Professional Documents
Culture Documents
İÇ HASTALIKLARI
PRENSİPLERİ
CİLT: 1
EDİTÖRLER Ç E V İR İ EDİTÖRÜ
OAN L. LONGO, mo
2004
İÇİNDEKİLER
32. Dispne ve Pulmoner Ödem 199 48. İnkontinans ve Alt Üriner Sistem Yakınmaları 268
Roland H. Ingram, Jr., Eugene Braunwahl Philippe E. Zimmern, John D. McConnell
Mehmet Aksoy Bülent Soyupak
34. Kardiyak Üfürümlü Hastaya Yaklaşım 207 50. Asidoz ve Alkaloz 283
Patrick T. O'Gara, Eugene Braunwald Thomas D. DuBose, Jr.
İlyas Akdemir, Serdar Soydinç Tamer C. İnal
58. İmmünolojik Mekanizmalarla Gelişen Deri 71. İlaçların Yan (Toksik) Tesirleri 430
Hastalıkları 331 Alastair J.J. Wood
Kim B. Yancey, Thomas J. Lawley Yusuf Karataş
Soner Uzun
72. Otonomik Sinir Sisteminin Fizyolojisi ve
59. Kütanöz İlaç Reaksiyonları 336 Farmakolojisi 438
Robert S. Stern, Olivier M. Chosidow, Lewis Landsberg, James B. Young
Bruce U. Wintroub Cemil Göçmen
Varol Aksungur
Bölüm Beş
60. Fotosensitivite ve Diğer Işık Reaksiyonları 342 BESLENME
David R. Bickers
Gül Denli, Sühan Günaştı 73. Besin Gereksinimleri ve Diyet Değerleri 451
•CİSİM 10 Johanna Dwyer
HEMATOLOJİK D EĞ İŞİKLİKLER Sema Şimşek, Yahya Sağlıker
70. İlaçla Tedavi İlkeleri 419 85. Kanserli Hastalarda İnfeksiyonlar 547
John A. Oates, Dan M. Roden, Grant R. Wilkinson Robert Finberg
Şule Oktay, Yusuf Karataş Hayrettin Akdeniz
86. Melanoma ve Diğer Deri Kanserleri 554 Michael C. Perry, Dan L. Lonp
Arthur J. Sober, Howard K. Koh, Gregory P. Wittenberg, Belgin Büyükakıllı
Carl V. Washington, Jr.
Celalettin Camcı Kİ.SİM 2
H KM ATOPOEZ BOZUKLUKLARI
87. Baş Boyun Kanseri 559
Everett E. Vokes 104. Hematopoez 653
Yücel Akbaş Peter J. Quesenberry, Gerald A. Colvin
Mustafa Dikilitaş, İsmet Aydoğıiu
88. Akciğer Neoplazmları 562
John D. Minna 105. Demir Eksikliği ve Diğer Hipoproliferatif Anemiler 660
Ali Özdülger John W. Adamson
Oral Nevruz, Birol Güvenç
89. Meme Kanseri 571
Marc E. Lippman 106. Hemoglobinopatiler 666
Melek Koksal Erkişi Edward J. Benz, Jr.
Yurdanur Kılmç
90. Gastrointestinal Kanal Kanserleri 578
Robert J. Mayer 107. Megaloblastik Anemiler 674
Alper Akınoğlu, H. Mehmet Haznedar Bernard M. Babior, H. Franklin Bunn
Çağatay Ünsal, Birol Güvenç
91. Karaciğer ve Safra Yolları Tümörleri 588
Jules L. Dienstag, Kurt J. Isselbacher 108. Hemolitik Anemiler ve Akut Kan Kaybı 681
Birol Özer, Ender Serin, Yahya Sağlıker H. Franklin Bunn, Wendell Rosse
Pervin Topçuoğlu, Meltem KurtYüksel, Yahya Sağlıker
92. ankreas Kanseri 591
Robert J. Mayer 109. Aplastik Anemi, Miyelodisplazi, ve İlişkili İlik Yetmezliği
Mahmut Akgöz,Yahya Sağlıker Sendromları 692
Seal S. Young
93. Gastrointestinal Sistem ve Pankreasta Endokrin
Mustafa Dikilitaş, İsmet Aydoğdü
Tümörleri 593
Robert T. Jensen 110. Polistemi Vera ve Diğer Miyeloproliferatif
Yüksel Gümürdülü,Yahya Sağlıker Hastalıklar 701
604 Jerry L. Spivak
94. Mesane ve Böbrek Hücre Karsinoması
Howard I. Seher, Robert J. Motzer Süleyman L. Dinçerler
Bülent Soyupak
111. Akut ve Kronik Miyeloid Lösemiler 706
95. Prostat Bezinin Hiperplazik ve Malign Hastalıkları 608 Me ir Wetzler, John C. Byrd, Clara D. Bloomfield
Howard /. Seher Berksoy Şahin
Atilla Arıdoğan
112. Lenfoid Hücre Malignensileri 715
James O. Armitage, Dan L. Longo
96. Testis Kanseri 616
Zahit Bolaman
Robert J. Motzer, George J. Bosl
Nihat Satar 113. Plazma Hücre Hastalıkları 727
Dan L. Longo
97. Jinekolojik Kanserler 620
İmdat Dilek
Robert C. Young
Aytekin Altıntaş 114. Transfüzyon Biyolojisi ve Tedavisi 733
Jeffery S. Dzieczkowski, Kenneth C. Anderson
98. Yumuşak Doku ve Kemik Sarkomları ve Kemik
Gürhan Kadıköylü, Zahit Bolaman
Metastazları 625
Shreyaskumar R. Patel, Robert S. Benjamin 115. Kemik İliği ve Kök Hücre Transplantasyonu 739
Elif Güler Frederick R. Appelbaum
Atila Tanyeli
99. Primer Yeri Bilinmeyen Metastatik Kanser 628
Richard M. Stone K ISIM 3
Elif Güler .'IEM OSTAZ BO ZU K LU K LA RI
100. Paraneoplastik Sendromlar 632 116. Trombosit ve Damar Duvarı Bozuklukları 745
Bruce E. Johnson Robert I. Handin
Fatin Koçak, Yahya Sağlıker Yurdanur Kılmç
101. Paraneoplastik Nörolojik Sendromlar (PNNS) 636 117. Koagülasyon ve Tromboz Bozuklukları 751
Muhammad T. Al-Lozi, Alan Pestronk Robert I. Handin
Süleyman Alıcı Emel Gürkan
102. Onkolojik Aciller 642 118. Antikoagülan, Fibrinolitik, ve Antitrombostik Tedavi 758
Rasim Gucalp, Janice Dutcher Robert I. Handin
Kazım Uygun, İrfan Çiçin A.Uğur Ural
103. Kanser ve Tedavisinin Geç Sonuçları 650 Tıpta "e Fh.yMojUe el O lii'ii, U. 0
içindekiler
Karl Landsreiner
Klinik Yaklaşım 839
Işıl Öcal King K. Holmes
Tıpta ve Fizyolojide Nobel Ödülü, 1962 Ali Kaya
Francis Harry Compton Crick, James Dewey Watson, 133. Pelvik İnflamatuar Hastalık 848
Maurice Hugh Frederick Wilkins King K. Holmes, Robert C. Brunham
Işıl Öcal ytekin Altıntaş
KISIM 3
Bölüm Yedi
K LİN İK SE N D R O M LA R : HASTANE KÖKENLİ
EN FEK SİYO N H A STA LIK LA R I
EN FEK SİYO N LA R
KISIM 1
EN FEKSİYON HA STA LIKLA RIN D A T E M E L DÜ ŞÜ N CELER
134. Hastanede Enfeksiyon Kontrolü 853
Robert A. Weinstein
119. Enfeksiyon Hastalıklarına Giriş: Konak-Parazit Aylin Dalkıran, Neşe Saltoğlu
İlişkileri 763
Lawrence C. M adoff, Dennis L. Kasper 135. Hastanede Edinilmiş ve Damar İçi Araca İlişkin
Mesut Yılmaz, Recep Öztürk Enfeksiyonlar 857
Dori F. Zaleznik
120. Mikrobiyal Patogenezin Moleküler Mekanizmaları 767 Neşe Saltoğlu
Gerald B. Pier
Bilgül Mete, Recep Öztürk 136. Transplant Alıcılarında Enfeksiyonlar 860
Robert Finberg, Joyce D. Fingeroth
121. İnfeksiyon Hastalıklarının Laboratuar Tanısı 775 Neşe Saltoğlu
Andrew B. Onderdonk KISIM 4
Recep Öztürk B A K T E R İY E L H A STA LIK LA RIN fEDA VİSİN E YAKLAŞIM
131. Akut İnfeksiyöz İshaller ve Bakteriyel Besin 145. Gazlı Gangren, Antibiyotik İlişkili Kolit, ve Diğer
Zehirlenmesi 834 Clostridial Enfeksiyonlar 922
Joan R. Butterton, Stephen B. Calderwood Dennis L. Kasper, Dori F. Zaleznik
Oral Öncül Devran Gerçeker <isı M 6
132. Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar: Genel Bakış ve
162. Veba ve Diğer Yersinia Enfeksiyonları 993
Grant L. Campbell, David T Dennis
A. Seza İnal
146. Meningokok İnfeksiyonları 927
Robert S. Munford 163. Kedi-Tırmığı Hastalığı Ve Bartonella EnfeksiyonlarılOOl
Şaban Esen Lucy Stuart Tompkins
A.Seza İnal
147. Gonokokkal İnfeksiyonlar 931
Sanjay Ram, Peter A. Rice 164. Donovanoz 1004
Dilek Arman Gavin Hart
A.Seza İnal
148. Moraxella catarrhalis ve Diğer Moraxella Türleri 938
Daniel M. M usher
Hakan Leblebicioğlu
182. Herpes Simplex Virüsler 1100 198. Eklembacaklı (Arthropod) ve Kemirgen Kaynaklı
Lawrence Corey Virüslerin Neden Olduğu Enfeksiyonlar 1152
Murat Ertürk C.J. Peters
Metin Otkun
183. Varisella-Zoster Virüs Enfeksiyonları 1106
Richard J. Whitley 199. Filoviridae (Marburg ve Ebola Virüsleri) 1166
Murat Ertürk C.J. Peters
İbrahim Halil Özerol
184. İnfeksiyöz Mononükleoz’u da İçeren Epstein-Barr
Virüs İnfeksiyonları 1109
Jeffrey I. Cohen
Fadile Yıldız Zeyrek
236. Kalp Kapak Hastalıkları 1343 251. Solunum Sistemi Hastalıklarında Tanı Yöntemleri 1453
Eugene Braunwald
Vedat Davutoğlu Steven E. Weinberger, Jeffrey M. Drazen
Bahar Ulubaş
237. Kor Pulmonale 1355
Eugene Braunwald K ISIM 2
M. Hakan Dinçkal SOLUNUM S İS T E M İ HASTAL IK LA R I
244. İskemik Kalp Hastalığı 1399 258. Kronik Bronşit, Amfizem, ve Hava Yolu
Andrew P. Selwyn, Eugene Braunwald Obstrüksiyonu 1491
İlyas Akdemir, Murat Akçay, Ahmet Birand Eric G. Honig, Roland H. Ingram, Jr.
Ali Özdülger
245. Perkutan Koroner Revaskülarizasyon 1410
Donald S. Baim 259. İnterstisyel Akciğer Hastalıkları 1499
Nehir Sucu, Esra Kocadurmuşoğlu Talmadge E. King, Jr.
Nesimi Eren , Akın Eraslan Balcı
246. Hipertansif Vasküler Hastalıklar 1414
Gordon H. Williams 260. Primer Pulmoner Hipertansiyon 1506
Hasan Sabit Sağlıker, Pırıl Sağlıker Özkaynak, Stuart Rich
Yahya Sağlıker Nesimi Eren , Akın Eraslan Balcı
Işıl Öcal
278. Böbrekte Damarsal Hasarlanma 1610 292. Karaciğer Hastasına Yaklaşım 1707
Kamal F. Badr, Barry M. Brenner Marc Ghany, Jay H. Hoofnagle
Reha Erkoç, Hayriye Sayarlıoğlu Hikmet Akkız
279. Böbrek Taşı Hastalığı 1615 293. Karaciğer Fonksiyonlarının Değerlendirilmesi 1711
John R. Asplin, Fredric L. Coe, Murray J. Favus Daniel S. Pratt, Marshall M. Kaplan
Nihat Satar Tamer C. İnal
280. Üriner Sistem Enfeksiyonları ve Piyelonefrit 1620 294. Bilirubin Metabolizması ve Hiperbilirubinemiler 1715
Walter E. Stamm Paul D. Berk, Allan W. Wolkoff
Ayşe Balat Tamer C. İnal
281. Üriner Sistem Obstrüksiyonları 1627 295. Akut Viral Hepatitler 1721
Julian L. Seifter, Barry M. Brenner Jules L. Dienstag, Kurt J. Isselbacher
Nihat Satar Bülent Değertekin
296. Toksik ve İlaca Bağlı Hepatitler 1737 Abdullah Canatroğlu
Jules L. Dienstag, Kurt J. Isselbacher 311. Sistemik Lupus Eritematozus 1922
Selahattin Ünal, Tarkan Karakan Bevra Hannahs Hahn
Abdullah Canatroğlu
297. Kronik Hepatitler 1742
Jules L. Dienstag, Kurt J. Isselbacher 312. Romatoid Artrit 1928
İbrahim Doğan Peter E. Lipsky
Erkan Kozanoğlu, Abdullah Canatroğlu
298. Alkolik Karaciğer Hastalığı 1752
Mark E. Mailliard, Michael F. Sorrell 313. Sistemik Skleroz (Skleroderma) 1937
Şükrü Dumlu, Tarkan Karakan Bruce C. Gilliland
Şeminur Haznedaroğlu
299. Siroz ve Komplikasyonları 1754
Raymond T. Chung, Daniel K. Podolsky 314. Sjögren Sendromu 1947
Fatin Koçak, Yahya Sağlıker Haralampos M. Moutsopoulos
Berna Göker
300. Karaciğeri Etkileyen Metabolik, Genetik ve İnfiltratif
Hastalıklar 1767 315. Ankilozan Spondilit, Reaktif Artrit, ve Tanımlanmamış
Daniel K. Podolsky Spondiloartropati 1949
Gülleyla Kılıç, Nurcan Araş Ateş Joel D. Taurog, Peter E. Lipsky
Hüseyin T E. Özer
301. Karaciğer Nakli 1770
Jules L. Dienstag 316. Behçet Sendromu 1956
Özgür Yağmur Haralampos M. Moutsopoulos
Hüseyin T. E. Özer
302. Safra Kesesi ve Safra Yollarının Hastalıkları 1776
Norton J. Greenberger, Gustav Paumgartner 317. Vaskülit Sendromları 1956
Sunay Sandıkçı Anthony S. Fauci
K ISIM 3 Hüseyin T. E. Özer
PANKREAS H A STA LIK LA R I
318. Sarkoidoz 1969
303. Pankreas Hastalıklı Hastaya Yaklaşım 1788 Ronald G. Crystal
Phillip P. Toskes, Norton J. Greenberger Berna Göker
Sunay Sandıkçı
319. Amiioidoz 1974
304. Akut ve Kronik Pankreatit 1792 Jean D. Sipe, Alan S. Cohen
Norton J. Greenberger, Phillip P. Toskes Şeminur Haznedaroğlu
Sunay Sandıkçı
Bölüm Oniki K ISIM 3
İMMÜN SİSTEM , BAĞ DOKUSU V E E K L E M E K L E M H A STA LIK LA R I
H A ST A LIK LA R I
320. Eklem ve Kas İskelet Sistemi Hastalıklarına
KİŞİM i
Yaklaşım 1979
İMMÜN S İST E M H A STA LIK LA R I
John J. Cush, Peter E. Lipsky
Abdullah Milcan
305. İmmün Sisteme Giriş 1805
Barton F. Haynes, Anthony S. Fauci 321. Osteoartrit 1987
Abdullah Canataroğlu, Birol Güvenç Kenneth D. Brandt
Nurgül Arıncı İncel
306. M ajor Doku Uygunluğu Gen Kompleksi 1830
Gerald T. Nepom, Joel D. Taurog 322. Gut ve Diğer Kristal Artropatiler 1994
Hüseyin T.E. Özer Antonio J. Reginato
Günşah Şahin
307. Otoimmünite ve Otoimmün Hastalıklar 1839
Peter E. Lipsky, Betty Diamond 323. İnfeksiyöz Artritler 1998
Didem Arslan, Yahya Sağlıker Scott J. ThalerJam es H. Maguire
Selda Bağış
308. Primer İmmün Yetmezlik Hastalıkları 1843
Max D. Cooper, Harry W. Schroeder, Jr. 324. Psöriatik Artrit ve Gastrointestinal Hastalık ile
Didem Arslan, Yahya Sağlıker İlişkili Artritler 2003
309. İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüs (HIV) Hastalığı; Peter H. Schur
Selda Bağış
AİDS ve İlişkili Bozukluklar 1852
Anthony S. Fauci, H. Clifford Lane
325. Tekrariayıcı Polikondritve Diğer Artritler 2005
Mehmet Soy, Ömer Nuri Pamuk
Bruce C. Gilliland
K ISIM 2
Özlem B. Çimen
İM.'-iü'.N HASARLA İL İŞ K İL İ KONUKLUKLAR
326. Ekstremitelerin Periartiküler Hastalıkları 2016
310. Alerjiler, Anafilaksi, ve Sistemik Mastositozis 1913 Bruce C. Gilliland
K. Frank Austen Özlem B. Çimen
342. Osteoporoz 2226
Robert Lindsay. Felicia Coşman
Musa Bali, Tarkan Karakan
357. Santral ve Periferik Sinir Sistemlerinin 374. Kronik ve Tekrarlayan Menenjit 2481
F.lektrofizyolojik Çalışmaları 2331 Walter J. Koroshetz, Morton N. Swartz
Michael J. Aminoff Ali Özeren
Hacer Bozdemir
375. Prion Hastalıkları 2486
358. Nörolojik Bozukluklarda Nöroradyoloji 2337 Stanley B. Prusiner, Patrick Bosque
William P. Dillon Ejder Küçükaltun, Yahya Sağlıker
Şebnem Bıçakçı
376. Nörolojik Yoğun Bakım 2491
359. Nörolojik Bozuklukların Moleküler Tanısı 2342 J. Claude Hemphill. M. Flint Beal, Daryl R. Gress
Joseph B. Martin, Frank M. Longo Münife Neyal
Şebnem Bıçakçı
K ISIM 1 KISIM 3
SİN İR VK KA SLA RIN BO ZU K LU K LA RI
SANTRAL SİN İR S İS T E M İ H A STA LIK LA R I
360. Nöbetler ve Epilepsi 2354 377. Periferik Nöropatili Hastalara Yaklaşım 2498
Daniel H. Lowenstein Arthur K. Asbury
Hacer Bozdemir Ş. Fatin Reel
361. Serebro Vasküler Hastalıklar 2369 378. Guillain-Barre Sendromu ve Diğer İmmün-Aracılı
Wade S. Smith, Stephen L. Hauser, J. Donald Easton Nöropatiler 2507
Ayşe Filiz Koç, Yakup Sarıca Arthur K. Asbury, Stephen L. Hauser
Ayşe Filiz Koç, Yakup Sarıca
362. Alzheimer Hastalığı ve Diğer Primer Demanslar 2391
Thomas D. Bird 379. Charcot-Marie-Tooth Hastalığı ve Diğer Herediter
Ali Özeren Nöropatiler 2512
363. Parkinson Hastalığı ve Diğer Ekstrapiramidal Sistem Phillip F. Chance, Thomas D. Bird
Hastalıkları 2399 Ayşe Filiz Koç, Yakup Sarıca
Michael J. Aminoff
380. Miyastenia Gravis ve Nöromusküler Kavşağın Diğer
Meltem Demirkıran
Hastalıkları 2515
364. Ataksik Bozukluklar 2406 Daniel B. Drachman
Roger N. Rosenberg Münife Neyal
Meltem Demirkıran
381. Kas Hastalığı olan Hastaya Yaklaşım 2520
365. Amyotrofik Lateral Skleroz ve Diğer Motor Nöron Jerry R. Mendell
Hastalıkları 2412 Münife Neyal
Robert H. Brown, Jr.
382. Polimiyozit, Dermatomiyozit, ve Inklüzyon Cismi
Ş. Fatin Reel
Miyoziti 2524
366. Otonom Sinir Sistemi Bozuklukları 2416 Marinos C. Dalakas, Jr.
John W. Engstrom, Joseph B. Martin Mustafa Yılmaz
M. Betigül Yürüten, Emine Genç
383. Müsküler Distrofiler ve Diğer Müsküler Hastalıklar 2529
367. Kraniyal Sinirlerin Sık Görülen Hastalıkları 2421 Robert H. Brown, Jr., Jerry R. Mendell
M. Flint Beal, Stephen L. Hauser Mustafa Yılmaz
Ümit Hıdır Ulaş KISIM 4
368. Omurilik Hastalıkları 2425 KRONİK YORGUNLUK SKNDUO.MU
Stephen L. Hauser
Süleyman İlhan 384. Kronik Yorgunluk Sendromu 2541
Stephen E. Straus
369. Kafa ve Omurganın Travmatik Yaralanmaları 2434
Lut Tamam, Mehmet Ünal
Allan H. Ropper
Cavit Boz >.İSİM 5
İ’M K -V U 'N io BOZU K LU K LA R
370. Sinir Sisteminin Primer ve Metastatik Tümörleri 2442
Stephen M. Sağar, Mark A. Israel
385. Ruhsal Bozukluklar 2542
Kazım Uygun, İrfan Çiçin
Victor l. Reııs
371. Multipl Skleroz ve Diğer Demiyelinizan Hastalıklar 2452 Lut Tamam, Nurgül Özpoyraz
Stephen L. Hauser, Donald E. Goodkin
KlSSM *:
Hulusi Keçeci ■ ■ . m a k u l a u ü m u i .i g İ
388. Opioid Madde Kötüye Kullanımı ve Bağımlılığı 2567 395. Ağır Metal Zehirlenmesi 2590
Marc A. Schuckit, David S. Segal Howard Hu
Aylin Ertekin Y a z ıc ı, Kemal Yazıcı Ferdi Tanır
392. Boğulma ve Boğulma Tehlikesi 2581 Ek A: Klinik Önemi Olan Laboratuar Değerleri A -l
Jerome H. Modeli
Ek B: Kültür Örneklerinin Alınması ve Taşınması İçin
Ferdi Tanır
Kurallar A -ll
393. Elektrik Yaralanmaları 2583
İNDEKS 1-1
Raphael C. Lee
Ferdi Tanır
KATKIDA B UL (İNANLAR
ELIAS ABRÜTYN, MD
K. FRANK AUSTEN, MD
Professor of Medicine and Public Health; Associate Provost and Associate
Theodore Bevier Bayles Professor of Medicine, Harvard Medical School;
Dean for Faculty Affairs, Department of Medicine, Division of Infectious
Director, Inflammation and Allergic Diseases Research Section, Division of
Disease, MCP Hahnemann University School o f Medicine, Philadelphia
Rheumatology, Immunology and allergy, Brigham and Women’s Hospital,
[143, 144]
Boston [310]
JOHN W. ADAMSON, MD
BERNARD M. BABIOR, MD, PhD
Director, Blood Research Institute, Blood Center of Southeastern Wiscon
sin, Milwaukee [61, 105] Head, Division of Biochemistry, Department of Molecular and Experimen
tal Medicine, The Scripps Research Institute; Professor and Staff Physician,
Division of Hematology and Oncology, Department of Medicine, Scripps
DAVID A. AHLQUIST, MD
Clinic and research Foundation, La Jolla [107]
Professor of Medicine, Mayo Medical School; Consultant in Gastroentero
logy, Mayo Clinic and Foundation, Rochester [42]
KAM ALF. BADR, MD
Professor and Chair, Department of Internal Medicine, American university
LEEN A ALA-KOKKO, MD
o f Beirut (Lebanon); Attending Physician, American University of Beirut
Collagen Research Unit, Biocenter Oulu and Department of Medical Bioc
Medical Center, Beirut, Lebanon [278]
hemistry, university o f Oulu, Finland [351]
DONALD S. BAIM, MD
MUHAMMAD T. AL-LOZI, MBBS
Professor of Medicine, Harvard Medical School; Director, Center for Mini
Assistant Professor of Neurology, Washington University, St. Louis [101]
mally invasive Therapy, Brigham and Women’s Hospital, Boston [228,245]
M ICHAEL J. AMINOFF, MD
ROBERT L. BARBIERI, MD
Professor of Neurology, university of California San Francisco, San Franc-
Kate Macy Ladd Professor Obstetrics, Gynecology and Reproductive B i
cisco [22, 357, 363]
ology, Harvard Medical School; Chairman, Department o f Obstetrics and
Gynecology, Brigham and Women’s Hospital, Boston [7]
KENNETH C. ANDERSON, MD
Associate Professor of Medicine, Harvard Medical School; Medical Direc
TAMAR F. BARLAM, MD
tor, Blood Component Laboratory, Dana-Farber Cancer Institute, Boston
Assistant Professor of Medicine, Harvard Medical School; Senior associate
[114]
Physician, Beth Israel Deaconess Medical Center, Boston; Director, Project
on antibiotic Resistance, Center for Science in the Public Interest, Washing
ELLIO TT M. ANTMAN, MD
ton, D.C. [19, 150]
Associate Professor o f Medicine, Harvard Medical School; Director, Samu
el A. Levine Cardiac Unit, Brigham and Women’s Hospital, Boston [243]
KENNETH J. BART, MD, MPH, MSHPM
Director, Graduate School of Public Health, San Diego State University,
FR ED ER IC K R. APPELBAUM , MD
San Diego [122]
member and Director, Clinical Research Division Fred Hutchinson Cancer
Research Center; Professor and Head, Division of Medical Oncology, uni
versity o f Washington School of Medicine, Seattle [115] M. FLINT BEAL, MD
Anne Parrish Titzel Professor and Chairman o f Neurology, Weill Medical
GORDON L. ARCHER, MD College; Neurologist-in-Chief, New York Presbyterian Hospital, New York
[367,376]
Chairman, Division of Infectious Diseases, Department of Internal Medici
ne; Professor of Medicine and Microbiology/Immunology, Medical Colle
ge of Virginia, Campus of Virginia Commonwealth university, Richmond ROBERT S. BENJAMIN, MD
[137] Internist and Professor of Medicine, chairman, Department of Melano-
ma/Sarcoma Medical Oncology; Medical Director, Multidisciplinary Sar
JA M ES O. ARMITAGE, MD coma Center, The university o f Texas M.D. Anderson Cancer Center, Hous
Dean, College o f Medicine, and Professor o f Internal Medicine, Section of ton [98]
Oncology/Hematology, University of Nebraska, Omaha [112]
JOHN E. BENNETT, MD
ARTHUR K. ASBURY, MD Head, Clinical Mycology Section, Laboratory of Clinical Investigation, Na
Van Meter Professor of Neurology Emeritus, University of Pennsylvania tional Institute of Allergy and Infectious Diseases, National Institutes of He
School o f Medicine, Philadelphia [23, 377, 378] alth, Potomac [200, 201, 202, 203, 204, 205, 206, 207, 208]
RICH A RD C . BO U C H ER , MD M IC H A E L J . BURNS, MD
William Rand Kenan Professor of Medicine, University of North Carolina Instructor of Medicine, Harvard Medical School; Department of emergency
at Chapel Hill; Director, Cystic Fibrosis/Pulmonary Research & Treatment Medicine, Division of Toxicology, Beth Israel Deaconess Medical Center,
Center, Chapel Hill 1257] Boston [397]
JO A N R . BU TTER TO N , MD
K A R EN D. BRADSHAW, MD
assistant Professor of Medicine, harvard medical School; Assistant in Me
Associate Professor oTObstetrics ;utd Gynecology, The University ol'Texas
dicine, Infectious Disease Division, Massachusetts General Hospital, Bos
Southwestern Medical Center, Dallas [52, 336]
ton [131]
JU LES L. DIENSTAG, MD
DAVID A. EHRMANN, MD
Associate Professor of Medicine, Harvard Medical School; Physician, Mas
sachusetts General Hospital, Boston [9 1 ,2 9 5 , 296, 297, 301] Associate Professor, Section of Endocrinology, Department of Medicine,
University of Chicago, Chicago [53]
W ILLIAM P. DILLON, MD
JOHN W. ENGSTROM, MD
Professor of Radiology. Neurology and neurosurgery; Chief, Diagnostic
Neuroradiology. University of California San Francisco, San Francisco Associate Professor of Neurology, and Vice Chairman, Department of ne
[358] urology. University of California San Francisco, San Francisco [16, 366]
RAPHAEL DOLIN, MD
MURRAY J. FAVUS, MD
Maxwell Finland Professor of Medicine, and dean for Clinical Programs,
Professor of Medicine, university of Chicago Prit/.ker School of Medicine;
Harvard Medical School. Boston [181, 189. 190]
Director. General Clinical Research Center; Director, Bone Program, Chi
cago [279]
DANIEL B. DRACHMAN, MD
Professor of Neurology and Neurosciences: Director, Neuromuscular Unit
ROBERT G. FENTON, MD, PhD
The Johns Hopkins University School o f Medicine, Baltimore [380]
Associate Professor of Medicine, University of Maryland Greenebaum
Cancer Center, Baltimore [82]
JE F F R E Y M. DRAZEN, MD
Professor of Medicine, Harvard Medical School; Senior Physician. Brig
HOWARD L. FIELD S, MD, PhD
ham and Women’s Hospital, Boston [249. 250. 2 5 1,2 6 6 ]
Professor of Neurology and Physiology, University of California San Fran
cisco, San Francisco [12]
THOMAS D. DUBOSE, JR ., MD
Peter T. Bohan Professor and Chairman, Department of Internal Medicine;
GREGORY A. F IL IC E , MD
Professor of Molecular and Integrative Physiology. University of Kansas
Associate Professor of Medicine, University of Minnesota; Chief, Infecti
School of Medicine, Kansas City [50]
ous Disease Section, Veterans Affairs Medical Center, Minneapolis [165]
JE F F R E Y A. GELFAND, MD
NORTON J . GREEN BERGER, MD
Visiting Professor of Medicine, Harvard Medical School; Distinguished
Professor of Medicine, Tufts University School o f Medicine; Attending Professor of Medicine, and senior Associate Dean for Medical Education,
Physician in Infectious Diseases, Massachusetts General Hospital, Boston University of Kansas school of Medicine, Kansas City [302, 303, 304]
[17, 125]
JOHN S. GREENSPAN, BDS, PhD
ANNE A. GERSHON, MD professor and Chair, Department o f Stomatology and Director, Oral AIDS
Center, School of Dentistry; Professor, Department o f Pathology, and Di
Professor of Pediatrics, and Director of Division o f Pediatric Infectious Di
rector, AIDS Clinical Research Center, School o f Medicine, University of
seases, Columbia University College o f Physicians and surgeons, New York
California San Francisco, San, Francisco [31]
[1 9 4 ,1 9 5 ,1 9 6 ]
DARYL R. GRESS, MD
MARC GHANY, MD
Associate Professor of Neurology and Neurosurgery; Director, Neurovascu
Medical Staff Fellow, Liver Diseases Section, Digestive Diseases Branch,
lar Service, University of California San Francisco, San Francisco [376]
National Institute o f Diabetes and Digestive and Kidney Diseases, National
Institutes o f Health, Bethesda [292]
JAM ES E. GRIFFIN, MD
Diana and Richard C. Strauss Professor in Biomedical Research, and Pro
RAYMOND J . GIBBONS, MD
fessor of Internal Medicine, University of Texas Southwestern Medical
Arthur M. and Glady D. Gray Professor o f Medicine, Mayo Medical Scho Center, Dallas [335, 338]
ol, Rochester [227]
W ILLIAM GROSSMAN, MD
BRUCE C. GILLILAND, MD Myer Friedman Distinguished Professor of Medicine, University of Califor
Professor of Medicine and Laboratory Medicine, University of Washington nia San Francisco; Chief o f Cardiology, university o f California San Fran
School of Medicine, Seattel [313, 325,326] cisco Medical Center, San Francisco [228]
W IL L IA M L . H A SL E R , MD LYN HOWARD, MB
Associate Professor of Internal Medicine, Division of Gastroenterology, Professor of Medicine, associate Professor of Pediatrics, and Head-Divisi
university of Michigan Medical Center, Ann Arbor [41] on of Clinical Nutrition in Department of Medicine, Albany Medical Colle
ge, Albany [76]
T E R R Y HASSOLD, PhD
Professor, Department of Genetics, Case Western Reserve University and HOWARD HU, MD, DPH
the Center for Human Genetics, University Hospitals of Cleveland, Cleve Associate Professor of Occupational Medicine, Harvard School of Public
land [66] Health; Assistant Professor of Medicine, Harvard Medical School; Associ
ate Physician, Channing Laboratory, Brigham and Women's Hospital, Bos
ST EP H E N L . H A U SER, MD ton [5 .3 9 1 ,3 9 5 ]
Betty Anker Fife Professor and Chairman, Department of Neurology, uni
versity of California San Francisco, San Francisco [355,356, 3 6 1,367, 368, G A RY W. H UNNINGHAKE, MD
371 ,3 7 8 ] Professor, Department of Internal Medicine, and Director, Division of Pul
monary, Critical Care, and Occupational medicine. University of Iowa Col
BARTON F. HAYNES, MD lege of Medicine, Iowa City [253]
Frederic M. Hanes Professor of Medicine, anil Chair, Department of Medi
cine, Duke University Medical Center, Durham [305] EDWARD P. IN G EN ITO , MD
Assistant Professor of Medicine, Harvard Medical School; Director, Pulmo
J . C LA U D E H E M P H IL L III, MD nary Function Laboratory, Brigham and Women’s Hospital, Boston [266]
Assistant Professor of Neurology, university of California San Francisco;
Director, Neurovascular and Neurocritical Care Program, San Francisco ROLAND H. IN G RAM , J R ., MD
General Hospital, san Francisco [376] Martha West Looney Professor Emeritus, Emory university School of Me
dicine. Atlanta [3 2 ,2 5 8 ,2 6 5 ]
PATRICK H. HENRY, MD
Chairman, Department of Medicine, St John's mercy Medical Center, St.
THOMAS S. INUI, ScM , MD
Louis [63]
President and CEO, The Fetzer Institute, Kalamazoo, Michigan [10]
LLO YD H. KASPER, MD
BARNETT S. KRAM ER, MD, MPH
Professor of Medicine (Neurology) and microbiology, Dartmouth Medical
Director, Office of Medical Applications of Research, National Institutes of
School, Hanover [217]
Health, Bethesda [80]
ROBERT J. M AYER, MD
LEO X. LIU, MD, DTMH
Professor of Medicine, Harvard Medical School; Vice-Chair for Academic
Assistant Professor of Medicine, Harvard Medical School; Division of In
Affairs, Department of Adult Oncology, Dana-Farber Cancer Institute, Bos
fectious Diseases, Department of Medicine, Beth Israel deaconess Medical
ton [90, 92]
Center, Boston [219]
DAN L. LONGO, MD
Scientific Director, National institute on Aging, National institutes of He W ILLIAM M. M CCORMACK, MD
alth, Bethesda and baltimofe [6 1 ,6 3 , 79, 82, 84, 103, 112, 113, 191] Professor of Medicine and o f Obstetrics and Gynecology, and Chief, Divi
sion of Infectious Diseases, State University of New York, New York [178]
FRANK M. LONGO, MD, PhD
Professor of neurology, university of California San Francisco; Chief of Ne E. REGIS MCFADDEN, JR ,, MD
urology Veterans Affairs Medical Center, Department of Neurology, San Argyl J. Beams Professor of Medicine, Director, Division of Pulmonary and
Francisco [359] Critical Care Medicine, University Hospitals of Cleveland, Cleveland [252]
KEVIN T, MCVARY, MD ROBERT S. MUNFORD, MD
Associate Professor, Department of Urology, Northwestern university Me Jan and Henri Bromberg Professor of Internal Medicine, and Professor of
dical School, Chicago [51] Microbiology, university o f Texas Southwestern Medical Center, Dallas
[124, 146]
NANCY K. M ELLO, PhD
Professor of Psychology (Neuroscience), harvard Medical School; Alcohol TIMOTHY F. MURPHY, MD
and Drug Abuse Research Center, McLean Hospital, Belmont [389] Professor of Medicine and Microbiology, and Chief, Division of Infectious
Diseases, State University of New York at Buffalo, Buffalo [149]
SHLOMO MELMED, MD
Professor and Director, Cedars Sinai Research Institute, University of Cali DANIEL M. MUSHER, MD
fornia Los Angeles School of Medicine, Los Angeles [328] Professor of Medicine, and Professor of Molecular Virology, Baylor Colle
ge of Medicine; Chief, Infectious Diseases, Veterans Affairs Medical Cen
JE R R Y R. MENDELL, MD ter, Houstan [138, 148]
Chairman and Professor of Neurology; Director, Neuromuscular Disease
Center, The ohio State University, Columbus [381,383] ROBERT J , M YERBURG, MD
Professor o f Medicine and Physiology; Director, Division of Cardiology,
JA C K H. MENDELSON, MD university of Miami School of Medicine, Miami [39]
Professor of Psychiatry (Neuroscience), Harvard Medical School; Alcohol
and Drug Abuse Research Center, McLean Hospital, Belmont [389] GERALD T. NEPOM, MD, PhD
Professor, Department o f Immunology, University of Washington School of
ROBERT O. MESSING, MD Medicine; Director, Virginia Mason Research Center, Seattle [306]
Associate Professor of Neurology, and Associate Director, Ernest Gallo Cli
nic and Research Center, university o f California San Francisco, San Fran RICHARD A. NISHIMURA, MD
cisco [386] Professor o f Medicine, Mayo Medical School, Rochester [227]
THOMAS B. NUTMAN, MD
SUSAN MIESFELDT, MD
Head, Helminth Immunology Section, Laboratory of Parasitic Diseases,
Assistant Professor of Medicine, Division of Hematology and Oncology,
National Institute of Allergy and Infectious Diseases, National Institutes of
University of Virginia Health System, Charlottesville [68]
Health, Bethesda [220,221]
EDGAR L. MILFORD, MD
JOHN A. OATES, MD
Associate Professor of Medicine, Harvard Medical School; Director of Re
The Thomas F. Frist, Sr. Professor of Medicine, and Professor o f Pharma
nal Transplantation, Brigham and Women’s Hospital, Boston [272]
cology, Vanderbilt University School of Medicine, Nashville [70]
SAMUEL I. M ILLER, MD
Professor of Medicine and Microbiology, University of Washington, Seatt RICHARD J . O’BREIN, MD
le [156] Chief, Research and Evaluation Branch Division of Tuberculosis Elimina
tion, Centers for Diseases Control and Prevention, atlanta [169]
JOHN D. MINNA, MD
Professor, internal Medicine and Pharmacology; Director, Hamon Center PATRICK T. O’GARA, MD
for Therapeutic Oncology Research, University of Texas Southwestern Me Associate Professor of Medicine, Harvard Medical School; Director, Clini
dical Center, Dallas [88] cal Cardiology, Brigham & Women’s Hospital, Boston [34]
JAM ES B. SNOW, JR ., MD
Professor Emeritus, department of Otorhinolaryngology, University of JO E L D. TAUROG, MD
Pennsylvania; former Director, national Institute on Deafness and Other Professor of Internal Medicine, and William M. and Gay Burnett Professor
Communication Disorders, National Institutes of Health, Bethesda [29] for Arthritis Research, University of Texas Southwestern Medical Center;
Interim Chief, Division of Rheumatic Diseases and Interim Director, Ha
rold C. Simmons Arthritis Research Center, Dallas [306, 315]
ARTHUR J. SOBER, MD
Associate Professor of Dermatology, Harvard Medical School; Associate
SCOTT J . TH ALER, MD
Chief of Dermatology, Massachusetts General Hospital, Boston [86]
Director, Clinical Monitor, Clinical Research, Vaccines, Merck Research
Laboratories. Merck & Co., Inc., Blue Bell [323]
M ICHAEL F. SO RRELL, MD
Robert L. grissom Professor of Medicine; Medical Director, Liver Transp
lant Program, University of Nebraska Medical Center, Omaha [298]
LUCY STUART TOMPKINS, MD, PhD
Professor of Medicine (Infectious Diseases and Geographic Medicine), Pro
PET ER SPEELMAN, MD fessor of Microbiology, Immunology and Pathology, Stanford University
Division o f Infectious diseases, Tropical Medicine and AIDS, Department School of Medicine, Stanford [163]
of Internal Medicine, Academic Medical Center, University o f Amsterdam,
Amsterdam, The Netherlands [174]
MARK TOPAZIAN, MD
Associate Professor of Medicine, Yale university School of Medicine; As
FRANK E. SPEIZER, MD sistant Director, Gastrointestinal Procedure Center, Yale New Haven Hos
Edward H. Kass Professor of Medicine, Harvard Medical School; Co-Di pital, New Haven [283]
rector, Channing Laboratory, Brigham and Women’s Hospital, Boston [5,
254, 391] PH ILLIP P. TOSKES, MD
Professor of Medicine and Director, Division of Gastroenterology, Hepato
ANDREW SPIELMAN, ScD logy and Nutrition; Associate Chairman for Clinical Affairs, Department of
Professor of Tropical Public Health, harvard School of Public Health, Bos Medicine, University of Florida, Gainesville [303, 304]
ton [398]
JE F F R E Y M. TRENT, PhD
JE R R Y L. SPIVAK, MD Chief, Laboratory of Cancer Genetics; Director, Division of Intramural Re
Professor o f Medicine and Oncology, The Johns Hopkins University Scho search, National Human Genome Research Institute, National Institutes of
ol o f Medicine, Baltimore [110] Health, Bethesda [81]
ROBERT S. STERN, MD
EVERETT E. VOKES, MD
Carl J. Herzog Professor of Dermatology, Harvard Medical School; Derma-
tologist-in-Chief, Beth Israel Deaconess Medical Center, Boston [59] Duchossois Professor, departments, of Medicine and Radiation Oncology;
director, Section of Hematology/oncology, University of Chicago Medical
Center, Chicago [87]
DENNIS L. STEVENS, MD, PhD
Professor o f Medicine, university of Washington School of Medicine, Se
MATTHEW K. WALDOR, MD
attle; Chief, Infectious Diseases, VA Medical Center, Boise [128]
Assistant Professor of Medicine, New england Medical Center, Tufts Uni
versity School of Medicine, Boston [159]
RICHARD M. STONE, MD
Associate Professor of Medicine, Harvard Medical School; Clinical direc DAVID W ALKER, MD
tor, Adult Leukemia Program, Dana-Farber Cancer Institute, Brigham and Professor and Chairman, Department of Pathology, University of Texas
Women’s Hospital, Boston [99] Medical Branch, . Galveston [177]
KIM B. YANCEY, MD
PET ER F. W E LL E R , MD Senior Investigator. Dermatology Branch, Division o f Clinical Sciences,
Professor of Medicine, Harvard Medical School; Co-Chief, Division of In National Cancer Institute, National Institutes o f Health; Adjunct Professor,
fectious Diseases, Chief, Division of Allergy and Inflammation, Depart Department of Dermatology, Uniformed Services University o f the Health
ment of Medicine, Beth Israel deaconess Medical Center, Boston [210.218; sciences, Bethesda [55, 58]
2 1 9 ,2 2 0 .2 2 1 ,2 2 3 ]
JAM ES B. YOUNG, MD
M ICHAEL R. W ESSELS, MD
Professor of Medicine, Northwestern University Medical School; Attending
Associate Professor of Pediatrics and medicine, Harvard Medical School; Physician, Northwestern Memorial Hospital, Chicago [7 2 ,3 3 2 ]
Chief, Division of infectious Diseases, Children's Hospital; Channing La
boratory, Brigham and Women's Hospital, Boston [140]
N EA LS. YOUNG, MD
Chief, Hematology Branch, National Heart, Lung and Blood Institute, Na
M EIR W ETZLER, MD
tional Institutes o f Health, Bethesda [109]
Assistant Professor o f Medicine, State University of New York at Buffalo,
Buffalo [111]
ROBERT C . YOUNG, MD
President, Fox Chase Cancer Center, Philadelphia [97]
A. CLINTON W HITE, JR ., MD
Associate Professor of Medicine, Department of Medicine, Microbiology
ALAN S.L. YU, MB, BChir
and Immunology, Baylor College of Medicine, Houston [223]
Assistant Professor o f Medicine, Harvard medical School; Associate Physi
cian, Renal Division, Brigham and Women's Hospital, Boston [277]
NICHOLAS J . W HITE, DSC, MD
Professor o f Tropical Medicine, Mahidol University, Thailand and Oxford
VICTOR L. YU, MD
university, UK, bangkok, Thailand [214]
Professor o f Medicine, University o f Pittsburgh; Chief, Infectious Disease
Section, VA Medical Center, Pittsburgh [151]
RICHARD J . W HITLEY, MD
Loeb Eminent Scholar Chair in Pediatrics, Professor o f Pediatrics, Micro
D O RIF. ZALEZNIK, MD
biology and medicine, University of Alabama at Birmingham, Birmingham
[183] Assistant Professor of Medicine, Harvard Medical School; Senior Physici
an, Beth Israel deaconess Medical Center, Wellesley, Boston [130, 135,
145]
GRANT R. WILKINSON, PhD
Professor of Pharmacology, Vanderbilt University School o f Medicine,
Nashville [70] PETER ZIMETBAUM, MD
Instructor in Medicine, Harvard Medical School; Cardiovascular Division,
GORDON H. W ILLIAM S, MD Beth Israel Deaconess Medical Center, Boston [2 2 9 ,2 3 0 ]
Professor of Medicine, Harvard Medical School; Chief, Endocrine-Hyper
tension Division, Brigham & Women's Hospital, Boston [3 5 ,2 4 6 ,3 3 1 ] PH ILIPPE E. ZIMMERN, MD
associate Professor of Urology, The university of Texas Southwestern Me
JEAN D. WILSON, MD dical School, Dallas [48]
Charles Cameron Sprague Distinguished Chair and Clinical Professor o f In
ternal Medicine, The university of Texas Southwestern Medical Center,
Dallas [335. 337. 338]
Parantez içerisindeki numaralar yazarların yazdığı konuların numa A YTEK İN ALTINTAŞ
ralarını göstermektedir. Prof.Dr., Çukurova Ü.T.F Kadın Hastalıkları ve Doğum A.B.D Öğr.Üyesi
Adana (52, 53, 54, 97, 133, 336)
M ERA LA BA N
Doç.Dr., Mersin Ü.T.F Kadın Hastalıkları ve Doğum A.B.D Öğr.Üyesi NURCAN ARAŞ ATEŞ
Mersin (336) Yrd.Doç.Dr., Mersin Ü.T.F Tıbbi Biyoloji ve Genetik A.B.D Öğr.Üyesi
Mersin (300, 3 5 1 ,3 5 2 ,3 5 3 )
BA H R İ A BA YLI
Uz.Dr., Çukurova Ü.T.F Gastroentroloji B.D Adana (289) MUSTAFA A RA Z
Doç.Dr., Gaziantep Ü.T.F İç Hastalıkları-Nefroloji B.D. Öğr.Üyesi Gazian
SIDDIK MOMİN ADAM tep (327, 333, 334)
Uz.Dr., Sağlık Bakanlığı Adana Numune Eğitim Hastanesi Nekroloji Klini
ği Adana (37, 177, 178, 1 7 9 ,2 1 0 ,2 1 1 .2 1 2 ,2 1 3 .2 1 4 ,2 1 5 ,3 3 9 , 346) A TİLLA ARIDOĞAN
Yrd.Doç.Dr., Çukurova Ü.T.F. Üroloji A.B.D. Öğr. Üyesi Adana (95, 335)
YÜ CELA K BAŞ
Yrd.Doç.Dr.. Mersin Ü.T.F Kulak Burun Boğaz Hast. A.B.D Öğr.Üyesi D İL E K ARMAN
Mersin ( 2 9 ,3 0 ,3 1 ,8 7 )
Prof.Dr., Gazi Ü.T.F Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları
A.B.D Öğr. Üyesi Ankara (147)
M URAT AKÇAY
Uz.Dr., Koşuyolu Kalp ve Araştırma Hast.Kaıdiyoloji Kliniği İstanbul
DİDEM ARSLAN
(244)
Arş.Gıv. Dr.,Çukurova Ü.T.F. İç Hastalıkları A.B.D Adana (3, 307, 308)
AYHAN A K Ç A YİĞ İT
AYNUR A TİLLA
Uz.Dr., Sağlık Bakanlığı Numune Hastanesi Hemodiyaliz Ünitesi Adana
(177, 178, 179, 210, 211,212, 213, 214, 215) Arş.Gıv.Dr., 19 Mayıs Ü.T.F Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalık
ları A.B.D Öğr. Üyesi Samsun (222)
İLYAS A KD EM İR
Doç.Dr., Gazianlep Ü.T.F Kardiyoloji A.B.D Öğr.Üyesi Gaziantep (34. 238, SEL M A AY
244). Doç.Dr., İnönü Ü T.F Tıbbi Mikrobiyoloji A.B.D Öğr.Üyesi Malatya (180)
A YŞE BA LAT
H İK M E T A K K IZ
Doç.Dr., Gaziantep Ü.T.F Nefıoloji B.D Öğr. Üyesi Gaziantep (277, 280)
Prof.Dr., Çukurova Ü.T.F Gastroenteroloji B.D Öğr. Üyesi Adana (292)
MUSA BA Lİ
ERSİN AKPINAR
Prof.Dr., Gazi Ü.T.F Nefroloji B.D Öğr. Üyesi Ankara (332, 342)
Yrd.Doç.Dr., Çukurova Ü.T.F Aile Hekimliği A .B.D Öğr.Üyesi Adana
(398)
C EN G İZ BEYAN
M E H M E T AKSOY Prof.Dr., GATA Hematoloji B.D Ankara (62, 118)
Doç.Dr., Gaziantep Ü.T.F Kardiyoloji A.B.D Öğr.Üyesi Gaziantep (32)
ŞEBN EM BIÇ A K Ç I
VAROL AKSUNGUR Yrd.Doç.Dr., Çukurova Ü.T.F Nöroloji A.B.D Öğr. Üyesi Adana (358, 359)
Prof.Dr., Çukurova Ü.T.F Dermatoloji A.B.D Öğr.Üyesi Adana (55, 59)
A H M ET BİRAND
MUSTAFA A K TEK İN Prof.Dr., Çukurova Ü.T.F Kardiyoloji A.B.D Öğr. Üyesi Adana (226, 232,
Yrd.Doç.Dr., Mersin Ü.T.F Anatomi A.B.D Öğr.Üyesi Mersin (16, 46) 239, 243, 244)
m'
w~
44
İSMAİL HANTA
YASEMİN ERTEN
Uzm.Dr., Çukurova Ü.T.F Göğüs hastalıkları A.B.D Adana (261)
Doç.Dr., Gazi Ü.T.F Nefroloji B.D Öğr. Üyesi Ankara (343)
SERAP HASTÜRK
MURAT ERTÜRK
Prof.Dr., Çukurova Ü.T.F Göğüs Hastalıkları A.B.D Öğr.Üyesi Adana (249,
Prof.Dr., 19 Mayıs Ü.T.F Mikrobiyoloji A.B.D Öğr.Üyesi Samsun (182,
250, 252, 253)
183)
H. MEHM ET HAZNEDAR
ŞABAN ESEN
Uz.Dr., Çukurova Ü.T.F Genel Cerrahi A.B.D ( 90)
Yrd.Doç.Dr., 19 Mayıs Ü.T.F Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hasta
lıkları A.B.D Öğr.Üyesi (146)
ŞEMİNUR HAZNEDAROĞLU
EMİNE GENÇ Doç.Dr., Gazi Ü.T.F İç Hastalıkları A .B.D ÖğrÜyesi Ankara ( 3 J3 , 319)
Yrd.Doç.Dr., Selçuk Ü. Meram T.F Nöroloji A.B.D Öğr.Üyesi Konya (366)
MEHM ET HOROZ
DEVRAN GERÇEKER Uz.Dr. Harran Ü,T.F İç Hastalıkları A.B.D Şanlıurfa (80, 191, 330)
Doç.Dr., Ankara Ü.T.F Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji A.B.D Öğr.
Üyesi Ankara (145)
FATİH YÜK SEL IŞIKSAL
Uz.Dr., Çukurova Ü.T,F Gastroentroloji B.D Öğr.Grv Adana (287)
C EM İL GÖÇMEN
Doç.Dr., Çukurova Ü.T.F Farmakoloji A.B.D Öğr.Üyesi Adana (72)
SÜLEYMAN İLHAN
Prof.Dr., Selçuk Ü. Meram T.F Nöroloji A.B-D Öğr.Üyesi Konya (368)
YÜK SEL GÖKEL
Yrd.Doç.Dr., Çukurova Ü.T.F Acil A .B.D Öğr. Üyesi Adana (396)
A. SEZA İNAL
BERNA GÖKER Yrd.Doç.Dr., Çukurova Ü.T.F Klinik Bakteriyoloji ve Enfeksiyon HtPtiddb
lan A.B.D Öğr.Üyesi Adana (158, 159, 160, 161, 162, 163, 164)
Doç.Dr., Gazi Ü.T.F Romatoloji B.D Öğr.Üyesi Ankara (314, 318)
GÜVEN GÜL
Uz.Dr.,Sağlık Bakanlığı Antakya Devlet Hastanesi Kardiyoloji Kliniği An
YÜK SEL KABLAN
takya (45) Yrd.Doç.Dr., Gaziosmanpaşa Ü-T-F Araştırma ve Uygulama Hastanesi Nö
roloji A.B.D Öğr. Üyesi Tokat (372)
E L İF GÜLER
Yrd.Doç.Dr. Gaziantep Ü.T.F Çocuk Onkoloji B.D Öğr. Üyesi Gaziantep GÜRHAN KADIKÖYLÜ
(98, 99) Yrd.Doç.Dr., Adnan Menderes Ü.T.F Hematoloji B.D Öğr.Üyesi Aydın
(114)
SERDAR GÜLER
Uzm.Dr., Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji Kliniği Ankara MEHM ET KANADAŞI
(340) Yrd.Doç.Dr, Çukurova Ü.T.F Kardiyoloji A.B.D Öğr.Üyesi Adana (241)
NECATİ KlRALP
AYSAN MURTEZAOĞLU
Uz.Dr., RNC Diyaliz Merkezi Mersin (271)
Arş.Grv., İstanbul Ü.Cerrahpaşa T.F Enfeksiyon Hastalıklan ve Klinik Mik
robiyoloji A.B.D İstanbul (122)
SÜHA KlRALP
Mak.Mühendisi., RNC Diyaliz Merkezi Mersin (271)
MUSTAFA NAMIDURU
Yrd.Doç.Dr., Gaziantep Ü.T.F Enfeksiyon Hastalıklan ve Klinik Bakteriyo
ALİ KOCABAŞ loji A.B.D Öğr.Üyesi Gaziantep (193)
Prof.Dr., Çukurova Ü.T.F Göğüs Hastalıktan A .B.D Öğr.Üyesi Adana
(168, 169) ORAL NEVRUZ
Uz.Dr., GATA Hematoloji B.D Ankara (62, 105, 118)
ESRA KOCADURMUŞLU
Arş.Grv.Dr., Mersin Ü.T.F Kalp ve Damar Cerrahisi A .B.D Mersin ( 233, MÜNİFE NEYAL
240, 245) Doç.Dr., Gaziantep Ü.T.F Nöroloji A.B.D. Öğr.Üyesi Gaziantep (23, 24,
3 7 6 ,380, 380)
AYŞE FİL İZ KOÇ
Uz.Dr., Çukurova Ü.T.F. Nöroloji A .B.D Adana (22, 356, 3 6 1 ,3 7 8 , 379) AYTÜL NÖYAN
Prof.Dr., Çukurova Ü.T.F Pediyatrik Nefroloji B.D Öğr.Üyesi Adana (276)
FATİN KOÇAK
Uz.Dr. Sağlık Bakanlığı Devlet Hastanesi İç Hastalıkları, Gastroenteroloji ŞULE OKTAY
Kliniği Tarsus (100) Prof.Dr., Omega Ar.Org. Dan. Eğ. Şirketi İstanbul (9,70)
SERDAR SOYDİNÇ
PERVİN TOPÇUOĞLU
Yıd.Doç.Dr., Gaziantep Ü.T.F. Kardiyoloji A.B.D Öğr.Üyesi Gaziantep
Uz.Dr., Ankara Ü.T.F İbni Sina Hastanesi Hematoloji B.D Öğr. Üyesi An
(34)
kara (108)
BERKSOY ŞAHİN
EBRU US
Prof.Dr., Çukurova Ü.T.F Onkoloji B.D Öğr.Üyesi Adana (111)
Uz.Dr., Ankara Ü.T.F Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji A.B.D Anka
ra (143)
GÜNŞAH ŞAHİN
Yrd.Doç.Dr.,Mersin Ü.T.F Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon A.B.D Öğr. Üye CENGİZ UTAŞ
si Mersin (322) Prof.Dr., Erciyes Ü.T.F. Nefroloji B.D Öğr.Üyesi Kayseri (268)
bilmek ve masraflar ve etkinliği beraber izlemek eşit derecede COLLINS FS: Shaltıck Lecture: Medical Socicıal Concqucnscs of the Humman
önemlidir. Tıbbi profesyonellik, masrafların kontrolü konularında Genome Projcst. N Engl J Med 341:28,1999
COUNCIL on Graduate Medical Education:77mve<?nt/ı ReponiPhysicicm Educa
topluma önderlik ve rehberliği sağlamalıdır.Ve bu sorumluğu he
tion for a Changing Health Care Environemeul.USA Dcpartcmcnt of Health
kim. hizmeti sunan olmaktan ya da gibi görünmekten ziyade, ciddi and Human Services,March 1999
olarak almalıdır. Fakat, sağlık hizmetlerinin ulaştırılmasının ekono SACKET DL et al: Evidence Based Medicine.How to Practice and Teach EBM.
mik yönleri, hastaların refah düzeyi ile çatı.şmamalıdır, Hasta, ken London.Churchill Livingstone, 1997
TAUBES G:Looking for the Evidence in Mcdicinc.Scicncc 272:22,19%
di hekimine sağlık hizmeti konularında kendi temel avukatı gibi
güvenebilmelidir.
Sorumluluk Tıp tatmin edici fakat talep edici bir meslektir.
Hekimler hizmet ettikleri toplumun özelliklerini anlamalı ve hasta B e rn a rd L o
larının sağlık, hastalık ve ölüme karşı sosyal ve kültürel davranış
larına saygı duymalıdır. Sağlık konularında toplum daha eğitimli ve
X L I N l l v T iP T A E T IK K O N U L A X
sofistike oldukça, genel olarak sağlık sisteminden ve kısmen kendi Pırıl Sağlıkcr Özkaynak, Hasan Sabit Sağlıker, Yahya Sağlıker
hekimlerinden beklentileri artmaktadır.Hekimlerden hastalarının
eşsiz ihtiyaçlarını düşünürken (tıp sanatı), aynı zamanda hızla geli Hekimler, şaşırtıcı, zaman kaybettirici, duygusal olarak tüket;
şen alanlardaki becerilerini sürdürmeleri (tıp bilimi) beklenmekte ci etik konularla klinik uygulamada sık sık karşılaşırlar. Tecrübe,
dir. Böylcce hekimler sadece sağladıkları hizmetin teknik boyutla sağduyu, ve temelde iyi bir insan olmak, hekimlerin etik çıkmazla
rından dolayı değil aynı zamanda hastanın hizmetten memnuniyeti rı belirleme ve çözmelerini garantilemez. Yaygın etik çıkmazlar
ve tedavinin masrafları konularında da hesap vermek durumunda hakkında bilgi de aynı zamanda önemlidir.
dır.
Amerika Birleşik Devletlerinde, federal ve yerel yönetimlerin
bildirdiği kesin standartları sağlamak yoluyla, tıbbi uygulamaları
konusunda açıklama yapmaları için artan bir talep vardır.Devlet ya Hekimler iki önemli, fakat sıklıkla çelişen etik başvuru kayna
da 3.kişiler tarafından sağlık masrafları ödenen kişilerin hastaneye ğını izlemelidirler: Hasta özerkliğine saygı ve hastanın en yararına
yatırılmaları, uygulamaları, gözden geçirilmeye tabidir. Bunun için çalışmak.
hekim eğer masraflar belli "ortalama" standartların dışına çıkarsa, HASTA Ö Z E R K L İĞ İN E SAYGI Kabiliyetli, bilgili hastalar,
haşlanın hastanede yatış sebebini ve süresini savunmaltdır, Geri önerilen müdahaleleri reddedebilir ve makul alternatiflerden birini
ödeme talimatları, artan bir şekilde, hikaye ve fizik muayenenin ka seçebilirler.
yalı öğeleri ile gösterilen, bir hastalığın doğasının ve karışıklığının Bilgili İzin Bilgili izin, hekimlerin hastalarla, teklif edilen ba
I.ayıtlarına dayanır.Bu uygulamaların amacı hem sağlık hizmetleri kımı, alternatifleri,her birinin risk ve yararlarını,yaklaşık sonuçları
nin standartlarını iyileştirmek hemde sağlık hizmet maliyetlerini nı tartışmasını ve hastanın tedaviye onayını elde etmesini gerekti-
6 LEN D İR İLM ESİ Tüm yetişkinler, bir kurulca yetersiz belirtil
medikleri sürece yasal olarak yeteri idir. Pratikte, hekimler genellik
rir.Bilgili izin,izin formları üzerindeki imzaları.elde etmekten faz le sağlık tedavisi kararı vermekte noksan olan hastaları kurulsuz
lasını içerir. Hekimler hastaları bilgilendirmeli, soruları yanıtlama- belirlerler ve bunu yapacak vekilleri ayarlarlar. Netlikle, yeterli
lı, tavsiyelerde bulunmalı, ve onlara tartmalarında yardımcı olma hastalar bir tercih sunabilir ve tıbbi durumu, teklif edilen tedaviyi,
lıdır. Hastalar tıbbi dille, gereksizce karışık açıklamalarla veya bir se alternatifleri ve herbirinin risklerini, yararlarını ve sonuçlarını, tak
ferde çok fazla bilgiyle bunalabilirler. dir cdcbilirler.Tercilrleri, değerleri ile ycterlidir ve delüzyon veya
Bilginin Açıklanmaması Hekimler ciddi bir tanıyı saklamayı, halüsinasyonlar sonucu ortaya çıkmamalıdır. Zor vakalarda psiki-
sLinınanıayı veya prognoz veya risk tartışmasını sınırlamayı düşüne yatristler yardım edebilirler çünkü mental olarak bozuk hastalarla
bilirler, çünkü baştanın ciddi bir anksiyete veya depresyon geliştire görüşmelerde tecrübelidirler ve tedavi edilebilir depresyon ve psi
bileceğinden veya gerekli tedaviyi reddedeceğinden korkarlar. Hasta kozu belirleyebilirler. Bozukluklar değişken ve reversibl ise, karar
lar, onların istekleri doğrultusunda bilgi almaya zorkınınamalıdır- lar, eğer mümkünse hasta karar verme yeteneğini tekrar kazanınca-
Iar.Çoğu insan, her nasılsa, tanılarını ve progııozlarıııı, terminal ola ya kadar ertelenebilir.
rak basta olsalar bile bilmek isterler. Genel olarak, hekimler, ilgili bil V E K İL S EÇ İM İ Eğer bir hasta karar verme kapasitesinden
giyi sağlamalı, empati ve umut sunmalı ve kötü haberlerle baş etme noksansa, hekimler rutin olarak aile fertlerine vekil olmalarını so
lerinde hastalarına yardım etmelidir. rarlar. Çoğu hasta, aile fertlerinin vekil olmalarını ister, ve aile fert
Acil Tedavi Bilgili onay, hasta izin veremediği ve tedavinin ge leri genellikle hastaların tercihlerini bilir vc hastanın en iyi çıkarla
cikmesi bayatlarını ve sağlıklarını tehlikeye atacağı zaman gerekli rını kalpte bilirler. Hastalar, belli bir bireyi vekil olsun diye tayin
dcğildir.lnsanların, önceden tersini belirtmedikleri sürece, acil teda edebilir; böyle tercihlere saygı gösterilmelidir. Bazı devletler, has
viyi istedikleri farz edilir. ta bir vekil tayin etmemişse, hangi yakının vekil olacağının önce
Yarımsız Müdahale Özerklik, hastalara her istedikleri tedaviye likli bir listesini saptamıştır.
ısrar hakkını vermez. Hekimler, fizyolojik mantığı olmayan veya za- V E K İL K A R A R LA R I İÇİN STANDARTLAR Öneri Di
leıı başarılı olmamış yararsız müdahaleleri sağlamak mecburiyetinde rektifleri Bunlar yetkin hastaların eğer karar verme yetkinlikleri
değillerdir. Örneğin; maksimum tedaviye rağmen progresif hipotan ni kaybederse, direkt bakım için cümleleridir. (1) Hangi müdahale
siyonla bir hastaya kardiyopulmoner resüsitasyon yararsız bir müda leri reddedeceklerini veya kabul edeceklerini veya (2) kimin vekil
haledir. Hekimler, başarı olasılığının çok diişiik olduğuna, hiçbir so olacağını belirtebilirlcr.Hastanın öneri talimatlarına uyarak, vekil
nuca ulaşılamayacağına, hastanın hayat kalitesinin beklenmedik ol hastanın özerkliğine saygı duyar.
duğuna, veya maliyetin çok yüksek olduğuna inandıklarında, müda S özlü d iy a lo g la r , öneri talimatlarının en yaygın şeklidir. Böyle
hale yapmak için tek yönde karar vermede dağınık hislerde oklukla diyaloglar alışıldığı üzere klinik uygulamada uygulanır, nedensel
rında “yararsız" terimini kullanmada uyanık olmalıdırlar.Terimin veya belirsiz yorumlar güvenilir olmayabilir.
böyle başarısız kullanımı sorunludur çünkü tutarsız olabilir ve değer C a n lı v a siy etleri, hekimleri, eğer hasta terminal bir dunıma ve
yargılarını gizleyebilir. ya devamlı bitkisel bir duruma girerse, yaşam destekleyici müda
HASTALARIN YARARINA ÇA LIŞM AK Kazanç kaynağı, haleleri yapmaya veya sağlamaya yöneltir. Hastalar genellikle “sa
hekimlerin, hastalarının çıkarı için hareket etmelerini gerektirir. Mes dece ölüm sürecini uzatan" müdahaleleri reddederler. Bir sağlık ve
leğe yabancı insanlar tıbbi uzmanlığa malik değildir ve hastalıkların kili, hasta tarafından, kendisi karar verme yetisini kaybederse, sağ
dan dolayı incinebilirler. Haklı olarak, hekimlerin sözlü tavsiyeler lık bakım kararlarını versin diye belirlenmiş bir kişidir. Canlı vasi
sağlamasına ve iyi olmalarını ilerletmelerine güvenirler. Hekimler, yetlerinden daha esnek ve geniş kapsamlıdır, hastanın karar verme
güven gibi cesaret de verirler. Bundan dolayı, hekimlerin hastaların ye yetersiz olduğu her durumda uygulanır.
çıkarına davranmak gibi itibari bir görevleri vardır.Hastanın çıkarla H e k im le r h a s t a la r ı, öneri direktifleri sağlamada, hem ne iste
rı,hekimlerin kendi çıkarlarının veya hastaneler vc sigortalar gibi diklerini hem de kimin vekil olması gerektiğini belirtmede ve ter
üçüncü grupların çıkarlarının üstündedir. Hekimlerin bu itibari mec cihlerini vekilleriyle tartışmalarında cesaretlendirebilirler. Hasta
buriyetleri, güvenmeyle karakterize olmayan “alıcının gözünü aç" ile larla görüşmelerde, hekimler öneri talimatlarının bilgilenmiş, gün
karakterize, iş ilişkileri ile şiddetle çakışır, “Zarar verme" kaynağı he cel olmalarını ve olası klinik senaryolara hitap etmelerini sağlaya
kimlerin etkisiz müdahaleleri yapmalarını veya dikkatli davranma bilir. Böyle gelişmeler en iyi ambulatuar ortamlarda başarılır. Fede
malarını yasaklar. Hala sıklıkla bahsedilen bu hüküm, sadece sınırlı ral Hasta Öz Saptama Yasası, hastanelerin ve sağlık koruma orga
rehberlik sağlar, çünkü pek çok faydalı müdahalenin aynı zamanda nizasyonlarının, hastaların kendi sağlık bakım kararlarını verme
ciddi riskleri de vardır. Iraklarını bildirmelerini ve öneri talimatları sağlamalarını gerektirir.
YARAR VE Ö Z E R K LİK ÇATIŞM ALARI Hastaların tedavi Vekil K ararı Net öneri talimatları yokluğunda, vekiller ve he
ye itirazları, kendi amaçlarını engelleyebilir veya kendilerine ciddi kimler, şartlar altında, hasta hakkındaki tüm bilgilerini kullanarak
zarar yaratabilir. Örneğin, astımlı genç bir adam reversibl solunum hasta gibi karar vermeye çalışmalıdırlar. Böyle vekil kararları has
yetmezliği için mekanik ventilasyonu reddedebilir. Temel olarak böy
tanın değerlerine saygılı olmaya çalışırken, spekülatif vc hatalı ola
le itirazları kabul etmek, özerkliğe saygı adı altında, ahlaki olarak ça
bilirler. Bir vekil, hastanın tercihlerinde yanılabilir; özellikle açık
lışmalıdır. Hekimler hastaların beklentilerini ve kaygılarını karşılaya
ça tartışmamışlarsa.
bilir. yanlış anlamaları düzeltebilirler ve faydalı tedavileri kabul et
Ç ıkarlar Hastanın tercihleri belirsiz veya bilinmiyor ise, ka
melerini iknaya çalışabilirler. Eğer görüşmeden sonra anlaşmazlık
rarlar hastanın çıkarlarına dayandırılmalıdır. Hastalar genellikle
lar devam ederse, hastanın bilgili tercihleri ve kişinin çıkarlarına
kendileri için karar verirken,hayatın devamı kadar kalitesini de he
bakış açısı galip olur. Önerilen tedaviyi reddetmek bir hastayı yete
saba katarlar. Anlaşılabilir ki, vekiller, karar verme yetisi noksan
neksiz kılmazken, hekimi, daha sonra hastanın bilgili kararlar ver
hastaların aynı zamanda hayat kalitesini dc düşüneceklerdir. Yaşam
mekte yeterli olmasını sağlamaya araştırmaya yönlendirebilir.
kalitesi ile ilgili kararlar eğer hastanın kendi değerlerini yansıtıyor
sa uygundur. Önyargı veya görüş ayrılıkları meydana gelebilir, ma
mafih, eğer diğerleri kendi değerlerini hastaya yansıtırsa veya has
tanın sezilen sosyal değerini tartarsa. Çoğu kronik hastalıklı hasta,
Hastalar bilinçsizlik, deinans, deliryum veya diğer durumlardan kendi yaşam kalitelerini, aile fertlerinin ve hekimlerin yaptığından
dolayı bilgili kararlar vermeye yeterli olmayabilir. Hekimler böyle daha yüksek tartarlar.
hastayı değerlendirirken iki soru sormalıdır: Uygun vekil kimdir? Yasal Konular Hekimler, karar verme yetisi noksan hastaları
Hasta ne yapılmasını isterdi? değerlendirmeyle ilgili ülke yasalarını bilmek zorundadır. Bazı ül
T IB B İ K A R A R LA R V ER M E KAPASİTESİNİN D E Ğ ER ke mahkemeleri, doktorlara, yalnızca hastalar yazılı öneri talimat-
■it ,i ' iik u/.;;iil sozlti (ihmhin sağlamış oldukları takdirde, yaşam î Klinik Tıbba Giriş 7
i- f i- müdahalelerini kullanma izni verir.
Aııljsıuazlıklar pottmsiycl vekiller arasında veya hekim ve vekil sıklıkla yaşamlarının son günlerinde dinmeyen ağrılar ve diğer semp
lUMü'la anlaşmazlıklar meydana gelebilir. Hekimler herkese,kararları, tomlarla acı çekerler. Doktorlar, ölümü hızlandıracaklarından korka
k•-ıi. !iIc-riııkiııc değil haşlanın isteğine dayandırmalarını hatırlatabilir, rak, yüksek doz narkotik ve sedatifleri vermekten çekinebilirler. Ter
i l.r.it'iıe (ilik Komitesi veya diğer bir hekimle konsültasyon genellikle minal hastalıkta ağrının azaltılması ve mekanik ventilasyon yapılma
ıni.ışma/lıklnrı çözmeye yardım eder. Böyle bir konsültasyon, aynı za- yan hastalarda dispnenin giderilmesi, hastanın rahatını ve değerini iyi
Mt.ııiıla. eğer bastımın vekili yoksa ve öneri talimatları da yoksa yarar leştirir. Eğer düşük doz narkotikler ve sedatifler ağrı azaltılmasında ba
lıdır. Mahkemeler yalnızca anlaşmazlıklar klinik ortamda çözüleme- şarısız kalmışsa, dozu solunum işini baskılayan seviyelere çıkarmak
dıkce son merci olarak kullanılmalıdır. etik olarak uygundur; çünkü hekimin amacı ölümü hızlandırmak değil,
acıyı hafifletmektir. Hekimler aynı zamanda ölmek üzere olan hasta
V \S A M D E S T E K L E Y İC İ M Ü D A H A L E L E R larla vakit geçirerek, onları dinleyerek ve psikolojik stresleri ile ilgile
nerek de acılarını hafifletebilirler.
HAKKINDA KARARLAR
durumda teşvik daha fazla çalışmaktır. Ücretler düşürülürse (ser- Test Sonucu Var Yok
■ıs için ücrette indirim yapılırsa) doktorlar hesaplandırılan servis Poziıif Gerçek Poziıif (GP) Yanlış Pozitif (YP)
ayısını arttırma eğiliminde olurlar. Aksine, adam başı ücrette, bir Negaıif Yanlış Negaıif (YN) Gerçek Negaıif (GN)
•d için hasta başına sabit bir ödeme sağlanır, doktorlar her hastaya
daha az hizmet sağlamak ama daha fazla hasta almak için teşvik
' ililir. Bu tip teşvikten, pahalı olmayan koruyucu hizmetlerden zi Gerçek poziıiflik oranı: (Duyarlılık) = GPI (GP + YN)
yade pahalı hizmetler daha çok etkilenir. Maaş karşılığı ödemeler Yanlış negatiflik oranı = YN / (GP + YN)
de. uygulanan klinik çalışma miktarından bağımsız olarak doktor Gerçek poziıiflik oranı = 1 - yanlış negaıiflik oranı
lara aynı ödemeyi yapmak planlanır. Buradaki teşvik daha az has
la görmektir. Doktor davranışının bu güçlü şekillendiricileri göz
ı ıiıünde bulundurulursa, pahalı testlerin ve tedavilerin kullanımını Gerçek negatiflik oranı (özgüllük) = GN / ( GN + YP)
sınırlandırılırken doktorun bireysel üretkenliğini iyileştirme hede Yanlış poziıiflik oranı = YP / (GN + YP)
fi için üç geri ödeme tipinin kombinasyonunu araştırmak üzere Gerçek negaıiflik oranı = 1 - yanlış poziıiflik oranı
hasla bakımının yönetilmesi için planlar hazırlanmaya başlamıştır
ayırmak için bir sınır noktası değeri seçimine ihtiyaç vardır. Duyar
Özet olarak uzman klinisyenin karar vermesi, hepsi güçlü, ba
zen de zıt etkili dış etkenler tarafından şekillendirilen; deneyim, lılığı düzeltmek için sınır noktası değiştirilirse, aksine, tipik olarak
eğilim ve uygulamaları yansıtan, doktorların eğilimleri ile etkileşi özgüllük düşer. Hastalığı olan ve olmayan olguları daha doğru ta
me giren fazla miktarlı bilgi kompleksini basite indirgemek için nımlamak için dinamik bir değiş tokuş, grafik olarak alıcının etki
kullanılan kavramsal yöntemler arası karmaşık etkileşim olarak de lediği özellikler (ROC) eğrisi olarak canlandırılır. Bir ROC eğrisin
ğerlendirilebilir. Bir sonraki bölümde belirsizlikdurumlarında kli de duyarlılık (y-aksı) ve buna karşılıklı I-duyarlılık (x-aksı) çizdi
nik karar vermede yardımcı olabilecek istatistiksel araç ve kavram rilir. Eğrideki her bir nokta duyarlılık ve özgüllükle birlikte bunlar
ların bir grubunu gözden geçireceğiz. la ilişkili potansiyel bir sınır noktasını temsil eder. ROC eğrisi altın
daki alan genellikle testin bilgi içeriğinin kantitatif ölçümü olarak
V.-\K1>İ\
i. İV A '* K . \ iv % 1-;.v kullandır. Değerler 0 .5 ’ten (tanı koydurucu değer pek yok, test yi;
zı tura atmak ile eşdeğerde) 1’e kadar (test mükemmel) değişir.
u :.S İv K A N T İ T ^vHV VÎKHH)L \.R
Tanısal test yapma literatüründe ROC alanları genel olarak al
Tıbbi karar verme süreci iki kısma ayrdabilir. 1-uygulanabilir hare ternatif testleri kıyaslamak için kullanılır. En yüksek alanı olan tes
ke! yönlerini tanımlama ve her biri için muhtemel sonuçları hesap tin (yani l ’e yakın) en geçerlisi olacağı tahmin edilir. Ancak ROC
eline ve 2- sonuçların arzu edilir şekilde olmasını tayin etme. Ön eğrisi, tanısal testin yararlılığını değerlendirmek için her derde de
ceki taslak, karar probleminin yapısını oluşturma için tıbbi litera va değildir. Bayes teoremi gibi diğer potansiyel olarak ilişkili veri
türden alınan uygun kanıtlar yoluyla hasta hakkında anahtar bilgi lerin dışlanmasında tek bir muhtemel test parametresine (ör: tread-
yi bütünleştirmeyi içermektedir. Bu konunun devamında klinisye- mil egzersiz testine ST yanıtı) tipik olarak odaklanmışlardır. Ek
ııo. bu akıivitelerinde yardımcı olacak kantitatif araçlar sunulmak olarak ROC alanı kıyaslamaları, klinik uygulamadaki test bilgileri
ladır. Bu araçlar, karar sürecine direkt olarak destek olacak ve daha nin geçerli kullanım yolunu teşvik etmez. Sonuçta ıemel alınan po-
sonra karar vermek için kullanılacak olanlar, daha iyi sonuç tahmi
pülasyonun eğilimleri, ROC eğrilerini (örn: temsil edemeyecek test
ni yapmakta klinisyene yardım edecek olanlar olarak ayrılmışlar
örneğine bağlı olarak) ROC alanı eğilimlerini ve testler arasındaki
dır. Günlük klinik uygulamada araçlar bu rutin olarak kullanılma
kıyaslamanın geçerliliğini oluşturmak için kullanılır.
dığı için, tıbbın bilgisayarlaştırılması, gelecekteki yaygın kullanım
Hastalık olasılık ölçümleri ve Bayes teorem i: Ne yazık ki
ları açısından gerekli materyali yaratmaktadır.
mükemmel testler yoktur, her test tamamlandıktan sonra, hastanın
KANTİTATİF T IB B İ TA H M İN LER Tanı koydurucu test
hastalık durumu belirsiz kalmaktadır. Bu geri kalan belirsizliğin
ya|ima Bir hastaya test yapmanın amacı, hastanın tanısı veya prog-
kantitasyonu Bayes teoremi ile yapılabilir. Bu teorem, test sonrası
ıiD/.u ile ilgili şüpheyi azaltmak veya yönetim kararları konusunda
hastalık ihtimalini üç parametreden basit matematik yolla hesapla
I Iiniğe yardım etmektir. Her ne kadar tanısal testler genellikle la-
mayı sağlar: test öncesi hastalık olasılığı, test duyarlılığı ve test o*,
l'oıaiuvar tesleri (örn: serum amilaz ölçümleri) veya prosedürler
güllüğü (Tablo 3-2). Test öncesi olasılık, test uygulanmadan önce
(mu: kolonoskopi veya bronkoskopi) olarak düşünülse de, hastanın
pıoblemini kavramamızı değiştirebilecek her türlü teknoloji tanısal tanıya güvenin kantitatif yansıtılmasıdır. Daha güvenilir bilgi yok
ı.-si olarak tanımlanabilir. Bu yüzden öykü ve fizik muayene bile luğunda, genellikle altta yatan popula.syondaki hastalık prevalansı
iım ı ianısal test formu olarak algılanabilir. Klinik tıpta testlerin so ile hesaplanır. Koroner arter hastalığı (KAH) gibi bazı sık rastlanı
nuçlarım normal veya anormal, pozitif veya negatif gibi ikili bir so lan durumlar için, öykü ve fizik muayene bileşenlerinden, test ön
nuca indirgemek yaygındır. Pek çok durumda bu basitleştirme , ya cesi olasılığının daha iyi hesaplanmasını sağlamak için nomogram-
rn lı bilgilerin boşa harcanmasıyla sonuçlanabilir. Ancak bu tip ba- lar ve istatistiksel modeller yaratılmıştır. Test sonrası olasılığı, bu
11 lı şiiııııelcr, test verilerinin kullanılabileceği bazı kantitatif yolla- durumda, test sonrası ne bilindiği hesaba alınarak tanıya güvenin
•ı ! imı ııl :1111:1yı kolaylaştırır. tekrar gözden geçirilme durumudur.
lanı koydurucu testlerin geçerliliğini karakterize etmek için Bu tekrar gözden geçirilmiş güven durumunu Bayes teoreminin
"iııı.lc dört terim kullanılır (Tablo 3-1). G e r ç e k p o z itiflik o r a m : nasd oluşturduğunu anlamak için, hastalığın test sonrası olasılığım
■sı a ıld ık :) bu hastalığı olan hastaların, bu lest tarafından ne kadar önceden tahmin etmek üzere aynı üç parametrenin kullanıldığı B a
. '.ınııııl.indiğinin ölçümünü sağlar. Yanlış n e g a tiflik o r a m : (1-du- yes teoreminin nomogram versiyonunu incelemek faydalı olacaktır
d 1 olarak hesaplanır. G e r ç e k n e g a tiflik o r a m : (özgüllük:) (Şekil 3-1). B 11 nomogramda; gerçek pozitiflik oranının, yanlış po-
12 bir test sonucu. 9 kat daha muhtemeldir. Test ne kadar geçerli ise
olasılık oranı o kadar yüksektir. Ancak eğer duyarlılık mükemmel
ama özgüllük az ise olasılık oranı sonuçta o kadar düşecektir, (örn:
% 90 duyarlılık ama %60 özgüllük ile olasılık oranı 2 .2 5 ’tir). Tıp
Tesı öncesi haşinlik olasılığı = ıcsı yapılırından önce haşinlik olasılığıdır; taki pek çok test için pozitif bir sonuç durumunda olasılık oranı 1.5
haşinliğin popiilasyondnki prevulansını veya bıı olasılığı hesaplamnk için ile 2 arasındadır.
dnhn l'nzln başlaya özgül veri kullanılabilir. Koroner arter hastalığı tanısında sıklıkla kullanılan iki testi, eg
Tesı sonrası hastalık olasılığı = Hem test öncesi olasılık hem de ıcsı sonuç zersiz treadmil ve egzersiz talium-201 SPECT (Single photon
ları hesaba alman hastalık olasılığıdır, emission CT) testini hesaba katalım. (Konu 244) Meta analizler
aynı zamanda ıcsıin inlimin değeri olarak da adlandırılabilir. göstermiştir ki trendindin ortalama duyarlılığı % 66 ve ortalama öz
Baycs Teoremi güllüğü % 84‘tür. 4.1 gibi bir olasılık oranı ile sonuçlanır (0.66/ (1-
I Icsaplama Versiyonu: 0.84)). Test öncesi KAH olasılığı %10 olan bir hastaya bu testi uy
Test öncesi olasılık x ıcsı duyarlılığı gularsak, pozitif test sonucu ardından hastalığın test sonrası olası
Tesı sonrası olasılık = ---------------------------------------------------------- lık oranı sadece % 30'a yükselir. KAH için test öncesi olasılığı %80
Tesı öncesi olasılık x ıcst duyarlılığı + olan bir hastada pozitif bir test sonucu ile test sonrası hastalık ola
( I- hastalık prevalansı ) x tcsıin yanlış pozitiflik oranı
sılığı yaklaşık % 95’tir.
Örnek : |itan öncesi olasılığı 0.5ü ve pozitif ıanısal lest sonucu ( ıcsı duyar KAH tanısında egzersiz talium SPECT testi daha geçerli bir
lılığı = (1.90 ve ıesı özgiilliiğii = 0.90)]: testtir. Bizim amaçlarımız için . hem duyarlılık hem de özgüllüğün
% 90 olduğunu farz edersek olasılık oranı 9 ile sonuçlanır. (0.90 /
(0.50) (1.1.90)
Tesı sonrası olasılık = ------------ ------------------------------------- (1- 0.90)) Eğer test öncesi düşük olasılık taşıyım bir hasta için tek
( (1.50 ) (0 .9 0 ) + ( (1.50 ) ( (1.10 ) rar test yaparsak ve testi pozitif çıkarsa, Şekil 3 -l'i kullanarak
= 0.90
KAH için test sonrası olasılığının %10'dan % 50’ye çıktığını göste
zitillik oranımı oranı olan (veya duyarlılık / (1- özgüllük)); pozitif rebiliriz. Ancak karar verme açısından bakıldığında, daha geçerli
bir test için olasılık oranı ile özetlenen, sorgulanan testin geçerlili test, yönetimi değiştirmek için yeterli tanısal güvenliği sağlamaya
ği aktanlmıştır.Örncğin duyarlılığı 0.90 ve özgüllüğü 0.90 olan bir muktedir değildir. Aslında, test bizi hastanın kesinlikle KAH olma
testin olasılık oranı (0.90 / I- 0.90) veya 9 ‘dur. Bundan dolayı bu dığındım emin olmaktan, tamamen kararsız olmaya sevkeder. (has
hipotetik testte, hastalığı olan bir hasta için olmayana göre pozitif talığın 50:50 değişimi). Test öncesi olasılığı % 80 olan bir hastada,
daha geçerli olan talium SPECT testi kullanarak test sonrası olası
lığı %97'ye çıkarılabilir (%95 olan egzersiz treadmil ile kıyaslanır-
sal.Tckrar, daha geçerli test, yönetimi değiştirmek için test sonrası
güven için yeterli düzeltme sağlamamaktadır ve sadece klinik veri
lerden bildiğimizden daha fazla düzeltme yapamamıştır.
