You are on page 1of 78

A Y T U N Ç A L T IN D A L 'IN T Ü M K İT A P L A R I

U yu ştu ru cu M ad d eler Sorunu (T o p lu Ç a lışm a), H astü rk Y ay. (T ü k en d i)


P artizan (Şiirler), Y ü cel Y ay ., 1975 (Y asak lan d ı)
T ürkiy e'de K adın , B irlik Y a y .,1975 (8. B ask ı)
D in m eyen (Şiirler), 1. B askı P aris, 2. B ask ı H av ass Y a y .,1978 (Y asak lan d ı)
H aşh aş v e E m peryalizm , H av ass Y ay ., 1979 (3. Baskı)
S iy asal K ü ltü r ve Y öntem , H av ass Y a y .,1982
A n ılan (Şiirler), H av ass Y ay ., 1982 (Y asak lan d ı)
N için E şit İşe Eşit Ü cret D eğil?, S ü re ç Y ay ., 1984 ÜÇ İSA
İh an et Ş iirleri, S ü reç Y ay ., 1984
L aiklik; E nigm aya D ön ü şen P aradizm a, Y en i A v rasy a Y ay ., 1986 (4. B ask ı)
E lvedasız, K en di S esin den Ş iirler, 1992, İsv içre
T h ree F aces o f jes ııs, S u ssex , 1992
T ü rkiy e v e O rtod okslar, A n ah tar K itap ları, 1995 (4. Baskı)
E lvedasız, Sarm a l Y ay ., 1996 (3. B ask ı)
B ilin m ey en H itler, Y en i A vrasya Y ay ., 2000 (11. B ask ı) Aytunç Altındal
G ü l v e H aç K ardeşliğ i, Y en i A v rasy a Y ay ., 2 0 0 3 (2. B ask ı)
V atikan v e T a p m a k Ş övalyeleri, Y en i A v rasy a Y ay ., 2002 (6. B askı)
Ü f İsa, Y en i A v rasy a Y ay ., 2002 (6. B ask ı)

Ç E V İR İL E R

Ç in li P ap ağ an , E .S. G ard n er, A k ba Y ay ., 1972 (T ü k en d i)


P arababaları, F erd in an d L u n d b erg , E Y ay ., 1973 (2 C ilt) (T ü k en d i)
K erten kele, M o ris W est, E Y ay ., 1974 (8. B ask ı)
K ap italizm den S osy alizm e G eçiş S ü reci Ü zerin e, P. S w eezy -C . B ettelh eim ,
M a y Y ay ., 1974 (B eraat etti)
E rm iş, H alil C ib ran , E Y ay ., 1974 (14. B ask ı)
G ece A n a, K u rt V o n n e g u t Jr., E Y ay ., 1975 (3. B ask ı)
Savaş ve İşçiler, L en in , Y ü cel Y ay ., 1976 (Y asak lan d ı)
B arb arlık K ıyısı, N o rm a n M ailer, H av ass Y ay ., 1980 (3. B ask ı)
S özler, H alil C ib ran , Sü reç Y a y .,1984 (7. B ask ı)
İÇİNDEKİLER
A lfa Y a y ın lan 1519
A y tu n ç A ltın d al K itapları 3

Ü Ç İSA
Three Faces of Jesus

A ytunç A ltın d al Üçüncü Baskıya Ö n sö z.................................................................. ix


İngilizce Aslından Çeviren Sibel Ö zbudun
Türkçe Baskı İçin Önsöz .............................................................. xüi

G iriş.................................................................................................. 1

Birinci Bölüm
İSA: SEKÜLER M USEVİ

1 - 5 . Basım : 2002 (Yeni A vrasya) 1.1. İnsancıl Olan Biziz, Çünkü Biz Romalıyız.............................. 11
6. Basım : Eylül 2004
1.2. Seçkin ve Kutsal Olan Biziz, Çünkü Biz M u s e v iy iz ............. 15
7. Basım : A ralık 2004
ISBN : 975-297-537-2 1.3. 'Ve Onun Adını Immanuel Koyacaklar' ................................ 26
1.4. Benzerlik Yasası G e re ğ in c e ....................................................... 31

Yayıncı ve Genel Yayın Yönetm eni M. Faruk Bayrak


İkinci Bölüm
Yayın Koordinatörü ve Editör Rana Gürtuna
İSA: "TA N RI BİZİM LE" Mİ?
Pazarlama ve Satış M üdürü V edat Bayrak
Kapak Tasarımı Utku Lom lu 2.1. İsa'nın Ö ne Sürdüğü Dışsal, Seküler İd d ia la r ........................43
2.2. Günahın Organik Siyasası.................................. 48
© 2004, ALFA Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti.
2.3. Siraç'ın Oğlu İsa'dan Nasıralı İsa'ya .......................................58
Kitabın tüm yayın hakları Alfa Basım Yayım D ağıtım Ltd. Şti.'ne aittir. 2.4. Yasa İnsanlar İçindir ............................................ 62
Yayınevinden yazdı izin alınm adan kısm en ya da tamam en alıntı
yapılam az, hiçbir şekilde kopya edilem ez, çoğaltılam az ve yayım lanam az. Üçüncü Bölüm
İSA: "BEN NE OLACAKSAM O 'YU M "
A lfa Basım Yayım D ağ ıtım Ltd. Şti.
T icarethane Sokak No: 53 C ağaloğlu 34410 İstanbul, T urkey
3.1. 'Günaha Giren Ruh, Ö lecek Olan R u h tu r ' .............................. 71
Tel: (212) 511 53 03 - 513 87 51 - 512 30 46 Faks: (212) 519 33 00 3.2. İman Siyaseti ............................................................................... 84
w w w .alfakitap.com 3.3. İsa'ya Ne Oldu? ...........................................................................92
info@ alfakitap.com 3.4. Bireyin Kimliğini Olumlayan, Onun Farklılığıdır............... 107

Baskı ve Cilt Son söz.........................................................................................


M elisa M a tb a a cılık Notlar ..........................................................................................125
Ç iftehavuzlar Yolu A car Sanayi Sitesi No: 8 Bayram paşa - İstanbul Dizin ............................................................................................ 137
Tel: (212) 674 97 23 Faks: (212) 674 97 29
v
Kitabın İngilizce orijinalindeki/Deuterokanonik* Kitap­
lar/Apokrifa dışında Kutsal Kitap'tan yapılan bütün aktarma­
lar, Holy Bible, New International Version, (On ikinci basım, Ey­
lül 1988, Hodder and Stoughton, Londra)'dan alınmıştır. Apok­
rifa, Sriach (ecclesiasticus), 1. Makabeler, 2. Makabeler'den yapı­
lan aktarmalar ise, Good News Bible, (The Bible Society/Collins,
Katolik baskı, B. Britanya, 1979)'dan yapılmıştır. Ayrıca Nouve­
au Commentaire Biblique, publie sous la direction de D. Guthrie,
J.A. Motyer, A.M. Stibbs, D.J. Wiseman; Editions Emmaüs (Sa-
int-Legier, 1987)'le karşılaştırılmıştır.

Türkçe çevirideki Kutsal Kitap aktarmaları, Kitab-ı Mukaddes,


Eski ve Yeni Ahid (Tevrat ve İncil), (Kitab-ı Mukaddes Şirketi, İs­
tanbul, 1958)'den yapılmıştır.

* D euterokanonik: K ilisece sonradan veya ikinci dereceden m uteber sayılan


m ukaddes kitaplara ait.
X xı
A ytu n ç A ltın dal

Hıristiyan ilahiyatını kavrayabilmek çok güç bir eğitim­ benim için bir mutluluktur ve evlatlarıma ve yurduma bıra­
dir. Hele başka bir dinin verileriyle yetiştirilmiş kişiler için kabilecek tek mirastır.
bu zorluk daha da fazladır. Örneğin Türkiye'de ilahiyat diye ***
tanımlanan eğitimin Batı'daki karşılığı gerçekle 'Divinity'dir.
Batı da Theology' diye tanımlanan disiplin ise, kanımca Üç İsa'nın Türkçe çevirisini okurken çok zorlanacaksınız.
'Tanrı-Bilim' olarak Türkçeleştirilmelidir. Batı'nm klasik eği­ Pes etmeyin. Konu zaten alışılmadık tarzda 'YENİ dir. Her
timinde Theology ve Divinity arasında önemli farklılıklar yeni gibi kabulü zor, reddi kolaydır. Bu kitapta yeni fikirler
vardır, bunlar birbirlerine tam olarak tekabül etmezler. Üç var. Yeni bir İsa değerlendirmesi var. Katolik Kilisesi'nın de­
İsa işte 'Tanrı-Bilim' eğitimi ve perspektifiyle hazırlanmış bir ğil, Kutsal M etinler'in (Scriptures) betimlediği bir İsa'nın
tezin anahatlarını içermektedir. Tezimin tamamını ortaya ko­ 'Misyonuna' Dışsal/Seküler/Dünyevi bir bakış var. Söz ko­
yabilmek için hazırladığım diğer iki kitap önümüzdeki yıl­ nusu Kutsal M etinler'deki Teolojik İsa ile Katolik Kilise nin
larda yayınlanacaklardır. Teleolojik (Mekân ve Zam an'a uyarlamak) İsa'sı hiçbir suret­
Uç Isa yayınlandığı zaman benim de tahmin etmediğim te bağdaşmaz - bazı temel olguların dışında. Bugünkü Kato-
bir ilgi gördü. 1993 te M akedonca'ya da çevrildi ve yayınlan­ lisizm 'de yer alan başta Easter (Yortu) olmak üzere, Noel
dı. Ortodoks İlahiyat Fakültesi öğrencileri için yardımcı ders (Christmas), Pazar Tatili, Ali Souls Day, Epiphany, Babtısm
kitabı oldu. Exeter Üniversitesi'nden Sandy Martin, Doktora of Our Lord Fest, Mother of God, Octave of Christmas, So-
Tezi nde (Phd) bu kitapta açıklanan bakış açısını değerlen­ lemnity of Mary, Mark Evangelist Fest, Day of Immaculate
dirdi. Amerikalı ünlü sosyal bilimci Prof. Bernard Morris be­ Conception vd. birçok 'Kutsal Gün' bu kutsal metinlerde yer
ni çok yüreklendiren bir mektup yazarak kitabın teziyle ilgi­ almamıştır ve yoktur. Bunların tamamı Teolojik değil Tele
li olumlu görüşler taşıdığını belirtti. Benzer şekilde Ameri­ olojik bakış açısıyla sonradan uydurulmuşlardır. İsa'nın
ka'nın en ünlü şair ve düşünürü Prof. Robert Pinsky de çok bunların hiçbirinden haberi ve bilgisi yoktu. Hatta Katolik
cesaretlendirici bir mektup yazdı. Bunları kitabın EK bölü­ Kilisesi'nin başlattığı PAZAR TATİLİ'ni duysaydı belki de,
münde bulacaksınız. Başkaları gibi 'kendini pazarlamaktan' "Ben böyle bir Tanrı-Buyruğundan söz etmemiştim, bu sah­
hoşlanmadığım için kısa kesiyorum. Kitabın Tezi (İsa'nın Se- tekârlığı kim yaptı?" diye sorardı. Çünkü İsa, kendisinin Oğ­
kuler Yaşamının Diyalektiği) Boston Üniversitesi Theology lu olduğunu öne sürdüğü Tanrı-Babası'nın Kutsal Metinler-
Bölümu'nde Teoloji öğrencileri için kodekslenmiştir. Kitap 'de tatil olarak haftanın 1. Gününü (Pazar) değil 7. Gününü
Ingiltere'de yayınlanmış olmasına rağmen halen sadece (Cumartesi) tatil yaptığını biliyordu. Pazar SUN-DAY, Pa­
Amerika da Daniel Liebert ve Alibris yayınevlerinin aracılı­ ganların Güneş'e Tapınma günüydü. Bunun Tek-Tanrıcılıkla
ğıyla ve üst fiyatından çok daha fazla bir fiyatla temin edile­ hiçbir ilgisi ve kutsiyet itibariyle de bağlantısı yoktu. Benzer
bilmektedir. şekilde İsa, Kutsal M etinler'e göre Babası Tanrı tarafından
Böylelikle ilk kez bir M üslüman araştırmacı tarafından kendisine verilmiş olan Takvim'in de 360 günden oluştuğu­
Hıristiyanlık üzerine yazılmış fakat İslami bakış açısını değil nu biliyordu. Baba-Tanrı'nın bu Takvimi'ni değiştirerek onu
doğrudan doğruya Hıristiyan Teolojisi'ni içinden irdeleyen kendi isteğine göre 365 güne çıkartan Katolik Kilisesi olmuş­
bir kitap literatüre girmiş oldu. Bu zor İLKİ başarmış olmak tu. Diğer bir anlatımla Katolik Kilisesi Baba Tanrı'nm buy-
xii

TÜRKÇE BASKI İÇİN ÖNSÖZ


ruklarını ve Tanrı'dan geldiğine İMAN edilen metinleri, ken­
di egemenliğini pekiştirebilmek ve sürdürebilmek uğruna
dilediği gibi değiştirmiştir.

***

Uç Isa'nın bu üçüncü baskısını bu bakış açısıyla okursa­


nız bu zor okuma parçasını daha bir kolaylarsınız sanıyo­
rum. Kitabı bu yeni baskısına hazırlayan Yeni Avrasya Ya­
yın larının yöneticisine teşekkür ediyorum. "Tele-Yozlaş-
m a"nın doruk noktasında olduğu şu günlerde Türkiye'de
"Kirletilen Kültüre" değil, bilimsel çalışmalara destek olduk­
ları için de kendilerini ayrıca kutluyorum.

Aytunç Altındal
İspilandit / 10 Haziran 2001

Önsöz'de şu hususları vurgulamak istiyorum: Üç İsa'yı


okurken özel bir çaba gösterilmesi gerekiyor; araştırıcı ve
sorgulayıcı olmak gerekiyor.
Bunun gerekçelerini açıklayayım.
Birincisi bu kitabın teziyle ilgilidir. Tezi itibariyle Üç İsa,
Seküler değerler sistem atiğini yansıtıyor. Bu-Dünyalılığı,
yeryüzüne ait oluşu, cismaniliği işliyor. Türkçe'ye eksik ve
yetersiz olarak Laiklik ya da Çağdaşlaşma diye çevrilen Se-
külerleşm e olgusunu anlatıyor. Seküler anlayışın, Ate-
izm 'den, Laiklik'ten ve Çağdaşlaşm acılık'tan farklı olan bo­
yutlarını gösteriyor. Üç İsa'da ele alınan İsa, Musevi olm ası­
na rağmen bu kapalı-devre işleyen ve bir din olmaktan çok,
bir "Varoluş-Tarzı" sayılabilecek olan yapıya getirdiği Sekü­
ler yeniliklerle tanımlanıyor. Bu nedenledir ki, belirli Musevi
ve Hıristiyan çevrelerinde bu kitabın tezi özgün bir bakış açı­
sı olarak değerlendirilmiştir. Kitapta, kendi cemaatinin dog­
matikleşmiş değerlerinin dışına çıkarak Sekülerleşmiş bir

xiii
XV
xiv A ytu n ç A ltındal

Eleştirel ilahiyat açısından değerlendirildiğinde Hıristi­


Musevi olan İsa anlatılıyor. Musevi Şeriatı'nın öngördüğü
yanlık -başta da K atoliklik- tanımsal olarak bir DİN değil bir
kul değil, Tann'nın isteğine uygun birey olabilmek hakkını
KÜLT'tür. Üç İsa'da işte bu yapısal farklılık çıkış noktası ola­
kendinde toplamış ve bu uğurda canını vermekten kaçınm a­
mış bir İsa bu kitabın öznesidir. rak benimsenmiştir.
Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet i karşılaştırmalı İla
İkincisi bu kitapta kullanılan Dil'le ilgilidir.
hiyat açısından incelersek, sadece Hıristiyanlık'ta var olan
Hıristiyanlığı kendi diliyle anlatmak gerekiyor. Ve ne ya­
bir olgu bu sistematiğin diğer ikisinden özde ayrıldığını ka­
zık ki bu Dil i tam Türkçe karşılıklarıyla verebilmek olası de­
nıtlar. Bu temel ayrılık noktası şudur: H ıristiyanlık'ta birey,
ğildir. Hatta bazı durumlarda Türkçe karşılıklar kullanılsalar
Tanrı karşısında kendi yetkisini kullanarak KARAR VER­
bile anlam kaymaları oluyor. Bir örneğini kitabın hemen ba­
MEK zorunda bırakılmıştır. Çünkü bu sistematikte, İsa'nın
şında bulacaksınız. İnsancıl Olan Biziz, Çünkü Biz Romalıyız
Tann'nın Oğlu mu, değil mi sorusuna muhatap olan bi-
denilen bölümde Romalı olmak, kültürel bağlamda, Roma
rey'dir. Neye inanacağına KARAR VERMESİ gereken de
kentinde oturuyor olmak değil, doğrudan doğruya Helen ol­
odur. Diğer bir deyişle, Birey, İsa'nın Tanrı olduğuna İNAN­
mamak anlamına geliyor. Kısacası biz Helen uygarlığından
MAK isterse İsa'yı Tanrı yapar ve böylece aldığı KARAR ge­
değil, Roma İmparatorluğu'nun uygarlığındamz denmek is­
reğince kabul eder. İstemese de durum değişmez. Bu kez de
teniyor. İnsancıl-olmak deyimi de öyle. Sadece İnsan-sever
İsa'nın İnsan olduğuna KARAR verir. Karar'm niteliği değiş­
ya da beşeri olmalığı değil, İnsan'ı ve onunla ilgili tüm olay­
se de, KARART alan değişmez. Çünkü İsa'yı Tanrı ya da
ları duyuş, düşünüş ve davranış alanlarının kaynağı, odak
O'nun Oğlu ya da İnsan yapıp yapmamak Birey'in alacağı
noktası olarak görmek ve algılamak demektir. Diğer bir de­
KARARTa gerçekleşir -v e tabiidir k i- sadece neye inanmak
yişle hayata İnsan'ın prizmasından bakmak demektir. Haya­
ihtiyacım duyuyorsa ona inanmaya KARAR vermiş olan Bi­
ta doğrudan doğruya "K ent"in penceresinden bakan ve Ön­
rey için bir Gerçeklik taşır bu KARAR, o kadar. Hıristiyan­
ce Kent Sonra İnsan diyen Helen'den ayrı olarak Önce İnsan
lık'ta İMAN etmeye karar vermek de, İM AN'dan KUŞKU
diyen Romalı olabilmektir.
(şüphe) duymak da İNSAN'a ait bir haktır.
iki örnek daha yazayım: Hıristiyanlığın temel kavram la­
rından olan Ekümenik kavramının Arapça karşılığı Darü'l İs­ Bu ne demektir?
En kısa deyişle eğer Birey, İsa'nın İnsan olduğuna, Tanrı
lam olmuştur. Doğaldır ki, Hıristiyanların yaşadıkları top­
olmadığına KARAR vermişse, belki de gerçekten Tanrı olan
raklarda onları ilgilendiren hizmetler, işler anlamına gelen
İsa'yı insanlaştırmış olmaktadır. Yani Birey, Tanrı'yı İnsan­
Ekümenik kavramıyla, Müslümanların yaşadıkları topraklar
laştırma hakkım ve yetkisini kendisinde toplayabilmiş de­
anlamına gelen Darü'l İslam birbirlerinin inkârı durumunda
mektir. Hayır, eğer Birey İsa'yı Tanrı olarak kabul etmeye
olan kavramlar olmalarına rağmen toplumsal, cemaatsel
KARAR vermişse, bu kez de belki de gerçekten İnsan olan
fonksiyonları itibariyle anlamdaştırlar. Eklesiastik ile Türkçe
İsa'yı Tanrılaştırmış olmaktadır. Yani İnsan'ı Tanrısallaştır-
Diyanet de böyledir. Biri Kilise'yi ilgilendiren işler vb. anla­
mak hakkım ve yetkisini kendisinde toplayabilmiş demektir.
mına gelirken, diğeri Cam i'yi ilgilendiren işler vb. anlamına
Kısacası, Hıristiyanlık'ta İsa'nın, Tanrı mı, İnsan mı,Tan-
gelir. Kavramlar-arası bir correlation vardır.
rı'nın Oğlu mu ya da tümü mü değil mi olduğu konusunda
Üçüncüsü bizzat Din olgusuyla ilgilidir.
xvi G ül v e H aç K ardeşliği xvii
A y tıın ç A ltın d al

KARARI VEREN DE KUŞKU DUYAN DA BİZZAT BİREY­ bu önsözü kaleme alırken o meşum haber ulaştı. Dost Uğur
DİR/İNSANDIR. M usevilik'te ve İslamiyet'te İnsan'ı Tanrı Mumcu kalleşçe planlanmış bir suikastta, adını ve düşünce­
yapmak, ya da Tanrı'yı İnsan yapmak diye bir olgudan ve lerini değil, ama fiziksel varlığını yitirmişti... Benim tanıdı­
kuşkudan söz edilmez. Bu iki sistematikte insanın böylesi bir ğım Uğur Mumcu dürüst ve haksever bir insandı. Türki­
KARARI alabilmeye ya da kuşku duyabilmeye yetkisi yok­ ye'de yıllarca sadece kalemiyle bir "M edeni Cesaret" timsali
tur. Çünkü bu iki sistematikte insanoğlu kendisini ve tüm olarak doğru bildiği görüşleri savundu. Bu nedenle Üç
evreni Yoktan Var Ettiğine inandığı Yaratıcısını, yani Tan- İsa'nın Türkçe baskısını O onurlu, O yürekli, O güler yüzlü
rı'sını bizzat kendi kararıyla kendisi Yaratamaz. En kısa söy­ Kuvay-ı M illiyeci'ye adamaktan onur duyuyorum.
leyişle Hıristiyanlığı benimsemek isteyen Birey, kendisi için Aytunç Altındal
önce bir Tanrı (İsa) yaratmak zorundadır. Bu tür yaratım fa­ Zürih / 24 Ocak 1993
aliyeti sadece Kültler için geçerlidir. Ancak bir K ült'te Birey
kendisi için bir İnanç ve onu temsilen bir Tanrı yaratabilir.
M usevilik'te ve İslamiyet'te birey'e böyle bir otorite verilme­
miştir. Bu Otorite-tipi, Tek-Tanrılılığa İsa ile girmiştir.
İsa ve Hıristiyanlık alanında yabancı bir dilde ve yabancı
bir terminolojiyi kullanarak inceleme yazan ilk Türk olmanın
bütün güçlüklerini yaşadım. Bunların üstesinden gelebilmek
için çok çalıştım. Amacıma nereye kadar ulaşabildim, henüz
bilemiyorum, zaman gösterecektir. Batı'yı Batı yapan değer­
lerin başında gelen Hıristiyanlık olgusunu "içinden" tanıta­
bilmek istedim. Özellikle de, Islami çevreler bu dünyada bir­
likte yaşamak ve var olmak zorunda oldukları Hıristiyanlığı
tanımak mecburiyetindedirler. Günümüze kadar gelmiş olan
basm akalıp eleştirilerle yetinm em elidirler kanısındayım .
Çünkü üstün Batı teknolojisini ortaya çıkaran Dinsel-Kültü-
rel Öğeler vardır. Üç İsa, kendi alanında bir Türk yazarı tara­
fından yazılmış ilk kitaptır. Umarım başkaları da konuyla il­
gilenirler.
Terzi kendi söküğünü dikemezmiş derler, doğru. Ben de
kendi yazdığım kitabı Türkçe'ye çeviremedim! Bu zor ve
zahmetli görevi Sibel Özbudun yüklendi. Kendisine ne ka­
dar teşekkür etsem azdır.
Sonsöz: Bu kitabın İngilizce orijinali "M edeni Cesaret"
kavramına ithaf edilmiştir. Türkçe baskısı için hazırladığım
GİRİŞ

Dünyevi, dünyevilik ve dünyevileştirme (secular, secu­


larism, secularization) birbirine bağlı terimler olmasına
karşın, her birinin anlamında kuşkular vardır. Onyıllar
boyunca sosyoloji ve ilgili bilim dallarının değişik ekol ve
eğilimlerine ait çeşitli yazarlar, dünyeviliğin değişik ta­
nımlarını yapmışlardır. Medhurst ve Moyser'in çalışmala­
rında işaret ettikleri gibi "dünyevileştirme" yoğun tartış­
ma yaratmıştır ve terimin anlamı hakkında kuşkular bu­
lunmaktadır.1
Dünyevileştirme: Çok Boyutlu Kavram'da Karel Dob-
belaere, dünyevileştirme ve/veya laikleştirme2ile ilgili çe­
şitli tanım ve teorileri incelemiştir. David Martin, Genel
Dünyevileştirme Teorisi'nde, Avrupa'daki endüstri ülke­
lerinde dünyevileşmenin gelişimini irdelemiştir.3

l
2 A y tu n ç A ltın d al 3

G. J. Holyoake, İngiltere'de ilk radikal dünyevi eğitim Ve ekler: "Gerçekte, teorik ve pratik dünyevi araştırmalar­
programını önerdi; E. Renan ve E. Durkheim, Fransa'daki la ilgilenmek yalnız doğru değil, zorunludur da. Dünyevi
dünyevileştirme sürecine önemli katkılarda bulundular. bilim dallarındaki rekabet, Hıristiyanlığın gerçek ve Tan-
Weber, Parson ve Bellah, Tonnies, Troetsch, Pflautz, Ber­ rı'nın krallığının yayılmasına, şimdiki düzenin yenilen­
ger, Yinger, Shiner, Luckman ve diğerleri gibi seçkin aka­ mesine (773) ve yaratma eyleminin mükemmelleştirilme­
demisyenler ve sosyologlar, teorileri farklı olmasına kar­ sine katkıda bulunur (961). O halde, böylesi iyi sonuçlara
şın, dünyevi amaçtan yana olmuşlardır. Öte yandan kilise ulaşmak için bulunabilir araçlar kullanmak gerekiyorsa,
ve bazı teologlar ise, Dünyevi'yi anlama ve yorumlamala­ dünyevi araştırmalara girmek zorunlu görünmektedir."8
rını bir oranda düzelterek geliştirmişlerdir. Kilise Hakkında Dogmatik Anayasa'da Vatikan II, insan­
Böylece iki ayrı eğilim ortaya çıktı. Bunlardan bir tane­ ların dünyevi bilim dallarında yer almalarını teşvik etme­
si Nijk/Dobbelaere tarafından özetlenen, dünyeviyi din­ yi önüne koyuyor. "O halde, dünyevi bilim dallarındaki
sel olandan ayıran bilimsel-.l kademik yaklaşımdır. 'Dün­ rekabetleri ve çalışmalarıyla, iyiliğin içlerinden yükselme­
yevilik' düşüncesi yüzyıllardan beri yalnızca dünyeviyi siyle, içtenlikle çalışarak insan emeğiyle iyilikler yaratma­
kutsal olandan ayırmak için değil, fakat özellikle ilkinin larına izin verin; teknik ustalık ve bireysel kültür, yaratıcı­
İkincisine göre daha geride, ona bağımlı olduğunu göster­ nın planına göre ve onun sözünün ışığında, tüm insanla­
mek için kullanılmıştır. "'Dünyevilik' kipinin 'kutsal'a zıt rın yararına hizmet edebilir (Par. 36, s. 393)." 9Papalık Kral­
olarak kullanıldığı ve türevlerinin inanca az çok açık fakat lığı adlı kitabında Paolo Prodi, Papalık sisteminin doğası­
genellikle kapalı olduğu kilise ve dinsel kültürel özgürleş­ na yeni bir ışık tutar. Prodi'ye göre, Papalık 'ikili bağlılığı'
meyi akla getirdiği açıktır."4 İkinci eğilim böyle bir çelişki dile getirir. Papalar kutsal pederlerdir ve aynı zamanda
görmeyen teologların görüşlerini içerir: "...(bu) dünyevi­ Papalığa ait devletlerin dünyevi krallarıdır. Prodi'ye göre,
leştirme öncelikle 'Hıristiyan' bir fenomendir. Bazı teolog­ Reformasyon sırasında ve sonrasında, "Papalık daha faz­
lar Hıristiyanlık ve dünyevilik arasındaki belirli uyum la dünyevileşti, devlet daha dinselleşti ve yalnızca güç ve
üzerinde durarak, dünyevileştirmeyi dinin bir gereği ola­ ideolojiyi değil, önceden kiliseye ait olan birçok işlevi de
rak açıklamakta kullanmışlardır. Buna yönelik bir şeyler kendi bünyesine aldı."10 Ve Peter L. Berger'in belirttiğine
yapılmış ancak hepsi açıklanmamıştır."5 Martin E. göre; Yahudi-Hıristiyan geleneğinde, "Burada din ile
Marty'ye göre, " 'dünyevileşme' 'inancı kapalı' anlamına dünyevileştirme arasındaki ilişkide büyük bir tarihsel iro­
gelir ve 'inanca açık' olan 'dünyevilik'ten ayırt edilir, an­ ninin bulunduğunu öne sürebiliriz. Bu ironi en açık olarak
cak 'kazanmalara bakıncaya dek' sonuçları kendine sakla­ şöyle söylenerek ortaya konabilir; tarihsel olarak Hıristi­
yan bir dikkatle özeleştirel (bütünsel olmayan) tarafsızlığı yanlık kendi kendisinin mezar kazıcısıdır."11
destekler."6 Harvey Cox, "Dünyevi Kentteki Din" adlı araştırma­
William A. Christian'ın Vatikan İkinci Konseyi'nin sında, geleneksel dinin yeniden ortaya çıkışını incelemiş
(1962-1965) belgelerini inceledikten sonra gösterdiği gibi, ve postmodern bir teoloji öne sürmüştür.12 David L. Mil­
"... dünyevi gerçekler kilisenin öğretileriyle çelişmez."7 ler, Tek - Tanrıcılık yerine, yeni Çok - Tanrıcılığı öne sür­
4 A ytu n ç A ltm d al 5

müştür (tanrıların ve tanrıçaların yeniden doğuşu).13 Ate­ 1920'lerden başlayarak dünyevilik, politik-ideolojik he­
izm ve inanç sahibi olmak, Alasdair Macintyre ve Paul Ri- saplaşmaların kurbanı olmuş ve bazen Ateizm'le birleşti­
coeur tarafından Ateizmin Dinsel Anlamı'4 adlı kitapta rilmiştir. Dünyevilik ana kilisenin en büyük düşmanların­
inandırıcı bir şekilde tartışılmıştır. Kısacası, her yıl dünye­ dan birisi olarak görülmüş, sosyalistler ve diğer sözde 'yı­
vilikle ilgili daha fazla çalışma yapılmaktadır ve katalog­ kıcı' grupların açık bir fesat planı olarak gösterilmiştir. Ki­
lara girmektedir. lise liderleri suçlamalarında ve güç politikalarında, kilise­
Dünyeviliğin bugün çoğunlukla kilise ve devlet arasın­ deki 'dünyevilik' izlerinden söz etmekten dikkatlice ka­
daki ayrımı gösterdiği kabul edilir. Eğer dünyevilik kilise çınmışlardır.17 Onlar örneğin 'Hıristiyan sosyalizmi' ola­
ile devletin ayrılmasıysa, o halde laiklik de bence, dinin rak görülen dünyeviliğin İngiliz Kilisesi'ne ait biçimini18
politikadan farklılaştırılması (ayrılması zorunlu olmasa ve 20. yüzyılın başlarında Avrupa'daki politik ortamı sü­
da) sürecidir. rükleyen ve Latin Amerika'daki 'kurtuluş teolojisi'nde ha­
Bununla birlikte, bu kitapta 'dünyevi', sözgelişi 'bu len etkili olan Katolik Sosyalizmi'ni tamamen görmezden
dünyaya ait' ve 'ne din tarafından açıklanan kutsallık gelmişlerdir.
(Holy), ne de dini işlerden ayrı olandır (Profane). 'Dün­ Yves Congar'ın 1976'da yayınlanan Kilisede Kriz'inde19
yevi' burada, kutsal karşıtını değil15 fakat daha ziyade olan, geçmişte Kilise'ye ait bunalımlar, Mgr. Duches-
toplumsal ve kültürel olanı anlatmaktadır. Öte yandan ne'nin Toplu Yapıtlar'ında20 zaman sırasıyla izlenebilir. Bu
'kutsal' ise, bana, kendisini doğrulayan her kanıttan ve gibi 'krizleri' sırasında Kilise, dünyeviliğin, gerçek dışın­
gösteren her düşünceden daha geniş ve büyük olan, ide- dan gerçeğin ayrılmasını gözleyen boşluk olduğunu söy­
alize edilmiş kurallara bağlı bir kavram gibi görünmek­ lemekten geri durmamıştır. Kilise'de ne zaman kriz olur­
tedir.16 sa, önderler inananların dikkatini derhal dünyevilik tara­
Dünyevi, bu dünyaya ait olarak anlaşıldığında, dünye­ fından yaratılmış zararlar diye adlandırdıklarına çekerler.
vi değişimlerden ve kıtaların hareketinden veya piyasa fi­ Eğer dünyevi sistem Kilise hiyerarşisi tarafından kararlaş­
yatlarından veya esas olarak teknolojiyi ve endüstriyle il­ tırılmış standartlara göre çalışıyorsa onu takdir ederler,
gili dünyevi bilimsel çalışmalardan veya dünyevi şiirden yoksa dünyeviliği lanetlerler.
vb. söz edebilmemiz mümkün olur. 'Dünyevi hümanizm' Dünyeviliğin yaygın olan biçimlerine karşı Kilise,
ve katı bütünsel 'devlet destekli dünyevilik' denilen bi­ 1980'lerde 'Hıristiyanlık yönetimi'ni21 yeniden kurdu ve
çimler de keza modern dünyeviliğin çağdaş şekilleridir. Birleşik Avrupa'ya tek seçenek olarak önerdi. Nostalji ve
Ancak, bu kitabın kapsamı nedeniyle yazar, Aziz Paul ütopya nicedir federatif bir birlik anlayışındaki Avrupa
sonrası ortaya çıkan bu gelişmeleri dikkate almamıştır. uluslarının gündemine yeniden girdi. 1990'larda Sürgün
Dünyeviliğin tarihsel ve sosyal-ahlaki kökleri, 13. yüz­ KiliselerP olarak adlandırılanlar, Roma'daki Papa 2. Jean
yılda Gerçekçilerle Adcılar (Nominalist) arasındaki tartış­ Paul tarafından gündeme getirilen Katoliklik amacını
malarda yatar. Kilise tarafından bugün 'Adcı Hıristiyan­ kuvvetle desteklediler. Vatikan tarafından yönetilen İn­
lık' olarak adlandırılan, aslında Dünyevi Hıristiyanlık'tır. cil'i yeniden öğrenme programı, dünyevi Birleşik Avru­
1

A y tu n ç A lt ı,dal 7
6 Ü ç İsa

am a Isa'yı, H ıristiyanların T an rı'sm ı anlayabilm ek husu ­


p a'ya karşı ilerlem ektedir. Birleşik A vrupa'yı yeniden Hı-
sundaki çabam ın yetersizliğinden değildir.
ristiyanlaştırm akta (yeniden K atolikleştirm e olm azsa), ki­
lise yönetim i, am açlarına ulaşm ak için, kendisi de dünye­ A y tun ç A ltındal
vi b ir belge olan İnsan H akları D eklarasyonu'nu sıkça kul­ Z ürih, 1992
lanm aktadır.23 Bu köktenci radikalizm in K atoliklikle sınır­
lı olm adığını ve M usevilikle, dikkate değer oranda İs­
lam 'd a da bulunduğunu belirtelim .
20. yüzyılın son on yılında 'ruhani âlem 'de gerçekleşen
bu köktenci değişim ler, gerçekte saçm alık ve sıkıcı konuş­
m aların ötesine geçm ekte ve bireyin dünyevi özel yaşam ı
için tehlike işaretleri verm ektedir. 19. yüzyıl softacılığınm
m od ern 'm askesi' olan bu yeni dini tutuculuk, K ilise-dev-
let ayrılığının tem el destekleyicisi olan m uhafazakâr poli­
tikanın yerini alm aya adaydır.
Bu tehlikeli durum , bu kitabın yazılm asının ardındaki
itici güçtür. Tem el fikrini, "Tarih, insan denetim indeki
güçlerle, olm ayanların çatıştığı ve işbirliği yaptığı bir sah­
n ed ir,"24 diyen R. H. T aw ney'd en alm ıştır.
H ıristiyan değilim ve hiç olm adım . Y etişm em ve öğre­
nim im i tam am lam am dünyevi bir sistem de olm asına kar­
şın, köklerim Islam i gelenektedir. Birçok kez m isyoner 'ci-
h at'çılar tarafından, A vru p a'd a veya başka yerde yaşa­
m akta olan H ıristiyan olm ayan entelektüellere yöneltilen
soruyla karşılaştım : "İsa size neyi ifade ed iy o r?" Bu kita­
bın üçlü adı, benim İsa'y ı gözüm de canlandırm am ın ve
öğretisi karşısında edindiğim izlenim lerin tanığıdır. A lın ­
tı yapılan yazarlar ve onların kullanılan değerli m alzem e­
si, belirtm ek bile gerekm ez ki, kişisel yorum larım ın so­
rum lusu değildir.
Bu kitapta sözü edilen veya alıntı yapılan çalışm alar,
hiçbir şekilde bu kitabın içeriğine paralel bir düşünceyi
gösterm ez, im a etm ez veya içerm ezler. Eğer çalışm am ku­
raldışı bulunursa, bu, bilginin sınırlılığından dolayıdır,
İSA: SEKÜLER M ÜSEVİ

Açılmayacak örtü ve bilinmeyecek gizli şey yoktur.

İsa, Matta 10:26

1.1. İnsancıl* Olan Biziz, Çünkü Biz Romalıyız**

Roma İmparatorluğu'nun egemenliği altındaki toprak­


larda kırsal ve kentsel hayatı yönlendirenler Onlar'dı.
Toprak sahipleri, köle-sahipleri, idareci, asker, subay ve
buyurucu olan, Onlar'dı. Kararları Onlar verirler; Sekü-
ler/dünyevi ilahileri Onlar bestelerdi; spor yarışmaları
düzenler, şampiyonlar yaratırlardı. Kentlerini tiyatrolarla,
geniş meydanlarla, yüksek sütunlarla ve bahçelerle güzel­
leştirmiş olanlar Onlar’dı. Üzerleri kemerli yollar ve geçit­
ler yapmayı, kentlerde kişiye özel ya da kamuya açık ha­
mamlar inşa etmeyi ilk kez tasarlamış ve gerçekleştirmiş
olanlar Onlar'dı. Roma İmparatorluğu'nda yaşayan civili­
an (barbar olmayan) ve Yerleşik Düzen'i benimsemiş yurt­
taşlar Onlar’dı.
Gündelik hayatlarında, gerekli gördükçe, bağlılık duy­
dukları inanç sistemlerine özgü vecibeleri, Roma İmpara-

* İnsancıl. Buradaki kullanım ı itibariyle 'Humane'. Beşeri olm ak; İnsani olm ak;
İnsanlığı esas kabul etm ek; İnsan'ı hayatın m erkezinde görm ek anlam ında­
dır. Daha sonraki yüzyıllarda ortaya çıkan 'Hümanizm' akım ı Rom a'daki bu
düşünceden kaynaklanm ıştır (y.n.)
** R om alı: Buradaki kullanım ı itibariyle 'Roman'. Sadece Rom a şehirlerinde ya­
şayan anlam ında değil; Rom a İm paratorluğu'nun özgür yurttaşı olabilm ek
onuruna ulaşılm ışlığı ve Helen-olm am ayt sim geler. Dünyanın neresinde
olursa olsun R om alılığı ve ona özgü davranış, duyuş ve düşünüş bü tünlü­
ğünü ifade eder (y.n.).

