyuna olmamıştır. Araştırmacılar çapkınlıkları, yaşam tarzları,
yaşayan, onların içine doğup büyüyen toplum ortak ve karakteristik yönleri birbirleriyle ve insanlarla olan
ilişkileri, kendileri etrafında
dönen sırlar, teogoni, yaratılış
Gelincik çiçekleriyle doğaya davet. Karaman.
destanları, durup dururken
kendilerini ortaya atıp “Kral
benim, ben tanrı oğluyum,
benden büyüğü olamaz!” diye
kendi kendilerine gelin güvey
olan despotlar ve insanlığı
büyük krizlere sokan başkaca
felâketlerin nedenleri gibi bugün
dahi kafaları yoran ve karıştıran
aşırı derecede karmaşık
olayları araştırıp bulmaya ve
açıklamaya yetmez. Tüm antik
dünyada olduğu gibi neredeyse
tanrılarla insanlar arasında
fark yok gibiydi; yani tanrı bir
nevi “mega insan” demekti.
En önemli fark, tanrıların
ölümsüzlüğü ve kurdukları

Aktüel Arkeoloji 57
düzenin devamlılığı, hatta ölümsüzmüş “Eğer Tešub’un gümüşü yoksa, bilmeyen toplumlarda bile
gibi olmasıydı. İnsanların tüm ihtirasları biz her birimiz ona birer şekel çok geniş halk tabakalarına
fazlasıyla tanrılarda da mevcuttu. Tanrılar gümüş verelim. Tešub, biz sana kadar ulaşmıştı Tanrıların
arasındaki birlik, beraberlik ve dayanışma yarım şekel altın, bir şekel (de) kim olduklarını sadece teolog
hayret edilecek derecede güçlüydü. Tüm hırs gümüş vermek istiyoruz. Eğer ve din adamları öğrense ve
ve kıskançlıklarına rağmen belirli olaylar Tešub aç ise, biz her birimiz tanısa yeterli olmaz mıydı?
karşısında tek yumruk olabiliyorlardı. Bir tanrı için yarım ölçek arpa Niye bu kadar edebî şekillere
inanç vardır; gerçi Hurri kökenlidir ama dökelim. Eğer Tešub çıplak ise, sokuluyordu, sorusunun
nihayet Hatti’de de kabul görüyordu. Buna biz her birimiz ona bir elbise karşılığını bulmak zor olmakla
göre bizzat panteonun başı Tešub neredeyse giydirelim. ... Eğer Tešub(‘un birlikte tıpkı tarih yazıcılığında
bir dilenci şekline sokulmaktadır. Konuyu derisi) kurumuş ise, biz her olduğu gibi, Herodotos’un
anlatan metin ayrıca edebiyat türü olarak birimiz ona birer şişe güzel yağ tabiriyle, geçmiş olayların
nasihatnamelerin en eski örneklerinden birini verelim. ... Tešub’u kurtaralım”. unutulup insan hafızasından
oluşturan kral naibi Pimpira’nın tavsiyelerini silinmemesi çabası gizli
Tanrıların muammalarla dolu
de anımsatmaktadır: olabilir. İnanması güç olsa da
tabiatları, huy ve alışkanlıklarını
Mezopotamyalılar, Grekler
araştırıp öğrenmek, onları
ve Romalılar buna hem
biraz daha yakından tanımak pragmatizme hem de insan
Delice etrafındaki erozyon alanı.
insanoğlunun bitmeyen görev, bencilliğine kaçan bir başka
arzu ve çabalarından birisiydi, unsur daha eklemişlerdi ki, bu
çünkü ancak bu sayede onların da mitlerin insana hoş vakit
mutlak kulu olabilir, onlara geçirme olanağı vermesi, yani
kusursuz hizmet verilebilir, eğlendirici yanıydı.
hata ve günahlardan ve sonuçta
tezahürü kesin gazaptan ve Mitler elbette insanla birlikte
ilâhî cezadan (theodezee) doğmuştur. Eminim, dili bile
kaçınmanın yollarını olmayan insanın mutlaka sadece
bulabilirdi. kafasında canlandırdığı mitleri
vardı. Duvar resimlerinde,
Mitler niye bu kadar sembollerde böylesi mitlerin
yaygınlaşmış ve okuma yazma anlatıldığı söylense de yazısız
İnsan, canlı, bitkiler ve sanatın tüm diğer dalları gibi mitler de doğup gelişmek, yeşermek, meyve vermek için
devirlerin mitlerini deşifre
bakımlı, temiz, her yönden besleyici ve doyurucu, olumlu insana ve insan zekâsına lâyık çevre ister ve çok nazik etmemize olanak yoktur. Acaba
ve seçicidir. Bir küsüp gitmesin, bir daha yanına uğramaz! Antalya çevre kirliliği, çöp vandallığı.
Göbekli Tepe’de yükselen
T şeklindeki direklerin,
Çatalhöyük duvar resimlerindeki
veya boğa başlarındaki
betimlemelerin arkasında yatan
mitler neydi, hangi olaylar,
düşünceler anlatılıyordu?
Kabartmaları, heykelleri,
boyalı veya kabartmalı vazoları
süsleyen mitler nelerdi? Ne yazık
ki, öğrenmemize imkân yok,
ignoramus ignorabimus!
Mitlerde anlatılan olayların
içinde, çevresinde ve arkasında
da çok kalabalık, karmaşık,
zaman zaman rasyonalizme
aykırı, boyut, hacim, yer ve
zaman açısından da mantık

58 Aktüel Arkeoloji
dönüştürülüp yılın belirli
mevsimlerinde drama şekline
sokularak anlatılan tanrılarla
dev yaratıkların oluşturduğu,
iklimi sert ve zıddiyetlerle dolu
mevsimlerle ilgili kaybolan
tanrılarla ilgilidir. Mısır ve
Mezopotamya’nın aksine
Anadolu’nun, ebedî karanlıktan,
kaostan, okyanustan kopup ilk
kez oluşan, üzerinde yaratıcı
tanrı Ptah’ın oturduğu kara
parçası veya Abzu ile Tiamat’ın
konakladıkları tuzlu ve tatlı su
da yoktur. Marduk’un her ikisini

250 bin yıldan beri insanların yemeklerini


pişiren, onları ısıtan, koruyan, yırtıcı hayvanları
Boğazköy Büyük Tapınak içindeki odalardan birine atılmış (aslî yerinde, in situ değil!) bu yeşil nefrit taşının da mutlaka ürküten, madenleri eriten, aydınlatan ateş.
efsanesi veya miti vardı ama dili yok, anlatamıyor! Onsuz hayat düşünülebilir mi? eğlencede de
o var! Resimde Slovenya’da ateş çemberiyle
girilen yeni yıl kutlaması.
dışına kaçarak değiştirilmiş ve sıkıştırılmış, felsefî nosyon, edebî yetenekler
efsanelere bürünmüş tarihi ve sosyolojik ve buna paralel olarak karmaşık
her türden serüven ve olay saklıdır. Bir defa durum ve olayları aktarmaya
olaylar fütüristiktir. Mitlerin protagonistlerinin uygun ortak bir dilin noksanlığı
genelde tanrı, yarı tanrı veya tanrılaştırılmış yüzünden olacak komşu
kahramanlar olduğu çok bilinir ama roller kültürlerden tercüme etme ve
kesin bir çizgiyle ayrılamaz, çünkü çoğu kendilerine uyarlama gereğini
mitte ölümcüller de ölümsüzlerle yan yana de duymamışlardır. Yüksek
gözükürler, öyle ki, kimin tanrı, kimin uygarlıkların periferisinde kalan
insan olduğu ayırt edilemeyen durumlarla Anadolu halkları günümüzde
da karşılaşırız. Ajanlar sık sık rol ve kimlik hazır teknolojileri pek seven
değiştirir, bir bakmışsınız, insan tanrı olup “bırak, yapsınlar; ben kullanırım”
çıkmıştır. Max Müller’e göre mitler aşırı tembelliği kadar yaygın
alegoriktir, yani olay ve protagonistler başkaca olmasa da yüksek kültür sahibi
öğelerin yerine geçen oyunculardır, der. Apollo komşularının başardıklarının
güneşi, Poseidon denizi, Athena adaleti, boğa üzerine bir taş koymamışlardır. Kafkasya Maikop kökenli bur kabın üzerinde
dolaşan hayvanların naklettiği veya
güç ve bereketi, Europa’yı Grit’e kaçıran boğa Sekiz dilli Hitit başkenti Hattuša anımsattığı mit acaba ne olabilirdi?
kılıklı Zeus Tauros (boğa) isimli eski bir kralı, da partikularistik yapının
sivri olan her şey erkekliği, çukur olan dişiliği bir sonucudur ve burada bir
sembolize eder. Koine’nin mümkün olmadığını
açıkça kanıtlar. Böyle bir dil
kargaşalığında ortak edebiyat
Eski Anadolu’da Mitlerin Durumu ve ürünlerinin doğup gelişmesi,
Özellikleri herkesin paylaştığı ortak
Eski Anadolulular Mısır ve değerler kategorisine yükselmesi
Mezopotamyalıların aksine A’dan Z’ye beklenemezdi. Buradaki mitler
kosmojen, antropojen veya eskatolojik yaratılış tarım toplumu, çoban, asker
destanı türetememişlerdir. Parçalanmış ve bürokrat sade insanların
coğrafya yapısı ortak değer, tarih ve hafızanın fantazilerini tatmin etmiştir;
oluşmasına engel olmuştur; aynı şekilde içerikleri, kahramanlarını
kültürde eksik olan derinlik, sofistikasyon ve daha ziyade ritüel muhtevaya

Aktüel Arkeoloji 59
İmamkulu kaya kabartması da kesinlikle Tešub, Ištar ve Hitit militarizminin Torosları aşmasıyla ilgili yüzeysel bir miti anlatıyordu. Yazılı kaynaklarda bu askerî ve politik yayılmanın
anımsamalarını taşıyan kayıtlar vardır. Boğalarının çektiği arabasının üstünde dikilen Fırtına Tanrısı dağ tanrılarının omuzları üzerinden bir yerlere doğru savaşa gidiyor. Belki de
metinlerde anlatıldığı gibi Hitit ordularına buldozerlik yapıp, onları Toroslar üzerinden Akdeniz’e ulaştıran yolları açıyordu. Bunu yaparken uçları aşınmış boynuzlarını görenlerin
alay konusu bile olmuştu. Sağ üst köşede çıplak Ištar ise gene dişiliğini kullanarak bir şeyler yapmaya, birilerini kandırmaya, ağabeyine yardıma hazırlanıyordu. Öbür resimde
Kargamiš’ten Ištar olması muhtemel çıplak Geç Hitit kabartması (Bittel, Die Hethiter 1976, res. 292).

ve ezelî karanlık ve kaosu simgeleyen Kingu’yu olmaları dışında neleri vardı Anadolu Mitleri Antik Dünyaya
öldürerek yaratılacak olan canlıların üzerinde ki, mitleri de olsun, diye Bir Şeyler Vermiş midir?
duracakları kara parçasını oluşturması ve karşılık verilir! Unutmayalım, Ege Denizi bir okyanus değildir.
kili sonuncusunun kanıyla yoğurarak insanı Hititler idareci, aristokrat bir Cömertçe serpiştirilmiş
yaratması Anadolulular için çok uzun, kafa zümredir, pratik, rasyonal ve adalar sayesinde batı ve doğu
yorucu ütopik ve sofistike konulardır. Derin ekonomik düşünür ve idarî ve sahillerinde yaşayanları ayırmaz,
düşünmeyi gerektiren böylesi filozofik askerî meseleler dışında kalan aksine birleştirir. Anadolu Kıta
düşünceler, sadeyi seven, pratik, pragmatik ve konularla pek uğraşmazlar. Ana Yunanistan’ı ve adalara hem
materyalist düşünen Anadolular için karmaşık yurtlarından elleri boş gelmiş vermiştir, hem de almıştır.
şeylerdir. Gene de o zamanın şartları altında olmalarına rağmen havanda su Kültürler arası ilişkiler bileşik
değerlendirildiğinde Hititlerin başardıkları hiç döven bazı Pan-Indogermanist kap esasına göre işler. Üstün
de küçümsenecek cinsten değildir. araştırmacılar onlara mitoloji olan taraf verir. Demir Çağının
konusunda da hayal ürünleri başlarına kadar Anadolu üstündü
mal etmek istemişlerdir ama ama sonra durum değişti. Orta
Hititlerin Kendi Ulusal Mitleri Var mıydı? bu tamamen ırkçılık derecesine Tunç Çağında başlayıp, sonu
Tüm diğer kültürel alanlarda olduğu varan tarafgirliğin zorlaması gelmez çalkantı, kargaşalık ve
gibi Hititlerin kendilerine özgü mit ve sonucudur. Gerçek olan kopukluklarla Demir Çağında
efsanelerinin olup olmadığı ta öteden beri Hititlerin mitleri de göçten devam eden, tabii ki ve bilhassa
sorulur durur ama bu gereksizdir, çünkü sonra yerli Anadolu ve uygar mitleri de içine alan Eski
hiç ağızda gevelemeye gerek yok; yanıtı Mezopotamya kavimleriyle Anadolu kültürlerinin Miken
gayet basit ve olumsuzdur. Kahramanlıkları, tanıştıktan ve yazıyı adapte ve Grek uygarlıkları üzerine
azimleri, militarist yapıları, çalışkanlıkları ettikten sonra öğrenmiş etkileri konusunda şimdiye
ve “petromaniac” olacak kadar taş tutkunu olduklarıdır. kadar oldukça abartılı ve ihtimal