Eğer test öncesi olasılığı düşükse (örn: < 20), çok geçerli bir
testteki pozitif bir sonuç bile test sonrası olasılığı, hastalığı tanım
landıracak kadar yüksek menzilli bir test sonrası olasılığına tanıya
mamıştır. (örn: > % 80 Tersine, yüksek bir test öncesi olasılığı var
lığında negatif test, hastalığı dızlatmayacaktır). Bu yüzden bir tes
tin tanısal güvenilirliğindeki cn büyük kazancı sağlamak, eğer bu
testi uygulamadan önce klinisyen tanı konusunda çok kararsız ise
mümkün olabilir (örn: test öncesi olasılığı % 30 ile % 70 arasında
ise). Örneğin KAH için bir hastanın test öncesi olasdığı %50 ise,
pozitif egzersiz treadmil testi ile test sonrası olasılık % 80’e ve po
zitif egzersiz talium SPECT testi ile % 90’a değişecektir (Şekil 3-1).
Yukarıda bahsedildiği gibi Bayes teoremi, hesaba alınması ge
reken pek çok önemli basitleştirmeyi sağlar. Birincisi, birkaç testin
sadece iki işe yarar sonucu vardır, pozitif veya negatif ve pek çok
test, hasta hakkında pek çok parça veri sağlar. Her ne kadar bunlar
özet bir sonuçla birleştirilsc bile pek çok seviyede gerekli bilgi
mevcut olabilir, (örn: güçlü pozitif, pozitif, saptanamayan, negatif,
güçlü negatif). Baycs teoremi, bu çok detaylı test sonucu formatına
adapte edilebileceği için, bunu yapmak hesaplama olarak karma-
şıktır.İkincisi, Bayes teoremi; testten elde edilen bilginin tamamen
tek okluğunu ve test öncesi olasılığını hesaplamak için kullanılan
bilgi ile üstüste binmediğini farzeder. Ancak bu bağımsız farzetme
genellikle yanlıştır. Pek çok vakada, test sonuçları hastanın özellik
olasılık Duyarlılık olasılık
leri ile uyumludur. Örneğin göğüs röntgeninde akciğer ödemi ve
1-Özgüllük
kardiyomegali bulguları; kalp yetmezliğinin öyküdeki özellikleri
ŞEKİL 3-1 Bayes teoreminin nomogram versiyonu, pozitif bir test için vc sol ventrikiil apikal vurusunun yer değiştirmesi, S3 galo ve rai
(ortadaki skala) olasılık oranı ve test öncesi hastalık olasılığı (sağda ler gibi fizik bulgularla karakterizedir. Bu vakada (göğüs röntgeni)
ki skala) kullanılarak hastalığın test sonrası olasılığını (soldaki skala) testin katkıda bulunduğu tek pozitif bilgi; toplam bilginin sadece
tahmin etmek için kulanılmıştır. Olasılık oranı, (duyarlılık / 1 - özgül
bir kısmıdır, çünkü test yapılmadan önce kalp yetersizliği olasılığı
lük) olarak hesaplanmıştır. Kullanmak için test öncesi olasılığı ve ola
hakkında zaten pek çok şey öğrenilmiştir.
sılık oranını birleştiren düzgün bir köşe yerleştirin ve test sonrası ola
Sonuç olarak .duyarlılık vc özgüllük, testin güvenilirliği açısın
sılığını okuyun. Bu şekilde test öncesi koroner arter hastalığı (KAH)
%50 olan bir hastada pozitif talium egzersiz SPECT çalışması ile dan prevalanstan bağımsız parametrelerdir ve halen pek çok metin
(olasılık oranı 9) pozitif egzersiz treadmil egzersiz testinin (olasılık de bu iddia öne sürülmektedir. Ancak istatistiksel olarak yararlı
oranı 4) değeri tanımlanmıştır. Treadmil sonuçları düz çizgi ile, tali olan bu tahmin, klinik olarak yanlıştır. Örneğin tek damar KAH
um sonuçları aralıklı çizgi ile gösterilmiştir. (Fajan TJ:N Engl J Med olan hasta popülasyonu için, treadmil egzersiz testinin % 30 civa
292: 257, 1975'ten adapte edilmiştir.) rında duyarlılığı vardır ancak şiddetli uç damar KAH’da duyarlılık
A .SOY ytıkl;ışır. Bu yüzden özel bir A
kurar için duyarlılığın cıı iyi hesap
laması, her /.ınııaıı lest edilen po-
piikısyondaki mevcut hastalık ev
resi dağılımına bağımlı olarak de
ğişmektedir. Hastanede yatan po-
piilasyonda tipik olarak daha yük TEE stratejisi
t — ” •Ç T E E 'd e 2 haftalık — ——
sek bir hastalık prevalansı vardır negatif sonuç j tedavi A
j değil
Hvclc, işyerinde ve toplumda tehlikeli maddeler ve işlemlere maru- maruziyetler ve hastalıklar arasındaki nedensel ilişkide sıklıkla
/.iyet, çok sayıda hastalığı kötüleştirebilir veya bunlara neden ola- mahkemelerde tıbbi bilirkişilik istenir.
bilir.Hekimler genellikle tıp uygulamasında bu hastalıktan tedavi
Ç E V R E S E L /M E S L E K İ Ö Y K Ü Bir hekim için bu hastalıkların
ederler, buna rağmen, altta yatan tehlikeli maruziyetle bağlantı ta-
tanınmasında en önemli basamaklar, bunların ayırıcı tanıda akılda
nımlanamadıkça ve azaltılmadıkça, en iyisi neden yerine hastalık
tutulması ve hasta kabulünde iyi bir çevresel/mesleki öykü alınma
lar tedavi edilirse sadece koşullar iyileştirilir. En kötüsü, tehlikeli
sıdır. Öyküde inilecek detayların düzeyi klinik duruma göre deği
maruziyetlerin ihmal edilmesi hem tedavinin yetersizliğine hem de
şir. Bilgiler daima şimdiki ve geçmişteki mesleklere ait olmak üze
büyük öneme sahip toplumsal bir sağlık probleminin tanınmasının
eksikliğine yol açabilir. re saptanmalı ve hastaların kendi sağlık problemlerinin kendi mes
lekleriyle özel çevreleriyle veya maruziyetle ilgili olup olmadığı
Mevcut olan gözlem ve tanımlama sistemlerinin hiçbiri tehlike
konusunda düşünceleri sorgulanmalıdır. Sistemler gözden geçirilir
li maruziyetlerin morbidite ve mortaliteye toplam katkılarını hesap-
ken hastaların toza, dumana, kimyasalarla radyasyona veya yüksek
layamaz. Buna karşılık dikkatli hikaye alındığında, hastanelerde iç
gürültüye maruziyetleri sorgulanmalıdır. Hasta ve hekim etyolojisi
hastalıkları kliniklerine başvuruların % 10’dan daha fazlasında
kesin olmayan bir hastalıkla karşı karşıya kaldıklarında, bu faktör
mesleki faktörler tanımlanmıştır, solunumsal veya muskuloskeletal
ler daha detaylı gözden geçirilmeli, başlangıç noktası olarak çevre
hastalıklarda bu oran daha da yüksektir. A .B D .’de meslek kökenli
sel/mesleki öykü alınmalıdır. (Tablo 5 -1 ’de özetlenmiş bir örnek
hastalıklarda yeni olgu sayısına ait tahminler yılda 125.000-
öykü gösterilmiştir).
350.000 arasındadır; bu rakamlar 5.3 milyonluk meslek ilişkili ya
Spesifik tehlikeli kimyasal temasların tanımlanması güç olabi.
ralanmaları kapsamamaktadır.
lir. Evde kullanılan ürünlerin etiketlerinde kimyasal içerikleri liste-
Çevresel maruziyetler, sağlık önlemlerinde azalma ile gittikçe
lenmelidir, işyerindeki temaslar için ABD Mesleki Güvenlik ve
artan miktarda bağlantılıdır, sonuçlar subklinik veya klinik olarak
Sağlık Kurulu (OSHA), kimyasal madde üreticilerini, ürünleri ile
katastrofiktir. Örneğin, genel toplumdaki düzeylerde alışıldık sevi
birlikte materyal güvenlik veri belgelerinin sağlanmasını ve işve
yelerde kurşun maruziyeti, yüksek kan basıncı ve düşük kreatinin
renlerin bu belgeleri işçiler tarafından ulaşılır hale getirmelerini zo
klirensi ile bağlantılıdır. Ozon ve ince partiküllü maddelere bağlı
runlu kılar. Veri belgeleri hekim veya işçi tarafından telefonla veya
hava kirliliği, sırasıyla respiratuar ve kardiovasküler hastalıklar ne
yazılı istekle elde edilebilir; işverenin böyle bir isteği 30 gün için-
deniyle hastaneye başvurular ve artmış mortalite oranlan ile bağ
lantılı bulunmuştur. Kapalı alanlarda radon ve pasif tütün dumanı
maruziyeti akciğer kanseri riskinde artış ile bağlantılıdır.
Hekimler üzerinde, bu tür bilgiler hakkında çözüme götürücü ırıruı l.ııiHîüUAtrıi.ı .tiılm'ı) Kürdk \'-;:ıfıM:ii
olmayı gerektirmeyen fakat önerici olmak açısından bilinçli olmak
1. Belirleme sorulan
ve bu yönde hareket etmek zorunluluğu vardır.
a. ö n plandaki belirti ve mevcut hastalığın öyküsü
Hastalar, tehlikeli maruziyetler hakkında gittikçe artan oranlar • Nasıl bir işte çalışıyorsunuz?
da ilgi gösterir hale getirmektedir. Bir primer bakım kliniğinde yü • Sağlık problemlerinizin işinizle, evinizle ya da diğer özel çevreyle
rütülen bir çalışmada hastaların % 15’inde çoğu kendilerinin sağlık veya maruziyetle ilişkili olduğunu düşünüyormusunuz?
problemlerinin meslek bağlantılı olduğunu ifade etmişler ve bu alt • Belirtilerin ortaya çıktığı zamanın evde veya işte olmayla ya da
grubun % 75’i de bir veya daha fazla toksik ajana maruziyetlerinin özel olarak maruziyetrerle, aktivitelerle herhangi bir ilişkisi var
mı?
olduğunu bildirmişlerdir. Hastalar sıklıkla çok spesifik sorulara ce
b. Sistemlerin gözden geçirilmesi
vap bulmayı isterler. Örneğin, "Şehrimizdeki su içmeye uygun mu?
• Geçmişte veya şu anda toza, dumana, kimyasallara, radyasyona
"İş yerimin bulunduğu binadaki yeni çatı izolasyon malzemesi so veya gürültüye maruz kaldınız mı?
lunum problemimle ilişkili olabilir mi?"gibi. Hekimler kimyasal 2. Başlangıçtaki şüpheler üzerine detaylı sorgulama
riskler de dahil olmak üzere, sağlık risklerine ait bilgiler açısından • Meslek kronolojisi: Meslek kolu, endüstri türü, çalışma günleri, mes
en güvenilir kaynaklar olduğu için danışılan kişilerdir. Ne yazık ki leğin tanımı, tipik bir gün, potansiyel tehlikeli madde maruziyetleri.
çok az hekim çevresel ve mesleki tıp alanındaki basit eğitimden kullanılan koruyucu ekipman
• Konutların kronolojisi: Potansiyel tehlikeli madde maruziyetlerinin
fazlasına sahiptir. Bu açıdan birinci basamak hekimlerinin çevresel
tanımlanması (örneğin gazlı ev aletleri, pestisid kullanımı, kimyasal
ve mesleki tehlikelere maruziyetle oluşan semptomları tanıyabilme
ların kullanıldığı ev hobileri)
ve olguların tedavilerinin veya uygun olabilecek şevklerinin yapı • Benzer sağlık problemlerine sahip diğer işçilerin veya ev halkının ta
labilme yeteneklerine sahip olmaları önem kazanır. nımlanması
Maruziyete bağlı hastalıkların bulguların bir çoğu nonspesifik- • Ön plandaki belirti ve olası maruziyetler arasında zamansal bağlantı
lir. (Örneğin başdönmesi, başağnsı), ya da genel dâhiliyede genel ların ayrıntılı olarak araştırılması
likle karşılaşılan şekildedir (Örneğin myokardial infarkt, kanser). • Klinik ipuçları (şüpheli senaryolar; metne bakınız)
Çevresel ya da mesleki tehlikelerle bağlantı kurma, belirgin bir KAYNAK: Newman’dan uyarlanmıştır, 1995.
JO ği (benzen, iyonize radyasyon) ve mesane (aromatik aminler) bun
lardandır.
de verine getirmesi OSHA düzenlemelerine aykırıdır ve para ceza Koroner A rter Hastalığı ve Hipertansiyon Özellikle bozuk
sı ile yaptırımı vardır. Kimyasal içerik ve yüzde bileşim hakkında- çalışan gazlı aletlerin bulunduğu evlerde ya da motorlu taşıt eksoz
ki bilgi sağlanmasına ek olarak materyal güvenilirliği veri belgele dumanlarına yakın çalışma alanlarında karbonmonoksit zehirlen
ri toksisite konusunda temel bilgilendirmeyi sağlar. Bu bilgilendir mesi sıktır. Hemoglobince yapılan oksijen taşımasını azaltarak ve
me klinik çerçeve açısından nadiren yeterlidir fakat beklenen tok- mitokondrial metabolizmayı inhibe ederek karbonmonoksit koro
sisitenin genel tipini gösterebilir. ner hastalıkları alevlendirebilir. Boya çıkarmada çözücü olarak kul
K İM YA SA L V EYA Ç E V R E S E L O LASI T E H L İK E L E R İN lanılan metilen klorid, karbonmonoksite dönüşür ve aynı riske sa
D E Ğ ER L E N D İR İLM E S İ Toksik maruziyetlerin çok çeşitli ol hiptir. Sentetik ipek yapımında kullanılan bir kimyasal olan karbon
ması nedeniyle, hekim rutin olarak eldeki hastalıkla ilgili özel teh disülfide mariziyet aterosklerotik plak oluşumunu hızlandırır. İlım
likeleri değerlendirmek için ek başvuru kaynaklarına ulaşmalı- lı düzeylerde olsa bile kronik kurşun maruziyeti hipertansiyon ve
dır.Bilgilendirme için bir çok kaynak mevcuttur. OSHA ve bazı aynı zamanda kardiak iletim anormalliklerinin gelişiminde risk
bölgesel zehir kontrol merkezleri tehlikeler hakkında bilgilere ve faktörüdür.
telefonla, inıernetle veya faksla iletilebilecek kısa özet dokümanla Hepatit/Kronik K araciğer Hastalığı Bir viral enfeksiyon,
rına sahiptir. Bölgeye bağlı olarak, diğer kaynaklar il veya eyalet alkol alımı veya ilaç kullanımına ait kanıtların yokluğunda (Konu
sağlık departmanları olabailir; Mesleki Güvenlik ve Sağlık Milli 295,296 ve 297) toksin maruziyeti akılda tutulmalıdır. Toksinle in-
Enstitü ve Çevresel Korunma Ajansına ait bölgesel ofisler, Was- düklenmiş hepatik lıasarlanma sitotoksik, kolestatik veya ikisi bir
hington'da tüketici ürünleri güvenlik komisyonu, akademik kuru likte olabilir. Hepato- ıoksik ilaçların listesi uzundur. Karboııtetrak-
luşlar. bu kuruluşların web siteleri, özelleşmiş toksikologlar, mes- lorür gibi sentetik bileşikler (temizleme sıvılarında ve çözücülerde
leki/çevre sağlığı uzmanlan ya da enüstri hijyenistlerine de ulaşıla kullanılır),metilen diamin (bir reçine sertleştiricisi), klordekon gibi
bilir. Kompüterize edilmiş bilimsel verilere de ulaşılabilir, bunlar pestisitler (kepane), metaller özellikle arsenik (pestisit ve boyalar
arasında CD-ROM iııformasyon sistemlerinde detaylı listelerde da ve yeraltı sularında bulunur) ve pirolidizin alkoloidleri gibi do
mevcuttur. Milli Tıp Kütüphanesi tarafından kurulan elektronik ve ğal toksinler bunlara örnektirler.
ri sistemi olan M ED LA RS’a modern veya internet ile ulaşılabilir Böbrek Hastalığı Birçok kimyasal ve çevresel faktörler renal
ve birçok hekim tarafından bilinirler. Medline dışındaki dosyalar, hasara neden olabilir (Konu 269). Buna rağmen çoğu kronik böb
örneğin Tehlikeli Maddeler Veri Bankası, kimyasal madelere ait rek hastalığının etyolojisi hala bilinmemektedir. Hipertansiyon ve
spesifik toksisite bilgilerini sağlarlar ve Medline’da bulunmayan kurşun maruziyetiyle kronik böbrek hastalığı arasındaki ilişkiye
toksikolojik referansları içerirler. Bu veri tabanlarının çoğuna inter dair şimdilerde güçlü kanıtlar ortaya çıkmaktadır. Bir çalışmada
net ile de ulaşılabilir. EDTA ile şelasyon tedavisiyle ılımlı olarak vücut kurşun yükü art
Diğer herhangi bir hastalıkta olduğu gibi, laboratuar inceleme mış olan böbrek yetmezliğinin ilerlemesinin yavaşladığı gözlen
leri çok önemli olabilir. Örneğin karbonmonoksit maruziyetini dö- miştir. Bazı çalışmalar hidrokarbonlara kronik maruziyetin (Örne
kumante etmek için karboksihemoglobiıı düzeyi için testler veya ğin gazyağı, boyalar, çözücüler) goodpasture sendromunu da içeren
organofosfat absorbsiyonunu dökiimante edebilmek için serum an- çeşitli glomerülonefrit tiplerine yol açabileceğini öne sürmektedir.
tikoliııestcraz seviyesi çalışılmalıdır. Akut ilaç dozaşımları olgula Çevresel civa maruziyetinin, idrar yolu ile kalsiyum kaybını artır
rında akut kimyasal maruziyet şüphesi olan hastanın kan ve idrar dığı bulunmuştur, bu durum sonuçta kırık riskini artıran iskelet de-
örneklerinin bulundurulması yararlıdır; bu örnekler daha hassas ta ınincralizasyonu ile sonuçlanır.
rama metodlarıyla ilerideki bir tarihte analiz edilebilir. Diğer test Periferal Nöropati «-heksan gibi organik çözücüler, kurşun
lerin kullanımı sorgulanan hastalık veya özel tehlikeye ait bilgilere vc arsenik gibi ağır metaller ve bazı organofosfat bileşikleri perife-
dayaııdırılmalıdır. rik sinirlerin aksonlarını hasara uğratabilir. Endüstriyel katalistler-
Ş Ü P H E Lİ SEN A R YO LA R Ba/.ı tıbbi problemler ve klinik den dimetil aminopropionitril mesane nöropatisine yol açar. Üst
senaryolar yüksek derecede nedensel veya katkıda bulunma şeklin ekstremitedeki sinir tuzağı sendromları, örneğin karpal tünel send-
de özel olarak mesleki ya da çevresel faktörlerden şüphelenmeye romu. aynı şekilde tekrarlayan hareketleri içeren, özellikle rahatsız
dayanır pozisyonlarda durmayı gerektiren mesleklerde daha sıktır.
Solunum Hastalıkları Mesleki/çevresel faktörlerin solunum Merkezi Sinir Sistemi Hastalıkları Yorgunluk, hafıza kaybı,
hastalıklarına katkısı genellikle iyi ayrılamaz, özellikle bu durum konsantrasyon güçlüğü, emosyonel dengesizlik tolven ve perkloro-
sigara içen ve yaşlı kişilerde geçerlidir. Örneğin, kimyasal maruzi- etilen gibi çözücülere kronik maruziyetlerle bağlantılıdır. Boyacı
yete bağlı astma nedenle ilişkisiz olarak tedavi edilebilir veya yan lar, metal işçileri, plastik işçileri ve temizlikçiler sıklıkla çözücüle
lışlıkla akut trakeobronşit olarak tanınabilir. Massachusetts’dcki re maruz kalırlar ve yukarıdaki semptomlardan sıkça yakınırlar. Bu
HMO üyeleri arasındaki yeni başlangıçtı astma çalışmasında, bu hastaları ayırtettiren özellikler formal nöro-davranışsal testlerdeki
olguların %21'inde mesleki maruziyete atfedilebilecek, klinik açı karakteristik paternleri ve maruziyetin sona ermesinden itibaren
dan belirgin asıma kriterlerini karşılayan olgu saptanmıştır. Bu ol hastalardan görülen düzelmedir. Nöro-davranışsal disfonksiyonla
gularda maruziyetin tipi ve meslekler çok çeşitlidir; örnekler bir it ilşkili diğer maddeler arasında metaller, pestisitler, örneğin organo-
faiyeci de dumana maruziyeti, bir teknik okul öğrencisinde ağır fosfatlar ve organoklorinler, poliklorinli bifeniller (PCB) ve kar
metal dumanına maruziyeti, temizlikçide temizleme bileşenlerine bonmonoksit gibi gazlar sayılabilir.
maruziyeti. bir tamircide epoksiye maruziyeti de içerebilir. Belirgin Çevresel faktörler ayrıca diğer nörolojik hastalıklara katkılarıy
olarak öne çıkan tek bir meslek ya da maruziyet yoktur. Etyolojik la da şüphelidirler, örneğin dejeneıatif bozukluklar, motornöron
hatalara ait diğer örnekler asbestozise bağlı olan nefes darlığının hastalıkları ve ekstrapramidal bozukluklar bunlardandır. Örneğin
kronik obstruktif akciğer hastalığına bağlanması ve kimyasal pno- monozigotik ve dizigotik ikizlerde yapılan bir çalışmada 50 yaşın
ınöııinin bakteriyel enfeksiyon gibi yanlış tanı alması şeklinde ola üstünde başlayan tipik Parkinson hastası olan olgularda, çevrese)
bilir. faktörlerin majör etyolojik rol oynadığı (Genetik faktörlerin tersi
Kanser Birçok kanserin nedensel olarak tütüne ve ek olarak ne) konkordans benzerliği bulunmuştur.
mesleki ve çevresel faktörlerle bağlantılı olduğu düşünülür. Bazıla Teratogenez ve Reprodüktif Problem ler Toksinler çeşitli se
rı özellikle bir kimyasal etyoloji veya bir başka çevresel nedene viyelerde başarılı üreme olayını bozabilir. Örnekler arasında insek-
bağımlı gibidir, örneğin cilt kanseri (solar radyasyon, arsenik, kö tisitler, herbisitler, P C B ’ler ve polibrominli bifeniller (PBB), etile-
mür katranı, kül), akciğer (asbestos, arsenik, nikel, radon), plevral noksit (Hastanelerde sterilizasyon gazı olarak kullanılır), metaller
(neredeyse tamamen asbestos) nazal kavite ve sinuslar (krom, ni (Kurşun, arsenik, civa, kadmiyum) ve çözücüler sayılabilir. Dibro-
kel. ağaç ve deri tozları), karaciğer (arsenik, vinil kloriir), kemik ili mokloropropan, bir nematosittir, spermatogeııezi baskılar. P C B ’lcr,
i'Hli l':ı ■ • kioıınli p.;stısıtler gibi bazı toksinler sütte konsantre c> Karim Sağlığı 21
■■ani.a ıJı,*i Uıkle pestisitlcr gibi spesifik organik hava kirleticiler
mam ıInkularında birikebilirler. Bu kimyasal maddelerin bazılan U.S. cities. N Engl J Med 329:1753. 1993
. ndnkrin fonksiyonları bozabilir ve testis kanser iinsidansı, meme GENNART J-P et al: Importance of accurate employment histories of patients
kanseri ve lıipospadias insidanslarındaki artışla ilişkilendirilebilir. admitted to units of internal medjcine. Scand J Work Environ Health 17:386
1991
İmmunsupresyon - otoimmünite ve hipersensitivite Bazı
Institutes of Medicine: Role of the Primary Care Physician in Occupational and
kimyasal ajanlara maruziyetlerle immün sistemin zayıfladığına da
Environmental Medicine. Washington, DC. National Academy Press, 1988
ir kanıtlar artmaktadır, bu açıdan tümörlerin (Örneğin PBB’ler) ya LIN JL et al: Chelation therapy for patients with elevated body lead burden and
da infeksiyonların (Örneğin alıştldık hava kirleticilerine maruziye- progressive renal insufficiency. A randomized, controlled trial. Ann Intern
tin ardından görülen solunum enfeksiyonlan) insidanslannda artışa Med 5:7. 1999
yol açarlar. Civa, dieldrin ve metilkolantrenin otoimmün cevabı MILTON DK et al: Risk and incidence of asthma attributable to occupational
exposure among HMO members. Am J Ind Med 33:1, 1998
başlattığı bilinir. Bazı kimyasallar, güçlü alerjik duyarlaştırıcılardır,
NEWMAN LS: Current concepts: Occupational illness. N Engl J Med
dermal ve solunumsal problemlere yol açarlar (Konu 60 ve 254).
333:1128. 1995
BİYOLOJİK B ELİR T EÇ LER Toksik maruziyetlerin ölçü PAUL M (ed): Occupational/Environmental Hazards and Reproductive Health:
münde ve tahmininde artan sayıda metodlar mevcuttur, 1. Spesifik A Guide for Clinicians. Baltimore, Williams & Wilkins. 1992
toksinlerin internal dozları, 2. Toksinlerin biyolojik etkileri bunlara ROM WN: Environmental and Occupational Medicine. Philadelphia, Lippin:
aittir, internal doz belirteçleri, kurşun (Kanda), arsenik (Saçta), di cott-Raven, 1998 :nk
ğer metaller (Konu 395) ve halojenli bileşikler (PCB’ler) gibi insan STAESSEN JA et al: Environmental exposure to cadmium, forearm bone den
sity, and risk of fractures: Prospective population study. Lancet 353:1140.
vücudunda biriken toksinlerle ilişkilidir. Toksinlerin biyolojik etki
1999
lerine ait belirteçlere örnek olarak organofosfat pestisitlere maruzi TANNER CM et al: Parkinson disease in twins. An etiologic study. JAMA
yetten sonra gözlenen serum asetiltransferaz enzim seviyesinde 281:341. 1999
azalma, etilenoksit karsinojenine maruziyetten sonra gözlenen pe-
riferik lenfositlerde sister kromatin değişiklikleri ve tütün karsino-
jeıılerine maruziyetten sonra gözlenen DNA birleşmeleri gösterile-
belir. A n th o n y L . K o m a ro ff, C e le ste R o b b -N ic h o lso n ,
T EH LİK ELİ MADDE İLİŞKİLİ HASTALIĞA YAKLA . C L i A n d re a E . D u n a if
ŞIM Bir hastalığa önemli katkısı bilinen çevresel tehlike veya kim
yasal tanımlandığında, sıradaki basamak ileri maruziyeti engelle
> K A D IN S A Ğ L IĞ I
mektir. Kanser gibi kronik hastalıklarda bu basamak anlamsız ola
bilir., buna rağmen ileri maruziyetin engellenmesi aynı şekilde ma ------l-J Serkan Yaraş, Yahya Sağlıker
ruz kalmış diğer kişiler için hala önemlidir.İleri maruziyetin engel
lenmesi önemli olduğu zaman, hekim istekli olarak hasta için aktif
bir avukat olmalıdır. Bu savunma hastanın daha fazla tehlikeli mad Son yıllarda, kadınların sağlık bakımları ve tıbbi problemleri daha
deye maruz kalmaması veya işten uzak tutulması gerekliliğini be çok dikkat toplamaktadır. Morbidite ve mortalite açısından erkek
lirten rapor yazmayı da kapsar. Alternatif olarak, uygun olarak hü ler ve kadınlar arasında farklılıklar vardır. Erkekleri ve kadınların
kümet görevlileri ile veya işçi ve tehlikeli madde maruziyeti ile il herikisini de etkileyen hastalıklar kadınlar üzerinde çok iyi araştı
gilenen diğer avukatlarla ve endüstriyel bağlantı kurmayı da kap rılmamıştır. Hastalıktan korunma ve patofızyoloji ile ilgili birç^.;.
sar. Tedavi spesifik tehlikeli maddeye bağlıdır. Tıbbın nadir alanla araştırma çalışması sadece erkekleri kapsamaktadır. Hastalıkların
rında bir hekim bundan daha fazla bilimsel belirsizlikle ilgilenir. dışa vurumunda, her iki cinsiyette çok az anlaşılabilmiş farklılıklar
Kimyasal maddelerin sadece küçük bir kısmında atoksik maddeler mevcuttur. Bazı alışıldık sağlık problemlerinde kadınların tedavi
le ilgili bilgiye ulaşılabilir. Genel olarak, hekim koruyucu yaklaşım lerinin erkeklerden farklı olduğu izlenimi mevcuttur. Son olarak,
göstermeli (yani hastalığa katkıda bulunma ihtimali bulunan tehli sayılan gittikçe artan kadın, jinekoloji, psikiyatri, iç hastalıklan ve
keli maddeler hakkında hastaya tavsiyelerde bulunmalı) ve neden ya aile hekimliği uzmanlıklarının kombine edildiği mültidisipliner
sel bağlantıları değerlendirmek için güncel bilgileri kullanmalıdır. kadın sağlığı ünitelerinde sağlık hizmetleri almaktadır.
DÜŞÜK DÜZEYDE M ARUZİYETLER VE ETK İLERİ KADINLARDA MORBİDİTE VE MORTALİTE Morbidi
Çevremizde ve çalışma alanlarımızdaki yaygın olan toksinlerin
te Son çalışmalarda, tüm yaş dağılımlarında aktivitenin kısıtlandı
subklinik. etkilerine dair ilgi giderek artmaktadır. Kanıtlanmış etki
ğı gün sayısının kadınlarda erkeklerden daha fazla olduğu görül
eşikleri olmadığı için, karsinojenlere düşük düzeyde maruziyetten
müştür bu da obstetrik ve jinekolojik durumlara bağlanmıştır. Bu
kaçınılmalıdır, bu maddelerin sadece karsinojenik etkileri değil
na karşın, 1998deki bir çalışma başka bir sonucu ortaya çıkarmış
karsinojenik olmayan etkileri de önemlidir.
tır. Kadınlar hekimlere daha çok başvurmaktadır, başvuru nedenle
Belki de kurşun düşük seviyeli karsinojenik olmayan etkileri
ri özellikle kendi kendini sınırlayan hastalıklar için olmaktadır.
açısından büyük bir halk sağlığı problemi olarak en önemli örneği
Mortalite Gelişmiş toplumlarda, kadınlar ekeklerden daha
oluşturmaktadır. Maruziyetin çoklu yolakları kurşunlu gazyağı tü
uzun yaşarlar. Birleşik Devletler'de,1996 yılında, doğumda ortala
ketimi, kurşun bazlı boyalar, yiyecek içeren teneke kutularda kur
ma yaşam bekletişi kadınlar için 79,1 yıl ve erkekler için 73,1 yıl
şun bulunması, şeklinde örneklendirilebilir, bu maruziyet tüm top
hesaplanmıştır. Oluşan erkek fetüs sayısının dişi fetüs sayısından
lumu etkiler. Benzeri düşük seviyeli maruziyetler infant ve çocuk
lardaki nöro-davranışsal gelişmeyi bozabilir, erişkinlerde kan ba fazla olmasına rağmen her yaş grubunda kadınlar erkeklere oranla
sıncını artırabilir. Dahası, absorbe edilmiş kurşun iskelette depola hayatta kalma avantajına sahiptir. Gelişmiş ülkelerdeki erkekler,
nır ve kemik yaptm-yıkımtnın arttığı dönemlerde dolaşıma tekrar nazaran kadınlardaki yüksek yaşam beklentisi büyük oranda iske-
girebilir (örneğin gebelik, laktasyon, osteoporoz ve hipertiro- mik kalp hastalıklarındaki (İKH) mortalite farkına bağlıdır.
idizm). Eğer kronik düşük düzeyli maruziyet erken taranır ve dur Tablo 6 -İde görüldüğü gibi, Birleşik Devletlerde genç kadınlar
durulursa subklinik toksik etkilerden korunulabilir. Kurşun örne için başta gelen ölüm nedenleri kazalar, cinayet ve intihardır. Orta
ğinde eski evlerde yaşayan genç çocuklarda ve kurşun maruziyeti yaş grubunda, meme kanseri, İKH ve akciğer kanserinden hafitçe
öyküsü olan erişkinlerde düzenli olarak kan kurşun seviyesi ölçüle daha sık ölüm nedenidir. 65 ve 74 yaşlan arasındaki kadınlarda
rek maruziyet taranabilir. İKH, akciğer kanseri ve serebrovasküler hastalıklar ölümün en sık
nedeni olan meme kanserini sayıca geçerler. Tüm yaşlardaki kadın
JİiiL İO G RAFYA lar arasında, İKH, akciğer ve meme kanserininin beş veya altı katı
mortalite hızı ile başta gelen ölüm nedenidir.Bütün bunlara rağmen,
DKROSA C et al: Environmental exposures that affect the endocrine system:
Public healih implications. J Toxicol Environ Health B Crit Rev 1:3, 1998 Birleşik Devletlerdeki kadınların, meme kanserinin kendi yaşamla
I XK 'K E R Y DW et al: An association between air pollution and mortality in six rı ile ilgili en büyük tehdit olduğuna inandıkları saptanmıştır.
bir kez dışkıda gizli kan testi ve bununla
kombine olarak 5 yılda bir fleksibl sig-
25-34 yaş arası 45-54 yaş arası 65-74 yaş arası Tüm yaşlar moidoskopi, 10 yılda bir kolonoskopi Ve
Toplam 74.7 Toplam 323.3 Toplam 1.979.0 Toplam 806.5 5-10 yılda bir çift kontrastlı baryum ene
ma önermektedir.
1. Motorlu araç 1. Meme kanseri (38.8 1. İskemik kalp (452.6) 1. İskemik kalp Kemik mineral testi, osteoproz tara
kazalan (10.7) hastalıklan (172.8) ma aracı olarak ve aynı zamanda gele
2. HÎV infeksiyonu 2. İskemik kalp hastalıktan 2. Akciğer kanseri 2. Serobrovasküler
cekteki durumu kestirebilmek amacıyla
(8.5) (30.2) (209.0) (71.9)
3. Cinayet (5.5) 3. Akciğer kanseri" (29.0) 3. Gİ kanser* (147.1) 3. Akciğer kanseri
hızlıca kabul görmüştür.Birçok koruyu
4. Motorlu araç dışı 4. Gİ kanser* (20.2) 4. KOAHc (136.7) 4. Gİ kanser* (20.2) cu ve tedavi edici stratejinin gelişmesi
kazalar (5) üzeerine şimdi birçok otorite kemik mi
5. İntihar (5.0) 5. Genital organların 5. Serobrovaskiiler 5. KOAHc (38.0) neral testini mevcut durumun gösteril
kanserleri (16.4) hastalıklar (120.1) mesi amacıyla önermektedir. 65 yaş üze
" Solunumsa! ve intratorasik organların kanserleri, başta akciğer kanseri Cancer of respiratory and intrathoracic ri veya postmenopozal dönemdeki oste
organs, predominantly lung cancer. oproz gelişme riski olan tüm kadınlarda
^Sindirim organları ve periton kanserleri.
bir kemik mineral dansitesi testi öneril
' Kronik obstrüktif akciğer hastalıktan, astma dahil, ve eşlik eden durumlar.
K a y n a k : Sağlık İstatistikleri Ulusal Merkezi Veb sitesinden uyarlanmıştır. Birleşik Devletlerin yaşam istatistik mektedir. (Konu 342).
leri, 1996, genel mortalite tablosu GMWK290. URL: www.cdc.gov/nchswww/data/gm290.pdf Sigara alışkanlığı kadınlarda kardi-
yovasküler hastalıklar ve kanserin bir
Morbidite and Mortaliteyi Etkileyen Sosyal Faktörler Mor- majör risk faktörü olarak iyi araştınlmıştır(Konu 390). Geçmiş 60
bidite ve mortalitede görülen cinsiyet farklılıkları, sosyal olarak ta yıl boyunca erkekler arasında sigara alışkanlığında keskin bir düşüş
nımlanmış roller, yoksulluk, çalışma kuvvetine katılma, sağlık si yaşanırken, kadınlarda böyle olmamıştır, genç kadınlarda sigara iç
gortası ve yaşam stili gibi psikososyal faktörlerle kısmen açıklana me oranı erkek partnerlerinkinden daha yüksektir. Düşük verimli,
bilir. yumuşak sigaralar büyük oranda kadınlara pazarlanmaktadır. Hem
ABD’de geçtiğimiz 30 yıl içinde yoksulluğun feminizasyonu şireler Sağlık çalışması, iskemik kalp hastalığı riskinin, sigaranın
gerçekleşmektedir. Kadınların aile reisi olduğu ailelerin üçte biri bırakılmasından 2 yıl sonra kaybolduğunu, bütün risklerin ise siga
aşırı yoksulluk içinde yaşamaktadır ve bunların yarısından fazlası ranın bırakdmasından 10-14 yıl geçtikten sonra kaybolduğunü gös
Afrika kökenli Amerikanlar ve Latinlerdir. 65 yaşın üzerinde ka termiştir.
dınların neredeyse beşte biri açlık sınırının altında yaşamaktadır. Ulusal Kolesterol Eğitim Programı, total kolesterol ve yüksek
Yüksek gelirli grupşarla karşılaştırıldığında, düşük sosyoekonomik dansiteli lipoprotein (HDL) düzeylerinin bir kez ölçülmesini öner
düzeydeki insanlar daha kötü sağlık şartlarına ve daha yüksek bir mektedir. Eğer her ikisi de normalse, 5 yıl sonra tekrar ölçülmesi
mortalite oranına sahiptir. Fakirler sigara içmeye daha eğilimli, önerilmektedir. Kadınlara ait çok sayıda küçük çalışmanın bir me-
kanser taraması gibi önerilen koruyucu önlemleri uygulamaya da taanalizi serum kolesterol düzeyi 265 olan, total kolesterolün HDL
ha az eğilimlidirler. Düşük ücretli, sürekli olmayan geçici meslek kolesterole oranı 4'ten büyük olan veya açlık trigliseridi yükselmiş
ler sağlık sigortası sağlamamaktadır. Boşanmış veya dul kadınlar, olan kadınlarda artmış IKH riski olduğunu göstermiştir.
kocalarından dolayı kazanmış olduktan sağlık sigortası haklarını Çeşitli vaka-kontrol ve gözlemsel çalışmalarda, postmenopozal
kaybedebilmektedirler. östrojen tedavisinin İKH na bağlı ölümlerde %40-50 azalma ile
KORUNMA (Aynca bkz KonulO) Primer önleme ve tarama ilişkili bulunmuştur, fakat değer prospektiftir, randomize çalışma
kadın sağlığını geliştirmede en önemli unsurlardandır.Ulaşdabilir lar henüz dökümante edilmemiştir.
literatür ve uzmanlann konsensusuna dayanarak, otoriteye bağlı Kalsiyum ve östrojen, aynı şekilde alendronat ve selektif östro
birçok organizasyon kadınlarda primer korunma ile ilgili rehberler jen reseptör modülatörleri, tamoksifen ve raloksifen postmenopo
yayımlamaktadır. zal kadınlarda osteoporoz gelişimini yavaşlatırlar ve kalça ve ver
Hekimlerin çoğu, her bir hastaya uygun koruyucu önlemlerin tebra kırığı sıklığım azaltırlar.Randomize klinik çalışmalarda, Ta
düzenlenmesinde temel olarak öykü ve fizik muayenenin yararlı ol moksifen ve naloksifenin her ikisinin de postmenopozal kadınlarda
duğuna inanırlar. Genel olarak, otoriteler, kan basıncının her iki yıl meme kanseri riskini azalttığı gösterilmiştir.
da bir ölçülmesini önerirler. Diyet hakkında öneriler, sigaranın bı- Araştırmalar çeşitli antioksidanlann (E ve C vitaminleri dahil)
rakıolması, egzersiz, emniyet kemeri kullanılması hastalıklardan ve beslenmeyle rölatif olarak fazla tüketilmesinin daha düşük oranda
kazalardan primer korunmada kanıtlanmış değere sahiptirler. Gü vasküler hastalık ve malignansi ile ilişkili olduğunu göstermekte
venli cinsel ilişki, alkol bağımlılığı ve şiddet hakkında bilgilendir dir. Antioksidan desteği ile ilgili çalışmalar devam etmektedir. Ön
me de önerilmektedir. araştırmalar, düzenli aspirin kullanımının İKH ve kolorektal kanser
Glokom taraması Afrika kökenli Amerikan kadınlarda yaşın oranında düşme ile ilgili olduğunu göstermiştir.
dan sonra, Asya kökenli kadınlarda yaşından sonra önerilmektedir. HASTALIKTA CİNSİYET FA R K LILIK LA R I Şüphesiz ba
Görme keskinliği için yıllık muayeneler 70 yaş üzeri kadınlarda zı hastalıklar ve durumlar tamamen (ya da neredeyse tamamen) ka
önerilmektedir. dınlarda görülür, örneğin menopz ve çeşitli jinekolojik ve memeye
Meme, serviks ve kolorektal kanserler için düzenli tarama öne ait sorunlar bunlardandır. Bunlar bu kitap içinde başka yerlerde tar
rilmektedir, fakat testlerin ne sıklıkta yapılacağı ve hangi araçların tışılmıştır (Konu 52, 89, 336, 337). Bu bölümde hem erkek hem de
kullanılacağı hala tartışmalıdır. Otoritelerin çoğu, 35-40 yaşından kadında görülen hastalıklarda cinsiyet farklılıklarının altını çizme
başlayarak tüm kadınlarda yıllık klinik meme muayenesi yapılması ye çalışacağız.
nı önermektedirler. 50-59 yaş arasındaki kadınlarda mamografinin İskemik Kalp Hastalıkları (Aynca bkz Konu 244) Çoğu in
etkinliğini destekleyecek güçlü kanıtlar vardır. 60- ve üzeri yaşlarda san İKH m kadınlardan çok erkeklerin primer problemi olarak dü
ki kadınlar için taramanın yararlarına ait kanıtlar daha az güçlüdür. şünürler, belki de bunun nedeni erkeklerin 35-84 yaşlan arasında
40-49 yaşlan arası kadınlarda taramanın yararlan hala tartışmalıdır. kardiyovasküler morbidite ve mortalite insidansının iki kat yüksek
Otoritelerin çoğu pap-smear taramasını 18 yaşından itibaren olmasıdır. Buna karşın daha önce de değinildiği gibi, ABD'de er
veya cinsel olarak aktif hale geldiğinde uygulanmasını önermekte keklerde olduğu gibi İKH kadınlarda da başta gelen ölüm nedenle-
dir. Birbirini takip eden iki veya üç normal pap-smear sonucu alın rindendir. (Tablo 6-1). İKH mortalitesi için oluşturulan grafiklerde,
dıktan sonra, çoğu grup, pap-smear sıklığının 3 yılda bir yapılma kadınlar için oluşturulan eğri, erkeklere ait eğriyi yaklaşık 10 yıl
sını önermektedir. Pap-smear 10 yıl boyunca normal sonuçlanırsa, geriden takip eder. Bunlara rağmen, yılda yaklaşık 250.000 kadın
65 yaşından ileri yaşlardaki kadınlarda tasta devam edilmeyebilir. İKH’den ölmektedir; 40 yaşın üzerinde her üç kadından biri kalp
Kolorektal kanser taraması için öneriler değişkendir. 50 yaşın hastalığından hayatını kaybedecektir. ABD’de İKH’na bağlı morta-
dan ileri yaşlardaki hastalar için, Amerikan Kanser Topluluğu yılda lite erkeklerde düşmekteyken kadınlarda yükselmektedir.
İKİ I uı:ıııı kadınlarda neden düşüktür? Bazı açılardan daha uy 23
gun bir risk profiline sahiptirler: yüksek HDL kolesterol düzeyleri,
düşük trigliserid düzeyleri, ve üst gövde obezitesinin erkeklere göre sus, multipl skleroz, Graves hastalığı ve tiroiditler) kadınlarda erkek
daha az olması bunlardandır. Fakat aynı zamanda kadınlar diğer açı lerden daha sık görülürler. Romatoid artrit, lupus ve multipl sklero
lardan istenmeyen risk profiline sahiptirler: daha fazla obezite, yük zun hayvan modellerinde baskın olarak etkilenenler dişi olanlarıdır.
sek kan basıncı, yüksek plazma kolesterol düzeyleri, yüksek fibrino- Öte yandan, hayvan deneyleri dişilerin enfeksiyona daha az duyarlı
jen düzeyleri ve daha fazla diabet bunlardandır. İKH için cinsiyet olduğunu göstermiştir.
farklılığının en basit açıklaması lipid profilini düzeltmesi, direkt bir
Kısaca, dişi hayvanlar yararlı ve ters sonuçların her ikisi ile bir
vazodilalör etkisi ve belki diğer faktörler açısından östrojenin kardi-
likte, daha şiddetli bağışıklık yanıtına sahip oldukları izlenimini ver
' ıprotektif etkileridir. HDL kolesterol düzeyleri kadınlarda İKH için
mektedirler. Östrojenin hücresel ve hümoral bağışıklığın her ikisini
özellikle önemli bir risk faktörü gibi görünmektedir. Erkeklerle kar
de güçlendirdiğine dair kanıtlar gittikçe artmaktadır. Ayrıca bazı ba
şılaştırıldığında her yaş grubundaki kadınlarda HDL düzeyleri daha
ğışıklık sistemi hücreleri östrojen, progesteron ve androjen reseptör
yüksektir ve premenopozal kadınlar ile östrojen replasmanı alan
leri içerirler ve uterus çeşitli sitokinler üretir. Bunlar üreme ve bağı
postmenopozal kadınlarda da yüksektir. Sigara içimi, kadınlarda
İKH için en önemli risk faktörüdür. şıklık sistemleri arasında karmaşık bir etkileşim olduğunu telkin
İKH kadınlarda ve erkeklerde kendini farklı şekillerde gösterir. eder.
Framingham çalışmasında, anjina kadınlarda en sık başlangıç semp Osteoporoz (Ayrıca bkz Konu 342) Bu durum özellikle postme
tomuydu, kadınların %47’sinde görüldü oysa ki erkeklerde en sık nopozal kadınlarda aynı yaş grubundaki erkeklere göre çok daha s J
görülen başlangıç semptomu myokard infarktüsü idi, erkeklerin tır.Osteoporotik kalça kırığı yaşlı kadınlarda önemli bir morbidite
%46sında görüldü. Egzersiz elektrokardiogrammda kadınlarda er nedenidir. Erkekler kadınlardan daha fazla kemik kütlesi oluşturur
keklere göre daha fazla yanlış pozitif ve yanlış negatif sonuçlar alın lar ve bu kütleyi daha yavaş kaybederler. Kemik kütlesinde ılımlı
maktadır. farklılık sadece infant dönemde mevcuttur. Kalsiyum alımı, vitamin
Kadınlar, özellikle Afrika kökenli Amerikan kadınlar bir myo D ve östrojen, hepsi osteoporozda önemli rol oynarlar; Kalsiyum al.
kard infarktüsünü takiben erkeklere göre daha yüksek morbidite ve mı zirve kemik kütlesinin oluşumunda özellikle adolesan dönemde
mortalite riskine sahiptirler. Erkeklerle karşılaştırıldığında, koroner önemli bir belirleyicidir. D vitamini eksikliği yaşlı kadınlarda şaşır
by-pass greft operasyonu geçiren kadınlarda daha ilerlemiş hastalık, tıcı derecede yaygındır. Kemikte östrojenlere ve androjenlere ait re
daha yüksek perioperatif mortalite oranı, anjinada daha az rahatlama septörler tanımlanmıştır. Androjenleri östrojenlere çeviren aromataz
ve daha düşük greft patensisi olmaktadır; buna karşın 5 ve 10 yıllık enzim sistemi de kemikte bulunmaktadır.
yaşam oranlan her iki cinsiyette benzerdir. Perkütanöz transluminal Hormon Replasman Tedavisi(HRT), veya kalsiyum ya da D vi
koroner anjioplasti geçiren kadınlarda, klinik ve anjiyografik başarı tamini ile tedavisinin osteoporotik kırık riskini azalttığı gösterilmiş
erkeklere göre daha düşüktür fakat aynı zamanda daha düşük reste- tir. Bifosfanatlar (alendronat), kalsitonin ve selektif östrojen reseptör
noz oranı ve daha iyi uzun dönem başan oram mevcuttur. Kadınlar
modülatörü olan raloksifen gibi yeni tedavi modaliteleri kemik kay
trombolitik tedaviden erkeklerden daha az fayda görebilirler ve cid
bını önlerler ve osteoporotik kırık riskim azaltırlar.
di kanama komplikasyonlan kadınlarda daha sıktır. Kadınlarda ileri
Alzheimer Hastalığı (Ayrıca bkz Konu 362) Alzheimer Hasta
yaş, daha fazla komorbid durumlar ve daha şiddetli İKH gibi faktör
lığı (AH) kadınlarda erkeklerden iki kat daha fazla görülmektedir,
ler, en azından kısmen cinsiyet farklılıklannm gözlendiğini kanıtla
kısmen bu durum kadınların daha uzun yaşamalarına bağlıdır. Bir
maktadır. İKH olan kadınlar, kolesterol düzeyinn düşüşlerden en
çok gözlemsel çalışmada HRT’nin AH riskini azaltabildiği ve yaşlı
azından erkekler kadar belki de daha fazla fayda sağlarlar
kadınlarda bilişsel işlevleri geliştirdiği görülmüştür.Bu faydalar h..
İKH insidansı menopozla birlikte belirgin olarak yükselir, bu da
östrojenlerin kardiyoprotektif rolünü savunan hipotezi destek- şu anda ve hem de geçmişte HRT kullanan kadınlarda görülmekte
ler.Gözlemsel çalışmaların bir kısmı, yalnız östrojen veya östrojen- dir. Birkaç deneysel çalışmada, östrojen replasmanının anlamlı ola
progesteron kombinasyonu şeklinde hormon replasman tedavisi rak plasebo tedavisine göre geliştirilmiş hafıza ile ilişkili olduğu bu
(HRT) ile kadınlardaki İKH oranında belirgin düşüş olması ile bu hi lunmuştur. Östrojenler nöronal gelişmeyi ve aktiviteyi desteklerler,
potezi destekler. Buna karşın, İKH na karşı sekonder korunma yön bu da HRTnin bilişsel etkilerine biyolojik temeli oluşturur. Prospck-
temi olarak hormon replasman tedavisiyle ilgili klinik çalışmada tif klinik çalışmalar, Kadın Sağlığı İnisiyatifi dahil, bu gözlemlere
(HERS), sürekli konjuge östrojen (0,625 mg/gün) veya Medroksip- katkıda bulunmaktadır.
rogesteron Asetat (2,5 mg/gün) ile yapılan tedavinin kardiyovaskü- Diabetes Mellitus (Ayrıca bkz Konu 333) Östrojenler insülin
ler olaylarda plasebo ile belirgin bir değişiklik göstermediğini sap duyarlılığını erkeklerde artırmazlarken kadınlarda arttırırlar. Buna
tanmıştır. Aslında hormon replasman tedavisş grubunda, çalışmanın rağmen tip 2 diabetes mellitus (DM) prevalansı kadınlarda daha yük
birinci yılında kardiyovasküler olaylarda yaklaşık %50’lik bir artış sektir, bu kısmen kadınlarda obezitenin daha yaygın olmasındandır.
mevcuttu. Kadın Sağlığı İnisiyatifi, çeşitli hormon replasman tedavi Premenopozal DM'lu kadınlar, kadın cinsiyetinin getirdiği kadiyop-
modalitelerinin, İKH riskinde primer korunmada direkt etkilerini rotektif etkiyi kaybederler, İKH oranlan erkeklerinkiyle aynıdır. Bu
araştırmaktadır. Bugüne kadar ulaşılabilen bulgular, İKH öyküsü bu kısmen DM'lu kadınlardaki birçok İKH risk faktörüyle açıklanabilir:
lunan kadınlarda veya sadece kardiyak korunma amacıyla hormon obezite, hipertansiyon ve dislipidemi bunlardandır, son kanıtlar, nor
replasman tedavisinin dikkate alınması gerektiğini göstermektedir. mal kadınlarla karşılaştınldığmda DM'lu kadınlarda vasküler yanıtın
Hipertansiyon (Ayrıca bkz Konu 246) ABD de Hipertansiyon farklı olduğunu öne sürmektedir. Polikistik over sendromu ve ges-
kadınlarda daha sıktır, bu da büyük oranda hipertansiyonun yaşlı
tasyonel diabetes mellitus (premenopozal kadınlarda yaygın durum
grubu etkilemesi ve kadınların uzun yaşam sürelerine bağlıdır.Çeşit-
lardandır) belirgin olarak artmış tip 2 DM ile ilişkilidir.
li antihipertansif ilaçların hem etkinlikleri ve hem de yan etkileri ka
Psikolojik Bozukluklar (Ayrıca bkz Konu 385) Depresyon,
dınlarda ve erkeklerde karşılaştırılabilir gibi görünmektedir. Şiddet
anksiyete, panik bozukluğu ve yeme bozukluktan (bulimia ve ano-
li hipertansiyonun tedavisinin faydaları erkekler ve kadınların her
reksia nervoza) kadınlarda erkeklerden daha sık görülür. Hem geliş
ikisinde de belirgindir. Buna karşın, klinik çalışmalarda, hafif ve or
miş hem de gelişmekte olan toplumlarda majör depresyon , kadınlar
ta hipertansiyonun tedavisiyle kadınlar morbidite ve mortalite açı
sından erkeklere göre daha küçük düşüşe sahiptirler, belki bu fark da erkeklerden 2 kat daha sıktır, bu farklılık erken adolesanda başla
kadınların hipertansiyona bağlı olan myokard infarktüsü ve strok ris maktadır. Kadınlann %10'unda gebelik sırasında ve %10-15'inde
kinin daha düşük olmasına bağlı olabilir. Yaşlı kadınlar, Yaşlılarda postpartum periyodun ilk birkaç ayında depresyon görülür. Majör
hipertansiyon çalışmasında gösterildiği üzere, en az erkekler kadar depresyon insidansı 45 yaşından sonra azalır, menopozun başlama
tedaviden fayda görürler. Alışıldık düşük doz oral kontraseptif teda sıyla yükselmez. Kadınlarda depresyon erkeklerden daha kötü prog-
vilerinde görülen hipertansiyon insidansı (140/90 üzeri) düşük gö noza sahiptir; depresyon epizodlan daha uzun sürer ve spontan re-
rünmektedir (% 5ten az) Postmenopozal östrojen tedavisi kan basın misyon oranı daha düşüktür.
cı yüksekliği ile ilişkili değildir. Kadınlardaki bazı bozuklukların prevalansınm yüksekliğinde
İmmünolojik Kökenli Hastalıklar: Çok sayıda immünolojik sosyal faktörler rol oynayabilir; geleneksel olarak kadını toplumda
kökenli hastalık (örneğin Romatoid Artrit, sistemik lupus eritemato- ki rolünü ikinci plana itilmesi umarsızlık ve engellenme gibi psiki-
24 <;.r, cinsel tecavüze genelde eşleri,eşleri dışında başka bir tanıdık veya
bir yabancı tarafından uğramaktadırlar.
yatıikhastalığa bulunabilecek duygulara yol açabilir. Ek olarak hor- Amerikan Medikal Birliği yönergelerinde ev içi şiddet “ de
moıılarca etkilenen nörokimyasal değişikliklerin dahil olduğu biyo vam etmekte olan, zayıf düşürücü, dış dünyadan artan oranda izo
lojik faktörlerin de rol oynadığı izlenimi mevcuttur. Limbik sistem lasyon ve kişisel özgürlük ve kaynaklara ulaşımın kısıtlanması ile
ve hipotalamus (tat, duygu ve tatmin ile ilgili beyin alanları) östro- ilişkili evde fiziksel, psikolojik ve/ veya seksüel suiistimal olayla
diol ve testosteron reseptörü içermektedir. rı” şeklinde tanımlanmaktadır. Her yaştaki her etnik kökendeki ve
Alkol ve İlaç Kötüye Kullanımı: (Ayrıca bkz Konu 387) sosyoekonomik gruptaki tüm kadınları etkilemektedir. Ulusal suç
Amerika daki alkoliklerin üçte biri kadındır. Kadın alkolikler tanı istatistiklerinden yola çıkarak, ABD’de şimdiki veya eski erkek
almaya erkeklerden daha az eğilimlidirler; erkeklerin kadınlardan partnerleri tarafından her yıl tahminen 2 milyon kadın ciddi olarak
daha büyük bir oranı alkol ve ilaç bağımlılığı için yardım ararlar. yaralanmakta ve 1000 den fazla kadın öldürülmektedir. Diğer bü
Erkekler alkol veya ilaç bağımlılığı tedavisine katılmaya daha eği tün yaralanma olayları birleştirildiğinde oluşan sayıyı geçecek şe
limliyken kadınlar bir primer bakım hekiminden veya mental sağ kilde (tecavüz, gasp ve araba kazaları gibi), ev içi şiddet kadınlar
lık uzmanından psikososyal bir problem gibi göstererek yardım is da en sık yaralanma nedenidir. Genç, yalnız yaşayan, hamile, eşin
teme eğilimindedirler. İleri yaş alkolizmi kadınlarda erkeklerden den ayrı yaşayan veya yakın zaman önce boşanmış, kendisinde ve
daha yaygındır. 1997de bir epidemiyolojik araştırma 59 yaş üzeri ya partnerinde madde bağımlılığı öyküsü veya mental hastalığı
kadınlar arasında tahminen 1,8 milyon alkol suiistimali yapan ve olan kadınların ev içi şiddete karşı riski yüksektir.
2.8 milyondan fazla psikoaktif veya ruh halini değiştiren ilaç suiis Ev içi şiddet ve cinsel saldırı, fiziksel ve psikolojik belirtilerin,
timali yapan kadın olduğunu ortaya çıkarmıştır. muayenehane vizitlerinin ve hastaneye yatışların artmasını da be
Ortalama olarak alkolik kadın, alkolik erkekten daha az içer, fa raberinde getirir. Şiddet olaylarının indirekt dışavurumundan ve ra
kat aynı derecede uyumsuzluk gösterir.Aynı miktar alkol içildikten por edilmemiş şiddet olaylarının prevalansının yüksekliğinden do
sonra kan alkol düzeyleri, vücut ağırlığına göre orantılandığında ka layı hekimler, özellikle psikolojik bozukluğu veya belirsiz semp
dında erkekten daha yüksek bulunur. Kadınlardaki bu yüksek alkol tomları olan kadın hastalarda şiddete maruziyet olasılığı ile ilgili
biyoyararlanımı muhtemelen vücuttaki yağ oranının yüksek ve top şüphelenme eşiklerini düşük tutmalıdırlar.
lam vücut suyunun oranının düşük olmasına bağlıdır. Kadınlar ayrı Cinsel tecavüz ve ev içi şiddet tedavisinde acil yaklaşım, fizik
ca gastrik alkol dehidrojenazın aktivitesinin düşük olmasıyla ilişki sel yaralanmanın belirlenmesi ve tedavisi, emosyonel destek sağ
li olarak daha düşük bir gastrik ”ilk geçiş metabolizması”na sahiptir. lanması üzerine, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve hamilelik riski
Ek olarak, alkolik kadınlar sedatifler ve aınfetaminlerin suistimali- nin belirlenmesi ve bunlara müdahale edilmesi üzerine odaklanır.
ne daha yatkındırlar. Kadın alkolikler, alkolik olmayan kadınlardan Hastanın ve diğer aile bireylerinin güveliklerinin sağlanması vc
ve alkolik erkeklerden daha yüksek bir mortalite oranına sahiptirler. hastanın öyküsü ve fizik muayene bulgularının dökümante edilme
Ayrıca kadınlar, erkeklerle karşılaştırıldığında daha kısa içme öykü si önemlidir. Tıbbi ve psikoloijik ihtiyaçlarla ilgilenmenin yanı sı
sü ve daha düşük düzeyde alkol tüketimi ile alkolik karaciğer hasta ra, yasal makamlara, korunma ve sığınma evlerine, destek grupla
lığı veya diğer alkolle ilgili hastalıklara yakalanmaya eğilimli gö rına ve danışmanlık servislerine bilgi sağlanmasına da gereken
rünmektedirler. Alkol suistimali ayrıca hamile veya hamile olmak önem verilmelidir.
isteyen kadınlarda, bebeğin sağlığını ve feıtilitesini kötü etkileyen KADIN SAĞ LIĞ I Ü Z E R İN E A RA ŞTIR M A LA R Kadın
özel bir risk daha getirmektedir (Fetal Alkol Sendromu). sağlığının öneminin artan oranlarda farkına varılması araştırma ça
Son olarak, çoğu kanundışı ilaçlar için kadınlarda ilaç bağımlı lışmalarının hızla çoğalmasıyla sonuçlanmış; gözleme dayalı ve kli
lığının erkeklere göre daha hızlı geliştiğine dair artan kanıtlar mev nik büyük çalışmalar bunlara dahil olmuştur. Birleşik Devletler Ulu
cuttur. sal Sağlık Enstitüsü kadınların klinik çalışmalara dahil edilmesi ve
İnsan İmmun yetmezlik Virus İnfeksiyonu (Ayrıca bkz Ko cinsiyete özgül verilerin rapor edilmesine ait esasları belirlenmiştir.
nu 309) 1998 eylül ayında, Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi Koruyucu Çalışm alar Rancho Bernardo çalışması ve Fri-
(CDC), Birleşik Devletlerde HİV enfeksiyonu bulunan 120.000 ile mingham çalışması bgibi erkek ve kadınlar üzerinde yürütülen bü
160.000 adolesan ve erişkin kadın yaşadığını hesaplamıştır, AİDS yük gözlem çalışmaları, kadınlara spesifik verileri analiz etmek
li olgular buna dahildir. (Tablo 6-1). 1985 ile 1998 yılları arasında için uyarlanmıştır ve bu çalışmaların sayıları artmaktadır. Hemşire
Birleşik Devletler ’de Rapor edilen AİDS olgusu olan kadın oranı ler Sağlık Çalışmasında 200,000 den fazla sayıda kadın 20 yıldan
%7den %23e, 3 katına çıkmıştır. 1997de, HİV infeksiyonu ABD de daha uzun bir süredir izlenmektedir, bu çalışmayla sigara bağımlı
25-44 yaş arası kadınlar arasında başta gelen dördüncü sıradaki lığı, diyet, fiziksel aktivite, ilaç uygulamaları, hastalıktan korunma
ölüm nedeni olmuştur, ayrıca bu yaş grubundaki Afrika kökenli davranışları ile ilgili prospektif olarak bilgi toplamaktadır. Aynı şe
Amerikalı kadınlarda ikinci sıradaki ölüm nedeni olmuştur. CDC kilde meme kanseri, İKH, inme, diabet (ve ölüm nedenleri) gibi çe
her yıl oluşacağı tahmin edilen yaklaşık 40.000 yeni AİDS olgusu şitli tıbbi bozuklukların riskleri üzerinde bazı psikososyal faktörle
nun % 30 unu kadınların oluşturacağını tahmin etmektedir. rin etkileri ile ilgili prospektif bilgi toplamaktadır.
1996 ile 1997 arasında ABDdeki yeni AİDS olgularının insidan- Bu çalışmalar, ilk çok merkezli, randomize, çift kör, plasebo-
sında %18 ve AİDS ilişkili ölümlerde %42 azalma gözlenmiştir, bu kontrol çalışması olarak, kardiyovasküler hastalık, kemik mineral
da büyük oranda HİV tedavilerindeki gelişmelere bağlanmıştır. yoğunluğuve endometriyal hiperplaziye ait risk faktörleri üzerine
1997 ve 1998 arasındaki düşüş daha az olmuştur. AİDS insidansı ve üç ayrı östrojen/ progesteron rejiminin etkilerini araştıran Postme-
AİDS-ilişkili mortalite sırasıyla %11 ve % 20 oranında azalmıştır. nopozal Östrojen/Progesteron Aralığı çalışması (PEPİ) gibi klinik
Buna rağmen AİDS insidansı ve ölümlerdeki azalma kadınlarda er araştırmalara zemin oluşturmaktadır. Bu çalışmada tek başına veya
keklerdeki kadar hızlı olmamaktadır. HİV ve AİDS orantısız olarak progesteronla kombine edilmiş östrojenin serum HDL düzeylerini
ırksal/etnik azınlıkları ve alt sosyoekonomik sınıflardaki kadınları yükselttiği, düşük dansiteli lipoprotein (LDL) ve fibrinojen düzey
etkilemeye devam etmektedir. CDC 1998 deki yeni HİV infeksiyon- lerini düşürdüğü saptanmıştır. Progesteron eklenmeden sadece öst-
larının %64 ünün Afrika kökenli Amerikan kadınlarda, %18 inin rojenle lipidler üzerinde en olumlu etki saptanmış fakat endometri
Hispanik kadınlarda ve %18 inin de beyaz kadınlarda görüldüğünü yal hiperplazi riskinde artışla ilişkili bulunmuştur.
tahmin etmektedir. ABD'deki 1998 deki yeni HİV infeksiyonlarının 1992’de Ulusal Sağlık Enstitüsü (NİH), postmenopozal kadın
görüldüğü kadınların %75 inin heteroseksüel cinsel ilişki ve %25 ların sağlığı sağlığı üzerine Kadınların Sağlığı İnisiyatifi (WH1)
inin ilaç injeksiyonu ile bulaştığını tahmin etmektedir. isimli bir çalışma başlatmıştır. 160,000’den fazla postmenopozal
K adınlara Karşı Şiddet Kadınlara karşı şiddet ABD'de deva kadını içine alan, 2002 yılında A BD ’de 45 klinik merkezde yürütü
sa bir problemdir. Tecavüz ve ev içi şiddet olayları çok büyük oran len WH1, Ulusal Sağlık Enstitüsü tarafından finanse edilen en bü
da belirlenememektedir. Cinsel saldırı, kadınlara karşı en yaygın yük araştırma çalışmasıdır. WH1 çalışması, kardiyovasküler hasta
suçlardan biridir. ABD'de yetişkin her beş kadından biri, yaşamı lık, meme kanseri ve osteoporotik kırık riski üzerinde düşük yağlı
boyunca cinsel saldırıya uğradığını bildirmektedir. Erişkin kadınlar diyet, hormon replasman tedavisi, kalsiyum ve D vitamini desteği-
. <•mı .i.'-’ı i l.mıiiruıck üzere oluşturulmuş, 63.0 0 0 ’den fazla 25
ı-Sıiıi ’ m-: .ıkın aralıklı randomize çalışma ve prospektif bir göz-
m ı, .ıliMtıasKİır. Writing Group for the PEPI Trial: Effects of estrogen or estrogen/progestin regi
I liğer pek çok çalışma, gelecek on yılda kadın sağlığına yeni mens on heart disease risk factors in postmenopausal women: The Postmeno
pausal Estrogcn/Progestin Interventions Trial. JAMA 273:199; 1995 ’ .
l>.ıkış açıları getirmeye aday olarak devam etme aşamastndadır.
l'';trmakolo.iik Çalışm alar A BD’de her yıl ilaçların çoğunun
I .n İmlanı pazarlanmalarına karşın tarihsel olarak, kadınlar ilaç ça
lı analarında çok iyi tanımlanmamıştır. Buna karşın durum hızla de-
i'aııektedir. Menstrüel siklus ve menopoza etkileri hakkında, oral 7 R o b e r t L . B a r b i e r i , J o h n T. R e p k e
olarak ilaç yan etkisi gözlendiği bildirilmiştir. Diğer çalışmalar bir ğumların da bariz bir kısmı bir veya daha fazla medikal bozukluk
çok ilacın efikasitesinin kadınlarda erkeklerden farklı olduğunu tarafından komplike edilmektedir. İki dekat önce pekçok tıbbi bo
öne sürmektedir. Örneğin, şizofreniyi kontrol altında tutmak için zukluk gebeliğe kontrendike idi. Obstetri, neonatalogy obstcı-.
kadınlar, erkeklerden daha düşük dozda nöroleptiklere ihtiyaç du anesteziyoloji ve tıptaki gelişmeler gebeliğin tüm bu şartlara rağ
yarlar. Aynt dozda anestezik uygulandığında kadınlar, erkeklerden men hem anne hem de fetus için mükemmel bir şekilde sonuçlan
daha çabuk anesteziden uyanırlar, belirli anestezik gruplarına ya ma beklentisini artırmıştır. Başarılı bir gebelik kardiak outputta ba
nıtları da erkeklerden daha güçlü olur. Bu farklılıkların nedenleri riz bir artış gibi önemli fizyolojik adaptasyonlar gerektirir. Gebelik
bilinmemektedir. Buna karşın bu gibi gözlemler, araştırmacıları teki fizyolojik adaptasyonları bozan tıbbi problemler kötü geberik
cinsiyet zemininde biyolojik işlemleri tanımlamak için gelecekteki sonuçlanma riskini artırır tersine bazı vakalarda da gebelik altta ya
klinik çalışmalarında cinsiyet etkilerini gözönünde tutmaya yön tan tıbbi bir bozukluğu tetikleyebilir
lendirmektedir.
SONUÇ Kadın sağlığı daha dikkatli çalışmalara konu olmakta, HİPERTANSİYON (Bkz.Konu 246)
kadın klinikleri gittikçe yaygınlaşmakta iken aynı zamanda sağlık
uzmanları arasında kadınların oranı da gittikçe yükselmektedir. Ka
dın hekimlerin sayısı 1970-1990 arasında % 300 artmıştır ve Gebelikte kardiak output % 40 oranında artar bunun da çoğu atım
A BD ’dcki tıp öğrencilerinin % 40’ından fazlası bayandır. Kadınla volümüne bağlıdır. 3. trimesterde kalp hızı yaklaşık dakikada 10
rın hekimlik mesleğinde çoğalmaları, kadın sağlığı ve hastalıkları vuruş artar. Gebeliğin 2. trimestrında sistemik vasküler direnç aza
nın kendine özgü yanlarının daha iyi tanınmasına yol açacak gibi lır ve buna kan basıncında bir düşme eşlik eder. Gebelik sırasında
görünmektedir. 140/90 mmHg kan basıncı anormal bir yükseklik olarak değerlen
dirilir ve perinatal mortalite ve morbiditede bariz artış ile yakinen
;> İB I.İ()G R A F Y A ilişkilidir. Tüm hamile kadınlarda kan basıncı ölçümü oturur pozis
CDC FACT SHEET . September 99. HIV/AIDS among U.S. women: Minority yonda yapılmalıdır çünkü çoğu hamilede lateral rekümben poz...
and young women at continuing risk, www.cdc.gov/nchslp/hiv-aids/ yon kan basıncı ölçüm sonuçları oturur durumda kaydedilenden da
pubs/facts/ women.htm ha düşük değerler verir. Hipertansiyon teşhisi için en az altı saatlik
COLDITZ GA: The Nurses' Health Study: A cohort of U.S. women followed sin
aralarla iki kez yüksek kan basıncı ölçümü gerekmektedir. Gebelik
ce 1976. J Am Med Women s Assoc 50:40. 1995
Y6COUNCIL ON SCIENTIFIC AFFAIRS, AMERICAN MEDICAL ASSOCI te hipertansiyon genellikle preeklampsi, kronik hipertansiyon, ve
ATION: Violence against women. Relevance for medical practitioners. JAMA renal hastalık tarafından meydana getirilir.
267:3184. 1992 PREEKLAM PSİ Tüm hamile kadınların % 5-7’sinde p r e e k
GIJSBERS VAN WIJK. CMT ct al: Symptom sensitivity and sex differences in
la m p s i gelişir, yeni ortaya çıkmış ht. (> 140-90) proteinüri (>300
physical morbidity: A review of health surveys in the United States and lhc
Netherlands. Women Health 17:91, 1991 mg/24st) ve patolojik ödem preeklampsiye neden olan plasental
HULLY S et al: Randomized trial of estrogen plus progestin for secondary pre faktörlerin henüz bilinmemesine rağmen sonuçta vasospazm ve
vention of coronary heart disease in postmenopausal women. Heart and Est- multiple organlarda endotel yetmezlik ortaya çıkar. Preeklamsi se-
rogcn/Progestin Replacement Study (HERS) Research Group. JAMA 280:
rebral sirkülatuar anomaliler ile ilişkili olup bu da normal kan ba
605, 1998
KAPLAN NM: The treatment of hypertension in women. Arch Intern Med sıncı düzeylerinde inme riskini artırır. Preeklamsi gelişme risk fak
185:563. 1995 törleri nulliparite, DM, renal hastalık ve kronik Hipertansiyon öy
MINKOFF HL. DEHOV1TZ JA: Care of women infected with the human im küsü, eski preeklamsi öyküsü, maternal yaş ekstermleri (>35,< 15),
munodeficiency virus. JAMA 266:2253, 1991
MURABITO JM: Women and cardiovascular disease: Conlributions from the
obesite, faktör V Leiden mutasyonu, angiotensin gen T235. antifos-
Framingham Heart Study. J Am Med Women's Assoc 50:35, 1995 folipid antikor sendromu ve multiple gestasyonu içerir.
MUSTARD CA cl al: Sex differences in the use of health care services. N Engl Preeklamsi gelişimini önlemek için yerleşmiş stratejiler yoktur.
J Med 338:1678, 1998 Klinik çalışmalar düşük doz aspirin tedavisinin düşük veya yüksek
R1CH-EDWARDS JW et al: The primary prcvcnlion of coronary heart disease in
women. N Engl J Med 332:1758, 1995
riskli kadınlarda preeklamsiyi önlemediğini göstermiştir. İki meu,
RODIN J. ICKOVICS JR: Women’s health. Review and research agenda as we analiz diette kalsiyum desteğinin preeklamsi gelişimini önleme açı
approach lhc 21st century. Am Psychol 45:1018. 1990 sından efektif göründüğünü rapor etmektedir. Ancak düşük riskli
SHAYWITZ SE ct al: Effccls of estrogen on brain activation paltems in postme
kadınlarda yapılan büyük randomize bir klinik çalışmada kalsiyum
nopausal women during working memory tasks. JAMA 2 8 1: 1197, 1999
VERBRUGGE LM. W1NGARD DL: Sex differentials in health and mortality. desteği ile koruyucu etki gösterilememiştir.Bu yüzden kalsiyum
Women Health 12:103, 1987 desteği preeklamsi yönünden yüksek risk altında olan kadınlarda
WEISSMAN MM. OLFSON M: Depression in women: Implications for health düşünülmelidir (yukarıya bakınız). Diyet değişimlerinin erkek ve
care research. Science 269:799. 1995
hamile olmayan kadınlarda hipertansiyon Riskini önlediğinin göz
WINKLEBY MA et al: Ethnic and socioeconomic differences in cardiovascular
disease risk faciors: findings for women from the Third National Health and lenmesi preeklamsi riskini azaltacak diet uygulamalarının keşfedi
Nutrition Examination Survey, 1988-1994. JAMA 280:356, 1998 leceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
26
Diyabet ile komplike olan gebelik yüksek maternal TİRO İD HA STA LIĞ I (Bkz. Konu 330) Gebelikte tiroksin
ve perinatal morbidite ve mortalite ile ilişkilidir. Konsepsiyon bağlayıcı globulindeki estrojenee indiiklenen artış sirkiile olan total
öncesi değerlendirme ve tedavi gebelik planlayan diabetik hasta T3 ve total T4 seviyelerinde artışa sebep olur. Normal serbest Tj,
için önemlidir. Prekonsepsiyon glukozu optimize edebilmek ve uy serbest T4 ve TSH seviyeleri gebelik tarafından değişime maruz bı
gun l'olat düzeyleri gibi dietsel ihtiyaçlara dikkat edilmesi bariz bir rakılmaz.
şekilde konjenital fetal malformasyon riskini azaltır. Folat desteği
diabetik annelerin fetuslarında daha büyük sıklıkta görülen fetal Tiroid bezi normalen gebelikte büyür. Maternal hipertroidizm
nöral tüp defektlerinin insidansını azaltır. Ek olarak organogenezi- 1000 de 2 gebelikte görülür ve genellikle hamile kadın tarafından
sin anahtar dönemlerinde glukoz kontrolünün optimize edilmesiy iyi tolere edilir. Klinik bulgu ve semptomlar klinisyeni bu hasra lı
le sııkral agenezis, kaudal displazi, renal agenezis, ve ventrikiiler ğın oluşumu yönünden uyarmalıdır. Gebeliğin fizyolojik adaptas
septal defekt gibi gibi birtakım konjenital anomaliler azalır. yonlarının çoğu hipertroidizmin müphem işaretlerini taklit edebilir
Gebelik oluştuktan sonra glukoz kontrolü gebelik olmamasına Hamile kadınların hafif hipertroidizmi ileri etkiler olmadan tolere
göre daha agresif tedavi edilmelidir. Dieter değişimlere ek olarak edebilmelerine rağmen daha ağır hipertroidizm spontan abortus,
bıııııın için kan glukozıınıın daha sık monitorizasyonıı ve sıklıkla ek preınatür eyleme sebep olabilir ve tiroid fırtınası yüksek maternal
insiilin enjeksionları veya insülin pompasına dönmek gerekecektir. mortalite riski ile birliktedir.
AKŞ seviyeleri 7.8 mmol/L'yi (140 ıng/dl) geçmeksizin 5.8
mmol/L (<105 ıng/dl) seviyelerinde ayarlamak gerekir, outcome.
Üçüncü tıimesterden başlayarak fetal büyüme ve (obstetrik sonog- Gebelikte görülen h ip ertr o id iz m agresif olarak de
rali) tetoplasental oksijenasyonun (fetal kalp monitorizasyonıı ve ğerlendirilmeli ve tedavi edilmelidir. Tedavi seçeneği propilti-
ya biofizik profil ) değerlendirilmesinin yanında maternal glukoz oıırasildir. Plasentadan geçmesi neticesinde serbest T4 ’ü normal üst
kontrolünün düzenli takibi gebelik sonuçlarını optimize eder. Vas- seviyede tutabilmek amacıyla minimal etkili doz kullanılmalıdır.
kiiler hastalığı olmayan gebe diabetik hastalar makrozomik fetus Mctimazol plasentadan propiltiourasilden daha yüksek bir oranda
doğurma açısından daha biiyiik risk altındadırlar ve klinik ve ultra- geçer ve fetal aplasia entis ile ilişkilendirılmiştir. Radioiodin de ge
sonik yöntemler ile fetal büyümenin takibi önemlidir. Fetal makro- belikte fetal troid üzerindeki etkisinden dolayı araştırma veya teda
/.omi artmış maternal ve fetal doğum travması riski ile ilgilidir. Di vi amaçlı kullanılmamalıdır. Acil şartlarda beta blokerler ve potas
abetik hamile kadınlar preeklamsi gelişme riski altındadırlar, vas- yum iyodürün satürc solıısyonu ile ek tedavi gerekebilir. Hipertro
kiiler hastalığı olanlar ise intrauterin gelişme geriliği açısından bu idizmin kontrolü birince trimesterde çok zor üçüncü trimesterdc ise
da fetal ve neonatal öliitıı açısından daha büyük risk içerir. Agresif çok kolaydır
Hipotroidizm tedavi amacı ise serum TSH’sım normal sınırlar 7 Gebelikle Görülen Tıbbi Bozukluklar 29
da tutmaktır ve seçenek tiroksindir. Gebelikleri sırasında yüksek
serum TSH’lı (ve normal total troksini olan) annelerden doğan de tek ajan kemoterapisi geçici olarak kullanılabilir. En sık vinkris-
bebkler nörofızyolojik testlerde kötü performans gösterirler. Gebe tin ve doxorubicin kullanılmaktadır. Eylemin erken indüksiyonu
likte TSH’yı normal sınırlarda tutmak için gereken troksin dozu ar hem fetus hem de annenin survi şanslarının artırılması açısından
tar. Bir çalışmada gebelik öncesinde TSH’yı normal sınırlarda tuta hekime yardımcı olabilir. 28 haftalık fetusun survi şansı %75 ikes
bilmek için 0.1 mg/gün troksin gerekirken gebelik sırasında bu 32 haftalıklannki % 90 civarındadır.
0.15 mg/güne çıkmıştır Reprodüktif yaşta kanseri yenmiş olanlar çocuk isteyebilir. Ge
belik melanoma rekürrens riskini artırabilir ancak meme ca rekür-
K A LSİYU M M ETA BO LİZM A B O Z U K L U K L A R I (Bkz. rensini etkilemez. Kanserin başarıyle tedavisinden sonra konsepsi-
Konu 340) Gebelik sırasında serum io n iz e Ca değişmeden kalsa da yon oluşabilmesi amacıyla ca tedavisinden önce oosit geri alımı ve
serum albumin konsantrasyonundaki düşmeye bağlı olarak gestas- fertilize veya non-fertilize yumurtaların depolanması uygulanabilir.
yon boyunca serum to ta l Ca konsantrasyonu azalır. Sirküle olan pa-
ratroid hormon konsantrasyonu da gebeliğin seyri sırasında hafifçe
azalır. Gebelik bir fizyolojik absorbtif hiperkalsiüri safhası olarak
tarif edilmiştir. Östrojen ve hem böbrek hem de plasentanın artmış
G A S T R O IN T E S T IN A L Y E K A R A C İĞ E R
1.25 dihidroksivitamin D üretimi gebelik sırasında artmış Ca ab-
sorbsiyonunun mediatörüdür. Fetal Ca ihtiyacı sonucu Milli sağlık
H A S T A L IK L A R I
Enstitüsü gebe kadınlan günde 1500 mg elementer Ca almalarını
Hamile kadınların % 90’ı gebeliklerinin ilk trimesterinde bulantı ve
tavsiye etmiştir ki bu da gebe olmayan erişkinlere tavsiye edilen
kusma yaşar. Bazen hiperemezis gravidorum dehidratasyonun ov
1200 mg/gün den biraz yüksektir.
lenmesi için hospitalize edilir ve bazen de parenteral nutrisyon ge
rekir.
H E M A T O L O J İK B O Z U K L U K L A R
Crohn hastalığı 2. ve 3. trimesterde ekzaserbasyonlarla gidebi
Gebelik bir fizyolojik anemi safhasıdır. Hemoglobin konsantrasyo lir. Ülseratif kolit 1. trimesterde ve erken postpartum dönemde ek
nundaki düşmenin bir kısmı dilusyoneldir ancak demir ve folat yet zaserbasyonlarla seyredebilir. Gebelik sırasında bu hastalıkların te
mezlikleri gebelik sırasındaki düzeltilebilir aneminin major sebep davisi gebelik dışı durum ile aynıdır (Konu 287).
leridir. 1998’de folik asit besin desteği fetal nöral tüp defekti riski Gebelik sırasında safra kesesi hastalığı sık gözlenir. Bu kısmen
ni azaltmıştır. safra, ve yağ asitlerinin gebeliğe bağlı metabolizma değişimine uğ
Hemoglobinopatiler yönünden (Konu 106) yüksek riskli popu- ramalarına bağlı olabilir. Gebeliğin intrahepatik kolestazı genellik
lasyonlarda Hemoglobinopatiler artmış maternal ve fetal mortalite le bir 3. trimester olayıdır. Bu duruma derin kaşıntı eklenebilir ve
ile iİşkili olabilir. Tedavi spesifik hemoglobinopatiler için ayarlanır artmış fetal mortalite ile ilişkili olabilir. Plasenta! safra tuz depozis-
ve hem hamile hem de hamile olmayan kadınlar için genellikle ay yonunun ilerleyici uteroplasental yetmezliğe katkıda bulunduğu
nıdır. Fetusta hemoglobinopatilerin prenatal teşhisi mümkün olup düşünülmektedir. Bu yüzden intrahepatik kolestaz tanısı konunca
ana-baba ile ya erken gebelikte ya da gebelik öncesi tartışılmalıdır. düzenli fetal gözetim uygulanmalıdır. Ursodiol ile iyi sonuçlar ra
Trombositopeni gebelik sırasında sıklıkla oluşur. Vakaların ço por edilmiştir.
ğu benin gestasyonel trombositopeniler olup ayırıcı tanı immun Akut yağlı karaciğer gebeliğin nadir komplikasyonlarından bi
trombositopeni ve preeklamsiyi içermelidir (Konu 116). Maternal ridir. Sıklıkla H ELLP sendromu ile ve ciddi preeklamsi ile karışır
trombositopeni ölü fetus retansiyonu, abrupsio plasenta, ve amni- ancak görüntüleme yöntemleri ve laboratuar değerlendirmesi ile
otik sıvı embolizmi gibi katastrofık obstetrik hadiseler sonucunda akut yağlı karaciğer tanısı konur. Gebelikteki akut yağlı k araci^
gelişebilir. genellikle bilirubin ve amonyak seviyelerindeki aşırı artış ve hi
poglisemi ile karakterizedir. Destekleyici tedavi uygulanır ve takip
N E O P L A S T İK H A S T A L IK L A R eden gebeliklerde rekürrens rapor edilmiştir.