11
12
A y tu n ç A ltın d al 13

torluğu'nun koyduğu ve özenle gözetim ve güvence altın­


varsayılan bir başkasıyla değiştirmek, rastlanılmayacak
da tuttuğu religio* diye tanımlanmış olan bir usule uygun
olaylardan değildi. Seküler ve Manevi/Ruhban taraflar
olarak yerine getirirlerdi. Bu nedenledir ki, Roma İmpara-
arasındaki Roma modus vivendi’si* olası çatışkı ve gerilim-
torluğu'nun yurttaşları gerçekte 'kült vecibelerine’ bağlıydı­
leri önlemek üzere kurulmuştu ve ‘Tek-Tanrı-merkeziyetçi-
lar; günümüzde kullanılan sözcük anlamıyla tam 'dindar'
liği’nden kaynaklanan hoşgörüsüzlüğü dışlamaktaydı. İn­
değillerdi. Dileyen dilediği kadar külte bağlı olabiliyor ve
sanlar düzenlenen festivallerde, sirklerde ve eğlencelerde
onların öngördüğü vecibeleri uyguluyordu. Dolayısıyla­
kehanetler dinlemeye ve yorumlar yapmaya çok düşkün­
dır ki, aralarında Panteistler, Polyteistler, Henoteistler ve
düler ama bugünkü anlamıyla bağlılık-yeminleri (Credo)
Kathenoteistler** çoğunluktaydı. Buna rağmen uçsal
ve yakarış duaları Onlar’a uygun değildi. Genel anlamda
(marjinal) kabul edilen bazı cemaatlerde Tek-Tanrıcılığa
tanrılarını, tanrıçalarını ve tapmaklarını seviyor, onlarla
yakın syncretism'e*** dayalı inanç-vecibeleri de uygulan­
yaşamaktan mutluluk duyuyor, hatta belki de onlara tapı­
maktaydı.
nıyorlardı, ama hiçbir Romalı kendi yazgısını sonsuza dek
Gündelik hayatı yapan yazılı ve sözlü iletişimde inanç
Tek-Tanrı'ya bağlamayı düşünmüyordu. İnsan'm mı tan­
sapkını, Heretik kavramını karşılayan bir deyim yoktu;
rıları yoksa Tanrı(lar)'ın mı İnsan'ı yarattığı şeklindeki so­
çünkü, dümdüz ve yekpare (teksesli) olmayan manevi de­
ru, küçük bir azınlığı oluşturan bazı dediğim-dedikçi ay­
ğerleri arasında ortodoks (tek gerçeklilik) varsayımlara an­
dınların meselesiydi: İmparatorluğu oluşturan tüm res
cak asgari düzeyde yer verilmişti. Ne oldukları bilinme­
publica’nın (kamu) böyle bir sorunsalı yoktu. Böylesi spe­
yen olaylar karşısında duyulan ilkel korku anlamına gelen
külatif konular Onlar’m ünlü düsturunu da değiştirmiyor­
supertitio kavramı, toplumun alt tabakalarında etkili bir
du: İnsancıl Olan Biziz; Çünkü Biz Romalıyız.
rol oynasa da gerçekte, İmparatorluğun religio'su toplum­
Felsefede Gnostiklerin, Skeptiklerin (kuşkuculuk), Epi-
sal katmanlar ve sınıflar arasında daha güçlü bir düzenle­
kürcülerin (doyumculuk) ve Platocularm izleyicileriydi­
yici ve birleştiriciydi.
ler. Görüşlerini açıklarken doktriner ya da dediğim-de­
Yurttaşların benimsemiş oldukları düzinelerle tanrı,
dikçi olmamaya özen gösterirler, daima akli olan çözüme
tanrıça ve onlara ilişkin kültler vardı. Tanrıları hizmet
ulaşmayı yeğlerlerdi. Kurtuluş/Selamet (Salvation) kav­
görmek için onlara hizmet veriyorlardı. Yine de günün bi­
ramının muhtemeldi ki, bireysel ve maddi bir anlamı var­
rinde bir tanrıyı yetersiz bularak kaidesinden alaşağı edi-
dı ama kesinlikle dinsel değildi. Bir Kurtarıcı’ya gereksi­
vermek ya da bereketsiz bir tanrıçayı daha etkili olacağı
nimleri yoktu; zaten varsayımsal Kurtarıcı(lar) olarak ka­
bul edilenler Onlar’dı.
* Religio: Roma İm paratorluğu'nda religio kavram ı, bireylerle tanrılar arasında
var olan ve resmen kabul edilm iş, yerleşik düşünce sistematiği çerçevesinde
Siyaset alanında sınıfsal bilince ulaşmış insanlardı. Uç-
rasyonel (akli temelleri) olan ‘Bağlar/İlişkiler’ manzumesi (bütünü) demektir. suz-bucaksız, yaygın ve güçlü bir imparatorluğun önde
** Panteist: Canlılık-m erkezli Tanrıcılık; P olyteist: Ç ok-T ann cılık; H eteroteist:
Bir grup T anrı'ya bağlılık, Katenoteist: Bir donem için belirli bir T anrı'ya,
başka dönem de başka Tanrı'ya bağlılık, (y.n.)
M odüs Vivendi: Yaşam tarzı. Diplom aside yaşam tarzına m üdahale edilm e­
*** Syncretism: Eş zam anlı bağlılık, eş-uyum bağlılığı, (y.n.)
yeceğini gösteren belge, (y.n.)
Ü ç İsa A y tu n ç A ltın d al I

gelenleri ve soyları-tescilli mirasçılarıydılar. Kendileri ve yaptığı için Herod'a düşmanlık gösterseler de onun gün­
egemenlikleri altındaki halklar için yasa-yapıcılık görevi­ delik siyasete getirdiği yöntemlere ve pragmatizmine
ni üstlenmiş olanlar Onlar'dı. Hayattan ne istediklerini bi­ hayranlık duymadan da edemiyorlardı!
len, yurttaşlık bilincine ulaşabilmiş insanlardı. İster Sekü­
ler olsun ister manevi, tüm konularda yönetimi ellerinde
tutanlar ve son sözü söyleyenler Onlar'dı. Sonraki yüzyıl­ 1.2. Seçkin ve K utsal Olan Biziz, Çünkü Biz
larda Onlar'a Pagani (paganlar)1denildi ve günümüze dek M useviyiz
kendilerine takılmış olan bu adla tanındılar. Çağdaş Av­
İsrail Tanrısı, Kadir-i Mutlak; her zaman ve her yerde
rupa uygarlığının temellerini atanlar, Onlar'dı.
var olan, tüm-güçlerin-sahibi, eril Tanrı'ydı. Yaratan ve
Paganlar birçok ülkeyi ve ulusu yönetiyorlardı. Sömür­
ulaşılamaz olan Tanrı'ydı. Gökleri ve yeryüzünü ve me­
geleştirdikleri ülke ve uluslara kendi yaşam tarzlarını ve
kân içinde yer tutan her şeyi Kutsal Kitap İncil'in Eski
standartlarını dayatıyorlardı. Bir yandan yeni alışkanlık­
Ahit bölümünde anlamını bulan 'Altı İncil Günii' içinde
ları, görenek ve uygulamaları, diğer yandan da yeni dü­
yaratmıştı. (Halk inancasında bir İncil günü 144.000 dün­
zenlemeleri, yasaları ve yasakları yerleştiriyorlardı. Pa­
ya yılma denktir, ama hiç kuşkusuz, ölümlü olan insanoğ­
ganlara özgü yaşama ve yönetme tarzının tüm ulusları ve
lu, Kutsal Kitap İncil'in bir gününün gerçekte ne kadar ol­
cemaatleri hoşnut ettiği söylenemezdi. Nitekim, hoşnut
duğunu, tam süresini kesin olarak hesaplayamaz.) Tabi­
olmayan topluluklar arasında Kudüs'ün ve Filistin'in Mu-
idir ki, Tanrı'nın Kendisi kendi yarattığı 'Başlangıç'ta yer
sevileri başı çekiyorlardı.
almamıştı. Yarattığı her şey gibi Sonlu (Ölümlü) değildi.
Romalıların Kudüs'ü işgallerinden sonra Filistin, Roma
Tanrı yaratılmamıştı, dolayısıyla da kendine özgü Za-
tarafından atanmış krallarca yönetilir olmuştu. Filistin'in
man'ı ve Mekân'ı vardı.
'Büyük Kralı' diye tanınan Herod, işte bu 'atanmış' krallar­
Kutsal Kitap'm yedinci tekvin (doğuş) gününde Tanrı,
dan biriydi. Doğuş-hakkı itibariyle Semit (Ebonit) ve
planı uyarınca Kendisini Yaratılış'tan ayrıştırdı ve gör­
VV.H.C. Frend'in tanımıyla2 Nominal olarak Musevi olma­
kemli yaratıcı faaliyetini noktaladı. Yedinci günü (Sebt)
sına rağmen, Museviler İsrail'in Tanrısı'nm Yasası'na
kutsayıp dinlenmeye çekildi. Tanrı'nm suretinden yaratı­
(Musevi Şeriatı) uygun olarak 'Onaylanmış' bir kral değil
lan İnsan (Adem) ilk mübarek kılman ve Sebt de ilk takdis
de, işbirlikçi bir kral olduğu için, Filistin'in gerçek yöneti­
edilen idi.
cileri olan Romalı Paganlardan çok Herod'dan nefret edi­
Ancak kendi tasarımına göre Tanrı'nm yeryüzündeki
yorlardı. Museviler için Herod, ‘peygamberce yöneticilik
görevi devam ediyordu. Çünkü O'nun yarattığı her şey
(uhrevi) geleneğine tümüyle yabancı, Musevilik-dışı Se­
iyiydi, ama mükemmel değildi.3 Yaratılış ve insanlığın
küler (cismani) bir gücün Musevilerin başına yerleştirdiği
mükemmelliğe ulaşma çabası O'nun 'eserleri' arasınday­
bir kraldı. Bir diğer deyişle Herod, Museviler için 'Tanrı-
% dı, ama misyonerlik hizmetleri ve Tanrı'nm 'uluslar'a ait
tarafından-gönderilmiş' değil, 'insan tarafından-yaratılmış'
olan görevleri çoğunlukla O'nun Ruh'u ve melekleri tara­
kral'ı simgeliyordu. Buna rağmen, Romalılarla işbirliği
Ih A y tu n ç A ltın dal 17

fından yürütülmekteydi. Tanrı'nın tasarımına göre insan­ dıştalar. Bu nedenle gizli adı güvenlikte tutulmalıdır.)
lığın kötü işleri -k i insanların tasavvurları gençliklerinden Musa'nın söylediği gibi İsrailoğulları kendilerini bildiği
başlayarak kötülüğe eğilimliydi (Tekvin, 8:21)- O'nun günden beri Tanrı'ya karşı asi olmalarına rağmen (Tesni-
Ruh'u ve melekleri tarafından arındırılacaktı. Sonradan ye, 9:24), İsrailoğulları arasında bir tek Başrahip'in Tan-
Şeytan'a dönüşen Lüsifer bile, başlangıçta Tanrı'nın bir rı'nm onaylanmış sözcüsü olarak, telaffuz edilemez ve
meleğiydi. Lüsifer Tanrı'ya başkaldırısından dolayı 'Esrarengiz' Ad'ının 'Batıni anlamını' öğrenmeye hakkı
O'nun İnayeti'nden uzaklaşmıştı. vardı. Diğer Yahudilere 'pek çok harikayı ve gizi'4 barın­
İsrail'in Rab'binin kararlı ve buyurgan bir doğası vardı. dıran bu adı hecelemesi dahi öğretilemezdi.
Yahudiler için Tanrı, (İbranice El) Kendini Elohim/Elaah, İsrail'in Tanrısı tüm kulları İsrailoğullarına (Levililer,
el Shaddai, Yahve/Sabaoth (Yehova/RAB), Adonoi ve 25:42) ve özel kulları Peygamberleri'ne bildirdiği gibi, son
Kabbalistik anlamında da Şekina gibi kimi adlarla ortaya derece kıskanç (Tekvin, 34:14) ve dehşet veren (Levililer,
koyuyordu. Ad'ını oluşturan dört İbranice harf'in (ya da 26:16) bir Tanrı'dır. Bertrand Russell'm tanımıyla, "Tanrı
ses) Tetragrammaton'u*, dile getirilmez, telaffuz edile­ kavrayışının tümü kadim Doğu despotluğundan türetil­
mezdi. Bu harfler tümüyle gizli bir adın işaretleriydiler. miş bir kavrayıştır."5 İsrail'in Tanrısı başka ilahlara (Çıkış,
Yasa-Yapıcı Musa Tanrı'ya Ad'ını sormaya cesaret ettiğin­ 20:23) ve kendininkilerden başka gelenek ve âdetlere ta­
de şu yanıtı almıştı: "BEN BEN OLANIM. İsrailoğulla- hammül edemiyordu. Birçok kez 'bütün uluslar'ın Bir ve
rı'na böyle diyeceksin: Beni size BEN'im gönderdi. Ebedi­ Tek Tanrısı olduğunu açıkça belirtmişti. Pagan tanrılarını
yen adım bu ve devirden devire anılmam budur." (Çıkış ve tanrıçalarını, sunaklarını ve tapınaklarını aşağılıyor ve
3:12-15) Gerçekten de böylesi mütevazı ama o denli de görmezden geliyordu. Komşu ülkelerde soykırımlar ya­
açıklanamaz bir ad ve bağlamsal işlevleri olan Bir ve Tek pılmasını isteyip İsrailoğullarmı bu kirli işi görmeye zor­
Tanrı O'ydu! Bir Olan, Tek BEN'im olan ve Bir ve Tek lardı. Pagan ilahlarını 'Tanrı-Olmayan Tanrılar' olarak ni­
BEN OLACAĞIM olan. Hepsi bu! İbranilere On Emri'nde teliyordu. Bu da İsrail Tanrısı'na göre bu tanrıların sadece
Tanrı Adı'nın kötülenmesini (Levililer, 19:12 ve 22:31) ve ilahlar olarak var olduğuna işaret etmekteydi.6 Ve onların
boş yere ağza alınmasını (Çıkış, 20:7) kesinlikle yasakla­ lanetlenmesi gerekiyordu: Putları ve simgeleri 'sapkın
mıştı. İsrailoğullarının sadece O'nun Adı'nı okuyup sonra yolların' nişanlarıydı. İlahi olana değil, 'Kötülükler ülke­
da isteyerek unutmalarına izin vardı. (Tanrı'nın Adı'nı ce­ si'ne aittiler.
maat önünde anan Musevi kendini kâfir konumuna düşü­ İsrailoğulları, kendi tanrıları tarafından seçilmişlerdi.
rüp doğuştan gelme haklarını yitirir ve sonunda da kendi­ Tanrı'nın Kendisi kutsal olduğu için onlar da kutsaldılar
ni Tanrı'nın Tekvin'inden ve Museviler'in Çıkış'mdan** (Levililer, 20:7-8); Tanrı, İbranileri birçok kavim arasından
seçmişti (Levililer, 20:26); kutsal bir kavim olmak için çok
* /etragranumtotv. Dört harften oluşan sözcük; özellikle İbranice'deki. telaffuz
edilem ez sayılan ve T anrı'nın A d ı'nın gizem li sim gesi addedilen YH W H ya küçük ve güçsüz olmalarına karşın (Çıkış, 19:16)... İsrail'in
da JH VH harfleri.
Tanrısı .tümüyle ayrıştırıcı -başlangıçta ışığı karanlıktan,
" Türkçe'ye "Çıkış" diye çevrilen " Exodus" Yahud iler'in M ısır'dan çıkarak K e­
nan iline gelişleri dem ektir, (y.n.) suyu karadan ve gündüzü geceden ayırmıştı- ve farklılaş-
18 A ytu n ç A ltın dal 19

tırıcı bir Tanrı'dır. Ve Mircea Eliade'ın da belirttiği gibi, tut; çünkü insanın bütün vazifesi budur" (Vaiz, 12:13). İs-
Yahve, diğer tanrılardan farklı olarak kendini kozmik za­ railoğulları'ndan sadece "her şeyi yapan Allah'ın işini bil­
man çevrimi içinde değil, mutlak bir başlangıcı ve sonu meleri" (Vaiz, 12:13) isteniyordu, O'nun işlerini yorumla­
olan tarihsel zaman süreci içinde ifade etmiştir.7 maları değil. Tanrı'nm işlerini yorumlamak, "Tabir Al­
Bu nedenle Yahudi'nin gündelik yaşamı Tanrı tarafın­ lah'a mahsus olduğundan" (Tekvin, 40:8) fesat sayılmak­
dan kesin olarak iki alana ayrılmıştır: İlahi alan ve haram taydı. Ve böylesi fesatlar Musevilerle Tanrı arasına nifak
alan. İsrail'in Tanrısı, Musevi yaşamının, tarihinin ve siya­ sokardı (İsaiah, 59:2). Çünkü Tanrı, Peygamber Mika'ya
setinin tek yapımcısı ve tasarımcısıydı. Bunlara ilişkin her "Yatakları üzerinde fesat düzenlerin (...) vay başına!" (Mi­
türlü insan-yapısı karar ve hüküm, Tanrı'nm Yasası'yla ka, 2:1) demişti. Yorumcu denenlerden çoğu Musevilerce
çelişmese dahi, bazen kaçınılmaz olarak O'na ters düşebi­ sahte peygamber ya da kâhin sayılıyorlardı, çünkü yo­
lirdi. Bunlar dışsal ve Seküler görüşler sayılırlardı. Bu Se­ rumları mecazi olarak gerçekleşiyor ve Tanrı'nm Inaye-
küler görüşler Kültür,8Uygarlık, Felsefe ve Sanat gibi top- ti'ni içermiyordu.9 Geleneğe göre, her 'yeni' Tanrı'nm bir
lumsal-tarihsel kategorileri içeriyorlardı. Örneğin Kültür sunusu olmalıydı, insanlığın kültürünün ya da putların
Musevi'ye Bilgi Ağacı'nı anımsatmaktaydı. İsaiah Pey- değil. Çünkü 'her şeyin bir zamanı vardı' ve bizzat Tanrı,
gamber'in de söylediği gibi. "Ve ondan artakalanı bir ilah, "Sana şimdiden yeni şeyler, bilmediğin, gizli şeyler işittir­
kendine oyma bir put yapar; ve önünde yere kapanır ve dim," (İsaiah, 48:6) diyordu.
tapınır" (İsaiah, 44:17). Musevi zorunlu olarak Tanrısı'na Oysa Pagan yaşam tarzı aşikârdır ki, sınırları kesin ola­
Tapmma'ya değil, O'na sadık kalmaya alışkındı. Öte yan­ rak belirlenmiş bölümlemeler, sonsuza dek bağlayıcı ke­
dan Kültür, doğası itibariyle insanı 'güzel'e Tapmma'ya hanetler, buyrultular ve sözde göksel düzenlemelerin bo­
çağırıyordu. İsrail Evi'nin çatısı altında teolojik ve pratik yunduruğu altında sürdürülmüyordu. Örneğin Anado­
anlamıyla Kültür'e ve başka ilişkin kavramlara yer yoktu. lu'daki Helenistik geleneğe göre, ilahilik insanlara değil,
İsrailoğulları kendi Ahit(ler)ince kutsanmışlardı, Seküler, özel yerlere ve hakkaniyet sembolü bir ilaha10 yakıştırılan
insan yapısı fikir ve idealleştirmelere gereksinimleri yok­ bir özellikti. Greko-Romenlerin Theios aner, Kutsal İnsan11
tu. Çünkü Musevilerin Yasası'na göre, "Var olan eskiden­ kavramı, fikir, ideal ve düşüncelerinde 'karizmatik olgun­
dir; ve olacak olan eskiden olmuştur; ve Allah geçmiş ola­ luğa' erişmiş insana özgüydü. Böylesi bir kişi Evren­
nı yine arıyor" (Vaiz, 3:15) denmekteydi. Geleceği araştır­ sel/Tümel İnsan, Bütün(sel), (Kâmil)-İnsan olarak tanım­
maya ve şimdiki zamana boyun eğmeye ya da geçmişe lanıyordu. Ama böylesi bir kişi bir Kadir-i Mutlak Tanrı
hayıflanmaya gerek yoktu. Her şey gibi, bunlar da anlam­ tarafından kutsanmış değildi; kendi aşılmaz nitelikleri, er­
sızdı! Çünkü Tanrı'nm yaptıklarına herhangi bir şey ekle­ demleri ve zekâsıyla kendi karizmasını 'insanlar arasında
nemez ve ondan bir şey eksiltilemezdi (Vaiz, 3:14). Muse- ve insanlarla birlikte' yaratıyordu. Onların gözlerinde ya­
vilere göre insanın yeryüzündeki görevi Kudüslü Kral şayan bir ilah olarak kültürel statüsüne kendi erişmişti.
Davud'un oğlu Vaiz'in sözlerinde özetlenmişti. "İşin sonu Theios aner Tanrı-yapısı ya da Tanrı-tarafından-gönderil-
şudur; her şey işitildi: Allah'tan kork ve O'nun emirlerini miş-irtibat-insanı değil, içgörü ve vargıları, resmen tanın­
20 A ytu n ç A ltın dal 21

mış filozoflarmkinden daha derin olan bilgileriyle kendini küler güçle özdeşleştirmekteydi. Pagan, her şeyin üzerin­
yetiştirmiş bir bilge kişiydi. Theios aner bir bakıma Empe­ de, Roma İmparatorluğu'nun sivil yurttaşıydı. Kült inan­
docles ya da "Ruhun ölümsüzlüğünün ölümsüzlere ben­ cıyla değil, Devletine ve İmparatorluğa olan bağlılığıyla
zerliğinden kaynaklandığını ve bu benzerliğin güneş, ay, tanımlanmaktaydı. Pagan, yalnızca İmparator'a tabiydi.
yıldızlar ve tüm gök-kubbe hiçbir zaman devinimsiz ola­ Musevi ise adını ve cemaat kimliğini Tanrı'yla bağlaşıklı­
rak algılanmadığı için, tanrılarla ortak olarak sergilendiği ğı içinde edinebilmekteydi. Kimliği -yani atavistik ve do­
kesintisiz hareketten oluştuğunu"12 öğreten Crotonlu Alk- ğuş alanına göre biçimlendirilmiş tapmak- Devlet-ulusal-
meon gibiydi. Ancak popüler kültür onlara kehanetler ve cılığı-İmparator'u Pontifex Maximus olarak hiyerarşinin
mucizeli eylemler yakıştırıyordu. Olasılıkla 'kehanetleri' doruğuna yerleştirmiş olan insan-yapısı Seküler mekaniz­
gerçekte 'verili vahiylere' değil, bilgi ve bilgeliğe dayalı ma tarafından değil, Tanrı tarafından verilmişti.
teşhis ve öngörülerdi. Greko-Romen gelenekte Theios aner Musevi her nasılsa Tanrı RAB tarafından kıskıvrak ya­
Gizemler'e tabi değildi; aksine Gizem denilen olgular, kalanmıştı. Bu nedenle kendisinden O'na inanç ya da
Theios aner’e tabiydi ve ancak Noolojik* birimler olarak ge- iman değil, Ad'ına bağlılık ve Yasası'na sadakat beklen­
çerliydi. mekteydi. Pagan, tanrılarla ilişkilerinde kendini özgür ve
Paganların düşünce tarzına göre her yurttaşın yaşamı serbest hissederdi; bir Tanrı tarafından bağlanmış ya da
Musevilikte olduğu gibi göze görülmeyen ve adı anılma­ tutsak kılınmış değildi. Musevi RAB'binin hizmetkârıydı;
yan bir Deus Absconditus (gizli Tanrı) tarafından yönlendi­ Pagan ise dünyanın efendisi olmak üzere doğmuştu. Pa­
rilmiş değildi. Pagan, tanrıların tam ortasında, onlarla iç ganlar uluslarını uygarlık dünyasına iletmekle yüküm­
içe yaşıyordu, oysa Musevi sadece kendi tek Tanrısı'yla lüydüler; göklerin ötesinde bir yerlerde tahtında oturan
birlikte yaşamak üzere seçilmişti. Devlet tarafından seçil­ görünmez bir Tanrı'nm dizlerinin hizasına değil.
miş ayrıcalıklı bir kişiliği olan Paganın tersine, Musevi Paganlar, büyük-toprak-sahipleriydi. Oysa toprak, İs­
kendi topraklarında sıradan bir insan olmaya mahkûmdu. rail'in Yasası'na göre RAB'be aitti (Levililer, 25:23). Atala­
Yurttaşların manevi istemlerine hizmet eden Pagan tanrı­ rının kabul ettiği Ahit nedeniyle Musevi, 'Vaadedilmış'
ların tersine, İsrail'in Tek Tanrısı dilediği an Musevilerin Topraklar'da Rab bin sözleşmeli işçisi gibiydi. İsrail Tan-
yaşamının en mahrem alanlarına bile, hükmedebiliyor ve rısı'nın Yasası'na göre Eski Ahit'in on iki kabilesi bizzat
nüfuz edebiliyordu. Rab tarafından bir araya getirilmişti. 'Birlikte ama yalnız'
Pagan tanrıları insan-yapısı imge ve idoller, Musevile­ ilkesiyle bir araya getirilmiş olmalarına karşın, bu birlikte­
rin taktığı adla, 'kötülük simgeleri'ydiler. İsrailliler için lik, paganların birliğinden farklıydı. Pagan birliğinin te­
Tanrı, insan yapısı değil, kendini yaratmış Yaşayan Hü­ melleri Tanrı-tarafmdan-yapılmış yeryüzündeki değil, ik­
kümran Tanrı'ydı. Musevi kendini (kişisel) yaşayan Tan- tisadi, siyasal, tarihsel ve toplumsal bağıntılarla kurul­
rı'yla bağlantılandırırken, Pagan kendini sahip olduğu Se- muştu. Paganlar yeryüzündeki servetleri ve buna denk
düşen seküler iktidarlarıyla birleşmişlerdi. Bu nedenle de
* Noolojik: Sadece akıl yoluyla bulunm uş, akılda var olan bilgi, (y.n.) önyargısızdılar ve tüm zenginlik ve kudret sahiplerine,
A y tunç A ltın dal

O'nunla pazarlığa oturabilecek konumda olan, yalnızca


inanç ve geleneklerine bakmaksızın kucak açıyorlardı (I.
Mac. 8:1-32). oydu. Çünkü bu dünyada barışı sağlamak uğruna bu son­
suz tartışmayı sürdürebilsin diye olağanüstü kurnazlık ve
Paganlar yabancı ülkeleri, ulusları ve tanrılarını bazen
bilgelik ile donatılmış olan tek varlık oydu! Zaten İbrani­
savaşarak, bazen de diplomatik tavizler yoluyla egemen­
ce İsrael adı, 'Tanrı'yla mücadele eden' anlamına gelmek­
likleri altına alıp sömürgeleştirirken, Museviler Tanrıla­
rından bir parça toprak edinebilmek için 'Doğru Yol'a, teydi. (Bu lakap, Kadir-i Mutlak Tanrı'yla gece boyunca
tartışan Yakub Peygamber'e bizzat Tanrı tarafından veril­
yani Teşuva'ya dönüp O'nunla daha ağır hükümler içe­
ren yeni akitler yapmak zorundaydılar. Ve Tanrı toprağı mişti.)
Musevi, ruhani önderlerince itaatiyle (teslimiyetiyle
elinden çıkarttığında, bu her zaman için daha ağır yaptı­
rımları öngörür -örneğin Tanrı bakire İsrail'in kocası ola­ değil) ve Hikmet'iyle, yani Logos'la RAB'bini hoşnut edip
O'ndan bağışlanma elde etmeye ikna edilmişti. İsrail'in
rak tanınmayı şart koşmuştu- ve baskı altında gerçekle-
şirdi. Yasası'na göre ancak Tanrı 'haksızlık, ihlal ve günahları'
bağışlayabilirdi (Çıkış, 34:7/Yerema, 31:34/ Daniel 9:9).
İsrail'in Tanrısı'nın Yasası'nda Musevi'nin religio ile
İnsan bunu yapamazdı. Bu nedenle RAB'bin kudret yeti­
değil, Tanrı'yla bağlantılı olması istenirdi. Musevi'nin
sini ve potansiyel yüceliğini kavrayabilmesi için Muse­
Ruh'a ya da genelde herhangi bir şeye inanması gerekmi­
vi'nin yüreğinin korkuyla dolu olması gerekiyordu. Onu
yordu, çünkü o, 'kendisi inançtı'.13 Musevi'nin RAB'la
Tanrı'nın huzuruna yaklaştıracak olan bir tek BU KORKU
bağlaşıklığı hiçbir zaman tapınmaya göre düzenlenmiş bir
ve BU KAVRAYIŞ'tı. Musevi kitabını ibadet etmek için
özdeşleşme sorunu sayılmıyordu.14 Musevi'nin kendini
değil, kavrayabilmek ve inceleyebilmek için okuyordu.
RAB'biyle özdeşleştirmesine izin yoktu. Bu da ona tüm
Oysa Paganlar için Zeitgeist'ı, yani zamanın ruhunu ve ze­
yeteneklerini ve zekâsını kendini RAB Tanrı'ya karşı sa­
kâsını kavrayabilmek, özel bir önem taşımaktaydı. Ne ki,
vunmada harekete geçirme olanağını veriyordu. Gerçekte
İsrailoğulları için RAB, her-yerde-mevcut'tu, her şey O'na
sıradan Musevi'yle RAB arasındaki ilişki, keskin bir ni­
aitti ve kendileri yalnızca Hikmet anlamında Logos'la do­
şancıyla hareket halindeki hedefi arasındaki ilişkiyi andır­
natılmışlardı. Dolayısıyla Musevi'nin kültürel, felsefi, sa­
maktaydı. Musevi bir anadan doğmuş olmakla Musevi,
çok kolay öfkelenen ve anında yıkıcı olabilen RAB'bin hu­ natsal ya da kültik bilgiye gereksinimi yoktu. Çünkü Tan-
rı'nm kudreti/gücü, insanlığın Sophia'sınm (Bilgi) çok
zurunda ve tapmağında tüm insanlığın keskin zekâlı avu­
ötesinde, onun ulaşabilirliğinin çok uzağmdaydı.
katı rolünü oynamakla onurlandırılmıştı. Dolayısıyla sa­
Ne ki, İsrail'in Tanrısı aynı zamanda iyicildi ve seçtiği
dık Musevi, salt insan aklı ve standartlarının tasavvur
edemeyeceği kadar yüce bir güçle mücadele ettiği için, cemaatiyle ilgilenirdi de. Musevi anlayışına göre, tüm
ulusların atası sayılan İbrahim Peygamber'den bu yana,
-Yakub gibi- Paganların Hercules'inden daha güçlü bir
kahraman olmak zorundaydı. Görevi her insanınkinden İnsanoğlu'yla Tanrı RAB arasında bir diyalog sürmektey­
daha seçkin ve derinlikliydi. RAB'be karşı önce direnecek di. İbrahim zaman zaman RAB'bi kendi görüşlerine ikna
ve bunda başarılı olmadığı takdirde, derhal uzlaşıp edebilmişti. Musa bundan da fazlasını yapmış ve Tanrı'ya
A y tu n ç A ltm d al 25
21

derece yozlaşmış uygulamalara da yöneliyordu. Essene­


rakiplerinin kendisi hakkında söylediklerini 'kabul etme­
lerin Dini Bütünlük'e ve Hakkaniyet'e yönelişi Musevi ta­
mesini' telkine cesaret edebilmişti (Sayılar, 16:15). Pagan­
rikatları arasında iç çatışmaları kışkırtarak siyasal radikal
lar için böylesi bir diyalog anlaşılmaz bir bağdı. Tanrılara
Yahudilik'in (Judaism) Peygamberce Yönetimcilik'i (Hü­
talimat vermek, ya da Tek Tanrı tarafından dayatılmış bir
kümet Etme) üzerinde belirli bir ağırlık kazandığı bir fela­
'Ahit işareti' (Sünnet) temelinde sürekli bir diyaloğu sür­
ketle sonuçlandı. Yenilen, Peygamberlere bağlı yöneticilik
dürmek, kendi hayat tarzları içinde onlar için bildik bir
konu değildi. oldu, bunun yerine Rabbilere (Öğretmen) bağlı yöneticilik
Musevi, yeryüzünde hayatta kalabilmek için Modus ortaya çıktı.
Pagan ve Musevi tartışmalarında, genelde karşıtlıklar
Operandi'sinin (çalışma tarzı) denetimini Tanrı'ya sunuyor
iki farklı kimliğin kesin düsturları arasında saflaşmıştı: İn­
ve karşılığında O'ndan bir anlaşmanın kazançlarını, bir
sancıl Olan Biziz; Çünkü Biz Romalıyız ve Seçkin ve Kut­
toprak ve korunma vaadini alıyordu. O andan itibaren
Musevi'nin hayat tarzı, Yüce Efendi'ye ait bir hanenin bir sal Olan Biziz; Çünkü Biz Musevi'yiz. Bu çatışkı, düşman­
hizmetkârı ya da mensubu gibi Tanrı'ya ait olmaktaydı. lık ve kıskançlıklar sır olmamakla birlikte, her iki tarafça
Çünkü İsrail Evi'ndeki tarzlar Devlet ya da büyük mey- da diplomatça bir anlayışla görmezden gelinip gizleniyor­
danlı, her yurttaşın fikrini söyleyebildiği site ya da polis'le- du. Ne ki, her iki 'ulus' da yeni taraftarlar kazanmak için
rin Seküler kültürlerince değil, Tanrı/RAB'bin Tıaşlangıç- var güçleriyle uğraşmaktaydılar. Ve Ortadoğu'da Pagan­
ta' yarattığı 'aile ilişkileri'yle biçimlenmekteydi. lar ve Gentileler* ile Museviler arasındaki bu diplomatlık­
Pagan yaşam tarzı ve onlara bağlı Musevi yaşam tarzı­ la gizlenmiş düşmanlık ve şiddet süregiderken, sonradan
nın ortak paydaları yoktu. Musevi'nin pagan yönetiminin Bakire Doğumu olarak adlandırılacak olay gerçekleşti. Bu,
Zeitgeist'ı karşısındaki direnişi genelde Musevi tarikatları Büyük Kral Herod'un otuz üç yıllık yönetiminin 'sondan
ve özelde radikal reformcu Zealotlarla, pasifik-kaçkmcı ikinci' yılında oldu. Isaac Newton'un da gözlemlediği gi­
Esseneler* gibi kesimler arasında geleneksel (ancak mutla­ bi, matematikçiler, gelenekte hiçbir temele dayanmaksızın
ka Kabbalistik olması gerekmeyen) Peygamber Yöneticili­ 'Bakire Doğumu'nu İ.Ö. 6 ya da 4 yılının 25 Aralık ına15ta-
ğini canlandırmanın gerekliliğini bir kez daha vurgula­ rihlendirdiler. Ve tarihçilerle Kilise Babaları sonradan bu
maktaydı. Essenelere göre, Zeitgeist gerçekte Zeit-Ohrıe- olayı Noel olarak belirlediler. A. Povvell Davies'in belirtti­
Geist, yani Adalet/Hakkaniyet Ruhu'ndan Yoksun Za- ği gibi, "... Hıristiyanlık Pagan dünyaya Kurtarıcı Tanrı
manlar'dan başka bir şeyi simgelemiyordu. Essenelerin olarak İsa'nın çıkageldiği fikrini yaydığında, bu fikir daha
eleştirel hükümleri yalnızca Paganları mahkûm etmekle önceden var olanlara, özellikle de Mithra Dini'ne dayan­
kalmıyor, aynı zamanda Ferisiler, Kâtipler ve Saddukiler maktaydı. Pagan Hıristiyanlar, İsa'nın doğum günü ola­
gibi yerleşik Musevi tarikatları arasında egemen olan son rak Mithra'nm doğum günü olan 25 Aralık'ı (kış gündö-
nümü) devralmışlardı."16

Esseneler: Çölde yaşayan, aralarına kadın alm ayan çok bağnaz bir Yahudi ta­
Gentile: R om alı ve/veya A nadolu'da yaşayan Helen kökenli kişiler (ç.n.)
rikatı (ç.n.).
A ytu n ç A ltın d al 27

Oluşundan onlarca yıl sonra çeşitli kaynaklardan der­ Meryem'den doğan çocuğun adı 'Tanrı-Bizimle' (yani,
lenerek anılaştırılan bu olay, gelecek kuşaklara şöyle akta­ Immanuel) değil, 'YHVH Selamettir' (yani, İsa) oldu.
rılacaktı: Sekizinci gün, Anne Meryem'le üvey baba Yusuf, Şeri-
at'a göre bebeği sünnet ettirmek için Tapmağa götürdüler.
İsa Tapınak'ta sünnet edildi. Böylelikle Tanrı'nm Babil
1.3. 'Ve Onun A dını Im m anuel K oyacaklar' Talmudu'na göre ilk muhtedi olan İbrahim'le yaptığı 'ah­
Yoahim ve Hanna'nın17 kızı Meryem, Nasıra Kasaba- din işaretini' (Tekvin, 17:11) edinmiş oldu.21 Sekiz günlük
sı'nda18bir marangoz olan Yakub'un oğlu Yusuf'la19nişan­ bebek İsa, böylelikle adanmış da oluyordu: "Ve Rab Mu­
lıydı. Ancak birleşmelerinden önce 'gebe olduğu anlaşıldı' sa'ya söyleyip dedi: Bütün ilk doğanları, İsrailoğulları ara­
(Matta, 1:18). Yusuf "salih bir adam olup onu âleme rüsva sında, insanda ve hayvanda bütün rahmi açanları benim
etmek istemeyerek, gizlice boşanmak niyetinde idi" (Mat­ için takdis et, o benimdir" (Çıkış, 13:1). Böylelikle Mer­
ta, 1:19). RAB müdahale ederek meleklerinden birine dü­ yem'in oğlu, İsrailoğulları'nın RAB'bine ait olmuştu.
şünde Yusuf'a görünmesini buyurdu. Melek dedi ki: "Sen Meryem'in kız kardeşi ya da kız kardeşlerinin ve dola­
Davud oğlu Yusuf, Meryem'i kendine karı olarak almak­ yısıyla da altı ya da yedi yeğeninin olup olmadığı Yeni
tan korkma; çünkü kendisine doğmuş olan Ruhülku- Ahit'te yazılı değildir. (Klopas'm karısı Meryem'in -Yu-
düs'dendir. Ve bir oğul doğuracaktır; ve onun adını İsa hanna 19:25- Meryem'in gerçek kardeşi olup olmadığı be­
koyacaksın; çünkü kavmini günahlarından kurtaracak lirlenememiştir.) Yusuf'un daha önceki evliliğinden en az
olan odur" (Matta, 1:20-21). Yusuf itaatkâr bir adamdı, altı ya da yedi evlat sahibi olmuş yaşlı bir adam olup ol­
kendine söyleneni yaptı: Meryem'i karı olarak evine aldı madığı da kayıtlı değildir. Bu iki olasılık Yeni Ahit'te be­
ama bir oğul doğurana dek onunla cinsel ilişkiden sakın­ lirtilmez, ama İsa'nın dört erkek kardeşinin adı verilir.
dı. 'Ve çocuğun adını İsa koydu' (Matta, 1:25). Böylelikle İsa'nın ayrıca en az iki ya da üç de kız kardeşi bulunmak­
Isaiah Peygamber'in kehaneti yerine gelmiş oluyordu taydı. İncil-derleyicisi Markos'dan okuyalım: "Meryem'in
(Matta, 1:23). Ve Meryem'in oğlu gelecek yüzyıllarda da oğlu ve Yakub'un, Yosef'in, Yahuda'nm ve Simun'un kar­
bu adla tanınacaktı. deşi, dülger, bu değil mi? Kız kardeşleri burada bizimle
Ancak, kehanetin yalnızca yarısının gerçekleştiği anla­ değil mi?" (Markos, 6:3) Dört İncil yazarından İkincisi,
şılmaktadır, çünkü Isaiah Peygamber'in Tanrısı, bakire­ Markos'a göre bunlar, İsa'nın gerçek erkek ve kız kardeş­
den doğacak çocuğa başka bir ad vaat etmişti. Bu ad, Im- leriydi, dördüncüsü Yuhanna'ya göreyse İsa'nın kuzenle­
manuel'di. Okuyalım: "Bunun için Rab kendisi size bir riydiler (Yuhanna, 19:25). Eğer Yuhanna'nm öne sürdüğü
alamet verecek; işte kız gebe kalacak ve bir oğul doğura­ gibi İsa'nın kuzenleriyseler, o zaman Meryem yaşamının
cak, ve onun adını Immanuel koyacak" (İsaiah, 7:14). Tan­ sonuna dek bakire ve Tanrı'nın bakire gelini olarak kalmış
rı'nin başlangıçtaki tasarımını neden değiştirip bebeğe ye­ demektir.
ni bir adı, İsa'yı20 vaat ettiği Yeni Ahit'te yazılı değildir. Muhtemeldir ki, Meryem'in kız ya da erkek kardeşi
Garip görülebilir ya da görülmeyebilir, ancak sonuçta yoktu, ama Elisabeth adında bir kuzeni olduğu kesimiıı
28
A y tu ı.ç A ltındal