60 Aktüel Arkeoloji
dışı denemeler yazılmıştır. Alındığı veya Yerli Anadolu, Hatti ve verilmiştir. Hem önemli Hatti
verildiği söylenen unsurların neler olduğunu Transkafkasya Kökenli Mitler kült merkezi Nerik’te, hem de
saymaya gerek yoktur. Olympik panteonun Hatti kökenli mitler çoğunlukla Tanipiya’da faaliyet gösteren ve
başı Zeus’un Anadolu’dan gitme olduğunu büyük ziyafetler, şölenler, “merhemlenmiş” denen ruhban
söylemek bile yeterli olur. Grek gelenekleri bayram merasimleri, kamusal sınıfı mitte çok önemli yer tutar.
onun Lidya’da Tmolus Dağı’nda doğduğunu büyü ayinleri esnasında ve çoğu Tahpurili isimli bir başkasıyla
nakleder. Burası “Yağmur Getiren Zeus’un kez müzik eşliğinde ilahiler gene Nerik’te karşılaşıyoruz.
Doğduğu Yer” olarak anılır ve Sardes’te kazı şeklinde ve muhtemelen (en Tanrılar düzeyinde teşrifatçılık
yapan Amerikan ekibi orada küçük çaplı bir azından Hattice asıllarında) yapıyorlar, tanrılar Nerik’e
tapınak bulmuştur. Gene Lidyalıların Pake’si hece vezniyle okunan geldiklerinde oturacakları
Greklere Bokchos, yani Bacchus, diğer adıyla eserlerdir. İçinde alografi yerleri onlara gösteriyorlardı.
Dionysos olarak geçti. Kybele’nin nasıl apar de diyebileceğimiz gizli bir Belki de belli başlı tanrı
topar Roma’ya götürüldüğü ve Lapis Niger’in analoji saklıdır; herkese kültü etrafında birleşen,
başına gelenler malumdur. derin nefes aldıran mesut dokunulmazlıkları olan kutsal
Elbette Grekler, gerek Anadolu’dan, gerekse sonla biten durumla o an kentlerde çalışan klerji sınıfına
en başta Mezopotamya ve Mısır’dan çok yürütülen sembolik büyüsel dahil kimselerdi. Boşuna değil,
şey almışlar ve adapte etmişlerdir. “Grek”in eylem arasında verbal olarak yeni yeni yükselen Hitit devlet
anlamı boşuna değil “hırsız, sahtekâr”a geri ifade edilmeyen gizli analoji gücüne sağladıkları önemli
gitmektedir ama oynadıkları rolü küçültmeye, mevcuttur ve Frazer’in “benzer dinî hizmetler, kolaylıklar ve
hele hele al aşağı etmeye yetmez. Nitekim Eski benzeri yaratır” (similia iş birliği karşılığı kral onlara
Mısır, Mezopotamya, Anadolu ve hatta İndus similibus evocatur) prensibine Nerik’te önemli ölçüde arazi
uygarlıkları henüz keşfedilmeden yüzyıllarca göre işler. İyiliği, kurtuluşu bağışlamıştı.
önce endoktrine olurcasına beyinlere simgeleyen kahramanın nihayet İki ayrı el yazması (tabletten
kazınmış olan “Grek Mucizesi” saplantısı, bu kötü dev yaratığı öldürmeyi söz ediyoruz!) halinde bize
uygarlıklar keşfedildikten sonra, Greklerin başarması, bereketi simgeleyen kadar gelen mitin yazarıysa baş
bu kültürlerden neler aldıkları çorap söküğü kaybolup gitmiş bitki tanrısının kâtip Walwaziti denetiminde
gibi birer birer ortaya çıkınca çözülmeye bulunup geri getirilmesi arzu çalışan Pihaziti’dir. Hem miti
başlamıştır. Unutmayalım ki, prehistorik ve edilen, insanları mesut eden anlatan Kella’nın, hem de kâtip
tarihî devirlerde Batı Anadolu sahilleri ve durumları tekrar işler hale adlarının belirtilmesi, eski
Ege Denizi’yle Kıta Yunanistan’ı arasında ne getirir. Anadolu kökenli Hatti Doğu’da pek dikkate alınmayan
“Çin Seddi” gibi bir engel, ne de “gümrük efsanelerinin çok sevilen bireysellik ve “patent” hakları
birliği” gibi serbest dolaşım özgürlüğü vardı ve tutulan iki örneği vardır. açısından çok önemlidir.
ve en başta Mezopotamya olmak üzere diğer Bunlardan birisi dev yılan
bölgelerde olduğu gibi her iki bölge arasında Illuyanka’nın öldürülmesi, diğeri Gaziantep Kargamış’ta bulunan Geç Hitit
normal ve karşılıklı bir ticaret ve kültür iletişimi de öfkelenip insanlara küserek ortostadı ve bu ortostad üzerinde yer
alankanatlı çıplak kadın figürü.
ve etkileşimi söz konusuydu. Adalardan Ege kaybolup giden hassas ve
sahillerine çıkan insanlar oralara Telipinu alıngan tanrıdır. Unutmayalım,
efsanesi dinlemeye, Homeros destanlarını bunlar yazıyla bize kadar
okumaya, Tahta At’ı ziyarete gelmiyorlardı. ulaşabilmiş olanlarıdır.
Onların dertleri başkaydı; alışveriş, mal değiş
tokuşu, keçi otlatmak, yaşam ve ticaret. Bundan
dolayı, Troya arkeolojisinde öne sürüldüğü gibi, Fırtına Tanrısı ile Dev Yılan
bazı unsurların kültür kökenleri yerli Anadolu Illuyanka Arasındaki Amansız
veya yerli Yunanistan’dır gibi savlarla uğraşıp Dövüş
durmak havanda su döğmekten başka bir şey Öyle anlaşılıyor ki Illuyanka
değildir. miti veya efsanesi ilk kez
Çok baş ağrıtan bir başka nokta daha vardır. Nerik kenti Fırtına Tanrısı’nın
Bu, çoğu insanın farkında olmadığı bir illettir. kutsal rahibi Kella (Killa)
Tabii mitolojiler dahil her şeyi, her olayı tarafından derlenmiş, tercümesi
Tevrat’ta aramak! yapılmış ve son edebi şekli

Aktüel Arkeoloji 61
Öykünün ana teması Yılan İlluyanka’nın anlatı müzik eşliğinde ve Yağmur Baba Göğün Fırtına
öldürülmesi olayı aslında tipik bir yeni yıl müzikal şekilde sunulur. Kim Tanrısı şerefine kutlanırdı. Bir
mitidir; tümüyle Hatti kökenli, doğanın bilir, belki de kalbur üstüne başka metinde Arinna kenti
canlanmasını, yılın dinç, tap taze olmasını ve gelen bölümleri tiyatro oyunu Güneş Tanrısı söz konusu
yinelenmesini kutlayan ilkbahar veya bereket şeklinde sergileniyor ve drama olsa da bu ikincildir. Baş
bayramının (purulli-) akışı içinde anlatılır; etkisi pekiştiriliyordu. Bayram, kahramanları, iyilik ve yardım
severliği temsil eden Fırtına
Eflatunpınar kabartmalarında betimlenen mitler neydi acaba? Yapı her ne kadar su kültüyle ilişkilendirilse de, herkesin, her Tanrısı ile kötülüğün simgesi
yaratığın ellerini kaldırmış bir şeyler tutmaya yeltenmelerine bakılarak, ortalıkta gök kubbenin veya güneşin yere çıkılacağı yılan şeklindeki dev Illuyanka’dır.
korkusunun hakim olduğu söylenebilir. AAFY-2011 / ©Mustafa GEZER / Eflatunpınar - Konya - Hitit Dönemi
Aslında dev sürüngenler
yeraltıyla ilişkili olmalarına
rağmen Mısır’ın Uraeus’unda
veya Asklepios’ta olduğu
gibi iyiliksever yaratıklardır
ve firavunu korurlar. Ama
Mezopotamya’nın olumsuz
etkisiyle Anadolu’da kötülüğü
simgeler hale dönüşmüşlerdi.
Mit, purulli Bayramının
kutlanmasının ancak “ülkenin
gelişmesi, bereketli ve korunmuş
olması” şartıyla mümkün
olabileceğinin belirtilmesiyle
başlar. Mitte, Nerik Fırtına
Tanrısı’ndan daha da güçlü
olduğu söylenen ve Kaštama’da
oturan Zašhapuna isimli bir
tanrı ve eşi Zalinuwa rol alırlar.
Diğer tanrılar arasında yağmur
yağdırmaktan sorumlu Zaliyanu
Dağ Tanrısı da devreye girer.
Onun bazalttan yapılmış tahtı,
pak ve bereketli sularla dolu
pınarın hemen üst tarafında
yer almaktadır. Tanrıların asıl
toplanma yeri Nerik’tir.
Efsanenin ilk nüshasında,
Fırtına Tanrısı durup dururken
yılan Illuyanka’yla bir dövüşe
tutuşur. Oyun gereği tanrı
bir süreliğine de olsa yenik
düşecektir. İyinin kötülüğün
eline geçmesiyle ortaya
çıkan felâket abartılı biçimde
anlatılmasa da elbette korkunçtur.
Tanrı insan herkes irkilmiştir,
çaresizdir. Yenik ve çaresiz
tanrının yardım çağırılarına
yalnızca iyilik sever koruyucu
tanrıça Inar karşılık verir.

62 Aktüel Arkeoloji
“Yılan [çocuklarıyla birlikte]
geldi; yediler, içtiler. Tüm
içki kaplarını boşalttılar ve
doydular. (Sarhoşluktan ve
şişkinlikten) kovuklarına
geri dönecek halde değildiler.
Hupašiya geldi ve yılanı bir iple
bağladı. Fırtına Tanrısı geldi ve
yılanı öldürdü. Tanrılar onun
yanındaydılar”.
Inar şimdi aile düzeni
kurma hazırlıklarına başlar.
Hattuša’nın kuzeyinde bir
yerlerde aranması gereken
Tarukka kentinde kayalıklar
üzerinde bir ev yaptırır ve
işlevini bitiren Hupašiya’yı
oraya kapatır. Hanımefendi
yapısı ve görevi gereği sık sık
kırlara gezmeye gider. Ona,
kendisi yokken asla pencereden
bakmamasını, aksi takdirde
karısı ve çocuklarının hayalini
Sahte olması muhtemel olduğundan Hitit sanat tarihinin hiç ciddiye almadığı “Megiddo Plaque” denilen görüp hasret çekeceğini
acayip madenî kabartma üzerinde demonların bitmeyen çilesi, yani canla başla yukarıda duran nesnelere
veya gök kubbeye destek vermeleri ve yıkılmasını önleme çabası açıkça görülebilir. tembihler. Aradan yirmi gün
geçtikten sonra hakikaten aile
İnsanlarla neredeyse insana yakın ilişki temsil ettiği cinsin en güzelidir; ve sıla hasretine dayanamayan
kurmayı beceren ve aynı zamanda onlarla yemeklerin de en lezizini, Hupašiya pencereden bakınca
sevişmeye bayılan şehvet dolu, nymphomaniac en güzelini hazırlatmıştır. olan olur; karısı ve çocuklarını
eğilimleri olan Inar oturur ve tanrıyı esaretten Kovuğun ağzına kadar gider ve görmüştür. Metresi kurnaz
kurtarmak için zekice bir hile düşünür. Tanrı “‘Bir ziyafet veriyorum, hadi Inar eve girince “ne olur
ve masal kahramanlarının yeme içmeye sen de gel ve ye!’”, der. Yemek beni evime bırak gideyim!”
bayıldıkları çok iyi bilinir. O da böyle bir ve içkiye bayılan, kadının diye yalvarmaya başlar.
ziyafet verecektir. İşlerinde yardımcı olacak seksi kokusunu alan yılan Metin burada kırıldığından,
saf birine ihtiyacı vardır. Ziggaratta kentine hiç durur mu; yavrularıyla Hupašiya’nın akıbetinin ne
giderek Hupašiya isimli sıradan, evli barklı, birlikte kovuğundan çıkar gelir olduğu bilinmemektedir.
çoluk çocuk sahibi bir adamı seçer. Başına ve doyasıya, kanasıya yerler Ama şu veya bu şekilde
neler geleceğinden habersiz Hupašiya içerler ve sonunda hem sarhoş başkaca yerlerden bildiğimiz
bir şart ileri sürer ve tanrıça ile sevişmesi olurlar, hem de kovuklarına insanoğluna özgü aptallığının
halinde yardım edebileceğini belirtir. Bunu sığmayacak kadar şişerler. ve safdilliğinin cezası fazlasıyla
kabul eden Inar onunla evlenmek, yani onu Yılanın kovuğuna geri dönecek onun da başına gelmiş olacaktır.
sonsuza dek elinde tutabilmenin yollarını hali bile kalmamıştır. İşte tam bu Efsanenin ikinci nüshası
aramaktadır. Hupašiya’yı alır götürür ve anda Hupašiya iner gelir ve onu edebiyat zevki ve hayal gücü
ıssız bir kalede saklar. Zavallı adam saf saf bir iple bağlar. Fırtına Tanrısı’na biraz daha gelişmiş kâtip ve
kendisine verilecek ve sonunu getirecek sadece mızrağını saplamak anlatan insanların beyin ve
ödevi beklemektedir. Inar şimdi yılanı kalmıştır. Dramanın doruk kaleminden çıkmışa benziyor.
kovuğundan dışarı cezbetmenin yollarını noktası bu bölüm Hititçeye özgü Ayrıntılar ve olayların renkliliği,
aramaktadır. En güzel giysilerini giymiş, çok sade ve bir dille anlatılır; bir aksi durumda sade ve kısa
süslenmiş püslenmiştir; bir defa kendisi tadımlık verelim: tutulan olayların biraz daha

