You are on page 1of 15

(iryodor Mihayloviç) Le»

oré De Balzac
ohn Steinbeck Willian
uis Aragon Pablo Nerudi
STi __ eviç Gogol Yaşar Kema
M azın/ Hi Aziz Nesin Halide Edi|
\dıva g Amadeus Mozart Ludvij
/an Bée Piyotr İlyiç Çaykovski Elvi:
Presley Ruhi Su Beatles Fatih Sultaı
Mehmet Kanuni Sulta Süleymar
STapolyon Bonapart Abraha incoin J.î
iCennedy Adolf Hitler-* M. Atatürl
ismet İnönü Adnan Mender üleymar
Demirel Turgut ÖSfl ~ Bülent Ecevi
Mohandas Karamçand Gandhi (Mahatma
/ladim ir İliç Ulyanov Lenin Mao Zedong
Winston Churchill Charles De Gaulle
Srnesto Che Guevera Mussolini Bénite
Melson Mandela Karl Maries Jean Pau
Sartre Mevtana Celaleddin Rumi Charlie
Chaplin Oscar Wiltje „ Akira Kurosavi
Drson W elle^ | Yılmaz GüneyFedericc
«U ini' \\^nct Van Qogh S;
3* 0 / isso tëon ard d
Michelangélc arroti Vincent Van G
orhan veli
KANIK
4
BİR GARİP İSTANBULLU

5
ŞAİRANELİĞE KARŞI BİR ŞAİR

8
YENİ VE DEĞİŞİK BİR ŞİİR

11
GARİP AKIMI

12
GENÇ ŞAİRDEN BEKLENEN

14
KİTAPLARI

15
BEN ORHAN VELİ

.Hürriyet] iz bırakanlar
Y a y ı n c ı : Hürri yet Gazet eci l i k ve Ma t b a a c ı l ı k A. Ş.
İ m t i y a z Hakkı Sahi bi : Mehmet Ali Yal ç ı ndağ
Y a yı n Y ö n e t m e n i : Hul usi Oran
S o ru m l u Yazı İşleri Mü dü rü : Haşan Kılıç
S a n a t Y ö n e t m e n i : Mus t af a Can
Genel K o o r d i n a s y o n : Pı nar Demi ral
B a s ım Ye ri : Boyut Ma t b a a c ı l ı k A. Ş. Tel: ( 0 2 1 2 ) 6 2 9 53 0 0 ( pbx)
H ü r r i y e t ile b ir l ikt e 4 0 0 . 0 0 0 TL
1940’lardaki yenilikçi “Garip” akı­
mının öncüsü olan Orhan Veli, es­
ki yapıyı temelinden değiştirmeyi
amaçlayan bir anlayışla yazdığı şi­
irleriyle sokaktaki adamın söyleyi­
şini şiir diline taşıdı. Yeni dünya­
lar, yeni insanlar, yeni söyleyişler

«Sı
sokarak şiirin sınırlarını genişletti.

BİR GARİ P İ S T A N B U L L U
Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin
en gözle görünür atılımmı gerçek­
leştiren bu özgün adam, hayatın
hep kıyısında yaşadı (Yoksa biz /
Biz bu dünyadan değil miydik). O,
dünyaya hayretle bakmaya, başını
alıp yollarda dolaşmaya, Galata
Köprüsü’nde balık tutanları sey­
retmeye, Rumelihisarı’nda oturup
kederlenmeye, basık meyhaneler­
de içmeye gelmişti. Bu dünya biraz
bohem, biraz entelektüel bir dün­
yaydı. 13 Nisan 1914’te İstanbul’da
\ Beykoz Yalıköy’de, annesinin aile-

