You are on page 1of 216

| Gülağ ÖZ

Yeniçeriler
. ve
Bektaşilik
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

© Barış Kitabevi, 2013

Tüm haklan saklıdır.


Yayıncı izni olmadan kısmen de olsa fotokopi, film, vb. elektronik ve mekanik
yöntemlerle çoğaltılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez.

Birinci Baskı: Uyum Yayınları 1997

Kapak Tasarım - Düzenleme


Karizma Reklamcılık: 0.312 418 20 92-93

Baskı ve Cilt
BRC: 0.312 384 44 54

ISBN: 978-605-4728-12-1

Genel Dağıtım

b a r ış
k i t a p
Zafer Çarşısı No: 10-11 Yenişehir - ANKARA
Tel: 0312. 435 29 69 Faks: 0312. 434 33 93
www.barisyayinevi.com

2
GÜL AĞ ÖZ

YENİÇERİLER
ve
BEKTAŞİLİK

GÜLAĞ ÖZ

3
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

4
Önsöz

Birinci baskısı 1997 tarihinde basılan bu çalışmanın yeniden yayım­


lanmasına gereksinim duyulmuştur. Bu küçük kitabın özünde Bektaşi­
lik ve Yeniçeriler konusunda farklı konular işlenmiştir. Kitabın ham-
cına göre özetleme olarak göreceğimiz bu eserde fazla detaya gir­
menin gerekli olmadığı görülmüştür. Ayrıca bu baskıda 1810 tarihin­
de Fransa’da yazılıp, Avrupa’nın birçok ülkesinde sahnelenen konu­
su Osmanlı-Bektaşi- Yeniçeri olan küçük bir eseri de ek olarak kitabı­
mızda yer aşmakta idi. Ancak bu baskıda buna gerek görmeden, kitap­
ta küçük bazı düzeltmeler koyarak bir iki yeni ilave yaptık. Konu ile
çok yakından ilgili ve yeni kuşakların mutlaka bilmeleri gereken bir
mahkeme savunmasını aynen kitabımıza ek olarak koyduk. 1826 tari­
hinde Bektaşi Tekkelerinin kapatılmasıyla dergâhların başında bulunan
Baba ve dedelerin sürgün edilmesi kararı verilince Hacıbektaş İlçesin­
de ulu kişinin makamın da oturup Alevileri temsil eden Postnişin Ham­
dullah Çelebi de bu uygulamanın içine alınarak, önce K ırşehir’de şe­
riat mahkemesinde yargılanıp, sonra Am asya’ya sürgüne gönderilmiş­
tir. İşte Hamdullah Çelebi’nin K ırşehir’de şeriat mahkemesinde nasıl
bir dik duruş sergileyerek, adeta kendini yargılayan kadı ve müftüle­
re büyük bir ders vermektedir. Emekli Emniyet müdürlerinden Yunus
KOÇAK’ın bu tutanakları ele geçirip yeni yazıya geçirdiği bu savun­
mayı da sayın K oçak’ın izniyle buraya ek olarak koyduk. Ayrıca M e­
sut Ayar’ın doktora çalışması sırasında hazırladığı eserinde devlet ar­
şivlerinden elde ettiği Bektaşi Tekkeleri’nin listesini de kitabımıza ek­
ledik. Bu konuda kendi çalışmamız ve K oçak’ın da Bektaşi tekkeleri
listesini de kitabımızda yer almaktadır. Çünkü döneminde Anadolu ve

5
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

Balkanlar’da bulunan Bektaşi örgütlenmesinin ne derece büyük ve cid­


di bir sistemle çalışıldığının bilinmesinin yararlı olduğunu düşündük.

Bu kitabın yeniden yayımlanmasını sağlayan Barış- Kitap Yayınları


sahibi sayın Atalay ATMACA’ya ayrıca teşekkür ediyorum. Kitabıma
ek olarak Çelebi Savunması’m da koyduğum Yunus KOÇAK ve Bekta-
şiler listesi için Sayın M esut AYAR’a da ayrıca teşekkür ederim.

Umarım bu çalışma okuyucular için yararlı olur.

Gülağ ÖZ
Şubat 2013 Ankara

6
GÜLAĞ ÖZ

Sözbaşı

Anadolu toprağında bin yıldır yaşayan Türkler artık bu toprakların


kalıcı sahipleri olmuştur. Bunca yıldır oluşturulan kültür mozaiğinin
günümüze taşınması konusunda sağlıklı bir tarih ne yazık ki yazılma­
mıştır. Resmi tarih yazıcıları hiçbir zaman objektif olamamışlar, her za­
man yönetimin övgülerle dolu yalan yanlış ve yanlı tarihini bugünlere
taşımışlardır.
Türk insanının yaşamıyla ilgili gerçek bilgileri kendi kaynakla­
rımızdan öğrenme imkânımız çok zayıftır. Osmanlı vakanüvisleri yö­
netime övgü ve yüceltici sözler söylerken, halk kesimine sövgü ve aşa­
ğılayıcı, küçük düşürücü tümceler kullanmışlardır. Kaynaklarımızın kıt
olduğu noktalarda yine de bu resmi tarihçilerin yapıtları en iyi kay­
nak olma nitelliğini sürdürmektedir. Özellikle Neşri, Peçevi, Solakza-
de, Celalzade Mustafa, Hoca Saadettin Efendi, Naima, Müneccimbaşı,
Oruç Bey, Aşıkpaşaoğlu, Cevdet Paşa gibi Osmanlı, tarihçileri her ne
kadar Osmanlı sultanlarını övmek amacıyla tarih yazmış olsalar da aşa­
ğıladıkları, karaladıkları Aleviler için önemli birer kaynaktır.
Kitabımızın konusu olan Bektaşi - Yeniçeri ilişkileri ve son dö­
nemlerine ait kaynak yetersizliği nedeniyle eldeki bilgilerle yetinmek
zorunda kalınmıştır. Osmanlı arşivlerine el atıldıkça çok önemli bilgi­
ler bulunmaktadır. Bazen bu kaynakların bu güne kadar bilinen olayla­
rı tersyüz ettiğini görmekteyiz.
Bu kitabımız için bir kaynak taraması yaparak karanlık noktalar ile
toplumun görmesi gerekli konuları irdelemeye çalıştık. Yıllardır kuru­
cusunun Hacı Bektaş olduğu övüncüyle bakılan Yeniçeriler, Alevi Bek-
taşiler açısından düşünsel bazda hiç bir ilgisinin olmadığı, hatta Alevi
katliamlarında çok rahat kullanıldığı görülmüştür.
Yeniçeri Ocağı Hacı Bektaş Tekkesi’nin “hayır duası”yla kurulmuş
olduğu gerçeği yadsınmıyor. Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamalarında
hep sultanların yanında olmuş, devlet yönetiminde, savaşlarda büyük
görevler yüklemiş olan Alevi-Bektaşi babaları, dedeleri, dervişlerinin
7
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

devlet içerisindeki izleri ilerleyen yıllarda tamamen silinmiştir. Çünkü


Osmanlı devleti içerisinde nüfus kazanan toprak beyleri ile Arap-Acem
kültürüne dayalı Sünni düşünceyle Türk kültürüne dayanan Alevilik-
Bektaşilik düşüncesi ters düşmüştür.
Ekonomik ve sosyal alanda da Aleviliğin hoşgörü, insan sevgisi ve
adil paylaşımına dayalı düşüncesi Osmanlı Devleti’nce yük olmaya ve
istenmemeye başlanmıştır. Özellikle 16. yy da Sultan Selim ’in padi­
şah olup, halifelik makamını da almasından sonra A leviler’e bir hoş­
görüsüzlük, düşmanlık oluşturulmuştur. Bu dönemlerdeki Alevi ayak­
lanmaları da Yeniçeriler’e dayanarak bastırılmış, büyük katliamlar ya­
pılmıştır.
II. M ahm ut’un 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nı kaldırırken Bektaşi
tekke postnişinlerinin bir kısmını idam sehpasına göndermesi bir kıs­
mını da sürgün etmesi bu düşüncelerin ürünüdür.
Okullarımızda okutulan tarih kitapları zaten gerçek tarihi yansıt­
madığı gibi Sultan II. M ahm ut’u reformist bir padişah olarak karşımıza
çıkartmaktadır. Oysa bu Sultan’ın Alevi-Bektaşiler’e bakışı ve uygula­
maları geçmişten gelen bir birikimin, bir kinin artık kesin bir uygula­
masıdır.
Kitabımızda üç önemli unsurun ilişkilerini ve sonuçlarını bazı bel­
gelere dayandırarak anlatmaya çalıştık, yine de bu konuda çok fazla
iddialı değiliz. Çünkü Osmanlı arşivlerinde konunun aydınlatılmasını
bekleyen yığınlarca belge vardır. Bu belgelere ulaşmadan Yeniçeriler
konusu ve II. Mahmut dönemi yeterince aydınlatılmış olamaz. Biz an­
cak bir parça da olsa konuya ışık tutarak olayın önemini ortaya koyma­
ya çalıştık.
Dileğimiz 21. yy Türkiye’sinde böyle olayların yaşanmaması, in­
sanları Alevi-Sünni, Kürt-Türk, Çerkez, Abaza ayrımı yapmadan
Türkiye’de yaşayan tüm grupların Türkiye mozaiğinde bütünleşmesi­
dir.
Gülağ Öz
Şubat 1997 Keçiören-Ankara

8
GÜL AĞ ÖZ

Anadolu’da Horasan Erenleri

Horasanlı Erenlerin Anadolu’ya gelmeleriyle Selçuklu ülkesinde


bir hareketlilik başlamıştı. Çeşitli tarikat örgütleri kendi okullarım kur­
mak, taraftarlarını çoğaltmak peşindeydiler. Çünkü Anadolu’da kurul­
muş bulunan Anadolu Selçuklu devlet yapısı içerisinde oluşan kültürel
ve eğitsel ortam bazı tarikatların ilkelerine ters gelmekteydi. Hem bu
devletin yapısı hem de devletin eğitim politikasında Türk kültürünün
izlerini bulmak oldukça zordu. Selçuklu vezirleri ve yöneticileri Büyük
Selçuklu devletinde olduğu gibi yönetici olarak tümüyle Fars kökenli­
leri alıyorlardı. Bu nedenle de Türk kimliği küçümsenir olmuş, tabanı
oluşturan Türkmenler dışlanmıştı. A nadolu’da güçlü olan tarikat akımı
ise Vefailiğin devamı niteliğindeki Babailer örgütüydü. Bunun ardından
Anadolu’ya Moğol baskısından kaçarak gelen Horasan Okulu’nun yö­
neticileri olan Yeseviler, Kalenderiler, Haydariler gibi özünde Alevi kö­
kenli örgütler henüz Anadolu’ya alışmadan 1239 Babailer İsyanı için­
de buldular kendilerini.

Anadolu’da ayaklanmış bulunan Türkmenlere Baba İlyas ve Baba


İshak öncülük yapmaktaydı. Horasan’dan yeni gelmiş bulunan tarikat
babaları doğal olarak Baba İlyas’ın öncülük yaptığı Babailer hareketi­
ni desteklediler. Bu hareketin başlardaki başarısı, paralı Frenk askerle­
rince bastırılınca Babai başkaldırısı yenilgiyle sonuçlandı. Bu ara tari­
kat örgütleri de dağılma noktasına gelip uzun bir süre gizlenerek örgüt­
lülüğünü sürdürdüler.

1243 Kösedağ savaşının ardından zayıflayan Selçuklu devleti içeri­


sinde yeniden güç kazanan örgütler yavaş yavaş toparlanmaya, birlik­
te olmaya özlem duydular. Dağılan Selçuklu devleti yerine Anadolu’da

9
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

var olan uç beylikleri devlet olma, yönetime gelme savaşı vermeye baş­
ladılar. Bu beyliklerden hangisi sırtını güçlü bir tarikata dayarsa onun
büyüyeceği, gelişeceği gerçeği babaların, dedelerin önünde durmaktay­
dı.

Alevi Şeyhi Edebali’nin kızıyla evlenen Osmanlı beyliğinin ku­


rucusu Osman Gazi, sırtını Alevi tarikatlarına dayadı. Başlangıçta
Müslümanlığı bile bilmeyen Sultan Osman’ın her şeyi kayın pederi
Edebali’den öğrendiğini kaynaklar vermektedir.

Osmanlı beyliğinin güçlenip devlet olma aşamasında bu küçük bey­


liğin kısa sürede büyük bir imparatorluk aşamasına gelmesine katkı ve­
ren Anadolu Erenleri’ne, Osmanlı yöneticilerince vakıf arazileri veril­
miş, tekke türbe yapılmasında gerekli destek sağlanmıştır. Bunlardan
Geyikli Baba, Abdal Murat, Abdal Musa, Doğulu Baba gibi Erenler Os­
manlI fetih savaşlarına da katılarak büyük yararlıklar göstermişlerdir.

Kuruluş sürecinin Osmanlı Sultanları, Bektaşi geleneklerine göre


hareket etmiş, onların felsefesini benimsemişlerdir. Bunun sayısız ör­
nek ve belgeleri vardır. Sultan Orhan ve Sultan I. M urat Anadolu Eren­
leri ile sıkı işbirliği yaparak onlardan hem savaşlarda komutanlık yap­
maları hem asker toplamalarında, hem devlet idareciliğinden yararlan­
mışlardır.

Osmanlı Beyliği ve devletin desteklemiş olduğu Alevi meşrepli tari­


katlar Anadolu’da bütünleşerek yeni bir tarikatın da temellerini birlikte
atıyorlardı. Bu tarikat Hacıbektaş adına kurulmuş olan ve ileride Bek­
taşilik adını alacak olan kurumdu. Ahilik ise Ahi Evren ve Hacıbektaş
dostluğuna dayanan iki Alevi kökenli örgüt zaten iç içeydi.

İlk Anadolu Erenleri, Osmanlı devleti ve sultanlarının yakın ilgi


ve desteğiyle kurmuş oldukları tekke ve zaviyeler zamanla Alevi-
Bektaşilerin birer okulu durumuna dönüşmüştür. Bu tekkeler aracılı­

10
GÜL AĞ ÖZ

ğıyla Anadolu Aleviliğinin şekillenmesi, kurumsallaşması başlam ış­


tır. Bu tekkelerden başarıyla mezun olan babalar, dedeler aracılığıyla
Anadolu’nun her yanma yayılan tarikat fikirleri Balkanları da içine alan
büyük bir örgütlülük alanı oluşturmuştur.

Sultan Osman zamanında Osmanlı beyliği tam bir devlet olamamış,


çalışma ve kurallarıyla, uygulamalarıyla bir beylik niteliğindeydi. Ama
sürekli büyüyor gücüne güç katıyordu. Düzenli bir ordusu da yoktu.
Nerede bir savaş olacak, bir yere baskın yapılacak, atma atlayan bu sa­
vaşa katılıyordu.

Ancak Sultan Orhan’ın son zamanlarında bunun böyle gitmeyeceği


ortaya çıktı. Artık bir ordu kurulmalıydı. Düzenli bir ordu olmalıydı. Bu
fikir Sultan Orhan’ın kardeşi Süleyman Paşa’dan geldi. Çandarlı Halil
Paşa düzenli bir ordunun kurulmasında hem padişahı hem de kurmay­
larını ikna etmişti.

Yeni Bir Orduya Neden Gerek Görüldü?


Ancak kurulacak yeni ordunun arkasında manevi bir güç gerek­
mekteydi. O zamanın geleneklerine göre bir tarikata bağlanmak zorun­
luluk olarak görülüyordu.

İşte 13. yy. A nadolu’sunda insan sevgisi ve hoşgörüye dayanan bir


tarikat henüz gelişme aşamasmdaydı ve hızla gelişiyor, kitleyi peşinden
sürüklüyordu. Yeni ordunun manevi gücü ancak bu ocaktan alınmalıy­
dı. Osmanlı yöneticileri Hacıbektaş Ocağı ve tekkesinde karar kıldı.
Yeni ordunun ardındaki keramet Hacı Bektaş düşüncesi olacaktı.

Yeniçeri adıyla kurulacak olan yeni orduya alınacak askerlerin dev­


şirmelerden olması düşünülmekteydi.

Osmanlı beyliğinin devlete dönüşmesi, yeni fetihlerle bu devletin

11
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

genişlemesiyle yeni bir ordu kurulmasına ihtiyaç duyulmuştur. Bunun


içim eski Türk geleneğinden de hareketle esir edilen ecnebilerden kuru­
lu birliğin oluşturulması fikri devlet yönetiminde ağırlık kazanınca bu
anlamda çalışmalar başlatılmıştır.

Bu nedenlerden dolayı yeni fetihlerle, yeni mekânlar elde etmek ve


bu mekânları koruyup kollayacak askerlere de şiddetle ihtiyaç duyul­
maktaydı. Elde bulunan mevcut askerlerin yetersizliği esir edilen, hatta
işgal edilen ülkelerde genç çocukların toplanarak, Türk usullerine göre
yetiştirilip topluma kazandırılma fikri bu nedenle ortaya çıkmıştır.

Yeniçeri ordusu Osmanlı devletinin askeri birliğidir. Ve doğrudan


doğruya padişaha bağlı kapıkulu ocaklarının piyade sınıfını oluşturur.

Savaşlarda güç kullanılarak kazanılmış Rum eli’yi elden çıkartma­


m ak hem yeni fetihlere de devam edebilmek için, yabancı çocukların
asker olarak kullanılmasına büyük ihtiyaç duyulmuştur. İlk kuruluşun­
da toplam bin kişiyle bir deneme yapılmış ve bunun ardından Yeniçeri
ordusunun büyütülmesine karar verilmiştir.

Osmanlı devletinin kuruluşunda Ahilerin,Bektaşi,Alevi dede ve ba­


balarının gerek fikirlerinden gerek gücünden yararlanmayı çok iyi bil­
mişlerdir. Bunlardan Ertuğrul G azi’nin yol arkadaşlarından Gazi Abdu-
rahman, Akça Koca, Konur Alp, Saltuk Alp,Turgut Alp Aktimur,Kara
mürsel,Karatekin,Samsa Çavuş ve Şeyh M ahmut Ahi teşkilatına men­
sup olduklarını ve bu kişilerin Osmanlı Devletinin kuruluşunda büyük
rol oynamışlardır.1

Yeniçeri Ocağının Kuruluşunda Farklı Görüşler

Yeniçeri Ocağının kuruluşunda Hacı Bektaş’ın bizzat ocağı kutsadı­


ğı söylense de bu konu henüz netlik kazanmış değildir. Olaya tarihsel
1 İsmail Hakkı Danişment İzahlı Osmanlı tarihi Kronolojisi, cilt l,s.52

12
GÜLAĞ ÖZ

olarak baktığımızda bunun mümkün olamayacağı görüşünü taşımakta­


yım. Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin ölümünü 1271 olarak aldığımızda,
Osmanlı beyliğinin 1299 yılında kurulduğu kabul edilirse ocağın hün­
kar tarafından kurulduğu ortaya çıkar.

Kimi kaynaklar Hacı Bektaş ile Sultan Orhan’ın görüştüğünü, hat­


ta Sultan Orhan’ın Sulucakarahöyük’e kadar pirin ayağına giderek yeni
orduyu kutsamasını istediğini yazsalarda bu fikre katılmak biraz çe­
lişkilere ortak olmamıza neden olacaktır. Çünkü Hacı Bektaş Veli’nin
ölüm tarihi 1271, Sultan Orhan’ın padişah oluşu ise 1324 yılıdır. Hatta
kimi kaynaklar Yeniçeri Ocağı’ mn kuruluşunu I. M urat’a kadar götür-
selerde kaynaklar Sultan Orhan Gazi zamanını işaret etmektedir.

Sultan O rhan’ın annesi Mal Hatun, Alevi pirlerinden Ahi Ocak­


larından tekke babası olan Edebali’nin kızıdır. Dolayısıyla ilk Osmanlı
padişahlarının hem fikirsel olarak hem de ilişkiler yönünden Alevi yan­
daşı olmaları normal bir durumdur. Hatta Ertuğrul oğulları her ne kadar
Müslüman olmuş olsalar da, savaşçı bir karakter taşıdıklarından M üs­
lümanlığın kurallarını yerine getirmek ya da öğrenmek diye bir sorun­
ları olmamıştır. Bazı kaynaklar bunu açık şekilde anlatmaktadır. Sul­
tan Osm an’ın K ur’an’ı ilk kez kayın pederi Edebali’de gördüğü ve
Osm an’ı etkilediği söylenir.

Hacı Bektaş Veli’yi, doğrudan “Yeniçeri Ocağı’nı kutsadı” diyerek


onu yüceltmek, ya da bu fikrin Hacı Bektaş’tan geldiğini söylemek ken­
disine bir kazanç sağlamaz. Hacı Bektaş’ı küçültmez, büyütmez. Elbet­
te en büyük kanı Hacı Bektaş Ocağı’mn Yeniçeri ordusunu kutsadığı
yönündeki sağlıklı bilgilerdir. Çünkü bütün kaynaklar bu noktada bir­
leşmektedir. Tarih boyunca Yeniçerilerin oynadıkları rol bilinmektedir.
Yeniçerilerin savaşa giderken ya da ortaya bir eylem koyarken Bektaşi
Gülbank’ı okumaları bu bağın olduğuna işaret ediyor.

“Onun, Osmanoğulları’nın gelecekteki saltanatını tespit ettiği ve

13
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

Osman Gazi’ye kılıç kuşattığı veya taç giydirdiği hakkında rivayetle­


rin de XV. asırda teşekkül etmiş olup, tarihi bir hakikat sayılmaz. XV.
aşırın ilk yarısında, Bektaşiliğin imparatorluk içinde kuvvetli bir mevki
kazanmasından sonra, m eydana çıktığı anlaşılıyor”2

Fuat Köprülü’nün yargısı bu yönde. Ancak onun takipçisi olan yeni


kuşağın bilim adamlarından Alevi tarihi araştırmacısı A. Yaşar Ocak
şu yargıyı getiriyor: “Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşundaki rolü dolayısıy­
la Osmanlı İmparatorluğu tarihi boyunca nüfuzunu koruyan Bektaşilik,
gerek oynadığı siyasi roller arz ettiği farklı dini inanç ve telakkileri bir­
leştirici yaptı”3

Ahmet Yaşar Ocak, Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşunda kumlusunda


Bektaşiliğin rolünü açık bir biçimde vurguluyor. Ancak Osmanlı İm­
paratorluğu tarihi boyunca böyle gittiğini de söylemeden geçemiyor.
Bu yargıya katılmamız olanaksız. Çünkü Osmanlı devletinin kuruluş
yıllarında hatta Fatih dönemine kadar, daha da ileri gidersek, II. Ba-
yazıt dönemini de içine alarak Osmanlı devletinin Bektaşi düşüncesi­
ni dışlamadığı, bu düşüncenin ocağıyla ilişkilerinin iyi yürütüldüğü bir
gerçektir.

Ne var ki, Yavuz Sultan Selim ’le başlayan Alevi-Bektaşi düşmanlı­


ğı, devletin resmi ideolojisi durumuna gelmiştir. Bununla birlikte Yeni­
çerilerin Bektaşi Ocağına bağlılığı ancak bir gülbank söylemeden öte­
ye gidememiştir.

Bu ocağın kuruluşunda gerek Sultan Orhan, gerekse kardeşi Ali


Paşa’nın rollerinin büyük olduğu görülüyor. Oruç Bey Tarihi, Ali
Paşa’nın derviş kılığına girerek şeyhlerin arasına katıldığını, bütün yö­
netim kademelerinden feragat ettiğini yazmaktadır. M elikof da Oruç
B ey’den şöyle bir bilgi aktarıyor: “Ali Bey, kardeşlerince kurulmak­

2 Fuat Köprülü, İslam Ans. 2. C. s.461 M.E. B. Yay.


3 İslam Ans. Bektaşilik Mad., C.5, s.373, Diyanet Vakfı Yay.

14
GÜLAĞ ÖZ

ta olan Yeniçeri ordu birliklerini Hacı Bektaş’ın koruyuculuğuna bağla­


ması öğüdünde bulunmuştur”4

Yaşar Nuri Öztürk, daha da ileri giderek şöyle bir görüş ileri sür­
mektedir: “Yeniçerilik Bektaşilik’ten etkilenmemiştir, tersine Bektaşi­
lik ondan etkilenmiştir. O halde Hacı Bektaş’ın yeniçeriye dua etmesi,
rıdasından ona ara vermesi, börk yapması gibi rivayetler sonradan uy­
durulmuştur”4

Yaşar Nuri Ö ztürk’ün bu görüşleri, doğruyu yansıtmaktan çok uzak­


tır. Bektaşilik Yeniçerilikten etkilenmiştir5 demektedir. Yeniçerilikten
hangi noktalarda etkilendiği yönünden bir fikir de ortaya koyamamıştır.

Barışçıl ve insan sevgisi ve hoşgörüye dayanan görüşleriyle, padi­


şahın birini tahtan indirip, diğer birini yerine getirerek Osmanlı yöneti­
cilerinin görüşleri doğrultusunda savaştığı, kelleler götürdüğü, kelleler
uçurduğu, muhbirlik yaptığı, bütün kötülüklerin içinde yenildiği görüş­
leriyle Bektaşiliğin hangi noktalarda etkilediği mantığını anlamak ol­
dukça zor.

Yeniçeri O cağı’nın kuruluşunda belki de ilk zamanlarında, Bekta­


şi düşüncesinin Yeniçeri Ocağı üzerinde etkileri olmuş olsa da, bu ar­
tık Osmanlı devletinin genişlemesi, fethedilen toprakların, ganimetle­
rin paylaşımının sonuçlarında veya Osmanlı devletinin gelişerek, fe­
odal toprak ağalarının palazlanması, sosyal adaletin bozulması süreç­
lerinde Bektaşi Ocağfi’nın Yeniçeri’yle bir ilişkisinin kalmayacağı bir
gerçektir. Araştırmamızın ileriki aşamalarında bunları belgelerle orta­
ya konulacaktır.

Bektaşiliğin Yeniçeri Ocağı kuruluşundaki rolünü anlatan bir başka


görüş şöyledir: “Sultan Orhan, sürekli olarak işi askerlik olan orduyu
kurduğu zaman, bir söylentiye göre bizzat kendisi Sulucakarahöyük’e

4 Melikof, Uyur İdik Uyardılar, s.219.


5 Yaşar Nuri Öztürk, Tarihi Boyunca Bektaşilik, s.87

15
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

gelmiş ve Hacı Bektaş Veli’yi ziyaret ederek, teşkil ettiği bu asker oca­
ğına dua etmesini istemiştir”6

Bu görüşler iyi niyetle söylenmiş görüşler olsa da, Sultan Orhan za­
manında Hacı Bektaş’ın yaşamadığı bir gerçektir.

Sultan Orhan’ın kardeşi Ali Paşa, Bektaşi geleneklerine bağlı, on­


larla yakın ilişkileri olan bir zattır. Sultan’ı bu yönde ikna edip, yeni
kurulacak askeri sistemi Hacı Bektaş Ocağı’na bağlatması mantığa
en uygun olanıdır. Ancak kaynaklar o zaman Bektaşi postunda kimin
oturduğu yönünde kesin bir bilgi vermemektedir. Bu sırada postta otu­
ranın Hacı Bektaş’m kendisinin olmadığı kesindir. Ali Paşa’nın Sul­
tan Orhan’ı ikna etmesinde en büyük rol Sultan Orhan’ın dedesi Şeyh
Edebali’nin bir Alevi Şeyhi olması ve Aleviliğin bir kolu olan Ahi teş­
kilatı ile yakın ilişkiler içerisinde bulunmasıdır. Yeni kurulmuş olan bir
devletin gelişip, genişlemesi, büyümesi gereklidir. Bu nedenle de dev­
let yöneticilerinin sırtını yakın bulduğu tarikatlara ve kuramlara daya­
masının zorunluluğunu görüyorlardı. Osmanlı devlet kurucuları bunun
bilincindedir.

İlk Osmanlı padişahlarının Alevi felsefesine bağlı çeşitli tarikat üye­


si olan Kalendederiler, Haydariler, Vefailer, Ahiler, Yeseviler ve sonra­
dan adı Bektaşiliğe dönüşecek olan tarikat üyeleri ve pirleriyle iyi iliş­
ki kurmuşlardır. Tarikat önderlerinin öldüklerinde de tekkelerini, türbe­
lerini bu Sultanlar yaptırmışlar, hatta tekke ve zaviye yapılması yönün­
den araziler verilmiş, vakıf kurdurulmuştur. Bunlardan bir kaçı hiç şüp­
hesiz Edebali, Geyikli Baba. Doğulu Baba, Abdal Murad, Abdal Musa
vd. dir.

Zaten Osmanlı devletinin kuruluş dönemlerinde ve ilk ikiyüz yılın­


da Alevilerin devletle bir problemleri olmamıştır. Buna karşın Osman­
lI ülkesinde bu dönem dinsel bir hoşgörü ortamı oluşmuştur. Alevilik,
6 Abdulkadir Sezgin, Hacıbektaş Veli ve Bektaşilik, s. 197

16
GÜLAĞ ÖZ

Sünnilik sözleri hiçbir zaman kullanılmamıştır. Bu kavramlar toplum


içerisinde ilgi görmemiştir. Zaten A nadolu’da Türk halkının hiç bir za­
man, buna Yavuz Selim ve II. M ahmut dönemleri de dâhil Alevi-Sünni
meselesi olmamıştır. Alevi Sünni’yi, Sünni de A levi’yi her zaman hoş­
görüyle karşılamış, sevmiş, saymış, ilişki kurmuştur. Devlet içerisinde­
ki çıkarcı çevrelerin işine geldiği zamanlar bu gruplar üzerinde istediği
oyunları oynamış, baskıyı kıyımı yapmış olmasına karşın halk, hiçbir
zaman çatışma noktasına gelecek durum yaratmamıştır.

Farklı Yorumlar
Yeniçeri ordusunun kuruluşuna baktığımızda Batılı ve Doğulu tari­
hçilerin farklı yorumlarını görürüz: “Birgün Orhan beraberinde bu yeni
İslamlığa dönmüş olanlardan (burada Yeniçeri Ocağına alman devşir­
melerden bahsediliyor) bir kaç kişi bulunduğu halde Amasya dolayla­
rında Suluca Kenaryun köyünde oturmakta olan Hacı Bektaş’ın yanına
giderek yeni asker için dua etmesini ve bir sancak ile bir de ad vermesi­
ni istedi. Şeyh abasının kolunu askerlerden birisinin başına öyle bir sü­
ratte koydu ki, kolun ucu askerin sırtına kadar sarktı. Sonra ilhamlı bir
sözle şu kerametli sözleri söyledi: Bu kurduğunuz askere yeniçeri de­
nilecektir. Yüzü ak ve parlak, bazusu zorlu, kılıcı keskin, oku tiz doku­
naklı olacaktır”7

Bektaşiler’in tarikatı XIV. yüzyılda Yeniçeriler ordusuna bağlandı.


Osmanlı gücünün kolu ve seçkin ordusu Yeniçeriler, İslami kabul etmiş.
Hıristiyan çocuklar arasından devşirilmekte ve Türk çevrelerde yetişti­
rilmekte idiler”8

“Yeniçeri Ocağı Uzunçarşılı’n'ın sandığı gibi XV. yüz yıl başların­

7 Josoph Van Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, C.l, s.9, Çeviri: Mehmed Ata. Bugünkü dile
özetleyen Abdulkadir Karahan..
8 İrene Melikof,Uyur İdik Uyardılar,s. 108

17
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

dan itibaren Bektaşi tarikatına bağlanmamıştır. Bir Ahi başkanı olan


1.M urat’tan itibaren bu askeri örgüt Bektaşi tarikatına bağlıdır. Ve
Yeniçeriler Bektaşi misyonuna göre yetiştirilmektedir. Otman Baba
Velâyetnamesi Yeniçeriler’in kendilerini Hacıbektaş mensubu saymak­
tadırlar. Kanuni’nin Macaristan savaşında askerlerin çabasızlığım gör­
mesi üzerine Pirevinde Hacıbektaş evladı olarak bulunan şeyhi getirti­
lerek ocak yeniden duralattırılır ve manevi bir güç, bir çaba verilmeye
çalışılır. Yeniçeriler ise artık kendilerinin Bektaşi Köçekleri oldukları­
nı dile getirir.9

Yukarıdaki bu açıklama Koca Sekbanbaşı’nın “Hulasat- al- Kelam fı


Reddal-avam adlı kitabındaki bilgilere dayanılarak aktarılmıştır.10 Tabi
Osmanlı zora geldiğinde Bektaşi, zordan kurtulduğunda da Bektaşile-
re baskın yapmaktadır.

Yeniçeri Ocağının bağlı bulunduğu kurum ve askerlerin nereden na­


sıl temin edildiğine M elikof şöyle yaklaşıyor: ‘Türkleşmek ve İslam­
laşmakla görevli kolonizatör dervişler olan Bektaşiler’in tarikatı XIV.
yüzyılda Yeniçeriler ordusuna bağlandı. Osmanlı gücünün kolu ve seç­
kin ordusu Yeniçeriler, İslami kabul etmiş. Hıristiyan çocuklar arasın­
dan devşirilmekte ve Türk çevrelerde yetiştirilmekte idiler” 11

Yeniçeri Ocağının kuruluşuyla ilgili bilgiler yine 13. yy. pirlerinin


yaşamlarında olduğu gibi çelişkilerle doludur. Sultan Orhan ve oğlu
M urat’ın hangisi tarafından kurulduğu konusu tartışılıp durur. Bu konu
kesin olarak aydınlatılmış değildir. Bu anlamda kayıt bulunmamakta­
dır. Bizim kanımız Sultan Orhan zamanında kurulmuş olsa bile Murat
bu olayın içinde görev almış olabilir. Bu konuda bir tarihçimiz şu gö­
rüşleri öne sürüyor:

“Acemi Ocağı on dördüncü asrın son yarısı içinde ve Çandarlı Kara


Halil ile Molla Rüstem ’in himayesi ile Gazi Hünkâr M urat Bey za­

9 Abdulbaki Gölpınarlı,Velayetname, s.28 (açıklama bölümü)


10 Baki Öz, Bektaşilik Nedir? S. 131
11 İrene Melikof,Uyur İdik Uyardılar,s. 108

18
GÜLAĞ ÖZ

manında Gelibolu’da tesis edilmiştir. Ondan evvel yani Gazi Süley­


man Paşa’nın ilk Rumeli fütuhatında harpte alman esirleri pek kısa bir
müddet terbiyeden sonra iki akçe yevmiye ile Yeniçeri yapılıp sefere
gönderilirdi” 12

Yeniçerilerin Bektaşi bağlantısını bir başka araştırmacı şu sözlerle


aktarmaktadır: “Pirleri Hacı Bektaş Veli idi. Bu asker ocağının kuru­
cuları tarafından Yeniçerilerin dini terbiyesi, İslamiyeti gayet pratik yol­
lardan telkin etmesini bilen ve her türlü hatayı, kusuru rindane felsefey­
le örten Bektaşi dervişlerinin eline bırakılmıştı. Tarih kaynak ve vesika­
larında “zümre-i Bektaşiyan” veya “Düdamani Bektaşiyan” diye anılan
Yeniçeriler yüz çizgileriyle ve beden yapıları ile seçilmiş insanlardı” 13

OsmanlI’nın ilk ikiyüz yıl içerisinde Bektaşiliğin, yani Aleviliğin


hem devlet yönetiminde hem de Yeniçerilerin yetiştirilmesinde rolle­
ri olmuştur. Bu roller ve etkiler Fatih dönemi sonrası ve hatta bu döne­
mi de içine alan süreçte kesilme noktasına girmiştir. Eğer bu süreç Fa­
tih ve 2.Bayazıt dönemlerinde de devam etme olanağı bulmuş olsa idi,
Yeniçeri’nin kuvvetli bağları Selim’i iktidara kadar taşımazdı. Hatta bu
ilişki Çelebi M ehmet dönemiyle birlikte kopuşa geçmiştir. Ancak II.
Murat, Fatih ve II. Bayazıt dönemlerinde zayıf noktalarda devam etmiş­
tir. Büyüyen, gelişen Osmanlı devleti, hatta İmparatorluk noktasına ka­
dar büyümesi elbette Alevi felsefesiyle çelişecekti.

“Yeniçeriler’in Bektaşi tekkeleriyle olan bağlantısı l.Koso-


va Savaşı(1389)’nda oynadıkları belirleyici rolleriyle kesinlikle or­
taya çıkar.” 14 Baki Öz, bir başka saptamayla şunları söylüyor. “ Fa­
tih döneminde yaşayan Otman Baba “Velâyetname”sinde giydiği bör-
kün Hacıbektaş’ın, kuşandığı kılıcın Hz. A li’nin olduğunu söyler. Bu,
Yeniçeriler’in Fatih döneminde Hacıbektaş bağlısı sayışların kanıtıdır” 15

12 I. Hakkı Uzunca ıılı 1Umanlı i tevletl rc(kllatından Kapu Kulu Ocakları, ı. cilt, s.5
13 Reşat Ekrem Koçu,Yeniçeriler s.7, Koçu yayınları 1964
14 Anton Jozef Dierl, Anadolu Aleviliği,s.54 (1991)
15 Baki Öz, Bektaşilik Nedir? S. 136

19
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

Yeniçerilerin Bektaşi Gülbankı


Yeniçeri ordusu savaşa giderken, savaşırken, zaferden dönerken şu
gülbankı okumaktadır:

Allah Allah eyvallah

Baş üryan, sine puryan, kılıç al kan

Bu meydanda nice başlar kesilir, hiç olmaz soran

Eyvallah... Eyvallah

Kahrımız kılıcımız düşmana ziyan

Kulluğumuz padişaha ayan

Üçler, yediler, kırklar

Gülbankı Muhammed,

Nuri Nebi,

Keremi Ali,

Pirimiz Hünkârımız Hacı Bektaş Veli

Demine devranına hu diyelim

Huuuuuuuuuuuuu...

Yüz yıllarca Osmanlı devleti içerisinde Bektaşiliğin bu gülbankı ile


savaşa katılan, onların dualarını alan, Osmanlı devleti adına savaşan bu
ordunun niteliği neydi? Neden niçin kuruldu? Konumu, koşulları ney­
di? Bütün bunları yanıtlamak için tarihi kaynaklara sağlıklı bir biçim­
de yaklaşmak gerekli.

Tarih öylesine karmaşalarla dolu, içinde öylesine nankörlükler, iha-


netlikler yaşanmıştır ki, bunu engellemek kolay değildir. Akışı yönün­
de devam edip giden zamana uymak, zamanı da koşullarına göre değer­
lendirmek gereklidir.

20
GÜLAĞ ÖZ

Gerçekten de Hacı Bektaş tekke duası alınarak kurulduğu, her ka­


yıtta yer alan bu ocağın süreçleri içerisinde Bektaşi tekkesi ile ilişki­
si karanlıkta kalmıştır. Bu konuda kaynaklar yetersizdir. Elde bulunan
kaynaklar yanlı yazılmış, hiç bir zaman bu konu sağlıklı bir biçimde ir-
delenmemiştir. Görülen bilgiler ışığında Yeniçeri Bektaşi ilişkisi, Ye­
niçeri Ocağı kurulurken ve kapatılırken var olmuştur. Bunun içinde
Yeniçeri’nin felsefesi ile Bektaşiliğin felsefesi arasında bir benzerlik
görülmemektedir.

Yeniçeri Ocağı neden ve nasıl kuruldu?


“Kulluğumuz Padişaha ayan” sözleri gösteriyor ki, Osmanlı haneda­
nı iktidarını iç ve dış düşmanlara karşı koruyacak ve kendisine kulluk
düzeyinde bağlı bir kuvvete gereksinim duymuştu. Hanedan bu görevi
yerine getirdikten sonra, ocak her zaman ayrıcalıklı bir kurum olmuş,
iyi hizmetlerde padişahın takdirini ve armağanlarını almıştır. Özellikle
iç ve dış kalelerin, sınırların muhafazası bu ocağın güvenirliğine bağ­
lanmıştır. Her padişah değişiminde yeni sultanın adı bu ocağın birinci
sırasına, 1. nefer olarak yazılmaktadır.

Yeniçeriler süresiz askerdiler. Devşirme olduklarından aile bağları


yoktu. Görebilecekleri her güzelliği, her iltifatı padişahtan görecekle­
ri için gözlerini kırpmadan padişah için canlarını verirlerdi. Zaman bu
askerleri Türk dili konuşan, Türk kültürü ile beslenen ve devleti yöne­
tenlerin savunucusu yapmıştır. Yeniçeri Ocağının Osmanlı devlet yapı­
sı içerisinde gerçekten de ayrıcalıklı bir durumu vardı. Bu durum ne­
deniyle de padişaha sadık kullar olarak yaşamlarını sürdürmekteydiler.

Ocak nasıl oluştu?


Ocağın ilk öğretmenleri Molla Rüstem ’dir. Rüstem, Çandar-

21
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

lı Karahalil’e bu öneriye bir dini gereklilik olarak götürür. Esirlerin


Tanrı katında padişahın malı olduğu önerisi, Çandarlı Halil tarafından
Sultan’a sunulur. Sultan da “Tanrı buyruğu ne ise onu yerine getirin”
sözüyle bu fikri benimser.

Padişaha önerildiği gibi esir çocukları bu ocağın ilk neferleri ola­


caktı. Esirlerden Pençikoğlanı diye ayrılan 8-18 yaş gruplarından genç­
ler eli yüzü güzel, sağlıklı, iri yapılı olanlar tercih konusudur. Öncelik­
le çocukların aile ilişkileri kesilecek, Türk-Müslüman yapılacaktı. Her
türlü gereksinimleri yok demeden karşılanacak, arkalarında hiç bir öz­
lem bırakmadan bütün olanaklar sağlanacaktı. İşleri, güçleri askerlik
olacaktı. Sonuna kadar eğitim yaptırılacak, her alanda geliştirilecek, ge­
rektiğinde ordu komutanlığına kadar yükselme hakları vardı. Padişaha
sadakada bağlanması ise ön planda tutulurdu.

Daha bunlar olmadan önce, esir alınan gençler sünnet edilir. Gel­
dikleri yerler bütün tefaruatma kadar defterlere yazılır. Ancak baba ad­
ları kesinlikle yazılmazdı. Yetiştirilmiş gençler öncelikle yüz güzelleri,
vücut yapıları mükemmel olanlar içoğlan adıyla saraya, diğerleri Ace-
moğlanlar olarak askeri kışlaya gönderilirdi. İleriki aşamalarda Yeniçe­
ri Ocağı yasalara ve hükümlere bağlanmış, birde kanunname çıkartıl­
mıştır. Önceleri Yeniçeri yapılan kimseler, evlendirilmez, eve bağlan­
maz, çoluk çocuk sahibi yapılmazken, 16. yy.dan sonra bu durum orta­
dan kalkmış, onlar da aile kurma hakkı kazanmıştır.

Ahiler-Bektaşiler ve tik Osmanlı Padişahları

Tarihçi İsmail Hakkı Uzunçarşılı da ilk üç padişahın Osmanlı devleti


kuruluşundaki Ahi babalarıyla ilişkilerini verirken, Hacı Bektaş ve Ahi
Evren dönemlerinde bu iki kuruluşun kardeş kuruluş olduğunu, birlik­
te hareket ettiğini, her iki kuruluşun da Aleviliğin kolları olduğu nokta­

22
GÜL AĞ ÖZ

sında yaklaşır. Bu bağlamda Yeniçeri Ocağı sorununu Ahi-Bektaşi iliş­


kilerine bağlamamız daha mantıklı olur.

Ahiler ve Bektaşiler Anadolu topraklarına kendi kültürlerini ekmiş,


varolan Anadolu kültürüyle Türk kültürünün kaynaşmasını, kendi gele­
nek ve göreneklerini zedelemeden yürütülmesine özen göstermişlerdir.
Geniş tabanları olan bu tarikatların Anadolu’da yayılma sahaları vardı.
Örgütlü güçtüler. Beyliklerle yönetilmeye başlayan Selçuklu devlet ya­
pısının çökmesiyle birlikte elbette bu beyliklerin rekabetleri sözkonusu
olacaktır. Güçlü tarikatlarla işbirliği yapan, onların görüşlerini paylaşan
beyliğin daha da güçleneceği bir gerçektir. Ahi-Bektaşi tarikatı ile iliş­
kilerine önem veren Osmanoğulları Ertuğrul Gazi ve Osman G azi’nin
görüşlerinin haklılığını ortaya çıkartmıştır. Bu nedenle de Sultan Orhan
ve oğlu I. M urat Ahi-Bektaşi felsefesini benimsemiş içiçe olmaktan da
büyük fayda sağlamışlardır.

“OsmanlIların ilk zamanlarında Edebali, Ahi Haşan, Çandarlı Kara-


halil, Şeyh M ahmud gibi nüfuzlu Ahi tarikatı ricali Osmanlı beyliğinin
kuruluşunda pek önemli rol oynamışlardır. Orhan Bey tarafmdan İznik
müdersisliğine tayin edilen Kayserili Davut da vahdeti vücutçu yüksek
mutasavvıflardan ve iki vasıta ile Sadrettin Konevi ve Muhyiddin Arabi
mensuplarındandı. Bizzat Ahi reisi olan Osmanlı hükümdarı I. Murad
beyin bu riyaseti hangi vasıta ile elde ettiği bilinmemekle beraber Os­
manlI Devleti’nin Ahilik üzerine müessir olduğunu vazih surette gör­
mekteyiz... Ahi reisi olan Murad Bey de Yeniçeri Ocağını kurduğu za­
man bu yeni askere de beyaz börkü serpüş olarak giydirmişti” 16

Kaynaklar, her ne kadar birbirlerine zıtlık teşkil ediyor olsa da du­


rum şunu göstermektedir: Ahi-Bektaşilerin Yeniçeri Ocağı kuruluşunda
büyük umarları olmuş, hatta ilk Osmanlı sultanları bizzat bu tarikatın
mensupları ile her alanda birlik olmaktan mutlu olmuşlardır.

16 İ.Hakkı UZUNÇARŞILI, Kapıkulu Ocakları,Sİ48

23
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

Hacı Bektaş Veli’yi Babai Şeyhi olarak tanımlayan Fuat Köprülü ise
zamanla Ahilik sisteminin Babailikle birlikte Bektaşîliğin içinde kay­
naşarak ortadan kalktığını rahatlıkla söylemektedir. Dolayısıyla Yeni­
çeri Ocağının kuruluşunda görev alan Ahi Pirleri ile OsmanlI’nın ilk
üç padişahı doğrudan doğruya Bektaşi düşüncesini benimsiyor. “Ba­
bai Şeyhlerinden olan Hacı Bektaş Veli’nin ismini alıp, Bektaşilik ismi
altında yayılmağa başlarken Ahilik de artık eski kuvvetini kaybetmiş
bulunuyordu. İşte yeni teşekkül etmiş olan Yeniçeri Ocağı da iptidala­
rı Ahilik üzerine kurulduğu halde bir müddet sonra Babailiğin galabe-
sinden mütessir olarak Bektaşilik cerayanlarma tabi olmuş ve evvelden
beri mevcut ananeye ve her sınıf ve sanatın bir piri olmak akidesine is­
tinaden Bektaşîlikle alaka ve münasebet tesis eylemiştir” 17

Bütün bu bilgiler bize Yeniçeri Ocağı kuruluş aşamalarında ve ku­


ruluş sonrası Bektaşi Ocağıyla ilişkilerini göstermektedir. Bizzat Hacı
Bektaş Veli’nin Yeniçeri Ocağını kutsaması önemli değildir. Durum ne
olursa olsun Yeniçeri Ocağı doğrudan doğruya Hacı Bektaş tekkesine
manevi yönden bağlanmış bulunmaktadır. Zaten 13. yy. ve daha sonra­
ki yüzyıllarda bile bazı kurum ve kuruluşlar doğrudan doğruya belli bir
tarikatla ilgili duruma getiriliyordu. Sistem o tarikatın gücünü arkasına
almak için yapıyordu.

Bu bilgiler ışığında Baba İlyas’ın torunlarından olan Aşıkpaşaoğlu,


Yeniçeri Ocağıyla Hacı Bektaş’ın bir ilgisi olmadığını, Yeniçeri’de bu­
lunan beyaz börkün Hacı Bektaş’la ilgili olmadığını söylemektedir. An­
cak Amcazadesi Elvan Çelebi’nin yazdıklarıyla Aşıkpaşaoğlu’nun bil­
gileri de çelişmektedir. Hacı Bektaş ve Bektaşîliğe karşı husumetle yak­
laşan Aşıkpaşaoğlu yine de bazı kayıtlarda kendi kendisiyle çelişen ifa­
deler de kullanmaktadır.

Tarihçi İ. Hakkı Uzunçarşılı, Aşıkpaşaoğlu’nun Yeniçeri ve Bekta-

17 Fuat KÖPRÜLÜ, Anadolu’da İslamiyet, Fakülte Mecbuası

24
GÜLAĞ ÖZ

şiliğin kurulduğu dönemlerde yaşamadığını olaylara kendi mantığıyla


baktığına işaret etmektedir: Aşıkpaşazade çok yaşamış ve 1415’den iti­
baren birçok vakaya şahit olmuş ve onaltıncı asrın ilk senesi içinde ha­
yatta bulunmuştur. Eğer Ocağın Bektaşilikle, Hacı Bektaş ile değil mü­
nasebeti bunun tarihini yazdığı seneler içinde olsaydı bundan bahsey-
lemesi icap ederdi” 18

Zaman Akıp Giderken


Yeniçeri Bektaşi ilişkisi Sultan Orhan ve I. M urat dönemine rastlar­
sa da ortadan kaldırılışı II. Mahmut dönemidir. Bu döneme kadar Ye­
niçeri ordusu görünürde manevi yönden Bektaşi tekkesine bağlı ola­
rak kalmıştır. Kuruluş dönemlerinde başlayan yakın ilişki zamanla or­
tadan kalkmış, ancak bazı ayrıntılar, soyut ilişkiler 1826 tarihine kadar
devam etmiştir. Yeniçerilerin Bektaşiliğe bağlı olması Bektaşi ocağına
hiçbir itibar kazandırmamış, maddi manevi yönden hiç bir faydası ol­
mamıştır. Göstermelik bir bağlılık Bektaşi tekkelerine, zarar vermeden
öteye gidememiştir.

Yıldırım Bayazıt’m oğullarından Musa-Mehmet-Çelebiler dönemin­


den sonra olaylar sürekli Bektaşiliğin, Aleviliğin aleyhinde gelişmiştir.
Mehmet Çelebi zamanında halkı uğruna ayaklanan Bedrettin, Börklüce
Mustafa, Torlak Kemal isyanlarında ve ardından Şah Kulu başkaldırı­
sında, Alevi-Bektaşi kıyımcısı padişah Yavuz Sultan Selim’in padişah­
lık koltuğunda oturtulmasında Yeniçerilerin büyük payı olmuştur. Şeh­
zade Ahmet- Yavuz kavgasında Yeniçeri ocağı Alevi-bektaşi ocağına
yakınlığı bulunan Şehzade Ahmet yerine mollalar, feodal toprak ağa­
ları ve zengin zümrenin temsilcisi Yavuz Selim ’in yanında yer almış­
tır. Bununla kalmayıp Yavuz. Selim’i, Şehzadelikte parlayan bir yıldız
olan Ahmet yerine babası tarafından padişah olmaması için İsnanbul’a
18 İ.Hakkı UZUNÇARŞILI, age.

25
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

Am asya’dan daha uzak olan Trabzon’a Şehzade olarak göndermiştir.


İşte bütün bunlara karşı Selim ve çevresinin parasal gücüne yenik dü­
şen Yeniçeri, zorba gücüyle Selim ’i, padişah yapmıştır.

Dergâh Postnişini-Yeniçeri- Padişah


Yeniçerilerin devrişme çocuklardan oluşturulduğu, kökeni Hıristi­
yan olması nedeniyle de İslam dinine uymaları zor olmaktaydı. O ne­
denle daha ılımlı bir dini yol izleyen Bektaşilik bu devşirme çocuk­
larına daha sıcak geliyordu. Devşirme çoçuklara Bektaşilik öğretil­
miş, o kurallara göre yetiştirilmişti. O nedenle Bektaşiliğe ilgi duymuş­
lar, ilerleyen yıllarda da Yeniçeri ocağı’nın gerçek amacından uzaklaş­
ması, dini hoşgörü yerine kendilerine verilen haraç ve bahşişlerle ge­
çinen yağcı bir takım oluşturmuşlardır. Yeniçeri ocağı’nın gerçek an­
lamda Bektaşi olmadıkları bir gerçektir. Onların Bektaşi gibi gösteril­
meleri gerçekten göstermelik bir Bektaşiliktir. Yalnız Osmanlı ordusu­
nun biraz rahat, özgür olması yeniçeri ocağının Bektaşi felsefesine olan
inançları sağlamıştır.

“Bektaşilik Yeniçeri ocağına din taasubu sokmamıştı, namlı ocak


ağaları arasında koyu sofular pek azdır. İhtilallerde Yeniçeri ağzından
yükselen”şeriat isteriz”lafı başlarındaki ağaların dini siyasete alet için
talim ettirdikleri bir yavedir. “ I9

Yeniçeri Bektaşi ilişkilerinde Bektaşilerin lehine gelişmeler olma­


masına karşın, bu ilişkileri kanıtlayan göstermelik bağlar bulunmak­
tadır. Bu ilişkileri iktidardaki hükümdar ve çevresi istidiği gibi kullan­
makta, isterse bu ilişkiyi hiçe saymaktadır.

Yeniçeri Ocağı’nın 94. cemaat ortasında oturan Bektaşi babası öldü­


ğünde, yerine geçecek yeni postnişin İstanbul’a gelerek padişahın hu­
zuruna çıkar, Yeniçeri ağasından da Yeniçeri duasını alırdı.
19 Reşat Ekrem KOÇU, Yeniçeriler s.91

26
GÜL AĞ ÖZ

Bu tür ilişkilerde de, devletin Bektaşilere iyi davrandığını gösterme­


si beklenemez. İstanbul Sultan’ı Bektaşi tekkelerini menfaatleri yönün­
den rahatlıkla kullanmıştır. Bütçeden Bektaşi tekkelerine para verme­
si kayıtlarda rastlanmaz. Tekkeleri ve tekke postnişinlerini, isyan eden
Celalilerin bastırılmasında aracı olarak kullanmak isterlerdi. İsyancılar
üzerinde Bektaşi tekke postnişinlerinin etkilerinin ortaya konulması is­
tenirdi. Padişahların zaman zaman Bektaşi post temsilcisiyle aralarının
iyi olduğu da bilinir. Örneğin II. Bayezit Bektaşi felsefesine sıcak ilgi
duyan bir padişahtı. Bu padişah yaradılışı icabı sertliği olmayan, kav­
gayı, baskıyı sevmeyen yumuşak huylu, bilimle ve sanatla yakından il­
giliydi. Balım Sultan ‘m Hacı Bektaş postuna postnişin olduğu zaman
kendisini İstanbul’a davet ederek yakın ilgi göstermiş, Bektaşi tekke
çalışmaları konusunda da bilgi almıştı.

