Professional Documents
Culture Documents
İbni Fazlan Seyahatnamesi - Ramazan Şeşen PDF
İbni Fazlan Seyahatnamesi - Ramazan Şeşen PDF
I
in Fazlan Seyahatnâmesi
'
Hazırlayan
RAM AZAN ŞEŞEN
Eledin Y ayınevi
ı P>/
I
S E Y A H A T N A M E L E R
--------________ N0_ J ---------- *—
İbn Fazlan
Seyahatnâmesi
Tercümesi
HAZIRLAYAN :
Ramazan Şeşen
BEDİR YAYINEVİ
P. K. 1060 - İSTANBUL
19 7 5
'5 £ } - ^JİŞftsIr^
,A'»J,\.■£j *3/<\ v \lk£ ’f S ft ) ^ *
v ■V’ ‘,. . ' ',,, * .* 't u u u
1
''■..'■ ,„ ,Ö
W $*'' ^
- İ . A ’ / ' « İ %|V#v
? V* * ^ . ‘t \ Sş î^j. S* *
' .‘^'-'v' -
öi v » c j^ >'-^•>^4 t e b ş ir ’t
i ■d
u <•<*' i b O & t $ 9
— l^ «
> ,l s ,
B ‘ --.'um !:,
£
. ,7ı- , j :j h 1 " X \ ♦w» ♦ ‘ |
S E Y A H A T N A M E S İ
T E R C Ü M E S İ
[ M U K A D D İ M E ]
[IR A N ve H O R A S A N ]
[ H A B E Z M j 32
32 H arezm : Burada H arezm k e lim e siy le ülke d e ğ il, H a re zm ’in o zam anki
m erkezi K ât şehri k as te d ilm e k te d ir. Kât şehrinin bu günkü adı Şabbâz (Ş eyh
A bbas V e lî) dır. Eskiden K â t’a Ş ehristarı da denirdi.
33 H arezm şah M uham rned. b. Irak A frig île r hanedanındandı.
34 D em irci : Tegîn'in eskiden H arezm 'd e d e m irc ilik le m eşgul olduğu anla
şılıyo r. Eski Tü rkler arasında d em ircinin â le tle ri de Ş am a n ’ın â le tle ri gibi
m ukaddesti. K aşg ârî’ye göre, K ırgızlar, Y ab g u lu iar ve .Kıpçaklar dem iri takdis
e d e rle r ve dem irle and iç e rle rd i. A yrıca, O rta ç a ğ ’da M a v e râ ü n n e h r ve H arezm -
le Türk ü lkeleri arasında geniş b ir d e m ir tic â re tin in m evcut olduğu bilin m ek
te d ir.
35 Büyük Em îr : Bu ifâde ile S âm ânî hüküm darı k a s te d ilm e k te d ir. S âm ânî
hüküm darı İbn Fazlan zam anında halifenin Horasan hüküm darıydı. H a re zm ş a h ’ın
buradaki sözlerinden anlaşıldığına göre o, h alifenin kuzey ülkelerin in işlerin e
k a rışm asın ı arzu etm iyo rd u .
26 İBN FAZLAN
38 Tâğ : Türkçe bir k elim e olup Kâmûs m ütercim i bunun seksek ağacı
olduğunu söyler.
28 ÎBN FAZLAN
[ O Ğ U Z L A R ] ®
59 Burada ölü için kurban kesm eye te ş v ik eden şüphesiz sam andır. Türk-
lerd e ö lü le re takdim ed ile n kurbanlardan aşağıda bahsedilecek.
69 Yabgû : O ğuz hüküm darına v e K arlûk hüküm darlarına v e rile n bu unvan
ceb b û ye, cebğûye şe k ille rin d e de geçer. Bu ünvan bazen cebğûye-hâkân
şeklin d e b irleşik olarak k u lla n ılır. Bazı y e rle rd e ise hâkânın oğullarına, erkek
k ard eşlerin e ve yakın akrabasına da yabgû denir.
61 Subaşı : O ğuzların ordu kum andanına v e rile n bir Unvandır. M e tin d e n
anlaşıldığına göre, bu subaşm ın O ğuzlar üzerindeki o to rite s i yabgûdan daha
kuvvetliydi. Z e k î V e lîd î Toğan, burada zik re d ile n şubaşının S elçu kların ataları
olm ası ih tim alin e değ in ir. İbn e l-Â d în ı’in bir kaydı da bunu d e s te k le r m ahiyet
tedir.
62 K ubbeli çad ır : Türk ça d ırla rı kubbe ş eklinde oluyordu. O rta -ç a ğ ’da
Türk çad ırları sadece T ü rk le r ta ra fın d a n d eğ il, d iğ e r kom şuları tarafın d an da
k u llan ılm aktayd ı. H a ttâ , P eygam ber devrinde A ra b is ta n ’da Türk ç adırlarının
k u llanıldığın a dair kayıtla ra sahip bulunm aktayız. Bu ça d ırla r e v gibi olup
ağaç d ilm elerd en inşâ ed ile n b ir is k e le t üzerine keçe kaplam ak s u re tiy le inşâ
e d ilirle rd i.
38 IBN FAZLAN
[ P E Ç E N E K L E R ]68
Bundan sonra Peçeneklerin ülkesine vardık. Bunlar, denize
benzer, akmayan bir suyun (büyük bir gölün) kenarında ko
naklamışlar. Çok esmerler. (203a) Hepsi de sakallarını tıraş et
mişler. Oğuzların aksine çok fakir kimseler. Zira, Oğuzlardan
on bin baş hayvana, yüz bin baş koyuna sahip olan kimseler
gördüm. Koyunlar ekserî karlar arasından tırnaklariyle eşeli-
yerek kuru ot ararlar. Onu da bulamazlarsa kar yerler. Buna
rağmen gayet semiz olurlar. Yaz gelip yaş ot yeyince zayıflar
lar.
Peçeneklerin yanında bir gün kaldıktan sonra yolumuza
devam ederek Cayih (Yayık = Ural) nehrine vardık.69 Bu,
şimdiye kadar gördüğümüz en büyük, suyu en bol olan, en
hızlı akan nehirdi. Bu nehirden geçerken bir keleğin ters çev
rildiğini, içindekilerin nehirde battığını, pek çok insanın telef ol
duğunu, bazı develerin ve hayvanların boğulduğunu gördüm.
Nihayet, binbir güçlükle nehri geçtik. Günlerce yürüdükten,6 9
8
68 P eçen ekler : P eçen eklerin ası! y u rtla n hakkında kesin bilgi yoktur.
Ibn Fazlan onlara Y ay ık nehrinin kuzeyinde ra s tla m ış tır. Ebû D ü le f ise, daha
doğuda P eçen eklerden b ir grupu gördüğünü söyler. P eçen eklerin büyük kıs
m ı IX. asırda H azarların ve O ğuzların tazyiki altında V o lg a ’nın batısına geç
m işlerd ir. B unlar 88 9 ’da M a c a rla rı daha batıya ç e k ilm e y e zorlayarak Tuna’ya
kadar uzanan güney Rusya b o zkırların da y a y ıld ıla r. İslâm co ğ rafyacıları daha
çek bu batıya giden P eçen eklerden b a hsederler. B unlar X . asrın sonunda
Tuna'yı g eçerek Balkanlara y a y ıld ıla r. B izans’ın başına büyük b ir g a ile oldu
lar. N ih âyet, X II. asrın başında A !exio s tarafın d an im ha e d ile re k ka lın tıla rı
Bizans İm paratorluğu h izm e tin e a lın d ı. İbn Fazlân ve id rîs î onların sakalsız
ve b ıyıksız olduklarını s ö y le rle r. Ebû D ü le f ise doğudaki P eçen eklerin uzun
sakallı ve bıyıklı olduklarını kadınlarla alen en m ü n a s e b e tte bulunduklarını
söyler.
69 Y ayık : U ra! nehrinin Türkçe adı. Ş am an ist Tü rklerd eki koruyucu ilâh
lardan birinin adı Y a y ık 'tır. Bunun U ral N e h ri’nin m ukaddesliğiyle alâkalı ol
m ası m u h tem eld ir.
42 ÎBN FAZLAN
[ B A Ş G I R T L A R ]70
Başgırtlardan çok korkuyorduk. Zira, onlar Türklerin en za
rarlıları, muharipleri ve insan öldürmeye en düşkün olanlarıdır.
Onlardan biri bir adama rastlarsa onun boynunu vurur, vücudu
nu bırakarak başım alıp götürür. Onlar sakallarım tıraş ederler
ve bitleri yerler. Hırkalarının (iç elbiselerinin) dikiş yerlerini
araştırıp buldukları bitleri dişleriyle ısırarak yerler. Yanımızda
onlardan bize hizmet eden müslüman olmuş biri vardı. Bir gün
onu gördüm ; elbisesinden bir bit aldı. Tırnaklan ile onu ezdik
ten sonra yaladı. Benim, kendisine baktığımı görünce «Çok tat
lı.» dedi.
Her biri bir ağaç parçasım zeker (erkeklik uzvu) şeklin
de yontup üzerine asar. Bir yolculuğa çıkacak veya bir düş
manla karşılaşacak olursa onu öper ve önünde secde eder. « E y
rabbim ! Benim için şöyle şöyle yap.» der. Tercümana, «İçle
rinden birine sor. Bu konudaki delilleri nedir? Niçin onu (tenâ-
70 B aş k ırtla r : B aşkırt ke lim e si eski arap m ü e llifle rin in e s e rle rin d e bura
da z ikred ilen B aşgırtları olduğu kadar M a c a rla rı da İfâde ed er. İbn H avkaf
«B aşg ırtlar iki s ın ıftır. Bir kısm ı O ğuzlarla B ulgarlar arasın da otu ru rlar, Bun
lar orm an lar arasında yaşayan v e Bulgar hüküm darına bağlı olan 2.000 kişf
kadar b ir to p lu lu ktu r. B a şgırtların ası! büyük kısm ı P eç e n e k le re kom şu ola
rak güney R usya'da o tururlar.» d e r. Is ta h rî de be n ze r m ü tâleada bulunur.
B aşgırt v e M a c a r k e lim e le ri h e r ne kadar birb irle rin d e n fa rk lı g örün üyorlarsa
da yapılan çalış m ala rla eski B aşg ırtlarla M a c a rla rın d ille rin in aynı olduğu
isb at e d ilm iş tir. R ubrouck'e göre X III. asırda B aş k ırtla rın dili M a c a rla rın d ilin »
benziyordu. Bugünkü B aşgırt C u m h u riy e ti İbn Fazlân'ın gördüğü B a ş g ırtla rın
yurdunda bulunm aktadır. Bunlar ba tıy a göçen M a c a rla rın g e rid e kalan artıklar?
e lm a lıd ır. İbn Fazlan, burada B aşg ırtları doğru olarak Türk kabul ed er. A y rıç *,
burada b ir kafatası kültünden de b ahsedilm iş o lm a lıd ır. Fallus (E rk e k lik
uevu) 'a ib ad etten v e on iki ilâhtan ise sondaki a ç ıklam alard a «Şam anizm *-
m addesinde bahsedilecek.
SEYAHATNAMESİ 43
[ B U L G A E L A R ] 712
7
71 B ulgarlar hakkında ta fs ilâ tlı bilgi için sondaki açık la m a la r kısm ına bak.
72 D ö rt bey : T ü rkle r ve M o ğ ollardaki dö rt hüküm dar s is te m i im parator
luğun d ö rt kabilesin i veya d ö rt kısm ını te m s il e d e r. C e n g iz -H a n in d ö rt büyük
ordusunda görüldüğü gibi, bu husus d ört esas nokta v e dünya hâk im iy e ti
44 ÎBN FAZLAN
te lâ k k ile riy le alâk a lıd ır. A şağıda görüleceği üzere, ibn Fazlân bu d ö rt kabi
leden sadece üçünün adını v e rm e k te d ir. D ördüncü kabile is e ibn H avkal
tarafın d an bahsedilen Bursûlâ olm alıd ır.
73 Ekm ek, e t v e darı : E lçilik heyetin in karşılanm ası esnasında k a rş ı
layan ların yanlarında ta ş ıd ığ ı bu m a h s u lle r h e d iy e lik eşya veya Bulgarların
kendi m ahsûlleri o lm a lıd ır. A şağıda Rus tü c c a rla rın ın ilâ h la rın a e t, s ü t, soğan
ve ekm ek ta k d im e ttik le ri g ö rü le c e k tir. B erke H an'ın v e ziri M ıs ır e lç ile rin in
yaklaşm ası ü zerine on lara e t, balık, s ü t v.s. gö n d e rm iş tir.
74 Saçı âdeti : B ilhassa ev le n m e ve ş e n lik le rd e ta tb ik e d ile n saçı çok
yaygındı. S açı her kabilenin kendi e m e ğ iy le eld e e ttiğ i m ahsullerden y a p ılırd ı.
Ö lü le re ve ilâhlara takdim ediien saçıdan sondaki açıklam alardan «K urbanlar
v e adaklar» m addesinde bahsedilecek.
75 Bayrak, h ilât, e ğ e r, s a rık : H a life ta ra fın d a n g ö nd erilen bu eşya hü
küm darlık a lâ m e tle rid ir. H a life le r İslâm ülkelesin deki b ir hüküm darın m eşrû îliğ i-
ni tan ıd ıkları zam an ona bayrak, eğ er, h ilâ t v e sarık gön d erirlerd i.
SEYAHATNAMESİ
övdükleri gibi, beni aşın derecede övmeyin. Ben sadece bir ku
lum. Bunun için, Allah’ın kulu ve resûlü deyiniz.» buyurmuş
tur.» dedim.
Bunun üzerine, «Benim adıma nasıl hutbe okunması câiz
olur?» dedi. Ben de «Senin ve babanın adı ile.» dedim. Hüküm
dar «Babam kâfirdi. Onun adının minberde söylenmesini iste
mem. Benim adımı da bir kâfir verdiğine göre, adımın da hut
bede zikredilmesini arzu etmem. Acaba, efendim Emir el-Mü’-
minîn’in adı nedir?» dedi. Ben, «Ca’fer» dedim. Hükümdar «Be
nim, onun adını almam doğru olur mu?» dedi. Ben de «Evet,
olur» dedim. Bunun üzerine, «Kendi adımı Ca’fer, babamın adı
nı Abdullah şeklinde değiştirdim.» dedi. Hatibe, hutbeyi bu
isimle okumasını emretti. O da bu emri yerine getirdi. Bundan
sonra, onun adına hutbe «Ey Allah’ım! Emir ei-Mü’minîn’in
mevlâsı ve kulun Bulgar hükümdarı Ca’fer b. Abdullâh’ı islâh
et.» şeklinde okunuyordu.
82 Kuzey şafağı : Burada güneş batm azdan biraz önce nem anın kızardığın
dan ve kırm ızı bulutlar içinde c in le rin çarpıştığın dan b a h s e d ilm e k te d ir. Bu
husus güneşin yüksekliğinin m aksim um d e re c e y e vardığı zam an vukubulan
b ir kuzey şafağından başka bir şey d e ğ ild ir. Estonya d estanın da ve kuzey
e fs an elerin d e kuzey şafağı gökteki orduların m u harebesin e b e n ze tilm e k te d ir.
Bu husus cerm en efs a n e le rin d e pek yaygın bir te m a d ır. Burada m uharebenin
m ü'm in ve k â fir c in le r arasında g e ç tiğ i s ö ylen m ekle olay is lâ m île ş tirlim e k
te d ir. Bu tem aya biraz d e ğ iş ik olarak B lnbir G e c e M a s a lla rın d a k i B ûlûkıyye
v e Şâh-m ârân m asallarında da ra s tla n m a k ta d ır. Bu m asallarda büyük bir- toz
bulutu içinde b ir vâdide m ü'm in ve k â fir cin lerd en m eydana gelen iki ordu
nun çarp ıştığ ı görülür.
SEYAHATNAMESİ 51
m ananızdaki ib tid âî k a b ile lerd e olduğu gibi, M e rv e z î’ye göre, eskiden zenci
lerd e, Ç in ve Hind adalarında, S ibirya kavim lerin d e m evcu ttu . A ynı m ü e llif
K im âkların b ir züm resi arasında da sessiz değişim in hakim olduğunu kaydet
m ekted ir.
SEYAHATNAMESİ 83
56 İBN FAZLAN
SS H ata ile birini öldüren kim seyi Ruslar da aynı şekild e c e z a la n d ırır
lardı faş. b k .). Bu şekild e c ezalandırm a ölüm e m ahkûm edilen kim senin
te s a d ü fle r sebebiyle kurtulm ası veya açlığın, susuzluğun, soğuğun sıcağın
te s iriy le ölm esi içindir.
97 Sondaki açıklam alardan »insan kurbanları» m addesine bak.
SEYAHATNAMESİ
smda âdettir, Eğer, bir kimse silâhlarını çıkanp bir kıyıya koy
duktan sonra idrarını yaparsa bu hareketini kabiliyetine ve bil
gisine yorarlar. Ona dokunmazlar.
Kadınlar ve erkekler hep beraber ..nehre girip çırılçıplak
yıkanırlar. iBirbiHerinden kaçmazlar, ffiınunla beraber, herhan
gi bir şekilde zina etmezler. Zina onlara göre en büyük _sıac=
bardandır, İçlerinden biri zina ederse, kim olursa olsun, dört
kazık çakıp zina edenin el ve ayaklarım bunlara bağlarlat,__Son-
ra onu, boynundan uyluklarına kadar balta ile, vararak iki par-
çaya ayırırlar. jKadma da avm cezavı tatbik ederler. {Kadın ve
erkeği ikiye ayırdıktan sonra vücutlarının parçalarından her
birini bir ağaca asarlar.