Aktüel Arkeoloji 63
girift şekle sokulduğu gözden kaçmaz. Inar’ın Neler olup bittiğini belki Illuyanka Mitinin Klasik
yerini başkası alır. Yılan Fırtına Tanrısını de yılan ona anlatmış, Devirle Ilişkisi ve Typhon
sadece yenmekle kalmamıştır, aynı zamanda kanmamasını tembihlemişti Benzetmesi
kalbini ve gözlerini de alıp götürmüş ve onu içi ama geç kalmıştı. Kayın
Illuyanka mitinin iki ayrı
boş bir robota çevirmiştir. Yitirdiği uzuvlarını babasının ölümüne tanık
noktada Grek mitolojisiyle inkâr
geri alabilmek için Fırtına Tanrısı bir hileye olunca kalbini kazanan ama
edilmesi güç benzer yönleri
baş vurur: Fakir bir adamın kızıyla evlenir gene de kalpsiz olan babasına
vardır ve motifler özetlendiğinde
ve ondan bir oğlan çocuğu edinir. Bu çocuk “ne duruyorsun, hadi beni
belirginleşecek ve görülecektir.
Hupašiya’nın aptal rolünün aynısını oynayacak de öldürsene! Sakın bana Ama abartmamak gerekir,
insan ajanın bir başka versiyonudur. Oğlan acıyayım deme!’ diye haykırır. benzerlikler tesadüfî olabilir
büyüyünce babası onu yılanın kızıyla Ama o bunu da yaptı mı, ve baştan sona temaların
evlendirir ve böylece düşmanıyla akrabalık bilemiyoruz. Böyle bir yaratık tümünü etkiyecek cinsten değil,
ilişkileri kurar. Kurnaz planı eyleme sokmak yaşasa ne olur, yaşamasa ne detaydadır. Aptal yerine konan
zamanı gelmiştir; oğluna “`Karının evine olur ki! İster Hupašiya olsun, avanak insan ajan Hupašiya’nın
gidince, onlardan (benim) kalp ve gözleirimi ister Fırtına Tanrısı’nın sırf Inar ile yaşadığı aşk hayatı ile
geri iste!’” der. Olup bitenlerin farkında bu iş için yarattığı aptal oğlan Homeros’un Odysseus’unda
olmayan saf çocuk istenileni yapar. Kalp ve çocuğu olsun, ikisi de güçlü (I 44 vdd. II 1vdd.) anlatılan
gözlerine yeniden kavuşan Fırtına Tanrısı ve zeki tanrılar arası çıkar Atlas’ın kızı Kalypso ve
artık intikam savaşına hazırlanır. Dövüş bu savaşlarında piyon olarak Odysseus arasında geçen ilişkiler
keresinde deniz kenarında cereyan eder. kullanılan aciz yaratıklardır; arasında inkârı güç bir benzerlik
Fırtına Tanrısı yılan devini yener ve öcünü aptaldırlar, büyük çıkar sahibi görülür. Efsane, Troya’nın
alır. Oğlan çocuğu herhalde babasının kendini tanrıların ayak işlerini görürler yağmalanmasından sonra bir an
aptal yerine koyup bir ajan olarak kullanmış ve sonunda bu budalalıklarının önce hovardaların elinde sürekli
olduğunu ancak şimdi kavramıştı ki, son cezasını çekmekle taciz edilen karısı Penelope ve
kavgada kayın babasının tarafını tutmaktadır. yükümlüdürler. vatanına kavuşmak hasretiyle

Hitit başkenti Boğazköy Hattuša. Burada yaşayan üst düzey insanların hepsi de okuma yazma bilmese de, yüksek zevk ve sanat ürünü mitolojileri dinlemekten büyük zevk alıyorlardı.
Demek ki fizikî ve entelektüel ortam ve seviye, din, edebiyat ve sanatın bir parçası olarak mitlerin yaşamasına uygundu

64 Aktüel Arkeoloji
olanakları kullanarak, ocağında zordur; anaerkil toplum
tüten dumanı söndürmemek mensubu Hupašiya sevişmeyi
uğruna Odysseus’a aile yuvasını hiç çekinmeden kendisi teklif
unutturmaya çalışmakta, ona ederken, ataerkil topluma
adeta Hupašiya’da olduğu gibi mensup Odysseus’te teklif
“sakın mağaranın ağzından ima yoluyla tanrıça tarafından
dışarı bakayım deme!” demek gelmektedir. Aşırı anaerkillik
istemektedir. Ve sonuçta oğlu kokan bu davranış, efsanenin
Telemachos’un da yardımıyla ataerkil Hint-Avrupa-Grek
kurtulur gider ve ailesine kaynaklı olmadığını açıkça
kavuşur. göstermektedir.
Tıpkı dağınık arazi yapısı gibi Anadolu’nun mitleri de bölük
pörçüktür; herkesi etrafında toplayan bir Pan-Anadolu miti
İki söylence arasındaki ortak Gelelim ikinci benzer
hiçbir zaman yaratılamamıştır! öğeler şöyle özetlenebilir: noktaya. Grek mitolojisinde

Başkent Hattuša’da anakronik biçimde “kütüphane” de denen arşiv binası. Tabletlerin etiketleriyle birlikte konularına göre ahşap raflara dizildiği ve binlerce tablet içinde
aranan konunun kolayca bulunabildiği buradaki resmî devlet arşivlerinde sadece yasalar, yönetmelikler, mektuplar ve diğer yazışmalar değil, çok sayıda edebî metin de
ele geçmiştir. Bunlar arasında Hitit “folklörcüleri”nin yılmadan çeşitli bölge ve kaynaklardan derledikleri, tercüme ettikleri, uyarladıkları ve yazıya döktükleri mitoloji ve
efsaneler çok önemli yer tutardı. Konuya en çok ilgi duyanlar ruhban sınıfı ve kâtiplerdir!

yanıp tutuşan Odysseus’un yaşadığı maceraları Kahramanları seksüel arzuları bu efsanenin geçtiği coğrafi
dile getirir. Odysseus yolda geçirdiği gemi (nymphomaniac) yüzünden ortamın Mersin, Silifke
kazasından sonra Nymphe Kalypso tarafından zorla tutanlar, Illuyanka’da Inar, yakınlarındaki Narlıkuyu’da
yakalanmış ve ıssız ada Ogygia’da bir mağaraya Odysseus’ta Kalypso olmak üzere bulunan Cennet ve Cehennem
tıkılmıştır; nymphomaniac peri kızı ona birer tanrıçadırlar. Hupašiya (Korykos) çöküntüleri (dolin)
tanrılara özgü ölümsüzlük ve ezelî gençlik kuleye benzeyen bir evde, ve ilkinin içindeki mağara
bile vaad etmektedir. Odysseus burada Odysseus ise ıssız bir adadaki olduğu sanılmaktadır. Cennet
yedi yıl boyunca tutulmuştur. Hupašiya’nın mağarada tutulmaktadırlar. çöküntüsünün içinde bir
esaretiyle topu topu yirmi gündür. En başta Her ikisi de evlidir, çocuk mağara vardır ve içinde son
Zeus olmak üzere onun bu dramatik haline sahibidir, hasret doludur ve dönemde vukubulan su
acıyan tüm tanrılar onun Ithaka’ya gitmesine bir an önce ailesine, eş ve taşkınlıkları ve bilinçsiz insan
itiraz etmezler ama kindar Poseidon karşı çocuklarına kavuşmak arzusuyla müdahalesi yüzünden şimdi
çıkmaktadır. Olympos’ta toplanan tanrılar yanmaktadırlar. Partiler arasında maalesef dolmuş bir düden
meclisinde Athena Odysseus’un çilelerini seksüel ilişkilerin ortaya vardı ve bem berrak suyu
dile getirir ve Zeus’ta merhamet duyguları çıkmasındaki ufak farklılık akardı. Romalı coğrafyacı
yaratmaya çalışır. Kalypso ise elindeki tüm dikkat çekicidir ve açıklanması Pomponius Mela’nın tüm

Aktüel Arkeoloji 65
Mevsimlerin Mitlere Yansıtılan
Muammalı Periyodik Oyunu:
Eski Anadoluluların Pek
Sevdikleri Kaybolan ve Tekrar
Bulunan Tanrı Mitleri
Eski Anadolu mitleri arasında
en dramatiği diyemesek de
en ayrıntılı, uzun ve yaygın
motiflerden birisi olan
kaybolan tanrı efsanesinin
kökeni de Hattilere geri
gider; ancak evrenseldir ve
başkaca kültürlerde de görülür.
Olay, doğada periyodik
olarak meydana gelen ve
felâketler yaratan mevsimlik
değişikliklerin insan hafızasında
basite indirgenerek mitoloji
ve ilkel mantık yöntemleriyle
açıklanmasından başka bir şey
değildir. Anadolu gibi iklimi
sert bir coğrafyada mevsimler
arası fark ve zıddiyetler çok
haşindir. Bir bakmışsınız, daha
düne kadar yaşayan yemyeşil
bitkiler kırağının düşmesiyle bir
gecede donar, yok olur. Bunu
kışın bastırmasıyla aniden her
Ve raflara dizilmiş, tüm tahribat, yangın, yağma ve kaçakçılara rağmen binlerce yıl dayanan tabletler. Kâğıda
yazılsaydı, çoktan yok olur giderdi. Kil, kâğıt, papirüs veya pergament gibi eskimez, çürümez, yırtılmaz, yanı basan soğuk, kar, don,
ıslanmaz ama kırılır ve tek ve en büyüğü budur. Hitit baş kenti hyperpolyglot merkezdi. Aynı anda konuşulan
ve yazılan sekiz diliyle Babil Kulesi’ni aratmıyordu ve eski dünyada bir başka benzeri yoktu. Sekiz dil Ugarit’te
buz, sis ve doğa hayvanların
de vardı ama unutmayalım, orası başkent konumunda değildi; çok dilliliği uluslararası ticaret merkezi gelişim ve üremesinin
olmaktan kaynaklanıyordu. Çok dillilik kendisini Hattuša’da mitlerde de gösterir. En yaygın kullanılan diller
Hititçe, Hurrice, Babilce ve Luvicedir. Anadolu’nun her şeyden biraz şeyleri vardır, dedik ya, bu, diller için de durması, ahırlarına çekilmesi
geçerli ama bunun da dezavantajı var: Hiç birisinin yüksek edebiyat dili seviyesine yükselememesi!
izler. Bu mevsimlik oyun,
öfkelenip insanlara küserek
kaybolan huysuz yağmur,
ayrıntılarıyla naklettiği mitolojiye göre kurtarılabilmiş ve Typhon’u bitki ve tarım tanrısının
Typhon‘un Zeus’u yenip onu sakladığı yer yenmiştir. Illuyanka, tahta kaybolmasına atfedilmiştir.
burasıydı. Mağaranın girişi dev bir yılan atın Troya’ya götürülmesine Doğada ne kadar iyi şey varsa
tarafından korunuyordu. Nasıl ki Hititlerde karşı çıkan Apollo’nun rahibi hepsini de beraberinde alıp
Fırtına Tanrısı göz ve kalbini kaybediyordu, Laokoon’un buna karşı ceza götürmüştür. Roma tarihçisi
burada da Zeus’un el ve ayaklarının kas olarak onun iki oğlunun Cornelius Tacitus’un dediği çok
kirişleri kaçamasın diye kesilmişti. Mela dev bir yılan tarafından yerindedir; bir bakmışsınız,
dışında daha birçok antik yazar Korykos boğularak öldürülmesi “Tanrılar artık insanlığın
mağarasını Typhon’un ikamet ettiği yer olarak efsanesiyle de karşılaştırılabilir. mesutluğunu değil, onları nasıl
tanıtırlar; bunlar arasında Aeschylus, Pindar, Efsane Rodoslu sanatkârlar cezalandıracaklarını düşünür
Korykos’un yerlisi Oppian ve Apollodorus Hagesandros, Polydoros und olmuşlardır”. Tanrıları aramada
saymaya değer. Zeus Typhon’un esaretinden Athenodoros tarafından hep çevik kanatlı, çelik gözlü
ancak Hermes ve Pan’ın, ama Nonnus’a göre ebedileştirilmiştir ve insanın kartallar görev alıyorlardı ama
Eros, Pan ve kaçırılan kızkardeşi Europa’yı seyretmeye doyamadığı bir bulup geri getirme şerefine hep
aramaya gelen Kadmus’un yardımlarıyla sanat eseridir. arılar sahiptir.