<
« H ;
ı ♦
\ T a ijfc *■
c .■

sine ait bir konakta dünyaya geldi. başladı. Orhan Veli’nin bir kısmını
Babası Cumhurbaşkanlığı Bando Mehmet Ali Sel imzasıyla yayımla­
Heyeti şeflerinden Veli Kanık’tı. dığı bu ilk şiirleri Baudelaire, Rim­
Galatasaray Lisesi’nin ilk kısm ın­ baud, Verlaine gibi simgeci Fransız
da başladığı ilköğrenimini Anka­ şairlerinden ve aynı doğrultuda
ra’da tamamladı. Ankara Erkek Li- yazan Ahmet Hamdi Tanpmar, Ah­
sesi’nde okurken, daha sonra ken­ m et Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Ta-
disiyle birlikte Garip hareketini rancı gibi Türk şairlerinden etkiler
başlatacak olan Oktay Rifat ve Me­ taşır. Hece ölçüsüyle ve kafiyeli
lih Cevdet Anday’la tanıştı. İlk şiir­ olarak, duru birTürkçeyle yazılmış
lerini lisenin yayın organı Sesimiz bu şiirlerde Orhan Veli, ilk deney
dergisinde yayımladı. 1933’te İs­ evresini aşm ış “olgun” bir şair
tanbul’a gitti, İstanbul Üniversite­ kimliğiyle ortaya çıkar (Dili çözü­
si Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölü- lüyor gecelerin / Gölgeler kaçışıyor
m ü’ne kaydoldu. Üç yıl sonra öğ­ derine /Alıp sihrini bilmecelerin /
renimini yarıda bırakarak Anka­ Gün doğuyor şehrin üzerine).
ra’ya döndü, PTT Umum Müdürlü-
ğü’nde memur olarak çalışmaya ŞAİRANELlĞE KARŞI BİR ŞAİR
başladı. Onun dönüşü üç arkada­ Yirmili yaşlarının henüz başların­
şın şiire dönüşünü de birlikte ge­ da olan Orhan Veli, başka bir şiirin
tirdi. O sırada Ankara’da yayımlan­ peşindeydi. “Beylik kalıplar, beylik
m akta olan Varlık dergisinde oyunlar, beylik dünyalar içinde bu­
1936’nm son iki ayında üç arkada­ nalıp kalmış şiire yeni imkânlar”
şın şiirleri art arda yayımlanmaya aramak, “yeni dünyalar, yeni in-

5
sanlar sokarak, yeni söyleyişler mak! Orhan Veli’nin Garip’teki şi­
bularak şiirin sınırlarını genişlet­ irleri geleneksel şiirin tabularını
m ek” istiyordu. Varlık dergisinin yıkarken, aynı zamanda bu anlayı­
15 eylül 1937 tarihli 101. sayısında, şı en uç noktalara vardırıyordu
şair Melih Cevdet Anday’a ithaf (Hiçbir şeyden çekmedi dünyada /
edilmiş bir sayfada Oktay Rifat ile Nasırdan çektiği kadar). Vezin, ka­
birlikte yayımladığı şiirler bu yeni fiye gibi kısıtlayıcı bağlar, teşbih,
anlayışın ürünleriydi: (Ben deniz istiare gibi söz sanatları şiirden
kenarındaki odamda / Pencereye kovulmuştu. Şiir doğal anlatıma,
hiç bakmadan / Dışardan geçen konuşma diline, günlük yaşama,
kayıkların / Karpuz yüklü olduğu­ “Yaşamak hakkını mütemadi bir
nu bilirim). Üç arkada­
şın Varlık’ta bu yeni an­
layışı sürdüren şiirleri
genellikle yadırgandı.
Orhan Veli’nin Varlık’ta-
ki bu ilk şiirlerinin ar­
dından ekim 1938’de İn­
san dergisinde yayımla­
dığı şiirleri, özellikle
“Kitabe-i Seng-i Mezar”
geniş yankı uyandırdı.
Üç arkadaşın mayıs
1941’de yayımladıkları
ortak kitapları Garip’te
Melih Cevdet Anday’m on altı, Ok­ didişmenin sonunda” elde eden
tay Rifat’ın yirmi bir, Orhan Ve­ sıradan insana, sokağa yöneliyor­
li’nin yirmi dört şiiri yer alıyordu. du. Şiire yeni kelimeler (nasır, sa­
Daha sonra bu şiir akımına adını lata), yeni insanlar (Süleyman
veren Garip, Orhan Veli’nin düzen­ Efendi, Montör Sabri) girerken, ço­
lediği bir seçki biçiminde ve onun cuksu söyleyişlerle, bilinçaltmdan
imzasıyla yayımlanmıştı. Kitabın yansımalarla beslenen bir yaşama
Orhan Veli tarafından kaleme alı­ sevinci hissediliyordu.
nan önsözü hareketin bildirgesi Orhan Veli 1941’de, İkinci Dünya
niteliğindeydi: “Eskiye ait olan her Savaşı bütün şiddetiyle devam
şeye” karşı çıkmak ve “her şeyden ederken askere alındı; 1944 sonla­
önce şahanenin” aleyhinde bulun­ rına kadar yedek subay olarak Ge­

