You are on page 1of 448

(Sanskrit dilinden bir sözcük...

Gerçek özümüzü belirleyen şeyler;


Doğruluk;
İnsanlığın manevi niteliklerinin temeli;
Evrensel düzeni oluşturan yasalar;
Tüm öğretilerin temeli. ..
Astroloji

Dünya Astrolojisi I Peter Marshall


(World Astrology, 2004)

1. Basım: Ağustos 2005, Dharma Yayınları

Yayıncı: Namık Kemal Atalay


Çeviri: Sezer Soner
Kapak tasarımı: Bekir Akgün
Sayfa düzeni: Çiğdem Dilbaz

Şefik Matbaası'nda basılmıştır.

Türkçe yayın hakları Akcalı Ajans aracılığıyla


Dharma Yayınları'na aittir.
Yayıncının yazılı izni olmaksızın çoğaltılamaz.
Kaynak gösterilmek koşuluyla alıntı yapılabilir.

Dharma Yayınları:
Molla Fenari Sokak, 17/2, Cağaloğlu 3441 O, İstanbul
Tel: (212) 512 81 21 •Faks: (212) 512 50 21
dharma@dharma.com.tr
www.dharma.com. tr
internet satış adresi: www.dharma.com.tr/dukkan

Kütüphane Bilgi Kartı (CiP):

1 . Astroloji
İstanbul, Dharma Yayınları, 2005, 448 sayfa
ISBN: 975-8729-84-5
Dünya Astrolojisi
Astroloğun insan karakterini
anlama arayışı

Peter Marshall

Çeviri: Sezer Soner


Skipper Atman' a
JOHN MILTON, il Penseroso (y. 1631)
(uyak düzeni: a/a; b/b; c/c; d/d; e/e; f/f)

... Ya da fark edilsin yalnız kandilim


gece yansında yanarken yüce bir kulede
oradan gözlediğim Büyük Ayı,
üç kere kutlu Hermes,
ya da
Plato'nun ruhu çıksın yerinden göstermek için
hangi dünyaların ya da hangi enginlerin
beden denen bu kuytu yerdeki konağını
terk etmiş olan ölümsüz zihni içine aldığını;
ve ateşte, havada, suda ya da toprağın
altında bulunan o iblislerinki,
güçleri sahip olmuş gerçek bir birliğe
gezegenle veya cevherle.
İ Çİ N D EKİL ER

Resim Listesi

Teşekkür
Sözlükçe
Giriş

Bölüm 1 Kader Sütunları


Resim Listesi
Teşekkür
Sözlükçe
Giriş

Birinci Kısım Kader Sütunları: Çin


1 Ejderhanın Ağzına Doğru
2 Köpek ve Kaplan
3 Yol ve Erdemi
4 Sonsuzu İncelemek
5 Yukarı Nasılsa Aşağıda da Öyle
6 Gök Tap ı nağı
7 Kaderin Dört Sütunu
8 Her Şeyi Bil
9 Rüzgar ve Su
JO Y ıld ız Evi
İkinci Kısım Işığın Efendisi: Hindistan

11 Göklerin Hikmeti
12 Uzağı Gören Gözler
13 Hayat Çarkı
14 Gezegenler Ailesi
15 Lunar Evler
16 Yogastroloji
17 Kriz ve Kurtuluş

Üçüncü Kısım Çölün Gizemleri: Mezopotamya ve Mısır

18 Babil' in Sularının Yanında


19 Işık Gelsin
20 Göğün Görüntüsü
21 Zümrüdüanka' nın Dönüşü
22 Ebediyet Horoskopu
25 Helenistik Dünya
26 Yıldızların Şiiri
27 Kuşatan
28 Myriogenesis
29 Orta Doğu' nun Yıldızlara Bakanları
30 Işığın Başlangıcında
31 Yeniden Doğma
32 Yeni Astronomi
33 Yeni Astroloji
34 Antikite Psikolojis
i
35 Bilim mi, B oş İn
anç mı?

B
36 Çözümlenmemiş Sorunlar
37 Hepsini Bir Araya Getirirken
38 Kova Burcu Çağı

1
Resim Listesi

1 Ha/kasa/ küre, Kuo Shou-Ching (İS 1276) tarafından yapılmış ve


Huangfu Chung-Ho (1437) tarafından kopya edilmiştir. Beijing Ancient
Observatory. (Peter Marshall)

2 Bir güneş tutulması yontması, Han hanedanlığı (İÖ 206-İS 220),


Beijing Ancient Observatory. (Elizabeth Ashton Hill)

3 İS 1193 tarihli bir Suchow düzlemküresi. Alındığı eser: Joseph


Needham, Selence and Civilisation in China (Cambridge: Cambridge
University Press, 1959), cilt 3, şekil 106. (Cambridge, Needham Research
Jnstitute izniyle.)

4 Tutankhamen' in ikinci altın tapınağından ayrıntı. Alındığı eser: John


Anthony West, Serpent in the Sky: The High Wisdom of Ancient Egypt
(Wheaton, iL.: Quest Books, 1993.)

5 Feng shui uygulamacıları, y. dördüncü yüzyıl. Alındığı eser: Joseph


Needham, Science and Civilisation in China (Cambridge: Cambridge
University Press, 1956), cilt 2, şekil 42. (Cambridge, Needham Research
Jnstitute izniyle.)

6 Kıvrılmış yılan, on yedinci yüzyıl, Gujurat. Alındığı eser: Nik Douglas,


Tantra Yoga. (New Delhi: Munshiram Manoharlal, 1971.)

7 Astrolojik İnsan, on sekizinci yüzyıl, Rajastan. Alındığı eser: Ajit


Mookerjee ve Madhu Khanna, The Tantric Way. (Landon: Thames &
Hudson, 1977.)

9
8 Babil ve Mısır' dan zodyak burçları. Alındığı eser: Rupert Gleadow,
The Origin of the Zodiac, şekil 10. (London: Jonathan Cape, 1968.)

9 Mısır gök tanrıçası Nut. Alındığı eser: E. A. Wallis Budge, The Gods of
the Egyptians. (London: Methuen, 1904).

10 Kuzey Kutup takımyıldızları, on dokuzuncu hanedan/. Seti' nin (İÖ


1306-1290) lahit tavanı, Krallar Vadisi, Luxor. Alındığı eser: W m. R. Fix,
Star Maps. (London: Octopus Books, 1979.)

11 Güney Uzun Ömürlülük Kutup Yıldızı. Alındığı eser: Album for Taosit
Deities and Divine Immortals. (Beijing: Hua Xia, 1995.)

12 Temple of Heaven (Gök Tapınağı), Tiantan Park, Pekin. (Peter


Marshall)

13 Temple of Heaven' daki ejderha ayrıntısı. (Peter Marshall)

14 Hindu astroloji tanrısı, Ganesh yontması, onuncu yüzyıl, Lakshman


Tapınağı, Khajuraho, Hindistan. (Elizabeth Ashton Hill)

15 Hindu güneş tanrısı Surya. Hint minyatürü, y. on yedinci yüzyıl.


Alındığı eser: Geoffrey Cornelius ve Paul Devereux, The Secret
Language of the Stars and Planets. (London: Pavilion, 1996.)

16 Nut, Mısır gökler tanrıçası, yirminci hanedan VI. Ramesses'in (İÖ


1151-1143) lahit tavanı, Krallar Vadisi, Luxor, Mısır. (Elizabeth Ashton
Hill)

17 Mısır kraliçesi Nefertiti, kireçtaşı tablet, on sekizinci hanedan (İÖ


1353-1335), Mısır Müzesi, Kahire. (Elizabeth Ashton Hill)

18 Mithra astroloji kültünün aslan başlı tanrısı, y. İS 190, Biblioteca


Vaticana, Roma. (Peter Marshall)

1 o
19 Ptolemy (Batlamyus) temelli ortaçağ dünya görüşü. Alındığı eser:
Andreas Cellarius, Harmonia Macrocosmica. (Amsterdam, 1660.)

20 Ortaçağ horoskopları. Alındığı eser: "Heidelberg Book of Fate",


Abanolu Pertus' un on üçüncü yüzyıldan Astrolabium Planum adlı
eserinin on beşinci yüzyılda yapılmış bir Almanca çevirisi. Yeniden
basıldığı eser: Alexander Roob, The Hermetic Museum: Alchemy and
Mysticism. (Köln: Taschen, 1997.)

21 Ortaçağdan kalma bir saat, 1410 yılında yapılmış, Old Town Hali,
Prague. (Elizabeth Ashton Hill)

22 Mısır yıldız haritası (y. İÖ 1473). Senmut' un lahit tavanı, Dar el­
Bahari, West Bank, Luxor. Alındığı eser: Fix, Star Maps. (Toronto:
Jonathan-James, 1979.)

23 Dendra Tapınağının tavanındaki zodyak, Mısır, İÖ birinci yüzyıl.


Alındığı eser: John Anthony West, Serpent in the Sky. (W heaton, il: Quest
Books, 1993.)
..
ncı· yu /. A. lındığı eser·
; i;:�
beş
·

am p, on
s MacNeice :
ba sılmış est �
24 Tahta kalıpla
es Lichte nb erger, yen iden basıldıgı e erj�
Johann
us Boo s, 9 .
Astrology. (London: Ald

. Alındığı eser: William


.. nın astrol o1ı"k h'ıyeroglıifıi
25 Buyu"k Londra Yangını .EAstrology
mar OJ
ly, /n tro du cti on to As trol o�y, Zadkiel' in A Gram .
Lil Beli & Sons,
eseriy le birlikte yen ıde n basılmıştır. (Landon . G
(1852) adlı
1938.)

r, Mundus
ığı eser: Athanasius Kiche
26 Astrolojik İnsan. Alınd
sterdam, 1678.)
Subterraneus, cilt 2. (Am
.
rt Kader Sütunu uzm anı Choi Park-lai ile.
27 Yazar fieng shuı ve Dö .
(Elizabeth Ashton Hıll)

1 1
28 "Yogastrolog" Swami Yogi Prakash. (Elizabeth Ashton Hill)

29 Komilla Sutton, British Association for Vedic Astrology eş kurucusu ve


başkanı. (Peter Marshall)

30 David Thomas, astrolog ve yazar. (Elizabeth Ashton Hill)


Sözlükçe

ÇİN ASTROLOJİSİ

Ch'i:Kozmik enerji.
Ch'ien: Yaz mevsimi, Güney, ateş ve gökle ilişkili olan yaratıcı trigram.
Elementler: Her biri gözle görülebilir bir gezegen tarafından yönetilen beş ele-
ment vardır; su (Merkür), metal (Venüs), ateş (Mars), tahta (Jüpiter) ve top­
rak (Satürn).
Feng Shui:Kelime anlamı olarak 'Rüzgar ve Su'. Yaşayanlar ve ölmüş olanlar
için bir yer yaratma sanatı ve bilimi. Ch 'i 'nin akışını en yüksek düzeye çıkar­
mak için ortamı düzenler.
H'sun: Yaz sonu, Güneybatı ve tahta ile ilişkili hafif rüzgar trigramı.
1 Ching: Değişimler Kitabı (The Book of Changes), kadim ve saygın kehanet ki-
tabı.
K'an: Sonbahar, Batı, metal ve ay ile ilişkili tehlikeli trigram.
Ken:Kış başı,Kuzeybatı ve sükunet ile ilişkili dağ trigramı.
K'un:Kış,Kuzey, su ve yaratılış ile ilişkili alıcı trigram.
U:İlkbahar, Doğu, tahta ve güneş ile ilişkili bağlama trigramı.

Lo Pan: Astroloji ve Feng Shui uygulamacıları tarafından kullanılan pusula.


Lo Shu: Bir kaplumbağanın sırtında bulunduğu söylenen sihirli kare.
T'ai Ch'i: Mutlak.
Trigramlar: Her şeyin yapı bloğu olduğu söylenen sekiz kenarlı hegzagramları
yapmak için kullanılan temel üç çizgili figür. l Ching kehanet kitabında kul­
lanılmıştır. Trigramın üst çizgisi göğü, orta çizgisi insanlığı, alt çizgisi de top­
rağı temsil eder.
Tao: Tanımlanamaz, aslından uzak bir çeviriyle 'Yol'. Tao her şeyde ve her var­
lıkta bulunan tamamlayıcı yin ve yang kuvvetlerini böler.
Tul: Yaz başı, Güneydoğu, metal ve sevinç ile ilişkili göl trigramı.
Sba: Sağlıksız ehi, kelime anlamıyla 'zararlı buğu'.

15
PETER M A R S H A L L

Yang: Evreni biçimlendiren iki karşıt, ama tamamlayıcı kuvvetten biri. Aydın­
lıkla ilişkilidir ve pozitif, yaratıcı, eril enerjidir.
Ylo: Karanlıkla ilişkilidir ve negatif, alıcı, dişil enerjidir.

HİNT ASTROLOJİSİ
Artba: Hayatın amacı ya da hedefi.
Atman: Hindu felsefesinde Benlik.

Ayanamsha: 'Hareket payı'; 0° Koç burcu konumunun sideral (Hint) ve tropi­


kal (Batı) zodyak sistemleri arasındaki ekinoks sapmasından doğan açı fark­
lılığıdır.
Ayurveda: Günümüzde hala Hindistan'da uygulanan kadim Yedik tıp bilimi.
Bhava: Kelime anlamıyla bir 'varolma yolu'; astrolojik bir haritanın evi.
Brahma: Yaratılışın gücünü cisimlendiren Hindu üçlemesinin (teslisinin) ilk
tanrısı. Diğerleri Koruyucu Yishnu ve Yok Edici Shiva'dır.
Buddbi: Entelekt.
Cbakra: ' Çark'; doğum haritası için kullanılan ad.
Chakra'lar: Bedendeki enerji merkezleri.
Chandra: ' Parlak Olan'; ay.
Cahndra lapa: Ay burcunu Yükselen Burç olarak gösteren harita.
Dasba'lar: Yönler, gezegen periyotları.
Dbarma: Çevrilemez; farklı biçimlerde kozmik yasayı, doğru davranışı, dini,
varlıkların olduğu biçimi, yaşam biçimini betimler.
Gocbara: Gezegenlerin geçişleri.

Graba: Kelime anlamıyla 'yakalayıcı'; bir gezegen için kullanılan olağan


Sanskrit sözcük.
Guna'lar: 'İplikler' ya da 'nitelikler :, zihin ve varoluşun üç temel yönü, sattva,
iyilik, saflık, hakikat; rajas, tutku, eylem ve tamas, bağlar, karanlıktan oluşur.
Jyotish: Yedik astroloji 'nin Sanskrit dilindeki adı. Aslen, gökcisimlerinin ince­
lenmesidir ve astroloji, astronomi ve matematiği kapsar.
Kalapurusa: ' Zaman-İnsan', bedeni zodyakın burçlarıyla temsil edilen, duygu-
lan gezegenlerle simgelenen kozmik varlık.
KaU Yup: Dördüncü, şimdiki çağ, Yunanlıların Demir Çağı
'nın karşılığı.
Kama: Tutku ya da arzu.
Karata: Gösterge
�= · �ylemler'. Hindu dini ve felsefesinde; geçmiş eylemler; bir kişin
.
şımdıkı ya da gelecekteki kaderini etkilediğ
in
i düşünülür.

16
ASTROLOJİ

Kendra: Öncü evler.


Ketu: Güney Ay düğümü
Kundalini: İçimizdeki güçlü enerji, kıvrılmış bir yılan olarak simgelenir.
Lagna: 'Karşılaşan'; farklı biçimlerde, doğum anı, Yükselen Burç, horoskop.
Manas: Zihin.
Mantra: Meditasyon sırasında çıkarılan kutsal ses.
Manuyuga: Dört yuga dizisi, 311.040.000 yıl olarak düşünülür. On dört Manu-
yuga tam bir devri oluşturur ve Brahma'nın hayatındaki bir güne denk gelir.
Moksha: Kurtuluş, aydınlanma.
Mooltrikona: 'Kök üçgen', gezegenlerin güçlü olduğu bir konum.
Nakshatra: Kameri konak, lunar ev, ayın her bir kameri aydan geçtiği yirmi ye­
di ya da yirmi sekiz takımyıldızdan biri.
Navamsba: Zodyakın bir burcunun dokuzda bir bölümü; dokuzda bir bölümlü
doğum haritası.
Prana: Güneş enerjisi.
Rabu: Kuzey Ay düğümü
Rajas: Tutku, eylem.
Rishi'ler: Kendilerine Veda'ların sözle bildirildiği kahinler ya da bilgeler. Yedi
Rishi Plough 'un yıldızlarıyla tanılanır.
Sastra: İrfan, bilim dalı.
Sattva: İyilik, saflık, hakikat.
Sbiva: Başlıca Hindu tanrı üçlemesinin biri; yok etme ve dönüşümün gücünü ci-
simlendirir.
Surya: Güneş.
Tamas: Bağlılıklar, karanlık.
Tantra: 'Dokumak', 'iplik'; reddetmek yerine dönüştürmek yoluyla bir varlığın
her parçasıyla -zihin, beden ve ruh- çalışan spiritüel bir yol.
Varga'lar: Bölümler, özellikle zodyakın bölümleri.
Yoga'lar: Gezegen kombinasyonları.
Yuga: Manuyuga'yı oluşturan evrenin dört çağından biri.

BATI ASTROLOJİSİ
Çekim: (Affinity) Bkz: Yönetici Gezegen.
Köşeler: (Angle) Dairesel doğum haritasının iki ekseni kendi içinde dört köşe
oluşturur. Düşey eksenin üstüne Başucu (Zenit, Gökyüzü Ortası, MC, Medi-

17
PETER M A R S H A LL

um Coe/i); alttakine ise Ayakucu (Nadir, Lowerheaven, IC, /mum Coeli) de­
nir. Ekliptik ve lokal meridyen dairesinin buluşma noktasını oluştururlar. Ya­
tay eksenin sol taraftaki noktası Y ükselen Burç, sağ taraftaki noktası da Alça­
lan Burç'tur. Bir, dört, yedi ve onuncu köşe evlerin başlangıç çizgileridirler.
Bir horoskopta birkaç derece ile bu noktalara kavuşum yapan gezegenler
önem arzederler.
Yükselen Burç: (Ascendant) Doğum anında zodyakın Doğu ufku üzerinde yük­
selen burç ya da derecesi. Aynı zamanda Doğu ufkunun ekliptiği kestiği nok­
tadır. Her bir derecenin yükselmesi aşağı yukarı dört dakika alır, bu da yirmi
dört saatlik bir günde 360° yapar. Yükselen Burç Birinci Evin başlangıcıdır.
zodyakın Doğu ufkunda yükselen burca yükselen burç denir. Yükselen Bur­
cun bir bireyin gizli niteliklerini temsil ettiği söylenir. Yunanca'da, horosco­
pos, İlk Yer.
Aça: (Aspect) İki gökcismini ya da gökteki iki noktayı dünyayla birleştiren iki
hayali çizgi arasında oluşan açı. Bu ikisinin arasındaki yay doğum haritasının
daire çevresinde derecelerle ölçülür. Açıların etkisi karakter bakımından
olumlu ya da olumsuz, kuvvet bakımından güçlü, sağlam, orta ya da zayıf
olabilir.
Asteroitler: (Asteroids) Mars ile Jüpiter'in yörüngeleri arasında, parçalanmış bir
gezegen olduğuna inanılan, çok sayıda parçadan oluşan bir kuşak; bu parça­
lardan bazılarını birkaç astrolog kendi sistemine katmıştır.
Öncüler (Cardines); Öncü Noktalar: (Cardinal Points) Yükselen Burç, Başucu
(MC), Alçalan Burç ve Ayakucu (IC).
Öncü Burçlar: (Cardinal Points) Bkz. Dörtlülük (quadruplicity).
Keldani Düzeni: (Chaldean Order)Kendi görünür mesafeleri ve hızlarıyla dün­
yadan görüldüğü biçimiyle gezegenlerin düzeni. Bu yalnızca gözle görülebi­
len yedi geleneksel gezegene karşılık gelir; Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars,
Jüpiter ve Satürn.
Cbiron: Satürn ile Uranüs 'ün yörüngeleri arasında, muhtemelen durmuş yaka­
lanmış bir kuyrukluyıldız olan bir küçük gezegen. Bazı astrologlar tarafından
yaralı şifacıyı sembolize ettiği kabul edilir.
Kronaktörler: (Chronactors) ' Zamanın İşaretçileri' Jüpiter ve Satürn. Yirmi yıl­
lık Jüpiter-Satürn kavuşumlan yaklaşık 200 yıl boyunca aynı elementle kalır
ve 800 yıllık bir Zodyak döngüsü oluşturur. Bu döngülerin çağın ruhuna işa­
ret ettiği söylenir.
Kavuşum: (Conjunction) İki ya da daha fazla sayıda gezegenin gökyüzünde ay­
nı noktayı işgal etmesi.
Kasp: (Cusp) Zodyak'ta bir horoskopta bir evi diğerinden ayıran nokta. On iki
ev ve on iki kasp vardır ve bunların dördü öncüleri oluşturur. Yükselen Burç

18
A S T R OLO J i

Birinci Evin kaspıdır. Örn; Aslan ve Başak burcu arasındaki kasptayım de­
mek yanıltıcıdır. Bir kişi ya Aslan ya da Başak burcunda doğmuştur.
l)elrpnlar: (Decans) 30°'lik bir Zodyak burcunun 10°'lik üç kısma bölünmesi.
Mısırlıların zaman ölçme sisteminden alınan dekanlar genellikle farklı geze­
genlere atfedilir.
Decumbiture: Hasta bir kişinin yatağında kalması gereken süre için çıkarılan bir
harita; prognoz için kullanılır.
Alçalan Burç: (Descendant) Batı ufkunun ekliptiği kestiği nokta. Doğum hari­
tasında Yükselen Burcun karşısında yer alır. Aynı zamanda Nadir ve Dördün­
cü Ev kaspı da denir.
Zararh Konum: (Detriment) Bir gezegenin etkisi, o gezegenin kutup burcunda,
yani yöneticisi olduğu burcun karşıt burcunda olduğunda zayıflar (zararlı ko­
numda olur).
Asalet: (Dignity) Gezegenlerin yöneticisi oldukları burçlarda yer aldıklarında ya
da etkilerinin güçlü olduğu yani ekzalte oldukları burçlarda asalet kazandık­
ları söylenir. Yönetici olduğu burcun karşıt burcunda (zararlı konum) ya da
ekzalte (yüceldiği) olduğu burcun karşıt burcunda yer aldıklarında (düşük ko­
num) güçsüz ve zayıftırlar.
Yöneltmeler: (Directions) Horoskopta gezegenleri ve diğer faktörleri yeni ko­
numlara ve açılara hareket ettirerek olayların zamanlamasını ölçme yöntem­
leri. Bu hareket doğumdan sonraki saatlerde dünya ve gökyüzünün günlük ro­
tasyonlarından (primary directions) ya da doğumdan önceki veya sonraki
günlerde ekliptik boyunca gezegenlerin hareketlerinden (secondary directi­
ons veya progresyonlar) çıkarılabilir. Günümüz uygulamasında ikincisi ana
yöntem haline gelmiştir.
Dodecatemories: On ikide bir kısımlar, ilk başta zodyakın on ikili bölünmesine
karşılık gelirken, fakat daha sonraları burçlar içindeki on iki kısma ya da geze­
genlere atfedilen daha küçük kısımlara karşılık gelmeye başlamıştır.
Eldiptlk: (Ecliptic) Güneşin dünya çevresindeki görünür yolu. Dünyanın güneş
çevresindeki yörüngesinin düzlemi gök kubbeyi karşılayacak biçimde yayıl­
mıştır.
Elementler: (Elements) Hindistan' da, Orta Doğu'da ve Batı' da, dört element, ya­
ni ateş, toprak, hava ve su doğanın temel ilkeleri sayılır. Bazı Yunanlılar buna
kimi zaman uzay olarak da dilimize çevrilen gökyüzü (aether) ilkesini de ekle­
mişlerdir. Batı astrolojisinde, bu elementler zodyakın on iki burcunun temel do­
ğasını temsil ederler. Ateş burçları Koç, Aslan ve Yay; toprak burçları Boğa, Ba­
şak ve Oğlak; hava burçları İkizler, Terazi ve Kova; su burçları da Yengeç, Ak­
rep ve Balık'tır. Elementler arasında yedi geleneksel gezegenin dağılımı horos­
koptaki elementlerin dengesini gösterir. Geleneksel olarak bu dört element dört

19
P E T E R M A RS H A L L

mizaçla ilişkilendirilmiştir; ateş çabuk kızan (dürtüsel ve tepkisel), toprak me­


lankolik (içedönük ve pratik), hava ümitli (iyimser ve yerinde duramayan), su
ise sakin (duyarlı ve düşünceli).
Yükselme: (Elevation) Bir gezegenin ufkun üzerindeki mesafesi. Başucuna en
yakın gezegenin yükselmiş olduğu söylenir.
Gökgiinlüğii: (Ephemeris; çoğ. Ephemerides) Belli bir yılda günlük olarak gü­
neş, ay ve gezegenlerin kesin konumlarını belirten tablo. Aynı zamanda bir
horoskop çıkarmak için gereken enlem, eğilim (deklenasyon) ve yıldız (side­
ral) zamanı gibi bilgileri de içerir.
Epicyde: Daha büyük bir dairenin çevresinde hareket eden bir merkezi olan da­
ire.
Ekinokslar: (Equinoxes) İlkbahar ve sonbaharda, güneşin ekvatoru kestiği ve
gündüzle gecenin eşit olduğu iki gün. Bu günlerde, ekliptik düzlemi göksel
ekvatorla kesişir.
Güçlü Gezegen: (Exaltation) Bir gezegenin etkisi, bazı burçlarda daha güçlü
hissedilir. Geleneksel olarak, Güneş Koç, Ay Boğa, Merkür Başak, Venüs Ba­
lık, Mars Oğlak, Jüpiter Yengeç, Satürn ise Terazi burcunda güçlüdür. Daha
sonra keşfedilen gezegenler içinse, Uranüs 'ün Akrep, Neptün'ün Aslan, Plü­
ton'un da Başak burcunda güçlü olduğu söylenir.
Zayıf Gezegen: (Fall) Bir gezegen düşüşte olduğunda, yani yükseldiği burcun
karşıt burcunda yer aldığında o gezegenin etkisi zayıflamış olur.
Jenetialoji: Doğumsal astroloji.
Büyük Yıl: (Great Year) Gezegenlerin birbirlerine göre aynı konuma gelmele­
ri için geçen süre; çeşitli biçimlerde 1 .000 ile 30.000 yıl arasında hesaplan­
mıştır.
Güneşsel Doğma: (Heliacal Rising) Bir yıldızın, güneşle birleşmesi nedeniyle
görünmediği dönemin sonrasındaki ilk doğuşu.
Saat Astrolojisi: (Horary Astrology) Astrologa belirli bir soru sormak için danı­
şıldığı anın saatine göre çıkarılan horoskop.
Horoskop: (Horoscope) (Yunanca horoscopos sözcüğünden, İlk Yer) Bir kişinin
tam doğum zamanı ve yerinde gezegenlerin gökteki konumlarını gösteren di­
yagram, çizim ya da harita. Bütün gökyüzünü kapsar ve 360°'lik bir daire
içinde zodyak burçlarını, gezegenlerini, yükselen ve en yüksek noktaya ula­
şan burçları ve on iki Evi gösterir. Doğum haritası için kullanılan bir başka
addır.
Evler: (Houses - Mundane Houses) Dünyanın günlük rotasyon döngüsündeki on
iki bölümden biri. Her bir Ev yaklaşık iki saatlik bir dönemi temsil eder; bu
süre boyunca bir zodyak burcu ufku geçer. Horoskopun her çeyrek dairesi,
yaşamdaki ev, iş, ilişkiler gibi değişik ilgi alanlarını temsil eden on iki Ev or-

20
ASTROLOJİ

taya çıkaracak biçimde üç eşit kısma bölünür. Birinci Ev Yükselen Burç çiz­
gisiyle başlar ve geri kalan evler daire biçimindeki haritada saat yelkovanının
tersi yönünde bunu takip eder. Bu evlerin uzunluklarını belirlemenin farklı
yöntemleri vardır, ama her biri 30°'lik olan eşit Ev sistemi popüler ve kolay
olanıdır. Çeşitli coğrafi enlemler için yayımlanan Evler Tablosu (Tables of
House) diğer Ev kasplarıyla birlikte, yirmi dört saatlik günlük daire üzerinde
dört dakikalık aralıklarda, Yükselen Burç ve Tepe Noktası (Midheaven) dere­
celerini gösterir. Eski çağlardaki astrolojide, evler , gezegenlerin yönettikleri
burçlara göre dağılımından oluşan evleri ifade ederdi.
Imum Coeli (IC): Bkz. Ayakucu (Lowerheaven)
Katarche: Saatler astrolojisinin de içeren, seçimler, başlangıçlar, inisiyatifler
için kullanılan astroloji. Doğum anı yerine bir durumda alınacak en iyi kara­
rın ne olduğunu görmek için soru sorulduğu anın saatine göre çıkarılan hari­
talardır.
Boylam: (Longitude) Dünyada, Greenwich'in Doğusundaki ya da Batısındaki
herhangi bir yer arasındaki mesafe; gökyüzünde, herhangi bir cismin, eklip­
tik üzerinde ölçülen, zodyakın ilk noktasından (0° Koç burcu) uzaklığı.
Paylar: (Lots) Bir horoskopta biri genellikle bir kasp olan üç önemli faktörü içe­
ren bir denklemin ürettiği zodyaktaki kuramsal konumlar. Nokta'lar (Parts)
olarak da bilinir. Bkz. Şans Noktası
Ayakucu: (Lowerheaven) (IC, Latince /mum Coeli'den) Gözlemcinin hemen al­
tında, ekliptik ve lokal meridyenin buluşma noktası. Horoskopta Başucunun
karşısındadır. Aynı zamanda Nadir olarak da bilinir ve Dördüncü Ev kaspını
oluşturur.
lpklar: (Luminaries) Haritada Güneş ve Ay.
Meridyen: (Meridian) Gözlemcinin (Greenwich) hemen üzerinde olan, ufkun ve
zenitin Kuzey ve Güney noktalarından geçen göksel küre üzerindeki büyük
bir daire. Bir doğum haritasında meridyen Başucu ile Ayakucunu bağlayan,
böylece haritayı iki yarıya ayıran çizgidir.
Başucu: (Midheaven) (MC, Latince Medium Coeli'den) meridyenin ekliptiği
kestiği nokta. Horoskopta Ayakucunun (IC) karşısındadır.
Orta-nokta: (Mid-point) Horoskopta, iki açı, iki gezegen ya da bir açı ile bir ge­
zegen arasında ölçülen derecelerin orta noktası. Bu orta noktaların kendi
enerjilerini ifade ettikleri düşünülür. Çeşitli biçimlerde kozmo-biyoloji ya da
Ebertin yöntemi diye adlandırılan bu teknik genellikle orta evleri ve zodyak
burçlarını ortadan kaldırır. Sinastri haritalarında kullanılır.
Dünya Astrolojisi: (Mundane Astrology) Kişilerden çok dünyevi olaylara, poli­
tikalara ve uluslara uygulanan orijinal astroloji türü.
NadJr: Bkz. Ayakucu.

21
PETER MARSHALL

Dqümler: (Nodes) Bir gezegenin yörüngesinin ekliptikle kesiştiği iki nokta; bi­
ri Kuzeye, diğeri Güneye hareket ettiğinde oluşur. Günümüzde genellikle yal­
nızca ayın düğümleri kullanılır; Kuzey Ay Düğümü 'ne Ejderhanın Başı, Gü­
ney Ay Düğümü 'ne Ejderhanın Kuyruğu denir. Güneş ve ay tutulmaları; bir
düğümün dünya, güneş ve ayla ekliptik düzleminde aynı hizada olmasının bir
sonucudur. Kuzey Düğümü'nün başarıyı arttırdığı, Güney Düğümü'nün ise
sorunları vurguladığı söylenir.
Karptlık: (Opposition) İki gezegen arasında 180°'lik açıyı temsil eden bir açı.
Karşıt olan iki gezegen, doğum haritası ve zodyak çemberinde birbirinin tam
karşısında olur.
Orblar: (Orbs) Meydana gelen açının, etkililiğini sürdürüyor sayılabilmesi için
her iki tarafında olmasına izin verilen derece miktarı. Genellikle 150 olarak
alınır. Örneğin; üçgen açıda orb 8 derecedir.
Paranatellonta: Ekliptiğin kesitleriyle aynı zamanda, ama onların Kuzey ve Gü­
neyinde doğan ve batan yıldızlar.
Şans Noktası: (Part of Fortune) Zodyak üzerinde, Yükselen burç artı ay, eksi
güneş ile hesaplanan kuramsal bir konum. Eski Romalı ve Müslüman astrog­
lar tarafından kullanılan başka Noktalar da vardır. Örneğin Evlilik Noktası,
Ölüm Noktası gibi. Astrolojik sembolü, astronomik dünya sembolüyle aynı­
dır. Bir dairenin içinde bir çapraz işareti.
Gezegenler: (Planets) Geleneksel olarak, gözle görülebilen beş gezegen Merkür,
Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn ile daha sonra keşfedilen Uranüs, Neptün ve
Plüton.
ıo1ar1te: (Polarity) Zodyakın her bir burcunun harita üzerinde karşıt bir burcu
vardır, karşıt olduğu bu burçla polarite halindedir ve özel bir ilişkisi vardır.
Aynı zamanda her burç pozitif - negatif, erke - dişi, dışadönük - içedönük, ob­
jektif - sübjektif olarak düşünülür.
Presesyon: (Precession of the Equinoxes) Dünyanın kendi ekseni üzerinde sal­
lanması yüzünden uzun zamanlan kapsayan dönemlerde arka plandaki yıldız­
lara karşı zodyak burçlarının derece derece geriye doğru kaydırılması. Takım­
yıldızlara karşı olduğunda görülen ekinoks noktalarının gerilemesi Koç bur­
cunun ilk noktasının aslında şimdi Balık burcunda görüldüğü anlamına gel­
mektedir. Bu olgu 'Çağlar' fikrinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Hint
astrolojisi Presesyonu hesaba katar, Batı astrolojisi ise hesaba katmaz.
İlerletmeler: (Progressions) Geçmiş olayları anlamak ve geleceğe ilişkin göz­
lemler yapmak amacıyla, astrologlar doğum anından çok, zaman içindeki ge­
lecek bir dönemi göstermek için bir doğum haritasını 'ilerletirler '. En popü­
ler yol, yaşanılmış bir yılı haritada bir gün kabul etmektir. Bir kişi kırk altı ya­
şındaysa, gezegenler, kişinin doğumundan 46 gün sonra geldikleri konumuna
göre ilerletilmiş harita üzerine yerleştirileceklerdir.

22
ASTROLOJİ

Çeyrek Daireler: (Quadrants) Bir doğum haritasının dört çeyreği. Dünya üze­
rinde bir gözlemcinin bulunduğu herhangi bir konumdan gök dört çeyrek da­
ireye bölünebilir (Doğu· ufku üst meridyene Batı ufkuna, ufkun altında iki
benzer çeyrek daireyle).
Quadruplidty: Bkz. Nitellkler .
Nltellkler: (Qualities) Burçlar kendi etkinlik tarzlarını yansıtan üç nitelikten bi­
rine atfedilir; öncü (eylemi teşvik eder), sabit (değişime karşı dirençlidir) ve
değişken (yeni durumlara uyum sağlar). Koç, Yengeç, Terazi ve Oğlak öncü
burçlar; Boğa, Aslan, Akrep ve Kova sabit burçlar; İkizler, Başak, Yay ve Ba­
lık ise değişken burçlardır. Gezegenlerin bir doğum haritasında bir nitelikte­
ki baskınlığına cross denir.
Düzeltme: (Rectification) Sanılan doğum zamanını, gerçek doğum zamanını
bulmak için düzeltmek; genellikle kişinin yaşadığı olaylardan yola çıkılarak
düzeltme yapılır.
Yeniden Konumlandırma: (Relocation) Kişinin haritasının, doğum yerinden
başka bir yer için, oradaki potansiyellerini görebilmek adına yeniden çıkarıl­
ması.
Geri Hareket: (Retrogression) Dünyadaki bir gözlemci tarafından görüldüğü bi­
çimiyle gezegenlerin zodyaktaki gözle görülür geriye doğru hareketi. Bu du­
rum gezegenlerin kendi yörüngelerindeki göreli hızının neden olduğu bir ya­
nılsamadır. Gerileme durumundaki bir gezegene retrograt (retrograde) denir.
Dönüşler: (Retums) Herhangi bir gezegenin horoskopta doğum anında bulundu­
ğu konumuna geri dönmesi.
Yükselen burç: (Rising sign) Bkz. Yükselen burç (Ascendant)
Yönetid Gezegen: (Rulership) Her burcun bir gezegenle daha fazla ilgisi oldu­
ğu ya da bir gezegen tarafından 'yönetildiği' söylenir. Yükselen burcun yöne­
tici gezegenine horoskopun yöneticisi denir.
Sideral: (Sidereal) Yıldızlara karşılık gelir. Bir yıldız ayı, ayın dünya çevresin­
de tam bir devir yaparken geçen zamandır ve belirli bir yıldızla iki peş peşe
birleşme arasında ölçülür (yaklaşık olarak yirmi yedi gün, yedi saat, kırk üç
dakika, on bir saniyedir). Bir yıldız yılı dünyanın güneş çevresinde bir devir
yaptığı sırada geçen süredir ve belirli bir yıldızın iki peş peşe birleşmesi ara­
sında ölçülür (354,3671 güne eşittir.)
Gündönü.mleri: (Solstices) Yaz ve kış mevsiminde, güneşin ekvatora maksi­
mum düşme açısında geldiği ve sonucunda en uzun ve en kısa günlerin oluş­
tuğu iki gün.
Güneş Yıh: (Solar Year) Dünyanın güneş çevresinde bir devir yaptığı süre içinde
peş peşe iki ilkbahar noktası (vernal equinox) arasında ölçülen zaman (yakla­
şık olarak 365,256 gün). Aynı zamanda bir tropikal yıl da denir.

23
PETER MARSHALL

Stelyum: (Stellium) Üç ya da daha fazla sayıda gezegenin birleşmesinden olu­


şan grup; oldukça güçlü bir etkisi olduğu düşünülür.
Günq Borçlan: (Sun Signs) Güneşin bir güneş yılında içinden geçtiği gelenek­
sel on iki zodyak burcu. Bir kişinin doğum anındaki güneş burcunun artık o
kişinin genel imajını temsil ettiği düşünülmektedir.
Sinasteri: (Synastry) Birbirleriyle uyumluluğunu görmek için iki ya da daha faz­
la haritanın karşılaştırılması. İki insan arasındaki ilişkinin kompozit haritası,
o kişilerin horoskoplarındaki ortak faktörlerin orta-noktaları (mid points) alı­
narak çıkarılabilir.
Sinodik: (Synodic) Aynı yıldız veya gezegenin peş peşe iki birleşmesine ya da
bir birleşmeye karşılık gelir. Bir sinodik ay bir kameri aydır; ayın dünya çev­
resinde tam bir dönüş yapması için gereken ve peş peşe iki yeni ay arasında
ölçülen süredir (yaklaşık olarak yirmi dokuz gün, on iki saat, kırk dört daki­
ka, üç saniye).
Transit: (Transit) Bir gezegenin bir burçtan ya da evden geçiş hareketi. Astro­
loglar çoğu kez gezegenlerin o anki (transit) konumlarıyla doğum haritasın­
daki konumları karşılaştırarak gelecek eğilimleri ve olabilirlikleri yorumla­
mak için transitleri kullanırlar.
Üçlü: (Triplicity) Her biri üç gezegen içeren dört sabit nitelikli burç grubundan
biri. Dört elementle - toprak, hava, ateş ve su - ilişkilidirler. Ayrıca bkz. ele­
mentler.
Trigon: Zodyakın üç burcundan oluşan küme; birbirinden 120° uzaklıktadırlar
ve bir üçgen oluştururlar. (Öm; Boğa-Başak-Oğlak üçlüsü)
Tropik Yd: (Tropical Year) Bkz. Güneş yılı.
İlkbahar Noktası: (Vemal equinox) Ekliptik düzleminin gök küreyle kesişmesi.
Bu kesişme Kuzey yarımkürede yılda bir kez ilkbaharda, Güneyden Kuzeye
hareket ederken güneşin göksel ekvatoru kestiği anda meydana gelir. İlkbahar
noktası yaklaşık 2.000 yıl önce Koç burcunun ilk noktasında (0°) meydana
gelmiştir; o zamandan beri presesyon yüzünden giderek uzaklaşmıştır.
Zenit: (Zenith) Gözlemcinin [Greenwich] hemen üzerinde meridyen üzerindeki
en yüksek nokta.
Zodyak: (Zodiac) Ekliptik boyunca 18°'lik gökyüzü kuşağı. Her biri 30° geniş­
liğinde olan ve zodyakın on iki burcunu temsil eden on iki kısma bölünür. Gü­
neş bir yıl içinde bu kısımlardan geçer. Hint astrolojisi sabit yıldız takımlarıy­
la ilişkili olan sideral zodyakı kullanır.

24
A S TR O L O J İ

AÇILAR
Majör Açılar (Ptolemik)
Açılar Sembol Derece Orb Anlam

Kavuşum d oo - 8- şiddetlendirme, özdeşlik

Karşıt J> 180°- 8- hiç yardımcı olmayan , meydan okuma

Üçgen !:::.. 120°- 8- çok yardımcı, işbirliQ i

Kare o 90°- 6/4- yardımcı olmayan , mücadele

Altmış * 60°- 8- biraz yardımcı, yaratıcılık

Minör Açılar
Açılar Sembol Derece Orb Anlam

Yarım-Kare L 450 2 huzursuz

Sesquiquadrate ı;::ı 1350 2 huzursuz

Yarı-Altmış ')f. 30° 2 yardımcı

Quin cun x 7i. 150° 2 stresli

EVLER
Birin ci hayat, yapı, kendini if ade
iki n ci mali durum, mülkiyet ve hisler
Üçün cü kardeşler ve akrabalar, iletişim
D ördün cü ev, aile, sorumluluk
Beşin ci çocuklar, yaratıcılık, oyunlar
Altın cı saQ lık, iş ve başkaların a hizmet
Yedin ci ilişkiler
Sekizin ci derin duygular, ölüm
D okuzun cu yolculuk, eQ itim, din
On uncu dün yadaki statü, kariyer
On birin ci arkadaşlar, gelen eklere karşı
On ikin ci düşman lar, kısıtlamalar, deQ erler

25
PETER MARSHALL

GEZEGENLER

Gezegen Sembol Anlam

Güneş 0 amaç, yaratıcılık

Ay J) uyum, yeni düşüncelere açıklık

Merkür - � iletişim, zeka

Venüs - 9 değerlendirme, ilişki

Mars - cf çaba, enerji

Jüpiter - 1! genişleme, gelişme

Satürn - ., yapı, kısıtlama

Uranüs - Jtf sapma, geleneklere karşılık

Neptün - w arınma, duyarlılık

Plüton - �'t dönüşüm, değişim

B U R Ç LA R

Burç Sembol Anlam Yönetici Nitelik Polarite Element

Koç ey> başlatmak Mars öncü ateş


(+)
Boğa � sürdürmek Venüs sabit ( -) toprak
ikizler n iletmek Merkür değişken (+) hava
Yengeç � içermek Ay öncü ( -) su
Aslan ô1 göstermek Güneş sabit (+) ateş
Başak 111' çözümlemek Merkür değişken ( -) toprak

Teraz � ilişki kurmak Venüs öncü (+) hava

Akrep 1TL incelemek Mars/Plüton sabit ( -) su

Yay ./ genişlemek Jüpiter değişken (+) ateş


Oğlak \ıS inşa etmek Satürn öncü (- ) toprak
Kova ::::: buluş Satürn/Uranüs sabit (+) hava

Balık ){ birleşmek Jüpiter/Neptün değişken ( -) su

26
Giriş

Astroloji hakkında ne düşünüyorsunuz? Kanımca, astroloji


beni büyüsü altına almaması imkansız denecek kadar uzak bir
zamandan gelen harika, çok güzel bir kadındır. Bütünüyle fizik­
sel bir dünyada onunkilere uyacak hiçbir güzellik ya da zarafet
göremiyorum. Üstelik, dünyanın en büyük gizemlerinden birine
sahipmiş gibi geliyor bana. Ne yazık ki bugün, en azından ince­
liksiz olanlar için, onun tahtına bir fahişe kurulmuş durumda.
ANDRE BRETON

için sevgililer uygun olup olmadıklarını görmek için birbirlerinin doğum


N haritalarına bakarlar? Görünüşte rasyonel olan insanlar, gezegenlerin ko­
numları yüzünden yapacakları işleri niçin ertelerler? Niçin devlet başkanları
ve askeri liderler tarihin akışını etkileyen kritik kararlan almadan önce astro­
loglara danışırlar? Dünya yıldız-vurgunu mu olmuş? Yerleşik din ve bilimin
resmi kınamasına karşın, astroloji son zamanlarda olağanüstü bir rönesans
geçirmiştir.
Astroloji yıldızların ve gezegenlerin, onların insan davranışı üzerindeki
etkilerinin incelenmesidir. Gökyüzüyle dünya arasında, "yukarıda nasılsa
aşağıda da öyle," ifadesiyle dile getirilmiş bir karşılıklılık olduğunu ve gök­
cisimlerinin konumunun bu gezegen üzerindeki olayları, işleri ve kişilikleri
etkilediğini varsayar. Aynı zamanda insan mikrokozmosunun evren makro­
kozmosunu yansıttığına, yani "içeride nasılsa dışarıda da öyle" olduğuna ina-

27
P ETE R M A R S H A L L

nır. Maji ve kehanetten doğan astroloji geleceği önceden söylemek yönünde


en başından beri varolan bir dürtü taşır ve insanın çağlar boyu süren kendini
tanıma arayışının bir parçasıdır. Eski zamanlardan beri daha yüksek bir bilinç
formuna, mistik bir gerçeklik görüşüne ulaşmanın bir yolunu sunmuştur. Yıl­
dızlar çok uzun süre başka bir dünyaya açılan kapılar, hatta göğün kapıları
olarak görülmüştür.
Astroloji uygarlıktan daha eskidir ve halii bütün dünyada son derece po­
pülerdir. B ilimi ve sanatı kapsar, astronomi, tıp, felsefe, din, psikoloji, mito­
loji ve sembolizmi birbirine bağlar. Toplumun her düzeyine yayılmıştır. Gün­
lük kültürün o kadar büyük bir parçasıdır ki hepimiz ' hayranlıkla bakan'
gençten, bir 'talihsiz projeden' ya da ' bedbaht' sevgililerden söz ederiz. Çok
az kişi Kova Burcu Çağı'ndan ve Nostradamus'un kehanetlerinden haberdar
değildir.
Yine de birçok teolog ve bilim insanı gazap sınırına dayanan akıldışı bir
düşmanlıkla astrolojiyi reddeder. Simya ve maji gibi, astroloji de okültün ne­
tameli ölüler diyarının bir parçası olarak görülür. Aziz Augustine'e göre ' ib­
lislerle toplantı'yı içermiştir, Papa il. Paul'e göre ise bir günahtır. Çağdaş bi­
lim insanları tarafından, tabi hiç kabul edilmiyorsa, çağdaş astronominin te­
melini oluşturan gökcisimlerinin ' ilkel' incelenmesi olarak düşünülür. En iyi
biçimiyle saf bir boş inanç, en kötü biçimiyle ise tehlikeli bir dalalet olarak
reddedilmiş, 'delice' (lunatic) bir düşünce fanatikliği diye saptırılmıştır. Gök­
bilimci Royal Harold Spencer Jones astrolojiyi ' tam bir saçmalık' olarak cid­
diye almayı reddetmiştir.! Astrolojiye "insanın beynine dadanmış en ısrarlı
halüsinasyon," denmiştir.2
Astrolojinin giderek büyüyen popülerliğinden endişe duyan, aralarında
Nobel Ödüllü on dokuz kişinin de bulunduğu 186 bilim insanı 1 976 yılında
Objections to Astrology (Astrolojiye İtirazlar) adlı bir manifestoya imza at­
mışlardır. Kendi bilim alanlarının dışında kayıtsızca gezinen bu kişiler 'ast­
rolojinin prensiplerinin hiçbir bilimsel temeli' olmadığını bildirmiş ve astro­
logları sadece birer şarlatan olarak görüp ciddiye almayı reddetmişlerdir.3
Daha yakın zamanlarda, astrologlardan 'tiksinen ' zoolog Richard Dawkins
bu konuyu "Kopemik öncesi heveslileri astronomiyi alçaltan ve ucuzlatan bir
estetik hakaret," olarak betimlemiştir.4
Bu yeni Engizisyon astrolojiyi ezmek konusunda daha önceki papaların ve
imparatorların umutsuz çabalarından daha başarılı olmamıştır. Simya ve maji
gibi, astroloji de ölmeyi reddetmektedir. Charles de Gaulle ve Ronald Reagan
gibi farklı düşünen devlet adamları astrologlara danışmışlardır. Hindistan ve
Mısır'daki politikacılar, generaller ve diplomatlar kendi özel astrologlanna
danışmadan hareket etmezler. Bu arada Çin astrolojisinde resmi olarak onay­
lanmamasına karşın Kültürel Devrim'den sonra bir yeniden doğuş görülmek­
tedir. En mütevazı evlerde ve büyük saraylarda, politik güç koridorlarında ve

28
ASTROLOJi

uluslararası şirketlerin yönetim kurulu salonlarında, astroloji yaşamaktadır ve


sağlıklıdır. Astrologlara sadece gönül işleri ve evle ilgili meseleler için değil,
finansal pazarlar ve at yarışları için; yalnızca kariyer ve finansal başarılar için
değil, tarihin gidişatı ve ulusların kaderi için de danışılmaktadır. Milyonlarca
insan basında burç yorumlarını düzenli olarak okumaktadır.
Şair W. B. Yeats ve Ted Hughes bu konuya büyük ilgi göstermişlerdir.
Astroloji Holst'un The Planets (Gezegenler) senfonisine, Constant Lam­
bert'ın The Horoscope (Horoskop) balesine, ayrıca caz duayeni John Coltra­
ne'in albümlerine esin kaynağı olmuştur. Gökbilimci Royal ne derse desin,
Platon, Aziz Thomas Aquinas, Dante, Marcilio Ficino, Goethe, Andre Breton
ve Henry Miller; tüm bu kişiler astrolojiyi ciddiye almışlardır. Böyle büyük
düşünürler, şairler, sanatçılar ve müzisyenler astroloji çeşmesinden kana ka­
na içtiklerine göre, belki de astrolojide her şeye rağmen ' bir şey' vardır.

* * *

Astroloji (yıldızların incelenmesi) ve astronomi (yıldızlar yasası) sözcük­


leri on yedinci yüzyıldaki Bilimsel Devrim'e dek birbiriyle değişebilir biçim­
de kullanılmaktaydı. Gökbilim için kullanılan Eski Yunanca sözcük astrolo­
gos 'tu. Batı astrolojisinin kökleri Mezopotamya'nın majik kehaneti ve Mı­
sır'ın yıldız dininde bulunmakla birlikte, Platon daha sonraki bütün Batı ast­
rolojisinin felsefi çalışma çerçevesini hazırlamıştır. Genellikle astronominin
babası olarak düşünülen Ptolemy son 2.000 yılda çok az değişmiş olan temel
astrolojik ilkelerini meydana getirmiştir.
Yunan ve Roma imparatorluklarının çöküşünün ardından, astrolojinin
merkezi İ slam Uygarlığı 'na kaymış ve Avrupa'ya ancak Orta Çağ'da İ span­
ya ve İtalya'daki Mağribiler aracılığıyla geri dönmüştür. Bununla birlikte,
astronominin ayrılmaz bir parçası olarak kalmıştır. Bilimsel Devrimin başlı­
ca taşıyıcıları bu konuyla derinlemesine ilgilenmişlerdir. Tycho Brahe usta
bir astrologdu. Johannes Kepler ' gönülsüzce inanmayış' mı itiraf etmiş ve "bu
bebeğin banyo suyuyla birlikte atılamayacağı," konusunda ısrar etmiştir.s
Modem astronominin kurucusu olan Galileo astrolojiye hayat boyu süren bir
ilgi duymuştur. Bir astronom Isaac Newton 'u astrolojiye ilgi duyduğu için
eleştirdiğinde, gizli simyacı ve Principia Mathematica'nın (Matematik
İ lkeleri) yazan şu yanıtı vermek durumunda kalmıştır: "Bayım, ben o konu­
yu inceledim, siz incelemediniz."6 Aynı şey astrolojiye bu kadar şiddetle kar­
şı çıkan çağdaş bilim insanları için söylenemez.
Astrolojinin bilim tarihine, sadece astronomi ve matematiğe değil, aynı
zamanda tıp ve psikolojiye de muazzam bir katkısı olmuştur. Tıbbın babası
Hipokrat'ın "Astroloji bilgisi olmayan bir hekimin kendisine hekim diye hi­
tap etme hakkı yoktur," dediği bilinmektedir.? Psikanalist Cari Jung astrolo-

29
PETER M A R S H A L L

jiyi eski çağların psikoloji bilimi olarak görmüştür. Burçların 'arketipik im­
geler' ya da 'kolektif bilinçdışı'nın görünümleri olduğunu ileri sürmüştür.8
Bu hiç kuşkusuz astrolojik sembolizmin imgelemi uyandırma, canlandırma
yönündeki olağanüstü gücünü açıklamaktadır.
Başlıca astroloji geleneklerinde - Çin, Hindistan, Mezopotamya, Mısır,
Orta Doğu ve Avrupa' da - ulusların kaderini önceden söylemekten bireylerin
hayatlarının gidişatı konusunda kehanette bulunmaya doğru bir hareket ol­
muştur. Batı astrolojisi Bilimsel Devrim' den sonra astronomiden ayrılırken,
psişenin keşfi öne çıkmıştır. Vurgu kaderin mekanizmasını betimlemekten in­
sanın karakterinin yorumlanmasına, ulusal felaketleri önceden söylemekten
bir bireyin hayatının potansiyelini göstermeye kaymıştır. On sekiz ve on do­
kuzuncu yüzyıllardaki gerileyişine karşın, astroloji üçüncü bin yılın şafağın­
da psişenin büyük bir aydınlatıcısı olarak bir Zümrüdüanka gibi yükselmiştir.
Kova Burcu Çağı'nda astroloji bütüncül ve organik dünya görüşünün ortaya
çıkmasında kuşkusuz başlıca bir rol oynayacaktır.

***

Büyük astroloji nehrinde birçok akım vardır. İlk başlarda bu nehir doğal
astroloji (natura[ astrology) ve yorum astrolojisi (judicial astrology) olmak
üzere ikiye ayrılırdı. Doğal astroloji gezegenlerin hareketlerini önceden söy­
ler ve günümüzde büyük ölçüde astronomi alanına girmiştir; yorum astrolo­
jisi ise onların dünya üzerindeki etkisinin anlamını yorumlar. En önemli yo­
rum astrolojisi akımları ulusların kaderiyle ilgilenen dünya astrolojisi (mun­
dane astrology) ve bireylerin horoskoplarını çıkarma sanatı olan genetik ast­
rolojidir (genethialical astrology). Günümüzde en popüler olanı genetik ast­
rolojidir; genetik astroloji de, natal astroloji*, yani gelecek kişiliği etkilediği
biçimiyle doğum haritası; belli bir zaman ve belli bir yerle ilişkili belli bir so­
ruyu yanıtlamak için horoskop çıkarmak olan saat astrolojisi (hororary ast­
rology) ve herhangi bir etkinlik ya da girişim için doğru anı seçmek amacıy­
la horoskop çıkarmak olan seçim astrolojisi (electional astrology) gibi alt bö­
lümlerine ayrılmıştır. Ayrıca, beden bölümlerini gökteki gezegenlerle ilişki­
lendiren ve belli bazı gezegenlerle bitkilerin iyileştirici gücü arasında ilişki
kuran tıp astrolojisi (medical astrology) de vardır.
Sayıca çok olan astrolojik ekoller, topluluklar ve uygulamacılar arasında,
yirmi birinci yüzyılda dört ana akım ortaya çıkmıştır. İlki horoskopta ana
noktalar olarak Batı astrolojisinin güneş burçlarını ve Çin astrolojisinin hay­
van burçlarını kullanarak popüler psikoloji bakımından astrolojideki en basit
faktörleri yorumlamaktır. Bu akım gazeteleri, dergileri ve astrolojik 'yemek

* Kişi veya olayların doğum anını temel alan.

30
ASTROLOJi


k taplan 'nı doldurmaktadır. En yüzeysel olanıdır, ama yine
de insanların ken­
dı duygularını yorumlamalarına ve hayattaki amaçları hakkın
da daha net ol­
malarına yardımcı olabilir.
İkinci akım, astrolojiye 'bilimsel' bir özellik katmak
ve onu akademik
dünyada daha kabul edilir bir hale getirmek için astrolojiyi istatistiksel bir te­
melde inceleme yönünde bir girişimdir. Ne var ki astroloji gözle görülmeyen
güçler içerdiği için, varolan bilimsel bilgi durumunda astrolojinin niçin ve
nasıl çalıştığını açıklamak neredeyse imkansızdır.
Üçüncü akım astrolojinin sembolik doğasını dikkate alır ve bunu insanoğ­
lunun karakterini ve kaderini, insanın evrendeki yerini anlamak için güçlü bir
teknik olarak kullanır. Eski astrologlar gezegenlerden tanrılar olarak söz et­
miş ve klasik astrologlar onlara mitik adlar vermişlerdir. Pek çok çağdaş ast­
rolog gezegenleri belli objelere gönderme yapan birer sembol yerine, kolek­
tif bilinçdışında anlaşılması daha zor bir gerçekliğe işaret eden birer sembol
olarak görür. Aslında, sembolik bir dil olarak, astroloji bireylerin sosyal, psi­
kolojik ve spiritüel varlıklar olarak kendi potansiyellerinin farkına varmaları
yönünde esin verebilen büyük bir mitos sağlar.
Bu alanda çalışan astrologlar çoğu kez psikologlar ve terapistlerdir. Her
durumu kapsayacak genellemeler ileri sürme ya da danışanlarına ilişk_in bil­
rler. iyi bir
gilerine göre yorumlarını sübtil biçimde odaklama eğilim indedi
o u sorun larını fark eder,
astrolog danışanının karakterini değerlendirir, � �
eğerbıçımsel (e�tr apol atecf>. y�-
sonra da bunları horoskopa yerleştirir. Dışd ın
mı bağlamında yapılabılecek .. . . ılışk lere
rum1 ama1ar çogvu kez danışanın yaşa T v · k
. ..
o. çu-
kça, bu yaklaşımın geçerlı ıgı buyu
1
akıllıca görüşler ve öğütlerdir. Açı
ine bağlı olacaktı r.
de astrologun sezgisine ve deneyim . . . . . .
terik ıçgo. rulerı�ı v �
.

dün cü akım astr olo jini n ezo


Ç agw daş astrolojideki dör inisiasyon surec ı,
. . Bu yaklaşım bu disiplini bir
gızlı anlamlarını çık arınaktır . . e , osis ' olunda bir rehber sagw -
� ���� ���: � ; �
·

a .

bilgi yoluyla z h�in aydı
.
an .

B a nın n ler getireceğini


merak
ak gor ur. As lın a,
lama olar . eri hem ken­
ler e ve ruh lar a ına n� lar gezegenlerle ilg ili enerjil
edenler, melek . ici gelen bir akımdır.
. de h em de göklerde goren•1ere ozellikle çek
ın
ler ında yaşıyor
.

di bed en
_ go. . z kamaştıran portakal rengi parlaklığı alt
rın
Böyle kiş iler ken tle
l ara bakmaktadırlar.
. . başlarını kaldırıp yıldız
olabılırler, ama daima . vardır -
· g ibi tek
.
bır astro1 oJı . yoktur' birkaç astroloji
ım ız Ayrıca tıpkı
·

İleride görec . eg
w

' . . Orta Dogvu astrolojisi.


.
. ısını sıra Çın Hınt ve
Batı astroloJ . n yanı . . oldugu gı. b ı, .
birçok gelenek de var
dır. Aynı
. w . lım
' v

b ır kaç egı
astroloJıde . baş l ıca . . umlar yap aklardır.
ac
ye ı1.ışkın f arklı yor
.
b ' le ayn ı verı
ekolden astrol og 1 ar 1
.
km ez, ayrıca birçok
astrolog aynı anda
ersi z olm ası gere
Am a bunların benz
birkaç düzeyde çalışır.

31
P ETE R M A R S H A L L

* * *

Açıkçası, tıpkı tıp alanında şarlatan hekimler olduğu gibi, astrolojide de


şarlatanlar vardır. Ama astroloji en iyi durumda kuşkusuz bireylerin yaşamın
başlıca ilgi alanları - iş, aşk ve sağlık - hakkında bilgili seçimler yapmaları­
na yardımcı olabilir. Eski zamanlardan beri, astroloji kendini tanıma için bir
araç olmuştur ve kişiye kendisini anlama, hayatını biçimlendirme olanağı su­
nar. "Niçin buradayım?", "Hayatımın amacı ne?", "Nasıl davranmam ge­
rek?" gibi belli başlı sorulara hitap eder. Bireylerin kendilerini görebildikleri
ve kendi potansiyellerinin farkına varabildikleri bir ayna tutar. Benliği uyan­
dırabilir ve dönüştürebilir. Astrolojinin sembolik dili sadece eski mitleri ve
sembolleri kapsamaz, aynı zamanda bilincin gizli düzeylerine de işaret eder.
Kalbe ve ruha, sezgiye ve imgelemeye güçlü biçimde değinir. Astrolojinin
uzun zamanlar boyunca müzisyenlere, ressamlara, yazarlara ve şairlere çeki­
ci gelmesi bu yüzdendir.
Astroloji aynı zamanda birçok tartışmalı soruyu da gündeme getirir. Gök­
cisimleri doğum anında bireyin kişiliğini nasıl etkiler? Horoskop ruhun bir
haritasını gerçekt�n verir mi? Gelecekteki olayların önceden söylenmesi
�üm�ü.n müdür? ima edilen determinizm özgür irade fikriyle bağdaşmaz de­
gıl mı� ır? Son zamanlarda üç yeni gezegenin - Uranüs, Neptün ve Plüton
keşfedılme�i �stroloji kuram ve uygulamasını nasıl değiştirir? Hepsi bir ya­
_

na, astroloJının devam etmesi durumumuz ve deneyimimiz hakkında ne ıer


anlatır?
Bu �oruları yanıtlamak için bütün dünyada bir ara tırma a ba ladım .
. llk
b�şta bı r ��r!a kuşkucu olmakla birlikte, araştırmaları ve y lcul
� � �
. klar ı m be-
nı astrolOjının , degw �• ş� ış
• b'ı � b'ıçımd e, eski düny anın bugü n hala .
.. _ olduk ça il gı
rı o 1a� kutsal bılım ını ıçerdıgınden kuşkulanmaya götürdü A t l ı ya1 .
w

�� ? ızca
-

ev nın �a�ısı, insanoğlunun karakteri ve tarihin gidiş


i. hakkı ��� ?J
onem l ı ger­
.

çe er bıldınnekle kalmaz, aynı zamanda kozmos . .


ıçındekı gerçek yerimize
de ışık tutar.

32
B irinci Kısım

Kader Sütunları :
Çin
1
Ejderhanın Ağzına Doğru

adim İpek Yolu üzerinde Gobi Çölü'nün kenarında Dunhuang yakınların­


K da açık kahverengi kumulların arasına gizlenmiş, Crescent Moon Lake
adında bir vaha vardır. 1 900 yılında Wang Yuanlu adlı Taocu bir keşiş, ağzı
kumtaşından tepesinde başlayan bir mağara girişine rastlamıştı. Elindeki mu­
mun titreşen alevi tapınaklardan oluşan büyük bir kompleksin duvarlarındaki
mükemmel Budist resimleri aydınlatmıştı. Daha da şaşırtıcısı, keşiş binyıldan
daha uzun süredir el değmeden duran muazzam büyüklükte gizli bir kütüpha­
ne keşfetmişti. Caves of a Thousand Buddhas (Bin Budanın Mağaraları) de­
nen bu tapınaklar Budist keşişler tarafından meditasyon, irfan ve sanatsal ya­
ratıcılık için bir merkez olarak dördüncü yüzyılda inşa edilmişti.
Günümüzde Magao Grottoes olarak bilinen bu 750 mağara, kumtaşından
oyulmuştur. Kütüphanede 50.000 kadar sanat eseri vardır ve bunların keşfi en
az Ölü Deniz Tomarları' nın (Dead Sea Scrolls) keşfi kadar önemlidir. ı Bu
eserler arasında Süryanice yazılmış bir Kitab-ı Mukaddes, Diamond Sutra
(ilk basılmış kitap) olarak bilinen son derece önemli Budist metnin bir kop­
yası ve çok eski bir gök haritası bulunmaktadır.
1 907 yılında arkeolog Sir Aurel Stein bu keşfi yapan Taocu keşişe dört gü­
müş para ödemiş ve yıldız haritası da dahil olmak üzere binlerce elyazması­
nı ve ipek tomarına yapılmış resimleri getirtmiştir. Bunlar günümüzde British
Library'de Doğu ve Hindistan Koleksiyonları bölümünde durmaktadır.
Dunhuang yıldız haritası olarak bilinen bu Çin yıldız haritası yaklaşık ola­
rak İ.S . 940 yılında çizilmiştir. Haritayı görmeye gittiğimde o koleksiyon bö-

35
PETER MARSHALL

lümünün müdürü olan Graham Hutt bana haritanın el değemeyecek kadar na­
rin olduğunu söylemişti. Bu harita, on altıncı yüzyılda geliştirilmiş olan Mer­
cator türü gibi, gök küreyi düz bir yüzey üzerine yansıtılmış olarak gösteren
silindirik bir çizimdir. Müdür haritanın dünya üzerinde bilinen en eski yıldız
haritası olduğunu doğrulamıştır.2 Dunhuang yıldız haritası Çin'de binlerce yıl
boyunca sabırla yıldızları dikkatle incelemenin bir meyvesini temsil etmek­
tedir. Bu harita Çin astrolojisinin doruk noktasında olduğu bir zamanda çizil­
miştir ve İmparatorluk Sarayı 'ndaki astrologlar tarafından kullanılmıştır. Ha­
ritanın keşfi inanılmaz bir keşif olmuştur.
Bu harita Çinlilerin gökyüzü ve onun insanın kaderiyle karakteri üzerin­
deki etkisi hakkındaki bilgilerine ne gibi bir ışık tutabilirdi? Bunu öğrenmek
için Çin'e gitmeye karar verdim .

Hong Konglu Kahinler


Uğrayacağım ilk liman tasarımcıların elinden kusursuz biçimde çıkmış,
son moda kıyafetli kadınlarla erkeklerin oluşturduğu kalabalıkların kararlı
adımlarla işlerine gittiği, sanki geleceğe ait bir gökdelenler şehri olan Hong
Kong'du. Hong Kong insanın güvenini sarsan çılgın ve gerçeküstü bir şehir­
dir. Oraya anakara Çin'in dağları boyunca belkemiğinden akan ve ancak Gü­
ney Çin Denizi'nin sularıyla durdurulabilecek olan ateşli enerjisi yüzünden
'ejderha ağzı ' denir.
Yine de bütün post-modem mimariye, lüks modaya ve insanı hayretler için­
de bırakan iletişim sistemlerine karşın, kadim inançlar, arkan boş inançlar ve
gizemli adetler yüzeydeki pırıltının altından akmaya devam eder. Dünya ban­
kalarının merkezinde çalışanlar gökdelenlerini nasıl en iyi biçimde yerleştire­
cekleri ve karı en yüksek düzeye çıkarmak için bu gökdelenlerin içlerini nasıl
düzenleyecekleri konusunda bir astro-ekoloji biçimi olan kadim Feng Shui sa­
natı alanındaki uzmanlara danışırlar. Birçok firma ofislerinin tasarımı ve deko­
rasyonu konusunda Feng Shui uzmanlarına danışır. Yöneticiler önemli olaylar
için doğru zamanı öğrenmek amacıyla Çin almanaklarını kontrol ederler. Çalı­
şanları ise eşlerin uyumluluğu, nikahlar için en uğurlu tarihler, hatta bir çocu­
ğa gebe kalınacak en uygun zaman konusunda karar vermek için astrologlara
giderler. Kariyer hamlelerine ya da ne zaman yolculuk yapılacağına karar ver­
melerine yardımcı olması için kadim I Ching'e (Değişimler Kitabı), başvurur­
lar. Aldıkları ücretler ne kadar yüksek ya da yaşamları ne kadar otomatikleşmiş
olursa olsun, geleceğe ilişkin kehanette bulunmak ve kendilerini iyileştirmek
için tapınaklara giderler. Kendi kişiliklerini keşfetmek ve yaşamlarındaki zorlu
sorunları çözmek için çoğu kez diğer kehanet yöntemleriyle birlikte astrolojiyi
kullanırlar. Böyle yaparak, evrenin nihai doğasını açığa vuran ve hem huzur
hem uyum içinde yaşamak için kendimizi evrene göre ayarlamamız gerektiği­
ni akla getiren kadim bir bilgelik kaynağıyla temasa geçerler.

36
ASTROLOJİ

Kowloon'daki anakara üzerine bulunan popüler Wong Tai Sin Tapınağı


1 9 1 5 yılında Çin'in iç kısmından adını alan bir azizin portresini getiren bir
babayla oğlu tarafından kurulmuştur. Kırmızı sütunları, mavi pencere kafesi
işleri ve sarı çatılarıyla bir renk cümbüşü olan bu tapınak, başlıca Taocu ol­
makla birlikte Budist ve Konfüçyüsçü öğelerin de bulunduğu tipik bir Hong
Kong tapınağıdır. Örneğin, Tekboynuz Salonu Konfüçyüs 'e adanmıştır ve
araştırmalarında başarılı olmak isteyen öğrenciler tarafından ziyaret edilir.
Pavyonları ve salonları Feng Shui ilkelerine göre tasarlanmıştır; ana salonlar
beş elementi, yani metal, tahta, ateş, su ve toprağı temsil eder. Aynı zamanda
minyatür dağlar ve yaprağını dökmeyen biçimli ağaçların olduğu tipik bir
Çin bahçesi de vardır. Pekin'de gördüğüm Yasak Tapınak'taki ünlü Dokuz
Ejderha Duvarı 'nın bir kopyası da bulunur. Sessiz sazan havuzlarında birkaç
büyük su kaplumbağası, nilüferler arasından merakla başlarını çıkarır.
Wong Tai Sin'in hastalıkları tedavi eden ve iyi talih getiren ölümsüz bir
varlık olduğu sanılmaktadır. Festivali sekizinci kameri ayın yirmi üçüncü gü­
nüne (genellikle Eylül ayında) denk gelir. Otobiyografisine göre Wong Tai
Sin, Tsun Hanedanı sırasında doğmuş yoksul bir çoban çocuğudur: "On beş
yaşında, zincifreyi ölümsüz bir ilaç haline getirmek için dokuz kez arıtma sa­
natını öğrendiğim taştan bir mağaraya beni götüren bir peri tarafından kutsan­
maya yetecek kadar talihliydim." Wong Tai Sin, Taocu simya konusunda bir
usta olmuş ve erkek kardeşi bir falcının yardımıyla izini bulana kadar kırk yıl
boyunca mağarada yaşamıştır. Koyunlarının nerede olduğunu sorduğunda er­
kek kardeşini, seslenmesiyle birlikte hemen koyuna dönüşen 'iri beyaz kaya
parçaları yığını 'na götürmüştür.3 Bu etkileyici gösteriden etkilenen erkek kar­
deşi de bir ölümsüz olma yolunda kaçınılmaz adımlar atmıştır. Bu Felsefe Ta­
şı'nın Çin'deki karşılığı olan 'ölümsüzlük hapı'nı geliştirmeyi gerektirmiştir.
Tapınağın içinde, azizin imgesinin bulunduğu pavyonun önündeki yerde
duran bir gazete parçasına ikramlarını bırakan zarif giysileriyle hem genç
hem de yaşlılardan oluşan dindarlara katıldım. Mabede doğru eğilmiş başla­
rıyla ellerini yukarı aşağı hareket ettirerek dua ediyorlardı. Oradan ayrılma­
dan önce, harika bronz ayakları olan vazolarda bulunan kuma yanan tütsüle­
ri yerleştiriyorlardı.
Birçok kişinin ince bambu çubuklarla dolu oval ahşap silindirleri çubuk­
lardan biri yere düşene kadar sallamakta olduğunu fark ettim. B ir arkadaş ya
da aileden biri bunun sayısını kağıda döküyordu. Daha sonra, aynı işlemi bir­
çok kez tekrarlıyorlardı. Kırk, yetmiş beş ya da yüz çubuktan oluşan küme­
ler olduğunu öğrendim; bunların bazıları yin'i (evrendeki dişil ilkeyi) simge­
leyen siyah ile boyanmıştı, düz olanlarsa yang'dı (evrendeki eril ilke). Her bir
•talih çubuğu' bir tahmin yapan Çince karakterlere karşılık gelir. Çoğu kez ni­
hai yorum için bir medyuma danışılır.
Hong Kong'un çok genç yaştaki finans uzmanları ve bilgisayar sihirbaz-

37
PETER MARSHALL

lannın açıkça boş inançları var ve Budist tapınaklarda başlamış olan oldukça
eski kehanet adetlerini takip ediyorlar. Talih çubuklarıyla yaptıkları bu adet­
leri dünyadaki en eski ve Çin'de hala en yaygın biçimde okunan kitap olan l
Ching'in basitleştirilmiş bir versiyonu gibi görünebilirdi. Ama bir anlamı var
mı? Görünüşe göre rasgele bir çubuk seçiminden geleceğe ilişkin herhangi
bir tahmin yapmak mümkün müdür? Yoksa bu işlemin kendisi geleceği ara­
yanın kendi veya geleceği hakkında daha net olmasına mı yardımcı oluyor?
Bunlar Wong Tai Sin Tapınağı'nda yapılan tek etkinlik değildir. Tapınağa
bitişik olarak, üzerinde bilgelik değilse de yılların ağırlığı olan, size aydınla­
ma ve imdat sunan, kadınlı erkekli çok sayıda - toplam olarak yaklaşık 1 60
- kulübe vardır. Bir levha üzerindeki İngilizce çevirinin dediği gibi: Burası
bir 'kahinler' köyüdür.
Bazıları el falcısıdır; Çin'de ve Hindistan'da en azından yaklaşık 3.000 yıl­
dır devam eden ve daha uygun biçimde kiromansi (el falı) denen bir sanatı ic­
ra ederler. Pekin'deki Yasak Saray'ın dışındaki bahçelerde el falına bakan fal­
cıları işbaşında zaten görmüştüm. El falına bakan bu falcılar kişinin karakteri­
ni ve geleceğini, özellikle ilişkileri, kariyeri ve refahını anlatmak için o kişi­
nin elinin biçimini ve avucundaki çizgileri dikkate alırlar. Parmakların büyük­
lüğü ve üzerindeki tümseklerin karakteristiklerini gösterdiği söylenir. Taocu­
lann Eski Çin'de bir tanılama aracı olarak parmak izlerini ilk kullananlar ol­
maları hiç de şaşırtıcı değildir. Parmak izlerinin adlarını gökcisimlerinden al­
dıklarını keşfetmek beni çok şaşırtmıştı. Gezegenlerin Batı astrolojisinde ol­
duğu gibi aynı çağrışımları vardır: Güneş, duygusal sağlamlık; Ay, duygu; Ve­
nüs, romans; Mars, agresyon; Satürn, sağduyu; Jüpiter zenginlik .
Tapınağın dışındaki diğer 'kabinler' fizyonomi alanında uzman olan yüz­
okuyucularıdır. Yine, bu sanat da eski Çin' de Taocular tarafından geliştiril­
miştir. 'Hakimiyet yolu'nda (Tao of Supremacy), yani kişinin kendisine ve
içinde bulunduğu duruma hakimiyetinde yararlı bir araç olarak düşünülmüş­
tür. Taocu bir yüz 'haritası 'nın çizilmesi i.ö. 2500 yılını bulur. Açıkçası, yü­
zümüz içinde bulunduğumuz duygu durumuna ilişkin, özellikle dudaklar ve
gözler, kesin bir rehber sağlar ve yüzümüz deneyimimizi yansıtır. Bununla
birlikte, Çinliler belirli kalıtsal yüz özelliklerinin insanın karakterini açığa
vurduğuna inanırlar. Örneğin, belirgin bir alın düşünceliliği; kısa bir alın dü­
şüncesizliği; sivri bir çene hoşnutsuzluğu; gamzeli bir çene tenselliği göste­
rir. Ne var ki Çinliler aynı zamanda yüz ifadelerinin aldatıcı olabileceğinin ve
iki ayrı yüzün asla aynı olmayacağının da farkındadırlar. Bilge bir kişi tek ba­
şına dış görünüşe göre yargıya varmaz.
El falına bakan falcılar ve yüz-okuyucular ne kadar ilginç olurlarsa olsun­
lar, ben en çok Çinli 'astrologlar'a ilgi duydum. 'İngilizce' yazılı bir tabelası
olan otuz dokuz numaralı standa oturmaya karar verdim. Bir yazı masasının ar­
kasında altmışlarında, ufak tefek, iyi biri gibi görünen bir adam oturuyordu.

38
ASTROLOJi

Resmi bir takım elbise giymiş, kravat takmıştı ve kalın çerçeveli bir gözlüğü
vardı. Bana pembe bir kart uzattı; üzerinde 'İngilizce Konuşan Yorumcu' yazı­
yordu. Biz ücreti tartışırken - adamın İngilizcesi kesinlikle gelişmemişti - şık
bir genç kadın geldi ve adamla hızlı bir Çince ile konuştu. Kadın kıkırdayarak
uzaklaştı. Astrologun müşterilerinin çoğu genç kadınlar gibi görünüyordu.
Ücrette anlaştıktan sonra (250 Hong Kong dolan) astrologum bana doğdu­
ğum tarihi ve saati sorup bu ayrıntıları bir mini bilgisayara girdi. Sonra pem­
be bir kağıt parçasına doğduğum saati, tarihi, ayı ve yılı yazdı; her biri iki gü­
zel Çince karakter halinde yazılmıştı. Her birinin bir 'göksel dal' ve 'dünyevi
sap' olduğunu açıkladı. Daha sonra aynı şeyi 1 960'tan 2034'e kadar her yıl
için yaptı. Kağıt parçasında aynı zamanda altı yaşından yetmiş altı yaşına ka­
dar on yıllık süreler halinde hayatımdaki en önemli işaretleri yazacak boşluk­
lar da vardı. Adam aslında bir elementi ya da bir elementler kombinasyonunu
zamanın farklı anlarına iliştiren ve 'Kaderin Dört Sütunu' olarak bilinen, ge­
nelde 'sekiz burç' denen geleneksel astrolojiyi uyguluyordu.
Bir süre sessizlik içinde çizelgeyi analiz edip sağlam hareketlerle güzel bir
kaligrafiyle burçları yazdıktan sonra, başını kaldırdı ve ağırbaşlı bir biçimde
konuştu: "Sen, Köpeksin."
Anladığım kadarıyla, bu Çin zodyakına göre tam bir altmış yıllık döngü
halinde dönen, her on iki yıla farklı on iki hayvanı atayan doğduğum yıla kar­
şılık geliyordu.
"Sen aitsin, toprağa," diye devam etti astrologum. "Eşinin pozisyonu bir­
leşmiş, sağ taraf, sol taraf, su."
Ve sonuç: "Aşk hayatı istikrarsız. Toprak, zayıf; su daha güçlü."
Altı yıl kadar önce boşanmış ve birlikte yolculuk ettiğim Elizabeth ile ye­
ni bir ilişkiye başlamış olduğum için bu iyi bir haber değildi. Kahin yan yan
bana baktı, sanki "Kadınlar, bela" der gibiydi.
Her şey kaybedilmiş değildi yine de. Gülümsedi ve şöyle dedi: "Senin
adına· talihli olan ateş, toprak, tahtadır." En azından bu burçtan insanlarla
aram iyi olabilirdi. Ama sonra kötü haber: "Talihsiz olanı, altın, sudur. Altın;
gerileme, hastalık. Su; para kaybı."
Astrologum daha sonra pembe çizelgeye sarıyla kötü yılları, kırmızıyla iyi
yılları çizdi. On yıllık dönemleri dikkatlice işaretlerken en azından kırmızıla­
rın sarılardan daha fazla olduğunu görmekten memnun olmuştum.
"Otuz altıdan önce özel bir şey yok, altmış altıdan sonra daha iyi," diye
açıkladı. Sonra daha fazla ayrıntı verdi. "Çok özel," 1 964'ten 1 968'e (yatılı
okuldan ayrılmış, bir yıl Londra'da yaşamış, P& O-Orient Shipping Com­
pany de bir öğrenci olarak dünyaya yelken açmış ve Batı Afrika'da İngilizce
öğretmiştim.) "Gerileme," diye iddia etti, 1970 ile 1972 yıllan arasında ol­
'

muştu (doktorluk payemi araştırdığım dönemdi). 1 974 ile 1 979 yılları arası

39
PETER MARSHALL

(kırsal bir topluluk kurmakla uğraştığım ve kızımın doğduğu dönemdi) ve


1 980 ile 1 983 yılları arası (ilk kitaplarımı yazdığım ve oğlumun doğduğu dö­
nemdi) çok özeldi. 1 992-94 yılları civarında sessizleşti; denizden Afrika'nın
etrafını dolaştığım o yıllar - sonunda beni boşanmaya götürmüştü - benim
için en zor yıllardı. Ne yazık ki 2000'den 2003 'e kadar sürecek başka bir
uğursuz dönemin ortasındaydım. Bu dönem süresince simya ve astroloji üze­
rinde yoğun biçimde çalışıyor, evi taşıyıp arkadaşımla yeni bir hayata başlı­
yordum. Ama sonra işlerin bir üç yıl daha kötüleşeceği 201 0 yılına kadar so­
runsuz devam edecekti.
Peki yaşlılığım ne olacaktı? Astrolog 2020'den 202 1 'e kadar olan döne­
min sağlığım için kaygı verici olacağını vurguladı (o sıralar yetmiş dört, son­
ra da yetmiş beş yaşında olacaktım.) Seksen dört yaşına basacağım 2030 yı­
lına kadar her şey yine iyi olacaktı. O yıldan sonra tarihlerden hiç söz etme­
di; o yılın öleceğim yıl olduğunu varsaydım. Yıllar önce Sri Lanka'da bir ar­
kadaşımın ailesinin astrolog-el falcısı da aynı tarihi söylemişti. O zaman bu­
na inanmamıştım, ama bu kez merak etmeye başladım. Oldukça farklı gele­
neklerden astrologların aynı sonuca varması olağanüstü bir şeydi.
Genel anlamda durumuma gelince, adam genel talihimin normal olduğu­
nu, ne zengin ne de yoksul, istikrarlı olacağımı söyledi. Sağlığım iyiydi ve
uzun bir yaşam sürecektim.
Peki aşk hayatım? Söylediğine göre geçmişte iki "kız arkadaş"tan daha
fazla kız arkadaşım olmuştu (doğru) ve kadınlarla ilişkilerimde istikrarsızdım
(belki . . . ).
Çinli astrologuinun son sözleri şunlardı: "Genel talihin otuz dörtten önce
en iyi !" Bunu yirmi yıl sonra bilmek özellikle iyi değildi. Açıkçası geride ka­
lan yıllardan yararlanmaya çalışmak zorunda kalacaktım, ama en azından ke­
yif alacağım ve bir sonrakine hazırlanacağım uzun bir hayat verilmişti .
Bozuk İngilizcesi ve yaklaşımının popüler doğası yüzünden, Hong
Kong'da Wong Tai Sin Tapınağı 'ndaki astrologum karakterim ve kaderime
ilişkin ancak oldukça yüzeysel bir şeyler açıklayabilmişti. Yine de derin bir
anlamla dolu olan ve Çin uygarlığının ilk günlerine dek uzanan uzun bir ta­
rihi olan çok kadim bir geleneğin bir parçasıydı. Yönteminin bir boş inanç
değil, bir bilim olduğunda ısrar etmişti .
Adamın uyguladığı yöntem günümüzde Hong Kong ve Tayvan'da en po­
püler yöntemdir. Tzu P' ing olarak bilinen bu yöntem ' Kaderin Dört Sütu­
nu'na, yani doğumunuzun saat, gün, on beş gün ve yılına, dayanır. Bazen "se­
kiz burç" (ba tze) da denir: Her sütun iki 'işaret' ya da Çince sözcük karakte­
riyle gösterilir. Kişiliğinizin ayrıntılı bir profilini verir ve diğer şeylerin yanı
sıra doğumdaki duygusal ve entelektüel mizacınızı, ayrıca içinizdeki potan­
siyeli kendinizi tatmin edecek biçimde kullanmanız için en uygun olan yaşam
türünü gösterir.

40
2
Köpek ve Kaplan

ong Kong' lu kahinim "Sen, Köpeksin," derken Batılılar için en tanıdık


H olan Ming Shu olarak bilinen ve ' Hayvanlar Dairesi' anlamına gelen Çin
astrolojisi türünden söz ediyordu. Bu anlaması en kolay olanıdır, çünkü on iki
hayvan, ilişkili kişilik tipleriyle birlikte, Batı astrolojisindeki on iki güneş
burcuna benzer. Köpek benim Çin astrolojisindeki burcumdur, tıpkı Aslan'ın
Batı astrolojisindeki güneş burcum olması gibi. Kişiliğinizin belirleyici ka­
rakteri olarak biri güneş yılını dikkate alırken, diğeri kameri ayı dikkate alır.
Köpeğin doğası sabırlı, sadık ve uyanık olmasıdır.
Hemen hemen herkes Çin astrolojisinde her yılın kendine özgü karakte­
ristiği olan bir hayvanla ilişkili olduğunu bilir. Daha az bilineni bunların on
iki yıllık bir döngüyle meydana geldiğidir. Buna kimi zaman ' Çin zodyakı'
denir, ama bu hayvanlar Batı zodyakındaki burçların olduğu gibi gökyüzün­
deki belli takımyıldızlarla doğrudan ilişkili değildirler.
Hayvanlar Dairesi 'nin on iki yaratığı fikri nereden gelmiştir? Çin'deki po­
püler bir efsane bu sistemin kökeninin, kuşkusuz her varlığa duyduğu ünlü
şefkati yüzünden Buda'ya ait olduğunu ileri sürer. Söylendiğine göre bir gün
dünyadaki bütün hayvanları kendisini ziyarete davet etmiş, ama yalnızca on
iki tanesi gelmiş. Takdirinin bir gösterisi olarak her hayvana sonsuza dek iliş­
kilendirileceği bir yıl vermiş. Yılların döngü düzeni oraya geldikleri düzeni
yansıtır: Fare, Yaban Öküzü, Kaplan, Tavşan, Ejderha, Yılan, At, Koyun,
Maymun, Horoz, Köpek ve Domuz. 2000 yılı, yeni bir binyılın başlangıcı

41
PETER MARSH ALL

için yeterince uygun bir biçimde, en uğurlu burç ve yaratıcı enerjisi yüzün­
den en saygı duyulanı olan Ejderha Yılıydı. l
Bu öyküdeki sorun Buda'nın yaklaşık olarak İ.Ö. 563 yılında Hindis­
tan 'da doğup i.ö. 483 yılında ölmesidir. Budizm daha sonra Japonya'da Zen
olarak bilinen Cha'n Budizmini ortaya çıkaracak biçimde Taoculukla birleş­
tiği Çin'e i.S. 5.yüzyılda ulaşmıştır. Bununla birlikte, Çin astrolojisi binlerce
yıl daha eskidir.
On iki hayvanlı Çin ' zodyakı'nın kökenlerine ilişkin bir diğer versiyon
ona tanrısal bir köken verir. Anlatıldığına göre, bu versiyonda, bir zamanlar
Gökteki Yeşim İmparator dünyadaki hayvanların neye benzediğini merak et­
miş. Baş danışmanını çağırmış ve şöyle demiş: "Uzun bir süredir cennette
hüküm sürüyorum, ama dünyadaki hayvanları hiç görmedim. Neye benzer­
ler? Yolları nedir? Zeki midirler? İnsanlığa nasıl yardım ederler?"
Baş danışman dünyada sayısız hayvan olduğu ve onların hepsini görmenin
imkansız olduğu yanıtını vermiş. Göğü ziyaret etmesi için en ilgi çekici on iki
hayvanı davet etmeyi önermiş. Yeşim İmparator seve seve rıza göstermiş.
"Şimdi, hangi hayvanları davet edeceğim?" diye düşünmüş baş danışman
kendi kendine. "Buldum, ilk önce fareyi davet edeceğim ve ondan arkadaşı
kediye bir davetiye vermesini isteyeceğim!"
Biraz daha düşündükten sonra, yaban öküzünü, kaplanı, tavşanı, ejderha­
yı, yılanı, atı, koyunu, maymunu ve horozu da davet etmeye ve ertesi sabah
saat tam altıda göğün kapılarında kendilerini takdim etmelerini istemeye ka­
rar vermiş.
Fare bu haberi duyduğunda, buna sevinmiş ve iyi talihlerini söylemek için
aceleyle kediyi görmeye gitmiş. Kedi yumakla oynamayı ve uyumayı çok se­
vermiş. Geç kalkan bir hayvan olduğu için fareden altıdan epey önce kendi­
sini uyandırmasını istemiş . Fare o gece yatmaya gittiğinde uyuyamamış. Bir
o yana bir bu yana dönerken kedinin kendisine kıyasla ne kadar akıllı, tüyle­
rinin ne kadar parlak olduğunu düşünmüş. "Yeşim İmparator kesin onu ben­
den önce seçecek," diye inlemiş. Bu kadarı da çok fazlaymış; en sonunda an­
laşmalarına karşın kediyi uyandırmamaya karar vermiş.
Ertesi sabah saat tam altıda diğer bütün hayvanlar cennetin kapılarında
toplanmışlar ve baş danışman tarafından hoşça karşılanıp imparatorluk sara­
yına alınmışlar.
Yeşim İmparator ilk başta bütün hayvanlardan hoşnutmuş, ama hayvanla­
rı saydığında kaşları çatılmaya başlamış.
"Hepsi çok ilginç, bunun için seni takdir ediyorum, ama niçin sadece on
bir hayvan var? On iki olacağını söylemiştin."
Baş danışman ürpermiş ve düşünmeden konuşuvermiş. "Bir hata olmalı
Haşmetmeap, lütfen biraz bekleyin, halledeceğim ."

42
ASTROLOJİ

Hızla gidip hizmetçisine dünyaya inmesini ve karşısına çıkan ilk hayvanı


alıp getirmesini söylemiş. Öyle olmuş ki hizmetçi domuzunu pazara götüren
bir çiftçiye denk gelmiş. Cennetin Yeşim İmparatorunun, domuzunu görmek
istediğini duyduğunda yaşlı adam bunu yapmaktan ancak çok mutlu olmuş.
Bu arada, fare gözden kaçırılmaktan o kadar kaygılanmış ki yaban öküzü­
nün sırtına sıçrayıp flüt çalmaya başlamış. Bu İmparatoru çok eğlendirmiş ve
bundan çok etkilenmiş . İş hayvanları sıraya koymaya geldiğinde, ilk sırada
olma gururunu fareye vermeyi kararlaştırvıış. İkinci sıra o kadar cömert ol­
duğu ve farenin sırtına çıkmasına izin verdiği için yaban öküzüne verilmiş.
Üçüncü sırayı kaplan almış, çünkü çok cesur görünüyormuş; dördüncü sıra
güzel beyaz tüyleri yüzünden tavşana verilmiş; beşinci sırayı ise ateşli ener­
jisi nedeniyle ejderha almış. Hoş kıvrak gövdesiyle yılana altıncı sıra, güzel
duruş biçimiyle ata da yedinci sıra verilmiş. Keçi güçlü boynuzlan sayesinde
sekizinci sırayı alırken maymuna o kadar çevik olduğu için dokuzuncu sıra
verilmiş; horoz ise şahane tüyleri sayesinde dokuzuncu, köpek de tetikliği
için on birinci sırayı almış. Sıranın sonunda ise sersemlemiş, ama birdenbire
cennete çağrılmaktan mutlu olmuş bir halde domuz duruyormuş. Ona son
ama aynı derecede önemli bir sıra olan on ikinci sıra verilmiş.
İmparator bütün hayvanları kontrol ettikten ve geçit töreni bittikten sonra,
kedi aniden cennete gelip var gücüyle kapıları çalmaya başlamış. Ne yazık ki
kedilerin patileri kapıları çalmaya çok uygun olmadığı için kedi birinin dik­
katini çekene dek uzun bir süre geçmiş.
Baş danışman en sonunda kapıları açtığında, kedi soluk soluğa haykırmış:
"Çok, ama çok üzgünüm. Uyuyakalıp geciktim, sayın baş danışman. Fare be­
ni uyandıracaktı, ama uyandırmadı."
"Ben de çok üzgünüm," demiş baş danışman. "Korkarım çok geç kaldın.
İhtiyacımız olan hayvanların hepsi çoktan geldi, teşekkür ederim." Sonra da
kulakları çınlatan bir sesle cennetin kapılarını kedinin yüzüne kapatmış.
Kedi çok öfkelenmiş. Fareyi asla bağışlamamış, işte bu güne dek kediler­
le farelerin birbirleriyle iyi geçinememelerinin nedeni buymuş.
Zavallı yaşlı kedi! Ne var ki uykuyu seven ve zaafları olan sadece o değil.
Her hayvanın kendine özgü zayıflıkları ve güçleri vardır. Bazıları dışa dönük­
tür ve kendini hissettirir; bazıları ise daha içedönük, içine kapalıdır. Bazıları
hemen öfkelenirken bazıları daha sabırlıdır. Bazıları diğer hayvanlarla iyi ge­
çinirken bazıları geçinemez. Uyumluluk bu popüler Çin astrolojisi biçimin­
deki ana temalardan biridir. İlişkiler de hem arkadaşlara hem de sevgililere
uygulanır. Örneğin, Fare ve Ejderha birçok farklı düzeyde iyi geçinirler: İyi
birer sevgili, maceraperest birer ortak ve sadık birer arkadaş olurlar.
Benim durumumda, hayvan burcum Köpek, arkadaşımınki ise Kaplandır.
Neyse ki işin iyi yanı Kaplan ve Köpek birbiriyle iyi geçinir. Kaplan risk al-

43
PETER MARSHALL

mayı sever; Köpek daha dikkatlidir ve tehlikelere karşı uyarabilir. Kaplan


Köpek' in tetikteliğini takdir ederken Köpek de Kaplan'ın sert, atılgan doğa­
sını sever. Ama ikisi de gerekli olduğunda hemen harekete geçebilir ve bir­
likte güçlü müttefiklikler kurarlar. Her ikisi de idealisttir ve sıkıntıda, baskı
altında olanların savunucusudur. Kaplan ilişki başarılı olacaksa Köpek' in se­
vecen rahatlatıcılığa ihtiyaç duyduğunu unutmamalıdır.2 Köpek en çok Kap­
lan, At ve Domuz'la uyuşmakta birlikte Fare, Tavşan ve Maymun'la da iyi
geçinir. Belki bir çaba harcamamız gerekmesine karşın Yılan ve Keçi ile de
aramızda bir çatışma olmaz. Yaban Öküzü ve Horoz' la anlaşamayız, Ejder­
ha'ya karşı ise büsbütün zıtımdır.3
Uyumluluk dikkate alınacak tek unsur değildir. Her hayvan bir element,
bir renk, yin ya da yang ve bir pusula yönü ile de ilişkilidir. Örneğin, Fare su
elementiyle (tahtayla uyum içinde çalışır), siyah renkle (onurla bağlantılıdır),
alıcı yin ile ve Kuzey yönüyle ilişkilidir. Yin en güçlü durumunda olduğunda
kış ortasıyla birbirine bağlanır. Bir Köpek olarak benim elementim ise metal,
rengim siyah ya da laciverttir. Yin'den çok yang'ımdır (bu 'küçük yang' ola­
rak bilinir); yönüm Batı, mevsimim ise sonbahardır.
Çin astrolojisinin bu popüler biçiminde, talihiniz sadece hayvan burcu­
nuzdan değil, aynı zamanda altmış yıllık bir döngüdeki yıllara göre olan ko­
numuzdan da etkilenir. Çin' de zaman geçişini ölçmedeki en önemli birim
'Büyük Yıl 'dır; bu Jüpiter döngüsüne dayanır ve güneş çevresinde dönmesi
yaklaşık olarak on iki yıl sürer ( 1 2 x 5 = 60).
Altmış yıl döngüsü Çin kültüründe oldukça önemli bir rol oynar. Bu dön­
güyle ilişkili altmış tanrı vardır ve her yıl biri merkezde yer alır. Taocu tapı­
naklarda, kendilerine iyi talih getirmesi için insanlar doğum tanrılarına çoğu
kez tütsü, çiçek, meyve, hatta para adarlar. Kuzey Çin'de Taoculuğun merke­
zi olan Pekin' deki Beyaz Bulut Tapınağı'nda doğdukları yıl için ' ilahi koru­
yucu'lannın - oturan bir general olarak betimlenmiştir - önünde tütsü yakan
genç ve yaşlı kadın görmüştüm.
Peki, bu on iki hayvan burcuna nasıl uyar? Altmış yıl döngüsü içinde, bir
hayvan burcu beş kez, ancak her defasında biraz farklı bir biçimde görüne­
cektir. Bu aynı hayvan burcunda olan ama farklı bir yılda doğan iki insanın
niçin farklı talihler yaşayacaklarını açıklamaya yardımcı olur. Örneğin, Kö­
pek burcu için, döngü 'Nöbetçi Köpek' (Chia Hsü) yılıyla başlar ve bunu on
iki yıllık bir sırayla ' Uykulu Köpek' (Ping Hsü), 'Dağa Giden Köpek' (Mou
Hsü), 'Tapınak Köpeği' (Keng Hsü), son olarak da ' Aile Köpeği' (len Hsü)
izler. Sonra döngü yeniden en baştan başlar.4

Göksel saplar ve dünyevi dallar


Batı alfabesinde Ping Hsü olarak yazılan doğum yılım için kullanılan bu iki

44
ASTROLOJİ

Çince karakter bir 'göksel sap' (bu durumda Ping) ve bir 'dünyevi dal' (Hsü)
denen şeyi temsil eder. Bunlar sadece Çin astrolojisinin kalbinde yer alan gök­
le dünyayı birleştirmekle kalmaz, aynı zamanda birlikte on iki hayvandan biri­
nin belli bir varyasyonunu temsil ederler. On iki göksel sap ve on dünyevi dal
vardır ve bunlar altmış yıl döngüsü içinde daha çok iki çark dişi gibi birleşir.
Örneğin, Elizabeth 'Kaplan Yılı'nda doğmuştu. Altmış yıl döngüsünde
saplarla dalların eşleşmesine göre bu 'Dağdan İnen Kaplan Yılı'ydı. Bir kap­
lan olmakla ilişkili her zaman için genel kişilik özellikleri olmakla birlikte,
söz konusu bu varyasyon aile ilişkilerini, gelecekteki esenliği ve işteki başa­
rı şansını önceden tahmin etme konusunda önemlidir.

Göksel Saplar Sayı Yön


Chia 1 DKD'ya D
Yi 2 DGD'ya D
Ping 3 GGD'ya G
Ting 4 GGB 'ya G
Wu 5 Merkez
Chi 6 Merkez
Keng 7 BGB 'ya B
Hsin 8 BKB 'ya B
Jen 9 KKB 'ya K
Kuei 10 KKD'ya K

Dünyevi Dallar Hayvan Yılın Dönemi Yön


Tzu Fare kış ortası K
Ch'ou Öküz kış sonu KKD
Yin Kaplan ilkbahar başı DKD
Mao Tavşan ilkbahar ortası D
Ch'en Ejderha ilkbahar sonu DGD
Szu Yılan yaz başı GGD
Wu At yaz ortası G
Wei Keçi yaz sonu GGB
Shen Maymun sonbahar başı BGB
Yu Horoz onbahar ortası B
Hsü Köpek sonbahar sonu BKB
Hai Domuz kış başı KKB

45
PETER MARSHALL

Kendi hayvan tipinizin özel varyasyonunu öğrenmek için altmış yıl dön­
güsündeki konumunuzu bulmanız gerekir. Bunu yapmak amacıyla doğduğu­
nuz yıl için kameri çizelgeye bakın. Batı güneş takvimine göre, arkadaşım 20
Temmuz 1 950'de doğdu. Kameri çizelge bana bunun altmış yıl döngüsünün
yirmi yedinci yılındaki altıncı kameri ay, yani Keng Yin olduğunu gösteriyor.
Göksel sap Keng element olarak metal, renk olarak beyazla ve tat olarak ek­
şiyle ilişkili, dünyevi dal Yin ise Kaplan, ilkbahar başı, Doğu-Kuzey-Doğu
yönüyle bağlantılıdır. Bu döngünün yirmi yedinci yılında doğan herhangi bir
kişinin sert, sıkı çalışan ve cömert olduğu söylenir. Siz de - birçok Kaplan gi­
bi - özellikle yanıldığınızda ya da kırıldığınızda güçlü tepkiler vererek ani
duygu geçişleri yaşayabilirsiniz, ama öfkeniz çabucak dağılır. Aileniz ve ar­
kadaşlarınız dikkatinizi ve enerjinizi takdir eder. Diğer yandan, 'Ormandaki
Kaplan Yılı ' ya da 'Hareketsiz Duran Kaplan Yılı'nda doğmuşsanız, daha
dikkatli ve daha az havai olacaksınızdır.s
Bana gelince, ben 23 Ağustos 1 946'da doğdum; bu tarih altmış yıl döngü­
sünün yirmi üçüncü yılındaki yedinci kameri aya denk gelir ve Ping Hsü,
'Uykulu Köpek Yılı' olarak bilinir. Göksel sap Ping ateş, kırmızı ve tat ola­
rak acıyla ilişkili, Hsü ise Köpek, sonbahar sonu ve Batı-Kuzey-Batı yönüy­
le bağlantılıdır. Benim yumuşak bir tarzım olduğu söylenir; bu da benim di­
ğer insanları dinleyebilmemi ve onlara ikilemleri konusunda yardımcı olabil­
memi sağlar. Ne var ki uykulu bir kişi olarak, son teslim tarihlerini karşıla­
maya zorlanmayı ya da hazır değilken kararlar almayı sevmem.

Saatler Sistemi
Horoskopunuza Hayvanlar Dairesi 'ne dayalı olarak doğduğunuz saatle
ilişkili hayvanla bir diğer boyut eklenir. Çin günü her biri bir 'başlangıç sa­
ati' ve bir 'kesin saat'i olan on iki birime bölünür. Bunların her biri yirmi dört
saatlik düzende, ilki 23.00'dan 01 . 00'a, sonuncusu da 2 1 .00'dan 23.00'a ka­
dar sürmekle birlikte, iki Batı saatine denk gelir. Bu bölme çok eskidir, tari­
hi İ.Ö. beşinci yüzyıla dayanan bir Çin takviminde kaydedilmiş ilk saatlerden
çok önce yapılmıştır. On iki saat on iki hayvan burcuna denk gelen "dünyevi
dallar"dan adını alır. İlk iki saatlik dönem bu yüzden Tzu Fare, sonuncusu da
Hai Domuz olur.
Tam olarak söylemek gerekirse, doğum saatine ilişkin hayvan burcunu bul­
mak için ilkönce doğum saati Evrensel Saat'e (Universal Time) çevrilmeli, son­
ra da bunu Çin Kıyı Saati (Chinese Coastal Time) döndürmek için dokuz saat
eklenmelidir. 6 Bununla birlikte, Ming Shu astrolojisi hakkındaki pek çok popü­
ler Batı kitabı saniye çevirme işlemini yapmaz. Ben İngiliz Yaz Saati'ne (Bri­
tish Summer Time) göre aşağı yukarı 1 6.00'da doğduğum için, bu Evrensel Sa­
ate dönüştürülecek olursa, benim hayvan saatim Shen Maymun olur, ama bu
dönüştürme Çin saatine göre yapılırsa, ben Tzu Fare olurum.

46
ASTROLOJİ

Shen saatlerinde doğmuş olmak şansımın rast gideceğine ve hayatımı ko­


lay kazanacağıma işaret eder, ama aynı zamanda savurgan da olabilirim. Aşk
hayatımda ortaya çıkabilecek güçlüklere zaman ayırmam gerekir. Saat
22.00'da doğmuş olan, bu yüzden de Hai dünyevi dalına denk gelen Eliza­
beth ise muhtemelen el sanatına doğal bir yatkınlığa sahip olacaktır. Bir şeye
başlamışsa, onu tamamlamaktan hoşlanır.
Çin astrolojisi hakkındaki popüler kitapların pek çoğu doğum yılı ve saati
için amblem olarak on iki hayvanı kullanır. Yıl hayvanının baskın kişiliğini­
zi yansıttığı ve aşk hayatınızla kariyeriniz için implikasyonlar içerdiği söyle­
nirken, saat hayvanının ' içsel arkadaş' ınızı temsil ettiği ve asıl hayvanınızı
geliştirdiği, dengelediği ya da kontrol ettiği söylenir.? Bu nedenle kişiliğinize
son ayrıntıyı katar. Birçok bakımdan, hayvanlar daha çok kendi vizyon ara­
malarında rehber ve koruyucu görevi yapan şamanların totem hayvanlarına
benzer.

Hsai Saatleri Hayvan Element Saatler


=r Fare Su 2300-0 1 00
2 � Öküz Toprak 0 100-0300
3 Jİi Kaplan Tahta 0300-0500
gp Tavşan Tahta 0500-0700
4
Ejderha Toprak 0700-0900
5 �
Yılan Ateş 0900- 1 100
1 100- 1 300
E.
Ateş
6
7 At
1 300- 1 500
q:.
Keçi Toprak
1 500- 1700
*
Metal
8
9 Maymun
1 700- 1900

10 Horoz Metal
1 900-2 1 00
a
Köpek Toprak
11
2 100-2300
it
Domuz Su
12 �

İ emi
Hsi a Takvim i'nde O n ki Saa t Sist

Bu sisteme göre ben yıl olarak bir Kö


pek, saat ola:ak da bir y � �;7��� �
bır Domuz. ap
l
. . ıl olarak bir Kaplan, saat olarak da inir �� �
ler, ben b
.
le iy e iyi geç
i��:�: �= : ı neksel yorumlara göre bir��- � �
p:
z o 1ar ak onu n ben i göz etm eyi sevdıgı fıkrınden hoşlanıyoru� .
D omu ım May-
lmak isterdim. Ama o durumda ben
gibi vefakar, sadık ve koruyucu 0 um urs amadan
yapar, ben de dünyayı . hiç
un tarafım haylaz numaralarını ...
daldan dala atlamayı severım
erkürenin orasında burasında
;
47
PETER MARSHALL

Batıdaki hayvan sembolizminde olduğu gibi, zodyakın hayvanları Çin


folkloru tarafından onlara verilen karakteristikleri yansıtır. Örneğin, Domuz
Çin'de Batı'da olduğundan çok daha olumlu bir imgeye sahiptir; domuzun
piktogramı üzerinde evcimen niteliklerini akla getiren bir çatıya sahiptir. On
iki hayvan aynı zamanda eski Çin efsanelerinin kahramanlarıdır ve kendi
farklı tarzlarıyla hepsi uğurlu sayılır. Göklerle olan bağlantı Jüpiter ' in on iki
yıllık döngüsüyle hayvanların on iki yıllık döngüsü arasındaki eşleşmeyle ku­
rulur.
Hayvanlar Dairesi Çin'de oldukça eskidir. Sian yakınlarında İ.S. yedinci
yüzyılda ölen T'ang prensesi Chang Huai 'nin mezarında üzeri bu hayvanlar­
la süslenmiş güzel bir taş bulunmuştur. Tibet kralı Srang-Tsan Gampo ile ev­
lenen bir diğer prenses Hun-shin Jun-ju (Kong Jo) onu aşağı yukarı 642 yı­
lında jung-tsi olarak bilindiği Tibet'e getirmiştir. İ.Ö. altıncı yüzyıl gibi bir
tarihte on ikili yıl bölümünün Hayvanlar Dairesiyle ilişkili olduğuna dair sağ­
lam bir kanıt vardır.s Ama bunlar muhtemelen binlerce yıl daha eskiye daya­
nır ve Çin'deki efsane ilk on iki yıl döngüsünün başlangıcını İ.Ö. 2637' de ya­
rı-mitik imparator Hung Ti' ye - Sarı İmparato'ra - atfeder.
3
Yol ve Erdemi

On Bin Şey yin' i taşır ve yang ' ı kapsar.

LAO TZU

çin �trolojisini anlamak için, Çin 'e özgü Tao, yin ile yang ve beş element
_ .
fıkırlerını anlamak gereklidir. Bu fikirlerin hepsinin kökleri Çin 'deki en eski
felsefe olan Taoculuğa dayanır. Uzun bir süredir Tao öğrencisiyim. Taoculu­
ğun en önemli metni olan Tao Te Ching (Yol ve Erdemi) İ.Ö. altıncı yüzyıl­
da öldüğü söylenen Lao Tzu'ya atfedilir. Bu eser dünya literatürünün en gü­
zel, en şiirsel ve derin eserlerinden biridir. Astroloji üzerinde güçlü bir etkisi
olan I Ching (Değişimler Kitabı) olarak bilinen kadim kehanet kitabı da aynı
gelenekten gelir.
Taoculuğun Çin ' in bir çiftçiler ülkesi olduğu zamanlarda gelişmiş olduğu­
nun farkına varmak önemlidir. Kendi hayvanlarının yaşamları üzerinde zo­
runlu bir kontrolü olan pastoralistlerin tersine, çiftçiler kontrol edemedikleri
güçlere bağlıdırlar. Hayatlarını sürdüreceklerse doğa yasalarıyla daha duyar­
lı biçimde işbirliği yapmak zorundadırlar. Doğal düzeni alt üst eden şey her
ne olursa olsun kötüdür, çünkü kaçınılmaz bir biçimde feci sonuçlar getire­
cektir. Bu huzurlu uyuma ulaşmak için, Çinliler bir uyuşma sevgisi geliştir­
mişlerdir. Nihai amaç kişinin kendi içinde ve çevresinde huzura erişmesidir.
Bu nedenle aşırı uçlara kaçmaktan kaçınmak temeldir: Buda ve antik Yunan­
lılar için de olduğu gibi orta yol bilgeliğin özüdür.

49
PETER MARSHALL

çevrilen bir söz­


Tao
Doğal düzene Tao denir. Bu en iyi biçimiyle 'Yol' olarak
cüktür, ama burada bir sorun karşımıza çıkar. Büyük bilge Lao Tzu 'nun da
gözlemlediği gibi: "Dile getirilebilen Tao ebedi ve ezeli Tao değildir."1 Tao
anlatılamaz ya da tarif edilemez; o sadece hissedilebilir. Bütünün yalnızca bir
parçası olan insan zihni, Tek' i bir kuyunun içindeki bir kurbağanın okyanu­
sun enginliğini anlayabileceğinden daha fazla idrak edemez. Bununla birlik­
te, Tao bilinememesine karşın dinamik etkileri hissedilebilir. Bu etkiler bir
tür enerji ya da Çinlilerin ehi dediği yaşam-gücü olarak görünürler. Chi her
şeyi sarar ve büyümeyle iyileşmeden, yenilenmeden sorumludur. Aynı za­
manda fiziksel objelere yapı ve nitelik de verir.
Tao ehi 'yi hiçlikten meydana getirir, sonra '1a bütün evrende iş başında
olan iki karşı ve birbirini tamamlayıcı güç yin ve yang aracılığıyla kendisini
açığa vurur. Taocu eser Huai Nan Tzu (yaklaşık olarak İ. Ö . 1 20) 'Büyük Baş­
langıç'ın nasıl her şeyin kaynağı olduğunu anlatmaktadır:
Gök ve dünya biçim almadan önce her şey belirsiz ve biçimsiz­
di. Bu yüzden Büyük Başlangıç dendi. Büyük Başlangıç boşlu­
ğu meydana getirdi ve boşluk evreni meydana getirdi. Evren sı­
nırları olan maddi kuvvetleri meydana getirdi. Açık ve aydınlık
o�an göğü oluşturacak biçimde yukarı sürüklenirken, ağır ve şiş­
kın olan da dünyayı oluşturacak biçimde katılaştı. Gök ve dün­
y�ın birleşmiş özleri yin ve yang haline geldi, yin ve yang'ın
yogunl �şmı � özleri dört mevsim haline geldi, dört mevsimin ya­
yılmış ozlerı de sayısız dünya yaratığı haline geldi. Uzun bir za­
�an sonra, birike� �ang'ın sıcak kuvvetleri ateşi meydana getir­
�ı ve ateş �uvvetı�ın özü güneş haline geldi; biriken yin ' in so­
g uk kuvvetı su halıne geldi ve suyun özü ay haline geldi. Güne­
.
şın ve �yın fazlalık kuvvetinin özü yıldızlar ve gezegenler hali­
ne ge�dı. Gök güneşi, ayı ve yıldızları alırken, dünya da suyu ve
topragı aldı.2
Yin ve yang ok�anustaki bir dalga gibi akar ve çekilir. Tao te Chin 'de

canlı yaratı �l ��n yı � tarafından çevrelenip yang ile sarıldığı ve yaşaml nın
uyumunun ıkı ılkenın uyumuna bağlı olduğu söylenir:

Tao biri oluşturdu


�ir ikiyi oluşturdu.
iki üçü oluşturdu.
Üç on binlerce şeyi oluşturdu.
ASTROLOJi

On bin şey yin'i taşır ve yang'ı kapsar.


Onlar bu kuvvetleri birleştirerek uyuma ulaşırlar.3

Bu süreç bir ağacın büyümesine benzetilebilir. Topraktan bir filiz çıkar ve


iki yaprağa (yin ve yang) ayrılır. Gövde, tek halde üç beden oluşturacak bi­
çimde birleşerek iki yaprak arasında büyür. Bunlardan diğer tüm dallar ve
yapraklar gelişir.
Ünlü Tao sembolü yin ve yang kuvvetlerinin birbirinin etrafına nasıl do­
landığını gösterir; karşılıklı olarak biri büyür, diğeri küçülür. Bunlar oynayan
yunuslara ya da birbirine sarılan aşıklara benzetilebilir. Beyaz kısımdaki si­
yah benek ve siyah kısımdaki beyaz benek onların ayrı kuvvetler değil, aynı
gerçekliğin yönleri olduklarını gösterir. Kadim metin Nei Ching'de de dendi­
ği gibi: "Yin'de yang vardır, yang'da da yin."

Yin-yang sembolünün Çince adı T'ai Chi T'u'dur. Bu bazen "Büyük Mut­
lak (Great Ultimate)" olarak çevrilir. T'ai 'üstün', ' yüce' anlamına gelir;
chi'nin buradaki anlamı ' kutup'tur; t 'u ise 'tasarım' , 'plan ' , 'amaç' demektir.
Bir araya getirildiğinde, bu üç Çince karakter Kuzey Kutbu'nu, evrenin üze­
rinde döndüğü ekseni gösterir. Dolayısıyla, t'ai ehi savaş sanatını uygulayan
kişiler kendi eksenleri etrafında dönerken evreni kopya ederler. Aynı zaman­
da yin 'den yang'a ve yeniden geriye doğru hareket ederler.
T'ai Chi T'u sembolü çoğunlukla sekiz trigram tarafından çevrelenir; bu
sekiz trigramın yin ve yang'ın olası bütün kombinasyonlarını temsil ettiği
söylenir. Üstteki düz çizgiler Göğü ve Güney'i, alttaki kesik kesik çizgiler de
Dünya'yı ve Kuzey 'i temsil eder. Çiftler halinde birleştirildiklerinde, iddia
edildiği biçimiyle "gelecek olan her şey"in sırrını içeren I Ching' in altmış
dört hegzagramını oluştururlar. Tao'nun doğal düzeni neyin uyduğunu keşfet­
mek, evrenle neyin uyum içinde olduğunu öğrenmek Çin astrolojisinin ve ke­
hanetinin ana amacıdır.
Yin ve yang için Çince'de kullanılan karakterlerin kökleri anlamlarını da
açığa vurur. Yin için kullanılan karakter bir tepenin karanlık ya da kuzeye ba­
kan yanını, yang ise güneşli ya da güneye bakan yanını simgeler. İnsanla il-

51
PETER M A R S H ALL

gili her tür konunun neredeyse bütününü kapsayacak şekilde genişletildiğin­


de, yin dişil, üretici, alıcı ilkeyi, hatta sayılan temsil ederken yang eril, hük­
meden, yayılan ilkeyi ve tek sayılan sembolize eder. Yin içsel ve içedönük,
yang ise dışsal ve dışadönüktür. Ne yin ne de yang kendi özünde iyi ya da kö­
tüdür; ancak birinin ya da diğerinin aşın olması potansiyel olarak tehlikeli ve
zararlıdır. Bu akupunktur için olduğu kadar astroloji için de doğrudur. Bir ka­
dın, çok fazla olmamakla birlikte bir miktar yang 'a sahip olmalıdır. Hatta se­
vişirken bile, bir erkek partnerinin yin 'ini asimile ederken kendi yang' ını tü­
ketmemelidir.
Bu düalizm Batı ve akşamla ilişkili olan Beyaz Kaplan (ölümün rengi) yin
imgesi ve Doğu ve sabahla ilişkili Yeşil Ejderha (büyümenin rengi) yang im­
gesi ile uyandırılır. Bu imgeler kimi zaman evlerin duvarlarına boyanır.
Çin' deki en eski inanç sistemi olan Taocu dinde, Batı 'nın Kraliçe Annesi Do­
ğu 'nun dağ zirvelerinde ikamet eden Yeşim İmparator ile dengelenir. Özün­
de yin ve yang düalizminin farkında olan Taocular Tao'nun o ilk tekliğini ve
uyumunu yeniden bulmaya çalışırlar.

Beş Element
Tao'nun chi'si ilk olarak yin ve yang' ın karşılıklı etkilenişiyle kendini
gösterir, ama bunlar daha sonra beş kuvvete - tahta, ateş, toprak, metal ve su
- daha bölünür. Bunlar genellikle "elementler" olarak çevrilen hsing olarak
bilinirler. Bununla birlikte, Çince'de hsing terimi ' ilerleme' ya da 'gelişme'
anlamına gelir. Akıcı Taocu doğa kavramını yansıtır; bu kavram Yunanlıların
her şeyin öz.ünü oluşturacak biçimde birleşen dört element kavramıyla tam
olarak kavranmaz. Bazı kişiler bunlara 'evreler ' , 'temsilciler' , hatta 'etkinlik­
ler' demeyi yeğlemişlerdir.4 Ben 'element' terimini kullanmayı yeğliyorum,
çünkü daha bildik bir terim, ama orijinal Çince'de bunun daima dinamik bir
süreci akla getirdiği de unutulmamalıdır.s Beş element güçlü, gözle görüle­
meyen, sürekli aksan döngüsel bir hareket halinde etkileşen enerjilerdir. Sa­
dece zaman, uzay ve doğanın değil, aynı zamanda bir insanın karakterinin ve
kaderinin de beş element açısından açıklanabileceğine inanılır.
Her bir elementin kendine özgü bir 'erdem 'i vardır. Su eritir ve batırır;
ateş ısıtır ve yükselir, tahta canlıdır ve bir aletle keskinleştirilebilir, metal ey­
lemsizdir ve kalıpla bir biçim verilebilir. Toprak diğer dördüne neden olur;
ana referans noktasıdır ve merkezle özdeşleştirilir.
Bu elementlerin, kendilerine özgü doğal erdemine bağlı olarak birbirini
bir yaratma gücü, bir de yok etme gücü vardır. Temel kurallara göre etkile­
şirler. Astrolojik bir bakış açısından, etkileşimleri bir kişinin ya da bir ye­
rin başına gelebilecek iyi ya da kötü talihi gösterir. Öngörülen örüntü şöy­
ledir:

52
ASTROLOJİ

tahta ateşi üretir tahta toprağı yok eder


ateş toprağı üretir toprak suyu yok eder
toprak metali üretir su ateşi yok eder
metal suyu üretir ateş metali yok eder
su tahtayı üretir metal tahtayı yok eder

Elementlerin ilişkileri bir Yaratılış Döngüsü ve bir Yokoluş Döngüsü ile

Metal Metal
de gösterilebilir:

To / '\ Ate/
ş '\Tahta
rAteş Tahta \ Topr)ak
Su
� �
Yaratılış Döngüsü Yokoluş Döngüsü

Chou Yen (İ.Ö. 305-270) tarafından derlenmiş olan öğretiye göre, her ele­
ment yılın beş mevsiminden birine (ilkbahar, yaz, köpek günleri, sonbahar ve
kış), beş pusula yönüne, bir renge, bir asal sayıya, bir tat duyumuna, yin
ve/veya yang enerjisine, çağlara ve vücudun bir ya da daha fazla bölümüne
karşılık gelir.6
Hepsi Tao'da birleştiğine göre, elementlerle insan vücudunun doğasının
diğer yönleri arasında belli ilişkiler ve çekimler olması şaşırtıcı değildir. Tah­
ta karaciğere hükmeder, rengi yeşil, tadı asit, sayısı da sekizdir. Ateş kalbe
hükmeder, rengi kırmızı, tadı acı, sayısı yedidir. Toprak dalağa hükmeder ve

}
renk olarak yeşil, tat olarak tatlı, sayı olarak da beş ile ilişkilidir. Metal akci­
ğere hükmeder ve renk olarak beyaz, tat olarak acı/keskin, sayı olarak da do­
kuzla ilişkilidir. Su böbreklere hükmeder ve rerık olarak siyah, tat olarak tuz,
sayı olarak da altıyla ilişkilidir. Çıplak gözle görülebilen ve Beş Yıldız denen
beş gezegen de elementlerle ilişkilidir. Kronolojik Yıldız Merkür'dür ve özü
sudur; Büyük Beyaz Venüs (metal); Parıldayan Aldatıcı Mars (ateş); Yıl Yıl­
dızı Jüpiter (tahta) ve Yatıştıran Yıldız Satüm'dür (toprak). Her gezegenin
kendine ait bir perdesi olduğu düşünüldüğü için, birlikte bir döngü oluştura­
rak kürelerin müziğini yaratır ve evrenin aslında varolan uyumu gösterirler.

53
PETER MARSHALL

Bir insanın kendine özgü beş elementi öz, his, canlılık (ching), ruh (shen) ve
enerjidir (chı). İlk ikisi bilince yol açarken, diğer üçü üç hazine olarak bilinir.
Elementlerin etkileşimi en eski Çin metinlerinden birinde anlatılmaktadır.
Şimdiki biçimi yaklaşık olarak İ. Ö . ikinci yüzyılda elimize ulaşan Huang Ti
Nei Ching Su Wen (Sarı İrnparator'un Hekimlik El Kitabı) elementlerin eyle­
mini anlatır. Yaz ve Güney'le ilişkili olan ateş 'büyük Yang'ı; kış ve Kuzey'le
ilişkili olan su ise ' büyük Yin'i sernbolize eder. İlkbahar ve Doğu'yla ilişkili
olan tahta 'küçük Yin'dir. Sonbahar ve Batı'yla ilişkili olan metal ise 'küçük
Yang'dır. Merkezde yer alan Toprak diğer bütün elementleri içerir ve hepsiy­
le ilişkilidir.
Beş element kuramı hem astrolojinin hem de Çin tıbbı ve akupunkturunun
temelini oluşturur. Çin tıbbınca hayati organların her birine atanan beş element
bir kişide dengeliyse ve doğumla yok olma döngülerine göre birbiriyle etkile­
şiyorsa, o kişinin sağlığı iyi olacak dernektir. Diğer yandan, elementlerden bi­
ri fazla güçlenir ya da fazla zayıflaşırsa, dengeyi bozacak, sonuçta da hastalık
ortaya çıkacaktır. Örneğin, böbrek zayıfsa, su ateşi kontrolü altında tutamaya­
caktır. Bunun sonucu da yüksek kan basıncı ya da düzensiz kalp ritmi gibi
kalple ilişkili bir hastalık olacaktır. Çare vücut içinde elementlerin dengesini
yeniden kazandırmak için ilaç ya da akupunktur kullanmak olacaktır.
Beş element Çin kültürü ve yaşam biçiminin her alanına yayılmıştır. Ör­
neğin, geleneksel qigong egzersizlerinde kullanılan beş hareket ya da jesti
temsil ederler. Aynı zamanda Çin' in feodal eyaletleriyle de ilişkilidirler ve
üyeleri arasındaki ilişkiyi göstermek için gizli toplumlar tarafından kullanıl­
mışlardır: Başkan metal, üyeler ise sudur.
Beş elementin yıl boyunca da bir etkisi vardır, ama toprak elementi dışın­
da, gelgit gibi bir yüksek, bir de alçak çekilmeleri vardır. Örneğin, tahtanın
etkisi ilkbahar noktasında maksimum, sonbahar noktasında ise minimumdur.
Yin ve yang da gün boyunca değişir; yang olan ilk elementle 23.00'da başlar,
onu yin olan toprak elementi 0 1 .00'da takip eder ve o şekilde devam eder.
Yin ve yang'ın yaratıcı karşılıklı etkisi ve elementlerin birbirine dönüşümü
sırasında, evren sürekli bir akış, bir değişim halindedir. Bununla birlikte, bu de­
ğişim rasgele ya da keyfi değildir, çünkü genel örüntünün parçasıdır. Yaratılış
anında, her şey ehi alır ve li denen bir ilke tarafından belli bir doğa verilir. Bu
genellikle düzen olarak çevrilir, ama kendiliğinden bir düzendir ve yasayla
yüklenmez. Filozof Chu Hsi bunların etkileşimini güzelce ifade etmiştir:

Gök ve dünyanın her yanında Li vardır ve Chi vardır. Li


Tao'dur, yukarıdan bütün biçimleri (düzenler), ve her şeyin üre­
tildiği köktür. Chi araçtır, aşağıdan her biçimi (oluşturur) ve her
şeyin yapıldığı ham maddeler ve araçlardır. Bu yüzden insanlar
ve diğer her şey bu Li 'yi varoluş anında almak zorundadır, böy-

54
ASTROLOJi

lece kendine özgü doğalarını elde etmiş olurlar; bu Chi 'yi de al­
malıdırlar, böylece biçimlerine kavuşmuş olurlar.7

Sekiz Trigram
Sürekli değişim sür�ci ve ortaya çıkma düzeni, oldukça eski zamanlardan
beri sekiz trigramla (pa kuan) ifade edilen bir evrensel çerçeve içinde mey­
dana gelir. I Ching' in Büyük Yorumu bu trigramları betimler:

Büyük İlk Başlangıç vardır Değişimlerde. Bu, iki birincil kuv­


veti (yin ve yang) meydana getirir. Bu iki birincil kuvvet, dört
imgeyi (majör ve minör yin ve yang) meydana getirir. Dört im­
ge sekiz trigramı meydana getirir. Sekiz trigram iyi talihi ve ta­
lihsizliği belirler. İyi talih ve talihsizlik büyük eylem alanını ya­
ratır.R

Her bir trigram kesik kesik yin çizgileri ( - -) ya da bütün yang çizgileri (-)
olabilen üç çizgiden oluşur. Trigramlar en az 5000 yıllık olan / Ching 'in te­
melini oluşturur. Büyük Yorum geleneksel olarak Konfüçyüs'e atfedilmekle
birlikte, metnin daha eski tabakalarının Konfüçyüs'ten bir yüzyıl önce şimdi­
ki biçimini aldığı ve Konfüçyüs'ün öğrencilerinin hiç kuşkusuz kendi yorum­
larını daha sonra ekledikleri sanılmaktadır.9 Tarihi ilk bin yıldan öncesine
uzanır ve Han Hanedanlığı zamanında (İ. Ö . 206-İ.S. 220) yorumlar ve ekler
yazılmıştır. Büyük bir Çin kozmoloji klasiği olarak gök, dünya ve insanlığı
karşılıklılıklarla rezonans yapan tek bir organik sistem halinde temsil eder bi­
çimde sunmaktadır.
Ana eserin efsanevi Fu Hsi'den geldiği söylenmektedir; Fu Hsi aynı za­
manda Çin takvimini yaratan kişi olarak da hatırlanır. İddia edildiğine göre
Fu Hsi, Sarı Nehir 'den çıkan bir 'ejderha at'ın sırtına çizilmiş olan orijinal
sekiz trigramı görmüştür. Trigramların düzenleniş biçimine 'Nehir Haritası '
(Ho T' u) denir. Bununla birlikte, gerçek esin ısıtılıp nasıl kırıldıkları görüle­
rek geleceği öngörmek için kullanılan kaplumbağaların kabuklarının sırtın­
daki şekillerden de gelmiş olabilir. / Ching'e yazılan Büyük Yorum 'da şöyle
denmektedir:

İlk antik çağlarda Pao Hsi (Fu Hsi) dünyayı yönetirken yukarı
doğru baktı ve göklerdeki imgeleri seyretti; aşağı doğru baktı ve
dünyadaki örüntüleri seyretti. Kuşların ve hayvanların farklı
renklerini ve onların yörelere uyumlarını seyretti. O doğrudan
kendinden ve doğrudan objelerden kaynak aldı. Böylece tanrıla­
rın aydınlığının erdemleriyle bağlantıya geçmek ve bütün var­
lıkların koşullarını düzene sokmak için sekiz trigramı yarattı.ıo
PETER MARSH ALL

Bu Çin düşünüşü ve astrolojisinde gökle dünya arasında Batı 'da Herme­


tik özdeyişte "Yukarıda nasılsa, aşağıda da öyle," biçiminde ifade edilen çok
yakın karşılıklılığı açıkça göstermektedir.
Her bir trigram doğanın temel bir yönünü temsil eder: Gök, su, dağ, gök
gürlemesi, rüzgar, ateş, toprak ve göl. Birlikte ele alındıklarında, onların ev­
renin basitleştirilmiş bir modeli olduğu düşünülür. Aynı zamanda insan ilişki­
lerini, insanın beden bölümlerini, çeşitli hayvanları, şekilleri, renkleri, hatta
zanaatları sembolize etmeye başlamışlardır.
Sekiz trigramın ilk düzenine ' Önceki Gök Dizisi' denmiştir; üstte Güney' i
gösteren üç yang çizgisi, altta da Kuzey 'i gösteren üç yin çizgisi vardır. Yin
ve yang'ın yıllık döngüsünü temsil ederler; yin'in en büyüğünde olduğu kış
gündönümünden yang' ın maksimumunda olduğu yaz gündönümüne ve den­
gede oldukları ekinokslara mevsimlerden geçerek yükselir ve batarlar.
Bu trigramlar iddia edildiğine göre Kin Wen (yaklaşık İ. Ö . 1 1 60) tarafın­
dan 'Sonraki Gök Dizisi' olarak yeniden düzenlenmiştir. Sekiz trigramın ha­
yatın karmaşıklıkları ve inceliklerini temsil etmeye yetersiz olduğu belli ol­
muştur. Bu yüzden trigramların çiftleri hegzagramları (kua) oluşturacak bi­
çimde birlikte yerleştirilmişlerdir. Trigramların bütün olası düzenleniş biçim­
leri tüketilerek, altmış dört hegzagramın meydana getirilebileceği bulunmuş­
tur. Bunlar mutlak yin'den mutlak yang'a, sonra da hiç sona ermeyen bir dön­
gü halinde tekrar başa doğru evrendeki derece derece hareketi yansıtırlar.
Bu sistem açıkça hem evrenin hem de insan ilişkilerinin çok daha arındı­
rılmış bir modelini sağlamıştır. Hegzagramların, şifreli biçimde, evren hak­
kındaki bütün bilgiyi içerdiği düşünüldüğü için kehanetsel bir araç haline ge­
len I Ching' in temelini oluşturmuştur. İlk başta, temel olarak politika ve sa­
vaş hakkında kararlar vermek için bir kehanet olarak kullanılmıştır, ama gü­
nümüzde öncelikle bir dizi eylem hakkında karar vermek amacıyla geleceğe
ilişkin bir soru sormak için kullanılmaktadır. Hem Feng Shui uzmanları hem
de astrologların başvurduğu bir eserdir.
I Ching 'e danışırken, ilgili hegzagramların anlaşılması için elli civanper­
çemi dalı atılırdı. Ne var ki günümüzde birçok kişi daha kolay bir yöntem
olan hegzagramın altı çizgisini oluşturmak için üç madeni parayı altı kez at­
ma yöntemini kullanır. Daha sonra da I Ching'e başvurarak hegzagramın an­
lamı ve yorumu yapılabilir. Bununla birlikte, anlamlı bir yanıta ulaşmak için,
belli bir zaman çerçevesi içinde açık bir soru sormak ilk gerekliliktir. Aynı za­
manda, madeni paralar atılırken soru üzerinde tümüyle odaklanmak için ön­
ceden sessiz bir odada meditasyon yaparak bütün karışıklıkları temizlemek
de iyi bir fikirdir. Günümüz dilinde I Ching' i yorumlamak için, orijinal yo­
rumların feodal Çin bağlamında yazıldığını akılda tutmak yardımcı olacaktır.
Herhangi bir yorum hem imgelem ve sezgi, hem de net bir düşünüş ve sakin
kalmayı gerektirir.

56
ASTROLOJİ

I Ching sadece en eski Çin metafizik eserlerinden biri değil, aynı zaman­
da derin bir bilgelik potasıdır. Jung bu eseri doğru biçimde kendini tanıma
aşıkları için 'harika ve nadir bir eser' olarak düşünmüştür. ı ı Bu eser Doğu'da
ha.13. hem sosyal ilişkiler için bir rehber hem de bir kehanet olarak görülmek­
tedir. Batı ' da yin ve yang düalizmi, bilgisayar teknolojisine yol açan ikili
mantığı geliştirmiş olan on yedinci yüzyıl filozofu ve matematikçisi Leibniz'i
etkilemiştir. I Ching modem bilimde de bir yankı bulur. Altmış dört hegzag­
ram oluşturacak biçimde trigram çiftlerinin bir araya getirilmesi sistemi
DNA'nın yapılanışına benzer. Bu eserin dinamiği ve akıcı doğa anlayışı ku­
antum mekaniğini önceden görmüş, Tek görüşü ise birleşik evren alan kura­
mı için araştırmalara esin kaynağı olmuştur.
4
Sonsuzu İncelemek

Kırmızı Yol göğün kalbini kuşatır.


THE SUCHOW PLANISPHERE

ekin'de akşam karanlığında batan güneş, şehrin ufukta çizdiği siluette ori­
Pjinal surların parçası olan bir gözetleme kulesinin mazgallı siperleri üze­
rine oturtulmuş büyük halkas�l kürelerden oluşan dairelerin üzerine düşer.
Kadim Rasathane olarak bilinen bu yapının tarihi Kubilay Han günlerine uza­
nır. Büyük Han ve daha sonraki Ming ve Qing imparatorlan önemli herhan­
gi bir karar almadan önce büyük ölçüde astrolojiye güvenirlerdi. Şimdiki ra­
sathane hem astrolojik öngörüler yapmak hem de denizlerdeki gemicilere
rehberlik etmesi için yıldız haritaları çıkarmak amacıyla 1 437- 1 446 yıllan
arasında yapılmıştır.
Çin' de rasathanelerin olduğu tek yer Pekin değildir. Cizvit Matteo Ricci
1 600 yılında şöyle bir gözlemde bulunmuştur: Nanking'de surlar içinde yük­
sek bir salonun en üstünde "Başlıca astronomik gözlemler için ayarlanmış ve
eskiden inşa edilmiş muhteşem yapılarla çevrelenmiş geniş bir teras vardır.
Bazı astronomlar ister meteor yangınları olsun ister kuyrukluyıldızlar olsun
göklerde görünebilecekleri gözlemlemek ve bunları ayrıntılı biçimde impara­
tora bildirmek için her gece buraya çıkarlar."ı
Çinli astrologlar tarafından astronomik araçların kullanımı çok eski zaman­
lara dek gider. Tarihi İ.Ö. 1000 yılına uzanan, bir kol boyu uzanan ve kullanan
kişinin göklerdeki takımyıldızlar arasında yolunu bulmasını sağlayan yeşim
halkalar bulunmuştur.2 Daire biçimindeki yeşim şablonun çentikli dış kenarla­
rı Kutupyıldızını çevreleyen yıldızların örüntüsüyle birbirine uymaktadır.

58
ASTROLOJi

Pekin'deki Kadim Rasathane'nin bahçelerinde keşfettiğim en çarpıcı elle


yapılmış sanat eserlerinden biri Han Hanedanlığı 'ndan (İ. Ö . 206-İ.S. 220)
kalma bir taşın üzerine oyulmuş olan güneş tutulması çizimiydi. Bir kurbağa­
nın örttüğü bir kuşu betimliyordu - güneşin gizli sembolü üç bacaklı bir kuş,
ayın ise bir kurbağa, bazen de bir yabani tavşandır. Güneş ve ay, gökteki bü­
tün gezegenler gibi, gizli bir anlama sahiptir. Yin ve yang'da olduğu gibi, her
biri kendi içinde diğerinin vazgeçilmez tohumunu saklamıştır. Güneş ve ay
iki farklı ruh tipini temsil eder. Güneş hun olarak bilinen, 'bulut-ruh' olan ne­
şeli, havai ruhtur, ay ise 'beyaz-ruh' denen sakin, alıcı p' o-ruhu sembolize
eder. Sekizinci yüzyıl astrologu Chang Kuo şunları anlatıyor:

Şimdi, güneşin bulut-ruhu (hun) ve ayın beyaz-ruhu (p'o) yang


ve yin'dir - yang ve yin güneş ve aydır. Güneş yang'dır ve ruh­
bulut sınıfındandır, ay ise yin'dendir ve beyaz-ruh sınıfındandır.
Güneşte bir kuş vardır: O Batı Çeyreğinin, Metalin, akciğerlerin
bir temsilidir. Yin sınıfındandır, bu yüzden güneşin bulut-ruhu
ayın beyaz-ruhunu içinde saklar - beyaz-ruh da bulut-ruhla ta­
mamlanır. Bu nedenle güneş onun tarafından aydınlatılır. Ayda
bir yabani tavşan vardır: O Doğu Çeyreğinin, Tahtanın ve kara­
ciğerin bir temsilidir. Karaciğer yang'dandır ve bulut-ruh sını­
fındandır, bu yüzden ayın beyaz-ruhu güneşin bulut-ruhunu
içinde saklar -ve bulut-ruh beyaz-ruhla tamamlanır. Bu nedenle
ay onun tarafından aydınlatılır.3

Bu pasaj suda ay ışığının yansıması gibi opaktır, ama bütün Çin astroloji
literatüründe gökle dünya, makrokozmosla mikrokozmos, yin ile yang, beş
element ve beş gezegen ve bedenin bölümleri arasında hep varolan gizli ben­
zerlikleri kanıtlar.
Pekin'deki Kadim Rasathane'de Nanking'deki Mor Dağ Rasathane­
si'nden getirilmiş olan Yuan Hanedanlığı 'ndan (İ.S. 1 27 1 - 1 368) kalma bir
güneş saati miliyle de karşılaşmıştım. Yaklaşık olarak altı metre uzunluğun­
da, üç metre yüksekliğinde büyük L harfi biçimindeki bu alet öğle vakti te­
melindeki taş bir tablet üzerine düşen güneşin gölgesinin uzunluğunu ölçü­
yordu. Bu güneş saati mili gündönümlerini, ekinoksları ve güneş yılının (tro­
pikal yılın) süresini belirlemek için kullanılıyordu; bunların hepsi astrologla­
rın bir takvim yapmaları, hesaplamalarını gerçekleştirmeleri ve ritüellerin za­
manlarını belirlemeleri için gerekli olan şeylerdi. Birçok kadim Çin
rasathanesi kendi adına dev birer güneş saati miliydi. Böyle biri astronom
Gao Shoufing tarafından on üçüncü yüzyılda yapılmış olan Kaifeng yakınla­
rındaki Gao Cheng Rasathanesi'ydi. Gao Shoufing dev güneş saati milinin
yardımıyla dünyanın güneşin çevresindeki tam bir dönüşünün 365.2425 gün
sürdüğünü tam olarak hesaplamıştır.

59
PETER MARSHALL

Halkasal küreler (armillary spheres) gökcisimlerinin konumunu saptamak


için yapılmıştır; armillary sözcüğü Latince'de ' bilezik' anlamına gelen ar­
milla sözcüğünden gelmektedir. Bu tür aletler Han zamanlarında zaten kulla­
nılmıştır, ama i.S. 1 25 yılında aynı zamanda depremlerin şiddetini ölçmek
için ilk sismografı icat eden astronom Zhang Heng tarafından kusursuz hale
getirilmiştir. Heng ' in usta işi aleti bir klepsidira' dan (su saati) damlayan suy­
la dönmekteydi.
Bu küreler tarihi en az İ . Ö. 2400 yılına dek uzanan geleneksel bir Çin sis­
temi olan ve ' ekvatoral ' astronomi sistemi olarak bilinen şeye göre monte
edilmiştir. Bu göksel ekvator aletin dışındaki dönen geniş yatay daireyle, kut­
bu ise en uç noktayla gösterilmektedir. İlk Avrupa geleneğinde, ekliptik, ya­
ni arka plan olarak zodyak takımyıldızlarına karşı güneşin gökteki hareketiy­
le betimlenen daire, birincil derecede öneme sahipti. Avrupalı astronomlar
Çin göksel ekvator sisteminin daha elverişli olduğunu on yedinci yüzyıla dek
fark edemediler. Danimarkalı astronom ve astrolog Tycho Brahe tarafından
benimsendikten sonra çağdaş astronominin temeli haline gelmiştir.4
Pekin' deki Kadim Rasathane' deki ana halkasal küre Ming dönemi sıra­
sında yaklaşık 500 yıl önce yapılmıştır. Karmaşık görünmesine karşın, kulla­
nımı nispeten kolaydır. Üç halka yuvasına bölünmüştür. Dıştaki yuva sabit
yatay daire, dış ekvatoral daire ve meridyen dairesinden (kişinin doğrudan
başı üzerinden, aynı zamanda da kutuptan geçen büyük gök-dairesi) oluşur.
Ortadaki yuva ekvatoral daire, ekliptik dairesi ve iki büyük daireden oluşur;
bu iki büyük daire, hepsi kutup ekseni üzerine yerleşmiş olan göksel kutup­
larla ekinokslar ve gündönümlerinden geçer ve colure daireleri* olarak bili­
nir. Görme tüpü ve saat açı dairesi içteki yuvadadır.
Görme tüpüyle bir gökcismine bakıp halkalar üzerindeki derecelendirme­
leri okuyarak o gökcisminin konumunu belirlemek için gerekli koordinatlar
elde edilebilir. En eski Çinliler için, halkasalın en önemli daireleri 'Kırmızı
Yol'u (göksel ekvator), 'Beyaz Yol'u (ay yörüngesi) ve 'San Yol'u (ekliptik)
temsil ederlerdi.
Galileo tarafından on yedinci yüzyılda icat edilen çağdaş teleskop bu es­
ki halkasal küreleri gereksiz kılmıştır. Peki ama Çinliler Batı'da keşfedilme­
den önce teleskopa sahip değil miydiler? Çin'de teleskopa yapılan ilk refe­
rans, Galileo'nun 'gözün kendi başına zayıflığı'na dövündüğü için teleskopu
icat ettiği söylenen Emanual Diaz'ın (Yang Ma-No) Explicatio Sphaerae Co­
elestic' inin (Thien Wen Lüeh) 1 6 1 5 çevirisinde olduğu kabul edilmektedir.5
The Geni us of China (Çin' in Dahisi) ve The Crystal Sun (Kristal Güneş) ad­
lı eserlerin yazarı Robert Temple ise bundan o kadar da emin değil. Onunla
Londra'da karşılaştığımda, bana Shangai müzesinde, çıplak gözle yapılama-

* col ure circles: kutuplarda birbirini kesen göksel dairelere verilen ad

60
ASTROLOJİ

yacak kadar küçük süslemelere sahip olan Han Hanedanlığı 'ndan (İ. Ö . ilk iki
yüzyılla İ.S. ilk iki yüzyıl) kalma antik bronzlar görmüş olduğunu anlatmış­
tı. Öyle görünüyor ki, Çinliler kristal mercekleri eskilerden beri kullanıyor­
lardı. Elbette İ.Ö. ikinci yüzyıldan kalma Taocu metin Huai-Nan Tzu'da, ya­
ratılışla ilgili bir tartışmada eski Çinlilerin gelişmiş bir optik alet bilgisine sa­
hip olduklarını gösteren bir içbükey yanan-aynaya (fu-sui) yapılan bir gön­
derme vardır.6

Çin Kozmolojisi
Ellerindeki gelişmiş araçlarla ve dikkatlice yaptıkları gökcisimleri göz­
lemleriyle eski Çinliler kozmosun yapısı, doğası ve kökenleri hakkında han­
gi sonuçları çıkarmışlardı? Açıkçası, onların evren görüşü astroloji için ve
onların dünya üzerindeki göksel etkilere ilişkin bilgileri için önemli çıkarım­
lara sahipti.
Kozmosun kökenlerine dair en iyi bilinen hikaye Taocu gelenekte, ilk ola­
rak Tao Te Ching'de, sonra da daha aynntılı olarak Huai-Nan Tzu'da görülür.
İlk başta Tao vardı. Tao tanımlanamaz olmasına rağmen, bir boşluk olarak be­
lirdi ve onu kaos takip etti. Kaostan yin ve yang ortaya çıktı; yin ve yang en
sonunda evrenin sayısız biçimini meydana getiren beş elemente sebebiyet ver­
di. Şöyle düşünüldü: "Göğün Yolu yuvarlak olmalıdır, Dünyanın yolu ise ka­
re. Karelik karanlığa hükmeder, yuvarlaklık ise aydınlığa hükrneder."7
Bu görüş İ.S. ikinci yüzyılda Çin'de gelişen üç ana kozmoloji ekolünün
en popüleri olan ekole, esin kaynağı olmuştur. Yarıküresel Kubbe Ekolü (Kai
Thien) olarak bilinen bu ekol göğü yukanya çevrilmiş bir leğen gibi yuvar­
lak, dünyayı ise bir satranç tahtası gibi tasavvur etmişti.s Ama bir sorun var­
dı: Bu ikisi birbirine nasıl bağlıydı? Göğün düz dünya üzerinde daha çok bü­
yük bir kameriye gibi sekiz sütunla desteklendiği söylenmişti. Bu görüşe uy­
gun olarak, Çin'in en eski saray ve tapınaklarının pek çoğu evreni taklit ede­
cek biçimde kare bir temel üzerinde inşa edilmiş yuvarlak bir kubbe olarak
yapılmıştır.
Bu evren modeli Kuzey Chou İmparatoru Chou Wu Ti (56 1 -578) tarafın­
dan yaratılmış ' imge satrancı ' (hsiang hsi) denen çok ilginç bir astrolojik
oyuna esin kaynağı olmuş gibi görünüyor. Piyadeden yüksek taşlar yıldızları
temsil eder. Wang Pao'nun yazdığı gibi:

İmge satrancının ilk büyük önemi astrolojiktir, çünkü [temsil


edilen taşlar arasında] gök, güneş, ay ve yıldızlar vardır. İkinci­
si dünyayla ilgilidir, [temsil edilen taşlar arasında] toprak, su,
ateş, tahta ve metal vardır. Üçüncüsü Yin ve Yang ile ilgilidir;
bir çift sayıdan başlasak, bu Yang ve Gök anlamına gelir; bir tek

61
PETER MARSHALL

sayıdan başlasak, bu da Yin ve Dünya anlamına gelir. Dördün­


cüsü mevsimlerle ilgilidir . . . Beşincisi beş element ve gökcisim­
lerinin konumunun değişimlerine göre permütasyonlar ve kom­
binasyonların takibiyle ilgilidir. Altıncısı chi'nin yayınımını ta­
kiben müzikal tonlarla ilgilidir.9

Kubbe modeli bütün astronomik olguları açıklayamadığı için, giderek ye­


rini Göksel Küre Ekolüne (Hun Thien) bırakmıştır. Bu ekolün başlıca savu­
nucusu İkinci Han Dönemi'nden ( İ .S. 25-220) Zhangh Heng, göklerin bir di­
şi kuşun yumurtasına benzediğini, onun içindeki dünyanın da ortasındaki sa­
rısı gibi olduğunu iddia etmiştir. Göklerin ehi (buğu) ile desteklenirken, dün­
yanın sularda yüzdüğü söylenir.
Üçüncü kozmoloji versiyonu Sonsuz Boş Uzay Ekolü (Hsüan Yeh) olarak
bilinir. Bu ekol gökcisimlerinin içinde serbestçe havada yüzdüğü sonsuz boş
bir uzay tasavvur etmişti. Yang Quan Üçüncü Krallık Dönemi'nde (2 1 1 -265)
yıldızların Samanyolu 'nda kendiliğinden belirdiklerine inanmıştı. Batı koz­
mologlarının şimdiki anlayışına daha yakın olmakla birlikte, Çin'de sadece
ikincil bir akım olarak kalmıştır. ıo

İlk Astronomik Gözlemler


Giderek gelişen evren görüşleri, incelikli aletleriyle ve yıldızları sabırla ve
dikkatle izlemeleriyle Çinliler dünyanın hem en eski astrologları hem de ilk
büyük astronomları olmuştur. Başka hiçbir ulus böylesine tam ve kapsamlı
bir göksel olgular kaydı yapmamıştır. Çinliler aynı zamanda çok şaşırtıcı bir
ilk keşifler listesi yapmayı da başarmışlardır. Astronomi ve astroloji ayrı di­
siplinler olarak görülmediği için, hepsine astrolojik bir anlam vermişlerdir.
Gökte olup biten her şey, dünyada olup biten her şeyi ve dünyada olup biten
de gökte olup biteni kaçınılmaz biçimde etkilemiştir-
Dünyadaki en eski astronomik kayıt Çin'de bulunmuştur: Shang Hanedan­
lığı sırasında İ . Ö . l .300 yılından kalma kehanet kemikleri* üzerine kaydedil­
miş bir güneş tutulması. Her şeyin huzur içinde olduğu eskilerde kalmış altın
bir çağda, hiçbir tutulmanın olmadığı düşünülmüştü. Bu yüzden tutulmaların
görülmesi dünyanın genel anlamda gerilemesinin bir işareti olmuştu. Tutulma­
lara güneşi yiyen bir ejderhanın neden olduğu söylenirdi; bu nedenle tutulma
için kullanılan eski sözcük 'yemek' anlamına gelen shih'di. İ.Ö. birinci yüz­
yılla birlikte, güneş tutulmalarının güneşi örten dolunay yüzünden olduğu an­
laşıldı -Pekin' deki Kadim Rasathane' deki, kargayı örten karakurbağasını res­
meden taş oyma bunu oldukça güzel biçimde göstermektedir.

* Kehanet kemikleri Çin ' in en eski yazım örnekleridir. Kehanet kemikleri denilmesinin se­
bebi kemiğin üstüne oyulmuş yazıların kehanetlerle ilgili olmasıdır.

62
ASTROLOJi

Shang Hanedanlığı 'nda aynı dönemden kalma bir kehanet kemiği Scorpi­
us takımyıldızında Antares yakınlarında görülen yeni bir yıldızın kaydını ya­
par - bu dünyada bir novaya ilişkin en eski kayıttır. Böyle ' misafir yıldız­
lar'ın görünmesi büyük bir anlamın habercisi olarak görülürdü. 1 054'te bir
kraliyet astrologu tarafından yorumlanmış harika bir nova anlatısı vardır:

Chi-Ho saltanat döneminin ilk yılının beşinci ayında, Yang Wei­


Te (Baş Takvim Hesaplayıcısı) şöyle dedi: "Önünüzde eğilirim,
bir misafir yıldızın göründüğünü gözlemledim; o yıldızda ya­
nardöner bir sarı renk vardı. Saygılı bir şekilde, imparatorların
mizacına göre [imparator rengi sarıydı] , önceden haber verdim
ve sonuç şunu gösterdi: 'Misafir yıldız Aldebaran'a [en parlak
yıldızlardan biri] tecavüz etmez; bu Bereketli Varlık Hüküm­
dar' dır ve bu ülkenin Büyük Değer'e sahip olduğunu gösterir.'
Bu işaretin Bureau of Historiography'ye korunması için veril­
mesini rica ederim."ı ı

Bizi sevindiren ve bize bilgi veren şey şu: Hala korunuyor!


Çinliler tarihteki en dikkate değer kuyrukluyıldız gözlemcileridir. Hal­
ley'in İ.Ö. 6 1 3 yılında geçişine dair en eski kaydı yapmışlardır. O zamanlar­
da kuyrukluyıldızların kubbenin habercileri olduğu düşünülürdü: Kuyruklu
bir yıldız gökyüzünü temizleyip geçebilirdi, ama bu temizleme dünya üzerin­
de ölüm anlamına da gelebilirdi. İlk yazarlar kuyrukluyıldızları göklerdeki
karışıklık ve düzensizliğin işaretleri olarak görürlerdi. 1 973 yılında, Çin'de
Mawangui of Changsha'da, arkeologlar Lady Tai 'nin kusursuz biçimde ko­
runmuş vücudunu çıkardılar ve aynı zamanda farklı biçimlerde yirmi dokuz
kuyrukluyıldızı resmeden bir çizimin de olduğu ipek sayfaları olan bir de ki­
tap buldular. Demek ki 2200 yıl kadar önce, Çinli astrologlar kuyrukluyıldız­
lara ilişkin dikkatli gözlemler ve anlamlarına dair yorumlar yapmışlardı. Ye­
dinci yüzyılla birlikte, kuyrukların daima güneşten uzağa yöneldiği ilkesini
saptadılar; bu onların gerçek bir "güneş rüzgarı" değilse, uzayın güçlü kuv­
vetlerle dolu olduğu şeklindeki uzun süreli inançlarını doğruluyordu. 12
Çin literatüründe, liu hsing, 'fırlayan' yıldızlar ya da pen hsing, 'enerjik'
yıldızlar olarak bilinen meteorlar hakkında da çokça bilgi bulunmaktadır.n
Meteorlar çoğunlukla savaşın habercileri olarak görülürdü. Kendilerine gök­
lerin kuvvetini vermesi için meteorik demirden yapılmış kılıçlara Chou Ha­
nedanlığı 'ndaki Çinli savaşçılar gıpta ederek bakarlardı. Meteorların aynı za­
manda belli bedenlere girmek için yere inen ruhlar olduğu da düşünülürdü -
Taoculuğun büyük üstadı Lao Tzu'nun annesine giren bir meteorla gebe kal­
mış olduğu söylenirdi.
Tutulmalar, kuyrukluyıldızlar, meteorlar; peki sırada ne var? Dünyanın
kesin olarak tarihlendirilmiş ilk güneş lekesi İ. Ö . 1 65 yılında Çin'de saptan-

63
PETER MARSHALL

mıştır, bazı kaynaklarda ise bu tarih i.ö. 28 yılıdı�. Ç � ka� ıtları dünyadaki
_
en eski ve en uzun süreli güneş lekeleri gözlemlerı serılerıdır. Bu lekelerden
kimi zaman 'karga' ya da 'siyah' anlamına gelen wu olar� s� z edil_ir. _Bu �d
muhtemelen üç bacaklı bir karganın güneşte oturduğuna ılışkın eskı bı:· mıt­
ten esinlenilmiştir. Böyle bir figürü Lady Tai 'nin mezarına konmuş _ıpek ce­
naze sancağında görmüştüm . Güneş lekeleri muhtemelen isli kaya kristalleri
ya da yan saydam yeşimlerle gözleniyordu. On bir yıl güneş lekesi döngüsü­
nün havayı, bu yüzden de hasatları etkilediği bilindiği için, eski Çinli astro­
loglar göklerdeki değişimlerin dünyadaki işleri etkile�i�ine inanmaları için
iyi bir nedene sahiplerdi. Warring States döneminden (1.0. 480-221 ) astrolog
Kan Te güneş lekelerinin güneşin yüzeyindeki şekiller olduğunun farkına va­
ran ilk kişidir; bu görüş Batı'da on yedinci yüzyılda teleskopun keşfine dek
reddedilen bir görüştür.
Bununla birlikte, Çinli astrologlar tarafından yapılan anlaşılması en zor
keşif, İ.S. dördüncü yüzyıl itibariyle, göklerdeki en kompleks olgulardan bi­
ri olan presesyonun keşfidir. Bu sabit yıldızlardan takvimi çıkararak gelenek­
sel kozmik uyum görüşünü değiştirmiş bir keşif olmuştur.
Bu keşfe iten şey 'İmparator Yıldızı'nın eski Çin'in Kutupyıldızı olarak
giderek yerini ve şöhretini kaybettiği gözlemlenmesidir. Bir yıl, kış gündö­
nümü noktasına başlayıp aynı noktada biterek güneşin ekliptik boyunca (gü­
neşin gökyüzündeki gözle görülür yolu) bir devri tamamlaması için gereken
süre olarak tanımlanırdı. Uzun bir süre, bu konumun sabit olduğu düşünüldü.
Chin Hanedanlığı 'ndan (265-3 1 7) astrolog Yu Xi, Warring States dönemi bo­
yunca kaydedilen güneşin kış gündönümünde ekliptikteki konumları İkinci
Han dönemindeki (İ.Ö. 25-220) kayıtlarla karşılaştırarak güneşin konumu­
nun kış gündönümünde ekliptik üzerinde sürekli olarak batıya doğru kaydı­
ğını keşfetti. Aynı şey ilkbahar noktası için de geçerliydi.
Presesyonun nedeni dünyanın eksenindeki hafif sallanmadır. Güneş, ay ve
gezegenlerden kaynaklanan yerçekimsel etki yüzünden, dünyanın ekseni
yaklaşık olarak 26.000 yıllık bir dönemde bir kozalak biçiminde geçer. Eki­
nokslar ve gündönümleri noktalarının batıya kaymasının ve gökyüzünde
göksel kuzey kutbunun değişmesinin nedeni de işte bu presesyon hareketidir.
Dolayısıyla, 3000 yıl önce parlak bir yıldız olan İmparator Yıldızı günümüz­
de Küçük Ayı 'nın (Ursa Minör) dikdörtgenindeki en aşağıdaki yıldıza düş­
müştür. Kutupyıldızı (Polaris) şimdi Ursa Minör'de _ yıldızıdır; 13500 yıllık
bir sürede, o da yerini Lyra takımyıldızındaki Vega'ya bırakacaktır.
Chin Hanedanlığı 'ndan Zu Chongzhi tarafından çizilmiş olan Büyük Par­
laklık Takvimi (The Great Brilliance Calendar) dünyada presesyonu dikkate
alan ilk takvimdir. Eski Çinli astrologların dehasına daimi bir ahittir.

64
ASTROLOJİ

İlk Yıldız Katalogları ve Haritalar


Gelişmiş aletleri ve gökcisimlerini uzun süreli gözlemleriyle Çinlilerin
dünyada kağıt üzerine aktarılmış ilk yıldız haritalarını çizmiş olmaları hiç de
şaşırtıcı değil - ilk icat eden de onlardı.
İ lk insanlar göklerin enginliği ve görkeminden donakalmış; geceleri gök­
yüzünün derin ritimlerinden büyülenmiş olmalılar. Mevsimlerle gökcisimle­
ri arasında gizemli, ama ince bağlar bulunduğunu ve havadaki periyodik de­
ğişimlerin nedeninin yıl boyunca güneşle ayın yolculuğu olduğunu keşfetme­
leri çok uzun sürmüş olamaz. Menstrüasyon ile ayın ritmi arasındaki bağ ku­
rulmuştu. Yumuşakçalar, denizkestaneleri ve diğer deniz hayvanlarının ayın
evrelerine göre şişmanlayıp zayıfladıkları bile gözlemlenmişti.
Çok eskiden Çinli astrologlar Plough ya da Büyük Ayı (Ursa Majör'ün
parçası) olarak bilinen tanıdık yıldız gruplarının mevsimlerle güneş batma­
sından sonra yön değiştirdiklerinin farkındaydılar. Warring States dönemi
(aşağı yukarı İ . Ö . 400) sırasında, şöyle yazılmış: "Northem Dipper'ın
(Çin'de öyle biliniyordu) sapı Doğuyu gösterdiğinde, ilkbahardı; Güneyi
gösterdiğinde, yazdı; Batıyı gösterdiğinde sonbahardı; Kuzeyi gösterdiğinde
de kıştı."
Çinliler kendilerini Kuzey Yıldızına göre ve 2500 yıldan daha uzun bir za­
man önce icat ettikleri pusulayla yönlendirmişlerdi. Pekin'deki Kadim Rasat­
hane'de bronz bir kare üzerine çobanyıldızından yapılmış bir kaşıktan mey­
dana gelen dünyadaki bilinen ilk pusulanın tam bir kopyasını almıştım. Ka­
şığın sapı güneyi gösteriyor (Çin haritaları güneye doğru yönlendirilir), kaşı­
ğın şişkin kısmı ise manyetik Kuzeye çekiliyordu. Pusulanın ana noktalarının
sembolleri I Ching'dekiyle aynıydı ve yaklaşık İ . Ö . 1 400 yılında çizilmişti:
Kuzey Kara Savaşçı (yarı kaplumbağa, yarı yılan olan efsanevi bir varlık) ile
temsil ediliyor, Güney ise Kırmızı Kuş ile sembolize ediliyordu. Yeşil Ejder­
ha Doğu 'yu, Beyaz Kaplan da Batı'yı simgeliyordu. Aynı semboller hem
göklerde hem de dünya da dört bölge yönü içinde kullanılıyordu.
Gaitu olarak bilinen ilk Çin yıldız haritaları Kan Te (Gan De) ve çağdaş­
ları Shih Shen (Shi Sen-fu) ile Wu Hsien'in (Wu Xian) bir takvim çizmek ve
astrolojik hesaplamalar yapmak amacıyla kendi haritalarını yaptıkları War­
ring States dönemi sırasında görülmüştür. Düz bir yüzey üzerine çizilmiş
olan bu haritalar modem düzlemkürelere benzer. Kan Te ve astrologlar gru­
bu elementlerle gezegenler, 'göksel saplar 'la 'dünyevi dallar', ' lunar evler'
ve 'Kaderin Dört Sütunu' olarak bilinen temel astroloji ekolü için başlıca
öneme sahip on beş günlük dönemler arasındaki korelasyonlardan söz etmek­
ten sorumluydular. 14
İ lk yıldız katalogu İ.Ö. 350 yılında Shih Shen tarafından çizilmiştir. Daha
sonra, Üç Krallık döneminde Chen Zhuo (aşağı yukarı 230-320) 283 yıldız

65
PETER MARSHALL

kümesi ile 1464 yıldızı bir araya getiren yeni bir yıldız katalogu oluşturmak
için üç yıldız haritasını birleştirmiştir. 1 1 93 yılında hazırlanmış en ünlü Çin
düzlemkürelerinden biri Suchow'daki (Suzhou) Konfüçyüsçü bir tapınaktaki
bir taşa kazınmıştır. Bu düzlemküre şifreli de olsa Çin astronomik ve astrolo­
jik sistemini gösteren harika bir özet sunar.
Y ıldızlann güneşsel doğuş ve batışlarına (yani, güneşle birlikte doğup
batmalarına) odaklanmış olan eski Babilliler, Mısırlılar ve Yunanlılar'ın ak­
sine, Çinliler dikkatlerini karanlık saatlerde tam olarak görülen Kuzey Yıldı­
zı çevresinde dolaşan dolaykutupsal takımyıldızlara yoğunlaştırmışlardı. Bu
nedenle Suchow yıldız haritasının en içteki dairesi hiç batmayan yıldızların
olduğu dolaykutupsal yıldızların dairesidir. Dıştaki daire astronomların 'da­
imi gizleme' dairesi, yani ötesinde yıldızların ufuk üzerinde doğdukları hiç
görülmeyen sınır, dedikleri dairedir. Ortadaki daire göksel ekvatordur. Mer­
kezdeki daireden yirmi sekiz lunar 'ev'in (hsiu) bölümlerini gösteren çizgiler
çıkar. Bunlar daha çok bir portakal gibi saat daireleriyle saat dilimlerine ay­
rılırlar.
Metin göksel küreyi 'kırmızı' ve ' sarı' yollarıyla (göksel ekvator ve eklip­
tik) betimler: "Kırmızı yol Göğün kalbini kuşatır ve yirmi sekiz hsiu'nun de­
recelerini kaydetmek için kullanılır."ıs Gezegensel oran astrolojiktir ve metin
gökyü'.?ündeki bölgeler arasındaki korelasyonlarla biter ve Çin şehirleriyle
eyaletlerinin bunların içindeki göksel olgulardan etkilendiği düşünülür.
Göklere ilişkin böyle bir anlayışla Çinliler astronomi bilgilerini astrolojik
yorumlarına nasıl uygulamışlardı? Evrenin üç büyük gücünün -gök, dünya
ve insanlık- etkileşimini nasıl görmüşlerdi? Bu sorulan yanıtlamak için eski
Çin ' in astrolojik tarihi ve literatürünün daha derinlerini araştırmamız gerekir.
5
Yukarı Nasılsa Aşağıda da Öyle

Muhteşem Beyaz (Venüs) benimle konuşacak,


Benim için Göğün Engelini açacak.
LI PO

ekin, Tianamen Alanı 'ndaki Çin Tarihi Müzesi 'nde, bir zamanlar Lady
PTai'nin tabutunun sarıldığı boyalı bir ipek sancak vardır. Lady Tai aşağı
yukarı İ . Ö . 1 86 yılında ölmüştür, ama kusursuz biçimde korunmuş bedeni an­
cak 1 972 yılında bulunmuştur.
T şeklindeki bu sancak bir göksel olgular haritası sunar. Üç düzeye ayrıl­
mıştır: Üstte ölümsüzlerin cenneti, ortada dünyevi dünya, altta da ölüler di­
yarı. Üç ayaklı kargasıyla güneş sağda en üstte, kurbağa ve yabani tavşanıy­
la ay soldadır; kozmik yin ve yang kuvvetlerini temsil ederler. Onların hemen
altında iksiriyle Chang O'yu Ay Sarayı'na taşıyan büyük bir ejderha ve on
güneşiyle birlikte Fu-Sang ağacı bulunur. Ortada iddia edildiğine göre 1
Ching'in trigramlarını keşfeden ve ilk takvimi sunan yılan kuyruklu düzenle­
yici tanrı Fu Hsi durur.
Göğün kapılarında iki ölümsüz koruyucu oturur. Daha aşağıda, yanında
üç hizmetçisiyle, bir bastona dayanmış Lady Tai iki ölümsüz temsilciyle ko­
nuşmaktadır. Ölüler diyarında, hepsi Thu Po'yu, Dünyanın Efendisini oluştu­
ran garip yaratıklar kötülüğün kuvvetleriyle savaşmaktadır.t Açıkçası Lady
Tai 'nin kaderi onu cennette ölümsüz bir varlık olmaya götürmektedir; bu bü­
tün Çinli Taocuların ulaşmayı umdukları bir kaderdir. Aynca, aydınlanmış in­
sanların geçebileceği Ch'ang-ho denen törensel bir kapı aralığının olduğuna
da inanılır.