Tüm hamile kadınlar hepatit B yönünden tanımalıdır. Bu bilp*
Maternal neoplasmlar fetusa nadiren transmite olur. Hamile kadın infantın doğumundan sonra pediatristler için önemlidir. Tüm in-
larda en sık görülen üç kanser servikal ca (1/1000 ülkeye bağlı ola fantlara Hepatit B aşısı yapılır. Hepatit B yüzey antijeni taşıyan an
rak), meme ca (2/10.000) ve lenfomalar (hodgkin hastalığı veya nelerin doğurduğu infantlar da doğumdan hemen sonra tercihan ilk
ıton-hodgkin lenfomalar). Servikal ca mn erken bulgusu vaginal 72 saatte Hepatit B immun globülini almalıdır.
kanama gebeliğe bağlandığından kaçırılabilinir. Vaginal kanamalı
hamile kadınlar tetkik edilmeli ve şüpheli servikal lezyonlardan bi-
opsi alınmalıdır. Konizasyon genellikle sadece 1.trimesterden son IN F E K S İY G N L A R
ra abortus riski nedeniyle uygulanır
Meme kitleleri de gebeliğe bağlı değişimlerden biri olarak dü- B A K T E R İE L İN FE K S İY O N L A R Bakteriel vaginozis haricinde
şiiniilebilinir. Ancak dominant bir kitlesi olan bir kadına diagnos- gebelik sırasında en sık görülen bakteriel infeksiyonlar üriner siste
lik değerlendirme uygulanmalıdır (mamogram, USG, biopsi). Pri mi kapsar (Konu 280). Pekçok hamile kadında muhtemelen urete
mer lezyonun rezeksiyonu güvenli iken gebeliğin herhangi bir saf ral ve mesane düz kasları üzerinde progestasyonel etkiyle oluşan
hasında radyasyon tedavisi uygun değildir. Fetus radyasyonun iç staza bağlı olarak veya büyüyen uterusun kompresyon etkisine
\ayılmasından korunamaz ve terapötik dozlar spontan abortus, art bağlı olarak asemptomatik bakteriüri olur. Kendi halinde bu durur.'
mış perinatal ölüm ve SSS’inde ve/ya kognitif fonksiyonlarda de- gebliğe önemli bir etkide bulunmaz. Ancak asemptomatik bakteri
fV-ktlcrle seyreder. Hamile kadınlar için tamoxifen güvenilir değil üri tedavi edilmezse semptomatik pyelonefrit oluşabilir. Gerçekten
dir. gebelikle ilişkili pyelonefrit vakalarının % 7 5 ’i tedavi edilmemiş
l.cnfoma genellikle adenopati ve ateş veya kilo kaybı gibi asemptomatik bakteriürinin sonucudur. Tüm hamile kadınlar ilk
I Hir-ıitLisyonel semptomların temelinde tanı alır. Stageleme 1. Tri- prenatal vizitte idrar kültürüyle asemptomatik bakteriüri için aı.-iş
ııi'-Merde yapılmaz ilk trimesterdeki kadınlar gebeliğin sonlandırıl- ti rılmalıdır. Sickle cell trait veya üriner sistem enfeksiyon öyküsü
ı.csı .u t ,nidan değerlendirilmelidir. İkinci veya üçüncü trimester- olan gibi yüksek riskli kadınlarda daha sonra nitrit/lökosit esteraz
30 yolları ile olur. Yakın zamanda yapılan bir kohort çalışma daha ön
ce herpes bulgusu olmayan hamile kadınların % 2’sinin gebelikleri
stripleri ile tetkik endikedir. Pozitif sonuçlan olan tüm kadınlar te sırasında yeni herpes enf aldıklarını ortaya koymuştur. Yeni enfek-
davi edilmelidir. te olmuş kadınların % 60’ında klinik semptom yoktu. Enfeksiyon
Bakteriel vaginozis ile preterm eylem arasında ilişki olması ne her 3 trimesterde eşit meydana geldi. Eğer herpes erokonversionu
deniyle bakteriel vaginosise yönelik testler riski azaltmak amacıy erken oluşursa yenidoğana transmisyon riski çok düşüktü. Doğum
la kullanılmaktadır. Ancak bakterial vaginosis için standart tedavi dan hemen önce genital herpes alanlarda transmisyon riski yüksek
preterm eylem riskini azaltmaz. ti. İlk genital herpes epizodlannı gebelikte yaşayan kadınlar için
Geblikte abdominal ağn ve ateş bir açmaz yaratır. En çok önem genital herpes lezyon riskini azaltmak amacıyla gebeliğin son 4
verilen konu intrauterin amniotik enfeksiyondur. Amniotik enfeksi haftasında asiklovir reçetelenebilir. Ancak bu stratejinin viral hadi
yon sıkılıkla membran rüptürünü takip ederken durum her zaman seyi azalttığı veya doğumda daha fazla fetal koruma sağladığı orta
böyle olmaz. Genelde bu şartlar altında geçici bir yöntem olarak ya konamamıştır.
antibiotik tedavisi önerilmez. Eğer intrauterin enfeksiyondan şüphe Yenidoğanda herpes enf mahvedici olabilir. Dissemine neona
ediliyorsa yardımcı ntibiotik tedavisi ile eylem indüklenmesi öne tal herpes SSS tutulumu ile yüksek mortalite ve morbidite derece
rilmektedir. intrauterin amniotik infeksiyon sıklıkla E .C o li ve grup lerine ulaşır. Doğum sırasında aktif genital herpes lezyonlan olan
B streptokoklar tarafından oluşturulur. Termde yüksek riskli hasta kadınların sezaryen ile doğum yapmaları tavsiye edilir.
larda veya preterm hastalarda grup B streptokolara yönelik rutin
intrapartum profilaksi tavsiye edilmektedir. PenisilinG ve ampisilin Parvovirus (Bkz. Konu 187) Parvovirus enfeksiyonu (insan
tercih edilir. Penisiline allerjik hastalarda klindamisin tercih edilir. parvovirus B 19) gebelikte görülebilir. Nadiren sekel bırakır ancak
Postpartum enfeksiyon maternal mortalite ve morbiditenin ba gebelik sırasında enfeksiyon alan kadınlar eritroid aplazi ve derin
riz bir sebebidir. Vaginal doğumdan sonra nadir olmasına rağmen anemiye sekonder fetal hidrops riski altında olabilir.
elektif tekrar sezaryen olan hastaların % 5’inde ve uzamış eylemi
takiben acil sezaryene alınana hastaların % 25’inde postpartum en- Toxoplasmosis (Bkz. Konu 217) A BD ’ de doğum çağındaki
dometriozis gelişir. Sezaryen olacak olan tüm hastalara profilaktik kadınların % 70’i toxoplasmaya hassastır. A BD ’deki vakaların çoğu
antibiotik verilmelidir. Postpartum endometriozis vakalarının çoğu iyi pişmemiş et yemekten meydana gelir. Konjenital to x o p la z m a
polimikrobial olduğundan penisilin ,aminoglikozid ve metranida- teşhisi fetal umblikal kan örnekleme yöntemi ile mümkündür. Eğer
zol içeren geniş spektrumlu antibiotik tedavisi tavsiye edilir (Konu plasental/fetal enfeksiyon yönünden kanıt yoksa spiramisin ile tek
167). Çoğu vaka 72 saat içinde toparlar. Postpartum endometriozis ajan tedavisi tavsiye edilir. Spiramisin, primetamin ve sulfa ile 3 Mü
için antibiotik tedavisine cevap vermeyen kadınlar septik pelvik tedavi eğer fetal enfeksiyon bulgusu varsa veya kadın gebeliğin
trombofilebit yönünden değerlendirilmelidir. Görüntüleme çalış sonlanmasını istemiyorsa veya ileri gestasyonel yaş sebebiyle sona
maları temelde bir ayırıcı tanı olan klinik tanıyı desteklemede kul erdirilemiyorsa tavsiye edilir. Prenatal tedavinin ciddi enfeksiyon-
lanılır. Septik pelvik trombofilebitli hastalar ateşle uyumsuz taşi- lu infant sayısını düşürdüğü gözlenmiştir.
kik edilmeli ve sonucu müsbet olanlar hızlı tedaviye alnmalıdır. HIV enfeksiyonu primer kaynağı perinatal dönemde anneden trans
Seftriııkson ve azitromisin tedavi seçeneğidir (Konu 147-179). misyondur. Anneden çocuğa transmisyon riskini artıran maruziyet-
ler vaginal doğum, preterm eylem, fetal deriye travma ve maternal
V İR A L E N FE K S İY O N L A R Sitomegalovirus enfeksiyonu
kanamayı içerir. Ek olarak yüksek maternal viral yükle yakın geç
Gebelikte viral enfeksiyon bariz bir zorluktur. A BD ’de congenital
mişte enf olmak, düşük maternal CD4+T hücre sayısı, uzamış do
viral enfeksiyonların en sık sebebi CMV dir (Konu 185). Çocuk
ğum, uzamış membran rüptürü, ve sifıliz veya herpes gibi diğer ge
doğurma çağındaki kadınların % 50-90’ı CMV antikorları taşır an
nital trakt enf larının varlığı transmisyon riskini artırır. Emzirme
cak nadiren CMV reaktivasyonu neonatal enfeksiyon oluşturur.
yoluyla da yenidoğana HIV geçebilir ve bu yüzden gelişmiş çoğu
Daha sık olarak gebelikte CMV enfeksiyonu kongenital CMV ris
ülkede HIV infekte annelerin emzirmesi kontrendikedir. Gebelikte
ki yaratır. Gebelik sırasında fetusu effektif olarak koruyacak bir te
HlV’nin seyrinin değiştiği yönünde açık kanıt yoktur. Ankomplike
davi henüz gösterilememiştir. Dahası hangi fetusun hayatı tehdit
HIV hastalığının gebeliğe tek etkisinin varolan enf riskinden faz
edecek CMV enfeksiyonu alacağını tahmin etmek imkansızdır. Ye-
lası olduğu yönündede kanıt yoktur.
nidoğanda ciddi CMV sıklıkla peteşi, hepatosplenomegali, ve sarı
lıkla karakterizedir. Korioretinit, mikrosefali, intrakranial kalsifı-
kasyonlar, hepatitis, hemolitik anemi purpura da gelişebilir. SSS tu
i : ' ( D a V f Anneden çocuğa (vertikal) HIV transmisyon vakala-
tulumu ile psikomotor, oküler, audituar ve dental anomaliler tarif
.. ' 'rının çoğu intrapartum dönemde olur. Vertikal transmisyon me
edilmiştir.
kanizmaları membran rüptüründen sonra enfeksiyon ve fetusun
Rubella (Bkz. Konu 195) Rubella bilinen bir teratojen olup
maternal genital trakttan enfekte sekresyonlar ve kana maruz kal
ilk trimester rubella yüksek risk fetal anomali taşır ancak gebeliğin
masını içerir. HIV enf lu kadınlarda antiretroviral tedavi alınmadı
ilerleyen safhalarında risk bariz olarak azalır. Konjenital rubella fe
ğı durumlarda vertikal transmisyon hızı ortalama % 25’tir. Sezaryen
tal kanda IgM antikorların tespit edildiği umblikal örneklerden teş
seksio ve eylem sırasında ve eylemden sonra zidovudin uygulan
his konabilir. Bütün hamile kadınlar rubella için immun durumları
ması vertikal iletim hızınım azaltır. Bir meta analizde annenin pre
nın tesbiti açısından araştırılmalıdır. Gerçekten gebelik durumuna
natal ve intrapartum dönemde zidovudin ile tedavisi vertikal trans
bakılmaksızın doğurganlık çağındaki tüm kadınların rubella için
misyon riskini % 7.3 azaltmıştır. Elektif sezaryen artı zidovudin te
immun durumları araştırılmalı ve gerekirse aşılanmalıdır. A BD ’de
davisi vertikal ileti riskini %2 azaltır. Gebelik sırasında multiple
konj rubella insidansı çok düşüktür.
ilaç tedavisinin rolünün henüz neonat için güvenilir olduğu bildiril
Herpesvirus (Bkz. Konu 182) Gebelik sırasında genital herpes
memiştir.
alımı spontan abortus, prematürite ve konjenital ve neonatal herpes
DZKT. H Anölev-m ,’vtğiiK 5oranlan
A■ A D Ö L E S A N S A C U K S O R U N L A R I
Burhan Özdil, Yahya Sağlıker
a Herhangi bir semptomu ya da tespit edilebilir hastalığı bulunmayan sağlıklı yaşlılarda genel olarak organ sistemlerinde gözlenen değişiklikler. Bu değişikliklergenellikle, sis
tem stres altında ise ya da diğer faktörler (ör., ilaçlar, hastalık, ya da çevresel faktörler) eklendiğinde önem kazanır, aksi takdirde nadiren semptomlara yol açar. Kısaltmalar: T4,
Tiroksin; KB, Kan basıncı; KH, Kalp hızı; ADH, antidiüretik hormon; GFH, glomerular fıltrasyon hızı.
nenin fonksiyon bozukluğundan, düşme bir nöropatiden veya sen- tedavisi kalp yatmezliğinin sıklıkla daha az ilerlemesine neden
kop kalp hastalığından kaynaklanır. olur. Böylece, paradoks olarak, altta yatan hastalığın tedavisi daha
2. Azalan fizyolojik kapasite nedeniyle, yaşlı hastalar sıklıklakolaylaşabilir. Nedeni de hastalığın az ilerlemiş olmasıdır. Sonuç
hastalıklarının erken döneminde semptomlar geliştirirler (Şek 9- olarak, daha genç insanlarda yan tesir oluşturma olasılığı olmayan
1). Örneğin, hipertroidizm, hiperparatiroidizmde görülen kognitif ilaçlar veya ilaç dozları yaşlılarda yan etkiye neden olabilir (Konu
fonksiyon bozukluğu, prostat büyümesine bağlı idrar retansiyonu 71). Örneğin, difenhidramin gibi antihistaminik konfüzyon, loop
ve nonketotik hiperosmolar koma gibi hastalıklar hafif derecede diüretikleri üriner inkontinence, digoksin normal serum düzeyle
olan kalp yetmezliğini açığa çıkarabilir. Çünkü onların zamanında rinde bile depresyonu indükleyebilir ve doktor kontrolunda alınma
yan sempatomimetikler hafif prostat obstrüksiyonunu olan erkek
îYmo -Ş'AUm'-n Y.s^ıın Ş iird en u ‘ dünlük VYr-ium A kk v- vktî Ha- lerde üriner retansiyona yol açabilir.
a î î 'is ı / Vvi'i'.u* C ç 'iir ik ’hitı.'n Y ılla r
“Dihidropirinlere örnekler; nifedipin, nikardipin, israpidin, felodipin, nimo- 1 TED A VT Özellikle üriner retansiyon varsa, obstrüksiyonun te-
dipin. i— 1davisi için cerrahi dekompresyon en etkili tedavidir. Ameliyat
KAYNAK; NM Resnick, in Current Medical Diagnosis ve Treatment, LT
edilemiyen bir hasta için geçici ya da kalıcı kateter kullanılır; üri
Tiemey et al (eds), Norwalk, Appleton & Lange, 1993’den değiştirilerek
alınmıştır.
ner retansiyonun olduğu durumlarda kondom kateter kontrendike-
dir. Retansiyonu olmayan prostat obstrüksiyonlu bir erkekte, a-ad
hastalık teşhis edilebilir. Erkeklerde semptomlar benzer olmasına renerjik antagonisti (ör; 5-10 mg/gün, terozosin) ile tedavi birkaç
karşın detrusor aşırı aktivitesine sıklıkla üretral obtrüksiyon eşlik hafta içerisinde semptomları azaltabilir. 5<X-redüktaz inhibitörü
eder. Eğer hastaya mesane gevşetici bir ilaç planlanırsa ürodinamik olan finasterid de hastaların üçte biri ya da daha fazlasında semp
test yapılabilir. Çünkü detrusor aşırı aktivitesi mesane taşı ya da tü tomları hafifletebilir, fakat ilacın etkisi orta derecede ve uzun süre
mör nedeniyle de olabilir. Açıklanamayan ani başlayan inkonti (birkaç ay) alındıktan sonra ortaya çıkar. Yukarıda adı geçen her iki
nens, özellikle perineal/suprapubik rahatsızlık ya da steril hematü- ilacın kombine tedavisi erkeklerin çoğunda tek başına a blokör te
ri ile birlikteyse, hemen sistoskopi ve sitolojik inceleme yapılmalı davisinden daha iyi olmadığı gösterilmiştir.
dır.
' i TEDAVİ Bu tür hastalarda tedavinin püf noktası kişinin dışa- Detrusor aktivitesinin azlığı İster idiopatik olsun ister sakral
‘ riya akseden hareket ve davranış tarzının tedavisidir. Demansı alt motor sinir fonksiyon bozukluğu olsun bu tip inkontinensin sey
olmayan hastalara, gündüz bir kez idrar tutabilme, idrar sıkışıklığı rek (<%10) görülen sebebidir. Detrusor aktive azlığı, sık sık idrar
nı giderebilme ve bir iki saatte bir idrar yapması (gündüz) için eği yapma, gece idrara çıkma ve az miktarlarda idrar yapma isteği şek
tim verilmelidir. Demansı olan hastalarda benzer intervallerde idrar linde ortaya çıkar. Artmış postvoiding rezidüel volüm (genel olarak
yapması teşvik edilmelidir. İlaç gerektiği zaman bu rejime ilave >450 mİ) onu detrusor aşın aktivitesinden ve stress inkontinensin
edilmelidir, ve üriner retansiyon oluşmasından sakınmak için izlen den ayırır, fakat erkeklerde görülen üretral obstrüksiyondan ayır
melidir. Bu amaçla kullanılan ilaçlar; oksibutinin (3-4/2,5-5 mak için sadece ürodinamik test (sistoskopi veya i.v. ürografıden
mg/gün, veya 5-20 mg/gün günde bir kez yavaş salıveren prepara- ziyade) yapılmalıdır. Bu gibi testler genellikle kadınlarda yapılmaz.
tı), disiklomin (3x10-30 mg/gün), tolterodin (2x1-2 mg/gün) ve Çünkü üretral obstriksiyon kadınlarda nadir görülür.
imipramin ya da doksepin (yatarken 25-100 mg). Eğer daha yaşlı
hastalar için reçetelenmişse, DDAVP, özellikle böbrek yetmezliği
ya da kalp yetmezliği olanlarda, dikkatli kullanılmalıdır. Günlük j ;i,\ - 1 Mesane kasılabilirliği zayıflamış hastalar için, artmış
idrar miktarı 2500 ml’nin altında olan veya hiponatremili hastalara -- idrar yapma teknikleri (suprapubik basınç uygulama ya da çift
verilmemelidir. Nöromodülasyon gibi alternatif tedaviler halen boşaltma gibi.) çoğunlukla etkilidir. Betanekol gibi farmakolojik
araştırılmaktadır. Kalıcı kateterizasyon, detrusor aşırı aktivitesi için ajanlar nadiren etkilidir. Eğer ileri boşalma atonikli bir hasta için
nadir bir endikasyondur. Eğer bunların hepsi başarısız olursa, ex i gerekiyorsa, aralıklarla uygulanan geçici veya kalıcı kateterizas-
ternal idrar toplama cihazı ya da koruyucu ped ya da iç çamaşırı ge i yon tek seçenektir. Antibiyotikler semptomatik üst idrar yolu en
rekebilir. feksiyonlarında ya da aralıklı (intermitent) kateterizasyon uygula-
naıı hastalarda proflaktik amaçla kullanıla
bilir. Kalıcı kateterli bir hastada proflaktik Önlemler
oltııak kullanılmamalıdır.
Rehabilitasyon veya
Risk Faktörleri Tıbbi çevresel
DÜŞMELER Düşmeler, özellikle ka
Görme keskinliğinin, karanlığa Gözdeki kırma kusurlarının Güvenli ev ortamının hazırlanması
dınlarda görülmekle beraber yaşlı insanlar adaptasyonun ve algalımamn düzeltilmesi; katarakt ameliyatı
için büyük problemdir. Evde yaşayan yaş azalması
lıların %30’u her yıl düşmektedir ve bu İşitmenin azalması Serumenin çıkanlması; odyolojik Eğitim ile mümkün olan işitmenin
oran yaşla birlikte artmaktadır. Her şeye değerlendirme sağlanması; sesin azaltılması
Vestibtiler fonksiyon bozukluğu Vestibüler sistemi etkileyen ilaçlar Alışkanlık eksersizleri
rağmen, düşme kazara, kaçınılmaz ya da lardan sakınma; eğer endikasyonu
tedavi edilemez olarak görülmemelidir. varsa, nörolojik ya da kulak, burun
Düşmelerin nedenleri Uyumlu denge, ve boğazın değerlendirilmesi
ayağa kalkma, yürüme, ve dolaşma, çevre Proprioseptif fonksiyon bozukluğu, Vitamin B12 eksikliğinin araştırıl Denge eksersizleri; uygun yürüme
servikal dejeneratif hastalıklar ve ması ve servikal spondilosis yardımı; Güvenli ev ortamının
şartlarına hızlı bir şekilde adapte olabilme periferik nöropati hazırlanması
yeteneği ve kognitif, nöromüsküler ve kar- Demans Reversibl sebeplerin tespiti; sedatif Hemşire eşliğinde eksersiz ve aya-
diyovasküler fonksiyonun karşılıklı kanşık veya santral etkili ilaçlardan kalkma, yürüme dolaşma eğitimi;
bir etkileşmesini gerektirir. sakınma düzenli ev ortamının hazırlanması
Kas-iskelet hastalıktan Uygun tanısal değerlendirme Denge ve yürüyüş eğitimi;
Yaşla birlikte, denge zayıflamaya baş kas-kuvvet egzersizleri; uygun
lar ve sağa-sola sallanma artar. Düşme de yürüme yardımı; Güvenli ev or
yukanda sayılan sistemlerin herhangi bi tamının hazırlanması
rindeki ilave bir rahatsızlıkla mücadele Ayak hastalıklan (nasırlar, Nasırlann kesilmesi; bunyonektomi; Tırnakların kesilmesi; uygun
bunyonlar, deformiteler, ödem) ödemin tedavisi ayakkabı
düşmeye bağlı yaralanmalarda hazırlayıcı
Postiiral hipotansiyon İlaçla tedavisinin değerlendirilmesi; Dorsifleksiyon egzersizleri; basınç
faktör olarak rol oynarlar. Bundan dolayı, rehidratasyon; kişinin günlük du dereceli varis çorabı; yatağın ayak
görünüşte küçük bir düşme pnömoni ya da rumundaki olası faktörlerin değişi ucunun yükseltilmesi; durum şid
myokard infarktüsü gibi ciddi bir problem mi (ör., yiyecekler, postür değişik detli ise kişinin eğilmesini engel-
likleri) liyecek türde masa kullanımı
nedeniyle olabilir. Bunlara ilaveten, daha
İlaçlann kullanılması (sedatifler: Atılabilecek adımlar:
yaygın olarak düşmeler, zayıf güçsüz hasta benzodiazepinler, fenotiazinler, 1. Alınan ilaçlann tedaviyi engelle-
ile çevresel mücadele arasında kompleks antidepresanlar, antihipertansifler; miyecek şekilde toplam miktan-
etkileşme nedeniyledir. Düzgün olmayan diğerleri: antiarithmikler, antikon- nın azaltılması.
vülsanlar, diiiretikler, alkol) 2. Her bir ilacın faydalannın veya
zemin, dinç (kuvvetli), uyanık, bir kişi için
risklerinin değerlendirilmesi
çok az sorun oluştururken görme, denge ya 3. Gerekirse, santral olarak etkisi az,
da kognitif bozukluğu olan hastada düşme postüral hipotansiyon ile ilişkisi
ve buna bağlı kalça kemiğinin kırılmasına en az ve kısa etkiye sahip bir
ilacın seçilmesi
yol açabilir. Bundan dolayı yaşlı insanlar
4. En düşük efektif dozun reçete
daki düşmeler nadiren tek bir sebebe bağlı edilmesi
dır. Düşmelere karşı etkili bir koruma, has 5. Sık sık faydalann ve risklerin tekrar
tanın mevcut hastalığını, rutin aktiviteleri- değerlendirilmesi
ni ve çevresindeki engellerin etraflı bir şe KAYNAK: ME Tınetti ve M Speechley, N Engl i Med 320:1055, 1989.
kilde değerlendirilmesini içerir. lukla düşme korkusunu azaltır. Düşen hastayı güven altına alan zemin
Hastanın mevcut hastalığına ilaveten duygulanım bozukluğu, yar
seviyesindeki telefonların, bir portabl telefonun ya da radyo çağrı sis
gılama, kan basıncı düzeni, tepki verme zamanı, denge ve yürüme bo
teminin mevcudiyetinin sağlanması da önemlidir. Osteoporozisin teda
zuklukları da (Tablo 9-5) değerlendirilmelidir. İlaç ve alkol kullanımı
visi ve korunmasında olduğu gibi...
düşmenin en yaygın ve reversibl nedenleri arasındadır. Diğer nedenler
HAREKETSİZLİK Hareketsizliğin ana sebepleri zayıflık, sert
ise postprandiyal hipotansiyon (yemekten sonra 30-60 dakika içerisin
de pik yapar), uykusuzluk, idrar sıkışması, ayak sorunları ve periferik lik, ağrı, ayakta durma zorluğu (dengesizlik) ve psikolojik problemler
ödem (bacak gücünü ve yerümeyi engeller) dir. dir. Zayıflık, kasları kullanamama, malnütrisyon, elektrolit bozukluk
Çevresel engeller Tablo 9-6’ de listelenmiştir. Düşmelerin çoğu ev ları, anemi, nörolojik hastalıklar veya myopatilerden kaynaklanabilir.
içerisinde ya da çevresinde meydana geldiği için hemşire ziyareti, fiz Yaşlılardaki sertliğin en yaygın nedeni osteoartrittir; ancak, parkinson
yoterapist ya da hekim sıklıkla bu ortamı hasta yararına düzenlerler. hastalığı, romatoid artrit, gut, psödogut ve haloperidol gibi antipsikoli-
Düşmelerin Komplikasyonları ve Tedavi Düşen insanların dörtte tik ilaçlarda katkıda bulunabilir. Ağrı ister kemikten kaynaklansın (ör.,
birinden fazlası ciddi yaralanma nedeniyle acı çekmektedir. Düşmelerin osteoporozis, osteomalazi, paget hastalığı, metastatik kemik CA, trav
yaklaşık %5’i kırıkla sonuçlanır ve benzer bir oranla ciddi yumuşak do ma) ister eklemlerden kaynaklansın (ör.,osteoartrit,romatoid artrit, gut)
ku yaralanmasına neden olur. Düşme yaşlı insanlarda ölüm nedeninin bursa, kas (ör., polimyalji romatika, intermittent kladikasyo veya psö-
akıncısıdır. Düşme korkusu ve buna bağlı gelişebilecek kalçadaki kırık
dokladikasyo) ya da ayak problemlerinden kaynaklansın hastayı im
problemleri özgürlük kaybının ana sebeplerdir.
mobilize edebilir.
Subdural hematom tedavi edilebilir bir problemdir. Fakat bu prob
Düşme korkusu ve dengesizlik immobilizasyonun major sebeple
lem, baş ağrısı olmadan tek başına konfüzyon halinde ya da yeni nöro
ridir. Denge bozukluğu, genel kuvvetsizlik, nörolojik sebepler (ör., in
lojik bulgular ile yaşlı hastalarda kendini gösteren düşmelerin kolayca
gözden kaçabilen komplikasyonudur. Dehidratasyon, elektrolit denge me, postüral reflekslerin kaybı, diabetes mellitusa bağlı periferik nöro
sizliği, kan basıncındaki değişiklikler, rabdomyolizis ve hipotermi de pati, alkol veya malnütrisyon ve vestibüloserebellar anormallikler), or-
meydana gelebilir ve bir düşmeyi takiben hastanın yaşamını tehlikeye tostatik ya da postprandiyal hipotansiyon veya ilaçlar (ör., diüretikler,
atabilir. antihipertansifler, nöroleptikler ve antidepresanlar) sonucu ya da uzun
Düşme riski katkıda bulunan bir çok faktörle ilişkilidir. Çünkü bu süreli yatmayı takiben oluşabilir. Ciddi anksiyete veya depresyon gibi
ilişki iki faktörün toplamından ziyade çok çeşitlidir, ancak bu faktörle Psikolojik faktörler de immobilizasyona katkıda bulunabilir.
rin bir kısmında küçük bir azalma bile düşme riskini azaltacaktır. İlave Sonuçları Yaşlılarda tromboflebit ve pulmoner emboliye ek ola
olarak bir fizyoterapist tarafından yürüyüş eğitiminin verilmesi çoğun rak yatakta kalmanın bir çok zararlı yanlan vardır. Kardiyo-vasküler
44 ! yonlar için aşırı basıncı elimine etmek, yeterli beslenmeyi temin et-
! mek ve uygun hijyeni sağlamaktır. Geri kalan ülser tipleri için, has-
: îî!tj iîiısiiıe riskini c i ki l t yı o çı-\ reSi'l üı kl öde r . ta ile ilgilenen kişi de yaranın temiz ve nemli kalmasını sağlamalı-
! dır. Şalin deri örtüsü yara kurumaya yüz tutmadan değiştirilmelidir,
Çevresel Alan ya Amaç ve Tavsiyeler j Sentetik deri örtüsü, şalin deri örtüsünden daha pahalı olmakla bir
ya da Faktör
likte daha etkilidirler. Çünkü sentetik deri örtülerinin değiştirilme
Bütün alanlar sıklığı daha azdır ve kontaminasyona karşı koruma özelliği vardır.
Işıklandırma Yeterli aydınlatma (yaşlı insanlar genç insanlara göre iki \ Basınç ülserlerinin bakteri kolonizasyonu bilindiği için yara kültür
kaı daha fazla ihtiyaç duyar); parlaklık ve gölgelerin varlı lerinin yapılması gerekmemektedir, ancak hastadaki ülser iki hafta
ğı; oda girişlerine kolay ulaşılabilir elektrik anahtarları; ya lık bir tedavi sonrasında iyileşmemiş ise topikal tedaviye başlanma
tak odasının, koridorun ve banyonun gece aydınlatılması lıdır, Buna karşın, basınç ülserine selülit, osteomyelit veya sepsis
Zemin Yere kaygan olmayan halı serilmesi; halıların kenarlarının
eşlik ediyorsa, kan veya yaradan iğne biyopsisi ile alınan kültürler-
sabitlenmesi; kalın tüylü halılar; zemin üzerine kaygan
! den sonra sistemik tedavi gerekir. 3. ve 4. derece basınç ülserinde
olamayan cilalama; yürüyüş yoluna ip bağlamak; küçük
objeler (ör., giyecekler, ayakkabılar) yerde olamayacak
S cerrahi girişim veya yara debridmanı gerekir. İlave olarak, günlük
Merdivenler Merdivenlerin başlangıcında ve bitiminde elektrik anah j multivitamine (günde iki kez 500 mg) alımı da örn; C vitamini ya-
tarlı yeterli aydınlanma; duvarın her iki tarafında olan par I rarlıdır. Günlük multivitamine ilave olarak günde 2 kez 500 mg C
maklıkları güvenli bir şekilde sağlamlaştırmak; yer ve ta vitamini de faydalıdır. Yatalak hastalar için özel havalı yataklar (bu
vanda belirgin aydınlık oluşturma; altıdan fazla basamak tip yataklar şişirilebilir, yaraya olan basıncı azaltabilir) faydalıdır.
olmaması; iyi tamir ile sağlamlaştırılması; adım atılacak İmmobiliteye yardımcı olan tedavi şekillerine ilaveten, bir fiz
yerlerde objelerin olmaması yoterapiste danışılmalıdır. Yatağı aşağı indirmek, trabzan ve san
Mutfak Zorla ulaşılabilecek yerlere eşyaları koymak gereksiz; dalyelerin hasta için uygun ağırlıkta olması ve koruyucu yapıların
ulaşmak isteniyorsa güvenli sağlam tabure; sağlam, hare olması hastanın rahat hareket etmesine olanak sağlayabilir. Ayrıca
ketsiz masa uygun bir yürüteç veya baston yararlı olabilir.
Banyo Banyo küvetinde, duşta ve tuvalette tutunacak yerler; kü
vet ve duşta yapıştırma lastik paspas; oturduğu yerde duş İYATROJENİK İLAÇ REAKSİYONLARI İleri yaştaki ki
yapması için sandalyer; Kaygan olamayan yer örtü malze
şilerin, ilaçların yan tesirlerine maruz kalma olasılıkları birçok ne
meleri; yükseltilmiş tuvalet oturağı; güvenlik açısından,
denden dolayı 2-3 misli artar (Konu 71). Renal plazma akımının,
acil bir durumda kapı kilitleri açılabilmelidir
glomcrüler filtrasyon hızının düşmesi ve azalan hepatik klerens
Avlu ve eve Asfalttaki çatlakların, çim çukurlarının tamiri; taşların,
giriş yerleri
ilaçtan temizlenen kan miktarının belirgin derecede düşmesine ne
aletlerin ve diğer yol üzerindeki zararlı şeylerin ortadan
den olur. Hepatik klerensdeki azalma nedeni ilaç metabolizasyo-
kaldırılması; yürüyüş yollarının iyi aydınlatılması, buz ve
nunda rol oynayan mikrozomal enzim aktivitesindeki düşüşe ve
ıslak yaprakların temizlenmesi; yukarıda bahsedildiği gibi
merdiven ve parmaklılar yaşla birlikte karaciğer kan akımının azlmasına bağlıdır. Ayrıca ila
Kurumlar cın dağılım hacmi, ileri yaşlarda vücut yağının rölatif olarak artma
Yukardakilerin hepsi; uygun ağırlıkta yatak (ne yüksek ne
alçak); yere dökülen-saçılanları çabucak temizleme; uygun
sından ve total vücut sıvısının azalmasından etkilenir. Dolayısıyla,
yürüme desteklerinin kullanılması ve tekerlekli sandalye
suda-çözünen ilaçların vücut konsantrasyonu artarken, yağda-çö-
Ayakkabı Ayak tabanı sürtünmeyen, kaymayan, sıkı ayakkabılar; zünen ilaçların ise yarılanma ömürleri uzar. Buna ek olarak özellik
düşük topuk (kişi yüksek topuğa alışık değilse); çorapla
le hasta kişilerde serum albumin düzeyi azalır, dolayısıyla bazı ilaç
ya da gevşek terlikle yürümekten sakınma
ların (ör,, varfarin ve fenitoin) proteine bağlanma düzeyleri azalır
SOURCE: After ME Tinetti ve M Speechley, N Engl J Med 320:1055, 1989. ken, serbest (aktif) ilaç miktarında artış gözlenir.
Farmakokinetik değişimine neden olan bozuk ilaç klerensine
sistemin bozukluğu günler içerisinde meydana gelir ve vücut sıvıst ek olarak yaşlı hastalarda aynı ilacın serum seviyelerinde gözlenen
değişiklikleri, sıvı kaybı, azalmış kardiyak output azalmış oksijen cevaplar değişiklik gösterebilir. Bu durum "değişen farmakodina
uptake’i ve artmış istirahat kalp hızı ile karakterizedir. Dikkati çe mi’*1olarak adlandırılır. Bu kişiler bazı ilaçlara (ör., opiyatlar, anti-
ken değişiklikler iskelet kasında da meydana gelir. Bütün kas sevi koagülanlar) daha duyarlı iken bazı ilaçlara karşı ise (ör., b-adre-
yesinde atrofi, zayıflık ve kısalma görülürken, hücre seviyesinde nerjik agonistler) duyarlılıkları azalır. Sonuç olarak, multipl kronik
ise hücre içi ATP ve glikojen konsantrasyonlarında azalma, protein durumu (kronik komplikasyonları) olan yaşlı bir hasta , reçetelen-
azalmasında artış ve kasılma hızı ve boyunda zayıflama görülür. memiş ilaçlar da dahil, bir çok ilaç kullanmaktadır. Dolayısıyla bu
Basınca bağlı acılar başka bir komplikasyondur; mekanik basınç, tip hastalarda, yan etki ve doz hatası oluşma olasılığı artmaktadır,
nem, sürtünme gibi hazırlayıcı sebepler bu acıların oluşmasını ko özellikle de kişide göz kulak veya hafıza bozukluğu varsa.
laylaştırabilir. Sonuç olarak; yatağa bağlı kalınan günler içerisinde, İlaç Toksisitesinden Sakınmak İçin Önlemler İlaç Seçimi ve
postural hipotansiyon, düşme ve deri bütünlüğünün bozulma riski Uygulanması Tedaviye başlamadan önce, doktor ilk olarak semp
artar. Dahası bu değişikliklerin geri dönmesi genellikle haftaları ay tomun başka bir ilaçtan kaynaklanmadığına emin olmaklıdır. Ör
ları alır. nek olarak, antipsikotik ilaçlar depresyon benzeri semptomlar gös
terebilirler (ör., halsizlik, üzerinde baskı hissi,), bu tip semptomlar
i 9,| TEDAVİ Tedavide en önemli adım mümkün olduğu kadar ya- da antidepresan ilaç kullanmaya başlamaktan ziyade, kullanılan ila
' :~J tak istirahatinden sakınmaktır. Bu yapılamadığı zaman, birkaç cın dozunu düşürmek önemlidir. Buna ek olarak, ilaç terapisine an
önlem immobilitenin sonuçlarını azaltmak için kullanılabilir. Has cak non-farmakolojik yöntemler denendikten ve ilacın kullanımı
taların gün içinde mümkün olduğu kadar pozisyonları değiştirilme nın açıkça yarar sağlayacağına inanıldığı zaman başlanmalıdır.
lidir. Hareket ckzersizleri hemen başlanmalı ve basınç altında kalan Farmakoterapiye karar verildiği zaman, ilaç uygulanmasına ye
! deri kısımlarına sık sık bakılmalıdır. Hasta yatağında iken izomet- tişkin dozun altında başlamak ve dozu yavaş yavaş artırmak gerek
j rik ve izotonik ekzersizler yaptırılmalıdır. Hastalar yapabildikleri mektedir. Bununla beraber yaşlılarda, farmakodinamik ve farmako
j sürece keııdi kendilerine pozisyonlarını ayarlayabilmeli, kalkabil- kinetik belirgin derecede farklılık gösterdiğinden doz artışı, başarı
* meli ve kendilerini tedavi edebilmelidirler. Hareket yapılabilir du- lı bir sonuca ulaşılıncaya kadar veya tolere edilemeyen bir yan te
j ruma geldiğinde, yavaş yavaş hasta yürütülmeye başlanmalıdır. Tc- sir gözleninceye kadar devam etmelidir. Son dozaj şeması, müm
j kerlckli sandalye basınç ülserlerini önlemek için kullanılmamalıdır, kün olduğunca basit tutulmalıdır ve ilaçların (hapların) sayısı
j çünkü venöz konjesyon ve ödeme neden olurlar, mümkün olduğunca az sayıda olmalıdır. Yaşlı hastalarda, monitori-
j Basınç ülseri gelişirse, tedavi ülserin derecesine bağlıdır. 1. de- zc edilebilen, dar terapötik indekse sahip fenitoin, teofilin, kinidin,
: rece ülserler deri üzerinde meydana gelen kızarıklık ile karakterize- aminoglikozid grubu antibiyotikler, lityum ve nortriptilin gibi psi-
! dir, 2. derece lezyonlar epidermis, dermis veya her ikisinin ülseri- kotropik ilaçların verim düzeyleri genellikle yeterli düzeydedir.
i dir, 3. derece ülserler subkutan dokuya kadar uzanır ve 4. derece Ancak, bazı ilaçların (ör., digoksin, fenitoin) normal terapötik
® lezyonlar kas, kemik ve/veya destek dokuları kapsar. 1. derece lez- düzeylerinde dahi toksisite meydana gelebilir.
İr sali İjstii İlaçlan Yaşlıların yaklaşık % 7 5 ’i düzenli olarak 9 Geri,link T;pş 45
u-çelesız ilaç kullanmaktadır. Bu ilaçların çoğu önemli semptomla
rı ve/veya diğer ilaçlarla etkileşimlere yol açabilir. Uykusuzluk lar, bazı genel klinik olgularda endike değildir. Örneğin, kişide
içiıı almaıı çoğu aııtikolinerjik olan ilaçlar ve hipertansiyonun kont obstrüktif üropati, anatomik anomali veya böbrek taşı gözlenmedi
rol edilmesine mani olan ve gastrointestinal kanamaya neden olan ği durumlarda asemptomatik üropatide antibiyotik kullanımına ge
N.SAİİ grubu ilaçlar, reçetesiz kullanılan ilaçlardır. Hafıza güçlen rek yoktur. NSAİİ veya bazı kalsiyum antagonistleri gibi ilaçlar ve
dirici olarak kullanımı artan gingko biloba, stabil antikoagülan ilaç ya sandalyeye bağımlı hastalarda malnütrasyon veya hareketsizlik
grubu ile etkileşebilir. Yaşlılar, ilaçlardan daha çok "koca-karı ilaç bile, venöz yetersizlik nedeniyle sık sık ayak bileği ödemine neden
ları" buldukları için, uzman direkt olarak bu konuda hastalarından olur. Ödeme, kalp yetmezliği eşlik etmediği sürece, diüretik kulla
bilgi almalıdırlar. nılması endike değildir. Klodikasyonda, düzenli egzersiz pentoksi-
Sedatif Hipnotikler Uykusuzluk sorununu çözmek için non- filin kullanımından daha yararlıdır. Sonuç olarak yaşlı hastalar
farmakolojik yöntemlerle başarı sağlanamadıysa, düşük dozda, kı- NSAİİ’ı gençlere göre daha az tolere edebildiğinden lokalize ağrı
sa/orta süreli ve metabolizması yaştan etkilenmeyen bir ilaç
lar, injeksiyon, fiziksel terapi, ısı, ultrasound veya transkütan elekt
(ör.,oksazepam; 10-30 mg/gün) ile tedaviye başlanabilir. Kısa veya
rik stimülasyon gibi mümkün olan lokal ölçümler ile tedavi edilme
uzun etkili (triazolam, flurazepam ve diazepam) gibi benzodazepin
lidir (Konu 12).
türevi ilaçlar, konfüzyon ve diğer yan tesirlerin görülme riski yaş
faktörü ile birlikte arttığından tercih edilmemelidir. Barbitürat türe
vi ilaçlar bazı nedenlerden dolayı kullanılmamalıdır, Antidepresan
ÖNLENMESİ
türevi ilaçlar ise, eğer kişide depresif bir durum yok ise tercih edil
Yaşlı insanda hastalığın başlangıcını ve ilerlemesini önlemek için
memelidir.
çok şey yapılabilir. Diyete bağlı yetersizlikler düzeltilebilir. Günlük
Antibiyotikler Yaşlılarda, serum kreatinin düzeyinin yükselme
kalsiyum alımı yaklaşık 1500 mg olmalı ve yaşlı insanların çoğu
si renal fonksiyon için iyi bir gösterge olmayıp, bununla birlikte se
rum kreatinin düzeyinin yükselmesi durumunda eliminasyonu böb günlük 400 ila 800 IU arasında Vitamin D (bir ya da iki multivita
reklerden olan ilaçların uygulamasına özel olarak dikkat edilmeli min içerebilir) olmalıdır. Sigara ve alkol kullanımı en aza indiril
dir. İlgili antibiyotiklerin konsantrasyonları direkt olarak ölçülme melidir, çünkü 65 yaşın üzerinde bile bu azaltmanın faydaları görü
lidir. lür. Bir hastanın ilaçlarını kontrol edilmesini ve alkol-sigarasmın
Kalp İlaçlan Dijitaller, prokainamid ve kinidin yarılanma kesilmesinin yeniden gözden geçirilmesinin önemi çok geç kalın
ömürleri uzun ve dar terapötik indekse sahip ilaçlar, yaşlı hastalar madan yapılmalıdır.
da günlük kullanıldığı dozlarda toksisite gösterebilirler. Örneğin, Hipertansiyon, ister izole sistolik hipertansiyon isterse kombi
terapötik digoksin düzeyinde dahi digoksin toksisitesi-özellikle ne sistolik ve diyastolik hipertansiyon olsun, tedavi edilmelidir. Te
anoreksiya, konfüzyon veya depresyon-gözlenebilir. davi, bu yaş grubunda kardiyovasküler sistem nedeniyle görülebi
H 2 Reseptör Antagonistleri Bu grup ilaçların çoğu diğer ilaç lecek inme ve ölüm riskini azaltır ve aynı zamanda kognitif bozul
lar ile hepatik metabolizma düzeyinde etkileşime girebilir. Ayrıca ma riskini de azaltır. Tedavide ilk adım olarak tiazid-benzeri diüre-
bu gruptaki ilaçlar yaşlılıkta konfüzyona neden olabilir. Bu ilaçlar tiğin düşük dozları (Ör, klortalidon,12,5-25 mg/gün) kullanılarak
böbreklerden itrah edildikleri için, yaşlı kişilerde toksisiteyi minu- (hastaların hemen hemen yarısında tek başına etkili) başarı saptan
muma indirmek amacıyla düşük dozları tercih edilmelidir. mıştır ve gerektiğinde düşük-doz rezerpin (0,05-0,1 mg/gün) ya da
Antipsikotikler ve Trisiklik Antidepresanlar Bu grup ilaçlar tek başına atenolol (25-50 mg/gün) ilave edilebilir. Faydaları çok
yaşlılarda antikolinerjik tipte yan etkilere yol açabilir (ör., konfüz tur, yan etkileri azdır, fiyatı ucuzdur, potansiyel toksisiteleri pek
yon, üriner retansiyon, konstipasyon, ağızda kuruluk). Bu etkiler, görülmemiştir.
non-antikolinerjik (ör., sertralin, nefazodon) bir ajan ile kombinas Glokom, yaygınlığı, fonksiyonel etkisi ve kolay tedavi edilebil
yon suretiyle veya daha zayıf bir antikolinerjik ilaç (ör., olanzapin, mesinden dolayı taraması yapılmalıdır ve görme, işitme bozukluğu
desipramin) kullanılarak minimalize edilebilir. Genelde, psikoz için düzeltilmelidir. Takma dişler ağızlarına uygun bir şekilde ayarlan
kullanılan potentliği en düşük olan ilaçlar (ör., klorpromazin) en malı ve onların altındaki oral lezyonlar değerlendirilmelidir.
fazla sedatif ve antikolinerjik etkiye sahip olup çoğunlukla da pos Tiroid fonksiyon bozukluğu yaşlılarda daha yaygındır ve klinik
tural hipotansiyon meydana getirebilir. Buna karşın en potent antip- olarak teşhisi güçtür ve tedavi edilebilir. Tiroid stimüle eden hor
sikotik ilaçlar (ör., haloperidol) en az sedatif, antikolinerjik ve hipo- monun serum düzeyleri asemptomatik yaşlı insanlarda en az bir
tansif etkiye sahipken, distoni, akatisia, rijidite ve lardif diskinezi
kez ölçülmelidir ve muhtemelen her 3-5 yılda tekrar edilmelidir.
gibi extrapramidal yan etkilere neden olurlar. Yeni potent antipsiko
Koroner kalp hastalığı olan kişilerde serum kolesterol miktarı öl
tikler ise (ör., risperidon, olanzapin, kuetiapin ve klozapin) ise bu
çülmelidir, ancak hastalığı olmayan kişilerde hiperkolesteremi tara
kuralın dışındadır. Dopamin D2 reseptörüne, seratoninden daha
ması tartışmalıdır. Tedaviye uyumlu, yaşam kalitesi yüksek (görün
spesifik olan ilaçlar demanslı yaşlı hastalar için daha güvenli olabi
tü itibarı ile), beklenen yaşam süresi uzun olan (tedaviden yararlan
lir. Özellikle "Lewy body dementia" ya da halüsinasyonlarm eşlik
ması için yeteri kadar uzun zamanı olan) ve tedavi ile kesin olarak
ettiği veya Parkinson tedavisi gören hastalarda daha güvenli olabi
fayda sağlanabilecek bir takım problemleri belirlenmiş kişilerin ta
lir. Ancak bu grup yeni ilaçlar dahi, klinik açıdan gerekli yüksek
ranması uygundur. Daha önce papanikolav testi yapılmamış kadın
dozlarda spesifikliklerini kaybederler. Dolayısıyla bu ajanların hep
larda, hem yaşla birlikte artan ölüm ile ilişkili önlenebilir servikal
si oldukça toksiktir.
Glokom Tedavisi Hem topikal b-blokörler ve hem de karbonik karsınoma ve hem de buna bağlı olarak yaşla birlikte gelişen ölüm
anhidraz inhibitörleri sistemik yan tesirlere neden olabilir. Karbo riski insidansımn özellikle bu grup için var olmasından dolayı bu
nik anhidraz inhibitörleri, oluşan metabolik asidozdan bağımsız test yapılmalıdır. Önceki iki test normal çıkmazsa, bu test üç sene
olarak halsizlik ve anoreksiya’ya neden olabilirler. de bir bütün yaşlı kadınlarda tekrarlanmalıdır. En iyi metodun bi
Antikoagülanlar Yaşlılar, genç insanlar gibi bu grup ilaçlardan linmemesine rağmen, en az 80-85 yaşına kadar kolon kanserinin ta
aynı oranda faydalanabilirler ancak ciddi kanamalara ve ilaç etkile raması yapılmalıdır, influenza, pnömokokal pnömoni ve tetanus
şimlerine karşı yaşlıların hassasiyetleri daha fazladır. Ayrıca daha aşıları yapılmalıdır. PPD testi, kronik tedavi altındaki hastalara ve
dikkatli bir gözlem ve antikoagülanların dozunun daha azaltılarak tüberküloz riski yüksek olan gruba yapılmalıdır. Yaşla birlikte tes
kullanılması önerilmektedir. te cevap verme oranı azaldığı için, eğer test negatif ise risk altında
Analjezikler Propoksifen ve meperidin’in deliryum riski vardır ki gruplarda bir hafta içerisinde tekrarlanmalıdır. Yaşlı kadınlarda
ve propoksifen ayrıca kalça kırığı riskini arttırır. NSAİİ’dan indo- meme CA’dan dolayı ölme oranı daha yüksek olduğu için en azın
metasin konfüzyon, sıvı retansiyonu. gastrointestinal kanama yapa dan 75 yaşma kadar her 1-2 yılda bir mamografi taraması yapılma
bilir. İleri yaşlarda bu grup ilaç kullanımından sakınılması gerekir. lıdır ve tarama sonucu pozitif bulgu verenler tedaviye başlanmalı
Tedavi Dışı ilaç Kullanımından Kaçınmak Genel olarak ilaç- dır. Düşük doz aspirinin ve kadınlarda östrojen replasman tedavi-
46
'] |J ! M a u re e n T. C o n n e lly , T h o m a s S. In u i
hastalıklarla ilgili çalışm alar farklı sonuçlar ra kalp durmasına neden olur); rölatif olarak
vermektedir; artmiyi azaltabilir migren düşük dozlarda diyareye neden olabilir; böb
profılaksisine yardım cı olabilir rek hastalığı olanlar takviyeden kaçınmalıdır
Glukozamin Osteoartrilde etkindir Güvenilirliği yüksek; gastrointestinal sıkıntılara
neden olabilir
Kondroitin Osteoartritde yararlı olduğuna dair ön Güvenilirliği yüksek
bulgular bulunmaktadır
B alık yağı Tansiyonu olanlarda kan basıncını düşürür; Oldukça güvenlidir. Gastrointestinal sıkıntılara, B alık yağının besinsel kaynaklan
koroner restenosisde azalma oluşturduğuna antikoagülan etkilere ve nefeste balık kokusuna somon, uskumru, sardunya ve ma
ilişkin farklı bulgular vardır, psoriazis ve neden olur vi balıktır (bluefısh)
romatoid artrit tedavisinde yardım cı olur,
IgA nefropatisinde böbrek yetm ezliğini g e
ciktirir, sislik fıbrozisde akciğer fonksiyon
larını bozar; inflamatuvar kalın barsak has
talığında semptomları düzeltir. V L D L ’yi dü
şürür, LD L’yi arttırır, H D L veya total koles
terol düzeyi üzerine etkisi yoktur.
Selenyum Prostat, akciğer ve kolon kanseri insidensin! Uyuşukluk, bulantı, melalik tat, nefeste sarım
azaltır; deri kanseri üzerine etkisi yoklur sak kokusu. Çok yüksek dozları (> 4 mg qd)
saç ve tırnak kaybına, deri lezyonlanna, diş
çürümesine ve periferik nöropatiye neden olur
Kam itin Anginalı hastalarda ST-segmentinde çökm e Oldukça güvenli, L-kam itin nadiren diyare veya
yi ve egzerzise toleransı düzeltir, sol venl- ajilasyona neden olur. D -kam ilin kas ağrısı ve
rikül disfonksiyonda düzelmelerle ilgili ön güçsüzlüğüne neden olabilir
bulgular vardır
Çinko Bacak ülserinde yaran ile ilgili bir bulgu bu Yüksek dozda, bulantı, kusma, diyare, karın ağ
lunmaktadır. Soğuk algınlığı için kullanılan rısı; bakır tüketimine neden olabilir.
çinko patillerle ilgili farklı sonuçlar vardır.
Gelişm ekle olan ülkelerde solunum sistemi
infeksiyonlarını ve diyareyi azaltır. Yaşlılar
da hücresel immüniteyi arttırdığı ile ilgili ön
bulgular mevcuttur
Krom Diyabette yararı ile ilgili ön bulgular vardır; Ağızdan alman krom güvenlidir. Hava yolu ile
H D L’yi arttınr. Eksiklik olmayan bireyler yüksek doz kroma maruz kalm a dermatite, deri
lerde vücud kompozisyonu veya gücü üze ve nazal septum lezyonlan ve akciğer kanseri
rine bir etkisi yoklur insidensinde artmaya neden olabilir
NOT: CHF, konjestif kalp yetm ezliği; H D L, yüksek dansileli lipoprotein; L D L , düşük dansiteli lipoprotein; V L D L , çok düşük dansileli lipoprotein.
şilerde E vitamini takviyesinin plasebo kontrollü çalışması olan ’’Cambri yöntem ve tedavilerimize inançlarımız vardır; rasyonel uygulamalardan el
ge Heart Antioxidant Study”Çalışmasında (CHAOS) E vitamini takviyesi de edilecek yararlarda bile spesifik olmayan etkiler nedeniyle kayıplar ol
nin fatal olmayan myokard infarktüsünü azalttığı, fakat kardiyovasküler ması muhtemeldir.
ölümlerde veya tüm ölüm nedenlerinde azalma oluşturmadığı gösterilmiş Hastalarımızın çoğu alternatif tıbdan yararlanırlar; doktorlar uygula
tir. ATBC çalışmasında majör koroner olaylardan dolayı önceden miyo- maya ön yargısız ve açık fikirle yaklaşmalıdırlar. Hastanın kullandığı tüm
kard infarktüsü geçirmiş sigara içen erkeklerde E vitamini infarktüsü önle ilaçlan ve takviyeleri soruşturmalıdırlar. Alternatif tedavi hakkında karar
mede başarısız olmuş ve hemorajik felçden ölüm riskinde artma oluştur verme konusunda yardımcı olacak bilgiler giderek artmaktadır. Bir hasta
muştur. E vitamini, endotel bağımlı vazodilatasyonu anlamlı olarak iyileş nın kullandığı tüm tedavilerin ayrıntılı bilgisi, beklenmedik bulguların
tirmesine ve nitrata tolerans gelişimini zayıflatmasına rağmen prospektif açıklanmasına yardımcı olabilir ve hasta tedavisine ’’holistik” yaklaşımın
çalışmalarda anginada E vitamininin yararlı olmadığı saptanmıştır. önemli bir öğesidir.
Vitamin E tek bir bileşik değildir; terim iki grup halinde tokoferol ve Konvansiyonel tıp kendi sınırlan haricindeki tedavilere ihtiyatla yak
tokotrienoller olan sekiz ilişkili bileşiği içermektedir. Kuzey Amerika’da E laşır, doktorların klasik tedavilerde olduğu gibi alternatif tedavideki veri
vitamini, besinsel kaynaklarının çoğunda üçte iki oranında y tokoferol üç leri de aynı özenle değerlendirmeleri gerekir. Kontrollü klinik çalışmalar
te bir oranında a tokoferol şeklinde bulunmaktadır, y-tokoferol hem oksi dan elde edilen bilimsel veriler alternatif tıbbın özel uygulamalannı des
jen hem nitrojen serbest radikallerini nötralize eder, halbuki a-tokoferol tekler, günümüzde alternatif olarak kabul edilen bazı tedaviler gelecekte
oksijen serbest radikalleri için selektifdir. E vitamini takviyeleri genellikle konvansiyonel tıbba dahil olabilir.
D-veya D,L-a-tokoferolü içerir ve a-tokoferolün yüksek dozları dokular
da ve plasmada y-tokoferolün yerini alır. Bİ BLİ OGRAFYA
Günümüzde moda bileşikler olan karotenoid ve tokoferolün düne kı D ESM ET AGM el al: Adverse Effects of Herbal Drugs, vol. 3. Berlin, Springer-
yasla gelecekte daha başarılı olarak kullanılacakları ihtimaline rağmen Verlag, 1997
günlük kullanılan doğal gıdaların içinde tüketilmeleri daha çok tercih edi ERNST E (ed): Complementary Medicine: An Objeclive Appraisal. Oxford, But-
lecektir lerworth-Heinemann, 1996
Bir koşulda güvenli bulunan besin takviyeleri diğer koşullar altında za FUGH-BERMAN A: 5 Minute Clinical Consult to Herbs and Dietary Supple
rarlı olabilir. Örneğin, yakın zamana kadar serbest radikal doğuran tüm fiz
ments. Philadelphia, Lippincolt, Williams & Wilkins, in press
FUGH-BERMAN A: Alternative Medicine: What Works. Baltimore, Williams &
yolojik reaksiyonlar ya serbest radikal doğurma ya da serbest radikalleri in
Wilkins, 1997
dirgeme yeteneği olan oksido-redüksiyon reaksiyonlarıdır. C vitamininin ve JONAS W B, LEVIN JS (eds): Essentials of Complementary and Alternative Me
diğer bileşiklerin düşük dozlarının antioksidan etkilerinin olmasına rağmen, dicine. Philadelphia, Lippincott Williams & Wilkins, 1999
yüksek dozlarda genellikle prooksidan etkileri vardır. Bazı vitaminler, mi KAPTCHUK T J, E1SENBERG DM: Chiropraclic: Origins, controversies, and
neraller ve amino asidlerin (Tablo 11-2) takviyeli kullanımını destekleyen contribuüons. Arch intern Med 158:2215, 1998
LINDE K el al: Are the clinical effects o f homeopalhy placebo effects? A meta
bazı klinik bulgular bulunmaktadır, fakat ilaçlar kullanılırken gösterilen
analysis of placebo-controlled trials. Lancet 350:834, 1997
özen bu takviyeler yüksek dozlarda alındığında da gösterilmelidir.
SCHULZ V el al: Rational Phytotherapy, 3d ed. Berlin, Springer, 1998
ÖZET Bilimin tıbba dahil olması henüz ondokuzuncu asrın ortaların SH1LS M E et al: Modern Nutrition in Health and Disease, 9lh ed. Baltimore,
da başlamıştır; veriye dayalı üp çok yeni bir terim olup hala standart uygu Williams & Wilkins, 1999
lamalara kavuşmamıştır. Hastanın objektif tedavisi diye birşey yoktur. Biz VANDENBROUCKE JP: Medical journals and the shaping of medical knowled
doktorların amaçlarımızı birbirimize aktarmak için kullandığımız birçok ge. Lancet 352:2001, 1998
İKİNCİ BÖLÜM
l A t A L IK E \ E I N A N A B U L G U . A R I V E T A K D EM Ş E K İL L E R İ
Kısım 1
AĞRI
|) H ow ard L . Fields, Joseph B. M a rtin li A-delta (A8) ve miyelinsiz (C lifleri) aksonlardır (Şekil. 12-1).
Bu lifler cilt sinirlerinde, derin somatik ve visseral yapılarda bulu
: A Ğ R I: A U 'O F İZ Y O L O .J İ nur. Kornea gibi bazı dokular sadece A8 ve C afferentler ile inner
v e y ö n e t im
ve olur. Çoğu AS ve C afferentler sadece ağrılı uyaranlara maksi
mal yanıt verirler ve elektriksel uyaranlar olduğu zaman sübjektif
— Dilek Özcengiz
ağn deneyimi oluştururlar, bu onların primer afferent nosiseptörle-
ri (ağn reseptörleri) olarak tanımlanır, A8 ve C aksonlar bloke
edildiği zaman ağrılı uyaranlan algılama yetenekleri tamamen kay
Tıbbın görevi sağlığı korumak, düzeltmek ve yakınmaları ortadan
bolur.
kaldırmaktır. Bu amaçlar için ağnnın anlaşılması temeldir. Çünkü
Faklılaşmış primer afferent nosiseptörler ağrılı uyaranların bir
ağrı, evrensel olarak hastalık belirtisi olarak anlaşılır, hastayı heki
kaç farkı tipine yanıt verebilir. Örneğin resiseptörlerin çoğu sıcak
me getiren en yaygın semptomdur. Ağn duyu sisteminin işlevi do
lığa, çimdikleme, irritan kimyasalların uygulanması gibi şiddetli
kudaki hasarı araştırmak, lokalize etmek ve tanımlamaktır. Farklı mekanik uyaranlara yanıt verir.
hastalıklar karakteristik doku hasarlanması özelliklerine neden ol Sensitizasyon Dokuda hasar veya inflamasyon varlığında şid
duğu için bir hastanın ağrısının kalitesi, süresi, lokalizasyonu ve detli, tekrarlayan ya da uzun süreli stimuluslar uygulandığı zaman,
dokunmakla ağrının yeri tamda önemli ip ucudur ve tedaviye yanı primer afferent nöronların aktivasyon eşiği düşer ve her uyan şid
tın değerlendirilmesinde kullanılır. deti için ateşlenme sıklığı artar. Bradikinih, bazı prostaglandinler
ve lökotrienler gibi inflamatuar mediatörler bu olaya katılır, bu sen
AĞRI DUYU SİSTEM LERİ sitizasyon olarak adlandırılır. Sensitize dokuda normalde ağrısız
olan uyanlar da ağn oluşturur. Sensitizasyon klinik olarak dukun-
Ağn, vücudun bir bölümünde lokalize edilen hoşa gitmeyen bir makla ağn ve hiperaljeziye neden olan önemli bir klinik durumdur.
duygudur. Ağn, sıklıkla delici terimlerle veya dokuyu harap eden Güneş yanığı sensitizasyona örnek gösterilebilir, hafif bir elle vur
(örnek: ani ve kesici, yamçı, burkucu, yırtıcı, ezici) kavramların tü ma veya ılık duş bile ağnya yol açar.
mü veya bir kısmı ya da duygusal tepkilerle (örnek: kötü hissetti Normal koşullarda, visserler göreceli olarak ağrılı mekanik ve
ren, bulantı verici, hasta edici) tanımlanır. Bunun ötesinde ağnya termal uyanlara duyarsızdır. Boş visserler gerildiği zaman önemli
şiddetini azaltan veya artıran anksiyete ve bu duygudan kaçma, rahatsızlığa neden olur. Daha da ötesi inflamatuar komponenti olan
kurtulma isteği eşlik eder. Bu özellikler ağrının iki boyutunu orta bir hastalıkla etkilendiği zaman eklemler vey a boş organlar gibi de
ya koyar: duyusal ve emosyonel. Akut olduğu zaman, ağn davra rin yapılar mekanik uyanlara aşın duyarlı hale gelir.
nışsal tepki ile ilişkilidir ve kan basmanda, kalp kızında, pupil ça Visserleri innerve eden A8 ve C afferentlerin büyük kısmı nor
pında ve plazma kortizol düzeylerinde artma gibi stres yanıtlan içe mal hasarlarımamış ve inflamasyon olmayan dokuda tamamen du
rir. Ek olarak sıklıkla lokal kas kontraksiyonlan (örnek: bacak flek- yarsızdır. Bunlar bilinen mekanik ve termal uyaranlarla aktive edi-
siyonu, abdominal duvarda rijidite) bulunur. lemeyebilirler ve spontan olarak aktif değillerdir. Mamafih infla
PRİM ER AFFEREN T NOSİSEPTÖR Periferik sinirlerin matuar mediatörlerin varlığında bu afferentler mekanik uyaranlara
aksonlan üç farklı nöron tipi içerir: primer duyu afferentleri, motor sensitize hale gelir. Bu tür afferentler sessiz nosiseptörler olarak
nöronlar ve sempatik postgangliyonik nöronlar (Şekil 12-1). Pri adlandınlır ve karakteristik özellikleri iıasıl olup da patolojik du
mer afferentlerin hücre gövdeleri vertebral foraminada dorsal kök rumlarda göreceli olarak duyarsız derin dokuların şiddetli ağn ve
gangliyalannda yer alır. Primer afferent aksonu bir oluşumu spinal hassasiyet kaynağı olduğunu açıklayabilir.
korda diğerini innerve
ettiği dokuya gönder
mek için bifurkasyona
uğrar. Primer afferent-
ler çapları, miyelini-
zasyon dereceleri ve
iletim hızlanna göre sı-
nıflandınlırlar. En bü
yük çaplı lifler A-beta
(A/f) lifleridir, hafif
dokunma ve hareketli
uyaranlara maksimal
yanıt verirler; primer
olarak cildi innerve
eden sinirlerde bulu
nurlar. Normal birey
lerde bu lifler ağn üret
mezler. Primer affe- ŞEKİL 12-1 Tipik kutanöz sinirin komponentleri. Aksonların kesin 2 fonksiyon kategorileri vardın dorsal kök gang-
ı»Millerin diğer iki sını- liyonunda hücre gövdeleri ile primer afferentler ve sempatik gangliyonda hücre gövdeleri ile sempetik postgang
11 . küçük çaplı miyelin- liyonik lifler. Primer afferentler geniş çaplı miyelinli (A/3), küçük çaplı miyelinli (A<5) ve mitelinsiz (C) aksonları içe
rir. Tüm sempatik postgangliyonik lifler miyelinsizdir.
56
ŞEKİL 12-4 A. Nosiseptif mesajlar için ileti sistemi. Ağrılı uyaranlar lasyon yokluğunda da impulslar üretmeye başlar. Bu artmış sensi-
duyarlı primer afferent periferik sonları aktive eder (1). Bu mesaj da tivite ve spontan aktivitenin sodyum kanallarındaki artmış konsant
ha sonra periferik sinir üzerinden spinal korda iletilir; burada iki bü rasyon nedeniyle olduğuna dair kanır vardır, Hasarlı primer affe
yük assenden yolla yani spinotalamik ve spinoretikülotalamik kay rentler norepinefrine de sensitivite geliştirebilirler. İlginç olarak,
naklı hücrelerle sinaps yapar. Bu mesajlar hem frontal (FCx) hem de spinal -transmisyon nöronları normal inputlarını keserek spontan
somatosensoryal kodekslere (SS Cx) talamusta gönderilir B. Ağrı- olarak aktif hale gelirler. Hem santral hem de periferik sinir siste
modülasyon ağı. Frontal kodeks ve hipotalamustan (Hyp) gelen in-
mi değişiklikleri nöropatik ağrıya katkıda bulunur.
putlar medulladaki hücreler yoluyla spinal ağrı iletimini kontrol eden
Sempatik Ağrı Periferik sinir hasarı olan hastaların belli bir
oda beyindeki hücreleri aktive eder.
kısmında sinirin innerve ettiği alanda şiddetli yanma tarzında bir
ağrı (kozalji) gelişir. Ağrı tipik olarak saatler, günler, hatta haftalar
savaş yarası alan birçok erkeğin ağrıya katlandığı aynı yaranın si
sonra ortaya çıkar. Ağrıya ekstremitede şişlik, periartiküler oste-
villerde ölümcül ağrıya yol açabileceği anlatılır. Daha da ötesi ağ-
oporoz ve distal eklemlerde artritik değişiklikler eşlik eder. Benzer
rısızlık telkininin önemli analjezik (plasebo) etkisi olabilir. Diğer
bir sendroma refleks sempatik distrofı denir, sinirde açık bir hasar
taraftan birçok hastanın minör yaralanmalara (damar yolu açmak
olmaksızın kemik kırıkları, yumuşak doku travması, miyokard in-
için girişim) dayanamadığı ve ağrı beklentisinin ağrılı uyaran ol
farktüsü ve strok gibi değişik nedenlerle ortaya çıkar (Konu 366).
maksızın ağrıya yol açtığı gözlenmiştir.
Bu durumun patofizyolojisi az anlaşılmış olmasına rağmen, ağrı
Umut etmek ve diğer değişkenlerin güçlü etkileri ağrı iletim sempatik sinir sisteminin bİoku ile dakikalar içinde ortadan kalkar,
yollarının aktivitesini modüle eden beyin devrelerinde ağrının algı Ortada açık bir hasar yokken sempatik aktivitenin nosiseptörleri et
lanma şiddetini değiştirebilir. Muhtemelen ağrının ağrıyı modüle kin hale getirmesidir. Bu sonuçlar sempatik sinir sisteminin de ba
edebilen birkaç devre vardır, bunlardan sadece biri geniş olarak ça zı durumlarda inflamasyonda aktiy rol oynadığını da düşündür
lışılmıştır. Bu devrenin hipotalamus, ortabeyin ve medulla ile bağ mektedir.
lantısı vardır ve ve seçici olarak spinal ağrı iletimi yapan nöronları
dessenden yol boyunca kontrol eder (Şekil 12-4). j j İKİ.»AVI Her hangi bir ağrı için ideal tedavi nedenin ortadan
Bu ağrı modüle edici devrelerin opioid analjezik ilaçların ağrı -J kaldırılmasıdır..Bazen bu mümkündür; fakat sıklıkla tanı ve
giderici etkilerine katkısı iyi bir kanıttır. nedene yönelik başlangıç tedavisinden sonra uzun zaman geçer.
Yolu oluşturan her bir yapı opioid reseptörleri içerir ve opioid Bazı durumlar o kadar ağrılıdır ki hızlı ve etkin bir analjezi esastır
ilaçların uygulanmasına duyarlıdır. Daha da ötesi sistem lezyonla- (örnek; postoperatif durumlar, yanıklar, travma, kanser, orak hücre
rı morfin gibi sistemik uygulanan opioidlerin analjezik etkilerini li anemi krizi). Bu olgularda analjezik ilaçlar tedavinin ilk basama
azaltır. Opioid reseptörleriyle birlikte ağrı modüle edici devrenin ğıdır ve kullanımları tüm hekimlere tanıdık olmalıdır.
nukleus komponentleri de enkefalinler ve /3-endorfin gibi endojen Aspirin, Acetaminophen ve Nonsteroid A nti-İnflam atuar
opioid peptidleri içerir. Ajanlar (NSAID) Bu ajanlar benzer problemler için kullanıldığı
Endojen opioid bağımlı modüle edici sistem en güvenilir şekil ve aynı etki mekanizmasına sahip oldukları için birlikte gözden ge
de uzun süreli ağrı ve korku ile aktive olur. Cerrahi girişimlerden çirilir (Tablo 12-1). Acetaminophen hariç tüm bu bileşikler siklook-
sonra ve ağrı tedavisi için plasebo uygulanan hastalarda ağrının or sijenazı (COX) inhibe ederler, tümünün özellikle yüksek dozlarda
antiinflamatuar etkisi vardır. Özellikle hafif ve orta şiddetteki bağ
tadan kalması bir kanıttır.
ağrıları ve musküloskeletal kaynaklı ağrılarda etkindirler.
Ağrı modülasyonu iki yönlüdür. Ağrı modüle edici sistemler
Bu ağrı tiplerinin çoğunda etkin oldukları ve reçetesiz kullanı-
sadece analjezi üretmezler aynı zamanda ağrıyı artırıcı niteliği de
j labildikleri için COX inhibitörleri en yaygın kullanılan analjeziktir.
vardır. Medulladaki hem ağrı inhibe edici hem de ağrıyı kolaylaştı
I Gastrointestinal sistemden kolayca emilir, yan etkileri minimaldir.
rıcı nöronlar spinal ağrı-iletim nöronlarına yansıtır ve bunları kont
! Kronik kullanımla, gastrik irritasyon aspirin ve NSAID'ların yay-
rol eder. Ağrı iletim nöronları modülatör nöronlar tarafından aktive
i gın bir yan etkisidir; bu problem ajanın sık verilmesini sınırlayabi-
edilebildikleri için teorik olarak periferik ağrılı uyaran olmaksızın
j lir. Gastrik irritasyon, en şiddetli aspirinledir, aspirin gastrik muko-
ağrı sinyali üretebilirler. Bu mekanizmalardan bazıları kronik ağrı
! zada irritasyona neden olur, trombositleri irrcversibl olarak asetile
için hangi fizyolojik etkenlerin katkıda bulunduğunu anlamanın ça
; eder, kanın pıhtılaşmasını etkiler ve gastrointestinal kanama bir
tılarını oluşturur.
- risktir. Bu durumda NSAID'lar daha az sorun yaratır. Mamafih
Opioid Analjezikler Opi-
A .• •R oidler ağrı tedavisinde en po
- : *.N N. • A A w il \ A A <1. k : A A k EL k O '/ . k A A - \
tent ajanlardır. Daha da ötesi
Je n e r ik Adı Doz, mg A ra lık Yorum
tüm analjezikler içersinde en
A cetylsalicylic acid 6 5 0 PO 4 saat Enterik preparation kullanımda geniş etkinlik sınırına sahiptir
Acetaminophen 6 5 0 PO 4 saat Yan etkiler yaygın değil
ve hızlı bir ağrı tedavisini sağ
lbuprofen 4 0 0 PO 4 -6 saat Reçetesiz kullanılabilir
layan en güvenilir ajanlardır.
Naproxen 2 5 0 -5 0 0 PO 12 saat Uzun yanlanm a ömründen dolayı etkiler
gecikebilir Yan etkileri yaygın olmasına
Fenoprofen 2 0 0 PO 4 -6 saat Renal hastalıklarda kontrendike rağmen solunum depresyonu
Indomethacin 2 5 -5 0 PO 8 saat Gastrointesünal yan etkiler yaygındır hariç ciddi yan etkiler değiller-
Ketorolac 15-60 İM 4 -6 saat Parenteral (İM ) kullanım için uygundur
R ofecoxib 12.5-25 PO 2 4 saat Ağrı tedavisi için FD A izni
Celecoxib 100-200 PO 12-24 saat Artritte kullanışlıdır
edilir. Klinisyen, şiddetli akut
:•! k K K O T İK A N A l, J r Z İ K l .E R : D O Z L A R VK A R A L I K i , A f ağn tedavisinde opioid analje
zikleri kulanmakta tereddüt et
P a ren tera l P O Doz,
Je n e r ik Adı Doz, mg Mg Y oru m lar memelidir. Tablo 12-1'de yay
gın olarak kullanılan opioid
Kodein 3 0 -6 0 mg 4 saatte 3 0 -6 0 mg 4 saat Yaygın bulanü
analjezikler listelenmiştir.
Oxycodone - 5 -1 0 mg 4 -6 saat Genellikle acetaminophen veya aspirinle kulla-
Opioidler, santral sinir sis-
nılır
Morfin 10 mg 4 saatte 6 0 mg 4 saat
M orfin yavaş salınımı 3 0 -2 0 0 mg Oral yavaş-salınımlı preparat
2 veya 3 dozda bitör nöronları aktive ederler
Hydromorphone 1-2 mg 4 saaUe 2 -4 mg 4 saat Morfin sülfattan kısa etkili ve direkt olarak ağn-transmis-
Levorphanol 2 mg 6 -8 saatte 4 mg 6 -8 saat Morfin sülfattan uzun etkili ve PO iyi absorbe
yon nöronlarını inhibe ederler.
edilir
Ticari olarak kullanımdaki
Methadone 10 mg 6-8 saatte 20 mg 6-8 saat Uzun yanlanm a ömründen dolayı gecikm iş se-
dasyon opioid analjeziklerin çoğu ay
Meperidin 7 5 -1 0 0 mg 3 -4 saat 300 mg 4 saat PO kötü emilir; normeperidin bir toksik metabol nı reseptörü (mü reseptörleri)
Butorphanol - t- 2 mg 4 saat Buran içi sprey etkiler, farklılık temelde po-
Fentanyl 2 .5 -1 0 mg 7 2 saat - Deri yollu patch tenste, başlama hızı, etki süre
Tramadol 5 0 -1 0 0 mg Opioid/adrenerjik etki birlikte
si ve optimal uygulama yolun
4 -6 saat
dadır. Doza bağımlı yan etki
A NT İ K 0 N V (' î , /. A N1. •\R V K A N T İA K İT .V tİK I.E tt ler (sedasyon, solunum dep
resyonu, kaşıntı, konstipas-
Je n e r ik Adı P O Doz, mg A ra lık
yon) farklı opioidler arasında
Phenytoin 300 günlük/qhs aym olmasına rağmen, bazı
Carbamazepine 2 0 0 -3 0 0 q 6 s yan etkilerse ilaçların kendile
Clonazepam 1 q 6 s rine ait opioid olmayan meta-
M exiietine 150-300 q 6 -1 2 s
bolitlerinin akkümülasyonu
Gabapentin 6 0 0 -1 2 0 0 q 8 s ■
sonucu ortaya çıkar. Bınlardan
,'ı N i'İDEPU ES A N i, A R birisi normeperidindir; mepe-
ridinin metabolitidir. Norme-
U p take B lo k a jı Average
A n tik o lin erjik O rto statik K ard iy ak Dose S ın ır peridin naloksonla reverz edi
Je n e r ik adı 5-H T NE Potens P otens H ipotansiyon A ritm i mg/day mg/gün lemeyen hipereksitabilite ve
konvülziyonlara neden olur.
Doxepin ++ + Yüksek Orta Orta Daha az 200 7 5 -4 0 0
Amitriptyline ++++ ++ Yüksek En yüksek Orta Evet 150 25 -3 0 0
Normeperidin, renal yetmezli-
lmipramine ++++ ++ Orta Orta Yüksek Evet 200 7 5 -4 0 0 j ği olan hastalarda daha fazla
Nortriptyline +++ ++ Orta Orta Düşük Evet 100 4 0 -1 5 0 birikir.
Desipramine +++ ++++ Düşük Düşük Düşük Evet 150 5 0 -3 0 0 Opioidler ile en hızlı ağrı
Venlafaxine +++ ++ Düşük Yok Yok Hayır 150 7 5 -4 0 0 tedavisi intravenöz uygulama
j ile sağlanır; oral uygulama ile
Note: 5-HT, serotonin; NE, norepinephrine.
|önemli derecede yavaştır.
J Yaygın yan etkiler bulantı,
yüksek dozda alındığı zaman karaciğere toksik olmasına rağmen kusma ve sedasyondur. En ciddi yan etki solunum depresyonudur.
asetaminofen nadiren gastrik irritasyona yol açar ve trombosit Solunum sistemi sorunu olan hastalar, opioid uygulamasından son
fonksiyonlarını etkilemez. Tablo 12-1 de yaygın kullanılan ajanla ra yakın gözlem altında tutulmalıdır; bir oksijen satürasyon moni
rın dozları ve etki süreleri verildi. törü kullanışlı olabilir. Opioid antagonisti olan nalokson, kullanıma
NSAID'ların ketorolak gibi parenteral formları ile tanışılması hazır bulundurulmalıdır. Bu etkiler dozla ilişkilidir, hastalarda anal
bu grup bileşiklerin şiddetli ağrıda kullanım alanını genişletmiştir. jezi sağlayan dozlar ve yan etkiler oluşturmaları büyük değişkenlik
Ketorolak yeterince potenttir, etki başlangıcı hızlıdır; şiddetli akut gösterir. Bunun için tedavinin başlangıcı optimal doz ve uygulama
baş ağrısı ve muskuloskeletal ağrıda bir çok hastada opioidlerin ye aralığı gerektirir. Bu yeterli analjezi sağlamakta en önemli ilkedir.
rini almaktadır. Bu da hastaya ağrısının olup olmadığını sormayı gerektirir. En yay
COX'in iki majör sınıfı vardır: COX1 bileşik olarak tanımlanır gın hata, şiddetli ağrıda yetersiz doz yazımıyla, hekim tarafından
ve C O X2 inflamatuar durumlarda görülür. COX-1 selektif ajanlar yapılır. Birçok hasta yakınmaya isteksizdir çünkü bu uygulama ya
la yakın zamanda artrit tedavisinde tanışıldı ve bu önemli gastrik ir- kınmaya gerek bırakmaz. Beklenen pik etki zamanında sedasyon
ritasyon azalması le ilişkilidir. COX 2-selektif ajanların analjezik yoksa, hekim yeterli analjezi düzeyine ulaşmak için başlangıç do
etkilerinin diğer NSAID'lara eş olduğu gösterilmiştir. zunu tekrarlamakta tereddüt etmemelidir.
Yı'k'ilı ağrı tedavisine ulaşmak için yeni bir yaklaşım hasta- 59
koııinıllıı (PCA) analjezinin kullanımıdır. PCA, opioid ilaç dozunu
sabit ııılii/.yonda uygulayan ve hastanın ne zaman isterse basarak alanda ortaya çıkar, tekrarlayan özelliktedir, ağrı problemleri ço
ek d o/ uygulayacağı bir cihaz gerektirir. Bu aygıt saatlik toplam cukluk ve adölesan çağda başlar, ağrı bir ebeveynin veya eşin kay
dozu sınırlamak için programlanabilir bu nedenle aşırı doz uygula bedilmesi gibi bir emosyonel travma zamanı başlar, fiziksel veya
mak imkansızdır. Hasta optimal düzeyde dozu titre edebilir. Bu cinsel istismar öyküsü ve geçmişte ya da süren madde bağımlılığı.
vaklaşım en yayagın şekliyle opstoperatif ağrı tedavisi için kullanı Muayenede, hastanın ağrılı alanı koruyup korumadığı ve ağrı
lır ancak, hastanede yatan şiddetli ağrısı olan hastalarda kullanıl dan kaçınmak için belirli postür veya hareket olup olmadığını be
maması için hiçbir gerekçe yoktur. PCA ayrıca metastatik kanser lirlemek için özel bir dikkat harcanmalıdır. Ağrının mekanik kom-
lerin yol açtığı dayanılmaz ağrılar için kısa süreli olarak evde de ponentinin keşfedilmesi hem tanı hem de tedavi için kullanışlıdır.
kullanılır. Birçok hekim, hemşire ve hasta opioid kullanımında has Ağrılı alanlar derin ve yumuşak bir şekilde kas, ligamentöz yapılar
taların bağımlı olacağı telaşına kapılır. Uygun medikal kullanımda ve eklemlerde ağrının lokalize edilip edilmediği kontrol edilerek
hastaların narkotik bağımlısı olma olasılıkları ihmal edilebilecek değerlendirilmelidir.Kronik miyofasyal ağrı çok yaygındır ve bu
kadar küçüktür. hastalarda bantlar ve nodüller şeklinde trigger noktalar derin pal-
Yeni uygulama yollarının kullanılması opioid ajanların kullanı pasyonla belirlenebilir. Eğer bu trigger noktalara lokal anestezik in-
mını artırmıştır. En önemlisi spinal uygulamadır. Opioidler bir spi jeksiyonu ağrıyı ortadan kaldırırsa, bu tanıyı da destekler. Ağrı için
nal kateter yardımıyla hem epidural hem de spinal uygulanırlar. bir nöropatik komponent duyu kaybı, ciltte aşırı hassasiyet, kas za
Opioidlerin direkt spinal korda uygulanması göreceli olarak düşük yıflığı ve atrofi gibi sinir yaralanması kanıtı varlığında söz konusu
dozlarla reyonal analjezi sağlanabilir. Bu yolda, sedasyon, bulantı, dur. Sempatik sinir sistemi katılımının kanıtı normal bölgeyle kar
kusma ve solunum depresyonu minimalize edilebilir. Bu yaklaşım şılaştırıldığında diffüz şişme, cilt renginde ve sıcaklığında değişme,
geniş olarak obstetrik girişimlerde ve vücudun alt kısmındaki ope hipersensitif cilt ve eklem hassasiyeti varlığıdır. Ağrının sempatik
rasyonlardan sonra kullanılmaktadır. Opioidler intranazal (butorfa- blokla ortadan kalkması tanı koydurucudur.
nol), rektal ve transdermal olarak da kullanılabilir, bu uygulama Kronik ağrılı hastanın değerlendirilmesinde rehber ilke, tedavi
yolu ile oral ilaç alamayan hastalarda sık injeksiyonun rahatsızlı ye başlanmadan önce emosyonel ve organik faktörlerin değerlendi
ğından kaçınılır. rilmesidir. Bu sorunların tümü organik nedenli ağrıda beklemenin
O p io id v e S i k lo o k s i j e n a z I n h i b i t o r K o m b in a s y o n la r ı Opioid kural dışı olduğuna ve hastanın psikolojik değerlendirmesinin he
ve COX inhibitörleri bir kombinasyon olarak kullanıldığı zaman kim için anlamlı olduğuna ikna edilmesine yönlenir. Hastanın ağrı
additif etkileri vardır. Aynı analjezi düzeyine ulaşmak için her biri sı için bir organik neden bulunduğu zaman bile hala diğer nedenle
nin daha az dozları gerektiği ve yan etkiler additif olmadığı için, bu ri araştırmak akıllıcadır. Örneğin ağrılı kemik metastazı olan kan
tür kombinasyonlar dozla ilişkili yan etkilerin şiddetini azaltmak ser hastalarında sinir hasarı veya önemli depresyonun ağrıya yol
amacıyla kullanılabilir. Asetaminofen ile sabit orandaki bir opioid açabileceği hatırlanmalıdr. Optimal tedavi hem etkenlerin bulun
kombinasyonu özel bir risk taşır. Ağrının şiddetinin artması veya masını hem de tedavi edilmesini gerektirir.
tolerans gelişmesi sonucu opioid etkisinin azalması dozun artırıl
masını gerektirir; bu da asetaminofen düzeylerinin toksik karaciğer ! ; V,i TEDAVİ Bir kez değerlendirme safhası tamamlanıp, muhte-
düzeylerine ulaşmasına önderlik edebilir. j ! Al mel nedenler ve artırıcı etkenler belirlenince açık bir tedavi
j planı geliştirilir. Bu durumun en önemli bölümü tedavi için iyi bir
| gece uykusu, alışveriş yapabilme ve işe dönebilmek gibi spesifik ve
| gerçekçi işlevsel hedeflerin saptanmasıdır. Multidisipliner yakla-
K RO W K AORf
! şım ilaçların kullanımı, fizik tedavi konsültasyonu, sinir blokları ve
hastanın yaşam kalitesini artırıcı cerrahi girişimlerdir. Bu ağrı kli
HASTANIN D E Ğ E R L E N D İR İL M E S İ Kronik ağrılı hastanın te niklerine yatışı gerektirir, ancak bu tüm kronik ağrı hastaları için
davisi entelektüel ve emosyonel hedeflidir. Hastaların problemleri gerekli değildir. Bazıları için, tek başına farmakolojik tedavi önem
sıklıkla tanıdaki zorluktur: hastalar hekimin zamanını ister, duy li yardım sağlayabilir.
gusal olarak çoğunlukla çılgına dönmüş gibi görünürler. Gelenek Anridepresan İlaçlar Trisiklik antidepresanlar (Tablo 12-1)
sel tıbbi yaklaşım, gizli organik patolojilerin ortaya çıkarılmasını | kronik ağrılı hastanın tedavisi için son derece kullanışlıdır. Depres-
hedefler ve genellikle işe yaramaz. Diğer taraftan psikolojik değer j yon tedavisi için geliştirilen trisiklik antidepresanların değişik kli-
lendirme ve davranış temelinde multidisipliner ağrı-tedavi merkez i nik durumlarda analjezi oluşturan doz-bağımlı biyolojik aktivite
lerinde yapılan tedavi sıklıkla yararlı olur. İ özellikleri vardır. Mamafih bu mekanizma bilinmemesine rağmen,
Kronik ağrıya neden olan, sürdüren ve artıran birçok neden var i trisiklik antidepresanların analjezik etkileri, antidepresan etkilerin-
dır. Bunlardan ilki tabii ki hastanın tedavi edilmemiş, karakteristik î den çok daha çabuk başlar ve daha düşük dozlarda etki görülür. Da-
olarak ağrılı hastlığıdır. Artrit, kanser, migren baş ağrısı, fibromi- ! ha ötesi, depresyonu olmayan kronik ağrı hastalarında antidepre-
yalji ve diyabetik nöropati örnek verilebilir. İkincisi, hastalığın baş : sanlarla ağrı tedavisi sağlanır. Trisiklik ajanların opioidlerin analje-
lattığı ve hastalığın ortadan kalkmasından sonra devam eden duru ' zik etkilerini potansiyalize etmeleri buna bir kanıt oluşturur, bu ne-
mu kötüleştirici faktörler olabilir. Örnekler duyusal nöronlarda ha ' denle malign tümörle nedeniyle ortaya çıkan ağrıda bu ajanlar çok
sar, sempatik efferent aktivite ve ağrılı refleks kas kontraksiyonla- i kullanışlı adjuvanlardır. Tablo 12-2‘de trisiklik antidepresanlara
rını içerir. Son olarak, psikolojik durumdaki değişiklikler ağrıyı ar i yanıt veren bazı ağrılı durumlar listelenmiştir. Trisikliklerin diya-
tırabilir ve ağrı nedeni olabilir.