66 Aktüel Arkeoloji
Dinî doğmalara saplanıp kalmadan çıkarcı Bu müthiş kuraklık ön tarihte bilmiyorlardı; içiyorlar ama bir
ve pratik düşünmesini ve olayların kolayına Anadolu ve Kafkasya’da türlü kanmıyorlardı. Fırtına
kaçmasını bilen kafası çalışan Hititler yaşanmış, derin acılar bırakmış Tanrısı’nın aklına (birden)
kendilerini sürekli tehdit ve huzursuz eden ve insanları göçe zorlamış oğlu Telipinu geldi: ‘Telipinu
bu musibete de hemen bir çare bulmuşlar, olacaktır. buralarda yok; (herhalde) kızıp
tanrının gitmesine fırsat vermemek için Ortaya çıkan korkunç felaket gitmiş, beraberinde iyi olan ne
günbegün tekrarlayıp durdukları dualarla onu şöyle anlatılıyor: varsa alıp götürmüş!’ (dedi).
tapınağında esir tutmuşlardı. Bu yöntemin İrili ufaklı tanrılar Telipinu’yu
mucidi II. Muršili kâtiplerinden birini sırf bu “Pencereleri toz(?) bulutları
aramaya koyuldular. Güneş
işle görevlendirmişti. Katı bürokratik kalıplara sardı; duman(?) evleri
Tanrısı şu sözlerle çevik kartalı
saplanıp kalmış olan kâtip, tanrı onun kapladı. Ocakta yanan
yolladı: ‘Git ve yüce dağları,
yakarmalarına aldırmadan çekip gitmiş olsa közün ateşi boğuldu, tanrılar
derin vadileri ve koyu mavi
bile duasını okumaya devam eder; bu sefer [tapınaklarında] bunaldı;
suları ara!’ Kartal uçtu gitti
onu geri gelmeye ikna etmeye uğraşırdı. ağıldaki koyunların nefesi
ama onu bir türlü bulamadı.
kesildi, (gene) ahırdaki öküzlerin
Güneş Tanrısı’na dedi ki: ‘Güçlü
nefesi kesildi; koyun kuzusunu
Tanrı Telipinu’yu bulamadım!’
Bitki, Tarım ve Hava Tanrısı Telipinu’nun tekmeleyerek bir kenara attı;
Bunun üzerine Fırtına Tanrısı
Küsüp Gitmesiyle Kilitlenen ve Kötürüm inek buzağısını tekmeleyerek
kader tanrıçası Hannahanna’ya
Olan Doğa bir kenara itti. .... Ne arpa ne
dedi: `Şimdi ne yapacağız?
Bu uzun, ayrıntılı ve edebî klişelere sokularak buğday yeşerir oldu. Sığır, koyun
Acımızdan ölecek miyiz?’”
anlatılan efsanenin kırık olan başında, ve insanlar gebe kalmaz, gebe
kalanlar ise doğuramaz oldu. ... Tanrıça Hannahanna Fırtına
herhalde henüz kış bastırmadan, kıtlık ve
Büyük Güneş Tanrısı bir ziyafet Tanrısı’na bizzat kendisinin gidip
yokluk başlamadan önce hüküm süren
verdi ve bin tanrıyı davet etti. oğlunu aramasını rica ediyor ve
yaz ve sonbaharda hasadın kaldırılması,
Yiyorlar ama doymak nedir arıyor aramasına ama nafile:
ilerde aç mideleri dolduracak ekin ve diğer
besin maddeleriyle kiler ve ambarların
stoklanmasıyla garanti altına alınan dirlik, Boğazköy’de ele geçen mitolojik savaşları betimlediği öne sürülen ve eski
Hitit devrine tarihlenen harap durumdaki bazalt kabartma.
düzen ve mutluluk dile getiriliyordu. Ama
Fırtına Tanrısı’nın oğlu bereket, bolluk,
tarım ve bitki tanrısı Telipinu’nun, ayin ve
kurbanlarının ihmali yüzünden olacak,
aniden küsüp gitmesiyle her şey bir anda
karman çorman olmuş, “cennet”, “cehennem”
olup çıkmıştı. Olay o kadar anidir ki, tanrı
acelesinden “sağ ayakkabısını sol ayağına,
sol ayakkabısını da sağ ayağına geçirmiş”tir!

Almanya’da karnaval sırasında At maskesi takmış insanlar

Aktüel Arkeoloji 67
Sümerce ve Akadca gibi yüksek diller
karşısında Hititçenin sözcük ve edebî
ifade gücü yetersizliği kendisini “sözlük
metinleri” (vocabulaire) denen listelerde
Hattuša’nın Kral Kapısı’nda kenti içerden koruyan savaş tanrısı kabartması. Temsil ettiği ırkın tüm özelliklerinhi taşıdığı bile gösterir. Burada Sümerlinin basitçe
iddia edilen bu adamın suratında mitoloji veya masal dinleyip “uyuyacak” mistik bir hal sezinleyebiliyor musunuz? ŠÀ.GAR.RA, Babillinin AKIL KARṢI
Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi dediği şeye direk karşılık bulamayan
Hititli GAM-an šara kuiš appeškizzi,
yani “sürekli aşağıdan yukarıya doğru
tutan kimse” diyerek tarif etme yoluna
gider ama deskriptif çeviri gene de tam
değildir. Dikkat ederseniz Türkçede
“bir çeşit ot, bitki, kuş, balık, akkuş,
karakuş….” denen nesnelerin kavram
ve sözcük zengini Batı dillerinde direk
karşılıkları vardır!

“Kendi memleketi kentin


kapısını zorladı ama onu
bir türlü açamadı; sadece
kapı sürgüsünü ve takozunu
kırabildi. Fırtına Tanrısı
(aramaktan) vazgeçti ve (bitkin)
yıkıldı kaldı”.
Bunun üzerine Hannahanna
arının görevlendirilmesini salık
veriyor. Fırtına Tanrısı buna
kızıyor ve alayla:
“Büyüğüyle küçüğüyle
(biz) tanrıların arayıp da
bulamadıklarını, (yani) onu
şimdi şu (minnacık) arı mı
arayıp bulacakmış? Şu ince
kanatlı, cılız yapılı arı ha?”
Hannahanna onun bu
küçümseyici ve alaycı sözlerini
duymazlıktan geldi ve inadına
derin kuş uykusundan henüz
uyanmış, ön ayaklarının
orasına burasına yapışmış mum
kalıntıları ve nektar bulaşıklarını
temizleyen arıyı yolladı; bulunca
el ve ayaklarını sokmasını ve
derin uykudan uyandırmasını,
mumla üzerini kaplamasını
ve eve getirmesini tembih etti.
Arı gitti, dağ bayır, vadi, ırmak
boyları ve kaynak demeden
aradı ve sonunda onu buldu.
«Yanılmak insana özgüdür»
tabiri Hitit tanrıları için geçerli
olmasa da, Fırtına Tanrısı
yanıldığını görünce mahcup
duruma düşmüş olacaktı.

68 Aktüel Arkeoloji
Efsanenin bir başka nüshasına göre kayıp
tanrı Lıhzina kenti yakınlarında bir çayırlıkta
uyumaktaydı. Arı onu sokar sokmaz irkildi,
kendine geldi ama öfkelendi:
“Telipinu dedi ki: `Ben öfkelenmiş, uyuyup
kalmış, kızgınlık nöbetleri geçirirken niye
beni konuşmaya zorluyorsun ki?’ ... Telipinu
apar topar geldi. Şimşek ve gök gürültüsü her
yeri sarmıştı. Aşağıda kara toprak kargaşalık
içindeydi. Kamrušepa onu görmüştü.
Kartalın kanadı onu uzaklardan alıp getirdi.
(Kamrušepa) onun öfkesini, gazabını,
kızgınlığını, küskünlüğünü yatıştırdı. ....
Telipinu tapınağına geri döndü. Ve (artık)
ülkeye şefkat göstermeye başladı. Penceredeki Ludwig Schwanthaler’in Münih Königsplatz’daki Propylon frizlerinde Yunan kurtuluş savaşını (1815-
1830) betimleyen sahnelerden biri. Burada teknesinde ayakta durup mızrak fırlatan türbanlı, şalvarlı
toz(?) bulutunu giderdi, evlerdeki dumanı ve pala bıyıklı Türk (sağda), tek başına tüm Yunan panteonunun tanrılarına karşı savaşmış ve elbette
giderdi. Tanrı sunakları hazır hale getirildi. kaybetmiştir! Frizlerin orijinalleri meydanın hemen altındaki metro istasyonunda sergilenir.

Ocakta yanan kömür ateşini kurtardı,


ağıldaki koyunları kurtardı, ahırdaki sığırları Telipinu Mitinin Grek Ugarit’te ortaya çıkan “ölüm”
kurtardı. Anne çocuğuna, koyun kuzusuna, Mitleriyle Olan Muhtemel (Mot, mevta ile aynı!), kuraklık,
inek buzağısına bakar oldular. Telipinu kral Ilişkileri açlık Anadolu’da doğanın
ve kraliçenin payına düşenleri de verdi, Motif, Şaman inanışlarda kışın paralize olmasıyla aşırı bezerlik
onlara ebedî hayat ve zindelik bahşetti. gelmesiyle doğanın ölmesi ve gösterir. Savaş tanrıçası Anat’ın
(Evet) Telipinu kralı görmezlikten gelmedi. ilkbaharla tekrar canlanması yardımıyla Baal Mot’u yenerek
Telipinu’nun önüne hep yeşil kalan bir tasavvurunda bile okunabilir. doğayı kurtarmak için yer altına
ağaç diktiler (eya-). Yeşil ağaçta bir koyun Hatta Mısır günlük yaşamında iner ve onu öldürmeyi başarır.
postundan torba asılıydı. İçinde koyun yağı, halkın büyük sıkıntı, tehlike Aynı Telipinu’da olduğu gibi
tahıl, hayvan eti, şarap, sığır ve koyun vardı. ve felâketi atlatır atlatmaz Baal yeniden dirilip gelinceye ve
Onun içinde uzun günler, çoğalma, kuzuların hissettiği sevinç ve coşkunun yağmur yağdırıncaya dek doğa
iyi müjdesi ve bolluk vardı”. arkasında yatan inanç da budur. ölü ve işlev dışı kalacaktır.

Yazılıkaya açık hava kabartma galerisi. Hitit dini politeist, yani çok tanrılıydı. Metinler binlerce tanrıdan bahseder durur. Bunlardan kalbur üstüne gelen, çoğu mite de konu olan
seksen tanesi seçilmiş ve bir tarafta kadınlar, diğer tarafta erkekler olmak üzere isimleriyle birlikte kayalara işlenmiştir. Charles Texier bunları 1834’te ilk gördüğünde gene Grek
mitolojisine saplanmış kalmış ve Amazonlarla Titanların savaşı zannetmişti