Yeniçeri Bektaşi ilişkileri sanıldığı gibi maddi ya da manevi bir bağ


ile bağlı bulunması söz konusu olamaz. Yeniçerilik, her ne kadar Bek­
taşi tekkesinden icazet alarak kurulmuş olsa da kuruluş aşamalarından
başlayarak olayların gelişim süreçlerinde de pek fazla bir yakınlık doğ­
mamıştır. Yeniçeri Ocağı sultanları korumak amacıyla varlığını sürdür­
müştür. Ancak padişaha ve onun çevresinin haksız uygulamalarına kar­
şı ayaklanan Anadolu Alevileri elbette Yeniçeri ile birlikte olamayacak­
tı. Eğer isyancılarla birlikte hareket ediyorsa padişahın yakın koruma­
sında ilişkisi nedir? Yaşar Nuri Öztürk bu ilişkinin sonradan uydurul­
muş ve yakıştırılmış bir ilişki olduğunu belirtiyor: “Yeniçeriler’in Türk
ülke ve toprağının bu esas ve mükemmel gazileriyle sırdaş ve dost olma
ihtiyaç ve eğilimleri, Bektaşi-Yeniçeri beraberliği yolunda bir kabulün
yayılmasını zorunlu kılmış olabilir. Ve elbette bu uydurma kabul za­
manla gerçek gibi görülür hale gelmiştir ki, beklenen de buydu”20

Osmanlı devleti kuruluş aşamalarında Yeniçeri Ocağı kurulurken


mutlaka bu iki kurum bir biriyle ilişkilendirilmiş, Yeniçeri Ocağı, Bek-

20 Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Tarih Boyunca Bektaşilik,s.89

27
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

taşilikçe kutsatılmıştır. İlişkiler kurulurken gerek Sultan Orhan olsun,


gerekse oğlu Sultan I. M urat olsun işin ciddiyetinde idiler. Art niyet­
siz oluşturulan bu ilişki ne yazık ki sonraları bozulmuş, dikiş tutturul­
mamıştır.

Toprak Ağalığı Ağır basınca


Sürekli genişleyen, gelişen Osmanlı devlet yapısı ekonomik gücünü
kazandıkça, devlet içerisinde ağırlıklı bir sınıf doğdukça, feodal toprak
ağaları devlete ağırlığını koymaya başladığı anda, Alevi tekkeleri ile
devletin ilişkisi de yavaş yavaş kopmağa başlamıştır. Çünkü insan sev­
gisi ve hoşgörüye, barışa dayalı Alevi kültürü devletin bu yeni yapısıy­
la çelişmiştir. Tekkeler artık yönetimle ilişkilerini adım adım koparmış,
kendi gücünü kendisi kurmaya, kendi eğitim ve toplumsal yapısını ba­
ğımsız geliştirmeye çalışmıştır.

Özellikle Yıldırım Bayazıt sonrası iki oğlu arasında iktidar kavga­


sında sınıf kavgası su yüzüne çıkmıştır. Alevi Bektaşiler tümüyle Musa
Çelebi’yi desteklemişlerdir. M usa Çelebi Şeyh Bedrettin’i Kazasker­
liğe getirerek feodal beylerle ters düşmüştür. Yine de bütün uyarı ve
tehditlere karşın bu görüşünden ödün vermemiştir. Şeyh Bedrettin’in
görüşleri Alevi Bektaşi felsefesi görüşlerini içermekteydi. Hatta Şeyh
Bedrettin Bektaşi görüşlerinin de ötesinde fikirler savunarak ülkede­
ki tüm yoksulları, ezilen, vergi ödemekten, ürettiği malların büyük bir
bölümünü devlete ve devlet içerisindeki palazlanmış toprak sahiplerine
haraç vermekten yoksul düşmüş köylüleri ve değişik milliyetten insan­
ları savunan bir yol izliyordu. “Yârin yanağından gayrı her şey ortak”tı,
bu fikirlerle Musa Çelebi’ye yönetici olmuştu. M usa Çelebi her alanda
Bedrettin’e çok güveniyordu.

Çelebi M ehmet’le birlikte Alevi-Bektaşi devlet ilişkileri zayıflamış­

28
GÜLAĞ ÖZ

tı. Bu koşullarda devlet başkanma, padişaha koruma görevi yapan Yeni­


çeri elbette Bektaşi tekkesiyle birlikte olamayacakı. İlişkiler soyut kav­
ramların dışında olamazdı. Zaman zaman sıcak ilişkiler kurulmuş olsa
bile bu kuvvetli bağların olduğunu göstermez.

Yeniçeriler her zaman şu sözlerle öğünmüşlerdir: “Biz Hacı Bektaş’ın


köçeğiyiz”. Buna karşılık toplum içinde Yeniçeriler’e Zümre-i Bekta-
şiyan, Güruh-i Bektaşiyan denilmektedir. Yeniçeri ağaları Ocaklarına
şöyle seslenirdi: Düdeman-ı Bektaşiyan, Ağayan-ı Bektaşiyan.

“Yeniçeri O cağı’nın 94’üncü cemaat ortasında Hacı Bektaş Baba­


larından birisi Hacı Bektaş vekili olarak otururdu. Hacı Bektaş türbe­
sindeki baba (pir evindeki baba) vefat ettiği zaman yerine geçen yeni
baba İstanbul’a gelir ve ocaklı onu alıp alay ile ağa kapusuna götürülür
ve tacını yeniçeri ağasına giydirip alay ile Bab-ı Aliye gider ve Sadra­
zam tarafından kendisine ferece giy dirilirdi. Bu yeni Bektaşi babasının
pir evine avdetine kadar ocaklı tarafından misafir edilmesi usuldendi”21

Yeniçeri’de Eğitim-Öğretim
Gerek Selçuklu gerek Osmanlı dönemlerinde medreseler dışında
eğitim ve öğretim, cemaatlar aracılığıyla yapılmaktadır. Ancak asker
alanında ve yönetici yetiştirilmesi amacıyla oluşturulan Enderun mek­
tepleri adıyla devletin kurmuş oldukları okullar da vardı. Enderun okul­
larında yetiştirilecek yöneticiler ve geleceğin devlet adamlarının ço­
ğunluğu devşirmelerden oluşan “Acemioğlan” denilen Hıristiyan ço­
cuklarından toplanmaktaydı.

Devşirilen çocukların güzel olanları saray içinde bırakılır. İri, gür­


büz, güçlü, kuvvetli olanları ise Bostancı Ocağı da denilen Yeniçeri
Ocağı’na verilirdi. Bunun dışında olanlar ise ayıklanır, Türk aileleri­

21 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILl, age. s.l 50

29
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

ne geçici olarak satılırdı. Bu çocukların yetiştirilmesinde aileye veri­


len para çiftçilerden toplanırdı. “Türk çiftçilerine verilen bu oğlanlar
ilköğrenim devresini burada görerek İslam dininin şartlarını ve Türk­
çe öğrenirlerdi”22

Anadolu köylerine dağıtılan çocuklar aile arasında yedi sekiz yıl ka­
dar kalıp Türk ve müslümanlaştırıldıktan sonra Acemi Ocağı’na alınır­
dı.

Yönetici sınıfı yetiştiren Enderun Mektepleri çeşitli bölgelerde ku­


rulmuştur. Birincisi Edirne’de I. Murat zamanında 1365 yılında yap­
tırılmıştır. Bu okullarda öğrenciler küçük yaşlarda belirli sınıflamala­
ra ayrıldıktan sonra Devşirme kanunu gereğince okuma yazma öğreni­
minin ardından Türkçeyi anadili gibi kullanma durumuna getiriliyordu.
Edirne’de kurulan saraya bağlı olarak bazı bölümlerinde eğitim görül­
mek amacıyla saray çevresine yeni binalar inşaa ettirilmiştir.

İkinci ve en büyük okul ise İstanbul’da Galata Sarayı adıyla kurul­


muş olan okuldur. Bu sarayda yaptırılan ek bina aracılığıyla eğitime
yönelik birçok çalışma yapılmıştır. Bugün Tekkesi M acaristan’da bu­
lunan büyük Alevi dedelerinden Gül Baha’nın isteği üzerine Sultan
II. Bayezit döneminde ve onun talimatıyla yaptırılmıştır. “II. Bayazıt
Galatasarayı’m Gül Baba diye tanınan bir velinin işareti ve öğüdü üze­
rine 1481 yılında yaptırdığı söylenir”23

Galatasarayı’nda ciddi eğitim verildiği göze çarpmaktadır. Burada


öğretmenlik yapan ve okuldan mezun olan birçok tanınmış simaya rast­
lamaktayız. Demekki bu okulun vermiş olduğu eğitim devşirmelerin en
sıkı disiplinle yetiştirilip devletin başına getirildiklerini göstermesi ba­
kımından önemle izlenmektedir. Alevi Babası Gül Baba bile Galatasa­
ray mektebinin ilk öğretmenleri arasında adı geçmektedir. Sözü edilen
22 Abdullah CEVDET, Tarihi, Askeri, Osman!, s. 176
23 Ülker AKUTAY, nderun Mektebi, s. 174, aktarılan kaynaklar, F.İsfendiyaroğlu,Galatasaray
Tarihi, s.2, Teyyarezade, Tarihi Ata, c. 1

30
GÜL AĞ ÖZ

eserde öğretmenler sıralanırken Gül Baba özellikle birinci sıraya ko­


nulmuştur. Bu da bize şunu göstermektedir ki, II. Bayezit’ın derviş ve
velilere, baba ve dedelere vermiş olduğu önemi göstermektedir. Galata
Saray mektebinden mezun olan tanınmış ünlü Osmanlı paşalarının ad­
ları sıralanmıştır. Konumuzu çok fazla ilgilendirmediği için buraya al­
mıyoruz.

Biz, zaman zaman Osmanlı devlet ilişkilerinde Bektaşi dedelerinin


ne derece rollerinin olduğu, bu ilişkilerin nasıl kopmuş olduğu yönüy­
le ilgilenmekteyiz.

Enderun okulları arasında Galata Saray mektebinden daha büyük


olduğu Evliya Çelebi tarafından anlatılan bir başka saray da İbrahim
Paşa Sarayı’dır. Bu saray Osmanlı vezirlerinin yetiştirilmesi amacıyla
İstanbul’da yaptırılmış bir başka okuldur. Bu okulun bugün hangi yer­
de ne amaçla kullanıldığı tartışma konusu olmuştur. Yeri kesin olarak
bilinmemektedir. Çünkü burası zamanla başka amaçlarda kullanılmış­
tır. İbrahim Paşa Sarayı mektebinin dışında Kanuni Sultan Süleyman
zamanında yaptırılmış Küçükçekmece civarındaki İskender Paşa Sara­
yı vardır. “İskender Çelebi altı bin köleyi beslemiştir. Bunların altısı ve­
zir olmuştur. Aralarında Sokullu Mehmet Paşa Sadrazamlık Mevkiine
kadar çıkmıştır”24

Yeniçeri Ocağı için Acemioğlanı adıyla devşirilen kişiler Enderun


mekteplerinde eğitilip Osmanlı devletine vezir ve diğer devlet adamla­
rı yetiştirilmiştir. Bunların da Anadolu Türk halkına nasıl davrandıkları
Osmanlı tarihlerinde açık şekilde ortaya konulmaktadır.

Osmanlı devletinin ilerleyen, genişleyen, büyüyen yıllarında Yeni­


çeri Bektaşi ilişkileri çok zayıftır. Çünkü Bektaşi-Alevi felsefesi her za­
man barış ve insan sevgisine dayanmaktadır. Savaşan ve zorbalık peşin­
de koşan bir yönetimle, paylaşım ve ganimet için devleti her zaman sa­
24 F. İsfendiyar, Galatasaray tarihi, s.88

31
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

vaşa zorlayan toprak ağaları ve zorba beylerin görüşleriyle Bektaşi ve


Alevilik düşünceleri çelişki yaratmaktadır.

Zaman zaman kopma noktasına gelen zaman zaman da devletle ya­


kınlaşan Bektaşilik her zaman bir ikilem içerisinde kalmıştır. Tekke ile
devlet ilişkileri iyi bir düzeyde tutulması karşısında, Anadolu taşrasın­
da yaşayan Türkmenler’e zulmeden beylerin baskısı kesilmemektedir.
Yoksul kesime yapılan baskılar ve soymalar tekkeleri de rahatsız et­
mektedir. Bu durum karşısında halk, önderini bulduğu anda isyan et­
mekten de çekinmemiştir. Yapılan ayaklanma, beylerin ve zorbaların
tahakkümüne karşı bir başkaldırıdır. Zorbaların halka karşı yaptıkların­
dan rahatsızlık duyan tekke postnişinleri, durumu zaman zaman padi­
şahlara iletmesine karşın, sorunlarının yanıtını alamamaktadır.

Özellikle II. Bayazıt’ın Dobruca’dan getirterek Hacı Bektaş postni-


şinliğine oturttuğu Balım Sultan’ı İstanbul’a çağırarak Bektaşilik tari­
katına girmesi bile durumu değiştirmemiştir. Teke ilinde peşine takılan
yığınlar ile başkaldıran Şah Kulu isyanı, Osmanlı yönetimine bir uya­
rı olması, kargaşa yanlısı çıkarcı kesime bir şeyler anlatmaya yetme­
miştir.

Padişah II. Bayazıt Sonrası


Bu ilişkiler devlet içerisinde saflaşan sınıflar arasındaki çelişkiyi or­
tadan kaldırmadığı sürece de durmayacağa benzemektedir. Çünkü ül­
kenin gelecekteki yönetimi, Bayeazıt sonrası yönetimi de bu kutuplaş­
maları ortadan kaldırmadığı gibi ortalığı bir soğuk savaş havasında tut­
muştur. II. Bayezit’ın üç oğlundan ikisi bu kutuplaşmaların taraftarla­
rı durumundadırlar. Birincisi Şehzade Ahmet ki, Bayezit’ın kendisine
halef olarak yetiştirdiği kişidir. Amasya valisi iken ilişki kurduğu ke­
sim, Anadolu nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Türkmenler, özellikle

32
GÜLAĞÖZ

de Bektaşi-Alevi olan kesimdir. Oğlu Şehzade M urat da aynı yolu izle­


mektedir. Kendisi Kızılbaşlığı bir tarikat, bir mezhep olarak seçmiştir.
Şehzade Selim ise iktidara en uzak olması karşısında, hırsı, gözü pekli­
ği ve acımasızlığı sayesinde arkasında Sünni ulema ve toprak beyleri­
nin yardımı sayesinde güçlü bir iktidar mücadelesi vermektedir. Bu mü­
cadelede kendisini destekleyen önemli bir kesim ise ne yazık ki, Bekta­
şi tekkesine bağlı bulunan, manevi gücünü oradan aldığı iddiasında bu­
lunulan Yeniçeri ordusudur. Bu Yeniçeri ordusu Yavuz Selim’i iktidara
taşıyan yegâne güç olmuştur.

Sultan II. Bayezit her ne kadar “benim büyük oğlum Ahmet Padi­
şah olacak” deyiversin, bu para etmeyecekti. Yine Bektaşi postnişinin-
den icazet alarak Bektaşiliğe girse de Şehzade A hm et’i padişah yapm a­
ya yetmeyecekti.

Bayazıt Oğlu Selim’in Gücü


Taht için ilk önce ortanca oğlu Korkut mücadelenin bayrağını çek­
ti. Ancak erken davranışları kendisini safdışı etmeye yetti. “Öte yandan
Selim Kırım’dan topladığı askerlerle Edime üzerine yürüdü. Sultan Ba­
yezit da Yeniçerilerle bu asi oğluna karşı gitti ise de baba oğul arasına
kılıç girmedi”25

Aynı yazar olayları biraz alt üst ederek bazı yanıltıcı yargılarda bulu­
nuyor. Şehzade A hm et’in ortadan kaldırılması, istenmemesi konusunda
da emrin Bektaşi tekkesinden geldiğini söylüyor: “Sultan Bayezit Uğ­
raş Deresi muharebesinde eli kılıçlı asi Selim ’i tamamen sahne dışı et­
tiğini zannederek büyük oğlu ve veliahtı Ahm ed’i Osmanlı tahtına eliy­
le oturtmak üzere Am asya’dan İstanbul’a çağırdı. Şehzade Ahmed İs­
tanbul civarında M altepe’ye kadar gelmişti ki o ana kadar padişahlarına

25 Reşat Ekrem KOÇU, age. s. 148

33
Y E N tÇ E R İ L E R v e B E K T A Ş İ L İ K

sadakat üzere olan Yeniçeriler, Hacı Bektaş Ocağı’nda verilen bir karar
ile birden ayaklandılar, açık ve kesin: Biz Şehzade A hm et’i padişahlığa
kabul etmeyiz dediler”26

Tarihin yazılış biçiminde öylesine yanıltıcı bilgiler karşımıza çıkı­


yor ki, anlamakta insan zorlanıyor. Bektaşi-Yeniçeri ilişkilerinde somut
bir birlik arandığında, ya da olayı Yeniçerilerin Bektaşi olduğunu söyle­
diğimizde kendi kendimizle çelişmiş olmaktayız. Tarih ve yaşam sürek­
li değişim içerisindedir. Buna kimsenin gücü yetmez. Olaylar belki baş­
langıçta Hacı Bektaş tekkesi - Yeniçeri ilişkilerinin sıcaklığını sağlamış
olsa da sonuçta durumu bir kopukluğa ve bir zıtlığa itmiştir.

Osmanlı devlet yapısında oluşan baskıcı tutum Alevi felsefesiyle çe-


lişmiştir. Bektaşilik hem II. BayezitTa ilişkilerini iyi yürütecek, hem bu
ilişkiler dışında Şehzade Ahmet Kızılbaşlarla iyi ilişkiler içerisinde ola­
cak, Şah İsm ail’le ezeli düşman olan Selim, üstelik Alevi ileri gelenle­
rin ve toplu yaşadıkları yerlerin “defterlerini tutacak” katletmek için ve
de Bektaşiliğe bağlı olduğu söylenen Yeniçeriler, Selim’den yana ola­
cak. Bu durum mantıklı gelmemektedir. Ancak Yeniçeriler’in menfa-
atları neredeyse kendilerinin de orada oldukları gerçeği vardır. Alevi-
Bektaşi tekkesi ile ilişkileri maddi anlamda yoktur. Selim ’i istemeleri­
nin nedeni ise kendilerine ekonomik olarak rüşvet veren beyler aracı-
lığıyladır. Bu nedenle de Yeniçeri ’nin Selim yanlısı olmaları mantığa
daha yakındır.

“Zamanla daha da genişleyen ocak ve Bektaşîliğin, karşılıklı bozul­


maları Osmanlı devletini sık sık yenilgiyle sonuçlanan savaşlar ve top­
rak kaybı ile küçültmeye ve sarsıntıya sürüklemiştir”27

Bir başka bozulmayı da başka bir yorumla getiren adı geçen yazar,
Bektaşi ve Yeniçeri Ocağı arasına giren bozguncu güçlerin bu ikiliği

26 R.Ekrem KOÇU, age. s. 148


27 İrfan GÜNDÜZ, OsmanlI’da Devlet Tekke Münasebetleri, s. 134

34
GÜLAĞÖZ

yarattıklarını ileri sürmektedir ki, bu mantıklı olmasa gerek. Çünkü so­


nucun ekonomik çıkarlardan kaynaklandığı bir gerçektir. Yeniçeri or­
dusu güçlendikçe, devlet içerisinde söz sahibi oldukça, padişahı tah­
tından indirip, istediği şehzadeyi tahta oturtma konumuna geldikçe, el­
bette Bektaşilikle pek de arası iyi gitmeyecekti. Elbette Şehzade A h­
met gibi sırtını yoksul halka dayayarak iktidar olmak için umar harca­
yan bir kişi yerine sırtını toprak ağaları ve mollalara dayayan Selim ’in
padişah olmasını isteyeceklerdir. Bu gerçekler gözden kaçmasa ge­
rek. “Şehzade Ahm et’i M altepe’den çeviren de padişahı sarayına kapa­
yan da Yeniçeriler’in kılıcı idi... Yeniçeriler, bizim padişahımız Sultan
Selim’dir dediler”28

Kızılbaş-Safavi devleti padişahının tahtını yıkmaya giden Sultan


Selim, sırtını yine Yeniçeri ordusuna dayamıştı. En güvendiği ordusu
Yeniçeriler idi. Eğer Yeniçeriler gerçekten Bektaşi olsalardı, ya da Bek-
taşilerle ilişkisi olsaydı, Çaldıran meydanındaki savaşta, savaştan kaçan
Türkler gibi bu savaşı Şah İsmail’in lehine çevirirlerdi. Oysa her iki ta­
raf Türk tabanına dayalı halk, bu savaşın olmasını, Türklerin birbirle­
rini kırmasını hiç de istemiyorlardı. Yeniçeri ordusu Türk tabanına da­
yanan bir kurum olsa idi yine böylesine kardeş savaşları içinde yer al­
mazdı.

Alevi araştırmacısı Rıza Zelyut’un şu yargısı yerinde bir saptama


olarak karşımıza çıkıyor: “Zaman içinde yalnız adı Bektaşi kalan Yeni­
çeri Ocağı, OsmanlI’nın silahlı gücü olarak Anadolu Alevileri’nin tepe­
lenmesinde önemli bir rol oynadı. Yeniçerilerin tarih içerisinde Bektaşi-
liği savunmak için bir eylem koyduğunu bulmak olanağı yok.”29

Yeniçeri Bektaşi ilişkilerini bu saptamalar çok güzel anlatmaktadır.


Kaynaklar geçmişte Yeniçeri-Bektaşi ilişkileri konusunda ısrarlıdırlar.
Her kaynak, başlangıçta bu ilişkiyi üstüne basarak işlemektedir. Fakat
28 Age. s. 149
29 Rıza ZELYUT, Özkaynaklarına Göre Alevilik, s.216,1990 İstanbul

35
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

zaman içerisinde ilişkiler alt düzeye inmiş, Yeniçeriler Bektaşi düşün­


cesini savunmaz, takmaz olmuşlardır. Maaşını az bulan Yeniçeri, du­
rumlarının düzeltilmesi uğruna, istediklerinin yapılması için, bazan da
keyfi düşünceleri karşısında padişaha kazan kaldırmışlardır. Bu durum­
da Yeniçeri kışlasında oturtulan Bektaşi Babası, göstermelik olmaktan
öteye gidemezdi.

Önemli bir saptama da Yeniçeri-Bektaşi ilişkileri konusunda bir


araştırma yapan Reha Çamuroğlu tarafından yapılmıştır: “ 1527’de Hacı
Bektaş Postnişini olan Kalender Çelebi 20, 30 bin canıyla başlattığı
ayaklanma, aşiretlere ve yerli halka güvenilmemesi, sipahilerin isteksiz
davranışları karşısında ancak çoğunluğu Yeniçeri olan Kapukulu asker­
lerine dayanılarak bastırılabilmişti”30

Çamuroğlu’nun bu saptaması çok anlamlıdır. Çünkü Yeniçeri ordu­


su gerçekten Bektaşi tarikatı ile iyi ilişkiler içerisinde olmuş olsaydı,
Bektaşi postunun lideri Kalender Çelebi’nin Osmanlı zalim ağa ve bey­
lerine karşı başlattığı eylemde Kalender Çelebi’ye yardım ederdi. Bu
isyan, Kanuni Sultan Süleyman döneminde olmaktadır. Sultan Süley­
man Anadolu’da meydana gelen bu büyük halk ayaklanması karşısın­
da Macaristan seferini yarıda keserek Anadolu’ya dönmüştür. Kalender
Çelebi bu ayaklanmayı durup dururken yapmamıştır. Osmanlı devleti
ile Bektaşi tekkesinin ilişkileri çok iyi gidiyordu, hiçbir zaman da bo­
zulmamıştı da neden Balım Sultan’m kardeşi Kalender Çelebi Osman­
lI devletiyle böylesine ölümcül bir savaşa girmişti. Bunu biraz düşün­
mek gerekir.

Bektaşilik konusunda yeteri kadar belge olmaması yüzünden her ka­


lemi eline alan bir başka cepheden yorumlamaktadır konuyu. Herkes
işine nasıl gelirse öyle düşünmektedir. Kimileri çürümüşlüğü Yeniçe­
rilerin aymazlıklarına, esrarkeşliğine bağlarken, kimileri de Bektaşi-

30 Reha ÇAMUROĞLU, Yeniçerilerin Bektaşîliği ve Vaka-i Şeriyye, s. 144

36
GÜLAĞ ÖZ

liği de öylesine bir kategoriye sokmaktadır. Aslında Alevilik Bektaşi­


lik kurumlan her geçen zamanlarda gerileri aratmayacak denli örgütsel
ve tecrübelerden yararlanarak yeni sentezler oluşturup, Bektaşi kurumu
geliştirerek, toplumunun mutluluğuna sunmuştur.

“Eğer mümkün olsaydı, yere serilen Bektaşilik ve Yeniçerilik’in ar­


dından her şey düzelirdi her taraf güllük gülistanlık olurdu. Olmamıştır.
Askeri yönden devam eden çöküş, dinsel yönden de devam etmiştir ve
imparatorluk silinirken, tekke ve tarikatları da beraberinde götürmüştür.
O halde Bektaşilik-Yeniçerilik diye neden tutturuldu.

Konunun Yeniçerilikle ilgili kısmı bizim alanımızın dışındadır.


Bektaşilikle ilgili kısmına gelince şunu söyleyebiliriz: Bektaşilik baş­
langıcından beri, Türk toplumunda soluk almanın zorlaştığı her yerde
bir pencere görevi yapmış, herkes her söylemek istediğini Bektaşi’ye
söyletmiştir. O adeta Türk toplumunun günah keçisidir.”31

Yazar bazı yapıtlarında bu konuda zaman zaman çelişkili yanılgılar


getirmiş olmasına karşın bu yozlaşmayı da yerinde vurgulmaktadır. Ör­
neğin Bektaşîliğin iki bölümde incelenmesi yanlış bir saptamadır. Hacı
Bektaş dönemini başlangıç olarak göklere çıkartıp, diğer Balım Sul­
tan sonrasını Bektaşiliğin bozulması süreci diye tanımlamaktadır. Yaşar
Nuri, konuyu bilinçli olarak saptırmaktadır diye düşünüyoruz.

Osmanlı Padişahları Hangi tarikata Mensup?


Eğer gerçekten Osmanlı padişahları kendilerini birinci derecede ko­
rumaya alan, koruyan ve en güvendikleri Yeniçeriler, Bektaşi gelenek­
lerine bağlı olsalardı, ya da gerçek anlamda Bektaşîliğe bağlı bulunsa­
lardı bir kaçı hiç olmazsa Bektaşi tarikatını benimserdi. Dikkatten kaç­
mayan bir durum varsa o da padişahların bağlı bulundukları tarikatlar­

31 Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Tasavvufun Ruhu ve Tarikatlar, s. 190

37
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

dır. Onlar gerçekten Bektaşîliğe yakın ve bağlı olsalardı, bu kurumu


da kendi tarikatları çerçevesinde götürürlerdi. Padişahların bağlı bulun­
dukları tarikatlar konusunda bir çalışma yapan Enver Behnan Şapolyo
onların bağlı bulundukları tarikatları saptamıştır. Bir başka kaynakta bu
konu yer almamaktadır. Bu çalışmanın aksi de iddia edilmemiştir. Yaşar
Nuri Öztürk de bu listeyi aksi ispat edilinceye kadar gerçekliğini koru­
yacağım söylüyor. Biz de bu görüşe katılarak listeyi aşağıya alıyoruz.

1. Sultan Osman Gazi (ölm:1324): Ahilik


2. Sultan Orhan Gazi (ölm: 1362): Ahilik
3. Sultan Murat Hüdavendig%or veya I. Murat (ölm: 1389):Ahilik
4. Çelebi Mehmet (ölm: 1421): Zeyniye
6. Sultan II. Murat (ölm: 1451): Bayramiye
7. Fatih Sultan M ehmet (ölm:1481): Bayramiye
8. II. Beyazit veya Bayezid-i veli (ölm: 1512):Halvetiye-i Cemaliyye
9. Yavuz Sultan Selim (ölm. 1520: Halvetiyye-i Sünbüliye
10. Kanzn” Sultan Süleyman (ölm. 1566): Gülşeniyye
11. Sarı Selim veya II. Selim (ölm. 1574): Halvetiye
12. Sultan III. M urat (ölm. 1595): Uşşakiye
13. Sultan I. Ahmet (ölm. 1617): Celvetiye
15. Sultan I. Mustafa (ölm. 1623): Celvetiye
16. Genç Osman veya II. Osman (ölm.) 1622): Celvetiye
17. Sultan IV. Murat (ölm. 1640): Celvetiye
18. Sultan I. İbrahim (ölm. 1648): Halvetiye
19. Sultan Avcı M ehmet (ölm. 1687): Halvetiye
20. Sultan II. Süleyman (ölm. 1691): Halvetiye
21. Sultan II. Ahmet (ölm. 1695): Halvetiye

38
GÜLAĞ ÖZ

22. Sultan II. M ustafa (ölm. 1703): Halvetiye


23. Sultan III. Ahmet (ölm. 1730): Halvetiye-i Cerrahiye
24. Sultan I. M ahmut (ölm. 1745): Halvetiye
25. Sultan III. Osman (ölm. 1757): Halvetiye-i Rafiye
26. Sultan III. M ustafa (ölm. 1774): Halvetiye-i Cerrahiye
2 7 .1. Abdülhamit (ölüm. 1807): Nakşbendiye
28. III. Selim (ölm. 1807): Mevleviye
29. IV. M ustafa (ölm. 1808): Nakşbendiye
30. Sultan II. M ahmut (ölm. 1839): Halvetiye-i Cerrahiye ve M ev­
leviye
31. Sultan Abdülmecit (ölm. 1861): Halvetiye-i Cerrahhiye
32. Sultan Abdülaziz (ölm. 1876): Bektaşiye
33. Sultan V. Murat (ölm. 1904): Bahaiye tarikatı ve Masonluk
34. Sultan II. Abdülhamit (ölm. 1909): Şazeliye
35. Sultan M ehmet Reşad (ölm. 1918): Mevleviye
36. Sultan M ehmet Vahdettin (ölm. 1922): ?32

Listede ilginç nokta Bektaşiliğin yok denecek kadar az benimsen­


mesidir. Ancak ilk üç padişah Aleviliğin Ahilik kolundan olup, Bektaşi­
lik ile de ilgilidir. Zaten Sultan Osman, Orhan, I. M urat’ın yakın çevre­
si ve arkadaşları Alevilik tarikatına mensup, Haydari, Kalenderi, Bekta­
şi ve Ahilerle yakın ilişki içerisindedirler. Sultan Abdülaziz Bektaşi ola­
rak gösrerilmektedir. Bir bakıma Bektaşi Tekkelerinin yeniden açtırma­
sının sonucu olabilir diye düşünüyoruz.

32 Enver Behnan ŞAPOLYO, Meshepler ve Tarikatlar Tarihi,s.448-449

39
Y E N İÇ E R İL E R ve B E K T A Ş İ L İ K

Yeniçeriler Ne Derece Bektaşidir?


Bektaşilikle ilişkilenderilmiş olan Yeniçerilik Bektaşi imajından
kurtulamamıştır. Herkesin işine geldiği oranda Bektaşi, işine geldiği
oranda da başka misyonlar yüklemekteler bu kuruma. Bektaşilik, Yeni­
çeri konusunda çeşitli görüşleriyle bilinen Birge, Bektaşilik Tarihi adlı
kitabında bu konuda bazı belgeler de vermektedir. Örneğin Yeniçeri as­
keri ocağından terhis olan bir askerin 1822 tarihli bir belgesini yayım­
lamıştır. Bu belgede sıkça Hz. Hüseyin, Kerbela, üçler, yediler adları
geçmektedir.

Bu asker gönülden Hacı Bektaş’a veya Bekktaşi-Aleviliğe bağlı ola­


bilir, ancak Yeniçeriler’in tümüyle, ya da kurum olarak böyle bir bağ­
lılık içinde olduklarını düşünmüyoruz. Adı geçen yazar, şöyle bir bilgi
de vermektedir: “ 1682 Viyana kuşatmasında Türk ordusunda esir ola­
rak bulunan Kont Marsigli, Yeniçeri ağasının divanında Hacı Bektaş’ın
adı geçtiğinde hep ayağa kalktığını söylüyor”33

Hacı Bektaş adının geçtiğinde ayağa kalkmak bir gelenekse, insan­


lar alışkanlıklarından dolayı bunu yapmıştır diye düşünüyorum. Çünkü
ocağın geçmişten gelen bir alışkanlığıdır. Aynı Yeniçeri Ağası’na Bek­
taşi misin diye sormak gerektiğinde bunu bilemeyeceği, ya da bazı is­
tisnaların olabileceği bir gerçektir. Çeşitli tarihlerde Bektaşi-Alevileri
tümüyle dağlarda taşlarda yaşamakta, devletin kırımına uğramaktalar,
bu kırımlarda da Yeniçeri ordusu kullanılmaktadır. Hatta Birge, “III.
Selim saltanatın ikinci yılında, 1789, Yeniçerilere sadakat ve cesare­
tini dilerken onlara Hacı Bektaş Köçekleri şeklinde hitap etti” yollu
sözünü anımsatmaktadır. Yeniçeri sayıları konusunda da bilgiler ko­
yan Birge, Kanuni döneminden sonra Yeniçerilerin sayısının artırıldığı­
nı da söylemeden geçememektedir. Süleyman zamanında (1520-1516)
12.000, III. Murat saltanatı döneminde (1574-1595) 27.000, III. M eh­

33 John Kıngsey BİRGE, Bektaşilik Tarihi,s 85

40
GÜLAĞÖZ

met (1595-1603) 4 5 .0 0 0 ,1. Ahmet (1603-1617) 47.000 kişi olarak tes-


bit edilmektedir. Yeniçeri ordusunun sayılarının her zaman artırılması
devlete ekonomik ve sosyal yük getirmesi yanında bir de devletin ba­
şına bela olarak kazan kaldırmaktalar, üstelik vezirler indirip, padişah­
lar da değiştirmekteler. Bütün bu olanlara karşın Anadolu’da meydana
gelen Alevi-Bektaşi isyanları ve başkaldırılarında kullanılmak amacıy­
la bu sayılar artırılmaktadır.

Yeniçeriler’in ülke yönetiminde sultanlara bile yaranmadıkları kuş­


ku götürmez bir gerçektir. Östelik devlet çıkarlarıyla beslenen, ayakta
tutulan bu kurum taraftarları, kendilerini besleyen bir düzene karşı kan­
lı eylemler düzenlerken, sırf manevi bağlarıyla bağlı olduğunu söyle­
dikleri Bektaşiliğe karşı iyi tutum beslemeleri hiç beklenemezdi. Çün­
kü Bektaşîlikten hiç bir maddi çıkarları yoktu.

Onlarla ilişkileri özellikle 16. yy.dan sonra başlarına bela almaktan


başka bir şey olamazdı. O nedenle ben Yeniçeriler’in Bektaşi felsefesi­
ne bağlılıkları konusunda pek de iyimser değilim. Yine Birge’mn çalış­
malarından aktarma yapalım: “ 1512’de I. Selim ’in zamanında başlaya­
rak her sultandan tahta çıkışında hediyeler istediler. Kazanlarını kaldır­
maları bir isyan işaretiydi. Sultan huzuru ancak onların taleplerini kar­
şılayarak bulurdu. II. M ehmet’in 1451’de tahta, ikinci çıkışında mese­
le çıkardılar. I. Süleyman yönetimine başkaldırdılar, fakat som a onun
sadık destekçisi oldular. II. Osm an’a karşı ayaklandılar onu tahttan in­
dirdiler. IV. M urat saltanatında, defalarca ayaklandılar. III. Selim’in dü­
zenli ordu kurma isteği onları öfkelendirdi ki, sadece ona karşı m ücade­
le etmekle kalmayıp hükümdarlarını önce hapsedip, sonra öldürdüler”34

İlerleyen zamanlarda Yeniçeriler, hem Osmanlı devletinin başına


bela olarak kaldı, hem de Anadolu’da birçok kirli işlere karıştı. Osman­
lI devleti ile bağları zayıflayan Aleviler, Osmanlının silahlı bir gücüne
34 Birge, age. aktarma l)(Creasy’nın History of the Ottaman Kurks.s, 2)Eneyel,of İslam
Yeniçeriler maddesi.

41
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

güvenmek, ondan destek almak, ona dua etmek, onun ocağında temsil­
ci olarak postnişin bulundurmak tarihi gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

Bizim itirazımız Yeniçeri-Bektaşi birlikteliğinin devamı konusunda­


dır. Buna katılmamız sözkonusu olamaz. Zaten Osmanlı devleti kuru­
lurken Alevi dedelerinin devlet kuruluşundaki rollerini iyi bilen Ale­
viler böyle bir duruma pek ilgi duymazlar. Bir noktaya kadar Osman­
lI devletiyle birlikte oldular, ona destek oldular. Ne zaman ki, devletin
çıkarlarıyla halkın çıkarları çelişmeye, birbirine ters gelmeye başladı o
zaman ilişkiler de yavaş yavaş ortadan kalktı, Yeniçeri Bektaşi ilişkile­
ri de buna paralel olarak koptu. Osmanlı devletinin ilk iki yüz yılma ge­
lene kadar Anadolu’da yaşanan dinsel hoşgörünün altında yatan bu sı­
cak ilişkiydi zaten.

Bazı yazarlar ve araştırmacılar Yeniçeri-Bektaşi ilişkilerinin ol­


mayacağı görüşünde birleşirken bunun kökenlerini eskilere, eski ta­
rihi gerçeklere dayandırmaktalar. Bunlardan bir tanesi de Yaşar Nuri
Ö ztürk’tür. Öztürk, ısrarla bu ilişkiyi saf dışı yapmaya umar harcıyor.
Bazı noktalarda yazara katılmasak da katıldığımız yönler vardır. “Böy­
le bir gaziler kümesinin, kendilerinden olmayan unsurlardan vücuda
gelen bir ocağa iyi gözle bakacaklarını sanmıyorum. Ve bakmadıkları
içindir ki, Bektaşi gazileri ile devşirme Yeniçeri mensuplarının kaynaş­
masını sağlamak üzere ünlü uydurma vücuda getirilmiştir. Yeniçerile­
rin Türk ülke ve toprağının bu esas ve mükemmel gazileriyle sırdaş ve
dost olma ihtiyaç ve eğilimleri Bektaşi-Yeniçeri beraberliği yolunda bir
kabulün yayılmasını zorunlu kılmış olabilir”35

Bektaşilerin bir ayırım noktası getirmedikleri, bütün dinleri ve in­


sanları bir gördükleri, 13.yy.ın başlarından beri vardır. Çünkü onların
ulu velilerinin kurmuş oldukları tekke ve zaviyelerde, Türkler’den baş­
ka yabancı kimseler de çoğunluğu oluşturuyordu. Çünkü Hacı Bektaş ’ın

35 Yaşar Nuri ÖZTÜRK, age.s.88-89

42
GÜLAĞ ÖZ

“yetmiş iki millete bir nazarla bakma” sözü bazı görüşlerinin netliği­
ni ortaya koymaktadır. Çünkü Bektaşiler devşirmelere ve esirlere hor
bakma gibi bir eğilim sergilemiş olamazlar. Yine yazar devam ediyor:
“Biz şuna inanıyoruz ki, Yeniçeri ocağı, Bektaşiliğin bağlı olduğu şuur
ve ruh halinin daha eski zamanlardan beri zıttı, hatta düşmanı olan bir
anlayış ve uygulamanın Osmanlı dönemindeki devamını ifade etmek­
te ve bu ocağın Bektaşilerce sevilip takdir edilmesi akla hiç de uygun
düşmemektedir”36

Nedenlerimizi iyi saptamak durumundayız. Bu konuda elde yete­


ri kadar belge olmaması da ayrı bir eksikliği göstermektedir. Yorumla­
rın birçoğu varsayımlara dayandırılarak yapılmaktadır. Ancak yapılma­
sı gerekli olan şey, iyi araştırmak, tahlilleri zamana, koşullara uygun ve
yansız bir biçimde yapmak gereklidir. Zaten 13. yy.da elde yazılı kay­
nakların olmayışı bizi bu tür yanılgıların içine götürmektedir. Zamanın
yazılmış kaynaklarının birçoğu, ya da geneli yanlış yazılmış kaynaklar­
dır. Hacı Bektaş’ın piri Baba İlyas’ın torunlarından Aşıkpaşaoğlu adıy­
la tanınmış Ahmet Aşiki”, tarihi çarpıtırcasına olaylara yanlış yaklaş­
mıştır. Nedense Hacı Bektaş konusunda sağlıklı bilgiler vermekten ka­
çınmıştır. O sadece Hacı Bektaş’ın Baba İlyas’a vardığını ondan el al­
dığını, savaştan sonra gelerek Sulucakarahöyük’e yerleştiğini söyleme­
sine karşın, bundan sonraki olaylarda Hacı Bektaş’ı karalama gibi bir
yol izlemektedir. Yine de Aşıkpaşaoğlu Tarihi, döneminin önemli bir
yapıtı olma özelliğini korumaktadır. M evlana’nın yakınlarından Ahmet
Eflaki’nin yazmış olduğu eserde de M evlana göklere çıkartılırken, di­
ğerleri hakkında yazar kendi yorum ve duygusallığını kullanmıştır.

Biz yine tarihe ve Yeniçeriler’in halk üzerinde, daha doğru bir söy­
lemle Aleviler üzerinde yaptıklarına bakalım: “Kuyucu Murat Paşa’nın
çadırının önünde Celalilerin kafalarından üç tane piramit yaptıklarını

36 Age. s.89

43
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

(20.000 kafa olduğu ileri sürülüyor)”37

Yazar bu bilgileri çeşitli kaynaklara dayandırarak vermiştir. Gerçek­


ten de yabancı devşirmelerden yetiştirilmiş bir acemioğlu olan Kuyu­
cu Murat Paşa Enderun’da okumuş eski bir yeniçeridir. Kuyucu Murat
Paşa adıyla ün yapmış, bu zalimin sadistçe yaptıkları zulüm ve katlia­
mı tek başına mı yapmıştır? Elbette Osmanlı askerleri olan Yeniçeriler­
le birlikte bu katliamları gerçekleştirmiştir.

Osmanlı yönetimi ve devşirme paşalar, Anadolu’da meydana gelen


Kızılbaş ayaklanmalarının bastırılmasında hep Yeniçerileri kullanmış­
lardır. 16. yy.ın başında Anadolu’da meydana gelen en büyük Alevi-
Bektaşi ayaklanması olan Şah Kulu ayaklanmasının bastırılmasında ve
yenilgi sonrasında Şah Kulu taraftarlarının katledilmesinde Yeniçeri as­
kerleri kullanılmıştır.

Hatta 1527’de Kanunu döneminde meydana gelen en büyük Alevi-


Bektaşi ayaklanmasında Hacı Bektaş tekkesinin postnişini Balım
Sultan’ın kardeşi Kalender Ç elebi’ye karşı yapılan baskın, yine Yeniçe­
ri ordusuna güvenilerek bastırılmıştır.

Osmanlı Tarih Yazıcıları En Doğruyu Yazdılar


Osmanlı tarih yazıcıları, vakanüvistler bu konularda en kapsam­
lı bilgileri aktarmaktalar. Bilgileri verirken de karşı tarafa küfretmek­
ten, kötülemekten çekinmemekteler. Bu tavırda yazılan yazılar, yapılan
tarihler Alevilere-Bektaşilere ne kadar zalimce davranıldığının en bü­
yük delillerini de oluşturmaktadır. Tarih yazarken, hemen saflaşmala­
ra girmekten rahatsızlık duymuyorlar. Karalamaların ötesinde de ilginç
ifadeler de kullanmaktalar. Solakzade, Neşri, Peçevi, Hoca Saadettin
Efendiler’in kullandıkları kelimeler Osmanlı aleyhinde birer kanıt ola­

37 Reha Çamuroğlu, age.s.42

44
GÜLAĞÖZ

rak karşılarına çıkmaktadır. Tarih-i Cevdet’de Ahmet Cevdet Paşa şu


bilgileri yazmaktadır. “Bektaşiler çoğu defa, Peygamberin büyük saha­
belerine, özellikle Hz. Ebubekir-is Sıddık radıyullaha anhum hazretleri
hakkında açıkça küfure cesaret ederlerdi.

Alevilik ilişkileriyle rafizilere temayüllü olduklarından geçen gün­


lerde Anadolu diyarında Şah kılıcı sallayıp Süleyman Kanuni devrin­
de Hacı Bektaş Veli Tekkesinde postnişin olan Kalender adlı derbeder
“Hacı Bektaş evladındanım” diye ortaya çıkıp başına otuz binden faz­
la sapıkları toplamış karışıklık çıkartılmıştı. Serdar-ı Ekrem İbrahim
Paşa, mükemmel bir orduyla üzerine hareket ederek birkaç yerde bun­
lardan birçoğunu öldürmüştü. Sonunda Kalender yakalanıp idam edil­
mişti. Fakat bu yolda epeyce sünni yokoldu”38

İşte Osmanlı tarihçisinin Kalender Çelebi hakkındaki yargısı. O her


ne kadar Hacı Bektaş postnişini olsa da yine de bir sapkındı. Çünkü bir
isyancıydı. Canı sıkılmış isyan etmişti. Ya da macera arayan bir deliy­
di. Bütün yaşanan olaylarda nedenler, niçinler araştırılmaz. Hemen fa­
lan sapkın isyan etti denilir. Kalender Çelebi’nin otuz bin Türkmenini
Osmanlı paşası hangi güçle yok etti dersiniz? Elbette Bektaşi tekkesine
bağlı olduğu her ortamda söylenen Yeniçerilerce. OsmanlI’nın Cevdet
Paşası saygın bir tarihçidir. Ancak çarpıtmaları, yalan yanlış yazmala­
rı da gözden kaçmamaktadır. “Bu yolda epeyce sünnü yok oldu” yargı­
sı oldukça acımasız, oldukça çarpıtılmıştır. Çünkü Kalender Çelebi is­
yanına katılanlar çoğunlukla yoksul sünnülerdi. Bu isyana Alevi-Sünnü
tüm yoksul köylüler katılmışlardır.

Yine Yeniçeri ordusunun Çaldıran’da Hacı Bektaş felsefesi­


ne canı gönülden bağlı bulunan Şah İsmail ve Türk’tebaa’sına karşı
Yeniçeriler’in yaptıklarını bir alıntıyla izleyelim.

“Yeniçerilerin Çaldıran Meydan Muharebesindeki döğüşü yaman


38 Ahmet Cevdet Paşa Tarihi,s.2967

45
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

olmuştu. “Şah Şah” diye saldıran Safavi kıtalarına “Allah Allah” diye
kükreyerek ezen, yorgun ayaklarının altına seren Yeniçeriler o asrın ha­
kikaten güzide askeri olduklarını bir kere daha gösterdiler. Tarihimizde
bu meydan muharebesinin bir adı da “Softı kıran cengi”dir”39

Her kaynakta yeralan “Bektaşi postnişin temsilcisi Yeniçeri kışlası­


nın 94. kıtasında oturur” sözlerinin anlamı nedir? Anadolu’da yüzbin-
lerce Alevi Bektaşi’nin katledildiğinde, asılıp, kesildiğinde, Alevilere
Osmanlı vakanuvislerinin ve ulemanın küfürler yağdırdıklarında nere­
dedir 94. kıtada oturan Bektaşi Babası?

Bütün bu olan olayları gözü mü görmüyordu ya da işbirlikçi miy­


di? İnsan bütün bunları düşünüyor. Gerçi Bektaşiliği-Aleviliği az çok
bilenler bunların sahte ve göstermelik olduklarından şüphe edemezler.
Çünkü Bektaşi Postnişin adına Yeniçeri kışlasında bulunan kişi, Os­
manlI ulemasından birisidir, ya da Hacı Bektaş adına kendileri sahte bir
temsilci koymuş olmaları akla en yatkın olanıdır.

Eğer gerçekten Yeniçeri ocağı Bektaşiliğe ve Bektaşi felsefesine bu


derece bağlı ve bağımlı olmuş olsaydı, bu Ocak, 1826 yılında değil de
taa Şah Kulu İsyanı dönemi olan 1500’lerin başında kaldırılırdı. Bin­
lerce Alevinin katledildiği, kuyulara doldurulduğu, yerinden yurdun­
dan edildiği bir dönemde Yeniçerilerin Osmanlı devletinin gözde ordu­
su olmasında hiç bir sakınca görülmemektedir. Bu zıtlık akıl ve mantı­
ğın alacağı şey değildir.

Osmanlı kuruluş dönemleri Bektaşi geleneğine uyumluluk göster­


mektedir. Çünkü Osmanlı devletinin ilk harcında emeği olan Alevi­
ler devletin kuruluş kademelerinde görev almışlar, savaşlara katılmış,
komutanlıklar yapmışlardır. Dini yönden Bektaşiliğe danışılmış, onla­
ra zaviyeler ve tekkeler yapımında ilk Osmanlı padişahları yardım et­
mişlerdir. İlerleyen yıllarda bu ilişki adım adım gerilemiş, ne zaman ki
39 Reşat Ekrem Koçu, Yeniçerler,s.l51

46
GÜLAĞ ÖZ

16. yy.a gelinmiş bu ilişki tümüyle ortadan kalkmıştır. Yeniçeri-Bektaşi


ilişkileri de bu paraleldedir. İlk kuruluş yıllarında Hacı Bektaş postni-
şinlerinin bu ocağı kutsadığı, adını verdiği bir gerçek olarak karşımı­
za çıkıyor. Başlangıçta ilişkisi olan bu grupların sürekliliği olması dü­
şünülemez. Giderek değişik dini tarikatların etkisi altına da girmiş olan
ocak, daha ziyade sonlara doğru Osmanlınm da başına bela olmuştur.
Yeniçerilik kurulurken el almış olduğu Bektaşîlikten nasiplenmiş an­
cak, yıkılırken de Bektaşi tekkelerinin kapatılmasına neden olmuştur.

Osmanlı yönetiminin, Yeniçeri ordusuna dayanarak Alevileri-


Bektaşileri katletmeleri daha çok 16. yy.dan sonra hız kazanmıştır. Eğer
Bektaşilere yapılan bu katliamlar Yeniçeriler kullanılarak yapılıyorsa ki
durum farklı değildir, o zaman Bektaşilerle ilişkilerinin kopmuş olma­
sı fikri daha mantıklıdır. Hem Bektaşi tekkesine bağlı ve oradan mane­
vi feyz aldığını söyleyeceğiz, hem de bu katliam içinde yeralmasını hoş
karşılayacağız. Bunun mantığını anlamada zorlanıyor insan. 16. asırdan
sonra Alevi-Bektaşilere yapılan katliamlara bir göz atacak olursak du­
rumun pek iç açıcı olmadığı sonucuna daha net ulaşabiliriz.

Çaldıran Savaşıyla başlayan, hatta Yavuz Selim ’in şehzadeliği dö­


neminde Trabzon valiliği yaparken, kendi deyimiyle “ Alevi ileri ge­
lenleri deftere etme” ve sonrasında da “Defterini dürme” sözüyle kimi
kaynakların kırk bin, kimi kaynakların doksan bin diye ifade ettikleri
Alevi-Baktaşi kırımı bizzat yeni Padişah Selim zamanında yapılmıştır.

Çaldıran savaşının galibi olarak M ısır’a kadar giderek oradan Hali­


felik zırhına bürünmesinin ardından artık sekiz yıllık kısa sultanlığının
demir pençeleri altında ezilen Alev-Bektaşiler artık yok sayılmalıydı.

İşte Bektaşi tarikatına bağlı bulunan Yeniçeri ordusu Alevi-


Bektaşilere karşı bu zaferin kahramanları durumundaydı.

Kanuni Süleyman’ın uzun sultanlığı dönemi Alevi-Bektaşilere kar­

47
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

şı yürütülen en büyük yasal düzenlemeler bu dönemde yapılmıştır.


K anuni’nin danışmanı, büyük din âlimi olarak takdim edilen Ebu Suud
Efendinin Aleviler hakkında verdiği fetvalar artık dayanılmaz bir du­
rum almıştır.

Ebu Suud Efendiye sorulan sorular ve yanıtları:

-Kızılbaş toplumunun şeriatça (öldürülmesi) helal olup, öldürülen


gazi ve Kızılbaşlar elinde ölenler şehid olur mu?

- Ebu Suud Efendi: Olur, En büyük savaş ve ulu şehitliktir.

- Padişah buyruğu ile Kızılbaş tayfası vurulup, küçüğü ve büyüğü


esir olanlardan kimisi, Ermeni olduklarından, bu durumdan kurtulur­
lar mı?

-Ebu Suud Efendi: Olurlar. Ermeniler Kızılbaş askeriyle İslam aske­


ri üzerine gelip savaşmadıkça, şeriata göre esir olmak yoktur.

- M ürtedde dar-ül harbe lahika olmadan alıp esir etmek caiz olduğu­
na İmam A zam ’dan gelen rivayete göre Kızılbaş avratlarını esir edince
İslam askerlerine güç ve kuvvet, din düşmanlarına sonunda zaaf ve aşa­
ğılık gelse, o rivayete uym ak şeriatça caiz olur mu?

-Ebu Suud Efendi: Caizdir

- Büyük sahabelerden M uaviye’ye lanet eden kişiye şeriatça ne ya­


pılır?

- Ebu Suud Efend: Azarlama, dayak ve hapis gerekir.40

Yoruma gerek var mı? Koskocaman Osmanlı Kadısı ve Kanuni Sul­


tan Süleyman’ın baş danışımanı.

Kanuni döneminde A leviler’e yapılan kıyımlar oğlu Sultan 2. Selim


(Sarı Selim) tarafından da yoğun biçimde yapılmıştır. 1572 yılında Kıb­

40 Ertuğrul Düzdağ, Ebu Suud Efendi Fetvası s. 126

48
GÜLAĞ ÖZ

rıs adasının fethedilmesinde bu adaya öldürülme ve yok edilme pahası­


na Alevi aileleri göç ettirmiştir.

Asırlardır bin bir çileyle ayakta durmaya çalışan Kıbrıslı sürğün


Aleviler, yine de bugüne gelebilmişlerdir. Am a korkarak, ama gelenek­
lerini, inancını, gizleyerek,yok ederek. Kuzey Kıbrıs Kurucu Cumhur­
başkanı R auf Denktaş bile yaşamının sonuna kadar Alevi olduğunu giz­
lemiştir. Anılarında “ Türkiye’den çekindiklerini” ifade etmiştir.

Osmanlı tarihçilerinden M üneccimbaşı Ahm et Dede, 1511 tarihin­


de OsmanlI’nın baskıcı yönetimine ve yöre beylerine karşı başkaldı-
ran Alevi Dedesi Şah Kulu İsyanı konusunda şu bilgileri vermektedir:

“Ali Paşa 1511 rebiülahirinde, Gökçay denilen yerde Kızılbaşlara


yetişti. Kemal-i gazabından askerin bakiyyesinin gelmesini bekleme-
yip savaşa başladı. Birçok Kızılbaş öldürüldü. Defalarca düşman safla­
rı arasına giren Ali Paşa, sonunda göğsüne bir ok isabetiyle şehid oldu.
Adamlarından pek azı kurtulabildi. Kızılbaşların da ekserisi katledildi.
Reisleri olan Şeytan Kulu Savaş sırasında kayboldu. Ölü ya da diri ol­
duğuna dair bir haber alınamadı.”41

Tarihçinin Kızılbaş diye adlandırdığı kimseler, Anadolu Alevi Türk­


menlerinden başkası değildir. Peki, öldüren, çarpışan askerler kimler­
dir? Onlar da Türkmenlerden ya da Yeniçeri mensuplarıdır. Karşılık­
lı ölümcül bir savaşa girenler birbilerinden manevi bir bağlılık bekle­
yebilirler mi?

1426 tarihinde Tokat dolaylarında Kızılkocaoğulları adıyla bilinen


Türkmenlerin üzerine gönderilen Yörgüç Paşa emrindeki ordu, 400 ki­
şilik Türkmeni Amasya kalesinde kıstırıp yaktırdığı ateşin dumanları
arasında boğdurmuştur. “Bu Yörgüç Paşa ise Enderun mektebinde yeti­
şen bir acemioğlandır”42

41 Münecimbaşı Tarihi, cilt 2,s.431


42 Tacüt Tevarih, cilt 2. Neşri tarihi, Solakzade tarihi.

49
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Yörgüç Paşa bununla da kalmayıp, yöre halkının mallarına el koyup,


halkın ne ürettiyse hepsini ellerinden almış, büyük ve küçükbaş hay­
vanlarım da beraberinde götürmüştür.

Yine, 1470 yılında Karaman ve Konya dolaylarında halka büyük


çapta kırım yapıldı.