Bazı önemli durumlarda anamneze özel bir dikkat harcanmalı
dır. Kronik hastalarda en yaygın emosyonel bozukluk depresyon
olduğu için hastalara ruh halleri, iştahları, uyku durumları ve gün
Poslherpetik nevralji" Romatoid artrit11'*'
lük aktiviteleri sorulmalıdır. Beck depresyon envanteri gibi bir Diyabetik ııöropati" Kronik bel ağrısı*
standardize soru çizelgesi kullanışlı bir tarama aracı olabilir. Majör Tansiyon baş ağrısı" Kanser
depresyonun yaygın, tedavi edilebilir ve potansiyel olarak fatal bir Migren başağrısı"
hastalık olduğunun hatırlanması önemlidir.
aAnaljezinin gösterildiği kontrollü çalışmalar analgesia.
Önemli emosyonel bozukluğu olan kronik ağrı yakınması olan hYararlı olduğunu gösteren ancak analjezinin olmadığı kontrollü çalışmalar
hastalarda bulunan diğer ip uçları: ağrı birbiriyle ilgisiz bir çok KAYNAK: From HL Fields: Pain. New York, McGraw-Hill, 1987.
60 B An,. BA -uA n ve saK.um ŞeBÜ'cri GEBHART GF (ed): Visceral Pain. Seallle, 1ASP Press, 1995
MARKOWITZ JS, PATRICK KS: Venlafaxine-lramadol similarities. Med
Hypolheses 51:167, 1998
betik nöropati ve postlıerpetik nevralji gibi diğer tedavi şansının ROWBOTHAM MC et al: Gabapentin for lhe treatment of postherpetic neural
çok az olduğu durumlarda özel bir kullanım değerleri vardır, gia: A randomized controlled trial. JAMA 280:1837, 1998
Trisikliklcrin ağnyı ortadan kaldırdığı ve önemli yan etkileri STEIN C: The control of pain in peripheral tissue by opioids. N Engl J Med
olduğu gösterilmiştir (Tablo 12-1; Konu 385). Yazık ki fluoxetine 332:1685, 1995
WALL PD, MELZACK R (eds): Textbook of Pain, 4lh ed. London, Churchill Li
(Prozac) gibi bazı serotonin- selektif reuptake inhibitörü ajanların vingstone, 1999
ağrı tedavisi sağlamak için kullanıldıklarında az ya da kabul edile WILLIS WD (ed): Hyperalgesia and Allodynia. New York, Raven, 1992
bilir yan etkileri olduğu gösterilememiştir. Diğer yandan, bir nont- WILLIS WD: Sensory Mechanism of the Spinal Cord. New York, Plenum, 1991
risiklik antidepresan olan venlafaxine (Effexor) hem serotonin hem
de norepinefrin geri alimim bloke eder, trisikliklerin tolere edile
mediği hastalarda kullanışlı olarak görünmektedir.
Antikonvülzanlar ve Antiaritmikler (Tablo 12-1). Bu ajanlar
primer olarak nöropatik ağrılı hastalarda kullanışlıdır. İlk olarak
Phenytoin (Dilantin) and carbamazepine’in (Tegretol), trigeminal j 3 T hom as H . L ee
nevraljinin ağrı tedavisinde etkili olduğu gösterilmiştir. Bu ağrı ka
rakteristik olarak kısa, vurucu, elektrik şoku benzeri kalitededir. GÖĞÜS AĞRISI VE ÇARPINTI
Antikonvülzanlar geniş olarak keskin (bıçak saplanır gibi) ağrıda ______ Şeydi O kum uş, Y ah ya S ağlık er
yararlı görünmektedir. Gabapentin gibi yeni kuşak antikonvülzan
lar, beyin y-aminobutirik asit düzeylerini artırarak nöropatik ağrıda
etkin olurlar. GÖĞÜS AĞRISI
Düşük doz lidokain ve mexiletilene (Mexitil) gibi antiaritmik
Göğüs ağnsı kliniklerde ve acil servislerde sık karşılaşılan bir
ajanlar da nöropatik ağrılarda etkindir. Bu ajanlar afferent nosisep-
semptomdur. Ayırıcı tanı; Toraks ve abdomendeki etkilenen organ
törler yaralandığı zaman bunların spontan spontan aktivitesini blo
lardan kaynaklanabilir ve prognoz beninden hayatı tehdit edici du
ke etmektedirler.
rumlara dönüşebilir (Tablo 13-1). Tamdaki yetersizlik - gecikme;
Kronik Opioid Tedavisi: Opioidlerin uzun süreli kullanımı
iskemik kalp hastalığı, aort diseksiyonu, pulmoner emboli gibi cid
malign hastalıklara bağlı ağrı hastalarında kabul edilir. Mamafih
di durumların neden olduğu komplikasyonlara ve ölümlere sonuç
malign olmayan kronik ağrıda kullanımı tartışmalı olmasına rağ
lanabilir. Diğer tarafta hastane ortamına ve herhangi bir teste gerek
men, birçok hastada ağrı tedavisi için tek şansın opioidler olduğu
kalmadan yanlızca konservatif olarak yaklaşılması gereken düşük
açıktır. Opioidlerin en potent ve alanı en geniş ajanlar olması bu du
risk grubu hastalar da mevcuttur.
rumu anlaşılır kılar. Ağrı tedavisinde ilk kez opioid kullanan hasta
GÖĞÜS AĞRISININ S E B E P L E R İ M yokard iskemisi ve
larda bağımlılık nadirdir; uzun süreli kullanımda tolerans ve fizik
hasarlanm ası (Konu 244) Myocard iskemisi, metabolik gereksi
sel bağımlılık çıkması muhtemeldir. Bu nedenle opioid tedavisine
nimler için gereken oksijenin kalbe yeteri kadar sağlanamadığı za
karar verilmeden önce diğer seçenekler araştırılmalı ve hastaya opi
man gözükür. Bu 0 2 desteğinin azalması, ihtiyacının artması ya da
oidlerin sınırlamaları ve riskleri anlatılmalıdır. Bazı opioid ajanların
her iki durumda da kaynaklanabilir. Myokard iskemisinin altında
(örn: pentazocine and butorphanol) mikst agonist-antagonist özel yatan en büyük neden aterosklerozdur, ve bu obstriksiyon varlığın
likleri olduğunun hatırlanması önemli bir noktadır. Bunun klinikte da, fiziksel egsersiz sonucu gelişen 0 2 gereksinimi artmasından
ki pratik anlamı, bu ajanların diğer opioidlere bağımlılığı olan has dolayı iskemik ataklar presipite olabilir. Bununla birlikte iskemi,
talarda yoksunluk sendromunun tetiklenerek ağrının artacağıdır aynı zamanda psikojenik stress, ateş, ağır yemek, 0 2 kapasitesinin
Uzun süre oral opioid alan hastane dışı olgularda levorphanol, düştüğü durumlar (anemi, hipoksi, hipotansiyon) sonucu gelişebi
methadone ve yavaş salınındı morfin gibi uzun süreli analjezikle lir. Kapak hastalıklarından kaynaklanan ventriküler hipertrofi, hi-
rin kullanımı arzu edilir (Tablo 12-1). Bu ajanların farmakokinetik pertrofik kardiyomyopati, hiper tansiyon epikardiyumdan endokar-
profili uzun süreli analjezi, sedasyon gibi yan etkilerin az olması diyuma geçen koroner anterlerdeki kan akımının bozulmasına se-
ve yüksek plazma düzeyi sağlar; bu da opioid plazma konsantras konder olarak myokarddaki iskemiyi artırabilir.
yonunun ani düşmesiyle ortaya çıkacak ağnyı azaltır. Konstipas- A n jin a P e c t o r is , Myokard iskemisine bağlı göğüs ağrısıdır ve
yon opioid kullanımının kaçınılmaz yan etkisidir ve tedavi edilme bu visseral ağrı, genellikle ağırlık çökmesi, basınç ve sıkıştırma
lidir.
Sonuç olarak, bir çok hastada özellikle kronik ağrdı hastada ya
Tablo 13-1 Myokard Bnlarktüsü Olmayan Akut Göğüs Ağrısıyla Has
kınmalar, tıbbi dikkat gerektirir ve bu hastalarda sadece klinisyen-
t a n e y i ! B a ş v u r a n Hastaların A y ı n a T a n ı s ı
ler ağrı tedavisi için gereken ilaçlan sağlayabilir. Tüm hekimlerin
birincil sorumluluklan hastalarının fiziksel ve duygusal rahatsızlık Tanı Yüzde
larını azaltmaktır. Ağrı mekanizmalarının ve analjezik ajanların
mekanizmalarının bilinmesi bu amaca ulaşmakta en önemli basa Gastroözefagial hastalıklar 42
maktır. Gastroözefagial reflü (30)
Özefagial moülite bozukluğu (13)
UBUOURAfYA Peptik ülser (10)
Safra taşı (5) ■
BARON R et al: Causalgia and reflex sympathetic dyslrophy: Does lhe sympaı- İskemik kalp hastalığı 31
helic nervous system conıribute to the generaüon of pain? Muscle Nerve Göğüs duvarı sendromlan 28
22:678, 1999
Perikardit 4
DEVOR M et al (eds): Proceedings of the Ninlh World Congress on Pain. Senit
Plöritis/Pnömoni 2
le 1ASP Press, 1160 pp, 2000
Pulmoner embolizm 2
FIELDS HL et al: Postherpetic neuralgia: Irritable nociceptors and deafferenta-
lion. Neurobiol Dis 5:209, 1998 Akciğer kanseri 1.5
FIELDS H Letal: Peripheral neuropalhic pain: An approach to managemeni. in Aortik anevrizma 1
Textbook of Pain, 4ıh ed, PD Wall, R Melzack (eds). London, Churchill Li- Aort stenozu 1
vingslon, 1999 Herpes zoster 1
FORT J: Celecoxib, a COX-2-specific inhibitor: The clinical data. Am J Orthop
28(3 Suppl): 13, 1999 KAYNAK: Fruergaard P et al: Eur Heart J 17:1028, 1996.
■eklinde tarif edilebilir (Tabii) İ v ’.). I n ■•■ı sık semptomlar yanma, 61
ağrı ve sızıdır. Bazı hastalar di-qine ve aııksiyele ile başvurmaları
na rağmen ağrı giutıkıncycbiJir (hissetmeyebilir). Hastalar bu du genin duyusunu alan nöronların spinal korddaki posterior köklerin
nunun şiddetini açıklamak için keskin kelimesini kullanabilirler. den orijin alarak; boyun, çene, dişler ve omuza yayılabilir. Bazı
Anjinanın lokalizasyonu genellikle retrosternaldir. Çoğu hasta hastalarda isteminin tek semptomu bu yayılan ağrı olabilir. Nadir
lıklar ağrıyı küçük bir alana lokalize edemez. Ağrı kalp ve bu böl de olsa, iskemil epizodlarla birlikte epigastrik distreste bazı has-
Tablo 13-2 Akut Göğüs Ağrısına Ait .Vfafiir Nedenlerin Tipik Klinik Özel likleri
Anjina 2 ile 10 dakika Basınç, gerginlik, sıkıştır Retrosternal, sıklıkla boyna, Egzersizle, soğuğa maruziyetle, psiko
arası ma, ağırlık, arası yanma çeneye ve omuzlara (sıklıkla lojik stresle artan
sol tarafa) yayılan veya izole Ağn anında S4 gallop ya da mitral re-
jurgitasyon üfürümü
Anstabil anjina 10-20 dakika Anjinaya benzer fakat daha Anjinaya benzer Anjinaya benzer, fakat düşük seviyeli
ciddidir egzersiz ya da hatta istirahatte bile
olur
Akut Myokard Değişkendir, genel Anjinaya benzer fakat daha Anjinaya benzer Nitrogliserinle geçmez
Enfarktüsü likle 30 dakikadan ciddidir Kalp yetmezliği veya aritminin kanıtı
uzun olarak eşlik edebilir
Aort stenozu Anjina için tanımlan Anjina için tanımlandığı gibi Anjina için tanımlandığı gibi Karotis arterlere yayılan geç sistolik
dığı gibi rekürren üfürüm
ataklardır
Perikardit Saatten günlere kadar Keskin Retrosternal ya da, kardiyak Dik oturmakla veya ileri doğru uzan
epizodlar şeklinde apekse doğru, apeksten sol makla azalabilir
kola yayılabilir Pericardial friction mb
Aort disseksiyonu Ani başlangıçlı ve geç Gerici ya da yırtıcı duyu, Ön göğüs sıklıkla sırta yayılır, Hipertansiyon veya altta yatan bağ do
meyen ağn bıçak saplanır tarzda iki omuz arasına kusu hastalığı ile ilişkili (öm: Marfan
Sendromu), Aort yetmezliği üfürümü,
perikardial sürtünme, perikardial tam-
ponad, ya da periferik nabızlann kaybı
Pulmoner embolizm Ani başlangıçlı, birkaç Plöritik Sıklıkla leteral, embolinin bu Dispne, takipne, taşikardi ve hipotansi
dakikadan, birkaç saate lunduğu tarafta yon
kadar
Pulmoner hipertan Değişken Basınç Substemal Dispne, artmış venöz basınç bulgulan,
siyon ödem ve juguler venöz dolgunluk
dahil
Pnömoni ya da Değişken Plöritik Tek taraflı sıklıkla lokalize Dispne, öksürük, ateş, railer, bazen
plöritis frotman
Spontan pnömot- Ani başlangıçlı, birkaç Plöritik Pnoothorax’in olduğu tarafa Dispne, pnömotorakslı tarafta solunum
horaks saat seslerinde azalma
Özefagial reflüks 10-60 dakika Yanma Substemal, epigastrik Postprandial dönemde kötüleşir
Antiasidlerle azalır
Özefagial spazm 2-30 dakika Basınç, gerginlik, yanma Retrosternal Anjinayı çok taklit eder
Peptik ülser Uzamış Yanma Epigastrik, substemal Antiasitlerle veya yemekle azalır
Safra kesesi Uzamış Yanma, basınç Epigastrik, sağ üst kadran Yemeği takiben olabilir
hastalıkları substemal
Hespes zoster Değişken Keskin ya da yanma Dermatomal dağılım Ağrı bölgesinde veziküler döküntü
Emosyonel ve psi- Değişken; geçici Değişken Değişken, retrosternal olabilir Psikolojik faktörler semptomları artıra
kiatrik durumlar olabilir bilir
Dikkatli bir hikaye ile sıklıkla anksiyete
ya da depresyon saptanabilir
62 Fiziksel buluşlar aort disseksiyonunun aort dallanmalarıyla
uyuşan arterlere kadar etkilendiğini yansıtabilir. Böylece bir veya
lalarda rapor edilmiştir. Çok az bir hastada ağrı göbek altına ve sır iki kolda nabız kaybı, serebrovasküler olaylar veya parapleji aort
ta yayılabilir. disseksiyonunun felaket sonuçlanndandır. Proximalde ve koroner
Stabil anjina genellikle egzersiz, emosyene stress ve ağır ye arter altında veya aortik kapak aperatına kadar genişleyen hema-
meklerden sonra gelişir. Dinlenme ya da sublingual nitrogliserin ti tomlar akut myokard enfarktüsüne ya da akut aortik yetmezliğe ze
pik olarak ağrıyı dakikalar içinde hafifletir. Tersine geçici ağrı (bir min hazırlayabilir. Perikardiyal mesafeye rüptür perikardiyal tam-
kaç saniye süren) nadiren iskemik orjinlidir. Bunun gibi, eğer has poııada zemin hazırlar.
tanın EK G ’sinde iskemi bulguları yoksa, saatlerce süren ağrılarda Göğüs ağrısına neden olan diğer bir aort anomalisi de thorasik
anjinayı düşündürmez. Anjina ataklarını taşikardiye neden olan fiz aort anevrizmasıdır. Aortik anevrizmalar sıkça asemptomatiktir.
yolojik ve psikolojik stress pressipite edebilir. Myokard perfilzyo- Fakat komşu yapılara bası yaparak göğüs ağrısı ve diğer semptom
nu diastolde olun Taşikardi, kalbin diastol süresini kısalttığı için lara neden olabilir. Bu ağrı değişiklik göstermeyen (sabit), derin ve
myokard perfüzyonunu düşürür. bazen şiddetlidir.
Anstabil anjina ve M I ( Konu 243 ve 244) Aııstabil anjinalı
(Akut iskemik sendrom) hastalar anjina pektorise benzer semptom Pulmoner Em bolizm (Konu 261) Pulmoner embilinin neden
lardan şikayetçidirler. Yalnız bu şikayetler daha uzun ve daha cid olduğu göğüs ağrısının pulmoner arter distansiyonu veya plevra
didir. Bu semptomlar istirahatte ikeıı başlayabilir ve sublingual nit komşuluğundaki akciğer segmentine infarktüsün neden olduğuna
rogliserine cevap vermeyebilir. Aııjinaya benzemekle birlikte ek inanılır. İlerleyici pulmoner emboli akut myokardiyal enfarktüsün
olarak terleme, dispne ve bulantı eşlik edebilir. İskemik kalp hasta neden olduğu substernal ağrıya neden olabilir. Daha çok, küçük
lığına bağlı göğüs ağrısında fiziksel testler tamamen normal olabi emboliler lateral ve pleuritik ağrıya neden olan lokal pulmoner in-
lir. İskemik epizodlar arasında yapılacak dikkatli bir oskültasyoıı farklara neden olur. Benzer semptomlar olarak dispne ve arasıra he-
sonucu sistolik ve diyastolik disfonksiyondan kaynaklanan S3 ve moptizi, taşikardi çoğunlukla görülmektedir.
S4 duyulabilir. Geçici mitral regürjitasyon üfürümü iskemik papil-
ler kas disfonksiyoııunu destekler. Ciddi iskemi atakları pulmoner Pnömoni ve Plöritis Plevra ve akciğerde inflamasyon ve ha
koujesyon hatta pulmoner ödemle sonuçlanabilir. sara neden olan akciğer hastalıkları genelde keskin, bıçak saplanır
Diğer Kardiyak Nedenler Hipertrofik kordiyomyopati, aort tarzda, insprasyon veya öksürükle artan ağrılardır.
steııozu ve anjina pektorise sebep olan diğer nedenlerin oluşturdu
ğu myokardiyal iskemi, koroner aterosklerozun neden olduğu iske- Gastrointestinal D urum lar Mideden reflü, spazm, obstrüksi-
ıııiye benzer. Bu tip vakalardaki bir sistolik üfüriim ve diğer bulgu yon ya da yaranın neden olduğu özefagial ağrıların myokardiyal
lar genellikle koroner ateroskleroz dışındaki anormallikleri düşün semptomlardan ayırt edilmesi zordur. Asiy reflüsü tipik olarak al
dürür. Bu anormallikler hastanın semptomlarının oluşmasına katkı kol, aspirin ve bazı yemeklerin arttırdığı derin bir yanma rahatsız
da bulunabilir, lığına neden olur. Bu rahatsızlık sıkça antiasit ve diğer asit azaltıcı
Perikardit (Konu 239) Perikardit ağrısının periyetal plevrada- ilaçlarla azalır. Asit reflüsü yatmakla artar ve sabah midenin boş ol
ki inflamasyondan kaynaklandığına inanılır. Perikardiyumun bü duğu erken saatte kötüleşir.
yük kısmı ağrıya duyarlıdır. Nitekim sadece lokal inflamasyon (MI Asit reflüsü olmadan da özefagial spazm meydana gelebilir ve
veya üremiden kaynaklanan) ve infektif endokardit ağrıyla birlikte anjinadan ayırt edilemeyen sıkıştırıcı tarzda ağrıya neden olabilir.
dir. Kardiyak tamponad çok hafif bir göğüs ağrısı yapabilir ya da Özefagial spazmın acil müdahalesinde sıkça dil altı nifedipin gibi
hiç göğüs ağrısı yapmayabilir. Pariyetal plevra duyusunu çok deği ilaçlar kullanılır. Bu da, ilaveten bu iki sendromun karıştırılmasına
şik kaynaklardan aldığı için perikard ağrısı omuzdan boyuna, batı neden olur. Göğüs ağrısı bazan özofagusun primer hasarlarından,
na ve sırta yayılabilir. Tipik olarak ağrı retrosternaldir ve öksürük, örneğin aşırı kusmaya bağlı özofagus alt ucu yırtılmaları,Mallory
derin nefes almak ve pozisyon değişikliği ile artar. Ağrı genellikle Weis Sendromu ile de olabilir.
supin pozisyonunda artar ve oturmakla, öne eğilmekle azalır. Daha Göğüs ağrısı; peptik ülser, bilier hastalıklar, pankreatitis gibi
nadir olarak MI’ı taklit eden keskin bir ağrı olabilir. diafram altı gastrointestinal tract hastalıkları sonucu olabilir. Bun
lar genelde göğüs ağrısından çok karın ağrısına neden olur. Semp
Aortanın Hastalıkları (Konu 247) A o r t d isek siy o n u aortanın tomlar Göğüsle pek alakalı değildir. Ülser hastalığının ağrısı tipik
subintimal hematomla birlikte duvar boyunca ayrılmasıyla sonuç olarak postprandial mide asit üretiminin daha fazla yemeklerle nöt
lanan çok feci bir durumdur. Hematom intima içinde küçük olarak ralize edilmediği, yemekten sonra 60 ve 90. dakikalar arasında olur.
başlar ve media tabakasına rüptüre olarak devam eder. Bu sendrom Kolesistit sıkça yemekten bir veya daha fazla saat sonra oluşan ağ
travma, motorlu araç kazaları intraaortik balon uygulamaları, kate- rıya neden olur.
ter gibi intimaya zarar veren medikal prosedürler sonucu oluşabilir.
Hipertansiyon ve/veya aort duvarında mediadaki elastik ya da mus- Nöromüsküloskeletal O laylar Servikal disk hastalığı sinir
kuler komponentin bozulmasıyla ilşkili durumların yokluğunda köklerine bası yaparak göğüs ağrısına neden olabilir. Dermatomal
nontravmatik aort disseksiyonu nadirdir. lokalizasyon ağrıları, interkostal kas krampı veya herpes zoster ne
Akut disseksiyonu olan hemen hemen tüm hastalarda şiddetli deniyle olabilir. Herpes zosterin neden olduğu göğüs ağrısı semp
göğüs ağrısı göstermesine rağmen bununla ilgili semptomları ol tomları, deri lezyonları gözlenmeden önce oluşur.
mayan kronik disseksiyonlu hastalar tanımlanmıştır. İskemik kalp
hastalığı ağrısından farklı olarak, aortik disseksiyoıı semptomları K o s t o k o n d r a l v e k o n d r o s te r n a l s e n d r o m la r ön göğüs iskelet
doğrudan doğruya pik noktada şiddete ulaşmaya meyilli olan has kas ağrılarının en sık ortak sebebidir. Kostakondritin şişlik, kırmı
talarda sıkça bu şiddetten dolayı kollapsa neden olmaktadır. Aort zılık, ısı artışı (Tietze sendromu) gibi fiziksel işaretleri yalnızca
duvarında yarılma ve yırtılma yöntemiyle oluşmuş ağrıyı yansıtan arasıra olur. Bu tür sendromların ağrısı sıklıkla çabuk ve keskin
daha önce belirttiğimiz sıfatlar genelde disseksiyonun yeri ve uzun ama bazı hastalarınki ise künt ve 4 saat sürer. Kostakondral ve
luğu ile doğrudan ilişkilidir. Böylece çıkan aortatan başlayıp inen kondrokostal birleşim yerine direkt bası bunun gibi ağrıları ve di
aortaya kadar omuz hizasına kadar yayılan ağrıya meyillidir. ğer iskelet kas seııdroml arını doğurur. Omuz ve omurga artriti ve
Imrsiti göğüs ağrısı nedeni olabilir. Bu tür bulguları olan bazı has- i-> Göğüs Ağrısı vc !. 'arpım,1 63
lalar ve myokard inarktüsü, bu sendromların semptomlan ile karı
şır. tik disseksiyondan meydana gelebilir. Göğüs oakültasyonu azalmış
Emosyonel ve Psikiatrik O laylar Acile göğüs ağrısıyla baş solunum seslerini ortaya çıkarabilir; Kardiak muayenede perikardi-
vuran hastaların % 10’dan fazlası panik bozuklukları ve diğer al sürtünme sesleri, sistolik ve diastolik üfürümler ve 3. veya 4.
emosyonel durumlara sahip. Bu popülasyondaki semptomlar yük kalp sesleri araştırılmalıdır.
sek oranda değişkendir. Fakat sıkça; rahatsızlık, visseral sıkılık ya E le k tr o k a r d io g r a m önceki bir travmaya bağlı olmayan göğüs
da 30 dakikadan sonra sonlanan ağrı şeklinde bahsedilir. Bazı has eğrili yetişkinlerde temel bir testtir. İskemi veya infarksiyon ile il
talar çabuk, keskin ve/veya küçük bir bölgeye sınırlı ağrı gibi ati- gili elektrakardiografik değişikliklerin olması akut miyokardial in
pik tanımlamalarda bulunurlar. Emosyonel durumları olan hastala farksiyon veya anstabil anjinin yüksek riskini gösterir. (Konu 226)
rın EK G ’lerinde hiperventilasyonun neden olduğu S T - T segment (Tablo 13-4); bu gibi hastalar elektrokardiografik monisorizasyon
anomalilerini tanımlamak güçtür. Dikkatli özgeçmiş depresyon, ve kardiak ameste cevap verebilecek kapasitedeki ünitelere alınma
önceki panil atakları, somatizasyon, agrofobi ve diğer fobilerin ip lıdır. Bu gibi değişikliklerin yokluğu akut istemik kalp hastalığını
uçlarını verebilir. ekarte ettirmez fakat normal elektrokardiogramlı veya sadece nons-
pesifik S T - T dalga değişikli hastalar için yaşamı tehdit edici
------------------------------ l i ı ı s l a y a ' h a k l a ş a n ---------------------------------- komplikasyonların riski düşüktür. Bu hastalarda hemen taburcu et
me düşünülmüyorsa bunlar erken veya hemen eksersiz testi için
Göğüs rahatsızlığı olan hastaları değerlendirirken zamana uyulma
sıklıkla adaydırlar.
lı; teşhis, tespit etme ve hemen yönetim planının güvenliğinin tayi
Miyokardial incinme markırları sıklıkla akut göğüs ağrısını de
ni. Acil serviste görülen hastalarda olduğu gibi akut göğüs arhatsız-
ğerlendiren acil servislerden elde edilir. Sıklıkla kullanılan markır-
lığı olan hastalarda 2. konu daha dominanttır. Her durumda klinis-
lar kreatin kinaz (CK), CK - MB ve kardiak troponinler (I ve T)
yen "Eve taburcu edilmesi güvenilir mi?’’ sorusuna yoğunlaşmalı,
’dir. Bu markırların tek başlarına değerleri, akut miyokard infark-
nonkoroner yoğun bakım ünitesine gönderme veya doğrudan eg
tüsü veya komplikasyonlarının tahmini için yüksek duyarlılığa sa
zersiz testleri (Tablo 13-3) Göğüs ağrısı olan hastanın değerlendi
hip değillerdir. Bundan dolayı hastaların taburcu olma kararı sade
rilmesi ile değerlendirmenin her safhasında tanısal antiteler içinde
ce bu test değerlerinin negatif olması ile verilmemelidir.
en önemlileri göz önünde bulundurulması açısından ardışık sorular
Koroner arter hastalığı için provakatif testler göğüs ağrısı de
sergilenmektedir.
vam eden hastalarda uygun değildir. Bu gibi hastalarda dinlenme
Akut Göğüs Rahatsızlıkları Akut göğüs rahatsızlığı olan has
halindeki kasta, perfüzyon çalışması düşünülebilir; normal çalışma
talarda; klinisyen, hastanın solunum ve hemodinamik durumunu
koroner arter hastalığı olasılığını azaltır. Klinisyenler sıklıkla sab-
tesbit etmeli. Eğer her ikisi de stabil değilse tanısal değerlendirme
lingual nitrogliserin veya antrasidler ile terapotik denemeleri kulla
den önce başlangıçta hasta stabilize edilmesine yoğunlaşmalıdır.
nırlar ve en sık hata bütün bu müdahalelere cevabın tanıyı açıkla
Buna rağmen eğer hasta acil girişim gerektirmiyorsa; odaklanmış
yacağını farzetmektir. Bu gibi bilgiler sıklıkla yardımcı iken hasta
bir hikaye, fizik muayene ve laboratuar değerlendirilmesi amacıy
ların cevabı plasebo etkiden meydana gelebilir. Bu yüzden myokar-
la sağlanmalıdır.
dial iskemi, antiasif tedaviye cevaptan dolayı tek başına ekarte edil
H ik a y e göğüs rahatsızlığının yapısı ve yeri hakkında sorulan
memelidir. Benzer olarak, ağrıyı geçirmek için kullanılan nitrogli
içermektedir. (Tablo 13-2). Hastaya bir de ağrının başlangıcındaki
serinin etkisizliği koroner arter hastalığını ekarte ettirmez.
özelliği ve devamı sorulmalıdır. Myokard iskemisi genellikle daki
Eğer hastanın hikayesi veya muayenesi aortik disseksiyona
kalar sonra, yavaş yavaş semptomların artmasıyla birliktedir. Hızla
uyuyorsa aortayı değerlendirmek için görüntüleme çalışmaları, bu
geçen veya elektrokardiografik değişiklikler ile birlikte olmayan
durumun katas trofik komplikasyonlarından dolayı, geciktirilmeden
saatler süren ağrının iskemik orjini olması muhtemel değildir.
sürdürülmelidir. Göğüsün X - RAY grafisi bu tanıyı ekarte etmek
F iz ik m u a y en e her iki koldaki kan basıncının ve her iki bacak
için yeterli değildir. En uygun testler kontrastlı göğüs bilgisayarlı
taki nabızların değerlendirilmesini içermektedir. Bir ekstremitede-
tomografi veya M R’dir. Bu hastalar hemodinamik olarak stabil ol-
ki zayıf perfüzyon, aortadan arter dallanmasına akım sağlayan aor-
Tablo Î3-3 Göğüs Hastası Olan Hasialann Teshirinde (»o/. Ününde Bu Tablo J3-4 Acil Servise Akut Göğüs Ağrısı İte (»elen Hastalar Arasın
lundurulacaklar daki Miyokardial İııfarktüs Vc Anstabil Aııjina Sıklığı
Eylem
s» ! v U K
Ağrı Devamlı ve şiddetli, ezici ve substernal veya IV yol Serum kardiak markırlar (CKMB vs.)
M l’dan önceki tanımlanan ağrı kadar İlave oksijen Kardiyakresüstasyon
Kardiyak monitör Antikoagülan
EKG
Aspirin
Nitrat
Devam eden planın yönetimi
Kabul
Yırtıcı tarzda şiddetli ve sırta yayılan Geniş damar yolu girişimi Değişken üst ekstremite kan basınçları
Oksijen desteği Aort görüntülemesi
Kardiak monitör Devam eden plamn yönetimi
Kardiyakresiistasyon Kabul
EKG
D EĞ ER LEN D İRM E
Anstabil anjina devam eden veya rekürran IV yol Seru serum kardiyak belirleyiciler
iskemi Oksijen desteği Kardiyakresüsitasyon
Kardiyak görüntüleme Kardiyak görüntüleme
misal olm ayan E K G ’li MI yüksek klinik şüphesi IV yol Seri serum kardiyak m arkırlar
Oksijen desteği Kardiyakresüstasyon
Kardiyak görüntüleme Kardiyak görüntüleme
Aııtikoagülasyon Seri E K G ’ler
Aspirin Magnezyum terapisi
Nitratlar Beta blokörler
Devam eden ağrı yönetimi
Kabul
Çok dal bloklu tanısal E K G ’li Mİ yüksek klinik IV yol Seri serum kardiyak m arkırlar
şüphesi Oksijen desteği Kardiyakresüsitasyon
Kardiyak görüntüleme K ardiyak görüntülem e
Trom bolitik terapi veya diğer Seri E K G ’ler
reperfüzyon teknikleri için Trom bolitikler verilmemişse m agnez
değerlendirme yum terapisi
Antikoagülasyon Beta blokörler
Aspirin
Nitratlar
Devam eden ağ n yönetim i
Kabul
“ Kural: Çoğu koşullardaki iyi uygulamanın prensiplerini gösteren davranıştır. Bazı bulunurlar. Etkin bir potasyum taşınmasında magnezyum gerekli bir kofaktör oldu
durumlarda bir kurala ihtiyaç duyulduğunda veya izlenemediğinde kuraldan uzak ğu için, potasyum eksikliğinin tedavisinde mevcut olabilecek magnezyum eksikli-
laşma yazılı olarak belirtilmelidir. Kurallan yerine getirememe kurumsal politika ğininde düzebilmesi gerekir.
larda kapsanmalıdır. KAYNAK: Amerikan Acil Hekimliği Kolejinden Alınmıştır: Travma öyküsü olmayan
* Rehber: Hastaya, duruma veya diğer faktörlere dayanarak göz önüne alınabilecek göğüs ağrısı yalınımsı ile başvuran erişkinlerde birincil yaklaşımla ilgili klinik politi
davranıştır. Bu açıdan, rehberlere her zaman uyulmaz ve uyulamazsa uygunsuzluk ka. Ann Emerg Med. 1995: 25:274-299. Copyright -1995, American College of Emer
anlamına gelmez. gency Physicians, Dallas, Texas.
c Diüretik tedavisi alan hastalarda hipokalemi ve hipomagnezemi sıklıkla bir arada
dır. Çarpıntıların bu durumlardaki fizyolojik temeli ya aritmi ya da pıntılan olan hastalar muhtemel bilişsel ve farmakolojik tedaviler
artmış myokardial kontraktiviteye yol açan yükselmiş katakolamin açısından değerlendirilmrlidir. Çarpıntıları artıran ilaçlar ve tedavi
düzeyleridir. Aritmileri ve çarpıntıları artıran ilaçlara örnek olarak ler kesilmeli veya azaltılmalıdır. Prematüre atımların ve semptom
tütün, kahve, çay, alkol, epinefrin, efetrin, aminofilin ve atropin sa ların azaltılmasında beta bloker kullanımı sıklıkla etkilidir. Neden
yılabilir, ve tedaviden bağımsız olarak hekimler çarpıntıların hastalar için
aşırı derecede rahatsız edici belirtiler olduğunun farkında olmakta
------------------------------------------------------------------------------ jf,;^aya Ynk!asnn----------------------------------------------------------------------------- dırlar. Geniş bir değerlendirme yapılarak çarpıntıların hastaların
proğnozunu kötü etkilemeyeceğini bilmek hastanın tedavisi açısın
Hastaların değerlendirilmesinde ilk hedef hayatı tehdit eden aritmi dan çok önemlidir.
ihtimalinin dışlanmasıdır, Böylesi aritmiler için risk koroner arter
hastalığı, konjestif kalp yetmezliği veya diğer yapısal kalp anoma :;İÎ5U U G H A I‘ YA
lileri bulunan hastalarda en yüksektir. Hikaye, fizik muayene ve American College of Emergency Physicians: Clinical policy for the initial app
elektrokardiogram, bu açıdan, böylesi durumların risklerine göre roach to adults presenting with a chief complaint of chest pain, with no his
hastaları belirlemeye odaklanmalıdır. Eğer çarpıntılar senkop, ser tory of trauma. Ann Emerg Med 25:274, 1995.
BARSKY AJ et al: Somatized psychiatric disorder presenting as palpitations.
semlik, baş dönmesi veya nefes darlığına eşlik ediyorlarsa ciddi
Arch Intern Med 156:1102, 1996.
aritmilerle birlikte olma olasılığı daha yüksektir. BRAUNWALD E et al: Unstable Angina: Diagnosis and Management. Clinical
Çarpıntıların başlangıç değerlendirilmesinden sonra en sık baş Practice Guideline Number 10 (amended). AHCPR Publication No. 94-
langıç testi sürekli elektrokardiografi monitorizasyondur (Holter). 0602. Rockville, MD. Agency for Health Care Policy and Research and Na
Bu test özellikle günlük düzeyde çarpıntıları olan hastalarda yarar tional Heart, Lung, and Blood Institute, Public Health Service, U.S. Depart
ment of Health and Human Services, May 1994.
lıdır. Daha nadir çarpıntıları olan hastalarda semptomların çıktığı
FARKOUH ME et al: A clinical trial of a chest-pain observation unit for patients
zamanlarda elektrokardiografik kayıt alabilen yeni teknolojiler ge with unstable angina. N Engl J Med 339:1882, 1998.
liştirilmiştir. Bu teknolojiler hasta semptomlerın oluştuğu zaman KUNTZ KM et al: Cost-effectiveness of diagnostic strategies for patients with
bir düğmeye bastığında geçmiş dakikalardaki veriyi toplayabilen chest pain. Ann Intern Med 130:709, 1999.
kıvrım kaydedicileri kapsar. Eğer epizodlar fiziksel stresle ilişkiliy- NICHOL G et al: A critical pathway for management of patients with acute chest
pain at low risk for myocardial ischemia. Recommendations and potential
se, egzersiz elektrokardiogrtafısi bir aritminin oluşmasını sağlamak
impact. Ann Intern Med 127:996, 1997.
için kullanılabilir.
VAN PESK1-OOSTERBAAN AS et al: Cognitive-behavioral therapy for non
Çarpıntısı olan çoğu hastada majör aritmiğe ait bir kanıt veya cardiac chest pain: A randomized trial. Am J Med 106:424, 1999.
yükselmiş katekolamin düzeyi ile ilşkili anormalk fizyolojik du WEBER BE, KAPOOR WN: Evaluation and outcomes of patients with pal
rumlara ait kanıtlar yoktur. Emosyonel veya psikolojik nedenli çar- pitations. Am J Med 100:138, 1996.
: - Aam: Ağrı.-:.! 67
i W illiam S ilen
dır. Örneğin, periton boşluğüna ani olarak küçük bir miktarda ste
KASIN AĞRISI ril mide suyunun salınması, aynı miktarda açıkça kontamine olmuş
_ U. Güney Ergün, N afiz B ozd em ir nötral feçesin neden olduğundan çok daha fazla ağrıya sebep olur.
Enzimatik olarak aktif olan pankreas özsuyu, potent enzim içerme
Akut karın ağnsının doğru olarak yorumlanması tartışmalıdır. Doğ- yen aynı miktarda steril safranın yaptığından daha fazla ağrı ve enf-
ı ıı tedavi, acil hareket etmeyi gerektirebileceği için, başka durumla lamasyona neden olur. Peritonun karşılaşması ani ve masif olmadı
rın incelenmesinde uygun olan yavaş yaklaşım bazen reddedilebilir. ğı takdirde, kan ve idrar çok kez farkına varılmaksızın geçip gide
Diğer bazı klinik durumlar daha büyük muhakeme isterler, çünkü cek kadar yumuşaktır. Pelvik enflamatuvar hastalıkta olduğu gibi,
semptomların ve belirtilerin en hafifi olayların en korkuncunu önce bakteriyel kontaminasyon durumunda başlangıçta ağn, bakteriyel
den haber verebilir. Titiz bir şekilde yürütülmüş ayrıntılı bir hikaye çoğalma irite edici maddelerin hazırlanmasına sebep oluncaya ka
ve fizik muayenenin çok büyük bir önemi vardır. Tam olmamasına dar, sıklıkla düşük yoğunluktadır.
rağmen, Tablo 14-1 ’deki etyolojik sınıflandırma, karın ağrısı ile ge İrite edici maddenin peritona temas etme hızı çok önemlidir.
len hastaların değerlendirilmesinde yararlı bir kaynak oluşturur. Periton boşluğu içine mide suyunun giriş hızına bağlı olarak perfo
Sık olarak yanıltıcı ve yanlış kavramı dolayısı ile ‘ akut veya re peptik ulkus tamamen farklı klinik tablolarla seyredebilir.
cerrahi batın’ tanısı kabul edilebilir bir tanı değildir. ‘Akut batınla Öksürme veya aksırmada olduğu gibi, ister palpasyon veya ha
rın’ en açık olanı cerrahi girişim gerektirmeyebilir, ve karın ağrıla reketle meydana gelmiş olsun, peritonal enflamasyon ağrısı, perito
rının en hafif olanı acil olarak düzeltilebilir bir lezyonu haber vere nun gerilimindeki değişiklikler veya baskı ile değişmez bir şekilde
bilir. Yeni başlamış bir karın ağrısı olan her hasta, erken ve dikkat şiddetlenir. Sürekli olarak kıvranan kolikli hastanın tersine, perito
li değerlendirme ve doğru tanı gereksindirir. niti olan hasta hareketten kaçınmayı tercih ederek sakince yatağın
KARINDAN KAYNAKLANAN AĞRI İL E İLG İLİ RAZI da yatar.
MEKANİZMALAR Pariyetal Peritonun Enflamasyonu. Pari- Periton iritasyonunun bir diğer karakteristik özelliği, içerdiği
yatel periton enflamasyonuna bağlı oluşan ağrı süreklidir ve sızı beden kısmına lokalize olan kann kaslarının tonik refleks spazmı
karakterindedir, ve doğrudan iltihaplı bölge üzerinde lokalize olur; dır. Peritonal enflamasyona eşlik eden tonik kas spazmının yoğun
pariyetel peritonun gereksinimlerini karşılayan somatik sinirler ta luğu, enflamasyon sürecinin lokalizasyonuna, gelişme hızına ve si
rafından iletildiği için, yayıldığı alanı tam olarak saptamak müm nir sisteminin bütünlüğüne bağlıdır. Perfore olmuş bir retroçekal
kündür. Ağrının yoğunluğu, belli bir zaman süresi içinde peritona apandisit veya daha küçük periton boşluğu içine perfore olmuş ül
ait yüzeylerin karşılaştıkları maddelerin miktarına ve tipine bağlı- ser üzerindeki spazm, üstte bulunan visseranın koruyucu etkisi ne
deni ile minimaldir veya hiç olmayabilir Yavaş gelişen bir süreç,
Tübto i 4-1 Karın-Ağrısının Bazı önem li Nedenleri sıklıkla kas spazmının derecesini büyük ölçüde hafifletir. Psikotik
hastalarda veya genel durumu bozuk ciddi hastalığı olan yaşlı kişi
KAKINDAN KÖKV'.N Al.AN A C R İ ___________________________
lerde, perfore peptik ülser gibi felaketle sonuçlanabilecek batın
1. Pariyetal peritonun iltihaplanması acilleri, minimal veya tespit edilemeyen ağn veya kas spazmları ile
a. Bakteriyel kontaminasyon: örneğin perfore apandisit, pelvik enfla-
birlikte bulunabilir.
matuvar hastalık
İçi Boş O rganların Obstrüksiyonu. İçi boş organlann obst
b. Kimyasal iritasyon: örneğin perfore ülser, pankreaüt, mensturasyon
ağrısı
rüksiyonu sonucu oluşan ağn klasik olarak intermitant veya kolik
2. İçi boş organlann mekanik obstrüksiyonu şeklinde tanımlanır. Ancak gerçek bir kramp karakterinin bulunma
a. İnce veya kalın barsak obstrüksiyonu yışı yanıltıcı olmamalıdır, çünkü içi boş bir organın gerilmesi sade
b. Safra yolları ağacının obstrüksiyonu ce ara sıra meydana gelen alevlenmeler ile birlikte sürekli bir ağrı
c. Üreter obstrüksiyonu oluşturabilir. Paryatel periton iltihabı ağnsında olduğu kadar iyi lo
3. Damarsal Bozukluklar kalize değildir.
a. Emboli veya tromboz İnce barsak obstrüksiyonu ile oluşan kolik ağn genellikle peri-
b. Damarsal rüptür
umblikal (göbek çevresinde) veya supraumblikal (göbek üstünde)
c. Basınç veya torsiyona bağlı oklüzyon
bölgede ve zayıf lokalizedir. Kas tonusunun kaybı ile birlikte ince
d. Sickle cell anemi
4. Karın Duvarı
barsak gittikçe genişlerken, ağrının koliği andıran karakteri daha az
a. Mezenterin şekil bozukluğu veya çekilmesi belirgin olabilir. Eğer mezenter kökünün üstünde çekilme varsa, üst
b. Kasların travması veya enfeksiyonu üste gelmiş strangüle obstrüksiyon ile ağrı alt lombar bölgeye ya
5. Viseral yüzeylerin gerilmesi: örneğin renal veya hepatik kapsüllerin yılabilir. Kalın barsak obstrüksiyonuna bağlı gelişen kolik ağnnın
şiddeti, ince barsak obstrüksiyonunda oluşan ağnya kıyasla daha
!-'k s t k a AîtDO.MiNAi, kayn a kta UOAN v a y u .a n a ü r i
azdır ve sıklıkla infraumblikal (göbek altında) bölgede yerleşmiş
1. Toraks: örneğin pnömoni, koroner oklüzyondan yayılan ağrı tir. Kolon obstrüksiyonunda ağrının lombar yayılımı sıktır.
2. Omurga: örneğin artritten ileri gelen radikülit
S a fr a yollan ağacının ani distansiyonu kolik karakterden ziya
3. Genital organlar: örneğin testis torsiyonu
de sürekli bir ağn oluşturur; bundan dolayı ‘safra koliği’ terimi ya
MKTA.'IOI.İK MOJfcNİ.EK nıltıcıdır. Safra kesesinin akut distansiyonu sağ üst kadranda, ge
I. Eksojen nellikle toraksın sağ arka bölgesine veya sağ skapulanın ucuna
a. Kara dul örümceğinin ısırığı doğru yayılan ağrıya neden olur, ve ortak safra kanalının distansi
b. Kurşun zehirlenmesi ve diğerleri yonu sıklıkla epigastriumda, üst lombar bölgeye yayılan ağrı ile be
l. Hndojen raber bulunur. Önemli değişiklikler sık olmakla beraber bunlar ara
: l Üremi sında ayırım yapmak mümkün olmayabilir. Tipik subskapular ağn
b. Diyabetik ketoasidoz veya lombar yayılım sık olarak bulunmayabilir. Pankreas başı kan
c. Porfiri
serinde olduğu gibi, safra yollarının yavaş yavaş genişlemesi ağrı
d. Allerjik faktörler ( C 1 esteraz eksikliği)
oluşturmayabilir, veya yalnızca epigastriumda veya sağ üst kadran
da hafif bir sızlama duyusuna neden olabilir. Pankreas kanallarının
I. Organik gerilmesi sonucu oluşan ağrı, ortak safra kanalının gerilmesi için
a. Tabes dorsalis anlatılan ağrıya benzer fakat, ek olarak, sırt üstü yatmakla sık ola
lı. I Tapes zoster rak şiddetlenir ve dikey pozisyonda rahatlar.
Ko/.nlji ve diğerleri Mesanenin obstrüksiyonu genellikle, düşük yoğunlukta, künt
I vnıksiycıııel suprapubik ağrı oluşturur. Ağrıdan özel olarak yakınma olmaksızın
68 -j ,ı- :.*i A ı4;: Ao^uius: VO ^:Ki.;riVi :rv'Kiı;^ı'i olduğu bilinen bir hastanın sıklıkla miyokard enfarktüsü sırasında
epigastrik ağrısı olur; veya daha önce angina pektoris yakınması
huzursuzluk, ;;cııcl durumu bozuk bir hastada, mesane distansiyo- olan bir hastada biliyer kolik precordiyuma veya sol omuza yayıla
mımııı ıek bulgusu olabilir Tersine, üreterin intravesiküler kısmının bilir. - rD u lıa tin ce h a s t a la n a n h o l y e l er in a ğ r ı y a y ılım ın ın a ç ık -
akut obstriiksiyonu, penis, skrotum veya üst bacağın iç bölgelerine 'am ast iç in K o n u 12 'y i o k u y u n .
yayılan şiddetli suprapubik ve yan ağrısı ile karakterizedir. Ürete- Genel olarak sinir köklerinin kompresyonu veya iritasyonunu
ropelvik bileşkenin tıkanması kostavertebral açıda ağrı şeklinde kapsayan omurgadan yayılan ağrı, öksürme, aksırma veya ıkınma
hissedilir, oysa üreterin geri kalan kısmının obstriiksiyonu, sıklıkla gibi bazı hareketlerle karakteristik olarak şiddetlenir ve iştirak eden
kamın aynı tarafına yayılan yan ağrısı ile beraber bulunur. dermatom üzerinde hiperestezi ile beraber bulunur. Testislerden ve
D am ar Bozuklukları Aksini gösteren birçok deneyime rağ ya vesiküla seminalislerden karına vuran ağrı genel olarak, bu or
men sık olan yanlış bir kavram, intraabdominal damar bozuklukla ganların herhangi biri üzerine uygulanan en hafif bir basınçla şid
rı ile bir arada bulunan ağrının birdenbire başlayan ve korkunç ka detlenir. Abdominal rahatsızlık duygusu künt sızı karakterindedir
rakterde olmasıdır. Superior mezenterik arterin embolisi veya trom- ve zayıf bir şekilde lokalize olmuştur.
bozu, veya rüptüre olması yakın abdominal aort anaevrizması so M E T A B O L İK ABDOM İNAL K R İZ L E R Metabolik kökenli
nucu oluşan ağrı kuşkusuz, şiddetli ve yaygın olabilir. Ancak, sık ağrı, hemen hemen her hangi başka tipte bir intraabdominal hasta
olarak, superior mezenterik arter tıkanması olan bir hastada, vaskü- lığı taklit edebilir. Burada pek çok mekanizma iş görebilir. Hiperli-
ler kollaps veya periton iltihabı bulgusu belirmeden önce 2 veya 3 pidemi gibi bazı belirgin durumlarda, tanınmadığı takdirde gerek
gün süre ile sadece hafif, sürekli, yaygın bir ağrı vardır Erken, siz laparotomiye yol açan pankreatit gibi intraabdominal bir süreç
önemsiz gibi görünen rahatsızlığa periton iltihabından daha çok hi- metabolik hastalığın kendisine eşlik edebilir. Anjiyonörotik ödem
perperistaltizim neden olur, Gerçekten, damar hastalığı bulunması le bir arada bulunan C ’ l esteraz eksikliği sıklıkla şiddetli karın ağ
olasılığı olan bir hastada, sürekli yaygın bir ağrının varlığında, du rısı epizotları ile bir arada bulunur. Her ne zaman karın ağrısının
yarlılığın ve rijiditenin olmaması, süperior mezenterik arter obst- nedeni belirsiz olursa, bir metabolik kaynak mutlaka her zaman dü
rüksiyonu için oldukça karakteristiktir. Sakral bölgeye, yana veya şünülmelidir. Karın ağrısı aynı zamanda ailevi Akdeniz ateşinin bir
işaretidir (Konu 289).
genital bölgeye yayılan karın ağrısı, her zaman yırtılmakta olan bir
Ayırıcı tanı sorunu çok kez kolayca çözümlenemez. Porfirinin
aort anevrizmasının olası varlığına dikkat çekmelidir. Bu ağrı, rüp-
ve kurşun koliğinin ağrısını, barsak tıkanmasının ağrısından ayır
tür ve kollaps olmadan önce birkaç günlük bir periyot boyunca sü
mak genellikle güçtür çünkü, her ikisinde de şiddetli peristaltizim
re gidebilir.
belirgin bir özelliktir. Üremi veya diyabetin ağrısı spesifik değildir,
K arın Duvarı Karın duvarından kaynaklanan ağrı, genellikle
ve ağrı ve duyarlılığın yeri ve şiddeti sık olarak değişir. Diyabetik
sabit ve sızlayıcıdır. Hareket etmek, uzun süre ayakta kalmak ve
asidozu, akut apandisit veya intestinal obstrüksiyon hızlandırabilir,
basınç, rahatsızlık duygusunu ve kas spazmını şiddetlendirir. Şim
bu nedenle eğer metabolik anormalliklerin düzeltilmesi karın ağrı
dilerde en sık olarak antikoagulan tedavi sırasında karşılaşılan, rek-
sının hemen geçmesine neden olmazsa, altta yatan organik bir so
tus kası kılıfı hematomunda, karının alt kadranlarında bir kiüe olu
rundan şüphe edilmelidir. Kara dul örümceği ısırıkları, intraabdo
şabilir. Vücudun başka kısımlarındaki kasların aynı zamanda katıl
minal hastalıkta seyrek olarak işe katılan bir alan olan, sırtta ve ka
ması genellikle, karın duvarı miyozitini aynı bölgede ağrı oluştura
rın kaslarında şiddetli ağrı ve rigidite meydana getirir,
bilen intraabdominal bir olaydan ayırmaya hizmet eder.
N Ö R O JEN İK N E D E N L E R Duyusal sinirlere zarar veren
ABDOM INAL H A STA LIK LA R D A YA YILAN A Ğ RI Gö
hastalıklarda kozaljik ağrı oluşabilir Bu ağrının yanıcı bir karakte
ğüs, omurga ve genital organlardan karına vuran ağrı, tanıda can sı
ri vardır ve genellikle belli bir periferik sinirin dağılım alanına sı
kıcı bir sorun olduğunu ispat edebilir çünkü, akut kolesistit veya
nırlıdır. Dokunma veya ısı değişikliği gibi normal uyaranlar, din
perfore ülser gibi üst karin boşluğunun hastalıkları sık olarak intra-
lenmekte olan bir hastada sık olarak bulunan bu çeşit bir ağrıya
torasik komplikasyonlarla birlikte bulunur. En önemli, fakat sıklık
çevrilebilirler. Düzensiz olarak yerleşmiş kutanöz ağrı noktalarının
la unutulan deyiş, karın ağrısı olan her hastada, özellikle ağrı karı
gösterilmesi, altta yatan kozaljik ağrının eski bir sinir lezyonuna ait
nın üst kısımlarında ise, her zaman intratorasik bir hastalık olasılı
olduğunu gösteren belki de tek bulgu olabilir. Ağrıyı her ne kadar
ğının mutlaka düşünülmesi gerektiğidir. Myokardiyal veya pulmo-
hafif bir palpasyon presipite edebilse bile karın kaslarında sertlik
ner enfarktüs, pnömoni, perikardit veya ösafagus hastalığını (karı yoktur ve solunum bozulmamıştır. Karın distansiyonu sık değildir
na ait acil durumlar olarak maskelenen intratorasik hastalıklar) sap ve ağrının yemek yemekle bir ilgisi yoktur.
tamaya yönelik sistematik sorgulama ve fizik bakı sıklıkla doğru Spinal sinirlerden veya köklerden kalkan ağrı ani olarak gelir
tanıya ulaşmak için yeterli ipucunu sağlayacaktır. Pnömoni vaya ve gider, ve keskin tiptedir (Konu 16). Bu ağrı, herpes zoster, artrit
pulmoner enfarktüsten ileri gelen diyafragmatik plörit, sağ üst kad harabiyeti, tümörler, hemiye nukleus pulposus, diyabet veya sifiliz
randa ve supraklaviküler alanda ağrıya neden olabilir; bu sonuncu nedeni ile oluşabilir. Bu ağrı, yemek yemekle, abdominal distansi-
yayılış, ekstrahepatik safra yollarının akut distansiyonu sonucu or yonla ve solunum değişiklikleri ile ilgili değildir. Tabes dorsalisin
taya çıkan subskapular bölgeye vuran ağrıdan kesin olarak ayrılma gastrik krizinde olduğu gibi, şiddetli kas spazmı sıktır fakat abdo
lıdır. Karın ağrısının kökeni konusunda verilecek kesin karar, bir minal palpasyonla ya rahatlar veya şiddetlenmez. Ağrı omurganın
kaç saat boyunca istemli ve planlı gözlemi gerektirebilir, bu sırada hareketi ile şiddetlenir ve genellikle birkaç dermatoma sınırlıdır.
tekrarlanan sorgulama ve fizik bakı doğru tanıyı sağlayacaktır. Hiperestezi oldukça sıktır.
Toraksdan köken alan ağrının yayılımına sıklıkla, hastalığa ka Psikojenik kökenli ağrı, yukarıda anlatılan örneklerin hiç biri
tılmış hemitoraksın solunumda geri kalışı ile diğerinden ayrılması sine uymaz. Mekanizmayı tanımlamak güçtür. En sık rastlanan so
ve göğüsün genişlemesinde intraabdominal hastalıkların varlığında run, karın ağrısı geliştiren ve bu yüzden sık olarak bir apendiks ve
görülenden daha göze batıcı azalma eşlik eder. Ek olarak, yayılan ya diğer organlarını kaybeden histerik adolesanlar veya genç insan
ağrının neden olduğu abdominal kas spazmı solunumun inspiryum lardır. Ovülasyon veya karında kısa hafif rahatsızlık duyusuna ne
fazında azalırken, eğer ağrı abdominal kaynaklı ise solunumun her den olan herhangi başka doğal olay, bir abdominal felaket olarak
fazında sürekli olarak kalacaktır. Karın içinde ağrının yayıldığı ala deneyimlenebilir.
nın üzerine yapılan palpasyon genellikle ağrıyı şiddetlendirmez ve Psikojenik ağrı, tip ve oturduğu yer bakımından aşın derecede
pek çok olguda gerçekten ağrıyı rahatlatır gibi görünür. Torasik ve değişir fakat yemeklerle bir ilişkisi bulunmaz. Bu ağn sıklıkla be
abdominal hastalıklar sıklıkla beraber bulunur ve ayrım yapmak lirgin olarak geceleri şiddetlenir. Bulantı ve kusma nadiren gözle
zor veya imkansız olabilir. Örnek olarak; safra yollarında hastalığı nir. Abdominal kaslarda spazm nadiren oluşur ve eğer var ise, özel-
likle lıastaıım dikkati dağıtılabilirse, devam etmez. Süre giden : + K arın \ ; . r : s ı 69
lokalize duyarlılık nadirdir, ve eğer bulunursa, bu alanda kas spaz
mı sürekli değildir veya yoktur. Yüzeysel solunum en sık görülen nedenle karın ağrısı ile gelen her hastada dikkatli pelvik ve rektal
solunum bozukluğudur, anksiyete boğucu ve nefes kesici bir duy muayene yapmak zorunludur. Abdominal başka belirtiler olmadığı
gu yaratabilir. Bu durum torasik ayrılma veya solunum hızında bir halde pelvik veya rektal muayenede duyarlılığın bulunması, perfo-
değişiklik olmadan oluşur. re apandisit, divertikülit, torsiyone over kisti ve pek çok diğerleri
gibi, operasyon endikasyonu olan durumlardan kaynaklanabilir.
Peristaltik seslerin varlığına veya yokluğuna, bunların niteliği
ne ve sıklığına çok önem verilmiştir. Kamın dinlenmesi, karın ağ
-------------------------------------------------------- --------------- Hastaya Yaklaşım ------------------------------------------------------------------------------
rısı olan bir hastanm fizik muayenesinde en az açıklayıcı yönlerden
birisidir. Strangülasyon yapan ince barsak obstrüksiyonu veya per-
Hasta ne kadar hasta olursa olsun, düzenli bir yaklaşımın terk edil
fore apandisit gibi felaketler normal peristaltizm varlığında oluşa
mesini gerektirecek kadar acil operatif girişim gereksinimi olan
bilir. Tersine bir obstrüksiyonun üstünde kalan proksimal barsak
pek az abdominal durum vardır. Sadece aşın kanamalı hastalar bir
belirgin olarak gerilir ve ödemli hale gelir, peritonit olmadığı du
an önce ameliyat odasına ulaştırılmalıdır, fakat böyle durumlarda,
rumlarda bile peristaltik sesler, borborgiminin karakteristik özellik
sorunun kritik doğasının tayini için sadece birkaç dakika gerekir.
leri, kaybedebilir ve zayıflayabilir veya kaybolabilir. Genellikle ani
Bu şartlar altında bütün engeller mutlaka ortadan kaldırılmalı, sıvı
başlayan ağır kimyasal peritonit gerçek sessiz karın ile beraber bu
replasmam için uygun venöz giriş sağlanmalı, ve ameliyat başla
lunur. Hastaların hidrasyon durumlarının değerlendirilmesi önem
malıdır. Bu tipte pekçok hasta, radyoloji bölümünde veya acil oda
lidir.
sında, abdominal grafiler ve elekrokardiyogramlar gibi gereksiz
Karın ağnsı bulunan bir hastanın değerlendirilmesinde labora
tetkikleri beklerken ölmüşlerdir. M a s if h e m o r a ji v a r lığ ın d a a m e li
tuvar tetkikleri çok değerli olabilir, bununla birlikte bazı istisnalar
y a t için b i r k o n tren d ik a sy o n yoktu r. İyi ki bu durum nispeten nadir
dışında bunlar nadiren tanı koydururlar. Lökositoz asla, ameliyatın
dir.
endike olup olmadığı konusunda karar verdirici tek faktör olmama
Herhangi bir laboratuvar veya röntgen tetkikinden çok daha de
lıdır. 20.000/uL’den daha fazla bir lökosit sayısı, bir organın perfo-
ğerli, düzenli ve özenli bir şekilde alınmış olan detaylı sorgulama
rasyonunda gözlenebilir, fakat pankreatit, akut kolesistit, pelvik
nın yerini hiçbir şey tutamaz. Bu çeşit hikaye yorucu ve zaman alı
enflamatuvar hastalık, ve intestinal enfarktüs belirgin lökositoz ile
cıdır, her ne kadar akla yatkın doğru tanı vakaların çoğunluğunda
birlikte bulunabilir. Abdominal organların perforasyon olgularında
hikayeye dayanılarak konabilirse de, bu durum kendisini özellikle
normal bir lökosit sayısı nadir değildir. Özellikle hikaye ile birleş
popüler hale getirmez. Karın ağrısına bilgisayar yardımlı tanı koy
tirilince anemi tanısı, lökosit sayısından daha çok faydalı olabilir.
ma, yalnızca klinik değerlendirmeye göre bir avantaj sağlamamak
tadır. Akut karın ağrısı olgularında pek çok durumda bir tanı seve İdrar analizi, hidrasyon düzeyini ortaya çıkarabilir veya pekçok
rerial hastalığı, diyabeti veya üriner enfeksiyonu ekarte edebilir.
seve kabul edilir, oysa kronik ağrısı olan hastalarda başarı sık de
Kan üre azotu, glikoz, ve serum bilirübin düzeyleri yardımcı olabi
ğildir. İritabıl barsak sendromu karın ağrısı nedenleri arasında en
lir. Serum amilaz düzeyi pankreatit dışında, örneğin perfore ülser,
sık olarak görülenlerden birisidir ve her zaman akılda tutulmalıdır
strangüle intestinal obstrüksiyon, ve akut kolesistit gibi birçok has
(Konu 288). Hastanın hikayesinde olayların kronolojik olarak bir
talıkta yükselebilir, serum amilazının yükselmesi bir ameliyat için
birini izlemesi, ağrının yeri üzerinde odaklanmaktan çok daha
gereksinimini ortadan kaldırmaz. Serum lipazının tayini, serum
önemlidir. Eğer klinisyen, yeteri kadar açık fikirli ve sakin ise ye
amilazından daha fazla doğruluğa sahiptir.
rinde sorular sorar ve dinlerse, genellikle hasta doğru tanıyı sağlar.
Karın ağrısından sorumlu olabilecek ekstra abdominal bölgelere Düz, ayakta veya lateral dekübit abdominal grafiler, intestinal
obstrüksiyon, perfore ülser ve çeşitli diğer durumlarda değerli ola
dikkat edilmelidir. Kadın bir hastada tam bir menstrüel hikaye alın
bilir. Akut apandisiti veya strangüle eksternal hemileri olan hasta
ması önemlidir. Kesin bir tanı veya kesin bir plan oluşturuluncaya
larda bunlar genellikle gereksizdir. Bazı nadir durumlarda, üst gast
kadar narkotikler veya analjezikler verilmemelidir, yeterli analjezi
ile tanı koymak güçleşebilir. rointestinal yolun baryum veya su çözünür kontrast incelemesi,
başka yöntemlerle teşhis edilemeyebilecek parsiyel intestinal obst
Fizik muayenede hastanın, örneğin yüzünün, yataktaki pozis
yonunun ve solunum aktivitesinin, basit eleştirel bir gözle inspek- rüksiyonu ortaya koyabilir. Eğer herhangi bir kolon obstrüksiyonu
şüphesi varsa, baryum sülfatın oral alınımından kaçınılmalıdır. Öte
siyonu değerli ipuçları sağlayabilir. Toplanacak bilginin miktarı
yandan, şüpheli kolon obstrüksiyonu (perforasyon ile birlikte) ol
doktorun nezaketi ve mükemmelliği ile doğrudan doğruya orantılı
gularında kontrast enema tanı koydurucu olabilir.
dır. Periton iltihabı bulunan bir hasta bir kere sertçe muayene ol
Travmanın olmadığı durumlarda, diagnostik bir araç olarak ult-
muşsa, sonraki hekim tarafından tam doğru şekilde değerlendiril
mesi hemen hemen imkansızdır. Peritonit şüphesi olan bir hastada rason, bilgisayarlı tomografi ve laparoskopi peritonal lavajın yerini
ilerin palpasyon yapan elin aniden kaldırılması ile rebound duyar almıştır. Ulrasonografi, safra taşı varlığında genişlemiş bir safra ke
lılığı sağlamak zalimce ve gereksizdir. Aynı bilgi, çok daha doğru sesini veya pankreası, büyümüş bir överi veya tubal gebeliği sapta
ve lokalize edici olabilen bir manevra olan kamın nazik perküsyo- mada yararlı olduğunu kanıtlamıştır. Laparoskopi özellikle, over
kisti, tubal gebelik, salpenjit, ve akut apandisit gibi pelvik durum
ıııı (minyatür bir ölçüde rebound duyarlılık) ile elde edilebilir. Has
ından öksürmesini istemek, karın üzerine bir el koymaya gerek kal lara tanı koymada yardımcıdır. Radyoisotopik taramalar (HIDA)
madan gerçek rebound duyarlılığı ortaya çıkaracaktır. Bundan baş- akut kolesistiti, akut pankreatitden ayırt etmede yardımcı olabilir.
Bir bilgisayarlı tomografi, genişlemiş pankreası, rüptüre dalağı, ve
I a. rebound duyarlılığın sertçe gösterilmesi, kendisinde gerçek re
ya kalınlaşmış kolonik ve apandikal duvarı ve mezokolon çizgisini
bound duyarlılığı olmayan sinirli ve endişeli hastayı şaşırtacak ve
veya divertikülit veya apandisit karakteristiği olan mesoapandiksi
koruyucu spazm meydana getirecektir. Eğer palpasyon, istemsiz
görüntüleyebilir.
i as rigid itesi üzerine istemli kas spazmı eklenecek kadar sert ise,
<io gelebilen bir safra kesesi atlanmış olacaktır. Bazen, elde bulunan bütün yardımlara ve en büyük klinik yete
neğin varlığına rağmen en iyi durumlarda bile, ilk muayenede ke
Hikaye almada olduğu gibi, muayene için yeteri kadar zaman
ıı inanın yerini tutacak bir şey yoktur. Abdominal belirtiler mini- sin bir tanı konulamayabilir. Bununla birlikte, kesin anatomik bir
d olabilir fakat bununla birlikte, eğer tutarlı semptomlar eşlik tam konulmamış olsa da, ameliyat kararının ancak hastanın kliniği
nin dikkate alınmasıyla verilmesi gerektiği, deneyimli ve düşünce
■t. ısc ’.oıı derece anlamlı olabilirler. Pelvik peritonit olgularında
li klinisyenler ve cerrahlar için son derece aşikar olabilir.
»l'imuıal belirtiler gerçekten veya fiilen hiç bulunmayabilirler, bu
70 ranial veya extracranial arterlerin distansiyon, traksiyon veya dila-
tasyonu ile; 2) Büyük intrakranial venlerin veya bunlann dural
, mî!.^ >'■ \ zarflarının traksiyon veya displasmanı ile; 3)kranial ve spinal sinir
lerin kompresyon, traksiyon veya inflamasyonu ile; 4) Cranial ve
1101 İNER II et al: Simple data from history and physical examination help to
exclude bowel obstruction and to avoid radiographic studies in patients with ya servikal kasların trauma, spazm veya inflamasyonu ile; 5) Me
acute abdominal pain. Eur J Surg 164:777, 1998. ningeal irritasyon ve artmış intrakranial basınç; 6) Beyin sapı yapı
CERVERO F. LAIRD JM: Visceral pain. Lancet 353:2145, 1999. larının aktivasyonu gibi diğer olası mekanizmalar ile.
DAVIES AH et al: Ultrasonography in the acute abdomen. Br J Surg 78:1178,
1991.
MARCO CAet al: Abdominal pain in geriatric emergency patients: Variables as
sociated with adverse outcome. Acad Emerg Med 5:1163, 1998.
SCOTT HJ, ROSIN RD: The influence of diagnostic and therapeutic laparos
GENEL KLİNİK K A N I
copy on patients presenting with an acute abdomen. J R Soc Med 86:699,
1993. Başağrısının kalite, yer, süresi ve oluşma zamanı ve başağnsını
TA1T IS et al: Do patients with abdominal pain wait unduly long for analgesia? oluşturan egzaserbe eden veya toparlayan şartlar dikkatlice gözden
J R Coll Surg Edinb 44:181, 1999.
geçirilmelidir. Sefalik ağrının kalitesinin ortaya konması teşhis açı
TAOUREL Pet al: Acute abdomen of unknown origin: Impact of CT on diagno
sis and management. Gastrointest Radiol 17:287, 1992. sından çok faydalıdır. Çoğu gerilim tipi başağrısı sıkı ‘bant’ gibi
veya kötü derin lokalize ızdıraplı olarak tarif edilir. Dürtükleyici
tarzda, kısa keskin sefalik ağrı sıklıkla multifokal (soğuk sivri- ba
i } N e il H . R a s k in , S te p h e n J . P e ro u tk a tıcı ağrı) oluşur ve benin tanımlanmamış bir bozukluğun işareti
dir. Sıkıştırıcı bir özellik ve baş boyun ve omuz bölgesinde kasıl
İA Ş A G R IS Î, M İG R E N V E K İ mış kaslar vasküler başağrısının nonspesifik yandaşlarıdır.
Ağrı şiddeti hasta açısından en önemli konu olsa da nadiren di-
TİPİ BAŞAĞRISI
agnostik değere sahiptir. Menejit, subaraknoid kanama ve küme ba-
■- J Kürşat Özşahin,Yahya Sağlıker
şağrısını yoğun kranial ağrı oluştursa da acillere hayatlarındaki en
kötü başağrısı nedeniyle başvuran hastaların çoğunda migren var
dır. Yaygın kanının aksine beyin tümörlerinin oluşturduğu ağrı ge
C SF serebrospinal sıvı MELAS mitokondriyal ense- nellikle ayırt edici veya ciddi değildir.
CT bilgisayarlı tomografi falomyopati,laktik asidozis ve Başağrısının yeri ile ilgili bilgi önem taşıyabilir. Eğer dev hüc
ESR eritrosit sedimentasyon hızı inme benzer epizodlar reli arteritiste olduğu gibi kaynak extrakranial bir yapı ise ağrı böl
FDA Gıda ve İlaç Merkezi MRI magnetik rezonans görün gesiyle ilgili uyum muhtemelen vardır. Extrakranial arter inflamas-
FHM familyal hemiplejik migren tüleme
yonlu damar yöresinde lokalize ağrı ve hassasiyete sebep olur. Par-
5-HT 5-hidroksitriptamin NSAİD 1er nonsteroidal antienfla-
nasal sinüsler, dişler, gözler,ve üst servikal vertebra daha az keskin
MAOI 1er monoamin oksidaz matuar ilaçlar
inhibitörleri PET pozitron emisyon tomografi likte lokalize edilebilen ağrıya sebep olur ama ağn gene de bölge
SSS sempatetik sinir sistemi sel bir dağılım gösterir Posterior fossadaki intrakranial lezyonlar
genellikle oksipitonukkal ağrıya neden olur ve supratentorial lez
yonlar sıklıkla frontotemporal ağn yaratır.
B a ş a ğ r ıla r ın ın sü re ve z a m a n -ş id d e t eğrileri teşhis açısından
faydalıdır. Rüptüre bir anevrizmanın oluşturduğu ağn bir anda pik
Pek azımız başağrısı deneyiminden yoksun kalmışızdır. Bireylerin
yapan şimşek gibi iken; anruptura anevrizmaların varlığı nadiren
% 90 gibi büyük bölümü yılda bir kez başağrısı çeker. Dünya gene
bu yolla belli olur. Küme başağnsı pik seviyeye 3-5 dk da gelir, 45
linde ciddi ve işgücü kaybına neden olabilecek başağrısı yıllık %40
dk maximumda kalır sonra azalır. Migren atakları saatler içinde
olarak rapor edilmektedir. Tablo 15-1’de pek çok başağrısı sebep
oluşur birkaç saat ve birkaç gün sürer ve karakteristik olarak uyu
lerinin faydalı bir klasifikasyonu görülmektedir. Başağrısı genellik
ma ile düzelir. Uyuma bozukluğu ve erken sabah başağnsı olup gün
le benin bir semptom olup ara sıra beyin tümörü, subaraknoid ka
içinde toparlanması beyin tümör ağnlarının karakteristiğidir.
nama, menengit ve dev hücreli arteritis gibi ciddi hastalıkların be
Fasial ağrı analizi değişik bir yaklaşım gerektirir. Trigeminal ve
lirtisi olabilir. Acil şartlarında başağırısı çekenlerin % 5 ’inde altta
daha az olarak glossofarengeal neuralji fasial ağrının sık sebebidir
yatan ciddi bir nörolojik bozukluk tespit edilmiştir.Bu yüzden ba-
( Konu 367). Nevraljiler sıklıkla sinirlerin demyelinizan lezyonla-
şağrısının ciddi sebeplerinin hızla ve kesinlikle teşhis edilmesi
rı tarafından oluşturulan paroksismal, kısa süreli, sıklıkla elektrik
önemlidir.
şok benzeri ağrılı bozukluklarıdır (kranial neuraljilerde trigeminal
veya glossofarengeal sinirler). Belirli manevralar karakteristik ola
rak ağrı paroksismalannı tetikler. Ancak fasial ağrının en sık bili
BAŞINI AĞREHASSAS YAPILARI nen sebebi şu ana kadar dental olup sıcak, soğuk veya tatlı yiyecek
lerle provake olması tipiktir. Soğuk uyarı ardı arkasına dental ağrı
Ağrı intakt bir sinir sisteminde en sık periferal nosiseptörlerin do yı indüklerken nevraljik bozuklukda inisial cevaptan sonra bir ref-
ku travması neticesinde stimule olmasına bağlıdır. Ayrıca ağrı peri- rakter period oluşur buna bağlı olarak ağrı ardı arkasına indüklene-
fcral veya Santral Sinir Sistemi’nin ağrıya duyarlı yollarının hasa mez.
ra uğraması veya anormal aktivasyonu neticesindede ortaya çıkabi Fasial ağrı üzerinde yemenin etkisi sebebine göre bulgu sağla
lir. Başağrısı bu mekanizmaların biri veya her ikisi ile birlikte olu yabilir. Ağrıyı ortaya çıkaran çiğneme mi, yutma mı, yoksa besi
şabilir. Oldukça az sayıda kranial yapı ağrı-duyarlıdır ve büyük pi- nin tadı mı? Çiğneme ise trigeminal nevraljiye temporomandibular
al arterlerin proksiınal segmentleri Ventriküler ependim, koroid eklem disfonksiyonu veya dev hücreli arterite yönlendirirken (çene
pleksus, pial venler ve beyin parankiminin büyük kısmında ağrı- klaudikasyosu) yutma ve tat ile provakasyon glossofarengeal nev
hassas değildir. Dorsal rale bölgesindeki ortabeynin elektriki uya raljiyi gösterir.Yutma sırasında ağrı olması karotidinialı hastalarda
rımı migren benzeri başağrısı ile sonuçlanmıştır. Beynin büyük sıktır çünkü inflame hassas karotid arter yutma sırasında özefagusa
kısmı elektrod problanmaya sensitif değilken ortabeyindeki bir böl dayanır.
ge başağrısı meydana gelmesi için muhtemel bir kaynak olabilir. Fasial ağrılı pek çok hasta stereotipik nöraljiler yaşamaz bu du
Başağrısı aşağıdakilerden birinin nedeniyle oluşabilir 1) intrak- rumda a t i p i k f a s i a l a ğ n tabiri kullanılır. Belirsiz, kötü lokalize, sü-
’'uiio îS-l 1 îîiHİ.iî';;r;ı:-.ı Au.sam'isı t!s-:ıin :hs-ş:!};n.-:ı '»ii'iü'hımaa
1. Migren (İM) Sarkoidozis ve diğer nonenfeksiyon inflamatuar hastalıklar
Auralı Migren İntratekal enjeksiyona bağlı
Auıasız Migren İntrakranial neoplasmlar
Oftalmoplejik Migren Diğer intracranial boz ile ilgili
Retinal Migren 8. Madde kullanımı ve yoksunluk ile ilgili başağnsı
Migren prekürsörü olabilecek veya Migrenle ilgili olabilecek peri- Akut madde kullanımı ve yoksunluk ile indüklenen başağnsı
odik çocukluk dönemi sendromlan Kronik madde kullanımı veya yoksunluk ile indüklenen başağnsı
Yukarıdaki kriterlere uymayan migrenöz bozukluk Madde yoksunluk başağnsı (akut kullanım)
2. Tansiyon tipi başağrısı Madde yoksunluk başağnsı (kronik kullanım)
Epizodik tansiyon tipi başağrısı 9. Nonsefalik enfeksiyon ile ilgili başağrısı
Kronik tansiyon tipi başağrısı Viral enfeksiyon
3. Küme başağrısı ve kronik paroksismal hemikrania Bakterial enfeksiyon
Küme başağrısı Diğer enfeksiyon
Kronik paroksismal hemikrania 10. Metabolik bozukluk ile ilişkili başağrısı
4. Yapısal lezyonlarla ilişkili olmayan diğer başağrıları Hipoksi
İdiopatik stabbing (bıçaklama)başağnsı Hiperkapni
External kompresyon başağrısı Kanşık hipoksi ve hiperkapni
Soğukla uyarılan başağnsı Hipoglisemi
Benin öksürük başağnsı Dializ
Benin egzersiz başağnsı Diğer metabolik anomali
Sexuel aktivite ile ilgili başağnsı 11. Fasial veya kranial yapılarla ilgili başağrısı veya fasial ağrı
5. Kafa travması ile ilgili başağrısı Kranial kemik
Akut posttravmatik başağnsı Gözler
Kronik posttravmatik başağnsı Kulaklar
6. Vasküler bozukluk ile ilgili başağrısı Burun ve sinüsler
Akut iskemik serebrovasküler bozukzukluk Dişler, çene ve ilgili yapılar
İntrakranial hematoma Temporomandibular eklem hastalığı
Subaraknoid hemoraji 12. Kranial nevraljiler, sinir kök ağrısı ve deafferansiasyon ağrısı
Vasküler malformasyon Kranial sinir orijinli persistan (işaret tipinin tersine)ağn
Arteritis Trigeminal nevralji
Karotid veya vertebral arter ağnsı Glossofarengeal nevralji
Venöz tromboz Nervus intermedius nevralji
Arterial hipertansiyon Superior larengeal nevralji
Diğer vasküler bozukluklar Oksipital nevralji
7. Nonvasküler intrakranial bozukluk ile ilgili başağrısı Santral sebepli baş ve yüz ağrısı ( tic douloureux hariç)
Yüksek BOS basıncı 13. Klasifiye edilemeyen başağrısı
Düşük BOS basıncı
İntrakranial enfeksiyon
rekli bir fasial ağrı ııasofarengeal karsinoma karakteristiğidir? de kardiovasküler ve renal durumu, fundoskopi, intraoküler basınç öl
afferansiasyon oluştukça ve kranial nöropati bulgusu ortaya çıktık çümü ve refraksiyon ile gözleri palpasyon ile kranial arterleri, ve
ça sıklıkla yanma tarzında bir ağrı gelişir. Yanıcı fasial ağrı 5. kra başın pasif hareketlerinin etkisi ve görüntüleme ile servaikal ver-
nial sinir tümörlerinde meningeoma veya schwannoma) veya dor tebramn durumunu içerebilir
sal kök giriş bölgesini engelleyen pons lezyonda (Multiple sclero- Başağnsı ve depresyon arasında bir ilişiki olması nedeniyle
zis)oluşur. Fasial ağrılı hastalarda objektif duyusal kayıp altta yatan hastanın psikiyatrik durumu da değerlendirilmelidir. Günlük kronik
ciddi bir hastalığın önemeli bir ipucu olabilir. Ara sıra ileri bulgu ağrı çeken pek çok hasta depresedir ve migrenin hem bipolar (ma-
lar ortaya çıkana dek periodik takip gerekmekte ve ağrı problemi nik depresif) hem de unipolar major depresif bozuklukla rastlantı
çabucak çözülememektedir. sal olmaktan daha büyük bir sıklıkla beraberliği mevcuttur. Anti-
depresan etkisi olan ilaçlar aynı zamanda hem gerilim tipi başağn-
sında hem de migrenin profilaktik tedavisinde etkilidir.
YENİ BAŞLAYAN B A Ş A Ğ R IS IN IN KLİNİK Altta yatan rekürren başağrısı bozuklukları otolojik veya endo-
DEĞERLENDİRİLMESİ. dontik cerrahi prosedürleri takibeden ağrılar tarafından aktive edi
lebilir. Primer problemin' sebebi ortaya konamadıkça başağrısı
İlk ciddi başağnsını yaşayan hastalar yıllar boyu rekürren başağrı-
probleminin tedavisi büyük oranda ineffektiftir. Hasta doku veya
sı çekenlere nazaran pek çok muhtemel teşhis olasılığını ortaya çı
karır. Yeni başlayan başağrılarında potensiyel olarak ciddi bir sebep
bulma ihtimali rekürren başağrısından çok daha fazladır. Bir hasta
akut, yeni başlangıçlı bir başağrısından yakındığı takdirde menen s‘;j isiiy !,'~2 l 'hj>Sai':>r:ssı (’aşagrısı " i vi t î f î î j şağrı sı
jit, subaraknoid kanama, epidural veya subdural hematom, glukom Her zamanların ”En kötü” başağrısı
veya pürülan sinüziti içeren pek çok sebep göz önüne alınmalıdır. İlk ciddi başağnsı
Altta yatan ciddi bir durumun oluşturduğu akut, yeni başlayan ba- Subakut günler veya haftalar içinde kötüleşiyor
şağrısımn klinik özellikleri T ab lol5-2’de özetlenmiştir. Anormal nörolojik muayene
Ateş veya açıklanamayan bulgular
Değerlendirmede tam bir nörolojik muayene ilk basamak ola
Başağrısından önce kusma
rak önemlidir. Çoğu vakada anormal muayene bulgularını CT veya
Eğilme, kaldırma, öksürük ile indüklenme
MRI takip etmelidir. Bu durumda intrakranial patolojinin görüntü Uyku güçlüğü yaratır veya uyanma ile beraber kendini gösterir.
lenmesi amacıyla CT ve MRI eşit derecede hassastır. Akut başağn- Bilinen sistemik hastalık
sının genel değerlendirmesi kan basıncı ölçümü ve idrar örneği ile 55 yaş üzeri ortaya çıkış
7 0 olup vakaların % 65’i kadınlardır. Tedavi edilmeyen temporal ar-
teritli hastaların yarısında oftalmik arter veya dallarının tutulumu-
trauma sonucumla kal.ıda oluşan ağrı sessiz migrenöz sendromu na bağlı körlük gelişir; gerçekten de 60 yaş üstü hastalarda dev hüc
uyandırabilir. reli arteritisin oluşturduğu iskemik optik nöropati gelişen bilateral
Başağnsıyla beraber seyreden bazı ağır durumlar aşağıda ve körlüğün majör sebebidir. Bu komplikasyonun önlenmesinde glu-
Tablo 15-3 te gösterilmiştir. kokortikoidler etkili olduğu için hemen teşhis önemlidir.
Tipik semptomlar başağrısı, polimyaljia romatika (Konu 317),
M E N E N JİT L E R Genelde akut ciddi ba boyun sertliği ve ateş çene klaudikasyosu, ateş ve kilo kaybıdır. Başağrısı dominant
le berarber menenjit düşündürür. Lomber ponksiyon gereklidir. semptom olup sıklıkla yorgunluk ve kas ağrıları ile birliktedir. Ba-
Sıklıkla göz hareketleri ile ağrıda bir aksentüasyon oluşur. Meneji- şağnsı unilateral veya bilateral olabilir ve % 50 temporalde olarak
tin benzer kardinal semptomları vurucu başağrısı, fotofobi, bulan- craniumun herhangi bir noktasmda ortaya çıkabilir. Ağrı pik yap
tı-kusmanın var olduğu migrenle karıştırılması özellikle sıktır. • madan önce birkaç saat devam eder ara sıra patlayıcı tarzda başlar.
D etay lı .-n en enjit iç in •» m 3 7 2 -3 7 4 Ağrı nadiren zonklayıcı tarzdadır hemen her zaman üste migrende
görüldüğüne benzer keskin epizodik sivri uçlu ağrıların süperim-
İN TR A K R A N İA L H E M O R A Jİ Genelde akut ciddi başağn- poze olduğu sıkıcı bir şekilde tarif edilmektedir. Çoğu hasta başağ-
sı ense sertliği ile berlikte ancak ateş yoksa subaraknoid kanama rısı originlerini kraniumun derininde değilde süperfisial olarak ka
düşündürür. Rüptüre bir anevrizma, arteriyovenöz malformasyon, fatasının dışında tarif ederler (migrenin ağrı noktası). Bariz bir de
veya intraparankimal hemoraji de sadece başağrısı ile kendini gös receye dek skalp hassasiyeti vardır; saçları tarama veya başı yastı
terebilir. Nadiren eğer kanama küçükse veya foramen magnum se ğa koyma ağrı yüzünden imkansız olabilir. Başağrısı genellikle ge
viyesinin altında ise CT normal olabilir. Bu yüzden subaraknoid celeri kötüleşir ve soğuk maruziyeti ile artar. Temporal arter üzerin
kanamanın kesin tanısı için Lomber Ponksiyon gereklidir. -> D e- deki deride kırmızı hassas nodüller veya cildin kırmızı çizgilenme-
:a\'iı b ilg i iç in K o n u 361 si temporal ve daha az olarak oksipital arter üzerindeki hassasiyet
le beraber başağrısı da görülür.