101 C evşîz : Kam a nehrinin bir koludur. B ulgar şehrinin kuzeyine düşü
yordu.
102 S uvar : Zeki V e lid î Toğan bu ism in Ç uvaş kabilesin in eski adı olduğu
nu söyler. Bu isim , daha sonra Bulgar şehrinin yakın ında kurulan bir şehrin
adı o lacaktır. Ş ehrin bir cum a m escidi vardı, ibn Havkal «Suvar şehrinde
h atip olan biri bana, bu iki şehrin (B u lgar, Ş uvâr) nüfusunun 10.000 kadar
olduğunu, binalarının ahşap inşâ ed ild iğ in i, halkının kışın şehirde evlerd e,
yazın ise kırlarda çadırlarda o turduklarını söyledi.» der.
SEYAHATNAMESİ 61
kilios beyi diye tanınan bir bey ile beraberdi. Henüz müslüman
olmamış olan bu bey, Bulgar hükümdarına bağlı idi.
Hükümdar yukarıdaki haberi gönderince her iki kısım kor
kup onunla beraber Cavşîz nehri kıyısına göçtüler. Bu nehir
beş zira kadar genişliğinde ve sulan göbeğe kadar çıkan bir
ırmaktır. Bazı yerleri ise köprücük kemiklerine kadar çıkar.
Pek çok yerinde ise boyu aşar. Etrafında çok miktarda kayın
ağacı ve diğer cins ağaçlar vardır.
Bu nehrin yakınında geniş bir bozkır vardır. Söyledikleri
ne göre orada deveden küçük, öküzden büyük, başı deve ba
sma. kuyruğu öküz kuyruğuna, (209a) gövdesi katır gövdesine,
tırnaklan öküz tırnağına benzeyen ve başının ortasında kaim
ve* y u v a r l a k , f a k a t . ııcıına d n p - m gittikçe incelen, nihayet ka
lınlığı mızrak ucu kadar kalan, tek bir boynuzu olan bir çeşit
hayvan v a .rrm s .iQ 4 Bu hayvanın boynuzunun uzunluğu iiç ilâ
beş zira, daha az veya daha çok olup kendisi çok yeşil ağar
yapraklan yermiş. Bir süvari görürse üzerine hücum edermiş.
Hücuma uğrayan kimsenin altında ivi koşan bir at bulunursa
103 Eskil : D ö rt bulgar kabilesinden birinin adı olup ibn Rusteh v e Hudûd.,
e!-â!em 'da z ik red ilm ekte d ir.
104 Biraz sonra, burada bahsedilen havyanın halenç (akçaağaç) a ğ a ç la rı*
arasında yaşadığı s ö yle n e c e k tir. Bu ağaç lüğat k itaplarınd a «beyaz ile siyah,
kırm ızı ile sarı re n k le r karışım ı bir ağaç» şeklinde ta rif e d ilir. G üveynî, bu
ağacın, Ç in, Rus ve Bulgar ü lk e le rin d e büyük boylu olduğunu, ondan vazo
lar, ta b a k la r ve oklar yapıldığın ı ilâve e d e r. Eî-Bîrûnî «H alene ç izgili yollu,
dam arlı ve benekli bir ağaçtır. Bu ağaçtan Türk ü lkelerin d e m asalar, bardak
lar, su ve içki içm ek için kadehler, le k e le ri ince o-iunca bıçak, sapı veya
B ulgarların H orasan’a ve H a re zm ’e ihraç e ttik le ri han çerlerin sapları yapı
lır.» der. A yrıca, bu ağaçtan yapılan çanaklara, tab aklara v e vazolara da
halene denirdi. A rapça e s e rle rd e E m evîler devrinden itibaren şâirle rin ve-
yazarların e s e rle rin d e halençten m âm ü! eşyadan b ahsedilir. Kayın ağacı
(h ad en k) gibi, bu ağaçtan oklar, yay s apları, k u n ta riy e le r de im âl ediliyordu.
Kayın ağacı ile, akçaağaçtan aynı eşya yapıldığı için kitaplarda hadenk ve
halenç k e lim e le ri birb irin e k a rış tırılm ış tır.
Bahsedilen hayvanın kergedan olup olm adığında, ibn Fazlân zam anında
yaşayıp yaşam adığında te re d d ü t e d ilm e k te d ir. Z e k î V e lîd î Toğan, bu hayvanın
gerçekten kergedan olduğunu söy le m e k te , bu konuda İbn el-F akîh ’e dayan-
62 ÎBN FAZLAN
m aktad ır. K ovalevsky ise, bu hayvanın ta rih î d e v irle rd e yaşam ad ığını, Ebû
H âm id el-E ndelüsî’ye dayanarak bu hayvanın olduğu söylenen boynuzun ta rih
öncesi d e v irlerd e yaşam ış olan m am utun fo s ille ri olabileceğini sö y le m e k te
d ir. K endisinden k e m e r, ta ra k , ta b a k ve ç e ş itli eşya yapılan bu m addeye
«hutûvv» den ir. M o rze v î, hutüvvden im âl edilen eşyanın Ç in 'd e, H ind'de ve
Türk ü lkelerin d e yapıldığın ı k a y d e tm e k te d ir.
105 Ö lüyü göm m e : B ulgarlar m üslüm an olduktan sonra ölü le rin i bu şe
kilde g öm m eye başlam ışlard ır. P u tp erest B ulgarlar ise ö lü le rin i oturm uş
olarak göm üyorlardı.
SEYAHATNAMESİ 63
İbn R usteh’e göre, eski R uslar z ira a t ve sanatla m eşgul o lm azlar, geçim
lerin i savaş, tic a re t ve İslavlardan k açırd ıkları k öleleri satm akla ve kürkleri
k ıy m e tli hayvanlan avlam akla te m in e d e rle rd i. İbn H urdâdbih «Rus tü c c a r
ları g e m ile rle İslâm ü lk e le rin e k ıy m e tli k ü rk le r v e k ılıç la r g e tirirle r. Bunlar
dan b ir kısm ı A k d e n iz’e g e ç e rle r. Bir kısm ı Volga v e H azar denizi yoluyla
C ü rc a n ’a kadar g e lirle r. Bazan C ü rc a n ’dan m alların ı d e v e le re yü kleyip Bağ-
dad'a g eld ikleri olur.» der. Burada bahsedilen R uslar da denizci bir kavim
olan V ik in g le r o lm alıdır.
SEYAHATNAMESİ 67
si, daha az veya daha çok gruplar halinde toplanırlar. Her bi-
rinin üzerine oturduğu bir divanı vardır. Satmak için getirdik
leri güzel carivelerle bunlar üzerine otururlar. Baz an, içlerin
den biri arkadaşının gözü önünde cariyesiyle cinsî münasebet
te bulunur. Çok defa, bir~ğrup birbirlerinin yanında câriyele-
rjyle cinsî münâsebette bulunurlar. Bazan, içlerinden birinden
câriye satın almak için yabancı bir tacir onların yanına girer.
Q adamı_ eârıypsiylp. cinsî münâsebet yaparken bulur. Fakat,
adam gelene aldırış etmeden işine devam eder. Ancak, iğini
bitirdikten sonra câriyenin üzerinden kalkar. 1
Her gün bir defa yüzlerini ve başlarını en pis ve en fena
su ile yıkamaları âdettir. Şöyle ki, her sabah bir câriye (kız)
büyük bir kap içinde su getirir. Bunu efendisinin önüne kovam.
Efendisi bu kabın içindejülni, yüzünü, başını yıkar ve saçlarını
târarr Söhrârsüya sümüğünü ve tükürüğünü atar. Hülâsa, su
yun İçine" atmadığı pislik kalmaz. ( 2 1 Qb)_ tgini bitirince câriye
sîTkabını alıp onun yamndakine götürür. Bu adam da arkadaşı
gibi yapar. Câriye bu şekilde kabı birinin önünden alıp diğeri
nin önüne götürür. Evdeki herkesin önünde dolaştırır. Bunlar-’
dan herbiri kabın içinde elini, yüzünü, saçlarını yıkar, içine
sümkürür ve tükürür.
Gemileri bahsedilen iskeleye gelince herbiri elinde bir mik
tar ekmek, et, soğan, süt ve nebîz (şarap)” * ile gemiden ka
raya çıkar. Sonra, insan yüzüne benzeyen kocaman yüzü olan,
etrafında küçük suretler ve bu sûretlerin arkasında uzun kü-
114 Ekm ek, et, süt, soğan, ve nebîz : Burada Bulgar şehrinin bulunduğu
y e rd e k i çarşıda huşlara â if bir ş am anist m âbedinden b ah s e d ilm e k te d ir. C ahi-
îiy e D evri araplarının p utlarının bulundukları y e rle re benzeyen bu m evkidekl
p u tlara onların saçı v e rd ik le ri görülüyor. Daha önce de b a h s e ttiğ im iz gibi,
m ezarlara ve putlara saçı yapılan bu y iy e c e k le r çok kıy m e tli sayılan eşyadan
veya bir kavm in kendi e ld e e ttiğ i m ahsûllerden olurdu. Ibn Fazlan zam anın
da şam an ist olan R uslar aynı asrın sonlarınd a (375 hicri yılından sonra)
B izan slIların te s iriy le h ıris tiy a n lığ ı kabul e tm iş le rd ir.
N ebîz : Burada, buğdaydan yapılan ve «m erz» denilen içkiden bahse
d ilm e k te d ir.
68 İBN FAZLAN
!bn R usieh ölü yakıldığı zam an, rabbi tarafın d an onun bağışlanm asını kut
lam ak için eski islâvlarm m üzik â le m le ri y a p tık la rın ı söyler. A tillâ ’nın cenaze
m erasim i sonunda H u n la r da aynı şeyi yap m ışlard ır.
120 K ız kurbanı : E fen d ilerin in v e y a hüküm darların ölüm ü ü zerine, zo rla
veya istekle genç kızların kurban ed ilm esin in b ir çok ö rn e k le ri vard ır. Bu
husustan aşağıda m ufassal olarak b ahsedilecek. Burada bahsedilen genç
kız b ir cariy e veya hür b ir kız o la b ilir. Z irâ A ra p ç a ’da c â riy e ke lim e si hür
genç kızlar için d e kullan ılır. İbn R usteh bu konuda şö y le der :
• Bir adam ölünce onu ve k adınlarını a te ş te y akarlar. A ralarından biri
ölünce bıçakla e lle rin i v e yüzlerini k e s e rle r. Ölünün cesedi yakıldıktan sonra,
e rte s i günü sabahleyin varıp y akıldığı yerden küllerini a lırla r. Bunları b ir
to p rak vazoya (kaba) koyup bir te p e c ik (höyük) üzerinde saklarlar. Ö lüm den
b ir sene sonra 20 küp civarında bal alıp höyüğün yanına g ö tü rü rle r. Ö lü n ü n
ailesi fe rtle ri m ezarın başında toplan ıp balı ve diğer şey le ri yiyip iç e rle r.
Ve sonra çekip g id e rle r. Eğer ölünün üç karısı varsa v e bunlardan biri onu
daha çok sevdiğini iddia ede rs e , m ezarın yanına iki ağaç dilm e s i götürüp
bunları toprağa diker. Sonra üçüncü b ir ağaç parçasını yatay olarak bu iki
d ilm enin başları arasına y e rle ş tirir. Bu ağacın o rtasına bir ip bağlar. İp in
d iğ e r ucunu da boynuna bağlar. Bu sırada b ir sandalyenin üzerinde ayaktadır
Kadın işlerin i b itirin c e altın d aki sandalye alın ır. Boğulup ölünceye kadar bu
şekild e asılı kalır. Ö lü n ce alıp a te ş e a ta rla r ve yakarlar.».
Y in e aynı m ü e llif, R uslarda dul kalan kadının kocasıyla berab er diri diri
m ezara göm üldüğünü söyler. Bu â detin Is k itle rd e , M oğ o llard a yaygın olduğun
dan aşağıda bahsedilecek.
121 Y akıla c a k n la n -Joza hizm et- -»den—ik j--a e n c kız câ riy e d eğil. ...D e rid e
bahsedileceği gibi, « ö lüm M e le ğ i» adını v e rd ikleri ih tiy a r kadının k ızla rıd ır .
SEYAHATNAMESİ 71.
122 Ö lüm M e le ğ i denen ih tiy a r kadın şüphesiz C erm en ölüm ilâlıesi H el'in
şah ıslan d ırılm ış şeklinden başka birşey değildir.
123 Ö lü y e takdim edilen kurbanlar : Burada ölüye ekm ek, e t v e soğan saçı
yapıldığın dan ve onun için hayvanlar kurban edildiğin den bahsediliyor. Rus-
larda ö lü lere ç e ş itli hayvanlar v e insanlar kurban ediliyordu. Bunlar arasında
sü t çocuklarının, horozların v e köpeklerin kurban e d ilm esi de dikkati çek-
72 ÎBN FAZLAN
126 «İşte, ölm üş olan bütün a k ra b a la rım ...» ifadesi burada özel bir mânâ
taşım aktad ır. K ovalevsky’ye göre, genç kız efendisinin akrabalarıyla cinsî
m ünasebet yapm akla gerç e k te n efendisinin m eşru karısı olm uştur. Böyiece,
h ür b ir kadına e ş it olm aktadır.
127 «C en n et y e ş illik le r içinde, güzel bir yer,» : C e n n e tin yeşil b ir y e r
•şeklinde tasviri um um î bir te lâ k k id ir.
, 128 K ızın arkadaşlarına veda etm e s i evle n m e y e de, ölm eye de uygun
d ü şer. Y en i kocasıyla evlen d iğ i için arkadaşlarından ayrılıyo r. Ve başka bit
m u h ite gidiyor. Emîn el-R âzı, burada «Kocasının konm uş olduğu ç a d ırın ...»
ifa d e s in i ku llanm aktad ır. Bu ifad e öiü düğününden bahsedildiğini açıkça
■gösteriyor.
I
74 İBN FAZLAN
132 Rus hüküm darı hakkında burada s ö ylen en ler M e rv e z î’nin eski O ğuzların
hâkân! Tokuz-oğuz-hâkân hakkında v e rd iğ i b ilg ile re çok b e n ze m ek te d ir. A n la
şılan burada bahsedilen hüküm dar Rus hakanıdır. B uslarda d e v le t işlerin i
asıl idare eden bu hâkânın v e k iliy d i. R ıırada bahsedilen 400 k işilik m uhafız
b irliğ i Tokuz-oğuz hâkârı’ın m uhafız b irliğini ve V nreg lerin dı-ujinasın! düşün
dürüyor. Rus kiralın ın g evşekliği hakkında v e rile n b ilg ile r de Rus hâkânına
a it o lm alıd ır. Rus hâkânının h alifesi hakkında v e rile n m alû m at da H azarlar
d a k i H âkânbek hakkında v e rile n b ilg ile re çok b en zem ekted ir.
133 H azarlar hakkında ta fs ilâ tlı bilgi için sondaki açıklam alara bak.
134 Burada H azar hâkânı hakkında v e rile n b ilg ile r bazı coğrafya kitapla
rın d a U ygur hâkânı ve eski O ğuzların hâkânına d a ir v e rile n b ilg ile re çok
b en zem ekted ir. O n la r da, ancak, dö rt ayda b ir halk içine çık a rla rd ı. H azar
hakanını gören Türklerin v e kom şu m ille tle rin onunla ha rb e tm e m e s i Türklerde
hâkânın gök m e n ş e ’li o lm asıyla izah e d ile b ilir.
135 H âkân-B ek ve y a îşâ hakkında geniş bilgi için sondaki açıklam alara
bak.
136 Kündür H âkân : B ir ünvan olan bu k elim enin M a c a r k iralın ın unvanı
e la n Kündü veya Künde ile aynı kelim e olm ası m uh te m e ld ir, ishak b. Kündâ-
c ik ’in babasının adı (v e y a unvanı) bu kelim e n in küçültm e sığ asıd ır. Zajackovv-
ski bu kelim enin hâkim (k a d ı) m anâsına geldiğini söyler.
SEYAHATNAMESİ 77
139 H azar hakanının teb aası ta ra fın d a n öld ü rü lm esiyle ilgili kısım da Emin
« l-R â zî şöyle der :
«H azar ülkesi dahi Türk ü lkelerin d en birid ir. Burada o turanlar son de re
ce güzel ve sevim li k im s e lerd ir. H üküm darlarının hâkim iyeti kırk yılı aşarsa
onu azled erler. D in le ri ise, gündüze, g eceye, rüzgâra, toprağa, göğe, ve t e r
şeye bir ulû h iyet a tfe tm e k te n ib a re ttir. Fakat göğün ta n rıs ı d iğ er tanrılardan
daha büyüktür.» Bu parça e s e rin m ü e llifi ta ra fın d a n eski kitaplardan alınm ış
o lm alıd ır. Burada p u tp e re s t H azarların din leri hakkında v e rile n bilgi İbn
Fazlan tarafın d an B aşgırtların dinine dair v e rile n bilgiye b e n ze m ek te d ir. V e
$am an izm d ir.
SEYAHATNAMESİ 79
140 H azar hâkânının siyasî ik tid a riy le ilgili olarak Z e k i V elid i Togan şöyle
der :
«H akiki iktidardan tam am lylo m ahrum olan bu hâkân aynı zam anda tam a-
m iy le gerçek bir iktidara sahiptir. Bu da m utlak b ir hâkim in ik tid a rıd ır. Onun
k ıra liığ ı, şam ânî göçebe k ab ilelerd e olduğu gibi, m ukaddes bir karaktere
sahiptir. Bu kab ilelerd e kıral ta m a m iy le halktan a y rılm ış tır. Onun k a ra rla n ,
ilâhı m en şe’li b ir hüküm dar olduğu için, itirazsız ve m utlak bir ita a tle kabul
e d ilir. Bu h ususiyet Türk - M oğol kavim ierinin ta b ia tın d a m evcuttur.»