1473 tarihinde Otlukbeli savaşında Hoca Saadettin Efendi’nin deyi­


miyle “sıra sıra cellâtlar, sürü sürü Türkmen doğradı” burada doğranan
Türkmenlerin kimler olduğu belli. Ya Türkmen doğrayan cellâtlar kim­
lerdir? Elbetteki Yeniçeri ordusu ve başlarında bulunan bir Osmanlı En­
derun Mektepli paşadır.

Daha Sultan Yavuz zamanında Şehzade Murat aracılığıyla 600 ka­


dar suçsuz insanın birgün isyan edecekleri düşüncesiyle öldürülmesi il­
ginç bir olaydır. Solakzade Tarihi bu olayın bir bölümünü şöyle anlatı­
yor: Vezir Ferhat Paşa merhum, Sultan Selim Han devrinde bazı eşki-
yayı ve Türkmen şerirlerinin define gönderildiğinde bir miktar askere
serdar tayin olunmuştu. Gaddar bir serdar olan Ferhat paşa nice günah­
sız kimselerin kanına girerek bu bahane ile fazla mal tahsil eylemişti”43

1601 tarihinde Hadım Cafer adlı bir muhafızın entrikaları yüzünden


Tebriz yöresi baskı ve kıyımdan geçilmiyordu. Bu muhafız Askerlerine
verdiği talimatlarla her tarafı yakıp, yıkmalarını ve insanları acımadan
öldürmelerini söyleyecek kadar gözü dönmüştü. Bu nedenle burada öl­
dürülen insanların sayısı 30 ila 40 bin civarındaydı. Bunları yapan as­
kerler elbette Bektaşiyle bağlantısı ileri sürülen askerlerdi. Yani Yeniçe­
riydi. Katledilenlerse Alevi Türkmenlerden başkası değildi.

Osmanlı devleti yöneticilerinin gözünde kahraman, yiğit tanımla­


masıyla anlatılan Hırvat kökenli Kuyucu M urat Paşa’nın zalimlikleri
herkesçe bilinen bir gerçekti. “Kuyucu Murat Paşa konakladığı bütün

43 Solakzade Tarihi,cilt 2, s. 137

50
GÜLAĞÖZ

yerlerde önceleri kuyular kazdırır ve bütün Celalileri, halkın şikâyet et­


tiği muzır adamları öldürüp, bu kuyulara attırır, oraya indirilen birkaç
adam da atılanları üst üste yığardı”44

IV. M urat’ın ise yaptıkları yanma kaldı. Memlekette ne Kızılbaş ne


Sünni demeden bütün halkı zalimce Yeniçerilere katlettirdi. Yaptıkla­
rı kitle kırımları sayesinde adından çokça sözettirmişti. Bu döneme ait
Kızılbaş kırımı ile ilgili olarak Solakzade şunları yazmakta “Kızılbaşlar
bu ahvali görünce şaşırdılar. Bu sırada yüce A llah’ın hikmeti ile pazar
sabahı muhasaranın 7. günü beş taraftan muhasaraya memur olan ve­
zirleri İslam padişahı davet eyledi. Bu kaleyi yarın almak gerekir. Aksi
halde siz bilirsiniz deyince; hep bir ağızdan canımız din ve devlet uğ­
runa feda olsun, dediler. O zaman sair zamandan çok top atıldı. Kalede
mahsur kalan Kızılbaşlar saklanacak yer bulamadılar”45

IV. M urat’ın bizzat bu Kızılbaş kıyımının başında olması, yüzlerce


insanı acımasızca kaleye kıstırarak yok etmesi savunulacak bir durum
değildir. Osmanlı tarihi bunca kıyım ve isyanlarla dolu bir tarihtir. Ama
en çok kıyım ve katliamların olduğu dönemler, 16. yy.dan başlayarak,
tarihçilerin ve tarihlerin bu dönemi Osmanlının yükseliş dönemi olarak
gösterdikleri zamana denk gelmektedir. Elbetteki baskı ve şiddetle yük­
selen bir yönetim anlayışı sonuçta bunun bedeli olan yıkılış ve çökülü-
şü de yaşayacaktı.

IV. Murat ve Ahmet Dede’ye Yaptıkları


Zalim ve acımasız bir padişah olan IV. M urat’ın birçok Alevi kırı­
mı içinde olduğu bilinmektedir. Bunların önemlilerinden birisi de Sa­
karya Şeyhi Ahmet Dede ile ilgilidir. Sakarya kenarında sakin bir hayat
süren Ahmet D ede’nin tekkesi çevresinde oluşan ilgi giderek artmak­

44 Peçevi Tarihi, 2.cilt.s.316


45 Solakzade Tarihi,2.cilt.s.541

51
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

taydı. Zamanla beş bin, on bin civarlarına ulaşan bu kalabalık Osmanlı


yöneticilerini korkutmuş olup, Eskişehir Kadısı korkusundan bu çoğal­
mayı padişaha jumallamıştı.

Padişah bu ocağın hemen söndürülmesi için en güvendiği adamla­


rından Anadolu Beylerbeyi Vardar Ali Paşa’yı 8 bin silahlı askeriyle
birlikte Şeyh’in üzerine gönderir. Fakat bu baskını haber alan Şeyhin
adamları bir saldırı ile olaya karşı koyarlar. Beylerbeyi bu savaşta ye­
nilir. Ardından olaya çok sinirlenen padişah yeniden Şeyh’in eski mü­
ritlerinden Osman A ğa’ya Şeyh’ini yoketme görevi verir. Osman Ağa,
Rumeli kökenli beş bin akserle birlikte olayın içine karışır. Şeyh’e ye­
niden mürit olmak istediğini, yaptıklarından pişm anlık duyduğunu söy­
ler, Ahmet Dede inanır. Ancak ani bir gece baskınıyla birlikte Şeyh ve
adamları yakalanırlar.

“Sakarya Şeyhi 12 adamıyla birlikte Konya Ovasındaki Padişah IV..


M urat’a götürüldü. 12 adamı Şeyh’in önünde Padişah fermanıyla iş­
kence edilerek öldürüldü. Sakarya Şeyhi’nin ise tüm kemikleri kırıldı
ve derisi yüzülerek öldürüldü. Şeyh Ahm et’in bu işkenceye karşı direnç
göstermesi ünlüdür. Kendisini yüzen cellat Kara A li’ye “Acele etme...
zevkini alayım” diyerek boyun eğmeyeceğini işkenceyi önemsemediği­
ni belirtmesi izleyenleri hayrete düşürmüştü. Büyük bir direnç ve inanç
örneği ortaya koymuştu. Onun direnci padişahı bile şaşırtmıştı”46

Şeyh’in öldürülmesiyle tatmin olamayan padişah IV. Murat, Şeyh’e


bağlı bulunan 40 kadar Alevi köyünü temellerinden ateşe vererek in­
sanları ve mallarıyla birlikte ortadan kaldırmıştır.47

46 Naima tarihi, 3.cilt s. 1382


47 Baki Öz, OsmanlI’da Alevi Ayaklanmaları,s.206

52
GÜLAĞÖZ

Yavuz Selim ve Kanuni Süleyman


Yeniçerilerin canıgönülden bağlı bulundukları önemli bir hükümdar
hiç kuşku yok ki, Kanuni Sultan Süleyman’dır. Sultan Süleyman da ba­
bası Yavuz Selim gibi bir Alevi-Bektaşi düşmanıdır. Çünkü yaşadığı or­
tam onu da babası gibi Alevilere karşı düşman yapmıştır. Yavuz’un Şeh­
zadeliği sırasında Trabzon’da Alevileri “deftere eder”ken, Süleyman da
Kırım ’da şehzade olarak bulunmaktaydı. Selim’in saltanat savaşma ka­
tılıp, babası Bayezit karşısında birinci yenilgisi ardından Süleyman’a
sığınmış, ondan yardım almıştı. Hiç kuşkumuz yok ki, babasının her
türlü olayı içinde Süleyman da bulunmaktaydı. Yavuz Sultan Selim ’in
ölümü ardından hükümdar olan Sultan Süleyman’a Alevilerle ilgili gö­
rüşlerini sorduklarında “bu dinsizlerin pisliklere bulaşmış vücutlarını
zaman sahifesinden ne vakit izale eyleriz”48

Dediğini solakzade kaydeder.

Bu mantıktaki bir sultanın siz ülke yönetimindeki tutumunu düşü­


nün. Hele dinsiz diye adlandırdığı Bektaşiler-Yeniçeriler ilişkisinin de­
vamını görünüz. Olaylar insan mantığını zorluyor.

Özellikle II. Bayezit sonrası bütün padişahların II. Mahmut dönemi­


ne gelene kadar olanlar Kızılbaş, Rafizi, Alevi, Bektaşi diye adlandırı­
lan Alevi Türkmen toplumuna hiç de iyi bakmadıkları, her fırsatta on­
lardan nefret ettikleri, yeri geldikçe kellelerini kestikleri, mallarını gas-
bettikleri fetvalarla belgelenmiştir.

II. Bayezit’ten sonra padişah olan Yavuz Sultan selim H an’ın Kı­
zılbaş katliamı konusunda başı çektiğini, eli kanlı bir diktatör olduğu­
nu bilmeyen yoktur. Kimi kaynaklara göre doksan bin, kimi kaynak­
lara göre de kırk bin Alevi-Bektaşi-Kızılbaş-Rafizi öldürttüğü yazılı­
dır. Yavuz öldüreceği Alevi toplumunu ister kitle imhasıyla, ister bi­

48 Solakzade Tarihi,cilt 2.s213

53
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

reysel olarak yapsın mutlaka altında bir dayanak bulunduracaktı. Ken­


di suçuna zamanın Şehyülislamlarım alet olarak kullanıp, onların fet­
valarıyla yapmaktaydı. Yavuz’un fetvacı Şeyhülislamları’ndan İbni
Kem al’le ilgili Ali Yıldırım şu tümceleri kullanmakta “Tahrikçi ve Kı­
zılbaş düşmanı Şeyhülislamlardan biri olan Kemal Paşazade de Kızıl­
başlığı mahkûm etmek için topyekûn seferber olduklarını dile getir­
mekten sakınmıyordu”49

Yine Yavuz’un ruh halini anlatan Yıldırım şu sözleri önümüze koyu­


yor: “Yavuz Selim’in kitlesel Kızılbaş katliamında Osmanlı engizisyo­
nunun tüm kurallarını, çalışma şeklini, yargılama anlayışını olduğu gibi
görüyor, öğreniyoruz. Birincisi din adamlarından ve medrese ulemasın­
dan oluşan ‘divan’ göstermelik de olsa bir engizisyon mahkemesidir.
Selim ise başyargıç sıfatını taşımaktadır. İkincisi yargılanan sanıklara
isnat edilen suç dinsel kurallara aykırı hareket etmektedir”50

Sultanların yaptıkları hayal mahsulu değil, bizzat kendi tarihçile­


rinin öğünerek, onur meselesi yaparak kaleme aldıkları gerçeklerdir.
Yavuz’un çok önem verdiği ünlü bir tarihçisi şu sözlerle öğünüyor, öğü-
nürken de Yavuz’un yaptıklarının haklılığını da örnek gösteriyor: “Fet­
vaların kaleme alınmalarını müteakip Kızılbaşlara karşı şiddetle hare­
kete geçmek zamanının geldiğine kani olan Selim, müfritlerin tesbit
edilerek bir deftere kayıt edilmesini emretmek suretiyle Kızılbaş katli­
amına girişmişti”51

Selim, bütün bunca katliamı yaparken, bunca Alevi adıyla ortaya çı­
kan Türkleri, Türkmenleri Kürt Alevileri, Arap Nusayrilerini öldürtür-
ken acaba ordusunu, cellâtlarını nereden getirdi, diye bir soru geliyor
insanın usuna. Ancak Selim ’in cellâtlarının Yeniçeri oldukları şüphe­
sizdir.

49 Ali YILDIRIM, Osmanlı Engizisyonu,s.71


50 Age. s.71
51 Hoca Saadettin Efendi, Tacüt Tevarih 4.cilt.s. 176

54
GÜLAĞ ÖZ

Yavuz Selim ’in oğlu Kanuni Sultan Süleyman Hazretleri Nahçivan


seferine çıkmadan önce Diyarbakır Beylerbeyi Ayaş Paşa’ya gönder­
diği emirlerle, gözünün arkada kalmaması yönünden tedbirleri alm ak­
tan da geri durmuyordu. Bu Ayaş Paşa ki, Yeniçeri ordusuna alınmış,
Acemioğlan okulundan Enderun mektebine gönderilmiş bir devşirme­
dir “Kızılbaş lekesi olanlar hapis ile iktifa edilmemeli, bu gibiler isabet­
li tedbirlerle elde edilerek habis vücutları ortadan kaldırılmalıdır. Kızıl­
başlığa meyledenlere gecikmeden fırsat ve mecal vermeyesin”52

Yorum gerektirmeyecek kadar açıkça gözler önüne serilen bu belge­


deki sözler Sultan Süleyman’ın gerçekten de Osmanlı devletini zirve­
ye nasıl çıkarttığının bir göstergesidir. Bu nedenle de tarihin karanlıkta
kalmış nice belgeleri günyüzüne çıkmayı beklemektedir.

II. Selim ve Diğer Fermanlar


Alevilerin öldürülmesi, ortadan kaldırılması, ya da dine döndürül­
mesi; yönünden en çok ferman veren, fetva verdiren padişah olarak Ka­
nuni Sultan Süleyman Han Hazretleri’nin oğlu Sultan II. Selim ’dir. Se­
lim de tıpkı babası Süleyman ve dedesi Yavuz gibi, bu devletin gelece­
ğini, şeriatın selametini, paşaların ve beylerin mutluluğunu herşeyin üs­
tünde tutan bir anlayış içinde bulunmuştur. Niksar Kadısı’na gönderdi­
ği bir fetvada şunlar yazılıdır:

“Niksar K adısı’na hüküm ki,

Mektup gönderip Seyyit M ustafa Efendi’nin sana bildirdiğine göre


ilçenizde bulunan Matay zaviseyinde Şeyh olan Erdivan, Çırak ve Ali
ile diğerlerinin Kızılbaş ve Rafizi olduklarını bildirmişsin. Soruşturma
yapılıp durum gerçek ise zaviyedarlığın efendiye verilmesini buyurma­
mı istemişsin. Adam gönderip adı geçenlerin kutsal şeriata uymağa çağ­

52 Nezmi Sevgen, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi.9 Haziran 1968

55
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

rıldığında, itaat etmeyip kaçtıklarını, geçmişte de sabıkalı olan Erzan


kardeşlerin Kızılbaş defterinde kayıtlı olduğunu, bunların beylerbeyi­
ni katlettiğini, tarafsız müslümanların haber verdiklerini arz eylediğini
kadı askerini yüce katıma bildirmekle adı geçenlerin görevlilerce bulu­
nup, getirilip dahi küreğe gönderilmesini emredip buyurdum ki...

Adıgeçenleri her nerede iseler, buldurması lazım olanlara buldurup,


Haksız yere teftiş edip göresin. Yazıp anlattıkların şeriata sabit ve zuhur
olursa, vaki olanları sicil suretleriyle güvenilir adamlara verilip, ulu ka­
tıma gönderesin ki, küreğe konulsun. Amma, birlikte verip gönderdiğin
kimselere sıkı sıkıya tembih ve tekit edesin ki, ellerinden kaçıp kaybet­
mesinler. Ve teftiş hak üzere olup tutuklamak ve celpetmekten ve şeria­
ta aykırı iş yapmaktan kaçınasın 1 Temmuz 1572”53

Selim sonrası saltanat koltuğuna oturan padişahlar aynı yolu izleme­


den geri durmadılar. Selim sonrası III. M urat seks uğruna Yeniçerile-.
re nice canlar aldırdı. Geceleri yatağına aldığı kadınların sayısının kırk
adet olduğu tarihçi Peçevi İbrahim Efendi yazmaktadır. Şehveti öylesi­
ne ayuka çıkmıştır ki, yatağına aldığı kadınlarla ilişkilerini bir komedi­
ye döndürmüş, sonuçta da kadınlar suçlu bulunarak birçoğu olduğu yer­
de ölüme gönderilmiştir.

Bektaşilerle içli-dışlı olan Yeniçeriler, Yeniçeri Ağaları, ya da 94.


kışlada oturan Bektaşi temsilcisi bütün bu katliamlar, gereksiz öldür­
meler yapılırken neredeler? Neden sesleri çıkmaz? Neden zalimlerin
zalimliklerine göz yumarlar? Yeniçerileri Bektaşiler’le içiçe gösteren
yazarlar-araştırmacılar bu katliamlar konusunda neler söyleyeceksiniz.
Bu fermanlar Bektaşiliğin etkisi olduğu bir alanda yazılabilir mi? Uy­
gulanabilir mi?

Artık belgesi, bilgisi bulunmayan bu tür varyasımlardan kurtulma­

53 GülağÖz, İslamiyet Türkler ve Alevilik s.367. lö.yy da Rafızilik ve Bektaşi] ik’e dair,Hazine-i
Evrak belgeleri,Ahmet Refik. 1932

56
GÜLAĞ ÖZ

lıyız. Yeniçerileri Bektaşi gösterme komleksi hiç kimseye yaramaz.


Aksine bir takım gerçeklerin gizlenmesine, karanlıkta kalmasına ya­
rar. Ben Bektaşi düşüncesi içerisine Yeniçeri mantığının sığmayacağını,
sığdırılm ayacağım düşünüyorum. İnsan sevgisi-hoşgürü, barış ve de­
mokrat düşünceleri taşıyan Alevi-Bektaşi felsefesi içerisinde Yeniçeri­
nin mantığını göstermek zordur. Eğer öyle bir mantık Bektaşi tekkele­
rinin içine girmişse mutlaka hastalık taşırdı. Bu hastalık ise teslim iye­
ti, dönekliği, boyun eğmeyi, düşünceyi terketmeyi yeniden Araplaşma­
yı beraberinde getirir.

Oysa görülen odur ki, Alevi Bektaşi felsefesi, zalim ve zulüm dü­
şüncesiyle çelişmiş, onurunu kaybetmemek için de kellelerini verm ek­
ten kaçınılmamıştır. Bugün eğer Alevi-Bektaşi tarihinde bir onur varsa,
paylaşıma dayalı, hele hele -yol kardeşliği- gibi bir kurum hala ayakta
kalıyorsa bütün bunlara neden olan Bektaşiliğin derin felsefesidir. Bu
felsefeye gönülden bağlı, ödünsüz Alevi-Bektaşilerdir, onun felsefesi­
dir.

Yine Reha Çamuroğlu şu yargıyı koyuyor: “Alevi-Bektaşi-Hurufi-


Kalenderi-Torlak ve Işıklar kesimlerine Yeniçeriler tarafından saldırı ve
katliamları böyle bir dönemleme açıklayamayacaktı.”54

Yeniçeri OsmanlI’nın Ayrıcalıklı Örgütüdür


Yeniçeriler Osmanlı devletinin gözde askerleri olduklarından önem ­
li seferlere yine onlara dayanılarak gidilir, başkaldırılar onlarla bastı­
rılır, idamlar onlarla yaptırılır, sultanlar onlara güvenliklerini emanet
eder, ülkede yapılan herşeyin altında Yeniçeriler vardır. Savaşlarda ka­
zanılan ganimetlerin bir bölümünü sultan Yeniçerilere -ulufe- olarak
dağıtırdı. Hele yerli isyanların bastırılması sonrasında Yeniçerilerin ke­

54 Reha Çamuroğlu, age.s.45

57
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

yiflerine diyecek yoktu. Padişahların değişmesinde yine onlar keyifle­


nirler, yerler, içerler, ihsanlar, ikramiyeler alarak yaşamlarının tadını çı­
kartırlardı.

Yeniçeriler, Osm anlı’da ayrıcalıklı bir sınıfı olma vasfını Sultan


II.Mahmut dönemine kadar sürdürmüşlerdir. Başlangıçlarda görme­
dikleri ilgiyi ilerleyen asırlarda daha da çok görmüşler, evlenmişler,
ev bark, çoluk çocuk sahibi olma hakkını da elde etmişlerdi. Osman­
lI devletinin yükselme dönemlerinde Yeniçeriler palazlanıp, zenginle­
şip, zevk sefa sürerken Bektaşiler aileleri, çocukları ve mallarıyla bir­
likte katlediliyor, yok edilmeye çalışılıyorlardı.

Yeniçeriler öylesine aymazlaşmışlar, öylesine devlet içerisinde söz


sahibi olmuşlar ki, artık istemediği şehzadeyi padişah yapmamağa, iste­
diği şehzadeyi padişah yapmağa başlamışlardır. Bunu bir darbe ile yap­
maktalar, başarılı olurlarsa ne ala, istedikleri şehzadeyi padişah yapar,
istemediği şehzadeyi koyun boğazlamasına ortadan kaldırırlardı. Onla­
ra kimse söz geçiremez olmuştu. Her şeyde her ortamda kazan kaldır­
mağa alışmışlardır.

Yeniçeriler, Kızılbaş Taraftarı Şehzade Ahmet’e Karşı

Selimi Padişah Yaptılar


Yine OsmanlI’nın Alevi kırımında görevlendirdikleri şehzadeler Ye-
niçerilerce sınavdan geçirilmekte, işlerine gelirse ona destek de ver-
mekteler. Yavuz Selim ile Sultan Ahm et’in iktidar çekişmesinde yaşa­
nan olaylar Yeniçerilerin etkisi yüksek olmuştur. Şehzade Ahmet ik­
tidara çok yakınken, hatta babası tarafından tahta davet edilmişken
İstanbul’a doğru yola çıkmış “Meydana gelen değişmelerden habersiz
olan Sultan Ahmet sabah olup denizi geçmeyi ve saltanat merkezine va­
rıp tahta oturmayı gafil bir şekilde bekliyordu. Hâlbuki Yeniçeriler top­

58
GÜLA Ğ ÖZ

lanmış Sultan A hm et’in tahta geçmesine mani olmaya karar vermişler­


di. Yeniçerilere göre Sultan Ahmet bir Türkmen eşkiyasınm (Kızılbaş-
ların) hakkından gelemeyip kaçmış ve saltanatın şanu şerefine halel ge­
tirmişti. Saltanat böyle birisine nasıl teslim edilebilirdi. Sultan olma­
ya laik olan kimse Selim Han’dı. Yeniçeri taifesi Sultan Ahm et’in padi­
şahlığını redde, Sultan Selim’in tahta geçmesini talebe karar verdiler”55

Osmanlı tarihçisinin sözlerinde durum çok açık şekilde görülmekte­


dir. Alevi-Bektaşilerle işbirliği yapmış bulunan Şehzade Ahm et’e karşı
Alevi-Bektaşi kırımcısı olan Yavuz Selim ’i tahta oturtuyorlar.

Selim’den elde ettiklerini Sultan Ahm et’ten alamayacaklardı. Onla­


rın gönlü, eli açık olan, kimden yardım, para ve bahşiş gelirse en iyi­
si oydu. Ve onu tutacaklardı. Yavuz Sultan Selim Han Çaldıran Sava­
şı sonrası Yeniçerilere verdiği haracı yine Osmanlı tarihçisinden okuya­
lım: “Kızılbaşlar tam bir hezimete uğrayıp da içlerinden pek azı kurtul­
duktan sonra, Osmanlı askeri Kızılbaş ordugahını sabaha kadar yağma­
ladı. Aldıkları ganimetin haddü hesabı yoktu. Değerli ganimetlerin bir
kısmı sultan için ayrıldıktan sonra kalanı askerlere dağıtıldı. Atlı askere
ikişer, piyadeye birer akçe terakki ihsan olundu”56

I. Murat (1328-1398) zamanında kurumlaşan, Osmanlı devleti içe­


risinde önem kazanarak, iktidara ortak olacak kadar başarı sağlayan,
göze giren ve Sultan II. Mahmut (1784-1838) tarafından ortadan kal­
dırılan Yeniçeri Ocağı konumuzun ağırlık noktasını oluşturmaktadır.
Çünkü Bektaşilerin manevi desteğiyle kurulup, onlarla hiçbir bağı ol­
madığı halde, Bektaşilerin maneviyetini ve maddiyatını ortadan kaldır­
maya neden olan Yeniçerileri ortadan kaldıran II. Mahmut kimdi? N e­
den bu ocağı kaldırdı? Bu konu üzerinde durmak konumuzu biraz daha
aydınlatacaktır. Çalışmalarımızı mümkün olduğu kadar kaynaklara da­
yandırmağa çalıştık. Bu kaynaklar genellikle Osmanlı kaynaklarıdır.
Osmanlı Vakanuvislerinin bizzat yaşayarak yazdıkları tarihtir.
55 Müneccimbaşı Tarihi,2.cilt,s.434
56 Age. s.446

59
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Padişah II. Mahmut


II. Mahmut, 1808 tarihinde Osmanlı padişahı olmuştur. Osmanlı
devletinin 30. padişahıdır. Babasının adı I. Abdülhamit, Annesi Nak-
şidil Valide Sultan’dır. “Annesinin Fransız kökenli olduğu söylenmek­
tedir” 57

Sultan I. Abdülhamit öldüğünde M ahmut henüz beş yaşındadır.


Kendisinden 22 yaş büyük olan amcaoğlu III. Selim padişah oldu.
III. Selim’in erkek evladı olmadığından M ahmut’u kendi öz oğlu gibi
yetiştirdi, onu en iyi okullarda en iyi hocalarda yetişmesini sağladı.
Aynı zamanda Avrupa yanlısı ve reformist bir padişah olan III. Selim,
M ahm ut’u da kendisi gibi yetiştirmeyi, aynı görüşleri almasını sağlı­
yordu. Kabakçı Mustafa İsyanında III. Selim’in öldürülmesinin ardın­
dan M ahmut padişah oldu. Sultan M ahmut padişah olduğunda 24 yaş­
larında bulunmaktadır.

Mahmut, III. Selim döneminde kendisini her zaman padişahın ya­


nında buldu. Selim’in tüm uğraşlarını yakından izlemekteydi. Padişah
Selim ’in yaptığı askeri İslahat hareketlerine yakın ilgi duydu. Topçulu­
ğa özel ilgisi vardı. Amcasının tahttan indirilip, kendisinin padişah ol­
masıyla da amcasından önemli konularda yararlandı. III. Selim’in yeni­
den tahta geçirilmesi uğraşları içinde bulunmadı. Ancak Alemdar Mus­
tafa Paşa buna öncülük yapıyordu. Bu teşebbüs de boşa gidince Yeniçe­
ri asileri III. Selim’i öldürdüler. Ardından IV. M ustafa’nın da tahta talip
olması üzerine o da kendisini aynı akibet içinde buldu.

II. Mahmut, 1808 tarihinde Osmanlı tahtına rahatlıkla oturdu. Alem­


dar Mustafa Paşa’yı reformcu Selim’in yanında yaptıklarını bildiğin­
den onu yeniden sadrazam yaptı. Yapacağı önemli işlerin başında III.
Selim ’in yaptığı veya yapmağa zamanı elvermediği İslahatlara devam
etmekti. Anadolu ve Rumeli ayanlarını İstanbul’a davet ederek onlarla
57 Enver Ziya Karal, İslam Ansiklopedisi 2. Mahmut Maddesi.

60
GÜLA Ğ ÖZ

ittifak konusunda bir senet imzaladı. Bu anlaşma gereğince devlete bir


çeki düzen verilmeliydi. Yeniçeriler’in disiplini üzerinde de durmak ge­
rekliydi. Bu konu Yeniçeri’lerin pek hoşuna gitmemişti. Alemdar M us­
tafa Paşa üzerine yürüyüp, bu paşayı feci şekilde öldürdüler. Ardından
eylemleri durmak bilmiyordu. Sultan M ahmut da tahtından olmalıydı,
onu sıkıştırmaktaydılar. Ulemadan çeşitli kişilerin araya girmesiyle bu
eylemlerinden ancak yüklü imtiyazlar koparmak koşuluyla vazgeçtiler.

Sultan II. M ahmut 1808 tarihinde padişah oldu. Ancak Yeniçeri


Ocağını 1826 tarihinde kaldırdı. Bu süreçler içerisinde neden bu ocağa
dokunmadı da aradan 22 sene geçmesiyle Yeniçeri Ocağı ortadan kaldı­
rıldı? Bu konu üzerinde durmak gerekir.

II. M ahmut’un Yeniçeri Ocağını kaldırması Bektaşi ve Aleviler için


problem değildir. Kaldırabilir. Onlar açısından Sultan M ahm ut’un ye­
nilikçi bir padişah olması da sorun değildir. Belki bu duruma Aleviler
destek de verebilirler.

O halde nedir problem?

İşte problemin ana noktası burada düğümleniyor.

Eğer din ya da tarikatlar reformların önünde bir engelse buna da


Alevilerin bir diyeceği yoktur. Kaldırılsın, hepsi kaldırılsın.

Ancak Yeniçerilerin devlete vermiş olduğu zararlar, ya da bu oca­


ğın bozulmasının sonuçları Ocağı ilgilendirir. Bu ocağın Bektaşiler-
le bir sorunu yoktur. Hele hele bozulma dönemlerinde hiç yoktur. 16.
yy.dan sonra hiç de olmamıştır. Alevi katliamlarının yapılması sırasında
Yeniçeriler’in Alevi ve Türkmen halkı üzerine giderken Bektaşilikle-
Alevilikle hiç de ilgisi yoktur.

Tek sorun Yeniçeriler’in savaşlarda yaptıklar gülbankta adı geçen


Hacı Bektaş adı, Ali adı mı sorun?

61
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Sanırım bir neden de buna dayandırılsa gerek. Çünkü eğer böyle ol­
masaydı, olay objektif değerlendirilseydi, konumuz akışı içerisinde de
göreceğimiz gibi Bektaşi dergahlarının yerine Nakşi ve Mevlevi Şeyh­
ler atanmazlardı.

Biz yeniden II. M ahmut’u tanımaya devam edelim.

II. M ahmut hemen Yeniçeri Ocağını kaldırmadı. 22 yıl bekledi. Bek­


leyişin nedenleri neydi?

Bu sıralarda balkanlar yavaş yavaş kaynamağa başlamıştı. Ora­


da bulunan Osmanlı devletine bağımlı devletler, Fransız ihtilalinin so­
nuçlarını yakalamağa başlamıştı bile. Sırbistan isyan halindeydi. Batı
da daha başka problemler varken, doğuda Hicaz’da Vehhabilik adlı bir
dini mezhep ortaya çıkmış, sürekli gelişiyor, taraftar topluyordu. Os­
manlI devletini baş tehlike olarak gören bu akımın önemli hedefleri ara­
sında Osmanlı imparatorluğu ve halifelik vardı.

Rusya, Osmanlı devletine diş biliyor, fırsat kolluyordu. Napolyan’a


göz kırparak bazı paylaşımları birlikte götürmek istiyordu. Kanuni dö­
neminde çeşitli anlaşmaları Osmanlı devletiyle yapıp, birçok imtiyaz
elde eden Fransa, artık kazandığı bu imtiyazlarla doymuş, yeni yeni
imkânlar peşindeydi. Napolyon gibi büyük bir savaşçı vardı Fransa’nın
başında. Eflak ve Bağdan’a yerleşen Napolyon’a sesini çıkartmayan
Rus Ç arı’nm amacı OsmanlIydı. Fakat ani bir kararla Rusya’ya saldıran
Napolyon karşısında Rus Çarı, Osmanlı devletiyle barış imzalamak du­
rumunda kaldı. Suplar ise OsmanlI’dan çeşitli imtiyazlar karşılığı kar­
gaşadan çekilmişti. Vehhabiler konusunu Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa
halletmişti. Tarih 1813.

Bu kargaşa ortamında Yeniçeri ordusunu küstürmemek gerekliydi.


Sultan M ahmut bunu yaptı. Östelik onların çeşitli başkaldırılarını da ta­
vizle durdurdu.

62
GÜLAĞ ÖZ

Sultan M ahmut kafasında bulunan reformlara devam etmeliydi.

Hemen reform arifesinde yeni isyanlar çıktı. İstanbullu Rumlar


iç kargaşa çıkarttılar. 1821’de Mora isyan etti. Bu isyan çok büyük­
tü, Sultan’ı telaşa düşürdü. Rum patriği ile birçok metropolü de astı­
rarak durumu kurtarmaya çalıştı ise de M ora isyanı bastırılmakta zor­
landı. Burada bulunan isyancılar Yunanistan’ın bağımsızlığını ilan etti­
ler. Avrupa devletleri bağımsızlığını ilan eden isyancılar tarafını tutarak
OsmanlI’ya zor günler yaşattı.

Sultan Mahmut, M ısır Valisi Mehmet Ali Paşa’dan yardım istedi.


Ancak Mehmet Ali Paşa, oğlu İbrahim Paşa’yı bu konuda görevlen­
dirdi. 1824 ile 1826 tarihleri arasında iki yıllık zorlu bir vuruşmadan
sonra İbrahim Paşa, M ora’ya asker çıkartıp her tarafı yakıp yıkmağa
başladı. Avrupa devletlerinin araya girmesiyle, zaten II. M ahmut Mora
konusunun devletlerarası bir duruma gelmesini kesinlikle istemiyordu.
Yunanistan’ın muhtar bir eyalet olması ve Osm anlı’ya vergi ödemesi
koşuluyla bir anlaşma yapıldı. Sultan Mahmut, bu konunun böyle git­
mesini istemiyordu. Başarı elde edememesinin nedenini Yeniçeri ordu­
sunun başıbozukluğuna bağlıyordu. Bu Ocağa yeniden çeki düzen ver­
mek isterken Ocak birkaç kez yeniden kazan kaldırdı.

Artık II. M ahmut için öncelikle hallolunması gereken konu Yeni­


çeri Ocağı’nın yokedilmesiydi. Aksi takdirde ne savaşlar, ne de re­
formlar yapılabilirdi. Zaten çeşitli tarikatlar bu bozulmanın nedenini
Yeniçeri’ye ve ardından Bektaşi Tarikatına bağlıyor,padişahı bu konu­
da zorluyordu.

Yeniçeriler ve Bektaşi-Aleviler Halledilmeliydi


“II. Sultan M ahmut Han, Kapukulu Ocaklarına karşı harekete geçir­

63
Y E N İÇ E R İL E R ve B E K T A Ş İL İK

mek için tam 17 yıldan beri bekliyorlardı”58

Haziran’ın onaltısı 1826 gecesidir. Bütün Yeniçeriler ağalarıyla bir­


likte Atmeydanında toplanmış eskisi gibi yapacaklarının karşısında
yine zaferle çıkacaklarının hesabını yapmaktaydılar. Zaten ne olduysa
o gece olmuştu. İkinci M ahmut ve kurmayları kafalarından geçeni çok
sert ve acımasız biçimde uygulamışlardı.

Bu kazan kaldırmanın altında yatan neden ise II. M ahm ut’un bu


ocağı getireceği çeki düzen olmuştu. Yeniçeriler bu kararlılık karşısın­
da kendilerine dokunacak bir hareketi şimdiden bertaraf etmeliydi. O
nedenle örgütlü bir biçimde toplanılmıştı. Bu büyük bir gösterişti. Hüs­
ranla bitirilecek bir sonucu beklemek akıllarından bile geçmiyordu.

“ 15-16 Haziran’da Yeniçeriler, kısa süren fakat şiddetli sokak muha­


rebelerinden sonra, kışlaları top ateşine tutmak suretiyle perişan edildi­
ler. Bu suretle bir vakitler Osmanlı imparatorluğunun en kuvvetli müe-
sesesi tarihe vakai hayriye diye geçti”59

Ne garip bir gelişme ki, bir zamanın gerçekten de o muhteşem Os­


manlI yükselişinin gözde bir ordusu, gözde bir ocağı, padişahlar devi­
ren, vezirler götüren kocaman kurum bir gecede ortadan kaldırılacaktı.

Kendi iplerini kendileri çekiyorlardı. Artık çok şımarmışlardı. Son­


larının ne olacağını bilmiyorlardı. Onlar talimden, düzene gelmekten,
uyumdan kaçıyorlardı. Sultan III. Selim’in 1807’de kurmak istediği
Nizam-ı Cedit’i ile Sultan M ahm ut’un Sekban-ı Cedit’i de 1808’de Ye­
niçerilerin başkaldırılarıyla ve kanlı ihtilalleriyle yokedilmişti.

Yeniçerileri sıkıntıya sokan konu talim konusuna yanaşmak istemi­


yorlardı. Bu konuda her türlü baskıya, araya adamlar girmesine karşın
kabul etmemekte direnmişlerdi. Bu konuda eski Yeniçeri ağalığı yap-

58 Yılmaz Öztuna, Osmanlı Padişahlarının hayat Hikayeleri, s.419


59 Enver Ziya Karal, İslam ansiklopedisi, c.7s. 166

64
GÜLA Ğ ÖZ

mış bulunan Rumeli yakası muhafızı Ağa Hüseyin Paşa, padişaha çe­
şitli öneriler götürmüş ve demiştir ki: “Padişahım, ben bu kadar yıl Ye­
niçeri ağalığı yaptım. Şu kadar zorbayı tepeledim, beni dinlersen önce
hakkı etmeyip esafili, eşşeriyeyi isyana teşvik edecek birkaç yüz kişiyi
toptan kesersin, sonra işe başlarsın, kestirme yol budur”60

İnsan doğramak ne kadar kolay, ölümler bile bazı kimselerin gö­


zünde çok hafife alınabilecek bir konudur. Yeniçeri Ağalığı yapmasıy­
la öğünen Hüseyin Ağa Paşa’nın bu sözleri padişahın bile insafını sars­
mıştı. O salt olayı iyilikle yapma yanlısıydı. Talim yapılması, ordunun
düzene konulmasıyla ilgileniyordu. Ordu belirli bir disipline girer, Ye­
niçeriler gerçek görevlerini yaparlarsa yapılacak bir şey kalmazdı. Pa­
dişah Yeniçerilere söz geçirecek kişileri araya koyarak bu konuda söz
almıştı bile.

Bu sözün ardından Şeyhülislam konağı ordunun yeni durumuyla il­


gili bir toplantıya, ciddi bir toplantıya evsahipliği yapıyordu. Burada
verilen kararlar Yeniçeriler’in 150’şer neferden 7650 nefer seçilecek ve
bunlar “eşkinci” adı ile öğretmen asker olarak yetiştirilecekti. Kararlar
imza ve mühür altına alındı. Hemen eşkinci yazımı başlatıldı.

Sultan M ahm ut’un yeniliklerin başlangıcı olan yeni elbiseler


Yeniçeri’nin eşkinci sınıfına giydirilip, yeni silahlar, yeni merasimle­
re başlandı.

Bütün bunlar olurken Yeniçeri Kethüdası Mustafa Ağa, Cambaz


Kürt Yusuf, Habip Odabaşı’nın başlarını çektiği on kadar Yeniçeri efen­
disi durumdan memnun olmadıklarından yeni bir başkaldırı ile bazı
şeylerden geri adım attıracaklarının hesabını yapmak için gizli toplantı­
ları peşpeşe yapıyorlardı. Yapılan tören sırasında olay çıkartmaya karar
vermişler, afıcak, “Kazanlar çıkmadan isyan dudimanı Bektaşiyanın ka­
nununa aykırı” ikazları bu yöndeki yapılacak eylemi gereksiz kılmıştı.
60 Reşat Ekrem Koçu, Yeniçerler s.323

65
Yi'.Nk, l'.Rİl.EH iv HIİKTAŞİIJK

Hayırlı Olay (Vaka-i Hayriye)


Yeniçeri ileri gelenlerinin bu planlarına ulema boş durur muydu?
Elbette onların ajanları da çalışıyordu. Tedbirler alındı. İşte fırsat bura­
da ele geçiyordu. “Son Yeniçeri ihtilali 14-15 Haziran 1826 Çarşamba,
Perşembe gecesi başladı. Ve Perşembe günü Yeniçeri Ocağı’nın kanlı
bir şehir muharebesiyle kökünden kaldırılması ile sona erdi. Bu beşyüz
senelik asker ocağının kaldırılmasına resmen Vaka-i Hayriye-Hayırlı
Vaka adı verildi”61

İlk bakışta olay kolay gibi görünmesine karşın hiç de durum böy­
le olmamıştır. Onbinlerce Yeniçeri bir anda suçlu suçsuz ortadan kaldı­
rılıyordu. Beşyüz yıllık bir gelenek kanlı bir biçimde tarihe karışmıştı.

Neydi bu olayı meydana getiren, neden kocaman Yeniçeri Ocağı


bir anda ortadan kaldırılmıştı? Neden şimdiye kadar bu konuya teşeb­
büs etmeyen Padişahlar 1826 Haziran’in bir Perşembe gecesi bu kanlı
tarihi yaratıyorlardı. Evet, Yeniçeriler laçkalaşmışlar, çürümüşler, sar­
hoş ayyaş olmuşlar, orduyu ve devlet onurunu ayaklar altına almışlar.

Kaldırılsın, yokedilsin. Ancak bunca kanlar neyin nesidir? Hepsi II.


Sultan M ahmut’un batı yanlısı reformu uğruna mı? Reformların altın­
dan kanlar akacaksa bütün bunlar niye yapılmakta? Olayların içinde
ezilen salt Yeniçeriler mi?

Herkesin fikirbirliği etmişçesine “Vaka-i Hayriye” evet hayırlı olay


bunun neresinde hangi din hangi mezhep binlerce ölünün, oluk oluk
akan kanların altında hayırlı iş yattığını söylemektedir? Tüm vicdanlar,
tüm tutumlar, bunun hayrının altında yatan neden üzerinde biraz dü­
şünmelilerdir. Bir Ocak kuruluyor 13. yy.da. Adını da Hacı Bektaş ta­
rikatından alıyor. Onun adına dualar, gülbanklar okunuyor. Ama beş­
yüz yıllık süreçte Bektaşi gülbankının sözlerinden başka tekke felse­

61 Reşat Ekrem Koçu,age.s.324

66
GÜLAĞ ÖZ

fesiyle ortak ne kalıyor? Elbette bir devlet kuruluş aşamasında sırtını


bir güce dayamak durumundaydı. Ya da durumundadır. 13. yy.da Ana­
dolu topraklarında yaşayan Türklerin daha başka bir anlatımla Alevi
Türkmenleri’nin nüfusu büyük yoğunluktadır. Beyliklerden her kim
sırtını büyük bir kitleye, ya da o kitlenin bağlı bulunduğu kuruma da­
yarsa işte başarmanın, kolay başarmanın altında yatan gerçek.

Elbette Osmanlı beyliği, sırtını Anadolulu ilk tarikatların birisine


bağlamak durumundaydı. Anadolu’da hangi tarikatlar vardı? Ayrıcalı­
ğı neydi de Bektaşilik bunca tarikata rağmen Osmanlı beyliğince ne­
den seçilmişti?

İşte bir düğüm de burada yatmaktadır.

Anadolu’da Tarikatlar
Çeşitli bölgelerde kurulup Anadolu’ya gelen tarikatlar hangileridir.
Anadolu’da rolleri nedir? Neden Osmanlı beyliği bu tarikatlara yas­
lanmaz da Rafizi, Kızılbaş denilen tarikatların peşindedir? Öncelikle
Anadolu’da o dönemde var olan tarikatlara bir bakalım.

Ortadoğu ve Ortaasya’dan Anadolu’ya gelmiş bulunan tarikatlar


şunlardır:

1- Kadriye: Kurucusu Abdulgani Geylani (Ö.1160 Bağdat),


Anadolu’daki kurucu temsilcisi: Eşrefoğlu Rumi.

2- Nakşibendiye: Kurucusu B. Nakşibendî (ö. 1389 Buhara)


Anadolu’ya girişi M olla İlahi ile başlamıştır.

3- Zeyniye: Z. Hafi tarafından kurulmuştur. (Ö.1434) Anadolu’ya


Abdüllatifi Kudsi aracılığıyla girmiştir.

4- Halvetiye: Kurucusu Ö. Halveti (Ö.1397 Herat).

5- Rufaiye: Kurucusu A. Rufai (Ö.1183 Vasıl).

67
Y E N İÇ E R İL E R w B E K T A Ş İ L İ K

6- Sadiye: Kurucusu S. Cibavi (Ö.1300).


7- Bedeviye: Kurucusu A. Bedevi (Ö.1276 Mısır). A frika’dan
Anadolu’ya gelmiştir.
8- Şazeliye: Kurucusu E.H. Şazeli (Ö.1258 Mısır). A frika’dan
A nadolu’ya geldi.
9- Kalenderiye: Kurucusu Kudbettin Haydari (ö. 1221).
10- Yeseviye: Kurucusu Ahmet Yesevi (Ö.1166 Yesi). Anadolu’da
fazla kalmadan Alevi-Bektaşi tarikatlarıyla birleşti.

Bunlar dışında Anadolu’da kurulan tarikatlar şunlardır:


1- Bektaşilik: Kurucusu Hacı Bektaş (ö. 1271).
2- Mevlevilik: Kurucusu Mevlana (Ö.1273).
3 - Ahilik: Kurucusu Ahi Evren (ö. 1261)
4) Bayramilik: Kurucusu Hacı Bayram Veli (Ö.1430).

13. yüzyıl Anadolu’sunda çok yaygın olmayan tarikatlar, fazlaca


temsilcileri bulunmayan kuruluşlar ilerleyen zaman içerisinde gelişmiş,
büyümüş, kök salmış, çıkarları devlet yöneticileriyle birleşen veya eği­
limleri gereği zaman içerisinde ağırlığını koyarak devlette önemli mev­
kiler elde ederken, Bektaşilik zaman içerisinde devletle ilişkilerini sıfır
noktasına getirmiştir.

Ancak Osmanlı devleti kuruluş aşamasında sırtını dayayabileceği


yegâne gücün Bektaşilik olduğu gerçeği gözlerden kaçmamıştır. Çün­
kü Anadolu’da 1240’da Babailer ayaklanmasının bastırılmasının ardın­
dan Bektaşilik barışsever bir tutumla ortaya çıkmış, felsefesi diğer ku-
rumlara hoş gelmiş olduğundan Babailik, Yesevilik, Haydarilik, Kalen­
derdik, Ahilik gibi kurumlar Bektaşilik içerisinde kaynaşma göstermiş­
lerdir. Bu nedenle elbette Osmanlı devleti kuruluş aşamasında önemli
planda olacak olan kurum Bektaşilik’ti.

68
GÜLAĞ ÖZ

Osmanlı devletine güç veren hem maddi hem manevi yönden her
türlü katkıyı sağlayan kunımlardı bunlar. Yeniçeri ordusu kurulurken
bu kurumun Bektaşîliğin manevi gücü orduyu kutsamaya gerekli görül­
dü. Beşyüz yıl OsmanlI’nın Yeniçeri ordusu manevi gücü bu kurumun
liderinin manevi gücünden almış oldu. Ancak zaman içerisinde bu du­
rum göstermelik olmaktan öteye geçemedi.

Ancak Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışıyla birlikte, kuruluş aşamasın­


da, bu devletin temellerine harcını koymuş, sevgisini vermiş, savaşmış
yöneticiliğini yapmış, savaşlarda vargüçleriyle düşmana aman verme­
miş, Anadolu’ya yapılan saldırı sırasında çeşitli örgütleriyle karşı koy­
muş bu tarikat bir anda ortadan kaldırılmak isteniyordu. Ezilip, başı ko­
partılmak gereği duyuluyordu. Konumuzun akışı içerisinde bu kuruma
sonuçta yapılanları göreceğiz.

Yeniçeriler Acımasızca Yakılıp Yokediliyor


Yeniçerilerin başkaldırılarında hiç mağlubiyetleri olmamıştır. Hele
her seferinde de büyük imtiyazlarla işi kotarıyorlardı. Bu kez sonlarını
hazırladıklarının bilincinde olmadıklarından, ya da kendilerine fazlaca
güvendiklerinden, bütün kışlaları topa tutularak ateşe verilmişti. Binler­
ce insan ölmüş, yüzlerce insan yanmıştı. Yangınından İstanbul sokak­
ları böylesine bir katliama tanık olmamıştı. Sanıyorum İstanbul tarihi
böyle bir olayı ilk kez yaşadı.

“Sultan II. M ahmud Yeniçeri ocağına karşı birtakım tedbirler alma­


ya başladı. Yeniçerilerin, Avrupa orduları gibi eğitilmeleri gerektiğini
düşünüyordu, bu amaçla “eşkinci” adlı yeni bir askeri örgüt kurulması­
nı emretti. Bu yeni eğitimi istemeyen Yeniçeriler, At meydanında top­
lanıp gösteri yaparak ayaklandılar. Babıâli’ye saldırarak altı bin kese
para aldılar.

69
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Sadrazam Selim Paşa, vezirleri, din adamlarını, humbaracı, lağımcı,


topçu ve donanma mürettebatını topladı; sancağı çıkartarak ocakla sa­
vaşılacağını bildirdi. Devlet memurları İstanbul sokaklarında dolaşarak
halkı sancak altında toplamaya başladı.

Bunun üzerine Yeniçeri tellaları, ocakseverleri ayaklanmaları için


uyardı. Hazırlıklarını tamamlayan sadrazam, Sultan Ahmed Cam ii’ni
karargâh yaparak halka silah dağıttı. Beyazıt ve D ivanyolu’nu tutan ye­
niçeriler, çarpışma başlayınca At meydanına çekildiler ve kapıyı ka­
pattılar. Sadrazam Selim Paşa meydan kışlasını çevirerek top ateşine
tutturdu. Ateş sonucunda meydan kapısının bir kanadı kırıldı. Kapının
öbür kanadını da kıran halk Yeniçerilerin üzerine saldırdı. Yeniçeriler
kışla ve tekkeye sığındılar. Top ateşi sonrasında kışla birkaç saatte, için­
deki yeniçerilerle birlikte yakılıp yıkıldı.”62

“ Sultan Ahmet camiinin sol cephesinde yer yer yakalanıp getirilen


Yeniçeriler soruşturulmadan boğuluyor, leşleri çınar altına atılıyordu. O
gün böylece öldürülen Yeniçeri sayısı 200’ü aşmıştı. Hüseyin Paşa’nın
ağa kapısında öldürdüğü 120 nefere yakındı”63

Bir kışlanın topa tutularak tüm birliğin onbinlerin yanmasının dı­


şında gözgöre göre insan avıyla avlanan Yeniçerilerle ilgili tarihçiler
açık bilgiler vermekteler. Hele canlarını kurtarmak için binlerce Yeni­
çeri Belgrat ormanlarına kaçarak kurtulmak istediler. Üzerlerine gönde­
rilen ordu yetersiz kalınca emir vericiler, kocaman ormanlığı ateşe ve­
rerek insanlarıyla birlikte yaktılar. Bu emir padişahtan geliyordu. Oysa
bir toplu iğnesi için fetva veren Şeyhülislamlardan Yeniçeri ölümleri
için, bu fetva da alınmadan kocaman bir orman da yakılmıştı. “İkinci
Sultan Mahmut, bütün Yeniçerileri ölüm fermanlısı yaptı”64

Dünya tarihinde böylesine olaya rastlamak olası değildi. Rom a’nın


62 Osmanlı Web Sitesi,
63 Cevdet Paşa Tarihi, c.ö.s.2954
64 Age.s329

70
GÜLAĞ ÖZ

yakılmasında bu kadar insanın öldüğü söylenemez. Uçsuz bucaksız or­


manlardan gelen insan eti kokusunu bütün İstanbul kokluyordu. Bu kı­
yımlar en az üç ay kadar devam etmişti. Yeniçeriye bulaşan kimler var­
sa, hepsi aynı sonu görecekti. Yeniçeri ocağında sinek bile bırakılma­
yacaktı.

“Başta İstanbul’a en yakın Belgrad ormanları, m uhtelif istikametler­


den tutuşturuldu. Civardaki tepeleri askerle doldurarak ateşten kaçanla­
rı aman vermeyip vurdular... Karadeniz’den esen rüzgâr, ateşi o kadar
büyüktü ki, boğazın methalindeki kayaları döven deniz pembe bir ren­
ge bürünürken ve Bahçeköy Su Kemeri beyazlığını kaybedip kızıl ba­
kırı andırırken iri ağaç gövdeleri dehşetli gürültülerle yere devrildiler”65

Onbinlerce insanın katledildiği, evlerde arama yapılarak suçlu, suç­


suz insanların kurbanlık koyunlar gibi kesilmesi “vaka-i Hayriye” Ha­
yırlı olay olarak nitelendirilmiştir. Onbinlerce insanın katledildiği bir
olay yöneticilerce, aydınlarca, bürokratlarca alkışlanıp hayırlı olay ola­
rak sunulması bununda yenilik olarak anlatılması hayret verecek bir du­
rumdur.

Yeniçeriler kapı kulu, yani imparatorluk ailesinin asil üyeleri, artık


kısa bir zaman içerisinde bir canavar ordusu olarak takdim ediliyordu.

“Kapı kullarının, imparatorluk ailesinin eski üyelerinin artık Os­


manlInın resmi tarih yazımında Esat Efendi’nin ifadesiyle “it” Cevdet
Paşa ve Lütfi Efendi’nin ifadesiyle “haşeret” olarak anıldığını okuya­
biliyoruz. Yine Osmanlı İmparatorluğu’nın resmi tarihinde Yeniçerili­
ğin lağvedildiği vaka-i Hayriyye, adından da anlaşılacağı üzere, hayır­
lı olay, reformlara karşı direnen gericilere karşı verilen mücadele ola­
rak anılır”66

OsmanlI’nın şanlı tarihinin, şanlı ordusu bir anda gerici, bir anda,

65 Age. s.331
66 Mostar,Aylık Kültür ve Aktualite dergisi sayı 74.

71
rı:Nİçı:ı<iı.ı:ı< vc h i : k t a $ İU k

düşman, bir anda infaz edilmeye değer görülüyor. Sultan M ahmut 1808
de hükümdar oluyor. Yirim dört yd sonra kendisini, devletini koruyan,
kollayn bir ordu hemencecik düşman ordusu oluveriyor.

Kimi aydınlara göre gerici, kimi aydınlara göre ise bunun tam ter­
si, hatta modernleşmeye açık olan bir kurumdur Yeniçeri Ocağı. Tarih­
çi Çamuroğlu bu konuda şu görüleri ileri sürer.

“Yeniçeriler tamamen modernleşme karşıtı olarak görülemez. Yeni­


çeriler eğitim için gene Fransız subaylarla iyi ilikiler içinde bulunduk­
ları ve hatta “cumhur” fikrini ifade edecek derecede cesarete sahip ol­
duklarını” 67söyler.

İstanbul eski yeni kişiler üzerinde büyük tesirler yapar. Bunu düşü­
nürken insan İstanbul’un dönüşümüne de tanık olur. Bu konuda Balık­
hane Nazırı Ali Rıza Bey anılarına şöyle bir not düşer.

“Vak’a-i Hayriyye, Osmanlı siyasi tarihi açısından olduğu kadar,


İstanbul’un dönüşümü için de büyük bir dönüm noktasıdır. Bu olayın
ardından II. Mahmud, Yeniçeri Ordusu’nu sonlandırmakla yetinmez,
eski ordunun kent üzerindeki izlerini de siler, hatta adeta kazır. Bu ha­
tıraları tamamen yok etmek ve tümüyle unutturmak için üzerine yeni
alanlar inşa eder. İlk olarak Yeniçerilerin kazan kaldırdıkları ve isyan­
larda toplandıkları Et Meydanı, Yeni Odalar ve Eski Odalar haritadan
tümüyle silinmiştir. Yeniçerilerin idari merkezi olan Ağa Kapısı yıkı­
lır. Olay günü ve olayı izleyen günlerde Yeniçeriler öldürülür. Hayatı­
nı kurtarmayı başarabilenlerden kimi İstanbul’u terk eder. Yeniçerilere
ait mezarlıkların bile yıkılması emredilir. 10 Temmuz 1826’da Rumeli­
hisarı, Öküz Limanı, Karaağaç, Yedikule, Südlüce, Eyüb, Üsküdar Ner-
dibanlı Karye, Çamlıca’da yer alan Bektaşî tekkeleri yıkılır. 2 Ağustos
1826’da Hoca Paşa’da başlayan bir yangın Tarihi Yarımada’da büyük

67 Balıkhane Nazın Ali Rıza Bey. 2001. Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı. (Trankripsiyon Ali
Şükrü Çoruk). İstanbul: Kitabevi.