Aktüel Arkeoloji 69
Eser istenirse kaybolan tanrıyı kapatılır ve üzerleri kurşun
arayıp bulma motifi her yıl kapaklarla örtülür.
belirli mevsimde kaybolan Efsaneler vardır, hakikaten
ve “kız” (Kore) denen ve gerçeklerden bin kat tatlıdır.
Hades tarafından kaçırılan Okurken asla gerçek midir
kızı Persephone’yi bucak değil midir sormazsınız. İyi
bucak arayan Demeter’de de ki yazılmış, der kitapların
görülebilir. Kızını bulup geri üzerine kapanır okursunuz
getirmeyi başaramayınca da okursunuz. Şimdi insan
kininden doğurganlık hafızasını sürekli kurcalayan,
yeteneklerini kullanmayı meşgul eden Batılı sanatkârları
reddetmesi, ekinlerin sayısız tablo yapmaya iten
Kula Karadivlik’te yetmişin üzerinde böyle küçük boyda
sönmüş yanardağ konileri vardır ve Hitit kralı II. Muršili kurumasına ve açlık çıkmasına Pandora’nın tılsımlı kutusuna
bunlardan bazılarının püskürdüğüne tanık olmuştu. Muršili
bu jeolojik olayı, Fırtına Tanrısı’nın şimşekler çakarak neden olur. Ne zaman ki kız bakalım. Hesiodos’un anlattığına
korkunç şekilde etrafa alevler saçmasına, gökte kendisinin geri gelir, işte o zaman ekin göre Prometheus sırf insanlara
kalmišana dediği dev alevlerin yükselmesine bağlamıştı.
tarlaları tekrar yeşermeye zarar versin diye uygarlık simgesi
başlar. olarak sayısız yararları yanında
Telipinu mitinin Adonis, Attis, Osiris,
Benim tespitlerime göre Grek tüm kötülüklerin kökeni olan
Marduk, Tammuz ve Baal gibi ölüp ya da
mitleriyle olan bir başka ateşi gökten yere indirmiştir.
öldürülüp yeniden dirilen tanrı efsaneleriyle
etkileşim daha belirgin ve Bu haberi alınca gazaba gelen
de yakın benzerlikleri vardır. Ancak oralarda
önemlidir. Olay buradaki dev Zeus öç almak amacıyla,
tanrı kaçmaz, kötü güçler tarafından
kazanlar palhi- ile Greklerdeki fanilere unutamayacakları
hunharca öldürülür. Adonis, Osiris ve
Pandora Kutusu arasındaki bir ders vermek ister ve
Marduk’da düşman katil, yaban domuzu
çok taraflı aşırı benzerliktir. Athena ve demircilerin piri
(Kalydon) kılığına girmiştir. Cesetler ya su
Telipinu ve aynı gruba dahil Hephaistos’u görevlendirir.
üstünde yüzer, ya da suyun dibine batmış
mitlerde tarpin-demonu, Hephaistos yaş kilden
ve boğulmuştur. Tanrının ortalıklarda
par[...], kan davası, bir nevi Pandora’yı biçimlendirecek ve
gözükmemesi doğa düzenini bozar ve tıpkı
kötülüğü (hapanzi), uğursuz ona can verecektir. Pandora,
Telipinu’daki felâket durum ortaya çıkar. Bir
kan rengi kırmızı, gözyaşları, insanoğlunun dişilikle ilgili
tanrıça aǧıt yakmaya başlar ve onu aramaya
sis, kansızlık hastalığı ve diğer tüm hasret, istek ve fantazilerini
koyulur. Sonunda tanrı bulunur, kurtarılır ve
musibetler gibi iyilik veya tatmin edecek niteliklere sahip
doǧa ve canlılar felç durumdan kurtulur.
kötülükler kazanlar içine son derece güzel bir kadındır;
“tüm hediyelerle donanmış”
Klasik dönemde Olgassus denen ve Hitit metinlerindeki Kaššu ile eşit olan Ilgaz Dağları. Hemen yakınlarda her an yağmur anlamına gelen isminin de
bulutlarına gebe Zaliyanu Dağı yer alırdı. Burası da herhalde son dönemde Vezirköprü yakanlarındaki Oymaağaç’la eşitlenen
Nerik yakınlarındaki Tavşan Dağı’yla aynıydı belirttiği gibi tanrılar ona
tüm güzellik, iyi meziyet ve
yetenekleri hediye etmişlerdir.
Bunlar arasında birbirine zıt ve
dünyada benzeri olmayan bir
güzellik ile üstün bir kurnazlık,
aldatma ve kandırma yeteneği
vardır. Hermes bu güzel
yaratığı alır, dünyaya, faniler
arasına götürür. Kötülüklerin
anası, dünya güzeli bir kadının
şahsında şimdi insanlar arasına
sızmayı başarmıştır. O bir
“öldürücü güzel”dir. Zeus onun
eline içi her türden kötülüklerle
dolu bir kutu tutuşturmuştur.

70 Aktüel Arkeoloji
Prometheus’un kardeşi Epimetheus safdilliği Her iki mitolojide mevcut huyunda da acayiplikler vardı.
yüzünden olacak, kardeşinin tüm uyarılarına olan motifler birbirine aşırı Kayboluş maceraları biraz daha
rağmen onu evine alır; ama kısa bir zaman derecede benzer. Her iki tarafta farklı başlıyor ve alışılmış olan
sonra ne kadar yanıldığını anlar ve pişman da fitilli bomba gibi bir kap klişenin dışına çıkıyor. Şöyle
olur. Homeros’a göre iki adet kutu vardır ve ve ona hükmeden, elinde ki: diğer tanrılar gibi aniden
birisi iyilik, diğeriyse kötülüklerle doludur. taşıyan bir insan veya tanrı basıp gitmiyor, gideceğini
Pandora veya Epimetheus onu açınca, akla vardır. Efsanelerin her ikisi önceden belli ediyor, yani
gelebilecek her türlü musibetle dolu olduğu de tarım toplumlarının var biraz nazlanıyor, ilgi çekmek
görülür ama kapatmakta artık geç kalınmıştır, olmak için canla başla çalışma istiyor ve başarılı da oluyor.
çünkü her şey bir anda kutudan çıkıp etrafa zorunluluğunu ve doğaya olan Gideceği anlaşılır anlaşılmaz,
yayılmıştır. İçindeki insanlık lehine sadece mutlak bağımlılığını dile getirir. bu konularda ulaklık ve ara
umut (elpis) kalmıştır.
Bu tasavvur, Mezopotamya ve Hititler’deki
tüm kötülüklerin yeraltında saklı olduğu ve
bunların yer yarığı, çatlak ve mağaralardan
yeryüzüne çıkarak yayıldıkları tasavvuruyla
eşteştir. Araştırmalarda henüz Telipinu
efsanesi bilinmezken, isabetli olarak
Pandora’nın taşıdığı umudun yer yarığından
yer yüzüne çıkması, ilkbaharın gelmesi olarak
yorumlanmıştı.

Bizimkilerin Hitit, Hurri ve Grek dünyasında olup bitenlerden


habersiz “Cennet ve Cehennem” dedikleri, efsanelerle yüklü
Korykos tektonik çöküntüsü ve mağaranın girişi. Yakın çevresinde Malatya Arslantepe’de ortaya çıkarılan bir Geç Hitit ortostadı. Bu ortostad üzerindeki kompozisyon Dev
eskileri anımsatan hiç bir iz ve efsane kalmamıştır; her yan bol yılan Illuyanka mitolojisinin ikinci bölümünü anlatmaktadır. Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara.
margarinli, Cocacolalı ve hormonlu domatesli sözüm ona “köy
kahvaltısı” veren harabe kıl çadırlarla doludur! Astımı olanlar “Astım
Mağırası”na inebilirler. İsteyenler deveye bile binebilirler!
Her iki durumda da kutunun buluculuk yapmada hüner
içinde olumsuzluklar, kötülükler sahibi Hannahana engel
bazen de güzellikler vardır. olmak istiyor ve ona arazi
Dolayısıyla Greklerin bu motifi ve bir de erkek vereceğini
kökenleri en geçinden Eski söyleyerek kandırmaya
Tunç Çağına geri giden Telipinu çalışıyor ama nafile. Torpiller
Efsanesinden aldıklarında kuşku arasında yer alan erkek bize
yoktur. çok ilginç geliyor, çünkü Inar
her vesileyle insanlarla ilişki
kurmakla ünlü ve çapkınlık
Kızıp, Küsüp Gitmek Çok eğilimleriyle dolu bir tanrıçadır
Moda ya: Sıra Şimdi Önemli (nymphomaniac). Ortalıklarda
Koruyucu Tanrılardan Inar’da dolaşan zampara delikanlıların
Öykünün anlatıldığı tablet “sakın gitme abla, biz seninle
pek iyi korunmamış olmasına ilgileniriz!”, tekliflerine bile
rağmen koruyucu tanrıça Inar’ı aldırmadı. Ne var ki rolü
konu alan mit o alışılmış illet gitmesini gerektirmektedir;
monotoninin dışına çıkarak dünyaları bile verseler durmaz.
gösterdiği varyasyonlar Ama insanların “şu huysuz
nedeniyle ayrıca üzerinde kadın gitse ne yazar, gitmese
durulmaya değer. Bir çoğunu ne yazar” diyeceklerini iyi
zaten gördük. Bu kadının biliyordu; onun için kadın
davranışlarında olduğu gibi gitmeden önce büyü yaparak

Aktüel Arkeoloji 71
yeryüzünde ne kadar canlı varsa hepsini ama dağarcığın açılması ve
de toplamış ve avcı çantasına benzeyen bir canlıların kurtarılması hiç de
dağarcığın içine doldurmuştur; öyle ki, avcılar kolay değildir. Bilmediğimiz
tek bir yaban hayvanı bile bulamazlar. Onun engeller belirir. Bereket ki,
eksikliğini hisseden babası Fırtına Tanrısı, bereket ve gelişmeyi simgeleyen
diğer efsanelerde olduğu gibi bulup getirmesi iyi ruhlu Miyadanzipa
için arıyı gönderir ve o da tılsımlı dağarcığı ortalıklarda gözükür ve ippiya-
bulur getirir ama işler karışır. Araya işlevinin ağacının altına oturur. Metin
niteliği bilinmeyen bir anekdot sokulmuştur. kırık olsa da Miyadanzipa
Hannahana üç adet havuz yaptırmıştır. sonunda türlü yöntemlerle
Bunlardan birinin içine bir ippiya-ağacı, dağarcığı açmayı başarır,
diğerine huppara-ağacı dikmiş, üçüncüsünün hayvanları salıverir ve böylece Biblos kralının kızı Europa’ya aşık olup, boğa
kılığına girerek onu Girit’e kaçıran ve karısı
içineyse her zaman kötülüğü simgeleyen avcıların ve açlık tehlikesiyle Hera’yı sürekli aldatan şehvet düşkünü Zeus.
ateş yakmıştır. Her ne hikmetse arı dağarcığı Bu mitoloji olmasaydı, bu gün “Avrupa”nın adı
karşı karşıya kalmış tüm ne olurdu acaba? Ya da Yunanlılar Euro’larının
huppara- ağacı dikili olan havuzun içine koyar insaların yüzleri tekrar güler. üzerinde ne resmederlerdi?

Güzellik ve estetikte efsanenin kendisini bastıran eşsiz sanat eseri. Kendisini ve iki oğlunu Inar ve Grek Efsaneleri
dev yılandan kurtarmaya çalışan çaresiz baba Laokoon.
Arasında Ilişki Kurulabilir mi?
Doğru mudur, bilemiyoruz,
Inar Artemis’in prototipi,
kırların ve vahşi hayvanların
sahibesi (potnia therôn) Hatti
kökenli Tetešhapi ile eşitlenmek
istenmiştir. Bunun yanında
Demeter ve Persephone’yle
benzer yönlerinin olması bir
tarafa, tüm hayvan türlerinden
örnekler toplayıp bir dağarcığın
içine tıkması ve saklaması
bize çok ilginç geliyor, çünkü
motif Nuh Tufanını ve Nuh’un
tüm hayvanlardan birer örnek
damızlık olarak gemiye almasını
anımsatıyor.

Meslektaşlarını Hafife Alan,


Onlarla Alay Eden Şakacı Bir
Tanrı: Kumarbi ve Şeytanın
Bile Aklına Gelmeyecek
Muziplikleri
Mitolojik literatürde en başta
Anadolu üzerinden Yunanistan’a
geçen ve Hesiodos’un
Theogonia’sı vasıtasıyla
ebedileşen, göklerdeki ilahi
hakimiyet temasıyla sonu
gelmez tanrılar arası hegemonya
savaşlarını konu edinen
Kumarbi efsanesi, bize kadar

72 Aktüel Arkeoloji
ulaşabilen kırık dökük haliyle bile nefes onu al aşağı etmiş. Güç belâ kurtulmuş ve tam gökyüzüne
kesen edebî bir anlatım tarzına sahiptir. Hiç kurtulup kaçan Alalu aşağıya doğru kaçmaya başlamıştı
kuşku yok, eğer bir Homeros’un kalemiyle kara toprağa inince, yenice ki, peşinden koşan Kumarbi
retuşlanabilmiş olsaydı tıpkı Gilgamiš veya gasp ettiği tahta kurulmuş, onu ayaklarından yakalayarak
Ullikummi gibi seçkin bir destan olur çıkar, yani Kumarbi onun hizmetçisi yere indirmekle kalmamış,
çok daha evrensel bir değer kazanabilirdi. olmuş; içkilerini sunuyor, üremesini önlemek için
Hititçesi böyleyse, kim bilir Hurricesi ne kadar ayaklarına kapanıyormuş. erkeklik organını ısırmış ve
canlı ve edebîydi! Aradan dokuz yıl geçince yutmuş. Kumarbi bu son
Mit, gökler hakimi tanrıların birbirlerini nasıl Kumarbi Anu’yu tahttan yaptığına pek sevinmiş ama
al aşağa ettiklerini epik bir üslupla ve dili indirmeye karar vermiş ve ona sevinci kursağında kalmış,
döndüğü kadar ayrıntılarıyla anlatır. Alalu, Anu savaş ilân etmiş. Savaşırken çünkü Anu anında ona felâket
ve Kumarbi gökte sırasıyla dokuzar yıl hüküm Kumarbi’nin gözleri çelik gibi haberini iletmiş: penisimi
sürerler. Üçlü silsilede biri kral iken diğeri huzme saçmaktaymış ve Anu yuttun diye boşuna sevinme;
onun hizmetçiliğini yapmaktadır; Kumarbi gözlerinin içine bakmaya senin içine ağır bir melânet
tahtı en son ele geçirenidir ama öz oğlu Fırtına cesaret edemiyormuş. O yükledim. En başta Fırtına
Tanrısı Tešub ona bir türlü rahat vermeyecektir. da Kumarbi’nin elinden Tanrısı’na gebesin. İkinci olarak
Metinde özellikle belirtildiğine göre,
Telipinu ülkeyi terk etmeden ve ettikten sonra Hattuša’nın sunduğu manzara…. Çirkin ve güzel!
dramatik olaylar hisseden kıssa ders almaları
gerekiyomuşcasına, tüm tanrılar dinlesinler
diye anlatılmıştır. Evet mutlaka, aşırı mağrur
olmayın, sizden büyükleri de var, sizi al aşağı
ederler, mesajı iletiliyordu! Ancak aynı mesaj
kesinlikle ihtirasları tanrılarınkini aratmayan
insanlara da ulaştırılmak isteniyordu!
Kumarbi miti Anadolu mitleri gibi yöresel
değildir; hepsi de Hurri “Oikomenia”sı
içerisinde yer alan çok geniş bir coğrafi alanı
kapsar. Yukarı Mezopotamya’da Urkiš’ten
Kummiya’ya, oradan Kuzey Suriye‘de Tuttul’a
ve Doğu Akdeniz sahillerinde Keldağ (Cebel
Aqra, Mount Cassius) olayların geçtiği
yerlerdir.
Alalu bir zamanlar göklerin hakimiymiş;
Anu onun sadık hizmetçisiymiş ve bir güzel Bir gecede kırağının öldürdüğü, beyaz bir örtüyle kapladığı doğa
içkilerini sunup duruyormuş. Dokuz yıl böyle
sürmüş gitmiş; aniden Anu’nun aklına bir
şeytanlık gelmiş; beyine karşı savaş açmış ve

İbikli kapıdağ.