67
PETER MARSHALL

Peki, ama Çin varlık planındaki gökle dünya arasındaki ilişkinin tam do­
ğası nedir?
Tarihleri boyunca, Çinliler dünyanın göklerin aynası olduğuna ve evrenin
makrokozmosuyla bireyin mikrokozmosu arasında doğrudan bir benzerlik
bulunduğuna inanmışlardır. Aslında, insanların minyatür halinde bir evren ol­
duğu düşünülmüştür; bedenin farklı bölümleri farklı gökcisimleriyle ilişkili­
dir. Gökle dünya arasındaki ilişkiyi betimlemek için kullanılan Çince sözcük
boyanmış bir imge anlamı taşıyan hsiang'dır.ı Göksel olaylar bu nedenle yer­
yüzü olaylarının 'karşılıklar'ı ya da ' suretler'i olarak görülmüştür. İki alem
birbiriyle yakından uyumludur; aslında, evren dinamik ve organik bir bütün
olarak görüldüğü için, herhangi bir yerde meydana gelen bir olay başka bir
yerde rezonans yapacaktır. Bu süreç her iki biçimde de işler: Gökteki olaylar
yalnızca dünyadaki olaylar üzerinde etki göstermez, aynı zamanda dünyada­
ki olaylar da göklerde rezonans yapar. Astrologun görevi ulusların kaderi ve
bireylerin yazgısındaki tam rezonansı ortaya çıkarmaktır.
Çin' de astronomi daima dünyevi düzeni tanımlamak için uygulanmıştır.
Dünyadaki işler gökteki uyumu yansıtmak durumundadır. Bu yüzden gündö­
nümleri ve ekinokslar her yıl için en önemli anlar ve önemli törenlerle ritüel­
ler için en önemli zamanlardır. Kozmik düzeni temin etmek için, dünyada
meydana gelenlerin göklerde meydana gelenlerle uyum içinde olması can alı­
cı bir noktadır. Su Song' un 1 092 yılında gözlemlediği gibi: "Aletlerle astro­
nomik gözlemler yapanlar sadece iyi bir devlet yönetiminin devam edebilme­
si için doğru bir takvim düzenlemekle kalmazlar, aynı zamanda [bir anlam­
da] [ülkenin] iyi ve kötü talihini öngörür ve sonuçta ortaya çıkacak kazanım­
larla kayıpları [bunların nedenlerini] incelerler."J
Gökle dünya arasında yakın karşılıklılık olduğu görüşüne uygun olarak, es­
ki Çinliler kendi feodal toplumlarındaki hiyerarşiyi göğe de yansıtmışlardır.
Göklerdeki bir Yeşim İmparator Göğün Oğlu denen Çin İmparatorunu yansıtır.

Göklerin Adlandırılması
Gökyüzü kimi zaman saray denen dört büyük bölgeye ayrılmış ve ana
yönlere başkanlık eden sembolik hayvanlara göre adlandırılmıştır: Doğu'da
Yeşil Ejderha, Kuzey'de Kara Savaşçı, Batı'da Beyaz Kaplan, Güney 'de de
Kırmızı Kuş. Gökyüzü bunun ardından bir de daha küçük üç kümeye bölü­
nür: Dokuzlu bir küme, on ikili bir küme ve yirmi sekizli bir küme. Tüm bu
sayılar Çin astrolojisinin kutsal nümerolojisinde önemlidir.
T'ang Hanedanlığı 'ndan astrolog Wang Xi-ming gökyüzünü son olarak
Üç Çit, barikat ve Yirmi Sekiz Ev denen otuz bir bölgeye ayırmıştır. Üç ba­
rikata Yasaklanmış Mor Çit/barikatı, Yüce Saray Çit/barikatı ve Göksel Çar­
şı Çit/barikatı denmiştir.

68
ASTROLOJİ

Yasaklanmış Mor Çit /Duvar dolaykutupsal takımyıldızlar bölgesini kap­


sayan bir karedir. Kutupyıldızına İmparator Yıldızı denir; üç bin yıl önce bu
Ursa Minor'deki _ yıldızıydı, şimdiyse presesyon nedeniyle artık göze çarp­
mayan bir yıldızdır. Yasaklanmış Mor Çevirmedeki yıldızlar imparatoriçe,
prens ve cariyeler gibi imparatorluk sarayının üyelerini simgelerken, Üstün
Saray Duvarındaki yıldızlar asilzadeleri ve kıdemli hükümet görevlilerini
temsil ederdi.
Tıpkı Kutupyıldızının İmparator Yıldızı olarak bilinmesi gibi, diğer yıldız­
lar da kıdemli saray görevlilerinin sembolleri olarak düşünülürdü. Örneğin,
Thian-Yang Shou yıldızı baş komutanla ilişkiliydi ve hem ülkenin saldırılara
dayanması için hazır olmasını hem de silahların hazırlanmasını yönettiğine
inanılırdı. Yedinci yüzyıl astrolojik metni Chin Shu'ya göre: "İki Hsu yıldızı
(Boşluk, on birinci konak, ev) cet tapınmasının sorumlusu olan görevlileri
gösterir. onlar kuzey şehirlerini, tapınakları ve hem ritüel hem de duayla ilgi­
li bütün işleri yönetirler. Aynı zamanda ölüm ve dövüruneyi de yönetirler."4
Göksel Çarşı çiti/barikatı bir şehrin halkına benzerdi; sadece yemek için
kullanılan çubukları değil, aynı zamanda tuvalet, hatta dışkıyı temsil eden
yıldızları da içerirdi. Gökler en alçakgönüllüsünden en yücesine dek dünya
üzerindeki her tür yaşamın bütününü yansıtırdı.
Göklerin nümerik bölümleri eski Çin' in kutsal nümerolojisinin parçasıy­
dı. Yirmi sekiz çok önemli bir sayıdır: (Orta Doğu'da ve Batı'daki on ikinin
tersine) Çinliler ekliptik çevresinde yirmi sekiz lunar ev gözlemlemişlerdi ve
göksel ekvator yirmi sekiz eve bölünmüştü. Ayrıca gökte gözle görülebilen
yıldızları, dört yönün (Kuzey, Güney, Doğu ve Batı) her birinde yedi yıldız
olacak biçimde yirmi sekiz kuşağa ya da takımyıldıza da bölmüşlerdi. Bütün
yıldız kuşaklarına eşit sayıda tanrısal varlıklar hükmeder: Yirmi sekiz takım­
yıldızın yirmi sekiz tanrısal varlığı vardır.
Eski Çin astrolojisinde, gökyüzündeki her yıldıza onun altındaki insanla­
rın yaşamı üzerinde bir etkisi de olan bir tanrısal varlık hükmederdi. Örneğin,
Plough tanrısının insanların ölümü üzerinde egemenliği olduğuna inanılırdı
ve ona dua edenler yaşamlarını uzatabilirlerdi. Güney Kutbunun yıldızının -
Uzun Ömürlülüğün Güney Kutbu İmparatoru - da bir kişinin ne kadar yaşa­
yabileceğini belirlediği sanılırdı. O gökteki Yeşim İmparatorun emirlerini ye­
rine getiren dört İmparatorluk Muhafızından biriydi.
Bazı yıldızlar, özellikle de san olanlar, diğerlerinden daha şanslı diye dü­
şünülürdü. Bütün şanslı sarı yıldızlar içinde en ünlü olanı sabit yıldızlardan
biri olan Canopus 'tu; bu yıldız pek çok Kuzeyli için tanıdık değildir, çünkü
370 enlemin üzerinde görülmez. Gökyüzündeki ikinci en parlak yıldız olan,
birincilik sırasını hemen hemen daima tam kuzeyinde olan Sirius'a teslim
eden Canopus 'a 'Yaşlı Adam Yıldızı', bazen de 'Uzun Ömürlülük Yıldızı '5
denirdi.

69
P ET E R M A R S H A L L

Y Ildız İrfanı ve Taocu Mahirler


Çin astroloji ve Taocu folklorda yıldız habercilerine ilişkin birçok hikaye
vardır. Onların dünyaya gelişlerinin bir işareti Southem Dipper 'a giren bir
akan yıldızın görülmesiydi. Sung döneminden bir hikayede Szechwan'daki
bir şarap dükkanında görülen dört gizemli kişiden söz edilir. Yörenin en iyi bi­
ralarından büyük miktarlarda tükettikten sonra candan bir şekilde yedinci yüz­
yıl simyacısı Sun Su-Mo'dan konuşmaya başlarlar. Yörenin sulh yargıçların­
dan biri onların kim olduğunu çıkarmaya çalışır, ama adamlar arkalarında kü­
çük bir kül yığını bırakarak birden gözden kaybolurlar. Bölgenin prensi bilgi­
li simyacıya olay hakkında sorular sorduğunda, şu yanıtı verir: "Bunlar, Bü­
yük Beyaz (Venüs) ve Şarap Yıldız Kümesinin Transandantalleriydiler."6
Şair Li Po'nun da Venüs ile Ay arasındaki bahtsız bir aşkın evladı olan bir
yıldız ruh olduğu söylenir. B ir eve dönüş açısından yıldızlara yolculuğunu
anlatmıştır:

Muhteşem Beyaz benimle konuşacak;


Benim için Göğün Engelini açacak.
Sonra ben serinleten rüzgarla uzaklara uçabilirim,
Sakınmadan yüzen bulutların arasında,
Elimi yukarı uzatıp aya yaklaşabilirdim.7

Dünyaya gelen dişi ziyaretçilere çoğu kez Yeşim Kadınlar denmiş ve Ta­
ocu yıldız kültlerinde önemli bir rol oynamışlardır. Tanrısal rehberler ve ko­
ruyucular olarak görünürler. 'Işıldayan Yıldızın Yeşim Kadınları' kupalarla
sonsuz yaşam veren 'renksiz likör' (simyacıların üstün iksiri) sunarak, kutsal
batı gökyüzü desteği Hua Dağındaki becerikli mahirleri beklerler. Aynı za­
manda doğrudan insanlara da karışabilirler. B ir efsanede 'Okült Mucizelerin
Yeşim Kadını 'nın yuttuğu bir 'akan yıldız' (bir meteor?) tarafından ziyaret
edildiği bir rüya gördüğü anlatılır. Seksen bir yıl sonra iddia edildiğine göre
en büyük Taocu filozof Lao Tzu'yu doğurmuştur.s Bazı Yeşim Kadınlar ast­
ral irfan konusunda uzmanlardır; örneğin 'Batı Hua'nın Yeşim Kadınları'
' Gökyüzü-istifleri ve Ay-kriptoslarının Kuralları' ve ' Uçan Ejderhaların Be­
yaz-ipek Şeritleri' gibi harika başlıkları korudukları ' Transandantal Metro­
pol' e atanmışlardır.9
Bu peri figürleri kozmik soluktan pıhtılaşmış olan kar taneleri kadar hafif,
parıldayan yeşim kadar temiz ve ışık doludurlar. Ama onların kimliğinden nasıl
emin ?lunabilir? Kolay. Onlar hayalet habercilerden burunlarının üzerine yerleş­
tirilmiş bir dan tanesi büyüklüğündeki bir sarı yeşim parçasıyla ayırt edilirler!
Han zamanları kadar erken bir tarihte, Taocu mahirler yıldızların enerjile­
rini çekebildikleri kutsal dağlardaki manastırlarda yaşamışlardı. ' Manastır­
lar' için kullanılan orijinal ad en iyi biçimiyle ' izleme-yeri ' ya da ' rasathane'

70
ASTROLOJi

olarak çevrilebilecek kuan sözcüğüydü. Bu yerler hem bilgeliğin peşindeki


alaylı araştırıcılar hem de göklerden uçarak aşağı inen ölümsüzler tarafından
sıklıkla ziyaret edilirdi. Güney T'ang eyaletinde yaşamış olan onuncu yüzyıl
şairi Li Cung böyle bir ziyareti anlatır:

Boş zamanlarda Doğaüstünün keşişine geldim -


Hsi-i'yi sordum;
Bulutlar yıldızların sunağını doldurdu - su havuzu doldurdu.
"Tüylü ziyaretçiler" onun gidip gitmediğini bilmiyordu.
Çiçeklerin hep birden mağaranın önüne dizildiği mevsimdi. I O

Kutsal dağlarda, mağara gökleri vardır. Çin'in uzak Batı'sında Huang


Ti 'nin gerçekliğin doğası hakkında ders vermiş olduğu söylenen bir inisias­
yon, aydınlanma ve yeniden doğma yeri olan bir dağ vardır.
Taocu yıldız ve gezegen ibadetinin doğası aşağı yukan İ.S. 900 yılından
Yıl Yıldızı'na (Jüpiter) bir duada etkili biçimde gösterilmektedir. Törene ka­
tılan kişi ilkbaharda doğru döngüsel günü seçerek ilkönce meditasyonda ' kal­
bini düzeltir,' sonra da bakışlarını o gezegene sabitleyerek bildirir: "Doğu
çeyreğindeki bu ışıldayan yıldızın bulut-ruhumu desteklemesini, beyaz-ru­
humla birleşmesini ve uzun ömürlülüğümü çamlarla servilerinki gibi yapma­
sını arzu ederim - bin sonbahara, sayısız yıllara yayılmış bir ömür. " ı ı
Taocu mahirlerin birçoğu ruh yolculuklarını yapan eski şamanlar gibi ki­
mi zaman kendi tomurcuk veren kanatları, kimi zaman "uzakları gezen" yıl­
dız şapkaları ve ' uçan bulut pabuçları 'yla, kimi zaman da ölümsüzler alemi­
ne açılan bir yıldız kapısından geçmek için bir yıldız salı üzerinde bu dün­
yanın ötesine uçup gitmişlerdir. Taocu filozof Chuang Tzu, kendini rüzgar
ve çiyle besleyen, ata biner gibi bir ejderhaya binen ve insanları yoklukla
hastalıktan koruyan Ku She Dağındaki bir bilgenin hikayesini anlatır. Yıl­
dızlararası uzayda bir ejderhaya binen bir insan figürünü gösteren Warring
States döneminden (İ.Ö. 475-22 1 ) kalma ipek üzerine olağanüstü bir resim
vardır.
Bu mahirler aynı zamanda yere çizilmiş sembolik yıldızlar arasında dola­
şıp dans ederek yıldızlardan enerji de alabilirlerdi. Doğaüstü enerjinin aniden
ve şiddetle belirmesi, kimi zaman 'şamanın adımı ' da denen ' Yü'nün adımı'
dansını yapabilen inisiyenin ödülü olurdu. Büyük Yü'nün annesinin ona Ori­
on takımyıldızındaki bir akanyıldızı gördükten sonra gebe kaldığı söylenir.
En yüce Taocu süper varlık sınıfı olan Muhteşem Üstün Kusursuz İnsanlar
(t' ai shang chen )en) iddia edildiğine göre "Dokuz Yıldız yolunu adımlaya­
rak," yüce kutup tanrısal varlığı Muhteşem Töz'ü çağırabilirlerdi. Gelişmiş
mahirler ekliptik boyunca sıçrayarak Beş Gezegenlik bir devre yapmayı da
seçebilirlerdi. Göklerde gezmekle ilgili rehber bilgiler bile yazılmıştır.

71
PETER MARSHALL

Gece gökyüzüne bakmadan bile yıldızların renklerinden mesajları okuya­


bilen Taoculara ilişkin olağanüstü bir anlatı vardır. Bu mahirler, karanlık bir
yerde oturup gözyuvarlarına baskı yaparak, güçlü yıldız kümelerini renkli
ışık noktaları olarak görebilirlerdi. Bunların arasında öne çıkanı Northem
Dipper'ın destekleyicisi Dengeleyici Yıldız'dı. Bu yıldız kırmızı parlıyorsa
erdem, sarıysa sevinç, beyazsa silahlı adamlar, maviyse dert, siyahsa uğur­
suzluk anlamına gelirdi. Bu iç yıldızlara 'ruh ışıkları ' (shen kuang) denirdi. iZ
Eski Çinli astrologlar ve Taocuların doğaüstü başarıları hakkındaki bu
majik hikayeler insanların bedenlerinden ayrılıp uzayda yolculuk yaptıkları­
nı iddia ettikleri Batı 'nın astral projeksiyon betimlemeleriyle dikkate değer
bir benzerlik göstermektedir. Yıldız yolculuğu deneyimi uzun süreli meditas­
yon ya da oruç tutma sırasında ya da güçlü iksirlerle sihirli mantarların etki­
si altında meydana gelebilmiştir. Belki öyle, belki değil ama birçok Çinli ha­
la yıldızların enerjilerini alabilme olasılığına inanmaya devam etmektedir.
Pekin'de öğrendiğim gibi tapınaklar bile bu amaç doğrultusunda tasarlanmış­
tır.
6
Gök Tapınağı

Astrolog göksel olguların etkilerinin insan üzerinde ne olacağını


önceden haber verir; bilge insanın eylemlerinin etkilerinin gökler
üzerinde ne olacağını önceden haber verir.
YAN HSiuNG

strolojik takvime uygun olarak yılın başlıca dinsel törenlerini gerçekleş­


A tirmek Çin imparatorunun birincil göreviydi. Bu, Çin uygarlığının bütü­
nünün dayandığı iyi hasadı sağlayacak olan şeydi. Çağdaş Pekin'in merke­
zinde olan Tiantan Park'taki Gök Tapınağı'nda Ming Hanedanlığı süresince
yapılırdı. Gök Tapınağı kutsal geometri, nümeroloji ve akustiğe göre düzen­
lenmiş, aynı zamanda astrolojik imlerle şifrelenmiş olağanüstü bir yerdir.
Gök Tapınağı (Tiantan) dört pusula yönündeki dört kapısıyla, sıralı ağaç­
lardan oluşan 267 hektarlık bir park alanına kurulmuştur. Gökle dünyanın
birleşmesini temsil eden üç tapınaktan oluşur: Havadan bakıldığında, tapı­
naklar kare bir temel üzerine kurulu yuvarlak tapınaklardır; bu göğün yuvar­
lak, dünyanın ise kare olduğu biçimindeki kadim inancı dışa vurur.
Güney 'de büyük bir kare çevirme içinde beş metrelik yüksekliğinde daire
şeklindeki üç mermer katmanı olan muhteşem bir 'Yuvarlak Allar' vardır. Bu
katmanlar evrendeki üç büyük gücü - gök, dünya, insanlık - temsil eder. İlk
1 530 yılında inşa edilmiştir ve Çinlilerin gökle dünya arasındaki uyumlu iliş­
ki ve kutsal sayılara olan büyük ilgisini göstermektedir. Tek sayılar yang, bu
yüzden de gökseldirler ve en büyük tek basamaklı sayı dokuzdur.
Göğü temsil eden en üstteki katmanın dokuz taş halkası vardır. Her bir

73
PETER MARSHALL

halka dokuz taşın katlarından oluşur, bu şekilde dokuzuncu halka da seksen


bir taş vardır. Orta katmanın - dünyanın - onuncudan on sekizinci, en alt kat­
manın - insanlığın - on sekizinciden yirmi yedinci halkaya kadarki halkala­
ra sahiptir; en büyük halkada toplamda 243, yani 27 x 9, taşla biter. Merdi­
ven ve tırabzanların sayısı da dokuzun katlarıdır. Üst terasın ortasında durur
ve ses çıkarırsanız, dalgalar sesinizi daha da yüksek duyulacak şekilde mer­
mer tırabzanlarda yankılanır.
Yuvarlak bir duvarla çevrelenmiş olan ' Yuvarlak Altar' ın tam Kuzey' ine
doğru İmparatorluk Gök Kubbesi denen sekizgen bir tapınaktır. Akustik mü­
hendislik ustalığı öylesine muhteşemdir ki avluda Üçlü Yankı Taşlan vardır:
İlkinde durup el çırparsanız, ses bir kez; ikincide iki; üçüncüde de üç kez yan­
kılanır. Bu tapınak imparatorun atalarının 'Gökte ikamet eden Büyük Ruh'un
altarında dualar edildiği kış gündönümü töreninde kullandıkları Gök Tanrısı
tabletlerini içerirdi. Kış gündönümü gününde, yani en uzun karanlık gün ve
yılın dönüm noktasında, yapıldığı gerçeği astrolojik takvimin Çin ulusunun
yaşamında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Pusulama göre Kuzey-Güney ekseninde kusursuzca hizalanmış etkileyici
bir mermer yolla tapınaktan tam Kuzey'e doğru, bir Ming mimarisi şaheseri
ve dünyanın en büyük astrolojik yapılarından birine yürüdüm. Ona İyi Hasat
için Dua Salonu deniyordu. Orijinal olarak 1 430 yılında üç katmanlı bir mer­
mer teras üzerinde yükselen bu yapı 1 889 yılındaki feci bir yangının ardından
tam bir röprodüksiyon olarak yeniden yapılmış bir yapıdır. Yüksekliği otuz se­
kiz, çapı yirmi dört metre olmasına karşın, ahşap yapıyı bir arada tutmak için
hiçbir çivi kullanılmamıştır. Tiantan Park'taki diğer iki tapınak gibi bu da gök­
le dünyayı birleştiren kare bir kaide üzerindeki daire biçimli bir yapıdır.
Salonun destekli tavanının ortasında, yin ve yang'ın iki harika sembolü
olan bir dans eden Zümrüdüanka ile kıvrılan bir ejderhayı resmeden ahşap bir
yarım kabartma vardır. Aslında, bu salon astrolojik bakımdan en hayırlı yapı­
lardandır, Çin halkının esenliğini temin etmek ve iyi hasat almak için kusur­
suz bir dua etme yeridir.
Salon Kaderin Dört Sütununun - kişinin doğum yıl , ay, gün ve saati -
muhteşem bir mimari sembolüdür. Salonun ortasındaki dört muazzam tahta
sütun her yılın mevsimlerini sembolize eder, bir sonraki halkadaki on iki yı­
lın aylarını gösterir, daha dıştaki on iki ise on iki ' saat' biçiminde eşleştiril­
miş olarak günün saatlerini temsil eder. Bu on ikili üç halka aynı zamanda en
önemli otuz altı takımyıldızı da temsil eder.
Gök Tapınağı'nın da güzelce gösterdiği gibi, Çin'deki en eski astroloji bi­
reylerin kaderinden çok İmparatorluğun ortak yazgısıyla ilgilenmiştir. İmpa­
ratorluk meseleleri, savaş ihtimalleri ve hasadın başarı şansı hakkında öngö­
rüler yapmak için kullanılmıştır. İ.Ö. birinci yüzyılda yazılan, ama hiç kuşku­
suz çok daha eski bir irfanı içeren ünlü Ssuma Chien Shi Chi'sinde (Tarihsel

74
ASTROLOJi

Kayıt) bu tür astroloji tahminler kaydedilmiştir: "Ay Ta-Chio (Arcturus) ya­


kınında tutulursa, bu Kaderlerin Dağıtıcısı (Hükümdar) için nefret dolu so­
nuçlar doğuracaktır." Diğer yandan: "Merkür Doğu'ya Venüs ile birlikte be­
lirdiğinde, ikisi de kızıl olup ışınlarını ileri doğru fırlattıklarında, yabancı
krallıklar mağlup edilecek ve Çin'in askerleri muzaffer olacaktır."ı
Ters bir astroloji formunda, Han Konfüçyüsçüleri dünyadaki herhangi bir
ahlaki sapmanın gökte de kargaşalara yol açacağı inancını geliştirmişlerdir.
İmparatorun konuşması mantıklı olmazsa, metaller de dövülgen olmayacak
ve korkunç gök gürültülü sağanaklar meydana gelecektir. Yerel resmi görev­
lilerin usulsüzlükleri bile gezegenlerin hareketlerini alt üst edebilecektir.
Gökle dünya arasındaki karşılıklı bağlılık Yang Hsiung'un beşinci yüzyılda
yazdığı bir pasajında güzelce görülmektedir:

Birisi bir bilgenin kehanette bulunup bulunamayacağını sordu.


[Yang Hsiung] yanıtladı ki bir bilge kesinlikle Gökle Dünya
hakkında kehanette bulunabilir. Öyleyse, diye devam etti soran
kişi, bilgeyle astrolog arasındaki fark nedir?
[Yan Hsiung] yanıtladı, "Astrolog göksel olguların etkilerinin
insan üzerinde ne olacağını önceden haber verir; bilge insanın
eylemlerinin etkilerinin gökler üzerinde ne olacağını önceden
haber verir. "2

Yine, bu nedensel bağlantı mekanik değildir, bir yayınık rezonans duru­


mudur. Herhangi bir ahlaksızca davranış kozmosun uyumunu altüst edecek­
tir; bunun da hem gökte hem de dünyada sonuçları olacaktır.

Göğün Oğlu
Bu nedenle, Çin astrolojisi devlet dininin ayrılmaz bir parçasıdır. 'Göğün
Oğlu' olarak imparator kozmik bir figür, dünyada Kutupyıldızının eşiti ve
göklerden göksel enerjinin içeriye akışı için asıl kanal olarak görülürdü. Bu
astroloji dinin emirleri onun cinsel yaşamını bile etkilerdi. İmparatorluğun ve
imparatorun sağlığı için, yin ve yang kuvvetlerinin göksel ve yerküresel uyu­
mu sürdürecek şekilde dengede olması önemliydi. Cariyelerin daha aşağı de­
recede olanlarının birincil amacı kendi yin'leriyle imparatorun güçlü yang
kuvvetini beslemeleri olurdu. Aylık döngülerde, daha fazla sayıda aşağı dere­
ce cariyeler yeniay zamanında imparatora eşlik ederdi. Ay ilerledikçe, sayıla­
rı azalır, ama dereceleri yükselirdi. En yüksek derecedeki kadınların impara­
tora yin etkisinin en yükseğinde olduğu dolunaya en yakın olduğunda yaklaş­
malarına izin verilirdi. Pai Hsieng-Chien dokuzuncu yüzyılda şu gözlemde
bulunmuş: "Dokuz sıradan cariye [impratorla birlikte uyurdu] her gece ve do­
lunay zamanında iki geceliğine imparatoriçe - bu kadim kuraldı .. Ama ne

75
PETER MARSHALL

yazık bugünlerde üç bin [saray kadınının] hepsi karışık bir şekilde rekabet
halinde . . . "3
Astrologun en önemli görevlerinden biri, her cinsel birleşme zamanında
gökcisimlerinin konumlarını kaydetmekti; birleşmeden bir çocuk olursa ge­
belik anı hatasız bilinebilirdi bu şekilde. Dolunaya yakın gebe kalınan çocuk­
ların en yüksek erdeme sahip oldukları düşünülürdü. Bir imparatorun salta­
natının sonlarına doğru, bir prensin gebe kalındığı zamanda en yüksek nok­
taya varmış olan yıldız kümelerinin doğası, bir halefin nihai seçiminde hesa­
ba katılırdı.
Gökcisimlerinin insanların yaşamında ve devlet işlerindeki etkisinin her
şeye yayıldığına inanıldığı için, feodal Çin' de yıldız bilgisi dikkatlice korun­
muş bir sır haline geldi. Yıldız haritalarına sahip olmak ve halkasal kürelerle
açığa vurulan verileri kontrol etmek bu yüzden büyük okült gücü kullanmak
demekti. T'ang döneminde (6 1 8-907), Astronomer Royal' in Çin'deki karşılı­
ğına 'Gizli Yazı Galerisinin Yönetim Kurulu' adı verilir ve bu imparatorluk
yönetim kurulunun üyelerine gayri resmi olarak 'yıldız memurları ' denirdi.
Onların görevi mutlu alametleri gözlemek ve felaketleri önceden haber ver­
mek için göklerin hareketlerini gözlemlemekti. El yazmaları, felaket coğraf­
yası olarak çevrilebilecek/en yeh diye bilinen inceleme alanının bütününden
oluşurdu.4 Saray astrolog-astronomlarının başlıca sorumluluğu imparatorun,
Göğün Oğlu 'nun, kendisi tarafından resmen ilan edilen bir almanağın derlen­
mesiydi.
Bu uygulamalara on yedinci yüzyılda hala devam edilmekteydi. Nicolas
Trigault, Çin 'e yaptığı yolculuk süresince tasvip etmeyerek şu gözlemde bu­
lunmuştur:

Onlar hem Astroloji hem de Matematik bilgisine sahipler . . . Bi­


zim Astrologlarımızın söz ettiğinden daha fazla sayıda, dört yüz
Yıldız sayıyorlar, her zaman görülmeyen belli bazı daha küçük
olanları da numaralandırıyorlar. Göksel Görünümler içinde, ku­
ralları yok: Tutulmaları önceden haber verme ve gezegenlerin
rotaları hakkında çok daha meşguller, ama o konuda çok hatalı­
lar; ayrıca, bütün Yıldız Marifetleri bizim Hukuki Astroloji de­
diğimiz bir tarzda, aşağıdaki bu şeylerin Yıldızlara bağlı olduğu­
nu düşünüyorlar."s

Bireysel horoskoplar gerçekte on birinci yüzyıla kadar popüler olmadı,


ama daha birinci yüzyılda büyük septik Wang Chhung, yıldızların tek tek in­
sanların yazgısı üzerinde etkiler doğurduğunu fark etmişti. İnsanın kaderinin
Göğün değiştirilemez bir emri olmadığını, üç şeye bağlı olduğunu iddia et­
mişti: Her bireyin spiritüel özü (ching shen), yıldızlardan kaynaklanan özel

76
ASTROLOJ i

etkiler ve şansın etkisi. Yıldızların yaşamlarının biçimlendirici dönemleri sü­


resince insanlar üzerindeki bütün etkiler arasında en önemlisi olduğuna inan­
mıştı:

Servet ve onurun iletilmesi konusunda, bu doğanın elde ettiği


chi'ye bağlıdır; yıldızlardan kaynaklanan bir öz (ching) alır. Ko­
nakları göktedir ve gök onların işaretlerine sahiptir. Bir insan
serveti ve onuru beraberinde getiren göksel bir işaret alırsa [do­
ğumunda?] , servet ve onur elde edecektir. Bir insan yoksulluk
ve perişanlığı beraberinde getiren göksel bir işaret alırsa [doğu­
munda?], yoksul ve sefil olacaktır. Bu yüzden, [bütün mizaçla­
rın] Göğe [bağlı olduğu] söylenir. Ama bu nasıl olabilir? Göğün
kendi yüzlerce görevlisi ve çok sayıda yıldızı vardır. Gök kendi
ehi 'sini gönderir, yıldızlar da kendi özlerini ve özler ehi 'nin or­
tasındadırlar. İnsanlar bu ehi 'yi emer ve doğarlar. Onun üstüne
titredikleri sürece büyürler.6

Bireylerin horoskoplarıyla ilgili olduğu bilinen ilk kitap, üçüncü yüzyıl­


dan Kuo Pho'ya atfedilen Yü Chao Shen Ying Chen Ching 'dir (Yeşim Parla­
yanların Hükümlerinin Gerçek Elkitabı). Bu alana duyulan ilgi hızla büyü­
müştür. 732 yılında, T'ang Hanedanlığı sırasında, Chang Kuo'nun muazzam
ansiklopedisi Hsing Tsung (Yıldızların Refakati) ortaya çıkmıştır. Önemli
astrolojik çalışmalar Ming Hanedanlığı 'nın sonunda hala görülmüştür ve
1 739 yılında bir astrolojik hulasa yayınlanmıştır.
Bu çalışmalar Kan Te ve onun Warring States dönemindeki astrologlar
grubu tarafından kurulmuş olan ' Kaderin Dört Sütunu ' (Ssu Chu) temel ilke­
lerine incelik vermişlerdir. Hala Çin 'deki en popüler astroloji yöntemi olan
bu yöntem bana Hong Kong'daki tapınak kahini tarafından yozlaşmış bir bi­
çimiyle tanıtılmıştı. Şimdi, konumuza arka planı ve önemine ilişkin daha faz­
la bilgiyle geri dönmek için daha iyi bir konumdayız.
7
Kaderin Dört Sütunu

' ayvanlar Dairesi' (Ming Shu) Batı'da en çok tanınan Çin astroloji biçi-
H mi olmakla birlikte, 'Kaderin Dört Sütunu' (Ssu Chu) astrolojisi Hong
Kong, Tayvan ve Çin Anakarasında en popüler olan biçimdir. Bu yazgı biçi­
mi bir kişinin doğum yıl, ay, gün ve saatinden oluşan dört sütuna dayanan
'sekiz işaret' (ba tze) çıkarmayı içerir. Bunlar kişiye doğum anında bir koz­
mik şifre ya da temel plan verirler.
Doğduğumuz kameri yılın temeli oluşturan karakterimizi tanımladığı,
ayın yaşamdaki başlıca yönümüzü açıkladığı, günün benliğimizi ve duygusal
karakterimizi, ozellikle aşk, cinsellik ve arkadaşlığa yönelik tutumlarımızı
gösterdiği, ' saatin' de (bir Çin gününde on iki) mizacımızı belirttiği söylenir.
Bu yöntemde bir kişilik profili ve bir yaşam kronolojisi geliştirmek için on
yıllık yazgı döngüleri kullanılır.

Göksel Saplar ve Dünyevi Dallar


Bu yöntemi Batılıların anlaması zordur, çünkü karmaşık bir ay-güneş tak­
vimine dayanır. Merkezinde iki yön vardır - birlikte çiftler halinde yerleştiri­
len on ' göksel sap' (t' ien kan) ve on iki ' dünyevi dal ' (ti chih). ' Kaderin Dört
Sütunu'nun her biriyle ilişkili oldukları için bunları anlamak önemlidir.
Genel olarak, göksel saplar yin ya da yang biçiminde bir elementi, dünye­
vi dallar da bir element ve bir hayvanı temsil eder. Çinli astrologlar bir insa­
nın yaşamındaki beş elemenı öğelerini, elementlerin etkileşimi ve zaman
içinde elementlerin değişim örüntülerini yöneten kuralları bildikten sonra, o
insanın karakterini anlayabileceklerini ve gelecek yaşamını tahmin edebile­
ceklerini iddia ederler. ı

78
ASTROLOJi

Göksel saplar beş element (tahta, ateş, toprak, metal ve su) ve beş pusula
yönü (Doğu, Güney, Merkez, Batı ve Kuzey) ve alternatifli bir şekilde yang
ve yin ile ilişkilidir. Dünyevi dallar Ming Shu'nun on iki hayvan burcu, ast­
roloji, elementler, pusula yönleri ve yang ve yin ile ilişkilidir.

Ad On Göksel Sap On iki Dünyevi Dal Ad

chia 1 111 Yang tahta 1 =r- Su (Fare) tz u


yi 2 z Yin tahta 2 .H Toprak (Ö küz) ch' ou
ping 3 i'i" Yang ateş 3 JI(' Tahta (Kaplan) yin
ting 4 T Yin ateş 4 gp Tahta (Tavş an) mao
mou 5 it Yang toprak 5 Ai Toprak (Ejde rha) ch' e n
ehi 6 2 Yin toprak 6 e. A teş (Yılan) ssu
ke ng 7 • Yang me tal 7 � A teş (At) wu
hsin 8 * Yin me tal 8 * Toprak (Ke çi) we i
je n 9 % Yang su 9 • Me tal ( Maymun) she n
kuei 10 R Yin su 10 i!! Me tal (H oroz) yu
11 it Toprak ( Köpe k) hsü
12 � Su ( D omuz) hai

On Göksel Sap ve On İki Dünyevi Dal

On göksel sap ve on iki dünyevi dal altmış yıllık bir döngü oluşturacak bi­
çimde altmış kombinasyon meydana getirecek şekilde dönüşümlü olarak birle­
şir. Bunlar biri on iki, diğeri on dişi olan birbirine geçmiş iki dişli çark olarak
düşünülebilirler. Yan yana konmuş iki farklı Çince karakterle betimlenirler.
Her altmış yıl döngüsünde, göksel sapların oluşturduğu on yıllık dizilerin
burçları kendilerini altı kez tekrarlarken (çift ve yin) dünyevi dalların oluştur­
duğu on iki yıllık diziler kendilerini beş kez tekrarlar (tek ve yang). Kutsal
Çin nümerolojisinde, altı göğün, beş de dünyanın sayısıdır; bu yüzden sapla­
rın ve dalların döngüleri gökle dünyanın karşılıklı bağlılığını işaret eder.
On göksel sapı oluşturan burçlar 3.500 yıl önceki bir kahin kemiğinin -
Shang döneminde günleri hesaplamak için kullanılırdı - üzerindeki yazılarda
bulunmuştur. Altı döngüdeki altmış gün sayımı yaklaşık olarak kış ya da yaz
gündönümleri arasındaki tropikal yıla karşılık gelecek kadar yakındır. Altmış
gün döngüsü aynı zamanda kabaca yaklaşık iki kameri aya denk gelen on
günlük altı döneme de bölünmüştür. Bu on günlük dönem Çin'in bazı kırsal
kesimlerinde hala kullanılmaktadır.
Göksel sapların Çince karakterleri oldukça çarpıcı ve şiirseldir. Dizilerde,

79
PETER M A R S H ALL

ehia olarak bilinen ilk yang olanı ağaçla ilişkilidir ve filiz veren bir tomurcu­
ğu gösteren bir şekille betimlenir; ikincisi, yi, yindir ve tomurcuktan patlayan
bir sürgünü gösterir. her ikisi de açıkça ilkbaharla ilişkilidir.
On iki dünyevi dal İ.Ö. beşinci yüzyıla dek yazılı Çin metinlerinde görül­
mez. Bunlar günün on iki saati, yılın on iki ayı ve Jüpiter döngüsünün on iki
yılının her biriyle ilişkilidir - yıldızsal Jüpiter periyodu (sabit yıldızlar çevre­
sinde alması gereken yolun süresi) neredeyse tam olarak on iki yıldır. Her bi­
ri on iki dalın ikisini içeren sadece beş element (tahta, ateş, toprak, metal ve
su) olduğu için, geriye kalan iki dal toprak elementine atfedilir.
Göksel saplar gibi dünyevi dallar da yin ve yang arasında gidip gelir ve
bunlar için kullanılan Çince karakterler de eşit derecede çarpıcı ve şiirseldir.
Örneğin, mao karakteri ilkbahar başlangıcını temsil eden açık bir kapı olarak
resmedilirken onu izleyen eh' en karakteri elleriyle karnını gizleyen bir kadın
resmidir - kadın hem hamile hem de ürkektir. Bu iki dal Kaderin Sütunları­
nın yılı, ayları ve saatlerinin incelenmesindeki ana noktalardır.
Altmış yıl döngüsü daima dünyevi dal tzu (fare, kış ortası, Kuzey-Doğu
ve yang ile ilişkilidir) ile birleşmiş olan göksel sap ehia (element olarak tah­
ta, renk olarak yeşil, tat olarak ekşi, Doğu ve yang ile ilişkilidir) ile başlar.
Döngü göksel sap kuei (su, siyah ve tuz) ve dünyevi dal hai (domuz, kış ba­
şı ve Kuzey-Kuzey-Batı) ile biter. Döngü daha sonra yeniden başlar.
Yirminci yüzyılın başlarına dek Çin takvimi bu şekilde ölçülürdü ve 'Ka­
derin Dört Sütunu ' astrolojisinde haia kullanılmaktadır. Örneğin, 1 8 1 2 yılı
jen-yu Uen su, siyah ve tuz, yu ise horoz, sonbahar ortası ve Batı ile ilişkili­
dir) yılıydı. Altmış yıl döngüsü boyunca, aynı göksel saplar ve dünyevi dal­
lar kombinasyonu yalnızca bir kez oluşur. Yeni Hıristiyan binyılının ilk yılı
olan 2000 yılı keng-eh' en yılıydı: Göksel sap keng metal ve yang, dünyevi
dal eh' en (ejderha) ise toprak ve yang'a karşılık gelir. B irlikte, oldukça uğur­
lu olarak düşünülür ve bilgelik, maji ve cömertlikle ilişkilidir.

Yıl Sütunu
B ir kişinin horoskopunda, 'Kaderin Dört Sütunu'ndaki yıl sütunu o kişi­
nin genel görünümünü, duygusal doğasını ve davranış örüntü0sünü gösterir.
23 Ağustos 1 946 tarihinde doğmuş olan benim Ming Shu burcum Köpek, ele­
mentim de ateştir. Göksel sapım ping, pusula yönüm Güney, ehi'm de yang­
dır. Dünyevi dalım hsü'dür ve toprak elementi, Batı-Kuzey-Batı ve yang ile
ilişkilidir. Göksel sapla dünyevi dal arasındaki ilişki 'Çatının Toprağı' (Earth
of the Roof) ve yang'ı ortaya çıkarır.
Dünyevi dalımın elementi olan toprak diğer bütün elementlerin kaynağı­
dır. Öğle sonrasına, yazın "köpek günleri"ne, pusulanın merkezine, hem yin
hem de yanga, renk olarak sarı, sayı olarak beş, tat olarak tatlıya, dalak, ağız

80
ASTROLOJİ

ve ete karşılık gelir. Hepsi birlikte düşünüldüğünde, genel anlamda kişiliği­


min sağgörülü, pratik, güvenilir ve tutucu olduğu söylenir. Ben dikkatle ha­
reket eder ve işleri derinlemesine araştırmaktan hoşlanırım. Duygusal duru­
mumum arzu durumudur. Benim, belirgin özellikleri olan soluk tenli biri ol­
duğum söylenir.
Ne yazık ki, kendimi bu yazı ile tarife uyduğumu onaylamıyorum. Mizaç
olarak somurtkan değilim. Hayatımda ve fikirlerimde genellikle fazla acele­
ci, idealist ve radikalimdir ve sarı rengi özellikle sevmem! Belki de toprak
yanım ileride ortaya çıkacaktır . . . Doğum sütununun yılının davranış örüntü­
mü ve duygusal durumumu belirlediği söyleniyorsa, o durumda aynı toprak
elementini paylaşan 1 946 yılında doğmuş diğer milyonlarca insan için de öy­
le olmalıdır.
Diğer yandan, 1 946 yılı için dünyevi dalımın gösterdiği hayvan burcum
olan Köpeğin kendimi tanıdığım kadarıyla daha uysal, ama yine de hatalı ol­
duğunu düşünüyorum. Başarma isteğiyle dolu, candan, sevecen bir doğası
olan vefakar, ama kaygıya ve kötümserliğe yatkın biri olduğum söylenir.
Toprak elementimle birlikte ağzı sıkı, genel görüşe saygılı olmakla birlikte,
kendi kişisel inançlarıma sadık kaldığım da söylenir.2 Yine, bu konuda da,
belki sevecen bir doğam olması dışında, söylendiği gibi olduğumu kabul et­
miyorum.

Ay Sütunu
Yıl sütunu duygusal durumumuzu ve davranış örüntümüzü gösterirken, ay
sütunu kaderimizi belirtir. On yıllık döngülere bölünen kişisel bir kronoloji
çıkarmak için bir başlangıç noktası olarak kullanılır. Batı astrolojisinin tersi­
ne, bir kişinin güneşe göre hesaplanan doğduğu aydan değil, kameri aydan çı­
karılan bilgiye dayanır. Genellikle bir kişinin horoskopunun diğer yönleriyle
birlikte yorumlanır. Benim durumumda, ay sütunum doğum yılımın yedinci
kameri ayı oluyor.
Elbette basitçe Batı güneş takvimini Çin kameri takvimine dönüştüren bir
harita üzerindeki aya da bakabilirim. Çin kameri-güneş takviminin altında
yatan ilkeleri anlamak kolay değildir, ama çaba harcamaya değer, çünkü Çin
astrolojisi, toplumu ve uygarlığının tarihi üzerine çok ilginç bir ışık tutar.
B atı takvimleri yalnızca günlerin ve ayların düzenlenmesiyle ilgilenirken,
Çin takvimleri güneşin, ayın ve gezegenlerin hareketleri hakkında da bilgi
sağlar. Yine, Batı takvimi güneşin döngüsüne dayanırken, Çin takvimi ayın
hareketini dikkate alır.
Aslında, Çinliler biri ay, diğeri de güneşe dayanan iki farklı takvim siste­
mi geliştirmişler, sonra da bir kameri-güneş takvimi ortaya çıkaracak şekilde
her iki takvimin öğelerini birleştirmişlerdir. Geleneksel olarak sıradan insan-

81
PETER MARSHALL

lar tarafından kullanılanı bir yılı on iki aya ayıran kameri takvimdir. Çiftçiler
ve falcılar tarafından kullanılan güneş takvimi ise günleri hesaplamak için
kullanılır. Bu takvime Hsia takvimi denir, çünkü aşağı yukarı 4000 yıl önce
Hsia Hanedanlığı 'ndan beri kullanılmıştır.
Hsia takvimi astroloji ve fal bakmak için kullanılır çünkü beş elementle
yakından ilişkilidir. Her bir yıl, ay ve gün elementlerin birini temsil eden iki
Çince karakterle ifade edilir. Bu şekilde, belirli herhangi bir hareket element­
ler bakımından ifade edilebilir. Doğum tarihinizi Hsia takvimi formatına dö­
nüştürerek - dört sütun: Yıl, ay, gün ve saat - doğumunuzda hakim olan se­
kiz elementi temsil eden sekiz Çince karakter elde edersiniz.
Elbette takvimler astrologlar için sadece tam doğum tarihinizi belirlemek
amacıyla değil, takvimlere aynı zamanda günlük etkinliklerimizi düzenlemek
ve gelecek için plan yapmak amacıyla da gerek duyulur. Eski Çin 'de, impa­
rator doğu zamanda ulusun refahı için gerekli görevleri yerine getirmek ama­
cıyla güvenilir bir takvime sahip olmak zorundaydı. Aslında, imparatorun en
önemli görevi - Gökten aldığı emir - takvim oluşturmaktı. İmparator güne­
şin tekrar merkeze geri dönmeden önce sarayının merkezinden Batı, Kuzey,
Doğu ve Güneye geçerek ilerleyişini izlerdi. Farklı renklerde giyinir ve fark­
lı yiyecekler yerdi; örneğin yazın kırmızı giyinir ve 'Berraklık Sarayı'nda be­
zelyeyle tavuk eti yerdi. Bazı otoriteler İmparatorun İmparatorluğun dört bel­
li başlı noktasını da ziyaret ettiğini ya da pusulanın dört noktasının kutsal dağ
zirvelerine kutsal yolculuk yaptığını da söylerler. Bu göklerde olduğu gibi
yerde de düzenin hüküm sürmesini temin ederdi.

Çin Takvimi
Çin takviminin gelişimi hakkında daha fazlasını öğrenmek için Hong
Kong'da Kowloon bölgesinde Star Ferry durağı yakınlarındaki yeni Uzay
Müzesi'ne gittim. Orada Çin astronomisi üzerine 'Gökyüzündeki Ejderha' de­
nen bir görsel-işitsel program geliştirmiş şevkli bir adam olan müzenin müdü­
rü Dr. Chan Ki Kung ile tanıştım. Kadim Çin astronomi sistemi yerini Batı
modeline bırakmış ve 1911 Çin Cumhuriyeti 'nin kuruluşundan sonra Batı gü­
neş takvimi resmi olarak benimsenmiş olmasına karşın, ülke insanı ve astro­
loglar tarafından geleneksel takvim hala yaygın biçimde kullanılmaktadır.
Müzenin müdürü bu takvimin önemine ilişkin hiçbir kuşku taşımıyordu:
"Eski Çin astronomisindeki en büyük başarılar Çin takvim yapımı alanında
bulunmaktadır," dedi gururla.
Eski takvimler sadece çok karmaşık değil, aynı zamanda olağanüstü dere­
cede hatasızdı: Tarihi İ.Ö. beşinci yüzyıla uzanan Chinese Quarter Remain­
der Calendar bir tropikal yılı (güneş yılını) 365,25 gün olarak kabul etmişti;
bugün biliyoruz ki bir tropikal yıl 365,2422 gündür!

82
ASTROLOJİ

Müzenin müdürüne Çinlilerin Batı'da kullanılan ve güneşi temel alanın


tersine kameri bir takvim kullandıklarını doğru olup olmadığını sordumç
"Tam olarak söylemek gerekirse," dedi müdür, "Çin takvimine bir kame­
ri (lunar) -güneş takvimi demek gerekir."
Çin takvimi gökte güneş ve ayın gözlemlenen hareketlerini yansıtmasına
karşın, eşit sayılamazlar.
Çin kameri yılında on iki ay vardır ve her ay yirmi dokuz buçuk günden
biraz fazla (29,53) sürer. Her ay günleri tam gün yapmak için Çinli astrolog­
lar bir yılın her biri yirmi dokuz gün olacak altı 'küçük' aya ve her biri otuz
gün olacak altı 'büyük' aya bölünebileceğini kararlaştırmışlardır. Bu toplam­
da 354 gün yapar; güneş yılından on bir gün daha kısadır (tam olarak söyle­
mek gerekirse, on iki kameri ay 354,36 gün yapar, bu da bir güneş yılından
yaklaşık 1 0,89 gün daha azdır). Bu nedenle Çin kameri yılının uzunluğu de­
ğişkenlik gösterir ve beş 'büyük' ay ile yedi 'küçük' ay (toplamda 353 gün)
ya da kimi zaman beş 'küçük' ay ile yedi 'büyük' aydan (355 gün) oluşabilir.
Kameri yıl her yıl için güneş yılından on ya da on iki gün daha kısa sürer.
İki kameri yıl bu yüzden bir güneş yılının yaklaşık yirmi gün gerisinde kala­
cak, üç yıl ise neredeyse bir ay kısa olacaktır. Bu nedenle, güneş ve ay tak­
vimlerini uyumlu hale getirmek için kabaca üç yıllık aralıklarla bir kameri ay
eklenir. Bu bir 'artık' ay olarak bilinir (aynı zamanda "embolizm yani artık
ayın ilavesi olarak da bilinir). On dokuz yıllık bir dönemde, böyle yedi aya
gerek duyulur. Aynı hesaplama sistemi hem Yahudiler hem de eski Yunanlı­
lar tarafından da geliştirilmiştir ve Batı'da ' Meton döngüsü' olarak bilinir.
Çinli eski astrologların sorunu ilave ya da artık ayın nereye konacağı ol­
muştur. Müze müdürü Chan Ki Kung çok basit bir kuralın geliştirildiğini be­
lirtti: "İki orta-periyot ortalama 30,44 gün ayrı olduğu, bu da 29,53 günlük
bir sinodik aydan daha uzun olduğu için, arada bir hiçbir periyodun olmadı­
ğı aylar meydana gelir. Böyle aylar ilave aylar yapılır. Örneğin, 1 995 yılında,
sekizinci kameri aydan sonraki ayın hiçbir orta-periyodu yoktur, dolayısıyla
dokuzuncu normal kameri ayın yerine, ilave sekizinci kameri ay olarak he­
saplanır."
Çin astrolojisinde, hiçbir ilave ayın kendine özgü kişiliği yoktur ve ondan
önce gelen ayın sayısını alır. Örneğin, 1 987 yılında, fazladan ay altıncı aydı
ve normal altıncı ayı izlemişti.
Takvimin ay ve güneş yönlerini birbirine bağlamak için, ilkbahar noktası­
nın ikinci, yaz gündönümünün beşinci, sonbahar noktasının sekizinci , kış
gündönümünün de on birinci aya gelmesi gerektiği kararlaştırılmıştı. Sonuç
olarak, Çinlilerin Yeni Yıl Günü sabit olmayıp 2 1 Ocak ile 20 Şubat arasında
herhangi bir tarihe denk gelebilir. 2001 yılında, Kameri Yeni Yıl tatili yeniay
günü olan 24 Ocak 'ta başlamıştı.

83
PETER MARSHALL

Yazgı Döngüleri
Çin kameri-güneş takviminin kameri ayları Kaderin Dört Sütununun ay
sütununun temelini oluştururlar. Yıl sütunu gibi, bunun da bir göksel sapı ve
dünyevi dalı vardır. 23 Ağustos l 946'da, yılın yedinci kameri ayında doğmuş
olan benim göksel sapım elementi ateş olan üçüncüsü yani ping, dünyevi da­
lım da elementi metal olan dokuzuncusu, yani shen'dir.
Çin astrolojisinin çoğu biçiminde, tapınaktaki astrologumun da gösterdiği
gibi, bir kişinin hayatı ay sütunundan başlayan ve on iki yazgı evine yerleş­
tirilen bir dizi on yıllık yazgı döngülerine bölünür. Bununla birlikte, on yıllık
döngü daima bir kişinin doğduğu günle başlamaz, bu yüzden de ikinci dön­
gü o kişinin üçüncü doğum gününde başlayıp on üçüncü doğum gününde bi­
tebilir.
İkinci yazgı döngüsünün zamanını çözmek de yine kolay değildir. İlk ola­
rak, doğduğunuz yılın göksel sapının sayısına bakarsınız. Tek sayıysa bir,
çiftse iki kabul edilir. Kişi erkekse, bir ekleyin; kadınsa, iki. Benim duru­
mumda, bu rakam üç; tek sayı olduğu için bir, erkek olduğum için de bir ek­
liyorum, iki yapıyor!
Sonra, geleneksel Çin ay-güneş takviminin güneş yönünü göz önünde tut­
mak zorundasınız. Çin takviminde bir ay yaklaşık olarak yirmi dokuz günlük
bir kameri aya eşitken, aynı zamanda dünyanın güneş çevresindeki dönüşüy­
le yakından ilişkili olan "on beş günlük periyotlar" da içerir. Dolayısıyla, "ka­
meri-güneşsel" doğası. Güneş takvimi her biri aşağı yukarı on dört günlük
uzunlukta olan yirmi dört periyoda (chieh) bölünür. Bunların, ' Böceklerin
Hareketi' (5 Mart'ta başlar), 'Kulaktaki Tahıl Tanesi' (6 Haziran'da başlar) ya
da 'Kırağı İner' (23 Ekim'de başlar) gibi adlarının olması bu bölmelerin ya­
pıldığı Çin toplumunun tarımsal doğasını yansıtır. Bunlar, genellikle on iki
Batı zodyak burcunun birinin orta noktasında başlayan on iki aylık festival
halinde eşleştirilir.
Hong Kong'da aldığım Çin takviminde, aşağı yukarı her on beş gün, on
beş günlük periyotları gösteren tarihlerin yanında belli Çince terimler var. Bir
yıldaki yirmi dört tane on beş günlük periyot ayrıca on iki kısma ve on iki or­
ta-periyoda bölünüyor. Chan Ki Kung şöyle açıkladı: "İlkbaharın Başlangıcı,
Böceklerin Uyanışı, Berrak ve Parlak kısımlara, Yağmurlar, İlkbahar Nokta­
sı, Tahıl Tanesi Yağmuru da orta-periyotlara birer örnektir. Arka arkaya gelen
iki orta-periyot yaklaşık olarak otuz gün ayrıdır, dolayısıyla her bir orta-peri­
yot bir kameri aya karşılık olarak yapılır. Yani, İlk Kameri Ay 'da Yağmurlar
orta-periyodu, İkinci Kameri Ay' da İlkbahar Noktası, Üçüncü'de Tahıl Tane­
si Yağmuru orta-periyodu olur gibi."
On yıllık yazgı döngüsüne dönecek olursak, yıl sütununun hesabı tekse,
bu durumda kişinin doğum gününden hemen önceki chieh'in (on beş günlük

84
ASTROLOJi

periyot) tarihine bakarsınız. Bu sayı çiftse (benim durumumda olduğu gibi),


kişinin doğum gününden hemen sonraki chieh'in tarihine bakarsınız. Kişinin
doğum günü ve seçilen chieh tarihi arasındaki günlerin sayısı hesaplanır, son­
ra da üçe bölünür.3 Sonuç o kişinin ikinci yazgı döngüsünün başladığı yaştır.
Tapınaktaki astrologum benimkini dört yaşında başlatmıştı.
Her döngüyü ay sütununun göksel sapının ve dünyevi dalının sayısal di­
zisi izler: Benim ikinci döngüm üçüncü sap ve dokuzuncu dal oluyor ve öy­
le devam ediyor. Bu her döngüyü farklı elementlerin yönettiği anlamına ge­
lir: Ateş ve metal, sonra toprak ve toprak, sonra da toprak ve su, v.b. gibi.
Batı horoskopunun on iki Evi gibi, Çin astrolojisinde de bir kişinin haya­
tındaki genel ilgi alanlarını etkileyen on iki yazgı Evi kullanılır. On iki yaz­
gı evinin tanımlamaları açıkça Çin feodal toplumundaki az sayıda ayrıcalık­
lı ilgi alanını yansıtır. Şöyle ki; bir, kişinin nihai kaderi; iki, zenginlik; üç,
kardeşler ve akrabalar (aynı zamanda duygular ve sevgiler); dört, toprak ve
ikamet (aynı zamanda mal mülk ve miraslar); beş, oğullar ve kızlar (aynı za­
manda hayır işleri); altı, uşaklar ve köleler (aynı zamanda sosyal statü); ye­
di, eşler ve cariyeler; sekiz, hastalık ve sıkıntı; dokuz, taşınma ve değişim
(aynı zamanda yurtdışına yolculuk); on, memuriyet ve mükafat (aynı za­
manda meslek); on bir, iyi talih ve fazilet (aynı zamanda fırsatlar); on iki hal
ve tavır.4
Elbette, bu yazgı evleri saray astrologları tarafından tanımlanmış, uşaklar,
köleler ve cariyeler düşünülmemiştir!
B ir astrolog hangi Evin her bir on yıllık döngü süresince en etkili olaca­
ğını bulmak için aylık sütunun ilerlemiş dünyevi dalının sayısını kullanır.
Bu şekilde, kişisel bir kronoloji oluşturabilir. Benim ikinci döngümün dört
yaşında başladığını kabul edersek, dörtten on dörde kadar en etkili Ev doku­
zuncu ev, ' taşınma ve değişim'; on dörtten yirmi dörde kadar onuncu ev,
hem 'memuriyet ve mükafat' hem de meslek olur. Sanırım, her ne kadar bir
önceki on yıllık döngüde Sussex kıyısındaki doğduğum yer olan Bognor Re­
gis 'den gitmemiş olsam da bu periyot süresince kariyerimin temellerini attı­
ğım söylenebilir. Aylık sütun, bununla birlikte, bir kişinin yaşamı ve beklen­
tilerinin bütün bir resmini vermek için diğer üç kader sütunuyla birlikte yo­
rumlanır.

Gün Sütunu
i.S. 800 dolaylarında yaşamış olan Tsu Ping'e göre, gün (hua) sütununun
göksel sapı benliği temsil eder. Her biri bir elementle ilişkili olan sekiz bur­
cun geriye kalan yedisi (ba tze) akrabaları ve arkadaşları sembolize eder. Ay
sütunuyla birlikte kullanıldığında, on yıllık döngülerin örüntüsünü belirleme­
ye yardımcı olabilir.
PETER MARSHALL

Benliğin diğer yedi element arasında ne kadar sağlam ya da zayıf olduğu­


nu incelemek için, astrolog benlik elementine ve onun mevsimsel sağlamlı­
ğına bakacaktır. Örneğin, ateş ilkbaharda doğar, yazın gelişir, sonbaharda za­
yıflar ve kışın söner. Beş element döngüsündeki bu mevsimsel değişimler
Hsia takviminde somut halde dışa vurulmuştur.
Bu bilgiyle benliğin sağlamlığı değerlendirilebilir. Benliği sembolize
eden element ateşse, kişi de ateşin söndüğü kış mevsiminde doğmuşsa, ben­
lik zayıf olacaktır. Diğer yandan, ateş kişisi ateşin geliştiği yaz mevsimin­
de doğmuşsa, o kişi güçlü olacaktır. Ama tam sağlamlık ya da zayıflık di­
ğer yedi burçtan olan elementlerin en kadar destekleyici olduğuna bağlı
olacaktır.
Dört Sütun felsefesi, tıpkı bir bütün olarak Çin felsefesi gibi, uyum ve
dengeye dayanır. Şimdiki biçimiyle 'Kaderin Dört Sütunu' yöntemini kuran
Tsu Ping'in adı bile 'suyu dengelemek' anlamına gelir.s Benliği temsil eden
element ne çok güçlü ne de çok zayıf olmalıdır. Bir dengesizlik olursa, kişi­
ye benliğin talihini geliştirmek için diğer elementlerin biçiminde ilaç verile­
bilir. Bu yöntem aynı zamanda bir kişinin yaşamındaki iniş çıkışları da gös­
terebilir. 1 993 yılında, hakim olan etki metal ve suydu, bu yüzden ateşi zayıf
olan bir kişinin o yıl içinde güçlüklerle karşılaşacak olması muhtemeldir.
Gün sütununun saptanması ay sütununun saptanmasından daha kolaydır -
bir tablo yılın her günü için göksel sap ve dünyevi dalı belirtir. Benimki, 23
Ağustos'ta, toprak ve ateş elementlerine karşılık, sırasıyla ateş ve yedidir. Ay
sütunuyla gösterilmiş her on yıllık döngü süresince meydana gelebilecek
olayların sonucu doğum günüyle birlikte yorumlanır. Bu, her on yıl periyodu
süresinde, gün sütununun göksel sapını ve ay sütununun dünyevi dalını ve
onun yazgı evini etkileyen elementler arasındaki ilişki incelenerek yapılır. Yi­
ne, benim durumumda, bu ilk döngüde yang ateş ve yang ateş elementleri
arasındaki ilişki demek oluyor. Ateş ateşi arttırır, ama elementler birbiriyle
pozitif, negatif ya da nötr bir ilişki içinde olabilirler.
Bu genellikle elementler arasındaki ilişkiye bağlı olarak bir yaratma dön­
güsü ve bir yok olma döngüsü olarak sunulur. Örneğin, Çin tahta elementi
ateşi meydana getirir, ateş toprağı yaratır, toprak metale hayat verir, metal su
gibi akar, su da tahtayı besler. Bunlar pozitif bir ilişki içindedirler. Diğer
yandan, tahta toprağı yakar, ateş metali eritir, toprak suyu emer, metal tah­
tayı keser, su da ateşi söndürür. Bunlar da negatif bir ilişki içindedirler. Üç
element birbirinin etkisini ortadan kaldırdığında nötr bir ilişki meydana ge­
lebilir: Tahta, toprak ve metal durumunda, tahta toprağı yakar, ama metal
tahtayı keser.
Bir astrolog her on yıllık döngüde on iki yazgı evinden ilerledikçe element­
ler arasındaki ilişkiye bakacaktır. Örneğin, ikinci on yıl döngüsündeki onuncu
Ev 'deki yin metal (memuriyet ve mükafat) bir kişinin biraz katıysa da azimli

86
ASTROLOJi

ve inatçı olmasına yol açacaktır. Aynı kişinin gün sütununun elementi yin su
ise ikisinin arasındaki ilişki pozitiftir ve bir diğerini arttıracaktır.
Çin horoskopundaki tam anlamıyla astrolojik element aynı zamanda ka­
derin gün sütununuzun grubunu yöneten elementle ilişkili yirmi sekiz takım­
yıldızı da içerir. Bunlar yaşamınızdaki şans faktörünü belirler. B ağ güneşten
çok ayladır: Takımyıldızlara her yirmi sekiz günlük kameri ay boyunca ayın
her gün geçtiği lunar evler ya da ikametler (sieu) denir.6 Her evi sabit bir yıl­
dız yönetir ve her sabit yıldız Yeşil Ejderha, Beyaz Kaplan, Kara Savaşçı ve
Kırmızı Kuş olarak bilinen dört çeyrek dairedeki dört takımyıldız kemerin­
den birinde bulunur. Yirmi sekiz takımyıldız en önemli altmış yıl döngüsüy­
le paralel hareket eden bir yirmi sekiz gün döngüsü oluşturur. Yıl boyunca
gözle görülebilir olan bunlar aşağı yukarı İ.Ö. 2400 yılında göksel ekvator
boyunca dağılmıştı, ama presesyon nedeniyle artık ilk konumlarında değil­
ler.?
Her günün takımyıldızı, ya da lunar evi, bir hayvanla ilişkilidir ve ya
uğurlu ya da uğursuz olarak kabul edilir. Döngünün ilki timsahla ilişkili olan
uğurlu Boynuz'dur; on dördüncüsü uğurlu Duvar (oklukirpi), yirmi sekizin­
cisi de uğurlu Savaş Arabası (yer solucanları) ile ilişkilendirilir. İlki Başak,
on dördüncüsü Pegasus ve Andromeda, yirmi sekizincisi de Corvus takımyıl­
dızından yıldızlar içerir. B ir astrolog ya da bir Feng Shui uzmanının takım­
yıldızları ilk yorumlaması önemli bir olay ya da defin zamanı için negatifse,
daha uygun bir zaman bulmak için Çin almanağındaki takımyıldızların yıllık
hareketine bakabilir. Lunar evlerin kullanımı çok popüler hale geldiği Japon­
ya'ya da geçmiştir.
B aşka bir yöntemse günlük etkinlikleri planlamak için bir kişinin gün sü­
tunu (hua) ile on beş günlük dönemler (chieh) arasında bir gönderme yapa­
rak kişinin gün sütununu kullanır. İncelenen günden önce gelen en yakın on
beş günlük periyodun bulunmasını bir çizelge sağlar. Genellikle, kişinin
dünyevi dalına bağlı olarak on beş günlük periyotlara karşı yerleştirilmiş
günlük etkinlikler için danışılan on iki gösterge vardır. Böylece, faturaları
halletmek, evi temizlemek, sosyal olayları düzenlemek (evlilik de dahil),
uzun mesafeli yolculuklara çıkmak, borçları çıkarmak , dinlenmek, hatta bir
diyete başlamak gibi farklı etkinlikler için uğurlu ya da uğursuz zamanlara
bakılabilir.
Ben bunları 1 5 Mayıs'ta yazarken, gün sütunumun dünyevi dalını bulup 5
Mayıs'tan 2 1 Mayıs'a kadar süren on beş günlük periyoda karşı onu kontrol
ederek şunu öğreniyorum: "Olacak şeylere hazırlık olarak evi ya da ortalığı
temizlemek için uğurlu bir zaman. İş yapmak ya da sosyalleşmek içinse iyi
bir zaman değil. Kişisel sağlık, bedenen formda olma ve dış görünüşe dikkat
et."s Yazmak için iyi bir zaman olup olmadığını bana söylemiyor, ama en
azından bunları yazarak araştırmamı devam ettiriyorum.

87
PETER MARSHALL

Saat Sütunu
Şimdiye kadar Kaderin Dört Sütunu 'nun yıl, ay ve gün sütunlarına değin­
dik. Geriye saat (guo) sütunu kalıyor. Daha önce de gördüğümüz gibi, Çin
günü 23.00'dan başlayıp 0 1 .00'a kadar süren her biri Batı zamanının iki sa­
atlik dilimlerinden oluşan on periyoda bölünür. Her periyodun biri göksel
sap, biri de dünyevi dala karşılık gelen iki burcu vardır. Çin 'in dışında doğ­
muş biri için, ilk gereken şey doğum saatini Evrensel Saat'e - Greenwich
Mean Time ile aynı - dönüştürmek, sonra da bunu Çin Kıyı Saati'ne dönüş­
türmek için ona sekiz saat eklemektir. Ben aşağı yukarı Ağustos ayında
1 6:30'da doğmuşum (İngiliz Yaz Saati); bu 1 5:30 (UT) ve 23:30 (CKS) ya­
par. Dönüştürmeyi hesaba katarak, dünyevi dalımın sayısı bir olur, Ming Shu
Fare burcuyla ilişkilidir ve element yang su olur. Saat sütunumun göksel sa­
pı dokuz olur, o da yang suyla ilişkilidir. Ben açıkçası oldukça suyla ilgili­
yim!
Bu bilgiyi edindikten sonra, doğumumla gelen şans payımın ne olduğunu
çıkarabilirim. Şans bir Çin horoskopunu yorumlamada önemli bir rol oynar.
Şan payını hesaplamanın en eski yöntemlerinden biri saat sütununun dünye­
vi dalını 5000 yıl kadar önce hüküm sürmüş olan yarı efsanevi ' San İmpara­
tor' Huang Ti'nin dört imgesinden birine yerleştirmektir. Her imge belirli bir
mevsimi temsil eder: İlkbahar, yaz, sonbahar ve kış. Çin almanaklannda, bu
dört imgeye 'Dört Mevsimin Şarkısı ' denir. On iki dünyevi dal İmparatorun
vücuduna dağıtılır - baş, omuzlar, karın, eller, kasık, dizler ve ayaklar; bu da
dünyanın güneş çevresindeki hareketiyle tanımlanan mevsimlerin makrokoz­
mosunu yansıtan mikrokozmosa bir başka örnektir.
Doğumdaki şans payımı çıkarmak için, doğduğum mevsimi buluyor (Çin
yılında sonbahar) ve San İmparator'un omuzlarında olan saat sütunumun
dünyevi dalını yerleştiriyorum. Bu şunu gösteriyor: "Kader yaşla gelişir . . .
İnsan iki genel kurala uyarak kendi yazgısını geliştirebilir: Hiçbir nedenle
başka birine güvenme ve engellerle karşılaştığında cesaretsizlikten sakın. Bu
kişinin çocuklarının daha iyi bir yazgısı olacaktır."9 Çok bilgece bir öğüt.
Dünyevi dalınız Sarı İmparator'un kamındaysa, yaşamın ilerleyen yılla­
rında sanat ya da müzik alanında ün ve servet kazanabileceksiniz demektir;
ellerindeyse, iş ve ticaret sizin başlıca talih kaynaklarınızdır ve doğduğu­
nuz yerden ayrılırsanız daha da başarılı olacaksınızdır; kasıklarındaysa, ya­
şamın ilerleyen yıllarında yüksek bir statü ve zenginlik kazanacaksınız de­
mektir; dizlerindeyse, şanssız olacaksınız, bu sizi huzursuz ve tatminsiz bir
yaşama götürür. Son olarak, dalınız ayaklardaysa, mutluluğu ancak bütün
maddi ve dünyevi amaçlardan vazgeçerek, entelektüel ve spiritüel yönleri
geliştirerek ve iki eşiniz olsa bile ( ! ) ıssız bir yerde yaşamak için doğduğu­
nuz yeri terk ederek bulabilirsiniz. Ben hepsinden çok bir ayak insanı gibi
görünüyorum.

88
ASTRO LOJ İ

'Kaderin Dört Sütunu' belirlendikten ve yazgı döngüleri çıkarıldıktan son­


ra, Çinli astrolog o bireyin kişiliğinin bir profilini çıkarır. Bu genellikle ya­
şamdaki en önemli üç olay üzerinde yapılır: Doğduktan sonra, evlenmeden
önce ve gömülmeden önce. Gün sütununun sağladığı bilgiyle, bu profil aynı
zamanda günlük kehanetlerde bulunmak için de kullanılabilir.
Bir Batılının ' Kaderin Dört Sütunu'nu sembolize eden göksel sap ve dün­
yevi dallar kombinasyonuyla yapılan sekiz burcun (ba tze) sembolik anlamı­
nı kavraması kolay değildir. Her burcun, bir danstaki bir figür ya da resimde­
ki bir imge gibi, majik bir değeri vardır. Şamanlar hayvan gibi giyinip dans
edip davul çalarken bunu da biliyorlardı. B irçok bakımdan, burçlar kişisel ad­
ların sembolik gücüne sahiptirler.
8
Her Şeyi Bil

Belli günler ve saatleri iyi ya da kötü, şanslı ya da şanssız di­


ye ilişkilendiren, o gün ya da o saatte kişiyi eyleme iten ya da ey­
lemden alıkoyan bütün krallıkta bu kadar yaygın olan başka hiç­
bir boş inanç yoktur, çünkü yaptıkları her şeyin sonucunun bir
zaman ölçümüne bağlı olduğu varsayılır.
MATTHEW RICCI

ir diğer popüler astroloji tipi Çin takvimine dayanır. İste evi taşımak ol­
B sun, ister evlenmek ya da bir iş toplantısı düzenlemek olsun, günlük et­
kinlikleri planlamaya yönelik bir yöntem sunar. Bu yöntem yıl boyunca ayın
sieu (lunar evler) olarak bilinen sabit yıldızlardan oluşan yirmi sekiz takım­
yıldızdan geçiş hareketine dayanır. Bu kehanet yönteminde geçerli yıl için
basılı bir almanak kullanılır.
'Çin Almanağı' çok eskidir. Aslında, dünyadaki en eski ansiklopedi olarak
da tanımlanabilir, çünkü yaklaşık olarak İ.Ö. 2250'den beri sürekli basılmış­
tır. Özellikle çiftçiler için sabitlenmiş mevsimlerin avantaj olduğunu gören
İmparator Yaw'ın emirleriyle astrologlar tarafından derlenmiştir. Her yıl göz­
den geçirilip düzeltilmesine karşın, metnin hacmi aynı kalır ve arkaik dilini
anlamak güçtür. Tayvan'da 'Çiftçilerin Almanağı' ; Hong Kong'da Tong
Sing, 'Her Şeyi Bil Kitabı' olarak bilinir. ı Astroloji, kehanet prosedürleri ve
geleneksel inançlar hakkındaki bilgilerin bir özeti olan bu eser, yüz ve el oku­
ma yönergeleri içerir ve 'Kaderin Dört Sütunu' ile Feng Shui irfanını kapsar.
Temel olarak belli bir zaman noktasında beş elementin etkisini yansıtan bir
takvimdir.

90
ASTROLOJİ

On altıncı yüzyılda yaşamış Cizvit Matthew Ricci Çin'de bu kadar popü­


ler olan çalışmaları onaylamamıştı. "Her evde bunlardan (almanaklardan)
var," diye yazmıştır. "Bunlar risale şeklinde üretiliyor ve bunlara bakan biri
belli bir gün için neyin yapılacağı ve neyin yapılmadan bırakılacağı, neyin
tam olarak ne zaman yapılacağı konusunda talimatlar buluyor. Bu şekilde
bütün bir yıl dikkatli bir şekilde bütün ayrıntılarıyla planlanmış oluyor."2
Hong Kong Uzay Müzesi Müdürü Dr. Chan Ki Kung'a Çin Almanağı
hakkında ne düşündüğünü sormuştum. Fizik ve astronomi alanında eğitimli,
rasyonel bir adam olan Kung şaşırtıcı biçimde kuşkucu değildi. Yine de itiraf
etti: "Ona geçen gün baktım. İçinde çokça astrolojik terim var. Yaşlılar için
çok popülerdir, ama gençlerin çoğu o terimleri anlayamaz. Her sözcüğü bilir­
ler, ama sözcükleri bir araya getirdiklerinde anlamım çıkaramazlar, çünkü
onları yorumlamak için belli bir birikime ihtiyaçları vardır. Bu almanak dü­
ğün için uygun bir gün bulmak amacıyla anne-babalar tarafından hala yaygın
biçimde kullanılmaktadır. İnsanlar Hong Kong'da sıkça taşınır, evi taşımak
için hayırlı bir gün seçmek amacıyla da kullanılır."
Bay Choi Park-lai Çin Almanağı 'mn, Tong Sing 'in, Hong Kong'daki ya­
zarıdır. İşyeri Central District'teki Hillier Commercial B u ilding 'in sekizinci
katındaydı. Kağıtlarla dolu, Çin suluboya resimleri ve çizimleriyle kaplı bir
açık plan ofisiydi. Yarım düzine kadar kadın ve erkek çalışıp duruyordu. Ya­
zarın küçük ofisine geçmeden önce bize çay ikram ettiler. Kırmızı bir kravat
takmış, kahverengiye çalan erguvani bir takım giymiş seksenlerinde bir adam
olan Bay Choi Çin takvim yapımının yanı sıra Feng Shui alanında bir uzman­
dı. Kadim sanatına uygun olarak, ofisinin girişinin karşısındaki büyük bir
masanın önünde beyaz bir yünle kaplı büyük bir koltukta oturuyordu. Düzen­
li olarak televizyona çıkan ve bütün Hong Kong'da tanınan biriydi. Duvarda
çeşitli Batılı ve Çinli ünlülerle çekilmiş fotoğraflar asılıydı.
Onun yanına Sherman adlı genç bir çevirmenle gitmiştim.' Çevirmen ba­
na almanak yapmanın onların l 20 yıllık bir aile işi olduğunu anlattı. Ustası
babasıymış. Günlüklerinden biri için yazılmış bir önsöz okudum: "Choi aile­
sinin Fung Shui, Yin ve Yang (doğanın pozitif ve negatif ilkelerinin araştırıl­
ması), Ng Hang (beş temel element) ve "Tarih Seçme" bilgisinin üç kuşak
boyunca kuşaktan kuşağa devredilmiştir, ben de bu kuramları profesyonel
olarak yıllardır uygulamaktayım."
Aynı eserde, şöyle açıklanıyordu: "Hangi yerlerin mezar, ev ve diğer ya­
pılar için belirlendiği Çin geomantik sisteminin adı olan Fung Shui (rüzgar
ve su) ve Çin Almanağı, insanların doğayla uyum içinde olmalarına ve iyi ta­
lihin peşinde olup kötü etkilerden kaçınmalarına yardımcı olmak için, olduk­
ça incelikli ve birikimli 'Yin ve Yang' (doğanın pozitif ve negatif ilkeleri ) ile
'Ng Hang' (beş temel element, yani metal, tahta, su, ateş ve toprak) kuramla­
rından yararlanan Çin yöntemleridirler."

91
PETER MARSHALL

Bay Choi 'ye Feng Shui ile Çin takvimi arasındaki bağlantıyı sordum.
"Feng Shui sekiz karakterle ilişkilidir."
Bildiğim bu şey Çin astrolojisinde ' Kaderin Dört Sütunu' için kullanılan
popüler terimdi. Feng Shui'yi Güney Çin dilindeki gibi ' fung şoy' biçiminde
telaffuz etmişti.
"Çin usulüne göre eşyaların eve yerleştirilmesi," diye çevirdi Sherman,
"dört mevsimle ilişkilidir. Chi'nin, yani enerjinin akışını içerir. Bazen iyidir;
bazen iyi değildir. Farklı insanlar için farklıdır; sekiz karakterle ilişkili olma­
sının nedeni de işte budur."
Çevirmenim adamın işinin güçlükleri yüzünden çok geçmeden terlemeye
başladı . Bay Choi sakinliğini hiç yitirmedi, konuşurken darmadağınık masa­
sının üzerindeki küçük bir abaküsle oynuyordu.
"Sekiz karakter oldukça kişiseldir. Sekiz iyi karakterle doğmuşsanız, çok
başarılı olacak ve sorunsuz bir yaşam süreceksiniz demektir. Bu karakterler
kötüyse, çok zor bir yaşamınız olacaktır."
"Peki ya şans? Bir farklılık yaratabilir mi?"
"Kaderiniz birlikte doğduğunuz şeydir. Ama şans ondan anladığınız şey­
dir. Şans refahı arttırabilir. İyi bir kaderle doğmuşsanız, iyi bir şansınız da
varsa, hayatınız daha da iyi olacaktır."
"Peki kötü bir kaderiniz varsa?"
"İyi şans yine de size yardımcı olabilir."
"Feng Shui'nin bütün bundaki rolü nedir?"
"Feng Shui şans gibi çalışır. Her iki tarafı da dengeler. İyi Feng Shui kö­
tü bir kaderi yumuşatabilir. İyi bir kaderiniz varsa, Feng Shui onu daha da iyi
bir hale getirebilir. Feng Shui yaşamınız için bir çare sunar. Kazancınızı ço­
ğaltabilir, belki de on kat. Sağlığınız ve ilişkileriniz için de iyidir."
"Peki Feng Shui uygulamazsanız?"
"Feng Shui uygulamazsanız, sadece kaderinize razı olacaksınızdır. Ama
Feng Shui ile birlikte yaşamınızı geliştirebilirsiniz. Yalnızca şerden kaçın­
makla kalmaz, aynı zamanda potansiyelinizi de en üst düzeye çıkarabilirsi­
niz. Şansı kendinize daha da yakın hale getirebilirsiniz."
"Şer derken neyi kastediyorsunuz?"
"Kötü bir yol. Feng Shui insana kötü bir yoldan sakınmasını söyler. Çok
geneldir."
"Bunu nasıl yaparsınız?"
"Konum ve zamanla." Bu ofiste bir konum kötüdür; başka bir konum iyi­
dir. Şu köşeyi kullanmazsan, şerden kaçınmaya yardımcı olur. Dekorasyon­
ları kötüye karşı koymak için kullanabiliriz."

92
ASTROLOJİ

Bay Choi'nin ofisinde Lo Pan pusulası olarak bilinen bir Feng Shui pusu­
lası olduğunu fark ettim ve onun ne kadar önemli olduğunu sordum.
"O en önemlisi. B ir Feng Shui üstadı kendi gözleriyle hüküm veremez.
Yılın zamanına göre yirmi dört farklı yön ve 3600 için farklı yorumlar vardır
- kimi iyi, kimiyse kötü. Ayrıca yirmi yıl, dokuz yıl ve bir yıllık döngüler de
vardır. Örneğin, 2004 yılında, bir yirmi yıl döngüsünün sonunda olacağız.
Çok büyük bir değişim olacak."
"Nasıl bir değişim?"
"Feng Shui dünya eğilimlerine ilişkin kehanette bulunmaz; sadece bir ül­
ke ya da bir yer için bu olur. "
"Bunlar ne kadar güvenilirdir?"
"Pusula sadece hesap yapılacak bir alettir. Yorumlan insanlar yapar," di­
ye yanıtladı, bilge bir şekilde gülümseyerek.
Sonra Bay Choi 'yi Hong Kong'da her evde tanınan biri yapan konuya -
almanağına - döndüm. Ona bu almanağın aya mı, yoksa güneşe mi dayandı­
ğını sordum?
"Rasathane insanları güneş takvimini kullanır. Eski zamanlarda, Çinli
çiftçiler ayı kullanırlardı, ama çok kesin değildir. Güneşi kullanmak gerek."
Almanağının nasıl kullanıldığını sordum.
"Çin almanağında 365 gün vardır. Bazı günler iyi, bazıları kötüdür. Kötü
bir günde, insan bir işe başlamak, ev taşımak ya da yolculuğa çıkmak gibi
belli şeyleri, günlük şeyleri yapmaktan kaçınabilir."
"Hangisinin iyi ya da kötü bir gün olduğuna nasıl karar veriyorsunuz?"
"Hesaplamalarıma göre. Her altmış yıl, bir döngü vardır, ve her 1 800 bir
büyük daire. Bu günleri farklı yıllarda değiştirir."
Açıkça Çin takvimindeki Büyük Yıl denen şeye gönderme yapıyordu.
"Her gün için bir giriş vardır. Bu giriş size sekiz karakterinize bağlı ola­
rak yapılacakları ve yapılmayacakları söyler."
"Kendi başınıza yorumlayabilir misiniz?"
"Evet. Sadece kitaba bak!"

İyi Şans Günlüğü


Bay Choi, Çince yazılmış renkli ve resimli almanağının dışında bana Çin
almanağındaki elementlerin birçoğunu Çince ve İngilizce özetleyen bir "İyi
Şans Günlüğü" de verdi. B irçok insan bu günlüğü ciddiye alır, hatta saç yı­
kamak için en iyi zaman gibi ayrıntılara kadar. Çinliler herhangi bir olayın
başlangıcını sanki onun doğum günüymüş gibi düşünürler.

93
PETER MARSHALL

Daha önce de açıklandığı gibi, Çin takviminde on göksel sap ve on iki


dünyevi daldan oluşan toplam yirmi iki karakter vardır. Dünyevi dallar çatış­
malı ya da uyumlu ilişkiler yoluyla birbiriyle ilişkilidirler. Önemli bir olay
için bir tarih seçmede ilk kural dünyevi dalın ayın dalıyla çatıştığı günleri
seçmemektir; örneğin, dünyevi dalın yin tahta olan bir ayda yin metal oldu­
ğu bir günü seçmemelisiniz, çünkü yok olma döngüsüne göre, metal ağacı
keser. Aynı şekilde, insanların doğum yılları arasında çatışmalı bir ilişkiden
de kaçınılmalıdır.
"İyi Şans Günlüğü"nde uygun günler kırmızı noktayla, çok iyi bir gün kır­
mızı bir daireyle, kötü bir gün de siyah bir noktayla işaretlenir. Aynı zaman­
da kırmızıyla iyi zamanlar da verilir. Ayrıca her bir gün için iki sembol veri­
lir: B iri bir hayvan burcu için, diğer de belli bir etkinlik hakkındaki bir tabu
için. Hayvan burcunuz belli bir günde görünüyorsa, önemli herhangi bir şey
yapmamalı, özellikle de günün tabusundan kaçınmalısınız. Gün içindeki iyi
saatlere de başvurulabilir. Elbette, düğün, defin ya da bir anlaşma gibi yaııı­
lacak çok önemli bir şey varsa, en uğurlu gün ve zamanı çıkarmak için bir uz­
mana başvurmak akıllıca olacaktır.
Hong Kong'da kentte oturanlar için yazılmış olmasına karşın, etkinlikler
eski Çin uygarlığının tarımsal doğasını yansıtır. Bunlar: Evlilik, yurtdışına
çıkmak, toprağı işlemek, mal almak, bir gemiyi suya indirmek, bir şey dik­
mek, bir kapıyı tamir etmek, bir yatağı kaldırmak, bir kuyu açmak, ekmek,
şarap yapmak, tuzak kurmak, saç kesmek, dava etmek, bir tören başlatmak,
bir temel atmak, bir ev yapmak, ev taşımak, bir dükkan açmak, ticaret yap­
mak, bir arkadaşla buluşmak, okula kaydolmak, tıbbi tedavi, avlanma, atala­
rı anmak, giyecek yapmak, işe başlamak, ev temizlemek ve ölünün gömül­
mesini içerir.
Ayrıca, günlükte ayın evreleri, güneşin ekinokslan ve gündönümleri, on
beş günlük periyotlar ve göksel saplarla dünyevi dallar da kaydedilmiş du­
rumdadır. Temelde çağdaş güneş takvimine dayanmasına karşın, kameri ay­
rıntıları ve en eski zamanlarda astrolojide kullanılmış Çin takviminden bilgi­
leri de içerir.
200 1 yılında, doğum günüm 23 Ağustos'un, yazın bitişini işaret eden on
beş günlük 'Sıcaklık Dağılır' periyoduyla aynı zamana denk geldiğini fark et­
tim. Kırmızı noktayla işaretlenmiş uğurlu bir gündü, özellikle de 01 .00-03 .00
ile 05 .00-2 1 .00 arasındaki saatler. Tabular konusunda ise Sıçan (Fare) bur­
cundan olanların o gün mal satın almamaları gerektiği öneriliyordu.
Bay Choi 'nin günlüğüne ve almanağına göre, ben B ay Choi ile iyi bir
günde, ama uğursuz bir zamanda tanışmıştım. Görüşmemizin sonunda, genç
çevirmen Sherman bir "yüz okuma" yaptırmak için Kowloon'daki Temple
Street' e gideceğini söyledi. Çin Almanağı'nın yazan gibi ünlü bir figürün gi-

94
ASTROLOJİ

zemli sözlerini çevirmedeki bütün çabasından sonra kesinlikle gevşemeye ih­


tiyacı vardı. Çin devletinin resmi ateist Komünizmine ve özel ada bölgesinin
materyalist kapitalizmine karşın, açıkça Hong Kong'un kalbinde, astroloji,
Feng Shui ve diğer kehanet uygulamaları hala canlı ve iyi durumdadır.
9
Rüzgar ve Su

Ejderhanın enerjisi rüzgarla dağıtılacak ve suyun sınırında


duracak.
DEFİN KİTABI

strolojik ' Dört Sütun' kaderimizi belirler, ama Feng Shui şansımızı etki­
Aleyebilir; bu da kaderimizin işleyişini etkileyebilir. Güney Çin'deki bir
atasözünde şöyle denir: "Önce kader gelir, şans ikinci, Feng Shui de üçüncü­
dür." Aynca, Çin Almanağı'nın yazarının bana anlattığına göre, iyi Feng Shui
kötü bir kaderi düzeltebilir, iyi bir kaderi de daha iyi bir hale getirebilir.
Birçok bakımdan, Feng Shui geleneksel astrolojiyi tamamlar. Her ikisi de
eski Çinlilerin evrendeki her şeyin diğer her şeyle rezonansta olduğu ve gök,
dünya ve insanlık arasında sıkı bir bap olduğu inancını doğrular. ' Dört Sütun'
göklerin yaşamımızı nasıl etkilediğini, Feng Shui de dünyanın yaşama biçi­
mimizi nasıl etkilediğini gösterir. Elementlerin doğal kuvvetlerine dayandığı
için ilkini değiştirememekle birlikte, ikincisini değiştirebiliriz. Özgürlük ala­
nımız oradadır. Feng Shui şansımızı ustaca idare etmenin bir yoludur. ı

Feng Shui'nin İlkeleri


Peki Feng Shui tam olarak nedir? Feng Shui (Mandarince'de yazıldığı gi­
bi, Güney Çin dilinde ise "fung shoy" diye telaffuz edilir) kelime olarak ' rüz­
gar ve su' anlamına gelir. Bu terim atalar için gönençli bir toprak parçası seç­
mek üzere kılavuz sunan The Book of Burial (Defin Kitabı) adlı Çince kla­
sikten alınmış gibi görünüyor. Böyle yerlere dağ ejderhasının enerjisinin bi­
riktiği 'ejderhaların inleri' denirdi. Açıkça, ejderha enerjisi rüzgarla savrula-

96
ASTROLOJİ

caktır, bu yüzden iyice korunmuş bir yere ihtiyaç olacaktır. Suyun sınırı sa­
dece akan su değil, aynı zamanda düz açık alan anlamına gelecek biçimde yo­
rumlanırdı.
Feng Shui bazen geomansi olarak çevrilir, ama Batı geomansisinden daha
fazlasını içerir, çünkü sadece dünyayla ilgili değildir, aynı zamanda kozmik
kuvvetleri de kanalize eder.2 Ortamlarının enerjisini uyumlu hale getirmek
için canlılar ve ölülerin ikametgahlarını ayarlamaya yönelik kadim bilim ve
sanattır. Yaşayan çevrenin incelenmesi haline gelmiştir. Temel ilkeleri Çin
astrolojisinin merkezinde yer alan sekiz trigram, yin-yang felsefesi ve beş
element kuramına dayanır. Ayrıca esas ev sahibinin aile reisinin ' zaman-yaz­
gısı 'nı da hesaba katar.
Ataların lahitlerinin kötü yerleştirilmesi onların ruhlarının rahatsız olma­
sına ve soylarından gelenler için talihsizliğe yol açabilir. Diğer yandan, iyi bir
yer hepsinin esenliğine ve gönencine yardım edecektir. Benzer bir şekilde, iyi
bir Feng Shui 'si olan bir ikametgah orada ikamet edenlerin sağlık, gönenç ve
mutluluğunun yararına olacaktır. Çin evleri, köyleri, sarayları, kentleri ve
mezarlıklarının hepsinin biçimi Feng Shui 'den etkilenmiştir. Özellikle Pekin
Kuzey'in kötü etkilerinden dağlarla korunmuştur ve Güney'in iyicil etkileri­
nin kendini gösterebildiği düz bir ovada konumlanmıştır.
İlk Batılı yorumcular Feng Shui 'yi bir boş inanç olduğunu düşünerek gör­
mezlikten gelme eğilimi göstermişlerdir. On altıncı yüzyılda, Cizvit Matthew
Ricci ona "boş inanca dayanan bir rit" demiştir. On dokuzuncu yüzyılda, Er­
nest Eitel Feng Shui üstatları telgraf hatlarının çekilmesine, yolların yapılma­
sına, madenlerin açılmasına ve demiryollarının inşasına karşı çıktıkları için
'boş inanç sistemi'nin nasıl ' ilerleme'nin önünde bir engel olduğunu kederle
ifade etmiştir. Feng Shui'nin Çin bahçe düzenlemelerindeki estetik etkisini
takdir eden Joseph Needham bile ona bir sahte-bilim, bir kehanet biçimi ve
"büyük ölçüde boş inanca dayanan bir sistem" demiştir.3 Daha yakın zaman­
larda Batılı yorumcular Feng Shui 'nin bir "astro-biyolojik düşünce biçimi" ya
da bir 'astro-ekoloji' biçimi olduğunu ileri sürerek bu konuya daha olumlu
yaklaşmışlardır; bu da hiç kuşkusuz onun artan popülerliğini yansıtmaktadır.4
Belki daha iyi biçimde bir 'eko-astroloji' türü olarak tanımlanabilir, çünkü
Feng Shui mikrokozmosla makrokozmos (insanla evren) arasındaki sıkı bağı
ve göklerle dünya arasındaki yakın karşılıklılığı (yukarıda nasılsa aşağıda da
öyle) tanımaktadır. Dahası, dünyada bir kozmos modeli takdim etmektedir.
.
B irçok bakımdan, Feng Shui sadece basit sağduyudur. Hepimiz bazı yer­
lerin insanda güzel duygular uyandırdığını, bazı yerlerin ise açıkça tüyler ür­
pertici olduğunu deneyimlemişizdir. Nemli, alçak zeminli bir ev muhtemelen
sağlıksızlığı teşvik edecek ve su basacaktır, diğer yarıdan Güney 'e bakan, önü
açık olan korunaklı bir ev insana bir esenlik ve güvende olma duygusu vere­
cektir. Rüzgar ve suyun bir ortamı nasıl biçimlendirdiğini inceleyerek Feng

97
PETER MARSHALL

shui bu sezgileri sağlam bir pragmatizme dayanan ve ekolojinin temel ilkele­


rini somutlaştıran bir sistem halinde geliştirmiştir.s
Feng Shui ile karşılaşmadan önce bile içgüdüsel bir şekilde onun ilkeleri­
ni uygulayabilirdim. Çocuklarımla kamp yaparken, daha geniş bir topografik
özellikleri dikkate alıp iyi bir yer seçerek biraz zaman geçirir, sonra da yer­
leşecek "doğru yer"le karşılaştığımı hissedene dek yakın çevreyi dolaşırdım .
Göçebeler ve köpekler de aynı şeyi yapar.
Bu ilkeler oldukça eskidir ve dünyanın dört bir yanındaki megalitleri ya­
panlar bu ilkeleri açıkça kavramışlardır. Shang Hanedanlığı'nda (İ.Ö. 1 800-
1 200) yerleşim yerlerinin saptanmasının 'bilinçli, planlı bir olay' olduğu ve
dört ana yönle aynı hizada duvarla çevrelenmiş bir yer biçimi aldıklarına da­
ir kanıtlar vardır.6 Bu ilkelerin Çin'de kaydedilmesi İ.Ö. dördüncü yüzyılı bu­
lur ve Üç Krallık döneminde bir sistem halinde birleştirilmiştir. Feng
Shui'nin kuramsal temeli I Ching 'de bulunabilir, ama bu bilim dalına ilişkin
en eski göndermeler Pan Ku'nun (32-92) Former Han Dynasty History (Es­
ki Han Hanedanlığı Tarihi) adlı bir çalışmada uygulamalı sanatlara ilişkin bir
bibliyografyada karşımıza çıkar. Orada astroloji ve takvimler hakkındaki di­
ğerlerinin arasında The Golden Box of Geomancy ve Terrestrial Conformati­
ons for Dwellings adlı iki kayıp eserden söz eder.
lmperial Encyclopaedia (İmparatorluk Ansiklopedisi) ölüler için yin, ya­
şayanlar içinse yang ikametgfilıların ele alındığı Wang Wei 'nin The Yellow
Emperor's Dwelling Classic (Sarı İmparator'un İkametgah Klasiği) olarak
bilinen bir beşinci yüzyıl metnine gönderme yapar. Şöyle denir: "İyi bir top­
rak gür filizler yetiştirecektir; iyi bir talihi olan bir ev gönenç getirecektir."7
T'ang döneminde, güzel bir adı olan Ching Nang Ao Chih (Mavi Kesenin Gi­
zemli İlkeleri) eser ünlü Feng Shui uygulamacısı Yang Yün-Sung' a atfedil­
miştir. Merak ediyorsanız söyleyeyim, burada Mavi Kese Evren'dir!
Sung Hanedanlığı'ndan (960- 1 292) sonra, iki ana Feng Shui okulu geliş­
miştir. İlki bir yapının yerinin belirlenmesi konusunda daha sezgisel bir yak­
laşım benimseyen 'Biçim Okulu'ydu. İkincisi ise daha analitik olan ve beş
element, sekiz trigram, göksel saplar, dünyevi dallar ve takımyıldızlar arasın­
daki ilişkilere dayanan, Wang Chi tarafından geliştirildiği söylenen 'Pusula
Okulu'ydu.
Pekin yakınlarındaki Ming Lahitleri uygulama bakımından klasik biI
Feng Shui örneği görme şansım oldu. İlk imparatorun lahdinin konumu her
taraftan dağlarla iyice korunmuş bir durumdadır ve lahdin önünde bir göl var­
dır; bu şekilde kusursuz bir ejderha ini yaratılmış olur. Bununla birlikte, ha­
nedanlığın sonraki imparatorları ilk yerden giderek daha uzağa gömülmüşler­
dir ve artık dağlar tarafından korunmamakta ya da göle bakmamaktadırlar.
Ülkesini Kuzey'den gelen Mançuryalılara kaybeden on üçüncü ve son Ming

98
ASTROLOJİ

imparatoru sanki bütün Feng Shui düşüncesi unutulmuş gibi en uygunsuz


yerdedir. Bazı üstatlar bunun hanedanlığın çöküşünün metafiziksel bir açık­
laması olduğunu düşünürler: Artık göğün ve dünyanın enerjilerinin insanlık
yararına nasıl kanalize edileceğini bilmemektedirler.
Hem bir yerin enerjisi hem de orada yaşayan insanlar zaman içinde değiş­
tiği için, bir Feng Shui uzmanı Çin doğal felsefesi (yin ve yang ile beş ele­
ment) konusunda okumalı ve bir takvim üstadı olmalıdır. Feng Shui'nin ku­
ramsal temeli · ehi kavramıdır. İnsanlar, hem ölü hem de sağ, gökle dünyaya
egemen olan aktif ehi enerjisinin kontrolü altındadırlar. Chi, yerin yüzeyinin
altında, daha çok insanların atardamarları ve toplardamarlarına benzeyen, ej­
derha damarları olarak bilinen oluklarda akar. Özellikle dağlarda, su yolların­
da ve bitkilerde yoğunlaşır. Genelde, doğal dünyadaki gelişim ve değişimden
sorumludur.
Chi, yıl boyunca farklı yerlerde ve büyük altmış yıl döngüsünde yin ile
yang arasında salınarak sadece uzayda değil, zamanda da döngüsel biçimde
değişir. Bu içgörü "uçan yıldız" Feng Shui'si olarak bilinen şeyi ortaya çıkar­
mıştır; "uçan yıldız" Feng Shui 'sinde uçan yıldızlar ehi 'nin farklı yönlerden
esenliğimizi etkileyerek nasıl sürekli biçimde zaman içinde değiştiğini ve
uzayda hareket ettiğini gösterirler.s
Peyzajda dünyevi ehi, mevsimlerin yıllık döngüsünde gök ehi ve su yol­
larında akan ehi vardır. Negatif karşılığı Kuzey'den esen, enerj iyi azaltan,
düz hatlarda yol alan, boşluklara işleyen ve durağan gölcüklerde kalan
sha'dır (yerel yükseklikler için kullanılan aynı sözcükle karıştırılmamalıdır).
İdeal bir yerde, göğün chi'si ile dünyanın chi'si birleşir, birikir ve etkile­
şirler. Chao T' ing-tung'un da belirttiği gibi, "Dünyevi ikametgfilı ve göksel
takımyıldız üretken bir ilişki ya da uyum içinde olmalıdırlar."9 Chi 'ye yarım­
cı olan en önemli özellikler yerin oryantasyonu, çevrenin topografyası, yapı­
nın tasarımı, zaman ve orada oturanlardır.
Dünyadaki her yerin ehi 'nin ya da enerj inin farklı tiplerinin yerel etkisini
değiştiren kendine özgü özellikleri vardır. En önemli doğal etkiler rüzgar ve
suyun biçimlendirdiği tepeler ve su yollarının biçimleriyle oluşturulurlar. Ya­
pıların yükseklikleri ve biçimleri ile köprüler ve yolların yönü de rol oynar.
Farklı yerlerde ehi 'nin akışı gökcisimlerinin konumundan etkilendiği için,
geleneksel astroloji de dikkate alınmalıdır.
İyi bir yer en önemli etken olmakla birlikte, kötü Feng Shui 'ye de çareler
alınabilir; örneğin, hendekler ve tüneller kazmak, gölcükler yapmak ya da su
yollarının yönünü yeniden yönlendirmek gibi. Bir evin bitişindeki akan su
daima iyidir; tek başına iri kaya parçaları kötüdür. Chi 'nin hafif akışını dur­
duran bir şey olmamalıdır: Eğil yüzeylerde olduğu gibi çok hızlı da akmama­
lıdır; aynı zamanda bataklık zeminlerde olduğu gibi durgunlaşmarnalıdır da.

99
PETER MARSHALL

Daha önce yapılmış bir evi etkileyen kötü etkiler de aynalar, rüzgar çanlan,
trident' ler ve tılsımlar gibi araçlarla dengelenebilirler.
İdeal yer üç tarafından dağlarla ya da tepelerle korunan ve önden bir su
yoluyla güneye açık olan bir "koltuk" biçiminde olur. Burada, dünyevi ehi
yükselir, göksel ehi de alçalır, o yerin "ejderhanın ini"nde buluşur ve birleşir­
ler. Lahit, ev ya da köy, böyle olunca bir dirsek kıvrımında olduğu gibi ko­
runmuş olur.
Dünyada hayat veren chi'nin iki başlıca akımı, gökyüzünün Doğu ve Ba­
tı çeyrekleriyle ilişkili olan Yeşil Ejderha ve Beyaz Kaplan'la sembolize edi­
len yin ve yang'dır. Yang Ejderha ile yin Kaplan 'ın gücü birbirini dengeleme­
lidir. Genelde, yüksek eğimli yüzeyler yang, yuvarlak yükseltiler ve su yin
olarak düşünülür (cinsel sembolizm açıktır). İdeal olarak, bir yer beşte üç
yang beşte iki de yin içerir. Kentsel yerlerde, yollar su yollarının yerini ala­
bilir, diğer yapılar da dağ diye düşünülebilir.
Peyzajdaki en önemli özellik ejderhadır; doğrusaldır ve diğer bütün bi­
çimleri birbirine bağlar. Doğasına bağlı olarak, insanın talihini düzeltebilir ya
da yok edebilir. Tepeler ve dağ kenarlan onun gövdesinin toplardamarlan ve
atardamarlarıdırlar.
Peyzaja yapay ızgara koymaktansa, Çinliler toprağın doğal hatlarını izle­
yen dolambaçlı yollar, duvarlar ve yapıları tercih ederler. Bunu Çin 'deki yol­
culuğum süresince eski çiftlikler, evler ve köylerin yerleşim biçiminde gör­
müştüm. Aslında, Avrupa'da, Versailles gibi, neo-klasik dönemin geometrik
bahçelerinden Romantik çağın pitoresk, akıcı bahçelerine geçiş ilk olarak
Cizvitler tarafından getirilmiş Çin tarzlarından etkilenmiş olabilir. ıo
Dağlar rüzgarı dindirerek chi'nin dağılmasını önlerken, su yolları da onun
hareketini durdurur ve akıp gitmekten alıkoyar. Çok fazla kanal olursa, ehi
dağılır. Diğer yandan, "ejderhanın ini" ehi 'nin etkisinin pozitif ve güçlü ol­
duğu yerdir. Güneye bakan, üç tarafı dağlarla korunan iyi bir yerde bulunur.
'Dağ Ejderhası' uyum, ' Su Ejderhası' da gönenç getirir.
Farklı arazi biçimlerini tanımlamak için beş gezegen kullanılır ve bunlar
beş elementle ilişkilidirler. Merkür Su Yıldızı, Venüs Metal Yıldızı, Mars
Ateş Yıldızı, Jüpiter Tahta Yıldızı, Satürn de Toprak Yıldızı olarak düşünü­
lür. Doğu'daki bir dağ bir Metal Yıldızı, Güney'deki bir dağ da bir Ateş Yıl­
dızı ise bu elverişsiz olacaktır, çünkü Ateş Metali yok eder. İdeal olarak, Su
(engebeli bir plato) kuzeyde; Doğu'da Tahta (çıkmaz); Güney'de Ateş (üç te­
pe) ile ilişkili arazi biçimi; ve Batı' da Metal (eğri) olmalıdır.
Feng Shui'nin nihai amacı doğal dünyaya hakim olmak ya da onu fethet­
mekten çok onunla uyum için yaşamanın bir yolunu bulmaktır. Dünyayla
göklerin enerjilerini dengeleyecek bir araç sağlar; aslında uygulamalı Çin
kozmoloji bilimi olarak da görülebilir. Gerçekte, Çinliler için uğurlu bir ika-

1 00
ASTROLOJ İ

metgfilı sadece benliğin bir sembolü olmakla kalmaz, aynı zamanda bir ima­
go mundi'den- evrenin bir imgesinden - başka bir şey değildir. 1 2

Lo Pan Pusulası
Feng Shui uzmanının hesaplamalarını yapabilmesi için başlıca alet Lo
Pan pusulasıdır. B ir yerleşim yerini dünyanın ve göklerin kozmik kuvvetle­
riyle doğru biçimde hizalamak için, Feng Shui uzmanı ana manyetik pusula­
nın çevresine bir dizi ortak merkezli halkaya kazınmış bilgilerden yararlanır.
Bu bilgiler yönleri, l Ching' in hegzagramlarıyla trigramlannı ve Çin takvi­
minin altmış yıl döngüsünün göksel saplarıyla dünyevi dallarını içerir.
Feng Shui ve astroloji arasındaki yakın ilişkiyi yansıtan Lo Pan pusulası­
nın bir prototipi shih olarak bilinen kahinin tahtasıdır. Tarihi en azından İ.Ö.
ikinci yüzyıla dayanan bu araç iki tahtadan yapılmıştır: Üstteki göğü temsil
eden bir disk biçiminde, alttaki ise dünyayı temsil eden bir kare biçimindedir.
Hong Kong'da bir Lo Pan pusulası edindim. Kare biçimindeki kaidesin­
de, yağ içinde - Göğün Havuzu olarak bilinir - yüzen ana pusula iğnesi çev­
resinde birçok ortak merkezli halka var. O pusulayı bilgisayarımın yakınına
koyduğumda, güçlü manyetik alanı ve hiç kuşkusuz donanımımdan radyas­
yonu alarak hafifçe titreştiğini fark ettim.
Lo Pan pusulasında otuz altı halka olabilir, ama en basit olanında dokuz
halka vardır. Hegzagramları, elementleri ve yıldızları betimledikleri için, ast­
roloji ve Feng Shui 'nin birlikte yaşayanlar ve ölülere uğurlu bir yer bulmada
nasıl bir araya geldiklerini gösterirler. Pusula gönenç ve esenlik için esas olan
uyumu sağlamak üzere birlikte çalışmak zorunda olan evrenin üç temel yönü
- gök, dünya ve insanlık - çevreler.
İlk halka iddia edildiği üzere Fu Hsi tarafından keşfedilen ' Önceki Gök
Dizisi' olarak bilinen dünyevi düzenlemenin sekiz trigramını resmeder. Gü­
neyde en yüksek noktasında (::) yang, Kuzey' de yin <= =) ile pusulanın yön­
lerini gösterirler. Trigramlar aynı zamanda doğal olguları da sembolize eder­
ler: Gök, göl, gök gürültüsü, rüzgar, su, dağ ve dünya (toprak). Doğal kuv­
vetlerin sembolleri olarak onların manyetik iğneyi koruduğuna inanılır.
İkinci halka Büyük Ayı'nın yedi yıldızına ek olarak peyzajda belirli bi­
çimlerle yansıtılan Büyük Ayı'nın yakınlarındaki iki yıldızı olduğuna inanı­
lan toplam dokuz hareketli yıldızı içerir. Adları tarihsel bağlamlarını gösterir:
Açgözlü Kurt, Büyük Kapı, Eldeki Kıymet*, Saflık ve İffet, Yok Eden Ordu.
Diğer iki yıldız Sol Destek ve Sağ Yardımcı olarak bilinir. Onlar da peyzajda
uygun olan ve uygun olmayan şekilleri temsil ederler. ı ı
Üçüncü halka bir gemici pusulasındakilere benzeyen yön noktaları olan

* Salary Preserved: üç mavi-yeşil/yeşim rengi yıldız.

1 01
PETER MARSHALL

1 5 ° 'lik sektörlerden oluşan yirmi dört ' dağ'ı kapsar. Gök, dünya ve insanlık
arasındaki uyumu vurgulayan San-ho Feng Shui okulunun yirmi dört dağdan
üç halkası, ama zaman döngüsünün çevre üzerindeki etkisinin üzerinde duran
Sa-yüan okulunun bir tek halkası vardır. Dağlar Sonraki Gök Dizisi 'nden
dört hegzagrama, sekiz göksel sapa ve on iki dünyevi halkaya karşılık gelir.
Mou ve Chi göksel sapları eksiktir, çünkü onlar merkezde dünyaya karşılık
gelirler. Bu halka yerleşim yerlerinin yönünü saptamak ve peyzajlarla dağ sil­
silelerini ölçmekte kullanılır.
Dördüncü halka Tzu Wei (Üstat Wei) astroloji sisteminden sekiz başlıca
yıldızı içerir. Tzu Wei değişik biçimlerde Mor Yıldız, Mor Gezegen ya da Po­
le Star adı verileni gözeten tanrının adıdır. Astrolojik takvimin merkezidir. İn­
sanların yaşam süresi aynı zamanda Kuzey ve Güney Measure de denen en
yakın iki takımyıldız olan Ursa Majör ve Ursa Minör (Büyükayı ve Küçüka­
yı; Great and Little Bear, ya da Dipper) ile sembolize edilir. Güney Measu­
re 'da doğum tanrısı, Kuzey Measure'da ölüm tanrısı yaşar.
Sonraki iki halka - beşinci ve altıncı / Ching'in altmış dört hegzagramı­
-

nı (kua) sıralar. Beşinci halkadaki hegzagramlar şimdiki zaman, altıncıdaki­


ler de gelecek zaman için bir yorum sunar. Bazı Feng Shui üstatları 1 60 yıl
döngüsünde sekiz tane yirmi yıllık periyot temsil edecek şekilde kua sayıla­
rıyla pusulanın farklı yönlerini ilişkilendirirler. Defin için uğurlu bir yer seçi­
leceğinde, pozitif enerjinin - 'giren Ejderha'nın - iyi bir kua sayısı ve yönün­
den geleceğini temin edeceklerdir.
Yedinci halkada her biri, boylamda ölçüldüğünde, ekliptikte güneşin ha­
reketinin 1 50'ine karşılık gelen, Hsia takviminin 'on beş günlük periyotları'
ya da yirmi dört terim vardır. Takvimde, her on beş ya da on altı günde mey­
dana gelirler. Her terim tarımsal yıldaki bir etkinliği tanımlar: Chi periyotla­
rı ('Uyanmış Böcekler' ya da 'Soğuk Çiy' gibi) gelişme ve çürüme periyot­
larını işaret ederken, on beş günlük periyotlar (ilkbaharın başlangıcı ya da ilk­
bahar noktası gibi) da yıllık döngüdeki değişimleri gösterir.
Sekizinci halka bir definin zamanı ve konumunu belirlemekte kullanılan
yirmi sekiz takımyıldızı çevreler. Bunlar dört yönün sembolleriyle ilişkili
olan dilimlere bölünmüştür: Doğu takımyıldızlarında Yeşil Ejderha dilimi,
kuzey takımyıldızlarında Siyah Kaplumbağa (Kara Savaşçı olarak da bilinir)
dilimi, B atı takımyıldızlarında Beyaz Kaplan dilimi, Güney takımyıldızların­
da da Kırmızı Kuş dilimi. Bunlar dünyaya paraleldir ve uğurlu bir evde dört
ana yönde kendi doğru konumlarını alırlar.
Dokuz halkalı pusulanın dıştaki halkası 360°'ye bölünmüştür. Orijinal
Çin pusulası 365,25°'ye bölünmüştür, ama on altıncı yüzyılda Cizvitlerin te­
leskopları ve hatasız ölçümleriyle gelmeleriyle birlikte bu değişmiştir.
Fazladan bilgi sağlayan farklı halka düzenlemeleri olan başka Lo Pan pu-

1 02
ASTROLO J İ

sulaları da vardır. Otuz sekiz halkalı pusulada bir yer hakkında bir kişinin ho­
roskopunu çıkarmak için elementler, yin ve yang, göksel saplarla dünyevi
dallar ve hegzagramların dengesini kontrol etmekte kullanılan bir astroloji
halkası vardır. 12 Ölmüşlerin takımyıldızını ya da 'Yaşam Yıldızı 'nı bulmak
için kullanılan bir ' Yaşam Yıldızı Halkası' da vardır. 'At Sarayı Halkası' de­
nen halka mezar konusunda ölmüş olanın ruhunun hoşnut olacağından ve or­
talıkta dolaşmayacağından emin olmak için gezinen 'At Yıldızı'nın konumu­
nu izler. Bu önemlidir, çünkü ölmüş olanın huzuru ve mutluluğu ailenin ha­
yatta olan üyelerinin talihini etkileyecektir.
Pusula okulundaki üç ana yöntem San-ho, San-yüan ve Chiu-hsing'dir.
San-ho Feng Shui yerini dört bakımdan inceler: Ejderha (yerin arkasında bu­
lunan ana dağ silsilesi), Feng Shui noktası (hsüeh), yerel yükseklikler (sha)
ve su yolları. San-yüan yöntemi yeri I Ching'in hegzagramlanna dayanan on
göksel sap ile dünyevi dalları birleştiren altmış yıl döngüsü içinde inceler.
Chiu-hsing yöntemi temelde evin yapılan ve elementlerinin yönsel ilişkisini
dikkate alır.
Evin uğurlu yönü ev sahibinin ' yaşam-yazgısı'na bağlı olacaktır. Ev sahi­
binin ' Kaderin Dört Sütunu' bu yüzden dikkate alınmak zorundadır. Hayırlı
yönler ev sahibinin yaşının ve on yıllık döngüde bulunduğu belirli evrenin
yanı sıra evin yaşına ( 1 60 yıl döngüsü içinde hangi yirmi yıllık periyotta ya­
pıldığına) da bağlı olacaktır. Örneğin, Pa Che sisteminde bir kişinin doğum
yılına bağlı olarak ' Doğusal' mı yoksa ' Batısal' bir yaşamı mı olduğunu be­
lirlemek için kişisel bir pusula kullanılır. Bu pusula yaşamınızda uyum ya da
çatışma meydana getirebilecek elementleri ve hangi renklerle sayıların size
en uygun olduğunu gösterir. ıJ Ayrıca, her birey için pusulanın olumlu ve
olumsuz yönlerini de belirtir. Benim durumumda, ben bir "Batısal yaşam"a
sahip oluyorum, elementim altın, sayımsa altı. Şans Batı (canlılık), Kuzey­
Batı (yaşam), Güney-Batı (uzun ömürlülük) ve Kuzey-Doğu'dan (iyi talih)
gelecek. Diğer yönlerse olumsuz.

Lo Shu Karesi
Hesaplamalarını yapmaları için Feng Shui üstatları tarafından bir diğer
araç da bir kare içinde dokuz kareden oluşan Lo Shu karesidir. Çin'deki kent­
ler, saraylar ve tapınakların tasarımı geleneksel olarak bu kareye dayanırdı.
İmparatorluğun eyaletleri bile ortadaki karede imparatorun yaşadığı benzer
bir örüntüye sahipti. Feodal zamanlarda, dokuz odaya gücü yeten toprak sa­
hibi bu tasarımı benimserdi ve mevsimlere göre birinden diğerine taşınırdı.
Pekin'deki 'Yasaklanmış Şehir' bu kareye dayanır.
Bu araştırmaya girişirken olağanüstü bir keşifte bulundum: 1 960'larda
Cambridge'li mimar Keith Garbett tarafından tasarlanmış olan Kuzey Gal-

1 03
PETER MARSHALL

ler'deki evimin zemin planı da aynı modele dayanıyordu. Dört dış duvar tam
olarak pusulanın dört yönüyle aynı hizadadır. Bu kitabı Güney-Batı karesin­
de yazmaya koyuldum, Batı ise meşe kaplı bir tepe ve engebeli bir dağın
oluşturduğu bir vadiye bakıyor.
Lo Shu karesinin efsanevi İmparator Yu'ya Lo ırmağından sırtında bu ka­
reyle çıkan bir kaplumbağa tarafından ifşa edildiği söylenegelmiştir. İmpara­
tor Dragon Gate Mountain'dan (Ejderha Kapısı Dağı) tünel açarak büyük
nehrin taşkın sularını kontrol eden ilk insan olarak ünlüdür. Yeşim İmparato­
run bizzat kendisi onu altmış dört hegzagramlı bir parşömen tomarı, günün
ve yılın on iki bölümünü gösteren on iki birimli bir yeşim tablet ve üzerine
majik karenin kazındığı bir kaplumbağa kabuğu ile ödüllendirmiş. Üstün ilah
şöyle demiş: "Parşömen tomarındaki hegzagramlar halkın için uğurlu yıllara
dair kehanette bulunmana yardımcı olacaktır, yeşim tablet sana bilgece hü­
küm sürmen için otorite sağlar, kaplumbağa kabuğundaki yazılar ise sana iyi
plan yapma yeteneği verir." t 4 Modem Çinli astrolog ve Feng Shui üstatları­
nın belli başlı araçları hata bunlardır.
Karenin majik doğası onun sayı ve biçimi birleştirmedeki kendine özgü­
lüğünde açığa çıkar.

G
4 9 2

D 3 5 7 B

8 1 6

Tek, eril ve yang sayılar dört başlıca noktaya ve merkeze yerleştirilirken,


çift, dişil ve yin sayılar karenin köşelerine konmuştur. Olması gerektiği gibi en
yüksek sayı olan dokuz en üstte, en düşük olan bir en alttadır. B ir ve dokuzun
en uğurlu sayılar olduğuna inanılır, çünkü bir her şeyin başlangıcıdır, dokuz
da tamamlanmayı temsil eder. Ortadaki sayı, fiziksel ve matematiksel orta ve
en güçlü olan beştir. Çince'de wu olarak çevrilir; ' gün ortası' ve 'benlik' için
kullanılan karakterin de wu olması rastlantı değildir. Diyagonal da dahil olmak
üzere herhangi bir satırdaki sayıları toplarsanız on beş yapacaktır.
Dört yön dört mevsimi sembolize eder. Aslında, bir saat yelkovanı yönün­
deki sayılar yıllık döngüde yang'ın yin'e oranını gösterir; karşılıklı olarak
yang kış mevsiminde en düşükken yin en yüksektir. Dört yön aynı zamanda
ortada toprak olmakla birlikte elementleri de temsil eder. Ayrıca, bu kare yön­
ler ve elementlerle birlikte Sonraki Gök Dizisi'nin trigramlarını da düzenler.

1 04
ASTROLOJİ

Lo Shu majik karesi nereden gelmiştir? Kimse bilmez. Sayılar el hesabı­


nın bölümlerinden gelişmiş olabilir; küçük parmaklar başpannağa doğru aşa­
ğıda tek sayıları temsil ederken, parmaklar arasındaki çukurlar ve başpanna­
ğın kendisi çift sayılar olur. Elbette bu Çin ile sınırlı değildir. Arap simyacı­
lar da bunun evrenin nihai doğasını açığa vurduğunu düşünmüşlerdi; Cabir
ibn Hayyan da bu kare üzerine bir bilimsel inceleme yazmıştır. ıs Hindistan,
Mısır, hatta İrlanda'daki birçok kent ve tapınak bu karenin ilkelerine göre ta­
sarlanmıştır.
10
Yıldız Evi

ong Kong'a vardığım gün South China Daily Post'ta Raymond Lo hak­
H kında bir makale okumuştum; makalede bir Lo Pan pusulası tutmuş King
Kong gibi metropolün gökdelenleriyle boğuşurken resmedilmişti. China
Light & Power adlı - adı da çok uygun - bir şirket için çalışırken, l Temmuz
l 997 'de, yani Hong Kong'un resmi olarak anakara Çin ile yenide birleştiği
tarihte, tam zamanlı bir Feng Shui uygulamacısı olmaya karar vermişti. Sa­
dece Miami, Melboume, Singapur, Londra ve Hong Kong üniversitelerinde
dersler vermekle kalmamış, aynı zamanda CNN'de, ABC'nin Good Morning
America \le BBC'nin Whickeı"s World adlı programlarına çıkan, dünya med­
yasında İngilizce konuşan bir uzman haline de gelmişti.
Kowloon (sözcük anlamı olarak 'dokuz ejderha' ) bölgesinde anakarada
yaşıyordu. Hong Kong'un ana adasından ünlü "yıldız feribotları"ndan birine
bindim ve terminalin karşısındaki Star House daki (Yıldız Evi) Raymond
'

Lo'nun ofisine gittim. Sekizinci katta, Oracle Sourcing and Development ad­
lı bir şirketten yalnızca bir koridor aşağıdaydı . Cam kapıda Fung Shui and
Destiny Consultant (Fung Shui ve Kader Danışmanı) yazısı vardı. Güney
Çince tarzında ' fung shoy ' şeklinde telaffuz edilerek Fung Shui Lo olarak ta­
nınmaktan hoşlanıyordu.
Ofisi açık gri ve beyaz renklerle dekore edilmişti. Mobilya en az düzeyde
olmasına karşın, birçok aslan ve kaplumbağa modelinin yanı sıra Mısır'dan
andaç olarak getirilmiş minyatür sfenksler ve piramitler vardı. Masası Do­
ğu 'ya bakan uzun bir pencere boyunca yanlamasına yerleştirilmişti. Koltuğu­
nun arkası duvara gelmişti, bu da onu koruyor ve ona destek sağlıyordu. Gi­
rişi Güney-Batı yönündeydi. İyi enerji bu yönlerin her ikisinden gelir.
Kader Danışmanım kısa boylu, tombul bir adamdı; koyu yeşil bir gömlek

1 06
ASTROLOJi

ve siyah pantolon giyinmişti. Yüzü yuvarlaktı, küçük, gülümseyen gözleri ve


oval bir ağzı vardı. Mısır'dan yeni dönmüştü ve jet lag ve mide bozukluğu şi­
kayeti vardı. "İyi bir Çin bitkisel ilacı almam gerekecek! " diye şaka yaptı,
önemsemeyerek.
Yaşamında daha fazla metal ve su elementlerine ihtiyacı olduğu için ofi­
sini gri ve beyaz renklerle dekore ettiğini açıkladı.
200 l yılıydı ve Çinlilerin yılbaşı Gecesi yılın ilk yeniayının gökyüzünde
yükseldiği 25 Ocak ' a denk gelmişti. Bu tarih yeniaydan dolunaya dek süre­
cek iki haftalık bir festivalin başlangıcını da gösteriyordu. Ejderha-dansı, ev
temizleme (kötü talihi yok etmek), çiçek dekorasyonu, yortu, fener alayları,
kestanefişekleri, ' talih kurabiyeleri' ve kırmızı ' iyi-talih tomarları'nın da ara­
larında bulunduğu birçok kutlama duvarlar da asılıydı.
Bununla birlikte, Lo 4 Şubat'ın ilkbaharın başlangıcı ve Yılan Yılının ilk
günü olduğu konusunda ısrar ediyordu: "İnsanlar ka�eri takvimi kullanıyor,
ama gerçek olanı güneş takvimidir. Çiftçiler almanak ve u�urlu günkr için
kullanılması gereken bu Hsia takvimini kullanırlar."
Elbette, İ.Ö. 2205 - 1 766 tarihleri arasında hüküm süren Hsia hanedanlığı
döneminde geliştirilmiş olan takvimden söz ediyordu.
"Biz ejderhanın ağzındayız," dedi. "Ejderhanın kuyruğu Kuzey-Batı ' da.
Çin' in ejderha enerjisi aşağıya Güney-Doğu'ya merkez dağlara geçiyor ve
denizde duruyor. Dağlar limanda enerjiyi barındırıyor ve koruyor. Hong
Kong'un uğurlu bir yer olmasının nedeni işte bu."
"Bizi etkileyen başka enerji kaynakları var mı?" diye sordum.
"Üç tür etki vardır: Dünya, gök ve insan. Pek çok enerji gökten gelir, ama
dünya enerjisi bütün peyzajı etkiler. Göğün enerjisi zaman içinde değişir, ama
peyzajda milyonlarca yıldır hiçbir değişim yoktur."
"Bir kişinin karakterini ve yazgısını ne belirler öyleyse?"
"Bunun üç yönü vardır. İlki kaderdir, kişiliğinizin doğuştan gelen özelli­
ği; bu değişmez. Doğum tarihinizle sabittir. Biz buna 'Kaderin Dört Sütunu'
deriz."
"Çin horoskopuyla kastettiğiniz şey bu mu?"
"Evet, bu. İkincisi şanstır. Doğduktan sonra, şans deneyimlerinizi ve ya­
şamdaki yolunuzu etkiler. Rasgele değildir, belirlenmiştir. Size fırsatlar su­
nar."
Şans anlamına gelen joss sözcüğünün Çin dinsel söz dağarcığındaki en
önemli sözcük olduğunu biliyordum. Şansa bırakılamayacağı için tanrılar ya­
tıştırılmalı ve kötü ruhlarla aç hayaletler dağıtılmalıdır. Şansı kendilerine
çekmek için insanlar tapınaklara gider, tütsü yakar, ölümsüzlerle tanrılara ar­
mağanlar sunar ve dualar ederler.

1 07
PETER MARSHALL

"Üçüncüsü de Feng Shui'dir," diye devam etti Lo. "Feng Shui pozitif bir
çevrenin kaderinizi ve şansınızı nasıl etkilediğini ve kendinizi nasıl yeniden
yerleştirebileceğinizi gösterir."
"İnsan kaderini değiştirebilir mi?"
"Biz geliştirme sözcüğünü kullanırız, değiştirme değil."
"Bu insanın kaderinin önceden belirlenmiş olduğu anlamına mı geliyor?"
"Tam olarak öyle değil. Bir sanatçının doğuştan gelen özelliğine benzer
bu. Bir bankacı söz konusu olduğunda, sıkı çalışır ve iyi kararlar alırsa, güç­
lükleri en aza indirir ve şansını geliştirir."
"Yani insan yaşamının yönünü etkileyebilir, öyle mi?"
"İnsanın bu yaşamdaki durumu bir balığa benzer. B ir balık yüzme özgür­
lüğünden keyif alabilir, ama deniz yüzündeki akıntıya ters giden dip akıntısı
denize gider."
"Yani akıntıya karşı yüzülse bile, insan hala sonunda nehirle aynı yöne mi
gidecektir?"
"Evet. Buna bakmanın bir başka yolu da bir otomobil kullanmaya benzer.
Kaderiniz arabadır; lüks de olabilir, eski ya da rahatsız edici de. Şansınız üze­
rinde gittiğiniz yoldur; sorunsuz bir otoyol da olabilir, taşlı bir yol da. Oto­
mobil kusursuz olsa bile, yol kötüyse, yolculuğunuz rahat olmayacaktır ! "
Lo, insanın ' Kaderin Dört Sütunu'nun ay sütunundan "şans sütunları"na
sahip olduğunu açıkladı. Bu sütunların her biri, her şans sütunundaki iki ele­
mentin etkisinin altına girildiği bir on yıllık periyodu gösterecektir. Çok ta­
lihli olmak için, iyi bir kader sütunları dizisinin yanı sıra iyi şans sütunlarına
da sahip olmanız gerekir.
"Peki Feng Shui'nin buradaki rolü ne?"
"Feng Shui otomobili kullanma becerilerinizden ve o otomobil için ihti­
yaç duyduğunuz parçalardan oluşur!" Yanıtlarken güldü, benzetmesinden
hoşlanmıştı. Genel yaklaşımı bilge bir kişinin doğanın akışına karşı gelmeye­
ceği, onunla birlikte akacağı biçimindeki kadim Taocu görüşü yansıtıyordu.
Lo'ya kendisine bir sorunla gelen bir insanla nasıl ilgilendiğini sordum.
"Üç yöntemim var: Danışanımın doğum tarihine dayanan, Kader Sütunla­
rını kullanan kader analizi, içinde bulunduğu durumu düzeltmek için Feng
Shui ve belirli bir seçim yapılması gerekiyorsa ona yardımcı olan I Ching."
Batı'da genellikle bütün Çin astrolojisi olarak kabul edilen popüler ' Hay­
vanlar Dairesi' sistemini katmamıştı: "Batı zodyakının güneş burçları gibidir­
ler. Çok yüzeyseldirler ve işin yalnızca bir yönüne değinirler."
Israrla Gerçek astrolojinin, Hayvanlar Dairesiyle ilişkili olan kameri tak­
vime değil kameri-güneş takvimine dayanması gerektiğini söyledi.

1 08
ASTROLOJİ

"Çinlilerin bir kameri sistemde çalıştığını söylemek tam bir yanlış kanıdır.
Kameri sistem çok sunidir, çünkü yalnızca yılın 360 gününü ele alır, fazlalık
günler içinse her birkaç yıl için on üçüncü bir ay eklemek zorunda kalınır.
Ben güneşe dayanan ve çiftçiler tarafından kullanılan Hsia takvimini tercih
ediyorum. Bugün, 4 Şubat, gerçek Yeni Yıldır. İlkbaharın başlangıcıdır, ilk­
bahar noktasından tam olarak bir buçuk ay önce!"
"Batı' da uygulanan Feng Shui için ne düşünüyorsunuz?"
"Çoğu hatalı. T'ang Hanedanlığı 'ndaki bir imparator halkına yanlış bir
Feng Shui kitabı dağıtmıştı. Çok basitti ve yüzde doksanı hatalıydı. Ahmak
yabancılara Ki/ling the Barbarians deniyordu. Bir uzman olmak için bir üs­
tattan öğrenmeniz gerekir, kitaplardan değil. Pek çoğu yüzeysel ve yanlış."
"Çin'de Feng Shui ne zaman başladı?"
"Çok eski. Sağdaki bir ejderhanın ve soldaki bir kaplanın Feng Shui sem­
bolleri İ.Ö. 6000 dolaylarından ataların lahitlerinde bulunmuştur. Yin ve yang
felsefesi ve l Ching aşağı yukarı İ.Ö. 4500'de ortaya çıktı. Kaplumbağa ka­
bukları kehanetler için kullanılırdı; şekilleri belki de trigramlar için fikir ver­
miştir. Sarı İmparator İ.Ö. 2000 dolaylarında bir Feng Shui pusulasından söz
eder. İlk kitap İ.S. 250 yılın'ia Ko Po tarafından yazılmıştır. Definlere yöne­
lik, doğru ortamın nasıl seçileceği hakkında bir kitaptı. İlk başlarda ilgileni­
len konu ölülerdi, ancak daha sonraları yaşayanlar oldu. Sadece bir ikamet­
gahın fiziksel yönleriyle ilgili değildi, zamanın etkisiyle de ilgiliydi."
Hong Kong'a gelmiştim, çünkü astroloji ve Feng Shui gibi uygulamaların
Komünist Çin anakarasında geçmişten kalan irrasyonel inançlar olarak görü­
leceğini düşünmüştüm. Haklıydım.
"Çin anakarasında yasak değil," dedi Lo, "ama yaşlı uygulamacılar ölüp
gittiler. Yalnızca Hong Kong ve Tayvan'dakiler."
"Bir danışanla görüşürken neler yaparsınız?" diye sordum.
"Ona yapısının yeri hakkında öğüt veririm: Gökle dünyanın enerjisinin
nerede birbirine karıştığı konusunda. İyi bir yer bulunmalıdır. İşyerinde dü­
zenlemeler öneririm - patron nerede olmalı, pazarlama ve konferans salonla­
rı, giriş nerede. İç tasarım konusunda da öğüt veririm: Mobilyalar nereye ko­
nacak, renkleri ne olacak, ne tür bitkiler ve objeler kullanılacak ve nereye
yerleştirilecekler. Buradaki düşünce, enerjinin akışını arttırmak ve işi başan­
lı hale getirmektir."
İdareciler için Feng Shui 'nin ana amacı başarıydı. Lo özellikle onlar için
bir kitap yazmıştı. Bu eleştirilmeyen kapitalist kabulü merak ettim. Feng
Shui'nin asıl amacı çevreyle uyuma ulaşmaktı ve yaşayanlarla ölülerin esen­
liğiydi.
İki ana Feng Shui okulu olduğunu açıkladı. Fiziksel ' biçim' okulu yalnız-

1 09
PETER MARSHALL

ca görme duyusuyla çalışırken, 'pusula' okulu yönler ve zamanla çalışır. Her


ikisinde de semboller aynıdır. Örneğin, bir dağ insanın uyumunu temsil eder,
diğer yandan su ise başarı ve gönenci simgeler.
"Hong Kong'da, dağ ejderhası zayıf, su ejderhası ise güçlüdür. Bizim çok
paramız var, ama aile uyumu o kadar yok. Ama bu değişecek."
Lo tarihin taranması ve geleceğin yönü hakkında ayrıntılara girmeyen ge­
nellemeler yapmaktan sakınıyordu. Örneğin, 2000 yılında, iki element metal
ve toprak uyum içindeydiler ve o yıl nispeten huzurluydu. 200 1 yılı içinse,
Lo şöyle dedi: "Elementi ateş olan Yılan yılına girdiğimize göre, elementi su
olan Domuzla çatışacaklar demektir. Bu yüzden havada ve denizde daha faz­
la felaket ve kaza olacaktır. Diğer yandan, ateş ekonomik etkinlik için iyidir,
ama yeni ekonomi metaldir; metal de ateşin metali çektiği kadar iyi değildir.
Bununla birlikte, enerji yeni bir yirmi yıl döngüsünün başlangıcı olan 2005
yılında değişecek."
Bu kadar zaman yeterdi. Lo gözle görülür bir şekilde solgundu; chi'si dü­
şüktü. Mısır yemekleri ve gümüşi bir kuşla dünyayı bir uçtan bir uca geçmek
onu bir hayli hırpalamıştı. O hafta daha sonra buluşmaya karar verdik.
Lo tekrar buluşmamızdan önce okumam için bana kitaplarından bazıları­
nı verdi: Feng Shui; Kader Sütunları, Yöneticiler için Feng Shui ve Kader ve
Aileler için Feng Shui ve Kader. Sonuncusunda "uygun bir hayat arkadaşı
seçme, aile sağlığını nasıl koruma ve geliştirme, çocuklarınızın yeteneklerini
keşfetme ve teşvik etme ile uyumlu ve başarılı bir ev yaratma"nın nasıl yapı­
lacağı öğretiliyordu - ne kadar da çok insanın ilgilendiği bir konu!
Gerçek benliğimizin "bedenimizi ve ruhumuzu oluşturan elementlerde"
yansıtıldığını iddia etti. ı Dört Sütunun evrendeki beş temel dinamik kuvvete
-elementlere - ve yin ile yang ilkelerine dayanan bir sistem olduğunu doğru­
ladı. Elementler zaman içinde değişmelerine karşın, tapınaktaki kfilıinimin de
bana ilk göstermiş olduğu iki döngü - Yaratma Döngüsü ve Yok Olma Dön­
güsü - biçiminde birbirleriyle etkileşirler. Çin takvimi beş element hakkında
bilgiler bulundurur ve belli bir zaman boyunca hangisinin hakim olacağını
gösterir.
Kader Sütunları 'nızı çıkardıktan sonra, ' şans sütunları 'nızı - her on yıllık
periyot için yaşam yolculuğunuzu etkileyen element çiftlerini - çıkarabilirsi­
niz. Dolayısıyla, onlar yaşamınızdaki döngüsel değişimleri temsil ederler.
Farklı sütunlar kendinizin farklı ilişkilerini gösterir: Saat sütunu, çocukla­
rınız; gün sütunu, benliğiniz (göksel sap) ve eşiniz (dünyevi dal); ay sütunu,
babanız ve anneniz; yıl sütunu da büyükbabanızla büyükanneniz. Her sütu­
nun elementleri Yaratma ve Yok Olma Döngülerine göre onlarla aranızın na­
sıl olacağını gösterecektir. Gün sütunu tahta (benlik), ay sütunu da metal (ba­
ba) ise, bu babamın barıa hükmetmeye çalışacağını (metal tahtayı yok eder)

110
ASTROLOJİ

gösterir. Gün sütununuzun dünyevi dalı (eş) su ise, eşiniz tahta olarak sizi
destekleyecek dernektir.
Dört Sütun aranızdaki elementlerin birbirine uygun olup olmadığını gör­
me yoluyla doğru eşi bulmanıza yardımcı olabilir. Temel kural, benlik fazla
güçlüyse giderici elementler, benlik fazla zayıfsa destekleyici elementler bul­
maktır. B ir eşle tanışma ya da evlenme zamanı on yıllık döngülerin şans sü­
tunuyla gösterilebilir. Hayvan burcunun Çin'de eş-bulmada derinlere kök sal- ·
mış bir geleneğe sahip olmasına karşın, Lo 'hayvan burcu astroloji'sinin "Ba­
tı'daki gazete astrolojisi kadar mantığa aykırı" olduğunu savunuyor. Hayvan
burcu yıl sütununun dünyevi dalına değinir, böylelikle de Kaderin Dört Sütu­
nu 'nun sekiz burcunda bulunabilecek gerekli bilginin sadece sekizde birini
vermiş olur. Lo burada sakınmadan konuşuyor: "Bütün insan nüfusunun yal­
nızca on iki yazgı tipine sahip olduğuna inanmak saçma bir şey ! "ı

Üç Periyot ve Dokuz Devir


Lo'nun kitaplannı okuyunca, onun Feng Shui'yi "fiziksel ortamla temasa
geçen soyut enerjilerin gücü," olarak tanımladığını fark ettim. Bu enerjiler
yin ve yang ile beş elementin Yaratma ve Yok Olma Döngüleri tarafından yö­
netilmekle birlikte, aynı zamanda ' Üç Periyot ve Dokuz Devir' olarak bilinen
sabit ve öngörülebilir bir örüntüde zaman içinde değişrnektedirler. Bu örüntü
adını üç tane altmış yıllık periyotla bölünen Çin 'in geleneksel 1 80 yıl döngü­
sünün bölümlerinden alır; altmış yıllık periyotlar da ayrıca yirmi yıllık devir­
lere bölünür. Dokuz devrenin her birine birden dokuza kadar bir sayı verilir
ve I Ching 'in trigrarnlarından birinin anlamını taşır.
Bu kitap 1 984'ten 2004'e dek sürecek Yedinci Devre'de yayımlanıyor. Bu
devrenin trigrarnı dişil güç, ağız, teknoloji ve Batı'yı simgeler. Lo'ya göre bu
durum çok sayıda kadın liderin sivrilmesinin ve Internet gibi dünya iletişim
sistemlerinin gelişmiş olmasının nedenini açıklıyor. Yine Lo'ya göre, Seki­
zinci Devre'nin trigramı - genç oğul, el ve Kuzey-Doğu - genç erkeklerin
güçleneceği, makineler ve robotların gelişeceği ve Çin'in güçleneceği anla­
mına geliyor.
Üç Periyot kavramı ve Lo Shu karesinin kullanımı Lo'nun da ait olduğu
"Uçan Yıldız" Feng Shui okulunda zaman kavramını ekler. Her yirmi yıllık
Devrenin sonunda, yeni Devrenin sayısı karenin merkezine yerleştirilir. Ka­
redeki bütün sayılar müzikli sandalyeler oyununda olduğu gibi buna dayana­
rak değişir. Bu nedenle, sayılann anlamı, karenin çevresinde hareketi ettikçe,
zaman içinde değişecektir, çünkü hak.im olan Devre'nin sayısı daima en ba­
şarılı sayı olacaktır. Yedinci Devre' de olduğumuz için, yedinin altındaki her­
hangi bir sayı olumsuzdur ve o sayının olduğu bir yapıdaki bir odayı temsil
eden bir kare önemli herhangi bir şey için kullanılmamalıdır.

111
PETER MARSHALL

İki 'uçan yıldız' bir set yöntemine göre her kareye dağıtılır. Bunlar ilk do­
kuz tamsayıyla temsil edilir ve trigramlarda ifade edilen elementleri sembo­
lize ederler. Her karenin solundakiler uyumu temsil eden dingin 'dağ yıldız­
ları', sağdakiler de gönenci sembolize eden aktif ' su yıldızları' dır. Lo Shu ka­
resindeki sayılar gibi, uçan yıldızlar da öngörülebilir bir örüntüyle değişirler.
Odalar onların gerekli kullanımına göre düzenlenmelidir: B ir oturma odası
için iyisi aktif bir su yıldızı, yatak odası için de dingin bir dağ yıldızı en iyi­
sidir. Uçan yıldızlar uygun obje ve renklerle güçlendirilebilen ya da zayıfla­
tılabilen elementleri beraberinde taşırlar. Örneğin, su yıldızı sekiz bir toprak
elementi olduğu için, sarı renklerle desteklenebilir. Uçan yıldız iki toprak ele­
menti olduğu ve hastalığı simgelediği için, altı metal paradan oluşan bir diz­
gi gibi tılsımlarla kontrol edilebilir. Bir rüzgar çanı kötü yıldız beşin etkisine
karşı koyar.
Mutfak, asıl yatak odası ve oturma odası bir evdeki en önemli odalar ola­
rak düşünülür. Bir evde Feng Shui'nin en son teması iyi enerjiyi arttırmak ve
kötü enerjinin zararlı etkilerini en aza indirmek için mobilya, dekoratif obje­
ler ve bitkilerin yerleştirilmesidir. Örneğin, oturma odasının üst sol köşesi gö­
nenç yeri olarak düşünülür ve buradaki sağlıklı, büyüyen bir bitki bu gönen­
ci aktif biçimde destekleyecektir. Bir masanın en iyi yerleştirileceği yer o ma­
sayı kullanan kişinin sırtının duvara vereceği, bir tarafı dik açıyla, duvara ge­
lecek şekilde, diyagonal olarak girişin karşısındaki köşedir. Bir yatak için en
iyi konum yine masanınkine benzer, ama yukarıdaki bir kirişin altında uyu­
maktan kaçınılmalıdır. Yine, söylenenlerin çoğu sağduyu gibi görünecektir.
Ama modem, görgülü bir izleyici kitlesini hedef alan Lo'nun çalışmalarında
bunun doğrulandığını görmek çok ilginç oldu.
Birkaç gün sonra Elizabeth ile ben onu görmeye gittiğimizde Lo tamamen
iyileşmişti. Çin'in bitkisel ilaçları onun Mısır'daki besin zehirlenmesinden
sonra vücudunun dengesini eski haline getirmişti. Bu kez üstünde yakasız,
beyaz bir gömlek; kolsuz, siyah bir süveter ve siyah pantolon vardı. Yeşil ye­
rini siyaha bırakmıştı.
Kitaplarından birinde okumuştum; beş elementin renklerle ifade ediliyor­
du: Metal (beyaz, altın rengi, gümüş rengi, parlak renkler), tahta (yeşil, ma­
vi, koyu kahverengi), su (siyah, gri), ateş (kırmızı, mor, pembe), toprak (sa­
rı, bej, açık kahverengi). Onu ilk gördüğümde tahta elementine daha fazla ih­
tiyacı olduğunu sanıyorum; bu kez ise su elementinin zamanıydı.
Lo'ya Kuzey Galler'deki evimin Lo Shu majik karesine dayandığını keş­
fettiğimi anlattım ve odalarımın düzenini sordum. O sırada, Güney-Batı kö­
şesinde yazıyor ve Güney-Doğu 'da uyuyordum. Giriş Güney'deydi.
Feng Shui Uçan Yıldız Okulunun bir savunucusu olarak, bir evin Feng
Shui 'sinin zaman içinde değiştiğini ileri sürdü. Bu yüzden esas olan bir evin

112
ASTROLOJİ

yaşını ve onun 1 80 yıl döngüsündeki yerini dikkate almaktı. Açık-plan evim


durumunda, Beşinci Devre sırasında l 960'ların başlarında yapılmıştı. Dik­
katli hesaplamalardan sonra, benim yanlış konumda çalıştığım ve orada uyu­
mamın daha iyi olacağı sonucuna vardı. Daha önceden yemek yeri olan Ku­
zey-Batı karesinde çalışmam daha iyi olacaktı. Ne yazık ki orta Güney kare­
sinde betondan yapıldığı için sabit olan giriş ise Güney-Batı'da olmalıydı.
Yedinci Devre'nin enerjisinin yirmi yıl döngüsünün sonunda tükeneceği ve
2005 'te Sekizinci Devre 'ye girdiğimizde, enerjinin de döneceği, odaları mm
kullanım biçimini yeniden değiştirmemin benim için iyi akıllıca olacağı ko­
nusunda beni uyardı.
Daha sonra Lo'dan kendi 'Kaderin Dört Sütunu' sistemine göre horosko­
pumu çıkarmasını istedim. 23 Ağustos 1 946'da saat 1 6.00 sularında doğdu­
ğumu söyledim. Lo, Greenwich Mean Time ya da Universal Time'a göre
ayarlamak için bir saat aldı, ama bazı püristlerin Chinese Coastal Time'a dö­
nüştürmek için yaptığı gibi üzerine sekiz saat eklemişe benzemiyordu. Açık­
çası, o saat oldukça farklı bir horoskop çıkaracaktı.
Sonra saat, gün, ay ve yıl (dört sütun) için elementler yazdı ve onları uy­
gun elementlerle eşleştirdi . Aşağıdaki sonuç benim kaderimi, doğduğum ve
yaşamım boyunca benimle birlikte olacak özellikleri göstermektedir. Göksel
saplar ikinci satırda, dünyevi dallar da altındadır.

Göksel Saplar
S aat Gün Ay Yıl

Su Toprak (Benlik) Ateş ( Baba) Ateş

Dünyevi Dallar
S aat Gün Ay Yıl

M etal Ateş M etal Toprak


Ç oc uklar Kend im/E şim Baba/An n e Bü yü kbü bü / Bü yü kan n e

Lo'nun açıkladığına göre, ben öncelikle aklı simgeleyen 'yin toprak'tım.


Bu bir felsefeci ve bir yazar için yeterince uygun gibi görünüyordu.
"Çinliler için sonbahar olan Ağustos 'ta doğmuşsun," dedi. "Metal toprağı
hükmettiği için enerjin biraz zayıf, bu yüzden de kendini desteklemek ve
güçlendirmek için ateşe ihtiyacın var.

1 13
PETER M A R S H A L L

"Üç ateş burcun var, ama sonbaharda ateş güçlü değildir. Daha fazla top­
rağa, daha fazla ateşe ihtiyacın var, tahta da senin için iyidir. Bunlar arkadaş­
lık, olanaklar ve gücü simgeler. Senin için para ve aklı temsil eden su ve me­
tal kötü. B iraz metalin var, ama su çok değil . . .
"

Kaderim için çok fazla. Akıllı, ama fakir olmam yazılmış alnıma. Peki ya
yaşam yolculuğum boyunca şansım nasıl?
Wong Tai Sin Tapınağı'ndaki kahinim gibi, Lo da yaşamımın, beş yaşın­
dan başlayıp seksen beş yaşına dek süren, her on yılı için bir element belirle­
di. Geriye bakarak, yirmi beş yaşından otuz beş yaşına dek toprakla su ara­
sında gerilim olduğunu, bunun da yaşamımda mücadele etmeye yol açtığını
açıkladı. Otuz beş yaşından kırk beş yaşına dek, metal ve su karşıtlık duru­
mundaydı; bu da iahmetli bir yaşamım ve sınırlı kaynaklanın olduğu anlamı­
na geliyordu. Kırk beş yaşla elli beş yaş arasının bir metal ve toprak dönemi
olduğunu, bu dönem boyunca toprağın bana biraz destek vereceği ve işlerin
düzeleceğini söyledi . . .
Bu konuda o kadar emin değildim. Söz konusu on yıllık döngünün ilk beş
yılının hayatımdaki en zorlu dönem olduğu açıktı. Başımdan bir ayrılık ve
boşanma geçmiş, Gal dağlarında sevdiğim bir evi kaybetmiştim. Ama öyle
görünüyor ki geriye bakmak yoktu. Lo şöyle dedi: "Şansın yaşamının geri
kalanı boyunca düzenli biçimde artacak, elli beşten yetmiş beşe dek su tahta­
yı destekliyor, tahta da ateşi besliyor. Seksen beşten sonra tahta ve ateşin de
olacak. Ateş olanakları, toprak arkadaşları, tahta gücü, metal aklı, su da para­
yı simgeler."
"Bir öğüdünüz var mı?"
"Zayıf bir toprak insanı olarak, enerji düzeyini arttırmak için daha sıcak
bir iklime ve siyah ya da beyaz değil, kırmızı, pembe ya da mor gibi sıcak
renklere ihtiyacın var.
"Elementlerin her biri," dedi Lo, "anlam taşır. Ateş destek, sağlamlık ve
olanaklar verir, soyut bilgi ve eğitimi temsil eder. Ev, giysiler ve anneni sim­
geler. Toprak çevrendeki insanları ve arkadaşları simgeler. Tahta güç elemen­
tidir; toprağı fetheder. Senin statün, görevindir. Tahta elementin yok, bu sos­
yal gücün olmadığı anlamına gelir; bir politikacı olmayı başaramazsın. Me­
tal senin yaratıcı ve üretken yanın, aklın ve becerin."
"Burçlarını işim hakkında neler gösteriyor?"
"Sendeki çift metal senin bir alim ve tutucu olduğun anlamına geliyor. Bir
mimar ya da doktor gibi bir meslekte olabilirdin. B ilgi göster."
Aslında bir alimdim, ama Çin'de feodal zamanlarda Konfüçyüsçü bir alim
sivil devlet memuriyetinin bir parçası ve statükonun bir destekleyici olurdu,
bense hayatımda ve fikirlerimde tutucu olmaktan uzaktım.

1 14
ASTROLOJi

"Peki ya sağlığım?"
"Ateşin zayıf. Miden zayıf. Enerjini yeniden doldurmak gerek, soğuman
değil."
Yine, bu da durumuma uygun görünmüyordu, çünkü yüksek kan basıncı­
na eğilimliydim, bu çok fazla yang ateşin bir işaretiydi.
"Çocukların su, sen de topraksın. Onlar çok agresif ve bütün kuvvetini tü­
ketiyorlar. B ir öğretmen olarak seni dinlemiyorlar."
Durum kesinlikle böyle değildi.
Sonra Elizabeth'e döndü ve 20 Temmuz 1 950, saat 2 1 .00 doğum tarihine
dayanarak onun için ' Kaderin Dört Sütunu'nu çıkardı. Şöyle dedi: "Siz bir
ateş hanımısınız. Üç ateş elementiniz var; siz yang ateşsiniz. Sıcaksınız ve
açık fikirli, açık sözlüsünüz. Ama tek bir tahta elementiniz var; daha fazla
tahta ve su elementine ihtiyacınız var. Peter'dan daha ticarisiniz; sizin ateşi­
niz Peter'ı destekleyebilir. Sizin için otuz beşten sonra bir mücadele vardı,
ama şans geliyor. Dikkat ederseniz, iyi talihinizi en üst düzeye çıkarabilecek­
siniz. Altmış dörtten sonra daha fazla su elementiyle daha iyi olacak, yetmiş
dörtten sonra da tamamıyla su elementisiniz! Yaşamınızın sonunda bir toprak
elementi sorununuz olacak. Tahtaya ihtiyacınız var, bu yüzden yeşil giymeli­
siniz!"
Ayrılmadan önce, ona Hong Kong'da Dört Sütun astrolojisinin ne kadar
popüler olduğunu sordum.
"Çiftler için çok önemlidir, çünkü Çinliler Batı'da olduğu gibi genellikle
boşanmazlar. B irçok insan bebeklerinin doğum gününü kontrol eder. Doğru
zamanı seçmeye çalışırlar. En önemlisi budur, çünkü bir çocuğun kaderi an­
ne-babaları da etkiler."
"Sizi daha çok kim görmeye geliyor?"
"Kadın danışanlarım erkeklerden daha fazla; Feng Shui için bile."
"! Ching 'i kullanıyor musunuz?"
"Evet. Çok yararlı bir araç. Boşlukları dolduruyor. Kaderin Dört Sütunu
ve Feng Shui sorulara yanıt veremez. İki şey eşit derecede iyi görünüyorsa
bir karar vermek için I Ching seçimlerinizde size yardımcı olabilir."

Bilim mi, Boş İ nanç mı?


Ayrılmadan önce, Lo'ya astrolojinin bir bilim mi, yoksa bir boş inanç mı
olduğunu sordum. Yanıtı kararlıydı: "Tamamen nesneldir ve bilimseldir, sez­
gisel değil. Ben sadece burçları okuyorum."
Emin değildim. Çin astronomi ve astrolojisinin doğa sürecinin dikkatli
gözleminde aynı köklere sahip olduğuna kuşku olamaz. Aynca, Çin astrolo-

1 15
PETER M A R S H ALL

jisi ikna edici bir metafiziğe ve insanın doğasına ilişkin derin bir bilgiye da­
yanır. Taoculuktan esinlenilen ve I Ching'de somut halde kendini dışa vuran,
Çin astrolojisinin temelini oluşturan dinamik ve organik dünya görüşü mo­
dem fiziğin bulgularına uymakla kalmaz, aynı zamanda Gaia kuramının en
iyisini önceden söyler. Bütün astrologların iddia ettiği gibi, gökle dünya ara­
sında kuşkusuz sıkı bir karşılıklılık vardır. Yeryuvarlağına ait çevremizden et­
kileniyorsak, göksel çevrenin de üzerimizde etkisi olacağına inanmak gerçek
payı o kadar da az olan bir şey değildir.
Çin astrolojisi çoğu Batı bilimini� mekanik nedenselliğini izlemez, ama
işin içinde olan çeşitli etkileri kabul eder. Batı'daki çoğu bilimsel düşünce
yalıtmak, tartmak, ölçmek ve sınıflandırmaktan hoşnutken, Çin zihni gökte­
ki ve dünyadaki olayların birlikte rezonans yaptığına inanır. Herhangi bir an­
daki bir olaya karışan ve etkileşen sayısız unsur gmiir. Bunda, Cari Jung'un
'eşzamanlılık' (senkronisite) kavramına benzer bir şeyi, uzayda ve zamanda­
ki olayların çakışmasını salt şanstan fazlası anlamına gelir diye kabul eden
nedensel olmayan bir ilkeyi tanır. Bu tür çakışmalar "gözlemcinin ya da göz­
lemcilerin öznel (psişik) durumlarının yanı sıra nesnel olayların kendileri ara­
sında kendine özgü bir karşılıklı bağımlılığına" sahiptir.3 Benim kendi dene­
yimim bir 'rastlantı' olarak beliren şeyin çoğu kez çok anlamlı olduğunu ve
temelde yatan bir örüntüsü bulunduğunu akla getiriyor.
Çin astrolojisi geleneksel Batı anlamında bir bilim olmayabilir, ama bili­
mi asıl anlamı sciencia, yani inceleme yoluyla elde edilen bilgi olarak kabul
ettiğinizde, astroloji kuşkusuz evrendeki yerimiz ve durumumuz hakkında
büyük bir irfan sunar. Aslında, birçok içgörüsü pekala kaybolmuş bir 'kutsal
bilim' in gizlenmiş kalıntıları olabilir.
Çin metafiziği gibi, Çin astrolojisi de evrendeki her şeyin (beş element ve
onların altmış dört hegzagramda ifade edilen görünümü) gerçekte belli eği­
limleri (yin ve yang ile Yaratma ve Yok Olma Döngüleri arasındaki salınım)
izlediğini varsayar. Bu kuralları anlayarak, kaderimize ilişkin daha iyi bir an­
layışımız, bir bilgimiz olabilir.
Bununla birlikte, Çinliler için, yazgı asla bütünüyle sabit olmaz; öyle ol­
saydı, kehanet ve kumarla bu kadar ilgilenmezlerdi. Çin astrolojisi doğaya
karşı olmaktansa onunla akışıyla birlikte yol almanın daha iyi olduğu şeklin­
deki Taocu içgörüye dayanır. O akışla birlikte yol alırsak, daha etkili olur ve
amacımıza ulaşırız. Kendimizi sürüklenmeye bırakırsak, denizden uzaklaşı­
rız, ama aynı zamanda gerekirse akıntıya karşı kürek çekebilir ve seçimimi­
zin limanına varabiliriz. Her iki şekilde de, hakim olan akıntının yönünü bil­
memize yardımcı olur.
Batı astrolojisinde olduğu gibi, 'Kaderin Dört Sütunu 'nun yorumundaki
görünürde herhangi bir 'negatif' unsur gerçekte negatif değildir. Hiçbir hari-

116
ASTROLOJİ

ta iyi ya da kötü değildir; o sadece .sizin potansiyelinize yönelik bir kılavuz­


dur. Hayatınızın iyi ya da kötü olacağı yine de size kalır. Potansiyel güçlük­
lerin farkına vararak, onlarla utraşmak .ve sonunda üstesinden gelmek daha
kolay olur. aslında, potansiyel güçlü�lere ilişkin bir farkındalık bir güdü sağ­
layarak işleri yoluna koymamıza ve değişim yaratmamıza yardımcı olacaktır.
Raymond Lo gibi astrologlar için, nihai amaç geleceğimize dair daha net
bir görüş elde ederek kaderimizi olumlu yönde' geliştirmektir. Bununla birlik­
te, Lo bile ' Kaderin Dört Sütunu' astrolojisinin bütünüyle hatasız olmadığını
kabul eder. O insanın kaderine ışık tutabilecek birkaç denklemden sadece bi­
ridir. Yazgımızı etkileyen başka değişkenler de vardır; "Feng Shui, ülkenin
talihi, bireysel çaba ve elbette özgür irade" gibi.4 Lo, bireysel çaba ve özgür
iradenin bu tabloya girmesine izin vererek, elbette insanların kendi eylemle­
rinden en azından kısmen sorumlu olduğunu kabul eder. Bizler dünyasal ya
da göksel ortamların birer sonucu olabiliriz, ama geleceğimizi biçimlendir­
mede etkin unsurlat da olabiliriz. 'Kaderin Dört Sütunu' yöntemi doğuştan
gelen özelliklerimizi ve potansiyelimizi gösterebilmesine ve hayatımızın çe­
şitli evrelerindeki iniş çıkışları öngörebilmesine karşın, sonucun ayrıntılarını
öngöremez. Özgürlüğümüz işte burada yatar.
Çinliler için her şey bir akış halindedir, her şey değişim halindedir. Bu
yüzden doğumsal horoskop karakteriniz ve kaderinizin statik bir imgesini ve­
ren bir tür fotoğraf değildir. Kompleks bir bileşimin öğelerini bile sunmaz,
daha çok "evrenin enerjilerinin tümüne ayrılmaz biçimde bağlı olan etki ve
etkileşim kuvvetlerini" verir.s Bunları anlamaya başladığımızda, irademiz bu
kuvvetlerden yararlanabilecek ve onları kendi yararımıza döndürebilecektir.
Aslında, Çin kehanetine göre aile koşullarımız ve kişisel özelliklerimiz do­
ğumda belirlenmiş olmasına karşın, gelecek kaderimiz sabit değildir. "Yaşam
süreniz boyunca yaptığınız eylemlerle talihinizi biçimlendirmeye devam
edersiniz," diye yazmıştır Man-Ho Kwok, "bu nedenle yaşamınızın nihai bi­
çimi eninde sonunda ellerimizde durur."6
Belirli özellikler ve potansiyele sahip olan bir durumla dünyaya geldik -
fiziksel, entelektüel ve duygusal. Hem dünyevi hem de göksel anlamda daha
geniş bir çevre yapımızı ve yaşam yolculuğundaki evreleri kuşkusuz etkiler.
Bununla birlikte, ben bilince sahip olduğumuz ve bilinçli seçimler yapabildi­
ğimiz için, geleceğimizi eninde sonunda biçimlendirebileceğimize inanıyo­
rum. Yıldızların ve elementlerin düzenleri bizi belli bir davranış yoluna ite­
bilir, ama mecbur etmezler. Dördüncü yüzyıl astrologu ve simyacısı Ko
Hung'un da dediği gibi: "Yaşamın süresi bana kalır, göğe değil ! "?

117
İkinci Kısım

Işığın Efendisi:
Hindistan
\
11
Göklerin Hikmeti

Budalalar gezegenlere boyun eğer, bilge insan ise onları


kontrol eder.
B . V. RAMAN

cak ayında, soğuk ve sisli bir sabahta, şafaktan hemen önce, Kuzey-Do­
Oğu Hindistan'daki Varanasi'de dar sokaklarda Ganj nehrinin ağır ağır
akan sularına doğru aceleyle giden kalabalığa katıldım. Kalabalık rajaların
çürüyen saraylarının altında nehrin iki kıyısı boyunca kilometrelerse uzanan
'ghat'ların basamaklarına dökülüyordu. Tıpkı gecenin sona ermek üzere ol­
ması gibi, kendini dinine adamış insanlar Doğu 'ya doğru dönüyordu. Güneş
yükselirken, kendilerini günahlarından arındırmak için kutsal nehrin soğuk
sularına atlıyorlardı. Sonra bu kutsal insanlar yükselen güneşin ışınları sabah
sisini dağıtmaya başladığında oturdular ve meditasyon yaptılar.
Ganj nehri aynı zamanda dünyanın bilinen en büyük hac yeridir. 24 Ocak
200 1 'de kendini dinine adamış yirmi iki milyon insan Allahabad yakınların­
da Yamuna ve Ganj nehirlerinin birbirlerine karıştığı noktada toplandı. Hin­
du astrologlara göre, bu tarih 144 yıldır meydana gelecek en uğurlu gezegen­
sel düzendi. Güneş Jüpiter 'le buluşmak için Saka Takımyıldızına (Kova Bur­
cu'na) girer girmez festival başladı. Sayısız sadhu, çıplak kutsal insan, kala­
balığın çevresinde dolanıyordu ve kılavuzluk eden gurular çadırdan kentte
nutuk söylüyorlardı. Kumbh Mela kumbh içinde ölümsüzlük nektarı amh­
-

rit olduğu düşünülen bir çömlek anlamına gelir - olarak bilinen festivalin bi­
tişiyle birlikte, hacıların çoğu suyun günahlarını alıp götürmesi. dualarının
yanıt bulması ve ölümden sonra gelecek yolculuğa hazırlanmak için Ganj

1 21
PETER MARSHALL

nehrinin kutsal sularına dalmıştı. Ganj nehrine yapılan günlük ve yıllık hac­
lar gökle dünyanın arasındaki kadim karşılıklılığı ve Hint astrolojisinin kal­
binde yatan derin spiritüelliği açıkça göstermektedir.
Batı 'dakinin tersine, Hint astrolojisi geniş halk kitlelerinin yanı sıra eği­
timli elit sınıf tarafından da yüce bir saygı görmeye devam eder. Eski Hindis­
tan Başbakanı Nehru 1 944 yılında ilk erkek torununun doğumuna değinerek
kız kardeşine şunları yazmıştır: "lndu'ya mektubumda, ona ehil bir kişi tara­
fından sana gerçek bir horoskop çıkarttırmayı istemesini önerdim. Doğum ta­
rihi ve zamanına dair bu tür kalıcı kayıtlar arzu edilen şeylerdir. Zaman ko­
nusuna gelince, gerçek güneş zamanından söz edileceğini sanıyorum, şimdi
dışarıda kullanılmakta olan yapay zamandan değil. Savaş zamanı en azından
normal zamanın bir saat ilerisinde."ı Gelenek devam eder: Merhum Başba­
kan İndira Gandhi astrologlara güveniyle ünlüydü.
Astroloji Hint Hükümetinden resmi onay almakla kalmaz, aynı zamanda
akade.rıik müfredat programının bir parçası olması için talepler de vardır.
University Grants Commission Hindistan' dak.i üniversitelerin doktora dere­
cesine dek giden Yedik Astroloji bölümleri kurmalarını istemiştir. Genelge
yayımlanmıştır: "Hindistan'da Yedik astroloji bilimini, bu bilimsel bilginin
toplumda çoğu kişiye ulaşmasını ve bu önemli bilimi dünyaya açacak olanak­
lar sunmasını sağlamak için, canlandırılması yönünde acil bir ihtiyaç var­
dır. "2
Hindistan'da astroloji geleneksel olarak yaşamın dört temel amacına ulaş­
maya yardımcı olması için kullanılır: Dharma (iş ve dinsel erdem), artha
(zenginlik edinmek), kama (dünyevi zevk) ve moksha (kurtuluş). Anne-baba­
lar çocukları doğduğunda, zenginlik, evlilik ve dünyevi başarıyla ilgili mad­
di sorulardan çok, onların kendi potansiyellerini gerçekleştirebilmelerine da­
ha kolay yardımcı olabilmek amacıyla kaderlerini anlamak için bir astrologa
danışacaklardır. Astroloji sağlığın iyi olmasını desteklemek için de kullanıla­
bilir ve Hindistan' ın Ayurveda hekimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Astroloji nerede gelişmiş olursa olsun, kaçınılmaz biçimde içinde gelişti­
ği toplumun sosyal ve kültürel değerleriyle meşguliyetlerini yansıtır. Birçok
bakımdan, Hindistan tutucu bir ülkedir ve Hint astrolojisi geleneksel J-Iindis­
tan 'ın sosyal yapısıyla kaygılarını yansıtır. Bu özellikle kadınların horoskop­
larında kendini açıkça gösterir. Pek çok astrolog, aynı zamanda onlara danı­
şan kadınlar, kişinin potansiyelini yerine getirilebildiği bir yaşamın uygun bir
eş bulmak, birçok erkek çocuk dünyaya getirmek ve ılımlılıkla hizmetten
oluşan bir yaşam sürmek olduğu varsayılır. Birçok kadın, eğilim tersine ol­
masına karşın, yine de eşinden önce öleceğini umut eder.
Halkın içinde çoğu kişi için, Hintlilerin evliliklerinin yüzde doksan beşin­
de astrolojik faktörler dikkate alınır. Hint günlük gazetelerinin çoğunun son

1 22
ASTROLOJi

sayfaları astrolojiye ayrılır. Anne-babalar evlenme çağına gelmiş çocukları­


nın sınıflanmış bildirilerini yayımlar. Evlenmeyi planlayan çiftler birbirleri­
nin horoskoplarının uyumlu olduğundan emin olmak ve uğurlu bir günde ev­
lenmek zorundadırlar. Aile yaşamının ve işin her yönü, bir ev yapma zama­
nından çocuğa gebe kalma zamanına kadar, bir astrolojik boyut taşır. Bir ast­
roloji web sitesi çocuklar için olası 1 5.000 ad önermektedir.3
Hindular yaşamlarında (shodasa karmas) eğitilmek, evlenmek ve çocuk
sahibi olmak gibi on altı önemli işlev olduğuna inanırlar ve astrologlar bu iş­
levlerin en uğurlu zamanda gerçekleştirilmesinden emin olmak için geçiş ya­
pan gezegenlerin yanı sıra doğum haritalarını da kullanırlar. Yedik astrolog­
lar kişinin ölüm zamanını öngörme işini de yaparlar; bu şekilde o kişinin ye­
niden doğum yolculuğuna hazırlanmasına yardımcı olurlar. Hatta önceki ya­
şamında hangi dünyadan geldiğini ve bir sonrakinde hangi dünyaya gidece­
ğinizi bile önerebilirler. 1 milyarı aşan nüfusuyla Hintli astrologların işleri
açıkça kolay değildir.
Ünlü Hintli astrolog B.V. Raman, 1 998 'de basılan Astrology for Begin­
ners (Yeni Başlayanlar için Astroloji) adlı kitabının yirmi altıncı basımının
dokuzuncu yeniden baskısında, birtakım şarlatanların astrolojinin adını kötü­
ye çıkardığını kabul eder, ama yine de astrolojinin doğru bilimler arasında
yer alması gerektiğini iddia eder. Aslında, yeryuvarlağına ait olgular üzerin­
de gezegenlerin etkisini kaydeden bir bilim olarak, ısrarla şunu söyler:

Belirsiz geleceğin karanlık girintilerine ışık tutar. İnsanın gele­


cek tarihi, ulusların, imparatorlukların, krallıkların savaşların,
devrimin ve diğer dünyasal olguların yazgısını önceden söyle­
meye çalışır. B ize bu şeylerin bulanık tahminler ya da jestlerle
değil, saf matematiksel hesaplamaların kararlı temelinde oldu­
ğunu söyler. Gözlemle, eğitimle, hepsinden önemlisi tümeva­
rımla, astrolog gerçekten her bireyin yaşamındaki olaylarla ge­
zegenlerin hareketi arasında bir benzerlik, uyum bulmuştur.4

Raman durumunu evrensel determinizme (her sebep bir sonuç doğurmak


zorundadır), evrende enerjinin dolaşımına, görelilik kuramında anlatılan yer­
çekimsel dalgalara ve insanın evren makrokozmosunun mikrokozrnosu oldu­
ğu gerçeğine dayandırır.
Raman astrolojinin bilimsel doğasını vurgulamada alışılmadık bir kişi ol­
makla birlikte, bütün Hintli astrologlar güneş, ay, gezegenler ve yıldızlardan
(hepsinin kendine özgü manyetik ve yerçekimsel dalgalan vardu) gelen ener­
jilerin dünya üzerindeki varlıkların fiziksel, çevresel, zihinsel ve spiritüel du­
rumlarını etkilediğini varsayarlar. Herkes makrokozmosun bir mikrokozmo­
su olduğuna göre, her bireyin benzersiz bir kişilik ve potansiyel veren bir ge-

1 23
PETER MARSHALL

zegensel düzeni vardır. Bu düzenin tam �ğası doğum yerine ve ona özgü za­
mana bağlıdır.