Meryem'in özellikle gebelik döneminde onunla çok yakın rünmeye alışkındı. Ne ki, bakireye görünüp 'müjdeyi ver­
olduğu bize bildirilmektedir. Elisabeth'in bakire Mer­ mek', Melek Cebrail için alışılmadık bir durumdu. Belki
yem'in gebeliğini kendi ailesinden ilk öğrenen kişi olduğu Melek Cebrail bu nedenle 'müjdeyi' vermeden önce 'Baki­
da yazılıdır. re Meryem'e korkmamasını söylemiştir!
Elisabeth kırk yaşlarında olmalıydı ve Zekeriya adlı bir Elisabeth'e dönelim! Zekeriya'ya bildirilen tarihte, oğ­
kâhinle evliydi (Luka, 1:5). Elisabeth 'kısır idi' (Luka, 1:7). lu doğdu. Ona Zekeriya'nın akrabaları arasında bu adı ta­
Sara, Raşel, Rebeka ve Hanna'dan sonra Kutsal Kitap'ta şıyan kimse olmamasına karşın (Luka, 1:61) Yahya adını
adı geçen beşinci, Yeni Ahit'teki ilk kısır kadın Elisa- verdiler, çünkü Zekeriya Abiya ruhban soyunun mensu­
beth'dir. Daha önceki bütün kısır kadınlar ve kocaları gibi buydu ve Elisabeth de, Meryem'in tersine, Harun'un so-
Elisabeth ve kocası da 'Allah indinde salih' idiler (Luka, yundandı (Luka, 1:5). Yahya büyüdü, ruhça kuvvetlendi;
1:6). Bu nedenle, Zekeriya bir gün Rab'bin tapmağmday- ve İsrail'e görüneceği güne kadar çöllerde kaldı (Luka,
ken Melek Cebrail ona göründü ve dedi ki: "Korkma Ze­ 1:80). Doğru, Markos'a göre Yahya kehanet uyarınca hiç
keriya; çünkü duan işitildi, karın Elisabeth sana bir oğul mayalı içki içmedi. Yalnızca bitki ve yaban balı yedi. Hiç
doğuracak, onun adını Yahya koyacaksın. (...) Çünkü tıraş olmadı ve devetüyünden bir harmani giyip beline bir
Rabbin gözünde büyük olacak, şarap ve içki içmeyecek ve deri kuşak taktı (Markos, 1:6). Yahya atalarının geleneği
daha anasının karnından Ruhülkudüs'le dolu olacak. İsra- nedeniyle Peygamber ya da Mesih (Christ) olmaya layık
iloğullarmdan birçoğunu onların Allah'ı Rabbe döndüre­ değildi, ama aynı gelenek uyarınca bir Rahip-Yönetici ola­
cek. Babaların yüreklerini oğullara, asileri salihlerin hik­ bilirdi... Yahya bunları denemedi; onların yerine yaşamı­
metine çevirmek ve Rabbe amade bir kavim hazırlamak nı bir başka seçeneğe adadı.
üzere İlya'nın ruhu ve kudretiyle onun önünde yürüye­ Gerçekte kendisinden altı ay küçük kuzeni olan ve da­
cektir (Luka, 1:13-17)." ha sonra Tanrı'nm Oğlu diye anılan İsa'nın gelişini bildi­
İsrail'in Tanrısı daima Meleği Cebrail aracılığıyla ko­ ren ilk Vaftizci oldu. Yeni bir İstiğfar ahdinin yeni işareti
nuşurdu. Tanrı her zaman önce kocalara 'korkmamaları­ olarak suyla Vaftiz'i başlattı. Kendinden sonra Kehanet'e
nı' söyler, ardından onlara her birinin ayrıcalıklı anlamı göre, insanları selametleri için suyla değil, Ruhülkudüs ve
olan bir 'ad' ve bir 'oğul' müjdelerdi. Buradaki tek ilginç ateşle vaftiz edecek olan İsa'nın gerçek vaftizci olacağını
husus, Melek Cebrail'in Zekeriya'ya, düşünde değil, tapı­ bildirdi. Kilise, sonraları 24 Haziran gününü Vaftizci Yah­
nağın loş ışıkları arasında tütsü yaktığı sırada konuşmuş ya Günü ilan etti. Vaftizci Yahya Günü'nün arifesinde
olmasıdır. Yeni Ahit'te anlatılanlara göre altı ay sonra tüm dünya Hıristiyanlarının kentlerden çıkıp evlerindeki
Meryem'i de ziyaret eden işte yine bu Melek Cebrail'di. kötü ruhları kovalayacak şifalı sarı kantaron otunu (St.
Bu Cebrail'in bir bakireye yaptığı varsayılan kayıtlara geç­ John's wort) toplamaları istendi. (Anlamlı bir Pagan uy­
miş ilk ve son ziyaretidir. İnsanlara Tanrı'nm sözünü ilet­ gulamasıdır bu.)
mek Melek Cebrail için olağan bir olaydı. Ama Cebrail, ta­ Böylelikle, Yeni Ahit'in başlarında, bizlere iki oğul su­
bii RAB'bin talimatları üzerine, önce sıkıntılı kocalara gö­ nulmuştur. Biri Yahya (İbranice biçimiyle Johanna 'JAH-
Ü ç İsa A ytu n ç A ltın d al M

VEH esirgeyicidir' anlamına gelir), diğeri de İsa, 'JAH- bu büyüleyici 'bakire doğumu'24 olayına neden değinme
VEH selamet'dir. Jahveh Esirgeyicidir, Jahveh Selamet- gereksinimi duymadıkları da daima bir sır olarak kaldı.
tir'in yolunu açmıştır. Her iki oğul da ilk doğan Yahudi
bebeklerdir ve dolayısıyla, Yasa'ya göre her ikisi de ebe­
veynlerinin Tanrısı'na adanmışlardır. 1.4. Benzerlik Yasası Gereğince
Isa'nın annesi Meryem, imana göre ya bakiredir, ya da
Matta, kendi İncil'inde, İsa'nın soy kütüğünü İbrahim
bir parthenos, yani yine bakire, ancak 'tertip edilmiş bir
Peygamber'le başlatıp 'Mesih denilen' İsa'yla bitirir (Mat­
evliliğe rıza göstermeyip kendi eşini seçen kadın'dır. (Ba­
ta, 1:16). Matta İbrahim'den İsa'ya kırk iki kuşak saymak­
kire) kötü ya da hafifmeşrep bir kadın olduğundan değil,
tadır. Onun soyağacmda üvey baba Yusuf 'Meryem'in ko­
kendi hakkının bilincinde bir kişi' olduğu için 'evlenme­
cası' olarak verilip İsa babasının soy hattıyla değil, anası­
den anne olmuştur'.22 İsa'nın Platoncu Celsus'un İ.S.
nın adıyla kaydedilmiştir. Bu, geleneksel İbrani soyağacı
170'te ileri sürdüğü gibi,23 büyüsünü Mısır'da öğrenmiş
kurgusunu bozduğu için alışılmadık bir işlemdir. Her iki
küstah bir şarlatan olup olmadığı çok önemli değildir. Di­
ebeveynin, Meryem ve Yusuf'un Matta yorumunda birer
ğer bir anlatımla Meryem'in Bakire olup olmadığı, ya da
kuşak işgal etmeleri de alışılagelmiş bir uygulama değil­
İsa nın göz boyayıcı olup olmadığı konumuz itibariyle bu
dir. Matta bu kırk iki kuşağı, her biri on dörder kuşak içe­
incelemede üzerinde durulmayacak hususlardır. Çünkü;
ren üç başlık halinde toplamıştır. Matta, Meryem ve Yu­
en kestirme deyişle 'Bakire Annelik' yakıştırması Hıristi­
suf'u dahil etmekle on dördüncü kuşağı İsa'ya yakıştır­
yanlık'tan çok önce, tüm Hindistan, Mezopotamya ve Or­
mıştı. Öte yandan, Luka İsa'nın soyağacını Adem'e ve
tadoğu'da bilinen bir olguydu. Örneğin; Buda, Sokrates,
O'ndan da tabii Tanrı'ya iletmişti. Luka İncili'nde
Eflatun ve Büyük İskender de halk söylencesine göre 'Ba­
Tann'dan İsa'ya yetmiş yedi kuşak sayılmıştı (gerçekte bu
kire Anne'den doğmuşlardı!
birkaç bin yıldan fazla tutmamaktadır).
Benzer şekilde, tarihsel İsa denilen de fazla önemli de­
Matta İbrahim Peygamber'den Davut Peygamber'e on
ğildir. Tarihsel İsa ilahiyatçı ve tarihçiler için bir çeşit 'in­
dört kuşak saymıştı. Ve Luka, Tann'dan İsa'ya yetmiş ye­
celenecek vak'a' iken mitolojik İsa, kendine inananlar di kuşak saymaktaydı. Cemaatin başındaki yöneticilere
için nihai gerçeklik olarak kalmıştır. Nesnel bir inceleme
iletilen mesaj, Davut Peygamber'in adının sayısal değeri­
için, tanımlarımıza perspektif kazandırabilecek tek İsa
nin İsa'nın kuşak değeriyle özdeşleştirilmesiydi. Matta ve
portresi, Yeni Ahit'teki Mesih'tir. Bu portrenin tarihi ger­
Luka, İsa'yı on dördüncü kuşağa yerleştirmekle, bilgelere
çekliğinin olup olmaması bizi ilgilendirmemektedir.
ve söz sahibi diğer cemaat yöneticilerine sıradan bilginin
Çünkü, Hıristiyan dünyası sadece ve sadece Yeni Ahit'te
ötesinde malzeme sağlamaktaydılar. Yetmiş yedi, yedi ar­
okuduğu Mesih'e bağlılık duymaktadır. Tarihsel Me­
tı yediye bölündüğünde, on dörde eşitlenir ve kırk iki ku­
sih'e değil.
şak üç kez on dört başlık altında (3x14) toplandığında Da­
Geleceğin Mesih ve Tanrısı'nm yeryüzündeki yaşamı
vut Peygamber'in adının sayısal değerine gönderme yap­
işte böyle başladı. Ve diğer iki İncil yazarının, İncillerinde
n
A y tu n ç A ltm d al

maktadır, böylelikle Mesih denen İsa'yı gizlice onun soyu­ ona dedi: Ey oğul, neden bize böyle ettin? İşte babanla ben
na bağlar. Bu soyağacı aktarımı, geleceğin tanrısını aynı yüreğimiz çok sıkılarak seni aradık. Onlara dedi: Neden
zamanda Yahudi Peygamberi İsaiah'nm kehanetine de beni aradınız? Bilmiyor mu idiniz ki, benim için Babamın
bağlamaktaydı. Her iki İncil yazarının attığı ilk adımlar, evinde bulunmak gerekti? Onlar ise kendilerine söylediği
bu kehanetin gerçekleştirilmesi bağlamında zorunluydu.
sözü anlamadılar." (Luka, 2:48-50)
Uvey baba Yusuf'un Luka yorumunda bağımsız bir kuşak Eğer, İsa bu öğretmenlerle annesiyle konuştuğu tarzda
sayılmayıp dıştalanması da kayda değer. Matta yorumun­ konuştuysa, bu anlatım tarzı hazır bulunanları etkilemek­
da bu kuşak boşluğunu, inanca göre İsa üzerinde hiçbir ten çok tedirgin etmiştir. Çünkü Tanrı'nın tekil olarak 'Ba­
'emeği' olmayan Yusuf'u ayrı bir kuşak olarak saptarken, bam' biçiminde nitelendirilmesi Museviler arasında alışıl­
elinde yeterli sayıda kuşak bulunan Luka'nm ona hiç ge­ madık bir uygulama idi; Baba figürü olarak tanrı gelenek­
reksinimi olmamıştı.
sel olarak 'Babam' biçiminde değil, 'Babamız' olarak ta­
Sayısal değerlere ilişkin konular, sonraki yüzyıllarda nımlanırdı. Yine geleneksel olarak Tapınak RAB'bin ika­
Gnostik tarikatlar, gizli ya da Rafızi denen dernekler, met ettiği yerdi. RAB, 'Babamın evinde' oturmuyordu.
Okültistler ve Ezoteristlerce Operasyonel ve Spekülatif Eğer bu olay Luka'nm uydurduğu bir ekleme değilse, o
olarak kullanılagelecektir. Bu değerler karmaşık cin kov­ zaman taşıdığı anlam, önemlidir. Böylesi bir niteleme da­
ma dualarının çeşitli biçimlerini ifadelendirmenin yanı sı­ ha on iki yaşındayken "Hepimizin babası bir değil mi? Bi­
ra, simgeciliğin tılsım gizemlerine ve karmaşıklığına içkin zi bir Allah yaratmadı mı?" (Mal. 2:10) diyen gelenekten
bir sayısal nitelik kazandırmada da temel kabul edilecek­ açıkça kopmuş bir İsa'ya işaret etmektedir. Daha sonrala­
ti. Şu ünlü 'kutsal' on dört sayısı için bu kadar yeter sanı­ rı, bilindiği gibi, İsa otuz yaşlarına geldiğinde de, Yahudi-
rım!
lerin 'Tanrımız' nitelemesi geleneğini yadsıyarak Tanrı'yı
Isa Mesih'in çocukluğuna dair ayrıntılı bilgi yoktur. 'Tanrım' olarak adlandıracaktır. Kimi durumlarda bazı
Ancak ilginç bir olay aktarılmıştır (Luka, 2:41-51): peygamberlerin Habakkuk'ta yapıldığı üzere (3:18-19)
İsa on iki yaşındayken, ailesiyle birlikte her yıl Yeruşa- Tanrı'yı 'Kurtarıcım' ya da 'Yehova, Rab, benim kuvve-
lim'de (Kudüs) kutlanan Fısıh bayramından eve dönüşte timdir' şeklinde nitelemelerine cevaz olsa da, 'Tanrımız'm
üç gün kaybolmuştu. Yusuf'la Meryem onu her yerde ara­ 'Tanrım' biçiminde tekilleştirilmesi, Tanrı'nın İnsan-Ben-
mışlar, ama bulamamışlardı. Uç gün sonra, Tapmağın av­ liği'nde özelleştirilmesi sayılmaktaydı ve kesin olarak ya­
lusunda, yaşlılarla konuşurken gördüler onu. Luka bu saklanmıştı. Çünkü Musevi peygamberi Mika'nm da be­
yaşlı Yahudi muallimlerin (Hahamlar) on iki yaşındaki lirttiği gibi, "Çünkü bütün kavimler, her biri kendi ilahı­
çocuk Isa'nın sorduğu sorular ve verdiği yanıtlardan çok nın ismiyle yürüyor; biz de daima ve ebediyen Allahımız
etkilendiklerini belirtmektedir. Bu muallimlerin gerçekten RABBİN ismiyle yürürüz" (Mika, 4:5) denmişti. Tanrılar
etkilendikleri mi, yoksa tedirgin mi oldukları, İsa ile anne­ ve Ruhlar arasında yaşayan ve bazen onlar tarafından yar­
si Meryem arasındaki şu konuşmadan izlenebilir. Luka dıma ç'ağrılan Paganın tersine, Yargıç Tanrı RAB, Musevi-
şöyle yazıyor: "Onu gördükleri zaman, şaştılar ve anası lerin arasında yaşayan İlahi Güçtü. ("Çünkü ben Allahım
11 Ü ç İsa A ytu n ç A ltın dal

ve insan değilim; senin ortanda olan Kuddüsüm") (Hoşea, onu Mesih yapmaya yetmiyordu. Bu nedenledir ki sonra­
11:9). Yaşayan Yargıç-Tanrı, İsrail'in RAB'bi bütün Muse- dan, başı kesilmek üzere Herod tarafından kapatıldığı ha­
vilerin arasındaydı, hiçbir Musevi'nin özel mülkiyeti al­ pishaneden Yahya kendini beklenen Mesih olarak görüp
tında ya da evinde değildi. görmediğini anlamak üzere ona haberciler gönderecektir.
Tanrı, Yeni Ahit boyunca, Eski Ahit'in tersine yalnızca İsa bu hayati soruyu son derece belirsizce yanıtlar. Ger­
bir kez konuşur. Bu da İsa'nın kuzeni Yahya tarafından çekte İsa, Musevi cemaatini yöneten ve yönlendiren söz
vaftiz edilişi sırasında gerçekleşir. İncil yazarı Yuhan- sahibi kişiler tarafından çağrılmış ve onaylanmış değildi
na nın söylediği gibi Vaftizci Yahya'nın mı onu herkes gi­ (hatta-ç.) onlar tarafından yetersiz bulunmuştu!
bi vaftiz olmaya çağırdığı, yoksa Matta, Luka ve Mar- İsa'nın nasıl doğduğu ya da Tanrı'nm beklenen Mesih'i
kos'ta gösterdiği üzere İsa'nın mı kendini Yahya tarafın­ olarak nasıl onaylandığının üzerinde çok fazla durmaya
dan vaftiz edilmeye davet ettiği açık değildir. Matta, değmez. Kuşkusuz Nasıralı İsa, Musevilerin beklediği bir
İsa nın vaftizini şöyle betimler: "Ve İsa vaftiz olup hemen ve tek Mesih değildi. Çünkü Mesih ideali İsa'dan onlarca
sudan çıktı; ve işte, gökler açıldı, ve Allahın ruhunun gü­ yıl önce Essene Kümran tarikatının biçimlendirdiği esra­
vercin gibi inip üzerine geldiğini gördü; ve işte, göklerden rengiz bir Hak Belleticisi'ne (imgesi-ç.) daha fazla uymak­
bir ses dedi: Sevgili Oğlum budur, ondan razıyım" (Mat­ tadır.25
ta, 3:16-17). Tanrı bundan sonra İsa dahil kimseyle konuş­ İsa'nın yaptığı söylenen mucizeler de fazla önemli de­
madı ve İsa ve havarileri ibadet etmek üzere dağa çıktık­ ğildir. Yeni Ahit derleyicilerinin kendisine yakıştırdığı
larında bir buluttan gelen 'ses'in aynı mesajı tekrar etme­ tüm o mucize ve işaretleri gerçekten yarattığı konusunda
si dışında hiç emir ya da talimat vermedi. İsa bu nedenle kesinleşmiş hiçbir kanıt yoktur. Doğru olduklarına inanıl-
"Allah Ruhtur ve ona tapmanlarm ruhta ve hakikatte ta­ salar bile, bu olaylar Eklesiastikus kitabında insana kalan
pınmaları gerekir" demiştir (Yuhanna, 4:24). tek önemli şeyin 'Bütünsel Görev'i olduğunu açıkça belir­
Anlaşıldığı kadarıyla İsa sıradan bir Musevi gibi gelip ten ruhani önderin terminolojisiyle söylersek, önemsiz ve
vaftiz olmuştur. Yahya: "Ben onu bilmezdim" der (Yu­ 'anlamsız'dır. İsa'nın 'Bütünsel Görev' karşısındaki tefsiri
hanna, 1:31). Ve İsa, vaftiz edildiği sahilden, sonradan konumu İsa'nın misyonunun somut doğasını belirlemek­
Yahya'nın doğrulayacağı üzere mecazi anlamda tüm in­ tedir. İsa, cemaate açıkça ilan ettiği içindir ki, 'Bütünsel
sanlar ve özelde tüm Museviler için kullanılan bir unvan Görevi'nin ne olduğu bilinmektedir. İsa görevi itibariyle
olan Tanrı'nm Oğlu olmak sıfatını alarak ayrılmıştır (Yu­ Yasa ve peygamberleri ilga etmek için değil, tamamlamak
hanna, 1:34). Tekvin'de şöyle denilir: "Ve vaki oldu ki, için geldiğini söylemiştir (Matta, 5:17). Ama İsa'nın konu­
toprağm yüzü üzerinde adamlar çoğalmaya başladı ve mu nedir? İsa'nın tefsiri konumu parametrik olarak İncil
onların kızları doğduğu zaman Allah'ın oğulları insanın yazarlarının nihai gerçeklik kabul edip sonraki kuşaklara
kızlarının güzel olduklarını gördüler ve seçtiklerinden aktardıklarından değil, tersine Musevilerin düşmanca sa­
kendilerine karılar aldılar" (Tekvin, 6:1-3). Dolayısıyla bir yıp ret Ve inkâr ettiklerinden çıkarsanabilir.
Musevi erkeği olarak İsa da bir Tanrı Oğlu'ydu ama bu Bu yaklaşım İsa'nın çabalarmdaki entelektüel koıuımu-
A y tu n ç A ltın d al ''

nu aydınlatmaktadır. Başvurduğu yöntem, yetke ve öğre­ tır' (soyağacı hatırlanmalıdır); ama Tanrı ve Ruh olarak
tisi entelektüel konumunu saptamanın ilk üç parametresi­ İsa Mesih 'İnsanın suretinde yaratılmıştır'. Her iki durum­
ni verirken kuşağının tutumundan da dördüncüyü sapta­ da da İsa'nın yaratılışı Benzerlik Yasası'na tabi kılınmıştır.
mak, olasıdır.
Bu, bir gizden çok, mantıksal yanılgıdır.
Kuşkusuz ki Musevi yaşlıları meclisi Sanhédrin, yöne­ Ölümlü ve Musevilere göre sıradan bir insanın Yaratı-
timini ve yetkesini reddetmiş ve sınama sonucunda öğre­ cı'yla böylesine bağlantılandırılması, Pagan-Helenistik
tisini zararlı bulmuştur. Ve kendi kuşağının yaptığı çağrı 'İnsan-benzerliğinde yaratılmış Ruh' idealizasyonunu
karşısındaki tutumu da olumsuzdur. Dolayısıyla, dört te­ tam bir biçimde yansıtmaktadır. Bu paradigma Pagan re-
mel değişmez üzerinde kendi halkı tarafından hemen tü­ ligio'suna ve tanrıların Modus Operandi'sine (işleyiş tar­
müyle reddedilen bir İsa /Mesih, kendisini reddedenlerin zı) gayet iyi uymakla birlikte, Musevi Şeriatı'na yabancı,
Yasası'm icaplarını yerine getirmek iddiasıyla ortaya çık­ seküler bir iddiadır. Konumu, İsa'yı doğal olarak Pagan­
maktaydı. Ve İncil yazarlarının sözünü ettiği sözümona lar ve Gentileler için (Koloselilere Mektup, 2:9'da betim­
binlerce izleyici, son anlarında yanında değillerdi. Ve lendiği üzere) çok kabul edilebilir bir 'insan bedeninde ya­
mahkûmiyetinin arifesinde yalnızca Yahuda değil, kendi­ şayan İlah', yapmıştır. Ancak, konumsal iddiaları onu
sinin Mesih olduğunu ilk söyleyen Şimun Petrus da onu Musevilerin gözünde bir Sebt-bozguncusu* ve bir kâfir
inkâr etmiştir. İsa'nın başına gelen, "Peygamberler ne ka­
haline getirmiştir.
dar onları çağırdılarsa onlardan o kadar uzağa gittiler" 'Tanrı suretinde yaratılmış' İnsan olarak İsa, (kendi da­
(Hoşea, 11:2) diyen Tann'nın da başına gelendir.
hil) birey olarak Musevi'yi İsrail Hanesi'nden farklılaştır­
Isa'nın iddialarının ne olduğu da iyi bilinmektedir: makla, konumunu Sekülerleştirmiştir. Ve 'İnsan suretinde
a) İsa onaylanmış Mesih'tir. yaratılmış' Tanrı olarak İsa, yetkeyi (otoriteyi) Yasa'dan
b) Isa Tann'nın bir ve tek Oğludur ve bununla bağlan­ ayırarak Bütünsel Görev'ini (Misyon) kutsal kılmıştır.
tılı olarak da, Tanrı'dır. İsa'nın tefsiri konumu Bütünsel Görevi'ni belirlemek­
c) Tanrı Ruh'tur. tedir. İncil'de anlatılan konumu (Position) Benzerlik Yasa­
sı uyarınca onu Sekülerleşmiş bir Musevi haline getirmiş­
Bu alışılmadık iddialar bir araya getirildiklerinde, aynı tir. Bir Musevi olarak İsa, İncil'e göre ilahi ve kutsanmış­
anda Mesih İsa, Tanrı ve Ruh'u vermektedir. Bu durum­ tır. İlahiliği sonradaitgamanı değiştirilerek görevine (mis­
dan kaynaklanan sorun yalnızca onun gerçekten Tanrı yon) eklemlenmiş ve 'İnsan suretinde yaratılmış'
olup olmadığı değildir; sorun İsa'nın insanın suretinde Ruhülkudüs olarak onu idealize ettirmiştir.
yaratılmış olmasıdır (Pavlus'un Filipinlere Mektubu, 2:2- İsa'nın görevi karşısındaki konumu, Tann'nın kendi
11.) Bu, Tann'nın Kendi'ni insanın suretinde yarattığı an­ görevi yaratıcılık karşısındaki konumuna fazlasıyla ben­
lamına gelir. Oysa Yasa'ya göre 'İnsan Tann'nın suretinde zer. Zaten insanlar Yaratıcılık (görevi) sayesinde Tann'nın
yaratılmıştır'. İsa'nın sürekli-kılınmış konumu bu ikilem­
* Sebt: Y ahudiler için kutsal gün. Yahudi Şeriatı'nın en önem li yasaklar günü.
de yatar. İnsan olarak İsa 'Tann'nın suretinde yaratılmış­
(y.n.)
38
V
A ytu n ç A ltm d al

farkına varmışlardır. Ve Tanrı dahi, insan tarafından red­


kan Pagan ve Gentileler kendilerini bu paradigmatik 'İn­
dedilmiştir. Adem'in Tanrı'nm ilk buyruğuna boyun eğ­
san benzerinde yaratılmış Ruh'ta yeniden yaratabilmişler-
meyi reddettiği ve kendisini kutsamasına karşın ona şük­
dir. Zamanla İsa'nın adı Acı-Çeken İnsan'la anlamdaş ha­
ran sunmadığı anımsanmalıdır. İsrail'in Tanrısı da, seçtiği
le gelmiş ve giderek sınıfsal ve ulusal ayrım ve engelleri
halk tarafından birkaç kez reddedilmiştir.
aşarak nihai bağışlanma ve bireysel selametle özdeşleşme
İsa 'Bab/Kapı' olduğunu söylemişti. Evet, bir 'birim'
zeminini oluşturmuştur.
olarak tekilleşmiş-Tanrı birimindeki çağdaş (Seküler) Pa­
Musevilik gibi, son derece kendine-yeterli ve kendine-
gan ideoloji kavramı dine bu Kapı'dan girmiştir. Ve Mu­
işleyen, içe-kapanık bir ulusa çağdaş ve evrensel unsurla­
sevi 'Tek Tanrı altında Tek sınıflı toplum' ütopyası da ay­
rı, standartları ve değerleri kabul ettirme yolundaki art ni­
nı kapıdan dışarı çıkmış ve öbür çok-sınıflı devlet toplum-
yetsiz, adanmış çabaları günübirlik yaşayan İnsan'a karşı
larının tarihine karışarak, felsefi Hıristiyanlık Tanrısı kav­
İdeal İnsan tipi olarak ortaya çıkarmış ve bu simgeyi Za­
ramının yapılanışında işte bu 'yeni gelen'le (ideoloji) bağ-
manın Ruhu olarak tescil ettirerek anısını o günden bugü­
lantılanmıştır.26 Museviliğe böylece giren bu ideolojik un­
ne taşımıştır.
sur, sonradan Hahamların yöneticiliğini yaptığı Musevi­
İsa yaratıcı düşünebilen bir insandı, güncel siyasayı ve
lik olarak adlandırılacaktır.27 İdeolojinin sınıflandırma te­
ona ilişkin fikirleri biliyordu. 'Entelektüel yanıyla Seküler-
melinde ve Devletçe temsil edilerek içselleştirilmesi, ya­
leşmiş' Musevi olarak Tek-Tanrıcılıkta liberal bakışın ön­
bancı bir unsur olmakla birlikte peygamberlerin egemen­
cüsü olmuştu. Ve görevi sırasında ve sağlığında şakirtleri
liğini köktenci bir biçimde sona erdirmiş ve politik şahsi­
tarafından kutsal kabul edilen ilk Musevi'ydi. Seküler
yetlere ve Hahamlara yolu açmıştır. Adlarıyla belgelenen
kutsallık çağının onunla başlamasına şaşmamak gerek.
ilk hahamların Yahudilerin gündelik hayatına girişlerinin
Haham Ignaz Maybaum'un işaret ettiği gibi: "Antikite se­
Isa'nın çarmıha gerilişini izleyen onyıllara denk düşmesi,
küler bir yaşamı tanıma'zdı. Onu yaratan Hıristiyan inan­
bir rastlantı değildir.28
cı oldu."29 Evet, Seküler yaşam Hıristiyanlık'la değil, biz­
İsa ne yazık ki Yahveh tarafından ölümsüzleştirilmiş
zat İsa'yla birlikte başlamıştır. İsa ilk Sekülerleşmiş Muse­
değildir; ama sonraki kuşakların belleğinde 'İnsan benze­
vi'dir. Spinoza'dan önce, İsa vardır. Batı uygarlığını sekü-
rinde yaratılmış Ruh' olarak kendi kendini ölümsüzleştir-
lere açan kapının anahtarı budur. HollandalI ilahiyatçı
miştir. Özsaygısı ve özelleştiriciliği olan dürüst ve titiz bir
Arend T. Van Leeuvven, seküler hayatı 'tebdil-kıyafet Hı­
genç adam olan İsa, kuşkusuz takdire değer bir bireycilik
ristiyanlık'30 olarak nitelendirmişti. Simgesel söylemde,
öncüsü ve bir medeni cesaret simgesidir. Bir Musevi Soc-
eğer İsa'nın sağ elinde 'Kutsal' var idiyse, 'Seküler' de sol
ratesi'nden çok daha fazladır. Bütünsel Görevi'ni (mis­
elindeydi, denilebilir.
yon) yerine getirmek için çarmıha gerilişi ve unutulmaz
Roland ve Pury, Kierkegaard, Kari Barth, Emil Brunner
ıstırapları insanları fazlasıyla etkilemiştir ve onu her za­
vd.31 ünlü ilahiyatçılarca eleştirilen Sekülerleştirme süreci­
man var olan kurumsallaşmış Zeitgeist'ın örnek bir simge­
nin kökleri, on sekizinci yüzyılın Devlet-destekli ve Kilise-
si mertebesine yükseltmiştir. Daha sonra, Tanrı'dan kor­
onaylı sekülerizminde yatmaktadır. Yine de, tuhaftır ki,
40

Hıristiyanlık alanındaki, dinsel ya da Kilise kutsallık


yaratıcılarının çoğu, gerçekte seküler dindarlardı. Bu
uzun liste Havariler, Kilise Babaları ve öğretmenlerle baş­
layarak "Les rares points lumineux du Moyen Age éma­
nant de laies* (Pierre Waldo, François d'Assisi.. .)"32ile Or-
taçağ'a ulaşır. Calvin, Farel, Th. De Beze, Zinzendorf, Ge­
orge Fox, William Booth, George Williams, C. Finney, D.L.
Moody, Hudson Taylor, William Carey, A. Judson, Sad-
hou Sundar Sigh, Dr. P. De Benôit, Rees Havell33 ve Opus İkinci Bölüm
Dei gibi 'Seküler/Laik' örgütler bir yana, yüzlerce papaz,
papa ve azizle son bulur. Aziz Ignatius Loyola'nın (ö. İSA: "TANRI - BİZİM LE" Mİ?
1556) bir İspanyol askeri olduğunu ve Cizvit tarikatını
kurduğunu belirtelim. Laik-seküler 'kutsayıcılar' ve Evan-
jelistler hep vardır ve halen de vardırlar. Seküler unsurla­
rın kutsal'a (alanına-ç.) katkıları olmasaydı, Hıristiyanlı­
ğın Ekümenik** perspektifleri ve misyonları çökerdi.34Gü­
nümüzde Katolik Kilisesi'nin çift yönlü Bütünsel Göre-
vi'nin (Misyon) Hıristiyan olmayan halkların İncil'e kaza­
nılması ile bir zamanlar Hıristiyanlaştırılmış ama günü­
müzde yeniden Paganlaşmış olan Avrupa'nın bu, 'soy­
suzlaşmadan' kurtarılması için yeniden İncil'e döndürül­
mesi faaliyetleriyle özdeşleştirilmiş olması rastlantı değil­
dir.

* O rtaçağ'ın laiklerden kaynaklanan ender aydınlık noktaları (ç n.).


” Ekümenik-, Evrensel anlam a gelen K atolik kavram ından farklı olarak, H ıris­
tiyanların Evrenselliği demektir. H ıristiyanların yaşadıkları her yer anlam ı­
na da gelir (y.n.).
İSA: "TA N RI BİZİM LE" Mİ?

"S a n a s ö y le y e n b en , o y u m " .

İsa-Yuhanna, 4:26

2.1. İsa'nın Öne Sürdüğü D ışsal, Seküler İddialar

İyi ama, dışsal, Seküler iddia ne demektir? William A.


Christian, Doctrines of Religious Communities'de (A Philosop­
hical Study) 'Seküler iddianın, başarının herhangi bir din­
sel cemaatin ayırt edici standartlarına göre ölçümlenmedi-
ği bir soruşturma sırasında gündeme gelen bir iddia1 ol­
duğunu gözlemlemiştir. Dışsal iddia konusundaysa, 'her­
hangi bir dinsel cemaatin ayırt edici öğretilerine dayan­
mayan, yabancı bir iddia, bu durumda Seküler, dışsal bir
iddia sayılır'2 demekteydi.
Bunun sonucu olarak, burada ve bu kitap boyunca 'se­
küler iddia' deyimini şöyle yorumluyorum: Seküler bir id­
dia, doğası itibariyle dışsal olup, herhangi bir verili dine göre
kendini örgütlemiş bir Cemaatin 'Ruhani Yönetiminin' dogma­
tikleşmiş veçhelerini ortadan kaldırmak amacıyla konulmuş bi­
reysel şerh(-ler)dir.
Bu tanıma uygun olarak, Isa'nın sıra dışı tarzda seçilip
yeniden düzenlenmiş (4x6) başlık halinde gruplandırılan
yabancı Seküler iddiaları aşağıda sıralanmıştır. Bu örnek­
ler bir önceki kesimde (1.4) betimlendiği şekliyle İsa'yı
kavramsallaştıran göstergeler olarak sunulmaktadırlar.
Sayıları çok daha fazla olmakla birlikte, bu seçme iddialar

43
A ytu n ç A ltın d al I 1'

Yahudi Cemaati'nin ayırt edici standartlarına göre kabul nim sözümü tutarsa, ebediyen ölümü tatmayacaktır, di­
edilmesi mümkün olmayan 'dışsal şerh' ve 'yollar'dan ba­ yorsun. Yoksa sen babamız İbrahim'den büyük müsün? O
zılarıdır. öldü; peygamberler de öldüler; sen kendini kim sayıyor­
sun?
I. İsa'nın kullandığı yöntem 'e dair İsa cevap verdi: Eğer ben kendimi taziz edersem, be­
nim izzetim hiçtir; beni taziz eden Babam'dır; siz O Al-
a) İsa dedi: Yol ve hakikat ve hayat benim; ben vasıta lah'ımızdır dersiniz ve onu bilmezsiniz; fakat ben onu. bi­
olmadıkça Baba'ya kimse gelmez. (Yuhanna, 14:6) lirim ve sözünü tutarım. Babanız İbrahim benim günümü
b) Isa dedi: Siz beni seçmediniz, ben sizi seçtim» (Yu­ göreceği için mesrur oldu; gördü ve sevindi.
hanna, 15:16) Bunun için Yahudiler ona dediler: Henüz elli yaşında
c) Filipus dedi: Ya Rab, Baba'yı bize göster ve bize o değilsin, İbrahim'i de gördün mü?
yeter. İsa ona dedi: Bu kadar zaman sizin ile berabe­ İsa onlara dedi: Doğrusu ve doğrusu size derim; İbra­
rim de beni tanımadın mı ey Filipus? Beni görmüş him olmadan önce ben varım.
olan Baba'yı görmüş olur; sen nasıl Baba'yı bize gös­ O zaman üzerine atmak için taşlar kaldırdılar, fakat İsa
ter diyorsun? İman etmiyor musun ki, ben Baha'da­ gizlendi ve mabetten çıktı. (Yuhanna, 8:47-59)
yım, Baba da bendedir? (Yuhanna, 14:8-10)
d) Isa cevap verip ona dedi: Kim beni severse sözümü
II. Uyguladığı yetkeye dair
tutar. (Yuhanna, 14:23)
e) Isa dedi: Çünkü dünyaya hükmetmeye gelmedim, a) İsa bu şeyleri söyledi ve gözlerini göğe kaldırıp de­
ama dünyayı kurtarmaya geldim. (Yuhanna, 12:47) di: Ey Baba, saat geldi; Oğlunu taziz eyle ki, Oğul se­
f) İsa dedi: Allah'tan olan, Allah'ın sözlerini dinler; ni taziz etsin; nitekim ona bütün beşer üzerine hâki­
onun için siz dinlemiyorsunuz, çünkü Allah'tan de­ miyet verdin, ta ki, ona verdiğin kimselerin hepsine
ğilsiniz. ebedi hayat versin. Ebedi hayat da şu ki, seni, yalnız
gerçek Allah'ı ve gönderdiğin İsa Mesih'i bilsinler.
Yahudiler cevap verip ona dediler: Sen Samiriyelisin ve
Yapmak üzere bana verdiğin işi başarıp seni yer
sende cin var, dediğimiz doğru değil mi?
üzerinde taziz ettim. Ve ey Baba, dünya olmadan
İsa cevap verdi: Bende cin yoktur; fakat Baba'ma hür­
önce senin nezdinde bende olan izzetle beni nezdiıı-
met ederim ve siz beni tahkir ediyorsunuz. Fakat ben ken­
de taziz eyle (Yuhanna, 17:1-5).
di izzetimi aramıyorum; arayan ve hükmeden biri vardır.
b) İsa dedi: Ey adil Baba, dünya seni bilmedi, ben isi1
Doğrusu ve doğrusu size derim: Eğer bir kimse benim sö­ seni bildim; bunlar da beni sen gönderdiğini bildi
zümü tutarsa ebediyen ölüm görmeyecektir.
ler. Bana olan sevgin onlarda olsun, ben de onlardan
Yahudiler ona dediler: Şimdi bildik ki sende cin vardır; olayım diye senin ismini onlara bildirdim ve bildin1
İbrahim öldü, peygamberler de ve sen: Eğer bir kimse be­
ceğim (Yuhanna, 17:25-26).
A y tu n ç A ltın dal ■17
I(>

c) Isa ona dedi: Kıymet ve hayat benim; bana iman karşı, gelin kaynanasına karşı olacaklar (Luka,
eden ölmüş olsa da, yaşar; ve kim yaşar ve bana 12:51-53).
iman ederse, ebediyen ölmez (Yuhanna, 11:25-26). c) Kıyamet yoktur diyen Sadukiler o gün İsa'ya gelip
d) İsa dedi: Bunun için Baba beni sever; çünkü ben ca­ bir soru sordular. Fakat İsa cevap verip onlara de­
nımı veririm, ta ki, onu tekrar alayım. Onu benden di: Siz kitapları ve Allah'ın kudretini bilmediğiniz­
kimse almaz; fakat onu kendiliğimden veririm. Onu den saptırıyorsunuz; zira kıyamette onlar ne evle­
vermeye kudretim var; ve onu yine almaya kudre­ nirler ne de kocaya verilirler, ancak gökte olan me­
tim vardır (Yuhanna, 10:17-18). lekler gibidirler. Fakat ölülerden kıyam hakkında
e) Fakat İsa onlara cevap verdi: Babam şimdiye kadar Allah tarafından size: 'Ben İbrahim'in Allah'ı, İs-
işlemektedir; ben de işliyorum, imdi bundan dolayı hak'm Allah'ı ve Yakub'un Allah'ıyım' diye söyle­
Yahudiler onu öldürmeye daha ziyade çalışıyorlar­ nen sözü okumadınız mı? Allah ölülerin Allah'ı de­
dı, çünkü yalnız Sebt gününü bozmakla kalmadı, fa­ ğil, ancak yaşayanların Allah'ıdır. Ve halk bunu işi­
kat Allah kendi Babası idiğini söyleyerek kendisini tince, onun öğretişine çok şaştılar (Matta, 22:23-33).
Allah'a müsavi kıldı (Yuhanna, 5:17-18). d) İsa onlara dedi: Doğrusu size derim; Vergi mülte­
f) Onların imanını görerek İsa: Ey adam, günahların zimleri ve fahişeler Allah'ın melekûtuna sizden ön­
sana bağışlandı, dedi. Yazıcılar ve Ferisiler: Küfür ce giriyorlar (Matta, 21:31).
söyleyen bu adam kimdir? Allah'tan başka kim gü­ e) İsa dedi: Bundan dolayı size derim, Allah'ın mele-
nahları bağışlayabilir, diye düşünmeye başladılar kûtu sizden alınacak ve onun meyvelerini yetiştire­
(İsa Ferisilere:) Fakat İnsanoğlu'nun yeryüzünde cek bir millete verilecektir (Matta, 21:43).
günahları bağışlamaya yetkili olduğunu bilesiniz f) O zaman İsa halka ve şakirtlerine söyleyip dedi: Ya­
(Luka, 5:20-24). zıcılar ve Ferisiler Musa'nın kürsüsünde otururlar;
bundan dolayı size söyledikleri bütün şeyleri yapın
ve tutun; fakat onların işlerine göre yapmayın; çün­
III. Öğretilerine dair
kü söylerler ve yapmazlar... Bunun için işte, size
a) Isa dedi: Ve size diyorum: Kim beni insanların peygamberler, hikmetli adamlar ve yazıcılar gönde­
önünde ikrar ederse, İnsanoğlu da onu Allah'ın me­ riyorum (Matta 23:1-3, 34).
lekleri önünde ikrar edecektir (Luka, 12:8).
b) İsa dedi: Dünyaya selamet getirmeye mi geldim sa­ IV. K uşağa (Nesil) dair:
nıyorsunuz? Size derim ki: Hayır! Fakat daha doğ­
rusu ayrılık getirmeye geldim; çünkü bundan son­ a) İsa dedi ki: Ki salih olan Habil'in kanından, mabetle
ra bir evde beş kişi olacak, üçü ikiye, ikisi üçe kar­ mezbah arasında öldürdüğünüz Barahiya oğlu Ze-
şı ayrılacaklar. Baba oğula karşı, oğul babaya karşı; keriya'nm kanma kadar, yeryüzünde dökülen her
ana kıza karşı, kız anasına karşı; kaynana geline salih kan, üzerinize gelsin. Doğrusu size derim: Bü­
48 U ç İsa A y tu n ç A ltm d al 4*1