141 Etil şehri hakkında geniş bilgi için sondaki açıklam alara bak.
142 Hazz : Bu kelim en in e tim o lo jik izahı y a p ılm a m ış tır. Fakat, Etil şeh
rin d eki M üslü m an ların hukukî işlerin e bakan b ir m üslüm an kadıdan bahse
dildiği aşikârd ır. Bu husus ibn Fazlan zam anında Etil şehrindeki m üslüm an-
ların hukuken ayrı bir statükoya tâbi olduklarını g ö s te rm e k te d ir. Is ta h rî ve
İbrı H avkal zam anında is e Etil şehrinde ikisi M iislü m an lara, ikisi Y ah u d ilere,
ikisi H ıristiyan lara ve biri ş a m a n is tle re a it olm ak üzere yedi kadı vardı.
M üslü m an ların siyâsî ve İç tim a î durum u daha da ku v v e tle n m iş ti. A y rıc a , bu
h â k im le rle hâkârı-bey arasında a ra c ılık yapan biri v ardı. Bazı m e s e le le rd e hâ
k im le r bu aracı v a sıtasıy la HSkân-bey'e danışırlard ı, ih tilâ ftı m ühim konular
için hüküm dar ayrı oturum te rtip ederdi.
143 C âm l : ibn Fazlân zam anında bir tan e olan cam i âdedi M e s udî zam a
nında otuza yükselm iştir.
80 IBN FAZLAN
EBÜ D Ü L E P ’İN
« RİSALE » SİNDEN
Türk Ülkeleriyle
İlgili Kısmın
Tercümesi
EBÜ DÜLEF’ÎN
RİSALESİNDEN
TÜRK ÜLKELERİYLE
İLGİLİ
KISMIN
TERCÜMESİ
151 Ebû D file f P eçen ekleri Ibn Fazlân'ın tam te rs in e zengin ve uzun
sakallı, bıyıklı olarak ta v s if ed er. O nların ülkesi hakkında v erdiği izah doğ
rudur. P eçen ekİer Çin yoluna çok uzak m ırıtakada o turduklarına göre m ü e lli
fin onların ülkesinden geçtiği düşün ülem ez. Y alnız, Ç in yolu üzerind e bir
P eçenek gurubunun yaşadığı akla g e le b ilir.
152 Hudûd el-âlem 'd eki haritada Ç iğ ille r K arlukların v e T uhsilerin doğu
sunda g ö s te rilir. K aşgarî Talaş yakınındaki Ç iğ il ş ehrinde, K aşgar yakınındaki
Ç iğ il köyünde o turanlarla Kuyaş şehri yakın ında yaşayan göçebe Ç iğ ille rd e ti
bahseder. A yrıca , C eyhun ile Y ukarı Ç in arasındaki T ü rk le re O ğuzların Çiği!
adını ve rd ik le rin i söyler. K a rahanlıların ordusunun esasın ı Ç iğ ille r te ş k il e d i
yordu. M e rv e z î’nin dediği gibi, Ç iğ ille r K arluklarin boylarınd andır. Eski İran
Edebiyatı'nda çiğil güzelleri m eşhurdur.
SEYAHATNAMESİ 85
153 Buğraç kab ilesiyle K arahanlılar k a s te d ilm e k te d ir. Ebû D ü le f’in seyahati
A bdülkerim S atu k Bıığra-hân zam anına rastlar. Bu zam anda K arahanlılar müs-
lüm andılar. Fakat, zannedildiği gibi alevi değil sünnî v e h an efî id ile r. Ebû
D ü lef onların1 A li b. Ebî Tâlib neslinden geldiğini söylüyor. A ynı konuya S atuk
Uuğra-hân destanında da te m a s e d ilir. Fakat, bu iddianın g e rç e k le alâkası
yoktur.
154 Y ahyâ b. Z eyd, babasıyla b irlik te E m evilere karşı isyan e tm iş . 122
(740 m .) yılın d a babasının K û fe ’de ş eh id ed ilm esi ü zerine H orasan'a kaçm ış
tır. O rada E m evilere karşı m üc a d e le le ri esnasında 125 (743 m .)'d e C û zecân ’da
öldürülm üştür.
155 Zeyd b. A li b. el-H üseyn b. A li b. Ebî Tâlib, Ş îa ’nın Z e y d iy y e koli*
nun kurucusudur. E m evilere karşı isyan e tm iş , hicrî 122 (740 m .) yılında
E m evilerin Irak valisi tarafın d a n K û fe ’de öldürülm üştür. Bundan önceki notta
bahsedilen Y ah y â ’nın babası olup m ezhebi bu gün Y e m e n ’de resm i m e zh e p tir.
86 EBÜ DÜLEF
158 Y ağ m u r yağ d ırm ak için ku llan ılan bu taş yada ta ş ı o lm a lıd ır. Bu ta ş
tan Y âkû t v e K aşgarî de bahseder. Bu taş bu kabileye m ahsus d e ğ il, Şam a-
n is t T ü rk le r arasında yaygındı.
159 Burada bahsedilen O ğu zlar doğu O ğ uzlarıydı. B unlar batı O ğuzlarına
n isb etle daha m ed en î id ile r. Y oksa, Ebû D ü le f burada Tokuz--Oğuzlardan bah
s e tm iş o lam az. Z ira , hem en peşinde onlardan bahsodocoktlr. N ite k im , Ger-
d îzî’d e «O ğuzlar Ç in lile rin kom şularıdır.» d en ilm e k ted ir.
160 Tokuz - O ğuzlar. O rhun âb id elerin d e bu tâ b ir g ö çm ekted ir. Fakat,
İslâm m ü e llifle ri Tokuz - O ğuzlarla um u m iy e tle Boş - balık U ygurlarını kas
te d e rle r. E lb ette bu U yg u rla r arasında Tokuz - O ğuzlar v a rd ı. Fakat, hâkim
s ın ıfı U yg u rlar te ş k il e tm e k te y d i. U ygurların ülkesi vo oradaki ç e ş itli din
le r hakkında İslâm co ğ rafyacıları ep eyce m alû m at v e rirle r. C âhız, ö n celeri
TOkuz - O ğuzların K arlukları y e n e rle rk en , M â n î dinini kabul e tm e le ri üzerine
kahram an lıkların ın söndüğünü, K arluklara m ağlûp olm aya b aşladıklarını be lir
tir. Ebû D ü le f'in burada Tokuz - O ğ u zlar diye bahsettiği kavm in U yg u rlar
olduğu âşikard ır. U yg u rlar Türk M e d e n iy e ti ta rih in d e m ühim rol oynam ışlar,
ancak M o ğ o lla r devrinde ortadan k a ld ırılm ış la rd ır. O nların M oğ ol kültürü
88 EBÜ DÜLEF
ü zerind eki etkisi çok k u vvetlid ir. T tirk le r arasında h ayvanlan boğazlam adan,
darbe vu rm ak s u re tiy le kurban etm e n in ve hayvanların e tle rin i bu şekilde
ö ld ü rerek yem en in yaygın olduğundan aşağıda bahsedecek.
161 İlk d efa m. ö. 201 yılın d a Ç in kaynaklarında bahsedilen K ırg ızla r
Y ukarı Y e n is e y ’deki Sayan dağlarının kuzeyinde ya ş ıy o rla rd ı. İslâm kaynak
larının ve Ç in lile rin ta v s ifle rin e göre K ırg ızla r m avi gözlü, sarı sa ç lı, beyaz
te n lid irle r. Buna göre, tü rk le ş m iş Y en is e y O s tiy a k la rı o lm a lıd ır. 750 yılın da
U yg u rların hâkim iyeti a ltın a g irm iş le r, fa k a t 840 ta isyan e d e re k U ygurları
ve Tokuz - O ğuzları M o ğ o lis ta n ’dan kovm uşlardır. O n la r ta ra fın d a n kurulan
bu yeni d e v le t 917 yılın d a H ita y la r ta ra fın d a n ortadan k a ld ırılm ış tır. Islâm kay
naklarına göre, K ırgız ülkesi m eskun olm ayan kuzey ü lk e le rin e v e Büyük Ok-
yanus'a kadar uzanıyordu. Batıda b ir dağ onları K im aklardan ayırm a k ta y d ı.
Y âni Tokuz - O ğuzların ku zeyin d eyd iler. K ırg ızla r daha sonra M o ğ o lla rın is tilâ
sın a uğram ışlard ır. Bu gün S .S.C .B . ne bağlı bir K ırgızistan C u m h u riyeti
vardır.
MKYAHATNÂMESI 89
162 K arluklar 745 yılın da G ö k tö rk le ri y ıkm ak için U ygurlara yardım etm iş
lerd i. H icrî 133 (751 m .) y ılın d a M ü slü m an larla Ç in lile r arasında m eydana
flıılorı Talaş m u harebesin de onları M ü s lü m a n la r ta ra fın d a görüyoruz. O nlar bu
m uharebede M ü slü m an lara ya rd ım e tm e k le İs lâ m iy e t’in O rta A sya'da, hattâ
Ç in'de yayılm asına yardım e tm iş le rd ir. Bunun hem en arkasından onların, 766
yılında Suyâb v e Talas'ı işgâl e ttik le rin i görüyoruz. B iraz önce b e lirttiğ im iz
»eklide C âhız onların uygurlara galip g e lm e le rin e iş a re t e tm e k te d ir. G erd îzî
K orluklarla Y ab g u lu lar (y in e K arluklardan b ir gurup o lm a lı) arasındaki müna-
nobetlere tem as ed er. A v fî onların Tûlis dağında oturd u kların ı, önceleri Tokuz-
O fjıızların tabaası old u kların ı, onlara karşı isyan e d e re k T ü rk is ta n ’ın b ir kıs
m ını ele g eçird iklerin i b e lirtir v e şöyle devam ed e r. «O nların b n /ıln rı İslâm
diyarına bile geldi. M âv e râ ü n n e h r'd e k i bazı ş e h irle rd e onlar otu ru yo rlard ı. Kar-
lu klar dokuz boydur: üçünü Ç iğ il, üçünü H eski, d iğ e rle rin i ise Bed-
v«, K ivalin v e Tuhsin boylan m eydana g e tirir. K arah an lılar K orluklarla
Ç lğ illerin elinde olan Çû havzasına hücum e tm iş le rd ir. K orlukların bir diğer
yurubu Y ab gulu ların em ri altında Y ukarı T o h a ris ta n ’da C eyhun'un güneyinde
yaşıyo rlardı. X . asırda İs fîc â b 'ta n Issık - g ö l’ün güneyine kadar kİ sahada Kar-
luklara rastlam ak m üm kündü.
Ebû D ü le f burada K arlukları çok doğuda g ö s te rm e k te d ir. Burada Karluk
kadınları hakkında ileri sürülen id diaların onların bazı boylarına has olm ası
m üm kündür. O rta A sya kavim leri hakkında buna benzer İd dialara rastlan-
ıııaktad ır. ibn el-Fakîh Sukub şehri halkı, M a rc o Polo Doğu Türkistan'daki Cu-
ıııul ve Ç in'in Ç ayındı e y â le ti sakin leri için de aynı m a h iy e tte İfa d e le r kulla
n ırlar. N ite k im , ibn Faziân R uslar hakkında da b enzer İfa d e le r k u llanm ıştır.
M E R V E Z Î’ NİN
Eserinin Türklerle
İlgili Bâbmm
Tercümesi
M E R V E Z Î ’ NİN
E S E R İ N İ N
T Ü R K L E R L E
İ L G İ L İ
B A B I N I N
T E R C Ü M E S 1
167 M e rv e z î burada T iirk le rin ç e ş itli k a b ile lere ve oym aklara ayrılan
bir m îlle t olduğunu b e lirtm e k te d ir. Bu gün olduğu gibi o sırada T ü rk le r M an-
çurya'dan M a c a ris ta n ’a kadarki sahada ç e ş itli siyasî te ş e k k ü lle r halinde ya
şayan bir m ille tti. Ü s te lik dünyanın h akim m ille tiy d i. T ürk k a b ile lerin i ke-
ıılıı olarak tayin e tm e k m üm kün de ğ ild ir. k a şg arî T ürkleri batı Tıirk le ri vs
doğu Türkleri olm ak üzere iki kısm a avırır.
1. Batı T ürkleri : P eçen ekler, K ıpçaklar, O ğuzlar, Y im a k la r, B asm iller,
«Aylar, Y ab gulu lar (K a rlu k la r), T atarlar, K ırg ızlar, B aşgırtlar.
2. Doğu T ürkleri : Ç iğ ille r, Tuhsiler, Y ağ m alar, Iğ ra k la r, Ç aruklar, Cu-
ıııııllar, U ygurlar, Tangutlar, H ita y la r (Ç in ), Tavgaçlar (M â ç in ).
Burada görüldüğü ü zere, K aşgarî Türk ka b ile leri arasın a B ulgarlarıÇ jHazar-
lıırı alm a m ış tır. H attâ, ese rin in bazı y e rle rin d e burada m üstakil gösterdiği
İ k iz i kab ileleri başka bir kabilenin bir boyu olarak zik re tm iş tir. Başka m üel
lifle r ise, onun m üstakil kabul e ttiğ i bazı ka b ile leri yine bir kabilenin kolu
şeklinde kabul e tm iş le rd ir. ,B u c ih e tle Türk kab ilerln in kesin s a y ıla rın i—v a .
illile rini v e rm e k m iim knn d e ğ ild ir M e rv e zî de eserin de T ü rk le r hakkında ayrı
lılr ta s n if yapm ış, h a tta R uslar, Is lâ v la r gibi Türk olm ad ıkları ka tî olan bazı
kııvlm leri Türk olarak kabul e tm iş tir.
Şu noktaya iş a re t e tm e k g e re k ir ki, m ü e llif haklı olarak Tü rkleri m edenî
96 M E R V E Z Î :
170 Burada S elçu klu lar ve onlarla b e ra b e r İslâm dünyasına gelen T ü rk le rle
K ıpçakların önünden kaçarak K aradeniz'in kuzeyine ve oradan B alkanlara
<ııdon O ğuzlara iş a re t e d ilm e k te d ir.
Türkm en te rim i ilk d efa X . asrın sonlarında M a k d is î tarafın d an kullanıl
m ıştır. Bu kelim enin ortaya çıkm ası O ğuzların İs lâm laşm asıyla aynı zam ana
M ia tla r. P ratikte tü rkm en ke lim e si daha sonraları oğuz y e rin e ku lla n ılm ış tır.
Knşgarî Türkm enlerin O ğu zlar olduğunu söyler. Bu konuda efs a n e v î bir
İzahta bulunur. Başka bir yerd o K artuklardan b a hsederken onların O ğuzlar-
ılfiı ayrı b ir kabile olduğunu v e onlara da T ü rk m e n le r denildiğini b e lirtir.
172 K itayların K ırgızları M oğ olistan 'dan attk ıla r.n d a n yukarıda bahsedildi.
O n la r ilk d efa IV. asırda güneybatı M ançu rya'da g ö rün ürler. Â d e tle ri Mo-ho-
lara ve T ürklere benzer. A ta la rın a kurban k e s e rle r. X . asırda M o ğ o lis ta n ’ı ele
g eçird ikten sonra bu hanedan ku v v e tle n m iş ti. 1027 ta rih in d e gelen K itay
e lç is i e!-B îrûnî’ye göre, K âylardan ve K ltaylardan b a h s e tm iş tir. Bu iki kabile
b ahsedilen ta rih te K ırgızların güney - doğusundaydı. A n la ş ıla n bu büyük göç
1027 tarih in d en sonra b a ş la m ış tır. Ekinci b. K oçkar bu göçün son safhalarına
ş a h it o lm uştur. M a rq u a rt bu göçün 1013 - 1050 ta rih le ri arasında o labileceğini
ta h m in ed erse de, kanâatim ize göre daha uzun bir m üddet devam etm iş
o lm a lıd ır.
173 S ârile r (Ş â riy e ). bu kelim en in A v fî'd e k i S âri (S a rı) ile aynı olm ası
m u h tem eld ir. Ş ansuların on beş günlük doğusunda yaşayan bu kabilenin m üs-
lüm an olm am ak için doğuya doğru ka ç tık ları sö y le n m e k te d ir. Bunların K ansu’
nun S arı U yg u rlarıyla alâkalı olduğu görülüyor. B arthold bu ism i Kıpçak ism i
ile m ukayese eder. K ıpçaklar ç e ş itli kab ilelerd en m eydana gelen bir fe d e ra s
yon olduğuna göre Sarı U ygurlar onların b ir parçası o labilir.
174 Erm eniyye D enizi ifad esi, U rm iye ve V an g ö llerinden başka bir şey
için k u llan ılm a m ış tır. Bunu Bıritıs D enizi (K arad en iz) Ş eklin d e d e ğ iş tirm e k
g e re k m e k te d ir. Z ira , P eçen eklerin M a c a rla rı, O ğuzların P eçen ekleri K arade
niz'in kuzeyinden a ttık la rı m aiûm dur.
175 X I. asrın ilk yarısında K itayların batıya doğru g en işlem esi K ayları
tazyik e tm e y e başladı. K aytar cfa b atıların d aki H unları ta zy ik e tm e y e başladı
lar. K âylar tarafından ta zy ik ed ile n v e m era la rı az gelen H u nlar Ş â rîle rin
y u rtla rın a doğru g e ld ile r. Doğudan ta zy ik e d ile n S â rile r Türk m e n le rin (K ar-
lu kların ) ü lkesine, Tü rkm en ler de O ğuzların ülkesine, O ğuzlar K aradeniz’in
kuzeyindeki P eçen eklerin ü lkesine g e ld ile r. B arthold, O ğuzları K aradeniz’in
kuzeyine atm a la rın a bakarak Ş ârîle rin K ıpçaklar olduğu k a nâatind ed ir. M e r-
v e zî, göç eden bu kab ile lerin d aim î batıya doğru h a re k e t halinde o lduklarını
b e lirtm e k için «ittebea» fiilin i kullanm aktad ır.