Jyotish
Britanya'nın Hindistan'la uzun süreli ilişkisine karşın, Hint astrolojisinin
spiritüel ilgileri ve teknik karmaşıklığının Batı'ya taşınması ancak son za­
manlarda olmuştur. Aslında, şimdiki biçimiyle en azından 1 .500 yıldır uygu­
lanmaktadır ve muhtemelen binlerce yıl daha öncesinden beri gelişimini sür­
dürmektedir. Kökleri kadim Yedik uygarlığına dayanmasına karşın, Hint ast­
rolojisi Büyük İskender' in Hindistan' ı fethinden sonra Yunanlılardan (onlar
da Babillilerden etkilenmiştir) birçok şey almıştır.
Takımyıldızlardan bazıları gökyüzünde farklı örüntüler oluşturacak biçim­
de görünmesine karşın Batı'da olduğu şekliyle aynı zodyak burçlarını kulla­
nır. Yine, benzer bir evler sistemi kullanmakla birlikte (her ev yaşamın belli
bir ilgi alanına değinir), evlerden bazılarının ifgileri aynı değildir. Temel fark­
lılıklar horoskopun göklerdeki gerçekliği daha doğru biçimde yansıtması ve
ayın önemli bir rol oynamasıdır.. Hepsindeh önemJtsi, nihai amaç dünyada o
kadar dünyevi başarı değil, kendini gerçekleştirme ve spiritüel aydınlanmadır.
Tek'le nasıl uyum içinde yaşanacağını öğretir. Aslında, Hint astrolojisinin in­
sanın çabasının 'en yüce biçimlerinden birini - bir sadhana, yani "insanın ya­
şamını dönüştürebileceği spiritüel bir yol" - sunduğu iddia edilmiştir.s
Fil başlı Hindu tanrısı Ganesh'in astroloji tanrısı olmasında rastlantı yok­
tur. Ganesh bize aydınlanma yolunda rehberlik edebilecek irfan ve başarı tan­
rısıdır. Ganesh 'i çoğu kez yok olma ve yeniden doğma tanrısı Shiva'ya adan­
mış Hindu tapınaklarında tapınırken görmüştüm.
Astroloji için kullanılan Hintçe sözcük Jyotish sözcüğüdür. Kadim Hint
dili Sanskrit dilinden gelir. İki kökü vardır: Işık anlamına gelenjyoti ve Efen­
di ya da Tanrı anlamına gelen lsha. Aslında, "Işığın Efendisi" ya da "Gökle­
rin Hikmeti" olarak çevrilebilir.6 Aynı zamanda karanlığı uzaklaştıran ışık,
mum-alevi anlamına da gelir. Ünlü bir astrolog şöyle derdi: "Jyoti'yi [ışığı]
gördüğünüzde, bir jyotishi [astrolog] olursunuz."? Modem Hintçe'de, astro­
loga josis denir.
Jyotish aslen astrolojinin yanı sıra astronomiye de karşılık gelirdi. Aslın­
da, ancak yakın zamanlarda ayrılmış olan bu iki konu birbirinden ayrılamaz
diye görülürdü. Jyotish aynı zamanda Hindistan'ın kültürel ve dinsel deneyi­
minin kendine özgü bir parçasıdır. Yazılı kaynağı genellikle Hinduizm 'in asıl
kaynağı olduğu düşünülen Veda'lar olarak bilinen kadim kutsal metinlerde
bulunur. Bazı kişiler Jyotish'e basitçe Yedik astroloji ya da Hindu astrolojisi
der, ama Jainler, Sihler, Budistler ve Hıristiyanlar tarafından da uygulandığı
için ben ona Hint astrolojisi demeyi tercih ediyorum.

1 24
ASTROLOJi

Karma ve Benlik
Karma fikrine ilişkin bilgi olmaksızın Hint astrolojisi anlaşılamaz. Karma
evrendeki her şeyin uzay ve zamanda birbirine bağlı olduğunu varsayar. Bu
sadece gökle dünya içinde değil, aynı zamanda geçmiş, şimdi ve gelecek için
de geçerlidir. Karma bir reenkamasyon ya da ruh göçü inancı da varsayar.
Bhagavad Gida'da (Tanrı'nın Şarkıları) bu fikir sade bir imgeyle ifade edilir:
"Bir adamın eski bir giysiyi bırakıp yeni olan bir giysiyi giymesi gibi, Ruh da
onun ölümlü bedenini bırakıp yeni olan bir bedeni giyer."s
Karmaya evrensel sebep-sonuç yasası denmiştir ve Newton 'un ünlü
Üçüncü Devinim Yasasına çok benzer: "Her etki için eşit ve karşıt bir tepki
vardır." Daha somut terimlerle söylersek, karma bizim kaçınılmaz biçimde
ektiğimizi biçeceğimizi ima eder. Bütün eylemlerimizin bir çarpma etkisi
vardır, havuza atılan bir çakıl taşından yayılan dalgacıklar gibi. Geçmiş ya­
şamlarımızdaki eylemler (karma) şimdiki eylemlerimizi etkiler (dharma), on­
lar da gelecek yaşamlarımızı etkiler. Dünya üzerindeki yaşam sadece birçok
yaşamdan biri, ruhun aydınlanma yolundaki uzun yolculuğundaki bir evre
olarak görülür. Gezegenimize mrityisthana, "ölüm yeri", denir, çünkü dünya
üzerinde yaşayan her şey ölmek zorundadır. Oldukça gerçek bir anlamda, he­
pimiz bir mezara doğarız. Ancak yeterince aydınlanabilirsek, doğum ve ölüm
döngüsünden ve bunun getirdiği bütün acılardan kurtulabiliriz.
Peki Hint astrolojisinin bu anlayışta rolü nedir? Dünya üzerindeki yaşam
birçok yaşamdan biri olduğu için, hepimiz bu dünyaya önceki yaşamlarımı­
zın biçimlendirdiği belli bir bilinç getiririz. Karakterimizi ve potansiyelimizi
resmederek, geçmiş karmamızın doğasını açığa vurarak, astroloji negatif et­
kileri dengelememiz için çareler geliştirmemize, sonunda da kendimizi dün­
yanın bağlılıklarından ve halkalarından kurtarmamıza yardımcı olabilir. En
iyi biçimiyle, kişinin potansiyelinin ilerleyici açımını ve gerçekleşmesini ge­
tiren bir kendini keşif yolculuğu sunar.
Hindu astrologlar üç temel karma biçimi kabul ederler. İlki sanchita (bir
araya kümelenmiş) karma' dır - önceki yaşamlarımızdan doğumla birlikte
getirdiğimiz geçmiş eylemlerin (hem bilinçli hem bilinçsiz) toplamıdır. Göz­
lerimizin rengini değiştiremeyeceğimiz gibi bu karmayı da değiştiremeyiz.
İkincisi prarabdha karma, yani beğenelim ya da beğenmeyelim dünyada kar­
şılaşacağımız karma türüdür. Yazgı ya da kişisel kader biçiminde meydana çı­
kar ve kör doğmak ya da çocuk sahibi olamamak gibi yaşayacağımız dene­
yim tipini değiştirmenin olanaksız olduğunu varsayar. Bu deneyim olumlu ya
da olumsuz olabilir. Hem doğal felaketler ya da kazalar, hem beklenmedik
başarılar bu kategoriye girer.
Peki ama bu tümüyle geçmiş karmanın ve şimdiki koşulların kıskacında
olduğumuz anlamına mı geliyor? Sebeplerin ve sonuçların sonsuz karmik

1 25
PETER MARSHALL

zincirinde, diğer bilardo toplanna çarpan bir bilardo topundan hiç farkımız
yok mu? Tam olarak öyle değil. Sabit karma ve değişebilir karma vardır; ya­
şamımız da bu ikisi arasındaki dinamik bir etkileşimdir. Özgürlüğümüz kri­
yamana karma olarak bilinen üçüncü karma biçiminde yatar: Geleceğimizde
sebepler !1'1ine gelecek olan şimdiki eylemlerle yaratılmış etkiler. Bu bizim
bize sunulan farklı eylem yönleri arasında seçim yapmamızı ve yaşamımız­
daki farklı olaylara tepki vermemizi olanaklı kılan karma türüdür. Batı'nın
' özgür irade' fikrinin karşılığıdır. Bir de agama karma, uygulamaya geçirme­
sek bile yapmayı tasarlayabildiğimiz eylemler, vardır. Bu herhangi bir tür
planlamayı içerir. Etkili ve başarılı olmak için, işimizi planlamak (agama
karma) ve bir planı işletmek (kriyamana karma) anlamlıdır.
Bilincimizi geliştirerek, geleceği planlayarak ve doğru seçimler yaparak,
prarabdha karma'mızı geliştirebilir ve olumlu sanchita karma kurabiliriz. Bu
şekilde, geçmişimizi kabul edebilir ve kendimizi geleceğe gönderebiliriz. Ken­
dimizi ve doğumla birlikte getirdiğimiz karmayı daha çok anladıkça, potansi­
yelimizi gerçekleştirmek ve yaşamlarımızı dönüştürmek de daha kolay olur.
Jyotish özünde kaderci değildir. İnsanoğlu da dahil olmak üzere evrende-
,
ki her şeyin matematiksel yasalara tabi olduğunu iddia eden B . V. Raman için
bile, bizim basitçe bu tür yasaların pasif kurbanları olduğumuz anlamı çık­
maz: "Budalalar gezegenlere boyun eğer," der, "bilge insan ise onları kontrol
eder." Bir diğer çağdaş astrolog da "yıldızlar tarafından kontrol edilen insan
değil, yaşamını geliştirmek için yıldızları kullanan insan" olduğunu gözlem­
lemiştir.9
Hint astrolojisi, karma fikri ve genel spiritüel yönelimi dışında, iki önem­
li ayrıntıda Batı astrolojisinden farklılık gösterir. Batı astrolojisi güneş burcu­
muza (doğduğumuzda güneşin zodyakta belirli bir burçtaki yeri) muazzam
bir rol biçerken, Hintli astrologlar, Çinliler gibi, ayın döngüsüne de özellikle
dikkat ederler. Hint dinsel takvimi daima bir lunar-güneş takvimi olmuştur.
Ritüeller lunar ayın belirli bir gününde, özellikle yeniay ya da dolunaydan
sonra, yapılır. Eski astrologlar ayın ritmine ilişkin dikkatli bir inceleme yap­
mışlar ve eskiden yolu üzerindeki majör ve minör durmalarıyla birlikte Gü­
ney' den Kuzey 'e hareket ederek kendi tam döngüsünü tamamlamasının he­
men hemen on dokuz güneş yılı sürdüğünü bulmuşlardır.
Jyotish'in yalnızca bir lunar astroloji olduğu yaygın bir yanlış kanıdır. Es­
ki Hintli astrologlara zodyakın on iki takımyıldızını (burçlarını) ve on iki evi,
ayrıca günün zaman birimlerini kullanma ilhamı veren güneşin hareketi ol­
muştu. Aynı zamanda, nakshatra'lar olarak bilinen yirmi yedi ya da yirmi se­
kiz "lunar ev"in kullanımını ilham veren de ayın göklerdeki takımyıldızlar
arasındaki yolundaki aylık hareketiydi.
Hint astrolojisi Kuzey ve Güney ay düğümlerini (Batı'da kimi zaman Ej­
derhanın Başı ve Ejderhanın Kuyruğu denir) sanki 'gölgeli belirsiz gezegen-

1 26
ASTROLOJİ

ler'miş gibi ele alır.ıo Sırasıyla Rahu ve Ketu olarak bilinen bunlar gözle gö­
rülür gezegenler kadar önemlj diye düşünülürler. İkisi de hayırlı değildir: Ra­
hu bozulma ve terk etmeyle ilişkili olan zararlı etkiye sahip ve dişil, Ketu da
bencillik ve karanlık kuvvetlerle ilişkili olan zararlı etkiye sahip ve ikicins­
liklidir. Aslında, fiziksel varlıkları da yoktur. Rahu ayın yörüngesinin eklipti­
ğin dünya-güneş yörüngesel düzleminden Kuzey kesişimi, Ketu da Güney
kesişimidir. Bununla birlikte, güneş ve tutulmaları ekliptik düzleminde dün­
ya-güneş-ay düğümünün aynı hizada olması yüzünden meydana gelir.
B ir diğer ayırt edici özellik de Hint astrolojisinin geleneksel olarak yalnız­
ca güneş (bir yıldız), ay (dünyanın uydusu) ve çıplak gözle görülebilen beş
gezegeni (Sanskrit dilinde graha'lar denir) - Merkür, Mars, Venüs, Jüpiter
ve Satürn - kullanmasıdır. Teleskopun kullanılmasıyla birlikte on sekizinci
yüzyıldan bu yana keşfedilmiş olan gezegenleri - Uranüs, Neptün ve Plüton
- bilmezlikten gelir. Çoğu kişi bu gezegenlerin insani meselelerde hiçbir et­
kisi olmadığını düşünür.l ı
Gezegen için kullanılan Jyotish terimi, çekim özelliği olmayan bir gökcis­
mi (ya da düğümler durumunda nokta) anlamında kullanılan graha'dır.
Sanskrit dilindi, graha sözcük anlamı olarak "yakalayıcı" demektir; etkisi bi­
zi kendi gücünde tutmaktır. Gezegenlerin dünya üzerindeki yaşamın her yö­
nüyle ilişkili olduğuna ve enerjilerinin fark edilmez bir şekilde algılarımızı
etkilediğine inanılır. Aslında, her bir gezegen 'yaşayan ruhu kaplayan yedi bi­
linç düzeyi 'nden birini temsil eder.12 Yararlı etkili olduklarında daha yüksek
bilinci teşvik ederler; zararlı etkili olduklarında ise enerjinin akışını durdurur­
lar. Bu yüzden, gezegenlerin etkisini incelemek doğumla birlikte getirdiğimiz
potansiyelimiz, güçlerimiz ve zayıflıklarımızı bilmek demek olur.
Astrologlar hem geçmiş karma hem de gezegenlerin negatif etkisini dü­
zeltmek için çeşitli çareler (Sanskrit dilinde upaya'lar olarak bilinir) salık ve­
rirler. Bazı tapınaklar gezegenlere adanmıştır ve bu tapınaklarda ibadet etmek
faydalı olacaktır. Diyetler, oruçlar ve belirli hayırseverlik eylemleri etkili ola­
bilir. Venüs ' ün aşırı etkisini düzeltmek için elmas kullanmak gibi yontulma­
mış değerli taşlar takmak yaygındır. Mantra okumak sıklıkla salık verilir; her
gezegenin tekrarlandığında bir gezegenin enerjisini bilinçte yaratabilecek bir
bija mantra'sı (kaynak sesi) vardır. Astrologların kendileri de sık sık işlerin­
deki belli kombinasyonların zararlı etkilerini azaltmak için Mutlak Tek'i tem­
sil eden bir özel tanrısal varlığa, ishta devata'ya ibadet ederler.
Belli gezegenlerin rahatsız edici etkileri bedende enerjilerin dengesiz ol­
masına, bu da sağlıksızlığa yol açabilir. Ayurveda'ya göre, gezegenlerin etki­
leyebildiği yedi doku vardır: Güneş, bilinci ve gözleri; ay, zihni; Merkür, ak­
lı etkiler; Jüpiter de bilgiyi gözetip denetler. Mars, kanı ve karaciğeri; Satürn
sinir ve kas sistemleri etkiler. Venüs üreme sistemlerini yönetir. Astrologlar
gibi, Ayurverdik hekimler de sağlıklılığın doğal uyumunu yenilemek için bel-

1 27
PETER MARSHALL

li taşlar, mücevherler, kristaller ve metallerin kullanımının yanı sıra oruç, me­


ditasyon, ritüeller ve mantralar gibi çareler salık verirler. Tıp için astrolojinin
öneminin farkına varan bir Ayurvedik uzman Jyotish'e insanoğlunun tümünü
kapsayan "harika bir şifa bilimi," demiştir. IJ

Hint Astrolojisinin Dalları


Günümüzde Hindistan'daki en popüler astroloji biçiminin temeli ruhun
yeni bir bedene girdiğine ve bireysel egonun oluştuğuna inanılan doğum za­
manı ve yeri üzerine odaklanan jataka olarak bilinen doğum haritasıdır. As­
lında, önceki yaşamlardan doğumla birlikte getirilen sabit karmayı ve bu ya­
şam için özelliklerimizi ve olanaklarımızı açığa vurduğu söylenen doğum za­
manındaki göklerin bir haritasını sunar. Bir astrologun yardımıyla yapımızı
anlama yoluyla, doğum haritası yaşamdaki yönümüzü bulmamıza ve potan­
siyelimizi gerçekleştirmemize yardımcı olabilir.
Hakim olan Hint astrolojisi içinde, dört temel dal vardır. Prashna (saat
astrolojisi) bir danışanın belli bir soru sorduğu zamanda gezegenler arasında­
ki ilişkiyi inceler. Bu tür astrolojinin küçük bir kısmı yazıya aktarılmıştır ve
astrologlar çoğu kez bir yanıt vermeden önce, sorunun nasıl sorulduğu, soru�
yu soran kişinin bedeninin hangi bölümlerine dokunduğu ve kişi soruyu so­
rarken pusulanın hangi yönünde olabileceği gibi, birçok değişkeni dikkate
alacaktır. Soruyu soranın kullandığı sözcükler, adının ilk harfi ya da tam adı­
nın sayısal değeri bile göz önünde tutulur. Bu etkenler kimi zaman doğum za­
manın ya da tarihini bilmeyen bir kişinin - Hindistan' ın kırsal kesimlerinde
hala yaygın bir durumdur - horoskopunu yeniden yapmak için kullanılır.
Muhurta ('doğru' an) çarelerin ( ' upaya lar) etkilerini en üst düzeye çıka­
'

ran ve yapılacak dinsel ve sosyal ritüeller için doğru astronomik anı hesapla­
yan bir seçim astrolojisi biçimidir. Eskilerin geliştirdiği ilk Jyotish türü muh­
temelen buydu; Veda'nın gözü denmesinin nedeni de budur. 14 1 947 yılında
modem Hindistan devlerinin bağımsızlık anına bile muhurta astrologlarına
danışıldıktan sonra karar verildi. Muhurta yaşamın kutlamaları ve temel iş­
levler için en iyi zamanı hesaplamada halii önemli bir rol oynar. Vihaha (ev­
lilik) Hint astrolojisinin, özellikle hala yaygın olan düzenlenmiş evliliklerde,
en popüler biçimlerinden biridir. Vihaha, jataka ve muhurta'nın yönlerini
içerir: Yalnızca uygun olup olmadıklarını görmek için müstakbel gelin ve da­
madın doğum haritalarını karşılaştırmakla kalmaz, aynı zamanda karar veril­
miş düğün için en uğurlu zamanı da belirler.
Günümüzde daha az rağbet gören varshaphala (kehanet) astrolojisi gele­
cek olaylan önceden tahmin etmeye çalışır. Yatra (sefer) ulusun askeri yazgı­
sıyla ilgilenir; Hindistan ' ın rakip hanedanlar ve krallıklarla yönetildiği dö­
nemde çok daha yaygın biçimde uygulanırdı.

1 28
ASTROLOJİ

Hint Jyotish'i tüm bu yaklaşımlarına el falı, nümeroloji ve diğer kehanet


biçimleri - omenoloji (nimitta) gibi - de katılır. Sri Lanka'da bir arkadaşımın
'aile astrologu 'nu ziyaret ettiğimde, yaşlı bilgenin geçmişim ve geleceğime
dair sonuçlar çıkarmak için doğum haritamın yanı sıra avuç içlerime de bak­
tığını çok iyi hatırlıyorum. O zamanlar otuzlanmdaydım ve biraz şüpheciy­
dim. Sonradan anladığıma göre, adam olağanüstü haklıydı; kırklanmda 'ya­
zınsal' başarı sağlayacağım, eşimle ayrılacağım ve hayatımın ikinci büyük
aşkıyla tanışacağım kehanetinden bulunmuştu. Seksen dört yaşına kadar ya­
şayacağım şeklindeki kehanetinin doğru çıkıp çıkmayacağımı görmeyi bek­
liyorum!
Astrolojinin her dalının alt bölümleri de vardır. Ömeğin, jataka'nın (natal
astroloji) bir kişilik profili çıkarmak için kullanılan on altı sodas varga'sı ya­
ni bölümlü haritası (bunların heri biri hayatın kader, eğitim ve evlilik gibi bir
alanını temsil eder) vardır. Farklı gezegensel konumların göreli güçlülüğü ve
zayıflığını ve birbirleriyle ilişkilerini (yoga' lar olarak bilinir) saptamak için
belirli kurallar da vardır.
En yaygın biçimde kullanılan iki sodas varga bir bireyin doğumdaki bü­
tün kişiliğini resmetmek için kullanılan burç haritası (rasicakra) ve ev hari­
tasıdır (bhavacakra). Bazı haritalar servet edinme, iyi bir eş bulma ya da ço­
cuk sahibi olma yeteneği gibi daha günlük ve dünyevi konularla ilgilenirken,
vimsamacakra haritası spiritüel potansiyele değinir. Bu hepsinin içinde en
önemlisi olarak düşünülür ve kişi doğum ve yeniden doğma döngüsünden
kurtulmaya ve aydınlanmayla kurtuluşa (moksha) ulaşmaya çalışıyorsa esas
olanıdır.
Hint astrolojisinin bir diğer önemli dalı Tantrik Jyotish'tir. Tam kökeni bi­
linmemekle birlikte, buradaki Tantrik sözcüğü Jyotish'e mistik ve sezgisel bir
yaklaşımı akla getirmektedir. "Dokuma" anlamına gelen Tantra spiritüel ay­
dınlanma uğraşında fiziksel istekleri bastırmaktan çok onları dönüştürmeyi
içerir. Tantrika'lar bedenle evren arasındaki yakın karşılıklılığı fark etmişler­
dir: "Bedende nasılsa, evrende de öyle" (Yatha pinde tatha Brahmande, tam
karşılığı "Bütünde nasılsa, Brahma'nın yumurtasında da öyle"dir.)15 Astrolo­
jik gezegenler, burçlar ve evlerin karşılıkları insan bedeninde bulunacaktır:
Evrenin tanrısal gücü her şeyin içindedir. Tantrik astrologlar alametleri oku­
ma, özel soluk alıp verme, durugörü, hatta göksel varlıklardan bilgi ve ilham
almak için astral seyahat gibi teknikler kullanırlar. Tantrika'lar başlıca eklip­
tikten geçerken ayın gözle görünmeyen Kuzey ve Güney düğümlerini çıkar­
maktan sorumlu olmuş gibi görünmektedirler; - Rahu ve Ketu - bir horos­
kopta gözle görülebilen gezegenler kadar önem taşır.
Tantrik gezegen kültüne Orissa'da, Konarak'taki Güneş Tapınağı 'nda üs­
tün ifade verilmiştir. Kral Narasimhadeva ( 1 238-64) için yapılan bu muaz­
zam tapınak bir savaş arabası biçiminde inşa edilmiş ve güneş tanrısı Sur-

1 29
PETER MARSHALL

ya'ya adanmıştır. Şimdi kalıntı halinde olan savaş arabasının kaidesinin çev­
resine oyulmuş on iki muazzam tekerleği vardır ve yedi devasa at tarafından
çekilir. Işıklar güneşle ay, beş gezegen ve gözle görülmeyen "Rahu ve Ketu"
gezegenlerinin hepsi gösterilir; toplam olarak dokuz figürdür ve hem merke­
zini hem de sekiz yönü (pusulanın ana ve ara noktaları) simgelerler. Tantri­
ka' lar evrenin eril ve dişil yönleri Shiva ve Shakti 'nin birleşmesini yansıtmak
için ritüelleştirilmiş sekste kullanılır ve gerçek Tantrik tarzda Orissa'daki Gü­
neş Tapınağı neşeli ve narin sevişme sahneleriyle süslenmiştir.
Astroloji üzerine kadim ve çağdaş metinler olmasına karşın, Hintli astro­
loglar sadece okuyarak bu konunun inceliklerini öğrenmenin mümkün olma­
yacağını savunurlar. Bütün metinler anlamlarını yorumlayabilecek bir gu­
ru 'nun rehberliği ve takdisine yönelik ihtiyacında ısrar eder. Bu şekilde, ge­
leneğin birikmiş irfanı ustadan çırağa sözlü olarak aktarılır. Bir Jyotishi'nin
büyük bir sorumluluğu vardır ve teknik bilgisinin iyi olmasının yanı sıra ken­
dini dinine adamış bir olması da gerekir. Dar görüşlü maddi kazanımlarla il­
gilenmemeli, "Tanrılara ibadet etme, dini yeminler ve oruç tutma konusunda
kararlı" olmalıdır. 16 Simyada da olduğu gibi, Hint astrolojisinin içsel anlamı
da dikkatle korunan bir sırdır. Bu yüzden hiç kimse bir guru'nun rehberliği
olmaksızın onu anlamayı umamaz.
12
Uzağı Gören Gözler

Astrologu olmayan bir kral babası olmayan bir çocuğa benzer.


ATHARVA VEDA

aipur'da, taşçılık araçlarıyla yapılmış olağanüstü bir rasathane vardır. Dev


Jbir güneş saati gibi olan Samrat Yantra yüksekliği yirmi sekiz metreyi bu­
lan bir güneş miline sahiptir. Güzel Yantra Raj gökcisimlerinin yükseklği ve
konumunu bulmak için kullanılan kadim bir araçtır. Ekliptiğin her yönünü
gösterir ve doğuda yükselen ekliptiğin parçası olan Yükselen Burcu (Lagna)
yorumlamak için idealdir. Koç burcunun (Aswini) ilk noktasını bulmak için
gerekli sayıda derece çıkarılarak düzeltilebilir.
Rasathane Jaipur'da Maharaja Sawai Jai Singh II ( 1 688- 1 743) tarafından
inşa edilmiştir. Delhi, Ujjain (Hindistan'ın Greenwich'i), Banares ve Mathu­
ra'da daha küçük olanları da vardı. Ujjain'deki astronomik yapı modelleri
Londra'daki Bilim Müzesi'nde görülebilir.
Portekizli astronom De La Hire'nin tablolarındaki hatalar keşfedildikten
ve bu hatalar Semerkantlı astronom Uluğ Bey ' in araçları ve Türk astronom­
ların kullandıklarıyla giderilemedikten sonra, Maharaja Sawai Jai Singh ken­
dininkini geliştirmeye karar vermiştir. 1 723 yılında kendi tabloları Zeech Mo­
hammed shahi'yi (Gökcisimlerinin Hareketleri) yayınlamıştır.
Sawai Jai Singh sıra dışı bir insandı. Sadece rasathaneler yapmamış, aynı
zamanda kendi egemenliğindeki bölgelerin çeşitli kısımlarındaki yolcular
için hanlar da inşa etmişti. Lüks bir hayatı vardı, müziğe ve kadınlara büyük
bir aşk duyuyordu; otuz bir tane eşi ve sayısız cariyesi vardı. Sadık bir Hin-

1 31
PETER MARSHALL

du olan Singh, bir sineği bile öldünneyi reddederek en aşırı ahimsa (zarar
venneme) biçimini uygulayan Jainleri özellikle tutuyordu.
Hindistan Arkeolojik Araştınnanın eski Şefi ve Jaipur Rasathanesi 'nin
resmi rehberinin yazarı B. L. Dhama'nın astrolojiye olan inancını açıkça bil­
dinnesi bana çok açıklayıcı geldi: "Bitki ya da canlı, gökcisimleri tarafından
yeryüzünde hayat verilmiş bütün yaratıkların yaşamı beş Tatva ya da ele­
mentten oluşur; bunların adları ( 1 ) Ateş, (2) Hava, (3) Su, (4) Toprak, (5)
Gökyüzü'dür ve eylemleri, ister uğurlu, ister uğursuz olsun, gökcisimlerinin
zodyakın on iki burcundaki hareketinin zamanının doğru ölçümünden belir­
lenen onlar tarafından yönetilir."t
Ohama, Sawai Jai Singh II'nin horoskopunu da verir. Astronomik çalış­
malara duyduğu ilginin yanı sıra lüksü sevmesi ve kadınlara düşkünlüğü be­
şinci evde olan Kova burcuyla açıklanır. Kadınlara sevgisini ayrıca ikinci ev­
de olan Akrep burcu da gösterir. Tula ya da Libra Rashi altında doğduğu ger­
çeği ona aşağıda belirtilen genel karakteri verir: "Cömert bir doğa, kadınlar­
dan kolayca etkilenme, israfa ve aşırtlJğa eğilim, iş konularında akıllı, değiş­
ken ve huzursuz, iyiliksever ve cana yakın bir doğa, sert yapılı (aynen alın­
mıştır), yolculuklara düşkün, erdemli, akrabalarından saygı gönne, duyarlı ve
keskin görüşler, neşeli, hevesli, isteklerini frenlememe, kadınların pohpohla­
masından etkilenme, içten dini eğilimler ve yüksek makamdaki kişilerce tu­
tulma. "2 Kişilik taslağı, aradaki çelişkilerle birlikte, Hint astrolojik yorumla­
rına ilişkin canlı bir izlenim vennektedir.
Kopemik ve Galileo'nun bulguları açıkça Sawai Jai Singh'e ulaşmamıştı,
çünkü o dünyanın iç yüzeyinde yıldızların yer aldığı muazzam bir içi boş kü­
renin merkezinde olduğuna inanıyordu. Bütün göksel küre bir günde kutup­
lardan geçtiği ekseni üzerinde dönüyordu. Bu Doğu'dan doğan ve Batı'dan
batan yıldızların günlük devinimini açıklıyordu.
' Dünyanın kendisi de evrenin merkezinde hareket etmeyecek biçimde sa­
bitlenmiş bir küre olarak görülüyordu. Gezegenler (Merkür, Venüs, Mars, Jü­
piter, Güneş ve Ay) dünyanın çevresindeki yörüngelerde hareket ediyorlardı.
Sabit yıldızlar sekizinci bir yörünge ya da küredeydiler ve bunun ötesinde
sonsuzluk boyutu olan dokuzuncu ve sonuncu bir yörünge vardı. Bütün yö­
rüngelerde dahil olmak üzere bütün gök Doğu'dan Batı 'ya doğru dünyanın
çevresinde günlük dönüşünü yapıyor, bu da yıldızların doğmasına ve batma­
sına yol açıyordu. Hindistan' da uygulama yapan astrologların benimsediği
dünya görüşü hata budur.

Hint Astroloj isinin Kökleri


Jaipur Rasathanesi Hint astrolojisinin doruğudur, peki ama kaynağı nedir?
Hint astrolojisi Hint uygarlığının kendisi kadar eskidir. Kökleri belirsiz ol-

1 32
ASTROLOJi

malda birlikte, hiç kuşkusuz Çin ve Orta Doğu'dan bağımsız biçimde geliş­
miştir. En ünlü astronomik ve astrolojik metin Surya Siddhanta'nın tarihinin
2.000.000 yıldan daha eski olduğu (tam olarak M.Ö. 2. 1 63 . 1 02) söylenir,
ama günümüzde genellikle M.S. altıncı yüzyıldan kalma olduğu düşünül­
mektedir.3 Yine, Paitamahasiddhanta olarak bilinen astrolojik metnin de
M.Ö. 3000 yılından kalma olduğu düşünülür, ne var ki son araştırmalar bu
metnin çok daha sonraki bir tarihten kalma olduğunu ileri sürmüştür.4
Elbette, Hint astrolojisi çok büyük zaman periyotlarıyla ilgilenir. Şimdiki
tarih çağı, Kali Yuga (Demir Çağı), Orta Hindistan'da Ujjain'de M.Ö. 1 8 Şu­
bat 3 102'de başlamıştır. 432.000 yıl sürecektir. Ondan önce gelen Pirinç Ça­
ğı iki kat, ondan önceki Gümüş Çağı üç kat, insanların 400 yıl yaşadığı Altın
Çağ ise dört kat daha uzun sürmüştür. Şimdiki Kali Yuga çağı bir mahayu­
ga 'nın yalnızca onda biridir; 1 .000 mahaguya ise bir kalpa yapar ve bunun
sonunda dünya ateşle yok edilip yeniden yaratılacaktır.s Hala yaşanacak bi­
raz zaman var.
Hint astrolojisine ilişkin ilk yazılı metin, Veda'lar olarak bilinen bir dizi
ilahiden gelir. Bunlar en eski Hint metinleridirler; yaygın biçimde aşağı yu­
karı 3 .000 yıl önce yazıldıklarına ve kuşkusuz çok daha eski zamanlardan
sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarıldıklarına inanılır. Sanskrit dilinde yazıl­
mış olan bu metinler iddia edildiği üzere Rishi'ler olarak bilinen kadim bil­
geler ve kahinler tarafından açığa vurulan kutsal bilgileri içerirler. Rishi'lerin
bireyler daha doğmadan onların horoskoplarını çıkarabilecek kadar usta ve
durugörü sahibi oldukları söylenir! Rishi'lerin üstün bilinçleriyle modem bi­
limin sınırlı bilgisiyle hala boş yere çözmeye uğraştığı yaşamın bütün sorun­
larına ilişkin yanıtları bildiklerine yaygın biçimde inanılmaktadır.6
Rishi'lerin gücünden korkan tanrılar onların doğum haritalarını yok ede­
cek büyük bir ateş göndermişlerdir, ama birkaçı yaşamayı başarmış ve hala
onların sırlarını koruyup adlarını tanrılar, bilgeler ve gezegenlerden alan bir
astrologlar okulu olan Nadi'ler (Tamilce anlamı 'kaderli') tarafından aktarıl­
mışlardır. Palmiyelere yazılmış olan Nadi astrolojisi başlıca Güney Hindis­
tan' da uygulanmaktadır. Palmiye yaprakları, onları bir başparmak izi alarak
ya da avuç içini ve doğum haritasını okuyarak yorumlayan belli ailelerde bu­
lunur.
Veda'lar sadece gökcisimlerinin güçlerini anlatmakla kalmaz, aynı za­
manda belirli ritüelleri gerçekleştirmek için doğru zamanlara da büyük önem
verirler - bu sonraki bütün astrolojinin çok önemli bir parçasıdır. Doğanın
kuvvetlerine ilişkin korkuyla karışık büyük bir saygı gösterirler. En önemli
tanrısal varlıklar bir şekilde gökler ya da dünyayla bağlantılıdırlar. Bütün ge­
zegenler tanrı ya da yarı-tanrı olarak belirirler ve tamamen insani güçlülük ve
zayıflıkları olan insan biçimiyle temsil edildikleri kendilerine ait mitleri var­
dır. Veda'lar insanoğlu olarak kişileştirilirler ve Jyotish sanatı onun uzağı gö-

1 33
PETER MARSHALL

ren gözleri olarak düşünülür. İlk Hint astrolojisi de jyotishi vedanga, "Ve­
da'ların dalları"ndan biri, olarak bilinirdi.
Yalnızca tanrıların yıldız olduğunu düşünülmezdi, astrolojinin mitik kuru­
cuları Yedi Bilge (Rishi' ler) de kuzey yan kürenin gece gökyüzünde çok bas­
kın olan Ursa Majörün (Büyük Ayının) Yedi Yıldızıydı.? Parlak yıldız Cano­
pus da Yedik öğretileri doğduğu güney Hindistan'a götürdüğü söylenen bil­
ge Agastya ile özdeşleştirilmiştir. Diğer yandan, bazı yıldızlar da insan ola­
rak düşünülürdü. Yıldızların görünmesindeki herhangi bir değişiklik hava du­
rumunu ya da salgınları önceden tahmin eden alametler olarak görülürdü.
Kutsal astroloji bilgisi dikkatle korunmuş bir sırdı ve ustadan öğrenciye
sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılmıştı. Jyotish'in kurucu babalarından bi­
ri olan Maharishi (Büyük Rishi) Parashara çalışmalarından birinin sonunda
şöyle der: "Sana verdiğim bu bilgi Efendi Brahma'nın [Yaratıcı] Narada'ya
[Tanrısal Haberci], Narada'nın da benim kendilerinden aldığım Shaunaka ve
diğer bilgelere anlattığı Jyotish biliminin aynısıdır. Sana bunu anlattım, çün­
kü bunu onlardan öğrendim."s
Dördüncü yüzyıl astrologu Minaraja da natal astroloji hakkındaki Sansk­
rit dilindeki klasik şiirine şu sözlerle başlar:

Sana şükürler olsun Shiva, Dünyaların Yaratıcısı, Hasıl Oluş za­


manlarından bu yana ölmeyen, Süreklilik ve Yok Olma: Her
şeyde daima varolan, üç Veda'yı içeren lekesiz Güneş.
Eskinin bilgelerinin Maya'ya anlattığı astroloji hakkındaki
l 0.000 mısralı bu öğretiyi Minaraja bezmeden ıve dikkatle ince­
ledi ve kendi aklıyla sadece 8.000 mısra koydu.
Geçmiş yaşamlarda yapılan eylemlerin gücüyle ergiye ulaşan,
Yaratıcı tarafından insanın alnına yazılmış olan, astrolojinin açı­
ğa vurduğu bu kader, tıpkı karanlıktaki bir lamba gibi bir yığın
şeyi açığa vurur.9

Şimdiki biçimiyle, bu tez natal astroloji hakkında 2.000 'den fazla dizesi
olan doksan yedi bölümden oluşur. Alimler muhtemelen M.S. dördüncü yüz­
yıldan kalma olduğuna inanırlar, ama saray astrologu Varahamihira'nın ünlü
İmparator il. Chandragupta için çalışmasından önce mi, yoksa sonra mı ya­
zıldığr kesin değildir. Jyotish hakkındaki diğer bütün başlıca metinler gibi, o
da Sanskrit dilinde yazılmıştır.
Birçok efsane yıldızlı göklerin yaratılışını anlatır. Örneğin, Bhagavata
Purana erdemli Prens Dhruva'nın tanrılar tarafından Kutupyıldızı olarak na­
sıl atandığını anlatır. Prensin özel erdemi bir aydan daha fazla süre tek baca­
ğı üzerinde hareketsiz durmasıydı. Bu yüzden şöyle denmiştir: "Yıldızlar ve
onların sayıları, aynı zamanda gezegenler senin çevrende dönecekler." En

1 34
ASTROLOJİ

yüksek kutba, "çalışan öküz ile sonu olmadan dönen mısır değirmeninin di­
key mili gibi çevresinde yıldızlı kürelerin sonsuza dek döndüğü Vishnu' nun
yüce makamına" çıkmıştı. 1 0 Yeni evliler Prens Dhruva kadar sabit kalma esi­
ni almaları için hala birlikte Kutupyıldızına bakmaya teşvik edilirler.
Veda'lar gökküresinin Kuzey Kutbundan Güney Kutbuna ulaşan büyük
halkayı betimlemek için 'ateş'e gönderme yaparlar. Öncelikle metafiziksel
bilgiyle ilgilenen Rig Veda'da (İlahilerin Veda'sı), bilmece gibi şöyle yazıl­
mıştır: "Agni ! Ne kadar da ispit, tekerlek parmakları, o şekilde tanrıları çev­
reler." 1 1 Agni "ateş" tanrısıdır, tanrılar yıldızlardır, ispit ise tekerlek parmak­
larının yerleştiği tekerlek kenarıdır. Agni 'nin üç doğum yerine karşılık olarak
üç annesi vardır: Gökyüzünde, dünyada ve sularda. Agni'nin oğlu Skanda,
Krittika, yani Süreyya burcu (Pleiades; Ülker) tarafından taşınan Mars geze­
genidir. Agni ayrıca birçok kişinin astrolojiden edinmeye çalıştığı şeyi sunar:
"Agni aracılığıyla günbegün zenginlik ve refah edinilebilir; bu da yiğit çocu­
ğun şan ve şerefiyle eksiksiz mutluluğunu getirebiJir."1 2
Veda'larda güneş tanrısı Surya'nın "tanrılar arasındaki tanrı, en yüce ışık"
olduğunu bildirilir:

Sen tanrılara doğru yükselen;


Ve insan ırkına doğru: Her şeye doğru,
Ki onlar belki göksel ışığı görebilirler. 1 3

Kadim astrologlar modem kentlerin ışık kirliliği olmaksızın göklerin ihti­


şamını gözlemleyebilirlerdi. Gece ve gündüz boyunca evrenle bir hisseder­
lerdi. Aslında, gece korkulacak değil, saygı duyulacak bir süreydi. Gece (Rat­
ri) bir karanlık figürü değil, yıldızların ve gezegenlerin görkemiyle kaplan­
mış parlayan bir tanrıçadır: "Tanrıça Gece, gözleriyle birçok yana bakınarak
yaklaştı. Bütün ihtişamı üzerindeydi. Ölümsüz tanrıça engin uzay, derinlikler
ve yüksekliklerle doluydu. Işığıyla karanliğı durdurdu."14
Özellikle tıp ve bilimle ilgilenen Atharva Veda'da (Büyülerin Veda'sı)
ateş dallarının skambha'ya ait olduğu ifade edilir. Sanskrit skambha sözcüğü
'destek' ya da ' sütun' anlamına gelir ve evrenin çerçevesi, dünyanın ekseni­
ne karşılık gelir. Atharva Veda'daki bir ilahi skambha'ya atfedilmiştir; "On­
dadır dünya, atmosfer, ondadır gökyüzü, ateş, ay, güneş, rüzgar sabit durur
onda, Skambha söyler . . . "15
Jyotish'in başlıca görevlerinden biri ritüeller ve kurban etmeler için doğ­
ru zamanları hesaplamaktı. Atharva Veda'ya daha sonra yapılan bir ekte şöy­
le bildirilir: "Astrologu olmayan bir kral babasız bir çocuğa benzer."16 Yedik
kurban etmeler için ekinoksların ve gündönümlerinin tarihlerini mümkün ol­
duğunca hatasız biçimde hesaplamak esastı. Yedik aylar dini meclise ait ay­
lardı; bir dolunaydan diğerine hesaplanırdı.

1 35
PETER M A R S H ALL

Mevsimsel kurban etmelerin gözlemlenmesi astrologların presesyon yü­


zünden meydana gelen belli değişimleri fark etmelerini sağladı. Yaz gündö­
nümü aşağı yukarı M.Ö. 2344 yılında en önemli yıldızı olan Regulus olan
Maghii' lar takımyıldızında ay dolunay olduğunda meydana geliyordu. Bu
yıldız kümesi önce Regulus ile birleşme halindeki dolunaydan uzanan anla­
mına gelen Magha ayına adını ,vermişti. Bununla birlikte, presesyon yüzün­
den, onu ayı kendi yıldız kümesine yakın tutmak için önceki yeniaydan he­
saplamak gerekli hale gelmişti.
Ayrıca öyle görünüyor ki Yedik zamanlarda Hintliler zodyakın farklı bö­
lümlerinde tutulmaların periyodik cetvelini hesaplayabilmekteydiler. Örneğin,
çağdaş Hintli alim R. Shama Sastry Rohita mitinin ve Sunhahsepa ilahilerinin
astronomik yorumunu vermiştir. Tanrıların annesi olan Adili (Bütünlük, B ir­
lik) elli beş tutulma döngüsünü temsil ederken, Rohita 1 .000 günde tekrarla­
yan kızılımsı renkli bir tutulma olur. Onun 1 0 1 oğlunun Visvamitra'nın bed­
duasını alan ellisi, bir yirmi yıl döngüsünde 1 0 1 tutulmanın ellisinin belli her­
hangi bir yerden gözle seçilemez olduğu gerçeğini şifrelemektedir. 11
İlk başlardan beri Hintli astrologlar zodyak dairesini ayın aylık geçişleri­
nin ölçüldüğü nakshatra' lar (lunar evler) olarak bilinen yirmi yedi ya da yir­
mi sekiz yıldız kümesine bölmüşlerdir. Tam bir küme olarak yıldız kümeleri­
ne yapılan bilinen ilk gönderme Atharva Veda' da karşımıza çıkar. Bu evrede,
bütün yıldız kümeleri uğurludur ve bazılarının etkisinin kötü hale gelmesi an­
cak daha sonraydı.

Upanishadlar
Kadim Hint astrolojisinin bir diğer önemli metni olan Upanishadlar yak­
laşık olarak M.Ö. 600 yılında yazılmıştır, ama çok daha önceden kalmadırlar.
Upan 'yakınında bulunmak' , shad ise 'yok etme, yıkım' anlamına gelir. Upa­
nishadlar bilgisizliğin yok edilmesi, bilincin gelişimi ve ruhun kurtuluşuyla
ilgilidirler. Doğanın belli kuvvetlerine şarkıları olan Veda'ların tersine, Upa­
nishadlar bütün varoluştan önce varolma zeminine odaklanırlar. İnsanları ya­
ratılışın geri kalanından ayırmazlar ve mikrokozmosla (insanlık) makrokoz­
mos (evren) arasında sıkı bir karşılıklılık olduğunu vurgularlar. Aslında,
"başlangıçta bu dünya İnsan formunda Benlik'ti sadece," iddiasında, insanlık
devasa bir organizmanın parçası olarak görülür. ıs
Bireysel benlik evrenle nasıl ilgili olur? Upanishadların merkezindeki fi­
kirler atman, kişisel benlik ve Brahman, her şeyi kaplayan Mutlak ya da Ev­
rensel Benlik vardır. Bu ikisi birbirinden ayn değildir, çünkü Mutlak olanı
kendini her bireysel benlikte gösterir. Brahman'ın tam doğası belirsizdir;
Upanishadlarda şöyle betimlenir: "Her varlıkta g izli olan, her şeyi kaplayan,
her varlığın içindeki benlik, bütün işleri gözleyen, her varlıkta bulunan, tanık,

1 36
ASTROLOJi

algılayan, tek olan, bütün niteliklerden kurtulmuş olan[dır]. O davranmayan


birçoğunun tek hükümdarıdır; o teki çeşit çeşit yapar."19 Dünyadaki varlıkla­
rın ve şeylerin muazzam çeşitliliğini birleştiren prana'dır; prana Çinlilerin
her şeyi kaplayan ehi fikrine benzer. Bu enerji canlı olanla cansız olanı birbi­
rine bağlar. Dışsal biçiminde güneştir; içsel biçiminde bilinçtir. Prana yaşa­
mı ayakta tutar, evrimi sürdürür ve kendini arzularımızla düşüncelerimizde
açığa vurur. Upanishad' lar yekpare bir yaşam kuramı prana fikri çevresinde
kurulmuştur:

Benlik kendine sordu, "Nedir benim


Gitmemi sağlayan o gidiyorsa ve kalmanu sağlayan o kalıyorsa?"
Bu yüzden o prana'yı yarattı ve ondan
Arzuyu; ve arzudan uzayı yaptı, havayı,
Ateşi, suyu, dünyayı, duyuları, zihni . . . 20

Astroloji kişinin kendisini tanımasına ve Benlikteki benliğin -yani, Brah­


man' daki atman'ın- farkına varmasına yardımcı olmak için kadim Hindis­
tan'da geliştirilmiş birkaç yöntemden biridir. Bu farkındalık bizi ölüm ve ye­
niden doğum döngüsünden ve yanılsamalar zincirinden kurtarır. Her şeyden
önce, nihai gerçekliği saf varlığın (sat), saf bilincin (cit) ve saf hazzın (anan­
da) konutu olarak fark etmemizi sağlar. Bilgisizliğimizle egomuzca yüklenen
acıdan neşeyle kurtulmayı içerir.
Bu tutkuları bastırarak değil, onları kanalize ederek; düşünceleri baskıla­
yarak değil, onları yönlendirerek başarılabilir. Brahman ile birliğe varıldık­
tan sonra, ritüeller gereksiz hale gelir, ölüm acıtıcılığını kaybeder ve zihin sa­
kin, hoşnut ve özgür olur. Yalnızca kim olduğunu ve ne istediğini öğrenenler
özgürlüğü bulur. Sonuç olarak, kişinin bütün varlığı dönüşmüş olur. Aslında,
Upanishad'larda Brahman ' ı bilenin ışık saçan bir yüzü olduğu, kendini sağ­
lıklı hissettiği, hatta iyi koktuğu iddia edilir!

Purusha ve Prakriti
Veda'lar ve Upanishad' lar metafiziksel bir temel hazırlarken, Hint astro­
lojisi aynı zamanda büyük ölçüde M.Ö. yedinci yüzyılda gelişmiş olan Kapi­
la'nın Samkhya felsefe sistemine dayanan bir psikolojiyi de kapsar. Bu zama­
nın, uzayın ve Brahman olarak bilinen nedenselliğin ötesinde bir Mutlak Ger­
çeklik olduğunu öğretir. Kozmosun kendisi aslından biraz uzak bir çeviriyle
' bilinç' ve ' doğa' denebilecek Purusha ve Prakriti'nin birleşmesinden doğar.
Kendi özünde tam olmasına karşın, Purusha kendini deneyimlemeyi arzu
eder. Bu arzu Prakriti'ye neden olur. İçinde bulunduğumuz kozmos bu ne­
denle Purusha ve Prakriti'nin, eril ve dişil ilkelerin, buluşmasının sonucudur.
İlki bilinemezdir, ikincisi ise bilinen dünyayı meydana getirir.

1 37
PETER MARSHALL

Prakriti aleminde ayrılığın farkındalığı (buddhi) sözcük anlamı olarak


"Ben-yaratıcı" olan ahankara'yı meydana getirir. Bu bizim ayn bir birey ol­
ma hissimizdir. Karma'mızı oluşturan eylemlerimizden sorumlu olan kişisel
egoyu meydana getirir. Srimad Bhagavata'daki çarpıcı bir imgede, buddhi,
yani ayırt etme yetisi, bir savaş arabacısının sürücüsüne manas (zihin) yula­
ra, duyular da atlara benzetilir. Savaş arabasının sürücüsünün ardında, onun
eylemlerini yönlendiren, bireysel ruh (atman) durur.
Ahankara'nın üç sıfatı, Prakriti'nin de üç ilkesi vardır; bunlar guna'lar
olarak bilinirler: Sattva (aklın özü), rajas (enerjinin özü) ve tamas (maddenin
özü). Kozmik döngünün başlangıcında, bütün bu üçü Purusha tarafından bo­
zulana dek kusursuz bir denge içindeydiler. Sonra dünyanın bütün çeşitliliği­
ni ve insan karakterinin farklılığını meydana getirecek biçimde farklı oranlar­
da yeniden birleşmişlerdir.
Her birey üç guna'dan oluşur. Herhangi bir kişideki tam kombinasyon o
kişinin doğumunda gezegenler arasındaki ilişkiyle simgelenir. Her gezegen,
ev ve burç belirli bir guna ile ilişkilidir.
Hindistan' da Varan asi ' deyken, Sampamanand Sanskrit Üniversitesi 'nde
Vaidya (Dr) J. S. Shukla bana üç guna'yaıı ilişkin kendi bilgisini ve onlan
Ayurvedik tıpta nasıl kullandığını anlatmıştı:

Sattva iyi niyet ve fikirleri simgeler, rajas dinamik canlılık, ya­


şama gücüdür, tamas ise durgunluk anlamına gelir. Bütün yön­
ler bir bireyde her yerde ve her zaman varolan yönlerdir. Sattva
ve rajas' ın kombinasyonu beş duyu organını oluştururken, rajas
ve tamas'ın kombinasyonu beş işlevsel organla sonuçlanır. Zi­
hin insanlardaki en saf, en hassas organdır. Bizim işlevsel ve du­
yusal organlarımıza bağlı olmasına karşın, çok hassas ve çok
hızlıdır. Bedeninize bir emir göndermezse, parmağınızı bile kı­
mıldatamazsınız!

Sattva zihni (manas) ve hisleri meydana getirir. Sat ' saf varlık' , va da
'onun bulunduğu yer' anlamına gelir. Genel olarak, ahlaksal ve spiritüel nite­
likleri temsil eder. Denge, hakikat ve saflıkla ilişkilidir. Sattvik insanlar ay­
dınlanmayı arar, en az zarara neden olur ve başkalarına yardımcı olmak ister­
ler. Sakin, korkusuz ve cömerttirler. Ün ve servetle ilgilenmezler ve hemen
hiçbir şey onların zihin huzurunu bozar. Çileci olabilirler. Sattvik yiyecek saf
ve sadedir.22
Rajas bir harekette bulunma niteliğidir ve huzursuz araştırmayla ilişkili­
dir. "çiçeklerin poleni" olarak dilimize çevrilebilir. Egonun, özellikle sürekli
çaba ve kavrama peşinde olduğunda rajastik eğilimleri vardır. Rajastik insan­
lar genellikle maddi başarı isterler ve kolayca hayal kırıklığına uğrayabilirler

1 38
ASTROLOJİ

ya da dikkatleri kolayca dağılabilir. Zihinleri huzurlu değildir, çünkü ne iste­


diklerini her zaman bilmezler.
Tamas duyuların beş nesnesine - ses, doku, biçim, tat ve koku - neden
olur. 'cehalet' olarak dilimize çevrilebilir. Bu karanlığın fiziksel atemi olarak
düşünülür. Tamasik insanların dürtüsü genellikle kendi fiziksel arzularıdır,
materyalist ve tensel olma eğilimindedirler. Acı ve baharatlı yiyecekleri se­
verler.
Hint astrolojisinde, üç guna'nın nitelikleri farklı gezegenlere, burçlara ve
nakshatra' lara (lunar evlere) atfedilir. Her insanın kişiliği guna'ların bir
kombinasyonunun sonucu olmasına karşın, bir nitelik genellikle baskın olur.
Ama bunun belirleyici karakter olarak kalması gerekmez. Örneğin, Sattvik
bir insansanız, bu sizim otomatik olarak daha yüksek bilince ulaşacağınız an­
lamına gelmez; aynı şekilde tamasik bir kişi de daima bilgisiz, materyalist ve
tensel olmayacaktır. Bir doğum haritası doğum anındaki psişemizin haritası­
dır; yaşamda hiçbir şey yapmamanın bir mazereti değildir. Hintli astrologlar
bizim önceki yaşamlardan miras kalan karakteristikleri daima aşabileceğimi­
zi ve tam potansiyelimizi gerçekleştirebileceğimizi ısrarla vurgularlar.

Yunan Bağlantısı
Astrolojinin Hindistan'da çok eskiden geliştiği açıktır. Bazı Hintliler ast­
ronomi ve astroloji biliminin aslında Hindistan'da geliştiği ve oradan Arabis­
tan üzerinden diğer ülkelere geçtiğini bile iddia ederler.23 Bununla birlikte,
Hindistan'ın özellikle Orta Doğu ile geniş ticari bağlantıları vardı ve Ba­
bil'den, özellikle de M.Ö. 539'da Pers fethini takip eden dönem boyunca, es­
ki bir etki aldığı ileri sürülmüştür. Her iki uygarlık da benzer bir bilimsel bil­
gi düzeyine ve takvim döngüleri konusunda ortak bir ilgiye sahip görünüyor.
Yine de Hint astrolojisinin kökenleri, özellikle ilk Babil astrolojisinde bulun­
mayan lunar evlerle olan meşguliyeti söz konusu olduğunda, kuşkusuz Hin­
distan ' dadır.24
Yunan etkisi durumu ise daha keskindir. Veda' lar güneş, ay ve yıldızların
hareketine duyulan kuvvetli ilgiyi açıkça göstermekle birlikte, gezegenlerden
pek az söz edilir. İlk Hint astrolojisi öncelikle takvimler düzenlemeye ve top­
lum içindeki başlıca ritüeller için uygun zamanlar saptamak amacıyla alamet­
leri yorumlamaya yönelik bir sistemdi. Daha sonraki çalışmalarda gezegen­
lere ve bireysel horoskoplara verilen önem, M.Ö. dördüncü yüzyılda Büyük
İskender' in gelişinden sonra Hindistan' a ulaşan Yunan astrolojisinin doğru­
dan bir etkisi olarak da görülebilir.
Hintli astrologlar sadece Yunanlılarla benzer bir zodyak ve aynı gezegen­
sel yöneticilik kullanmaya başlamamışlar, aynı zamanda onlardan bazı teknik
terimler de ödünç almışlardır. Doğumsal astroloji hakkındaki ilk metinlere

1 39
PETER MARSHALL

Yavanajataka demişlerdir Yavana tam olarak "Ionian'', yani Yunanlılar için


-

kullanılan Hintçe ad, anlamına gelir. Sphujidhvaja'nın doğumsal astroloji


hakkındaki varolan en eski çalışma Saka Çağından (M.S. 269-70) 1 9 1 yılın­
dan kalmadır, ama yazarı 1 20 yıl daha önce bir Yavanesvara, "Yunanlıların
Efendisi" tarafından çevrilmiş şiirleştirilmiş bir metne sahip olduğunu iddia
eder. O sıralarda Batı Hindistan' a yerleşmiş Yunan topluluğunun bir üyesi ol­
duğuna hiç kuşku olmayan Yavanesvara bilgisini güneş tanrısı Surya'dan al­
dığını iddia eder; o da bu bilgiyi yaratıcı tanrı Prajapati'den öğrenmiş olan
Asvin'lerden almıştır.ıs Bu çalışma Hindistan'a özgü çokça materyalin yanı
sıra bir Yunanca kaplama da içerir.
Birçok teknik terim doğrudan Yunanca'dan alınmıştır, dakikalar için lip­
ta, trigon için trikona, çap (ya da karşıt) için jamitra, doğma için panaphara.
Bir baroskop çıkarma sanatına bile Yunanca'da saat için kullanılan sözcük
olan hora denmiştir. Romaka Siddhanta tropikal yılın uzunluğundan M.Ö.
ikinci yüzyılda yaşamış Yunanlı astronom Hipparchus - genellikle presesyo­
nu ilk keşfeden kişi olarak kabul edilir -tarafından verilmiş aynı rakamlarla
söz eder. Surya Siddhanta'da (çoğunlukla altıncı yüzyıldan kaldığı düşünü­
lür) verilen presesyon rakamları, "astronominin babası" ve Batı astrolojisinin
en büyük otoritesi olduğu söylenen ikinci yüzyılda yaşamış İskenderiyeli
Claudius Ptolemy'nin (Batlamyus) rakamlarından daha doğrudur. Hint me­
tinlerinde yılda 54' olarak verilir; Ptolemy'nin rakamı ise 36'dır. Bugünkü
doğru rakam 50.20'dır.26
Hintlilerin zodyak burçlarını Yunanlılardan almış olmaları da olası görü­
nüyor. Biri Yunanca'dan, muhtemelen tam anlamları bilinmeden, kopya edi­
len, diğeri de Sanskrit diline bir çeviri olan iki ad kümesi bunu doğrulamak­
tadır. Örneğin, Koç burcunun (Aries) Yunanca adı Sanskrit dilinde Kriya ola­
rak geçiyordu ve Koç anlamına gelen Sanskrit Mesha adı verilmişti.27 Bunun­
la birlikte, diğer halklardan daha fazla, Hintliler sadece ekliptik boyunca
olanlar değil, herhangi bir döngüdeki 30° 'lik bir yayı betimlemek için zodya­
kın on iki adının her birini kullanmışlardır.
Bugün uygulandığı biçimiyle Hint astrolojisinin temellerinin tümü dör­
düncü yüzyılda Minaraja tarafından yazılmış Vrddhayavanajataka (Büyük,
ya da Eski, Yunan Astrolojisi) adlı eserde bulunabilir. Muhtemelen sanat ve
bilimlerin büyük bir hamisi olan İmparator il. Candra Gupta'nın (aşağı yuka­
rı 376-4 1 5) saray astrologu olan Varahamihira en büyük otorite sayılır. Bir­
çok astrolojik yazısının arasında (bunlar astronomik kuramlar, karşılıklılıklar,
alametler, askeri astroloji ve evliliği içerir), doğum astrolojisi üzerine çalış­
ması Brhajjataka bu konudaki daha sonraki Sanskrit literatür için bir ilham
kaynağı olmuştur.
Ptolemy 'nin çalışmasında özetlenmiş olan, Helenistik dönem ve Roma
döneminin Yunan astrolojisinin etkisine karşın, Hintliler bunu kendi gelenek-

1 40
ASTROLOJİ

lerine uyarlamaya devam ettiler. Hint kozmolojisi daha öncesinde yassı bir
dünya ve Meru Dağı denen çok büyük bir dağın etrafında dönen güneş, ay ve
gezegenleri tasanmlamıştır, ama Orta Doğu' dan gelen yeni fikirlerin dürtüsü
bu eski dünya görüşünün terk edilmesine ve küresel bir dünya görüşüne gö­
türmüştür. Bu Mısır'da İskenderiye'de ve Kuzey ve Güney Hindistan'da göz­
le görülebilen yıldızlardaki farklılık.lan daha ikna edici biçimde açıklamakta­
dır. Yer-küre artık bir dünya-yumurtanın merkezinde asılı olarak tasanmlanı­
yordu.
Büyük beşinci yüzyıl astronomu Arybhta, tıpkı bir teknedeki bir gemici
için karanın geriye doğru hareket ediyor görünmesi gibi, gökyüzü durağan ka­
lırken dönenin dünya olduğunu cesaretle öne sürmüştür. Yıldızların çevresin­
de döndüğü göksel Kuzey Kutbu dünyanın merkezindeki kutsal dağ olan Me­
ru Dağı olarak düşünülüyordu. Jyotishi Ujjayini'yi (Madhya Pradesh'deki
modem Ujjain) kendi 0° boylamları olarak seçmişlerdi; ilk insanın Dünya'ya
ayak bastığı "Adem Tepesi" olan Sri Lanka'dan geçtiğini düşünüyorlardı.
Hintliler Yunanlıların on iki zodyak burcunu benimsemelerine karşın,
kendilerinin daha eski lunar ev sistemini yine de korudular. İkisini birbirine
bağlamanın yollarını buldular; her iki daireyi Yunan yönteminde güneşin ilk­
bahar noktasındaki konumuyla çakışan 0° Koç burcundan saydılar. Lunar ev­
lerin dairesi, noktaya o zaman en yakın olan Asvini (b ve g Arietis) ile başla­
tılmıştı. Ama yılın güneşin geçişiyle ölçüldüğü Yunan "tropik" zodyakı için
bir tarza karşın, Hintli astrologlar çok geçmeden ekliptiği yıldızlar arasında­
ki belli bir noktadan ölçen kendi daha geleneksel "yıldızsal" zodyaklarından
yana ondan vazgeçtiler. Sonuç olarak, iki sistem her yetmiş iki yılda 1 ° 'lik
bir oranla birbirinden uzaklaşmıştır. Batı sistemindeki 0° Koç burcu (ilkba­
har noktası) artık Hint sistemindeki 70 Balık burcuna yakındır. Sonuç olarak,
Hint zodyakı gökyüzünde yıldızların konumunu daha doğru biçimde yansıt­
maktadır.
Uygarlıklar buluştuktan sonra, etkiler her iki biçimde gidip gelir ve Orta
Çağ boyunca Hint ilmi İspanya ve Güney İtalya'yı işgal eden Müslümanlar
aracılığıyla Avrupa'ya ulaşmıştır. Arapların lunar ev sistemi muhtemelen
Hindistan 'dan alınmış ve Avrupa'ya geçmiştir. Rönesans boyunca, Avrupalı
astrologlar bir gezegenin gökteki en yüksek noktaya ulaştığı "güçlü gezegen"
kavramını betimlemek için aux olarak Latinceleştirilmiş Sanskrit ucca (yük­
sek nokta) sözcüğünü kullanmışlardır.
Araplar, Hint astrolojisinin yönlerini Avrupa'ya taşımakla birlikte, Hint
astrolojisinden de etkilenmişlerdir. Tajika Jyotish Arap astrolojisince esinle­
nilmiş eski bir gelişmedir (Tazig Araplar için kullanılan bir İran adıdır). Batı
astrolojisiyle ortak bir köke sahiptir ve güneş yılına dayanır. Özel ilgilerinden
biri Sanskrit dilinde varsaphala, "yılın neticeleri" olarak anlatılan yıldönümü
haritaları ya da "güneşsel geri dönüşler"in hesaplanmasıdır.

1 41
PETER MARSHALL

Hint astrolojisinin sözlü geleneğinin devamlılığı 1 825 yılında Pondic­


herry' de bir astrolog ve takvim yapıcıya rastlayan Yarbay John Warren ile ör­
neklenir.ıs Onun için kitap kullanmadan yerdeki kabukları düzenleyerek bek­
lenmiş bir tutulma zamanını hesaplamıştır. Astrologun çalışma yöntemi altın­
cı yüzyılda Varahamihira'nın çalışmalanndan kuşaktan kuşağa geçerek doğ­
rudan ona aktarılmış olduğunu göstermiştir. Sözlü gelenek bugün hata devam
etmekte ve en azından 3 .000 yıl önceki Veda'lann zamanıyla kesintisiz bir
bağ oluşturmaktadır. Ayrıca, ilk olarak palmiye yapraklarına yazılmış olan ef­
sanevi Nadi' lerin öğretilerine Intemet üzerinden erişilebilir. 29
13
Hayat Çarkı

atı astrolojisi gibi, Jyotish de zodyakı gökte ekliptiğin her iki kenarında
B yaklaşık olarak 8 ° ' lik bir açı ile uzanan geniş bir kuşak olarak kabul eder.
Veda'larda ekliptiğe evrenin Yaratıcısı, Tanrı Vishnu'nun elindeki çark, Su­
darshan chakra denir. Her biri 30° olan on iki kesite ya da rashi'ye bölünür.
Bunlar göklerdeki on iki takımyıldızdan oluşan zodyakın on iki burcunu tem­
sil ederler. Her bir rashi doğum haritasının bir evini yönetir.
Rashi' ler Batı astrolojisindeki burçlarla aynı adı taşımalarına karşın, bun­
ların takımyıldızları, yani yıldız gruplarını temsil ettiklerini unutmamak
önemlidir. Bir gezegenin horoskoptaki rolünün nasıl olacağı o gezegenin yer
aldığı takımyıldızın doğası ve anlamına bağlıdır.
Batı 'da olduğu gibi, Hint zodyakı da Mesha (Koç burcu) ile başlar ve Me­
ena (Balık burcu) ile biter. Her burcun kendine özgü karakteristikleri vardır.
Örneğin, benim burcum Simha (Aslan burcu) "sabit, tek, eril, acımasız, ateşli,
verimsiz, baş kaldıran"dır. ı Diğer yandan, partnerimin burcu Kataka (Yengeç
burcu) "çift, hareket edebilen, dişil, ılımlı, su, uzun süre yükselen, boyun eğen
ve verimli"dir - uzun süre yükselmek dışında, açıkça benim zıttım! "
Hintli astrologlar ekliptiği yirmi yedi takımyıldızla (bazen yirmi sekiz) ya
da yıldız noktasıyla daha işaretlerler; bunlar ekliptik boyunca 1 3.33° 'lik boy­
lam aralıklarıyla ölçülürler. Her takımyıldız dört çeyrek daireye daha bölü­
nür: Her çeyrek ekliptikte 3.33°'lik boylama eşittir. Burçlar da, takımyıldız­
)ar da aynı noktadan, Mesha (Koç) burcunun ve Aswini takımyıldızının 0°
boylamından ölçülürler.
On iki zodyak burcu Batı astrolojisindekilerle aynı adı taşımalarına kar­
şın, birkaçı için göklerdeki takımyıldızlarda farklı şekiller ayırt edilmektedir.
Örneğin, Mithun (İkizler burcu) bir erkek-kadın çiftidir; Makara (Oğlak bur-

1 43
PETER MARSHALL

cu) bir fil hortumu olan bir timsaha benzeyen efsanevi bir hayvandır; Kumb­
ha (Kova burcu) ise bir su kabıdır. Haritalarda Batı 'da verilen simgeler değil,
rashi'lerin Sanskrit adları kullanılır. Aynı durum gezegenler için de geçerli­
dir. Diğer yandan, on iki zodyak burcunun gezegensel yöneticileri geleneksel
Batı örüntüsüne uyar: Koç burcu için Mars, Boğa burcu için Venüs, İkizler
burcu için Merkür, Yengeç burcu için Ay, Aslan burcu için Güneş, vb.
Öncü burçlar pozitif ve eyleme yönelmiş olan Koç, Yengeç, Terazi ve Oğ­
lak burçlarıdır. Sabit burçlar düşünceli ve dengeli olan Boğa, Aslan, Akrep ve
Kova burçlarıdır. Değişken burçlar da negatif ve kararsız olan İkizler, Başak,
Yay ve Balık burçlarıdır. Erkek burçlar tek sayılı burçlardır: Koç, İkizler, As­
lan, Terazi, Yay ve Kova burçları. Yedik literatürde 'acımasız' olarak betim­
lenirler; eylem yönelimli ve cana yakındırlar. Dişil burçlar çift sayılıdırlar:
Boğa, Yengeç, Başak, Akrep, Oğlak ve Balık burçları.
Her burç aynı zamanda elementlerden birinin niteliklerini alır: Ateş, top­
rak, hava ve su. Ateş burçları Koç, Aslan ve Yay burçlarıdır. Bu burçlarda do­
ğan insanlar dinamik ve kararlı olma eğilimi gösterirler. Toprak burçları Bo­
ğa, Başak ve Oğlak burçlarıdır. Pratik ve güvenilir olurlar. Hava burçları İkiz­
ler, Terazi ve Kova burçlarıdır. Konuşkan ve yaratıcı olurlar. Su burçları Yen­
geç, Akrep ve Balık burçlarıdır. Sezgili ve karşısındakini umursayan kişiler
olurlar.

Ayanamsha ya da Presesyonel Uzaklık


Hint astrolojisinde gezegenler, evler ve zodyak burçlarının benzer anlam
ve kullanımına karşın, Batı sistemiyle aralarında bir horoskopta çok farklı
sonuçlara neden olan temel bir farklılık vardır. İngiltere'de bir Aslan burcu
olduğunuzu düşünüyorsanız, Hindistan'da pekala bir Yengeç burcu çıkabi­
lirsiniz!
Bunun nedeni Batı astrolojisinin "tropik" yıl ya da güneş yılını, yani dün­
yanın güneş çevresinde bir dönüş yapması için gereken zamanı kullanması­
dır. Bu süre iki ardışık ilkbahar noktası arasında ölçülür ve 365,242 1 9 güne
eşittir. Diğer yandan, Hint astrolojisinde, dünyanın güneş çevresinde bir de­
vir yaptığı, belirli bir yıldızın peş peşe iki birleşmesi arasında ölçülen "yıl­
dız" zamanı kullanılır. Bu 365,25636 güne eşittir.
Batılı astrologlar ilkbahar noktasını zodyakın başlangıcı - Koç burcunun
ilk noktası - olarak kullanırlar. Bununla birlikte, bu nokta tam anlamıyla söy­
lenecek olursa sabit değildir. Dünyanın eksenindeki, onun oynamasına yol
açan, bir eğim yüzünden, güneş ilkbahar noktasındaki konumuna geri döndü­
ğünde yaklaşık olarak 50° 3 ' boylam dışarıda olur. Sonuç olarak, arka plan­
da takımyıldızlara göre ekinoksal nokta giderek Doğu'dan Batı'ya geriye
doğru ilerlemektedir.

1 44
ASTROLOJi

Bu sürece presesyon denir. 'Koç burcunun ilk noktası ' artık Balık burcun­
da görünmektedir (yaklaşık olarak 7°). Bu her takım yıldızda 2. 1 60 yıl sürer
ve bir Astrolojik Çağı gösterir - M.S. 1 50 yılından beri Balık Burcu Çağı'n­
daydık ve Kova Burcu Çağı'na yaklaşıyoruz (20 1 0 yılında). On iki burcun
hepsinin Koç burcunun ilk noktasına geri dönmesi için geriye doğru hareket
etmesi 25.920 yıl sürer; bu da Büyük Astrolojik Yılı gösterir.
Batılı astrologlar 'tropik' zodyak burçlarıyla yıldızların gökyüzündeki
gerçek konumları arasındaki (astronomik zodyak) açıklıktan aşın derecede
etkilenmezler. Bizim güneş burçlanmızın dünyanın mevsimsel ve aylık deği­
şimleriyle uyumlu olduğunu söylerler. Bununla birlikte, Hintli astrologlar bir
kişinin horoskopu hesaplanırken presesyonun dikkate alınması gerektiğine
inanırlar. Tropik ve yıldızsa} zodyaklar M.S. 285 yılında çakışmışlardı, ama
şimdi aralarında 24.5° boylamlık bir fark bulunmaktadır. Bu farka Ayanams­
ha ya da Presesyonel uzaklık denir. Bu hesaplama zor değildir, ama bir Hin­
du haritası yapmak için Batı haritasındaki bütün gezegenler geriye doğru ha­
reket ettirilir.2 Açıkça, bu çok farklı bir yoruma neden olacaktır, ama tartış­
malı biçimde göklerdeki meselelerin gerçek durumuna daha yakındır. Güneş
takımyıldızlardan geçerken, dünyada enerjimizi etkileyen yıldızlardan yayı­
lımları arttırdığı �öylenir.

Rashi'ler: Zodyak Burçları


Zodyak dairesi - Hayat Çarkı - ruhun dünyadaki yolculuğunu anlatır.3
Her doğum haritası on iki burcu içerdiği için, hepimiz farklı boyutlarda on­
lardan etkileniriz. Mesha (Koç burcu) zodyakın ilk burcu ile umut dolu yeni
bir başlangıç söz konusudur, ama onunla birlikte fazla tepkisel olma tehlike­
si de ortaya çıkar. Eril ve rajastik'tir. Yöneticisi güç ve cesaret veren Mars'tır.
Güneş, Koç burcunda güçlü olur.
Vrishibha (Boğa burcu) pratik bir düzeyde yaratıcı potansiyeli simgeler;
simgesi Boğa (Nandi, Shiva'nın hayvanı) üremenin gücünü akla getirir. And­
rojendir ve üç guna'nın üçünü de (sattva, rajas ve tamas) içerir. Tensel Ve­
nüs tarafından yönetilir ve hayatın daha incelikli yönlerinden hoşlanır. Ay
Vrishibha'da güçlü olur.
Mithun (İkizler burcu) aklın doğumunu simgeler. İkizler sembolü, kişisel
egoyu (ahamkara) meydana getirecek biçimde spiritüel ve fiziksel egonun
bir araya gelmesini simgeler. Mithun insanı genellikle entelektüeldir, ama
burçlarının da işaret ettiği gibi çoğu kez çift yönlü bir doğası vardır ve değiş­
kendir. İletişimin gezegeni olan Merkür Mithun'u yönetir. Vrishibha gibi Mit­
hun da androjendir ve üç guna' nın üçünü de içerir.
Kartaka (Yengeç burcu) ruhun gelişimindeki ikinci evreyi temsil eder.
Simgesi olan yengeç suda (evrensel bilinçte) yaşar, ama aynı zamanda kara-

1 45
PETER MARSHALL

da da (günlük gerçeklikte de) yürür. On tane ayağı insan organının hem içsel
hem de dışsal on duyu organını simgeler. On bir tam sayıdır ve Kartaka'da
doğanlar tamlığı, mükemmelliği ararlar. Sattvik oldukları için idealisttirler,
ama aynı oldukça pratik de olabilirler. Kartaka büyüyen ve küçülen ay tara­
fından yönetildiği için, kartaka insanı da değişken bir duygu durumuna sahip
olabilir.
Simba (Aslan burcu) bir insanın bireyselliğini ifade eder. Simgesi aslan ol­
duğu için, güç ve sağlamlığı akla getirir. Sattvik, bu nedenle de idealisttir, ama
ideallerini eyleme geçirebilir. Elementi ateş olan ve güneş tarafından yöneti­
len Simha insanları bağımsız olurlar ve herhangi bir sınırlamayı reddederler.
Kanya (Başak burcu) bakire, saf kadınsıdır. Kanya insanı pratik anlamda
dünyayla, çoğu kez hatırı sayılır ölçüde maddi başarıyla yoğum biçimde ilgi­
lenir, ama bu kendi iç benlikleri pahasına olur. Dünyayla ilişki spiritüel geli­
şimin önünde bir engel olabileceği için, zaman zaman istekleri gerçekleşme­
yebilir ve hoşnutsuz olabilirler. Kanya dünyevi bağlılıklar ve karanlıkla iliş­
kili tamasik bir burçtur. Akıl ve iletişimin gezegeni olan Merkür Kanya'yı
yönetir; bu da Kanya insanını iyi bir plancı yapar.
Zodyakın yarısına geldiğimizde, Tuta (Terazi burcu) ruhun dünyevi dola­
şıklıkların karanlığını bırakıp spiritüel ışığa doğru ilerleyebildiği noktayı işa­
ret eder. Maddi yaşamdan, ona çok fazla bağlanmaksızın keyif almaya ilişkin
ince bir denge sunar (terazi onun simgesidir). Diğer yandan, Tula'da olanla­
ra karar vermek zor gelir; çünkü bir sorunun her iki yanını da görürler ve ço­
ğu kez iki yan arasında salınırlar. İlişkiler burcu altında olmalarına karşın,
kendi denge arayışlarında yansız görünebilirler. Tula rajastiktir; eylem ve
araştırmayla ilgilidir. Veda'lara göre spiritüel arayışta yolunu kaybetmiş olan
iblislere öğüt veren Venüs tarafından yönetilir. Kurtuluş yolunda yardımcı
olabilecek kasvetli Satürn Tula'da güçlü olur.
Hintli astrologlar Vrishchika'yı (Akrep burcunu) güç ve karmaşık bir burç
olarak görürler. Bir su burcu olarak akmak ister, ama sabit bir burç olarak da
durağan olma tehlikesi vardır. Vrishchika'da yılan Vasuki Narga'nın kuyruğu
ve başı olan Ketu güçlü, Rahu zayıftır. Yılanın kuyruğuyla suyu çalkalaması
gibi, Vrishchika da duygularımızı çalkalar. Vrishchika'nın simgesi bir delikte
yaşayan ve kuyruğuyla sokabilen bir yaratık olan akreptir. Yok edebilen ya da
aydınlanmaya götürebilen Kundalini enerjisine sahiptir. Eşleştikten sonra, di­
şi akrep erkeği öldürür; bu kendi spiritüel yolumuza çıkmış olduğumuz için
dünyaya ölü hale geldiğimizi ima eder. Yeni, ama değişik bir biçimde yeni­
den yaratılmamız için eski benliğimiz ölmelidir. Vrishchika'yı Mars yönetir;
zenginlik ve güç yönündeki dünyevi arzuların üstesinden gelme cesareti ve
gücünü verir.
Sonra Dhanus (Yay burcu), bir yayı ve oku olan Centaur (yan at yan insan
biçimindeki mitolojik yaratık) gelir. Yan at, yan insan olarak, hayvani istekle-

1 46
ASTROLOJİ

rimizi geride bırakmaya başlayabildiğimiz ve gerçekten bir spiritüel varlık


olabildiğimiz yolculuğumuzdaki evreyi gösterir. Kozmik bir savaşçı olunma­
lı ve doğru nişan alınmalıdır. Özdisiplin ve kendini tutma bu mücadelede yar­
dımcı olacaktır. Büyüme ve iyi talihi simgeleyen büyük öğretmen Jüpiter
Dhanus'u yönetir. Mistik olana yöneldiği için sattvik olması şaşırtıcı değildir.
Makara (Oğlak burcu) insanla insanüstü arasında bir köprüdür. Burç olarak
dişil, öncü ve topraktır; görev, sıkı çalışma ve sorumluluk burcudur. Makara
insanı kurtuluşu bulma çalışmasında ciddidir, ama aşacaklarsa geçmiş eylem­
lerinin sonuçlarıyla yüzleşmek zorundadır. Bunun kolay bir iş olmadığından
emin olan, karmanın gezegeni olan Satürn tarafından yönetilir. Makara'nın
simgesi timsahtır. Zodyak dairesinde Kartaka'nın (Yengeç burcunun) tam kar­
şısında - yeterince uygun biçimde - yer alır. Yengeç suda (evrensel bilinçte)
yaşar ve karada (dünyada) riske girerken, timsah karada yaşar ama suya dalar.
Gökle dünya arasındaki geçiş evresini simgeler. İki dünya arasında, tamasiktir.
Kumhha (Kova burcu) bir hava burcudur. Sanskrit adı bir soluk alıp ver­
me tekniği olan kumhhaka ile ilişkilidir. Yogada soluğumuzu kontrol ederek
prana olarak bilinen evrensel soluğun enerjisini çekmeyi öğreniriz. Kumb­
ha'mn amblemi suyu taşıyan bir sürahidir. Su hayat verir, arındırır ve aslın­
da evrensel bilinci simgeler. Kumbha su-taşıyıcıları aradıkları şeyi taşırlar.
Ama evrensel bilincin suyunda kendileriyle birleşip karışmaları için ilkönce
bireysel egolarının sürahilerini kırmalıdırlar. Amaçları nihai aydınlanma ve
kurtuluş amacıdır, bu yüzden tamasik bir burçtur. Bu yol kolay ve tehlikesiz
değildir. Kumhha'da doğanlar kalplerinden çok kafalarıyla çalışma eğilimin­
dedirler. Kumbha'yı Satürn yönetir; başkaları için çalışmalarında büyük so­
rumluluk yüklenecek zorunda olmalarını sağlar.
On ikinci burç olan Mina (Balık burcu) hayat çarkını tamamlar. Ruhun
yolculuğunda, bireyin evrensel bütünün parçası haline geldiği, atman' ın
Brahman ile birleştiği son evreyi işaret eder. Mina karşıt yönde birbirine ba­
kan iki balıkla simgelenir. Mina'da doğanlar Varlık okyanusunda kolayca yü­
zerler; dalgalı yüzeyin altındaki serin, sakin sulara dalabilirler. Burçları dişil
ve değişken olduğu için, şu ya da bu yönde gidebilirler, ama başkaları tara­
fından yutulma riskine girerler. Sattviktirler, saflık ve hakikatle ilgilidirler.
Büyük öğretmen Jüpiter Mina'yı yönetir, büyüme ve bilgelik verir; diğer
yandan, bu burçta Venüs güçlü olur, eski bir yaşam sona yaklaşırken yeni bir
yaşam için duyulan arzuyu simgeler.

Varga'lar: Burçların Bölümleri


Rashi' ler ya da zodyak burçları dışında, Hintli astrologlar ekliptik döngü­
sünün en az diğer beş bölümünü ya da varga'sını da kullanırlar. En popüler
olanları şunlardır: hora, yan burç; drekkana, dekanat (burcun her biri 10°'lik

1 47
PETER MARSHALL

üç dilime bölünmesi); navamsa, dokuzda bir burç (burcun dokuz dilime bö­
lünmesi); dwadashamsha, on iki de bir burç (burcun on iki dilime bölünme­
si); ve trimsamsa, ya da derece. Rashi'ler gibi, bunların her birinin de kendi­
lerine ait gezegensel yöneticileri vardır. Varga'lar horoskopun ayrıntısını dol­
dururlar ve bir haritada gezegenlerin rolünün nasıl olduğunu daha incelikli
bir biçimde gösterirler. Varga haritaları konumlarına göre arttıklarına mı,
yoksa azaldıklarına mı göre gezegenlerin gerçek gücünü belirtirler.4
Hora burçların her birinin güneşsel ya da lunar 15° 'lik yarıya bölünme­
siyle ortaya çıkar. Bu basit bölme eril ve dişil enerjileri simgeler. Eril burç­
larda, ilk hora güneşe, ikinci hora aya aittir; dişil burçlarda ise tersi geçerli­
dir. Hora'lar bu yüzden güneş, ay, ay, güneş, vb. düzeniyle zodyak çevresin­
de dönerler. Tam bir zodyak dairesinde, günün her bir saatine karşılık olarak,
yirmi dört hora vardır ve bu hora'lar sizin aktif ya da pasif biri olup olmadı­
ğınıza ve nasıl kolayca zenginlik edineceğinize ilişkin bir fikir verirler.
Hora Batı astrolojisinde genellikle kullanılmamakla birlikte, drekkana ya
da dekanat her iki gelenekte de uzun bir geçmişe sahiptir. 10° ' lik bir bölüm
anlamına gelen, her birine bir tanrısal varlığın bölüştürüldüğü Mısır astrolo­
jisinden türeyen, Yunanca dekanos sözcüğünden gelir. Drekkana haritası kar­
deşlere ve arkadaşlara değinen üçüncü Ev hakkında ayrıntı vermeye yardım­
cı olur.
Her dekanın bir gezegensel yöneticisi vardır. Bunların dağılımına ilişkin
en popüler formül şöyledir: her bir burcun üç dekanı burcun kendisine ve ay­
nı üçlü takımdaki (triplicity) diğer iki burca karşılık gelir. Örneğin Koç bur­
cunun üç dekanı 1 . Mars' ın yönettiği Koç burcu; 2. Güneş' in yönettiği Aslan
burcu; 3. Jüpiter'in yönettiği Yay burcuna verilecektir.
Her dekan bir sembolle ilişkilidir. Varahamihira'nın altıncı yüzyıldan kal­
ma bir metninde Koç burcunun ilki şöyle anlatılır:

Sert, siyah bir adam, [birçok kişiyi] koruyabilen biri gibi, kızıl
gözlü, belinin çevresinde beyaz bir bez var, yukarı kalkmış bir
balta tutuyor. Yavana'nın [Yunanlıların] öğrettiği biçimiyle, Koç
burcunun orta dekanının biçimi göbekli bir vücudu olan yüzü at
biçimli bir kadın, kırmızılar giyinmiş, süslere ve yiyeceğe düş­
kün, tek ayaküstünde duruyor. Koç burcundaki üçüncü dekan bir
adam olarak betimleniyor; acımasız, sanatlar konusunda becerik­
li, kırmızımsı, hareket etmeye çalışıyor, ama çabalan engellen­
miş, öfkeli, yukarı kalkmış bir sopa tutuyor, kırmızı giyinmiş.s

İmgelerin bazıları çok çarpıcı. Yengeç burcundaki ikinci dekan "kabaca


davranan, başı lotus çiçekleriyle süslenmiş, vücuduna bir yılan dolanmış bir
kadın"ken, Akrep burcundaki ilk dekan "güzel, çıplak ve süssüz, okyanustan

1 48
ASTROLOJİ

kıyıya gelen, bacaklarının çevresine bir yıları dolarımış bir kadın"dır. Benim
doğum günüm oları 23 Ağustos ile ilgili oları Asları burcundaki ilk dekarı "ayı
gibi bir yüzü ve maymun gibi hareketleri oları, sakallı ve kıvırcık saçlı, bir so­
payla silahlarımış, elinde etler ve meyveler oları bir adam"dır.6
Diğer altı boyut içinde, burcun kendisinden sonra en önemli olarıı na­
vamsha, yani dokuzda bir burçtur; 3° 20' uzarıır ve Batı'da "subdecanate"
olarak bilinir. 108 navamsha zamarı içinde dokuz kez tekrarlarıarı zodyak
burçlarına karşılık gelir. İlki Koç burcu, ikincisi Boğa burcuna karşılık gelir
ve o şekilde devam eder. Zodyakın on iki bölümünü lunar evlerin (nakshat­
ra'ların) yirmi yedi boyutuyla birbirine uydurmada önemli bir rol oynarlar.
Geleneksel olarak, Hintli astrologlar burçlarda gezegenlerin konumlarını ve
navamsha'ları işaretlerler; her ikisi de sayılarla arıılır. Aynı burçtaki herharı­
gi bir gezegen ve navamsha güçlü olarak görülür.
2° 30'dan uzarıarı dwadashamsha'lar ya da on ikide bir burçlar da yine
zodyakın on iki burcuna bölüştürülmüştür. Başlıca, rahimdeki bir bebeğin bü­
yümesi ya da yaşam beklentisi gibi, sağlık ve gelişimin göstergeleri için kul­
larıılırlar. Her bir trimsamsa ya da derece yıldız-gezegenlerden birine bölüş­
türülür. Esasen kadınların haritalarında evliliğin başarı olasılığını bulmakta
kullarıılırlar ve on ikinci Ev, özellikle geçmiş karmarıız, hakkında ayrıntılar
verirler. Genellikle 'arıne ve baba haritası' olarak düşünülür, çünkü Hindu
inarıcına göre bu enkamasyondaki arıne-baba seçiminiz önceki yaşamlarını­
zın karmasının bir sonucudur.
Çoğu kez seçim astrolojisinde ve ikizleri ayırt etmek için kullarııları shas­
tiamsha olarak bilinen, her biri 0° 30'lık altmış kısım için bile bir harita var­
dır. Elbette, Hindistan'da ilk nefes alma arııyla belirlenen tam doğum zama­
nı gereklidir.

Bhava'lar: Evler
Batı astrolojisinde olduğu gibi, gezegenler sadece zodyak burçlarına ya da
on iki takımyıldıza değil, aynı zamarıda ekliptik dairesinin çevresinde on iki
Ev 'e de yerleştirilirler. Bhava'lar olarak bilinen evler insarıın yaşamındaki
başlıca ilgi alarılarına odaklarıırlar. Sarıskrit bhava sözcüğü hem ' bir varoluş
durumu' hem de ' bir zihin durumu ' anlamına gelir. Yaşamın dışsal durumu­
nun yarıı sıra zihnimizin içsel durumunu da gösterirler; aslında, graha'ların
geçmiş karmalarınızın ipliğinden hayatınızın goblenini dokudukları kozmik
dokuma tezgahları" olarak betimlenmişlerdir.?
Her ikisinin de sayısı on iki olmasına karşın, evler (bhava'lar) burçlarla
(rashi'lerle) binişmezler. Her bir burç daima boylamda 30° olur, ama bir Ev'in
uzunluğu doğum zamarıına ve doğum yerinin enlemine bağlı olarak değişebi­
lir. Yine de birçok astrolog evleri her biri 30°'1ik on iki eşit kesime böler.

1 49
PETER MARSHALL

Her Ev, horoskopunuzun Sanskrit dilinde lagna olarak bilinen Yükselen


Burç'tan ölçülür. Yükselen burcunuz doğum zamanınız ve yerinizde Doğu
ufku tarafından kesilen zodyak derecesidir. Böylece, hangi gezegenlerin do­
ğum haritanızda farklı evlere yerleştirileceğini saptar. Lagna sözcüğü "bağ­
lanmış" anlamı taşır: Dolayısıyla Yükselen Burç, doğum yeri ve zamanına
göre gezegenlerin konumunu bağlar.
Farklı astrologlar bhava' ların anlamı konusunda birbirlerinden biraz ayrı­
lırlar, ama genel olarak aşağıdaki anlamları kabul ederler:s

Birinci Ev Doğum, beden, görünüm


İkinci Ev Aile, ölüm, zenginlik, görme duyusu
Üçüncü Ev Akıl, kardeşler
Dördüncü Ev Mutluluk, eğitim, anne, toprak, taşıtlar
Beşinci Ev Çocuklar, bellek, ayırt etme
Altıncı Ev Borçlar, hastalıklar, sefalet, düşmanlar
Yedinci Ev Eş, arzu, yolculuklar, ölüm
Sekizinci Ev Kazalar, miras, kayıp, ölüm
Dokuzuncu Ev Din, erdem, baba, guru, iyi talih, yabancı yere yolculuk
Onuncu Ev İş, ün, felsefi bilgi
On Birinci Ev Kazanımlar, dilekler
On İkinci Ev Kayıplar, talihsizlik, moksha

Bhava'ların önemi Batı astrolojisindeki evlerinkine benzemesine karşın,


spiritüel vurgu özellikle Hindistan'a özgüdür. Bhava'lar insanın hayatta
dharma, artha, kama ve moksha olarak bilinen dört temel hedefini gösterir­
ler. Dharma evleri birinci, beşinci ve dokuzuncu evlerdir. Yaşamdaki yolunu­
zu işaret ederler. Dharma genellikle "görev" olarak çevrilmesine karşın, ger­
çekte "yapmak için doğduğunuz şeyi yapmak" anlamına gelir.9 Bir nehrin
dharma'sı akmak, güneşinki parlamaktır. Artha evleri ikinci, altıncı ve onun­
cu evlerdir. Zenginlik de dahil olmak üzere olası kaynaklarınızı gösterirler.
Kama evleri üçüncü, yedinci ve on birinci evlerdir. Kama "arzu" anlamına
gelir, ama cinselden çok kişinin büyük amaçlarına ulaşma anlamını taşır. Son
olarak, moksha evleri dördüncü, sekizinci ve on ikinci evlerdir. Moksha "kur­
tuluş," yani yanılsamaların zincirinden ve maddi dünyaya kölelikten kurtul­
maktır. Dharma, artha ve kama'nın koşullu ve sınırlı dünyalarının ötesine
geçip Mutlak Gerçekliğe varmayı içerir.
Sekizinci Evin anlamları altıncı Evinkilere benzemesine karşın, ilki genel­
likle daha uzun ve daha yoğundur. Dokuzuncu Ev en ilerlemiş Ev'dir; spiri-

1 50
ASTROLOJİ

tüel yolu işaret eder. Doruk dharma deneyimini simgelerken, onuncu ise art­
ha 'nın doruğu, insan deneyiminin zirvesidir. On birinci Ev kama'nın doruğu­
dur. On ikinci ve son Ev moksha'yı, dünyadaki yaşamın tamamlanmasını ve
bir sonrakinin başlamasını temsil eder.
Ama hepsi bu değil. Hint astrolojisinde belli türde evler vardır. Gezegen­
lerin güçleri hangi evlerde bulunduklarına bağlı olarak değişiklik gösterir.
Dördüncü, yedinci ve onuncu evler kendra'lar ya da köşeler (Batı 'da aynı za­
manda kadranlar olarak bilinir) olarak bilinirler. Bilinci, kişinin kendi inisi­
yatifiyle yaptığı eylemleri gösterirler. Kendra evlerini yöneten gezegenler
doğalında zararlı etkiliyseler yararlı etkili olurlar. Diğer yandan, kendra ev­
lerini yöneten doğalında yararlı etkili gezegenler de zararlı etkili olurlar. ıo
B irinci, beşinci ve dokuzuncu evlere trikona' lar ya da üçgenler denir. Bi­
linçdışı eylemleri gösterirler. Bu evleri yöneten gezegenler daima yararlı et­
kilidirler. İkinci, sekizinci ve on birinci evler panapara'lar ya da ikincil evler
olarak bilinirler. Geri kalanlarsa apoklina 'lar ya da üçüncül evlerdir.
Dusshana' lar olarak bilinen üçüncü, altıncı, sekizinci ve on ikinci evler
bir kişinin yaşamda en büyük olasılıkla hangi acıları çekeceğini gösterirken,
maraka (öldüren şey) olarak bilinen ikinci ve yedinci evler yaşam süresini
işaret eder.
Trikona'lardaki gezegenler çok güçlüdürler; kendra'lardakiler nispeten
güçlü; panapara' lardakiler biraz güçlüdürler; apoklina'lardakiler ise son de­
rece zayıftırlar. Zararlı etkili evleri (üçüncü, altıncı ve on birinci) yöneten ge­
zegenler daima zararlı etkilidirler; ikinci, sekizinci ve on ikinci evlerin yöne­
ticileri ise nötrdür.
Elbette, Hint astrolojisi burada Batı astrolojisiyle çok şey paylaşır. Ama
ben gezegenlerin "yönsel güç"e (dik bala) sahip oldukları, yani doğum hari­
tasının belli evlerine yerleştirildiklerinde enerjilerinin arttığı fikrini özellikle
ilgi çekici buldum. Her gezegen dört ana yönün belli bir yönünde güçlü olu­
yor - Mars Güney 'de, Venüs Kuzey'de, Merkür ve Jüpiter Doğu'da, Satürn
de Batı'da. Güneş'in enerjisi Güney 'de, ayınki ise Kuzey'de artar. Bir geze­
genin yönü kendisini içinde bulduğu Evle belirlenmektedir: B irinci Ev Doğu,
dördüncü, Kuzey; yedinci, Batı; onuncu da Güney. Doğum zamanında, bir
gezegen kendine ait yönde olan Evdeyse (ay dördüncü Evde ya da Merkür bi­
rinci Evde), dikkate değer ölçüde güç kazanır.
Feng Shui' de olduğu gibi, Hintli astrologlar·bir Evin yönünün onun sakin­
lerini etkileyebildiğine inanırlar. Venüs ve Jüpiter'in yönleri olan Kuzey 'e ve
Doğu'ya bakan ön kapılar uğurlu sayılırlar.

1 51
14
Gezegenler Ailesi

ünyanın her tarafındaki astrolojide, gezegenlerin etkisi kişiliğimizi ve


D kaderimizi şekillendirmede çok önemli bir rol oynar. Hint Jyotish ' i de is­
tisna değildir. Daha önce de görmüş olduğumuz gibi, gezegenler varlığımızı
"yakalayabilen" astral kuvvetler olarak görülürler. Evrensel Karma Yasasının
temsilcileridirler ve yayılımları yoluyla bizi etkilerler. Dolayısıyla, bir horos­
kop "Dokuz Yakalayıcının ayrıntılarına göre çizilmiş olan karma'lannızın bir
haritası" olarak tanımlanabilir. !
Dokuz Yakalayıcı? Bunlar, elbette, güneş ve ayla beş gözle görülebilir ge­
zegen olan Merkür, Mars, Venüs, Jüpiter ve Satürn, bir de "gözle görüleme­
yen gezegenler" olan Rahu ve Ketu'dur (Kuzey ve Güney Ay düğümleridir).
Hem Doğu, hem de Batı'daki astroloji gezegenlerin hareketini dünyadan
görülebilir olarak dikkate alır. Güneşin başka bir yolda değil, dünyanın çev­
resinde hareket ettiğini varsayan eski astronominin bulgularına uyar. Dünya­
nın Batı'dan Doğu'ya doğru dönüşü güneş, ay ve gezegenlerin dünyayı Do­
ğu'dan Batı' ya geçişini görünür kılar. Bu her gün meydana gelir ve günlük
devinim adını alır. Aynı zamanda, aynı gezegenler zodyakın takımyıldızları
arasında, karşıt yönde, Batı'dan Doğu'ya doğru hareket eder görünürler. Bu
da tam devinim olarak bilinir. Günlük devinim daima tam devinimden daha
hızlıdır. Ortalama olarak, güneşin, Merkür'ün ve Venüs'ün bir burçtan ya da
takımyıldızından geçmesi otuz gün alır. Ay için bu süre iki gün, altı saat;
Mars için bir buçuk ay; Jüpiter için bir yıl; Rahu ile Ketu içinse bir buçuk yıl­
dır. Yavaş Satürn içinse ise takımyıldız başına yaklaşık iki buçuk yıl sürer.
Graha ' lar yalnızca tanrılarla ilişkili değildirler, aynı zamanda insani özel­
likler ve cinsel bir boyut da alırlar. Güneş, Mars ve Jüpiter eril; ay, Venüs ve
Rahu dişil; Merkür ve Ketu da ikicinsliklidir. Güneş, Mars, Satürn, Rahu ve

1 52
ASTROLOJİ

Ketu'ya zararlı etkili denir. Genel olarak, sorunlara yol açan ve engeller ya­
ratan zararlı bir etki sarf ederler, ama zararları hafifletilebilir. Jüpiter ve Ve­
nüs yararlı etkilidirler. Genellikle iyi şeylere yol açarlar, ama belli ilişkilerde
zararlı da olabilirler. Ay büyürken yararlı etkili, küçülürken zararlı etkilidir.
Merkür çoğunlukla nötr kabul edilir; birlikte yer aldığı gezegenin etkisini
alır.
Hint mitolojisinde, genellikle güneş sistemi Kala Purusha diye bilinen
Zamanın Tanrısal Şahsının kişileşmesi olarak görülür. Gezegenler onun var­
lığının farklı bölümlerini yönetirler ve onun kişiliğinin farklı bölümlerinden
sorumludurlar. Cesur Mars gücü ve sağlamlığı yönetir. Hızlı Merkür rasyo­
nel aklı ve konuşmayı, neşeli Jüpiter bilgiyi ve talihi yönetir. Genç Venüs is­
tek ve arzuları, kasvetli Satürn de kederleri ve talihsizlikleri yönetir.
Hintli astrologlar gezegenlerin kozmolojik anlamını öğretmek için çoğu
kez hikayeler kullanırlar. Hoş bir hikaye gezegenlerin karakterini resmeder
ve nasıl zodyaktaki farklı takımyıldızları yönetmeye başladıklarını anlatır. Bu
hikaye ancak yeni kağıda aktarılmıştır. 2
Başlangıçta, göğün kralı ve kraliçesi güneş ve ay sırasıyla Aslan ve Yen­
geç takımyıldızlarını yönetirlerdi. Dışarıda kalmak istemeyen Merkür güneş­
ten kendisi için zodyakya bir yer istedi (Merkür iletişimi yönetir). Doğasında
cömert olan güneş ona kendi yanındaki takımyıldızı, Başak takımyıldızını
verdi. Kurnaz olan Merkür geceyi bekledi ve kibar bir şekilde aydan başka
bir yer istedi. Güneş ruh, gerçek duygudur, ay da duygusal zihin (yansıtılan
ışıkla parlar), ama o geride bırakılmak istemez. Bu yüzden şöyle dedi: "Ger­
çekten bir tane istiyorsan, benimkinin yanındaki, İkizler senin olsun." Bu şe­
kilde, Merkür, düşünen zihin, iki burç kazanmış oldu: Başak ve İkizler.
Bu kez Venüs (arzu) olup biteni izledi ve aynı şeyi istemek için gidebile­
ceğini düşündü. Güneş yanındaki yeri zaten vermiş olduğunu söyledi, ama
Venüs bir sonraki yeri - Terazi 'yi - alabilirdi. Ay da aynı biçimde ona yanın­
daki Boğa takımyıldızını verdi. Mars (eylem) gözden kaçırılmak istemedi,
güneşle ay da ona cömert bir şekilde Akrep ve Koç takımyıldızını verdi. Yay
ve Balık'ı alan Jüpiter' i (bilgelik) de reddedemediler. Sonunda, yavaş ve terk
edilmeye bırakılmış olan Satürn'e bile güneş ve ayın her iki yanında kalmış
olan Oğlak ve Kova verildi. Halka tamamlanmış oldu. Daha başka gezegen
yoktu (Uranüs, Neptün ve Plüton daha keşfedilmemişti) ve boş yer kalma­
mıştı.
Graha ' ların düzeni gezegenlerin dünyadan görüldüğü biçimiyle güneşten
uzaklığını yansıtır: Merkür, Venüs, Jüpiter ve Satürn. Aynı zamanda zodya­
kın her bir takımyıldızının gezegensel yöneticisini de gösterir. Her şeyden
önce, bu hikaye bedensel biçimde meydana geldiği şekliyle bilincin evrimini
güzelce gösterir; ruh, gerçek duygudan (güneşten) başlayarak, duygusal zihin
(ay), düşünen zihin (Merkür), arzu (Venüs), eylem (Mars), son olarak da de-

1 53
PETER MARSHALL

neyim ve düşüncenin sonucu - bilgelik (Jüpiter). Zihnin bir yönü diğerini or­
taya çıkarır. Zaman (Satürn) yeni bir yaşam başlayana dek bütün süreci bir
kapanışa getirir.
Hindistan 'da, dokuz gezegen, yani navgraha'lar, günlük ritüellerde
önemli bir rol oynarlar. Hindistan'ın her tarafındaki tapınaklar farklı geze­
genlere adanmıştır; insanlar gelip dua ederler ve o gezegenlerin olumlu etki­
lerini kendi hayatlarına çekmek umuduyla ikramda bulunurlar. B irçok kadın
graha'ları simgeleyen değerli taşların bulunduğu yüzükler ya da küpeler ta­
kar. Gezegenlerin farklı enerjilerini simgeleyen belli sayı kombinasyonlarına
sahip olan Navgraha Yantra adlı bir mandala da vardır.
Avrupa dillerinde olduğu gibi, haftanın günleri graha'lara dayanır. Vaar
(gün) sözcüğü her bir gün için kullanılan Sanskrit sözcüğe eklenir: Ravivaar
(güneşin günü), Somvaar (ayın günü), Mangalvaar (Mars'ın günü; Fransız­
ca'da mardi), Budhvaar (Merkür'ün günü; mercredi), Brihaspativaar (Jüpi­
ter'in günü; jeudi), Shukravaar (Venüs'ün günü; vendredi) ve Shanivaar (Sa­
türn'ün günü). Bir gezegenin kendine özgü gününde, enerjilerinin daha güç­
lü olduğuna inanılır; oruç tutarak ya da ritüellerle gücü daha da arttırılabilir.
Önemli etkinlikler (bir evlilik töreni, bir yolculuğa çıkmak ya da bir işe baş­
lamak gibi) zararlı etkili gezegenler olan Mars ve Satürn 'ün günlerinde nadi­
ren yapılır. Diğer yandan, bazı astrologlar Cumartesi'nin (Satürn'ün günü­
nün) ev taşımak ve Salı 'nın (Mars'ın gününün) ameliyat olmak için iyi oldu­
ğunu iddia ederler!

Güneş
Hindistan'ın birçok efsanesi graha'larla ilişkilidir ve onların astrolojik
sembolizmini yansıtır. Güneş (Surya) anlaşılır biçimde önemlidir. Güneş ol­
mazsa, yaşam da olmazdı. Güneş Purusha, yani evrenin eril ilkesidir, ebedi
ve ezeli ruhtur. Güneş aynı zamanda babayı, otoriteyi, yaşama gücüyle can­
lılığı ve cesareti de temsil eder. Psikolojik olarak, bütün gezegenlerin pozitif
ve negatif bir yönü vardır: Güneş cömert ve yaratıcı, ama gururlu ve despot­
ça da olabilir.
Güneş saftır (sattvik), ama sorunlar yaratabilir, çünkü çok ateşlidir. Yedik
mit, güneşin karısının onu terk ettiği ve o geri gelmeden önce Yaratıcının gü­
neşin parlaklığının bir kısmını azaltmak zorunda kaldığı, ama o durumda bi­
le güneşin çok sıcak olduğu şeklindedir.
Haritamızdaki güçlü bir güneş iç ve dış benliğimizin uyumlu olacağını ve
oldukça gelişmiş bir bilince sahip olacağımızı akla getirir. Diğer yandan, çok
güçlü bir güneş otoriter ve zorba tavırlı olabileceğimiz anlamına gelir. Zayıf
bir güneş yaşama gücümüzün, canlılığımızın eksik olacağı ve örneğin koyu
kırmızı renkler giyip altından, yakuttan ya da lal taşından takılar takarak gü-

1 54
ASTROLOJİ

neş enerjimizi arttırmamız gerektiğini gösterir. Sıcak bir iklimde yaşamak,


hatta güneş banyosu yapmak da yardımcı olabilir! Güneş (yönettiği) Aslan
burcunda güçlü; İkizler burcu ve Başak burcunda nötr; üçüncü, altıncı ve on
birinci evlerde güçlü, ama onuncu Evde en güçlüdür. Terazi burcunda ve dör­
düncü Evde zayıftır.
Hindistan'da, güneş günü güneşin doğuşundan batışına kadar sürer, güneş
ayı, otuz güneş günü de güneşin bir burcun sıfır derecesinden 30° 'sine kadar
geçişidir. Ay (Chandrama ya da Soma) kendi ışığıyla ışık saçmaz, sadece gü­
neşten gelen ışığı yansıtarak bunu yapar.

Ay
Güneş evrene hayat verirken, ay dünya üzerindeki hayattan sorumludur. O
Prakriti, dişil ilke, kozmik anadır. Yaşamı ve ölümü, doğumu ve yeniden
doğmayı kontrol eder. Yedik literatürde, ay Soma' dır, bir tanrıdır (bir tanrıça
değildir). Dişil enerjiye sahip olmasına karşın, eğlenmeyi sever ve yirmi ye­
di kansı vardır (lunar evler ya da nakshatra'lar). En iyisinde, alıcı ve hayal
gücü kuvvetli; en kötüsünde, aşırı duyarlı ve aşırı tepkisel olabilir.
Güneş ruhu temsil ederken, ay cisimlenmiş zihni simgeler. Güçlü biçim­
de yerleştiğinde, birçok sorunun üstesinden gelebilir. Ama ay aynı zamanda
büyür ve küçülür; ışığı sönükleştiğinde, arzularımız ve isteklerimiz bizi ye­
nebilir. Duygularımızın lunar ay döngüsü içinde günden güne kabarıp çekil­
mesini temsil eder. Guna'sı sattviktir.
Lunar döngüde, bir yeniay bir günü 1 3 ° 20'da alır ve bir Evi ya da bir bur­
cu (30°) geçmesi iki gün, altı saat sürer. Zodyakın bütün burçlarından geçe­
rek ekliptiği dolaşır ve ilk konumuna yirmi yedi günde geri döner. Ama gü­
neş de hareket ediyor göründüğünden, ayın bir yeniay için ona yetişmek üze­
re bir tane daha iki buçuk gün gerekir. Bu nedenle, bir lunar ay yirmi dokuz
buçuk gün olur. Hint almanağında, bir lunar ay otuz gündür ve tithis olarak
bilinir. Ayın büyüme evresi dışarı giden enerjinin artma evresi olarak düşünü­
lür; diğer yandan, küçülen ay süresince, bu enerji azalır ve içe döner. Zihnin
en iyi durumunda olduğu zaman dolunay süresindeki beş gündür.
Astrolojide, büyüyen ay yararlı etkili; küçülen ay zararlı etkili sayılır. Ay
anneyi temsil eder. Haritamızdaki güçlü bir ay bizim annemiz tarafından iyi
bakılacağımızı akla getirir; zayıf bir ay ise annemizle zor bir ilişkimiz olaca­
ğını ve bir depresyon ve ajitasyon eğilimi olacağına işaret eder. Bu meditas­
yon yoluyla ve kendimizi ayın rengi olan beyazla kuşatarak ya da gümüş, in­
ci veya aytaşından yapılmış takılar takarak dengelenebilir. Ay ayrıca duygu­
ları, sıvıları ve denizi de simgeler.
Ay (yöneticisi olduğu) Yengeç burcunda ve güneşten 72° uzak olduğunda
güçlüdür. Akrep burcunda ve uzaklığı güneşten 72°'den daha az olduğunda

155
PETER MARSHALL

zayıftır. Beşinci, dokuzuncu ve on birinci evlerde güçlü olmakla birlikte, dör­


düncü Evde en güçlüdür.

Mars
Batı'da olduğu gibi, Mars (Kartika) bir savaşçıdır. Efsaneye göre, iblis Ta­
raka bir zamanlar dünyayı şiddet kullanarak yıldırmıştır. Onu yok edebilecek
tek varlığın Tanrı Shiva'nın yedi günlük bir oğlunun olduğu söylenmiştir.
Aşk tanrısı Kamadeva Shiva'yı onu uyandıran bir okla vurur; bunun üzerine
çok öfkelenen Shiva tanrıyı üçüncü gözüyle öldürür. Atılan tohum o kadar sı­
caktır ki Ganj nehrinin sularında soğutulması gerekmektedir. O sırada, Krit­
tika'lar (Batı'da Pleiades -Süreyya burcu- olarak bilinen altı yıldız) Ganj neh­
rinin sularında yıkanmaktadır ve Shiva'nın ersuyuyla döllenirler. Kartika'yı
(Mars) doğururlar; o da kehaneti yerine getirir ve yed günlük olduğunda ib­
lis Taraka'yı öldürür.
Eril bir gezegen olarak, Mars eylemi simgeler ve nitelikleri cesaretle sağ­
lamlıktır. Maksatlı ve ateşli olmakla birlikte, çabuk kızabilir ve sabırsız ola­
bilir. Doğum haritasında erkek kardeşlerin konumunu gösterir; geleneksel
olarak, Batı' da olduğu gibi bir kadının haritasında erkek partnerini göster­
mez. Varlığı genellikle yaşamda sorunlar yaratan, zararlı etkili olarak görü­
lür. Ama Mars' a özgü yiğitlik ve sebat aydınlanma ve kendini gerçekleştir­
meye giden yol üzerindeki engellerin üstesinden gelmeye yardımcı olabilir.
Güçlü bir Mars erkek kardeşlerle iyi bir ilişkiyi ve amaçlarımıza ulaşma­
da kararlılığı gösterir. Bununla birlikte, yedinci Evde, bu durum bir hak.im ol­
ma eğilimi anlamına da gelebilir; durum böyleyse, sakin bir müzik ve soğuk
renkler onu dengeleyebilir. Diğer yandan, zayıf bir Mars, enerjimizin kolay­
ca tıkanabileceği ya da dağılabileceğini akla getirir. Bu durumda, açık kırmı­
zı renkler giymek ve mercan takmak yararlı olabilir.
Mars (yöneticisi olduğu) Koç burcunda ve Akrep burcunda güçlüdür;
üçüncü, altıncı ve on birinci evlerde güçlü olmakla birlikte onuncu evde en
güçlüdür. Yengeç burcunda ve dördüncü Evde zayıftır.

Merkür
Güneş, bireysel ruhu (atman); ay, zihni (manas) temsil ederken, Merkür
farkındalığı (buddhi) simgeler. Birlikte ahamkara'yı, kişisel egoyu ortaya çı­
karırlar. Merkür ayın ve Jüpiter'in kansı yıldız Tara'nın oğludur. Ay tanrısı
Soma Tara'yı baştan çıkarır, ama Jüpiter onu geri ister ve Soma'ya savaş ilan
eder. Tanrılar Jüpiter' in tarafını tutarken, iblisler Tara'yı seçerler ve bunu iz­
leyen çatışma dünyayı yok olma tehdidiyle baş başa bırakır. Sonuçtan korkan
Brahma, Yaratıcı, Tara'yı kocası Jüpiter'e geri dönmeye zorlar, ama Tara
çoktan Buddha'ya gebe kalmıştır. Jüpiter en sonunda onu kabul eder. Bu hi-

1 56
ASTROLOJİ

kaye Tara'nın saf ruhu ile Soma'nın duygusal zihni arasındaki karşılaşmanın
nasıl rasyonel aklı meydana getirdiğini sembolik biçimde anlatır.
Yörüngesi güneşe yakın olduğu ve bir yılda üç kez birleştiği için, Merkür
tanrıların hal}ercisi olarak düşünülür. Yedik literatür onu bir hadım olarak be­
timler; androjendir. Çocukluğu temsil eder ve birçok çocuk gibi çabuk, değiş­
ken ve sevimlidir. Karakteristik olarak rajastiktir; yani, dinamik yaşama gü­
cüyle, canlılıkla doludur. Güçlü bir Merkür keskin bir aklı ve iletişim kurma
yeteneğini gösterir, ama fazla güçlü olursa, duygu yoksunluğuna da işaret
edebilir. Nüktedanlığı ve aklı, soğukluk ve doğru ya da haklı olup olmadığı­
na bakmadan amacı doğrultusunda çareye başvurma biçiminde yozlaşabilir.
Zayıf bir Merkür kolayca ikna edilebileceğimiz ve hislerimize çok bel bağla­
yabileceğimiz anlamına gelebilir. Bu meditasyon ve yoga yoluyla aklı geliş­
tirerek ve Merkür'ün rengi olan yeşil giyerek dengelenebilir.
Merkür (yöneticisi olduğu) İkizler burcu ile Başak burcunda ve ikinci,
dördüncü, beşinci, dokuzuncu, onuncu ve on birinci evlerde güçlüdür, ama
birinci Evde en güçlüdür. Balık burcu, altıncı, sekizinci ve on ikinci evlerde
zayıf olmakla birlikte,·yedinci evde en zayıftır.

Jüpiter
Jüpiter (Brihaspati) tanrıların öğretmenidir (guru'sudur). O bir Brah­
min'dir, yani Brahma'nın, Yaratıcının bilgisine sahip olandır. Gelişme, geniş­
leme, neşe ve bilgeliği simgeler. En yararlı etkili gezegendir; haritamızda
güçlü bir Jüpiter varsa, hayatta karşılaşacağımız zorlukların üstesinden gele­
bileceğiz demektir. Ayrıca, spiritüel gelişimimize odaklanmamızı sağlayabi­
lecek maddi gönencimiz olacağını da akla getirir.
Bir kadının haritasında, Jüpiter ilişkileri ve bir oğlu simgeler. Konumu
dikkatlice incelenir, çünkü Hindistan'da danışanlar tarafından en sık sorulan
iki soruya yanıt verir: Evlenecek miyim? Bir oğlum olacak mı? Genişlemeyi
temsil ettiği için, aynı zamanda obeziteyi de yönetir! Güçlü bir Jüpiter daha
yüksek bilgiyi ve başkalarının esenliği için o bilgiyi kullanma yeteneğini ima
eder. Zayıf bir Jüpiter ilişkilerde zorlukları ve kişinin idealleriyle günlük ya­
şamı arasındaki olası bir gerilimi gösterebilir. Fark edilmeden hırs ve aşırılık
da nüfuz edebilir. Bu durum san renk giyinerek, altın, topaz ya da sitrin (sa­
rı renkli bir kuvars taşı) mücevherler takarak ve kasten başkaları için çalışa­
rak dengelenebilir.
Jüpiter (yöneticisi olduğu) Yay burcu ile Balık burcunda ve beşinci, doku­
zuncu, onuncu ve on birinci evlerde güçlü olmakla birlikte, birinci Evde en
güçlüdür. Oğlak burcu ve yedinci Evde zayıftır.

1 57
PETER MARSHALL

Venüs
Nasıl ki Jüpiter tanrıların guru'su ise Venüs de iblislerin guru'sudur. İblis­
ler yollarını kaybetmiş olan gelişmiş ruhlardır; Venüs onları doğru yola geri
döndürmeye çalışır. Bütün gezegenler içinde, ölümsüzlüğün sırrına sahip
olan sadece odur.
Eril olmasına karşın, Venüs dişil enerjiye sahiptir; yararlı etkili ve rajasik­
tir. Aynı zamanda, zariflik, aşk ve nezaketi de temsil eder. Maddi arzularımı­
zın farkına varmamıza yardımcı olabilmekle birlikte, hoşnutluğu her zaman
sağlayamaz. Bize ün ve popülerlik getirebilir, ama zihin huzuru getirmez. En
kötüsü, kibri ve yozlaşmayı teşvik edebilir. Bu Venüs'ün kızının hikayesinde
açıkça görülebilir; kız bir krala aşık olmuştur ve babasının evliliği tertip et­
mesinde ısrar eder. Müstakbel güvey reddedemez gibidir, ama zaten başka bir
kadına aşıktır ve yeni geline sevgi ve muhabbet gösteremez.
Güçlü bir Venüs karşı cinsi bize çekecek ve yaşamımıza zarafet ile lüks
getirecektir. Zayıf bir Venüs bizim adımıza ilişkileri zorlaştırabilir. Ve­
nüs 'ümüzü güçlendirmek için, özsaygımızı geliştirmemiz ve potansiyelimiz­
den yararlanmaya çalışmamız gerekir. Beyaz ya da ebruli renkler giymek ve
kendimizi gümüş, elmas ya da beyaz safirle süslemek yardımcı olacaktır. Bü�
tün haritalarda, Venüs evliliği simgeler; bir erkeğin haritasında, Venüs erke­
ğin eşini temsil eder.
Venüs (yöneticisi olduğu) Boğa burcu ile Terazi burcunda ve birinci, be­
şinci, dokuzuncu, on birinci ve on ikinci evlerde güçlü, dördüncü Evde en
güçlüdür. Başak burcunda ve altıncı, sekizinci ve onuncu evlerde zayıftır.

Satürn
Satürn (Shani) kısıtlama, sınırlama ve ağır sorumluluğu simgeler, bu yüz­
den de zararlı etkili sayılır. Hindistan'da en korkulan gezegendir. Yedik lite­
ratürde, Satürn güneşle onun gölge eşi Chayya'nın oğludur. Hikaye şöyle de­
vam eder: Bir gün Chayya gizlice anne-babasını ziyaret etmeye gider ve göl­
gesini arkasında bırakır; güneş onu gerçek kabul eder, onunla sevişir ve so­
nuç Satürn olur. Güneş hatasının farkına vardığında, hem eşini hem de oğlu­
nu reddeder.
Güneşle Satürn arasındaki ilişkinin sorunlu olması hiç de şaşırtıcı değil.
Satürn dokuzuncu Evde güneşle birlikte yer alırsa, bu durum babamızla ara­
mızın açılacağını ima eder. Bununla birlikte en yüklü ilişki Ay ile olandır. Ay­
la birleşir ya da Ay' ın bulunduğu evden on iki veya iki ev uzakta yer alırsa,
Satürn yalnızlık, melankoli ve katılık yaratabilir. Rengi siyahtır ve safir ile la­
civert taş (lapis lazuli) değerli taşlarıdır. Zayıf ya da güçlü olsun, Satürn güç­
lük getirir. Zayıf bir Satürn en kötüsüdür. O durumda en iyi baş etme yolu
oruç tutmak ve meditasyondur.

1 58
ASTROLOJi

Satürn her göründüğünde ayrılığa neden olur. Ancak hüsran ve acıya ne­
den olurken, hayat yolculuğunda önümüze çıkardığı engeller, bizim dünyanın
dolaşıklıklarından kendim!zi kurtarmamıza ve kendimizi dönüştürmemize
yardımcı olabilir. Diğer gezegenlerden daha yavaş hareket ederek, önceki ya­
şamlarımızdan karmamızı kabullenmemize çokça zaman verir. Dikkatli olur­
sak, bu deneyimden daha güçlü ve daha tam çıkabiliriz.
Satürn (yöneticisi olduğu) Oğlak burcu ile Kova burcunda ve üçüncü, al­
tıncı, onuncu ve on birinci evlerde güçlü, yedinci Evde ise en güçlüdür. Bi­
rinci Evde zayıftır.

Rahu ve Ketu
Son iki graha Rahu ve Ketu, Kuzey ve Güney Ay düğümlerine verilen ad­
dır. Bu düğümler, ayın dünya çevresindeki yolunun güneşin dünya çevresin­
deki görünür yolunun üstünden geçtiği, birbirinden 1 80° ayrı, ekliptik üzerin­
deki iki noktadır. Kimi zaman karmik eksen olarak bilinen bu eksen zodyak
burçlarını geriye doğru bir devinimle geçer ve devrini tamamlaması yaklaşık
on sekiz yıl sürer.
Rahu ve Ketu, fiziksel gerçeklikleri olmamasına karşın gölge gezegenler
(chayya g raha' lar) olarak bilinirler. Zodyaktaki en güçlü graha'lar sayılırlar,
çünkü onların tutulmalar sırasında güneşi ve ayı 'yuttuklarına' inanılır. Gü­
neş tutulmalan (bir yeniayda) düğümsel eksenden sıfır ile 1 8°'1ik bir kuşak
içinde meydana gelir; ay tutulmaları (dolunayda) 0° ile 1 1 °' lik bir kuşak için­
de gerçekleşir. Bu periyot süresince, yaşamımızdaki en anlamlı üç etki - gü­
neş, dünya ve ay - güçlü bir şekilde aynı hizalarda bir araya gelir.
Zodyakta iki karşıt noktada birlik içinde çalışan Rahu ve Ketu iç potansi­
yelimizi fark etmemize yardımcı olmak için yaşamımızı karıştım. Ketu, id­
dia edildiği biçimiyle, geçmiş yaşamlarımıza ilişkin bilgiyi içerirken, Rahu
karmik zayıflıklarımızı açığa çıkarıp, bu yolla onları aşmamıza yardımcı olur.
Aslında, bu iki graha'ya kaderin nihai kontrolcüleri denmiştir.3
Güçlü, ama aynı zamanda potansiyel olarak tehlikelidirler. Rahu 'nun Ye­
dik sembolü, yılan zehri gibi hem öldürebilen hem de tedavi edevilen bilgiyi
temsil eden Naga, yani yılandır. Bize ölümlülüğümüzü hatırlatırken, bir yıla­
nın derisini değiştirme biçimi de aynı zamanda bir ölüm ve yeniden doğum,
bir başka bedende yeni bir yaşam bulacak şekilde ölümlü bedenimizin zarfın­
dan ayrılmanın sembolüdür.
Efsaneye göre, Naga Vasuki, Ölüler Diyarını yöneten iblis yılandır. Tann­
larla iblisler arasındaki evreni kontrol etme savaşında, Vasuki ilk başta tanrı­
lara yardım eder. Tanrılar onu kozmik dağ Mandara'nın etrafına bağlar ve ok­
yanusu çalkalamak için onun gövdesini kullanırlar - bu, öyle görünüyor ki,
gezegenleri ve yıldızlan gök kubbede gezindirmedeki rolüne bir gönderme-

1 59
PETER MARSHALL

dir. Bu arada, tanrılar amrita'yı, ölümsüzlük nektarını aramaya giderler. Meş­


gul olmaları için iblislere şarap, kadın ve şarkı verirler, ama kurnaz Vasuki al­
danmaz. Gizlice tanrıların nektarını içer ve kendisi ölümsüz olur.
Güneş ve ay Tanrı Vishnu ' ya, Evrenin Yaratıcısına şikayet ederler. Vasu­
ki 'nin aldatmasından çok öfkelenen Vishnu, Sudarshan chakra (ekliptik) ola­
rak bilinen bir çarkı ona fırlatır ve çark onu ikiye böler. Ama artık ölümsüz
olduğu için, ölmez. Aslında, Rahu (baş) ve Ketu (kuyruk) göklerde sonsuza
dek ikiye ayrılmış kalır. Ve durdukları o yerde, sürekli geriye doğru hareket
ederek, diğer tanrılara ve bize ölümsüzlüğe ulaşmamız için üstesinden gel­
memiz gereken doğamızın karanlık yüzünün bir hatırlatıcısı olur. Hislerimi­
zin çalkantılı okyanusunda, iyiye ve kötüye de kapasitemiz vardır. Rahu mad­
di dünyaya bağlılığımızı simgelerken, Ketu kurtuluşun ve kendini gerçekleş­
tirmenin (moksha'nın) sembolüdür.
Karmik eksenin iki kutbu olarak, Rahu ve Ketu daima birbirinden altı Ev
geridedir ve yaşamımızda geçmiş karmamızın sonuçlarının üstesinden gel­
memiz için mücadele etmemiz gereken alanlan vurgularlar. Birlikte, içimiz­
deki Kundalini enerjisini - o da yılanla simgelenir - temsil ederler; bu ener­
ji uyandığında ya bizi yok edebilir ya da aydınlanmaya götürebilir. Gücü ha­
fife alınmamalı ve dikkatlice kanalize edilmelidir, ama etkileri transandantal
olabilir.
Rahu, Başak burcunda güçlü, Akrep burcu ve Yay burcunda zayıftır. Ke­
tu Balık burcunda güçlü, Boğa burcu ve İkizler burcunda zayıftır. Kendi baş­
larına harekete geçemezler ve genellikle içinde bulundukları burcu yöneten
gezegenin karakteristiklerini edinirler. En iyi durumunda, Rahu özgünlük ve
bağımsızlık; en kötü durumunda karışıklık ve nevroz getirebilir. Ketu spiritü­
elliğe ve duygudaşlığa götürebilir, ama bağnazlığı ve şiddeti de teşvik edebi­
lir. Düğümlerle aynı Evde olan gezegenler önceki yaşamlardan bu yaşama
getirdiğimiz ve üzerinde çalışılması gereken karmayı gösterir. Rahu genellik­
le gezegenlerin asıl özelliğini arttırırken, Ketu o özellikleri gölgeler. Rahu
akik taşını, Ketu da turkuvazı yönetir. Güneş ve Ay özellikle Rahu ve Ketu 'ya
birleşmelerin sıkıntısını çeker, çünkü iblis yılan Naga Vasuki'ye öylesine
düşmandırlar. Yine de Rahu güneşin niteliklerini arttırdığı için, haritamızda
birleşme durumundaysalar, muhtemelen dünyada bir iz bırakacağız demektir.
.

Gezegenler arası Açılar


Bir horoskopu yorumuna incelik kazandırmak için, Hintli Jyotishi geze­
genler arasındaki ilişkileri ya da açıları, onların kombinasyonlarını (yoga'lar)
inceleyecek ve bir insanın yaşamındaki farklı periyotlardaki (dasha'lar) etki­
lerini dikkate alacaktır. Bütün, derin ve incelikli bir sanat halinde gelişmiştir.
Dördüncü yüzyıl astrologu Minajara şöyle yazmıştır: "Bir gezegenin, yö-

1 60
ASTROLOJİ

nettiği ya da güçlü olduğu, yükseldiği, ya da bir arkadaşı tarafından yöneti­


len bir burçta veya navamsa'da olduğunda veya yararlı etkili bir gezegenle
açı yaptığında [bir tür] güce sahip olduğu söylenir. Ay ve Venüs dişil burçlar­
da, diğerleri eril burçlarda güçlü olurlar."4
Aslında, gezegenler arkadaş, düşman ya da basit bir şekilde yansız olabi­
lirler.s Hatta birçoğumuz gibi bazı durumlarda arkadaş, bazı durumlarda ise
düşman olabilirler. Örneğin, Mars arkadaş olarak Jüpiter, Ay ve Güneş'e; bir
düşman olarak Merkür'e; yansız olarak da Satürn ile Venüs'e sahiptir. Venüs
arkadaş olarak Merkür ve Satürn'e; düşman olarak Ay ve Güneş'e sahiptir ve
Jüpiter ile Mars'a karşı yansızdır. Bazı Batılılar erkeklerin Mars 'tan, kadın­
larınsa Venüs 'ten olduklarını düşünebilirler, ama Hint astroloji düzeninde,
bunların ikisi de erkektir ve birbirine ilgisizdir! Zihni ve suyu temsil eden
Ay'ın düşmanı yoktur.
Bununla birlikte, arkadaşlık ve düşmanlık daima sabit değildir; gezegen­
ler, tıpkı insanlar gibi, geçici ilişkiler kurarlar. Herhangi bir diğer gezegenden
zodyakın ikinci, üçüncü, dördüncü, onuncu, on birinci ve on ikinci burçların­
da bulunanlar sonrakilerin geçici arkadaşları olurlar. Diğerleri düşmanıdırlar.
İşleri daha da karmaşıklaştıracak şekilde, Hintli astrologlar karışık ya da bi­
leşik ilişkilere inanırlar. Bunlar doğal ve geçici ilişkileri birleştirerek oluştu­
rulur: Doğal bir arkadaşlık geçici bir arkadaşlıkla karıştığında, sonuç, hiç de
şaşırtıcı olmayan bir şekilde, büyük bir arkadaşlık olur; düşmanlık ve arka­
daşlık birbirinin etkisini iptal eder ve yansız bir etki ortaya çıkar; yansızlık ve
arkadaşlık da arkadaşlık anlamına gelir.
Bu geçici ve karışık ilişkiler belli bir bireyin haritasındaki gezegenlerin ka­
rakterinde meydana gelen değişimleri yansıtır. Bir gezegenin diğerleriyle sa­
hip olduğu ilişkiler onun alışılmış etkisini değiştirecektir. Mars gibi zararlı et­
kili bir gezegen, ilişkileri pozitifse yararlı bir etkiye sahip olabilir; Jüpiter gi­
bi yararlı etkili bir gezegen, ilişkileri kötü olursa, tersi de meydana gelebilir.
Gezegenler ve burçlar arasında da ilişkiler vardır. Sahiplik, güçlülük, za­
yıflık (Batılı astrologlarca iyi bilinir) ve mooltrikona (Hintlilere özel bir nite­
liktir) En önemli dört tür ilişkidir.
Önce, sahiplik. Belli gezegenlerin belli burçlara ' sahip oldukları ' ya da o
burçları "yönettikleri" söylenir. Bunu ifade etmenin bir diğer yolu bir geze­
genin bir burcun yöneticisi olduğunu söylemektir. Birbirlerine özel bir çe­
kimleri olduğu anlamına gelir. Kendi sahip olduğu burcunda olan bir gezegen
iyi şeyler yapacak biçimde güçlenmiş olur. Güneş Aslan burcuna; Ay, Yengeç
burcuna; Mars Koç ve Akrep burcuna sahiptir; Merkür İkizler ve Başak bur­
cunu yönetir; Jüpiter Yay ve Balık burcuna sahiptir; Venüs Boğa ve Terazi
burcunu yönetir; Satürn Oğlak ve Kova burcunun yöneticisidir.
İkincisi, güçlü gezegendir (ekzalte, yükselme). Bir gezegenin belli bir

1 61
PETER MARSHALL

burçta olduğunda güçlü olduğu, yani yükseldiği, söylenir. Böyle bir gezege­
nin en iyi konumunda olduğu düşünülür. İyi şeyler yapma gücü, yükseldiği
burçta kendi burcunda olduğundan daha büyüktür. Hatta, o burçta belli bir
derecede yer aldığında daha da güçlü olur; o durumda maksimum gücüne
ulaştığı söylenir. Güneş, Ay, Mars, Merkür, Jüpiter, Venüs, Satürn, Rahu ve
Ketu aşağıdaki verilen burç derecelerinde yüksek güçtedir: Anılan sıraya gö­
re, Koç burcu, 1 0°; Boğa burcu, 3°; Oğlak burcu, 28°; Başak burcu, 1 5°; Yen­
geç burcu, 5°; Balık burcu, 27°; Terazi burcu, 20°; Boğa burcu, 20°; ve Ak­
rep burcu, 20°.6 Örneğin, Koç burcunda güçlü olan bir gezegen, kişiyi bilgi­
li, dindar, güçlü, sakin ve yardımsever yapar. Boğa burcundaki ay bir insanı
zengin, sebatlı ve yaratıcı kılar.
Tersine, gezegenler optimum güçlülük konumunun karşıtında, yani 1 80°
uzağında yer aldığında zayıflık (debil) - enerjilerin zayıflaması - meydana
gelir. Gezegenler bu durumda olduklarında güçlü gezegen konumunda olduk­
larının tersi sonuçlar doğururlar. Rahu ve Ketu, anılan sıraya göre, Boğa bur­
cu ve Akrep burcunda güçlü, Akrep burcu ve Boğa burcunda zayıf gezegen
olurlar.
Son olarak, ilgi çekici görünen mooltrikona. Bunlar iyi durumda oldukla­
rı burçlardaki bir derece dağılımında gezegenlerin konumlarıdır. Boylamda
4°'den 20°'ye uzanırlar. Güneşin mooltrikona'sı Aslan burcunda (0° 'den
20°'ye); ay Boğa burcunda (4°'den 20°' ye); Mars Koç burcunda (0° 'den
1 2° ' ye); Merkür Başak burcunda ( 1 6°'den 20° 'ye); Jüpiter Yay burcunda
(0° 'den l 0° ' ye); Venüs Terazi burcunda (0°'den 1 5° ' ye); Satürn de Kova bur­
cundadır (0° 'den 20° 'ye).7 Mooltrikona'nın etkisi güçlü gezegenin etkisine
benzer: Güçlü gezegen konumundaki kadar olmasa bile, o gezegenin iyi şey­
ler yapma gücünü arttırır. Gezegenlerin mooltrikona burcundan ikinci, dör­
düncü, beşinci, sekizinci, dokuzuncu ve on ikinci olan burçların yöneticileri
arkadaş, tersi durumda ise burçların yöneticileri düşman olacaklardır. Geze­
genler birden fazla gezegeni yönetiyorlarsa ve hem arkadaşça hem de düş­
manca bir ilişkileri varsa, yansız olurlar.
Bir gezegenin enerjilerinin gücü, o gezegen güçlülük konumundan moolt­
rikona 'yı geçerek zayıflık konumuna hareket ettiğinde azalır ve ters yönde
artar; bu daha çok ayın büyümesine ve küçülmesine benzer. Gezegenler bir
doğum haritasında güçlü gezegen konumunda, mooltrikona'da ya da kendi
burçlarında bulunuyorlarsa, bu benliğin doğum ve ölüm döngüsündeki farklı
reenkarnasyonlarından geçerken dikkate değer olgunluğu gösterir. Gezegen­
lerin, pozitif ve negatif ilişkilerde, güçlü ya da zayıf olup olmadıklarına bağ­
lı olarak, hem pozitif hem de negatif anlamda göreceli güçlerini çıkarmak
mümkündür.
Gezegenlerin günlük deviniminin yönü (dünyadaki bir gözlemciye göre
Doğu'dan Batı 'ya) hiç değişmemesine karşın, tam devinim (gezegenlerin Ba-

1 62
ASTROLOJi

tı'dan Doğu' ya doğru zodyak burçlarındaki görünür hareketi) değişmez. Gü­


neş ve ay dışında, bütün gezegenler takımyıldızlara doğru hızlanıp ilerleme­
lerinden önce, yavaşlar, sonra da geriye doğru gider gibi görünürler. Bu du­
rum teknik olarak retrogresyon, retrograt devinim 'geri hareket' olarak bili­
nir. Tam anlamıyla söylenecek olursa, bu gezegenlerin eliptik hareketi yüzün­
den dünyadan görülen bir yanılsamadır. Bununla birlikte, Hintli astrologlar,
Batılı meslektaşları gibi, retrogresyon durumundaki gezegenlerin güçlü bir
sembolik anlam taşıdıklarına inanırlar. Normal güçlü gezegen ya da zayıf ge­
zegen konumları da tersine döner. Rahu ve Ketu 'nun ekseni daima geriye
doğru bir yönde dolanır.
Bu yeterli değilse, gezegenleri burçlarda ve evlerde belli konumlarda bu­
lunduklarında etkilerini değiştiren ve avastha'lar olarak bilinen on durum
vardır. Exalte ise (deeptha), ün ve mutluluk gelecektir; kendi Ev 'inde yer alı­
yorsa (swastha) şöhret ve mutluluk getirecektir; ve eğer dost Ev'de yer alı­
yorsa (muditha), iyi bir mizaç ve iyi bir eş beklenebilir. Bir gezegen uğurlu
bölümlerdeyse (santha), güç, cesaret ve mutluluk ortaya çıkar. Retrogresyon
(sakta) da cesaret, servet ve ün getirecektir.
Diğer yandan, gezegen bir burcun son çeyreğinde (peedya) olduğunda,
sonuç kötü olacaktır. Düşmanca bir Evdeyse (deena), dert ve hastalık bekle­
nir. Debil, düşük (khala) durumda olduğunda kayıplar ve anlaşmazlıklar ola­
caktır. Hızlanma durumundaysa (bheetha), kayıplar ve kötü alışkanlıklar or­
taya çıkar. Gezegenler güneşe çok yakın olup göz kamaşması yüzünden göz­
den kaybolduklarında - bu Batı' da yanma olarak bilinen bir durumdur - has­
talık, gözden düşme ve çocukların kaybı uzak olmayacaktır. Sanskrit dilinde,
bunların 'batma' anlamına gelen bir astam durumunda olduğu söylenir.
Batı' da olduğu gibi, açıların bir Hint horoskopunda önemli bir etkisi var­
dır; çünkü bir haritada herhangi bir gezegenin bu konumunun haritanın diğer
kısımlarındaki gezegenler üzerinde belli bir etkisi vardır. Bununla birlikte,
Batı astrolojisinin tersine, açı sadece burcun bir bölümüne değil, bir bütün
olarak o burca yöneliktir. 1 40 Koç burcundaki Venüs bütün Terazi burcuna
karşıdır ve açı yapmaktadır; ayrıca, Terazi burcunun bulunduğu Evdeki her­
hangi bir yerdeki herhangi bir gezegen açı yapacaktır. Genelde, bir gezegen
yalnızca, yukarıdaki örnekte Koç burcundaki Venüs 'ün Terazi burcuna açı
yapması gibi, bulunduğu burçtan zodyak dairesi çevresinde ileride olan burç­
larla açılar yapacaktır. Bütün gezegenler bir yüzde yüz açı ya da kendilerin­
den yedi burç uzakta (gezegenin ilk başta bulunduğu Evi sayarak hesaplanır)
bir "tam açı" yaparlar.s
Açılar açı yapan ve açı yapılan cisim arasındaki ilişkiye bağlı olarak iyi
ya da kötü olabilirler. Bütün evlerin yüzde yirmi beş; beşinci ve dokuzuncu
evlerin (Batı astrolojisindeki üçgen açıları) yüzde elli; dördüncü ve sekizinci
evlerin yüzde yetmişlik (bir kare açısı) bir açı yapma değeri vardır.

1 63
PETER MARSHALL

Gezegenler birleşme durumunda olduklarında, yani iki ya da daha fazla


gezegen zodyakın aynı burcunda yer aldığında özel bir açı meydana gelir. So­
nuç gezegenlerin arkadaş mı, yoksa düşman mı olduklarına bağlı olacaktır.
İki gezegen birbirinden bir derecelik mesafedeyse (yudh bala olarak bilinir),
bir savaş hali ilanı söz konusudur; düşük derecedeki gezegen kazanacak, ken­
di amaçları için yenilenin enerjisini emecektir. Bununla birlikte, ay bu savaş­
tan kurtulur.
Satürn, Jüpiter ve Mars özel açılara sahiptir. Satürn güçlü bir şekilde
üçüncü ve onuncu evlere; Jüpiter beşinci ve dokuzuncu evlere; Mars da dör­
düncü ve sekizinci evlere açı yapar. Yararlı etkililer birbirine açı yaptığında
iyidir. Kendi evine açı yapan bir gezegen, ister karşıt açı ister özel açıyla,
onun etkisini arttıracaktır. Karşıt (yedinci Ev) açı Jüpiter ve Ay' ı içine aldı­
ğında çok iyi olur. Bu karşıt açı, birleşme durumunda olduğu gibi, ilgili ge­
zegenlerin doğasına bağlı olarak, iyi ya da kötü sonuçlar üretebilir.
Her gezegenin belli bir ilişki ya da etkinliğin bir göstergesi ya da kara­
ka'sı olduğunu akılda tutmak da önemlidir. Güneş, babanın; Ay, annenin;
Mars, erkek kardeşin; Merkür, mesleğin; Jüpiter, çocukların; Venüs, eşin; Sa­
türn, uzun ömürlülüğün; Rahu anneyle ilişkilerin; Ketu da babayla ilişkilerin
karaka 'sıdır.

Yoga'lar ve Dasha'lar
Hint astrolojisinde benzersiz olan bir öğe gezegenlerin yoga'lar (anlamı:
birleşme") olarak bilinen belli kombinasyonlarına verilen önemdir. Bunlar,
yaşam yolculuğumuzu kolaylaştırarak ya da engelleyerek kişiliğimizin ve ru­
humuzun gelişimini açığa vururlar. Herkesin horoskopunda olmayacaklardır.
En arananı son derece nadir olan panchamahapurusha yoga'lardır - panch
"beş", mahapurusha "yücelmiş kişi" anlamına gelir. Beş gezegen Mars, Mer­
kür, Jüpiter, Venüs ve Satürn kendi burçlarında ya da kendra evlerinde (birin­
ci, dördüncü, yedinci ve onuncu evlerde) güçlü gezegen konumunda olduk­
larında meydana gelirler. Rahu ya da Ketu ile birleşme durumunda olurlarsa,
çok güçlü, ama aynı zamanda öngörülemez olurlar.
Raja Yoga, kendra'ların yöneticileri ile beşinci ve dokuzuncu yöneticile­
rin uygun bir kombinasyonudur. Raja "kral" anlamına gelir; raja yoga'sı olan
bir kişi muhtemelen çok başarılı olacaktır. Bununla birlikte, etkisi zayıflatıla­
bilir ya da etkisiz kılınabilir. Bir Kal Sarpa Yoga bir horoskoptaki bütün ge­
zegenler Rahu ve Ketu arasına düştüğünde meydana gelir. Bu durumda, ba­
şarı ya da başarısızlık değil, geçmişin güçlü karmik kuvvetlerle mücadeleyi
gösterir. Bir horoskopun yorumlanmasını karmaşıklaştıran ve zenginleştiren
başka birçok yoga vardır.9
Hint astrolojisine özgü olan bir diğer öğe de dasha'lardır. Dasha 'yön' an-

1 64
ASTROLOJİ

lamına gelir. Farklı gezegenlerin yaşamımızda dasha'lar olarak bilinen fark­


lı periyotları "yönettiği" söylenir. Bu sistem haritalara bir zaman boyutu ka­
tar ve yaşamınızdaki olaylan öngörür. Dasha'lar ardışık çalışır, ama periyot­
ları eşit uzunlukta değildir. Güneş, altı; Ay, on; Mars, yedi; Rahu, on sekiz;
Jüpiter, on altı; Satürn, on dokuz; Merkür, on yedi; Ketu, yedi; Venüs de yir­
mi yıl boyunca yöneticilik yapar. Tam döngü, bu sistem geliştirildiğinde Ve­
da'lar zamanında bir kişin varsayılan doğal yaşam süresi olan 1 20 yıl sürer.
Bir Rahu dasha sırasında izleyen dasha'lar açıkça uzun bir süre devam ede­
cektir. Alt-dasha'lar, hatta daha kısa periyotları vurgulayan alt-alt-dasha' lar
da vardır. Herhangi bir anda, yaşamımızı etkileyen genellikle üç gezegen var­
dır ve bunların etkisi onların burcuna, açısına ve bulundukları eve bağlı ola­
caktır.
Doğum haritaları karmamızın ve karakterimizin belli öğelerinin altını çi­
zerken, dasha sistemi onların yaşamımızda göze çarpacağı zamanı göstrerir.
1 20 yıl döngüsündeki ilk dasha doğumda ayın konumuyla belirlenir. Dasha
örüntüsünü hesaplamak için içinde doğduğunuz dasha dönemini bulmak ge­
reklidir.ıo İlk dasha incelenecek en önemli dasha'dır, çünkü hayatın ilerleyen
dönemlerinde bizi nelerin beklediğini gösterir.
Geçişler (gochara'lar) daima dasha'larla ilişkili sayılır. Horoskop, elbet­
te, doğum anında gezegenlerin konumlarını gösterir, ama gezegenler bir kişi­
nin yaşamı boyunca sürekli olarak dönerler ve doğum haritasıyla etkileşecek­
lerdir. Pek çok geçişin ayın konumundan kaynaklandığı düşünülür. Konuları
hızla odak noktasına getirebilen güneş, ay, Merkür, Mars ve Venüs gibi hızlı
hareket eden gezegenlerden kısa geçişler vardır. Daha yavaş hareket eden Jü­
piter ve Satürn'ün daha derin ve daha kapsamlı etkileri olacaktır; Jüpiter iyi
şans ve fırsat, Satürn ise zorluk ve mücadele getirir. En hızlı gezegen olan
ayın bir zodyak burcundan geçmesi iki buçuk gün, bütün zodyakı geçmesi
yirmi yedi gün sürer; Satürn içinse bu süreler sırasıyla iki buçuk yıl ve yirmi
dokuz yıl on aydır. Herhangi bir gezegenin bir geçişi bir burca girmesinden
o burcu terk ettiği ana kadar sürer. Bir gezegen farklı evlerde bulunacağı için,
yaşamınızın farklı alanlarını vurgulayacaktır. Ay en çok izlenmiş geçiştir:
Hindistan' da pek az kişi ay küçülürken yeni bir projeye başlayacaktır; çoğu
kişi de yaşamlarını ayın ritmine göre ayarlayacaktır.

1 65
15
Lunar Evler

atı astrolojisi 'güneş burçlarımıza' (doğum anımızda güneşin zodyaktaki


B belli bir burçtaki yerine) büyük bir rol verirken, Hintli astrologlar, tıpkı
Çinliler gibi, ' lunar evler'e (ayın belli bir takımyıldızdaki yerine) önem ve­
rirler. 1 Eski zamanlardan beri, Hint dini ritüelleri Iunar ayın, özellikle yeni­
ay ya da dolunaydan sonraki, belli günlerinde gerçekleştirilmiştir.
İlk Hintli astrologlara günün on iki zaman biriminin yanı sıra zodyakın
on iki takımyıldızını (burçları) ve on iki Evi kullanma esinini veren şey gü­
neşin ekliptikteki yıllık hareketi olmuştur. Ay ekliptiği bir ayda dolaşır. Ayın
yıldızlar arasındaki yolunu izleyen Hintli astrologlar nakshatra'lar ya da ' lu­
nar evler' adını verdikleri yirmi yedi ya da yirmi sekiz takımyıldızı diğerle­
rinden ayırmışlardır. Bunlar ilk olarak M.Ö. üçüncü yüzyılda söz edilen Çin­
lilerin sieu'suna benzerler, ama aslında onlardan, belki de asıl kaynakların­
dan bile daha eski olabilirler. Varlığını sürdüren ve aşağı yukarı M.Ö. 400
yılında Lagadha tarafından yazılmış olan en eski Hint astrolojik metni naks­
hatra ' lar bakımından güneş ve ayın konumlarının hesaplanmasına yönelik
kurallar sunar.
Naksha 'yaklaşmak' , ıra 'nöbette, tetikte' demektir; bütün olarak sözcük
de aslen "bir yıldız" anlamına gelirdi. Bütün yirmi sekiz nakshatra kümesine
yapılan bilinen ilk gönderme rapsodik bir şekilde başlayan Atharva Veda'da­
ki bir pasajda karşımıza çıkar: "Hepsi olağanüstü, ve parlak gökyüzünde, gök
kubbenin süratli yılanları! Yirmi sekizin arkadaşlığını arzu eden ben, şarkım­
da gökyüzüne ve günlere tapınıyorum."2 Her bir nakshatra, insan yaşamını
gözeten bir tanrısal varlık olarak düşünülen belirli bir yıldızla, genellikle ken­
di takımyıldızındaki en parlak olanıyla ilişkilidir. Bunlar ayın gelinleri olarak
betimlenirler.

1 66
ASTROLOJi

İlk otoriteler lunar evler için yirmi sekiz takımyıldızı kullanmışlardır; bu


durum hiç kuşkusuz bir ayda yirmi sekiz gün yapan yedi günlük dört hafta
olduğu gerçeğini yansıtır. Standart yirmi yedi bugünlerde daha uygun bir
şekilde her bir nakshatra için 1 3° 20'lık bir yay oluşturarak 360°'ye bölün­
mektedir. Yirmi yedi nakshatra'nın yöneticiliği de dokuz graha ya da ge­
zegen arasında eşit bir şekilde paylaştırılabilir. Ayın, zodyak dairesindeki
yolcuğuna başladığı 0° Koç burcuna geri dönmesinin yirmi yedi gün, yedi
saat, kırk üç dakika, yedi buçuk saniye sürdüğü lunar aya daha yakındır.
Son olarak, lunar evlerin yirmi yedi bölümü, zodyakın on iki bölümünü lu­
nar evlerin yirmi yedi bölümüyle uyuşturarak, varga'ların, Batı'da ' subde­
canat' (alt dekanat) olarak bilinen navamsha'sına (dokuzda bir burç) da
uyar. 1 08 navamsha dokuz kez tekrarlanan zodyak burçlarına karşılık gelir.
Geleneksel Hint takvimi ayın nakshatra bölümlerine uyardı. Örneğin,
Mahabharata'da bir adam şöyle der: "Pushya'da ayla gezdim ve Sravana'da
ayla geri döndüm."3 Burada Pushya Pleiades'ten başlayarak sayıldığında al­
tıncı takımyıldızdır ve başlıca yıldızları Gamına, Delta ve Theta Cancri 'dir.
Sravana ise Beta ve Gamına Aquilae'nin öne çıktığı yirmi birinci takımyıl­
dızdır. Bu da söz konusu adamın sadece yarım yıldız ayı - yani, ayın, belirli
bir yıldızla ardışık iki birleşmeyle ölçülen dünya çevresinde tam bir dönüş
yapması için gereken süre - kadar dolaşmış olduğu anlamına gelir.
Hint takviminin temel birimi ayın dünya çevresindeki yörüngesiyle ölçü­
len lunar aydır. Bununla birlikte, güneş yılından çok fazla uzaklaşmaması
için takvimin durdurulması gerektiği zamanlarda bir artık ay eklenir. Aylar
adlarını ayın dolunay olduğu nakshatra '!ardan almışlardır. Hindistan' daki
pek çok Hindu için parlak yarıyla başlarken, Budistler için önce karanlık ya­
rı gelir ve dolunay ana festivalleri belirtir. Şimdiki durumda, lunar yıl Chitra,
güneş yılı ise Vishakha ile başlar. Hindular şimdiki Kali çağının yedi gezege­
nin hepsinin birleşme halinde olduğu M.Ö. 3 102 yılımda Phalguna'da (iki
Phalgunis) Yeniayda başladığını söylerler. Hint kamer-güneş takviminin ca­
zibesinin zamanın ölçümünün göklerdeki gözlemlenmiş değişimlere bağlı ol­
masıdır. Örneğin, Pleiades'te dolunay gördüğümüzde, Krittika lunar evinde
olduğumuzu biliriz.
İşleri daha da karmaşıklaştıracak biçimde, Hintli astrologlar bazen tithis
olarak bilinen 30 günlük bir lunar aya dayanan bir takvim kullanırlar. Bu lu­
nar takvimi güneş takvimiyle çakıştıracaktır: Ay ekliptiği yirmi yedi buçuk
günde dolaşır, ama güneş hareket ediyor gibi göründüğü için, ayın, yüzeyin­
de yansıyan güneşten kaynaklanan bir dolunay meydana getirecek biçimde
ona yetişmesi için bir başka iki buçuk güne daha gereksinimi olur. Bu yüz­
den bir lunar gün ayın bir nakshatra'nın bir tithi'sini geçmesi için gereken sü­
re, bir güneş günüyse bir güneşin doğmasıyla diğer güneş doğması arasında­
ki zamandır. Ayrıca, güneş ile ayın birbirine göre konumlarından çıkan yirmi

1 67
PETER MARSHALL

yedi güneşsel-lunar yoga (kombinasyon) da vardır. Bunlar konumlarının de­


receleri birbirine eklenerek hesaplanırlar.
Bir doğum haritasını incelerken, pek çok Hintli astrolog Yükselen burcun
bulunduğu nakshatra'nın doğasını dikkate alır, çünkü onun bireyin karakte­
rinin temeli olduğu düşünülür. Sonra, ayın bulunduğu nakshatra'yı dikkate
alırlar, çünkü o da zihinsel ve duygusal eğilimleri simgeler. Nakshatra' lar ay­
nı zamanda aylık döngüde bir kişinin doğduğu nakshatra ile diğer nakshat­
ra'lar arasındaki incelikli ilişkiyi izleyerek geçişlerde de kullanılırlar.3 Çağ­
daş Hintli astrologlar çoğu kez bir kadının kişilik profilinin gelişimini izle­
mek için candralagna denen bir ay haritası çizerler. Hindistan'daki çoğu ev­
lilik hala planlanmış olduğundan, ay haritalarına özellikle sözleşmiş çiftin
birbirine uygun olup olmadığını görmek için sinastri haritalarında gönderme
yapılır. Son olarak, bunlar bir evlilik ya da ev taşımak gibi belli bir ritüel ya
da olay için en uğurlu günü öğrenmek amacıyla seçim astrolojisinde de kul­
lanılırlar.
Eski zamanlarda, evler Krittika'dan, Pleiades'ten, başlayarak numaralan­
dırılır gibi görünmektedir, ama zodyak sistemi işin içine girdiği için, yeniden
numaralandınlmışlardır, bu şekilde de Krittika üçüncü, Ashvini de birinci ev
olmuştur.4 Nakshatra'lar hala yıldızlarla sıkı bir bağa sahiptirler.
Lunar evler aynı zamanda dasha'lar olarak bilenen hayattaki farklı peri­
yotların doğasını belirlemek için de kullanılırlar. Dokuz gezegenin her biri­
nin üç nakshatra'yı yönettiği söylenir.
Yirmi yedi nakshatra'nın her biri, burçların ve gezegenlerinkinden ba­
ğımsız olarak kendilerine özgü zengin bir sembolizm ve mitoloji dokusu
oluşturur.5 Ruhun yaşamdaki yolculuğunu temsil ederler ve aşağıdaki gibidir­
ler. Bunların asıl niteliklerini vermeye çalıştım.

1 Benim ayım Ashwini'dedir (0° - 1 3 ° 20' Koç burcu)


Ben atın kafasıyım
Benim tanrılarım Ashwini Kumara'lardır, mucize şifacılar,
Ketu tarafından yönetilirim.
Kendimi zevke veririm
Kendimle doluyum
Ben akıllıyım
Kabul ederim.

2 Benim ayım Bharani'dedir ( 1 3° 20' - 26° - 40' Koç burcu)


Ben vajinayım
Benim tanrım Yam'dır, ölüm tüccarı,
Venüs tarafından yönetilirim.

1 68
ASTROLOJİ

Ben sağlıklıyım ve mutluyum


Karanlıkta büyürüm
Doğururum
Başarırım.

3 Benim ayım Krittika dadır (26° 40' Koç burcu - 10° Boğa burcu)
'

Ben usturayım
Benim tanrıçam Agni '<lir, ateşli olan,
Güneş tarafından yönetilirim.
Serti de keserim yumuşağı da
Ben altınım
Ben bilinirim
Tutuşurum.

4 Benim ayım Rohini'dedir ( 10° - 23° 20' Boğa burcu)


Ben savaş arabasıyım
Benim ilahım Brahma'dır, dünyanın yaratıcısı,
Ay tarafından yönetilirim.
Kusursuzluk için uğraşırım
Ben tutkuluyum
Ben kızılını
Hareket ederim.

5 Benim ayım Mrigasira'dadır (23° 20' Boğa burcu - 6° 20' İkizler burcu)
Ben geyik başıyım
Benim ilahım Soma'dır, ay tanrısı,
Mars tarafından yönetilirim.
Tecrübe ararım
Ben yürekliyim
Ben kurnazım
Yenerim.

6 Benim ayım Ardra'dadır (6° 40' - 2° İkizler burcu)


Ben mücevherim
Benim ilahım Rudra' dır, yok edici,
Rahu tarafından yönetilirim
Zihnimi genişletirim
Enerji emerim
Ben yeşilim
Kibirliyim.

1 69
PETER MARSHALL

7 Benim ayım Punarvasu'dadır (20° İkizler burcu - 3° 20' Yengeç burcu)


Ben yayım
Benim ilahım Aditi 'dir, sonsuz kadın,
Jüpiter tarafından yönetilirim.
Göğü dünyaya getiririm
Yolu öğretirim
Doğru nişan alırım
Parlarım.

8 Benim ayım Pushya'dadır (3° 20' - 16° 40' Yengeç burcu)


Ben çiçeğim, ok ve daire
Benim tanrılarım Brihaspati'dir, tanrıların akıl hocaları,
Satürn tarafından yönetilirim.
Kendimde tamamlanırım
Genişler ve kasılırım
Ben saf ve kutsalım
Gelişirim.

9 Benim ayım Ashlesha'dadır ( 1 6° 40' Yengeç burcu - 0° Aslan burcu)


Ben yılanım
Benim tanrılarım Naga'lardır, yılanları
Merkür tarafından yönetilirim.
Öldürürüm ve şifa veririm
Deri değiştiririm
Mücadele ederim
Uzağı görürüm.

l O Benim ayım Magha'dadır (0° - 1 3° 20' Aslan burcu)


Ben evim ve tahtırevan
Benim tanrım Pitris 'tir, ata,
Ketu tarafından yönetilirim.
Ben kudretliyim ve büyüğüm
Ben cömertim
İdealistim
Sebat ederim.

1 1 Benim ayım Purva Phalguni'dedir ( 1 3° 20' - 26° 40' Aslan burcu)


Ben yatağım ve ocağım
Benim ilahım Bhaga'dır, şanslı olan,

1 70
ASTROLOJi

Venüs tarafından yönetilirim.


Zenginim ve mutluyum
Güzel konuşurum
Hediyeler veririm
Gezinirim.

12 Benim ayım Uttara Phalguni'dedir (26° 40' Aslan burcu - 10° Başak burcu)
Ben karyolanın dört ayağıyım
Benim ilahım Aryaman'dır, lider,
Güneş tarafından yönetilirim.
Dünyada dururum
Şanslıyım
Dimdikim
Yaratırım.

13 Benim ayım Hasta'dadır ( 10° - 23° 20' Başak burcu)


Ben avuç içiyim
Benim ilahım Savitar 'dır, güneş tanrısı,
Ay tarafından yönetilirim.
Ben beş elementim
Ben on iki burcum
Kaderimi elimde tutarım
Uzun adımlarla dışarı yürürüm.

1 4 Benim ayım Chitra'dadır (23° 20' Başak burcu - 6° 40' Terazi burcu)
Ben inciyim
Benim ilahım Tvashtar 'dır, göksel mimar,
Mars tarafından yönetilirim.
Yanılsamayı bitiririm
Kabuğu kırarım
Başkalarını cezbederim
Dönüşürüm.

15 Benim ayım Swati'dedir (6° 40' - 20° Terazi burcu)


Ben mercanım
Benim ilahım Vayu'dur, rüzgarın tanrısı,
Rahu tarafından yönetilirim.
Kendimi çoğaltırım
Servet kazanının
Derin soluk alırım
Dengelerim.

1 71
PETER M A R S H A L L

1 6 Benim ayım Vishakha'dadır (20° Terazi burcu - 3° 20' Akrep burcu)


Ben çömlekçi çarkıyım ve kemerli geçit
Benim ilahlarımdır lndra, tanrıların tanrısı, Agni, ateşin tanrısı
Jüpiter tarafından yönetilirim.
Eşikteyim
Sözcüklerde becerikliyim
Kendi merkezimi açarım
Gözlerimi yukarı dikerim.

1 7 Benim ayım Anuradha'dadır (3° 20' - 1 6° 40' Akrep burcu)


Ben lotusum
Benim ilahım Mitra'dır, ışığın tanrısı,
Satürn tarafından yönetilirim.
Çamurda çiçek açarım
Güneşe ulaşırım
Karşıtları birleştiririm
Yeniden doğmuş olanım.

1 8 Benim ayım Jyeshta'dadır ( 1 6° 40' Akrep burcu - 0° Yay burcu)


Ben şemsiyeyim ve küpeyim
Benim ilahım lndra'dır, tanrıların tanrısı,
Merkür tarafından yönetilirim.
Gökle dünyayı birleştiririm
Nereye gidileceğini bilirim
Hoşnutum
Akarım.

19 Benim ayım Mula'dadır (0° - 1 3° 20' Yay burcu)


Ben aslanın kuyruğuyum ve filin üvendiresi
Benim ilahem Nritta'dır, ölümün tanrıçası,
Ketu tarafından yönetilirim.
Şeylerin köküne inerim
Ö fkemi gösteririm
Zevk alırım.

20 Benim ayım Purvashadha'dadır ( 1 3° 20' - 26° 40' Yay burcu)


Ben yelpazeyim ve havaya savrulan sepet
Benim ilahım Apas'tır, suyun tanrısı,
Venüs tarafından yönetilirim.

1 72
ASTROLOJİ

Ben bilgeyim ve yenilmezim


Hızlı değişirim
Yükseğe nişan alırım
Temizlerim.

2 1 Benim ayım Uttarashadha'dadır (26° 40' Yay burcu - 10° Oğlak burcu)
Ben filin hortumuyum
Benim ilahlarını Vishwedeva' lardır, evrensel tanrılar,
Güneş tarafından yönetilirim.
Ben sert dinlenme yeriyim
İyi arkadaşlara sahibim
Kendimi tanırım
Ilımlıyım.

22 Benim ayım Shravana'dadır ( 1 0° - 23° 20' Oğlak burcu)


Ben kulak ve okum
Benim ilahım Vishnu'dur, evrenin koruyucusu,
Ay tarafından yönetilirim.
Açıkça görürüm
Sessizce otururum
Dinlerim.

23 Benim ayım Dhanishta'dadır (23° 20' Oğlak burcu - 6° 40' Kova burcu)
Ben davulum
Benim ilahlarını sekiz Vasu 'dur, güneşin tanrıları,
Mars tarafından yönetilirim.
Zenginim ve cömertim
İçimde boşum
Cesurum
Dövüşürüm.

24 Benim ayım Shatabhishak'tadır (6° 40' - 20° Kova burcu)


Ben bir atım ve bin taçyapraklı çiçeğim
Benim ilahım Varuna'dır, okyanusun tanrısı,
Rahu tarafından yönetilirim.
Zorum
Aydınlatılırım
Derine dalarım
Çiçek açarım.

1 73
PETER MARSHALL

25 Benim ayım Purva Bhadra dadır (20° Kova burcu


' - 3° 20' Balık burcu)
Ben kılıcım
Benim ilahım Aja Ekapada'dır, tek ayaklı Keçi,
Jüpiter tarafından yönetilirim.
Engellerin üstesinden gelirim
Saldırırım ve savunurum
Kutsanmışım
Tohum ekerim.

26 Benim ayım Uttara Bhadra'dadır (3° 20' - 1 6° 40' Balık burcu)


Ben ikizlerim
Benim ilahım Ahir Budhyana'dır, suyun tanrısı,
Satürn tarafından yönetilirim.
Karanlıkta yaratırım
Evrenseli ararım
Başkalarını desteklerim
B ırakırım.

27 Benim ayım Revati'dedir ( 1 6° 40' - 30° Balık burcu)


Ben balığım
Benm ilahım Pushan'dır, güneş tanrısı,
Merkür tarafından yönetilirim.
Hakikati sezerim
Ben sonum
Doğururum
Aşarım.

Bana en ilgi çekici nakshatra sembolü avuç içi olan Hasta geldi. El falı
çoğunlukla bir yoruma incelik kazandırmak için astrolojiyle birlikte kullanı­
lır. Hintliler için, eller sembolizmle dQludur. Sağ ve sol eller hem eril ve di­
şil enerjiler, hem de evrenin her tarafındaki pozitif ve negatif kuvvetlerdir. El
güneş sistemini yansıtır. Dört parmağımızdaki eklemler zodyak burçlarını
temsil eder. Başparmakların eklemleri ve her iki elin parmakları güneş ayının
otuz gününü ve lunar ayın otuz tithi'sini gösterir.
Hepsi bu kadar değil. Bir elin parmakları ve başparmağı beş elementi (su,
toprak, gökyüzü, hava ve ateş) ve beş duyuyu (görme, işitme, tat alma, koku ve
dokunma) simgeler. Orta parmak yaşam soluğunu düzenlemek için pranayama
yogada kulllanılan kader parmağıdır. Dört parmak aynı zamanda pusulanın dört
yönüdür - Kuzey, Güney, Doğu ve Batı. Hepsinden önce, Hint spiritüel yaşa­
mının dört büyük motivasyonunu (artha, kama, dharma ve moksha) ve bütün
gerçek Hint astrolojisinin nihai amacını - aydınlanma yolunu - temsil ederler.