tün bu şeyler bu neslin üzerine gelecektir (Matta, Ambrose'dur. Latin Hıristiyanlığı'nın en önemli dört Din
23:35-36). Doktorundan biriydi, Ambrose. Hıristiyanlığı saran ve
b) O vakit İsa onlara: Öyle ise Kayser'in şeylerini Kay- Heretik sayılan Arianizm'in zorlu günlerinde Ambrose
ser'e ve Allah'ın şeylerini Allah'a ödeyin, dedi. Ve Hıristiyan değil, Pagan bir vali olmasına karşın alelacele
bunu işittikleri zaman, şaştılar ve İsa'yı bırakıp gitti­ piskopos yapılmıştı. Kendi iradesine karşın göreve çağrıl­
ler (Matta, 22:21). mıştı ve vaftiz olması için de kendisine yalvarmışlardı.
c) İsa onlara dedi: Yüreklerinizin katılığından ötürü Ambrose, Kilise'de piskoposluğa atanan Sekülerlerin ne
karılarınızı boşamanıza Musa müsaade etti; fakat ilki ne de sonuncusudur. Bir başka temsilci, çağdaş kano-
başlangıçta böyle olmamıştır. Ve ben size derim: Ki­ nistleri tarafından geleneksel olarak İbrahim Peygamber'e
mi zinadan ötürü olmayıp karısını boşar ve başkası eşdeğerde bulunan ve Militan Kilise'nin Tanrısı sayılan
ile evlenirse zina eder (Matta, 19:8-9). Avignonlu Papa VI. Clement'dır. Bu papa da ilahiyatçı ve
d) Isa dedi: Doğrusu size derim; bütün bu şeyler yeri­ tarihçilerce 'savurgan bir Seküler prens gibi yaşayan'4 tüm
ne gelinceye kadar, bu nesil geçmeyecektir. Gök ve papaların en hümanisti addedilirdi. VI. Clement, Kilise-
yer geçecek; fakat benim sözlerim geçmeyecektir 'deki yaptırımlarını doğrudan Tanrı'yla dengelemiş ve 'in
(Luka, 21:32-33). media' (araya) İsa'yı yerleştirmiştir. Kiliseye ilişkin konu­
e) Ve onlara dedi: İnsan Sebt günü için değil, Sebt gü­ larda Tanrı kadar güçlü sayılmasına karşın adı Azizler Ki­
nü insan için oldu. Böylece İnsanoğlu Sebt gününün tabı'na alınmamıştır. Musevilerin kovuşturulması sırasın­
de rabbidir (Markos, 2:27-28). da işlenen suçlara ilişkin olarak kayırmacılığı ve çifte stan­
f) Ve onlara dedi: Bütün dünyaya gidin İncil'i* bütün dartlılığıyla tanınmıştır. Museviler 1348/49'da Strasburg
hilkate vazedin. İman edip vaftiz olunan kurtula­ ve başka yerlerde tüm Hıristiyan dünyasını yok etmek
caktır; fakat iman etmeyen mahkûm olacaktır... Zi­ amacıyla Kara Veba salgını başlatmak ve Müslüman Sul­
ra bize karşı olmayan bizim tarafımızdandır (Mar­ tanlara casusluk yapmakla suçlanmışlardı.5
kos, 16:15, 9:40). Seküler iddialarda bulunmak kişinin fikir ve düşünce­
lerini bir anda Sekülerleştirebilir ya da Sekülerleştirmeye-
bilir, ne ki, gerçekleşme sürecinde böylesi iddiaları ileri
2.2. Günahın Organik Siyasası sürenlere Seküler konum kazandırmada yardımcı olduğu,
Tabii Seküler iddialarda bulunmak kişiyi bir anda Se- açıktır.
İsa konumu itibariyle Seküler (dünyevi) idi; yani hiçbir
küler ya da Sekülerist yapmaz3. Tıpkı bazı insan grupla­
rınca mutlak ve tek öğreti ya da kutsal sayılan yazılardan mezhep, tarikat ya da kültün üyesi değildi. Eğitim görmüş
bir insandı, ama 'yarı-gizli' bir Musevi Tarikatı'na men­
çıkarsanan İman'ı savunmanın kişiyi bir anda 'ilahi' ya da
sup değildi. Musevilik'in içsel, gizli öğretisi kendisine öğ­
kutlu kılamayacağı gibi. Bunun yetkin bir örneği, Aziz
retilmiş değildi. Bu nedenle de Dışsal'dı. Karanlık bir Es-
* 'Incil', iyi haber, m üjde anlam ına gelm ektedir (ç.n.). sene Cemaati'ne üye olduğu yolundaki iddiaların ise ka-
o A y tu ııç A ltındaI 51

nıtı yoktur. (Bu cemaatin mensubu olsa dahi, Esseneler yanlık'ta göreli yeni unsurlar sayılan nizamiler tarihsel
toplumdışı sayıldığından, bu onun konumunda bir deği­ olarak Çöl Babaları'ndan ve özellikle de Karanisli Aziz
şiklik yaratmayacaktı.) İsa bu dünyada (saeculum) yaşa­ Antony'den (Mısır) esinlenmişlerdi. Sekülerler ise Tarikat
mıştı (ya da İnanca göre yaşamak için gönderilmişti). Tan­ mensubiyetine daha az ilgi göstermekle, Kilise'deki Ko-
rı -ya da Tanrı'nın oğlu- olarak İsa'nın yeryüzündeki im­ numcular (Positionist) sayılabilirler. Onlar için genelde
ge ve konumu tümüyle Seküler (dünyevi) idi. Kilise ve onun sürekliliğinin önceliği vardır. Nizamiler
Seküler konumunda İsa dörtlü bir değişim başlatmıştı, Misyon kavramını (Bütünsel Görev) savunmaya daha yat­
ilkin 'Tek Ulusun Tek Tanrısı'nın yetkesini (otoritesini) kındılar. Nizamiler arasında en bağlayıcı olan Cizvitlerdi
adem-i merkezileştirmiş ve ulusu, ırkı, statüsü ya da kö­ ve halen de öyledir; en ünlenmiş sekülerlerse Apellant-
keni ne olursa olsun, her bireye ölümden sonra dirilme lar'dı (17. yüzyıl İngiltere'si).7
vaat ederek, bu Yüce Güç'e katılma olanağı sağlamıştı. 1990'larda Opus Dei, Roma Katolik Kilisesi'nde seküler
İkinci olarak, vaadin doğasını değişikliğe uğratmıştı. İbra­ konumu temsil etmektedir. Sekülerler geleneksel olarak
him Peygamber'e Özgür kadın Sara'dan bir oğul vaat piskoposları (papaları) eleştirmede daha gönüllü davra­
edilmişti. Kutsal olan, akit(-ler) değil, bu vaadin kendisiy- nırken, Nizamiler sıkı Papacı ve her zaman mutlaka şahıs
di. Gerçekte, Yahudiler bu vaatten dolayı Tanrıları tarafın­ olarak Papa'nm olmasa bile, Papalığın ateşli savunucula­
dan seçilip kutsanmışlardı. Havari Pavlus'un haklı olarak rıdır.
belirttiği gibi, Yahudiler köle kadın Hacer'in oğlu İsma­ Fleuryli Aziz Abbo'ya göre, 'Sekülerin konumu iyi, pa-
il'in değil, özgür kadının oğlu olan İshak'ın soyundan gel­ pazınki daha iyi, ama keşişinki en iyisidir'.8 Ama Domini-
mekteydiler. (Haceriler muhtemelen İslam'ın öncüleri ola­ ken keşişi Hugo von Flavingny'ye (ö. 1153) göre, liste bi­
rak 7. yüzyılda bir kez daha su yüzüne çıkmışlardır.)6 Do­ raz daha uzundur: 'Petrus, Pavlus, Havariler, Münzeviler,
layısıyla, Benzerlik Yasası'na göre İsrail'in Tanrısı gibi İsa Keşişler, Piskoposlar, Sekülerler ve Kadınlar'9. Aziz Abbo
da misyonu sırasında kutsal bir vaatte bulunmuştu. Bir (d. 945) Dominiken Tarikatı'nin reformcusu ve Cluny pra­
ulusa bir Yurt yerine, İsa 'çağrılan'(-lar)a 'bireysel diri­ tiği diye tanınan yeni bir uygulamayı gündeme getiren ki­
liş/kıyam' vaat etmekteydi. şiydi. Keşişlerin savunucusu olmasına karşın Kilise'de
İsa'nın gündeme getirdiği üçüncü değişiklik, İsrail birlikte reform yapmaya çalıştığı keşişler tarafından vah­
Tanrısı'nın Ruh olarak tümelleştirilmesiydi. Böylelikle şice öldürülmüştü (1004). Aziz Abbo döneminin en büyük
Tanrı'nın Ruhu bizzat Tanrı'yla özdeşleştirilmiş oluyor­ alimlerinden biriydi ve Seküler konularda Fransa Kr.ı
du. Ve bu özdeşliği (identification) mantıksal sonucuna lı'yla Papa arasında aracılık yapardı. Genel anlamda Se
kadar götürecek dördüncü değişikliği oluşturmuş ve bu külerler, Kilise içinde kurumsallaşmalarından bu yana,
Ruh'daki (Tanrı) selameti bireyde tekilleştirmişti. inatçı doktrinerler olan Nizamilerden çok daha liberal v e
Sekülerlerle din görevlileri/papazlar (regulars: Niza­ hoşgörülüydüler. Seküler için esas olan Katolik Kilise
miler) arasındaki din-içi ilişkiler Kilise tarihi boyunca sü­ si'nin manevi bağımsızlığıydı; Papalığın dünyevi ege­
rekli bir çelişki ve gerilim kaynağı olagelmiştir. Hıristi­ menliği ikincil, kimi zaman da üçüncül önem taşıyordu
52 A y tu n ç A ltın dal

Paganlar için ise merkezdeki fikir, kahramanlaşmaya bir Yahudi olmasına rağmen İsa hiçbir zaman 'Tanrı-bi-
göre biçimlendirilmiş İnsanlık idi. Paganlar kahraman- zimle' dememiştir. Kuşkusuz İsa, kendi çerçevesinde bi­
merkezcilik anlamında hümanist idiler. İsrail Tanrısı'nın reyciydi. Bireyci seçeneği savunuyordu. İsa'nın öğretisi­
da belirttiği gibi Pagan tanrıları kadim kahramanlar, yani nin erim ve kapsamı 'Tanrı'nm Selametine Bana îman Aracı­
insanlardı. Gentileler (Helenist kökenliler) için merkezde­ lığıyla Ulaşacaksınız'dı. 'Bize ve biz' adılları İsa'nın sıkça
ki fikir, Ruhlarının koruduğu Kent'ti. Kent/Polis yaşamı kullandığı nitelikler değildiler. 'Tanrı-bizimle' demek ve
Ruhlarca yönlendirilmekteydi. Museviler içinse merkez­ 'biz'i 'ben'de tekilleştirmek birbirine taban tabana zıt iddi­
deki tema, toprak vaadinde bulunan Tanrı'ydı; İnsan ve alardır. Toparlayacak olursak, Musevice kullanımıyla
Polis'i daha az önemliydi. İsa'nın kehanetine göre her kö­ 'Tanrı-bizimle' (İbranice İmmanuel, bakireden doğacak ço­
şesi ruhlarla dolu olan kentin Nominal insanı Tek Tan­ cuğa verilecek ad) 'İçimdeki/Bendeki Tanrı' özdeşleştir­
rı'nm Krallığı'na ulaşabilmek için ölümden kurtarılacak mesini dıştalar. Museviler için 'Tanrı-bizimle' önermesi
yeni doğmuş birey haline gelmişti. Vaat fikri Musevi- kuşkusuz 'Aramızdaki Tanrı' anlamına gelmektedir. 'Tek
lerden çıkarsanmıştı, otoritenin adem-i merkezileştirilme­ İnsandaki Tanrı' değil. 'İçimdeki/Bendeki (İnsan) Ruh' İs­
si fikri pagan kökenliydi ve Ruh'un Tanrı'yla özdeşleşti­ rail'in kıskanç Tanrısı tarafından kabul edilebilir bir duy­
rilmesi fikri de dışsal biçimiyle Helenistik, içsel/Batıni guydu ve kentlerde, 'ruhların arasında' yaşayan Gentile-
olarak da Zerdüşt'çeydi. lerin de bildikleri bir deyişti. Bir ideoloji olarak Katoliklik
Siyaset hiç kuşkusuz Seküler bir olgudur ve sivil kültür 'Tanrı-bizimle' kavramını Eski Ahit'ten devraldı ve onu
alanına dahildir. Siyaset hiçbir zaman per se (tıpatıp) din İsevi İncillerle karıştırarak kendi amaçlarına uygun bir
değildir, olamaz da. Ancak Durham Piskoposu David Jen­ dogma haline getirdi. Böylesi bir eylem, gerçekte bir şa­
kins'in haklı olarak belirttiği gibi 'Siyaset dinden, Hıristi­ şırtma ve siyasal-kültürel aşınmadır ve ulvi amaçlara yö­
yanlık'tan ayrılamaz'.10 Gerçekten de bu seküler unsuru nelik kutsiyetle hiçbir ilişkisi yoktur.
dinden soyutlamak mümkün değildir. Siyaset örgütlü di­ David Jenkins bir de şunları yazmıştır: 'İlkin Hıristi­
nin kurucularından biri ve sine qua non'udur.* Musa bir yanlık bu-dünyayla ilgili bir din değildir. Öte-dünyayla il­
Ulus-ve-Yasa-Yapıcı sayılan siyasal bir kişilikti, yalnızca gili dinler arasında en bu-dünyaya-değgin olanıdır,11
Tanrı'yla birlikte yürüyen bir İbrani değildi. Hıristiyanlık İsa'nın öğretileri daha yakından incelendiğinde, en bu-
dışındaki her öğretiyi ve dini Tanrı'nm İnayeti'nden dışta- dünyayla ilgililiğin karakteristik gerçekliği gerçekten de
layan öğreti İsa'nın 'Tanrı-bizimle' olduğunu vazeder. Bu ortaya çıkar. Alan W. VVatts'ın bir yazısında belirttiği gibi,
önermenin kendisi siyasetin bir görünümüdür; doktriner Resmi Hıristiyan öğretisi şiddetle kınadığı Sekülerlik ol­
'Tanrı-bizimle' önermesi Hıristiyan geleneğine değil, Ya­ gusunun ve içi boş rölativizmin bizatihi nedenidir.12
hudi kehanetler veresesine, özellikle de İsaiah Peygam- Gerçekten de birer 'izm' olarak siyasal partilerin siya­
ber'e aittir. Kendisi de bu anlayışa karşı mücadele eden sal kaldıracı sayılan Sekülerizm, Roma Kilisesi'nin örgüt­
lediği resmi Hıristiyanlık'tan kaynaklanır. Ancak hem Se­
küler, yani dünyevi olma hali, hem de Sekülerlik, yani di­
* (Lat.) Olm azsa olmaz (ç n.).
'>•1
A ytu n ç A ltm d al 55

ne açık olma hali, resmi Devlet-destekli Sekülerizmi önce­


lamete eriştirmek için bir ve tek Oğlu'nu onların arasına
ler. Resmi biçimlenişi içindeki Sekülerizm sivil değil, kon-
göndermesine gerek de kalmayacaktı.
vansiyonel siyasal örgütlenmenin radikalleşmesinin bir
İsa seküler düzenin bu-dünyalılığını anlatmak husu­
unsurudur, o kadar.
sunda hiçbir fırsatı harcamamıştı. Tek örnek yeterli olur
Isa, Cemaatine yabancılaşmış bir Yahudi, bir aydın ve
sanırım. İsa'nın öne sürdüğü tipik bir bu-dünya iddiası
bir önderdi. Siyaset alanında bilinçli ve kararlı bir özerklik-
İsa'nın şakirtlerini öğretisini yaymak üzere kentlere gön­
çiydi (otonomist). Bu tabii onu hiçbir biçimde devrimci
dermeden önce verdiği, Luka 22:36'da aktarılan şu öğütte
yapmaz fakat bir radikal reformcu olarak ortaya koyar. İsa
ifadesini bulmaktadır: "Fakat şimdi kesesi olan onu alsın
o yıllardaki mevcut siyasal örgütlerden hiçbirine mensup
ve torbası olan da alsın; ve olmayan esvabını satsın, ve kı­
değildi. Pragmatik ya da demokratik bir siyasete bağlılığı
lıç satın alsın."
olmayan kendi geliştirdiği bir çeşit organik siyaseti savun­
Bence organik siyaset parça ile bütün arasındaki cema-
maktaydı. Ve kesin olarak ideolojik siyasanın uzağındaydı.
at-içi ilişkilerle biçimlenen siyasetin tarzıdır. Organik si­
'Günah ve Sonsuz Hayat' gibi asli kavramlar İsa'nın or­
yaset parti siyaseti değil, genelde kutsal otorite (bütün) ile
ganik siyasasında önemli bir rol oynamaktaydılar. İsa'nın
onun altındaki bireysel Ruh'un (parça) işlevsel ve örgütsel
öğretisinde bu dünyadaki günahın kökeni, ikna edici bir
özerkliğini öngören özerk ve entelektüel hareketlerin ta­
biçimde sadece kötü davranışlara bağlanmıştı. İsa'nın
mamıdır. Bu entelektüel akımın içinde organik siyaset öy­
esas olarak eleştirdiği yaygın ve günaha neden olan cema-
le görünse bile 'yıkıcı' değil, 'hoşgörülü'dür.
at-içi sorunlardı. Hiçbir şekilde, rejimin Seküler kimliğini
Konvansiyonel (mevcut, yerleşik) siyasal örgütlenme­
değiştirmek niyetinde değildi. Tersine, sistemi birçok
nin aksine, organik siyaset rasyonel açıklamalara gereksi­
alanda destekliyordu. Haram olanla Seküler olanı birbi­
nim duymaz. Dinamikleri pragmatik olmaktan çok, duy­
rinden ayırıyordu (örneğin bkz. Matta 5-6-7). İsa'nın yoru­
gusaldı. Çağdaş sorunların keskin çelişkilerini gözler önü­
munda Sekülerlik, kendisine imanın başlıca rolü oynadığı
ne serecek fikirler sunmayabilir. Organik siyaset mevcut
ve Yasa-kurbanı Musevi'nin kurtuluşa ulaşabileceği ilahi
toplumsal ve bireysel sorunları ülküselleştirebilir ya da
bir sığınak olarak bir üçüncü olan haline gelmişti. İsa in­
bunlara duygusal çözümler önerebilir. Aşağıda aktarılan
sanlığın bu 'dünyalılığı'nı değil, 'ten'in günahlarını suçla­
önermeleriyle İsa organik siyasetinin insanlığın dünyevi
maktaydı (Matta, 6:32). Yoksa, kendisi gereksizleşecek, bir
işleriyle çalıştığını açıkça ortaya koymuştur.
non sequitor* haline gelecekti. İsa'nın düşünce sisteminde,
İsa demişti ki: "Eğer elin sürçmene sebep oluyorsa onu
insanlığın bu-dünyalılığı kendisi aracılığıyla Tanrı'nm
kes; senin için hayata çolak olarak girmek iki elin olarak
Sevgi ve İnayeti'ne erişebilmenin zorunlu bir evresiydi.
cehenneme, sönmez ateşe atılmaktan iyidir... Eğer gözün
Şöyle ki, eğer bu-dünyalılığı suretiyle insan mevcut olma­
sürçmene sebep oluyorsa onu çıkar." (Markos 9:43-47)
sa, günah da olmayacaktı; dolayısıyla Tanrı'nm onları se­
İsa kendisine 'İyi Muallim' diyen genç zenginle şöyle
konuşmuştu: "Niçin bana iyi diyorsun? Birden başka kim­
non sequitor: Dışta kalması gereken, gerekliliği kabul edilm eyen.
se iyi değildir, o da Allah'tır... Bir şeyin eksik; git nen var­
A y tu n ç A ltın dal 57
56

lu Yahuda ve hain olan Yahuda İskaryot' (Luka, 6:14-16).


sa satıp fakirlere ver, gökte hâzinen olacaktır; ve gel be­
Bunların çoğu eğitimsiz ve yoksul, bu dünyadan insanlar
nim ardımca yürü." (Markos, 10:17-23) (Tabii bu zengin
idi. İsa Havarilerini kutsadıktan sonra onlara dedi ki: "Ne
genç adam kendisine söyleneni yapamadı. Markos onun
mutlu size, fakirler; çünkü Allah'ın melekûtu sîzindir...
sahip olduğu her şeyi satamayacak kadar zengin olduğu­
Fakat vay size, ey zenginler! Çünkü siz tesellinizi almışsı­
nu söyler.)
nız." (Luka, 7:20-24) İsa'nın düşünceleri, kutsamaları ve
"Adama karısını boşamak caiz mi?" sorusuyla kendini
vaatleri çoğu zaman insanlığı bu dünyadaki koşulları dik­
sınamaya gelen Ferisilere şu yanıtı vermişti:
kate alınarak başlayıp öte-dünyadaki (Tanrı'nm Melekû­
"Musa size ne emretti? Onlar da dediler: Musa boş bir
tu/Krallığı) ödüle doğru uzanmaktaydı.
kâğıdı yazmaya ve kadını boşamaya müsaade etmiştir.
İsa'nın Pagan yüzbaşıyla konuşması da organik siyase­
Fakat İsa onlara dedi: Yüreklerinizin katılığından dolayı
tinin bir başka yönünü vermektedir. İsa'ya göre yüzbaşı,
size bu emri yazdı. Fakat hilkatin başlangıcından Allah
Seküler otorite altında Yahudi-olmayan bir yönetici olma­
onları erkek ve dişi yarattı... Şöyle ki onlar artık iki değil,
sına karşın, İsrailoğullarmdan daha imanlıydı. Çünkü İsa
fakat bir bedendirler. İmdi, Allah'ın birleştirdiğini insan
kendisini izleyen kalabalığa yüzbaşıyı göstererek şöyle
ayırmasın." (Markos, 10:2-9)
demişti: "Size diyorum; İsrail'den bile bu kadar büyük
İsa'nın havarilerini ataması da organik siyasanın bir ör­
iman bulmadım." (Luka, 7:9)
neğidir, çünkü Yahudiler arasında daha önce böylesi bir
İsa'nın Ferisi Nikodimus'la karşılaşması da 'bildiği ko­
'görev' yoktu ve gerekli de değildi. Kendi cemaatini ör­
nuda konuşan' bir entelektüelin konumuna işaret etmek­
gütleyip kendi öğretisini yaygınlaştırabilmek için böylesi
tedir. İsa, Nikodimus'a demişti ki: "Doğrusu ve doğrusu
bir kurumu öngörmüş değillerdi. Dolayısıyla Museviler
sana derim: Bildiğimizi söylüyoruz, gördüğümüze şaha­
açısından Havarilik insan-yapısı bir kurumdu ve bu ne­
det ediyoruz; ve bizim şahadetimizi kabul etmiyorsunuz.
denle de geçiciydi. Havarilik Tanrı-yapısı değildi, çünkü
Eğer size dünya işleri söylediğim zaman iman etmezseniz,
Tanrı Museviler arasından Harun soyunu rahipler, Levili-
gök işleri söylersem nasıl iman edeceksiniz?" (Yuhanna,
leri de hizmetkârlar olarak tescil etmişti. Bunu uzun za­
3:10-12) Kuşkusuz İsa'nın yola çıktığı ve konakladığı du­
man önce gerçekleştirmişti. Havariliğin kendisi, İsa'nın
rak insanlığın en 'bu dünyadan' işleriydi. Samarityalı ka­
öğretilerinin Seküler siyasal yönünü temsil eder. İsa zo­
dınla da öyle olmuştu. İsa demişti ki: "Siz bilmediğinize
runlu olarak doğası itibariyle dışsal olan bir şerh ve bir yo­
tapmıyorsunuz, biz bildiğimize tapmıyoruz; zira kurtuluş
rum yaratmış ve bunu Musevi cemaatindeki alışılagelmiş
Yahudilerdendir..." (Yuhanna, 4:21-22)
peygamberce yöneticiliğin dogmatize olmuş kalıplarını
Ten'e ilişkin 'günahkârlık' sorunu İsa'nın kuşağı için
kırmak üzere öne sürmüştü.
yeni bir olgu değildi. Bunlar Musa'nın On Emri'nden bu
İsa'nın havari yaptığı on iki şakirdi şunlardı: '(Petrus
yana vardılar. Toplumsal yozlaşma da öyle. Eski Ahit ki­
adını verdiği) Simun ve kardeşi Andreas, Yakub ve Yu­
tapları ve Apokrifa'nın (İncil-Dışı Kutsal sayılmayan ki­
hanna, Filipus ve Bartolomeus, Matta ve Tomas, Alfe-
taplar) merkezi temasını 'yoGaşmış İsrailoğulları', onların
us'un oğlu Yakub ve Gayur denilen Simun, Yakub'un oğ­
Ü ( İsa A y tu n ç A ltın d al 5

başlarına gelen kötülükler ve onların dünyada neden ol­ ğildi. Öğretisinin kimi ilkeleri analitik felsefe ya da Roma
dukları kötülükler oluşturur. İsa tüm bunları biliyordu. religio'sunun standartlarına göre Paganca ya da Helenis-
Ancak muallimler (hahamlar) gibi bunları tekrar etmekle tik-Stoacı olsalar dahi, onlarla bir tutulmamıştı. Örneğin
yetinmedi, daha ileri giderek bu kötü alışkanlıkları değiş­ Sebt gününe uymamak bir Gentile uygulamasıydı ve 137
tirmeye çalıştı. Yasa ve Peygamberler'in (buyruklarını) ye­ yılında (İÖ 175) Pagan (vali) Antiochus tarafından konul­
rine getirecek yerde değiştirmeye kalkıştığı için, ister iste­ muştu. Ve Tanrı'nmkilerin yanı sıra Sezar'm 'haklarını'
mez (Şeriat'ta) Yasa'da bir boşluk yarattı. İsa ne inançsız kabul etmek de kesinlikle Seküler ve özde Pagan bir iddi­
(cansız) ne de ilahi (seçilmiş) olan yeni bir boyutu, ancak aydı ve Roma'daki Yasal ve Nizami kavrayışa uygundu.
organik siyasetin terim ve kavramları çerçevesinde tanım­ İsrael'in eski kitaplarından I. ve II. Makabe'de Yahudi-
lanabilecek bir yaşam alanını vazediyordu. Bu nedenledir lerin kimi zaman kendi istekleri, kimi zaman da zorla akit-
ki İsa'yla birlikte ilk kez İnsan Hakları Din alanına dahil lerinden ayrılıp Pagan ve Gentilelerin 'yollarına' döndük­
oldu. Onunla birlikte Bireyselleşmiş insanın hakları, Ya- leri anlatılır, I. Makabe'de şöyle yazar: "O zamanlar (İÖ
sa'nın (şeriat) öngördüğü haklarla değil ama Tanrı'nm 175) İsrail ülkesinde Yasa'ya hiç kulak asmayan ve kavmi-
haklarıyla dengelendi. mizin bir bölümünü kötü biçimde etkileyen bir grup hain
İsa kendi yarattığı boşluğu, eklektik biçimde kendi Yahudi ortaya çıktı. 'Gentilelerle uzlaşalım' dediler, 'şim­
elinde topladığı öz-otoriteyle yine kendi doldurdu. İsa bu diye kadarki uzlaşmazlıklarımız bize dertten başka şey
girişimiyle İnsan olarak Musevi'nin 'hakları'nı güvenceye getirmedi.' Bu teklif pek çok kişiye çekici geldi, ve hatta
ve selamete çağırıyordu. İsa'yla birlikte Musevi yaşamına bazıları o kadar heyecanlandılar ki işi kralın huzuruna çı­
ilk kez Seküler, bu-dünyayla ilgili siyaset dahil oldu. Se­ kıp ondan Gentile âdetlerini benimseme izni almaya ka­
küler iktisat, Seküler siyaset ve Seküler kültür İsa'nın or­ dar vardırdılar. Yeruşalim'de Grek sitelerindeki gibi bir
ganik siyaseti aracılığıyla kanallar bularak ve onun aracı­ stadyum inşa ettiler. Sünnetlerini gizlemek için ameliyat
lığıyla tek tanrıcılığa sızdılar. Nasıralı İsa'yla birlikte Mu­ oldular, kutsal ahitten ayrıldılar, Gentilelerle iş yapmaya
sevi Tek-Tanrıcılığı, Seküler cismaniyet üzerine temelle­ başladılar ve daha birçok kötü iş yaptılar." (Mak. 1:11-15)
nen ve manevi olanla taçlandırılan yeni bir dine dönüşme­ Bunlar 'ülkeye yabancı âdetlerdi' (I. Mak. 1:44), ama bazı
ye başladı. Siyaset böylelikle dinin ayrılmaz bir sabiti (de- Yahudiler bunları uygulamaya başlamışlardı bile. Dahası,
ğer-ç.) haline geldi. Bir başka deyişle, İsa'yla birlikte bu II. Makabe'de Yahudilerin nasıl 'Grek yaşam tarzını be­
dünyadaki organik günahın siyasası, 'öte-dünya'daki se­ nimsemeye' zorlandıkları anlatılır (II. Mak. 6). Yahudiler
lamet 'yolu'nu belirleyen, onu oluşturan öğe haline geldi. için bunlar, Tanrı'nm kendilerini cezalandırmasıydı. "Bu­
nun RAB'bin halkını imha etmek değil, cezalandırmak
için yaptığını düşün." (II. Mak. 6:12) Gerçekte bu tip dö­
2.3. Siraç'ın Oğlu İsa'dan N asıralı İsa'ya
neklikler Tanrı'nm Yahudilere bir uyarısı ve lütfuydu. (II.
Isa (Jahveh Selamettir) Museviler için bir bakıma Sama- Mak. 6:13) Musevi bunlara bakıp asıl yolundan sapmaya-
rityalılara benziyordu, ama Gentile ya da Pagan gibi de­ caktı.
60 A y tu n ç A ltın dal (,l

Isa'nın Gentile ya da Pagan damgasını yemeyişinin ne­ olarak yarattı, her şey ötekinin tersidir" (Sir. 33:10-11 ve
deni muhtemeldir ki etik ve ahlaki şerhleriyle kendisin­ 14-15) gibi önermeler İsa Mesih tarafından da kullanılmış­
den önceki İsa'nın bilgeliği arasında oluşturduğu koşut­ lardır. Yeminler ve karar verme konusunda iyi bilinen sa­
luktur. Siraç'm oğlu ve Ecclesiasticııs kitabının yazarı önce­ vında İsa; "Ancak sözümüz: Evet, Evet; Hayır, Hayır ol­
ki İsa, selamet ve Tanrı'nm düşlenemez kudreti (Sir. sun; bundan ziyadesi şerirdendir", (Matta 5:37) diyordu.
39:18); ikiyüzlülüğün kötü sonuçları (Sir. 28:22); tövbe Aristocu kıyas-'kategorileştirme' erken Musevi-Hıristiyan
(Sir. 40 ve 40:18) ve Yahudi yaşamında anlamı ve yeri olan yaşam tarzına böylelikle dahil olmuştur. 'Evet' ve 'Hayır'
hemen her şey hakkında fazlasıyla yazmıştı. Sonraki İsa için zıtlardı, ancak Baba'nm Lütuf ve İnayeti'yle birleş­
İsa'nın öncekinin bilgeliğini kendi retoriğine başlarıyla mişlerdi. Siraç'da yazıldığı ve mesel ve vaazlarında İsa ta­
uydurduğu anlaşılmaktadır. İki İsa'nın bilgelikleri arasın­ rafından da ortaya konulduğu gibi, "Kimse şeylerin ne­
daki benzerlikler ilk bakışta son derece senkronik gözük­ den öyle olduklarını merak etmemeli, yaratılan her şeyin
mektedir. Ne ki, İsa Mesih'in benzerliklerden kendine öz­ bir amacı vardır." (Sir. 39:21) İsa da Siraç'm oğlu İsa gibi
gü yeni bir sentaks (bileşke) kurduğu anlaşılmaktadır. Ör­ bu düsturla hareket etmişti.
neğin Yahudiliğin üç kutsal direği (Vaat, Peygamber, Ke­ Şeriat'ta (Yasa) bu anlayışla yapılan metodolojik yakla­
hanet), İsa'nın 'Yol'unda Musevi Yasası'nın kurumsallaş­ şım Museviler için yeni değildi. Mısır Museviliği Helenis­
mış yorumundan radikal olarak farklı çağdaş bir yorum tik ibadet anlayışını Yahudi Tevrat'ıyla (yol, öğreti, yön;
edinmiştir. Jahveh'nin tersine İsa yeryüzünde toprak vaat Yasa olarak da çevrilir) kaynaştırmak için bu yönde kimi
etmeyip Tanrı'nm gökyüzündeki Krallığı'nda sonsuz ya­ adımlar atmıştı. İsa için Tekvin'deki temel amaç, imandı.
şam ya da ölümden sonra yaşam vaat etmiştir. İsa, içine Ve bunu kazanmanın tek ölçütü de vazettiği imana kesin
doğduğu kehaneti tekrarlamamış ama, kendini kehanetle bir evet ya da hayır'la yanıt verebilmekti. Çünkü Evet ya
özdeşleştirmiştir. (Bir bakımdan insan bilimleri ve ilişkin da Hayır diyen dil, Baba'nm yarattığı aynı kişiye aitti.
toplumbilimleri alanında belgelenmiş ilk kurban, ilk insan Ancak İsa'nın entelektüel konumuyla I. Makabeler'de
demektir İsa.) İsa, peygamberleri izlememiş, ama onları, sözü edilen 'hain Yahudiler'inki arasında esas benzerlik,
kendini izleyecekleri düzeylere indirmiştir. İsa'nın Kilisesi'ni Kaya* üzerine inşa etmeye karar verme­
Ecclesiasticus Kitabı'nın yazarı İsa'nın, ibadet anlayışı siyle başlar. İsa'nın inşa etmeyi tasarladığı kilise, öncelik­
(mantic) esas olarak Helenistik diyalektiğin Eristik* biçim­ le konumu nedeniyle Yahudi Tapmağı'nm inkârıydı. İlk
leriyle temellenmekteydi. Ve ".. .Her insan, tıpkı Âdem gi­ Hıristiyanların ev-kiliseleri kuşkusuz İsrail'in Tanrısı'nm
bi topraktan yapılmıştır. Ancak Rab bilgeliği içinde onları ikametten hoşlanabileceği kutsal yerler değildiler. Öte
birbirinden farklı kılıp her birine farklı görevler yükledi... yandan Musevi inanç sisteminde Tapmağın yaratıcısı biz­
İyi kötünün zıddı, hayat ölümün zıddı ve günah Rab'be zat Tanrı'ydı. Kilise'nin işareti (Kaya) Tanrı'nm-gönderdi-
adanmışlığm zıddıdır. Şunu düşün: Ey Yüce her şeyi çift ği-Mesih ve 'insan-suretinde-yaratılmış' Tanrı'nm bir ve
* Eristik: Yüzeysel, görüntüyü gerçekten ayırm adan yapılan tartışm a tarzı * Kaya: Rock. H ıristiyanlıkta im an dem ektir. Pier/Petro/Petrus/Peter, Kaya=
(y.n.).
im an dem ektir (y.n.).
62 ü f İsa A y tu n ç A ltın d al (l ’

tek Oğlu olan İsa'ya imandı. İlk Hıristiyanların kurdukla­ nin araç ve gereçleridirler. Ancak bireyler için bir şeyler
rı bu ev-kiliseler Yahudilerin gözünde Gentile stadyumla­ -hatta mutluluk- elde etmenin araçları değildirler. Bunlar
rı ya da pagan gymnasiumları'ndan daha değerli değiller­ bireyleri yaratmanın araçlarıdırlar." Ve bireysellik "inisi­
di. yatif, yaratıcılık, çeşitlilik, inanç ve davranış tarzını seçme­
İsa sonunda hunhar bir biçimde öldürüldü. Ancak Mu­ de sorumluluk alabilme" anlamına gelmektedir. "Bunlar
sevi Haggadah'sında (folklor) RAB Tanrı bile kendini bir yetenek değil, başarıdır. Ve birer başarı olarak mutlak de­
kez çok güçlü bir rakip karşısında güçsüz hissetmişti. Mu­ ğil, kullanımlarına bağımlıdırlar. Ve bu kullanım, çevrey­
sevi kadın Peygamber Deborah'm şarkısında dediği gibi: le birlikte değişkenlik gösterir.13
"RABBİN meleği dedi: Meroz'a lanet edin, Onun halkına Oysa Museviler 'ahit için' yaratıldıklarına inanıyorlar­
ağır lanetle lanet edin, çünkü RABBİN yardımına, yiğitle­ dı; çünkü Yeremya'nm söylediği gibi Rab Yasası'nı onla­
re karşı RABBİN yardımına gelmediler" (Hâkimler, 5:23). rın yüreklerine yazmıştı (Yeremya, 31:33-34), dolayısıyla
İnanca göre Tanrı (Rab) kabul edilen İsa da güçlü Yaş­ ahdin kendileri için yapıldığını kabul etmiyorlardı. Çün­
lılar Meclisi Sanhedrin karşısında kendini bir kez güçsüz kü Tanrı ilkin Kendisi'yle Nuh arasında bir ahit yapmıştı.
hissetti. Ve İsa'nın yardımına da kimse gelmedi ama Se­ Ardından Kendisi'yle İbrahim Peygamber arasında bir
küler Hane'nin en güçlü temsilcisi Pilatus onun yanında ahit oluşturmuştu. Tanrı demişti ki: "Ve sana ve senden
saf tuttu! sonra zürriyetine Allah olmak için seninle ve senden son­
Incil yazarı Yuhanna'nın Musevilerin ağzına yerleştir­ ra zürriyetin benim aramda ahdimi, nesillerince ebedi ahit
diği sözlerden anlaşıldığı kadarıyla o güne dek hiç kimse olarak sabit kılacağım." (Tekvin, 17:7-10)
Isa kadar cesaretle ve duyulmadık sözlerle konuşmamıştı Besbelli ki ahdin yaratıcısı Tanrı'ydı, ama ahit İbrahim
(Yuhanna, 7:46). tarafından tutulmak üzere yapılmıştı. Tanrı İbrahim'e 'tu­
tacağınız' ahit bu, demişti. İbrahim ahit için 'yaratılmış'
değildi. Öyle olsaydı, Tanrı'nm bir ahit oluşturmasına ge­
2.4. Yasa İnsanlar İçindir
rek kalmazdı. Yoksa Tanrı neden sadece kendi tutacağı bir
İsa kuşkusuz bireye Yasa ve kurumlardan daha fazla ahit yapsın ki? Ahit Tanrı ile İbrahim arasında bir tanıktan
üstünlük ve öncelik tanıyordu. Musevilerin öne sürdüğü ibaretti (ya da Tekvin 31:44'te betimlendiği üzere Laban
ve suçladığı üzere bir Sebt-bozucusu değildi. İsrail Tanrı- ve Yakub arasındaki tanık gibi). İbrahim'in ahde gereksi­
sı'nın kutsal günü Sebt'i ilga etmiş değildi, yalnızca onu nimi vardı, ancak Tanrı'nm tanığa gereksinimi yoktu.
bireyselleşmiş insana tabi kılmıştı. Onun yaptığı, son tah­ Tanrı Ahdi'yle insan için bir tanık oluşturmuştu -o ve ge­
lilde John Devvey'in Reconstructions in Philosophy'de açık­ lecek kuşaklar için Bir ve Tek Tanrı olduğuna dair tanık­
ladığı sisteme benzemektedir. "Toplumsal düzenlemele­ lık bu ahitle mebde bağlanmıştı. Çünkü 'başlangıçta' alı it
rin, yasa ve kurumların insan için olduğu doğrudur, insan yoktu, yalnızca Tanrı'nm Planı* ve Tanrı'nm emirleri v.ır-
bunlar için değildir; bunlar insanların refah ve ilerlemesi­ * Tanrı'nm P lanı: H ıristiyan ilahiyatında 'plan' T anrı'nm tasarım ları dnm -klır
(y.n.).
(.4
A ytu n ç A ltın dal