72
GÜLAĞ ÖZ

alanların yanmasına sebep olur”68

Zamanında her kesimden farklı sesler gelir. Kimileri hayırlı olay


derken, kimileri de OsmanlI’nın gözbebeği bir ordu mensuplarının bu
tür olayla helledilmesinin yanlış olduğu görüşünü seslendirirler ki, her
şeyi zaman tüneli içinde, o günün koşullarına göre değerlendirmek ge­
rekir. Ancak bunu söylerken bu olayın çok da hayırlı bir iş olmadığı­
nı söylemeden geçemeyeceğim. Çünkü dünyada bu tür olaya pek rast­
lanmaz. Roma Kralı Neron bile Rom a’yı yakarken böylesine bir durum
yaratmamıştır.

Bu olay insanlık açısından bir kırımdır, bir soy kırımdır. Bir padişah,
bir kral katili bile sorgulamadan idam edilemezken onbinlerce inşa acı­
masızca, bir fetva, bir fermanla ateşe verilerek yok ediliyordu.

Kimse bunun katliam olduğu görüşünü seslendirmiyordu.

Öylesine bir katliam ki, bir gecede askeri kışla ateşe verilerek yok
edilirken, kaçan insanlar Belgrat ormanlarında saklanarak canlarını
kurtarmaya çalışıyor. Bunun ardından yeni bir ferman ormanın tümüy­
le yakılıp, o kişilerin kaçmamasına fırsat tanınıyor. Bu insanlar kaçmış­
lar, canlarının peşindeler. İsyan etme, ya da yeniden ortaya çıkma şans­
ları yokken onları da acımazlığm pençesine atmak hangi vicdanın ese­
ridir bilinmez.

İnsanları öldürmek bir yana, devlet eliyle kocaman ormanı yakmak,


oradaki börtü, böceği, kuşu, kurdu yakmak hangi mantığın eseridir. İn­
san her anlamda düşünmek istemiyor.

Bu olayı şöyle düşünüyorum, bazı çıkarcı çevreler, Bektaşilikte ol­


duğu gibi çeşitli tarikatların, din bezirganlarının padişahı yanıltıp kış­
kırtması da bu mantığın eseridir. Hem hangi dinde, hangi inançta insan­
ları böylesine topluca katletmek emredilmiştir. Hele hele M üslüman­

68 R. Samuroğlu, age.

73
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

lığın kurucusu Hz. M uhamm ed’in dininde asla böyle bir emir, böyle
bir yorum hiç olamaz. Ancak bu fetva din sapkınlarının kafalarındaki
kompleksden başka bir şey değildir.

Yeniçeri mensuplarının öldürülmesi yetti mi? Yoksa onların aile ve


çevreleri de bu olaydan devletin korumasına alındı mı? Bu olay daha
vahimidir. Tanıdıklari, ilişkide oldukları, konu komşu evlerinin aran­
ması, onlara destek verdiği düşüncesiyle çağının en ileri en özgür ve
çağdaş düşünceye sahip olan Bektaşiliğin de başına elbette bu mantı­
ğın balyozu inmeliydi.

Sözde din adamları, çeşitli tarikat mensuplan, ulemanın menfaat gu­


rupları padişaha yeni jum allar taşımakta ve padişahın kafasına birçok
fitnelikler sokmaktadırlar. Bunların başında Bektaşiliğin de başına bu
kanlı belayı sarmaktı.

Cevdet Paşa, Esat Efendi’nin görüşlerini baz alarak şunları söyle­


mektedir. Bektaşilik peygamber iddasından sonra karışıklığa yatkın
olan halkın kalbini çelip kötülüklere sürüklediler. Özellikle cahil insan­
lara ve Yeniçerilere sokulup işledikleri kötülüklerle onları da baştan çı­
kartıp isyan edecek duruma soktular. Osmanlı topraklarının her yerin­
de öncesi ve sonrası kanun yoluyla idam edilmeleri devlet sevenlerin
amacıydı.” Cevdet Paşa Esat efendiye dayanarak şunları söylemektedir.
Bektaşiler, karanlık inanışlı, cahil ve dine aykırı düşüncede insanlar”
diyerek kendi görüşlerini de sıralamaktadır. Namaz kılmamak, oruç tut­
mamak, içki içmek, Hz. A li’yi halife bilerek, Ömer, Osman ve Ebube-
kiri benimsemeyerek onlara hakaret etmek halkı batıl yola sürüklemek”
(Cevdet Paşa tarihi, Tarih-i Cevdet cilt 12. S.236 Üçdal Neşriyat 1996)

O Esat efendidir ki padişah M ahmut tarafından vakanüvistliğe geti­


rilmiş ve yaptıklarını meşru gösretmesi için Üss-i Zafer adıyla yazdır­
dığı eser için on bin kuruş 2630 altınla ödüllendirildiği unutulmamalı­
dır” diyor Baki Öz, 1997.S.177, Ortaylı da bu konuda şunları yazıyor.”

74
GÜLAĞÖZ

Esat Efendi’nin Üss-i Zafer adlı eserinin II. M ahmut tarafından Bekta­
şi Tarikatı ve Yeniçeri Ocağının lağvının üzerine kurmaya çalıştığı yeni
ve merkezi düzeninin oluşumu için propoğanda yapması amacıyla yaz-
dırıldığı düşünülebilir” 69

“ Sünni inanç sahibi tarikat şeyhlerinin de katılımıyla yapılan ve


Bektaşîliğin hallinin görüşüldüğü toplantıda Şeyhülislam, şeriatta m ek­
ruh olanın tarikatta da haram olması gerektiği halde, Cahil Bektaşile-
rin İslam’ın farzlarını yerine getirmedikleri gibi bir de küçümsedikleri­
ni, dolayısıyle kafir olduklarını iddia etmekti70

Bektaşi Tarikatının yasaklanması kararının çıktığı toplantıda ulema­


nın bir kısmı Bektaşilerin bütün olarak şeriata aykırı eylemleri bilin­
mekle birlikte, kişi olarak her birinin işlenen suçtaki payının ispat edil­
memesi ihtimali olduğundan, tümü hakkında şeriat yargısının ne olabi­
leceğini sorar. Yanıt tamamının katlinin uygunluğu yönündedir. Ancak
birkaç kişinin idam edilmiş olmasından şeriatın bu biçimde yorumlan­
masının kabul edilmediği sonucu ortaya çıkmaktadır71

Meşayih Meclisinin toplanması ve Aldığı Kararlar


Yeniçeriliğin ilgasından sonra 2 Zilhicce 1241/8 Temmuz 1826 ta­
rihinde Saray-ı Hümâyûn Cam ii’nde Bektaşî tarikatının durumunu gö­
rüşmek amacıyla bir meclis toplatılır. .Mecliste başta Sadrazam olmak
üzere, o anki ve eski şeyhülislâmlar, Anadolu ve Rumeli Kazaskerleri ile
Meşâyih-i Nakşibendiyye’den Beşiktaş’daki Yahya Efendi Türbedarı
Hafız Ahmed Efendi, Eyüp’teki Kaşgârî Tekkesi Şeyhi Balmumcu M us­
tafa Efendi, Mevlevi meşâyihinden Galata Mevlevîhanesi Şeyhi Kud-
rettullah Efendi, Kasımpaşa Mevlevîhanesi Şeyhi Ali Efendi, Beşiktaş
69 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşmal973,144 Bilgi yay.
70 “ Esad Efendi, Oss-i Zafer, s. 208; Ahmed Cevdet, a.g.e., s. 181-182.
71 BOA, Cevdet Dahiliye, 6218; HH, 17351; Esad Efendi, a.g.e., s. 209; Ahmed Cevdet, a.g.e.,
s. 182-183; Şamil Mutlu, a.g.e., s. 72-73.

75
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

M evlevîhanesi Şeyhi Abdülkadir Efendi, Halveti meşâyihinden Koca


M ustafa Paşa’daki Sünbüliye Şeyhi ile Zâkirbaşı Şikarizâde Şeyh Ah-
med Efendi, Merkez Efendi Dergahı Şeyhi Ahmed Efendi, Ü sküdar’da
Nasuhizâde Şeyh Şemseddin Efendi, Celvetî meşâyihinden Hüdâyî
Dergahı Şeyhi Şehab Efendizâde Seyyid Efendi ve Bandırmalızâde Ga-
lib Efendi, Sa’diyye meşâyihinden Kovacı Şeyh Emin Efendi ile rical-i
şûra hazır bulunuyordu.

II. M ahmud’un kafes arkasından dinlediği M eşâyih M eclisi’ndeki


müzakereler dönemin Şeyhülislâmı Kadızâde Mehmed Tahir Efendi’nin
sözleriyle başladı. Şeyhülislâm konuşmasında Hacı Bektaş-ı Velî’yi ve
diğer pîrânı Allah ehli olarak niteleyip “bunlara asla diyeceğimiz yok­
tur” diyerek Bektaşî büyüklerinden saygı ve hürmetle bahsettikten son­
ra, “tarikat-ı aliyye denilen büyük tarikatlardan birine intisab edildi­
ğinde, her şeyden önce şeriata tam olarak bağlanılması gerekir; hat­
ta şeriatta mekruh olan tarikatta haram seviyesindedir. Bazı cahiller
Bektaşîlik adıyla nefsî arzularına uyarak dinî vecibeleri yerine getir­
memeye başlamışlardır. Bu insanların kâfir oldukları söylenmekte ve
duyulmaktadır” dedikten sonra Şûrâ’da hazır bulunanların bu hususta­
ki görüşlerini almak istediğinde, bazı şeyhler “o taife ile görüşmemiz
yoktur, bu yüzden hallerini bilmeyiz” derken, bazı şeyhler de “Üsküdar
taraflarında böyle münkeratın (şeriatçe yasaklanan şeylerin) vuku’ı had
safhaya gelmiştir” demişlerdir.72

Şûra’ya katılan ulemâdan bazıları, Bektaşîlerin genel görünüşünün


şeriata aykırı hareketlere cesaret ettikleri şeklinde olduğunu ancak on­
ların herbirini aynı kefeye koymanın yanlış olacağım, bunların Kitap
ve Sünnet üzerine olan durumlarının tek tek incelendikten sonra şer’î
hükmün verilebileceğini belirtmişlerdir. Bu duruma binaen Bektaşîlerin
önce tutuklanarak Darphane hapishanesine konulmalarına; burada bun­

72 Cevdet Paşa Tarihi, s.331

76
GÜLAĞ ÖZ

lara dinî sorular yöneltilerek itikadlarınm ne derece doğru veya sap­


kın olduğunun belirlenmesine karar verilmiştir. Sorulara doğru cevap
verebilenlerin serbest bırakılmasına, itikadının bozukluğu anlaşılanla­
rın, ulemânın çok bulunduğu Hadim, Birgi ve Kayseri gibi yerlere nefy
(sürgün) edilmelerine karar verilmiştir.

M eclis’in verdiği en ağır karar ise Ü sküdar’daki Bektaşî dergâhının


şeyhi Kinci Baba ile İstanbul Ağasızâde Ahmed ve Hâcegândan Salih
Efendi hakkında olmuştur. Bunlar oruç tutmamak, namaz kılmamak ve
İslâm büyüklerine dil uzatmaktır.

Bektaşiler’e Ferman Edildi Padişah’dan


İş bununla da kalmıyordu.

Sırada başka unsurlar da vardı. Beşyüz yıl'öncesinde bu Yeniçeri


Ocağı’na dua ile destek veren Bektaşi O cağı’nın cezalandırılması için
tam bir fırsattı.

“Ocağın kaldırılmasından sonra Yeniçerilik ve Bektaşilik pek çok


garazkâr kimselerin elinde pek çok namuslu adamın adına kara çalmak
için bir damga oldu. Ayak takımından ise “Yeniçeri” dediler, içtimai
mevki sahibi ise “Bektaşi” dediler. Mesela devrin en seçkin bir hekimi
ve müverrihi Şanizade Ataullah Efendi, kendisini hiç çekemeyen he­
kimbaşı Behçet Efendi’nin garazına uğradı ve Bektaşidir diye sürgüne
gönderildi, perişan olup öldü gitti”

Bu olayı yaratmak, onun üstüne gitmek için çeşitli bahaneler ileri


sürmek yerine doğrudan doğruya Bektaşilik’in üzerine gitmek, onun­
la hesaplaşmak, reformcu padişaha daha uygun düşerdi doğrusu! Yok­
sa laçkalaşmış, kendi çıkarlarını her şeyin üstünde tutan, cinayetler iş­
leyen bir örgütle eşdeğer tutularak ya da onunla bağlantısı olduğu yön­
de çeşitli tarikatların etkisi ile insan sevgisine, barışa, kardeşliğe, pay­

77
YEN İÇ EK İ I,ER w BEKTAŞİLİK

laşıma dayanan temellerini de bu felsefe üzerine kuran bir kurumu orta­


dan kaldırmak için gerekçe yaratmak olumlu bir davranış olmasa gerek.

Artık Yeniçerilik diye bir kurum yoktu ortada. Şimdi reformlara baş­
lanmalıydı. Bu reformlardan önce büyük engeller ortadan kaldırılırsa
belki daha da kolay yapılabilirdi. Neydi bu engeller? Kimilerine göre
Bektaşilik ortadan kaldırılmadan yeni reformlar yapılamazdı. Kimileri­
ne göre ise Bektaşilik varoldukça Yeniçeri Ocağı’nın görüntüsü ortalık­
tan silinmezdi. Onun tarihi görüntüsü, manevi destekçisi ortada kaldığı
sürece ülkede ne huzur kalır, ne de sükûn olurdu.

Bu engel, Bektaşilikti. Bu görüşte olanlar elbette padişahı yanlış


yönlendirmekteler, elbette kamuoyunu aldatıyorlardı. Ancak vicdanlar­
da bulunan kıpırtılara gem vurmak ne kendi içlerini rahat bırakırdı, ne
de toplumun geleceğine bir yarar sağlardı.

Zaten devletle de öyle bir diyalogu olmayan Bektaşiler, devlet içe­


risinde neler olmuş, neler bitmiş pek de ilgilenecekleri bir durum yok­
tu. Çünkü yürütülen her şey, yapılan baskı, şiddet, adam kayırmalar,
rüşvetler, kelle uçurmalar, hapishaneler, yolsuzluklar, ahlaksızlıklar,
Bektaşiler’in pek de görebilecekleri durum değildi. Bektaşi Aleviler,
Devletten kopuk yaşatmak zorunda bırakılmış bir toplumdu. Onlar ken­
di toplumlarım kapalı bir toplum statüsünde denetlemekteydiler. Tekke­
ler ve tekkelerde eğitici olan dedeler ve dervişler aracılığıyla toplumu-
na kendi geleneklerini, kendi bilgilerini, kendi kararlarını, kendi yolla­
rını taşımaktaydılar.

Devleti yöneten güç zaten Alevilerin katledilmesiyle ilgili fetva ve­


ren, karanlık, kirli işler çevirmekten hoşlanan bağnaz din adamlarıy­
dı. Bunlar için kendilerinden olmayan herkes gavur ve dinsizdi. Ken­
dileri ve kendi kafalarındaki örümcek yuvalarını tüm toplumun kafası­
na aşılamak ve böylece her şeye boyun eğen, herşeyin kendi deyimleri­
ne göre Allah’tan gelen, Allah ise kendilerini ayrıcalıklı bir grup olarak
tüm insanların üstünde yaratmıştı.

78
GÜLAĞ ÖZ

Onlar ise A llah’ın yeryüzündeki birer gölgeleriydi. Allah adına avu­


katlık, Allah adına yargıçlık, Allah adına hükümleri uygulayan bir deha
sayıyorlardı kendilerini. Zaten medreselerde yetiştirdikleri öğrencile­
ri de bu doğrultuda yetiştiriyorlardı. Din onların en büyük silahlarıy­
dı. Onu rahatlıkla kullanıyorlardı. Eğer ellerinde din gibi kullanılabi­
lir güçlü bir silahları olmasaydı, onlar bir hiçti. Bu görüş, bu mantıkta
yöneticiler, bu mantıkta vezirler, başvezirler, kadılar yetiştirilmekteydi.
“Devlet; Yeniçeri, Bektaşilere ya da halkın çoğuna karşı girişeceği iç
savaşa, dinsizlere karşı girişilen bir cihat olarak bakıyor, yürüttüğü ha­
reketin tüm aşamalarını bu oyunun kurallarına göre düzenliyordu. Du­
alar, tekbirler, herşey ama her şey, dinsizliğe karşı, din senaryosu için­
de sahneye konuluyordu”73

Devlet içerisinde kinle, garazla yetişmiş, sadist yönetici paşalarsa


ellerine geçirdikleri fırsatı değerlendirmesini iyi bilmekteydiler. Zalim
ve zulümlüklerini her fırsatta herkese bulaştırmak istiyorlardı. M olla­
larla yakın çıkar işbirliğinde karalama ve fesatlıklarla padişahı ikna yo­
luna gitmişlerdi. Neydi bu ikna politikası Sultan II. M ahmut’a Bekta­
şîliğin zararlarından, Bektaşilik yaşadıkça, Yeniçeriliğin yeniden hort­
layacağını ve devleti bozacaklarını söylüyorlardı. Oysa II. M ahm ut’u
Batı yanlısı reformları yapmağa ikna eden reformcu aydınların yaptık­
ları, padişahı ikna önlemleri onlarca ilgisizmiş gibi gelmesi karşısın­
da yine de gerçek niyetlerini belli etmiyorlardı. B atı’dan gelen Fransız
İhtilali’nin insancıl dalgaları onları da tedirgin etmekteydi. Avrupa’da
oluşan insan haklarına, insanı birinci sınıf sayan yeni fikirlerle insanın
gerçek özünün sevgi olduğu ve barışa, insan hak ve hürriyetlerine da­
yanan Bektaşi-Alevi felsefesiyle batıdan gelen yeni dalga birleşirse ne
yapabilirdi bu takım? Oysa onlara göre batı bu Bektaşi felsefesini tanı­
mamalıydı.

73 Reha Çamuroğlu, age. s.86

79
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması bir bahaneydi. Bu bahane içerisinde


Bektaşilere de aynı doğrultuda bir darbe indirilirse hiç kimse bunun far­
kına bile varamazdı. Bu ortamda kaynar giderdi. İlerisi için yeni bir fır­
sat doğmayabilirdi. Çeşitli Sünni tarikatlara mensup tutucu kesim yaka­
ladığı bu fırsatı değerlendirecekti. Oysa halkın büyük kesimi olan Sün­
ni halk da bu durumdan rahatsızlık duymaktaydı. Padişahı etkilemek
kolaydı fitne takımı için. Fetvalar mekanizması devredeydi. İşin kolayı
dururken neden bunun tersi yapılmalıydı?

Sultan Mahmut, çevresinin de etkisiyle yeni bir fırsatı değerlendir­


meye ikna olmuştu. Şeyhülislam Tahir Efendi’ye fetva hazırlatılmıştı
bile. Yeni bir plan uygulanacaktı, bu planın adını da kendileri koymuş­
tu: “Hileyi Şerriye”. Bir süre yüreklerdeki duygular bastırılacak, kimse
kime nereden nasıl ne geldiğini bilmeyecekti. Osmanlı devletinin kuru­
luşunun manevi ve maddi gücü için yüreklerin körletilmemesi için hiç
bir neden yoktu zaten.

Yeniçeri Ocağı’nm kaldırılması Bektaşîliğe indirilmesi gerekli dar­


be için fırsat kollayan güçleri harekete geçirdi. Bu güçler fırsatı elden
kaçırmamak için geceli gündüzlü çalışmalarını yoğunlaştırdılar. Ule­
mayı, padişaha yakın kişi ve kurumlan, Nakşî, Mevlevi ve diğer tari­
katları bu konuda ne kadar grup varsa örgütlü biçimde Padişah Sultan
M ahm ut’u ikna yoluna gittiler.

Onca yenilikleri yapan bir sultanın aklına tek Bektaşilik-Alevilik


konusu gelmezdi, gelmemeliydi diye düşünmekteyiz. Çünkü Bektaşilik
yapılan yeniliklerin karşısında olamazdı, tarihin hiç bir döneminde ye­
niliklerin önünde engel olmamıştır, felsefesi zaten buna uygun değildir.

“ 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışından sonra, onlarla sıkı iliş­


kileri dolayısıyla Bektaşi Tarikatı kapatıldı ve malları satıldı”74 Osman­
lI tarihinde ilk kez bir tarikat kapatılıyor, mallarına el konularak satılı­
74 İrene Melikof, age. s.227

80
GÜLA Ğ ÖZ

yor. Osmanlı yönetimi, dolayısıyla Sultan II. M ahm ut’u bu kadar sert­
liğe götüren neydi?

“Bektaşiler bozuk ve karanlık inanışlı, cahil ve dine aykırı düşünce­


de insanlardı”75

Sultan M ahmut’u iknaya bu tür davranışlar ve sözler yeterlidir. Bek-


taşiyi “zındık, dinsiz, kâfir” diye nitelemek, böylesine kara çalmak, hele
bunu bir maksatla yapmak istedin mi iş daha da kolaylaşıyor. Hele hele
onları ortadan kaldırmak için kolay yollar vardı. Fetva mekanizması za­
ten emir bekliyor, kendisine iş arıyordu.

Yorumu Cevdet Paşa’ya bırakalım. Yorum yine onlara ait olsun. Bir
devlet yetkilisinin ağzından Yeniçeri sonrası Bektaşi tekkelerinin nasıl
kapatılması gereklidir. Kimler niçin neden toplandılar? Nasıl kararlar
alındı birinci ağızdan dinleyelim:

Fetva Mekanizmasının kararı


“Bektaşiler, peygamberlik iddiasından sonra karışıklığa yatkın olan
halkın kalbini çelip kötülüklere sürüklediler. Özellikle cahil insanlara
ve yeniçerilere sokulup işledikleri kötülüklerle onları da baştan çıkarıp
isyan edecek duruma soktular. Osmanlı topraklarının her yerinde öncesi
ve sonrası kanun yolu ile idam edilmeleri, devleti sevenlerin amacı idi.
A llah’ın lütfü ile bunun zamanı gelmişti. 2 Zilhicce günü padişah sara­
yı içinde bulunan cami-i şerifte sadr-ı azam, eski ve yeni

Yeniçerilerin yok edilmesinden sonra zaman geçirilmeden 8 Tem­


muz 1826 tarihinde Saray-ı Humayı’ın Cam i’sinde Bektaşi tarikatının
durumunu görüşmek üzere bit meclis toplatılır. Başta Sadrazam olmak
üzere, Anadolu ve Rumeli Kazaskerleri aşağıdaki tarikat temsilcileri
toplanır. Burada Bektaşilik sanık, tarikatlar ve ulema hem savcı hem
hâkim, hem de karar mekanizmasıdır.
75 Cevdet Paşa Tarihi.s6.cilt.s.2967

81
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Sultan M ahm ut’un kafes arkasından olayı izlediği toplantıyı Şey­


hülislam Mehmet Tahir Efendi’nin açış konuşmasıyla başlamıştır.
“Hacıbektaş’ı övdükten sonra bunlara söyleyecek sözümüz yoktur di­
yerek sözlerini şöyle sürdürmüştür.

“tarikatlardan birine intisab edildiğinde, her şeyden önce şeriata tam


olarak bağlanılması gerekir; hatta şeriatta mekruh olan tarikatta haram
seviyesindedir. Bazı cahiller Bektaşîlik adıyla nefsî arzularına uyarak
dinî vecibeleri yerine getirmemeye başlamışlardır. Bu insanların kafir
oldukları söylenmekte ve duyulmaktadır” dedikten sonra Şûrâ’da hazır
bulunanların bu husustaki görüşlerini almak istediğinde, bazı şeyhler “o
taife ile görüşmemiz yoktur, bu yüzden hallerini bilmeyiz” derken, bazı
şeyhler de “Üsküdar taraflarında böyle münkeratın (şeriatçe yasaklanan
şeylerin) vuku’ı had safhaya gelmiştir” demişlerdir76

Şûra’ya katılan ulemâdan bazıları, Bektaşîlerin genel görünüşünün


şeriata aykırı hareketlere cesaret ettikleri şeklinde olduğunu ancak on­
ların herbirini aynı kefeye koymanın yanlış olacağını, bunların Kitap
ve Sünnet üzerine olan durumlarının tek tek incelendikten sonra şer’î
hükmün verilebileceğini belirtmişlerdir. Bu duruma binaen Bektaşîlerin
önce tutuklanarak Darphane hapishanesine konulmalarına; burada bun­
lara dinî sorular yöneltilerek itikadlarının ne derece doğru veya sap­
kın olduğunun belirlenmesine karar verilmiştir. Sorulara doğru cevap
verebilenlerin serbest bırakılmasına, itikadının bozukluğu anlaşılanla­
rın, ulemânın çok bulunduğu Hadim, Birgi ve Kayseri gibi yerlere nefy
(sürgün) edilmelerine karar verilmiştir.77

M eclis’in verdiği en ağır karar ise Ü sküdar’daki Bektaşî dergâhının


şeyhi Kinci Baba ile İstanbul Ağasızâde Ahmed ve Hâcegândan Salih
Efendi hakkında olmuştur. Bunlar oruç tutmamak, namaz kılmamak ve

76 Esat Efendi Üssü Zafer, s.208, Ahmet Cevdet age.sl81-182


77 BOA, Cevdet Dahiliye, 6218; HH, 17351; Esad Efendi, a.g.e., s. 209; Ahmed Cevdet, a.g.e.,
s. 182-183; Şamil Mutlu, a.g.e., s. 72-73.

.82
GÜLAĞ ÖZ

İslâm büyüklerine dil uzatmak suçlarından

Şeyhülislamlar, sudur-u kiram,

Nakşibendî tarikatı şeyhlerinden Beşiktaşlı Yahya Efendi

Türbedarı Hafız Efendi,

İdris köşkünde tekkesi olan Balmumcu M ustafa Efendi,

Mevlevi şeyhlerinden Galata Şeyhi Kudretullah dede,

Beşiktaş şeyhi Abdülkadir Efendi,

Kasımpaşa şeyhi Ali Efendi,

Halvetilerden Koca Mustafa şeyhi ile Zakir başı Şikarizade Şeyh


Ahmet Efendi.

Merkez efendi şeyhi Ahmet Efendi

Üsküdar’da Nasuhizade şeyh Şemseddin Efendi,

Halveti tarikatından Hüdayi şeyhi Şahap efendizade

Seyyit efendi, Bandırmalızade Galip efendi,

Sa’diye’den kahveci Şeyh Emin Efendi

Ve

Şura ileri gelenleri topluca bulundukları halde Meclis kuruldu. Padi­


şah da kafes arkasından gözetleyip dinledikleri halde görüşmelere baş­
landı.

Padişah’ın Kafes Arkasından Toplantıyı İzlemesi


İlk önce Şeyhülislam Efendi söz aldı. Şeyh efendilere: “Hacı
Bektaş-ı Veli ve başkaca pirler, saygı değer kişiler, hep ehlullah olup
onlara kesinlikle diyeceğimiz yoktur. Yalnız Osmanlı topraklarında bu

83
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

tarikata girenler eski gelenek ve kuralları üzere gidip ilk devletin ka­
nunlarına uymaları lazımdır. Hatta şeriatta mekruh olan nesne tarikatta
haram sayılır. Bazı cahil kimseler ise Bektaşilik adiyle kendi havalarına
uyarak farz olan şeyleri yerine getirmek bir yana, ibadeti bile küçümse­
yip kötü gözle bakmaları ve mahrumiyet tanımamaları ile kâfir olduk­
ları herkesin ağzından duyulmaktadır.

Sizler Osmanlı Devletinin yolunda şeyhlersiniz. Bu hususta duydu­


ğunuz ve bildiğiniz nasıldır. Bu gibileri hakkında ne dersiniz?” deyin­
ce bazıları: “O tarikat adamları ile ilişkilerimiz olmadığı için durumla­
rını ve tutumlarını bilmeyiz...” dediler. Bazıları da: “Üsküdar’da bu gibi
dini inkâr edenlerin olduğu sınırı aşacak derecede duyulmaktadır” diye
Bektaşilerin işledikleri kötü davranışları söylediler.

Bazı ulema tarafından bunların çoğunun şeriata aykırı harekete ce­


saret ettiklerini herkes bilir. Ama her birinin şahsında K ur’an’a ve sün­
nete zıt tutum ve davranışları sabit olmadığı takdirde hepsi hakkında
genel bir şer’i hüküm hangi cihetle olur?” diye sordu. Başka ulema da
Bektaşi reislerinden “Kinci Baba dedikleri” sapığın, İstanbul ağası Ah-
metzade ile Yusuf Agâh efendi mühürdarlığından doğma Salih adlı ya­
ramaz ve dine zıt davranan, namazı bırakmış, oruç yer ve buna benzer
kötülüklerinden başka Ebubekir ve Ömer hazretlerine de sövdükleri de
çok duyulmaktadır, “öldürülmeleri vaciptir” dediler. Ayrıca Yasinciza-
de Efendi: “Bu gibilerin öldürülerek cezaları caizdir. Kötü davranışları
kendi üzerlerine sabit olmak gerektir” diye cevap verdikten sonra Üs­
küdar, Eyüp, Hisar ve başka taraflarda olan Bektaşi tekkelerinin altmış
yıl önce mevcut olanları pek eski sayılarak içlerine başka tarikat ileri
gelenlerinden ve sünnet ehlinden türbedar dikilip ve altmış yıldan son­
ra yapılmış olanlar sonradan yapılmış ve kurulmuş olmakla yıkılmala­
rına karar verildi. Gerek eski, gerek sonradan ortaya çıkan tekkelerin iç­
lerinde bulunan babalan ile m ürit adı altındaki zina çocuklarının itikat­

84
GÜLAĞ ÖZ

ları yola getirilip düzeltilmek üzere Hadim, Birgi ve Kayseri gibi ulema
birikmiş olan yerlere sürgün edilmeleri için karar verildi.

Bektaşi Tekkeleri Yakılıp Yıkılıyor,


Dede ve Babalar Ölüm ve Sürgüne gönderiliyor
Bunun üzerine 4 Zilhicce günü gemicilerin ünlüleri sayılan Kinci,
İstanbul ağası zade ve Salih babalar idam edildiler. Rumelihisarında şe­
hitlik, öküz limanı, Karaağaç, Yedikule, Sütlüce, Eyüp, Üsküdar, Mer-
divenköyü, Çamlıca adlı yerlerde bulunan Bektaşi tekkeleri yıkılıp için­
de yatıp kalkanlar da götürülüp Darphane hapishanesine tıkıldı. Sonra
birer birer Şeyhülislam tarafından akideleri soruldu. Şii usulü üzere sa­
kınarak şeriat yolundayız, dediler. Sünni olduklarını söylediler. Cahil
olanların inanış meseleleri ve bunların getirdiği işlemi ayırmakta ce­
vap vermeye güçleri yetmezdi. Ancak Rafızî olup dini terketmedikle-
ri, hak yolundan ayrılıp batıla dönmedik, dedilerse de dış görünüş, tu­
tum ve davranışları yalan söylediklerini belli ediyordu. Ayrıca bütünü
ile Bektaşiler hakkında söylenenlerin oldubitti girişimler, ahlak ve in­
sanlık dışı işlediklerine bakılırsa bu karışıklığın daha içinde iken yapa­
cakları zararların ortadan kaldırılması siyaset gereği sayıldı. Şehitlikte
olan M ahmut baba yedi adamı ile Kayseri’ye, öküz limanındaki Ahmet
baba, Yedikule’deki Hüseyin baba ikişer adamı ile Hadim ’e, Karaağaç
tekkesinde Hacı Bektaş-ı Veli dedikleri şahıs ise sekiz müridi ve başka­
ca babalar da birer yere sürgün edildi.

Ötekiler Sünni kılığına girdi ve ortada Bektaş adında ve kıyafetin­


de kimse kalmadı.

“Vakâ-i Hayriye adıyla anılan operasyondan iki gün sonra 17 Hazi­


ran 1826 cumartesi günü devletçe alınan bir kararla yeniçeri ocağı res­
men ortadan kaldırılmıştır.”78

78 İsmail Hami danişmend, Osmanlı Kronolojisi C.4.S.110

85
) / ,V/(, İ RİLER ve BEKTAŞİLİK

II. Mahmud, yeniçeri ocağını kapatma fermanındaki gerekçesinde


yeniçerilerin işlediği suçları şöyle sıralıyordu; “İş bu y e n iç e r i ta ife si
ş e r ia ta a y k ırı v e küfre g ö tü r e c e k h a ra m la rı h e la l s a y m a y a , o ru ç v e n a ­
m a zı te r k v e h ü lefa i r a ş id in H z .le r in e sö v ü p k ü fretm e g ib i h a k a re tle ­
re c e s a r e t e d e r e k b irta k ım s a f im an sa h ip le rin in b ilg is iz lik le r in d e n y a ­
ra r la n m a k s u r e tiy le d o ğ r u y o ld a n s a p tır a r a k d e la le t (sa p k ın lık ) y o lu n a
ş e v k e tm iş le r d ir ”79

Toplantılar neticesinde bazı Bektaşilerin oruç yemek, namazı terket-


mek gibi kötülüklerin yanısıra halifelere sövdükleri tevatür derecesin­
de vaki ve malum olduğundan Üsküdar, Eyüp, Hisar v.s. gibi semtler­
de olan Bektaşi tekkelerinin altmış sene evvel yapılmış olanlarına do-
kunulmayıp, oralara ehli sünetten türbedar tayin edilmesini, altmış se­
neden sonra yapılmış türbelerin tümünün yıktırılmasına ve oralardaki
cami, mescid ve medreselerinde ehlisünnet anlayışı içinde kullanılma­
sına, Bektaşi tekkelerinden bulunan babalar ile mürid adı altındaki piç­
lerin itikadlarım düzeltmek üzere Hadim, Birgi, Kayseri gibi uleması
çok olan beldelere sürülmelerine karar verildi.80

İşte bu kararla Bektaşi babalarının büyük bir kısmı ya idam edildi,


yahııtta sürgüne gönderildi. Hacı Bektaş dergâhı piri Çelebi Feyzullah
Efendi İstanbul’a getirilerek yargılandı ve idam edildi. Son Hacı Bek­
taş Şeyhi Hamdullah Efendi. Am asya’ya sürgün edildi. Daha sonraları
1833’de affa uğradı ve Hacı Bektaş’ta oturmasına izin verildi.

Tekkelerdeki Bektaşiliğe ait bütün eserler yakılarak imha edildi.


Sürgün edilecekler listesi düzenlenirken haksız ithamlar neticesinde
listeleri hazırlayan heyette sert tartışmalar çıktı. Sürgün listesinin ka­
barıklığında diğer tarikatlarla birlikte Nakşîlerin büyük gayretleri oldu.
Nakşîliğin Halidiye kolu ünlülerinden Ahmed Ziyaeddin Gümüşhane-

79 İrfan Gündüz, OsmanlIda tekke Devlet Münasebetleri s. 135


80 B.A.Cevdet, Adliye Tasnifi No: 1734,Baki Yaşa Altınok, Alevilik Hacıbektaş veli
Bektaşilik,s.310

86
GÜLAĞ ÖZ

vi Efendinin hocası Kürt Abdurrahman sürgün listesini hazırlayan he­


yette karazkâr bir tavır takınarak Bektaşiliğin ve Bektaşilerin yok edil­
mesi için büyük gayret sarfetnıiştir. Daha sonra onun bu gayreti devlet­
çe mükâfatlandırılmış, Bektaşilerden boşalan mevki ve tekkeler Nakşi-
lere dağıtılmıştır.

Sürgüne gönderilenler içinde Melek Paşazade Abdülkadir Efendi,


Şanizade Muhammed Ataullah Efendi, Ferruh Efendi gibi büyük ule­
ma ve seçkin bilginler de vardı. Ne gariptir ki bu bilginlerin hemen
hepsi sürgün listesini hazırlayan ulemanın geneline hocalık yapmış
insanlardı.81

Bunlardan Şanizade M. Ataullah Efendi, birçok Avrupa dillerini iyi


biliyordu. Ansiklopedik bilgi sahibi olması hesabıyla 1819’da impara­
torluğun Vakanüvisliğine atanmıştır.

Avrupa tıbbının yanısıra diğer bilimleride inceleyen Şanizade, Avus­


turya tıp kitabını Türkçeye çevirmiştir, Fizyoloji ve anatomi üzerine
açıklayıcı risaleler de yayınlayan Şanizade, bu eserlerine başı hakkında
bilgiler veren özgün bir Avusturya eserinin çevirisini eklemiştir.

Şanizade’nin tıp dersi kitabı Türkiye’de m odem tıbbin başlangıcına


zemin hazırlamış ve m odem bir tıp lügatçesil yaratmıştır.82

Sürgün meselesi öylesine istismar edilmeye başlanmıştıki danışma


heyetinde görevli olan bazıları “A r tık bu k a d a r ı f a z l a o lu y o r ” diyerek
yapılanlara karşı çıkmışlardır. Adı geçen Kürt Abdurrahman “K e th ü -
d a z a d e A r i f E fe n d i d e B ek ta şid ir, Ş a n iz a d e g ib i on u d a sü rg ü n e d e lim ”
deyince daha sonraları kazasker olan Çerkeşli Muhammed Refi hiddet­
le şöyle haykırmak zorunda kalmıştı; “B u k a d a rı d a y e t e r a r tık U tan
b e a d a m , K e th u d a z a d e A r i f E fe n d i h e p im izin h o c a sıd ır. B en o n d a n d e r s
okudum . M e zh e b i v e itik a d ı te rte m iz b ir z a ttır .83

81 Age.s.135
82 Bemard Lewis, Modem Türkiye’nin doğuşu,s.86-87,Baki Yaşa Altınok.age.
83 Baki Yaşa Altınok age.s.312

87
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Cevdet Paşa Tarihinde belirtildiği gibi bu olaydan bir yığın in­


san haksız yere idam edildi. Canpazarında kellesini kurtarabilenler
de sürgün edilmekten kurtulamadılar. Hacı Alibey ile Ahmed Pirtepe-
li Rum eli’de bulunan Bektaşi Tekkelerinin yıkımıyla görevlendirildi.
R um eli’deki dergâhın yıkımına karşı çıkan Esad Baba İstanbul’a geti­
rilerek Aksaray meydanında idam edildi. Anadolu’daki tekkelerin yı­
kılması için Cebecibaşısı Ali Ağa ile Çerkeşli M uhammed Efendi atan­
dı. Padişah II. M ahmud’un buyruğu gereği tüm dergâhların mallarına
el konuldu. Hacı Bektaş Tekkesine de postnişin olarak Bektaşilikle ala­
kası olmayan Nakşibendî tarikatına mensup şeyhlerden Kayserili Meh­
met Said Efendi atandı.

Yeniçeriliğin ortadan kaldırılmasından sonra bu ocakta miralay rüt­


besiyle görev yapan Bektaşi Şeyhliği kaldırılarak yerine yeni kurulan
orduda mareşal rütbesiyle Mevlevi Şeyhi atanmaya başlanmıştır.84

Bu gelişmelerden sonra saray erkânı ile yüksek tabaka arasında


M evlevilik hâkim olmuştur, bu yüzdendir ki son devir padişahları ya
Nakşî, ya M evlevi idiler85.

Vakayi Hayriye adıyla bilinen Yeniçeri kurumunun ortadan kal­


dırılmasıyla yetişmiş askeri gücünü bir anda yitiren Osmanlı Devle­
tinin siyasal ve askeri sıkışıklığını fırsat bilen Rusya derhal hareke­
te geçerek bir süredir Osmanlı lehine bekletilen Bükreş Antlaşmasını
onaylatmıştır.86

İzzet M olla’nın beyti:

Ağalar eyledi cehiyme sefer

Çaldı Bektaşiler de göç borusun.”87

84 Hasluk, Bektaşi Tetkikleri, s. 179


85 Hilmi Ziya Ülken, İslam Düşüncesi, s. 155
86 Baki yaşa Altınok, agc. s.313
87 Tarihi Cevdet, age.s.2967-2968

88
GÜLAĞ ÖZ

Ulemanın almış olduğu bu kararlar hemen yaşama geçirildi. Bir ka­


fes arkasından gizlice bu toplantıyı izleyen padişah da bu yüce bilgiler­
le donatılmış altın kalpli kimselerin kararlarına aynen katıldı. 60 yaşı­
na kadar olan tekkelerin dışındaki bütün Bektaşi tekkeleri ortadan kal­
dırılmaya, altmış yaşın üstünde bulunan tekkelerin, mallarının müsade­
re edilmesine adamlarının da sürgün edilmesine karar verildi. Anadolu
ve Rum eli’de de ne kadar Bektaşi tekkesi varsa hepsi kapatıldı. Yalnız
Hacı Bektaş tekkesi o büyük pirin adına sözde saygıdan dolayı açık bı­
rakıldı. Ancak bu ulu dergâhın başına Nakşî şeyhi getirildi.

Kapatılan tekkelerin mallarına el konularak ya diğer tarikatlara ve­


rildi ya da çoğunluğu İstanbul’a taşınarak bir yerlere konuldu. Bina­
ları yıktırılmayan tekkeler ise “bir kısmının hem Anadolu’da hem de
Rumeli’de cami ve mescide çevrildiği de kayıtlarda mevcuttur.

Yine devlet arşivlerinde bulunan kayıtlara göre Şeyhülislam fetvası­


na dayanarak verilen bir karar hakkında “Bu kararnamede ise “Yeniçe­
riliğin ilgası üzerine yıktırılan tekke yerlerinin vakıf olanlarından Baya-
zıt Evkafı’ndan olanların varislerine verilmesi, diğerlerinin zaptına ve
türbelerinin de fetvaya göre işleme tabi tutulması”88

Kapatılan tekkelerin dışında kalanlarına Nakşibendî tarikatı şeyh­


leri tayin edilmiş olup, o yöre halkı onların deyimiyle, “ehlisünnet”
edilmeleri üzerine yol bulunmuştur. Hacı Bektaş tekkesinin başına ise
Hacı Bektaş tekkesine en yakın Nakşî tekkesi şeyhi tayin edilmiştir. Bu
Şeyh’in adı Mehmet Sait Efendi’dir. Abdulkadir Sezgin’in devlet arşiv­
lerinden elde ettiği belgelerde ise bu Şeyh’in Hacı Bektaş kasabasında
sıkıntı çektiği, kasabanın küçük halkının fakir olması Şeyh’i fazlasıy­
la üzmüştür. Şeyh de padişaha yazdığı bir mektupla bu ulu pirin tekke­
sinin Pirevi’nin karşısındaki küçük mescidin yıkılarak yerine cami ya­
pılmasını istemiştir. 1827’de Hacı Bektaş tekkesine yaptırılan bu cami
88 Abdulkadir sezgin, Türkiye’de Alevilik Bektaşilik Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma, Devlet
Arşivi H.H. 17386/1241

89
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Nakşî Şeyhi Mehmet Sait Efendi’nin özel isteği üzerine yapılmıştır.

II. M ahmut döneminin ünlü sufilerinden Kuşadalı İbrahim Halve­


ti de Bektaşilere yapılan bu olayları tasvip ettiğini, Bektaşilik, Şiilik,
Rafizilik’in birbirleriyle sıkı ilişkileri olduğunu, hatta hepsinin de aynı
olduğunu, dostlarına yazdığı bir mektupta padişahın ve ulemasının ver­
miş olduğu bu kararı desteklediğini bildirmiştir.

Bu olaydan nasibini salt Yeniçeriler değil, bununla birlikte Bektaşi-


ler de almıştır. Ülkede, özellikle İstanbul’da ne kadar Bektaşi yanlısı,
onlara yandaş olan varsa ya da kendilerine Bektaşiyim diyenler bile ra­
hatlıkla susturulmuştur. Bektaşilere, Yeniçerilere acımak suçtu.

Arnavutluk ve M ısır’a kadar geniş bir coğrafik alana yayılan Bekta­


şilik, kolaylıkla ortadan kaldırılamayacaktır. Çünkü beşyüz yıllık bir ta­
rihi, Osmanlı devletinin tarihinden bile eski bir geçmişi vardır. Osmanlı
devlet olurken bu tarikatı kullanmadı mı? Hem bu tarikattan hem maddi
hem manevi destek görmedi mi? Hem de ilk üç padişah Bektaşi-Alevi
tarikatına bağlı değil mi?

Bütün bunlara bakan kim? Kim takar geçmişi, geleceği. Önemli


olan günü kurtarmak değil miydi?

İstanbul’da verilen bir fetva bütün bu geniş coğrafik alana yayılan


tarikatı yok etmeye yetecek mi? Sert önlemler almak daha da önemli
değil mi? Bu yapıldı.

Salt Bektaşi dedeleri, babaları, dervişleri değil, sempatizanları bile


sürgünden nasibini aldı. Bazı tekke postnişinleri özellikle ehlisünnet
ulemasının yoğun oldukları bölgelere gönderildi. Belki imana gelirler
imajı işlendi. Bektaşi tekkelerinin dejenere oldukları, ehli inançtan çık­
tıkları topluma işlenerek, bu tekkelerin başlarını Nakşibendî şeyhleri ta­
yin edildi.

90
GÜLAĞ ÖZ

Bektaşilik Bütün Sünni Tarikat Oylarıyla

Yok Edilmek İsteniyor


Sultan II. M ahm ut’un kafes arkasından izlediği toplantıda görev
alan çeşitli tarikata bağlı Şeyhler Anadolu’nun en eski ve köklü bir ta­
rikatının ortadan kaldırılması yönünde oy kullanmışlardır. Anadolu
Türkiye’si için bunca emek harcayan, Anadolu Türk kültürünün yer­
leştirilip, yaşatılmasında büyük payları olan Arap kültürüne dayanma­
yan tek Türk tarikatının bu topraklardan silinip atılması “zındıklar”a bir
ders olacaktı onlarca. Bunun için toplantıya katılan:

- Eski ve Yeni Şeyhülislamlar

- Nakşibendî Şeyhleri’nden Beşiktaşlı Yahya Efendi

- Nakşi Şeyhinin Beşiktaşlı türbedarı Hafız Efendi

- îdris Köşkü’nde tekkesi bulunan Balmumcu Mustafa Efendi

- Mevlevi Şeyhlerinden Galata Şeyhi Kudretullah Dede

- Beşiktaş Şeyhi Abdulkadir Efendi

- Kasım Paşa Şeyhi Ali Efendi

- Halveti Tarikatından Koca Mustafa Paşa Şeyhi Zakir zade Ahmet


Efendi

- Merkez Efendi Şeyhi Ahmet Efendi

- Ü sküdar’da Nasuhzade Şeyh Şemsettin Efendi

- Halveti tarikatından Hüdayi Şeyhi Şahap Efendi

- Bandırmalızade Galip Efendi

- Sadiye’den Şeyh Emin Efendi

Alevi-Bektaşiliğin ortadan kaldırılacağını, Yeniçerilerin kırıma uğ­

91
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

raması ile Bektaşîliğinin sonunun getirileceği sanıldı. Bu nedenle ilgi­


siz gerekçeler bulunarak bir gecede İstanbul’un tanınmış Bektaşi dede­
leri idam sehpasına gönderilmiştir. Bunlardan Kinci Baba, Salih Baba
adı geçen tekke ve tarikat Şeyhleri kararıyla ölüm fermanı yazılmış­
tı. Rumeli Hisarı’nda Şehitlik, Sütlüce, Öküz Limanı, Karaağaç, Yedi-
kule, Eyüp, Üsküdar, Merdivenköy, Çamlıca tekkeleri yıkılarak içinde
bulunan kitap, bilgi, belgelik ne varsa hepsine el konularak götürüldü.
Tekkede bulunan insanlar hapislere dolduruldu. Hapsedilenler “sünni”
olduklarını, sünni kalacaklarını söylemeleri halinde serbest bırakıldı­
lar. Direnenler her türlü baskıyı göğüsleyerek dağlara, sığınaklara ka­
çıyorlardı.

Peki, neydi beşyüz yıllık Bektaşi tekkesini ölüme götüren ya da


ölüm fermanını imzalayan fetva? İşte aşağıda fetvanın orijinalini bula­
caksınız. Bu fetva yorumsuz olarak verilmektedir.

Bektaşi Tekkeleriyle, Bektaşil Hakkında Sadrıazam’m


Telhis ve Hattı Hümeyn Sureti
Şevketlû kerâmetlû mehâbetlû kudretlû velinimetim efendim
Pâdişâhım,

Bir müddetten beru Üsküdar ve Eyyüp ve Boğaziçi taraflarında ve


sair mahallerde olan Bektaşi tekkeleri ibahiyye ve revafız misillû bir­
takım mülâhide ile mâlâmal olarak şürb-i hamir ve terk-i savm ve salât
misillû envâ-ı fısk ve fezahati bî mehâbâ irtikâp ve âyinlerinde olan
matem gecelerinde ve ayn-ı cem tâbir ittikleri evkat-ı cemiyetlerinde
neûzübillâh-ı teâlâ sahabe-i kiram ve belki enbiyâ-i izam hazarâtına
hâşâ ve kellâ zebandırazlık ile kailinin şer’an tevbesi nâ makbûl ve katli
vâcib küfriyyata ictisâr itmekte ve kendüleri bu veçhile küfr ve dalâlete
münhemik olduklarından başka sair avam-ı nâs ve hususa Üsküdar ta­

92
GÜLAĞÖZ

rafında cüheladan pek çok kimesneyi iğvâ ve ıdlâl iderek günden güne
çoğalmakta oldukları meşhur ve mütevater olup elhâletü hazini bitevfi-
kihi teâlâ icrâ-yı ahkâm-ı şer’iyye ve tanzim-i mcsalih-i mülkiyye hu­
suslarına ced ve sây ile dârüssaltanatüsseniyyeleri nüfiıs-ı şakiyyc ve
eşhas-ı rediyyeden tanzif ve tathir olunmakta olarak taraf taraf halen
ve istikbalen îzâz-ı din-ü-mübiyn ve hıfz-ı nâmus-ı şer-i metine ne de­
rece dikkat ve himmet olunursa ol derece feyz ve tevfik-ı İlâhi zuhur
ideceğine şüphe olmadığından mâada beherhal ol makûle münkerat-ı
şenianm refi’ ve izalesine ikdam ve halkın salâh-ı halini istihsale ih­
timam ehem ve elzem olduğuna binaen gerek mülâhidenin meşhurla­
rından ber mantûk-ı pusla altı neferi alız ve hapis olanarak gerek bun­
ların ve gerek pâdâşaları olan ehl-i dalâlet haklarında hükm-i şer’î ne
vech ile idügi bilinüp ve tefahhus ve taharri ve refi’i ve izâleleri ne
vech ile olmak lâzım geleceği söyleşilerek ana göre iktizasına bakılmak
üzre dünkü gün câmi-i şerifte (Topkapu sarayındaki cami) semâhatlû
Şeyhülislâm Efendi ve sabık ve esbak şüyuh-ul-islâm ve sudûr-ı ki­
ram ve dersiâm efendiler dâileri ve erbab-ı şûra kullan ve celb olunan
Celvetî ve Nakşibendî ve sair bâzı turuk-ı âliyye meşayihi 1) dâileri ha­
zır oldukları halde akd olunan mecliste Şeyhülislâm dâileri feth-i bâb
ile meşayih-ı mumaileyhime hitaben:

M alûmunuzdur ki Hazreti-i Ali Kerremallahü veçhe tarafından


içlerinde bu misillû ehl-i sünnet itikadında ve kendü halinde olduk­
ları tebeyyiin idenlerden sarfınazar olunup mâada rafız-ıyyül-itikad
oldukları tahakkuk idenler şer’an mürted hükmünde olmalariyle anlara
dahi tel-I İçtimâda bulunan şeyhler Beşiktaşda Yahya Efendi türbeda-
rı Nakşibendîyyeden Hafız Efendi, Eyiipda Kâşgari tekkesi şeyhi Bal­
mumcu Mustafa Efendi, Galata mevlevihanesi şeyhi Kudretullah Efen­
di, Beşiktaş mevlevihanesi şeyhi Abdülkadir Efendi, Koca Mustafa Pa­
şada Sünbüliyye şeyhi, Merkezefendi şeyhi Ahmed Efendi, Kasımpa­
şa şeyhi Ali Efendi, Üsküdarda Nasuhî şeyhi Şemseddin Efendi, Hudaî

93
) İ NH j' RİU:i< I T HKKTAŞİİ.İK

M ahmud Efendi şeyhi Seyyid Efendi, Bandırmalı zâde Galip Efendi,


Zakirbaşı Şikârı zâde Şeyh Ahmed Efendi. Kovaeı Şeyhi Emin Efendi.

Bir müddetten beru Üsküdar ve Eyyüp ve Boğaziçi taraflarında ve


sair mahallerde olan Bektaşi tekkeleri ibahiyye ve revafız misillû bir­
takım mülâhide ile mâlâmal olarak şürb-i hamir ve terk-i savm ve salât
misillû envâ-ı fısk ve fezahati bî mehâbâ irtikâp ve âyinlerinde olan
matem gecelerinde ve ayn-ı cem tâbir ittikleri evkat-ı cemiyetlerinde
neûzübillâh-ı teâlâ sahabe-i kiram ve belki enbiyâ-i izam haz-arâtına
hâşâ ve kellâ zebandırazlık ile kailinin şer’an tevbesi nâ mak bûl ve
katli vâcib küfriyyata ictisâr itmekte ve kendüleri bu veçhile küff ve
dalâlete münhemik olduklarından başka sair avam-ı nâs ve hususa Üs­
küdar tarafında cüheladan pek çok kimesneyi iğvâ ve ıdlâl iderek gün­
den güne çoğalmakta oldukları meşhur ve mütevater olup elhâletü ha-
zihi bitevfikihi teâlâ icrâ-yı ahkâm-ı şer’iyye ve tanzim-i mesalih-i mül-
kiyye hususlarına ced ve sây ile dârüssaltanatüsseniyye-leri nüfus-ı şa-
kiyye ve eşhas-ı rediyyeden tanzif ve tathir olunmakta olarak taraf taraf
halen ve istikbalen îzâz-ı din-ü-mübiyn ve hıfz-ı nâmus-ı şer-i metine ne
derece dikkat ve himmet olunursa ol derece feyz ve tevfik-ı İlâhi zuhur
ideceğine şüphe olmadığından mâada beherhal ol makûle münkerat-ı
şemanın refi’ ve izalesine ikdam ve halkın salâh-ı halini istihsale ih­
timam ehem ve elzem olduğuna binaen gerek mülâhidenin meşhurla­
rından ber mentûk-ı pusla altı neferi ahz ve hapis olanarak gerek bun­
ların ve gerek pâdâşalan olan ehl-i dalâlet haklarında hükm-i şer’î ne
vech ile idügi bilinüp ve tefahhus ve taharri ve refi’i ve izâleleri ne
vech ile olmak lâzım geleceği söyleşilerek ana göre iktizasına bakılmak
üzre dünkü gün câmi-i şerifte (Topkapu sarayındaki cami) semâhatlû
Şeyhülislâm Efendi ve sabık ve esbak şüyuh-ul-islâm ve sudûr-ı ki­
ram ve ders-iâm efendiler dâileri ve erbab-ı şûra kullan ve celb olunan
Celvetî ve Nakşibendî ve sair bâzı turuk-ı âliyye meşayihi 1) dâileri ha­
zır oldukları halde akd olunan mecliste Şeyhülislâm dâileri feth-i bâb

94
GÜLAĞ ÖZ

ile meşayih-ı mumaileyhime hitaben:

M alûmunuzdur ki Hazreti-i Ali Kerremallahü veçhe taraf-ı den iç­


lerinde bu misillû ehl-i sünnet itikadında ve kendü halinde oldukları
te-beyyün idenlerden sarf-mazar olunup mâada rafız-ıyyül-itikad ol­
dukları tahakkuk idenler şer’an mürted hükmünde olmalariyle anla­
ra dahi telkin-i din olunarak nefyilleri iktiza idenler vardıkları m ahal­
de su-i e f’al-Icrini icraya muktedirolamamak içün Kayscriyyc ve Birgi
gibi makarr-ı ulema olan mahallere nefy ve def olunmak ve Üsküdar-
da Hüday-î Mahmud Efendi Kuddise sırriihu tekkesi civarında (gizlice
Evliya) tiir-bcdarı olup oraya mücaeddeden türbe yapmak dâiyesinde
olan Bektaşi, türbedarlık-ı mezkûn Bektaşi olmıyan ahar bir kimesne-
ye kasr-ı yed itmek üzere kendüye tenbih olunmak ve mahâllat araların­
da bulunan o makAüle erbâb-ı su-ihâl olanları araştırup haber vermek
üzre mahallât imamlarına tenbih ve tekit eylemesi içün İstanbul Kadısı
Efendi dâileri-ne buyruldı yazılmak ve şimdilik bu taraftakiler bu veç­
hile icra olunup Anadolu ve Rumeli tarafında olan o makûle erbab-ı (...)
rafz ve ilhadın dahi inşaallâhü teâlâ bundan böyle sırası geldikte iktiza­
sına bakılmak hususları karargir olmuş ve idam olunacak mezûrlar içün
vazolunacak yafta müşarünileyh dâileri tarafından tertip ve terkim olu­
narak salifüz-zikr puslalar ile maan manzûr-ı hümâyun-i şahaneler buy­
rulmak içün arz ve takdim kılınmış olmakla ol veçhile icrası muvak-ı
irade-i seniy-ye-i mülkâneleri buyrulur ise emr- -ü ferman şevketlû,
kerâmetlû, me-hâbetlû, kudretlû velinimetim efendim Pâdişâhım Haz-
retlcrinindir 1).