1 74
16
Yogastroloji

aranasi 'yi ziyaret ederken yalnızca Hint astrolojisinin spiritüel boyutunu


Vaçıklamakla kalmayan, aynı zamanda astrolojinin ilkelerini de uygula­
maya koyan bir astrologla tanıştım. Swami Yogi Prakash, ghat'lann aşağısın­
da, Varanasi 'nin Kamachha bölgesinde yaşıyordu. Kartında bir lotus çiçeği­
nin üstünde meditasyon yapan çıplak bir adam imgesi vardı; imgede, açılan
Kundalini enerjisi başından kasığına yükseliyordu. Gezegenlerin sembolleri
bir üçgen oluşturarak her iki kolundan aşağı uzanıyordu. Swami Yogi Pra­
kash kendini bir "Astrolog, Yoga Uzmanı, Tantrist, Dariışman ve Natüropat"
olarak tanıtıyordu. İşi, kartında da belirtildiği gibi, ' Yogastroloji'ydi.
Swami Yogi Prakash yarı yapılmış bir apartmanın üçüncü katındaki iki basit
odada yaşıyordu. Kapıyı genç bir çocuk açtı ve benden ayakkab�larımı çıkarma­
mı istedi. Ustası orta boylu, orta yaşlı, hafif tombul bir adamdı; siyah, uzun bir
sakalı ve şakaklarında geri çekilmeye başlayan siyah saçları vardı. Daire sade dö­
şenmişti, bir yatak, bir de alçak bir masa vardı. Tek lüks duvardaki bir girintide
duran büyük siyah bir televizyondu. Bir perdenin arkasında, Hindu üçlemesinin
üçüncü tanrısı olan ve kötü ruhları kovalamak için üç çatallı bir mızrak taşıyan
Shiva'ya, Yok Edici'ye adanmış şatafatlı bir tapınağın olduğu bir oda vardı.
Swami Yogi Prakash, bana anlattığına göre, felsefe alanında doktora yap­
tıktan sonra spiritüel yaşam için akademik yaşamını bırakmıştı. On sekiz ya­
şında, bütün yaşamını değiştiren bir ifşa almıştı ve artık bütün zamanını ay­
dınlanmaya adamıştı. Kendi gurusu iddia edildiği üzere bazı kutsal adamla­
rın 200 yıl yaşadığı Himalayalar 'da yaşamış Swami Naryab Tirth'di.
Swami Yogi Prakash cana yakın ve neşeli biriydi, ama hızla ciddi olabili­
yordu. Açıkça Varahamihira 'nın (587 yılında ölmüştür) ideal astrolog tanımı­
na uyuyor görünüyordu:

1 75
PETER MARSHALL

Bir astrolog iyi bir aileden gelmeli, görünümü arkadaşça, giysi­


leri şık olmalıdır; doğru sözlü olmalı ve kötü yürekli olmamalı­
dır. Vücudunun oranları iyi, sıkı, kolları ve bacakları dolgun ol­
malı, vücudunda bir kusur bulunmamalı ve zarif biri olmalıdır...
Dahası, tanrılara ibadetinde, adet ve oruçlarında muntazamdır;
araştırma dalı olarak harika bir kusursuzlukla bilimin itibarını
arttırabilmeli ve doğaüstü güçlerin insanın hesaplamasına engel
olduğu durumlar dışında herhangi bir soruyu tatmin edici biçim­
de çözebilmelidir; son olarak da matematiksel astronomi, doğal
astroloji ve horoskopi hakkındaki hem metinleri hem de bu ça­
lışmaların anlamını bilmelidir. ı

Astrologum, üzerinde küçük bir Tanrı Rama portresinin, meditasyon için


kullanılan sembollerin, mandalalar ve yantra'lann olduğu alçak bir masanın
ardındaki ahşap bir kalasın üzerinde bacaklarını kavuşturmuş bir şekilde otu­
ruyordu.
"Doğrudan yere oturulmamalı," diye ileri sürdü. "Prana toprakla fazla te­
mas etmemelidir, insanın içinde kalmalıdır. İnsan prana'sını içine doğru yön­
lendirirse, içindeki Tann 'nın alemine girer."
Ona bütün Hint astrolojisinin nihai amacı olan spiritüel farkındalığa ulaş­
manın en iyi yolunu sordum.
"Aydınlanma ve kurtuluşa yönelik iki yol vardır. B iri reddetmek, reddet­
mek, reddetmek. Diğeri kabul etmek, kabul etmek, kabul etmek. Yedik gele­
nek reddeder, Tantrik gelenek ise kabul eder. İçkin olguları ve tanrısalın bir
biçimi olarak ne olduğunuzu kabul eder. Tantra bütün dünyayı kabul eder."
"Peki ya beden? Kötü diye mi düşünülür?"
"Beden bir amaç değil, bir araçtır. Niçin Tanrı size bir beden verdi? Be­
den sadece sizi bilince yükseltecek bir merdivendir."
"Bu nasıl mümkün olur?"
"Tantra insanın içinde Kundalini olarak bilinen belli bir biçimde gizli olan
üstün bir kozmik enerjiye inanır. Bu enerji ağzının aşağıyı omurilik bağlantı­
sını işaret ettiği bir dişi yılan olarak temsil edilir. Belli disiplinler.yoluyla, bir
guru'nun ya da bir tanrısal varlığın lütfuyla, bu kozmik enerji uyandırılabilir
ve yedi şakra yoluyla omurilikten kafanın taç bölgesine geçirilebilir. Bu ge­
çiş sırasında arındırır. Doğanın sınırını geçmenizi, kendinizi görgül dünyadan
kurtarmanızı, göğün alemine ulaşmanızı mümkün kılar."
"Siz bu süreçle mi dönüştünüz?"
"Elbette. Mutlak'a girdiğinizde, iç varlığınız dönüştürülür. Spiritüel, ast­
ral bedeniniz arındırılır. Fiziksel, nedensel bedeninizi terk edersiniz. Kaderi­
niz silindiğinde, samadhi'niz, aydınlanmanız olur."

1 76
ASTROLOJi

"İradenin olduğu yerde, bir yol da vardır! Bilince ulaşmak için iradenin yo­
ğunluğuna ihtiyacınız olur. Bütün enerjimi kendimi gerçekleştirmeye akıttım.
Yoga oldukça pratik bir yoldur. Şakralar daima arındırıcı olabilir. Bir ev haya­
tım olmasına ve dünya bilincine sahip olmama karşın, onlara bağlı değilim.
Yaşamınızı tanrısala teslim ederseniz, asla boşuna yaşamış olmayacaksınız."
"İnsanın horoskopu yaşam süresini belirler mi?"
"Doğumda yaşam süreniz size verilir, ama bunu nasıl kullacağınıza siz ka­
rar verebilirsiniz. Soluğunuzu gereği biçimde kullanırsanız ömrünüzü uzata­
bilir ve ne zaman öleceğinize karar verebilirsiniz. Bu bir futbol oyununa ben­
zer. Gol, soluğunuz gibi boş bir uzaydır. Bedeninizi gole doğru ne zaman
yönlendireceğinize karar verebilirsiniz...
"Hatta bedeninizin ritmini değiştirebilir ve ölümün sınırını geçebilirsi­
niz," diye devam etti Swami Yogi Prakash. "Samadhi'de, beden durdurulur,
ama bozulmaz. Herkes bunu yapamaz."
"Bu nasıl yapılabilir?"
"Samadhi'ye ulaşmanın ve Tanrı 'yı bir an için görmenin üç yolu vardır -
mantralar, meditasyon ve hekimlik yoluyla. Mantralar tekrar ederek, Tanrı 'yı
unutmayacak şekilde ara vermeksizin dua edersiniz. Meditasyonda, içinizde­
ki enerjinin akışını yönlendirirsiniz. Karma yogada, bilinciniz Tanrı ile birlik
halinde olur."
Özgür irade fikri ve yaşamınız boyunca önceden belirlenmiş bir sayıda so­
lukla doğmuş olma fikrini kavramakta hfila güçlük çekiyordum.
" İnsan determinizmden kurtulabilir mi?" diye sordum. "O durumda insa­
nın yaşamı doğum anında horoskopunun gösterdiği gibi sabit olmamış olmaz
mı?"
"Bu TV gibi bir şey," dedi Swami Yogi Prakash, içtenlikle gülümseyip,
başının arkasındaki duvardaki girintide duran tembel siyah kutuyu işaret ede­
rek. "Olgular dünyasına girdiğimizde, bu bir insanın yaşamının yazılmış ve
filme alınmış senaryosu gibidir. Ama senaryonun dışına çıkabilirsiniz. Ener­
jinizi arındırarak ve kozmik bilince ulaşarak bu bağlılık döngüsünden çıkabi­
lir, sansara' dan, yeniden doğmanın köleliğinden kurtulabilirsiniz."
"Peki ya gelecek? Gelecekte ne görüyorsunuz önceden?"
"İnsanlık için çok zararlı bir zaman geliyor," diye kehanette bulundu Swa­
mi Yogi Prakash. "Kısa bir süre sonra gelecek, on ya da on beş yıl içinde.
Dengeden çıkmış durumdayız; kadınlar kullanılıyor ve erkekler buna benzer
şeyler yapıyorlar. Paraya ve sekse giderek artan çok güçlü bir arzu var."
"Dünyanın sonu anlamına mı gelecek bu?
"Dünyanın sona ermeyecek, ama üçte ikisi gidecek. Sonra yeni bir başlan­
gıç olacak. İnançlı olun! "

1 77
PETER MARSHALL

Swami Yogi Prakash daha çok çağdaş Hindistan' ın bir gurusu gibiydi; ka­
dim irfanını Batılı araştırmacıların ihtiyaçlarına uyacak biçimde uydurmaya
hazır olan, hem Batı hem de Hint felsefesi ve dini hakkında bilgili biriydi.

Haritanın Çıkardması
Yol arkadaşım Elizabeth horoskopunun çıkarılmasını çok istiyordu ve
Swami Yogi Prakash' a doğum tarihiyle saatini verdi - 20 Temmuz 1 950, sa­
at 22.00. Ertesi gün geri döndük. Ayanamsha ya da Presesyonel Mesafenin
etkisini hesaba katarak Elizabeth'in doğum zamanını Batı sinodik zamanın­
dan Hint yıldız zamanına - 22.00'dan 1 2.32'ye - dönüştürmüştü.
Çoğu Hintli astrolog hala bilgisayar kullanmıyor ve fazlasıyla uzun he­
saplamalar yapıyorlar. Nihai horoskop Yükselen Burç, yani lagna'yla "bağ­
lanmış" olarak gezegenlerin bir haritası biçiminde sonuçları gösterir. Batı ast­
rolojisi güneş burçlarına üstünlük verirken, Jyotish Yükselen Burcun konu­
munun bir bireyin yaşamı hakkında en büyük içgörüyü verdiğine inanır.
Kuzey ve Güney Hindistan'da iki farklı harita biçimi kullanılır. Batı'daki
horoskoplar genellikle biçim olarak daireseldir, ama Hindistan'da karedirler.
Prakash'ın da uyguladığı Kuzey biçiminde bir kare içinde üçgenler ve bakla­
va şekilleri kullanılır, evler de hareket etmez. En üstteki baklava dilimindeki
.
birinci Evdeki lagna ile başlayarak zodyakın Yükselen burçları saat yelkova­
nının tersi yönünde döner. On iki Evin her birine konmuş olan on iki burç
böylece doğum zamanı ve doğum yerindeki lagna'yagöre değişecektir. Aşa­
ğıda Elizabeth için çıkarılmış harita verilmiştir:

1 78
ASTROLOJİ

Yukarıdaki haritada, sayılar evleri göstermektedir. Yükselen Burç birinci


Eve yerleştirilmiştir. Elizabeth' in doğum anındaki gezegenler uygun burçla­
ra dağıtılmıştır. Örneğin, Venüs ve Ketu'onuncu Evde ve birinci burçta (Koç
burcu) bulunmaktadır.
Güney Hindistan' da, haritadaki burçlar sabittir ve daima aynı karelerle
gösterilir. Yükselen Burç genellikle birinci Evin başladığı diyagonal bir çiz­
giyle (ya da lagna' yı simgeleyen İlgili harfleriyle) işaretlenir, geri kalan evler
de saat yelkovanı yönünde devam eder. Kuzey biçiminde olduğu gibi Koç
burcu onuncu Evdedir.

)( v 'o' n:
9 10 il 12

-
- s
1
8
Lg

11 'l
7 2

../ nı ::!!: T1P


6 s 4 3

Bir Batı haritasının tersine, Hint haritalarında az sayıda ayrıntı vardır. Bil­
gi kenarda listelenir ve astrolog daha önce ifade edilen kurallara göre açıları
çıkarır.

Horoskopun Yorumlanması
İ ş Elizabeth'in horoskopunun yorumlanmasına geldiğinde, Swami Yogi
Prakash kalmamdan ve notları tutmamdan memnundu. İ lkönce Elizabeth'in
haritasındaki ayın önemini vurguladı: Sadece Yükselen Burç Oğlak burcunu
yönetmekle kalmıyor, aynı zamanda yedinci Evde bulunuyordu; bu gelenek­
sel olarak bir eşe ve ölüme gönderme yapıyordu.
"Ayın toplam etkisi," dedi, "sizi ayın aydınlattığı bir gecede mutlu etmek
için. Dolunaydan önceki iki gece süresince sevinçlisiniz. Değişmek ayın il­
kesidir: Etkinliği seviyor ve yaşamınızda değişikliten hoşlanıyorsunuz. Deni-

1 79
PETER MARSHALL

zaşırı yolculuk yapmayı seviyorsunuz, birçok kez. Herhalde bir gölcük kıyı­
sında ya da su yakınında yaşıyorsunuz, bir evin birinci ya da ikinci katında
değil."
Tüm bunlar şaşırıtıcı derecede doğruydu: Elizabeth büyük bir nehrin ya­
kınında yaşıyordu ve uzun mesafeli gemi yolculuğuna başlamıştı. Ayrıca,
yolculuk yapmayı ve değişimi seviyordu.
"Karşı cinsi herhangi bir şey gibi çekiyorsunuz," diye devam etti. "Ro­
mansı seviyorsunuz - duygularınızın salt cinsel aşktan daha zenginleştiği ro­
mansı. Duygusal olan şeyler sizin için tutkudan daha önemli."
Elizabeth oyunbaz bir şekilde uzun saçını çekiştirirken, Prakash takıldı:
"Asla partnersiz kalmayacaksınız! Tek bir partnerle kalmak sizin kaderiniz
değil. Doğu'da, cinsel düşkünlük sadece evlilik içinde görülür, ama Batı'da
farklı olduğunu biliyorum. İlk ilişkiniz felaketle sonlanmış. Mars, haritanız­
da alçak bir gezegen. Birinci Evinizdeki Satürn bu süreci geciktiriyor, ama
eninde sonunda yaşamınızda kalacak bir kişiyle tanışacaksınız - yedinci eşi­
nizle! Çok evlilik geçişnnişsiniz."
Gerçekten Elizabeth'in yedinci aşkı olup olmadığımı merak ettim ...
Prakash daha sonra sağlık sorununa değindi. Bir büyüteçle Elizabeth'in
elini incedikten sonra, şöyle dedi: "Bağırsaklarınızda bir zaaf var. Ameliyat­
lar konusunda dikkatli olacaksınız."
Dikkatlice tırnaklarına bakıp ekledi: "Kendinizi tüketmemelisiniz. Sinir­
sel bir zaafınız var, hem zihinsel hem de fiziksel anlamda."
Elizabeth'in işteki başarılan konusunda haberler iyiydi: "Hiçbir zaman iş­
siz kalmayacaksınız. Hizmet alanında çalışacaksınız, ama serbest çalışan bi­
ri olarak değil."
Elizabeth'in yaşamının büyük bölümünü bir okutman olarak geçirdiği ve
artık istiyorsa kalıcı bir iş aradığı doğruydu. Gelecek konusuna dönünce, şun­
ları söyledi: "Dokuzuncu Evdeki güneş, bir de beşinci ve dokuzuncu evler
arasındaki oldukça iyi bir açı sayesinde, geleceğiniz güneş kadar parlak. Sad­
hana - meditasyon ve ibadet - uygulaması yapacaksınız. Önünüzdeki hayat
için çok inançlı ve erdemli olacaksınız. Romans için duygularınızı tanrısal
olan için kullanarak bakti yoga - kendini adama - uygulaması yapmalısınız.
Sizin mistik niteliklerinizi geliştirmeye yönelik gizli kapasite ve potansiyeli­
nizi gösteren "mistik dikdörtgen" olarak bilinen gizli bir burcunuz var."
Konuyu özetlerken Prakash yine söyledi: "Geleceğiniz parlak. Hiçbir za­
man parasız kalmayacaksınız. Güneşle ay arasında iyi bir eşleşmeye sahipsi­
niz. Hayalleri gerçek kılacak imgelem yeteneğini geliştirebilirsiniz!"
Başında gezegenlerin sembolleriyle çevrelenmiş meditasyon yapan yogi
simgesinin olduğu bir parça kağıdı Elizabeth'e uzattı. Kağıtta iki öneriyle

1 80
ASTROLOJi

birlikte Elizabeth' in haritası vardı. İ lk öneri beyaz giymesi ve sol elinin yü­
zük parmağına gümüş bir yüzük üzerinde dört kıratlık bir inci takmasıydı.
İkincisi bir süre derin yogik gevşeme yapmasıydı.
Onun yöneltmesiyle Elizabeth ve ben bitişikteki küçük odada Shiva'ya
adanmış bir tapınağın önünde meditasyon yaptık. Çıktığımızda, Swami Yogi
Prakash yarı yapılmış apartman bloğunun koridorunun sonunda her ikimize
de içtenlikle sarıldı, sesini yakındaki işlek caddenin ve sitenin gürültüsünün
üstüne çıkararak. Duygusal bir andı. Her ikimiz de çok özel bir kişiyle tanış­
tığımızı hissetmiştik. Elizabeth'e o yüzüğü aldım. Swami Yogi Prakash'ı son­
raki görüşümüz Britanya televizyonunda oldu; milyonlara büyük Khumbh
Mela festivalinin anlamını açıklıyordu.
17
Kriz ve Kurtuluş

indistan'da bir baroskop çıkarttırmamıştım, bu yüzden İngiltere'ye dö­


H nüşümde, British Association for Vedic Astrology'nin (Yedik Astroloji)
eşkurucusu ve Başkanı, aynı zamanda The Essentials of Vedic Astrology,
(Yedik Astroloji'nin Temelleri) Vedic Love Signs and Lunar Nodes (Yedik
Aşk İ şaretleri ve Kameri Düğümler) adlı kitabın yazan olan Komilla Suttan
ile temasa geçmeye karar verdim. Onunla Güney İngiltere' de Hampshire' da­
ki evinde buluştum. Kırklarında bir kadındı; koyu yeşil bir sari giymişti ve
gözlerinin arasında kırmızı bir benek vardı. Boynunda fil başlı Ganesh'in -
Hindu astroloji, engeller ve eşikler tanrısı - küçük bir altın kolye asılıydı,
oturma odasında da yine Ganesh'in büyük bir heykeli duruyordu.
Delhi'de doğan Komilla on iki yıl boyunca Hollywood'un Hint karşılığı
olan Bombay'da (şimdi Mumbai) kurulmuş 'Bollywood'da oyunculuk yap­
mıştı. Zamanını Hindistan ve İngiltere arasında bölmüş, Yedik astroloji konu­
sunda bir konuşmacı ve danışman olarak dünyayı dolaşmıştı.
Tütsü yanan banliyöye özgü evinin sessizliğinde bana astrolojinin Hindis­
tan' daki günlük hayatın nasıl hala büyük bir parçası olduğunu ve birçok aile­
nin kendi astrologu bulunduğunu anlattı. İnsanlar bir sorunla karşılaştıkların­
da çoğunlukla bir astrologa başvuruyorlardı. Birçoğunun, kendilerini nelerin
bekleyebileceğini görmek için her yıl - doğum gününden doğum gününe
-güncellenen haritası vardı.
ı<ırsal Hindistan'ın köylerinde, astrolog uzun bir süre bir bilge kadar bü­
yük bir saygı görmüştü. Öğütler verir ve hiçbir ücret beklemezmiş, ama şim­
,;i bu değişmekteymiş. Bilgi sözlü olarak bir kuşaktan diğerine aktarılmıştı.
Ancak son zamanlarda kadınlar astrolog olmaya başlamıştı.
'Astroloji,' diye devam etti Komilla, ' Veda'lann Gözü' olarak bilinir. Her

1 82
ASTROLOJİ

şeyle ilişkilidir. Veda'ları, Ayurveda'yı, hatta Hindistan'daki dansı anlamak


için yıldızların ve gezegensel hareketlerin bilgisine sahip olmanız gerekir."
Ona Hint ve Batı astrolojisi arasındaki temel farklıların ne olduğunu dü­
şündüğünü sordum.
"Temel fark, Yedik bir astrolog olmak ilahi bir görevdir. Ben işime bütü­
nüyle saygı duyarım ve kendi inanç sistemime karşı çalışmam. Yedik astro­
loji, öyle Batı'da olduğu gibi sadece bir hobi ya da bir ilgi sistemi değildir."
"Başlıca ilgileri nelerdir?"
"Yedik astroloji öncelikle sizin yaşamdaki amacınızı belirlemeyle, ikinci
olarak da doğum zamanınızın sizi nasıl etkilediği ve amacınızı en olası bi­
çimde nasıl gerçekleştirebileceğinizle ilgilenir. Çok derindir ve büyük bir so­
rumluluğu vardır."
Onun gözlemlerine göre, genellikle insanlar belli bir soruyla ona geliyor­
lardı. "Bugün buraya saat ikide gelmiş olmanız çok ilginç. Jüpiter gökyüzün­
de yükselirken geldiniz; Jüpiter kitaplar, bilgi ve irfanla ilgilidir! "

Rashi Tablosu
Peter Marshall
23/8/I 946 Bognor Regis, İngiltere
0°41 ' O"B 50°47' O"K Cuma
Zaman l 6s Od üs BST
Ayanamsha 23' 6'27", Lahiri Sistemi

1 83
P ET E R M A R S H A L L

Komilla önündeki bir dizüstü bilgisayarda haritamı çıkardı. Dünyanın gü­


neşle ilişkisini gösteren Batı astrolojisinin tropik zodyakını kullanmak yeri­
ne, bu Yedik bilgisayar programı gezegenleri yıldızlar arka planında ilişkilen­
diren yıldız zodyakını kullanıyordu. Bu güneş burcunuz ve bir bütün olarak
haritanız için önemli implikasyonlar taşır. Görmüş olduğumuz gibi, preses­
yon olarak bilinen karmaşık olgu yüzünden yıldızlar konusunda ekinoks no­
kası Doğu'dan Batı'ya doğru ağır ağır geri gitmektedir. Tropik zodyak ve yıl­
dız zodyakı M.S. 285 yılında binişmişti, ama o zamandan beri giderek birbi­
rinden ayrılıyorlar. Ayanamsha olarak bilinen boylamsal fark şimdi Komil­
la'nın kullandığı Lahiri sistemine göre Batı astrolojisinde Koç burcunun ilk
derecesinin Yedik astroloji' de yaklaşık olarak 70 Balık burcu olduğu anlamı­
na geliyor. Bu yüzden, Batılı astrolog benim 23 Ağustos olan doğum tarihi­
mi Aslan burcunun sonuna, hatta bazen de Başak burcunun başına yerleştirir­
ken Yedik astrologlar bu tarihi sabit bir şekilde Aslan burcuna yerleştirirler.
Yedik astroloji presesyonu hesaba kattığı için, çıkardığı harita gezegenlerin
gökyüzündeki gerçek konumunu Batı astrolojisinden daha doğru biçimde
yansıtır.
Komilla dizüstü bilgisayarına bakarak yorumlarına başladı: "Çok, çok il­
ginç bir haritanız var. Yükseleniniz Akrep burcu, ayrıca bir Kal Sarpa Yoga
olarak bilinen alışılmadık bir durum da var. Ay düğümlerinizin yerleşim biçi­
mi son derece derin bir anlam taşıyor. Bütün gezegenleriniz nodal eksenin bir
tarafında. Ay düğümleri Rahu ve Ketu Yedik astrolojide oldukça önemlidir­
ler, karmayı ve kendi gerçek benliğimizi bulma mücadelesini temsil ederler.
'Kal' zaman, 'Sarpa' da yılan anlamına gelir. Sanki bir yılan yaşamınızda si­
ze dolanmış gibi neredeyse. Genellikle bir yılan geçmiş yaşam anıları ve geç­
miş yaşam sorunlarının bir sembolüdür."
Bu meşum görünüyordu, ama en azından yalnız değildir - Nelson Man­
dela 'nın, Paul McCartney 'nin ve Harrison Ford'un da kendi haritalarında bir
Kal Sarpa Yoga'sı var!
"Bu yoganız varsa," diye devam etti Komilla, "yaşamınızın bir bölümü­
nün önünde bir tür bloktur. İ lk yaşlarınızda yaşamınızın yarısı boşmuş. O
yaşlardan kalma bir reddedilmeyle yüzleşmiş olmalısınız."
Bu çarpıcıydı. Böyle bir reddedilme yaşamıştım; ben iki yaşından daha
küçükken babam annemi terk etmiş ve daha sonra benimle hiç temas kurma­
mıştı.
"Kırklarında spiritüel benliğinizi bulana dek," diye devam etti Komilla,
"içsel anlamda birçok kabul olunmama duygusu yaşamışsınız."
Belki, o şekilde yaşamamışımdır. Ama bazı olumlu unsurlar vardı: "Ak­
rep burcundaki Yükselen burcunuz yüzünden büyük bir idealistsiniz. Harita­
nızdaki şanslı bir nokta her iki düğümün güçlü konuma gelmesi; bu bir moks-

1 84
ASTROLOJi

ha, kurtuluş arayışını gösteriyor. Saat 1 6.00'da doğduğunuzda, Ketu da Do­


ğu ufkunda yükseliyordu - şimdi Jüpiter'in yükseldiği gibi - gençken bunu
anlayamamanıza karşın bu da bir tür mistik enerj i yaratır."
Benim durumumda bu kesinlikle doğruydu.
"Özellikle," diye devam etti Komilla, ekranındaki haritama dikkatle baka­
rak, "sanının doksanlı yıllar yaşamınızda çok büyük anlam taşıyan zamanlar­
dan biri olmuş. Bu Ketu dasha'nızın zamanıydı. Duygularınızı karıştırabilir­
di, ama sizin kim olduğunuzu ve yaşamda neyi aradığınızı bulmanızı da
mümkün kılabilirdi."
Bu da doğru görünüyordu yine. Doksanların başında eşimden ayrılmış,
uzun ve güç bir ruhsal arayış ve yeniden alışma dönemi geçirmiştim; bu sü­
re boyunca daha spiritüel bir yol benimsemiştim. Simya ve astroloji alanın­
daki araştırmalarım da bunun bir yan ürünü olmuştu.
"Haritanız aklıma ilişkilerin sizin için önemli olduğunu getiriyor, ama faz­
lasıyla mükemmelliyetçi de olabilirsiniz. İdealizm, moksha, istiyorsunuz,
aşktan bile çok."
Hayatımda büyük bir değişim başlamış gibi görünüyordu. 2000 yılından
başlayarak sonraki yirmi yıl boyunca, Venüs 'ün etkisinin altına girecektim.
Venüs kişisel ilişkiler Evi olan yedinci Evimi yönetecekti.
"2000 yılından önce, her şeyden vazgeçmiş olabilirdiniz," dedi Komilla,
"ama o zamandan beri yeni bir ilişki geliştirmişsiniz. Hayatınızda ilk kez
doğru partneri bulmuşsunuz! "
O tarihten itibaren Elizabeth ile yeni bir yaşam planlamış olduğum doğ­
ruydu. Ama her şey hoş ve aydınlık olmayacaktı. Önümde zorlu mücadeleler
vardı. Göründüğüne göre, temel bilim eğrim ilişkiler hakkında olacaktı.
Komilla devam etti: "Haritanızda Başak burcunda meydana gelen bir
Mars-Venüs birleşmesi var. Yedik astrolojide, Başak burcu çok idealisttir -
Başak burcu bakiredir - bu da akla kusursuz bir ilişki istediğinizi getiriyor.
Yedinci Evinizde Rahu var, ki bu da bir kusursuzluk arayışı demektir. Ama
sınırlı birden fazla partner olasılığı var, şimdi bile. Bağlanmak sizin için bü­
yük bir sorun! "
Geçmişte durum kesinlikle böyleydi, ama artık karakterimin değişmiş ol­
duğunu düşünüyordum.
"Yolculuk yapma ihtiyacınızı anlayacak ve her ne yapıyor olursanız olun
sizin için orada olacak bir partnere ihtiyacınız var. Doğuştan bir gezginsiniz:
Ay nakshatra'nız Punarvasu ( İkizler burcunda), bu da bir başka ev anlamına
geliyor. Farklı bilinç düzeyleri ve farklı toplum düzeylerinde yolculuk yapma
yönünde büyük amaçlarınız var. Evde olmaktan hoşlanıyorsunuz, ama gitme­
yi de seviyorsunuz. Çok sahiplenici bir partneriniz olursa o ilişkiyi idare et-

1 85
PETER MARSHALL

mek sizin için güç olacaktır. Size benzeyen bir partnere ihtiyacınız var. Bü­
tün haritanız bana ilişkilerinizin 2020 yılına kadar en zorlu mücadeleniz ola­
cağını söylüyor. Cinsellik sizin çok önemli bir parçanız; Yükselen Burcunuz
bir cinsellik burcu olan Akrep'te. Bunu kabullenmek zorunda kalacaksınız.
Sizin için iyi haber şu ki mutluluğu bulmanız mümkün olacak."
Peki, 2020 yılından sonra Venüs dasha'm sona erdiğinde ne olacak?
"Ondan sonra güneş sizin için yetmiş dörtte çok güçlü. Sonrası iyi, hızla
yükselen bir amaçlara ulaşma, ne amaçlıyorsanız ona ulaşma."
Bu uzun vadedeydi; gelecek iki yıl çok önemli olacaktı. Sade sati olarak
birlinen bir periyoda, Satürn 'ün ayımın üzerinden geçtiği bir periyoda giri­
yordum. Bunun etkisi zaten kendini hissettirmeye başlamıştı ve gelecek Tem­
muz' da doruğuna varacaktı. Bu, normal bir hayatta yaklaşık üç kez, aşağı yu­
karı her yirmi dört yılda bir meydana gelir.
"Genellikle bazı çok önemli değişimleri ya da dönüşümü akla getirir,
özellikle de düşünme biçiminizde," diye açıkladı Komilla, "ama ben normal­
de danışanlarıma bunun kararlar alınmayak bir zaman olduğu öğütlerim ! Ani­
den her şeyi değiştirecek muazzam bir baskı var. Ama gerçekten tepkisel bir
şekilde, işinden ayrılmak ya da ev taşımak gibi, kararlar alırlarsa, genellikle
diğer tarafta bundan pişmanlık duyarlar!"
"Tehlikeli olabilir mi?"
"Korkmaya ya da endişelenmeye hiç gerek yok. Sade sati bir hava duru­
mu uyarısına benzer. Sorunsal bir astrolojik durumdur, ama bundan haberdar
olursanız, baş etmek de daha kolay hale gelir. Sadece seçimlerinizin tamamen
bilincinde olun. Satürn en yavaş hareket eden gezegendir ve baskıyla stresi
simgeler, ay ise en hızlı hareket eden gezegendir. Birbirleriyle temasa geçtik­
lerinde, zihin çok ajite olabilir ve ani değişim olabilir."
"Spiritüel bakımdan gelişmiş bir kişinin yıldızların etkisini dengeleyebi­
leceğini ve her koşulda soğukkanlılığını koruyabileceğini düşünürdüm."
"Ö yle olduğunu sanmıyorum. Yıldızlar sizi etkiler, özgür iradeniz vardır,
ama kader - geçmiş karmanınız sonucu - yaşamınızı dikkatlice planladığını­
zı düşünürken işe karışabilir. Geçmişte her ne yapmışsanız, şimdi de onunla
ilgilenmek zorunda kalırsınız, şimdide yapacaklarınız da gelecekte olacakla­
ra yansıyacaktır. Özgür iradeniz geçişlerle yüzleşme yeteneğinizdir, ama te­
pisel bir şeyler yapıp kendiniz için büyük sorunlar yarattığınızda kaderiniz
kendini hissettirir! Örneğin, ben gelecek Temmuz'un sizin için çok zor ola­
cağından yüzde yüz eminim - yani teknik açıdan kesin - ama bu zorlu mü­
cadeleyi nasıl karşılayacağınıza bağlı olarak durumu yüzde seksen düzeltebi­
lirsiniz. Yoga ya da meditasyon yapmak çok yararlı olabilir."
"Karma derken ne kasttettiğinizi biraz daha açıklayabilir misiniz?"

1 86
ASTROLOJi

"Karmanız geçmiş yaşamlarda yaptığınız seçimlerden oluşur, ama göbek


bağı kesildiği an bu seçimlere dair anılar da kaybolur. Karmanız geçmiş ey­
lemlerinize ilişkin bir bilinçdışı anılar kümesidir. Hint felsefesinde, karma
kendi sorumluluğunuzdan başka bir şey değildir. Annenizi ve babanızı ya da
XYZ'yi suçlayamazsınız. Geçmişte belli bir biçimde davrandınız ve bu yaşa­
mınızda da bununla baş etmek zorundasınız. Karmanızın farkına vardıktan
sonra, onun nasıl üstesinden geleceğinizi de öğrenebilirsiniz. Onunla bilge­
likle ilgilenirseniz, en az düzeyde acı çekersiniz; tepisel bir şekilde davranır­
sanız, sadece eski örüntüleri tekrar etmiş olursunuz. Ancak seçim yapabilir­
siniz."
"O durumda insanlara ne yapmaları gerektiğini öğütleyebilir misiniz?"
"Yol gösterebilirim, ama eninde sonunda kendi seçimlerinizi yapmak zo­
rundasınızdır. Size sadece zamanlamayı ve yıldızların ne dediğini söyleyebi­
lirim, ama iyi ya da kötü bir tahmin verme sorumluluğunu almam. Nihaye­
tinde bu sizin sorumluluğunuzdur. Bu tıpkı verilmiş bir harita gibidir, siz
renkleri kendiniz doldurabilirsiniz."
"Bazen hata yapmaz mısınız?"
"Zamanlama daima doğrudur, ama yanıt her zaman açık değildir. Örneğin
2003 Mart'ındaki yoğun gezegensel konum Orta Doğu'da savaşı akla getiri­
yordu, ama bu durum farklı biçimlerde ateş alabilir. Savaş çıkacağına, dün­
yanın her yanında barış gösterileri yapıldığını gördük."
Sade sati yaklaşımımın yoğunluğu her ne olursa olsun Komilla en azın­
dan yazmayı bırakmamam konusunda ısrar etti. "Yükselen Burcunuzdaki
Ketu sayesinde, sezgisel bilginiz var ve konunuz üzerinde yazdığınızda ol­
dukça sezgisel olabilirsiniz. Yazınız daha da iyi olabilir."
Komilla geçmiş yaşamım, ilişkilerim ve işime değindikten sonra Hint ast­
rolojisinin ve bütün astrolojilerin en gözde temalarından birine geldi: Para.
Söyledikleri hoşuma gitti, ama bütünüyle ikna olmadım: "Para haritanız­
da bir sorun değil. Parayla şansınız çok olmuş. Gerektiğinde para kazanma
konusunda bir yeteneğinz var gibi görünüyor. Haritanız para konusunda iyi
olduğunuzu akla getiriyor."
"Bankamın aynı fikirde olduğuna emin değilim! "
"Para konusunda iyi değilmiş gibi yapabilirsiniz, ama aslında öylesiniz!
Bir astrologa yalan söyleyemezsiniz! Mali açıdan, sizin için iyi olacak."
Son olarak Komilla'ya haritamın genel anlamda yapısının ne olduğunu
sordum. jyi bit harita mıydı?
"Bir haritanız var ki," dedikten sonra durakladı, doğru sözcükleri bulma­
ya çalışıyordu, "çok karmik bir harita."
"Bu çokça soruna işaret ettiğini söylemenin kibar bir yolu mu?"

1 87
PETER MARSHALL

"Potansiyeliniz çok, ama potansiyelinizi gerçekleştirememişsiniz, nedeni


de Kal Sarpa Yoga'nız. Doğduğunuz zaman, güneşiniz onuncu Evde, yani
kendi evindeymiş; bu çok güçlü bir konumdur. Saat dörtte doğduğunuzda,
güneş Midheaven 'daymış, dolayısıyla bu da gerçekten çok güçlüymüş. Bu si­
ze harika bir kariyer sunar. Başarılı olmak zorundasınız!"
Yani her şeye karşın olasılıklar iyiydi. İlişkilerim konusunda dikkatli ola­
caktım, üstelik işler kısa bir süre sonra gerginleşecekti, ama uzun vadede işim
ya da para konusunda kaygılanmamalıydım. Aslında, mutluluk mümkündü.
Görüşmemizin sonuna doğru, Komilla Yedik astrolojinin spiritüel doğası­
nı vurguladı. Veda'lara göre, diye açıkladı, zamana bağlı Dünya Ruhun orta­
ya çıktığı bir Evrensel Ruh (Sanskrit dilinde sözcük anlamı olarak "geyiğin
rahmi") vardır; bu daha sonra bireysel ruhu (atman'ı) meydana getirir. Dün­
ya Ruh'a ve Evrensel Ruh'a bağlı olduğumuz için, bir kişi bir değişiklik yap­
maya karar verirse, bir bütün olarak evren için de büyük bir farklılık yarata­
bilir.
"Ruh bedene ne zaman girer?" diye sordum ona. "Bazıları bunun gebe
kalma anında olduğunu söylüyor."
"Elbette Hindistan'da bazı insanlar gebe kalma anı için doğru zamana ka­
rar vermek amacıyla astrologlara danışırlar, ama ben ruhun bedene ilk soluk
ve ilk ağlayışla girdiğine inanıyorum. Doğumdan önce bir ruh rahme girebi­
lir, ama orada kalmayabilir, çocuk düşürme durumunda olduğu gibi. Her ruh
kendi bedenini seçmekten sorumludur."
Aklımda hala Hint astrolojisi hakkında önemli sorular vardı. Ona astrolo­
jiyi bir sanat mı, yoksa bir bilim mi olarak düşündüğünü sordum.
"Bir bilim," dedi Komilla vurgulayarak. "Çok teknik ve hassastır. Geze­
genlerin yüzyıl ya dal0.000 yıl içinde nerede olacağını bilebilirim. Ama du­
rumu analize etmede sanat daima söz konusudur. Bu hava tahminine benzer."
"Kesin olmayan bir bilim?"
"Evet. Bilgi kusursuzdur, ama yorum kesin değildir. Eninde sonunda, bir
astrologun yaşamı kusursuz olmalıdır, sakin bir zihinle ve tamamen yansız,
ama hepimizin insana özgü hataları vardır."
"Ne zaman öleceğimi söyleyebilir misiniz?"
"Bunu görmek istemem, senin bilmene izin vermek de. Bu Tanrı ile oyna­
maya benzer. Buna karşın, Hindistan'da, insanlar sana on farklı tarih vere­
cektir! "
"Gezegenlerin bizi nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz? Bazı astrologların
dediği gibi bir tür manyetizma ya da yıldızlara özgü ışınlar yoluyla mı?"
"Sanırım bir manyetizma var. Ay her gün dünyayı etkiliyor; hayvanları ve
gelgitleri etkiliyor. Anlayamayacağınız şeylerden biri de budur. Onu ölçe-

1 88
ASTROLOJi

mezsiniz, ama bu etkinin olduğuna benim hiç kuşkum yok. Ben bunu sadece
kabul eden bir gelenektenim. Bunun eylemde olduğunu görmüştüm, defalar­
ca, kesinlikle bir ışığı açmak ya da kapamak gibi, en önemsiz şeye kadar."
"Bana bir örnek verebilir misin?"
"Geçen hafta hayatı güçleştiren bir zıt açı vardı. Süreci izleyebildim. Za­
manlamayı bilirsiniz; Cumartesi günü biteceğini bilirsiniz. Bunu herkes his­
seder, ama ancak astroloji bilirseniz gerçekte ne olduğunu bilirsiniz."
"Peki aynı şey dünyevi olaylar için de geçerli mi?"
"Evet. Bir Mars-Satürn birleşmesi varsa, Amerika'da bir yangın ya da
Çin'de bir depreminiz olabilir. Bunu elli ya da yüz yıl önceden tahmin ede­
bilirsiniz."
Komilla'yı görmek için yüzlerce kilometre yol katetmemin asıl nedenine
döndüm ve ona sordum: "Hint astrolojisi insanın kendisini anlamasına nasıl
yardımcı olabilir?"
"Astroloji haritada açıkça görülen önceki yaşamlardan kaynaklanan etki-
leri anlamasına yardımcı olur."
"Bu bazı astrologların dediği biçimiyle bir psişe haritası mı?"
"Evet. İnsanın yaşamının haritası onun sınırlılıklarını gösterir."
"Ya olasılıklar... ?"
"Her harita her ruhun negatiflerini ve pozitiflerini gösterir. Ama olasılık­
lar sınırsızdır. İ şte bu Kundalini 'dir, insanın içinde kıvrılmış bir yılan gibi
uyuyan gizil güç. İnsan kendi gücünü anlarsa, farklı bir yönde gidebilir. Kıv­
rıldığı yerden hızla yukarı doğru yükselen bir yılan gibi insan da doğasının
tersine yol alabilir ! "

1 89
Üçüncü Kısım

Çölün Gizemleri :
Mezopotamya ve Mısır
18
B abil 'in Sularının Yanında

Bütün insanlık sana seviniyor, Shamash, bütün dünya


senin ışığını özlüyor. . .
NINEVEH' İN iLAHİ Sİ

icle ve Fırat arasında tenha ve kıraç Irak çöllerine baktığınızda, gökyü­


D zünün ufukta çizdiği koyu mavi siluete karşı uçsuz bucaksız solgun hö­
yükler yükselir. Bunların hepsi karmaşık bir sulama sistemiyle sulanmış ye­
şil ve verimli bir alanda Mezopotamya'da gelişen birkaç büyük uygarlığın
muhteşem şehirleri, tapınakları ve saraylarının kalıntılarıdır. Yaklaşık 6.000
yıl önce, halkları Ur, Uruk, Babil ve diğer görkemli şehirleri inşa etmeye baş­
lamışlardır. Batı astrolojinin kökenleri onların yıldızlara dayalı dinlerinde bu­
lunmaktadır.
Mezopotamya'nın kadim uygarlıklarının ihtişamını ancak son zamanlarda
anlamaya başladık, üstelik hiç kuşkusuz Irak kumluklarında daha fazlası gö­
mülü durmaktadır. 1 835 yılında, Pers'te (bugünkü İran) Behistun'un dağların­
daki sarp bir uçurum yüzeyinde, Henry Crewicke Rawlinson adlı bir İngiliz
diplomat bilinmeyen üç dilde yazılmış büyük bir kitabe keşfetti. Kullanılan
yazı, kıskı anlamına gelen Latince cuneus sözcüğünden türemiş olan ve günü­
müzde çiviyazısı denen üçgen biçimindeki karakterlerle dikkatlice hazırlan­
mış bir yüzeye kazınmıştı. Bu Mısır hiyerogliflerini deşifre etmede kullanılan
anahtar olan Rosetta Stone'un Mezopotamya'daki eşitiydi. Rawlinson bu ya­
zıların Farsça, Elamite ve Akat dillerinde yazıldıklarını ve İ.Ö. beşinci yüzyıl­
da hüküm süren Pers kralı Darius'un emriyle yazılmış olduklarını öğrendi.

1 93
PETER MARSHALL

Rawlinson 'un keşfinden yedi yıl sonra, Fransa Konsolosu Paul-Emile Bo­
ta Dicle nehrinin diğer tarafında, Musul'da çok büyük bir höyük kazmaya
başladı. Günümüzde onun Asurların kadim başkenti Nineveh' i keşfetmiş ol­
duğu bilinmektedir. Bunu takip eden antikiteleri kapışma sürecinde aslan pa­
yını bugün elinde 1 30.000 çiviyazısı tabletten fazlasını bulunduran British
Museum almıştır. Kuyunjik koleksiyonundaki Nineveh'ten gelen 2.500 kadar
tablet ve parça astrolojik bir önem taşımaktadır.
Dicle ve Fırat'ın aşağı ve orta bölgeleri arasındaki bölge olan Mezopo­
tamya aslında daha da eski kültlerin yeridir. Jarmo'da, Irak ve İran sınırında­
ki Zagros dağlarının uzantısı olan tepelerde, karbon analizlerine göre yakla­
şık olarak İ. Ö . 6.750 yılından kalma kalıntılar bulunmuştur. Bu kalıntılar ne­
olitik bir toplumun kilden yapılmış çok sayıda küçük hamile kadın heykeli­
nin bulunduğu oldukça gelişmiş bir dini olduğunu göstermektedir. Bu bere­
ket tanrıçaları pekala ay ya da Venüs gezegeniyle ilişkili olabilir.
Mezopotamya'nın ilk büyük uygarlığı Sümerlerdi. Sümer imparatorluğu
İ . Ö . dördüncü binyılda kurulmuş ve 1 .000 yıl sonra doruğuna ulaşmıştır. Sü­
mer şehri Eridu'daki kazılarda, zigurat olarak bilinen ve İ . Ö . 2. 1 00 yılından
kalma olan basamaklı bir piramidin altında hepsi birbirinin üzerine inşa edil­
miş olan on yedi daha eski tapınak kalıntısı açığa çıkarılmıştır. Basamaklı pi­
ramitlerin kiminin yüksekliği 90 metreyi buluyordu. Bunların zirvesinden ge­
ce gökyüzünün fevkalade bir görünümü elde edilebilirdi. Kerpiçten yapılmış
olan bu piramitler günümüzde un ufak olup gitmiştir, ama bunlara ilham ve­
ren şeyin biçim değiştirmiş bir şekilde modem astrolojide yaşamakta olduğu­
na inanılmaktadır.
İlk Sümer uygarlığının doğduğu yerde derin bir gizem yatmaktadır. Bir­
denbire kompleks bir din, anıtsal mimari ve karmaşık bir yazı biçimi gelişti­
ği için, birçok yorumcu bu imparatorluğun kurucularının bir felaketin yok et­
tiği yabancı bir yerden geldiklerini ileri sürmüştür. ' Sümerlerin kendileri de
'tufandan önce' yaşamış olan kralların torunlarının ikamet ettiği Dilmun ada­
sından geldiklerini kayıtlara geçmişlerdir.2 İ.Ö. üçüncü binyıldan kalma olan
Gılgamış Destanı'nda pekala Eski Ahit' in anlatılarını esinleyebilecek bir tu­
fana ilişkin dikkate değer bir betimleme vardır. Açıkça Nuh'un hikayesini
yansıtan Utnapishtim ' Uzak'ta, tanrıların insanlığı yok etmek için bir tufan
gönderdiği, ama Gılgamış ' ın ailesiyle birlikte bir tekneyle kurtulmayı başar­
dığı ve teknenin bir dağın tepesinde kaldığı anlatılır. "Altı gün ve altı gece
boyunca rüzgarlar esti, sel, fırtına ve tufan dünyayı kapladı, fırtına ve tufan
savaşan kalabalıklar gibi gazapla birlikte devam etti. Yedinci gün şafakla bir­
likte, sağanak güneyden dinmeye başladı, deniz sakinleşti, tufan dinginleşti;
dünyanın yüzüne baktım, sessizlik vardı, bütün insanlık balçığa dönmüştü."3
Muhtemelen Arabistan'dan gelen bir Sami kavmi tarafından Mezopotam­
ya'nın istilasıyla birlikte İ.Ö. 2360 yılından 2 1 80 yılına dek süren Akat uy-

1 94
ASTROLOJİ

garlığının yükselişi görülür. Akatlar farklı bir dil konuşmalarına karşın, Sü­
mer yazısını kullanmaya devam etmişlerdir. Bunun Güney Mezopotamya'da
Babil İmparatorluğu'nun yükselişi takip eder; bu büyük imparatorluk İ.Ö.
2.200 yılından 538 yılına dek varlığını sürdürmüş, kral Cyrus tarafından yö­
netilen Perslerce fethedilmiştir.
Ayrıca, yaklaşık olarak 3.000 yıl önce, kuzey Mezopotamya'da Asur İm­
paratorluğu gelişmiştir. Aşağı yukarı İ . Ö . 700 yılında doruk noktasına ulaşmış,
sınırları İran körfezinden Mısır'a dek varmıştır. En büyük şehri Nineveh'ti.
Halkı Akatların Semitik lehçesini benimsemiş ve Sümer yazısıyla yazmaya
devam etmişti. İ . Ö. 6 1 2 yılında Babil İmparatorluğunun en fazla kötü üne sa­
hip olan ikinci imparatoru Nebuchadnezzar tarafından yok edilmiştir. Yaklaşık
olarak İ . Ö . 1 50 yılından kalma olan Book of Daniel' e (Daniel ' in Kitabı) göre,
kiihin Daniel hem Nebuchadnezzar, hem de Pers istilacı Cyrus'un emri altın­
da bir astrolog olarak hizmet etmiştir. Bölge Büyük İ skender ; in en sonunda
İ . Ö . 33 1 yılında Babil' i ele geçirmesinden sonra, giderek düşüşe geçmiştir.
4.000 yılı aşkın bir süre boyunca, bu büyük uygarlıkların her biri astrolo­
jinin gelişimine katkıda bulunmuştur. Modem astrolojinin kökleri Mezopo­
tamya, Mısır ve Yunan kültürünün bir harmanında bulunmaktadır.

Eski Metinler ve Kozmoloji


Mezopotamya'dan Batı'ya kalan miras muazzamdır. Babil İmparatorlu­
ğunun "sexagesimal (altmışlık sistem) matematik sistemi, her ne kadar daha
sonra Mısırlıların yirmi dört saatlik günüyle yer değiştirmiş olsa da, yirmi
dört saatlik günü ortaya çıkarmıştır. Saati ve dakikayı hata altmışa bölüyoruz,
çünkü Mezopotamyalılar da öyle yapıyorlardı. Asur zamanlarından 432.000
yıl süren 'Büyük yıl' kavramını da aldık; bu kavram yaklaşan ' Kova Burcu
Çağı 'nın ardında yatan kavramdır.
Mezopotamyalılar sayesinde, elimizde Abraham ve Sarah, Isaac ve Re­
becca, avcı Nimrod, Babil kulesi ve Book of Daniel hikayeleri var. Eşit kol­
lu haç da büyük olasılıkla Mezopotamya güneş tanrısı Shamash'ın bir simge­
siydi. Hatta, Eski Ahit'teki büyük tufanın yanı sıra, yaratılış öyküsü de, İ bra­
ni 'ce yazıtlardan 1 .000 yıl daha önce gelen Mezopotamya literatüründe yan­
kı bulmaktadır. Tekvin'in açılış bölümleri, aşağı yukarı İ . Ö . ikinci binyılın bi­
tişinde derlenmiş daha önceki metinlerin bir koleksiyonu olan Enuma Elish
("When on high ... ") adlı yedi tabletlik bir şiirdeki Sümer hikayesini doğru­
dan hatırlatır. Kutsal Kitabı andıran başka imalar da vardır. Aşağı Mezopo­
tamya 'nın açık otlak toprakları için kullanılan eski Sümer sözcüğü Eden'di.
Aynca, Van gölü bölgesinde bulunmuş, bir hilal biçiminde tek vücut oluştu­
ran birbirine bakan şaşırtıcı kadın ve yılan heykelleri de vardır. Bunlar Hav­
va'nın ayartılışını temsil ediyor olabilir miydi?4

1 95
PETER MARSHALL

Dünyanın bilinen en eski astrolojik metni Enuma Anu Enli/, Nineveh'te,


İ.Ö. 668 yılından sonra hüküm sürmüş olan Kral Asurbanipal 'ın kraliyet sa­
rayının ünlü kütüphanesinde bulunmuştur. Günümüzde British Museum'da
bir çekmecede tutulan bu metin, üzerinde kusursuz biçimde korunmuş çivi­
yazısı olan, kenarları yuvarlak kalın bir kil tabletten oluşur. İ lk olarak İ .Ö.
1 646'dan 1 626'ya kadar hüküm sürmüş olan Babil Kralı Ammi-Şaduqa'nın
hükümdarlığı sırasında yazılan Venüs 'ün hareketlerinden çizilmiş daha eski
bir alametler derlemesinin kopyasıdır. Adlandırıldığı biçimiyle ' Venüs Table­
ti' astrolojinin ilk Babil Hanedanlığı 'nda zaten çok iyi gelişmiş bir sistem ve
disiplin olduğunu göstermektedir. Bir kayıtta şöyle denir: "XI. Ay, on beşin­
ci günde, Venüs Batı'da gözden kayboldu. Üç gün öyle kaldı, sonra on seki­
zinci günde Doğu'da görülebilir hale geldi. Baharlar başlayacak ve Adad
yağmurunu, Ea sellerini getirecek. Uzlaşmanın haberleri Kraldan Krala gön­
derilecek."5 Bu tablette aynca gezegensel hareketlerin kaydedilmiş ilk siste­
matik gözlemleri de bulunmaktadır.
İ . Ö . 2334'ten 2279'a kadar hüküm sürmüş olan Akat Kralı Sargan zama­
nından kalma daha da eski bir kırık metin de bulunmuştur. Ne yazık ki oku-
yanı hayal kırıklığına uğratarak şöyle yazar: "Venüs gezegeni ... Sargon'un
bir alameti, Kralın ve dört meskenin ... diğinde ... Venüs gezegeni ... diğinde ...
bu yüzden Sargon'un bir alametidir ... "6 Açıkça Venüs o zamanlarda en dik-
kat çekici gezegen olarak görülüyordu.
Enuma Anu Enli/ astrolojik serisinin bütününün yaklaşık 7 .000 alamet
içerdiği tahmin edilmektedir. Güneş, ay, Mars, Jüpiter, Venüs, Merkür ve Sa­
türn için ayn ayn tabletler vardı. Açıkça çok geniş bir dolaşım vardı, çünkü
bu çalışmanın izleri Türkiye'nin doğusu kadar uzaklarda bile bulunmuştur.
Enuma Anu Enli/ astrolojisi hala temeldir. Takımyıldızlar ayın ve geze­
genlerin günlük hareketinin haritasının çıkarılabildiği referans noktaları ola­
rak kullanılmaktadırlar. Ekliptiğin her iki tarafında bulunan zodyakı oluştu­
ran on iki takımyıldız kullanılmasına karşın, zodyakın kendisi sabit değil gi­
bi görünmektedir. Gezegenler, basit bir şekilde birbirine yakın ya da birbirin­
den uzak diye betimlenip birleşme ya da zıtlık halinde görülürlerken, geze­
genler arasındaki açılardan söz edilmez. Bu iş bütünüyle günlük astrolojiyle
- topluluk politikasının kaderi - ilgilenir. Klasik ve modem zamanlarda ast­
roloji için o kadar önemli olan Yükselen Burçtan söz edilmez.
İlk Mezopotamya kozmolojisi, temel olarak aynı Tekvin 1 :6- I O'da oldu­
ğu gibidir. Evren, dünyanın üstünde ve altındaki iki su tabakası arasında bu­
lunur diye tanımlanmaktadır. Dünyanın üstündeki su gezegenlerin ve yıldız­
ların günlük ve yıllık yolculuklarını yaptıkları büyük bir kubbeyle desteklen­
mektedir.
Enuma Anu Enli/ adı açılış satırından "Ne zaman ki Tanrı Anu ve Enlil..."
gelir. Anu gök tanrısı, Enlil yer tanrısıdır. önem bakımından eşit ve tek bir

1 96
ASTROLOJİ

alemin ilgili parçaları olarak görülürler. Alametler, tanrılardan gelen mesaj­


lar, göklerde olduğu gibi, dünya üzerindeki olaylardan da kolayca çıkarılabi­
lir. Aslında, Mezopotamya'da kurban edilmiş hayvanların bağırsaklarından
alametleri okuma hakkında uzun sürmüş bir gelenek vardır. Kahinler ve ast­
rologlar için hazırlanmış bir kılavuzda şöyle denir: "Tıpkı dünyadakiler gibi
gökyüzündeki işaretler de bize sinyaller verir."
Mezopotamyalılar insanların kısmen tanrısal olduklarına, tanrılarla aynı
maddeden doğduklarına, ama birincil görevlerinin tanrılara hizmet etmek ol­
duğuna inanırlardı. Gece gökyüzü, yıldızları ve gezegenleriyle, tanrıların yo­
rumlarını içeren Shitir Shame 'gök kitabı' - olarak görülürdü.
-

Daha önce de görmüş olduğumuz gibi, Mezopotamya'daki en eski din bi­


çimi muhtemelen bereket tanrıları ve tanrıçalarına ibadeti içeriyordu. İ.Ö.
ikinci binyılın bitişiyle birlikte, tanrılara sadece ibadet edilmekle kalınmadı,
aynı zamanda onlardan dünyayla ilgili olaylara karışmaları da istendi. Bu, ki­
şisel bir tanrının ortaya çıkış fikrinden çok önce değildi: Böyle bir fikri ifade
eden ilk metin İ . Ö . 2600 yılından kalma bir metindir. Hiç kuşkusuz bu fikir
astroloji için bir önkoşuldu, çünkü astrologlar gökyüzünde gördükleri ala­
metlerle olayların gidişatını önceden tahmin ederek değiştirmeye çalışırlardı.
Tarihi bir hedefe doğru giden doğrusal bir süreç olarak gören İsrail kav­
minin tersine, Mezopotamyalılar tarihi engin zaman süreçleri boyunca son­
suz döngüler halinde ilerleyen bir şey olarak görürler. Geçmiş ve gelecek sü­
rekli olarak şimdiye akmaktadır. Tarihin sonu yoktur, sadece sonsuz bir yine­
lenme söz konusudur. Aynı şekilde, iyi ve kötü de birlikte gelir gider. Sonuç
olarak, Mezopotamyalıların insanları geleceğin yönü hakkında tanrılarla gö­
rüşebildiklerini düşünmeleri şaşırtıcı değildir. Yazgı (shimtu) bu yüzden sabit
ya da önceden belirlenmiş değildir. Alametler sadece mümkün olan şeyin işa­
retleri ya da uyarılarıdır; kaçınılamaz kesinlikler değildirler.
Örneğin, namburbi olarak bilinen ritüeller yoluyla meydana gelmek üze­
re olan bir kötülüğü başka yöne çevirmek mümkündü. Böyle bir ritüel özel
bir yer bulmayı, kişinin kendini arıtmasını, tanrılara yiyecek ve içecek sunul­
masını, dua etmeyi, son olarak da sembolik biçimde bir bitkiyi sökerek ya da
küçük bir çömlek kırarak işaret edilen kötülüğü "iptal etmeyi" içerirdi. Bu
majik olumlu eylem ilkesi yalnızca astrolojinin temellerinden biri değildi, ay­
nı zamanda bu tür ritüeller kuşkusuz olumsuz astroloji öngörüleri karşılamak
için de kullanılırdı.

Işığm Gözlemcileri
Sümer yaratılış öyküsüne göre, başlangıçta gök (Anu) ve dünyadan (En­
lil) oluşan kozmik dağın doğduğu ilksel deniz vardı. Bu evrede, dünya hala
karanlıktaydı ve gökyüzü yıldızsızdı, bu yüzden Enlil lapus lazili 'ye (gökle-

1 97
P E T E R M A R S H A. L L

re) ışığı götüren bir teknede yol alan ayı (Sin) yarattı. Ay da daha sonra gü­
neşi (Shamash) ve Venüs'ü ( İştar) yarattı.
Tıpkı kadim Hint astrolojisine Jyotish, Işığın Efendisi, dendiği gibi, Me­
zopotamya dini için de ışık temeldi. Güneş her şeyden önce tanrısal ışığı sim­
geliyordu. Harika Mezopotamya destanında, Gtlgamış güneş tanrısı Sha­
mash' a şöyle der: "Gözlerimin ışıkla doyabileceği güneşi görmelerine izin
ver. Çok uzaklara kovulur karanlık, ışık yeterli olursa. Belki de ölmüş olan
görür güneşin ışığını."7
Nineveh ilahileri onun niteliklerini daha da tanımlar: "Bütün insanlık sa­
na seviniyor, Shamash, bütün dünya senin ışığını özlüyor."s Tanrı her şeyi bi­
lendir ve adildir. O göğün ve yerin kararlarını belirler. Bu, Orta Doğu'da bin­
lerce yıldır egemen olmuş bir görüştür: Güneşe hala Araplarda shams den­
mektedir.
Semitik Akatlar Ay ve Venüs 'ün erkek, güneşin de erkek olduğunu düşü­
nürlerdi, ama diğer Mezopotamya uygarlıkları onlara bugün Batı' da olduğu
gibi cinsel kimlikler verirler. İ ştar Venüs gezegeninde ikamet eden güzel bir
tanrıçadır. Aşağı yukarı İ .Ö. 1 .600 yılından kalma bir ilahide şöyle denir:
"Büyük saygılar sana kadınlar kraliçesi, bütün tanrıların en büyüğü; o sevinç­
le ve sevgiyle örtünmüştür, o şevk, büyü ve büyük haz veren bir neşeyle do­
ludur, dudaklarında tat, ağzında Hayat vardır, o var olduğunda saadet en bü­
yük saadet olur; ne kadar da muhteşem görünüyor, başından peçeler dökülü­
yor, güzel biçimi, parlak gözlerinden. "9 Bununla birlikte, göğün bir kraliçesi
olarak, o aynı zamanda da savaş ve keder tanrıçasıdır. Hint tanrıçası Kali gi­
bi, ona da aynı zamanda korkuyla tapınılır.
Göksel alametleri yorumlamak, bir birlik oluşturan ve tupsharru (katipler)
olarak bilinen astrologların ve kahinlerin rolüydü. Öyle görünüyor ki i.ö.
ikinci binyıl bittiğinde, Mezopotamyalı astrologlar güneş, ay, gezegenler ve
yıldızların uzun süreli hareketlerini keşfetmişlerdi. Gezegenlerin sabit yıldız­
lar ya da takımyıldızlar arasındaki haritasını çıkarmışlardı. Aynı zamanda da
yıldızlararası uzaklıkları "parmaklar" ya da "gezlerle" ölçmüşlerdi.IO Zaman,
muhtemelen bir tür su saati olan bir Abkallu shikla ile ölçülüyordu. Usturlap­
lar yavaş yavaş geliştirilmişti.

Eski Teleskoplar
Çoğunlukla, Orta Doğu gökyüzünün daima kristal berraklığında olduğu
varsayılmasına karşın, gerçekte yıldızların ve gezegenlerin gözlemlenmesi
her zaman kolay değildi. Gece gökyüzünü kimi zamanlar sadece bulutlar ya
da toz fırtınaları belirsizleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda çıplak gözün do­
ğasından kaynaklanan sınırlılıklar da uzak yıldızların sönük görünmesine yol
açıyordu. Bununla birlikte, bir teleskop geliştiren ilk kişinin Galileo olduğu

1 98
ASTROLOJi

şeklindeki yaygın varsayıma karşın, Mezopotamyalı astrologların yıldızları


ve gezegenleri görmek için mercekler kullanmış olmaları da çok mümkün­
dür. 1 849 yılında, diplomat Austen Henry Layard kadim Asur başkenti Kal­
hu 'nun (daha yaygın olarak Nemrut deniliyordu) Kuzey-Batı sarayının taht
odasında olağanüstü bir keşif yaptı. Çok miktarda saydam olmayan güzel
cam parçalarının altında, 'karşılıklı ve düz yüzeyleri olan bir kaya kristalin­
den mercek' buldu. Üzerinde Sargon adı, beraberinde de çiviyazısı karakter­
leriyle yazılmış Asur Kralı unvanı ve bir aslan figürü vardı. Layard şu iddi­
ada bulundu: "Merceğin özelliklerini Asurluların bilmemesi pek mümkün de­
ğil, dolayısıyla elimizde bir büyüteç ve bir pertavsızın en eski örneği var." 1 1
Bu mercek günümüzde British Museum'da, Department of Western Asi­
atic Antiquities'dedir ve obje numarası 1 209 1 olarak sınıflandırılmıştır. La­
yard hatalı bir şekilde onu Nineveh'te bulduğunu düşünüyordu; bu merceğe
kimi zaman Nineveh merceği denmektedir. Düzlemsel-dışbükey bir mercek
biçimindedir, yani, bir tarafı yassı, diğer tarafı dışa doğru bel vermiştir. Bu
alışılmadık bir biçim değildir, çünkü düzlemsel-dışbükey tuğlalar Mezopo­
tamya' da istihkam yapımında uzun süre kullanılmıştı. Uzunluğu 6.2cm, ge­
nişliği 3.43cm, maksimum kalınlığı da 6.2mm'dir. Görünüşe göre, İ.Ö. 722
yılından 705 yılına kadar hüküm sürmüş olan il. Sargon için yapılmıştır.
Günümüzde bozulmuş olmasına karşın, açıkçası mercek dikkatlice parla­
tılmıştır. Merceği dikkatle incelemiş olan Robert Temple şu gözlemde bulu­
nur: ''İ lk yapıldığında, hiç kusuru olmadan, mükemmel biçimde berrak ve
saydam görünüyor olmalıydı. Son derece kaliteli bir kuvars parçasından ya­
pılmış, belli ki hiçbir kusuru olmaması umuduyla yapılmış, en sonunda da bu
doğrulandığında kesildikten sonra parlatılmış." Bunun gerçekte bir pertavsız
kadar etkili olmadığı, ama astigmatizmi düzeltmek için (belli bir konumdan
2X büyütme gücüne sahipti) bir büyütücü mercek olarak kullanılmış olabile­
ceği sonucunu çıkarır. Pekala Kral Sargon ya da katibi için yapılmış bir tek­
gözlük (monokl) de olabilirdi. 12
Eski Asurlu astronomlar bu tür mercekleri nasıl seçeceklerini ve kesecek­
lerini biliyorlardıysa, gece gökyüzünde gökcisimlerini büyütmek için kristal
mercekler yapmamaları mümkün değildir. Eskilerin pek çok tarihçinin itiraf
etmeye gönüllü olduğundan çok daha fazla teknik bakımdan gelişmiş olduk­
ları giderek iyice açığa çıkmaktadır. Eski Çinliler ve Eski Yunanlıların Jüpi­
ter' in Galileo aylarını ve Satürn'ün halkalarını gözlemleyip gözlemlemedik­
leri hala yanıt bulamamış bir sorudur. Gözlemlemişlerse ve bunu yapabildik­
lerini akla getirecek bir kanıt varsa, bu bir tür teleskop yardımı olmaksızın
mümkün olmazdı. 13

1 99
PETER MARSHALL

Takımyıldızlar ve Zodyak
Mezopotamya'daki astronomik bilginin toplamı Nineveh'deki Asurbani­
pal kütüphanesinde keşfedilen ve mul.Apin olarak bilinen iki tabletlik bir der­
lemede bulunmaktadır. Bu ad Plough Yıldızı anlamına gelir ve Koç takımyıl­
dızıyla Andromeda takımyıldızı arasındaki Triangulum takımyıldızına karşı­
lık gelir. İlk çalışmaların en eski kopyası İ.Ö. 687 yılından kalmış olmasına
karşın, bu astronomik bilgi İ.Ö. 1000 yılından kalmadır. B ilinen ilk yıldız ka­
talogu olduğu söylenir. 14 Yine aynı dönemde, Asurlu ve Babilli astrologlar sa­
vaşlar, ölümler ve antlaşmalar gibi politik ve göksel olayların 'günlükleri'ni
tutmaya başlamışlardır.
Dikkatli gözlemlerle geçen yüzyıllara dayanan mul.Apin Ea, Anu ve En­
lil 'in (su, gök ve yer tanrıları) yollarınınkine bölünmüş bir sabit yıldızlar lis­
tesi, otuz altı sabit yıldız ve takımyıldızların sabah ne zaman doğduklarını
gösteren tarihleri, gezegensel periyotları, mevsimleri, ekinoksları ve gündö­
nümlerini, ayın gözle görülebildiği dönemin tablolarını , artıklık kurallarını,
güneşin gölge boylarını ayrıntılarıyla gösteren güneş saati mili (gnomon) tab­
letlerini ve saatleri için kullandıkları suyun ağırlıklarını içermektedir.
Çağdaş zodyakın burçlarının çoğunu içeren mul.Apin'de ' ayın yolu'nda­
ki on sekiz takımyıldızdan söz edilir: Göğün Boğası (Boğa burcu), Aslan
(Aslan burcu), Denge (Terazi burcu), Akrep (Akrep burcu), Keçi-balık (Oğ­
lak burcu) ve Kuyruklar (Balık burcu), Saban İzi (Başak burcu), Ücretli (Koç
burcu) ve Büyük İkizler (İkizler burcu). Yay burcunun figürü (PA.BIL.SAG
denir) belirsizdir. Kova burcu (GU.LA olarak bilinir) muhtemelen bir devdi.
Zodyak burçlarının dokuzu belirli bir Babil kökenine sahip gibi görünmekle
birlikte, Kova burcu ve İkizler burcuna yönelik kanıtlar o kadar ikna edici de­
ğildir, Büyük İkizler ise eski büyük Sümer destanında görülen iki arkadaş En­
kidu ve Gılgamış'a dayanıyor olabilir. En dikkat çekici eksiklik Koç burcu
için Koç'un olmamasıdır; bu İ.Ö. yedinci yüzyılda Babil Kralı Esarhad­
don'un yönettiği istiladan sonra Mısır'dan gelmiş olabilir. 15
Mul.Apin' in astrolojik içeriği kuyrukluyıldızlar ve sabit yıldızlardan çıka­
rılan bazı alametleri de kapsar. Gökyüzünde ilerlerken 'ayın yolu' üzerinde­
ki on sekiz takımyıldızdaki yıldızların hepsinin listesi özellikle ilgi çekicidir.
'Ayın yolu' içinde güneş, ay ve gezegenlerin tümünün hareket ettiği l 20 ge­
nişliğinde bir zodyak kuşağıdır. Takımyıldızların sayısı giderek on ikiye in­
miş gibi görünmektedir - aynı on iki takımyıldız en sonunda zodyakın on iki
burcu haline gelmiştir. 16 Ayrıca, güneşin görünür yolunu göstermek için ek­
liptik fikrinin - kuşağın merkezi - kullanılması da çok önce değildi.
Bu astrologlar giderek incelik kazanan bilgilerini nasıl uyguladılar? Kral­
lara verdikleri raporlar hem gökcisimlerinin gözlemleri hakkında bilgileri,
hem de bunların anlamına ilişkin yorumları taşıyordu. Örneğin, İ.Ö. 699 yı-

200
ASTROLOJi

lında Kral Esarhaddon 'a gönderilen bir mesajda şunlar yazar: "Mars gezege­
ni Akrep takımyıldızından çıkıp, dönüp tekrar Akrep takımyıldızına girdiğin­
de, bunun yorumu . . . bu yüzden ... muhafızınızı ihmal etmeyin; kral kötü bir
günde dışarıya gitmemelidir."
Yine, İ.Ö. 30 Temmuz 666'da astrolog Akkullanu Kral Asurbanipal'a şöy­
le yazmıştır: "Jüpiter gezegeni tutulmada görünürse, her şey kral için iyi ola­
cak, rütbe sahibi bir soylu onun yerine ölecek." Kral buna dikkat etmiş mi pe­
ki? Kralın baş hakimi öldüğünde daha tam bir ay geçmemişti.17 Bununla bir­
likte, bu mesajlar astrolojinin hala temelde günlük olduğunu ve sadece bir bi­
rey olarak değil de ulusun somut hali olarak kralla ilgilendiğini açıkça gös­
termektedir. İ.Ö. 652 yılından başlayarak, saray astrologları krallar için 'gün­
lükler' olarak bilinen gezegensel hareketlerin aylık özetlerini kaydettiler.

Ü lkeler Astrolojisinden Natal Astrolojiye


En sonunda düzenli zodyak ve doğum haritasının buluşunu başlatan şey
İ.Ö. 539 yılında Perslerin istilası olmuştur. Persler ayrıca astrolojiye daha ile­
ri matematiği de katmışlardır. Diğer şeylerin arasında, Pers lideri Cyrus kırk
yedi yıl önce Nebuchadnezzar tarafından esir olarak Babil 'e götürülmüş - bu
zalim hükümdara ve şehrine Eski Ahit'te kötü bir ün kazandırmıştır - olan
Yahudi sürgünleri de serbest bırakmıştır.
Pers yönetimi altında, astroloji kuramı daha sistematik hale gelmiş ve da­
ha disiplinli uygulanmıştır. Takvim düzeltilmiş, incelik kazanmıştır. Yılı
mevsimlerle uygun hale getirmek için on iki Iunar aya eklenen 'artık' ay key­
fi bir temele dayanmaktan çok daha düzenli bir temelde uygulanmıştır. Bu
göksel döngülere ilişkin daha engin bir bilgiyi göstermektedir. Gezegenlerin
"sinodik" periyodu, yani dünyadan görüldüğü biçimiyle bir gezegenin güneş­
le ardışık iki birleşmesi arasındaki periyot da keşfedilmiştir. Ayrıca, ' yıldız­
sal' periyot, yani bir gezegenin on iki zodyak burcunu geçip başlangıç nokta­
sına geri dönmesi için gereken süre de anlaşılmıştır. ıs Bu durum astrologla­
rın tahminler için temel oluşturan daha büyük gezegensel periyotları formül­
leştirmelerine olanak tanımıştır. Örneğin, Satürn için bu periyot elli dokuz
yıldı. İki yıldızsa) periyot (her biri yirmi dokuz buçuk yıl) ya da elli yedi si­
nodik periyottan oluşurdu.
Pers egemenliği dönemi boyunca, gezegenler zodyak takımyıldızları yeri­
ne on iki zodyak burcuna yerleştirildi. Bu güneşin gelecek hareketlerini he­
saplamayı daha kolaylaştırmıştır, çünkü açıkça gün boyunca yolunun izlene­
bileceği gözle görülebilir hiçbir sabit yıldız yoktur.
Zodyak burçları aynı zamanda matematiksel olarak eşit uzunluklara bö­
lünmüştür. Bunların adları gerçek zodyak takımyıldızlarının adlarından türe­
tilmiştir. Başlangıçta, gerçekte söz edilenin takımyıldız mı, yoksa burçlar mı

20 1
PETER M A R S H A L L

olduğu konusunda bu bazı karışıklıklara yol açmıştır. Zodyakın burçlarını bi­


linen ilk anış i.ö. 475 yılından kalma bir Babil ay metninde karşımıza çıkar.19
Bu yüzden zodyak burçlarının 2.500 yıl önce sağlam bir şekilde saptandığını
güvenle söyleyebiliriz. Bir horoskopta zodyak derecelerinin bilinen ilk kulla­
nımı ise İ.Ö. 263 yılında olmuştur. 20
Son olarak, bu dönem dünya astrolojisinden natal astrolojiye, ulusun yaz­
gısını tahmin etmekten bir bireyin hayatının haritasının çıkarılmasına önem­
li bir geçişi de beraberinde getirmiştir. Natal astrolojiye geçişi Pers dini Zer­
düştlüğün iyi ve kötü arasında seçim yapabilen bir bireysel ölümsüz ruh kav­
ramının girişi de teşvik etmiş olabilir. Zerdüştlüğün ezoterik gizemleri arasın­
da 'Kürelerin Uyumu' öğretisi - Pisagor ve Platon'un açıkça esinlendiği bir
öğreti - de vardı.
Babil'den bilinen ilk doğum haritası İ.Ö. 4 1 0 yılından, olasılıkla 29 Ni­
san'dan, kalmadır. Bir kişinin o tarihte doğduğunu ifade eder ve ayla geze­
genlerin bulunduğu burçları betimler: "O sırada ay Akrep burcunun boynu­
zunun altında, Jüpiter Balık burcu, Venüs Boğa burcu, Satürn Yengeç burcu,
Mars İkizler burcundaydı. [son kez] doğmuş olan Merkür [hala] [gözle görü­
lür] değildi."21
Yunan egemenliği dönemi sırasında muhtemelen İ.Ö. 4 Nisan 263 tarihin­
den kalma daha sonraki Uruk'tan kalma bir harita gezegenlerin burçlardaki
yerlerinin derecelerini de vermektedir: "Seleucid Çağın 48. yılı Adar ayı, ço­
cuk doğdu. O gün güneş 1 3° 30' Koç burcu, ay 10° Kova burcunda, Jüpiter
Aslan burcunun başlangıcında, Venüs güneşle birlikte, Merkür güneşle, Satürn
Yengeç burcunda, Mars Yengeç burcunun sonundaydı." Bu ilgi çekici metin
gezegenlerin konumuna dayanan belli tahminler de yapmaktadır: "Serveti ol­
mayacak ... Yiyeceği açlığı için yeterli olmayacak. Gençliğinde sahip olduğu
servet kalmayacak. Otuz altıncı yıl servete sahip olacak. Günleri sayı bakımın­
dan çok olacak."22 Bu belge halihazırda Batı astrolojisinde baskın bir tema ha­
line gelecek olan zenginlik ve uzun ömürlülükle ilgiyi göstermektedir.
Pers ordusunun Büyük İskender tarafından İ.Ö. 3 3 1 yılındaki yenilgisin­
den sonra, binlerce Yunanlı Babil'e yerleşmiş ve ' Keldaniler ' (Chaldean)
(orijinal olarak Pers ülkesinin Cyrus tarafından fethinden önce Babil'deki son
hanedanlığın halkına karşılık gelir) olarak bilinen yerel astrologların etkisi al­
tına girmişlerdir. Babil' de oturan iki astrologdan daha sonra Yunanlılar tara­
fından Cidenas (Kidinnu) ve Naburianos (Nab-rimannu) olarak söz edilmiş­
tir. Uruk ve Borsippa'da başka okullar da gelişmiştir. Mezopotamya'nın fet­
hinden sonraki dönemden çok sayıda astrolojik ' günlük' ve metin gök gün­
lükleri (en eskisi İ.Ö. 307 yılından kalmadır) vardır.23 Yunanlıların bireye il­
gisini dönemin horoskoplarının artan sayısı yansıtmaktadır.
Sümer çiviyazısıyla yazılmış bilinen son horoskop İ.Ö. 68 yılından kal-

202
ASTROLOJİ

madır. Bilinen ilk Yunan horoskopu ise İ.Ö. 6 1 yılından kalmadır. Bu, Mezo­
potamyalı Yunanlı hükümdar Kommageneli 1. Antiokhos 'un taç giyme töre­
nini anmak içindir ve Nemrut Dağı'nın zirvesindeki sarp kayalık yüzeye ka­
zınmıştır.
Uruk'ta bulunan ve Seleucid dönemine atfedilen bir tablet modern bir ast­
rolojik 'yemek kitabı 'na benzer ve gezegenlerin sistematik bir kombinasyo­
nuna yönelik tahminler listelenir. Biri şöyledir: "Bir çocuk Jüpiter ortaya çık­
tığında ve Venüs battığında doğarsa, o adamla mükemmel bir şekilde gide­
cektir; adamın eşi onu terk edecektir." Açıkçası, bu yorum adamın bakış açı­
sındandır ve evliliğiyle meşguliyeti gösterir. Başka bir yorumda şöyle denir:
"Bir çocuk Venüs ortaya çıktığında ve Jüpiter battığında doğarsa, adamın eşi
ondan daha güçlü olacaktır."24 Ama bu metin zıtlıklara değinirken, gezegen­
ler arasındaki, birleşmeler, üçgenler, kareler ya da altmışlar gibi diğer açıları
dikkate almaz. Ayrıca Yükselen Burçtan da söz edilmez.
B ir doğum haritasında kullanılan Yükselen Burca dair bilinen ilk örnek
i.ö. 4. yüzyılda karşımıza çıkar; bu tarih muhtemelen İsa'nın doğumuyla ça­
kışan İ.Ö. 7. yüzyıldaki Satürn-Jüpiter birleşmesinden hemen sonradır. 2s
4.000 yılı aşkın bir süre boyunca, Mezopotamya'da astroloji açıkça çok
yol almıştır. Önce, bütünüyle ülkeler astrolojisine yönelmişti. Gökyüzündeki
alametler ulusun 'yazgı'sını işaret ederdi. Kralın gökten emir aldığı düşünül­
düğü için, gökcisimlerinin hareketinin, özellikle de tutulmaların, kralın ve
onun somutlaştırdığı ulusun üzerinde doğrudan bir etkisi vardı. Ama gelecek
tanrıların kucağındayken, önceden belirlenmiş ya da "yazgıda olan" bir şey
değildir. Belirli ritüeller ve törenlerle değiştirilebilirdi - görüşülebilirdi.
Ritüeller ve törenlerin yanı sıra tarım yılının ekim ve hasat zamanı için de
bir takvim belirlemek amacıyla ayın büyüme ve küçülme evlerini gözlemle­
mek de saray astrologlarının rolüydü. Yeniayın görünmesi kameri takvim için
temel bir 'gerekçe 'ydi.
Pers istilasından sonra, on iki burç en sonunda saptandı ve doğum harita­
sı ortaya kondu. Yunanistan'dan Helenist kültürün yayılmasıyla, doğum hari­
tası önem kazandı ve astrolojinin kendisi daha laik ve demokratik hale geldi.
Astrologlar artık saraya bağlı işler yapan din görevlileri değil, evrenin yapı­
sını anlamaya ve göklerin dünyadaki bireylerin yaşanılan üzerindeki etkisini
yorumlamaya çalışan filozoflardı.

203
19
Işık Gelsin

Karanlık derinlerin yüzündeydi. Ve Tanrının Ruhu suların


yüzeyine ilerledi. Ve tanrı dedi, "Işık Gelsin"
TEKVİN

abil ya da çok plan bakımından kare bir şehirdi ve merkezinde Esagi­


B la adlı Marduk Tapınağı vardı. Şehirdeki en göze çarpan özellik tapınak­
az

tı : Giderek azalan yedi kattan oluşan dördül bir kule. Tanrıların ikametgahı
olan Kutsal Dağı simgeliyordu. Gökle dünya arasında kozmik bir eksen, di­
key bir bağ ve Babil İmparatorluğunun toprakları arasında yatay bir bağ oluş­
turuyordu. Yedi katı varoluşun düzlemlerini, aydınlanmanın evrelerini ve ye­
di gezegeni temsil ediyordu. ı
Sümerlerin tanrıların ikametgahları olarak tapındıkları gezegenleri merkez
alan kompleks bir mitolojileri vardı. Güney Arabistan' dan gelen Sem itik Akat
halkı aşağı yukarı İ.Ö. 3.000 yılında Mezopotamya'yı istila ettiğinde, Sümer­
lerin tanrılar panteonunun tepesine kendi Sin (ay), Shamash (güneş) ve İştar
(Venüs) üçlemelerini yerleştirdiler. Yıldıza dayalı dinlerine uygun olarak,
kralların birçok heykelinin tepesine göksel semboller kazındı: Sin için hilal,
Shamash için kolları eşit uzunlukta olan haç ve İştar için sekiz noktalı yıldız.

Ay
Tekvin'de, ışığın karanlıktan doğduğu biçiminde ifade edilen kadim inan­
cı yansıtarak, erkek ay tanrısı (Sümerler için Nanna, Akatlar için Sin) tanrı­
sal ikizleri yarattı: Güneş ve Venüs. Ay - 'yaşlı mavi sakal' - bütün gökci-

204
ASTROLOJİ

simleri içinde en önemlisi, tanrıların kralıydı. Zamanın hükümdarı olarak,


dünya üzerindeki olayların gidişatını yönetirdi. Aya ilişkin kesin sembolizm
zaman içinde değişmiştir, ama İ.Ö. yedinci yüzyılda Asurbanipal'in hüküm­
darlığıyla birlikte, aya bilgeliğinin derinliğinden dolayı saygı duyuldu. Ona
"Baba, her şeyin kaynağı" ve "Göğün ve Dünyanın kaderini belirleyen Efen­
di" dendi.2 Ancak daha sonraları, muhtemelen aya Isis olarak saygı gösteren
Mısırlılar ve Selene olarak ona tapan Yunanlılar'ın etkisi altında, ay bir ana
tanrıça haline geldi.
Enuma Anu Enli! astrolojik serisinin altmış sekiz ya da yetmiş tableti için­
de, ilk yirmi ikisi lunar alametlere adanmıştır. Yorumları daima tutarlı değil­
dir. Ayın ritmine dayanan takvimle birlikte, bir "doğru" gün genellikle kame­
ri ayın birinci, yedinci, on dördüncü ya da yirmi sekizinci günü olarak düşü­
nülürdü. Kameri ayın dörtlü bölünmesi, her biri yedi günlük bir haftanın so­
nuna denk gelen ve on dokuzuncuda fazladan bir tane olan, kutsal bir günler
sistemi ortaya çıkardı. On dördüncü gün - dolunay zamanı - en önemlisi sa­
yılırdı; çoğu düğün bayram, ibadet ve dua o günde yapılırdı. Adı Shabba­
tu ydu ; İbranice Shabbat ve İngilizce Sabbath sözcükleri bundan türemiştir.
'

Şahat (dini açıdan çalışılmaması gereken gün) en sonunda ayın dört çeyrek
günleri olarak başlamıştır ve Kral Hammurabi 'nin hükümdarlığından (İ.Ö.
1728- 1 686) itibaren kameri ayın yedinci, on dördüncü, yirmi birinci ve yirmi
sekizinci günlerinde bütün işler yasaklanmıştır. Hafta ve ay, ayın dördün ha­
linin göründüğü akşam başlardı.
Altın Buzağı'ya ibadet edilen ve Musa'nın öfkeli bir erkek tanrıdan taş
kanun tabletleri aldığı Sina Dağı 'nın adı da muhtemelen Mezopotamya ay
tanrısı Sin'den gelmektedir.
Tarım ve bereketin gidişatını düzenleyen güneş ve ay bir doğru günde bir­
likte görülürlerse, saray astrologları bunun yararlı etkili olduğunu düşünür­
lerdi. Dünyada yaşayanların yazgılarını belirlemek için her yılın başlangıcın­
da buluştuklarına inanılırdı. Ayın on dördüncü gününde yeniayın görünmesi
dünyada uyumun işareti olan gökteki uyumun bir alametiydi. Diğer yandan,
"Ay beklenen zamanının dışında görüldüğünde, pazar düşük olacak... güçlü
bir düşman ülkeyi yenecek," demekti.J Ayın "hale"si de önemli sayılırdı. Mo­
dem yorumun tersine, Satürn bu halenin içinde olursa, krallığa huzur gele­
cek; Jüpiter içinde olursa bunun tersi meydana gelecek demekti. Halenin
içinde Yengeç burcunun görünmesi kötülüğün habercisi olurdu. Ayın rengi ve
yüksekliğine, parlaklığı ya da donukluğuna ve boynuzlarının yönüne de
sembolik anlamlar atfedilirdi.
B irçok kadim halk için olduğu gibi, Mezopotamya astrolojisindeki en kor­
kutucu olay kuşkusuz tutulmalardı; ister güneş, ister ay tutulması olsun. Enu­
ma Anu Enli/ serisinin neredeyse yüzde kırkı tutulmalara ayrılmıştır. Tutul­
maların dünyaya zarar getireceği, hamile kadınlara çocuklarını düşürteceği,

205
PETER MARSHALL

ülkenin yıkıma uğrayacağı ve kralın öleceği düşünülürdü. Bu gelenek mo­


dem astrolojide hala kabul görmektedir. Bir yıl içinde ancak birkaç günde bir
tutulma felaket getirmezdi: "Kızıl" bir tutulma (dünyanın atmosferinden gü­
neş ışığı ayın üzerine yansıdığında görülür) bütün halk için gönenç, başarı
getirecek anlamına gelirdi.

Güneş
Ay tanrısı Sin zamanın babası, güneş tanrısı Shamash ise gök ve dünyanın
yargıcıydı. Aslen, güneş tanrısı kadındı, ama Akatların istilasından sonra er­
kek oldu. Canlılara ve ölülere hükmederdi; unvanları arasında ' yazgıların be­
lirleyicisi' ve 'kozmik planların mimarı' vardı.4 Krallar güneşle özdeşleştiril­
mesine karşın, yayımlanmış raporlarda ışık olarak, onun Mezopotamya mito­
lojisinde küçük bir rol oynadığını akla getiren ancak az sayıda gönderme var­
dır. Aslında, metinlerde kimi zaman Satürn ile karıştırılır: Tarihçi Sicilyalı
Diodorus, Babilliler için Satüm'ün 'güneş yıldızı' olduğunu gözlemlemiştir.S
'Halkın güneşi ' olarak kral özellikle bir güneş tutulmasında korkardı. Ola­
ğan namburbi ritüelleri tutulmanın kötü etkisini gidermeye yetecek kadar
güçlü sayılmazdı ve görünüşe göre bu olay sırasında, yüz gün sonra vekil kra­
liçesiyle birlikte ritüel bir şekilde kurban edilecek bir 'yedek' kral seçilirdi.
'Yazgısına gittiğinde' tahtı yakılırdı. Ülkenin arınmasını tamamlamak için,
kraliyet sarayındaki stratejik noktalarda, her birinin sol kalçasına kazınmış
sözcükler olan - "Git buradan kötülük. Gel içeri iyilik." - altı çift ahşap hey­
kel yakılırdı.6

Venüs
Mezopotamya üçlemesinde, İştar (Venüs) en bilinenidir. Soyu çapraşık,
kültü de karışıktır; binyıllar içinde cinsiyetinin değişmesi gibi. Sümerler as­
len Venüs'ü kadın olarak düşünmüşler ve ona Inanna - Jenny adı bu sözcük­
ten gelmektedir - demişlerdir. Diğer yandan istilacı Akatlar Venüs 'ü kendi er­
kek tanrıları Attar ile ilişkilendirmişlerdir; bu ad en sonunda İştar haline gel­
miştir. B ir süreliğine, bu gezegen hem erkek hem de kadın olarak düşünül­
müştür: Asurbanipal hükümdarlığından kalma bir tablette İştar 'sabah yıldı­
zı'nın erkek ve İştar 'akşam yıldızı'nın kadın olduğu bildirilir.7 Ancak daha
sonraları sadece kadın olarak görülmüştür.
İştar göğün kraliçesi ve günümüz Venüs 'ü gibi, sevgi, cinsellik ve doğum
tanrıçasıydı. Aynı zamanda da korkulan savaş ve keder tanrıçasıydı. Eski
Ahit'te Süleyman Şarkıların Şarkısı'nda (6: 1 0) Venüs'ün ikili yönünü kutla­
dığı için kınanır:

206
A STROLOJi

Kim bu seher gibi doğan


ay kadar güzel,
güneş kadar göz kamaştırıcı,
bayrakları olan bir ordu kadar korkunç.

Asur'daki yaygın İştar sembolü sekiz noktalı yıldızdı. Tapınak Şövalyele­


ri (on ikinci yüzyılda Kudüs'te kurulan şövalyeler birliği) tarafından inşa edi­
len sekiz kenarlı ortaçağ kiliselerinin sembolizmini kadim İştar kültüne dek
izlemek pek de hayalperestlik olamayabilir. Bu kiliseler kimi zaman Mezo­
potamya ilahesinin bir reenkamasyonu olabilecek Kasvetli Bakire Meryem'e
adanırdı.s
İştar 'a adanan tapınaklarla kadınlardan oluşan ve hiyerarşik bir yapısı
olan dini görevliler ilgilenirlerdi. Yüksek Dini Görevli çoğunlukla kralın kı­
zı olurdu. Dini görevlilerin kendi ekim alanları vardı. Bazıları aynı zamanda
tapınak ' fahişeleri ' - hem kutsal hem de ticari bir temelde - olarak da çalışır­
lardı. Öyle görünüyor ki Babil kadınları kendilerini Ishtar 'a adadıklarını ka­
nıtlamanın bir yolu olarak cinsel iltimaslar yaparlardı. Yunanlı tarihçi Hero­
dot şöyle gözlemlemiş:

En utanç verici Babil geleneği, ülkedeki her kadının yaşamının


bir noktasında bir Afrodit [Venüs] tapınağında bulunmasının ve
yabancı bir erkekle cinsel ilişkiye girmesinin gerekmesidir. Ka­
dınlar için, servetinden ötürü kimin züppe olduğu ve oradaki ka­
dınların geri kalanıyla ilişkiye girmeyi ve örtülü arabalarda tapı­
nağa götürülmeyi ve orada çevresindeki görevlilerin maiyetinde
durmayı kimin reddedeceği bilinmeyen bir şey değildir. B ir çok
kadın için alışılmış uygulama, başlarına tellerden yapılmış bir
çelenk takarak Afrodit'in çevresinde oturmaktır... �Kadının] ya­
bancılardan biri kucağına para atıp onunla cinsel ilişkide bulu­
nana (bu tapınağın dışında gerçekleşiyor) dek eve dönmesine
izin verilmez.9

Herodot, bütün kadınlar için kutsal bir yükümlülüğü anlatmaktan çok


muhtemelen tapınak görevlilerinin yaşamına gönderme yapmaktadır.
Venüs gezegeninin hareketlerinden çıkarılan alametlere gelince, Asur
krallarının astrologlarından, varlığını sürdüren aşağı yukarı yirmi rapor bu­
lunmaktadır. İştar bereketten sorumlu olduğu için, şunları öğrenmek şaşırtıcı
değil: "Keçi-yıldız [Venüs] Yengeç burcuna yaklaşırsa, ülkede huzur ve ba­
rışma olacak, tanrılar ülkeye merhametlerini esirgemeyeceklerdir. Depolar­
daki boş tahıl kaplan dolacak, ülkenin ekinleri düzelecek, hamile kadınların
karınlarındaki çocuklar mükemmelleşecek ve büyük tanrılar ülkenin tapınak­
larını düzenli tutacaklardır." ıo

207
P ETER M A R S H A L L

İştar'ın savaşçı doğasını ise Venüs Terazi burcuna girerse, bunu felaket
getiren bir çatışma izleyecektir tahmini açığa vurmaktadır. Yine, Mars Venüs
ile birleşme halinde olursa, bu durumda kral çok dikkatli olmalıdır: "Venüs
yükseldiğinde, Mars onun yakınında görülürse, bu durumda kralın oğlu sara­
ya girecek ve tahtı alacaktır."11 Aynı zamanda, Venüs'ün varlığı ve Jüpiter'in
bir ay tutulmasıyla birleşmesi kral için bu durumun kötü etkilerini karşılaya­
caktır.
Yunanlılar ve Romalılar kadınlar üzerindeki hükümdar olarak Venüs'ün
kadınsı yönünü vurgularlarken, onun geleneksel Mezopotamya özellikleri
çağların içinden süzülüp geçmiştir. Savaş modem astrolojide haia Venüs'ün
yönettiği Terazi burcunun yönetimi altındadır. İyi bir hasatla olan ilişkisi Ve­
nüs'ün egemenliğindeki bir ulusun ticari başarısı şeklindeki modem atfı ön­
görmektedir.

Satürn
Geleneksel olarak astrologlar bir baskılayıcı kısıtlamalar sembolü, ülke
için sıkıntının, birey içinse zor zamanların bir habercisi olarak Satüm'den
korkmuşlardır. Satürn soğuk, sert ve melankolik olarak düşünülür. Eski Me­
zopotamyalılar onu çok farklı bir ışıkta görürlerdi. Onlara göre, Satürn ilksel
sulardan çıkmış ve tanrıların yanında kaosun kuvvetlerine karşı savaşmış
olan bir fatih, bir kahramandır. Tanrıların ebedi ve ezeli kanunları üzerine
yazdıkları 'yazgı tabletleri 'ni yeniden ele geçiren de Satüm'dür. Bu tabletler
dünya tanrısı Enlil uyurken fırtınaların ejderhası Zu tarafından çalınmıştır.
Sonucunda, tanrılar Satürn 'ü tabletlerin muhafızı yaparak ödüllendirmişler, o
da böylece kaderin efendisi (shimtu) olmuştur.
Kadim metinlerde, güneş ve Satüm'den çoğu kez birlikte Shamash olarak
söz edilirdi, bu yüzden ikisi arasında bazı karışıklıklar vardır. Diodorus, yak­
laşık olarak İ.Ö. 56 yılında, Satürn gezegenini B abillilerin ' Helius yıldızı '
(güneş) dedikleri 'en göze çarpan' olarak tanımlamıştır. 12
Satürn gezegenine Sagush dendiğinde, aynı zamanda Ninib olarak da bi­
linen tanrı Ninurta ile ilişkili olur. B ir savaşçı tanrı olarak, Mars' ın (Nergal)
erkek kardeşidir. İkisi de genellikle bir kartal olarak betimlenirler; kartal ço­
ğunlukla bir sütun üzerinde durmaktadır, kimi zaman da karşıt yÖnlere bakan
iki başı vardır. Ninurta pekaıa Book of Amos'ta saldırılan güneş tanrısı Sak­
kut (Kutsal Kitap'ta Moloch olarak çevrilmiştir) da olabilir. 1 3
Satüm'ün bilinen ilk tasviri, aşağı yukarı İ.Ö. 1 800 yılından kalma olan
Babil yaratılış öyküsü Enuma elish'te bulunmaktadır. Ona "kanun ve düzenin
yıldızı" denir - bu, Satüm'ü bir yapı ve sınırlama sembolü olarak gören mo­
dem astrologlar tarafından hala benimsenen bir görüştür. Krallara astrolog­
lardan Ninurta'dan söz eden ancak birkaç rapor vardır. Bununla birlikte, üç

208
A S TROLOJi

tanesi Satürn ile ay arasında bir birleşme olduğunda, bunun hakikat ve adalet
zamanı olduğunu vurgular: "Bir hale ayı çevrelediğinde ve Satürn bu halenin
içinde yer aldığında, ülkede hakikati söyleyecekler: Oğul babasıyla hakikati
konuşacak. Kalabalıkların refahı." 1 4 Yine, Satürn ayla birlikte yer aldığında,
bu kral (o da Satürn gibi güneşle ilişkilidir) için şans dernektir ve tahtın te­
meli güvende olacaktır. Diğer yandan, Satürn Mars' la birleşirse, bunun sonu­
cu kıtlık olacaktır; Aslan burcundaki Satürn ise ortalıkta dolaşan aslanlar ve
çakallar ile geçecek üç kötü yılı getirebilir.
Yunanlı ve Romalı astrologların daha kasvetli yorumlarının tersine, Me­
zopotamya raporlarının çoğunluğu dolaylı olarak Satürn'ün hayırlı bir geze­
gen, ülkeye bir denge adalet getirici sayıldığını göstermektedir. Satürn 'ün bu
pozitif yönü son zamanlarda yapı ve sınırlamanın kişisel gelişim için bazen
gerekli olduğunu kabul eden Jungçu derinlik psikolojisinden etkilenmiş olan
astrologlar tarafından yeniden bulunmuştur.

Mars
Daha önce de görmüş olduğumuz gibi, eski Mezopotamyalı astrologlar
Mars'ı Satürn-Ninurta'nın erkek kardeşi olarak tanrı Nergal ile özdeşleştir­
mişlerdir. Ancak, her ikisi de güneş tanrıları sayılırken, Nergal zararlı etkili
olarak ve Ninurta tanrısı olarak düşünülmüştür. O sadece ölülerin değil, aynı
zamanda cehennemin ateşinin ve yaz sıcağının efendisidir.
En eski Sümer mitlerinden birinde, gökteki tanrılar ölüler diyarı tanrıçası
Ereşkigal 'i bir toplantıya davet ettiklerinde Nergal de oradadır. Tanrıçanın
kendisinin gelmeyeceğini, bir temsilci göndereceğini bilmektedirler. Temsilci
göğe vardığında, Nergal dışında bütün tanrılar onu karşılamak için ayağa kal­
karlar. Onuru kırılan Ereşkigal öfkeyle kendinden geçer ve onun hayatını is­
ter. En sonunda Nergal'in beraberinde on dört refakatçiyle yeraltına inmesi ge­
rektiğine karar verilir. Nergal oraya vardığında, refakatçileri tanrıçanın sarayı­
nın kapılarına yerleştirir ve hızla içeri girer. Temsilciyle karşılaşır ve onu der­
hal öldürür. Sonra Ereşkigal ' i taht odasında bulur, saçından kavrar, tanrıça on­
dan ricada bulunduğunda kafasını kesmek üzeredir. "Beni bırakırsan," der tan­
rıça yüzünden aşağı süzülen gözyaşları içinde, "senin eşin olurum." Şefkatten
ve tanrıçanın güzelliğinden etkilenen Nergal acıyıp merhamet gösterir ve çok
geçmeden evlenirler. O günden sonra, yeraltı dünyasında birlikte hüküm sü­
rerler ve Nergal mezarların tanrısı ve ölülerin yargıcı olur.
Bu mit Nergal'in ölülerle ve savaşla olan ilişkisini vurgulamaktadır. Me­
zopotamya metinlerinde bu rolüyle Mars'a yapılan birçok gönderme vardır:
"Bir gezegen ve Mars karşı karşıya gelirse, bir düşman istilası olacaktır." Yi­
ne, "Mars Akrep burcuna yaklaştığında, prens bir akrebin sokmasıyla ölecek
ya da sarayında tutsak edilecektir."ıs

209
PETER MARSHALL

Nergal aynı zamanda vebaların (kıranların) ve hummaların tanrısı olarak


da görülürdü. Plüton 1 930'lardan bu yana yeraltı dünyasının hükümdarlığı
gibi birçok sıfatı almış olmasına karşın, Mars modem astrolojide hala kıran­
lar, savaş ve ölümle ilişkilendirilmektedir. Tıpkı Mezopotamyalı astrologla­
rın Nergal' i sığırların hayatlarını etkiliyor olarak görmeleri gibi, bugün de
Mars hala kasapların hükümdarı sayılmaktadır.

Jüpiter
Jüpiter, Babil'deki büyük gezegensel tapınağın kendisine adandığı tanrı
Marduk ile özdeşleştirilmiştir. Her Yeni Yıl, ilkbahar noktasının en yakının­
da hilal ilk olarak belirdiğinde, Babil'de on bir günü aşkın bir süre devam
eden büyük bir festival yapılırdı. Bu festivalde, her biri ezoterik bir anlam ta­
şıyan bir dizi ritüel vardı. Örneğin, kral başına değerli taşlar takıp keçiler kı­
zarttığında, bunun içsel anlamı şu olurdu: "O Marduk'tur, başında odun taşı­
yan ve bir ateşte Enlil ile Anu'nun oğullarını yakan Marduk." Bu ritüellerin
okült doğasını vurgulamak için, her metnin sonunda bir uyan olurdu: "Büyük
tanrıların bir sırrı. Umalım ki inisiyeler inisiyelere yol göstersin. Bırakın ini­
siye olmayanlar görmesin." t6
İlk üç gün hazırlık dönemi olurdu. Dördüncü günün akşamı boyunca, ta­
pınakta yüksek erkek din görevlisi tarafından Marduk'un heykeline büyük
Mezopotamya miti Enuma elish okunurdu. Beşinci günde, kral bu heykelin
önünde aynı din görevlisi tarafından yüzüne tokat atılıp kulakları sertçe çeki­
lerek ritüel gereği küçük düşürülürdü. Bunun krala yetkisinin eninde sonun­
da tanrının kucağında olduğunu hatırlatmak için yapıldığına hiç kuşku yok.
Marduk rolünü oynayarak kral daha sonra tapınak kulesinin "dağında" esir
tutulurdu. Sürücüsü olmayan bir savaş arabası dışarıda caddelerde kontrol­
süzce gidecek biçimde serbest bırakılırdı: Tanrılar gitmişti ve şehre kaos in­
mişti. Sonra da beyaz bir boğa kurban edilirdi.
Ertesi, yani altıncı gün, Marduk'un oğlu Nabu (Merkür) şehre gelirdi ve
heykeli tapınağın içine yerleştirilirdi. Bu noktada, elimizdeki festivaldeki
olaylan anlatan bu tablet birdenbire kesiliyor, ama diğer kaynaklardan anla­
şıldığı kadarıyla ertesi gün Nabu babasını tutsaklıktan kurtarıyor ve Babil'e
getirilmiş olan tanrıların heykelleri büyük tapınaktaki Kader Salonunda top­
lanıyor. Kurtarılan Marduk bir kez daha tanrıların kralı seçiliyor. Dokuzuncu
gün, büyük bir ziyafete katılmak için sokaklarda bir alaya önderlik ediyor ve
kaos tanrıçası Tiamat'a karşı zaferini kutluyor. O günün akşamında, kral ta­
pınaktaki "yatak odası"nda bir kadın din görevlisiyle yatıyor; bu da tanrıyla
tanrıça arasındaki nihai birleşmeyi simgeliyor. En sonunda gökteki ve dünya­
daki düzen geri gelmiş oluyor.
Jüpiter'e astrolojik metinlerde 'Tanrı Marduk'un Yıldızı' denir. Dünyanın

210
ASTROLOJİ

kurtarıcısı ile çağrışımı genellikle yararlı etkili olarak düşünüldüğü anlamına


gelirdi - Jüpite'in bugün hfila öyle olduğu gibi. Onun varlığı sadece kral için
huzurun işareti olmakla kalmazdı, aynı zamanda ülkeye yağmur getirir ve
ekinlerin iyi olmasını sağlardı. Jüpiter parlaklaştıkça, kral da daha göze çar­
pardı. Gezegenin en parlak noktasında: "Tanrılar huzur verecek, sıkıntılar ge­
çecek ve güçlükler halledilecek ... tanrılar dualar alacaklar ve yalvarışları du­
yacaklar; majisyenin alametleri görünür hale gelecek." 1 1
Bununla birlikte, Jüpiter' in rolü bakımından, özellikle ayla birleştiğinde,
daha zararlı bir yan da vardı: Bu istilalar, sosyal kargaşa, hatta kralın ölümüy­
le sonuçlanabilirdi. Jüpiter Orion' a girerse, böcekler ekinleri yok edebilir de­
mekti. Regulus 'un - Arslankalbi Yıldızı 'nın - (Kraliyet Yıldızı) yanından ge­
çerse, tahtı bir düşman ele geçirebilirdi. Mars'la bir birleşme ise, öyle görü­
nüyor ki, doğrudan krala bir meydan okuma olarak yorumlanmaktaydı. Ben­
zer bir yorum modem astrolojide de devam etmektedir: Jüpiter genişleme ve
yükselmenin gezegenidir, ama açıları kötü olduğunda, bu aşırılık ve uyum­
suzluk anlamına gelebilir.

Merkür
Nabu-Merkür Marduk-Jüpiter'in oğludur. Babil'deki bahar festivalinin on
birinci gününde, tanrılar gelecek yıl için dünyanın yazgısını belirlemek üze­
re Kader Salonunda toplandıklarında, Nabu da onların kararlarını kaydeder.
Bu yüzden tanrıların katibidir ve birçok taş anıtta (stel) kazınmış olan amb­
lemi genellikle bir yazı masasıdır. Aynı zamanda tanrıların ulağıdır; adı söz­
cük anlamı olarak 'haberci' demektir. Ayrıca, o da tıpkı gezegenin hareketi
gibi süratlidir.
N abu kültü hakkında pek bir şey bilinmemektedir. Adından ilk olarak Kral
Hammurabi 'nin hükümdarlığı sırasında söz edilir, ama irfan, yazı ve hesap­
lara başkanlık eden ilah olarak daha önceki Sümer tanrıçası Nisaba'nın yeri­
ni alması ilk binyılın bitişini bulur. Kısa bir süre sonra, Babil kralları için
Marduk ve Nabu'nun tapınaklarını desteklediklerini söyleyen yapı tuğlaları
üzerine damgalanmaları için bir formül sipariş edecek kadar popüler hale gel­
miştir.
Merkür'ün en önemli özelliklerinden biri yağmur yaratıcı olmasıydı. Kra­
la verilen bir raporda şunlar gözlemlenmiştir: "Merkür lyyar'da görüldüğün­
de, bir sel gelecek ve tarlalarla otlak alanlara yararlı olacak." Seller sıcaktan
kavrulmuş bir toprakta çalışan çiftçiler için yararlı olarak görüldüğünden,
Merkür'ün iyi bir hasatla ilişkilendirilmiş olması şaşırtıcı değildir. "Merkür
Elul'da (gök) belirdiğinde, pazarda ürünler çeşitlenecek, hububatlar artacak ...
sığırlar tarlalarda çok sayıda olacak ... Susam ve hurmalar gelişecek."ıa İnsan
başka ne isteyebilirdi ki!

21 1
PETER MARSHALL

Marduk-Jüpiter' in oğlu olarak Nabu-Merkür aynı zamanda hükümdarlık


prensiyle de ilişkiliydi. Görünümü ya da hareketindeki herhangi bir değişim
onun görevleri açısından bir önem taşırdı. Özellikle parlak olduğunda, bu hü­
kümdarlık prensinin krala takdim edilmesi için en uygun zaman demekti.
Binlerce yıl sonra, Merkür modem astrologlar astrolog hala hem ticaret ve pi­
yasanın hem de yazı ve iletişimin yöneticisi olarak görülmektedir.
Nabu-Merkür kültünün merkezi Babil 'in yaklaşık on altı buçuk kilometre
güneyinde, Fırat yakınlarındaki bir gölün kıyısındaki Borsippa şehrinde gibi
görünmektedir. Tapınağı Ezida bir zamanlar ünlü bir kütüphaneyi barındır­
mıştı; Kral Asurbanipal katiplerini nadir bulunan tabletleri aramaları için ora­
ya yollardı.

Borsippa Ziguratı
Behistun 'da bulunan çivi yazısı tabletlerini deşifre etmiş kaşif olan Henry
Rawlinson 1 854 yılında Borsippa'da kazılara başlamış ve Nabu Tapınağı'nın
kalıntılarını açığa çıkarmıştır.
Bu yapının ilki alanı yaklaşık 25,3 metre kare, yüksekliği aşağı yukarı 7 ,9
metre olan yedi kattan yapılmış basamaklı bir zigurat olduğu açığa çıkmıştı.
Kazı ilerledikçe, dış duvar da açığa çıkmış, Rawlinson farklı düzeylerdeki
tuğlaların farklı renklerde olduğunu görerek büyülenmişti: İlk katın rengi si­
yahtı, üçüncü katın kırmızı, altıncı katın ise mavi. Olağanüstü bir rastlantı
onu adeta çarpmıştı: Hatırladığı kadarıyla, bu renkler Sebalıların gezegen sis­
temine göre sırasıyla Satürn, Mars ve Merkür'ün yönettiği birinci, üçüncü ve
altıncı kürelere aitti. Sebahlar yıldızlara tapan ve İ.S. altıncı yüzyılla onuncu
yüzyıllar arasında Babill 'den Akdeniz' e giden yol üzerindeki bir şehir olan
Harran'da yaşamış dinsel bir gruptu. Önsezisini doğrular şekilde, Rawlinson
ziguratın temellerinde iki özdeş silindir buldu; üzerlerinde şöyle yazıyordu:
"İşte bu Tapınak 'yedi kürenin gezegenlerine' adanmıştır" ve bunlara "Yedi
kürenin basamakları" denmiştir. ı9
Ziguratın yedi katı sadece gezegenlerin renklerine boyanmakla kalmamış­
tı, aynı zamanda farklı metallerle de ilişkiliydi: En alt kat Satürn için siyah ve
kurşundu; sonra Jüpiter için kahverengimsi kırmızı ve kalay geliyordu; Mars
için gül kırmızısı ve demir; güneş için altın (renk ve metal olarak); Venüs için
beyaz-altın rengi ve bakır; Merkür için koyu mavi ve civa; en üst kat da ay
için gümüştü.
Borsippa'daki tapınak Mezopotamya'da dört binyılı aşkın bir süre boyun­
ca astrolojinin evriminin muhteşem bir anıtı olmuştu. Çölün kumlarına gö­
mülmüş olabilir, ama somutlaştırdığı gezegenlerin çağrışımları Mısırlılar ile
Yunanlılar tarafından alınmış, İslam ve Batı astrolojisinin temel ilkelerini
oluşturmuştur.

21 2
20
Göğün Görüntüsü

Mısır' ın göğün bir görüntüsü olduğunu, daha kesin söylemek


gerekirse, gökte yönetilen ve hareket eden her şeyin Mısır' a in­
diğini ve oraya aktarıldığını bilmiyor musun, Asclepius? Haki­
kat söylenecek olursa, ülkemiz bütün dünyanın tapınağıdır.
HERMES TRISMEGISTUS

enellikle Mısır'ın aşağı yukarı 6.000 yıl önce kompleks bir din, muaz­
Gzam bir mimari ve yazılı bir dili olan birdenbire gelişmiş bir uygarlık ol­
duğu varsayılır. Bununla birlikte, kökenleri derin bir gizem halinde hala ol­
duğu gibi durmaktadır. Doruk noktasına birkaç yüzyıl içinde ulaşmış olması
bu uygarlığın insanlarının bilgileriyle birlikte dışarıdan gelmiş olmaları ge­
rektiğini iddia etmeye götürmüştür. British Museum' un eski Keeper of the
Egyptian ve Assyrian Antiquties' i Profesör Budge onların 'Doğu'dan yeni ge­
lenler' olduğunu ileri sürmüştür. ı Mısır mitlerinin kendileri de bu yabancı uy­
garlığın insanları fikrini desteklemektedir; kendi asıl uygarlıklarını yok eden
bir felaketten sonra yerleşmek için kutsal bilimleriyle denizi geçip gelen 'Ho­
rus'un Arkadaşları'nın öyküleri vardır. Bu an kuşkusuz ilk olarak Platon'un
sözünü ettiği Atlantis mitini akla getirmektedir; Platon da bunu ilk olarak bir
Mısırlı rahipten Yunanlı Solon 'un duyduğunu iddia etmiştir. 2 Mısırlıların be­
raberinde getirdikleri kutsal bilimin merkezinde astroloji - yıldızların hare­
keti ve anlamının bilgisi - vardı. Hiç kuşkusuz eski Mısır'ın mimarisi ve sa­
natı da bundan çok esinlenmiştir.3

213
PETER MARSHALL

Yıldız Dini
Mısır'da, Giza'daki Büyük Piramit'ten deveyle üç saat uzaklıkta Sakka­
ra'da görkemli bir kutsal çevirme vardır. Bu, üçüncü sülaleden Kral Zoser'in
(İ.Ö. 2630-26 1 1 ) mezar kompleksidir ve Mısır uygarlığının gelişiminin ilk
başlangıcında yapılmıştır. Koyu mavi bir gökyüzünün altında çölden yükse­
len duvarlar kusursuz bir simetriye, mükemmel ve uyumlu hatlara sahiptir.
Girişi tamamen sade güzel bir tapınakla gösterilmiştir. Eski ziyaretçileri o ka­
dar etkilemiştir ki 3 .000 yılı aşkın bir süre önce o ziyaretçilerden biri dünya­
nın en eski duvar yazısını gözlemlemiştir: "Bu sanki gök onun içindeymiş gi­
bi bir şey, Ra [güneş tanrısı] ondan doğuyor."4
Bu kompleksin evrensel dehanın örneği olan lmhotep'in çalışması oldu­
ğuna inanılmaktadır. Imhotep sadece bir mimar, yüksek din görevlisi ve şifa­
cı değil , aynı zamanda da ünlü bir astrologdu. Yunanlılar ona Asclepius de­
mişler ve onu tıbbın babası olarak ilan etmişlerdir.
Basamaklı Piramit, ilk büyük ölçekli piramittir ve altmış metre yüksekliğiy­
le hala ayakta durmaktadır. Unas Piramidi (İ.Ö. 2356-2323) yakınlarında günü­
müzde bir moloz yığını vardır, ama onun yeraltı odasında indiğimde, yıldızlar­
la kaplı tavanını görmek beni hayrete düşürmüştü. Duvarlara bozulmamış ve
incelikli hiyeroglifler kazınmıştı. Bunlar 'Piramit Metinleri' olarak bilinirler,
dünyada bilinen en eski metindirler ve olağanüstü bir kutsal bilim birikimi açı­
ğa vururlar. Unas Metni'nin anlamı çok düzeyli ve bilmeceseldir, ama yıldızla­
ra yolculuk yapıp geri dönen kişilere yapılan açıkça pek çok gönderme içer­
mektedir. En az yirmi dört kez şöyle yazılmıştır: "O ölü değil, bu Unas ölü de­
ğil."5 Firavuna yalnızca bir "Aşağı Göğün Yılciızı," denmemiş, aynı zamanda
onun "Ra gibi gökyüzü," çevresinde dolandığı da söylenmiştir.6 Aynca, firavun
kendisini "Dolaykutupsal Yıldızların serin sularıyla," anndırmaktadır.7
Öyle görünüyor ki Mısır piramitleri genelde sanıldığı gibi sadece mezar ola­
rak değil aynı zamanda inisiyasyon yerleri olarak kullanılmıştır. Piramitlerde
bulunan lahitler nihai istirahat yerleri değil, firavunu ölümden sonraki yolculu­
ğa hazırlamak için kullanılmaktaydı. "Cenaze ritleri" firavunun göklere yükse­
lip fiziksel bedenine geri dönmeden önce tanrılarla buluşabildiği bir beden dı­
şı deneyimi başlatmak için majik formüller de olabilir. Büyük Heb Sed Festi­
vali, kuyruk (tail) festivalinde, firavun insanlığın üç büyük evreden, yani ya­
şam, ölüm ve yeniden doğma evrelerinden geçiŞine kılavuzluk eden tanrı Osi­
ris ile özdeşleştirilirdi. Tören boyunca, "Bir kefen gibi sıkıca saran, üzerine otu­
ran bir giysiyle Osiris'in cenaze kostümünü giyen Firavun mezara götürülür ve
tıpkı ölümden doğan Osiris gibi o da oradan gençleşmiş ve yeniden doğmuş
olarak geri döner."s Piramitlerin yakınında gömÜlü bulunan tekneler hiç kuşku­
suz göklerde astral yolculuk için kullanılan sembolik güneş barkalanydı.
'Piramit Metinleri' ünlü 'Mısır Ölüler Kitabı'nın asıl kaynağıdır. Bu kitap
mezarın ötesinde, Ölüler diyarından Osiris'in tanrısal huzurunda yeni yaşam ale-

214
ASTROLOJİ

mine giden yolculuk için bir rehberdir. Bölümlerde, ölen kişinin Ölüler diyarın­
daki düşmanlarını yenmesine, arkadaşça varlıkların yardımını almasına, en so­
nunda da ister 'Bir Milyon Yıllık Tekne' de Ra ile yelken açarak, ister hayal edi­
lebilir başka herhangi bir sevinç alemini ziyaret ederek istediği şekilde dolanma­
sına yardımcı olmak amaçlanmıştır. Pek çok Mısır metni farkındalık kazanmış
bireyin ölümden sonra yeniden dirileceğine ve bir yıldız olacağına işaret eder.
Yeniden canlanan bu birey göklerde evrenin düzeni ve akışını korudukları ebedi
ve ezeli dairelerinde tannlara eşlik edebilecektir. Bu ancak mumyalanmış beden
mezarında bozulmadan ve rahatsız edilmeden kalırsa mümkün olabilecektir.
Mısır uygarlığı tamamen din temelinde kurulmuştur. Firavunun dünya
üzerinde üstün bir gücü vardır ve tannsal sayılır. Benzer biçimde, bütün in­
sanlar tanrısal bir kıvılcıma sahiptir ve Tanrısal olabilirler. Firavun bütün in­
sanlığın spiritüel kaderini temsil eder; Ölüler diyanndaki yolculuğunda
ölümlü tanrı Osiris ile görüşür, bedeni ruha dönüştürür ve Horus ile birlikte
ebedi ve ezeli güneş tanrısı Ra biçiminde yükselir.
Din günlük yaşamın her alanına girmiştir. Bina yapmak, tohum ekmek, ye­
mek pişirmek, sevişmek ve oyun oynamak; bunların hepsi kutsal eylemlerdir.
Doğayı ve insan doğasını daha spiritüel bir biçime dönüştürmenin yaratıcı sü­
recini simgelemişlerdir. Herodot Mısırlıların "son derece dindar, dünyadaki
başka herhangi bir halktan çok daha dindar" olduklarını kaydeder.9
Mısırlılar dinlerini ve felsefelerini sembolizm ve mit, sanat ve mimari ara­
cılığıyla ifade etmişlerdi. B irçok tanrı benimsemelerine karşın, dinleri temel­
de tektanrıcıydı. Evrenin en üstün tanrı Atum'un bilinçli yaratış eylemi oldu­
ğuna inanılırdı. Evren canlıdır ve içine ruh işlemiştir. Evrenin düzeninden so­
rumlu olan tanrılar ya da neterw kozmik kuvvetlerin ve en üstün tanrının yön­
lerinin kişileşmesiydi. Aslında hayvanlara tapınılmazdı, tersine onlar belirli
tanrısal ilkelerin ve işlevlerin görünümleri olarak görülürdü.
Eski Mısırlıların dünya görüşü daha sonraki bütün astrologlarınkiyle ay­
nıydı. Evrenin içine ruh işlediği anima mundi varsayılırdı. Dünyanın zen­
- -

gin çeşitliliğinde temelde yatan bir birlik hali görürlerdi: Her Şey Tek'tir ve
Tek Her Şey 'dir. Bütün olguların olumlu enerjilerle ilişkili olduğu inancı, es­
ki Mısırlılar için temel bir inançtı. Evreni saran majik güce heka demişlerdir.
Güneş en görülebilir heka kaynağıydı, ama ay, gezegenler ve yıldızlar da on­
dan çıkmıştı. Firavun Akhenaten (İ.Ö. 1 353- 1 335) tektanrıcı bir güneşe ta­
pınma dini yaratmaya çalıştığında, sanatçıları onu güneşin majik ışınlannı
alan uzanmış kollarıyla resmetmişlerdi .

Ebediyete Atlama Taşı



Mıs ırlıl ar dünya · · z ın
� · dek ı' yaşamı bır
şı olarak gö rmu.. ş l erdır. ıpkı
. geçici ikam
et, ebediyete atlama ta-
can lıların ruhlarının yıld ızla .
rdan geldıgme
� . ınan-
.

215
PETER MARSHALL

malan gibi, yıldızlara geri dönmeyi de dört gözle beklerlerdi. Gerçekten de


'yıldız' için kullanılan Mısır hiyeroglifi aynı zamanda "ruh" anlamına da ge­
lir. Günümüzde Mısır'daki Müslüman fellahin çiftçileri bile yukarıdaki yıl­
dızları ölülerin ruhları olarak görürler.
En eski zamanlardan beri Piramit Metinleri (İ.Ö. 2.400 ile 2.200 yılları
arasında yazılmıştır) ölü firavun için yazılmıştır: "Senden uçuyorum, Ey in­
san; ben dünya için değilim, ben gökyüzü için varım."ıo Yine, din görevlile­
ri ölenin ruhunu teşvik ederlerdi: "Ortaya çık, dünyadan ayrıl, üzerindeki to­
zu silkele, kendini yükselt ki ruhların eşliğinde yolculuk yapabilesin ... Gök­
yüzünü geç ... İkametini Osiris'in takipçileri Yok Olmaz Yıldızlar arasındaki
İkram Tarlasında kur."ıı Bu inancın en güzel örneği Tutankhamen'in (İ.Ö.
1 333-1 323) ikinci altın mabedinde görülür. Altın üzerine kazınmış bir dizi
insan figürü insan başlı benu kuşunun (ruhun sembolü) karşısında durur. Her
figürün alnından çıkan ışınlar ayrı ayn yıldızlara doğru gider; bu şekilde bi­
linçleri göklere bağlanmış olur. Sayısız hiyeroglifin harika bir şekilde göster­
diği gibi, ölümden sonra güneş tanrısı Ra ile birlikte onun ' B ir Milyon Yıllık
Tekne'sinde gökyüzünde yelken açmak bütün Mısırlıların umududur.
Gök ve dünya birbirinden ayrı olarak değil, daha büyük bir bütünün par­
çası olarak düşünülmüştür. Mısır yaratılış mitine göre, başlangıçta ilk adanın
boy gösterdiği ilksel sular (Nun) vardı. Bir kendi-yaratma eylemiyle Atum
kendini Nun'dan istimna etti. Sonra ikizler Shu (hava) ve Tefnut'u (nemle
ilişkili) meydana getirdi; onlar da daha sonra Geb (Dünya) ve Nut'u (Gökyü­
zü) meydana getirdiler. Alışılmış cinsel kimliklerin tersine, Mısır mitolojisin­
de Geb erkek, Nut ise kadındır; onlar tapınakların ve mezarların tavanların­
da, kolları ve bacakları gökyüzünün dört sütununu oluşturan siyah bir kadı­
nın üzerinde kemer meydana getirdiği sertleşmiş penisiyle sırtüstü yatan bir
adam olarak güzel biçimde resmedilmişlerdir. Kadının sırtı gök kubbenin al­
tın yıldızlarıyla doludur; yıldızların arasında güneş tanrısı Ra güneşin doğu­
şundan batışına güneş teknesinde yolculuk yapar. Kadının günün sonunda
onu yuttuğu ve her sabah onu tekrar doğurduğu söylenir. Duat Vadisi - Ölü­
ler Diyarı - onun bedenidir. Nut ve Geb, gök ve dünya, uzay tanrısı Shu ta­
rafından birbirinden ayrılmıştır. Bununla birlikte, onların birleşmesi Mısır
panteonundaki başlıca figürleri meydana getirir: Osiris ve Set, Isis ve
Nephtys. Horus, Osiris ile Isis ' in oğludur.

Büyük Piramit
. . aki Giz a'daki. Bü-
Kı ş mevsımm . de b"ır og1eden sonra Kahıre yak ınlarınd
ı e Y asak ' ama ben An. tıkı. te-
·· -

..
yük Piramit'e tırmandım. Günümuzde bu kesınl"kl ·

. . · bir blo ktan dıg


. . · uyu ·k · - erıne çe­
ler Y öneticisinden özel ızın almı ştım. Kend'ımı .b. . . d kaybolmuştu·, yak-
.. ürüzsüz taş uzun sure goz en .
kerek tırmandım - .Yu zeY i .P - arı bir buç uk saatim i aldı. Pı-
. u 1 aşın ak aşa gı yuk
laşık 1 3 8 metredekı zırvesıne

216
ASTROLOJİ

ramidin üst kısmı da gitmişti, ben de altı metre kare kadar olan bir platfor­
mun üzerinde durdum. Sanki dünyanın tepesindeydim.
Pusulama göre, piramidin dört yanı tam olarak dört ana yöndeydi. Çölün di­
ğer tarafında, Güney-Doğu'ya doğru Saqqara'nın kalıntı haldeki piramitlerini
ancak seçebiliyordum. Ebediyen doğan güneşe bakan Sfenksin sırtı ve başı
benden çok uzak değildi. Güney-Batı 'ya doğru Giza'daki diğer iki piramidi
gördüm ve bu üçünün birlikte sonsuza dek göklere binmiş kozmik adam Orion
kuşağının üç yıldızını yansıttığını söyleyen varsayımı hatırladım. 12 Dolana do­
lana akan Nil de Samanyolu'nun dünyadaki karşılığıydı. O eski astrolojik ilke­
yi kusursuz biçimde örnekliyordu: "Yukarıda nasılsa, aşağıda da öyle."
Büyük Piramit eski Mısır'ın yıldızlara dayanan dinini güzel bir şekilde so­
mutlaştırmaktadır. Uzun bir süre hava menfezleri olduğu düşünülen boşluk­
larının son zamanlarda yaklaşık olarak İ.Ö. 2.500 yılında gökyüzündeki ilgi­
li yıldızlarla aynı hizada olduğu gösterilmiştir. Kraliçe odasında, güneye ba­
kan boşluk Sirius'a, göklerdeki en parlak yıldıza yöneltilmiştir; bu yıldız üs­
tün tanrı Osiris'in eşi olan Isis ile özdeşleştirilmişti. Kuzey boşluğu Ursa Mi­
nör'ün (Küçük Ayı 'nın) Beta yıldızıyla aynı hizadadır; bu yıldız da ruhun
ölümsüzlüğüyle ilişkili görülmüştü. Kral odasında, Güney boşluğu, Osiris ile
ilişkilendirilen Orion kuşağının en parlak yıldızına (Zeta Orionis) doğrultul­
muştur, kuzeye bakan boşluk ise eski Kutupyıldızına (Alpha Draconis'e)13
işaret etmektedir. Gömülmeden önce karmaşık bir ritüelle Büyük Piramit'e
yatırılan ölmüş firavun böylece büyük bir kozmik orgazmla Osiris ve Isis'in
birleşmesini yeniden oynayabilirdi.
Günümüzde Büyük Galeri denen dik, cilalı eğim Kraliçe odasıyla Kral
odasını birbirine bağlar. Bu çok dar bir katedralin tonozuna benzer; oldukça
pürüzsüz olan kenarlarında farklı aralıklarla gizemli delikler vardır. Pirami­
din en son tamamlanışından önce, hala gökyüzüne açıkken, burası pekala Mı­
sırlı astrologlar için harika bir rasathane işlevi görmüş olabilir. Dirsekli du­
varlarının keskin üst kenarları üstlerinden geçerken yıldızların geçişlerini ke­
sin biçimde kaydedebilecekleri mükemmel işaretler sağlamış olabilir. Gizem­
li delikler ise astrologlar için görme platformları yerine kullanılmış olabilir­
di. Böyle bir galeri başka hiçbir amaca hizmet edecek gibi görünmemekte­
dir. 14 Elbette, dördüncü yüzyılda yaşamış İskenderiyeli filozof Proclus da
böyle düşünmüştü. Modem astronom Eugene Antoniadi aynı zamanda gece
gökyüzünün yüzde sekseninin Büyük Galeriden gözlenebileceğini de hesap­
lamıştır. Hiç kuşkusuz kadim bir geleneğin farkında olan Araplar da pirami­
din çatısında yıldızları gözleyen Mısırlı astrologları sıklıkla resmetmişlerdir.
Büyük Piramit bir rasathane olarak kusursuz biçimde konumlandırılmış­
tır. Ekvator 'dan Kuzey Kutbuna üçte bir mesafede, yani 30° Kuzey enlemin­
de yer almaktadır. Gerçek Kuzey'i Londra'daki Greenwich Rasathanesi me­
ridyen binasından çok daha doğru biçimde gözlemlemektedir. Tam konumu

217
P ETER M A R S H ALL

ancak binlerce yıl yıldızların geçişlerini gözlemleyen usta astronomlar - ast­


rologlar tarafından seçilebilirdi. Birinci sülaleden Kral Semerkhet'in adının
'astronomun asasına sahip olan adam' anlamına geldiğini öğrenmek de bu
durumda şaşırtıcı olmayacaktır. ıs
Merkhet denen görme aletleri yıldızları gözlemlemek ve tapınakların ek­
senini yıldızlarla hizalamak için kullanılırdı. Su saatleri de gece süresince,
özellikle yıldız gözle görülür olmadığında kullanılırdı. Günün .saatleri basit
gölge saatleri ile belirlenirdi. Mısır'ın altın ya da elektrum (eskiden bulunan
doğal bir çeşit altın ve gümüş alaşımı) uçlu dikilitaşları da dev güneş saati
milleri olarak kullanılmış olabilir; bunlarla yere düşen gölgeler sayesinde
gündönümleri ve ekinokslar hesaplanabilirdi.
Büyük Piramit' in bir diğer ilgi çekici yönü de öyle görünüyor ki onu inşa
edenlerin dünyayı bir küre olarak görmüş olmalarıdır. Piramidin tepesinden
baktığımda, yerdeki aşağıda yerde olan partnerim için güneş gözden kaybol­
muş olmasına karşın tepedeyken Batı ufkunda batan güneşin görülmeye de­
vam edilebileceğini fark ettim. Bunun nedeni yer yüzeyinin eğriliğiydi. Ge­
nellikle Yunanlılar dünyayı bir küre olarak ilk görenler diye düşünülmesine
karşın, piramidi inşa edenlerin aynı sonuca ulaşmaları için an meselesi olma­
lıydı, çünkü kozmosun bir eğri gibi biçimlenmiş olduğuna inanıyorlardı.
Ayrıca, Büyük Piramit'in dört tane üçgen yüzeyinin matematiksel oranla­
rı da Kuzey Yarıkürenin - harita yapımında olduğu gibi - ölçekli bir projek­
siyonunu sağlamaktadır. Doruk Kuzey Kutbunu, çevre de Ekvator'u temsil
etmektedir. Bu ölçeğin yirmi dört saatteki 86.400 saniyeyi temsil eden
1 :43.200 olduğu düşünülmektedir. I6 Bu size hayali gibi geldiyse, İ.Ö. ikinci
yüzyılda firavuna koruyuculuk yapan Yunanlı filozof Cniduslu Agatharchi­
des de emin bir şekilde aynı kuramı ileri sürmüştür.
Büyük Piramit ' in yere oranının yetmiş ikinin katı olduğuna dikkat etmek
ilgi çekici olacaktır. Presesyon olarak bilinen karmaşık göksel olgu yüzün­
den, yıldızların konumu güneşe göre geriye doğru gider - geri hareket eder -
görünmektedir. Presesyonun oranı her yetmiş iki yılda bir derecedir, böyle­
likle 360° 'lik bir daireyi 25.920 yılda tamamlar. Presesyonun en anlamlı ast­
rolojik implikasyonu zodyakın burçlarının ilkbahar noktasında (Koç burcu­
nun başlangıç noktası) güneşin doğma noktasına göre saat yelkovanının ter­
si yönünde dönmesidir. Her yetmiş iki yılda bir derecelik bir oranla, zodya­
kın bir burcunu geçmesi 2. 1 60 yıl yapar (72x30). Dolayısıyla, birinci binyı­
lın başlangıcından hemen önce, ilkbahar noktası 0° Koç burcuna denk gel­
miştir; şimdiyse 70 Balık burcundadır.
Presesyon olgusu ayrıca 2. 1 60 yıl süren astrolojik çağlar ya da Büyük Yıl­
lar fikrini de meydana getirmiştir. Biz şimdi İsa'nın doğumundan önce başla­
mış olan Balık Burcu Çağı'ndan çıkmak ve Kova Burcu Çağı'na girmek üze­
reyiz.

21 8
ASTROLOJİ

Dünyanın bir modeli olarak, Büyük Piramit sadece evrenin matematiksel


yasalarını açığa vurmakla kalmayıp, aynı zamanda eski Mısırlıların presesyo­
nu bildiğini akla getiren bir kanıtı da gösterir gibi görünmekteydi. Binlerce yıl
yıldızlan gözlemleyen Mısırlı astrologlar, özellikle dolaykutupsal yıldızlara
büyük önem verdikleri için, Kutupyıldızlarının konumunun değiştiğini fark et­
miş olmalıdırlar. Dünya ekseni üzerinde tıpkı bir top gibi hafifçe sallandığı
için, kutuplar da uzayda küçük bir daire çizerler. Bu durum Kutupyıldızının
konumunun giderek değiştiği, 25.868 yıllık bir süre sonunda da ilk konumuna
geri döndüğü anlamına gelir. Sayısız papirüs, tapınak ve mezarda görülen djed
sütunu pekala dünyanın döndüğü eksenin bir sembolü olabilir. 17
Yalnızca Mısır ve Mezopotamya değil, diğer eski uygarlıklar da presesyo­
nu genellikle bu keşfin atfedildiği Yunanlılardan çok önce anlamış gibi gö­
rünmektedir. Herther von Dechlend ve Giorgio de Santillana Hamlet's Mili
(Hamlet Değirmeni) adlı dikkate değer eserlerinde mitlerde kaydedilmiş ast­
ronomik bilgi yığınının Virgil 'den en az 6.000 yıl önce varolduğunu (yani
yaklaşık olarak İ.Ö. 6.000) ileri sürmüşlerdir. İlk başta onun antikitesine şa­
şırmış olan iki yazar kaynağının "dünyanın sayı, ölçü ve ağırlığa göre yara­
tılmış olduğunu anlamaya ilk kalkışan" "bir şekilde neredeyse inanılmaz ata
uygarlıklar"da bulunması gerektiğini öne sürmüşlerdir. ıs Onların görüşüne
göre, presesyon için kesin değerler kadim irfanın bir tür şifreli mesajını oluş­
turarak mitlerde belli sayılar biçiminde verilmektedir.

Göksel Gözlemler
Dinlerinde güneş merkezi bir öneme sahip olduğuna göre, Mısırlı astro­
log-din görevlileri güneşin, bir güneş yılının tamamlanışını belirtecek biçim­
de her ilkbahar noktasında asıl konumuna geri döndüğü için ' güneşin yo­
lu 'ndan - ' Ra'nın yolu'ndan - büyülenmiş olmalılar. İlk zamanlardan beri
kayıt tutmuşlarsa - üstelik bunu yapmadıklarından kuşkulanmak için hiç ne­
den yok - bu durumda güneşin ilkbahar noktasında doğduğu noktaya göre
zodyakın on iki takımyıldızının derece derece rotasyonunu tahmin edebilmiş
olabilirlerdi. Bunu onların kozmik uyum düşünceleri de doğrulamakta, ayn­
ca ebedi ve ezeli yineleme ve ruhun yeniden doğmasına mükemmel bir örnek
sağlamaktadır.
Büyük Piramit sadece fevkalade bir rasathane olmakla kalmamış, aynı za­
manda dev bir güneş saati işlevi de görmüştür. Piramidin kaidesi kusursuz bi­
çimde dört ana yöne göre hizalanmıştır. Kuzey'e düşen gölgesi ve Güney 'e
yansıyan güneş ışığı ekinoksları ve gündönümlerini büyük bir kesinlikle gös­
termektedir. İşin aslı, özellikle kaidesinden dışarıya doğru yayılan ekli koca­
man döşeme taşları işaretçi olarak kullanıldıysa bir almanak olarak da kulla­
nılmış olabilir. Ne yazık ki piramitten birkaç metre uzaklıktaki büyük taşlar,
hiç kuşkusuz yapı malzemesi olarak, alınıp götürülmüştür. Astronom Sör

21 9
PETER MARSHALL

Narman Lockyer The Dawn of Astronomy (Astronominin Şafağı) adlı kita­


bında, her ne kadar bugün kanıtlanamayacak durumda olsa da, yukarıdaki ku­
ramı desteklemiştir.
Nil'in Doğu kıyısında, Büyük Piramit'in enlem olarak 40 Güney' inde Kar­
nak'ta, bugüne dek insan eliyle yapılmış en güzel mimari eserlerden biri olan
büyük Amon-Ra Güneş Tapınağı bulunmaktadır. Lockyer bu tapınağa "tartış­
masız, dünyadaki en görkemli kalıntı" demiştir. 19 Tapınak yaklaşık 500 metre
uzunluğunda devasa bir teleskop borusu oluşturur. Merkez ekseni yaz gündö­
nümünde güneşin batışıyla aynı hizadadır; bu güneş tanrısı Ra'ya tapan din
görevlileri için açık bir yönelimdir. Dolayısıyla, güneşin ışınlarının iç mabet­
te parlama zamanı güneş yılının tam süresini belirlemek için kullanılmış ola­
bilir. Lockyer yakın zamanlarda bu gerçeğin farkına varan ilk kişiydi.
Yine, Nubian Çölü kıyısındaki Abu Simbel'deki il. Ramses Tapınağı da
yılda iki kez ekinokslarda doğan güneşin açık kapıdan içeriye. bir ışın demeti­
nin gireceği biçimde tasarlanmıştır. Parlak ışınlar Hypostyle Hall'ün karanlık
koridoruna düşer ve mabedi canlı kaya yüzün içinde elli beş metre aydınlatır.
Gerçekte, güneşin yıllık yolu sabit değildir, zaman içinde uzun periyotlar­
la hemen hemen hiç fark edilmeden değişmektedir. Bunun nedeni presesyon
değil, dünyanın ekseninin güneşin çevresindeki yörünge düzlemine göre eğik­
liğidir. Tamamlanması için 40.000 yılı aşkın bir süre gereken bu olguya 'eğik­
lilik döngüsü ' denir. Bu durum, günümüzde eski tapınakların yapıldıkları za­
mana göre gökcisimleriyle aynı hizada olmayacakları anlamına gelir. Şimdiki
hafif hizasızlığı bulmak yoluyla, tapınağın aslen ölçülmüş olabileceği tarihi
hesaplamak mümkün olur. Karnak örneğinde, Lockyer İ.Ö. 3 .700 tarihini bul­
muştur; bu tarih genellikle varsayılan tarihten 1 .000 yıl daha öncedir. 20
B ir tapınak teleskop olarak kullanılabiliyordu ise, şu soru ortaya çıkmak­
tadır: Eski Mısırlılar yıldızlı gök kubbenin hareketlerini gözlemlemek için
gerçekten teleskopu bulmuşlar mıydı? Genellikle on yedinci yüzyılda Gali­
leo'ya dek teleskopun icat edilmediğini varsayılmasına karşın, biz zaten da­
ha önce Mezopotamyalıların bunu icat ettiğini görmüştük. Mısırlıların da ay­
nı şeyi yapmış olabileceklerini akla getiren bazı kanıtlar bulunmaktadır. Ka­
hire' deki Egyptian Museum'u ilk ziyaret edişimde, ahşap bir heykelin beni
adeta çarptığını çok iyi hatırlayabiliyorum; bu elinde bir asası ve canlı gibi
görünen gözleri olan uzun bir adım atmış bir adam heykeliydi. Sakkara'da
bulunan bu karakter Sheik el balad (köy başkanı) olarak bilinir, ama aslında
o, ölmüşler için dualar okumaktan sorumlu olan beşinci sülalenin baş din gö­
revlisi Ka-aper'dir (İ.Ö. 2470 dolaylarında). Gözlerinin kenarları bakırdan,
beyazı apak kuvarstan, korneası da saydam kaya kristalinden yapılmıştır.
Çok geçmeden diğer birçok heykelin de benzer kaya kristali gözleri olduğu­
nu fark etmiştim.

220
ASTROLOJİ

Eski optikleri incelediği The Crystal Sun (Kristal Güneş) adlı eserinde Ro­
bert Temple, Mısırlıların çok hassas optik aletlere sahip olduklarını savunur.
Piramitleri planlamak optik inceleme aletleri olmasaydı mümkün de olmaz­
dı. Eski Krallık kristal mercekleri bu teknolojinin Mısırlıların teleskopu icat
etmesi için hazır bulunduğunu kanıtlamaktadır; aslında, en ince nitelikteki
merceklerin bazıları İ.S. 1 900 yılından önce, Mısır' da aşağı yukarı i. Ö. 2600
yılında yapılmıştı.21

Udjat Gözü
Eski Mısır ' dan kalma
dikkate değer bir imgede,
udjat gözü olarak bilinen
'Horus ' un Gözü'nü kaldıran
balıkçıl (ibis) başlı irfan tan­
rısı Thoth resmedilmektedir.
Horus 'un iki gözünden sağ
gozu güneşin sembolü
(Ra'nın Gözü) sol gözü de
ayın gözüdür (Thoth 'un Gö­
zü). Tanrılara özgü mücadeleleri sırasında, Seth erkek yeğeni Horus'un sol
gözünü çıkarır, en sonunda Thoth bu gözü iyileştirir. Mısır mitolojisindeki bu
önemli olay bir ay tutulmasını temsil ediyor olabilir miydi?
Udjat gözü, görünüşe göre Mısırlıların 'küçük aralık' dedikleri, 'Pisagor
Virgülü' olarak bilinen evrensel sabit sayıyı ifade eden dikkate değer bir ma­
tematiksel orana sahiptir. Bu, Robert Temple'ın, eski Mısırlıların en büyük
sırrı dediği, olmazsa Mısır mitolojisinin bilmecelerinin çözülemeyeceği bir
sayıdır. Evrenin derin yapılarının dayandığı düşünülen bu kutsal sayı
l .0 1 36'dır. Bu formül Mısırlıların ' ideal' 360 günlük yıla eklemek için fazla­
dan 5 .2424 günü hesaplamalarını mümkün kılmıştır.22
Thoth ve 'Ra'nın gözü' hakkındaki bir başka eski mit de eski Mısırlıların
güneş tutulmalarına verdiği önemi çok iyi yansıtıyor olabilir. Tekvin' de oldu­
ğu gibi, bu mit de insanoğlunun kendi yaratıcısına isyan ettiğini ve kötü ey­
lemler yaptığını anlatmaktadır. Hiddetlenen Ra intikam almak için tanrıça
Hathor biçiminde kendi gözünü gönderir. Ama Ra'nın gözü bile güneş tanrı­
sına isyan eder ve Thoth tarafından geri getirilmek zorunda kalır. Geri dön­
düğünde, Ra'nın kendi yerine diğer gözünü (ayı) koymuş olduğunu görerek
çok öfkelenir. Bununla birlikte, Thoth onu yatıştırmayı başarır ve Ra ona yü­
zünde bir yer bulur.23 Güneş ve ay göklerdeki kendi doğru yerlerine dönmüş­
lerdir ve dünyada düzen tekrar sağlanmıştır.

221
21
Zümrüdüanka'nın Dönüşü

Mısır eski zamanların irfanını kaydetmiş ve ebediyen koru­


muştur. Tapınaklarının duvarları yazılarla doludur ve din görev­
lileri daima bu tanrısal mirası gözlerinin önünde tutmuşlardır.
PLATON

unanlılarca Hermes, Romalılarca Merkür olarak bilinen Mısır irfan tan­


Y rısı Thoth astroloji ve simyanın kurucu babası olmuştur. Hermes onun
adını hermetik okült bilgi geleneğine vermiştir, modem astrolojide ise Mer­
kür hala iletişim ve yaratıcılıkla ilişkilendirilmektedir.
Thoth 'un güneş tanrısı Ra'nın oğlu olduğu söylenmiştir. Kadim bir pasaj­
da şöyle denir: "Ben Thoth'um, Ra'nın en büyük oğlu ... 'ufka ait olan şey"in
sırlarıyla dünyaya indirildim."! Thoth dünyayı yaratmak için Ra tarafından
emredilen sözleri dile getirmiştir, kozmik uyumun yasalarının yaratıcısı ve
düzenleyicisidir. Gökleri ölçmüştür; evrenin dengesi onun göksel matematik
bilgisine bağlıdır. B ir ay tanrısı olarak mevsimleri belirler ve zamanı düzen­
ler. O Ra'nın güneş teknesindeki gemicidir ve her günün rotasını çıkarır. Ru­
hun ölümsüzlüğünden sorumludur ve Ölüler Diyarı 'na giden yolu aydınlatır.
Thoth gerçekten de güçlü sırları elinde bulunduran tanrıdır.
Mısır Ölüler Kitabı'nda, şöyle der: "Ben Thoth'um ... göğün rehberi, ve
dünyanın, ve ölüler diyarının, ve [bütün] ulusların ve halkların yaratıcısı.
Söylediğim majik sözcüklerin kudreti aracılığıyla gizli yerlerde olan ona ha­
vayı verdim. "2
Yazının bulucusu ve irfanın kaynağı olarak onun günümüzde kayıp olan

222
A S TROLOJi

Book of Thoth'u (Thoth'un Kitabı 'nı) yazmış olduğu söylenir. Bazı kaynak­
lar bu kitabın yalnızca iki sayfa olduğunu iddia ederler; başka kaynaklar ise
onun kırk iki kitaptan oluştuğunu ve astroloji, tıp, müzik, din, dünya tarihi de
dahil olmak üzere Mısır'ın her tür kutsal bilimini kapsadığını ileri sürerler.

Takımyıldızlar
Mısırlı astrolog-din görevlileri ellerindeki gelişmiş astronomik aletlerin
yardımıyla rasathanelerinde neler görmüşlerdi? Tanrı Ra ve tanrı Thoth ile
simgelenen güneş ve ay hiç kuşkusuz mitolojilerinde başlıca bir rol oynamış­
tır. Ra bütün Mısır uygarlığı boyunca en üstün tanrı olarak kalmıştır. Onun
egemenliği sırasında, Akhenaten bile tektanncı bir kült olan güneş diski
Aten' in ibadetini yapmayı denemiş, ne var ki bu uygulama onunla ölmüştür.
Ra ibadetinin başlıca yeri Yunanlıların Heliopolis (Güneş Şehri) dedikleri
On'du.
B ize gelene kadar varlığını sürdüren eldeki literatürde, gezegenlere ( ' asla
dinlenmeyen yıldızlar'a) yapılan birçok gönderme vardır. Bunlar arasında
göze çarpanlar Venüs (sabah yıldızı ve akşam yıldızı); Satürn (Horus, Boğa);
Mars (kızıl Horus); belki bir de Merkür bulunmaktadır. Osiris ve Isis'in oğ­
lu, ölümcül tanrı Horus babasının parçalanmasının intikamını erkek kardeşi
Set'ten almıştır. Horus Mısır mitolojisinin bir kahramanı olduğu için, onların
Mars'ı zararlı etkili bir gezegen saymaları pek mümkün değildir.
Eski Krallık zamanları kadar eski bir tarihte, Mısırlılar yıldızları kendi mi­
tolojilerinden figürleri temsil eden örüntüler halinde düzenlemişlerdi. İnan­
dıkları neyse, gördükleri de oydu. Gece gökyüzüne Nil boyunca çevrelerinde
yaşayan timsah, suaygırı, yılan, aslan ve şahin gibi yaratıklardan esinlendik­
leri kendi tanrılarını yansıtmışlardı. Diğerleri daha antropomorfikti; sonsuza
dek omzunun üzerinden bakan uzun adımlı adam Orion gibi. Isis gibi, Den­
dera' daki tapınağın adandığı Hathor da Sirius ile özdeşleştirilmişti. Osiris
"gökyüzünün yıldızlarının önünde İki Ülkesini gezinen Orion" ile ilişkilen­
dirilmişti.3 Yunanlı astronomlar Erastostenes ve Hipparchus tarafından kay­
dedilen on dokuz yıldızla aynı sayıdaki Aslan, İ.Ö. on üçüncü yüzyılda inşa
edilen Luksor'daki II. Ramses ölüm tapınağı Ramesseum 'daki tavanda bu­
lunmaktadır.
Mısırlılar yıldızların Kuzey gökyüzünde daima bir nokta -Kutupyıldızı­
çevresinde dönmelerinden çok etkilenmişlerdi. Bu yıldızı evrenin 'o yer' ya
da ' büyük şehir ' dedikleri düğümü olarak kabul etmişlerdi. Yüce Tanrı ev­
renin düzenleyicisi olduğu, evren de Kutupyıldızının çevresinde döndüğü
için, bu onun ikamet yeri olmalıydı. 'Piramit Metinleri 'nde şöyle yazılmış­
tır:

223
PETER MARSHALL

Onun adını biliyorum, Ebediyet'tir onun adı,


"Ebediyet, yılların efendisi,"dir onun adı,
yücelmiştir üzerinde gök kubbenin,
her gün getirendir yaşama güneşi.4

Göksel kutup kimi zaman ruhların dallarına tünediği dolaykutupsal yıldız­


ları olan bir ağaç olarak görülürdü. Dolaykutupsal yıldızlara özellikle saygı
gösterilir, 'hiç gözden kaybolmayan' ve 'yok olmaz yıldızlar ' olarak bilinir­
lerdi.
Hata varolan bir gök haritasına sahip olacak kadar şanslıyız; bu haritada
aşağı yukarı İ.Ö. 3500 yılında Memphis'ten görülen başlıca yıldızların ko­
numları gösterilmektedir. Bu harita takımyıldızların bazılarını başka eski Mı­
sır yıldız haritalarında saptamayı mümkün kılmaktadır. O zamanlar Kutbun
çevresinde dikkat çekici biçimde dönen Büyük Ayı'ya (dendiği biçimiyle
"Plough") "öküz bacağı" denmişti; Sahra'nın Bedevileri ona hata ' bacak' de­
mektedirler. Tanımlanabilen diğer yıldız grupları şunlardır: Bootes (bir tim­
sah ve bir suaygırı olarak); Cygnus (kollarını uzatmış bir adam); Orion (om­
zunun üzerinden geriye bakan uzun bir adım atmış bir adam); Cassiopeia
(kollarını uzatmış bir başka figür); Draco ve Pleiades (olasılıkla bir yumurta
olarak) ve Hyades ( "V" biçimli bir grup). Modem zodyakın bir parçası olan
Akrep, Koç ve muhtemelen Aslan takımyıldızları da gece gökyüzünde göz­
lemlenebiliyordu.s
Eski eserler yöneticisinden aldığım özel izinle, Luksor yakınlarında Batı
Yakası'ndaki Krallar Vadisi'nde bulunan 1. Seti'nin mezarını da ziyaret ede­
bilmiştim. Karanlık, yer yüzeyinin oldukça altındaki bir odada, el fenerimin
ışığı gece gökyüzündeki takımyıldızların harika bir manzarasını aydınlatmış­
tı. Sırtına binmiş bir timsah olan bir suaygırı Draco'yu temsil ediyordu. Su­
aygırı Büyük Ayı'yı simgeleyen bir uyluğun (ya da 'öküz bacağı') üzerinde
ön ayaklarından birinin üzerinde duruyordu. B ir aslan figürünün çevresine
bir dizi yıldız çizilmişti, hemen hemen kesinlikle Aslan takımyıldızıydı ve
üzerinde bir boğanın (muhtemelen Boğa takımyıldızı) olduğu ayakta duran
bir adama (muhtemelen Orion) bakıyordu. Dünya'nın yüzeyinin derinlikle­
rindeki o Styx karanlığında (ölümcül karanlıkta), gece gökyüzünün parlak ih­
tişamı beni büyülemişti.

Mısır Takvimleri
Jül Sezar Romalılara yeni bir takvim verme kararı aldığında, akıllıca dav­
ranıp bunu hazırlaması için İskenderiye'den bir Mısırlı seçmişti. Mısır'ın
Persli fatihi 1. Darius da İ.Ö. 488 yılında aynısını yapmıştı. Mısırlılar eski
dünyada güvenilir tek takvime sahiplerdi. Bugün Batı'da kullanılan sıradan
Gregoryen takviminin tersine, o takvimde hiç artık yıl yoktu.

224
ASTROLOJİ

Sicilyalı Diodorus'a göre, 'Thebes 'teki (Luksor'daki) Ozymandias'ın (il.


Ramses'in) mezarında, her bir bölümü yılın bir gününe denk gelen 365 par­
çaya bölünmüş olan çevresi 365 kübit olan taraçada altın bir daire vardır ve
yakınında Mısır astrolojisinin çıkardığı tahminlerle yıldızların doğal doğuş
ve batış zamanları yazılmıştır."6
Nubian çölündeki canlı kayadan kazınmış olan Abu-Simbel'deki tapınak­
ta il. Thotmes savaşının tarihi "Yıl 23, üçüncü mevsimin birinci ayı, 22 1 .
gün, yeniayın festivalinin ilk günü" olarak kaydedilmiştir. Aslında, Mısırlılar
astronomik bilgilerini üç ayrı takvim çıkaracak biçimde kullanmışlardır: Ka­
meri takvim, 'Gezinen Takvim' ve olağanüstü doğru Sothik takvim. Mezopo­
tamyalıların tersine, Mısırlılar kameri ayı yeniayın belirmesi yerine ayın göz­
den kaybolmasından itibaren sayarlardı. Tarım takvimin en pratik amacı ol­
duğundan, güneşin Ekvator'un aşağısında ve yukarısındaki yıllık hareketiyle
belirlendiği biçimiyle geçen mevsimlerle uyumluluğunu korumak için kame­
ri ay değişken biçimde yirmi dokuz ya da otuz günden oluşmaktaydı. Mısır
takvimi dört yılda bir gün, bir insan ömründe de yaklaşık on beş gün kaybe­
derken, fazladan günlere izin vermeyen şimdiki Müslüman kameri takvimi
(Hicri takvim) yavaş yavaş mevsimleri geçmekte ve her yıl yaklaşık on bir
gün kaybetmektedir.
'Gezinen Takvim' 360 gün ve beş ek günden oluşan oynak bir sivil tak­
vimdi (adını bundan alır). Genellikle tapınak din görevlileri tarafından festi­
valler ya da törenler için kullanılırdı. Beş ek gün tanrılann doğum günleri
olarak düşünülürdü.
Üçünün içinde en doğru takvim 365 gün, 6 saatlik Sothik takvimdi. Siri­
us yıldızının (Yunanlılarca Sothis - Büyükköpek yıldızı - olarak bilinir) do­
ğu ufkunda şafaktan hemen önce güneşsel doğuşuna dayanıyordu. Olağanüs­
tü bir rastlantıyla, göklerde en parlak yıldızın görünmesi bütün Mısır uygar­
lığının bağlı olduğu Nil' in doğması ve yıllık taşkınını önceden belirtiyordu.
Bu yüzden Mısırlıların Yeni Yılı Sirius'un güneşin doğuşundan yaklaşık kırk
iki dakika önce ilk görülmesiyle başlıyordu; şafağın sökmesiyle ışığı azalma­
dan önce bir iki dakika görünüyordu. Yılın bu zamanlamasının resmi olarak
On İkinci Sülale'den ( İ . Ö . 1 99 1 - 1 783) itibaren kullanıldığı biliniyordu. Siri­
us günümüzde ilk olarak Ağustos ayında görünmektedir.
Sirius sadece Nil'in yıllık taşkınını önceden haber verdiği için önemli de­
ğildi, aynı zamanda Mısır panteonunda Ra'dan sonra en önemli tanrı Osi­
ris ' in bir sembolü olması nedeniyle de önemliydi. Sirius'a çoğunlukla ' Bü­
yük Sağlayıcı' denirdi. Onun altmış yıl döngüsü hala büyük değişimlerin işa­
reti olduğu düşünülen Jüpiter-Satürn döngüsüne yakındır. Mısırlıların Siri­
us'u bizim kendi güneşimiz ve güneş sistemimizin çevresinde döndüğü 'da­
ha büyük bir güneş' olduğunu düşündüklerini akla getirecek bazı kanıtlar bu­
lunmaktadır.

225
PETER MARSHALL

Sirius ve Zümrüdüanka
Sirius 'un güneşsel doğuşu Zümrüdüanka efsanesinin olası kaynağıdır;
Zümrüdüanka yaşamının sonunda Nil ve deniz arasındaki ' Arap Çölü 'ndeki
doğum yerine geri dönen efsanevi kuştur. Burada sırf kendi küllerinden yeni­
den doğmak için bir ateş yakar ve kendini ateşte ölüme atar. Aslında, Zümrü­
düanka yeniden doğma ve yenilenmenin en eski sembollerinden biri olarak
kabul edilmektedir.
Genellikle gri balıkçıl olarak betimlenen benu kuşu eski Mısır' ın Zümrü­
düanka'sıdır. Yaratılış anında, İ lksel Sular'daki ilk ada olan İ lksel Tümsek'te­
ki bir sütunun üzerine tünemiş bir şekilde göründüğü söylenmiştir. Ölülerin
ruhlarını temsil eder ve genellikle yeniden doğmanın sembolü olan ankh ha­
çını taşırken resmedilmiştir.
Bu efsane aynı zamanda astrolojik bir anlama da sahiptir. Zümrüdüanka
Arap Çölü'nde doğar, çünkü güneş Mısır'ın doğu ufkunda yükselir. Onun öl­
düğü ateş şafağın ışığıdır. Yaşam süresinin 1 .460 yıl, yani 365 ' in dört katı ol­
duğu söylenir. Heliopolis'te, bu uzun vadeli yeni yıl, 'Zümrüdüanka'nın Dö­
nüşü' olarak bilinirdi.7 Heliopolis - Güneş Şehri - binlerce yıl boyunca ast­
ronomik ve astrolojik bilimin bir merkezi olmuştur, öyle ki Yüksek Din Gö­
revlisi 'ne 'Astronomların Başı' denmiştir.s
1 .460 rakamı anlamlıdır. Gezinen Takvim sabit Sothik takvime göre bir
döngüyü 1 .460 yılda tamamlayarak yavaş yavaş ilerlerdi. İ ki takvimin çakış­
masına 'Yeni Yıl' denirdi ve muhtemelen bu çakışma İ .Ö. 4240, İ.Ö. 2780 ve
İ. Ö . 1 320 yıllarında meydana gelmiştir. Beşinci Sülalenin (İ. Ö . 2.500 dolay­
larında) Piramit Metinleri sıklıkla 'Yeni Yıl'ın başlangıcından söz ettiği için,
takvimin yapılmasının daha eski olduğu akla gelmekte ve Aşağı ve Yukarı
Mısır'ın tek bir ulus halinde bir olduğunun sanıldığı İ . Ö. 4.240 yılını işaret
etmektedir. Elbette, tüm bu bilgi uzun ve doğru bir yıldız gözlemi geçmişi ol­
maksızın kazanılmış olamazdı.9 Bir kez daha, Mısır astrolojisi üzerine yapı­
lan bir inceleme Mısır uygarlığının gelişimi için çok daha eski bir tarih akla
getirmektedir; bu pek çok eski Mısır uygarlığı araştırmacısının (Egyptolo­
gist) kabul etmeye razı olmadığı bir durumdur.
Mısırlılar yılı her biri dört aydan oluşan ve Nil 'in ritmine göre belirlenen
üç mevsime bölmüşlerdi: Kurak mevsim, su baskını (Yeni Yılı belirtirdi) ve
çimlenme dönemi. Seth kurak mevsimle, Isis ise su baskını mevsimiyle iliş­
kilendirilmişti. Her gün on iki saatlik aydınlık, on iki saatlik karanlık dönem­
lerinden meydana gelen yirmi dört saate bölünmüştü. On İkinci Sülale'nin
(İ . Ö . 1 1 96' dan) kraliyet mezarlarında, iki haftalık dönemler halinde başlıca
yıldızların saat saat konumunu gösteren tavanlara boyanmış yıldız-tabloları
vardır. Bunlar modem astronomların meridyenden geçen yıldızları gözlemle­
rine benzer. Daha önce de görmüş olduğumuz gibi, aylar iki biçimde tasar-

226
ASTROLOJi

lanmıştı: Yirmi dokuz ya da otuz günden oluşan kameri ay ve Sirius'un gü­


neşsel doğuşunun periyodik geri dönüşüyle belirlenen Sothik ay.
Dinsel bayramlar farklı takvimlere göre kutlanırdı. il. Senwosret'in ( İ . Ö .
1 897- 1 878) altındaki bir yönetici olan dindar Khnumhotep'in Beni Has­
san'daki mezarındaki bir yazıt takvimlerin birbirine karışmasına ilişkin bir
izlenim vermektedir:

Her mezarlık bayramında, yılın başlangıcı bayramında [ilk yeni­


ay] , yılın açılışı bayramında [Sirius'un doğuşu], uzun yıl bayra­
mı, kısa yıl bayramı [başka kameri yıllar] , son gün bayramı, bü­
yük bayram, büyük sıcaklık bayramı, küçük sıcaklık bayramı,
yıla eklenen beş gün bayramı [tanrıların doğum günleri] , kum
savurma bayramında, on iki aylık bayramlarda, on iki yarım-ay
bayramlarında, yaşayanların ve kutsanmış ölülerin her bayra­
mında ikramlar [yiyecekler] buyurdum.ıo

Üç takvim olması hiç sorun yaratmamıştır. Aslında, günümüzde Mısır'da


genel olarak üç takvim kullanılmaktadır - dinsel örfler için Müslüman kame­
ri takvimi (Hicri takvim), tarımsal amaçlar için Kıpti (Coptic) (eski Mı­
sır'dan) takvim, iş ve uluslararası meseleler için Avrupa'dan alınmış olan
Gregoryen takvim. Bu üç takvim arasındaki ilişkiyi gösteren bir almanak sa­
tın alınabilmektedir.

Dekanatlar
Eski Mısırlıların göklerle meşguliyetleri Luksor'da Nil'in batı kıyısında
çölün dik kayalık yüzünde kurulmuş olan VI. Ramses'in (İ.Ö. 1 1 5 1 - 1 1 43)
muhteşem mezarında açıkça görülebilir. Mezar girişinin üzerinde yukarıdaki
gökle stilize edilmiş bir dağ dünyayı ve göğü temsil eder. Solda, bokböceği
Khefri 'nin (yeniden doğmanın sembolü) ve koçbaşlı güneş ilahının (Koç
Burcu Çağı'nı yansıtır) olduğu bir güneş diski vardır. Uzun koridorun tavan­
larında, gök tanrıçası Nut, güneş mavnaları ve Gündüz ve Gece'nin Kita­
bı 'ndan sahneler resmedilmiştir.
Orada, toprağın derinliklerindeki Lahit Salonu 'nda - bir zamanlar firavu­
nun mezarını barındırmış olsa gerek - Nut'un yüksek tavanın tamamı boyun­
ca iki kez uzandığı, sabah ve akşam yıldızlarıyla çevrelenmiş harikulade bir
duvar resmiyle karşılaştım. Mezarın sonundaki Batı'ya bakan küçük odada
ölüleri alacak ve Ra'yla birlikte gökyüzlerinde yelken açacak güneş mavna­
sına tapınan 'dekanat' yıldızları temsil eden figürler bulunmaktadır.
Sonraki astrologların Mısır astroloji sistemi ile ilişkilendirdikleri bu 'de­
kanatatlar ' nedir? Bunlar on günlük bir periyot süresince ( ' decan' Yunanca on
demektir) ' gecenin ' belli 'saatleri 'nde doğan geniş bir ekvator kuşağı içinde-

227
PETER MARSHALL

ki göze çarpan bir yıldız ya da yıldızlar grubundan oluşurlar. Otuz altısı bir
yıl yapardı. Bir takımyıldızın Doğu ufkunda güneşsel doğması her bir deka­
natın başlangıcını belirtirdi; 'yılın sahibesi ' olarak bilinen Sirius ile başlarlar­
dı. 360 günlük bir döngüye dayandıkları için, yılın farklı dönemlerini denk
gelirlerdi, bu yüzden mevsimler içinde nasıl kaydıklarını gösterecek tablolar
çizilmesi gerekiyordu. Bu sistem en azından Üçüncü Sülale'ye (İ.Ö. 2800 do­
laylarında) dek izlenebilmektedir ve daha eski gözlemlere dayanan uzun bir
süre olmasını da gerektirmektedir.
Tekvin'in birinci kısmında ( 1 : 14) da söylendiği gibi: 'Gök kubbenin ışık­
ları ' ' mevsimler, günler ve yıllar için işaretler ' olarak kullanılabilir. Oldukça
eskilerden, Mısırlı astrologlar herhalde belli bir yıldızın her gün yaklaşık dört
dakika daha önce doğacağını, yükseleceğini ve batacağını fark etmişlerdi.
Dört dakikalık farkın nedeni dünyanın ekseni üzerinde her yirmi dört saatte
tam bir rotasyonu bütünüyle tamamlamasıdır. Dolayısıyla dört dakikalık fark
güneş zamanıyla yıldız zamanı arasındaki günlük farktır. Bu her ay iki saat
yapar. Bu olgu yıldızların ' ileriye doğru gezinmesi' olarak bilinirdi. i l
İ.Ö. ikinci binyılla birlikte ve muhtemelen çok daha önce, Mısırlılar gök­
yüzünde önceden ayırt etmiş oldukları takımyıldız örüntülerinden otuz altı
"dekanat" yıldız seçmişlerdi. Bu yıldızların doğması, yükselmesi ve batması
hem uygun yıl tarihini hem de gecenin saatlerini çıkarmak için kullanılırdı.
Mısırlılar yıldız haritalarının yaşayanların yanı sıra ölüler tarafından da
kullanılabileceklerine inanırlardı. Assiyut'ta, yaklaşık olarak İ.Ö. 2050 yılın­
dan kalma olan bir mezarın tabut kapağı dolaykutupsal takımyıldızları ve
otuz altı dekanat yıldız kümesini temsil eden imgeler resmederek bir yıldız
takvimi ve yıldız saati görevi de yapar. Bu yöntem günümüzde hfila kullanıl­
maktadır: Modem denizcilik almanaklarında bir gemicinin tarihi ya da saati
hesaplamak için kullanabileceği büyük "on-gün" yıldızları kümeleri ve daha
az sayıda dolaykutupsal yıldız bulunmaktadır.
Dekanatlar çoğunlukla önde gelen tanrıların adlarını alırlar ve kozmosun
farklı ilkelerini temsil ederler. Bu pekala Platon 'un, her burcun kendi yöneti­
ci tanrısı olduğu öğretisinin ve daha sonraki her burcun bir yönetici gezege­
ni bulunduğu şeklindeki astrolojik iddianın kaynağı olabilir.
Gece boyunca dekanatlann doğması karanlık zamanı saatlere bölmek için
kullanılırdı. Yaz mevsiminde, Sirius'un güneşsel doğuş zamanında, on ikisi­
nin şafaktan önce doğduğu gözlemlenmiş, bu yüzden de gece saatleri on iki­
ye bölünmüştür. Ondalıklı hesaplama genel bir kural olmasına karşın, tamgün
ışığının olduğu on saati toplamda on iki yapmak için günün başlangıcına ve
sonuna bir alacakaranlık saati eklenmiştir. Saatlerin uzunluğu yılın farklı za­
manlarında değiştiği için, astrologlar gece ve gündüzün aynı uzunlukta oldu­
ğu ekinokslardaki eşit saatleri standart olarak kabul etmişlerdir - bizim yirmi
dört saatimizi.