dı. insan Tann'nın planı uyarınca yaratılmıştı, tanık ola­ olduğunu söylüyordu—'İman Alanı'nı kurmuş ve özellik­
rak ahdin maddeleri uyarınca değil. lerinden soyutlanmış Yahudi'yi yeni bir kimlik kazanmak
Dolayısıyla ahit kuruluşu itibariyle açıklayıcıydı ve üzere buraya çağırmıştır. Dolayısıyla İsa kutsal ve cisma­
kapsayacağı anlamının alanı değişime açıktı. Girişimini ni alanlara o güne dek bilinmeyen iki mekânsal boyut da­
geliştirebilmek için İsa'nın bu kapsayıcı alanı değiştirmesi ha eklemişti: Nominal bireyin yaşadığı Varlık Alanı ve Ba­
gerekiyordu. Bunu Yahudilerin gündelik yaşamına yeni ha'nın hüküm sürdüğü İman Alanı. Ve tüm varlıklar için
bir terminoloji sokarak gerçekleşirdi. Eski Ahit'te pey­ iki alan arasında bir kapı olarak kendisini koymuştur.
gamber ve muallimlerin yaptığı gibi onlara çoğul olarak Sonsuza dek bağlayıcı olan bir Şeriat'ın boyunduruğu
seslenecek yerde, bunu tekilleşmiş, bireyselleşmiş 'sen' (böylelikle-ç.) nihayet bireyin omuzlarından kaldırılmış­
adıyla gerçekleştirdi. Alfred Kuen, Je batimi mon Eğitse'de tır. Birey geleneksel olarak belirlenmiş, tanımlanmış ve sı­
bu sesleniş tarzının İncillerde 200, Yeni Ahit'in geri kalan nırlandırılmış olan konumundan kurtulmuş ve iki alan
bölümlerindeyse 500 kez olmak üzere toplam 700 kez kul­ arasında seçimini yapmakta özgür kılınmıştır. Varlık Ala­
lanıldığını saptamıştır.14 Bireyselleşmiş, tekil 'sen', 'O'ki, nı 'hayatın Sekülerliğini' temsil ederken, İman Alanı 'ha­
ya da 'Ben...im ' biçimleri pek çok ilahiyatçının doğru ola­ yatın manevi yanma' tekabül etmektedir. İki alan da insa­
rak gözlemlediği gibi, Yeni Ahit'in Eski Ahit'ten farklı dü­ nın seçimlerine tabi kılınmıştır. Ama İsa tercihinin İkinci­
şünüş tarzını sergileyen en belirgin kelimelerdir. si yönünde yapılmasının yararlı olduğunu vurgulamıştır.
Yasa insan içindir' ile 'insan yasa içindir' önermeleri Sonuç olarak İsa için Yasa insan, insansa Tanrı Baba için
karşısında takınılacak tutum İsa Mesih'e inanacaklar ara­ yaratılmıştır denilebilir.
sında temel bir tercih sorunuydu. Çünkü İsa, kişinin ken­ Museviler bir Cemaatin eşit haklara sahip mensupla­
dini zorlayarak 'Yasa'ya göre hakkaniyetli' davranması rıydılar. Eşitlik fikri, atalarının Tanrı'yla yaptıkları ahde
gerektiği fikrini açıkça reddediyordu. İsa'ya göre bu fikir, eşit katılımları üzerinde temellenmekteydi. Bir başka de­
Yahudiler arasında bir yozlaşma ve sapma kaynağıydı. Bi- yişle, Patriyarkların İsrail Tanrısı'yla yaptıkları ahde göre
rey'in bu tür bir Doğruluğa zorlanması, İsa için Ferisi ya- eşitlenmişlerdi. İsa'nın öğretisinde ise, herkes Tanrı'nm
salcılığmdan başka bir şey değildi ve düpedüz ikiyüzlü­ Krallığı'na girişte eşitlenmişti. Havari Pavlus ise birey(-
lüktü. ler)i ilk günahta eşitlemişti. Pavlus'a göre insanlar ilk gü­
İsa bir çift yeni 'alan' vazetmişti: Kutsal ve cismani ara­ nahtan doğma eşitlerdi. Pavlus'a göre insanlar hep o aynı
sındaki geleneksel (klasik değil) Yahudi ayrımı İsa'nın yo­ günahı işleyerek dünyaya geliyorlardı. İsa'ya göre, özel­
rumunda beklenmedik bir yansıma bulmuştu. Bireye ön­ liklerinden soyutlanmış Yahudi kurulu bir ahdin eşit bir
celik vermekle İsa, Yahudi'yi Seçilmiş-İnsan-Olmak özel­ üyesi ya da katılımcısı değil, Tanrı'nm Krallığı'na aday
liğinden kopartmış ve onu İsrail Hanesi'nden ayırmıştır. eşit bir mümindir.
Yahudi bu şekilde Nominalleşerek İsa'nın öğretisinde ye­ Gentileler, özellikle de Atmalılar için teori (bilme) ve
ni bir Varlık Alanı edinmiştir. Ve Tanrı Baba'ya birey kar­ praksis (yapma) toplumsal rol paylaşımında kesin olarak
şısında üstünlük tanıyarak —İsa Baba'nın Oğul'dan üstün farklılaşmış alanlardı. Tıpkı insan ve görevinin ayrıldığı
66 A y tu n ç A ltın dal 67

gibi. Eylemler (yapma) mülksüz sınıf ve grupların edimle­ Çünkü Yuhanna'mn dediği gibi, İsa, Tanrı'ya imanı tam
riyken 'bilme' efendilere ait sayılmaktaydı. Paganlar için temsil etmekteydi. Bu nedenle 'in principio' ilkesel olarak
bu ikisi bir aradaydılar ve respublica (kamu) ile Devlet'in İsa, Logos olarak tam imandı (Yuhanna, 1:1). Pavlus kısa
refahının hizmetindeydiler. İsa bu iki temel eğilimi tek sü­ bir tereddütten sonra kendi 'yol'unu kendini 'İsa'da' çar­
reçte toplamıştır. İsa için Teori (öğreti) tüm insanlar içindi mıha gererek kurmaya karar verdi. Mademki İbrahim
ve insanın faaliyetlerinin (praksis) tümü de Tanrı için ola­ Peygamber Tanrı'yla yola çıkmıştı, Tann'nın arkadaşı ol­
caktı. muştu, mademki İsa Mesih kendisini Baba Tann'nın 'için­
İsa Musevi seçkinciliğinden kaçınmış -ya da ondan de' bulmuş ve Onun Oğlu olmuştu, öyleyse Pavlus da
muhtemeldir ki vazgeçmiş- ama Bireyselliğe sarılmıştır. İsa'yla birlikte yola çıkacaktı. Pavlus kehanetin Benzerliği
Museviler için seçkinlik (ilahilik, seçilmişlik vd.) genel du­ Yasası'nı izleyerek, hiç görmemiş, şakirtlik etmemiş, çar­
rumlardan her zaman üstün değilseler de, öncelikliydiler. mıha gerilişine tanık olmamış olmasına rağmen kendini
İsa için birey/tekil özel karşısında öncelikliydi. Ve tümel İsa'nın 'içine' sokmakta tereddüt etmedi.
(evrensel) koşulsuz olarak Birey'in imanının içindeydi. Pavlus, Kudüs'teki Musevilerin Tanrı tarafından daya­
Tekil insan imanı aracılığıyla Sevgi'ye ve Tanrı'nm İnaye­ tılmış 'alanları'ndan hoşnut olduklarını gayet iyi biliyor­
ti'ne ulaşabilirdi. İsa tüm insanlığın günahları için acı çek­ du: Onlann başka bir alana kesinlikle gereksinimleri yok­
miş ve gerçek İman'm 'bedensel biçimi'ydi. Museviler için tu. Ancak Tann'dan-korkan Paganlarla muhtedi Gentile-'
tüm insanların günahları için bir kez acı çeken tek insan, ler kendi bağlamlarında özelliklerinden soyutlanmış bi­
Tevrat'ın özünün tümden inkârı anlamına gelmektedir. reylerdi. 'İman Alam'nm İncil'ine yeryüzündeki bütün ce­
Helenleşmiş Musevi ve bir zamanların koyu Ferisi sof­ maatlerden daha fazla gereksinim duyacaklardı - ya da
tası, Hıristiyanların Celladı Pavlus* 'eğitim görmemiş, sı­ Pavlus böyle düşünüyordu. Bu düşünceyle yola çıkan Ha­
radan insanlar' olan Mesih - yapıcı Simun Petrus ve Ha­ vari Pavlus kendini 'İman Alam'nm en yüksek yetkili elçi­
vari Yuhanna'mn (Resullerin İşleri 4:13) tersine ayrıcalıklı si olarak donatıp yeni yaşamında yeni bir dava edindi ve
bir Yahudi ailesinin eğitim görmüş bir üyesiydi; Pavlus tüm Genetile günahkârlarını Kurtuluş'a çağırmak amacıy­
(Saul) doğumu itibariyle Yahudi, yasal yurttaşlık statüsü la onların yaşadıkları Polis’e doğru yola çıktı.
itibariyle de Roma yurttaşıydı. Pavlus, Tek - Tanrıcı bir dinin ilk otantik siyaseti olan
Pavlus, İsa'nın tebliğ ettiği mesajdaki özgün yanı kav­ Pavlus Hıristiyanlığını Kudüs'ün kırsal kökenli köylerin­
ramıştı. Apokaliptik** eğilimleri15 ile, bu mesajı yalnızca de değil sivil kentli Gentilelerin kozmopolit vicdanlarında
Yahudilere bir çağrı olarak değil, her şeyi kapsayan Yara­ oluşturmaya koyuldu.
tılış (Tekvin) olgusunun bir katalizörü olarak görüyordu. W.H.C. Frend'in anıtsal yapıtı The Rise ofChristianity'de
yazdığı gibi, Pavlus "enerjik, doğrudan, kendine güvenli,
* H avari Pavlus: G erçekte A nadolulu (Tarsuslu) b ir M usevi'ydi. A sıl adı Saul kimi zaman da kibirli ve ben merkezci bir adamdı. Tarih­
idi. G rekçe biliyordu ve H elenist kültür içinde yetişm işti. H avari olm adan te 'dinsel dâhi' nitelemesini hak eden birkaç bireyden bi­
önce ilk H ıristiyanlara işkence etm işti (y.n.).
** Apokaliptik: K ıyam et'e inanm ak; yalan K ıyam et belirtilerine inanm ak (y.n.). riydi. Yine de güvenilir bir insan değildi. Apansız ihtidası
(ıH

başlangıçta pek anlaşılamadı; sonraları Gentileleri kaza­


nabilmek için Musevi mirasından fazlasıyla taviz verdi­
ğinden kuşkulanıldı."16 Ve Frend'in belirttiği gibi Pav-
lus'un ellerinde "Rab Mesih, imanla tanınacak Tanrı-in-
san, şakirtlerinin tanıdığı ve anımsadığı Nasıralı Peygam­
ber'in yerini aldı."17
Pavlus gerçekten de İsa'nın mesajını kendi istediği
tarzda anlayıp yorumlamıştır. Pavlus'un Teori ve Prati-
ği'nde iman, günah, acı, kıyam, çarmıh ve selamet anahtar
terimler haline gelmişlerdir. 'Bilme' (Teori) İsa'yla anlam­
Üçüncü Bölüm
daşlık kazanan İman Alanı'nı bilme anlamına gelmekte­
dir. 'Yapma' (Pratik) ise İsa'nın Bedeni'ni 'günahkârları'
İSA: "BEN NE OLACAKSAM
kendilerini bekleyen Kıyamet'ten kurtaracak olan Kilise O 'YUM "
biçiminde yeniden yaratmak olarak yorumlamıştı.18 Pav­
lus amaçlarına erişebilmek için Ahit işareti Yahudi sünne­
tini, Hezekiel Peygamber'in 'Kanınızda yaşayın' buyru­
ğunu terk etmekte ya da Yasa'yı eskimiş ve yararsızlaşmış
olarak reddedip yeni Tekvin için yeni bir ahit öne sürmek­
te de tereddüt göstermemiştir. İncilci Yahya gibi Pavlus
da Çarmıh'taki İsa'yı Tanrı'nm Logos'tına yerleştirmiş
ve19 sonradan O'nu her şeyin yaratılışındaki bir ve tek
Aracı ilan etmiştir.
Pavlus'un 'günah' kavramından ne anladığı açıklana-
bilirse onun kendi kavrayışı çerçevesinde oluşturduğu bir
siyaseti aracı yaparak 'yeni' bir dünya dini kurma yolun­
da sergilediği sonsuz hırsı daha iyi anlaşılabilir sanıyo­
rum.
İSA: BEN NE O LACAKSAM O 'YUM

Çünkü ben resullerin en küçüğüyüm,


Ben ki resul çağrılmaya layık değilim,
çünkü Allah'ın kilisesine eza ettim.

(P avlu s'tan K orintoslulara 1 , 15:9)

3.1. ''Günaha Giren Ruh, Ölecek Olan Ruhtur'

İsa dünyayı kurtarmaya geldiğini söylüyordu. Yuhan­


na, "Babanın oğlunu Dünya'nın Kurtarıcısı olarak gön­
derdiğine" tanıklık ediyordu (Yuhanna 1:29). Matta diyor­
du ki: "Ve onun adını İsa koyacaksın; çünkü kavmini gü­
nahlarından kurtaracak olan odur" (Matta, 1:21). Luka ise:
"Çünkü İnsanoğlu kaybolmuş olanı aramaya ve kurtar­
maya geldi" demekteydi (Luka, 19:10). Pavlus, I. Timote-
os'ta "Mesih İsa günahkârları kurtarmak için dünyaya
geldi, sözü sadıktır ve her veçhile kabule layıktır" (I. Ti­
moteos 1:15) diyordu.
İsa Yuhanna'nm tanıklık ettiği gibi dünyayı kurtaracak
bir Kurtarıcı olarak mı gelmişti, Matta'nm yazdığı gibi
kavmini günahlardan kurtarmaya mı, Luka'nm öne sür­
düğü gibi kaybolanları arayıp kurtarmaya mı, yoksa Pav-
lus'un inandığı gibi 'tüm' günahkârları kurtarmaya mı?
Bu sorular Pavlus'un özelliklerinden soyutlanmış (mutla­
ka yabancılaşmış sayılmasa da) Yahudice düşünüş
tavrının nasıl işlediğini anlamaya yardımcı olabilir.
Kuşkusuz Tıaşlangıçta' günah yoktu. Tanrı'nm yaratı­
cılığının, bir parçası olarak günah altı Kutsal Kitap gü-

71
72
A y tu n ç A ltm d al 7.1

nünde ortaya çıkmamıştı. İlahiyat açısından bakıldığında


Adem ve Havva Kutsal Kitap'a göre Tanrı'nm planımla
Tanrı o günlerde günahı yaratmamıştı, çünkü ilkin Tanrı olmayan bir iş yapmışlardı. Havva dinsel klişe ya da dog­
günah işleyemezdi; ikinci olarak Tanrı dini yaratmamış­ ma yapıldığı şekliyle günahkâr değil, bir kişilik-verici ve
tı. Dolayısıyla Tanrı yaratmamış olduğu bir işlevi devir kimlik alıcısıydı. (Havva, Adem gibi topraktan değil,
edemezdi. Adem (Zeker) ve Havva (Negebhah) 'iyi ile Adem'den -insan- yaratılmıştır. Adem'in oluşmuş kimli­
kötü'yü bilip, bilgelik kazanarak Tanrı gibi olmak' (Tek­ ğinden yaratılmıştır. Şahsiyet -Persona- İnsan'ın oynaya­
vin, 3:4-8) amacıyla meyveyi yediler. Tanrı hiçbir zaman cağı rolü simgeleyen maske demektir.)
onlara günah işlediklerini söylemedi ya da onları günah­
Tekvin'de günahın temelde bir kimlik sorunu olarak de­
kâr olarak nitelendirmedi. Aksine RAB dedi ki: "İşte ğil, bir kişilik (persona) sorunu olarak biçimlendiği vurgu­
adam iyiyi ve kötüyü bilmekle bizden biri gibi oldu" lanmalıdır.
(Tekvin, 3:22). Dolayısıyla Tanrı'nm ilk buyruğuna itaat Tanrı'nm planına göre İnsan 'cinslerine göre canlı mah­
etmemek Adem'i günahkâr değil, 'iyi ile kötü'nün bilici­ lûklar' (Tekvin, 1:24) gibi yaratılmış değildi. İnsan 'tekil'
si' yapmıştır. olarak ve "denizin balıklarına, ve göklerin kuşlarına, ve sı­
Kurumsallaşmış ve kabul edilmiş tefsirlerin tersine, ğırlarına, bütün yeryüzüne, ve yerde sürünen her şeye hâ­
Eleştirel İlahiyatçılık açısından Adem ve Havva Tanrı'nm kim olsun" (Tekvin, 1:26) diye yaratılmıştı. Ve Tanrı ona
huzurundan işledikleri bir günah nedeniyle değil, üreme­ "Semereli olun ve çoğalın, ve yeryüzünü doldurun, ve
yi öğrendikleri için kovulmuşlardır. Mecazi olarak yılan, onu tabi kılın" (Tekvin, 1:28) demişti. Ve yedinci gün,
hayvanlar âlemini, meyve ise sevgiyi değil, üremeyi tem­ Tanrı'nm "yaptığı işi bitirdiği" (Tekvin, 2:2) Sebt günü
sil eder. Yaptıkları Tanrı sevgisi olmaksızın üremedir. gelmişti. Ve "toprağı işlemek için adam yoktu" (Tekvin,
Çünkü Tanrı onları yarattıktan sonra kutsamış, ama hiçbir 2:6), "Ve RAB Allah yerin toprağından adamı yaptı, ve
zaman birbirlerini sevmelerini emretmemiştir. Eski onun burnuna hayat nefesi üfledi; ve adam yaşayan can
Ahit'te tüm âlemlerin kurulduğu o ilk altı günde Tanrı in­ oldu" (Tekvin, 2:7). Adem kimliğini, yani bireyselliğini
sanlara birbirlerini sevmek zorunda olduklarını söyleme­ 'seçim' yaptığı an edinmişti. Yaptığı seçim ona bireyselli­
miştir. Şurası kesindir ki Havva fiziksel/cinsel içgüdüsel ğini kazandırmıştı. Adem yalnızdı ve Tanrı "kendisine
olarak tüm yaratıklar gibi bir çocuk doğurmaya yönelmiş­ uygun bir yardımcı yapacağım" dedi. RAB Tanrı tıpkı
tir. Kutsal Kitap'ta yer aldığı şekliyle Tanrı'nın planı bu de­ Adam gibi hayvanları da topraktan yarattı ve her birine
ğildi. Kuşkusuz Adem ve Havva çocuk sahibi olacaklardı, ad vermesi için onları adama getirdi ve "ve adam her biri­
ama hayvanlar gibi içgüdüsel dürtülerle değil. Çünkü nin adını ne koydu ise canlı mahlûkun adı o oldu". Ve
Tanrı onlara verimli olmalarını söylemişti. Belli ki, Tan- adam bütün sığırlara ve göklerin kuşlarına ve her kır hay­
rı'nın planına göre Adem ile Havva'nın üremesinin doğal vanına ad koydu". "Eski Ahit'ten anlaşıldığı kadarıyla
yolu (Tanrı'nm Oğlu İsa'da tezahür ettiği gibi), bakire do­ Havva ve Bilgi Meyvesi'nin ortaya çıkışından önce Adam
ğumuydu. Fiziksel birleşme yoluyla değil, Havva'nın (Adem) dilediği gibi ad verebiliyordu. Adlar vererek
Ruhsal-bakire gebeliği aracılığıyla üreme. Dolayısıyla Adam kendi tekil -yapayalnızdı- kimliğini yaratmıştı.
A y tııııç A ltın d al 75
74

Adem'in kimliği kendisiyle hayvanlar arasındaki farklılık işler. İnsan 'bir beden' olduğunda, 'bilme'ye başlar. (Ya­
üzerine temelleniyordu. Çünkü onların arasında 'kendisi­ hudi geleneğinde de 'bilme'nin cinsel ilişki ve rollerle
ne uygun bir yardımcı' da yoktu. Ama Adam'm bireysel ilintili oluşu rastlantı değildir.) Kimlik algılar ve duyum­
kimliğini kendine hayvanlardan (şahsiyeti) farklılaştıra­ sar, ama kişilik akıl yürütür ve algılananı bilir. İnsan gü­
rak oluşturmuştu. Bu fark onun kimliğiydi. RAB Tanrı nah işlediğinde, ne yaptığını bilmektedir. Kutsal Kitap'ta-
bundan sonra Adam'ı derin bir uykuya daldırıp ondan ki İnsanlık tarihi, Yahudi alimlerce haklı olarak gözlem­
kadını yarattı ve 'onu adama getirdi'. lendiği gibi, İnsan'ın utancı bilmesiyle başlar.2 Adam ve
Havva (Negebhah) ile birlikte Adem kişiliği (şahsiye­ karısı başlangıçta bir utanç hissetmezken, iyiyle kötüyü
ti) olarak 'rol eylemi'ni edindi. Adam'm kişiliği ve oyna­ öğrendikten sonra onu 'bildiler'. İnsan bilmeden günah
maya yazılı olduğu rol, hayatta kalabilmek için Hav­ işleyemez, yalnızca yoldan çıkar. Yolunu şaşıran İnsan
va'yla giriştiği birbirini tamamlayıcı birliğe uygun olarak her zaman Doğru Yol'a ve daha önceki günahsız duru­
biçimlenmişti. Dolayısıyla, adamın/insanın kişiliği kim­ muna yeniden dönebilir. (Buna İbranice'de Teshuva de­
liğin 'fark'ı üzerine değil, 'ayrışma/çelişki' üzerine te­ nir. Doğru olana geri dönüş, rucû demektir.) Ama günah­
mellenmişti. Çünkü Havva, Adam'm kendini farklılaştır­ tan kurtulma Tanrı'nm bağışlamasını gerektirmektedir.
dığı hayvanlar gibi topraktan değil, ama Adam'dan yara­ Adem günah işlememiş, yalnızca yoldan çıkmıştır; oysa
tılmıştı. Adam Kadm'ı gördüğünde dedi ki: "Şimdi bu Kabil günah işlemiştir. Öfkesi kimliğine değil, kişiliğine
benim kemiklerimden kemik, etimden ettir." Bu nedenle­ ilişkindir, çünkü her iki kardeş de Havva'nın söylediği
dir ki "Adam anasını ve babasını bırakacak ve karısına gibi, 'RAB'bin yardımıyla' doğmuşlardır (Tekvin, 4:1).
yapışacaktır ve bir beden olacaktır." Bu asli 'çelişki' Kabil Tanrı'nm kardeşinin sunusunu seçtiğini gördüğün­
Adam'ı bir alandan ayırıp sonra onu bir başkasıyla bir­ de suratını asmıştır. RAB Kabil'e sormuştu: "Niçin öfke­
leştirmektedir. Kimlik Adam'ı hayvanlardan farklılaştır­ lendin? Ve niçin çehreni astın? Eğer iyi davranırsan o
mış ve Adem şahsiyetini kendi karşıtı olan Kadın'da bul­ yükseltilmeyecek mi? Ve eğer iyi davranmazsan, günah
muştur. Diğer bir anlatımla, Eski Ahit yorumlanınca Er- kapıda pusuya yatmıştır; ve onun istediği sensin; fakat
kek'in Kimliği'nin (Identity) Tanrı'dan aldığı ve/fakat sen ona üstün ol" (Tekvin, 4:6-7).
şahsiyetini (Personality) Kadın sayesinde edindiği anla­ Kabil günaha üstün olamadı. Kardeşi Habil'i öldürdü.
şılmaktadır. Sinsi planını kurdu, kardeşini kandırdı ve onu soğukkan­
Kişilik varoluşun içerik ve biçimi arasındaki çelişkiyle lıca katletti. Bu, yoldan çıkma değil, günahtı. Bu yoldan
şekillenirken, kimlik, özü (toprak) görünüşten (Tanrı çıkma hakkını kullanma değildi. Çünkü İnsan yoldan çık­
Benzeri olarak yaratılmış İnsan) ayrıştıran farkın tezahü­ ma durum ya da sürecinde ilkel masumiyetini yitirmeye­
rüdür. İnsanın kimliği onun 'yoldan çıkmasına' izin verir, bilir. Günah bilinçli olarak gerçekleştirilen bir eylemdir.
yani kimliği sonsal fark olarak 'seçim'e gerçeklik kazan­ Masumiyetle bir ilgisi yoktur. Kişi Tanrı'nm Yasası önün­
dırır. İnsan yoldan çıkabilir, onun Tanrı indinde hatalı de aynı anda hem masum hem günahkâr olamaz!
addedilme hakkı vardır.1 Ama insan günahı kişiliğinde Adem kendi-bilincindeliği, kimliğinin parçası olan se­
A ytu n ç A ltın dal

çimden aldı; Havva'yla birleşmesinden sonra iyi ile kötü­ Musevi Yasası ve Haggadah'da günah özel bir olgu­
yü bildi, dolayısıyla kişiliğini kavrayarak bu noktadan iti­ dur. Daima günah işleyen özel bir ülke (Hezekiel, 14:12-
baren kendini gerçekleştirebildi. Kimlik bir kendi-bilin- 13), günahkâr bir krallık (Amos, 9:8), Sodom ve Gomore
cinde olma sürecidir, kişilikse kendini-gerçekleştirme sü­ gibi özel kentler (Tekvin, 18:20), İsrail'de olduğu gibi gü­
recinde gelişir. Kabil'in günahından sonra "Adem karısını nahkâr bir ulus (Amos, 3:2) ya da 'günaha giren' özel bir
tekrar bildi; ve bir oğul doğurdu ve onun ismini Şit koy­ ruh (Hezekiel, 18:3) vardır. Çünkü İsrail Tanrısı'nın emir­
du." Kabil sonsal günahkârı temsil ediyordu. Çünkü leri özde İbraniler için olan özel düzenlemelerdir. RAB in­
"Şit'in de bir oğlu doğdu ve onun adını Enoş koydu. RAB- san ruhu için düzenlemeler getirmemiştir. Dolayısıyla gü­
BİN ismini o zaman çağırmaya başladılar" (Tekvin, 4:25- nah Yahudiler için özel, yapısal ve yasal bir konudur, ma­
26). İnsan aynı zamanda hem Tann'nın adını çağırıp hem nevi değil. Polis'te yaşayan Yahudi Hıristiyan gibi bir bi­
de günah işleyemez. Yoksa bu "Ya RAB'bim, bana sana rey değil, özel konumu, ahit ve bir anayasayla (On Emir)
karşı günah işlememde yardımcı ol!" demeye denktir. kesin olarak belirlenmiş özel bir insan tipidir. Ahde göre
Şit-Enoş'un ardından iyi ve iyilik ilahi ve kutsal olanın Musevi'nin hatasını doğrudan RAB'le tartışma hakkı var­
kaynağı ve onlara giden yol olurken kötü ve kötülük, dır. Tanrı'ya ulaşmak için aracıya ya da papaza gereksini­
mutlaka dinsizin değil ama, günahın kaynağı haline geldi. mi yoktur. Ve kimse kendi yaşamını başkalarının günahı­
Yahudilik'te İnançsızlık ya da Haram kavrayışı Tapınağın nın bedeli olarak teklif edemez. İbrahim Peygamber Tan-
Kapısı önünde yatan,3 'Ruhsuz ve Cansız'ı temsil eder. rı'nın dostuydu (Tekvin, 18:22-23). Dolayısıyla Tanrı tara­
İnançsızlık mutlaka günahkârlık ya da kötülük değildir. fından görüşlerini ifadelendirmesine izin verilmişti, bu
Günah insan-yapısıyken inançsızlık insanda bağımsız, durum, İbrani için de geçerlidir. Adem'e seçme özgürlüğü
RAB tarafından henüz kutsanmamış olandır. tanınmıştı; Musevi bunu kullanır. Kutsal Kitap'taki Tek-
İnsan hatası Musevilerin gündelik yaşamında genel vin'in tarihin başı olarak kurulmasından bu yana, Yahudi
olarak inanılandan daha önemsiz bir rol oynamış ve daha Tanrı önünde haklarını -v e olası hatalarını- bilmektedir.
az etkili olmuştur. Amittay'm oğlu Yunus'un öyküsü bu­ Musevi tarihsel olarak 'hatalarının bilincinde', 'günahının
nu sergiler. Yunus RAB'bin "Kalk Nineve'ye, o büyük bilincinde' olmaya koşullanmıştır. Çünkü yukarıda da be­
şehre git, ve ona karşı çağır; çünkü onların kötülüğü be­ lirtildiği gibi, Tanrı bu Yasa'yı onun yüreğine yazmıştır ve
nim önüme kadar çıktı" (Yunus, 1:1-2) sözlerini işittiğinde "herkes(-in) kendi komşusuna ve herkes(-in) kendi karde­
RAB'dan kaçmaya yeltenmiş ve Tarşiş'e yönelmiştir (Yu­ şine RABBİ bilin diye öğretmesine" (Yeremya, 31:34) artık
nus, 1:4). RAB emre itaat etmeyen Yunus'u 'günahkâr' gerek kalmamıştır. Musevi'nin gündelik hayatında gü­
olarak nitelememiştir. Eyüp'le de aynı durum söz konusu­ nahtan çok Korku ve Anlayış rol oynar. Günah Muse­
dur. Bu 'en büyük adam' (Eyüp, 1:3) Tanrı'yı hata işle­ vi'nin bireyselliğine ve kimliğine eklemlenmiş değildir.
mekle suçlamıştı, ama Kutsal Kitap'ta yazıldığı gibi, "bu Musevi'nin özel statüsü kendi Tanrısı tarafından seçilmiş
işin hepsinde Eyüp suç işlemedi ve Allah'a uygunsuzluk olmasındadır, kimliğiyle aynı Tanrı tarafından ilahi kılın­
yüklemedi" (Eyüp, 1:22). mıştır.
Üç İsa A y tu n ç A ltm d al '•

Pavlus Hıristiyanlığı'nda durum böyle değildir. Tü­ şeklini sivil/kentli Gentile'in vicdanına yerleştirdi. Dola­
mel/ evrensel Kurtuluş her Hıristiyan'ın kendisinde Birey­ yısıyla günah insanın tüm eylem, duygulanım ve düşün­
selleştirilmiştir. Günahın tümelliği de bireyselleştirilmiştir. cesini belirleyen ortak 'birim' haline geldi. Gentile Pav­
Bireyin günahı olmaksızın bireyin selameti de olamaz. Gü­ lus'un belirlediği standartlar uyarınca kendini 'doğuştan
nahın tekil doğası ve anlamları Hıristiyanlık'ta (Yahudi günahkâr' görmeye başladı. Vicdanın temizliği Pavlus
günlük yaşamında olduğu üzere) daha az cemaate ve din için yeterli ddğildi: 'Bu insanı masum kılmıyordu' (I. Kor,
adamlarına ilişkin, ama daha kentsel ve sivildir. Yahudi 4:4). Pavlus diyordu ki: "Niçin benim hürriyetime başka
geleneğinde günah işleyen ruh, kendi cezasını kendi çeker, vicdanla hükmolunuyor?" (I. Kor, 10:29) Dolayısıyla Pa­
tüm insanlığın adına ceza çekemez. Hıristiyan Dogması'na gan ve Gentilelerin selamete ulaşmak için günaha ihtiyaç­
göre İsa kendi Bireyselliğinde, günahsızdır. Tanrı olarak ları vardı. Bu nedenledir ki Pavlus'un öğretisinde Genti-
İsa günahı yaratamazdı; tüm insanların işlediği günahları le'den yeni bir hayata vaftiz olması ve Çarmıh'taki İsa gi­
toplayarak bu günahlar için acı çekmişti ve bedelini yaşa­ bi acı çekmesi isteniyordu.
mıyla ödemişti. İsa için günah bir kimlik değil, bir kişilik Musevi için günahın yalnızca iki sonucu vardı. Ya RAB
konusuydu. Ancak Pavlus bu noktayı gözden kaçırarak tarafından cezalandırılıyor ya da bağışlanıyordu. Üçüncü
günahı kimliğin bir alamet-i farikası ilan etti. Pavlus'a gö­ bir yol yoktu. Pavlus, Musevi geleneğinin dışında, üçüncü
re insanlar başlangıçta Adem ile Havva'nın işledikleri var­ bir seçeneği açıklayıp sistemleştirdi: Istırap çekmek. Mu­
sayılan günahtan ötürü, doğuştan günahkâr oldukları için sevi, yaşam ve geleneğinde hayatta kalma isteği ile varlı­
eşit ve özdeştiler. Bu ilk günah, ister Yahudi, ister Gentile, ğını sürdürebilme güdüsü, ıstırabı ve kişinin başkalarının
ister Pagan olsun, fark etmiyordu. Dolayısıyla Pavlus, tüm günahlarından ötürü suçlu olmasını dıştalamaktaydı. Baş­
Gentileleri günahkâr ilan etmekte duraksamamıştı. Pavlus kalarının günahları için acı çekme Kluseviler için bir lüks­
günahı insanlığın benliğinde, hatta doğmamış kuşaklarda tü ve halen de öyledir. Hezekiel bunu açıkça ortaya koy­
başlatıyordu. Ancak orada kalmıyordu. Pavlus'a göre İsa maktadır: "Suç işleyen can, ölecek olan odur; babanın fe­
Meryem'in rahminde bedenselleşmiş olmakla kalmamıştı, sadını oğul taşımaz ve oğlun fesadını baba taşımaz." (He­
aynı zamanda Golgotha'daki çarmıhta günahlaştırılmıştı.4 zekiel, 18:20) Günahkâr bir babanın oğlu, babasının gü­
Pavlus Korintoslulara şöyle yazıyordu: "Günahı bilmeyeni nahları yüzünden acı çekmez. Tabiidir ki öldürülemez de.
bizim için günah yaptı, ta ki biz kendinde Allah'ın salâhı Musevilikteki günah ve kutsanmışlığın yapısı, Gentile
olalım" (II. Korintoslulara, 5:21). Hıristiyanlığının yayılışıyla birlikte dramatik bir değişi­
İsa'nın misyonu sırasında Gentile vicdan yasası kent­ me uğradı. Pavlus'un İbranilere Mektubu'nda belirtildiği
lerdeki egemen ahlak yasasıydı. Nedir ki bu yasa Yahudi­ gibi: "Çünkü kehanet değişince, şeriatın da değişilmesi
ler arasında geçerli değildi. Kentsel-sivil değerlerce prag- icap eder" (İbranilere, 7:12). Artık Melkisedek* tarikatının
matik olarak şekillenmiş olan Gentile vicdan yasası kim­
seyi günahkâr olarak damgalamamaktaydı. Hıristiyanlık * M elkişedek: Eski A hit'te söz edilen kral. İbrahim P eygam ber'in yardım cı ol
duğu kral. M elkisedek, İbrahim Peygam ber'i 1 utsam ıştır. Eski A hit'te kını
Pavlus'la başlayarak tümel günahın Bireye indirgenmiş olduğu anlaşılam ayan esrarengiz bir kraldır bu (y.n.).
A y tu n ç A ltın d al 81
KO

Yani Ahit'te günah 'Yasa'yı çiğnemek' (Yuhanna), 'oto-


yeni Yüce Rabbi İsa Mesih idi ve bu yüzden, "Çünkü za­
riyete başkaldırmak' (Yahuda) ve 'otoriteyi küçümsemek'
yıflığı ve faidesizliği sebebi ile evvelce olan bu emrin ipta­
(Peter) olarak betimlenmiştir. Pagan ve Gentilelerin yasa­
li (çünkü şeriat hiçbir şeyi kemale erdirmedi), ve onun ye­
yı ve otoriteyi belirleyen kendi ahlaki ve manevi yönetme­
rine vasıtası ile Allah'a yaklaştığımız daha iyi bir ümidin
likleri vardı. 'Ahit işaretini' taşımıyorlardı ve yürekleri
ithali oluyor"du (İbranilere, 7-18,19). Ve İsa'nın "her gün
sünnet* edilmemişti. 'Bu-dünyalı' bir vicdan yasasıyla yö­
başkâhinler gibi önce kendi günahları için ve ondan sonra
netiliyorlardı.
kavminin günahları için kurbanlar takdim etmeye mecbu­
Bu sorun Pavlus'un aklını fazlasıyla meşgul etmiştir.
riyeti yoktur; çünkü kendi kendini takdim ettiği zaman
Bunu Muhtedilerle ve dostlarıyla birçok kez tartışmıştır.
bunu bir kerede yaptı" deniliyordu (İbranilere, 7:27). Do­
Kullandığı tartışma yöntemi hiçbir şekilde Musevi gelene­
layısıyla İsa, Musa'dan daha büyüktü (İbranilere, 3) ve
ğine uygun değildi, ama Helen diyalektiğe uygundu. So­
"insan tarafından değil, Rab tarafından kurulan hakiki ça­
nunda Siraç'm kitabında olduğu gibi 'günah'ı Havva'ya
dırın* hizmetçisi (İbranilere, 8:2) idi. "Ve bu sebepten ye­
dek taşıyıp tümelleştirmeye karar vermiştir. Burada da bir
ni ahdin yayancısıdır, ta ki, birinci ahdin altında olan suç­
çıkış yolu bulmuştur. Ancak küçük bir sorun çıkmıştı kar­
ların fidyesi için ölüm vuku bulmuş olarak, davet edilen­
şısına: İyi de, Tanrı kimlerin Tanrısı olacaktı? Pavlus
ler ebedi miras vaadini alsınlar" (İbranilere, 9:15). İsa
O'nun yalnızca Yahudilerin değil, Gentilelerin de Tanrısı
"İkinciyi sabit kılmak için birinciyi kaldırıyor. İsa Mesih'in
olduğuna hükmetti. Kaba bir senkretizmle sorunu çözüm­
bedeninin bir kerede takdim olunması ile o irade de tak­
leyiverdi. Kimse tam doğrucu değildi ve insanın bu ilk
dis" (İbranilere, 10:9-10) olunuyordu.
günah karşısında mazur görülebilir bir yanı yoktu. Bu gü­
İsa, besbelli ki, Matta'nm haklı olarak gösterdiği gibi,
nah geçmişte ve gelecekte tüm insanlığın tek ortak payda­
'kavmini günahlarından kurtarmak için' yeryüzüne gel­
sı haline geliyordu. Günah'ı tümelleştirdikten (Pavlus'un
mişti. İsa'nın yaşam-boyu yoldaşı ve kan kardeşi Yakub
Galatyalılara Mektubu, 3:22) sonraki adım bunu her Gen-
şöyle yazıyordu: "Eğer günahlar işlemişse, kendisine ba­
tilenin vicdanının derinliklerine yerleştirebilmekti. Pavlus
ğışlanacaktır" (Yakub'un Mektubu, 5:15). İsa ancak birin­
çapında biri için bunun sorun olmaması gerekiyordu ama
ci ahitle bağlı olup 'günah' işleyenleri kurtaracaktı, Pav-
sorun haline geldi.
lus'un belirttiği gibi tüm kaybolmuş olanları ya da bütün
Paganlar gibi Gentile de sınıf-bilinci olan insanlardı.
'günahkârları' değil. Çünkü günah işleyebilmek için, önce
Zenginlerin yoksul ve sıradan insanlarla aynı ilk günahı
Ahit'e taraf olmak gerekiyordu. Gentileler Ahit'e bağlı ol­
paylaşmaları, Yazgı (Fortuna) kavramına ters düştüğü
madığı için vaat edilen mirası alabilmek için günaha gir­
için rahatsızlık yaratıyordu. Aristoteles bile kimilerinin
meye hakları yoktu. Çünkü Yakub'un dediği gibi günah
köle, kimilerinin de efendi olarak doğduklarına inanıyor­
'Eğer' işlenmişse bağışlanacaktı.
du. Gentileler ve Paganlar için tanrılar değil, mitolojik bo-