Aktüel Arkeoloji 73
şiddetliymiş ki, Ganzura Dağı çocuklarından birini yeme
bile irkilmiş. Çılgına dönen arzusunun cezası tıpkı Kronos’ta
Kumarbi bağırıp çağırarak olduğu gibi kendisine bir taş
yollara dökülmüş ve Nippur’a verilmesiyle benzerlik gösterir.
gitmiş. Aptallığı yüzünden Yerin, yeraltındaki Apsu’dan
başına gelenlere karşı nasihat doğmasıysa bize Gaia ile ilgili
verecek birini aramaktadır. anlatılanları anımsatır.
Babil baş tanrısı Marduk’la
arasında bir söyleşi başlıyor
ama metin de maalesef tam Her Yana Dehşet Saçan
burada kırılıyor. Korkunç Taş Azman
Ullikummi
Ullikummi destanı Hurri
Kumarbi Mitinin Babil’den ruhunun, Hurri kültürünün
Aldıkları ve Klasik Yunan bir başka eşi benzeri olmayan
Mitolojisine Yansıyan bir başarısıdır. Eğer eksiksiz ele
Tarafları geçmiş olsaydı ve en önemlisi
Kumarbi’nin buluşmaya ve Homeros veya Vergil gibi bir
akıl danışmaya gittiği Babil destan ustasının elinden geçip
millî tanrısı Marduk ile benzer harmanlanmış ve epik usulde
Sanki global iklim değişikliği çok önceden sezinlenmişti…. tarafları vardır. O da tıpkı tekrar yazılmış olsaydı, kuşkusuz
Anadolu’nun Telipinu efsanesinde anlatılan kuraklık ve kıtlık
tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına ramak kalmıştır. Çoğu yerde
Marduk gibi her yıl olmasa bugün dünya edebiyatının en
pınarlar kurumuş, çeşmeler sularını akıtamaz olmuştur. Birinci da belirli aralıklarla kendisini değerli efsaneleri arasında yer
resimde herkesin Boğazköy’de “Hitit suyu” diye gelip geçenlerin
suyunu içtiği Kral Kapısı’yla Nişantaş arasındaki bu çeşmenin sürekli yeniler, karmaşık olay alabilir, Gilgamiš destanıyla
akıttığı su da artık can çekişmektedir! Yerkapı’nın arkasındaki
çöküntüde yer alan gerçek Hitit suyuysa çoktan kurudu!
ve savaşlardan hep galip çıkar. bile yarışabilir, operaları
Modernlerin susuz kaldıklarında kendilerini teselli eecek,
Ama asıl önemli olan yazılır, tiyatroları oynanır, filmi
umutlandıracak mitolojileri de yok!
yanı, Olympik teogonya çevrilirdi. Ullikummi’nin diğer
seni güçlü Aranza (Fırat) ırmağına gebe ile olan benzerlikleridir. tanrı ve insanlarda olmayan taş
kıldım. Üçüncü olarak saygın Tašmišu’ya Anadolu-Hurri mitindeki yapısı, karakteri, dayanıklılığı,
gebesin. Öyle pişman olacaksın ki, başını gökler hakimleri Anu, robotları aratmayan duyarsızlığı
Tašša Dağı’nın kayalıklarına vuracaksın ama Enlil ve Kumarbi silsilesine ve yenilmez gücü, onu Homeros
son pişmanlık fayda vermeyecektir, demiş. Hesiodos’tan tanıdığımız destanlarındaki ulu kahraman
Demiş ve yukarı göklere çıkmış gitmiş. Olympik tanrılar Uranos, Aias ile karşılaştırmamızı
Çaresiz Kumarbi bir yerlere saklanmış ve Kronos ve Zeus’un tekabül kolaylaştırmaktadır.
yuttuğu o netametli şeyleri iğrenerek şiddet ettiği ta öteden beri Mitin aslının doğuş yeriyle
ve öfkeyle kusmuş, tükürmüş. Salyası o kadar bilinmektedir ve burada ilgili dolaylı bir takım ip uçları
tekrar etmeye gerek yoktur. bulunabilir. Ullikummi aşağıda
Alman çiftesinin baskül gövdesi üzerinde av hayvanı Anu’nun erkeklik uzvunun
bolluğunu simgeleyen geyik sürüleri. itit Kralı III. Murşili’nin mühür baskısı. Boğazköy.
koparılması Uranos’un da Gök Tanrısı, Hurri ve Serri adlı kutsal boğaların
başına gelmiştir. Motif rakip çektiği arabasında.

çocuk üretilmesini önlemeye


hizmet eder. Bunun dışında
tanrı KA.ZAL’ın Kumarbi’nin
başından yaratıldığı efsanesi,
hikmet tanrıçası Athena’nın
annesi Metis’i yutan Zeus’un
kafasından doğuşuna
benzer. Hikmet Tanrısı Ea
kırık muhtevada Kumarbi
mitinde de geçer. Kumarbi’nin

74 Aktüel Arkeoloji
anlatacağım gibi dev kaya yarığı tarafından
doğrulduktan hemen sonra bir denizin
ortasına yerleştirilmiş ve meydan okuyucu, Tel Halaf’tan M. Ö. 9. yüz
yıla tarihlenen mitolojik
korkutucu faaliyetlerini oradan yönetmiştir. bir kabartma. İki boğa
Mekân belirlerken hangi denizdi sorusuyla adam arasında güneş
kursunu taşıyan ve yükün
ilgili ilk bakışta Doğu Akdeniz akla gelse ağırlığını hissder, daha
doğrusu hissettirircesine
de, başkaca sular da ihitimal dahilindedir. diz çökmüş, bizim
Hititçe’de “deniz”, “aruna-” sözcüğünün “göl, Upelluri’ye benzeyen bir
“ağır sikletçi”. Aslında gök
gölet, su birikintisi” anlamları da vardır. Bir kubbeyi taşıyan Atlas
tipi betimlemeler çok
defa Hurriler Akdeniz’e çok sonraları (MÖ yaygındır. Yazılıkaya’da,
2. bin yılın başları!) indiklerinden, mitik Eflatunpınar’da ve başka
yerlerde görülebilir (K.
denizin illâ da Akdeniz olması şartı yoktur. Bittel, Die Hethiter 1976).
Eser Halep Müzesinde
Onların Anavatanı Doğu Anadolu ve Güney sergileniyordu.
Kafkasya’dır ve oralarda da yeterince deniz ve
göller vardır. Ayrıca metinde diğer muhtevada
sözü geçen deniz veya gölün “soğuk” sıfatıyla
anılması dikkat çekicidir. Acaba burası Van
Gölü müydü? Gölde yükselen 10 kilometre
boyundaki dev dişi kaya parçası Akdamar
Adası olmasındı? Yoksa soğuk denizle kast
edilen gerçekten Akdeniz’e nazaran daha
soğuk olan Karadeniz miydi? Hurrileri bu
her üç denizle de bağlayan kültürel ilişkiler
mevcuttur.
Kumarbi bir zamanlar gökte tahtı ele
geçirmişti ama öz oğlu Tešub başına musallat
olmuştu. Buna karşı Kumarbi şimdi baba
oğul arasında yaşanan ihtiras mücadelesinin
bir parçası, hatta belki de kesintisiz devamı
olarak hiç alışılmamış ve beklenmeyen
şekilde oyunlar döndürmeye başlamıştır. Diğer nice gizemleri yanında sayısız efsanelerle de insan hayalini süsleyen yumuşak huylu Akdeniz
Ona tatlı bir isim aramaktadır. Uygun bir sahilleri. Keçiler, bilet alarak içeri giren ziyaret edenleri yok sayarak ve rahatsız ederek, eşsiz mistik havası
olan Anemorium mezarlarının içinden ta buralara indiler. Plajda ne ararlar? Ot, balık, tuz, yüzmek,
isim aklına gelince bir mızrak gibi hemen güneşlemek? Hayır, hiç birisi! Sadece tahribat, pislik ve gürültüyle (çanları var!) mistik havayı öldürmek!

Solda: Tanrılar uçamasalar da talihsiz krallardan biri Urhitešub Mısır’da sürgünde yaşadığı sıralarda gövdesi kuşa benzeyen sıra dışı ve gösterişli, Firavun II. Ramses’e “uçtu uçtu kuş
uçtu!” dedirten bir arabaya sahipti. Resimde Fırtına Tanrısı arabasıyla dolaşırken ve mühür baskısında Urhitešub’un Mısır’da efsane yaratan kuşlu arabası.

Altta: Sahte olması muhtemel Schimmel Koleksiyonu rhytonunda geyik üzerinde dikilen koruyucu tanrı ve avcı çantası ve bir Alman çiftesinin baskül gövdesi üzerinde av hayvanı
bolluğunu simgeleyen geyik sürüleri.

Aktüel Arkeoloji 75
Gaia ve Kronos efsanesiyle tanrıçası Ištar ortalıklarda
karşılaştırılarak Ullikummi’nin görülür; kendisine büyük bir
bir zamanlar yer ve göğü ziyafet verilir ama hanım efendi
birbirine bağlayan bir phallus nazlanır, yemez içmez. Kusur
olduğu ve bunun zamanla işlediklerinden endişelenen
unutulduğu öne sürülmüş ise ev sahipleri telâşlanırlar, niçin
de, bu kesin değildir. küskün olduğunu sorarlar.
Tanrıça uğursuz haberlere
gebedir. Metin gene kırıktır.
Dev Yaratıkları Pek Seven
Tanrılar bir şeyler yüzünden
Hurrilerin Bir Başka
insanlara çok kızmışlardır,
Efsanesi: Hedammu
onları toptan yok etmek
Hedammu miti de ana tema istemekle tehdit etmektedirler.
ve amacını yukardakilere baş Yok olma, edilme motifi tüm
kaldırma ve korkutmanın kültürlerde vardır. Ra, Hathor,
oluşturduğu Kumarbi grubuna Marduk, Fırtına Tanrısı, Ištar
dahildir ama, dediğimiz üzere hep insanları yok etmekle
yeri ve sırası bilinmemektedir. tehdit ederler. Nuh Tufanı’nda
Hedammu o kadar işi gücü olduğu gibi bazı durumlarda
arasında Šertapšuruhi ile tüm insanlar öldürülür ve
evlenen Ullikummi’nin yeniden çoğalmaları için geriye
Pandora ve tılsımlı kutusu oğludur; her nedense orada sadece bir çift bırakılır. Peki
bundan söz edilmemektedir. ama tanrılar kendilerinin de
ayağa kalkar ve buldum buldum, onun adı Onun babasına çeken tarafı sonunu getirecek olan bir şeye
Ullikummi olsun! diye haykırır. Onun adı yoktur; belki de annesi yılan niçin teşebbüs ediyorlardı? Yok
bile ürkütücüdür, çünkü Hurrice’de Tešub’un olduğundan böyle yaratılmıştı etmeye yeltenmenin arkasında
vatanı “Kummiya kentini yıkan” anlamına ve tıpkı Illuyanka gibi o da yatan nefret, mazoistçe duygular
gelmektedir. Hayallerini saymaya, bağırmaya dev bir yılan şeklindeydi. nereden kaynaklanıyordu?
başlar. Ah ne güzel, oğlan göklere çıkacak ve Kumarbi’yi damat yapmak Birincisi, insanların akıllarını
güzelim Kummiya kentini yıkacak, Tešub’a isteyen Deniz, onu kızı başlarına toplamasını sağlamak,
vuracak, onu saman gibi savuracak, karıncalar Šertapšuruhi’yle baş göz itaatkâr olmaya davet etmek,
gibi ayaklarının altında ezecek, kırık kamışlar edecektir. Kızın fiziği bir
gibi söküp atacak, tüm tanrıları gökten yere devinkini aratmayacak kadar Yazılıkaya’da sol eli üzerinde çama benzeyen
fırlatacak, un gibi serpecek, boş çanaklar gibi iridir ama huyu suyu süt ağaç tutan ve Telipinu olması muhtemel tanrı.

kırıp etrafa saçacaktır! kadar yumuşak ve tatlıdır.