228
ASTROLOJi

Ramesside Sülalesinin (İ.Ö. 1 194- 1070) mezarlarında, dekanat yıldızlara


dayanan takvimlere yılın yirmi dört tane on beş gününün her birinin gecele­
rini çeşitli uzunluklarda on iki mevsimsel saate bölen bir dizi yirmi dört saat
yıldızı tablosu eklenmiştir. Bu saat yıldızları aslen ayın hareketini izlemek
için işaretçi olarak kullanılırdı.
Mısır'ın dekanatları zodyakın her burcunu 10°' lik üç dilime bölen eski
Roma'daki astrologlar tarafından şevkle kabul edilmiştir. Böylece gökyüzü
otuz altı dekanatata bölünmüştür. Romalı astrolog Firmicus Matemus, Nec­
hepso ve Petosiris ' in Mısır ders kitabından bir pasaj alıntılamıştır: "Her burç­
ta belli derecelerde bulunan ve diğerlerini hükümsüz kılan üç dekanatat var­
dır... Bu yüzden her kimin horoskopunda güneş, ay ve beş gezegen tam dere­
celerdeyse, o kişi tanrı gibi olacak ve haşmetin doruklarına erişecektir." Ne
yazık ki Mısırlı astrologlar ekler: "Ama bu asla olamaz."12 yine de bir kişinin
horoskopunda tam derecede olan gezegen sayısı ne kadar fazlaysa, o kişi bir
o kadar talihli olacaktır.
Romalı astrolog Manillus dekanatları kendi geleneksel düzenlerinde zod­
yakın burçlarına bölüştürmüştür. Bir başka sistemde, Koç burcunun ilk deka­
natatı için Mars ile başlayıp Mars Balık burcunun ilk dekanatatının yönetici­
si olana kadar 'Kıldani Düzeni'nde devam ederek onlara yönetici gezegenler
verilmiştir. Beşinci yüzyıl Hermetik yazan Stobaeus dekanatların nasıl "dün­
yaya belirli kuvvetlerin, kimi yararlı kimiyse çoğu kişinin iblis diyeceği ka­
dar zararlı tohumlarını ektiklerini" anlatır. 13 Rönesans sırasında, Cizvit
Mısırbilimcisi Athanasius Kircher dekanatları temsil eden Mısır tanrılarına
bazı Yunan ve Pers tanrılarını ekleyerek bir liste çıkarmıştır. 1 4 Henüz on ye­
dinci yüzyılda, İngiliz astrolog William Lilly 'Mısır sistemi' denen bir sistem
kullanıyordu.
Mısır astroloji hakkında günümüze dek varlığını sürdürmüş çok az yazılı
kaynak vardır. Peki niçin böyle olmuştur? Mısırlılar, her bilgi alanında oldu­
ğu gibi, temelde yatan ilkelerini gizli tutmuşlar ve bunları mimarilerinde ve
sanatlarında sadece sembolik biçimde ifade etmişlerdir. Ayrıca, bu bilgilerini
ustadan inisiyeye sözlü olarak aktarmışlardır. Bilginin yanlış ellere geçme­
mesi için sır saklama sürdürülmüştür. Yunanlı filozof Pisagor iddia edildiği­
ne göre Mısır tapınaklarına alınmadan önce yirmi yıl beklemek zorunda kal­
mıştır.
Ö lüler Kitabı'nın 144. bölümüne göre, astrolog gökyüzündeki yıldızlarını
konumu konusunda tetiktedir: "Astroloji kitaplarına sessizce ve gizlilik için­
de başvurur. Gerçekte bu kitaplar yalnızca uzun yıllar inisiye olmuş kişilere
açıktır."ıs Bu yüzden astroloji ancak sorumluluk sahibi ve bilgili din görevli­
lerince idare edilecek kutsal bir tapınak bilimi olarak kalmıştır.
Günümüzde, eski Mısır astrolojisinin tüm ayrıntılarını bilmiyoruz. Bize
sadece parçalar kalmış durumda. Şimdiye kadar Mısır'da i.S. birinci yüzyıl-

229
PETER MARSHALL

dan önce bulunmuş olan hiçbir bireysel horoskop yoktur. Bununla birlikte,
eski Mısırlı astrologlar kuşkusuz ' makro-astroloji' denebilecek bir şeyle, ya­
ni tapınakların 'doğumu' için doğru zamanları ve o tapınaklarda yapılan ritü­
ellerle törenler için uğurlu zamanları hesaplamak amacıyla kullanılan astro­
lojiyle ilgiliydiler. Mısır uygarlığının büyük bölümü gibi, astrolojisinin de
sırları hala kumların altında sır olarak durmaktadır.
22
Ebediyet Horoskopu

Belki de yıldızların düzeni ve hareketinin Mısır' da olduğu


kadar kesin bir şekilde gözlemlendiği başka hiçbir yer yoktur.
Mısırlılar bu gözlemlerin inanılmaz sayıda yıl boyunca yazılmış
olduğu kayıtlar tutmuşlardır. Bu kayıtlarda her gezegenin hay­
vanların doğumuyla ilişkisi ve her yıldızın iyi ya da kötü etkisi
hakkında bilgiler bulunabilir.

S iCll..YALI DIODORUS

akkara'daki tapınağı ve piramidi inşa eden firavun Zoser' in saltanatı sıra­


S sında, İ.Ö. 2767 yılında yıldızların ve gezegenlerin olağanüstü bir çakış­
ması meydana geldi. Tarihi yaz gündönümüydü. Dört gezegen, hepsi birbiriy­
le 7°'lik açı içinde yakın bir birleşme halinde Doğu ufkunda Sirius'la aynı za­
manda doğdu - belki de bir daha asla meydana gelmeyecek bir birleşmeydi
bu . Kusursuz uyum günü olarak görüldü ve 'Ebediyetin Horoskopu' denen -
muhtemelen dünyanın ilk horoskopu olan - bir göksel diyagrama kaydedil­
di.• Aslında, sonraki bütün Mısır horoskop çizelgeleri S irius 'un güneşsel do­
ğuşunun diyagramlarıdır.
Bu olayın standart bir yıldız haritası ölülerin göklerdeki yollarını bulma­
larına yardımcı olması için sıklıkla mezarlara çizildi. Merkezinde, Sirius ge­
nellikle teknedeki bir Isis figürü olarak gösterilmiştir. Osiris'i temsil eden
Orion onun sağında koşan bir firavun olarak görünür. Sirius 'un solunda Sa­
türn, Jüpiter ve Mars gezegenleri, sonra da iki kaplumbağa (muhtemelen Ak­
rep takımyıldızındaki iki Aselli yıldızı) vardır. Beş ' metadekanat'dan sonra

231
PETER MARSHALL

Merkür gelir. Büyük bir balıkçıl, Osiris'in benu kuşu ve implikasyon yoluy­
la Osiris'in kendisi, Venüs'ü temsil eder. Gezegenler çoğunlukla, "yok olmaz
yıldızlar arasında göğe yüksele, kız kardeşi Sothis [Sirius], rehberi Sabah
Yıldızı [Venüs] olan" gökyüzünün gemicisi Horus' la özdeşleştirilir.2
Bu astronomik yıldız ve gezegen diyagramlarına doğru biçimde horos­
koplar denilebilir. Bunlara dayanarak herhangi bir tahminde bulunulmazken,
diyagramların her biri Sirius (lsis) ve Venüs (Osiris) arasındaki kutsal bir ev­
lilik anının temsili olarak kabul edilirdi. Her sekiz yılda eşzamanlı bir şekil­
de doğduklarında, gökle dünya arasındaki ebedi ve ezeli bağı güzelce simge­
lemiştir.

Ebediyetin Horoskopu İ.Ö . 2767.

Dendera ve Zodyak
Luksor'un yaklaşık elli kilometre kuzeyinde, Dendera'da çölde, 4.000 yı­
lı aşkın bir süre boyunca biriken Mısır astroloji bilgisinin boyutlarını canlı bi­
çimde gösteren geç dönemde yapılmış bir tapınak vardır. Tapınağın girişinde
gece gökyüzüyle ilişkilendirilen aşk ve bereket tanrıçası Hathor'un başları­
nın olduğu dört özdeş muazzam sütun vardır. Tanrıça Hathor çoğunlukla ba­
şının tepesinde iki boynuz arasındaki bir güneşle resmedilir. Mezopotam­
ya'nın Venüs'ü ( İ ştar) gibi yıkıcı bir rol de üstlenebilmekle birlikte Hathor
genellikle bir şifa koruyucusu olarak düşünülür. Yunanlılar tarafından Afro­
dit' le özdeşleştirilmiştir.

232
ASTROLOJİ

Dendera'daki tapınak İ .Ö. birinci yüzyıldan kalmadır. Büyük İskender' in


Mısır'ı fethinden sonra inşa edilen bu tapınak Roma İ mparatoru Augustus'un
saltanatı sırasında İ .S. 1 7 yılında tamamlanmıştır. Daha önceki tapınakların
yerinin üzerinde yükselmiştir ve bir kriptanın (yeraltı kemerinin) üzerindeki
yazıtta "Horus 'un Arkadaşları zamanından bir keçi derisi tomarına kadim ya­
zıyla yazılmış bir plana göre" yapıldığı ifade edilmektedir.3 Horus'un arka­
daştan Mısır uygarlığını kurmak için çok uzaklardan gelmiş olan efsanevi ya­
rı-tanrılardı.
Başka bir yazıtta, İ . Ö . 300 yılında yapılan bir temel atma töreni sırasında
firavunun tapınağı Büyük Ayı'nın alpha Ursae Majoris yıldızına göre hizala­
dığı anlatılmaktadır: "Yaşayan tanrı, Asti' nin [Thoth'un adlarından biri]
muhteşem oğlu, tapınakta yüce tanrıça tarafından beslenen, ülkenin hüküm­
darı, sevinçle halatı gerdi. Boğanın Uyluğu takımyıldızının ak'ına doğru ba­
kıp Dendera'nın sahibesinin tapınak evini kurdu, daha önce olduğu gibi...
Majestelerinin tapınağının köşelerini kurarım."4
Dendera astrolojik öğeleriyle de ünlüdür: Bütün tapınak zengin bir astrolo­
jik figürler dokusu sunan renkli rölyeflerle kaplanmıştır. Yirmi dört muazzam
sütunu olan kapalı girişteki yüksek tavanlı ilk geçeneğinde, günün on iki saati
boyunca güneşin geçişi ve ayın evreleri resmedilmektedir. İkinci geçenekte
gecenin ve gündüzün saatleri ile yıldızların ilahları bulunur. Üçüncüde, gök
tanrıçası Nut'un figürü zodyakın burçlarıyla bazı sabit yıldızlar ve takımyıl­
dızların üzerine uzanmaktadır. Bu 'Dendera'nın Kare Zodyakı ' denen şeydir.
Biçim olarak dikdörtgen, uzunluğu on sekiz metre, her bir yarısı da altı
metre genişliğindedir. İki kütüğü vardır. Üst kütükte zodyakın burçlarını ve
çeşitli takımyıldızları, gezegenleri ve günün saatlerini (her biri başının üze­
rinde bir yıldız olan bir kadın olarak çizilmiştir) gösterilmektedir. Aslan bur­
cu tavanın Batı tarafında Kuzeye doğru başlar. Gök tanrıçası Nut'un (dalga­
cık deseniyle giydirilmiş) bacağının karşısında, Yengeç burcu yengeç sembo­
lü olarak en yüksek mevkide durur. Zodyakın geri kalan burçları bilinen sı­
rayla takip eder: Aslan burcu, Başak burcu, Terazi burcu, vb. gibi. Alt kütük­
te gece gökyüzünde yelken açmış teknelerdeki hayvan başlı figürlerle insan­
lar ve dekanatlar resmedilmektedir.
Yengeç burcuna böyle bir önem verilmesi beni çok etkilemişti. Kutsal bi­
limin bekçileri astrolog-din görevlileri sanatçılarına bu burcu koyacakları ye­
ri söylerken ne yaptıklarını tam olarak biliyorlardır. Peki, niçin böyle oldu?
Bu dolaylı olarak Mısır uygarlığının Yengeç burcu altında başladığını mı gös­
teriyor? Presesyon yüzünden, ilkbahar noktası her yıl zodyak kuşağına karşı
bir derecelik bir kaymayla geriler. İlkbahar noktasının Yengeç burcu altında
son doğuşu İ . Ö . 1 0.000 ile 8.000 yılları arasında meydana gelmiştir. Bu, Mı­
sır uygarlığının doğuşunu geleneksel görüşten çok daha eski bir tarihe ata­
caktır. Diğer yandan, Yengeç burcuna verilen bu değerin daha basit bir açık-

233
P ETER M A R S H A L L

laması Yeni Yılın 1 9 Temmuz' da, Sirius'un güneşsel doğuşunun Yengeç bur­
cunda başlamasıdır.s
Tapınağın karanlık ve havasız kriptalarının törensel ve sembolik bir anla­
mı vardı: Hathor'un ba ruhunun heykeli Yeni Yıla dek burada tutulurdu; Ye­
ni Yıl geldiğinde ilksel karanlıktan çıkarılıp tapınağın çatısındaki altın ışığa
taşınırdı, bu şekilde şafakta babası Ra'nın ışınlarıyla yeniden bir araya gel­
miş olurdu.
Küçük Yeni Yıl Şapeli açık bir avluya açılır. Tavanında, yıldızlar arasında
belinden eğilmiş kocaman bir kadın vardır. Kadın, Hathor'un yüzünü aydın­
latmak için rahim bölgesinden ışınlarını yayan güneşi doğuran gök tanrıçası
Nut'tur. Bu, yıldızsa) enerjinin harika bir betimlemesidir.
Tapınağın çatısına çıkan merdiven hafif bir eğimi olan ve dik açıyla dö­
nen kare şeklinde bir merdivendir. Güneşten yayılan ışınların resmedildiği
taşlara kazınmış dalgalanan çizgilerle yarıktan biraz daha büyük olan ince
açıklıklarla aydınlatılır. Tapınağın düz çatısından bakıldığında Nil' in alüv­
yonlu ovanın muhteşem manzarası görülmektedir. Çatının Kuzey-Doğu kö­
şesindeki 'Tohumun Filizlenmesi' ve 'Osiris'in Yeniden Dirilişi'ne adanmış
bir şapelde, ünlü Dendera zodyakının bir kopyası durmaktadır - bu zodyakın
aslı günümüzde Paris'teki Louvre Müzesi 'ndedir.
Dendera zodyakı Mısır'da bulunmuş olan tek mevcut dairesel zodyaktır.
Daha eski bir örneği görünüşe göre III. Ptolemy'nin saltanatı sırasında i.ö.
22 1 yılında yapılmış ama kaybolmuştur. Dairesel zodyak sembollerin Mısır
sembolleri olması dışında Babilliler ve Yunanlıların geliştirdiklerine benzer.
Merkezde dolaykutupsal yıldızların kişileşmeleri vardır: Draco ayağa kalk­
mış bir suaygırı, boğanın bacağı Büyük Ayı ve çakal Anubis de Küçük
Ayı'dır. Sirius bir tekneden yatan bir inek biçiminde temsil edilirken, Orion
Boğa'nın (Boğa burcu) toynaklarının altında görünmektedir. İ lkbahar nokta­
sı Koç'u (Koç burcunu) takip eden Thoth'un Habeş maymunuyla gösterilir.
Yengeç burcu yine çok önemli bir roldedir: Yuvarlak gövdeli yengeç mer­
kezin hemen dışında, aslanın başının (Aslan burcunun) hemen üzerindedir.
Zodyakın diğer burçları saat yelkovanının ters yönünde ilerler. Bir tanrıça as­
lanı kuyruğundan tutmaktadır, arkasında Başak burcu bir buğday başağı olan
lsis olarak resmedilir. Güney'e doğru uzakta, dekanat yıldızlarını temsil eden
otuz altı tuhaf figürün bulunduğu dış dairenin yakınında Akrep burcu, Yay
burcu ve Oğlak burcu vardır. Bir papirüs sütununun tepesindeki bir şahin yaz
gündönümünü gösterir ve tapınağın ekseniyle aynı hizadadır.
Bu zodyakın bir diğer şaşırtıcı ayrıntısı açılmış kollarıyla zodyak dairesi­
ni tutan dört kadın figürüne yer verilmesidir. Görünüşe göre kadınlar güneşin
iki ekinoksta ve iki gündönümünde doğduğu en önemli takımyıldızları ve
karşıt burçları temsil etmektedirler. Eski mitlerde, ikiz takımyıldız çiftleri ço-

234
ASTROLOJİ

ğunlukla ·gökyüzünün ' bekçileri' ya da 'taşıyıcıları' olarak kişileştirilmişler­


dir.
Presesyonu dikkate aldığımızda, şimdiki ilkbahar noktasının B alık bur­
cunda olduğunu da hatırlarsak, dört gökyüzü-taşıyıcısı takımyıldız Balık bur­
cu, Başak burcu, İkizler burcu ve Yay burcudur. Aşağı yukarı İ.Ö. 700 yılın­
da, bu taşıyıcılar Koç burcu, Terazi burcu, Yengeç burcu ve Oğlak burcu ola­
bilirdi, ama zodyak burçlarının o zamanda anlamlı olması için, onları tanım­
lamaya gerekli olan göksel gözlemler yaklaşık olarak i.ö. 6.000 yılına dek
dönmek zorunda kalınacaktır. 6
Bu bilgiyi Dendera dairesel zodyakına uygularsak, bazı şaşırtıcı sonuçlar­
la karşılaşırız. Gökyüzünü taşıyan dört kadın figürü Aslan-Kova ve Boğa­
Akrep karşıt burçlarıdır. Bu düzenleniş tapınağın ilk temellerinin atılmasının,
yaklaşık olarak İ.Ö. 4380 yılından İ.Ö. 2200 yılında dek sürmüş olan Boğa
Burcu Çağı sırasında olduğuna işaret eder görünmektedir.
Tüm bunlar şu açık soruyu ortaya çıkarmaktadır: "Mısırlılar modem zod­
yakı bulmuşlar mıydı?'' Çoğu yorumcu güçlü bir 'hayır' yanıtı vermektedir.
Astrologların kullandığı şimdiki zodyakın genellikle Mezopotamya ve Mısır
astrolojilerinden7 etkilerin birbirine karışmasının ürünü olduğu kabul edilir.
B azı eski Mısır uygarlığı araştırmacıları on iki burcun tamamen bir Yunan
buluşu olduğunu bile iddia ederler.s Geleneksel görüş, Büyük İskender' in
İ.Ö. dördüncü yüzyılda Mezopotamya ve Mısır' ı fethetmesinden sonra, Me­
zopotamya ve Yunan astrolojik fikirlerinin Mısırlılar tarafından eski astrolo­
jilerine aşılandığı şeklindedir.
Mezopotamyalıların fikirleri kuşkusuz İ.Ö. 67 1 ve 664 yıllarında Mısır'a
saldıran Asurlular ve İ.Ö. 525 yılında Mısır'ı fetheden Persliler tarafından ge­
tirilmiştir. Kesin olan şey İ.Ö. üçüncü yüzyılla birlikte, Mısırlıların on yedin­
ci yüzyıldaki B ilimsel Devrime dek Avrupa'da egemen olmuş ' Kıldani Dü­
zeni' olarak bilinen gezegen düzenini geliştirmiş olduklarıdır. Bu düzende
gezegenler dünyadan göründüğü biçimiyle varsayılan uzaklıklarına ve görü­
nürdeki hareketlerine göre bir düzene konur. En yakın ve en hızlı olanı ay, en
uzak ve en yavaş olanı Satüm'dür; bunların arasında, azalan bir düzende,
Merkür, Venüs, güneş, Mars ve Jüpiter gelir.
Bununla birlikte, eski Mısırlıların mimarilerinde ve sanatlarında presesyo­
nu bildiklerini ve Büyük Yıl'ın çağlarını tanımlamak için zodyakın burçları­
nı kullandıklarını akla getiren dikkate değer göstergeler bulunmaktadır. Aşa­
ğı yukarı İ.Ö. 4240 yılından itibaren, Eski Krallığın sanatında, boğa (Mentu)
Boğa Burcu Çağı'nı temsil eden baskın motiftir. Koç Burcu Çağı'nın başlan­
gıcını belirten İ.Ö. 2 100 yılından sonra, koç güneş tanrısı Amon ile ilişkilen­
dirilmeye başlanmıştır. Kamak'taki Amon-Ra Tapınağı'nın ön bahçesindeki
devasa koç heykelini gözden kaçırmak imkansızdır.9 Sonra, İsa'nın doğu-

235
PETER MARSHALL

mundan hemen önce, Balık Burcu Çağı'nı temsil eden balık ortaya çıkar.
Gerçekten de Greko-Romen Mısır'daki İ sa sembolü balıktı.
Eski Mısırlıların zodyakın bütün burçlarını geliştirmiş oldukları her ne ka­
dar kanıtlanamazsa da, Mısırlı astrologların gökyüzünde benzer örüntüler
gördükleri kesindir. Aylık döngüsü boyunca ayın hareketini izlemek için işa­
retçiler olarak yıldızlardan oluşan takımyıldızları kullanarak muhtemelen As­
lan burcunun aslan biçimini çıkarmışlar, İkizler burcunun ikizlerini görmüş­
ler, Koç burcunun koçuna özellikle dikkat etmişler ve Yengeç burcunda iki
kaplumbağa tasarımlamışlardı. Aynı zamanda balığa ve su kaplarına benze­
yen takımyıldızları da muhtemelen vardı; bu sayede geleneksel zodyaktaki
Balık burcu ve Kova burcuna da yardım etmişlerdir. Sözün kısası, olasılıkla
İkizler burcunun ve muhtemelen Kova burcu, Balık burcu ve Aslan burcunun
olduğu gibi Koç burcunun da aslen bir Mısır takımyıldızı olması hemen he­
men kesindir. ıo B ildiğimiz kadarıyla nihai zodyak bu yüzden hem Mısır hem
de Mezopotamya'dan kaynaklanan etkilerin bir araya gelmesinin bir ürünü­
dür.
Bazı yorumcular daha da ileri giderler. Eski Mısırlıların zodyak burçları­
nı 5.000 yıl önce saptadıklarını varsayan eski Mısır uygarlığı araştırmacısı ve
ezoterik düşünür Schwaller de Lubicz, Mısır'ın Partenon'u, Luksor Tapına­
ğı'nı zemin planının vücudunun her bölümünün belli bir zodyak burcuyla
ilişkilendirilmiş bir adam figürünü andırdığını iddia etmiştir. Tapınağın genel
planı üzerine bir insan iskeleti konacak olsa, başı tam olarak kapalı tapınağın
mabetlerine gelecektir. Aslında, bu insanın göksel doğasının taşla ifadesidir.
Ezoterik sembolizmi şunun açığa vurur: "İnsan mikrokozmostur", evren
makrokozmosunu yansıtan küçük bir dünyadır. I ı

Edfu'daki Horus Tapınağı


Şimdiye dek dünyada keşfedilmiş en iyi korunmuş antik tapınak Edfu'da­
dır. Çoğu Mısır tapınağı doğu-batı yönündedir, ama Edfu sıra dışıdır; o Gü­
ney ' e bakar. Muhtemelen kuzeye bakan Dendera ile bir bağlantısı vardı. Do­
layısıyla, birbirlerine bakarlar ve birbirlerinden 1 40 kilometre ayrı olmaları­
na karşın açıkça aynı mitleri, ritüelleri ve astrolojik temaları paylaşırlar. Yine
daha eski tapınakların yerinde kurulmuş olmakla birlikte - Batı çevirmesi du­
varının bazı kısımları Eski Krallık'tan kalmadır - varolan yapı üzerindeki ça­
lışmalar İ . Ö . 237 yılında başlamış ve İ .Ö. 57 yılında bitirilmiştir. Bu tapınak,
binlerce yıllık uygarlığın sonunda Mısırlı mimarların, din görevlilerinin ve
zanaatkarların ne becerilerini ne de inançlarını yitirdiklerini göstermektedir.
Tapınak yeniden dirilişin farklı yönlerini simgeleyen şahin başlı tanrı Ho­
rus 'a adanmıştır. Horus Büyük Avlu'ya açılan girişte duran taç giydirilmiş bir
şahini resmeden ve buyurgan bir ifadesi olan iki granit heykelle temsil edil-

236
ASTROLOJi

mektedir. Şahin uygun bir şekilde yeniden diriliş öğretisini ifade eder: Ses­
sizce gelir ve avını güneşin gözüne, Ra'nın kendisine taşır.
Mısır uygarlığının temel mitinde, Horus !sis ve Osiris'in oğludur. Babası­
nın (amcası Set tarafından gövdesi parçalara ayrılmıştır) öcünü alan tanrı ola­
rak, kanatlı bir disk biçiminde göğe uçan Horus Behdety diye bilinir. Yunan­
lıların güneş-tann Apollo'su ile eşit sayılan Horus 'Yukarıdaki' anlamına ge­
len Mısırlı Heru'nun Yunanca adıdır.
Dendera'da olduğu gibi, girişte bir düzine muazzam sütun vardır; buradan
daha küçük bir düzine sütunun oldüğu Hipostil Salon'a (tavanı direkler üze­
rine oturtulmuş) geçilir. Burası da neredeyse kesinlikle altın bir Horus heyke­
linin bulunduğu iç mabede geçilen iki ara odaya açılır.
Edfu'daki bir yazıtta, tapınağının yönünün "Güney 'deki Orion'dan Ku­
zey'deki Büyük Ayı'ya uzandığı," ifade edilmektedir. Bu pekalii göklerde
Duat-N-Ba olarak bilinen ve sözcük olarak 'Ruhun Ölüler Diyarı' anlamına
gelen yer olabilir. 1 2 Astrolojik temalar bütün tapınak boyunca görülmektedir.
Girişin tavanı ne yazık ki günümüzde anlaşılamayacak kadar dumandan faz­
lasıyla siyahlaşmış olan astrolojik burçlarla doludur. Yine de gök tanrıçası
Nut'a adanmış olan bir pavyonun yıldızlı tavanında, zodyakın bütün burçla­
rını çıkarabilmiştim.
Benim için bu tapınağın diğerlerinden kat kat daha ilgi çekici olan yönü
ancak iki metreye iki metre olan, girişin iç duvarına ilişik iki küçük şapel ol­
muştu. Batı tarafında firavun balıkçıl (ibis) başlı irfan tanrısı ve sonraki ast­
rologlarla simyacıların hamisi Thoth ve Horus tarafından kutsanmaktadır.
Doğu tarafında ' Yazılar Odası' olarak bilinen küçük bir odada bir zamanlar
astroloji üzerine birçok çalışmanın bulunduğu bir kütüphane yer almaktadır.
Bunun bir kütüphane olduğunu biliyoruz, çünkü duvardaki hiyerogliflere bir
kart katalogu var. 'Saat Horoskopu' adlı bir çalışmanın da dahil olduğu yirmi
iki eserden söz ediliyor; aralarında şunlar da var: "Güneşin ve ayın kendi yer­
lerine geri dönüşünü bilme kitabı. 1 O Y ıldızlann geri dönüşünü düzenleyen
kitap. 1 1 Bütün yerlerin ayrıntılı anlatısı ve onlarda ne olduğunun bilgisi. 12
Senin bayramlarında Senin [Ra] Evinin maiyetinde Majesteleri Horus'un
[Satürn mü, Mars mı?] doğuşunun bütün hesapları."13
Beş yüzyıl sonra Hıristiyan Peder İskenderiyeli Clement ' Mısırlıların
bütün felsefesi 'ni içeren otuz altı kitapla onların bilimi hakkındaki altı cilt­
ten oluşan bir liste çıkarmıştır. Edfu 'da söz edilen bu son dört eser Cle­
ment' in sözünü ettiği yıldızlarla ilgili dört kitaba çok yakındır: "Biri hare­
ket eden yıldızlarla ilgili, diğeri güneş ve ayın birleşmesi hakkında, diğer
ikisi ise sembolleri bir saat ve bir palmiye dalı olan Astronoma sırrın söy­
lendiği onların doğuşlarıyla ilgili." Katibe emanet edilen diğer kitaplar da
dikkate değer:

237
PETER MARSHALL

Kozmografı, coğrafya, güneşle ayın konumları, beş gezegenin


evreleri, Mısır'ın korografisi [bölgelerinin haritasının çıkarılma­
sı] , Nil'in ve olaylarının haritasının çıkarılması, tapınakların ve
onlar için kutsal olan yerlerin donatımının tarifi ve kutsal ritler­
de kullanılan her şeyin ölçümüne ilişkin bilgilerin dahil olduğu
Hiyeroglif denen şeyin bilgisiyle ilgili sekiz kitap.

Clement tüm bu kitapların "bütün bilimlerin efendisi Thoth 'tan insan ırkı­
na bir armağan, değer biçilmez bir hazine" olarak bir tapınağın bir odasında
tutulduğunu ileri sürüyor. t4
Bu iki kitap listesi kutsal astroloji geleneğinin eski Mısır dininin uygula­
masının ciddi bir düşüş içinde olduğu bir zamanda devam ettiğini gösterme­
ye yetecek kadar bağlantılıdır. Eserlerin eksiksiz versiyonları kaybolmuştur,
ama Mısır irfan tanrısı Thoth'un Yunanca adı Hermes'ten ismini alan herme­
tik yazıda kuşkusuz varlığını sürdürmektedir.
Edfu'da, yaklaşık olarak İ.Ö. 200 yılında tapınağın duvarlarına kazınmış
bazı dikkate değer 'Yapı Metinleri ' bulunur. İlk bakışta, bunlar tapınağın bir
tarihi ve odalarının tarifinden fazla bir şey gibi görünmeyecektir, ama dolay­
lı olarak tapınağın İlksel Tümsek İlksel Sulardan çıktığında dünyanın başlan­
gıcında yapılmış bir mitik tapınağın devamı olduğunu göstermektedirler. B ir
yazıtta tapınağın 'gökten düşen' bir plana göre yapıldığı anlatılmaktadır. ıs
'Yapı Metinleri ' muhtemelen çok daha eski ve çok daha tam bir kozmolo­
ji literatürünün parçalarıdır. Tekrar tekrar Zep Tepi ye ' İlk Zaman 'a, ' Ho­
' ,

rus'un Arkadaşları ' olarak bilinen yan-tanrıların Mısır'da hüküm sürdüğü


uzak altın bir çağa göndermeler yapmaktadırlar.
Bu Yedi Bilge Horus'un yolunu, yani Ra'nın güneş yolunu takip ettiler.
Firavunları ortaya çıkaran ve Nil boyunda yaşayan insanlara kutsal bilimi ge­
tiren tanrısal kökene sahip üstün varlıklar oldukları düşünülüyordu. Onlar,
metinde söz edildiğine göre, ' İlksel Olanların Anayurdu'ndan, adalan bir tu­
fan tarafından yok edildiğinde kurnılan ' Işığın Efendileri' dir; onlar 'beraber
ortaya çıktıklarında bu ülkeyi [Mısır'ı] aydınlatan Büyükler'di.t6 Bu dolaylı
olarak Mısır uygarlığının gelişmediğini akla getirir; o daha eski bir halkın mi­
rasıdır. Durum böyleydi ise, Mısır uygarlığının niçin başlangıcından eksiksiz
olduğu açıklanabilir demektir: Astrolojisi, matematiği, mitleri ve hiyeroglif­
leri.
'Yapı Metinleri'nin giriş bölümünde onun "Bilgelerin sözcüklerine göre
Thoth'un yazdırdığı yazıların kopyası," olduğu söylenmektedir. ı1 Astrolog ve
simyacılar bu bilginin izlerini Thoth 'a kadar sürdüklerine, Thoth da 'Yedi
B ilge'nin öğretilerini kağıda döktüğüne göre, bu kutsal kitap pekala Mısır
astrolojisinin asıl kaynağı olabilir.

238
ASTROLOJİ

Tüm bunlarda diğer geleneklerin bazı ilgi çekici yansımaları bulunmakta­


dır. İlksel Tümsek Gılgamış Destanı ve Kutsal Kitap'taki tufan öykülerinde­
ki dağı çağrıştırmaktadır. Babil geleneğinde, tufandan önce yaşamış, kutsal
Uruk şehrinin duvarlarını inşa etmiş ve onlara bir astroloji bilgisi getirmiş
olan 'Yedi B ilge' vardı. Yine, Hint geleneğinde Yedi Bilge'nin (Rishi'lerin)
astrolojinin de dahil olduğu tufandan önceki irfanı daha sonraki kuşaklara ak­
tarmak için Tufan'dan sağ kurtuldukları söylenif.ts Çin'de de beraberinde bil­
gileriyle denizi aşıp gelen 'Yansımış Işığın Oğullan'nın Taocu geleneği var­
dır. Burada iş başında bir rastlantıdan çok daha fazlası var gibi görünmekte­
dir. Sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılmış olan mitler çoğu kez kılık değiş­
tirmiş tarihsel gerçeklik öğelerini içermiştir.
Belki de gerçekte astrolojinin nihai kökenlerinin korkunç bir felakete uğ­
rayan kayıp bir uygarlıkta -Yunanlılarca Atlantis olarak bilinir- bulunduğu
söylenebilir. Hayatta kalan bazıları kutsal bilimleriyle pekala kurtulmayı ba­
şarmış ve tropikal dünyayı geçerek Çin, Hindistan, Mezopotamya ve Mısır'a
yayılmış olabilirler. Orada hepsi kendi astroloji geleneklerini geliştirmiş ye­
ni uygarlıkların kurucu babaları olmuşlardır.

Mısırhlarm Keşifleri
Öyleyse Mısırlıların astrolojiye toplam katkıları neydi? Tarihçi Sicilyalı
Diodorus yaklaşık olarak İ.Ö . 59 yılındaki bir yazısında Mısırlıların astrolo­
jiyi yarattığını ve Babillilerin astrolojiyi Mezopotamya'ya götüren Mısırlı
koloniciler olduğunu iddia etmiştir. t9 İkinci iddia karışık ve olası değil görün­
mekle birlikte, modem alim Rupert Gleadow, The Origin of the Zodiac (Zod­
yakın Kökeni) adlı çalışmasında şöyle iddia eder: "Bildiğimiz kadarıyla ilk
astroloji fikri İ.Ö. yedinci ile beşinci yüzyıllar arasında Mısır tarafından Ba­
bil 'e götürülmüştür, zodyakın kendisinin de bir takvimsel yöntem olarak ben­
zer bir kökeni vardı, sadece belki biraz daha eskiydi."20 Diğer yandan, günü­
müzde eski Mısır uygarlığı araştırmacıları arasındaki geleneksel görüş astro­
lojinin Mısır ve Mezopotamya 'yıldız irfanı' ile Yunan biliminin eriyip kay­
naşmasının bir sonucu olarak İ.Ö. birinci binyılın sonlarında Mısır'da geliş­
tiği şeklindedir.ıı
Durum kesinlikle astrolojinin ' Mısır'a oldukça geç vardığı' ve Mısırlıla­
rın 'hiçbir zaman kendi astrolojilerini geliştirmediği ' şeklinde değildir.22 İlk
zamanlardan itibaren eski Mısır astrolojisi onların sanatlarında ve mimarile­
rinde sembolik bir biçimde ifade ettikleri kutsal bilimlerinin başlıca bir par­
çasıydı. Hiç kuşkusuz bazı geç dönem birbirine karışmalar olmuşsa da bence
hem Mısır hem de Mezopotamya kendi astrolojilerini daha eski bir kayıp uy­
garlıktan kutsal bilimin başlıca kolu olarak miras almış olabilirler.
Herodot aşağı yukarı İ.Ö. 460 yılındaki yazısında Mısırlıların belli 'keşif-

239
PETER MARSHALL

Ier'inden söz etmiştir: "Her ay ve her gün belli bir ilaha adanmış�ır, ayrıca bir
kişinin doğum günü onun başına neler geleceğini, nasıl öleceğini ve nasıl bir
insan olacağını belirler. Bu Yunanlı şairlerin yararlandığı bir şeydir."23 Mezo­
potamyalılar göklerdeki olayların dünyadaki olayları önceden haber verdiği­
ne inanarak gökyüzündeki alametlere kendilerini kaptırırlarken, Mısırlılar en
çok ruhun nasıl göğe yükselebildiğini ve Ra'nın güneş teknesine katıldığını
öğrenmek için yıldızlara ilgi duymuşlardır. Bununla birlikte şanslı ve şanssız
günlere, günün ya da gecenin her saatinin kendi koruyucu tanrısı ya da hima­
ye eden ruhu olduğuna da inanıyorlardı. Bazı saatlerin, daha sonraları da ba­
zı yönetici tanrılar ve yıldız gruplarının, diğerlerinden daha uğurlu sayılma­
ları şaşırtıcı değildir.
Varolan en eski Mısır horoskopu İ.S. birinci yüzyılda Kıpti dilinde yazıl­
mış ve İskenderiye'de bulunmuştur. O kadar geç bir tarihte bile tahmin tek­
niği hala oturmamıştı. Yine de Mısırlıların gökteki olaylarla dünyada olup bi­
tenler arasındaki sıkı ve güçlü karşılıklılıklan fark ettiklerine hiç kuşku yok.
Kadın, erkek, her Mısırlı kendisinin evrenin bir mikrokozmosu olduğuna, ka­
derin geri dönmeye yönlendireceği yıldızlardan geldiğine inanırdı.

240
Gökcisimlerinin hareketini ölçmek için kullanılan halkasal küre. Kuo Shou-Ching ( l.S. 1 276) tarafından
yapılmış ve Huangfu Chung-Ho ( 1 437) tarafından kopya edilmiştir. Pekin Kadim Rasathane, Çin.

Çin H anedanlığı'ndan (İ.Ö. 206-İ.S. 220) kalma, bir g üneş tutulması oyması. Bir kuşla temsil edilen
g üneşi ve onu örten bir karakurbağasıyla simgelenen ayı gösteriyor. Pekin Kadim Rasathane, Çin.
İ.S. 1 1 93'ten kalma Suchow
düzlemküresi; yıldızları, eklip­
tiği ve Samanyolu'nun oyma
rotasını resmediyor.

Aşağı yukarı dördüncü yüzyıl


tarihli, uğurlu bir yer arayan feng
shui uygulama cıları. Eğilen fig ü r
L o P a n ma nyetik pusulasına
ba kıyor. Feng shui çoğu kez
Kaderin Dört Sütunu'na dayanan
bir Çin horoskopunun bulgularını
geliştirmekte kullanılır.
Hindu tanrıçası Shakti'nin bir görünümü olan ve Tutankhamen'in ikinci a ltın
kundalini enerjisini temsil eden dolanmış yılan. mabedinden bir ayrıntı. On sekizinci
Hint astrolojisinde. ayın düğümleri rahu ve ketu, hanedan (İ.Ö. 1 333-1 323), Mısır.
bir insanın kundalini'sini gösterir. On yedinci yüzyıl,
G ujarat.

Yirmi sekiz Hint nakshatra'sının ya da lunar evlerin insan bedeniyle nasıl ilişkili olduğunu
gösteren Astrolojik Adam. On sekizinci yüzyıl, Rajastan.
Son şekilleri belli olmadan
önce, Babil'den (solda)
Zodyağın Yay, Oğlak ve
Kova burçlarının Mısır'dan
(sağda) burçlarla
karşılaştırılması.

l.ö. sekizinci
yüzyılla
on birinci
yüzyıl arasında
bir tabuttan
Mısır gök
tanrıçası Nut.

Seti l'in lahit tavanına resmedilmiş Kuzey Kutup takımyıldızları. Sağdaki ayakta d uran suaygırı
muhtemelen Draco takımyıldızını temsil ediyor, ön ayağının üzerinde durduğu uyluğu ise
genellikle Büyükayı (Ursa Major) olarak düşünülür. Üzerine yıldızlar çizilmiş çömelmiş aslan
neredeyse kesinlikle Aslan burcu, ayakta d uran adam ise muhtemelen Orion'dur; boğa da
olasılıkla Boğa takımyıldızı. On dokuzuncu hanedan (İ.Ö. 1 306-1 290), Krallar Vadisi, Luxor.
Uzun ömürlülük G üney
Kutupyıldızı. Eski Çin
astrolojisinde G üneyin
Kutupyıldızı tanrısının bir
insanın yaşam süresini
belirlediği d üşünülür.
Gök Tapınağı, Tıantan Park, Pekin. imparator iyi hasat almak için dua etmek amacıyla her yıl
buraya gelirdi. Ming mimarisinin bir şaheseri olan bu tapınak, Çin astrolojisinde Kaderin Dört
Sütunu'nu temsil eden d ünyanın en büyük astrolojik yapılarından biridir.

Gök Tapınağı'ndan'dan bir ayrıntı. iyi şans için gelenlerin ovaladığı bu ejderha eril yang
enerjiyi temsil eder ve Çin zodyakının on iki hayvan burcundan biridir.
Mısır gökler tanrıçası Nut; gündüz ve gece gökyüzü olarak iki kez resmedilmiş. G üneş gece
boyunca onun bedeninden g eçtikten sonra, Nut ağzından onu doğrur. Yirminci sülaleden (l.Ö.
1 1 5 1 - 1 1 43) VI. Ramesses'in defin odasının tavanı, Krallar Vadisi, Luxor.

Mısır kraliçesi Nefertiti, Akhenaton'un karısı; güneş diski Aten olarak kılık değiştirmiş biçi­
minde güneş tanrısı Ra'ya ikramda bulunuyor. Kireçteşı ta blet, sekizinc i yüzyıl (l.Ö. 1 353-1 335).
Ptolemy'e d ayanan orta çağ dünya görüşü; dünya merkezde, gezegenlerse çevresinde
dönüyor. Bu sistem modern astrologlar tarafından sembolik olara k hala kullanılmaktadır.

Heidelberg Book of Fate'ten orta çağ horoskopları.


Luxor, dar el-Bahari, Senmut'un mezarının tavanındaki en eski Mısır yıldız haritalarından
(yaklaşık l.ö. 1 473) biri. Solda, elinde bir yıldız olan kuş Venüs'ü temsil ediyor, güneş
teknelerindeki figürler ise Satürn, Merkür, bir güneş diskiyle tanrıça lsis ve başının üzerinde
üç yıldızlık bir kuşakla Orion'dur. Dekanlar sağda gösterilmektedir.

Mısır, Dendera
Tapınağı'nın tavanından
dairesel zodyak. i.ö.
birinci yüzyıldan
kalmadır ve dünyada
bilinen ilk zodyaktır.
Takımyıldızlar
merkezinde çevresine
yerleştirilmiştir. Orijinali
günümüzde Paris,
Louvre'dadır.
Bir on beşinci yüzyıl ta hta kalıpla
basılmış estampı: J ü p iter'in, Boğa
ile boğuşmasını ve Satürn' ün
dehşetli birleşmesini gösteriyor; her
ikisi de Akrep burc unun idaresi
a ltında. Bunun fela keti önceden
haber verdiği düşünülmüştür.

1 651 yılında William Lilly tarafından


tahmin edilen 1 666 yılındaki Büyük
Londra Yangını'nın astrolojik
hiyeroglifi. Londra'nın geleneksel
burcu olan İ kizler burcunun ikiz­
lerinin baş aşağı ateşe düşüşünü
gösteriyor.
,,_,.- -- ------- --------.,._
...1Yı-'YS snırKımcvs MıcRocosMi CV::M MEG-Acosı.mı
_..__,_. ...._....-- ./Iİ'Lf�,,, P/a11b11um. . cum.f"'.3"li• lr,,_,,,_ carzt1rU ınanlrU �- -

B edenin farklı bölümleri üzerindeki göksel etkileri gösteren Astrolojik Adam. Makrokozmos
(evren) ile mikrokozmos (insanlık) arasında karşılıklılığa d uyulan kadim inancı yansıtmaktadır.
Yazar, Çin astrolojisinin Kaderin Dört Sütunu
ve Feng Shui konularında uzman olan Choi
Park-lai ile birlikte. Aynı zamanda Hong
"Yogastrolog" Swami Yogi Prakash
Kong'da Çin almanaQı'nı da
Hindistan, Varanasi'de yaşıyor.
yayımlamaktadır.

Komilla Sutton; British Association of Vedic


Astrology'nin eş kurucusu ve başkanı,
astroloji üzerine çeşitli kitapların yazarı.
David Thomas; Kuzey Galler'de oturan bir
astrolog ve yazar.
D ördüncü Kısım

Akanyıldızlar :
Yunan, Roma ve
. .

lslam imparatorlukları
23
Kürelerin Ahengi

Orion ve Sirius gökyüzü ortasına ulaştığında ve Arturus Şa­


fakla birlikte doğduğunda, işte o zaman ey Perses, üzümlerini
topla
HESIOD

irçok eski Avrupalı alim, Yunanlıları, Mezopotamya'ya, Mısır'a ve Orfe­


B us 'a ait gizemlere olan derin minnettarlıklarını unutarak soğukkanlı ras­
yonalistler olarak yüceltmiştir. F. Cumont'un tutumu buna bir örnektir; şöyle
demiştir Cumont: "Doğu'nun dine özgü irfanını oluşturan kesin gözlemler ve
boş inanca dayalı hayallerin dolaşıklığı arasında, onların [Yunanlıların] saç­
ma olanları boş verip ciddi öğeleri bulması ve bunlardan yararlanması onlar
için sürekli bir onur olacaktır."ı Aslında, geleneksel görüşe göre, Yunanlıla­
rın İ.Ö. üçüncü yüzyılda Doğu 'nun astroloji uygulamasını benimsemesi on­
ların Altın Çağı 'nın büyüklüğünün çöküşünün bir belirtisi olarak görülmüş­
tür.2 Gerçekte, İ.Ö. beşinci ve dördüncü yüzyılların klasik Yunanistan'ının
Yakın Doğu ve Kuzey Afrika'da uygulanan astrolojiyi bildiklerini ve bunu
takdir ettiklerini akla getiren giderek artan kanıtlar vardır. The Origin of the
Zodiac (Zodyakın Kökeni) adlı eserinde, Gleadow ikna edici biçimde şunu
savunur: "Astroloji etkili bir teknik olarak Yunanistan 'a İ.Ö. dördüncü yüz­
yılın ikinci yarısında gelmiştir. "3
Yunanlılar, Mısırlılarla ilk temaslarından başlayarak onların uygarlığın­
dan derinden etkilenmişlerdir. İskenderiyeli Clement Yunanlı filozofların Mı­
sır'dan çok şey ödünç aldıklarını; Homer, Thales, Pisagor ve Platon'un hep-

243
PETER MARSHALL

sinin Mısır tapınaklarında eğitim gördüklerini iddia etmiştir. i.ö. beşinci yüz­
yılla birlikte, ölülerin ruhlarının yıldızlarla birleştiği şeklindeki eski Mısır
inancı Yunanistan'da da iyice yerleşmişti.4 Mezopotamya etkisi ise Yunanis­
tan 'a daha da önce ulaşmıştı. İ.Ö. sekizinci yüzyıldan kalan şair Hesiod'un
Theogony'sinde Babil mitlerinin Yunanca versiyonları bulunmaktadır; ayrıca,
Yunanlılar Babillilerin yıldızlara verdiği adları ancak İ.Ö. altıncı yüzyılda
Yunanca'ya çevirmişlerdi. Beşinci yüzyılın ilk çeyreğinde Perslilerin Yuna­
nistan'a saldırılarından sonra, iki halk arasındaki kültürel temaslar devam et­
miş, Hint, Babil ve Mısır fikirleri diğer kültüre sızmıştır. İ.Ö. beşinci yüzyı­
lın sonlarından bir Pers tarihinden kalma bir parçada, Ctesias "astroloji ve ke­
hanet konusunda uzman olan bir 'Kıldani' rahibinin geleceği tahmin edebil­
diğini ve insanı şaşırtan bu kesinliğe hayranlığını" ifade eder.s
Bu yeni etkiler verimli bir toprağa düşmüştür. Yunanlılar uzun süre gök­
sel olaylardan çık;ırılan alametlere ilgi duymuşlardı; ilk büyük yazarları Ho­
mer (yaklaşık İ.Ö. 800) Odyssey ve The Iliad (Odessa ve İlyada) adlı eserle­
rinde birçok örnek vermektedir. Kışın başlangıcını gösteren Pleiades, Hyades
ve Orion takımyıldızlanndan söz eder. İlk Yunanlılar aynı zamanda dünyada­
ki değişimlerin işaretçileri olarak gökcisimlerinin hareketine yoğun bir ilgi de
göstermişlerdir.
Hesiod, İ.Ö. 750 yılında yazdığı Works and Days (Çalışmalar ve Günler)
adlı eserinde 'yıldızlı gökler'i (ouranos) 'tanrıların her daim güvenli evi,'
olarak betimlemiştir. Farklı çiftçilik etkinlikleri için en uğurlu günleri çıkar­
mış, bunları belli yıldızların doğuşu ve batışıyla tanımlamıştır. Örneğin, bu­
dama işi ilkbaharın başlangıcında "gündönümünden sonra kışın altmış günü
geçtiğinde, Arcturus Okyanus'un kutsal akıntısından [Samanyolu] çıkıp ala­
cakaranlıkta ilk parladığında," başlamalıdır.6 Peki ya hasat zamanı? "Orion
ve Sirius gökyüzü ortasına ulaştığında ve Arturus şafakla birlikte doğduğun­
da, işte o zaman ey Perses, üzümlerini topla ve onları eve getir."7 Aynı heves­
le, evlenmek gibi önemli sosyal etkinlikler için doğru zamanlar olduğunu da
ileri sürmüştür.

Yunanlı Filozoflar
Batı astrolojik inançlarının birçoğunun, özellikle de kozmosun doğası
hakkındakilerin izleri ilk Yunanlı filozoflara kadar gidebilir. Geçmişte, Batı
astrolojisinin Yunanistan'dan çıktığı düşüncesiyle Avrupa-merkezli bir ön­
yargı vardı. Aslında, bilim tarihçisi O. Neugebauer kategorik olarak "astrolo­
jik kuramın temel yapısı hiç kuşkusuz Helenistiktir," iddiasında bulunurken,
klasik alim Jim Tester astrolojinin "oldukça yeni ve büyük ölçüde bir Yunan
yaratısı," olduğunu ileri sürmüştür.s Bununla birlikte, Yunanlıların Anadolu
(Küçük Asya), Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki daha eski kaynakları tekrar
tekrar kabul etmişlerdir.

244
ASTROLOJİ

Batı tarihindeki ilk filozof olarak görülen Miletuslu Thales 'in (yakiaşık
İ.Ö. 630-546) yürüyüp yıldızlara bakarken bir kuyuya düştüğü söylenir. Tha­
les, hikayesi anlatıldığına göre güzel bir hizmetçi kız tarafından kurtarılmış
olmalıdır. Bununla birlikte genellikle İyonya felsefe okulunun kurucusu (gü­
nümüz Türkiye'sinin Ege kıyısında Milet'te kurulmuştur) ve Yunan astrono­
misinin babası olarak hatırlanır. Bir materyalist olarak Thales, Homer tarafın­
dan bir bilgi kaynağı olarak sevilen bu mitolojiyi reddetmiş ve doğal olgula­
rın dikkatlice gözlenmesi konusunda ısrarcı olmuştur. Sadece içine düştüğü
kuyunun içindekilerinin değil, aynı zamanda evrendeki her şeyin sudan ya­
pıldığına ikna olmuştur. Astronomik bilgisini astrolojik etkiye iyi uygulaya­
rak, onun muhtemelen i.ö. 585 yılında Hazar Denizi'nin Güney-Batı'sında­
ki dağlık bir ülkenin halkı ile günümüz Türkiye'si olan Küçük Asya'da yaşa­
yan Lidyalılar arasındaki bir savaşı önleyen bir tutulmayı tahmin ettiği söy­
lenir.
Anaksimander (İ.Ö. 6 10) de göklerin ayrı kürelerden oluştuğunu, bu kü­
relerde gezegenlerin ebedi ve ezeli turlarında yol aldıklarını - bu on yedinci
yüzyıl Bilimsel Devrimi 'ne dek devam eden bir astrolojik görüştür - savunan
bir diğer İyonyalı filozoftu. Evrenin ateşle dolu muazzam bir tekerleğin ke­
narında bulunduğunu anlatmış, yıldızları ve gezegenleri de kenardaki delik­
lerden görülen ateşin kıvılcımları olarak tanımlamıştı. Anaksimander Batı
astrolojisinde başlıca bir kavram haline gelecek olan ebedi ve ezeli yineleme
- Her Şeyin Geri Dönüşü Yasası - fikrini ortaya atan ilk kişiydi. Gözlerini
gökten yere çeviren Anaksimander aynı zamanda dünyanın bilinen ilk harita­
sını da yapmıştı.
İyonyalı filozof Anaksimenes (İ.Ö. 550) de yıldızların daha çok başa ta­
kılmış bir şapka gibi Dünyanın çevresinde döndüğü kristal bir küreye ilişti­
rilmiş çiviler gibi olduğuna inanıyordu; bu da on yedinci yüzyıla dek egemen
olan bir inanıştı. Temel astrolojik mikrokozmos ve makrokozmos fikrinin -
"yukarıda nasılsa, aşağıda da öyle," - izleri genellikle onun çalışmalarına ka­
dar sürülebilir, ama daha önce de görmüş olduğumuz gibi bu çok daha eski­
den Mezopotamyalılar ve Mısırlılar tarafından benimsenmiş bir görüştü.
Anaksimenes aynı zamanda yine Mısırlıların neredeyse kesinlikle bildiği ek­
Iiptiğin eğimini gözlemlemesiyle de hatırlanır.
İyonya felsefe okulu genellikle materyalist ve mekanikken, Güney İtal­
ya'da, Elea'daki Yunan kolonisi çok daha mistik bir filozof kuşağı ortaya çı­
karmıştır. Onların göklere 'bilimsel' ve ' sezgisel ' yaklaşımları arasındaki fark
modem astrologları hala ayırmaktadır. Elealılar Varlığın önemini vurgulaya­
rak fiziksel değişimin yanılsatıcı olduğuna inanıyorlardı. Elea 'nın en dikkat
çeken düşünürü Colophon' lu Xenophanes (yaklaşık İ.Ö. 580-472) evrenin
tek bir akıl tarafından yaratılmış ve yol gösterilmiş bir birlik (adının da do­
laylı olarak gösterdiği gibi) olduğunu iddia etmiştir: Her Şey Tek'tir ve Tek

245
P ET E R M A R S H A L L

Her Şey'dir. Homer ve Hesiod'un tanrılarını kabul etmeyerek ısrar etmiştir:


"Tek tanrı, tanrılar ve insanlar arasında en büyüğü, beden ya da düşünce ola­
rak ölümsüzlere hiç benzemeyen. O bir bütün olarak görür, bir bütün olarak
düşünür, bir bütün olarak işitir." Tek tanrı yaratılışa hayat ve enerji verir:
"Ama hiç zorlanmadan, zihninin gücüyle, her şeyin titreşmesine yol açar."9
Diğer yandan, Efesli Heraklit (yaklaşık İ.Ö. 500), tıpkı eski Çinli Taocular gi­
bi, Olma'nın önemini vurgulamıştır. Her şey değişir; hiçbir şey aynı kalmaz:
Ayaklarınızı aynı nehre iki kez sokamazsınız. Aynı zamanda, değişimin kar­
şıtların uzlaşması yoluyla meydana geldiğini düşünmüştür; bu astrolojik zod­
yakın negatif ve pozitif fikrinin kalbinde yatan bir görüştür. Yine de yaşamın
bütün sürekli akışı için, dünyanın çeşitliliğinde birlik vardı: "Beni değil, lo­
gos'u dinleyerek, her şeyin tek olduğunu kabul etmek akıllıca olur."ıo
Bu ilk Yunanlı düşünürler sonraki Batı astroloji ve astronomisinin felsefi
temellerini atmaya başlamışlarsa da onların o evrede bunu Mezopotamya ve
Mısır'da kullanılan türde bir sistem halinde geliştirmiş olduklarını akla geti­
recek pek bir kanıt bulunmamaktadır. Bununla birlikte, İ.Ö. beşinci yüzyılda,
Yunanlılar Mezopotamya ve Mısır astrolojisine önem vermeye başlamışlardı.
Mezopotamya ve Mısır 'ı fetheden Persliler kendi fikirlerini ve fethettikleri
halkların fikirlerini beraberlerinde getirerek İ.Ö. 546 yılında İyonya'nın Ege
kıyısına ulaşmışlardı.

Pisagor ve Pisagorlarcular
Bu yeni etkilere maruz kalacak en sözü geçen Yunanlı filozof Samoslu
(Sisamlı) Pisagor'du. Yaklaşık İ.Ö. 558 yılında doğan Pisagor İyonya oku­
lunda eğitim görmüş ve genç biri olarak hem Thales hem de Anaksimander
ile tanışmıştı. Yirmi yaşında, yaklaşık yirmi beş yıl kaldığı Mısır'a gittiği ve
tapınak din görevlileriyle çalıştığı söylenir. Sonra, Persliler tarafından esir
alınıp tutsak olarak Babil'e götürülmüştür. Orada bir Zerdüşti din görevlisi
Zaratas tarafından eğitilmiş ve onun dininin, ruh göçü fikrinin de dahil oldu­
ğu, ezoterik öğretilerine inisiye olmuştur. Sonunda, sayıların evreni anlama­
nın anahtarı olduğuna ikna olmuş ve gökcisimleri arasındaki ilişkilere mate­
matiksel değerler vermiştir.
Pisagor'un 'kürelerin ahengi' kavramıyla ilk tanıştığı yer muhtemelen Ba­
bil'di. Onun mistik matematik aşkına çekici gelen bu kavram gezegensel kü­
reler arasındaki uzaklıkların basit tamsayılık oranlara sahip olduğunu ve mü­
zikteki gam aralıklarını yansıttığını varsaymaktadır. Böylece yedi gezegenin
notaları göklerde dönerlerken bir akort -dünyadaki kaba halimizle işitemeye­
ceğimiz bir müzik- yaratırlar. Pisagor'un dünyanın bir küre olduğu fikrini
benimsemesi de Babil'de gerçekleşmiş olabilir.
Yaklaşık olarak İ.Ö. 5 1 8 yılında, Pisagor Sisam adasındaki evine geri dön-

246
ASTROLOJİ

müş, iki yıl sonra da Güney İtalya' da, Croton'daki Yunan kolonisine yerleş­
miştir. Orada yanına sert ahlaksal ilkeler temelinde düzenlenmiş bir kardeş­
lik (birlik) oluşturan izdeşler çekmiştir. Bu kişiler hiç et (acıdan sakınmak
için) ve fasulye (tutkuları kışkırtıyormuş) yememeye başlamışlar, bir şarap ve
afyon karışımı almışlar (transandantal hallere ulaşmak için), saçlarını ve tır­
naklarını uzatmışlar (yapay modayı reddederek) ve bütün eşyalarını ortakla­
şa (kardeşçe sevgi uygulamışlar) kullanmışlardır. Katı bir gizlilik kanunu be­
nimseyerek öğretilerini kendi birlikleri dışına öğretmemişlerdi. B ir matema­
tik aşkını mistik bir Mutlak görüşüyle birleştirmişlerdir.
Pisagorçılar Anaksimander'in ebedi ve ezeli yineleme öğretisini geliştir­
mişler, her şeyin aynı sayısal düzene geri döneceğini bildirmişlerdir. Zaman
gezegenlerin hareketiyle ölçüldüğüne göre, aynı göksel hareketlerin yinelen­
mesi sayesinde aynı an yinelenir. Bütün gezegenler sabit yıldızlara göre ben­
zer bir konuma geldiklerinde Büyük Yıl tamamlanmış olur - bu eski Mezo­
potamyalılar ve Mısırlıların benimsediği bir görüştür.
"Pisagorculuğun ilkeleri daima astrolojik kuramın köklerinde olmuştur,"
savı ileri dürülmüştür. 1 0 aslında, Pisagor 'un astrolojiye başlıca katkısı evre­
nin sayılar aracılığıyla açıklanabileceği fikridir. Onun kutsal nümeroloji dü­
zeninde, her sayı aynı zamanda semboliktir: Örneğin, bir sayısı birliği, iki sa­
yısı düaliteyi simgeler. Mitoloji ve matematik aynı bölünmez gerçekliğin
yönleridir. Batı astrolojisinde, dördüncü Ev 'in yuvayı temsil etmesi geleneği
Pisagorcuların dört sayısını, yapının sayısı olarak düşündükleri gerçeğine da­
yanır. Pisagorcuların Batı'daki etkisi çok derin ve devamlı olmuştur: On ye­
dinci yüzyılda, Galileo evrenin sayılara indirgenebileceğine inanıyor, Kepler
de gezegensel devinim kuramlarını Pisagor geometrisine dayandırıyordu.
Pisagor'un bir öğrencisi olan Crotonlu Philolaus 'un (yaklaşık i.ö. 470-
390) da Batı astroloji ve astronomisi üzerinde uzun süren bir etkisi olmuştur.
Eski otoritelere göre, onun çalışmaları Klasik Yunanistan'daki astroloji hak­
kında en eski sağlam kanıt parçalarını ortaya koymaktadır. Philolaus yakla­
şık olarak İ.Ö. 430 yılında zodyakın on ikili bölünmesini biliyordu. Aynı za­
manda, belirli geometrik figürlerin açılarını belirli tanrılara ithaf etmişti. Be­
şinci yüzyıl Neo-platoncu filozof Proclus'a göre, Philolaus 'üçgen açısı'nın
dört erkek tanrıya, 'kare açısı'nın ise kadın tanrılara adandığını söylemiştir.
Bu gerçekten astrolojik görünebilir, çünkü dört üçgen zodyakın on iki burcu
(her element için bir tane) ve üç kare (her nitelik için bir tane) için ithaf edi­
lebilir. ı ı
Philolaus, dünyanın ve güneş de dahil olmak üzere bütün gezegenlerin
'Zeus 'un gözetleme kulesi' dediği merkezi bir ateşin çevresinde döndüğünü
savunmuştur. Bu sav, Pisagorcu evrensel kusursuzluk öğretisine göre kusur­
suz daireler biçiminde hareket eden gezegensel yörüngelerin niçin dünyadan
düzensiz göründüğünü açıklayabilecektir. Merkez olarak yeryüzünü kabul

247
PETER MARSHALL

eden bir evren görüşünden ayrılmasının dışında, Philolaus dünyanın uzayda


hareket ettiğinin farkına varan ve gezegenlerin günlük ve yıllık devinimini
ayırt eden ilk Yunanlı filozoftur.
Philolaus'un çağdaşı olan Meton, Atina şehrinde yaklaşık olarak İ.Ö. 432
yılında Babil modellerine dayanan takvimi getirmeyi denemiştir. Güneşsel ve
kameri takvimleri çakıştıracak on dokuz yıllık Büyük yıl fikrini ortaya atmış­
tır (on dokuz güneş yılı = 235 kameri ay). Atinahlann Sicilya'ya saldırmak
için bir keşif heyeti göndermeden hemen önce, astronomos'un oğlunun Ati­
na' da kalması için mazeret göstermek amacıyla delirmiş numarası yaptığı ve
evini yaktığı söylenir. Plutarch onun "ya hesaplamalar (logismos) ya da bir
tür gaipten haber vermenin sonuçlarıyla" - neredeyse kesinlikle astrolojik
tahminlerin sonucuyla - sevkedildiğirıi ileri sürer. 1 2
En etkili Pisagorcu filozof Sicilya'daki Agrigentum 'dan gelen Empedoc­
les'ti (aşağı yukarı İ.Ö. 495-430). Eski astroloji, ortaçağ astrolojisi ve modem
astrolojinin merkezinde yatan dört element öğretisini yaygınlaştıran o olmuş­
tur. İlk Yunanlı filozoflar fiziksel evrenin bir temel elementten oluştuğunu sa­
vunmuşlardı - örneğin element olarak Thales suyu, Heraklit ateşi seçmişti.
Bununla birlikte, Empedocles insanlar da dahil olmak üzere her şeyin dört
elementten - toprak, ateş, hava ve sudan - oluştuğunu iddia etmiştir. Bu ele­
mentler, evrenin muazzam çeşitliliğini meydana getirecek biçimde farklı şe­
killerde birleşerek sürekli bir akış halindedirler. Empedocles çok az şeyden
nasıl birçok şeyin çıkabileceğini açıklamak için resim analojisini kullanırdı:
"Tıpkı tapınak ikramlarını süsleyen ressamlar ellerine çeşitli renk maddeleri
alıp onları yakın bir kombinasyonla - birinden çok, birinden az - ayarladık­
tan sonra, onlardan her şeye benzeyen şekiller üretmeleri gibi."13
Astrologlar daha sonra Empedocles' in dört element kuramını geliştirmiş­
ler ve onları farklı zodyak burçları, gezegenler ve evlerle ilişkilendirmişler­
dir:

Element Burçlar Gezegenler Evler

Hava i kizler burcu, Merkür, Uranüs Ü ç ün cü, Yedinci,


Terazi burcu, On B irinci
Kova burcu
Ateş Koç burcu, G üneş, Mars, Birinci,
Aslan burcu, J üpiter Beşinci,
Yay burcu Dokuzuncu
Su Yengeç burcu, Ay, Venüs, Dördüncü,
Akrep burcu, Neptün Sekizinci,
Balık burcu On ikinci
Toprak BoQa burcu, Satürn, i kinci, Altın c ı,
Başak burcu, Plüton Onuncu
OQlak burcu

248
ASTROLOJİ

Dört element kavramı Empedocles gibi Kas adasındaki tıp okulunda öğ­
renim gören Hipokrat (doğumu yaklaşık İ.Ö. 460) tarafından kabul edilmiş­
tir. Hipokrat dört elementi bedenin dört mizacıyla ya da durumuyla ilişkilen­
dirmiş ve bunların arasındaki bir dengesizliğin hastalıkla sonuçlanacağını id­
dia etmiştir. B irçok bakımdan, bu iddia sağlığı elementler arasındaki bir den­
ge olarak tanımlayan Hindistan'ın Ayurvedik tıbbını yansıtmaktadır. Bu dört
mizaç vücut sıvıları olarak, özellikle ortaçağda, belirli psikolojik tiplerle iliş­
kilendirilmiştir: İyimser/neşeli (kanın üstünlüğü ve havayla ilişkili, kendine
hakim (balgam/su), çabuk kızan (sarı öd/ateş) ve melankolik/kasvetli (siyah
öd/toprak).
Hipokrat günümüzde bütün tıp profesyonelleri tarafından kabul edilen ha­
yat kurtarma yeminini yaratmakla kalmamış, aynı zamanda Yunanlılarca iat­
romathematica olarak bilinen tıbbi astrolojinin temellerini de atmıştır. İddia
edildiğine göre, astroloji bilgisi olmayan bir hekimin kendisine bir hekimden
çok bir ahmak demesinin daha iyi olacağını söylemiştir. Homeopati ve ' bü­
tüncül' tıbbı önceden görerek hastalığın değil, bütün hastanın tedavi edilme­
si gerektiğini ısrarla vurgulamıştır.
İ.Ö. dördüncü ve üçüncü yüzyıllar sırasında bir evrede, insan bedeni oluş­
turan bölümler, onları 'yönettiği ' söylenen zodyak burçlarına ayrılmıştı:

Z odyak Burc u Beden Bölümü

Koç burc u Kafa


Boğa burc u Boğaz
i kizler burc u Akc iğer, omuzlar, kollar, eller
Yen geç burc u Mukoz zarlar
Aslan burc u Kalp, omurga
Başak burc u Mi de, bağı rsaklar
Terazi burc u Böbrekler, bel
Akrep burc u Kolon
Yay burc u Kalça, uyluklar
Oğlak burc u Eklemler, safra kesesi
Kova burc u Bac akların alt kısmı, ayak bilekleri
Balı k burc u A yaklar

Burçların daha sonra ilk sırada Koç burcundan başlayıp on ikincide Balık
burcuyla biten aynı düzende natal haritadaki evleri yönettikleri söylenmiştir.
Hastalıkların tanısında, bedenin belli bir bölümünü yöneten bir burcun za­
rarlı etkili bir gezegen ya da negatif bir açıda olan bir gezegen tarafından et-

249
P ET E R M A R S H A L L

kilenirse, aynı şekilde bedenin o bölümünün de bundan etkileneceğine inanı­


lırdı. Bunun çaresi onunla ilişkili olan bitki, hayvan, taş ve renkler kullana­
rak burcun gücünü arttırmaktı. Bu 'majik' yaklaşım Hindistan, Mezopotam­
ya ve Mısır'da iyi sonuçlar vererek çok uzun süre uygulanmıştır.
24
Ebediyetin Devingen İmgesi

Bütün gezegenler ve ay, yıllar, aylar ve bütün mevsimler dik­


kate alındığında, bütün erdemlerde iyi olan ruh ya da ruhların
onlardan sorumlu olduğu açığa çıktığına göre, bu ruhların tan­
rılar olduğu açıklamasından başka hangi açıklamayı yapacağız?
PLATON

ilozof Diogenes Laertius, Yunanlı büyük filozof Sokrates'in Atina'ya ge­


Flen Babilli bir 'magus ' (büyücü) ile tanıştığını kaydeder. Bu egzotik ya­
bancı Sokrates'in acı içinde ölümü de dahil olmak üzere birtakım kehanetler­
de bulunmuştur. ı
Sokrates arkasında hiç yazılı çalışma bırakmadı, ama öğrencisi Platon
(yaklaşık İ.Ö. 429-347) hem ustasının öğretilerini hem de kendi öğretilerini
diyalog biçiminde kağıda döktü. Platon'un Mezopotamya'yı ziyaret ettiğine
ilişkin hiçbir kanıt olmamasına karşın, kuşkusuz bu düşünüşü, sadece Pisagor
aracılığıyla değil, kendisi de doğrudan incelemiştir. Kehanet için astrolojinin
kullanıldığının farkındaydı; aynca, Laertius'un bilgisi doğruysa bu bize do­
ğum horoskopunun dördüncü yüzyılda Yunanistan'da kullanılmakta olduğu­
nu gösterrnektedir.2 Platon muhtemelen Mısır'ı ziyaret etmiş ve kuşkusuz
Mısırlılara muazzam bir saygı duymuştu. Mısırlı bir din görevlisinin çevir­
menliğinde, Mısırlılarla karşılaştırıldığında Yunanlıların "hepsinin çocuk,"
olduğunu söylemiştir.3 Bu 'barbarlar'a (yani Yunan olmayanlara) en büyük
takdirini ve beğenisini sunarak bir 'filozof ırkı' demiştir.
Platon'un kozmoloji üzerine başlıca tezi olan Timaeus (yaklaşık İ.Ö. 365)

251
PETER MARSHALL

onun on birinci yüzyıla kadar Batı'da bilinen tek çalışmasıydı. Bu kitap, ka­
rakteristik olarak Babillilerin ruh göçü öğretisini içermekte, aynı zamanda o
zamandan beri küçük bir değişim geçirmiş olan Batı astrolojisinin temel dün­
ya görüşünü ifade etmektedir. "Temelleri Pisagor attıysa, o zaman Platon da
astrolojik kuramın ana binasını inşa eden kişidir," iddiasında - haklı olarak -
bulunulmuştur.4

Platon'un Kozmolojisi
Platon' a göre, yerküre üzerindeki bu değişen dünya ebedi ve ezeli, kusur­
suz bir 'yaşayan varlık' ın benzersiz bir kopyasıdır. Bu Oluş (Becoming) dün­
yasındaki geçici objeler şekillerini Varlık (Being) dünyasındaki ebedi ve eze­
li, değişmeyen 'Biçimler' ya da 'İdealar 'dan alırlar. Evrenin yaratıcısı (başa­
rılı 'tasarlayıcı ' ) ilkönce ruhu yarattı. Sonra karışmış bir devinim halindeki
belirsiz bir öz oluşturan dört elementten - toprak, hava, ateş ve su - dünya­
nın kütlesini bir araya getirdi. Bu yaratı kendi ekseni üzerinde dönen bir kü­
re biçimini aldı. Yaratıcı daha sonra 'ruhu merkeze' koydu ' ve onun bütüne
dağıtıp bir bedenle çevreledi '. Sonuçta ortaya çıkan yaratı bir ' kutsanmış tan­
rı 'ydı.5
Hem Platon hem de bütün Yunanlılar için, devinimin mutlaka bir nedeni
olmalıdır: Yaratılmış evrende kendi başına hareket eden ruh devinimin nihai
nedenidir. Gezegenler, denize indirilene dek kıyıda hareketsiz duran yeni bir
gemiden hiç farklı değildirler. Bu nedenle, gökcisimlerinin hareketlerindeki
gözlemlenen düzenliliklere tanrısal akla sahip bir 'dünya ruh'un eylemi ne­
den olmak zorundadır. Bu kendi kendine devinen ruh, devinimin asıl kayna­
ğıdır ve gökcisimlerinin kusursuz bir hızda kusursuz dairelerde dönmesini
sağlar. Dolayısıyla, güneş, ay ve gezegenler 'ruhun bağlarıyla bağlanmış be­
denleri olan canlı yaratıklar'dır.6
En eski zamanlardan beri, Yunanlılar gökleri bir kubbe biçiminde imgele­
mişlerdi. Platon evrenin biçimini küresel olarak düşünmüştü. Dünya merkez­
de, sabit yıldızlar da dış sınırdaydı. Gezegenler bu ikisi arasındaki halkalar­
da dönüyorlardı. Peki ama bu nasıl yaratılmıştı? Platon dünyanın 'ruh mad­
desi'nin, karma ve belirli bir matematiksel yapı olan bir tür madde olduğunu
ileri sürmüştü. Bu maddeyi daha dar şeritler halinde kesilen bir kumaş oluş­
turduğu biçiminde betimlemiştir.
İş başında olan iki evre vardı. Birincisi bu madde çaprazlama yerleştiril­
miş iki şerit halinde kesildi ve biri iç, biri dış olmak üzere iki daire oluştura­
cak şekilde birbirine bağlandı. Platon dış şeride sabit yıldızların yerleştirildi­
ği 'Aynı Olanın Dairesi' , ikinciye de gezegenlerin boyunca hareket ettiği
"Farklı Olanın Dairesi" demiştir. Ekliptiğin eksenleri ve sabit yıldızların ek­
seni arasındaki açı farkının sonucu olarak Farklı Olanın dairesi Aynı Olanın

252
ASTROLOJi

dairesine doğru eğimle konmuş oldu. Aynı Olanın dairesi soldan sağa, Fark­
lı Olanın dairesi sağdan sola doğru döndü. İç daire farklı hızlarda, ama oran­
sal bakımdan ilişkili biçimde dönen eşit olmayan yedi daireye - Güneş, Ay
ve beş gezegen için - bölündü.
Platon böylece çok özet bir şekilde gökcisimlerinin Dünya' dan gözlemle­
nen hareketlerini açıklamıştır. İmgelemek güç olsa da, daha sonraki halkasal
kürelerle bu güzelce ömeklenmiştir.
Varoluş'un sonsuz dünyası ile bizim değişen zaman dünyamız arasındaki
ilişkiyi açıklamak için, Platon şöyle yazmıştır: Bu dünyanın yaratıcısı onun
'canlı ve hareketli, ebedi ve ezeli tanrılar için bir mabet' olduğunu gördüğün­
de, "sevindi ve keyifle onu örüntüsüne daha da benzetmeyi planladı ... Yaşa­
yan Varlığın doğası ebedi ve ezeliydi ve bu sıfatı bütünüyle yaratılmış evre­
ne ihsan etmek mümkün değildi; ama o onu 'devingen bir ebediyet imgesi"
yapmaya karar verdi.7 Gökler varlık bulmadan önce zaman yoktu. Bu yüzden
güneş, ay ve beş gezegen Farklı Olanın dairesinde zaman ölçümünü belirle­
mek ve sürdürmek için yaratıldı. Güneş bize geceyi ve gündüzü verdi; Ay,
ayı; ve Güneş de yılı.
Gezegenlerin bir güneş yılında zodyakın burçlarındaki yolculukları sıra­
sındaki konumlarının, daha çok bir yarıştaki koşucular gibi, değiştiği gözle­
mini açıklamak için, Platon onların güneşe göre 'ters bir anlamda devinim
gücü'ne sahip olduklarını ileri sürdü. Gezegenlerin hareketlerindeki değişken
hızlar ve düzensizlikler onların varlıklarını ruh ve bedenden oluşan tanrısal
ruhlara borçlu olmasındandı. Platon burada belirli dönemlerde dıştaki geze­
genlerin içtekilere göre geriye doğru hareket eder gibi göründükleri gözlemi­
ne dayanarak geriye gitme kavramına gönderme yapmaktadır.
Gezegenlerin gezinme hareketi (gezegen Yunanca'da ' başıboş dolaşan,
gezinen' anlamına gelir) iki ya da daha fazla tam hareketin oluşturduğu bir
kombinasyon şeklinde analiz eden Pisagorcularca iyi bilinmekteydi. Bu olgu,
ortak merkezli küreler bakımından açıklayan Platon Akademisi'nin bir üyesi
olan Cnidos'lu Eudoxus tarafından daha da ileriye taşınmıştır. Aristo tarafın­
dan benimsenmiş, daha sonra da Ptolemy tarafından geliştirilmiş ve on ye­
dinci yüzyılda Kopemik'e kadar astronominin temeli olarak kalmıştır. Günü­
müzde astrolojinin temelini oluşturmaya devam etmektedir.
Büyük Yıl kuramı Platon tarafından da dile getirilmiştir. Büyük Yıl; Gü­
neş, Ay ve beş gezegenin (Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn) dönüşleri­
ni tamamlayıp gerideki sabit yıldızlara göre her birlikte benzer bir konuma ge­
ri dönmeleri için gereken süredir. Mısırlılar gezegenlerin presesyonunun far­
kın varmışlar ve bunu 26.000 yıl olarak hesaplamışlardı. Hindu yazıları
1 2.000 yıl olduğunu belirtmektedir. Platon rakam vermez, ama "zaman bir ba­
kıma onların gezinmeleridir," gözleminde bulunmuştur. "Kusursuz zamansal

253
PETER MARSHALL

sayılar ve kusursuz yılın, sekiz yörüngenin tümü birbirlerine göre Aynı Olanın
düzenli biçimde hareket eden yörüngesiyle ölçülen kendi toplam devirlerine
ulaştıklarında tamamlandığını algılama"nın mümkün olduğunu fark etmiştir.s
Timaeus'taki ünlü Atlantis tartışmasında, Platon, Solon'a anlatıldığı biçi­
miyle, Mısırlıların, yinelenen büyük ölçekli yıkımlardan söz eden eski kayıt­
larına gönderme yapmıştır. Platon'un ileri sürdüğüne göre, bu yıkımlar Bü­
yük Yıl ' ın kışındaki tufanlar ve yazındaki büyük yangınlar olarak yorumla­
nabilecektir. Bunlar bir tanrısal cezalandırma biçimi olarak değil, göklerdeki
gezegenlerin, yerkürede kaçınılmaz sonuçlara sahip olan düzenlerinin bir so­
nucu olarak meydana gelirler. Bu, elbette, Kutsal Kitap'ta, Gılgamış Desta­
nı 'nda, Deucalion 'un (Yunanlı Nuh 'un) hikayesinde ve dünyanın diğer bir­
çok tufan mitinde söz edilen Tufan'ı da açıklayabilir.
Platon The Statesman (Devlet Adamı) adlı çalışmasında 'Zamanın oku'­
nun periyodik olarak geri çevrilebileceğini de ileri sürmüştür: "Tanrı bazen
bizzat kozmosa gidişatında yardımcı olur ve rotasyonuna yardım eder, bazen
de kozmosun periyotları, kozmosa uygun zaman ölçümüne ulaşmış olduğun­
da, onu kendi haline bırakır, kozmos da kendi başına ters yöne gider."9 Ya­
şam bu evrensel sökülmede tersine çevrilecek olsaydı bile, yaşlılar beyaz saç­
,
larını kaybeder, ölüler de topraktan çıkarlardı.
Bir diğer astroloji varsayımı Platon tarafından Timaeus'da şiirsel bir ifa­
deyle verilmiştir. Yaratıcının evrenin ruhunu karıştırdıktan sonra, önce tanrı­
ları, sonra da insanlarla hayvanları - o kadar saf değildirler ve karışımla bir­
leşmişlerdir - yaptığı aynı kaseye aldığını söylemiştir. "Onu yıldızlar kadar
ruha bölmüş ve her ruha bir yıldız tahsis etmiştir. Ve savaş arabalarında oldu­
ğu gibi onları kendi yıldızlarına çıkardıktan sonra, evrenin doğasını onlara
göstermiş ve kaderlerinin yasalarını anlatmıştır." Bütün ruhlar daha sonra za­
mana tabi olan bedenlere katılmışlar ve "uygun zaman enstrümanında ekil­
mişler"dir. Ruhlar dünyayı ziyaret ettiklerinde, davranışlarına bağlı olarak bir
yaşam hiyerarşisi içinde aşağı yukarı göçmüşlerdir, ama "kendisine verilen
zamanda iyi yaşamış olan herhangi bir ruh kendine tahsis edilmiş olan yıldı­
zına geri dönecek ve uygun bir şekilde mutlu bir yaşam sürecektir."ıo Diğer
ruhlarsa iyi yaşamayı seçene dek yeniden bedenlenmeye devam edeceklerdir.
Pisagorcuların benimsediği bu ruh göçü öğretisi Mezopotamya'nın yıldızla­
ra dayanan dinlerinden gelmiş olabilir.
Platon astrolojiyi bir boş inanç ve sersem kafalılık olarak kınamak yerine,
tam tersine Timaeus'tan alınan aşağıdaki pasajda gezegenlerin hareketlerin­
den olayları önceden tahmin etme yeteneğini açıkça onaylamıştır:

Ne var ki bu astral tanrısal varlıkların dairesel ve eşli dansları ve


geriye gitmeleriyle ilerlemeleri; hangilerinin bir diğeriyle birleş­
me ve zıtlık haline geleceği ve hangi düzende bir diğerinin

254
ASTROLOJi

önünden geçeceği ve hangi zamanda içlerinden herhangi birinin


görme yetimizden saklanacağı, sonra da hesaplama yeteneğine
sahip olanları korkutacak ve onları geleceğin işaretlerine gönde­
recek biçimde yeniden belirecekleri konusuna gelince - gözle
görülür modeller olmaksızın tüm bunları anlatmak boşuna har­
canmış emek olacaktır. 1 1

Zorunluluk İği
Platon, ideal devlet düzeni üzerine çalışması olan "Devlet"in (The Repub­
lic) sonunda, öğretisini, düzyazının yeterince iyi olmadığı dinsel ve ahlaksal
gerçeklikleri aktarmak için kullandığı bir mit biçiminde ifade eder. Bu mit bir
savaşta öldürüldükten sonra Er' in bedeninin nasıl sağlam kaldığını anlatır.
Yakılması için hazırlanan odun yığınında on ikinci günde, yeniden canlanır
ve diğer dünyada neler gördüğünü anlatır. Başka ruhlarla birlikte doğrudan
gökten ve dünyadan bir sütun gibi yukarıdan uzanan bir gökkuşağını fazla­
sıyla andıran bir ışık demetini gördükleri bir yere yolculuk yapmıştır.
Işığın ortasında, dışını yerinde tutan tahtadan bir teknede başından kıçına
kadar bağlanmış bir halat parçası, 'üç sıra kürekli bir savaş gemisinin swif­
ter' ı gibi bütün daire çevresini bir arada tutan gök bağıydı. 1 2 Bağın uçların­
dan, bütün gezegenlerin yörüngelerinde dönmelerini sağlayan bir 'Zorunlu­
luk İği' asılıydı. Ortadaki dünyayla birlikte toplam sekiz halkadizilişli yaprak
vardı: Dıştaki bir kürede sabit yıldızlar, sonra Satürn, Jüpiter, Mars, Merkür,
Venüs ve güneşle ay. Gökcisimleri böylece her biri farklı renk ve genişlikte
olan ortak merkezli halkalarda dünyanın çevresinde dönerler. Kenarların ge­
nişliği ve göreceli devinimi gezegenlerin uzaklıklarını ve göreceli hızlarını
gösterir. Bütün, tek bir devinimle döner, ama bu hareketin içinde, gezegenle­
rin yedi iç dairesi ters yönde yavaşça döner. Bununla sabit yıldızlara göre Gü­
neş ve Ay doğudan batıya doğru dönerken, gezegenlerin batıdan doğuya doğ­
ru dönmelerinin nedenini açıklamak amaçlanır.
B ununla birlikte, Platon'un analojisi Güneş, Ay ve gezegenlerin sabit yıl­
dızların konumuna göre hareket ettiği ekliptik ekseninin eğikliğini hesaba
katmamaktadır. Her ne kadar belirsiz ve kusurlu olsa da bu Platon 'un evrenin
işleyişine ilişkin bir resim verme girişimi, daha sonra astrolojinin ileride be­
nimsediği bir dünya görüşüydü.
Platon 'un elinde yine de tanrıların ve tanrıçaların yönettiği zodyak burç­
ları vardı. Bununla birlikte, bazen bir ' iblis' olarak çevrilen bir siren, bir or­
tak merkezli sekiz halkadizilişli yaprak sistemi oluşturan sabit yıldızlar ve
gezegenlerin her bir dairesinin tepesinde durmaktadır. Siren daireyle birlikte
taşınırken, ' sabit perdeden bir nota ve birlikte tek bir gam oluşturan sekiz no­
ta,' çıkarır. 13 Bu kuşkusuz Platon'un muhtemelen i.ö. 388-387 yılında Güney
İtalya'da ziyaret ettiği Pisagorculardan aldığı 'Kürelerin Uyumu ' öğretisidir.

255
P ETER M A R S H ALL

Zorunluluk İği'nin (gezegenlerin konumlandığı) etrafında eşit aralıklarda


her biri bir tahtta olan ve sirenlerin müziğini söyleyen beyazlar giymiş çe­
lenkli üç figür oturmuştur. Bunlar üç Yazgı, Zorunluluğun kızlarıdır: "Geç­
miş şeylerin Lachesis'i; şimdiki şeylerin Clotho'su; gelecek şeylerin Atro­
pos ' u." Clotho arada sırada iğin en dış halkasının, Atropos iç halkaların dön­
mesine yardımcı olur; Lachesis ise sırayla sol ve sağ eliyle iç ve dış halkala­
rı alır. Lachesis ruhu seçilmiş olan koruyucuya tahsis eder; Clotho 'dokuma­
cı ' ruhun kaderini (moira) onaylar, Atropos ise Clotho'nun argacının üzerine
arışını örer ve kaderi sabitleştirir. Plato'ya göre zorunluluğun varlığı - doğa­
nın gözlemlenen düzenlilikleri ya da yasaları - evrendeki akıl ve amacı olan
bir tasarımın işaretiydi.

Ruhların Göçü
Astrolojik bir perspektiften bakıldığında, Platon'un Er mitinin en ilgi çeki­
ci yönlerinden biri onun ölenlerini ruhlarının, ölüler diyarında ya da gökte (ön­
ceki yaşamlarındaki davranışlarına bağlıdır) bir süre geçirdikten sonra, dünya­
daki bir sonraki yaşamlarındaki kaderlerini seçebildikleri öğretisidir. Bu öğreti
astrologların, ruhun bedene hangi zamanda girdiğini düşündüklerine bağlı ola­
rak gebe kalma ya da doğum anına vediklerini önemi açıklayabilecektir. Ruh­
lar doğrudan Lachesis'in önüne gitmek zorundadırlar ve bir Yorumcu/Çevir­
men onun kucağından bazı 'kaderler ve yaşam örüntüleri' alır. Sonra bildirir:

Günün ruhları, burada bir başka sonu ölüm olan ölümlü bir ha­
yat turuna daha başlamak zorundasınız. Size hiçbir Koruyucu
Ruh tahsis edilmeyecek; kendi başınıza seçim yapacaksınız. Ka­
der ilk olarak kimin üzerine düşerse yaşaması zorunlu olan ha­
yatı seçecek ilk o olacaktır. Ekselans hiç usta tanımaz; bir insan­
da az çok ona yüklenen değere göre ondan olacaktır. Hata Tanrı
ile değil, seçimi yapan ruh ile birliktedir. ı 4

Yaşamın aklın alabileceği her örüntüsü hem hayvanlar hem insanlar için
halihazırdadır. Astroloji için çok önemli bir pasaj: "Karakter özelliği seçme
şansı yoktur, çünkü zorunluluk yüzünden her ruh seçimine uygun bir karak­
ter üstlenmek zorundadır; ama servet ve yoksulluk, sağlık ve hastalık, tüm
bunlar seçilecek hayatlarda değişen derecelerde karışmış durumdadır."ıs Bu
sonraki astrologların bir kişinin karakteri ve yaşamdaki yönünü biçimlendir­
mede doğum haritasına niçin öylesi bir vurgu yaptıklarını açıklamaktadır.
Ama bu kadercilik değildir. Platon 'doğuştan ya da kazanılmış' nitelikler ara­
sında önemli bir ayrım yapar. Her ruh iyi bir hayat ya da kötü bir hayat ara­
sında seçim yapmakta özgürdür. Aşırı uçlar arasındaki orta yol iyi bir yaşam
ve en yüksek insani mutluluğun en emin rehberidir. Aşk da benliğin savaş
arabasının sürücüsüdür; mantık, istek ve tutkuları yönlendirir.

256
ASTROLOJi

Platon, 'evlilik sayısı' denen konuyla ilgili bir tartışmada, ideal devletinin
koruyucularının doğacak çocukların Devlet'in iyi birer vatandaşı olarak ye­
tişmesini temin emek amacıyla en uğurlu gebe kalma anını seçecek aritmolo­
jik ve astrolojik bilgiyi kullandıklarını tasarlar. Bu Platon 'un sadece astrolo­
jik uygulamalarını kullanmakla kalmadığını, aynı zamanda bunun kullanımı­
nı teşvik ettiğini göstermektedir. 16
Aşk üzerine diyalogu Phaedrus'ta Platon ruhların göçü fikrini daha da ge­
liştirir. Gök kubbenin altında ruhların tanrılarla nasıl yolculuk yaptığını anla­
tır. Ölümlüler bile 'evrenin arkası'nda durabilir ve göklerin dışında olanları ­
ancak akılla, 'ruhun pilotuyla' kavranabilecek mutlak gerçekliği seyredebi­
fü. 11 Bununla birlikte, bazı ruhlar kanatlarını kaybeder ve dünyaya düşüp in­
san olarak bedenlenirler. Bir beden almadan önce her ruh kendi hazzına göre
kendi kaderini seçebilir: Tiran, savaşçı, finansçı, doktor, kahin, şair, zanaatçı
ya da çiftçi olmayı seçebilir. Ama hepsi 'gerçeklik ve güzellik düzlemi 'nden
bir pay almıştır ve ruhlarının bir zamanlar algıladığı şeyleri hatırlayabilirler.
Başarması ve kanatlarını tekrar kazanması en olası kişi filozof, bilgelik aşı­
ğıdır. Platon için, felsefe bu dünyaya gelmeden önce maruz kaldığımız ger­
çeklikleri hatırlama süreciydi. Bu yüzden felsefe yoluyla hatırlamanın yar­
dımcıları 'kusursuz mistik vizyona sürekli bir inisiasyon' oluşturur. ıs
Aynı şey en yüksek biçiminde astroloji için de söylenebilir. Ruhumuzun
tanrısal kökenleri bize hatırlatır ve potansiyelimizi rasyonel ve spiritüel var­
lıklar kadar gerçekleştirmeye teşvik ederse filozofunkine benzer bir rol astro­
log için de geçerli olabilir.
Platon, Phaedrus'ta, Sokrates aracılığıyla, canı kanatlı bir savaş arabası,
aklı savaş arabasının sürücüsü, atları da ruh ve arzu olarak sunar. Tanrıların
savaş arabaları sonsuza dek gökyüzünün çevresinde dolanır ve insan ruhları­
nın savaş arabaları onların eşliğinde 'ötesinde ne olduğuna' - gerçek varlık
ve mutlak gerçeklik - bakarak yolculuk yaparlar. Bununla birlikte, insan
ekipleri dünyaya düşer ve birer insan yaşamı alırlar. Ama insan biçiminde bi­
le hala gerçek bilgi ve erdemin doğasını hatırlamak, kanatlarını yeniden ka­
zanmak ve göksel kökenlerine dönmek mümkündür.
Phaedrus ve Devlet'teki Er mitini okumadan önce, astrologların gelecek
kişiliğimizi anlamada bir anahtar olarak doğum anına niçin öylesi bir vurgu
yaptıkları konusunda net değildim. Fazla deterministik görünüyordu. Ama
Platon 'u okuduktan sonra, anlamlı gelmeye başladı. Doğumumuzdan önce
olup bitenler sonradan olacaklar kadar önemlidir. Hümanist düşünür Bertrand
Russel bile ön-varoluşun bir öte dünya kadar mantıklı olduğunun farkına var­
mıştı. Her ne kadar Hıristiyanlar için bildik bir fikir olmasa da eski Yunanlılar
için bu açıktı, Hindular ve Budistler için de daima öyle olmuştur.
Geliştireceğimiz karakter tipini neyin etkileyeceğini doğum anında ru­
humuz seçer. İçinde bulunmak istediğimiz beden türünü, ne tür bir kişi ol-

257
PETER MARSHALL

mak istediğimizi, bize bakacak anne-babaların ne tür olacağını, içinde ye­


tişmek istediğimiz kültür biçimini kararlaştırabiliriz. İyi mi, yoksa kötü mü,
zenginlik ya da yoksulluk, akıllılık ya da aptallık dolu bir yaşam mı sürmek
istediğimizi seçebiliriz. Mistik vizyonu hatırlamaya çalışabilir ya da bilgi­
sizlik ve unutkanlık dolu bir hayat yaşayabiliriz. Durum böyleyse, yıldızla­
rın konumu yaptığımız ilk seçimin türünü gösteren işaretler demektir. Mars
etkisi altında doğmuş ve bir tiran olmu Ş sak, bu bizim seçimimizdir. İnleye­
rek kaderimizden yakınmanın hiçbir iyi yanı yok, çünkü onu biz seçtik. Yo­
rumcu/Çevirmen'in de uyardığı gibi, 'yazgıyı ve gökleri, kendinden başka
herhangi bir şeyi' suçlayan bir kişi unutmamalıdır ki "talihsizlikleri kendi
hatasıydı. " 1 9

Aristo'nun Hareketsiz Hareketçisi


Platon'un en büyük öğrencisi Aristo (İ.Ö. 384-323) ustasından daha sep­
tikti ve sonraki astrologlar üzerinde daha az etki bıraktı. Daha biyolojik bir
yaklaşım benimsedi ve bir bilgi kaynağı olarak gözlemle deneyimin değeri­
ne daha çok vurguladı. Ama Platon'un bir rasyonalist, Aristo'nun ise bir em­
pirist olduğunu söylemek biraz yanıltıcı olacaktır. Aristo Platon 'un kusursuz
devinim ve gezegensel döngülerle yerküre merkezli evrene ilişkin çizdiği bü­
yük resmi kabul etmiştir. Gezegenlerin biri sabit yıldızlar için olmak üzere
toplamda yirmi yedi kürede hareket ettiğini söyleyerek onların düzensiz yö­
rüngelerini açıklayan ve matematiksel astrolojiyi geliştiren ilk kişi olan Pla­
ton 'un öğrencisi Euxodus 'un çalışmasını sürdürmüştür.
Kendisinden önceki Homer ve Hesiod gibi Aristo da göklerin ve onlann
hareketlerinin sonsuz varlığına inanıyordu. Hareket yok olmayan bir şeydir.
Ama bütün evreni ve onun gökcisimlerini döndürmeye başlamak için hare­
ketsiz bir hareketçi olmak zorundadır. Empedocles'in dört elementinden ön­
ce aither'in (eser madde) varolduğunu düşünüyordu; onun içinde de 'gözle
görülebilir en tanrısal cisimler,' güneş, ay, gezegenler ve yıldızlar vardı.20
Ayrıca, onlann dünya üzerinde etkileri olduğuna bütünüyle ikna olmuştu:
Güneşin yıllık hareketinin ve ayın her ay boyunca büyümesi ve küçülmesinin
biyolojik süreçlerin yanı sıra canlı yaşamların yaşam sürelerini de yönettiği­
ni iddia etmişti. Rüzgarların şiddeti gibi, dünya üzerindeki çeşitli cansız fi­
ziksel süreçleri de kontrol ediyorlardı.
Aynı zamanda, Aristo yaratıcıyı evrenin dışına hareketsiz hareketçi, evre­
nin ilk ve nihai nedeni olan bir tanrı olarak koymuştur. Ruhu bedenden ayır­
mamış ve beden öldüğünde ruhun da öldüğünü savunmuştur. Aslında, onun
görüşüne göre ruh salt bir yaşamı görünür kılan kapasiteler kümesidir. Aris­
to Platon'un gezegenlerin tanrısal akıllar olduğu inancını da reddetmiştir. Bu­
nunla birlikte, yıldızlar ve gezegenler rasgele değildirler; onlar canlıdır ve et­
kinlikleri 'en iyi halde olan şey' olarak betimlenen bir nihai sonuca yani te-

258
ASTROLOJi

los'a doğru yönlendirilmektedir. En küçük harekete karışan yıldızların küre­


si telos 'a en yakın olandır.
Aristo yine de bir objenin doğasının kendi biçiminde bulunduğuna inan­
maya ve evreni anlamada matematiğe merkezi bir yer vermeye yetecek kadar
Pisagorcuydu. Kürelerin müziğini niçin işitemediğimize ilişkin usta işi bir
açıklama yapmıştır. Onun görüşüne göre, cisimler o kadar büyüktürler ki, tıp­
kı dünyada daha küçük cisimlerin yaptığı gibi, kaçınılmaz bir şekilde hare­
ketleriyle ses üretirler. Yıldızların, uzaklıklarıyla ölçülen, hızlan müzikal ses
uygunlukları oranlarındadır. Bu yıldızların dönerlerken ki seslerinin uyumlu
olmasını getirir. Bu sesin hemen doğumda bizimle birlikte olduğunu, ama
onu belli edecek hiçbir tezat sessizlik olmadığını iddia eder: "Ses ve sessiz­
lik birbirine tezatlıklarıyla algılanır, bu yüzden bütün insanlık, uzun süreli bir
alışkanlıkla çevresindeki gürültü patırtıya kayıtsız hale gelen bir bakırcının
deneyimine benzer bir deneyim yaşamaktadır."21 Kürelerin uyumunun müzi­
ği daima oradadır, ne var ki biz o müziği bu ahenksiz, kulağa hoş gelmeyen
dünyada işitemeyiz.

Kutsanmış Tanrı
Sonraki Aristocular için, tanrısal olan sabit yıldızların ötesinde meydana
gelecektir ve gezegensel kürelerden ortadaki dünyaya süzülecektir. Bu dünya
görüşü insanın özgür iradesine belki daha fazla yer bırakır, ama aynı zaman­
da evrenin büyüsünün çözülmesi anlamına da geliyordu. Platon'un 'kutsan­
mış tanrı ' ve canlı organizması olmak yerine, evren giderek daha ruhsuz bir
makine olarak görülmeye başlandı. Platon'un spiritüel dünya yaklaşımı ile
Aristo'nun daha fiziksel dünya yaklaşımı arasındaki gerilim hiç olmadığı ka­
dar yankı bulmuştur.
Bütün Batı felsefesinin sadece Platon ve Aristo'ya dipnotlar olduğu söy­
lenmiştir. Bütün hon mot'lar (espriler) gibi, bu da bir abartıdır, ama astrolog­
lar kuşkusuz Aristo'dan çok Platon'u izlemişlerdir. Astrolojiyi çekici bulan
Aristocu modem bilim insanları için, Platon'a göre olağan algı dünyasının
tam olarak gerçek olmadığını hatırlamaya değer. Gerçek dünya, Varlık dün­
yası, rasyonel anlayışın objeleri ve matematikle mantığın işlemleri olan bi­
çimler içerir. Sezgisel olarak algılanabilir. Diğer yandan, bilim insanlarının
ilgilendiği Oluş dünyası yanlış doludur ve idealin kusurlu bir kopyasıdır. Du­
yularımızla algıladığımız, hakkında hiçbir nihai bilginin mümkün olmadığı
her şeyi içerir. Böylece Platon rasyonel ve ampirik bilgi yaklaşımı arasında
net bir ayrım yapar - biri uslamlama ve sezgiye, diğeri gözleme ve deneyime
dayanır. Duyular güvenilmez, bu dünya da bir yanılsama olduğu için, tek
emin rehber akıldır (sözcüğün en geniş anlamında). Mantık ve matematik
kendini doğrulayan şeylerken ve nihayetinde sezgiye dayanırken, duyulara
dayanan fiziksel bilim ancak 'olası bir hikaye' olabilir. Astroloji birinci, ast-

259
PETER MARSHALL

ronomi ise ikinci kategoriye girer. Bu nedenle astrolojinin Platon 'un Laws
(Yasalar) adlı eserine bir ek olarak amaçlanan ve muhtemelen öğrencilerin­
den biri tarafından yazılan Epinomis adlı çalışmada üstün, en önemli bilim
olarak sunulması şaşırtıcı değildir.
Platon 'un bilgiye götüren emin bir kılavuz olarak ampirik bilimi reddinin
on yedinci yüzyıla kadar astroloji ve astronomi üzerinde uzun süreli bir etki­
si olmuştur. Bu genel anlamda yaklaşım ilk olarak sembolik bir evren mode­
li oluşturmak, sonra da gökcisimlerinin gözlemlenen hareketlerini - gezegen­
lerin düzensiz yörüngeleri gibi - önceden tasarlanmış sisteme uydurmak için­
di. Hem Arap hem de ortaçağ Avrupa'sı astronomları daha rasyonel ve kusur­
suz göründüğü için geosentrik evren modelini benimseyerek bu yöntemi iz­
lemişlerdir. Daha fazla anomali keşfettikçe, açıklamaları da bir o kadar kar­
maşıklaşmıştır. Tersini gösteren bilimsel kanıtlara karşın, modem astrologlar
Platoncu geleneği sürdürmekte ve kozmosun yıldızların düzenli hareketiyle
birlikte aslında bir 'kutsanmış tann' olduğuna inanmaktadırlar.
25
Helenistik Dünya

Aşağıdaki dünya korkuyla zapt edilmiştir ve yukarıdaki şey­


lerin olağanüstü güzelliği, ebedi ve ezeli dengesi karşısında iç
çekmiştir.
STOBAIE HERMETICA

akedonyalı general Büyük İskender i.ö. 357 yılında doğduğunda bir


M astrologun karşısına çıkarıldığı söylenir. On sekizinci yüzyıl İngiliz ast­
rologu Ebenezer Sibly'ye göre, astrolog Nectanebus "Ondan [İskender'in an­
nesinden] o vakit geldi demeden çocuk yapmamasını istemişti."! Tahminen,
tavsiyesi dikkate alınmıştı, çünkü İskender antik dünyanın en ünlü fatihi ol­
muştu. Ama kısa süren bir yaşamı oldu ve iddia edildiğine göre Babil'e gir­
diğinde otuz üç yaşındaki ölümü astrologlar tarafından söylenmişti.
İskender' in zaferleri Akdeniz ve Yakın Doğu'da bilinen dünyanın yüzünü
değiştirdi. İskender, İ.Ö. 336 yılında Yunanistan' ın şehir devletlerini aldıktan
sonra, İ.Ö. 33 1 yılında Mısır'ı, İ.Ö. 328 yılında Pers İmparatorluğu'nu (Me­
zopotamya da dahil) aldı, sonra da Doğu 'da Hindistan'a kadar mücadelesini
sürdürdü. Ama yerel kültürler ve inançlara saygı gösterdiğinden Doğu ile Ba­
tı 'nın birbirine yakınlaşmasına yardımcı olmuştu. Sonuçta ortaya dikkate de­
ğer bir fikir melezlemesi çıktı: Yunan etkisini yabancı topraklara götürürken,
askerleri de evlerine astroloji de dahil olmak üzere birçok yabancı inançla ge­
ri döndü.
İskender bizzat Mısır'da Shiaw'daki Ammon çöl kabinine tehlikeli bir
yolculuk yaptı; orada kabin ona Ammon 'un tanrısal oğlu olacağını bildirdi.

261
PETER MARSHALL

İskender'in erkek kardeşi Kamak'taki tapınağın iç mabedini yeniden inşa


ederken, fatih kendisi bitişik bir oda yaptı; o odada rölyeflerde İskender Mı­
sır tanrılarına ikramda bulunurken resmedilmiştir. Generali Ptolemy İ.Ö. 30
yılındaki Kleopatra ve Anthony'nin nihai bozgununa dek süren bir sülale kur­
du. Bu dönem Mısır tapınak din görevlilerinin irfanıyla klasik Yunan felsefe­
sinin birleştiği Helenistik uygarlığın benzersiz çiçeklenişine tanıklık etmiştir.
İskenderiye, eşsiz kütüphanesi ve müzesiyle, sadece kadim dünyadaki en bü­
yük ilim merkezlerinden biri olmakla kalmamış, aynı zamanda astrolojinin
kaynağı ve yuvası haline gelmiştir. İ.S. 640 yılında istilacı Müslümanların
eline geçene dek 900 yıl boyunca dinamik, kozmopolit bir şehir olmuştur.
Ayrıca, İskender'in fetihlerinden sonra binlerce Yunanlı Mezopotamya'ya
yerleşmiş ve yerel astrologların etkisi altına girmiştir. Babil'de oturan iki ast­
rologdan daha sonra Yunanlılar Cidenas (Kidunnu) ve Naburianos (Nab-ri­
mannu) olarak söz etmişlerdir. Mezopotamyalı astrologların İ.Ö. dördüncü
yüzyılda Yunanistan'da oldukça revaçta ve etkili oldukları gerçeği, Eudo­
xus 'un sözde reddinde kendini gösterir: "Doğduğu günkü yıldızların konu­
mundan bir insanın geleceğini ilan ettiklerinde Keldani astrologlara ne olur­
sa olsun güvenilecek hiçbir yan yoktur."2 Mezopotamya'daki Yunan Seleucid
saltanatından (İ.Ö. 353 yılından İ.S. 42 yılına kadar) zodyak figürleri ve ta­
kımyıldızlarının bilinen en eski sunumları kalmıştır. Boğa burcunu boğa, Ba­
şak burcunu elinde buğday başağı tutan bir kadın, Aslan burcunu aslan, Jüpi­
ter 'i de sekiz noktalı bir yıldız olarak resmederler.3
Yunanlılar Keldanilerin astrolojisinden çok şey edinmişler, ama birçok da
düzeltme ve geliştirme yapmışlardır. Matematiklerini uygulayarak, Keldani
astrolojisini çok daha sistematik bir hale getirmişlerdir. Daha felsefi düşünce
biçimleriyle, Yunanlılar yalnızca gökcisimlerinin hareketlerini gözlemlemek
ve kaydetmekle yetinmemişlerdir; aynı zamanda gezegenlerin niçin belirli
bir şekilde hareket ettiklerini de bilmek istemişlerdir. B ireye olan ilgileri de
ulusun yazgısıyla ilgilenen günlük astrolojiden bir kişinin karakteri ve kade­
rini resmeden doğum horoskoplanna doğru bir harekete yol açmıştır.
Mezopotamya astrolojisinin Batı'da yayılmasındaki önemli bir atlama ta­
şı Hipokrat'ın kendi tıp okulunu kurduğu Yunanistan' ın Kos adasıydı. İ.Ö.
28 1 yılından sonra, Babil 'deki Bel' den din görevlisi Berosus bu adaya yer­
leşmiş, binlerce yıllık astroloji bilgisi birikimini de beraberinde getirmişti.
Tahminler konusundaki ünü öyle bir boyuta ulaşmıştır ki Atinalılar onun şe­
refine bir heykel dikmişlerdi. Yaşl ı Pliny onun Keldanililerin ülkesinde (Ba­
bil) gözlemlerin 490.000 yıldır yapılmakta olduğunu iddia ettiğini de söyler.4
Birinci yüzyılda yaşamış Romalı yazar Vitruvius, mimari üzerine bilimsel
incelemesinde, Yunanistan 'a doğum astrolojisinin gelmesinde Berosus'un
öneminin farkındadır:

262
ASTROLOJi

On iki burç, güneş, ay ve beş gezegenin, insan yaşamının gidi­


şatındaki etkilerinin ne olduğunu astrolojiden ve Keldanilerin
hesaplamalarından bilebildiğimiz kabul edilmelidir. Çünkü ge­
nethlialogical sanat esasen onlarındır; bu sanatla kendi astrono­
mik hesaplamalarından geçmiş ve gelecek olaylan gösterebilir­
ler. Üstelik, birçoğu keskinlik ve ilim dolu keşiflerini bize bıra­
kacak olan Keldanilerin ırkından gelmektedirler. İlki Cos adası­
na yerleşen ve orada ders veren Berosus 'tu; ondan sonra da ir­
fan sahibi Antipater, sonra da genethlialogical hesaplamalarını
her nasılsa doğum tarihinden değil, gebe kalma tarihinden baş­
latan Achinapolus.s

Stoacdar
İskender ' in seferlerinin hemen ardından gelen dönem, Stoacıların etkisi
altındaki astrolojiye tanıklık etmiştir. Bu hareketin temeli i.ö. 3 1 3 yılında
Atina'ya gelen ve İ.Ö. 264 yılında ölen Süryani Zeno tarafından atılmıştır.
Stoa Poikile'de (Boyalı Sıra Sütunlar) kurmuştur, dolayısıyla Stoacı adını bu­
radan alır. Aralarında zamanın en büyük mantıkçıları ve fizikçilerinin de bu­
lunduğu Stoacılar sistemlerini tümüyle astrolojiye katmışlardı. Dünyanın ev­
renin merkezinde olduğu ve gökcisimlerinin dairesel hareketlerle onun çev­
resinde döndüğü Platoncu küresel dünya sistemi geleneğini sürdürmüşlerdir.
Aynı zamanda, Platon 'un, göklerin tanrısal varlığı açığa vurduğu ve tanrıla­
rın gezegenlerde ikamet ettiklerini inancını da yeniden doğrulamışlardır.
Stoacıların kozmolojisi ne materyalist ne de idealisttir; onlar madde ve
ruh arasında hiçbir ayrım yapmazlar. Tanrı logos olarak evreninin bütününde
her yerdedir. Evreni de Çinlilerin ehi ve Hintlilerin prana'sına benzer bir fi­
kir olan pnöma (sıcak soluk) dedikleri bir enerji kaplamıştır. Evrendeki her
şey aynı evrensel yasalara göre çalışır. Sonuç olarak, her şey bir tür kozmik
sempatiyle* birleşmiştir: B ir bölümdeki değişiklik diğer bütün bölümleri et­
kiler. Zihinler ve bedenler aynı maddeden yapılmıştır ve insan makrokozmo­
sun bir mikrokozmosu, minyatür bir evrendir.
Stoacıların öğretisi önemli birkaç bakımdan astrolojiyi etkilemiştir. İlk
olarak, her şey sempatiyle birbiriyle ilişkili olduğu ve aynı yasalarla yönetil­
diği için, gökte ne olursa, kaçınılmaz bir şekilde yerde olanları, yerdekiler de
göktekileri etkileyecektir. İkinci olarak, Stoacılar eski Mezopotamyalıların
evrenin döngüsel doğasına dayanan ebedi ve ezeli yinelenme fikrini almışlar­
dır. Gezegenler enlem ve boylam olarak kozmos ilk oluşturulduğunda bulun­
dukları noktaya geldiklerinde Büyük Yılın kozmik bir büyük yangınla

* Cisimlerde birbiri ile birleşme ya da birbirini etkileme eğilimi.

263
PETER MARSHALL

(ekypyrosis, bir ' yanıp yok olma') sona ereceğini varsaymışlardır. Zümrüdü­
anka gibi, bu ateş de kendi içinde yeni bir kozmosun doğacağı dört elementi
içerir. Her şey tamamen aynı olacaktır (bir dahaki sefere çilleri olmasa bile
yine yaşayabilecektir). Üçüncü olarak, belki de Asya'da farklı halklarla yeni
ilişkiden esinlenerek insanların kardeşliğine dayanan bir dünya toplumunu
savunmuşlardır.
Stoacıların bireyin kendi yaşamının efendisi olabileceği inancı, günlük
astrolojiden, horoskopun bireyin yazgısını anlamasını olanaklı kıldığı, böyle­
ce o yazgıdan kendini kurtarmasına yardımcı olduğu doğum astrolojisine ge­
çişi teşvik etmiştir. Peki, olanlar başka türlü olamayacaktıysa durum nasıl
böyle olabilir? Evrensel yasaya olan bir Stoacı inanç mutlaka bizim özgür se­
çimimiz olmadığı anlamına gelmez. Hata şu ya da bu şekilde davranmayı ya
da hiç davranmamayı seçebiliriz. Bununla birlikte, Doğa'ya karşı hareket
edecek olursak, kaçınılmaz biçimde hayal kırıklığı yaşayacağımız, diğer yan­
dan onunla uyum içinde hareket edersek memnuniyete ulaşacağımız anlamı­
na gelir. Bu yüzden yaşamlarımızın kalitesi kendi ellerimizdedir. Stoacılık,
Taoculukla bireyin zihin huzurunu hiçbir şeyin rahatsız edemeyeceği ideal
bir kendine yetme haline ulaşma isteğini paylaşır. Bunu başarmanın en iyi
yolu Doğa'ya göre yaşamaktır.

Matematiksel Astronomlar
Bu arada, İ.Ö. dördüncü yüzyılda Euxodus ile başlamış olan Yunan mate­
matiksel astronomisi Helenistik dünyada üçüncü ve ikinci yüzyıllarda doruk
noktasına ulaşmıştı. Herakleides (ölümü, İ.Ö. 3 1 0) Philolaus 'un çalışmasını
geliştirmiş ve ' Mısır sistemi' dediği bir sistem ileri sürmüştür. O da hala dün­
yanın evrenin merkezinde olduğunu, ama kendi ekseninde döndüğünü, bu­
nun da göklerin günlük devinimine yol açtığını düşünüyordu. Mars, Jüpiter
ve Satürn dünyanın çevresinde dönüyordu, ne var ki Merkür ve Venüs 'ün de­
ğişken yörüngelerini açıklamak için onların güneşin çevresinde döndüğünü
ileri sürmüştü.
Dünyanın ve bütün gezegenlerin güneşin çevresinde döndüğü şeklindeki
devrimsel fikri ileri sürmesi için Aristarkus 'un (İ.Ö. 3 l O) önünde yalnızca
küçük bir adım kalmıştı. Bu kuramın güzel basitliği o eski 'gezegenlerin den­
gesiz yörüngeleri' sorununu bir anda açıklamıştı. Ama Platon ve Aristo'nun
hakim olan etkisi yüzünden, geosentrik bir evren kavramı on yedinci yüzyıla
dek Avrupa'da çoğu astronom arasında egemendi ve modem astrologların
sembolik modeli olmaya devam etmektedir.
Yunanlı son büyük astronom Hipparkhos'tu (yaklaşık İ.Ö. 1 90- 1 20. Hip­
parkhos hem dünyanın hem de göklerin haritasının çıkarılmasında kullanılan
enlem ve boylam koordinatlarını yaratmasıyla hatırlanır. Aynı zamanda, ge-

264
ASTROLOJİ

nellikle presesyonun 'keşfi' de ona atfedilir, ama daha önce de görmüş oldu­
ğumuz gibi, anlaşılan büyük olasılıkla Mezopotamyalılar ve Mısırlılar bunu
zaten bulmuşlardı. Yine de takımyıldızlar boyunca ilkbahar noktasının hare­
ketine dikkat çekerek, takımyıldızlara dayanan yıldız zodyakı ile mevsimle­
re bağlı olan tropik zodyakın kullanımı arasında bir ayrımı başlatmıştır.
Doğu'daki astrologlar yıldız zodyakını kullanmaya devam ederken, Arap
ve Avrupalı astrologlar tropikal zodyakı seçmişlerdi. Bunun sonucunda, gü­
nümüzde ilkbahar noktası, Hipparkhos'un zamanında olduğu gibi, Koç bur­
cunun başlangıcına değil, Balık burcuna denk gelir. Avrupa'da yıldız zodya­
kının bilinen son kullanımı İ.S. altıncı yüzyılda Konstantinopol'da (günümüz
İstanbul 'u) olmuştur.

Hermetik Yazı
Birinci yüzyılda, Mısır'da Akdeniz kıyılarındaki İskenderiye Helenistik
dünyanın astroloji merkezi haline gelmişti. Doğu'nun B atı ile, Avrupa'nın
Afrika ile buluştuğu ve Mısırlı din görevlilerinin Yunanlı, Romalı, Süryani,
Pers ve Yahudiler gibi birçok halkla din ve felsefe tartıştığı entelektüel bir po­
taydı. Mısırlı irfan tanrısı Thoth'a Yunanlılarca Hermes denmişti ve Yunanca
yazan astrologlar bilerek bir 'hermetik' stil geliştirmiş, Hermetik yazıların
bilgisine sahip çıkmışlardı. Kendilerini kadim Mısır'ın Eski Krallığı'nda da
izleri sürülebilecek uzun bir kadim irfan geleneğinin parçası olarak görmüş­
lerdi.
Hermetik literatür İskender' in fethinden sonra 'Helenleşmiş' Mısır'da
Ptolemik çağ sırasında ortaya çıkmıştır. Ptolemy'ler Yunanca konuşuyorlar­
dı, ama yerel adetleri ve inançları benimsemişlerdi. iskender 'i izleyen ilk Yu­
nanlı yerleşimciler kendi tanrılarıyla Mısır tanrılarını özdeşleştirmişlerdi;
yalnızca Thoth'u Hermes ile değil, Osiris 'i Dionysius, Isis 'i Ceres, Persepho­
ne'yi Athena, Horus'u da Apollo ile özdeşleştirmişlerdi. Aynca Isis'i Talih
tanrıçası Tyche ile de ilişkilendirmişlerdi. O değiştirilmez bir yazgıyı değil,
önceden bilme yoluyla değiştirilebilecek bir tür kaderi temsil ediyordu.
En eski gerçek astrolojik metinler Helenistik Mısır'dandır ve Yunanca ya­
zılmışlardır. En önemli yazılardan biri Salmechiniaka ancak parçalar ha­
- -

linde bulunmaktadır. B aşka birçok parça Catalogus Codicum astrologorum


graecorum'un· (Brüksel, 1 898- 1 836) on iki cildine gizlenmiş durumdadır.
Varlığını sürdürmüş olan literatür arasında, çok az sayıda horoskop vardır. En
eski horoskop İ.Ö. 72 yılındaki bir doğumla ilişkili bir yazınsal metinde bu­
lunmaktadır; en eski papirüs horoskop ise İ.Ö. 1 0 yılındaki bir doğumla ilgi­
lidir.6
Astrologlar aynı zamanda bilgilerini Hermes 'ten almış olduklarını iddia
eden efsanevi Mısırlılar Petosiris ile Nechepso'nun yazılarını da bir araya ge-

265
PETER MARSHALL

tinnişlerdir. The Revelations of Nechepso and Petosiris (Nechepso ile Peto­


siris' in İfşaatları) astroloji hakkında muhtemelen aşağı yukarı İ.Ö. 1 50 yılın­
da İskenderiye'de yazılmış olan popüler bir astroloji elkitabıydı. Petosiris
Mısırlı din görevlilerinin itibarını temsil eder; İ.Ö. 341 yılından daha önce­
sinden kalma mezarı bir kült merkezi olmuştu. Yinni altıncı sülalenin bir kra­
lı olan Nechepso (İ.Ö. 663-522) firavunların bilgeliğini simgeler. İddia edil­
diği üzere onların olan çalışmalar ancak parçalar ve sonraki yazarların dile
getirdiği alıntılar halinde bulunmaktadır. Astral alametlerin (tutulmalar ve Si­
rius 'un doğuşu dahil) yanı sıra horoskoplara (yaşam süresini, bir yaşamda ge­
zegensel periyotlara dayanan iyi ve kötü dönemleri hesaplamaya ve yılın
Tanrı'sını bulmaya yönelik bir yönteme yapılan göndennelerle birlikte) du­
yulan bir ilgiyi açığa vururlar. B itkiler ve taşlar belirli astral etkilerle ilişki­
lendirilmiştir. Aynı zamanda, gebe kalma anında ayın bulunduğu burcun bir
doğumda Yükselen Burç olması gerektiğini iddia etmişlerdir. Dördüncü yüz­
yıl astrologu Finnicus Matemus'a göre, Nechepso ve Petosiris, Hennes'ten
thema mundi olarak bilinen dünya horoskopu öğretisini almışlardır.7
Birçok astrolojik yazı Hennes'e atfedilmiştir. Bunlar önceki iilimler tara­
fından temelde Yunan diye düşünülmekle birlikte, 1 945 yılında Yukarı Mı­
sır'da hermetik ve gnostik yazıların bulunduğu Nag Hammadi kütüphanesi­
nin keşfedilmesi hermetik literatürün Mısır ve Yunan düşünce biçimlerinin
bir eriyip kaynaşması olduğunu akla getinnektedir. Metin Kıpti dili, yani Yu­
nan alfabesiyle yazılan Mısır dilindedir.
Hennetiklerin otantik sesi aşağıdaki pasajda kendini belli eder:

Gökcisimlerinin düzeni bizim aşağıdaki dünyamızın düzenin­


den üstündür. Daima sabittir ve insanın anlayışını aşar. Aşağıda­
ki dünya ise korkuyla zapt edilmiştir ve yukarıdaki şeylerin ola­
ğanüstü güzelliği, ebedi ve ezeli dengesi karşısında iç çekmiştir
... gizemler, belli gizli akıntılarla alt alemi düzenleyerek ve bes­
leyerek, sabit hareketlere ve zaman periyotlarına göre ayrı ayrı
göklerin arasına işlemiştir.s

Hennetik gelenek hem mistik hem de gizli olarak düşünülürdü. İskende­


riyeli Clement Mısır ' ın irfan öğretiminin kutsal olmayandan saklandığını,
ancak saf ve değerli olana açıklandığını iddia etmiştir:

Bu nedenle, gizleme yöntemi uyarınca, hakikatin mabedine


konmuş, gerçekten tanrısal ve bizim için en gerekli, gerçekten
kutsal Söz, Mısırlılar tarafından, onların arasında adyta [Kutsal­
ların Kutsalı] , İbranilerin arasında ise peçe denen şeyle gösteril­
mişti. Ancak kutsanmış olanlar - yani, kendini Tanrı 'ya adayan­
lar, yalnızca tanrısal olana duyulan aşk adına tutkuların isteğin-

266
ASTROLOJi

de sünnet edilenler - bu mabedi kullanma imkanına sahipti.


Çünkü Platon da ' saf olmayanın safa dokunması'nın kanuni ol­
madığını düşünmüştü. Bundan dolayı kehanetler ve kahinler bil­
mece gibi konuşulur ve gizemler herkese kendini tutamayarak
teşhir edilmez; ancak belli arınmalar ve önceki eğitimlerden
sonra bu olabilir.9

Hermetik yazılardan seçilmiş bir pasajda, Firmicus Matemus kutsal bili­


min sırrının Mısırlı din görevlilerince korunduğunu doğrular: "Bu öğretinin
yüce ve çok saygın sırlarını, tanrısal kadimlerin sadece ürpertiyle bildirdikle­
ri ve derin karanlıklarda sakladıkları sırları açığa vurma anımda, işin korku
veren yanı, tanrısal bilimin, bir kez gün ışığına çıktığında kutsal olmayanlar
tarafından bilinecek olmasıdır."ıo Gizliliğin bu güçlü bilginin yanlış ellerde
yanlış bir şekilde kullanılmasını önlemek için gerekli olduğu düşünülüyordu.
İskenderiye'de ortaya çıkan Hermetik yazıların gizli mesajı neydi? Onlar
aydınlanmaya giden spiritüel bir yolu, bilgi ya da gnosis yoluyla bir kurtuluş
yöntemini sunuyorlardı. Başlıca yazılar orijinali Yunanca yazılmış olan Cor­
pus Hermeticum ve Latince Asclepius'un (ikisi birlikte Hermetica olarak bi­
linir) yanı sıra Stobaeus'un antolojisidir. Hem felsefi hem de teknik materyal
içerirler - maji ile birlikte, astrolojinin teknik ayrıntıları gnosis 'e uygun bir
giriş olarak görülür.
Stobaeus'un antolojisi özellikle dekanlardan ve onların 'oğulları'ndan,
yıldızlarda ikamet eden ' iblisler'den söz eder. Ruhun kendi astral kökeninin
ışığındaki işlevlerini, bir de astrolojik ve temel kuralları yüzünden bedenlen­
miş ruhlar arasındaki farklılıkları anlatırlar. En uzun pasaj, Kore Kosmou
(Kozmosun Kızı), şunu ileri sürer: "Ellerini tanrıya kaldırmak üzere olan hiç­
bir kahin olan şeylerin hiçbirini asla bilmezlikten gelmemiştir, böylece felse­
fe ve maji ruhu besleyebilir ve tıp bedeni iyileştirebilir.""
Hermetik astroloji öğretisi nedir? "Tanrısal olan doğanın yenilediği koz­
mik etkinin bütün kombinasyonudur," diye ısrarla vurgular. Gökcisimlerini
oluşturan tanrı değil, tanrı tarafından yaratılmış bir zanaatkardı: "Tanrı olan
zihin, androjen olan ve yaşarrı ve ışık olarak varolan, konuşarak bir ikinci zih­
ni, ateşin ve ruhun tanrısı olarak yedi yöneticiyi eliyle meydana getiren zana­
atkarı doğurdu; onlar da daireler halinde algılanabilir dünyayı kuşattılar ve
onların yönetimine yazgı dendi ."12 Bu 'yedi yönetici ' elbette beş gezegen ve
iki ışık, yani güneş ve aydır. Tanrılar yıldızlar ve onların bütün takımyıldız­
ları şeklinde görülebilirdirler.

Yeniden doğma hakkındaki bir pasajda, Hermes oğlu Tat'a beden 'çadı­
rı'nın zodyak dairesinden yapıldığını söyler. 1 3 Başka bir pasajda, zanaatkar
(yüce tanrı tarafından yaratılmış olan) güneş, kozmos da zanaatkarlık aletle­
ridir. Varlık Zinciri 'nin alçalan düzeninde, gök tanrıları yönetirken, tanrılar

267
PETER M A R S H A L L

tarafından görevlendirilen ' iblisler' insanları yönetir. Her yıldızın bir iblisi
vardır ve onun emirlerine uyar. İblislerin koruyucu meleklere benzer bir rol­
leri var görünmektedir, ama onlar enerjilerine göre iyi, kötü ya da iyiyle kö­
tünün karışımı bir doğadadırlar, çünkü enerji bir iblisin özüdür ve "enerjiler
tanrıdan gelen ışınlar gibidir." 1 4 İblislere dünya üzerinde otorite bahşedilmiş­
tir ve şehirlerle ulusların yanı sıra bireylerde de değişimler meydana getirir­
ler. Yıldızlar alayının altında iblisler müfrezesini organize eden güneştir - gü­
neşin ışınları heka'nın, evrene enerji veren majik gücün bir görünümüdür.
Onların varlığı bir kişinin karakteri ve kaderini belirlemede horoskopun öne­
mini de açıklar:

Tam doğum anında, her bir yıldızın altında sıralanmış görev ba­
şındaki iblisler biz varlık bulup bir ruh alırken her birimizi sa­
hiplenirler. Bir andan diğerine, yer değiştirirler, aynı konumda
kalmazlar, rotasyonla hareket ederler. Beden aracılığıyla ruhun
iki bölümüne girerler ruhu her biri kendi enerjisine doğru büker.
Ama ruhun rasyonel parçası tanrı için bir hazne olmaya uygun
bir şekilde, iblisler tarafından sahiplenilmemiş kalır... Bu yüz­
den, onların aletleri olarak bedenlerimizle, iblisler bu dünyevi
yönetimi idare ederler. Hermes bu yönetime 'yazgı' demiştir. ı 5

Bana göre, bu doğum y a d a gebe kalma (ben ikincisine daha eğilimliyim)


anında yıldızların etkisinin ruhumuz yoluyla bedenimize nasıl girdiğini güzel
bir şekilde açıklamaktadır. Aynı zamanda, 'rasyonel parçamız'ı kullanarak
kaderimizden nasıl kurtulabileceğimizi de gösterir - analitik bir araç olarak
değil, yaratılışımızın bizim gnosis yoluyla kurtuluşa ulaşmamızı olanaklı kı­
lan yüce parçası olarak akıl.
Adı Latince bir teze verilmiş olan Asclepius da Hermetica'da anılır. Mı­
sır asıllı Asclepius, mimar, şifacı ve astrolog olarak ünü sonraki kuşaklarca
Ptah'ın oğlu ve Thoth'un kendisinin tanrı-oğlu olarak tannlaştırılacak kadar
büyük olan ve Üçüncü Sülalenin bir resmi görevlisi olan Imhotep'ti. İsken­
deriye'de, bir heykelde Thoth'un kutsal Habeş maymunuyla birlikte Yunan
giysileri içinde betimlenmiştir. Mısır'ın Yunanca konuşan insanları Imhotep' i
Apollo'nun oğlu v e şifa tanrısı Asclepius ile özdeşleştirmişlerdir. Onun sıfat­
ları seyyahın asası ve gençleştirmenin yılanıydı.
İnsanoğlunun biçim olarak tekken ayrı ayrı her insanın niçin farklı oldu­
ğu hakkındaki bir tartışmada, Hermes Asclepius'a şunu söyler:

Herhangi bir biçim için bir başka biçimle uzak zaman ve enlem
noktalarında yakın benzerlikte olması mümkün değildir. Biçim­
ler, bizim Omniform dediğimiz tanrıların ikamet ettikleri dönen
dairelerde saatin anlara sahip olması kadar sık değişirler. Sınıf,

268
ASTROLO J İ

dünyanın dönüşünün anlara sahip olduğu kadar sıklıkla, çokluk­


la ve çeşitlilikle kendisinin kopyalarını meydana getirerek aynı
şekilde sürüp gider. O döndükçe dünya değişir, ama sınıf ne de­
ğişir ne de döner. Böylece, aynı biçim içinde farklılıklar olsa da
her türün biçimleri aynı şekilde sürüp gider. 16

Bu anlaşılması güç bir pasajdır, ama hermetik astrolojiye göndermelerle


doludur. Horoskop bireyin yazgısını verirken, 'enlem'in halkların ya da ulus­
ların yazgısını şekillendirdiği düşünülür. Yeni göksel kuşağı yöneten iblisler
enlemin belirlediği yedi coğrafi bölgeyle ilişkilendirilir. ' Dönen daire' zod­
yaktır. Onun tanrısı Omniform, zodyakın her bir burcunda 3 tane bulunan
otuz altı dekanat aracılığıyla insanların biçimlerini meydana getirir. 'Anlar '
zodyak dairesinin 360°'sinin her birini yöneten yıldızlara karşılık gelir; bu
nedenle zamanda üzerinde hüküm süren bir tanrısı olmayan hiçbir an yoktur.
26
Yıldızların Şiiri

Gök tam da onların varlıklarında varlığını sürdürürken ve


her biri Tanrı' nın kendisinin imgesine daha küçük bir benzerlik­
teyken insanların göğü anlamasında şaşacak ne var?
MANILIUS

• .Ö. 30 yılında Kleopatra'nın bozgunundan sonra, Mısır Roma İmparatorlu­


Iğu'nun parçası oldu, ama İskenderiye kozmopolit bir ilim merkezi olmaya
devam etti. Romalılar yerel kültüre saygı gösterdiler, Mısırlı din görevlileri
de Kıpti dilinde, filozoflarsa Yunanca yazmaya devam ettiler. Örneğin, Den­
dera tapınağı en sonunda Roma İmparator Augustus (İ.Ö. 30-İ.S. 14) zama­
nında tamamlandı. B ir devamlılık sembolü olarak, Nero altındaki tapınak ye­
rinde İ.S. ikinci yüzyılda Truvalılar ve Hadrianlar tarafından eklenen rölyef­
leriyle bir 'doğum konutu' -firavunun doğumuna adanmış bir mabet- yapıl­
dı . Roma imparatorları Mısır'ın kutsal bilimine açıkça değer veriyor, saygı
duyuyorlardı ve onu kendi geleneklerinin bir parçası olarak kabul etmek isti­
yorlardı. İskenderiye bütün Roma İmparatorluğu boyunca temel astroloji
merkezi olarak kaldı ve birçok Roma imparatoru Mısırlı astrologlara danıştı.
Zodyak burçları Roma Mısırı 'ndaki tabutlarda düzenli olarak görünmüş­
tür. British Museum ' da, İ.S. birinci yüzyıldan kalma Thebes'ten Soter' in bo­
yanmış ahşap tabutunun iç kısmında, gökyüzü tanrıçası Nut'un, zodyakın
burçlarıyla çevrelenmiş güzel bir resmi vardır. Greko-Romen majik papirüs­
lerinde de hangi maji tipinin her bir yıldız burcu altında en iyi sonuç verece­
ğini gösteren listeler bulunur. Ayrı ayrı yıldızların enerjileri insan bedeninin
bölümleri, bitkiler ve değerli taşlarla ilişkilendirilmeye devam etti.

270
ASTROLOJi

Roma'da astrolojinin gerçek başlangıçları belirsizliğini sürdürmektedir,


ama öyle görünüyor ki İ.Ö. üçüncü yüzyıldan ileriye doğru öncelikle Yunan
ilmi aracılığıyla şehre ulaşmıştır. Mezopotamya etkisi de kalmıştır: i.ö. 1 60
yılında çiftçilik hakkında bir tez yazan Cato iyi bir yöneticinin falcılar arasın­
da Keldanilere danışmaması gerektiği konusunda uyarıda bulunur. İ.Ö. 1 38
yılıyla birlikte, bir kargaşa dönemi boyunca, astroloji astrologların Ro­
ma' dan, Roma İtalya'sından sürülmeleri için yeterli bir tehdit olarak görüldü.
Tarihçi yaşlı Pliny köle Manilius Antiokhos'a "Roma'da astrolojinin ku­
rucusu" der. ı Bununla birlikte, astrolojiyi saygın hale ilk getirenler Yunanlı
Stoacı filozoflar olmuştur. Bir halkasal küreye sahip olan filozof Posidoni­
us'un (yaklaşık İ.Ö. 1 35-50) eğitimli seçkinler üzerinde astroloji ile ilgili ola­
rak kesin bir etkisi vardı. Muhtemelen Süryani kökenli olan Posidonius Ro­
malı üst sınıf için kehaneti mantıklı kılmıştır.
Cicero (İ.Ö. 1 06-43) Posidonius'un bazı konuşmalarına katılmıştır. İkna
olmamasına karşın, o zamanki astrologların inançlarını doğru biçimde kay­
detmiştir:

Yunanlıların zodyak adını verdiği yıldızlı dairenin bir güce sa­


hip olduğunu söylüyorlar, öyle ki bu dairenin her bir parçası ha­
reket ediyor ve her an bunlar ve komşu bölgelerdeki yıldızların
konumlarına göre farklı bir biçimde gökyüzünü değiştiriyor; bir
de bu gücü gezegenlerin ya bir kişinin doğumuyla ilgili olan da­
irenin tam o parçasına ya da doğum-burcuyla bazı aşinalıklara
veya uyuma sahip olan parçasına girdiklerinde değiştirdiğini
söylüyorlar - bunlara üçgenler ve kareler diyorlar ... Her nasılsa
atmosferin değişmesinin, bu yüzden çocukların doğuşlarının ha­
yat ve biçim almasının ve bu kuvvetle o çocukların düşünüşleri,
alışkanlıkları, zihin, beden, eylem, yaşamdaki talih ve deneyim­
lerinin şekillenmesinin yalnızca makul değil, aynı zamanda doğ­
ru olduğunu düşünüyorlar. 2

De Republic adlı eserinde Cicero "Scipio'nun Düşü" olarak bilinen Pla­


toncu mitin Latince bir versiyonunda kendi yıldızsa} inancını geliştirmiştir.
"İnsanlara," der, "yıldızlar ve takımyıldızlar adı verilen sonsuz ateşlerden ya­
pılmış ruhlar bahşedilmiştir." Ona göre, özellikle Samanyolu'nun takımyıl­
dızlarındaki 'bütün ebediyetin meskeni'ne geri dönüş yolu kişinin ülkesine
hiç çıkar gözetmeden hizmet etmekten geçmektedir.3
Roma Cumhuriyeti dönemi süresince, alametleri yorumlamaya kendileri­
ni adamış olan haruspex'le* olarak bilinen devlet kfilıinleri (diviner) vardı.

* Haruspex; eski Roma ve Etrüsk'te kesilen kurbanların bağırsaklarına bakarak tannların ar­
zularını okuyan kahin.

271
PETER MARSHALL

Senatörler, kuşlardan ve Sibylline kehanet kitaplarının koruyucularından ala­


met alan kahin (augur) fakültesi kurdular. Bununla birlikte astroloji, Roma
İmparatorluğunun kurulmasıyla İ.S. birinci yüzyılda gösterişli bir şekilde or­
taya çıktı. Yine de astrolojiye duyulan yeni ilgi herkesi etkilememişti. Yaşlı
Pliny acıyarak şöyle demiştir: "Sanatların en hilelisi [maji] çok çağdır bütün
dünyaya tamamen egemen olmuştur... başarıyla karşılanınca [tıpla] bir astro­
loji eki daha yaptı, çünkü kendi kaderini öğrenemeye hevesli olmayan ya da
o kadere ilişkin en doğru hikayenin yıldızlara bakarak edinileceğine inanma­
yan hiç kimse yoktur."4
Caesar'ların yaşamlarının tarihçisi Suetonius bütün imparatorlar için ya­
pılmış kehapetleri kaydeder. Şöyle yazmıştır:

Appollonia'da, Augustus ve Agrippra birlikte astrolog Theoge­


nes' in evini ziyaret ettiler ve onun rasathanesine çıkan merdive­
ni tırmandılar; ikisi de gelecekteki meslek hayatları hakkında
ona danışmak istiyorlardı. Önce Agrippa girdi, inanılmaz bir iyi
talih kehanetinde bulunuldu; öyle ki Augustus daha az yüreklen­
dirici bir yanıt bekliyordu ve doğum zamanını açığa vurmaktan
utanmıştı. Yine de en azından büyük bir duraksamadan sonra,
kendisini sıkmakta olan bilgiyi istemeyerek verdiğinde, Theoge­
nes kalktı ve ayaklarını yere vurdu; ve bu Augustus'a öyle bir
kadere inanç verdi ki horoskopunu ilan etme cüretini bile gös­
terdi ve doğduğu burç olan Oğlak burcuyla damgalanmış gümüş
bir para bastırdı.5

Augustus, Oğlak burcunu kişisel bir amblem olarak benimsedi. Kış gün­
dönümünden sonra güneşin doğmaya başladığı burç olduğu için onu Roma iç
savaşından sonra yeni bir barış çağının işareti olarak sundu.
Bir diğer imparatorluk heveslisi yönetimini yasallaştırmak için astrolojiye
ilgi duyan Septimius Severus 'tu. Sarayındaki odaların tavanlarına kendi horos­
kopunu çizdirmişti, ama Yükselen Burcun her odada farklı bir yere yerleştiril­
diğinden emin olma konusunda dikkatliydi, böylece hiç kimse kendi hesapla­
malarını yapamayacaktı, özellikle de ölüm zamanı hakkındaki hesaplamaları !
Roma İmparatorluğu 'nun kadınlan astrolojiye özellikl6. büyük bir ilgi
duymuşlardı. Romalı hicivci Juvenal (yaklaşık İ.S. 60-yaklaşık 1 40) astro­
loglara sıkça giden günümüzde hemen tanınacak bir portre sunar:

Senin eşin, senin Tanaquil' in,


Sonsuza dek böyle insanlar danışıyor. Niçin onun meymenetsiz
Annesinin ölmesi bu kadar uzun sürüyor? Ne zaman uğurlayacak
Kız kardeşini ya da amcalarını? (O sorup soruşturdu
Geçmişe dair senin hakkında.) Şimdiki aşığı

272
ASTROLOJİ

Onu yaşatacak mı? (Tanrılardan daha büyük bir lütuf isteyebilir miydi?)
Yine de en azından söyleyemez Satüm'ün hüzünlü
Birleşmesinin neyin habercisi olduğunu, ya da hangi takımyıldızın altında
Venüs'ün en hayırlı olduğunu; hangi ayın zarar, hangisinin kar getireceğini.
Böyle, almanaklarını kehribar bir tespih gibi
Kavramış bir kadınla karşılaşırsan,
Ona iyi bak. O kimseye fikrini sormuyor
Usta bir öğüt için; çünkü kendisi usta ...
Kentin dışına çıkmak istediğinde, ister bir mil olsun, ister daha az,
Tablolarından hayırlı bir zaman hesaplar. Ovalarsa
Gözünün bir köşesini, ve gözü kaşınırsa, asla sürmez
Merhem önce danışmadan horoskopuna; o
Yatakta hasta olsa, ancak yiyecektir
Mısırlı Petosiris 'in önereceği zamanlarda.6

Manilius'un Astronomica'sı
Modem astrolojinin tanınabilir biçimini alması Augustus ve Tiberius'un
saltanatı sırasında gerçekleşmiştir. Bilinen en eski astroloji tez Manilius'un
Latince şiiri Astronomica'dır. İ.S. birinci yüzyılın başında yazılan bu eserin
beş kitabı İmparator Augustus'a ithaf edilmiştir. Şairin Stoacı inançlarını açı­
ğa vuran tutkulu kadercililik retoriğiyle canlandırılmıştır. Babilliler ve Mısır­
lıların 'oldukça karanlık ulusları 'nın yasallığını kabul ederek başlar ve
Cylenne tanrısına (Merkür, Yunan Hermes'in ve Mısırlı Thoth'un aynısı) 'bu
büyük ve kutsal bilimin ilk kurucusu' der.7
Göksel olgulara ilişkin anlatısında, Manilius dünyayı evrenin merkezinde
dört elementten oluşmuş bir küre olarak sunmuştur. Yıldızlar evrenin çatısını
süsleyen, kutsal olan ve ruhla kaplanmış, farklı parçalarından uyumlu bir bü­
tün oluşturan ateşlerdir:

Sınırsız evrenin bedenini oluşturan bu doku, doğanın çeşit çe­


şit elementleri, hava ve ateş, toprak ve denizden oluşan üyele­
riyle birlikte, tanrısal ruhun kuvvetiyle yönetilir; kutsal izinle
tanrı uyum getirir ve gizli amaçla yönetir, bütün parçalar ara­
sındaki karşılıklı bağları düzenleyerek, böylece her parça bir
diğerinin kuvvetini alabilir ve donatılabilir; böylece bütün, bi­
çimlerindeki çeşitliliğe karşın birbirine benzerliğini kararlılık­
la sürdürebifü.s

Dünya üzerinde her şey sürekli olarak değişmektedir ama gök aynı kalır.
Tanrı ve 'her şeyi kontrol eden akıl' göğün burçlarından dünyevi varlıkları
yaratmıştır. Tanrı uzak yıldızların etkilerini tanımaya zorlamıştır, çünkü yıl-

273
PETER MARSHALL

dızlar insanlara yaşamlarını ve kaderlerini, her bireye de kendi karakterini


vermişlerdir.
Manilius'taki Stoacı, yaşamını kaygı ve üzüntüyle geçiren, kendisine kor­
kular ve anlamsız arzularla azap çektiren, yaşamını bir şeyler kazanma uğra­
şıyla heba eden insanoğlunun budalalığına dövünür: "Herkes serveti bakı­
mından daha yoksuldur, çünkü daha fazlasını arar: Hiç kimse elindeki nimet­
leri takdir etmez, sadece elinde olmayanı şehvetle arzu eder." Keşke insanlar
yazgıları konusunda hiçbir şey yapamayacaklarının farkına varsalardı, çünkü
yazgı yıldızlarda yazılıdır. Gerçek bir Stoacı ruhla, haykırır: "Zihinlerinizi
serbest bırakın, Ey ölümlüler, defedin kaygılarınızı ve yaşamlarınızı bütün bu
nafile şikayetlerden kurtarın ! Yazgı dünyayı yönetir, her şey değişmez yasa­
larla sabittir ve uzun çağlar önceden belirlenmiş bir olaylar gidişatını karar­
laştırmıştır. Doğum anında ölümün mührü basılır, sonumuz başlangıcımızda
bellidir. "9
Astronomica'sının ilk kitabında Manilius karakteristik ve gösterişli bir şe­
kilde zodyak burçlarını betimler:

Altın yüzüyle göz kamaştırıcı Koç (Koç burcu) yol gösterir ve


yere eğilmiş yüzü ve alnıyla İkizler' i (İkizler burcu) çağıran Bo­
ğa'nın (Boğa burcu) arkasında doğuşuna bakar geriye merak
içinde; onları Yengeç (Yengeç burcu) izler; Yengeci Aslan (As­
lan burcu), Aslanı da Bakire (Başak burcu). Sonra gün ışığını
gecenin uzunluğuna uydurmuş Denge (Terazi burcu) gelir; kuy­
ruğunda at gövdeli bir adamın (Yay burcu) gerilmiş bir yay ve
kanatlı bir okla, her an vurmaya hazır, nişan alan parıldayan ta­
kımyıldızıyla ışıl ışıl ışıldayan Akrep (Akrep burcu) izler onu.
Sonra Oğlak burcu gelir, kasılmış yıldız kümesi içinde kıvrıl­
mış; onun ardından Sucu (Kova burcu) ters dönmüş kupasından,
istekle ona doğru yüzen Balıklar'a (Balık burcu) her zamanki
suyu döker ve onlar burçların arkasına yetiştiklerinde Koçla bir­
leştirilirler.ıo

İkinci kitap zodyak burçlarının karakteristiklerine odaklanır. Manilius


zodyak burçlarıyla ilişkilendirilmiş olan beden bölümlerinden ve gezegenler­
le ilişkilendirilmiş bitkilerle taşların tedavilerde nasıl kullanılabileceğinden
söz eder. Dodecatemoria (dodeca Yunanca oniki; morion, bölüm, parça) de­
nen konuyu da işler. Bunlar zodyakın 30°'1ik burçlarının on iki bölümüne
karşılık gelir. Her on ikili bölüm (dodecatemory) 2,5°'den oluşur ve zodyak­
la aynı düzende bir burca tayin edilmiştir. Bu şekilde, yorumlar daha incelik­
li ve kompleks olur. B ir gezegen Aslan burcunda olabileceği halde, onun do­
decatemory 'si Yay burcunda bulunabilir, böylece analizi derinleştirir. Manili­
us zodyak dodecatemory'lerinin - yani, farklı burçlara tayin edilmiş her bir

274
ASTROLOJi

burcun içindeki on ikili bölünmenin - yanı sıra gezegen dodecatemory' lerini


- gezegenlere tahsis edilmiş bir dereceden oluşan beşi her zodyak dodecate­
mory 'sini meydana getirir - de dikkate alır.
Horoskopun, çeyrek daireler olarak bilinen dört noktaya bölünmesi de ele
alınır. Bunlara Latince'de cardines denir. Söz konusu zamanda ufukta yükse­
len ekliptik noktası (zodyak derecesi ya da burcu) bunların ilki ve en önemli­
sidir; Latince'de horoscopus ya da ascendens olarak bilinir, günümüzde ise
Yükselen Burç denmektedir (genellikle ASC olarak kısaltılır). Meridyenin
(gözleyen kişinin tepe noktasından geçen boylam eğrisi) ekliptiği (yani gözle­
yen kişinin başının üzerindeki doruk noktası) kestiği ikinci nokta Gökyüzü
Ortası'dır (Başucu da denir) ve günümüzde hala Latince adı Medium Coeli
(MC) ile bilinir. Üçüncü nokta Yükselen Burcun karşısındaki, Occasus ya da
Alçalan Burç (DSC) olarak bilinen, batma noktasıdır. İkinci noktanın (merid­
yenin diğer yarısının ekliptiğin diğer yansını kestiği) tam karşısındaki dördün­
cü nokta bugün hala Latince adı !mum Coeli (IC) [Ayakucu, Nadir] ile bilinir.
Horoskopu çeyrek dairelere bölmek muhtemelen Mısırlı astrologların ak­
lına gelmişti. Güneş Doğu'da güçlü ve gençtir, Gökyüzü Ortasında en büyük
gücüne yükselir, Batı'da da yaşlanır ve zayıflar. Güneş tanrısı Ra'nın gökler­
deki bu günlük yolculuğu açıkça dünya üzerindeki yolculuğumuzu yansıtır.
İnsan yaşamına uyarlandığında, Yükselen Burçtan Gökyüzü Ortasına kadar
olan birinci çeyrek dairenin gençliği; ikincinin orta yaşı; üçüncünün yaşlılı­
ğı; dördüncünün de oldukça yaşlılık ve ölümü yönetmesi şaşırtıcı değildir.
Çeyrek dairelerin her birinin bir daha bölünmesi, böylece her öncü (cardi­
nal) noktarıın iki Evinin olması için atılacak küçük bir adım kalmıştı. İnsan
hayatının, evlilik, çocuklar, iş ya da sağlık gibi, belli alanları sekiz Evin her
birine tahsis edilmişti. Kuşkusuz zodyakın burçlarından kaynaklarıan etkilen­
meyle bir sonraki adım her birinin ekliptik üzerinde eşit bir alana sahip oldu­
ğu on iki Evlik bir sistem geliştirmekti. Bu kolay olacaktı, çünkü eski horos­
kop diyagramları Hindistan'da bugün bala olduğu gibi kareydi. Ekliptik çev­
resindeki evlerin konumu Yükselen Burçla sabitti - hala da öyledir. Bu ne­
denle, Eve uyan zodyak burcu horoskopun zamanı ve yerine bağlı olacaktır.
Dolayısıyla, zodyak evlerin çerçevesi içinde döner.
Marıilius on iki locus'un (Evin) önemini o zaman için yaşamın en önem­
li olduğu düşünülen yönlerini yarısıtacak biçimde açıklar: 1 .ev ve mal mülk;
2.ev savaş ve yolculuk; 3 .ev iş ve sosyal yaşam; 4.ev yasa; 5.ev evlilik ve ar­
kadaşlık; 6.ev servet ve başarı; 7.ev tehlikeler; 8.ev sınıf ve ün; 9.ev çocuk­
lar; 1 0.ev yaşam tarzı ve karakter; 1 l .ev sağlık ve hastalık; 12.ev amaçlara
ulaşmada başarı.
Manilius'un çalışmasının üçüncü kitabı on iki paya/lot (Latince sortes),
doğum haritasında yaşamın belli alanlarını gösteren noktalara değinilir. En

275
P ETER M A R S H A L L

önemlisi Şans Noktası'dır (genellikle bir daire içindeki çapraz işaretiyle tem­
sil edilir); bu payın konumu diğer paylan belirler. Doğum gündüz gerçekleş­
mişse, Şans Noktası, güneş ve ay arasındaki dereceler ölçülüp, sonra da Yük­
selen Burçtan zodyakta aynı miktar ayrılarak hesaplanır. Gece gerçekleşmiş­
se, işlem aydan güneşe sayılarak tersine çevrilir.
Şans Noktası 'na kimi zaman 'Ayın Horoskop'u denirdi. İblis Noktası, Zo­
runluluk Noktası ve Eros Noktası gibi başka paylar geliştirildi, ama bunlar
eskinin farklı otoriterlerinin farklı göstergeler vermesiyle paylarla evler ara­
sında genellikle dikkate değer bir karışıklık oldu. Şans Noktası varlığını sür­
dürmüş olan en önemli paydır.
Manilius'un Astronomica'sının dördüncü kitabında, Yunanlıların Mısırlı­
lardan aldığı, zodyak burçlarının farklı _gezegenlere tahsis edilmiş üçlü bö­
lümleri olan dekanlar anlatılır. Manilius daha sonra her bölge için zodyakın
yöneticilerinin verildiği bir dünya haritası sunar. Son kitap paranatellonta,
ekliptiğin kesitleriyle, ama onların Kuzey ya da Güney'inde aynı zamanda
doğan ve batan yıldızlarla ilgilidir. Burada gezegensel etkilerin ele alınışı pe­
kala kaybolmuş olabilir. Paylar, dodecatomory' ler ve paranatellonta gibi da­
ha karmaşık ayrıntıların çoğu sonradan vazgeçilmiş olmakla birlikte, Manili­
us 'un çalışmasının ana öğeleri hakim astrolojinin parçası haline gelmiştir.

Damla Sel Olur


Yakın zamanlarda bulunmuş olan, birinci yüzyılda yazılmış bir başka çalış­
ma Sidonlu Dorotheus'un çalışmasıdır. Yunanca dizeler halinde olan bu çalış­
ma bir üçüııcü yüzyıl Farsça çeviriden sekizinci yüzyıl Arapça versiyonu ola­
rak korunmuştur. Astroloji üzerine, hem saat hem de doğum astrolojisini kap­
sayan eksiksiz bir bilimsel incelemedir. Kendini sağlam bir şekilde Hermetik
geleneğe yerleşti.İ"en Dorotheus kendine Mısır'ın Kralı demiş ve kitabı oğlu
Hermes 'e yöneltmiştir. Mısır ve Babil 'deki yolculukları sırasında, ilk otoritele­
rin en iyi öğretilerini bir araya getirdiğini iddia etmiştir. Beşinci kitabı çoğun­
lukla Yükselen Burç ile aya ve onların nasıl açı yaptıklarına bağlı olan ' sorgu­
lar' hakkındadır. Evlilik üzerine bir bölümle yedi tıbbi bölüm büyük ölçüde aya
dayanır. Örneğin, ay Satüm'den akıyorsa, bu durum 'onu titretecek bir ateşe ve
beslenmesinde gizli bir keyifsizliğe,' işaret eder.ı ı
Astrolojik literatürün damlaları çok geçmeden bir sel haline gelmiştir.
Manetho, Prognostics adlı eserinde Dorotheus'u bir kaynak olarak kullan­
mıştır. i.S. 27 Mayıs 80 tarihli kendi horoskopunu kullanarak "Yazgının ba­
na öğrenmemi bahşettiği şey yıldızların güzel şiiri ve irfanıdır."12
Vettius Valens yaklaşık 1 30 doğum örneği içeren Anthologies adlı eserin­
de bu yeni çalışmayı bir araya getirmiştir. Latince adına karşın yazar Suri­
ye'deki Antakya'dandı, muhtemelen de İ.S. ikinci yüzyılda İskenderiye'de

276
ASTROLOJİ

oturmuş ve zor Yunan dilinde yazmıştı. Sürekli olarak 'tanrısal Mısırlılar'dan


söz eder ve Nechepso ile Petosiris'in çalışmalarıyla Book of Hermes'e
(Hermes Kitabı) göndermeler yapar. Hermetik gelenekten olduğu için, gi­
zemleri açığa vurduğunu ve okuyucunun bu sırları yanlış kişilere açığa vur­
mama yemini etmesi gerektiğini ima eder. Çalışması en popüler kadim me­
tinlerden biri olmuş, çoğu kez düzeltmeler ve eklerle sonradan çokça kopya­
lanmıştır.
Valens dört trigon listeler ve bunları aşağıda olduğu gibi gezegenler ve
dört elementle birleştirir:

Tri gon Gezegenl er Element

Koç burc u, Aslan burcu, Yay burcu Güneş, Jüpiter, Satürn Ateş
BoQ a burc u, Başak burc u, OQ lak burc u Ay, Venüs, Mar s Toprak
i kizler burc u, Terazi burc u, Kova burc u Sat ürn, Merkür, Jüpiter H ava
Yengeç burc u, Akrep burc u, Balı k burc u Mars, Venüs, Ay Su

Dorotheus gibi, Valens de gizlilik gerekliliğini vurgulamıştır: "Sana istir­


ham ederim, en şerefli kardeş ve bu sistematik sanata, göklerin yıldızlı kase­
sinin, zodyak, güneş ve ay ve beş gezegenin, ve ayrıca önceden bilmenin ve
Kutsal Zorunluluğun irfanına inisiye olan herkese; bütün bunları gizli tutma­
nı ve buna değecek ve bunları koruyabilecek ve doğru olarak alabilecekler dı­
şında talimat verilmemişlerle paylaşmamanı istirham ederim."1 3
Bu çalışmalardan açıkça anlaşılıyor k i i.S. ikinci yüzyılla birlikte astrolo­
jinin ana hatları oluşmuş durumdaydı. Astrolojinin en açık savunmasını yap­
mak Yunanlı yazar Samosatalı Lucian'a kalmıştı:

Dörtnala giden bir atın, uçan bir kuşun ve yürüyen bir insanın,
gidişlerinin rüzgarıyla taşlan sıçrattığı ya da havada süzülen kü­
çük toz parçacıkları kaldırdığı kabul edilecek olursa, yıldızların
herhangi bir etkisinin olduğunu niçin inkar edeceksiniz ki? En
küçük ateş bize etkilerini gönderir ve bizim için olmasa da yıl­
dızlar yanar, ve bizi uyarmayla pek ilgilenmezler, niçin onlardan
herhangi bir etki almayacakmışız ki? Doğrudur, astroloji kötüyü
iyi yapamaz. Olayların gidişatı üzerinde hiçbir değişim etkisi
olamaz, ama insanlara büyük şeylerin olacağını bildirerek onu
geliştirenlere bir hizmet eder: Aynı zamanda kötüye karşı insan­
lara moral verdiği beklentisiyle sevinç meydana getirir. 14

Bununla birlikte, Batı geleneğinin temeli olan kesin bir astroloji anlatısı
oluşturacak biçimde atalarının çalışmalarını bir araya getiren kişi, bilim tari­
hinin en parlak düşünürlerinden biri olan Yunanlı yazar Ptolemy olmuştur.

277
27
Kuşatan

Herhangi bir görü, görülecek şeye uyarlanmış bir göze geti­


rilmelidir.
PLOTINUS

laton astrolojiye felsefi bir zemin hazırlarken, Ptolemy (Batlarnyus) onu


PBatı'da sonradan çok az değişikliğe uğrayacak bir sistem haline getirmiş­
tir. Claudius Ptolemaeus (yaklaşık İ.Ö. 1 00- 1 78) Mısır, Ptolemais'te doğdu,
İskenderiye'de yaşadı ve Yunanca yazdı. Tam bir matematiksel astronomi yo­
rumlaması ve yüzlerce yıllık Mezopotamya, Mısır ve Yunan kozmolojisinin
doruk noktası olan Almagest adlı eseriyle hatırlanır. Rönesans'a gelindiğin­
de, adı hala astronomi ve astrolojide seçkindi. Dünyanın evrenin merkezinde
olduğuna büyük bir inanç beslemekle birlikte, gezegenlerin gözlemlenen
dengesiz hareketini açıklamak için dışmerkezli ve epicyclical (merkezse! bir
daire çevresi üzerinde dönen küçük daire) modeller kullandı.
Almagest'e eşlik eden kitap olan Tetrabiblos' a (Dört Kitap) ' Astrolojinin
Kutsal Kitabı' denmiştir. Bu eser Batı astrolojisinin daha büyük bir bölümü­
nün geliştiği temel çizgiler sağlamıştır. Ptolemy'nin astrolojik nedenselliğin
doğası ve insan karakterinin kökenlerine ilişkin görüşleri temel ilkeler olarak
kabul edilmiştir. Günümüzün hakim astrolojisi son iki binyıldaki herhangi bir
zamanda olduğu kadar "tamamen Ptolemik"tir.t
Almagest bizim astronomi, Tetrabiblos ise astroloji diyeceğimiz konulara
değinmesine karşın, Ptolemy bu iki eseri aynı araştırmanın iki parçası olarak
görür. Aslında, astronomia ve astrologia sözcükleri ortaçağda az çok gelişi-

278
ASTROLOJi

güzel kullanılmaya devam etmişti. Tetrabiblos'un başında, Ptolemy iki tah­


min aracı arasında bir ayrım yapar: "Hem düzen hem de etkililik açısından il­
ki bizim meydana geldiklerinde birbirlerine ve dünyaya göre güneş, ay ve
yıldızların hareketlerinin görünümlerini değerlendirdiğimiz araçtır; ikincisi
bu görünümlerin kendilerinin doğal karakteri vasıtasıyla, çevreledikleri şey­
de meydana getirdikleri değişimleri incelediğimiz araçtır."2
İlki, elbette, bizim astronomi, ikincisi de astroloji diyeceğimiz şeydir. Pto­
lemy'ye göre, astroloji dikkatlice geliştirilmiş kurallara uyan, ama aynı tıp gi­
bi, o da aynı zamanda ilişkili değişkenlerin sayısı yüzünden hatalar yapılabi­
lecek varsayımsal bir sanat da olan bir disiplindi. B irçok şarlatan astrolog
olabilir, ama bu konunun kendisinin kuşku uyandırıcı olmasını gerektirmez:
Birçok hatasına karşın pilotun sanatından kuşku duymayız. Aynı zamanda,
Ptolemy bu konuya 'gereği gibi felsefi bir biçimde' yaklaşmayı istemişti.
' Değişmeyen' astronomi 'biliminin' kesinliğine sahip olmamasına karşın,
astroloji "genel bir doğanın çoğu olayının kendi nedenlerini doğayı kuşatan
göklerden çektiği belli olduğunda, olabilirlik sınırları içinde" bulunan bir
araştırma türüdür.3
Ptolemy bir ' kuşatan'ın ya da eseri maddenin (Aristo'nun beşinci elemen­
ti) evrenin her yerine yayıldığına inanır. Bu kuşatandaki değişimler önce ateş
ve hava, sonra da toprak ve su olmak üzere dört elementten oluşmuş dünya­
sal (sublunary) atemi etkiler. Bu elementler gezegenlerin yararlı ve zararlı
rollerini açıklarlar. Sıcak ve nemli nitelikler verimli ve aktif, kuru ve soğuk
olanlar da yok edici ve pasiftir. Ayrıca, elementlerin karışımı onları sınıflan­
dırır. Nem dişil bir niteliktir, bu yüzden Venüs ve Ay dişildir, diğer yandan
güneş, Jüpiter ve Mars kuru ve erildir. Kuru ve nemli olan Merkür ise her­
mafrodittir.
Yerküre olayları üzerinde daimi bir göksel etki vardır. Gökcisimlerinin
dünya üzerindeki etkisine kanıt sağlamak için, Ptolemy gelgitler, mevsimler,
hava durumu, hayvanlar ve bitkilerdeki değişimlere değinir. B ir insan hava
durumunu tahmin edebilirse, der ve sorar, öyleyse, "niçin, bireysel anlamda
insanla ilgili olarak, o kişinin doğumu anındaki kuşatandan [göksel ortam­
dan] mizacının genel niteliğini de niçin algılayamasın?"4
Astronomik araçlarla tahmin sadece mümkün değil, aynı zamanda yarar­
lıdır: "Çünkü ruhun iyi yanlarına bakarsak, esenlik, keyif ve genel anlamda
doyum için, insani ve tanrısal şeylere ilişkin tam bir görüş edindiğimiz bu
tahmin türünden daha nedensel ne olabilecektir?" Stoacıların fikrini yansıtır
şekilde, Ptolemy şöyle iddia eder: Önceden bilme "sanki oradalar gibi uzak
olayların deneyimiyle ruhu alıştırır ve sakinleştirir ve her ne gelirse gelsin
onu soğukkanlılık ve metanetle selamlamaya hazırlar."s Aynı zamanda 'yaz­
gı ve doğaya tamamen uygun' koruyucu çareler almamızı olanaklı kılar, böy­
lece önceden tahmin edilmiş olaylar hiç meydana gelmez ya da zararı azaltı-

279
PETER MARSHALL

labilir. Bu nedenle doğum anında yıldızların işaret ettiği biçimiyle yazgımızı


değiştiremezsek de hafifletebiliriz. Aynca, her şey yazgıya tabi değildir; şans
da rol oynar.
Tetrabiblos' unun ilk kitabı burçlar, açılar ve evlerden söz ederken, Pto­
lemy ikinci kitaba bütün ırklar, ülkeler ve şehirlerle ilişkileriyle gene astrolo­
jiyle başlar. İskenderiye eğilimi yüzünden Akdeniz'i uygarlığın beşiği olarak
görmüştür. Jüpiter ve Merkür'e tabi olan Yunanlılar özgürlük ve ilim aşıkla­
rıydı. Diğer yandan, Koç burcu ve Mars 'la yakın ilişkisi olan Britanya, Gal
(Fransa) ve Almanya Güney Avrupalılardan 'daha sert, daha inatçı ve ka­
ba'ydılar. İkizler burcu ve Merkür' le ilişkili olan Mısırlılara gelince: "Onlar
her konuda, özellikle de irfan ve din arayışında düşünceli, akıllı ve mahirdir­
ler; gizli sırların majisyenleri ve uygulayıcılarıdırlar, genel anlamda da mate­
matikte becerikli ve bilgilidirler."6 Başka bir yerde Ptolemy Mısırlıların tıbbı
bütünüyle astronomik tahminlerle birleştirdiklerini iddia etmiştir.
Ptolemy, gezegenlerin aktif güçlerine baktığında, Satürn 'ün tek baskınlı­
ğı kazandığında, genelde soğuk yoluyla yıkıma neden olduğunu, Mars'ın ku­
ruluk yoluyla yıkıma neden olduğunu; Venüs'ün Jüpiter'e benzer sonuçlara
sahip olmakla birlikte buna ek olarak 'belli bir iyi niteliği'nin de bulunduğu­
nu gözlemlemiştir. Merkür hangi gezegen onunla ilişkilendirilmiş olursa
onun aktif gücüne sahiptir. Kombinasyonlar halinde, sadece gezegenlerin bir­
biriyle karışmaları değil, bunun yanı sıra aynı ortamı paylaşan, ister sabit yıl­
dızlar ister zodyak burçları olsun, diğer gökcisimleriyle kombinasyonları da
dikkate alınmalıdır.
Ptolemy, presesyonun farkında olmasına karşın, Batı 'daki modem astro­
loglar gibi, doğal olanıyla değil sabit bir zodyakla çalışmıştır. İlkbahar nok­
tası hangi takımyıldızda olursa olsun, zodyak dairesinin başlangıcı olarak ka­
bul edilen 0° Koç burcuna sembolik olarak yerleştirilir. Ptolemy aynı zaman­
da bu daireyi Yükselen Burç, Medium Coeli, Batma noktası ve !mum Coeli
ile tanımlanan eşit çeyrek dairelere bölmüştür. Ekliptiğin eğikliğinin neden
olduğu çeyrek dairelin eşit olmaması sorununu dert etmemiş, bu yüzden o
· konuya değinmemiştir.
İkinci kitapta, Ptolemy 'genethlialojik sanat', yani bireye ilişkin prognoz­
tik sanat dediği konuyu ele almıştır. Bu sanatı 'çevreleyen gökler yoluyla
gökcisimlerinin paralel hareketlerine karşılık gelen sübjektif doğalar 'daki de­
ğişimin 'bilimsel gözlemi' olarak tanımlamıştır.? Bununla birlikte, bütün ge­
nethlialogical incelemelerde daha genel bir kaderin, yani bir doğum yerinin
bedenin biçimi, 'ruhun karakteri' ve örflerle adetlerin değişimleri gibi bütün
özel faktörlerden önce gelmesi gerektiğinde ısrar etmiştir. Bu bilmeyerek Eti­
yopyalılara beyaz ya da dik saçlı , Yunanlılara da 'vahşi ruhlu ve eğitimsiz'
demekten kaçınmaktı.s

280
ASTROLOJİ

Ona göre, bir bireyin mizacının genel karakteristiği ' ilk başlangıç nokta­
sı 'ndan ' belirlenmiş'ti. Peki bu başlangıç noktası neydi? Gebe kalma anı
mıydı, yoksa doğum anı mı? Kronolojik olarak, 'tam gebe kalma anı, ama po­
tansiyel olarak ve tesadüfen doğum anı 'dır. Gebe kalma anı saptanabilirse,
yıldızların o andaki düzeninin 'etkili gücü' incelenerek bedenin ve ruhun do­
ğasını belirlemede 'daha uygun'dur: "Çünkü tohuma başlangıçta şu ya da bu
niteliklerin hepsi kuşatanın bahşetmesiyle verilmiştir; doğal süreçler yoluyla
ancak kendine benzeyen madde gelişim sürecinde kendisine karışacağı için,
beden sonradan büyüdükçe bu değişebilse de, başlangıçtaki niteliğinin türü-
.
ne çok daha yakından benzer."9
Gebe kalma anına 'insan tohumunun başlangıcı' , doğum anına da 'insa­
nın başlangıcı ' denilebilir. Ama gebe kalma anını hesaplamak genellikle zor
olduğu için, Ptolemy doğum anıyla çalışılması gerektiğini kabul etmiştir. As­
lında, Tetrabiblos'un üçüncü ve dördüncü kitaplarının başlıca ilgi konusu in­
san doğasının kökeni olarak doğum horoskopudur. Yükselen Burç gebe kal­
ma anında Ayın, doğum anındaysa güneşin yer aldığı burçtur.
Genelde, gezegenler bireylerin fiziksel görünümünü belirlerken Merkür
de "akıl ve zihin"e işaret eder. Ayrıca, Merkür ve ayı kapsayan burçlar, onla­
rı yöneten gezegenler ve onların güneşle açılan 'ruhun niteliği'ne - Ptolemy
bu bununla bir insanın zihinsel karakterini kastediyor gibi görünmektedir -
büyük bir katkıda bulunur. 'Ruhun hastalıkları' ya da zihinsel bozukluklarla
ilgili bir bölümde, Jüpiter ya da Venüs gibi yararlı gezegenlerin herhangi bir
etkisi varsa, hastalıkların tedavi edilebileceğini ileri sürer. Jüpiter söz konusu
olduğunda hastalık perhiz ya da ilaçlarla, Venüs söz konusu olduğundaysa
kahinler aracılığı ve tanrıların yardımıyla tedavi edilebilir.
Ptolemy sonraki astrologlarca çok sevilen retorik karakter özellikleri lis­
telerinin çoğunun kaynağı olmuştur. Aşağıdaki tirat buna tipik bir örnektir:

Satürn Venüs'le asalete sahip konumlarda birleştiğinde kendine


tabi olanları kadın düşmanı, antikite aşığı, yalnız, tanışmaktan
hoşlanmayan, hırsı olmayan, güzellikten nefret eden, kıskanç,
sosyal ilişkilerde müsamahasız, soğuk, sabit fikirli, kahince,
dinsel ritlerin uygulanmasına eğimli, gizemlere ve inisiyasyon­
lara aşık, kurbanla ilgili ritleri uygulayan, mistik, dinsel bağım­
lı, ama ağırbaşlı ve saygılı, alçakgönüllü, filozofça, evlilikte sa­
dık, kendine hakim, ihtiyatlı, dikkatli, çabuk gücenen ve kolay­
ca kıskançlıkla eşinden kuşkulanan biri haline getirir. Tersi tür­
de konumlardaysa, dağınık, şehvetli, temel eylemleri yapan,
cinsel ilişkilerde ayrım gözetmeyen ve ahlaksız, iffetsiz, kadın­
ları aldatan biri yapar.