Yüreğin Sünnet Edilm esi, M usevilik'ten geçm e bir deyiştir. Birey'iıı Tanı ı'ııın
* Tabarnakl. Çadır. M u sevilik'te Tanrı'nm kurduğu ve bulunm aktan hoşlandı­
M utlak T ebliği'ne kesin inanç duym ası keyfiyetidir (y.n.).
ğı yer (y.n.).
82 A ytu n ç A ltın d al 83

yutları içindeki Yaratılış Efsanesi büyük önem taşıyordu. vel'den önce Pavlus vardı! Tek ve Mutlak gerçeklik saydı­
Ve supertitio (Batıl) gibi iman da bilginin alt bir derecesi ğı görüşlerini kabul ettirebilmek için bir Gentile'nin kendi
sayılıp eğitimsiz sınıflara terk edilmişti. Gentileler arasın­ yoluna ihtida etmesini kolaylaştırabilecek her sözcük, her
da geçerli inanca göre tanrılar dahi Yazgı'ya tabiydiler. davranış ve her eylemi gayet dikkatlice kullanmıştı. Üst
Tüm varlıkların ortak paydası günah değil, Yazgı'ydı. sınıfın hanımları ve hizmetçileri arasında, Yazgı'ya inanan
Pavlus Yazgı'nın gücünü kırabilmek ya da zayıflatabil­ Gentile erkeklerinden daha fazla başarı kazanmış olması­
mek için, geçmişte edindiği bilgilerine döndü. Tartışmala­ na şaşmamalı!
rında araç olarak hileli mantık oyunlarını kullanmaya baş­ Pavlus kendi kuşağı karşısında muhtemeldir ki İsa'dan
ladı. İsa'nın Ferisilerin sahtekârlığını nasıl eleştirdiğinin daha yaratıcı ve daha hoşgörülüydü. Pavlus şunları yaz­
Pavlus için hiçbir önemi yoktu. Tıpkı İsa'nın nasıl doğdu­ mıştı: "Şöyle ki biz bundan böyle bedene göre kimseyi ta­
ğunun ya da nasıl vaftiz edildiğinin de bir önemi olmadı­ nımayız; ve Mesih'i bedene göre tanıdıksa da, artık şimdi
ğı gibi. (Pavlus *bu iki mucizevi olaydan hiç söz etmemiş­ öylece tanımıyoruz. Şöyle ki eğer bir kimse Mesih'te ise,
tir. Onları görmezden gelmiştir yalnızca.) Pavlus hileli yeni hilkattir; eski şeyler geçtiler; işte, yeni oldular" (II.
mantık yardımıyla Tek-Tanrıcılık tarihindeki ilk kayıtlı Korintoslulara, 5:16-17). Pavlus inanmak istediğine niçin
çifte standartçılığın yaratıcısı oldu. inandığını da şöyle açıklamıştı: "Yazılıdır ki: İman ettim,
Örneğin Pavlus için insanın masum sayılabilmesi için bunun için söyleyeceğim" (Mezmurlar, 116:10). Ve ekli­
vicdanen temiz olması yeterli değildi, ama gerektiğinde, yordu: "Çünkü göze görünen geçici, ama göze görünme­
masumiyetini gösterebilmek için kendini vicdanen ger­ yen ebedidir." Dolayısıyla gözleri görülenler üzerinde sa­
çekten temiz dindar bir adam olarak göstermekten utanç bitleşmiş değildi. Pavlus gizli ve utanç verici yollardan
duymuyordu. Peter, Barabbas ya da Silas'ı suçlarken, ken­ vazgeçtiğini bildiriyordu. Şöyle diyordu: "Fakat kurnaz­
dini hileli konuşmalardan tenzih etmekte de duraksamı­ lık ile yürümeyerek, Allah'ın kelamını tağşiş etmeyerek,
yordu. Korintoslulara Mektubu onun çifte standartlarını ancak hakikatin izharı ile kendimizi Allah'ın huzurunda
etkili bir biçimde sergiler. Pavlus şöyle yazıyordu: "Ve Ya- her insanın vicdanına tavsiye ederek, utancın gizli şeyleri­
hudileri kazanayım diye Yahudilere Yahudi gibi davran­ ni reddettik" (II. Korintoslulara, 4:2).
dım; kendim şeriat altında olmadığım halde, şeriat altında Pavlus için İsa'nın, sözünü ettiği Patriarkların Tanrısı
olanları kazanayım diye şeriat altında olanlara şeriat altın­ gibi sadece canlıların Tanrısı olması yeterli değildi; önce­
da gibi davrandım. Allah'a karşı şeriatı olmayanlardan den değişimsiz olan Tanrı kelamını çarpıtmamakla birlik­
değil, ancak Mesih'in şeriatı altında olarak şeriat altında te, gözden geçirmiş ve İsa'yı hem 'Dirilerin hem de tüm
olmayanları kazanayım diye şeriat altında olanlara şeriat Ölülerin Tanrısı' (Romalılara Mektup, 14:7-9) yapıvermiş­
altında gibi davrandım... her suretle bazılarını kurtara­ ti. Ve Timoteos'un kitabında da Pavlus İsa'yı Tanrı ile İn­
yım diye herkese her şey oldum" (I. Korintoslulara, 9:20- san arasındaki 'Bir ve Tek aracı' ilan etmekteydi (Timote­
22). Anakronik bir çağrışımla Pavlus günümüzün bukale- os, 1:2-5).
munvari ilkesiz politikacılarına benzetilebilir. Makya- İsa'nın sözlerinin tersine 'insan-benzerinde yaratılmış'
A y tu n ç A ltın d al

Tanrı Oğlu imgesi, Pavlus'un ellerinde bir 'Aracı-Tanrı' ve Siyasal kariyerindeki iki ilginç manevra, Pavlus'u ra­
kozmopolit bir 'İnsan benzerinde yaratılmış Ruh'a dönüş­ hatlıkla döneminin en ünlü taktikçi ve stratejistlerinin sı­
müştü'. ralandıkları sütunların üzerine yerleştirmektedir.
İlk olarak Rab'bi Mesih İsa'nın peşi sıra, Pavlus da oto­
riteyi Musa Yasası'ndakinden farklılaştırmıştır. Ancak
3.2. İman Siyaseti İsa'nın tersine, Pavlus bunu yapmasına rağmen canını
Pavlus, misyonunda pragmatik ve gerçekçiydi. Hiçbir uzunca bir süre korumayı başarabilmiştir.
şeyi rastlantıya bırakmamaya çalışıyordu. Usta bir örgüt­ Pavlus'un Musevilerle arasındaki tartışma Seküler de­
çüydü. Tüm Roma yurttaşları gibi o da kendisine intikal ğil, dinsel bir konuydu. Bir Yahudi ve bir Ferisiler Ferisi'si
etmiş olan Seküler kudretin gayet iyi bilincindeydi. Tehli­ olarak Sanhedrinlerin Yasa'ya uygun çözüm kararında ıs­
keye düştüğünde, kendini koruyabilmek için miras aldığı rarlı olması gerekirdi. Oysa, bunun kendisi için yarataca­
Seküler unvan ve standartları öne sürüyor ve esas ilgi ve ğı sonuçları bildiğinden, bunu reddetmiştir. Roma yurt­
inançlarını dikkatlice gizliyordu. Yaşamındaki böylesi kri­ taşlığı kisvesine bürünerek ve tüm suçlayıcılarını şaşırta­
tik anlarda karşısmdakileri Ruhsal beyin-yıkamalarla hu­ rak adil bir karar için Seküler merciye, bizzat Sezar'a baş­
zursuz etmemeye özen gösteriyordu. vurmuştur (Resullerin İşleri, 25:8). Ve Seküler otorite tara­
Pavlus'un kendisini tutuklamaya gelen komutanın, fından masumiyetinin onaylanmış olması, şaşırtıcı değil­
Roma yurttaşı olup olmadığını sorması üzerine, "Evet. dir. Seküler merci, kökeninde tam anlamıyla Yahudice
Ben Romalı doğdum" (Resullerin İşleri, 22:22-29) deyişi, olan dinsel bir konu için Pavlus'u ölüme mahkûm etmeyi
ya da yolunu kesen askerlere "Ben Kilikya'dan Tarsuslu gerekli bulmamıştır.
bir Yahudi, ehemmiyetsiz olmayan bir şehrin ahalisinde- İkinci olarak, otoriteyi, ilginçtir ki, yoldaşı havarilerin
nim" (Resullerin İşleri, 21:37-39) deyişiyle olduğu gibi. savundukları Musevi Yasası'yla değil, Kilise'yle özdeşleş­
'Ehemmiyetsiz olmayan bir şehrin ahalisinden olmak' tirmiştir. Ve onları ikna etmeyi, ve dahası Gentilelere iliş­
Pavlus için çoğu zaman İsa'nın havarisi olmaktan daha kin tüm konularda ipleri ele geçirmeyi başarmıştır.
önemliydi. Pavlus, Musevi-Hıristiyanlarla* arasında sünnet ve he­
Pavlus'un misyonunu anlamak, onun siyasete bakışını lal/murdar meselesiyle ilgili çatışma patlak verdiğinde,
anlamaktır. Diğer havarilerle karşılaştırıldığında Pavlus İsa'nın kan kardeşi ve Kudüs Kilisesi'nin saygıdeğer başı
bir havariden çok bir ideolog olarak ortaya çıkmaktadır. Yakub'a başvurup onu kendi safına çekmeyi başarmıştı.
Teleolojisi ve kendini gerçekleştirmesi (kendi-pratiği) ge­ Pavlus Gentilelerin sünnet olmasının zorunlu olmadığını
nellikle imanını aşıyordu. Pavlus bir Fideist, bir görev ve ve bu nedenle de Musa Yasası'nin kimi maddelerine uy­
işlevlerin adamıydı. Kuşkusuz kimi yazarların öne sür­ maları gerekmediğini öne sürüyordu. Kilise tam zıddı te­
dükleri gibi, bir Roma ajanı ya da muhbir değildi.5
* M usevi H ıristiyanlar: 1. yüzyılda başlayan ve İsa'nın beklenen M usevi Me-
sih 'io ld u ğ u n a im an eden M useviler. Bunlar hâlâ M usevi geleneğine bağlı
* Sen kendi yolunda git, âlem ne derse desin (ç.n.). ancak H ıristiyanlaşm ış Yahudilerdir.
Ü ç İsa
A ıjtu n ç A ltın d al H 7

zi savunmasına rağmen kendi başına yetkin bir gövde Christie Murray'in belirttiği gibi, "İsa'nın içine doğduğu
gösterisi düzenleyen Pavlus, Yakub'un onayını alıvermiş­ Yahudilik'te tüm yorum ayrıntılarıyla Yasa, mümin Yahu­
ti. Başlangıçta yanında hiç kimse yokken, sonunda kaza­ di'yi tıpkı örümcek ağma yakalanmış sinek gibi hareketsiz
nan tek kişi o olmuştur. kılmaktaydı. Pavlus'un tanıdığı haliyle Hıristiyan Ruh'uıı
Artık eline geçirdiği yetkiyle günah ve acı kavramları­ Özgürlüğü öğretisi, bunun antiteziydi."6 Pavlus'un bu tu­
nı tasarlayıp Gentile adına karar verecek olan bir başına tumu özde Helenistik idi ve Kralcı yönetim tarzlarını çağ­
oydu. Isa'nın kendi canı pahasına yarattığı orijinal girişi­ rıştıran özellikleriyle bir bakıma Herod'un konumuna ya­
mi Pavlus'un ellerinde önemli bir siyasal araca dönüş­ kındı. Yine de Pavlus'un bu tutumuna dindarlık, seçkinci-
müştü. Pavlus zorda kalınca, konumunu derhal Seküler- lik ve Tanrı buyruklarının yabancı, seküler iktidar üzerin­
leştiriyor, ancak 'bütünsel görevi'ni kutsallaştırıyordu. de üstünlüğünü inatla savunan kendi cemaati, varlığı iti­
Örneğin, Saddukiler kıyama, meleklere ve ruhlara inan­ bariyle gerçekte 'Dünyevi' olan Ferisiler grubu itiraz et­
mamaktaydılar (Resullerin İşleri, 23). Saddukiler, Musevi­ miştir en çok.
ler arasında 'bu-dünyalılık' ilkesine bağlı bir kesimdi. Pavlus Romalılara mektubunda nasıl bir Devlet anlayı­
Pavlus Saddukilerin 'bu dünyalılığı'na karşı çıkan Ferisi şı taşıdığını çok açık bir biçimde ortaya koymuştur. "Her­
görüşü savunarak iki grup arasında, Seküler mahkemenin kes üzerinde olan hükümetlere tabi olsun; çünkü Allah ta­
huzurunda son bulacak şiddetli bir tartışmaya yol açtı. rafından olmayan hükümet yoktur. Bunun için yalnız ga­
Pavlus'un provokasyonu Musevileri gafil avladı ve so­ zaptan ötürü değil, fakat vicdandan ötürü de tabi olmak
nunda kendilerini, kendi yasa ve geleneklerine ilişkin bir lazımdır. Çünkü hükümetler Allah'ın hizmetçisidirler.
sorun hakkında çok nefret ettikleri seküler mercilere baş­ Vergi hakkı olana vergiyi, gümrük hakkı olana gümrüğü,
vurmuş olarak buldular! korku hakkı olana korkuyu, hürmet hakkı olana hürmeti,
Pavlus mevcut Gentile siyasasına göre; oluşturduğu cümleye haklarını eda edin." (Romalılara, 13) (Ayrıca bkz.
hem Seküler hem de ruhani bileşenleri olan bir dinin ku­ Petrus'un I. Mektubu, 13-17)
rucusu ve temellendiricisi olmuştur denilebilir. Pavlus'un Pavlus'un siyaset alanında uyguladığı manevralar son­
misyonu şöylece özetlenebilir: " Bu dünyaya ait siyasi konu­ radan, özellikle ilk 200 yıl içinde kilise yöneticileri tarafın­
larda Seküler, öte-dünyaya ait iş ve çabalarınızda ruhani olun." dan taklit edilmiştir. Kilise yöneticileri Seküler iktidarla
Pavlus için bu dünyaya ait konularda son otorite, ayrıntı­ çelişiyor olmalarına karşın dinsel anlaşmazlıklarını Sekü­
larıyla açıklandığı üzere, Seküler iktidardı, Musa Yasası ler yöneticilerin mahkemelerine götürmekten kaçınma­
ya da onun yorumları değil. Gerçekte Pavlus bu yasa ve mışlardır. Hıristiyan adının ilk kullanıldığı kent olan An­
bağlayıcı yükümlülüklerini Musevileri Tanrı'ya yaklaş­ takya Piskoposu, bunlardan biridir. Muhtemelen o sıralar
maktan alıkoyan engeller olarak görmekteydi. David (İS 272) İtalya ve Roma'daki egemen Sekülerist akı m hırın
t
etkisi altında olan Piskopos Pavlus, İsa'nın Tanrı değil, İn
* Pnvlus ilk Kiliseleri, M usevi Sinagogları'nda başlatm ış, sonra onları evlere
tnşıtmıştı (y.n.). san olduğunu ilan etti. Muarızları onu derhal aforoz elli
** İlç İsa, 1989-1990'da yazılm ıştır (ç.n.).
ler, ancak boyun eğmedi. Ardından da adil bir hüküm için
88 Ü ç İsa A y tu n ç A ltın d al

imparator Aurelius'a başvurdu. Fox'un belirttiği gibi, Se­ Pagan-Helenistik Yazgı kavrayışının yerine mutlak arın­
küler imparator için "bu talep kendisine ulaşan birçok ta­ ma anlamında İsa'ya imanı yerleştirmeye çalıştı. Tan-
lepten sadece biriydi."7 Bu din-içi sorunu Antakya Pisko­ rı'dan korkan, Muhtedi kimi cemaatlerin dışında, Gentile­
posu Pavlus lehine çözümleyen, Seküler iktidarın son ka­ ler arasında Yazgı'nm kudret ve hükmü öylesine kaçınıl­
rarı oldu. mazdı ki, verili anlayışa göre tanrılar dahi Yazgı'nın gücü­
Havari Pavlus, Mesih ve Rab olarak İsa'ya imanını ken­ ne tabiydiler. Gentilelerin Yazgısı'nm mutlak iman ve Rab
dine sermaye yaparak onu bir Tanrı olarak Gentilelere olarak İsa adlı yeni bir Tanrı'yı gösteren Pavlus tarafından
sundu. Frend'in söylediği gibi, "Davut Mesihçiliği ve Tan­ kurtarılmak olması, belki de tarihin garip bir cilvesidir!
rı Kelamı ya da Bilgeliği'nde (Hikmet) kişiselleşen ilahi Pavlus religiocrat, yani din bürokratları diye adlandıra­
yaratıcı kudret, bir yüzyılı aşkın bir süredir Musevilerde bileceğimiz sacerdotalistier'in, Gentile Kilisesi'ndeki bu ta­
koşut bir akım izlemişti. Musevi Tek-Tanrıcılığım ihlal et­ viz vermeyen bürokratik koruyucuların ve bekçilerinin
meden bir araya gelmeleri mümkün değildi, gelememiş­ kurucusuydu. Pavlus'un geleceğin kilisesi ve sacerdota­
lerdir de. Pavlus'un 'Tanrı'nm Oğlu' kavrayışı Musevi lism (Kilise Bürokrasisi) konusunda formülasyonu, tek
Mesihçiliği'nin sınırlarını aşar... Anlaşmazlığın tohumları gövde/çoğul parçalar ilkesi üzerinde temellenmekteydi.
atılmıştı. Sonraki kuşaklarda Hıristiyanlar Mesih'e ‘bir Bu, öncelikle ve özellikle İsa'nın organik siyasetinden
Tanrı' olarak tapınacaklardı."8 Pavlus'un cemaat için siyasal iktidar tezine geçişi belirler.
Sıradan insanlar olan diğer havari ve şakirtlerin elinde Pavlus demişti ki: "İmdi, siz Mesih'in bedeni, ve ayrı ayrı
Isa'nın öğretileri tutarlı, kendine yeterli bir siyasetten yok­ azasısınız. Ve Allah kilisede bazıları, önce resuller; ikinci
sundu. Pavlus dâhiyane bir biçimde bunu keşfedip yeni peygamberler; üçüncü muallimler, sonra kudretli işler,
dinin kirişlerini çattı. Bunu sadece bu hırslı politicón ve sonra şifa mevhibeleri, yardımlar, idareler, dillerin cinsle­
Helenistik polemik sanatı ustası gerçekleştirebilirdi ve ye­ rini koydu" (I. Korintoslulara, 12:27-28).
ni dinin siyasal gövdesini (Eklesiyoloji) ifadelendirme yo­ İsa için Kilise kendine inananlar topluluğuydu. Diyor­
lundaki bitmez tükenmez çabalarıyla, bunu başardı. Ga- du ki: "İki veya üç kişi nerede benim ismimle toplanmış
latyalılara seslenen ünlü mahkûm-edici mektubu, Pav­ olurlarsa, ben orada, onların ortasındayım" (Matta, 18:20).
lus'un kendi İncil yorumunu ve Kilise-kurma siyasasını Dolayısıyla iki ya da üç kişinin olduğu yerde, Kilise de
tekelleştirme yolundaki kararlılığını açıkça sergilemekte­ vardı. Pavlus'un yorumunda Kilise, mezhep ve otorite bö­
dir. İbranilerin Yasa-Yapıcısı Musa gibi, Pavlus, polis'in lüşümü gereğince Hıristiyanların yaşam koşullarını yön­
toplumsal-tarihsel, iktisadi ve kültür standartları uyarınca lendiren ve giderek taahhüt eden nihai otorite merciine
Yahudilik'in Yasa-Bozucusu ve Gentilelerin İman-Yapıcı- dönüştü.
sı oldu. Yeni Ahit'te Mesih'ten sonra Pavlus, baş oyuncudur.
Pavlus Yazgı'ya ilişkin mevcut fikirleri de değiştirdi. Yeni Ahit'te herkesten fazla yer tutar. Fikirleri ve işleri lıı
cilcilerinkinden daha fazla sayfa kapsamaktadır. Pavlus
* Henüz 3. yüzyılda yaklaşık 4600 elyazm ası İncil vardı. Bunlardan hiçbiri ke­
limesi kelim esine diğerinin aynı değildi (y.n.). hizmetlerini ve 'kentlerde kurduğu kiliseleri'ni anlatırken
o A y tu n ç A ltın dal VI
Ü ç İsa

ne denli gayret sarf ettiğini övünerek anlatmıştır: "Onların buldular: "Benimle beraber olmayan, bana karşıdır, ve be­
hepsinden ziyade çalıştım" (I. Korintoslulara, 15:10). nimle beraber devşirmeyen, dağıtır. Bunun için size diyo­
Pavlus'un ektiği tohum, Normatif değerlere sahip bir rum: Her günah ve küfür insanlara bağışlanacaktır; fakat
siyaset ve günahta ve ıstırapta tasarruf kuramıdır. Kendi Ruh'a karşı küfür bağışlanmayacaktır" (Matta, 12:30-31).
yazdığı gibi Pavlus altı-yedi kişiden fazlasını vaftiz etmiş Fox, K.T. Ware'e dayanarak şunları yazmaktan kendini
değildir. Yine de, Gentile cemaatlerde yeni dinin kural ve alamamıştı: "Zulüm Hıristiyan tarihinin kalıcı bir gerçeği
düzenlemelerini kendi toplumsal-siyasal anlayış ve stan­ olagelmiştir; 1918-1948 arasındaki otuz yılda,»İsa'nın Çar­
dartları uyarınca kurmuştur. Dolayısıyla Gentile Hıristi- mıha Gerilişi'nden sonraki ilk 300 yıldakinden fazla Hıris­
yanlarından Pavluslaştırılmış Hıristiyanlar olarak söz et­ tiyan'ın ölmüş olması, rastlantı değildir. Hıristiyanlığın
mek, yanıltıcı olmayacaktır. ilk dönemlerinde, Konstantin devrinde de (zulmün) sonu
Kurucu babaları Pavlus'tan aldıkları derslerin yönlen­ gelmedi: Hıristiyanlar hemen kendi dindaşlarını zulme
diriciliğinde religocrat'lar, tarih boyunca uzun, ince, ihti­ uğratmaya koyuldular."9 Ve Bertrand Russell'ın dikkati
yatlı bir yolda yürüyerek Musevilerin Muallim dedikleri çektiği gibi: "İspanyollar Meksika ve Peru'daki bebekleri
İsa'yı Gentile-tarzı kurulmuş Kilise'de Tanrı yaparak te­ önce vaftiz edip, hemen ardından beyinlerini dağıtıyorlar­
kellerine almışlardır. Öğretmen İsa'yı kendi tekeline alan dı: Böylelikle bu bebeklerin Cennet'e gitmesini güvenceye
Pavlus Kilisesi, bundan sonra onu inanılmaz tanımlar la­ almış oluyorlardı... Konstantin çağından 17. yüzyıl sonu­
birentine sokarak sonsuza dek sürecek bir sürgüne gön­ na kadar Hıristiyanlar her zaman Hıristiyanları Roma im­
dermişlerdir. paratorlarından daha şiddetli bir zulme uğrattılar. Hıristi­
Religiocrat’larm eline düşen İsa, iman ve günahtan kur­ yanlığın doğuşundan önce, bu mezalim, Yahudiler dışın­
tuluşun Bir ve Tek kaynağı ve güvencesi İsa olmaktan çık­ daki kadim dünya tarafından bilinmemekteydi."10 Pav-
tı. Bu misyonu Kilise yüklendi. 'Yahveh Selamettir' başa­ lusçu religiocrat'lann yükselişiyle, Gentile iyimserliği gi­
rılı bir biçimde, 'Kilise Selamettir'e dönüştürüldü. 'Gerçek derek daha yoğun saldırılara uğradı. Yerine Kültürel-
Isa, zamanla yerini Din Bürokratlarının istediği İsa'ya bı­ Dinsel Karamsarlık Çağı yerleşti.
raktı. Kendine inananların varsayılan Tanrısı, imana göre
Şurası kesindir ki, Pavlus da bu kadarını herhalde bek­ Tanrı'nm dünyayı ve 'kavmini' günahlarından kurtarmak
lememiştir. Ama oldu! Pavlus'un tartışmalarında izlediği üzere yeryüzüne gönderilmiş oğlu İsa Mesih, Pavlus un
siyasal strateji, İsa'nın 'bize karşı olmayan, bizimledir' gi­ izleyicilerinin elinde Çarmıh üzerinde vahşice öldürül­
bi Seküler iddialarının arrivistçe* ve bu nedenle de esnek­ müş yakışıklı bir genç adama indirgenmişti. Bundan son­
çe uygulamaları üzerine zekice oturtulmuştu. Bu durum­ raysa mucizeli bir şekilde diriltilip geride tazmin edilme­
da dahi, izleyicileri Kilise tarihi boyunca zaman zaman miş acılar bırakarak Babası'nın yanında yaşamak üzere
İsa nin bir başka deyişini istismar hakkını kendilerinde göklere çekilmişti.
Günahkârların selamete erdirilmesinin sorumluluğu­
* Arrivızm: İkbal avcılığı, fırsatçılık, (y.n.) nu, bundan böyle iman bekçileri devralıyordu. Bu, bir ke­
‘ >2 A yturıç A ltındal

resinde İsa ya da olmuştu; on iki yıldır kanama çeken bir eculum) yıkıp değerlerini baştan aşağı değiştirmeyi açıkça
kadın kendisine yanaşıp iznini almadan harmanisine do­ hedefleyen ilk Hıristiyan grup, İS 340'ta aşırı bir Donatist
fraksiyonu olan Circumcellionlardı. Ve Circumcellionlar,
kunmuştu. Markos un aktardığına göre kanama o an ke­
silmiş, ancak İsa 'nefsinde olan kuvvetin kendisinden çık­ İsa'dan değil, İS 66'daki Gayur ayaklanmasından esinlen­
tığını bilmişti' (Markos, 5:25-30). Belki de rastlantı eseri, mişlerdi.12 Ancak Barrabas bir ayaklanmaya katılan ünlü
bu kadın geleceğin bir religiocrat'mm, geleceğin Kilise­ bir asiydi (Markos, 15:7). Sanhédrin, Vali Pilatus'un tutuk­
si nin kudret-tacirleri arasında ünlenmeyi ümit eden Pav­ lattığı Barrabas'm hayatını kurtarmaya kararlıydı. San­
lus un müstakbel bir şakirdinin anasıydı. hedrin'in Barrabas'ı İsa'ya tercih edişi muhtemeldir kı, si­
Şu sözler kime aitse, ortaçağda religiocrat'larm İsa adı­ yasal kaygılar nedeniyle onun kendileri için, yanlış an­
na nasıl bir güç gösterisinde bulunduklarının daha iyi an­ lamlar temelinde kopuk bir diyalog sürdürebildikleri ya­
laşılmasına katkısı olur sanırım. bancılaşmış Musevi İsa'dan daha fazla önem taşıması ne­
'Timeo non Petrum, sed secretarium dus.’ deniyledir. (Öz. Bkz. Yuhanna, 7 ve 8:12-47) Zaten Barra­
(Petrus'tan korkmuyorum, beni korkutan, sekreteri.)11 bas 'Babalarının Oğlu'ydu. (Barrabas: Aramice Bar-abba
Diğer bir deyişle, "Havari'den korkmuyorum, beni korku­ [Baba'nın oğlu] demektir.)
tan onun vekili olan Papa'dır." Sanhédrin tarafından Küfr'e Delalet'le suçlanmasına
karşın -özü itibariyle büyük bir dinsel suçtu- İsa, Vali Pi­
latus'un huzuruna bir cani gibi çıkartıldı: "Eğer bu adam
3.3. İsa'ya Ne Oldu? kötülük eden olmasaydı, onu sana vermezdik" (Yuhanna,
18:303). Ancak Pilatus kestirme bir tepkiden sakınarak Ya-
Musevi görevliler tarafından tutuklandıktan sonra (Yu­ hudilere İsa'yı kendi yasalarına göre yargılamalarını söy­
hanna, 18:21), kısa bir sorgulamanın ardından İsa, Musevi ledi: "Onu siz alın ve şeriatınıza göre ona hükmedin." Ya-
cemaatinin otokrat ihtiyarlarından oluşan bir kurul, San­ hudiler Pilatus'a dediler: "Bize kimseyi öldürmek caiz de­
hédrin tarafından ölüme mahkûm edilip, ertesi gün Vali ğildir" (Yuhanna, 18:31). Pilatus kendi görüşünü açıkladı:
Pilatus a teslim edildi (Matta, 27:2). İsa, Tanrı'nm adını le­ "Onu siz alıp haça gerin" (Yuhanna, 19:6). Böylelikle Mu-
kelemekle Küfr'e Delalet'le suçlanıyordu. Böylesi temel ve sevilere İsa'yı çarmıha çektirme izni verilmiş ya da böyle
din-içi bir konuda, Sanhedrin'in İsa'yı Yasa'ya göre Sekü­ buyrulmuştu, ama Museviler infazı gerçekleştirmeyi red­
ler otoriteye teslim etmesi gerekmiyordu: Sonradan İste- dettiler. Çünkü bunu yapacak olurlarsa Barrabas'm yaşa­
pan'a yaptıkları gibi taşlayarak yaşamına son verebilirler­ mını Pilatus'un elinden kurtaramayacaklardı. Bunun yeri­
di. Bir Musevi nin cezalandırılması için Seküler otoriteye ne, dinsel bir sorunu siyasal bir gövde gösterisine dönüş­
başvurma girişimi, dinselden çok siyasal nedenlere daya­ türdüler. Böylelikle Pilatus kararını geri almak zorunda
nıyordu. Kendisinin de belirttiği gibi İsa, Devlet'e ya da kaldı. Pilatus ve Museviler arasında söyleşi, bu siyasal mı
Sezar'a karşı bir başkaldırının önderi değildi. Frend'in de
şiflemenin doğasını açıkça ortaya koymaktadır.
belirttiği gibi, mevcut toplumsal düzeni ve dünyayı (sa- "Yahudiler ona cevap verdiler: Bizim bir şeriatımız
94
A y tu n ç A ltm d al

vardır, o şeriata göre onun ölmesi gerektir; çünkü kendisi­ onayladığı ve kabul ettiği, belliydi. Sonunda İsa'yı, arala­
ni Allah m oğlu ilan etti. İmdi, Pilatus bu sözü işittiği za­ rında bir tartışma geçmiş olan Atanmış-Kral Herod'a tes­
man, daha çok korktu; ve yine hükümet konağına girip lim etti. Herod, İsa'dan hoşnuttu. O da İsa'yı suçlamak
Isa ya dedi: Sen neredensin? Fakat İsa ona cevap vermedi. için bir neden görmüyordu; kendinden menkul kralı ala­
Pilatus da ona dedi: Bana söylemez misin? Biliyor musun ya almak için renkli bir tunik giydirip Pilatus'a geri gön­
ki seni salıvermeye kudretim var, ve seni haça germeye de derdi.' Dolayısıyla İsa ilkin Seküler otorite, ardından da
kudretim vardır? İsa ona cevap verdi: Eğer sana yukarı­ Yahudilerin atanmış kralı tarafından suçsuz bulunmuş
dan verilmemiş olsaydı, benim üzerime senin hiç kudretin oluyordu. Tutuklama ve ölüme mahkûmiyet, Paganların
olmazdı. Bunun için beni eline verenin günahı daha bü­ Seküler iktidarının ya da Musevilerin kararıydı. Pilatus
yüktür. Bunun için Pilatus onu salıvermeye çalışıyordu, çaresizlik içinde son sözlerini söyleyip bir çanak suyla ka­
fakat Yahudiler bağırıp dediler: Eğer bunu salıverirsen labalığın önünde ellerini yıkadı: "Ben bu salih adamın ka­
Kayser'in dostu değilsin; kim kendini kral ederse, Kay- nından biriyim, bunu siz düşünün." Bütün kavim cevap
ser'e karşı kor... Ve (Pilatus) Yahudilere dedi: İşte Kralı­ verdi: "Onun kanı bizim üzerimize ve çocuklarımızın üze­
nız! Fakat onlar: Kaldır, kaldır, onu haça ger; diye bağırdı­ rine olsun!" (Matta, 27:24-25)
lar. Pilatus onlara dedi: Kralınızı haça gereyim mi? Başkâ- Ama sarsıcı sondan önce Pilatus beklenmedik bir ham­
hiıüer cevap verdiler: Kayser'den başka kralımız yoktur" leyle Musevilere bir oldubitti yaptı. Museviler dinsel suç­
(Yuhanna, 19:7-15). lamayı siyasal bir sorun halinde çarpıtmışlardı. Sivil ve
Isa'nın Seküler yetki organı tarafından masum bulun­ dünyevi fikirleri olan Pagan Vali Pilatus onu geriye, ait ol­
masında şaşılacak bir şey yoktu. Pilatus 'başkâhinlerin duğu alana gönderdi. İsa'nın Musevilerin kralı olma iddi­
kıskançlıktan dolayı (İsa'yı) ele vermiş olduklarını' (Mar- asını sözcüğün gerçek anlamıyla onaylayarak askerlerine
kos, 15:10) biliyordu. Gerek Pilatus, gerekse karısı, İsa'nın bir duyuru yazıp çarmıhın üzerine asmalarını söyledi.
hayatını kurtarmak için ellerinden geleni yaptılar. 'MUSEVİLERİN KRALI, NASIRALI İSA' denmekteydi
Pilatus'un Musevilere yönelttiği ısrarlı sorular, ikilemi­ duyuruda. İsa'nın Çarmıha gerildiği yer kentin yakınla­
ni ve vicdani hesaplaşmalarını göstermektedir: "Pilatus rında olduğundan ve duyuru Aramice, Latince ve Grekçe
onlara: Öyleyse Mesih denilen İsa'yı ne yapayım, dedi. olarak yazıldığı için pek çok Musevi bunu okudu. Muse­
Onların hepsi: Haça gerilsin, dediler. Ve Pilatus: Ya ne kö­ vilerin önde gelen rahipleri Pilatus'a karşı çıktılar: Yahu­
tülük yaptı, dedi. Fakat onlar: Haça gerilsin, diye çok ba­ dilerin Kralı değil, fakat bu adam: Ben Yahudilerin Kralı­
ğırdılar" (Matta, 27:22-23) yım dedi, diye yaz. Pilatus cevap verdi: Ne yazdımsa yaz­
Bu sıra dışı ve alışılmadık davanın tuhaf doğası, sonra­ dım" (Yuhanna, 19:19-22).
dan, tarihe son derece önemli bir katkı yapacaktır. Pilatus'un bu dava boyunca sergilediği siyasal deha
Seküler iktidarın temsilcisi Pilatus kuşkusuz İsa'nın sonradan Musevilerin karşısına çok yönlü sorunlar çık.ıı
Tanrı nm Oğlu, hatta ilahi olduğuna dahi inanmıyordu. dı. İlkin, Musevilerin hükmü uyarınca çarmıha gerilen
Yine de misyonunun (bütünsel görev) kutsal olduğunu Nasıralı İsa, Pagan yöneticisi tarafından Musevilerin Kr.ı
A ytu n ç A ltındal 97

Iı ilan edilmekteydi. Pilatus'un oldubittisi, İsa'ya iman


h-siyaset sisteminde yarı-yasal bir uygulama haline gel­
edenler için prima facie* bir delil oluşturuyor ve Sanhédrin
mesini sağlayan ilk Pagandır.
üyelerini ilk elden Şeriat'ın (Musa'nın Yasası) ihlalcileri
Belli ki İsa, bölgede belli başlı siyasal fraksiyonlar ara­
durumuna düşürüyordu. Çünkü kâfirlere uygulanacak sındaki siyasal güç gösterilerinin kurbanı olmuştur. Ken­
ceza, Musa Yasası'nda açıkça belirtilmişti: "Ona uymaya­
disini ortadan kaldırmak için tasarlanmış bir komploya
caksın, ve onu dinlemeyeceksin; ve gözün ona acımaya­
kurban gitmediği açıktır. Zaten tüm olaylar İsa'nın kendi­
cak, ve esirgemeyeceksin, ve onu gizlemeyeceksin; fakat sini özdeşleştirdiği kehanete uygun olarak gerçekleşmiş­
onu mutlaka öldüreceksin; onu öldürmek için önce senin
tir: "Ve günahkârlarla sayıldı" (İsaiah, 53:12). İsa Çar-
elin, ve sonra bütün kavmin eli onun üzerine olacak. Ve
mıh'ta şöyle seslenmişti: "Eloi, Eloi lama sabachthani?" (Al­
ölsün diye onu taşla taşlayacaksın, çünkü seni Mısır diya­
lahım, Allahım niçin beni bıraktın?) (Markos, 15:34) Çar­
rından, kölelik evinden çıkaran Allah'ın RAB'den seni
mıha gerilen İsa, kendi sözleriyle, bir zamanlar Peygam­
çekmeye çalışmıştır. Ve bütün İsrail işitip korkacaklar, ve
ber Yeşu aracılığıyla İsrailoğulları'na şu vaatte bulunan
bir daha aranızda bunun gibi kötü bir şey yapmayacaklar­
Tanrı tarafından terk edilmişti: "Nasıl Musa ile beraber ol-
dır" (Tensiye, 13:8-11). İsa'yı Yasa uyarınca taşlayarak öl­
dumsa, seninle de öyle beraber olacağım; seni boşa çıkar­
dürme yerine, Museviler Yasa'dan ayrılarak onu bir cani
mam ve seni bırakmam. Kuvvetli ol ve yürekli ol. Kulum
gibi Çarmıh'a gerdiler. Eğer sanık İsa, yasaları çiğneyen
Musa'nın sana emrettiği bütün şeriata göre yapmaya dik­
biriyse, o zaman -Pilatus'a göre- Museviler ve Sanhédrin
kat etmek için kuvvetli ol, ve çok yürekli ol; yürüyeceğin
de öyle olmalıydı.
her yerde muvaffak olasın diye, ondan sağa yahut sola
Pilatus İsa'nın Misyonu'nu meşrulaştırmıştı. Herod'un
sapma" (Yeşu, 1:5-7).
yapacağı hamleyi gözledikten sonra, İsa'nın itirafını dik­
Eğer Tann'nın kelamına inanmak gerekiyorsa, İsa ne­
kate alarak onu tanımsal olarak Musevilerin Kralı ve Me­
den terk edilmiştir? Düz ve Doğru 'Yol'dan sapıp Sağa ve
sih ilan etti. Böylelikle halka Seküler iktidarın İsa'nın ilahi
Sola döndüğü için mi? İsa'ya göre tüm İsrail'den daha
misyonuna (görev) karşı bir itirazı olmadığını göstermeyi
imanlı olan (soldaki) yüzbaşıyla (centurion) sağdaki Sa-
hedefliyordu. Musevi-olmayan nüfusun gözünde, böyle­
marityalılarla görüştüğü akılda tutulmalıdır.*
likle Seküler iktidarın suçsuz, ya da kutsal ya da hoş gör­
Musevi Kralı Gideon bir keresinde Rab'be bir sunak in­
düğü bir davranış tarzı (Misyonerlik) seçkin Museviler ve
şa etmiş ve adına 'Yehova-Şalom' (Yehova Barıştır) de­
Sanhédrin tarafından canice, dehri ve kabul edilmez bu­
mişti (Hâkimler, 6:24). Oysa İsa barış değil ayrılık ve ça­
lunmaktaydı. Eğer bir ruhban-olmayan (layman) olarak
tışma getirmek için geldiğini söylüyordu. İsa gerçekten
İsa Sekülerleşmiş Musevilerin ilkiyse, o zaman besbelli ki
de kendi getirdiği ayrılığın kurbanı olmuştu, bir Musevi
Pilatus bu kutsanmış görev modelinin kırsal (Musevi) ve
komplosunun değil. Çünkü komplo kuramı Hıristiyan
kentsel (Gentile) gündelik yaşamına yön veren dine-daya- yorumcuların 'kendini-gerçekleştiren kehanet' diye lor
* M usevilerin kendilerinden olm ayanlarla dini konulan görüşm eleri, knnır.ı
Prinıa Facie (Lat.): Karşıtı kanıtlanana dek geçerli olan delil ve iddia (ç.n.).
m alan, yem ek yem eleri vb. yasaktı.
‘»8 A y tu n ç A ltın d al

müle ettikleri tezlerine de ters düşmekte ve onları çarpıt­ memiştir, fakat insanlar Ruhülkudüs tarafından sevk olu
maktadır. narak Allah'tan söylediler" (I. Petrus, 1:20-21). Kendine ya
Yeni Ahit'teki kurguya göre İsa her şeyi biliyordu ve da bizzat kendi oğluna karşı bir komploya ilişkin bir ke­
kendi sonunu öngörmüştü. Komplo kuramı dokuya ek­ haneti açıklayan Tanrı kelamını bir tez olarak kurgusallaş­
lemlenmiş başka bir yabancı Seküler-kültürel unsurdur, tırmak şizofrenik değilse eğer, kesinlikle Sciolastik* bir ya­
çünkü komplo kuramları üzerine temellenmiş kehanetler­ kıştırmadır.
de bulunmak, büyük Musevi peygamberlerinin âdeti de­ Eğer İsa Musevilerin dedikleri gibi beklenen Mesih de­
ğildi. Sanhédrin başından beri İsa'yı dinliyor ve gözlüyor­ ğil de, sıradan bir İnsan'sa, o zaman 'sıradan bir insan'
du. Yahüda sadece bir muhbirdi, o kadar. Musevilere misyonunda bölgenin en yüksek Pagan Seküler iktidarı
İsa'nın bulunduğu yeri ihbar etmişti. Öte yandan Başra­ tarafından onaylanmış kral ve Musevilerin Mesih'i olarak
hip Kiyafas'ın Musevilerin bir kurban vermesi gerektiği tanınmış ve kabul edilmiş oluyordu; ama eğer İncil yazar­
şeklindeki öğüdü, 'bir kişinin ölümü'ne ilişkin olup özel larının inandığı üzere, Tanrı'ysa, o zaman, insan yapısı bir
olarak İsa'yı işaret etmemekteydi. 'Komploya' kurban olması olası değildi. Ortada bir Muse­
İsa ne yaptığını biliyordu. Sonuçlarını da. Kehanetleri­ vi komplosunun bulunamayacağı açıktır. Çünkü, İsa gö­
nin gerçekleşmesi için komploya gereksinimi yoktu. Ken­ revine başladığı andan itibaren insanlara ne vazettiğini
di kaçınılmaz Sonu kehanete içkindi. Sonuç olarak İsa açıkça söylemiştir. En iyi bildiği şeyi vazetmek İsa'nın
kendi kendisinin karar-merciiydi. Gaipten haber veren şa­ hakkıysa, öğretilerini reddetmek de Musevilerin yasal
hısların öngörüleri bir komployu önceden bildirebilir, hakkıydı. Musevilerin İsa'yı söylemediği sözlerle iftiraya
ama Büyük Musevi* peygamberlerinin kutsal kehanetleri kurban etmeye gereksinimleri yoktu. İsa kendisine hiçbir
komplo üzerine kurulmazlar. Yeni Ahit derleyicileri yetki verilmediği halde tam yetkili olduğunu, beklenen
İsa'nın ne denli masum olduğunu göstermek için komplo Mesih olduğunu söylemişti, olanaksız olmasına karşın
kuramını eklemişlerdir. Her durumda, Tanrı'nın Bir ve Tanrı'nın Bir ve Tek Oğlu olduğunu iddia etmişti, yapma­
Tek Oğlu'na, dolayısıyla da bizzat Tanrı'nm kendisine ması gerekirken İsrail'in Tanrısı'nı özelleştirmişti... Muse-
karşı insan-yapısı bir komplo hazırlaması düşünülemeye­ viler açısından, sıradan bir Musevi olarak İsa tıpkı tüm İs-
ceği için, bu kuram kendilerinin İsa'yı kavrayış tarzlarıyla railoğulları gibi Tanrı tarafından kutsanmıştı, ama 'bütün­
da çelişmektedir. sel görevi' (Misyonu) kâfirce ve dehrice bulunmuştu. Se­
Bunun tersi daha da olanaksızdır: Tanrı'nın Bir ve Tek küler açıdansa, İsa kutsal değildi, ama 'bütünsel görevi'
Oğlu'na karşı Tanrı-yapısı bir komplo düzenlemesi, Pe- kutsal bulunmuştu. '
ter'in ikinci mektubunda belirttiği üzere, "Önce bunu bil­ Tanımsal anlamıyla, İsa yaşamındaki 'benzerlikler'iıı
melisiniz ki, kitabın hiçbir peygamberliği hususi tefsirden kurbanı olmuştu denilebilir. Kehanet'te sözü edilen ben
değildir. Çünkü peygamberlik asla insanın iradesiyle gel­ zerliğe uygun olarak doğduğu söylenmişti. İsrail Y.ıs.ı