Böyle bir kıza kim tav
olmazdı ki? Azmanlardan
Taş Yaratık Ullikummi’nin Diğer pek hoşlanan Kumarbi bu
Kültürlerdeki Benzerleri davete çok sevindi. Araya
Taştan yaratılan kahramanlar, dünyanın beklenmeyen şeyler girmiş
çeşitli bölgelerinde önemi bir yer tutarlar. olacak ki, Kumarbi bir
Bunlar arasında Kuzeybatı Kafkas türlü o cici kızın yanına
kavimleri arasında, özellikle Abazaların gidememiştir; halbuki
Nart efsanesinde de mevcut olması dikkat Deniz sabırsızlıkla onu
çekicidir ve bu da Hurrilerin anavatanlarının beklemektedir. Yedinci günde
Kafkasya olduğunu kanıtlayan nedenlerden Kumarbi veziri Mukišanu
biridir. Bunun yanında Upelluri’nin Mısır ile bir şeyler konuşur ama
inancındaki dünyayı boynuzları üzerinde muhteva kırılmıştır. Bu
taşıyan sarı inek ve Atlas’la olan benzerliğine arada Ninive’nın kraliçesi,
dikkat çekilmelidir. Greklerdeki Uranos, ana tanrıça, aşk ve savaş

76 Aktüel Arkeoloji
Noel Ağacının kökenleri kaybolan tanrı mitlerine geri gider.

ikincisiyse tanrıların bizzat kendilerinin


ezelî korkusu: İnsanları kaybedersek bize
Sürekli yeşil kalan ağaçları kullanarak koruma altına alma geleneği bu gün Anadolu’da hâlâ yaşar.
kim hizmet eder endişesi? Aslında âlemin Resimdekine benzer bir çayırlığa hayvan sokulmaması istendiğinde ortasına yeşil bir çam dalı dikmek
devrinden, insanlığın sonunun gelmeyeceğini yeterlidir. Gerisi örf ve adet hukukunun işidir. Hititler ise vergi toplayanların görmeleri için vergiden
muaf bir evin önüne sürekli yeşil kalan ardıç ağacı dikerlerdi.
biraz aklı olan herkes pekâlâ biliyordu, çünkü
tanrılar insanları kendilerine hizmet etsinler
diye ucuz ırgat olarak yaratmışlardı ve onlara
sıkı sıkıya bağımlıydılar. Gene de yok olmak,
kıyamet gününün gelmesi, insanların en
çok korktukları olaydı ve Mezopotamya ve
Mısır mitlerinde bile çokça üzerinde durulur.
Gerçi her keresinde ritüellere katılanlar
artık kimin kazanıp kimin kaybedeceğini
peşinen biliyorlardı ama dinlerken gene de
heyecanlanıyorlardı. Belki de Ištar bunları
bildiği için üzgündür. Bereket akıl tanrısı Ea şu
meşhur sözleriyle araya girer:
“’İnsan oğlunu niye yok etmek istiyorsunuz ki?
İnsanlar biz tanrılara muntazaman kurban
sunup, itriyat olarak sedir ağacı yakmıyorlar
mı? Eğer insanları mahvederseniz, onlar
tanrılarıyla ilgilenemezler; artık hiç kimse
size ekmek ve içki veremez olur. Bu durumda,
Kummiya kentinin kahraman kralı Fırtına
Tanrısı sapanın sapına yapışı çift sürmek
zorunda kalacak, İštar ve Hepat değirmen
taşını döndüreceklerdir’. Ea Kumarbi’ye
şöyle der: ‘Ey Kumarbi, sen niçin insalarin Tanrıları oraya buraya uçuracak Zümrütanka kuşları veya uçaklar olmadığından tanrılar, bilhassa
kötülüğünü istersin ki? Tahıl yığınlarını Fırtına Tanrısı Tešub arabalarıyla seyahat ederlerdi. Tıpkı insanlar gibi ata binmesini bilmezlerdi.
Tešub’un arbasını iki kutsal boğa Huri ve Šeri çekerdi.
bizim için hazır bulunduran onlar değil mi?
Onlar sen Kumarbi’ye muntazaman kurban veziri Mukišanu’ya kimselere yukarıya gelmesini söylemesini
sunmuyorlar mı?’” gözükmeden ırmaklar ister. Haberi duyan Deniz
Genelde evliliklerde kızlar nazlanır. Ama üzerinden ve yerin altından hemen yola çıkar ve yüksek
burada damat adayı sürekli kapris yapıyor geçerek Deniz’in yanına bir tahtta oturan Kumarbi’nin
ve düğünün yapılmasını savsaklıyordu. gitmesini ve ona kimseye huzuruna varır; kendisine de bir
Düğün bir türlü yapılamamaştır. Kumarbi gözükmeden hemen kendisine taht getirirler ve tatlı şarapların

Aktüel Arkeoloji 77
ve karnı üstünde sürünerek
sulardan çıkar gelir. Hedammu
öylesine şehvete gelmiştir ve
penisi kalkmıştır. Etrafa yayılan
menisinden dağlar, kırlar ve
130 adet kent gebe kalmış; tam
70 adet yeni kent kurulmuştur.
Metinde kırıklık vardır ve neler
olup bittiğini bilemiyoruz.
Ištar yollara dökülür ve iki
gün sonra Hedammu’ya ulaşır.
Hedammu ziyaretten hiç de
hoşnut değildir; pis yaratığın
ağzından çıkan tükürük ve
köpükler etrafa yayılmaktadır.
Denizin içinde kurulu tahtından
Sarıveliler.
kalkar ve karaya çıkar gelir ve
Ištar’a “Kız, canın sevişmek
içildiği bir ziyafet verirler. Ne de olsa Önüne geleni siler süpürür; istiyorsa haydi benimle birlikte
kayınbaba adayıdır. Kumarbi Mukišanu’ya kurbağa ve salyangozları bile denize gel!”, der. Metnin devamı
kapıları kapatıp sürgüleri sürmesini emreder. lup lup yutar. Kara toprağı kırık olduğundan olayların
Metin kırıktır ama sanki Deniz rehin bile hopur hopu yutacak nasıl geliştiğini ve kime karşı
tutulmak istenir gibi bir eda sezilmektedir, kadar kendinden geçmiştir. savaştığını, sonunun nasıl
ya da yapılacak ikili zirvede başbaşa kalmak Ištar hizmetçileri Ninatta ve olduğunu bilemiyoruz.
istemektedir. Kulitta’ya def ve lirlerini alarak
Metindeki kırık yerde çok heyecanlı olaylar sahile inmelerini ve sağ ve
sol elleriyle çalgı çalmalarını Derin Uygarlık, Bilgi ve
anlatılmış olmalıydı. Evlilik ve yılan Irfan Kaynağı Mezopotamya
Hedammu’nun doğup büyümesi bunlar emreder. Kendisiyse ellerinde
zil olarak kullandığı midye Mitolojisiyle de Anadolu’yu
aarsındaydı. Hedammu şimdi denizin içinde Besliyordu
ortalıklarda beliriyor. O bir Hydra’dır! Ištar’a kabukları olduğu halde
“Sen ne biçim bir kadınsın böyle?” diye büyüleyici şarkılar söyler ve Babil, Sumer ve Hurri etki
sitem etmeye başlıyor. Ištar “ben öfkeli bir dans eder; eteğini kaldırıp ve katkıları olmadan bir
kadınımdır, öfke (benim başımdan) hiç edep yerini gösterince, işte Hitit edebiyatı tasavvur
eksik olmaz ve (saçlarım) ağaç uçlarının Hedammu buna dayanamaz edilemeyeceğine hep parmak
dağlara sürekli çarpması gibi (dalgalanır
durur)”, diye mağrur yanıt verir. Metin Eski insanlar doğada gördükleri sıra dışı arazi formasyonlarını mitolojik olaylarla ilişkilendiriyorlardı.
Kapadokya’nın ünlü peribacalarını ne düşünüyorlardı acaba?
gene kırılır. Bulutlar delinmişçesine yağmur
yağmaktadır. Her tarafı sel suları kaplamıştır.
Ištar aralıksız Hedammu’yu saf dışı bırakacak
hileler düşünmektedir. Hükmedebildiği iki
silâhından savaşı kullanamayacağını burada
da bildiğinden, onu gene dişiliğiyle perişan
edecektir; sarhoş etmek için bir kadehin içine
aşk iksiri doldurur ve içine meyan köküne ve
diğer tatlı bitkilerinkine benzeyen şerbetleri
de karıştırır. Hedammu daha ilk yudumu
çektiğinde kafayı bulur, derin ve tatlı bir
uykuya dalar. “Öküz ve eşekler” gibi yarı uyur
gezerek ortalıklarda dolaşır. Ne yaptığının,
ne yiyip içtiğinin farkında bile değildir.

78 Aktüel Arkeoloji
bastık durduk. Etkiler arasında tabii en başta
mitoloji, efsane ve diğer edebiyat türleri olmak
üzere kehanetle ilgili metinler, fala bakmaya
yarayan ciğer modelleri, yıldız falı, tıbbi
metinler, sözlük metinleri, efsaneler, masallar,
ilahiler, dualar ve mektuplar vardır. Bunların
bazıları Hititçeye çevrilmiş, bazıları Akadca ve
Hititçe veya Hititçe ve Hurrice olmak üzere iki
dilli, bazıları ise Akadca, Sümerce ve Hititçe
olmak üzere üç dillidir.
Çeviri yoluyla Hatti’ye gelen edebiyat
eserleri arasında en başta devrin en çok
sevilen eserleri arasında yer alan Yaratılış
Destanı Gilgamiš gelir. Bu eser Hattuša’da
Hititçe ve Hurrice olmak üzere ele geçmiştir.
Hititler çeviriyi yaparken veya bu uzun Eski Anadolu tıbbı sırtını büyüden çok şifalı otlara dayıyordu. Şifa Tanrıçası’nın kaybolması bir
destanı kendileri için uyarlarken, gene pratik başka felâketi beraberinde getiriyordu. Aç kalmasa da çaresiz hasta yatağına düşen bir insan ne
yapabilirdi? Resimde yakın zamana kadar zengin florası ve şifalı otlarıyla ünlü, Gilgamiš’in bile
davranmışlar, Lübnan ve Kuzey Suriye ölümsüzlük otunu aradığı, büyük botanikçi materia magica yazarı Dioskorides ve Lokman Hekim’in
memleketi Amanos Dağları’nda şifalı kantaron toplayan insanlar. Biliyor muydunuz, yabancı şifalı
gibi yakından tanıdıkları dünya içinde ot hırsızları herkesin gözleri önünde bu dağların endemik bitkilerini de yağmalayıp ülkelerine
geçen olayları daha ayrıntılı anlatırken, götürdüler ve ilâç olarak geri satıyorlar?

kendilerine yabancı olan olay ve mekanları


verilmiştir. Bunların çoğu ırmaklara çocuk bırakma
ırakta tutmuşlardır. Yeni yıl ayinlerinde
efsaneleşmiş tarihî olaylarla motifini pek severler ve ülkeleri
gerçekleştirilen ve Marduk’un yeniden
ilgilidir. Akad kralları Sargon türün çeşitli ürünleriyle dolar
doğması ve iktidara gelmesiyle biten yaratılış
ve Naramsin’in Anadolu’ya taşardı. Burada anlatacağımız
destanı enuma eliš, Atrahasis gibi Babil
yaptıkları seferler her nedense otuz çocuklu kraliçe efsanesi
edebiyatının ağır tefekkür gerektiren diğer
Hititleri çok ilgilendirmiştir. 1970’li yılların ortalarında
eserlerinin yüzüne bile bakmamışlardır.
Bu menkıbeler devrin en bulunalı beri olmadık
Çünkü akılları o karmaşık şeylere ermezdi!
çok satanlarıydı ve Akadca spekülasyonlara konu oldu.
çevirileri ta Mısır’da bile En abartılılarından birisi Hint-
Gilgamiš ve Grek Efsaneleri okunuyordu. Buna ilâveten Avrupalı Hititlerin Anadolu’ya
Anadolu dışından geldiği için bizi pek avcı Kešši masalı, çocuğu
ilgilendirmese de, eski Yakın Doğu’nun olmayan Appu, Kaneš kraliçesi
Homeros’u haline gelen bu destanın klasik efsanesi, Uršu kentinin
devir mitolojilerine verdiklerine kısaca dramatik kuşatılmasını anlatan
Akadca metin, öksüz gümüş,
bakmak zorundayız. Ne derece doğrudur
yeraltına inen ruhlar, insan
bilemem, hiç alâkası yokken Gilgamiš’in
eti yiyen yamyamlar dikkati
kendisi Odysseus ile mukayese edilirken,
çeker. Mama kralı Anumhirbi
efsanedeki bira sunucusu kadın Siduri,
etrafında dönen efsane
Odysseus Destanında bir mağarada
bulutları ve ok atma şampiyonu
Odysseus’u baştan çıkarmak gayesiyle yedi
Gurparanza diğerleridir.
yıl boyu hapis tutan Kalypso ve Kirke ile
mukayese edilmişlerdir.
Kayalık ve sarp
Hurri Kökenli Efsanelerden Orta Anadolu,
bilhassa Hattuša’da
Mucize Yaratan Bir Kadının insanlar bellerinde
Mezopotamya ve Hurrilerden Alınan Hikâyesi: Otuz Çocuklu ay kabzalı kılıçları,
yuvarlanıp düşmemek
Efsaneler Kaneš Kraliçesi için ellerinde asa veya
çomaklarıyla dolaşırlardı. Her an,
Mezopotamya’dan alınan çok sayıda mit Akarsu zengini her yerde, her kayalığın arkasında
bir düşman veya yırtıcı hayvan
yanında diğer edebiyat türlerine de yer Mezopatamyalılar ve Hurriler karşılarına çıkabilirdi.