281
PETER MARSHALL

Sözün kısası, "istediğini elde etmek için hiçbir şeyden çekinmeyecek düzen­
bazlar"! ıo
'Ruhun aktif parçasının marazi sapkınlığı' konusuna gelince, Güneş ve
ayla arasındaki ilişkiyle onların Mars ve Venüs' le ilişkisi dikkate alınmalıdır.
Işıklar eril burçlarda yalnız olurlarsa, "erkekler doğal, kadınlarsa doğal ol­
mayan nitelikte aşırıya kaçarlar". Aynı biçimde, ya Mars ya da Venüs veya
her ikisi eril bir burçta olursa, erkekler "zina eden, doymak bilmez ve her fır­
satta cinsel tutkuya yönelik kanunsuz ve temel eylemlere hazır, kadınlarsa
doğal birleşmelere istekli olurlar, davet edici bakışlar atarlar ve bizim triba­
des dediğimiz [ 'kadınca cinsel sapıklıklar' olarak çevrilir] kişiler haline ge­
lirler; çünkü onlar kadınlarla ilgilidirler ve erkeklerin işlevini yaparlar."ıı Er­
kekler Mars'tan, kadınlar Venüs'ten gelmiş olabilirler, ama bu gezegenler
'normal ' bir cinsel hayatları olacaksa doğru burçlarda olmalıdırlar.
Evlilik durumunda, erkekler için kendi jenitürlerinde ayın konumuna, ka­
dınlar içinse güneşin konumuna bakmak gerekir. Ay yararlı etkili gezegenle­
ri içerirse, erkekler eşlerini mutlu ederler; zararlı etkiliyse, tersi olur. Ay 'ın
Satürn ile bağlantısı varsa, "adam eşini sıkı çalışan ve sert; Jüpiter ile, onur­
lu ve iyi yönetici; Mars ile, cüretkar ve ele avuca sığmaz; Merkür ile, akıllı
ve gözü açık yapar. Ayrıca, Venüs'ün Jüpiter, Satürn ya da Merkür ile bağlan­
tısı varsa kadını tutumlu ve eşiyle çocuklarına karşı sevecen yapar; Mars'la
ise "kolayca büyük bir öfke uyandırır, dengesiz katı kalpli yapar." Benzer bi­
çimde, güneş Satürn'le açı yaparsa, kadınlar "ağırbaşlı, faydalı, çalışkan; Jü­
piter ile açıda olursa, onurlu ve yüce gönüllü; Mars ile eylem adamı, sevgi
yoksunu ve serkeş; Venüs ile derli toplu ve yakışıklı; Merkür ile tutumlu ve
pratik; Venüs Satürn' le, ağırkanlı ve cinsel ilişkilerde nispeten zayıf; Venüs
Mars' la, ateşli, aceleci ve zina eğilimli; Venüs Merkür'le, erkek çocuklara
fazlasıyla düşkün eşlerle evlenirler. "12
Benim özellikle Ptolemy 'nin dış yolculuklar hakkında söyledikleri mera­
kımı uyandırdı. Öğrenmek için, ışıkların, özellikle de ayın (göklerdeki en bü­
yük gezginin) 'köşeler'e (angles) göre konumu gözlenmelidir. Ay köşelerde
batıyorsa ya da köşelerden alçalıyorsa, yani ay yedinci, üçüncü, altıncı, do­
kuzuncu ve on ikinci evlerdeyse, yurtdışına yolculukların habercisi olur. Jü­
piter ve Venüs yolculuğu yöneten evlerin yöneticileri olursa, yolculukları gü­
venli ve güzel hale getirirler. Satürn ve Mars ışıkları kontrol ederlerse, özel­
likle de karşıt açı yaparsa, kişiyi büyük tehlikelere bulaştıracaklardır: "Su
burçları olurlarsa, talihsiz deniz yolculukları ve gemi kazaları ya da yine zor­
lu yolculuklar ve çöl yerleri; toprak burçlarında olurlarsa, yükseklerden düş­
me ve rüzgarların saldınsıyla." 1 3
Dördüncü kitabın sonlarına doğru, Ptolemy gezegenler ve insanın yedi
çağı arasında etkili ve güzel bir bağlantı yapar; bu çağlar ayla, ilk küreyle
başlayıp Satürn' le yani gezegensel kürelerin en dışındakiyle biten yedi ge-

282
ASTROLOJi

zegenin düzenine bağlıdır. Ay bebeklikten dört yaşına kadar olan dönemi yö­
netir ve çocuğun bedeninin esnekliğini meydana getirir. Çocukluk dönemi­
nin bunu izleyen on yılında, Merkür ruhun akıllı ve mantıklı bölümünü oluş­
turmaya başlar. Venüs üçüncü çağ olan gençlik çağında sorumluluğu alır ve
' sevginin kucağına doğru bir dürtü, ani bir istek' aşılar. Orta kürenin efendi­
si güneştir; on dokuz yıl süren genç erişkinlik dönemidir, eylem ve büyük
amaçların hakimiyetini aşılar. Beşinci çağ olan erişkinlik çağında, Mars on
beş yıl hüküm sürer, yaşama zorluk ve çok acı durumlar getirir. Altıncı sıra­
da olan Jüpiter on iki yıllık bir dönem olan yaşlılık çağından sorumludur; el­
le yapılan işlerin yavaş yavaş bırakılmasına neden olur ve beraberinde ada­
ba uygunluk, basiret ve teselli getirir. Son olarak, Satürn yaşamın geri kala­
nı boyunca süren ihtiyarlık döneminde rolünü alır. Artık hem beden hem de
ruhun hareketleri sakinleşir, yaşla birlikte yavaş yavaş yıpranır ve kişi 'mo­
ralsiz, zayıf, kolay gücenen ve her durumda zor hoşnut olan' biri haline ge­
lir. 1 4 Böylesine kasvetli bir tablo Shakespeare'ın As You Like lt'inde Jaqu­
es 'ın yaşamın son sahnesi hakkındaki ünlü konuşmasını sanki önceden söy­
ler: "ikinci çocuksuluk ve tümden ilgisizlik: / Dişler yok, gözler yok, tat
yok, hiçbir şey yok."
Her şey sadece tek bir zararlı etkili ya da yararlı etkili gezegen veya yıl­
dız tarafından yönetilmediği ve işin içinde birçok değişken olduğu için, Pto­
lemy dünya üzerindeki yaşamın talihinin kaçınılmaz biçimde karma olduğu
gözleminde bulunur: "Örneğin, bir kişi bir akrabasını kaybedebilir ve bir mi­
ras alabilir ya da aynı anda hastalıktan güçsüz düşebilir ve itibar ve tanınma
kazanabilir, ya da talihsizliğin tam ortasında çocuk babası olabilir."1s Böyle
şeyler bu dünya sahnesinde yazgının cilveleridir.

Plotinus ve Dünya Ruhu


Ptolemy Batı astrolojisinin teknik temelini atarken, onun mistik boyutunu
pekiştiren bir başka İskenderiyeli olmuştur. Pisagor ve Platon geleneğini ta­
kip eden filozof Plotinus 'a (İ.S. 204-70) Batı'da 'spekülatif mistisizm 'in ku­
rucusu denmiştir. 16 İskenderiye'de doğan Plotinus sonunda kırk yaşında Ro­
ma'ya yerleşmiştir. Öğrencisi Porphyry'ye göre, Plotinus özellikle 'Pers yön­
temleri ve Hintliler arasında benimsenmiş sistemine' ilgi duymuştu.1 1 Kendi
anayurdunun tapınaklarının kadim irfanına da ilgi duymuştu; bir tanrının ru­
hu olduğu söylenen 'ruhu'nu çağırmak için Roma'daki Isis Tapınağı'nda ora­
yı ziyaret eden Mısırlı bir din görevlisiyle birlikte bir seansa katılmıştı. Ast­
ral seyahate hiç yabancı değildi ve sık sık yaşadığı bir deneyim vardı: "Ken­
dime bedenden yükselme; her şeye harici olma ve ben-merkezli; harika bir
güzelliğe bakma."1 s
Plotinus'un nesneler şemasında Tek'ten bütün yaşamdan sorumlu olan
Tanrısal Zihin ve Evrensel Ruh ortaya çıkar. 'Tanrılar' ve daha aşağı ' iblisler'

283
PETER MARSHALL

Tek'in dışavurumlarıdır. İnsanların da iki ruhu vardır: Maddenin dokunmadı­


ğı yüce 'entelektüel ruh' ve insanoğlunun normal doğası 'düşünen ruh.'
Stoacılar gibi, Plotinus da dünyanın yalnızca bir değil, aynı zamanda
uyumlu ve iyi olduğuna ikna olmuştu. Bu yüzden bu dünyasal alemde kötü­
yü maddeyle özdeşleştiren Gnostikleri reddetmişti. Plotinus'a göre, madde
nihayetinde Varlık'ın zayıf bir gölgesidir. İnsan evrenin merkezinde değildir;
o evrendir. Hayvanlar da Dünya Ruhuna katıldığı için Plotinus onları yeme­
yi reddetmişti.
İyi, her şeye erişen olduğu için, tam anlamıyla söylemek gerekirse kötü
mevcut değildir. Genellikle kötü olarak anlaşılan şey sadece İyi 'nin madde­
deki yarı-varoluşudur. Bu nedenle haksızlık şaşkınlık ve tembellikten kay­
naklanır: "Kötü ruhluluk Akıl'a [insandaki en yüce ilke] doğru yanlış bir ça­
badır."19 Bu yüzden doğal kurtuluş uğruna çaba harcanacak bir şey yoktur:
biz zaten kurtarılmış durumdayızdır. Bizim en içteki doğamızda zaten oldu­
ğumuz şeyin farkına varmamız gerekir. Bu yüzden mistik yol bir kişini kö­
kenlerine bir çıkış ve bir geri dönüştür. Hepimiz içimizde tanrısal bir varlık
olarak bulunan Tek'le ruhun esrik birleşmesini deneyimleyebiliriz. Plotinus
bu deneyime bir 'görü ' (vision) demiştir:

Varlığınızın saflığında derlenip toparlanıp içinizde bütün oldu­


ğunuzda, artık o içsel birliği bozabilecek hiçbir şey kalmaz,
otantik insana sıkıca sarılmaktan başka, kendinizi kendi öz do­
ğanızla bütünüyle uygun bulduğunuzda, ne herhangi bir sınır­
lanmış biçim içinde kalmış ne de yine süreden yoksun bir şey
olarak yayılmış, ama hep bütün ölçüden daha büyük ve bütün
nicelikten daha fazla bir şey olarak ölçülemez olan, uzayla öl­
çülmeyen tek hakiki Işık'a bütünüyle uyum sağladığınızda- bu­
nun için yeteri kadar büyüdüğünüzü algıladığınızda, artık tam
görü haline gelirsiniz: Artık bütün güveninizi uyandırın, bir
adım da olsa ileri doğru adım atın - artık bir rehbere ihtiyacınız
yok - gayret edin ve görün. 20

Plotinus kendini sanatının tamamen farkında olan bir astrolog olarak gös­
termiştir. Gezegenlerin etkisinin geleneksel yorumunu verir:

Jüpiter olarak bilinen yıldız, ateşin (ve sıcaklığın) uygun bir öl­
çümünü içerir, Sabah yıldızını andırır [Venüs] ve bu nedenle
onunla birleşik olarak görülür. Ateşli Yıldız [Mars] olarak bilinen
yıldızla açıda olduğunda Jüpiter etkilerin karışımından dolayı ya­
rarlıdır: Satürn' le açıda, uzaklık yüzünden düşmancadır. Merkür,
öyle görünüyor ki, (kendi özünde) hangi yıldız onunla açıda olur­
sa olsun kayıtsızdır; çünkü olarak her karakteri benimser.ı1

284
ASTROLOJİ

Plotinus aynı zamanda bugün hala egemen olan astrolojik dünya görüşü­
ne üstün bir ifade kazandırmıştır. Gezegenlerin dünya üzerindeki etkisini
kozmik sempati meydana getirir: "Her şey birbirine bağlı olmalıdır ve sıkı sı­
kıya bağlı her organizmadaki sempati ve karşılıklılık öncelikle ve en yoğun
biçimde Her Şey'de varolmalıdır." Göklerin devri tesadüfen işlemez, evrenin
canlı bütününün Dünya Ruhunun yönetimi altındadır. Bu nedenle "sebep ve
sonuç arasında bir uyum" olmalıdır; "Devir içindeki her birkaç düzene onun
emrinde olan şeylerin konumu ve koşullarında bir değişim eşlik etmelidir."
Plotinus bu olayı 'göksel sistemin canlı varlıklarının maddi yayılımları ' yo­
luyla görmüştür.22
Bununla birlikte, bu determinist bir tablo değildir. Plotinus bu durumu bir
dansa benzetir. B ir dansçının eşgüdümlü kol ve bacakları belli bir ritme göre
hareket eder, ama onun genel ve toplam amacını belirleyen şey dansçının zih­
nidir. Benzer bir şekilde, yıldızlar dünya üzerindeki olayların doğrudan nede­
ni değildir; "neden ' Her Şey 'i eşgüdümleyen'dir." Bu yüzden bütün yıldızlar
"herhangi bir hayvan biçiminin organlarında gözlemlenene benzer bir uyum
içinde" evren için elverişlidirler.23 Tıpkı safra kesesinin sadece kendi doğru­
dan işlevi için değil, bir bütün olarak beden için varolması gibi, yıldızlar da
Tanrısal Zihin'in genel ve toplam amacı için vardır.
Çağdaşlarının genel fikrinin tersine, Plotinus şunu iddia etmiştir: "Yıldız­
ların dönüşleri bir olayın 'nedeni' olmaksızın meydana gelecek belirli olay­
lara işaret eder." Evrenin kusursuzluğu içinde, her yıldız - göksel kürenin bir
tanrısı - "daima sakin, keyfini aldıkları iyi'de mutlu ve önlerindeki Görü" ol­
malıdır. Tam anlamıyla nedenleri söylememesine karşın, Plotinus yıldızları
"göklere daimi olarak kazınmış harfler" olarak düşünmüştür. 24 Bu sembolle­
ri hatasız bir şekilde okursak, geleceği de okuyabiliriz.
Platon'un Timaeus'unda, "kişiliğimizin nasıl yıldızlarla bağlı" olduğunu
açıklayan Zorunluluk İği metaforunu alarak, Plotinus bizim yıldızların emir­
lerine köle olmadığımızı savunmuştur. Bizler ' içinde ruh olan bir beden'den
daha fazlası olduğumuz için, zihnimizin gelişimiyle göksel küreden kurtulu­
şumuzu sağlayabiliriz.25 Bu yüzden, yıldızlar geleceği bildirir ya da yıldızla­
rın habercisi olurken, gerçekten dünyada meydana gelen şeye ve yaşamları­
mızı oluşturduğumuz şeye neden olmazlar. Bu çoğu çağdaş astrolog tarafın­
dan paylaşılan oldukça çarpıcı modem bir kavramdır.

285
28
Myriogenesis

Alçakgönüllü, dürüst, ağırbaşlı olun, az yiyin, az şeyle yeti­


nin, böylece paraya olan utanç verici sevgi bu kutsal bilimin
görkemini leke/emesin.
FIRMICUS MATERNUS

stroloji günlük kültürün sadece bir parçası olmakla kalmamış, aynı za­
A manda Hıristiyan çağının başlangıcında Mısır ve Greko-Romen dünya­
sında tıp, maji ve birkaç etkili kültün ayrılmaz bir parçasını da oluşturmuştur.
Galen (yaklaşık İ.S. 1 29- 1 99) Marcus Aurelius'un Roma'sında saray heki­
mi olmadan önce Yunanistan ve İskenderiye'de araştırmalar yapmıştır. Platon
ve Hipokrat'tan esinlenen Galen' in tıp kuramı versiyonu ortaçağa dek başlıca
model olarak devam etmiştir. Bedenin farklı bölümleriyle uyumlu olan dört
elementle ilişkili olan dört hümor fikrine dayanmaktadır. Galen'e göre, "Astro­
loji onların [hekimlerin] sanatını önceden görmenin parçasıdır ve en azından
birçoğu astrolojinin bu bölümünü tıbbın parçası olarak kabul etmiştir."ı
Maji o zamanlar tıbbi astrolojiyle sıkı sıkıya birbirine geçmişti. Çiçekler
ve taşlar gezegenlerle ilişkilendirilmişti ve bir gezegenin zararlı etkisini ön­
lemek ya da yararlı bir etkiyi arttırmak için kullanılırdı. Aşağıdaki reçetenin
de gösterdiği gibi, astroloji ve maji hem koruyucu hem de iyileştirici tıbbın
bir parçasıydı:

Bir gebeliği önleyebilmek için, dünyadaki tek şey: Kısır kalmak


istediğin yıl sayısı kadar karaburçak tohumu al. Onları adet gö-

286
ASTROLOJİ

ren bir kadının adetine bastırıp beklet. Onları kadının kendi cin­
sel organlarına bastırıp bekletmesine izin ver. Canlı bir kurbağa
al ve karaburçak tohumlarını onun ağzına at ki kurbağa onları
yutsun, sonra da kurbağayı onu yakaladığın yerde canlı bırak.
Sonra bir banotu tohumu al ve bir kısrağın sütüne bastırıp bek­
let; bir öküzün burnundan sümük al, arpa tohumlarıyla birlikte
bunları bir [parça] deriye koy ve onu bir Satürn ya da Merkür
gününde zodyakın dişil bir burcunda [olan] ayın küçülmesi sıra­
sında bir tılsım olarak tak. Arpa tanelerini bir katırın kulağından
aldığın kulak kiriyle birbirine karıştır.2

Ayın küçülmesi verimliliğin azalmasıyla bağlantılıdır, Satürn soğukluk ve


kurulukla ilişkilidir, Merkür de buharlaşabilirliği temsil eder.
Maji ve astroloji tıbbın bahçesinin dışında el ele gitmiştir. Bir rüyanın içe
doğmasına yönelik bir prosedürde, bir defne dalının her yaprağına zodyakın
bütün burçlarını ve onların majik adlarını yazmak için zincifre kullanma,
sonra da onun üzerinde uyuma talimatı verilmiştir.3
Majik bir papirüs büyülerin uğurlu zamanlaması için ayın zodyakın burç­
larındaki yörüngesine dayanan saat astrolojisi planı sunmaktadır. O zaman­
larda astrologlara danışanların ilgilerini güzelce örneklemektedir:

Ay Başak burcunda: Her şey elde edilebilir hale gelir. Terazi


burcunda: Nekromansi kara büyü. Akrep burcunda: Kötüyü
uyandıran herhangi bir şey. Yay burcunda: Güneş ve aya dualar­
dan bir dua. Oğlak burcunda: En iyi sonuçlar için ne istersen onu
söyle. Kova burcunda: Bir aşk muskası için. Balık burcunda:
Önceden bilme için. Koç burcunda: Ateş kehaneti ya da aşk
muskası. Boğa burcunda: Bir lambaya efsun. İkizler burcu: Be­
ğeni kazanmak için büyü. Yengeç burcunda: Muskalar. Aslan
burcu: Yüzükler ya da bağlayıcı büyüler.4

Astroloji sadece majiyi arttırmak için kullanılmamıştır, maji de sonra­


sında uğursuz tahminleri etkisiz hale getirmek için bir çare olarak kullanı­
labilirdi. Doğru bir şekilde bir tanrıyı çağırarak, dünyaya bağlı bir astrolo­
gun verdiği hizmet atlanabilirdi. Tanrı daha sonra size yıldızınızı, ne tür ib­
lisleriniz olduğunu, horoskopunuzu ve nerede yaşayabileceğinizi ve nerede
ölebileceğinizi söyleyebilirdi. Ayrıca, bazı majisyenler astral kuvvetleri
kontrol ettiklerini, hatta Zorunluluk tanrıçasını yönlendirdiklerini, bu yolla
da 'esenlik, gönenç, şan ve şeref, güç, cinsel cazibe' - akıllı olanların değil
açgözlülerin hala elde etmeye çabaladıkları nitelikler - sağladıklarını iddia
etmişlerdir.5

287
PETER MARSHALL

Mithras ve Sol Invictus


Yıldızlara dayalı dindeki kökleri ve majik ruhuyla astrolojinin Roma İm­
paratorluğu 'nun sonlarına doğru çeşitli kültleri etkilemiş olması şaşırtıcı de­
ğildir. Büyük İmparatorluğun Kuzey sınır bölgesinde, Britanya'da Houseste­
ads'teki Hadrian's Wall 'daki bir yerde, ilk olarak Yakın Doğu' da ortaya çık­
mış bir aydınlık tanrısı olan Mithras'a adanmış bir yazıt vardır. Houseste­
ads 'teki mabette, zodyak burçları bir at nalı biçiminde düzenlenmiştir: En
üstteki ikisi - Yengeç burcu ve Aslan burcu (ay ve güneşle ilişkilidirler) Mith­
ras 'ın kılıcı ve meşalesiyle ayrılmıştır. Bu bütünün Mithras' ın doğum günü­
nü resmettiği düşünülmektedir. Bu kült astrolojiyle ilgilenmenin yanı sıra her
bir Dünya Çağının bir büyük Yangınla sona ereceğine inanan Tarsus bölge­
sindeki Stoacı filozoflardan kaynaklanıyor olabilir.
İkinci yüzyılda gelişmiş olan Mithras kültünün Roma ordusunda güçlü bir
yandaşlığı vardı. İnançları hala belirsizliğini korumaktadır, ama anlaşılan
Mithras bir güç denemesinden sonra güneşle bir müttefiklik kurmuş ve bede­
ninden yararlı bitkiler gelmiş gizemli bir boğayı kesmiştir. Mithraik ritler bo­
ğaların ritüel olarak sunaklarda kesildiği yapay mağaralarda yapılırdı; hala sı­
cak olan kan aşağıdaki inisiyelerin üzerine akardı . Mithraik tanrı Aion'un
(eon, ya da ebediyet) Zamanın kendisi gibi her şeyi parçalayıp yutan bir as­
lan başı vardı.
Mithraik tapınakların kalıntılarında çokça astral sembolizm vardır. Zod­
yak burçları çoğunlukla bir daire ya da nişlere yerleştirilmiştir; yedi gezegen
Mithras' ın figürlerinde resmedilmiştir; güneş ve ay da heykeller olarak kişi­
leştirilmiştir. Neoplatoncu Porphyry şu gözlemde bulunmuştur: "Uygun bir
makam olarak Mithras'a tahsis ettikleri ekinoksa) bölge. Bu nedenle o Koç
burcunun kılıcını, Mars'ın işaretlerini taşır; ayrıca, bir boğaya, Venüs'e tah­
sis edilmiş Boğa burcuna biner."6 Yedi inisiasyon derecesi aşağıdaki sırayla
yedi gezegenle ilişkilendirilmiştir: Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, ay, güneş ve
Satürn. Bu muhtemelen haftanın günlerinin gezegenlerin dünyadan uzaklık­
larına dayanan geleneksel Keldani gezegen düzeniyle harmanlanmasının bir
sonucuydu.
Mithras'a bazen Sol lnvictus (Fethedilmemiş Güneş) denmiştir. Hıristi­
yanlığın kalbinde, Roma'daki St Peters'in sunağının altında yeni keşfedilmiş
bir yer altı odasında üzerinde Mısır tanrıları Horus, lsis ve Osiris' in resimle­
rinin olduğu bir duvar ve İsa'nın, başından çıkan güneş ışığı ışınlarıyla Sol
Invictus olarak resmedildiği bir başka duvarla karşılaştım. Ama Yunanlıların
Apollo'yu Helios (Mısır güneş tanrısı Ra) ile özdeşleştirmelerinin yardımıy­
la güneş kültü, din görevlisi Muhtemelen Süryani kökenli Elagabalus (adını
Süryani güneş tanrısından alır) imparator olup kendini Sol lnvictus olarak
ilan ettiğinde İ.S. 2 1 8 yılında Roma'nın Devlet dini haline gelmişti. Tanrı
Sol, Agrippae kampusunda kendi şerefine muhteşem bir tapınak yaptırmıştı.

288
ASTROLOJİ

Bu ilk imparatorluktan ikincil bir Sol ve Luna kültünün doruk noktasıydı. İm­
parator Julian, güneşe bir ilahi söylerken, şunu hatırlar: "Çocukluğumdan be­
ri tanrının ışınlarına duyulan tutkulu bir özlem beni [nasıl] yakıyordu ve zih­
nim onun göksel ışığında en hassas yıllarımdan bütün bütün emiliyordu ... İn­
ce bir kuş tüyü çenemde neredeyse hareketsiz dururken, zaten bir astrolog di­
ye alınmıştım."? Nero bir savaş arabası sürücüsü olarak güneş tanrısıyla kar­
şılaştırılmış ve ona karşı bir komployu açığa çıkardığı için Sol'a teşekkür et­
miştir. Septimius Severus madeni paralarda kendisine Sol lnvictus demekle
kalmamış, aynı zamanda yedi gezegeni resmeden Septizonia Tapınağı 'nı in­
şa etmiştir.
Bu kült İ.S. 3 1 2 yılında Konstantin din değiştirip Hıristiyanlığı kabul ede­
ne kadar resmi tapınma biçimi olarak kaldı. Takip eden anti-pagan yasama­
da, astroloji ölümle cezalandınlabilecek suçlar olarak ilan edilen kehanet ve
majiyle ilişkilendirildi. Katolik Kilisesi İ.S. 325 yılında Nicaea Ekümenik
Konseyinde astroloji yasaklandı. Constantinus 358 yılında ikaz eder: "Her­
hangi bir sihirbaz ... falcı (soothsayer), kahin (diviner), kehanetçi (augur),
hatta astrolog ... benim Maiyetimde ya da Caesar' ın Maiyetinde yakalanacak
olursa, yüksek mevkisinin korumasıyla cezadan ya da işkenceden kurtulama­
yacaktır. "s

Firmicus'un Mathesis'i
Bu eziyet ortamı hiç kuşkusuz Sicilya' dan bir senatör olan astrolog Julius
Firmicus Matemus 'u 334 yılında astrolog arkadaşlarını uyarmaya mecbur bı­
rakmıştı: "Çalışın ve erdemin bütün ayırt edici işaretlerinin peşinde olun. Al­
çakgönüllü, dürüst, ağırbaşlı olun, az yiyin, az şeyle yetinin, böylece paraya
olan utanç verici sevgi bu kutsal bilimin görkemini lekelemesin ... Devletin
durumu ya da Roma imparatorunun hayatı hakkında herhangi bir kişiye ya­
nıt vermekten sakının... B ir harita çıkarırken, insanlar hakkındaki kötü şeyle­
ri çok açıkça göstermeyin."9
Sadece imparator, diye iddia etmiştir Firmicus, yıldızların gidişine tabi
değildi. O dünyanın efendisi olduğu için, kaderi de en yüksek tanrının hük­
müyle yönetiliyordu. Kaderci olmanın tam tersine, Firmicus göksel etkilerin
kişisel sorumluluktan affedilmediğini savunmuştur. Aslında, tanrılara ibadet
etmeliyiz, böylece, "kendi zihinlerimizin tanrısallığının kuşkularını giderin­
ce", yıldızların gücüne direnebiliriz. ıo
Firmicus'un astroloji üzerine Latince tezinin adı Yunanca'da ' İlim' anla­
mına gelen Mathesis'tir. Latince'ye, doctrina olarak çevrilmiştir ve özellikle
"matematiksel bilimler"le ilgili olan alana gönderme yapmaktadır. Firmicus
için astroloji başlıca üç bölümden oluşur: Haritaların çıkarıldığı matematik­
sel ve astronomik hesaplamalar; ikincisi, daha astrolojik sistem, yani açılar,

289
PETER MARSHALL

dekanatlar, evler ve burçlarla gezegenlerin karakteristikleri; üçüncüsü de


ikincisinin ışığında birincisinin yorumlanmasıdır. Firmicus ilkini kesin diye
kabul eder (Ptolemy sayesinde onun zamanında iyice oturmuştu) ve doğru­
dan ikinci ve üçüncü bölümlere geçer.
Firmicus sağlam bir şekilde Hennetik geleneğindendi. Book IIl'de, anima
mundi, Dünya Ruhu ve mikrokozmosla makrokozmos arasındaki ilişkiye de­
ğinir. Book VIII' de, göklerin Yunan olmayan betimlemesi sphaera barbari­
ca'yı sunar. Daha parlak yıldızların etkili gücünü vermek için "Mısırlı" ta­
kımyıldızlar modeli olduğunu iddia ettiği modeli takdim eder. Bu temelde
paranatellonta, zodyak burçlarıyla birlikte doğan yıldızlarla ilişkilidir. Ayrı­
ca efsanevi Mısırlı astrolog Nechepso'nun tıpta da becerikli ve bilgili oldu­
ğunu iddia eder: "Dekanatlar aracılığıyla [Nechepso] bütün hastalıkları ve
dertleri tahmin etmişti; hangi dekanatın hangi hastalığı ortaya çıkardığını ve
hangi dekanatların diğerlerinden daha güçlü olduğunu biliyordu. Onların
farklı doğası ve gücünden bütün hastalıkların tedavisini bulmuştu, çünkü bir
doğayı başka bir doğa yener, bir tanrıyı da diğeri."ı ı
Finnicus'un çalışmasının en merak uyandıran yönlerinden biri onun
myriogenesis (sözcük anlamı olarak 'çoklu jenerasyon' ) dediği şeydir; bu id­
dia edildiği üzere Merkür'ün (Yunanlı Hermes ve Mısırlı Thoth) eğittiği
"Aesculapius"un bir çalışmasının başlığından alınmıştır. "Herhangi bir geze­
gen eklemeksizin zodyakın tek tek dakikaları" ile bütün doğum haritalarını
yorumlar. Bu oldukça dikkatli hesaplamalar anlamına gelecektir, çünkü zod­
yak 360° 'inde altmış dakika vardır. Bir yay dakikası zaman olarak yirmi dört
dakikaya eşittir, böylece bir kişinin yazgısı tam doğum anıyla belirlenebile­
cektir.
Firmicus her derecenin anlamı ve etkisinin basitleştirilmiş bir versiyonu­
nu sunar. B ir derece bir insanın bütün yaşamını belirlemede can alıcı olabilir.
Örneğin, Yükselen Burcu Koç burcunun ilk derecesinde olanlar, "yararlı et­
kili gezegenlerin ışınlarıyla kayrılırlarsa, krallar ve liderler olarak doğacak­
lar, ordularını daima başarıyla yöneteceklerdir." Diğer yandan, Yükselen
Burçları Koç burcunun ikincisi derecesinde olanlar "saldırılarında, tanınma­
dıkları yerlere konutlarını kaydırmak gibi, daima gereksiz ve aşın bir şiddet
kullanan inatçı hırsızlar" olacaklardır. 12 Mars bu dereceyi etkilerse ve Yükse­
len Burçlarına ay kare ya da karşıt açı yaparsa, suçları fark edilecek ve halk
önünde cezalandırılacaklardır.
Doğumdan önceki dereceler tahmin edilmediği ve tam an seçilmediği sü­
rece, ikna edilmenin önemli sonuçlan olabilir - iyi ya da kötü. Myriogene­
sis'in kaynağı pekala Mısırlıların takvimdeki 360 şanslı ve şanssız gün liste­
sinde olmuş olabilirdi.
Firmicus'un çalışması Maniiius ve Ptolemy 'ye pek bir şey eklememiştir,
ama tarihsel hakımdan önemlidir. On birinci yüzyılda Batı'ya ulaşacak astro-

290
ASTROLOJİ

loji üzerine ilk çalışmalardan biriydi ve o dönemde Hıristiyan çevirmenler ve


teologlar tarafından büyük ölçüde okunmuş ve tartışılmıştır.

Hıristiyanhğm Gelişi
Roma İmparatorluğu, sonlarına doğru, astroloji için konuksever bir yer
değildi. Porphyry dördüncü yüzyılın başında ustası Plotinus 'un çalışmalarını
yayımladığında, astroloji aleyhine dönmüştür. Aynca, Hıristiyanlık İmpara­
torluğun resmi dini olduğunda, astroloji uygulaması yasadışı ilan edilmiştir.
Bununla birlikte, İskenderiyeli filozof Iamblichus Theurgia or the Egyptian
Mysteries (Theurgia ya da Mısır' ın Gizemleri) adlı kitabında onu savunma­
ya başlamıştı. Porphyry'nin eleştirilerine karşı astrolojiyi bir "matematiksel
bilim" olarak savunmuştur:

Tanrısal olanların [gezegenlerin] dönüşlerinin ölçümünün işa­


retleri gözler önünde açıkça belli olduğunda, güneş ve ay tutul­
malarını, güneşin zodyak burçlarına girişini ve onlardan çıkışı­
nı, ayın sabit yıldızlarınkiyle aynı zaman rastlayan doğuşları ve
batışlarını önceden işaret ettiklerinde, gerçek işaretlerin kanıtı
tahminlerle uygun biçimde kendini gösterir. 13

Astrologların kesin çizgilerle belirlenmiş bir biçimde "dekanatlar ve zod­


yakın takımyıldızlarının doğuşlarından ve aynı biçimde yıldızlardan; güneş­
le birlikte de aydan ve Büyük Ayı ile Küçük Ayı' dan, aynı biçimde element­
lerden ve dünyadan" kişisel iblisi çağırdıkları doğum zamanı konusunda "ke­
hanet sanatı"nın kurallarını anlatır. Ona göre 'yıldızların aurası ya da etkisi '
bize iblisi getirir, farkında olsak da olmasak da. 14
O zamanlar astroloji, inisiyenin tanrısalla birleşebildiği derin bir spiritüel
deneyim olan teurji sanatının parçası olarak görülüyordu. Firmicus gibi
lamblichus da yıldızların etkisinden eninde sonunda kurtulabileceğimize ina­
nıyordu. B iri "Yaratıcı'nın Gücü"nün niteliğinde olan ' ilk Zihin'den, ikinci­
si de göksel kürelerin dönmesinden kaynaklanan "baskı altındaki ruh" olmak
üzere iki ruhumuz olduğunu ileri sürerek bunu açıklar. İkincisi yazgıya tabi­
dir, diğer yandan biriincisi onu aşabilir. 1 s
Konstantin'in sınırlamalarına karşın, astroloji İskenderiye'de beşinci ve
altıncı yüzyıllarda standart müfredat programının parçası olarak öğretilmeye
devam etti. B izans Synesius, Olympiodorus ve Stephanus gibi filozofları her
ne kadar gerçek yazarlıkları kesin olmasa da astroloji üzerine çalışmalarla ka­
bul etti. Olympiodorus kesinlikle astroloji öğretmenliği yapmıştır. Synesius
Müze'de ders vermekten dönerken bir Hıristiyan güruhu tarafından İ.S. 4 1 5
yılında parçalara ayrılan Hypatia idaresinde bilim v e felsefe çalışmıştır.
"Onunla," diye yazmıştır E. M. Forster, "bir ruhu olan Yunanistan sona erdi

291
PETER MARSHALL

- hakikati keşfetmeye ve güzeli yaratmaya çalışan ve İskenderiye 'yi yaratmış


olan Yunanistan. "1 6 Ayrıca, eski dünyanın en büyük kütüphanesi olan ve Kle­
opatra'nın son döneminde kısmen yok edilen büyük İskenderiye kütüphane­
si Hıristiyan çağında bitirilmiştir.
Hıristiyanların astroloji tutumu belirsizdir. Tekvin' de, yıldızları işaretler
olarak yaratan Tanrı 'ya gönderme yapan bir pasaj vardır, ama gene anlamda
Eski Ahit astrolojiye karşı düşmandır, çünkü astroloji işleri Tann 'nın İnaye­
ti 'ne bırakamaz. Yeni Ahit'te, büyük bir kralın doğumuna işaret eden bir yıl­
dızı izleyen üç ' Magi'nin hikayesi kuşkusuz Doğulu astrologlardı. Tartışma­
sız, bu hikayeyle eski felsefenin yeni döneme nasıl yol verdiğini göstermek
amaçlanıyordu. Ama astroloji genellikle Hıristiyan Devleti için ciddi bir teh­
dit olarak görülüyordu, çünkü astroloji pagan kehaneti ve majiyle ilişkiliydi.
Aslında, alternatif bir bilgi ve yetki kaynağı sunmuştur.
Dogmatik eleştiriler bütün bu konuyu Şeytan'ın işi olarak reddetmiştir.
Birçok Hıristiyan yıldızların geleceğin işaretleri olabileceğini, ama astrolog­
ların bu geleceğe ilişkin bilgiye sahip olamayacaklarını kabul etmiştir. Astro­
lojinin bağımsız bir geleceği bilme aracı sağlayabileceği iddiası kabul edile­
mez bir iddiadır. Daha düşünceli düşmanlar ise özgür irade ve determinizm
konusuna odaklanmışlardır. Yıldızlar, iddia edildiği gibi, insanların yazgısı­
nı belirlemişse, o durumda Tanrı 'nın elini ve onun Tanrısal İnayetini yadsı­
yor demekti. Sidonius 'un bir arkadaşı köleleri tarafından boğulduğunda, o ar­
kadaşının ölümünün nedeninin astrolojiye olan ilgisi olduğunu ima etmişti:
"Ölüm bizim pervasız araştırmacımızı tam olarak önceden söylendiği zaman­
da ve yerde düşürmüştür... Korkanın Hıristiyan inancının yetkisi dışında ya­
saklanmış sırları araştırmaya yeltenen kişiydi o." 1 1
Mısırlı Hıristiyan peder Origen (yaklaşık 1 85-255) astrolojinin imgelem
üzerindeki gücünü fark etmekle birlikte Commentary on Genesis adlı çalışma­
sında, yıldızların yaratılışı hakkındaki ünlü pasajına geldiğinde astrolojiye sal­
dırmıştır. Y ıldızlann sadece. birer işaret olduğu, birer aracı olmadığı ve insan­
ların onlara ilişkin doğru bilgiye sahip olamayacağını ısrarla vurgulamıştı. An­
cak Tanrı geleceği bilebilirdi: "Bizim özgürlüğümüz, her insanın yapacağı
hükmedilen eylemleri Tanrı önceden sonsuza dek bilirse korunur."1s Diğer Hı­
ristiyan apolojistler (savunucular) astrolojiyi bugüne dek hata tartışmalı olan
zeminlerde eleştirmişlerdir. Niçin bu kadar çok sayıda insan farklı horoskop­
lara sahip oldukları halde aynı özellikleri paylaşıyor ve benzer biçimlerde ölü­
yor? Niçin horoskopları aynı olan ikizler farklı yazgılar yaşıyorlar? Yıldızla­
rın dünyadaki farklı dinlerin adetlerini belirlediği nasıl söylenebilir?
Dördüncü yüzyılın sonunda, John Chrystostom genel kaygıyı özetlemiş
ve astrologlarla arkadaşlık kurmaya karşı uyarmıştır: "Nasıl ki cinayet ve zi­
na günahsa ve yasaklanmış eylemlerse, aynı şekilde astrolojiye güvenmek ve
Yazgıya inanç da sapkınlıktır... gerçekte, hiçbir öğreti Yazgı ve astroloji öğ-

292
ASTROLOJi

retisi kadar onulmaz bir çılgınlık sınırında ve o kadar ahlakı bozuk olmamış­
tır. " 1 9 Bu tür sindirici saldırılarla, astrolojinin geri çekilmek zorunda kalması
şaşırtıcı değildir. Altıncı yüzyılla birlikte Kilise astrolojiyi yenmiş, Sol ve Lu­
na on birinci yüzyıla kadar Hıristiyan Batı'da yeraltına çekilmişti. Bu arada,
yayılan İslam dünyasına sığındılar ve orada geliştiler.
29
Orta Doğu 'nun Yıldızlara Bakanlan

Gönlünü hoş tut, sonu gelmez kaygıların Gök kubbede çatış­


ması bitmez yıldızların Senin toprağa karışacak bedenlerinse
Tuğla olacak sarayına başkalarının
ÖMER HAYYAM'IN RUB AİYATI

ir ayak işi için pazara gönderilen genç ve tasasız bir uşak hakkında İ slam
B alimlerinin çok sevdiği eski hikaye vardır. Genç geri döndüğünde, berbat
bir haldedir. Efendisi ona ne olduğunu sorar, genç de yanıtlar: "Pazar yerin­
de kalabalığın arasında Ö lüm Meleğini gördüm; delip geçen gözleriyle bana
baktı hayretle. Bana en hızlı atlarınızdan birini verin, ben de Samara şehrine
at süreyim ki Ölüm 'ün elinden kurtulabileyim !" Ölüm'ün gücünü bilen efen­
disi seve seve kabul eder onun seçimini yapmasına izin verir.
O günün ilerleyen saatlerinde, efendi pazara kendi gider ve Ölüm Me­
leğini hata orada bulur. "Uşağın nerede?" diye sorar. Efendisi onun artık
kendisiyle olmadığını, hızlı at alıp Samara şehrine gittiğini söyler. Ölüm
Meleği bilir bir ifadeyle başını sallar ve şöyle der: "Onu bu sabah burada
görmek beni şaşırtmıştı, çünkü bu gece onunla Samara'da bir buluşmam
vardı."
Bu hikaye yazgının işlerini güzel bir şekilde örneklemektedir, peki ama
bu buluşma yıldızlarda mı yazılıydı? Uşak özgür iradesinin bilinçli bir çaba­
sıyla yazgısından kaçabilir miydi? Yaşamda bir başka yola girip o yolda iler­
leyebilir miydi? Bu en iyi İslam zihinlerini yoran bir ikilemdi.

294
ASTROLOJİ

İslamiyet'in Yıikselişi
Müslümanlar yedinci yüzyılda Mısır'ı fethettiklerinde, orada uzun bir
geçmişi olan bir ilim geleneği buldular ve İskenderiye' de şehrin büyük kü­
tüphanelerinin dağınık kalıntıları arasında astroloji çalışmaları keşfettiler.
Mısır tapınaklarının kadim irfanının bir tortusunu taşıyan Hermetik gelenek­
le de temas kurmuş oldular.
İslam İ mparatorluğu yayıldıkça, Yakın ve Orta Doğu'da yeni ilim merkez­
leri gelişti. Zulmeden Hıristiyan Nesturiler (Nestorian) Mısır ve Yunan ilmi­
nin Arap dünyasına aktarılmasında özel bir rol oynamışlardır. 489 yılında dı­
şarı sürüldükleri Suriye'nin kuzeyindeki Edessa'ya (Urfa'nın eski adı) yer­
leşmişlerdi. Sonra Mezopotamya'daki Nisibis'e geçtiler, en sonunda da ünlü
bir rasathanenin bulunduğu İran'daki Judi-Shapur'a yerleştiler. Yunanca ya­
zılmış eserleri, özellikle Süryani diline, çevirdiler ve bu eserlerin İ slam dün­
yasına iletilmesini sağlamış oldular.
Suriye yeni İslam devletlerinin en dinamiği, farklı kültür ve dillerin bir
buluşma zemini haline geldi. Bununla birlikte, 750 yılından sonra Abbasi ha­
lifelerinin idaresinde en büyük ilim merkezi haline gelen yer Irak'taki Bağ­
dat'tı. Bilimler birçok eski metnin bulunduğu ve çevrildiği sekizinci yüzyılın
sonlarıyla dokuzuncu yüzyılda gelişti. İslam İ spanyasında da, özellikle onun­
cu yüzyılda III. Abd er-Rahman ve onun halefi il. al-Hakam'ın yönetimi al­
tında daha başka merkezler gelişti. Cordoba'daki sarayları İslam İmparator­
luğunun başlıca ilim merkezi haline geldi.
Bu arada, Kuzey-Batı Mezopotamya'daki Harran şehri Hermetik irfanın
bir kalesi olmaya devam etti. Müslümanların eline geçmesine karşın, oranın
pagan sakinleri, özellikle de yıldızlara bakanları, İslamiyet'e de Hıristiyanlı­
ğa olduğundan daha fazla dönmediler. Kuran'dan İslam mollalarının izin ver­
diği bir "Kitap" sahibi peygamber dini için kullanılan terim olarak Sabian
adını benimsediler. Onların peygamberi Kuran'da İdris, Kutsal Kitapta da
Enoch olarak anlatılan Hermes 'ti. On birinci yüzyıla kadar dayandılar ve
Hermetik geleneğin varlığını sürdürüp Avrupa'ya geçmesini sağladılar.
İslamiyet astrolojiye çok yardımcı oldu. Din, felsefe ve bilim arasında ça­
tışma görmüyordu; bunların tümü tanrısal olanın yadsınması yerine tevhit'e
(bir olma haline) götürebilirdi. Bütün İslam bilgisinin nihai amacı zihni fizik­
sel görünümlere olan bağlılığından kurtarmak ve onu bir Bütün görüsüne ha­
zırlamaktı. Astroloji ilk başlarda Şiiler ve Sufiler tarafından kabul edildi. Ikh­
wan al-Sufa (Saflığın Kardeşleri) olarak bilinen Sufi eğilimleri olan Şii grup
Varlığın Birliği'ni vurgulayan etkileyici bir ansiklopedi, Rasai' l'i (Mektup­
lar) yazmıştır: "Evrensel Ruh dünyanın ruhudur. Dört element onun desteği
görevi yapan maddedir. Küreler ve yıldızlar onun organları, mineraller, bitki­
ler ve hayvanlar da onu hareket ettiren objelerdir."ı

295
PETER MARSHALL

Müslümanların dünya görüşünün merkezinde gökle dünya arasında bir


karşılıklılık bulunduğu ve insanın evrenin bir mikrokozmosu olduğu biçimin­
deki Hermetik inanç vardı. Ayrıca, dünya Tek olduğu için, bilgeliği arayanlar
(hakim) dünyanın bütün yönlerini anlamak zorundadır. Evren Tanrı 'nın bir
sembolü olarak düşünüldüğü için, doğa hakkındaki herhangi bir araştırma da
tanrısal bir açığa vurma süreci olarak görülmüştür. Astrolojiyi çalışarak, in­
sanın göksel doğası ve kozmik kökleri yeniden keşfedilebilirdi. Ayrıca, İ sla­
miyet' in Allah'ın iradesi biçimindeki deterministik yazgı görüşü ve onun ka­
bul etme gerekliliğine yaptığı vurgu - İ slam, 'teslim olmak' anlamına gelir -
onu kuramsal olarak astroloj iye açık duruma getirmiştir.
Sekizinci yüzyıldan önce Araplar 'ın çok fazla astroloji ve astronomi bil­
gisi yoktu. Zamanı, gece yirmi sekiz lunar ev, mevsimleri güneşsel doğuşlar
ve kozmik batışlar aracılığıyla gösteriyorlardı. Bununla birlikte, astroloji çok
geçmeden İslam biliminin temel bir parçası haline geldi. Farabi'nin daha son­
ra Latince'ye De Scientiis olarak çevrilen ünlü Enumeration of the Sciences
adlı eserinde, 'göklerin bilimi'ni 'Astroloji' ve ' gökcisimlerinin devinimle­
riyle figürleri' olarak ayırmıştır.2 Yunanca'da olduğu gibi, aynı Arapça söz­
cük hem astroloji hem de astronomiyi belirtir. Bu konu birtakım nedenlerden
ötürü işlenmişti. Kronolojiyle ve takvimle ilgili sorunlar vardı. Gelecekten
kuşkulu olan prensler ve hükümdarlar kararları ve eylemleri için hemen he­
men her zaman astrologlara danışırlardı. Üstelik elbette bilginin kusursuzlu­
ğuna duyulan genel bir İ slami istek de vardı.
Temel Yunan geleneği Ptolemy 'den kalmıştır, ama Sanskrit dilinden çev­
rilen Siddhanta'larda vücut bulan Hint ekolü de vardı. Ayrıca günümüzde ço­
ğu kayıp olan Keldani ve Pers metinlerine de danışılırdı. Müslüman astrolog­
lar bununla birlikte çok geçmeden bu etkileri kendilerinin yaptılar ve konuya
kendi özgün katkılarını eklediler.3

Kindi ve Ebu Ma'şer


İslam bilimi ve felsefesinin en önemli kurucusu olan Kindi (yaklaşık 80 1 -
873) astrolojiye güçlü bir çekim duyuyordu. Bağdat'ı ziyaret ettikten sonra,
ilmin büyük hamisi Halife Me'mun'a özel öğretmen ve hekim oldu. Batı 'da
'Arapların Filozofu' olarak bilinen Kindi astrolojinin felsefi temelini oluştur­
du ve bir Arap felsefesi dilinin gelişimine yardımcı oldu. Çokça, özellikle de
astroloji ve usturlap konularında, yazmasına karşın, çalışmalarının birçoğu
kaybolmuştur. Latince'de varlığını sürdürmüş olan De Radiis (Işınlar Üzeri­
ne) gökle dünya arasındaki karşılıklılığı 'yıldızsa) ışınlar' bakımından ifade
etmiştir. Elementlerle birlikte, bunlar dünyanın birliği içindeki çeşitlilikten
sorumluydular: "Dolayısıyla, elementler dünyasında herhangi bir anda beli­
ren şeylerin çeşitliliği iki nedenden, yani maddelerinin (elementler) çeşitlili­
ği ve yıldızsa) ışınların değişen işlevinden ileri gelir."

296
ASTROLOJİ

Kindi'nin evrensel determinizm inancı öyle derindi ki şu iddiada bulun­


muştur: "Göksel uyumun (semai ahengin) bütün halini kavramak herhangi
bir kişiye nasip edilseydi, o kişi herhangi bir zaman ve herhangi bir yerde
içindeki her şeyle birlikte elementler dünyasını tam olarak bilirdi." Durum
böyleyse, nedenin yol açtığı şeyin ne olduğu - ve tersi - bilinebilecekti. Ay­
rıca, "göksel uyumun bütün haline dair bilgiyi her kim edinmişse o geçmişi,
şimdiyi ve geleceği bilecektir."4
Kindi'nin en iyi öğrencisi Ebu Ma'şer en ünlü Müslüman astrolog oldu.
787 yılında bugün Kuzey Afganistan 'da bir şehir olan Horasan'da Belh'te
doğdu. Bu şehir Yahudiler, Nesturiler, Manikeanlar 'ın topluluklarının Budist­
ler, Hindular ve Zerdüştilerle bir arada bulundukları büyük ve kozmopolit bir
din ve ilim merkeziydi.
Bir hikaye vardır; Ebu Ma'şer İran Sarayı'nda bir doktorun öğrencisiyken
Kindi tarafından herkesin önünde eleştirilir. Ebu Ma'şer öyle öfkelenir ki ustası­
nı öldürmeye karar verir. Ama elinde bir bıçakla onun odasına girdiğinde, yaşlı
astrolog insanı delip geçen bir bakışla ona bakar ve şöyle der: "Sen Bellili Ebu
Ma'şer değil misin? Bu yüzyılın en büyük astrologu olacaksın, ama içindeki kö­
tü amacı terk etmelisin. At o hançeri, otur ve öğretimi kabul et."5

Ebu Ma'şer ustasının determinizmini benimsemiş ve tıpkı doktorun ele­


mentlerdeki değişimleri incelemesi gibi, astrologun da "temel değişimlerin
nedenleri"ne varmak için yıldızların hareketlerini izlediğini savunmuştur.
Ama Kindi öncelikle bir Neo-Platoncuyken Ebu Ma'şer büyük ölçüde bir
Aristocuydu, çünkü bütün dünyasal değişimlerin göklerdeki devinimlerden
kaynaklandığını iddia ediyordu.
Onun çalışmaları Albumasar olarak bilindiği Avrupa'da çok etkili olmuş­
tur. Bathlı Adelard tarafından Introductorium olarak çevrilen Great Introdcu­
tion to Astrology adlı eseri temelde astroloji gramerine ayrılmıştır. Seville'li
John tarafından çevrilen Flores Astrologiae adlı çalışması da içinde birçok
işe yarar ipucu ve özlü aforizma bulunan bir rehberdir. İkisinde de özgür ira­
de konusunu irdelemiştir. Gezegenlerin etkisiyle sabit yıldızların etkisi ara­
sında ayrım yaparak, gezegenlerin etkisinin günlük yaşamın ayrıntılarını
kontrol ettiğini, sabit yıldızların etkisininse ancak insanlığın kaderini hiç et­
kilemeyecek kadar bir ölçekte ve öylesine yavaş bir şekilde nesnelerin
tasarımını etkilediğini ileri sürmüştür.

Kameri Takvim
Müslüman astrologlar bir horoskop çizmek için hem doğru araçlar hem de
güvenilir tablolara sahip olunması gerektiğinin oldukça farkındaydılar. Güve­
nilir tablolar doğru araçlar olmaksızın yapılamazdı. Yunanlılardan göklerin
gözlemlenmiş küresinin bir düzleme projeksiyonunu olanaklı kılan usturlabı

297
PETER MARSHALL

almışlardı. Bu araç yalnızca gökcisimlerini gözlemede değil, aynı zamanda


zaman, enlem, yükseklik ve uzaklığı bulmada da kullanılan bir araçtı. Horos­
kop için, doğum anında göklerin doğru bir şekilde gözlemlenmesini sağla­
mıştır. Ayrıca, doğru saatlerin ya da kronometrelerin olmadığı bir dönemde,
usturlap zamanı hesaplamak için açık bir gökyüzünde kullanılabilirdi.
Astrolog için hala tablolardan gezegenlerin konumlarını ve Yükselen Bur­
cu bulmak gerekliydi. Tabloların doğruluğu hem astrologların gözlem bece­
rilerine hem de kopyaları çıkaranların dikkatine bağlıydı. Bu tablolarda
önemli ' sabit' yıldızlar da vardı; bunun nedeni yalnızca yıldız bir zodyak bur­
cuyla birlikte doğan sabit yıldızların, yani paranatellonata'nın, o burç gözle
görülemediği sırada gözlemlenebilmesi değil, aynı zamanda Müslümanların
burçlarla ilişkili bu yıldızları, hatta yorumlarında burçların dereceleriyle bir­
likte, kullanmalarıydı.
Presesyon yüzünden, "sabit" yıldızların aslında hareketsiz olmadıkları
uzun süredir biliniyordu. Bazı kişiler ekinoksların ileri doğru ve geri doğru
hareket ettiğine ("trepidasyon" olarak bilinir) inanmayı sürdürmelerine kar­
şın, Ptolemy'nin bu yıldızların başlangıç noktalarına geri dönmeleri için
36.000 yıl gerektiği görüşü (Büyük Yıl) ortaçağda Müslüman ve Hıristiyan
astrologların kabul edilmiş kuramı haline geldi.
Hintliler ve Yahudiler gibi Müslümanlar da zamanın ayın dünya çevresin­
deki yörüngesiyle ölçüldüğü bir kameri takvim kullanıyorlardı. B ir yıl on iki
kameri aydan oluşuyordu. Güneş takvimi yılı ekinokslar ve gündönümleriy­
le işaretlerken, kameri takvim ayı bir yeniaydan diğerine şart koşuyordu. Bu
ikisini birbirine uydurmanın basit bir yolu yoktu, çünkü ikisi de aynı sayıda
günden ya da aydan oluşmuyordu. Müslümanlar ve Yahudiler bir yıldaki ay­
ların sayısını on iki olarak sabitlemişlerdi, bu da 354 gün yapıyordu. Bu gü­
neş yılından yaklaşık on bir gün daha az olduğu için, yıllık bayramlar mev­
simlerde yavaş yavaş geriye kayıyor, döngünün tamamlanması için otuz dört
kameri yıl (otuz üç güneş yılı) gerekiyordu.
Bu nedenle kameri yıl Hıristiyanlar tarafından kullanılan 365 günlük gü­
neş yılına giderek ayak uyduramaz. Bununla birlikte, Hıristiyanlar hala Pas­
kalya yortusu tarihini kameri takvime göre hesaplarlar. Geçmişte, kameri ay
dokuz günlük üç hafta ya da yedi günlük dört haftaya bölünürdü. Dokuz gün­
lük üç hafta pekala Romalıların Nones (dolunaydan sonra dokuz gün) ve Ides
kavramının (ay ışığı günleri, yani dolunay zamanı dolayları) ardında yatıyor
olabilir.
Arap astrolojisi ayın ekliptikteki aylık hareketini izlemek için yirmi sekiz
manazil ("duraklar" ya da "Evler") kullanırlar. Bu lunar evler ayın yirmi ye­
di buçuk günlük bir sinodik ayda geçtiği yıldız grupları ya da yıldız kümele­
ridir. Evler genellikle ayın evrelerinden çok ayın yıldızlara karşı yolunu ölçe­
rek zamanın geçişini hesaplamak için kullanılırdı. Bu yüzden bir kişi: "Be-

298
ASTROLOJi

nim babam son dördünden üç gün sonra öldü," demek yerine "ay falan filan
bir evdeyken öldü." diyebilir. 6 Böylece dekanatlara ve zodyaka benzer bir bi­
çimde zamanı hesaplayabilirlerdi.
Hiç kuşkusuz Müslüman ülkelerde lunar takvimin kullanılması yüzünden,
bu tablolar ay düğümlerini ve yirmi sekiz evi içeriyordu. Bu düğümler ayın
ekliptiği geçtiği noktayı gösterir. Hintliler gibi, Müslümanlar da bu düğümle­
ri gözle görülemeyen gezegenler olarak düşünürlerdi.
Müslümanların lunar evleri ilk olarak Al Thurayya, "Birçok Küçük Olan"
ile başlamıştır. Bunlar Boğa takımyıldızındaki Pleiades'tir. O kadar dikkat
çekici olmasının dışında, bunlar muhtemelen konumları İ . Ö . üçüncü binyılda
ilkbahar noktasının derecesiyle çakıştığı için seçilmişlerdir. Bu da akla olası
bir Mezopotamya kaynağı getirmektedir. Presesyon yüzünden, ilk yirmi yedi
ev, Al Sharatain, "İki Burç" (_ ve g Arietis) Koç burcunun ilk derecesinden
başlayarak birinci olmuştur. 360°'lik ekliptik yirmi sekiz eşit bölüme ayrıl­
mıştır.
Rönesans döneminin Avrupalı astrologları Arapların lunar evlerini benim­
semişlerdi. Bu majiye duyulan bir ilgiyle harekete geçirilmiş gibi görünüyor,
çünkü ay çok uzun süre majinin hanımı olarak düşünülmüştür. Farklı evlere
kimi pozitif, kimi negatif farklı özellikler atfedilmiştir. Özellikle İtalyan filo­
zof Giordano Bruno ( 1 548- 1 600) ayrıntılı ve incelikli bir bellek sanatı geliş­
tirmek için Msıırlıların dekanatlarıyla birlikte Arapların lunr evlerinin betim­
lemesini kullanmıştır.?
Müslüman astrologlar aynı zamanda dünyanın çağlarıyla bir bireyin yaşa­
mındaki evreleri arasında değişen ' zaman bölümleri'nden de çok yararlanmış­
lardır. Ebu Ma'şer'e göre dört tür fardar ya da periyot vardır. "Güçlü fardar"
360 güneş yılı sürer. Büyük fardar yetmiş sekiz yıldır ve on iki burca - Koç
burcu on iki, Balık burcu bir olmak üzere geriye doğru - dağıtılmıştır. Orta
fardar yetmiş beş yıldır; her biri güçlü gezegen oldukları zodyak düzeninde
dokuz gezegenden biri tarafından yönetilir (bildik yedi gezegen artı iki ay dü­
ğümü). Gezegenlerin düzeni güneş, Venüs, Merkür, Satürn, Mars, Venös 'tür.
Küçük fardar da aynı şekilde yetmiş beş yıldır, ama dokuzfardari'ye (farda­
riyat) bölünür ve aynı güçlü gezegen düzenine göre dokuz gezegene dağıtılır.
Belirsiz bir dünyada, çoğu insan gibi Müslümanlar da "bir yolculuğa baş­
lamak için en iyi zaman hangisidir?" ya da "kararımın sonucu iyi mi olacak,
yoksa kötü mü?'', hatta "ne zaman öleceğim?" gibi sorulara ilgi duymuşlar­
dır. Bunlara yanıt bulmak için, astrologları Yunan astrolojisinden ilerletme
(progresyon), seçim ve transit tekniklerini geliştirmişler ve bunları Latin Ba­
tı 'ya aktarmışlardır.
Bir ilerletilmiş haritada, haritanın öğeleri doğum tarihinden gereken prog­
nostikasyon tahmini tarihe, zaman dönemine karşılık gelen bir açıyla döndü-

299
PETER M A R S H A L L

rülürler. Bu iki harita daha sonra şimdiki zaman ve gelecek zamana dair ko­
nu hakkında bilgi verecek biçimde karşılaştırılır. Bu inceleme yaşam süresiy­
le ilgili olduğunda, doğum anına hyleg (Arapların haylaj' ının Latin biçimi)
denir.
Seçimler konusuna gelince; amaç bir şeye başlamak için en iyi zamanı
bulmaktır. Bu da yine radikal olarak bilinen haritanın başlangıç noktasını
döndürmeyi gerektirir. Modem astrologlar arasında zodyak çevresindeki za­
manı ölçmek için kullanılan en yaygın yöntem 'bir günü, bir yıl' kabul etme­
dir - yani, ilerletilmiş haritada doğum tarihinden ileriye aynı sayıda gün da­
nışanın yaşamında yıl olarak kullanılır. De Revolutionibus Nativitatum'da,
Ebu Ma' şer gezegenlerin transitleri hakkında şunları yazmıştır: "Gezegenle­
rin yılların devrinde radikal yerlere ve diğerlerinin radikal yerlerine girişinin
iyi ve kötü sonuçlardan oluşan tarifsiz anlamları vardır... Gezegenin radikal
haritada bulunduğu burca bakılmalı ve Yükselen Burç olarak kabul edilip ona
göre yorumlanmalıdır."s

Arap Noktaları
İ slamiyetin en önemli gelişmelerinden biri eski Yunanlıların ve Romalı­
ların Paylar dedikleri Arap Noktaları adı verilen "Evlerin yazgıları" olmuş­
tur. Bunların doğum haritasında gezegenlerin konumlarını yükselttikleri dü­
şünülmüştür. Bu hisseler zodyakta biri genellikle bir kasp olan üç faktör içe­
ren bir denklemin çıkardığı konumlardır. Bir daire içindeki bir kareyle gös­
terilen Şans Noktası; Yükselen Burcun derecelerine ayın dereceleri eklenip
toplamdan güneşin dereceleri çıkarılarak hesaplanır. Sonuç olarak Şans
Noktası, ayın güneşten derece olarak uzaklığı kadar zodyakta Yükselen
burçtan uzaklıktadır. Bu iyi talih olarak düşünülür, çünkü güneşin gücüyle
ayın gücünü birleştirir ve Yükselen Burç (ufuk) aracılığıyla bu güçleri dün­
yaya indirir.
Eski Yunanlı ve Mısırlıların da aslen yedi payları/noktaları vardı: Zorun­
luluk, Eros, İ blis, Cüret, Nemesis, Zafer ve Talih. Bunları, sırasıyla Yükselen
Burçla Satürn, Venüs, Merkür, güneş, Mars ve Jüpiter arasındaki orta nokta­
yı belirleyerek, Şans Noktası ile aynı nokta izlerdi. Böyle kırkı aşkın denk­
lem geliştirmişlerdi. Matematiğe düşkünlükleriyle Müslüman astrologlar ön­
ce bu yedisinden doksan yedi tabi sonuç noktası geliştirdiler, sonra da on bi­
rinci yüzyılla birlikte bu sayı l 43 'e ulaştı. Bu noktaların çoğu Yükselen
Burçla gezegenler, Ev kasp (başlangıç noktaları) ve düğümlerinin ilişkisini
merkez alırken, bazıları iki Nokta arasındaki ilişkiye bile odaklanmışlardır.
Astrologların bir doğum haritasına incelik kazandırmalarını ve gezegenlerin
göstergelerini kontrol etmelerini olanaklı kılan oldukça incelikli (sofistike ve
sübtil) bir sistem haline gelmiştir. Bununla birlikte, on birinci yüzyıl astrolog

300
ASTROLOJİ

ve astronomu Biruni insanın her etkinliğine bir Nokta tasarlamaya çalıştıkla­


rı için astrolog arkadaşlarına çıkışmıştır, çünkü ona göre bu uğraşı asil astro­
loji sanatını kehanet düzeyine indirmiştir.
Ne yazık ki metinlerin kaybolması ve hesaplamaların karmaşıklığı Nokta­
ların çoğunun Batı için kayıp olması anlamına gelmektedir. Varlığını sürdü­
rebilenler Ebu Ma' şer ve on birinci yüzyıl Yahudi astrologu Aben-Ezra'nın
(Abraham ben Meir ibn Ezra) çalışmalarından çıkarılanlar sayesindedir. On
üçüncü yüzyıl İtalyan astrologu Guido Bonatti 'ye göre, Noktalar tekrar üç te­
mel kategoriye bölünmüştür: Gezegensel, Ev ve saat astrolojisi. Arap Nokta­
larını hesaplamak ve yorumlamak için kullanılan yöntem eksiktir ve diğer
Noktalara uygulanan işlemler tamamen yok olmuştur.
Asıl 143 Nokta'nın içinde, en iyi bilineni Şans Noktasıdır. Diğer noktalar
ise: Yaşam, uygunluk, anlayış, sürekli oluş (bir kişinin yaşamı da dahil olmak
üzere), mallar, toplama (servet biriktirme ya da kaybedilen malları geri ka­
zanma becerisi), keder, kardeşler, kardeş sevgisi, baba, miraslar ve mal mülk,
çiftçilik, çocuklar, kız çocuklar, erkek çocuklar, hastalık, uşaklar (uşakları
tertip etme yeteneği), kölelik ve esaret (bir köle kime hizmet eder ya da ne
hizmeti yapar), oyunlar (haz ve romans kovalama), arzu ve cinsel çekim, cin­
sellik (cinsel dürtünün niteliği), uyuşmazlık ve çatışma, evlilik, ölüm, inanç,
suda yolculuklar, karada yolculuklar, onur, ani ilerleme, magistery ve meslek,
ticaret yapmak, arkadaşlar ve anne, özel düşmanlar, son olarak da çok tehli­
keli ve en tehlikeli yıllar.9
On birinci yüzyılla birlikte, Arap astrolojisinin temel ilkeleri kurulmuş ol­
du. Astronomi ve astroloji hala aynı araştırmanın iki yönü olarak düşünül­
mekteydi. Astrologlar tarafından göklerin yakın gözlemine dayanan giderek
doğrulaşan tablolar kullanıldı. Ünlü astronom Biruni hem tablolarının doğru­
luğu hem de astrolojik çalışmalarının inceliğiyle tanınıyordu. Yorumlarda us­
ta olmakla birlikte, bilimsel olarak kabul edilebilir olanın sınırlarını çizmeye
düşkündü. Elements of Astrology adlı eserinde, astrolojiyi beş alana bölmüş­
tür: İlk dördü meteoroloji; bitkiler; hayvanlar ve insanlık; bireyin yaşamı ve
başarısı ile bireyin eylemleri ve meşguliyetleridir. Beşinci alan imkansız so­
runları çözmeye çalışarak "uygun sınırlar"ını aşma tehlikesi yarattıkları için
reddettiği alanlan kapsamaktaydı. Onun da açıkladığı gibi, burada "mesele
evrensel olanın sağlam temelini, özel olanın temeline bırakır. Bu sınır aşıldı­
ğında, astrolog bir tarafta, büyücü diğer taraftayken, astrolojiyle hiçbir ilgisi
olmayan alametler ve kehanetler alanına girersiniz. "ı o
İslam astrolojisini Hıristiyan Batı'daki ortaçağ bilim insanları ve 'doğal
filozoflar'a bu kadar çekici kılan şey, onun göklere ilişkin üstün bilgisinin ya­
nı sıra buna benzer ifadeler olmuştur. Biruni'nin Elements of Astrology adlı
eseri yüzyıllar boyunca matematik bilimlerinin kapsayan Quadrivium'un
standart bir metni olmuştur. On yedinci yüzyılda Timur'un torunu Uluğ

301
PETER MARSHALL

Bey'in tabloları Oxford'da yayımlanmıştı. Bu Müslüman astronom ve astro­


logun ünü öyle büyüktü ki dünyanın en iyilerinden biri olarak düşünülüyor­
du. Onun ünlü on beşinci yüzyıl rasathanesini ziyaret etmek için Semerkant'a
giden "altın yol"a çıktığımda, bütün bulduğum onun eski ihtişamından yarım
daire biçiminde bir çukur ve bitişiğindeki küçük bir müze oldu.
Ortaçağ ve Rönesans boyunca Batılı astrologlar Arap Noktalarını içtenlik­
le kucaklamamalarına karşın, Talih Noktası modem horoskoplarda hep görü­
nen bir öğe haline gelmiştir. Bir diğer Müslüman mirası ekliptiği eşit olma­
yan on iki dilime bölen "Placidus Ev sistemi"dir. Adını on yedinci yüzyıl İtal­
yan astrologu Placidus di Tito'dan alan bu sistem aslında sekizinci yüzyıl
Müslüman astrologu Ben Djabit tarafından yapılmış bir dizi hesaplamaya da­
yanmaktaydı.

Zümrüt Tablet ve Picatrix


Müslüman filozoflar ve bilim adamlarının genel metafiziksel varsayımla­
rı Batı 'da astrolojiye uygun bir ortam yaratmada en büyük etkiye sahipti. İ s­
lamiyet'ten çıkan en önemli metin Hermes Trismegistus'a atfedilen The Eme­
rald Tablet (Zümrüt Tabletler) olarak bilinen kısa bir çalışmadır. Simyacı Ja­
bir'in en azından sekizinci yüzyıldan kalma çalışmasında bir Arapça versiyo­
nu bulunmaktadır. Sadece gökle dünya, insan mikrokozmosuyla evren mak­
rokozmosu, Çokla Tek arasındaki ayrılmaz karşılıklılığı vurgulamakla kal­
mamış, aynı zamanda gereği gibi anlaşılması halinde dünyada "harika uyar­
lamalar"ın meydana geleceği kehanetinde de bulunmuştur: "Doğru, yalan ol­
maksızın, kesin ve çok doğrudur. Yukarıda olan aşağıda olana benzer, aşağı­
da olan da yukarıda olana benzer, tek şeyin mucizelerini becermek için ...
Tüm dünyada bütün harika çalışmaların babasıdır. " ı ı
Anonim Picatrix, Libro de la Magia de los Signos, ilkönce Toledo'da or­
taya çıkan ve Rönesans sırasında büyük bir etkiye sahip olan bir başka İsla­
mi çalışmadır. Onuncu yüzyıl simyacısı Al-Majriti'ye atfedilen Arapça çalış­
ma Gayat al-hakim'in (Bilgenin Nihai Amacı) bir çevirisiydi. Maji ve astro­
lojiyi birleştiriyor, Mısır, Mezopotamya, Yunan ve İbrani de dahil olmak üze­
re çok çeşitli kaynaklardan derlenmiş egzotik bir efsunlar karışımı sunar. Bü­
yük ölçüde Sabean ' ların astrolojisi ve Hermes'in felsefesine yakındır. Geze­
genlerin ruhlarından ve göksel kürelerin konumlarından enerji çekmek için
tılsımların kullanılmasını salık vermiştir: "Bütün bilgeler gezegenlerin dünya
üzerindeki etki ve güç sarf ettiği konusunda aynı fikirdedir... bundan majinin
köklerinin gezegenlerin hareketleri olduğu çıkar."12 Gerçek majisyenin bece­
risi doğanın gizli sırlarını ortaya çıkarmak ve göklerdeki üstün cisimlerin er­
demlerini (spiritus) dünyadaki daha aşağı cisimlere kanalize ederek anlan
yararlı amaçlara yönlendirmekti.

302
ASTROLOJi

Yahudi Astrolojisi
Orta Doğu'dan çıkan tek astrologlar Müslümanlar değildi. Yahudiler de
hem Arap kaynaklan hem de Yunan ve Mezopotamya geleneklerine yönele­
rek kendi astroloji biçimlerini geliştirdiler. Tevrat'ta (Eski Ahit'in Musa tara­
fından yazıldığı söylenen beş kitap) ve Talmud'da (medeni hukuk ve din hu­
kuku üzerine başlıca Yahudi eseri) Keldanilere yapılan birçok gönderme bu­
lunmaktadır. İ. Ö . birinci yüzyılda, İ skenderiye'deki büyük bir Yahudi toplu­
luğundan The Treatise of Shem adlı bir çalışma çıkmıştır. Arami dilinde ya­
zılmış olan bu eser zodyakın her bir burcu için, aşağıdaki gibi tahminlerle, on
iki bölüm sunmaktadır: "Yıl Boğa burcunda başlarsa, adında bir Beth ya da
Yudh ya da Kaph olan herkes hasta olacak ya da bir demirle [silahla] yarala­
nacaktır. Ve savaş olacaktır. Ve Mısır 'dan bir rüzgar çıkacak ve bütün dünya­
yı dolduracaktır. "13 Filistin'de ve Orta Doğu'da başka yerlerde, merkezi bir
konumda zodyakın burçlarının betimlemeleri İ.S. dördüncü yüzyıldan itiba­
ren sinagoglarda oldukça yaygın biçimde görülmüştür.
Hem güneş bazlı hem de kameri ekollerin tutumlarını benimseyen Yahu­
di astrolojisi; İslam ve daha sonraki Batı astrolojisinden daha spiritüel yöne­
limliydi. Astrologlar danışanlarım Halachah (Yahudi yasası) uyarınca dinsel
bir yaşam sürmeye teşvik etmişlerdir. Yahudilerin aile ve daha büyük toplu­
luklara yaptıkları geleneksel vurguyla birlikte, bireyin çok büyük ölçüde hem
göksel bağları hem de dünyevi sorumlulukları olan sosyal bir varlık olarak
görülmesi şaşırtıcı değildir.
Yahudi natal horoskopu güneşin yıllık dönüşüne dayanan tropik zodyaka
göre hesaplanır. Yahudi takvimi Yunanlı astronom Melon tarafından gelişti­
rilmiş olan on dokuz yıllık Metonik döngüyü uygulayan bir kameri-güneş sis­
temdir. Çin ve Hint takvimlerine benzer, çünkü yılı on iki aya böler ve ona
365 günlük güneş yılıyla bir olması için artık aylar ekler. Kış gündönümün­
den sonraki ikinci yeniayla başlayan Çin takviminin tersine, Yahudilerin din­
sel yılı ilkbahar noktasından sonraki ilk yeniayla başlarken, medeni yıl son­
bahar noktasından sonraki ilk yeniayla başlar. Bu takvimin tarihi İ.Ö. 376 1
yılındaki geleneksel Yahudi Yaratılış Yılına dayanmaktadır.
Aynı zamanda, Yahudi astrolojisi Çinliler, Hintliler ve Batılıların derece
derece meydana gelen presesyona dayanan 'Büyük Yıllar' kavramını da pay­
laşır, ama onlara 'Peygamberce Çağlar' der. Her biri 25.920 yıl döngüsünde
2. 1 60 yıl sürer. Kova Burcu Çağı 'nın gerçek zamanlaması çağdaş Yahudi ast­
rologlar arasında hala bir tartışma konusudur. Haham Joel C. Dobin bunun
Jüpiter ve Satürn 'ün 3 1 Aralık 1 980'de Terazi burcunda bir birleşme oluştur­
duğunda meydana geldiğini iddia der, ama diğerleri bunun 200 1 yılındaki ay­
nı birleşmede gerçekleştiğini söylerler. 14
Zodyakın burçları için kullanılan kadim Musevi terimler, Talmud'a göre

303
PETER MARSHALL

Tanrı tarafından yaratılan on iki takımyıldız için kullanılan İbranice sözcük­


lere karşılık gelir. Adlarının ve sembollerinin çevirisi Mezopotamya ve Yu­
nan karşılıklarından biraz farklılaşır. Koç burcundan Balık burcuna doğru
olan geleneksel düzende şöyledirler: Taleh (prens), Shor (göksel boğa), Te­
omin (iki figür), Sarton (güneşin kuzey kapısı), Ari (aslan), Betulah (Bel'in
karısı), Moznayim (savaş arabası boyunduruğu), Akrab (böcek sokması),
Kasshat (okçuluk oku), Gedi (ibeks), Deli (fırtına tanrısı), ve Dagim (balık).15
Birçok yorumcu zodyakın on iki burcunun karakteristikleriyle Tevrat'ta anla­
tıldığı biçimiyle Yakup'un on iki oğlunun kişilikleri arasındaki açık çağrışım­
ları fark etmiştir. Aynca, zodyak burçları ve altı baş melek Raphael, Gabriel,
Michael, Haniel, Ma'admiel, Zidkiel ve Zophkiel arasında Tevrat'ta yapılan
bağlantılar da vardır. t 6
Yahudi astrolojisinin popüler bilince aktarılmış olan bir yönü gezegensel
etkilerle haftanın günleri arasındaki Talmud' da sözü edilen bağlantılardır. Pa­
zar günü (yöneticisi güneş) doğan bir kişinin "bütünüyle iyi ya da kötü"; Pa­
zartesi günü (ay) doğanın huysuz; Salı günü (Mars) doğanın, şehvet düşkünü
ve zengin olacağı söylenir. Çarşamba günü (Merkür) doğanın iyi bir belleği
vardır ve akıllıdır; Perşembe günü (Jüpiter) doğan yardımsever; Cuma günü
(Venüs) doğan aktif ve dindar olur. Bununla birlikte, Cumartesi günü (Satürn)
doğan kişi bir Sebt günü ölecektir, çünkü o kişi annesini ve ebesini diğer din­
sel görevleri yerine doğumunda hazır bulundurarak o günün kutsallığına say­
gısızlık etmiştir! 11
Yakın komşuları Müslümanlarla birlikte yaşayan birçok Yahudi astrolog
horoskop yorumlarını geliştirmek için Arap Noktalarından yararlanmışlardır.
Ama onların fazlasıyla hararetli kullanımı on birinci yüzyılda Aben-Ezra ta­
rafından The Beginning of Wisdom (Erdemin Başlangıcı) adlı eserinde bir ke­
hanet biçimi ve Yahudi astrolojisinin spiritüel amacı daha yüce hedefiyle tu­
tarsız bir şey olarak kınanmıştır. Diğer Talmud'a dayalı alimler de aynı fikir­
de olmuşlardı ve en sonunda Noktalar bir kenara atıldı.
Horoskop çıkarmak için modem Yahudi astrologların uyguladığı yöntem­
ler, birçoğunun daha yaygın Placidus düzenine karşı olarak Meridyen Ev sis­
temini kullanmayı tercih etmesi dışında, Batılı emsallerinin kullandığı yön­
temlerle hemen hemen aynıdır. Bununla birlikte, genel yoruRl Talmud ve
Tevrat'ın öğretilerine daha uygun olarak yapılır. ıs
Bütün Yahudi astrolojik metinleri ve yorumlarında genel bir özgür irade
vurgusu görülür. Bu Yahudilerin sembolik yeniden doğma için yeni bir hari­
ta gerektiren yeni bir ad alma geleneğiyle örneklenir. Ad değiştirme töreni
muhtemelen altıncı yüzyıl Midrash Rabbah 'tan gelmektedir; orada "Rabbi
ben Isaac Abram 'ın: ' Benim gezegensel yazgım bana eziyet ediyor ve "Ab­
ram bir çocuk babası olamayacak" diye bildiriyor dediğini söyledi. Kutsal
Olan, Kutsanmış Ol · n ona dedi ki: ' Bırak senin sözlerin gibi doğru olsun.

304
ASTROLOJİ

Abram ve Sarai çocuk sahibi olamaz, ama İbrahim ve Sarah çocuk sahibi ola­
bilir. ' 1 9

Kabala ve Hayat Ağacı


Mistik Yahudi Kabala geleneğinin parçası olan Yahudi ezoterik astroloji­
si aynı vurguyu paylaşır. Onun metafiziksel sistemi ilk ' Hiç Şey'den çıkan
Tanrısallığın on temel yönüne dayanır. Sefırot olarak bilinen On Tanrısal Sı­
fat arasındaki ilişki Hayat Ağacı diyagramında gösterilir. Her gezegen bir Se­
farih (Tanrısal Sıfat) ile ilişkilendirilir: Güneş merkezde 'Güzellik ' le; Neptün
üstte 'Taç ' la, dünya da altta 'Alem'le ilintilidir.
Büyük ' varoluş merdiveni' ya da 'Varlık Zinciri'nde, azalan bir düzende
dört dünya vardır. Bunlar ebedi ve ezeli Yayılım Dünyası, kozmik Yaratılış
Dünyası, sübtil Oluşma Dünyası ve doğal Eylem Dünyasıdır. Üçüncü dünya­
da iş başında olan gezegensel etkiler bizim dünyada yaşadığımız dördüncüyü
etkiler. Günlük astroloji temelde varoluşun sübtil ve astral düzeyiyle ve onun
doğal dünyadaki etkisiyle ilgiliyken, Kabala'nın ezoterik astrolojisi resmin
bütününe değinir. 20
Bir insanın ruhu, spiritüel bir beden, psikolojik bir beden, en sonunda da
fiziki bir beden alarak kozmik dünyadan doğal dünyaya iner. Horoskoptaki
güneş fiziksel ve sübtil dünyalar arasındaki bağlantı noktası olan psişeyi tem­
sil eder. Kader güneşin spiritüel yönüne aittir. Psişenin ötesinde can (soul),
onun ötesinde de ruh (spirit) vardır.
Çağdaş bir Kabalist astrolog olan Warren Kenton (Zev ben Shimon Hale-
vi) kötü harita diye bir şey olmadığını ısrarla vurgular. O bizim dünyadaki
yolculuğumuza başladığımız bir 'platform'dur. Ö zel bir yaşam biçimine gö­
türecek ' içsel bir örüntü' sağlamasına karşın, tamamen sabit değildir. Her in­
sanın üç temel seçeneği vardır: "Gelişmek için, sadece olduğu şey olmaya de­
vam et ya da varlığın niteliğine in, ta ki haritanın kuşatan biçiminden kurtu­
lana dek."21 Fiziksel bir bedene indiği için nihai amaç yeniden Yakup'un
Merdivenini tırmanmak ve Yaratılış Dünyası 'na kendini gerçekleştirmiş bir
varlık olarak geri dönmektir - her ne kadar bu birkaç yaşam gerektirse de.
Bir insan psişesini geliştirdikçe, yaşamın doğum anında atılmış bir zar
gibi sırf rasgele bir mesele olmadığını, büyük bir yap-boz bulmacadaki dik­
katlice düşünülmüş bir parça olduğunu anlamaya başlayacaktır. Ayrı ayrı her
yaşam, kozmik Yaratılış Dünyası düzeyinde başlayan ve İbranicede 'irin'
olarak bilinip genellikle 'Bekçiler' (Watcher) olarak çevrilen baş melekler
tarafından idare edilen genel bir İlahi Takdir (Providence) çalışmasının par­
çasıdır. Ölüm geldiğinde, Kabala'ya göre "fiziksel Ağaç"tan "psikolojik ve
spiritüel Ağaçların" kurtuluşu olarak görülür. Çoğu için, önceki eylemlere
bağlı olarak, evrimsel varoluş merdiveninde aşağıda ya da yukarıda bir

305
PETER MARSHALL

Denge Sütunu

B
G
1
o
ç
1 ç
M

İ lk ' Hiç şey'den çıkan on Sefırah ya da Tanrısal Sıfat'ın her biriyle


ilişkilendirilmiş gezegenlerle Kabalist Hayat Ağacı. Bu ezoterik
Yahudi astrolojisinin bir parçasını oluşturur.

yeniden doğma anlamına gelecektir. Ama bazı istisnai varlıklar sübtil Cennet
Dünyası ya da spiritüel Gök Dünyası'na yükseleceklerdir. "Bu şekilde," der
bize Zev ben Shimon Halevi, "Adem, Tanrısal'ın imgesi, Varoluş'un ay­
nasının bir zamanlar, şimdi ve daima olan ve olmayan Tek' le bir olacak
biçimde yok olduğu Zaman'ın Sonu'na kadar Tanrı'ya bakmak için Tanrı 'nın
iradesini yerine getirir. "22

306
B eşinci Kısım

Samanyolu :
Avrupa
30
Işığın Başlangıcında

Sapiens homo dominatur astris:


Bilge insan yıldızların efendisidir.
THOMAS AQUINAS

hartres Katedrali 'nin girişinde, Yunanlıların geliştirdiği yedi 'Temel


C Bilim'i temsil eden heykeller vardır. Bunlar ünlü quadrivium, dört ' ma­
tematiksel bilim' , aritmetik, geometri, müzik ve özellikle astronomia'yı içe­
rir. Katedrale girdiğinizde, zodyakın burçlarını resmeden koyu mavi ve kır­
mızı renklerle dolu, muazzam bir vitray pencere görürsünüz. Pisagorcu ilke­
lere göre tasarlanmış olan ve geometrik biçimlerde gezegensel enerjileri so­
mutlaştıran bu katedral göksel uyumun harika ve büyüsel bir amblemidir.
Dünyada göğün bir modelidir.
1 142 yılında Chartresli Thierry öğrencilerine Ptolemy'yi incelemelerini
önermişti. Astroloji artık Avrupa'da çok önemli bir ilimdi. Bu nasıl olmuştu?
Altıncı yüzyılın başlarından on ikinci yüzyılın sonlarına kadar 'Batı Avru­
pa'da astroloji olmadığı' ve on ikinci yüzyıldan önce ' kayıp, yasaklanmış bir
sanata ilişkin belirsiz bir anıdan fazla bir şey ' olmadığı ileri sürülmüştür. I Du­
rum tam olarak böyle değildir. Elbette, astroloji, pagan ilminin geri kalanıy­
la birlikte, Roma İmparatorluğunun çöküşünü izleyen Karanlık Devirler (Or­
taçağ'ın ilk yarısı) boyunca acı çekmiştir, ama gizli gizli devam etmiştir. Ast­
roloji son Romen Gal ' inde popülerdi ve muhtemelen ilk Frank ve Gotik kral­
ları bazı astroloji uygulamacılarını sonraya da aktarmışlardı. Saxon İngilte­
re 'sindeki en güçlü kral olan Northumbria Kralı Edwin (yaklaşık 6 16-632)

309
PETER MARSHALL

Kelt Britanyalılara karşı savaşta kendisine öğüt vermesi için Pellitus adlı İ s­
panyol bir astrolog istihdam etmişti. Bununla birlikte, genel nüfus için, nere­
deyse yok olmuştu, sadece 'Mısır Günleri ' sisteminde, yani şanslı ve şanssız
günler geleneğinde varlığını sürdürüyordu.
İlimin ışığı astrolojinin eski görkeminin parıltısıyla birlikte, manastırlarda
parlaklığını koruyordu. En iyi kütüphanelerde astrolojik referansları ve ruhun
ölümsüzlüğü görüşüyle birlikte Cicero'nun Somnium Scipionis'i (Scipio'nun
Rüyası) (yaklaşık 430) üzerine Macrobius'un yorumunun kopyaları ve Sevil­
le Piskoposu İsodore'nin (yaklaşık 560-636) astroloji tanımıyla birlikte mu­
azzam Etymolagiae'si (Etimoloji) bulunabilirdi. Consolation of Philo­
sophy 'si (Felsefenin Tesellisi) Neo-Platoncu dünya görüşünün klasik bir be­
timlemesini veren Boethius (yaklaşık 480-yaklaşık 524) da Ptolemy çevirmiş
olabilir, ama bu çalışma kayıptır.
Cicero'nun Somnium Scipionis'i üzerine yorumunda Macrobius gezegen­
lerin olağan karakteristiklerini ve Plotinus'tan, yıldızların dünya üzerindeki
olaylara yalnızca neden olmadığı, aynı zamanda bu olaylan gösterdiklerini
söyleyen - bu çağlar boyu yankılanmış bir görüştür bu - alıntılar sunmuştur.
Özellikle, Macrobius ortaçağ boyunca devam eden iki astroloj ik fikir ver­
miştir. İ lki ruh kürelerden geçip bedenle birleşirken, yedi gezegenin karakte­
ristiklerini edinmesiydi. Ruh, Jüpiter' in küresinden, düşünme ve akıl alır;
Mars'tan, 'ruhun ateşli gayreti' ; güneşten ' bir his ve fikir doğası ' ; Venüs 'ten,
'arzu devinimi'; Merkür'den, ' hissettiklerini yorumlama ve söyleme'; ay kü­
reden de 'bedensel üreme ve büyüme' alır.2
İkinci etkili fikir, yaratılışın thema mundi olarak bilinen bir 'doğum hari­
tası' olduğuydu. Bu dünya horoskopu uzun süre önce kurulmuş ve yaklaşık
İ .Ö. 2.200 yılında yazılmış 'Yaratılış Destanı'nda görülmüştür. Bu fikir ço­
ğunlukla başlangıcı olmayan bir daire olan zodyak dairesinin ' başlangıç nok­
tası' olarak niçin Koç burcunun düşünüldüğünü açıklamak için ileri sürülür.
"Derler ki," diye yazmıştır Macrobius, "hepsinin ilki olan, bu nedenle de
haklı olarak dünyanın doğum günü denen o gün geldiğinde, Koç burcu Gök­
yüzü Ortası 'ndaydı; Gökyüzü Ortası adeta dünyanın başucu olduğu için bu
yüzden Koç burcu da hepsinin içinde ilk, ışığın başlangıcında dünyanın başı
gibi görünen olduğuna inanılmıştır."3
O zamanlar İ spanya'da uygulama yapan bazı astrologlar vardı belki de,
ama Seville Piskoposu İsidore astrolojiyi sanki geçmişte kalmış gibi ele alır.
Muazzam Etymo logiae' sinde, astronomia ve astrologia arasında aynın yap­
mıştır. Astronomia "göklerin dönüşü, yıldızların doğuşu, batışı ve devinimle­
ri ve niçin onlara öyle dendiği," ile ilgilenir. İsidore, "güneş ve ayın yollan
ya da yıldızların sabit dönemleri" ile ilgilenen fiziksel astrolojiyle yıldızlarla
kehanette bulunan ve "on iki göksel burcu ruhun ve bedenin bölümlerine da­
ğıtan ve yıldızların yollarından insanların karakterlerini ve doğumları önce-

310
ASTROLOJİ

den haber vermeye çalışan" mathematici tarafından sürdürülen boş inançlara


dayalı astroloji arasında da bir aynın yapar.4 İsidore'nin tanımlarının düzgün­
lüğüne karşın Latince astrologia ve astronomia sözcükleri her iki dal için de
birbiriyle değişebilir şekilde kullanılmaya devam etmiştir.
Romalı tarihçi Pliny'nin çalışmalarının kopyalarından, İngiliz keşiş Bede
(yaklaşık 673-735) gibi alimler dünyanın güneşin çevresinde dönen bir küre
olduğu fikrinden haberdardılar, ama ilk Kilise'nin ağırlığı dünyanın Mu­
sa'nın Tabemacle'ının bir ölçek modeli olduğu fikrinden yanaydı. Bu fikir il­
könce aşağı yukarı 200 yılında İskenderiyeli Clement tarafından kinayeli bi­
çimde ileri sürülmüş, ama gerçek anlamıyla kabul edilmeye başlanmıştı.
Sonradan keşiş olan bir denizci tüccar Cosmas altıncı yüzyılın ortalarında
bu fikri benimsemişti. Topographica Christiana adlı çalışmasında, dünyanın
yassı ve dikdörtgen şeklinde, boyu eninin iki katı ve okyanusla çevrili oldu­
ğunu bildirmişti. Bu okyanusun ötesinde, Tufan'dan sonra Nuh gemisiyle ok­
yanusu aşana kadar insanlığın asıl yuvası olan ikinci bir dünya vardı. Bu dış
dünyanın kenarlarından çıkan dört dikey duvar göklerin silindirik çatısını yu­
karıda tutuyordu. Güneş geceleri kuzeydeki konik bir yüksek dağın ardında
gözden kayboluyor, yıldızlarla gezegenler de melekler tarafından taşınıyor­
du. Kutsal Kitap'tan alınan bu dünya görüşü eski Mezopotamya'dan güçlü
yankılar taşımaktadır.
Karanlık devirler boyunca astrolojinin hemen hemen yok olması, büyük
ölçüde Germen istilacılar tarafından Roma uygarlığının yok edilmesi konu­
sunda ilk Hıristiyan Kilisesinin kınaması yüzündendi. İrlanda' daki Kelt Kili­
sesi'nin keşişleri, o zamanlar Batı dünyasının ışığı, Mısır'daki Kıpti Kilisesi
ile temas halindeydi ve 642 yılında Araplar tarafından ele geçirilene dek İs­
kenderiye 'de meydana gelen bazı tartışmalar yaşanmış olabilecektir.

Aziz Augustine ve Ö zgür İrade


Cezayirli Hıristiyan Augustine (d.430) ortaçağ boyunca eşsiz bir otorite
olarak kalmış, çalışmaları da çok geniş kitlelerce okunanlar arasında yer al­
mıştır. İtiraflar (397) (Confessions) adlı eserinde, gençliğinde nasıl "zamanı­
nı astrolojik kitaplara adamış ve astrologlar denen o sahtekarlara açıkça da­
nışmaya devam etmemiş" olduğunu anlatır. Astroloji ve tıp arasındaki yakın
ilişki bakımından, ilkönce astroloji konusunu incelemiş ve bunu meslek edin­
meyi amaçlamıştı. Ama kuşkuları artmış, en sonunda da tamamen aynı do­
ğum haritasıyla doğan iki çocuğun - oldukça varlıklı bir toprak sahibi mali­
kanesindeki kölelerinden biriyle aynı anda doğmuştu - çok farklı yazgılara
sahip olduğunu keşfettiğinde hata yaptığına ikna olmuştu. Astrologların yıl­
dızları incelemedeki becerileri sayesinde değil, ' şans eseri haklı ' çıktıkları so­
nucuna varmıştı. Üstelik her zaman o sıkıntılı özgür irade sorunu da vardı.

31 1
PETER M A R S H A L L

Astrologun sanatı insanların kendi kontrollerinin ötesindeki kuvvetlerce bi­


çimlendirildikleri varsayımına dayanıyorsa, mektuplarından birinde üzerinde
düşündüğü gibi, öyleyse bir astrologun eşini dövmesi niyeydi? "Onu yakışık­
sız biçimde coşkun yakalarsa diyeceğim bir şey yok, ama ya bir pencereden
çok uzun süre bakarsa? Bunun kendi hatası değil de Venüs'ün hatası olduğu
yanıtını veremez miydi?"5
4 lO yılında Roma'nın yağmalanmasının ardından ve "İtiraflar" dan yirmi
yıl sonra yazdığı The City of God'ın (Tanrının Şehri) V. kitabında, Augustine
astrolojiyi daha sistemli bir şekilde çürütmeye başlamıştı. 'Yazgı' ve yıldız­
ların etkisi arasında yaygın bir bağ olduğunu kabul etmişti. Ptolemy'nin ge­
be kalma anıyla doğum anının göreceli önemi tartışmasından haberdar olan
Augustine her ikisinin de yeterince kesin biçimde ölçülemeyeceğini ısrarla
vurgulamıştı. Kutsal Kitap'tan Yakup ve kardeşi Esau 'nun öyküsünü alarak
yine ikizler örneğine odaklanmıştı. "Doğru değil midir ki", diye sorar, "şim­
di yaşamakta olanların iradelerinin doğumlarında yazılan yazgıları değiştir­
diği, doğdukları düzenin gebe kalma anlarında yazılan yazgıları değiştirdi­
ğinde?" Astrologlar ikizlerin Yükselen Burçlarının farklı olduğunu, çünkü
onların farklı takımyıldızların etkisi altında farklı zamanlarda doğduklarını
iddia edeceklerdir. Ama "o gücün onların farklı yazgılara sahip olmalarına
neden olacak biçimde konumlandığı" Yükselen Burçları farklıysa, der Au­
gustine, "gebe kalma anları farklı zamanlarda gerçekleşmiş olamayacağına
göre, bu nasıl olabilir?"6
"Faustus the Manichee" (yaklaşık 397-8) karşıtı bir tezde, Augustine ay­
rıca şunları iddia eder: "Şimdi biz (Manichee'lerin tersine) hiç kimsenin do­
ğumunu yıldızların ölümcül hükmünün altına koymayız, böylece herhangi
bir zorunluluk bağından, Tanrının adil hükmü hatırına, iyi ya da kötü yaşa­
masını sağlayacak iradesinin özgür seçimini serbest bırakabiliriz." Durum bu
olduğuna göre, İsa doğduğunda Magi 'nin gördüğü Beytüllahim Yıldızı "onun
doğumunu yöneten bir yönetici değil, o doğuma tanıklık eden bir hizmet­
çi"ydi. Bunu şu takip eder: "İsa o parladığı için doğmadı, o parlıyordu, çün­
kü İ sa doğmuştu; öyleyse bundan söz etmemiz gerekirse, o yıldızın İ sa'nın
yazgısı olmadığını, İsa'nın o yıldızın yazgısı olduğunu söylemeliyiz."7
Augustine'in astroloji konusundaki nihai tutumu Katolik Kilisesi'nde
çağlar boyu yankısını bulmuştur: Astroloji inkar edilemeyecek biçimde sah­
tedir. Başka türlü horoskopu aynı olan ikizlerin farklı talihleri nasıl açıklana­
bilirdi? Stoacı yazgı kavramı da yanlış olmalıdır, çünkü melekler ve insanlar
özgür iradeye sahiptir. Tanrı günah işleyeceğimizi biliyor olabilir, ama biz
günahı O bunu bildiği için işlemeyiz. Bizler dik başlı ve kovulmuş yaratıklar
olduğumuz için günah işleriz.

312
ASTROLOJİ

Astrolojinin Yeniden Canlanışı


Batı Avrupa'da astrolojinin yeniden canlanışının izleri bir York yerlisi
olan İngiliz keşiş Alcuin'e (735-804) dek sürülebilir.s Alcuin'in öğretmeni
Bede'nin öğrencisi Egbert'ti. 770'1erde Kutsal Roma İmparatorluğu'nun ku­
rucusu müstakbel İmparator Charlemagne ile buluşmasından sonra, Alcuin
onun özel öğretmeni olarak Almanya'da ona katılmaya karar verdi. Daha
sonra Tours yakınlarında Aziz Martin Manastırı 'nda başka konuların yanı sı­
ra astroloji de öğrettiği ilk büyük ortaçağ okulunu kurmaya gitti. Astroloji
dersini muhtemelen Latin yazarların tutulmalar, kuyrukluyıldızlar, gezegen­
ler, kameri evreler ve diğer göksel olgular hakkındaki çalışmalarından bula­
bildiği şeyler üzerine kurmuştu. Alcuin bu konuda Afrikalı büyük yazar Ter­
tullian ' ı alıntılar: "Astrolojiye ancak Gospel zamanına kadar izin verildi,
böylece o andan itibaren, İ sa'nın ortaya çıkmasından sonra, hiç kimse bir ki­
şinin doğumunu göklerden yorumlayamadı. Çünkü Magi sanki İsa'nın yok
edileceği bu dünyanın görkemleri ve ritlerinin geçişini işaret eder gibi bebek
İ sa'ya tütsü, mürrüsafi ve altın sundu."9 Charlemagne astrolojiye bizzat bü­
yük bir ilgi duyuyordu ve simden bir "göksel tablo" biçiminde yapılmış bir
gök haritasına sahipti.
Avrupa' da ilimin yavaş yavaş yeniden canlanışını takip eden bu ilk 'röne­
sans' bütünüyle Latinceydi. Dokuzuncu ve onuncu yüzyıllarda katedral okul­
larının yeniden canlanışıyla başladı. Astroloji quadrivium'un parçası olarak
bir 'temel bilm ' haline geldi. Kilise'nin pagan ilmine karışık duygular besle­
mesine rağmen, genelde quadrivium, özelde de astrologia'yaya on birinci
yüzyılda ve on ikinci yüzyılın başlarında giderek büyüyen bir ilgi vardı.
Alimler eski Latince kaynaklarla çalıştılar; onların kozmolojisi ise başlıca
Macrobius, Boethius ve Platon'un Timaeus'undan gleliyordu. Pagan ilmin­
den hiçbir zaman mutlu olmamasına ve Augustine' in kınamalarına karşın,
Kilise Tanrı'nın her şeye gücü yeterliğini ve insanın özgür iradesini tehdit et­
mediği sürece artık astrolojiyi kabul etmişti.
Haçlı Seferleri zamanında, Hıristiyan alimler kendi bilgisizliklerinin ve
Müslüman düşmanlardan edinilecek ilmin zenginliğinin bütünüyle farkına
vardılar. Birinci Haçlı Seferi 'nin tarihinde Kudüs 'ün düşüşünün alametleri
hakkı nda yazan Nogentli Guibert on ikinci yüzyılda şu gözlemde bulunmuş­
tur: "Yıldızlar bilgisi gerçekte ilk çıktığı yer olan Doğu' da sürekli uygula­
mayla ne kadar gelişmişse, Batı'da bir o kadar kısır ve nadirdir." 10
Dengeyi düzeltmek için, St. Victorlu Hugh ( 1 097- 1 14 1 ) gibi ansiklopedi
yazarları kendilerini eğitimli okurlarına astrolojinin anlamını açıklamak zo­
runda hissetmişlerdi.

Astronomi ve astroloji arasındaki fark astronomiye y ıldızların


yasalarından dolayı öyle denmesi, astrolojinin de sanki yıldızlar

313
PETER MARSHALL

hakkında ciddi ve ayrıntılı bir deyi olmasıdır: nomos yasa, logos


deyi anlamına gelir. Dolayısıyla öyle görünüyor ki astronomi
yıldızların yasaları ve göklerin dönüşü, takımyıldızların doğuş­
ları ve batışları, yolları, konumları ve daireleriyle ve her birine
niye o adın verildiğiyle ilgilenir. Astroloji yıldızları doğum ve
ölümün ve başka her türlü olayın gözlemi bakımından ele alır ve
kısmen doğal, kısmen de boş inanca dayalıdır.' '

Nomos v e logos, astronomi ve astroloji, arasındaki karışıklık devam et­


miş, astrologia terimi aynı araştırmanın birbirini tamamlayan, kuramsal ve
uygulamalı, iki yönünü betimler biçimde kullanılmıştır. Horoscopia olarak
astroloji Hugh ve başkalarınca majik sanatlar arasında haruscopy ve augury
ile birleştirilmiştir. O sıralarda tıp, şifalı bitki ilmi (herbaliım), fal bakma (ge­
omansi), simya ve astrolojinin hepsi birbirine geçmişti. ' Doğal felsefe' ve
'doğal maji' terimlerinin her ikisi de ampirik doğa incelemesi için kullanılan
terimlerdi. Tanrı 'nın elini açığa vuran doğa herkesçe okunacak bir kitaptı.
Astrolojiye karşı yeniden canlanan ilgi astrolojik metinlere bir talep yarat­
tı . Öyle oldu ki Avrupa zihninin uyanışı İ spanya ve Sicilya' da Mağribi uygar­
lığının çiçeklenmesiyle çakıştı. Astroloji üzerine özgün Müsl\iman çalışma­
larla Yunan klasiklerinin Arapça ve İbranice çevirileri orada bulunabiliyordu.
Bu çalışmaları Latince'ye çeviren ilk kişi Barcelonalı Lupitus 'tu. 984 yılında
geleceğin Papa il. Sylvester'i (999- 1003) ve zamanının önde gelen alimlerin­
den biri olan Gerbert ile temasa geçti. İspanya'da eğitim almıştı ve Julius Fir­
micus, Matemus'un Mathesis'ini keşfeden ilk kişiydi. Roma'da, Sylvester,
Lateran Sarayı 'nı bir rasathaneye çevirdi ve söylentiye göre bir majisyendi.
Astroloji üzerine ilk Avrupa kitabı Liber de Planetis et Mundi Climatibus on
birinci yüzyılın başlarında yayımlandı, muhtemelen daha önce Gerbert tara­
fından çevrilmişti.
On ikinci yüzyılla birlikte, damla damla olan bu eserle bir nehre dönüştü.
Arapça'dan yapılan giderek artan sayıda çeviri Avrupa'da dolaşıyordu. Ku­
zey-Batılı Hıristiyan alimler Yunanca ve Arapça metin arayışında İ spanya ve
Sicilya'daki Müslüman ilim merkezlerine yolculuk yaptılar. Avrupa astrolo­
jisinin gelişimi için çok önemli çeviriler hızla ve şiddetle geldi: 1 1 20-30'da,
Bathlı Adelard Al-Khwarizmi'nin Tablolar'ını çevirdi; 1 1 36'da Santallalı
Hugh Centiloquium'u (yüzlerce astrolojik aforizmadan oluşan bir koleksi­
yon) gün ışığına çıkardı; 1 140'ta da Korintli Hermann Ebu Ma' şer' in, en
yaygın biçimde kullanılan Arapça kaynak haline gelen, Introductorium'unu
çevirdi. Çok geçmeden Ptolemy de yeniden keşfedildi: Tivolili Plato l 1 3 8'de
Ptolemy'nin Tetrabiblos' unu çevirdi, üretken çevirmen Cremonalı Gerard da
l 1 75 'te Toledo'da onun Almagest' inin Arapça' dan bir çevirisini yaptı.

314
ASTROLOJİ

Aletler ve Tablolar
On ikinci yüzyılın sonuyla birlikte, eskiden kalan başlıca astrolojik metin­
ler Avrupa'da ulaşılabilir duruma gelmişti. Astroloji kuramı sağlam bir temel
üzerinde inşa ediliyordu. Artık ihtiyaç duyulan şey güvenilir aletler ve tablo­
lardı.
Takvim, özellikle de Paskalya yortusunun tarihini hesaplama sanatı tarım­
sal ve liturjik yıl için - çiftlikte ve kilisede - esastı. Bede, astroloji üzerine
yazdığı bilinmemesine karşın computus yani takvimin, özelde de Paskalya
-

yortusunun tarihinin hesaplanması ya da sayılması - olarak bilinen konuda


başlıca otoriteydi.
Hiçbir takvim ve hiçbir almanak yoktu. Kum saatleri, işaretli mumlar, hat­
ta birkaç su saati vardı, ama size "zamanın ne olduğunu" (modem bir saat gi­
bi) değil, sadece "ne kadar sürdüğünü" söyleyebilirlerdi. Saatler ve takvim­
ler olmaksızın, insanlar zamanı güneş ve ayın konumlarına bakarak anlaya­
bilirlerdi. Bu yüzden Chaucer Cantebury Hikayeleri'nde (Canterbury Ta/es)
adlı eserinin giriş bölümünde Nisan ayının "sağanak yağmurlar"ıyla" gelmiş
olduğunu, çünkü "yeni güneş/Koç'un yarısına varmıştır" diyebilirdi. Peki bu­
nu nasıl söyleyebilmişti? Greenwich Kraliyet Rasathanesi'nin duvarında,
Prag Belediye Binası'nda ya da Cambridge'de, Queen's College'ın eski mah­
keme salonunda bugün hala görülebileceği gibi; bir kilise ya da belediye bi­
nasındaki bir zodyak güneş saatine bakarak. Queen's College'daki güneş sa­
ati aynı zamanda bir ay saatiydi; 1 642'den beri aynı konumda bulunan eski
bir saatin yerini alacak şekilde 1 733 'te boyanmıştı. 12
Bu tür güneş saatlerinin geçmişi en azından i.ö. ikinci yüzyıla dek uzanı­
yor ve Yunanlılarla Romalılar tarafından yaygın biçimde kullanılıyordu. Gü­
neş saatinin prensibi henüz i.ö. 2.500 yılında Çinlilerce bilinmekteydi. Yatay
kolun açısı, saatin ayarlandığı enlemle aynı olmak zorundadır. Ay saatine gö­
re zamanı söylemek için ayın güneşe göreceli açısal konumunu bilmek gerek­
lidir. Zodyak burcu Queen's College'daki saatten yeşil eğrilerdeki gölg�n n �
konumQ gözlemlenerek okunabilmektedir. Ezberlemeye yardımcı olması ıçın
kullanılan eski bir uyaklı şiir vardı:

Koç, Boğa, Göğün İkizleri,


Yengeç 'ten sonra parlar Aslan,
Başak ve Terazi,
Akrep, Okçu ve Keçi,
Kova taşıyan Adam
Ve Balık ki pulları parıltılı.

315
PETER MARSHALL

Öğle zamanı güneşin gölgesi size güneşin zodyakta nerede olduğunu söy­
leyebilirdi. Peki ya saati? Bu gün boyunca güneş saatine gölgenin nasıl düş­
tüğüyle ve gece yıldızların konumuyla okunabilirdi. On ikinci yüzyıldan iti­
baren, zodyak, bayramların, mezmurların ve duaların tarihleri ve zamanların­
dan oluşan takvimlerin bulunduğu sayısız Books ofHours (Saatler Kitabı) or­
taya çıktı. Avrupa'nın her yanında papazlar ve halkın diğer kısmı tarafından
kullanılıyorlardı.
Avrupa'da astronomi ve astrolojinin bağımsız gelişimindeki en önemli
alet on ikinci yüzyılda Araplardan alınan usturlaptı. Araplar da onu Yunanlı­
lardan almışlardı. Usturlap gözlemlenen göksel kürenin bir düzleme projek­
siyonunu olanaklı kılıyordu. Gökcisimlerinin tablolarının çizilmesi, gökci­
simlerinin gözlemlenmesi ile zaman, enlemler, yükseklikler ve uzaklıkların
bulunması için esastı. Horoskop bakımından da doğum anında göklerin doğ­
ru gözlemini sağlıyordu. Tablolarla birlikte, astrologun Yükselen Burcun ko­
numunu saptamayı ve haritayı on iki Eve bölmeyi sağlıyordu.
Doğru tablolar esastı. Castile ve Leon Kralı X. Alfonso ( 1252- 1 284) is­
panya'da Mağribilerden yeniden aldığı krallığında varolan astronomik veri­
leri toplamak ve bir sistem haline getirmek için Müslüman, Yahudi ve Hıris­
tiyan alimleri bir araya getirdi. Sonuçta ortaya çıkan Alfonsine Tables (Alfon­
sine Tabloları) on altıncı yüzyılda Kopemik tarafından gözden geçirilen ka­
dar Avrupa' da standart çalışma olarak kaldı.

Ortaçağ Alimleri
Astrolojiye ilgi duymaya başlayan ortaçağ alimlerinin neredeyse tümü o
ya da bu şekilde bir kilise üyesiydi. Bu yüzden Kilisenin astroloji tutumunu
kabullenmek zorundaydılar. İlk Hıristiyan Kilisesi pagan putperestliği ve boş
inancı diye düşünülen şeyle mücadele etmişti. On ikinci yüzyılda, Aristo say­
gıdeğer bir filozof olarak Platon' a katıldı ve sonraki 200 yıl boyunca Avru­

pa' da �ğ timli kesimin felsefesi öncelikle Aristocu oldu. Astrologia simya ve
tı �I� bırlıkte scientia'nın, bilginin parçası olarak kabul ediliyordu. Bununla

b��h te, daha önce de görmüş olduğumuz gibi, astrologia'nın Hıristiyan öz­
gur ırade ve ahlaksal sorumluluk öğretisini sarsar gibi görünen örtük deter­
� _'
minizmiy e Kili �e ni� bir sorunu vardı. Göksel etkiler bir insanın fiziksel ya­
pısı� ı belırleyebılırdı, ama bilinci ve iradesini belirleyemezdi. 1 277 yılında
.
Parıs Pıskoposu Stephen Tempier 2 1 9 heretik öneriden oluşan bir liste ya­
yımladı; bunların altısı açıkça astrolojiyle ilgiliydi:


1 43 Gök �rdek i farklı burçların insanlarda hem spiritüel istidatları hem
.
de dunyevı meselelerinin farklı koşullarını etkilemesi.

316
ASTROLOJi

1 6 1 Yıldızların özgür irade üzerindeki etkilerinin gizlenmesi.


1 62 İrademizin gökcisimlerinin gücüne tabi olması.
1 95 Evrensel bir yaradılış olan yazgının doğrudan değil, gökcisimlerinin
hareketinin aracılığıyla tanrısal inayetten kaynaklanması.
206 Talih ona iyi açılı olursa iyi yaşayacağını, değilse kötü yaşayacağını
söyleyerek sağlık ve hastalık, yaşam ve ölümü yıldızların konumuna
ve Talih yönüne atfetmesi.
207 Bir insanın bedeninde, sonra da bedeni izleyen ruhunda, o insanın
gebe kalınma saatinde, üstün ve aşağı nedenlerin emriyle bir insanda
ona falan filan eylemlere ve olaylara dahil eden bir mizaç olduğu.
' Doğal olaylar' ve 'bir mizaç yoluyla' anlamına geldiği
anlaşılmadığı sürece bu bir hatadır. 1 3

1 272 yılında yazılan bir mektupta Regensburglu Berthold bir kilise üyesi­
nin astrolojiye karşı tipik tutumunu özetlemektedir: "Taşlara, bitkilere, sözle­
re gücünü veren Tanrı olduğuna göre tek bir şey dışında diğer her şey üzerin­
de gücü olan yıldızlara da güç veren yine Tanrı'dır... Yıldızların üzerinde gü­
cü olmadığı tek şey insanın özgür iradesidir: Onun üzerinde hiçbir insan oto­
riteye sahip değildir, kendisi dışında."ı4
Bazı kuşkularla birlikte, astroloji 'okullu' olarak bilinen ortaçağın en bü­
yük düşünürleri tarafından kabul edilmişti. Felsefeleri onlara gökcisimlerinin
etkisini kabul etmeye yatkınlaştırıyordu, ama Tanrı'nın her şeye gücünün yet­
tiğine ve özgür iradeye yaptığı vurguyla Hıristiyanlıkları bu şevklerine gem
vuruyordu.
1 235 'ten 1 253 'e kadar piskoposluk bölgesinde Oxford Üniversitesi 'nin
de bulunduğu Lincoln Piskoposu olan Robert Grosseteste sadece astromete­
oroloji (göklerin durumundan hava durumunu önceden tahmin etme) değil,
aynı zamanda hem simya hem de tıpta astrolojinin kullanımını onaylayan bü­
yük bir alimdl. İlk çalışmalarından biri olan On the Liberal Arts'ta (Temel
Bilimler Üzerine) şöyle yazmıştır: "Doğal felsefenin astronomia'nın yardı­
mına geri kalanından daha fazla ihtiyacı vardır; çünkü bizim çalışmalarımız
ya da doğanın çalışmaları yoktur, ya da çok azdır, örneğin astronomia'nın
egemenliğinden çıkarılabilecek bitkilerin üremesi, minerallerin transmutas­
yonu, hastalıkların tedavisi gibi. Çünkü göksel güç hareket ettirmediği ve gi­
zilden eyleme yönlendirmediği sürece aşağı doğa (natura inferior) hiçbir şe­
yi etkilemez."ıs Grosseteste astronomia ve astrologia terimlerinin hala birbi­
riyle değişir biçimde kullanılmakta olduğuna da işaret etmiştir. Aynı zaman­
da, hukuki astrolojiyi reddetmeye başlamış ve özgür iradenin yıldızların de­
ğil, sadece Tanrının hükmü altında olduğu konusunda ısrar etmiştir.

317
PETER MARSHALL

Diğer büyük ortaçağ düşünürleri astrolojiyi simyayı kabul ettikleri kadar


kabul etmişlerdi. Aslında, simyadaki deneyler için doğru zamanı hesaplama­
da astrolojinin gerekli olduğuna inanıyorlardı. Bilgi edinme uğraşında bilim­
sel yöntemin önemini vurgulamış olan Aristo'ya ilginin yeniden canlanması­
nın etkisiyle, bazen Avrupalı ilk bilim insanı denen İngiliz filozof Roger Ba­
con ( 1 2 1 4- 1 294) deneyim ve gözlemin önemini vurgulamıştı. Dünyanın ya­
ratılışın merkezi olmadığı, yalnızca engin evrendeki küçük bir gezegen oldu­
ğunu ileri sürerek Ptolemy ile açık bir ayrılık oluşturmaya çalışmıştı. Bacon
aynı zamanda bilgili, işini iyi yapan bir astrologdu ve neredeyse Ebu
Ma'şer'in sözlerini aktararak yazdığı bir mektupta dinlerin horoskopunu ta­
mamen kabul etmişti: "Filozof, dinleri ve inancı göstermek için, diğer geze­
genlerle birleşme halinde olan Jove'a (Jüpiter'e) gerek duyar." Altı gezegen
olduğu için, altı başlıca din vardır: Jüpiter Satürn ile Musevilik; Mars ile Kel­
dani 'yasası' ; güneşle, Mısır 'yasası'; Venüs ile ' haz-seven ve şehvete düşkün
olan' Saracenlerin ' yasası ' ; ve Merkür ile Hıristiyanlığı, ta ki en sonunda
Ayın 'yasası' onu karıştırmaya başlayana dek ve bu, Deccal' in mezhebidir". 16
Bacon, Opus Maius'unun (Büyük Yapıt) iV. Kısım' ında, astronomia'yı
'pratik astrologia' olarak tanımlamış, astrologların kullandığı ' Koç burcunun
ilk noktası'ndan başlayan 30°'lik bölümleri olan ' sabit' zodyakla presesyo­
nun neden olduğu hareketli zodyak arasındaki farklılıkları ve 'ev ' teriminin
belirsizliklerini açıklamaya devam etmiştir. Hiç kuşkusuz Arapça kaynakla­
rını hatırlatarak lunar evleri ' bir günde ayın geçtiği zodyak alanı' olarak ta­
nımlamış, bu evlerin hava durumunu önceden tahmin etme ve tıpta kritik
günlerimizi çıkarmadaki yararlılığına işaret etmiştir. Bacon, simya üzerine
çalışması olan Secretum Secretorum'da, geomansi ile astroloji arasındaki ba­
ğı da kabul etmiştir. Bacon aynı zamanda daha sonraları gökleri on ilci Eve
bölmenin yeni bir yöntemi kendisine atfedilen matematikçi Novaralı Campa­
nus 'a (d. 1 296) da hayrandı.
Kölnlü bir Dominik keşişi ve zamanının en büyük düşünürlerinden biri
olan Albertus Magnus ( 1 1 93-yaklaşık 1 280) hem astroloji hem de simyayı ta­
mamen onaylamıştı. Firmicus Matemus ile Ebu Ma'şer' i okumuş, Pto­
lemy 'nin Almagest' i ve Quadripartitum'unu (Tetrabiblos) salık vermişti. Sa­
dece uygun zamanlamaların seçimi için değil, aynı zamanda doğal süreçleri
hızlandırmak için astrolojik imgelerle salık verilen oymacılık işi taşlar için de
tıpta astrolojinin kullanımını onaylamıştı. Tek tek insanların yaşamlarının ge­
leceğini tahmin etmenin mümkün olduğundan emin değildi ve İsa'nın yıldız­
ların etkisinden tamamen kurtulmuş olduğuna inanıyordu.
En dikkat çeken öğrencisi Summa Theologia'smda (Teolojinin Tümyapı­
tı) yeni Aristoculuğu Katolik inançla uzlaştırmaya çalışan Thomas Aquinas'tı
( 1 227- 1 274). Aquinas'ın görüşü daha düşünceli okulluların tipik görüşüydü:
beden yıldızlardan etkilenirdi, ama akıl ve irade etkilenmezdi. "Astrologlar,

31 8
ASTROLO J İ

birçok şeyde olduğu gibi, doğru tahminler yapabilirler; genelde bu doğrudur


ama özelde değildir, çünkü hiçbir şey insanı özgür iradesiyle tutkularına di­
renmekten alıkoymaz. Bu nedenle, astrologların kendileri 'bilge insan yıldız­
ların efendisidir' derler (sapiens homo dominatur astris), ama tutkularının
efendisi olduğu sürece." 11 Bu ifade zamanının ortaçağ astrolojik literatürün­
de klişe haline gelmişti. Aquinas 'ın aklın inancın sınırları içinde olduğu sü­
rece iyi olduğu savı da Kilisenin bilime karşı tutumunda temel dogması ol­
muştur.
Aristo fiziğinin neredeyse evrensel kabulü düşünüldüğünde, Aquinas'ın
'genel' ya da 'doğal' astrolojiyi - yani, meteoroloji, tıp ve simyada göksel et­
kilerin önemini - kabul edecek olması şaşırtıcı değildir. Aristo gezegenlerin
yaşayan tanrılar değil, aracılıklarıyla yaratıcı aklın sabit yıldızların ötesinden
dünyaya geçtiği evreler olduğunu kabul ederek astrolojiyi Hıristiyanlıkla
uyuşabilir hale getirmişti. Aquinas da böylece yıldızların bedeni (dünyasal
kürenin özelliği), Tanrı'nın ise ruhu (göklerin özelliği) yönettiğini iddia ede­
bilmişti. Bu aynından günlük astrolojinin (dünyevi olaylarla ilgilenir) doğum
astrolojisinden (özgür irade ve ruhun meselelerine değinir) daha belirlenmiş
ya da 'yazılmış' olduğu görüşü çıkmıştır. Aquinas gruplar bireylerden daha
fazla kendi tutkularıyla yönlendirildiği için onların yıldızların etkisine daha
açık olduklarını ileri sürmüştür.
İspanyalı büyük hekim ve simyacı Villanovah Arnald (d. 1 3 1 3 ) yıldızların
hastalık ve sağlık üzerindeki etkisine hararetle inanan biriydi. Çalışmaları
Medica ve Exotica olmak üzere ayrılmıştı; Exotica Chymica, Astronomica ve
Theologia olarak bir kez daha bölünüyordu. Hipokrat' ın astrolojinin tıbbın
önemli bir parçası olduğunu vurguladığını iddia etmişti. Aslında, ikiz ve iliş­
kili olan tıp ve astroloji bilimlerinin ikisine de hekimler ihtiyaç duyardı. Ast­
rologlar ameliyatların yapılma ve şifalı otların toplanması ve kullanılma za­
manları hakkında öğüt verebilirlerdi. Amald 'ın yorumunun tipik hali, hiç
kuşkusuz hastanın sonucunu hızlandırmıştır - şu yargıydı: "Yükselen Burç
bir 'obile' burçtaysa, ay da aynı tür bir burçta bulunuyorsa - yani, Koç bur­
cu, Yengeç burcu, Terazi burcu ya da Oğlak burcu - Yükselen Burcun Yöne­
ticisi de benzer durumdaysa, hastalık, iyi ya da kötü, çabucak sona erecektir."
Bununla birlikte, Amald göksel etkilerin dünyasal alemdeki her şeyi mutlaka
belirlemesi gerekmediğini, ama onları hazırlayacağını ve "alıştıracağını" be­
lirtmiştir. Aquinas gibi o da akla ve özgür iradeye sahip olan insanların gök­
lerin tutkuları üzerindeki etkilerine üstün gelebileceğine inanıyordu: "bilge
insan ussallığıyla yıldızlara hükmedecektir" (vir sapiens dominabitur astris
sua rationabilitate). ı s
Dante, lnferno'sunda (Canto XX. 1 1 8) "majik hilelerin oyununu gerçekten
bilen," Michael Scot'tan söz eder. Muhtemelen on ikinci yüzyılın sonuna
doğru İskoçya'da doğmuş, hem bir İbrani ve Arap, hem de Latin ilminde ol-

31 9
P ETER M A R S H A L L

dukça bilgili biri haline gelmişti. 1 220' li yıllarla birlikte İrlandacasının yeter­
sizliği yüzünden reddedileceği Cashel Başpiskoposluğu makamına önerile­
cek kadar tanınıyordu. Bunun yerine, Mağribilerden yeni kurtarılmış olan Si­
cilya'ya gitti ve okült bilimlere çok hevesli bir amatör olan il. Frederik'e sa­
ray astrologus'u oldu. 1 235 yılında Frederick İngilizlerin ili. Henry 'sinin kız
kardeşi İzabe! ile evlendi, ama, Matthew Paris'in kaydettiği gibi, "astrolog
tarafından uygun saat söylenene kadar şehvetini tanımayı reddetti."
Frederik için çalışırken, Michael Scot astroloji üzerine birkaç eser yazdı;
bunların arasında "başlangıç düzeyinde öğrenciler ve aklın fazla sıkıntı ver­
mediği kişiler için" yazılmış ve geniş kitlelerce okunmuş olan Liber lntro­
ductorius da vardı. Horologium (muhtemelen bir güneş saati) ve usturlap (ge­
ce kullanılan), diye yazmıştı, saati ve Yükselen Burcu saptamak ve evleri he­
saplamak için zorunluydu. Takımyıldızlar ve gezegenlerin betimlemelerinin
yanı sıra gezegensel evler ve günlük evlerle ilgili bir anlatı da sunmuştu. Ge­
zegenlerin listelerine ayın düğümlerini, caput draconis (ejderhanın başı) ve
cauda draconis (ejderhanın kuyruğu), eklemişti. Lunar evlerden de söz edil­
mektedir. Güzelce resimlenmiş ve ayrıntılı olan bu çalışması ortaçağ astrolo­
jisinin iyi bir özetini sunmaktadır.
Dante, Jnferno'da Michael Scot'a yaptığı göndermeden üç satır sonra,
İtalyan astrolog Guido Bonatti'den söz eder. Bonatti geleceğe (sadece Tan­
rı'ya aittir) bumunu sokmaya çalıştığı için yüzü geriye bakacak şekilde elle­
ri omuzlarına döndürülerek cezalandırılan kahinler arasındadır. Bununla bir­
likte, Bonatti ortaçağda astroloji ve tıp arasındaki önemli bağı doğrular, çün­
kü adı Avrupa'daki en eski tıp okullarından biri olan Bologna Üniversite­
si'ndeki bir profesörler listesinde görünmektedir. Astrologia profesörü tıp öğ­
rencilerinin devam zorunluluğu olduğu dört yıllık bir ders vermişti. Bonat­
ti 'nin on iki kitaplık tezi, De Astronomia (astronomia ve astrologia hala bir­
biriyle değişir biçimde kullanılıyordu), 'devirler' (ilerletmeler) ve seçimler
de dahil olmak üzere o zamanki durumuyla konuyu özetliyordu. Ayrıca Ev
bölümleri hakkındaki olağan karışıklık da vardı. Liber Astronomicus'u İngi­
liz VII. Henry 'nin 200 yıl sonra kütüphanesinde özel edisyonunu bulundur­
masına yetecek kadar klasik bir çalışma olarak düşünülmektedir.
Birçok astrolog gibi, Bonatti de bir hami için çalışıyordu - İtalyan asilza­
desi Guido de Montefeltro. Hikaye onun kitapları ve usturlabıyla Forli'deki
meydana bakan kuleye tırmanması ve efendisinin düşmanlarına karşı ordu­
suyla yürüyüşe geçeceği zamanı belirlemesiyle devam eder.
Bir diğer on üçüncü yüzyıl İtalyan matematikçisi Johannes Campanus ho­
roskoptaki evleri bölme yöntemiyle hatırlanır. Başucundan (dünyadaki bir
gözlemcinin doğrudan başının üzerindeki nokta) geçen ve meridyene dik açı­
larda olan büyük bir daire tasarlamıştı. Bu daire ve meridyen horoskopta kul­
lanılan küreyi dört çeyrek daireye bölüyordu. Çeyrek dairelerin her biri daha

320
ASTROLOJi

sonra ufkun Kuzey ve Güney noktalarında kesen dairelerle üçe bölünüyordu.


Sonuç olarak, eşit olmayan evlerin başlangıç noktalan (kasplar) bu daireler­
le kesilen ekliptiğin dereceleriydi.

Yıldızların Üstünlüğü
On dördüncü yüzyılla birlikte, papalar, piskoposlar, krallar ve prenslerin
hepsinin astrologları vardı. Kara Ölüm (büyük veba salgını) 1 347 yılında Av­
rupa'ya ulaşıp üç yıl boyunca kınp geçtiğinde, yaygın olarak bunun gezegen­
lerin o zamandaki düzenlerinin sonucu olduğuna inanılıyordu. Paris Üniver­
sitesi Tıp Fakültesi 1 348 yılında krala şöyle bildirmişti:

20 Mart 1 345 'te, saat 1 3.00'da, Kova burcu evinde Satürn, Jü­
piter ve Mars' ın bir birleşmesi meydana geldi. Satürn ile Jüpi­
ter'in birleşmesi kötülüğüyle ünlüdür ve ölümle felakete yol aç­
mıştır, Mars ile Jüpiter'in birleşmesi ise kıranı havaya yaymıştır
(sıcak ve nemli olan Jüpiter'in topraktan ve sudan kötücül bu­
harları çektiği, sıcak ve kuru olan Mars'ın da daha sonra bunla­
rı bulaşıcı ateş halinde tutuşturduğu hesaplanmıştır.) Açıkça,
tüm bu üç gezegenin birleşmesi ancak felaket cinsinden bir sal­
gın anlamına gelebilirdi. t9

Bununla birlikte, astrolojiye yönelik giderek artan ilgi tek tek astrologları
hizadan çıkmışlarsa Kilisenin gazabından her zaman korumamıştır. Bolog­
na' da ders vermiş, Floransa sarayında bir astrolog ve simyacı olan Cecco
d' Ascoli İsa'nın horoskopunu çıkarıp çarmıha gerilmesinin kaçınılmaz oldu­
ğu sonucuna vardığı için 1 6 Eylül 1 327'de bir heretik olarak kazığa bağlanıp
yakılmıştır. Onun aykırılığı öncelikle nekromansi üzerine çalışması yüzün­
dendi, ama aynı zamanda astrolojisini Deccal'in gelişi ve dünyanın sonuna
da uygulamıştı; bu kadarı Vatikan için çok fazlaydı. D' Ascoli astrolojinin ge­
leceği bilmenin en güvenilir yolu - majiden ve kehanetten daha iyi - olduğu­
na ve insanı melekler gibi tanrısal yapabileceğine inanıyordu. Hatta hekimin
hastayı görmeden bile bir hastalığın nedenlerini ve sonuçlarını tedavi etmesi­
ne yardımcı olmuştu!
Ortaçağ başladığında Batı'da astroloji hemen hemen yoktu, bittiğinde ise
büyük ölçüde yayılmış, şartlı da olsa kabul edilmişti. On beşinci yüzyılın ilk
yansı resimli Books of Hours' un büyük çağıydı. En güzellerinden biri Berry
Dük'ünün Tres riches heures 'idir; çoğunlukla astroloji hakkındaki modem ki­
tapları örneklemek için kullanılır. Öncelikle takvimle ilgili olmasına karşın, tıb­
bi astrolojinin esinlediği 'zodyak adamı'nın güzel bir betimlemesini de içerir.
Zodyak burçları da kilise ve katedrallerin vitraylarında belirmeye başla­
mıştı. Kemerler, alınlar (tampana) ve manastır odalarında (misericord) ahşap

321
PETER MARSHALL

ve taş oyma halinde görülüyorlardı. Vezelay'da, merkez odaların yukarısın­


daki alında İsa figürünü çevrelemektedirler. Yine, bunların öncelikli amacı
İsa'yı, ondan önce Mithras'ı olduğu gibi, Zamanın Efendisi olarak göster­
mekti, ama astrolojik çağrışımlar bilgisi olanların gözünden kaçmayacaktır.
On beşinci yüzyılda, Papa II. Pius, iV. Sixtus ve VI. Alexander astroloji­
ye yoğun bir ilgi duymuştu. Ephemerides olarak bilinen astrolojik tabloların
yazarı ve Macar kralının sarayıyla ilişkili bir kişi olan Regiomontanus'tan
(Johann Müller, 1 436- 1 476) Papa iV. Sixtus takvimi düzeltmesini istemişti.
O sadece Kopemik' in keşiflerini ummakla kalmamış, aynı zamanda gökyü­
zünü günümüzde halii elimizde bulunan eşit olmayan evlere bölmenin yeni
bir yolunu bulmuştu. Onun yeni Ev sistemi çeyrek daireyi ufuk ve meridyen
arasından bölüyordu. Göksel ekvator boyunca evleri temsil eden on iki daire
belirtmişti. Kasplar bu dairelerle kesilen ekliptik dereceleriyle gösteriliyordu.
Yine de Kilise'nin kabulü şartlı kaldı. Paris'te teoloji eğitimi vermiş olan
Piskopos Nicole Oresme ( 1 320- 1 382) genellikle tedbirliydi. Fransızca'da
Livre de divinacions ( 1 3 6 1 -65) adlı bir çalışma halinde genişletilen Tractatus
Contra Judiciarios Astronomos başlıklı Latince kısa bir çalışma yazmıştı.
Yanlış nakledilen anekdotlarından biri astroloji ve kendi anne-babasını öldür­
me olayını (parricide) birbirine karıştırıyor, ama en azından astrolojinin kö­
kenlerinde Mısır'ın önemini fark ediyor: "Mısır Kralı Nectanebus isyan eden
on dört ulus tarafından Makedonya' ya götürüldü, sonra da söylediklerine gö­
re oğlu olan Kral İskender'e astroloji öğretmek istemişti. İskender onu itti ,
onu bir çukura düşürdü, orada boynu kırıldı. Böylece, onun dünyayı gökler­
den daha iyi gözlemiş olmasına yardımcı olmuş olacaktı. "20
Oresme, başlıca birleşmeler ve tıbbi belirtilerden kaynaklanan olaylara
şartlı bir onay vermekle birlikte, "Talih"e, daha özelde de doğumlara düşen
payın güvenilmez olduğunu ileri sürmüştü. "Kendi özünde bilginin ötesinde
değildir, bir yere kadar belli bir zamanda doğan bir kişinin eğilimi ve görü­
nümü kuşku götürür, ama konu insanın iradesinin engelleyebildiği şeyler ve
talihe geldiğinde bilinemez."21 Eski bir uyandır: iradenin özgürlüğüyle ve
Tann'nın her şeye gücünün yeterliğiyle çatışmıyorsa, astroloji iyidir. Bu, yal­
nızca gökteki olayların dünyadaki olaylan gösterdiği, ama onlara neden ol­
madığı anlamına geliyorsa kabul edilebilirdi. Bunu da Sapiens homo domina­
bitur astris izler: bilge insan yıldızların efendisi olacaktır.

322
31
Yeniden Doğma

Astroloji en yüce bilim dalıdır, çünkü göksel şeylerle ve gele­


cekle, sadece tanrısal olmayan, aynı zamanda çok yararlı olan
bilgiyle ilgilenir.
GIROLAMO CARDANO

loransa'da Uffizi Sarayı'nda Botticelli 'nin Minerva ya da Bahar adlı


Fmuhteşem bir tablosu bulunur. Zemini çiçeklerle süslü karanlık bir porta­
kal bahçesinde, Zephyr (batı rüzgan tanrısı) ağzından çiçekler yetişen Flo­
ra'yı kovalar ve yakalar. Flora Zephyr tarafından yarı saydam giysisi çiçek­
lerle nakış nakış işlenmiş hamile Bahar Saati 'ne dönüştürülür. Düşünceli Ve­
nüs ortada durmaktadır. Solda üç Grace (Yunan efsanelerinde üç güzel kız
kardeş) birlikte el ele dans etmektedir.
Bütün bu tablo parlak bir şekilde uygulamış bir alegori, doğanın ve eski mit­
lerin gücünün bir kutlamasını oluşturmaktadır. Ama en gizemli, en şaşutıcı ve
güçlü figür sağda durmaktadır. Kanatlı sandaletleriyle sutını Grace'lere dön­
müş, bir caduceus (Hermes'in yılanlı asası) tuttuğu sağ eliyle gökleri göster­
mekte, bize göksel kökenlerimizi ve varış yerimizi hatırlatmaktadır. Bu figür
Romalıların ticaret tanrısı Merkür' dür; Yunanlıların tanrıların habercisi Her­
mes 'tir; Mısırlıların irfan tanrısı Thoth'tur. Rönesans'ın kalbinde, Hıristiyan
aleminin kalbinde, astrolojinin kadim babası egemenliğini sürdürmektedir.
Genellikle Rönesans' ın 1453 yılında Türklerin İstanbul'u almalarından
sonra kadim irfanın keşfiyle başladığı söylenir. Ancak, daha önce de görmüş
olduğumuz gibi, Yunanlılar ve Romalıların felsefe ve bilim çalışmaları yüz-

323
P E TE� M A R S H A L L

yıllardır Arapça çevirilerden Avrupa'ya süzülmüştür. En sonunda on altı ve


on yedinci yüzyılın Bilimsel Devrim denen gelişmesinde teolojinin felsefe­
den, metafiziğin de bilimden ayrılmasına götürecek olan bir hareket daha on
dördüncü yüzyılda başlamıştı. Her iki gelenek arasında köprü kuran astrolo­
ji kaçınılmaz biçimde entelektüel kargaşaya bulaşmıştı.
Avrupa'da on beşinci yüzyılda, varlıklı ailelerde çocukların horoskopları
bir adet olarak çıkarılıyordu. Astroloji aynı zamanda yeni okuryazarlara da
çekici geliyordu. Astrolojik literatürdeki gelişmeye güzel bir örnek Kalendar
and Compost of Shepherds adlı eserdir. Basım sanatının bulunmasından yal­
nızca yarım yüzyıl sonra, 1 493 yılında Paris'te, 1 506 yılında da İngilizce çe­
virisi Londra'da basılmış olan bu çalışmada tahta kalıpla yapılmış harika bas­
kılar bulunmaktadır. Ortaçağ astroloji irfanının iyi bir özeti çobanların ağzın­
dan aktarılmıştır; aşağı yukarı 1 5 1 8 yılında çevrilmiş olan aşağıdaki satırlar
da buna dahildir:

Satürn kötülüğün en yücesi ve en zalimi,


Kanlı kılıcıyla Mars ise öldürmeye hep hazır;
Çok iyidir Jüpiter, Venüs de aşıkları mutlu eder,
Yan hasta, yarı iyi, Sol ve Luna,
Merkür iyidir, gerçekteyse kötü.ı

Marsilio Ficino ve Yıldız Işınları


Günümüzde değilse de, Rönesans boyunca Yunanistan ve Mısır'da, özel­
likle de İtalya'da, hiç kuşkusuz ani ve hızlı bir ilgi artışı olmuştu. İtalyan
alimler kozmik sempati fikri için Stoacılara, ruhun ölümsüzlüğü inançları
için Neo-Platoculuğa, kürelerin uyumu ve kutsal nümeroloji için de Pisagor­
culara dönmüşlerdir. Dikkate değer bir entelektüel olan Marsilio Ficino
( 1433 - 1 499) bu geleneğe uymuştur. Astrolojik öğütler verdiği Floransa'daki
Lorenzo de Medici 'nin himayesinde, Ficino Raphael' in Vatikan 'daki The
Schoo/ ofAthens (Atina Okulu) tablosuna esin veren Platon'un akademisinin
modeline dayanan bir okul kurdu. Platoncu filozoflar gibi o da şuna inanıyor­
du: "Kendi aklı olan dünya ruhu gökyüzünde yıldızların ötesinde biçimler
oluşturmuştur. Bunların parçaları kendilerinin de biçimler olduğu bir türdedir
ve dünya ruhu onların hepsine kendi özelliklerini sokar. Daha aşağı yaratılış­
ta olan her tip, kendi özellikleriyle birlikte, yıldızlarda, biçimlerde, parçalar­
da ve kendi özelliklerinde bulunmaktadır."2
Medici kendisinden yeni keşfedilmiş bir Yunanca metne bakmasını istedi­
ğinde Ficino Platon 'un bir çalışmasını çeviriyordu. Bu yeni belgenin büyüle­
diği Ficino Platon'unu bırakıp eline kalemini aldı ve Latince Asc/epius ile or-

324
ASTROLOJİ

talıkta dolaşmakta olan Corpus Hermeticum'un çevirisini yapmaya başladı.


Hıristiyan aleminin merkezinde Mısır'ın kadim irfanı yeniden doğuyordu.
Ficino'ya göre, Hermetik yazılar yalnızca Hıristiyanlığa uygun olarak ortaya
çıkmıyor, aynı zamanda onun insanın saygınlığı görüşünü de doğruluyordu.
Ficino astrolojiye çok büyük bir ilgi duyuyordu ve okudukları arasında di­
ğerlerinin yanı sıra Ebu Ma'şer, Centiloquium, Bonatti, Campanus ve Pto­
lemy vardı. Manilius 1 4 1 6 yılında yeniden keşfedilmişti, Firmicus Mater­
nus 'un çalışmalarına da ulaşılabiliyordu. Genç bir adam olarak Ficino bitme­
miş bir çalışma olan Disputatio Contra ludicum Astrologorum adlı çalışma­
da kehanetsel astrolojinin iddialarını sorgulamıştı, ama sonraki çalışmasında
göklerin dünyadaki fiziksel olaylar üzerindeki etkisi konusundaki birkaç kuş­
kusunu ifade etmişti. Bununla birlikte, ona en çekici gelen şey iatromathema­
tica -astrolojik tıp- olmuştu, çünkü gökle dünya arasındaki karşılıklılığa olan
Hennetik inancını ve insanın evrenin bir mikrokozmosu olduğu görüşünü di­
le getiriyordu. Ficino şöyle demişti: "Galen bedenin doktoruysa, Platon da
ruhun doktorudur."3
"Hayatınıza değer veriyorsanız, göklerin uygun bulduğu ilaçlan alacaksı­
nız. Belli göksel destekle doğrulanmış," diye yazmıştır Ficino 1 489 yılında.
Şifalı otların ve buğuların belli bileşimlerinin ilkönce tıp sanatlarıyla yapıldı­
ğına, sonra da astrolojiyle "yıldızların armağanlarıyla bahşedilmiş bir bileşim
-armoni- adeta" meydana getirdiğine inanıyordu.4
1 486 yılında yazdığı Theologica Platonica (Platoncu İ lahiyat) adlı çalış­
masında, Ficino "tanrısal Plato'suna uymuş ve evreni içinde yıldızların mad­
de, bitkiler ve hayvanlardaki etkin kuvvetlerin kaynağı olduğu, titreşim ya­
pan devasa bir organizma olarak sunmuştu. Bütün yaratılışın eşsiz ruhu olan
Jove (Jüpiter) "onun da tanrıları adlandırdığı, kürelerin en saf parçalarıyla,
yani yıldızlar ve gezegenlerle, bir aklı paylaşmış olan ruhlar yerleştirmiştir.
Ateşli bölgelere, iblisleri ve ateşin kahramanlarını koymuştur. Açık havanın
olduğu bölgelere, hava ruhlarını; karanlık havanın olduğu bölgelere de iblis­
leri ve su kahramanlarını." Bütün, bir Büyük Varlık Zinciri ile bağlıdır: "Bü­
tün akıllar... başı olan Tanrı ile başlayarak, birbirine öyle bağlıdır ki uzun ve
kesintisiz bir zincir halinde ilerlerler, üstün olanların hepsi de bir zamanlar
kendi ışınlarını daha aşağı olanlar dökmüştür."s
Ficino lir çalan usta bir müzisyen ve şarkıcıydı. O eski 'Kürelerin Uyu­
mu' öğretisini akla getirerek yıldızların ve gezegenlerin, parçaları müzik ha­
linde birleştirilebilecek bir göksel uyum sağladığını iddia etmişti: "Dolayı­
sıyla, ilkönce yıldızların standart davranışına uygun olarak seçilmiş tonlar­
dan, sonra da aynı yıldızlar arasında uyum yaratacak biçimde birleşen tonlar­
dan oluşmuş adeta ortak bir örüntü vardır ve bu örüntüde bir tür göksel güç
ortaya çıkar." Beklenebileceği gibi, kasvetli ve kederli sesleri Satüm'e, akort­
suz ve tehditkar sesleri Mars'a atfeder. Tersine, Jüpiter 'in armonileri melodik

325
PETER MARSHALL

ve neşelidir, Venüs' e atfedilen sesler de tensel haz verir, çünkü bu sesler ' şeh­
vetli ve ağır'dır. Kaygısız ve dinç olan Merkür aşın uçlar arasında bulunur.6
Bu tür kompozisyonlar majik törenleri yürütmede zorunludurlar. Bunlar da­
ha sonrasında Holst'un The Planets (Gezegenler) adlı muhteşem eserinde
kendi üstün ifadelerini bulmuşlardır.
Gökcisimleri dünya üzerindeki olayları nasıl etkilemiştir? Ficino yıldızla­
rın maddenin içine işleyen ve dokundukları ya da içinden geçtikleri şeylere
karakteristikler veren ışınlar yaydıklarına inanıyordu. Liber de Vita 'sında
(Yaşam Üzerine Kitap) ( 1 489) şöyle yazmıştır: "Göklerin uçsuz bucaksız bo­
yutu, güçleri ve hareketleri her yıldızın her ışınının dünyanın kütlesinin (gök­
yüzünde bir iğne ucu gibidir) içine işlediği, bir anda ve hiç zorlanmadan mer­
keze ulaştığı anlamına gelir." Tılsımlı majiye yönelik durumunu şuna dayan­
dırmıştır: yıldızların ışınlan bütün dünyanın içine işliyorsa, üzerlerine onla­
rın gücünü koruyan imgeler kazındığında metal ve değerli taşların da içine iş­
ler. Bu nedenle göksel güç kontrol altına alınıp tılsımlar, sözler ve şarkılara
kanalize edilebilir. Örneğin, "Ateşli biriyle dövüşmek için Merkür'ün doğdu­
ğu Merkür saatinde oklar taşıyan bir adam biçiminde mermerden Merkür
heykeli yapılır."7 Peki hangi araçla bizi etkiler? Gökcisimlerinin özellikleri
bedenimize ruh aracılığıyla girer.
Neo-Platoncu ve Hermetik sempatilerine sadık kalan Ficino, kişi bedensel
olanı spiritüel olana ne kadar çok dönüştürürse, gökcisimlerinin fiziksel etki­
lerinden de bir o kadar kurtulabileceğini düşünmüştür: "Yazgının kuvveti, il­
könce zihin kendiliğinden Yazgıya tabi olan bedene işlemeye başlamadığı sü­
rece zihne işlemez ... Her ruh bedenin ipoteğinden çekilmeli ve zihinde mer­
kezlenmelidir, çünkü o zaman Yazgı ruha dokunmaksızın bedene kendi kuv­
vetini boşaltacaktır. "s

Pico ve İ nsanm Saygmhğı


Bir başka göze çarpan İtalyan Rönesans alimi Kont Giovanni Pico della
Mirandola ( 1 463-94) farklı bir yol benimsemişti. 1 494 yılında otuz yaşında
öldü, ama kısa süren hayatında soylu bir ailede doğması, varlıklı ve güzel ol­
masını yanı sıra keskin zekasıyla tanındı. Çok genç bir adam olarak, Arapça
ve İbraniceyi iyice öğrenmiş ve kendini Kabala'ya vermişti. 1486 yılında Ro­
ma'da görüldü ve herkesin gözü önünde mantık, matematik, fizik ve teolojiy­
le ilgili 900 kadar tez postaladı ve kendisini bütün katılanlara karşı savunaca­
ğını ileri sürdü. Aristokrat geçmişine karşın, Floransa'nın çöküşünün afeti,
Girolamo Savonarola'nın arkadaşı oldu. Pico en çok insanı yalnızca evrenin
bir mikrokozmosu olarak değil, aynı zamanda magnum miraculum (büyük
mucize) olarak tanımladığı Oration on the Dignity of Man (İnsanın Saygınlı­
ğı Üzerine Söylev) adlı eseriyle tanınır.

326
ASTROLOJi

Kabala'yı keşfettikten sonra, Pico Papa VIII. Innocent'in yasakladığı bir


girişim olan mistik geleneği Hıristiyanlığı desteklemek için kullanmaya kal­
kıştı. Astrologların hepsinin saraylarda moda olduğu bir zamanda, hep tartış­
ma arayan biri olan Pico Papa'ya ithaf ettiği on iki kitaplık bir şidd�tli yanıt
Disputaciones Adversus Astrologiam Divinatricem'i çıkardı.
Bununla birlikte, Pico'nun ünlü saldırısı astrologia'nın her yönünü hedef
almıyordu. Aquinas gibi, o da doğal ve hukuki astroloji arasında bir aynın
yapmış, gerçek astroloji ve majiyi boş inanca dayalı fazlalıklarından temizle­
meyi istemişti. Tezinde değinmemesine karşın, gelgitler ve tutulmalar gibi
doğal olguları önceden haber veren 'fiziksel ' ya da 'doğal ' astrolojiyi kısmen
de olsa kabul edecektir. Onun saldırdığı şey 'kehanetsel astroloji', yıldızlar
aracılığıyla nelerin olacağını önceden söylemeye çalışan hukuki astroloji tü­
rüydü: doğum haritaları, ilerletmeler, seçimler ve sorgulamalar. Astrologlar
arasındaki anlaşmazlıkları vurgulamasından başka, Pico'nun saldırısının ana
darbesi şuydu: "Astrolog burç olmayan burçlara başvurur ve nedenler olma­
yan nedenleri inceler."9 Astrologların zodyakın çok ufak bölümlerini saptaya­
madıklarını ve 'bir derece, bir yıl' ilkesine dayanarak bir ilerletme yapmanın
gülünç olduğunu belirtmiştir. Gökyüzünün farklı bölgelerinin niçin dünya
üzerinde farklı etkiler meydana getireceğini anlayamamıştı. 'Büyük birleş­
meler' konusunda ise, yıldız ışınları aşağıdaki şeyleri etkileyebilirdi, peki
ama birbirini etkilemeleri nasıl mümkün olabilirdi? Bunu yapamayacakları­
na göre, gezegenler arasındaki açılar anlamsızdı. Sözün kısası, astrologlar
büyük şeyleri anlayamazlarsa, küçük şeylere nasıl güvenebilirlerdi?
Pico, astrologlar arasındaki Ev bölümleri (Campanus - Regiomontanus,
gebe kalma ve doğumun göreceli önemi) ve sabit yıldızların farklı etkileri ko­
nularındaki anlaşmazlıklara da odaklanmıştı. Bilinmeyen gezegenlerden kay­
naklanabilecek olası etki sorusunu ortaya atmıştı. Presesyonun 'Koç burcu­
nun ilk noktası 'nın artık hiç de Koç burcunda olmadığı, bunun da pek çok
astrolog tarafından kullanılan sabit zc:idyakı bir alay konusu haline getirdiği
gözleminde bulunmuştu. Ayrıca, hatalı tablolar sorunu ve 'başlangıç saati' ile
o sırada göklerin tam durumunu güvenilir biçimde tespit etme zorluğu da var­
dı. Son olarak da astrologların kimi zaman gerçekte olup biteni tahmin ettik­
lerini kabul ediyordu. "Ancak birçok iyi tahmin yapılmadığına göre," diye
sorar, "onların şans eseri haklı çıktıklarını niçin düşünmeyelim? ... neredey­
se daima elin çizgileri, geomansinin işaretleri ve gezegenlerin konumu ona
aynı şeyi söylemeyecektir."ıo
Pico'nun başlıca ilgisi iradenin özgürlüğünü ve zihnin özerkliğini yeniden
canlandırmaktı. Astrolojiyi tıptan ayırmaya ve tıbbı bir bilime dönüştürmeye
çalıştı. Hepsi bir yana, Bilgi Ağacından genel bir gerçeklik kavramı olarak
Keldaniler ve Mısırlılar tarafından geliştirilmiş olan astrolojiyi kökünden sö­
küp atarak felsefeyi düzeltmek istemişti. Bu ciddi budama işinden, ' doğal

327
PETER MARSHALL

maji 'yi iblislerle çalışılan nekromansi anlamında değil, "bize sadece doğal
kuvvetler aracılığıyla takdire değer işler başarmayı öğretecek doğa biliminin
pratik parçası" olarak muaf tutmuştu . ı ı Pico'nun saldırısı kuşkusuz çağdaşı
olan astrologların zihinlerini çalıştıran ve hala dikkate alınması gereken ha­
rap edici bir saldırıydı.

Girolamo Cardano ve Engizisyon


Genel olarak, Dominikenler ve Fransiskenler astrolojiyi desteklemişti.
Rönesans boyunca en güçlü ve entelektüel tarikat olan Cizvitler bile bu ko­
nuda etkin bir rol almışlardı. Papalar arasında, il. Julius ( 1 505- 1 5 1 3) kendi
heykelinin dikilmesi için en uğurlu zamana karar vermek amacıyla astroloji­
yi kullanmış, III. Paul ise ( 1534- 1 549) dinleyicileriyle buluşmak için en iyi
zamanı belirlemek amacıyla düzenli olarak astrologlara danışmıştır.
Engizisyonla çatışan astrologlardan biri parlak İtalyan hekim ve matema­
tikçi Girolamo Cardano'ydu ( 1 501 - 1 576). Bununla birlikte, aykırılık itha­
mıyla girdiği cezaevinden serbest bırakıldıktan sonra, Cardano son yıllarını
Papa'dan aldığı emekli aylığıyla yaşadı. Cardano astroloji üzerine üretken bir
yazardı. Ona göre, "astrolojinin düşünülmesi kendi özünde güzeldir, daha
aşağı şeylerin nasıl daha yüksek olanla bağlı olduğuna ilişkin bir anlayıştır.
Onun kullanımı geleceği bilmek ve önceden önlemler alabilmektir." Astrolo­
jiyi başka herhangi bir araştırma dalından 'daha yararlı ve daha tanrısal ' ola­
rak düşünmüştür, çünkü astroloji bize yıldızların ve 'bizzat tanrıların' dersle­
rini öğretir. 12 Bize geleceğin nasıl keşfedileceğini öğreten bütün sanatları, ya­
ni tarım, denizcilik, tıp, fizyonomi, rüyaların yorumlanması ve doğal majiyi
kapsar.
Cardano Tanrı yerine 'tanrılar' derken açıkça çok ileri gitmişti. Hermetiz­
min ve kadim Mısır irfanına ilginin dirilişi bir kez daha paganizm hayaletini
hortlatmıştı. Ancak, 1 586 yılında, eski bir çiftlik çalışanı olan Papa V. Sixtus
astrolojiyi yasaklayan bir bildiri yayımladığında, yasakladığı 'doğal astrolo­
ji' (tarım, tıp ve denizcilik sanatı konusundaki tahminler) değil, özgür irade­
nin yadsınması ve Tanrı 'ya bir hakaret olarak düşünülen hukuki astrolojiydi
(doğumsal, saatlik ve seçimsel astroloji). Bildirisi Coeli et Terrae de Papa V.
'

Sixtus "asılsız, yanlış bir gezegenler ve yıldızlar bilgisi kullanan ve alabildi­


ğine bir küstahlıkla artık kendilerini Tanrı 'nın işleri düzenlemelerinin bir if­
şasını umarak meşgul eden," mathematici'ye sövüp saymıştır. Böyle bir ke­
hanet Şeytan'dan gelmektedir.
Astrologlar açıkça dikkatli yürümeye zorlanmıştı. Papalık bildirisine ya­
nıtında Dominiken Tommaso Campanella ( 1 568- 1 639) astrologların heretik­
lerden ve hizipçilerden daha düşmanca izlendiklerini ileri sürmüştür. Hatta
aforoz edilmişler, bütün malları alınmış ve ölüm hükmüyle cezalandırılmış-

328
ASTROLOJİ

!ardır. Campanella astrologların geleceğe ilişkin belli bilgiler sunmadıklarını,


sanatlarını fiziksel ilkelere dayandırdıklarını savunmuştur: "Astroloji sebep­
lerden, gökcisimlerinin evrensel zaman nedenleri ve dünyevi şeyler gibi aşa­
ğıdaki dünya üzerinde etkisi olan nedenlerden söz eder. Bu bize ne deneyim­
lediğimizi söyler."ıJ İtirazların farkında olan Campanella 1 629 yılında
Lyons'da astroloji üzerine çalışmasını şu başlıkla yayımlamıştır: "Arapların
ve Yahudilerin bütün boş inançlarının çıkarıldığı Astrolojinin, Kitabı Mukad­
des'e ve Aziz Thomas ile Aziz Albert' in ve büyük teologların öğretilerine gö­
re Tann'nın Kilise'sinden kuşku duymaksızın büyük bir yarar sağlanarak
okunabilecek bir şekilde fiziksel ilkelere değindiği, Order Of Preachers'tan
Campanella'nın Astrolojiye ilişkin altı kitabı."
Campanella astrolojinin fiziksel ilkelerinin "yıldızların ısı, ışık, devinim
ve açı yoluyla daha aşağı şeyler üzerinde etkisi olduğunu," kanıtladığını sa­
vunmuştur. Pico'nun eleştirisini aklında tutarak horoskopun derece ve daki­
kasından emin olmanın kesinlikle gerektiği konusunda ısrar etmiştir. Preses­
yonun, ilkbahar noktasının, astrologlar hala "Koç burcunun ilk noktası" de­
melerine karşın, Balık burcunda başladığı anlamına geldiğinin de aynı biçim­
de farkındaydı. Belki de anlatmak istediği en önemli şey Kopernik gibi evre­
nin merkezinde dünyanın değil, güneşin olduğunu düşünenlere verdiği yanıt­
tı. Astroloji için ölüm çanlarını çalmaktan çok uzakta, mesele olan şeyin ge­
zegenlerin göreceli konumu ve onların dünyadan göründüğü biçimiyle açısal
uzaklıkları olduğunu savunmuştu: "Güneş ister hareket etsin, ister sabit dur­
sun, mesele kendi duyularımız ve tanımlarımız göz önünde tutulduğunda bi­
ze göre hareket eden bir gezegen olmak durumundadır; çünkü, hareket eden
ister Güneş olsun ister Dünya, aynı şey meydana gelmektedir. "ı4 Gezegenler
konusunda ise, bütün gezegenlerin kendi özlerinde hayırlı olduğunu, ama
"tıpkı hafif bir yangının yararlı, büyük bir yangının ise baş belası olması gi­
bi," bazılarının yararlı, bazılarının da zararlı olabileceğini düşünmüştü. Bu
temelde, şanssız gezegenler (Satürn ve Mars) "yılanlar, bize zararlı olan me­
seleler ve kendi insani durumlarını terk etmiş olan barbar insanlara yarar­
lı"ydı. 1 5
İronik biçimde, Campanella bir Ay tutulmasının yaklaşmasının kendisini
tehdit ettiğini düşünen Papa VIll. Urban'ın yararına Lateran Sarayı'nda bir
majik tören düzenledi. Rönesans'ın astral majisinin harika bir örneği olacak
şekilde, tutulmadan üç saat önce ve üç saat sonra şunların yapılmasını salık
vermişti:

İlkönce dua ve kutsal ritler aracılığıyla kendinizi Tanrı'ya ada­


yarak mümkün olduğunca O'na yakınlaşarak ve mantığa göre
ılımlı biçimde yaşamaya çok özen gösterin. İkinci olarak, başka
hiç kimsenin havası içeri girmesin diye evinizi tamamen kapa-

329
PETER MARSHALL

tın. Eve güllü sirke serpin ve aromalı kokularla kokulandınn.


Bir ateş yakın ve ateşe defne, mersin, biberiye, servi ve diğer
aromalı şeyler atın. Şeytan tarafından yönetiliyor olsa bile gök­
yüzündeki zehirli işleri dağıtmak için bundan daha güçlü ve da­
ha etkili başka hiçbir şey yoktur. Üçüncü olarak, evi beyaz ipek
kumaşlar ve eğreltiotu dallarıyla süsleyin. Dördüncü olarak, ge­
zegenleri temsil etmek için iki ışık ve beş meşale yakın, öyle ki
onlar gökyüzünde değilken yerleri dünyada belki doldurulabi­
lir... Aromalı maddelerden oluşan bir karışımdan gezegenleri
temsil edin ve zodyakın on iki burcunun kopyalarını (basit in­
sanların inandığı gibi boş inancın değil felsefenin ilkelerine gö­
re) çıkardıktan sonra ilerleyebilirsiniz... Beşinci olarak, horos­
kopları bir tutulmanın kötü etkisine tabi olmayan arkadaşlarınız
ve tanıdıklarınızla birlikte olun ... Altıncı olarak, havanın kötü
karakterini dağıtabilmesi için insanlara odada Jüpiter ve Venüs'e
ait olan müzikler çaldırın ... Yedinci olarak, her yıldızın sembolü
taşlar, bitkiler, renkler, kokular, müzik ve hareketlerde bulundu­
ğuna göre... yararlı etkili yıldızları çekenleri ve zararlı etkili yıl­
dızlarınkini uzaklaştıranları hazırlayın. Gezegenlerin etkilerinin
idaresi altında damıtılmış likörler de içilmelidir, çünkü büyük
bir güce sahiptirler. 16

Paracelsus ve Calvin
Bu arada, Avrupa'nın kuzeyinde, Hollandalı teolog ve hümanist Erasmus
( 1 469- 1 536) simyanın yanı sıra astrolojiyi de onamaya hazırlanıyordu. Far­
makolojinin babası olarak hatırlanan devrimci Protestan Paracelsus ( 1493-
1 54 1 ) tedavilerinin temel bir parçası olarak astrolojiyi kullanan bir hekim ve
simyacıydı.
Paracelsus bütün evreni düzenleyen evrensel ilkeye Magnale-Magnum
adını vermiş ve mikrokozmosla makrokozmos arasındaki karşılıklılığı temin
etmişti. İnsanın Hermes 'in ruh (spirit), can (soul) ve beden dediği üç ilkeden
- cıva, tuz ve kükürt - oluştuğuna inanıyordu. Ayrıca göklerde olmasının ya­
nı sıra bedenimizde de takımyıldızlar, yıldızlar ve gezegenler (astra) vardı ve
sağlıklı olmak için bu ikisinin uyum içinde olması gerekiyordu. "Bilmem ki
bir doktorda daha yüce olan ne vardır," diye sorar, "astra'nın uyumuna iliş­
kin bir bilgiden başka? - çünkü bütün hastalıkların temeli orada yatar." 1 1
Eski Yunanlılar gibi, Paracelsus da bedenin ana organlarını yedi gezegen­
le ilişkilendirmişti ve bir organizmanın dengesi kaybolmuşsa, eski dengeyi
sağlamak için ona karşılık gelen gezegenin etkisi harekete geçirilmeliydi. Pa­
racelsus 'a göre Güneş, kalbi; Ay, beyni; Venüs, toplardamarları; Satürn, dala-

330
ASTROLOJi

ğı; Merkür, karaciğeri; Jüpiter, akciğeri; Mars da safrayı yönetiyordu. Teda­


vinin sağlanması için, hem doğru astrolojik zamanın gözlemlenmesi gerekti­
ği hem de uygun kimyasalın ya da şifalı otların dozajının doğru olması konu­
sunu ısrarla vurgulamıştı.
Protestan reformcuların çoğu kısmen, hiç kuşkusuz, Katolik çöküşle çağ­
rışımı yüzünden astroloji konusunda pek hevesli değildi. Girolamo Cardano
22 Ekim 1483 'te Martin Luther'in 'gerçek horoskopu'nu yayımladı; dikkati­
ni şu çekmişti: "Mars, Venüs ve Jüpiter, ufkun hemen aşağısındaki Spica (Ba­
şakçı) yıldızının yanında bir araya gelmiş. Bu birleşmeden kraliyetin süsleri
olmayan kraliyete yaraşır bir güç ayırt edilebilir (çünkü bu gezegenler aşağı­
sından geçer). Bu dine karşılık gelir." 1 s Luther astrolojiye karşı eleştirel ol­
masına karşın, yakın arkadaşı Melanchthon, özellikle astrolojik tıbbın sadık
bir destekçisiydi. lnitia Doctrinae Physicae 'sinde ( 1 549), şunu savunmuştur:
"İnsanın mizacındaki dikkate değer niteliklerin çoğu hem iyi hem de kötüdür
ve kökenleri yıldızlardadır." Pico'daki tablolara dönerek, anne-babasının fi­
ziksel karakteristiklerini kalıtsal olarak alan, yine de sağlıkları ve yaşam sü­
releri çok farklı olan iki çocuk örneğine işaret etmişti. Bunun nedeni yıldız­
larda bulunabilirdi. Ama bu tablodan Tanrı'yı çıkaramazdı: "Doğa çoğu şeyi
yönetir, ama her şeyi değil. Tanrı astrolojik yönetimden çıkarılmamalıdır,
ama Tanrı'nın yıldızlarla yaratılan birçok eğilimi yumuşattığı söylenmeli ve
O'nun iyi olan eğilimlere yardımcı olması, kötü olan eğilimleri bastırması
için dua edilmelidir."19
Fransız Protestan reformcu Jean Calvin ( 1 509- 1 564) ikisini de yapmaya­
caktı. Hukuki astrolojiyi bir 'şeytanca boş inanç' olarak dikkate almamıştı.
Kabul etmeye hazır olduğu bir şey vardı: "Bütün dünyevi cisimler ve (bıra­
kın genel terimlerle konuşayım) bütün aşağı derecede olan cisimlerin yıldız­
ların gidişatıyla bir çekimi vardır, bu yüzden de bir tür ayırt edici karakteris­
tikler alırlar." Aşağı derecede olan cisimlerin, istiridyeler ve kabukluların
ayın evreleriyle büyüyüp küçülmesine nasıl benzediğini gösteren 'doğal ast­
roloji 'yi ve doktorlara kan çekmek ve ilaç vermek için elverişli zamanı söy­
leyen astrolojik tıbbı kabul etmişti. Ama bir bireyin başına neler geleceğini
inceleyen hukuki astrolojiyle hiçbir ilişkisi olmayacaktı.
Calvin'in durumu iki temel itiraza dayanıyordu. İlkönce, iki kadın tam
olarak aynı anda gebe kalır ve doğurursa, çocuklarının farklı yaşamları kaçı­
nılmaz biçimde kalıtımın yıldızların etkisinden daha önemli olduğunu göste­
recekti. İkinci olarak, 60.000 adam tek bir savaşta ölecek olursa, bu durum
hepsinin aynı horoskopa sahip olduğu anlamına mı gelecekti? Bu açıkça ab­
sürd olacaktı. Bu nedenle, Calvin şu sonucu çıkarmak zorunda kalacaktı:
"Eski zamanlardan beri, insanların zihinleri işe yaramaz, bulaşıcı bir hastalı­
ğa benzer bir şey - bir insanın başına neler geleceğini ve her insanın doğuş­
tan gelen yazgısının ne olacağını yıldızlar ve gökyüzünün konumundan talı-

331
P ETER M A R S H A L L

min etme doğrultusundaki gülünç şevk - tarafından istila edilmiştir."20 Aynı


sav astrolojiye eşit düzeyde sert bir dil kullanan modem saldırılarda da yeni­
den kendini gösterir.