M ançu rya'dan K aradeniz’in kuzeyine kadarki sahada m eydana gelen bu
ka v im ler göçü birkaç y ıllık b ir zam anda m eydana g e lm e m iş , bir asra yakın
b ir d evre devam e tm iş tir. K itay, Kây, Kun, Ş ârîy e , Türkm en, Guz v e Peçe-
nek g ö çleri, iki yönde h a re k e t e d e re k M â v e râ ü n n e h r, H areem , K aradeniz'in
kuzeyi ve Balkanlarda d üğü m lenm iştir.
TOltKLER HAKKINDA 99
184 Daha önce K im âklarm İrtiş nehrine ta p tık la rın ı söy le m iş tik . Burada
bahsedilen üç kabilenin K irnâklardan olup olm adığı b e lirtilm iy o r.
197 «Küçük gözlü» ifadesi eski arap m ü e llifle rin in T ü rk le r hakkında kul
landıkları ifad eleri h a tırla tıy o r. Doğu ülk e le rin e gidon Rlzans e lç ile rin in
raporlarını toplayan M e n a n d e r P rotector Tü rk le re önc e le ri Saka dendiğini söy
ler. H atây - nâm e T urlarla T e rk le ri aynı sayar. Flrdevsl do aynı kan â a tte d ir.
İbn el- Fakîh « İskîtiyy e » ifa d e s iy le Erm enistan, H orasan, H azar ve Türk ülke
lerin i kasted er. M e rv e z î de Yunan yazarlarının Is k itle rln i Tü rkler olarak kabul
eder.
ju r
108 ME R V E Z î :
Eseri Tamamlayıcı
NOTLAR
(Alfabetik Sırayla)
Hazırhyan :
Ramazan Şeşen
NOTLAR 111
BALBALLAR ;
Lski T ürkler ölen bir kim senin m ezarının üzerine o kim senin hayatta
Ikon öldürdüğü d üşm anlan te m s iie n ağaçlardan veya taşlardan yapılm ış kaba
h eykeller dikerler, bunlara balbal d e rle rd i. O nlar, bu balbalların te m s il e ttik
lorl kişilerin ölüm den sonraki hayatta ölüye h izm e t e d e c e k le rin e in anırlardı.
Ilıılb alların sayısı m ezardaki ölünün, hayatta iken öldürdüğü düşm anlarının
ııııyısına göre değişir, bazan b inleri bulurdu. Bu konuda ibn Fazlân'ın Oğuz-
hıı için verdiği m alûm at d iğ er ta rih ç ile r ve seyy a h la r tarafın d an doğrulanm ak-
lııd ır. Fiübrouck, balbalların iyi y ontulm am ış ve iyi şekil v e rilm e m iş olduklarını
söyler. K aşgarî balbal kelim esinden ve ifade e ttiğ i m anâdan bahseder.
BULGARLAR :
J3u e s erd e S akâbile adı ile zik re d ile n B ulgarlar Türk kavim ierin d en d ir. Bazı
m ü e llifle r ise onları İslâvlardan sayarlar. M e s ’û dî'nin bir nakline göre, H alife
M u k te d ir z a m anında hacca gelen B ulgarlar kendilerinin S lâvlar ile Türklerin
karışanı b ir_ ırk o lduklarını s ö y le m iş le rd ir fS akâlibe kelim esin in geniş m anâ-
nından yukarıda bahsedildi!
JVUİâdî V . asırda Tarih s ah n esine çıkan B ulgarlar, ö n celeri Volga ile Din-
yeş te r nehirlerT~afâsın d a o tu ran ve Batı H unlarınııı doğu kanadını teşkil öden
b ir Hun - Tûrk kavm idir. BJ ig ir la r daha sonra t ekrar, batıda K u trlgurlar, doğu
da U tig u ıla r olm ak üzere Don nehri ile b irbirinden ayrılan iki gruba ayrıldı-
lar. V e~B Tzans'ın seb ep olduğu kardeş~~1<avğaTaı ı n e tîcosfndıTB ulgTrrlar A y a r
ların h âkim iyeti altına g ird ile r. 626"” yılın da Is ta n b u f onöndcT m a ğ lû b iy e tle ri
'ıreficesi~~A varTirın çoKm esmclen sonra, E u I g a T Ia r K u b ratTıı I d a r o :sı altında
K ııb im 'd a if D on'a kadar uzanan sahada yenid'on" Büyük” B ulgaristan denilen blr~
B u lq £ i^ rra llıq ın<ûrduTar. büyük b ir~ ıîtti)lıa le gö m , bu kıralllk VJTtTiğTnı Hun
Bulgar gurup larının doğudan gelen O nog ürlarla kaynaşm asına b u rç lu d "-
kat, bu kıraTTik pek yaşamadi7~642 yılında TCubrat'ın ölüm ünden sonra,
arasında parçalandı. Bu parçalardan biri Kuban vo K afkusyu'ııın kuzeyinde
doğudan batıya doğru ile rle y e n H azarların hâkim iyeti altına girdi. O nların
İçinde erid i. K u b rat’ın oğullarından başka biri l’ anonyayu g e ç e re k A varlara
tâbi oldu.. D iğ e r biri A sparuh ise Tuna'yı goçorek, Tunu veya Balkan Bulgar
kırallığ ın ı kurdu. D ördüncüsü de kuzey - doğuyu doğru yönelip O rta V olga
üzerinde Volga B ulgarları kırallığ ın ı kurdu. İlk d efa IS27 sonesinde BizanslI
ların m ü tte fik i olarak ta rih sahnesinde görülen H azarlar da Türk m enşeli olup
B ulgarlara akraba id ile r. D iğ e r m ü e llifle rin a k s lu n ,' Istahri H azarların dilirfiTT
B ulgarların d ilin e benzediğini söyler. Bu dil eski lis â n iy et köklerinden
l i r i n e m ensup olup bu kökten bir ta ra fta n Ib tidaî Türkçe d iğ er ta ra fta n V oloa
B ulgarların ın vârisi tahm in edilen b ir kavim tarafın d an kullam üm ___Ç-ımasc»^
ç rk m ış tır,
ibn Fazlân'ın S efâ re tn â m e si'n d e n ve Islâm coğ rafyacıların ın eserle rin d e n
112 NOTLAR
an laşıldığı üzere, Voiga B ulgarları hicri IV. asrın başında İslâm dünyasıyla
m ü n aseb ette id ile r. O nlar şekien S âm â n île re bağlı olan H a re zm le , hattâ
bizzat S âm â n îie le rle nehir v e kara yoluyla tic a rî m ü n a s e b e tle rin e devam
ed iyo rlard ı. Bu yolla İs lâ m iy e t onlar arasında y a y ılm a y a . başlam ış, kırai ve
ailesin in d iğ er fe rtle ri m üslüm an o lm uşlardı. Bulgar hüküm darı h alifenin sara
yında bulunan bazı şahıslarla ilgi kurm uştu. İş te , bu ş a rtla r içinde, hüküm dar
h a life y e halkına İslâm dinini ö ğ re te c e k ö ğ re tm e n le r v e fa k ih le r gönd erm esini,
düşm anlarına karşı kendini v e teb aasın ı m üdafaa e tm e k te kullanacağı bir
kalenin inşasına yardım etm e s i için yardım yollam asını isteyen b ir m ektup
gönderdi. Bu yardım isteği kabul olundu. H ilâ fe t sarayı ibn Fazlân’ın da
bulunduğu bir e lç i heyetini Bulgar kiralına gönderdi.
Ç e ş itli kaynakların İfâdesine göre, B ulgarlar bu sırada çobanlık ve zira a t-
le m eşguld üler. Y avaş yavaş y e rle ş ik hayata g e çm eye başlam ışlard ı. İbn
Fazlân’ın s e fa re ti esnasında henüz teşekkül e tm e m iş olan Bulgar şehri
bundan otuz sene kadar sonra M e s ’ûdî devrinde te ş e k k ü l e tm iş bulunuyordu.
İbn Fazlan g ittiğ i sırada B ulgarlar, H azar hâkânına yarı bağlı bir durum daydı
lar. İs lâ m iy e t aralarında oldukça- y a y ılm ış tı. 385 yılın da Rusların taarruzu
neticesi H azarların çökm esinden sonra da v a rlık la rın ı devam e ttire n B ulgarlar
M o ğ o lların g e liş in e kadar ya ş a m ış la rd ır. M o ğ o lla rın gelişinden sonra Bulgar
D e v le ti çökm üş, onun y e rin d e A ltın - O rdu D e v le ti kurulm u ştur.
CEZA LA R :
ETİL :
fardır. H azar hüküm darı H ârün e!-Reşîd devrinde yahudi olm uştur. Bunun
üzerine İslâm ş e h irle rin d e n ve B izans'tan pek çok yahud' gelip onun hizm e
tin e g irm iş tir. Zam anım ızda yani 322 yılın da Rum im paratoru olan Romanos
ülkesindeki y ahudileri zorla h ırs tiy a n la ş tırm ış ... Bunun üzerine, Bizans ülke
sindeki b ir çok yahudi hazar ü lkesine g itm iş tir. H azar hâkânının yahudi olm a
sı hakkında daha başka ha b e rle r de vard ır. Bunlardan daha önceki kitapla
rım ızda bahsettik.
Etil halkının çoğunluğu m üslüm andır. Z irâ onlar hüküm darın ordusunu
te ş k il ed e r ve bu ülkede E rîsiyye diye ta n ın ırla r. O nlar H arezm tarafın d an
g e lm iş le rd ir. İs lâ m ’ın zuhurundan sonra ülkelerin d e harp v e veba olm uş,
bunun ü zerine H azar ü lkesin e g itm iş le rd ir. Bunlar kahram an kim s e lerd ir.
H arp esnasında H azar ülkesini onlar korurlar. H azar hakanıyla yap tıkları an
laşm anın şartların a uygun olarak E til'de otu ru rlar. D in lerin i açıklam ak, cam i
yapm ak, ezan okum ak ve hâkemin vezirliğ in i yapm ak bu şartla rd a n d ır. Zam a
n ım ızd a H azar v e ziri onlardan A li b. K üye'dir. H azar hüküm darı m üslüm an-
larla harbederse bu a s k e rle r h a rb e tm e zle r. H âkânın yanındaki kâ fir aske rle r
h a rb ed erler. Bu m üslüm an askerlerin d en bu gün 7.000 kadar zırhlı asker
hüküm darla berab er harbe gider. M ü s lü m a n la r arasında olduğu gibi, bunlar
arasında m ızraklı s ü v a rile r de vard ır.
Ş ark hüküm darları arasında bu m ıntıkad a H azar hüküm darından başka
hiçbir hüküm darın m aaşlı askeri yoktur. Bu ülkede bulunan bütün m üslüm an
lar E rîsiyye adıyla a n ılırla r. C ah iliy e d in lerin e m ensup olduğunu söylediğim iz
R uslar va S akâlibe hüküm darın askeri ve k ö le le rid ir. Onun ülkesinde E rîsiyye-
den başka tüccar v e sanatkâr m üslüm anlar da vard ır. Bu m ü siüm anlar onun
ad aleti ve em n iyeti do layısiyle ü lkesine g e lm iş le rd ir. O nların bir cum a m es
cidi vard ır. M in a re s i hüküm darın sarayına yukarıdan bakar. Buradaki, rnüs-
iü m anların başka c a m ile ri de vard ır. Bu cam ile rd e m e k te p le r bulunur. O ra
larda çocuklar K u r’an okur. E til'deki m üslüm anlarla lııris tiy a n la r ittifa k ed e r
se hâkân onlara b ir şey yapam az.».
İs ta h rî ise şunları Söyler: «Etil şehrinde 10.000 den fazla m üslüm an yaşar.
Bu m üsiüm arıların otuz kadar c a m ile ri v a rd ır... H azarlar, M ü slü m an lar, H ıris-
tiy a n ia r, Y ah u d iler ve P u tp e re s tle r olm ak üzere ç e ş itli d in le re m ensupturlar.
Bunlar arasından en azını y ahudiler, en çoğunu M ü s lü m a n la r v e H ıris tiy a n la r
te ş k il ed er. Y aln ız, hüküm dar ve yakın ları ya h u d id irle r. Â d e tle ri daha çok put
p e re s t â d etle rin e benzer. H ü rm et e tm e k için b irb irle rin e secde e d e rle r. İslâ
m iy e t'e , Y ah u d iliğ ’e ve H ıris tiy a n lığ ’a aykırı olarak eski â d e tle re s a h ip tirle r.
T üccarların, m üslüm aniarın ve tic a re th a n e le rin büyük çoğunluğu E tii'in
doğu kısm ında bulunur.».
M akd isî d e şöyle d e r : «Etil şehrinde m üslüm anlar çoktur. H üküm darları
yahudidir. H âkânın M üslüm anlardan , Y ah u d ilerd en , H ıris tiy a n la rd an , p u tp e re s t
lerd en ç e şitli hâkim leri v a rd ır. M e ’m ûn'un C ürcânyye'den onlara s e fe r yap
tığ ın ı, hâkânı yakalayıp onu İslâm 'a davet e ttiğ in i, daha sonra, Rusların onla-
m M ito r yap tıkların ı ve ülkelerin i ele g e ç ird ik le rin i d u y d u m ... H azarlar şim di
ım n ıılo ketlerin e dönm üşler. Y ah udiliğ i bırakarak m üslüm an olm uşlardır.».
Ilın l-lavkal şunları kaydeder : «Etil şehri iki parçadan m eydana g e lir. Bir
İtinim nehrin batısında, bir kısm ı doğıısundadır. Batı kısm a H azârân d en ir ve
hüküm dar burada o turur. Doğu kısm ına ise Etil den ir. Ş eh rin her iki parça-
•uııııı birden uzunluğu b ir fe rs a h kadardır. E trafında yayvan y apılm ış bir sur
vardır. Binaları hârgâh şeklin d e ağaçtan y ap ılm ış olup üstleri keçe ile ö rtiil-
nıüşliir. Bazı e v le r ise k erp içten inşâ e d ilm iş tir. Ş eh rin çarş ıla rı ve ham am
lını vardır. A y rıc a , şehirde 10.000 den fazla m üslüm an oturur. 30 kadar m escid
vardır. H âkânın sarayı nehirden uzakta olup tuğladan inşâ e d ilm iş tir. H üküm
dardan başkasının evini tuğladan yapm asına, m üsâade e d ilm e m iş tir. Ş ehrin
•.urunun d ört kapısı v a rd ır. .Bunlardan biri nehir ta ra fın d a , d iğ er biri de şah
ın tarafın d ad ır. Bu şeh re bağlı pek fa zla köy yo ktu r. Ş eh ir halkı yazın şehrin
itirafındaki ovalarda zira a t yaparlar.
H azarların bundan başka bir de D erbend yakınında S em e n d e r adlı b ir
şehirleri v ard ır. Burası çok m am ur olup m üslüm anlar dahil ç e ş itli d in le re
m ensup in sanlar otururlar.».
EVLENMELER :
llyo D evri arap lan n d a da ras tla n ır. O nlar bu türlü e v liliğ e «zevâc ül-m akt»
d e rle rd i. Benû Kays b. S a 'le b e ’de bazı kardeşlerin babalarının bıra k tığ ı d u lla
nö b etleşe e v le n d ik le ri riva y e t e d ilir.
Eski T ürklerde bazı k a b ile le r hariç dul kadınlara rastlanm azd ı. O n la r
sadece üvey analarını d eğ il, k ardeşlerinin ve y a diğer y akın larının dul k a rı
larıyla da e v le n irle rd i. Y akın zam ana kadar A nadolu T ü rkleri arasın da da y a
kın ların nikâh düşen dul k a rıla rıy la e v le n m e k â d e tti. Z irâ , evle n m e y e n dul
perişan olurdu. O nunla evle n m e k h e r şeyden önce a ile arasındaki b ir daya
nışm a borcuydu. D ulların ev le n m e m e s i Türk ka b ile leri arasında s ad ece
K utluklarda g ö rü lm e k te d ir. Ebû D ü le f «K utluklar arasında b ir kadının kocası
öldükten sonra ev le n m e d iğ in i, daim a ölen kocasına a it kaldığını kaydeder.
D e G uignes aynı âd etin bir S ibirya kabilesin de de v a r olduğunu söyler.
U m u m iy e tle , kocası öldükten sonra b aşkalarıyla evlen en dulların ö bür
dünyada birinci kocalarına dön e c e k le rin e in a nılırdı. Bunun için, sadece b ir
dulla evlen enin öbür dünyada eşsiz kalacağı zannolunuyordu. Bir dulla e v le
nenin m u tla k a başka bir bakire ile e vlen m esi g erekird i. H iç evlen m eden ölen
eb ed î b ir bkârlığa m ahkûm dü. Bu m ahzurun önüne g eçm ek için onlar b ir ç a re
düşünm üşler, ölü düğünlerini icad e tm iş le rd ir. Ölü düğünleri Tü rkler ve
M oğ o llard an başka İs k itle r, Ruslar ve C e rm e n le r arasında da m evcu ttu . Ö lü
düğünlerinin en güzel örneği İbn Fazlan tarafın d an Rusların b ir cenaze m era
sim i m ü n aseb etiyle v e rilm e k te d ir. M e s 'û d î de aynı konuya tem as e d e re k
«H azar ülkesindeki Ruslar arasında biri bekâr olarak ölürse öldükten sonra
e v le n d irilir» der. Baliğ olm adan ölen çocuklar için de aynı şey y a p ılırd ı. Bunun
İçin baliğ olm adan ölen e rk e k le r v e kızla r bülûğ çağına g e lin c e e v le n d irilird i.