Aktüel Arkeoloji 79
Tilmen Höyük’le aynıdır. kez) ‘Bizim Kaneš kraliçemiz
“Kaneš kraliçesi bir yıl içinde (de) bir keresinde otuz kız
otuz erkek çocuk doğurdu. çocuğu doğurdu. Oğlan
O dedi ki: ‘köpekler gibi evlatları ise yok olmuşlardı’,
enikledim!’ Sepetlerin içini (su derler. Çocuklar biribirine
geçirmemesi için) kalın yağla ‘Aramaya çıktığımız annemizi
(veya ziftle) sıvadı, çocukları bulduk işte! Haydi Neša’ya
içine yerleştirdi ve onları gidelim!’ derler. Neša’ya
ırmağa bıraktı. Irmak onları ulaştıklarında tanrılar onların
ta aşağıya, Zalpa ülkesinin şeklini şemalini değiştirdiler
Engin ormanları, “Kafdağı” gibi efsanevî mekânları, mitolojik denizine kadar sürükledi. ve anneleri onları tanıyamadı.
yaratıkları ve doğal güzellikleriyle akıllı ve ülkelerini
Tanrılar çocukları denizden Oğullarıyla kızlarını
seven insanların elinde coğrafyası da temiz kalmış olan
Gürcistan’daki Kafkasya. Uçaktan Tiflis kuzeyinde, Mtskheta
çıkardılar ve onları büyüttüler. evlendirdi. Yaşlı kardeşler kız
yakınlarında Kura ile Aras ırmaklarının birleştiği yer.
Uzun yıllar geçtikten sonra, kardeşlerini tanıyamadılar;
kraliçe bu kez otuz tane kız ama en genç olanı ‘Biz
çocuğu doğurdu ve bunları şu kız kardeşlerimizle mi
bizzat kendisi yetiştirdi. evleneceğiz yani? Sakın
Oğlanlar önlerinde bir eşek onlara yaklaşmayın! Onlarla
sürerek Neša’ya dönmek üzere se[vişmemiz] doğru [olmaz!]’
yola çıkarlar.Tamar[mara] [dedi]. Ertesi sabah Zalpa
köyüne geldiklerinde derler kentine gitti[ler].” [Metnin
ki: ‘Bir odayı iyice ısıtın devamı kırıktır.]
ki, şu (yorgun ve üşüyen) Tüm efsane ve masallarda
eşek (biraz) canlansın!’ en genç olan çocuğun
Köy halkı ‘Bizim geldiğimiz diğerlerinden daha zeki olduğu
Suları buz gibi Van Gölü ve bugün üzerinde bir Ermeni kilisesini yerlerde (donan) eşek [asla] bir klişedir. Belki de metnin
taşıyan dişi dev kaya Akdamar Adası. canlanmaz!’ dediler. Çocuklar kırık olan devamında daha saf
ise ‘bizim geldiğimiz yerlerde olan 29 kardeş kız kardeşleriyle
göçlerini ve bu toprakları yurt edinme olayının ise bir kadın (bir keresinde) evlenmişler ve böylesi yasak
efsanevî anılarını taşıdığı şeklindeydi. Gerçekte ancak [bir veya iki] çocuk bir zinayı (incest) yaptıkları
bununla hiç alâkası yoktu. Babaerkil yapıya doğurabilir. Ama (bizim için tanrıların gazabına
sahip Hititlerin kadını öne çıkaran anaerkil annemeiz) bizi bir kerede uğramışlardır. En genç olanı ise
yerli Anadoluluları yanlış anlamalarının doğurdu’, derler. Köy halkı (bu bu iğrenç bir işe kalkışmamış
ve onlara karşı yürütülen acımasız ve azılı
polemiğin izlerini taşıyordu. Kötülenen ise Sönmüş volkanlardan Hasandağ’ın köpek balığı ağzına benzeyen kraterinin uçaktan görünüşü.
teslim olmayarak kılıp gücüyle Anadolu’yu
yurt tutanların karşılarına dikilen çetin ve
azılı düşman Zalpa kenti halkıydı. Hikâyenin
bu kısmı korunmamıştır ama babaları bile
bilinmeyen otuz kardeşten bir “piç evladının”
Zalpa kralı olacağı kesindir. Böylesi bir
kentin tahribi ise vaciptir ve nitekim kent
Hitit ordularınca yerle bir edilecektir! Burada
sözü edilen Zalpa ta başından beri Bafra
Ovası’ndaki İkiztepe’yle eşitlenmişse de asla
alâkası yoktur, çünkü bu metnin sunduğu
coğrafyanın yanlış yorumlanması sonucudur.
Buradaki Zalpa benim tahminime göre
İslâhiye Ovası’nda İtalyanların örnek biçimde
kazdıkları ve özenle koruma altına aldıkları

80 Aktüel Arkeoloji
ve bu örnek davranışının ödülü olarak büyük
bir adam olmuş, ya Kaneš’e, ya Zalpa’ya, ya da
bir başka ülkeye efsaneler yaratacak kral olup
çıkmıştır.

Sonraki Devirlere Etkileri ve Amazonlarla


Olan Ilişkileri
Kaneš kraliçesi ve kızlarıyla karşılaştıracağım
Amazonlar efsanesi, çok eski, ilkel, insanların
hayvansal, içgüdüsel alışkanlıklarını
sürdürdükleri prehistorik dönemlerin
anımsamalarını ve avcılığın izlerini taşır.
O dönemlerde “aşk, sevgi, aile bağı” gibi
romantik ve karmaşık duygular ile bir
müessese olarak evlilik henüz yoktu.
İçgüdüsel bir dürtü sonucu hayvanca
çiftleşmek ve çoğalmak söz konusuydu. Her
nedense bu efsane kadına hiç değer vermeyen,
“Yunan Aşkı” yaşayarak kadınla sadece
çocuk yapmak için birlikte olan Yunanların
mitolojik ruhuna ve onların polemik yapma
amaçlarına pek uygun gibi gelmiştir.
Bin yıllardan beri insan hafızasını ve
Grek-Avrupa sanatını besleyen Amazon
efsanesi analiz edildiğinde iki ayrı safhanın
söz konusu olduğu görülür. Birincisi,
Yunanlıların Ege’ye göçlerinden sonra
anaerkil toplumları tıpkı Minoslar ve
Etrüsklerle ilgili olarak yaptıkları gibi
yanlış anlama ve yorumlama sonucu olarak
doğmuş olanıdır. İkincisi, Yunanların
kolonizasyon sonucu Karadeniz ve İskitya’ya
açıldıktan sonra ortaya çıkmış olanıdır. Yazılıkaya’da hizmetçileri Ninatta ve Kulitta ile birlikte çalımından yanına varılmayan Ištar ve Konya
Grekler ve engin ovalar ve sonsuz steplerde Karahöyük’ten aynı tanrıçayı temsil ettiği sanılan tunçtan çıplak kadın figürü.

ulaşımda ve göçlerde mecburen ata binmek İmparatorluk devri İmamkulu kabartmasının sağ üst köşesinde dişiliğini sergileyen çıplak Ištar. Burası
Hattuša ve Konya yanından tanrıçanın en soğuk iklimde çıplak edildiği yerdir!
zorunda kalan kadın ve kızları görünce,
onları yanlış anlamışlar ve Amazonlar olarak
efsaneleştirip belirli bir edebî klişe içine
yerleştirmişlerdir. Genel eğilim böyle olsa
da bence İskitya’ya kadar gitmeye hiç gerek
yoktur; Greklerin Anadolu’daki anaerkil
toplum yapısının örneklerini, Argonautlar,
Altın Post ve Medea efsaneleri dâhilinde
Kafkasya’daki liberal kadın tiplerini görmüş
olmaları bile yeterlidir. Hatta Minoslar ya
da farklı yerlerde karşılarına çıkmış olan
Hatti, Hurri, Etrüsk; Karya, Lesbos veya
Lidya mensubu toplumlar, efsanenin ortaya
çıkmasına yetmiş ve artmıştır.

Aktüel Arkeoloji 81
Ugarit, Kuzey Suriye ve Levant Kökenli Mitler
Çok az sayıda ve kırık dökük ele geçen
buradaki eserlerin ana konusunu çoğunlukla
çapkınlık hikâyeleri oluşturur. Boşuna değil,
çok sayıda Tevrat’a bile girmiştir. Ortaya
çıkış nedenleri bilinmemektedir. Boğazköy’e
kadar gelemeyenlerden Baal mitine yukarıda
değindik. Unutmayalım, Ugarit, Ebla,
Mari, Halep Hurriler üzerinden en az Babil
dünyası kadar Hititleri her açıdan derinden
etkilemiştir ve sürekli beslemiştir. Zaten bu
ilişkiler kopunca Anadolu Demir Devrinde
Grek kolonistler ve onların etkisiyle İyonyalı
doğa düşünürleri tekrar uyandırıncaya kadar Otuz erkek kardeşin bırakıldığı zannedilen yukarı Ceyhan Nehri; buralarda Zamantı veya Taşçı Irmağı
derin bir uykuya dalmıştır. olarak da anılan ırmak demir cevherleriyle ünlü Mansurlu yakınlarında Torosları aşarken.

Ve Söylenmesi veya Söylenmemesi Gereken


Son Sözlerden Bazıları...
Anadolu halklarının son halkasını oluşturan
bizlerin mitlerle hiç ilişkisi olmadı. Dokuz yüz
senedir Battal Gazi, Kesik Baş, Malkoçoğlu,
Yedi Uyuyanlar’la oyalandık durduk.
İstediğiniz kadar uğraşın didinin, bundan

Ülkede yanlış bir kanı var. Sarı bir turistik levha asınca veya eski
insan veya mitolojik yaratıklardan birinin neye ve kime benzediği
sorulmadan alçı veya fiberglastan bir heykelini dikince o yerin turist
akınına uğrayacağına inanılır. Elbette bu yapılabilir ama usulleri
vardır; en başta ruhanî ve entelektüel ortamın temizlenmesi, eski
ile yeni arasındaki kültürel ve mistik ilişkilerin kopuk olmaması,
zıddiyetlerin sırıtmaması, insanların yaptıklarına içten inanmaları
gerekir. Turist çeksin diye veya iş olsun diye Çarşamba’ya dikilen
“ucuz” ve uyduruk Amazon heykeli Özenli taş mimarisi, sarayları, tapınakları, konakları, şehir surları ve planlamasıyla göz kamaştıran Til-
de bunlardan biridir. Turist olarak men harabeleri antik Zalpa kentini barındırıyordu. Kent çok zengindi. Onu yerle bir eden Hitit orduları
gitmedim; sadece tesadüfen buradan kağnılar dolusu ganimeti Hatti’ye taşımışlardı. Efsaneye göre Kaneš kraliçesinin doğurduğu
uzaktan gördüm. Heykele otuz çocuğu önce Zamantı Suyu, sonra da Ceyhan Nehri Akdeniz’in sularına taşımıştı.
umut bağlayanlara döviz
bırakmadığım için hiç de üzgün
değilim! böyle mit yaratamazsınız günümüz yapmacıkları yarışa
artık. Bilim gelmedi girseler, hangileri Guiness
ama kayıtsızlığa eklenen Rekorlar Kitabı’na alınmaya lâyik
teknoloji her yanı sarınca görülür? O an yaya geçidinden
zaten kök salmamış olan geçmekte olan bir ihtiyarı son
mitlerin de kökleri kazındı. anda kolundan çekerek bir
Şu ortamda doğabilecek magandanın azılı canavarlığından
mitler olsa olsa kimsesiz kurtaran mı, yoksa başı gök
bir kediyi kurtaran, yaralı kubbeye değen dev yaratık
köpeği kucağında veterinere Ullikummi mi? Tüp bebek
taşıyan, boğulmak üzere olan doğurtan mı, yoksa dev kayayla
birini kurtaran, düşmanın çiftleşip Kinkong’a meydan
saklandığı mağaraları topa okuyacak Ullikummi’yi yaratan
tutanlar, gol atan sahte ve Tešub mu? Modernler, boylarına
ucuz kahramanlar olabilirler. poslarına bakmadan kayıp
Şöyle bir düşünün; eskilerin tanrıları bulup getiren minik
katıksız kahramanlarıyla arılar kadar bile olamazlar!

82 Aktüel Arkeoloji
Aktüel Arkeoloji 83
84 Aktüel Arkeoloji

You might also like