İ ngiliz Büyücü
Vatikan 'dan çıkan birden fazla anlama gelebilir seslere ve Protestan re­
formcuların genel anlamda onaylamamalarına karşın, saraylar Rönesans'ın
büyük matematikçileri, astronomları ve filozoflarının astrolojik içgörülerini
memnuniyetle karşıladılar. Girolarno Cardano İngiliz VI. Edward'ın horos­
kopunu çıkardı. Parlak matematikçi, denizci, simyacı ve gizli ajan olan dik­
kate değer John Dee ( 1 527- 1 608) 1. Elizabeth' in saray astrologuydu. İskoç
Kraliçesi Mary için korkunç bir yazgı tahmin etmiş ve 'göklerce kutsanması'
için Elizabeth'in taç giyme töreninin tarihini seçmişti.
Narin bir görünümü olan, uzun boylu, ince bir adam olan Dee daha sonra
bir büyücü olarak ününü arttıran uzun, beyaz bir sakal bırakmıştı. On günle
hata yapan takvimi düzeltmek için 1 582 yılında Papa XIII. Gregory'nin ka­
rarı hakkında ona danışılmıştı, ama bu düzeltmeyi benimseme konusunda
verdiği salık Roma' dan kuşku duyan bazı Anglikan piskoposların müdahale­
si yüzünden l 70 yıl gecikti. Dee, kendi adını taşıyan bir harita icat eden ve
İ spanyol donanmasının savaşması için en iyi zaman konusunda amirallere
öğütler veren Gerald Mercator'un bir arkadaşıydı.
Dee yeni Rönesans ilminden bütünüyle yararlanan muazzam bir alimdi.
Mortlake'teki kütüphanesi İngiltere'de zamanının en iyi kütüphanesiydi ve
bütün büyük adların da aralarında bulunduğu en azından elli astrolojik eser
içeriyordu. Onun astrolojisi yıldızların ışınlarının dünya üzerindeki etkisine
ve farklı zamanlar ve yerlerde yayılan göreceli güçlerinin hesaplanmasına da­
yanıyordu. Ptolemy'yi hatırlatarak, şunu savunmuştu: "Her tohum (semen)
kendi özünde potansiyel olarak bütüne ve kuşağın her eyleminin değişmeyen
doğasına sahiptir; gebe bırakanın yerinin doğasının ve üzerine düşen kuşatan
göğün gücünün birlikte çalıştığı ve hazırladığı bir biçimde kendini göstere­
cektir. "21 Dee'nin astrolojisi onu Kopemik'in güneş merkezli bir evren kura­
mının ilk savunucularından biri olmaktan alıkoymadı; aslında bu onun her­
metik ilgilerine de uygundu.
Dee gizli kuvvetlerin doğada iş başında olduğuna ve ruh dünyasının iblis­
lerinin evrenin sırları için bir şifre cetveli sağlayabileceğine inanıyordu. Ya­
sadışı, ama ikna edici bir olası simyacı olan Edward Kelly kesilen kulaklarıy­
la evine gönderildiğinde, günümüzde British Museum'da bulunan bir kristal
kürenin yardımıyla seanslar yapmaya başladı. Medyumu olarak Kelly ile bir­
likte Dee, Cebrail ve Mikail ' le yaptığı 'melek görüşmeleri' ile meşgul oldu.
Bu şekilde, Enoch'un kayıp kitabını kaydettiğini iddia edecekti. Bu çalışma

332
ASTROLOJİ

bilinen hiçbir dile benzemeyen ve hala deşifre edilemeyen şifreli _bir dil ha­
linde bulunmaktadır.
Madini adlı bir iblis Dee'ye baz metali altına çevirecek ve doğanın sırla­
rını açığa vuracak olan Felsefe Taşı 'nı araması için Polonya'ya, sonra da Bo­
hemya'ya gitmesini söylemiştir. Kabalacı nedenlerden ötürü kendine 007 di­
yen Dee, Elizabeth için çalışan bir gizli ajan gibi görünmektedir.
Dee'nin Kelly ile seansları, bu deneyimi eşleriyle paylaşmaları üzerine
çok tehlikeli ve altüst edici oldu. Dee en sonunda bir Protestan isyanına se­
bep olma yüzünden papalık büyükelçisinin kuşkulanmasının ardından
Prag'da Kutsal Roma İmparatoru II. Rudolph'un sarayını terk etti. I. James
tarafından sihirbaz diye reddedilerek yaşamının geri kalanını Mortlake'de ka­
ranlıklar içinde geçirdi. Kimi zaman bir karanlıklar efendisi olarak hatırlan­
masına karşın, aslında birinci sınıf bir Rönesans büyücüsüydü. pgkala Sha­
kespeare ' a The Tempest'ı yazma öğüdü vermiş ve Prospero figürünü ilham
vermiş olabilir.

Nostradamus ve Dünyanm Sonu


John Dee 1. Elizabeth 'e hizmet ederken, Fransa Kraliçesi Catherine de
Medici Nostradamus olarak bilinen Michel de Notre Dame'ı ( 1503- 1 566)
hizmetine almıştı. Kraliçe ondan eşi il. Henry'nin ölümünü tahmin eden ast­
rolog Lucus Gauricus'un tahminlerini doğrulamasını istemiş, sonra da bütün
kraliyet çocuklarının horoskoplarını çıkarmaya mecbur etmişti.
Nostradamus, eziyetten kurtulmak için Hıristiyanlığa dönmüş olan Yahu­
di anne-babaların yaşadığı St. Remy'de doğdu. Yaşamının büyük bölümünde
Paracelsus gibi şifa sanatının temel bir parçası olarak astrolojiyi kullanan bir
hekim ve simyacıydı. B ilgili büyükbabasından dersler almış, iki büyük tıp
merkezi olan Avignon ve Montpellier'de eğitim görmüştü. Veba kurbanlarını
tedavisindeki (her ne kadar kendi eşi ve çocuklarını kurtaramasa da) başarısı
ve hijyeni koruma ve hastalarında kanamaya yol açmamanın da dahil olduğu
tuhaf yöntemleri sayesinde hatırı sayılır bir ün kazanmıştı. Hatta kozmetik
konusunda öğütler vermiş ve meyve koruyucularını icat etmişti.
B ir şifacı olarak büyüyen ünü ona düşmanlar kazandırmıştı. 1 5 3 8 yılında,
rakipleri onu heretik olmakla suçladı ve Engizisyonun önüne çağrıldı, ama o
saklanmayı, Fransa ve İtalya'da yolculuklar yapmayı seçti. İtalya'da genç bir
keşiş grubuyla karşılaştığı ve içlerinden "Papa Cenapları" diye hitap ettiği bi­
rinin önünde diz çöktüğü söylenir. O keşiş eski bir domuz çobanıydı ve daha
sonra heretik olmayı yasaklayan papalık bildirisini yayımlayan Papa V. Six­
tus olacaktı.
Bu avare hekim ve astrolog en sonunda yeni eşiyle uslandı ve 1 550 yılın­
dan sonra popüler olan almanağını yayımlamaya başladı. Beş yıl sonra, için-

333
PETER MARSHALL

de astrolojik ve simyasal anıştırmalarla semboller olan, Latince, Fransızca ve


bölgesel lehçelerden oluşan karışık bir dille yazılan ve Centuries (Yüzyıllar)
olarak bilinen tahminlerinin ilk bölümünü bitirdi. Eziyet görmekten kaçın­
mak için, dörtlüklerinin sırasını bilerek karıştırdı ve anlamlarını gizledi; gü­
nümüzde de ilgi ve korku uyandırmaya devam eden şey bu birden fazla an­
lama gelebilen ve bilmece özellikleri taşıyan 'daimi kehanetler'dir.
Hala çağdaş zamanların en iyi bilinen kahinidir. Hem 1. Charles' ın boynu­
nun vurulmasını ve Marie Antoinette'in ölümünü, hem de Fransız ve Rus
devrimlerini tahmin etmiş gibi görünmektedir. Dikkate değer bir görüyle
1 666 yılındaki Büyük Londra Yangını'nı önceden söylemiştir - "Yandı yan­
gınıyla üç kere yirmi ve bir altının," yani 66! Bir Deccal' in gelişine ilişkin
kehanetinin Stalin ve Hitler tarafından doğrulandığı söylenir. Hatta bir nük­
leer katliamın mutlak yıkımını da tahmin etmiş gibi görünmektedir:

Terk et, terk et, bırak git Cenevre'yi,


Altın Satürn demire dönecek,
Pozitif ışınlarının tersi yok edecek her şeyi,
Bu olmadan önce, Gökler işaretler gösterecek. 22

Geleceğe dair apokaliptik görüsüne gelince:

Biçilecek bir zamanlar çayır olan bir balık gölü,


Yay burcu Yükselen Burç olduğunda,
Askerlerin elinden Veba, Kıtlık ve Ölüm,
Yüzyıl yenilenmeye yaklaşmakta.23

En azından, yenilenme için zaman olacak. Büyük bir savaşın ardından in­
sanoğlu için barış ve mutluluk dolu altın bir çağın geleceğini tahmin eder:
"Sağlık, meyvelerin bolluğu, neşeler ve bal gibi tatlı zamanlar."24 Ama bu
yalnızca yetmiş beş yıl sürecek. Nostradamus'un son sözü dünyanın sonunun
güneşin dünyayı yok edeceği 7000 yılında gerçekleşeceğidir:

Ayın hükümdarlığının yirmi yılı geçip gittiğinde.


Yedi bin yıl daha başkası sürdürecek hükmünü
Güneş onun geçmiş günlerine başladığında yeniden,
O zaman yerine getirilir ve sonlanır kehanetim. 2s

Nostradamus kehanetlerinin sadece 'gezegensel hareketlerin' işaret ettiği


açığa vurmalar değil, aynı zamanda "bütün kahince esinler Tarın' dan geldi­
ğine göre, tanrısal ilham"ın ürünleri de olduğuna inanıyordu.26 Görülerinin
çoğu "scrying" yoluyla gelmişti. Büyük Piramit'in doruğuyla aynı açılarda
olan pirinçten bir üç ayaklı sehpaya otururken, bir alevin üzerine yerleştiril-

334
ASTROLOJi

miş su dolu bir cam kapta beliren imgeleri seyrediyordu. Ayın Akrep burcun­
da olduğu kendi horoskopu psişik güçler akla getirmişti. İnsanın endişelerini
giderecek şekilde, Nostradamus kehanetlerinin kaçınılmaz tahminler değil,
olası sonuçlar olduğuna inamyordu. Ancak zaman söyleyecektir.
Nostradamus hala dikkatlice incelenen tahminleri yüzünden dünyanın en
ünlü astrologu haline geldi. 1 1 Eylül 200 1 'de New York'taki İkiz Kulelere
yapılan saldırıdan sonra eseri en çok satanlar listesine girdi. Nostradamus,
her şeye karşın, 45. paralelde bulunan bir 'büyük yeni şehir 'de felaket cinsin­
den bir ateşi önceden söylemişti.
32
Yeni Astronomi

Her şeyin ortasında güneş durur. . . Kraliyet tahtında otura­


rak, kendi çevresinde dönen gezegenler ailesini yönetir. . . Biz de
böylece bu düzende hayran olunacak bir dünya uyumu buluruz.
KOPERNİK

loransa' daki ulusal kütüphanenin yakınındaki küçük bir müzede Galileo


F Galilei'nin ( 1564- 1642) 1609 yılında ilk kez Jüpiter'in dört ayını gördü­
ğü hafif donuk mercekler bulunmaktadır. Galileo ertesi yıl Satüm'ün halka­
lannı ve Venüs'ün evrelerini keşfetti; bu ikinci keşfi Venüs'ün güneşin çev­
resinde döndüğünü kanıtlıyordu. 1608 yılında Hollandalı Hans Lippershey
tarafından teleskopun icadı -ya da yeniden icadı, çünkü belki de eskiler onu
zaten keşfetmişti- Avrupa'da astronomiyi kökten değiştirdi ve astroloji için
ciddi sonuçlar getirdi.
Galileo görüşü otuz kat arttıran yeni teleskopuyla ayın üzerindeki krater­
leri ve güneşteki lekeleri gözlemledi; bu ortaçağı Neo-Platoricu kusursuz bir
evren fikrini zedelemişti. Gezegenleri gözlemleri Kopemik güneşin evrenin
merkezinde olduğu ve dünyanın onun çevresinde döndüğü kuramını da doğ­
rulamıştı. Monsignor Pietro Dini 'ye yazdığı 23 Mart 1 6 1 5 tarihli mektupta
yaşama hayat veren ışık ve ruhun "güneş cisminde" bir araya geldiğini "ve
evrenin merkezinde yer aldığını, bunun da onun ışığını yeniden, ama daha
görkemli ve daha etkin bir şekilde parlattığını" yazmıştır. ' Devrimci keşifle­
ri eski kozmolojinin yol olmasına katkıda bulunmasına karşın, Galileo Padua
ve Floransa'da matematik profesörü ve Medicilerin saray astrologuydu. En-

336
ASTROLOJİ

gizisyonun önüne çıkarılmadan önce, görüşlerini geri çekmiş ve Ptolemik


sistemden yana güneşin merkezde olduğu kuramını herkesin önünde reddet­
mişti.
Ortaçağda, hakim olan görüş en yüksekte Tann'dan dünya üzerindeki en
mütevazı organizmaya inen bir Varlık Zinciri olan ' etrafı çevrili' bir evren be­
timleyen Platon'un ve Aristo'nun görüşüydü. Hareketsiz olan dünya kusur­
suz evrenin merkezindeydi ve Tanrı'nın imgesiyle yaratılan İnsan, Yaratılışın
Efendisiydi. Gezegenlerin gözlemlenen dengesiz hareketi ya Aristo'nun 'bir
merkezli' küreleri ya da Ptolemy'nin kompleks epicycle' ları ile açıklanıyor­
du. Kimi zaman ilk çağdaş astrolog denen Cusalı Nicholas ( 1 40 1 -64) evrenin
sonsuz olduğu, merkezi olmadığı ve dünyanın bir küre olduğunu iddia ede­
rek hakim olan tabloyu değiştirmeye başlamıştı. Yine de George Puerback
( 1 423-6 1 ) Ptolemy'nin epicycle' ları üzerine standart bir çalışma yazmıştı,
yeni bir Ev sisteminin kurucusu olan öğrencisi Regiomontanus da nihai ger­
çeğin bulunduğuna inandığı Yunanca el yazmalarını arayarak ve çevirerek
bütün Avrupa'yı dolaşmıştı.
Astronomideki büyük buluş dünyanın Kopemik olarak tanıdığı Nicholas
Koppemigk ( 1473- 1 543) sayesinde meydana geldi. Kuzey Almanya, Eerm­
land 'daki Frauneburg Katedrali 'nin aksi ve sessiz özel heyet üyesi bilimin
yanı sıra din ve felsefe için de muazzam implikasyonları olan bir devrim -
Kopemik Devrimi - yaptı. Gezegenlerin dengesiz yörüngeleri sorununun ra­
hatsız ettiği Kopemik yedi gezegenin hareketini açıklamak için çark içinde
kırk sekiz daire ya da çark önererek Ptolemik sistemi daha da karmaşık bir
duruma getirdi. Ama bu tutucu Leh heyet üyesinin devrimci bir fikri vardı:
Dünyanın evrenin merkezinde olmadığını ileri sürdü. Onun güneşi vardı;
kendisine yakın bir noktanın çevresinde dünyayla birlikte bilinen gezegenle­
rin döndüğü bir güneş.
Bu kuramını 1 5 1 O yılında Commentarioulus başlıklı bir elyazmasında ka­
ğıda döktü ve ancak öğrencisi Rheticus ona Narratio Prima 'sında ( 1540) gü­
neş merkezli kurama ilişkin ilk anlatıyı verdikten sonra bunu yayımlamaya
ikna oldu. Kopemik en sonunda 1 543 yılında Nuremburg'da On the Revolu­
tions of the Heavenly Spheres' ini (Göksel Kürelerin Devrimleri Üzerine) ya­
yımladı. Tezine cesaretle şöyle diyerek başlamıştı: "Her şeyin ortasında gü­
neş durur... Kraliyet tahtında oturarak, kendi çevresinde dönen gezegenleri
yönetir."2 Ama sonra güneşi biraz merkezin dışına yerleştirip tabloyu karma­
şıklaştırarak devam etmişti. Bu çalışmanın ilk başta pek etkisi olmadı, ama
etkileri düşünce tarihindeki en büyük paradigma değişimlerinden bir olan ve
bir bilim olarak astronomiyi bir kehanet sistemi olarak astrolojiden ayıran de­
ğişimi başlattı.

337
PETER MARSHALL

Tycho Brahe'nin Uraniborg'u


O zamanlarda göklerin en büyük gözlemcisi olan Tycho Brahe ( 1 546-
1 60 1 ) bir astronom ve astrologdu. İlk başta bir rasathane inşa etmesi için ken­
disine Uraniborg adasını veren Danimarka ve Norveç Kralı il. Frederick'in
saray astrologuydu. 1 588 yılında Kral öldüğünde, Brahe Prag'daki Kutsal
Roma İmparatoru il. Rudolf'un sarayına davet edildi ve onun özel astrologu
oldu. Oradaki bir kilisede bulunan mezarını ve heykelini ziyaret ettiğimde,
genç bir adamken bir düelloda kaybettiği burnunun yerine koymak için ya­
pılmış olan metal burnunun tasviri beni çok etkilemişti.
Brahe Uraniborg'daki rasathanesini birçoğu kendi tasarımı olan ve arala­
rında son derece doğru sextantlar ve çeyrek dairelerin bulunduğu kocaman
aletlerle donatmıştı. Göklere ilişkin gerçek bilgiye giden yolun gözlemden
geçtiğine inanıyordu. l 572 yılında muhtemelen bir süpemova olan 'yeni bir
yıldız'ın göründüğünü kaydetmişti; bu gözlem ayın ötesindeki kürelerin ku­
sursuz ve değişmez olduğu şeklindeki ortaçağ görüşünü zayıflatmıştı. Bu yıl­
dızın en büyük etkisinin 1 592 yılında olacağı, o yıl Finlandiya'da bir çocu­
ğun doğacağını, o çocuğun alnında büyük şeyler yapmanın yazılı olduğunu
ve 1632 yılında bir din savaşında öleceği tahmininde bile bulunmuştu. 1 594
yılında Gustavus Adolphus İ sveç'te doğdu ve 1 632 yılında Lutzen savaşında
öldürüldü� Bir astrologun kesin başarısı mı, yoksa şanslı bir atış mı? Asla bi­
lemeyeceğiz.
Brahe'nin dikkatli gözlemleri ve cüretkar mantığı onu Kopemik sistemi­
ni tam desteklemeye götürmedi. Onun yerine, Yunanlı astronom Heraklit'in
'Mısır sistemi 'nden yankılar taşıyan bir orta yol buldu; Ay Dünya'nın, Mer­
kür ve Venüs Güneş 'in, Güneş Dünya'nın, Mars, Jüpiter ve Satürn de hem
Güneş hem de Dünya'nın çevresinde dönüyordu.
1 574 yılında Brahe zihni dünyevi meşguliyetlerden kurtarma ve göklere
yönlendirmede astronominin yararlılığını savunan bir söylevle Kopenhag
Üniversitesi 'nde astronomi üzerine bir dizi konferansa başladı: "Yıldızların
gücünü ve etkisini inkar etmek," diye bildirdi, "tanrısal irfan ve etkiye gölge
düşürmektir." Yönetici gezegenlerin karakterimizi biçimlendirdiğine inanı­
yordu. Kuşkusuz aklının bir köşesinde kendisini düşünerek şöyle demişti:
"En yüce yıldız Satürn 'ün talihli etkisi" altına girmiş olanlar "yüceltilmiş ve
sıradan insanın anlayışının çok ötesinde olan meseleleri kendi başına araştı­
rırlar."
Brahe ayrıca astrolojiye gölge düşürenlere karşı onun ikna edici bir savun­
masını da sundu. Pek çok insan, diye iddia etti, gezegenlerin kombinasyonla­
rından etkilenir ve yaşamları boyunca farklı zamanlarda az ya da çok "gizli
ilerletmeler aracılığıyla bir gezegenin ışınlarına" tabi olurlar. Bu aynı yerde,
aynı anne-babanın çocukları olan ve benzer şekilde yetiştirilen kardeşlerde

338
A STROLOJİ

görülebilen farklılıkları açıklamaktadır. Brahe insanlarm "yetiştirilme biçimi,


eğitim, sohbet, yabancı yerlere yolculuk ve buna benzer şeyler gibi daha
önemsiz nedenler"le değişebileceğini inkar etmemiş, ama insanlar arasında­
ki farklılıklara yönelik nedenlerin astrolojiden daha iyi başka hiçbir yerde
aranamayacağı konusunda ısrar etmiştir.
Açıkça bu konuda oldukça deneyimli ve bilgili olan Brahe astrolojiye yö­
nelik başlıca geleneksel itirazlara değinmiştir: astrologları gebe kalma anına
geri götüren doğum tam anını belirlemenin güç olması; aynı zamanda doğan
ikizlerin çoğu kez farklı talihlere sahip olması; horoskopları aynı ölümleri
göstermese de bir savaşta ya da bir doğal felakette aynı zamanda birçok kişi­
nin ölmesi.
Bu itirazlara Brahe şu yanıtı vermişti: "Astrologlar gökyüzünün tek sefer­
de ve aynı zamanda doğan herkes üzerinde tam olarak aynı biçimde etki gös­
terdiğini iddia etmezler, onların çeşitliliğe tabi olduğunu ve göksel etkilerle
farklı biçimlerde değiştirildiklerini savunurlar." Ayrıca, farklı bireylerin etki­
leri alma ya da o etkilerden muaf olma yeteneği de değişiklik gösterir. Bra­
he, teologlar ve filozofların kaygılarının farkında olarak şunu da ısrarla vur­
gulamıştır: "İnsanın özgür iradesi hiçbir şekilde yıldızlardan daha az önemli
değildir, ama onun aracılığıyla, aklın rehberliğinde, yıldızların etkisinin öte­
sinde birçok şey yapabilir, istediği şey oysa." Aslında, "insanlar gerçek ve
dünyadan üstün insanlar olarak yaşamak istiyorlarsa, yıldızlardan alıyor ola­
bilecekleri her ne kötü eğilim varsa onun üstesinden gelebilirler."3 Son tahlil­
de, rasyonel ve spiritüel varlıklar olarak gelişirsek, kalıtımın, sosyal ve gök­
sel koşullanmanın etkilerinin ötesine geçebiliriz; etkin bir şekilde horoskop­
larımızın dışına sıçrayabiliriz. Bu günümüzde ha.Ia önem taşıyan ikna edici
bir savdır.

Kepler ve Dünyanın Uyumu


Brahe'nin başlıca meslektaşı Prag'da il. Rudolf'un saray mathematicus'u
(astrolog ve astronom) olarak onu izlemiş olan Johannes Kepler'di ( 1 57 1 -
1 630). Württemberg'de doğan Kepler Tübingen Üniversitesi 'nde eğitim gör­
dü. İlk çağdaş astronom denmesine karşın, hayatını büyük ölçüde astroloj i
uygulamalarından kazanmıştı. Hermetik gelenek içinde demlenen Kepler' in
ilk çalışması Mysterium Cosmographicum ( 1 596) büyük ölçüde kuramsaldı.
Güneş merkezli gezegen sisteminin doğasının, hepsi bütünün uyumuna uyan
Pisagor'un sayı biçimleri ve Öklid' in beş kusursuz katısının yapısına dayan­
dığı şeklindeki kuramını geliştirdi. Örneğin, dört üçgensel biçimden oluşan
tetrahedron Jüpiter ve Mars' ın küreleri arasındaki boşluğu doldururken, küp
Satürn ve Jüpiter' i ayırır. Mysterium'da düzgün basit örüntülerin dünyanın
çeşitliliğinin ardında yattığı ve sayının her açıyı yönettiği inancını da ifade et-

339
PETER MARSHALL

miştir. Tanrı'nın gökleri yaratmadan önceki gün niceliği, dolayısıyla düzenli


katıları yarattığından söz etmiştir.
Kepler güneşte ruhun varoluşuna ve 'bütün dünyanın haya dolu' olduğu­
na inanıyordu.4 Pisagorcu ' Kürelerin Uyumu' öğretisini yansıtır biçimde, yıl­
dızların ışınlarının dünyaya farklı açılarda çarptığına, farklı notalar yaydıkla­
rına, bütünün uyumlu bir akort halinde harmanlandığına inanmıştı. Ayrıca,
gök ve dünya arasındaki etkiler iki şekilde de çalışıyordu: gökte bulunabile­
cek tek kötülük oraya dünya üzerindeki insanların düşünceleri ve eylemleriy­
le yansıtılmaktadır.
Kepler hiç kuşkusuz kendi durumuna da gönderme yaparak yaşamında
astrolojinin kötü amaçlar kullanılmasına dövünmüştü: "Astronomi, bilge ana:
astroloji anasını yaşatmak için isteyen ve parasını veren herkese kendisini sa­
tan aptal kız."5 ' Aptal' sözcüğü biraz yanıltıcıdır, Almanca'dan daha doğru
bir çevirisi ' ahlaksız' olabilir. Kepler hiçbir zaman abuk sabuk olma ya da bu­
dala uğraşı anlamında astrolojinin aptalca olduğunu düşünmemişti. De Stella
No va 'da, şunu itiraf etmektedir: en iyi mantığı ve en derin kuşkularına karşı
"gezegenlerin birleşmeleri ve açılarıyla dünyasal doğaların heyecanının hiç
eksilmeyen deneyimi (doğasından ötürü beklenebileceği gibi) gönülsüz inan­
cıma yol gösterdi ve mecbur etti."6
"Boş inanca dayalı" astrolojiyi reddederek zodyaktaki ve göklerdeki bö­
lümlerin insan yapımı olduğunu ve doğal olmadığını kabul etti. Yıldızların
nedenler değil, işaretler olduğunu da vurguladı. Ama banyo suyuyla birlikte
bebeği de dökmeyecek kadar zekiydi ve evlerdeki etkilerle gezegenler arasın­
daki açıların deneyim temelinde - yani, işe yararlarsa - kabul edilebileceği­
ni savundu. Yine, gezegenlerin üçlülüklerinin doğal değeri insan yapımı ola­
bilirdi, ama Kepler Satürn ve Jüpiter 'in "büyük birleşmeleri"nin tekrarladığı
Koç burcu, Aslan burcu ve Yay burcunun anlamlı üçlülüğünü kabul etmişti.
Bu onu tarihte 800 yıllık döngüler düşünmeye götürdü; dünyanın İ.S. 2.400
yılında sonunun geleceğinden emin değildi. Gelecek kuşaklar, dikkat!
Bu parlak matematikçinin usta zihninin temelini oluşturan şey, doğal işa­
retler değil tanrısal işaretler oldukları anlaşıldığı sürece kadim kehanet araç­
larına duyulan bir inançtı - rüyalarda ve göksel alametlerde, hepsi Kitabı Mu­
kaddes hepsi kabul edilmiştir. Sadece astrolojik takvimler yayımlamakla kal­
mamış, aynı zamanda günlük astrolojiyle de etkin biçimde meşgul olmuştu;
diğer şeylerin yanı sıra, 1 595 yılında Avusturyalıların Türklerden çekilmesi­
ni de önceden tahmin etmişti. 1 601 yılında ertesi yıla ilişkin bir dizi deney­
sel tahmin yayımlayarak günlük astroloji üzerine bir deney de yapmıştı.
Mysterium Cosmographicum Platoncular, Pisagorcular ve astrologlar ta­
rafından memnuniyetle karşılanmasına karşın, dolaylı olarak gezegenleri yö­
rüngelerinde tutanın ruhlar değil, doğal kuvvetler olduğuna işaret ediyordu.

340
ASTROLOJi

Bu yirmi dört yaşındaki biri için etkileyici bir işti ve yaşlanan Brahe yazarı
il. Rudolf 'un sarayında yardımcısı olmaya davet etmişti.
Brahe 1 601 yılında öldüğünde, Kepler yıldız kraliyet astrologu olarak
onun yerini almakla kalmadı, onun rasathanesi, aletleri ve elindeki muazzam
astronomik veri birikiminden de çokça yararlandı. Kepler, sekiz yıl boyunca
Mars 'ın yörüngesini gözlemledikten sonra, Mars'ın gerçek konumuyla Ko­
pemik modeline göre hesaplanan konumu arasında küçük bir uyuşmazlık ol­
duğunu fark etti. Bundan, gezegenlerin güneş çevresindeki yörüngelerinin
Kopemik'in ileri sürdüğü gibi dairesel değil, eliptik olduğu sonucunu çıkar­
dı. Gezegenlerin konumlarına ilişkin kendi hesaplamalarını Brahe'nin doğru
verileriyle karşılaştırarak varsayımını doğrulamaya girişti. Bu güneş merkez­
li bir güneş sistemi modelini sağladı. 1 608 yılında, Kepler New Astronomy
(Yeni Astronomi) adlı - adı çok uygundu - eserini yayımladı. Bu kitapta iki
ünlü gezegensel devinim yasası sunuluyordu: ilki, gezegenler tek odakla gü­
neşle elipsler halinde yol alırlar; ikincisi, bir gezegen güneşten ne kadar uzak­
laşırsa, çevresinde dönmesi de o kadar uzun sürer.
Bir matematikçi ve nihayetinde bir astrolog olan Kepler en iyi çalışması­
nın evreni başlığının da ima ettiği gibi Pisagorcu göksel uyum ve sayı ilkele­
ri çerçevesinde yorumlamaya ve açıklamaya çalışan Harmony of the World
(Dünyanın Uyumu) ( 1 6 1 8) olduğunu düşünmüştür. Bu, gezegenlerin uzaklık­
ları ve yörüngelerini tamamlamaları için gereken zaman arasındaki matema­
tiksel ilişkiyi açıklayan üçüncü yasasını sunmuştur.
Bu yeni astronomi, dünyanın ve insanın evrenin merkezinde olduğu, ku­
sursuz bir yaratılış fikrini kaybetmemeyi isteyen Katolik Kilisesi için ciddi
bir ikilem oluşturdu. Güneşin merkezde olduğu sözü pagan dininin, özellikle
de Ficino ve diğerlerinin yeniden canlandırmaya yardım ettiği Mısır biçimi­
nin, hayaletini hortlatmıştı. Ortam özgür araştırma için uygun değildi. Kep­
ler' in annesi bile bir cadı olmakla suçlanmış ve ona Engizisyon tarafından iş­
kence edilmişti. Galileo'nun Roma'da birçok hamisi vardı ve durumun has­
saslığının tamamen farkındaydı. Kepler ile yaptığı özel bir yazışmada, Ko­
pemik sisteminin hatalı olduğu konusunda onunla aynı fikirdeydi, ama bu
kuramı herkesin önünde desteklemeyi reddetmişti. Bununla birlikte, 1 6 1 3 yı­
lında, Galileo hermetik olduğu düşünülen kuramsal savlar ortaya atmış ve ya­
şamından endişe ederek sessiz kalmaya zorlanmıştı. 1 630 yılında yeniden ko­
nuştuğunda, bu konuşma onu o ünlü davasına ve sonrasındaki mahkumiyeti­
ne götürdü. Yaşamının geri kalan yıllarını kör ve evinde göz hapsi altında ge­
çirdi ve sadece 1 633 yılında haklı çıkacağı şeyden vazgeçerek bir hermetiğin
yazgısından kaçınabildi. Aynı yıl, Katolik Kilisesi Kopemik'in güneş mer­
kezli sistemi yasakladı.

341
P ETER MARSHALL

Isaac Newton'un Majisi


Bu Protestan Isaac Newton'un ( 1 643- 1727) araştırmacı zihnini durdurma­
dı. İronik bir şekilde, ortaçağ kozmolojisine ölümcül darbeyi vuran adam ast­
roloji ve simyaya büyük bir inanç duyan biriydi - öyle ki, John Maynard
Keynes onun muazzam sayıda elyazmasını okuduktan sonra onu şöyle anlat­
mıştı: "son majisyen, Babilliler ve Sümerlerin sonuncusu ... Magi'nin içten ve
uygun saygıyı göstereceği son harika çocuk."7
Newton'u Cambridge'de bir öğrenciyken matematiksel araştırmalarını
derinleştirmeye götüren şey astroloji ve astronomiye olan ilgisiydi. Hermetik
gelenek içinde demlenmiş olan Newton zamanının çoğunu Cambridge'de
Felsefe Taşı 'nın peşinde simyasal araştırmalarla geçirdi. Kutsal Kitap ile iliş­
kili kaynaklara dayanan kehanetler çok şey yazdı ve 1 728 yılında tarihsel
olaylara neden olduğunu varsaydığı astronomik örüntülere dayanan The
Chrono/ogy of Ancient Kingdoms Amended adlı çalışmasını yayımladı.
Newton kuşkusuz astrolojiyi biliyordu, özellikle de simyacıların birçoğu
gibi o da astrolojiyi çalışmalarında kullanmıştı. Örneğin, onun 1 663 yılında
Stourbridge Fuarı 'nda astroloji üzerine bir kitap satın aldığı bilinmektedir.
Belki sonradan uydurulmuş, ama bu adamın karakteristiği olan ünlü bir hika­
yede astronom Edmund Halley (aynı adlı kuyrukluyıldızı gözlemleyen kişi)
Newton'un astrolojiye olan ilgisiyle alay ettiğinde, onun şu yanıtı verdiği an­
latılır: "Bayım, ben onu inceledim, siz incelemediniz."s
Ünlü Principia Mathematica'sında ( 1 687) Newton Galileo'nun mekaniği
ve Kepler'in yasalarını bir araya getirerek evrensel yerçekimi yasasını geliş­
tirdi. Çok dindar olmasına karşın Newton yirminci yüzyılda Einstein'a kadar
egemenliğini sürdürmüş olan doğa yasalarına dayanan bir mekanik evren
modeli sunmuştu. Newton 'un hareket yasaları meleklere, ruhlara, tanrılara,
Ptolemaik epicycle'lara ya da Pisagorcu katılara gerek kalmaksızın gezegen­
lerin hareketlerine dair basit, ama zarif bir açıklama getirmişti.
Güneş merkezli devrime karşın, astronomi, astroloji ve apokaliptik görü
bir arada yol almaya devam etti. Cambridge'de Isaac Newton'dan sonra ge­
len astronom William Whiston 1736 yılında halka açık verdiği bir konferans­
ta, gelecek Perşembe saat sabah beşte Ay tutulmasına büyük bir kuyruklu yıl­
dızın görünmesinin eşlik edeceği tahmininde bulundu. "Bu belirtiler," diye
açıkladı, "ertesi Cuma Mesih'in dönüşünü müjdelemekte, yangın ve deprem­
le dünyanın sonunun geleceğini haber vermektedir." Bu konferans geniş kit­
lelerce duyulmuştu ve söylenen zamanda kuyrukluyıldız gerçekten göründü­
ğünde, Londra şehri bir paniğe sürüklenmiş, binlerce kişi kırlık bölgelere
kaçmıştı. Yeni astronomi zafer kazanmış olabilirdi, ama eski astronominin
kendi etkileri de vardı.

342
33
Yeni Astroloji

Astrologların hepsine güvenmeyin, söyleyeyim nedenini:


Çünkü bu Sanat gizlidir en az Simya kadar.
THOMAS NORTON

strolojiye inanan astronomlar tarafından geliştirilmiş olan bu yeni güneş­


Amerkezli astronomi yeni astrologları Ptolemy'nin yerküre merkezli (ge­
ocentric) sistemine göre çalışmaktan vazgeçirmedi. Aslında, on altıncı yüz­
yılın sonları ve on yedinci yüzyılın başlarında astroloji Roma zamanlarından
beri görülmemiş bir popülerlik yaşıyordu. Matematikçi, astronom ve hekim
Jean-Baptiste Morin ( 1 583- 1 656) hem astroloji hem de simya uygulaması ya­
pıyordu. "Güneş Kralı" XIV. Louis'e başarılı olmasa da çok iyi bir öneri yap­
mıştı; astrologlardan oluşan bir ekip krala danışmanlarından daha iyi öğüt ve­
rebilirdi. Morin yeni astronomiyi bir kenara attığı muazzam bir ders kitabı
olan Astrologia Gal/ica'yı arkasında bıraktı. Gücünü yitirmiş olan eski 'yıl­
dızların ışınları" kuramını gerçek kabul ediyor ve ufka daha eğik hale geldi­
ğini söylüyordu. Ptolemy 'i ipse astrologorum princeps (astrologların prensi)
olarak kutlamış ve "dünyanın büyük bir yörüngede dönmediğini, Alemin
merkezinde sabit olduğunu kanıtladık"larını açıklamıştı.' Morin Arap ' otori­
teleri' hatalı ve şeytani diye bir kenara atmakla kalmamış, aynı zamanda Ev
bölümlerinin doğal ve göklerde belirlenebilir noktalar olduğu konusunda ıs­
rar etmişti. Açıkça Kepler onu tamamen atlayıp geçmişti.

343
PETER MARSHA�L

Culpeper ve Tıbbi Astroloji


Astroloji tıbbın ayrılmaz bir parçası olarak kullanılmaya devam etti. Ge­
zegenler, zodyak burçları ve insan bedeninin bölümleri arasındaki karşılıklı­
lığı kabul ederek tedavi geleneksel olarak algıladıkları sempati ya da antipa­
tilerine dayanan şifalı otlardan yapılmış ilaçlarla veriliyordu. Örneğin, aslan­
pençesi olarak bir Venüs şifalı bitkisi jinekolojik rahatsızlıklar için sempati
olarak kullanılabilirdi. Diğer yandan, binbirdelik otu (sarı kantaron) gibi bir
güneş şifalı bitkisi yaygın biçimde asık suratlı (Satumine) depresyonu etkisiz
hale getirmek için kullanılırdı - haıa da kullanılmaktadır.
Nicholas Culpeper ( 1 6 1 6-54) adı hala sayısız aktarı şereflendiren bir ast­
rolog ve hekimdi. Bitkiler ve gezegenler arasındaki karşılıklılıkları izleyen
Complete Herbal (Bütün Bitkiler) adlı eserinin 1 653 yılındaki ilk basımından
itibaren hiçbir zaman baskısı tükenmemiştir. The Stars' Own Vegetable Gar­
den' ı (Yıldızların Kendi Bostanı) okurken, bir güneş şifalı bitkisi olan ve As­
lan burcu tarafından yönetilen kırlangıç otunun göz rahatsızlıkları için en iyi
tedavilerden biri olduğu tavsiyesini özellikle ilgi çekici buldum. İnciçiçeği de
yazarlar ve filozoflar için iyiydi: "İnciçiçeği Merkür'ün egemenliğindedir, bu
nedenle de beyni güçlendirir, zayıf belleği toparlar ve onu yine güçlü hale ge­
tirir." Enginarlar da iyiydi: "Enginarlar Venüs'ün egemenliğindedir, bu yüz­
den de şehveti uyandırır."2 Şifalı bitkilerden yapılan ilaçlar düzeninde, Cul­
peper Başak burcuyla ilişkili olan Karaman kimyonu bitkisinin sindirimi ko­
laylaştırdığını, İkizler burcu bitkisi olan lavantanın da baş ağrılarına iyi gel­
diğini ileri sürmüştür. Çiftçilerin belası olan dock (karabuğdaya benzer bir
bitki) astrolojik olarak Balık burcuyla ilişkilidir ve Balık burcunun yönetici­
si olan Jüpiter'in idare ettiği karaciğeri güçlendirir.
Culpeper'in önerileri modem astrolojik tıp çalışmalarında hala yaygın bi­
çimde salık verilmektedir: " l Yükselen Burcun Yöneticisinin doğasının şifa­
lı otlarıyla bedeni takviye edin ... 2 İ lacınızın Altıncının Yöneticisine antipa­
tetik bir şey olmasını sağlayın. 3 İlacınızın yükselen burcun doğasına uygun
olmasını sağlayın. 4 Onuncunun Yöneticisi güçlüyse, onun ilaçlarından fay­
dalanın." Ö zellikle kalp için yoğun bir önem vurgulamıştı: "onu çarkların
üzerinde tutun, çünkü güneş yaşamın kaynağıdır, bu nedenle de onun evren­
sel ilaçları Aurum Potabile [sıvı altın] ve Felsefe Taşı kalbi takviye ederek
bütün hastalıkları tedavi eder. "3
Culpeper'in Astrological Decumbiture of Disease adlı çalışması tıbbi ast­
roloji alanında temel bir metin olarak durmaktadır. Decumbiture haritası has­
talığın baş:angıç anı için çıkarılan bir horoskoptur. Aslında, hastayı ve hasta­
lığını, hastalığın gelişimini, kriz zamanlarını ve olası tedavisini gösterir. Cul­
peper'in kendisi de bir hastanın idrar örneğinin alınma anını horoskop için
zaman olarak seçmişti. Royal Society'nin kurucuları ve kan dolaşımını bulan
kişi olan Robert Boyle bile tıpta astrolojinin kullanımını kabul etmişti.

344
ASTROLOJİ

Lilly ve Hıristiyan Astrolojisi


Culpeper İngiltere İ ç Savaşı sırasında yaşamış ve tahminleriyle Cumhuri­
yetçi desteklemişti. Astrologlar, çoğu kendi bağlılıklarında Culpeper'i takip
etmiş olsa da, bu sosyal ve politik karmaşada bir taraf tutmuştu. On yedinci
yüzyılın en ünlü İngiliz astrologu William Lilly ( 1 602-8 1 ) Commonwealth
Council of State'in resmi astrologu olmuştu. Klasik bir eğitim (Latince, Yu­
nanca ve İ branice dahil olmak üzere) aldıktan sonra, Evans adlı bir Galli'den
astrolojinin temellerini öğrenmişti. Oldukça yaşlı bir dulla evlenmişti ve eşi
'Mars ' ın doğası 'ndan olmasına karşın, Lilly'e büyük bir servet getirmiş ve
uygun biçimde beş yıl sonra ölmüştü. Lilly artık hem saatlik hem de günlük
astrolojiye dönmekte özgürdü. İlkönce 1 644 yılında Merlinus Anglicus Juni­
or başlığı altında sabit yıldızların devinimlerine dayanan tahminlerini yayım­
ladı, bunu birkaç ay sonra A Prophescy of the White King and Dreadful De­
adman Explained takip etti.
1 676 yılında Lilly İtalyanca'dan "Jerome Cardan"ın The Seven Seg­
ments 'ini (Yedi Kat) çevirdi. Bu çalışmada hiç kuşkusuz ona kendi Marslı
eşine dönüp bakma ilhamını veren aforizmalar vardı: "Ay Aslan burcunda
Satüm'ün karesinde Akrep burcunda olduğunda ya da kısmen Boğa burcun­
dayken karşıtında, Yerli'nin nadiren ya Karısı ya da Çocukları vardır, ama
Satürn Kova burcunda olursa, o bir Kadın düşmanı olacaktır... Venüs Satürn
ile olduğunda ve Yükselen Burcun Yöneticisini gördüğünde, Yerli eğilim
gösterir Livata'ya, ya da en azından aşık olacaktır yaşlı çirkin Kadınlara ve­
ya zavallı kirli Hizmetçi Kızlara ... Ayl ' a birlikte Mars'ı olan kadın Ta­
mam'dır, ona kefil olurum."4
Lilly 'ye göre Christian Astrology (Hıristiyan Astrolojisi) ( 1 647) adlı kita­
bı hem Cambridge hem de Oxford üniversitelerinde oldukça kabul bulmuştu.
On yedinci yüzyılın en büyük İngilizce eseri olmuştu, hala da düzenli biçim­
de başvurulan bir kaynaktır. An Epistle to the Student in Astrology' de (Astro­
loji Öğrencisine Bir Mektup), 'göksel yıldız bilgisi'nin Tanrısal İnayete uy­
gun olduğunu vurgulamıştı; aslında, "bilgin ne kadar genişlerse, Her Şeye
Gücü Yeten Tanrı'nın gücü ve hikmetini o kadar büyütürsün." Bilgece devam
eder tavsiyesine: "Acı bir hükmün tedhişiyle sefil olanlara ıstırap verme;
üzerlerindeki muhtemel hükümlerini çevirmesi için Tanrı 'ya seslenmeye yö­
nel: Kibar, ağırbaşlı ol, bir malikaneye imrenme; yoksullara karşılıksız ver,
hem para hem de hüküm. Hiçbir dünyevi servetin senden hatalı bir hüküm
edinmesine izin verme, aksi takdirde bu sanatın şerefini lekelersin."5
Bu çalışmanın kendisi gezegenlerin karakteristikleri (ayın düğümleri de
dahil), zodyakın burçları ve on iki Evin doğasını betimleyen apaçık bir ders
kitabıydı. Özellikle saatlik astroloji konusunda iyidir. Ek bölümündeki 'saat­
lik sorular 'ın açıklaması Lilly'nin engin okurluğunu göstermektedir: "Latin-

345
PETER MARSHALL

ce hora, saat, sözcüğünden adını almıştır, çünkü sorulma zamanı not edilir ve
o zaman için geçerli olan göklerin görünümü sonuca hüküm vermek için ka­
bul edilir. Hora sözcüğü Mısırlıların güneşe verdiği addan - Herodot bize bu
adın Horus ya da Orus olduğu bilgisini veriyor - türemiş gibi görünmekte­
dir; İbranice, ya da ışık ölçüsü birimi (lux), ışık, ya da gün, orien' ler, doğu,
bunların hepsi aynı köke sahip gibi görünmektedir. Budistler güneşe Hiru
der, Braminical adıyla birlikte onun da kaynağı Mısır, astrolojinin ilk beşiği,
gibi görünmektedir."6
1 648 yılında, Lilly devletin resmi astrologu olarak, yıldızların devinimine
dayanan tahminleri için, Colchester kuşatmasındaki Cumhuriyetçi kıtalan
desteklemeye gönderildi. Astrolojik propagandanın değeri Cumhuriyetçileri
etkilemedi. Lilly'nin 1 649 yılının Mart ayında başlayan ve türünün ilk örne­
ği olan gazete sütunu da aynı sona mahkumdu.
Ama Lilly tehlikeli bir oyun oynuyordu. 1 65 1 yılında, yeni Parlamento
Cromwell'in isteklerine karşı politik suçlarla on üç gün hapsetti, monarşinin
iadesinden sonra da Kral il. Charles onu vatana ihanetten hapse attı. Yine
1 655 yılında çalıntı mallarla ' ahmak bir genç kadına' hüküm vermekten 'bü­
yülerle' suçlandı.? Bununla birlikte, en ünlü suçlanı�ı 1 648 yılında dağıtılan
bir broşürde nahoş 1 666 Büyük Londra Yangını ve Veba tahmini yüzünden
olmuştu. Mars'a benzeyen ve Boğanın Kuzey Boynuzu olarak bilinen yıldız
Londra'nın yeni Londra Köprüsü'nün ilk kazığının dikilme anına dayanan
tam Yükselen Burcuydu:

1 655 yılında, İngiltere'nin genel belirticisi olan Mars 'ın Yeröte­


si (Aphelium) mutlaka İngiliz Monarşisinin Yükselen Burcu
olan Başak burcunda olacak, ama Krallığın Koç burcu ... Sonra...
bu krallıkta öyle garip bir yazgı devrimi, öyle büyük bir felaket
ve büyük bir dönüşüm görülecek, bu monarşi ve yönetim bir da­
ha asla şimdi olduğu gibi olmayacak, fikrimi yayma özgürlüğü­
ne ya da teşvikine sahip değilim - fikrim ancak Londra için
uğursuz olacaktır, denizdeki tüccarlarına, karadaki tacirlerine,
yoksullarına, ikamet eden her tür insanına, ya da imtiyazlılarına,
birkaç yangın ve kırıp geçen bir vebayla.s

1 65 1 yılında yazılan bu "Ya Monarşi Ya Değil" broşürünün kendine ait


kopyasında Lilly veba ve yangın için olası tarihler olarak 1 665, 1 666 ve 1 667
yıllarını yazmıştı. Felaketi mezarlar kazan insanları ve kefen içindeki ölüleri
çizerek kaba bir estampla resimlemişti. Nostradamus'un kehanetleri de dahil
olmak üzere bu kehanetleri araştıran bir parlamento soruşturma komitesinin
önüne çağrılmasına karşın, Lilly kehanetlerini umumdan gizlemek için 'hiye­
roglifler' biçiminde ifade ettiğini savunduktan sonra aklandı.

346
ASTROLOJİ

Zamanın önde gelen entelektüellerinden biri ve Oxford'da Ashmole Mü­


zesi 'nin kurucusu olan Elias Ashmole ( 16 1 7-92) bir Farmason, simyacı ve
astrologdu. il. Charles ' ın astrologu olarak daha sonra otobiyografisini yaza­
cağı William Lilly lehine araya girdi. Saatlik ve hukuki astrolojinin gerçek
kehanetlerine inanmaya devam ediyordu. Theatrum Chertıicum Britannicum
( 1 652) adlı çalışmasında, Ashmole Thomas Norton'un Ordinall of Alc­
hemy'sinden satırlara yer vermişti:

Astrologların hepsine güvenmeyin, söyleyeyim nedenini:


Çünkü bu Sanat gizlidir en az Simya gibi.

Bir yorumda, Ashmole aynı fikirdedir: "Astroloji doğal büyünün anahta­


rıdır, doğanın büyüsü (natural magic) de bu Kutsanmış Taşa götüren kapının
anahtarıdır." "Natural Magick" elbette bilimin bir diğer adıydı, "Kutsanmış
Taş" da simyanın Kutsal Kasesi olan Felsefe Taşıydı. "Astroloji büyük bir bi­
limdir," diye devam eder Ashmole: "Bu sanatın derinliği kendi içinde gözden
gizli durur ve onun derinliğini ölçmeye çalışacak her sıradan İskandil Kurşu­
nuyla ulaşılmaz. Herhangi bir çağda bu kadar çok sayıda ' bilmişlik taslayan'
ona sıkıntı vermemişti asla ... Ünlü Urania'nın (astronomi müzü) Nişanını
takmaya değmez bilmişlik taslayanlar." Gerçek bilime olan bütün inancına
karşın, Ashmole dövünmüştü: "çok geçmeden Astroloji bir 'sahtekar' diye
kötülenecektir, çünkü bütün kötü uygulamalara bir örnek olarak ve bir dolan­
dırıcının el çabukluğunu destekleyecek övgüye değer bir yetenek olarak kul­
lanılmaktadır. "9

Aydınlanma Çağı
Astroloji kuşkusuz izleyen yüzyıllarda bir düşüşe geçti. Ama Jim Tester A
History of Western Astrology'de (Batı Astrolojisinin B ir Tarihi) on yedinci
yüzyılda "astroloji öldü, evrimin yarı yolda bıraktığı bir hayvan ya da bitki
gibi," derken hatalıdır. ıo Newton'un mekanik evreninin ve Fransız düşünür
Rene Descartes' in rasyonalizminin zaferine karşın, astroloji hermetik. gelene­
ğin bir kolu olarak eğitimli çevrelerde, denizcilerin, çiftçilerin ve şifacıların
bir folkloru olarak da halk kitleleri arasında varlığını sürdürdü. İlk olarak
1 469 yılında basılan ve günümüzde Old Moore ile canlı tutulan almanakların
satışı devam eti.
On yedinci yüzyılda, hem filozof Pierre Bayle hem de Jonathan Swift'in
kendilerini astrologlara saldırmak zorunda hissettikleri gerçeği astrolojinin
devam eden popülerliğini göstermektedir. Swift kendi görüşüne göre Merli­
nus Liberatus adlı astrolojik almanaklar yayımlayarak rahat bir yaşam süren
bir John Partridge'e sahipti. İrlandalı büyük hicivci ifadesiz bir şekilde, Isa­
ac B ickerstaff yazdı denilen ve Partridge'in ölümünün önceden tahmin edil-

347
PETER MARS HALL

diği Predictions for the Year 1 708'i (1 708 Yılı İçin Kehanetler) kaleme aldı.
O gün gelip geçtiğinde, Swift zavallı adamın ölümünü anlatan bir başka bro­
şürle döndü, niyeti "astroloji konusunda bilmişlik taslayan bu alıkların kendi
konularında ne kadar cahil olduklarını göstennek"ti. ı ı Benzer bir hicivli tarz­
da, Voltaire de daha sonra iki astrologun kendisinin otuz iki yaşında öleceği
kehanetinde bulunduktan sonra nefes almaya devam edip altmış altı yaşına
geldiği için özür dilediği bir broşür yayımladı.
On sekizinci yüzyılın 'Akıl Çağı,' analitik akıl ve hümanist şevke daya­
nan aydınlanma devri denen dönemde, Cambridge Üniversitesi'nde bir 'Zod­
yak Kulübü' vardı, İspanya 'da ise Salamanca Üniversitesi'nde 1 776 yılına
kadar astroloji eğitimi verilmeye devam etti. Astroloji XV. Louis'in sarayın­
da ve Amerikan Devrimi'nin öncüleri, özellikle Jefferson, Adams ve Frank­
lin ile moda olan farmasonluğun bir öğesiydi. Şair Thomas Chatterton ve
William Blake de konuya ilgi duyuyordu. Blake The Celestial Art of Astro­
logy ( 1784) ve New and Complete lllustration of The Occult Sciences'ın
( 1 790) yazarı olan hekim Ebenezer Sibly'nin arkadaşıydı. Blake muhtemelen
İkizler burcu tipinin bir örneği olarak onun "Human Flea"sının bir resmini
çizmişti. 12
İlk Kraliyet Gökbilimcisi, John Flamstead ( l 649- 1 7 1 9) seçimsel astrolo­
jiye göre Greenwich'te kraliyet rasathanesinin kuruluşu için tarih ve zaman
seçti. Royal Society'nin Başkanı Sir Hans Sloane, kendisi bir uygulamacı ol­
mamasına karşın astrolojiyi saygın bir yerde tuttu. Bunlar düşünceli, pratik,
bazıları çağlarının en iyi düşünürleriydi, yine de birçok çağdaş bilim insanı
gibi bu konuyu bir kenara atmadı. Ancak tıpkı daha önceki bir çağda 'doğal'
ve 'hukuki' astroloji arasında aynın yapılması gibi, kendini gezegenlerin ha­
reketlerini tanımlamayla sınırlandıran 'bilimsel' astronomiyle gezegenlerin
insanla ilgili konular üzerindeki etkisini yorumlamaya çalışan astroloji ara­
sında sıkı bir aynın yapılması çok sürmedi. Astrologların kendileri dehşete
düşmüş değildi. Astrolojinin tıp gibi varsayımsal bir sanat olduğu biçiminde­
ki o eski sava geri çekilmişlerdi. Güneş merkezli ve yerküre merkezli evren
görüşleri farklı amaçlara yönelik referans çerçevelerinden başka bir şey de­
ğildi. Can alıcı nokta astrolojinin sonuç verip vermediğiydi. Aynca, gezegen­
ler gerçek dünyadaki insanla ilgili konularını nedenleri değilse en azından
sembolik bir evrendeki işaretler olarak yorumlanabilirlerdi.

348
34
Antikite Psikolojisi

Astroloji eskilerin bütün psikolojik bilgisinin


özetini temsil eder.
CARL JUNG

stroloji on sekizinci yüzyılın sahte Aydınlanmasının parlak ışığında göl­


A gede kalıp zayıf düşerken, majiye ve mucizeye olan sevgisiyle on doku­
zuncu yüzyıl Romantizmi insanları astrolojiye yatkınlaştırdı. Astrolog Ebe­
nezer Sibly'nin yıldızlı evrenin en büyük Romantik şairi William Blake'in bir
arkadaşı olacak olması rastlantı değildi. Blake'in en güzel gravürlerinden bi­
ri olan I Want a Star (Bir Yıldız İstiyorum) bir merdivenle göklere tırmanan
bir adamı resmetmekte, güzel bir şekilde kozmosla birliğe duyulan büyük ar­
zuyu örneklemektedir.
Britanya'da, genellikle eski kehanetleri yeniden işleyen astrolojik alma­
naklar yayımlanmaya devam etti: l 839 yılında Vox Stellarum 560.000 kopya
sattı. Britanya'da astrolojiyi seri olarak üretmeyi öneren ilk kişi gerçek adı
Bristol' den Robert Cross Smith ( l 795-1 832) olan Raphael oldu. 1 820 yılında
Londra'ya gelen Raphael çok geçmeden The Straggling Astrologer of the Ni­
neteenth Century'yi çıkardı ve katkıda bulunan kişi olarak Cumberland Pren­
sesi Olive'i ikna etmeyi başardı. Bu projenin başarısız olmasından sonra Rap­
hael birtakım kehanetlerin bulunduğu The Prophetic Messenger'ı yayıma ha­
zırladı. Yayım oldukça başarılıydı, ama kısa bir süre sonra yaratıcısı öldü.
Yüzyılın bir başka ünlü astrologu Richard Morrison ( 1 795- 1 874) Kraliyet
Donanmasında eski bir eğitimli yüzbaşıydı. İbranice Zadkiel adını benimse-

349
PETER M A R S H ALL

di. Morrison astrolojiyi ' okült bilimler'in ayrılmaz bir parçası olarak görü­
yordu ve "scrying" için kullandığı kristal küresinin güneşin Başmeleği Mika­
il tarafından kontrol edildiğini iddia etmişti. Giderek gelişen bir uygulaması
vardı ve l 849 yılında Record and Review of Astrology, Phrenology, Mesme­
rism and Other Sciences alt başlıklı Zadkiel's Magazine'i çıkarmaya başladı.
Raphael ve Zadkiel takma adları altında Society of Mercurii adlı -uygun bir
addı- ilk Britanya astroloji derneğini kurdular.
Zadkiel aynı zamanda lntroduction to Astrology başlığı altında William
Lilly'nin Christian Astrology'sini ( 1 647) yayıma hazırlayıp tanıttı ve bu kita­
bı 1 853 yılında kendi Grammar of Astrology'si ve doğumları hesaplama tab­
lolarıyla birlikte yayımladı. "orta düzeyde yetenekleri olan birinin bile hızla
öğrenebileceğini" düşünüyordu. Çalışmasını şöyle ithaf etmişti: "Matematik
ve Felsefe İlminin makamı, Cambridge Üniversitesi 'ne ... bu küçük çaba,
'tanrısal ' Claudius Ptolemy tarafından öğretildiği gibi, temel Platon ve Aris­
to felsefesinin matematiksel incelenmesine bir yol açmaktadır. " ı
Önceki 200 yılın astronomisinden ve l 7 8 1 yılında William Herschel tara­
fından Uranüs 'ün, 1 846 yılında da Neptün 'ün keşfinden yılmayan Zadkiel
hesaplamalarında hala evrenin merkezi olarak dünyayı kabul ediyordu. Prens
Albert'in sağlığının bozulacağını -Prens bundan kısa bir süre sonra öldü­
tahmin ettiği için Daily Telegraph' ın kınamasını almış ve kötü bir ün kazan­
mıştı.
British Museum'da Basılı Eserler Sorumlusu alim Richard Gamett ( 1 835-
1 906) tarafından on dokuzuncu yüzyılın sonunda açıkça ilgilenmesi, astrolo­
jinin entelektüel çevrede olsa da bir kez daha incelemeye değer olduğunu
göstermektedir. Mistik astroloji görüşünü reddeden Gamett astrolojiyi mate­
matiksel hesaplamalara dayanan gerçek bir bilim olarak görüyordu. Aynı za­
manda, astrolojiye bir geleceği tahmin etme aracı olarak değil, daha çok her
şeyi kapsayan bir sistemde insanın karakterinin çeşitli öğelerini sınıflandırma
girişimi olarak değer veriyordu. Bu kez astronominin anası ve matematiğin
kardeşi olan astroloji psikoloji ailesinde kendine yeni bir yuva buluyordu.

Blavatsky ve Teosofistler
ABD' de ilk Amerikan astroloji literatürü aşağı yukarı 1 840 yılında ortaya
çıkmıştır. İngiltere, Leeds'ten gelen bir göçmen olan Luke Broughton ( 1 828-
99) Amerikalı ilk önemli astrologdu. Öğrencileri arasında romancı Jack Lon­
don ' ın babası olan W. H. Chaney de vardı. 1 875 yılında Teosophical Soci­
ety 'nin kurucusu olan ve yetmişli yaşlarındaki Rus eşinin ölmesiyle genç
yaşta dul kalan Madam Blavatsky, astrolojinin okült bilimlerin ayrılmaz bir
parçası ve spiritüel aydınlanma yolunun temel bir parçası olmasını sağladı.
Spiritüalizmin bütün Amerika'ya yayılmakta olduğu ve bu akımı dalga

350
ASTROLOJi

dalga sürüklediği bir zamandı. Çok eski bir medyum olan Blavatsky'e astral
bedenleri aracılığıyla onunla konuşan Tibetli Marya ve Koot Hoomi üstatla­
rın rehberlik ettiği iddia edilmiştir. Tibet, Hindistan ve Mısır onun başlıca
esin kaynağıydı. /sis Unveiled ( 1 886) adlı eserini iki yıl sonra başyapıtı Sec­
ret Doctrine izledi; bu başyapıtta büyük dinsel geleneklerden spiritüel dene­
yimin gizli özünü belirlemeye çalışılmıştı. Blavatsky'nin Doğu ve Batı astro­
lojisini birleştirmesi bu konuyu onun zengin ve eğitimli takipçileri arasında
kabul edilebilir hale getirmiştir.
Astroloji The Secret Doctrine'in temelinde yatan bir nakarattır. Blavatsky
Batı'da uygulan 'egzoterik astroloji'nin tersine 'ezoterik' astrolojiden söz etti­
ğini belirtir. "Ezoterik" astroloji inisiyeler için tanrısal bir bilirnken, 'egzoterik'
astroloji "inisiye olmayanlar için boş inanca dayalı bir uğraş"tır.2 Blavatsky
okült ve kadim bilimleri araştırmasının ardından zodyakın çok önemli bir geç­
mişe sahip olduğu sonucuna varmıştır. Zodyakın on iki takımyıldızının güçlü
bir enerjisi vardır ve başlıca yedi gezegen ruhların küreleridir. Işınlan, yayılım­
ları ve titreşimleri aracılığıyla bizi etkilerler. Yedi gezegene hükmeden yedi ruh
(aynı zamanda melekler ve logoi de denir) "Evrenin Yapıcıları"dır. Dört egzo­
terik gezegenin (Satürn, Jüpiter, Merkür ve Venüs) dışında, Dünya üzerindeki
Bekçiler ve Rehberlerle doğrudan astral ve psişik iletişime sahip olan ve adsız
kalan üç gezegen daha vardır. Vulcan, Merkür'ün arkasına saklandığı
düşünülen bir gezegendir. Aynca, ulusların kaderi üzerinde hükmü olan başka
yetmiş adsız gezegen daha vardır. Güneş pozitif ve canlıyken, ay kötünün sem­
bolü olan soğuk bir artık niceliktir: "o ölüdür, canlı bir beden olsa da," onun
bozulan, ruhsuz cesedi yıkıcı bir yaşamla doludur.3
Blavatsky'e göre, bizi etkileyen yalnızca gezegenler değildir. Büyük
Ayı'nın yedi yıldızının Rishi olarak bilinen ve zamanın geçişiyle olayların
devamını gösteren gezegensel ruhları vardır. Aynca, Pleiades ' in yedi kız kar­
deşi (Rishi' lerin varsayılan eşleri) bir zamanlar Atlantis'te ikamet ederlerdi
ve enerji kaynağıdırlar. Köpek Yıldızı Sirius'a gelince; o ' logoik zihin'in kö­
keni ve insanoğlunun büyük eğitmenidir. Birlikte, bu yıldız kümeleri gökler­
de, dünya üzerindeki bizlere 'kozmik zihinsel düzlem ' yoluyla ulaşan etkili
bir kuvvete sahip olan bir kozmik üçgen oluştururlar.
Blavatsky kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yazmıştır: "Evet, kaderimiz
yıldızlarda yazılıdır! ... Bu boş inanç değildir, en azı kadercilik ... Artık yete­
rince kanıtlanmıştır ki horoskoplar ve hukuki astroloji hiç de kurguya dayalı
değildir, yıldızlar ve takımyıldızlar da dolayısıyla bireyler üzerinde okült ve
gizemli bir etkiye -ve bağa- sahiptir. Bu bağ varsa, niçin uluslar, ırklar ve in­
sanlar bir bütün olarak bağlı olmasın?"4 Ancak gökcisimlerinin okült etkileri
ne kadar güçlü olursa olsun, Blavatsky determinist değildir. Israrla vurgular:
"Bütün büyük astrologlar insanın yıldızlara karşı tepkisi olamayacağını kabul
etmiştir. "5

351
PETER M A R S H ALL

Blavatsky'nin geleneğini takiben, 1 922 yılında Presbiteryen papaz Marc


Edmund Jones, onuncu yüzyıla kadar kuzey-batı Mezopotamya'da Harran
şehrinde gelişmiş olan mistik bir birliğin adını kullanarak ABD'de "Sabian
Society'yi kurdu. 1 925 yılında Los Angeles'ta yayımlanan Key Truth of Oc­
cult Philosophy adlı eserinde Jones şöyle demiştir: Ana hakikat "Zaman Ya­
nılsamadır," ikincisi de "Uzay İlişkidir." Jones'un astrolojik Sabian sembol­
leri zodyakın 360°'sinin her biri için ayrı bir sembolik imge sunar. Her bur­
cu da kendilerine atfedilen farklı karakteristikler ya da nitelikleri olan 15°'1ik
24 "açıklık"a sahip olacak şekilde her burcu bölmüştür. Örneğin, Koç bur­
cunda (farkına varma açıklığı) sekizinci derecenin sembolü "Doğu rüzgarının
dalgalandırdığı kurdeleleri olan" bir kadın şapkasıdır. Sayın Papaz Jones bu­
nu "self-exteriorization ve bilincin somutlaşması doğrultusunda ilk gerçek
girişim" olarak yorumlamıştır: "Bireyselleşen Doğulu kuvvetler akla gelir."6
Madam Blavatsky 1 89 1 yılında ölmeden hemen önce, onun Inner Gro­
up'una Teosofik astrolojiyi yirminci yüzyılda geniş kitlelere yönelik pratik,
popüler bir uğraş haline getirecek olan genç bir İngiliz katılmıştı. Adı Willi­
am Ailen' dı ( 1 860- 1 9 17); yolculuk yapan tutkulu bir satış elemanıydı. Adını
daha imalı Alan Leo olarak değiştirmiş ve şevkli teosofik eşi (Platonik ilişki­
de ısrar etmiştir) ile Modern Astrology dergisini çıkarmaya başlamıştır. Bu
astrolojiye günümüzde yaygın olan spiritüel boyutun yeniden katılmasına
yardımcı olmuştur. Leo açıkça gelişen dergisi için popüler bir ihtiyacı yerine
getirmiş ve astrologlardan oluşan ekibi, bir şiline posta yoluyla binlerce ho­
roskop dağıtıyordu (Zadkiel kendi müşterilerinden gineler -yirmi bir şilin de­
ğerindeki eski İngiliz altını- alıyordu). Ama Leo kanunla çatıştı ve iki kez fal
bakmayla suçlandı. İkincisinde 25f mahkeme harcı ile 5f ile cezalandırıldı.
Leo yılmadı. Yorulmak bilmez bir organizatör ve halkla ilişkiler düzenle­
yicisi olarak sadece üç astroloji topluluğu kurmakla kalmadı, aynı zamanda
1 9 1 7 yılında kurulan Astrological Lodge of the Theosophical Society'si son­
raki bütün Britanya organizasyonlarının babası oldu. Okurların temel astro­
loji bilgilerini anlamasını sağlayan geniş kitleleri hedef alan 'kendi kendine
yap' kitapları serisi yapan ilk kişi oldu. Astrology for Ali, The Key to Your
Own Nativity ve Practical Astrology başlıkları tipik birer örnektir. İlk çalış­
mada, Leo bireysel ve özel karakteristiklerin Güneş ve Ay'la temsil edildiği
bir "Astrology without Calculations" taslağı çizdi. Keldanilere (onların Mı­
sırlılara öğrettiğini iddia etmiştir) kadar astrolojinin kökenlerini takip ederek
astrolojinin "neredeyse sanat, literatür, din ve bilimde değer verdiğimiz her
şeyin başlangıcı" olduğunu savundu.? Horoskopta kişiliğe ve bir spiritüel uy­
gulama olarak astrolojiye yeni bir vurgu yapılmasının sorumlusu kuşkusuz
Leo'dur.
Astrolojinin yalnızca çok eski bir boş inancın çökmüş bir yeniden canla­
nışı olduğu fikrini reddeden Leo bu konuya rasyonel bir temel kazandırmaya

352
ASTROLOJİ

çalışmıştır. Astrolojinin iki ilkeye dayandığını iddia etmiştir. İ lki bütün evre­
nin, terimin de dolaylı olarak gösterdiği gibi, bir birlik ve evrenin bir parça­
sında işleyen şeyin bütün evrende işlevsel olması gerektiği şeklinde bir yasa
olduğudur. İkinci ilke ise şudur: "gezegenlerin devinimleri ve göreceli ko­
numlarının incelenmesi" yoluyla "bu yasaların işlevleri gözlemlenebilir, öl­
çülebilir ve belirlenebilir."s İ lki çoğu bilim insanı tarafından zaten kabul edil­
miş olmakla birlikte, ikinci iddia engeldir. Gökcisimlerinin yasalarını göz­
lemleyebilir ve ölçebiliriz - bu astronominin konusudur - ama onları yorum­
lamak astrolojinin amacıdır.
Leo pratik astrolojiyi anlamını kavramak için "oldukça organize bir beyin
ve metafiziksel bir düşünüş eğilimi" gerektiren bir bilim olarak sunmuştur.
Ancak bundan da fazlası vardır; o buna "astronominin ruhu" ve "dünyanın
şimdiye dek görmüş olduğu en pratik ve bilimsel Yazgı ve Kader sunumu"
demiştir. Bu "Güneş Sistemimizi Yöneten Yasa"dan başka bir şey değildir.
Aslında, Museviliğin Başak Burcu Çağı'nın, Hıristiyanlığın ise Balık Burcu
Çağı 'nın dini olması gibi, astroloji de gelmekte olan Kova Burcu, "görevi
Tanrı 'nın ikamet edebileceği kusursuzlaşmış bir insanlık çağının yolunu ha­
zırlamak olan ve çok geçmeden ortaya çıkacak İNSANIN burcu" çağında 'bu
soyun dini '9 olmaya yazgılıdır. Çok çarpıcı bir iddia aslında!
Yine de teosofik geçmişi ve ezoterik ilgileri sayesinde Leo'nun astroloji­
si determinist olmaktan çok uzaktı. "Karakter," derdi hoşlanarak, "yalnızca
karakter kaderi belirler." "Gerçek ego," diye ısrarla vurgulamıştır, horosko­
pun ötesindeydi. Majik gücü irade olan ruhun gelişimiyle karakteri geliştir­
mek mümkündü: "onun parolası, olmam gerektiği insan OLACAGIM; ve
onun iradesi yıldızların sınırlamalarını aşmak olduğunda, yeniden doğma
çarkından da kurtulmuş olur." Astrolojinin içerdiği sır şudur: "Hayatını kay­
beden onu bulacaktır."ıo Çalışmasını şu ortaçağ atasözüyle bitirmiştir: "Ken­
di Yıldızlarını Yöneten B ilge Adam."
Yazıları yüce gönüllü besteci Gustav Holst'a ulaştığında Leo'nun yararlı
etkinliğinin simyasal olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Bu süreçte, yazıları
Holst'un göksel imgelemiyle astrolojinin o ana dek görülen en yüce ifadele­
rinden birine dönüşmüştür: The Planets (Gezegenler). Bu müzik eserlerinin
her biri gezegenlerin astrolojik karakterini yansıtır. Çalışmasının kaynağını
gizli tutmaktan hoşlanmasına karşın, Holst hiç kuşkusuz astrolojiden esinlen­
mişti.

Alice Bailey ve Ezoterik Astroloji


Amerikalı Teosofist Alice A. Bailey Madam Blavatsky 'nin Secret Doctri­
ne 'inden çok etkilenen ve "New Group of World Servers" sunan bir başka ya­
zardı. Kendi Esoteric Astrology (Ezoterik Astroloji) ( 1934) yorumunu geliş-

353
PETER MARSHALL

tirdi; bu yorumda 'kadim bilim'e dayanan bir ' sezgisel astroloji' biçimi oldu­
ğunu düşünmüştü. Büyük akıl hocası gibi, onun da Tibetli üstatlar Morya ve
Koot Hoomi ile temasta olduğu ve kendisini dünyanın her yanına dağılmış
arayıcıların 'yaratıcı aristokrasisi'nin bir üyesi olarak gördüğü iddia edilmiş­
tir. Ona göre, evren amacı bu gezegenin en aydınlanmış zihinlerinin kavrayı­
şının dışında olan belli 'yaşamlar 'ın kontrolü altındaydı. Astrolojinin yanıl­
samaya dayandığının (örneğin, zodyak güneşin göklerde çizdiği hayali yol
olması) farkında olan Bailey yine de astrolojinin "dünyadaki okült gerçekli­
ğin en saf temsili" olduğunu, çünkü bütün uzay alanında kendini gösteren
enerjiler ve kuvvetlere değindiğini iddia etmişti. ı ı
Bailey gökcisimlerinin bizi ' yıldız ışınları' aracılığıyla etkilediği şeklin­
deki kadim görüşü desteklemişti. Ancak ezoterik olarak sadece beş kutsal ge­
zegen olmadığını, insandaki yedi enerji merkezine karşılık gelen yedi geze­
gen (bizim gezegenimiz elbette bunlardan biri değil) bulunduğunu iddia et­
mişti. Aynca "Hakkında Hiçbir Şey Söylenemeyecek Olan"ın yedi enerji
merkezini oluşturan yedi güneş sisteminden yalnızca biri olan güneş sistemi­
mizde yetmiş "gizli gezegen" daha vardır. 12
"Etkin Gezegensel İfadelerde Yedi Yaratıcı Hiyerarşi"nin bir haritasına
yazdığı notta, Bailey onda çoğunun belirsiz ve hatalı gibi görünebileceğini
haklı olarak kabul ediyordu. Hatta Oğlak ve Kova arasındaki Yay'ın yerinin
"geçici bir vurgu olduğunu ve başka bir dünya döngüsünde değişeceğini" ek­
leyerek bunu daha da karmaşıklaştırıyordu. ıJ Bununla birlikte ancak inisiye
olanların anlamı tam olarak kavrayabilecektir. Aslında, Bailey "Yol"da olan­
lar için yeni gezegenler ve takımyıldızlar yöneticileri önermişti.
Bailey 'ye göre, insanlar sadece gezegenlerden değil, aynı zamanda Büyük
Ayı takımyıldızından, Pleiades'in yedi kız kardeşinden ve Köpek Yıldızı Si­
rius'tan da etkilenmektedir. Bunlar birlikte göklerde bir Kutsal Üçgen, yani
"Hakkında Hiçbir Şey söylenemeyecek Olan"ın bedeninde bir merkezler bü­
tünü" oluştururlar. 1 4 Yine, Büyük Ayı'nın yedi yıldızı (Rishi'ler olarak bili­
nirler) güneş sistemimizin yedi ışınının kaynaklarıdırlar. Ama ay gücünü kay­
betmiştir. Lemuria (Atlantis gibi efsanevi bir uygarlık) zamanlarında, ay ya­
şamsal bir varlıktı, ama artık ölü bir biçim, bozulma ve yıkım kaynağıdır.
Bunların hepsi Madam Blavatsky'den güçlü yansımalar taşımaktadır.
Konu Bailey'nin ezoterik astrolojisinde doğum haritasını yorumlamaya
geldiğinde, güneş burcu bireyin o anki sorununu gösterir ve onun yaşam eği­
limleriyle ilişkilidir; Yükselen Burç amaçlanan yaşama işaret eder ve gelecek
sırrını barındırır; Ay da geçmişi gösterir ve sınırlamalarla handikapları özet­
ler. Bununla birlikte, Blavatsky gibi, Bailey de irademizin kuvvetiyle yıldız­
ların etkilerinin ötesine geçebileceğimizi kabul eder - "Shamballa kuvve­
ti"nin ayırt edici özelliği. Bu, iyinin kaçınılmaz biçimde kötüyü yeneceğini
bilen insanın tanrısal doğasının bir parçasıdır. ı s

354
ASTROLOJİ

Bailey'ye göre, insan, birçok enkamasyonunda, Koç burcundan Balık


burcuna geriye doğru zodyak dairesinden geçer. Ama mesele burada bitmez.
Birey "Büyük Yanılsama"dan çıkarsa, o durumda büyük "Hayat Çarkı" tersi­
ne döner ve birey ters yönde çalışıp en sonunda aydınlanmış bir kişi ve dün­
ya Kurtarıcısı olarak çıkar. 16 Açıkça, Bailey'nin çalışması çağdaş 'egzoterik'
astrolojinin doğasına aykırıydı, ama evreni bir dünya ruhuna sahip canlı bir
organizma olarak resmeden o kadim astrolojinin güzelliğini ve irfanını yeni­
den canlandırmaya çalışmıştır. Aynı zamanda, astrolojinin aydınlanma yolun­
daki en önemli araç olduğu şeklindeki kadim inancı da geri getirmiştir.

Jung ve Psikolojik Astroloji


Goethe gibi yazarların ilgisine karşın, bir uygulama olarak astrolojinin Al­
manya'da yer bulması uzun sürdü. Alexander Bethor olarak tanınan Aquilin
Backmund ( 1 876- 1 938) 1 909 yılında ilk Alman astroloji dergisi Zodiakus'u
kurdu. Alfred Witte ( 1 878- 1 94 1 ) entelektüel bir saygınlık kattı ve sekiz var­
sayımsal Neptün-ötesi gezegen kullanan, hatta onlar için gök günlükleri mey­
dana getiren Hamburg Okulu'nu kurdu. Dr. Reinhold Ebertin ( 1 880) bilimsel
astrologların duayeni oldu ve Kozmobiyoloji Enstitüsü 'nü kurdu. Alman ge­
leneği iki gezegen arasında zodyakın orta noktalarını onların enerjilerini ifa­
de eder biçiminde gören radikal 'orta-noktalar' tekniğini geliştirmiştir. Bu
yöntem genellikle ara evleri ve zodyak burçlarını dışarıda bırakır.
Özellikle Rudolf Hess, Heinrich Himmler ve Joseph Goemmels gibi bir­
takım Naziler astrologlara danışmalarına karşın, Hitler'in kendisi pek ilgi
duymamış gibi görünmektedir. Uğursuz tahminlerden korkan Hitler İsviçreli
astrolog Kari Emest Krafft'ı (Nostradamus 'u Goebbels için yorumlamıştır)
1 94 1 yılından sonra polis gözetiminde tutturmuştur. Ancak Almanya 1 945 yı­
lı Mayıs ayında bozguna uğradığında Goebbels Hitler' i kendisinin ve 1 933
yılında kurulan Cumhuriyetin horoskopuna baktırmaya ikna etmişti.17 İkinci
Dünya Savaşı sırasında, 1 935 yılında Britanya'ya gelmiş olan Alman astro­
log Louis de Wohl Britanya hükümeti tarafından olası herhangi bir olumsuz
etkiyi önlemek için istihdam edilmişti.
Almanca konuşan birtakım psikologlar astrolojiye bir benliği arama aracı
ve bir kendini dönüştürme yöntemi olarak ilgi duydular. Sigmund Freud'un
arkadaşlarından biri olan Wilhelm Fleiss'i ilgi duymaya iten de bu yön ol­
muştu. Hermetik karşılıklılık öğretisi ve Pisagorcu numerolojiye inanan Fle­
iss insan metabolizmasının ritimleriyle gezegenlerin hareketleri arasında bir
nedensel ilişki kurmaya çalışmıştı. Freud'u ikna edememişti, ama Freud'un
kendi öğrencisi Cari Jung ( 1 875- 1 96 1 ) yeni arayışların şevkiyle astrolojiyi
kabul etmişti. 1 9 1 1 Haziran' ında Freud' a yazdığı bir mektupta, akşamlarını
şöyle anlatıyordu: "Büyük ölçüde astrolojiyle dolu. Psikolojik hakikatin özü-

355
P E T E R• M A R S H A L L

ne dair bir ipucu bulmak için horoskop hesaplamaları yapıyorum." Jung ya­
şamının geri kalanı boyunca astrolojiden büyülenmiş bir kişi olarak kaldı.
Freud erişkin kişiliğinin belirlenmesinde ilk dönemlerdeki cinsel dina­
mikleri vurgularken, Jung gerçekten birey haline gelme sürecinin kozmosla
anlamlı bir ilişki geliştirmeyi gerektirdiğini düşünüyordu. Bu onu kaçınılmaz
biçimde hem simya hem de astrolojiye yönelik sempatetik bir araştırmaya
götürdü: "Alelade eğitimi olan bazı yazarlar şimdiye dek astrolojiyi çok za­
man önce kayıplara karışmış bir şey olarak [bir kenarda bırakmış] olabilecek­
lerine inanıyorlarsa da, insanların ruhunda kendini gösteren bu aynı astroloji
kendisini üç yüz yıl önce terk ettiği üniversite kapılarında günümüzde bir kez
daha göstermektedir." 1 s
Jung kadimlerin psikolojik içgörülerinden derinden etkilenmiş v e astrolo­
jinin inandırıcı bir şekilde kuşkuya yer bırakmadan tanındığı sonucuna var­
mıştır; çünkü "astroloji antikitenin psikolojik bilgisinin tümünün özetini tem­
sil etmektedir." 1 9 Jung'un ilgisi sadece kuramsal değildi, çünkü kimi zaman
analizlerinde yardımcı olması için hastalarının horoskoplarını kullanmıştı.
Jung'un kendi dünya görüşü geleneksel astrolojinin dünya görüşünden
yankılar taşımıştır. Kolektif bilinçdışında yerleşmiş olan 'arketipler' fikri Pla­
ton'un varolan bütün objeler için bir şablon sağlayan evrensel ' idealar ' ya da
'biçimler' fikrine benzer. Bu açıdan bakıldığında, Jung zodyak burçlarını,
Yaşlı Adam Satürn ve Genç Kız Venüs gibi, on iki 'arketipik imge' ya da ko­
lektif bilinçdışının görünmeleri olarak görüyordu. Bu hiç kuşkusuz astrolojik
sembolizmin imgelemi esinleme gücünü açıklamaktadır.
Presesyon konusuna gelince; Jung bir horoskoptaki doğum tarihinin hiç­
bir şekilde gerçek astronomik takımyıldızlara değil, 'keyfi, bütünüyle kav­
ramsal bir zaman-sistemi 'ne bağlı olduğunu kabul etmiştir. Yine de bu durum
horoskopun anlamsız olduğu düşüncesini beraberinde getirmez, çünkü "za­
manın bu anında her ne doğmuş ya da her ne yapılmışsa, zamanın bu anının
niteliklerine sahiptir."20 Jung 1 949 yılında l Ching'e yazdığı bir önsözde, tıp­
kı kökenin zaman ve yeri ile bir objet d' art'ın işaretçisine ad verebilen eski
eser uzmanları olduğu gibi, "doğumunuza ilişkin önceden hiçbir bilgiye sa­
hip olmaksızın, size doğum anınızda güneşle ayın konumunun ne olduğunu
ve ufukta hangi zodyak burcunun yükseldiğini söyleyebilen'' astrologlar da
vardır; "Bu tür gerçekler karşısında, anların uzun süren izler bırakabileceği
kabul edilmelidir."21 Bu gerçeğin karşısında, bu kavram Ptolemy 'nin doğum
anını gelecek kişiliğin bir tohumu oiarak görüşünü anımsatmaktadır. Jung da­
ha sonra bu formülasyonu biraz değiştirmesine karşın, sayısız astrolog tara­
fından horoskopun öneminin bir açıklaması olarak kabul edilmiştir.
Bu karmaşık fikir Jung'un daha sonra Synchronicity: An Acausal Connec­
ting Principle ( 1 950) adlı çalışmasında geliştirdiği ünlü 'eşzamanlılık' (senk­
ronisite) düşüncesi bağlamında anlaşılmalıdır. Belli durumlardaki olaylar

356
ASTROLOJİ

arasındaki bağlantıların nedensel olmayabileceğini -yani, bir bilardo masa­


sında bir topun diğer topa mekanik olarak çarpıp onu cebe göndermesine
benzemeyebilir- kabul eder. Tersine, gerçekten nedensel-olmayan olaylar
birleşimi, onları algılayan zihin tarafından farkına varılan ' bir tür anlamlı
çapraz-bağlantı'ya sahip olan olaylar varolabilir. Jung böylece eşzamanlılığı
dış ve iç olayların (fiziksel ve psişik olayların) nedense olarak bağlı olmadı­
ğı ' bir psişik olarak koşullanmış uzay ve zaman göreceliği' olarak tanımla­
mıştır.22
Bu "nedensel olmayan bağlantı ilkesi" sıkça karşılaşılan anlamlı rastlan­
tılar deneyimini açıklar. Sahibi öldüğünde bir saatin -asla çalışmayacak şe­
kilde- durması klasik bir örnekt�r. Tutankhamon'un mezarına saygısızlık
eden Lord Caernarvon Kahire'de bir otelde öldüğünde, Kuzey Galler'deki
köpeğinin uluması, sonra da düşüp ölmesi bir başka örnektir. Bir başka örne­
ği de Jung verir; bir hastası tam da önceki gece rüyasında bir böcek gördü­
ğünden söz ettiği anda pencerede altın sansı bir böceğin gürültü yapmasıdır.
Eşzamanlılık ilkesi gökteki olaylarla dünyadaki olaylar arasındaki ilişkiyi
de açıklayabilir; birinin mutlaka diğerine neden olması gerekmez, ama ger­
çekten de anlamlı bir bağlantıya sahiptirler. Bu fikir Stoacı evrensel sempati
fikrinde de yankı bulur. Elbette, Jung'un kendisi bunu ' majik nedensellik'
(eski astrologların benimsediği bir görüş) çerçevesinde görmemiş, "doğal
olaylar arasında gizli bir karşılıklılık ya da anlamlı bağlantı" varsayan doğal
felsefe varsayımını tercih etmiştir.23 Eşzamanlılıklar kolektif bilinçdışındaki
arketipik içerikler bilince çıktığında, yani "takımyıldızlaştığında" meydana
gelir. Göklerdeki takımyıldızlar konusunda tanımlanmış olan Büyük yıllar
muazzam bir kolektif ölçekte bu süreci örnekler.
Jung astrolojiye bilimsel bir ilgi duyduğunu söylemiş ve bu konuda ista­
tistiksel araştırma yapılmasını desteklemiştir. Hatta 1 950'lerin başlarında, eş­
lerin sinastrisini - yani onların doğum haritasını karşılaştırarak açığa vurulan
biçimiyle uygunluklarını - araştırarak eşzamanlılığı iş başında kanıtlamayı
da denemiştir. 966 horoskop çıkararak 483 evliliği incelediği istatistiksel bir
araştırma yapmıştır. Amaç evli çiftlerle evli olmayan çiftler arasındaki fark­
lılıkları saptamaktı. Çiftlerin horoskoplarında, geleneksel olarak karşılaştırı­
lan uygunluk noktalarını incelemiştir: Ay-Güneş (Sol ve Luna'nın ideal 'koz­
mik evliliği '), Ay-ufuk ve Ay-Ay. 1 80 evli çiftten oluşan ilk grupta, en ortak
yönün Ay Güneş birleşimini (yüzde 10) gösterdiğini, 220 çiftten oluşan ikin­
ci grupta, Ay Ay birleşimi gösterdiğini bulmuştur. İki grup birlikte alındığın­
da, 400 evli çiftten Ay Ay birleşimi yüzde 9,2; Ay Güneş birleşmesi ve Ay Gü­
neş zıtlığının ikisi de yüzde 7 ,2 çıkmıştır.
Jung, ayrı ayrı alınmasına karşın, bu sonuçların aradığı kombinasyonları
yansıttığını, birlikte alındığında birbirlerini götürdüklerini görmüştür. Bu de­
neyin bir sonuca varmadığını bildirmiş ve şöyle demiştir: "Astrologlar tah-

357
PETER MARSHALL

minlerinin kesinliğini bilimsel olarak doğrulamak için istatistiğe daha fazla


konsantre olmuş olsalardı, açıklamalarının sağlam olmayan temellere dayan­
dığın çok önce bulmuş olacaklardı."24 Aynı zamanda, birkaç astrologun keha­
netlerinin istatistiksel bakımdan kafa karıştırıcı olacak kadar doğru olduğu
gözlemi onu çok şaşırtmıştır. ABD'deki Duke Üniversitesi 'nden Dr. Rhi­
nem'in telepati ve durugörü üzerine araştırmasına bakarak astrologların ara­
da sırada geleceği bir an için görebilen bir kahine benzediklerini ileri sürmüş­
tür.
Jung kendi deneylerinde araştırmacının aradığını bulma eğiliminde oldu­
ğunu düşünmüştür. Astroloji söz konusu olduğunda, bu düşünce insanın ak­
lına "astrologun maddi ve psişik durumu arasında gizli bir karşılıklı suç or­
taklığı olduğunu" getirmektedir.2s Astrolojiyi bir psiko-fiziksel insan anlamı
dünyasına yerleştirerek bilimsel görünmesine karşın, Jung salt fiziksel bilim­
lerin yöntemlerinin bu konuyu anlamaya uygun olmadığını açıkça göstermiş­
tir. Gökteki olaylarla dünya üzerindeki olaylar arasındaki ilişki nedensel de­
ğildir; bu olaylar çakışır ve birbirine karşılık gelir.
Jung gökcisimlerinin zihnin yönleri ile aralarında ilişkinin bulunduğu bir
"psişe haritası" olarak doğumsal horoskopa ilişkin yaygın ve çağdaş bir gö­
rüş yaratmada aracı olmuştur. Jung and Astrology (Jung ve Astroloji) ( l 992)
adlı çalışmasında astrolog Maggie Hyde bilinçdışı psikolojisinin hem astro­
loglar hem de ilişkide oldukları danışanlarım içerdiğine işaret etmiştir.26 Her­
hangi bir terapist ya da danışman gibi, astrolog da bir objektiflik kisvesi al­
tında saklanamaz.
Jung, psişenin bilinçdışı kuvvetlerine ve onların spiritüel boyutlarına duy­
duğu ilgiye karşın, psikanalize yaklaşımının bilimsel olduğunu düşünmekten
hoşlanıyordu. Aslında, modem astrolojide iki ana eğilim olmuştur. Biri astro­
lojinin objektif bir bilim olduğunu kanıtlama girişimidir, diğeri de astrolojiyi
psikolojik gelişimde yararlı bir araç olarak görmektir. Bu psikolojik yakla­
şım, işaretler ve semboller olarak görmek yerine nedenlerin izlerini gökci­
simlerine dek süren bilimsel astroloji ekolünün determinizmini reddeder. Psi­
kolojik eğilimi olan astrologlar hemen hemen bütünüyle doğum haritasına
odaklarını ve horoskopu gerçekleştirilmeyi bekleyen bir olabilirliklerin oluş­
turduğu bir tohum kümesi olarak görürler.

Dane Rudhyar ve Hümanist Astroloji


Fransa'da astroloj inin yeniden canlanması Papus adıyla eserler veren Dr.
Gerard Encausse ile başlamıştır. Paul Flambert olarak bilinen Profesör Paul
Choisnard ( 1 867- 1 920) astrolojiyi istatistiksel bir temele dayandıran ve öm­
rünü astrolojiyi bilim dünyasına kabul ettirmeye çalışarak geçiren ilk kişidir.
Çalışması daha sonra astrolojik dünya-dışı etki iddialarına yönelik istatistik-

358
ASTROLOJİ

sel bir doğrulamaya herkesten daha fazla katkıda bulunan psikolog Michel
Gauquelin tarafından kabul edilmiş ve geliştirilmiştir.
Çalışmasını sonraki bölümde ele alacağımız Gauquelin dışında, yirminci
yüzyılın en etkili Fransız astrologu yirmi bir yaşında ABD'ye giden ve Dane
Rudhyar ( 1 895-1985) takma adını kullanan Daniel Chenneviere'di. Teosofi
ve psikolojiye duyduğu ilgiyi bireye yönelik hümanist bir ilgiyle birleştirmiş­
tir. Gökcisimlerinin etkisini açıklamak için ' ışınlar' ya da 'dalgalar 'ı kullanan
'bilimsel' astroloji 'yöntemi'ni reddederek astroloji en başta bir sembolik sis­
tem, bir tür 'yaşam cebiri' olarak görmüştür. Etki uyandıran ilk kitabı The
Astrology of Personality (Kişiliğin Astrolojisi) ( 1 936) Jones 'un 'Sabian Sem­
bolleri 'ne değinmiş ve Alice Bailey'nin isteği üzerine yayımlanmıştır. Bu ki­
tap Rudhyar 'ın yeni yaklaşımının temelini atmıştır. "Gökcisimlerinin devir­
leri," diye ısrarla vurgulamıştır, "bütünü içinde, kendi özünde sadece döngü­
sel olarak değişim gösteren ilişkiler örüntülerden oluşan geniş ve karmaşık
bir sembol oluştururlar."21 Bu yüzden astrolojide kullanılan gezegenler ve
yıldızlar nedenler değil, yalnızca birer semboldür. Aslında, Rudhyar bireye
bu sembolleri anlamlı biçimde düzenlemesine olanak tanıdığı için anlamlı
geldiğini savunmuştur.
Rudhyar, Humanist Astroloji Uluslararası Komitesi 'ni kurmakla birlikte,
görüşlerini The Practice of Astrology: As a Technique in Human Understan­
ding (Astroloji Uygulaması: İnsanı Anlama Tekniği) ( 1 968) adlı çalışmasın­
da geliştirmiştir. Bu konuyu, 'kişinin bilgisini kullanmada kişisel sorumluluk
alma' ihtiyacını vurgulayarak on üç adımda sunmuştur. Edinilecek bu bilgi
kendini anlamayı ve evrenle uyumlu bir ilişkiye ulaşma irfanını içermiştir.
Gökyüzünün açığa vurduğu şey, diye tekrarlamıştır Rudhar, "insani anlayışın
ham maddelerinden başka bir şey değil"dir.2s Gezegenlerin bir birleşmesi,
dünya üzerindeki olaylara neden olmanın tersine, sadece belli bir zamanda,
belli bir yerde meydana gelen belli bir tip olayın olabilirliğini gösterir. Olay­
lara dair kehanette bulunmaz, yalnızca bir kişinin gelişimindeki evreleri ana
hatlarıyla belirtir. Bu nedenle, astroloji nedensel olarak birbiriyle ilişkili ol­
mayan olgular grubu arasındaki ilişkiyi yorumlama yöntemi, bir anlayış tek­
niğidir. Bir resim yapma, bir müzik eseri yazma ya da karmaşık bir matema­
tik formülü hesaplama kadar sembolik bir süreçtir.
Rudhyar yirminci yüzyılda astrolojik tutumun psikolojiye doğru kayma­
sında, başka herhangi bir astrologdan daha fazla, sorumluydu.29 Astrolojinin
spiritüel boyutunu da vurgulamıştır. The Astrology of Transformation (Dönü­
şümün Astrolojisi) ( 1 980) adlı kitabında "olmakta-olan-birey"in doğum hari­
tasını bir mandala, benlik üzerine bir meditasyon aracının yanı sıra, bir birey­
sel karma sembolü olarak görülmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Ama Rudh­
yar'ın transpersonel astrolojisi tamamen otonom bir birey yaratmayı hedefle­
mekle birlikte, nihai amacı biyoloji ve kültürü ardında bırakarak bireysel bi-

359
PETER MARSHALL

linci aşmaktır. Bu zihnin ve ruhun birleşmesini, ruhun 'inmesini' ve maddenin


'yükselmesini ' gerektirir.JO Bireysel kendiliğin yerine getirilmesi, merkezle
çevrenin bir olduğu evrensel bilinçle birleşen bütünüyle kendini gerçekleştir­
miş bir birey haline nihai dönüşümden önceki yanılsamalı bir amaç olarak an­
laşılmalıdır. Aslında, bu açıdan bakıldığında, doğum haritası büyük spiritüel
simya çalışmasındaki ilk evredir: "üstünde sürekli dönüşümün ateşinin yakıl­
ması gereken bir sunak." Rudhyar son olarak saf mistisizmle bitirir: simyanın
ateşi "çok büyük bir sessizlikte Kendisini 'Ben' olarak söyleyen Bütün"dür.3 1

Alan Oken ve Astrolojik Farkmdahk


Psikolojik ve spiritüel bir yol benimseyen Amerikalı bir diğer etkili astro­
log Alan Oken'dir. As Above, So Below: A Primary Guide to Astrological
Awareness ( 1 973) (Yukarıda Nasılsa Aşağıda da Öyle: Astrolojik Farkındalı­
ğa Temel Rehber) adlı kitabının başlığının da gösterdiği gibi, Oken, hermetik
geleneğin !am kalbinde olan karşılıklılık yasasının farkındaydı. Açılış epigra­
mı Stoacı Marcus Aurelius'tandır: "Evreni materyal özleri ve tek Ruhu olan
bir Tek Yaşayan Varlık olarak düşünün." Bireyin evrenin bir mikrokozmosu
olduğunu vurgulamıştır: Bütün yaratılışta, en küçük atomdan evrenin en bü­
yük birimine kadar tüm yapılarda aynı örüntünün tekrarı söz konusudur. İn­
sanın dünyada olmasının ana nedenlerinden biri giderek kendini-gerçekleştir­
mesidir. Astroloji bu tür bir giderek artan farkındalık yöntemi, bilinci geniş­
letme ve kişiye 'Aydınlanma Yolu'nda yardımcı olma aracıdır.32
1 970' li yıllarda yazan Oken ezoterik ve egzoterik topluluklar arasında,
okültistlerle doğal bilimciler arasında bir birleşmenin meydana geldiğine, ay­
rıca sezgisel ve rasyonel zihni birleştiren astrolojinin bu yolu açtığına inanı­
yordu. The Horoscope, the Road and its Travellers (Horoskop, Yol ve Yolcu­
ları) ( 1 974) adlı çalışmasında, bir kez daha astrolojinin hem evrensel yasaya
dair daha büyük bir anlayışa yönelik spiritüel bir yol, hem de kişinin kendini
anlaması ve başkalarına yardımcı olması yönünde pratik bir araç olduğunu
vurgulamıştır. Astrolojiyi kadim irfan için bir araç olarak gören Oken, şimdi­
ye dek inisiyelere saklanmış olan astrolojinin ezoterik öğreti ' iç tapınağını'
yaklaşan Kova Burcu Çağı'nda artık 'geniş kitlelere' sunmanın zamanı oldu­
ğunu düşünüyordu.33

Tohum Paketi ve Düşen Çubuk


Astrolojiye modem psikolojik yaklaşım bir doğum haritasında gezegenler
ve kişilik özellikleri arasındaki korelasyonları başlıca sembolik olan olarak
görür. Bir sembol objektif ve ampirik alemin ötesinde bilinçdışının ve imge­
lemin alemine ulaşır. Aynı zamanda, bir sembol karşılık geldiği herhangi bir
deneyimi düzenleyebilir ve aydınlatabilir.

360
ASTROLOJi

B u açıdan bakıldığında, astroloji insanın deneyimini yorumlamak ve his­


lerimizi düzenlemek ve yorumlamak için kullanılabilecek zengin bir sembo­
lik dil sağlar. Astroloji insanın deneyiminin karmaşıklığını yorumlamak ve
insanın içinde bulunduğu koşulların daha derin ritimlerini yorumlamak için
bir araç sağlayabilir. Kendini tanımayı geliştirebilir. Sınırlarımız ve olanakla­
rımızın daha farkında olmamıza yardımcı olarak, daha kararlı ve amaçlı dav­
ranmamıza yardımcı olabilir. Horoskop, en iyi durumunda, potansiyelliğimi­
zin bir haritasıdır. Tıpkı eskilerin yıldızları başka bir dünyaya açılan 'pence­
reler ' ya da 'kapılar' olarak görmesi gibi, bize de olası geleceklere dair bir ba­
kış fırsatı sunabilir.
Güçlerimizi ve zayıflıklarımızı yıldızlarla betimlemek kurtarıcı olabilir.
Bu bilgiyle ne yapılacağı bize kalır. Uyanış ve kendini dönüştürme sürecinde
yardımcı olabilir. Belirli karakteristiklerle doğmuş olabiliriz, ama bu karak­
teristiklerin kölesi olmak zorunda değiliz. Güçlüklerimizi ve sorunlarımızı
gelişim ve içimizdeki potansiyeli kullanmaya dönüştürerek negatif enerjileri­
mizi pozitif bir yöne kanalize edebiliriz.
Modem 'kişi-merkezli' astroloji gelecekteki olayları tahmin etmekten
çok, bireyin öznel deneyimini yorumlamaya odaklanmaktadır. Bu yüzden,
horoskopu herhangi bir olab;lirliğin gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceğine
dair kehanette bulunmaksızın olabilirliklerin bir planını olarak sunarak yazgı
ve özgür irade konusundaki o eski tartışmayı geride bırakır. Bu açıdan bakıl­
dığında, horoskop içinde doğduğumuz bir tohum paketine benzer. Tohumla­
rın taşlık mı, yoksa verimli bir zemine mi ekildiği; solup solmayacağı ya da
yeşerip yeşermeyeceği; çiçek mi vereceği, yoksa zararlı ot mu olacağı büyük
ölçüde bize kalır. Benliğimizin bahçesini işleyip geliştirebilir ya da ihmal
edebiliriz.
Elbette, bu tür gevşek bir psikolojik astroloji tanımıyla gelen bir tehlike
vardır; her varlık için her şey haline gelebilir. Ouspensky spiritüel öğretmeni
Ermeni G. 1. Gurdjieff hakkında ilgi çekici bir anekdot anlatır. Bir öğrencisi
ona astrolojiyi sorar, ama öğretmeni bir koruda diğer öğrencilerden oluşan bir
grupla birlikte yürümeye devam eder. Öğretmeni birden elindeki bastonu dü­
şürür. Her öğrenci farklı bir şekilde tepki verir. Biri umursamaz, biri yerden
almak için atılır, biri çok geç kalır, bir diğeri de öğretmeninin bastonu bilerek
düşürdüğünü görür ve diğerlerinin tepkisini izler. İçgüdüsel tepkilerini tartı­
şırlarken, Gurdjieff şöyle der: "İşte astroloji."34

361
35
Bilim mi, Boş İnanç mı?

İnsanın beynine dadanmış


en ısrarlı halüsinasyon.
FRANZ CUMONT

stroloji emsalsiz bir saldırıyla karşılaştı; 1975 yılında Amerik ı dergisi


AThe Humanist'te basılan "Objections to Astrology'' (Astrolojiyeaı_itirazlar)
başlıklı bir makalenin sonuna Nobel ödülü kazanmış on dokuz kişinin de ara­
larında bulunduğu 'önde gelen 1 86 bilim insanı' imza koymuştu. Kendi alan­
larının dışındaki bir konuda mutlu mutlu gezinen bu kişiler astrolojinin hiçbir
bilimsel temele dayanmayan tam bir boş inanç olduğunu ve astrologların bir
şey biliyor numarası yapan salt şarlatanlar olduklarını bildirmişlerdir:

Çeşitli alanlardan bilim insanları dünyanın birçok bölümünde


astrolojinin giderek artan kabulünden kaygı duymuştur. İmza sa­
hipleri olan bizler - astronomlar, astrofizikçiler ve diğer alanlar­
dan bilim insanları- halkı bu kehanetlerin sorgulanmadan kabu­
lüne ve astrologlar tarafından özel ya da alenen verilen öğütlere
karşı uyarmak istiyoruz. Astrolojiye inanmak niyetinde olanlar
astrolojinin ilkelerinin hiçbir bilimsel temeli olmadığını fark et­
melidirler... İnsanlar niçin astrolojiye inanırlar? Bu belirsiz za­
manlarda, birçok insan karar verme konusunda kendilerine yol
gösterilmesinin rahatlığına özlem duymaktadır. Kendi kontrolle­
rinin ötesindeki astral kuvvetlerce önceden belirlenmiş bir kade-

362
ASTROLOJİ

re inanmaktan hoşlanacaklardır. Bununla birlikte, yüzümüzü


dünyaya dönmeliyiz ve geleceğimizin yıldızlarda değil, kendi
içimizde olduğunu kabul etmeliyiz.

Günümüzün yaygın aydınlanma ve eğitim çağında büyü ve boş inanca da­


yanan inanışların yanlış yanlarını açığa vurmanın gereksiz olacağını kim dü­
şünebilir ki? Yine de astrolojinin kabulü modem toplumu istila etmektedir. !
Bu manifesto yalnızca 'geleceğimizin kendi içimizde olduğu' şeklindeki
hümanist kibri göstermekle kalmamış, aynı zamanda evreni ve zihnin doğası
hakkındaki hakikati keşfetmenin tek aracının modem bilim olduğunu ima et­
miştir. Daha da rahatsız edici olanı bu kişilerin ancak ' irrasyonelliğin ve bil­
gisizlik taraftarlığının gelişmesine' katkıda bulunabilecek astrolojinin bulgu­
larını yayıyorlar diye kitap yayımcıları ve medyaya olan saldırılarıydı. Bu ye­
ni Engizisyon dinsel bağnazlardan değil, kendilerinin önyargılı dünya anla­
yışlarına uymayan bir konuyla karşılaştıklarında kesinlikle için için öfkele­
nen sözde sakin ve rasyonel bilim insanları topluluğundan çıkmıştı. Ameri­
kalı düşünür Paul Feyeraband'ın da söylediği gibi, astrolojiye karşı olan bu
kötücül manifesto "bilim insanlarının kendi otoritelerini hiçbir bilgiye sahip
olmadıkları alanlarda bile emin bir şekilde ileri sürmeye ne kadar hazırlan­
dıklarını göstermektedir. "2
Bu manifestonun en olağanüstü yönü ilk başta hiç yazılmamış olması ge­
rektiğidir. Yüz yıl önce belki böyle bir şey düşünülebilirdi, çünkü astroloji
ölü ve gömülmüş Akıl ve Bilim'in ikiz sütunuyla sonsuza dek ezilmiş olarak
görülüyordu. İkinci Dünya Savaşından önce, Britanya, Greenwich'teki Kra­
liyet Rasathanesi Gökbilimcisi Harold Spencer Jones şöyle demiştir: "Astro­
loji saçmalık, geçmişin loş sisleri arasından çıkmış olan önemsiz bir ampirik
kurallar koleksiyonudur... astronomi bilimlerin kraliçesiyken, astroloji yalan
dolanın kraliçesidir.''J Benzer düşünceler Encyclopaedia Britannica'nın 1 957
basımında astroloji maddesinde de ifade edilmiştir: "Bir sahte-bilim ... Bu­
nunla birlikte Asya ve Afrika' da hala gelişmektedir ve bütün ülkelerde bilgi­
siz sınıfları avlayan birçok şarlatanın geçim yolunun bir aracıdır." Aynı ayak
izlerini takip eden Britanyalı TV astronomu Patrick Moore şöyle demiştir:
astroloji "bilimsel temeli olmayan ve tek bir 'saçmalık' sözcüğüyle özetlene­
bilecek olan bir ' ortaç ağ hokus-pokusu 'dur. "4 Aslında, astrolojiye "insanın
beynine dadanmış en ısrarlı halüsinasyon" denmiştir.5
Rasyonel ve bilimsel zihin (yaşamımın bir evresinde benimki de dahil)
için bütün konuyu anlamsız ve karışık söz olarak, bir akıl ve aydınlanma ça­
ğında tehlikeli biçimde devam eden dal budak salmış bir boş inanç biçimi
olarak bir kenara atmak kolaydır. Hepsi bir yana, gezegenlerin doğum anın­
daki konumu karakterimizi ve yaşamımızı etkilemesi nasıl mümkün olabilir
ki? Açıkça, astroloji bilimdışı, irrasyonel bir saçmalık olmalıdır.

363
PETER MARSHALL

Peki öyle midir? Bilimsel kanıtlar astrolojinin iÜbannı zedeleyenlerin id­


dia ettiği kadar kesin midir? Bütün bilim insanları dünya üzerindeki canlı or­
ganizmaları etkileyen dünya-dışı kuvvetler olabilirliğine zihinlerini kapatma­
ya hazırlanmakta değildir. Göksel bombardıman ve etkiler daha büyük çev­
remizin kaçınılmaz parçasıdır. Modem bilim kozmosun soluduğumuz hava­
nın niteliğini, bitkileri ve havayı etkilediğini kabul etmedeki kadim irfanı ya­
kalamaktadır. Hatta duygu-durumlarımızı ve kişiliğimizi bile etkileyebilir.

Güneş Etkisi
Güneş olmasaydı, elbette dünya üzerinde yaşam da olmazdı. Güneşin
günlük doğuşu ve batışı uyku ve uyanıklık dönemlerimizi biçimlendirerek
yaşamımızın temel ritmini sağlar. Tümüyle gece ve gündüz, uyku ve çalışma,
döngüsüne uyacak şekilde programlanmış durumdayız. Güneş sadece sağlı­
ğımız üzerinde fiziksel bir etkiye (bir vitamin kaynağı olarak) değil, aynı za­
manda psikolojik bir etkiye de sahiptir. Mevsimleri meydana getiren şey,
Yengeç Dönencesi ve Oğlak Dönencesi arasında yol alan güneşin devinimi­
dir. İçinde doğduğumuz ve büyüdüğümüz bu mevsimler de kişiliğimizi etki­
leyecektir. Harvard Profesörü Ellsworth Huntington, doğanın bütününde iş
başında olan döngüleri inceledikten sonra, kabul etmiştir: "Tüm bunlar akla
astrolojiyi getirebilir... Bununla birlikte, milyonlarca doğum konusundaki so­
ğuk gerçek ortalama olarak Şubat ya da Mart ayında doğanların Haziran ve
Temmuz ayında doğanlardan kesinlikle farklı olacağına kuşku bırakmamak­
tadır."6 Londra'daki doğum oranları kış aylarında yüzde 30' 1ara ulaşmakta­
dır. Kuzey iklimlerindeki bazı insanlar kış aylarında güneşin olmamasından
moral bozukluğu yaşadıklarını görmüşlerdir, öyle ki son zamanlarda S . A. D.
(Seasonal Affective Disorder Mevsime Bağlı Afektif Bozukluk) olarak bi­
-

linen bir sağlık durumu tanılanmıştır. Güneş'e açan sadece papatyalar ve kır­
langıç otları değildir.
Güneş 'in döngüsel etkinliğinin dünya üzerinde yaygın bir etkisi olduğunu
akla getiren giderek artan kanıtlar bulunmaktadır. Güneş parlamalarının Jüpi­
ter-Satürn dizilişi ile kesin bir ilişkisi olduğu iddia edilmiştir; bu durum gü­
neşte maksimum bir gelgite neden oluyor, bu şekilde güneş lekelerinde bir ar­
tışa yol açıyor, sonrasında da üst atmosferde şiddetli bir parçacık enjeksiyo­
nu aracılığıyla depremleri tetikliyor olabilir.?
Güneş lekelerinin aktivitesinin etkisi hakkında yapılmış bazı ilgi çekici
çalışmalar da vardır. Güneş lekeleri güneşin yüzeyinde koyu renkli bölgeler
olarak görülen ve muazzam miktarlarda radyasyon yayan şiddetli manyetik
fırtınalardır. Düzenli bir l l ,6 yıllık döngü içinde düzensiz bir şekilde meyda­
na gelirler. Japon hematolog Dr. Maki Takata kanda, pıhtılaşmayı sağlayan
organik bir koloit olan albümin düzeyini ölçecek bir indeks geliştirmiştir. Bü­
tün dünyada albümin düzeyindeki değişimle güneş lekelerinin aktivitesi ara-

364
ASTROLOJİ

sında kesin bir bağ olduğunu bulmuştur - günümüzde Takata etkisi olarak bi­
linmektedir. Güneşsel radyasyondaki dalgalanmaların albümin düzeyini
önemli ölçüde etkilediği sonucunu bulmuştur: bu indeks artan güneş lekesi
aktivitesi dönemleri boyunca ve güneş doğmadan hemen önce artmakta, gü­
neş tutulmaları zamanında ise düşmektedir. On yedi yıllık bir çalışmanın son­
rasında Maki Takata şu sonuca varmıştır: "İnsan bir tür canlı güneş saatidir. "s

Ay Etkisi
Ayın da dünya üzerindeki yaşa.nda dikkate değer bir etkisi vardır. Galileo
gelgitlere ayın neden olduğu kuramının 'astroloj ik saçmalık' olduğunu söy­
lemişti.9 Shakespeare Hamlet'i yazarken daha iyisini biliyordu: "Islak yıl­
dız/Neptün 'ün krallığını yöneten/Kıyamete dek kararacak kadar hastaydı."
Her denizci ve bilim insanı artık yüksek metin (spring tide) yeniay ve dolu­
naydan iki gün sonra ayda iki kez meydana geldiğini bilmektedir. Alçak met­
ler (neap tide) iki hafta sonra oluşur. Bir yüksek met ayın en yakın olduğu
noktayla aynı zamana denk geldiğinde gelgit maksimum düzeyinde olacaktır
(yılda yaklaşık iki kez meydana gelir).
Newton'un evrensel yerçekimi yasası gelgit olgusunu açıklar. Yüksek
metler yeniay ve dolunayda maksimum yerçekimi derecesi oluşturacak şekil­
de güneş, ay ve dünya sıralandığında meydana gelir. Dünya yüzeyinin aya en
yakın olan bölümü en güçlü yukarı doğru çekişe tabidir, bu yüzden oradaki
denizler bel verir, yerçekiminin en az olduğu bölgelerde denizi flatter bırakır.
Gelgitin büyüklüğü iki şeye bağlıdır: ayın dünyadan uzaklığı ve ayın güneşe
göreceli konumu. Ay dünyaya en yakın olduğunda, ayın gelgitsel kuvveti, en
uzak olduğu durumundakinden yüzde 30 daha yüksektir. Güneşin gelgitsel
kuvveti ayınkinin ancak yarısıdır.
Elbette başlıca iki ay döngüsü vardır. Yeniaydan (ay dünyayla güneş ara­
sında olduğunda ve güneş ışığını çok az yansıttığında) dolunaya, sonra da ge­
riye doğru ilerleme sinodik ay döngüsü olarak bilinir ve yaklaşık yirmi dokuz
buçuk gün sürer. Diğer döngü ayın dünya çevresinde ' sabit' yıldızlara göre
göreceli devrinin tamamlaması için gereken süredir. Dünya güneşin çevresin­
de kendi yörüngesinde hareket ettiği için, bu yıldızsa/ (sidereal) döngü biraz
daha az, yaklaşık olarak 27 ,3 gün, sürer.
Kadim yazarlardan Lucilius'a göre, "Ay istiridyeleri besler, denizkestane­
lerini doldurur, kabukluları ve hayvanları etlendirir." Bunda doğru olan şey
Kızıldeniz'deki denizkestanelerinin ve Büyük Okyanus'taki palolo deniz
kurtçuklarının kameri aya bağlı olan bir cinsel yaşanılan olduğudur. Karan­
lık bir odadaki bir farenin aktivitesi bile ayın konumuna göre değişiklik gös­
termektedir. ıo
Northwestem Üniversitesi'nden Biyoloji Profesörü Frank A. Brown tara-

. 365
P ETER M A R S H A L L

fından yapılan deneyler onu organizmaların ayın en zayıf itkilerine bile kar­
şı son derece duyarlı alıcılar olabileceği sonucunu çıkarmaya götürmüştür.
Connecticut, New Haven'dan ışık geçirmez kaplar içinde Illinois, Evanston'a
istiridyeler getirmiş ve iki hafta içinde istiridyelerin Evanston'daki ayın ev­
relerine göre açılma ve kapanma ritimlerini ayarladıklarını bulmuştur. Pata­
tes ve yengeç kadar birbirinden farklı organizmalar yıllık (güneşsel) ve aylık
(aysal) periyodiklikler göstermektedir. Alglerden bitkilere, omurgasız hay­
vanlardan omurgalı hayvanlara kadar canlı organizmalarla yapılan araştırma­
lar metabolizma hızlarının o anki dış koşullardan oldukça bağımsız olduğu­
nu göstermiştir. Brown şu sonuca varmıştır: "Bu tür sabit koşullar altında bü­
tün canlıların çevreden sürekli olarak bütünüyle jeofiziksel frekansların do­
ğasının metabolik ritimlerine maruz kaldıkları artık çok açıktır." 1 1
Kontrollü koşullar altında yapılan uzun süreli deneylerden sonra, Rudolf
Steiner'in Biyo-dinamik sisteminin bir takipçisi olan teosofist Lily Kolisko
bitkilerdeki büyüme oranıyla ekildikleri yerdeki ayın evreleri arasında bir
ilişki olduğu sonucuna varmıştır. 12 Genellikle, bitkiler dolunaydan kısa süre
önce ekildiklerinde daha hızlı, ayın küçülme evresinde ekildiklerinde daha
yavaş büyürler. Biyo-dinamiğin diğer savunucuları tarafından yapılan dene­
melere göre, yapraklı bitkilerin dolunayda, kök bitkilerinin ise ayın küçülme
evresinde ya da yeniayda ekildiklerinde en iyi biçimde büyüdükleri ortaya
çıkmıştır.
İnsanlar, öyle görünüyor ki, ayın etkisinden muaf değildirler. Sayısız ka­
dın menstrüasyon döngülerinin ayın evreleriyle çakıştığını bilir; menses söz­
cüğünün ay anlamına gelmesi rastlantı değildir. Darwin şöyle demiştir: "İn­
san balıktan gelir. . . niçin yirmi sekiz günlük kadın döngüsü, yaşamın gelgit­
lere, dolayısıyla aya bağlı olduğu bir geçmişin izi olmasın?"n Zihinsel bo­
zukluğu olan bazı kişilerin çoğunlukla dolunay dönemi süresince daha ajite
oldukları çok zaman önce gözlemlenmiştir; aslında, "deli/lunatik" sözcüğü
Latince ay için kullanılan tuna sözcüğünden gelmektedir. Yine, epilepsi (sa­
ra) sözcüğü de Yunanca'da "ay yüzünden zapt olunma" için kullanılan söz­
cükten gelmektedir. Bir insanın kurda dönüşmesinin anlatıldığı kurt adam ef­
sanesinin ayın neden olduğu bir delilik türü (likantropi olarak bilinir) olduğu­
na inanılmıştır.
ABD'de son zamanlarda yapılan araştırmalar, daha az yara izi bırakmak
için ameliyatların ay büyümeye başlayana dek ertelendiği Hindistan'daki
Ayurvedik cerrahların kadim uygulamasını destekler görünmektedir. Florida­
lı cerrah Edson Andrews bademcik ve peptik ülser ameliyatlarından kaynak­
lanan aşırı kanamaların çoğu kez dolunayla aynı zamana denk geldiğini bul­
muştur. "Bu veriler bana göre öyle kesin ve öyle ikna ediciydi ki," diye yaz­
mıştır Andrews, "mehtaplı geceleri romansa bırakıp sadece karanlık geceler­
de ameliyat yapmaktan ve bir büyücü doktor olmaktan korktum." 1 4

366
ASTROLOJİ

Gezegen Etkileri
Güneş ve ayın dünya üzerindeki yaşamı etkilediğini kabul etmek çok güç
değil, peki ya daha uzaktaki gezegenler ve bir bütün olarak kozmos? Yine,
bazı bilim insanları ilgi çekici sonuç ve kuramlara ulaşmışlardır. Floransa
Üniversitesi'nden Profesör Giorgio Piccardi'nin "aktive edilmiş su" (kazan­
ları temizlemek için kullanılır) ile yaptığı deneyler dünya-dışı kuvvetlerin su­
yun özelliklerini değiştirdiğini göstermiştir. Özelde, Piccardi oksikoral biz­
mutun reaksiyon hızının güneş patlamaları, güçlü manyetik karışıklıklar ya
da büyük kozmik ışın toplanmaları zamanında değiştiğini bulmuştur. Yıllık
bir temelde, bu hız dünya galaksideki yolculuğunda farklı kuvvet alanların­
dan spiral bir yörüngede eğri çizerek geçerken değişiklik gösterir. Aynı za­
manda on bir yıllık döngüde güneş lekelerinin aktivitesinden de etkilenir. ı5
Bu tür kimyasal reaksiyonlar dünya-dışı kuvvetlerden etkileniyorsa, niye
biz insanlar da dahil olmak üzere organik yaşam benzer biçimde etkilenme­
sin? Ay, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satüm'den elektromanyetik dalgaların trans­
misyonu belirlenmiş durumdadır. Gezegenlerin kendileri de bizi etkileyen
güneşin değişken hareketlerinden sorumlu olabilir mi? Piccardi 'nin de söyle­
diği gibi: "Bir insanı kozmosun etkilerine tabi kılmak için onu gezegenler
arası uzaya fırlatmamız, hatta onun ülkesini ya da evini terk etmesi gerek­
mez. İnsan daima evrenin ortasındadır, çünkü evren her yerdedir." 1 6
Farklı bir bakış açısından, tartışmalı Britanyalı astronom Percy Seymour
organik yaşamın sinir sistemi aracılığıyla dünya, ay ve gezegenlere tepki ver­
diğini iddia etmiştir: "Dünya manyetik alanı çok geniş bir doğal frekans ara­
lığında titreşir" ve gezegenlerin 'gelgitsel kuvvetler' i bu doğal frekansların
onlarla 'aynı adımda' olmalarını sağlayabilir. Güneş sistemini devasa bir koz­
mik müzik vericisine benzetir: gezegenler, güneş ve ay onun her biri kendi­
ne özgü bir frekansta sinyal gönderen yayın 'istasyonları ' dır. Kozmosun bü­
tün öğeleri bir tür 'rezonans' aracılığıyla birbiriyle etkileşir. Dünyanın man­
yetosferi bu müziği alır ve yükseltir. İnsanlar doğumlarına ve genetiklerine
göre belli "istasyonlar"a tepki verirler. Bu kadim ' Kürelerin Uyumu ' kuramı­
nın çağdaş bir versiyonu gibi görünebilir.
Peki bu bir bireyi doğum anında nasıl etkiler? Seymour 'un varsayımı ge­
zegenlerin yörüngelerinin dünyanın manyetik alanında değişimlere neden ol­
duğu şeklindedir. Sonuçta ortaya çıkan elektriksel etkinlik 'rezonans' (Sey­
mour'un kuramının temel taşı) yoluyla gelişmekte olan cenini etkileyecek,
bu şekilde onun kişiliğini biçimlendirecektir. "Ben şunu ileri sürüyorum," di­
ye yazmıştır, "kalıtsal olarak aktarılmış belli bir karakteristikler kümesi olan
bir cenin genetik olarak jeo-manyetik alanın belli dalgalanmalarını almaya
ayarlanmış ve gücü daha fazla olsa da ayarlanmadığı dalgalanmalara tepki
vermeyecek bir sinir sistemine sahiptir." 11 Bireyin kişiliğinin doğası ne olur�

367
PETER MARSHALL

sa olsun, otomatik olarak yaşamının geri kalanı boyunca bu dalgalanmalara


ayarlanmış kalacaktır.

Michel Gauquelin ve "Mars Etkisi"


Seymour'un çalışması büyük ölçüde kuramsaldır, ama otuz yılını geze­
genlerin insan kişiliği üzerinde bir etkisi olup olmadığını araştırarak geçiren
Fransız psikolog ve istatistikçi Michel Gauquelin' in ( 1 928- 1 99 1 ) araştırma­
ları için aynı şey söylenemez. Gauquelin yönteminde katı bir şekilde bilim­
sel olmayı denemiştir: "Gelin ilkönce yükselen gezegenin yeni doğan çocuk
üzerinde gözle görülmez ya da sembolik türde bir ' büyü yapacağı' , çocuğun
bütün yaşamını bağlayacak ve yazgısını belirleyecek bir büyü yapacağı şek­
lindeki bütün okült açıklamaları bir tarafa bırakalım. Bu tür bir şey söylemek
geçerli değildir, çünkü bilimsel olarak sadece somut, belirli ve kesin varsa­
yımlar formülleştirilebilir. " ı s
Gauquelin'in ilk keşfi 508 seçkin ve tanınmış doktordan oluşan bir grup­
ta onlar için Mars ya da Satürn 'ün henüz doğduğu ya da en yüksek noktasın­
da olduğu (başucu noktası ya da en yüksek nokta) bir anda doğmuş olma gi­
bi garip bir tercih olduğudur. Ama en ünlü bulgusu sporcular üzerindeki
' Mars etkisi' adı verilen etkiydi. Mars bir bebeğin bir spor dalında şampiyon
olacağına ilişkin hiçbir işaret vermeyecekse, her birinin doğum haritasını on
sekiz kesite böldüğü otuz iki şampiyonu kimse beklemezdi. Fransız 570 şam­
piyonun doğum anında Mars' ın konumunu analiz eden Gauquelin 355' inde
Mars ' ın ' sıcak kuşak'ta -yani, göklerde doğduktan (Yükselen Burcun üzerin­
de), en yüksek noktasından (MC/Gökyüzü Ortası, Başucu) ve daha küçük bir
ölçekte de zıt noktalardan (Alçalan Burç ve IC/Nadir, Ayakucu) hemen son­
raki kesitlerde- olduğunu bulmuştur. Rastlantı sonucu buna benzer bir sapma
olasılığı 1 .000- 1 'den daha fazladır. İ laç verilerek yapılan doğumlarda hiçbir
korelasyon bulamamıştır.
1949 yılında kurulan Belçika Sözde Normal Ötesi Olguları Araştırma Ko­
mitesi (Le Comite pour 1 'Investigation Scientifique des Phenomenes Reputes
Paranormaux) aynı deneyi 1965 yılında 535 atletten oluşan bir ömeklemle
tekrarlamış ve 'Mars etkisi 'ni doğrulamıştır. Profesörlerinden-birinin istifası­
na karşın sonuçları yayımlamamayı tercih etmişlerdir. ABD'de benzer bir
grup olan Committee for the Scientific lnvestigation of Claims of the Para­
normal (SCICOP) (Normal Ötesi İddiaları Bilimsel Araştırma Komitesi)­
Objections to Astrology'yi (Astrolojiye İtirazlar) yayımlayan The Humanist
( İnsancıl) tarafından 1 976 yılında kurulmuştur - atletlerde "Mars etkisi"ni
tekrar bulmuş ama yine bulgular yayımlanmamıştır; bu da daha fazla istifaya
ve karşılıklı suçlamalara yol açmıştır. 19
Gauquelin 25.000 ünlü Avrupalı için veri topladıktan sonra ayla yazarlar

368
ASTROLOJi

ve politikacılar; Venüs ile yazarlar; Mars ile atletler ve askerler; Jüpiter ile ak­
törler, askerler ve yazarlar; Satürn ile de doktorlar ve bilim insanları arasın­
da bir bağlantı bulmuştur. Geleneksel olarak ' sert' gezegenler Mars ve Satürn
ile ' sert' meslekler olan spor, silahlı hizmetler ve bilim arasında ve 'yumu­
şak' gezegenler ay, Venüs ve Jüpiter ile 'yumuşak' meslekler olan sanat dal­
ları arasında açık bir aynın bulunmuştu.
Geleneksel astrolojik gezegen yorumlarının mesleklerle uyuşması bir
rastlantıdan daha fazlası mıdır? Mars geleneksel olarak askerlerle birlikte
anılır; Jüpiter "top brass"ın yanı sıra aktörle ilişkilendirilmiştir; Satürn de
dikkatli ve rasyonel bilim insanlarına uygundur. Bu durum karşısında, Ga­
uquelin' in araştırması bireylerin genellikle doğum anındaki gezegenlerin
gösterdiği gibi kendi mizaç tiplerine uyan meslekler seçtiklerini akla getirir
görünmektedir.
25.000 ünlü Avrupalı araştırmasına ek olarak Gauquelin anne-babalarla
çocuklarından oluşan 1 5.000 eşleşme de bulmuştur; veriler anne-babaların
'doğum gökyüzü' ile çocuklarınınkiler arasında bir korelasyonu işaret et­
miştir.
Gauquelin' in çalışması astrologlar tarafından büyük ölçüde memnuniyet­
le karşılanmasına rağmen, Gauquelin geleneksel astrolojinin en önemli yön­
lerinden bazılarını gözden kaçırmıştır. Örneğin, geleneksel on iki kesitin ye­
rine on sekiz kesite bölmüştür. Onun ' sıcak' kuşakları astrologların bekleye­
bileceği gibi açılı evlere değil, cadent evlere (on ikinci, dokuzuncu, altıncı ve
üçüncü) denk gelmiştir. Güneş burçlarına ilişkin iddialara dair hiçbir kanıt ya
da gezegenlerin konumlarının insanların kişiliklerinde bir farklılık yarattığı­
nı bulamamıştır. Gezegenlerin yarısının -Merkür, Uranüs, Neptün ve Plüton­
hiç rolü olmadığını iddia etmiştir.
Gauquelin, Strasbourg Üniversitesi Psikofizyoloji Laboratuvarı 'nda çalı­
şırken popüler astroloj inin yanlış taraflarını açığa vurduğu L' astrologie de­
vant la science ' ı ( 1 966) yazmıştır. Ona göre popüler astroloji "keyfi kuralla­
ra göre düzenlenmiş karşılıklar ve oranlardan oluşan kurak bir öğreti" haline
gelmiştir.20 Akademik saygınlığını kaybetme korkusuyla astroloj iyle arasında
mesafe koymuştur. Aslında, bu konu üzerinde istatistiksel araştırmayla geçen
bir ömürden sonra, "en titiz araştırmalar horoskopların anlamsızlığını göster­
miş" olduğu için "halkın saflığının bu şekilde sömürülmesine karşı güçlü bir
tepki olması gerekmektedir," demiştir.2' Ticari astrolojiyle psikolojik ve sos­
yal bir tehlike olarak savaşılması gerektiği sonucuna varmıştır.
Yine de bütün kuşkuculuğuna karşın, kadim astrologların saygıyı hak et­
tiği ve yeni, farklı bir 'kozmobiyoloji' için yer olduğu konusunda ısrar etmiş­
tir. Bununla birlikte, dünya üzerindeki hayvan yaşamı evrenin toplam yaşa­
mının yalnızca bir parçasıdır.

369
PETER MARSHALL

Genelde, astrologlar konularına bilimsel bir itibar kazandırmak için Ga­


uquelin' in araştırmasının tanıtımını yapmaya çok hevesli olmuşlardır. John
Addey Gauquelin ' in çalışmasının astroloji için yaptıklarının Darwin' in çalış­
masının biyoloji için yaptıklarıyla karşılaştırılabileceğini ileri sürmüştür. 22
Astrolojiyi hararetle savunan John Anthony West ise 'Mars etkisi'nin astro­
lojinin temel öncülerini kanıtladığını ileri iddia etmiştir. Hatta şöyle diyecek
kadar iler gitmiştir: "Gauquelin' in çalışması kadim metafiziksel 'Kürelerin
Uyumu' öğretisinin bilimsel kanıtlanışıyla aynı anlama gelir; bu öğreti geze­
genlerle yıldızları Tanrısal ve Kozmik İlkelerin hem somutlaşmaları hem de
ileticileri olarak kabul eder. "23

Astroloji ve Psikoloji
ABD'de yapılan diğer deneyler Gauquelin'in deneylerinden daha az ke­
sindir. Amerikalı psikolog Vemon Clark astrologların bireylerin doğum hari­
talarından biyografik ayrıntılarını belirleme yeteneklerini test etmiştir. Astro­
log biyografik özetleri doğru horoskoplara eşleştirmede ve yüksek IQ ile se­
rebral felci ayırt etmede anlamlı bir yetenek gösterebilmişlerdir, ama bu ast­
rologların astrolojik becerilerinden çok sezgileri sayesinde de olmuş olabilir.
Bu deneyleri tekrar etme yönündeki girişimler başarısız olmuştur. Vemon
Clark ' ın ·çalışmasını devam ettiren Califomia, Berkeley'den Shaun Carlson
astrologların anketlerden çıkarılmış kişilik envanterlerindeki yargılarını test
etmiştir. Astrologlar horoskop kanıtlarından sahte envanter tanımlarını ayırt
etme yönünde bir yetenek göstermişlerdir, ama deneylerin istatistiksel anla­
mı düzeyine göre başarısız olmuşlardır. Bu bulgular deneyin "astrolojik var­
sayımları açıkça çürüttüğü"nü ifade eden sorgulanabilir bir çıkarımla birlik­
te Aralık 1 985 'te Nature dergisinde yayımlandı.
John Addey istatistiksel araştırmaları geleneksel astrolojiye uyguladı ve
Gauquelin'in bulgularını yeniden yorumlamak için kendi ' armonik kuramı'nı
uyguladı. Kadim ' Kürelerin Uyumu' öğretisinin modem bir versiyonu, mate­
matik temelli kendi kuramı kozmosun uyumlu karşılıklılıklarına değinmeye
çalışmıştı. Doğum haritasının başlıca öğeleri göklerdeki periyodik döngüler­
de 'dalga biçimleri ' olarak yorumlandı - burçlar (ekliptik), evler (dünyanın
günlük devri) ve açılar (gezegenlerin yörüngeleri). Dalga biçimlerinin kendi­
leri sayılarla ifade edilmektedir. Örneğin, üçgen açısı (360° ' lik dairenin
1 20°' lik kesitlere bölünmesi) üç sayısını verir, dört açı dört sayısını ifade
eder, vb. gibi. Ayrıca, Addey özellikle astrolojinin nasıl işliyor olabileceğiy­
le ilgilenmişti. Pisagorcu esinine karşın, doğum anındaki astrolojik imzanın
damgasını açıklamak için mekanik bir kilit analojisi kullanmıştı.
Gauquelin, Vemon Clark ve diğerlerinin çalışmaları 1 970'li yıllarda
Londra Üniversitesi Britanya Psikiyatri Enstitüsü'nde Britanyalı psikologlar

370
ASTROLOJi

H. J. Eysenck ve D. K. B . Nias tarafından dikkatlice analiz edilmiştir. Baş­


langıçtan itibaren kuşkucu olmalarına karşın, Gauquelin'in yöntemleri, ista­
tistikleri ya da belli gezegenlerle meslekler arasında bağlantı kuran sonuçla­
rında, özellikle de çalışması tekrarlanabileceği için, ciddi herhangi bir yanlış­
lık bulamadılar. Gerçekte, Gauquelin'in insanlıkla ilgili konularla doğum za­
manında gezegenlerin konumu arasında bir bağlantı olduğu biçimindeki te­
mel astrolojik öncülü konusunda 'oldukça ikna edici bir vaka' oluşturduğu
sonucuna vardılar: "Bu bulgular açıklanamaz bulgulardır, ama aynı zamanda
gerçeklere dayanmaktadırlar ve aslında artık bilmezlikten gel inemezler. "24
Jung'un içedönüklük ve dışadönüklük kavramlarını kullanan Eysenck ve
astrolog Jeff Mayo dışadönük insanların genellikle zodyakın tek sayılı burç­
larında (Koç burcu, İkizler burcu, Aslan burcu, Terazi burcu, Yay burcu, Ko­
va burcu), içedönük insanlarınsa genellikle çift sayılı burçlarda (Boğa burcu,
Yengeç burcu, Başak burcu, Akrep burcu, Oğlak burcu, Balık burcu) doğduk­
ları varsayımını test ettiler. Yani, Aslan burcunda güneşle birlikte doğan bir
kişinin dışadönük bir kişilik tipi geliştirmesi Yengeç burcunda güneşle birlik­
te doğan bir kişiden çok daha olası olmalıydı. Sonuçlar çarpıcıydı ve astrolo­
jik tahminlere tam olarak uygundu, ama Eysenck bunların kendini doğrula­
yan kehanetlerin bir sonucu olabileceği, çünkü deneklerin astrolojik bir dene­
ye katıldıklarını bildikleri uyarısında bulundu.25
Eysenck ve Mayo aynı zamanda üç su burcunda (Yengeç burcu, Akrep bur­
cu ve Balık burcu) doğan bireylerin, diğer elementleri temsil eden burçlarda
doğanlardan daha duygusal ve nevrotik olma eğilimi gösterip göstermedikle­
rini de test ettiler. Yine, sonuçlar bir bilgisayardan geçirildiğinde, kişilik ve do­
ğum tarihi arasında tahmin edilen ilişki 'açıkça' ortaya çıkmıştı. "İçgüdüsel
kuşkuculuk ve mistik olan şeylerden hoşlanmama" özelliğini itiraf eden Ey­
senck şöyle yazmıştır: "Astroloji alanında sağlam bir gerçek bulmak şaşırtıcı
ve hiç beklenmedik bir şeydi... Belki de bizim küstahça kibrimiz yanlıştır: As­
lında gökte ve dünyada bizim hayal ettiğimizden daha fazlası olabilir!"26
Eysenck ve Nias, popüler astrolojinin daha çılgınca iddialarını bir kenara
bırakıp dünya-dışı kuvvetlerin dünya üzerindeki yaşamı etkilediğini kabul et­
mişler ve kozmobiyoloji alanında daha fazla araştırma yapılmasını istemiş­
lerdir. "Belki de," diye sonuca varırlar çıkarcı bilim insanları, "yeni bir bili­
min doğum sürecinde olduğunu su götürmez bir şekilde ifade etmenin zama­
nı gelmiştir. Tüm bu süprüntülerin ortasında, gerçekten de bir altın külçesi
var gibi görünmektedir."21

Astroloji ve Bilim
Mizaçları ve eğitimleri yüzünden geleneksel bilim insanları genellikle ast­
rolojiye karşı düşmanca bir tutum benimserler. Kozmosta iş başında olan bu

371
PETER MARSHALL

tür gizemli ve gözle görülmez kuvvetleri kabul etmek onların genelde meka­
nik ve materyalist dünya görüşlerinin temeline zarar verir. Bulguları astroloji­
de bir şeyler olabileceğini akla getirse bile, genellikle bunu görmezlikten gel­
me ya da yayımlamama eğilimi gösterirler. Bir sonuca varamazlarsa, ellerin­
deki parça parça kanıtlann açıkça desteklemediği sonuçlarla astrolojiyi kınar­
lar. Bazı astrologlar bilimsel toplulukta astrolojinin iddialannı destekleyen
herhangi bir kanıtı bastırma yönünde ortaklaşa bir çaba olduğuna inanırlar.
Astrolojiye karşı çıkan bilim insanlan ve Nobel ödülü sahipleri açıkça,
aynı şeyi kendi bilim insanı arkadaşlarının çalışmaları için yapsalar büyük bir
öfkeye yol açacak bir şekilde kendi yeterlilik alanlarının dışında dolaşmaya
cüret etmişlerdir. Ayrıca, astronomi ve tıp alanlarında bile, modem bilim in­
sanları kendi konularının tarihine ilişkin pek bir bilgiye sahip değildirler; hat­
ta, astrolojinin o alanların gelişimine yaptığı muazzam katkı konusunda sa­
hip oldukları bilgi daha da azdır. Geçmişte Ptolemy, Tycho Brahe ve Kepler
gibi en büyük astronomlardan bazılarının astrologluk yaptıkları gerçeğini
gözden kaçırırlar. Astrolojinin kadim dünyanın psikolojisi ve bilimin anası
olduğunu unutmuşlardır.
Bilimin kendisi nihai otorite ve bilginin tek aracı değildir. Her filozof ve
bilim tarihçisinin de bildiği gibi, bilim daha önceki kuramların tersini kanıt­
layarak gelişir. Bu durum çoğu kez, Kopemik ve Darwin devrimleri denen
gelişmelerde de olduğu gibi, varolan bir kuram artık ampirik kanıtlar ve man­
tıksal tutarsızlıkların çıkardığı artan sayıda anomaliyi açıklayamaz duruma
geldiğinde, ani bir paradigma değişimiyle sonuçlanır. Ayrıca, doğa yasaları
bozulmaz kurallar değil, sadece doğada gözlemlenmiş düzenli örüntülerdir.
Kuramları kesinliklere değil, istatistiksel olasılıklara dayanır. Matematikçi ve
düşünür A. N. Whitehead'in de yazdığı gibi: "Bilimin Kesinlikleri bir aldan­
madır. Bu kesinlikler keşfedilmemiş sınırlılıklarla çevrilidirler. Bizim bilim­
sel öğretileri ele alışımız çağımıza yayılmış metafiziksel kavramlarca kontrol
edilir. "2s
İronik bir şekilde, yeni bilimin birçoğunun cutting edgei astrologlann ka­
dim dünya görüşünü doğrulamaktadır. Görelilik kuramı, Newton 'un, ebedi
ve ezeli yasalarca yönetilen mekanik modelinden çok daha akışkan ve daha
belirsiz bir evren betimler. Kuantum fiziği sistemlerin öngörülemez bir şekil­
de -kuantum atlamaları yaparak- bir halden diğer bir hale aniden değişebil­
diklerini göstermektedir. Heisenberg'in "Belirsizlik İlkesi" de gözlemcinin
gözlemlenen şeyi kaçınılmaz biçimde etkilediğini ileri sürer.
Daha yakın zamanlarda, kaos kuramı sebep-sonuç kümelerinin ne kadar
kompleks olabileceğini göstermiştir. Gezegenimiz dünyanın bir bölümünde­
ki önemsiz bir olay başka bir bölümünde çok önemli bir şekilde etki göstere­
bilir: Tokyo'da kanat çırpan bir kelebek New York'taki hava durumunu etki­
leyebilir. Kaos kuramı, bir saatin tik-taklan ya da bir musluğun damlatması

372
ASTROLOJi

gibi, belirli düzeylerde düzenli sistemlerin görünürde rasgele davranışlarını


vurgulamıştır. Her kar tanesinin biçimi benzersizdir. Jüpiter' in yörüngesini
tahmin etmek mümkündür, ama pencereye düşen bir yağmur damlasının ha­
reketini tahmin etmek mümkün değildir. Aynı durum insanlar için de söyle­
nebilir: hepimiz ölmek üzere doğduğumuzu biliriz, ama yaşamımızın ayrın­
tıları sonuca bağlanmamış görünmektedir.
Bununla birlikte, doğada sınırsız bir tahmin edilemezlik ve büyük bir ka­
os bar gibi görünmekle birlikte, temelde yatan bir düzen vardır. Örüntüler
eninde sonunda bilgisayarlarda kaotik ve kompleks sistemlerde kendini gös­
terir. Doğada, girintili çıkıntılı bir sahilde olduğu gibi, frakta) olarak bilinen
belirli biçimler ayırt edilebilir. Hermetik "yukarıda nasılsa, aşağıda da öyle"
öğretisinin yeni bir versiyonunda, Britanyalı fizikçi David Bohm evrende,
varolan her parçasının diğer parçaların üzerine katlandığı "implikat bir dü­
zen" olduğunu savunmuştur. Bu, olayların ya da objelerin düzenli bir yerle­
şimi çerçevesinde anlaşılmamalıdır; daha çok, "uzay ve zamanın her bölge­
sinde, zımni bir anlamda, toplam bir düzen bulunur."29 Aslında, yin, yang ve
Tao'da olduğu gibi, doğa düzen ve kaosun karşıt kutupları arasında akarken,
genel bir uyum vardır. Einstein'ın da dediği gibi, Tanrı evren söz konusu ol­
duğunda zar atmaz. Atmış olsaydı, bunu hileli zarla yapardı.
Astroloji söz konusu olduğunda, bir insanın yaşamı ve gelecek karakteri­
ni tam olarak tahmin etmek, bir nehrin, bir borsanın ya da bir at yarışının ha­
reketini tahmin etmek kadar zordur, çünkü işin içine karışan birçok değişken
vardır. Aynı zamanda, horoskopun düzeninden belirli eğilimler de çıkarılabi­
lir. Yaşam yolculuğu için bir platform, olabilirliklerden oluşan bir tohum pa­
keti sunar.
En azından, bir insanın gebe kalınma ve doğum anı onun yapısının önem­
li bir parçası olarak kalmak durumundadır. Aşkla gebe kalınmışsak, güvenli­
ğin ve sıcaklığın sonsuza dek bizimle olacağına inanıyorum. Doğum deneyi­
mimiz mutlu olmuşsa, bu erişkin yaşamımızda da kendini gösterecektir. As­
lında, önceden giden sonradan geleni etkiler: Bizler kaçınılmaz biçimde da­
ha sonra karşılaştıklarımızı daha önceki deneyimlerimiz çerçevesinde yo­
rumlarız. Bir anlamda, karakterin yazgının karakter olduğu kadar yazgı oldu­
ğu söylenebilir.
Bununla birlikte, eninde sonunda, doğumda bize verilen tohumları nasıl
kullanacağımız bize kalmıştır. Satrançta olduğu gibi, yaşam oyununda da bel­
li kurallar ve parametreler vardır, ama sonuç bizim ussal ve sezgisel seçimle­
rimize bağlıdır. Biz hem göksel çevremizin, hem de doğal, sosyal ve kültürel
çevremizin ürünleriyiz. Genetik yapımız, yetiştirilme tarzımız ve eğitimimiz
bizi etkileyecektir. Ama çevremize uyum sağlarken, bir yandan da o çevreyi
değiştiririz. İlk deneyimlerimiz bizi etkileyecektir, ama koşullanmalarımıza
' hayır' diyebiliriz. Özgürlüğümüz bilincimizde yatar. Dışsal kuvvetlerin ida-

373
PETER MARSHALL

re ettiği pasif nesneler değil, kendi kaderimizi biçimlendirebilecek bilinç, ira­


de ve sağgörüsü olan aktif özneleriz. Bilinçli ve spiritüel varlıklar olarak ne
kadar gelişirsek, kendimizi gök ve dünyanın fiziksel etkilerinden de o kadar
kurtarırız. Şimdiki bilinçli seçimler ve eylemlerimizle geçmişimizi kabul
edebilir ve kendimizi geleceğe yönlendirebiliriz. Eninde sonunda, horosko­
pumuzun dışına sıçrayıp benliğimizden bir sanat eseri yaratabiliriz.

Gök ve Dünyanın Gizemi


Din ve felsefe gibi, astroloji de gerçekliğin betimlenmesinden çok onun
bir yorumudur. Rasyonel ve betimselden çok temelde sembolik olan ve im­
geleme dayanan bir yorumdur. Bir inanç sistemi olarak, objektif fiziksel dün­
yaya değil, insan anlamının psiko-fiziksel bir aleme dayanır. İlk başta bir ini­
siyasyon sisteminin parçası olarak geliştirildiği için kozmik ilkeler barındırır.
Aslında mit yaratıcı (mythopeic) bir düşünce biçimine - yani, ilk dönem ve
endüstri öncesi toplumların mit-oluşturan düşünce biçimine - daha yakındır.
Mitler yalnızca tarihsel gerçeğin kılık değiştirmiş öğelerini değil, aynı za­
manda psikolojik ve metaforik hakikatleri de içerirler. Kolektif bilinçdışın­
dan derin anlam örüntüleri açığa vururlar.
Semboller çağların düşünüşünü dışa vurma niteliğine, insan türünün ha­
yalleri ve kuşakların deneyimine sahiptir. İmgelemi ateşler ve ötenin görüle­
rini uyandırırlar. Hepimizin anlayabileceği sözcüksüz bir dille konuşurlar.
Örneğin, güneş burcu sembolleri bizim için Kuzey Amerika yerlilerinin to­
temleri gibidirler. Benim burcum olan Aslan burcu doğal bir objedir - gece
gökyüzünde bir aslan gibi görünen bir yıldız grubu - ama aynı zamanda bir
benzerlik taşıdığım 'ruh-hayvan 'ımdır. Ben Aslan ' ım derken, sadece belli bir
ayda doğduğumu değil, aynı zamanda kişiliğimi simgeleyen aslanın karakte­
ristiklerine sahibim de diyorum. Çin astroloji düzeninde "Ben bir Köpeğim"
derken, belli bir yılda doğduğumu ve belli köpek-benzeri karakteristiklere sa­
hip olduğumu söylüyorum.
Açıkça, en popüler astroloj i biçimi -guneş burçları- en yüzeysel olanıdır.
Herhangi bir zamanda nüfusun on ikide birinin aşkta, işte ve şansta aynı yaz­
gıyı paylaşacaklarını söylemek hiç de rasyonel ya da bilimsel değildir. Yine
de, bu semboller ve totemler gazetelerde kendi 'yıldızlar ' ını okuyanlara an­
lamlı geliyorsa, insanlara kendilerini anlama ve önceliklerini çıkarmada yar­
dımcı olma konusunda bunların niçin işe yarar mitler kadar kabul edilebilir
olmayacağını anlayamıyorum.
Son tahlilde, astroloji bilimden çok kehanete, fizikten çok şiire yakındır.
Akıldan çok imgelem için çekicidir. Düzgün bir tanımın dışında kaldığı için,
düzenli ve rasyonel zihin için son derece engelleyici, ama yaratıcı ve sezgi­
sel insanlar için son derece çekicidir. Ama onun benzersiz özelliği bu şeyle-

374
ASTROLOJi

rin hepsini kapsamasıdır; hem sayısal ve sanatkarane eğilimli olanlarla gece


gökyüzünü gözlemleyenlere, hem de psişenin kaşifleriyle matematikçiler ve
sanatçılara çekici gelmesi bu yüzdendir.
Astrolojinin merkezinde gökle dünya arasındaki karşılıklılığın, kendimiz,
zaman ve evren arasındaki ilişkinin sırrına varılamaz gizemi yatar. Eski bi­
limsel ve dinsel kesinliklerin çökmesi ve ruhun giderek artan sıkıntılarıyla,
hiç kuşkusuz insanlığın çok uzun zamandır devam eden büyük psikolojik ve
spiritüel ihtiyaçlarına karşılık verecektir.
36
Çözümlenmemiş Sorunlar

Kaos dans eden bir yıldıza hayat verir.


NIETZSCHE

strolojiyle ilgili olarak, çoğu daha düşünceli astrologlar tarafından açık­


Aça itiraf edilen çözümlenmemiş birçok sorun vardır. Astrological Asso­
ciation of Great Britain'in (İngiltere Astroloji Birliği) eski Başkanı John Ad­
dey bile bu güçlükleri kabul etmiştir:

Horoskop sanatının uygulama kuralları dikkate alındığında, bir­


çok belirsizlik bulunmaktadır - zodyak, evler, açılar; bunların
hepsi ancak dikkatli, ısrarlı bir çalışmayla çözümlenebilecek
çok zorlu sorunlar meydana getirmektedir; felsefi temel henüz
modem zamanlarda yeterince yeniden ifade edilmiş değildir;
konumuzun metafiziksel yasaları ve ilkeleri koordine değildir;
kayıtlarımız dağınıktır ve birçok hata içermektedir. ı

Günümüzde yaygın olarak uygulandığı gibi, astroloji astronomik bakım­


dan yanlış bir evren görüşüne dayanır ve 2.000 yıl önce saptanmış keyfi ku­
rallara uyar. Hala güneşi evrenin merkezine yerleştiren Ptolemik dünya görü­
şü çerçevesinde işler. Bu yalnızca, elbette, gezegenlerin etkilerinin sadece
dünyaya göreceli olduğu varsayımına dayanan astroloji uygulamasını etkiler.
Yine, ekliptiğin ufukla çakıştığı, böylece hiçbir Evle kesişmediği kutup
dairesi üzerindeki göksel ekvatorda ekliptiğin eğimini dikkate almaz. Bu Si­
birya, Laponya, Alaska ve Finlandiya'da doğan çocukların normal bir horos-

376
ASTROLOJİ

kopa sahip olamayacağı anlamına gelir. Bu bölgelerde, ne doğan ne de batan


gece yarısı güneşi çarpıcı biçimde sorunu örneklemektedir. Dünyanın eksini­
nin eğimi yüzünden, Dünya üzerinde belli herhangi bir bölge için zodyakın
her bir takımyıldızı ya da burcunda geçen sürenin enlem ve boylamına göre
değişir. Sonuç olarak, evler değişi, hatta bazıları tümüyle yok olur.
Evler astrolojideki en güç alanlardan biridir. Ev bölümleri farklı gelenek
ve ekollere göre değişiklik gösterir: bazıları doğum haritasını sekiz, çoğu on
iki eve böler. Eski Mısır' da, astrologlar ekliptikte 10°'1ik dilimlerle - dekan­
larla - çalışırlardı; Hindistan' da, 3 ° ' lik, Batı'da ise 30° 'lik alanlarla çalışır­
lardı; bununla birlikte, bu çok değişiklik gösterebilir. Bazıları Campanus ya
da Regiomontanus yöntemlerini kullanırlarken, çoğu İtalyan keşiş Placidus
de Titis'in on yedinci yüzyıl yarı-yay sistemini takip etti. Bir yan-yay bir ge­
zegenin ufkun üzerinde ya da altında kaldığı sürenin (uzay derece ve dakika­
larına dönüştürülür) yarısı olarak tanımlanır. Yarı-yayın üçte biri o gezegen
için her bir Evin uzanmasıdır. Bu rakip Ev sistemleri ara Ev kapsları için
farklı zodyak konumlan üretirler; bu da açıkça uygun bir şey değildir.
Bu durum açılar, yani zodyakta herhangi iki gezegen ya da nokta arasın­
daki derece olarak yay sorununa yol açar. 'Orb ' , tam bir açının her iki yanın­
daki derecelerin sayısı, farklı astrologlara göre değişir; daha geleneksel ast­
rolojiler ilgili gezegene bağlı olarak orbları değiştirirler. Saatlik astrolojide,
bir 'kapsama açısı' (gelecek olayları göstermek için kullanılır) için kesinliğe
ulaşma periyodu horoskopun zamanından saatler ya da günler sonra olabilir.
Bir 'ayırma açısı ' (geçmişi göstermek için . kullanılır) horoskopun zamanın­
dan önce gelir.
Yöneltmeler ve ilerletmelerin zamanlaması da biraz keyfi görünmektedir.
Yöneltmeler gezegenleri ve diğer faktörleri doğum haritasında yeni konum­
lara ve açılara hareket ettirme yöntemidir. 'Birincil yöneltmeler' doğumdan
sonraki saatlerde dünyanın günlük devrinden kaynaklanır. 'İkincil yöneltme­
ler' ya da 'ilerletmeler' doğumdan sonraki günlerde ekliptik boyunca geze­
gensel devinimlerden çıkarılır. Doğumdan bir gün sonraki gezegenlerin ko­
numunun doğumdan bir yıl sonraki yaşam koşullarını gösterdiği söylenir. Ge­
lenek bir yana bırakılırsa, durum niye böyle olsun ki?
Dhlıa da sorgulanabilir olan başka astrolojik yöneltmeler de vardır: belli
bir tarih için horoskoptaki bütün faktörlere güneşin ikincil ilerletmelerinin
yayını ekleyen "güneşsel yay yöneltmeleri"; doğumdan sonraki kameri ayla­
rı yaşamın yıllarıyla eşit sayan "üçüncül yöneltmeler"; ve her bir yıl için ho­
roskop faktörlerine sabit artışlar ekleyen "sembolik yöneltmeler" (bu artış
herhangi bir astronomik devinimle ilişkili olmadığı için bu ad verilir). Saat­
lik astrolojide, bir derece genellikle bağlama göre bir gün, bir ay ya da bir yı­
la karşılık gelir.

377
PETER MARSHALL

Batı astrolojisinin belki de en çarpıcı eleştirisi bu astrolojinin presesyonu


dikkate almamasıdır. Pek çok Batılı astrolog sabit olan 'tropik' zodyakı kul­
lanır. Her yıl Koç burcunun ilk noktası olarak tanınan 0° Koç burcuyla baş­
lar. Ancak dünyanın ekseninin presesyonu yüzünden, ilkbahar noktasında gü­
neş artık 70 Balık burcunda doğmaktadır. Çoğu Batılı astrolog için, 24
Mart'ta doğmuş bir çocuk Arian'dır (Koç burcudur), ama güneş gerçekte o
çocuğun doğum anında Balık burcunda doğmaktadır. Boğa Burcu Çağı'nda
doğmuş eski Mısırlı bir 'Arian' muhtemelen bugün doğandan çok daha fark­
lı olacaktır.
Hintli astrologlar on iki burcun başlangıç noktasını Koç'un sabit yıldız ta­
kımlarının başlangıcıyla aynı hizaya getiren 'yıldız' zodyakını kullanırlar.
Yıldız zodyakı Batı astrolojisinde tümüyle yok değildir, çünkü presesyon Bü­
yük Yıllara neden olur. Biz günümüzde Balık Burcu Çağı'ndayız, ama Kova
Burcu Çağı'na girmek üzereyiz.
Peki bu durum güneş burcu astrolojisini nerede bırakır? Kullanılacak en
iyi zodyak hangisidir; tropik zodyak mı, yıldız zodyakı mı? Kişisel olarak,
ben yıldız zodyakının tercih edilir olduğunu düşünüyorum, çünkü doğum
anında göklerdeki gerçek duruma daha yakından karşılık gelir. Peki ya tama­
men imgeleme dayanan Çin Hayvanlar Dairesi?
Bu bir geleneğin doğru, diğerinin yanlış olduğu anlamına mı gelir? Bu iki­
lemden çıkışın bir yolu zodyakın kendisinin insanın imgeleminin bir yaratı­
sı, göklerde belli insan figürlerine ve yaratıklarına benzeyen şekillere bilinç­
dışı arketiplerin bir yansıtılması olduğunun farkına varmaktır. Astroloji ken­
dimizle ilgili hisler, düşünceler ve imgeleri ifade etmek için kullanılan gök­
sel bir dil sunar. Zodyak kültürel geleneklere göre değişebilir - nasılsak, öy­
le görürüz - ama bu onun en iyisi olduğu anlamına gelmez.
Pek çok sözlükte ' zodyak' sözcüğünün Yunanca'da ' Hayvanlar Dairesi'
için kullanılan sözcükten geldiği söylenmesine karşın, bu sözcük aynı za­
manda 'Hayat Çarkı ' olarak da çevrilebilir. Aslında, zodyak yaratılışın son­
suz döngüsünün ve mevsimsel dönüşümün sembolik bir temsili olarak görü­
lebilir.2 Gerçekte, Tek'teki Birçok'un sembolünü sunar.
Astroloji artık astronominin ayrılmaz bir parçası olmamakla birlikte, ast­
rologlar astronomların bazı bulgularını hesaba katmışlardır. Üç yeni gezege­
ni, Uranüs ( 178 l yılında keşfedildi), Neptün ( 1 846) ve Plüton ( 1 930), kabul
etmişler ve onlara keşfedildikleri zamanların ruhlarını yansıtan karakteris­
tikler vermişlerdir. Gökyüzü tanrısı Uranüs devrim, aksama ve sezgiyle; de­
nizin tanrısı Neptün idealizm, karışıklık ve arıtma; ölüler diyarının efendisi
Plüton da yok etme, dönüşüm ve aşkınlıkla ilişkilendirilir. Alice Bailey'nin
ayak izlerini takip eden birkaç astrolog hala keşfedilmeyi bekleyen gizli ge­
zegenlerle çalışmaya devam etmişlerdir. Hintli astrologlar çoğunlukla zod-

378
ASTROLOJi

yakın on iki burcuna karşılık gelen artan spiritüel rollerle birlikte on iki ge­
zegenle çalışırlar.
Bazı astrologlar 1 977 yılında keşfedilen ve Satürn ile Uranüs'ün yörünge­
leri arasında bulunan bir küçük gezegen (planetoid) - muhtemelen durmuş
bir kuyrukluyıldız - olan Chiron'u da kabul etmişlerdir. Onun hareketlerinin
izini süren gök günlükleri basılmıştır. Satürn 'ün oğlu olan Chiron düşmanca
bir dünyada hayatta kalma sanatını öğreten yaralı şifacının bir örneği olarak
görülür.3 Daha tartışmalı olanları ise horoskoplarda asteroitlerin kullanılma­
sıdır. Asteroitler Mars ile Jüpiter' in yörüngeleri arasında parçalanmış bir ge­
zegen olduğu düşünülen çok sayıda parçacıktan oluşan bir kuşak oluşturur­
lar. Ceres, Pallas, Juno ve Vesta gibi daha iyi bilinen asteroitlerin bazılarının
gök günlükleri yayımlanmıştır. Peki, bu gökcisimlerinin listesi nerede bite­
cek?
Neredeyse bütün astrologlar astronomların 1 995 yılında, Ophichus (Yu­
nanlı şifacı Asclepius ile ilişkili) denen on üçüncü bir burç katarak zodyakın
çok uzun zamandır kabul edilen on iki burç bölümünü geçerli saymama giri­
şimini kabul edilemez görmüş ve buna yanaşmamışlardır. Ophichus'un ayak­
ları 1 8 ,5°'1ik bir açıklıkla Akrep burcu ve Yay burcu takımyıldızlarının (Ni­
şancı) arasında ekliptiğe ulaşır. Güneş her yıl 30 Kasım ile 1 8 Aralık arasın­
da bu takımyıldızdan geçer. Ancak, ekliptikte on üçüncü bir takımyıldız oluş­
turmakla birlikte, bu onun bir on üçüncü burç olması gerektirmez. Eski olma­
sına karşın zodyak burçları daima göklere yansıtılmış bir örüntü olmuştur; as­
lında, onlar bir gerçeklik değil, bir gelenektir. Üç yeni gezegen Uranüs, Nep­
tün ve Plüton 'un eklenmesi bir doğum haritasının yorumunu daha incelikli ve
daha zengin hale getirmekle birlikte, on üçüncü bir burcu kabul etmek bütün
zodyak sembolizmini karmaşaya sürüklemek olacaktır.
Başka üç temel sorun daha bulunmaktadır. İlki Aziz Augustine tarafından
ortaya atılan ikizlerin niçin farklı olduğu sorusudur. Bu aynı zamanda ' zaman
ikizleri' - yani farklı anne ve babaların aynı zaman ve yerde doğan bebekler
- için de geçerlidir. Geleneksel astrolojiye göre, ikizlerin horoskoplan özdeş
olmalıdır, ama yine de deneyimler genellikle ikizlerin en az kardeşler kadar
farklılık gösterdiklerini göstermektedir. Diğer yandan, aynı anne-babanın
ikizleri tam olarak aynı zamanda doğmaz, bu da onların horoskoplarında bir
etki yaratıyor olabilir. Pek çok çağdaş astrolog doğum haritasının önceden
belirlenmiş karakteristiklerden oluşan katı bir katalog değil, daha çok bir eği­
limler haritası olduğunu söyleyecektir. Zaman ikizleri aynı eğilimleri payla­
şacaklardır, ama biyoloji ve kültür, genetik miras ve yetiştirilme biçiminden
de etkileneceklerdir.
İ lişkili bir sorun da zamanda bir horoskop çıkarmak için kullanılacak en
uygun zaman sorunudur. Gebe kalma anı mı, yoksa doğum anı mı olmalıdır?
Ptolemy bu ikilemin pekala farkındaydı, ama ikincisini seçmişti. Bu gerçek

379
PETER MARSHALL

karşısında, gebe kalma anı, yumurtanın ve spermin birleştiği ve genetik şif­


renin temelinin atıldığı an, daha uygun gibi görünmektedir. Bazı spiritüel ge­
leneklere göre, ruhun bedene girdiği zaman da budur. Ezoterik astrologlar ki­
mi zaman gebe kalma anını kullanırlar, ama modem astrologların büyük ço­
ğunluğu Ptolemy 'yi takip eder ve doğum anını en önemlisi olarak kabul eder­
ler. Gerçek zaman genellikle bebeğin ilk soluk aldığı an olarak düşünülür.
Durum böyleyse, yapay olarak neden olunan doğumlar bir çocuğun gelecek
kişiliğini değiştirebilir demektir.
İlişkili bir sorun da kişinin tam doğum anını bilip bilmemesidir. Yarım
saat içinde ya da hiç bilinmediği durumlarda (Hindistan ve Afrika gibi do­
ğumların her zaman kaydedilmediği yerlerde durum çoğu kez böyledir), bir
astrolog yaklaşık zamanın bir haritasını çıkarıp gerçek zamana ilişkin gös­
tergeleri arayabilir. Horoskop düzeltme sürecini tamamlamak için önemli
geçmiş olaylan gösteren belli zaman ölçümleriyle test edilebilir. Gebe kal­
ma anını bulmak için kullanılan geleneksel bir yönteme "Doğum-Öncesi
Devir", ya da daha görkemli bir şekilde "Trutine of Hermes/Hermes'in Tru­
tin'i" denir. Bu yöntem doğumdan on kameri ay önceki ayın konumuyla do­
ğum anındaki Yükselen Burç ya da Alçalan Burcun derecesini karşılıklı de­
ğiştirmeyi içerir.
Bir sonraki ise kitle trajedileri sorunudur. Naziler tarafından gazla zehir­
lenen Yahudilerin ya da Müttefiklerin bombaladığı Hiroşimalıların hepsinin
yazgıları yıldızlar da yazılı mıydı? Martinique'de St Pierre'deki volkanik pat­
lamadan canlı kurtulan tek kişi hemşehrilerinden farkh bir doğum haritasına
mı sahipti? Tufanlar ya da depremler gibi doğal felaketlerin kurbanlarının
hepsi açıkça aynı horoskoplan paylaşıyor olamaz. İş başında başka faktörler
vardır.
Bu günlük astroloji sorununu ortaya atar. Günlük astrologlar taç giyme tö­
renleri, anlaşmaların imzalanması ya da işe başlama gibi önemli olaylar için
horoskoplar çıkarmaya devam etmektedirler. Organizasyonlar ve uluslar için,
onların 'doğumunu' temsil eden kuruluş belgeleri ya da anlaşmalar temelin­
de horoskoplannı çıkarırlar.
William Lilly on yedinci yüzyılda Veba ve Büyük Londra Yangını doğru
tahmin etmiş, hatta bu felaketleri neden olmaktan Avam Kamarası önüne
çıkarılmıştı. Nostradamus'un bilmece gibi kehanetleri yeni olaylara uyacak
biçimde düzenli olarak yorumlanmaktadır. Yine de astrolojik kehanetlerin en
ünlüsü - 1 5 24 yılında bütün gezegenlerin Balık burcundaki büyük birleş­
mesini takiben bir tufan olacağı kehaneti - gerçekleşmemiştir. Benzer şekil­
de, Uranüs ve Neptün gezegenlerinin aynı hizaya geldiği 3 Mayıs 2000
tarihinde beklenen borsada mali kriz de açıkça gerçekleşmemişti.