B E Y İN TÜ M Ö RÜ Beyin tümörlü hastaların % 30’u temel ya Sedimentasyon her zaman olmasa da sıklıkla yüksektir ancak
kınmaları olarak baş ağrısını gösterirler. Başağrısı iyi tarifleneme- normal bir sedimentasyon dev hücreli arteritisi ekarte ettirmez.
miş, aralıklı derin, sıkıcı orta şiddette olup egzersiz veya pozisyon Yüksek klinik şüphe varsa temporal arter biopsisi ve 80mg/gün
değişimi ile kötüleşir ve bulantı-kusma ile beraber olabilir. Bu prednizon 4-6 hafta süresince başlanmalıdır. Yaşlılar arasında mig
semptomlar topluluğu migrende beyin tümörlerinden çok daha sı ren prevalansı dev hücreli arteritisten çok daha fazladır. Migrenli-
kılıkla görülür. Beyin tümörlerinin başağrısı %1Q hastada uykuyu ler sıklıkla başağrılarının prednison ile düzeldiğini bildirirler bu
bozar. Haftalarca başağnsının ortaya çıkmasından önce kusma pos yüzden terapötik cevabın değerlendirilmesi konusunda dikkatli
terior fossa beyin tümörlerinim karakteristiğidir. Amenore veya ga- olunmalıdır.
laktore öyküsü prolaktin salan bir pituiter adenom (veya polikistik
over sendromujun başağrısı kaynağı olup olmadığı sorusuna yön G LO K O M Glukom bulantı-kusma ile beraber şiddetli bir ağ
lendirir. Bilinen malignansili hastada ortaya yeni çıkan başağrısı rı olarak başlayabilir. Anamnezde başağnsının ciddi göz ağrısını ta
serebral metaztazı ve/ya karsinamatöz menenjiti düşündürür. Eğil kiben ortaya çıktığı bulunabilir. Fizik muayenede göz sıklıkla kır
me, kaldırma, veya öksürme sonrasında aniden ortaya çıkan başağ- mızı pupil fıkse ve orta derecede dilatedir. —> D etay lı b ilg i iç in K o
rısı posterior fossa kitlelerinin vaye chiari malformasyonunun ipu nu 23.
cu olabilir. ■•-> Detaylı b ilg i iç in K o n u 3 7 0
BAŞAĞRISININ D İĞ ER S E B E P L E R İ Sistemik Hastalık
T E M P O R A L A R T E R İT (Bakınız Konular 28 ve 317) Tem Hiçbir zaman başağrısı bulgusu vermeyen hastalık bulmak çok zor
poral arterit (dev hücre) arterit extrakranail karotid sirkülasyonu dur ancak bazı hastalıklar başağrısı ile yakın ilişiklidirler. Bunlar
tutan bir inflamatuar bozukluktur. Yaşlılarda sık görülür ve yıllık infeksiyöz mononükleozis, SLE, hiperkapnili kronik pulmoner
insidansı 50 yaş ve üstünde 77 /1 0 0 .0 0 0 ’dir. Ortalama başlama yaşı yetmezliği (erken sabah başağrısı), hashimato tiroiditi, inflamatuar
barsak hastalıklan, HIV ile ilişkili hastalıklann çoğu, feokromasi-
toma da ve malign hipertansiyonda olduğu gibi akut kan basmcı
Tablo 15-3 Buşuğrısmm Sebeplerinin Altında Yatan Bazı Ciddi Semp-
; i. ad ar. yükseklikleri. Son iki örnek hipertansiyonun çok nadir başağrısı
oluşturduğu yönündeki inanca bir istisna teşkil eder; başağrısı oluş
Neden Semptomlar
ması için diastolik basıncın en az 120 mmhg olması gerekmektedir.
Menenjitis Nukkal rijidite, başağrısı, fotofobi ve prostrasyon; Persistan başağrısı ve ateş sıklıkla akut sistemik viral bir enfeksi
ateşli olmayabilir. LP diagnostiktir yonun bulgularıdır; eğer böyle bir hastada boyun esnek ise L P er
İntrakranial hemoraji Nukkal rijidite; şuur bulanıklığı veya atak olmaya
telenebilir. Oral kontraseptifler, ovulasyon geliştirici medikasyon-
bilir Ct’de hemoraji görülmeyebilir Lumbar ponk
lar gibi bazı ilaçlar , ve glukortikoid çekilmesi gibi bazı yoksunluk
siyon son tüpte bile temizlenmeyen kanlı tıkaç gö
rünümü arz eder. Taze hemoraji ksantokromik ol durumları bazı bireylerde başağrısı ile ilgili olabilir.
mayabilir
Beyin tümörü Bulantı-kusma ile beraber şiddeüi başağrısı görüle Idiopatik İntrakranial Hipertansiyon (Pseudotüm ör Sereb-
bilir. Değişmez olarak tek taraflı olan ilerleyici ye
rî) Muhtemelen araknoid villinin Beyin Omirilik Sıvısını absorbe
ni ciddi migrende şüphe edilmelidir.
Temporal arteritis Tek taraflı vurucu ba ile ortaya çıkabilir. Başlangıç etmesindeki bozulmaya bağlı artmış intrakranial basınç nedeniyle
genelde yaşlı (>50 yaş)hastalarda ve visüel boz ile oluşan bir bozukluk olan pseudotümör serebride beyin tümörlerine
beraberdir. Sedim en iyi araşürma yöntemi olup ge benzer bir başağrısı ilk semptom olarak ortaya çıkabilir. Geçici vi
nellikle bariz şekilde artmıştır. Kesin tam arteriel süel kayıplar ve büyümüş kör noktalar ile papilödem ve periferik
biopsi ile konur
visüel alan kaybı ek bulgulardır. Çoğu hasta genç dişi ve obestir.
Glokom Genellikle ciddi göz ağrısı olur. Bulantı-kusma
olabilir. Göz genellikle ağrılı ve kırmızıdır. Pupil Sıklıkla vitA veya glukokortikoidler gibi provoke edici bir ajana
kısmen dilate olabilir maruziyet öyküsü vardır. =
Öksürük Erkeklerde 4 kat fazla görülen bu sendrom öksürük 73
başağrısı; öksürme, eğilme, kaldırma, aksırma ile geçici ciddi ba-
şağrısı ile karakleıi/.ediı. Başağrısı saniyeler ve dakikalar boyunca dik olarak oluşan hemen her zaman benin olaylardır; eğer saatlerce
sürer. Pek çok hasla seıulrom başlangıcı olarak aşırı öksürük ile gi sürerse veya kusma eşlik ederse subaraknoid kanama ekarte edil
den bir Alı Solıııuım Yolu Enfeksiyonu (A SY E ) veya ağır ağırlık melidir (Konu 361).
kol. 1..... a j aoeıaıuı sonrasını gösterir. Başağrısı genellikle diffüz
olıi|> lıa-.ı.ılınm yaklaşık 1/3’ünde lateralizedir. Bu hastalığa neden
olabilecek ciddi iııtrakranial yapısal anomali insidansı %25 civarın-
ıkuln ve Clıiari malformasyonu sık bir sebeptir (Konu 368) Bu
vn/.dcn öksürük başağrısı olan çoğu hastada MRI endikedir. Bu be
llin bozukluk birkaç yıl sürebilir; 50-200 mg/gün arası değişen in- Ek semptomların gösterdiği ipuçları sayesinde yukarıda sıralanan
dometazin dozlarına dramatik yanıt verir. Ortalama hastaların yarı ciddi tip başağrı- larının teşhisinde fazla da zorluk olmaz. Başağrı-
sı 40 mİ BOS alınması ile terapötik Lomber Ponksiyon (L P )’yede sı kronik, rekürren veya diğer önemli ek bulgulardan yoksun de
cevap vereceklerdir, vam ederse hekim için güç bir hal alır. Aşağıdaki bölümlerde en sık
Migrenli hastaların çoğu başağrısı ataklarının ör; 5 millik bir görülenden (ör;gcrilim tipi başağrısı) nadir olanlara kadar başağrı-
koşu gibi yorucu bir fizik egzersizle provoke olduğunu belirtirler. sı tipleri açıklanmaktadır,
Bu tip ağrılar öksürük başağrılarına nazaran saatler zarfında gelişir. G E R İL İM T İP İ BA ŞA Ğ RISI (G TBA ) GTBA tabiri sıklıkla
Bu sendrom için, egzersiz başağrısı ile karışmasını önlemek ama bilateral sıkı bant benzeri bir rahatsızlıkla karakterize bir kronik ba-
cıyla efor migreni tabiri kullanılmaktadır. şağrısı sendromunu tarif etmek için kullanılmaktadır. Hastalar san
Lom ber Ponksiyon Lp (Konu 356) sonrası başağrısı 48 saat ki başlarını bir mengene içinde gibi veya posterior boyun kasları
içinde başlamakla beraber 12 gün sonra da ortaya çıkabilir. İnsidan- sıkılaşmış gibi hissederler. Ağrı yavaş başlar ciddiyeti dalgalanma
sı % 10-30 arasındadır. Başağrısı dramatik olarak pozisyoneldir; lar gösterir ve az çok devamlı tarzda pek çok gün sürer.
hasta oturduğunda veya ayakta durdurduğunda başlar, çökme ve Gerilim tipi ba sının patofizyolojik temeli henüz bilinmemek
abdominal kompresyon ile iyileşme olur. Hasta ne kadar uzun tedir. Bazı araştırıcılar periodik gerilim ba sının biolojik olarak
ayakta kalırsa ağrının dinmesi için o kadar uzun zaman gerekir. Ka migrenden ayrımının imkansız olduğunu savunurken başkaları da
fa sallama ve juguler veııöz kompresyon ile kötüleşir. Ağrı genel GTBA ve migrenin çok farklı iki klinik antite olduğunu savunmak
likle sıkıştırıcı ve zonklayıcı özelliktedir; yeri oksipito frontaldir. tadırlar. Servikal ve temporal kas kasılmasında anormallikler var
Kusma ve boyun sertliği sıklıkla başağrısına eşlik eder ve arada sı gibi görünmekteyse de bozukluğun tam doğası henüz ortaya kon
rada hastalar görme bozukluğu . fotofobi, tinnitus ve vertigo tarif mamıştır.
ederler. Semptomlar birkaç günde toparlar ancak pek çok vakada Relaksasyon hemen her zaman GTBA sim iyileştirir. Hastalar
haftalar aylar boyu devam edebilir. gevşeyecek bir yol bulmaları konusunda eğitilmelidir bunlar ara
BOS volüm kaybı beynin destek yastığını azaltır, yani bir has sında yatak istirahati, masaj ve/veya temel biofeed back eğitimi sa
ta ayaktayken muhtemelen beynin sıkıca tutunduğu (çıpa) yapılar, yılabilir. Farmakolojik tedavi basit analjezikler ve/ya kas gevşetici-
ağrıya hassas dural sinüsler üzerinde dilatasyon ve gerilim oluşarak lerden oluşur, Ibuprofen ve naproksen sodyum çoğu bireyde fayda
ağrıyla sonuçlanır Intrakranial hipotansiyon sıklıkla oluşur ancak lı tedavidir. Asetaminfen, aspirin, ibuprofen, ve/ya diğer NSAID 1er
ciddi LP başağrısı normal BOS basıncı olanlardada bulunabilir, yeterli olmadığında bunlara butalbital ve kafein (fiorinal isimli
İ.V kafein sodyum benzoat 500 mg dozunda birkaç dakika kombinasyon) eklendiğinde faydalı olabilir. Tablo 15-4’te GTBA
içinde verildiğinde hastaların % 75’inde başağrısım hemen keser için sıklıkla kullanılan analjezikler gösterilmiştir. Kronik GTBA
ken bir saat içinde verilen ikinci bir doz ile toplam başarı % 85’e çı için profilaksi önerilmektedir. Düşük doz amytriptilin (10-50 mg
kar, 15 mİ otolog tam kan enjeksiyonu ile sağlanan epidural kan ya yatarken) effektif profilaksi sağlayabilir
ması ikinci doz kafeine cevap vermeyen hastalarda nadiren başarı M İG REN (M ) Migren vasküler başağrılarının en sık sebebi
sız olur. .Bu tedavi etkilerinin mekanizması kesin değildir. Kan ya olup kadınların % 15’ ini erkeklerin % 6’sını etkiler. Migrenin fayda
masının çabucak etki göstermesi duradaki bir deliğin kan yaması lı bir tarifi olarak benin, rekürren başağrısı, bulantı-kusma ve/ya di
ile kapatılma mekanizmasını olasılık olmaktan çıkarır. ğer nörolojik disfonksiyon semptomlarının değişik karışımlarda or
Postkonktüzyon Pek çok hasta önemsiz gibi görünen kafa taya çıktığı bir sendromdur denebilir ( Tablo 15-5 ), Migren aktiva-
travmalarından sonra özellikle arkadan araç çarpma kazalarından törleri ile (kırmızı şarap, mensler, açlık, uyku azlığı, parıltılar, est-
sonra değişik oranlarda kombine başağrısı, baş dönmesi, vertigo ve rojen, parfümler kendini bırakma dönemleri) veya deaktivatörleri
hafıza kaybı tarif etmektedirler. Anksiyete, irritabilite, ve konsant ile (uyku, gebelik, keyiflenmek, sumatriptan) sıklıkla farkedilcbilir.
rasyon güçlüğü bu sendromun diğer önemli noktalarıdır. Semptom Tablo 15-1 ’de uluslararsı başağrısı cemiyetinin migren subtipleri
lar birkaç hafta sonra azalabilir veya aylarca sebat eder hatta olay sınıflaması yer almaktadır.
dan yıllarca sonra bile görülebilir, Postkoııküzyon başağrısı hasta Ciddi başağrısı atakları sebebi ne olursa olsun sıklıkla zonkla-
Iravma sonrasında şuurunu kaybetse de kaybetmese de oluşabilir. yıcı ve kusma ve skalp hassasiyeti ile seyreder. Daha hafif başağ-
Tipik olarak nörolojik muayene davranışsal anomalilerin dışında rısı tanımsız, sıkı bant gibi sıklıkla tüm başı tutan GTBA profilin
normal olup CT veya MR tanıtlayım olmaz. Kronik subdural he- de olma eğilimindedir.
matom bazen bu bozukluğu taklit edebilir. Postkonküssif başağrı- Patogenez M ig r e n in g e n e t ik t e m e li Migren sarih bir genetik
m bozukluğunun sebebi tam bilinmesede genelde primer psikolojik predispozisyona sahiptir. Nadir başağrısı sebeplerine neden olan
1lir bozukluk olarak bakılmaması gerekir. Tekrar eden problemlerin spesifik mutasyonlar saptanmıştır (Tablo 15-6), Örneğin MELAS
çözülmesinden çok sonra bile devam eder. Semptomun sonunda sendromu mitokondrial ensefalomyopati, laktik asidozis, ve atak
kaybolacağına dair tekrar tekrar destek önemlidir. benzeri epizodlardan oluşur ve nükleotid 3243 pozisyonundaki
Koital başağrısı Gene erkeklerde 4 kat daha fazla görülen bir tRNALcml)L110 kodlayan mitokondrial genin A —> G nokta mutas-
cnıpiomdur. Ataklar periorgasmik olarak oluşur başlangıç çok ani- yonu ile oluşur. Epizodik migren benzeri başağrısı bu sendromun
•Aı ve koit kesilirse birkaç dakikada kaybolur. Bunlar çoğu spora- özellikle hastalığın erken safhalarında sık bir klinik özelliğidir. Mi-
: A-s '' :rn;.o . o t *■'A;=’ •’.■ u;a.'iar netik bozukluğun; epizodik ataksi
İlaç Piyasa Adı Doz tip 2 nin sebebidir. (Konu 364)
Genetik bir birliktelik çalış
‘•'a,<NSY‘ -?*/A- \ t , V?'! aA/l-'f,.\asA! IA \ d Aj AA
masında D 2 dopamin reseptörü-
Acetaminophen Tylenol, generic 650 mg PO q4 6s
nü(DRD2) kodlayan gendeki
Aspirin Generic 650 mg PO q4 6s
N c o l polimorfizmi auralı migreni
Diclofenac Caıaflam, generic 50-100 mg q4-6s
(maks. 200 mg/d) olan bir hasta grubunda nonmig-
Ibuprofen Advil, Moirin, Nuprin, Generic 400 mg PO q3-4s ren kontrol grubuyla karşılaştırıl
Naprosyn sodium Aleve, Anaprox. generic 220-550 mg,2/gün dığında çok kez görülmüştür bu
ıN.\l..iE/.SKLKXİN KOMBİNASYON!! da migrene yatkınlığın belirli
DRD2 aileleriyle modifiye edildi
Acetaminophen, 325 mg, plus buıalbital, 50 mg Phrenelin, generic 1-2 ıableı; maks. 6/gün
Acelaminophen, 650 mg, plus buıalbital, 50 mg Phrenelin Forte 1 ıableı; maks. 6 /gün ğini işaret etmektedir. Bir Sardin-
Acetaminophen, 325 mg, plus buıalbital, 50 mg, Fioricei; Esgic, generic 1-2 tablet; maks. 6 /gün ya grubunda değişik DRD2 aile
plus caffeine, 40 mg leri ile migren arasında bir ilişki
Acelaminophen, 500 mg, plus butalbital, 50 mg, Esgicplus 1-2 ıableı; maks. 6/gün
ortaya konmuştur. Bu yüzden bu
plus caffeine, 40 mg
Fiorinal 1-2 ıablet; maks. 6/gün ilk çalışmalar değişik dopamin
Aspirin, 325 mg, plus butalbiıal, 50 mg,
plus caffeine, 40 mg reseptör ve/ya fonksiyonundaki
Aspirin, 650 mg, plus buialbiıal, 50 mg Axoial 1 ıableı q4s; maks. 6/gün değişimlerin migrene olan duyar
ve/ya kalsiumea indüklenen nörotransmitter salınımında rol oynu si göstermez bazen bir hasta semptom üretmeye yetecek kadar fo-
yor olabilir. Bu gen içindeki farklı mutasyonlar başka bir nöroge- kal iskemi geliştirir. Ancak fokal iskemi fokal semptomların oluş
ması için gerekli gibi görünmemektedir.
i'ıbln I5-S 500 Hastalı B ir Grupta Ciridi Migren Ataklarına Eşlik Eden
Bu değişimlerin migren semptomlarını indükleme yeteneği
Sem ptom lar
sorgulanmıştır. Bariz olarak; kan akımında gözlenen azalmanın
Semptom Etkilenen hasta % fokla nörolojik semp oluşturmaya yeterli olmadığı düşünülmekte
Bulantı 87 dir. ikinci, kan akımındaki artış ağrılı değildir ve tek başına vaso-
Foıofobi 82 dilatasyon migrenlilerde gözlenen lokal ödemi ve fokal hassasiyeti
Sersemlik 72 açıklamaya yeterli değildir. Dahası auralı migrende akım anomali
Kafa derisi hassasiyeıi 65
si görülmez. Bu yüzden migrendeki fundamental patofizyolojik
Kusma 56
Visüel bozukluklar 36 anormalliklerin basit vasokonstriksiyon ve vasodilatasyon olduğu
Foıopsi 26 ihtimal dahilinde değil gibi görünmektedir. Ancak belirli migren
Fortifîcaıion specıra 10 atakları sırasında serebral kan akımının değiştiği kesindir, ve bu de
Pare sıezi ler 33 ğişimler migrenin klinik sendromunun hepsini değilse bile bir kıs
Vertigo 33
mını açıklayabilir.
Şuur değişimi 18
Senkop 10 M igrenin N öron al T eorisi 1941 ’de psikolog KS Lashley par
Aıak 4 lak kenarlı yavaşça büyüyen bir visüel skotomla karakterize migren
Konfüzyon 4 aurası olan kendi güçlendirm e spektrıım unu açıkladı. Bu skotoma-
Di are 16 nın oksipital kortekse 3mm/dk hızında yayıldığını tahmin etti. Yo
KAYNAK: Raskin, 1988. ğun bir ön uyarıcı dalganın tam bir aktivite inhibisyonu dalgasınca
takip edildiğini ve vi/.iicl kodekste
çoğaldığım spekiile etti. 1944’te Gen (lokus) Genin fonksiyonu Klinik Seııdrom Yorum
Brezilyalı l i/.yolog Leao tarafından
tRNAu-u(UUR) Bilinmiyor MELAS sendromu Çok nadir bir sendrom
laboratuar hayvanlarının serebral (mitochondrial)
kodekslerinde yayılan depresyon CACNLIA4 P/Q kalsiyum kanal Familial hemiplejik Mutasyonlar ortalama FHM
olarak hiliııeıı fenomen açıklandı. (I9 p l3 ) regüle edici nörot- migren (FHM) % 50’sini oluşturur
ransmitter salınımı
Bu Kortikal aktivite potasyum ser
DRD2 (I lq23) Dopamin için Gprotein Migren İki bağımsız lab. da pozitif
best bıraktırıcı yavaş hareket eden çiftli D2 reseptörü ilişki bildirilmiştir
1 2-3 ııım/dk) ve artmış metabolik
aklivitenin ön dalgası ile takip edilen ve hipoksi, mekanik travma lere major projeksiyonlar vardır. Bu değişik seratonerjik projeksi
ve topikal potasyum uygulaması gibi değişik deneysel uyarı ile or yonlar migrenin sirkulatuar ve vizüel karakteristiği için nöral mad
taya çıkarılabilir. Bu gözlemler nöral anomalilerin en fazla beyin deyi yansıtıyor olabilir. Dorsal rafe hücreleri derin uyku sırasında
sapında inisiye olup migren atağına sebep olabileceğini işaret et tetiklemeyi durdurur ve uyku migrene iyi gelir. Ve antimigren pro-
mektedirler. Daha yakın dönemde migren için yapılan PET çalış filaktik ilaçlar direkt veya indirekt agonistik etki ile dorsal rafe
malarında hem kortikal hem de beyin sapı değişimleri gözlenmiş hücrelerinin aktivasyonunu inhibe eder.
tir. Bu yüzden spesifik bir beyin sapı jeneratörünün varlığı migre Yakın PET scan çalışmaları orta beyin yepılarının dorsal rafe
nin patofizyolojik temelini temsil edebileceğinden dikkat çekici bir yakınlarında migren atağında daha farklı aktive olduğunu göster
olasılık olarak kalmıştır. miştir. Bir akut migren çalışmasında sumatriptan enjeksiyonu ba-
M igrende T rigem inovasküler Sistem Medulladaki trigeminal şağrısını iyileştirmiş ancak PET scan da görülen beyin sapı deği
nükleus kaudalis (baş ve yüz bölgesi için ağrı oluşum merkezi) şimlerini etkilememiştir. Bu bilgiler beyin sapı jeneratörünün mig
hücrelerinin aktivasyonu trigeminal sinirin vasküler sonlanmaların- ren sebebi olabileceğini ve belirli antimigren medikasyonlarının
dan Substans P ve kalsitonin related peptid gibi vasoaktif neuro- migrenin altta yatan patolojik prosesiyle interfere etmeyebileceğini
mar duvarından köken alan trigeminal nosiseptif afferentleri aktive M igrende D opam in Belirli migren subtiplerinin patolojisinde
ettiği ve dahası ağrı üretimine katkıda bulunduğu düşünülen steril dopaminin rolünü destekleyen artan biyolojik, farmakolojik ve ge
netik bilgi vardır. Çoğu migren semptomu dopaminerjik stimulas-
bir inflamasyon oluşturduğu öne sürülmektedir. Bu mekanizma ay
rıca migren ataklarına maruz kalan kan damarlarının yumuşak do yon ile indüklenebilir. Dahası migrenözlerde nonmigrenlileri etki
lemeyen dozlarda dopaminerjik agonistler esneme, bulantı kusma,
ku şişliği ve hassasiyetini açıklayabilir. Ancak bu hayvan modelin
hipotansiyon ve migren ataklarının diğer semptomlarını indükle
de inflamasyonu önlemede veya azaltmada etkili çok sayıda farma
mesiyle gösterildiği gibi migrenlilerde dopamin reseptör hipersen-
kolojik ajan yakın zamandaki migren çalışmalarında herhangibir
sitivitesi bulunur. Tersine; parenteral uygulandığında veya diğer
klinik etki gösterememiştir.
antimigren ajanlarla verildiğinde dopamin reseptör antagonistleri
M igrende 5-H idroksitriptam in Farmakolojik ve diğer bilgiler
migrende etkili terapötik ajanlardır. Yukarıda belirtildiği gibi aura-
migrende nörotransmitter 5-hidroksitriptaminin rol oynadığını işa
lı migrenin patofizyolojisinde dopamin reseptör genlerindeki mole
ret etmektedir. Yaklaşık 4 0 yıl önce metisergid; 5-H T’in belli peri-
küler varyasyonların modifiye edici rol oynadığını destekleyen ya
ferik aksiyonunu antagonize ederek migren ataklarını önlemede et
kın tarihli genetik bilgi mevcuttur. Bu yüzden migrenin terapötik
kili ilk ilaç olarak tanıtılmıştı. Daha sonra başağrısı başlangıcında
idaresinde dopaminerjik nörotransmisyonun modulasyonu göz
platelet seviyelerinin sürekli olarak düştüğü bulundu ve 5-HT salı
önünde tutulmalıdır.
nmama sebep olan ilaçların migren epizodlarını tetikleyebileceği
M igrende S em patik S in ir S istem i Migren ataklarından önce
tespit edildi. Sirküle eden 5-HT seviyelerindeki bu gibi değişimle
ve sonra, migren atakları arasında SSS’de biyokimyasal değişimler
rin farmakolojik olarak önemsiz olduğu ispat edildi ve 5-H T’nin
meydana gelir. SSS’ini tetikleyen faktörlerin hepsi migren için te-
humoral rolüne olan ilgi azaldı.
tikleyici faktörlerdir. Özel örnekler çevresel değişimleri (stres, uy-
Daha yakın zamanlarda triptan sınıfı antimigren ilaçların tanı
kupaterni, hormonal değişimler, hipoglisemi) ve ajanları içerir ki,
tılması ile migrende 5-HT nin rolüne olan ilgi tazelendi. Triptanlar
bunlar periferik katakolaminlerin (tramin, feniletilamin, m-CPP ve
5-HT reseptörlerinin belirli bir alt grubunu selektif olarak stimule
rezerpin) salınım ve sekonder deplesyonuna sebep olur. Tersine;
etmeye ayarlanmışlardır. Moleküler klonlama çalışmaları insanlar
migrene efektif terapötik yaklaşımlar periferik SSS’de norepinefri-
da en az 14 spesifik 5ht reseptörünün varlığını ortaya koymuştur.
nin taklit veya güçlendirme yetisini paylaşmaktadırlar. Örneğin,
Triptanlar 5-HTıg, 5-H T i D, 5-HTip reseptörlerinin potent, ve 5-
norepinefrinin kendisi, sempatomimetikler (ör: isometepten) mo-
HT) a and 5-HT|E receptorlerinin daha az potent agonistleridir. Ar
noamino oksidaz inhibitörleri ve reuptake inhibitörleri migreni ha
tan miktarda bilgi ise triptanların antimigren etkilerinin hem damar
fifletmektedirler. Dopamin antagonistleri, prostaglandin sentez in
hem de sinir terminallerinde lokalize 5-H T )B reseptörlerini uyara-
hibitörleri, ve adenizin antagonistleri,migrenin akut tedavisinde et
bilme yetisine bağlı olduğu yönündedir. Selective 5-H TıD receptor
kili ajanlardır. Bu ilaçlar endojen dopamin, prostaglandinler, ve
agonistleri migrende klinik etki göstermeyi başaramamıştır. Zayıf
adenozinle indüklenen negatif feed back inhibisyon veya norepi-
5-HT İF agonistleri olan triptanlar ayrıca migrende etkili olup an
nefrin saliminim bloke ederler. Bu yüzden migrene hassasiyet;
cak sadece 5-H T ib etkinliği antimigren için önemli olduğu düşü postganglionik sempatik sinir sonlanmaları içinde belirli nörotrans-
nülmektedir. mitterlerin uygun konsantrasyonda sağlanması ile ilgili genetik kö
Fizyolojik olarak dorsal rafe nöronlarının yakınında elektriki kenli varyasyonlarla ilgili olabilir. Bu hipoteze migrenin boş nöron
uyarı migren benzeri başağrısı ile sonuçlanabilir. Pons ve orta be teorisi adı verilir.
yindeki kan akımı fokal olarak migren başağrısı atakları sırasında Klinik Özellikler A urasız M igren (G en el M igren ) Bu send-
artar;bu değişim muhtemelen dorsal rafe ve lokus seruleustaki hüc romda rekürren başağrılarını herhangi bir fokal nörolojik bozukluk
relerin artmış aktivitelerinden kaynaklanmaktadır. Dorsal rafeden olmaz. Aurasız migren vasküler başağrılarının en sık görülen tipi
serebral arterler üzerinde sonlanıp serebral kan akımını değiştiren dir. Uluslar arası başağrısı cemiyeti migren kriterleri içinde; orta
projeksiyonlar vardır. Dorsal rafeden lateral geniculat cisim, supe şiddetli başağrısı, zonklayıcı nitelik, tek taraflı yerleşim, merdiven
rior kollikulus, retina ve visüel korteks gibi önemli visüel merkez çıkma veya benzer rutin fizik aktivite ile agreve olması, ek kusma
76 U . •: v süx!:ır::i Ana :îı:l..'Lıiaj ı : ıkrüı.; çck iİK fİ T,,!-:'.) '5-7 Alıgı-sıııe ’ •im'-iimakeiii/.k i .kYja niar
Foram en yarlı yapıların gerilmesi sonucu oluşur. Ağrının yeri sutta etkilenen
P roessus transversus intervertebrale yerin yakındadır.
(Transvers çıkıntı) S ırta y a n sıy a n a ğ r ı abdominal ya da pelvik organlardan kay
naklanabilir. Ağrı genellikle primer olarak abdominal ya da pelvik
D iscus
P rocessus spinosus intervertebralis olarak tanımlanır ancak sut ağrısı eklenmiştir ve genellikle postür-
(spinöz çıkıntı) ~ den etkilenmez. Hasta bazen sadece sut ağrısından şikayetçi olabi
lir.
C orpus Omurga ağrısı sutta yerleşebilir veya kalça ile alt ekstremiteye
yansıyabilir. Üst lomber bölgeyi etkileyen hastalıkların ağrısı lom
ber bölge, kasık ya da uyluğun ön tarafına yansu. Alt lomber böl
geyi etkileyen hastalıkların ağrısı ise kalça, uyluğun arka tarafı ya
da nadiren baldua yansu. Ağrıya duyarlı yapılara uygulanan enjek
P rocessus articularis
inferior Inclsura vertebralis siyonlar herhangi bir dermatom sahasına uymayan bacak ağrısı
Inferior oluşturabilir. Bu ”sclerotomal” ağrının gerçek patogenezi açıklana
bilmiş değildir, ancak sinir kökü basısı olmayan kombine sut ve ba
cak ağrısı olan durumları açıklayabilir.
ŞEKİL 16-1 (Andrea Gauthier Cornuelle ve Diane H. Gronefeld’in iz
R a d ik ü le r sırt a ğ r ıs ı tipik olarak keskindir ve bir sinir kökünün
niyle, Radiographic Anatomy Positioning. New York, McGraw-Hill,
1998.) seyrini izleyecek şekilde omurgadan bacağa yayılu (Bkz. "Lomber
Disk Hastalığı”). Öksürme, hapşırma ya da kann kaslarının istemli
kıntı) ve arkaya doğru tek olarak processus spinosus (spinöz çıkın kontraksiyonu (ağu cisimlerin taşınması gibi) varolan ağrının uza
tı) adlı uzantılarını verir. Ayrıca alt ye üst eklem yüzü halinde her masına yolaçar. Ağrı siniri ya da sinir köklerini geren pozisyonlar
iki tarafta ikişer tane uzantısı bulunur. Omurganın arka kısmının da artabilir. Oturmak siyatik siniri (L5 ve Sİ kökleri) gerer çünkü
görevi spinal kanaldaki omurilik ile sinirleri korumak ve kaslarla sinir kalçanın arkasından geçer. Femoral sinir (L2, L 3 ve L 4 kökle
ligamentlerin tutunması için alanlar sağlayarak omuriliği sabitle- ri) kalçanın önünden geçer ve oturmakla gerilmez. Tek başma ağrı
mektir. Processus spinosus ve transversus’ a tutunan kasların kasıl nın tarifi sıklıkla sklerotomal ağrı ve radikülopati ayrımını yap
ması sonucu omurganın fleksiyon, ekstansiyon ve yana doğru eğil makta yetersizdir.
me gibi hareketleri yapılır. Dik olarak duran bir insanda ağırlık Kas spazmına eşlik eden ağrı, nedeni bilinmemesine rağmen
merkezi omurganın önünde bulunur. Bu pozisyon, omurganın yan genellikle omurga bozuklukları ile birliktedir, Spazm postür bozuk
tarafında bulunan ve lamina, processus transversus ve processus lukları, kasılmış paravertebral kaslar ve künt ağrı ile birarada bulu
spinosus’a tutunan iyi gelişmiş kasların kademeli kasılmaları ile nur.
korunur. İstirahat halindeki veya belirgin bir postür bozukluğu ile birlik
Servikal bölgede sinir kökleri kendilerine karşılık gelen verteb te olmayan ağn altta yatan ciddi bir neden (örneğin: tümör, kırık,
ra gövdesinin daha üst seviyesinden çıkarken (C 7 sinir kökü 6. ve enfeksiyon ya da iç organlardan yansıyan ağrı gibi) için şüpheleri
7. vertebralar arasından çıkar), lomber ve torakal bölgelerde kendi arttırır. Altta yatan nedenleri araştıruken sut ağrısının gelişimi ile
lerine karşılık gelen vertebra gövdesinin daha altından çıkar (T l- bağlantılı şartların bilinmesi önemlidir. Trafik veya iş kazası geçir
T1 ve T2 arasından çıkar). Medulla spinalis L1 ya da L 2 vertebra miş bazı hastalar psikolojik nedenlerle ağrılarım abartabilirler.
lar seviyesinde sonlanır. Sonuçta, lomber sinir kökleri omurilik ka Sırt Muayenesi Kann ve rektum muayenesini içeren bir fizik
nalı içerisinde üst lomber bölgeden foramen intervertebrale’deki muayene önerilir. İç organlardan yansıyan ağn (pankreatit, abdo
çıkış noktalarına kadar uzun bir seyir gösterir ve bu sırada herhan minal aorta anevrizması), kann muayenesi ya da kostovertebral açı
gi bir yerde zedelenebilir. Örneğin, L 4-L 5 seviyesindeki disk her- perküsyonu (piyelonefrit, adrenal hastalığı, L 1-L 2 processus trans
nilerinde Sİ sinir köküne bası sık gözlenir (Şekil 16-3). Aksine, versus kınğı) şuasında yeniden ortaya çıkanlabilir.
servikal bölgedeki sinir kökleri omurilik kanalı içerisinde kısa bir Omurga (Şekil 16-2) normal olarak torakal bölgede kifoz, lom
seyir gösterir ve kendine karşılık gelen omurilik segmenti ile aym ber ve servikal bölgelerde lordoz gösterir. Bu normal durumun
seviyeden (üst servikal bölgede) veya bir segment aşağısından (alt abartılı halinde ise torakal bölgede hiperkifoz (kamburluk), lomber
«İt lıîpuılunloz olabilir. Lomber paravertebral kasların ■i:'i \v İ-İh VUII A i ' i'IN! 81
\p.ı/.uu tomiıer bölgedeki normal lordozun düzleşmesine yol açar.
iıiNpeksiyoıı ile omurganın yana doğru olan eğrilikleri ya da kas
spazmını gösteren paravertebral kasların asimetrisi ortaya konula
bilir. Kasılı haldeki paravertebral kaslar lomber bölge hareketini kı
sıtlar. Etkilenen bölgedeki processus spinosus’un palpasyonu ya da
perküsyonu sıklıkla ağrıyı yeniden ortaya çıkartır.
Paravertebral kas spazmı nedeniyle öne doğru eğilme sıklıkla
kısıtlanmıştır. Lomber omurganın hastalığında kalça fleksiyonu
normaldir ancak lomber fleksiyon kısıtlı ve bazen ağrılıdır. Zede
lenmiş dokunun karşı tarafına doğru yapılan yana eğilmede hareket
kısıtlılığı ve ağrı olur. Sinir kökü basısı ya da omurga hastalığı
mevcut ise omurganın hiperekstansiyonu (hasta yüzükoyun yatar
ken veya ayakta) kısıtlanmıştır.
Kalça hastalığından kaynaklanan ağrı lomber omurga ağrısını
taklit edebilir. İlk hareket tipik olarak kalçanın iç rotasyonudur. Diz
ve kalça fleksiyonda iken kalçaya elle iç ve dış rotasyon yaptırıl
ması (Patrick işareti) ve aynı şekilde (uzatılmış gergin bir bacakta)
topuğun avuç içi ile perküsyonu ağn oluşturabilir.
Supin pozisyonda diz ekstansiyonda iken uyluğun karma doğ
ru pasif fleksiyonu L5 ve Sİ sinir kökleri ve siyatik sinirin gerilme
sine neden olur çünkü sinir kalçanm arkasından geçer. Bu işlem sı
rasında ayağın pasif dorsal fleksiyonu gerginliği arttırır. Normalde
ağrı olmaksızın en az 80“ ’ye kadar fleksiyon yapılabilirken, hamst
ring kasları bu hareketi kısıtlayıp ağrıya neden olabilir ve bu durum
hasta tarafından hemen belirtilir. Eğer bu işlem hastada sırt-bel ağ
rısına yol açıyorsa düz bacak kaldırma (DBK) işareti pozitiftir.
DBK işaretini hasta otururken de ortaya çıkarmak bulgunun tekrar
lanabilir olduğunu belirlemede yardımcı olur. Hasta ağrısının yeri
ni belde, kalçada, uyluğun arkasında ya da bacakta olarak tarif ede
bilir ancak önemli olan hastanın ağrısının yeniden ortaya çıkarıl
masıdır. Çapraz DBK işareti ise hastada testin uygulandığı tarafın
karşı tarafında, kalça ya da bacakta ağrı oluşmasıdır. Sinir ya da si ŞEKİL 16-2 Columna vertebralis anatomisi. (Andrea Gauthier Cor-
nir kökü lezyonu daima ağrı olan taraftadır. Ters DBK işareti, has nuelle ve Diane H. Gronefeld’in izniyle, Radiographic Anatomy Posi
ta ayakta dururken bacağmın pasif olarak arkaya doğru gerilmesi
tioning. New York, McGraw-Hill, 1998.)
ile ortaya çıkarılır. Bu işlem L 2-L 4 sinir köklerini ve femoral sini
ri gerer çünkü sinir kalçanın önünden geçer. İşlem hastada ağn (Konu 357) katılımının değerlendirilmesinde kullanılabilir. Sinir
oluşturursa ters DBK testi pozitiftir. kökü hasarına bağlı fokal duyu kaybında duyu iletim çalışmaları
Nörolojik muayene güç kaybı, kas atrofısi, fokal refleks deği normaldir çünkü dorsal kök ganglionlannda sinir kökleri sinir hüc
şiklikleri, ayaklarda duyu azalması ve medulla spinalis hasarına ait re gövdelerinin proksimalindedir. Radikülopati’de iğne EM G’nin
işaretlerin araştınlmasmı içerir. Spesifik sinir kökü lezyonlanna ait
bulgular Tablo 16-1 ’de gösterilmiş ve aşağıda tartışılmıştır.
Laboratuar Çalışmaları Tam kan sayımı, eritrosit sedimen-
tasyon hızı, biyokimya profili ve idrar analizi gibi rutin laboratuar
çalışmalan, akut (3 aydan daha az), non spesifik, bel ağrılannın
başlangıç değerlendirmesi için nadiren gereklidir. Eğer altta yatan
ciddi hastalıklar için risk faktörleri mevcut ise o zaman (hasta hika
yesi ve muayene bulgularına göre) laboratuar çalışmaları endikedir
(Şekil 16-6B).
Omurga kırığı için risk faktörleri (travma, kronik steroid kulla
nımı) mevcut ise lomber ve servikal düz grafiler yardımcı olabilir.
A kut, n o n s p es ifık b e l a ğ r ıs ın d a r is k fa k t ö r le r in in y o k lu ğ u n d a rutin
lo m b e r g r a file r p a h a l ı v e n a d ir e n f a y d a l ı y ö n tem lerd ir. Manyetik
rezonans görüntüleme (MRG) ve bilgisayarlı tomografi (BT)-mye-
lografi omurgayı tutan çoğu ciddi hastalığın değerlendirilmesinde
radyolojik yöntemler olarak ön plana çıkmıştır. Genellikle yumu
şak dokuların değerlendirilmesinde MRG daha üstün iken, foramen
intervertebrale gibi kemik yapılar BT- myelografi ile daha uygun
bir biçimde görüntülenmekte ve özellikle klostrofobik hastalar ta
rafından daha iyi tolere edilebilmektedir. Çok nadir istisnalar dışın
da konvansiyonel myelografi ve kemik tarama MRG ve BT- mye ŞEKİL 16-3 Fıtıklaşmış disklerin lomber ve sakral sinir köklerine yap
lografi’den üstün değildir. tığı basının yerleşimi. (RD Adams, M Victor, A Ropper, Principles of
Elektromyografi (EMG) sut ağrısına periferik sinir sisteminin Neurology, 7th ed. New York, McGraw-Hill, 1997'den izinle.)
çük ve sınırlı yara
Lumbosakral Muayene Bulguları lanmalar için kulla
Sinir nılır. Bu deyimler
Kökü Refleks Duyu Motor Ağrı Dağılımı net bir anatomik
lezyonu tanımla
L2" Uyluk üst ön Psoas (kalça fleksiyonu) Ön Uyluk mazlar. Ağrı genel
L3« - uyluk ön alt Psoas (kalça fleksiyonu) Ön uyluk, diz
likle bel bölgesin
Diz ön Quadriceps (diz ekstansiyonu)
de sınırlıdır ve kal
Uyluk adduksiyonu
ça ya da bacağa ya
L4“ Quadriceps (diz) Baldır iç kısmı Quadriceps (diz ekstansiyonu)* Diz, medial baldır
yılmaz. Bel ağrılı
Uyluk adduksiyonu
ve paravertebral
Tibialis anterior (ayak dorsal
kas spazmı olan
fleksiyonu)
hastalar sıklıkla
L5C Dorsal yüzey-ayak Peroneal kaslar (ayak eversiyonu)* Lateral baldır, dorsal ayak,
alışılmadık bir pos-
Baldır yan tarafı Tibialis anterior (ayak dorsal fleksiyonu posterolateral uyluk, kalça
Gluteus medius (kalça abduksiyonu)
tür sergiler.
Ayak parmağı dorsal fleksörleri V erteb ra K ı
rık la n Lomber
SH Gastrocnemius/ Plantar yüzey-ayak Gastrocnemius/soleus (ayak plantar Ayak tabanı, posterior baldır,
fleksiyonu)* posterior uyluk, kalça vertebra gövdeleri
soleus (bilek)
Abductor hallucis (ayak parmağı nin travmatik kı
fleksörleri)* rıklarının çoğu öne
Gluteus maximus (kalça ekstansiyonu) doğru sıkışmaya
neden olan sıkışma
“ Ters düz bacak-kaldımıa işareti mevcut - bakınız "Sırt Muayenesi". ve bükülme tipi ya
* Bu kaslar innervasyonlannın büyük çoğunluğunu bu kökten alır.
c Düz bacak-kaldımıa işareti mevcut - bakınız “Sırt Muayenesi". ralanmaların sonu
cudur. Daha ciddi
tanısal faydası sinir iletim çalışmalarından fazladır. Bir myotomal travmalarda hastada sadece bir kırık - çıkık olabileceği gibi, verteb
dağılımdaki denervasyon değişiklikleri farklı sinir kökleri ya da si ra gövdesi dışında daha arkadaki yapıları da içeren ’’burst (patla
nirler tarafından innerve edilen çok sayıda kas örneklemesi ile tes ma)” tipi kırıklar da gözlenebilir, Travmatik vertebra kuıkları yük
pit edilir, kas tutulumu durumu lezyondan sinir kökünün/köklerinin sekten düşme (L5 vertebranın pars interarticularis kısmının kırığı
sorumlu olduğunu gösterir. Güçsüzlüğün klinik değerlendirmesi sıktır), otomobil kazasında ani hız kesilmesi ya da doğrudan yara
ağrı gibi nedenlerle sınırlanmış ise, iğne EMG motor sinir lifi ha lanma sonucu meydana gelebilir. Nörolojik hasar genellikle bu ya
sarı hakkında ob jek '1'bilgi sağlar. EMG ve sinir iletim çalışmaları ralanmalara eşlik eder ve erken cerrahi tedavi endikedir (Konu
sadece uzuv af yusal sinir kökü haşan ya da irritasyonu var 369).
sa norma' 'adikülopatinin değerlendirilmesinde motor Knıklar atravmatik ise kemiğin patolojik bir nedenle zayıfladı
du ansiyelleri ve F-dalga çalışmalan şüpheli so ğı düşünülür. Neden genellikle postmenopozal (tip 1) ya da senil
nu^, ..ir. (tip 2) osteoporozdur (Konu 342). Osteomalazi, hiperparatiro-
idizm, multipl myelom, metastatik karsinom ya da glukokortikoid
Nî : T -:N NEDENLERİ kullanımı gibi altta yatan sistemik bozukluklar da vertebra gövde
sini zayıflatabilir. Klinik özellikleri, nörolojik işaretler ve omurga
I' RGA BÖ LG ESİN İN DOĞUŞTAN ANO- nın grafi görüntüleri tanıyı koydurur. Bifosfatonatlar, alendronat,
M v ı S p o n d ilolizis, vertebranın pars interarticularis (pedi- transdermal östrojen ve tamoksifen gibi ilaçların osteoporotik kırık
ciiius ve lamina arcus vertebrae birleşim yeri yakınındaki bir bö riskini azalttığı gösterilmiştir.
lüm) adlı kısmının kemik defektidir. Bu defektin etyolojisi doğuş L O M B E R D İSK H A STA LIĞ I Bu hastalık kronik ya da tek
tan anormal bir bölümdeki stres kırığı olabilir. Genellikle bilateral rarlayan bel ve bacak ağrısının sık nedenidir. Disk hastalığı sıklık
olan defekt en iyi oblik grafilerde ya da BT ile görüntülenir. Defekt la L 4-L5 ve L 5 -S 1 seviyelerinde oluşur ama nadiren daha üst sevi
tek bir yaralanma, tekrarlanan küçük yaralanmalar ya da vücudun yelerde de gözlenebilir. Disk zedelenmesinin nedeni sıklıkla bilin
büyümesi sonucu oluşur. mez; ancak aşırı kilolu kişilerde risk artmıştır. Nucleus pulposus ve
S p o n d ilo ü stez is vertebra gövdesi, pediculus ve processus arti- anulus fibrosus’un dejenerasyonu yaşla birlikte artar ve bu durum
cularis superior’larm arkadaki yapılan geride bırakarak öne doğru asemptomatik ya da ağrılı olabilir. Hapşırma, öksürme ya da önem
kaymalarıdır. Spondilolizis ve dejeneratif hastalıklarla biraradadır siz bir hareket yıpranmış ve zayıflamış anulus fibrosusu arkaya ite
ve kadınlarda daha Sık görülür. Kayma asemptomatik olabildiği gi rek nucleus pulposus’un prolapsusuna yol açabilir. Ciddi disk has
bi bel ağrısına, sinir kökü hasanna (sıklıkla L5 kökü) ya da semp- talığında nucleus pulposus anulus fibrosus içinden geçebilir (hemi-
tomatik spinal stenoza neden olabilir.. Öne kayan segmentin (en sık asyon) ya da serbest bir parça şeklinde omurilik kanalı içine doğru
olarak L 4 L 5 ’in üstüne ya da nadiren L5 S 1’in üstüne kayar) yakı çıkabilir.
nındaki hassasiyet ortaya çıkarılabilir. Spondilolistetik eklemin Discus intervertebralis zedelenmesinin hangi mekanizma ile
üzerinde bir ’’basamak” şeklindeki yapı derin palpasyon ile hissedi- sut ağrısına neden olduğu tartışmalıdır. Nucleus pulposus ve anu
lebilir. Gövde kısalmış olabilir ve ciddi spondilolisteziste L 4 ’ün L5 lus fibrosus normal olarak innervasyonsuzdur. Enflamasyon ve fı-
üstüne doğru aşırı öne yer değiştirmesine bağlı olarak karın ileri çı tıklaşmış ya da rüptüre olmuş diskten proenflamatuar sitokin üreti
kıktır. Bu vakalarda cauda equina sendromu olabilir (Konu 368). mi sut ağrısını tetikleyebilir. Nosiseptif sinir liflerinin hastalıklı in
TRAVMA Travma akut bel ağrısının önemli bir nedenidir. Bel tervertebral diskin iç kısımlarına doğru ilerlemesi kronik ’’diskoje-
ağrısı olan ve bacaklarını hareket ettiremeyen bir hastada omurga nik” ağrının nedeni olabilir. Disk herniasyonu (fıtıklaşma) nedeniy
kırığı ya da çıkığı, kırık L1 seviyesinin daha üstünde ise medulla le oluşan sinir kökü zedelenmesi ( r a d ik ü lo p a ti) bası, enflamasyon
spinalis basısı olabilir. Bu durumda medulla spinalis ya da sinir ya da her ikisine bağlı olabilir ve patolojik olarak da genellikle çe
köklerine daha fazla zarar vermekten kaçınmak için dikkatli olun şitli derecede demyelinizasyon ve aksonal hasar mevcuttur.
malı ve sut bölgesi immobilize edilmelidir. Rüptüre bir intervertebral diskin semptomları sırt ağrısı, anor
Burkulm a - Gerilme (Sprain - Strain) Burkulma, gerilme ya mal postür, omurga hareketinde kısıtlılık (özellikle fleksiyon) ve
da bel spazmı gibi deyimler, ağu eşya kaldırma, düşme ya da oto radiküler ağrıyı içerir. Bir dermatom sahasında duyu kaybı/azalma-
mobil kazalarında olduğu gibi ani hız kesilmesi gibi nedenlerle kü sı ya da derin tendon refleksindeki kayıp spesifik bir kök lezyonu
ıV111 ağrıdan ilaha belirleyicidir. Motor bulgulara (güçsüzlük, kas at- 83
c ı ıiıs i. lasikülasyonlar) duyu ya da refleks değişikliklerine göre daha
az rastlanılır ancak bir myotomal bulgu durumu spesifik bir sinir kö
kü zedelenmesini düşündürür. Lomber disk hastalığı genellikle tek
taraflıdır (Şekil 16-4) ancak aynı seviyedeki birkaç sinir köküne ba
sı yapan büyük merkezi disk fıtıklaşmalarında çift taraflı tutulum da
olabilir. Spesifik lumbosakral sinir kökü lezyonlanndaki klinik özel
likler Tablo 16-1 ’de özetlenmiştir. İlerleyici olmayan sinir kökü ha
şan ile birlikte bulunan lomber disk fıtıklaşmasının konservatif teda
vi (örneğin, cerrahi olmayan tedavi) ile başanlı bir biçimde düzelti
lebileceği konusunda kanıtlar bulunmaktadır. Disk kaymasmın bo
yutu zaman içerisinde kendiliğinden azalabilir.
Dışa doğru gerçek bir taşma olmadan yalnızca intervertebral dis
kin dejenerasyonunda sadece bel ağnsı olabilir. Bel ağrısının az ya
da hiç olmadığı ve sinir kökü tutulumuna ait bulgu olmaksızın ba
cakta ya da kalçada yansıyan ağrı bulunabilir. Lomber disk sendrom-
lan genellikle tek taraflıdır ancak büyük merkezi disk fıtıklaşmaları
çift taraflı semptom verip bir cauda equina sendromuna yol açabilir.
Maksimum efor göstermesi istenen hastada kas kontraksiyonu
sırasında hastanın bu işlemi tam olarak yapmaktan kaçınması nede
niyle bir güçsüzlük tespit edilebilir. Bu ağrıya bağlı olabildiği gibi ŞEKİL 16-4 Fıtıklaşmış lomber disk, sol S1 radikülopati. Sagittal T1
hem ağrı hem de altta yatan gerçek bir güçsüzlük sonucu da olabilir. ağırlıklı görüntüde solda beyaz ok disk sınırlarını göstermektedir. Sa
Bazen ağrı olmadan da hasta bir hareketi yapmaktan kaçınabilir ki gittal T2 ağırlıklı görüntüde sağda L5-S1 seviyesinde (oklar) disk
bu sadece efor göstermemekten kaynaklanır. Böyle davranan hasta kaymasını göstermektedir.
lara spesifik bir kası test etmenin ağrılı olup olmadığı sorulmalıdır.
Net olmayan vakalarda EMG gerçek güçsüzlük olup olmadığını be rağmen tekrarlayan ağrı. Son iki kriter diğerlerine göre çok daha
lirleyebilir. sübjektiftir. Ağn ve/veya nörolojik bulgularda 4-12 hafta içinde göz
Lomber disk hastalığının ayırıcı tanısında epidural apse, hema- le görülür biçimde düzelme olmaması durumunda da cerrahi tedavi
tom ya da tümör gibi bir grup ciddi ve tedavi edilebilir durumu göz düşünülmelidir.
önünde bulundurmak gerekir. Ateş, pozisyona bağlı olmayan sürek Cerrahi öncesi MRG ya da BT-myelografi patolojinin yeri ve ti
li ağrı, sfinkter anomalileri ya da medulla spinalis ile ilgili hastalık pini tanımlamak için gereklidir. Uygulanan genel cerrahi yöntem
işaretleri lomber disk hastalığından farklı etiolojileri düşündürür. Bi kısmi hemilaminektomi ile birlikte hasarlı ve prolabe diskin çıkarıl
lek refleksinin çift taraflı kaybı yaşlılarda ya da çift taraflı Sİ radi- masıdır. Hasarlı lomber segmentlerin artrodezisi sadece belirgin spi
külopatisinde normal bir bulgu olabilir. Bir derin tendon refleksi ya nal instabilite varlığında (örneğin; dejeneratif spondilolistezis ya da
da duyu kaybı sinir kökü hasarının yansıması olabilir ancak sinir bo spondilozis) düşünülür.
yunca gözlenen diğer hasarlar da değerlendirilmelidir. Örneğin, pa B E L AĞRISININ DİĞ ER N ED EN LER İ S p in al sten o z dar bir
tella refleksinin kaybı L4 sinir kökü zedelenmesinden çok femoral lomber ya da servikal spinal kanalı vurgulayan anatomik bir tanıdır.
sinir nöropatisine bağlı da olabilir. Ayak üzeri ve baldırın distal kıs Orta ya da ileri dereceli spinal stenozda klasik nörojenik kladikasyo
mının yan tarafındaki duyu kaybı L5 sinir kökü zedelenmesinden vardır ve tipik olarak yürürken ya da ayakta dururken ortaya çıkan
çok peroneal sinir ya da lateral siyatik nöropatiye bağlı olabilir. Kas bel, kalça ya da bacak ağnsı ile birliktedir. Oturmakla ağn geçer. Ba
atrofisi sinir kökünden gelen motor aksonların kaybına ya da perife- caktaki semptomlar genellikle çift taraflıdır. Radikülopati ile birlik
rik sinir hasarına, bir ön boynuz hücre hastalığına ya da kullanılma- te ise güçsüzlük, duyu kaybı ya da refleks değişiklikleri olabilir.
maya bağlı olabilir. Semptomlar vasküler kladikasyonun aksine, genellikle yürüme yeri
Patolojinin yerini ve tipini belirlemede MRG ya da BT-myelog- ne ayakta durma sonucu gelişir ve lomber disk hastalığının aksine
rafi gereklidir. MRG kemik ve çevre yumuşak doku anatomisi hak genellikle oturunca kaybolur. Paralizi ve üriner inkontinans gibi cid
kında mükemmel sonuç verir ve tanı konulmasında düz grafi ya da di nörolojik kayıplar nadiren görülür. Spinal stenoz edinsel (%75),
myelografiye göre daha üstündür. Foramen intervertebrale ya da re- konjenital ya da miks edinsel/konjenital faktörlere bağlıdır. Konjeni-
cessus lateralisin kemik lezyonları en uygun olarak BT- myelografi tal formlan (akondroplazi, idiopatik) hem spinal kanalı hem de re-
çalışmalarında görülebilir. cessus lateralis’i daraltan kısa, kaim pediculus’larla karakterizedir.
Nöroradyolojik bulgularla semptomların, özellikle de ağrının Spinal stenoza yol açabilecek edinsel faktörler dejeneratif hastalıklar
korelasyonu genellikle sorunludur. Örneğin, anulus fibrosus’taki (spondilozis, spondilolistezis, skolyoz), travma, omurga cerrahisi
kontrast gösteren yırtıklar ya da diskin protrüzyonu bel ağrısının ge (postlaminektomi, füzyon), metabolik ya da endokrin hastalıklar
nel nedeni olarak kabul edilir. Ancak son zamanlarda yapılan bir ça (epidural lipomatozis, osteoporoz, akromegali, renal osteodistrofi,
lışmada, asemptomatik erişkinlerin yarısından fazlasında anulus fib- hipoparatiroidizm) ve Paget hastalığıdır. MRG ya da BT-myelografi
rosus yırtığı olduğu ama bu yırtıkların tamamının kontrast artışı gös anormal anatomiyi en iyi tanımlayan yöntemlerdir (Şekil 16-5).
terdiği MRG ile tespit edilmiştir. Üstelik, asemptomatik disk prot- Konservatif tedavi nonsteroid anti-inflamatuar ilaçlar (NSAII),
rüzyonlan erişkinlerde daha yaygındır ve bunların çoğu kontrastla eksersiz programlan ve akut ağn ataklarının semptomatik tedavisin
artar. Tüm bu gözlemler, MRG’deki disk protrüzyonu, annulus fib- den oluşur. Cerrahi tedavi, eğer tıbbi tedavi ağn karşısında etkisiz,
rosus yırtığı gibi bulguların sik rastlanan tesadüfi bulgular olabilece hasta günlük aktivitelerini yapamaz durumda ya da önemli nörolojik
ğini ve bunların tek başına bel ağrılı bir hastada tedaviye karar ver belirtiler mevcut ise düşünülür. Cerrahi yöntemlerle tedavi edilmiş
me konusunda yönlendirici olamayacağım düşündürmektedir. Cerra hastalann % 65-80’inde sırt ve bacak ağrısında %75 azalma lespit
hi ya da konservatif tedaviden 10 yıl sonra persistan disk fıtığının var edilir, % 25’inde cerrahi girişimden 5 yıl sonra, aym ya da komşu
lığı ya da yokluğu başanlı bir klinik sonucun etkisi değildir. spinal seviyede tekrarlayan stenoz gelişir. Tekrarlayan semptomlar
intervertebral disk cerrahisi için dört endikasyon vardır: (1) kli genellikle ikinci bir cerrahi dekompresyona cevap verir.
nik muayene ya da EMG ile gösterilebilen sinir kökü hasanna bağlı F a s e t e k le m h ip e r t r o fis i. kemik basıya bağlı olarak tek taraflı
ilerleyici motor güçsüzlük, (2) mesane, barsak rahatsızlıkları ya da radiküler semptomlar oluşturabilir ve bunlar disk ile ilgili radikülo-
medulla spinalis ile ilgili diğer hastalıklar, (3) en az 4 hafta konser patiden ayırt edilemez. Hastalar gerilme işaretleri, motor güçsüz
vatif tedaviye rağmen geçmeyen ağn ve (4) konservatif tedaviye lük, hiporefleksi ya da duyu kaybı gösterebilir. Hipertrofik alt ya da
İl Hastalıkların Ana Bulgulan ve Takdim Şeklileri yümesi (sindesmofit) komşu vertebra gövdeleri arasında köprüleş-
meye yol açar ve tüm düzlemlerde omurga hareketliliğinde azalma
ile sonuçlanır. Hastalığın radyolojik karakteristiği periartiküler ha-
rabiyet değişiklikleri, sakroiliak eklem sklerozu ve vertebra gövde
lerinin birbiri ile köprüleşerek oluşturduğa "bambu kamışı" görün
tüsüdür. Benzer kısıtlanmış omurga hareketi Reiter sendromu, psö-
riatik artrit ve kronik enflamatuar barsak hastalığında da gözlenebil,
lir. Osteoporotik omurganın ankiloze arka kemik elemanlarındaki
stres kırıkları ağn, medulla spinalis basısı ya da çatıda eqifina send
romu ile sonuçlanabilir. Nadiren medulla spinalis basısı ile birlikte,
atlantoaksial subluksasyon olabilir. Kaburgaların omurgaya bilate
ral ankilozu ve torakal yapıların yükseldiğindeki azalma solunum
faaliyetlerinde belirgin aksamaya neden olabilir. .
D İĞ ER D E S T R Ü K T İF H A ST A L IK LA R Neoplazma (Bkz.
Konu 370) Sistemik kanser vakalarında bel ağrısı en sık rastlanan
nörolojik semptomdur. Tanı konmamış bel ve boyun ağrılı hastala
rın üçte biri ile sistemik kanseri olan hastalarda epidural genişleme
ŞEKİL 16-5 Spinai stenoz. Normal (sol) ve stenotik (sağ) lombar
ya da tümör metastazı bulunur. Üçte bir hastada ise sadece verteb
omurgaların sagittalT2 test spin echo manyetik rezonans görünt(H$-
mesinde; tekal kese içinde sinir köklerini çevreleyen serebrospinal sı ra metastazına eşlik eden ağn vardır. % 11 oranında metastatik has
vının yer aldığı boşlukların multifokai daralması (oklar) gösterilmiştin talıkla ilgisi olmayan bel ağrısı olabilir. Metastatik karsinoma (gö
ğüs, akciğer, prostat, tiroid, böbrek, gastrointestinal sistem), mul-
üst fasetler sıktıkla radyolojik olarak görüntülenebilir. Foram inoto- tipl myelom ile Hodgkin ve non-Hodgkin lenfomalar sıklıkla
mi % 80 ile 90 vakada bel ve bacak ağrısının uzun dönemde geç omurgayı, tutar. Primer tümör asemptomatik ya da gözden kaçmış
mesiyle sonuçlanır. olduğu için bel ağrısı ortaya çıkarıcı semptom olabilir, Ağn kalıcı,
Radikülopati ile birlikte olan lo m b e r a d e s i f a ra lcn oid it, suba- künt, dinlenmekle geçmeyen ve geceleri şiddetlenen tarzda olmaya
raknoid boşlukta lokal doku yaralanmasına inflamatuar bir cevap eğilimlidir. Aksine mekanik bel ağn sı genellikle dinlenmekle hafif
olarak oluşan fibrotik olayın sonucudur. Fibrozis; motor, duyu ve ler. Düz grafiler herzaman olmamakla birlikte genellikle bir ya da
refleks değişiklikleri ile birlikte bel ve bacak ağrısının olduğu sinir birkaç vertebra gövdesindeki destrüktif lezyonu gösterir, MRG ya
kökü adezyoriu ile sonlanır. Myelografinin neden olduğu araknoidit da BT-myelografı şüpheli medulla metastazının ortaya konulma
yağ bazlı kontrast madde kullanımının kalkması ile artık nadiren sında uygulanan seçeneklerdir, ancak MRG kullanımı daha avan
meydana gelmektedir. Araknoiditin diğer nedenleri arasında çok tajlıdır. Tanı sürecindeki gecikme hastanın kötüleşmesine neden
sayıda lomber bölge operasyonu, kronik spinai enfeksiyon, medul olabileceğinden en hızlı yöntem seçilmelidir,
la spinalis yaralanması, ıntratekal kanama, intratekal steroid ve Enfeksiyon V e rteb ra l o s te o m y e lit genellikle stafilokoklann an
anestetik madde enjeksiyonu ile yabancı cisimler sayılabilir. MRG cak bazen diğer bakterilerin ya da tüberküloz basilinin de (Pott Has
ile araknoidit bulgulan sinir köklerinin merkezi ve periferik olarak talığı) sorumlu olabildiği bir hastalıktır. Hastaların % 40’ın<Ja enfek
duramater’e kümelenmesi ya da beyin omurilik sıvısının (BOŞ) te siyonun primer kaynağı, sıklıkla üriner sistem, deri ya da akciğerler
kal keşe içinde sinir kökünün görüntülenmesine izin vermeyecek olarak tespit edilebilir. Intravenöz ilaç kullanımı iyi bilinen bir risk :
şekilde toplanmasını içerin Tedavi çoğunlukla tatminkar değildir. faktörüdür. Hareketle artan ve dinlenmekle geçmeyen bel ağrısı, tu
Adezyonların mikro cerrahi yöntemlerle lizisi, dorsal rizotomi ve tulmuş spinal segment üzerinde hassasiyet y e yükselmiş eritrosit se
dorsal kök ganglıonektomi yetersiz sonuçlar vermiştir. Ağnnın gi dimentasyon hızı en sık rastlanan bulgulardır. Hastaların az bir kıs
derilmesi amacı ile dorsal kolon stimulasyonu farklı sonuçlar ver mında ateş ve artmış beyaz küre sayısı vardır. Düz grafılerde kom
miştir. Epidural steroid enjeksiyonunun değeri sınırlıdır. şu vertebranın erozyonu ile birlikte daralmış disk mesafesi buluna
A R TR İT Artrit omurga ağrısının ana nedenlerinden biridir. bilir. Bu tanısal değişikliklerin görülmesi haftalar ya da aylar alabi
Spondilozis Osteoartritik omurga ağrısı tipik olarak hayatın lir. MRG ve BT osteomyelit için duyarlı ve spesifiktir. Yumuşak do
geç dönemlerinde ve primer olarak servikal ve lumbosakral bölge ku detayları hakktndaki MRG çabşması son derece duyarlıdır. BT
de oluşur. Hastalar çoğunlukla hareketle artan, hareket kısıtlılığı ve incelemeye ise hem daha kolay ulaşılabilir hem de ciddi bel ağrısı
zorluğu ile birlikte olan bel ağrısından şikayetçidir. Klinik semp olan bazı hastalar tarafından daha kolay tolere edilebilir.
tomlarla radyolojik bulgular her zaman birbirine paralel değildir. S p in a l e p id u r a l a b s e (Konu 368) bel ağnsı (palpasyon ya da
Grafı görüntüleri minimal olup belirgin ağn hisseden hastalar ola hareket ile artan) ve ateş ile kendini gösterir. Hastada duyu kaybı,
bilirken, orta ya da ileri yaşta büyük osteofıtli hastalar asemptoma- inkontinans ya da paraplejinin eşlik ettiği sinir kökü hasarı ya da
tik olabilirler. Hipertrofik fasetler ve osteofitler sinir kökünü fora medulla spinalis basısı olabilir. Abse birden fazla spinal seviyede
men intervertebrale’de sıkıştırabilir. Vertebra gövdesinden köken olabilir ve en iyi olarak MRG ile tanımlanabilir.
alan osteofıt spinal kanal darlığı oluşturabilir. Discus intervertebra- Osteoporoz ve Osteoskleroz Kaydadeğer miktarda kemik
lis yüksekliğinin azalması foramen intervertebrale’nin dikey boyut kaybı hiperparatiroidızm, kronik glukokortikoid kullanımı ya da
larının azalmasına yol açarak bu seviyeden çıkan sinir kökünün ba immobilizasyon gibi bazı hastalıklarla birlikte ya da bunlar olma
sısına neden olur. Lomber seviyedeki osteoartritik değişiklikler na dan gözlenebilir. Ciddi osteoporozlu vakaların yarısına yakınında
diren cauda equina’ya bası yapar. kompresyon kırıklan oluşur. Taban (baseline) kınğı bulunan hasta
Ankilozan Spondilİt (Bkz. Konu 315) Bu artritik omurga has larda osteoporotik kontrol grubuna göre 3 yıl içinde osteoporotik
talığı klasik olarak sinsi başlangıçtı bel ve kalça ağrısı ile karakte- vertebra kınğı riski 4.5 kez daha fazladır. Bir kompresyon kınğının
rizedir. Hastalar genellikle 4 0 yaş m altındaki erkeklerdir. Sabahlan tek göstergesi hareketle artan, (sıklıkla ufak bir kaza sonrası) fokal
olan bel katılığı, gece ağrıları, dinlenmekle geçmeyen ağn, yüksel lomber ya da torakal ağn olabilir. Diğer hastalar torakal ya da üst
miş sedimentasyon hızı ve H LA-B27 histokompatibilite antijeni eş lomber radiküler ağnya sahiptir. Kısmi omurga hassasiyeti yaygın
lik eden bulgulardır. Ayıncı tanı tümör ve enfeksiyonu içerir. Genç dır. Kompresyon kınğı teşhis edildiğinde, tedavi edilebilir risk fak
yaşta başlangıç ve eksersizle ağnnın artması ankilozan spondiliti törleri araştırılmalıdır. Orta torakal bölgenin üzerindeki kompres
düşündürür. Normal lomber lordozun kaybı ve torakal kifozun art yon kırıklan maligniteyi düşündürür.
ması hastalığın gelişmesiyle birlikte gözlenir. Anulus fibrosus’un Osteoskleroz rutin grafilerle kolaylıkla tanı koyulabilen (ör. Pa
dış liflerinin vertebra gövdesi ile bağlantı noktasındaki enflamas- get hastalığı) ve bel ağnsı da oluşturabilen bir durumdur. Foramen
yon ve erozyonu osifikasyon ve kemik büyümesi izler. Kemik bü intervertebrale ya da spinal kanaldaki kemik yapı sinir kökü ya da
.i. i-ı '.pııı.ıh'. luiMsma neden olabilir. Kemik mineral yoğunlu- 85
•m:.Lıi,ı .ir ’ i .ıkiıkleri tespit etmekte dual-beam foton absorpsiyo-
;u.iı. i d.ı ItT kullanılabilir. . . • . Ürolojik kaynaklı lumbosakral ağrı nedenleri arasında kronik
prostat, spinal metastazlı prostat karsinomu ve böbrek ile üreter
i r ORGANLARDAN YANSIYAN AĞRI Pelvis, abdomen hastalıkları bulunur. Mesane ve testis lezyonları genellikle sırt ağ
ya da (oraksın hastalıkları buradaki organları innerve eden spinal rısına yol açmaz. Metastatik prostat karsinomunun tanısı rektal mu
Mgıueuiin arka kısmında yansıyan ağrı oluşturabilir. Nadiren bel ayene. görüntüleme teknikleri (MRG ya da BT) ve prostata spesi
u çu milk ve tek semptom olabilir. Genellikle pelvis ağrıları sakral fik antijen (PSA) ölçümü ile konur (Konu 95). Enfeksiyöz, enfla
bölgede, alt karın hastalıkları lomber bölgede (ikinci ile dördüncü matuar ya da neoplastik renal hastalıklar renal arter ya da ven trom-
lumber vertebra civarına), üst abdominal hastalıklar ise alt torakal bozunda olduğu gibi ipsilateral lumbosakral ağrıya yol açar. Taşa
ya da üst lomber bölgede (sekizinci torakal ile ilk iki lomber ver- bağlı üreter tıkanıklığı paraspinal lomber ağrıya neden olabilir.
lebrular arası) yansıyan ağrı olarak hissedilir. Lokal işaretler (pal- Postural Sırt Ağrısı Ciddi bir araştırmaya rağmen herhangi bir
pasyon ile ağrı, paraspinal kas spazmı) yoktur ve normal hareketle anatomik ya da patolojik lezyonu tespit edilemeyen kronik, nons
re c.şlik eden ağrı azdır ya da bulunmaz. pesifik bel ağrılı bir grup hasta vardır. Bu hastalar dinlenmekle aza
Abdominal Hastalıkta Alt Torakal ve Üst Lom ber Ağrı Pep- lan, oturmakla ya da ayakta durmakla artan, yaygın ,künt sırt ağrı
(ik ülser ya da mide ile duodenum arka duvarı tümörü tipik olarak sından şikayetçidirler. Fizik muayenede "kötü postür” dışında her
cpigastrik ağrıya neden olur (Konu 285 ve 90), ancak retroperito hangi bir bulgu yoktur. Görüntüleme çalışmaları ve laboratuar de
neal yayılım varsa arka orta hat ya da paraspinal ağrı bulunur. Pep- ğerlendirmeleri normaldir. Paraspinal ve karın kaslarını güçlendiri
lik ülsere bağlı sırt ağrısı portakal, alkol ya da kahve tüketimi ile ci eksersizler bazen tedavi edici olabilir.
uyarılır ve yiyecek ya da antasit ile geçer. Safra sistemi ile ilgili ağ Psikiyatrik H astalıklar Kompensazyon histerisi, konversi-
rı daha çok yağlı gıdalarla uyarılır. Pankreas hastalıkları omurganın yon, madde yoksunluğu, kronik anksiyete durumları ya da depres
sağ (pankreas başı tutulumunda) ya da sol (gövde ya da kuyruk tu- yon vakalarında kronik bel ağrısı (K BA) ile karşılaşılabilir. KBA’lı
lulumunda) tarafında ağrı oluşturabilir. Retroperitoneal yapılardaki çoğu hastada bel ağrısının başlamasına yol açan psikiyatrik bir has
patoloji (hemoraji, tümör, piyelonefrit) alt abdomen, kasık ya da ön talık (depresyon, anksiyete, madde yoksunluğu) ya da çocukluk
uyluk bölgesine yayılan paraspinal ağrıya neden olabilir. Iliopsoas travması (fiziksel ya da seksüel taciz) hikayesi vardır. Cerrahi teda
bölgesindeki bir kitle genellikle tek taraflı olarak kasık, dış dudak viden az fayda görecek ve ciddi risk altındaki, belirgin psikolojik
ya da testise doğru yayılan lomber ağrıya neden olur. Antikoagülan rahatsızlığı olan bireyleri ayırmak amacı ile preoperatif psikolojik
kullanan hastada ani ortaya çıkan lomber ağrı retroperitoneal he- değerlendirme yapılmaktadır. Bu hastalarda önemli olan bel ağrısı
morajiyi düşündürür. nın, psikolojik bozukluğun yanı sıra ciddi bir spinal ya da organla
İzole bel ağrısı abdominal aorta anevrizmasının (AAA) "conta ra bağlı patolojinin göstergesi olmadığından emin olmaktır.
ined” rüptürü olan hastaların % 15-20’sinde bulunur. Hastaların Nedeni Belirlenemeyen Bel ağrısının nedeni nadiren belirle-
% 20’sinden daha azında abdominal ağrı, şok ve sırt ağrısından olu nemez. Bazı hastalar disk hastalığı nedeni ile çok sayıda operasyon
şan klasik klinik triad gözlenir. Bu üç belirtinin ikisi hastaların üç geçirmiştir ancak hala bel ağrısı ve hareketlerde zorluk mevcuttur.
te ikisinde bulunurken hipotansiyon yarısında bulunur. Rüptüre Sadece bel ağrısı olan, kesin nörolojik işaretleri olmayan ya da BT
AAA yüksek mortaliteye sahiptir; tipik olarak yaşlı, sigara içen, sırt ile MRG’de minör disk taşmaları bulunanlarda cerrahinin gerçek
ağrılı, erkek hastalardır. Semptom ve işaretler nonspesifik olduğun endikasyonları şüphelidir. Başarısız cerrahi girişimleri en aza indir
dan hastaların üçte birinde tanı başlangıçta konamaz. Sık rastlanan mek ve cerrahiden çok az fayda görecek psikolojik rahatsızlığı bu
yanlış tanılar arasında nonspesifik sırt ağrısı, divertikülit, renal ko- lunan hastaları elemek amacı ile nörolojik işaretler, psikolojik fak
lik, sepsis ve myokard enfarktüsü yer alır. Dikkatli karın muayene törler ve görüntüleme yöntemlerine dayanan skorlama sistemleri
si ile pulsatil bir kitlenin (hastaların % 50 ile 7 5 ’inde vardır) varlı geliştirilmiştir.
ğını tespit etmek önemli bir bulgudur.
Alt Abdominal Hastalıklarda Lom ber Ağrı Enflamatuar bar i -fyi - Akut Bel Ağrısı Bel ağrısına pratik yaklaşımda ağ-
sak hastalıkları (kolit, divertikülit) ya da kolon neoplazmaları alt j ■ rının akut ya da kronik olmasına göre ayrı ayrı değerlendirme
abdominal ağrıya, bel orta bölgesi ağrısına ya da her ikisine birden j yapılır. ABA 3 aydan daha az süredir varolan ağrı olarak tanımla
neden olabilir. Ağrı gövde etrafında kemer gibi dağılım gösterebi nır. Bacakta ağrı ile birlikte A BA bulunan erişkinlerin % 85’inde
lir. Transvers ya da inen kolondaki bir lezyon L 2-L 3 seviyesinde, tam iyileşme beklenir. Bu hastaların çoğu "mekanik”, yani ağrının
orta hatta ya da solda yansıyan ağrıya neden olabilir. Sigmoid ko hareketle artması ve dinlenmekle geçmesi şeklinde, semptomlar
lon hastalıkları üst sakral ya da suprapubik bölgelerde ya da karnın gösterir.
sol alt çeyreğinde yansıyan ağrı oluşturabilir. Hasta birey bakımında minimalist bir yaklaşım elde etmek
Jinekolojik ve Ürolojik H astalıklarda Sakral Ağrı Pelvik or amacı ile insan topluluklarında gözleme dayalı çalışmalar yapıl-
ganlar uterosakral ligamentleri tutan jinekolojik hastalıklar hariç i mıştır. Bu çalışmalarda ortak bazı kısıtlamalar bulunur: (1) gerçek
nadiren bel ağrısına neden olur. Ağrı sakral bölgeye yansır. Endo- j bir plasebo grubu sıklıkla bulunmaz; (2) farklı uzmanlara (aile he-
metriozis ya da uterin karsinom uterosakral ligamentleri tutabilir; ş kimi, ortopedist, nörolog) başvuran kişilerde bel ağrısının etioloji-
uterusun mal pozisyonu uterosakral ligamentin gerilmesine yol aça j sinin benzer olduğu varsayılır; (3) tüm gruplarda ya da gruplar ara-
bilir. Endometriozise bağlı ağrı premenstrüel dönemde başlar ve i sında tedavinin detayları hakkında bilgi verilmez; ve (4) ABA’nın
genellikle menstrüel ağrı ile karışarak devam eder. Uterus malpo- j ciddi nedenlerini tablo halinde sunmaya kalkışılmaz. Bel ağrısının
zisyonu (retroversiyon, descensus ve prolapsus) birkaç saat ayakta j spesifik tanı yöntemleri ya da tedavi müdahaleleri bu çalışmalarla
kalmakla sakral ağrıya neden olabilir. j değerlendirilemez.
Menstrüel ağrı sakral bölgede hissedilebilir. Hafifçe lokalize i Erişkinlerde ABA’nın tedavisi için önerilen algoritmalar (Şekil
edilebilen, kramp tarzında ağrı bacağa doğru yayılabilir. Sırt ağrı ! 16-6) yayınlanmış rehberlerden çizilmiştir. Ancak, sırt ağrısının te-
sının diğer pelvik nedenleri arasında pelvik sinirlerin neoplastik tu i davisinde şu andaki K U R’ların tamamlanmamış bilgilere dayandı-
tulundan, radyasyon nekrozu ve gebelik sayılabilir. Sinirlerin ne f ğını vurgulamak gerekir. Örneğin, disk lezyonlarının kısmi nörolo-
oplastik tutulumuna bağlı ağrı tipik olarak sürekli, ilerleyici şiddet , jik hasar ile birlikte olduğunu gösteren iyi planlanmış çalışmalar
le ve gece dinlenmekle geçmeyen tarzdadır. Pelvik tümörlerin rad : vardır. Bu rehberler doğru klinik değerlendirmelerin yerini alma-
yasyon terapisi doku ve sinirlerin geç radyasyon nekrozuna bağlı ; malıdır.
olarak sakral ağrıya neden olabilir. Tek ya da çift taraflı olarak uy Enfeksiyon, kanser ve travma gibi acil müdahaleyi gerektiren
luğa yayılan bel ağrısı gebeliğin son dönemlerinde yaygındır. ciddi patolojiler başlangıç değerlendirmesinin dışında tutulur. Sırt
86
ŞEKİL 16-6 18 yaş ve daha büyükler için akut bel ağasının tedavi
sinde algoritmalar. A. Semptomlar 3 aydan daha az, ilk 4 hafta. B.
Muhtemel ciddi etyoloji.