6
.Hürriyeti iz bırakanlar

libolu’da görev yaptı. Askerlik dö­ şı müdafaa etmek isteyişim, onda-


nüşü Milli Eğitim Bakanlığı Tercü­ ki kusurları başkalarından çok
me Bürosu’nda çalışmaya başladı. kendim bildiğim içindir.” 1956’da
1945 şubatında, içinde beşi daha yayımladığı Destan Gibi’de 174 di-
önce yayımlanmış on bir şiirinin zelik bir uzun şiir denemesine gi­
yer aldığı Vazgeçemediğim’i ya­ rişti. Halk şiirinden geniş ölçüde
yımladı. Bu kitabında Garip çizgi­ yararlandığı bu eseri Yenisi (1947)
sini terk etmemekle birlikte liriz­ ve Karşı (1949) adlı kitapları izledi.
me karşı bir kayış göstermesi, eski İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki
kuşak tarafından övülürken yeni politik gelişm eler ve çok partili
şiir taraftarlarının eleştirilerine hayata geçiş diğer birçok aydın
ve sanatçı gibi Orhan Veli’yi de il­
gilendiriyordu. 1946 seçim lerin­
den sonra Haşan Ali Y ücel’in Mil­
li Eğitim Bakanlığından ayrılm a­
sıyla işlevini kaybeden Tercüme
Bürosu’ndaki görevinden istifa
etti. 1947’de M ehmet Ali Aybar’ın
çıkardığı Hür, Zincirli Hürriyet
gazetelerinde eleştiriler yazıyor­
du. Ocak 1949’da Mahmut Diker-
dem ’in maddi desteğiyle çıkar­
maya başladığı Yaprak dergisinin
yayımını haziran 1950’ye kadar
sürdürdü. Yaprak, aralarında Ga­
yol açtı. Nisan 1945’te Garip’in rip üçlüsünün de bulunduğu bir
ikinci baskısını yayımladı. Bu ikin­ grup aydın ve sanatçının düşün­
ci baskıda yalnız Orhan Veli’nin şi­ celerini yansıtacak bir fikir-sanat
irleri vardı. Eski şiirlerine on bir gazetesi olarak tasarlan m ıştı.
yeni şiir daha eklemişti. İlk baskı­ Ancak bir süre sonra Garip üçlü­
daki önsözün önüne koyduğu “Ga­ sü çeşitli türlerde telif ve çeviri
rip İçin” başlıklı yazı az çok bir ürünlerinin niceliği ile dergide
küskünlüğü, bir hayal kırıklığını belirleyici konuma geldi. Öyle ki
yansıtıyordu: “Yazdıkça fark edi­ dergi bir süre sonra Garip hareke­
yorum: Garip’in müdafaasına kal­ tinin gecikmiş bir yayın organı
kışmış gibi bir halim var. Garip’i kim liğine büründü. Orhan Veli
başkalarından evvel kendime kar­ yazı ve şiirlerinin yanı sıra, yazı
seçim inden sayfa düzenine, dü­ yanı sıra Ercüment Behzat Lav ve
zelti işlerin d en p aketlem e ve Mümtaz Zeki Taşkın gibi şairler
postalam aya kadar her aşam ada­ fütürizm , dadaizm gibi Batılı
ki katkılarıyla Yaprak’la adeta öz­ akımların etkisiyle serbest bir şiir
deşleşm işti. Derginin 28. sayıdan kurmaya çalışıyorlardı. Orhan Ve­
sonra yayınma son verm ek zo­ li ve arkadaşlarının şiiri bir bakı­
runda kalm ası onu derinden e t­ ma 1920’lerin sonlarında Nâzım
kiledi. Uzun yıllarını geçirdiği Hikmet ve Ercüment Behzat tara­
Ankara’yı terk ederek İstanbul’a fından başlatılan yenileşm e çaba­
ailesinin yanm a döndü. Aynı yı­ larının bir uzantısı niteliğindedir.
lın kasım ayında bir haftalığına Hece ölçüsüyle yazdığı ilk şiirleri­
gittiği Ankara’da, karanlık bir so­ nin ardından Orhan Veli “eskiye
kakta yürürken belediyenin açtı­
ğı bir çukura düştü. Bu kazadan
kaynaklanan bir beyin kanam ası
sonucu 14 kasım 1950’de İstan­
bul’da öldü.