Bektaşi Tekkeleriyle Bektaşiler Hakkında Sadr-i Âzamin Telhi­


si ve Hatt-i Hümâyun Sureti
Şevketlû kerâmetlû mehâbetlû kudretlû velinimetim efendim
Pâdişâhım,

95
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Bir müddetten beru Üsküdar ve Eyyüp ve Boğaziçi taraflarında ve


sair mahallerde olan Bektaşi tekkeleri ibahiyye ve revafız misillû bir­
takım mülâhide ile mâlâmal olarak şürb-i hamir ve terk-i savm ve salât
misillû envâ-ı fısk ve fezahati bî mehâbâ irtikâp ve âyinlerinde olan
matem gecelerinde ve ayn-ı cem tâbir ittikleri evkat-ı cemiyetlerinde
neûzübillâh-ı teâlâ sahabe-i kiram ve belki enbiyâ-i izam hazarâtına
hâşâ ve kellâ zebandırazlık ile kailinin şer’an tevbesi nâ makbûl ve katli
vâcib kufriyyata ictisâr itmekte ve kendüleri bu veçhile küfr ve dalâlete
münhemik olduklarından başka sair avam-ı nâs ve hususa Üsküdar ta­
rafında cüheladan pek çok kimesneyi iğvâ ve ıdlâl iderek günden güne
çoğalmakta oldukları meşhur ve mütevater olup elhâletü h.azihi bitev-
fikihi teâlâ icrâ-yı ahkâm-ı şer’iyye ve tanzim-i mesalih-i mülkiyye hu­
suslarına ced ve sây ile dârüssaltanatüsseniyyeleri nüfus-ı şakiyye ve
eşhas-ı rediyyeden tanzif ve tathir olunmakta olarak taraf taraf halen
ve istikbalen îzâz-ı din-ü-mübiyn ve hıfz-ı nâmus-ı şer-i metine ne de­
rece dikkat ve himmet olunursa ol derece feyz ve tevfik-ı İlâhi zuhur
ideceğine şüphe olmadığından mâada beherhal ol makûle münkerat-ı
şenianın refi’ ve izalesine ikdam ve halkın salâh-ı halini istihsale ih­
timam ehem ve elzem olduğuna binaen gerek mülâhidenin meşhurla­
rından ber mentûk-ı pusla altı neferi ahz ve hapis olanarak gerek bun­
ların ve gerek pâdâşaları olan ehl-i dalâlet haklarında hükm-i şer’î ne
vech ile idügi bilinüp ve tefahhus ve taharri ve refi’i ve izâleleri ne
vech ile olmak lâzım geleceği söyleşilerek ana göre iktizasına bakılmak
üzre dünkü gün câmi-i şerifte (Topkapu sarayındaki cami) semâhatlû
Şeyhülislâm Efendi ve sabık ve esbak şüyuh-ul-islâm ve sudûr-ı ki­
ram ve ders-iâm efendiler dâileri ve erbab-ı şûra kullan ve celb olunan
Celvetî ve Nakşibendî ve sair bâzı turuk-ı âliyye meşayihi 1) dâileri ha­
zır olduklan halde akd olunan mecliste Şeyhülislâm dâileri feth-i bâb ile
meşayih-ı mumaileyhime hitaben:

Malûmunuzdur ki Hazreti-i Ali Kerremallahü veçhe taraf-ı den

96
GÜLAĞ ÖZ

içlerinde bu misillû ehl-i sünnet itikadında ve kendü halinde olduk-


lan te-beyyün idcnlerden sarf-ınazar olunup mâada rafız-ıyyül-itikad
oldukla-n tahakkuk idenler şer’an mürted hükmünde olmalariyle anlara
dahi tel-1) İçtimâda bulunan şeyhler Beşiktaşda Yahya Efendi türbeda-
rı Nakşibendîyyeden Hafız Efendi, Eyiipda Kâşgarî tekkesi şeyhi Bal­
mumcu Mustafa Efendi, Galata mevlevihanesi şeyhi Kudretullah Efen­
di, Beşiktaş mevlevihanesi şeyhi Abdülkadir Efendi, Koca Mustafa Pa­
şada Sünbüliyye şeyhi, Merkezefendi şeyhi Ahmed Efendi, Kasımpa­
şa şeyhi Ali Efendi, Üskii-dardaN asuhî şeyhi Şemseddin Efendi, Hüdaî
Mahmud Efendi şeyhi Seyyid Efendi, Bandırmak zâde Galip Efendi,
Zakirbaşı Şikârı zâde Şeyh Ahmed Efendi, Kovacı Şeyhi Emin Efendi.

Kin-i din olunarak nefyillcri iktiza idenler vardıkları mahalde su-i


e f al-lerini icraya muktedirolamamakiçiinKayseriyye ve Birgi gibi
makarr-ı ulema olan mahallere nefy ve def olunmak ve Üsküdarda
Hüday-î Mahmud Efendi Kuddise sırrühu tekkesi civarında (gizlice
Evliya) tür-bedarı olup oraya mücaeddeden türbe yapmak dâiyesinde
olan Bektaşi, türbedarlık-ı mezkûn Bektaşi olmıyan ahar bir kimesne-
ye kasr-ı yed itmek üzere kendüye tenbih olunmak ve mahâllat arala­
rında bulunan o makAüle erbâb-ı su-ihâl olanları araştırup haber vermek
üzre mahallât imamlarına tenbih ve tekit eylemesi içün İstanbul Kadısı
Efendi dâileri-ne buyruldı yazılmak ve şimdilik bu taraftakiler bu veç­
hile icra olunup Anadolu ve Rumeli tarafında olan o makûle erbab-ı (...)
rafz ve ilhadm dahi inşaallâhü teâlâ bundan böyle sırası geldikte iktiza­
sına bakılmak hususları karargir olmuş ve îdam olunacak mezûrlar içün
vazolunacak yafta müşarünileyh dâileri tarafından tertip ve terkim olu­
narak salifüz-zikr puslalar ile maan manzûr-ı hümâyun-i şahaneler buy­
rulmak içün arz ve takdim kılınmış olmakla ol veçhile icrası muvak-ı
irade-i seniy-ye-i mülkâneleri buyrulur ise emr- -ü ferman şevketlû,
kerâmetlû, me-hâbetlû, kudretlû velinimetim efendim Pâdişâhım Haz-
retlerinindir 1).

97
YENİÇERİLER w BEKTAŞİLİK

SULTAN MAHMUT’UN TALİMATLARI


BENİM VEZİRİM
Dünki gün akdolunan meclis-i şûranın kararını mutazammin işbu
takririn ve pusulalar ile yafta surett manzur ve malûm-ı hümâyunum
olmuştur. Bunca zamandanberu ocağ-ı mülga eşkiyasının gûnâ gûn
Devlet-i aliyyemiz hakkında mazarrat ve habesetleri vukua gelmiş
ve bu güruh-ı mekruhun halleri meydanda dururken hiç bir maslaha­
ta merkez-i lâyıkında bakılamadığından mur-i dahiliyyemiz refte refte
çığırından çıkup bayağı reayamız bile cesarete gelerek elân gailesi de­
folunmadı ve frenkler dahi halimizi anladıklarından ne güne tekâlif-i
barideye başladık-

Benim, vesikalar arasında bularak naklettiğim bu telhisin hülâsasını


Üss-i Zafer yazmış ve Cevdet Paşa da oradan nakletmiştir. Her iki eser­
de de Hatt-ı hümâyun sureti yoktur.

Olan kaziyye-i malûmedendir. Maazallahü tealâ Devlet-i aliyyem-


izin hali ne derece fenaya varmışken mahzâ fazl ve kerem-i Bâri ve
asârı şeriat-i Muhammedi ile havane-i mukhurenin ne veçhile ceza-
yi sezalarını bulup ve bulmakta oldukları cümlenin meşhudu olmakta­
dır; ancak takririnde beyan olunduğu üzre Devlet-i aliyyemiz hakkın­
da bu defa zuhura gelen Fezail-i İlâhî ve inâyet-i namütenahiyi bir eyü-
çe tefekkür ile taraf taraf halen ve istikbalen îzaz-ı din-i mübin ve fakat
nâmus-ı şer’i metine dikkat ve kâffe-i hâl ve harekâtımızı tatbik ve tev-
fika sây ve gayret idelim ki hattâ sahib-i şeriat efendim hoşnut olarak
kâffe-i mesalih-i Devlet-i aliyyemizin tevfika mukarenetle ileri gitme­
sine sebep olsun. Bu tarik-i bektaşiyenin hal ve keyfiyetleri bu derece­
ye gelmişken maazallahü tealâ halleri üzre bırakılup tamirine bakılma-
sa gün begün çoğalarak ekser nasi hüsn-i itikatten dalâlete düşürmeğe
sebep olacakları zari ve aşikâr olmağla bu makule gûrûh-ı mulâhidenin
fark ve temyizi derece-i vücûbe gelmiştir.

98
GÜLAĞ ÖZ

Taleririnde iş’ar eylediğin üzre şimdilik Derseadetimiz civarında


olanların tahkik ve icrasına bakılup bâdehû Rumeli ve Anadolu tara­
fında olanların tathirine bakılsun. Pusulada muhdes denilen mahaller
hedmolunacak ise de içinde muvcut olan şeyh ve müridleri kaçırılmağa
gelmez; evvelce kaldınlup bir mahalle koymak ve kadim denilen bekta-
şi tekkesi ne miktardır bilinüp fakat tekkelerine dokunulmayarak anla­
rın dahi şeyh ve müridleri kaçırılmayarak bir mohalle toplanup her biri­
nin hal ve keyfiyetleri gereği gibi anlaşılmak bâdehû muktezây-ı şer’îsi
ne veçhile icap iderse öylece icrasına bakılmak lâzımgelür. Tekkele­
ri kadim ise içlerinde olanlar ne maktule adamlardır bilinemez. Bunla­
rın iğva ve ıdlalleri harice sirayet ettiği gibi kendu talikalarında olanla­
ra sirayet itmemesi akla m üsteb’ad değildir. Velhasıl efendi daimiz ile
bu hususi başkaca iş güç idinüp külliyen bu makule mülâhidenin def
ve ref ine sâ’y ve gayret idesiz. Pusulada isimleri muharrer olanların
üçü, zikrolunan mahallere yafta vaz’iyetle tertib-i ceza ittirilsün diğer
üç neferin birine efendi dâimiz acımış isede iki neferi nefyolunup ra-
şid kaldığı gibi ilerude tutulacak tedbire mugayir görünür; o dahi bir
münasip mahalle nefyolunsun ve merkumunn dahi hakkında söylenilen
kelâm az şey değildir: kaldı ki bu husus umur-ı diniyeden olmagla ge­
rek eshab-ı meratipden olsun ve gerek ahad-ı nasdan olsun, cümlesi be­
raberce tutulup icra olunmak lâzımdır. Ezcümle tarik-i ulemadan vak’a
nüvis-i sabık Şânni zade Ata Efendi, müderrisinden Çagal zade Tahir
Bey pek meşhurlarından olmağla, bunların dahi tedipleri lâzimedendir.
Ata Efendiyi Tireye ve Tahir Beği (Hadım )’a nefy ve iclalarını 1) işaret
eylemek için işbu îrade-i Hümâyunumu efendi daimize ifade ve icra it­
tiresin ve hususat-ı saire dahi müzakere olunup takririnde beyan olun­
duğu üzre icra olunsun 2)

Anadolu ve Rumeli taraflarındaki Bektaşi tekkelerinin baba ve mü-


ridlerinin ahvilini tahkik için Anadolu tarafına Esbak Cebecibaşı Ali
ağa ile ulemadan Çerkeşli Mehmed efendi ve Rumeli tarafına da Sabık

99
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Mirahur-ı evvel Ali bey ile yine ulemadan Pirlepeli Ahmed efendi ta­
yin edilmişlerdir 3).

Cevdet Paşa merhum o zamanı idrâk etmiş zevattan naklen Şânî


zâde Ataullah Efendinin Hekimbaşı Behçet Efendi ile münaferetlerine
mebni, Hekimbaşmın tesiriyle nefy edildiğini beyan etmiştir. Bu hatt-ı
hümâyunda ise bunun bizzat Pâdişâhın emriyle olduğu görülüyorsa
da Yeniçeri Ocağının kaldırılmasında ve Eşkinci tâlimi işinde Behçet
Efendinin hizmeti olup Hekimbaşı olması münasebetiyle Pâdişâhın ya­
kınında bulunarak bundan bilistifade rakibi Şânî zadenin nefyine mu­
vaffak olduğu anlaşılır. Şânî zâde zamanının mütefekkirlerinden olup
tıp ve riyaziyede mahir ve ve hususiyle tıpda kıymetli bir şahsiyet olup
Reis-i Etıbba Behçet Efendinin kat kat fevkinde idi, Şâni zade Ortaköy-
de Ferruh Efendi yalısında toplanan Cemiyyet-i İlmiyye âzasından olup
bu cemiyet bu cemiyet bu iki zattan başka Kethüda zâde A rif Efendi,
meşhur Hoca Fehim Efendi, Melek Paşa zâde Abdülkadir Bey gibi ze­
vattan mürekkep idi; bunlar ilme heveskâr olanları okutmağı ve yetiş­
tirmeği vazife bilen münevver bir zümre idiler. Şair Keçeci zâde İzzet
Molla, Behçet Efendinin Hekimbaşı ve Şânî zadenin vaka-nüvis olma­
larına taaccüp ederek (erkân-ı devletin haline bak, bir müverihi Hekim­
başı ve Başhekimi Vaka-nüvis ettiler) diye alay edermiş (Cevdet, c.12,
s.l 84) ve (Lûtfi Tarihi, c.l,s,168).

Dolap 2, sandık 16, Hatt-ı hümâyun No: 59.

Bu memurların tâyini münasebetiyle Şeyhülislâmın, Şadr-ı azama


tezkiresi sureti: Mâruz-ı daî-i devlet-i âliyyeleridir ki

Anadolu ve Rumeli caniplerinde olan Bektaşi tekkeleri içün bâ


irade-i âliyye-i hazret-i zıllullâhi Anadolu tarikine Ser bevvâbiyn-i
dergâh-i âli Cebeşibaşı esbak Ali Ağa kulları ve mâiyyetine müderri­
sinden Çerkeşli Mehmed Efendi daîleri ve Rumeli canibine dahi keza-
lik Mirahur-ı evvel-i sabık Ali Beyefendi ve mâiyyetine müderrisinden

100
GÜLA Ğ ÖZ

Pirlepeli Ahmed Efendi daîleri müvella tâyin buyrulmuş olmağla m e­


muriyetlerini havi iktiza iden ferman-ı âlileli mercûdur. (...) I) Dolap2,
sandık 61. Hatt-ı hümâyun No: 57.

Sadrıâzam muhdes olan tekyelerin yıktırılmıyarak cami, mescit ve


medrese olmasını istizan etmiş ve Padişah hem bu Bektaşiler işinin ve
hem de diğer işlerin ağır gittiğinden bahs ile Sadr-ı azama aşağıdaki
ağır Hatt-ı hümayunu yazmıştır:

II- BENİM VEZİRİM


İşbu takririn ve Bektaşiler hususi içün ısdar olunacak evamirin müs­
veddesi manzur-ı hümâyunum olmuştur. Şöyle böyle denilerek bunun
icrası pek gecikti; bir kaç gün zarfında heman müsvedde mucibince
evamiri ısdar ittirüp mübaşirlerini ihraç ve îzam ittiresin, çok mevad-
dın suret-i nizamiyeleri tarafı hümayyunumdan istizan olunup yine hali
üzre bırakılıyor. Ezcümle şerbethaneleri temhir ittirüp öylece bıraktığı­
nız bir şeye başladıktan sonra kararına bakılmak lâzımdır; her ne kadar
maslahatların tekessürü varsa da birine nizam verilmeksizin ahar şeye
mübaşeret olunduğundan muy-ı zengi gibi biribirine karıştığından bir
kat dahi suûbete varıyor. Zecriye maddesi nasıl oldu? Darphane Nazırı
başka söyler; Asakir-i M ansura nazırı başka söyler. Her biri hizmet be­
ğendireyim diyerek maslahatı biribirine dolaştırıyorlar. Şimdiye kadar
bir şey söylenmediğinden aşırıcı gitmeğe başladılar; nihayetinde infial-i
şahanemi mucip olacağını düşünmiyorlar mı? Kimsenin zati mültezem
değildir, doğrudan doğru hizmet itmeğe baksunlar. Saib Efendinin uh­
desinde çok memuriyet olduğundan bu kadar şeyi toplayup pürüzsüz­
ce görmek mümkün değildir, sonra şöyle oldu, böyle oldu lâkırdılarını
dinlemem, hemen şimdiden bu zecriyenin müstakil bir adamın uhdesi­
ne ihalesiyle tanzim ve icraya bakılsun 1).

101
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Şeyh-ul İslam kadı zadenin Bektaşi işini gevşek tutması, Pâdişâhın


da ifrat derecede geceli gündüzlü durmadan bu işleri takib eylemesi
Sadrazamı sıkıyordu, nihayet Selim paşa, takdim ettiği bir telhis ile
Sadr-ı âzam tarafından olmayırak bizzat Padişah tarafından Şeyhülis­

lamı harekete getirmek için bir hatt-ı hümayun gönderilmesini ve


bunda İstanbul ve Üsküdarda olan bektaşilerin diğer tariket şeyhleri
Dersiam hocalar ve şer-i memurlar vasıtasile mahalle imamları vesa-
ir garazsız kimseler tarafından gereği gibi tahkik edilmesini ve bu işe
şeyhülislâmın bizzat bakmasının emir buyrulmasmı istirham etmiş (2)
ve Pâdişâh da beyaz üzerine bir hatt-ı hümayunla şeyhülislâmı harekete
getirmek istemiştir.

I) Dolap 2, sandık 61. Hatt-ı Hümâyun No: 57.

III- BENİM VEZİRİM


Bu defaki fesadın menşei Bektaşiler olmak hasebiyle gerek İstanbul
ve gerek Üsküdar vesair mahallelerde olan Bektaşilerin meşayih-i tarik
ve dersiam hocaları ve memur-ı şer’i vasıtasiyle mahallat imamları ta­
raflarından ve sair bî gaarz erbab-ı vukufdan gereği gibi taharri ve tah­
kikiyle yegân yegân ahval ve keyfiyetleri gadr ve himayeden ârî veç­
hile harice çıkarılarak ve haklarında ne veçhile ahkâm-ı şer’iyye teret­
tüp ederse öylece icra olunmak ve bu hususda bây-ü-ge-da müsavi ol­
makla her hangi sınıfdan olursa olsun seyyan üzre tutulmak lâzimeden
olduğundan şu Bektaşi fesadı maddesinin ehl-i sünnet arasından kül-
liyyen tathirine efendi Daimiz bizzat nasb-ı nefs itmek üzre işbu hatt-ı
hümâyunumuzu müşarünileyh Daimize irâe ve bu Bektaşilik mefasidi-
nin ümmet-i Muhammed arasından kaldırılmasına bilittifak gayret ve
ihtimam eyliyesiz 3).

Sultan Mahmud tam bir temizlik yapmak istiyordu; gerek Üçüncü

102
GÜLA Ğ ÖZ

Selim zamanında ve gerek Alemdar paşa vak’asındaki işleri de unut­


muyor veya bilvasıta bunları öğreniyor ve daimî surette Sadr-ı âzıamı
îkaz ediyordu bu hususa dair Sadr-ı âzamin gönderdiği bir Hatt-ı
Hümâyun.

Sandık 40 Hatt-ı hümâyun numarası 61.

Sandık 61 Hatt-ı hümayun numarası 24. Bu hatt-ı hümâyunun bir


sureti Lütfi Tarihi’nde de (c. 1, s. 17) vardır. Padişah ifrata gittiğinden,
gerek Şeyhulislâhm ve gerek Sadr-ı azam bu husustaki m es’uliyetten
kaçmak istemişler ve işi birbirlerine yükletmeğe başlamışlardır. Lüt-
fı Efendi, ftıkara-yı bektaşiye hakkındaki şiddete Şeyhülislâmın deru-
ni reyi olmadığını (s 169) ve Selim Paşanın da tarikat-i bektaşiye ik­
rar bendelerinden olduğundan yükü şeyhülislâma yükletmek istediğini
(s!71) yazıyor. Hümâyunda şunları yazmıştı:

İşbu takririn manzur ve meali malûm-ı hümâyunum olmuştur. Ben


sana söyler iken rüzgârın şiddeti olduğundan camların vurmasından işi-
dememişsin, Söylediğim Şeyh, takririnde işar eylediğin Dülger zade
tekkesi (Beşiktaş’ta) tariki Nakşibendiyeden Hakkı Efendidir. Bunun
Levend çiftliği muhterik olduğu tarihte ittiği fezahati, Gözli’de yüzbaşı
Başiktaşlı M ehmed bey alâ bilirmiş. İptida andan usul ile sual olunsun.
Kaldı ki Humbarahanede Tulumbacı neferatmdan Rende-ci Ahmed iki
olduğundan kangisi olduğunda şüphe’ vaki olmuş. Tahtakale takımın­
dan ve yirmi yedi bölük yoldaşlarından Rendeci Ahmet Bayraktar de­
mekle m aruf imiş. Vakadan sonra Ocağı mezkûreye tulumbacı yazıl­
mış. Sen dahi iyüce tahkik idüp bâdehü cünhasına göre iktiza iden te­
dibi icra idesin 1)

Hulâsa ettiğimiz bu Bektaşilerin nefileri meselesinde gerek Devlet


ricali ve ulema ve gerek halk arasından bir hayli adamın istirkap, hu­
sumet ve serbest fikirliliğin kurbanı olarak nefy ve hatta katledildik­
lerinde şüphe yoktur.”

103
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

ALEVİLİK BEKTAŞİLİK YOKEDİLEBİLDİ Mİ?


Fetva ve fermanlarla yokedilmek istenen Bektaşilik düşüncesi ger­
çekten de ortadan kaldırılabilecek miydi? Yoksa Bektaşi tekkelerinin
başına “ehli sünnet inancına bağlı şeyhler”in tayin edilmesi meseleyi
istedikleri düzeye getirecek miydi?

Beşyüz yıldır Anadolu’da çoğunluğu, daha doğru bir söylemle halkı,


tabanı Türkler’e, Türkm enler’e dayanan, fakat yöneticilerin çoğunluğu
ne idiğü belirsiz olan devşirmelerden olan Osmanlı uleması ne yapma­
ğa çalışıyordu? Türkm enler’in dillerini mi kesecekti? Onları anadille­
rinden uzak, gelenek-göreneklerinden yoksun bırakacak bir gücün bu­
lunmasını kendileri de bilmekteydi. Ancak günü kurtarma uğruna yapı­
lan bu kültür kıyımı, aslında Türk kültürünün yabancılara tesliminden,
büyük bir kültür emperyalizminden başka bir şey değildi. Çünkü Bek-
taşiler inançlarını da Tiirkçeyle yapıyorlardı. Onlar deyiş ve gülbankla-
rını de Türkçe söylüyorlardı. Sazları bile anadillerinden ötüyordu.

(1 Dolap 2, sandık 61 Hatt-ı hümayun numarası 22, 64 İsmail Hakkı


Uzunçarşıiı, Osmanlı Devleti Teşkilatında Kapukulu Ocakları.)

Çünkü Bektaşiler hiç bir zaman şekle önem vermemişlerdir. Dış gö­
rünüş onlar için gerçek ibadet olamazdı. Onlar dinin şekli yerine, batini
yönünü önemsiyorlardı. Yani her şey içten, yüreğe bağlı yürütülüyordu.
İç temizliği, iç saflığı, günahsızlığı, gelecekte vaadedilen cennet kavra­
mından daha da öndeydi. Bektaşi inancına göre günahlar bu dünyada
anlatılmalıydı. Onlar “Ölmeden önce ölmek” felsefesini uyguluyorlar­
dı. Dede huzurunda, pir huzurunda bütün günahlarını dünyaya bırakı­
yorlardı, artık öbür dünyada arınmış, günahsız olacaklardı.

Ehli sünnet inancına inanmayan Bektaşiler diye suçlayan ulema bu


mantığı anlayamazdı. Çünkü onlar için bu dünyada iyi ya da kötülük­
lerin hiç bir önemi yoktu, aslolan öbür dünya idi.

104
UÜLAĞ (')/.

Yeniçeri Ocağı’nm kaldırılma işlemi bittikten sonra sıra Bektaşilere


gelmişti. Padişahın emriyle Ebussuut Cam ii’nde Sünni tarikat şeyhle­
ri istenilen karar alındı ve bu karara dayalı olarak kimi Bektaşi Tekke­
leri kimi tekkeler de yıktırılarak postnişin ve babaları sürgün edildiler,
bunların arasında tarihi Karacaahmet Dergâhı da bulunuyordu kapatı­
lan ve yıktırılan Bektaşi Tekkeleri ile şehit edilen veya sürülen Baba ve
dervişlerin listesi şöyledir.

A- YIKTIRILAN TEKKELER
1- Rumelihisarı Tekkesi

2- Öküzlimanı Tekkesi

3- Karaağaç Tekkesi

4- Yedikule Tekkesi

5- Sütlüce Tekkesi

6- Eyüp Tekkesi (Karyağdı Baba Tekkesi)

7- Çamlıca Tekkesi

B- KAPATILAN DERGÂHLAR
1- Ü sküdar’daki Karacaahmet Sultan Dergâhı

2- Şahkulu Sultan dergâhı

Bu dergâh ve tekkelerde yer alan kitaplar da yakılarak yok edildiler,


kapatılan bu dergâhların başına Nakşibendî Şeyhleri atandılar.

105
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

C-İDAM EDİLEN BEKTAŞİ BABALARI


1- Kayınca Baba “Kınca Baba” -Üsküdar

2- İstanbul Ağası “Zade Baba” Tophane

3- Salih Baba........ Babı Hümayun önünde

D-SÜRGÜN EDİLEN BEKTAŞİ BABALARI


1- M ahmut Baba-Rumelihisarı-Şehitlik Tekkesi-yedi dervişi ile
Kayseri

2- Ahmet Baba-Öküzlimanı Tekkesi-Konya Hadım İlçesinde

3- Hüseyin Baba-Kazlıçeşme Tekkesi/Konya Hadım

4- İbrahim Baba-dervişleriyle İzmir/Ödemiş

5- M ustafa Baba-Sütlüce Tekkesi-dervişleriyle Ödemiş/Birge

6- Yusuf Baba-Karaağaç Tekkesi Güzelhisar/Aydm

7- Mehmet Baba- Çamlıca Tekkesi- İzmir/Ödemiş

8- M ustafa Baba-Üsküdar- M ürvet Baba Tekkesi-İzmir/Tire

9- Merkez Hacıbektaş Tekkesi- Hamdullah Çelebi - Amasya

Bazı dergâh babaları “ ehlisünnet” olmaya ikna edilmiş ve bun­


lardan bazıları kabullenip ceza almaktan kurtulmuştur. İşte bir ör­
nek: “Kütahya’ya sürgün edilen Rum elihisar’daki Şehşitlik tekkesi­
nin türbedarı Mehmet Efendi itikatını düzeltip Nakşibendî tarikatına
girdiği için affedilmesi gündeme gelmiş, buna mukabil Osmanı İda­
resi Nakşî Şeyhlerinin incelemesinden sonra onu da affedebileceğini
bildirmiştir”89

89 Başbakanlık Osmanlı Arşivi HH 24588-E, Aktaran Mesut Ayar, 1998 Yüksek Lisan Tezi,
Yeniçeri Ocağının İlgasından Sonra Bektaşi Tarikatı

106
GÜLAĞ ÖZ

Osmanlı Arşivlerinde bu döneme ilişkin yüzlerce belge bulunmak­


tadır. Bu belgelerden bir kaçı da Hamdullah Çelebiyle ilgilidir. Çele­
bi Am asya’da sürgünde bulunduğu sürede İstanbul’a mektup yazarak
kendisine haksızlık yapıldığını, durumunun perişenlığım anlatarak ai­
lesinin yanına gelmesine izin verilmesini istemiş, daha evvel ailele­
riyle beraber sürgün edilenler olduğu için buna izin verilmiştir. Çele­
bi sürgünden yedi yıl sonra haksızlığa uğradığını bildiren bir m ektup­
la İstanbul’a bildirmiş, ancak birçok devlet adamının araya girmesiy­
le 1833 yılında Hamdullah Çelebi’nin Hacıbektaş’a dönmesine de izin
verilmiştir. Bu konuda arşivlerde mektuplar ve yapılan eylemler bulun­
maktadır.

Bir Bektaşî dergâhı olarak ihdas edildiği halde sonraki dönemlerde


başına Sünnî bir şeyh geçen tekke ve zaviyeler diğer Bektaşî tekkelerin­
den ayrı tutulmuş, Bektaşî tekke ve zaviyelerine tatbik edilen muam e­
le bunlara uygulanmamıştır. Bu tip tekke ve zaviyelerin başlarında bu­
lunan zâviyedar ve tekkenişinlerin görevlerinde bırakılmasının, bu zat­
ların “talebe-i ulûmdan” olmaları koşuluyla yerine getirildiğini de be­
lirtmek gereklidir.90

Osmanlı resmî evrakında bu uygulamayla ilgili kayıtlar olduk­


ça fazladır. Örneğin, önceden Bektaşî zaviyesi olarak bilinen, Tire’de
Hacı köyünde bulunan Ali Baba Zâviyesi’nin zâviyedar ve türbedarı
İstanbul’daki Büyük Ayasofya Cam ii’nin imamı olan Seyyid Hafız Hü­
seyin Efendi’dir. Kadirî ve ehl-i sünnet olması yanında talebe-i ulûmdan
olduğunun aşikâr olması sebebiyle, bu zaviyeye ve zâviyedarına doku-
nulmayarak faaliyetinin devamına müsaade edilmiştir.91

Kirmasti’de bulunan Garipçe Zâviyesi’nin şeyhi de yine aynı se­


bepten görevinde bırakılmış, zaviyenin m allan müsadere edilmemişti.92

90 Başbakanlık Osmanlı Arşivi. BOA, MAD.9772 s.235, Mesut Ayar,age.


91 Mesut AYAR, BOA,age. MAD. 9772. S.235
92 BOA,MAD.9772 s.266-267

107
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Yine Bursa’da bulunan Ramazan Baba ve Bursa dışında bulunan


ve Derviş İbrahim olarak bilinen, diğer Ramazan Baba tekkeleri artık
Nakşibendî tekkeleri oldukları için, diğerleri gibi onlara da dokunulma-
dığını görüyoruz. Bu konuyla ilgili örnekler çoğaltılabilir:
Kirm asti’deki Anbarlar karyesinde İzzetlice Baba,
Yine Kirmasti’de bulunan Göncü Baba,
M ihaliç’teki Sancak nahiyesinde bulunan Kabil Baba,
Yalâkabad’da bulunan Ali Dede,
Kırkağaç’ta bulunan Doğan Baba,
Yine Kırkağaç’ta bulunan Tabkan Baba,
Gördes’te bulunan Kertmeci Baba,
Biga’daki Sanlı Şeyhler karyesinde bulunan Haydar Baba,
Çaldaki Side karyesinde bulunan Beyce Sultan,
U luborlu’daki Yassıviran karyesinde Ayazmend (Zekeriya),
Yine Uluborlu’daki İlegüp karyesinde bulunan Velî Baba,
Şeyhli’deki Melhus karyesinde bulunan Er Baba,
Şeyhli’deki Demirci karyesinde bulunan Umur Baba,
Şeyhli’de bulunan Derbend (Dülbend ?)
Baba, Şeyhli’de bulunan Çadır Baba,
Ve yine Şeyhli’de Sarı Baba, Ağlasun’daki
Kuzköy karyesinde Hızır Abdal,
İsparta’daki Derthoş karyesinde Arslan Baba,
İsparta’da Tekke mahallesinde Hızır Baba,
Dobruca m a’a Yavulca kazasındaki Değirmen karyesinde Eser (Eş-
car ?) Baba,
Dobruca m a’a Yavulca kazasında Kayadibi karyesi’nde Emir Sul­
tan,

108
GÜLAĞ ÖZ

Dobruca m a’a Yavulca kazasında Hayreddin Baba,


Sandıklı’da Yağdın karyesinde Koyun Baba,
Sandıklı’da Şeyh Kovan Türbesi,
Sandıklı’da Hacım Sultan Türbesi,
Sandıklı’da Balçık Baba,
Sandıklı’da Menteş karyesinde Menteş Baba,
Burdur ’da Ayakhane karyesinde Pîrî Baba,

Yatağan’da bulunan Hürekâ Baba tekke ve zaviyeleri diğer örnekler­


de de olduğu gibi türbedar ve zâviyedarlan sünnî ve talebe-i ulûm ’dan
oldukları için Bektaşîliğin ilgasından sonra görevlendirilen memurlar
aracılığıyla tutulan defterlerden durumları anlaşılıp, zikredilen durum­
larına uygun kararlar verilmiştir.93

Sünni Tarikatların Bektaşiliğe Yaptıkları


Kendi Başlarına Geliyor
Bektaşîliğin yasaklanmasıyla da yetinemeyen saraydaki çevreler pa­
dişahı daha başka şeylere zorlamaktaydılar. Öylesine güvensiz bir duru­
ma gelmişlerdi ki, kendi kendilerinden bile şüphelenir durumdaydılar.

“Saray, Bektaşiliği yasakladıktan sonra bu tarikatın ordudaki fonksi­


yonlarını yerine getirmek üzere Mevleviliğe, halk sevyesindeki hizmet­
leri de Nakşîliğe devretmişti. Fakat saray, problem çıkartabilecek olan
gruplar üzerine gitme konusunda o kadar kesin tavır takınmıştı ki, olay­
dan iki sene sonra İstanbul’da bulunan Nakşî Halidi şeyhlerini bir ge­
cede aniden toplatarak kayık ile Kartal’a oradan da Sivas’a sürmüştü”94

Sultan II. M ahm ut’a yaptırılan bunca kültür katliamı ne kadar sür­

93 Mesut AYAR, Başbakanlık Osmanlı Arşivi


94 Doğuşundan Günümüze Büyük İslam Tarihi, 12.cilt s.385

109
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

müştü? Bu durumu, bu geleceği onlar da bilmekteydiler. Bu kıyım ve


yasak ebediyete kadar devam etmeyecekti. Artık pişmanlıklar para et­
miyordu. Yapılan yıkımlar halka maloluyordu. Sultanlar ve yönetici ke­
sim için hiç de önemsenmeyecek bir durumdu. Öldürülen, sürülen, sü­
ründürülen insanlar onlar için önemli değildi. Kendi öz kardeşlerini,
kuzenlerini, evlatlarını gözleri önünde öldürten bir kişi için bunlar birer
oyuncaktı ve oyun bitmişti artık.

Sultan Abdülmecit tahta çıktığında babasının yaptıklarını yapmaya­


caktı. Kendi halkının, kendi kültüründen insanları, tekke ve dergâhları
kapatmayacaktı. Östelik Abdülm ecit’in kardeşi Sultan Abdülaziz’in
Bektaşiliğe darbe indirmesi bir yana onun Bektaşi tarikatına girdiği
çoğu kayıtlarda yeralmaktadır.

“Tekkelerin kapatılmasından bir yıl sonradan başlayarak, gizli de


olsa birtakım Bektaşi tekkelerini yeniden açma girişimlerinin olduğu
ve bu girişimlerin engellendiği ve hatta bunların da Nakşi tekkesine or­
taya çıkmaktadır”95

Abdülaziz’in padişah olmasının ardından iki yıl geçmeden Bek­


taşi Tekkelerinin elkonulan mallarının iade edilmesi konusunda çaba
harcanmış olup, padişah konuyla bizzat ilgilenmiştir. Devlet arşiv­
lerinde bu konuda belgeler mevcuttur. “ElmalI’daki Abdal Musa za­
viyesinin daha önce zaptolunan arazi, değirmen ve sairesinin iadesi
gerçekleştirilmiştir”96

Devlet Arşivi belgelerinden yapılan çalışmalarda Sezgin bize tam


tarih vermektedir. 1826’da kapatılan Bektaşi tekkelerinin açılış tarihi
tam olarak 1862’dır. Açılmasına karar verilen tekkenin resmi işlemleri
bir yılda tamamlandığı anlaşılmış olup, tam faaliyete geçişleri 1862’dir.
Bektaşiliğin yasak dönemi 35-36 yıllık bir süreyi kapsamaktadır.

95 A.Sezgin, Devlet Arşivi H.H.17351/1242


96 Sezgin,Devlet Arşivi,A.MKT.MLV/133/64/1278.R.3

110
GÜLAĞÖZ

Sezgin bize bu yasaklı dönemde Bektaşilik aleyhtarı çok kitap ve


kayıtların bulunduğunu bunların çoğunun maksatlı yazıldığını bildir­
mektedir.

“Gerçekten de bu tarihten sonra Bektaşilikle ilgili yazılmış kitapla­


rın çoğunda Bektaşilik hakkındaki görüşlerinde çok ciddi ve şuurlu bir
Bektaşi aheytarlığı vardır”97

Bektaşilik, Rafizilik, Alevilik konusunda yazılmış kaynaklar olayla­


ra yaklaşırken m utlak taraflı yaklaşmaktadır. Hele Osmanlı vakanuvüs-
leri olayların altında hiç de yansızlığını, yansıtacak bir iz bile bırakma­
dan birer küfümame yaparak kinlerini birlikte eserlerine yazarak işle­
mektedirler.

Alevi tarihi ile ilgili en ciddi, en güvenilir kaynaklar yine bu toplu­


mun kendisinde bulunmaktadır. Her ne kadar yazılı kaynağa rastlanma­
sa da halk ozanlarının deyişlerine yansıyan bu tarihi gerçekler günümü­
ze bütün sıcaklığı ile az ve özlü sözlerle aktarılmıştır. Alevi dedeleri­
nin cemlerde cemaatlarda anlattıkları sohbetlerin birçoğunda bu olay­
lar anlatıla gelmiştir. Ancak, Osmanlı arşivleri de karıştırıldığında ger­
çeklerin çok fazla gizlenemediği, ya da rahatlıkla arşivlere girdiği göz­
lenmektedir.

Hatta Tanzimat’tan sonra tekkelerin yeniden açılması sırasında


devletin “Bektaşilere iadei itibar ettiği” , hatta bu konuda ise “Sultan
Abdülaziz’in samimi olduğunu göstermek maksadıyla ikrar verip Bek­
taşi tarikatına girdiği”98 bildirilmektedir.

Yasaklı dönemlerde Alevi-Bektaşiler devletle ilişkilerini tamamen


kopartarak kendi okullarında kendi gelenek, görenek ve inançlarını yü­
rütmüşlerdir. Devlete vergi verme yerine devlet olarak gördükleri, dev­
let organının yürütme sistemi olarak baktıkları Hacı Bektaş Tekkesi’ne

97 A.Sezgin,age.s.51 1996
98 Age.s.50

111
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

dede hakkı ya da hakullah olarak tanımlanan tarikat vergisinin de bu ya­


saklı dönemde çıktığı bir gerçektir.

Yasaklı dönemin bitiminden sonra Sultan Abdülaziz’in Alevilere


yaptığı bir kıyağı A. Kadir Sezgin devlet arşivinden aktarma yaparak
şöyle anlatmaktadır: “ 1907’de Meşihat (Şeyhülislamlık) teşkilatı için­
de bulunan ve tarikatlarla ilgili işleri düzenleyip yürüten “Mecalis-i
M eşayih” (Şeyhler M eclisi” içine Bektaşileri, İstanbul Üsküdar’da
bulunan Şahsultan Dergâhı Şeyhi Mehmet Ebul Feyz Efendi temsil
etmekteydi”99

Devlet Arşivleri kayıtlarından anlaşıldığı kadarıyla Tanzimat’ın ge­


tirdiği ılımlı ortamda birçok kargaşa bizzat Bektaşiler arasında yaşan­
mıştır. Hacı Bektaş tekkesinin hala kimin kontrolünde ve yönetimin­
de olduğu konusunda anlaşmazlıklar devam etmiştir. Nakşîler bu hak­
kın kendilerinin olduğunu, Babalar ile Çelebiler birbirlerini suçlayarak,
araya başkalarının girmesine sebep olmuşlardır. Bu anlaşmazlıkların il,
ilçe ve köylere, köy tekkelerine kadar yayıldıklarını tesbit ediyoruz. Bu
konuda kitabın sonuna bir belge koyuyoruz. (Sırrı Paşa talimatnamesi)

Durum padişaha kadar yansıyınca, padişah durumu “Şurayı Devlet”e


sorma ihtiyacı duymuştur. Yine devlet arşivlerinden edindiğimiz bilgi­
lere göre olay, tarafsız bir yüksek mahkemede durum tesbiti yönüne gi­
dilmiştir.

“Aynı yıl Hacı Bektaş’ta oturmaya devam eden Nakşî Şeyhi Hamza
Efendi Feyzi Baba tarafından ilçeden kovulmuştur” 100

1826 darbesi Bektaşiliğin her ne kadar 35 yıllık bir yasak geçmişi­


nin ardından yeniden faaliyete geçmiş olsa da bir daha eskisi gibi belini
doğrultamamıştır. Beşyüz yıllık birikim, beşyüzyıllık örgütlülüğün ye­
niden toparlanması, yeniden tekkelerin birikim yapması, zaten yoksul
olan Türkm enler’den ne alınabilecekti?
99 Sezgin,age.s51, Ayrıca Yılmaz Öztuna, Büyük Türküye Tarihi,cilt 10,s.243
100 Sezgin Devlet Arşivi, D.H.MUI/127/1328.Ş.29

112
GÜLAĞÖZ

Bu örgütlenme için oluşturulan tarikat vergisi dedelerin özel çaba­


larıyla toplanmaktaydı. Toplanan bu vergilerin Hacı Bektaş tekkesine
ulaştırılması konusu zaten güçlüklerin başında geliyordu. Ulaşım prob­
lemi, yollarda bekleyen eşkiya kıyımı, Osmanlı eşkiyası zorba beylerin
adamları buna büyük engeldi. Yine de dedeler öldürülme pahasına da
olsa öylesine inanmıştı ki, mutlaka bu payı Hacı Bektaş’a ulaştıracaktı.
Bir toplumun önderi durumundaki dede toplumu ayakta tutacak örgütlü
gücün gerekliliğine inanıyordu. Bu koşullar altında Alevilik-Bektaşilik
yaşatılmağa çalışılıyordu. Gelecek kuşaklara onurla bir felsefe bırakma
umutları boşa gitmeyecekti.

Her koşul altında eski inanç ve bağlılık yolunu devam ettiren dede­
ler, aldıkları Hakullahları yerine ulaştırmaya devam etmekteydiler. Hacı
Bektaş merkez tekkelerine toplanmış bulunan tekke hakkı Atatürk’ün
Kurtuluş Savaşı sırasında bu ilçede Çelebi’yi ziyaretinde kendisine bi­
rikmiş paralar Kurtuluş Savaşı günlerinde kullanlak üzere 18.000 altın
olarak veriliyor.

Büyük darbenin ardından kendisini toparlanma sürecine giren Bek­


taşi dergahları 1925 tarihinde Atatürk Cumhuriyeti’nin verdiği bir ka­
rarla diğer tekkelerle birlikte tarihe karışacaktı. Aleviler Cumhuriyet’in
bu kararına saygı duymaları karşısında tekkelerin kapatılmasının bir
şeyler ifade etmediğini bilerek köy evlerini tekke gibi kullunarak bu
inanç ve sosyolojik yaşamdan kopamadılar.

Am asya’ya sürgün edilen Hamdullah Çelebi’nin sürgün öncesi


K ırşehir’deki yargılaması ve savunandır.

Kırşehir’de Kurulan
Şeriat Mahkmesi ve Hamdullah Çelebi’nin Savunması
Kırşehir Baş Kadıs, muavini Niğde Kadısı vardır. Kırşehir M üftü­

113
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

sü ile Müftü muavinin de mahkeme müşaviri olduğu beş kişilik heyetle


oluşan mahkemede belli günde acilen yargılama başlamıştır. Hamdul­
lah Efendi her günün sonunda mutlaka idam edileceğine inanarak, öle­
ceğini düşünerek korkusuzca darağacınm dibinde son sözünü söyler.
Gereken yanıtları anında hemen vermiştir. Hacı Bektaş Dergâhı’ndan
sekiz kişi daha idam edilmek için mahkemeye getirilmişlerdir. Bunla­
rında ifadeleri alınırken yalnız Hamdullah Efendi’nin elleri çözülmüş,
diğerlerinin hiçbirisinin elleri çözülmeden ayakta Çelebi’nin arkasında
dikilerek durmuşlar, onun savunmasını dinlemişlerdir.

Mahkeme kadısıyla postta oturan vazifeli beş kişilik Mahkemeyi


Şeriyye erkânı huzurda mevcuttur. Erkânın arkasından, ayakta bek­
leyen eli kılıçlı iki de cellât vardır. Cellâtlar teberlerini omuzlarına
koymuşlar, elleriyle teberlerin sapından tutmaktadırlar. 10 ve 20 Şa­
ban şerif. H.1243 tarihinde Kırşehir Kadılığı’nda başlayan mahkeme
tutanağıdır.101

Kırşehir Şeriat Mahkemesi Kurulu Başkan ve Üyeleri

-Ser Kadı: Hacı Müfit Efendi


-Kâtip: Mevlânâ İsmail Efendi.
-Müftü: Hacı İlmullah Halim Efendi.
-Müşavir Miri Alay Kaymakam: Abdullah Hüseyin Efendi
-Konya Kadısı: AksaraylI Abdul Kayyum Efendi

Yargılama Aşaması
Yukarıda adları ve unvanları yazılı kişlerden oluşan Kırşehir Şeri­
at Mahkemesi yargılayacağı Hacıbektaş Dergâhı postnişini Hamdullah

101 Yunus KOÇAK, İsmail Özmen. Çelebi Cemallettin Efendi’nin Savunması, Savunma aslına
sadık kalınarak ve Yunus KOÇAK’ın izniyle aynen alınmıştır.

114
GÜLAĞ ÖZ

Çelebi ile sekiz arkadaşını zabıta marifeti ile derdest getirerek huzura
alıp derhal yargılamaya başladı.

-Kadı: Şeyh Efendi esamenizi, künyenizi iyice anlatın!

-Şeyh Hamdullah Çelebi: Adım M ehmet Hamdullah; annemin adı


Rahime, Babamın adı Seyit Şeyh Feyzullah Efendi, tevellüttün 1183 ’tür.
Piri Horasan Hünkâr Hacı Bektaşi Veli sulbü ve soyumdur. Onun şeref­
li vakfı mütevellisi, meşihatıyım. Evlâdiyelik, velilik ve vakfı müte-
velliği, reisliği ecri almaktayım. Halife padişah üçüncü Selim H an’dan
Aliy-ül Âlâ Efendilik payesi belgeyi sultaniye almıştım.

-K adı: Seyit İbrahim Selamet Efendi sen künyeni anlat bakayım.

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, ben de Şeyh Çelebi Hamdullah’ın


küçük kardeşiyim. Hacı Bektaş Veli Hazretlerinin soyu sulbü olurum.
Vakıftaki görevim, postnişin olan şeyhe muavinliktir. Adım İbrahim Se­
lamet. Babam Çelebi Şeyh Feyzullah Efendi, Anam Rahime A na’dır.
Dergâhtan mütevellilik maaşı ve evladiyelik maaşı alırım. Her türlü
vergi bağışıklılığım vardır. Öşür, hayvan vergisi, arazi vergisi, ev vergi­
si vermemekteyim. Halife padişah Dördüncü Sultan Mustafa Han Haz­
retlerinden Efendilik unvanı almışım. Tevellüdüm H. 1198’dir.

-K adı: Halil İbrahim ibn-i Koçer sen esameni, künyeni söyle.

-Cevap: Göçerlerin Hacının oğluyum. Anamın adı Hadıca. Dergâhda


meydancılık görevi yaparım. Tevellüdüm H.1201 ‘dir.

-K adı: Derviş Hüseyin ibn-i Resul, sen esameni, künyeni söyle.

-Cevap: Anamın adı Safiye Cennet, babam Dergâh’ın seyisi. Ölün­


ce o görevi bana Çelebiler verdi, ben devam etmekteyim. Çelebinin at
arabacısıyım. Adım Derviş Hüseyin Tevellüdüm 1215’dir.

-K adı: Hüseyin Balım ibn-i Durak, sen esameni, künyeni söyle.

-Cevap: Adım Hüseyin Balım. Anamın adı. Safiye. Babam Dergâhın

115
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

kilerine bakardı, ölünce onun görevini Çelebi bana verdi. Tevellüdüm


1195’dir.

-Kadı: Resul oğlu Bektaş. Sen esameni, künyeni söyle.


-Cevap: Babam Resul Hacı Bektaş evlatlanndandır. Hüseyin Hü-
dadat soyundanız. Resullular diye kasabada biz Dedeler diye böyle hi­
tap ederler. Şimdiye kadar Şeriat kadısı önüne çıkmış horantamız yok­
tur. Anam Kenziye A na’dır. Dergâhta Dedilik rehberlik postunda otur­
maktayım. Babam da aynı hizmeti yapardı. Padişahın tayin ettiği Çe­
lebi postunun alt yanında yerimiz bulunur. Hacı Bektaş Veli evlatları­
na tanınmış haklardan, vergi muafiyetinden aynen faydalanırız. Tevel­
lüdüm 118l ’dir. Çelebi Hamdullah ile aynı yılın aynı ayında doğmuşuz.

-Kadı: Derviş Yusuf ibn-i Şahkulu, sen esameni, künyeni söyle.

-Cevap: Babamın adı Şahkulu. Adım Derviş Yusuf. Dergâhın mu­


hasebe görevini Şeyh Çelebi Hamdullah Efendi bana verdi, ben yapı­
yordum. Tevellüdüm 1187’dir.

Hamdullah Efendinin Sorgusu


-Kadı: Kanı helâl şeyh. Senin ve mensubuyun kanı helaldir. Sapkın
bidat mezhebin mensubu olduğuna Mahkemeyi Şeriayı Muhammedi-
yenin önünde pişmanlığını tevbe ederek dile getirdikten sonra sorula­
rıma cevap verirsin. Şu anda birkaç saat birkaç dakikalık zamanın var.
Tevbe et pişmanlığını dile getir. İslam dininde bu Aleviliği Bektaşiliği
nerden çıkardınız. Ehli Sünnet vel Cemaat yolundan ayrıldığınıza Tev­
be et bakıyım. İfadeni ona göre değerlendireceğim.

-Cevap: Efendim Kadı hazretleri. Senin Ehli Sünnet vel Cemaat de­
diğin mezheb sapkın ve bidattir. Can hayfı olmadan doğruyu söyledi­
ğimin tutanaklara geçilmesini istiyorum. Mahkemenizin ve şu anda­

116
GÜLAĞ ÖZ

ki devletinizin İslâm diniyle yakından uzaktan ilginiz alakanız yoktur.


İslâm Peygamberi’nin öldüğü gün Beyt-i A li’de yas ve matem vardır.
Hz.Fatıma’ya ve ailesine taziye baş sağlığı istemeye gelenler olmuş­
tur. Beyt-i Ali basılmıştır. İslâm dini ayakaltına alınarak hiçe sayılmış­
tır. Beyt-i Ali, Ali evi demektir. Bu evde Hz. Peygamberin torunları, ku­
zenleri vardır. Selman, Ebuzer, Miktat, Ammar, Yaser vardır. Üç halife
tarafından Beyt-i Ali adamlarının nasıl itilip kakıldıkları tarih kitapla­
rında yazılıdır. M alik Nümeyrı ve tarafları katledilmiş; karıları, kızları,
köle gibi M edine’de satılmıştır. Ebuzer’e işkence yapan Halife Osman,
“yazık, ihtiyardır bağışla” diyenlere, “Beyt-i Ali adamlarına acınmaz”
demiştir. Emeviler zamanında Hz. A li’ye Hasaneyn’e, Malik E jdar’a,
Ammar Yaser’e lanet etmek din icabı sayılıp camii başsağlığı taziye
için toplanan kişilere Beyt-i Ali adı verilmiştir. Beyt-i Ali Alevi demek
olur. Abbasiler zamanında da, Beyti Ali taraftarı, adamları, hem Ali ev­
latları katledilmiştir. On iki İmamları beşini Emeviler, yedisini Abba­
siler şehit etmişlerdir. Zorla dine el konularak Sünnilik icat edilmiştir.
Zamanımıza kadar, Aleviler katledilmiştir. Benim sizden can için bidat
mezhebinize îslâm diyeceğimi mi sanıyorsunuz?

-Kadı: Kes, konuşma, kanı helâl, ehl-i küfür kişi.


-Müşavir Miri Emir Kaymakam Abdullah Hüseyin Efendi: Kadı
efendi, Mahkeme-yi Şeria-yı M uhammediye’ye çıkarmadan da tuta­
nakla idam edebilirdin. Mademki huzura alarak konuşturuyorsun, ida­
mına kadar konuşmasına müsaade etmemenizi ben de istiyorum dedi.

-Kadı: Kanı helâl şeyh, devam et.

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri ve Şeria-yı Mahkeme güzida


erkânı, Abbasi Halifesi Cafer Mansur Halife olmadan. İmam C afer’e
değer vererek Onun İslâmi derslerini severek dinlerdi. Halife olunca
can düşmanı oldu. Dini Ali-evlatı’ndan kurtarmak için mezheb sahihle­
rini huzuruna çağırdı. Böyle bir Sünni M ezheb kuramayız deyine» sa­

117
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

rayın altında döve döve öldürdüler. Ölülerin ardından onların nam-ı he­
sabına Sünnilik mezhebi kurdular. Siz bu bidat mezhebi din mi zanne­
diyorsunuz?

Ö ğ le d e n s o n r a -Soru: Kanı helâl sapık Şeyh Efendi anladık anla­


masına, amma öyle kebir-i mühimme bir mevkiin reisi iken niçin senin
adamların Şeriat-ı M uhamm ediye’ye aykırı ve inkârcı küfür ve kâfirlik
durumlarına mani olmadın? Ayrıca beldeyi fesada verdin. İslâm yolun­
dan çıktın. Müslüman askeri Sekban-ı Cedid’i hazmedemedin Din-i
İslâm olan bizim adamlarımızın getirdiği şeriat yolunun müdavimleri­
nin izlerini takdirle karşılıyor musun? Onu anlat. Şeyh Efendi, sen şu
mezhebini anlat. Kanı helâl şeyh.