Kısım 2
VÜCUT SICAKLIĞINDA DEĞİŞİKLİKLER
Kızamık (rubeola, birinci Paramyxovirus Döküntü saç sınırından aşağı İmmün olmayan kişiler Öksürük, konjunktivit, 194
hastalık doğru ilerlerken birleşen ay nezle, şiddetli bitkinlik
rı lezyonlar. Avuç içi ve ta
banlar hariç; 3 gün sürer;
Koplik lekeleri
Kızamıkçık (rubella, Togavirus Saç sınırından aşağı doğru ya İmmün olmayan kişiler Adenopati, artrit 195
üçüncü hastalık) yılırken kaybolur; Forchei-
mer lekeleri
Eritema enfeksiyozum Human parvo 3 hafta içinde büyüyen ve kü 3-12 yaş çocuklarda en Hafif ateş; yetişkinlerde 187/IID-40
(beşinci hastalık) virus B19 çülen yaygın dantel ağı dö sıktır; Kışın ve ilkba artrit
küntülerini izleyen parlak harda oluşur
kırmızı “şamarlanmış yanak”
görünümü
Ekzantem subitum (ro Human herpes^ Yaygın makülopapüler erüpsi Genellikle 3 yaş altında Ateşin gerilemesini izle 185
seola, altıncı hastalık) virus 6 yon (yüz hariç); 2 gün içinde ki çocuklan etkiler yen döküntü; Boston ek-
geçer zantemine benzer (echo-
virus 16)
Primer HIV enfeksiyonu HIV Spesifik olmayan yaygın ma HIV ile daha önce en- Farenjit, adenopati, artralji 309
kûller ve papüller; ürtikerli fekte olmuş kişiler
olabilir; bazı olgularda oral
veya genital ülserler
Enfeksiyöz mononükleoz Epstein-Barr virüs Yaygın makülopapüller erüp Adolesan, genç erişkin Hepatosplenomegali, faren 184
siyon (olguların % 10-% 15’i; jit, servikal lenfadenopati,
ampisilin verilmişse %90’ı); atipik lenfositoz, heterofil
bazı olgularda ürtiker, ağız antikor
çevresi ödem (%50); damak
ta peteşi (%25)
Diğer viral ekzantemler Echoviriisler 2,4,9, Kızamıkçık veya kızamığı tak Erişkinlerden daha çok Spesifik olmayan viral send- 193
11,16,19 ve 25; lit eden deri bulgulan çocuklan etkiler romlar
coxsackievirUsler
A9,B 1 ve B5'
İlaçla oluşmuş ekzantem- İlaçlar (antibiyotik Yoğun şekilde kaşıntılı, par Önceden hassaslaşmış ki Çeşitli bulgular; ateş ve eozi- 59
li erüpsiyon ler, antikonvül- lak kırmızı makül ve papül şilerde maruz kalmadan nofili
zanlar, diüretik- ler, gövde ve ekstremiteler- 2-3 gün sonra oluşur; di
ler, vs.) de simetrik; genişleyebilir ğerlerinde 2-3 hafta son
ra (fakat ilaç kesilse de
herhangi bir zamanda)
oluşur
Epidemik tifüs R ickettsia prow a- Aksillada beliren, gövdeye Vücut bitlerine maruz kal Baş ağrısı, miyaljiler; tedavi 177
zekii daha sonra ekstremitelere ma; 30-50 yıl sonra re- edilmezse % 10-40 mortal i-
yayılan makülopapüler laps olarak yineleyen te; yineleyen şeklinde daha
erüpsiyonlari, genellikle yüz, tifüs oluşması hafif klinik görünüm
avuç içi ve tabanlar hariç;
ağarabilen makûlden
(Brill-Zinsser hastalığı)
Endemik (murine) Rickettsia typhi Genellikle avuç içi ve tabanlar Fare veya kedi pirelerine Baş ağnsı, miyaljiler 177
tifüs dışında makülopapüler erüp maruz kalma
siyon
Çalılık tifüsü Rickettsia tsutsu- Gövdede başlayan maküler Güney Pasifik, Avustral Baş ağnsı, miyaljiler, rejional 177
gamushi döküntü; böcek ısınk yerin ya, Asya’da endemik; adenopati; tedavi edilmezse
de skar kenelerle taşınma %30’ kadar mortalite
Riketsiyal benekli Rickettsia conorii Isınk yerinde skar; üst ekst- Kenelere maruz kalma; Baş ağnsı, miyalji, rejional 177
(nöbetli ateş), remitelerde gövde ve yüze Akdeniz bölgesinde, adenopati
Rickettsia austra yayılan makülopapüler (na Hindistan’da, Afrikada
lis (Kuzey diren veziküler ve peteşiyal) R .con orii; Avustralya’da
Queensland kene erüpsiyonlar R .australis; Sibirya’da,
tifüsü), Rickettsia Moğolistan’da R .sibirica
sibirica (Sibirya
kene tifüsü)
Erlikiyozis E hrlichia spp. Gövde ve ekstremitelerde ma Kene ile taşınma; Birleşik Baş ağnsı, miyalji, lökopeni 177
külopapüler erüpsiyon (olgu- Devletler’de güneydoğu
lann (%40’ı); peteşiyal ola ve ortabatının güneyinde
bilir en sık
Leptospirozis Leptospira interro Makülopapüler erüpsiyon; Hayvan idrarı ile konta- Miyaljiler; aseptik menenjit; 174
gans konjuktivit; bazı olgularda mine suya maruz kalma fulminatı şekil: ikterohemora-
sklerada kanama jik ateş (Weil hastalığı)
T
1
1
i I IH' t ’ ‘tu l m)
1 Etkilenen Gurup/
t Konu/Renkli
i
Epidemiyolojik Klinik Sendrom Atlas Referans
i
* Hastalık Etiyoloji Tamm Faktörler
Lyme hastalığı B arrelia burgdor Merkezi temiz eritendi anüler Kene vektörün ısırığı Baş ağnsı, miyaljiler, titre 176/IID-46
fe r i lezyona genişleyen papül me, akut fotofobi; SSS
i
(ECM; ortalama çap 15 cm) hastalığı, miyokard hasta
î bazen konsantrik halkalarla, lığı, bazı olgularda haftalar
f bazan indure veya vezikiiler aylar sonra artrit
{ Tifo ateşi Salm onella typhi Ağarabilen eritendi 2-4 mm Kontamine gıda veya Değişken karın ağnsı ve is 156
makül veya papüller, genel suyun ağızdan alın hal; baş ağnsı, miyaljiler,
likle gövdede (gül lekeleri) ması (Birleşik Dev- hepatosplenomegali
letler’de nadir)
Fare ısırığı ateşi Spirillum minus Isırık yerinde skar; sonra Fare ısırığı; başlıca As Rejional adenopati, tedavi 127
? (sodoku) gövde ve ekstremitelerde ya’da nadiren Birlen edilemezse tekrarlayan
lekeli menekşe veya kır- şikDevletler’de bulunur ateşler
mızı-kahverenkli döküntü
Dönen ateş B orrelia spp. Ateş döneminin sonunda Kenelere veya vücut bit Tekrarlayan ateş, baş ağnsı, 175
merkezi döküntü; bazı lerine maruz kalma miyaljiler, hepatosplenome-
f olgularda peteşi gaü
ir Gritema marginatum A Gurubu Gövde ve üst ekstremdeler Romatizmal ateş hasta- Poliartrit, kardit, cilt altı nodül- 235
i (romatizmal ateş) Streptococcus üzerindeki ellerle çok hal lan 1er ve koreye öncülük eden
5|
kalı lezyonlar halinde olu farenjit
şan erdemli anüler papül
veya plaklar; saatler içinde
gelişir ve düzelir
f Sistemik lupus Otoimmiin has- Sıklıkla güneşe maruz alan- Genç ila orta yaş arası Artrit; kardiak, pulmoner, re- 311/IIE-
eritematozus talik tarda maküler ve papüler kadınlarda en yaygın; nal, hematolojik ve vas- 6 1 ,11E-62
erdem; diskoid lupus güneşe maruz kalma küütik hastalık
lezyonlan (lokal atrofı, ile alevlenme
pullu, pigment değişik
likleri); tırnak çevresi
telenjiektaziler; yanak
döküntüsü; bazan ürtikere,
1 palpe edilebilen purpuraya
neden olan vaskülit; bazı ol
|
gularda ağızda erozyonlar
| Stili hastalığı Otoimmiin has Gövde ve üst ekstremitelerde Çocuklar ve genç eriş Yüksek ateş, poliartrit, sple- 326
talık ateşin en çok olduğunda gö kinler nomegaü; 100 mm/h üze
t rünen 2-5 mm geçici erdem rinde eritrosit sedimantas
li papüller; lezyonlar hızla yon hızı
{
kaybolur
Arkanobakteriyel Arcanobacterium Gövde ve üst ekstremiteleri Çocuklar ve genç eriş- Eksüdatif farenjit, lenfade- 141
farenjit (Corynebacterium ) tutan yaygın erdemli makü- kinler nopati
j haemolyticum lopapüler erüpsiyon; pul
pul dökülebilir
f PERİFERİK ERÜPSİYONLAR
(devam ı)
Etkilenen (»urııp/ Konu/Renkli
Epideuıiyolojik Klinik Sendrom Atlas Referans
Hastalık Etiyoloji Tanım Faktörler
b
El-ayak- ve ağız send- -
romuc; stafılokokla
oluşmuş haşlanmış-
deri sendromu, tok-
sik epidermal nek-
rolizisd
Suçiçeği (chickenpox) Varicella-zoster Papüle dalla soııra veziküle Genellikle çocuklar et Kırıklık; sağlıklı ço- 183/1ID-36
(bazaıı göbekli) ilerleyen kiler; yetişkinlerin cuklarda hafif hastalık;
eritemli zeminde (2-3 m m) %10’u hassasdır; kış erişkinlerde ve immüni
ınakiiller (‘'gül yaprağında sonu ve ilkbaharda en tesi zayıf çocuklarda komp-
çiğ damlası”); sonra şekil sıktır likasyonlu daha şiddetli
lenen ve kabuklanan püslül- hastalık
ler; kısa saçlarda görünen lez-
yonlar; saçlı deriyi, ağzı tuta
bilir, yoğun şekilde kaşıntı
Yaygın herpesvirüs Varieella-zosler vi- Varicella-zoster ve HSV’ye İmmünitesi baskılanmış Visseral organ tutulumu (özel- 183, 373/
enfeksiyonu riisü veya herpes benzer tek lezyonlar; zoster kişiler, ekzema likle karaciğer) oluşabilir 1ID-37
simplex virüsü cutaneous dissem ination;
(11SV) ilgili dermatom dışına ya
yılan 25’den çok lezyon;
HSV; bazı olgularda ge
niş, ilerleyici mukokütanöz
lezyonlar; HSV lezyonları
bazen ekzemalı (eczema her-
peticum) deride yayılır;
HSV otgan yayılımı yalnızca
sınırlı deri lezyonları ile
olabilir
Riketsiyalpoks Rickettsia akari Kene ısırık yerinde skar; yüz, Şehir yerleşimlerinde Baş ağnsı, miyaljiler, rejional 177
gövde ve ekstremiteyi tutan görülür; fare keneleri adenopati; hafif hastalık
yaygın döküntü; avuç ve ta ile taşınır
banları tutabilir 100’den az
papül ve plaklar (2-10 mm);
lezyon tepesi, püstüle iler-
leyebilen vezikül geliştirir
Yaygın Vibrio vul- V.vulniftcus Hemorajik büllere ve sonra Siroz, diabet, böbrek yet Hipotansiyon, %50 mortalite 159
nifıcus enfeksiyonu nekrotik ülserlere ilerleyen mezliği hastaları; kon-
eritemli lezyonlar tamine deniz yiyecek
lerinin yenmesi
Ektima gangrenozum Pseudom onas aeru Skar oluşumu ile sonlanan Genellikle nötropenik Sepsisin klinik bulgulan 155/11D-57C
ginosa, diğer hemorajik büllere veya so hastalan etkiler; P seu
gramnegatif ço yulan püstüle ilerleyen in- dom onas bakteriemisi
maklar, mantar dure plak; eritemli halo; en olanların %28’e kada
sık aksilla, boyun, perianal rında oluşur
bölgelerde
Ürtikerli vaskülit Serum hastalığı, Eritemli, çevrelenmiş ödem Serum hastalığında, has- Kırıklık, lenfadenopati, 317b/llA-14A
sıklıkla enfeksi alanları; ara sıra indurasyon- saslaşmamış kişilerde an- miyaljiler, artraljiler
yona bağlı (hepa- lu; kaşıntılı veya yanıcı; Ba- tijen temasından 8-14
tit B, enterovirüs, zan purpurik lezyonlar; 5 gü gün sonra oluşur; has
parazit dahil), ilaç ne kadar süren tek lezyonlar saslaşmış kişilerde 36
lar (penisilinler, sul- saat içinde oluşabilir
fonamidler, salisilat
lar, barbituratlar da
hil); bağ doku hasta
lığı; idiopatik nedenler
A İO H M .E K E R E P S lY O .V f.A R
Yaygın enfeksiyon Mantar (örn. candidia Cilt altı nodüller (3 cm’e İmmünitesi zayıf konak Organizmaya göre deği b
sis, histoplasmosis, kadar); dalgalı, miko- çılar (örn. kemik iliği şen özellikler
cryptococcosis, spo bakterinin kuruttuğu alan; transplant alıcıları, ke-
rotrichosis, cocci Aspergillus, M ucor ile moterapi alan hastalar,
dioidomycosis); olan yaygın nekrotik no H1V enfeksiyonlu hasta
mikobakteriler düller (ekstremdeler, perior lar, alkolikler)
bital veya nazal bölgeler)
Etkilenen Gurup/ Konu/Renkli
Epidemiyolojik Klinik Sendrom Atlas Referans
ll.i-.luhk Etiyoloji Tanım Faktörler
1Tlh'llia IIİIIİİIİUMİIC İlaçlar, enfeksiyon 2 cm’e kadar hedef lezyon İlaç alımı (örn. sulfa, Predispozan faktöre göre -,h IIE-67
lar, idiopatik ne lar (temiz bir alanla ve di fenitoin, penisilin); değişir
denleri ğer bir eritemli kenarla herpes simplex veya
çevrelenmiş merkezi eri M ycoplasm a pneu
tem); diz, dirsek, avuç içi m oniae enfeksiyonu
ve tabanlarda simetrik;
yaygın olabilir; mukoza yü
zeylerini tutabilir
1.ue ısırığı aleşi Streptobacillus Avuç içi, taban ve ekstremite- Fare ısırığı, kontamine Miyaljiler; artrit (%50); 127
1 1favoriliII aleşi) moniliformis lerin üzerinde eklemlerde gıdaların yenilmesi bazı olgularda ateş yi
daha şiddetli olma eğiliminde nelemesi
makülopapüler erüpsiyon;
erüpsiyon yaygın hale gele
bilir; purpurik olabilir; pulla
nabilir
Itakıcriyel endokardit Streptococcus, Subakut gidiş: Osier nodülleri Kalp kapak anormalliği, Kalpte yeni üfürüm 126/IID-58
Staphylococcus, (el ve ayak parmak yumuşak intravenöz ilaç kullanımı
vs. larında hassas pembe nodül-
ler); deri ve mukozada peteşi;
kıymık kanamalar. Akut gidiş
aureus): Janeway lezyonlan
(genellikle avuç içi ve tabanda
ağrısız eritem veya hemorajik
makûller)
Kızıl (ikinci hastalık) A grubu Strepto Yüzde başlayan gövde ve ekst- 2-10 yaş arası çocuklarda Ateş, farenjit, baş ağrısı 140
coccu s (pirojen remitelere yayılan yaygın ağa-- en sık; genellikle A grubu
ekzotoksin A,B,C) rabilen eritem; ağız çevresi streptokok farenjitini izler
solukluğu; deride “zımpara
kağıdı” yapı; deri kıvrımla
rında lineer eritem vurgusu
(Pastia çizgileri); kırmızı
“çilek” diline ilerleyen beyaz
enantem; ikinci haftada des-
kuamasyon
Kawasaki hastalığı İdiopatik nedenler Kızıla benzer (skarlatiniform) 8 yaşından küçük çocuklar Servikal adenopati, faren 57,317
döküntü veya eritema mul- jit, koroner arter vaskü-
tıforme; dudaklarda çatlak liti
çilek dili; konjunktivit; el
ayak ödemi; hastalığın ileri
evresinde deskuamasyon
Streptokokla oluş A grubu Strepto Bulunduğunda döküntü sıklık Nekrotizan fassiit, bakte- Multiorgan yetersizliği, 140
muş toksik şok coccu s (pirojen la skarlatiniformdur riemi, pnömoni gibi hipotansiyon; %30 mor-
sendromu ekzotoksin A şiddetli A gurubu strep talite oranı
veyabazı M tip tokok enfeksiyonlarında
leri ile birlikte) oluşabilir
Stafılokokla oluş S.aureus (toksik şok Avuçlarda yaygın eritem; mu- Toksin üreten S.aureus ile Ateş >39°C (102°F), hipo 139
muş toksik şok sendromu tok kozal yüzeylerde eritem, kon kolonize olma tansiyon, multiorgan işlev
sendromu sin 1, enterotok- junktivit; hastalığı 7.-10. gün bozukluğu
sin B veya C) lerinde deskuamasyon
Stafilokokla oluşmuş S.aureus, faj grup II Sıklıkla bül ve deskuamasyon- Toksin üreten S.aureus İrritabilite; nazal veya kon- 139
haşlanmış-deri send la birlikte yaygın hassas eri ile kolonize olma; 10 junktiva sekresyonları
romu tem; Nikolsky belirtisi yaşından küçük çocuk
larda (“Ritter hastalığı
denir) veya böbrek işle
vi bozuk erişkinlerde
oluşur
Eksfoliatif eritroderma Altta yatan psöria- Altta yatan durumun lezyon- Genellikle 50 yaş üzerin Ateş, titreme (örn. ısı düzen 56,59
sendromu zis, ekzema, ilaç ları arasına serpilmiş yaygın deki yetişkinlerde olu leme zorluğuile; lenfadeno-
erüpsiyonu, mi- eritem (sıklıkla pullanan) şur; erkeklerde daha sık pati
kozik fungoides
Toksik epidermal İlaçlar, diğer neden Tüm epidermisin soyulması Çocuklarda nadir; H1V en- Dehidrasyon, bazan normal 59
nekrolizis ler (enfeksiyon, ve nekrozu ile birlikte bül- feksiyonu veya graft deri bütünlüğünün olmayı-
neoplazm, graft lere ilerleyen yaygın eritem vs. host hastalığı olan- şına bağlı sepsis; %25 mor
vs. host hastalığı) veya hedef benzeri lezyonlar; larda daha sık talite
Nikolsky belirtisi
T a b l o 1 8 - 1 A te ş v e D ö k iiııtii ile iliş k ili H a s t a l ı k l a r (devamı)
Eritema nodozum Enfeksiyonlar (örn. Geniş, menekşemsi, ülserli 15-30 yaş arası kadın- Artraljiler (%50); bir- ■b, 11E-70
(septal pannikülit) streptook, mantar olmayan, cilt altı nodüller; larda daha sık likte olan durumla deği
mikobakteri, yer nazikçe hassas; genellikle şen özellikler
sinia); ilaçlar (örn. ayakların alt bölümünde,
sulfalar, penisilin fakat aynı zamanda üst ekst-
ler, oral kontrasep- remitelerde de olur
tifler); sarkoidozis;
idiopatik nedenler
Sweet sendromu (akut Yersinia enfeksiyonu; Vezikülleşme izlenimi veren Kadınlarda ve 30-60 yaş Baş ağrısı, artraljiler, löko- 57
febril nötrofilik der- lenfoproliferatif has hassas kırmızı veya mavi arası kişilerde daha sık; sitoz
matoz) talıklar; idiopatik ödemli nodüller; genellikle olguların %20’sinde ma-
nedenler yüz, boyun, üst ekstremite- lignite de var (bu gurupta
letde olduğunda eritema kadın ve erkek eşit etkile
nodozumu andırabilir nir)
Basiller anjiomatozis B arton ella hen se Eritemli, düz damarsal no- Genellikle HIV enfeksiyo Bazı olgulardı karaciğer ve 163
lae veya B arton ella dülleri içeren bazı şekiller nunda dalakta peliozis; lezyon
quintana gevrek çıkıntılı lezyonlar, lar birçok organı tutabilir,
eritemli plaklar (kuru, pul bakteriemi
lu olabilir; cilt altı nodül
ler (eritemli olabilir)
PURPURIK ERÜPSİYONLAR
(devamı)
ta b in 1 8 -1 ( devamı)
Ü L S E R İ,İ VE/VEYA S K A R L I E R Ü P S İY O N L A R
tnelidif. Benzer şekilde, riketsiyaya bağlı olmayıp. S a lm o n e lla belirir. Nispeten şiddetli olgularda bu lezyonlar yoğun şekilde ya
ty p h i i le o la n t i fo a t e ş i {Konu 156) genellikle Birleşik Devletler dı yılır ve mukoza yüzeylerini tutar. Lezyonlar, e n d o k a r d iit e (Konu
şına olan seyahatlar sırasında edinilir. 126) el ve ayaklar üzerinde gelişebilir.
Bazı merkezi dağılımlı makülopapüler erüpsiyotilann ayırt et Birleşen Deskuamasyonlu E ritem ler Bu erüpsiyonlar sıklık
tirici özellikleri vardır. Eritema kronikum migrans (EKM ) L y m e la deskuamasyonu izleyen yoğun erdemlerden oluşur. A grubu
h a sta lığ ın ın (Konu 176) döküntüsü olup, tek ya da çok sayıda anü- S tr e p to c o c c u s veya S t a p h y lo c o c c u s a u r e u s ile oluşan erüpsiyonlar
ler plaklar şeklinde görünürler. Tedavi edilmeyen EKM lezyonları toksin aracılığı iledir. Belirli hastalık Özellikleri tani delilleri sağla
genellikle bir ay içinde solarlar ise de bir yıldan fazla sürebilirler. yabilir. K ız ıl (Konu 140) genellikle farenjiti izler; hastaların yüzün
Akut romatizmal ateşin (Konu 235) döküntüsü olan eritema margi- de kızarma; ‘çilek* dili, vücut kıvrımlarında belirgin peteşi ( Pastia
ııatumun ayırt ettirici, genişleyen ve kayan geçici anüler lezyon çizgileri) vardır, K a w a s a k i h a s t a lığ ı (Konu 57 ve Konu 317) çocuk
şekli vardır. larda dudak çatlaklan, çilek dili, konjuıiktivit, adenopatî ve bazan
Kollajen vasküler hastalıklar ateş ve döküntüye yol açabilirler. kalp anomalileri ile görünür. S t r e p t o k o k a b a ğ tı to k s ik ş o k se n d r o m u
S iste m ik lu p u s er ite m a to z u slu (Konu 311) hastalarda tipik olarak (Konu 140) hipotansiyon, multiorgan yetersizliği ve sıklıkla şiddet
yanaklarda (malar döküntü) kelebek dağılımında, kesin olarak be li A grubu streptokok enfeksiyonu (örnek olarak nekrotizan fassiit)
lirli eritemli erüpsiyon ve aynı zamanda diğer deri belirtileri gelir ile belirir. S t a fılo k o k a b a ğ l ı to k s ik ş o k se n d r o m u (Konu 139) da hi
şir. Stili h a s ta lığ ı (Konu 326) gövde ve üst ekstremitelerde ateş pik potansiyon, multiorgan yetersizliği, fakat genellikle yalnızca S. Au
lerine uyan ve hızla kaybolan salmon renkli döküntü sergiler. reus kolonizasyonu - şiddetli S. aureus enfeksiyonu değil - ile bel
Periferik Erüpsiyonlar Bu döküntüler, en belirgin periferik gelenir. S t a fılo k o k a b a ğ lı h a ş la n m ış d e r i s e n d r o m u (Konu 139)
olanlara benzer ya da periferden merkeze doğru yayılmadan önce başlıca çocuklarda ve immüriitesi zayıf yetişkinlerde görülür. Yay
periferik (akral) alanlarda başlar. Tedavi edilmezse prognozu ağır gın eritem genellikle ateş ve kırıklığın prodromu süresince belirgin
olduğundan, RMBA’de (Konu 177) erken tanı ve tedavi önemlidir. dir, derinin aşın hassasiyeti ayırt ettiricidir. Eksfoliatif evrede, yan
Lezyonlar makûlden peteşiye gelişir, bileklerde ve dizlerde başlar, dan hafif basınçla deride büller oluşturulabilinir (Nikolsky belirti
çevreden merkeze yayılır, ancak hastalığın geç döneminde avuç içi si). Hafif şeklinde skarlatiniform erüpsiyon kızılı taklit' edebilir fa
ve ayak tabanlarında görünür. Yoğun olabilen fakat avuç içi ve ta kat hastada çilek dili ve ağız çevresi sölukluğu olmaz. Epidermis-
banlarda belirgin olan s e k o n d e r sifiliz (Konu 172) döküntüsü, özel deki hasar düzeyinin yüzeysel olduğu Stafılokoka bağlı haşlanmış
likle cinsel olarak faal olan hastalarda pitiriazis rozea ayırıcı tanı deri sendromunun aksine, to k s ik e p id e r m a l n e k r o liz is (Konu 59)
sında dikkate alınmalıdır. A tip ik k ız a m ık (Konu 194) Birleşik Dev- şiddetli hastalıkla sonlanan tüm epidermisin soyulması ile ilgilidir.
letlcr’de 1963 - 1967 yılan arasında ölü kızamık aşısı yaptıran ve E k s fo l ia t if e r itr o d e r m i se n d r o m u (Konu 5 6 ve 59) genellikle ekze-
daha sonra canlı aşı ile korunmamış ve kızamığa yakalanan kişiler ma, psoriazis, mikozis fungoides veya şiddetli ilaç reaksiyonuna
de. görülür. E l- a y a k v e a ğ ız h a s ta lığ ı (Konu 193) periferde ve ağız bağlı sistemik toksisite ile birlikteki ciddi bir reaksiyondur.
da dağılmış hassas veziküllerle tanınır, olgular genellikle aileler Vezikülobüllöz Erüpsiyonlar S u ç iç e ğ i (Konu 183) oldukça
içinde görülür. E r ite m a m u ltifo rm en in klasik hedef görünümlü lez- bulaşıcı olup genellikle kışın ya da ilkbaharda ortaya çıkar. Belirli
ı onları simetrik olarak dirseklerde, dizlerde, avuç içi ve tabanlarda bir zamanda vücudun belirli bir bölgesinde suçiçeği lezyonları ge-
102 ;i H'iv.uiirtonıı Ann Hiıh:i;i;:.n \e 'i'.'i.ünı S^kıücri LEVIN S, GOODMAN LJ: An approach to acute fever and rash (AFR) in the
adult. Curr Clin Top Infect Dis 15:19, 1995
LOTTT T et al: Cutaneous small-vessel vasculitis. J Am Acad Dermatol 39:667,
lişimlerinin farklı evrelerindcdirler. İmmünitesi zayıf konakçıda 1998
suçiçeği veziküllerinin karakteristik eritendi tabanı bulunmayabilir SCHLOSSBERG D: Fever and rash. Infect Dis Clin North Am 10:101, 1996
ya da hemorajik görünebilirler. R ic k e tts ia lp o x (Konu 177) genellik WEBER DJ, COHEN MS: The acutely ill patient wilh fever and rash, in Prin
le şehir yerleşimlerinde bulunur ve veziküllerle karakterlidir. Suçi- ciples and Practice of Infectious Diseases, vol 1, 4th ed, GL Mandeii et al
(eds). New York, Churchill Livingstone, 1995, pp 549-561
çeğinden, fare kenesinin ısırdığı yerdeki skarla ve her bir vezikül
WENNER HA: Virus diseases associated with cutaneous eruptions. Prog Med
tabanındaki papül/plak ile, ayrılabilir. Yaygm V ib rio vu ln ificu s en
Virol 16:269, 1973
fe k s iy o n u (Konu 159) ya da Pseudomonas aeruginosa ile oluşmuş
e k tim a g a n g ren o zu m (Konu 155) sepsis ve hemorajik bülleri bulu
nan immünitesi baskılanmış kişilerde dikkate alınmalıdır.
19 Tam ar F. B arlam , Dennis L. Kasper
Ürtikerli Erüpsiyonlar Klasik ürtikerli (hives) kişilerde ge
nellikle ateşle birlikte olmayan hipersensitivite vardır. Ateş varsa,
ANİDEN RAHATSIZLANAN
ürtikerli erüpsiyonlar genellikle ü r tik e r li v a sk ü lit (Konu 317) ne
deniyledir. 48 saate kadar süren klasik ürtiker lezyonlarının her bi İN FEKTE ATEŞLİ HASTAYA
rinin aksine bu lezyonlar 5 güne kadar sürebilir. Etiyoloji; serum YAKLAŞIM
hastalığı (genellikle penisilin, sulfa, salisilat veya barbiturat ile olu
Ejder Küçükaltm,Yahya Sağlıker
şan), bağ doku hastalığını (örn. sistemik lupus eritematozus veya
Sjogren sendromu), enfeksiyonu (örn. hepatit B virüsü, coxackievi-
Aniden rahatsızlanan ateşli hastayı tedavi eden hekim, acil dikkat
rus A9 veya parazitlerle oluşmuş ) içerir. Malignite, ateş ve kronik
gerektiren infeksiyonları aklına getirebilmelidir. Bu gibi infeksi-
ürtikerle birlikte olabilir (Konu 57).
yonlar ortaya çıktığı anda doğru şekilde değerlendirilir ve tedavi
Nodüler Erüpsiyonlar İmmünitesi zayıf konakçıda, nodüler
edilmezse, olumlu sonuç elde etme fırsatı kaybedilebilir. Bu bö
lezyonlar sıklıkla yaygm enfeksiyonu temsil ederler. Yaygm candi-
diasis’i (sıklıkla C a n d id a t r o p ic a lis ’e b ağlı) olan hastada ateş, mi- lümde, göreceli olarak sık karşılaşılan acil infeksiyöz hastalıkların
yalji ve erüptif nodül triadı bulunabilir (Konu 205). Yaygm c r y p to klinik takdimi ve hastalara yaklaşım tartışılmaktadır. Bu infeksi
c o c c o s i s lez y o n la rı (Konu 204) molluscum contagiosum’a benze yöz durumlar diğer bölümlerde detaylı olarak tartışılmıştır. - > Vo-
yebilir. Nodüllerin nekrozu a s p e r g illo s is (Konu 206) veya m u ninfeksiyöz ateş nedenleri hu bölüme dahil edilmemiştir; nedeni
c o r m y c o s is (Konu 207) şüphesini güçlendirmelidir. Erilema nodo- bilinmeyen ateşe yaklaşım ile ilgili bilgi,sonuçta ııoninfeksiyiiz
zum alt ekstremitcler üzerindeki oldukça hassas nodüllerle bulunur. etiyolojisi olduğu gösterilenler de dahil, 125. Konuda sunulmak
Vezikül veya bül görünümü verecek kadar ödemli, çok sayıda no tadır.
dül ve plakları olan kişilerde S w e e t se n d r o m u (Konu 57) düşünül
melidir. Sweet sendromu hem sağlıklı kişileri hem de lenfoprolife- GENEL DEĞERLENDİRM E
ratif hastalığı olan kişileri etkileyebilir.
Purpurik Erüpsiyonlar A ku t m e n in g o k o k s e m i (Konu 146) GÖRÜNÜM Bir hekimin aniden rahatsızlanan hastaya yakla
klasik olarak çocuklarda peteşiyal erüpsiyon olarak görünür, fakat şımı tutarlı olmalıdır.Öykü alınmadan ve fizik muayene yapılma
başlangıç lezyonları ağarabilen makûller veya ürtiker olarak görü dan önce, hastanın genel görünümünün hızlıca değerlendirilmesi
nebilir. RMBA akut meningokokseminin ayırıcı tanısında düşünül değerli bilgiler sağlayabilir. Dikkatli hekimin, hastanın toksik ya da
melidir. E c h o v iru s 9 en fe k s iy o n u (Konu 193) akut meningokokse- septik olduğu yönündeki sübjektif sezgileri sıklıkla doğru çıkar.
miyi taklit edebilir; bu durumların kesin ayırımının yapılması Ateşi olan hastada gözlenebilir ajitasyon veya anksiyete kritik bir
mümkün olmadığından, hastalar bakteriyel sepsisli imiş gibi tedavi
rahatsızlığın habercisi olabilir.
edilmelidir. P u rp u ra fu lm in a n s ’ ın (Konu 124 ve 146) geniş eki-
Ö YK Ü Semptomlar çoğunlukla nonspesifiktir. Semptomların
mozlu alanları, altta yatan, enfeksiyöz veya enfeksiyöz olmayan
genel olarak tanımlanmasına ek olarak, hastalığın progresyonu ile
nedenleri olabilen şiddetli dissemine intravasküler koagülasyonu
ilgili fikir sahibi olmak önemlidir. Semptomların başlangıcı ve sü
yansıtır. K ro n ik m e n in g o k o k s e m i (Konu 146) lezyonlarının peteşi-
resi, progresyonun hızı ve ciddiyetinde zaman içerisinde meydana
yi de içeren çeşitli morfolojileri olabilir. Purpurik nodüller bacak
gelen değişiklikler detaylı olarak sorgulanmalıdır. Hastayla ilgili
larda gelişebilir ve eritema nodozuma benzer ancak keskin hassas
bazı faktörler ve eşlik eden durumlar belirli organizmalarla enfek
lığı yoktur. Yaygın g o n o k o k s e m i (Konu 147) lezyonları genellikle
siyon riskini arttırabilir ve genelde görülenden daha fulminan bir
eklemlere yakın yerleşmiş, ayırt ettirici, seyrek, sayılabilir hemora
gidişe yol açabilir. Dalak fonksiyonlarında bozukluk, önemli kara
jik püstüllerdir. Kronik meningokoksemi ve gonokoksemi lezyon-
ciğer hastalığı ile beraber alkolizm, intravenöz ilaç kullanımı, HIV
ları görünüm ve dağılım bakımından ayırt edilemeyebilir. V iral h e
infeksiyonu, diyabet, malignensi ve kemoterapi gibi durumlar, spe
m o r a jik a t e ş (Konu 198 ve 199) uygun seyahat hikayesi ve peteşi
sifik infeksiyonlara yatkınlığı arttırırlar ve sıklıkla daha ciddi seyir-
yal döküntüsü olan hastalarda düşünülmelidir. T ro m b o tik tro m b o si-
li gidişe yol açarlar. Hasta, invaziv enfeksiyona yol açabilecek bir
to p e n ik p u r p u r a (Konu. 57, 108, ve 116) enfeksiyöz olmayan ateş
odağın tanımlanabilmesi için, yakında oluşmuş üst solunum yolu
ve döküntü nedenidir. K u ta n ö z k ü çü k d a m a r v a sk ü lü ti ( le u k o c y to c -
enfeksiyonu, influenza, veya varisella; geçirilmiş travma, cilt bari
la s t ic v a scu litis) tipik olarak palpe edilebilir purpura şeklinde görü
yerinin bozulmasına yol açan laserasyon, yanık, cerrahi veya dekü-
nür ve çok çeşitli nedenleri vardır (Konu 57).
bit ülseri; ve rinoplasti sonrası nazal tampon, bariyer kontraseptif,
Ülserli veya Skarlı Erüpsiyonlar Daha yaygın erüpsiyon du
tampon, arteriyovenöz fistül, prostetik eklem gibi yabancı cisim
rumunda ülser veya skar varlığı, tanı koydurucu önemli deliller
varlığı yönünden sorgulanmalıdır. Yolculuk, evcil hayvanlarla veya
sağlar. Örnek olarak skar varlığı uygun durumda çalılık tifüsü veya
diğer hayvanlarla temas, kene bulaşmasına yol açacak aktivitelerde
rickettsialpox tanısını hatırlatabilir. Diğer hastalıklarda (örn. ant-
bulunma, diğer durumlarda akla gelmeyecek tanıları düşündürür.
raks) ülser veya skar tek deri belirtisi olabilir.
Son zamanlardaki beslenme biçimi, ilaç kullanımı, hasta bireyler
ile sosyal temas, aşılama öyküsü, menstrüel öykü, olayla ilişkili
;5 İB l,İO ( »R A FY A
olabilir. Sistemlerin gözden geçirilmesi, nörolojik bulgulara veya
CHERRY JD: Contemporary infectious exanthems. Clin Infect Dis 16:199, 1993 duyusal değişikliklere, döküntü veya cilt lezyonlarına, fokal ağrı
CHERRY JD: Cutaneous manifestations of systemic infections, in Textbook of veya hassasiyet üzerine odaklanmalıdır ve ayrıca solunum, gastro
Pediatric Infectious Diseases, vol. 1, 3d ed, RD Feigin and JD Cherry (eds).
intestinal veya genitoüriner semptomların da genel değerlendirme
Philadelphia, Saunders, 1992, pp 755-782
FREEDBERG IM et al (eds): Fitzpatrick’s Dermatology in General Medicine, sini içermelidir. Semptomların süresini ve progresyonunu belirle
5th ed. New York. McGraw-Hill, 1999 mek, olayın seyri ve aciliyeti hakkında bir değerlendirme yapabil
HURWITZ S (ed): Clinical Pediatric Dermatology. Philadelphia, Saunders, 1981 mek açısından özellikle önemlidir.
H/1K MUAYENE Fizik muayene tam olarak yapılmalı, ve i9 Aniden Rahatsızlanan İnfekte Ateşli Hastaya Yaklaşım
nttııı değerlendirmede bazen kısaca geçiştirilen bazı bölgelere özel
likle dikkat edilmelidir. Hastanın genel görünümü ve vital bulgula- mik bölgelere seyehat öyküsü Babesia ile infeksiyon olasüığını
itrtjn değerlendirilmesi, cilt ve yumuşak doku muayenesi, ve nöro- turn Kene ısınğmdan sonraki 1-4 hafta içerisinde, hastada üşü
tfc.geı lendirme özellikle önemlidir. titreme, bitkinlik, anoreksi, miyalji, artralji, bulantı, ve baş ağ
ajite ve kaygılı vejfa letaıjik ve apatik görünümde olabi- görülnnekimoz ve/veya peteşi ara sıra görülür. Babesia’nın bu
i fffi'A teş genellikle vardır, ancak üremisi veya sirozu olan yaşlı has- masına en sık yol açan kene türü, Ixodes scapularis, Borrelia bu
(Hİîtfda, glükokortikoid veya nonsteroid antienflamatuar ajanları dorferi (the agent of Lyme hastalığı ajanı) ve Ehrlichia yıda ta
Kullanan hastalarda, altta yatan ciddi infeksiyona rağmen, ateş ol- ve ko infeksiyon oluşabilir,bu durum daha ağır hastalığa yol aça
• Ulayabilir. Kan basıncı, kalp hızı, ve solunum sayısının ölçümü he- lir. Avrupa türü olan Babesia divergens, U.S. türü olan B. Microl
nıodinamik ve metabolik değişikliğin derecesini belirlemeye y ar-' göre daha fulminan seyreder ve hemoliz, sanlık, hemoglobine;
dmıcı olur. İnvaziv orofaringeal infeksiyona bağlı obstrüksiyon ris ve böbrek yetmezliği ile seyrederi, mortalite oranı %50 nin üzer
kim ekarte etmek için, hastanın solunum yolu değerlendirilmelidir. de olan febril sendroma yol açar. Ağır babesiyoz asplenik bireyi
Esaslı bir cilt muayenesi, etiyolojik tanıyı açıklığa kavuşturabi- de özellikle sık görülmekle beraber splenik fonksiyonu normal ol
lır. Peteşiyal döküntüler tipik olarak meningokoksemi veya kayalık bireylerde de ortaya çıkabilir.
dağlar benekli humması ile beraber görülür, eritrodermi ise toksik Diğer Sepsis Sendromlan Tularemi (Konul61)tüm U.S.
şok sendromu (TŞS) ve üaç ateşi ile birliktedir. Yumuşak doku ve görülmekle beraber, yaban tavşanı, kene, ve tabanid sineği tem;
kas muayenesi kritilç önem taşır. Eritendi veya koyu alanlar, ödem, ile ilişkili olarak özellikle Arkansas, Oklahoma, ve Missouri de g
ve hassasiyet, altta yatan riekrotizan fasiit, miyozit, veya miyonek- riilür. Nadir görülen tifoid form gram negatif septik şok ve %30
rozu gösterebilir. Nörolojik muayene, erken ensefalopati işaretleri üzerinde mortalite oranı ile ilşkilidir.U.S: de, veba (Konul62)- p
açısından, mental durumun dikkatli değerlendirmesini içermelidir. mer olarak New Mexico, Arizona, ve Colorado da yer sincabı, bc
Ense sertliği veya fokal nörolojik bulgular araştırılmalıdır. Fokal kır köpekleri, veya amerikan sincabı ile temas sonrası görülür. Se
bulgular, deprese mental durum, pupil, ödemi sonuçta hemiasyona tik form nadir görülür ve şok, multi organ yetmezliğime %30 mc
neden olabilen lumbar ponksiyondan önce,beyin görüntüleme yön talite ile seyreder. Bu nadir infeksiyonlar ancak uygpn epidemiy
temleri ile değerlendirilmelidir. . lojik durumlarda düşünülmelidir.
CİLT BU LG U LA R I İL E B E R A B E R SEPSİS (aynca Koı
18’e bakmız) Makülopapüler döküntüler erken meningokokal ve}
Ö ZEL D UR UM LAR riketsiyal hastalığı gösterebilir, ancak genelde acil olmayan infel
siyonlarla ilişkilidir, Eksantemler genellikle viraldir. ..
Bir çok infeksiyon için, dikkatli değerlendirme, tanısal testler ve; , Peteşi Virüslerin neden olduğu peteşiyal döküntüler, ağır kız;
diğer hekimlerle konsültasyon açısından zaman vardır. Ancak , or mık istisna olmakla beraber nadiren hipotansiyon veya toksik tat
tak klinik bulgulara bağlı olarak düşünülen aşağıdaki infeksiyonrar, loyla ilişkilidir. Diğer durumlarda, peteşiyal döküntüler daha ac
hızla felaketle sonuçlanabilir, veya acilen tanimlânabilmeleri hayat dikkat gerektirir.
kurtarıcı olabilir. Önerilen tedavi rejimleri Tablo 19-1.de sunulmuş Meningokoksemi (aynca Konu 146’ya bakınız) Bakteriyemi
tur. N. meningitidis infeksiyonu olan hastaların yaklaşık dörtte üçünd
AŞİKAR PR İM ER İN FEK SİYO N ODAĞI OLM AKSIZIN döküntü vardır. Meningokoksemi sıklıkla çocuklan etkiler (ör., ı
SEPSİS Bu hastalarda başlangıçta görülen nonspesifik prodromal; ay —5 yaş arası, sıklıkla kreşlerde kalanlar). Bununla beraber, spo
semptomlar hızlıca, hipotansiyonla beraber hemodinamik instabili- radik vakalar ve salgınlar okullarda (ilkokul) ve kışlalarda ortay;
teye, taşikardi, takipne, veya respiratuar distres’e ilerler. Hastanm çıkar. Bütün vakaların % 10-20’Si, şok, DlC, ve multiorgan yetmez
mental durumunda değişiklikler görülebilir. Kanamddiatezinin kli liği ile ağır seyreder. Bu hastaların %5Ö-60’ı ölür ve hayatta kalan
nik kanıtlarıyla , beraber dissemine: intravasküler koagüiâsyon larda sıklıkla geniş debridman veya gangrenöz ekstremitelerin am
(DIC), kötü prognoz işaretidir. ; > putasyonu gereklidir. Hastalarda ateş, baş ağnsı, bulantı, kusma
Septik Şok (aynca Konu 124’e bakmız). Septik şoka ilerleyen miyalji, bilinç değişikliği, ve meningismus görülebilir. Bununla be
bakteriyemili hastalarda, başlangıçta saptanamamış bîr primer in raber hastalığın hızlı ilerleyici formu genellikle meninjit ile ilişkili
feksiyon odağı (ör. Pnömoni, piyelonefrit, veya kolanjit) olabilir,. değildir. Döküntüler başlangıçta pembe renkli, bastırınca solan,
Eşlik eden hastalığı bulunan yaşlı hastalarda, malignensi ve nötro- makülopapüler yapıdadır, gövde ve ekstremitelerde ortaya çıkar,
penisi olanlarda, veya yakın zamanda operasyon geçirmiş veya ancak daha sonra hemorajik hal alır, ve peteşiler oluşur. Peteşiler,
hospitalize edilmiş hastalarda, risk artmıştır. Pseudomonas aerugi başlangıçta el ve ayak bileklerinde, akSillada, mukozal yüzeylerde,
nosa, Aeromonas hydrophila, veya Escherichia coti gibi' organiz palpebral ve bulbar konjonktivada görülür, daha sonra alt ekstremi-
malarla görülen gram negatif bakteriyemi ve Stafilokokus aureus te ve gövdeye yayılır. Peteşi kümeleri basınç noktalarında gözlene
veya grup A streptok gibi organizmalarla görülen gram pozitif in bilir, örneğin, tansiyon aletinin manşonunun şişirildiği yerde. Hızlı
feksiyon, matçı hipotansiyon ve multiorgan yetmezliği şeklinde ilerleyici meningokoksemide, peteşiyal döküntüler hızla purpuraya
karşımıza çıkabilir. Duruma göre genellikle ampirik tedavi başlanır dönüşür (Atlas HD-44) ve hastada DIC gelişir. Hipotansiyon ve
(Tablo 124-3). peteşinin ilk 12 saatte beraber görülmesi önemli mortalite oranı ile
Asplenik Hastalarda Görülen İnfeksiyonlar (ayrıca Konu ilişkilidir. Döküntü, hipotansiyon, ve normal veya düşük beyaz kü
124’e bakınız) Dalak fonksiyonu olmayan hastalar, bakteriye! sep re sayısı ve eritrosit sedimentasyon hızı olan hastalarda, meninjit
sis açısından risk altındadırlar. Asplenik hastalarda genel popülas- olmaksızın mortalite oranı %90 lara vanr.İlk bakım ünitelerine gi
yona göre sepsis 600 kat daha fazla görülür. Vakaların % 50-70’i rişten önce vakalar da antibiyotik kulanımımn daha iyi olduğuna
splenektomi sonrası ilk 2 yılda görülür, ve mortalite oranı %80 le- dair raporlar mevcuttur. Bu gözlemler, tedaviye erken başlamanın
re vanr. Bununla beraber, asplenik bireylerde, artmış sepsis riski hayat kurtarıcı olabileceğini öne sürmektedir.
ömür boyu sürer. Aspleni durumunda, infeksiyonlann çoğuna kap- Kayalık Dağlar Benekli Humması (aynca Konu 177 ye bakı
süllü bakteriler neden olur, ve bu organizmalara karşı çoğunlukla nız) KDBH , Birleşik Devletler’in her yerinde görülebilir. Kene ısı-
antikor taşıdıktan için erişkinler, çocuklara oranla daha az risk al nğı öyküsü sıktır, ancak, böyle bir öykü yoksa bile, yolculuk, dışa-
tındadırlar. En sık Streptokokus pneumonia infeksiyonu görülür, nda yapılan aktivite (ör., kene bulunan bölgelerde kamp yapmak)
ancak Hemophilus influenza veya Neisseria meningitidis de sıktır. öyküsü saptanmalıdır. KDBH etkeni Rickettsia rickettsii’diı. İlk 3
E. coli, S. aureus, group B streptokok, P. aeruginosa, Capnocytop- gün baş, ağrısı, ateş, kırgınlık, miyalji, bulantı, kusma, ve iştahsız
haga, Babesia, ve Plasmodyum ile görülen infeksiyonlarda tanım lık mevcuttur. Üçüncü gün, hastalann yansında cilt bulgulan orta
lanmıştır. ya çıkan Basmakla solan makûller, başlangıçta el ve ayak bilekle
Babesiyoz (aynca Konu 2 1 4 ’e bakınız) Yakın zamanda ende- rinde görülür, daha sonra bacaklara ve gövdeye yayılırlar. Lezyon-
hıblo İ9-1 Sık Ksır.jila.'jikın Acil İni eksi \a/. i îaslalıklar
Muhtemel Referans
Klinik sendrom Tedavi Tedavi Yorumlar Konu(lar)
Belirgin odak olmaksızın sepsis
Gram-negatif sepsis türl., gram-
P söd om on as Piperasilin/tazobaktam Tablo 124-3’e bakınız 124,155
negatif enterik basiller (4 saatte bir 3.75 g)
veya
Seftazidim (8 saatte bir 2g)
artı
Tobramisin (5 mg/kg/gün)
Gram Pozitif sepsis S tafilokok türl., Streptokok Vankomisin (12 saatte bir I g) /3-lactam-duyarlı suş sap- 124,139,140
türl. artı saptanırsa, antibiyotikler
Gentamisin (5 mg/kg/gün) değiştirilmelidir
Splenektomi sonrası sepsis Streptokoku s pn öm on ia. Ceftriakson (12 saatte bir İzole edilen suş penisilin- 124
H em ofilu s influenza. 2g r duyarlı ise, penisilin se
N eisseria m eningitidis çilecek ilaçtır
Babesiosis B a b e s ia m icroti (U.S.), Klindamisin (600 mg tid) B orrelia bu rgdorferi veya 212,214
B .divergen s (avrupa) artı E h rlich ia türl. ile potan
Kinin (650 mg tid) siyel koinfeksiyon için dok
sisiklin (100 mg bid) teda
visi gerekli olabilir
Cilt bulgulan ile sepsis
Peteşi
Meningokoksemi N .m eningitidis Penisilin (4 saatte bir 4 mil- Meningokoksemi ve kayalık 146,177
yon ünite) dağlar benekli humması bir-
veya likte düşünülüyorsa, kloram-
Seftriakson (12 saatte bir 2g) fenikol (dört bölünmüş doz
da 50-75 mg/kg/gün fl-lak-
Kayalık dağlar benekli R iketsiya riketsi Doksisiklin (100 mg bid) tam içeren bir rejim e doksi-
humması siklin eklem eyiniz
Purpura fulminans S.pnöm onia, H. influenza. Seftriakson (12 saatte bir 2g)“ İzole edilen suş penisilin-duyar- 124,126
N .m eningitidis lı ise, penisilin seçilecek ilaçtır
Eritrodermi: toksik şok Grup A Streptokok, Stafilo- Penisilin (4 saatte bir 2 mil- Toksijenik bakterinin yerleş- 139,140
sendromu koku s aureus yon ünite) tiği alan debride edilmelidir;
veya ağır vakalarda gerekli olursa
Oksasilin (4 saatte bir 2 g) intravenöz immünoglobulin
artı kullanılabilir
Klindamisin (8 saatte bir
600 mg)
Yumuşak doku bulgulan ile sepsis
Nekrotizan fasiit Group A Streptokok, miks Penisilin (4 saatte bir 2 mil- Acil cerrahi değerlendirme 128,140
aerobik(anaerobik flora yon ünite) kritik öneme sahiptir
artı
Klindamisin (8 saatte bir 600 mg)
artı
Gentamisin (5 mg/kg/gün)
Klostridyal miyonekroz Klostridyum Penisilin (4 saatte bir 2 mil- Acil cerrahi değerlendirme 145
perfrin gen s yon ünite) kritik öneme sahiptir
artı
Klindamisin (8 saatte bir 600 mg)
Nörolojik infeksiyonlar
Bakteriyel meninjit S. pn öm on ia, N. m eningitidis Seftriakson (12saatte bir 2 g)“ İzole edilen suş penisilin- 372
duyarlı ise penisilin seçilecek
ilaçür. Hasta >50 yaş ise, Lis-
teriya için ampisilin ekleyiniz
Süpüratif intrakranial S tafilokoktürl., Streptokok, türl., Oksasilin (4saatte bir2 g)b Acil cerrahi değerlendirme 372
infeksiyonlar anaeroblar, gram-negatif ba- artı kritik öneme sahiptir
siller Metronidazol (500 mg tid)
artı
Seftriakson (12saatte bir 2g )
Beyin abseleri Streptokok türl., anaeroblar, Penisilin (4saatte bir 4 mil- Cerrahi değerlendirme önem- 372
S tafilokok türl. yon ünite) lidir .
veya
Oksasilin (4saate bir 2 g )h
artı
Metronidazol (500 mg tid)
Serebral malarya Plazm odyum falsip aru m Kinin (3 gün süreyle 650 mg tid) Glukokortikoidleri kullanma- 212,214
artı
Tetrasiklin (7 gün süreyle
250 mg tid)
Spinal epidural abse S tafilokok türl. Oksasilin (4saatte bir 2 g)c Cerrahi değerlendirme önemlidir 368
Fokal infeksiyonlar
Akut bakteriyel endokardit S. aureus,/3-hemolitik strep- Seftriakson (12saatte bir 2 g) Kültür sonuçlarına göre uygun te-- 126
streptokok, HACEK grup/ artı davi. Cerrahi değerlendirme
N eisseria türl., S. pn öm on ia Vankomisin (12saatte bir 1 g) önemlidir
a resistan pnömokok sık ise, vankomisin ekleyin (12saatte bir 1 g). ^ Hemofilus aprofilus, H. paraprofilus, H. parainfluenza, Aktinobasillus ak~
^metisilin-resistant türler yüksek sıklıkta ise oksasilin yerine vankomisin (12saatte bir linomiçetemkomitans, kardiyobakteriyumhaminis, Eikenella korrodens, ve Kingella
1 g) ekleyin kingae.
c Spinal epidural abseden şüphelenilen HIV ile infekte IV ilaç kullanan hastalarda,
ampirik tedavi gram-negatif çomakları ve metisiline resistan S.aureus’u da kapsama
lıdır.
■ ı # t » ( m » t . t ( i k ( t u l alır ve peteşiye dönüşür. Döküntü zamanla avuç 19 Aniden Rahatsızlanan İnfekte Ateşli Hastaya Yaklaşım 1
■■ii vc ayak tabanına yayılır (Atlas IID -45). Sentripedal yayılım
KDBH’nın klasik bulgusudur. Ancak KDBH lı hastaların % 10-15 ve sistem yetersizliği olmaksızın bakteriyemi ve hipotansiyon ol
imle döküntü olmayabilir. Hastada hipotansiyon, non-kardiyojenik bilir. Fizik bulgular, ateş derecesi ve ağrının ciddiyeti ile minin:
pulmoner ödem, konfüzyon, letarji, ve komaya ilerleyen ensefalit uyumludur. Yumuşak doku ödemi ve eritem dışında diğer bulgul
görülebilir. Beyin omurilik sıvısı (BOS) 10-100 hücre/pL içerir ve genellikle kayda değer değildir. İnfekte bölge kızarık, sıcak, parla
genellikle mononükleer hücre ağırlıklıdır. BOS glükoz düzeyi ge şiş,, ve aşın hassastır. Tedavi edilmeyen infeksiyonda, 36 saat son
nelde normaldir; protein düzeyi ise hafifçe artımış olabilir. Renal ciltte mavi-gri yamalar oluşur, ve 3-5 gün içerisinde kutanöz büll
ve hepatik hasar ve vaskiiler hasara bağlı kanama görülebilir. Teda ve nekroz gelişir. Grup A streptokoka bağlı olanda değilde, kam
vi edilmeyen infeksiyonun mortalite oranı %30 dur. floraya bağlı nekrotizan fasiitte gaz oluşumu görülebilir. Tedavi c
Purpura Fulminans (ayrıca Konu 124 ve 146ya bakınız). Bu maksızın, küçük damarlann trombuzuna ve periferal sinirlerin harı
durum DIC nin ciltte görülen formudur ve geniş ekimotik alanlar biyetine bağlı olarak ağn azalabilir- bu da olumsuz bir işaretti
ve hemorajik büller şeklinde görülür. Peteşinin purpura ve ekimo- Mortalite oranı genel olarak %30, TSS ile ilişkili olanlarda >%7ı
za ilerlemesi, konjestif kalp yetersizliği, septik şok, akut böbrek ye ve cerrahi girişim olmaksızın yaklaşık % 100’dür. Yaşamı tehd
tersizliği, asidoz, hipoksi, hipotansiyon ve ölüm ile ilişkilidir. Pur eden nekrotizan fasiit Clostridium perfringens e (Konu 145) bağ
pura fulminans primer olarak N. meningitidis ile ilişkilidir ancak, olabilir, bu durumda, hasta ileri derecede toksik ve mortalite oraı
splenektomili hastalarda, S. pneum onia and H. influenza ile ilişkisi yüksektir. 48 saat içerisinde, hızlı doku invazyonu ve sistemik to)
gösterilmiştir. sisite hemoliz ve takip eden ölüm ile ilişkilidir. Bu durumun varlıj
Ektima Gangrenozum P. aeru g in osa and A. H ydrophila’nm ile klostridyal miyonekroz ayrımı kas biopsisi ile yapılabilir.
neden olduğu septik şok, ektima gangrenozum ile ilişkili olabilir Klostridyal Miyonekroz (aynca Konu 145 e bakınız) Miyc
(Atlas IID-57C), santral nekroz ile beraber çevresi eritemli hemo nekroz genellikle travma veya cerrahi ile ilişkilidir ancak, sponta
rajik veziküller ve ütserasyon ile karakterizedir. Bu gram negatif da olabilir. İnkübasyon periyodu genellikle 12-24 saattir, ve başlar
bakteriyemiler nötropenili, geniş yanığı olan, ve hipogammaglobu- gıçtan itibaren saatler içerisinde masif nekrotizan gangren gelişil
linemili hastalar arasında sık görülür. Sistemik toksisite, şok, ve ölüm 12 saat içerisinde görülebilir. Has
Döküntü ile Seyreden Diğer Acil İnfeksiyonlar Vibrio vulni tanın ağrısı ve toksik görünümü ile muayene bulgulan orantılı de
fic u s ve diğer nonkolera Vibrio bakteriyemileri (Konu 159) lokal ğildir. Muayenede hasta ateşli, apatik, taşikardik, takipneik, vı
cilt lezyonlanna ve karaciğer hastalığı olanlarda sepsise yol açabi ölüm korkusu içerisindedir. Daha sonra böbrek yetersizliği ve hipo
lir. Kontamine kabuklu deniz ürünlerinin yenilmesini takiben ani tansiyon gelişir, ve preterminal dönemde ajitasyon ortaya çıkar. Et
den başlayan bitkinlik, üşüme ve titreme, ve hipotansiyon görülür. kilenen bölgenin üzerindeki cilt bronz-kahverengi, alacalı, v<
Hastaların özellikle alt ekstremitelerînde, büllöz veya hemorajik ödemlidir. Seröanjinöz drenajı ve tatlı kokulu büllöz lezyonlar ola
cilt lezyonlan görülür ve %75 inde bacak ağrısı vardır. Mortalite bilir. Kas dokusunda gaz oluşumuna bağlı olarak krepitasyon olu
oranı %50 lere varır. C apnocytophagd canim orsus (Konu 127) asp- şabilir. Genellikle C. septicüm ve altta yatan malignensiyle ilişkil:
lenik hastalarda septik şoka yol açabilir. Bu zor üreyebilen gram- olan, spontan miyonekrozda mortalite oranı >%65 tir. Gövde ve
negatif çomak infeksiyonu, tipik olarak köpek ısınğım takiben ateş, kalçada görülen infeksiyonlarda mortalite oranlan sırası ile %63 ve
üşüme ve titreme, miyalji, kusma, ishal, dispne, konfüzyon, ve baş %12 dir. Cerrahi tedavinin gecikmesi mortaliteyi arttınr.
ı
I ağrısı ile seyreder. Bulgular arasında, ekzantem veya eritema mul- SEPT İK ŞOK İL E B E R A B E R VEYA S EP T İK ŞOK O L
tiforme (Atlas IIE -67), alacalı siyanoz veya periferik siyanoz, pe- MADAN N Ö RO LO JİK İN FEK SİYO N LA R Bakteriyel Me-
teşi, ve ekimoz yer alabilir. Bu fulminan seyirli formda hastalann ııinjit (aynca Konu 372’ye bakınız) bakteriyel meninjit santral si
yaklaşık %30 u sepsis ve DIC nedeniyle ölür, ve sağ kalanlarda nir sistemini etkileyen ve en sık görülen infeksiyöz acillerden biri
gangreni tedavi etmek için amputasyon gerekebilir. dir. Transplant âlıcılân, diabetik hastalar, yaşlı, ve belirli kemotera-
Eritrodermi TSS (Konu 139 ve 140) genellikle eritrodermi ile patik ajanlarla tedavi gören kanser hastalarının oluşturduğu hücre
ilişkilidir. ( Hastada ateş, üşüme ve titreme, miyalji, bulantı, kusma, sel immün yetmezlikli hastalar L isteria m onocytogenes meninjiti
ishal, ve konfüzyon görülür. Hemen göze çarpmayan ve yama tar yönünden risk altındadır, ancak erişkinlerdeki çoğu vakadan, S.
zında olabilen ancak genellikle diffüz güneş yanığı benzeri dökün pneum onia (% 3ö-50) ve N. meningitidis (% 10-35) sorumludur. Baş
tüler, yüz, gövde, ve ekstremitelerde görülebilir. 1-2 hafta içerisin ağnsı, meningismus, ve ateş başlangıçta görülen klasik bulgulardır
de desküamasyon gösteren eritrodernii, Stdfitokok-ilişkili olanda, ancak hastalann sadece yansında görülür. Daha yaşlılarda letarji ve
Streptokok-ilişkili toksik şok sendromuna göre daha sık görülür. konfüzyon olmasına rağmen, ateş veya meningeal bulgular olma
Semptomlar ortaya çıktıktan sonra hızla, genellikle saatler içerisin yabilir. Serebral disfonksiyon kanıtlan konfüzyon, deliryum, ve
de, hipotansiyon gelişir. Multiorgan yetersizliği görülür. Çoğu za komaya ilerleyen letarjidir. Sepsis ve beyin ödemi ile seyreden ful-
man primer infeksiyon odağı ile ilgili bulgü yoktur. Örneğin vajina minan bir tablo vardır, bazı vakalarda; başlangıçta görülen papilö-
veya postoperatif yara yerinde infeksiyondan ziyade kolonizasyon, demi olağandışıdır ve diğer tanılan akla getirir (ör. İntrakraniyal
stafilokokal TSS için tipiktir, ve mukoZal yüzeyler hiperemik ancak lezyön). Kraniyal sinir parâlizilerini (IV,VI,VII) fokal bulgular, va-
infekte değildir. Erken böbrek yetersizliği bu sendromun diğer sep kalann % 10-20 sinde görülebilir; hastalann % 50-60 ında bakteri
tik şok sendromlanndan ayrılmasında yardımcı olabilir. Klinik de yemi vardır. Hastalığın herhangi bir anında koma veya BOS glukoz
ğerlendirme tanıyı belirler çünkü TSS ateş, döküntü, hipotansiyon, düzeyinin <0.6 mmol/L (<10 mg/dL) olması kötü nörolojik sonuç
ve multiorgan yetmezliği gibi klinik kriterler ile tanımlanır, Menst- ile ilişkilidir. Mortalite koma, respiratuar distres, şok ve BOS pro
ruasyon ile ilişkili TSS de mortalite oranı %5, nonmenstrüel TSS tein düzeyi. >2.5 g/L,beyaz küre sayısı <5000/pL ve serum sodyum
de % 10-15, ve streptokokal TSS de % 30-70 tir. düzeyi <135 mmol/L ile ilişkilidir.
PR İM ER ODAĞIN YUM UŞAK DOKU/KAS OLDUĞU Süpüratif İntrakraniyal İnfeksiyonlar (aynca Konu 372 ye
SEPSİS (ayrıca Konu 128’e bakınız) Nekrotizan Fasiit Bu infek bakınız) Sepsis ve hemodinamik düzensizlik ile seyreden diğer na
siyon minimal travma veya postoperatif insizyon yerinde oluşabi dir intrakraniyal lezyonlar subdural ampiyem, septik kavemöz si
leceği gibi, yakın zamanda geçirilmiş varisella, doğum, yada kas nüs trombozu, septik süperiyor sagital sinüs tromboZudur. Santral
zorlanması ile ilişkili olabilir. Nekrotizan fasiitin en sık nedeni grup nörolojik bulgulan olan toksik hastanın hızlıca tanımlanması bu gi
A streptokok (Konu 140) ve karma fakültatif ve anaerobik floradır. bi durumlarda kötü prognozun düzeltilmesi için kritiktir.
(Konu 128). Diabetes mellitus, periferal vasküler hastalık, ve intra- S u bd u ral A m piyem Bu infeksiyon vakalann %6Q-70 inde pa-
venöz ilaç kullanımı ilişkili risk faktörleridir. Nonsteroidal anti-inf- ranazal sinüslerden kaynaklanır. Etiyolojide başta gelen organiz
lamatuar ajanların kullanımı granülosit kemotaksisi, fagositoz, ve malar microaerofilik streptokoklar ve stafilokoklardır.hasta toksik-
bakteri öldürme yeteneğini olumsuz etkilediği için, cilt ve yumuşak tir, ateş, baş ağnsı, ve ense sertliği mevcuttur. Tüm hastalann %75
doku infeksiyonlarının ilerlemesine yol açar. Hastada diğer organ inde fokal bulgular vardır ve % 6-20’si ölür.
106 if a a ^ l n t i k i a n n A/ki iii vc A ık d im Ş e kille ri ile birlikte hemodinamik instabilite ve multiorgan yetersizliğine se-
konder oluşur. Hızlı klinik bozulma ve ölüm, endokardit ve orofa-
Septik K avernöz Sinüs Tromhatu Bu durum yüz veya sfeno- rinksin nekrotizan infeksiyonlarında (ödemin aniden havayolunu
id sinüs iııfeksiyonunu takiben görilfifr: vakalarm-^TOT stafilokok; tıkadığı) görüldüğü gibi, primer infeksiyon bölgesinin destrüksiyo-
kalan kısmı aerobik veya .ımuTobık streptokoklara bağlıdır. Tek ta* nu ile ilişkili olabilir.
raflı veya retroorbital baş ağrısı günler içerisinde ateş ve toksik bul* Rinoserebral Mukormikozis (ayrıca Konu 207 ye bakınız)
gulara ilerler. Hastalanır dörtte üçünde görülen tek taraflı periorbi Diabeti veya matignensisi olan hastalar invaziv rinoserebral mu
tal ödem, iki landa yayılır ve zamanla ptosis, proptosis, oftalmop- kormikozis açısından risk altındadırlar. Hastada düşük dereceli
ieji, ve papilödeme ilerler. Mortalite oranı %30 kadardır. ateş, künt sinüs ağnsl, diplopi, bilinç bozukluğu, azalmış oküler ha
S uperior S a g ita lSinus S ep tik T rom bozu Bu infeksiyon mak- reket, kemozis, proptözis, koyu renk veya nekrotik burun boşluğu,
siller ve etınoid sinüslerden yayılır. Bakteriyel nedenler S. pneum o ve orta hatta yerleşen nekrotik sert damak lezyonları vardır. Hızla
nia, diğer streptokoklar ve stafilokoklardır. Baş ağrısı, bulantı, kus tanı konulup girişimde bulunulmazsa, bu durum yüksek mortalite
ma, konfüzyon ve komaya hızlı ilerleyiş, ense sertliği, ve beyin sa ile seyreden amansız ilerleyici bir tablo olarak devam eder.
pı bulguları ile fulminan bir seyir vardır. Sinüs taniamen tromboze Akut Bakteriyel Endokardit (ayrıca Konu 126’ya bakınız)
ise, mortalite oranı %80Tere varır. Bu durum subakut endokardite göre çok daha agresif bir tablo şek
Beyin Absesi (ayrıca Konu 372 ye bakınız) Beyin absesi sık linde seyreder. S. aureus, S. pn öm onie, L. m onositogenes, Hemofı-
lıkla sistemik bulgu olmaksızın oluşur. Hastaların yaklaşık yansı lus türleri., ve grup A, B ve G streptokok gibi bakteriler doğal ka
afebrildir, ve bulgular beyinde yer kaplayan lezyon ile uyumludur; pakçıklara saldırırlar. Mortalite oranı % 10-40 arasında değişir. Has
hastaların %70 inde baş ağnsı, %50 sinde fokal nörolojik bulgular, tada altta yatan malignensi, diabetes mellitus, intravenöz ilaç kulla
%25 inde papilödemi mevcuttur. Abse tek veya multipl olabilir, tes nımı, veya alkolizm gibi eşlik eden durumlar olabilir. Hastada in-
pit edilemeyen endokardit gibi, hematojen infeksiyon veya bilin feksiyonun başlangıcından sonraki 2 hafta içerisinde ateş, halsizlik
meyen bir odaktan köken alabilir İnfeksiyon birkaç gün içerisinde ve kırgınlık olabilir. Fizik muayenede, değişken üfürüm ve konjes-
serebritten matür kapsülİÜ bir abseye ilerler. Hematojen kaynaklı tif kalp yetersizliği tespit edilebilir. Bazen avuç içi ve ayak tabanın
abseler ventriküler boşlukta rüptüre olmaya meyillidir, ve klinik da, hemorajik makûller görülebilir (Janeway lezyonları, Peteşi,
durumda ani ve ciddi bozulmaya yol açarak yüksek mortaliteye ne Roth lekesi, splinter hemoraji, and splenomegali nadiren görülür.
den olurlar. Diğer dürumlârda mortalite düşük ancak morbidite Hızlı kapakçık destrüksiyonu, özellikle aortik kapakçığın, pulmo-
yüksektir (%30-55). İnme, ve sinüzit veya otit gibi parameningeal ner ödem ve hipotansiyon ile sonuçlanır. Septum ve iletim sistemi
infeksiyon odağı olan hastalarda kliiıisyen beyin absesinden büyük ne ilerleyen ve hayatı tehdit eden aritmilere veya yüksek dereceli
ölçüde şüphelenmelidir. Fulminan seyirli, tanının geciktiği, absenin iletim bloğuna yol açan miyokardiyal abseler oluşabilir. Geniş fra-
ventriküle rüptüre olduğu, multipl abseİerde, veya başlangıçta jil vejetasyonlar, major arteryel emboli, metastatik infeksiyon, veya
anormal nörolojik bulguların olduğu hastalarda prognoz daha kötü duku infarktı ile sonuçlanabilir. Emboli; felç, bilinç değişikliği, gör
dür, me bozukluğu, afazi, ataksi, baş ağnsı, meningismus, beyin absesi,
Serebral Malarya (ayrıca Konu 214 e bakınız) Bu dürüm eğer serebrit, parapleji ile beraber spinal kord infarktı, artralji, osteomi
hasta yakın zamanda malarya yönünden endemik bir bölgeye şeye- yelit, splenik abse, septik artrit ve hematüriye yol açabilir. Hızlı mü
hat etmişse, ateşli bir rahatsızlığı, letarji veya diğer nörolojik bul dahale, başarılı sonuç elde etmek açısından oldukça önemlidir. .
guları varsa şiddetle düşünülmelidir, Fulminan malarya, etkeni
Plasmodium falciparumdur ve >40°C (>104°F) ateş, hipotansi
A N İD E N R A H A T S IZ L A N A N H A S T A Y A
yon,sanlık, yetişkin respiratuar distress sendromu, ve kanama ile
ilişkilidir. Tanımlayacak olursak, mental durumunda değişiklik T A N IŞ A L İŞ L E M L E R
olan veya tekrarlayan fulminan malarya krizleri olan her hastada
serebral malarya düşünülmelidir. Erişkinlerde bu nonspesifık ateşli Hızlı klinik değerlendirmeden sonra, tanısal materyaller çabucak
hastalık günler içerisinde komaya ilerler; nadiren, saatler içerisinde alınmalı ve antibiyotik ve destek tedavisine başlanmalıdır. Sepsiş
koma ve 24 saat içerisinde ölüm olabilir. Ense sertliği ve fotofobi sendromlarında, kan (kültür; tam kan sayımı, serum elektrolit öl
nadirdir. Fizik muayenede, simetrik ensefalopati tipiktir, ve ilerle çümleri, kan üre azotu, serum kreatinin, ve serum glükoz; ve kara
miş hastalıkta dekortike ve deserebre postür ile üst motor nöron ciğer fonksiyon testleri için) antibiyotik tedavisine başlanmadan
disfonksiyonu görülebilir. Tanı konulamayan infeksiyon %30 luk önce, açılan intravenöz hattan sağlanabilir. Hastada akut endokar
mortalite ile sonuçlanır. dit yönünden, kan kültürü üç kez tekrarlanmalıdır. Asplenik hasta
Spinal Epidural Abseler (ayrıca Konu 3 6 8 ’e bakınız) spinal larda (splenik fonksiyon bozukluğunda da), Howell-Jolly cisimcik
epidural absesi olan hastalarda bel ağrısı ve ilerleyen dönemde nö lerinin varlığını teyid etmek ve bakteri yönünden buffy coat araştır
rolojik defısitler gelişir. Diabetes mellitusu olanlar; intravenöz ilaç mak için kan yayması hazırlanmalıdır; bu hastaların kanında >106
kullananlar; yakın zamanda spinal travma geçirenler; cerrahi veya organizma/ml (karşılaştırıldığı zaman sağlam dalağı olan hastalar
epidural anestezi alanlar; eşlik eden HIV infeksiyonu olanlar risk da İCri/mL) bulunabilir. Muhtemel serebral malarya ve babesiyoz
altındaki hasta grubunu oluştururlar. En sık lokalizasyon torasik ve düşünülen hastalarda tanı ve parasitemi miktarı açısından kan yay
ya lumbar seviye ve ensık etiyolojik ajan stafilokoklardır; HIV ile ması incelenmelidir. Kan yayması ehrlichiosis açısından da tanısal
infekte intravenöz ilaç kullananlarda, tedavi gram-negatif çomakla olabilir.
rı ve metisilin-resistant S. Aureus u içermelidir. Eğer hasta önceden Meninjitli hastalarda antibiyotik tedavisi uygulanmadan önce
olan bel ağrısı öyküsü veriyorsa ve yeni nörolojik bulguları varsa, BOS alınmalıdır. E ğ er fo k a l n örolojik bulgular, an orm al m ental
bu tanı hızla akla getirilmelidir. Hastaların yaklaşık %60 ında ateş durum, veya papitödem varsa lom ber ponksiyon ön cesi beyin g ö
ve %90 ında bel ağnsı vardır. Parestezi, kemik iliği ve mesane dis rüntüleme yöntem leri gerekir, görüntülem e ön cesinde fa k a t kan
fonksiyonu, radiküler ağrı, ve güçsüzlük sık görülen nörolojik şika kültürü alındıktan son ra antibiyotikler uygulanmalıdır. Eğer BOS
yetlerdir ve fizik muayenede hastada anormal refleksler ve motor- kültürleri negatif ise, etiyolojik tanıya yönelik olarak lateks aglüti-
ve duyu defısiti olabilir. Hızlı tanı ve tedavi, acil dremaj da dahil, nasyon veya immünopresipitan yöntemle BOS’un laboratuar ince
kalıcı nörolojik sekeli önleyebilir veya en aza indirebilir. lemesi yapılabilir. Bununla beraber, kan kültürleri vakaların %50-
FULMİNAN S E Y İR L İ FO K A L SENDROM LAR Hemen 70 inde tanıyı sağlar.
herhangi bir primer odaktaki infeksiyon (ör. Osteomiyelit, pnömo- Fokal abseler cerrahi girişim değerlendirmesinin bir parçası
ni, piyelonefrit veya kolanjit) bakteriyemi ve sepsisle sonuçlanabi olarak acil bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans görüntü
lir. TSS, septik artrit, peritonit, sinüzit ve yara infeksiyonu gibi fo leme gerektirir. Yara kültürü veya cilt lezyon kazıntı kültürleri gibi
kal infeksiyonlarla ilişkilidir. Ölüm septik şok veya toksin üretimi tanısal işlemler, tedaviyi birkaç dakikadan fazla geciktirmemelidir.
Bir kez acil değerlendirme, tanısal işlemler ve (eğer gerekli ise) 20 Hipoıenni (H.) vc Frostbite (Soğuk Çalması) 107
cerrahi konsültasyon (aşağıya bakınız) tamamlandıktan sonra, di
ğer laboratuar testleri yapılabilir. Gerekli radyografi, bilgisayarlı Tabin 20-1 Hipolcrmi iciıı Risk Faktörleri
aksiye! tomografi, manyetik rezonans görüntüleme, idrar analizi,
eritrosit sedimentasyon hızı tespiti ve transtorasik veya transözefa- Yaş ekstremleri Endokrine bağlı
gial ekokardiyografi önemli bulgular sağlayabilir. Yaşlılar Hipoglisemi
Neonatlar Hipotroidi
TEDAVİ Tablo 19-1 de bu bölümde bahsedilen infeksiyonların bi Dış maruziyet Adrenal yetm.
rinci basamak tedavisi listelenmiştir (tedavi ile ilgili daha detaylı
Mesleki Hipopitüitarizm
Spor bağımlı Nörolojik
bilgi için, ilgili bölüme bakınız). Parenteral antibiyotik tedavisine
Uygunsuz giyinme İnme
ek olarak, bu infeksiyonların birçoğu acil gerrahi gerektirir. Olası
İlaçlar ve entoksikasyonlar Hipotalamik boz.
ııekrotizan fasiit veya miyonekroz için genel cerrahi, subdural am- Etanol Parkinson hast.
piyem veya spinal epidural abse açısından beyin cerrahisi, mukor- Fenotiazinler Spinal kord hasarı
mikoz olasılığı için otolaringolojik cerrahi ve akut endokarditli kri Barbitüratlar Multisistem
tik hastalar için kardiyotorasik cerrahi, acil antibiyotik tedavisi ka Anestetikler Malnütrisyon
dar önemlidir. Nekrotizan fasiit ve klostridyal miyonekroz gibi iri- Nöromüsküler blokerler Sepsis
feksiyonlarda, acil cerrahi girişim diğer tanısal veya tedavi manev- Diğerleri Şok
ralarmından daha ön plandadır. Hepatik veya renal yetm.
Aniden rahatsızlanan ateşli hastalar, sıkı takip, agresif destek Yanıklar ve eksfoliatif dermatolojik
tedavisi, ve-çoğu vakada- yoğun bakım ünitesinde izlem gerektirir. boz.lar
TSS için intravenöz immünoglobulin uygulaması gibi yardımcı te İmmobilite ve debilizasyon
davi yöntemleri, başlangıçta stabilizasyon sağlandıktan sonra düşü
nülmelidir. Hekimin en önemli görevi akut infeksiyöz acilleri ta
nımlamak ve gerekli çabuklukta müdahale etmektir. tan yağ dokusunun eksilmesi ve termogenesis için enerji depoları
nın boşalması da ısı kaybına neden olur.
BIBLİOGRAFYA Meslekleri veya hobileri nedeniyle ileri derecede soğuk havaya
maruz kalma durumunda olan bireyler H açısından artmış risk al
ASTIZ ME et al: Septic shock. Lancet 351:1501, 1998
BARQUET N et al: Prognostic factors in meningococcal disease_development tındadırlar. Askeri geçmiş hipotermik trajediler ile doludur. Avcılar,
of a bedside predictive model and scoring system. JAMA 278:491, 1997 denizciler, kayakçılar, tırmanıcılar ya yaralanma, hava değişimleri
DAVIES HD et al: Invasive group A streptococcal infections in Ontario, Cana veya yeterince hazır olmama gibi nedenlerle soğuk maruziyeti yö
da. NEngl J Med 335:547, 1996 nünden risk altındadırlar.
DRAGE LA: Life-threatening rashes: Dermatologic signs of four infectious di Etanol vasodilatasyona neden olur(bu da ısı kaybını arttırır.)ter-
seases. Mayo Clin Proc 74:68* 1999
MATHISEN GE et al: Brain abscess. Clin Infect Dis 25:763, 1997 mogenesisi azaltır, ve glukoneogenesisi azaltır, bu da muhakeme
NEWTON CRJC et al: Neurological manifestations of falciparum malaria. Ann yeteneğini bozup obtundationa neden olabilir. Wernicke ensafalo-
Neurol 43:695, 1998 patisinde H az görülen bir özellik olmayıp diğer bulgulan maskele-
QUAGLIARELLO VJ et al: Treatment of bacterial meningitis. N Engl J Med yebilir.Birtakım medikasyonlar termal regülasyonda değişime ne
336:709, 1997 den olabilir. Fenotiazinler, barbitüratlar, benzodiazepinler, siklik
antidepresanlar ve pek çok diğer medikasyon santral mediatörlü
vasokonstriksiyonu inhibe eder. Aşırı ilaç kullanımı nedeniyle yo
ğun bakım ünitesine başvuran hastaların 4/3’ü hipotermiktir. Anes
20 D aniel F. Danzl tetikler titreme cevabını bloke ederler, etkileri ameliyathanede ve
ya uyanma odasında uygun şekilde örtünmeyince ortaya çıkabilir.
.'Ç 'ç Ç t H İP O T E R M İ (H ) V E F R O S T B IT E Birtakım endokrinolojik disfonksiyonlar H’ye neden olabilir.
■ 4 3 Hipotroidizm; özellikle miksödem koması gibi ekstrem ise metabo-
(S o ğuk çalm ası)
lik hızı azaltır, termogenesisi ve davranışsal cevapları bozar. Mik
Kürşat Özşahin,Yahya Sağlıker södem. kadınlarda erkeklerde olduğundan daha sıktır, hatta okkült
bile olabilir. Adrenal yetmezlik veya hipopitüitarizm H’ye olan du
HİPOTERMf yarlılığı artırabilir. En sık insülin veya oral hipoglisemik ajanlarla
oluşan hipoglisemi H ile ilgilidir, kısmen de hipotalamik fonksi
Kazara H vücudun çekirdek ısısının istem dışı 35C(95F) altına düş yon üzerindeki nöroglikopenik etkiye bağlıdır. Üremi, diabetik ke-
mesidir. Bu ısıda ısıyı tutmaya yarayan mekanizmalar devre dışı toasidoz ile ilgili artmış osmolalite ve metabolik bozulma hipotala
kalmaya başlarlar. Primer (Pr.) aksidental (kazara) H daha önce mik termoregülasyonda değişime neden olur.
sağlıklı olan bireyin direk soğuğa maruz kalmasıyla ortaya çıkar. Travma, SVO, SAK veya hipotalamik lezyonlar neticesinde
Ciddi bir sistemik hastalığın komplikasyonu olarak ortaya çıkan se- oluşan nörolojik hasar H’ye hassasiyeti artırır. Corpus callosum
konder H gelişen hastalarda mortalite hızı çok daha yüksektir. agenezisi veya Shapiro sendromu ateşte hızlı düşmenin takip etti
SEBEPLER Pr. Aksidental H coğrafik olarak ve mevsimsel ği yoğun terleme ile karakterize olup epizodik H’nin bir sebebidir.
olarak yayılma gösterir. Çoğu vaka kış aylarında ve soğuk iklimler Akut spinal kord yaralanmaları titremeyi sağlayan otonomik yolla
de oluşsa da sıcak bölgelerde de şaşırtıcı oranda sıktır. ABD’de H rı bozarak soğuğun uyardığı refleks vasokonstriksiyon cevapları
yılda 700 ölüme neden olur ve yarısı da 65 yaş üzeridir. önler.
Çok sayıda değişkenler özellikle neonatlar ve ileri yaş gibi Sepsis ile ilgili H kötü bir prognostik işarettir. Hepatik yetmez
ekstrem yaş gruplarını H’ye hassas hale getirmektedir (Tablo 20-1). lik Glikojen depolarının ve glikoneogenesisin azalmasına ve titre
Yaşlılarda termal propriosepsiyon bozuk olup ayrıca immobilite, me cevabının zayıflamasına neden olur. Akut MI düşük kardiak
malnütrisyon ve sistemik hast.gibi ısı generasyonu veya muhafaza out-put ile ilişkili olduğunda uygun resüsitasyon sonrası H reverse
sı ile hadiselere duyarlılık artmıştır. Yaşlılık, psikiyatrik hast.lar ve edilebilinir. Geniş yanıklarda, psoriazis eritroderma ve diğer deri
sosyoekonomik faktörler bu problemlere karşı önlem alınmasını hastalıkları ve artmış periferik kan akımı aşırı ısı kaybına neden
zorlaştırarak katkıda bulunurlar. Neonatlarda yüksek yüzey/kitle olur.
oranı efektif titreme ve davranışsal cevap yetersizliği nedeniyle TERMOREGÜLASYON: (T) Isı kaybı 5 mekanizma ile olur.
yüksek oranda ısı kaybı görülür. Ek olarak malnütrisyon ve subku- Radyasyon (%55-65 ısı kaybı) ve iletme (%10-15 ancak soğuk su-
108 II Hastalıkların Ana Bulgulan ve Takdim Şekilleri Ör: arefleksiyanın H’ye sadece bağımlı olması spinal kord hasarını
saklayabilir veya erteleyebilir. H’li hastalar konfüze veya savaşçı
da çok daha fazla) konveksiyon (rüzgarla artar, respirasyon ve eva- olabilirler bu semptomlar geri ısıtma ile restraint kulammından da
porasyon (ısı ve relativ nemden etkilenir). ha fazla toparlar. HTi hastalarda maladaptif davranışın klasik örne
Preoptik anteriyor hipotalamus normalde termoregülasyonu ği soğuk strese giysileri çıkararak cevap verme gibi bir durumu içe
idare eder (Konu 17). Thermonötralizasyon üzerindeki erken de ren paradoks soyunmadır. Soğuğun indüklediği ileus abdominal
fans otonom sinir sistemi üzerindeyken (Konu 72) gecikmiş kont rektus spazmı akut abdomeni taklit edebilir veya maskeleyebilir
rol endokrin sistem tarafından idare edilir. Otonomik sinir sistemi (Konu 14).
cevapları norepinefrin salmımı, müsküler tonus artışı,ve titreme ile H’li hasta ve kardiak arrestte iken ilk kez görüldüğünde resüsi-
termogenesis ve bazal metabolik hızda artışa yol açar. Kutanöz so tasyon endikedir ancak,’resüsitasyon endikasyonu yok’ durumu
ğuk termoresepsiyon direk refleks vasokonstriksiyon ile ısı sağlar. oluşmuşsa, 2) kesin letal yaralanma olmuşsa, 3) Donmuş göğüs du
Soğuğa maruz kalma tirotropin releasing hormonun hipotalamik varını bastırmak imkanı yoksa resüsitasyon yapılmaz. Resüsitas
salimim uyarır bu TSH artışına neden olur, TSH ’da metabolik hızı yon ilerledikçe K+ seviyelerinin 10 meq/L üzerinde olmasıyla yan
artıran tiroksinin troid bezinde üretimini uyarır. sıtılan geniş hücre lizis bulgusu varsa prognoz kötüdür. Resüsitas-
K LİN İĞ E BAŞV U RU Çoğu H vakalarında uygun olmayan yona devamı gereksiz kılan diğer bulgular çekirdek ısı <12°C,
giyimle dış ortamda uzun süre soğuk altında bulunmak gibi çevre pH<6.5 veya 50m g’ın altında fibrinojen değeri ile giden iv. Trom-
sel faktörlere maruziyet öyküsü tanıyı koydurabilir. Şehir merkez bozis kanıtlandır. Hastayı 3 5 °C ’ye dek ısıtmadan önce resüsitasyo-
lerinde prezentasyon daha belirsiz olup klinisyen diğer hastalıklar, nu sona erdirme karan çok zordur. H’nin düzeldiğine yönelik de
toksin maruziyeti, veya psikiyatrik teşhisler koyabilir. ğerli prognostik indikatörler yoktur. İkinci serinleme ile asfiksi öy
H ile stimulasyon sonrası tüm organ sistemlerinde ilerleyici küsü işlem üzerinde negatif prediktör değere sahiptir.
depresyon oluşur. Bu klinik manifestasyonların zamanlama ve gö TEŞH İS V E ST A B İLİZ A SY O N H çekirdek ismin tercihen
rünümünü büyük oranda değişir (Tablo 20-2). Çekirdek ısı bilinme iki noktadan ölçümü ile konfirtne edilir. Rektal problar 15cm. deri
den diğer vital bulguların değerlendirilmesi zor olabilir. Önçekir- ne soğuk feçesin komşuluğunda olmamak üzere yerleştirilir. Si
dek ısı ile uyumsuz bir taşikardi; hipoglisemi, hipovolemi, veya mültane özefajial ölçüm ısıtılmış inhalasyon tedavisi sırasında yan
toksin aşırı dozajı gibi bir sebebin oluşturduğu sekonder H2’yi tel lış olarak yüksek bulunabilir. Prob larinksin 24cm. altına konmalı
kin eder. C 0 2 üretiminin progressif olarak azalması sonucu respi- dır. Okumalar arasındaki en büyük uyumsuzluk etkili geri ısıtma
ratuar hız düşük olacaktır, persistan hiperventilasyon herhangi bir öncesi transizyon fazında olur. Yalnızca infrared timpanik termog-
SSS lezyonunu veya organik asidozlardan birini telkin eder. Orta rafıye güvenmek tavsiye edilmemektedir.
derecede H olan bir hastada aşikar bilinç depresyonu bir (toksin) H tanısı konduktan sonra kardiak monitorizasyon sağlanırken
overdozu, veya infeksiyon ve travmaya bağlı SSS’i disfonksiyonu daha fazla ısı kaybını engelleme yoluna gidilmelidir. Eğer hasta
şüphesi uyandırmalıdır. ventriküler fibrilasyonda ise 3 defıbrilasyon denemesinden oluşan
Fizik muayene bulgularında H nedeniyle değişiklik görülebilir. (2j/kg) bir sekans uygulanmalıdır. Başarısız olunursa aktif geri ısıt-
Düşük 35°C (95°F)- Serebral metabolizmada Taşikardi ardından Takipne ardından Diüresis, katekolaminler, Artmış titreme ön
32.2°C(90°F) lineer depresyon, amne progressif bradi- respiratuar daki adrenal steroidler, trio- cesi kas tonüsü,
zi, apati, dizartri, bozuk kardi, kardiak sik- ka volümünde dotronin ve tiroksin ardından yorgun
muhakeme, maladaptive lüs uzaması, vaso progressif azalma, artışı, ütreme ile meta luk, titremeye bağ
davranışı konstriksiyon, kar 0 2 tüketiminde bolizma artışı lı termogenesis,
diak out put ve kan azalma, bronko- ataksia
rea, bronkospazm
Orta <32.2°C (90°F)- EEO anomalileri, bilinç Nabız ve kardiak Hipoventilasyon, Renal kan akımında % 50 Hyporefleksî, azal-
28°C (82.4°F) durumunda progressif outputta progressif ısıdaki her 8 de- artma, intakt renal oto- mış titreme ha
depresyon, pupiller azalma, artmış at rece düşüş için regülasyon, bozulmuş ğımlı termogene-
dilatasyon, paradoks rial ve ventriküler C 0 2 tüketiminde insülin aksiyonu sis, rijidite
soyunma, halüsinasyon aritmiler, nonspesi- % 50 azalma, koru
fık ve düşündürücü yucu hava yolu ref
(J dalga) EKO de lekslerinin yokluğu,
ğişimleri, sistol uza 0 2 kullanımında
ması % 50 azalma
Ciddi <28°C (82.4°F) Serebrovasküler otore- Kan basıncı kalp hı Pulmoner konjes- Renal kan akımındaki Hareket yok, azal
gülasyon kaybı, sereb zı ve kardiak out yon ve ödem, 0 2 azalma kardiak output mış sinir ileti hızı,
ral kan akımında azal putta progressif kullanımında %75 azalmasına paralel hal periferik areflek-
ma, koma, oküler ref azalma, reentran azalma apne alır, ekstrem oligüri, po- leksia
leks kaybı; E EG ’de disritmiler, azalmış ikilotermi, bazal meta
progressif azalma ventriküler aritmi bolizmada % 80 azalma
eşiği, asistol
KAYNAK: From Danzl and Pozos. Copyright © 1994, Massachusetts Medical Society. All rights reserved.