YENİ VE DEĞİ Şİ K BİR ŞİİR


Orhan Veli ilk şiirlerini yayım la­
maya başladığı sıralarda Türk şi­
irinde birbiriyle çekişen başlıca
üç eğilim ayırt ediliyordu. Yahya
Kemal ve Ahmed Haşim’e bağla­
nan Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet
Hamdi Tanpmar, Ahmet Muhip
Dıranas gibi saf şiirciler estetik ait olan her şeye” karşı yeni bir şi­
açıdan simgeci ve biçim ci bir şi­ ire yöneldi. Bu anlayışla yazdığı
irin peşindeydiler. Kemalist ulus­ “Kitabe-i Seng-i Mezar” (Hiçbir
çuluk anlayışına bağlanan ve şeyden çekmedi dünyada / Nasır­
folklorik malzemeye öncelik ve­ dan çektiği kadar) gibi aykırı ör­
ren Ahmet Kutsi Tecer, Ömer Bed­ nekler tepkiyle karşılandı ve
rettin Uşaklı, Orhan Şaik Gökyay uzun süre tartışıldı. Orhan Veli
gibi şairler ikinci bir eğilimi tem ­ zevksizliği yaygınlaştırmakla, şi­
sil etmekteydi. Üçüncü eğilim Nâ­ iri bir espri düzeyine indirgemek­
zım Hikmet’in başını çektiği siya- le suçlanıyordu. Ama etkisi şaşır­
sal-toplum sal öğeyi öne çıkaran tıcıydı. Çünkü şiir hiçbir dönem ­
serbest nazımcı şiirdi. Bunların de yaşanan hayatla bu derece iç