-C evap: Efendim Kadı hazretleri, Elhamdülillah Müslümanım,


Ehl-i İslâm, Cemaat-ı Ali Resul mezhebimdir.

-Soru: Sus be dinsiz! Sen ehl-i Sünnet vel cemaat İmam Azam Ebu
Hanife Küfi Numan İbni Sabit mezhebini kabul etmiyor musun? Bu
Hanife mezhebinin dışında olanların dini bidat, kendileri kâfir, kanla­
rı helâldir. Katli vaciptir. Sen kanı helâl dinsizsin, sorularıma cevabı­
nı açık söyle.

-C evap: Efendim Kadı Hazretleri, Ehli Sünnet mezhebi yalnız Ha-


nifi mezhebi demek değildir. Maliki mezhebi vardır, Hanbelî mezhebi
vardır, Şafiî mezhebi vardır. Onların kanı helâl olmuyor, katledilmeleri
sevap olmuyor da Hazret-i Ekrem, nebi-i Muhterem Mııhammed Mus­
tafa Peygamber Ali Resul mezhebi mensubu olanların kanı helâl, kat­
ledilmeleri neden neden gerekli oluyor. Ben ve mensublarımız belde­
yi fesada vermedik. Muhammedi-sekban-ı cedid-i hazmadamedin de­
diğine gelince.

-C evap: Efendim Kadı Hazretleri, adamlarım dediğiniz Oğuz Türk-


menlerimizdir, çoklukla köylerde yaşamaktadırlar. Konar-göçer olan­

118
GÜLAĞ ÖZ

ları da vardır. Onların Şeri’atı M uhammediye’yi inkârları ve ona ay­


kırı halleri yoktur. Sen zan ve şüphe ile söylüyorsun mahkemeye Kadı
Efendi. Bu zan senin için de küfür ve günahtır.

-îkaz: Mahkememize hürmet ve kıyam ederek cevap ver.Manâsız


mantıksız bidat inancını mahkeme önünde anlatmaya Utan bi haya şeyh
utan. Bir de durup dururken Ali Resul mezhebi Vikarma öyle demekle
dinsiz olduğunu söylüyorsun.

-Soru: Neden Bektaşilerin, Yeniçerilerin devletli İslâm Halifemize


kazan kaldırışına mani olmadınız? Sen neden bunları duyduğun halde
Bektaşileri iyiliğe telkin teselli etmedin? Bir de üstüne üslük kasaba­
ya fesadı soktun, küfre girdin? Sen küfür ehli oldun. Bunları nasıl inkâr
edeceksin? Anlat bakıyım.

-Cevap: Kadı Efendi Hazretleri, sen şunu bilesin, bana inanasın,


ben din adamıyım. Hiçbir lahza bile kötülüğe, küfre, fesada pişi ol­
mam. Kebir-i İslâm, Pir-i Horasan Vakfı Mürşidiyim. Bana kulu yük­
lemeniz, beldeye fesat soktu demenizi ben kabul etmem; Allah ve Pey­
gamber de kabul etmez. Bugün dünya var, yarın âhiret var, bunu bilesin.

-Soru: Padişahımız, Devlet-i İslâm, Halife-yi Müslüman -Hazretle­


rine kötü zamanda bulunan bir kişi küfr-ü dalâlettedir, küffârdır. Katle­
dilmesi dinimizin kutsal emridir.

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, padişahlarımıza tarih boyunca


bağlılığımızı bildirmişiz. Kan dökmeyen, zalim, gaddar olmayan Hali­
felerimizin eteğini öpmüşüz. Onların Kadılarına, Mahkeme-yi Şeriatla­
rına hürmetimizi bildirmişiz. Suçsuz yere ahalisini katledan kanını dö­
ken kim olursa olsun, redd-i mahbub ve matluptan yanadır.

-Soru: Şeyh Efendi ne demek istiyorsun? Ağzından baklaları çıkar.


Ehli Sünnetiz Elhamdülillah.

............... (e l y a z m a s ın d a k i iki s a tır o k u n a m a d ı)

119
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, sizler Sünni ve surette Müslü-


mansınız. Bizler ise sirette, içten, soydan, sulbten, özden muameleten
Müslümanız. Ehl-i Beyt bendelerine yapılan kanlı katliamlarla, zulüm
ve kötülüklerle İslâm ve M üslüman olmaya hak ahlakına hiçbir devirde
ve surette Müslümanlığa yakışmamızın, Bu Ali Resul’e, Ehl-i Beyt’e
işlenen cinayetten sonra kendileri kendilerine M üslümanlık adının ya­
kışmadığını görerek bizzat kendileri Sünni adını koymuşlardır.

İslâm ve Müslüman demek odur ki, Ali Resulün mübarek ruhunu


eziyet olacağından bu kadar tarafıynan kanını dökemez.

-Soru: Şeyh Efendi, senin dediğin Ümmeyeoğulları hüküme­


tini geçelim. Dört hak mezhep üzere Abbasoğluları gibi ve dört hak
mezhep üzere Selçuklular gibi ve Halife-i Raşiddin nasıl şeriyayı
M uhammediye’yi adaletle İslâm ’a yakışır bir adaletle götürmüşlerse,
bu devlet-i İslâm, Halife-yi Müslüman içinde bulunduğumuz dini şeri-
ayı da dinin emirleri üzere götürmekteyiz. Şüphe eden kâfirdir, İtirazın
var mı? Cevap ver.

-Cevap: Kadı Efendi Hazretleri, birincisi dört hak mezheb de hak


olmaz. Hak birdir, iki de denmez, dört de denilmez. Semavî. Dinle­
re mezheb diyecekseniz Hz. M usa’nın Tevrat’ında ahkâmı vardır. Hz.
D avud’un Zebur’unda ise ahkâm Tevrat’a bağlıdır. Ayrıca mezhe­
bi yoktur. Hz. İsa’da İncilin ahkâmı vardır. K ur’an-ı Keriminde İslam
ahkâmı vardır. Dört semavî kitapta üç mezhep vardır. A llah’ın vahyet­
tiği ecdadım Hz. M uhammed’in bizlere tebliğ ettiği İslam ’ın bir tek
mezhebi vardır. O da İslâm ve Müslüman ahkâmıdır. Hz. Peygamber’in
A li’nin evladına işlenen cinayetlerle kanını döken katilleri asla Müslü­
man kabul edemeyiz. Suçsuz yere kan dökenler İslam olamazlar.

Senin dört mezhep dediğin kişiler ne Peygam ber’in yüzünü gör­


müştür, ne meclisinde bulunmuştur, ne soyu sopu sulbünden gelmiş­
lerdir. Dinimizde bir mezhep vardır, o da İslâmdır. M ensubu olduğum
Güruh-u Naci toplumu olan bizler İslâm umdelerini yerine kusursuz

120
GÜLAĞ ÖZ

olarak getiriyoruz.

Hz. Peygamber’in A li’nin evladının, Ehl-i B eyti’nin kanını döküp


katil olan kişiler kendilerine İslâm adını, M üslüman adını bile yakıştı-
ramamışlar da biz Sünni’yiz demişlerdir. Efendim bu da gerçektir. Suç­
suz yere ahalinin kanını dökmek İslâmiyet’le ilişkisini kesmek demek­
tir. Benim savunmam budur. Kabul etmek etmemek siz efendime aittir.

-Kadı: Kes, kes Şeyh Efendi, bu kadar mantıksız, kaynaksız kita­


ba mezhebe uymayan kelimeleri söyledin ki, kendi dilin ile idam İpini
boynuna takmak mı istiyorsun?

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, benim idamdan korkum yoktur.


Doğru M üslümanlık yolundayım doğruyu söylüyorum.

-Kadı: Şeyh Efendi, dört halifenin izinden giden Emeviler olsun,


Abbasiler olsun, Selçuklu Sultanları olsun, Osmanlı Sultanları olsun
Sünnetten senetten ayrılmamışlardır. Bunlara dil uzatmak küllühüm
kâfirliktir. Bunların izinden gitmeyen zındıktır. Bunların doğru yolda
olduklarını kabul edip dille beyan etmen gerekir.

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, kan döken zalim kimler olsa asla
Müslüman diyemem. İslâm kanını hükümdar tahtı için bu saydığın dev­
letlerin hükmettiği yerlerde, Gürüh-ü Naci olan biz Müslüman Oğuzla­
rın kanlan o topraklar da hiç kuramamıştır. Kan döken zalim için bana
Müslüman dedirtmek mi istiyorsun? Bizde hiç kimse bunlara M üslü­
man diyemez! Sünni diyebiliriz.

Kadı Efendi çok kızmıştır. Hızlı hızlı demir topuzunu önündek tunç
kafese vurarak “Kes be seni bi-edep Şeyh! Şu anda idamını kokusu­
nu almıyor musun? Mahkemeyi Şeria-yı M uhammediyi önünde sepn-i
lisanı(hakaret) söz küfürden dolayı ayrıca dayak cezası veririm. Bu ko­
nuşmaları daha mahkememiz önüne getirme ağzına da alma. Sonra ak­
lına haa...

Çavuşlara, “Alın alt kata bu Şeyhi” der.

121
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Ertesi Gün
-Kadı: Anlat Şeyh Efendi. İdamın kokusunu alıyorsun değil mi?
Benzin de çok bozuk. Şeriatın kestiği yer acımaz.

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, güruh-u eşkiya olan çavuşlarını


bana geceleri çok zalim, gaddar davranıyorlar.

-Kadı: İslâm Halifesinin Müslüman Asakir-i M ansure-yi Muham-


mediyye askerlerine güruh-u eşkıya diyemezsin. Yeniçeriler eşkıya gru­
bu idiler. Cezalarını buldular.

-Şeyh: Kadı Efendi Hazretleri, sen Sünni güruhuna İslam dememi­


zi mi istiyorsun? Bizlere hiddet şiddetle bunu kaim ettiremezsin. Asla
müslüman diyemem.

-Kadı; Şeyh Efendi, aklını başına toparla, düşün. Elhamdülillah


Müslümanız; askerimiz de Müslüman, Mahkeme-yi Şeria’mız de Müs­
lüman, Devleti Halifemiz Padişahlığın ülkesi de sana kabul ettirmesi­
ni biliyorum.

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri Müslümandır. M ecbur kabul ede­


ceksin. Kabul etmeye mecbursun. Ben asla acıma hissi olmayan zalim,
gaddar, bu kadar merhametsiz kişileri kabul edemem. Hiçbir gerçek
eren, eşkıya güruhuna İslâm veya Müslüman dememiş.

İstanbul’da Belgrat Ormanlarında, İstinye (İtsince, Istranca Orman­


larında diri diri yakılan on binlerce Oğuz Türkmenlerimiz olan Müslü­
manları yakan şaki nasıl olur da Müslüman adını alır?

-Kadı: (Tokmağını tunç zile vurarak bağırır.) Vay dinsiz vay! Sen
buraya hesap sormaya gelmedin. İdam olmaya geldin. Gereksiz sözleri
söyleme. Adabını takın! Sus!

-Konya Kadısı AksaraylI Abdul Kayyum Efendi (Kibar bir eda


İle kadıya rica etti): Şeyh’e müsaade et konuşsun; konusunu bitirsin.

122
GÜLAĞÖZ

-Kadı: Şeyh Efendi, Şeyh Efendi, konuş konuş, dinlenilmene karar


alındı. Devam et.

-Hamdullah Efendi: Kerbelâ’da Hz. Hüseyin şehitliğinde demiştir


ki kan döken katil bu şaki güruhu asla İslâm olamaz buyurmuştur. Ve bu
şaki güruhuna mahşerde dedem şefaat etmeyecek demiştir.

Hz. Peygam ber’in sevgili kız torunu Zeynep kanlı zalim olanlar için
“Eşkıya güruhunu asla İslâm, Müslüman adıyla anmayınız” diye bize
vasiyeti vardır. Kan dökerek, hiddet, şiddet ile bizlere zor ile M üslü­
manlığınızı söylettiremezsiniz.O tarihten sonra gelen erenlerden, evli­
yalardan, imam veya şeyhten, meşayihten asla kimse Kerbelâ katilleri­
ne ve benzeri olayları meydana getirerek kan dökenlere asla İslam ve
Müslüman denilmeyeceğine yeminle bildirmişlerdir.

-Kadı: Haddini aşıyorsun Şeyh Efendi. Kadirini kendin ayağımın


«altina atıyorsun. Sen, biz Ehl-i Sünnet vel cemaat ehline olmayan bu­
lunmayan kusurunu söylemek için mahkemeyi şeriyaya dikilmedin.
Devlet-i İslâm Halife-yi Müslüman Efendimize asi gelmiş suçlu kâfir
yeniçerilerin taraflısı, suçlarının ortağı olarak dikiliyorsun. Senin M üs­
lümanlığımızı kabul etmen etmemen sünnet ehli oluşumuzun şerefine
leke olamaz. Bunu bilesin.

Ertesi günü
-Müftü Hacı İlmullah Halim Efendi Soruyor: Şeyh Efendi, m en­
suplarınız namaz kılmıyorlar. Bu zındık, dinsiz topluluğu neden Ehl-i
Sünnet yoluna iltihak etmelerini emredip, namaza müdavim olmuyor­
lar? Siz bu yolu anlatınız.

-Cevap: Efendim Müftü Hazretleri, namaz kişinin kendine ait bir


ibadettir. Topluluğu ilgilendirmez. Kişi isterse evinde kılar, A llah’tan
sevabını alır. İsterse kılmaz, Allah da inkâr etmeyen, kazaya koyana ce­

123
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

zasını vermez. Bize de ceza vermek düşmez. Kişi ne kadar A llah’a yak­
laşırsa yaklaşır, uzaklaşırsa uzaklaşır. A llah’la kulunun arasına gireme­
yiz. Bizim dergâhımızda böyle bir ceza uygulanmak yoktur.

-Müftü: Vay dinsiz vay! Namaz nasıl ferdi ibadet olabilir? Cemaat­
le kılmak mecburiyeti vardır. Düzgün sırayla namaza durulacaktır. Hem
de o kadar sık omuzlar birbirine dayanacaktır ki şeytan araya girenle­
sin. Sen nasıl namazı kişi yalınız başına isterse evinde kılar istemezse
kılmaz dersin? Eeeyy...

-Cevap: Efendim Müftü Hazretleri, camide omuzların sıklıkla bir­


birine dayanması Şeytan’ın ileriye geçmesin diye sizi kandırmalarına
inanmayınız. O uygulama Şam Emevi camisindi haksız zalim olan Mu-
aviye ve Yezit veya Emevi hükümdarlarından birisi mihrabda iken bir
kişi ileriye geçerek suikast yapmasın yaralamasın, öldürmesin diye uy­
duruk bir tedbirdir. Dinen alâkası yoktur. Aynı Şeytan yalanı zamanı­
mızda devam etmektedir.

-Müftü: Şeyh Efendi, neden namaz kılmıyor sunuz? Namaz kılar­


ken K u r’an okumuyor sunuz? Yaptırılan tahkikatta Türkçe dua ile ikti­
fa ettiğiniz, K ur’an okumadığınız anlaşılmıştır. K ur’an’ı inkâr ettiğiniz
anlaşılmıştır. Bu sorulara ne diyeceksiniz. Mensupların, ne söylüyor?
Onu anlat mahkememize.

-Cevap: Efendim Müftü Hazretleri, bizler salât-ı dâimdeyiz, Dâima


A llah’la beraberiz. Salâtı inkâr etmiyoruz. Cem cemaatimizin toplantı­
sında Türkçe dua ettiğimiz doğrudur. Bazı K ur’an’da okuduğumuz var­
dır. K ur’an’ın dua olan kısımlarını okuruz, meseli Fatiha gibi.

K uran’ın düşünüp, fikir etmek, ibret almak için geldiğini inanıyo­


ruz. “A llah’ın bizlere düşünün, ibret alın, tefekkür edin aklınızı kulla­
nın” ilahi hitabını, Sünniler gibi Allahtan aldığımız bu emri gerisin ge­
riye A llah’a göndererek, “Ey Rabbimiz düşün, ibret al, tefekkür kur,

124
GÜLA Ğ ÖZ

hisse al bilesin ki şöyle şöyle oluşlar olmuştur” diye Allah’a K ur’an’da


geçen olayları anlatmanın ibadet olamayacağına İnanıyoruz. Dua olan
kısımlarını da okuyoruz.

-Müftü: Şeyh Efendi, mahkemeye sapık fikirini anlatma. K ur’an’m


hiçbir âyetini diğer bir âyetine tefrik, tercih edemezsiniz. Tümü
A llah’ın emridir, sözüdür. Her rekâtta bir âyet okunur. Ayetin manâsı
sizi ilgilendirmez. Mânâsını anlamadan okunan, uyulan daha sevaptır.
Kâfirliğinizi ve küfrünüzü anlatıp durma.

-Cevap: Efendim M üftü Hazretleri, K ur’an-ı Kerim ’in her âyeti Al­
lah sözüdür. İlahî emirdir. Siz Ehl-i Sünnetler bildiğiniz gibi devam edi­
yorsunuz. Biz Müslümanlar, hayâ ederiz ki A llah’ın divanına durun­
ca, “Rabbimiz bilesin ki Âdem ile Şeytan’ın, İbrahim ile N em rud’un,
Yusuf’la Züleyha’nın, M usa ile Firavun’un aralarında şunlar, şunlar
geçmiştir. Tarihi kıssalarda şöyle şöyle olmuştu” diye Sünniler gibi
A llah’a tekrar hatırlatmak için K ur’an okumuyoruz. Amma kendimiz
öğrenmek için okuruz.

Biz ayinlerimizde cemaatçe Türkçe olarak A llah’tan istediklerimi­


zi terennüm ederiz ki K ur’an’daki tarihi kıssaları tekrar A llah’a hatır­
latmaya gerek kalmaz. Biz A llah’tan akşamımızı, sabahımızı, vakitleri­
mizi hayırlı getirmesini; göklerden hayırlı rahmetler yağdırmasını; yer­
den hayırlı bereketler vermesini; bekârlarımıza hayırlı eşlerle evlendir­
melerini, hastalarımıza şifalar vermesini ve bütün ihtiyaçlarımız için
A llah’tan yardım bekleriz.

-Müftü: Çok uzattın Şeyh Efendi. Duanızın kabul olmadığı da hol-


lolmuştur. Allah zevalinizi ve belâlarınızı tümünüzün birden vermiştir.
Dini sapık kimseler olduğunuz meydana çıkmıştır. Ehli Sünnetten ol­
madığınız için dünyada münkariz, Ahrette Cehennemlik olmuşsunuz.

-Kadı: Şeyh Efendi, Şeyh Efendi! Dinsiz Şeyh Efendi! A llah’a şekil
vererek, kendinize benzettiğinizi anlat bakalım. Onu nasıl uydurdunuz?

125
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

-Cevap: Efendim Kadı hazretleri, Allah ayrı, yarattığı âlemler bir


yerdedir demek başka yerde olmamasını söylemektir, his dergâhımızda
mensuplarımıza Allah kulundan ayrı ve uzaktır, diyemeyiz. Allah kulun
aynısıdır da diyemeyiz, gayrıdır da diyemeyiz. Her yer A llah’ın mül­
küdür. Her şey Allah’ın tasarrufundadır. Yeryüzünün her yeri Allah’ın
malı mülküdür. Kendisi de başında hazır ve nazırdır. Yalnız bir yere,
Camiye, Mescide, dergâha Allahın evidir, A llah’a yalnız orada ibadet
edilir diyemeyiz. Hiçbir yarattığını A llah’a benzetemeyiz. Hiç bir şe­
yin, hiçbir yattığını A llah’a benzetemeyiz. İşte A llah’tır veya benziye-
nidir diyemeyiz. Ama hiç bir yarattığına da A llah’tan ayrıdır diyeme­
yiz.

-Kadı: Şeyh Efendi, Şeyh Efendi, yuh sana bee! Dergâhınızda Acem
düzmesi söyleyen şairlerinizin Ene’l-Hak dediklerini niye saklıyorsun?
İtiraf etsen de saklasan da biliyoruz küllühüm kâfirsiniz Mahkemeyi
şeria’nın sonunun yaşayışının da sonu olduğunu bilmiyor musun? Doğ­
ruyu söyle, haydi bakalım...

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, ölüm hayatın sonu değil, yaşayış


oradan sonra başlayacaktır. Babam Feyzullah Efendi, Dedem Şiri Bek-
taş Efendi yüzlerce nefes, düvaz-imam söylemdin mi? Bu fakir Çele­
bi Hamdullah da yüzlercesini söylemiştir Dergâhımızda, toplantılarda
söylenmektedir. Kişi H akk’a ulaşmak için yetiştirilir.

Talkınlarımızla Hakk’a ulaşmak olur, ama kul Hak olmaz. Yaratı­


lan kalkıp da bir arz bir semavat ayrı bir âlemler yaratmaya kalkışamaz.
Böyle bir iddia da eden hiç olmamıştır. Olsa bile deli diye oradan uzak­
laştırırız.

-Kadı: Şeyh Efendi, vaktiyle şu konuşmanız duyulmuştur. Bu şeri­


at hükümleri zamanımıza göre değişmesi gerekir.” Bu lafınız küllühüm
kâfirliktir. Kâfirin katli vaciptir.

126
GÜLAĞ ÖZ

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, demedim, amma desem de küfür


olamaz, çünkü M ecelle’yi, dinimizin temeli olan Kuran-ı Kerim ’den
alınmış kabul edersiniz. Bu kadar geniş kanun maddeleri vardır. Bu
maddeler tam K ur’an âyetlerinden alındığı halde belki de yetmiş defa
değişmiştir. Bunu siz de bilirsiniz. Bütün fıkıh âlimleri bilir ki şu anda
maddelerin ihtiva ettiği kanuni konular K ur’an-ı Kerim ’in hiçbir âyeti
ile tıpa tıp uyuşamaz. Çekişir durur.

Sizin dinimiz dediğiniz konular, mahkeme de ve şeriat-ı şerifin için­


den ayıklanmış sıyrılmış çıkmıştır. Şimdi siz Müslüman adına, dinimiz
adına dediğiniz doksan dokuz konu sayılsa bir tanesinin bile dinimiz
adına hayatımızla alâkası yoktur.

Bu küfür olmuyor da “Bizzat Allahın Resulü için de olsa zamanımı­


za göre âyetlerin hükmünü değiştirdi” sözümüz mü küfür oluyor?

Zaten K ur’an demiyor mu ki anlayasınız diye Arap olduğunuz için


Arap lisanı üzere bu Kuran’ı size indirdik. Akıl edin, akıllı olun, akıl
sahiplerine K ur’an’da iyiliği, kolaylığı indirdik demiyor mu? Oğuzları­
mızın bunu anlaması için Arap mı olmasını istiyorsunuz?

İnkâr etmemek şarttır. Bu şarta göre namaz kılmayan inkâr etmedi­


ği müddetçe kâfir olmaz, katli de vacip değildir. Amma siz savm-u salât
etmiyor diye Oğuzlarımızdan çoğunu idam ettiniz.

-Müftü: Sus, sus günahkâr oluyorsun!


-Kadı: Tabii ki katli vaciptir.
-Cevap: Kadı Efendi Hazretleri, eğer katli vacip olsaydı salâtın ka­
zası olmaması gerekirdi, çünkü salâtın kazası vardır.

-Kadı: Hacca gitmek ömründe hali vakti yerinde olana farz; gitme­
yen kâfirdir, katli vaciptir. Salât ve Savm (namaz ve oruç) da terk ede­
nin katli tabi ki vaciptir.

127
Y E N İÇ E R İL E R ve B E K T A Ş İL İK

(Kadı bağırarak kâtibine “Hacı Mevİânâ İsmail Efendi, Şeyhin ko­


nuşmasını yasaklıyorum. Ne derse asla yazma”) dedi.

Ertesi gün
Kadı: Şeyh Efendi, Sen ve mensuplarınız, Ebubekir’in, Ö m er’in,
O sm an’ın sırası ile sevilmesi gerekirken ilk üç Halifeleri sevmeyip
Uluyarak Hz. A li’yi sevmenin günah olduğunu bilmiyor musunuz? Ehli
Sünnet vel Cemaatin kabul ettiği âyetle, hadisle beyan edilen yoldan ni­
çin sapmaktasınız? Dinimize göre Ebu Bekir’i, Öm eri’i, Osm an’ı sev­
memek küfür ve kâfirliktir. Kâfirin katli vaciptir.

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, Hz. Peygamberimiz buyuruyor­


lar ki benim ashabım gökteki yıldızlara benzerler. Hangisine uyarsa­
nız yönünüze ve yolunuza rehberlik yaparlar. “Geceleri çölde kalan ki­
şiye yıldızlar yönüne gideceği yoluna rehberlik edeni” Hadisi gereğin­
ce fakir ve mensuplarımız olan Oğuzlarımız Hz. A li’yi öncelikle uyu­
yoruz, seviyoruz. Biz Müslümanların Hz. A li’yi bütün ashabın üstün­
de sevmemiz A llah’ın emriyledir. Hz. M uhammet’in gerçek hadisleri­
ne dayanmaktadır.

Ashab olsun, ümmetten olsun, kan döken katilleri biz Müslümanlar


sevmeyiz çünkü Allah K ur’an-ı Kerim ’inde “Lanetullah-ı alel kavinin
kâfirin” buyuruyor. “Lanetullahı alel kavmi zalimin” buyuruyor.

Hz. A li’nin ve Ehl-i Beyti’nin masumluğuna inanıyoruz. Bunlar Hz.


Peygam ber’den sonra en çok sevdiğimiz kişiler olmaktadırlar,

-Müftü: Şeyh Efendi, Şeyh Efendi, iyi anla! Ashabı bölüp, bir kıs­
mını, Ebu Bekir’i, Ö m er’i, Osmanı sevmeyişinden senin katlin vacip­
tir. Bunu bilesin ya Şeyh Efendi!

-Kadı: Şeyh, sen beldeyi fesada verdiğin zaman Sekban-1 Cedid’e

128
GÜLAĞ ÖZ

selp-i lisanda (hakarette) bulumuşsun. Bu hususta aleyhindi şahitleri­


ni dinlemişiz.

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, Sekban-ı Cedid adını duyduğum


gün idi. “Sekban-ı Cedid’in yeni avköpeği bakıcısı kimseye söylendiği­
ni duymuştum” dediğim doğrudur. Farsça’da sekban-ı cedid, av köpeği
bakıcısı demektir. Lügata bakabilirsiniz.

-Müftü: Senin tasvip ettiğin katledilen dinsiz Yeniçerilerin içindi


yer alan Sekbancıbaşıyla karıştırmışsın Şeyh Efendi. O yakıştırma se-
ninkilerin adıdır... O da biline.

-Kadı: Şeyh Efendi doğru söyle, vakfınızın bulunduğu dergâhın


mensuplarınızın toplantılarında kimlere lanet edersiniz? Muaviytı ve
Yezit’e lanet eder misiniz?

-Cevap: Kadı Efendim Hazretleri, suçsuz yere topluca ahalinin ka­


nını dökenlere lanet ediyoruz. Hz. Peygamberimizin A li’nin evladının
Ehl-i Beyti’nin kanını döken M uaviye’ye, Yezit’e lanet ola.

Biliyoruz. Yezit’in yaptığı o şeneaati tensip eden, hafife alan, beğe­


nenlere de lanet ediyoruz.

-Kadı: Şeyh Efendi, Allah tövbe edenin günahını af eder. Siz küfr-ü
kebir, günah-ı kebir üzeresiniz. Yezit ve Muaviye ölmeden tövbe etmiş­
tir. Allah onları a f etmiştir. Böyle bilesin, var mı diyeceğin?

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, Allah, Hz. Hüseyin’in katillerini


ve suçsuz yere katlettiği halde, Yezid-i M uaviye’yi affederse onlara la­
net ettiğimizden dolayı bizleri de kolayca affeder. Sen bizleri boşa kü­
für ve günahkârlıkla suçluyorsun. Bu da biline.

Ertesi Gün
(Kadı, solunda oturan çok haşmetli Müftü Efendi’ye de soru sorma
hakkı verdi.)

129
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

-Müftü: Şeyh Efendi, M üslüm an’ım dersiniz. Ehl-i Sünnet takvası


üzere tevbe estafurullaha devam edenin günahlarının a f olacağına İnan­
mıyor musun?

-Cevap: Müftü Efendi, kişi işlediği günahı tevbe ile a f ettiremez.


İhlâl edilen şeyi yerine getirmedikçe, döktüğünü doldurmadıkça, ağlat­
tığını güldürmedikçe, yıktığını yapmadıkça zararı ziyanı tazmin etme­
dikçe tövbeye devam etmekle, işlenmiş günah a f olacağına biz Müslü-
manlar inanmayız. Allah a f edecekse eder, O ’na da mani Olunmayaca­
ğına inanırız.

-Müftü: Şeyh Efendi, Ürgüp, Ihlara tarafından gayrimüslim mücri­


minin keferelerin dergâhınıza gelip ayinlerinize bile katıldığı, onlarla
hoş sohbet ettiğiniz duyulmuştur.

Ayetlerle hadislerle muteberdir. Keferelerle dost olmanın günah ol­


duğu bilinir. Bu kişilerle nasıl dostluk kurarsın? Bu işlediğin cürüm kat­
lini gerektirir. Günahtır. Bu olaylara itirazın var mıdır?

-Cevap: Müftü Efendi Hazretleri, Kadı Efendi Hazretleri. Biz Müs-


lümanlar siz Ehl-i Sünnetler gibi düşünmüyoruz bir defa: Gayrimüs­
limler Ürgüp’ten değil, Kudüs tarafından, Kudüs Muhafaza Paşası Ah­
met Paşa ile beraber Hünkâr Hacı Bektaş Veli Mukaddes Hazretlerinin
türbesini ziyarete gelmiş ümeralardır. Sıfatı mukaddes Ahmet Paşa ile
çokluk kurup gayrimüslim başlarında Ahmet Paşa Hazretleri ile geldi­
ler. Üç gün misafirimiz oldukları doğrudur. Ehl-i Sünnet cemaati de bi­
lirsiniz ki biz Müslümanlar misafire çok değer veririz.

Ehl-i Sünnet cemaati kişilerde tarihlerinizde takdir etmişinizdir.


İkincisi, biz Müslümanlar Dergâhımızda din ve mezhep ayırımı yap­
mayız. Kişiye memleketine, dinine, mezhebine bakılmadan hürmet edi­
lir.

Üçüncüsü, bizim dergâhımız mensuplarımızın görüşü din ve mezhe­

130
GÜLAĞÖZ

bine bakılmadan her iyi insan, her iyi güzel ahlaklı insan Cennet’e gire­
cektir diye inanıyoruz. Hz. Allah Rabb’il-âlemindir. Hz. Peygamber de
âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberdir.

Ertesi Gün
-Kadı: Neden kadınları dergâhın ayinlerinde toplu olarak bulunma­
sına mani olmuyor sunuz?

Ehl-i Sünnet din âlimleri zikir halkalarında asla kadın bulundurul­


maz. Dinimiz iki kadını bir erkeğe denk şahit kabul eder. M irasta erke­
ğin yarısı kadar pay alır. Siz nasıl olur da onları meclisinize alır da ayni
mekân içinde oturabilir siniz? Her hareketiniz katlinizi gerekli Küfr-ü
kebir yapmaktasınız. Bunlarda m a’lûmumuzdür. Ne dersin?

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, sünnet ehli cemaatının bilginle­


rinin uyguladıklarını duymuş, düşünmüşüzdür. Bizim dergâhlarımızda,
Kuran’da sık sık geçen “ya eyyühelleziyne amenu” âyeti, A llah’ın ka­
dın erkek ayırt etmeden eşitliğe hitabı olarak bilinir. Ayrıca tarihten ge­
len eşitliği kabul ederek Hacı Bektaş Veli’nin “Erkek aslan aslan da dişi
aslan aslan değil midir? Kadınlar da sizin bir parçanızdır. Onları cema­
atinizde ayırt etmeden şereflice, hürmetlice değer verin.” dediği sözüne
inanarak kadın erkek eşitliğine alışılmıştır. O tarihten beri biz Müslü-
manlar kadın boşayan erkeği düşkün yaparız.

-Kadı: Şeyh Efendi utanmıyor musunuz? Böyle bir küfre dalâlete


düşerek Sünneti çiğniyorsunuz, inkâr ediyorsunuz. Şunu bilin ve inanın
ki, kadını almak farzdır, boşamak sünnettir. Erkeğe bu boşama salahi­
yetini Ehl-i Sünnet dini vermiştir. Dinimizin verdiği sünneti ihlâl etmek
de kâfirliktir, bunu da bilesin.

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, biz M üslümanlar karı koca aile


ocağında kadını daha önde ileride muteber görmüşüz. Kadını boşama­

131
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

yı günah saymışız. Dergâhlarda kadın boşamak suçundan erkekler düş­


kün olmaktadır. Ben de böyle inanıyorum. İnanmasam da artık bunun
önüne geçemem.

-Müftü: Şeyh Efendi, duymuşuz şu sapıklığınız devam etmektedir.


Dinimiz akıl dini” dermişsiniz. Dinimiz akıl dini olsaydı inanmayı İma­
nın şartı kabul etmezdik. Siz hiç düşünüp akıl etmez misiniz de dinimi­
ze iftira edersiniz?

İkincisi, biz Ehl-i sünnet âlimleri, evliyaları kabul etmiştir ki dinde


akıl İslâm’a uyacaktır. Akıl dinidir diye kabul edemeyiz. Dinde değişik­
liği kabul edemeyiz. Duymuşuz siz bazı dini umdeleri eleştirerek, akla
uydurmaya çalışarak küfürde kararlı durmuşsunuz.

Dinimiz akıl dini olaydı iman öne alınmazdı, çünkü o şeye öyle ina­
nacaksın iman dinidir. Aklan bir şeyi düşünemezsiniz. Neyin dine uy­
duğuna bakar öyle kabul edersiniz. Dini o şeye uyduramazsınız. Ya ina­
nırsın ya küfürde kalırsın. Küfrü kâfirin katli vaciptir.

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, sizin Ehli Sünnet yolunuz kıyas-ı


fıkıha dayanır. Biz Müsliimanlar İslâm dinini akıl yoluyla evelden beri
uygulamaktayızdır. Buna böyle inanıyorum. İnanmasam da önüne geç­
mem mümkün değildir.

Allah, kitabında “aklınızı kullanın” buyurur. Akıl sahiblerine hitap


eden Kuran’da akıl edenlere çok pay vardır. Emri hitap vardır. Dinde
aklı kullanmak, dinde akılla fetva vermek, biz Müslümânlarda evvel­
den beri süre gelmektedir.

Ehli Sünnet bilginleri ise kıyas-ı fıkıha ile dini fetva-i şerifler ver­
mek uygulamak, kıyas-ı fıkhı dine uygulamak bu zamanımızda meyda­
na çıkmamıştır. 1250 seneden beri devam etmiş gelmiştir. Sünnet vel
cemaat ehli kıyasla fetva verirler. Bizim M üslümanlar akılla fetva ve­
rirler. Bu vebalı şahsıma yüklemeniz Allah’tan reva değildir.

132
GÜLAĞ ÖZ

Ertesi Gün
-Kadı: Şeyh Efendi, sorularıma doğru düzgün cevap ver. Dini sa­
pık bir inanışın mensubu olarak yaşıyorsunuz. Küffâr olarak öleceksi­
niz. Ehl-i Sünnet dininden ayrılmışsınız. Şu son günlerinde tövbe etme­
niz gerekir. Ehl-i Sünnilik dininden çıktığınız kâfirliki Kâfirin katli va­
ciptir. Yaşamaktansa ölmeniz, öldürülmeniz daha hayırlıdır. İtirazın var
mı? Anlat bakıyım.

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, Ehl-i Sünnet dini diye bir din
yoktur. Ulu Allah böyle bir din kurulması için vahiy edip de bir pey­
gamber göndermemiştir.

Efendim Kadı Hazretleri, ben mahkeme erkânınıza kıyamla söylü­


yorum. İslâmiyet kurulmadan evvel M ekke şehrinde iki ailenin arasın­
da idareyi siz değil biz yürüteceğiz, öbür aile ise illa da biz yürüteceğiz
diye tartışmalar sürtüşmeler devam etmekte idi,

-Kadı: Eee, Şeyh Efendi, anlat anlat neler anlatacaksan, korkma­


dan anlat!

-Cevap: Efendim, bu iki aileden biri Haşimî ailesi, öbürü de


Emevî ailesidir. Birbirlerine üst olmak için sürtüşmek devam ederken
İslâmiyetin kurucusu Haşimî ailesinden büyük ecdadım peygamber Hz.
Muhammed, A llah’ın vahyi ile İslâmiyeti kurmuştur. Hz. Peygamber
ölene kadar Emevi ailesi Haşimîlerin üstünlüğünü kabul etmişlerdir.

Sonra Emeviler, Haşimî ailesinden olan Peygamberin soyunu sopu-


nu kılıçtan geçirmişlerdir. Bir tek İmam Zeynel Abidin kalmıştır. Emevî
ailesi 83 sene tam manâsı ile hükümetin idaresini ellerinde tutmuşlardır.

Tiirkler ve İranlılar ayaklanmış, Ebâ Müslüm adlı bir Em ir’in ri­


yasetinde. Emevi ailesini hükümet idaresinden uzaklaştırmış. Emevi-
lerin Haşimilere yaptığı gibi Emevilerin hepsini kılıçtan geçirmişler.
Peygamberin sulbünden, Hz.Fatma’nın rahminden gelen nesil olan

133
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

İmam Cafer Sadık hükümet idaresini kabul etmeyince, Haşimi ailesin­


den Peygamberin amcası Abbas’ın soyundan gelenlere hükümet idare­
sini Türklerin ve İranlIların Emiri Eba Müslüm teslim etmiştir, İslâm
âleminde tek siyasi aile kalmıştır, o da Haşimilerdendir. Abbasoğulları,
Halifeliği ve dini Peygamberin soyu, sulbü olan İmam Cafer Sadık’tan
ve Ehl-i Beyt ailesinden kıskanmıştır. Onların Halifeliği ellerinden ala­
cakları kuşkusuna kapılarak onları devlet idaresinden ve din adamlığın­
dan uzaklaştırmıştır. Saltanatlarının rakibi olacağı korkusundan kurtul­
mak için düşündüler, düşündüler, mahkemeleri ve idare fıkhını değiş­
tirmek yolunu buldular.

Para zoruyla “İmam Azam ” denen Numan H oca’yı, Malik Hoca’yı,


H anbeli’yi, Şafi İdris Hocaları mahkemelerin başına getirdiler. Adı­
nı da Sünnilik koydular. Sünnilik asla ve asla din ve mezhep değil­
dir. H alife’nin sarayında hükümet etme siyasi grubudur. Siyasî idare
ve mahkemeler, Haşimilerden olan Ehl-i Beyt ailesini siyasi idareden,
mahkeme kararlarından, onların fikri fıkhını uzaklaştırmak için kurul­
muştur.

İşte, Sünnilik bundan başka bir şey değilken, sonradan dini mez­
hep oluverdi. Daha sonra bu mezhep din yerine geçti. Din yerine geçen
bu Sünnilik mezhebini kuvvetlendirmek için devlet parası ile tarikat­
lar kurdurmuş, bu mezhebi desteklettirmişlerdir. Vebalı boynuma bu bi­
dattir. İslâm Alem in’nin K uran’ında ve Peygamberinin kuralında böy­
le bir Sünni Mezhebin yeri yoktur. Ama hükümeti idare etmek için ku­
rulan siyasi gruptur.

Nasıl Emevi ailesi hükümet idaresini eline alınca, Haşimilerin aile­


sini katletmişse, Abbasi Halifeliği de hükümet idaresini eline alınca uy­
duruk olarak kurduğu, Sünnilik grubu ile Ehli Beyti katletmiştir.

-Kadı: Şeyh Efendi, Şeyh Efendi, sözü uzatmakla ömrünü biraz


uzatmak istiyorsun, ama kendini haklı çıkarmak için söylediğin sözler
idamını gerçekleştirdi de geçti bile.

134
GÜLAĞÖZ

-Miri Alay Kaimmakam: Kadı Efendi Hazretleri, Şeyh’in konuyu


tamamlamasını ben de istiyorum. Tensip buyurun devam etsin.

-Kadı: Şeyh Efendi, kaldığın yerden devam et bakalım.


(Şeyh Hamdullah Efendi burada mahkemeye Selçuklu ve Osmanlı
tarihi anlattığı için, atlayarak başka güne geçtik. G. ÖZ)

Ertesi Günü
-Soru: Şeyh Efendi, son günlerindir, son ifadelerde ne diyeceksiniz.
Mühim ifadeni beyan için sözlerini söyle.

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, bulunduğunuz makam, “oturdu­


ğunuz posttaki kişiye kadılara Allah’ın verdiği canı almak, idam etmek
selahiyetini vermiş. İdamı durdurma, suçluyu afetme selahiyeti de ver­
miştir. Kadı Efendi Hazretleri, çok duyulmuştur K adı’nın idamına karar
verdiği kişi daha asılmadan kadının idamı gelmiş, Kadı daha evvel ası­
larak öldürülmüştür. Asılmasını istediği hayatta kalmıştır.

-K adı: Şeyh Efendi Şeyh Efendi, bizim kara cellât ne güne duruyor?
Eli çok çabuktur. Ben, “el cevap idam” dedim mi o hemen ipini çeker.
Bunu bilesin.

-Cevap: Kadı Efendi Hazretleri, benim idam edilmekten asla kor­


kum yoktur. Padişah emri ve fermanı varsa ben de Allah’a İnanıyor,
A llah’a güveniyorum. Ahirette Allah bana bu sizin yaptığınız kötü dav­
ranışın mükâfatını verecektir. Ahırında ve evvelinde siz de cezanızı gö­
receksiniz. Kadı Efendim Hazretleri, diyeceğim başka aklıma gelen dü­
şüncem yoktur.

-K adı: Şeyh Efendi Şeyh Efendi, Halifeler Cenabı Hakkın her tür­
lü günahtan azad kullarıdır. Onlara günah yazılmaz. Ne yaparlarsa, ya­
pılsın doğruca cennete giderler. Onlar bazen halka hoş gelmeyecek şey­
ler yapsalar bile bunda ilahi bir hikmet vardır. Kadılar da aynı öyledir.

135
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Bu ulema fetvasıdır. Ehl-i sünnet bilgin âlim ve evliyaları, böyle ka­


bul etmiştir. Sen de sizler de kabul etmek mecburiyetindesiniz. Kabul
etmeyen kâfirdir.

-Cevap: Kadı Efendi Hazretleri, ben idam edilirsem, Anadolu’dan


bin tane Hamdullah doğar, onların da hiç biri kabul etmez. Kadılar da
halife padişahta insandır. Günah işler. Cezasını da ya dünyada ya ahiret-
te çekecektir. M ensuplarımızdan kimse böyle şeye inanmazlar.

-Kadı: Şeyh Efendi Halife Ebubekir, Ömer, O sm an’ın sıra ile


A li’den üstün olduğunu kabul etmediğin müddetçe ehl-i sünnet ola­
mazsın. Ehl-i sünnet mezhebinden olmayan Cennete giremez.

Dünyada küfür ve kâfirlik içinde olduğundan katlı vaciptir. Sün­


net dışında her mezhep sapıktır. Alevilik olsun, Bektaşilik, Şiilik olsun
bunlar sonradan çıkmış sapık mezheptedirler.

-Cevap: Efendim kadı Hazretleri, bizlerin Ehl-i Sünnet mezhebin­


den olmadığımızı sen de biliyorsun. Müslümanım, Müslümanım, Müs­
lüman olmanın şartında, iman etmenin şartında böyle bir tafsilatın da
olacağına inanmıyorum. Hz. A li’yi ilk halifelerden önce severiz. Siz
ehl-i sünnet için öyleyse sizin için olsun. Biz Müslümanların Müslü­
man kalması için Kelime-i Tevhid yeterlidir. Peygamber Şehadeti ye-
terlidir. Hükümdarı sevmekle dinin ilgisinin hkükümdarı sevmekle di­
nin ilgisi, alakası olmayacağı kanaati bizlere yerleşmiştir. Adil veya za­
lim pek çok hükümdar yaşamıştır daha da yaşayacaktır. Din Hükümdar
sevme dini değildir. Güzel ahlak dinidir.

-Kadı: Şeyh Efendi, duymuşuz ki siz Hz.Aişe validemize dil uzatır­


mışsınız. Hz.Aişe validemize duymuşuz ki siz dil uzatırmışınız. M en­
suplarınız dil uzatır, sept-i lisan (hakaret) sözü söylermişsinl Hiç bu tür
mensubunuza ceza verip düşkün ettiğiniz olmuş mudur? Haydi baka­
yım, doğruyu söyle.

136
GÜLAĞ ÖZ

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, bizim cem cemaatimizde onun


hiç adı geçmez. Sevmediğimiz doğrudur, amma küfür etmeyiz, Küfür
edeni de cemaatimizde duymadım. Onun ruhundan dünyada ve ahirette
şefaat beklemeyiz. Amma, A llah’tan mübarek muazzez ruhu mücessem,
ervahı münevver evliyalardan Hz. Peygamber ve onun Ehlibeyt’inden
dünya ve ahirette şefaatine sığınmak ve şefaatlerine A llah’tan müsaade
et diye dua ettiğimiz mukaddes ruhların sahipleri bizlere yetiştiği için
A işe’nin adını Cem cemaatimizde anmıyoruz.

-Kadı: Şeyh Efendi, hem A llah’a inanıyoruz diyorsun, hem hayr-ı


şerrin Allah-ı teâlaya inanmıyorsunuz. Hayrın, şerrin A llah’tan geldi­
ğine niçin inanmıyorsun? Bu sapıklık değil mi? Bu küfürlük değil mi?

-Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, Allah hayrı yaratır, çünkü bizim


yaradılışımız fıtrat-ı ilahı hayırdır. Görmemiz, duymamız söylememiz,
içmemiz, gözümüz, kulağımız, hayırdır. Elimiz, ayağımız hayır için ya­
ratılmıştır. Kişi bunlarla yaptığı kötülükten mesuldür. A llah’ın adı ve sı­
fatları içinde acıyan, bağışlayan, esirgeyen, seven, a f eden, nimet veren
adları olduğu halde şer veren şeyler, kötü, kötülük, şer adı yoktur, kötü
olayın faili fiildir. Suçlu o fiili işleyendir. Mücrim mahkemeye mah­
kemenizde kadı cezayı mücrime verir. A llah’tan geldi şeytandan geldi
diye başka fail aranmaz.

Niğde’den Gelen Müftü: Şeyh Efendi, Allah’tan kork, peygamber­


den utan! Her şeyi yaratan A llah’ın kuvvet ve kudretine kafirlik yapı­
yorsun. Hayrı şerri, kazayı, kaderi yaratan A llah’tır. Küllü şeyin halikın
âyetine inkârın var senin.

-Cevap: Efendim Müftü Hazretleri, insan hayra da şerre de bizzat


kendisi vesiledir. Hayrı da kendi yaratır. Şerri de kendi yaradır.

Hayrı yaratıp hayırlı hayır iş yapana Allah ecri lütuf verir, hayırdan
faydalanan kullardan dua alır. Mükâfat, devlet maaşı, taltif alır. Şerri
yaratan şer iş yapar. Şerri işleyen A llah’tan günahın cezasını alır.

137
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Kişi kazayı da kendi yaratır. Mesul kendisi tutulur. Biz Müslüman-


lar kadere inanmayız. Eskiden beri kaderci değiliz. Bize böyle yerleş­
miş böyle devam ediyor.

Biz Müslümanlar her işimizde Allah adını anarak, Allah adına ha­
yır işleri yaparız. Şer iş ise Allah adına Allah namı hesabına yapılmaz.
Bu da biline.

Ertesi gün
-Kadı: Söyle bakayım, bu sapıklığa devam edecek misin? Ehl-i
Sünnet yoluna beli diyerek iman getirecek misin?

-C evap: Efendim Kadı Hazretleri, sizin Ehli Sünnetiniz demekle


adalet ve sevgi ile hiç alâkanız yoktur. Bana kaç gündür bu tacizâne
yaptığınız zulmü yürüten devletin kadısının çağırdığı yolu Müslüman­
lığımdan geçip de tensip mi edeceğimi istiyorsunuz?

Hz. A li’nin buyruğu, kendi ağzından ilk çıktığı gibi inandığımız


sözü bana gereken kuvveti veriyor. Buyuruyor ki, “M azlumun zalim­
den öç alacağı gün, zalimin mazluma zulmettiği günden daha çetin ola­
caktır.” Dediğine inanıyorum. Size acıyarak tebliğ ediyorum, zalimsi­
niz zulümde hattı aştınız.

Bu güne kadar suçsuz yere Alevi Bektaşi Şehit etmişsiniz. Kanı akı­
tılanlardan sonra yaşamak, benim için erkân değildir. Ecdadım İmam
Hüseyin ‘zalim hükümetin hükmettiği ülkede esir gibi yaşamaktan öl­
mek daha hayırlıdır’ demiştir. Sizin Halifenizin hükmettiği ve sizin gibi
mahkeme kadılarının bulunduğu yerde yaşamaktan ben ölmenin hayır­
lı olduğunu kaç aydır tercih etmekteyim.

-Kadı: Şeyh Efendi, tammatil mahkeme! (Senin mahkemen tamam)


Allah adına Peygamber M uhammet adına, İslâm ve K ur’an bilin.) ku­

138
GÜLAĞÖZ

rulan Şer’ia Mahkemesinde senin kanın, senin boynunadır.

-Kadı: Son sözünü söyle. İslâm’ın meşru Halifesi Ebubekir’i, Hz.


Ö m er’i, Hz. Osm an’ı seveceğine, İslamın umdelerine bağlı kalacağına,
idam edilecek olan Şeyh Hamdullah’ın kaç gündür mahkemede yediği
herzeleri, söylediklerini duydun, dinledin, onun sözlerini tensip etme­
yeceğine, onun izinden gitmeceğine tevbeler olsun mu?

-İbrahim Selamet Efendi: Ağam Şeyh Hamdullah’tan sonra bana


bu dünyada yaşamak haram olsun. Onu darağacında görüp sağ döner­
sem A llah’ın kulu olmayayım. Yaşarsam onun izinde, “ölürsem ounun
yolunda öleyim. Son sözüm budur.

-Kadı: Sen söyle, dergâhınız Şeyh’inin Mahkeme-yi Şeriye’de


kaç gündür söylediklerini, ifadelerini duydun, dinledin. Muhalefet-ül
İslâmdır. Katılmadığını söyleyeceğin var mı? İslâm dinine ve devlet-i
İslâm Halife-yi Müslüman olan Padişahımızın İdareyi icratına muha­
lif almayacağınıza, pişman olup tevbe ve yemin edersen ifadene devam
edelim mi?

Habib İbn-i Memiş: Dergâhımız Şeyhi Seyyid Hamdullah


Efendi’nin izinden gideceğime, ölümde dirimde, onun mübarek fikirle­
ri ile olacağıma yemin ederim.

-Kadı: Sen söyle. Kanın şimdi senin boynunda! Ya bu vebali kendi


üstüne alırsın, kaderini tayin edersin. Ya da din-i İslâm ’a dönmeyi ka­
bul edersin, tevbe edersin. Şeyhin ifadesini tensip emediğini söylersin
ya da kaç gündür düşündüklerini kararını bildirirsin.

-Koçaroğlu Halil İbrahim: Hz. Hüseyin Kerbelâ’da Yezit medet


beklemedi. Onun mübarek şehit kanıyla İslâm dini yolunu karanlıklar­
dan ağarttı ise senden ve mahkemenizden medet ve merhamet beklene­
mez. Şeyhimizin yolunda, izinde hiç hain görmemekteyiz. Aynı akıbe­
tin aydınlık olduğuna inanıyorum. Son sözüm budur.

139
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

-Kadı: Sen son sözünü söyle.


Derviş Hüseyin ibn-i Resul: Ben Hak-Muhammet-Ali yolundan
sapmadım. Sizden ve mahkemenizden medet mürüvvet beklemem
Şeyh Hamdullah Efendi’nin bütün ifadelerine aynen katılıyorum, O,
ahrette Cehennem’e giderse bana Cennet haram olsun.

-Kadı: Hüseyin Balım, sen son sözünü söyle.


-Hüseyin Balım: Kadı Kadı, benim son sözüm, Çelebi Hamdullah’tan
sonra bu dünyada yaşamak bana haram olsun, Allah dünyada, ahrette
bizleri ayırmasın.

-Kadı: Bektaş Resul, sen son sözünü söyle.


-Bektaş Resul: Kadı Kadı, bize kalmayan bu dünya size de kalmaz.
Çelebi Hamdullah Efendi’nin kaç gündür verdiği ifadeyi aynen tensip
ediyorum. Diyeceğim yoktur.

-Kadı: Derviş Yusuf sen son sözünü söyle.


-Derviş Yusuf: Çelebi Hamdullah asılınca bana bu dünyada yaşa­
mak haram olsun. Onun nurlu yoluna aynen katılıyorum. Zerre kadar ne
bir kusuru var, ne kabahati var. Günahsızdır. Ben de onun ifadesini ten­
sip ediyorum. İzinden gidiyorum. Ben de günahsızım.

Kadı, “temmatil mahkeme” dedi ve ilave ederek, “Kâtip Mevlânâ


İsmail Efendi, El cevab, idamı; temme. Erkânın isimlerini, imzaları­
nı yaz “ dedi.

(Y u k a rıd a k i m etin m a h k e m e k â tib i M e v lâ n â İ s m a il E fe n d i ’nin tu ttu ­


ğ u z a b ıtla r ın y ı l l a r s o n r a K ır ş e h ir A s k e r lik Ş u b e sin d e im h a sı için yapı­
lan işle m s ır a s ın d a Ş u b e R e is i M ir a la y A h m e t E d ip H a lim Efendi’nin
bu z a b ıtla r ı y o k e tm e y ip a lıp s a k la d ığ ı v e m ir a s ç ıla r ın a b ıra k tığ ı, m i­
r a s ç ıla r ın d a n E m e k li K ıd e m li A s ts u b a y Ç a v u ş H a şa n Ö z d e m ir ’e k a ld ı­
ğ ı, on u n d a 1 9 6 5 y ılın d a S a y ın Yunus K o ç a k ’a k e lim e k e lim e y a z d ır ıp

140
GÜLAĞ ÖZ

a k ta rd ığ ı v e d iğ e r k a y n a k la rd a n d a y a r a r la n a r a k y u k a r ıd a k i m etn in o r ­
ta y a ç ık a r ıld ığ ı e lim iz d e k i b e lg e le r e g ö r e a ç ık v e sa b ittir. Yunus Koçak,
Emekli Emniyet Müdürü)

SONUÇ: İDAM
Sözüm ona belli olmayan bir veya birçok sanal suçlardan dolayı yar­
gılanmaları yapılan Hamdullah Çelebi ve 8 arkadaşının önceden dü­
zenlenen fermanla idamlarına zaten karar verilmiştir. Bu kararın bir üst
makam veya merciye itirazen taşınması da olanaksızdır. Bu haliyle yar­
gılama yapılmasa da idam kararı çoktan verilmiştir, yapılan yargılama
sadece idam kararına yani fermana uygun bir infazın yapılacağı baskı­
sının sanıklar üzerinde manen korku ve baskının artırılmasını sağlamak
içindir. Durum bu kadar açıktır. Ancak Kırşehir özel Şeria Mahkemesi
Hamdullah Çelebi ve arkadaşlarını İnançlarından dolayı yargılamakta­
dır. Durum bu yönüyle de calib-i dikkattir. Zaten bunlar, fermanla yar­
gılanmadan önce idama mahkûm edilmişlerdi. Yargılama sadece fer­
mandaki cezanın bir tür doğrulamasından mezhebi yönden sorgulanıp
manen bir ceza tertibinin sağlanmasından ibaretti.