Bu tü rlü e v le n m e le rd e kız ve erkeğin yakın ları onlar h ayattaym ış gibi birbir-
le riy le akraba olu rlard ı. Bu konuda en ta fs ilâ tlı m alûm at M a rc o Polo ta ra fın
dan v e rilm e k te d ir. Ç in kaynaklarına göre, E fta litle rd e kard e ş le rin m ü ş te re k
te k b ir karısı vard ı. S pecht bunun için E fta litle rd e adınların çok az olduğunu
söyler.
E vlenm elerin ş e k ille ri hakkında da bazı b ilg ile re sahibiz. İbn Fazlân, O ğ u z
lar arasında e v le n e ce k adam ın kızın v e lis iy le anlaşıp m ihri (b a ş lığ ı) ödedik
ten sonra, kızın bulunduğu eve g e le re k onu alıp götürdüğünü kaydeder. T a b iî
bunda kızın rızası da a lın ırd ı. A b d ü lk a d ir İnan'ın dediği gibi bunda bir nevi
m ed en ileşm iş kız kaçırm a âdeti v a rd ır. Y âk û t, T ü rk le r arasın da, kızlar bülûğa
e rd ikten sonra kocalarını ken d ile rin in s e ç tiğ in i söyler. D iğ e r b ir y e rd e ise,
«Türkler arasında k ızların başları a ç ık tır. İçlerin d en biri b ir kızla e v le n m e k
is terse onun başına bir örtü ata r, bundan sonra o kız onun olur.» d e r. K azvînî
bu ta tb ik a tım V olga B ulgariarında olduğunu b e lirtir.
D iğ er m ühim nokta, eski T ü rk le r arasında te k kadınla e vlen m en in â d e t
olduğuna d â ir ile ri sürülen id diaların doğruluğu m e s e le s id ir. K anâatim ize göre
ileri sürülen bu iddia h a ta lıd ır. Z ira , eski T ürklerde, u m u m iy e tle , kadınlar e r
k eklere n isb etle çoktu. E vlenm eyen k ızları v e dulları korum ak, hayatta onla-
NOTLAR 117
m ı m esu liyetin i üzerlerin e alm ak için bir kadının yakın ların ın onunla evlen-
ıııııı.ı g erekird i. Eğer sadece te k bir kadınla evle n m e k za ru re ti olsaydı, böyle
Inıılıııların hayatta dayanaksız kalm a te h lik e s i ortaya çıka c a k tı.
G Ö M M E ŞEKİLLERİ :
Eski T ürklerde ölü leri göm m e ş e k ille ri çok ç e ş itlilik arze d e r. M e ş h u r bü
yük d in lere g ire n le r o d inlerdeki â d e tle re göre ö lülerini g ö m e rle rd i. Ş am anist
lıiıld e rd e ise başlıca göm m e, te ş h ir ve yakm a ş e k ille ri g ö rü lm e k te d ir. Bu
tekillerden h e r birinde ç e ş itli fa rk lılık la r görülür. B unlardan en e s k ile ri göm -
ıııo ve te ş h ir olm alıd ır. Y akm a şeklinin ise bunlara göre daha sonradan o rta
ya çıktığı görülüyor. A y rıc a , bir kabilede ve y a k a b ile ler gurubunda zam ana
vo m ekana bağlı olarak bu göm m e ş e k ille rin in h e r biri g ö rü lm e k te d ir. M e s e
lâ, kaynaklar K ırg rd ar bakında «O nlar ö lülerini g ö m erler». «O nlar ee s e d ieri
iu ş lıir ed erler». «O nlar ö lülerini yakarlar.» gibi çeş itli ha b e rle r v e rirle r. Bun
lardan başka O rta A sya kavim lerin d e ces e d lerin vahşî hayvanlara y e d irilm e s i
şekli de v ard ır. Bu âdetin Tü rkler tarafın d an ta tb ik e dilip ed ilm ed iğ i şüpheli
dir, Ç e ş itli y azılı kaynaklardan ve ark e o lo jik kazılardan eld e edilen b ilg ile re
göre eski Türklerdeki göm m e ş e k ille rin i başlıca üç gurupta to p lam ak m üm
kündür :
a — . C esed in to p rağ a göm ülm esi : Bu â d e t Eski Tü rkler arasında en yay
gın göm m e ş e k lid ir. M . Ö . 3,000 yıllarından kalm a kurganlarda göm m e âde-
tlne rastlan m aktad ır. Bu âd et daha sonra, G ö ktü rklerd e, O ğuzlarda, H unlarda,
llulgarlarda, H azarlarda, K ırg ızla ıd a , K arluklarda v e daha b ir çok Türk kabi
lelerin d e görülen yaygın b ir göm m e şeklid ir. G öm m e esnasında ölü m ezara
y elm iş olarak, O ğuzlarda olduğu gibi y e re veya b ir sandalyenin üzerinde otur
m uş, U ygurlard a olduğu gibi ayakta durur b ir halde y e rle ş tirilird i. O ğuzlarda
vo U ygurlard a cesed m ezar içine konurken e lb is e leri g iy d irilir s ilâ h la rı ku-
şa n d ırılırd ı. İs k itle rd e ve bazı O rta A sya ka b ile lerin d e şeklini m uhafaza ed e
bilm esi için, büyüklerin c e s e tle rin in m um yalandığı g ö rü lm e k te d ir. Pazırık'taki
kurganlarda m um yalanm ış c e s e tle re ra s tla n m ış tır.
M ezarlard an bahsederken bazı Türk hüküm darlarının nehir yataklarına
göm üldüğünü söylem iştik. El-Bîrûnî’nin yazdığına göre, eski O ğuzların bir kısm ı
ölülerini C eyhun nehrine gö m e rle r, böylece günahlardan te m izle n d iğ in e ina
n lıla rd ı. Bazan cesedi uzak m e s a fe le re g ötürm ek g erekince, kem ik lerin bıçak
la e tle rd e n te m izle n e re k götürülüp göm üldüğü görü lm ekted ir. Bu konuya kan
ve kem iklerden bahsederken te k ra r te m a s e d ile c e k tir.
do do rastlan m aktad ır. Son zam anlarda A ngora ırm ağı kıyılarında yapılan
kazılarda, taş devri S u re tle rin e a it m ezarlarda bu âdetin izle rin e ra s tla n m ış tır.
H Â K Â N ve H Ü K Ü M D A R :
H Â K Â N - BEY :
Burada H azar hâkânı'nın v ekilin den bah s e d ilm e k te d ir. H âkân - bekten eski
İslâm ve G rek kaynakları ta fs ilâ tlı bir şekilde bahs e d e rle r. H âkân adına hü
küm darlık s e lâh iyetin i kullanan ve orduları kum anda eden odur. H âkân ise,
bütün o to rite y i elin d e bulundurm asına rağm en p a s if durum dadır. H âkân - bek
d e v le t işlerin d e sadece hâkânâ karşı sorum ludur, ic râ â tın ın m uhasebesini ona
v e rm eye m ecburdur. Onun ta ra fın d a n seç ilir. H âkân - bekin seçim i ve selâ-
h iyetleri hakkında İstah rî, İbn H avkal ve M e s ’ûdî ta fs ilâ tlı bilgi v e rm e k te d ir
ler. M e s ’ûdî, M ü rû c el-ze h e b ’te bu konuda şu bilgiyi v e rir :
«H azar ülkesin d e hâkân vard ır. Bu hâkân başka bir m elikin elinde ve onun
evin dedir. Hâkân b ir sarayın içindedir. H ayvanına binm ez. İle ri g e le n le r ve
halle için dışarı çıkm az. O nunla b eraber evinden harem i de çıkm az. E m ir v e
neyh etm ez. H azar devletin in , hâkân evinde ve sarayında bulunm adıkça, hü
küm dar tarafın d an id aresi m üm kün d eğildir. H azar ülkesinde kuraklık, â fe t
120 NOTLAR
E s rrrv :
o lur, düşm anları onları m ağlûb e d e r ve yahut başlarına b ir facia g e lirs e ileri
g e le n le r ve halk H azar m e lik in e koşar. Ona «Bu hâkânı ve günlerini uğursuz
buluyoruz, ya onu öldür veya bize te s lim e t. Biz öldürelim .» d e rle r Bazan ha
kanı onlara te s lim ed er, bazan onu öldürm eyi kendisi üzerine alır. Bazan da
hâkâna acır, suçsuz olduğu için onu m üdafaa ed er. Bunun eski zam anda m ı,
şim di mi olduğunu bilm iyoru m . Bu hâkân onların ileri gelen a ile le rin d e n birin-
dendir. Bu ailenin eskiden beri hüküm dar ailesi olduğunu tah m in ediyorum .».
ibn H avkal ise şu bilgiyi v e rir : « H a za rla r ekseri pirinç v e balık y e rle r.
H azarlar ülkesinden g e tirile n bal, m um v e kü rk le r Bulgar ve Rus ü lkelerinden
g e tirilir. H e r ta ra fa sevk edilen hazz d e rile ri Bulgar, Rus ve Kuyâba
(K ie v ) tarafların d a k i kuzey nehirlerin d en v e e tra fla rın d a n elde e d ilir. Ende-
lü s’te k i bu d e rile r de B altık denizi tarafından g e tirilir. Rus ü lkelerin d e bulu
nan bu d e rilerin çoğu oraya Y e ’cûc ve M e ’cûc ülkesinden g e tirilir. Bazan bu
d e rile r B ulgar ü lk e le rin d e de s a tılır. FVuslar 358'de B ulgar v e H a zâ râ n ’ı ta h rip
ed in ceye kadar durum böyle idi. H a re zm lile r Bulgar v e S akâlib e ülk e le rin e
çok g irip ç ık tık la rı, oralara gazâ ya p tık la rı v e yağm aladıkları için bazan hazz
v e k ıy m e tli kü rk le r H a re zm ’den de ihraç e d ilir. H azarların dili T ü rk le rin , Fars-
ların v e d iğ er m ille tle rin d ille rin e benzem ez.
H a zarlar Tü rk le re benzem ez. Z ira hepsi de siyah saç lıd ırla r. V e iki kısm a
a y rılır. Kara H a za rla r ki H in tlile r gibi e s m e rd irle r. D iğ e rle ri b e yazdırlar. Ha
zarların p u tp e re s tle ri çocuklarını köle olarak sata rla r. G iyd ik le ri eşy a la rın ku
m aşların ı C ürcân, Taberistan , A zerb aycan , B izans'tan v e m e d e n î kom şuların
dan g e tirirle r.
H azarların en büyük idarecisi hakandır. H âkân hazar m elikinden daha
y ü k s e k tir... M e lik i seçen de odur. H üküm darları (m e lik le ri) ölünce y e rin e yeni
b ir hüküm dar (hâkân bek) seçm ek is te rle rs e hâkân ge lir. N a m ze t olan adam a
A lla h 'ın huzurundaki m e s u liy e tin i h a tırla tır. N a s ih a t ed er. Ü ze rin e düşen
d e v le t hukukunu v e işlerin i b ild irir. V azife s in d e kusur ede rs e veya üzerine
düşm eyen bir şey yapar v e verdiği hüküm lerde doğruluktan a y rılırs a gireceği
günahı bild irir. Bazan, hüküm dar yapm ak is te d ik le ri kim se hâkândan bu söz
leri işitin ce dindarlık, zühd do layısiyle ve başına g e le b ile c e ğ in i iş ittiğ i şey
lerd en çekin ere k id areciliğ i b ıra k ır, bu va zife y i kabul e tm e k te zaaf göste
rir ve başka biri onun y e rin e va zife y i kabul ed e r. H üküm darlığı kabul ed e r
se, onu m akam ına o tu rtm a k ve idareyi te s lim için g e tird ik le ri zam an
hâkân bir ip ekle boğazını s ıkar. Bu sırada boğulm ak üzere oldu
ğu zam an «H üküm darlığının ne kadar m üddet olm asını istersin?»
d e rle r O da «şu kadar sene.» der. Bu m üddet dolm adan ölürse kendi e ceii ile
ölür. Kendi d iliy le ifade e ttiğ i m üddetten daha fazla yaşayacak olursa öldü
rülür. A ncak belli bir âileden g e le n le r hâkân o la b ilirle r. H akanın e m ir v e m e
netm ek selâh iy e ti yoktur. Y alnız, hüküm dar dâhil herkes ona h ü rm e t eder.
H uzuruna girince secde ed er, işi olm ayan onun huzuruna g ire m e z. Fakat,
g irin ce yüzünü y e rle re sürüp secde ed er. Sonra ayağa kalkar. O tu rm asın a izin
NOTLAR 121
verin ceye kadar ayakta kalır. B aşlarına büyük bir belâ g e lir veya harp olursa
lırtkûn dışarı çıkar. Türklerden ve gayri m ü sİim lerd en H azarlara kom şu olan-
lıır onu görünce ona h ü rm e tte n dolayı onunla h a rb e tm e zle r. H em en önünden
ı ek ilirle r. Hâkân ölüp göm ülürse, kabrinin yanından geçen herkes hayvanın
dım yere in er v e secde ed e r. Kabri gözünden kaybolm adıkça hayvanına bin
im iz. H azarların hüküm darlarına hürm eti o d e re c e d e d ir ki, bazan birine ölüm
cezası v e rilir, fa k a t bu kim se hüküm darın yanında itib a rlı b ir kim se olur ve
hüküm dar onun alenen idam e d ilm esini is te m e zs e o adam a kendi kendini
öldürm esini e m red er. O da ev in e gidip in tih ar eder.
Biraz önce hakanlığın belli b ir aile d e olduğunu, onlardan başkalarına
göçm ediğini söyledim . Bu aile içinde ze n g in le r de, fa k irle r de v a rd ır. Hâkân-
lık sırası kim e g e lirse zengin veya fa k ir olsun o hâkân olur. İtlm ad e ttiğ im
tılri bana şunu söyledi : Eti! çarşısında e k m e k satan b ir gene gördüm : O n la r
lı/ıkûn ölürse onun ye rin e g eçm ek için bu g e n ç te n daha m ünasibi olm adığını
söylüyorlardı. Bununla b eraber, bu genç bir m üslüm andı. Y ah u d î d e ğildi. Sa
dece hâkân için kurulan altın çadırda b ir ta h t bulunur. B ir harp veya b ir olay
zam anında ordu s e fe re çıkınca hâkânın çadırları hüküm darın çadırlarından
dnha yü ksekted ir. Etil şehrindeki hâkânın sarayı da hüküm darın sarayından
dıılıa yü ksekted ir. Hakana herkes tarafın d an ödenen özel v e rg ile r vard ır.
H A S TA LIK VE T E D A V İS İ :
H A Z A R LA R :
NOTLAR 123
Beyaz H azarlar olm ak üzere ikiye a y rılırla rd ı. Bazı İslâm c oğrafyacıları H azar
ım ın dillerin in ve fizyo n o m ilerin in Tü rk le re benzem ed iğini iddia e d e rle rs e
do, M e s 'û d î ve İstah rî onların Türklerden olduklarını ve d ille rin in Bulgarların
d illerin e benzediğini kaydederler. H azarların Türk olduğunun en büyük delif
onların id âre şeklid ir. H azar hüküm darına hâkân de n ilird i. H âkân adına d e v le ti
lılöre eden ise H âkân - bey idi. H âkân belli b ir sü lâleden seçildiği halde.
Hâkân - bey idarede tem ayüz e tm iş k im s e le r arasından se ç ilird i.
HEYKELLER :
İN S A N KUR B AN LA R ] :
Eski kavim ierde ölen büyüklere, ölüm den sonraki hayatlarında hizm et
etm esi m aksadıyla, insan kurban etm e k yaygın b ir â d e tti. Türkler arasında
rlf bu âd ete rastian m aktad ır. Zirâ , şam anist T ü rklerin inançlarına göre bura
dan öbür dünyaya hizm etçi götürm eyen şahıs orada h izm etçislz kalacaktı.
124 NOTLAR
t
MdkcJlsî «Türklerden bazı k a b ile ler ölü ile b e raber diri diri h izm e tç ile rin i ve
kö lelerin i m ezara gö m erler.» der. Bir rus prensinin ölüm ü ü zerin e, onun için
biî kızın kurban e dilm esi m ü n âseb etiyle, İbn Fazlân tarafın d an v e rile n m alû
m a t bu konuda bize kadar gelen en ta fs ilâ tlı bilg id ir. Ö lü için en çok kurban
e d ile n le r onun erk e k ve kadın h izm e tç ile rid ir. H erodot'un nakline göre, İskit-
le rd e kralın en iyi 50 hizm etçisin in kurban ed ild ikten sonra içine sam an dol
durulm uş 50 atın üzerine b in d irile re k g ö m ülm üşlerdir. Eski Tuna B ulgarlarında
bazı şah ıslar ö lü le rle b e ra b e r yakıld ığ ı gibi, ölenin kadınları v e h izm e tç ile ri
ölü ile b erab e r diri diri m ezara konup ölüm e te rk e d iliy o rla rd ı. Procopus'un
n aklin e göre, E fta litle rd e efendi ölünce bütün k öleleri onunla b irlik te m ezara
g iriy o rla rd ı. Hiyong-nularda cenaze m erasim i esnasında bir çok m ahkûm un
başları kesilird i. Tu-kiyulardan Tour-hauth’ıın, babasının ruhu için e lle rin e
b ir m ektup v e re re k dö rt esiri kurban e ttiğ i g ö rü lm e k te d ir. 710 yılın da bir
H azar1 tuoununun ölm esi ü zerine, 300 Rum esiri ona h izm et e tm e k için kurban
e d ilm iş le rd ir. P eçen ekler ise ölü ile yakm ak için yab ancıları yakalam aya ç a lı
ş ırla rd ı.