liuyük M usevi Peygam berler ayrım ı M u sevilik'te önem li rol oynar. İsa'nın
Kendi'ni özdeşleştirdiği kehanet Büyük Peygam ber K ehaneti'dir (y.n.). * Sciolastic: K elim e ve kavram ları kendi istem leri yönünde kııllannı.u ılık
102 A y tu n ç A ltın d al 1'*'

tan on ikisi, yaklaşık yirmi bin Hıristiyan'la birlikte şehit kiliseyi, 3 bin misyonu ve 11 bin Bağımsız Baptist Cema­
edilmişlerdi. ati temsil ediyordu.18
Azizler Kitabt'rıda on binden fazla ad vardır. Adları anı­ 21. yüzyıla yaklaşırken* 810.464.000 Katolik, dünya nü­
lanlar birkaç yüz aziz, şehit edilmiştir. Ve Azizler Kita- fusunun %18.4'ünü oluşturmaktadır. Bu insanlar 359 bin
bı'nda anılan azizlerin büyük bölümü, aristokratik ya da kilise mıntıkası ve 2.456 diyaseste toplanmışlardır ve yak­
varlıklı ailelerden gelmektedir. Pek çok kral, birkaç krali­ laşık bir milyon rahibe ile 154.148 papazları vardır.19
çe ve akrabaları putperestlere, kâfirlere, sapkınlara ve Christian Buckley, yeryüzündeki Ateist sayısını iki yüz
Ateistlere karşı Katolik İmanı'm savundukları gerekçesiy­ milyon olarak hesaplamıştır.20Yeryüzünde Tek-Tanrıcılığı
le aziz(e) ilan edilmişlerdir. Constantin'in sözde ihtidası kabul etmeyen üç milyar insan vardır. Ve ellerindekinden
dan sonra -gerçekten ihtida ettiği tartışmalıdır- Ateizm son derece hoşnut görünmektedirler. Muhtemeldir ki
bu kez papalar ve sacerdotalistler tarafından kendilerinden Tek-Tanrı'ya gereksinimleri yoktur. Örneğin Hint Klasik
olmayanlara karşı kullanılır olmuştur. Ve bu azizlerden kültürünün mistik boyutunda her yerde milyonlarca -g e­
bazıları, gerçekte kimi cinayetlerin sorumlusudur. Bunun leneksel olarak 330 milyon- tanrı vardır.21
canlı bir örneği, İspanya Kraliçesi Isabel'dir. 1991'de Papa Peter Hebblethwaite, bir uzman, gazeteci ve sırdaş bir
II. Jean Paul, Kraliçe'yi müstakbel azize ilan etmiştir. gözlemci olarak Vatikan hakkında şunları yazmaktadır:
(1992'ye göre sırada yaklaşık iki bin azizlik adayı vardır.) "Kilise Kıyamet'i bekleyerek şurada yatan eski kemikler
Katolik iman ve dogmasını savunmadaki adanmışlığı ne­ üzerinde yükselmektedir. Sonradan bu temel üzerinde
deniyle azizeliğe layık görülmüştür bu kraliçe. Oysa 15. devasa bir kuram ve ilahiyat ve kurgu ve iman ve boş inan
yüzyılda ülkesindeki sayısız cinayet ve işkenceden ve ni­ ve devlet siyasası üstyapısı yükseltilmiştir."22
hayet on binlerce Yahudi'nin sürgün edilmesinden kişisel İsa vaat ettiği üzere bu dünyaya dönecek olsa, bu gün­
olarak sorumlu olan oydu. Kendi Mutlak Tanrı fikrini da­ lerde bir kez daha çileden çıkacak ve olasılıkla yeni 'ben­
yatma uğruna kullanılan balta, tarih boyunca hiç körelme- zerlik' suçlamalarına muhatap olacaktır. El çabukluğuyla
miştir; geçen her yüzyıl, yeni bir dramın tanığı olmuştur. çağımızın delilerine ya da sapkınlarına benzerliği öne çı­
Isa'nın Misyonu döneminde tam olarak örgütlenmiş, karılacak ve religiocratlar kilisesi ya da TV Dindarları tara­
Sinagog'dan tam ayrılmış bir Kilise mevcut değildi. Pav­ fından aşağılanacak, belki de aforoz edilecektir. Günü­
lus'un günlerindeyse gevşek biçimde örgütlenmiş* yedi müzde kurumsallaşmış dinsel doğmayı yönlendirenlerin
kilise bulunuyordu. Galup Kamuoyu Araştırması'na (AI- artık kişi olarak İsa'ya gereksinimleri kalmamıştır.
PO) göre 1980 yılında -yalnızca ABD'de- %55'i Protestan, Evet, doğumundan iki bin yıl sonra, İsa'ya ne oldu?
%30'u Katolik olmak üzere 225 milyon Hıristiyan yaşa­ Bugün her mümin, bu soruya kendi imanını canlı tutahi
maktaydı. Lamant'a göre, Protestan mezheplerinin en ge­ lecek bir yanıtı taşımaktadır. İnancı-bütün Hıristiyanl.ır
nişi, Güney Baptist Konferansı 14.6 milyon kişiyi, 36 bin dan bazıları İsa'nın (Tanrı) Kilise'den sürüldüğünü, kimi

l’avlus ilk Kiliseleri, M usevi Sinagogları'nda başlatm ış, sonra onları evlere
taşıtmıştı (y.n.). Üç İsa, 1989-1990'da yazılm ıştır (ç.n.).
KM A ytu n ç A ltın d al *,,.ı

leriyse günahkârlar tarafından suiistimal edildiğini söyle­ veya papalık tebliğlerinde vd.'den hangisinde bulabile­
mektedirler. Durum ne olursa olsun, şurası açıktır: İsa cektir?
kendi adına dikilmiş kiliselerden hiçbirine kişi olarak gir- İsa örneğin:
miş değildir. Kimi kilise, tarikat, mezhep ve kültler onun Kendisini Mesih ilan edip öğretileri üzerinde tek yetki­
sadece adını ve yeryüzündeki yaşamını devralıp tekelleş- li olmak iddiasında bulunan Havarisi Petrus'u;
tirmişlerdir. İsa'nın yeryüzündeki adı ve imgesi gerçek Kendisini siyasete tabi kılan Havari Pavlus'u;
imanın kaleleri olduğunu öne süren partiler için değerli "Kadınların kiliseye girerken başlarını örtmelerini"25
bir sermaye olmuştur. Onlar da bu addan kendi amaçları buyuran ikinci Papa Linus'u;
için yararlanmazlık etmemişlerdir. Kiliseler gibi siyasal 'Dinsel görevlere ayrılan nesnelere ancak din görevlile­
partiler de hamlelerini 'Tanrı adına' gerçekleştirip23 tıpkı rinin dokunabileceğini' buyuran sekizinci Papa Xystus'u;26
bir zamanlar İsrail'in Tanrısı'na yapıldığı gibi, İsa'yı sö­ İmparator Constantine'i İsa adına vaftiz ettikten sonra
mürüp kendilerini İsa'ya ilişkin kendinden-menkul haki­ 'din adamı olmayanların, din görevlilerini herhangi bir
katlerle yeniden vaftiz ederek suçlarını ve banka cüzdan­ suçlu suçlayamayacağını'27 ilan eden otuz dördüncü Papa
larını şişirmişlerdir. Silvester'i;
Gerçekte İsa'nın aleyhinde olduğu varsayılan 'komplo' 'Geleneğe aykırı olarak Roma Kilisesi'nin arcarius'u
halkın içinde yaşadığı dönemlerde değil, sonradan, kendi olup hâzinenin işleriyle bizzat ilgilenen, nomenclátor'dan
adına hareket edenlerce tasarlanmıştır, denilebilir. Din kendi adıyla makbuz kesen'28 seksen birinci Papa Agat-
bürokratları, İsa'yı, eğer evinde (Kilise) gözaltına almadı­ ho'yu;
larsa, mutlaka sonsuz bir suskunluğa mahkûm etmişler­ Sadaka vermeyi bir çeşit ticari işlem, 'bu güvenliksiz
dir. Çileci Abelard gibi, gerçek İsa da terk edilmiş ve sade­ dünyadan öbürünün güvenliğine sermaye aktarımı'29 ola­
ce adıyla ve Kilise'nin kendisine yaptığı gündelik atıflarla rak gören ve 'hoşgörü kenti'ni, 'Şeytan'm kenti' olarak
anımsanmaya yazgılı kılınmıştır. mahkûm eden Aziz Augustine'i (ö. 430);
Kendisine iman edilen İsa eğer McDowell ve Larson'un Siyasal düşmanını (Malatesta) iman düşmanı ilan edip
önerdiği üzere, geçmişte ve günümüzde İsrail'in yaşayan ondan kurtulmak için elindeki tüm olanakları seferber
Tanrısı Yahveh ise,24 o zaman, halkının arasında yaşama­ eden,30 ve dinsel görevleri İsa adına satışa çıkartan geçmiş
sına izin verilmeyen bir Tanrı olduğu kesindir! papaların en seküleri II. Pius'u;
Isa bundan iki bin yıl önce doğdu. Dünya üzerindeki 1302 tarihli bull'u (Ferman) unam sanctum'da 'Seküler
misyonuna başlamasının üzerinden yaklaşık 1970 yıl geç­ kılıcın Petrus'un ihdasında olduğunu inkâr edenler,
ti. Kaçınılmaz soru, hâlâ ortadadır: "İsa'ya ve öğretisine Rab'bin kelamını anlamayanlardır/31 diye ilan eden Papa
ne oldu?" Herhangi bir mümin, sui generis İsa'yı şu yüz VIII. Boniface'yi;
bin Kilise'de ya da sayısız sahte kilisede, sahte İnciklerde* 1614'te kendisinin Tanrı Kelamı'nın bedenleşmiş hiçi
mi, Yüce Prens Mikael olduğunu öne süren F/.ekiel
Henüz 3. yüzyılda yaklaşık 4600 elyazm ası İncil vardı. Bunlardan hiçbiri ke­
lim esi kelim esine diğerinin aynı değildi (y.n.). Meth'i;32
IK A ytu n ç A ltın dai III-

Papaları, yapılan sahtekârlıkları ortaya çıkartanlara ve 3.4. Bireyin Kimliğini Olumlayan Onun
diğer sözümona yıkıcı unsurlara karşı koruyan Papaların Farklılığıdır
Yanılmazlığı (1870) dogmasını;
Deutzlu Rupert'e göre (12. yüzyıl, geleneksel manastır
Isa'nın vazettiği Kurtuluş'a erişebilmek için eski Muse­
zühdünün temsilcisi), Tanrı Baba'nm özel görevi 'nesnele­
vi Yasası'nı kesinlikle izlemek gerektiğini öne süren Ye­
rin doğasını' kurmaktı.33 Tanrı bunu altı Kutsal Kitap Gü­
dinci Gün Kilisesi'ni, ya da iman adına serbest aşkı uygu­
nü'nde gerçekleştirip özel görevini tamamlamıştı. Dolayı­
layan Oneida Cemaati'ni ya da Yehova Şehitleri'ni veya
sıyla Tanrı Yaratımı'yla (Tekvin) her şeyin Başlangıcı'nı
Ahir Zaman Azizleri'ni ya da Moony Cemiyeti'ni; onayla­
belirleyen doğaüstü unsur (Kişi) olarak görülmektedir.
yabilir miydi?
İnanca göre bundan sonra Kutsal Ruh'un özel görevi baş­
Sezar'a ait olanın Sezar'a, Tanrı'ya ait olanınsa Tanrı'ya
lamıştır. Kutsal Ruh'un özel görevi, doğayı Tanrı'nın ön­
verilmesini vazeden İsa, piskoposlarının Pontifex Maxi­
gördüğü mükemmelliğe ulaştırmaktır. Hıristiyanlığın Ki-
mus unvanıyla praeceptum imperetoris (İmparatorluk Yöne­
liseleri'nin bağlı olduğu doğmaya göre, Kutsal Ruh'un
timi) üzerinde mandatum dei (Tanrı Yasası) uyguladıkları­
özel görevi bitmemiştir ve hâlâ işlemektedir. Eğer Tanrı
nı görseydi kuşkusuz yine çileden çıkardı. Yine papalık el­
Baba'nm Özel Görev'i, var olan her nesne için, kendi do­
çisi (nuncio), dinsel mahkeme (rota), propaganda, araf,
ğasına uygun olan bir başlangıç oluşturmaksa, o zaman
Curia (Din Bürokratları'nın toplandıkları meclis) gibi hiç
Kutsal Ruh'un özel görevi de her nesne için, kendi doğa­
duymadığı ya da düşünemeyeceği sözcükler, aklını karış­
sına uygun olan Uygun bir Son oluşturmak idi ve halen de
tırırdı. Kendi saf Misyonu'nun çağlar boyunca birileri ta­
öyledir. Çünkü Başlangıcı olan hçr nesnenin kaçınılmaz
rafından Teokrasi ve Caesaro-papism gibi, ideolojik bi­
olarak bir de sonu vardır. Tanrı ile Kutsal Ruh arasında
çimlere büründürüldüğünü görse, kuşkusuz yine şaşkın­
Aracı olarak İsa bulunmaktadır. Yalnızca İnsan ya da in­
lıktan şaşkınlığa sürüklenirdi.
sanlık değil, 'bütün yaradılış' Başlangıç'tan Son'a, zorun­
Kendine sevebileceği bir baba arayan Nasıralı, düş kı­
lu olarak onunla birlikte yaşar. Dolayısıyla İsa Göksel an­
rıklıklarıyla yoğrulmuş bu hüzünlü genç adam, Vati­
lamıyla Başlangıç'ı ya da Son'u değil, gökyüzünün altın­
kan'daki yeryüzü tahtına dönecek olsa, şunları söyleyece­
daki Hayat'ı başlangıçtan sona doğru yönlendiren ara­
ğini görür gibiyim: "Çünkü ben, RAB, ben değişmem...
cı/aradaki YENİ'yi (Vahiy, 21:5-6) temsil etmektedir. İsa
Bana dönün, ben de size dönerim... Ve siz: Ne ile dönelim,
dünyanın Alfa ve Omega'sıydı. İsa'nın kendisinin Ezeli ve
diyorsunuz. İnsan Allah'ı soyar mı? Siz beni soymaktası­
Ebedi oluşunun nedeni budur: Logos olarak Baba'yla bir­
nız. Ve: Neden seni soyduk, diyorsunuz." (Malaki, 3:6-7)
likte Yaratılış'm bizatihi içinde değil, Tanrı'ya ait olan
Eğer İsrail Tanrısı'nın adı gerçekten de BEN BEN OLA­
Mutlak Mekân'da yer almaktadır. Dolayısıyla da, 'Bütün
NIM ise, Nasıralı İsa için de benzeri bir ad düşlüyorum:
sel Görev'i Tanrı'ya imanı sağlamak ve Uygun Son'a go
"BEN NE OLACAKSAM O'YUM."
türen uygun yolu öğretmektir.
Nasıralı İsa bu dünyada, varlığına inandığı Öteki Dün-
Başlangıç ile Son arasında yer alan zaman süresi, Tarih
ya'da olmak istediğini olabilmek için yaşadı ve ıstırap çekti.
108
A ytu n ç A ltındal 109

sel zaman olan saeculum (çağ) değil, dinamik, her an mev­ rafından yanma alınan Enoş gibi geldiği yere dönmüş
cut Yeni'nin sürecidir. Dolayısıyla İsa'nın temsil ettiği yer­ olur.
yüzü Hayat'ı kavrayışında mutlak, saptanmış bir geçmiş Tanrı'nm Hıristiyan Gnosis'indeki teslis işlevselliği te­
ya da mutlak, tespit edilmiş bir şimdiki zaman yoktur. Bu melde Helenistik diyalektiğin bir yansımasıdır. Mutlak te­
nedenledir ki İsa'yı alegorik olarak değil, sözcüğün gerçek kil olan Tanrı ve Tümel olan Kutsal Ruh vardır. İkisinin
anlamıyla 'BEN NE OLACAKSAM O'YUM' diye tanımla­ arasında ikili doğasıyla İsa yer alır. İsa hem özeli hem de
dım. Başlangıç'tan Son'a dek yaratılmış olan her nesne be­ geneli simgeler. İçerik ve Biçim'dir (genel). Mekân ve Za­
lirli bir ‘OLACAK'lık sürecindedir. Hiçbir nesne 'OLA­ man içinde Başlangıç ve Son'un özel İçeriği'yle genel Bi-
CAK' halinden kurtulamaz. Hiçbir nesne bu 'OLA- çim'in temsil eder; Kutsal Ruh ise Tekil Tanrı'nm tümel te-
CAK'lık halinin dışında değildir. OLACAK'hk hali temsi­ zahürü'dür (görünüşü). Hıristiyanlığın TekTanrıcı ilahi­
li olarak dünyevi yaşamın rastlantılarını yönlendiren sü­ yatında Tanrı tekil, onun tezahürü olan Kutsal Ruh ise tü­
rekliliği ve değişimin her yerde mevcudiyetini belirlemek­ meldir.
tedir. Tanrı -ya da Tanrı'nm oğlu- olarak İsa aşkın (trans- İsa Tanrı'nm 'insan benzerinde yaratılmış' Bir ve Tek
cendental) değil, Yaradılış'tan ve Son'dan kaçınabilen tri- Oğlu olarak kavranıldığı takdirde özel içeriği, 'Tanrı ben­
ad quid'dır * zerinde yaratılmış' İnsan olarak ise genel biçimi vermek­
İsa, Iman'a göre, Tanrı'nm Logos'u ve mutlak zaman tedir. Hıristiyan dogmasında mekân ve zaman birliği ale­
içinde Yaradılış'ın aktif-başlangıcıdır. 'Ölümlü Olan Her gorik olarak ikili doğasıyla İsa tarafından temsil edilir.
Musevi'nin Kendi İçinde Ezeli ve Ebedi Olduğu'nu doğ­ Mekânın (içerik) ve zamanın (biçim) kişileştirilmesi olarak
rulayan substarıce premiere** olmak üzere gönderilmiştir. kavranıldığında İsa çelişkiyi bir anlamsızlık ya da düşü­
(Vahiy, 22:12 "İşte tez geliyorum; ve herkese kendi işinin nülmez (bir olgu -ç.) olarak dıştalar. Hem Tanrı hem İn­
olduğuna göre mükâfatım elimdedir.") san olma çelişkisi İsa mekân ve zaman içinde Tekil Tan­
Hıristiyanlık inancına göre İsa, Tanrı'nm uygun gördü­ rı'nın içerik ve biçimi, 'BEN' ve 'İM' (olmak) olarak algı­
ğü Son'a açılan Bir ve Tek Doğru, Adil, Yasal, Tanrı tara­ landığında, silinmektedir. (İnsanın Tanrısallaştırılması ve­
fından görevlendirilmiş Geçit, Yapı'dır (Çıkış). Birey bu ya Tanrı'nm İnsanlaştırılması Antik Mısır'da, Greklerde
kapıdan yalnız başına geçer. Birey bu uygun kapıyı seç­ ve Roma'da bilinen bir uygulamaydı.)
mesi halinde uygun Son'a ulaşır. Kutsal Ruh'un temsil et­ Mekân ve Zaman kişileştirilmesinde İsa, Tanrı tarafın­
tiği bu uygun son bireyi Tanrı'ya ulaştırır; çünkü Kutsal dan diğer bütün insanlar gibi yaratılmış değildir. Tanrı
Ruh bireyin selamete erişmesi için vardır. Kutsal Ruh, bi­ kendini Kendi Benzerinde -yani İnsan (İsa) olarak- yarat­
reyi yakıp tüketen Hades değildir. Aksine, Tanrı'nm ödü­ mıştır. Dolayısıyla, Tanrı tarafından Kader'i çizilmiş değil
lünü, Sonsuz Hayat'ı elde eder. Ve böylelikle birey (İnsan) ama, Logos'un kendisi olan İsa, İnsan'm 'içinde' olmak
Eski Ahit'te izi bulunamadan ortadan kaybolup Tanrı ta­ üzere gönderilmiştir. Çünkü İsa 'Tanrı' içindeki Tanrı'dır.
* I riad quid-. Bir m ebde bağlı kalm ak zorunluluğu olm ayan üçüncü terim. Ve Tek bir insan kavminin değil, tüm saeculum'a göre ya­
** Substance prem iere (Fr.): İlk töz (ç.n.). şayan herkesin içinde olmak üzere gönderilmiştir.
A y tu n ç A ltın dal 111

Kutsal Kitap metinlerindeki kairos (genellikle Zaman lamlısı Kirche sözcüklerinin khronos'un türevleri olması
olarak anlaşılan Grekçe sözcük) kavramı, kutsal yazılar­ rastlantı değildir. Church/Kirche, değişime tabi dünyevi
daki khronos’dan (genelde zaman için kullanılan Grekçe kurum olan khronos'u 'zaman ve yasaların kuruluşu'nu
sözcük) ayırt edilmelidir.34 John Austin Baker, kairos'u temsil eder. Fransızca Eglise sözcüğü ise Ecclesia'den36 gel­
'Doğru Zaman' olarak okumaktadır. Bence kairos'u Tanrı mektedir ve Papa VI. Clement'a göre Kilise, (Ecclesia)
planına göre 'Olacak Zaman'mda olduğu şekliyle, yani iman konusunda değiştirilmez ve yanılmazdı.37
'gerçekleşmesi umulan zaman' olarak anlamak daha doğ­ Öte yandan saeculum hem kairos hem de khronos'u ba­
ru olacaktır. Vahiy, l:17-19'daki "Korkma, birinci ve son, rındırmaktadır. Yani eğer kairos Alfa ise, o zaman khronos
ve Diri olan benim; ve ölü idim, ve işte, ebetler ebedince Omega'dır - ama her ikisi de saeculum'a göre tanımlanmış
diriyim, ve ölümün ve ölüler diyarının anahtarları bende­ olmak kaydıyla. Kairos açıkça, 'Benzerliğe' koşuttur. İN­
dir. İmdi gördüğüm şeyleri, ve olan şeyleri ve bundan SAN'a değil. Khronos Yaradılış'taki İNSAN'dan yola çıkar,
sonra vaki olacak şeyleri... yaz," bölümü, önerime güçlü İnsan'ın Tanrısal benzerliğinden değil. İNSAN'm Tanrısal
bir örnek sağlamaktadır. Kairos 'şimdi olan'ı gösterirken, Benzerliği değil bizzat kendisi ölümlülüğe, bir başka de­
kendi içinde 'sonra olacak olan'ı da taşır. Kairos salt Doğ­ yişle ölüm ve Hades'e tabi kılınmıştır. 'Doğru Zaman' ola­
ru Zaman'a değil, belirsiz bir sürece işaret etmektedir. Va- rak kavranan fon'ros'dan kaynaklanan fikir pırıltıları ka­
hiy'in üç buçuk günü Danyal'in anlattığı 'zaman, zaman­ nımca geçersizdir; kairos insanlar için belirli değil, belirsiz
lar ve yarı-zamam'dır (7:25). Ve ilk Musevi-Hıristiyan bel­ bir datum'dur. İlahiyat açısından kendi kairos'unu yalnızca
gelerinden biri olan Tibertine Sibyl'inde de sözü edilmek­ Tanrı bilir. İnsanlar tarihleri ancak khronos'un alanında
tedir.35 'Zaman, zamanlar ve yarı-zaman' Olacak-Za- tespit edebilirler, kairos'un alanında değil. Bunun sonucu
man'dır ve ölçülebilir Zaman (vakit) khronos'dan ayırt olarak da, hiçbir ölümlü kairos'un tarih ya da doğasını
edilmelidir. Ölüm ve Hades'in anahtarını elinde tutan, doğru olarak öne süremez. Tanımsal anlamıyla, khro-
Olacak-Zaman'la (birlikte) oradadır ve Olacak-Zaman'ı nos'un bilgisi Bilgi Ağacı alanına aittir, ama kairos'un bil­
temsil eden bu şahıs tüm Yaradılış'm ortak sorumlusudur. gisi, Tanrı'nm kairos'un bulunduğu Hayat Ağacı'nm önü­
'Diğer Kral' 'zaman ve yasaların kuruluşunu değiştirme­ ne sapladığı kılıçla korunmaktadır.
ye kalkışacak olan' tek kişidir. 'Zamanın ve yasaların ku­ Kanımca Kutsal Kitap bağlamında kairos zamanın içeri­
ruluşu' Tanrı aleyhine söz söyleyen ve azizlerine acı çek­ ğine, khronos ise biçimine denk düşmektedir. İsa, Tanrı-ya-
tiren Kral'ın elinde değişime tabi olacaktır. Değiştirilebile­ pısı-İnsan'm khronos'a göre biçimlendirilmiş kairos'unu
cek olan, 'zaman kuruluşu' ölçülebilir zaman/vakit'tir yansıtmaktadır.
(khronos), ama 'Diğer Kral' kairos'u tezahür ettiren Tan- Ezeli-Ebedi Hayat'ın temsilcisi olarak İsa, Tanrı'nm Bi-
rı'nın katalizörü ya da aracı olarak bulunmaktadır. Tan- çim'ine (Zaman), ezeli-ebedi hayatın bir ve tek Çıkış'ı
rı'nın planı uyarınca Kral'da kişileşmiş kairos (Olacak Za­ (Bab) olarak kavranılan İsa ise İçerik'ine (Mekân) tekabül
man), khronos'da var olan 'zaman ve yasaların kuruluşu­ eder. Ancak ezeli-ebedi hayata sahip insan fikri, Yahudi­
nu' değiştirir. İngilizce Church (Kilise) ve Almanca eşan­ lik arasında yabancı ve dışsal bir iddiadır. Oysa Greko-
Üç İsa A ytu n ç A ltm dal 113

Romen kuram anlayışı açısından bu, tümüyle olasıdır. Bu şimin kalıcılığı ve sürekliliği ilkesine tabiyse, o zaman bi­
Greko-Romen kuram, daha sonra Hıristiyanlık'ta dogma reyler 'yeniden doğmuşluk'a kavuşabilmek için vaftiz ol­
halini almıştır. mak durumundaydılar. İsa gözü pekçe çağdaş dinsel oto­
Bağlamsal olarak İsa, 'Değişim daimidir'38 ilkesine tabi ritenin kurduğu düzenleri, standartlaştırmaları (Musa Ya­
olan saeculum'u temsil eder. İsa'nın Musevi gündelik yaşa­ sası) Sekülerleştirdi. (Özellikle temiz/murdar yiyecekler
mına getirdiği yenilik budur. Ferisiler, Musevi fraksiyon­ ve el yıkama konularında; İsa tüm yiyecekleri helal ilan et­
ları arasında yasacı olanlardı. Yasalara göre eksiksiz ve le­ ti.) Gündelik yaşama, seküler yaşamda olagelen toplum­
kesiz olduklarını öne sürmekteydiler. Oysa kendi içinde sal ve siyasal değişimlere uygun değişimler dahil etti.
her bakımdan yasal ve eksiksiz olan sadece Tekil Tanrı Ba­ İsa kendini aşkmlaştırmış değildir, onu aşkmlaştıran
ha'ydı. İsa'nın Ferisilerle tartışmaları bu karmaşık sorun kehanetti. Saeculum’da Eskatolojik bir konumu yok, ama
çevresinde dönmektedir. İsa için tek doğru, eksiksiz, bü­ etten, kemikten bir varoluşu (mekân) vardı. Vazettiği sela­
tün olan yasa, Tanrı Yasası'ydı; Ferisilerin dokunulmaz met, Musevi kralın boyunduruğundan kurtuluşa sınırlan­
olduğunu öne sürdükleri kendi anlayışlarına göre biçim­ dıran selamete benzemiyordu. İsa'ya göre selamet, Tanrı
lenmiş olan yasa değil. Dolayısıyla Ferisilerin meşruiyetçi indinde nizami, tam ve eksiksiz olabilmek için saecu­
iddia ve düzenlemelerine göre yeryüzünde Nizamilik id­ lum'un yozlaştırıcı bağlarından kurtuluştu. Musevi saecu-
diasında bulunmak, olası değildi. Bu yasa, insan-yapısıy- lum’undan kurtulmayı değil, saeculum’da Tanrı tarafından
dı. Musa tarafından vazedilmişti ve tıpkı Büyük Tapı- ayrıcalıklı kılınıp korunmayı istiyordu. Musevi gerçekçiliği
nak'm insanlar tarafından yapıldığı gibi, Tanrı Yasası uya­ ve varlığını sürdürebilme mücadelesi saeculum’dan kur­
rınca değişime tabiydi. İsa gözü pekçe bu büyük Tapmağı tulma fikrini dışlamaktaydı. Böylesi bir fikir Musevi'ye
bozup birkaç gün içinde yeniden inşa edebileceğini söyle­ verilmiş olan bilgelikle çelişmekteydi. Musevi yeryüzün­
mişti. de yaşamaya yazgılı olduğunun bilincinde olmak zorun­
İsa düzenleyici değil, kurucuydu. Ebedi hayatı yapan daydı. Onun esas kaygısı, saeculum’un dışında değil, tam
esaslardan söz ediyordu. Bu dünyada her şeyin geçici ol­ tersine yeryüzünün neresinde ve nasıl yaşayacağıdır. Mu­
duğunu, ama kendi sözlerinin sonsuza dek yaşayacağını sevi'nin bu dünyada 'öbür dünyadaki' gibi yaşamak diye
söylemişti. Saeculum'un esas ilkesi de her şeyin değişimin bir kaygısı ve boş hayali yoktur.
her yerde mevcudiyetine tabi olduğudur - yaratılmış şey­ İsa Babası tarafından saeculum’un nihai ve ideal temsil­
ler kendi içlerinde eksiksiz değildirler. Bu dünyada (saecu- cisi olmak üzere ete kemiğe bürünmüş olarak gönderildi­
lum) hiçbir şey düzenli (tam) olamaz. İsa Tanrı'dan başka, ği için saeculum’dan selameti vazetmekteydi. Dolayısıyla
kendisi dahil hiç kimsenin iyi olmadığını söylüyordu. Nihai ve Doğru Çıkış 'Yol'unu bir tek o biliyordu. Değişi­
Dogmaya göre İsa bu nedenle yeryüzüne gönderilmiş­ min her yerde mevcudiyetine tabi yaratıklara, Uygun'a
ti. Bireylere Doğru Yol'u göstermek için. Onlara eksiklik­ 'Çıkış' yolunu bir tek o gösterebilirdi.
lerini gidererek, Tanrı indinde uygun kılma olanağını ver­ Kutsal Ruh'un temsil ettiği Uygun Son, ruhun ölüp da­
mek için. Bu nasıl olacaktı? Eğer her şey saeculum'da deği­ ğılması değil, Diriliş'tir (Kıyam). Doğru Kapı'dan (İsa) iç­
114 A ytu n ç A ltın d al 115

tenlikle ve içinde hiçbir ukde olmaksızın geçen birey, öl­ kendini yaratandan daha tahir olur mu?" (Eyüp, 4:17)
düğü an, bir çocuk masumiyetiyle yeniden doğacaktır. İsa Oysa hakkaniyet İsa için anahtar kavramdı. Gerçekte
olmaksızın Diriliş olamaz, ve diriliş olmaksızın ezeli ebe­ mevcut yasalar uyarınca Tanrı'nm ödülüne mazhar olmak
di yaşam olmaz. Diriliş Tanrı tarafından belirlenmiş Ka­ için bir zorunluluk olarak hakkaniyete bağlı kalmaları is­
pı dan (İsa) geçenler İçin, konulmuştur. Bu nedenledir ki, tenmemiş olan Musevileri İsa, selamete ulaşabilmeleri için
Hıristiyan dogmasına göre bireyin seçme özgürlüğü İsa'y­ hakkaniyetli olmaya çağırmıştı. Muhtemeldir ki çağrısına
la sınırlandırılmıştır. Dogma açısından ölüm, mutlak son olumlu yanıt vermek istemediklerinden değil, ama
değildir; önünde Diriliş uzanmaktadır. Ve İsa'ya iman gelenekleri çiğnenemeyecek kadar güçlü olduğu için
eden herkes için'dir (geçerli -ç.). Zaten, Tanrı kendini yal­ olumlu yanıt verememişlerdir. Çünkü İsa'nın vaat ettiği
nızca İbrahim'e bildirmiştir, ama köle-kadın (cariye) Ha­ selamete erişmek için hakkaniyetli olmanın onlar için bir
cer, onu gören ilk insan olmuştur: "Ve Hacer kendisine anlamı yoktu. İsa'nın vazettiği selamet onların tasarımla­
söyleyen RABBİN ismini, Sen, ya Allah, beni görüyorsun rına uyan ya da beklentileri olan selamet değildi, ikinci
diye çağırdı; çünkü dedi: Burada da mı beni göreni gör­ olarak ise, selamete erişmek için mutlaka İsa'nın öngördü­
dün?" (Tekvin, 16:13) Ve Tanrıları Yakub tarafından çalı­ ğü hakkaniyete dayalı bir yasaya tabi değillerdi.40 Musevi­
nan İbrani-olmayan Laban (Tekvin, 31:30), ibadet aracılı­ ler zaten kendi Tanrıları tarafından özgürleştirilmişlerdi.
ğıyla eğitilen ilk şahıstır (Tekvin, 31:29). Museviler Romalıların özgür tebasıydı, köle değillerdi.
Isa'nın Tanrısı (Elohim) tüm insanların sevecen ve mer­ Musevilerin hakkaniyet sorunu karşısındaki tutumları iki
hametli Babası'ydı. Tümelliği içinde BİR'dir. Ama İsrail'in farklı selamet kavrayışının varlığını doğrulamaktadır.
Tanrısı (Yahveh) 'Bizim Tanrımız'dı. Tikelliği (özel) içinde Maddileşmiş selamet, kurtuluş kavrayışı ve idealleştiril­
BİR'di. "Dinle, ey İsrail: Allahımız olan RAB bir olan RAB- miş selamet kavrayışı. Museviler yalnızca Tanrıları tara­
DİR." (Tesniye, 6:4) İsa kuşkusuz Tanrı olarak Elohim'i fından seçilip ilahileştirilmiş değillerdi, ayrıca O'nun tara­
(Theos) kastediyordu; İsrail'in kıskanç yönetici ve yargıcı fından kurtarılıp özgürleştirilmişlerdi de. Museviler için
Yahveh'i (kyrios) değil.39 Hakkaniyet kavramı da, İsa'nın selamet dünyevi koşullara ilişkin maddi bir konuydu. İsa
Tanrısı yla Musevilerin RAB'bi arasındaki kavramsallaş­ içinse selamet idealize bir formdu ve gökseldi ve gelecek­
tırma farklılıklarını anlamada önemli bir rol oynar. te bekliyordu. İsa hayatını bu selamet tanımı için bir bedel
RAB'bin başka ulusların topraklarına el koyup Yahudile- olarak ödedi. Titus'un kitabında belirtildiği gibi, "Hepimi­
re vermesinin nedeni İsrail'in hakkaniyeti değildir. Dola­ zi tüm kötülüklerden kurtarmak ve kendisi için kendisi­
yısıyla RAB toprakları İsrail'deki hakkaniyetten ötürü bir nin olan, iyiyi yapmaya istekli bir halkı arındırmak için
ödül olarak vermemiştir. RAB İsrailoğullarma toprağı İb­ kendini verdi" (Titus, 2:14).
rahim, Ishak ve Yakub'a verdiği sözü yerine getirmek Bu nedenledir ki, Museviler ve İsa için selamet kavra­
amacıyla vermiştir. Ve RAB karşılığında kuşkusuz İsra­ mı iki zıt anlama işaret etmektedir. Museviler selametten
il'den hakkaniyet beklemiyordu. İsrail'in RAB'bi seçtiği özgürlüğü -herhangi yabancı bir gücün kölesi olmama­
halkını gayet iyi tanımaktaydı. Çünkü yazılıdır ki: "Adam y ı-, İsa ise kendisinin olacak bir halkı günahlarından arın-
“f

116 Ü ç İsa

dırmayı anlıyordu. Kutsal Kitap'ta yazıldığı gibi RAB'bin


yaptığını İsa da yapmıştı. RAB bir ulusu seçmiş, onu arın­
dırıp yalnızca kendisi için kutsamıştı. İsa ise, bir halkı kur­
tarıp selamete erdirmek, 'kendisinin kılmak' için kendi
hayatını ortaya koymuştu. Böylesi bir iddia kuşkusuz Mu­
sa'nın Şeriatı'na ve Musevi anlayış tarzına Seküler, dışsal
bir iddiaydı. Gerçekte iddianın da ötesinde, RAB'bin Kud­
ret ve Hâkimiyet'ine doğrudan bir meydan okumaydı.
Musevilerin gözünde sıradan bir insan olan İsa, Tan-
SONSÖZ,
rı'nın kudretinden korkmuyor ve O'na özenerek, O'na,
RAB'be meydan okuyordu. İsa, Musevi yaşam tarzına NOTLAR,
'Fark'ı getirmişti. Ve yarattığı bu 'Fark' onun Kimliği'nin
olumlanması oldu. DİZİN

i
SONSOZ

İsa kendisini yeryüzüne gönderen (Yuhanna, 17:18) ve


adını açıkladığı (Yuhanna, 17:6) Tann'nın selamete erişti­
ren tek yol olduğunu kanıtlamak için öldü. Mesih İsa'ya
olanlar dinsel yorumlara konulmuş 'Öbür Dünya'da de­
ğil, bu maddi dünyada, İsrail'in hâlâ sorunlu toprakların­
da gerçekleşti.
Seküler iddialarıyla İsa, kendisini reddedenlerce kıs­
kançlıkla korunan Yasa'ya ters düşmüştü. Ancak Cemaat
Yöneticileri'nin bildiklerini altüst ettiği ve Tanrı gibi, dün­
yadaki budalaca şeylerle bilgileri mahcup ettiği, güçlüle-
rin karşısına zayıfları koyduğu (I. Kor. 1:19-27) kesindir.
Alime, bilgeye ya da filozofa aptalca ya da kabul edilmez
gelen şeyler, Pavlus'a göre müminle mümin-olmayanı
ayırt etmeyi sağlayan, Uhrevi Aklın tezahürleriydi.
Günümüzde, yirmi birinci yüzyılın eşiğinde, İsa Sekii- ,
ler Zeitgeist'in vazgeçilmez bir temsilcisi olarak bizimle