İDAM CEZASININ SÜRGÜNE ÇEVRİLMESİ

Tam bu sırada Hacı Hüsrev Çavuş ve arkadaşları Mahkemeye gir­


di. Perşembe günü M ahkem e’de Hamdullah Efendi ayaktadır. Kadı ve
muavini ile M üftü postlarına oturmuşlardır. İstanbul’dan gelen iki çe-
vuş içeri girip bir zarfı K adı’ya takdim edip, geri geri çekilerek ayakta
beklemektedir. Mazrufun üstünde, “Aceletül Ali azimil kelâmı vel Ke­
mal” yazılıdır. Zarfı açan kadının gözü fal taşı gibi açılıp, yüzünün ren­
gi değişir. Tekrar tekrar İstanbul’dan gelen emre ardından çavuşlara ba­
kar. Kadı, “Vay, vay, bir gün evvel niye asmadım?” diye elini dizine vu­

141
Y E N lÇ E R İ L E R v e B E K T A Ş İ L İ K

rur. Hırslı bir şekilde Müftüye dönerek “Bu vebalden nasıl kurtulacak­
sın? Şeyh’in infazını sen geciktirdin der.

FERMAN
Tuğra
II.Mahmut

Halife padişah,
Vilayeti Anadolu’da H.23.cem azi’ülahır 1243 tarihli fermman-
la Kırşehri kadılığında kurulacak Şer’iatı divanı aliyül ali mahkemesi
kadılığında ve güzide heyetince mahkeme idilerek ve umumi ferman­
la da isimleri bildirilen 8 neferanla birlikte defterlerinin dürülmesi, is­
tenmişse de, bu kez buryurdum ki, 8 neferanın da Çelebi Şeyh M eh­
met Hamdullah’ın da idamalarında sarfınazar idilerek 25 recebi muaz­
zam tarihinde bu emri fermanım yazılarak Hacı Hüsrev mabeyin çavu­
şuna verildi. İdamdan sarfı nazar edilip Am asya’ya sürgün edilenlerin
evraklarının Padişah haneme arzı için Şeyhülislâmlığa gönderilmesi­
ni Emir büyürdüm. Fermanı âlâmeti farikama acili olup, riayet edile.

H.25 recep 1243. Padişah Mabeyin çavuşu Hacı Hüsrev’e verildi.

-Müftü, “Mahkemenin kadısı sensin, sorumluluk da yetki da sana


aittir. Ne olmuş, emirde neler var?” der.

-Kadı, “Ne olacak, işte Şeyhülislam’ın M uhammet Tahir Efendi’nin


imzalı yazısı ile tuğralı padişahın emri fermanını bildirir.” Der. Eliyle
yukarı kaldırarak gelen yazıları yelpaze gibi sallar. “Şeyh, Ham dullah’ın
idamından sarf-ı nazar edilerek Am asya’ya sürgün edilmesi isteniyor.
Ayrıca Şeyhle sekiz küfr-ü delâlın da idamından sarfı nazar edilerek
Am asya’ya birlikte sürgünü isteniyor.” der.

Ayrıca, zarfın içinde Şeyhülislam M.Tahir Efendi’den Şeyh Ham­

142
GÜLAĞ ÖZ

dullah Çelebi’ye yazılmış özel bir mektup da vadır. Onu da mahkeme


kâtibi M evlânâ İsmail Efendi’ye vererek seslice okunmasını ister. Son­
ra Hamdullah Efendi’ye verir. Hamdullah Efendi ayakta gözden geçi­
rir. Hiç istifini bozmadan, yani idamdan kurtultuğunun sevincini, ço-
coklar gibi bir hafiflik hareketi göstermeden, hiçbir şey olmamış gibi
vakur ve edalı

“Kadı Efendi, bendeniz Hacıbektaş kasabasındaki dergâhıma döne­


bilir miyim? Veya M ahkemeyi devam ettirecek misiniz?” der.

Kadı Şeyh Efendi: Kırşehir Mutasarrıflığı ile konuşuyorum, tefrik


edilecek çavuş nezaretiyle Amasya Kadılığına seni ve kardeşin İbra­
him Selamet’i ve diğer arkadaşlarınızı göndereceğim. Şimdilik kasaba­
na git, öbür Cuma günü kadılığımıza gelirsin.” der. Hamdullah Efendi,
Mahkemenin aleyhinde devam ettiğini bilmektedir. Kadının kanaatini
İstanbul’a bildirerek yine idamının geleceğine inanarak beklemektedir.

GELEN MEKTUP
Şeyhülislâm M evlânâ Muhammet Tahir Efendi Çelebi Hamdullah
Efendi’ye bir yazı gönderir, bunu Kırşehir Kadısı ona tebliğ eder. M ek­
tup şöyledir:

“Feste’üzü billahimineş şeytanırraciym Bismillahirrahmanırrahıym.


Eski tanış Şeyh Çelebi Hamdullah bilesin katliamdan ve idam olma­
maktan canınızı kurtardığınıza yani eyfan kurtularak sürgün» çevrildi­
ğinize A llah’a şükrediniz. Zemini Halife Padişah Zilullahımız lütfedip
kerem buyurdular. Halifemize dâima minnet ve şükretmeniz ki, ceza­
nızı sürgünle tamamlamaya irat buyurdukları infaz kadısına ayrıca bil­
dirildi.

İdam edilenlere A llah’ın adaleti uygulanmıştır. Onlar oruç tutmaz,


namaz kılmaz, Halife Ebubekir’i, Ö m er’i, Osm an’ı sevmezler. Dinimi­

143
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

ze şeriatımıza göre onların mutlaka öldürülmeleri gerekirdi. Biline ki.

Ehl-i sünnet vel cemaat’ın hak ve adaletinin teşekkülü meydan­


da hakkıyla tecelli eylemiştir. Bu idarenin icaratına şüphe eden emri­
ne ram olmayan dinsizler katledilmişlerdir, okuyup muhmünün bilesin.
A llah’ın inayeti Halifemizin lütfi selahiyeti iledir. İnanan Ehli sünne-
di vel cemaat topluluğuna, Sallallah’u aleyyhüslamın, Ecm aiyn” nine
selâm olsun.

5 Şabanı şerifi muazzam 1243.”

Mevlânâ Muhammet Tahir Şeyhülislâm

144
GÜLAĞÖZ

EK-1
Hacıbektaş Postnişinde Anlaşmazlık Çıkması Üzerine, Konu Os­
manlI Yöneticilerine İletilir. Bu konuda Sim Paşa Aracılık Yaparak bir
Talimatname Hazırlar. Konumuz açısından aşağıya alıyoruz.

145
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Sırrıpaşa Talimatnamesi
Azayi kiramdan Hacıbektaş Veli kuddusırrul Ali efendimiz hazretle­
rinin dergah-ı şeriflerinde postnişin olan faziletlü şıh Yahya Efendi ile
dergah-ı meskurde bulunan dervişan arasında bir müddetten berü husu-
la gelen mübaniad ehtilafatın defi ve izalesi için iş bu 1302 (1881) sene­
yi hicriyesi şevvali keriminin altıncı cumaertesi gününe temennai teşki­
li kararlaştırılan idare kumsiyonunun suret ve harekatını mübeyyin ta-
limatmdandırki ehkamı ile maaşallahü cari olmak üzere bir sureti ari­
fi müştereke ile huzur-u hazreti şıhıl islamiye takdim olunacağı gibi bir
nüshayı musaddıkası Meydan Evinde ve diğer nüshası nezdi hâl hükü­
mette hıfs edilecektir.

1. Madde: Hacıbektaş-i Veli kuddusırrul Ali efendimiz hazretleri


dergah-ı şerifinin .... hazreti hilafeti penahide matlup ve mültecim ol­
ması ile dergah-ı meskurde ba iradeyi sinesine postnişin olan fazilet­
lü Şeyh Yahya efendi muhtazayi memuriyeti üzere dergah-ı meskur­
de aynı şerif nakşibendiyi bile mani ve mezahim icra edecek ve mev­
cut olan dervişana akaidi hakkayi islamiye ahadisi sakikayı nebebiye-
den daima münasip birer ders okunacaktır.

2. Madde: Etaleyi hende dergâh-ı şerifte ehkami meriyeyi şeriye ve


adabı tarikatı Aliyeye muhayir bir gün hal ve hareket vukui meri meş-
hud olmadığı gibi bundan böylede ferdai feride tarafından o misillu eh-
val ve harekât vukuuna meydan verilmeyecek o kemakân ezan-ı şerif
Muhammedi okanarak beş vakit namaz cemaatla eda olunacaktır.

3. Madde: Sarfı meşihkate müteallik olan umur-u ve hususata der­


vişan müdahale etmeyecek ve şıh efendi dahi ehkami meriyyeyi şeriye
ve adabı tarikatı Aliyeye mütegair bir hal ve hareketlerini görüp kendi­
lerini o hal ve harekettan vazgeçirmekten meyus ve naümid olmadıkça
ve vilayete bildirmedikçe gatmayı dervişandan olup italeyi hezi hüsn-ü
halleri müsaddah olan Babaları ve dergâh-ı şeriften tart ve tebhit olan
edemeyecektir.

146
GÜLAĞ ÖZ

4. Madde: Dergâh-ı şerifte mevcut gatmayı dervişam ile şıh efendi


Beyininde vukuu bulmuş olan ehtilafın cidden ve hakikata bedii hüsn-ü
ehtilaf olması ve iş bu vefak ve ehtilafın ile maaşallah devamı içün şim­
diye kadar asıl ve bais niza olan deıgâh-ı şerifin irad ve masrafı yedi va-
hid suretiyle idare olunmayup badel izin dergah-ı şerifin duhul ve har­
cına bakmak ve şıh efendinin takdiri riyasetinde olmak üzere dergah-ı
şerifte kain altı evin en kıdemli Babalarından mürekkip bir kumisyon
teşkil kılınarak umur-u idare iş bu komisyon marifetiyle bir ittifak tes­
tiye olunacaktır.

5. Madde: Gerek varidat-ı vakfiyeden ve gerek nezirattan hasıl ola­


cak mebani iki anahtarlı bir sanduka vazı ile anahtarların biri şıh efen­
dinin ve diğeri kumisyon azasından en kıdemlisinin yedinde hıfs oluna­
rak iki anahtar bir yere gelmedikçe ve ba husus kumisyonu teşkil eden
gatmayı dervişanın lakil nısfı hazır ve mevcut olmadıkça sanduk m ez­
kur açılamayacaktır.

6. Madde: Dergâh-ı şerifin umuruyetine az ve çok akça sarfı mut­


laka iş bu kumisyonun rey ve muuaffakatiyetine mütegaffit olup ku­
misyon azası reisleri olan şıh efendinin izin ve reyi muhkim olmadıkça
yalnız kendilerinin rey ve ittifakı ile akça sarfına mezun olmayacakla­
rı gibi onayı mumaileyhinden lasıkal dört zatın rey ve muaffakatiyeti-
ni istihsal etmedikçe şıh efendi dahi hiç bir yere bir akça bile sarf ede­
meyecektir.

7. Madde: Şıh efendi tarafı devletten muayyen ve muhassis olan ma­


aşından fazla dergâh-ı şerifin varidatından umur-u zatiyesi için bir akça
ve bir hubbe olamayacak ve şayet olursa samin olacaktır.

8. Madde: Akça sarfiyatı bir mümbal m uharrir kumisyonu rey ve


muvaffakiyeti m ütegaffif olmadığı gibi dergâh-ı şerifin hasılatı ayni-
yesinden ve hayvanatından vesairesinden bini fiırukatından lazım ge­
len şeylerin dahi komisyon inzimam rey ve muvaffakiyeti muhtaç olup

147
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

komisyonun rey ve muvaffakatiyeti muhkim olmadıkça bir şey satıla­


mayacaktır.

9. Madde: Dergâh-ı şerifte el yevm mevcut bulunan eşyanın münta-


him olarak bir defteri bulunup komisyonca tasdik edildikten sonra bir
nüshası dergah-ı şerifte hıfs edilecek diğer nüshası hükümete verile­
cektir.

10. Madde: İş bu defterlerde eşya-yı meskürenin cinsiyle ve efsafı


ile kayıt ve takrir olunacak ve hangi evlerde dervişandan kimlerin yed-i
hıfzında bulunduğu gösterilecek ve dervişan mumaileyhim ba ihtiyari
ile ve yahut diğer suretle dergâh-ı şerifi terketmedikçe ve bedii vukuu
bulmadıkça haleflerine bir mucip defter devretme ve şayet zayiat telefat
vukuu bulursa tazminine mecbur olunacaktır.

11. Madde: Bedelinin muhipman ve müşteban tarikat taraflarında


dergâh-ı şerife İhta olunacak eşya dahi defteri mahsusa zilen ilave edi­
lecek ve hükümete de malzmat verilecektir.

12. Madde: Gerek şıh efendi ve gerek dervişan iş bu talimat ehka-


mına tevfik muameleye mecbur olup emri ilahi ve rızayı Padişah-i me­
nafi ve iş bu talimat ehkamının hilafı hal ve hareket vukua getirenler
muhaliflerinin derecesine göre taraf-ı hükümetten tevcih ve tekdil olu­
nacak ve salih hallerinden k a fi ümid olunursa dergâh-ı şeriften tart ve
tebbit edilecektir.

Hateme: İş bu talimatın ehkamı taraf-ı samin hareketi şıhıl İslami-


den fes edilmedikçe merciil icra ve desturul amel tutulacaktır.

148
GÜLAĞ ÖZ

Merkez

Vilayet olarak Katip Olarak

Angara Angara

Mühür Mühür

(Sırrı) (Es Seyyid)

* Bu metin Hacıbektaşlı araştırmacı Ali Sümer tarafından, yine Hacı


Bektaşlı yazar Yakup Gürses’e orijinali Osmanlıca’dan olduğu gibi
okutturulmuştur.

** Başlık adı metinde yoktur, tahmini olarak bu başlık yazılmıştır.

149
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

150
GÜLAĞ ÖZ

EK-2
Osmanlı Devlet Arşivlerine Göre Anadolu’da Bulunan
Alevi-Bektaşi Tekke ve Dergâhları102

102 Mesut AYAR, Yeniçeri Ocağının İlgasından Sonra Bektaşi Tarikatı, Yüksek Lisans Tezi
1998

151
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

1826-27 TARİHİNDE İSTANBUL’DAKİ BEKTAŞÎ TEKKE VE


ZAVİYELERİ
NO Tekke veya Bulunduğu Bulunduğu Bulunduğu Köy
Zaviye Adı Sancak Kaza veya M ahal
1 K ara a ğ a ç D e rsa a d e t Eyüp S ü tlü c e
2 M ahm ud B aba D e rsa a d e t G a la ta R u m e lih isa rü stü
(Ş e h id lik )

3 Ö k ü z L im a n ı D e rsa a d e t Ü sk ü d a r Ö k ü z L im a n ı
A n b arı

4 N e rd ib a n h D e rsa a d e t Ü sk ü d a r M e rd iv e n k ö y
(M e rd iv e n k ö y )

5 T ah ir B a b a D e rsa a d e t Ü sk ü d a r Ç a m lıc a
(Ç a m h c a -i K eb ir)

6 M ü rü v v e t B a b a D e rsa a d e t Ü sk ü d a r A tik V alde


7 K in c i B a b a D e rsa a d e t Ü sk ü d a r N u h k u y u su
8 M e h m e d E fe n d i D e rsa a d e t İstan b u l K a z lıç e şm e
(Y ed ik u le)

9. K ary ağ d ı D e rsa a d e t Eyüp Eyüp


10 K ire m itç i D e rsa a d e t Eyüp S ü tlü c e
(B ad e m li)

Kaynak :(BOA, MAD, 9731, 9766) h. 1242/

152
GÜLAĞÖZ

1826-1839 TARİHLERİNDE ANADOLU’DAKİ


BEKTAŞÎ TEKKE VE ZÂVİLERİ (b o a , m a d , 9731,)
1 A b d al A ta Ç o ru m
2 A b d al M u sa A n lı
3 A b d al M u sa S a ru h a n P a la m u d
4 A b d a l M u sa A yazm end
5 A b d al M u sa T eke E lm a lı T ek k e k ö y
6 A bdi B ey H a m id (A y d ın ?) G ü z e lh isa r
7 A ç ık b a ş B a b a E sk işe h ir
8 A ç ık b a ş B a b a K aresi L a p se k i Ç a rd a k
9 A hi S u ltan K a ra h isa r B o lv a d in İsh a k lı
10 A h m ed B a b a H ü d a v e n d ig a r B u rs a H a ssa A ğ a
D ik m e
11 A h m e d D ed e Ç o ru m O sm a n c ık
12 A kça A y d ın G ü z e lh isa r
13 A k m an H ü d a v e n d ig a r K irm a n
14 A k ra b a o ğ lu H aşa n İsp a rta E ğ ird ir Y ar
D ed e
15 A li B ab a A ydın T ire
16 A li D ed e H ü d a v e n d ig a r K a ra m ü rse l
17 A li D ed e K aresi Y alâk ab ad
18 A ro n (?) B a b a Ç o ru m
19 A rslan B a b a İsp a rta İsp a rta D erth o ş
20 A y azm en d (Z e k eriy a ) İsp a rta U lu b o rlu Y assıv iran
21 B ab a A ydın G ü z e lh isa r
22 B ab a K a ra h isa r Şuhûd
23 B a lç ık B a b a K a ra h isa r S a n d ık lı
24 B a llıc a S u ltan K a ra h isa r K a ra h isa r
25 B e y c e S u ltan K a ra h isa r Ç al S id e
26 B o n c u k S u ltan K a ra h isa r K a ra h isa r
27 B u rça k lı B a b a K aresi L ap se k i
28 Ç a d ır B a b a A m a s y a (?) Ş ey h li
29 Canlı A li B a b a K aresi E d re m it
30 D av u d B a b a K aresi B ig a d iç A şık la r
31 D e rb en d (D ü lb e n d ?) A m a s y a (?) Ş ey h li
B aba
32 D erv iş İb ra h im K aresi G önen

153
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

33 D e rv iş Şah B ozok A kdağ


34 D oğan B aba S a ru h a n K ırk a ğ a ç
41 E s e r (E ş c a r? )B a b a K a re si (?) d o b ru c a m a 'a D e ğ irm e n
Y av u lca
42 F e rid V elî B a b a H ü d a v e n d ig a r M ih a liç Ç a m lıc a
43 G a rip ç e H ü d a v e n d ig a r K irm a sti
44 G ö n cü B a b a H ü d a v e n d ig a r K irm a sti
45 G ül B aba A n k a ra Ç ubukabad
46 H ac ı B a b a S a ru h a n G ö rd e s
47 H a c ı B a b a -y ı V elî S a ru h a n D e m irc i
48 H a c ı M e n teş K a re si G önen
49 H a c ım S u ltan K a ra h isa r S a n d ık lı
50 H a c ım S u ltan K a ra m u d
51 H âk i B a b a S a ru h a n M a n isa
52 H a life S u ltan S a ru h a n G ö rd e k M u sa c a
(K ırk a ğ a ç )
53 H aydar B aba K a re si B ig a S arılı
Ş e y h le r
54 H a y k ıra n S a ru h a n M enem en
(S a y k o ra n ? ) B a b a (M e n te ş ?)
55 H a y re d d in B a b a K aresi D o b ru c a
m a 'a Y av u lc a
56 H ız ır A b d al İsp a rta A ğ la su n K uzköy
57 H ız ır B a b a İsp a rta İsp a rta T ekke
m ah.
58 H ız ır Ş ey d i S a ru h a n D e m irc i
59 H ü re k â B a b a A y d ın Y atağ an
60 H ü se y in S u ltan E sk işe h ir
61 İly as D ed e S a ru h a n P a la m u d
62 İly as D ed e S a ru h a n K ırk a ğ a ç
63 İn c ik D ed e (1) P ın a ra b a d
64 İn c ik D ed e (2) P ın a ra b a d
65 İz z e tlic e B a b a H ü d a v e n d ig a r K irm a sti A n b a rla r
66 K ab il B a b a H ü d a v e n d ig a r M ih a liç S an ca k
67 K ad e k i (?) B a b a K a ra h isa r K a ra h isa r
68 K a l'a Işık B a b a S a ru h a n P a la m u d B abaköy
69 K ân i B a b a Ç o ru m
70 K a ra B a b a Ç o ru m O sm a n c ık

154
GÜLAĞ ÖZ

71 K a ra B a b a S u ltan H ü d a v e n d ig a r K irm a sti P a şa la r


72 K a rşu B a b a H ü d a v e n d ig a r K a ra m ü rse l
73 K aynak B aba A ydın G ü z e lh isa r n e fs-i G ü ­
z e lh isa r
74 C e rtm ec i B a b a S a ru h a n G ö rd e s
75 K ıth A şık S aru h an P a la m u d
76 K ıran B a b a A m a s y a (?) Ş ey li
77 K oyun B aba S aru h an Y ağ d ın
78 K oyun B aba A m asya v le rz ifo n
79 K ö se B a b a H ü d a v e n d ig a r M ih a liç K a ra d a ğ
80 K ü lh a n B a b a T o k at N ik s a r
81 K um B aba H ü d a v e n d ig a r K irm a sti
82 K u rd B a b a A ydın T ire
83 K u rd B a b a K a re si B ig a
84 K u ra (?) B a b a Ş u h û d (?)
85 M e n te ş B a b a K a ra h isa r S an d ık lı M e n te ş
86 M e n teş S u ltan S aru h an G ö rd e s B a lık lı
87 M e rd ü m (?) D ed e K a ra h isa r K a ra h isa r
88 M u sa ca S a ru h a n K ırk a ğ a ç
89 M u y o n (?) B a b a S aru h an G ö rd e s
90 N a su h B a b a S aru h an D e m irc i Y o lk ary e
91 N a su h B a b a S a ru h a n B o rlu
92 O k çu B a b a S aru h an T u rg u tlu
93 P îrî B a b a İsp a rta B u rd u r A y ak h a n e
94 R a m a z a n B a b a (1) H ü d a v e n d ig a r B u rsa
95 R a m a z a n B a b a (2) H ü d a v e n d ig a r B u rsa B u rsa
(D e rv iş İb ra h im ) d ışın d a
96 R am azan B aba K aresi G önen
97 S am i B a b a H ü d a v e n d ig a r Sancak
98 S araç B a b a S aru h an B o rlu
99 S arı B a b a A m a s y a (?) Ş ey h li
100 S arı B a b a S u ltan K aresi B a y ra m iç
101 S ây ân B a b a K a ra h isa r Ç ay
102 S a y k o ra n B a b a T eke K aş
103 S ersem B a b a A m asya M e rz ifo n
104 Ş eydi B a b a S aru h an G ö rd e s
105 Ş ey d i D e d e K a re si G önen
106 S ey y ah B a b a A yazm end

155
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

107 Seyyah B aba S a ru h a n D e m irc i


108 S e y y id B a b a K a ra h isa r K a ra h isa r
109 S in an D ed e K a sta m o n u T o sy a
110 S u re ti B a b a (B ab a H a m id E ğ ird ir
S u ltan )
111 Ş ah Ç eleb i K ü ta h y a K u la
112 Ş e y h D o ğ an K a re si (?) D o b ru c a
m a 'a Y a v u lc a
113 •Ş e y h H ız ırv * . A n k a ra » , A Ç ubukabad" A kçaku-
z u lu
114 Ş ey h K o v a n T ü rb e si K a ra h is a r S a n d ık lı
115 T ab k a n B a b a S a ru h a n K ırk a ğ a ç
116 T a şlıc a K a ra ç 4 şe h ir
117 U m ur B aba A m a s y a f?) Ş ey h li D e m irc i
118 V elî B o z o k (?) A kdağ
119 V elî B a b a İsp a rta U lu b o rlu Y eküp
120 V elî B a b a H ü d a v e n d ig a r M ih a liç
121 Y atağ an B a b a A y d ın B irg i
122 Y atağ an B a b a S a ru h a n K ırk a ğ a ç K a ra b â d î

9732, 9766, 9771, 9772, 9773, 9774, 9776) h. 1242-1254/

(*Yukarıda, Bektaşî tekkesi olarak kurulduktan sonra Sünnî bir şeyhin başına geçip ehl-i sün­

net bir mahiyet kazanan tekkelerin de adlan verilmiştir

156
GULAG OZ

1826-1839 TARİHLERİNDE RUMELİ’DEKİ


BEKTAŞÎ TEKKE VE ZÂVİLER
1 A hi B aba Ç irm e n M e k ri
2 A hi B aba P a şa P ın a rh isa r
3 A li B a b a S ilistre
4 A li B a b a Ç irm e n Ç irm e n
5 A li B a b a Ç irm e n U zuncaabad-
H a sk ö y
6 A li B a b a P a şa N a s liç D iro tla
7 A li B a b a N iğ b o lu R usçuk
8 A li K o ç B a b a N iğ b o lu R usçuk
9 A hm et A ğa Ç irm e n M e k ri
10 A hm et B aba Ç irm e n P ın a rh isa r
11 A kbaş B aba Ç irm e n G e lib o lu Y alâ k ab a d
12 A kça B aba Ç irm e n K e şa n
13 A ydın B a b a P a şa K e sriy e
14 A ykut B aba Ç irm e n P ın a rh is a r
15 A rız B a b a Ç irm e n H a v a ss-ı M a h m u d
P a şa
16 B a b a la r Ç irm e n U zuncaabad-
H a sk ö y
17 B a ra n B a b a Ç irm e n Z a ğ ra -i C e d id
18 B a y e z id B a b a S e la n ik Y en ic e-i V ard ar B aba

19 B a y ın d ır B a b a S ela n ik Y en .-i V ard ar


20 B a y ra m D ed e S e la n ik Y en.-i V ard ar
21 B in b iro k lu A h m e d B a b a Ç irm e n P ın a rh isa r
22 C a fe r B a b a S e la n ik Y en.-i V ardar
23 C a fe r B a b a Ç irm e n C isr-i M u sta fa
P a şa
24 C ah id B a b a P a şa K ö p rü lü
25 C iv a n B a b a Ç irm e n F e re c ik (?)
26 Ç oban B aba Ç irm e n T ek fu rd ağ ı
27 D a ğ î M e h m e d E fen d i Ç irm e n G e lib o lu m a ’a
E ceabad
28 D ayı H ız ır (A li B ab a) N iğ b o lu R usçuk
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

29 D e d e le r Ç irm e n U zuncaabad-
H a sk ö y
30 D erv iş A li P a şa N a sliç lra z m e şte
31 E c e B a b a (E c e S u ltan ) Ç irm e n G elib o lu m a 'a K a ra b e y li
E ceabad
32 E lm a lı (T im u rh an ) Ç irm e n S u ltan y e ri
33 E ltu ta n D ed e Ç irm e n G e lib o lu m a 'a K o rn e a
E ceabâd D ede
34 E m in i B a b a P a şa N a sliç V arya
35 E rs e n B a b a Ç irm e n K eşa n
36 E vhâd B aba Ç irm e n K eşa n
37 F ü lfîil (K an g al) B a b a Ç irm e n İp sa la
38 G a ib le r B a b a Ç irm e n H a v a ss-ı M a h m u d
P a şa
39 G az ile r Ç irm e n F e re c ik
G ül B aba Ç irm e n E d im e E d im e y a ­
k ın la rın d a
41 G ö b ek li S araç B a b a Ç irm e n F e re c ik
42 H acet B aba P a şa K ö p rü lü
43 H ac ı B a b a Ç irm e n E d im e H am za-
b ey li
44 H ac ı B a b a Ç irm e n E d im e -Ç ö k e S am a rra -
b ey li
45 H ac ı D e d e Ç irm e n Ç irm e n
46 H ac ı S u ltan Ç irm e n K eşa n
47 H a lil B a b a Ç irm e n G elib o lu
48 H a n lık (?) Ç irm e n M e k ri
49 H a şa n B a b a S e la n ik Y en .-i V ard ar E sirlik
50 H a şa n B a b a P a şa K ö p rü lü
51 H ız ır B a b a Ç irm e n C isr-i M u sta fa
P a şa
52 H ız ır B a b a Ç irm e n M e k ri
53 H ız ır B a b a Ç irm e n G e lib o lu m a 'a K a ra b a b a
E ceabâd
54 H ız ır B a b a Ç irm e n G e lib o lu m a 'a K u ru n c a
E ceabâd
55 H ız ır B a b a U sk ü p K ırç o v a
56 H ız ır B a b a Ç irm e n E d im e -Ç ö k e Y en ik ary e

158
GÜLAĞ ÖZ

57 H o c a la r Ç irm e n U zuncaabad-
H a sk ö y
58 H o ra sa n ı A li B a b a N iğ b o lu R usçuk
59 H ü se y in B a b a S ilistre H a z e rg ra d
60 H ü se y in S u ltan Ç irm e n İp sa la
61 Ira k î Ç irm e n F e re c ik
62 îly a s B a b a Ç irm e n G e lib o lu m a 'a S e d d ü lb a -
E ceabad h ir K a le si
civ.
63 İsa B a b a Ç irm e n G e lib o lu

64 K a b a ta ş lı (K a y a ta şı ?) Ç irm e n G elib o lu K ilid b a h ir


a le si civ.
65 K ad ı D ed e P a şa E ğ rib u c a k
66 K ad ı B a b a U sk ü p Ü sk ü p
67 K a d ın c ık Ç irm e n
68 K am ber B aba Ç irm e n H a v a ss-ı M a h m u d
P a şa
69 K a ra B a b a S ela n ik S e la n ik n e fs-i S e ­
la n ik
70 K a ra B a b a Ç irm e n H a y ra b o lu
71 K ara B a b a Ç irm e n Ç irm e n A k p ın a r
72 K a ra c a a h m e d S u lta n Ü sk ü p
73 K a ra A h m e d le r Ç irm e n U zuncaabad-
H a sk ö y
74 K apudan B aba Ü sk ü p K a lk a n d e le n
75 K asım B a b a Ç irm e n K e sriy e
76 K a sım B a b a P a şa
77 K a y g u su z B a b a Ç irm e n B a b a -y ı A tik
78 K ız O cağ ı Ç irm e n H a v a ss-ı M a h m u d
P a şa
79 K ızıl D eli S u ltan Ç irm e n D im e to k a
(M ey d a n -ı zîr)
80 K ızıl D e li S u ltan Ç irm e n D im e to k a
(M ey d a n -ı b â lâ
81 K işe r (?) B a b a T im u rh isa r
82 K o ç D o ğ an S ilistre H a z e rg ra d

159
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

83 K oyun B aba Ü sk ü p K a lk a n d e le n
84 K ıd e m li B a b a Ç irm e n Z a ğ ra -i C e d id
85 K u rd B a b a Ü sk ü p K a lk a n d e le n
86 K üçük Ç irm e n
87 M e su d (?) B a b a Ç irm e n Ç irm e n
88 M u h y id d in B a b a Ç irm e n E d im e -Ç ö k e D a n işm e n d
89 M u h y id d in B a b a Ç irm e n M ek ri
90 M u h y id d in B a b a Ç irm e n E d irn e n efs-i
E d im e
91 M u s a B a b a (1) S ilistre H a z e rg ra d
92 M u s a B a b a (2) S ilistre H a z e rg ra d
93 M u sa B aba P a şa E ğ rib u c a k
94 M u sa B a b a Ç irm e n Z a ğ ra -i A tik
95 M u sa B a b a S ilistre Y e n ip a z a r K o z lu c a
96 M u sa ca Ç irm e n Z a ğ ra -i A tik
97 M ü m in B a b a P a şa E ğ rib u c a k
98 M ü m in B a b a Ç irm e n Z a ğ ra -i A tik
99 N a c i D ed e Ç irm e n F e re c ik
100 N a su h B a b a S ilitre E sk ic u m a
101 N e fe r B a b a Ç irm e n F erec ik
102 N e fe s B a b a Ç irm e n F e re c ik
103 O k b aş B a b a Ç irm e n G elib o lu m a 'a Y alâk ab ad
E ce ab a d
104 O sm a n B a b a Ç irm e n U zuncaabad-
H a sk ö y
105 O sm a n B a b a Ç irm e n G elib o lu
106 P îrî B a b a P aşa K ö p rü lü
107 P îrî B a b a P a şa C um a
108 R ü stem B a b a Ç irm e n H av a ss-ı M a h m u d
P a şa
109 R ü stem B a b a Ç irm e n K eşa n
110 S ancakdar B aba Ç irm e n M ek ri
111 S a n c a k d a r B ab a Ç irm e n E v re şe S ey d i k a ­
v ağ ı
112 S ela h ad d in B ab a V idin V idin V id in K a ­
lesi
113 S ersem B a b a Ç irm e n T ek fu rd ağ ı

160
GULAG OZ

114 S ersem B a b a P a şa P a şa
115 Ş ey d i F ed ay i Ç irm e n G e lib o lu
116 S ey fı B a b a Ç irm e n G e lib o lu m a 'a K um
E ceabad
117 S u cu H a şa n b .M e m iş Ç irm e n
118 S u ltan B a b a Ç irm e n F e re c ik
119 S ü le y m a n B a b a S e la n ik S e la n ik n efs-i S e ­
la n ik
120 Ş ey h A li B a b a Ç irm e n
121 Ş ey h Y u s u f B a b a P a şa P a şa
122 T aşlık Ç irm e n M e k ri
123 T ay H ız ır (A li B a b a ) N iğ b o lu R usçuk
124 T ep ecik Ç irm e n U zuncaabad-
H a sk ö y
125 T im u r B a b a S ilistre H a z e rg ra d
126 Ü ry a n B a b a Ü sk ü p
127 V elî D ed e Ç irm e n Z a ğ ra -i A tik
128 Y adatı B a b a Ç irm e n Z a ğ ra -i C e d id

1 (BOA, MAD, 9731, 9732, 9766, 9771, 9772, 9773, 9774, 9776) h. 1242-1254/
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

162
GÜLA Ğ ÖZ

EK-3
ŞEYHÜLİSLAM MUHAMMED TAHİR EFENDİ’NİN
AMASYA’DA SÜRGÜNDE BULUNAN HAMDULLAH ÇELEBİ­
YE YAZDIĞI MEKTUP’TA BEKTAŞİ TEKKE VE ZAVİYELE­
RİNİN LİSTESİNİ DE VERMİŞTİR103

103 İsmail ÖZMEN, Yunus KOÇAK, Hamdullah Çelebi’nin Savunması*Bu liste mahkeme
sonrası Şeyhülislam’dan Hamdullah Çelebi’ye mektupla gönderilmiş ve Yunus Koçak
tarafından Osmanlıca’dan yeni Türkçe’ye çevrilerek yayımlanmıştır.

163
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Kapatılan Dergâhların Listesi


Abdal İhad Tekkesi / Çorum.
Abdal Murat ve Tekkesi / Bursa
Abdal muşa tekkesi / Antalya-Elmalı
Abdal M usa tekkesi (makam) / Ayazment Kazası Kütahya.
Abdal M usa Tekkesi (makam) / Saruhan
Abdal Nuri Tekkesi / Çorum
Abdi Bey Sultan Tekkesi / Muğla
Abdi Bey Tekkesi / Karaağaç
Açık Baş Tekkesi / Alaybeyli Kazası
Açık Baş Tekkesi / Tokat
Ahi Baba Bektaşi Tekkesi / İsaklı kazasında
Ahi Baba Şeyh Beyazıt Zaviyesi / Divriği
Ahi Baba Tekkesi / Uşak-Banaz
Evren Dergâhı / Kırşehir
Ahi Kurt Bektaşi Tekkesi / Amasya da
Ahi Kurt Bektaşi Tekkesi / Taşköprü İlçesinde
Ahi Mesut Zaviyesi / Kırşehir-Bahcecik köyü.
Ahi Orhan Sultan Tekkesi / Denizli
Ahi Şemsettin Tekkesi / Uluborlu
Ahmet Baba Tekkesi / Gönen Hüdavendigar
Akbıyık Tekkesi / Bursa
Akça Baba Tekkesi / Divriği
Ali Baba / Akşehir
Ali Baba Bektaşi Tekkesi / (Lefke kazası)
Ali Baba Tekkesi / Kütahya-Geven Köyü
Ali Hacak Sultan Tekkesi / Konya
Ali Türbesi / Romanya- Ulubey

164
GÜLAĞ ÖZ

Anzahar Muhammed Kani Baba Tekkesi / Divriği


Arap Pir Tekkesi / Arapgir
Arguni Baba Tekkesi / Çorum
Arık Dede Tekkesi / Saruhan
Âşık Paşa / Kırşehir
Ata Abdal bektaşi tekkesi(dinek keskini) / Çankırı
Aybek Baba Babailerin Ardaları / A m asya’da
Ayni Ali Baba Tekkesi / Manisa
Ayni Ali Baba Tekkesi / Saruhan.
Ayni Ali Tekkesi / Manisa
Baba Bektaşi tekkesi / Şuhud kazasın da
Baba Hamit Bektaşi Tekkesi / (Kazaabad)’da Tokat.
Baba Hayri Zaviyesi / Erciş
Baba Hüseyin Zaviyesi / Adilcevaz
Baba ilyas Mesudiye Dergâhı / Amasya
Baba İshak Kefersud / Adıyaman
Baba Merdan Zaviyesi / Ahlat
Baba Sultan Tekkesi / Tire
Baba Taşhun Zaviyesi / Adilcevaz
Baba yenar bektaşi tekkesi / Ankara (sobe)de
Bağıncık Sultan Tekkesi / Karahisar-ı Sahib
Bahşayiş Tekkesi / Eskişehir
Sultan Bektaşi Tekkesi / M ecidözü’nde
Balım Sultan / Hacıbektaş
Balım Sultan Tekkesi / Çorum uzaklaştırılmış
Balım Sultan tekkesi / Sahib karahisarında
Balkanlarda Urgan şucaliler Şucaattin müritleri
Barak Baba / Azerbeycan ve Bigadiç’te makamı var.

165
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Batan Dede Tekkesi / Aydın-Birgi


Bekri Baba Tekkesi / Menemen
Ahi Zaviyesi / Mudurnu
Buzağı Baba (Şeyh Baba Menendi) / Konya bulunamamıştır.
Cafer Baba Tekkesi / Kütahya
Came Baba Bektaşi Tekkesi
Canik Sultan Tekkesi / Eskişehir
Canlı Ali Baba Tekesi / Edremit
Cöğü Baba Tekkesi / İmranlı
Cuma Baba Bektaşi tekkesi / (Dinek keskini) Çankırı..
Çerdeğin (çerdekin) Şeyhi
Çobanlı Bektaşi Tekkesi / Şebin karahisar..
Çöp Baba bektaşi tekkesi / (Kalacik kazasında)..
Davut Baba Tekesi / Bigadiç
Dede Sultan Tekkesi / Denizli
Dede Sultan Tekkesi / Pay as...
Dededeki Dede Tekkesi / Konya-llgın..
Derviş Cemal Ocağı / Dersim
Derviş Mehmet Bektaşi tekkesi / Budaközü Kazasında.
Derviş Nuri Tekkesi / Çorum
Derviş Şah bektaşi tekkesi / Akdağmadeni - Yozgat
Devlet Şahkulu Bektaşi tekkesi / Akdağmadeni - Yozgat
Dinçer Baba Bektaşi tekkesi / (Pazarcık. Hisar)
Doğan Baba Bektaşi Tekkesi / (İnegöl)
Dost Hûda Sultan Bektaşi Tekkesi / Tebriz
Dülük Baba Tekkesi / G.Antep
Dürdane Baba Tekkesi / Tokat
Ekmek Yemez Sultan Tekkesi Hüdavendigar / Tuzla kazası

166
GÜLAĞ ÖZ

Eraslan Tekkesi / Yıldızeli


Evliya Baba Tekkesi / Çorum.
Fusuh Baba Tekkesi / Gördez
Gajgaj Dede Tekkesi / Tokat
Garip Musa Ocağı / Divriği
Gaziler Dergâhı / Ankara
Geyikli Baba Tekkesi / Bursa
Gül Baba Bektaşi Tekkesi / Makam Çubuk kazasında
Gül Nebi Baba Bektaşi Tekkesi / Seyyid Gazi ilçesi
Güllücük Dede Tekkesi / Çorum
Güryan Baba bektaşi tekkesi / M erzofon’da
Hacı Baba Armağan Baba Tekkesi / Kütahya
Hacı Baba Tekkesi / Demirci
Hacı Baktaş Dergâhı / Pirevi
Hakkı Baba Dergâhı / Şarkışla-Hardal
Halife Sultan Tekkesi / Gördez
Hamza Tekkesi / Soma
Haşan Baba Dergâhı / Şarkışla.
Haşan Baba Tekkesi / İzmir
Haşan Dede Dergahi / Kırıkkale.
Haşan Paşa Tekkesi / Divriği
Haydar Baba Tekkesi / Konya-llgın
Haydar sultan Bektaşi tekkesi / Çankırı
Haydarı Sultan Tekkesi / Kırıkkale
Abdal Sultan Ocağı Tekkesi / Kemaliye,
Hıdırlık Tekkesi / Tokat
Hırkalı Sultan Tekkesi / Aksaray
Hızırbaba Bektaşi Tekkesi / M erzofon’da

167
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Hızır Dede Tekkesi Kilkiraz / Kazasında


Hızır Halife Bektaşi tekkesi / Yozgat
Hızır Samut / Kangal-Karanlık köyü ocak ve tekke
Horasanlı Ali Baba Tekkesi / Tire
Hubyar Sultan Tekkesi / Doğanşar ilçesi.
Hüseyin Abdal Tekkesi / Çamşıhı - Divriği
Hüseyin Dede Tekkesi-Türbesi / Kütahya-Hisarcık.
Hüseyin Gazi Tekkesi / Ankara
Hüseyin Gazi Tekkesi / Alaca - Çorum
Hüseyin Gazi Tekkesi / Divriği
Hüseyin Gazi Tekkesi / Kütahya
Hüseyin Gazi Tekkesi / Körs Köyü
Hüseyin Gazi Tekkesi / Tokat - Zile
Hüseyin Gazi Tekkesi / Niksar
İbrahim Şeydi Dede ve Tekkesi / Saruhan
İlyas Dede Tekkesi / Gördez - İncik
Dedde tekkesi / Yabanabad kazasında
İncir (inci) Baba Tekkesi / Çanakkale
Kâfi Baba Tekkesi / Finike -Antalya
Kalender Baba Bektaşi Tekkesi / Divriği
Kalınca Dede Tekkesi / Çorum
Karababa Tekkesi / Hüdavendigar Kırmanstı kazası
Kara Donlu Can Baba / Kütahya
Karaca Ahmet Sultan Tekkesi / (makam) Yenişehir
Karadonlu Tekkesi / Çorum
Kara Kurt Kalender Baba Tekkesi / Kırşehir
Kayalı Geyli ( Kili B a b a ) Tekkesi / Bursa.
Kaytak Baba Tekkesi / Aydın-Güzelhisar

168
GÜLAĞ ÖZ

Kazak Abdal Tekkesi / Denizli


Keçeci Baba Tekkesi / Tokat-Erbaa
Bektaşi Tekkesi / Niksar (Tokat)
Keşkülbaşı Ahmet Baba Tekkesi / Niğde
Ketenci Baba Tekkesi / Karaman
Kıllı Işık Baba Tekkesi / Saruhan
Kıran Baba Tekkesi / Kütahya-Şumlu
Koca Bektaş Baba Tekkesi / Akhisar-Beyova
Koca Haydar Ocağı / Divriği
Haydar Tekkesi / Malatya - Sarı Çiçek Yaylası
Koca Saçlı Resul Baba Tekkesi / Divriği
Koç Davut Sultan Tekkesi / Alanya
Koçan ı Baba Tekkesi / Uşak
Koçu Baba Tekkesi / Kalecik
Kolu Açık Hacim Sultan / Uşak-Sivaslı
Koyun Baba Tekkesi-Türbesi / Osmancık
Kuli Baba Tekkesi / Çorum
Kum Baba / Osmancık
Kumral Abdal Zaviyesi / Ermeni Derbendi
Kureşan Ocağı / Dersim
Kurt Baba Tekkesi / Şuhut
Kurt Baba Tekkesi / Biga
Kurt Dede Bektaşi Tekkesi / Eğriöz
Küme Baba Tekkesi / Mihalıcık
Maksud Abdal Bektaşi Tekkesi / Gedikçubuk’ta
Maksud Derviş Tekkesi / Çorum
Mamasun Tekkesi / Nevşehir
Masumlar Tekkesi / Sivas

169
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

M elek Baba Tekkesi / Eskişehir


Menteş Sultan Tekkesi / Gördez
M enteşe Baba / Sandıklı
M erdan Dede Tekkesi / Afyon-Karahisar
Merdane Dede Tekkesi / Sahibkarahisarında
Merkepli Baba Tekkesi / Aksaray
M ucur Seyidi (Sarı âlemli mahlası) / Ankara
M uhammed Şah Dede Tekkesi / Çankırı
Naciye Sultan Tekkesi / Ankara
Nasereddin Tekkesi / Zile
Niyazi Baba Tekkesi / Manisa
Niyazi Sultan Baba Tekkesi / Denizli
Nusin Baba Inbeylikci Baba Tekkesi / Orta Anadolu
Okçu Baba Tekkesi / Menemen
Oklu Horoz Dede Tekkesi / Manisa
Özbakan Baba Bektaşi tekkesi / Kütahya
Pir Ali Bircivan Tekkesi / Gümüşhacıköy
Pir Gökçe Tekkesi / Zara Divriği Araş
Pirab ( Pir ebi) Sultan / Karaman
Piri Baba Tekkesi / Merzifon
Pembe Baba Bektaşi Tekkesi / Bedirler Köyü (il bilinmiyor)
Postinpuş Baba Tekkesi / Yenişehir
Ramazan Baba Tekkesi / Bursa
Ramazan Baba Tekkesi / Gönen
Resul Baba Mezarı / Altuntaş-Beşkarış
Resul Baba Dergahı / Hisarcık
Ruhi Baba Bektaşi Tekkesi / Dinek keskini
Sağıran Baba Tekkesi / Menemen

170
GÜLAĞÖZ

Samut Baba Sultan Tekkesi / Kangal Karanlık Köyü


Sarı Dede Türbesi / Tavşanlı Mrk.
Sarı Dede Türbesi/Tekkesi / Tavşanlı-Sarıdede Köyü
Sarı İsmail Sultan / Menteşe-Tavas, Denizi, Kütahya, Tavşanlı
Sarı Kadı / Ankara-Karacadağ
San M ehmet’lü Bektaşi Tekkesi / Yozgat
Savrın Baba Zaviyesi / Divriği
Salman Baba Tekkesi / Şarkışla- M eçit Köyü
Sersem Ali Baba Bektaşi tekkesi / (Pir evinde)Hacı Bektaş’ta
Şeydi Baba Bektaşi Tekkesi / Gediz
Şeydim Sultan Tekkesi / Çorum
Seyfi Dede Bektaşi Tekkesi / Lâdik ilçesi Samsun.
Seyid Baba Şeyh Osman Baba Tekkesi / Divriği
Seyid Baba Tekkesi / Bilecik
Seyid Battal Cafer Gazi Tekkesi / Kayseri
Seyyit Cemalettin Sultan / Altuntaş - Kütahya
Seyid garip Musa Tekkesi / Divriği
Seyit M ahmut Hayrani ve Dergâhı / Dersim
Seyit Recep Yatırı / Emre Dağı-Akcayır
Seyit Battal Gazi ve Seyidi Gazi Tekkesi / Eskişehir
Seyit Cemal Sultan / Hisarcık
Seyit Nurettin Bektaşi Tekkesi / Nevşehir
Seyit Tekkesi / Uluborlu
Sinan Bektaşi Tekkesi / Gediz
Sinan Baba Tekkesi / Çay
Sinan baba Tekkesi / Geyve
Sıppah Baba Tekkesi / Gördez
Sultan Abdullah Akdoğan Tekkesi / Eskişehir

171
Y E N İÇ E R İL E R ve B E K T A Ş İ L İ K

Sultan Bahattin Aslanpuş Türbe-Tekke / Şamak


Sucaeddin Veli Dergâhı / Seydişehir
Sureti Baba Tekkesi / Eğridir
Sümbül Baba Tekkesi / Tokat
Şah Çelebi Tekkesi / Kütahya
Şah Kulu Sultan Dergâhı / İstanbul
Şamaspur Tekkesi / Alaca
Şekerim Baba Bektaşi Tekkesi / Bursa - Yenişehir)
Şemsi Baba (Kadadutlu Dergâhı) / İzmir
Şeyh Baba Tekkesi / Karaman
Şeyh çakır Tekkesi/Türbesi / Kütahya
Şeyh Edebali / Bilecik
Şeyh Edebali / Eskişehir
Şeyh Gaznevi Tekkesi / Konya-Aksaray
Şeyh Haşan Onar Dergâhı / Arapgir
Şeyh Klavuz Tekkesi / Çorum
Şeyh Mecit Tekkesi / Çorum
Şeyh Mehmet Horasanı Zaviyesi / Van
Şeyh Muhlis Baba Paşa / Mecitözü
Şeyh Yusuf Baba Bektaşi Tekkesi / (İnegöl)
Şirinmbaba Bektaşi Tekkesi / Şebinkarahisar
Taptuk Emre / Aksaray - Karaman
Taşoluk Tekkesi / Tokat
Taşgün Dede Tekkesi / Konya
Taşgün Tekke Baba Tekkesi / Abu Safi
Taşlıca Tekkesi / Karacaşehir
Tebrizli Şems (Şemsi Tebrizi) / Konya
Teslim Abdal Bektaşi Tekkesi / Mecidözü

172
GÜLAĞ ÖZ

Teslim Abdal Sultan Tekkesi / Denizli


Turhan Tekkesi Hüseyinabad / Alaca
Urgan Baba Tekkesi / Eskişehir
Veli baba Dergâhı / Isparta-Senirkent
Veli baba Tekkesi / Çamlıca Köyü
Veli baba Türbesi / Cezayir
Velyüddün Baba Tekkesi / Uşak
Vezir Köprü Köprü Bektaşi Tekkesi / Vezirköprü
Yahya Baba Bektaşi tekkesi / Tosya’kazasında
Yalageydi Bektaşi tekkesi / Boğazlayan’da Yozgat
Yalıncak Tekkesi / Celalli Bucağı yalıncak köyü
Yumun Ali Baba Tekkesi / Tefenni-Gülhisar
Yatağan Baba Tekkesi / Muğla
Yatuk Sultan / Kırşehir
Yavaş Abdal Bektaşi tekkesi / Dinekkeskini- Çankırı
Yavaşça Postta Baba Tekkesi / Yenişehir
Yola geldi sultan Bektaşi tekkesi / Gediz
Yolageldi Baba Tekkesi / Saruhan
Zehib Dede tekkesi / (Haymana sağır) kazasında
Ziver Baba Bektaşi tekkesi / Beypazarı

İSTANBUL TEKKELERİ
(Tahir Baba) Bektaşi tekkesi / Beykoz
Nur Baba/Çamlıca)Tekkesi / Beykoz.
Akbaba Tekkesi / Ist-Beykoz
Bademli (Cafer Abad/Münir Baba) Tekkesi / Sütlüce
Bandırmak/ inadiye Tekkesi / Üsküdar
Büyük Abdullah Baba (Tekkeci) Tekkesi / Topkapı

173
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Ciğerci Baba Tekkesi / Fatih


Emin Baba / Valide Sultan/ Kuyubaşı Tekkesi / Edimekapı.
Erdi/Erdik/Ördek/Örük Baba Tekkesi / Fatih
Garip Dede Türbesi / Küçük Çekmece
Haşimi Osman Efendi/ Saçlı Efendi Tekkesi / Kasımpaşa
İvaz Fakih Baba Bektaşi Tekkesi / Beykoz
Kara Mustafa Paşa Tekkesi / Kara M.paşa Sadabad
Karaca Ahmet Sultan Ve Dergâhı / İstanbul
Karyağdı/ Hafız Baba Tekkesi / Eyüp
Kazımiye Dergâhı
KazlıÇeşme Eryek Baba (Perişan Baba) Dergâhı / Kazlıçeşme.
Kumkapı Tekkesi / Haseki
M ünür Baba Bektaşi Tekkesi / Sütlüce
Şah Kulu Sultan Dergahı Göztepe / İstanbul
Şehitlik (Nafi Baba) Tekkesi / İstanbul
Tekkeciler tekkesi / Topkapı
Yarımca Baba / Öküzlimanı
Paşalimanı Tekkesi / Üsküdar

TRAKYA ALEVİ BEKTAŞİ DERGÂHLARI


Abdal Baba (Mılavuzlu) Dergâhı
Akbaş Baba Tekkesi / Ç.Kale-Eceabad
Arız Baba Tekkesi / Mahmutpaşa
Aşlar Tekkesi / Mahmutpaşa
Bababan Baba Tekkesi / Edime
Çakmak Dede Tekkesi / Gelibolu
Domuz Dede Tekkesi / Keşan’da
Ece Baba Tekkesi / Gelibolu.

174
GÜLAĞ ÖZ

El Tutan Baba Tekkesi / Gelibolu


Emirler Tekkesi / Silivri
Erşan Baba Tekkesi / Keşan’da
Eski Baba/ Sarı Saltuk Tekkesi / Kırklareli
Evhad Baba Tekkesi / Edime
Fülfül Baba Tekkesi / Gelibolu
Hacı Baba Tekkesi / Edime
Hasta Baba Tekkesi / Ciridi
Hıdırlık Tekkesi / Edime
Hızır Baba Tekkesi / Gelibolu
Huban Baba/ Çoban Tekkesi / Tekirdağ
llyas Baba Tekkesi / Gelibolu Büyük Anafarta Köyünde
Kademli baba Sultan Tekkesi / Edime
Karababa Tekkesi / Gelibolu
Karababa Tekkesi / Hayrabolu
Kayabaşı Tekkesi / Gelibolu
Kaygusuz Tekkesi / Babaeski
Keşan Tekkesi / Keşan’da
M ahmut Baba Tekkesi / M alkara’da.
Muhittin Baba Tekkesi / Edime
Mumcu Haşan Baba Tekkesi / Edime
Müneyyiz Baba Tekkesi / Mahmutpaşa
Nefes Sultan Tekkesi / Enez-Ferecik
Pınarhisar (Binbir Oklu) Tekkesi / Kırklareli
Sefer Şeyh Tekkesi / Edime
Sersembaba Baba Tekkesi / Tekirdağ
Şeydi Kavağı Tekkesi / Edime
Seyfi Baba Tekkesi / Gelibolu.