M o ğ o llard a bir hanın ölüm ü ge rç e k te n b ir insan kıyım ına yol açardı. O n
la r da hüküm dar için öldürü len lerin ölüm den sonraki hayatta ona h izm e t ede
c e k le rin e in anırlardı. R eşîdüddîn’in k a y d e ttiğ in e göre, C engiz-hân’ın ölüm ü
ü zerin e, ye rin e geçen oğlu büyük kabilelerden 40 güzel kız s e ç tirip , bunları
süsledikten sonra babasına h izm e t e tm e le ri için öbür dünyaya g ö n d e rm iş tir.
C enazeyi g ö tü re n le r yo lları üzerind e rastla d ık la rı insanları de ölüye hizm et
e tm e le ri için ö ldürürlerdi. M a rc o Polo bu konuda şöyle der : «Bu büyük han
la rın cen azele ri bu dağlara g ö türülürken cenazeyi ta ş ıy a n la r yo lları üzerinde
rastlad ıkları herkesi kılıçtan g e ç irirle r.» «E fendim ize h izm et e tm e k için öbür
dünyaya gidin» derlerd i... Beşinci kağan M eng û öldüğü zam an cenazeyi ta ş ı
yan lar yolları üzerinde rastla d ık la rı 20.000 den fazla insanı ö ld ü rm üşlerdir.».
V assâf, Hülâgû göm ülürken onunla b e ra b e r çok güzel ve süslü genç kızların
diri diri göm üldüklerini yazar, ibn B attûta'nın bu konuda verd iğ i m alû m at daha
ta fs ilâ tlıd ır. O , «Ö len kaanla b e raber yeğe n le rin d e n , yakınlarından ve sevdiği
kadınlardan öldürülen 100 k adar insan ile çok asil d ört genç kız, a ltı köle
m ezara konur. Sonra, m ezarın kapısı duvarla örülür.» der. Pei-lon-fong-son
«Ö lüm günü o n lar ölenin kö le le rin i, gözde c a riy e le rin i ve en iyi atını öldü
rürler.» d em e k te d ir. Le P. M a rtin i X V II. asırda Ç uşanlar arasında ölü ile
b erab er kö lelerin in ve h izm e tç ile rin in y a kıldığını b e lirtir. Ruslar S ib iry a ’ya
g ird iklerin d e y e rlile ri, büyüklerin ö lü le riy le b e ra b e r sadık hizm etçilerin d en
b azılarım diri diri m ezara göm m ekten m e n e tm iş le rd ir. G m elin , bu konuya te
m asla, Rusların gelişi ü zerine onların ölen büyüklerle berab er, h izm e tç ile ri
içinde onu en çok sevenin onun c e s e d iyle b eraber kendisini yakm ası âd e
tin in yasaklanm aya ça lış ıld ığ ın ı kaydeder.
Eski Türkler arasında kocaları ölen dulların kocalarıyla b e ra b e r göm ül
düğü ve yakıldığı çok g ö rü lm e k te d ir. Zirâ , A lta y ka v im ierin e göre insan ölün-
NOTLAR 125
<;<> uğradığı en büyük kayıp k arısını kaybetm e d e rdiydi. Bunun için onu b era
berinde g ötürm eliydi. Bu konuya biraz önce oldukça te m a s edildi. İlâve ola
rak şunları da z ikred e b iliriz. Tuna B ulgarları H ıris tiy a n lığ 'ı kabul etm eden
önce kadın ölen kocasıyla b e ra b e r diri diri m ezara g irm e y e m ahkûm du. Pa-
zırık'takl m ezarlardan eld e edilen b ilg ile r de dulun kocasıyla berab er göm ül
m esinin çok eski d e v irle rd e varlığ ın ı isb atlam aktadır. Bu â d e t Hiyong-nular
devrinde İş k ille rd e n alın m ış o lm a lıd ır. A y n î’nin nakline göre, H üdâbendâ’nın
ölüm ü ü zerine yerin e geçen oğlu Ebü Saîd tarafın d an babasının zevcesi öldü
rülüp onunla b irlik te m ezara göm ülm üştür.
Bir de hüküm darın m ezarını yapanların ve onu g öm enlerin öldürüldüğü
g örülm ektedir. Bunda m ezarın gizli kalm ası düşüncesi yanında öld ü rü le n le rin
öbür dünyada ölüye h izm et e tm e le ri düşüncesi de e tk ilid ir. Bu âdete H azar
vo M oğol hakanlarının, A ttilâ ’nın ve V izig o t kıralı A la rik 'in göm ülm esinde
rastlanm aktad ır. A yrıc a , zekî v e çabuk kavrayışlı in sanların T a n rıy a kurban
olarak takdim edildiği görülür, ibn Fazlan Volga B ulgarlarının z e k î v e çabuk
kavrayışlı b ir adam görünce «Bu adam ın rabbam ıza h izm et e tm e s i gerekir.»
ded iklerin i, onu tutup b ir ağaca a s tık la rın ı, parça parça olup y e re düşünceye
kadar bu şekild e asılı kaldığını söy le r. Tului «Sen kulunu g üzelliğ i v e liyakati
sebebiyle kendine ça ğ ırm a k istiyorsan ben ona daha lâyıkım ,» dom ektedir.
Bu ifade ilâhların iyi kim s e leri k en d ilerin e ç e k tik le rin e dair yaygın olan
inançla ilg ilid ir. İbn Rusteh «R usların ta b iile rin in onlar üzerind e m utlak oto
ritesi v ard ır. İs ted ikle ri kim seyi Tanrı için kurban e d e b ilirle r.» der. Burada
tabib diye zikred ilen k im s e lerin şam anlar olduğunda şiıpho yoktur.
KAN VE KEMİKLER :
Eski A lta y kavim leri kana ve k e m ik lere büyük örj,om vo rlrlo r, ruhun kanda
ve kem ilerd e olduğuna in an ırlard ı. Kanda ha y a tiy e t hassası bulunduğu için
idam a m ahkûm edilen yü ksek kim s e lerin cezaların ı kan dökm odon İcra eder
lerd i. S adece hakaretle ö ldürülm ek is te n ile n le rin vo düşm anların kanı akıtı-
lab ilirdî. M arco Polo «onlar kendi adam larını bu şekild e c e za la n d ırırla r. Z ira ,
onlar arasında kan dökm ek is tenm ez. Ş am anlar İnsan kanını dökm enin fen a
olduğunu sö ylerler.» der. M ah m u d K aşgurî’dokl bir ş iir parçasına göre, vergi
ödem eyi reddeden b ir kim senin cezası kanının yoro n k ılılım is iy d i. K urbanla
rın ve hayvanların kanını a kıtm ak da haram dı. O ğuzlar hayvanları ve kurban
ları başlarına darbe vurm ak, M o ğ o lla r İse hayvanı kalbini sökm ek s u re tiy le
öld ü rü rlerd i. H ero d o t İş k ille rd e kurbanın kanı dökülm odon boğulm ak su re tiy
le öldürüldüğünü kaydeder. Bu â d e t bu gün O rta A sya ka b ile leri arasında
hâlâ yaşam aktadır.
Ruhun kandan başka ikinci ikâm etgâhı k e m ik lerd ir. Eski A lta y kavim ler!
insanın öbür dünyadaki hayatını devam e ttire b ilm e s i için vücudun olduğu
gibi m uhafazasına büyük önem v e rirle rd i. Bu m üm kün olm azsa ölünün kem ik
leri veya kafatası m üm kün m e rte b e m uhafaza e d ilm eye ç a lış ılırd ı, is k e le t
126 NOTLAR
KEFEN :
Eski Türk'lerin bir kısm ında ö lü le r y ık a n ır ve k e fe n le n ird i. K efen e Orhun
â b id elerin d e ve K aşgarî’de ra s tla n m a k ta d ır. K aşgârî k e fen e «esük» der.
K UR BANLAR VE A D A K LA R :
dünlerin de, yıl dönüm üde kurbanlar takdim etm e k ise çok yaygındı. Bu gün
I hi kurbanlar, u m u m iyetle, ölüm den üç, yedi, yirm i veya kırk gün sonra, ölü
mün yıl dönümü m ünasebetiyle icra e d ilm e k te d ir. Takdim edilen kurbanların
İki gayesi vardır: ölüden gelecek zararlardan kurtulm ak, ölüm den sonraki
hayatında ölüye lüzum lu şey le ri gönd erm ek. Ibn Fazlân, O ğuzların, ölüm den
sonraki hayatında yaya yürüm em esi için, ölüye a t kurbanı takdim e ttik le rin i
kayd etm ekted ir.
Kurban edilen hayvanlar arasında en çok y e r alan, ölünün hayatında bin
diği a tıd ır. Bazı kab ilelerd e bu a t kurban edildiği halde bazılarında eğerli
bir halde diri diri m ezara konm aktadır. Plan C arpin «ölü ile b e ra b e r eğ e r
lim m iş atı ve taylı bir kısrak da göm üldüler.» der. Ö lü yak ılın ca atı da yakı
lırdı. İbn Fazlân ve Rubrouck kurban e d ile n atın başı v e ayakları hariç, e ti
yendikten sonra, derisinin ölünün m ezarının başındaki kazıklara g eçirildiğini
sö ylerler, ibn B attûta bu konuda şöyle d e r : « M e za rın yanına büyük bir direk
dikildi. Ona bu d ö rt at asıld ı. B unlar daha önce m ezarın e tra fın d a koştıirul-
«nuşlardı. H er biri kıçından sokulup ağzından çıkarılan b ir kazığa geç irili
yordu. H anın en yakın on .akrabasının m ezarları yanında, her biri İçin üçer
at, d iğ er akrabalarının m ezarları yanında ise b ire r a t çarm ıha gerildi veya
kazığa geçirild i.». Fı'iccid de M o n te C roce ise «O nlar iyi b ir at alıp üzerine
ölünün uşağını b in d irirle r. Sonra onu koştururlar. Daha sonra, başının üzerine
çok m akbul şarap d ö kerler. V e atı öldü rü rler. Bundan sonra, iç organlarım
b o şaltırlar. İçine sam an d oldururlar. D aha sonra bir kazılı alıp atı bu kazığa
g e ç irirle r.» der. Kurban edilen atların d e rile rin in m ezarın başında sırık la ra ge
çirilm esi veya içlerin e sam an doldurulm ası bu günkü A lta y lıla r ve Y akutlarda
m erasim in m ühim bir kısm ını te ş k il eder. Y ak u tla r bu d e rile re ta b ık , A lta y lı-
lar ise haydara d erler. P azırık kazılarında, kurban edilen a tla rın kulaklarının
kesik olduğu görülm üştü r. C a h iiiy e D evri arapları da kurban e d ile c e k hayva
nın kulağını k e serlerd i.
Ş üphesiz bu kurbanların ç e ş itli seb ep leri v ardı. Ö lüm den sonra bir sa
vaş atının kurban ed ilm esi ölenin hem en öbür dünyaya yolculuk yapm ası için
di. D iğ er ta ra fta n yuğ esnasında ve daha sonra kurban edilen a tla r vo hay
vanlar, ölüm den sonraki hayatta ölünün atları ve sürüleri olm ası İçindi.
O rta ç a ğ 'da kurbanlar hakkında bilgi v e re n le r bu hususları b iliy o rla rd ı. Plan
C arpin «B unlar ölünün sürüsünü ve beyg irlerin i ço ğaltm ası, üzerine b inecek
o tlara sahip olm ası için yapılıyor.» der. G uiraa iso utları göm m enin, öbür
dünyada ölünün m u h areb elerd e binecek atlara sahip olm ası m aksadıyla y a p ıl
dığını b e lirtir. Yuğ esnasında ve daha sonra kurban odilon hayvanlar, öbür
dünyada ölüyü takib ed e c e k v e onun kaderini paylaşacaktır.
Kurban edilen ve e ti yenen hayvanlar, O ğuzlarda vo K utluklarda olduğu
gibi, başlarına darbe vurulm ak s u re tiy le ö ld ü rürlürlerdl. Süleym an el-Tâcir'in
nakline göre, hayvanları bu şekild e öldürm e âdeti eski Ç in ve H lnd'de de
vardı. M o ğ o lla r ve B e ltirle r hayvanları kalbini sıkıp sökm ek s u re tiy le öldürür-
İ2 K NOTLAR
I
Şunu da ilâve ed elim ki, yab an cılar tarafın d an v e rile n h ediyelerden ölü
ler için de bir hisse ayrıldığı g ö rü lm e k te d ir.. Ibn Fazlân'ın kaydettiğine göre,
I i.ılife tarafından O ğuz S u b a ş ı’sı E tre k 'e g önd erilen h ed iyelerd en bir kısm ı
karısı tarafından babası ei-K a ta ğ â n ’ın m ezarına ta k d im ed ilm iş, kadın bu he
d iyeleri m ezarın ü zerine b ırakırken «B unlar A rap ların hüküm darının Etrek'in
babası el-K atağ ân’a h ediyesidir.» d e m iş tir. Bu yiy e c e k ta k d im le rin in , kurban
lara benzem ekle berab er, aynı zam anda onlardan fa rk lıla ş tığ ı sosyologların
dikkatini ç e km iştir. O nlara göre y iy e c e k ta k d im in d e , özel d eyim le, bir kur
ban m evzu bahis değildir. Bu y iy e c e k le rin takdim i ölüye ölüm den sonraki ha
yatında yiyecek te m in e tm e k içindir.
K UR G A N LAR (M E Z A R L A R ) :
Eski T ü rkler m ezara kurgan veya gör d e rle rd i. M e za rla rın , daha çok,
kutsal sayılan yerle rd e , kabilenin te ş e k k ü l e ttiğ i to te m ik y u rtta , b ir dağ te p e
sinde, b ir o rm an lıkta, b ir nehir yatağında ve y a n eh ir kenarında inşâ edildiği
g ö rü lm ekted ir. M e za rla rın y e rle ri um u m iy e tle b ilin ir, y erin in kaybolm am ası
için üzerine tüm ülüs denen b ir te p e y a p ılırd ı. Buna m ukabil bazı hüküm dar
ların m ezarları düşm anların tecavüzünden ve insanların yağm asından uzak
tutulm ak için gizlen ird i. M e z a rla rın inşasında ölenin sosyal durum u da göz
önüne alınırdı.. R eislerin m ezarlarının b ir ev gibi m uazzam b ir şekild e inşâ
ed ilm esin e m ukabil halkın m ezarları daha b a s itti. Ibn Fazlan, O ğuzların m ezar
larını b ir ev e b en zetir. O n la rın m ezarlarından bahsederken ov kelim esini kul
lan ır. İbn B attûta m ezarı y e r a ltın d a fe v k a lâ d e h a lıla rla döşenm iş bir eve ben
zetir. M e z a rın inşâsı konusunda bize en İyi bilgiyi Plan C arpin v e rm e k te d ir.
Onun a n la ttığ ın a göre y ere bir çukur kazılır. Bu çukurun dibinden m ezara
açılan b ir g aleri y a p ılır. A s ıl m ezar bu galerinin nih ayetin d ed ir. B öylece ölü
nün daim a b ir toprak tabakası altında kalm ası te m in e d ilir. Ç ukura in dirilen
ölü biraz karışık olan g alerid en asıl m ezarına götürülür. M e za ra y e rle ş tirild ik
ten sonra galeri kapanır. G iriş çukuru doldurulur. A rk e o lo g la r yaptıkları kazı
larla bu konudaki ed eb î m a lzem eyi doğru lam ışlard ır. O n la r da m ezarın giriş
kısm ında b ir çukur olduğunu, buradan asıl m ezara giden bir koridor bulundu
ğunu, asıl m ezarın b ir ev gibi geniş olduğunu, d u varlarının v e üstünün to m
rukla veya ta ş la ö rtü lü olduğunu görm üşlerdir. E fta litle r ölen adam fa k ir
olursa onu b ir çukura g öm m ekle y e tin irle rd i. Ö le n zengin is e m ezar ta ş la örü
lürdü. Tu-kiyuiarda da durum aynı idi.
Bazen m ezarların halktan g izlendiği v e izle rin in s ilin diği görü lm ekted ir,
insanlardan gizlenm eyen m e za rla r üzerind e tü m ü lü s inşâ e d ildiği halde, gizli
m ezarların izleri iy ic e s ilin m e k te d ir. B unlar ya halktan uzak k ırlarda ve dağ
larda veyah u t neh ir yata k la rın d a inşâ e d ilm e k te d ir. Bu m e za rla rın gizle n m e
sine sebep, onları düşm anların tecavüzünden ve aç gözlü lerin yağm asından
P. 9
130 N OT L A H
lk
korum ak düşüncesi olm alıd ır. Ibn Fazlân'ın anlattığ ına göre. H azarlar hakan
larının m ezarların ı Etil nehrinin yatağında inşâ e d e rle r ve üzerinden nehrin
m ecrasın ı g e ç irirle rd i. A y rıc a , bu nehir altındaki m ezar insanları yanıltm ak
İçin bir çok h ü c re le re a y rılır, H âkân bunlardan birine göm ülür, göm enler ve
m ezarı inşâ e d e n le r öldürülürdü. A ynı usûl A ttilâ ile V izig o t kıralı A la rik ’in
m ezarların d a ve göm ülm elerinde de ta tb ik e d ilm iş tir.