8
iz bırakanlar

içe girmemişti. Söz varlığı halkın eda yakalamasıdır. Halktan kişi­


konuştuğu gündelik dilin öğele­ ler (Montör Sabri, Süleyman Efen­
rinden oluşuyordu. Bu şiirlere di, sucu, lağımcı) eskiden olm adı­
1940’larm Türkiye’sinde yaşanan ğı biçimde bir yalınlık ve inandırı­
hayatın acısı, hüznü sinm işti. cılıkla şiire girer (Tüfeğini depoya
Ama insanlara bu acılara karşı koydular / Esvabını başkasına
koymalarını sağlayan, bu acılara verdiler, / Artık ne torbasında ek­
rağmen varolmayı sürdüren yaşa­ mek kırıntıları, / Ne m atarasında
ma sevincini de içeriyordu. dudaklarının izi). Bu şiirde aşk b i­
Orhan Veli’nin şiirinde toplumsal, le değişik bir edayla ifade edilir
hatta sınıfsal bir yönelim her za­ (Sessiz sedasız mı olacaktım böy­
man var olmuştur: şiir “müreffeh le?/ Çok sevdiğim salatayı bile /
Aramaz mı o lacak­
tım ?/ Ben böyle mi
olacaktım ?). Daha
sonra “Şoförün Karı­
sı”, “Söz”, “Eski Ka­
rım ”, “Dedikodu” gibi
şiirlerde aşk, toplum ­
sal hayat içinde ero­
tik boyutu vurgula­
narak bir gönül ilişki­
si biçiminde sunulur
(Kim görm üş, ama
kim / Eleni’yi öptüğü­
mü, / Yüksekkaldı-
sın ıfların ” tem silcisi olam az. rım ’da güpegündüz). Çocuksu bir
Onun ilgisi alt ve orta tabakalar­ şaşkınlık ve hayranlıkla birleşen
dan şehirli insanlara yönelmiştir. yaşama sevinci, daha çok anlık
Ama bu ilgi onların politik olarak bir duygu olarak belirir (Deli eder
savunuculuğunu yapmak anlam ı­ insanı bu dünya, / Bu gece, bu yıl­
na gelmez: “Mesele bir sınıfın ih ­ dızlar, bu koku, / Bu tepeden tır­
tiyaçlarının müdafaasını yapmak nağa çiçek açmış ağaç). Yaşama
olmayıp sadece zevkini aramak, sevinci bazen bir bardak çayır
bulmak ve sanata hâkim kılm ak­ renginde, bazen denizden esen
tır.” Onda asıl yeni olan halkın rüzgârın, yosunların kokusunda-
zevkini bir ortalam a kabul ede­ dır. Yalnızlık, hüzün, iç sıkıntısı
rek, yeni bir duyarlılık, yeni bir ironiyle, abartıyla yabancılaştırıl-

9
maya, dışsallaştırılm aya çalışılır. (1947) yer alan “İçinde” adlı şiir
“İstanbul’da Boğaziçi’nde / Bir fa­ çarpıcı “yokluk içinde” dizesiyle
kir Orhan Veli’y im ,/V eli’nin oğlu­ sona erer. “Cımbızlı Şiir”de ise
yum / Tarifsiz kederler içinde” gi­ toplumsal yapının çarpıklığını do­
bi kendini açıkça ortaya koyduğu laylı olarak eleştirir (Bir elinde
durumlarda bile kişisel bir ağrı­ cımbız, / Bir elinde ayna, / Umu­
nın söz konusu olup olmadığı b e­ runda mı dünya). İstanbul’u top­
lirsiz kalır. Sonsuzluk duygusu ve lumsal hayatıyla yansıttığı “Gala­
özgürlük düşüncesini işlediği ta Köprüsü” (Ama hepiniz, hepi­
“Gün Olur”, “Hürriyete Doğru” gi­ niz... / Hepiniz geçim derdinde),
bi şiirleri Garip çizgisinden en çok “İstan bu l’u Dinliyorum ” (Çekiç
uzaklaştığı şiir­
lerdir (Gün olur,
başım a kadar
mavi / Gün
olur, başım a
kadar güneş; /
Gün olur, deli
gibi...).
Orhan Veli’nin
şiirinde ilk dö­
nemlerden beri
var olan top­
lumsal içeriğin,
giderek top­
lumsal eleştiri­
ye evrildiği gözlenir. Bu eğilim sesleri geliyor doklardan, / Güze­
özellikle İkinci Dünya Savaşı son­ lim bahar rüzgârında ter kokuları)
rasında çok partili hayata geçil­ gibi şiirlerinde de aynı toplumsal
dikten sonra belirginleşir. İkinci içeriğe rastlanır. 1 ocak 1949’da
Dünya Savaşı’nın sıkıntılarını dile yayımlamaya başladığı Yaprak’la
getiren “Festival” adlı şiirden son­ birlikte Orhan Veli’nin şiirindeki
ra 1946’da yayımlanan Destan Gi­ toplumsal eleştiri dozu artar (Kel­
bi adlı kitabında yoğun bir top­ le fiyatına hürriyet, / Esirlik beda­
lumsal içerik göze çarpar (İnsan­ va; / Bedava yaşıyoruz bedava.),
lar hayat mücadelesinde / Adam­ “Kuyruklu Şiir”, “Sizin İçin” gibi şi­
lar kadınlar, çocuklar). Yenisi’nde irlerde de bu durum belirgindir.