ııı.ı to ( "ilen J2 "C ’ye uzatılmalıdır. 0 2 desteği kesin gerekir çün- 20 Hipotermi (H) ve Frostbite (Soğuk Çalması) 109
Kıı ııksılıcıııoglobin dissosiasyon eğrisinin sola kaymasıyla doku
oksijenizasyonu kötü etkilenmektedir. Vasokonstriksiyonu olan sokonstrikte olmuş derinin çok kolay yanabilmesi nedeniyle elekt
hastalarda pulsoksimetri güvenilir olmayabilir.Eğer koruyucu hava rikli battaniyeleri kullanmamak gerekir. Büyük oranda varolan ak
yolu refleksleri yoksa nazik endotrakeal entübasyon uygulanmalı tif çekirdek geri ısıtma opsiyonları ısıtılmış inhalasyon, ısıtılmış in-
dır. Uygun preoksijenasyon ventriküler aritmileri önleyecektir. füzyon ve lavaj( gastrik, kolonik, mediastinal,- torasik, plevral) te-
Gastrik tüp insersiyonu azalmış barsak motilitesine sekonder rapötik opsiyonlar ayrıca hemodiyaliz, venovenöz ve kontinü arte-
dilatasyonu önler. Mesane kateteri yerleştirilmesi soğuğa bağlı di- rio venöz geri ısıtma ve ek olarak kardiyopulmoner by-pass içerir.
iirezin monitorizasyonunu sağlar. Dehidratasyon kronik H'de sık Arteriovenöz anastomos (AVA) ısıtma el, önkol, ayaklar ve bal
görülür ve çoğu hasta kristalloidlerden fayda görür. Hipotermik dırların 44 - 45°C sıcaklıktaki suda sürtünme ile eksojen ısı sağlan
hastalarda KC.in laktatı ineffektif bir şekilde metabolize etmesi so ması ile olur. Maske veya endotrakeal tüple havayolu ısıtılması 40-
nucu %5 Dextroz içeren normal fizyolojik serum, laktatlı ringere 45°C nemli oksijen ile uygun bir opsiyondur. Havayolu geri ısıtıl
tercih edilir.Pulmoner arter kateter yerleştirimi potansiyel bir değe ması bazı diğer aktif çekirdek geri ısıtma yöntemlerine göre daha
ri olsa da düşük komplianslı pulmoner arterin perforasyon riskini az ısı sağlasa da respiratuar ısı kaybını engeller ve geri ısıtmaya 1-
getirir. Sağ atrial irritabilite nedeniyle santral venöz kateter kullanı 2°C ekler. Kristalloidler 40-42°C ye dek ısıtılmalıdır. Sadece masif
mından kaçınmak gerekir. volüm resüsitasyonlarında sağlanın havanın ısısının miktarı önem
Isı için arteriel kan gazları düzeltilmemelidir (Konu 50). Buna lidir. Isıtma ve sıvı veya kan vermede en etkili metot ters akımlı ısı
ektodermik veya alfa durum yaklaşımı denir,enzimatik fonksiyonu değiştirici ile olur. GİS trakt veya mesanenin ısıtılmış irrigasyonu
maksimize eder ve yüklü metabolik ara ürünlerin normal dağılımı sınırlı yüzey alanı nedeniyle minimum ısı transferini sağlar. Bu me
nı ayarlar. Düzeltilmemiş bir 7 .42 pH ve 40mmHg P C 0 2 herhangi totlar kardiak arrestte olan hastalar için saklanmalı ve elde olan tüm
bir çekirdek ısıda uygun alveoler ventilasyon ve asid baz dengesi aktif geri ısıtma teknikleri ile kombine halde kullanılmalıdır. Kar
ni yansıtır. Bikarbonat sistemi etkisiz olduğunda asid-baz imbalan- diak arrestte olan ciddi hastalar için kapalı torasik lavaj en etkili
sı korreke edilmelidir. P C 0 2 28°C da 10 mmHg üzerinde iken nor yöntemdir. Hemitorakslar her iki taraflarından sokulan iki büyük
malde 37Cde indüklenen 0 .0 8 ’lik pH azalmasını ikiye katlar. torakostomi tüpleri ile irrige edilir. Torakostomi tüpleri kendiliğin
Isıda l°C ’lik bir düşüşte hematokritin %2 azalması nedeniyle den perfüzyonu olan hastalarda bir hastada geri ısıtma amaçlı ola
aneminin ciddiyeti anlaşılamayabilinir. W BC sekestrasyonu ve ke rak sol göğüs duvarına takılmamalıdır. 4 0 -4 5 °C ’deki dializatın dış
mik iliği depresyonu sık olup potansiyel bir enfeksiyonu maskele akım emmeli 2 kateterle uygulanması durumunda ve peritoneal la
yebilir. Kronik H’de hipokalemi daha sık olsa da hiperkalemi de vaj yöntemiyle etkili bir şekilde ısı transfer edilebilir. Ekstremitele-
oluşur ve beklenen EKG bulguları hipotermi tarafından saklanabi ri tamamen donmuş olan hastalarda veya rabdomyolizis ile beraber
lir. Renal yetmezlik, metabolik asidoz.veya rabdomyolizisli hasta bariz doku yıkımı olan hastalarda dolaşımsal destek en etkili opsi-
yon olabilir. Perfüzyonu olan hastalarda çok hızlı geri ısıtmanın
lar elektrolit bozukluğu açısından en fazla risk altında olanlardır.
yaşamı geliştirdiği yönünde kanıt yoktur. Genellikle en iyi strateji
Koagülopatiler soğuğun intrensek kaskadın aktivasyonu için
pasif, trunkal ve aktif çekirdek geri ısıtma tekniklerinin bir kombi
gereken enzimatik reaksiyonu inhibe etmesinden dolayı sıktır. Ek
nasyonudur.
olarak Tromboxan B 2 ’nin plateletler tarafından üretimi ısıya ba
Estrakorporeal venovenöz ısıtma ile, kan santral venöz kateter-
ğımlıdır ve platelet fonksiyonu bozulur,bu yüzden taze donmuş
den alınır, 40°C ’ye ısıtılır, ve ikinci bir santral veya periferik ve
plazma ve platelet uygulanması etkili değildir. Protrombin veya
nöz kateterle geri döndürülür.Devamlı arteriovenöz ısıtma perküta-
parsiel tromboplastin zamanları gözlemlenenin aksine laboratuarlar
nöz yolla geçirilmiş femoral arteriyal veya kontralateral femoral
tarafından normal olarak rapor edilmektedir. Bu beklenmedik du
venin 8.5 Fr çaplı kateterleri ile yapılır. Kan basıncı en az 60
rum testlerin 37°C ’de yapıldığından enzimlerin ısınması sonucu
mmHg olmalıdır. Sistemi antikoagülasyon için önceden hazırlan
olabilir.
mış kateterler gereklidir. Bir oksijenatör ile destek sadece normal
G E R İ ISITM A S T R A T E JİL E R İ İlk temel karar hastayı aktif
kardiyopulmoner baypas (CPB) yolu ile temin edilebilir. Dakikada
mi yoksa pasif mi ısıtmak konusunda alınmalıdır. Pasif eksternal
2-3 litre femoral kan akımı her 3- 5 dakikada merkezi ısıyı 1-2 de
geri ısıtma basitçe hastayı giydirip sıcak bir çevreye almakla olur.
rece arttırır.Canlandırma işlemi esnasında kontrendikasyonları tes-
Baş çevresi kaplandığında geri ısıtma hızı saatte yaklaşık 0.5-2.0°C
bit edilen hastalarda CPB düşünülmelidir. Dolaşım desteği de bel
dır bu teknik daha önce sağlıklı iken akut, orta dereceli primer ak-
ki ekstremiteleri tamamen donmuş ya da rabdomyoliz dolayısıyla
sidental H gelişen hastalar için idealdir. Hastanın endojen termoge-
ciddi doku destrüksiyonu olan hastalarda yegane çare olabilir.
nezisinin desteklenmesi açısından yeterli yakıt ve glikojeni olmalı
İL A Ç TEDAVİSİ Bir hasta H ise hedef organlar ve kardiyo
dır.
vasküler sistem çoğu medikasyona minimum düzeyde cevap verir.
Kronik ciddi H’li hastalarda ekstremitelere direk ısı uygulan
Dahası kümülatif dozlar bozulmuş metabolizma ve salınım nede
ması konusunda görüşler vardır. Dehidrate hastalarda periferik va-
niyle ve ilaçların proteinlere bağlanmasının artması nedeniyle ge
sokonstriksiyonun durdurulması, soğuktan hastanın uzaklaştırılma
ri ısıtma sırasında toksisiteye neden olabilir. Ör: Hasta H de iken
sı halinde bile çekirdek ısıda sürekli bir düşme ile kendini gösteren tekrarlanan digoksin ve insülin dozları ineffektif olup ayrıca geri
core temperature afterdrop hadisesini presipite edebilir. Bu feno ısıtma sırasında potansiyel toksisite gösterebilir.
men kondüktif ısı eşitliği ve sirkülatuar konnektif mekanizmalar Deprese olmuş ve vasokonstrikte olmuş KVS (kardiyovasküler
sonucu ortaya çıkar. Soğuğa çalınmış ekstremitelerin çekirdek ısı sistem) üzerinde herhangibir farmakolojik manüpülasyondan ka
larının stabilize edilmeden önce geri ısıtılması bariz afterdropa çınmak gerekir. Eğer hipotansiyon mevzu bahis ise kristalloid in-
(sonra düşme) neden olur. Tersine truncal (bedene) ısı uygulanma füzyonu ile ve geri ısıtma ile düşük doz dopamin (2-5pg/kg/dk) dü
sı afterdrop riskini minimize edebilir. şünülmelidir. Atrial aritmiler girişim yapılmaksızın monitorize
Şu şartlarda aktif geri ısıtma gereklidir; çekirdek ısı<32C (po- edilmelidir çünkü ventriküler cevap yavaş olacaktır ve geri ısıtma
ikiloterıni), Kardiyovasküler instabilite, yaş ekstermleri, SSS dis- sırasında kendi kendine düzelecektir. Eğer endikasyon varsa Klas3
fonksiyoııu, endokrin yetmezlik veya sekonder H şüphesi. Aktif antiaritmik olarak Bretilyum tosilat kullanılır. Ventriküler fibrilas-
eksternal geri ısıtma zorlu hava ısıtmalı battaniyeler ile sağlanır. yon sırasında 10mg/kg dozda uygulanır. Bretilyum düşük ısılarda
Diğer opsiyoıılar radyan ısı kaynakları ve sıcak paketlerdir. Isıtıl ventriküler aritmi eşiğini yükseltir ancak profilaksinin faydası olup
mış tüp içindeki bir hastayı monitorize etmek oldukça zordur. Va- olmayacağı bilinmemektedir.
110 U ihı.slulıklarm Ana H ııiuulan ve Siıktiım .Seklileri ısı ilk başta kristalizasyonu önler. Donma safhası genellikle ekstra-
sellüler sıvı kristalizasyonu ile başlar. Sıvı hücreyi terk eder ve int-
Adrenal yetmezliğe yönelik ampirik tedavi eğer steroid bağım rasellüler dehidratasyona sebep olur, hiperozmolarite ve sonuçta
lılığı öyküsü, hipoadrenalizm şüphesi, veya standart tedavi ile geri- hücresel büzüşme ve hücre ölümü oluşur. Hasar görmüş doku
ısıtma mümkün olmadıkça söz konusu değildir. Ancak H’deki has TxA 2 ve PgF2alfa salar bu maddelerde platelet aggregasyonu, lö-
taya (Ötiroid) parenteral levotiroksin uygulanması potansiyel ola kosit immobilizasyonu ve vasokonstriksiyona neden olur.
rak tehlikelidir. Çünkü laboratuar sonuçları gecikebilir ve hasta öti Doku eridikten sonra olayın ikinci safhası progressif dermal is-
roid sendromu olayı karıştırabilir, hipotroidizme yönelik öykü ve kemiye neden olur. Mikrovasküler yapı kollabe olmaya başlar, ar-
fiziksel muayene bulguları aranmalıdır (Konu 330). Miksödem H teriovenöz şantlar doku basınçlarını artırır ve ilerleyici ödem for
sebebi ise Aşil tendon refleksinin relaksasyon fazı kontraksiyon fa masyonu gelişir. Sonuçta trombozis, iskemi ve superfisial nekrozis
zından daha fazla uzar. meydana gelir. Mumifikasyon ve demarkasyon gelişimi haftalar
H özellikle ateş ve lökositoz olmak üzere enfeksiyonun pek çok veya aylar alabilir.
bulgusunu maskeler. Enfeksiyonda görülen silkinme tarzındaki tit K LİN İK TA KDİM Soğukçalmasının ilk prezentasyonu alda
remeler H titremeleri ile karışabilir. Hafif vakalar haricinde ileri tıcı bir şekilde benin olabilir. Semptomlar her zaman hafif dokun
kültürler ve tekrarlayan fizik muayene çok önemlidir. Enfeksiyöz ma,ağrı ve ısı persepsiyonunu etkileyen his defektleri içerir. Akral
bir kaynak ortaya konamadıkça, yaşlılarda neonatlarda ve immün alanlar ve distal ekstremiteler en sık his kaybına uğrayan kısımlar
kompromise hastalarda ampirik antibiyotik profilaksisi gereklidir. dır. Bazı hastalar ekstermitelerde sakarlık veya bodur bir odun par
Yaşlı kişiler veya işleri nedeniyle aşırı soğuğa maruz kalma du çası gibi hislenmeler tarif etmektedirler.
rumunda olanlar gibi yüksek riskli bireyler için önleyici tedbirler Derin donmuş dokular mum gibi benekli, sarı ve morumsu be
tartışılmalıdır. Kat kat giyim, baş koruyucusu uygun korunak, art yaz görünür. En sık tespit edilen görüntü normal renkle bir miktar
mış kalori alımı ve alkol kullanımından uzaklaşma ve kurtarma ser sıcaklık ve his duygusunun olmasıdır. Hasar genellikle eğer subku-
visleriyle irtibatın önemi beliritilmelidir. tan doku esnek ve katlanabilir durumda ise yüzeyeldir.
En sık dondurucu olmayan soğuk hasarları; soğuk şişliği (per
SOGUKÇ A LM A S I nio) veya immersion (çukur) ayaktır. Chilblain kuru soğuğa tekrar
layan maruz kalmalar sonrası nöronal ve endotelyal hasar sonrası
Periferik soğuk yaralanmaları doku üzerinde hem dondurucu hem ortaya çıkar. Reynoud riski altında olan genç bayanlar risk altında
de dondurucu olmayan hasarları içerir. Soğukçalması ısı 0 °C ’nin dır. Persistan vasospastisite ve vaskülitis eritem hafif ödem ve ka
altına düşerse meydana gelir. Kristal buz formasyonu oluşur ve sel- şınmaya neden olabilir. Sonuçta plaklar, mavi nodüller, ve ülseras-
lüler mimariyi bozar. Vasküler endotelium hasar gördükten sonra yonlar gelişir. Bu lezyonlar tipik olarak el ve ayakların sırtlarını tu
staz hızlıca mikrovasküler tromboz yönüne gelişir. Doku metal ilet tarlar. Aksine immersion ayağı donma noktası üzerindeki sıvı soğu
kenler veya volatil solüsyonlar gibi termal iletkenler ile temas ha ğa tekrarlanan maruziyetler sonucu meydana gelir. Ayaklar başlan
linde ise donma çabuk meydana gelir. Diğer predispozan faktörler gıçta siyanotik, soğuk ve ödemli görünür. Takip eden bül gelişimi
sıkan elbise ve ayakkabılar veya vazokonstriktör medikasyondur. sıklıkla soğukçalmasından ayırt edilemez. Bu vezikülasyon hızla
Klinik olarak soğukçalmasını yüzeyel veya derin diye ayırmak ülserasyon ve likefaksiyon gangrene ilerler. Daha hafif vakalar hi-
en pratik olanıdır. Yüzeyel olan doku kaybı içermez. Klasik olarak perhidrozis, soğuk hassasiyeti ve ağrılı ambulasyonlardan yakınır
soğukçalması retrospektif açıdan sonuç patoloji zamanla demarke lar.
olacağından bir yanık gibi gradelendirilir. 1. Derece sadece aneste Periferik soğuk yaralanmalarının ciddiyetini teşhis etmek için
zi ve eriteme neden olur. 2. Derece yüzeyel vezikülasyonların çev değişik testler kullanılmaktadır. Hiçbiri prezentasyon anındaki ha
resinde ödem, eritem varlığı (Atlas IIA-18, IIA -19). 3. Derece he- sarın uzantısını sürekli göstermez. Ör: anjiografi ve MRI ile büyük
morajik veziküller mikrovaskülatürün yoğun hasara uğradığını damarlar incelenebilir ama mikrovaskülatür değil. USG ve digital
gösterir. 4. Derece yaralanmalar subkutiküler, müsküler ve osseöz pletismografi de insensitiftir. Termografi ve teknisyum sintigrafısi
dokulara hasar verir. geri ısıtmadan birkaç gün sonra perfüzyonun değerlendirilmesinde
P A T O FİZ Y O L O Jİ Periferik soğuk yaralanmaları bir dizi ola yardımcı olabilir.
yı içerir. Donma öncesi safhada plasma sızıntısı olur ve mikrovas TEDAVİ Donmuş doku tamamen ve hızla 37-40°C arasındaki
küler vasokonstriksiyon gelişimi olur. Alttaki dokulardan yayılan L S suda eritilmelidir. Hızlı geri ısıtma sıklıkla başlangıçta hipere-
mi oluşturur. Erken safhada temiz
Tablo 20-3 Soğukçalmaııııı Tedavisi
distal büyük bleb oluşumu küçük,
proksimal, koyu hemorojik blebler-
Eritme Öncesi Eritme Sırasında Eritma Sonrası
den daha tercih sebebidir. Sık rastla
Çevreden uzaklaştırın Parenteral analjezi ve ketorolac Nazikçe kurulayın ve koruyun, nan bir hata perfüzyonun aşırı ağrılı
düşünün eleve edin masere ise ayak par olmasından dolayı eritilme işleminin
maklan arasına yastıkçıklar koyun erken sona erdirilmesidir. Derin so-
Kısmi erime ve geridonma- 400 mg PO ibuprofen verin Eğer temiz veziküller intakt ise gün
ğukçalmasında parenteral narkotikler
yı önleyin ler içinde sıvı rezorbe olacaktır,
gerekli olacaktır. Eğer siyanoz geri
eğer parçalanmışsa debride edin an
tibiotic veya steril aloe veya yağlan
ısıtma sonrasında devam ederse doku
ile kaplayın kompartman basınçları dikkatle mo-
Çekirdek ısıyı stabilize edin İlgili kısmı 37-40°C (termometre Enfeksiyonu önlemek için hemorajik nitorize edilmelidir. Çok sayıda de
ve hipotermiyi tedavi edin destekli) antiseptik bir sabun içe- vezikülleri intakt bırakın neysel antitrombotik ve vasodilator
ren hareketli suda distal kızarma i tedavi rejimleri değerlendirilmiştir,
olana dek ovuşturun (10-45 dk)
j Dextran, heparin, steroidler, Ca kanal
Donmuş kısımları koruyun- Hastanın ilgili kısmı hareket ettirme- İbuprofen 400 mg PO devam (12 mg/
j blokerlerinin veya hiperbarik 0 2 te-
masaj veya friksiyon yap sini sağlayın kg/gün) 8-12 saat
mayın { davisinin dokuları kurtardığı yönünde
Tıbbi veya cerrahi şartlara Ağn refrakter hal alırsa su ısısını Tetanoz ve streptokok profilaksisini I bilgi yoktur. Tablo 2 0 -3 ’te soğukçal-
1
başvurun 33-37 dereceye indirin gözönünde tutun, elevasyon yapın i ması tedavi protokolü özetlenmiştir,
37°C’de hidroterapi j Enfeksiyon gelişmedikçe açıkça
•Uıu:ıı kasyon, lmimifikasyon ve Sloughing (atılma) bulguları yok- ! ! Eiio încss : BayuüUik j. henkop. ijv /j ipess ' c Vcı Ill
.1 ilclindiuaii veya amputasyona ilişkin kararlar ertelenmelidir. En
■uk görülen semptom gelişimi nöronal hasar ve paresteziler, termal D A N Z L DF, PO ZO S R S : Currenl concepts: Accidental hypolhermia. N Engl J
ımspcısepsiyon ve hiperhidrozisi içeren persistan anormal sempa- Med 3 3 1 :1 7 5 6 , 1994
G 1E S B R E C H T G G , B R IS T O W G K : R ecen l advances in hypolhermia research.
ıık umusu yansıtır. Geç bulgular tırnak deformiteleri, kutenöz ca ve
Ann N Y Acad S ci 8 1 3 :6 7 6 , 1997
çocuklarda epifizyel hasarları içerir. M C A D A M S T R et id: Froslbile: An orlhopedic perspeclive. Am J Orthop 2 8 :2 1 ,
1999
-UiitJOdRAFYA W E IN B E R G A D : T h e role o f inhalation rewarming in lhe early managemem o f
hypolhermia. R esuscilalion 3 6 :1 0 1 , 1998
H AN /!. D E Accidental hypolhermia, in Em ergency M edicine: Concepls and
Clinical Pıaclicc, 4ıh ed, P Rosen el al (eds). S ı. Louis, Mosby, 1998, p 963
Kısım 3
SİNİR SİSTEMİNİN FONKSİYON BOZUKLUKLARI
ı
R o b e rt B. D a ro ff, M a r k D . C a rlso n beyne kan gitmesine artık engel olamaz. Nabız basıncı artar, yüze
21
tekrar renk gelir solunum daha hızlı ve derin hale gelir ve bilinç ge
FAINTNESS (BAYGINLIK), SENKOP, ri döner. Genellikle bilinç süratle düzelir. Bazı hastalar ise fiziksel
DIZZINESS VE VERTIGO güçsüzlüğün erken farkında olabilir ve çabucak ayağa kalkarlar ki
Yakup Sarıca bu da yeniden senkopa neden olabilir. Özellikle takiaritmisi olan
bazı diğer hastalarda başlangıçtaki senkoptan sonra rezidüel bulgu
S e n k o p serebral kan akımının azalması nedeni ile geçici bilinç kay olmaz. Başağrısı ve epileptik nöbetlerden sonra konfüzyon mental
bıdır. Senkop postüral kollaps ve spontan düzelme ile karekterize- ile beraber giden uykuya eğilim hali genellikle senkoptan sonra
dir. Bir uyarıcrolmaksızın aniden ortaya çıkar ya da değişik süre gözlenmez.
li öncül semptomlar olabilir. Bunlar solukluk veya mankafalılık, FİZ Y O P A T O L O Jİ Baygınlığın daha sık tipleri birkaç basit
gerçek olmayan vertigo, sıcaklık hissi, diaphoresis, bulantı ve ba mekanizmaya indirgenir. Senkop genellikle hipotansiyon ile sereb
zen görme bozukluğu öncesinde görme bulanıklığıdır. Bu senkop ral kan akışının azalmasına bağlı beyin metabolizmasında ani bir
öncesi belirtilerin şiddeti bilinç kaybı oluşuncaya kadar şiddetini yetersizlikten ileri gelir. Birçok mekanizma dik postür sırasında do
artırarak devam eder veya eğeer serebral kan akımı düzelirse kişi laşımın ayarlanmasında yardım eder. Sistemik kan volümünün yak
de bilinç kaybına gitmeksizin tamamen düzelebilir. Senkobu epi- laşık _ ’ü venöz yatakta bulunur ve venöz dönüşümü ilgilendiren
Icptik nöbetten ayırdetmek bazen güç fakat oldukça önemli tanısal herhangi bir olay kardiyak output’un azalmasına neden olabilir.
bir problemdir. Serebral kan akımı sistemik vazokonstrüksiyon sağlandığı sü
Senkop kardiyovasküler refleksler nabız sayısı ve vasküler to- rece korunmaya devam eder fakat bu ayarlamalar bozulur ise hipo
nusu etkilediğinde ortaya çıkıyorsa benign veya yaşamı tehdit eden tansiyon ile birlikte ortaya çıkan serebral perfüzyonun yarıdan da
bir aritmiden ileri geliyor ise malign olabilir. Senkop tek bir atak ha fazla oranda azalması sonucunda senkop meydana gelir. Nor
olarak ortaya çıkabildiği gibi rekürran da olabilir. Özellikle yapısal malde kanın alt ekstremitelerde toplanması (1) periferik arteriol ve
kalp hastalığı olan bir kişide açıklanamayan rekürran senkop yük venüllerin daralmasını sağlayan pressör refleksler, (2) aortik ve ka-
sek ölüm riski ile beraberdir (2 yıl içinde % 40 mortalite). rotid refleksler yolu ile kalbin akselerasyonu ve (3) ekstremiteler-
deki kasların aktivitesi ile kalbe venöz dönüşün artırılması suretiy
SENKOP le engellenir. Normal bir kişiyi kaslarını gevşek halde tutmak için
tilting masasına yatırmak ve yavaşça dikey hale getirmek kardiyak
Bir senkopal atağın başlangıcında hasta hemen hemen daima otu output’u (kalp debisini) azaltır ve kanın bacaklarda hafif derecede
rur veya ayakta durur halde dikey durumdadır. Aritmi gibi kardiyak tutulmasına neden olur; bunun akabinde sistolikkan basıncında ha
bir etyoloji bu açıdan konu dışı bir durumdur. Hasta "kendini kötü fif bir azalma oluşur ve vazomotor refleksler bozuk ise kişi bayıla-
hissetme”, baş dönmesi hissi, yerin ve çevredeki objelerin kayıyor bilir.
gibi olması hissi ile soluklaşarak uyarılır. Hasta konfü hale gelir ve SENKOPUN N E D E N L E R İ Geçici olarak serebral kan akımı
esneyebilir, görsel alanda benekleşme ve göz kararması görülebilir nın azalması genellikle şu üç mekanizmadan biri ile oluşur: vaskü
ve kulak çınlaması olabilir. Bulantı ve kusma bu semptomlara ek ler tonus ve kan volümündeki bozukluklar, aritmileri de içine alan
lenebilir. Belirgin bir solukluk ve kül gibi bir yüz gelişir ve yaygın kardiyovasküler hastalıklar veya serebrovasküler hastalıklar (Tablo
bir terleme ortaya çıkar. Bazı hastalarda presenkopal semptomların 21-1). Fakat seyrek olmayarak senkopun nedeni multifaktöryeldir.
tedricen gelişmesi yaralanmalara (düşmelere) karşı korunmak için Vasküler Tonüs ve K an Volümü Bozuklukları: Kalp ve dola
hastaya zaman kazandırır; diğer hallerde senkop aniden ve uyarıcı şımın otonom kontrolünün bozuklukları senkopal atakların en azın
belirtiler olmaksızın ortaya çıkar. Başlangıç birdenbire’den 10-30 dan yarısından sorumludur. Bu bozukluklar ortak mekanizmaları
sn ye kadar ve ender olarak daha uzun süreye kadar değişebilir. paylaşırlar: kardiyoinhibitör komponent (efferent vagal aktivite ile
Bilinç kaybının süre ve derinliği değişkendir. Bazen hasta çev bradikardi gibi), vazodepressör komponent (sempatik yetersizlik
resinden kısmen haberdar olur veya tam koma gelişebilir. Hasta bu ile uygun olmayan bir vazodilatasyon gibi) veya her ikisi.
durumda saniyeler veya dakikalar boyunca kalabilir. Genellikle V a z o v a g a l (V a z o d e p r e s ö r , N ö r o k a r d iy o je n ik ) S e n k o p Bu tip
hasla kas atonisi içinde hareketsizdir fakat bazen bilinç kaybı ol senkop normal kişilerce de bilinen ve en sık olarak görülen senkop-
duktan kısa bir süre sonra yüz ya da ekstremde kaslarında birkaç tur ve senkopal atakların yaklaşık yarısını oluşturur. Sıklıkla tekrar-
kloııik sıçrama görülebilir. Sfinkter kontrolü nöbetlerdekinin aksi layıcıdır ve genellikle sıcak ya da kalabalık ortamlar, alkol, aşırı
ne genellikle korunur. Nabız zayıfça ele gelebilir veya tamamen yorgunluk, açlık, uzun süre ayakta kalmak, ya da emosyonel ve
kaybolur, kan basıncı düşüktür veya ölçülemez ve solunum tama stresli durumlar prsipite eder. Ataklar çoklukla saniyeler ya da da
men yitik olabilir. Hasta horizontal pozisyona gelince yerçekimi kika süren senkop öncesi prodrom belirtilerinden sonra ortaya çı-
112 ü Hastalıkların Ana İiuıg.,.,iH ve lakdinı Şekilleri reseptörleri ve vagal afferent sinir liflerinin uyarır ve bu da sempa
tik efferent aktiviteyi inhibe ederken parasempatik efferent aktivi-
Tablo 21-1 Serıkop Nedenleri teyi artırır. Sonuçta ortaya çıkan vazodilatasyon ve bradikardi hi
potansiyon ve senkopa yol açar.
I. Vasküler tonus Ve kan volümü Itttttttlıkları,
Vazovagal senkopun sentral sinir sistemindeki (SSS) mekaniz
A. Vasovagal (vasodepressor, nörokardiyojenik)
maları bilinmemektedir. İnsanlarda doğrulanmayan hayvan çalış
B . Postural (orthostatic) hipotansiyon
1. İlaçlar (il/çllikle .ıniıhipertansif veya vazodilatörler) maları endojen opiatlann (endorfinler) rol oynayabileceğini des
2. Peri ferik nfiropatl (diabetik, alkolik, nutrfstonel, amyloid) teklemektedir. Serotonin (5-hidroksitriptamin) kan basıncının ayar
3. Idiopalik postural hipotansiyon lanmasına katılmaktadır ve vazovagal senkop sırasında ortaya çı
4. Mulıisistem atrofıler kan sempatik efferent aktivitenin inhibisyonunda (ve arteriyel va-
1. l*ı/ık deconditioning zodilatasyonda) da rol alıyor olabilir.
6. Sempatektomi Myokardial mekanoreseptörlerin ilgili olduğu refleks genellikle
7. Akut disotonomi (Guillain-Barre sendromu variantı)
vazovagal senkopun ortaya çıkışından sorumlu olan mekanizma
8. Hipovölemi (adrenal yetmezlik, akut kan kaybı vs.)
olarak kabul edilmekle birlikte diğer bazı refleksler de etkili olabi
C. Carotid sinus hipersensitivitesi
D. Durumsa! lirler. Transplant (denerVe) kalpli hastalar vazovagal senkop sırasın
1. Öksürük da var planlara aynen benzer kardiyovasküler yanıtlar gösterirler.
2. İşeme Transplante kalp reinnerve olmadıkça yukarıda belirtilen ref
3. Dışkılama leks mekanizmalar asla olanaklı olamazdı. Ayrıca, vazovagal sen
4. Valsalva kop sıklıkla alt ekstremitelerde venöz göllenme ile beraber gitme
5. Yutkunma . yen korku, emosyonel stress ya da ağrı gibi uyanlara yanıt olarak
E. Glossofaringeal nevralji
ortaya çıkmaktadır, Bu durum da bu refleksin bilişsel ya da korti-
II. Kardiyovasküler hastalıklar
kal bir komponenti olduğunu desteklemektedir. Görüldüğü gibi,,
A. Aritmiler (Konu 229 ve 230)
’ 1. Bradiaritmiler çok sayıda afferent ve efferent yanıt vazovagal senkopa neden ol
a. Sinuzal bradikardi, sinoatrial blpk, sinuzal ârrest, hasta-sinus maktadır.
,? sendromu) r » • P ostural (ortostatik) H ipotansiyon B u durum vazomotor ref
b. AtrioventrikUler blok lekslerde bozukluk ya da instabilite olan hastalarda görülür. Siste-
2. Takiaritmiler mik arteriyel kan basıncı ait ekstremitelerdeki rezistans ve kapasi-
a. Yapısal kalp hastalıkları ile supraventriküler taşikardi tans damarlannda vazokonstrüktif reflekslerin yokluğu nedeniyle
b. Atrial fibrilasyon + Wolff-Parkinson-White sendromu
ayağa kalkma halinde düşer. Senkopa! atak vazodepressör senkop-
c. Atrial flutter + 1:1 atrioventriküler iletim
tan küçük farklar göstermesine karşın postürün etkisi çok önemli
d. Ventriküler taşikardi
B . Diğer kardiyopulmoner etyolojiler. . dir. Yatar durumdan hızla doğrulmak yada ayağa kalkmak bu du
! Pulmoner emboli rumu presipite eder. Ortostatik hipotansiyon yaşlıların %3Q’unda
2. Pulmoner hipertansiyon senkop nedenidir; antihipertansifve antidepreşsif ilaçlar sık olarak
3. Atrial myxoma bu olgularda senkopun gelişm esine katkıda bulunurlar.
4. Myokardial hastalık (massive myocard infarktı) Postural senkop postüral refleksleri bozuk olan normal kişiler
5. Sol ventricular myocardial daralma de de görülebilir. İdoypatik postü ral hipotansiyonlu hastalar, tilting
6. Perikardial daralma veya tamponad
masasında karakteristik yanıt ile kolayca tesbit edilebilirler. Baş
7. Aortic çıkış yolu obstrüksiyonu i
langıçta, düşük değerde stabilize olmadan önce, kan basıncı hafif
8. Aortic valvular stenoz ,!
9. Hipertrofik obstruktif kardiyomiyopati
çe düşer. Bundan kısa bir süre sonra kompanzatör refleksler yeter
III. Serebrovasküler hastalık (Konu. 363) siz kalır ve sistemik kan basıncı belirgin olarak düşer. Bu klinik du
A. Vertebrobaziler yetmezlik rum sıklıkla aileseldir.
B. Baziler arter migreni Ortostatik hipotansiyon sık olarak terleme, impotans ve sfinkter
IV. Senkopa benzer diğer hastalıklar bozuklukları ile beraber olup 366. Konuda tartışılan otonomik sinir
A. Metabolik ■ sistemi hastalıklarının birincil özelliğidir ve Tablo 366-1’de liste
! Hipoksi
edilmiştir. Nörojenik ortostatik hipotansiyon postganglionık mye-
, 2. Anemi . .7. ■ • ; .» ' - ;■
linsiz lifleri tutan kronik periferik sinir sitemi hastalığıdır (diyabe-
3. Hiperventüasyon ile karbondioksiti düzeyinin düşmesi,
tik, nutrisyonel ve amiloid myopati gibi). Daha az sıklıkta olan mul-
4. Hipoglisemi
B. Psikojenik tisitem atrofilerdir ve bunlar ortostatik hipotansiyon ile birlikte gi
! Anyete ataklan den SSS hastalıkları olup (1) parkinsonizm (Shy-Dragef sendromu),
2. Histerik baygınlık (2) progressif serebellar dejenerasyon veya (3) daha değişken sere-
C. Epileptik nöbetler ı bellar ve parkinsomen sendrom (striatonigral dejenerasyon) şeklin-
dedirler. Çok ender olarak aküt postganglionik disotonomi Guillain-
kar. Yatar durumda iken vazo vagal senkop nadiren görülür. Kişi ge Barre sendromunun bir variantı olarak bildirilmiştir (Konu 378).
nellikle ya oturur ya da ayakta durur pozisyondadır ve kuvvetsiz Postüral senkopun çok çeşitili diğer nedenleri Vardır. (1 ) Fizik
lik, bulantı, diaphoresis, başdönmesi, bulanık görme ve sık olarak dekondüsyonmandan sonra (özellikle yaşlılarda kas Umusunun
bilincin kaybından hemen önceki bradikardiden evvel şiddetli bir azalması ile giden yatalak hastalıklar gibi) veya uzay yolculuğu gi
taşikardi hisseder. Kişi soluk görünür ve senkop öncesinde kan ba- bi uzun süre ağırlıksız kalmak; (2) vazopressor refleksleri ortadan
sınci düşen Atak, eğer bu durumu yaratan neden tekrar ederse, en kaldıran sempatektomiden sonra; ve (3) antihipertansif veya vazo-
der olrak 1 dakikadan daha uzun sürer. Genellikle yatar hale geldik dilatatör ilaç alan hastalar veya diüretik alan. Aşırı terleyen, diare-
ten hemen sonra bilinç düzelir fakat eğer kişi ayakta durmaya de ik, kusmali, kanamalı yada adrenal yetmezlikli hastalarda.
vam ederse bilinçsizlik hali daha uzun sürer. Vazovagal senkop be K arotid Sinus H ipersensitivitesi Karotis sinüs süperserisitivi-
nign olmakla beraber, uzun süren asistoli ve hipotansiyon ile birlik tesi nedeniyle oluşan senkop, karotis bifurkasyonunun hemen üze
te olursa dokusal zedelenmelere neden olur. rinde bulunan karotis sinüsündeki baroreseptörler üzerine basınç
Artmış sempatik ativite ve venöz göllenme halinde vazovagal yapmakla presipite edilir. Bu durum tipik olarak traş olmak, sıkı
senkop görülür. Bu durumda göreceli olarak boşalmış olan sol boyunluk takmak ya da başı bir yana çevirmekle oluşur. Karotid si
ventrikülün aşm myokardial kasılmaları ventriküllerdeki mekano- nüs sendromu özellikle 5 0 yaşın üzerindeki erkeklerde görülür.
Kurotid siııüs baroreseptörlerlerinin aktivasyonu glossofaringe- 21 Faintness (Baygınlık). Senkop, Dizziness ve Veri igo 113
al sinirin bir dalı olan Hering siniri ile medulla oblongataya taşınan
iıııpulslcrle gerçekleşir. Bu afferent impulsler kalp ve kan damar sinüs düğüm disfonksiyonlarının en sık görülenidir ve paroksismal
larındaki sempatik sinir liflerini, kardiyak vagal efferent sinir lifle supraventriküler taşikardinin sonlanmasım takiben gözlenen sinüs
rini ya da her ikisini birden aktive eder. Karotid sinüs hipersensiti- susma peridları senkopun en sık nedenidir. Droglar, özellikle yapı
vitesi olan olgularda bu yanıtlar sinüsün durmasına ya da atriovent- sal kalp hastalığı olan olgularda bradiaritmi nedenidir. Digoksin,
ıiküler bloka (kardiyoinhibitör), vazodilatasyona (vazodepresör ya Beta adrenerjik reseptör antagonistleri, kalsiyum kanal blokerleri
nıt) ya da her ikisine birden (mikst) yol açar. 1933’de orijinal ola ve pek çok antiaritmial ilaç sinoatrial düğümden impuls oluşumu
rak tanımlanmasına rağmen sendromdan sorumlu mekanizma açık nu bloke eder veya AV nodal iletimi yavaşlatırlar.
değildir ve valide edilmiş tanı kriteri yoktur; bazı otörler bunun T ak ia ritm id en (Konu 230) ileri gelen senkop öncesinde genel
varlığını da tartışmaya açmışlardır. likle çarpıntı ya da sersemlik vardır, fakat aniden, uyarıcı bir semp
S i t u a t i o n a l S e n k o p Öksürme, yutkunma, işeme ve defekasyon tom olmaksızın da ortaya çıkabilir. Supraventriküler takiaritmiler
gibi değişik birtakım aktiviteler yatkın kişilerde senkopla beraber normal kalbi olanlarda seyrek olarak senkopa neden olur; fakat 1)
lik gösterebilir. Bu sendromlar kısmen de olsa anormal otonomik kardiyak debiyi etkileyen bir kalp hastalığı olan olgularda 2) sereb-
kontrol nedeniyle ortaya çıkar ve bir kardiyo inhibitor, bir vazodep- rovasküler hastalıklarda, 3) vasküler tonus ya da kan volümü ile il
ıessör yanıtla veya her iki yanıtla ilgili olabilir. Öksürük, işeme ve gili hastalığı olanlarda ve 4) hızlı ventriküler cevabı olanlarda sen
defekasyon venöz dönüşü azaltarak hipotansiyon ve senkopa katkı kop görülebilir. Bu taşikardiler en sıklıkla paroksismal atrial flutter,
da bulunan manevralarlardır (Valsalva, ıkınma ve öksürük gibi), atrial fibrilasyon ya da AV ileti sisteminin bir kısmı ya da tamamı
imratorasik basıncı artırarak oluşan sekonder intrakranial basınç nı by-pass eden aksesuvar yolların veya AV nodu etkileyen re-ent-
artışı da serebral kan akımının azalmasına katkıda bulunabilir. rance gösteren olgularda ortaya çıkar. W o lff-P a r k in s o n -W h ite
Öksürük senkopu tipik olarak kronik bronşitli veya kronik Sendromlu hastalar aksesuvar AV bağlantılarına re-entry nedeni ile
obstrüktif akciğer hastalığı olan erkeklerde öksürük nöbeti sırasın çok süratli ventriküler cevaplar ortaya çıktığında senkop geçirebi
da veya hemen akabinde ortaya çıkar. İşeme senkopu özellikle or lirler.
ta yaşlı ve daha ileri yaştaki ve özellikle de prostat hipertrofisi ya Yapısal kalp hastalığı olan olgularda, bazı hallerde ventriküler
da mesane boynunda obstrüktif lezyonu olan erkeklerde görülür; fibrilasyon ile beraber ventriküler taşikardi, eğer özellikle önceden
Bilinç kaybı genellikle geceleri işeme sırasında veya işemeden he MI da var ise, sık olarak senkop görülür. Aortik valvüler stenoz ve
men sonra gözlenir. Yutkunma ve defekasyon senkopu özofagus hipertrofik obstrüktif kardiyomyopatili olgular ventriküler taşikar
di riskini de taşırlar. Ventriküler repoarizasyon anormalliği (QT in
hastalıkları ve özellikle özefageal spazmı ile birliktedir. Bazı kişi
terval uzaması) gösteren olgular polimorfik ventriküler taşikardi
lerde özellikle bazı yiyecekler ve karbonatlı ve soğuk içecekler ref
(torsade de pointes) gelişme riski altındadırlar. Bu sendromun ge
leks sinus bradikardisini ya da AV bloku tetikleyerek senkopu ya
netik formunu gösterenlerin alilelerinde ani erken yaşta ölüm öykü
ratır. Defekasyon senkopu muhtemelen yaşlı ve konstipe kişilerde
sü vardır. Genetik markerler familyal uzun Q sendromlu bazı has
Valsalva manevrasına sekonder olarak ortaya çıkar.
taları tesbit etmede yararlıdır ama bu markerlerin klinik yararlılığı
G l o s s o f a r in g e a l N e v r a lji Glossofaringeal nevraljide senkop
kanıtlanmamıştır. İlaçlar (belli antiaritmikler ve eritromisin) ve
orofarinks, tonsiller fossa ve dilde ağrıdan sonra gelişir. Bilinç kay
elektrolit hastalıkları (hipokalemi, hipokalsemi, hipomagnezemi)
bı genellikle vazodilatasyondan çok asistoli ile beraberdir. Meka
QT aralığını uzatabilirler ve bu sendroma yol açabilirler. Antiarit-
nizmasının medulladaki nükleus solitariusa terminallerini gönde
mik tedaviler özellikle yapısal kalp hastalığı olanlarda ventriküler
ren glossofaringeal sinirdeki afferent impulslerin aktivasyonu ve
taşikardiyi presipite edebilir.
kollateraller ile vagal sinirin dorsal motor çekirdeğinin stimulasyo-
Senkop aritmilere ek olarak, pek çok yapısal kardiyovasküler
nu olduğu düşünülmektedir.
hastalık ile birlikte görülebilir. Epizodlar, kardiyak output perifer-
Kardiovasküler H astalıklar Kalp kökenli senkop kalp debisi
deki vazodilatasyonu kompanze edecek kadar artınlamadığında or
nin aniden düşmesi ile oluşur ve en sık nedeni de aritmilerdir. Nor
taya çıkar. Periferik vazodilatasyon egzersiz sonrasında olduğu gi
mal kişilerde, özellikle yatar pozisyonda iken, 30 ile 180 arasında
bi yeterli olabilir veya aortik çıkış yolu obstrüksiyonunda olduğu
değişen kalp vuru sayısı serebral kan akımının azalmasına yol aç
gibi (aortik valvülar stenoz ya da hipertrofik obstrüktif kardiyom-
maz. Kalp vuru sayısı düştükçe ventriküler dolum zamanı ve strok
yopati) ventriküler mekanoreseptör reflekslerin uygunsuz aktivas
volümü normal kardiyak debiyi sağlayacak şekilde artar. 30 vuru
yonu nedeniyle ortaya çıkar. İleri doğru akımın obstrüksiyonu kar
nun altındaki değerlerde strok volümü daha fazla artamaz ve aza
diyak outputun artmasını engelleyen en sık nedendir. Perikard tam-
lan vuru sayısı nedeniyle dolaşımı kompanse edemez. 180 vuru
ponadı senkopun çok ender bir nedenidir. Masif pulmoner emboli-
dan daha yüksek değerlerde ventriküler dolum süresi uygun strok
li olguların % 10’unda senkop görülür ve ağır primer pulmoner hi-
volümünü sağlayacak kadar yeterli olamaz. Her iki halde de sereb
pertansiyonlu hastalarda efordan sonra ortaya çıkar. Nedeni, artan
ral hipoperfüzyon ve senkop ortaya çıkabilir. Dik postür, serebro-
pulmoner rezistans veya obstrüksiyon ile sağ ventrikülün yeterli
vasküler hastalıklar, anemi ve koroner, myokardiyal ya da valvülar kardiyak output için kanı sağlayamamış olmasıdır. Bilinç kaybı
hastalıklar vuru değişikliklerini tolere edebilme yeteneğini azaltır çoklukla göğüs ağrısı ve dispne gibi diğer belirtilerle beraberdir.
lar. Atrial miksoma, protez kapak trombusu ve ender olarak mitral ste
Bradiaritmiler (Konu 229) impuls oluşumu (sinoatrial) ya da noz sol ventrikülün dolmasını yetersiz kılabilir, kardiyak debiyi
impuls iletimindeki (Av blok) anormalliklerin sonucu olarak ortaya azaltabilir ve senkopa neden olur.
çıkabilir. Eğer escape oranı kardiyak debiyi yetersiz kılacak düzey Serebrovasküler H astalıklar (SVH) SVH ender olarak senko
de ise Her iki durum da senkopa neden olabilir. Bradiaritmilerden pa neden olur, fakat diğer nedenlerle ortaya çıkan senkop için eşiği
ileri gelen senkoplar presenkopal belirtiler olmaksızın aniden orta düşürebilir. Bilinten sorumlu beyin sapı mekanizmalarına kanı sağ
ya çıkar ve günde birkaç kez yineler. H a s ta sin ü s sen d ro m u olan ol layan vertebrobaziler arterler SVH nedeniyle bir senkop oluştu
gular sinuzal sessiz periodlara (>3 sn) haizdirler ve yüksek derece ğunda genellikle konuya iştirak ederler. Bunun istisnası bilateral
li AV blok (S to k e s-A d a m s-M o r g a g n i S en d rom u ) nedeniyle senkop karotis stenozu gösteren olgulardır ve senkopal ataklar genellikle
oluşan hastalar iletim sistemindeki bozukluklara ilişkin belirtiler ayağa kalkmak veya yürümekle presipite olur. SVH nedeniyle ser
(kanıtlar) gösterebilirler (uzamiş PQ aralığı, demet-dal bloğu gibi). semlik ya da senkop tanımlayan çoğu hasta kol ya da bacakta kuv
Bununla birlikte, aritmi sıklıkla geçicidir ve daha sonra yapılacak vetsizlik, diplopi, ataksi, dizartri ya da duysal semptomlar gibi fo-
bir yüzeyel EKG veya sürekli EKG monitorlama (Holter monitor) kal nörolojik belirtiler gösterirler. Baziler arter migreni adolesan-
hiçbir anormallik göstermeyebilir. B r a d ik a r d i- t a ş ik a r d i sen d rom u larda senkopal atakların ender nedenlerinden biridir.
Bayılma
Ajan Doz“
Bu durum ortaya çıklığnda başı dönen hasta orjinal olarak değişik Antihislaminler
baş hissi şeklinde lamnılamın durumu uygun bir şekilde tanır ve bu Meclizine 25-50 mg; 3x 1
durumda vestibnlupaliyo sekonder hafif derecede vertigo ortaya ko Dimenhydrinaıe 50 mg; 1-2x1
nur. Promethazine* 25-50 mg/gün
Anticholinerjikc
I’o/isyond vertigo semptomu olan hastalar uygun yöntemlerle
Scopolamin transdermal paıch 1.5 mg; 3 günde 1
test edilmelidir (Tablo 21-2); pozsiyonal testler özel Frenzel gözlü
Sympathomimetik
ğü ile. vı/.uel l'iksasyon ortadan kaldırılarak daha duyarlı bir şekil Ephedrine 25 mg/gün
de yapılabilir. Benzodiazepine
Hır diğer provokasyon testi de Frenzel gözlüğüne gerek göste Diazepam 2.5 mg; 1-3x1
rir. Bu testte 10 sn süre ile baş şiddetli bir şekilde horizontal plan Combine preperaüar
da sallanır. Eğer sallama durdurulduğunda nistagmus gelişir ise ver Ephedrine and promethazine 25 mg/g her biri
Egzersiz îerapi
tigo olmasa bile vestibuler disfonksiyon olduğu gösterilmiş olunur.
Posisyonel manevralar*
Bu manevra vertikal planda da tekrarlanabilir. Eğer provokatif test
Vestibular rehabilitasyon
ler dizzinessi vestibüler bir semptom olarak ortaya koyar ise vesti- Diğer
büler vertigonun değerlendirmesine yönlenilir. Diureticler veya düşük luz (1 gr/g) diet/
Patolojik Vestibüler Vertigolu Hastanın Değerlendirilmesi İç kulak cerrahisi*
Değerlendirme sentral nedenlerden şüphe edip etmemeye bağlıdır “ Adultleıde olağan başlama dozu; İdame 2-3 kez artırılabilir.
(Tablo 21-3). Eğer öyle ise kranial MR koşuldur. Normal nörolo * Kuvveüi antiemetik etkisi de vardır.
jik muayenne bulguları olan hastalarda yineleyen monosemptoma- c Sadece taşıt tutması için.
ll Benign patoksismal pozisyonel vertigo için.
tik vertigo varsa bu yöntem nadiren yararlıdır. Tipik BPPV tanı e Meniere hastalığı ve pozisyonel vertigo dışındakiler için
konduktan sonra ileri incelemeye gerek göstermez (Tablo 21-2). / Meniere hastalığı için
Vestibüler fonksiyon testleri (1) organik ve psikojenik vertigo * Refracter Meniere olguları için
ayrımı yapılamadığında anormalliği göstermek için, (2) anormalli Refrakter Meniere hastalığında değişik iç kulak cerrahi yön
ğin yerini tesbit etmek için, ve (3)sentral ve periferik nedenlerin ay temleri vardır fakat bunlar sadece çok ender olarak gereklidir.
rıştırılması için yardımcıdır. Sıcak ve soğuk suyun (veya havanın)
timpan membrana uygun şekilde uygulandığı elektronistagmografi B İB L İO G R A F Y A
standard bir test olup ortaya çıkan nistagmusun yavaş fazının yönü
ARBUSOW V et al: Distribution of herpes simplex virus Type 1 in human geni
sağ ve sol kulak için karşılaştırılır. Bir taraftan uyarımla hızın azal
culate and vestibular ganglia: Implications for vestibular neuritis. Ann Ne
mış olması hipofonksiyona (kanal parezisi) işaret eder. Buzlu su urol 46:416, 1999
uygulamakla nistagmusun ortaya çıkmaması "ölü labirente" işaret BALOH RW: Vertigo. Lancet 352:1841. 1998
eder. Bazı merkezler bilgisayarlarla donatılmış rotasyon sandalye BALOH RW: The dizzy patient: Presence of vertigo points to vestibular cause.
Post Grad Med 105:161. 1999
leri kullanarak ve okulografik olarak göz hareketlerini kaydederek
BUTTNER U et al: The direction of nystagmus is important for the diagnosis of
vestibulooküler refleksin değişik yönlerini kantitatif olarak değer central paroxysmal positional nystagmus (cPPV). Neuro-ophthalmology
lendirebilmektedirler. 21:97, 1999
Hiperventilasyon çoğu anksiyöz hastada dizziness nedenidir; CONNOLLY SJ el al: The North American Vasovagal Pacemaker Sludy (VPS).
Ellerin ve yüzün karıncalanması olmayabilir. Bir dakikalık zorlu A randomized trial of permanent cardiac pacing for the prevention of vaso
vagal syncope. J Am Coll Cardiol 33:16, 1999
hiperventilasyon sorunlu başdönmeli ve nörolojik muayenesi nor
D1G1ROLAMO E et al: Effects of paroxetine hydrochloride, a selective seroto
mal olan hastalar için önerilir. Benzer şekilde depressif semptomlar nin reuptake inhibitor, on refractory vasovagal syncope: A randomized do
depresyonu başdönmesinin etkisinden çok nedeni olarak klinisyeni uble-blind, placebo controlled study. J Am Coll Cardiol 33:1227, 1999
uyarmalıdır. FURMAN JM, CASS SP: Benign paroxysmal positional vertigo. N Engl J Med
3418:590, 1999
SSS hastalıkları her çeşit başdönmesine neden olabilir. Sonuç
HERDMAN SJ et al: Vestibular rehabilitation of patients with vestibular hypo-
olarak, öykü ya da provokasyon testleri kardiyak, periferik vestibü function or with benign positional vertigo. Curr Opin Neurol 13:39, 2000
ler veya psikojen nedenleri düşündürse bile tam nörolojik muayene HOFFMAN RM et al: Evaluating dizziness. Am J Med 107:468, 1999
daima elzemdir. Nörolojik muayenedeki herhangi bir anormallik L1NZER M et al: Diagnosing syncopeaePart 1: Value of history, physical exami
uygun nörodiyagnostik çalışmaları zorunlu kılar. nation, and electrocardiography. Ann Intern Med 126:989, 1997
L1NZER M et al: Diagnosing syncopeaePart 2: Unexplained syncope. Ann Intern
Med 127:76, 1997
TEDAVİ Akut vertigonun tedavisi istirahat ve antihistaminik- RADTKE A et al: A modified Epley’s procedure for self-treatment of benign pa
1er (meclizine, dimenhydrinate, promethazine) veya GABA’er- roxysmal positional vertigo. Neurology 53:1358, 1999
jik etkili bir trankilizan (diazepam) gibi vestibülosupresan ilaçlarla TROOST BT: Dizziness and vertigo, in Neurology in Clinical Practice, 3d ed,
WG Bradley et al (eds). Boston, Butterworth-Heinemann, 2000, chap 18
dır. Eğer vertigo birkaç günden fazla devam ederse çoğu otorite
TUŞA RJ: The dizzy patient: Disturbances of the vestibular system. In Neuro
hastaya kısa süreli konforsuzluk vermesine rağmen sentral kom- ophthalmology, 3d ed, JS Glaser (ed). New York. Lippincott Williams &
penzatuvar mekanizmaları oluşturmak amacıyla ambulatuvar teda Wilkins, 2000, chap 18
vi önermektedirler. Labirent orjinli kronik vertigo sentral kompen-
zasyonu fasihte eden sistematize vestibüler rehabilitasyon programı ■i/ ’ I R ichard K. Olney, M ich a e l J . A m in o ff
ile tedavi edilebilir (Tablo 2 1 -4 ’e bkz).
BPPV sınırlı olmakla birlikte eğer sürekli ieposterior semisir-
küler kanallardaki kalıntıları boşaltmaya yönelik özel repozisyon
egzersiz programlarına dramatik yanıt vermektedir. Epley prosedü
rü bu egzersizlerden biridir hekimlerin ofislerinde kullanabilmeleri
için web sitesinde 4 değişik dilde grafik olarak gösterilmiştir Filiz K oç, Yakup Sarıca
(http://www.charite.de/ch/neuro/vertigo.html).
Vertigonun yinelemesini önlemek için yapılan profilaktik uygu Normal motor fonksiyon, serebral korteks, bazal ganglion, serebel-
lamalar değişken bir etkinlik içindedir. Sıklıkla antihistaminler kul lum ve spinal korddaki nöronal aktivitenin uygun modülasyonu ile
lanılmaktadır. Meniere hastalığı diüretiklere ve daha da etkin bir oluşan integre kas aktivitesi gerektirir. Motor sistem disfonksiyonu
şekilde dğşğk tuz diyetine (1 g/gün) yanıt verebilmektedir. ile ilişkili semptom ve bulgular güçsüzlük, yorgunluk, miyalji,
spazm, kramp, diskinezi. ataksi, dengesizlik veya harekete başlama
veya hareketin planlanmasında bozukluktur.
lenmez. Kortikobulbar tutulum ile, güçsüzlük genellikle sadece alt piramidal sistemin bir parçası değildir. İnen ventromedial bulbospi
nal yollar ortabeyin tektumu (tektospinal yol), vestibüler nükleus-
lar (vestibulospinal yol), ve retiküler formasyondan (retikülospinal
Bulgu Üst Motor Alt M otor Miyopatik yol) kaynaklanır. Bu yollar aksiyal ve proksimal kasları etkiler,
Nöron Nöron postür ve ekstremiteler ve gövdenin integre hareketlerinin devam
Atrofi Yok Ciddi Hafif lılığında rol alır. Başlıca red (kırmızı) nukleusdan (rubrospinal yol)
Fasikülasyon Yok Sık Yok kaynaklanan inen v e n tr o la te r a l b u lb o s p in a l y o lla r, distal ekstremi
Tonus Spastik Azalmış Normal/ te kaslarını fasihte eder. Bulbospinal sistem bazen e k s tr a p ir a m id a l
Güçsüzlüğün azalmış
üst m o to r n ö ro n siste m olarak tanımlanır. Şikellerde sinir hücresi
dağılımı Piramidal/bölgesel Distal/segmental Proksimal
Tendon refleksleri Hiperaktif Hipoaktif/kayıp Normal/ gövdeleri ve akson terminalleri sırasıyla göterilmiştir
hipoaktif Üst motor nöron lezyonları ardışık hızlı hareket beceresini de
Babinski işareti Var Yok Yok etkiler. Bu hareketler yavaş ve kabadır ama normal ritmisite sağla-
120 II Has;alık 1arm Ana Bulgulan ve fakdiın Şekilleri motor nöron güçsüzlüğü varlığında motor ünitlerin iyileşmesi geci
kir veya azalır, belli bir boşalım frekansmda normal aktive edilen
nır. Parmak-bum-parmak ve diz-topuk testleri doğru olarak ama den daha az sayıdadırlar. Bu durum belli bir frekansta normal sayı
yavaş olarak yapılır. da motor ünitin aktive olduğu ama maksimum boşalım frekansının
Alt M otor Nöron Güçsüzlüğü Bu tip güçsüzlük beyinsapı azaldığı üst motor nöron güçsüzlüğüne zıttır.
motor nukleuslan ve spinal kord ön boynuzu hücre gövdelerinin Miyopatik Güçsüzlük Bu tip güçsüzlük kas liflerini veya nö-
hastalıkları veya bu nöronların iskelet kasma uzattıkları aksonları romusküler kavşağı etkileyen motor ünit hastalıklarında görülür.
nın disfonksiyonu ile ortaya çıkar. (Şek 22-2). İki tip kas lifi bulunur. Tip I kas lifleri mitokondria ve oksidatif en
Alt motor nöron aksonları beyinsapını belli kranial sinirler ve zimden zengindir, relatif olarak daha az güç üretir, ama aerobik me
ventral köklerdeki spinal kord içinde terkeder. Ventral kökler spinal tabolizmadan elde edilebilen daha az eneıji ihtiyacı vardır. Postural
sinirleri oluşturmak için intervertebral foremende dorsal kökler ile ve kuvvet gerektirmeyen hareketlerin devamlılığını sağlarlar. Tip II
birleşir. Ekstremite kaslarının innervasyonu için birçok komşu spi kas lifleri glikolitik enzimlerden zengindir, relatif olarak daha faz
la güç üretebilirler, ama aerobik metabolizma ile uzun süre sağla
nal sinir pleksuslan oluşturmak için periferik sinirlere ayrılmadan
namayacak fazla eneıji ihtiyaçları vardır.Bu nedenle, bu ünitler güç
önce birleşir. Birçok periferik sinir farklı kasları innerve ederken
gerektiren hareketler meydana getirmek için sadece kısa süreler ile
bir veya birden fazla dala ayrılır. Her a motor akson innerve ettiği
maksimal olarak aktive edilebilir.
kas liflerine ulaşmadan önce çok sayıda dallanır.
İstemli hareketlerde iyileşmenin erken döneminde tip I kas lif
a motor nöron kortikomotonöronlar ve primer kas iğciği affe-
leri aktive edilir. Her kas lifi için, sinir terminali presinaptik uçtan
rentlermden direkt eksitatör input alır, a ve y motor nöronlar diğer
normal sayıda asetilkolin molekülü salarsa ye yeterli sayıda postsi-
inen üst motor nöron yollarından, segmental duysal inputlardan, ve
naptik asetilkolin reseptörü açılırsa, son plak eşiğe ulaşır ve bu şe
intemöronlardan da eksitatör inputlar alır, a motor nöronlar Rens-
kilde kas lifi membramna ve transvers tübüler sisteme yayılan ak
haw hücre intemöronlanndan direkt inhibisyon alır ve diğer inter-
siyon potansiyeli oluşturur. Bu elektriksel eksitasyon kas lifinin
nöronlar a and y motor nöronları indirekt olarak inhibe eder.
enerji-bağımlı kontraksiyonunu sağlayan (eksitasyon-kontraksiyon
çifti) intraselüler olayları aktive eder.
Miyopatik güçsüzlük motor ünit ile aktive edilen kas lifi sayısı
veya kontraktil gücünde azalma ile ortaya çıkar. Musküler distrofi-
ler, inflamatuar miyopatiler, veya kas lifi nekrozu ile giden miyo-
patilerde birçok motor ünitte az sayıda kas lifi vardır. EMG ile gös
terildiği gibi, her aksiyon potansiyeli büyüklüğü azalır, sonuçta bel
li bir hareket için gerekli gücü sağlamak için motor ünitler normal
den daha hızlı iyleşmelidir. Myastenia gravis gibi nöromusküler
kavşak hastalıkları, motor ünitteki kas lifi kaybı sayısaldan çok
fonksiyonel olmasına rağmen benzer şekilde güçsüzlük meydana
getirir. Ayrıca, aktive olan kas lifi sayısı nöromusküler kavşağın is
tirahat durumuna bağlı olarak zamanla değişir. Bu nedenle yorgun
luk ile ilişkili güçsüzlük myastenia gravis veya başka bir nöromus
küler kavşak hastalığım akla getirir. Bazı miyopatiler kas lifinin
kontraktil gücünü kaybetmesi veya relatif olarak tip II kas liflerinin
selektif tutulumu ile güçsüzlük meydana getirir. Bunlar EM G ’de
görülebilen motor ünit aksiyon potansiyelinde büyüklük değişikli
ği yapmayabilir ve elektriksel aktivite ile kasın gücü arasındaki
fark ile saptanabilir.
ŞEKİL 22-2 Alt motor nöronlar a ve g tiplerine ayrılır, g motor nöron
lar a motor nöronlar daha küçüktür ve kas iğciğinin intrafusal kas lif Integre H areketler Amaca yönelik pekçok hareket birçok kas
lerini innerve eder, g motor nöronun aktivasyonu kas iğcikleri üzerin grubunun integre koordinasyonunu gerektirir. Bir topu yakalamak
deki gerilmeyi arttınr ve kası a motor nöronlar aracılığı ile aktive eden gibi basit bir hareketi düşünün. Primer hareket bir elin başparmak
germe refleksleri ve diğer lokal refleksleri fasilite eder. Her kas birçok ve diğer parmaklarının fleksiyonu ile başparmak ve küçük parma
(genellikle yüzlerce) a motor nöron tarafından innerve edilir. ğın oppozisyonudur. Bu fleksör dijitonım süperfisialis, fleksör diji-
torum profundus, fleksör pollisis longus, fleksör pollisis brevis, op-
Alt motor güçsüzlüğü a motor nöronların kaybı veya kas ile ponens pollisis, ve opponens dijiti minimi gibi birçok kasm kont
bağlantılarının kesilmesiyle, aktive edilebilen motor ünit sayısmda raksiyonunu gerektirir. Bu aktivite için bu primer hareket ettiriciler
azalma ile gelişir. Motor ünit sayısmda azalma ile daha az kas lifi a g o n is t le r olarak tanımlanır. Topu yakalamanın yumuşak ve güçlü-
daha fazla eforla aktive edilir ve maksimum güç harcanır, g motor ce olması için fleksörler kontrakte olurken başparmak ve diğer par
nöronların kaybı güçsüzlüğe neden olmaz ama kas iğcikleri üzerin mak ekstensörlerinin gevşemesi gerekir. Agonistlerin hareketine zıt
deki gerginliği azaltır. Kas tonusu ve tendon refleksleri g motor nö olarak çalışan kaslar a n ta g o n is t lerdir. Başparmak ve diğer parmak
ronlar, kas iğcikleri, iğcik afferent lifleri, ve a motor nöronlarına fleksörlerinin ikinci hareketi bileği bükmektir; her ikisi birden olur
bağlıdır. Tendona hafifçe vurma ile kas iğcikleri gerilir ve primer sa bilek fleksiyonu parmak fleksiyonunu güçsüzleştirir, bilek eks
iğcik afferent lifleri aktive olur. Bu monosinaptik olarak spinal tensörlerinin aktivasyonu yakalama hareketine yardımcı olur. Bu
corddaki a motor nöronları stimüle eder ve böylece tendon refleksi şekilde tamamlayıcı hareketi olan kaslar s in e r jis tle r dir. Yakalama
olarak bildiğimiz kısa kas kontraksiyonu oluşur. gerçekleşince kol sabit pozisyonda tutulmalıdır ki top elde edilme
Bir motor ünit hastalanınca, özellikle ön boynuz hastalıkların den atılmasın. Kol pozisyonunun stabilizasyonunu sağlayan kaslar
da, fasikülasyon şeklinde spontan olarak boşalım gösterebilir. Bu f ı k s a t ö r le r dir.
izole küçük seyirmeler kinik olarak görülebilir veya hissedilebilir Aktivitenin agonistler, antagonistler, sineıjistler ve fıksatörler
veya elektromyografı (EMG) ile kaydedilebilir (Konu 357). a mo tarafından koordinasyonu motor kontrolün üç basamaklı hiyerarşi
tor nöronlar veya bunların aksonları dejenere olduğunda, denerve si ile düzenlenmektedir. Kontrolün en alt basamağı spinal korddaki
kas lifleri görülemiyen veya hissedilemeyen ama EMG ile kayde- segmental refleksler ile sağlanmaktadır. Bu refleksler agonistleri
dilebilen şekilde spontan boşalım gösterebilir. Bu küçük tek kas li fasilite edip antagonistleri resiprokal olarak inhibe ederler. Spinal
fi boşalımları f ib r illa t io n p o t e n t ia ls olarak tanımlanır. Önemli alt segmentler bir çiftten fazla agonist ve antagonisti içeren ritmik
özellikteki hareketleri ile kontrol eder. Örneğin, lumbosakral spinal 22 Güçsüzlük, Myalji, Hareket Bozuklukları ve Dengesizlik 121
çordun farklı kas gruplarının sinerjistik aktivasyonunu içeren siklik
adımlama hareketleri için temel programlanması vardır. Kontrolün süzlükte tonus spastik veya flask olabilir. Dişli çark rijidite, kurşun
ortadaki basamağı viztiel, proprioseptif, ve vestibüler geri besleme boru rijidite veya paratonia gerçek güçsüzlükten çok integre hare
yi hareketle birleştiren inen bulbospinal yollarla yürütülür. Örne ketlerin bozukluğunu akla getirir.
ğin, ortabeyindeki lokotnotor merkezin dengenin sağlanması ve bir Hemiparezi Hemiparezi midservikal kord üstündeki üst motor
sonraki hareketin oluşması için siklik adımlama hareketlerini mo- nöron lezyonlarında ortaya çıkar; hemipareziye neden olan birçok
difie etmesi gerekir. Kontrolün en üst seviyesi serebral korteks ta lezyon foremen magnum üstünde lokalizedir. Konuşma, kortikal
rafından sağlanır. Yürüme gibi aktivitelerin hedefe yönelik olması duysal, kognitif, vizüel-spatial integrasyon bozukluklarının, aprak
için kontrolün bu en üst seviyesinin süperimpozisyonu gereklidir. si veya nöbetlerin olması kortikal lezyona işaret eder. Homonim vi-
Öğrenilmiş ve pratik yaparak iyileştirilmiş bazı hareketler de mo züel alan defektleri kortikal veya subkortikal hemisferik lezyonu
tor korteks tarafından başlatılır ve kontrol edilir. Sadece agonistler düşündürür. Yüz, kol ve/veya bacaktaki "pür motor" hemiparezi in
direkt olarak aktive edilse de piano çalmak gibi komleks hareketler ternal kapsül arka bacağı, serebral pedinkül veya üst ponsta küçük
sırasında her nota veya ses için farklı grup agonistlerin ardışık ak- bir lezyona bağlıdır. Bazı beyinsapı lezyonlarında ipsilateral krani-
liviteleri öğrenilmiş motor programın bir parçasıdır. Ayrıca, bu ak- al sinir bulguları ve kontrlateral hemiparezi klasik bulguları görü
ıiv iteler sırasında agonistlerin, sinerjistlerin ve fiksatörlerin fasihte, lür. Bu "çapraz paraliziler" daha ayrıntılı olarak Konu 361 de tar
istenmeyen antagonistlerin inhibe edilmesi için bazal ganglion ve tışılmıştır. Kranial sinir bulguları veya fasial güçsüzlüğün olmama
sercbellar hemisferlerden de input alınır. sı özellikle ipsilateral propriosepsiyon kaybı ve kontrlateral ağrı ve
Apraksi beceri isteyen veya öğrenilmiş hareketin planlanması ısı duyusunun kaybı ile birlikteyse hemiparezinin üst servikal spi
ve başlatılmasında bozukluktur (Konu 25). Sağ elin unilateral ap nal kordda olduğunu düşündürür (Brown-Sekuard sendromu). Bu
raksisi sol frontal lobun (özellikle anterior veya inferior), sol tem nunla beraber birçok spinal kord lezyonu kuadriparezi veya parapa-
poroparietal alanın (özellikle supramarjinal girus), veya bunların rezi meydana getirir.
birbiriyle bağlantılarının lezyonlarında ortaya çıkabilir. Sol vücut A kut v ey a e p iz o d ik h e m ip a r e z i’nin genellikle iskemi veya pri
apraksisis sağ hemisferdeki bu alanların veya sağ temporoparietal mer hemoraji gibi vasküler bir patogenezi vardır (Konu 361). Da
veya frontal alanları soldakilerden ayıran korpus kallozumun lez- ha az sıklıkla, hemoraji beyin tümörü içine (Konu 370) veya trav
yonlarında meydana gelir. Bilateral apraksi sıklıkla bilateral frontal maya bağlı olarak normal damarların rüptürü ile olabilir (Konu
lop lezyonlarma veya difüz bilateral hemisferik hastalıklara bağlı 369); antikoagülan kullanan veya yaşlı kişilerde küçük bir travma
olarak gelişir. yeterlidir. Daha az muhtemel ihtimaller multiple sklerozdaki fokal
bir inflamatuar lezyon (Konu 371), abse veya sarkoidozdur (Konu
318). Araştırma beynin komputurize tomografi (BT) ile görüntüle
------------------------------------------------ -------------- Hastaya Yaklaşım - — ------------------------ --------------— mesiyle başlar (Şek. 22-3). B T normal ise ve iskemik stroke olma
sı beklenmiyorsa beyin veya servikal bölgenin manyetik rezonans
Güçsüzlüğün başlama şekli, yayılımı ve diğer özellikleri dik görüntülemesinin (MRG) yapılması gerekebilir.
katlice tanımlanmalıdır. Öykü ve fizik muayene arasında farklılık S u b a ku t h e m ip a r e z i günler ve haftalar içinde gelişir, uzun bir
olması genellikle semptomların gerçekte ağrıya bağlı kısıtlılık ve ayırıcı tanısı vardır. Subdural hem atom sık bir nedendir; bu kolay
ya inkordinasyon gibi başka nedenlere bağlı olduğu durumlarda lıkla tedavi edilebilen durum travma öyküsü olmasa da özellikle
hastanın güçsüzlükten yakınması nedeniyledir. Güç birçok farklı yaşlı ve antikoagülan kullanan hastalarda her zaman akla gelmeli
şekilde muayene edilebilir. Hastadan istenen yönde dirence karşı it dir (Konu 369). İnfeksiyöz ihtimaller serebral bakteriyel abseler
mesi ya da çekmesi istenir ve her kas grubu için kuvvet Medikal (Konu 372), fungal granuloma veya menenjit (Konu 374), ve para-
Araştırma Topluluğunun (Tablo22-2) yaptığı skalaya göre 0-5 ara zitik infeksiyon. Primer veya metastatik malign neoplazmlara bağ
sında derecelendirilir. İkinci bir metod kolları gerili olarak tutma lı güçsüzlük günler haftalar içinde gelişebilir (Konu 370). AIDS
gibi söylenenleri yapması istenerek performansı izleme şeklinde (Konu 309) toksoplazma veya primer SSS lenfomasına bağlı olarak
indirekt test etmedir. Bu özellikle önkolun pronasyonu ile aşağı ha subakut hemiparezi ile birlikte bulunabilir. Multiple skleroz (Konu
reketi gözlenerek hafif, asimetrik üst motor nöron güçsüzlüğünü 371) veya daha az sıklıkla sarkoidoz gibi infeksiyöz olmayan infla
tespit etmede yaralıdır. Üçüncü metod aktiviteleri kantitatif olarak matuar olaylar düşünülebilecek diğer durumlardır. Beyin MRG si
değerlendiren fonksiyonel testtir. Dize kadar eğilme, tabure veya normal ise ve kortikal ve hemisferik bulgular yoksa, servikal MRg
sandalye üstünde adımlama sayısı veya kolları 9 0 derece abduksi- yapmak gerekebilir.
yonda tutabilme süresini hesaplama sık kullanılan testlerdir. Fonk K r o n ik h e m ip a r e z i aylar içinde gelişir, genellikle bir neoplazma
siyonel testler seri halinde uygulandığında zaman içinde hastanın (Konu 370), rüptpre olmamış arteriovenöz malformasyona (Konu
durumundaki değişiklikler hakkında yararlı fikir verir. 361), kronik subdural hematoma (Konu 369) veya dejeneratif bir
Motor muayenede kas hacminin ve tonusun değerlendirilmesi, hastalığa (Konu 363 yada 366) bağlı ortaya çıkar. Genellikle ilk di-
fasikülasyonların inspeksiyonu da yapılır. Fasikülasyonlar en kolay agnostik test özellikle klinik bulgular beyin patolojisini düşündürü
istirahat halindeki ekstremiteleri gözleyerek tespit edilebilir, ancak yorsa beyin MRG. Beyin MRG si normal ise, foramen magnum
kastaki irregüler düşük amplitüdlü seyirmeler şeklinde palpe de veya üst servikal spinal kord lezyonu akılda tutulmalıdır.
edilebilirler. Tonus her ekstremitenin farklı eklem yerlerinde ve Paraparezi Üst torasik spinal kord seviyesinde veya bu sevi
farklı hızlarda pasif hareketi ile değerlendirilir. Klinik olarak güç- yenin altında bir lezyon genellikle sorumludur. Gövdedeki duyusal
Tabto 22-2 Kuvveti Medikal Araştırına Topluluğunun Derecelemesi seviye kord lezyonu seviyesi hakkında fikir verir. Pararparezi üst
motor nöronları (özellikle parasagital lezyonlar ve hidrosefali) ve
Derece Tanım
alt motor nöronları (ön boynuz hücre hastalıkları, kauda equina
5 Normal güç
sendromu ve ara sıra periferik nöropatiler) hasara uğratan diğer lo-
4 Yerçekimine ve dirence karşı aktif hareket
kalizasyonlardaki lezyonlar sonucu da gelişebilir.
3 Yerçekimine karşı karşı aktif hareket (muayene eden tarafından
direnç uygulanmıyor) A kut v ey a e p iz o d ik p a r a p a r e z i spinal kord hastalığına bağlı ol
2 Yerçekimi ortadan kaldırılınca aktif hareket (muayene eden duğunda alt motor nöronları veya serebral hemisferleri etkileyen
tarafından direnç uygulanmıyor) hastalıklardan ayırt etmek güç olabilir. Rekürren paraparezi epizod-
1 Seyirme veya hafif kontraksiyon ları sıklıkla multiple skleroz veya spinal kordun vasküler malfor-
0 Görülebilen veya palpe edilebilen kontraksiyon yok
masyonlanna bağlıdır. Akut spinal kord hastalığında, üst motor nö-
dike olabilir. Hemisferik bulgular
K U V V E T S İZ L İĞ İN D A Ğ IL IM I ~ J varsa, parasajital menenjiom veya
kronik hidrosefali muhtemeldir ve
beyin MRG yapılacak ilk testtir.
Primer lateral skleroz (Konu 365)
gibi dejeneratif hastalıklar ve fa-
milyal spastik paraparezi ve adre-
nomiyelonöropati (Konu 368) gibi
herediter hastalıklarda aylar yıllar
içinde progresyon tipiktir. Kronik
paraparezinin alt motor nöron ve
ya miyopatik hastalıklara bağlı öl-
duğu nadir durumlarda lokalizas-
yon spastisitenin yokluğu ile kli
nik bulgularla tahmin edilir, EMG
ve sinir ileti çalışmaları ile doğru
lanır.
Kuadriparezi veya Jen erali-
ze Güçsüzlük Jeneralize güçsüz
lük santral sinir sistemi veya mo
tor ünit hastalıklarına bağlı olabi
lir. K u a d r i p a r e z i v e j e n e r a l i z e
güçsüzlük gibi terimler sıklıkla
kendi içlerinde değişken olarak
* veya miyopati bulgulan
kullanılır, kuadriparezi daha sık
t Eğer anormallik yoksa spinal MRI düşünülmelidir
t Eğer anormallik saptanmamışsa miyelogram veya kranyal MRt 'düşünülür lıkla üst motor nöron, jeneralize
güçsüzlük motor ünit neden ola
rak düşünülüyorsa kullanılır. CNS
ŞEKİL 22r3 Güçsüzlüğü olan bir hastada sırası ile yapılması gerekenler. BT, komputerize tomografi; hastalıklarına bağlı güçsüzlük ge
EMG, elektromiyografi; AMN, alt motor nöron; MRG, manyetik rezonans görüntüleme; NCS, sinir ileti
nellikle bilinç veya anlamada
çalışmaları; UMN, üst motor nöron.
azalma, artmış kas tonusu ve kas
gerilme reflekslerinde artma ve
ron defisiti genellikle inkontinans ve alt ekstremitelerde rostral
duyumda değişikliklerle birliktedir. İntermittan güçsüzlüğün birçok
olarak gövdede bir düzeya kadar çıkan duysal bozuklukla birlikte
nöromüsküler nedeni normal mental fonksiyon, azalmış kas tonusu
dir; tonus tipik olarak flasktır, ve tendon refleksleri kayıptır. Bu tür
ve hipoaktif kas gerilme refleksleri ile birliktedir. İstisnalar geçici
vakalarda tanısal yaklaşım spinal kordun görüntülenmesi ile başlar
hipotonîniiı eşlik ettiği üst motor nöron hastalığına bağlı bazı akut
(Şek 22-3). Diğer nedenler arasında kompresiv lezyonlar (özelikle
kuadriparezi nedenlerdir. İntermittan güçsüzlüğün major nedenleri
epidural tümör, abse, veya hematom), spinal cord infarktı (propri-
Tablo 22-3 de listelenpıiştir. Objektif güçsüzlük olmadan jenerali
osepsiyon genellikle korunmuştur), arteriovenöz fistül veya diğer
ze yorgunluk şikayeti olan bir hastada tanı k r o n ik y o rg u n lu k s e n d
vasküler anomaliler ve transvers miyeht sayılabilir (Konu 368).
ro m u (Konu 384) olabilir.
Akut parapareziye neden olan serebral hemisferlerin hastalıkları,
A k u t K u a d r ip a r e z i Dakikalar içinde başlayan akut kuadripare
anterior serebral arter iskemisi (omuz hareketi de etkilenmiştir), su
zi üst motor nöron (ör., anoksi, hipotansiyon, beyinsapı veya servi-
perior sagital sinüs veya kortikal venöz tromboz, ve akut hidrose
kal kord iskemisi, travma, ve sistemik metabolik anormalliklar) ve
falidir. Üst motor nöron bulgularına uyuşukluk, konfüzyoni nöbet,
ya kas hastalıklarına (elektrolit bozuklukları, bazı konjenital kas
veya diğer hemisferik bulgular eşlik ediyor, seviye veren duyu ku
enerji metabolizma hastalıkları, toksinler,,veya periodik paraliziler)
suru yoksa tanısal yaklaşım beyin MRG ile başlar. Paraparezi, su>
tın alt bölgesine travma, orta bölgede disk herniasyonu, veya int- bağlı olabilir. Saatler haftalar içinde başlangıçta yukarda sayılanlar
raspinal tümör nedeni ile ortaya çıkabilen kauda equina sendromu- ra ek olarak alt motor nöron hastalıkları neden olabilir. Guillain-
nun bir parçasıdır; sifınkterlerin etkilenmesine rağmen kalça flekr Barre sendromu (Konu 378) günler haftalar içinde progresyon gös
siyonu ve kalçanın duyusu tutulmaz. Nadiren paraparezi Guillain- teren en sık ait motor nöron güçsüzlüğüdür; serebrospinal sıvıda
Barre sendromu veya miyopati gibi hızlı yayılan periferik nöropa- yüksek protein seviesi yardımcı bir bulgudur ancak erken dönemde
tiye bağlı olarak gelişir. Buna benzer vakalarda elektrofızyolojik olmayabilir. Stupor veya koma varsa, beyin B T si öncelikle yapıl-
çalışmalar tanısal açıdan yararlıdır, hastalığın gidişatı hakkında bil
gi verir (Konu 378 and 381). fjıblo i.î-1 Güçsüzlük Nedenler: .
S u b a ku t v ey a k ro n ik p a r a p a r e z i spastisite ile birlikteyken üst
1. Elektrolit dengesizlikleri, ör., a. hipokalemi, b. hiperkalemi, c. hiper-
motor nöron hastalığı ile ortaya çıkar. Alt ekstremitede duysal ka
kalsemi, d. hipematremi, e. hiponatremi, f. hipofosfatemi, g. hipermag-
yıp ve sfınkter tutulumu ile giden paraparezi haftalar veya aylar
nezemi
içinde ilerler, muhtemel spinal kord hastalıkları multiple skleroz, 2. Kas hastalıktan
intraparenkimal tümör, kronik dejeneratif hastalığa bağlı spinal a. Kanal patolojileri (periyodik paraliziler)
cord kompresyonu, vitamin B [ 2 eksikliğine bağlı subakut kombi b. Metabolik kas defektleri (bozulmuş karbonhidrat veya yağ asidi kul
ne dejenerasyon, viral infeksiyonlar (özellikle insan T hücre löse- lanımı; anormal mitokondrial fonksiyon
mi/lenfoma virüsü I) ve herediter veya diğer dejeneratif hastalıklar 3. Nöromüsküler kavşak hastalıklan
a. Miyastenia gravis
dır. Primer progresif multiple sklerozda progresif paraparezi genel
b. Lambert-Eaton miyastenik sendrom
likle dördüncü veya beşinci dekadda bulunur (Konu 371). Spinal
4. Santral sinir sistemi hastalıktan
çordun gliomaları tipik olarak ağrılı progresif miyelopatiye neden a. Beyinsapı geçici iskemik atağı
olur (Konu 370). Klinik olarak yaklaşım spinal kordun MRG si ile b. Geçici global serebral iskemi
başlar. Görüntüleme normal ise ve spastisite varsa, beyin MRG en- c. Multiple skleroz
ır. Üst motor nöron bulguları mevcutsa ama hasta alertse ilk yapı la My-ii;, iUreke, G-zukiukGn v: 123
lacak test genellikle servikal kordun MRG sidir. Alt motor nöron,
miyopatik veya orijini bilinmeyen bir güçsüzlük varsa serum kas lann hiç birinde bulunmaz. İnceleme genellikle serum kreatin kinaz
enzimi ve elektrolit çalışmaları ve EMG ile sinir ileti çalışmaları düzeyinin ölçülmesi ve elektrofizyolojik çalışmalar ile başlar.
yapılır. Sınırlı B ir Alanda Güçsüzlük Bazı hastalarda güçsüzlüğün
Subakut vaya Kronik Kuadriparezi Kuadriparezinin üst motor özelliği yukarda bahsedilenlerin hiç birine uymaz. Ekstraoküler,
nöron hastalığına bağlı ise haftalar, aylar veya yıllar içinde gelişir, hemifasial, bulbar, veya respiratuar kaslara sınırlı güçsüzlük örnek
yalnızca klinik kriterler ile serebral hemisferler, beyinsapı, ve ser olarak verilebilir. Unilateralse, sınırlı güçsüzlük genellikle motor
vikal spinal kord aynımı genellikle mümkündür. Tanısal yaklaşım nöron veya fasial palsi (Konu 367) veya izole superior oblik kas par
klinik olaral patolojinin şüphelenildiği bölgenin MRG si ile başlar. rezisinde (Konu 28) olduğu gibi periferik sinir hastalığına bağlıdır.
Alt motor nöron hastalığı genellikle distalde belirgin güçsüzlükle Buna karşın ekstraoküler veya bulbar kasların simetrik güçsüzlüğü
birlikteyken miyopatik güçsüzlük tipik olarak proksimaldir; incele sıklıkla miyopatiye (Konu 381) veya nöromüsküler kavşak hasta
me EMG ve sinir ileti çalışmaları ile başlar. lığına (Konu 380) bağlıdır. Arekleksi ile birlikte bilateral fasial pal
Monoparezi Duysal etkilenme ile veya etkilenme olmadan ge si Guillain-Barre sendromunu (Konu 378) akla getirir, Yorgunlur
nellikle alt motor nöron hastalığına bağlıdır. Üst motor nöron has ğun eşlik ettiği nispeten simetrik güçsüzlük nöromüsküler kavşak
talığı bazen distal ve yerçeimine karşı koyamayan monoparezi ile hastalığının bir karakteristiğidir (Konu 380). Asimetrik bulbar güç-
birliktedir. Miyopatik güçsüzlük nadiren bir ekstremiteye sınırlıdır. süzlük sıklıkla motor nöron hastalığına bağlıdır. Respiratuar kasla
A k u t M onoparezi Üst ve alt motor nöron hastalıklarını klinik ra sınırlı güçsüzlük nadirdir ve çoğunlukla: motor nöron hastalığı,
olarak ayırt etmek güç olabilir çünkü tonus ve reflekser her iki du miyastenia gravis, veya polimiyozit/dermatomiyozite (Konu 382)
rumda da sıklıkla azalmıştır. Güçsüzlük yoğun olarak distalde ise, bağlı olarak ortaya çıkar,.
kaslar yerçekimine karşı koyamıyorsa, duysal etkilenme veya ağrı
yoksa fokal kortikal iskemi muhtemel tanıdır (Konu 361); bu du M İ Y I L J İ , SPAZM, VE KRAMP
rumda, tanısal ihtimaller akut hemiparezi için olanlarla benzerdir.