M E ZA R TA ŞLAR I :
O Ğ U ZLA R :
ibn Fazlan O ğuzlara Ü s t-Y u rt ile U ral nehri arasında, bu günkü K azakis
tan'ın batısında ra s tla m ış tı. Bu sırada, onlar B ulgarlar ile b e ra b e r H azarlara
düşm andılar. O ğuzların İbn Fazlan zam anında oturdukları sahayı te s b it e tm e k
oldukça güçtür. Ebû D ü ie f O ğuzlardan b ir kısm ını M â v e râ ü n n e h r'd e n Ç in ’e
giderken görm üştür. N itek im , O ğuzların bir kolu olan Tokuz - O ğuzlar daha da
doğudaydılar. O nların bu kadar geniş sahaya yayılm asın ın sebebi ç e ş itli göç
ler sebebiyle boylar gurup larının bir kısm ının y e r d e ğ iş tirm e sin e m ukabil, bir
kısm ının yu rtların d a kalm ış o lm a s ıd ır. O ğuzlar hakkında vârid olan bu dağı
n ık lık d iğ e r Türk boylan için de v a rittir. Bu sebeple M e s 'û d î O ğuzları el-evâlî,
ei e v âsit ve el-esâfil olm ak üzere üç kıs m a a y ırır. İbn H avkal ve İs ta h rî O ğuz
ların Horasan, M âverâü n n eh r, H arezm , H azarlar, B ulgarlar, K arluklar v e Kim âk-
lar arasındaki m ıntıkad a yaşad ıkların ı k ayd ed erler. Bu sahanın co ğ rafî hudut
ları şu şekild e ç izile b ilir : Tabaristan v e C ürcân'ın kuzeyi, H azar denizinin
doğusu, Y ayık ve Kam a n e h irle rin in güneyi şim diki K azakistan'ın batısı ve
güney y a rıs ı, Taraz, Farab, Şâş, S üt-kent, Sernerkand, Buhara, ve l-larezm 'in
kuzeyi ve batısı. O ğuzlar doğuda K arluklarla k a rış ık tıla r. İs fîc â b ’tan Tabaris-
ta n ’a kadarki İslâm ü lkeleri «O ğuz C ephesi» s a y ılırd ı. O ğu zlar bu sırada
m üştekiI yapguluklara a y rılm ış lar, göçebe hayatı ya ş ıy o rla rd ı. Fakat, aynı asrın
sonlarında y e rle ş ik hayata alışm aya başladılar. Y en i-kent, C end, HuvAre, İsti -
yn-kent, Ş alaş, Ö z-ken t gibi O ğuz ş e h irle ri m eydana g eld i. X. asrın sonların
da oğuz yapgusu kışın Y e n i-k e n t’te oturuyor, yazın bozkırlarda göçebe hayatı
sürüyordu. Ebû D ü lef'in gördüğü O ğuzların ise, « taştan , ağaçtan v e kam ıştan
inşâ edilm iş evleri olan bir ş e h irle ri» vardı.
İbn Fazlan zam anında O ğuzlar çobanlıkla ve tic â re tle u ğ raşıyo rlard ı. C ür-
câniyye, Ö z-ken t ve Taraz gibi Islâm ş e h irle rin e hayvan ve y a hayvan ürün
leri g e tirip satarlar, buna m ukabil kendileri için lüzum lu eşyayı satın a lırla r
dı. O ğuzlar en çok koyun, at ve deve b e s le rle rd i. A y rıc a oğuz ü lk e le rin e de
islâm tü ccarları g id erek alış - v e riş yaparlardı.
Bu sırada O ğuzlar keçeden ve İslâm ü lkelerinden ithâl edilen kum aşlar
dan yapılm ış e lb is e le r g iy e rle rd i. İslâm ü lkelerinden g e tirile n giyim eşyası,
ceviz, darı, ekm ek gibi ş e y le r o n lar arasında en m akbûi h ed iyelerd en d i. Ebü
D ü le f'in gördüğü O ğuzlar ise kürk ve keten e lb is e le r g iy m e k te y d ile r.
İbn Fazlan g eçtiği sırada O ğuzlar şam ânî id iler. B e llî başlı m abedleri
yoktu. Ç e ş itli ta b ia t ku v v e tle rin e ve ataların ın ruhlarına tapm akla b eraber,
bütün bunların üstünde G ök-Tanrı'ya in anm aktaydılar, iç lerin d e te k -tü k m üslü-
m an olanlara rastlanıyordu. Pek çoğu İslâm î ta b irle re alışıyo r, kelim e-i şeha-
d et g e tiriy o rla rd ı. Bundan biraz sonra, belki de ibn Fazlân s e fa re tte n döner
ken O ğuz yabgusu İs lâ m iy e t’i kabul e tti. O ğuzlar toptan m üslüm an olm am ış
lar, onların İs lâ m iy e t’e g irm e le ri Sultan S en c e r zam anına kadar devam e t
m iştir.
132 NOTLAR
■ atm- ~~~ ~ ~ ■ -------- ------ —— = = .
ONGÖNLAR :
Ö lü ile b e ra b e r h izm e tç ile rin , kadınların v e g en ç k ızla rın göm ülm esi veya
yakılm ası ölüm den sonraki ha y a tta bunlara sahip olm ası içindi, ö lü için kur
ban ed ilen a tla r da onun bin ecek ve m uharebe yapacak, hayvanlara sahip
olm ası gayesini taşıyordu .
NOTLAR 133
Ö LÜ M :
Eski kavim lerin çoğunda olduğu gibi, eski T ü rk le r iki tü rlü ölüm kabul
ı . iyo tlardı. E celiyle ölm ek, m u h a re b e lerd e düşm anla çarpışarak ö lm ek. On
ların nazarında bir kim senin h astalanarak veya ih tiy a rlık sebe b iy le y atağ ın
da ölm esi yüz kızartıcı b ir ölüm dü. M u h a re b e le rd e düşm anla çarpışarak ölm ek
ise en ş e re fli bir şeydi. Türkçe eski m e tin le rd e m u h a re b e lerd e ö le n le r v e
yaralananlar ö vü lm ekted ir. Ç in lile rin ifa d e s in e g ö re , V uhuanlar m uharebede
ölm eyi en büyük ş e re f sayarlard ı. Tu-klyular ise « M u h a re b e d e ö lm e k le öğü-
nürler, yatakta ö lm ekten ise y üzleri kızarırd ı. Bu te lâ k k î C a h iliy e D evri arap-
lannda da görü lm ekted ir.
Eski T ü rkler ve d iğ er A lta y kavim leri u m u m iy e tle ölüm den v e ölülerden
korkuyorlardı. H asta bulunan çadıra y a klaşm ad ıkları gibi ölü bulunan çadıra
da y a k ış a m a z la rd ı. A ncak ş a m a n la r ö lü le rle uğ raşab ilird i. B ir çadırda ölü
bulunduğunu belli e tm e k için b ir bayrak d ik ilird i. Ö lünün ç a d ırı, ölürken y a
rımda bulunanlar v e eşyaları kirli s a y ılırd ı. Bunlar ancak iki ateşin arasından
geçirilm ek s u retiyle te m izle n irle rd i. Bir adam ölürken yanında sadece şam an
bulunabilirdi. M oğ ollarda bir adam ölürken yanında bulunanların m uayyen bir
m üddet c e m iy e tte n uzak kalm aları g e re k ird i. Bu konuda Plan C arpin «O, can
çekişm eye başlayınca yan ın d akilerin hepsi onu te rk e ttile r. Z ira , b ir kim se
ölürken yanında hazır bulunanlar yeni ay doğm adan orduya, kum andanın veya
hüküm darın çadırına g irem e zle rd i» d e r. Rubrouck da «Ben onun ölüm ünde ha
zır bulunm ak istiyordum . Fakat, şam an buna m âni oldu. Z lrâ onun ölüm ü es
nasında hazır bulunsaydım . S ene sonuna kadar M eng û K âan'ın yanına gire-
m iyecektim .» d e m ekted ir. T ü rk le r arasın da bir kim senin ölüm ü ü zerine yap ı
lan m a tem lerd en ise ile rid e y uğiar m ünasebetiyle bah s e d ile c e k tir.
G erek T erklerd e, g erek M oğ o llard a ölüm karşısında tep ki gösterm eyen
kab ileler de görülür. O n lar ölüm ün ve hayatın G ök Tanrı'dan gelen b ir ta k d ir
olduğuna in anırlardı, M e rv e z î, K im aklardan bazı boyların ö lü le rin e ağlam adık-
Inrını ve «Biz A llah 'ın irâd esini kabûl ediyoruz.» de d ik le rin i kaydeder.
A yrıca, Eski T ü rklere göre, yaln ız şahıslar değil m ille tle r de ölü rler.
«Tengri öl te m iş erin ç türük budun öldü.» cüm lesinde bu husus ifâd e e d il
m ektedir.
Eski Ş am an ist T ürklerin inancına göre, ölüm den sonra insanları bu dün
yadaki ne b enzer bir hayat bekliyordu. O nlar o âlem d e bu dünyadaki gibi yiyip
İçecekler, e ğ le n ecekler, eş le ri, h izm e tç ile ri, sürüleri olacak, d ü şm anlarıyla m u
harebelere g iriş e c e k le rd ir. Bütün bunlar için gerekli ş e y le rin buradan m ezara
götürülm esi gerekliyd i. Bu dünyadan oraya götürülm eyen şeye ölüm den sonra
ki hayatta sahip olunam ıyacaktı. Bunun için ölü ler k endileri için lüzum lu olan
hor şeyle b irlik te göm ülüyorlar veya yakılıy o rla rd ı, ö lü le r için yapılan kurban-
134 NOTLAR
lıırın m aksadı da ölüm den sonraki hayatta onlara yardım e tm e k , onların gazabı
nı çekm e m e k içindi. Ö len b ir kim se hayatını m ezardan başka, bir balbalda ve y a
m ukaddes bir dağda da devam e ttire b ilird i. Plan C arpin A lta y ka v im lerin in
ölüm d en sonraki hayata d a ir görüşleri hakkında «Ebedî hayat konusunda on
lar bir fik re sahip d e ğ ild irle r. Bununla b e ra b e r bu dünya hayatından sonra,
başka b ir dünyada y aşayacaklarına, orada s ürülerini çoğaltacaklarına, bu
dünyadaki gibi yiyip iç e c e k le rin e inanırlar,» der.
A lta y kavim lerin in b ir kısm ında ise iyi kim s e lerin ruhlarının göğe uçtu
ğuna, kötü k im s e lerin ruhlarının ölüm ta n rıs ı E rklik’in ü lkesin e g ittiğ in e ina
n ırlard ı. Bunun için iyi k im s e le r ölünce «öldü» k elim esi y e rin e «uçtu» k e li
m esi de kulla n ılırd ı. Bu günkü bazı A lta y kabileleri « C e n n e t'i gökte kabûl
e d e rle r. O n la r C e n n e t'in s im e triğ in d e yerin altında üç, yedi ve y a dokuz k ath
b ir C ehennem olduğuna in anırlar. T ürkçe'd e C e n n e t m anâsına gelen «uçm ak»
kelim esi v e C ehennem m anâsına gelen «tam u» ke lim e si şam anizm m e n ş e li
o lm ayıp yabancı m enşeli din ler v a s ıta s ıy la S an s k ritç e ’den T ü rk ç e ’y e g eçm iş
le rd ir. B uryatîar bir adam ın biri C e h e n n e m ’e giren, b iri yeryüzünde gezen,
biri de başka b ir v ü c u tta te k ra r dünyaya gelen üç ruha sahip olduğuna ina
nırlar. Burada bir nevi tenasüh akid esi de g ö rü lm ekted ir.
KUŞLAR :
dan ikisi, İbn Fazlân'ın s e fa re tin d e n öncedir. Is ta h rî ise, F,'usları V olga Bulgar
ları ile islâvlar arasına y e rte ş tirir.
ibn Fazlân’m bahsettiği R usların Volga yoluyla g e ld ik le ri a nlaşılıyor. Fa
kat, onların n erede, o turduklarını tâyin e tm e k güçtür. Burada, İskan dinavyalI
lardan m ı, yoksa islâviaşm a yolunda olan İskan dinavyalIlardan mı bahsedildiği
an laşılm ıyo r. Belki bunlar Volcıa He onun kolu olan O ka arasındaki bir Rus
hakanlığından gelm işlerd i. Zeki V e lîd î’ye göre İbn Fazlân’m bahsettiği Ruslar
İskan dinavyalIlar ve gerçe k V ik in g le rd ir. A y rıc a , Rus k e lim e sin in en m uhte
m el etim o lo jisin in İskandinavca olduğu m alûm dur. Fîuslar ve onların m enşei
m e s e le s i çok karm aşık olup ç e ş itli m e k te p le re göre m u h te lif izahlar yapıl
m ış tır: N orm an cılar, İsla v c ıia r. Rusların o rijinal ta rih i m e m le k e tte n bahse
dince K iev e y âletin i zik re d e r. Fakat bu ta rih v e Bizans kaynakları adam lar
dan bahsedince, İskan dinavyalIları bahis konusu e d e rle r. K onstantin Pcrphy-
ro g en eto s’un eserin d eki R usların dili isiâv dili değil İskandinav dilid ir. X .
asrın; başlarına â it Rus ves ik a la rın d a v e IX . aşıra â it yabancı vesikalard a R'us.
kelim esi bütün R'us to p ra k la rı içindeki halkları ifad e e tm e k te d ir. Thikom i-
rov Rus ve Rusya toprağı d eyim i Polenezya toprağı d eyim i gibi e tn ik ve
to p rağ a m ahsus b ir tâ b ird ir. K ie v d e v le tin m erkezi oldukça bu tâ b ir yayıldı.
V a re g le r vs S lo v e n le r de K ie v ’de y e rle ş tik le ri için Rus adını aldılar.» der.
Zira, İskandinavyalIlar IX. asrın birinci yarısından itibaren Fîusya’da görün
m üşler, 882 tarih in d e K ie v ’de y e rle ş m iş le r, b ir as ır zarfın d a is lâ v la r ta ra
fından assim ile e d ilm iş le rd ir. Fakat onlar, ibn Fazlan zam anında henüz
İslâvlaşm am ışlard ı.
Ş A M A N İZ M :
Ş am an izm ’in başlıbaşına bir din olup olm adığı ve m ahiyeti hakkında pek-
çok şey y a z ılm ış tır. X IX . a s ır m ü e llifle ri Ş am anizm 'i b ir ruhî h astalık olarak
kabul ediyorlar, onun b ir din nevi olduğunda te re d d ü t ediyo rlard ı. Daha sonra,
dünyanın çeşitli y e rle rin d e yapılan a ra ş tırm a la rla Ş am anzm 'in dünya üzerinde
çok yaygın olan, ç e şitli m ın tık a la ra göre bazı fa rk lılık la r g ö s te rm e s in e rağ
m en dayandığı m ü şterek esaslı noktalar bulunan bir din nevi olduğu a n la ş ıl
m ış tır. Ş am an izm ’in en k a ra k te ris tik ta ra fı sih ir veya büyü ile te d a v i, vecd
v e istiğ rak halidir. Şam anın bir tabib ve ruhun kılavuzu olm ası bütün A sya'da,
H indu - A vru p âî kavim lerde, Kuzey A m e rik a ’da, O kyanusya’da g ö rü lm e k le d ir.
A ynı hususlar eski Yunan ve Kafkas dinlerinde de m evcuttur.
yollur şam andan başkaları için te h lik e lid ir. Yapılan kurbanların ruhlarını öbür
dünyadaki ölünün yanına götüren de sam andır.
O rta ve K uzey A sya sam anının birinci v a zife s i s ih ir ve ruky© ile hastayı
İy ile ş tirm e k tir. Bu ü lk e le r halkları hastalığın sebebi hususunda b ir çok te lâ k
kile re sah ip tir. B unlar arasında «ruh kaçırm a» te lâ k k is i en yaygın olanıdır.
Buna göre, hastalığın sebebi ruhun yolunu ş aşırm ası veya ç a lın m a s ıd ır. Teda
visi ise ruhu arayıp yakalam ak ve hastanın vücuduna iâde e tm e k le olur. A sya
nın bazı bölg elerin d e hastalığın seb eb i, belki de, s ih ri b ir şeyin vücuda g ir
m esi veya vücudun fen a b ir ruh ta ra fın d a n işgal e d ilm e s id ir. Bu ta k d ird e ,
ted avi zararlı şeyi vücuttan dışarı atm a k ve y a ş eytan ları vücuttan kovm ak
şeklinde o labilir. Bazan hastalığın ç ift sebebi vard ır: ruhun çalın m ası, fena
ruhlar tarafın d an vücudun işg âli. Bu ta k d ird e şam anın tedavisi ruhu arayıp
bulm ak ve şeyta n la rı kovm ak şeklindedir.
Bir çok d e fa la r te d a v i kurban etm e y i de g e re k tirir. Bu kurbanları ve yuğ
esnasındaki kurbanları bizzat şam an icra e d e r. Bu, onun kurban e tm e vazi
fesin i ifa eden b ir din adam ı olduğundan değil, hayvanın ruhunu yolculuğu
esnasında Bay Ü lg e n ’in yanına kadar götüreceğinden d o layıdır. A ita y T a ta r
larında ise şam anın kurban m erasim in i icra eden bir din adam ı olduğu da
görülür. İrtiş havzasındaki kab ile lerin sam anları kurbanı bizzat yaparlar.
Bazı şam an istler arasında iyile rin ruhlarının nöğe, k ötülerin ruhlarının
yerin altına C eh en n em ’e gittiğ i kabul e d ilir Bir kısım ş a m a n is tle r c e s e tle ri
yakılan im tiyazlıların ruhlarının dum anla b e ra b e r nüde uçtu k la rın ı, orada bi
zim bu dünyadaki hayatım ıza bnnzer b ir lınvnt y aşadıkların ı kabul ederle?'.