10
iz bırakanlar

G A R İ P A K I M I basit, yalındır; günlük, alelade ko­


Garip Akımı, şiirde “eskiye ait olan nuşmadan da farklı yanları vardır.
her şeyin, her şeyden önce de şa- Hece olsun, aruz olsun her iki ölçü
iraneliğin karşısında” oldu. Orhan de gereksizdir. Bu şiirler hiçbir öl­
Veli Kanık, Oktay Rıfat, Melih Cev­ çüye ve hiçbir ekole bağlı değildir.
det Anday, ölçüsüz, kafiyesiz, şa- “Hudutları” yoktur. Duygudan çok
iranelikten uzak şiirlerini Garip’te akla dayandığından, “Eskiye ait
bir araya getirdiler. “Şiirin demok­ olan her şeyin, her şeyden evvel
ratikleşm esi” hareketi olarak da de şairaneliğin aleyhinde bulun­
görülen bu anlayış kısa zamanda mak lazımdır” derler. Geleneksel
yaygınlaştı. Günlük konuşma dili­ şiiri, yani nazım çerçevesinde ka­
lan şiiri tem elin­
den değiştirmek
gerektiğini savu­
nurlar. Yeni bir
zevk yaratılmalı­
dır. Bunu ancak
yeni bir yolla, ye­
ni vasıtalarla ya­
ratm ak m üm ­
kündür. Bu yeni
şiir, müzikten, re­
simden ve öteki
sanatlardan ya-
rarlanm am alıdır.
Bütün bu ve ben­
nin yalınlığıyla günlük sorunları zeri görüşler, Garip’in çoğunlukla
şakacı bir üslupla ele alan bu şiir “yıkıcı” bir şiir akımı olduğunu
anlayışı dönemin ünlü şairlerini gösterir. Bu niteliğiyle bir noktada
etkileyecektir. Nâzım Hikmet şiiriyle birleştiği
Garip şiiri kafiyesizdir. Garipçilere söylenebilir. Garip şiiri işlevini “yı­
göre kafiye, ilk insanın ikinci satı­ kıcı”, ve “yapıcı” olmak üzere iki
rı akılda tutmak için başvurduğu noktada gerçekleştirir. Başlangıçta
ilkel bir yoldur. Teşbih, istiare, birinci işlevini yerine getirir; hep
mecaz ve mübalağa gibi sanatlar yıkıcı olur. Şiirden söz sanatlarını,
gereksizdir. Şiir söz söyleme sana­ imgeyi, şairaneliği, eski kelimeleri,
tıdır; çeşitli evrelerden geçmiştir; heceyi, aruzu atar. Eluard’ın tanı-
mma uyan “kafa ile okunmak...” lıplar, beylik oyunlar, beylik dün­
üzere yazılan şiirden yana olur. yalar içinde bunalmış kalmış olan
Bunları azınlık değil, büyük ço­ şiire yeni imkânlar arayalım de­
ğunluk olan halk okumalı, şiirler dik. Şiire yeni dünyalar, yeni in­
onların zevkine seslenm elidir, sanlar sokarak, yeni söyleyişler
derler. Tepkiyle, dahası alayla kar­ bularak şiirin sınırlarını biraz da­
şılandıklarında Orhan Veli şöyle ha genişletmek istedik. İlk işimiz,
karşılık verir: “ ...biz, gerçek şiirin bilinen sanatları bir tarafa bırakıp,
ölçüsünü arıyoruz. Vezin yok, kafi­ şiiri bu sanatlar dışında şiir yapan
ye yok, teşbih yok, istiare yok, de­ özellikleri aramak oldu. Böylelikle
mek ki şiir yok diyenin değil; vezin onu bir reçete, bir tarife matahı ol­
var, kafiye var, mecaz var, m übala­
ğa var, teşbih var, hepsi var, hepsi
var, fakat şiir nerede, diyecek ola­
nın ölçüsünü. Sonra da şunu ekler:
“Vezinsiz şiir olamayacağını iddia
eden münevverlerimizin çoğu ve­
zinden anlamadıkları için bu tec­
rübeyi kolayca yapabilirler.” Ga-
rip’in çıkışıyla bu tepkiler çoğalır­
ken, bir yandan da yeni destekler
kazanılır. Özellikle Nurullah Ataç,
bu akımı yaygınlaştıran ve benim-
setenlerin başında gelir.
Garip akımının şairleri etkilemesi
İkinci Yeni’ye kadar sürer. Bu süre maktan kurtaracaktık. Bu işi başa­
içinde (1940-1955) “yalınlık”, “sıra­ rabilmek için de şiir tarifelerinin
danlık” şiirin ölçüsü haline gelir. verdiği tertiplere karşı gelmek ge­
“Fıkra-şiir” 1er, her yeri doldurur. rekiyordu. O tertipleri bulmuş olan
Bu durum, Garip şiirinin sonunu şiirle o şiire sıkıca bağlı kimselerin
hazırlar. Her sonun yeni bir baş­ bu dikine giden hareketten m em ­
langıcı olduğu gibi, Garip’in sonu nun olmayacakları besbelli idi. Üs­
da İkinci Yeni’yi ortaya çıkarır. telik biz de görmek istediğimiz
işin ne olduğunu belirtmek için,
GENÇ ŞAİ RDEN BEKLENEN birtakım softaların damarına bas­
Yirmi yaşımızı dolduralı bir iki se­ maktan hoşlanıyorduk. Şiirlerimi­
neden fazla olmamıştı; beylik ka­ zin yadırganışı sadece alışılmış