I 19
120 121
A ytıın ç A ltm d al

birlikte varlığını sürdürmektedir. Kilise-dışı(lay) mümin Günümüz Seküleristi, Ateist ya da şöhret kazanmak
hâlâ Kutsal Yazılar'daki talimatlara inanmaktadır. Ve mü­ için her an rezalet ve sansasyon peşinde koşan başarısız
mini olmayan hâlâ Kutsal Kitap'ta peri masalı ya da kıssa bilgiçlerden değildir. Bilinçli Sekülerist, kuşkusuz religi-
olarak gördüğüyle eğlenmektedir. Ancak doğa-üstü varo­ oacrat'larm icat ettikleri sahte dini verileri sacerdotalismı
luşunu inkâr etmek için İsa'ya (Tanrı) en fazla gereksinim ve bağnazlığı sürekli sorgular ve insan yaşamını etkileyen
duyan, Ateisttir. Ateistlerin İsa'yı inkâr etmek için İsa'yı seküler değişimleri dogmatize etmeye, doktrinleştirmeye,
inkârı, merkezin nerede olduğunu bilmeyen ama merkez­ yasakçılığa ya da standartlaştırmaya kalkışanların önün­
ci olduğunu savlayanlara benzetilebilir. İsa elinden alındı­ de bir engel oluşturur. Sekülarist Değişim'in her yerde-
ğında Ateist, çözülür. Tıpkı Şeytan'ın Kilise'nin elinden mevcut, 'Fark'mı her nesne üzerinde etkin olduğunu ga­
alındığında dogmanın buharlaşıp yok olacağı gibi. Ate­ yet iyi bilmektedir. Dolayısıyla değişimin her yerde var
ist in Tanrı nin varlığını reddedebileceğini kendine kanıt­ olan mevcudiyetinden kaçabilecek herhangi bir dogma,
lamak için İsa'ya gereksinimi vardır. Ve Kilise de dogma­ farklılıkların her nesneye içkinliğini dıştalayabilecek bir
sını sürdürebilmek için Şeytan'a diğer tüm toplumsal ku- öğreti yoktur. Seküleristin 'bütünsel görevi'ni yönlendi­
rumlardan daha fazla gereksinim duymaktadır. Günü­ ren, korku değil, bilinçtir. Ve çağımız Seküleristini bireyin
müzde Kilise nin deccal, Şeytan rolünü oynamak üzere seçim özgürlüğü hakkının uzlaşmaz savunucusu kılan da
Ateiste her zamankinden fazla ihtiyacı vardır; Ateist de bu anlayıştır.
inkârını koruyabilmek üzere Kilise'nin varlığına gereksi­ Nasıralı İsa kuşkusuz İsrail Tanrısı'nm Onaylanmış el­
nim duyar. çisi değildi. İsa Havari ve Şakirtleri tarafından onaylanmış
Kilise ile Ateistin arasında gerçekte ne Tanrı ne de Şey­ olan Mesih'ti. Bu, geleceğin Tanrısı için daha farklı bir
tan'a değil sadece 'Belgelere ve Kayıtlara' gereksinim du­ kavramsallaştırma gerektirdiğinden, ilginçtir. Yani: A pri­
yan bilim adamları yer almaktadır. Bilim adamı günü­ ori İsa, kurulu bir TekTanrılı dinin Tanrısı (ya da peygam­
müzde neredeyse bir metinler jandarması rolünü üstlen­ beri) değil, saeculum’un görevlendirilmiş/atanmış (insan-
miştir ve kutsal yazmalar ve rulolar konusundaki otorite­ yapısı) Mesih'iydi. İsa'nın öğretisinde 'yeni' olan 'Otorıte-
sini sürdürebilmek için parşömenler dolusu kanıtı gerek­ Yetki'ydi. Musevi geleneğinde Tanrı Mutlak Egemenliğin
sinir. İncelemelerinde İsa, Tanrı olarak ya da İnsan olarak sahibiydi ve dünyevi otorite Tanrı tarafından Musevilere
ya da her ikisi olarak bilim adamının dışında kimsenin verilmişti. Ve İsa'nın zamanında Sanhédrin tarafından
erişemeyeceği, zor seçilebilir bir Kara Delik'e dönüşmüş­ temsil edilmekteydi. Tanrı'nın Egemenliği mutlak, ama
tür. Bu nedenledir ki Göklere çıkartılan bol satışlı kitapla­ Sanhédrin'in yetkisi göreliydi. Yetki, kolektif bir sorumlu­
rında Aziz Pavlus'un Roma istihbarat servislerinin Kim luk ve edinimdir, ve İsrail'in Yargıç Tanrısı'nm koyduğu
Phılby'si ve ilk Hıristiyan cemaatlerinin de bir çeşit LSD kural ve standartlar uyarınca kullanılmaktaydı. İsa tüm
Çılgınları Çetesi oluşturmak üzere bir araya gelmiş kendi İbrani-Musevi tarih içinde kendi yaşamı ve faaliyetleri
kendisinin gözünü boyayan uyuşturucu satıcıları olarak üzerinde bireysel otorite iddiasında bulunmuş ilk insan­
sunulmalarına şaşılmamalıdır. dır. İsa'yla birlikte birey yaşamına ilişkin konularda -tıp-
12 3
122 A ytu n ç A ltın dal

kı Isa gibi- kendi otoritesini ele geçirmiştir. Birey, Musevi kuşkusuz en kabul edilmez önerilerdi. Kilise Babaları'nın,
geleneğinde ilk kez kendini yönetebileceği yasal bir temel özellikle de Aziz Augustinus'un kurumsallaştırdığı Kato­
bulmuştur. Bu anlamda 'Birey', 'yeni doğmuş' kuşaktır. lik Doktrini zamanla bu zayıf hususları silerek İsa'nın öğ­
Bu dünyevi bir Diriliş, kendini-yöneten bir otoriteyi elin­ retilerini Evrensel Kilise'nin iradesine uydurdu. Kilise'nin
de tutabilen bireyin uyanışıdır. Otoritesini kurumsallaştırabilmek için Aziz Augusti­
Isa aradaki Sanhédrin'in temsil ettiği örgütlenmiş oto­ nus'un ifadesi kullanılmıştı: "Deus homo factus es, et homo
riteyi ustaca devre dışı bırakarak Tanrı'nm Egemenliği'yle deus fieret" (Tanrı insanı ilahileştirmek için kendini in-
uyumlu İnsan'ın kişisel otoritesini gündeme getirmiştir. san(i)leştirdi). Geleceğin religiocrat'lan ordusu ellerindeki
Bu İnsan'la kişisel Tanrısı arasında yapılmış 'yeni' bir bu yorumla ilahi konularda En Yüce Otorite makamı kis­
Ahit'ti. İnsana verilen otorite, Tanrı'nm Egemenliği'nin vesine bürünerek ve yeryüzünde Kendini-Kutsamış
üzerinde olamazdı, ama Yaşlılar Heyeti'nin temsil ettiği, Kent'te (ya da Kentler) Egemen Tanrı'nm Bir ve Tek Kut­
kimi zaman da saptırdığı Yerleşik Şeriat uyarınca düzen­ sal (yarı-tanrı) Vekilleri olarak hareket etmemek için bir
lenmiş de değildi. neden görmemişlerdi. İsa'nın oluşturmaya çalıştığı hoşgö-
Tabii insanın (sivil) özgürlükler(in)den yoksun bir oto­ rüye-mazhar bireyinin Kilise içinde yeni özgürlükleriyle
rite tam bir otorite sayılmazdı. İsa, bunu bildiğinden, be­ çok kısa bir ömrü oldu; ve kısa zamanda unutuluverdi.
şeri özgürlüklerin önünü açabilmek için haram/helal yi­ Bunun yerine, religiocrat’\ar İsa'yı esas alan bilim üzerine
yecekler ve vergilendirme sorunlarına ilişkin yerleşik ya­ değil, kendi tasarladıkları Mesih'i esas alan bilim üzerine
sal kural ve düzenlemeleri geçersiz saymakta duraksama- temellenen, efsane ve sırlarla dolu yeni bir İsa imgesi oluş­
mıştır. İsa'nın halkı için va'zettiği Kurtuluş'a, Ferisi, Sad- turdular. Sekülerleşmiş Musevi, hoşgörüye-mazhar bire­
duki ve Kâtibi fraksiyonlarının dayattığı tüm dünyevi sı­ yin Seküler ve doğal haklarını arayıp savunan Nasıralı İn­
nır, kurumsallaştırılmış âdet, alışkanlık ve kuralların bo­ san İsa'yı gözlerden saklayan, Kilise-Yapısı-İsa'nın bu ha­
yunduruğundan da selameti içeriyordu. Bu yeni selamet yalet imgesi oldu...
kavramı, tekil insanın, hemcinsleriyle birlikte ya da yalnız Eski Ahit'te Tanrı, insanlar arasında kayırmacılığı ya­
başına, bulunduğu yerde özgür ve özerk olabilmesinin saklamaktaydı. Korumacılığı ve Kayırmacılığı sadece ken­
rasyonellerinin temellerini atmış oluyordu. disine saklamıştı. Örneğin Nuh (ve ondan sonra başkala­
Bunun sonucunda, organik siyaseti uyarınca İsa bir ye­ rı) dürüstlüklerinden ötürü Tanrı tarafından kayrılmışlar-
nileştiriciydi. Tek-Tanrıcılığa üç yeni kavram getirmişti: dı. Eski Ahit'in Tanrı tarafından gözetilen Musevi'si, özde
Birey özgürdü, kendi iman ve inancına ilişkin konularda İsa'nın hoşgörüye mazhar bireyini önceler. Yine de çağdaş
kendi otoritesini kullanma hakkına sahipti; birey kendi Flıristiyanlaşmış sınıflı ulus-devletleri ve toplumlarına
toplumunda özerkti; ve bireyin kendi seçimini yapma yön veren Sekülerleşmiş yurttaşın öncüsü, İsa'nın hoşgö­
hakkı vardı. rüye-mazhar bireyi olmuştur. Burada önerildiği üzere,
Bu 'yeni' unsurlar (ve özellikle birey lehine hoşgörü so­ eğer İsa kendi zamanında özgürleşmiş bireyin haklarının
runu) İsa'nın öğretileri arasında görünüşte en zayıf, ve peşinde idiyse o zaman günümüzdeki mümin Hıristiyan
124

N O TLAR
da İsa'nın hoşgörüye-mazharşahi yönetici kültün kurum-
sallaştırdığı yasa ve düzenlemelerin boyunduruğundan
ve köleliğinden özgürleşmiş özerk 'BEN'İM'dir.
Kilise-Yapısı-Tanrı yorumuyla Nasıralı İsa, kurumsal­
laştırılmış bir Tanrı'dır ve gerçek anlamıyla, bir zamanla­
Giriş
rın güçlü Kent-Devleti, Papalık Devleti'nin Tanrısı olarak
1) K enneth N . M ed hu rst ve G eorge H. M oyse,
Bir ve Tek 'Sözel İmge'yi temsil eder. Ve yirminci yüzyılın
Church and Politics in a Secular Age
başından beri bu 'sözel imge' on dokuzuncu yüzyıl pa-
(O xford: C larend on P res, 1988), s. 18.
paz-aleyhtarlığmm şu Tanrı-karşıtı vaazını izleyen çağdaş 2) K arel Dobbelaere,
kiniklerin* ve Ateistlerin şu meş'um reddiyesiyle karşı Secularization: A Multi-Dimensional Concept,
karşıya kalmıştır: Homo homini deus est (İnsan insanın Tan­ C u rren t Sociology, C ilt 29, Sayı: 2, Y a z 81.
rısı'dır). S age Y ay. 'K av ram (S ekü lerleşm e/d ü n yevileşm e) ilk olarak
1648'd e W estphalia B arışı'n a yo l açan g ö rü şm eler sırasın d a
İşte bu bakış açısıyla Ateistlerin eleştirdikleri İsa ger­
Fransız Longueville tarafından kullanılmıştır, (s. 8)
çekte religiocratTarın denetimindeki Kilise'nin onların
3) D avid M artin,
önüne koyduğu, Kilise'nin kendi çıkarlarına uygun olarak A General Theory of Secularization,
kurgusal planda yeniden inşa ettiği, bir gölge-oyununun E xploration s in interpretative Sociology,
baş aktörü yapılmış olan İsa'dan başkası değildir. (O xford : Basil Blackw ell, 1978).
4) A lıntılar D obbelaere'den, a.g.y., s. 9,
M arty'n in , Varieties of Unbelief inden,
(N ew Y ork, H olt R inehart, 1964), s. 145
5) M artin , a.g.y. s. 9.
6) D obbelaere, aynı cilt, s. 9.
7) W illiam A. C hristian, Sr.,
Doctrines of Religious Communities
(A Philosophical Study,
N ew H aven : Y ale U niversity P ress, 1987), s. 211.
8) C h ristian Sr., a.g.y., s. 212.
9 ) C h ristian Sr., a.g.y., s. 210.
10) P ao lo P rod i,
The Papal Prince,
(C am bridge: C am bridge U niversity Pres, 1987
Ç eviren : Susan H askins), s. 162.
11) D obbelaere, a.g.y., s. 25.
12) H arv ey C o x, 1
Religion in the Secular City
Cynics: Tüm değerlerin önem siz v e geçersiz olduğunu, bu nları um ursam a­
m ak gerektiğini öne süren doktrin, (y.n.)
125
126 Ü ç İsa A ytu n ç A ltın d al 127

(N ew York: Simon and Schuster, 1984). 18) İngiltere'deki 'H ıristiyan Sosyalizm i' için bkz. Fabian Bildirileri,
13) D avid L. M iller özellikle no. 42. Christian Socialism, Rev. Stew art D. H eadlam 'in
The New Polytheism bir konuşm ası, bir Fabian D erneği yayını (L on d ra, 1894).
(Ö al'as, T exas: Spring Publications, 1981). Rev. H ead lam 'a gö re M esih. 'O seküler, sosyalist görevleri küçük
A yrıca bkz. H en ry C örbin'in ön söz m ektubu ve Jam es Hill- ölçekte Filistin'de gerçekleştirmiştir' (s. 6-7).
m an 'ın eki. A B D 'de The Christian Socialist, C h icag o'd a ayd a iki kez yayınla­
14) A lasd air M ac: N tyre ve Paul Ricoeur, nan sekiz sayfalık gazete.
The Religious Significance of Atheism, Özellikle bkz. The Socialism of fesus,
(Colom bia U niversity Pres, 1969) Rufus W . W eeks, grub u n yayınladığı bir kitapçık. A lm an ya için
15) A n d rew M. Greeley, özellikle bkz. Der rote Pfarrer G eorg Fritze (1874-1939), H ans
Religion/A. Secular Theory, Prolin gh eu er (Köln: P ahl-R ugenstein 1989), 'Religiöser Sozialis-
(N ew York: Free Pres, 1982) m us und K atholizism us' konusunda ilginç belgeler su n m ak ta­
G reeley Seküler'i K utsal'ın değil, D insel'in karşısına k oym akta­ dır (s. 204-210). İsviçre için örneğin bkz. Rev. H erm ann Kut-
dır. "T eorim , 'Seküler' bir teoridir. Bundan bir 'Sekülerleştirm e' ter'in kitabı They must or God and Social Democracy, C h icago 1908.
kuram ını - dinin geçm işte genellikle belirsiz bırakılan bir z a ­ Kilise'nin İkinci D ünya Savaşı sırasında A BD 'deki anti-sosyalist
m an d a old u ğu nd an d aha önem siz old u ğu nu öne süren bir ku- faaliyetleri için Bkz. Paul Blanshard'ın American Freedom and
ram ı-kast etm iyorum . Teorim , ayrıca ilahi ve dünyevi birbirin­ Catholic Power (Boston: The Beacon Pres, 1949).
den kesin hatlarla ayrılm ış iki alan m ış gibi, 'Seküler'i 'K utsal'ın 19) Y v es C o n g ar, La Crise dans l’Eglise et Mgr Levebvre (Paris: Oerf;
karşısına da koym am aktadır. Tersine, Seküler ile K utsal'ın bir 1976).
biçim de ayrı olm akla birlikte, ikisi arasındaki sınırın belirsiz ve 20) Ç ekişm e, buhran ve gerilim den ari bir Kilise, P avlu s'su z bir Y e­
geçirgen old u ğu kanısındayım . Seküler her gün K utsal'a m ü d a­ ni A h it'e benzer! Rom a ve Bizans Kiliseleri içindeki ve bunlar
hale ederken, Kutsal da Seküler'e m ü d ahale eder. Ben, Seküler'i arasındaki çekişm eler halen sürm ektedir. Özellikle bkz. L. D uc-
Eklesiyastik'in karşısına k oym ayı yeğ liyo ru m " (s. 1). hesne'in L'Eglise au VI em e Siecle (Paris: A ncienne Librairie
16) Bkz. Eugen Biser'in Argumente Für Goff'daki Tanrı tanımı. (A l­ Fontem oijıg, 1925) v e Les Premiers temps de l'Etat Pontifical (P a­
m an ya, H erderbücherei, 1987): 'G ott ist nicht n u r grosser als je­ ris: Fontem oing, 1911).
d er Begriff von ihm, er ist au ch grosser als jeder Bew eis'. (T an n 21) Judith H errion, The Formation of Christendom'da
yalnızca onunla ilgili her d üşü n ced en değil, her kanıttan da d a ­ (L on dra: Fontana P res, 1989),
ha büyüktür.) 'H ıristiyanlık âlem i' terim ini inceler. H errion 'un işaret ettiği gi­
(G. K rau s'u n m akalesi, s. 71). bi, bu terim ilkin A nglo-Sakson İngiltere'de kayıtlara geçm iştir
17) Bunu gösterm ek için iki örnek yetecektir. P apa XII. P i u s ,' Provi- ve önceleri H ıristiyan bağlılığını belirlem ede kullanılan Latince
da Mater Ecclesia'yı 2 Şubat 1947 tarihinde yayınladı. Kilise ka- G rekçe Christianitas ya da oikumene sözcükleriyle arasında tam
nonisti Bernhard P u sch m an n 'a gö re bu A n ay asa Seküler bir bel­ bir koşutluk yo k tu r (s. 8).
geydi. A lm anya 1948'd e kendi 'erstes deutsch es Sekülarinsti- 22) 'S ürgü n kiliseleri' eski-sosyalist ülkelerde bir zam an lar yasaklı
tu t'u , M arien K ardeşler B irliğ i/E n stitü sü 'n ü kurdu. A ynı yıl, 20 olan kiliseleri tanım lam ak için kullanılır. H ildesheim Piskoposu
M ayıs günü Trier Piskoposu kanonik Marienschwestern kuru ­ Josef H o m ey er'e göre pek çok kilise, kendi topraklarında tutsak
ntundan resm en Seküler Enstitü olarak söz etti. Bkz. H u bert d uru m d ay d ı. Bkz. 24-27 Ekim 1991 tarihlerinde H an nover'tle
M oh r'u n Das Katholische Apostolat/Zur Strategie und Taktik des po­ toplanan 'A v ru p a'y ı Düşlem ek-Birleşik A v ru p a'd a H ıristiyanlı­
litischen Katholizismus, ğın G eleceği' başlıklı U luslararası K onferans'ın yayınlanm am ış
(Berlin: Rutten und Loening, 1962), s. 138-139. zabıtları. Özellikle bkz: Jan u sz N ago rn y'n in (Lyubliyana) ko-
128 Üç İsa Aytunç Altındal 129

nuşm ası. (Bu m etinler Forschunginstitut für Philosophie, H an- 6) Rolf Rendtorff,
n over'd en sağlanabilir.) Tüm A v ru p a'd an 137 Katolik rahip, Israels Glaube in der Geschichte,
A vru p a'n ın Yeniden İncil'e D önm esi çağrısını yinelem ek için (Die Ju d en, G ü ter S tem b erger H rsg.)
R o m a'd a toplandı (25 K asım - 14 Aralık 1991). Bir İsviçre gaze­ (M ünih: V erlag C. H . Beck, 1990), s. 28.
tesinin bildirdiğine göre, A vru p a'n ın yeniden İncil'e D ön d ürül­ 7) M ircea Eliade,
m esi yalnızca eski-kom ünist ülkelerle sınırlı olm ayıp, '(sondern Das Heilige und das Profane,
au ch ) Säkularisierte W esteu rop a'yi (özellikle) d ü n y ev i/S ek ü ler (Suhrkam p, 1990), s. 97.
Batı A v ru p a'y ı da kapsıyordu. (Bu sonraki bir gelişm edir. N om inal olarak H int ve G rek mistik
(Tages A n zeig er/M ich ael M eier, 18.12.1991), s. 8. felsefe unsurlarının M usevi öğretisine dahil olm asıyla başlam ış­
23) K ilise'nin İnsan H akları'na ilişkin tutum u için bkz. Die Kirche tır.)
und die Menshenrechte (D okum ente 5, herausgegeben von d er 8) Ignaz M aybaum ,
Päpstlichen K om m ission (Justitia e P ax, 1976) P apa XXIII. Jean Trialogııe Between Jew, Christian and Müslim,
P au l'u n konuya ilişkin, Pacem in terris, s. 7'deki yoru m u . (L on dra: R outledge and K egan Paul, 1973), s. 143.
24) R.H. Taw ney, "K utsal K itap İbranice'sinde böyle bir sözcük (kültür) yoktur.
Religion and the Rise of Capitalism, İsrail ibranice'sinde k ültü r'ü karşılayan sözcük ise elektrik'i
(Pelican Book, 1975), s. 274. karşılayan sözcük k adar yen id ir."
9) Peygam berlerin m ecazi dili ve bunların yo ru m u Sir Isaac N ew -
ton 'u n Observations Upon the Prophecies of Daniel, and Apocalypse
Birinci Bölüm
of St. John'unda tartışılm ıştır. (L on dra: J. D arby and T. Brow ne,
1) Robin L ane Fox, 1733. Tıpkı basım , Zürih, A. A ltındal & C o., 'M odus V ivendi',
Pagans and Christians, 1985). P eygam b er (-si) dil (-i) için bkz. ikinci Bölüm.
(Penguin Books, 1988), s. 30. Sir Isaac N ew ton , a.g.y., s. 145 (diğer tartışm alar için bkz. bölü­
'A dlarını ilkin H ıristiyanlar verm iştir, Pagani.' m ün bütünü).
Sapkınlık, O rtodoksluk ve h om o d o xy için bkz. s. 31. 10) Fo x, a.g.y., s. 33.
Religio ve supertitio için, bkz. s. 32. 'A n ad olu 'd a halk Kutsal v e A dil bir İlah'a şeref s u n a rd ı...' K ut­
2) W .H .C . Frend , sal ateş için bkz. Lew is M um ford,
The Rise of Christianity, The City in History,
(D arton, Longm an and Todd, 1984), s. 21. (Penguin, 1979), ss. 1 5 0 ,1 8 2 ; K utsal Y ollar için bkz. s. 161.
3) Benzeri bir ön erm e için bkz. T h om as M erton, 11) Theios an er kavram ının farklı bir yo ru m u için bkz. M orton
No Man is an Island, Sm ith'in m akalesi: On the History of the 'Divine Man', (P agan is­
(N ew York: Dell Pub. C o., 1957), s. 39. m e, Ju d aism e, C h ristianism e/In flu ences et A ffrontem ents dans
'H er şey aynı anda hem iyi hem de k usurludur.' le M onde A n tiq u e/M élan g és offerts a M arces Simon.
4) A din Steinsaltz, Paris: Editions E. De Boccard , 1978), ss. 335-345.
The Essential Talmud, 12) T h eod or G om perz,
(Bantam Books, 1977, ss. 214-215; İbranice'den çeviren: C h aya The Greek Thinkers,
Galai). (L on dra: John M u rray, 8. basım , 1969). '
5) Bertrand Russell, Cilt I, s. 150.
Why I am not a Christian, 13) F ran z R osenzw eig,
(L on dra: U nw in H u m an Ltd., 1989), s. 26. The Star of Rédemption,
130 A ytu n ç A ltın dal 131

A ktaran M ayb au m , a.g.y., s. 59. Jerom e'a (yakl. 341-420) d ayan m ak tadır. A ziz Jerom e'a göre,
'M usevi herhangi bir şeye inanm az, o, inancın kendisidir.' (s. M eryem 'in annesi H an nah kısırdı ve kocasıyla gebe kalm adan
342) yirm i yıl yaşam ıştı.
14) F ran z R osenzw eig, 25) Esseneler ve H akkaniyet Belleticisi iç in bkz. İskenderiyeli Phi­
"T an rı'yla birlikte, am a 'd in'siz y ü rü y o ru z." lo.
A ktaran M ayb au m , a.g.y., ss. 81 ve 168. Quod Omnis Probus Liber,
15) Sir Isaac N ew ton , a.g.y., s. 145. Yaşlı Plinius,
(D iğer tartışm alar için bkz. Bölüm ün bütünü). Histórica Naturalis,
16) A Pow ell D avies, V. K itap, Bölüm 17 ve
The Meaning of the Dead Sea Scrolls, Josephus, Wars of the Jews
(Signet K ey Book, 1956), s. 90 K itap XVIII, i. 5 ve K itap XV , x, 5. çeviriler D avies'd en, a.g.y., Ek.
17) Onları Y oah im ve H an nah olarak tanım layan İnciller değil, 'ge- 26) "H ıristiyan felsefi tarihi bir H ıristiyan'la değil, am a bir M use­
lenek'tir (H an nah lütuf anlam ına gelir). A ziz H an nah cultus'xi vi'yle, İskenderiyeli Philo'yla b aşlam ak tad ır", 'Philo', s. 137, H.
14. yü zyıld a kabul edilm iştir. Bkz. Book of Saints. C h ad w ick 'd en ak taran Frend , a.g.y., s. 50.
18) Böylesi bir kentin v a r olup olm adığı çağd aş tarihçiler ve ilahi- 27) H ah am M ayb au m 'u n da belirttiği gibi, 'K utsal K itap p ey g am ­
yatçılarca tartışılm aktadır. A lan VVatts'a göre, 'N asıra' dal an la­ berlerine her zam an yakın olan M useviliğin k uram sallaşm ış bir
m ına gelirken A ziz Bernard bunu 'çiçek' olarak yo ru m lam ak ta­ din haline gelm esine gerek y o k tu ... M usevilik kurum sallaşm ış
dır. A lan W atts. bir dinden çok, p eygam bersi bir harekettir.' a.g.y., s. 168.
Myth and Ritual in Christianity, 28) Bkz. Steinsaltz, a.g.y., ss. 24-25-26.

(L on dra: T ham es and H u dson , 1983), s. 116. 29) M ayb au m , a.g.y., s. 167.

19) P apa IX. Pius Yu su f'u resm en evrensel kilisenin k oru yu cu azizi 30) M ayb au m , a.g.y., a.y.

ilan etm iştir. A yrıca çalışanların k oru yu cu azizi sayılır ve 1 M a­ 31) Alfred Kuen

yıs günü ona hasredilm iştir. Bkz. Book of Saints, a.g.y., s. 320.
Je Batirai Mon Eglise,
(V evey: Editions E m m aü s, 1967), ss. 296-297.
M atta'ya gö re Y usuf Y ak u b 'u n oğlu, (M atta, 1:16) L uk a'ya
32) Kuen, a.g.y., s. 273.
g ö rey se (Luka 3:23).
33) Kuen, a.g.y., s. 274.
20) "Bu, ibranice Jehoshuah, Joshus ya da Jeshua'nın G rekçe biçim i­
34) Çeşitli y azarlar H ıristiyan M an eviyatçılığı'ndaki huzursuzluk
dir. Orijinal G rekçe IH C O YC olarak yazılır ve H ıristiyan sim ge­
ve belirsizlikleri irdeleyip belgelendirm işlerdir. Bunlardan ü çü ­
ciliğinde IC.IH C. ya da IHS olarak kısaltılır."
nü anacağım :
21) Sukka 49 b.
H ubertus M ynarek,
Der Babylonische Talmud,
Religiös ohne Gott,
(M ünih: W ilhelm G oldm ann Verlag. A usgew ah it, übersetzt
(G oldm an V erlag, 1987);
und erklärt von reinhold M ayer, 1965), s. 101.
Les Sects et l'Eglise Catholique,
22) A lan W atts,
Le D ocum ent R o m ain /In tro d u ctio n d e Jean V ernette delegue
Nature, Man and Woman,
de l'E p isco p at/P resen tatio n de 200 grou p es religieux (Paris,
(N ew York: V intage Books, 1970), s. 168.
C erf, 1986);
23) Frend , a.g.y., s. 177.
M ax Bouderlique,
24) 'Bakire D oğum u' genellikle M ery em 'in El D eğm em iş Gebeli-
Sectes
ği'yle karıştırılır. Bu İkincisi, 19. yü zyıld a bir İm an İlkesi haline
Les m anipulations m entales,
getirilm işti. Bu fikir, Katolik d ogm an ın savu nu cu ların d an A ziz
(Lyon: C hronique, 1990).
132 A ytu n ç A ltın dal 133

İkinci Bölüm 13) John D ewey,


Reconstruction in Philosophy,
1) W illiam A. Christian Sr., a.g.y., s. 73. (N ew York: M entor, 1950), ss. 152-153.
2) Christian Sr., a.g.y., s. 80. 14) Kuen, a.g.y., s. 57.
3) Sekiilerist deyim i G eorge Jacob H olyoake tarafından icat edil­ 15) Frend, a.g.y., ss. 97-98.
m iştir. H olyoake kendini ateist denen kişilerden ayırt edebil­ 16) Frend, a.g.y., ss. 91-97.
m ek için, 1892'd e A v am K am arası'n a kabul edildiğinde Kutsal 17) Frend a.g.y., s. 93.
K itap üzerine yem in etm iştir. H olyoake İngiltere'de A teizm ve 18) Lew is M um ford The City in History'de şöyle yazar:
küfür suçlam asıyla h apse m ahkûm edilen son kişiydi. Bkz. M ic­ "N e ki h ayat bir kez, tanrıların benzeri olarak, böylesine kutsal­
hael J. Buckley. ca kavranıldığm da, kadim kentin kendisi bir cennet-benzeri h a­
At the Origins of Modern Atheism, line gelip Rom a d önem ine dek böyle kaldı.", a.g.y., s. 86.
(Yale U niversity P res, 1987), ss. 10-11. P avlus olasılıkla bu benzerlikten (sim ulacru m ) kendi Gentile
4) Bkz. Diana W ood, Kilisesi'ni biçim lendirm ede yararlanm ıştır.
Clement Vl/Pontificate and Ideas of an Avignon Pope, 19) K adim Grek L ogo s kavram ı, gerçekte dışsal, Seküler bir 'Keli­
(C am bridge: C am bridge U niversity Press, 1989), s. 1 ve 204. m e' v e /v e y a 'İlke'ydi ve M usevi 'Yol' ve diline kesin bir ihtiyat
5) C hristoph G üntert, L u d w ig Schm ugge, A ytu n ç A ltındal (H rsg) kaydıyla, sonraları dahledilm işti. Olasılıkla Philo'nun L ogos'u
Strassburg und die Judenverfolgung 1348/49, kavrayış tarzı nedeniyle ilkin (A racı olarak) İsa'd a kişileştiril-
(Zürih: A. A ltındal & Co., 'M od u s V ivendi', 1991). İlk kez bu ki­ miş, sonra Kutsal Ruh'la özdeşleştirilm iş ve en son un d a Tes-
tabın yazarı tarafından A vru p a'n ın gü n dem ine getirilen bu lis'in ikinci kişisi kılınmıştı. V e usul u yarın ca, Logos sonunda
“Unutturulmuş" katliam , A BD 'li Yah ud i eğitim ci Sonia Levitin (İsa olarak) K ilise'ye hasredilm işti. G izem li v e /v e y a sapkın
tarafından rom anlaştırılm ıştır. Bkz: The C u re, N Y. 1999. (H eretical) biçim lerinde Logos 'v ar olan' (insanların gözlem le­
6) Patricia C rone-M ichael Cook, yebileceği) ile 'v a r olan -ü stü ' (Tanrı) arasın da nihai düzenleyici
Hagarism/The Making of the Islamic World, kuvvetin nişanesine indirgenebilir. Logos-İsa-K ilise v e 'v a r o-
(C am bridge: C am bridge U niversity Press, 1977). lan-üstü' için bkz. R udolf Steiner,
7) 'A pp elan tlar' 1600 yılında R o m a'd a ortaya çıkan bir g ru p sekü­ Le Christianisme et les Mysteres Antiques,
ler din görevlisidir. Bkz. E d w ard N orm an , (C enevre: Editions A nthroposophiques R om an des, 1985), ss.
Roman Catholicism in England from the Elizabethan Settlement to the 149-151 ve 154.
Second Vatican Council,
(O xford: O xford U niversity Press, 1985), s. 43 ve s. 55.
Üçüncü Bölüm
8) A ugust M. Knoll,
Katholische Kirche und scholastisches Naturrecht, 1) V iktor Frankl,
(N euw ied: L u chterhan d , 1968), s. 34. The Will to Meaning, ak taran , M oshe Kohn, 'M an: P artn er in C re-
9) Knoll, a.g.y., aynı yerde. tion' başlıklı m akalesinde.
10) D avid E. Jenkins, D urham Piskoposu, 2) Bkz. M osh e K oh n'u n m akalesi
God, Politics and Future, 'Shame proves us human, keeps us humble',
(L on dra: SCM Pres L td., 1988), XII-XIII. (The Jerusalem Post, 14 Eylül 1991).
11) Jenkins, a.g.y., s. 46. 3) M aybaum , a.g.y., s. 167.
12) W atts, 4) Jqhn R. W . Scott,
Nature, Man and Woman Basic Christianity,
a.g.y., ss. 161-162. (İngiltere: Inter-V arsity Pres, 1983), s. 92.
A y tu n ç A ltın dal
1 4 Ü ç İsa

20) Buckley, a.g.y., s. 27.


5) M ichael Baigent, Richard Leigh,
21) N inian Sm art,
Verschluss-Sache Jesus,
The World Religions,
(M ünih: D roem er K naur, 1991),
(C am bridge: U niversity Press, 1989), s. 47.
P aulu s, röm esch er A gen t od er Inform ant?,
22) H ebblethw aite, a.g.y., s. 10.
ss. 275-279. Ölü Deniz Y azm aları'na ilişkin d aha eski bir tartış­
23) Bkz. Özellikle D avid Y allop 'u n,
m a için bkz. Philip E. Ross'un makalesi.
In God’s Name/An Investigation into the murder of Pope John Paul I,
Overview: Dead Sea Scrolls,
(C orgi Books, 1989).
(Scientific A m erican, K asim 1990).
24) Joseph M cD ow ell-Bart L arson ,
Polem ikler için bkz.
fesus, A Biblical Defense of his Deity,
E d m u n W ilson'un
(California: C am pu s C ru sad e for C hrist, 1983), ss. 21-24.
The Dead Sea Scrools 1947-1969,
25) Liber Pontificalis, a.g.y., s. 2
(N ew York: O xford U niversity Press, 1989), ss. 16.
26) Liber Pontificalis, a.g.y., s. 4.
6) D avid-C hristie M u rray,
27) Liber Pontificalis, a.g.y., s. 14.
A History of Heresy, (O xford: O xford U niversity Press, 1989), s.
28) Liber Pontificalis, a.g.y., s. 74.
16.
29) Frend , a.g.y., s. 596.
7) Fox, a.g.y., s. 513.
30) Paolo Prodi,
8) Frend , a.g.y., s. 102.
The Papal Prince, a.g.y., s. 121.
9) Fo x, a.g.y., s. 419.
31) a.g.y., s. 18.
L am on t,
10) Russell, a.g.y., ss. 34-35. L u th er dahi, 'Kim se dünyanın kansız
32) H .C. Erik M idelfort,
yönetilebileceğini sanm asın. Sivil kılıç kızıl ve kanlı olm alıdır,'
Insanity and Culture/Understanding Popular Culture,
d em ekten kendini alam am ıştı.
Steven L. K aplan (Yay.)
Bkz. T aw n ey, a.g.y ., s. 110.
(M outon Publishers, 1984), s. 138.
11 ) P eter H ebblethw aite,
33) Giles Constable,
In the Vatican,
Renewal and Reform in Religious Life.
(L on dra: Sidgw ick and Jackson, 1986), s. 53.
Renaissance and Renew al in the Tw elfth C en tu ry'd e,
12) Frend, a.g.y., ss. 573-574.
Benson L. Robert-Constable Giles (Yay.),
13) Buckley, a.g.y., ss. 38-39.
(O xford: C larend on Press, 1985), s. 47.
14) Buckley, a.g.y., s. 363.
Deutzlu Rupert için ayrıca bkz. Jean Leclercq'in The Renewal of
15) Buckley, a.g.y., s. 2.
Theology başlıklı m akalesi, a.g.y., ss. 69, 77.
16) Buckley, a.g.y., aynı yerde.
34) Bkz. John A ustin Baker'in m akalesi
17) The Book of Pon tiffs,
The Right Time, Fem inine in the C h u rch'd e,
(Liber Pontificalis) Ç eviren ve önsöz: R aym ond Davis (Transla­
Yayınlayan: M onica Furlong,
ted T exts for H isto ria n /L a tin Series V. Liverpool U niversity
(L on dra: SPCK; 1984), ss. 163-177.
P ress, 1989), ss. 1-3.
35) D avid Flusser,
18) Stew art Lam ont,
An Early Jewish-Christian Document in the Tiburtine Sybil,
Church and State/Uneasy Alliances,
Paganism e, Judaism e, Christianism e'de,
(Londra: The Bodley H ead , 1989), s. 71.
a.g.y., ss. 153-183 ve ayrıca
19) Osservatore Romano, İngilizce, 29 Ekim 1984, aktarın Hebbletth-
Flusser'in Jesus'u (H am b u rg, Row ohlt, 1968).
w aite, a.g.y., s. 54
136
d iz in
36) Kuen, a.g.y., s. 42.
37) W oo d , a.g.y., s. 35.
38) D ew ey, a.g.y., s. 67.
39) Y ah veh (K yrios) ve Elohim (Theos) için bkz. Frend, a.g.y., s. 214.
40) "Ibraniler arasında her yeni tarihsel felaket, seçilm iş halkın ken­
dini kaptırıp koyverdiği gü n ah âlem lerinden öfkeye kapılan
Y ah veh 'in bir cezası olarak g ö rü lü rd ü ... Onların gözlerini haki­
ki 'T anrı'ya çevirerek d oğru yola dön dü ren tek etken, tarihsel
felaketlerdi." Bkz. M. Eliade'nin The Myth of Eternal Return'ü,
(Büyük Britanya: A R K A N A , 1989), ss. 102-103.
A yrıca bkz.,
I. Sam uel 1 2 :1 0 ,1 5 .

A ç
A dcılar, 4 çifte standartçılık, 49, 82
A pellantlar, 51
arcariu s, 105
D
D eus-A bsconditus, 20,
B dışsal iddia, 43
Birleşik A vru p a, 5 D oğu despotluğu, 17
Bütünsel G örev, 35, 37, 38, 40, 51

E
c
eklesioloji, 88
C ebrail, 28 El, 16
C ircum cellionlar, 93 esirgeyici, 30
C izvitler, 51
138 A y tu n ç A ltında!

F M teleoloji, 84 Y
teşuva, 22
federatif birlik, 5 m an d atum dei, 106 Yah ud i-H ıristiyan geleneği, 3
T evrat, 61
fideist, 84 m ilitan kilise, 49 yazg ı, 82
theios aner, 120
yeniden K atolikleştirm e, 6
theos, 114
G N triad quid, 108

gerçekçiler, 4 nom enclátor, 105


z
non sequitor, 54 u Zeitgeist, 23-24
zeit-onhe-geistk, 24
H u n am sanctum , 105

H agg ad ah , 62, 77
O
Hıristiyanlık, 2, 5, 25, 30, 32, 40, otorite (adem -i m erkezi), 52
50, 52, 53, 7 8 ,1 0 8 ,1 1 2 , 127

P
i
Papalık Devleti, 124
ideal insan tipi, 39 p apaz aleyhtarlığı, 124
in principo, 67 P raecep tu m im peretoris, 106
insan hakları, 6, 58
iyim serlik, 91
R
religiocrat, 89-92, 103, 123-124
K
kairos, 110-111
S
karşıtlık, 25
kategorileştirm e, 61 sacerdotalist, 89, 102
K athenoteistler, 12 seküler iddia, 43, 48-49, 90, 119
kayırm acılık, 4 9 ,1 2 3 soyağacı, 31-32, 37
kehanet, 13, 19-20, 26, 29, 32, 52, soyutlanm a, 65, 67, 71
60, 79, 9 7 -1 0 0 ,1 1 3 sözel im ge, 124
khronos, 110, 111 substance prem iere, 108
köktencilik, 6, 38 sürgü n kiliseleri, 5
kyrios, 114

T
L T anrı'nın inayeti, 19
laikleştirm e, 1 tapınm a, 18, 22, 34, 101
Liber Pontificalis, 111 tefsir-i konum , 35, 37
Tek-Tanrıcılık, 13
A y tu ııç A ltın dal 141
14 3

USA
BOSTON COLLEGE September 24,1992
CHESTNUT HILL, MASSACHUSETTS 02167-3006

DEPARTMENT OF THEOLOGY
(617)552-3880 Dear Aytun,

Thank you immensely for your book, which delights me, as


October 9,1992 well as instructing me, as I know it will go on doing. You have
a great gift for clarity, for presenting without reducing, and in
Dr. Aytunç Altındal
Modus Vivendi this are give me many formulations to ponder, in a strange
Limmatquai 80 way, your conception of Jesus as secular Jew reminds me of
CH-8001 Zurich John Michael Cuddihy's writing about nineteenth century
Switzerland Europe, in his chapter on Freud (The Ordeal of Civility).

Dear Aytun, Yours is a book I will be pleased to read over and over.

Thanks so much for the book, which I have found quite (I'm going to enclose, as further evidence of my devotion to
stimulating. I have enclosed a copy of the MLA style sheet for certain kinds of cultural mixing, a poem called "Ginza Samba",
you, but your paper is already in that form. If you want which comes partly out of my experiences as a saxophone
expand your paper at all or make any other changes, please player.)
have everything to me by November 15,1992. The paper can
be 10 pages, including footnotes, double-spaced. I am very pleased to know you, and hope we can meet
again.
Looking forward to meeting you again, perhaps in Graz.
Best wishes,
Sincerely,

Robert Pinsky

Donald J. Dietrich
Chair, Department of Theology
142

March 4,1993

O. Aytun Altindal
MODUS VIVENDI
8000, Zurich, Limmatquai 80

Dear Aytun Altindal,

This is to convey my belated thanks for your THREE


FACES OF JESUS which I read while recuperating from a her­
nia operation. I am pleased to report that I have survived both
without ill effect. Seriously, I was intrigued by the thesis and
often found myself smiling at some of the jabs. Scholarly, but
not the conventional style.
With best wishes, sincerely,

Bernard S. Morris

You might also like