175
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Sultankapı Dede Tekkesi / Edime


Vize Bektaşi Dergâhı / Vize
Yatağan Baba Tekkesi / Edime
Yavaş (Yunus) Baba Tekkesi / Enez’de

MISIR ALEVİ BEKTAŞİ TEKKELERİ


Abdullah Ansar Tekkesi / Yukarı İçkale
Haşan Baba Tekkesi
Kasr-ı Ayn Tekkesi / Mısır-Kahire
Kaygusuz Abdal Tekkesi / M ISIR KAHİRE
SURİYE-ARABİSTAN ALEVİ- BEKTAŞİ DERGÂHLARI
Hz. Fatma Kabri Ravdai M utahara / Medine
Hz. Ali Mescidi / Medine
Hz. Fatıma nın kızlarının türbesi Gülsüm.Zeyneb / (Şam)da
Hz. Ali Türbesi / Necef
Selmani Farisi Mescidi / Medine de ve Suriye K ufe’de
İmam Ali Naki / Samira
İmam Haşan kabiri / Medine de
İmam Muhammet Tâki / Samira
İmam Musa Kazim Merkadı / Kazimiye Bağdat
İmam Rıza türbesi / Meşhedi Tus’da horasan
Kerbela’da Hz.Hüseyin. ve Abbas’ın şehitlik merkadları
M ekka’de 78.dergâh ile. Hacı Bektaş Veli dergâhı var
Müslüm Akil ve Hz Hüseyin’in kızları.(Atike) (Sakine.) küfe

BULGARİSTAN ALEVİ BEKTAŞİ DERGÂHLARI


Akyazılı Baba Bektaşi Tekkesi / Varna da
Akyazılı Sultan Dergahı / Varna

176
GÜLAĞ ÖZ

Ali Baba tekkesi / Bulgaristanda


Ali Koca Baba tekkesi / Rusçuk’ta
Baba Ganber Tekkesi / Rusçuk’ta
Demir Baba Tekkesi / Rusçuk ili mumcular köyü nde
Genç Baba Tekkesi / Bulgaristan da
Hakir Ali Baba Tekkesi / Rusçuk ta
Haşan Baba tekkesi / Deliorman’da
Haşan Demir baba Tekkesi / Pehlivan Köyü
Horasanlı Ali Baba Tekkesi / Rusçukta
Hüsam Dede Bektaşi Tekkesi / Sofya
Hüseyin Baba Tekkesi / Silistre
Hüseyin Baba Tekkesi / Bulgaristan Duraç köyünde
İsmail Baba Tekkesi / Usturumca’da şimdi. Yugoslavya oluyor
Kızane Bektaşi tekkesi / Eski Cuma. Kızane köyünde
Koca Doğan Tekkesi / Silistre.
Kurt Baba Bektaşi Tekkesi / Belören kasabasında. Bulgaristan
Kurt Baba Mezarı / Tekkeköy. Bulgaristan
Musa Baba Tekkesi / Silistre. Yenipazar
Mustafa Baba Tekkesi / Hasköy. Filibe arası
Otman Baba Dergahı / Akova. Bulgaristan.
Pehlivan Baba tekkesi / Rusçuk ta
Sarı Saltuk. Tekkesi / Kalikra (D obruca)
Şeyh Ali Baba tekkesi / Bulgaristan dadır
Timur Baba tekkesi / Silistre de
Timur Baba tekkesi / Rusçuk ta
Yahya Paşa Bali tekkesi / Razgırat’da
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

YUNANİSTAN ALEVİ BEKTAŞİ DERGÂHLARI


Ahi Baba tekkesi / Ferecik kazasında
Ahm et Baba Tekkesi / Kırakkala’da
Alasonya Tekkesi / Alasonya’da
Ali Baba Tekkesi / Çirmen Uzuncaabad kazasında
Ali Kulu Tekkesi / Agya yakınlarında
Ali Sultan Tekkesi / Teselya Reni ‘de
Aydın Baba tekkesi / K esriye’ de
Bahçe Tekkesi / Sarigöl ilçesi Topçular köyün’de
Ballı Baba Tekkesi
Binbir oklu Ahmet Baba Tekkesi / Çirmen Pınarhısar kazası
Buhur Tekkesi / İnebantı-Buhur’ da
CumaTekkesi Yanında (piri Baba ile Erbay Baba )yatırları da var.
Demirbeyli Tekkesi / Güm ülcine’de
Eski Baba tekkesi / Çirmen livası Zakra’ı cedid kazası
Gazi Ali Baba yatırı / Sarıgöl ilçesi Topçular köyü
Gazi Baba Tekke ve Türbesi / İneli de
Gaziler Tekkesi / Ferecik te
Haşan Baba tekkesi / Tempo vadisinde
Hasip Baba Tekkesi / Yenice -K arasu ’ da
Hasta Babae Tekkesi / G irit’te
Hızır Baba Tekkesi / Makrı kazasında
Kademli Baba tekkesi / Zagra i Cedit kazası
Kasım Baba yatırı
Katerin Tekkesi / Tepedelenli’ de
Kesriye Tekkesi / Yunanistan.
Kırklar Tekkesi / Yenice— K arasu’ da
Köpekli Sıraca Baba Tekkesi / Ferecik kazasında

178
GÜLAĞ ÖZ

Kütüaklü Bektaşi Tekkesi / Yenice -Karasu’da


Leskovik Tekkesi / Leskovik’tedir.
ELmalı Baba Tekkesi / Çirmen livası - Zakra - 1 Atik kazası
Memi Baba Tekkesi / Bucak ilçesi. Köseler ile Sofular köyleri ara­
sında
Musa Baba tekkesi / Kırıkkala’ da
Mümin Baba Tekkesi / Çirmen. livası. Zakra’ı atik kazasında
Mürsel Baba tekkesi / Çirmen livası Zagra’ı Cedid kazası
Odra Dergâhı / Labsis’ta
Osman(Otman ) Baba tekkesi / Uzuncaabad kazası
Reni tekkesi / Teselya da
Rüstem Baba Tekkesi / Ferecik Kazası
Seyit Ali (Kızıldeli) Sultan Dergâhı / Dimetoka
Sancaktar Ali baba Türbesi
Sancaktar Baba Tekkesi / Makrı kazasında
Sarıgöl lekkesi / Sarigöl ilçesi Koçana da
Selanik Tekkesi / Selanik
Şahin Baba Tekkesi / Köpekli köyünde
Taşlık Tekkesi / Makrı kazasında
Timur Baba Tekkesi / Çirmen de
Tırhala Tekkesi / Tepedelenli’ de
Üç Çeşmeler Tekkesi / Selanik’te üç çeşmelerde
Vodin Tekkesi S/ elanik
Vodorina Tekkesi / Kesriye (kostoria)da
Yaran Baba Tekkesi / Çirmen livası Zakra’ı atik kazası.
Yörük Baba Tekkesi / Kırıkkala Yunanistan

179
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

GİRİT ALEVİ BEKTAŞİ DERGÂHLARI


Hanya Dergahı / Mağara köy de....Kandiye
Haşan Baba Tekkesi / Resmo da
Horasanlı Dergâhı / Kandiyede
İbrahim Baba Bektaşi Dergâhı / Girit’te
Kandiye Ay Vlas Bektaşi Dergâhı / Kandiye Aziz Vlas köyünde
Mağaralı köy Dergâhı / Kandiyede
Resmo Dergâhı Resmo de M edivenliköy Dergâhı’nın şubesidir.

ARNAVUTLUK ALEVİ BEKTAŞİ DERGÂHLARI


Abidin Baba Tekkesi / Leskovik’te
Ali Baba Tekkesi / Ali Bastivan da
Ali Baba Tekkesi / Ergiri’ de
Ali Potivan Bektaşi tekkesi Abdullah Baba yatırı buradadır.
Asım Bektaşi Tekkesi / Ergiri’ de
Aziz Ali Baba Tekkesi / Ergiri— Nevrak’ta
Baba Kamber Bektaşi tekkesi / Berat’ta
Baçka Bektaş Tekkesi / Backa da
Baçka Bektaşi tekkesi / Fraşeri de
Balım Sultan Bektaşi Tekkesi / M arteneş’te
Baruci Bektaşi tekkesi / İstaria’ da
Barmaş Bektaşi Tekkesi / Kolonya’da
Dirizar Bektaşi Tekkesi / Celal Baba kurmuştur.
Duka Bektaşi tekkesi / Ergiri’ de
Duşk Bektaşi Tekkesi / Grobova’da
Fuşa Kruyes Bektaşi tekkesi / Kruya’da
Glava Bektaşi tekkesi
Görüce Bektaşi Tekkeleri Dört ayrı tekke vardır. / Görüce’ de

180
GÜLAĞ ÖZ

Greşitza Bektaşi tekkesi Hüseyin Baba Kurmuştur


G u m a n i Bektaşi Tekkesi / Panaret’ dedir

Hacı Hüseyin Baba Bektaşi Tekkesi / M artaneş’ de


Hacı ı Süleymaen Baba Tekkesi / Ergiri’dedir
Haydar Baba Bektaşi tekkesi / Işkodra da
Haydar Baba Tekkesi / Konice de
İstarya Bektaşi Tekkesi / Kolonya’ da
Kanunim B.Tekkesi / Kolonya kanunim köyü’ nde
Kapani Bektaşi tekkesi / İsmail Baba kurmuştur
Keseraka Bektaşi Tekkesi / Prem et’ de
Khouteh Bektaşi Tekkesi / Gönce de
Kiatorom Bektaşi Tekkesi / Görüce de.
Kıraçova Bektaşi tekkesi / Kolonya da
Koman Bektaşi Tekkesi
Koşudan Bektaşi Tekkesi / Ergiri de
KRAHAS Bektaşi Tekkesi / Malakastara da
Krahas Bektaşi Tekkesi / Malakastra da
Kremenar Bektaşi Tekkesi Haşan baba tarafından kurulmuştur
Kruya Bektaşi tekkesi / Krya dadır.
Kstreka Bektaşi Tekkesi / Kolonya da
Kuç Bektaşi Tekkesi / Görice de
Kutsal Dedeler Meclisi. Tiran da Mühim dir Bak
Lapolets Bektaşi Tekkesi
Mali Kuriyes Bektaşi tekkesi / Kuriya da
Mariçan Bektaşi Tekkesi / Yunanistan sınırında.
Melcan Bektaşi Tekkesi / Melcan da
Metan Bektaşi Tekkesi / Nepraviş’te
Mustafa Baba Bektaşi Tekkesi. / Elbasan da

181
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

Nemaliye Bekmtaşi Tekkesi / Ergiri de


Osman Dede B.Tekkesi. İlyas Baba kurmuştur.
Premeti Bektaşi Tekkesi / Prem et’de
Prişta Bektaşi tekkesi / Arnavutluk
Rabia Bektaşi Tekkesi
Rıfat Baba Bektaşi tekkesi / Kuta da
Sianolas Bektaşi tekkesi.
SUKA Bektaşi Tekkesi / Prişta dadır.
Şeyh Nasibi Bektaşi Tekkesi / Frşeri’de
Şımartan Bektaşi Tekkesi / Tomaritza’mn kuzeyindedir
Tomar Bektaşi Tekkesi / Tomar da
Trepel Bektaşi tekkesi / Behlül Baba kurmuştur
Turan Bektaşi Tekkesi / M elcan da
Turan Bektaşi tekkesi / Görice de
Velikiot Bektaşi tekkesi.
Veliköy Bektaşi Tekkesi / Ergiri de
Yusuf Baba bektaşi tekkesi / Baltaca da
Zeynel Abidin Baba Tekkesi / Ergiri de

ROM ANYA A L EV İ BEKTA Şİ D E R G Â H LA R I


Akyazılı Baba Bektaşi tekkesi / Balçık ‘ta
Babadağı Bektaşi Tekkesi / Romanya da
M ehmet Baba Bektaşi tekkesi / Romanya’ da
Sarı Saltuk Bektaşi Tekkesi / Kalikra’ da
Sarı Saltuk ‘un tam (20) yirmi yerde makam mezar türbesi var.
Sarı Saltuk. Dergâhı / Dobrice de.

M ACARİSTAN
GÜL BABA Bektaşi tekkesi

182
GÜLAĞ ÖZ

EK-4
İSTANBUL TEKKELERİ

183
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

KADİRİ TEKKELERİ
1- Büyükpiyalepaşa Tekkesi (Kasımpaşa Piyale Camii içinde)
2- Fevzipaşa Tekkesi (Eyup-Bülbülderesinde)
3- Paşmak Şerif Tekkesi (Haseki camii yani)
4- Turab” Tekkesi (Kasımpaşa Tersane yanı)
5- Hekimoğlu Alipaşa Tekkesi (Hekimoğlu Alipaşa Camii)
6- Hak” Efendi Tekkesi (Eyupsultan)
7- H affaf Hüseyin Efendi Tekkesi (EmirgAn)
8- Resm” Efendi Tekkesi (Edimekapı)
9- Molla Çelebi Tekkesi (Eyupsultan)
10- Şeyh Mehmet Efendi Tekkesi (Bebekte Kayalar Mahallesinde)
11- Mısırlı İbrahim Tekkesi (Sultanahmet-Güngörmez mah.)
12- Horhor Tekkesi (Aksarayda Horhor Mahallesinde)
13- Fatih Tekkesi (Fatih Camii civarında)
14- Yavedud Tekkesi (Eyüp Yavedud Camii yanında)
15- Avn”zade Tekkesi (Üsküdar Divitciler Mahallesinde)
16- Gavsizade Tekkesi (Mevlevihane Kapısında)
17- Kolancı Şeyh Emin Tekkesi (Otakcılarda Çayırbaşı Mahl.)
18- Mehmet Haffaf Tekkesi (Küçükhamamda Balcı Yokuşunda)
19- Nişancı Tekkesi (Fatih Camii içinde)
20- Hindiler Tekkesi (Üsküdarda Selamsız Caddesinde)
21- Yarımca Baba Tekkesi (Üsküdarda Paşalimanında)
22- Oğlan Şeyh Tekkesi (Aksaray Karakolu yanında)
23- Erdek Baba Tekkesi (Davudpaşa Mahallesinde)
24- Haydar Dede Tekkesi (Saraçhanebaşında)
25- Halim Gülüm Dede Tekkesi (Üsküdarda)
26- Abdüsselam Tekkesi (Halıcıoğlunda)
27- Gaygusuz Baba Tekkesi (ayasofya - Toprak sokağında)

184
GÜLAĞÖZ

28- Kürkçüoğlu Tekkesi (Silivrikapıda)


29- Kürkçü Tekkesi (Lalezarda - Aşmalı sokakta)
30- Van” Ahmet Efendi Tekkesi (Lalezarda)
31 - Peyk Dede Tekkesi (Mevlevihanekapı-Karabaş mahallesi)
32- Cenezade Ziyaettin Tekkesi (Eskialipaşa-Yedi Emirler Mah.)
33- Taşçı Tekkesi (Davudpaşa iskelesinde)
34- Fıstıklı Tekkesi (Hasköyde Fıstıklı Mahallesinde)
35- Nazmizade Tekkesi (Şehremininde Baruthane yokuşunda)
36- Kadirihane Tekkesi (Tophanede)
37- Kartal Baba Tekkesi (Üsküdarda Nuhkuyusunda)
38- Kelam” Tekkesi (Mevlevihanekapısında)
39- Şeyh Hulzsi Efendi Tekkesi (Soğukçeşmede)
40- Hamdi Efendi Tekkesi (Sinanpaşada)
41- Remli Tekkesi (Şehremininde)
42- Doğramacı Tekkesi (Kasımpaşa - Zindanarkasında)
43- Ali Baba Tekkesi (Fındıklıda)
44- Kabakulak Tekkesi (Karagümrükte)
45- Kuledibi Ahmet Efendi Tekkesi (Mevlevihanekapısında)
46- Mübir Haşan Efendi Tekkesi (Kasımpaşada Yahya Kethüda
Mah.)
47- Nebat” Tekkesi (Tophanede)
48- Yahya Kethüda Tekkesi (Kasımpaşada Yahya Kethüda Mah.)
49- Özbekler Tekkesi (Beylerbeyi-Havuzbaşında)
50- Hacıilyas Tekkesi (Eğrikapıda)
51- Dülgeroğlu Tekkesi (Hafafhane yanında)
52- Serbölük Ahmet Efendi Tekkesi (Üsküdarda Divitciler Mah.)
53- Şeyh Şemsettin Tekkesi (Yenibahçede)
54- Şeyh Taha Tekkesi (Hasköyde)

185
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

55- Karabaş tekkesi (Tophanede)


56- Emirefendi Tekkesi (Kasımpaşa-Kulaksız Mahallesi)
57- Biberiyye Tekkesi (Haseki Mahallesinde)
58- Cedit Hacıdede Tekkesi (Üsküdarda)
59- Şeyh Halil Efendi Tekkesi (Altımermerde)
60- Şeyh Ömer Efendi Tekkesi (Eğrikapı-Hacıilyas Mahallesi)
61- Kadiri Tekkesi (Cağalazade Sarayı arsasında)
62- İsmail Rum” Tekkesi (Tophanede)
63- Kartal Ahmet Efendi Tekkesi (üsküdarda-Pazarbaşı mah.)
64- M ahmut Efendi Tekkesi (Eyup-Debağhanede)
65- Yanık Tekkesi (Kasımpaşa-Ferhatağa Mahallesinde)

NAKŞİBENDÎ TEKKELERİ
1- Emir Buhar” Tekkesi (Edimekapısında)
2- Öksüzcebaba Tekkesi (Kocamustafapaşa civarında)
3- Ebusait Hadr” Tekkesi (Edimekapı Kariye Camii yanında)
4- Özbekler Tekkesi (Sultanahmet-Mehmetpaşa Yokuşunda)
5- Özbek Tekkesi (Üsküdarda Bülbülderesinde)
6- Balikapı Tekkesi (Silivrikapısında Balikapısında)
7- Çolak Haşan Efendi Tekkesi (Eyupta İdris Köşkü yanında)
8- Feyzullah Efendi Tekkesi (Halıcılar Köşkünde)
9- Feyziye Tekkesi (Kocamustafapaşada)
10- Mesnevihane Tekkesi (Çarşamba Semtinde)
11 - Mercimek Tekkesi (Langa civarında)
12- Şeyh Murad Tekkesi (Eyüp Nişancasında)
13- Mustafa Dede Tekkesi (Büyükkaraman Semtinde)
14- Osman Tekkesi (Eğrikapıda)
15- Zebni Şerif Tekkesi (Taşkasapta)

186
GÜLAĞÖZ

16- Şeyh Selami Efendi Tekkesi (Eyupta Baba Haydar Mah.)


17- Şeyh Sait Efendi Tekkesi (Fındıklıda Dereiçi Mahallesinde)
18- Sarıbaba Tekkesi (Sarıyerde Hamam sokağında)
19- Kırpası Tekkesi (Eyüptu Dökmeciler Mahallesinde)
20- Şeyh Kamil Efendi Tekkesi (Edimekapı Sarmaşık Mah.)
21- Murad M olla Tekkesi (Çarşanba Semtinde)
22- İdris Köşkü Tekkesi (Eyupta İdris Köşkü Mahallesinde)
23- Neccarzade Tekkesi (Beşiktaş Camii yanında)
24- Salmatomruk Tekkesi (Salmatomruk semtinde)
25- Şeyh Sinan Tekkesi (âşıkpaşa Semtinde)
26- Ahmet Buhar” Tekkesi (Unkapanında)
27- Emir Buhar” Tekkesi (Eğrikapı, Toklu İbrahim Dede Mah.)
28- Özbekler Tekkesi (Üsküdar, Sultantepesinde)
29- Akbaba Tekkesi (Beykozda Akbaba Mahallesinde)
30- Baba Haydar Tekkesi (Eyupta Babahaydar Mahallesinde)
31 - Bademli Tekkesi (Sütlücede)
32- Beşan Baba Tekkesi (Yedikulade Kazlıçeşmede)
33- Hıfzı Efendi Tekkesi (Unkapanında)
34- Hacı Beşir Ağa Tekkesi (Babıali civarında)
35- Hüsrev Paşa Tekkesi (Eyupta Bostan İskelesinde)
36- Hakiki Osman Efendi Tekkesi (Eğrikapıda)
37- Derun” M ehmet Efendi Tekkesi (Veznecilerde)
38- Selimiye Tekkesi (Üsküdarda Selimiye Mahallesinde)
39- Şeyh Selim Efendi Tekkesi (Üsküdar’da Çınar Mahallesinde)
40- Seyidbaba Tekkesi (Haseki Mahallesinde)
41- Şahkulu Sultan Tekkesi (Merdivenköyünde)
42- Şehitler Tekkesi (Rumelihisarında)
43- Şeyh Sadık Efendi Tekkesi (Üsküdar Pazarbaşı Mahallesinde)

187
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

44- SafVeti Paşa Tekkesi (Hocapaşa Mahallesinde)


45- Tahirağa Tekkesi (Aşıkpaşa Yenihamam civarında)
46- Tahir Baba Tekkesi (Büyükçamlıcada)
47- Şeyh Ali Efendi Tekkesi (Eyupta Oluklubayırda)
48- Afife Hatun Tekkesi (Eyupta Kızılmescit M ahallesinde)
49- Şeyh Ataullah Efendi Tekkesi (Kanlıcada)
50- Kalenderhane Tekkesi (Üsküdar Çinili Camii yanında)
51- Kalenderhane Tekkesi (Eyüp Camii civarında)
52- Kırkağacı Tekkesi (Aksarayda)
53- Karaağaç Tekkesi (Karaağaç Mahallesinde)
54- Karyağdı Tekkesi (Eyupta Karyağdı Mahallesinde)
55- Kaşgar” Tekkesi (Eyupta Karyağdı Mahallesinde)
56- Paşa Tekkesi (Otakçılarda)
57- Şeyh Sait Efendi Tekkesi (Fındıklıda)
58- Eski Ali Paşa Tekkesi (Eskialipaşada)
59- Nalbant Mehmet Efendi Tekkesi (Rumelihisannda)
60- N azif Dede Tekkesi (Anadoluhisarında)
61- Valde Sultan Tekkesi (Edirnekapı dışında)
62- Vezir İzzet Mehmet Paşa Tekkesi (Eyupsultanda)
63- Samanizade Tekkesi (Otlakçı Yokuşunda)
64- Yahya Efendi Tekkesi (Beşiktaşta)
65- Yuşa Tekkesi (Beykozda Yuşa Mahallesinde)
66- Yakupzade Tekkesi (Yayla civarında)
67- Şehislam Tekkesi (Eyupta)
68- Osman Efendi Tekkesi (Üsküdar İnadiye Mahallesinde)
69- Hindiler Tekkesi (Aksaray Horhor Mahallesinde)
70- Selami Efendi Tekkesi (Eyüp Babahaydar Mahallesinde)
71 - Selim Baba Tekkesi (Çınar Mahallesinde)

188
GÜLAĞ ÖZ

72- Nuri Efendi Tekkesi (Taşkasapta)


73- Van” Ahmet Efendi Tekkesi (Lalezar mahallesinde)
74- Rakım Efendi Tekkesi (Zincirlikuyu Mahallesinde)
75- Erdek Tekkesi (Davutpaşa Mahallesinde)
76- Canfeda Tekkesi (Kabataşta)
77- Hülkerzade Tekkesi (Beşiktaşta)
78- Nakşibendî Tekkesi (Kurşunlumahzen semtinde)
79- Kariler Tekkesi (İdrisköşkü M ahallesinde)
80- K eşf ’ Efendi Tekkesi (Kefeli Camii semtinde)
81- Salih Efendi Tekkesi (Drağman semtinde)
82- Çakırdere Tekkesi (Dolmabahçe Karabali Mahallesinde)
83- Beşikçizade Tekkesi (Bekirpaşa Camii civarında)
84- Taşlıburun Tekkesi (Eyupta)
85- Oluklubayır Tekkesi (Eyupta)
86- Sadık Efendi Tekkesi (Üsküdar Alacaminare semtinde)
87- Mudanyalızade Tekkesi (Babıhümayun civarında)
88- Ağaşeyh Tekkesi (Cebehane semtinde)
89- Seyid Baba Tekkesi (Hasekide)
90- Ata Efendi Tekkesi (Anadoluhisarında)
91- Tevfikzade İbrahim Efendi Tekkesi (Üsküdar Akyalı semti)
92- Mehmet Ataullah Tekkesi (Kanlıcada)
93- Seyidbey Tekkesi (Yüksekkaldırım)
94- Yakupzade Tekkesi (Yayla semtinde)
95- İgvanlar Tekkesi (Üsküdar Çinili Camii yanında)

RUFAİ TEKKELERİ
1- Raşid Efendi Tekkesi (!atıh civarında Kadıçeşmesi Mah.)
2- Sultan Osman Tekkesi (Otakçılarda Sıraselviler Mahallesi)

189
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

3- Şerbettar Tekkesi (Molla Gürani Mahallesinde)


4- Tarsus Tekkesi (Mevlevihane kapısında)
5- Sancakdar Tekkesi (Ayasofya civarında)
6- Kubbe Tekkesi (Fatih civarında Yenihamam Mahallesinde)
7- Halim Efendi Tekkesi (Unkapanında Yeşiltulumba Mah.)
8- Bekarbey Tekkesi (Hubyar Mah.)
9- Ali Fevzi Tekkesi (Kasımpaşada)
10- Sandıkçı Şeyh Ethem Tekkesi (Üsküdarda Tabutçular içinde)
11- Şeyh Sırrı Efendi Tekkesi (Kıztaşında Sofular Mahallesinde)
12- Saraç İshak Tekkesi (Tavşantaşında)
13- Seyyah Şeyh Tekkesi (Kabasakalda)
14- Saçlı Efendi Tekkesi (Küçükmustafapaşada Çırakçıçeşmede)
15- Arabacıbaşı Tekkesi (Sultanahmette (Düğümlü Dede)
16- Kılcı Mehmet Tekkesi (Mevlevihane kapısında)
17- Cündi Hurrem Tekkesi (Altımermer Semtinde)
18- Salih Efendi Tekkesi (Karagümrükte Tahtaminarede)
19- Karasarıklı Tekkesi (Küçükmustafapaşada)
20- M a ru f’ Efendi Tekkesi (Kasımpaşada İbadullah Mahallesinde)
21- Yahyazade Tekkesi (Eyupsultanda)
22- Halvi Efendi Tekkesi (Şehremininde)
23- Karababa Tekkesi (Çenberlitaşta Atik Ali Paşa Mahallesinde)
24- Paşababa Tekkesi (Tophanede Firuzağa M ahallesinde)
25- Şeyh A rif Tekkesi (Husrevpaşada)
26- Şeyh Abdullah Tekkesi (Odabaşı Çarşısında)
27- Karanohut Tekkesi (Halıcılar köşkünde)
28- Şeyh M ahmut Tekkesi (Üsküdarda Ahmediye Camiinde)
29- Şeyh Nuri Tekkesi (Üsküdarda Dedebağlar Mahallesinde)
30- Alyanak Ali Tekkesi (Lalezar semtinde)

190
GÜLAĞ ÖZ

31- Şeyh Sadık Tekkesi (Üsküdarda Menzilhane Yokuşunda)


32- Sait Çavuş Tekkesi (Küçükmustafapaşada)
33- Şehislam Tekkesi (Eyupta Babahaydar civarında)
34- Kabasakal Tekkesi (Fatih Camii civarında)
35- Şerbettar Tekkesi (Haseki semtinde)
36- Şeyh Kamil Tekkesi (Avretpazarında)
37- Berberler Şeyhi Osman Efendi Tekkesi (Topkapı-Beyazıtağa
mahallesi)
38- Toyğartepesi Tekkesi (Üsküdarda)
39- Eyüp Şeyh Hasib Efendi Tekkesi (Eyupsultanda)
40- Şeyh Helva” Tekkesi (Bozdoğan kemerinde)

HALVETİ TEKKELERİ
1- Öçler Tekkesi (Silivrlkapıda)
2- Karaman” Tekkesi (Sütlücede)
3- Takyeci Tekkesi (Topkapı dışında Takyeci Camii içinde)
4- Kasımçelebi Tekkesi (Çenberlitaşta Atikalipaşa Camii içinde)
5- Bülbülcüzade Tekkesi (Yeninişancada)
6- Sadullah Çavuş Tekkesi (Silivrikapı Aynalıbakkal mahallesi)
7- Çizmeciler Tekkesi (Kabataşta)
8- Altunizade Tekkesi (Ekşikaradut Mahallesinde)
9- Maçka Tekkesi (Beşiktaşta M açka semtinde)
10- Hamzazade Tekkesi (Fatih Yeninişancıda)
11- Şevki Mustafa Tekkesi (Mimar Mahallesinde)
12- Kule Meydanı Tekkesi (Yedikulade Kasap İlyes Mescidinde)
13- Şeyh Süleyman Tekkesi (Beykozda)
14- Ömmü Sinan Tekkesi (Şehremininde)
15- Çolak Haşan Tekkesi (İdris Köşkü Mahallesinde)

191
Y E N İÇ E R İL E R ve B E K T A Ş İL İK

16- Kolancı Şeyh Emin Tekkesi (Otakcılarda)


17- Nasuhi Efendi Tekkesi (Üsküdarda Doğancılarda)
18- Aydınoğlu Tekkesi (Babıâli civarında)
19- Feyzi Efendi Tekkesi (K. Mustafapaşa, Ağaçkakan mah.)
20- Saçlı Hüseyin Efendi Tekkesi (Ahmediye Mahallesinde)
21- Çalak Tekkesi (Mengene Semtinde)
22- Seyid Velayet Tekkesi (âşıkpaşa Mahallesinde)
23- U d” Şeyhi Hafız Efendi Tekkesi (Çelebi Mehmet Ağa Hamamı
Civarında)
24- Şeyh Feyzullah Tekkesi (Üsküdar Ahmediye Mahallesinde)
25- Emirler Tekkesi (Silivrikapıda)
26- Hicazlızade tekkesi (Eğrikapı dışında)
27- Yıldız Tekkesi (Bahçekapıda)
28- Şeyh Süleyman Efendi Tekkesi mm(Sofular semtinde)
29- Hafız Efendi Tekkesi (Beykozda)
30- Şeyh Hafız Tekkesi (Üsküdar Kara Ahmet Dede)
31- Halıcılar Köşkü Tekkesi (Halıcılar Köşkü)
32- Öksüzcebaba Tekkesi (Akarca Mahallesinde)
33- Sertarikzade Tekkesi (Eyupsultanda)
34- Kosra MustafababaTekkesi (Üsküdar Çavuşdere mah.)
36- Hamzazade Tekkesi (Nişancıda)
37- Nurittin Cerrah” Tekkesi (Karagümrükte)
39- Alâeddin Tekkesi (Sofular Hamamı civarında)
40- BazırkAn Tekkesi (Kocamustafapaşa)
41- Haşan Efendi Tekkesi (Cihangir Camii içinde)
42- İshak Karaman” Tekkesi (Sütlücede)
43- Pazarlı Osman Tekkesi (Osman Efendi Mahallesi)
44- Fenayi Tekkesi (Mollagürani)

192
GÜLAĞ ÖZ

45- Mubir Haşan Efendi Tekkesi (Eskialipaşada)


46- Doğramacı Tekkesi (Tersane, Zindanarkasında)
47- İsmail Efendi Tekkesi (Yeniköyde)
48- Mimar Sinan Tekkesi (Aşıkpaşa M ahallesinde)
49- Akbıyık Tekkesi (Ahırkapıda)
50- Keşfi Tekkesi (Şehzadebaşında)
51- Durmuşdede Tekkesi (Rumelihisarında)
52- İskenderbaba Tekkesi (Üsküdar Çinili Camii civarında)
53- Ömm” Ahmet Tekkesi (Üsküdar Çinili Camii civarında)
54- İdris Efendi Tekkesi (Çavuşderesinde)
55- Yahya Kethüda Tekkesi (K.paşa Cumapazarı Mahallesinde)
56- Ali Efendi Tekkesi (Edimekapıda)
57- Seyid Halife Tekkesi (Fenabi M ahallesinde)
58- İplikçi M ehmet Efendi Tekkesi (Otlakçı Yokuşunda)
59- Tulz” Tekkesi (Üsküdar İnadiye M ahallesinde)
60- Hakik” Osman Efendi Tekkesi (Eğrikapıda)
61- Eyüp Tekkesi (Eyupsultanda)
62- Çamlıcalı M ehmet Efendi Tekkesi (Üsküdar Çavuşderesinde)
63- R a u f’ Efendi Tekkesi (Üsküdar Doğancılarda)
64- Saffeti Tekkesi (Üsküdar Doğancılarda)
65- Kuşadalı İbrahim Tekkesi (Sineklibakkal mahallesinde)
66- Şeyh Süleyman Efendi Tekkesi (Beykozda)
67- Sivas Tekkesi (Sultanselim Camii civarında)
68- Karabaş Tekkesi (Rumelihisarında)
69- Karabaş Tekkesi (Tophanede)

CELVETİYYE TEKKELERİ
1- Atpazarı Osman Tekkesi (Üsküdar Hayrettinçavuş Mah.)

193
Y E N İÇ E R İL E R ve B E K T A Ş İL İK

2- Seyid Haşimbaba Tekkesi (Üsküdar İnadiye Mahallesinde)


3- Devatizade Tekkesi (Üsküdar Şeyh Camii civarında)
4- Küçükayasofya Tekkesi (Küçükayasofya Camii içinde)
5- M ahmut Tekkesi (Üsküdarda, Gülfemhatun M ahallesinde)
6- Acıbadem Tekkesi (Üsküdarda Selamsız caddesinde)
7- Atpazan Şeyh Tekkesi (Fatih A tpazan Semtinde)
8- Şeyh Selami Tekkesi (Üsküdarda Takkekapısı Mahallesinde)
9- Alaettin Efendi Tekkesi (Sofularda)
10- Bacılar Tekkesi (Üsküdarda Aziz Hüdayi civarında)
11- İskenderbaba Tekkesi (Üsküdarda Ağahamamı yanında)
12- Çakırdede Tekkesi (Dolmabahçede)
13- Şeyh Selami Efendi Tekkesi (Üsküdar Büyükçamlıcada)
14- Şeyh Fena” Ali Tekkesi (Üsküdarda Pazarbaşı Mah.)
15- Keşfi Osman Tekkesi (Şehzadebaşında Veznecilerde)
16- Tombul Hacı M ehmet Tekkesi (Üsküdar Tenbel H.M. M. de)
17- Sarmaşık Tekkesi (Edimekapı içinde)
18- Ayşe Sultan Tekkesi (Üsküdarda Mirahör Mahallesinde)
19- M ihrimah Sultan Tekkesi (Üsküdarda Mihrimah Camiinde)
20- Burgulu Tekkesi (Üsküdarda Burgulu M ahallesinde)
21- Hüdayi Aziz M ahmut Tekkesi (Üsküdarda)
22- Akşemsettin Tekkesi (Zeyrekde)
23- Bandırmalızade Tekkesi (Üsküdar İnadiye Mahallesinde)
24- Devati Mustafa Tekkesi (Üsküdar Şeyhcamii içinde)
25- Selami Ali Tekkesi (Üsküdar Acıbademde)
26- Sertarikzade Tekkesi (Fatih Kumrulumescit yanında)
27- İbrahim Efendi Tekkesi (Bulgurlu Kızılmescit Mahallesinde)
28- Akarca Tekkesi (Tophane Akarca M ahallesinde)
29- Fenayi Tekkesi (Üsküdar Alacaminare semtinde)

194
GÜL AĞ ÖZ

30- Karabaş Ali Tekkesi (Eski Valde Camiinde)


31- Sarmaşık Tekkesi (Edimekapıda)

ŞAZELİ TEKKELERİ
1- Ertuğrul Tekkesi (Beşiktaşta)
2- Şazeli Tekkesi (Alibeyköyünde)
3- Unkapanı Tekkesi (Unkapamnda)

SÜNBÜLİYYE TEKKELERİ
1- Sinan Erdebili Tekkesi (Ayasofya civarında)
2- Sünbül Sinan Tekkesi (Kocamustafapaşa Camii içinde)
3- Ferruh Kethüda Tekkesi (Balat Camii içinde)
4- Karamehmet Paşa Tekkesi (Aksarayda)
5- K eşf ’ Cafer Tekkesi (Fındıklıda)
6- M ehmet Ağa Tekkesi (Çarşamba M ehmet Camii içinde)
7- Saffeti Tekkesi (Silivrikapı Ağaçbayırmda)
8- M irahör Tekkesi (Yedikulede M irahör M ahallesinde)
9- Bazırgan Tekkesi (Kocamustafapaşada)
10- Haşan Efendi Tekkesi (Cihangir Camii içinde)
11- Yedikule Tekkesi (Yedikule içinde)
12- Saçlı Hüseyin Tekkesi (Üsküdarda Tabutçular içinde)
13- İprahim Paşa Tekkesi (Kumkapı Nişancasında)
14- Beşikçizade Tekkesi (Davutpaşa Çavuşhamamı yanında)
15- Şah Sultan Tekkesi (Eyüp Şahsultan Mahallesinde)
16- Tercüman Yunus Tekkesi (Drağman Fethiye civarında)
17- Sirkeci Tekkesi (Küçükmustafapaşada)
18- M imar Acem Tekkesi (Mevlevihanekapısı içinde)
19- Hacıkadın Tekkesi (Samatyada Hacıkadın Camiinde)

195
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

20- Sivas” Tekkesi (Sultanselimde)


21- Merkezefendi Tekkesi (Mevlevihane kapı dışında)
22- Balat Tekkesi (Balatta Balat Camii içinde)
23- Bayram Paşa Tekkesi (Haseki Camii yanında)
24- Hacı Evhad Tekkesi (Yedikulede)
25- îsazade Tekkesi (Drağmanda)
26- M imar Tekkesi (Cad sim M imar Mahallesinde)

SADİYYE TEKKELERİ
1- Çakırağa Tekkesi (Edimekapısı Çakırağa Mahallesinde)
2- Caferpaşa Tekkesi (Eyupte Kızılmescitte)
3- İsa Efendi Tekkesi (Halıcılar Köşkü yanında)
4- Gani Efendi Tekkesi (Üsküdarda Tabutçular içinde)
5- Kantar” Baba Tekkesi (Gümüşsüyü semtinde)
6- Hamidiye Tekkesi (Kadıköy Kuşdilinde)
7- Sancaktar Hayrettin Tekkesi (Davudpaşa İskelesinde)
8- Seyfettin Efendi Tekkesi (Üsküdarda Çavuşderesinde)
9- Ciğerimdede Tekkesi (Kasımpaşada)
10- Raşit Efendi Tekkesi (Şehremininde İnadiye fınnı yanında)
11- Kovacı Dede Tekkesi (koskada Hasanpaşa Karakolu civarı)
12- Fmdıkzade Tekkesi (Yüksekkaldınm Kalender Mahallesinde)
13- Ejder Tekkesi (Karagümrükte)
14- Şeyh Cevher Tekkesi (Okmeydanında)
15- Haşan Kudsi Tekkesi (Mevlevihane kapısında)
16- Halil Hamit Paşa Tekkesi (Davudpaşa İskelesinde)
17- Şeyh Fethi Tekkesi (Üsküdar Ahmediye Mahallesinde)
18- Hasirizade Tekkesi (Sütlücede)
19- Etyemez Tekkesi (Etyemez Mahallesinde)

196
GÜLAĞ ÖZ

20- Taşlıburun Tekkesi (Eyüp Taşlıburun M ahallesinde)


21- Abid Çelebi Tekkesi (Kadıçeşmesinde)
22- Kara M ehmet Paşa Tekkesi (Aksarayda)
23- Balçık Tekkesi (Eyüp Defterdar semtinde)
24- Yağcızade Tekkesi (Üsküdarda)
25- Kirpası M ustafa Tekkesi (Eyupta)
26- Dürzi Şeyh Ali Tekkesi (Otlakçılarda)
27- Arap Haşan Tekkesi (Mevlevihane Kapısında)
28- Abdülbaki Tekkesi (Kadıköyünde)
29- Bedrettinzadeler Tekkesi (Samatyada)
30- Kapıağası İsmail Ağa Tekkesi (Üsküdar Ağahamamı yanı)
31- Şeyh Cevher Tekkesi (Okmeydanında)
32- Kelami Tekkesi (Yayla çarşısında)
33- Şeyh Emin Tekkesi (Yaşmakçı çayırında)
34- Sultan Osman Tekkesi (Sıraselvilerde)

ŞABANİYYE TEKKELERİ
1- Akşemsettin Tekkesi (Zeyrek Yokuşunda)
2- Ekmel Tekkesi (Sofularda)
3- Aydınoğlu Tekkesi (Hocapaşa, Salkımsöğütte)
4- M ahmut Efendi Tekkesi (Mevlevihane kapısında)
5- Seyyid Nizam Tekkesi (Silivrikapı Balıklı tarafında)
6- Emirler Tekkesi (Silivrikapıda)
7- Feyzullah Efendi Tekkesi (Üsküdar mAhmediye Mahallesinde)
8- Beykoz Tekkesi (Beykozda)
9- Saffeti Paşa Tekkesi (Üsküdarda Doğancılarda)
10- Atik Valde Sultan Tekkesi (Üsküdar Valde Camii içinde)
11- Altunizade Tekkesi (Ağayokuşunda)

197
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İ L İ K

12- M üştak Efendi Tekkesi (Ağayokuşunda)


13- Şeyh İsmail Tekkesi (Yeniköyde)
14- Ömm” Ahmet Efendi Tekkesi (Üsküdar Çinili Camii civan)
15- Durmuş Dede Tekkesi (Rumelihisarında)
16- Rafet Efendi Tekkesi (Çarşanbada)
17- Çınarlı Tekkesi (Üsküdar Çavuşderesinde)
18- Beykoz Tekkesi (Beykozda)
19- Şamiler Tekkesi (Aksarayda)
20- Fahrettin Tekkesi (Maçkada)
21- Kuşadalı Tekkesi (Aksaray, Sineklibakkal Mahallesinde)
22- Paşa Tekkesi (Küçükayasofyada)
23- Halil Efendi (Üsküdar Debağlar mahallesinde)
24- Asmail Ağa Tekkesi (Ayasofya civarında)

CERAHİYYE TEKKELERİ
1- Yeserizade Tekkesi (Sofularda Çelebi M. Ağahamamı yanı)
2- Bağcızade Tekkesi (Üsküdarda Balaban iskelesinde)
3- Sertarikzade Tekkesi (Fatih Kumrulumescitte)
4- Şeyh Ali Tekkesi (Otakcılarda)
5- Nurittin Cerrah” Tekkesi (Karagümrükte)
6- Karagöz tekkesi (Silivrikapıda)
7- Yıldız Dede Tekkesi (Bahçekapıda)
8- İkinci Mehmet Hüsamettin Tekkesi (Otlukçu Yokuşunda)
9- Dede Tekkesi (Nuruosmaniyede)
10- Tamaşvar Tekkesi (Eyüp Şehislam Mahallesinde)
11- A rif Dede Tekkesi (Üsküdar Mehmet Ağa Camiinde)
12- Karabaş Tekkesi (Tophanede)
BEDEVİYYE TEKKELERİ
1- İslambey Tekkesi (Eyupta İslambey Mahallesinde)

198
GÜLAĞ ÖZ

2- Şeyh Ahmet Tekkesi (Çengelköyünde)


3- Ebürriza Tekkesi (Tatavlada)
4- Şeyh Hamil Tekkesi (Beylerbeyinde)
5- Şeyh Sadık Tekkesi (Üsküdarda Toptaşında)
6- Ağaçkakan tekkesi (K.M. P. Ağaçkakan mahallesinde)
7- Şeyh Hüseyin Tekkesi (İstavrozdere içinde)
8- Şeyh mustafa Tekkesi (Tatavla Uzunyolda)

BAYRAMİYYE TEKKELERİ
1- Emekyemez Tekkesi (Üsküdarda Salacakta)
2- Himmetzade Tekkesi (Nakkaşpaşada)
3- Tavil M ehmet Efendi Tekkesi (Altımermerde)
4- Muhyi Efendi Tekkesi (Üsküdarda Divitçilerde)
5- Abdibaba Tekkesi (Eyupta)
6- Mehmet Ağa Tekkesi (Çarşanbapazarı mahallesinde)
7- Abdussemed Tekkesi (Kağıthanede)
8- Hasem L atif Tekkesi (Aksarayda)
9- Haşim” Osman Tekkesi (Kasımpaşa Kulaksız Mahallesinde)

UŞAKİ TEKKELERİ
1- Halit Efendi Tekkesi (Yedikule M irahur Mahallesinde)
2- Şalcızade Tekkesi mm(Eğrikapı Savaklar M ahallesinde)
3- Altmzada Tekkesi (Fatih Haydar Mahallesinde)
4- Şeyh Bedrettin Tekkesi (Keçecilerde)
5- Uşak” Tekkesi (Kasımpaşada)
6- Uşak” M ahmut Tekkesi (Keçecilerde)

199
Y E N İÇ E R İL E R v e B E K T A Ş İL İK

GÜLŞENİ TEKKELERİ
1- Şeyh Ali Tekkesi (Balat M ollaaşk” Mahallesinde)
2- Başçı Hacı M ahmut Tekkesi (Haseki Başçı Camii içinde)
3- Gülşen” Tatar Tekkesi (Tophanede)
4- Gürcü Şeyh Ali Tekkesi (Mollaaşkide)
5- Helv” Efendi Tekkesi (Şehremininde)
6- Sait Efendi Tekkesi (Haseki Başçı Camii içinde)

SİNANİ TEKKELERİ
1- Zekaizade Tekkesi (Şehremininde)
2- Şeyh Salih Tekkesi m(Topkapıda)
3- Şeyh Sinan Tekkesi (Eyüp Dökmeciler mahallesinde)

MEVLEVİ TEKKELERİ
1- Galata Mevlevihanesi (Galata Kulekapısında)
2- Üsküdar Mevlevihanesi (Mirahur Mahallesinde)
3- Kasımpaşa Mevlevihanesi (Kasımpaşada)
4- Yenikapı Mevlevihanesi (Yenikapı dışında)
5- Bahariye Mevlevihanesi (Eyupta Bahariye Mahallesinde)

BEKTAŞİ TEKKELERİ
1- Şeyh Abdullah Tekkesi (Kazlıçeşmede)
2- Şeyh Abdullah Baba Tekkesi (Topkapıda)
3- Şeyh Hafız Baba Tekkesi (Eyupsultanda)
4- Şeyh Hüseyin Baba Tekkesi (Sütlücede)
5- Şeyh Teber Tekkesi (Kâğıthane-Karaağaçta)
6- Şehitler Tekkesi (Rumelihisarında) - (Nafi Baba)
7- M erdivenköyü Tekkesi (Çamlıcada)

200
GÜLAĞ ÖZ

8- Öküzliman Tekkesi (Öküzlimamnda)


9- Üsküdar Tekkesi (Üsküdarda) 5 tekke daha vardı.

201
YENİÇERİ!,ER ve BEKTAŞİLİK

I. OSMAN
(Ahi ve Alevi)

202
GÜLAĞ ÖZ

I. MURAT
(Ahi ve Alevi)

203
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

IV. MURAT
(En çok Alevi katliamı yapan padişah)
GÜLAĞ ÖZ

II. A B D U LA ZİZ
(Tek B ektaşi Padişah)

20 5
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

II. M A H M U T
(A levi B ektaşi D üşm anı)
GÜLAĞ ÖZ

II. BEYAZIT
(A levi B ektaşi D ostu)

207
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

ABDULAZİZ
(Bektaşi)

208
GÜLAĞ ÖZ

KANUNİ SÜLEYMAN
(Alevilerin yokedilmesi için yasalar çıkartan padişah)

209
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

ORHAN GAZİ
(Ahi ve Alevi)

210
GÜLAĞ ÖZ

SARI SELİM
(Baba ve dedesi gibi Alevi düşmanı)

211
YENİÇERİLER ve BEKTAŞİLİK

YAVUZ SELİM
(Alevi-Sünni dostluğunu düşmalığa dönüştüren ve
OsmanlI’nın hoşgörü yapısını tersine çeviren padişah)

212
GÜLAĞ ÖZ

KAYNAKÇA

1) Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, Kültür Bakanlığı yayınları.


2) Abdulkadir İnan, Eski Türk Dini Tarihi, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1976.
3) Ali Yıldırım, Osmanlı Engizisyonu, Öteki Yayınevi.
4) Ali Yıldırım, Alevi-Bektaşi Deyişleri, Ayyıldız Yayınları.
5) Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Nihal Adsız....? MEB yayınları
6) Abdulbakiy Gölpınarlı, Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik, Der Yayın­
ları, 1987.
7) Abdulbakiy Gölpınarlı, Ehlibeyt ve 12 İmamlar, Der Yayınları.
8) Ahmet Yaşar Ocak, Kalenderiler, Tarih Kurumu Yayınları.
9) Ahmet Yaşar Ocak, Menakubul Kutsiyye Fi Menasihil Unsiyye, Tarih Kurumu
Yayınları.
Altınok Baki Yaşa, Alevilik,Hacıbektaş Veli,Bektaşilik,Oba Kitabevi
10) Ahilik Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bakanlığı yayınları.
11) Baki Öz, Osmanlıda Alevi Ayaklanmaları, Ant Yayınları.
12) Bedri Noyan, Bektaşilik Alevilik Nedir?
13) Bedri Noyan, Veli Baba Menkıbenamesi.
14) Besim Atalay, Bektaşilik, Ant Yay.
15) Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği, Kültür Bak. Yay.
16) Cevdet Paşa, Tezakir, 1, 2, 3, 4. Cilt, Tarih Kurumu Yay.
17) Clauda Cahen, Anadolu’da Türkler, E yayınları
18) Dimitri Kontemir, Osmanlı İmparatorluğunun Yükselişi ve Çöküşü, Kültür
Bak. Yay. I, II, III.
19) Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni, Tekin Yay., 1982.
20) E. XEMGİN, Aleviliğin Kökenindeki Mazda İnancı ve Zerdüşt Öğretisi, Ber-
fin Yay.
21) Erdoğan Menis, Müslüman Türk Devletleri Tarihi.
22) Enver Behnan Şapolyo, Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi.
23) Fuat Bozkurt, Aleviliğin Toplumsal Boyutları.
24) Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet Yayınları.

21 3
Y E N İÇ E R İL E R ve B E K T A Ş İL İK

25) Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, Onur Yayınları.


26) Gtilağ Öz, İslamiyet Tiirkler ve Alevilik, Ayyıldız Yayınlan.
27) Gülağ Öz, Aleviliğin Tarihi Kökleri ve Anadolu Erenleri.
28) Hikmet Tanyu, İslamiyetten önce Türkler’de Tek Tanrı İnancı.
29) İsmail Cem, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, Cem Yayınları.
30) İslam Ans. Ciltleri, MEB Yayınlarıİslam Ans. Ciltleri, Diyanet Vakfı Yayınları
31) İrfan Gürdün, Osmanlı’da Devlet-Tekke Münasebetleri.
32) İlhan Başgöz, Yunus Emre, İndiana Öniversitesi Yayınları.
33) İsmail Kaygusuz, Alevilik, İnanç, Kültür, Siyaset Tarihi, Alev Yay.
34) İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devlet Teşkilatında Kapu Kulu Ocakları,
Acemi Ocağı, Yeniçeri Ocağı, Tarih Kurumu Yayınları.
35) İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Tarih Kurumu yayınları
36) John Kingsley Birge, Bektaşilik Tarihi, Ant Yayınları.
37) Mehmet Aydın Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, Nakışlar Yayınları.
38) Hoca Sadettin Efendi, Tacüt Tevarih, 1, 2, 3, 4, 5. ciltler.
39) Hikmet Tanyu, İslamiyetten Önce Türkler’de Tek Tanrı İnancı.
Koçak Yunus, Çelebi Cemalettin Efend’nin Savunması
40) Lütfi Kaleli, Alevilik, Edep, Erkan, İnanç.
41) Mustafa Akdağ, Türkiye’n in .... Tarihi, I, II. cilt, Tekin yayınları
42) Mustafa Kora, Bursa’da Tekkeler ve Tükitbu, Uludağ Yay.,
43) Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, Tekin Yay.ehmet Yaman,
Alevilik, Edep, Erkan, İnanç.
44) Mustafa Kora, Tekkeler ve Zaviyeler, I, II. Cilt, Dergah Yayınları.
45) Mikail Bayram, Ahi Evren Tasavvufu Düşüncesinin Esasları, Diyanet Vakfı
46) Mehmet Eröz, Eski Türk Dini, Alevilik Bektaşilik, Türk Dün. Araşt. Vakfı Ya­
yınları
47) Murat Sertoğlu, Bektaşilik, Başak Yayınları, 1969.
48) Muharrem Ergün, Dede Korkut Kitabı.
49) Melulü Divanı ve Ahiliğin, Tasavuftın, Bektaşiliğin Tarihçesi.
50) Münecimbaşı Tarihi, MEB yayınları.
51) Muhibbi Divanı, Kanuni Sultan Süleyman, Kültür Bakanlığı Yayınları.
52) Naima Tarihi, MEB Yayınları.

214
GÜLAĞ ÖZ

53) Neşri Tarihi, K ültür Bakanlığı Yayınlan.


54) N eteyic ül Vukuat Ciltleri, Nuri Paşa Tarihi (Çeviri: N eşet Çağatay)
55) N ejat Birdoğan, Anadolu ve Balkanlarda A levi Yerleşimi, A lev Yayınlan.
56) N ejat Birdoğan, A nadolu’nun Gizli K ültürü Alevilik, Berim Yayınları.
57) N ejat Birdoğan, Çelebi Cemalettin E fendi’nin Savunması.
58) Oruç Bey Tarihi (Nihal Atsız) Tercüman Yayınlan.
59) Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi.
60) Oral Çalışlar, Ali-M uaviye Kavgası, Pencere Yayınları.
Öz Baki, Bektaşilik Nedir? Der yayınları
Öz Gülağ, Anadolu Erenleri,Yol yayınları
61) Ömer Lütfü Barkal, Kolanizatör Türk Dervişleri.
62) Solakzade Tarihi, Kültür Bakanlığı Yayınları.
63) Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi, Cem Yay.
64) Şakir Keçeli, Alevilik Bektaşilik Açısından Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Ar­
dıç Yayınları.
65) Şakir Keçeli, Osmanlı Ne, Şeriat Ne, Ardıç Yayınları.
66) Türk Halk Kültürü Araştırmaları, Kültür Bakanlığı Yayınları.
67) Tarihi Cevdet (Cevdet Paşa Tarihi) Ciltler, Ugdal Neşriyat.
68) Tahcacılar Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bak. Yay.
69) Peçevi İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi, I, II, Ciltler, Kültür Bakanlığı Yay.
70) Reşat Ekrem Koçu, Yeniçeriler, Koçu Yay.
71) Reha Çamuroğlu, Yeniçerinin Bektaşîliği ve Vaka-i Şerriye, Ant Yayınları.
72) Yaşar Nuri Öztürk, Tasavvufun Ruhu ve Tarikatlar, Yeni Boyut Yayınları.
73) Yaşar Nuri Öztürk, Tarih Boyunca Bektaşilik.
74) Yaşar Nuri Öztürk, Kuşadalı İbrahim Halveti, Yeni Boyut Yayınları.
75) Yaşar Yücel, Ali Sevim, Klasik Dönemin Öç Hükümdarı: Fatih, Yavuz, Kanu­
ni, Tarih Kurumu Yayınları.
76) Yürükler Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bak. Yay.
77) Yılmaz Öztuna, Osmanlı Padişahlarının Hayat Hikâyeleri, Ötüken Yay.

215
Gülağ ÖZ
1952 yılında Sivas- Şarkışla ilçesi
Sivrialan köyünde doğdu. AÜ.
İşletme Fakültesi mezunu. Uzun
yıllar tiyatroyla ilgilendi, oyun,
eleştiri vb. konularda yazılar yazdı.
Açık Öğretim, Dost Dost, YOL
Dergilerini yayımladı. Kültür
Bakanlığınca yayımlanan Türk
Dünyası Dergisi’nin Yazı İşleri
Müdürlüğünü ve yine aynı
bakanlık tarafından yayımlanan
Ozanların Sesi Dergisi’nin koordinatörlüğünü yaptı.
Hüseyin Gazi Kültür ve Sanat Kurumunu kurdu ve
başkanlığını yapmaktadır. Azerbaycan Asya Ünivers­
itesi ve Azerbaycan Bilimler Akademisi’nce kendisine
fahri doktorluk unvanı verilmiştir. Azerbaycan Yazarlar
Birliği asil üyesidir. Türkiye Edebiyatçılar Derneği
Yönetim Kurulu üyeliği yapmış olup, Almanya,
Hollanda, İsviçre, Fransa, Belçika, Azerbaycan, Suriye,
Ukrayna-Kırım gibi çeşitli ülkelerde konferanslar vermiş,
sempozyumlara katılmış Ulusal ve Uluslararası bilimsel
kongrelerde bildiriler sunmuştur.
Yayınlanmış olan kitapları: Aşık Veysel Antolojisi (1995),
İslamiyet Türkler ve Alevilik (4 baskı), Anadolu Erenleri
1996, 2000 ve 2007 tarihlerinde 3 baskı, Yeniçeri
Bektaşi İlişkileri ve 2.Mahmut 1997, Özkaynaklarından
Alevilik Bektaşilik Araştırmaları 1998, Hüseyin Gazi
1997, Aşık Veysel Albümü 2000 Kültür Bak.yay., Eşeğin
Bayramı 1975 (Tiyatro Oyunu), Başlangıcından Bu Yana
Türk Tiyatro Tarihi 1985, Şah İsmail Hatai (Sempozyum
Bildirileri) 2003, Evrene Sığmayan Ozan NESİMİ
(Sempozyum Bildirileri) 2005, Özgürlük Türküsü 1974
(Tiyatro Oyunu)

You might also like