A teşin insana sem avî bir hnynl teinin e ttiğ i düşüncesi, bazı y e rle rd e , y ıld ı
rım la ölen kişinin ruhunun göğe uçtuğuna İn an ılm asıyla da d e s te k le n m e k te d ir.
Aynı şekilde, kahram anlar vo bir şlddnt hoiui ftle ıılo r do göğe ç ıkarlar O n la
rın ölüm şekli göğe y ü k s e lm e le ri için bir kabul m ornsim l gibi te lâ k k i edil
m ış tir. Zira hastalık, kötü ruhlar ve ö lü le r tarafın d an , m eydana g e tirilm iş tir
Biri hasta olunca A lta y lıla r onun K erm es tarafın d an y e n ilm e k ü zere olduğu
nu sö y le rle r. Ö len bir kim se için «O K erm es tarafın d an yenildi» derler.
Bunun n eticesi ölü ler karşısındaki h is le r te za tlıd ır. Bir ta ra fta n onlara
ta p ılır. O nlar z iy a fe tle re ç a ğ rılır. Zam anla onlara ailenin koruyucu ruhları
gözüyle b akılır. D iğ er ta ra fta n yukarıda b e lirttiğ im iz gibi, onlardan korkulur
C an lıların arasına d ö n m em eleri için bütün te d b irle r (ılınır Bundun şöyle bir
n e tic e ç ık a rılab ilir: Y en i hayatlarını k abullenm edikleri İçin yeni ölülerden
korkulur. Eski ö lü lere ise ibâdet e d ilir, onların him ayesi İs le n ir.
Y ukarıda zikred ilen bütün ih tiy a tla r vo te d b irle r ölünün ruhunun üç veya
yedi gün evin etrafın d a dolaşm asına m ani olam az. A ncak onun İçin yıığ v e r
d ik te n sonra geri döner. Bu yuğ da ölüm den üç, yedi veya kırk gün sonra
v e rilir. Bu m ünasebetle, ocağa atm ak su re tiy le ruhlara yiyecek vo balık su
nulur. M e z a rı z iy a re t v e ölenin gözde atı kurban e d ilir. I!ıı ıılııı eti m ezarın
yanında y e n ilir. H ayvanın başı m ezarın üzerine dikilen bir sırık üzerine a s ı
lır. Bu m ünasebetle bir şam an v asıtasıyla ölüniirı ikÛınntgAhındn te m izlik ya
pılır. M e ra s im d e, ayrıca ölenin ruhu aranır. Vo kntî olarak şam an tarafından
kovulur. Bazı A ltay sam anları C e h e n n e m ’e kadar ölünün ruhuna re fa k a t ed e r
le r.
ı:$8 NOTLAR
Bazı A sya ş a m a n is tle rin e göre, ö lü le r ölüm den sonraki hayatlarında dün
yadaki hayatlarını devam e ttirirle r. Zengin zengin olm asına, fa k ir fa k ir o lm a
sına devam ed er. Y aln ız, onlar yeniden g e n ç le ş e re k te k ra r yeryüzünde doğ
m ak için hazırla n ırla r.
D iğ e r ib tid â î k a v im ler gibi bazı K uzey A sya kavim leri de b ir adam ın üçe,
h attâ yediye kadar ruha sahip olduğuna in a n ırla r, insanın ölüm ü üze rin e bu
ruhlardan biri m ezarda kalır. Biri k a ra n lık lar ü lkesin e in e r. Ü çüncüsü de
göğe çıkar. Bazı k a b ile lere göre bu üç ruhtan biri ölüm üze rin e kaybolabilir.
V eya şeytan la r ta ra fın d a n parçalanır. Bazan, ö lü le r dünyasına inen ruh dün
yaya kaçm ak s u re tiy le h a s ta lık la rı c e lb e d e r. Böyle bir hastalığı ancak şam an
te d a v i ed eb ilir. Z irâ ruhları görebilen sadece odur. Ruhu sadece şam an ta
nır ve yakalayıp c esed e sokabilir.
K oryaklar, d iğ e r İlâh î k u v v e tle r yanında s em avî yüksek b ir varlığ a in anır
lar. Bu varlık y ukarıdadır. O nlar bu sem avî varlığa köpekler kurban e d e rle r.
Fakat, bu ilâh pasif olduğu için onları K alan'ın tecavüzünden nadiren k u rta
rır. Kalan, yüksek varlığa takdim edilen kurbanların yolunu kesm ekten hali
olm az. Ç ok d efa da bu te şebbüsünde m u vaffak olur. Tedavi esnasında şam an
yüksek varlığa bir köpek kurban eder. Bu sırada Kalan kurbanın yolunu ke
serse hasta ölür. Eğer kurban göğe y ü k s e lirs e hasta iy ile ş ir. Kalan fe n a
büyücü, ölüm veya ilk ö le n d ir, insanların e tle rin i p arçalam ak ve c iğ e rle rin i
y e m e k su re tiy le onların ö lm e le rin e sebep olur.
İbn Fazlan, B aşgırtların erkeğin cinsî organına da ta p tık la rın ı, ona rabb
(ta n rı) ded iklerin i yazar. Bu hususa başka Türklordo rastlanm az. İran'da,
A andolu ve dünyanın ç e ş itli y e rle rin d e görülen bu İnancın, Türk m enşeli m î,
İran m enşeli mi olduğu şüphelid ir. Bununla hcn ıb n r, Zolo'nln S ib iryalIların
hayvanların cinsî organlarını ta ş ıd ık la rın ı, ona hürm et e ttik le rin i bild irir. Ca-
hiliye D evri arap lan n ın kadının cinsî uzvuna ta p tık la rı ise m alûm dur. A y rıc a ,
som (um ay) kültü O rta A sya kavim leri arasında çok yaygındır. Z e le ’nin, Y a-
1-10 NOTLAR
kutlarda çocuk doğduktan sonra ruhun ikâm et e ttiğ i zannolunan som u ana ve
babanın yediklerin i zik re tm e k te d ir.
TÂ B UT :
TÜ M Ü LÜ SLE R :
M e za rın üzerine topraktan veya taştan yapılan tü m seğ e tüm ü iüs denir.
Tüm ülüs te p e m anâsına g e lm e lid ir. Bunun için M a k d is î «Türkler m ezara te p e
derler,» d em ekte d ir, ibn Fazlân, O ğuzların m e za rla r üzerinde çam urdan kub
be şeklin d e tüm ü iüs inşa e ttik le rin i yazar. R ubrouck ve C odex C om anicus'a
göre K om anlar ölünün m ezarı üzerind e büyük bir tüm ü lüs inşa e d e rle rd i. Ba-
zan m ezar üzerindeki yapının daha m ü tekâm il olduğu görülüyor. Ç in lile r, Gök-
Tü rkler için «O n lar m ezarın ü zerine b ir ev inşâ e ttile r. D uvarlarına ölünün
hayatta iken katıldığı harpleri te m s il eden sahnelerin re s im le rin i ve ölünün
resm ini yaptılar.» d e rle r Y ine Çin kaynaklarının k a y d e ttik le rin e göre, Kül-
Tegîn için, heykelinin d ikileceğ i, duvarlarına onun m u h a re b e lerin e a it sah
nelerin resim lerin in yapılacağı bir âbidenin inşası e m re d ilm iş tir. Rübrouck,
z en g in ler için sivri küçük ya p ıla r inşâ edild iğ in i, bazı y e rle rd e k ire m itle örtülü
büyük kuleler, e tra fta taş o lm am asına rağm en taş e v le r yapıldığın ı söyler.
Y U Ğ LA R (C E N A ZE TÖRENLERİ) :
İn ifade edilen «Bunca budun saçın, kulacın biçdi» Ib âresi bu hususu açık
olarak b e lirtm e k te d ir. Jordanes'e göre, E fta litle r yuğ esnasında yüzlerini ya
la rla r, kulaklarını kes e rle rd i. Bazı h allerd e yabancılar da aynı şeyleri yapm aya
zorlanırdı. Çin kaynaklarının b ir kısm ı Tü rkler için «O nlar ölüm den sonra he
m en ağlarlar. Fakat cenaze m e ra s im i esnasında m üzik â le tle ri çalar, şarkı
söyler ve dans ed erle r.» d e rle r. A ttilâ ’nın ölüm ü ü zerin e cenaze m e rasim ine
katılanlar yüzlerini y ırta ra k v e saçlarını yolarak m a te m yap tıktan sonra onun
m ezarı üzerinde büyük b ir eğ len ce te rtip e tm iş le r ve çok neşeli bir havaya
kap ılm ışlard ır. Bu eğ le n c e le r m atem den ç ık ıld ığ ın ı, norm al hayata dönüldüğü-
II!' g österird i.
Y u ğ lar esnasında, ölen kim se için kurbanlar kes ilir, şölen v e rilird i. Bu
m ünasebetle te rtip edilen ş ö le n le r dinî bir anlam ta ş ıy ıp kurbanların e tle rin
den yem ek sevap s a y ılırd ı. C enaze ş ö le n le ri eski bozkır kültürünün esasların-
dandı. H erodot, Issedonlarda ve M a s e g e tle rd e k i yuğları ve cenaze şölenlerini
bir b arbarlık âdeti olarak görür.
A rkeo lo jik kazıla r bu konudaki m alzem eyi isb atlam aktad ır. G rlakov yarı
bağım sız Volga A lm an C u m h u riy e ti topraklarında 1925 yılın d a o rtaya ç ık a rı
lan A - 12 nolu kurganda ş ö le n le rin açık izlerini bulm u ştur. Onun Incolom esi
şölenin m ezarın üzerinde icra edildiği n e tic e s in e v a rd ırın ış tıı. C oıuıze m era
sim leri esnasında yapılan kurbanlardan yukarıda bahsedildi.
C en aze m erasim le rin in ölüm den ne kadar sonra yapıldığı hususunda çe
ş itli m ü d d e tle r v e rilm e k te d ir. İh tim al bu m üddul tören İçin yapılacak hazır
lıklara, d in î ş a rtla ra ve m e ra s im le re bağlıydı. IHiyük b ir hüküm dar ölünce
e tra fta n gelecek e lç ile ri vo m ezarın tnm om lıııııım nım bokhsııok g erekird i. Bil
ge K ağan'm m ezarına göm ülm esi ölüm ünden en ny kadar s e m a olm uştur.
M o ğ o llard a bu m ü ddetin önce sekiz sene olduğu halde n e n in d in solüz güne
kadar indiği kayded ilm e k te d ir. K a ş g a ıi yuğun Ölümden (iç veya yedi gün
sonra yapıldığın ı kaydeder, Fakat, yuğ ölüm den e p e y c e geç yapılacaksa ölü
m uvakkaten b ir y e re göm ülür. V eya m um yalanır. Sonra, n ıe ra s lm la asıl kab
rin e n akledilirdi.
M â te m a lâm etlerin d e n olan saç k esm e adetinin »ski Türklordo yaygın
olduğu görülüyor. Jordanes, A ttllâ 'y * yapılan cenaze m era s im in i an latırken
«O nlar kendi â d e tle rin e göre saçlarının b ir kısm ını k e s tile r. K endilerin i çirkin
yapacak şekild e yara la d ılar. O nlar bu büyük m uharibe kadınlar gibi göz yaşla-
M2 NOTLAR
*
rıylîi değil, kanlarıyla ağlam ak iste d ile r.» der. Ibn e!-C evzî, A lp A rslan için
llıığ d u t'ta yapılan m atem i anlatırken halifenin karısı olan kız kardeşi A rslan
Hntun'un yedi gün otu rarak m âtem tuttuğu nu, bu m atem esnasında c a riy e le ri-
tıin saçlarını kestird iğ in i, kendi saçını da kesm ek iste y in c e h alifenin buna
tııâni olduğunu kaydeder. Yas alâm eti olarak saç kesm e X IV . asırda A ydın-
o ğ ullarında da görülür. U m ur Bey babası için yas tu tark e n saçını k e s m iş tir.
Bu â d e tle r bu gün B e ltirle rd e , G oldlarda, O stiyaklard a, Kars bölgesindeki Ka
ra k a v a k la rd a m evcu ttu r. Ebu Firâs e i-H a m d â n î’nin bir beytind en anlaşıldığı
na göre m âtem alâm eti olarak saç kesm e âdeti eski A rap lard a da v a rd ı. Ka
n âatim ize göre, saç kesm e âdeti eski d e v irle rd e k i saç yolm a adetinin h a fifle
tilm iş şekli olm alıd ır. A rk e o lo jik kazılar saç kesm e âdetinin çok eski d e v ir
îerd e de m evcut olduğunu g ö s te rm e k te d ir. N oan-ula'da bulunan b ir Hiyong-nu
kabrinde ipek içinde yum ak y apılm ış 17 te le m bulunm uştur. P azırı’k'taki II ve
III. nolu kab irlerd e de te le m le r görülm üştü r. Bazan saç kesm e ye rin e saç
ö rgülerin in çözülm esiyle de y e tin ilrn iş tir. Bazan sakallar da m â te m alâm eti
olarak kesilird i. P azırık'taki II. nolu m ezarda c e s e tle rin üzerinde çürük sakal-
laı bulunm uştur.
ÜÇ İL A V E , B İK D Ü Z E L T M E :
s anıış Doğru
F halenç, s. 61
Hailece (Khelletche), s. 58,
fagînûn, s. 99
60
fanca, s. 138
Hâmid b. el-Abbâs, s. 45
Fârâb, s. 131
Hammûya Kûsâ, s. 22
el-Fazl b. Mûsâ el-Nasrânî,
Hanbalığ, s. 80, 102, 123
s. 23, 24, 47
Harezm, Harezmliler, s. 20,
Firdevsî, s. 107
22, 23, 25, 26, 29, 32, 35,
Firebr, s, 22
49, 61, 96, 105, 112, 123,
Fredreiche Barbarossa, s. 126
131
G el-Hargâh, s. 83
Hârûn el-Reşîd, s. 24, 80, 114,
Galinos, s. 106, 107, 108
Gerdîzî, s. 83, 86, 87, 89, 99, 123
100 Hatây-nâne, s. 107
Gibert, s. 118 hayât el-henek otu, s. 85
Gitrîf b. Attâb, s. 24, 29 Hazar, Hazarlar, s. 19, 20,
el-ğitrîfiyye, s. 24 35, 39, 41, 46, 59, 63, 64,
Gmelin, s. 124, 132 76, 78, 80, 95, 102, 104,
Gok, s. 59 106, 111, 113, 116 - 123,
Goldesler, s. 137, 238, 142 131, 134...
(Goldlar) Hazar Hakanı, s. 20, 103
Göktürkler, s. 89, 117, 118, Hazârân, s. 102, 115, 120,
121, 122, 140 122
Griakov, s. 141 hazz, s. 79, 120
de Guignes, s. 116 Hel, s. 71
Guillen, s. 118 helîle ağacı, s. 90
Guiras, s. 127 Hemedan, s. 21
Guz, bk. Oğuz Heraklius, s. 122
Güğerginler, s. 100 Herodot, is. 113, 115, 124,
125, 126, 141
H
Herüller, s. 69
Hajerât, s. 105 Heskî, Heskelîler, s. 89, 100
Hâkân, s. 76, 77, 78, 79, 80, Hipokrat, s. 106, 107, 108
106, 120, 119, 121, 123 Hitaylar (Kitaylar), s. 91,
İNDEKS 149
^ ^ ^ * * * J * c *L ^ ^
c * ^ .Ç >
^ u J , J j .1
< L )U J ! d lL J1 >câÜ ^ L -L . ^ jL ^
a / i ü l j U U J l j o 0 j) lj j J . \ } i ) ^ l J İ j L ^
10 - r r H ,4)^ W İ il^ll! aJ j ^ ö V ^. ^ ^ «- ^
^ ^ 1v - c ^ ' o ^ j <ii)i> ^ jL l.
‘ <OuUl> tLjü)! jıl^iVl>j <4J1 j ;jj<.\ U jJ lj ,
J Ltt s-LLİ aJ I J^>d\ JU.U dj ........ ^
ö 5 U I :M (d > ^ :Y (c u -l : Y (b l^ 3 L j : Y (,
û l :Y J j i3 6 J IJ T (f ;M j j i-îıji-^ l U _ ; Y j \£~(e
<^L*1 £ * r 3, . j j , j
/—»■ -.M j j Y j I j f (h : Y j M (g
fU *l _^i :M (l * ‘ \JL' 1:1 û> - U : Y ^ o - c î ;M ( k *0 : Y (i
:M (nı
(1) Voir plim Inlıı (ıı. 97) mır lı* vıılrııı «İn oe ııinl «pil «'«ıppllıpiı* ımn
seulement ftux HIhvom priiproınonl «Ilı,. ıııııİm ^ plımlnıınt nıılrtnt |»mi|»|e« tin
mord et do I’ cnİ! de .l'ICımıiKi
(2) Sur len art,lcjen «nir> l'mıdııı y w onnmı ı.'ıt el len dlff^mıtoıı .Mııde»
postSrieures sur emile İtidalimi, vnlr llımlıelınnnn, I İM7, MıippL I 40flr
JII 1,207 ; Cf, autınİ lininin. dı..m l»n İninin, HHli ( III,ir»), »10 m«| 1( 1, II
«)9S<Ik>a Fadlân). L# letlo do Vânflıl «• U«»mv«' mnı»l «Iıııı» ffidppıl, Unum
normannicarum Jonit* trubU'l, İl» »7.
^ o i i ) J ljj, a O l f ;3 NJ ı ^ j i l + ~ J 6< j j
d ^ L f ^ p j ı
U6 H-<î)<d,<^jCdLRd,
O Ero nYTEUIECTBUH
ha BOAry
Ib n Fazlan Seyahatnâmesi’nin
Kuşça tercümesinin kapak sah ifesi.
— S O N —
'firen