You are on page 1of 4

Bize bir şey olmaz

Sokağa çıkma yasağının


hazırlıksız ilen
edilmesiyle iki aydır
alınan izolasyon
önlemleri iki saatte yara
almış ve çok kişiye virüs
bulaşmış olabilir. (Kolaj:
T24)
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Türkiye’de koronavirüs ölümlerinin
bini aştığını söylediği 10 Nisan akşamı, İçişleri Bakanı Süleyman
Soylu imzasıyla yayınlanan genelge ile 31 şehirde 11 ve 12 Nisan
günleri sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Neden yalnızca 11 ve 12 Nisan? Çünkü hafta sonuydu, meteoroloji
raporları yurt genelinde havayı güneşi gösteriyordu ve İçişleri, polis
ve jandarmanın ellerinde makbuzlarla ceza yazmasıyla ahaliyi evde
tutamayacağını anlamıştı. Çünkü daha 10 Nisan Cuma günü, özellikle
Türkiye’de hastalığın merkez üssü olan İstanbul’da biraz güneş açınca
ahalinin nasıl sokağa döküldüğü görülmüş, Cumhurbaşkanlığına rapor
edilmişti. Esenler gibi, Sultanbeyli gibi gelir ve eğitim düzeyi nispeten
düşük ilçelerden Kadıköy ve Şişli gibi daha yüksek gelir ve güya
eğitim seviyesine sahip ilçelere dek “Bize bir şey olmaz” diyen
İstanbullular sokaklardaydı. Bağdat Caddesi ve Nişantaşı’nda trafik
tıkanmıştı.

Cumhurbaşkanlığı ve hükümet çevrelerinde bir süredir sokağa çıkma


yasağı konusunda bir iç tartışma vardı. Sağlık Bakanlığı, Bilim Kurulu
başta olmak üzere tıp çevrelerinin sokağa çıkma yasağının
genişletilmesiyle sosyal izolasyonun artacağını ve yayılmanın
yavaşlayabileceğini savunuyorlardı. İçişleri ise işlerin tamamen
kontrolden çıkmaması amacıyla daha sıkı önlemler istiyordu. Örneğin
daha 10 Nisan sabah saatlerinde, hemen hemen bütün Ege sahilinde
ilçeler arası seyahat vali ve kaymakamlar tarafından yasaklanmıştı.
Neden aynıydı: hafta sonu korkusu, hafta sonunda altında araba olanın
sahillere, orman piknik alanlarına hücum edeceği endişesi. Hastalığın
önemi, ciddiyeti demek ki yeterince anlatılamamıştı ve idari yetkililer,
polis, jandarma bunu görebiliyordu.

Kimler karşıydı?
Oysa sistem içinde bir “Bir şey olmaz, yola devam” lobisi vardı. Tıpkı
İran’da, İtalya’da, İngiltere’de olduğu, ABD’de olmaya devam ettiği
gibi. Orada bu lobinin başını çeken İngiliz Başbakanı Boris
Johnson’un şimdi Covid-19 yüzünden canıyla boğuştuğu biliniyor.
Sokağa çıkma yasağının genişletilmesine karşı duranlar, bunu
özgürlüklere çok meraklı oldukları için yapmıyorlardı. Daha çok
inşaat ve ticaret, bir ölçüde de turizm lobisi karşıydı buna, bir günün
kârı kârdı. Bütün dünya hastalığa karşı önlemler alırken vatandaşı
mağdur olmasın diye doğrudan yardım yaparken, 18 Mart
toplantısında çalışanlarını rahatça işten çıkarabilmek için lobi
yapanlar, yardım yerine kredi, yani borçlandırma önerenler, düşük
konut kredisi ve -artık hiçbir önemi kalmayan- uçak bileti KDV’si için
bastıranlar bunlardı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 6 Nisan’da ulusa sesleneceği
duyurulunca, beklenti sokağa çıkma yasağının sadece 65 yaş üstü
değil, zorunlu işler dışında hepsini kapsayacağını açıklamıştı. Çünkü
Sağlık Bakanı 1 Nisan’da hastalığın merkez üssünün İstanbul
olduğunu açıklamıştı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem
İmamoğlu, adeta yalvarırcasına hiç değilse iki hafta sokağa çıkma
yasağı istiyordu. Erdoğan ise buna henüz ihtiyaç olmadığını
düşünüyordu. Yine de asıl taşıyıcı olan gençleri sokaktan çekmek için
20 yaş altını da kapsam içine aldı, şehirlerarası trafiği kısıtladı.

Kriz nasıl yönetilmez?


O günlerde, yönetimde etkili, isminin açıklanmasını istemeyen bir
kaynağımla bir telefon görüşmem oldu. Neden nüfusun geneline
yönelik bir kısıtlama olmadığını sorduğumda aldığım yanıta doğrusu
üzüldüm. Kaynağım “Ben 20 yaş altına da karşıyım, bunu söylüyorum
da” diyordu. 65 yaş üstü de iyi olmamıştı, “Millete güvenmek
lazımdı”. Kendisine de hatırlattım, sigara yasağını. “Millete güvenip”
yasa çıkarılmamış olsaydı, şimdi kapalı mekanlarda dumana
boğulmaya devam ediyor olacaktık diye. “Aynı şey değil” dedi, neden
aynı şey olmadığını izah etmeden.
Tabii bir de sokağa çıkma kısıtlamasını isteyen belediyeler CHP’liydi.
İmamoğlu ve Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın bağış
kampanyası başlatmasının ertesi gün Cumhurbaşkanı da başlatmış ve
belediyelerin kampanyasını yasaklatmıştı. Sokağa çıkma yasağı bir
nevi onların dediğini yapmak olacaktı.