12
iz bırakanlar

kalıplar dışına çıkışından değil, gelir. Böyle böyle bu basitlik, bu


çıkmak isteyişinden, bunda ayrı aleladelik şiirin bir tarifi, bir şartı
bir keyif buluşundandı. Gayretimi­ oldu. Basitlik, aleladelik derken
zin nasıl bir sebebe dayandığı an­ belki de biraz insaflı davranıyo­
laşılınca biz de biraz yumuşar gibi rum. Basitlik, aleladelik diyeceği­
olduk. Gel gelelim, bu arada şiire me boşluk, hiçlik desem daha doğ­
girmiş olan bazı şeyler, şiirin öz ru olur. Şairin, mısraları içinde,
malı imiş gibi, yerleşti kaldı. Bun­ okuyucuya hiçbir şey söylem em e­
lardan biri eski şiirin yüksekten si bir yana, söyleyişteki basitliğin
konuşmasına karşılık olarak şiire de gerektiği gibi anlaşıldığını san­
sokulan alelade konuşma; biri de mıyorum, kolay okunan mısranm
kolay yazılır bir şey olmadığı pek
bilinmiyor. Bunu anladığımız an
şiirin güçlüklerini görecek, emeğe
saygi gösterm esini öğreneceğiz.
Yalnız şairin emeğine değil; bütün
insanların emeğine. Ondan sonra
da kolay kolay boş lakırdı edem e­
yeceğiz. Genç şairlerimizin çoğun­
da, ne yazık ki, böyle bir boş lakır­
dı ile yetinme hali görüyoruz. Ya­
zımın baş tarafındaki sözlerden de
anlaşılacağı gibi, şiirimizin bu h a­
le gelmesinde de galiba bizim n es­
lin büyük payı var. Ama, şair ola­
eski şiirin büyük konularının, bü­ cak kimsenin biraz düşünmesi, ni­
yük heyecanlarının yanı başında yetle görünüşü birbirinden ayıra­
yer alan küçük, alelade olaylar, kü­ bilmesi gerekir. Zaman zaman ale­
çük, alelade insanlardı. İlk niyet lade şeylere de dokunabilmek baş­
hiçbir şeyin şiir dışı kalmamasını ka, durmamacasına alelade olmak
sağlamaktı. Ama, bu yeni şiir ya­ başka. Ayrıca, türlü işlerde çalışan
vaş yavaş yayılıp birçok kimse ta­ milyonlarca insanın, iş görmüş
rafından da tutulunca iş değişti. adam olmanın hakkını kazanabil­
Genç okur yazarlar, hatta bu işle mek için, göbeği çatlarken iki la­
uğraşanlar, sandılar ki şiir yalnız kırdı çırpıştırıp bir iş yaptım san­
küçük olayların, yalnız alelade bir manın kolay kolay hoş görüleme­
dille anlatılm asından meydana yeceğini bilmek lazım.