380
ASTROLOJİ

Determinizm ve Özgür İ rade


Astrolojide en can sıkıcı sorun determinizm ve özgür irade sorunudur. Bu
sorun en çok filozoflar ve teologlan meşgul etmiş ve trajedi malzemesi ol­
muştur. "Yıldızlardır/Üstümüzdeki yıldızlar, yönetir koşullarımızı," der bize
Shakespeare, Kral Lear'da. Ama sonra Julius Casear'da, Cassius bildirir:

İnsanlar bazen kendi yazgılarının efendisi olurlar.


Kabahat, sevgili Brutus, yıldızlarımızda değil,
Bizlerdedir, aşağıda olan bizlerde.

Yazgı "Yazılmış olan" anlamına gelir. Düzenli, birbirine bağlı, belirlenmiş


bir evren varsayar. Hindular için, bu karma biçiminde kendini gösterir; Müs­
lümanlar içinse Allah 'ın takdiri. Yunanlılar 'Zorunluluk İ ği'ni döndüren üç
tanrıçayla temsil edilen yazgı Moira'nın tedirgin eden yüzü derken, Hıris­
tiyanlar ona Tanrı 'nın İnayetinin parlak yüzü demiştir.
Elbette, astrolojiyi araştırmaya ilk başladığımda, benim için başlıca engel
astrolojinin kişisel özgürlüğü yadsıması olmuştu. Kişiliğimizin başlıca özel­
likleri doğumda belirlenmişse, bu kesinlikle eylemlerimizden duyacağımız
kişisel sorumluluktan bizi kurtarmayacak mıdır? Yazgılarımızın bütünüyle
göklerde "yazılmış" olduğunu söyleyen o katı determinizm türü bireysel an­
lamda yaşamda ve tarihte kişisel seçimin rolüne zarar vermektedir.
Bunun en aşırı versiyonu on yedinci yüzyılda Fransız astrolog Morin de
Villefranche tarafından ileri sürülmüştür: "Doğum tarihleri ve insanların
yaşamlarındaki olaylar toplumsal anlamda kaderin gerçekleşmesinin gerekli
bir araya toplanışı yüzünden Tanrı 'nın İnayeti ile birbirine bağlanır; bu öyle
bir şekilde olur ki, örneğin, doğumunda suikast sonucu ölmesi yazılan bir kişi
suikastçısıyla karşılaşmaktan kaçınamaz ya da mutsuz bir evlilik yapacak
olan bir adam bunun böyle olacağını bizzat görecek olan kadını kaçınılmaz
biçimde bulacaktır."4 Durum böyleyse, suikastçı eyleminden dolayı elindeki
bıçaktan daha sorumlu tutulamaz; her ikisi de üstün kuvvetlerin kıskacın­
dadırlar, zorunluluk zincirindeki önemsiz halkalardır.
Liz Greene gibi az sayıda modem astrolog hala yazgı ya da Moira için yer
bulmaktadır. Ona göre, sınırları aşıldığında öç alan ve "yalnızca bireysel ih­
tiyaçlara ilişkin değil, aynı zamanda onun yaşamında kendini göstermesi için
neye ihtiyacı olacağına ilişkin bir tür 'mutlak bilgi'ye" sahip gibi görünen
' bir şey ' vardır.5
Bazı modem astrologlar, yazgının yukarıdaki yıldızların etkisiyle temsil
edilebilmesine karşın, bu durumun insanların özgür olmadıklannı beraberin­
de getirmediği şeklindeki eski Neoplatoncu ve Hermetik savı benimserler. İn­
sanlar fiziksel kendilikleriyle ne kadar özdeşleşirse, gezegenlerin etkilerine
bir o kadar tabi olacaklardır. Tersine, kendi bilinç hallerini ne kadar geliştirir-

381
PETER MARSHALL

!erse, özgür iradelerini o kadar geliştirebilecek, böylece yaşamlarını o kadar


biçimlendirebileceklerdir.
Bu gelenekten olan Margaret Hone şöyle yazar:

Bir insan fiziksel kendiliği ve çevresinde kendisiyle ilgili fizik­


sel dünyayla özdeşleştiği derecede onun ayrılmaz bir parçasıdır
ve yörüngelerindeki gezegenler tarafından biçimlendirilen
değişken örüntüye tabi olur. Ancak kendinden daha büyük
olarak algıladığı şeyin farkına vararak bu dünyasal örüntünün
ötesindeki kendisiyle uyumlu hale gelebilir. Bu şekilde, dün­
yasal olaylardan belki kurtulamasa da, özgür irade öğretisi
yoluyla ve 'kabul etme' iradesi göstererek, bu gerçek benliğinin
o olaylara tepkisinde özgür olmasını 'iradesiyle gerçekleş­
tirebilir. '6

Pek çok modem astrolog daha psikolojik bir yaklaşım benimser ve horos­
kopu gelecek olabilirliklerin bir planı olarak görür. Jeff Mayo ve Christine
Ramsdale' in de yazdığı gibi: "Gelecek önceden haber verilebiliyorsa, özgür
irademiz olmadığını, kaçınılmaz bir yazgıya düşüp kaldığımızı düşünebilir­
siniz. Doğum haritası potansiyel olarak en güçlü özelliklerimizi, dürtülerimizi
ve en olası sınırlılıklarımızı gösterir. Haritanın (psikolojik yapımızın) bütün­
sel örüntüsü içinde, tam bir seçme özgürlüğüne sahibizdir."?
Bana göre, gökle dünya arasındaki bir karşılıklılık inancı kendini dönüş­
türme olabilirliğini yadsımarnaktadır. Bilinç halimizin gelişimi kuşkusuz kur­
tuluşa giden yoldur: ne kadar bilinçli olursak, yaşamımızda o kadar yaratıcı
ve anlamlı hale gelir. Hermetica'da Hermes'in Tat'a söylediği gibi, "zihin
rehberdir" ilkesine uyanlar yazgının kötülüklerinden muzdarip olmazlar. Ast­
roloj iye sempatik olan ortaçağ alimleri şu sonuca varmışlardı: "yıldızlar
eğilim göstertir, ama zorlamazlar." Bilge insan yıldızların kölesi değil, efen­
disidir.
Sıklıkla sorulan bir soru da astrolojinin geleceği gerçekten tahmin edip
edemediğidir. Bana göre, gökcisimleri dünya üzerindeki olayların nedenleri,
hatta belli bazı bilgiler ileten işaretler değildir, daha çok yalnızca uzayda ve
zamanda meydana gelen belli tipte bir olayın olabilirliğini çağrıştıran sem­
bollerdir. Astroloji büyük resme ilişkin bir fikir verebilir, ama her birey ken­
di yaşamının ayrıntılarını doldurur. Yine, yıldızlar eğilim göstertir, ama zor­
lamazlar.
Bazı astrologlar tekin olmayan bir kesinlikle hem sosyal hem de bireysel
olayları tahmin edebilmişlerdir. Ama geleceği tahmin etme yeteneği, doğru
bir şekilde geleceği okumaktan çok, tarih ve kişiliğe ilişkin içgörülü bir oku­
maya -bilgi temelli tahminlere- dayanıyor olabilir. Bana göre, gelecek

382
ASTROLOJİ

yeterince önceden belirlenmiş değildir ve ne olacağını tam olarak tahmin


edebilmek için iş başında fazlasıyla bilinmeyen değişken vardır. İnsan zihni
ve imgeleminin biçimlendirme gücü de bir dereceye kadar kendi yaşam­
larımızı yaratabilmemizi olanaklı kılar. Özgür irade kişiliklerimizin ayrılmaz
bir parçasıdır, isterse doğum anında kurulmuş olsun.
Doğum haritası bir uyan gibidir: belli bir yolu izlersek yaşamımızda neler
olabileceğine işaret eder. Bize yaşamımızda farklı evrelerde karşımıza
çıkabilecek fırsatları ve zamanın geçişini anlatır. Yazgının bize dağıtmış ola­
bileceği kartları gösterir, ama yine de oyunun sonucunu etkileyebiliriz. Ne
kadar becerikli ve bilgili olursak, o kadar başarılı olacağız demektir. Aynca,
kötü bir doğum haritası diye bir şey yoktur: Zorluklar olumlu tutumları ve ey­
lemleri esinleyebilir, engeller de üstesinden gelinecek zorlu mücadeleler
olarak görülebilirler. Her ikisi de birer kendini dönüştürme aracıdır. Benlik­
lerimizi dünyadaki acı ateşinin ocağında işleriz ve işler kötü gittiğinde ger­
çek benliklerimizi açığa vururuz. Belli sınırlamaların kabul edilmesi bile
-doğar, yaşlanır ve ölürüz- bilgeliğe ve zihnin huzuruna götürebilir.
Belli bir durum içinde -sosyal, tarihsel, çevresel, dünyasal ve göksel­
doğmamıza karşın, bu bizim salt koşullarımızın bir ürünü olduğumuz ve
yaşamımızın belli bir yönde izlenecek şekilde önceden belirlendiği anlamına
gelmez. Aslında, üstün bir özgür iradeyle, astrolojik haritalarımızın dışına
sıçrayabileceğimize ve horoskoplarımızın gösterdiklerini bir kenara ata­
bileceğimize inanıyorum. Tutkulu doğamız bize heyecanlı olma ' eğilimi gös­
tertebilir ' , ama soğukkanlı kalmak için kendimizi eğitebiliriz. İ stisnai
doğalarından ötürü, Sokrates ve İsa gönüllü ölümler seçmişlerdi; belli bir
zamandaki hakim güçler tarafından öldürülmeye yazgılı değillerdi. Zen üstat­
ları ve Hindu mistikleri örneğinin de gösterdiği gibi, karmamızın ötesine
geçebilir ve kendini döndüren çarklar haline gelebiliriz.

383
37
Hepsini Bir Araya Getirirken

atı astrolojisinin tarihi ve felsefesini araştırır ve kompleks ilkelerini


B çıkarırken, yeterince şanslıydım, çünkü komşum yirmi beş yıldır ast­
roloji uygulaması yapan bir adamdı. David Thomas yavaşça konuşan, sevgi
dolu, denizcilikten hoşlanan biriydi. Astrolojiye olan ilgisinden ilk söz ettiği
sırada, Sufi filozof ve şair İbn-i Arabi'yi tartışıyorduk. Hatta bu konuda bir
kitabı bitirmek üzereydi.
David'e göre, astroloji ne ezoterik bir disiplin, ne de bir bilimdi, tamamen
gerçeklere dayanan ve ayakları yere basan bir konuydu. Bana astrolojide ' bir
şeyler' olduğunu hissettiren ilk kişiydi.
Bir gün ona nasıl astrolog olduğunu sormuştum.
"Başlangıçta astroloji ders kitaplarını okumaya koyulduğumda, sanki yeni
bir şey öğreniyormuşum değil de unutmuş olduğum bir şeyi hatırlıyormuşum
gibi gelmişti. Astroloji bütün hayatımı ele geçirdi - önüne çıkan başka her
şeyi kenara itti."
"Ya önemi?"
"Bir doğum haritası çıkarttırmanın önemi onun insanlara, isterlerse, ken­
dilerini daha iyi anlamalarına yardımcı olmasıdır."
Astrolojinin özgür iradeye yönelik meseleleri hakkındaki kaygılarımdan
söz ettim. Bu konuyu dikkatlice düşündü: "Gezegenlerin izi etkilediğini söy­
lemek çok eski moda bir fikir. Nasıl işlediğinden emin değilim. Sanırım onu
en iyi biçimde Jung'un eşzamanlılık fikri açıklıyor. Jung zamanın belli bir
anında, o anda varolan her şey arasında bir eş-ilişki olduğunu söylemişti. Bu
astrolojiye uygulandığında, bir kişinin doğum anında gezegenlerin konumu­
nun o doğumla bir eş-ilişki oluşturduğu söylenebilir."

384
ASTROLOJİ

"Yani bu bir sebep-sonuç vakası değil?"


"Hayır. Gezegenler insanların başına gelen şeylere neden olmazlar; yal­
nızca olup bitene işaret ederler.
Yıldızların zorlamadığını, sadece eğilim gösterttiklerini söyleyen ortaçağ
bilginlerinin yankılarını işitebiliyordum: astra inclinant non determinant.
David devam etti: "Astrologlar sağlam zemine basarlar, gezegenler
daima, daima kendi ilkelerine göre kendilerini gösterirler daima. Yirmi beş
yıllık çalışmalarım boyunca -her gün, her gün- bunun böyle olmadığını hiç
görmedim."
David eşit Ev sistemini, yani doğum haritasında her biri Yükselen Burçtan
30° uzaklıkta olan on iki Evi gösteren sistemi kullanıyordu. Bu evlerin anlam­
larını azaltmıştı: birinci, kendini ifade; ikinci, iyelik ve hisler; üçüncü, iletişim
(zihinsel ve fiziksel); dördüncü, ev (bakım, ilgilenme, koruma); beşinci,
yaratıcılık, liderlik, sevgi, aşk meseleleri, çocuklar, spor, oyunlar, risk alma;
altıncı, iş ve başkalarına hizmet, görev, sorumluluk; yedinci, ilişki; sekizinci,
yoğunluk, duygu derinliği; dokuzuncu, geniş-kapsamlılık; onuncu, dışarı dün­
ya ve orada olma; on birinci, geleneklere karşı olma; on ikinci, bilinçdışı,
değerler, sanatlar. İkinci Ev' deki 'hisler ve iyelik' şeklindeki iki fikri ifade et­
menin en iyi yolu olarak 'duygusal anlamda güvenlik' i bulmuştu.
Gezegenlerin birbirleriyle etkileşiminin önemini kabul etmekle birlikte,
onlar arasındaki bütün açıları kullanmıyordu. Üçgenleri ve altmışları (yarar­
lı), zıtlıklar, kareleri, yarı-kareleri ve kare içindeki beşli düzenlemeleri
(yararsız) arıyordu, birleşmelerinse duruma bağlı olarak ya yararlı ya da
yararsız olduğunu düşünüyordu. Uzun zamanlara dayanan deneyimin
sonucunda, bir haritada beşli düzenleme görünümünün özellikle anlamlı ol­
duğunu görmüştü.
Müslümanlardan kalan Talih Noktasını kullanmıştı, ama Yunanlılar tarafın­
dan geliştirilen ve tekrar rağbet gören ayın düğümlerinden vazgeçmişti.
"Bir keresinde Cambridge Üniversitesi'nin astroloji yaz okulunda bir
skandala neden olmuştum," dedi bana gözlerinde bir parıltıyla. "Düğümleri
ortadan kaldırdığımı söylediğimde masada oturuyordum. Şoke olmuş sessiz­
likte çatal-bıçağın düştüğünü duyabilirdin! "
Ona göre astroloji bir bilim değil, yoruma dayanan bir sanattı.
"Astroloji test edilecek ve hesaba katılacak çeşitli ipler ve faktörlerden
oluşan bir çocuk oyununu içerir. Yaşlandıkça, sezgimi giderek daha çok kul­
lanıyorum. B ir haritanın etkisi çabucak fark edilebilir, her ne kadar incelikli
bir haritayı doğru çıkarmak daha uzun sürse de. Bir harita dikkate alındığın­
da, dogmatik olmak bir hatadır. Belirli bir etkinlik, ilgili kişinin koşullarına
bağlı olarak, birtakım farklı yorumlarla sonuçlanabilir."
Horoskopumu çıkarttırmak için David ile buluştuğumda, ona doğum

385
PETER ·MARSHALL

Natal for Peter Marshall


23 August 1946 Time: 1 5:48:00 Zone: 00:00:00
Bognor Regis L.at: 50:48:00 N Long: 000:42:00 W

Aac
.. .

>

il

• L. D <* .,. T
.... rt0 ....
.,. " rl ıı. Tnıe HcMme
n:a .... c.dlnııl 1 CHl 'l A ll (9 ) M 25 al' M U
ıı. +o "'
�.. Flııed 4 > 17 . 31 14 (7 ) 2 21 '4 51 33
"' " lllutlllM 1 g 11 'l 47 .. (1 ) s 25 ııt 51 S3
* 15 6 24 1 (10 ) 4 20UI P
" il! Fn 4 cl' I 6 51 4 (10 ) 5 21 'I' 51 33
il! I! &rttı D )l. D ıllıı D 4 (10 ) 1 25 tUIS3
Ak 1 f\. 2 'l S7 41 (1 ) 7 25 JUI U
I! ,. w...r 1 .. 21 :ıı 11 31 (1 ) 1 211 9 11 33
111 1 6 118 4 (10 ) • 21 <Q. llSS
.. ..
,,.. 8111 TlıM 1! 11 o1il A 411 (1 ) 10 21 '1tt ll SS
lk21 6 4Z 41
r= 1S lll U (11 ) 11 25 6 11 31

Peter Marshall ' ın horoskopu.

386
ASTROLOJi

günüm hakkındaki iki soruyu açıklığa kavuşturup kavuşturamayacağını sor­


dum. 23 Ağustos 1 946 tarihinde doğan ben, popüler gazetelerde genellikle
Aslan burcu, ama kimi zaman da Başak burcu olduğumu görmüştüm. Olağan
yorum 'kasp' hakkındaydı.
David bu sorunu açıklığa kavuşturdu: "Doğum zamanına bağlı olarak ya
bir Aslan burcu ya da bir Başak burcusundur. Hem o hem de öteki olamaz­
sın."
Kendi gökgünlüğünde doğduğum gün ve yıla baktı ve benim kesinlikle
Aslan burcu olduğumu doğruladı - saatlerle. Başka bir yılda, farklı olmuş
olabilirdi.
Bir diğer sorun da doğum zamanımdı. Annem öğleden sonra saat dört diye
hatırlıyordu, ama seksen altı yaşında olduğu için tam olarak emin değildi.
David'in yanıtı doğum haritasının genellikle zamanı doğrulayacağı oldu.
Horoskopu çıkarmadan önce, bana çocukluğumda ya da yetiştirilme
biçimimde neyi önemli gördüğümü sordu. Ona İkinci Dünya Savaşı 'ndan
sonra İngiltere'nin Güney kıyısındaki Bognor Regis'te doğduğumu ve otel iş­
letmeciliğinden emekli olan büyükannemle büyükbabamın büyük evinde
ağabeyim ve annemle birlikte büyüdüğümü anlattım. Annemle babam ikinci
doğum günümden önce boşanmışlardı. Savaş sırasında bir savaş pilotu olan,
sonra da başarılı bir yarış atı eğitimcisi olarak devam eden babam boşandık­
tan sonra benimle hiç temas kurmamıştı. Bu beni o zamanlar üzmemişti,
okuldaki diğer bütün arkadaşlarım gibi bir babaya sahip olmadığım için ken­
dimi bir şekilde 'özel ' hissediyordum.
Deniz kıyısında geçen hoş ve sakin çocukluğum Güney İngiltere 'nin
küçük bir köyündeki bir yatılı okula gittiğimde bozuldu ve insanların nasıl ne
kadar acımasız olabileceğini öğrendim.
David ile konuşurken, onlu yaşlarımın sonlarındaki çok önemli bir olaya
odaklandığımı fark ettim. Bir kış akşamı, dayım odaya pat diye girip ışığı aç­
tığında şöminenin önünde uzanmış, bir Fransız romanı okuyordum.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun ! " diye haykırdı. "Ev ödevini yapıyor olman
lazımdı. Hayatta asla hiçbir şey olamayacaksın sen. Umutsuz vakasın !"
Benim de kendisi gibi bir muhasebeci olmamı istiyordu, ama ben onun
yerine denize açılmaya karar verdim.
Gemiyle dünyayı dolaştıktan ve Batı Afrika'da bir yılımı öğretmenlikle
geçirdikten sonra, Britanya'ya geri döndüm ve üniversitede üç diploma
alarak on yıl geçirdim; şimdi fark ediyorum ki dayımın haksız olduğunu kıs­
men kanıtlamışım. Dayımın, öğretmenlerin ve subayların otoriter figürlerini
reddederek bir serbestlik taraftarı oldum. Okulumun dar ve ikiyüzlü Hıris­
tiyanlığını reddederek fazla serbest davranan bir yazar oldum. Şimdi el-

387
P ET E R M A R S H A L L

lilerimde, iki çocuk yetiştirdikten, boşandıktan ve yeni bir ilişkiye başladık­


tan sonra, gezegenin esenliğini unutmadan kozmosla uyumu arayarak daha
spiritüel bir yol benimsemiş durumdayım. Kuşkusuz babamın kendi ih­
malinin farkındalığıyla, kendi çocuklarıma iyi bir baba olmaya çalıştım.
İlk görüşme için bu yeterliydi. David'i sonraki görüşümde bana haritamın
bir kopyasını verdi.
"Pekala, Peter," dedi cana yakın bir şekilde gülümseyerek. "Bu haritaya
'Spekülatif' diyeceğim, ama bu haritadan çıkan sana ilişkin öylesine açık bir
resim ki gerçeğine yeterince yakın bir doğum zamanına ulaştığımızdan çok
eminim."
Bu en azından rahatlatıcıydı.
"Başlangıç olarak," diye devam etti, "bu haritada ağırlıklı olarak kala­
balıklaşmış iki alan var. Onuncu Evde Terazi burcunda dört gezegenin ve
Dokuzuncuda kapı komşusu güneşle Sekizinci Evde Aslan burcunda üç geze­
genin var. Toplam sadece on gezegen var, dolayısıyla sen de bu iki alanın ne
kadar vurgulandığını görebilirsin."
"Tüm bunlar ne anlama geliyor?"
"Onuncu Ev senin dışarıdaki dünyadaki etkinliklerini temsil ediyor.
Onuncu Ev bu etkinliklerin diğer insanlarla teması gerektirdiğini gösteren
Terazi burcudur - senin durumunda çok fazla. Venüs Terazi burcunu yönetir,
dolayısıyla bu daha da güçlendirilmiş olur. İyi açılı olan Jüpiter de çokça fır­
sat ve başarıyı gösteriyor. Mars enerji, inisiyatif ve girişim veriyor, Neptün
de sadece deniz değil, aynı zamanda 'değerler'e ilişkin farkındalık ve büyük
bir duyarlılık veriyor."
"Peki Sekizinci Evdeki diğer gezegen kümesi?"
"Diğer topluluk içselliği temsil ediyor. Sekizinci Ev Aslan burcunda; bu
da liderlik, yaratıcılık, sevgi, aşk meseleleri, çocuklar, spor, oyunlar ve bir
fırtınanın ortasında İrlanda Deniziyle boğuşmak gibi biraz riskli olan eğlen­
celer demektir. Sekizinci Ev Akrep burcuyla ilişkili - zodyakın en derin, en
yoğun burcu. Plüton Akrep burcunu yönetiyor, dolayısıyla yine bu faktöre
ilişkin bir vurgu var, Merkür de zihinsel süreçlerini temsil ediyor. Yani, iki
kez Akrep burcumuz var; birinde yöneticiyle, birinde de Evle . Akrep burcu
yine bu kez kendini Talih Evindeyken gösteriyor. Akrep burcunun yoğunluğu
On Birinci Evle temsil edilen Uranüs'ün orijinalliği ve geleneklere ay­
kırılığıyla birleşiyor."
"Ya Sekizinci Evdeki Satürn?"
"Bu ziyafetteki tek hayalet yaşlı hırçın Satürn; başka hiçbir gezegene açı
yapmıyor; bu durum da onu paradoksal biçimde daha güçlü yapıyor.
Satürn 'ün negatif etkisi engelleyici ve sınırlayıcı olması. Satürn aynı zaman-

388
ASTROLOJi

da babayı da temsil eder, Gökyüzü Ortasına göre açısı bir kare, bu da babay­
la ya hiç ilişki olmamasını, senin durumunda olduğu gibi, ya da kötü bir iliş­
kiyi gösterir."
"Peki diğer açılar?"
"Onlara geliyorum. Güneş, Jüpiter ve Gökyüzü Ortası ve Yükselen Bur­
cun Yay burcuyla birleşen yararlı açıların oluşturduğu küçük bir üçgen var.
Yay burcunun her türden - fiziksel, zihinsel ve spiritüel - geniş kapsamlılık­
la ilişkili olması ve Jüpiter' in hem Yay burcu hem de Dokuzuncu Evi yönet­
mesi senin için şaşırtıcı olmayacaktır. Yaratıcılığı ve amacı temsil eden
güneşin Dokuzuncu Evde. Uranüs de Altıncı Evde İkizler burcundan vedalaş­
mada birleşiyor. Uranüs yenilikçi, özgün ve geleneklere aykırı bir öğedir:
İkizler burcu iletişim, Altıncı Ev de iştir."
"Ayımın Yedinci Evde Yengeç burcunda tek başına olduğunu fark ediyo­
rum."
"Ayın - duyguların, annen ve genel anlamda kadınlar - iyi açılı değil.
Venüs (ilişki) ve Jüpiter'e (fırsat) kareler yapıyor. Bununla birlikte, bu karel­
er gizli bir halde gerçekte yararlı açılar. Üzerinde çalışılması gereken bir
alana dikkat çekiyorlar. Ay Yengeç burcunu yönetiyor ve ilişki anlamına
gelen Yedinci Evde. Yengeç burcu ev hakkındadır, ama aynı zamanda bakım,
ilgilenme, yetiştirme, besleme, koruma, vb. gibi şeylerle de ilgilidir. Bu
konuda benim düşüncem asıl evindeki ilişkilerindeki güçlüklere ve bunları
çözene kadar seni etkilemeye devam edeceği izlenimine işaret ettiği."
David açıkça hiçbir haritanın kötü olmadığına inanan ekoldendi. Herhan­
gi bir olumsuz öğe olumlu sonuçlara dönüştürülebilir, zorluklar da gelişim
için fırsatlar olarak görülebilir. İlk dönemlerdeki evde yaşanan güçlükleri
kabullenme gerekliliği hakkında söyledikleri derinlerde bir noktaya dokun­
muştu.
"Peki tüm bunları nasıl özetliyorsun?"
"Bu harita fırsat ve kolaylığı gösteriyor, o anlamda çok yararlı bir harita,
üstelik gerçekte tek bir zor açı var. O da zıtlık, Altıncı Evdeki İkizler burcun­
daki Uranüs ile Yükselen Burcun olan Yay burcu arasındaki zıtlık anlamına
geliyor yani. Zor açıda olan Uranüs çok belli bir aksama ve karışıklık an­
lamına gelir. Altıncı Ev iş - aynı zamanda sağlık - demektir ve tüm bu dost
tavırlılıkla doğrudan zıtlık halinde. Bunu ne anlama geldiğini bilmiyorum.
Senin aklına ne getiriyor?"
David'in öğüt verme ya da belirleyici bir yorum yapmaya gönülsüzlüğü
hoşuma gitmişti. İnsanı kendi başına bir şeyler keşfetmeye teşvik ediyor.
Ama bazen haritanın anlaşılması zor anlamı ve onun şimdiki eğilimlere yöne­
lik görüşlerini tartışmaktan mutlu oluyor. Danışanlannı haritanın ilerlet­
meleri ve transitleri yoluyla gelecek eğilimleri düşünmeye geri dönmeye ve

389
PETER MARSHALL

teması kaybetmemeye teşvik ediyor. Danışanlarının birçoğu ona yaşamların­


da ister ilişkileri ister işleri hakkında zor seçimler yapmak durumunda kaldık­
larında danışıyorlar. David kadim Çin kehanet yöntemi I Ching ile de
çalışıyor.
David ilerletmeler ve transitlerle çalışırken hiçbir şeyin sabit olmadığını
vurgulamaya ve danışanlarım olumlu olanların altını çizip olumsuz olanları
gidermeye teşvik etmeye düşkündü.
David benim için horoskopumun yorumunu yazdı ve bana bu işlem
sırasında tutmuş olduğu notları verdi. Şaşırtıcı biçimde doğru ve muhtemel
görünüyorlardı:

Evde (muhtemelen ilk evinde) uyum eksikliği ve sevgiyle ilgili


duyguların huzursuzca ifadesi. İyimserlik, son derece yararlı
durumlar; belki şansa güvenme eğilimi. Neşeli, mutlu bir mizaç.
Eril ve dişil yanlar çok güzel birleşiyor. Sanatlarda özgünlük.
Sıkça iyi fırsatlar. Uranüs ile zıt Yükselen Burç açısı birleşimin­
de, öz disiplin ve sınırlama gerektiğini akla getiren bir şey var.

David haritamda bulduğu açıların bazıları hakkında elindeki ders kitap­


larından aldığı bazı notlar da eklemiş:

Merkür altmış Venüs. Zihin ve zihinsel bakımdan bu temasla


gelişme olur... Bir yazar ya da konuşmacı bundan yarar görür.

Merkür altmış Mars. Merkür Mars'ın gücünü alır, bu nedenle


zihin kuvvetli, keskin, doğrudan ve tartışmada iyidir.

Mars birleşme Neptün. Denize, mistisizme, enerji ve yeni


biçimlerde denemeler yapma isteğiyle gizli şeylere ilgi. Psişik
duyarlılık ya da herhangi bir idealizm biçimi.

Merkür birleşme Plüton. Yüzeyin altında yatan şeyleri inceleme


isteği.

Güneş üçgen Yükselen Burç. Yaratıcı yetenek, başarma iradesi,


liderlik gücü, bağımsızlık ve girişim duygusu.

Yine, karakterimin ve ilgilerimin bu bilinen niteliklerinin astrolojik olarak


doğrulanmasından çok etkilenmiştim.

390
ASTROLOJi

Natal for Ellzabeth Ashton Hill


20 July 1950 Time: 21 :00:00 Zone: 00:00:00
Nottlngham L.at 52:57:00 N Long: 001 :08:00 W

El
El

> •

• lif •
fW
• , T
, ıı. Tıue .....
J( J( c:.nıın.ı 1 8 21 9 33 12 ( . , Al 1 1 • S l1
ıı. 1\ Flad z > 7 A 1 38 ( . , z 18 N 1 11
,.. f40
1\ • ....... s ıı 1 'l 21 11 ( 1 ) s 11 'I' S lt
$ Z7 D: 4UI ( 1 ) .. 11 tj 1 11
• D 111
ftl Fır. z d' 11 A 1 1 ( 1 ) 1 11 :a: 1 11
111 � Earltı 1 � I N IZ l1r ( 1 ) • 11 9 Ut
,.. Nil ' rı. 111 • i Zi ( 7 ) 7 11 'l 1 11
• .. w...r 1 .. 1 9 11 1 ( 1 ) 1 11 .. 1 11
111 14 A 44 ZZ ( 1) 1 11 A 1 11
.. J( .. 81d
fll 1'1me I! 17 'l 11 11 ( 8) 10 11 "' 1 11
.. .a. D D 1 1 47 44 ile 1 1 .. zo 1 1 (10 ) 11 1 1 .. 1 11
- �a ...

Elizabeth Ashton 'un Horoskopu.

391
PETER MARSHALL

Elizabeth David ile tanıştığında, ben orada değildim, bu yüzden ne tartış­


tıklarını tam olarak bilmiyorum. Bununla birlikte, Elizabeth'in ona eğitimde
bir öğretmen olarak ilk işinden söz ettiğini, önceki erkek arkadaşlarıyla bir
Porsche ve bir ev aldığını, Güney Amerika ve Japonya'da yolculuk yaptığını,
televizyonda çalıştığını ve diploma düzeyinde fotoğraf ve film dersi verdiğini
ve şimdi çalışan bir fotoğrafçı olduğunu anlattığını daha sonra öğrendim.
Elizabeth birtakım sorumluluk isteyen işler yürütmüş, beş ciddi ilişkiye gir­
miş ve çocuk sahibi olmamıştı.
İlk görüşmelerinde, anlayamadığı bir şey olduğu hissine kapılmış, ama
Elizabeth'in haritasını çıkardıktan sonra onun ne olduğunu fark etmişti.
"Burada iş başında olan etkili kuvvetler var, bu etkili kuvvetlerle ilişkili
olan sıkıntı ise onların kontrol altına alınması ve kanalize edilmesi gerektiği.
Çokça dışadönüklük ve içedönüklük var. Yang ve Yin. Yang bana kendin hak­
kında anlattıklarında çok açık, Yin' in ve hayatında nasıl bir rol oynadığının
ne kadar farkında olduğunu ise merak ediyorum. Haritanın her yanında ya
birlikte uyum içinde çalışılacak ya da çatışma içinde olunacak tutarsızlıklar
var."
İ lk önce Elizabeth' in yaşamında yaptığı şeylerin üzerinden geçerek
dışadönüklüğe bakmış.
"Tüm bunlar oldukça gerçek şeyler," diye yorum yapmış David. "Talih
Noktanın Üçüncü Evde Koç burcunda olması şaşırtıcı değil; bu da senin ger­
çek tatmin ve memnuniyet bulduğun alanların çok güçlü bir iletişim kurma
isteğinde olduğunu gösteriyor."
Daha sonra haritanın gösterdiği biçimiyle içedönüklük alanını incelemiş.
"Varolan dikkate değer miktarda bir "umursama" özelliği var. İ ş ve baş­
kaları için çalışmayla ilgili olan Altıncı Evde üç gezegenin var - bir Stellium;
ilgilenme, bakma, besleme, yetiştirme ve korumayla ilişkili olan Yengeç bur­
cunda da iki gezegen. Yengeç burcundaki gezegenlerden biri olan Uranüs,
Birinci Evdeki Balık burcunda Jüpiter ile bir üçgen yapıyor - senin için bun­
dan daha iyisi olamaz. Uranüs geleneklere aykırılık ve bireyselliktir. Jüpiter
genişleme ve gelişme fırsatıdır, Balık burcu ise bilinçdışı da dahil olmak
üzere bütün gizli şeylerle uğraşmakla ilişkilidir.
"Buradaki çelişki Yükselen Burcun ve haritadaki çok önemli bir faktör
olan Kova burcunun Yedinci Evde Başak burcunda Satürn ile quincunx, Al­
tıncı Evde Aslan burcunda Plüton ile zıtlık halinde olması. Quincunx kesin­
likle üstesinden gelinmesi gereken, ama bu ancak dikkate değer bir zorlukla
yapılabilecek bir şeyi temsil ediyor. Burada olduğu gibi zor açıda olan Kova
burcu bağımsız ve inatçı: ama umursama sendromunun önemli bir parçası
olan Uranüs tarafından yönetiliyor. Ayrıca, Başak burcu çalışma ve baş­
kalarına hizmet, Satürn de sınırlama demek. Dolayısıyla, Kova burcunun

392
ASTROLOJi

olumsuz karakteristikleri yüzünden çalışma ve başkalarına hizmetle ilişkili


olan Altıncı Evde bir sınırlama söz konusu. Diğer yandan, Plüton da terapötik
bir öğe sağlıyor: engelleri kaldırıyor ve yeniden doğmaya götürüyor."
David ' in işaret ettiği Aslan burcundaki Plüton ve Merkür ile Sekizinci Ev­
de Terazi burcundaki ay, Mars ve Neptün arasında daha başka yararlı açılar
da vardı; bu yoğun duygular içeren ilişkilerde bir araya gelen bir uyumu gös­
teriyordu.
Elizabeth ' in, dışadönük etkinlikle ilgili olan Yay burcundaki Gökyüzü Or­
tası da geniş kapsamlılıkla ilişkiliydi ve iletişimle duyarlılığı vurgulayan
Merkür, Neptün ve Plüton ile mükemmel açılar yapıyordu. B irlikte, içsel an­
lamda geniş kapsamlılığı akla getiriyorlardı.
"Hepsini bir araya getirmek gerekirse," diye sonlandırmıştı David, "bu
etkinliğin tek bir amaç güden uğraşının, senin doğanın, belki de o kadar
umursayan, duyarlı, yaratıcı yanını maskeleyip maskelemediğini merak ediy­
orum. Umursama öğesine daha fazla vurgu yapılması gerektiğini düşünüyo­
rum."
David Elizabeth'e de haritasını yorumlarken aldığı notları vermişti. Zor
yanda, çok tedbirli ve kontrollü olma ya da hiç olmama eğilimi ve hükmü
üzerinde bir soru işareti vardı. Yararlı yanda, Elizabeth hem çok duyarlı hem
de sezgisel ve duygusaldı. Enerjisi, dürtüsü ve bir bağımsızlık isteğine sahip­
ti. Vizyoner bir doğayla, daima büyük bir idealin farkında olacaktı.
David'in son sözleri şöyle olmuştu: "Benim genel izlenimim senin yeni
bir başlangıcı yaşamak üzere olduğun şeklinde; yapabileceğin en iyi şey de
izlenimler ve sezgilerin çok, ama çok farkında olmak ve rehberliğe uyanık ol­
maktır."

Peter Marshall ve Elizabeth Ashton Hill için Sinastri


Ben bu kitaba başlamadan ve en sonunda Elizabeth ile birlikte yaşamaya
karar vermeden önce Elizabeth ile ben David'e haritalarımızı çıkarttırmıştık.
Bu yüzden ondan bizim için bir sinastri, yani haritalarımızın uyumlu olup ol­
madıklan bakımından karşılaştırmasını yapmasını istemiştik. Sembolik bir
bileşik harita iki horoskop arasındaki ortak faktörlerden orta noktalardan
çıkarılabilir, ama David bizim haritalarımızı esasen yan yana koydu ve
gezegenlerimiz arasındaki açılara baktı.
Durum, tamamen hoşa gider gibi değilse de, açık görünüyordu: "Bu, den­
gede tutulması için üzerinde çalışılması gereken bir ilişki. Başlangıç olarak,
ikinizin de doğum haritalarınızda çokça Terazi burcu var: Elizabeth'in Terazi
burcunda üç, Yedinci Evde (Terazinin Evinde) de bir gezegeni var; Peter'ın
ise Terazi burcunda dört, Yedincide de bir gezegen - her biriniz için çok ağır

393
PETER MARSHALL

bir yük. İnsanlar bir ilişkiye ister istemez kendi yüklerini de getirirler ve
bunun yapıcı bir şekilde kullanıldığını ya da en azından sıkıntıya yol aç­
masına izin verilmediğini görmek önemlidir.
"Bildiğimiz üzere, Terazi burcu, birçok kişinin düşündüğü gibi denge ver­
mez. Tersine, dengesizliği ve bunun sonucunda ortaya çıkan dengeye ulaşma
gereksinimini gösterir.
"Bu denge doğum haritalarınızın karşılaştırılmasında mükemmel bir
şekilde gösteriliyor. Altı yararlı, altı da yararsız açı var; uzun süreli mutlu bir
ilişki olabilirliğinin aranacağı bölgede de sizin için olabilecek en iyi açı - bir
üçgen - ve olabilecek en kötü açı - bir zıtlık - var. Buna ek olarak, her biri
Terazi burcunda olan dört birleşme var. Yani ne demek istediğimi anlıyor­
sunuz. Ben size sadece işaret edilen şeyi gösterebilirim. Bunun birlikte
yaşamınızda kendini nasıl göstereceğini siz göreceksiniz.
"Altı yararlı açı ele alındığında, Terazi burcu hepsinde görünüyor, bu da
dışadönüklükteki ortaklığınızı gösteriyor. Tüm bu etkinliğe kontrpuan olan
şey, senin tarafında Elizabeth, metanet ve umursama; Peter'ın tarafındaysa
bu amaca tepki ve aynı zamanda umursama, ilgilenme, besleme, yetiştirme
ve koruma öğeleri. Dolayısıyla, burada uyumlu ve sevgi dolu bir ilişkimiz
var, Terazi burcu tüm bunlarla ilişkilidir zaten.
"Şimdi, yararsız tarafta, yine birlikte çalışan ama uyumsuz olan aynı
öğelere sahibiz. Bu açılar bir tarafta evcimenlik ve başkalarına bakma is­
teğini; diğer tarafta ise bağımsızlık ve dışarıdaki dünyada çalışma isteğini
gösteriyor. Son açı her ikinizin de doğasının umursayan, duyarlı yanlarını
aşağı yukarı birleştiriyor, ama bazı nedenlerden ötürü haia sıkıntı yaratıyor.
Bu dört birleşme tam olarak aynı örüntüye uyuyor.
"İlginç olan şey bu öğelerin birinizden diğerine geçmesi, dolayısıyla tek
taraflı değil. Yirmi beş yıldır Terazi burcunun iş başında olduğunu gösteren
böylesine açık bir örnekle hiç karşılaşmadım !"
Temel durum işte böyleydi. Kendimizle birlikte getirdiğimiz öyle ol­
masına neden olan şey bu "yük"tü. David yanıtları görüp göremeyeceğimizi
görmek için doğum haritalarımıza bakmamızı önerdi.
Bu konuda çalışıyoruz. Şimdiye kadar iyi gitti ! İşler her geçen gün daha
dengeli hale geliyor. O üçgenin zıtlıktan daha da güçlenip güçlenmediğini
merak ediyoruz ...

394
38
Kova Burcu Çağı

Hepimiz bir hendeğin içindeyiz, ama bazılarımız yıldızlara


bakıyor.
OSCAR WILDE

n dokuzuncu yüzyılın sonunda, Fransız tarihçi Bouche-Leclerq ast­


Orolojinin daimi olarak yok olduğunu söylemişti; ölmüş bir boş inancın
tarihini yazıyordu. ı Yirminci yüzyılın başında İngiltere'de, Alan Leo'nun
pratik astroioji üzerine kitaplarıyla astrolojinin yeniden canlanışı başladı,
ama o zamandan beri bütün Batı dünyasına yayılmış durumda. Kitle iletişim
araçlarındaki popülerliğinin ise 1 930 Ağustos'unda R. H. Naylor Daily Exp­
ress için müstakbel VI. George'un kızı Prenses Margaret'ın astrolojik profil­
ini yazmasıyla başladığı söylenebilir. Satışları birden arttıran bu durum diğer
günlük gazetelerin de buna uymasına neden olmuştu.
Güneş burçlarına dayanan en popüler astroloji biçimi bütün dünyada
gazete ve dergilerin sütunlarını dolduruyor. On iki burçtan birini paylaşan
milyonlarca kişinin aşk hayatını, parayla ilgili sorunları ve mutlulukları
hakkında tahminlerde bulunduğu için, okurlar da dahil olmak üzere az
sayıda kişi bunu ciddiye alıyor. Ayrıca, danışanlarıyla hiç görüşmeksizin
posta yoluyla hizmetlerini sunan astrologlar da var. Bu astrologların işini
bilgisayar yazılımları büyük ölçüde kolaylaştırıyor; bu yazılımlar zaman
alan hesaplamaları ortadan kaldırmakla kalmıyor, aynı zamanda bir tuşa
dokunarak bir haritanın yorumunun çıktıları alınabiliyor.
Batı'da astroloji sadece milyonlarca okuyucunun değil, aynı zamanda top-

395
PETER MARSHALL

lumdaki nüfuz sahibi insanların da kabul ettiği bir şey oldu. İkinci Dünya
Savaşı sırasında, De Gaulle Özgür Fransız Ordusu 'nda astrolog olan bir gen­
eral arkadaşına danışıyordu. Eşi Nancy sayesinde, Başkan Ronald Reagan da,
özellikle Sovyetler Birliği'yle ilişkiler konusunda, önemli kararlar almadan
önce astrolojik öğütler alıyordu. New York Post 9 Mayıs 1 987'de "Beyaz
Sarayı Astrolog İdare Ediyor" diye bir başlık atmıştı. Borsa analistleri ve at
yarışı bahisçileri de astrologlara danışıyorlar. ABD'deki polis birimleri suç­
luların izini sürmede yardımcı olması için astrologlar kullanıyorlar. Saldır­
ganca eleştirmenler bile 'astrolojik Zümrüdüanka'nın on yedinci yüzyıldaki
'bilimsel devrimden beri bilinen en büyük yeniden canlanışı 'nı yarattığını
kabul ediyorlar.2
Hindistan'da varlıklı her ailenin kendi astrologu var ve düzenli evliliklere
karar vermede horoskoplar çok önemli bir unsur. Hatta üniversitelerin müf­
redat programlarına astrolojiyi yeniden katma çağrıları yapılıyor. Mısır'da,
politikacılar ve diplomatlar astrologlarına danışmadan adım bile atmıyorlar.
Çin ' in kırsal bölgelerinde, genç bilgisayar bilimcileri aşk ve meslek hayat­
larında başarı şansları hakkında öğüt almak için kendi yerel astrologlarına ve
'falcılar 'ına danışıyorlar.
Yirminci yüzyılda bilim insanları ve dini liderlerin hararetli saldırılarına
karşın, astroloji hiç olmadığı kadar sağlıklı görünüyor. İnsanın karakterini ve
deneyimini anlamada değerli bir araç olmuş durumda. Bize kim olduğumuz
ve ne olabileceğimizi anlamak için bir dil ve duygularımızla ilişkilerimizi tar­
tışıp değerlendirebileceğimiz bir yığın kavram sunuyor. Belki de kadınların
astrolojiye erkeklerden daha sempatik olmasının nedeni kadınların kendi
duygu ve sezgileriyle daha temas halinde olmalarıdır. Yine de giderek artan
sayıda Mars'tan erkek Venüs'ün içgörülerini anlamaya başlıyor.
Her şeyden önce, astroloji bir dönüşüm yolu sunar, çünkü bizi günlük
hayatın karmaşıklığından kendimiz ve evrendeki yerimize ilişkin daha derin
bir anlayışa doğru götürebilir. Astroloji transpersoneldir, çünkü bütünüyle
bireyleşmiş insanı kozmik bütünün parçası olarak görür. Bu düzeyde, birey­
sel bilincin "Ben"i evrensel bilincin "Biz"ine dönüştürülür. Bu açıdan bakıl­
dığında, doğum haritası spiritüel simyanın Büyük Çalışmasındaki prima
materia 'dır. Yıldızlardan inen bizler yıldızlara geri dönebiliriz. Göğün
kapılarından yine geçebiliriz.
Yeni binyılın şafağında, Kova Burcu Çağı'nın eşiğinde, hiç kuşkusuz bir
dönüşüm ve belirsizlik dönemine giriyoruz. Milyonlarca insan kendini an­
lamak ve geleceği planlamak için olası bir rehber olarak yeniden astrolojiye
bakıyor.
Niçin böyle olacağına ilişkin geçerli nedenler var. Astroloji sadece geriye
Taş Devri 'ne uzanmaz, aynı zamanda temel inançları bütün dünyada aynıdır.

396
ASTROLOJİ

Dünya çapında yaptığım astroloji araştırmam, Çin, Hindistan, Mezopotamya


ve Mısır'ın astral bilgisinin, muhtemelen daha eski kayıp bir uygarlığın
mirası olarak, ortak köklere sahip olduğu şeklindeki önsezimi doğruladı. Ast­
rolojinin özü, yıldızların dili, bütün dünyayı kapsayan ve yerel kültlerle
inanışları aşan mitlerle sembollerde kendini dışa vuran ve geometrik şekiller
ve sayılarla ifade edilen bir lingua franca'dır.3 Bu dil yalnızca antikitenin
psikolojik anlayışını iletmekle kalmaz, aynı zamanda kılık değiştirmiş bir
biçimde, zamanımızla son derece ilgili olan, kadim dünyanın kayıp kutsal
biliminin büyük bölümünü beraberinde taşır.
Her şeyden önce bütün felsefi ve dini gelenekler için ortak olan iki temel
hakikati dışa vurur. İlki gökle dünya arasında çözülmez bir karşılıklılık
bulunmaktadır. Hermetik gelenekten çıkan en önemli belge olarak anonim
Emerald Tablet, bu olguyu şöyle belirtir: "Doğrudur, yanlışsız, belli ve en
doğru. Yukarıda olanın aşağıda olana benzediği, aşağıda olanın da yukarıda
olana benzediği, tek şeyin mucizesini tamamlayacak biçimde."4 İkinci
hakikat de insan mikrokozmosunun yalnızca evren makrokozmosunu yansıt­
makla kalmadığı, bunların aynı zamanda nihayetinde tek olduğudur. Ken­
dimizi anlayarak evreni de anlayabiliriz. Tapınaktaki Kfilıin'in söylediği gibi:
" İnsan, kendini bil, o zaman Evreni ve Tanrıları da bileceksin."
Mitlerde ve tapınaklarda, işaretlerde ve sembollerde de ifade edildiği gibi,
astroloji bize bu yaşamın gelecek olana hazırlık olduğunu ve ölümün sürekli
yolculuğumuzdaki bir değişimden başka bir şey olmadığını da öğretir. Bize
yaşamın kutsal olduğunu ve bütün varlıkların sevgimizi, ilgimizi ve şef­
katimizi hak ettiğini hatırlatır. Bize maddenin ruha dönüştürülebileceğini ve
yaşamın mutlak amacının bilincimizi geliştirmek ve spiritüel varlıklar olarak
kendimizi gerçekleştirmek olduğunu söyler. Evrende bir düzen, anlam ve bil­
inç olduğunu varsayar. Yalnızca Gaia'nın canlı olmadığını, aynı zamanda bir
Dünya Ruhu olduğunu ileri sürer. Bize her şeyin dünyada birbirine bağlı ve
bağımsız olduğunu gösterir: Her Şey Tek'tir, Tek de Her Şeydir.
Uzun süren astroloji araştırmam kaçınılmaz bir süreçle gençlik inancımı
sarstı. Bana bir tür olarak evrimleşmek ve gelişmek yerine gerilediğimizi
gösterdi. Aracı aklın köleleri olarak kalbimizin aklını kaybetmişiz. Mater­
yalizme bağlı hale gelerek ve aralıksız bir şekilde haz peşinde koşarak, gök­
lerle olan arkaik bağımızı yitirmişiz. Parçalara ayrılarak, kendimizi artık bir
bütünün parçası olarak görmüyoruz.
Şimdiki dünyamızın giderek gizemlerden yoksunlaştığına hiç kuşku ol­
mayacaktır. Bizim çağımız, irfan bir yana, bilgiden çok bir haber çağı. Akıl
ve bilim her şeyi anlayabileceği ve açıklayabileceği iddiasında. Majik,
mucizevi, harika ve doğaüstü olana pek yer yok.
Simya ve maji gibi, astroloji de daha eski -ve daha yeni- bir dünyayı al-

397
PETER MARSHALL

gılama biçimine aittir. Uzak insanlar arasında hata varolan ve kentsel toplum­
larda çoğu düşünceli ve duyarlı insanlar arasında yeniden doğmaya başlayan
başlangıçta varolan dünya görüşünün bir ürünüdür. İçsel olanla dışsal olan,
özne olanla nesne olan arasında ayrım yapmaz. İnsan ruhunu anima mundi,
Dünya Ruhun parçası olarak deneyimler. Varlık 'ın sırrının gökyüzünde saklı
olduğuna inanır. Korularda oynaya ruhları ve bulutlarda uçan ruhları görür.
Kuşların batan güneşe karşı uçuşunda ve gezegenlerin birleşmesinde anlam
bulur.
Astroloji bir 'Kürelerin Uyumu' olduğunu ve yıldızların başka bir dün­
yaya açılan geçitler olduğunu kabul eder. Bilgisizlik ve boş inancın Kara
Deliği yerine vizyoner düşüncenin Samanyolu 'nu ileri sürer. Kuşkusuz
güzellik, büyülenme ve gizemin evrenin temel öğeleri olduğunu kabul eden
arkaik düşünce biçiminin parçasıdır.
Astroloji insanların ilk olarak gece gökyüzünün yıldızlarla kaplı engin
gök kubbesine bakıp bütün bunların ne anlama geldiğini merak etmesiyle
başlamıştır. Şaşırmaktan ve meraktan doğmuştur. Atalarımızın evrenin gize­
mini anlama ve yaşamın amacını keşfetmeye yönelik ilk girişimidir. Bu baş­
langıçtan beri varolan ve evrensel deneyim felsefe ve dinin asıl sorularının
oluşmasına yardımcı olmuştur - hata da olmaktadır: Biz kimiz? Nereden ge­
liyoruz? Niçin buradayız? Nereye gidiyoruz? Astroloji, gökle dünya arasın­
daki ilişkiyi ve evrendeki yerimizi anlamaya çalışarak, insanın kaderinin an­
lamını ve varoluş bilmecesini yorumlamaya çalışmıştır.
B ir din olmamakla birlikte, astroloji yaşama ilişkin spiritüel ve majik bir
boyut olduğunu ileri sürer. Eski simyacıların anima mundi'si gibi, astrolog­
ların dünyası da sembolik anlamla yüklüdür. Evrende ruh için bir yer görür.
Astroloji soğuk bir gecedeki parlak bir yıldız gibi soğuk ve mekanik kül­
türümüzde göze çarpar. Günlük yaşamın kaosuna karşı uyuma ve değişen bir
dünyada sürekliliğe duyulan büyük bir arzudan esinlenen astroloji dünya
üzerindeki yaşamın başlıca deneyimlerini göklerin büyük ve daimi dön­
güleriyle ilişkilendirerek insanın koşullarını anlamaya çalışmıştır. B izi koz­
mosla yeniden birleştirerek, bütünüyle kendini gerçekleştirmiş insanlar olma
olasılığını öne sürer. Bizi bir kez daha doğanın derin ritimleriy)e uyumlu hale
getirerek bize bütünlüğü, bilgeliği ve huzuru nasıl elde edebileceğimizi gös­
terir.

398
Notlar

Giriş

Geçtiği yer: John Anthony West, The Case for Astrology (London: Arkana, 1 992), s.
142-3.
2 Franz Cumont, Astrology and Religion Among the Greeks and Romans (New York:
Dover, 1 9 1 2), s. 30.
3 Bart J. Bok ve Lawrence E. Jerome, Objections to Astrology (Buffalo, N.Y.: Promet­
heus Books, 1 976), s. 9- 1 0.
4 Richard Dawkins, lndependent on Sunday (3 1 Aralık 1 995), yeniden çalışılmış maka­
le, geçtiği yer: Unweaving the Rainbow (London: Ailen Lane, 1 998).
5 Johannes Kepler, De Stella Nova ( 1 606), bölüm, 28; ayrıca geçtiği yer: John Anthony
West, The Case for Astrology (New York: Viking Arkana, 1 99 1 ), s. 1 06.
6 Geçtiği yer: David Brewster, Memoirs of the Life, Writings and Discoveries of Sir Isa­
ac Newton (Edinburgh, 1 855), cilt 2, s. 408.
7 Bakınız: Jane Ridder-Patrick, A Handbook of Medical Astrology (London: Arkana,
1 990), s. 1 o.
8 Bakınız: Maggie Hyde, Jung and Astrology (Wellingborough: Aquarian Press, 1 992).

1 Ejderhanın Ağzına Doğru

Bakınız: Roderick Whitefield, Susan Whitefield ve Neville Agnew, Cave Temples of


Dunhuang (London: British Library, 2000).
2 Karşılaştırınız: Joseph Needham, Science and Civilisation in China (Cambridge:
Cambridge University Press, 1959), cilt 3, s. 276. The Dunhuang yıldız haritasının
geçtiği yer: Stem Collection, no. 3726, British Library, S612/ l (katalog, cilt 14, P 6/2).
3 Sik Sik Yuen Guide (Hong Kong: Sik Sik Yuen, 1 996).

2 Köpek ve Kaplan

Bakınız: Bridget Giles ve Diagram Group, Chinese Astrology (London: HarperCol­


lins, 1 996), s. 1 04.

399
PETER MARSHALL

2 Bakınız: Man-Ho Kwok, Chinese Astrology: Forecast Your Future from Your Chine-
se Horoscope (London: Blandford, 1 997), s. 46; Giles, Chinese Astrology, s. 76.
3 Giles, Chinese Astrology, s. 226.
4 Bakınız: Man-Ho Kwok, Chinese Astrology, s. 72.
5 Adı geçen eserde, s. 64-5,60-6 1 .
6 Bakınız: Anistatia R. Miller ve Jared M. Brown, The Complete Astrological Handbo­
ok for the Twenty-first Century (New York: Schocken Books, 1 999), s. 93-5.
7 Giles, Chinese Astrology, s. 8-9.
8 Jean-Michel Huon de Kermadec, The Way to Chinese Astrology: The Four Pillars of
Destiny, çev. N. Derek Poulsen (London: Unwin, 1 983), s. 1 38, n. 24; Joseph Need­
ham, Science and Civilisation in China (Cambridge: Cambridge University Press,
1 959), cilt 3, s. 405. Tibet astrolojisi için, bakınız: Miller ve Brown, The Complete
Astrological Handbook, s. 1 1 9- 1 39.

3 Yol ve Erdemi

Lao tsu (Lao Tzu), Tao Te Ching, çev. Gia-fu Feng ve Jane English (New York: Vin­
tage, 1 972), bölüm 1 .
2 Huai Nan Tzu (y. İÖ 1 20), geçtiği yer: Sources of the Chinese Tradition, ed. Theodo­
re de Bary (New York: Columbia University Press, 1 960), cilt I, s. 1 92-3.
3 Lao tsu, Tao Te Ching, bölüm 4.
4 Bakınız: Huon de Kermadec, The Way to Chinese Astrology: The Four Pillars of Des­
tiny, çev. N. Derek Poulson (London: Unwin, 1 983), s. 33 ve n. 25.
5 Bakınız: Joseph Needham, Science and Civilisation in China (Cambridge: Cambridge
University Press, 1954), cilt 2, s. 2 1 6 ve izleyen sayfalar.
6 Anistatia R. Miller ve Jared M. Brown, The Complete Astrological Handbook for the
Twenty-First Century (New York: Schocken Books, 1 999), s.49.
7 Chu Hsi, geçtiği yer: Needham, Science and Civilisation in China, cilt 2, s. 479- 1 0.
8 1 Ching ya da Book of Changes, çev. Almancaya Richard Wilhelm ve İngilizceye Cary
F. Baynes, 3 . basım (London: Arkana, 1 989), s. 3 1 8- 1 9.

9 Adı geçen eserde, Hellmut Wilhelm, Önsöz, s. xiv.


1 0 Adı geçen eserde, s. 328-9.
1 1 Adı geçen eserde, Cari Jung, Önsöz, s. xxi.

4 Sonsuzu İncelemek

Matthew Ricci, China in the Sixteenth Century: The Joumals of Matthew Ricci: 1 583-
1 6 1 0, çev. LouisJ. Gallagher (New York: Randam House, 1 953); Joseph Needham,
Science and Civilisation in China (Cambridge: Cambridge University Press, 1 959),
cilt 3, s. 367.

400
ASTROLOJİ

2 Robert Temple, The Genius of China: 3,000 Years of Science, Discovery and Inventi­
on (Landon: Prion, 1 99 1 ), s. 38.
3 Tai shang chiu yao hsin yin miai eh ing, 4a; geçtiği yer: Edward H. Schafer, Pacing the
Void: Tang Approaches to the Stars (Berkeley, Calif.: University of Califomia, 1 977),
s. 1 79. Chang Kuo'nun eserleri için, aynca bakınız: Needham, Science and Civilisati­
on in China ( 1 954 ), cilt 2, s. 356.
4 Bakınız: Temple, The Genius of China, s. 36.
5 Needham, Science and Civilisation in China ( 1 959), cilt 3, s. 444.
6 Robert Temple, The Crystal Sun: Rediscovering the Lost Technology of the Ancient
World (Landon: Century, 2000), s. 59, 1 1 6.
7 Geçtiği yer: Fung Yu-Luan, A History of Chinese Philosophy: The Period of the Phi-
losophers, çev. Derk Bodde (Peiping: Henri Vetch, 1 937), s. 397.
8 Needham, Science and Civilisation in China (1 959), cilt 3, s. 2 1 3.
9 Adı geçen eserde ( 1 962), cilt 4, kısım 1 , s. 320- 1 .
1 0 Adı geçen eserde ( 1 959), cilt 3 , s. 21 9-24.
1 1 Adı geçen eserde, s. 427.
12 Bakınız: Temple, The Genius of China, s. 33-4.
13 Needham, Science and Civilisation in China (1 959), cilt 3, s. 433.
14 Adı geçen eserde ( 1 957), cilt 2, s. 264.
1 5 Adı geçen eserde ( 1 959), cilt 3, s. 278.

5 Yukarı Nasılsa Aşağıda da Öyle

Bakınız: Joseph Needham, Science and Civilisation in China (Cambridge: Cambridge


University Press, 1 974 ), cilt 5, kısım 3, s. 21 -2.
2 Bakınız: Edward H. Schafer, Pacing the Void: T'ang Approaches to the Stars (Berkley,
Calif. : University of Califomia, 1 977), s. 35-6.
3 Needham, Science and Civilisation in China ( 1 959), cilt 3, s. 361 -2.
4 Adı geçen eserde ( 1 962), cilt 4, kısım 2, s. 479.
5 Schafer, Pacing the Void, s. 68.
6 Adı geçen eserde, s. 1 24.
7 Li Po, 'Teng T'ai po feng', Chiu T'ang shu, geçtiği yer, adı geçen eserde, s. 1 29.
8 Bakınız: Schafer, Pacing the Void, s. 1 00.
9 Adı geçen eserde, s. 1 3 5-6.
1 O Adı geçen eserde, s. 230.
1 1 Adı geçen eserde, s. 39.
12 Adı geçen eserde, s. 7 1 .

401
PETER M A R S H ALL

6 Gök Tapınağı

Joseph Needham, Science and Civilisation in China (Cambridge: Cambıidge Univer­


sity Press, 1 954), cilt 2, s. 353.
2 Adı geçen eserde, s. 378-9.
3 Adı geçen eserde ( 1 962), cilt 4, kısım 2, s. 478.
4 Edward H. Schafer, Pacing the Void: T'ang Approaches to the Stars (Berkeley, Calif. :
University of Califomia, 1 977), s. 1 3,75.
5 Nicholas Tıigault, De Christiana Expeditione apud Sinas (Vienna, 1 6 1 5), çev. geçtiği
yer: Purchases his Pilgıimes (London, 1 625), cilt 3, s. 384.
6 Needham, Science and Civilisation in China ( 1 954), cilt 2, s. 384. Aynca bakınız: A.
Forke, 'Lun Heng', Philosophical Essays of Wang Chhung, kısım 1 , (Shanghai, Lon­
don, Leipzig, 1 907); Kısım 2 (Beri in, 1 9 l 1 ).

7 Kaderin Dört Sütunu

Bakınız: Raymond Lo, Feng Shui and Destiny for Managers (Singapore: Times Books
Intemational, 1 997), s. 1 4.
2 Bakınız: Anistatia R. Miller ve Jared M. Brown, The Complete Astrological Handbo-
ok for the Twenty-first Century (New York: Schocken Books, l 999), s. 54, 64.
3 Adı geçen eserde, s. 78.
4 Adı geçen eserde, s. 8 l .
5 Raymond Lo, Feng Shui and Destiny for Managers (Singapore: Times Books Intema­
tional, 1 997), s. l 8.
6 Bakınız: Jean-Michel Huon de Kermadec, The Way to Chinese Astrology: The Four
Pillars of Destiny, çev. N. Derek Poulson (London: Unwin, 1 983), s. 39. Aynca bakı­
nız: Miller ve Brown, The Complete Astrological Handbook, s. 1 07.
7 Bakınız: Joseph Needham, Science and Civilisation in China (Cambıidge: Cambridge
University Press, l 959), cilt 3, s. 246.
8 Miller ve Brown, The Complete Astrological Handbook, s. 90.
9 Adı geçen eserde, s. 98.

8 Her Şeyi Bil

Bakınız: Charles Windridge, ed., Tong Sing: The Chinese Book of Wisdom (London:
Kyle Cathie, 1 999), s. 7.
2 Matthew Ricci, China in the Sixteenth Century: The Joumals of Matthew Ricci: 1 583-
1 6 1 0, Latince'den çev. Louis J. Gallagher (New York: Random House, 1 953), s. 82-3.

402
ASTROLOJi

9 Rüzgar ve Su

Stephan O. R. Feuchtwang, An Anthropological Analysis of Chinese Geomancy (Ta­


ipei: Southem Material Center, 1 974), s. 1 5. Ayrıca bakınız: Raymond Lo, Feng Shui
and Destiny for Families (Singapore: Times Books Intemational, 1 999), s. 1 26.
2 Bakınız: Man-Ho Kwok ile Joanne O'Brien, The Elements of Feng Shui (Shaftesbury:
Element Books, 1 99 1 ), s. 3.
3 Ricci, China in the Sixteenth Century: The Joumals of Matthew Ricci: 1 583- 1 6 1 0, La­
tince 'den çev. Louis J. Gallagher (New York: Random House. 1 953), s. 82 ve izleyen
sayfalar; Emest Eitel, Feng-shui or The Rudiments of Natural Science in China (Hong
Kong: Lane, Crawford, 1 873), s. 1 , 4 ve izleyen sayfalar; Joseph Needham, Science
and Civilisation in China (Cambridge: Cambridge University Press 1 954), cilt 2, s.
359-6 1 .
4 Paul Wheatley, The Pivot of the Four Quarters (Chicago: Aldine, 1 97 1 ), s. 450; Ste­
ven Bennett, 'Pattems ofthe Sky and Earth: The Chinese Science of Applied Cosmos',
Chinese Science, cilt 3 (Mart 1 978), s. 2.
5 Bakınız: Eugene Anderson ve Marja Anderson, 'Changing Pattems of Land Use in Ru­
ral Hong Kong', Mountains and Water: Essays on the Cultural Ecology of South Co­
astal China (Taipei: Orient Cultural Service, 1 973 ), s. 34, 50.
6 Kwang-chih Chang, Shang Civilization (New Haven: Yale University Press, 1 980), s.
1 59.
7 Bakınız: Sang Hae Lee, Feng Shui: Its Context and Meaning, Comell University dok-
tora tezi, 1 986 (Ann Arbor, Michigan: UMI, 1 999), s. 1 O.
8 Lo, Feng Shui and Destiny for Families, s. 1 29.
9 Geçtiği yer: Lee, Feng Shui, s. 34 1 .
1 O Bakınız: Needham, Science and Civilisation i n China ( 1 954) , cilt 2 , s . 36 1 .
1 1 Man-Ho Kwok, The Elements of Feng Shui, s . 4 1 -2.
12 Bakınız: Feuchtwang, Chinese Geomancy, s. 1 8 ve izleyen sayfalar.
13 Bakınız: Man-Ho Kwok, The Elements of Feng Shui, s. 6 1 -7.
14 Adı geçen eserde, s. 57.
1 5 Bakınız: Peter Marshall, The Philosopher's Stone: A Quest for the Secrets of Alchemy
-
(London: Macmillan, 200 1 ), s. 223-4.

1 O Yıldız Evi

Raymond Lo, Feng Shui and Destiny for Families (Singapore: Times Books Intemati­
onal, 1 999), s. 1 O.
2 Adı geçen eserde, s. 57.
3 I Ching ya da Book of Changes, çev. Almancaya Richard Wilhelm ve İngilizceye Cary
F. Baynes, 3 . basım (London: Arkana, 1989), Cari Jung, Önsöz, s. xxiv. Ayrıca bakınız:
Cari Jung 'un ' Synchronicity: An Acausal Principle ', The Structure and Dynamics of the
Psyche, Collected Works (Princeton, N.J.: Princeton University Press, 1 960), cilt 8.

403
PETER MARSHALL

4 Raymond Lo, Feng Shui and Destiny for Managers, (Singapore: Times Books Intema­
tional, 1 997), s. 148.
5 Jean-Michel Houn de Kermadec, The Way to Chinese Astrology: The Four Pillars of
Destin)', çev. N. Derek Poulsen (London: Unwin, 1 983), s. 2.
6 Man-Ho Kwok, Chinese Astrology: Forecast Your Future from Your Chinese Horos­
cope (London: Blandford, 1 997), s. 9.
7 Bakınız: Peter Marshall, The Philosopher's Stone: A Quest for the Secrets of Alchemy
(London: Macmillan, 2001 ), s. 46.

1 1 Göklerin Hikmeti

Nehru, Letters to his Sister ( 1 963), geçtiği yer: Louis MacNeice, Astrology (Landon:
Aldus, 1 964), s. 287.
2 Independent (Landon: 3 1 Mart 2001 ).
3 Bakınız: www.vedicfuture.com.
4 B. V. Raman, Astrology for Beginners ( 1 940) (New Delhi: UBS, 1 998), s. xiii.
5 Hart Defouw ve Robert Svoboda, Light on Life: An Introduction to the Astrology of
India (Landon: Arkana, 1 996), s. xxiv.
6 Bakınız: adı geçen eserde, s. ix; Komilla Suttan, The Essentia1s of Vedic Astrology
(Boumemouth: The Wessex Aserolager, 1 999), s. 1 .
7 Geçtiği yer: Defouw ve Svaboda, Light on Life, s. 20.
8 Bhagavad Gita, çev. Juan Mascaro (Harmondsworth: Penguin, 1 975), 2:22, s.50.
9 Raman, Astrology for Beginners, s. xxvii; Sutton, The Essentials of Vedic Astrology,
s. 4.
1 O Raman, Astrology for Beginners, s. 2.
1 1 Bakınız: adı geçen eserde, s. 5.
1 2 Suttan, The Essentials of Vedic Astrology, s. 1 6.
13 Defouw ve Svoboda, Light on Life, Vasant Lad, Önsöz, s. xx.
14 Defouw ve Svoboda, adı geçen eserde, s. 1 3 .
1 5 Valerie J . Roebuck, The Circle of Stars: An lntroduction t o lndian Astrology
16 Adı geçen eserde, p 1 6.

1 2 Uzağı Gören Gözler

B. L. Ohama, A Guide to the Jaipur Astronomical Observatory, Önsöz, (Jaipur, tarih­


siz).
2 Adı geçen eserde, s. 3.
3 S. C. Sengupta, Surya Siddhanta, çev. Ebenezer Burgess, (Calcutta, 1 935), s. viii; Ru­
pert Gleadow, The Origin of the Zodiac (Landon: Jonathan Cape, 1 968), s. 1 37, 1 39.

404
ASTROLOJi

4 Bakınız: Shil-Ponde, Hindu Astrology: Jyotisha-Shastra (New Delhi: Sagar, 1 968);


Valerie J Roebuck, The Circle of Stars: An Introduction to lndian Astrology (Shaftes­
bury: Element, 1 992), s. 1 52, n.7.
5 Gleadow, The Origin of the Zodiac, s. 138.
6 Bakınız: B . V. Raman, Astrology for Beginners (New Delhi: UBS, 1 998), s. xiii-xiv.
7 Giorgio de Santanilia ve Hertha von Deehend, Hamlet's Mili: An Essay on Myth and
the Frame of Time ( 1 967), (Bostan: David R. Godine, 1 977), s. 3, 301 ,346. Aynca ba­
kınız: John E. Mitchener, Traditions of the Seven Risis (New Delhi: Motilal Banarsi­
dass, 1 982).
8 Brihat Parashara Hora, 97: 1 -2a, geçtiği yer: Hart Defouw ve Robert Svoboda, Light
on Life: An lntroduction to the Astrology of lndia (London: Arkana, 1 996), s. 1 4.
9 Vrddhayavanajataka of Minaraja, ed. David Pingree, 2 cilt, (Baroda: Oriental Institu-
te, 1 976), cilt 1, s. 1 -4; Roebuck, The Circle of Stars, s. 2 1 .
l O de Santanilia ve von Dechend, Hamlet's Mili, s . 1 38.
11 Rig Veda, çev. W. D. O'Flaherty (Harmondsworth: Penguin, 1 98 1 ), 5. 1 3.6.
12 A Sourcebook in lndian Philosophy, ed. S. Radhakrishnan ve C. A. Moore (Princeton,
NJ: Princeton University Press, 1 97 1 ), s. 7.
1 3 Adı geçen eserde s. 1 3 .
1 4 Rig Veda, 1 0. 1 27; Roebuck, Circle o fStars, s. 3 .
1 5 Hymns o f the Atharva Veda, çev. M . Bloomfield (New Delhi: Motilal Banarsi-
dass,1 992) 1 0.7. 1 2. Bakınız: de Santaniıla ve von Dechend, Hamlet's Mili, s. 1 40,233.
16 Roebuck, Circle of Stars, s. 5.
17 Bakınız: Gleadow, The Origin of the Zodiac, s. 143.
1 8 A Sourcebook in lndian Philosophy, ed. S. Rodhakrishnan ve C. A. Moore (Princeton,
NJ: Princeton University Press, 1 97 1 ), s. 77.
1 9 Svetasvatara Upanishad, VI, 1 1 - 1 2.
20 The Upanishads, çev. Eknath Easwaran (Landon: Arkana, 1 988); Prashna, VI, 3-4, s.
280.
21 Bakınız: Komilla Suttan, The Essentials of Vedic Astrology (Boumemouth: The Wes-
sex Astrologer, 1 999) s. 256-7.
22 Adı geçen eserde, s. 6.
23 Dhama, A Guide to the Jaipur Astronomical Observatory, önsöz.
24 Bakınız: David Pingree, Jyotishsastra: Astral and Mathematical Literature (Wiesba-
den: Otto Harrassowitz, 1 98 1 ); ve Roebuck, The Circle of Stars, s. 5-6.
25 Roebuck, The Circle of Stars, s. 7.
26 Gleadow, The Origin of the Zodiac, s. 1 40.
27 Bakınız: adı geçen eserde, s. 1 4 1 .
2 8 O . Neugebauer, 'Tamil Astronomy', Osiris, X ( 1 952), s . 252-76.
29 Bakınız: www.loudoun-net.com/kamesh/NadiAstrology.

405
P ET E R M A R S H A L L

13 Hayat Çarkı

1 Raman, Astrology for Beginners (New Delhi: UBS, 1 998) s. 5.


2 Bakınız: adı geçen eserde, s. 1 8-23.
3 Bakınız: Sutton, The Essentials of Vedic Astrology (Boumemouth: The Wessex Astro­
loger, 1 999), s. 74-92.
4 Adı geçen eserde, s. 238.
5 Varahamihira, Brhajjataka, ed. Sastri ( 1 98 1 ),27: 1 -3, s. 5 1 8- 1 9, geçtiği yer: Roebuck, The
Circle of Stars: An Introduction to lndian Astrology (Shaftesbury: Element, 1992), s. 124.
6 Bakınız: adı geçen eserde, s. 1 24-7.
7 Hart Defouw ve Robert Svoboda, Light on Life: An Introduction to the Astrology of
lndia (London: Arkana, 1 996), s. 1 1 5.
8 Bakınız: Raman, Astrology for Beginners, s. 1 6. Daha ayarıntılı bilgi için, bakınız: De­
fouw ve Svoboda, Light on Life, s. 1 29- 149.
9 Adı geçen eserde, s. 1 1 6.
1 O Bakınız: Sutton, The Essentials of Vedic Astrology, s. 25.

14 Gezegenler Ailesi

Hart Defouw ve Robert Svoboda, Light on Life: An Introduction to the Astrology of


India (London: Arkana, 1 996), s. 33.
2 Adı geçen eserde, s. 8-9.
3 Sutton, The Essentials of Vedic Astrology (Boumemouth: The Wessex Astrologer,
1 999), s. 53. Ayrıca bakınız: aynı yazardan, The Lunar Nodes: Crisis and Redemption
(Boumemouth: The Wessex Astrologer, 2001 ).
4 Vrddhayavanajataka of Minaraja, ed. David Pingree (Baroda: Oriental lnstitute, 1 976),
cilt 2, s. 1 6.
5 Bakınız: Sutton, The Essentials of Vedic Astrology, s. 22.
6 Bakınız: Raman, Astrology for Beginners (New Delhi: UBS, 1 998), s. 1 1 , 12.
7 Bakınız: Sutton, The Essentials of Vedic Astrology, s. 2 1 .
8 Bakınız: adı geçen eserde, s . 27; Raman, Astrology for Beginners, s . 1 3 .
9 Defouw ve Svoboda, Light o n Life, s . 278-306; Sutton, Essentials o f Vedic Astrology,
s. 265-76.
l O Bakınız: adı geçen eserde, s. 2 1 2 - 1 6.

1 5 Lunar Evler

Hymns of the Atharda Veda, çev. M. Bloomfield (New Delhi: Molital Banarsiduss,
1 997), 1 9:7 ve 8.
2 Bakınız: Rupert Gleadow, The Origin of the Zodiac (London: Jonathan Cape, 1 968),
s. 144.

406
ASTROLOJi

3 Bakınız: Komilla Sutton, The Essentials of Vedic Astrology (Boumemouth: The Wes­
sex Astrologer, 1 999), s. 228-9.
4 Bakınız: Valerie J. Roebuck, The Circle of the Stars: An lntroduction to Indian Astro­
logy (Shaftesbury: Element, 1 992), s. 94.
5 Bakınız: Hart Defouw ve Robert Svoboda, Light on Life: An lntroduction to the Ast­
rology of India (London: Arkana, 1 996), s. 204-246; Sutton, The Essentials of Vedic
Astrology, s. 1 68-209; Roebuck, The Circle of the Stars, s.90- 1 2 1 .

16 Yogastroloji

Varahamihira, Brihat Samhita, çev. H. Kem ( 1 9 1 3), bölüm 2:3.

1 8 Babil ' in Sularının Yanında

Bakınız: W. B. Emery, Archaic Egypt (Harmondsworth: Penguin, 1 987), s. 192; E. A.


Wallis Budge, From Fetish to Gad in Ancient Egypt (Oxford: Oxford University Press,
1 934), s. 1 55.
2 Michael Baigent, From the Omens of Babylon: Astrology and Ancient Mesopotamia
(London: Arkana, 1 994), s. 27.
3 The Epic of Gilgamesh, çev. N. K. Sanders (Harmondsworth: Penguin, 1 972), s. 1 1 1 .
4 Bakınız: Baigent, From the Omens of Babylon, s. 29.
5 E. Reiner, The Venus Tablet of Ammisaduqa (Malibu, 1 975), s. 29.
6 Baigent, From the Omens of Babylon, s. 62.
7 The Epic of Gilgamesh, s. 80.
8 Adı geçen eserde, s. 25.
9 Adı geçen eserde, s. 26.
10 Bakınız: Baigent, From the Omens of Babylon, s. 1 60- 1 .
1 1 Austen Henry Layard, Discoveries i n the Ruins of Nineveh and Babylon (London:
John Murray, 1 853), s. 1 96-8.
12 Robert Temple, The Crystal Sun: Rediscovering a Lost Technology of the Ancient
World (London: Century, 2000), s. 3 1 , ayrıca bakınız: s. 7-24.
1 3 Bakınız: adı geçen eserde, s. 1 7- 1 8.
14 Bakınız: Nicholas Carnpion, An lntroduction to the History of Astrology (London: Fa­
culty of Astrological Studies, 1 989), s. 1 1 .
1 5 Bakınız: Tamsyn Barton, Ancient Astrology (London: Routledge, 1 994), s. 14; Gle­
adow, The Origin of the Zodiac (London: Jonathan Cape, 1 968), s. 1 63-74.
16 Bakınız: B. L. Van der Waerden, ' History of the Zodiac ', Archiv für Orientforschung,
cilt 1 6, s. 2 1 9.
1 7 Geçtiği yer: Baigent, From the Omens of Babylon, s. 5 1 , 52.
1 8 Bakınız: B. L. Van der Waerden, Science Awakening Il: The Birth of Astronomy (Le­
iden, 1 974), s. 103-8.

407
PETER MARSHALL

1 9 Adı geçen eserde, s. 1 26. Gleadow İÖ 4 1 9 tarihini veriyor, Origin of the Zodiac, s.
163.
20 Campion, Introduction to the History of Astrology, s. 12.
21 A. Sachs, 'Babylonian Horoscopes', Joumal of Cuneiform Studies, cilt 6 ( 1 952), s. 54-7.
22 Adı geçen eserde
23 Bakınız: A. Sachs ve H. Hunger, Astronomical Diaries and Related Texts from Baby�
lonia, 2 cilt. (Vienna, 1 988-9).
24 Sachs, 'Babylonian Horoscopes ' , s. 69.
25 Bakınız: O. Neugebauer ve H. B. Van Hoeson, Greek Horoscopes (Philadelphia,
1 959), s. 1 7.

19 Işık Gelsin

Bakınız: J. C. Cooper, An lllustrated Encyclopaedia of Traditional Symbols (London:


Thames & Hudson, l 999), s. 1 98.
2 Michael Baigent, From the Omens of Babylon: Astrology and Ancient Mesopotamia
(London: Arkana, 1994), s. 99.
3 R. Thompson, The Reports of the Magicians and Astrologers of Nineveh and Babylon
in the British Museum, 2 cilt. (London: Luzac, l 900) , cilt 2, 1 1 9, s. lvi.
4 Baigent, From the Omens of Babylon, s. 1 08.
5 Diodorus Sicilus, Diodorus of Sicily, çev. C. H. O!dfather ve ark., 9 cilt (London,
1 933), cilt 2, s. 30.
_6 Baigent, From the Omens of Babylon, s. l l 4.
7 Adı geçen eserde, s. l l 7.
8 Adı geçen eserde, s. 1 l 9.
9 Herodotus, The Histories, çev. Robin Waterfield (Oxford: Oxford University Press,
1 998), s. 87-8.
10 S. Parpola, Letters from Assyrian Scholars to the Kings Esarhaddon and Assurbanipal,
2 kısım, (Neukirchen-Vluyn, l 983) kısım 2, s. l l .
l l Thompson, Reports of the Magicians, cilt 2, 243B, s . lxxvi.
12 Sicilas, Diodorus of Sicily, cilt 2, s. 30.
13 Bakınız: Baigent, From the Omens of Babylon, s. 1 29-30.
14 Thompson, The Reports of the Magicians and Astrologers, cilt 2, 1 00, s. lxiii.
15 Adı geçen eserde, cilt 2, 103, s. !iv; 272, s. lxxxviii.
16 A. Livingstone, Mystical and Mythological Explanatory Works of Assyrian and Baby-
lonian Scholars (Oxford: Oxford University Press, 1 986) s. 1 23, satır 8.
1 7 Thompson, The Reports of the Magicians, cilt 2, 1 86, s. lxvi.
l 8 Adı geçen eserde, cilt 2, 2 l 8, s. lxxi; 22 l , s. lxxii.
19 H. C. Rawlinson, ' On the Birs Nimrud, or the Great Temple of Borsippa', Joumal of
the Royal Asiatic Socieiy ( 1 86 1 ), cilt 1 8 , s. 17.

408
ASTROLOJi

20 Göğün Görüntüsü

E. A. Wallis Budge, The Book of the Dead ( 1 899) (London: Arkana, 1 986,), s. xxi.
2 Bakınız: Plato, Timaeus, çev. H. D. P. Lee (Harmondsworth: Penguin, 1 965), s.37.
3 Bakınız: John Anthony West, Serpent in the Sky: The High Wisdom of Ancient Egypt
(Wheaton, ili.: Quest Books, 1 993 ), s. 1 04.
4 Geçtiği yer: John Anthony West, The Traveller's Key to Ancient Egypt: A Guide to the
Sacred Places of Ancient Egypt (London: Harrap Columbus, 1 987), s. 1 57.
5 Alexandre Piankoff, The Pyramid of Unas, geçtiği yer: cilt 5, Egyptian Religious Texts
and Representations (New York: Bollingen Foundation, 1 964), Utterance 2 1 9, Spells
1 92-3, s. 68.
6 R. O. Faulkener, 'The King and the Star Religion in the Pyramid Texts', Joumal of Ne­
ar Eastern Studies, cilt 25, No. 3 (Temmuz 1 966), s. 1 54.
7 Alexandre Piankoff, Pyramid of Unas, Utterance 2 14, Spell 1 38, s. 60.
8 Alexandre Moret, Mysteres Egyptiens, geçtiği yer: Wm. R. Fix, Star Maps (London:
Octopus, 1 979), s. 98.
9 Herodotus, The Histories, çev. Robin Waterfield (Oxford: Oxford University Press,
1 998), s. 1 09.
1 O The Ancient Egyptian Pyramid Texts, çev. R. O. Faulkener (Warminster: Aris & Phil­
lips, 1 969), Utterance 467, s. 1 56.
i l Adı geçen eserde, Utterance 4 1 9, s. 1 38.
1 2 Bakınız: Robert Bauval ve Adrian Gilbert, The Orion Mystery (London: Heine­
mann, 1 994).
1 3 Bakınız: Graham Hancock ve Santha Faiia, Heaven's Mirror: Quest for the Lost Civi­
lization (London: Michael Joseph, 1 998), s. 94.
14 Bakınız: Richard A. Proctor, The Great Pyramid: Observatory, T9mb and Temple
(London, 1 883) ve West, The Traveller's Key to Ancient Egypt, s. 9 1 -2.
1 5 Geçtiği yer: Rupert Gleadow, The Origin of the Zodiac (London: Jonathan Cape,
1968), s. 204. 4 1 3 .
1 6 Bakınız: West, The Traveller's Key t o Ancient Egypt, s. 95-7.
17 Bakınız: Fix, Star Maps, s. 32.
1 8 Giorgio de Santillana ve Hartha von Dechend, Hamlet's Mili: an Essay on Myth and
the Frame of Time (Boston: David R. Godine, 1 977), s. 245-6.
19 Sir Norman Lockyer, The Dawn of Astronomy (London: Macmillan, 1 894), s. 100. 20
Adı geçen eserde (Boston, Mass.: MIT Press, 1 973), s. 1 1 9.
21 Bakınız: Robert Temple, The Crystal Sun: Rediscovering the Lost Technology of the
Ancient World (London: Century, 2000) , s. 2 1 3, 443.
22 Bakınız: Adı geçen eserde, s. 348, 364, 440-2.
23 Bakınız: Alan W. Shorter, The Egyptian Gods (London: Kegan Paul, Trench, Trubner
& Co., 1 937), s. 9- 1 0.

409
PETER MARSHALL

21 Zümrüdüanka'nın Dönüşü

Robert A. Armour, Gods and Myths of Ancient Egypt, (Cairo: The American Univer­
sity in Cairo Press, 1 986), s. 1 54-5.
2 The Book of the Dead, çev. E. A. Wallis Budge, (London: Arkana, 1 986), s.622.
3 R. O. Faulkner, ed.,The Ancient Egyptian Coffin Texts, (Warminster: Aris & Phillips,
1 994), cilt I, s. 1 79-80.
4 Pyramid Texts, geçtiği yer: R. T. Rundle, Myth and Symbol in Ancient Egypt (Lon­
don: Thames & Hudson, 1 993), s. 58.
5 Bakınız: S. R. K. Gianville, The Legacy of Egypt (Oxford: Clarendon Press, 1 942), s.
1 6 1 -2.
6 Diodorus of Sicily, geçtiği yer: Christian Jacq, Egyptian Magic, çev. lanet M. Davis
(Warminster: Aris & Phillips, 1 985), s. 34.
7 Rupert Gleadow, The Origin of the Zodiac (London: Jonathan Cape, 1 968) s. 1 7 1 .
8 1. E. S . Edwards, The Pyramids of Egypt (London: Penguin, 1 993), s. 286.
9 Bakınız: John Anthony West, Serpent in the Sky: The High Wisdom of Ancient Egypt
(Wheaton, N.: Quest, 1 993), s. 95. Gleadow, The Origin of the Zodiac, s. 1 77-78, ta­
rih olarak İÖ 2780 seçiliyor.
1 O in Gleadow, The Origin of the Zodiac, s. 1 79.
1 1 Robert Eisler, The Royal Art of Astrology (London: Herbert Joseph, 1 946), s.80.
12 Gleadow, The Origin of the Zodiac, s. 1 85.
1 3 Tamsyn Barton, Ancient Astrology (London: Routledge, 1 974), s. 28.
14 Bakınız: Athanasius Kircher, Oedipus Aegyptiacus (Rome, 1 653), cilt 2, kısım 2, s.
1 82-6.
15 Jacq, Egyptian Magic, s. 34.

22 Ebediyet Horoskopu

Bakınız: Rupert Gleadow The Origin of the Zodiac (London: Jonathan Cape, 1 968), s.
1 88-9. Harita için, bakınız: karşı s. 1 92.
2 Adı geçen eserde, s. 1 88.
3 Geçtiği yer: West, The Traveller's Key to Ancient Egypt, s. 393.
4 J. Nonnan Lockyer, The Dawn of Astronomy ( 1 894) (Boston, Mass.: MiT Press,
1 973 ),s. 1 76.
5 Bakınız: John Anthony West, Serpent in the Sky: The High Wisdom of Ancient Egypt
(Wheaton il. : Quest, 1 993), s. 1 0 1 -2.
6 Bakınız: Alexander Gurshtein 'ın yazısı, Scientific American (Mayıs 1 997), geçtiği yer,
Sunday Telegraph (Londra, 25 Mayıs 1 997). Aynca bakınız: Graham Hancock ve
Santha Faiia, Heaven 's Mirror: Quest for the Lost Civilization (London: Michael Jo­
seph, 1 998), s. 29-30.
7 Bakınız: Gleadow, The Origin of the Zodiac, s. 209.

410
ASTROLOJi

8 Bakınız: S. R. K. Glanvine, ed., The Legacy of Egypt (Oxford: Clarendon, 1 942), s.


1 62; Geraldine Pinch, Magic in Ancient Egypt (London: British Museum Press, 1 994),
s. 1 67.
9 Bakınız: West, Serpent in the Sky, s. 99- l 00.
l O Bakınız: Gleadow, The Origin of the Zodiac, s. 1 92, 1 97,204.
l l Bakınız: R. A. Schwaller de Lubicz, The Temple in Man: Ancient Egypt in Architec­
ture and the Perfect Man ( 1 949), çev. Deborah ve Robert Lawlaw (Rochester, Vt.: In­
ner Traditions lntemational, l 988) s. l l O.
l 2 E. A. E. Reymond, The Mythical Origin of the Egyptian Temple (Manchester: Manc­
hester University Press, l 969), s. 1 10.
l 3 Geçtiği yer: R. A. Schwallr de Lubicz, Sacred Science: The King of Pharaonic Theoc­
racy, çev. A. ve G. VandenBroeck (Rochester, Vt.: Inner Traditions Intemational,
1988), Ek V, s. 277-8.
14 Adı geçen eserde, s. 1 59.
15 Bakınız: Hancock ve Faiia, Heaven's Mirror, s. 67.
l 6 E.
A. E. Reymond, The Mythical Origin of the Egyptian Temple (Manchester: Manc­
hester University Press, l 969), s. 77.
1 7 Geçtiği yer: Robert Bauval ve Graham Hancock, Keeper of Genesis: A Quest for the
Hidden Legacy of Mankind (London: Heinemann, l 996), s. l 97.
l 8 Bakınız: adı geçen eserde, s. 20 1 .
l 9 Bakınız: Nicholas Campion, An Introduction to the History of Astrology (London: ta­
rihsiz), s. 26.
20 Gleadow, The Origin of the Zodiac, s. 209.
2 l Bakınız: Geraldine Pinch, Magic in Ancient Egypt (London: British Museum Press,
1 994), s. 1 67.
22 Campion, Introduction to the History of Astrology, s. 26.
23 Herodotus, The Histories, çev. Robin Waterfield (Oxford: Oxford University Press,
1 998), s. l 26.

23 Kürelerin Ahengi

Franz Cumont, Astrology and Religion among the Greeks and Romans (New York:
Dover, 1 9 1 2), s. 53.
2 Bakınız: Jack Lindsay, The Origins of Astrology (London: Muner, 1 97 1 ), s. 9 1 .
3 Rupert Gleadow, The Origin of the Zodiac (London: Jonathan Cape, l 968), s . 209. Ay­
nca bakınız: Robin Waterfield, 'The Evidence for Astrology in Classical Greece', Cul­
ture and Cosmos, cilt 3, no. 2 ( l 999), s. 3-1 5.
4 Bakınız: M. R. Wright, Cosmology in Antiquity (London and New York: Routledge,
1 995), s. 1 22.
5 Bakınız: Waterfield, 'The Evidence for Astrology in Classical Greece' , s. 3.
6 Hesiod, Works and Days, geçtiği yer: J. B. Pritchard, ed., Ancient Near Eastem Texts
(Princeton, NJ.: Princeton University Press, 1 955), s. 564-7.

41 1
PETER MARSHALL

7 Hesiod, Works and Days, çev. Samuel Butler (London, 1923), s. 20.
8 O. Neugebauer, The Exact Sciences in Antiquity (New York: Dover, 1 957), s. 1 70; S.
J. Tester, A History of Westem Astrology (London: Boydell Press, 1 987), s. 1 2.
9 Pritchard, ed., Ancient Near Eastem Texts, s. 23-6.
10 Nicholas Campion, An lntroduction to the History of Astrology (London: tarihsiz.), s.
17.
11 Bakınız: Waterfield, 'The Evidence for Astrology in Classical Greece' , s. 5, 9.
1 2 Plutarch, Alcibiades, geçtiği yer: adı geçen eserde, s. 1 O.
13 Geçtiği yer: Wright, Cosmology in Antiquity, s. 53.

24 Ebediyetin Devingen İmgesi

Diogenes Laertius, Lives of Eminent Philosophers , çev. R. D. Hicks, 2 cilt (London,


1 925), cilt 1 , s. 1 75.
2 Geçtiği yer: Michael Baigent, From the Omens of Babylon: Astrology and Ancient
Mesopotamia (London: Arkana, 1 994), s. 1 77.
3 Plato, Timaeus, çev. H. D. S. Lee (Harmondsworth: Penguin, 1 965), s. 34.
4 Nicholas Campion, An Introduction to the History of Astrology (London: tarihsiz) s. 20.
5 Plato, Timaeus, s. 44,45.
6 Adı geçen eserde, s. 53.
7 Adı geçen eserde, s. 50.
8 Adı geçen eserde, s. 54.
9 Plato, The Statesman 269c4-d2, geçtiği yer: M. R. Wright, Cosmology in Antiquity
(London and New York: Routledge, 1 995), s. 140- 1 .
1 0 Plato, Timaeus, s. 57-8.
1 1 Plato, Timaeus, (40c-d), çev. Robin Waterfield. Waterfield, Lee ve başkalarının çeviri­
sinde "hesaplama yapamayanlar" ifadesindeki olumsuzluk ekinin eklenmesinin yarat­
tığı ciddi hataya dikkat çekiyor; bu hata anlamı tamamen değiştiriyor. Bakınız: Robin
Waterfield, 'The Evidence of Astrology in Classical Greece' , Culture and Cosmos, cilt
3, no. 2 ( 1 999), s. 7-8.
12 Plato, The Republic, çev. Desmond Lee, 2. basun (Harmondsworth: Penguin, 1981 ), s. 450.
1 3 Adı geçen eserde, s. 45 1 .
14 Adı geçen eserde, s. 45 1 -2.
1 5 Adı geçen eserde, s. 452.
16 Bakınız: adı geçen eserde, s. 360- 1 . Ayrıca bakınız: Waterfield, 'The Evidence for Ast­
rology in Classical Greece ', s. 9; James Adams, The Nuptial Number of Plato ( 1 89 1 )
(Wellingborough: Thorsons, 1 985).
17 Plato, Phaedrus, çev. Walter Hamilton (London: Penguin, 1 973), s. 3 1 .
1 8 lbid, s. 33.
19 Plato, The Republic, s. 453.

41 2
ASTROLOJi

20 Geçtiği yer: Wright, Cosmology in Antiquity, s. 1 29.


21 Aristotle, De Caelo, çev. Guthrie, Loeb baskısı, cilt 2, s. 9.

25 Helenistik Dünya
Nicholas Campion, An lntroduction to the History of Astrology (London: tarihsiz), s. 23.
2 Cicero, De Divinatione geçtiği yer: Michael Baigent, From the Omens of Babylon:
Astrology and Ancient Mesopotamia (London: Arkana, 1 994) , s. 178.
3 Bakınız: B. L. Van der Waerden, Science Awakening il: The Birth of Astronomy (Ley-
den: Brill, 1 974), cilt 2, s. 8 1 .
4 Bakınız: Tamsyn Barton, Ancient Astrology (London: Routledge, 1 994). s . 9.
5 Jim Tester, A History of Western Astrology (London: Boydell, 1 987), s. 1 5- 1 6.
6 Bakınız: Barton, Ancient Astrology, s. 25.
7 Bakınız: adı geçen eserde, s. 27.
8 Stobaei Hermetica, geçtiği yer: Garth Fowden, The Egyptian Hermes: A Historical App­
roach to the Late Pagan Mind (Princeton, N).: Princeton University Press, 1 993), s. 92.
9 Clement, Stomata, Kitap V, Bölüm 4, geçtiği yer: R. A. Schwaner de Lubicz, Sacred
Science: The King of Pharonic Theoracy, çev. Andre ve Goldian VandenBroech (Roc­
hester: lnner Traditions Intemational, 1 985), s. 274.
10 Firmicus Matemus, geçtiği yer: adı geçen eserde, s. 1 58-9.
1 1 Geçtiği yer: Hermetica, çev. Brian S. Copenhaver (Cambridge: Cambridge University
Press, 1 995), s. xxxvii.
12 Corpus Hermiticum, adı geçen eserde, s. 1 4,2.
13 Adı geçen eserde, s. 52.
14 Adı geçen eserde, s. 35.
15 Adı geçen eserde, s. 60- 1 .
1 6 Asclepius, adı geçen eserde, s . 89.

26 Yıldızların Şiiri
Pliny, Natura! History, 35. 1 99, geçtiği yer: Tamsyn Barton, Ancient Astrology (Lon­
don: Routledge, 1 994), s. 34.
2 Cicero, On Divination, 1 . 1 30, geçtiği yer: adı geçen eserde, s. 36.
3 Geçtiği yer: M. R. Wright, Cosmology in Antiquity (London and New York: Routled-
ge, 1 995), s. 1 25.
4 Pliny, Natura] History, 30. 1 . 1 -2
5 Suetonius, Augustus, 94.5, geçtiği yer: Barton, Ancient Astrology, s. 40.
6 Juvenal, The Sixth Satire, geçtiği yer: adı geçen eserde, s. 173.
7 Manilius, Astronomica, çev. G.S. Goold (Cambridge, Mass.: Harvard University
Press, 1 997), s. 7.

41 3
PETER MARSHALL

8 Adı geçen eserde, s. 25-6.


9 Adı geçen eserde, s. 223.
l O Adı geçen eserde, s. 26-7.
1 1 Dorethei Sidonii Cannen Astrologicum, ed. David Pingree (Leipzig, 1 976), geçtiği
yer: Jim Tester, A History of Westem Astrology (London: Boydell, 1 987), s. 89.
12 Otto Neugebauer ve H. B. Van Hoesen, Greek Horoscopes (Philadelphia, 1 959), s. 80.
13 Vettii Valentis Anthologiarum Libri, ed. W. Kroll (Beriin, 1 908), geçtiği yer: Tester, A
History of Westem Astrology, s. 48.
14 Geçtiği yer: Eric Russen, History of Astrology and Prediction (London: New English
Library, 1 974), s. 28-9.

27 Kuşatan
1 Geoffrey Comelius, The Moment of Astrology (London: Arkana, 1 994), s. 97-8.
2 Ptolemy, Tetrabiblos, çev. F. E. Robbins (Cambridge, Mass:. Harvard University Press,
1 998), s. 3.
3 Adı geçen eserde, s. 3-4.
4 Adı geçen eserde, s. 1 3.
5 Adı geçen eserde, s. 2 1 , 23.
6 Adı geçen eserde, s. 1 35, 1 56-7.
7 Adı geçen eserde, s. 221 .
8 Adı geçen eserde, s. 439.
9 Adı geçen eserde, s. 225.
1 O Adı geçen eserde, s. 345.
1 1 Adı geçen eserde, s. 369.
12 Adı geçen eserde, s. 395, 397.
1 3 Adı geçen eserde, s. 426-7.
14 Adı geçen eserde, s. 447.
1 5 Adı geçen eserde, s. 449.
1 6 Paul Henry, 'The Place of Plotinus in the History of Thought' , geçtiği yer Plotinus, The
Enneads, çev. Stephen MacKenna, 3. basım (London: Faber & Faber, 1 962), s. xxxv.
17 Porphyry in Plotinus, The Enneads, adı geçen eserde, s. 2.
1 8 Plotinus, The Enneads, IV.8, s. 357.
19 Adı geçen eserde, 11.3 . 1 1 , s. 99.
20 Adı geçen eserde, 1.6.9, s. 63-4.
21 Adı geçen eserde, 11.3.5, s. 95.
22 Adı geçen eserde, 11.3.7, s. 96; IVA.33, s. 3 1 6; 11.3.95, s. 95.
23 Adı geçen eserde, IVA.33, s. 3 1 7.
24 Adı geçen eserde, 11.3.3, s. 93; 1 1 .3.7, s. 96.
25 Adı geçen eserde, 11.3.9, s. 97.

414
ASTROLOJİ

28 Myriogenesis

Galen, Prognostics from the [Time of the Patient's ) taking to Bed, in Tamsyn Barton,
Ancient Astrology (London: Routledge, 1 994), s. 1 85.
2 Papyri Graecae Magicae. Die griechischen Zauberpapyri, ed. ve çev. K. Preisendanz,
2 cilt (Leipzig, 1 928-3 1 ), 36.320-32.
3 Bakınız: adı geçen eserde, 7.795-845.
4 Adı geçen eserde,7.284-99.
5 Adı geçen eserde,13.705- 1 5.
6 Porphyry, The Cave of the Nymphs, geçtiği yer: Barton, Ancient Astrology, s. 1 98.
7 Geçtiği yer: Garth Fowden, The Egyptian Hermes: A Historical Approach to the Late
Pagan Mind (Princeton, N.J.: Princeton University Press, 1 993), s. 92.
8 Geçtiği yer: Barton, Ancient Astrology, s. 65.
9 Julius Firmicus Matemus, Mathesis: Ancient Astrology - Theory and Practice, çev.
Rhys Bram (New Jersey: Noyes, 1 975), 2.30.
1 O Adı geçen eserde, 1 .6. 1 -2.
1 1 Adı geçen eserde, 4.22.2.
12 Geçtiği yer: Jim Tester, A History of Westem Astrology (London: Boydell, 1 987), s. 1 39.
13 Iamblichos, Theurgia or The Egyptian Mysteries, çev. Alexander Wilder (London:
William Rider & Son, 1 9 1 1 ), s. 269.
14 Adı geçen eserde, s. 266, 268.
15 Geçtiği yer: G. R. S. Mead, Thrice Greatest Hermes, 3 cilt (London: John M. Watkins,
1 949), cilt 3, s. 298.
16 E. M. Forster, Alexandria: A History and a Guide (London: Michael Hagg, 1 982), s. 56.
17 Geçtiği yer: Barton, Ancient Astrology, s. 72.
1 8 Adı geçen eserde, s. 74.
1 9 Adı geçen eserde, s. 77.

29 Orta Doğu 'nun Yıldızlara Bakanlan

Geçtiği yer: Peter Marshall, The Philosopher's Stone: A Quest for the Secrets of Alc­
hemy (London: Macmillan, 2001 ), s. 2 1 6.
2 Geçtiği yer: Seyyed Hossein Nasr, Science and Civilization in lslam, 2. basım (Camb­
ridge: Islamic Texts Society, 1 987), s. 6 1 .
3 Bakınız: adı geçen eserde, s . 147-8.
4 Geçtiği yer: Jim Tester, A History of Westem Astrology (London: Boydell, 1 957),
s. 1 59.
5 Geçtiği yer: Michel Gauquelin, Dreams and Illusions of Astrology (London: Glover &
Blair, 1 980), s. 43.
6 Bakınız: Tester, A History of Westem Astrology, s. 1 63.

415
PETER MARSHALL

7 Bakınız: Frances Yates, Giordano Bruno and the Hennetic Tradition (London: Rout­
ledge, 2002). Aynca bakınız: Vivian E. Robson, The Fixed Stars and Constellations in
Astrology ( 1 923) (Wellingborough: Aquarian, 1979), s. 236-9.
8 Abu Ma'shar, De Revolutionibus Nativitatum, Kitap 5, geçtiği yer: Tester, A History
of Westem Astrology, s. 1 7 1 .
9 Bakınız: Anistatia R . Miller ve Jared M. Brown, The Complete Astrological Handbo­
ok for the Twenty-first Century (New York: Schocken, 1 999), s. 263-332.
!O AI-Biruni,Elements of Astrology, çev. R. Ramsay (London: Wright, 1 934) geçtiği yer:
Tester, A History of Westem Astrology, s. 1 57-Bn.
1 1 Geçtiği yer: Marshall, The Philosopher 's Stone, s. 250- 1 .
1 2 Geçtiği yer: Eugenio Garin, Astrology in the Renaissance: The Zodiac of Life (Lon­
don: Arkana, 1 983), s.49.
13 Geçtiği yer: Tamsyn Barton, Ancient Astrology (London: Routledge, 1 994),s.69.
14 Bakınız: Rabbi Joel C. Dobin, The Astrological Secrets of the Hebrew Sages: To Ru­
le Both Day and Night (Rochester, Vt.: Inner Traditions lntemational, 1977).
15 Miller ve Brown, The Complete Astrological Handbook, s. 334.
16 Bakınız: Rabbi Joel C. Dobin, The Astrological Secrets of the Hebrew Sages: To Ru­
le Both Day and Night (Rochester Vt.: Inner Traditions Intemational, 1 977), Bölüm
20. •

17 Shabbath, 1 53a, geçtiği yer: Miner ve Brown, The Complete Astrological Handbook,
s. 335-6.
18 Adı geçen eserde, s. 336-345.
19 Dobin, The Astrological Secrets of the Hebrew Sages geçtiği yer: adı geçen eserde, s.
344-5.
20 Bakınız: Warren Kenton (Zev ben Shimon Halevi), The Anatomy of Fate: Kabbalistic
Astrology (London: Rider, 1 978), s. 3 1 -33.
21 Adı geçen eserde, s. 93.
22 Adı geçen eserde, s. 1 92.

30 Işığın Başlangıcında

Jim Tester, A History of Westem Astrology (London: Boydell, 1 987), s. 200, 1 29. Ay­
rıca bakınız: T. O. Wedel, The Medieval Attitude toward Astrology (New Haven: Nor­
wood, 1 920)
2 Macrobius, Ambrosii Theodisi Macrobii Commentarii in Somnium Scipionis, ed. Ja­
mes Winis (Leipzig, 1 963).
3 Adı geçen eserde, 1. 21 , 23 ve izleyen sayfalar.
4 Isodore, Etymologiae, III, 27. Geçtiği yer: Tester, A History of Westem Astrology
(London : Boydell, 1 987), s. 1 25.
5 Geçtiği yer: Eric Russell, The History of Astrology and Prediction (London: New Eng­
lish Library, 1 972), s. 43 .

416
AS TR O L O J t

6 Augustine, The City of God, V. Geçtiği yer: Tester, A History of Western Astrology
(London: Boydell, 1 987), s. 1 08-9.
7 Augustine, Contra Faustum Manichaeum, il, 5. Geçtiği yer: Tester, A History of Wes­
tem Astrology (London: Boydell, 1 987), s. 1 1 1 .
8 Nicholas Campion, An lntroduction to the History of Astrology (London, tarihsiz), s. 43.
9 Tertullian, De ldolatria, n.9. Geçtiği yer: Tester, A History of Westem Astrology (Lon­
don: Boyden, 1 987), s. 1 1 2.
10 Guibert of Nogent, Gesta Dei per Francos, VIII. 8. Geçtiği yer: Tester, A History of
Western Astrology (London: Boydell, 1 987), s. 1 43.
1 1 Hugh of St Victor, De Eruditione Docta, kitap il , bölüm 1 1 . Geçtiği yer: Tester, A His­
tory of Westem Astrology (London: Boydell, 1 987), s. 143.
12 Bakınız: M. M. Scarr, The Dial: Its Background, History and U se (Cambridge: Qu-
een 's Conege, tarihsiz).
1 3 Geçtiği yer: Tester, A History of Westem Astrology, s. 1 77.
1 4 Adı geçen eserde, s. 178.
15 Robert Grosseteste, De Artibus Liberalibus, adı geçen eserde, s. 1 79.
16 The 'Opus Maius' of Roger Bacon, ed. J. H. Bridges (London, 1 900), Kısım iV.
1 7 Thomas Aquinas, Summa Theologia, Ia.q. 1 1 5, a.4. Geçtiği yer: Tester, A History of
Westem Astrology (London: Boydell, 1987), s. 1 8 1 .
1 8 Geçtiği yer: Tester, A History of Westem Astrology, s. 1 86.
19 Geçtiği yer: Philip Ziegler, The Black Death (London: Pelican, 1 970), s. 38.
20 Geçtiği yer: Louis MacNeice, Astrology (London: Aldus, 1 964), s. 278. Ayrıca bakı­
nız: G. W. Coopland, Nicole Oresme and the Astrologers (Liverpool: Liverpool Uni­
versity Press, 1 952).
21 Geçtiği yer: Tester, A History of Westem Astrology, s. 1 98.

31 Yeniden Doğma
1 Geçtiği yer: Louis MacNeice, Astrology (London: Aldus, 1 964), s. 272.
2 Marsilio Ficino, Liber de Vita ( 1 489), Bk. III, Bölüm 1 . Ayrıca bakınız: Thomas Mo­
re, The Planets Within: The Astrological Psychology of Marsilio Ficino (New York:
Lindisfame, 1 990).
3 Ficino, Liber de Vita, Lorenzo de' Medici'ye ithaf.
4 Geçtiği yer: Eugenio Garin, Astrology in the Renaissance: The Zodiac of Life, çev. Ca­
rolyn Jackson ve June Ailen (London: Arkana, 1 990), s. 63.
5 Ficino, Theologica Platonica, X 2, ed. R. Mareel (Paris: Les Belles ·Lettres, 1 964), cilt
2, s. 208-9.
6 Ficino, De Vita Coelitus Comparanda ( 1 489).
7 Ficino, Liber de Vita, III, 19.
8 The Letters of Marsilio Ficino, çev. London Language Department of the School of
Economic Science (London: Shepheard-Walwyn, 1 978).

41 7
PETER M A R S H A LL

9 Giovanni Pico della Mirandola, Disputationes Adversus Astrologiam Divinatricem,


ed. E. Garin (Florence: Vallecchi, 1 946), s. 1 9.
1 O Adı geçen eserde, cilt s. 1 O.
1 1 Apologia, geçtiği yer: Garin, Astrology in the Renaissance, s. 9 1 .
1 2 Girolamo Cardano, De Libris Propriis ( 1 562); Encomium Astrologiae geçtiği yer, The
Occult in Early Modem Europe: A Documentary History, ed. ve çev. S. G. Maxwell-.
Stuart (London: Macmillan, 1 999), s. 68, 83.
13 Tommaso Campanella geçtiği yer: adı geçen eserde, s. 1 1 3.
14 Campanella, The Six Books of Astrology of Campanella (Lyons, 1629) kitap 1 , bölüm 2,
makale 1 ,3; Jirn Tester, A History of Westem Astrology (London: Boydell, 1 987), s. 2 14.
1 5 Campanella, Astrologicorum Libri VII ( 1 630), kitap 1 , bölüm 2, makale 3, geçtiği yer:
The Occult in Early Modem Europe, s. 92.
1 6 Adı geçen eserde, s. 1 06.
17 Paracelsus, Paragranum (y. 1 530-4) geçtiği yer: Peter Marshall, The Philosopher 's Sto­
ne: A Quest for the Secrets of Alchemy (London; Macmillan, 200 1 ) s. 352.
,

18 Cardano, De Exemplis Centum Geniturarum Liber ( 1 547) geçtiği yer: The Occult in
Early Modem Europe, s. 87.
l 9 Melanchthon, Initia Doctrinae Physicae ( 1 549), adı geçen eserde, s. 94.
20 Jean Calvin, Avertissement contre l 'astrologie judiciaire ( 1 549), geçtiği yer: adı geçen
eserde, s. 74.
2 l John Dee on Astronomy: Propaedeumata aphoristica ( 1 558- l 568), Latince ve İngiliz­
ce, ed. and çev. Wayne Shumaker (Los Angeles, l 978), Aphorism XXI.
22 Nostradamus,Bill Anderton'da, Prophecies for the Millennium (London: Parragon,
1 999), Century 1, dize 44.
23 Adı geçen eserde, dize 1 6.
24 Adı geçen eserde, dize 89.
25 Adı geçen eserde, dize 48.
26 Adı geçen eserde, s. 30.

32 Yeni Astronomi

Galileo Galilei to. Monsignor Pietro Dini (23 March 1 6 1 5), geçtiği yer: Eugenio Ga­
rin, Astrology in the Renaissance: The Zodiac of Life, çev. Carolyn Jackson ve June
Ailen (London: Arkana, 1 990), s. 1 O.
2 Copemicus, On the Revolutions of the Heavenly Spheres (Nuremberg, 1 543), Kitap 1, Bö­
lüm 1 .
3 Tycho Brahe, De Disciplinis Mathematicis Oratio (1 574) geçtiği yer: The Occult in
Modem Europe: A Documentary History, ed. ve çev. P. G. Maxwell-Stuart (London:
Macmillan, 1 999), s. 84-5.
4 Johannes Kepler, De stella Nova in Pede Serpentarii ( 1 606), geçtiği yer: Garin, Astro­
logy in the Renaissance, s. 9.
5 Geçtiği yer: Eric Russell, The History of Astrology and Predietian (London; New Eng-

418
ASTROLOJi

lish Library, 1 972), s. 60. Ayrıca bakınız: John Anthony West, The Case for Astrology
(New York: Viking Arkana, 1 99 1 ), s. 1 05.
6 Kepler, De Stella Nova, cas. 28; adı geçen eserde, s. 1 05-6.
7 John Maynard Keynes, 'Newton the Man' , Royal Society: Newton Tercentenary Ce­
lebrations (Cambridge: Cambridge University Press, 1 947), 27-34. Ayrıca bakınız: Pe­
ter Marşhall, 'The Ultimate Magus' geçtiği yer, The Philosopher's Stone: A Quest for
the Secrets of Alchemy (Landon: Macmillan, 200 1 ), s. 398-409.
8 Geçtiği yer: Brewster, Memoirs of the life . . . of Isaac Newton, cilt 2, s. 408.

33 Yeni Astroloji

Jean-Baptiste Morin, Astrologia Gallica (Hagae-Comitis, 1 661), s. 161, geçtiği yer:


Jim Tester, A History of Western Astrology (Landon: Boydell, 1 987), s. 235.
2 Nicholas Culpeper, The English Physician Enlarged ( 1 653) geçtiği yer: Louis MacNe­
ice, Astrology, (Landon: Aldus, 1 964), s. 282.
3 Geçtiği yer: Jane Ridder-Patrick, A Handbook of Medical Astrology (Landon: Arkana,
1989), s. 1 39- 1 40. Ayrıca bakınız: GraemeTobyn, Culpeper's Medicine (London: Ele­
ment Books, 1 996).
4 Jerome Cardan, The Seven Segments (London, 1 676), çev. William Lilly, geçtiği yer:
MacNeice, Astrology, s. 274.
5 William Lilly, Introduction to Astrology ( 1 647) ed. Zadkiel (aynı kişinin Grammar of
Astrology adlı eseri ile birlikte) (London: G. Beli & Sons, 1 939), s. 1 1 .
6 Adı geçen eserde, s. 342.
7 Zadkiel, ' Life of William Lilly' , adı geçen eserde, s. 7.
8 Geçtiği yer: Derek Parker, Familiar to All: William Lilly and Seventeenth-Century
Astrology (London: Jonathan Cape, 1 975), s. 227.
9 Elias Ashmole, Theatrum Chemicum Britannicum (London, 1 652).
1 O Jim Tester, A History of Westem Astrology (Landon: Boydell, 1 987), s. 240.
1 1 Isaac Bickerstaff (yani, Jonathan Swift), Predictions for the Year 1 708 (London, 1 708).
1 2 Bakınız: Nicholas Campion, An lntroduction to the History of Astrology (Landon: ta-
rihsiz), s. 60.

34 Antikite Psikolojisi

Zadkiel, Grammar of Astrology ( 1 853), birlikte yayımlandığı eser, William Lilly,


Introduction to Astrology ( 1 647) (Landon: G. Bell & Sons, 1 939), s. v, 35 l .
2 Madame Blavatsky, The Secret Doctrine (New York, 1 888) 3. basım, cilt 3 , s. 337.
3 Adı geçen eserde, cilt 3, s. 1 1 5, cilt 1 , s. 1 80.
4 · Adı geçen eserde, geçtiği yer: John Anthony West, The Case for Astrology (New York:
Viking Arcana, 1 99 1 ), s. 1 25.

419
PETER MARSHALL

5 Blavatsky, The Secret Doctrine, cilt 3, s. 339.


6 Geçtiği yer: Louis MacNeice, Astrology, (London: Aldus, l 964), s. 21 .
7 Alan Leo, Astrology for All, 9. basım (Edinburgh: lntemational Publishing, tarihsiz),
s. vii-ix.
8 Adı geçen eserde, ön yazılar.
9 Leo, Practical Astrology, 2. basım (London: William Reeves, 1 9 1 0), s. ix-xi.
1 O Adı geçen eserde, s. 220.
l l Alice A. Bailey, Esoteric Astrology (London: Lucis Press, 1951 ), s. 5 .
l 2 Adı geçen eserde, s. l 2.
13 Adı geçen eserde, s. 35.
14 Bailey, A Treatise on Cosmic Fire, Esoteric Astrology adlı eserinde ek olarak verilmiş-
tir, s. 658.
15 Adı geçen eserde, s. 58 1 .
l 6 Adı geçen eserde, s . 20- 1 .
1 7 Bakınız: Howe, Ellic, Urania's Children (London: William Kimber, 1 967) ve Neil
Spencer, True as the Stars Above: Adventures in Modem Astrology _(London: Victor
Gollancz, 2000), bölüm 1 3 .
1 8 Cari Jung, Collected Works o f C . G . Jung (Princeton, N.J.: Princeton University Press,
1 964), cilt 1 0.
l 9 Cari Jung, 'in Memory of Richard Wilhelm', The Secret of the Golden Flower, Alman­
caya çev. Richard Wilhelm, İngilizceye çev. C. F. Baynes (London: Kegan Paul,
Trench, Trubner, 1 947), s. 143.
20 Adı geçen eserde.
2 l Jung, Önsöz ( 1 949), I Ching, çev. Cary F. Baynes (London: Arkana, 1 989), s. xxiii -xiv.
22 Cari Jung, 'Synchronicity: An Acausal Connecting Principle' ( 1 950), geçtiği yer: The
Structure and Dynamics of the Psyche, Collected Works, çev. R. F. C. Hull (Princeton,
NJ.: Princeton University Press, 1960), cilt 8. Aynca bakınız: M. L. Von Franz, 'The
Process of lndividuation', Man and his Symbols, ed. Cari Jung ( 1964) (London: Pica­
dor, 1 978), s. 226-7.
23 in MacNeice, Astrology, s. 222-3.
24 Cari Jung, Interpretation of Nature and the Psyche, W. Pauli ile birlikte, (Princeton
N.J.: Princeton University Press, 1 955).
25 Bakınız: Geoffrey Comelius, Maggie Hyde ve Chris Webster, Astrology for Beginners
(London: Icon Books, 1 995), s. 1 58-9.
26 Bakınız: Maggie Hyde, Jung and Astrology (Wellingborough: Aquarian, 1992), s. 1 93.
27 Dane Rhudyar, The Astrology of Personality (New York: Lucis Press, 1 936).
28 Dane Rhudyar, The Practice of Astrology: As a Technique in Human Understanding
( 1 968) (Baltimore, Maryland: Penguin, 1 970), s. 9.
29 Bakınız: Geoffrey Comelius, The Moment of Astrology: Origins in Divination (Lon­
don: Arkana, 1994), s. 1 03.
30 Dane Rhudyar, The Astrology of Transformation: A Multilevel Approach (Wheaton,
iL: Quest, 1 980), s. 99.

420
ASTROLOJİ

3 l Adı geçen eserde, s. l 98, l 99. Ayrıca bakınız: Rhudyar, Beyond lndividualism: The
Psychology of Transformation (Wheaton, iL: Quest Books, l 979).
32 Alan Oken, As Above, So Below: A Primary Guide to Astrological Awareness (New
York: Bantam, 1 973), s. i l .
33 Alan Oken, The Horoscope, the Road and its Travelers (New York: Bantam, l 974), s. 7.
34 P. D. Auspensky, in Search of the Miraculous (London, l 950), s. 366-7.

35 Bilim mi, Boş İnanç mı?

Bart J. Bok ve Lawrence C. Jerome, Objections to Astrology (London: tarihsiz), s. 9-


ıo. Ayrıca bakınız: John Anthony West, The Case for Astrology (New York: Viking Ar­
kana, 199 1 ), s. 1 77-8.
2 Paul Feyeraband, Science in a Free Society (New York: Schocken, 1 978).
3 Geçtiği yer: West, The Case for Astrology, s. 142-3.
4 Patrick Moore, Naked Eye Astronomy (London: Lutterworth, 1 966), s. 2.
5 Franz Cumont, Astrology and Religion among the Greeks and Romans, (New York:
Dover, l 9 l 2), s. 30.
6 Ellsworth Huntington, Mainsprings of Civilization (London: J. Wiley, l 945).
7 Bakınız: John Gribbin ve Steven H. Plagemann, The Jupiter Effect (London: Macmil­
lan, 1 974).
8 in Michel Gauquelin, Astrology and Science (l 966), çev. James Hughes (London: Pe­
ter Davies, l 970), s. 224.
9 Geçtiği yer: H. J. Eysenck ve D. K. B. Nias, Astrology: Science or Superstition? (Har-
mondsworth: Penguin, 1 982), s. 163.
l O Bakınız: Gauquelin, Astrology and Science, s. l 92-3 .
l 1 Science (4 Aralık l 959); ayrıca bakınız: West, The Case for Astrology, s. 329-30.
12 Bakınız: Lily Kolisko, The Moon and Plant Growth (London: Anthroposophical Fo-
undation, 1 936)
l 3 Geçtiği yer: Eysenck ve Nias, Astrology, s. 1 76.
14 Adı geçen eserde, s. 1 80.
1 5 Bakınız: Gauquelin, Astrology and Science, s. 2 1 6-8, 238-40.
1 6 Geçtiği yer: Gauquelin, Dreams and Illusions of Astrology ( 1 969) (London: Glover &
Blair, 1 980), s. 1 72.
1 7 Percy Seymour'un Nigel Henbest'in New Scientist'teki ( 1 2 Mayıs 1 988) çalışmasını
incelemesine yanıtı, geçtiği yer: West, The Case for Astrology, s. 383-4. Ayrıca bakı­
nız: Percey Seymour, Astrology: The Evidence of Science (London: Lennard, 1 988),
s. ı 1 6- 1 8.
1 8 Gauquelin, Astrology and Science, s. 1 65.
1 9 Bakınız: Geoffrey Comelius, Maggie Hyde ve Chris Webster, Astrology for Begin­
ners, (Cambridge: Icon, 1 995), s. 153.
20 Gauquelin, Astrology and Science, s. 208.

42 1
PETER MARSHALL

2 1 Gauquelin, Dreams and lllusions, s. 1 80.


22 Bakınız: Eysenck ve Nias, Astrology, s. 208.
23 West, The Case for Astrology, s. 3 1 2.
24 Eysenck ve Nias, Astrology, s. 208.
25 Bakınız: adı geçen eserde, s. 1 66.
26 Evening Standard (London, 2 Mart 1 977).
27 Eysenck ve Nias, Astrology, s. 209.
28 A. N. Whitehead, Adventure of ldeas (Cambridge: Cambridge University Press, 1 933),
s. 1 98.
29 David Bohm, Wholeness and Implicit Order (London: Routledge & Kegan Paul,
1 980).

36 Çözümlenmemiş Sorunlar

John M. Addey, Address to the Astrological Association of Great Britain ( 1 959), geç­
tiği yer: John Anthony West, The Case for Astrology (New York: Viking Arkana,
1 99 1 ), s. 227.
2 Bakınız: J. C. Cooper, An lllustrated Encyclopaedia of Traditional Symbols (London:
Thames & Hudson, 1 999), s. 1 98.
3 Bakınız: Eve Jackson, Astrology: A Psychological Approach (London: Dryad Press,
1 987), s. 1 20-22; Melanie Rheinhart, Chil'an and the Healing Joumey (London: Arka­
na, 1 989).
4 Geçtiği yer: West, The Case for Astrology, s. 474.
5 Liz Greene, The Astrology of Fate (London: Unwin, 1 986), s. 8.
6 Margaret Hone, The Modem Textbook of Astrology (London: Fowler, 1 95 1 ), s.7.
7 Jeff Mayo ve Christine Ramsdale, Astrology (London: Teach Yourself Books, 1 996) s. 4.

38 Kova Burcu Çağı

1 Bakınız: A. Bouche-Leclerq, L'astrologie grecque (Paris: Le Roux, 1 899), cilt 2.


2 R. B. Culver ve P. A. Ianna, The Gemini Syndrome: A Scientific Evaluation of Astro­
logy (Buffalo, N.Y.: Prometheus, 1 984), s. v.
3 Bakınız: Georgio de Santillana ve Hertha von Dechend, Hamlet's Mill: An Essay on
Myth and the Frame of Time ( 1 969) (Boston: Nopareil, 1 998), s. 74.
4 Emerald Tablet geçtiği yer: Peter Marshall, The Philosopher's Stone: A Quest for the
Secrets of Alchemy (London: Macmillan, 200 1 ). s. 250.

422
Dizin

Aben-Ezra 30 1 , 304 329, 35 1 , 362, 397, 405,


Abu Simbel 220 Astronomi (ayrıca bkz. yıldızlar) 1 6, 22, 28-
açılar 1 8, 19, 1 60, 1 63, 1 64, 1 79, 1 96, 203, 30, 58, 60, 62, 66, 68, 82, 9 1 , 1 1 5, 1 24,
21 1 , 247, 280, 28 1 , 289, 320, 327, 334, 1 28, 1 3 1 - 1 33, 1 36, 1 39, 1 40, 145, 1 52,
340, 370, 376, 385, 389, 390, 393, 394, 1 76, 200, 2 1 9, 220, 223, 225, 226, 232,
245-247, 253, 259, 260, 263, 264, 273,
Addey, John 370, 376,
274, 276, 278, 279, 280, 289, 296, 301 ,
Agastya l 34, 309, 3 1 0, 3 1 1 , 3 1 3, 3 1 4, 3 16-320, 336-
Agrippa 272, 288, 338, 340-343, 347, 348, 350, 353, 356,
363, 372, 376, 377, 378, 404, 405, 408,
Akhenaten, Firavun 214-21 8, 227, 23 1 , 233,
414, 419,
237, 239, 266, 270,
Asur 1 94, 1 95, 1 99, 201 , 205, 206, 2 1 2,
Akkullanu 201 ,
Asurbanipal 1 96, 200, 201 , 205, 206, 2 1 2,
Al-Majriti 302,
Atlantis 2 1 3 , 239, 254, 35 1 , 354,
Alcuin 3 1 3,
Augustine, St. 28, 3 1 1 , 3 1 2, 3 1 3, 379, 417,
Alfonsine Tabloları 3 1 6,
Augustus, İmparator 233, 270, 272, 273, 4 14,
Almanak 36, 88, 90, 9 1 , 107, 2 1 9, 227, 228,
273, 3 1 5, 347, 349, Ay 1 5- 1 8, 20-22, 24, 37, 38,
Alpha Draconis 2 1 7, Aydınlanma 17, 3 1 , 7 1 , 1 24, 1 25, 1 29, 1 38,
146, 147, 1 56, 1 60, 1 74- 1 76, 204, 267,
Amon-Ra 220, 235, 357, 399, 4 1 1 , 421 ,
347-350, 355, 360, 363,
Anaksimander 245, 246, 247,
Ayuırvedik tıp 1 6, 1 22, 1 27, 1 28 , 1 38, 1 83,
Anaksimenes 245, 249, 366,
Andrews, Edson 366, Babil 66, 1 24, 1 39 , 1 93 , 1 95, 1 96, 200-202,
Antoniadi, Eugene 217, 204, 206-208, 2 1 0-212, 234, 239, 244,
Aquinas, Thomas 29, 309, 318, 3 1 9, 327, 246, 248, 25 1 , 252, 261 , 262, 273, 276,
417, 342, 407,

Arap Noktaları 300, Babilli Ammi-Şaduqa 200, 25 1 ,

Aristarkus 264, Bacon, Roger 3 1 8, 4 1 7 ,

Aristo 253, 258, 259, 264, 279, 297, 3 1 6, Bağdat 295, 296,
3 1 8, 3 1 9, 326, 337, 350, 354, 4 1 3 , Bailey, Alice 353-355, 359, 378, 420,
Aryabtha Balık Burcu Çağı 145, 2 1 8 , 236, 353, 378
Asclepius/lmhotep 2 1 3, 2 14, 267, 268, 324, Başak Burcu Çağı 353
379, 4 1 3 , Bede 3 l l
Ashmole, Elias 347, 4 1 9 , Berosus 262, 263
Ashton Hill, Elizabeth 393, Bethor, Alexander 355
Asteroit 1 8, 393, Bhagavad Gita (Hint) 1 25, 404
Astral projeksiyon 70, 72, 1 29, 1 52, 176, Bhagavata Purana (Hint) l 34
214, 254, 266, 267, 283, 287, 288, 305,

423
PETER MARSHALL

bilgisayar 37, 39, 57, 1 0 1 , 1 78, 1 84, 37 1 , Chrysostom, St John 292


373, 395, 396 Chu Hsi 54, 400
Biruni 30 1 , 4 1 6 Chuang Tzu 7 1
Blake, Williarn 348, 349 Cicero 27 1 , 3 1 0, 4 1 3 , 4 1 4
Blava•.sky, Madam 350-353, 364, 420 Cidenas/Kidunnu 202, 262
Boethius 3 1 0, 3 1 3 Clark, Vemon 370
Boğa Burcu Çağı 235, 378 Cnidoslu Eudoxus 253
Bonatti, Guido 301 , 320, 325 Cniduslu Agatharchides 2 1 8
Borsippa Ziguratı 202, 2 1 2, 407 Culpeper, Nicholas 344, 345
Botticelli, Sandro 323 Cumont, Franz 243, 362, 399, 41 1 , 421
Boyle, Robert 344 Cusalı Nicholas 337
Brahe, Tycho 29, 60, 338, 339, 341 , 372, 4 1 9 Cyrus 1 95, 201 , 202
Breton, Andre 27, 29
British Museum 35, 46, 88, 1 82, 1 94, 1 96, Çağlar (bkz. Büyük Y ıllar) 22, 28, 30, 53, 55,
199, 2 1 3 , 270, 332, 350, 399, 408, 4 1 1 , 208, 2 1 8, 235, 274, 282, 299, 3 1 0, 3 1 2,
Broughton, Luke 350 348, 374
Brown, Frank A. 365, 366, 400 402, 426
,

Bruno, Giordano 299, 4 1 6 Daniel, kahin 1 95 , 359


Budizm 42 Dante Alighieri 29, 3 1 9, 320
Büyük İskender 1 24, 1 39, 1 95, 202, 233, Darwin, Charles 366, 370, 372
235, 261 , 292 Dasha 16, 1 48, 1 60, 1 64, 1 65, 1 68, 1 85, 1 86
Büyük Piramit 2 1 4, 21 6-220, 334 Dawkins, Richard 28, 399
Büyük Yıllar/Çağlar 2 1 8 , 303, 357, 378 Dechend, Herther von 405, 409, 423
Dee, John 323, 333, 4 1 8
Cabir İbn Hayyan 105 Defin Kitabı 96
Cardano, Girolamo 328, 33 1 , 332, 4 1 8 Dekan 1 9 , 1 47- 1 49, 1 67, 227-229, 23 1 , 233,
Calvin, Jean 330, 33 1 , 4 1 8 234, 267, 269, 276, 290, 29 1 , 1 99, 377
Carnpanella, Thomasso 328, 329, 4 1 8 Dendera 223, 232-237, 270
Carlson, Shaun 370 Determinizm (bkz. özgür irade) 32, 1 23, 1 77,
Cecco d' Ascoli 321 292, 297, 3 1 6, 358, 381

Chan Ki Kung, Dr. 82, 83, 84, 91 Diarnond Sutra 35

Chang Huai, Prenses 48. Diaz, Emanual/Yang Ma-No 60

Chang Kuo 59, 77, 401 Dobin, Haham Joel C. 303, 4 1 6

Chartres Katedrali 309 Dodecatemoria 1 9 , 274-76

Chartresli-Thierry 309 Dünyevi dal 44-47, 65, 78-8 1 , 84-89, 94, 98-
1 03, 1 1 0, 1 1 1 , 1 1 3, 1 1 7, 1 22, 1 24, 1 29,
Chaucer, Geoffrey 3 1 5
1 46, 1 89, 268, 273, 303, 3 1 6, 3 1 9, 329,
Chen Zhuo 65 33 1 , 338, 345
Chi 50, 5 1 , 54, 62, 99, 100, 1 02, 1 37, 263
Chiron 1 8, 379 Ebertin, Dr Reinhold 355
Choi Park-lai 9 1 -94, 358 Ebu Ma ' şer (Albumasar) 296, 297, 299, 300,
Chou Wu Ti, İmparator 6 1 301 , 3 1 4, 3 1 8 , 325
Chou Yen/Tsou Yen 53 Edfu 236, 237, 238

424
ASTROLOJi

Eitel, Emest 97, 403 Gan De (bkz. Kan Te) 65


Ekinoks (bkz. presesyon) 1 6, 20, 22, 56, 59, Gandhi, lndira 1 22
60, 64, 68, 94, 1 35, 144, 1 84, 200, 21 8- Ganj 1 2 1 , 1 22, 1 56
220, 228, 234, 288, 298
Gao Cheng Rasathanesi 59
El falı 38, 1 29, 1 74
Gao Shoufing 59
Elagabalus, İmparator 288
Garbett, Kcith 103
Element 15, 1 8, 1 9, 24, 37, 39, 44, 46, 47, 49,
Gamett, Richard 350
52-54, 59, 6 1 , 62, 65, 78-82, 84-9 1 , 93,
96- 1 0 1 , 1 03, 1 04, 107- 1 17 , 1 32, 144, Gauquelin, Michcl 359, 368-37 1 , 396, 402,
1 46, 1 7 1 , 1 74, 247-249, 252, 258, 264, 4 1 6 , 420-422
273, 277, 279, 286, 29 1 , 295-297, 301 , Gerbcrt d'Aurillac (Papa il Sylvester) 3 1 4
37 1 , 403, 405-407, 4 1 6, 4 1 9 Gılgamış Destanı 1 94, 1 98, 200, 239, 254
Empedocles 248, 249, 258 Gleadow, Rupert 239, 243, 404, 405, 407-
Engizisyon 28, 328, 329, 333, 336, 341 , 363 411
Enuma Anu Enli! 1 96, 205 Gnomon 200
Enuma elish 1 95 , 208, 2 1 0 Gnostik 266, 284
Erasmus 330 Goebbcls, Joseph 355
Eridu (Mezopotamya) 1 94 Gocthe, Johann von 29, 355
Eşzamanlılık 1 1 6, 356, 357, 384 Göğün Oğlu 68, 75, 76
Evler 2 1 , 100, 1 24, 144, 149, 1 5 1 , 1 67, 1 68, Göksel sap 44-46, 65, 78-80, 84-86, 88, 89,
1 78-1 80, 276, 290, 298, 320, 370, 377 94, 98, 1 0 1 - 1 03, 1 10, 1 1 3
Eysenck, H.J. 37 1 , 421 , 422 Greene, Liz 381
Greenwich Rasathanesi 21, 24, 46, 88, 217,
Farabi 296 3 1 5, 348, 363

Farmason 347, 348 Gregoryen 224, 227

Feng Shui 15, 36, 37, 56, 59, 87, 90-94, 96- Gurdjieff 361
104, 1 06, 108- 1 1 2, 1 1 5, 1 1 7, 1 5 1 , 400- Gustavus Adolphus 338
404 Güneş saati 59, 1 3 1 , 200, 2 1 8, 2 1 9, 3 1 5 , 3 16,
Feyeraband, Paul 363, 421 320, 365
Ficino, Marcilio 29, 324-326, 341 , 4 1 8 Günlük astroloji 1 96, 262, 264, 305, 3 1 9,
Firmicus Matemus, Julius 229, 266, 267, 340, 345, 380
286, 289-29 1 , 3 14, 3 1 8, 325, 4 1 3 , 4 1 5
Flambert, Paul 358 Halkasal küreler 58, 60, 76, 253
Flamstead, John 348 Halley, Edmund 342
Fleiss, Wilhelm 355 Hammurabi 205, 2 1 1
Ford, Harrison 1 84 Hathor 221 , 223, 232, 234
Forster, E.M. 29 1 , 4 1 5 Heliopolis 223, 226
Freud, Sigmund 355, 356 Heraldcides 264
Fu Hsi/Pao Hsi 55, 6 1 , 67, 101 Heraklit 246, 248, 338
Hermes 2 1 3 , 222, 238, 265-268, 273, 276,
Gaia 1 1 6, 397 277, 290, 295, 302, 323, 330, 380, 382,
413, 415
Galen 86, 325, 4 1 5
Hermetik 5 6 , 222, 229, 238, 265-267, 269,
Galileo 29, 60, 1 32, 1 98, 1 99, 220, 247, 336,
276, 277, 290, 295, 296, 325, 326, 332,
341 , 342, 365, 4 1 9

425
PETER MARSHALL

339, 341 , 347, 355, 360, 373, 38 1 , 397 1 01 - 1 03, 1 08, 109, 1 1 1 , 1 1 5, 1 1 6, 356,
Herodot 207, 2 1 5 , 239, 346, 408, 409, 4 1 1 390, 400, 403, 420

Herschel, William 350 1. Elizabeth, Kraliçe 332, 33

Hesiod 243, 244, 246, 258, 4 1 2 lamblichus 291

Hıristiyan Kilisesi 3 1 1 , 3 1 6
Hindistan 1 6 , 19, 28, 30, 3 5 , 3 8 , 42, 105, il. Chandragupta, İmparator 1 34
1 1 9, 1 2 1 , 1 22, 1 24, 1 28, 1 3 1 , 1 34, 1 37, il. Frederick, İmparator 338
141 , 144, 1 49, 1 50, 154, 1 55, 1 57, 158, il. Rudolf, İmparator 338, 341
1 65, 1 67, 1 68, 1 78, 1 79, 1 82, 1 83, 1 88,
239, 249, 250, 26 1 , 275, 351, 366, 377,
380, 396, 397 Imhotep/Asclepius bkz.Asclepius/lmhotep
214, 268
Hint 16, 22, 24, 3 1 , 1 22- 1 30, 1 32-1 34, 1 36,
1 37, 1 39, 147, 1 5 1 - 1 53, 1 55, 160, 161, İngiliz VI. Edward 332
1 63, 1 64, 1 66- 1 68, 1 74-1 79, 1 82, 1 83, Irak 1 93, 1 94, 295
1 87-1 89, 1 98, 239, 244, 263, 283, 296,
298, 299, 303, 378
İblis 158, 268, 276, 300
Hipokrat 29, 249, 262, 286, 3 1 8
İsa 203, 2 1 8 , 235, 236, 288, 3 1 2, 3 1 3, 3 1 8 ,
Hipparkhos 264, 265
321 , 322, 383
Hire, Philippe de la 1 3 1
İsidore 3 1 O, 3 1 1
Hitler, Adolf 334, 355
İskenderiye 1 4 1 , 217, 224, 240, 262, 265-
Holst, Gustav 29, 326, 353 268, 270, 276, 278, 280, 283, 286. �91 ,
Homer 243-246, 258 292, 295, 303, 3 1 1
Hone, Margaret 382 İskenderiyeli Clement 237, 243, 266, 3 1 1

Hong Kong 36-4 1 , 77, 78, 84, 90, 9 1 , 93-95, İstam dünyası 293, 295
1 0 1 , 1 06, 1 07, 1 09, 1 1 O, 1 1 5, 399, 403 İspanya 29, 141 , 295, 3 1 0, 3 14, 3 1 6, 3 19,
Horoskop 1 7-24, 29, 32, 46, 76, 77, 80, 8 1 , 348
85, 87, 88, 103 , 107, 1 1 3, 1 1 7, 1 22- 124, İştar (bkz. Venüs) 198, 204, 206-208, 232
1 28, 1 29, 1 32, 1 33, 1 39, 1 40, 1 43- 145,
1 48, 1 50, 1 52, 1 60, 1 63-1 65, 1 76- 1 79,
1 82, 202,. 203, 229-232, 237, 240, 25 1 , Jaipur Rasathanesi 1 3 1 , 1 32, 404-406
262, 264-266, 268, 269, 272-276, 28 1 , Jataka 128, 1 29, 1 40, 405
287, 292, 297, 298, 302-305, 3 1 0, 3 1 2, Johannes Campanus 320
3 1 6, 3 1 8, 320, 321 , 324, 329-333, 335,
Jones, Harold Spencer 28, 352, 363
339, 344, 3 5 1 -353, 355-358, 360, 361 ,
369, 370, 373, 374, 376, 377-380, 382, Jones, Marc Edmund 352
383, 385, 387, 390, 393, 396, 4 1 0 Julian, İmparator 289
Horus 2 1 3 , 2 1 5 , 2 1 6, 22 1 , 223, 232, 233, Jung, Cari Gustav 29, 57, 1 1 6, 209, 349, 355-
236-238, 265, 288, 346 358, 383, 384, 399, 400, 403, 420, 421
Hsing Tsung 52, 77, 103 Juvenal 272
Huai Nan Tzu 50, 400 Jüt Sezar 224
Huang ti (bkz. Sarı İmparator) 57, 7 1 , 88 Jüpiter (ayrıca bkz. Marduk) 1 8, 20, 22, 38,
Hun-shin Jun-ju, Prenses 48 44, 48, 53, 80, 100, 1 2 1 , 127, 1 32, 147,
148, 1 5 1 - 1 53 , 156- 1 58, 1 6 1 , 1 62, 1 64,
Huntington, Ellsworth 364, 421
1 65, 1 83 , 1 85, 1 96, 1 99, 202, 203, 205,
Hypatia 294 208, 21 1 , 2 1 2, 225, 23 1 , 235, 253, 255,
262, 264, 279-284, 288, 300, 302, 3 10,
3 1 8 , 321 , 324, 325, 330, 3 3 1 , 336, 338-
1 Ching 1 5 , 36, 38, 49, 5 1 , 54-57, 65, 67, 98,

426
A S TROLOJi

340, 344, 35 1 , 364, 367, 369, 373, 379, Konfüçyüs 37, 55, 66, 75, 1 1 4
388, 389, 392 Konstantin, imparator 265
Jyotish 1 24, 1 27-1 30, 1 33, 1 34, 141 , 143, Kopemik, Nicholas 28, 1 32, 253, 3 1 6, 322,
1 52, 1 60, 1 78, 1 98, 405 329, 332, 336-338, 341 , 372
Kova Burcu Çağı 19, 28, 30, 3 1 , 121, 1 32,
Kabala 305, 326, 333 144, 145, 147, 1 57, 1 6 1 , 1 62, 1 73 , 174,
Kader Sütunları 1 08, 1 1 0 1 95, 200, 202, 2 1 8, 236, 249, 274, 287,
303, 345, 353, 360, 37 1 , 378, 392, 395,
Kal Sarpa Yoga 1 64, 1 84, 1 88
396, 423
Kala Purusha 153
Kozmoloji 5 1 , 6 1 , 72, 100, 1 4 1 , 1 53, 1 95,
Kan Te/Gan De 64, 65, 77 1 96, 238, 25 1 , 252, 263, 278, 3 1 3, 336,
kaos kuramı 372 342
Kara ölüm 321 Krafft, Kari Emesi 355
karma 1 6, 1 25- 1 27, 138, 149, 1 52, 1 59, 1 60, Kumbh Mela 1 2 1 , 1 44
1 65, 177, 1 86, 187, 252, 283, 337, 359, Kundalini 17, 1 46, 1 60, 1 75, 1 76, 189
38 1 , 383
Kuo Pho 77
Kamak 220, 235, 262
Kutsal Kitap 208, 238, 239, 254, 295, 3 1 1 ,
Keldani 18, 202, 262, 263, 27 1 , 288, 296, 3 1 2, 342 .
303, 3 1 8, 327, 352
Kuyrukluyıldız 1 8 , 58, 63, 200, 3 1 3, 342,
Kelly, Edward 323, 333 379
Kenton, Warren 305, 4 1 6 Kürelerin Uyumu 202, 253, 259, 324, 325,
Kepler, Johannes 29, 247, 339-343, 372, 399, 340, 367, 370, 398
419
Ketu 1 7 , 1 27, 129, 1 30, 1 46, 1 52, 1 53, 1 59, Lambert, Constant 29, 358
1 60, 1 62- 1 65, 1 68, 1 70, 1 72, 1 79, 1 84,
Lao Tzu 49, 50, 63, 70, 400
1 85, 1 87
Layard, Austen Henry 1 99, 407
Keynes, John Maynard 342, 4 1 9
Leibniz, Gottfried 57
Khnumhotep 227
Leo, Alan 352, 395, 420
Kin Wen 56
Li Cung 71
Kindi 296, 297
Li Po 67, 70, 401
Kircher, Athanasius 229, 4 1 0
Lilly, William 229, 345-347, 350, 380, 419,
Kleopatra 262, 270, 292
420
Ko Po 1 09
Lo Pan pusulası 1 5 , 93, 101 , 102, 1 06
Koç B urcu Çağı 1 6, 1 9-24, 1 3 1 , 1 40, 1 4 1 ,
Lo Shu karesi 1 5, 1 03-1 05 , 1 1 1 , 1 12
1 43 - 1 45 , 1 4 8 , 149, 153, 1 56, 1 6 1 - 1 63,
1 67- 1 69, 1 79, 1 84, 200, 202, 2 1 8, 224, Lo, Raymond 1 06, 1 1 7, 402-404
227, 229, 234-236, 249, 265, 274, 280, Lockyer, Sir Norrnan 220, 409, 4 1 0
287-290, 299, 304, 3 1 0, 3 1 5 , 3 1 8, 3 1 9, Lubicz, Schwaller d e 236, 41 1 , 4 1 3
327, 328, 332, 340, 346, 352, 355, 37 1 ,
Lucian, Samosatalı 277
378, 392
Luksor 223-225, 227, 232, 236
Koç burcu 1 6, 2 1 , 22, 24, 1 3 1 , 140, 1 4 1 , 143,
144 Luther, Martin 3 3 1

Kolisko, Lily 366, 421


Kommageneli 1. Antiokhos 203 Magao Grottoes 35

Konarak 1 29 Mahabharata 1 67

427
PETER MARSHALL

Maji 28, 29, 72, 80, 89, 1 04, 105, 1 1 2, 1 97, 261 , 262, 264-268, 270, 273, 275-280,
2 1 1 , 2 1 4, 2 1 5, 222, 250, 267, 268, 270, 283, 286, 288, 290-292, 295, 300, 302,
272, 280, 286-289, 292, 298, 302, 3 1 4, 303, 3 1 0, 3 1 1 , 3 1 8, 322-325, 327, 328,
3 1 9, 321 , 326-329, 342, 349, 353, 357, 338, 341 , 346, 35 1 , 352, 377, 378, 396,
397, 398 397
Man-Ho Kwok 1 17, 400, 403, 404 Minaraja 1 34, 1 40, 405, 406
Mandela, Nelson 1 84 Ming Shu 4 1 , 46, 78-80, 88
Manetho 278 Mithras 288, 322
Manilius 270, 27 1 , 273-276, 290, 325, 4 1 4 Montefeltro, Guido de 320
Margaret, Prenses 395 Moore, Patrick 347, 363, 405
Mars (aynca bkz. Nergal) 1 5, 1 8, 20, 22, 53, Morin, Jean-Baptiste 343, 38 1 , 4 1 9
1 00, 1 27, 1 32, 1 35, 1 44- 1 46, 148, 1 5 1 - Mul.Apin 200
1 54, 1 56, 1 6 1 , 1 62, 1 64, 1 65, 1 69, 1 7 1 ,
Musevi 303, 3 1 8, 352
1 73, 1 80, 1 85, 1 89, 1 98, 201 , 202, 208-
2 1 2, 223, 229, 23 1 , 235, 237, 253, 255, Müslüman 22, 1 4 1 , 2 1 6, 225, 227, 262, 295-
258, 264, 289, 280, 282-284, 288, 290, 300, 302, 304, 3 1 3, 3 1 4, 3 1 6, 38 1 , 385
299, 300, 304, 3 1 0, 3 1 8, 321 , 324, 325, Myriogenesis 286, 290, 4 1 5
329, 33 1 , 338, 339, 341 , 345, 346, 367-
370, 379, 388, 390, 393, 396, 403, 404,
Naburianos 202, 262
416, 4 1 8
Nadi ' ler 1 33
Marshall, Peter 393, 403, 404, 4 1 6, 4 1 8, 419,
423 Nag Hammadi 266
Mayo, Jeff 37 1 , 382, 422 Nanking Rasathanesi 58, 59
McCartney, Paul 1 84 Naylor, R.H. 395
Me 'mun, Halife 296 Nechepso, Firavun 229, 265-277, 290
Medici, Catherine de 333 Needham, Joseph 97, 399-403
Medici, Lorenzo de 324, 333, 336, 4 1 8 , 4 1 9 Nehru, Jawaharlal 1 22, 404
Melanchton, Philip 33 1 , 4 1 8 Nemrut/Kalhu 1 99, 203
Merkhet 2 1 8 Neptün 20, 22, 32, 1 27, 153, 305, 350, 355,
369, 378-380, 388, 390, 393
Merkür (ayrıca bkz. Herrnes, Nabu, Thoth)
1 5, 1 8, 20, 22, 53, 75, 1 00, 127, 1 32, Nero, İmparator 270, 289
1 44- 1 46, 1 5 1 - 1 57, 1 6 1 , 1 62, 164, 1 65, Nesturiler 295, 297
1 70, 1 72, 1 74, 1 96, 202, 2 1 0-212, 222,
Newton, Isaac 29, 1 25, 342, 347, 365, 374,
223, 232, 235, 253, 255, 264, 273, 279-
399, 4 1 9
285, 287, 288, 290, 299, 300, 304, 3 10,
3 1 8, 323, 324, 326, 33 1 , 338, 344, 351 , Nineveh 1 93- 1 96, 198-200, 407, 408
369, 388, 390, 393 Northumbrialı Edwin 309
Meteor 58, 63, 70, 301 , 3 1 7, 3 1 9 Norton, Thomas 343, 347
Meton 8 3 , 248, 303 Nostradamus, Michel de 28, 333-335, 346,
Mezopotamya 29, 30, 1 9 1 , 193-200, 202- 355, 380, 4 1 8
210, 212, 2 1 9, 220, 225, 232, 235, 239, Novalar 63, 3 1 8, 3 1 9, 340, 399, 4 1 9
240 243-247, 250, 25 1 , 254, 261 -263, Novaralı Campanus 3 1 8
265, 271 , 278, 295, 299, 302-304, 3 1 1 ,
Nut 216, 227, 233, 234, 237, 270
352, 397
Mısır 19, 28-30, 66, 1 03, 1 06, 1 07, 1 1 0, 1 1 2,
1 35, 1 4 1 , 1 48, 1 9 1 , 1 93, 1 95, 200, 205, Oken, Alan 360, 421
21 2-240, 243-247, 250, 25 1 , 253, 254, Ophichus 379

428
A S TR O L O J i

Optik (ayrıca bkz. teleskoplar) 6 1 , 221 418


Oresme, Piskopos Nicole 222, 4 1 7 Pliny 262, 27 1 , 272, 3 1 1 , 4 1 3 , 4 1 4
Origen 292 Plotinus 278, 283-285, 291 , 3 1 0, 4 1 4, 4 1 5
Orion 7 1 , 2 1 1 , 2 1 7 , 223, 224, 23 1 , 234, 237, Plüton 20, 22, 32, 1 27, 1 53 , 2 1 0, 369, 378,
243, 244, 409 379, 388, 390, 392, 393
Osiris 2 1 4-217, 223, 225, 23 1 -234, 237, 265, Polaris 64
266, 268, 405 Posidonius 271
Prakash, Swami Yogi 1 75 , 177- 1 8 1
Ölüler Kitabı 2 14, 222, 229
Prakriti (bkz. Purusha) 1 37, 1 38, 1 55
Özgür irade 32, 1 1 7, 1 26, 1 77, 1 86, 259, 294, presesyon 22, 24, 64, 69, 87, 1 36, 140, 144,
297, 304, 3 1 1 -3 1 3, 3 1 6-3 1 8, 328, 339, 1 45, 1 78, 1 84, 21 8-220, 233, 235, 253,
3 6 1 , 38 1 , 382-384
265, 280, 298, 299, 303, 3 1 8, 327 329,
356, 378
Pai Hsieng-Chien 75 Proclus 217, 247
Paitamahasiddhanta 1 3 3 Psikoloji 28-3 1 , 1 37, 154, 208, 249, 349,
Pan K u 98 350, 355, 356, 358-3 6 1 , 364, 369, 370,
372, 374, 375, 382, 397, 420
Pao Hsi (bkz. Fu Hsi) 55
Ptolemy, Claudius (Batlamyus) 29, 140, 234,
Papa V. Sixtus 328, 333
253, 26 1 , 265, 277-283, 290, 296, 298,
Papus, Gerard Encausse 358 309, 3 1 0, 3 1 2, 3 1 4, 3 1 8, 325, 332, 337,
Paracelcus 330, 333, 4 1 8 343, 350, 356, 372, 379, 380, 414
Parashara, Maharishi 1 34, 405 Puerback, George 337
parmak izleri 38 Purusha 137- 1 38, 153, 1 54, 1 64
Partridge, John 347
Pekin 37, 38, 44, 58-60, 62, 65, 67, 72, 73, Ra 214-21 6, 221 -223
97, 98, 103 Rahu 1 7, 1 27, 1 29, 1 30, 1 46, 1 52, 1 59, 1 60,
Pers/liler 1 39, 1 93, 1 95, 201-203, 224, 229, 1 62- 1 65, 1 69 , 1 7 1 , 1 73, 1 84, 1 85
235, 243, 244, 246, 256, 261 , 265, 283, Raman, B.V. 1 21 , 1 23, 1 26, 208, 223, 325,
296, 336, 359, 421 344, 404-406
Persl i Darius 224 Ramsdale, Christine 382, 422
Petosiris 229, 265, 266, 273, 277 Raphael (Robert Cross Smith) 304, 324, 349,
Philolaus 247, 248, 264 350
Picatrix 302 Rawlinson, Henry Crewicke 1 93, 1 94, 2 1 2,
Piccardi, Giorgio 367 409

Pico della Mirandola 326-329, 3 1 3 , 4 1 8 Reagan, Ronald ve Nancy 28, 396

Piramit Metinleri 2 1 4, 2 1 6, 2 1 7 , 2 1 9 , 223, Reenkarnasyon 1 25, 1 62, 207


226 Regiomontanus 322, 327, 337, 377
Pisagor 202, 221 , 229, 243, 246-248, 25 1 , Ricci, Maıteo 58, 90, 9 1 , 97, 400, 402, 403
255, 259, 283, 309, 324, 339-342, 355, Rishi'ler 17, 1 33, 1 34, 145, 238, 35 1 , 354
370
Robert Grosseteste, Piskopos 3 1 7, 4 1 7
Placidus 302, 304, 377
Roma 29, 140, 233, 241 , 270-272, 288-290,
Platon 29, 202, 2 1 3 , 222, 228, 243, 247, 25 1 - 309, 3 1 1 , 3 1 3, 333, 338, 343
260, 263, 264, 267, 27 1 , 278, 283, 285,
Rönesans 27, 1 4 1 , 229, 278, 299, 302, 3 1 3,
286, 288, 297, 3 1 0, 3 1 3 , 3 1 6, 324, 325,
323, 324, 326, 328, 329, 332, 333
326, 336, 337, 340, 350, 352, 256, 3 8 1 ,

429
P ET E R M A R S H A L L

Rudhyar, Dane 358-360 Srimad B hagavata 1 38

Russell, Bertrand 257 Ssuma Chien 76


St. Victorlu Hugh 3 1 3
Sakkara 2 1 4, 220 Stein, Sir Aurel 35, 342, 366, 373
Santilliana, Giorgio de 2 1 9 , 409, 423 Steiner, Rudolf 366
Sargon 1 96, 1 99 Stoacılar 263, 264, 279, 284, 324
Sastry, R. Shama 1 36 Stobaeus, Johannes 229, 261 , 267, 4 1 3
Satranç 6 1 , 373 Su Song 68
Satürn 1 5, 1 8, 20, 22, 38, 53, 100, 1 27, 146, Suetonius 272, 414
1 47, 1 5 1 - 1 54, 158, 1 59, 1 6 1 , 1 62, 1 64, Sun Su-Mo 70
1 65, 1 70, 1 72, 1 74, 1 80, 1 86, 1 89, 1 96,
Surya Siddhanta (Hint) 1 7, 1 29, 1 33, 1 35,
1 99-203, 205, 206, 208, 209, 2 1 2, 223,
140, 1 54, 404
225, 23 1 , 235 , 237, 253, 255, 264, 273,
276, 280-284, 287, 288, 299, 300, 303, Sutton, Komilla 1 82, 404-407
304, 3 1 8 , 321 , 324, 325, 329, 330, 334, Sümer 1 94, 195, 1 97, 200, 202, 204, 206,
336, 338-340, 345, 350, 356, 364, 367- 209, 21 1 , 342
369, 379, 388, 392 Şabat 205
Sawai Jai S ingh il, Maharaja 1 3 1 , 1 32
Sayılar 52, 68, 73, 75, 1 02-105, l l l , 1 1 2, Tai, Lady 63, 64, 67
1 34, 1 49, 1 79, 219, 246, 247, 254, 276,
Takata, Maki 264, 365
370, 397
Takımyıldızlar 60, 87, 1 02, 1 43 , 1 52, 1 53,
Scot, Michael 3 1 9, 320
200, 201 , 224, 228, 233, 234, 236, 244,
Sebatı 2 1 2 262, 267, 27 1 , 29 1 , 3 1 2, 3 1 4, 379
sembolizm 2 8 , 30, 48, 1 00, 254, 1 68, 1 74, Takvim 46, 47, 55, 59, 63-65, 67, 68, 73, 74,
205, 207, 2 1 4, 236, 288, 356, 379 78, 80-86, 90-94, 98, 99, 1 0 1 , 1 02, 1 07-
Septimus Severus, İmparator 272, 289 1 1 0, 1 26, 1 39, 1 42, 1 67, 201 , 203, 205,
Seymour, Percy 367, 368, 422 224, 225-229, 239, 248, 290, 296-299,
303, 3 15, 3 1 6, 3 2 1 , 322, 332, 340
Shakespeare 283, 333, 365, 381
Talih Çubuklan 38
Shamash 1 9 3 , 1 95, 198, 204, 206, 208
Talmud 303, 304
Shi Chi 74
Tanrı 1 6, 1 7 , 3 1 , 42, 44, 55, 67, 69-7 1 , 74,
Shih Shen 62, 65, 101
1 02, 1 07, 1 24, 1 27, 1 29, 1 33-1 36, 1 40,
Shukla, Vaida 1 38 143, 1 48, 1 52, 1 53, 155- 1 60, 1 66, 1 68-
Sibly, Ebenezer 26 1 , 348, 349 1 77, 1 80, 1 82, 1 88, 1 94- 1 98, 200, 203-
Sicilyalı Diodorus 206, 225, 239 21 1 , 2 1 4-216

Siddhanta 1 33, 1 40, 296, 404 Tantra astrolojisi 1 29, 1 76

Sidonius 27 1 , 292 Tao Te Ching (Çin) 49, 50, 6 1 , 400

Sidonlu Dorotheus 276 Tapınak Şövalyeleri 207

Sina Dağı 205 Tayvan 40, 78, 90, 1 09

sinastri 2 1 , 1 68, 357, 393 Teleskoplar 102, 1 9 8

Sirius 67, 2 1 7 , 223, 225-228, 23 1 -234, 243, Temel Bilimler 3 1 7


244, 266, 35 1 , 354 Tempier, Piskopos Stephen 3 1 6
Sloane, Sir Hans 348 Temple, Robert 60, 1 99, 221 , 401 , 407, 409
Sol Invictus 288, 289 Teosofı 350, 352, 353, 359, 366
Sphujidhvaja 1 40 Tertullian 3 1 3 , 4 1 7

430
ASTROLOJİ

Tester, Jim 244, 347, 4 1 2-41 9 388-390, 396


Thales 243, 245, 246, 248 Vettius Valens 276, 4 1 4
thema mundi 264, 3 10 Villanovalı Arnald 3 1 9
Theogenes 272 Villefranche, Morin d e 3 8 1
Thomas, David 384 Vitruvius 262
Tıbbi astroloji 249, 286, 321 , 344 Voltaire 343
Tibet 48, 35 1 , 354, 400
Tirth, Swami Naryab 175 Wang Chi 98
Trigault, Nicolas 676, 402 Wang Chung 76, 402
Trigon 24, 140, 277 Wang Pao 6 1
Trigram 1 5 , 5 1 , 55-57, 67, 97, 98, 1 0 1 , 104, Wang Wei 98
1 09, 1 1 1 , 1 1 2 Wang Xi-ming 68
Tsu Ping 85, 86 Warren, Yarbay John 1 42, 305, 4 1 6
Tutankhamen 2 1 6 West, John Anthony 370
Tutulma 22, 59, 62, 63, 76, 1 27, 1 32, 1 36, Whiston, William 342
1 42, 159, 20 1 , 203, 205, 206, 208, 22 1 ,
Whitehead, A.N. 372, 422
245, 266, 29 1 , 3 1 3, 327, 329, 330, 342,
365, 393 Witte, Alfred 355

Tzu P'ing 40 Wohl, Louis de 355

Tzu Wei 1 02 Wong Tai Sin 37, 38, 40, 1 14


Wu Hsien/Wu Xian 65

Udjat gözü 221


Uluğ Bey 1 3 1 , 301 Xenophanes 245

Upanishad 1 36, 1 37, 405


Uraniborg Rasathanesi 338 Yahudi Astrolojisi 301 , 303, 304

Uranüs 1 8, 20, 22, 32, 1 27, 153, 350, 367, Yang Hsiung 75
378-380, 388-390, 392 Yang Quan 62
Uruk 1 93, 202, 203, 239 Yang Wei-Te 63
Usturlap 1 98, 296, 298, 3 1 6, 320 Yang Yün-Sung 98
Yavanesvara 1 40
Varahamihira 1 34, 1 40, 142, 148, 1 75 , 406, Yaw, İmparator 90
407 Yazgı 68, 74, 76, 78, 84-86, 88, 89, 97, 103,
Veda 17, 1 24, 1 28, 1 3 1 , 1 33 - 1 37, 1 39, 142, 1 07, 1 1 1 , 1 1 6, 1 1 7, 1 23, 1 25, 1 28, 1 97,
1 43, 1 46, 1 65, 1 66, 1 82, 1 84, 1 88, 389, 202, 203, 205, 206, 208, 21 1 , 256, 258,
405, 406 262, 264-269, 274, 276, 279, 280, 283,
Yedik Astroloji 1 6 , 1 22- 1 24, 1 35, 182- 1 85, 290-292, 294, 296, 300, 304, 3 1 1 3 1 2,
'
1 88 3 1 7, 326, 33 1 , 332, 341 , 346, 353, 361 ,
368, 373, 374, 380-383
Venüs (ayrıca bkz. İştar) 1 5, 1 8, 20, 22, 38,
53, 67, 70, 75, 1 00, 1 27, 132, 144-147, Yengeç burcu 1 9, 20, 23, 143- 1 45, 1 47, 1 48,
1 5 1 - 1 54, 1 58, 1 6 1 - 1 65, 1 68, 1 69, 1 72, 1 53, 1 55, 1 56, 1 6 1 , 1 62, 1 70, 202, 205,
1 79, 1 85, 1 86, 1 94, 1 96, 198, 202-204, 207, 233-236, 249, 274, 287, 288, 3 1 5,
206-208, 2 1 2, 223, 232, 235, 253, 255, 3 1 9, 364, 366, 37 1 , 389, 392
264, 273, 279-284, 288, 299, 300, 304, Yeşim İmparator 42, 43, 52, 58, 64, 68-70,
3 1 0, 3 1 2, 3 1 8, 323, 324, 326, 330, 33 1 , 77, 1 04
336, 338, 344, 345, 35 1 , 356, 367, 369,

431
PETER MARSHALL

Yeşim Kadınlar 70 Yükselen Burç 1 6- 1 8, 2 1 -23, 1 50, 1 78, 1 79,


Yıldız dini 29, 2 1 4 1 96, 203, 266, 275, 276, 280, 28 1 , 290,
300, 3 1 2, 3 1 9, 334, 354, 380, 385, 396
Yıldızlar 2 8 , 50, 6 1 , 6 3 , 69, 7 1 , 77, 80, 87,
99, 1 1 2, 1 32, 1 34, 1 4 1 , 1 66, 1 84, 1 86, Yüz okuma 94
1 98, 200, 2 1 5 , 216, 228, 232-234, 252,
254, 255, 258, 267, 268, 273, 277, 280, Zadkiel (Richard Morrison) 349, 350
285, 295, 298, 3 1 3, 325, 327, 328, 330,
Zaratas 246
33 1 , 35 1 , 359, 380, 382
Zen 42
yin ve yang 1 5 , 50-52, 54-57, 59, 6 1 , 67, 74,
75, 80, 8 1 , 99, 1 00, 1 03, 1 09, 1 1 1 , 1 1 6 Zeno 263

yoga 1 7 , 1 29, 1 47, 1 57, 1 60, 1 64, 1 68, 1 74, Zerdüştlük 202, 246, 297
1 75, 1 77, 1 80, 1 84, 1 86, 1 88, 407 Zhang Heng 60, 62
Yu Xi 64 Zoser, Firavun 23 1
Yu, Bilge-İmparator 1 04 Zu Chongzhi 64, 208, 295
Yunan etkisi 1 39-261 Zümrüdüanka 30, 74, 225, 264, 396, 4 1 0
Yunanistan 203, 243, 244, 247, 25 1 , 261 , Zümrüt Tablet 302
262, 286, 291 , 292, 324

You might also like