You are on page 1of 2

Hazine

Büyük düşünürler her zaman bildiklerinin bilmediklerinin yanında çok küçük kaldığını ifade
etmişlerdir. Bilim adamları da hep bilinecek daha bir sürü yeniliği keşfetmeye çalışmışlardır
ve hâlen de bunun için durmaksızın çalışmalarına devam ediyorlar. Öğrenilecek yeni şeyler
bulma isteği ve farklı olanı merak etme duygusu, arayışı ilk başlatan kıvılcımdır.

Bilebildiklerimiz, bilmediğimiz daha çok şey olduğunu fısıldadığına göre demek ki daha bir
çok şeyden habersiziz. Birinin bildikleri diğerine bilinmeyen geldiği gibi, çok şey bilmek de
öğrenilecek daha çok şey olduğu gerçeğini yok edemez.

Bildiklerimizin arasında olan önemli bir şey var ki; bilmediğimiz birçok güzel, ilginç, faydalı
şeyin olduğu ve bizim bunların olduğunun farkında bile olmadığımız. Böyle bir çok şey
var(dır). İşte bunu fark ediyoruz. Ayrıca fark etmediğim şeyler olduğunu da fark ediyoruz, en
azından hissediyoruz. Gerçi sınırlı olan insan aklı ve zihinsel kapasitesi için gah kâinat, gah
dünya, gah insanın kendi vücut derinlikleri ve ruhsal yapısı daima gizemini koruyacak ve
belki de hiç bir zaman tamamen anlaşılamayacak ancak daha fazla bilinebilecektir…. İnsanlar
“daha çok” bilebilecek, fakat “hepsini” asla bilemeyeceklerdir. Zira fabrikadaki bir ürünün
tüm fabrikayı algılaması mümkün değildir.

O halde bize düşen, kendimiz için fazlasıyla yeterli olacak kişisel hazinemizin izini sürmek.
Farz edelim ki bir kişi bir yerlerde hazine olduğunun farkına vardı. Bu durumda başkaları
bilmese ve diğerlerini ilgilendirmese de yalnızca hazineden haberdar olan kişiye münhasıran
ve onun faydasınadır ki gidip o hazineyi bulunduğu yerden çıkarsın. Herhalde ben de
birçokları gibi hazineden hiç haberi bile ol(a)mayanlardan değil de en azından hazine diye bir
kavram olduğunu bilenlerdenim. Bana ve ortalama normlara sahip olan herkese düşen bu
hazinenin nerede olduğunu araştırmaktır.

Sahip olma isteği öncelikli olarak o şeye ihtiyaç duymakla başlar. Arzu edilen şeyin
gerekliliği ve yücelik seviyesi kişiden kişiye değişir. İhtiyaç ilk önce hayal etmekle başlar,
onu elde etmek için gösterilen çaba ile devam eder ve gerektiğinde onun için yapılacak
fedakârlıklarla da kişileştirilir.

Peki, potansiyel hazineyi nasıl fark edeceğiz? Hazinenin yerini nasıl tespit edeceğiz ki, ona
ulaşmak için içimizde istek oluşsun? Hem insan ne bilir ki? Ne kendini, ne mikro âlemi, ne
makro âlemi, ne çevresini, ne dışındakileri ve ne de daha kendisini bilemeyen bizler henüz
ortada hiç bir izi olmayan hazineleri ve onların yerlerini nasıl bileceğiz?

Hazine kelimesinin lügat anlamındaki varlığını bile birçok kişi bilmez ya da merak etmez.
Hazinenin yerini bilen birçoğu ise hazineye yoldaki basit dikenlere bulaşmamak için
yaklaşmak istemez. Birçoğu ise az zahmet, biraz sabırla elde edilecek hazinedense yanı
başındaki oyuncaklarla vakit geçirmeyi nedense tercih eder.

Uygun yöne bakıldığında her yanda gizliden gizliye birçok tabela olduğu görülür.
Bakmayanlar ya da bakmak istemeyenler tabi ki tabelayı bilmezler ve gör(e)mezler
dolayısıyla tabelaların gösterdiği yönden de asla haberdar olamazlar.

Her zaman daha fazlası yolunda çaba sarf etmeyi gerçekleştirmek zorunda bırakacak bir
şeyler vardır. Hiç bilmiyorsan bilmen gerektiğini, biraz biliyorsan daha fazlasını bilmen
gerektiğini bilirsin. Biraz bilsen bile bunun sana mesuliyet yüklediğini ve bildiklerinin sana
bildiklerine bağlı olarak bir şeyler yapman gerektiğini zorlar. Hiç bir şeyden haberin
olunmasa bile “varlık”, var oluş, hissedebiliyor olmak bile büyük bir hazineye giden yolu
gösteren tabelalardan bazılarıdır. Diğer tabelalardan en görünen olanı ise tüm azametiyle
koskocaman kâinat kitabı, bu kitabın muhteşem dizaynı ve mükemmel ahengi.

İnsanların en büyük hazine algılama cihazı bizzat kendi akıllarıdır. Bu cihaza sahip olmak
“demek ki bu yeteneğin kullanılmasını gerektiren bir şeyler var” dedirtir ve bunu fark edenler
bununla bulunması muhtemel hazineyi aramaya koyulurlar.

Arayanlar eninde sonunda hazineye kavuşurlar sahip olduğu akıl teçhizatı kullanmayanlar ve
sahip olduğu yetenekleri ve bilgileri geçici ve ucuz boş işlerle uğraştıkları için fark
edemeyenler ise hazinenin değerini takdir edemezler.

Bazıları hazinenin ortasında yaşadıkları halde bunu nedense hiç fark etmezler. Bundan daha
kötüsü ise hazine dairesinde doğup büyümüş olmasına rağmen hazine aramak için başka
yerlere aramaya gidenlerdir. Açıktır ki böylelerinin hazineye kavuşması, hazinenin
yakınlarında yaşamamış olanlardan daha zordur çünkü diğerlerinin araması onları hazineye
yakınlaştırırken, onların arayışı hep daha uzağa gitmekle geçer.

Cennet; olduğu bilinen fakat yaşanılan müddet boyunca istense de ulaşılamayacak olan gizli
hazine. Allah’ın (cc) Cemali; hakkında hiç bir şey bilinemeyen fakat varlığından haberdar
olunulan define.

Hazine eğer fark edilebilirse hazinedir, eğer yanı başındaki değerlerden haberin bile yoksa
tüm zümrütlerle yakutlarla dolu hazinenin değersiz kaya parçalarından farkı olmaz.

Hazineyi fark edebilmek için çok önemli bir pusulaya ihtiyaç vardır ki o da akıldır. Hazineyi
açmanın yolu da sandukanın anahtarına sahip olmaktır ki; o da imandır. Zamanı geldiğinde
kapağı açılan defineden faydalanabilmenin yordamı ise salih amellerdir.

You might also like