13
K İ T A P L A R I
Şiir:
Garip
(O. Rıfat, M. C. Anday ile, 1941)
Garip (geliştirilmiş 2. basım, kendi
şiirleri, 1945)
Vazgeçemediğim (1945)
Destan Gibi (1946)
Yenisi (1947)
Karşı (1949)

Bütün Şiirleri

Bu küçük yazıyı yazmaktan m ak­


sadım, genç şairlerimize sataşmak
değil. Onların en kötüsünün bile,
Bir sarışın yaramaz
Aldattı beni bu yaz;
Sevdada karar olmaz;
İşte kumralı geldi,
deyip şairler arasına katılıveren-
lerden kat kat üstün olduklarını Nasrettin Hoca Hikayeleri (1949)
biliyorum. Genç şairlerden bekle­ Bütün Şiirleri
nen, sadece, elbirliğiyle yıktıkları o (ölümünden sonra, 1951)
eski, o sahte, o yaldızdan ibaret şi­
ire karşılık özlü, beşeri bir şiir, bir Düz Yazı:
gerçek şiir yaratmalarıdır. Bunu Nesir Yazıları (ö.s. 1953; Deniz
bugüne kadar biz de gerektiği gibi Doğru adıyla 1969)
yapam am ışsak çalışalım . Tek, Edebiyat Dünyamız (ö.s. 1975)
Türk dili de, Türk şiiri de insan içi­ Sanat ve Edebiyat Dünyamız
ne çıkabilecek, bizi Türk oluşu­ (ö.s. 1982)
muzla övündürebilecek bir hale Bindiğimiz Dal (ö.s. 1982)
gelsin. (Yaprak, 1. 3. 1949)

14
iz bırakanlar
BEN ORHAN VELİ *
Ben Orhan Veli,
“Yazık Oldu Süleyman Efendiye”
Mısra-ı meşhurunun mübdii..
Duydum ki merak ediyormuşsunuz
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela adamım, yani
Sirk hayvanı falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.

Evde otururum,
Masa başında çalışırım.
Bir anne ile bir babadan dünyaya geldim.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kıralı kadar
Mütevazıyım,
Ne de Celal Bayar’m
Ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim.
Puf böreğine hele
Bayılırım.
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.

Yayan dolaşırım,
Mütenekkiren seyahat ederim.
Oktay Rıfat’la Melih Cevdet’tir
En yakın arkadaşlarım.
Bir de sevgilim vardır, pek muteber;
İsmini söyleyemem,
Edebiyat tarihçisi bulsun.

Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,


Meşgul olmadığım “ehemmiyetsiz”
Sadece Üdeba arasındadır. Nisan 1940
* Bu şiiri
Ne bileyim, sağlığında yayınlanmamıştır
Belki daha bin bir huyum vardır... ve ölümünden sonra
Amma ne lüzüm var defterinde başlıksız
Hepsini sıralamaya? olarak bulunmuştur.
Onlar da bunlara benzer.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği


Taha Toros Arşivi

* 0 0 1 6 0 5 0 7 9 0 1 5 *

You might also like