İki aydır alınan önlemler, iki saatte…


Cumhurbaşkanı Erdoğan zaten alınması gereken önlemleri zamanında
ve gereğince almamakla eleştiriliyordu. Hem can kaybı açısından hem
ekonomi yönetimi bakımından eninde sonunda alacağı bu kararı
geciktirmenin ağır can ve ekonomik kayıplara yol açacağı defalarca
söylendi.
Sonunda acı gerçeği 10 Nisan akşamı kabullenmek zorunda kaldı
Erdoğan. Epey apar topar bir karar olduğu anlaşılıyor. Daha iki saat
önce gazeteciler Sağlık Bakanına sormuşlar, sokağa çıkma yasağının
genişletilmesine işaret edecek bir yanıt almamışlardı. Bakan,
gerektiğinde eczanelerden dağıtılacak ücretsiz maskelerle sokağa
çıkılmasını öğütlüyordu. İki saat sonra gelen kararın Bilim Kurulu
üyeleri bakımından da soğuk duş olduğu anlaşılıyor. Bu karara karşı
olduklarından, istemediklerinden değil. İki aydır insanlara
birbirlerinden en az bir-iki metre arayla durmaları gerektiğini
söylerken, televizyonlarda yağma filmlerini andıran görüntülerde
insanlar birbirinin üzerindeydi. Son iki aydır insanları birbirlerine
virüs bulaştırmamaları için alınan önlemler neredeydi, yüzbinlerce
insanın adeta birbirlerine virüs bulaştırmak için koşuşturduğunu
gösteren bu durum nerede?

Pazartesi ne olacak? Uzayacak mı?


Habertürk’ten Muharrem Sarıkaya, İçişleri Bakanına neden daha
önceden uyarıp önlem alınarak bu kararın açıklanmadığını sorunca
aldığı yanıt, öyle olsaydı halkın marketlere, fırınlara akın edeceği
olmuş. Peki, edilmedi mi? Deneyimli hukukçu Kezban Hatemi,
instagram hesabında kuruyemişçiden leblebi, fındık almak için
Nişantaşı’nda sokak -ve kalabalık- ortasında kavga edenlerin
görüntülerini yayınladı. Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ateş Kara,
Twitter hesabında, çaresizlik içinde 10 Nisan gecesi birbirinin üstünde
alışveriş yapanlardan kendilerini 14 gün karantinaya almalarını istedi.
Sizce -zorunluluktan, ne bileyim, parası, kredi kartı olmadığından on-
line alışveriş yapamayan, hafta sonu doğal gazsız kalmasın diye borç
para arayanları ve devletin kendilerini hazırlıksız yakalamalarından
dolayı o iki saatte çıkmaya mecbur kalanları tenzih ediyorum, onlar
alınmasın ama-güneş görünce kendini şuursuzca dışarı atan, iki
günlük sokağa çıkma yasağını duyunca kıtlık çıkmış, savaş çıkmış
gibi davrananlar, kendilerini 14 gün karantinaya filan alır mı zorlayıcı
önlem olmazsa?
Bakın lütfen. 10 Nisan gecesi olanlar yalnızca toplum olarak
hepimizin yüzümüze ayna tutmakla kalmadı. Aynı zamanda “Dünyada
en hazırlıklı bizdik” böbürlenmesinin de doğru olmadığını gösterdi.
Hazırlıklı olanlar vardı. Sağlık çalışanları hazırlıklı çıktı örneğin, artık
alkıştan çok fazlasını hak ediyorlar. Sağlık altyapısı da sağlam çıktı.
10 Nisan gecesi kriz yönetiminden sınıfta kalmasına karşın -ki kararın
sadece İçişlerine ait olup olmadığını henüz bilmiyoruz- İçişleri
teşkilatı nispeten hazırlıklı çıktı. Başkaca bir hazırlık başarısı varsa
söylesin bilenler.

Şimdi soru şu: Sokağa çıkma yasağı uzatılacak mı? Uzatılmazsa 13


Nisan Pazartesi günü bizi nasıl bir tablo bekliyor? Bunu görmek için
sanırım Pazar gecesine dek zamanımız olacak. Umarım virüsle
inatlaşmaya devam edilmez.

Ve bir devlet adamlığı örneği


Tabii ki Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’tan söz
ediyorum.
Sistemin dağınıklık içinde olduğu, herkesin bir bahane peşinde
koştuğu o panik saatlerinde dahi Yavaş, “Sizin için görevimizin
başındayız, merak etmeyin #BirlikteBaşaracağız” diye yatıştırıcı
mesajlar vermeye, umut vermeye devam etti.
Sanırım bütün bu kriz sürecini şimdiye dek en iyi yürüten siyasetçi o,
Sezar’ın hakkı Sezar’a.

https://yetkinreport.com/2020/04/11/sokaga-cikma-yasagi-krizin-
arka-plani/

You might also like