Duysal kayıp ve ağrı genellikle akut alt motor nöron güçsüzlüğüne Spontan veya egzersizle ilişkili kas rahatsızlığı genellikle benign-
eşlik eder. Güçsüzlük sıklıkla bir ekstremitedeki tek sinir kükünde dir, nadiren bir nöromüsküler hastalığa bağlıdır. Bunula beraber
veya periferik sinirde lokalizedir ancak bazen brakial veya lumbo- birçok motor sistem hastalığı karakteristik olarak ağrılıdır. Kas ra
sakral pleksus tutulumunu yansıtır. Alt motor nöron güçsüzlüğün hatsızlıkları veya istemsiz kontraksiyonlar için kullanılan miyalji,
den şüpheleniliyorsa, veya güçsüzlük patterni belli değilse, klinik spazm ve kramp gibi bazı terimler hastalar tarafından sıklıkla karı
yaklaşım EMG ve sinir ileti çalışması ile başlar. şık olarak kullanılır, ancak doktorlar için anlamları daha spesifiktir.
Subakut veya Kronik M onoparezi Haftalar veya aylar içinde Acıma, ağırlık ve sertlik gibi terimler ise daha az spesifiktir. Miyal
gelişen bir ekstremitenin atrofisi ile giden güçsüzlük nedeni hemen j i kasta hissedilen ağrılardır; bu terim istemsiz kasılmayı ifade et
hemen her zaman alt motor nörondur. Güçsüzlük uyuşuluk ile bir mez. Spazm ve kramp bir veya daha fazla kasın istemsiz kontrak-
likte ise, neden muhtemelen bir periferik sinir veya spinal köktür; siyon epizodlannı yansıtır. Kramplar genellikle ağrılıyken spazm
nadiren brakial veya lumbosaral pleksus etkilenir. Uyuşukluk yok lar her zaman rahatsız edici değildir.
sa, ön boynuz hücre hastalığı muhtemel nedendir. Her iki durumda M İY A L Jİ Miyalji ile birlikte proksimaİ veya jeneralize güç
da elektrodiagnostik çalışma endikedir. Alttan çok üst motor nöron süzlük genellikle bir inflamatuar, metabolik, endokrin, veya toksik
miyopatiye bağlıdır (Konu 381). Tanımlanmış bir sistemik hasta
bulgulan mevcutsa, tümör, vaskülermalformasyon, veya presentral
lık yoksa objektif güçsüzlük ile birlikte olmayan spontan miyaljile-
giruSu etkileyen diğer kortikal lezyonlar sorumlu olabilir. Alterna
rin sıklıkla belli bir nedeni yoktur. Miyalji ateş veya infeksiyonun,
tif olarak, bacak etkilenmişse, küçük torasik kord lezyonu, sıklıkla
özellikle influenzanın sık bir bulgusudur. Serum kreatin kinaz kon
bir tümör veya multiple skleroz var olabilir. Bu gibi durumlarda in
santrasyonu yüksekliği ile birlikte kas ağrıları ve sertliği objektif
celemeler şüphenden alanın görüntülemesi ile başlar.;
güçsüzlük olmasa da hipotiroidizmde sık olarak görülür. Polimiyal-
Distal Güçsüzlük, İki veya dört ekstremitenin distal tutulumu
jia romatika (Konu 317) diffüz miyalji ve eklem sertliği ile karalç-
alt motor nöron veya periferik sinir hastalığım akla getirir. Alt ekst
terizedir, anoreksi, hafif kilo kaybı ve hafif ateşi olan 50 yaş üstü
remde akut distal güçsüzlüğü bazen akut toksik polinöropati veya
hastalarda yoğun olarak pelvik ve omuz kuşağı kasları etkiler. Mi
kauda equina sendromuna bağlı olarak ortaya çıkar. Distal simetrik
yalji ve eklem sertliği nedeni ile aktivitenin kısıtlanması da diffüz
güçsüzlük genellikle haftalar, aylar veya yıllar içinde gelişir, peri
atrofiye neden olarak güçsüzlük imajı verebilir. EMG, serum kre
ferik sinirin metabolik, toksik, herediter, dejeneratif, veya inflama-
atin kinaz düzeyleri ve kas biopsisi normaldir. Eritrosit sedimentas-
tuar hastalığına bağlıdır (Konu 377). Periferik sinir; hastalığında
yon hızı birçok, hastada yükselmiştir, dev hücreli arteritin özellikle
güçsüzlük genellikle uyuşukluktan daha az şiddetlidir Ön boynuz
ri % 25’inde bulunur. Difüz miyalji birçok romatolojik hastalıkta
hücre hastalığı distal olarak başlayabilir ancak tipik olarak asimet
sıktır, tanı ve tedavi diğer semptom ve bulgulara dayanarak yapılır.
riktir ve uyuşukluk yoktur (Konu 365). Nadiren miyopatiler de de
Miyalji bazen dermatomiyozit/polimiyozit de bulunabilir, ancak
distal güçsüzlük bulunabilir (Konu 381). İncelemede ilk adım
birçok hastada anlamlı derecede ağrı olmadan güçsüzlük vardır.
elektrodiagnostik çalışmadır (Şek 22-3). Fibromiyalji (fibrozit, fibromiyozit) kas ve komşu konnektif doku
Proksimal Güçsüzlük İki veya dört ekstremitenin proksimal da ağrı ve hassasiyet ile birliktedir (Konu 325). Yorgunluk, uyku
güçsüzlüğü kas nadiren nöromüsküler kavşak veya ön boynuz hüc suzluk ve depresyon sıktır, ancak objectif güçsüzlük, yüksek serum
re hastalığını düşündürür. Miyopatide sıklıkla pelvik veya omuz kreatin kinaz düzeyi veya yüksek eritrosit sedimentasyon hızı bu
kuşağı kaslarının simetrik güçsüzlüğü gelişir (Konu 381). Nöro- lunmaz. Tanıda karakteristik fokal "triger noktalan" tespit edilir.
müsküler kavşak hastalıklarında (miyastenia gravis gibi) simetrik Fokal Miyalji Fokal kas ağrısı sıklıkla travmatiktir. Biseps ve
proksimal güçsüzlük bulunabilir (Konu 380), sıklıkla pitoz, diplo- ya gastroknemius gibi kasların tendonlannın rüptürü görülebilen
pi, veya bulbar güçsüzlük eşlik eder ve şiddeti gün içinde fîuktuas- kas kısalması meydana getirebilir. Bu tür birçok yaralanma cerrahi
yon gösterir. Bazı miyastenia gravis olgularında çok yoğun yorul yapılmadan iyileşir ama kasta anormal görüntü bırakır. Travmatik
ma yakınmaları vardır, bunlarda da epizodik güçsüzlük olabilir, an olmayan fokal kas ağnları sıklıkla komşu kas dışı hastalıklara bağ
cak kuvvet nadiren tam olarak normale döner. Ön boynuz hücre lıdır (ör., derin venöz tromboza bağlı unilateral gastroknemius ağ-
hastağında proksimal güçsüzlük sıklıkla asimetriktir, ancak famil- nsı). Nadiren, fokal kas ağrısı akut ise iskemik infarkt veya bak-
yal olgularda simetrik olabilir (Konu 365). Uyuşukluk bu hastalık teriyel miyozit, subakut veya kronik ise neoplazm, parazitik infek-
124 il Hastalıkların Am Bulguları ve Takdim Şeksileri si gösterir. Kramplar güçsüzlükle beraberse, güçsüzlüğün orijini sı-
lıkla alt motor nöronlardır. Kuvvet normalse, bazen dehidratasyon,
siyon, sarkoidoz veya diğer inflamasyon veya infeksiyonlar nedeni hiptiroidizm veya üremi olsa da tanımlanabilir bir durum genellik
ile gelişir. le bulunamaz. Karbamazepin gibi membran stabilize edici ilaçlar
Kullanma Miyaljisi alışılmamış, yorucu fiziksel aktiviteyi ta scmptomatik yarar sağlayabilir.
kip eden miyaljiler normal yetişkinlere görülür, sıklıkla serum kre- Tetani Tetani, el (interfalangial eklemlerin ekstansiyonu ve
atin kinaz düzeyinde yükselme, MRG de kaslarda ödem, biyopside metakarpofalangial eklemlerin adduksiyon ve fleksiyonu ile karpal
kas liflerinde nekroz ve nadiren miyoglobinüri gibi kas yıkımını spazm) ve ayakların (pedal spazm) distal kaslarının kontraksiyonu
gösteren laboratuar bulgularıile birliktedir. Benzer semptom ve la ile karakterizedir, ağız çevresinde ve ekstremitelerin distallerinde
boratuar anormallikleri kamitin palmitoil transferaz ve glikolitik kancalanma eşlik eder. Karpopedal spazm ile tetani hipokalsemi
yol enzim eksiklikleri gibi bazı metabolik kas hastalıklarında da veya respiratuar alkolozun (hiperventilasyoiı nedeni ile bile olsa
görülür. Bir miyalji epizodu sırasında objectif güçsüzlüğün varlığı da) sık bir bulgusur. EMG çalışmaları düşük boşalım frekansında
bir metabolik kas hastalığını düşündürür. Miyalji ile birlikte akut tek veya daha sıklıkla gruplaşmış motor ünit boşalımları gösterir.
kontraktür (enerji eksikliğine bağlı olarak kası gevşetememe) gli Nöromiyotoni (Isaac Sendromu) Neuromiyotoni istirahette
kolitik enzim eksikliği ile giden bir metabolik kas hastalğını akla olan uykuda devam eden istemli hareket sonrası gecikmiş relaksas-
getirir (Konu 383). Kas lifi nekrozu ile giden kullanma miyaljisi yon ve kas sertliği ile karakterizedir. Distal ekstremite kasları ge
distrofininin kısmi eksikliği ile giden müsküler distrofî ve bazı mi- nellikle daha fazla etkilenir, ancak tüm iskelet kasları tutulabilir.
tokondriyal sitopatilerde de görülebilir (Konu 383). Yüksek serum Yürüme sert olabilir, kasın yakın inspeksiyonu ile sürekli devam
kreatin kinaz konsantrasyonu olup güçsüzlüğün eşlik etmediği kul eden kas lifi kontraksiyonuna (miyokimi) bağlı olan cilt üstünde
lanma miyaljisi hipotiroidide de görülür, bacaklara sınırlı ise vas- dalgalanma görülür. Devam eden kas lifi aktivitesi ısı meydana ge
küler veya ııörojenik intermittan kladikasyoya bağlı olabilir. Kul tirir, yoğun terleme sıktır. EMG çalışmalan özellikle familyal olgu
lanma miyaljisi olup güçsüzlüğü olmayan birçok hastada tanımla larda miyokimik boşalımlar gösterir. Nadiren EMG yüksek fre
nabilir bir hastalık yoktur. kanslı nöromiyotonik boşalımlar kayıtlar. Bazı vakalarda voltaj ka
SPAZM V E K R A M P İstemsiz kas kontraksiyonu SSS, alt mo pılı potasyum kanallarına karşı otoantikorlar tespit edilmiştir, bu
tor nöron veya kas hastalıklarına bağlı ortaya çıkabilir. SSS’den ori durumda plazma exchange etkili olabilir.
jinini alan ve üst motor nöron bulguları eşlik eden kontraksiyonlar Miyotoni İstemli aktivite sonrası kasın relaksaşyonunda ağrı
genellikle spazm olarak değerlendirilir ve sıklıkla bir veya birden sız gecikmedir. Zorlu eli açma sonrası (grip miyotoni) eli kapatma
fazla ekstremitenin fleksör veya ekstensörlerini etkiler. SSS’den da gecikme sıktır. Bu hastalıklar genellikle familyaldir ve soğuk
orijinini alıp üst motor nöron bulgulan eşlik etmeyenler aşağıda havada kötüleşir. EMG kas liflerinde artan ve azalan boşalımlar
bahsedilen hareket bozuklukları, nadiren stiff-person sendromu ve gösterir.
tetanostur. Aktif kas kontraksiyonu nedeni ile olan kas rijiditesi ma K on trak tü r İstemli hareket sonrası enerji azlığına bağlı olarak
lign hipertermi şendromunda görülebilir, genellikle genel anestezi kası gevşetmede ağrılı güçlük miyofosforilaz eksikliği (McArdle
ile ilişkilidir. Nöroİeptik malign şendromunda kas rijiditesi hastalığı) gibi enerji üretiminde bozukluk ile giden bazı metabolik
SSS’den kaynaklanır. Alt motor nöronlardan kaynaklanan istemsiz hastalıklarda görülür. EMG de elektriksel sessizlik görülür.
kontraksiyonlar genellikle kramplardır, bazen tetanos veya nadiren
nöromiyotoni olabilir. Kas veya kas membramndan kaynaklanan
spazmlar istemli kasılma sonrası gecikmiş relaksasyondur, miyoto-
HAREKET BO ZU KLU LÂR I
ni veya nadiren kontraktürdür. B unlan klinik olarak ayırt etmek güç
olabilir ancak EMG çalışmalan ile kolayca tanınırlar.
H a r e k e t b o z u k lu k la r ı istemli hareketin akıcılığı veya hızında bo
Stiff-Person Sendrom u Bu nadir sendrom yavaş progresif
zukluk veya istemsiz ekstra hareketlerin varlığına bağlı olarak
sertlik ve üzerine eklenen spazmlar ile karakterizedir. Sertlik genel-
anormal hareketlerin ( v e y a d is k in e z ile r i) olduğu nörolojik send-
lile sırt bölgesinde başlar ve aylar içinde omurga ve ekstremitelere
romlardır. Üst motor nöron güçsüzlüğüne neden olan piramidal
yayılır ancak çeneyi tutmaz. Yürüyüş sert hale gelir, lumbar hipei-
hastalıklardan çok farklı olduklarından hareket bozukuluklan sık
lordoz gelişir. Spazmlar sıklıkla hareketle başlar. Emosyonel stres
lıkla ekstrapİramidal hastalıklar olarak anılır. H ip e r k in e tik h a r e k e t
sertliği ve spazmlann frekans ve şiddetini artırma eğilimindedir.
b o z u k lu k la rı yoğun spontan motor aktivitenin görüldüğü veya
Spontan motor aktivite uykuda kaybolur. Bu sendrom genellikle di
anormal istemsiz hareketlerin olduğu bozukluklardır. H ip o k in e tik
abetes mellitus ile ilişkilidir ve Hodgkin lenfoma, küçük hücreli ak
h a r e k e t b o z u k lu k la r ı amaçlı motor aktivitenin azaldığı veya olma
ciğer kanseri ve meme kanserine eşlik ederek paraneoplastik olabi
dığı akinezi veya bradikinezisi ile karakterizedir. Bu durum sıklık
lir. Birçok hastada inhibitor nörötransmitter g-aminobütirik asid
la ‘hareketin eksikliği olarak tanımlanır.
(GABA) sentezinden sorumlu enzim olan glutamik asid dekarbok-
PA TO G EN EZ Hareket bozuklukları bazal ganglion, kaudat ve
silaza karşı serum antikoru bulunur. Sertlik alt motor nöronlar üze
putameni içeren (ikisine birlikte striatum denilir) subkortikal gri
rine olan inen beyinsapı ve segmental spinal inhibitor etkilerin or
cevher yapılan, globus pallidusun internal ve ekstemal segmentle-
tadan kalkmasından kaynaklanır. EMG çalışmaları sessiz periyo
ri, subtalamik nukleus ve substantia nigra hastalıklanndan kaynak
dun korunması ile kasın gerilmesi şuasında istemli efordakine ben
lanır. Bazal ganglion devresinde rol alan major bağlantılar ve nö-
zer sürekli devam eden motor Unit aktivitesi gösterir, Sertlik ve
rotransmitterler Şek. 22-4A da gösterilmiştir. Bu devrenin anlaşıl
spazmlar tipik olarak baklofen veya benzodiazepin tedavisine kıs
ması ile hipo- ve hiperkinetik hastalıklardaki karışıklık kısmen çö
men yanıt verir.
zülebilir.
Tetanos Bu nadir hipereksitabl durum Clostridium tetani ile in-
P a r k in s o n h a s ta lığ ı (Konu 363), prototipik hipokinetik hareket
fekte hastalarda tetanos toksinine maruz kalma ile ortaya çıkar (Ko
nu 143). Ağrılı spazmlar tipik olarak çenenin kapanması (trismus) bozukluğu, substantia nigra pars kompaktasında dopaminerjik nö-
ile haşalar ve kısa sürede jeneralize hale gelir. EMG çalışmaları ses ronlann kaybı nedeni ile ortaya çıkar. Bu durum Dj tip dopamin
siz periyodun korunmadığı, kasın gerilmesi sırasında istemli eforda reseptörü eksprese eden striatal neuronlann daha az eksitasyonuna
kine benzer sürekli devam eden motor ünit aktivitesi gösterir. ve D2 striatal nöronlann daha az inhibisyonuna neden olur, bunun
K ram p lar İstemsiz kas kontraksiyonunun en sık tipidir. her ikisi de kortikal olarak başlatılan hareketlerin azalmış fasilitas-
Kramplar saniyeler, dakikalar içinde kas içinde palpe edilir yumru yonunu azaltır (Şek. 22-4B ). Parkinson hastalığında görülen istira
meydana getiren ve kasın pasif gerilmesi veya spontan olarak dü hat tremoru bu modelle henüz tam açıklanamamıştır ancak striatm-
zelen tek kas lifinin ağrılı kontraksiyonudur. EMG çalışmaları is daki kolinerjik internöronlar üzerine olan etkiden kaynaklanabilir.
temli olması için yüksek boşalım frekansı olan motor ünit aktivite Huntington hastalığı (Konu 362), hiperkinetik hareket bozukluğu,
ŞÇKİL 22-4 Bazal ganglion devrelerim A. Normal içaktivite. Striatum direkt yol nöronlann) eksite, ağırlıklı olarak Dz dopamin reseptörleri
(kaudat ve putamen) sensorimotor korteksten glutamaterjik afferent- eksprese eden İndirekt yol nöronlarım inhibe eder. Striatal aktivite
ler, substantia nigra pars kompaktasından dopaminerjik afferentler fonksiyonel olarak dopaminerjik projeksiyonlara antagonist olan stri-*
alır. Striatumun bazal ganglibnîın major dış nukleusu, globus pallidus atumdaki kolinerjik intemöronlar tarafından da modüle edilir..
intema ve substantia nigra pars retikulatası ile direkt and indirekt pro B. Parkinson hastalığı substantia nigrâ pars compaktasından
jeksiyon lan varcftr. Striatumdan ğelen direkt yol GABA-erjiktir ve dış striatuma olan dopaminerjik projeceksiyonların kaybı nedeni Ne orta-
nukleuslan inhibe eder. Buna karşın daha kompleks olan İndirekt yol ; . yâ çıkar. D 1 reseptör stimulasyon kaybı dış nukleusun direkt yol ta
dış nukleuslan fasilite eder. Dış nuteusjar inhibitör GABA nöratrans- rafından disinhibe edilmesine neden olur. &2 reseptör inhibisyonu-
mlsyonu aracılığı İte talamusun ventral anterior ve ventral lateral nuc- nun olmaması ile dış nukleus İndirekt yol tarafından eksite edilir. Bu
leuslanna projects olur. Talamik nukleusların kortikal nöronlara sırası nedenle talamusun inhibisyonu anormal olarak artar ve kortikal ola
ile glutamaterjik, eksitatör projeksiyonları vardır. Bu nedenle direkt yol rak başlatılan hareketler fasilite edilemez.
kortikal olarak başlatılmış hareketleri kuvvetlendiren talamokortikal C. Huntington koresi, D2 reseptörlerini üreten, globus pallidus
prajekslyonlan dislnhibe (fasllîfej ederken; indirekt yol daha komp ekstemaya GABA-erjik inhibisyonu projekte eden striatal nöronlann
lekstir ve zıt etkilidir. Direkt ve İndirekt yollar substantia nigra pars kaybı İle ortaya çıkar.Bu durum talamusun dlsinhibisyonuna ve ha-
kompaktasından gelen toputlardan da etkilenir. Striatumdaki bu dopaL reketlerin yoğun talamokortikal eksitasyonuna neden olur. GABA, y
mlnerjik input, ağırlıklı olarak D1 dopamin reseptörleri eksprese ederi amlnobütirik asid; Glu, glutamat; -y eksitatör; ok işareti, -->, inhlbitöf.
normal feedback kontrol olmadan kortikal olarak başlatılan hare esansiyel tremoru akla getirir (Konu 363)., İn te n s iy o n e l tre m o r da
ketlerin disinhibisyonu ile sonuçlanan D2 striatal nöronlann selek? ha çok hedefe doğru istendi hareket sırasında belirgindir, bir postiir
tif kaybı ile açiklananilir, Hemiballismusun patogenezi de benzer- şeklinde veya istirahatte bulunmaz. Serebellar hastalığın bir işare
dirxsubtalamik nukleustaki glutamaterjik nöronların direkt lezyo- tidir (Konu 364), Genel olarak tremoru ifade edebilen a s te r ik s is ,
nu (genellikle stroke nedeniyle) talamokortikal projeksiyonların di- metabolik ensefaiopatide görülen kas kontraksiyonunun intermit-
sinhibisyonuna neden olur. , tan inhibisyonudur (Konu 376). Bu durum ekstansiyon durumun
daki dirseğin afılık ve repetitif kısmi fleksiyonuna neden olur..
H a s ta y a Y a k la şım
İrregüler olan istemsiz hareketler ayrıca hızlan, meydana gel?
Şek, 2 2 -5 ’de anormal hareketlerin izahı için bir algoritm gösteril dikleri yer ve istemli olarak surese olup olmamalarına göre de ta
miştir. İlk adım hareket bozukluğunun hareketin artmasına mı yok nımlanırlar. En yavaş oiarilan atetoz ve distonidir. A tetoz distal kas
sa azalmasına bağlı olduğunu belirlemektir (ör., hiperkinetik veya larda hemen hemen sürekli yavaş, javn lan ve yılanvari hareketler
hipoklnetik hareket bozukluğu). dir. D iston i bir veya daha fazla eklem postürünün yavaş değişen an
H ip e r k in e tik H a r e k e t B o z u k lu k la r ı Anormal istemsiz hareketler cak hemen hemen sürekli deviasyonudur; prokimal veya distal
ritmik ve irregüler olanlar olarak aynim P a l a t a l v e s e g m e n ta l ekstremitelerde ve aksiyel yapılarda görülebilir. Bü her iki fenomen'
m y o k io n u s hariç ritmik olanlar tr e m o r olarak tanımlanır. Tremor çokça iç içe girse de distoni postürün atetoza göre daha sürekli de-
üç tipe aynim istirahat, postural ve intensiyonel tremor. İs tir a h a t viasyonudur. Atetoz ve distoni hakkında daha geniş bilgi Konu 363
tre m o ru istirahatte maksimaldir, aktivite azal m Hipokinetik hareket de verilmiştir.
bozukluğu olan parkinsonizmin karakteristik özelliğidir, sıklıkla Hızlı irregüler hareketler arasında t ik le r istemli olarak kontrol
bradikineZi ve dişli çark rijidite ile birliktedir. Akut olarak gelişen edilebilirken diğerleri edilemez. Tikler sıklıkla repetitif olarak tek
istirahat tremoru sıklıkla toksinlerle [l-m etil-4-fenil-1,2,3,6-tetra- lokalizasyonda bazense multifokal meydana gelir (Konu 363).
hidropiridine (MPTP) maruz kalma gibi] veya dopariıini bloke Kore, hemiballismus ve miyoklonus isteyerek süprese edileme
eden ilaçlarla (fenotiazinler gibi) ilişkilidir. Başlangıç sinisi ise ta- yen hızlı, irregüler jerklerdir. H em ib a llis m u s aralarında en farklı
nısal yaklaşım Parkinson hastalığındaki gibidir (Konu 363). Ektre- olanıdır. Proksimal ekstremitenin genellikle kolun ani, şiddetli ola
mitenin yerçekimine karşı olduğu durumlarda p o s t u r a l tr e m o r rak fırlatılmasıdır (Konu 363). Hemiballismus genellikle kontrlate-
maksimaldir; istirahatle azalm hedefe doğru istemli hareket ile be ral subtalamik nukleusun akut infarktına bağlı olarak gelişir ancak
lirgin artar. Akut olara gelişen postural tremor genellikle toksik ve bazen bu nukleusun diğer lezyonlanna bağlı olarak subakut veya
ya metabolik faktörler (örneğin, hipertiroidizm) veya strese bağlı kronik olarak gelişir.
dır. Postural tremorun sinsi olarak başlaması benign veya familyal K o r e distal ekstremiteler veya yüzde olma eğilimi gösteren
dik postürü sağlama güçlüğü olarak ken
dini gösterir; ciddi bir dengesizlik otu-
rurkenki postürün devamlılığını sağlama
becerisini de etkileyebilir. Dengesizliği
olan hastalar sallanma ve disekuilibri-
umdan yakınır. Dengesizlik ve disekiı-
ilibrium sinonim olsalar dâ d is e k u ilib r i-
um yatar pozisyonda bile bozulmuş spa
tial oryantasyonun ek komponentini ifa
de eder. Disekuilibrium yakınması olan
hastalarda sıklıkla rotatuar hareket halu-
sinasyonu olarak tanımlanan v er tig o da
vardır.
PA T O G E N EZ Dengesizlik ve
Ekstrem ite Ataksisi Dengesizlik spinal
kord (spinosercbellar) veya vestibüler
duysal input, beyinsapı veya orta sere-
bellumda bu toputların integresyonunda
veya aksiyal ve proksimal kasları kont
rol eden spinal nöronlara motor output
bozukluklarından kaynaklanır. Ekstre
mite ataksisi spinoserebellar ve kortiko-
pontoserebellar input bozuklukları, orta
ve lateral serebellumda bu inputların in-
tegrasyonu veya spinal nöronlara (red
ŞEKİL 22-5 Anormal hareketlerin izahı için bir algoritm. nukleus ve rubrospinal yol ile) veya kor?
tekse output bozuklukları nedeni ile or
ama proksimal ekstremitede ve aksiyal yapılarda da görülebilen taya çıkar. Bu yollar ekstremite hareketlerinin uygun hız, akıcılık
hızlı, jerki, irregüler harekettir, Akut veya subakut başlangıç yoğun ve integrasyonunu sağlar. Lateral serebellar hemisferler kortikal
levodopa veya dopamin-agonist tedavisi, daha az sıklıkla nörolep- olarak başlatılan hareketleri module eden kompleks feedback dev
tikler, doğum kontrol hapları, hamilelik (korea gravidarum)* hipeı4- reyi koordine eder.
tiroidizm veya antifosfolipid sendromuna bağlı olarak toksiktif. Duysal ataksi periferik duysal lifleri, dorsal kök ganglionun
Çocukluklarda romatizma! ateşle ilişkili olabilir, bu tip vakalarda hücrelerini, spinal kord arka kolonunu, beyinsapındaki lemniskal
S id en h a m k o r e s i olarak tanımlanır Korenin tedrici başlangıcı Hun sistem, talamus veya parietal korteksi etkileyen lezyonlar nedeni ile
tington koresi (Konu 3 6 2 ) gibi dejeneratif hastalıkların tipik özelli- ortaya çıkar, ilgili anatomi Konu 23 de anlatılmıştır. Serebellum,
ğidır. bazal ganglion ve kortekse proprioseptif duysal feedback’in bozul
M iy o klö n u s genellikle multifokal olan hızlı, kısa süreli, irregü ması duysal ataksi meydana getirir. Duysal ataksi vizüel feedback
ler harekettir. Miyoklonus istirahatte spoil tan olarak, duysal stimu- ile kısmen hafifletilebilen dengesizlik ile sonuçlanır, hareketlerin
lusa yanıt olarak veya istemli hareketle gelişebilir. Birçok metabö- integrasyonu ve akıcılığını bozar.
lik ve nörolojik hastalıkla görülen bir semptomdür. Posthipoksik Yürüm e Bozuklukları Yürüme en komlike motor aktiviteler-
intansiyon miyoklonusiı geçici serebral anoksinin Sekeli olarak ge den birisidir. Normal yürümede rol alan tüm yapılar bu konuda tar
lişen özel bir miyoklönik sendromdur. Miyoklönus lipid depo has tışılmıştır. Ard arda adımtama hareketleri proproiseptif, vestibüler
talığı, ensefalit, Kreutzfeldt-Jakob hastalığı veya respiratuar yet ve vizüel feedback’e dayanan kortikal, bazal ganglionik, beyinsapı
mezlik, kronik renal yetmezlik, hepatik yetmezlik veya elektrolit ve serebellar etkiker ile düzenlenen lumbosakral spinal kord mer
dengesizliğine bağlı metabolik ensefalopatiler nedeni ile gelişebi kezleri ile sağlanır.
lir. Miyoklonus Konu 360 da tartışıldığı gibi bazı tip epilepsilerin
özelliği olabilir. Palatal ve segmental miyoklonus tremoru andıra- -— — ~ — - T " - ; - - -:— — tlast aya. Yaklaşım — — — ---------------- -
Vibrasyon Diapazon, 128 Hz Mekanoreseptörler, özellikle Büyük Lem, hem de D her iki işaret parmağını birbirine değdirmesi
pacinian korpüskUUeri istenerek yapılır. Normal kişiler bunu, en fazla
1 santimetre ya da daha az bir hatayla, gayet
Eklem' Belli bir eklemin Eklem kapsülü ve tendon Büyük Lem, hem de D
pozisyonu pasif harekeü sonlanmalan, kas iğcikleri doğru şekilde yapabilirler.
Vibrasyon duyusu, tercihen geniş ve 128
NOT: D, ipsilaleral ve kontrlateral anterolateral kolonlardaki diffüz asendan projeksiyonlar, SpTa, spinotalamik Hz titreşimli, bir diapazonla yapılır. Vibrasyon
projeksiyon, kontralateral; Lem, posterior kolon ve İemniskal projeksiyon, ipsilateral.
genellikle, distalde ayak bileklerinde malleol-
lerden ve parmak boğumlarından başlanarak
DUYU M U A YEN ESİ Duyu muayenesinin ana amacı primer
kemik çıkıntılarda muayene edilir. Anormallik bulunursa daha
duyuların değerlendirilmesidir- Bunlardan genel kabul görenler ağ
proksimal bölgeler muayene edilebilir. Kontrol amacıyla, hasta ve
rı duyusu, dokunma, vibrasyon, eklem pozisyonu, ve ısı (hem sıcak
hekimin aynı bölgelerindeki vibrasyon eşikleri karşılaştırılabilir.
hem soğuk) duyusudur (Tablo 23-1). Duyu muayenesinde çeşitli
K antitatif Duyu Testi Son 2 0 yıldır etkin duyu muayenesi ci
testlerin nasıl yapılacağı standart yazılarda ayrıntılı olarak tarif
hazları geliştirilmiştir. Kantitatif duyu testi Özellikle klinik çalışma
edilmiştir (Bibliyografyaya bakınız).
larda deri duyusunun seri değerlendirmeleri için yararlıdır. Dokun
Bazı genel prensipler uygulanır. İlk olarak, muayene eden ki
ma ve vibrasyon ve termal duyuların eşik değerlerinin muayenesi
şi,özellikle deri stimulusu (iğne, dokunma, vibrasyon, sıcak veya
en yaygın kullanıldığı alandır.
soğuk) veriyorsa, hastanın sübjektif cevaplarına bağlı kalmalıdır.
Kortikal Duyu Kortikal duyu muayenesi, en sık kullanılanlar
Bu durum duyu muayenesinin değerlendirilmesini komplike hale
olarak, iki nokta diskriminasyonu, dokunma lokalizasyonu ve bila-
getirebilir. İkincisi, uyuşukluk yakınmaları olan hastalardan uyuşuk
alanların sınırlarını kendilerinin çizmesi istenir. Üçüncüsü, bazı
hastalar ancak kısmen muayene edilebilirler. Stuporlu bir hastada,
duyu muayenesi çimdikleme ya da herhangi başka bir ağrılı uya
Oftalmik s.
randan kaçınma cevabının hızının gözlenmesine kadar azalabilir.
Büyük auriküler s
Esas olarak vücudun iki tarafı arasındaki farkın karşılaştırılması M aksiller s.
iyOkaurikülera.
gerekir. Uyanık ama koopere olmayan bir hastada, deri duyusu mu
Mandibüler s.
ayene edilemeyebilir. Bununla birlikte, hastanın denge ve beceri: Transvers coli s-
iuprakiaviküter s.
gerektiren hareketleri yapıştaki başarısı gözlenerek proprioseptif
Interkostal s.
fonksiyonları hakkında az çok bir fikir sahibi olunabilir. Dördüncü 1. Ant. kutanöz dal
2 . Lat Kutanöz dal;
sü, Herhangi bir nörolojik yakınması olmayan bir hastada duyu
A ksiller s.
muayenesi kısa tutulmalı ve el ve ayaklarda iğne, dokunma, ve vib
Med. brakiyal kutan, y a
rasyon muayenesiyle birlikte Romberg manevrası da dahil olmak Interkostobraklyal sJar
üzere duruş ve yürüyüş muayenesinin değerlendirilmesinden oluş-,
Med. antebrakiyal
malıdır. Duruş ve yürüyüşün değerlendirilmesi aynı zamanda mo kutan, s.
tor ve serebellar sistemlerin bütünlüğünün de değerlendirilmesidir.; Lat. antebrakiyal
kutan. 8.
P rim er Hissetme (Tablo 2 3 -1 ’e bakınız) Ağrı duyusu genel
likle bir iğne ile, hastadan dokunma ve basınç hissine değil iğnenin
batışına veya uyaranın uyandırdığı hoş olmayan hisse odaklanması
Median s.
istenerek, muayene edilir. Hipoaljezi alanları en hipoaljezik alan-!
Ulnar s.
dan başlayarak radyal düzende haritalanmalıdır (Şek. 23-2 ve 23- ‘Iliohipogastrik s.
3). Ilioinuinal s.
Hem sıcak hem de soğuk, ısı duyusunun, en iyi muayenesi
Genitofemoral s.
muhtemelen ısıdan emin olmak için termometre kullanarak istenen
Obturator s.
ısıda suyla doldurulmuş tüplerle yapılır. Bu bir çok ortamda pratik L a t femoral kutanöz s.
değildir. Soğuk duyusunun muayenesi için alternatif bir yol, oda Ant. femoral kutanöz s.
Safen s.
ısısındaki bir diapazon gibi, bir metal objeyi deriye dokundurmak
Lat sural kutanöz s.
tır. Sıcak duyusunun muayenesi için diapazon veya benzer metal
ıperfisyal peroneal s.
objeler sıcak su altında tutulup istenen sıcaklığı getirildikten sonra
kullanılabilirler. Her ikisine cevap veren reseptörler farklı olduğu
için hem soğuk, hem de sıcak duyusunun muayene edilmesi gerer
kir. M edal plantar s.
Dokunma genellikle pamuk parçasıyla veya ince deve tüyün Derin peroneal s.
den yapılmış bir fırça ile muayene edilir. Genel olarak, her bir saç
follikülünü saran yoğun duyusal sonlanmalar nedeniyle, dokunma ŞEKİL 23-2 Tek tek periferik sinirlerin innerve ettikleri dermatomlar
muayenesini saçlı deride yapmaktan kaçınmak gerekir. (sol) ve deri alanlarının (sağ) anterior dağılımı.
23 Uyuşma,-Kanncalanma ve Duyu Kaybı 131
Büyük okelpltal s.
-K ü çü k okslpltal a.
- Büyük aurikütof s.
zuk para gibi genel olarak kullanılan cisimler en uygun test objeler
-T ra n sv e rs coli s. ridir. Normal sterognoziye sahip bir hastanın, görmeden de» iki
Spinal sinirlerin dorsal dallannırr farklı bozuk parayı birbirinden ayırt edebilmesi gerekir. Muayene
k kutanüz dallar» nin her bir aşamasında hastaların cismi tek bir elleriyle hissetmeler
-Sup raklavikü lar s.
rine izin verilir. Eğer ne olduğunu bir elleriyle anlayamazlarsa, kar-;
Jn terko stalsinirierin lateral
kutanüz dallan şüaştmlmak için cisim diğer ele yerleştirilmelidir. Genel olarak
-A ksfflar s. kullanılan cisimleri bir elleriyle anlayamayan ama diğer elleriyle
-P o st, brakiyal kutan, s. anlayan kişilerin, anlayamayan elinde astereognozileri olduğu söy
lenebilir;
Med. brakiyal kutan ve
DUYU ANORMALLİKLERİNİN LO K A LİZE EDİLMESİ
lnterk08tobrakiyal s.ler
P o st antebrakiyal kutan a. Duyusal belirti ve bulgular, parietal korteks, derin beyaz cevher, ta-
lamus, beyin sapı, spinal kord, spinal kök, periferik sinir, ve duyu
t a t antebrakiyal kuta», s.
reseptörleri dahil olmak üzere, sinir sisteminin hemen hemen tüm
seviyelerindeki lezyonlara. bağlı olarak görülebilirler. Duyusal be?
Med. antebrakiyal
kutan s. lirti ve bulguların dağılım ve tipinin anlaşılması nereden kaynak»
Radial s.
U lnu s.
landıklanıun lokalime edilebilmesindeki en önemi) yoldur. Seyiyet
Median a. si, biçimi, simetrisi, kalitesi, ve şiddeti anahtar bilgilerdir.
hioWpooastrik at' Muayenede duyusal bulgular olmaksızın bulunan dizestezilerin
Clurfa*.
O bturators. değerlendirilmesi zor olabilir. Örneğin, akral dağılımlı (eller ve
Ant femoral kutanüz a ayaklar) karıncalanmak dizestezilerin binlen fazla anlamı olabilir.
LA femoral kutanüz s. Distal dizesteziler sistemik nedenli. öm. hiperventilasyona sekon-
Post femoral kutanüz s.
Lat aural kutanüz s.
der, veya diüretik etkili asetazolamid gibi ilaçlara bağlı olarak, ge
Sural s. lişebilir. Distal dizesteziler gelişmekte olan bjr polinöropatiye bağ
lı erken bir olay ya da vitamin B 1 2 eksikliğinde olduğu gibi, bir
Satene.
myelopatinin habercisi olabilirler. Bazen distal dizestezilerin açık
Kalseneal s.
lanabilir bir temeli olmayabilir. Aksine, belli bir periferik sinir ala?
Salan k
nına uyan dizesteziler bu sinir trunkusunda bir lezyonu işaret eder?
T U a l sinirin plantar dallan ler. Örneğin, bir elde beşinci parmak ve komşuluğundaki dördüncü
parmağın yansına sınırlı dizesteziler muhtemelen ulnar sinirin, sık?
ŞEKİL 23-3 Tek tek periferik sinirlerin irınerveettikleri dermatomlar lıkla dirsekte olan, bir hasannı işaret eder.
(sol) ve deri alanlarının (sağ) posterior dağılımı. MB Carpenter ve j , Sinir ve Kök Fokal sinir tnınkuslanmn defuite sebep olacak
Sutin, Human Neurpanatomy, 8th ad. Baltimore, Williams & Wilkins, şiddette lezyotılannda, duyusal anormallikler zaten çizilmiştir ve
dan uyarlanmıştır 1983 genel olarak çok net sınırlara sahiptirler (Şekil 23-2 ye 23-3). Radi?
teral simültane uyanırı ve grafestezi ve stereognozi testlerini içeril. küler olarak anılan, kök lezyonlan sıklıkla etkilenen sinir dünküsü
Uyanık ve koopere bir hastada primer duyu normalken bu duyıı nün seyri boyunca derin zonldayıcı ağrı ile birliktedir. Beşinci lom-
muayenelerinde anormallikler bulunması, parietal kortekste ya da ber (L5) veya birinci sakral (Sİ) köklere basılmasıyla, yırtık inter
parietal lobun talamokortikal projeksiyonlarında bir lezyonun işa vertebral disklerde olduğu gibi, sıklıkla siyatik sinir boyunca ağrı
retidir. Eğer primer duyu bozulmuşsa, bu kortika) d is k r im in a tif ortaya çıkar. Tek bir kökü etkileyen bir lezyonda, bu kökün dağılı
fonksiyonlar da genellikle anormal olacaktır. Spesifik parietal lez- mında bir duyu defisiti ya minimaldny ya da gösterilemeyebilir. Bu
yona bağlı defisitler genellikle tek taraflı otduğıi İçin, karşılaştırma komşu köklerin alanlanmn yoğun olarak üst üste binmesindendir.
lar her zaman vücudun iki tarafının aynı bölgelerinde yapılmalıdır. Polinöropatilerde defisit distal dağılımlı ve şimelriktir (Konu
Tüm kortika) duyu muayenelerinde iki tarafin kârşılaştınlması da 377). Dizesteziler ayak baş parmaklarından başlar ve simetrik ola?
ha doğru sonuçlar verir. ıak yükselirler ye takiben de uyuşukluk olur, Dizestezi dizlere ulaş*
İ k i nokta diskrimînasyonu, uçlan 2mm’den başlayarak bir çok tığında, genellikle el parmak uçlarında da ortaya çıkarlar. Bu olay
farklı santimetre uzaklıklarına ayarlanabilen ve böylece muayene sinirin uzunluğuna bağlı olarak geliştiği izlenimini verir, ve defisit
edilecek bölgedeki noktalara simültane olarak uygulanabilen, özel sıklıkla ‘eldiven- çorap' tarzında olarak tanımlanır. Polinöropatile-
iki uçlu cihazlarla yapılırlar, Parmak uçlannın yumuşak tepeleri rin çoğu duyu modalitelerinin tümünü etkilese de sinir lif büyüklü-
muayene edilmek için eri uygun bölgelerden biridir, normal bir ki güne bağlı olarak selektjf duyusal disfonksiyon da olabilir. Selektif
şi burada 3 mm aralıklı iki ucu ayırabilir. olarak küçük sinir liflerini tutan polinöropatilerde, karakteristik
Lokalizasyönu genellikle doktorun parmak ucuyla hafifçe bas,- özellik iğne batması ve ısı duyusunda azalma ile birlikte yamçı ağ
tırması, ve gözleri kapalı olan hastadan dokunmanın yerini bilmesi rılı dizestezilerdir ama propriosepsiyon, motor fonksiyon ve hatta
istenerek muayene edilir. Genellikle hastadan dokunulan noktaya derin tendon refleksleri korunmuştur. Dokunma tutulmuş olabilir,
kendi parmak ucuyla dokunması istenir. ama eğer korunmuşsa, duyusal patem duyusal disosiasyon olarak
İki tarafın aynı noktalarına (örn. her iki elin sırtlarına) bilateral adlandırılır. Duyusal disosiasyon patentleri spinal kord lezyonla-
simültane stimülasyon iki taraftan birinde dokunma algısının ısrar rıyla birlikten görülebileceği gibi (aşağıya bakınız), küçük lif nöro-
la ihmal ediliyor olup olmadığının anlaşılması için uygulanabilir. patilerinde de görülebilir. Küçük lif nöropatilerinin aksine, büyük
Bilateral simültane stimülasyondaki böyle bir durum ihmal olarak lif nöropatileri pozisyon duyusunda bozukluk, denge kurmada zor
adlandırılır. luk, tendon cevaplarının kaybı, ve çeşitli motor disfonksiyonlarla
Gözler kapalıyken avuç içine doktorun parmak uçlarını kulla karakterizedir ama çoğu kez deri duyusu korunmuştur. Eğer bulu
narak çizdiği harf ya da rakamların ayırt edilebilmesi demektir. nuyorsa, dizesteziler kanncalanma veya bantla sanlma hissi şeklin
Bunda da bir tarafın diğer tarafla karşılaştırılması çok önemlidir. dedir.
Harf ya da rakamların fark edilememesine agrafestezi denir. Spinal Kord (Konu 3 6 8 ’e bakınız) Eğer spinal kord kesilirse,
Stereognozi bilinen objeleri palpasyonla, şekilleri, yapılan, ve bu seviyenin altında kalan tüm duyular kaybolur. Mesane ve barsak
boyutlarını fark ederek, tanımak anlamına gelir. Kağıt tutacağı, bo fonksiyonlan, ve motor fonksiyonlar da kaybolur. Spinal kordun
132 il i (ustalıkların Ana Buîguiart ve Takdim Şekilleri
A llan H. Ropper
yarım keşişi, kesinin altında karşı tarafta ağrı ve ısı duyularında, ve
AKUT KONFÜZYONEL DURUMLAR VE
aynı tarafta proprioseptif duyu ve kas gücünde kayıpla karakterize
olan Brown-Sequard sendromuna yol açar (Şekil 23-1 ve 3 6 8 -1 ’e KOMA
bakınız). Dissösiye duyusal defisit patemleri de (yukarıya bakınız), Münife Neyal
özellikle eğer defisit tek taraflı ve gövdenin üst seviyelerinde ise,
spinotalamik yolun spinal kord içinde etkilenmesinin işaretidir. Bi Konfüzyonel durumlar ve koma genel tıbbi pratikte eri sık rastlanan
lateral spinotalamik yol tutulumu, sringomyelide santral kanalın problemlerden biridir. Acil başvuruların önemli bir bölümünü oluştu
genişlemesinde olduğu gibi, spinal kordun orta bölgesini etkileyen rurlar ve hastane servislerindeki sorunların sık nedenlerindendirler. Bi
lezyonlarla birlikte görülür. Duyu dissosiasyonu sringomyelide ka linç bulanıklığı ve bilinç seviyesindeki bozulma sıklıkla bir çok hasta
rakteristiktir. lıkla birlikte bulunduğu ve bu hastalıklara bağlı olarak ortaya çıktığı
Beyin Sapı Yüzün bir tarafı ve vücudun karşı tarafının etkilen için burada birlikte ele alınmışlardır ama tıbbi açıdan farklı klinik ka
diği duyu bozuklukları lateral medullada lokalize edilir. Burada kü rakteristikleri ve fizyolojik açıklamaları vardır.
çük bir İezyon hem aynı tarafta inen trigeminal traktusu ve hem de Bilinçliliğin temeli psikologlar ve filozofların önemli ilgi alanla
karşı tarafta kol, bacak ve gövdenin yansım innerve eden çıkan spi rından biridir ve çok sayıda yazıya konu olmuştur. Hekimler esas ola
notalamik lifleri haraplayabilir (Şekil 3 6 1 -7 2 ’deki ‘Lateral medül- rak bilinç seviyesindeki bozulmalar (koma, stupor, uykuya meyil) ve
düzenli düşünmeyi engelleyen, örneğin alışıldığı şekilde hızlı ve açık
ler sendroma’ bakınız). Lemniskal ve spinotalamik yollann birleş
düşünülemeyen, şuur değişiklikleri ile ilgilidirler. Genel olarak kon-
tiği, pons ve orta beynin tegmentumundaki bir İezyon karşı vücut
füzyon olarak adlandınlan ikinci durum bilinçlilikte, persepsiyonda,
yansında tüm duyularda kayba neden olur.
persepsiyonun değerlendirilmesinde, düşüncede, lisanla ve hareketle
Talamus Baştan ayağa kadar vücudun bir tarafında kannca-
ifadede ve bütün mental işlemlerin sürekli integrasyonuna bağımlı tüm
lanmalı uyuşukluk sıklıkla talamik kökenlidir ama anterior parietal
zihni melekelerde azalma ile ilgilidir. Normal uyanıklık, doğumdan
bölgeden de kaynaklanabiliri Başlangıç ani isâ; özellikle talamusta
ölüme kadar William James’in metaförundaki gibi ‘düşünce nehri’ gi
yerleşmiş, küçük bir stroka (laküner infarkt) bağlı olabilir. Bazen,
bi akan kendi iç mental hayatımız için temeldir. Kendinin faikında ol
VPL’yi veya komşu beyaz cevheri etkileyen olaylar, D e je r in e -R o -
mak için bir kişinin bu düşünce deneyimini yaşaması, bunları yansıta
u ssy se n d r o m u olarak da adlandınlan, talamik ağnyı ortaya çıkara
bilmesi ve işlemesi gereklidir.
bilir. BU sürekli düzeltilemeyen ağrılı durum genellikle, ‘kolumdan Hemen hemen her uyanıklığın azalması durumu serebral hemisfer-
bacağımdan et koparılıyor gibi’ veya ‘sanki bu tarafım aside sökül lerin yaygın anormalliği veya retiküler aktive edici sistem (RAS) ola
müş’ gibi çok dramatik terimlerle anlatılır (Konu 12>. rak adlandırılan özel talamokortikal uyarıcı sisteminin aktivitesinin
K orteks İster kortekste veya ister komşu beyaz cevherde ol azalmasına bağlanabilir. Uyanıklığın ve düşünce mantığının sağlana
sun, parietal lobdaki lezyonlann en iyi bilinen semptomları kontr- bilmesi için bu sistemin düzgün çalışması, kortekse asendan projeksi
lateral vücut yansında inkar, dikkate almama, etkilenen kol ve ba yonların, korteksin kendisinin, ve koıtikotalamik bağlantıların varlığı
cağı kullanmaktan kaçınmaktır. Primer duyu muayenesi normal ya gereklidir.
da anormal olabilir. Anterior parietal infarktı, primer duyuların çap KONFÜZYONEL DURUMLAR Konfüzyon anlama, düşünce
razlaşan hemilateral kaybı ile bir psödotalamik sendrom gibi ken sürekliliği, ve mantık yürütme yeteneğinde azalma ile giden bir men
dini gösterebilir. Dizestezi veya uyuşma, ve nadiren ağnlı bir du tal ve davranışsal durumdur. Düşünme ve davranma sürekliliğini de
rum burada da ortaya çıkabilir. vam ettirememe olarak açıklanabilecek dikkat azalması, ve oryantas-
Fokal Duyusal Nöbetler Bunlar genellikle postsantral girus yon bozukluğu en erken faik edilebilen belirtileridir. Konfüzyon duru
veya yakınındaki lezyonlara bağlıdır. Fokal duyusal nöbetlerin mu kötüleştikçe, tümü beynin belli bölgelerini işaret eden bellek ku
semptomlan genellikle uyuşukluk ve karıncalanmadır, ama sıklık surları, persepsiyon, anlama, problem çözme, lisan, praksi, vizüospasi-
la yüzde kızarma hissi, sıcaklık basması, görünen bir hareket olma yel fonksiyonlar ve çeşitli emosyonel davranış biçimlerini de içene
dığı halde hareket hissi, veya diğer hoş olmayan dizesteziler gibi, alan çok daha yaygın mental bozulmalar olur. Bazı durumlarda görü
daha kompleks duyular da bulunabilir. Nöbetin süresi değişkendir, nen konfüzyonel durum lisan ile ilgili bozukluklar (a fa zi), bellek kay
sadece birkaç saniye sürüp geçebilir, veya saatlerce devam edebilir. bı (am n ezi), veya kendi ve dış çevre arasındaki spasiyel ilişkinin de-
ğerlendirilememesi (a g n o zi) gibi mental fonksiyonun izole bozukluk
Fokal motor özellikler(klonik sıçrama) baskmlaşabilir, ve nöbetler
larına bağlı olarak ortaya çıkabilir, ama bu durumda problemin özellik
jeneralize olarak bilinç kaybı gelişebilir. Semptomlann en sık orta
leri çok farklıdır (Konu 25). Konfüzyon demansın da bir parçası olabi
ya çıktığı bölgeler dudaklar, yüz, parmaklar, veya ayaktır, ve semp
lir, bu dürümda Alzheimer hastalığında olduğu gibi, sürecin kronikliği
tomlar Jacksonien biçimde yayılabilir. Bu durumda, semptomlar si
bunu akut ensafalopatilerden ayırır (Konu 26).
metrik ve bilateral şekilde, örneğin, her iki elde, ortaya çıkar; bu
Konfti hasta genellikle sessizdir, konuşmaya hevesli değildir, ve fi
Sylvian fissürün hemen üstünde rolandik alanda bulunan ikinci du
zik olarak inaktiftir. Ajitasyon, halüsinasyonlar, tremor, ve illüzyonlarla
yusal alanın (unilateral olarak) tutulması nedeniyle olur.
(çevreden görülen, işitilen, ve dokunulanların yanlış algılanması) ile bir
likte görülen konfüzyon durumu, alkol veya ilaç kesilmesinde tipik ola
BİBLİOGRAFYA
rak ortaya çıkan deliryu m tremens’te olduğu gibi, deliryum olarak adlan
ADAMS RD et al: PrinciplesofNeurology, 6tK ed. New York, McGraw-Hill, 1997 dırılır. Psikiyatri gruplarında, deliryum, hatta ayırımsız olarak, bilinç bu
BASSETTIC et al: Sensory syndromes in parietal stroke. Neurology 43:1942, 1993
lanıklığı ve düşünce içeriğinde bozulmayla birlikte olan bütün akut kon
MOGYDROS I et al: Mechanisms of paresthesias arising from healthy axons. Muscle
Nerve 23:310, 2000
füzyon durumları için kullanılır.
OCHOA JL: Positive sensory symptoms in neuropathy: Mechanisms and aspects of tre
------------------------------ H a s ta y a Y a k la ştın ____________________ _
atment, in PeripheralNerveDisorders, AK Asbury, PK Thomas (eds). Oxford, But-
terworth-Heinemann, 1995, pp 44-58 Konfüzyon ve delirium her zaman sinir sistemindeki bir bozukluğu
REMY P et al: Somatosensory cortical activations are suppressed in patients with tacti
gösterir. Kafa travması, nöbet, ilaç intoksikasyonu; hepatik, renal,
le extinction. Neurology 52:571,1999
ROSS RT: How to Examine the Nervous System, 3d ed. Stamford, Appleton & Lange,
pulmoner veya kardiak hastalıklar sonucu gelişen metabolik bo
1999 zukluklar; sistemik infeksiyonlar; menenjit veya ensefalit; ya da
ROWBOTHAM MC, FIELDS HL: The relationship of pain, allodynia and thermal sen kronik demanslann temel belirtisi olabilir.
sation in post-herpetic neuralgia. Brain 119:347, 1996 Bu çok çeşitli nedenlerin araştırılmasına başta hastanın konfüz
SIMON RP et al: Clinical Neurology, 4th ed. Stamford, Appleton &Lange, 1999
yon gelişmeden önceki durumu olmak üzere dikkatli bir hikaye alı
YARNITSKY D: Quantitative sensory testing. Muscle Nerve 20:198, 1997
narak başlanır. Klinik muayene dikkatte bozulma, disoriyentasyon,
H? uykuya meyil ve lokalize edici nörolojik belirtiler gibi işaretle 24 Akut Koııtüzyonei Durumlar ve Koma 133
tin vatlığına odaklanmalıdır. Klinik bulgular klinisyeni aşağıda tar-
iışılan gerekli laboratuar testlerin seçimine yönlendirir. Bazen, tüm Özellikle hafif bir bunaması olan yaşlı hastalarda ateş, diğer
gerekli laboratuar testler tamamlandığı halde konfüzyonel duru problemler, veya tolere edilemeyen ilaçların da işe karışmasıyla bu
mun nedeni anlaşılamayabilir. Uygun yaklaşım hastanın yeterli bir iki durumun birlikte bulunması halinde demansı akut konfüzyonel
süre hastane koşullarında gözlenmesidir. Yeni ipuçları ortaya çıka bir durumdan ayırmak büyük bir problemdir. Demanstaki hafıza
bilir, muhtemelen bir ilaca bağlı olarak gelişen konfüzyon açılabi kusurlarına bağlı olarak ortay çıkan konfüzyonel durumun şiddeti
lir, ya da renal ya da hepatik bozukluk gibi diğer nedenlerle ortaya saatten saate, günden güne fazla değişmez. Zayıf mental perfor
çıkanlar kötüleşerek komaya ilerleyebilirler. mans, esas olarak, hatırlamadaki zayıflık, isim ve düşüncelerin uy
Oryantasyon ve hafıza hastaya ay, gün, yıl ve haftanın günü gun işlenememesi, ve yeni bilgilerin saklanatnamasına bağlı olarak
şeklinde tarihi; tam olarak bulunulan yeri; ve genel olarak herkesin ortaya çıkar, böylece oryantasyon ve doğru algılamayı bozar. Akut
bilmesi beklenilen bazı bilgiler (cumhurbaşkanının adı, yakın dö konfüzyonel durumların aksine dikkat, uyanıklık, ve düşünce içeri
nemde olmuş bir milli felaket, ülkenin başkenti gibi) açık bir ifade ğinin devamlılığı ileri dönemlere kadar korunmuştur. Uzun vadede
ile sorularak muayene edilir. Herhangi bir sorunu ortaya çıkartmak demans bütün mental performans tiplerinin yıkılmasıyla kronik bir
için daha ayrıntılı sorular sorulması gerekebilir (neden hastaneye konfüzyona neden olur, ve akut bir ensefalopatiden temel farkı bu
geldi, adresi, posta kodu, telefon numarası, kimlik numarası nedir). durumun uzun süreli olmasıdır.
Giderek zorlaşan problemler sorulabilir ama fazla ek bilgi vermez Konfüzyonel durumun tedavisinde gereksiz bütün ilaçlar kesil
ler. Dikkat ye düşünce içeriği hakkında hikaye alınırken verilen ce meli, metabolik bozukluklar düzeltilmeli, ve infeksiyonlar tedavi
vapların hızı ve netliğine bakılarak bir değerlendirme yapılabilir edilmelidir. Tecrübeli hemşirelik bakımı ve pencereli sakin bir oda
ama daha ayrıntılı muayene için hastanın ileriye ye geriye doğru önemlidir. Aileye belli aralıklarla dikkatli açıklamalar yapılmalıdır.
basamaklar halinde sayı sayması (çoğu erişkin ileriye d oğu yedi Yaşlılarda, düzenli tekrar oryantasyon yapılması ve risk faktörle
şer ve geriye doğru dörder sayabilirler),, bir kelimenin harflerini rinden (uykusuzluk, imjnobilite, görme işitme bozuklukları) kaçı
sondan başlayarak geriye d oğu , tek tek söylemesi, seri hesaplama nılmasına yönelik yaklaşımlar hastaneye yatırılmış hastalarda deli-
lar yapması (30’d a jı3 ’er 3 ’er ya da 100’den 7 ’şer 7 ‘şer çıkararak rium sıklığını vc şiddetini azaltır.
devam etmesi) yararlı olabilir. Bu tür testleri yaparken mental akti-
vitenin sürekliliğinin sağlanmasındaki başarısızlık en hafif könfüz-
yon durumlarını bile gösterebilir. K OM A ve İL İŞ K İL İ B İL İN Ç B O Z U K L U K L A R I Uyanık
Diğer öne çıkan nörolojik bulgular uyanıklık durumundaki de lık ve uyanlabilirliğin anormal azalmasının en ağır formu k o m a ,
ğişiklikler (uykuya meyil varsa dalgalanma gösterebilir); serebru- hastanın uyandınlamadığı uyku benzeri bir durum, olan geniş bir
mun fokalkaşarlanmasını gösteren hemiparezi, hemianopsi, ve afa yelpazedir. S tu p o r hastanın ancak şiddetli uyanlarla uyandınlabiî-
zi gibi işaretler; veya myoklonus veya parsiyel nöbetlerdir. Konfü diği, rahatsız edici uyanlardan kaçınmaya yönelik motor hareketle
hastanın konuşması düzensiz ve dağnıktır, hatta bağlantısız para- rin de görüldüğü daha hafif bir bilinç bozukluğunu ifade eder. Uy
fazik kelimeler içerebilir. Aslında dikkat bozulmasına bağlı olan bu k u y a m ey il, herkesin bildiği, uyuklamaya, benzer ve kolayca uyan
bulgular anlamadaki zorluklarla da birlikte yanlışlıkla afazi olarak ma ve kısa sürelerle uyanık kalabilme ile karakterizedir, Uykuya
değerlendirilebilir. meyil ve stupor konfüzyonun belli seviyelerine genellikle eşlik
Metabolik ensefalopatinin en spesifik işaretlerinden biri, tipik eder. Klinik uygulamada bu terimler hastamı» bilinç durumu, ve ya
olarak hastadan kollannı ileri doğru bilek ve eller, tam ekstansiyon- tak başı muayenede verilen çeşitli uyaranlara karşı cevaplann ay-
da uzatılmış olarak tutması istendiğinde, ortaya çıkarılan aritmik nntılı ve tam olarak tarif edilmesiyle de desteklenmelidir. Böyle bir
kanat çırpması şeklinde ‘flapping’ tremorla karakterize'asterik- yaklaşım hekimler arasında farklı değerlendirilebilecek semikoma
sis’tir, Birkaç saniye sonra, el postüründe geniş sıçrayıcı bir düşme veya obtündasyon gibi net olmayan terimler için daha da gereklidir.
ve hemen arkasından baştaki pozisyona geri dönüş görülür. Benzer Birçok farklı neden hastanın cevapsız görünmesine neden olur
hareketler elin, hatta dilin,, tüm tonik postürde tutuluşlarında görü ve komayı taklit eder, ve komanın belli alt sendromlanmn da özel
lebilir, ve ağır formları istemli ekstremite hareketlerini bozabilir. , anlamlan nedeniyle ayn ayrı akılda tutulması gerekir. Bu son grup
Bilateral asteriksis hemen her zaman hepatik bozukluk, hipef- içinde b u lu n m v e j e t a t i f d u ru m (bitkisel hayat) uyanık ama cevap
kapni, veya antiepileptikler başta olmak üzere ilaç alımına bağlı bir sız bir durumu ifade eder. Bu hastalann çoğu önceden komadadır
metabolik bozukluğun işaretidir. Uyanık bir hastada myoklonik ve günler ya da haftalar süren bir dönemden sonra bilinçlerinin açık
sıçramalar ve tremor tipik olarak üremik ensefalopati ya da lityum, olduğu izlenimini verecek şekilde gözlerinin açık olduğu cevapsız
fenotiazin, veya butirofenonlar gibi antipsikotik ilaçların kullanı bir duruma geçerler. Esneme, mınldanma, yutkunma, baş ve ekst
mını işaret eder; koma ile birlikte myoklonus aynı zamanda anok- remite hareketleri vardır, ama iç ve dış ortamdan gelen uyanlara
sik serebral hasarın bir işareti olabilir. anlamlı cevap yoktur ya da çok azdır (aslında bir ‘uyanık ko
Postoperatif dönemde konfüzyon sıktır ama çoğunlukla çok ha ma’dır). Respiratuar ve otonomik fonksiyonlar sürdüğü halde ‘ve-
fif olduğu için gözden kaçar. Özellikle kardiak ve ortopedik giri jetatif’ kelimesi aslmda konudan uzak kişilerde yanlış anlaşılmaya
şimler, yatkın kişilerde, disoriyentasyon veya deliryum gelişmesi neden olabilir. Her zaman, deserebre veya dekortike ekstremite
ne daha sık neden olabilir. Sıklıkla dikkatli bir hikaye ile operas postürü, görsel uyaranlara cevapsızlık gibi her iki serebral hemisfe-
yondan önce de hafif ama kompanse edilebilen bir demansın varlı rin çok ağır zarar gördüğünü düşündüren bulgularla birliktedirler
ğı ortaya çıkarılabilir. Antikolinerjik aktivitesi olanlar (meperidin (aşağıyı bakınız). Vejetatif durumun en sık nedenleri kardiak arrest
dahil) başta olmak üzere ilaçlar, uyku ilaçları veya alkolün ani ola ve kafa travmalandır (Konu 369 ve 376). Vejetatif durum geliştik
rak kesilmiş olması, ateş, ve yukarda sayılan çeşitli endojen meta ten sonra mental yetilerin tekrar kazanılması mümkün olmayabilir,
bolik bozukluklar sorumlu olabilir, veya bir inme gelişmiş olabilir. bu duruma ‘sürekli vejetatif durum’ denir. Birçok durumda, dikkat
Sıklıkla konfüzyon tek bir nedene bağlı değildir ve düzelmesi le incelendiklerinde, dramatik iyileşmelerin prognozun genel ku
günler sürer. Çoğu hastada, özellikle yaşlılarda, üriner sistem, akci rallarına bağlı olduklan görülür, ama demans veya paralizide uya
ğer, kan ya da peritonun ateşli infeksiyonlanna bağlı olarak geçici nan ender durumlar da bildirilmiştir.
konfüzyon ve uykuya meyil görülebilir. ‘Septik ensefalopati’ teri Bir çok farklı klinik durum da stupor veya komayı taklit edebi
mi çoğunlukla bu durum için kullanılır ama infeksiyon veya infla- lir. ‘A k in etik m u tizm ’ kısmi ya da tam olarak uyanık olan, hissede
masyonun serebral disfonksiyona hangi mekanizmalarla yol açtığı bilen ve düşünebilen ama, özellikle uyaran verilmediğinde; hare
bilinmemektedir. Ateş aynı zamanda daha önceden var olan fokal ketsiz ve sessiz olan bir hastayı ifade eder. Bu durum medial tala-
belirtileri kötüleştirerek de beyin fonksiyonunda bozulmaya neden mik nukleuslar, frontal loblar (özellikle derin bölgeler ya da orbi-
olabilir. tofrontal yüzeyler) gibi bazı bölgelerin hasarlanmasına veya hidro-
134 m ' î'Malıklaım Ana Bul,H:;i:ırı ve fukdinı Şekillen şitli nörotransmitterler kullanılır. Bunların arasında uyanmanın ase-
tilkolin ve biyojenik aminler üzerine etkisi daha geniş olarak çalı
sefaliye bağlı olarak ortaya çıkabilir. Abuli terimi mental ve fizik şılmıştır. Kolinerjik lifler orta beyni üst beyin sapı, talamus, ve kor
sel yavaşlama ve aktiviteyi başlatacak uyandan yoksunluk duru teksin diğer alanlarına bağlarlar. Serotonin ve norepinefrin de uy-
munu ifade eder. Bu aslında akinetik mutizmin hafif bir formudur ku-uyanıklık siklusunun düzenlenmesinde önemli fonksiyon görür
ve benzer anatomik alanlardan kaynaklanır. Katotoni major bir psi (Konu 27). Amfetaminlerin uyarıcı etkisi katekolamin salınışı ile
kozla birlikte görülen hareketlerde azalma ve sessizlikle karakteri- bağlantılı olabilir ama bunların uyanma ve komadaki rolleri henüz
ze bir sendromdur. Tipik formunda hasta gözleri açık olarak uyanık net olarak gösterilememiştir.
görünür, spontan olarak gözlerini kırpar, yutkunur ve sıkıntılı gö Serebral Kitle Lezyonlan ve Herniasyon Nedeniyle Gelişen
rünmez, ama uyanlara cevap olarak ya da istemli hareket yapmaz. K om a Kraniyal boşluk dura katlanmaları ile kompartmanlara bö
Sıklıkla, hasta dalgınken ya da hafif uykudayken göz kapakları ya lünmüştür (serebral hemisferler falksla, ve anterior ve posterior
rı açıktır. Tam olarak anlamlı bir cevap olmasa da hastanın istemli fossa tentoryumla ayrılır). H e r n ia s y o n bir beyin parçasının bir kit
hareket yapmaya çalıştığına dair işaretler vardır, ancak bunlan or leden itilerek normalde bulunmaması gereken bir kompartmana
taya çıkarabilmek hekimin yetenekleri ile de ilgilidir. Göz kapağı doğru yer değiştirmesini anlatır. Komayla birlikte görülen birçok
nın kaldırılmasına aktif direnç vardır, görme alanındaki bir tehdide belirti ve hatta komanın kendisi bu doku itilmesine bağlanabilir.
göz kırpma cevabı ortaya çıkar, ve baş hareketleriyle birlikte göz Herniasyon tr a n s fa ls iy a l (singulat girusun falks altından yer değiş
ler de hareket eder, bütün işaretler bir beyin haşan olmadığını işa tirerek orta hattı karşıya doğru geçmesi), tra n s ten to riy el (medial
ret eder. Tüm hastalarda olmasa da karakteristik olarak, ekstremde temporal lobun lentoriyel açıklığa doğru yer değiştirmesi) ve f o r a -
ler ne kadar tuhaf bir pozisyon olursa olsun hekimin getirdiği pos- m in a l (serebellar tonsillerin foramen magnumdan aşağı doğru itil
türde kain ( ‘mum fleksibilitesi’, veya katalepsi). İyileştikten sonra mesi) olabilir; (Şekil 24-1).
bazı hastalar katatonik stuporlan sırasında olan bazı olaylan ham U n k al ten to r iy e l h e r n ia s y o n anterior medial temporal girusun
layabilirler. Görüntüsü akinetik mutizmle benzerdir, ama klinik (unkus) tentoriyel açıklığın ön kısmından itilmesidir. Yer değiştiren
olarak beyin haşan olduğuna dair bir işaret yoktur. doku üçüncü siniri subaraknoid boşluktan geçerken sıkıştırır ve ay
‘L o c k e d - in ’ (k ilitle n m e) d u ru m u bir psödokoma durumunu an nı taraftaki pupilin genişlemesine neden olur (çünkü pupillerin pa
latır. Bu durumda hasta uyanık olduğu halde bunu işaret edecek rasempatik fonksiyonunu sağlayan lifler sinirin dış kısmında yer
herhangi bir konuşma hareketi ya da istemli ekstremite, yüz ya da leşmiştir). Takip eden koma orta beynin, yer değiştirmiş, parahip-
faringeal hareket yapamaz, ama vertikal göz hareketleri ve göz ka pokampal girus tarafından karşı tentoriyel kıyıya doğru lateral
pağını kaldırma korunmuştur, böylece hasta işaret edebilir. Böyle kompresyonuna bağlı olabilir (Şekil 24-2). Bazı durumlarda lateral
kişiler Morse alfabesini kullanarak çeşitli metinler yazmışlardır. yer değiştirme karşı taraftaki serebral pedinkülün sıkıştırılması ile
Beklenen neden ventral ponsta tüm inen kortikospinal ve kortiko- esas hemiparezinin karşı tarafında Babinski cevabı ve hemiparezi-
bulber yollann kesilmesine sebep olan infarkt ya da kanamadır. ye neden olabilir (Kemohan-Woltman belirtisi). Doku itilmeleri,
Benzer şekilde uyanık ama iletimin kesildiği tablolar total paralizi hemiasyonlar da dahil olmak üzere, sadece üst beyin sapınm sıkış
ile giden Guillain-Barre sendromunun ağır formlarında (Konu tırılmasına değil, başta anterior ve posterior serebral arterler olmak
378), ağır hastalık nöropatilerinde (Konu 376), ve farmakolojik nö- üzere büyük arterlerin de tentoriyel bölgeden geçerken basılmasına
romüsküler bloklarda görülebilir. ve böylece beyin sapı infarktlan gelişmesine neden olabilirler. Dis-
B İL İN Ç BOZU KLU Ğ UN U N ANATOM İ V E F İZ Y O L O Jİ torsiyonlar ventriküler sistemin bazı bölgelerini kapatarak bölgesel
Sİ Uyanma sırasındaki kompleks aktivite tüm serebral korteks ya hidrosefali gelişmesine de neden olabilirler.
pılarının katılımını gerektirir, bilinç açıklığı bu yapıların aktivitesi S a n tr a l tr a n s ten to riy el h e r n ia s y o n üst talamik bölgenin tento
olmadan sürdürülemez. Üst beyin sapı ve medial talamusta gevşek riyel açıldıktan aşağı doğru simetrik olarak yer değiştirmesini anla
bir şekilde gruplaşmış nöronlar, RAS, serebral korteksi uyanık bi- tır. Myotik pupiller ve uykuya meyil ilk belirtilerdir. Temporal ve
linçlilik durumunda tutar. Komanın ana nedenleri (1) R A S’ın santral hemiasyonlar, her ikisi de, sırasıyla şu beyin sapı yapıları
önemli bir bölgesinde hasar; ( 2 ) her iki hemisferde geniş alanlarda nın progresif kompresyonuna neden olurlar: ilk olarak orta beyin,
hasar; ve (3) Talamoserebral fonksiyonun ilaç, toksik maddeler, ve sonra pons, ve son olarak da medulla. Nörolojik belirtilerin krono
ya hipoglisemi anoksi azotemi, veya hepatik yetmezlik gibi meta- lojik çıkışı etkilenen seviyeye denk gelir.
bolik bozukluklarla baskılanmasıdır. Transtentoriyel hemiasyonun çeşitli biçimleri ile koma arasın
Moruzzi ve Magoun’un 1949’da yayınlanmış olan klasik hay daki ilişki zayıftır. Tüm beyin sapı fonksiyonlarının adeta aniden
van çalışmaları, ve sonraki insanlarda yapılan klinikopatolojik göz
lemler retiküler formasyonun uyanıklığın devamı için önemli böl
gelerinin kaudal orta beyinden alt talamusa kadar uzandığını gös
termiştir. Pratik uygulamanın en önemli noktalarından biri RA S’ın
pupiller fonksiyonlar ve göz hareketleriyle ilgili yapılara komşulu
ğundan kaynaklanmaktadır. Pupillerde genişleme ve gözün vertikal
ve adduksiyon hareketlerinin kaybı komanın üst beyin sapındaki
bir hasara bağlı olduğunu düşündürür. Tek ya da iki hemisferdeki
sınırlı lezyonlar beyin sapındaki RAST etkilemezler, ama beynin
bir tarafındaki geniş kitle lezyonlan üst beyin sapını sıkıştırarak
komaya ve sonuçta pupillerde ve göz hareketlerinde anormallikle
re neden olabilirler (aşağıda transtentoriyel hemiasyonun tartışma
sına bakınız). Bu tip dolaylı etkilenme daha çok serebral hemisfer-
lerde kanamalara ve hızlı büyüyen tümörlere bağlı gelişir. Tüm ol
gularda bilinçteki bozulmanın derecesi olayın gelişme hızma ve
RAS üzerindeki baskının şiddetine bağlıdır.
RAS nöronlarının rostral olarak önce talamik relay nukleusla-
rına projekte olduğu ve oradan da tüm serebral korteksin aktivitesi
üzerine tonik bir etki oluşturduğu düşünülür. Davranışsal olarak
uyanma RA S’ın sensoriyel sistemlerle olan zengin resiprokal in-
nervasyonu sayesinde aldığı somatik, işitsel, ve görsel uyaranlarla
etkilenir. RAS ve talamik ve kortikal alanlar arasındaki iletimde çe ŞEKİL 24-1 Herniasyon.
kaybufdtığtt kmastrol'ik olaylarda belirtilerin or
ta bcyimten bulbusa doğru düzenli progresyonu
■uklıkta gözden kaçabilir. Derin beyin yapıları
nın bir kitle tarafından herhangi bir yöne itilme-
■•înift, hemiasyona neden olsun ya da olmasın,
KAS bölgesini sıkıştırarak komaya neden olaca
ğı ita açıktır. Dahası, diensefalonun (talamusun)
yana doğru orta derecede itilmesi de transtento-
ı iyel ya da herhangi bir tip hemiasyondan çok
önce uykuya meyil ve stupora neden olur. Late
ral ililme aksiyel planda çekilmiş bilgisayarlı to
mografi t.BT) Ve magnetik rezonans görüntüle
melerde ( MRG) kolayca hesaplanabilir Şekil 24-
!). .Akut olarak ortaya çıkan kitle lezyonlannda,
orta hat yapılarının horizontal olarak yer değiş
il rine derecesi ile bilinç seviyesi arasında kuv
vetli ve basit bir ilişki vardn. Spesifik olarak, pi
neal kalsifıkasyonun horizontal olarak 3-5 mm ŞEKİL 24-2 Geniş sol subdural hematoma bağlı olarak gelişen sol üçüncü sinir felci
yer değiştirmesi genellikle uykuya meyil, 6 - 8 ile birlikte stuportu bir hastanın korona! (A) ve aksiyel (B) magnetik rezonans görünür
mm yer değiştirme stupor, ve 9 mm yer değiştir leri. Üst beyin saf» ve a» talamik bölgeler sıkıştınlmış ve sağa doğru yer değiştirmiş*
me koma ile birlikte görülür. Aynı zamanda, me ve önde unkus d a dahil olmak üzere medial temporal lob yapılarının transtentoriyeJ
herniasyonu var. Hematomun karşı tarafındaki, lateral ventrikül üçüncü ventrikülün
dial temporal lobun tentoriyel açıklığa girmesi
kapanması nedeniyle genişlemiş.
iist beyin sapını çevreleyen sistemlerde kapan
ma olarak görünebilir. rinin organik asitler gibi toksik maddelere geçirgenliğinin artması,
Metabolik Bozukluklara Bağlı K om a ve Konfüzyonel Du beynin kalsiyum veya serebrospinal mayinin (SSM) fosfat içeriği
ru m lar Birçok farklı metabolik anormallik enerji maddelerinin
nin artması da dahil olmak üzere birden fazla nedenin birlikte rol
dağılımını bozarak (hipoksi, iskemi, hipoglisemi) ya da nöronal ek-
oynadığı öne sürülmüştür. Benzer şekilde, septik durumlara sıklık
sitabiliteyi değiştirerek (ilaç ve alkol intoksikasyonu, anestezi, ve
la eşlik eden konfüzyon ve uykuya meyilin de temeli aydmlatıia-
epilepsi) komaya neden olabilir. Komaya nedeiı olan metabolik
mamıştır.
anormallikler daha hafif şekillerinde yaygın kortikal disfonksîyön Koma ve nöbetler sodyum ve su dengesindeki büyük değişik
ve konftizyonel durumlara da neden olabilirleri Metabolik ensefa- liklere sik olarak eşlik eder. Osmolaritedeki böyle değişiklikler di-
lopatilerde, bilinçte bulanıklaşma ile koma birbirinin devamıdır. abetik ketoasidoz. nonketotik hiperosmolar durum, ve herhangi bir
Çeşitli metabolik bozukluklarda görülen nöropatolojik değişiklik nedene bağlı (örn. su intoksikasyonu, antidiüretik hormonun aşın
ler çok değişkendir (hipoksi-iskemide çok belirgin özellikler, hepa- salmışı veya atrial riatriüretik peptidler) hiponatremi de dahil ol
tik komada astrositik değişiklikler, renal ve diğer metabolik ense- mak üzere birçok sistcmik medikal hastalığa bağlı olarak gelişebi
falopatilerde ise ihmal edilecek değişiklikler). lir. Böyle durumlarda beynin su hacmi bilinç seviyesiyle ilişkilidir,
Serebral nöronlar serebral kan akımı (SKA ) ve bağlantılı ola ama diğer faktörlerin de rolü vardın Sodyum seviyelerinin 125
rak oksijen ve glukoz dağılımına kuvvetle bağımlıdırlar* SKA gri mm ol/L’nin altına düşmesi konfüzyona neden olta, 115
cevherde 7 5 mIV100 g/dk ve beyaz cevherde 3 0 m L/100 g/dk civa mmol/L’nîn altındaki değerler koma ve konvülzıyonlarla birlikte
rındadır (ort 5 5 m L/100 g/dk); oksijen kullanımı 3.5 mL/100g/dk, görülür. Hiperosmolar komalarda serum osmolaritesi genellikle
ve glukoz kullanımı ise 5 m g/100 g/dk’dır. Kah akımı durduktan 3 5 0 mosmol/L’nin üzerindedir. Birçok diğer metabolik ensefalopa-
sonra beynin glukoz depolan 2 dk kadar eneıji ihtiyacım karşılaya tide de olduğu g ib i, nörolojik değişikliklerin ağırlığı büyük oranda
bilir, oksijen depolan ise 8 -10 sn kadar dayanabilir. Hipoksi ve is- serum değişikliklerinin ne kadar hızlı olduğuna bağlıdır. Hiperkap
keminin aynı anda olması glukoz depolarını daha da hızlı tüketir. ni kandaki CÖ 2 basıncının yüksekliği ile orantılı olarak bilinci bo
Böyle durumlarda elektroensefalögrafi (EEG ) ritmi, metabolik en- zar ve değişikliklerin oluş hizma kuvvetle bağlıdır. Hiperkalsemi,
sefalopatilere özgü olarak, yaygın olarak yavaşlar, substrat dağılı hipotifoidizra* vitamin B 1 2 eksikliği, ve hipotermi gibi diğer meta-
mı daha bozulursa, sonuç olarak kaydedilebilen bütün beyin elekt bolik ensefafopatilerin patofizyolojisi tam olarak anlaşılamamıştır,
rik aktiviteleri kaybolur. Hemen hemen tüm metabolik ensefalopa- ama SSS biyokimyası ve membran fonksiyonlarındaki bozulmayı
ti durumlarında, beynin global metabolik aktivitesindeki azalma bi gösterirler.
linç kaybının derecesi ile orantılıdir. Epileptik K om a Tüm metabolik bozukluklar nöronal elektro-
Hiponatremi, hiperosmolarite, hiperkapni, hiperkalsemi, ve he- fizyolojilc fonksiyonları herhangi bir yolla bozar, ama klinik uygu
patik ve renal bozukluklar gibi durumlar nöron ve astrositlerde çe lamada epilepsi beyin elektrik aktivitesinin tek primer eksitatör bo
şitli değişikliklerle birlikte görülürler. Baştan belirtmek gerekir ki zukluğudur. Korteksin sürekli, jeneralize elektrik deşarjları (nöbet
bu durumlann beyin üzerindeki geri dönüşlü etkileri anlaşılama ler) epileptik motor aktivitenin (konvülziyonlar) olmadığı durum
mışta", ama çeşitli şekillerde enerji kaynaklarını bozuyor, nöron larda bile komayla birlikte olabilir. Nöbetleri takıp eden kendini sı
membranından iyon girişini değiştiriyor, ve nörotransmitter anor nırlayan koma, postiktal dönem, eneıji depolarındaki yorulmaya,
malliklerine neden oluyor olabilirler. Örneğin, hepatik komalarla ya da nöbetlerin yan ürünleri olan lokal toksik maddelere bağlı ola:
birlikte görülen yüksek beyin amonyak konsantrasyonları beyin bilir. Postiktal dönem diğer metabolik ensefalopatilere benzer şe
enerji metabolizması ve Na+, K+- ATPase pompasını bozar, astrosit kilde, EEG'de zemin aktivitesinde sürekli, jeneralize yavaşlamaya
sayısını artırır, sinir hücresi fonksiyonunu değiştirir, ve amonyak neden olur.
metabolizmasının potansiyel olarak toksik ürünlerinin konsantras Farm akolojik K om a Bu tür ensefalopatiler geniş anlamda ge
yonunu artırır, aynı zamanda reseptör bölgelerini aktifleştirebile ri dönüşlüdür Ve hipoksi işe karışmadığı sürece kalıcı hasar yap
cek muhtemel ‘yanlış’ nörotransmitterler de dahil olmak üzere nö mazlar. Birçok ilaç ve toksin sinir sistemi fonksiyonlarım baskıla
rotransmitter anormalliklerine yol açabilirler. Hiperamonemi bir ta yabilirler. Bazılan hem beyin sapı nükleuslarını, RAS da dahil ol
rafa bnakılnsa, bu mekanizmalardan hangisinin en önemli olduğu mak üzere, hem de serebral korteksi etkilerler. Kortikal ve beyin sa
açık değildir. Renal bozukluğa bağlı gelişen ensefalopatinin meka pı belirtilerinin birlikte olması, bazı ilaç zehirlenmelerinde olduğu
nizması bilinmemektedir. Amonyaktan farklı olarak, üre kendisi gibi, yanlışlıkla beyin sapında yapısal bir hasar olduğu tanısına
santral sinir sistemi (SSS) toksisitesi yaratmaz. Kan-beyin bariye yönlendirebilir.
136 â ılasuiıki.'Oiıi Ana Hulguiüii ve iuKıum .Şekilleri kanlmış ve insanlardaki koma için aynı kesinlikle uygulanamamıştır.
Aslında, akut ve yaygın her türlü serebral hastalık, lokalizasyonundan
— _ _ _ -------------------— H a s t a y a Y a k la ş ım — -— —------- — — ■
—- bağımsız, sık olarak ekstremite ekstansiyonuna yol açar ve hemen he
men tüm bu tip ekstansör postürler zaman geçtikçe baskın olarak flek-
Komanın tanısı ve ele alınması esas nedenin bilinmesi (aşağıda ‘Ayırıcı sör olurlar. Yani, postür tek başına kesin anatomik lokalizasyon için kul
Tiını’yı okuyun) ve önemli klinik belirtilerinin, özellikle beyin sapı ref lanılamaz. Postürlenme, genellikle motor sistemde kısmi bir hasann işa
leksleri ve motor fonksiyonların, anlaşılmasına bağlıdır. Akut solunum reti olacak şekilde, tek taraflı da olabilir ve anlamlı ekstremite hareket
ve kardiovasküler problemler nörolojik değerlendirmeden önce ele leriyle birlikte bulunabilir.
alınmalıdır. Tam bir tıbbi değerlendirme, vital bulgular, funduskopi, Ve Uyanıklık Seviyesi ve Ortaya Çıkartılan Hareketler Eğer hasta
ense sertliğinin muayenesi haricinde, komanın nedeni ve ağırlığı nöro konuşma ses tonundaki uyanlarla uyandınlamıyorsa, hastanın uyanma
lojik olarak değerlendirildikten sonraya ertelenebilir. eşiğini ve her ekstremitedeki en iyi motor hareketi anlamak için gide
Hikaye Birçok olguda komanın nedeni hemen anlaşılabilir (öm., rek artan şiddette bir uyaran silsilesi uygulanır. Bu muayenenin dakika
travma, kardiak arrest veya bilinen ilaç alımı). Diğerlerinde, komanın dan dakikaya değişebileceği ve bu yüzden arka arkaya muayeneler ya
başlangıcı ile ilgili hikaye bilgileri genellikle net değildir, ama hikaye pılmasının en iyi bilgiyi vereceği akılda tutulmalıdır. Burun delikleri
deki bazı noktalar özellikle işe yarar ( 1 ) nörolojik belirtilerin ortaya nin bir pamuk parçasıyla irrite edilmesi uyandırma için ortalama bir
çıktığı koşullar ve ortaya çıkış hızı; ( 2 ) hemen öncesinde olan tıbbi ve uyarandır (derin stupor ve komadakilerin dışında kalan tüm hastalar
nörolojik işaretlerin ayrıntıları (konfiizyon, kuvvetsizlik, baş ağnsı, başlarını kaçırırlar ve kısmen uyanırlar). Rahatsız eden bir uyaranı
ateş, nöbetler, dengesizlik hissi, çift görme veya kusma); (3) ilaçlar, ka uzaklaştırmak için elin kullanılması daha hafif bir cevapsızlığı temsil
nun dışı maddeler veya alkol kullanımı; (4) kronik karaciğer, böbrek, eder.
akciğer, kalp veya diğer tıbbi hastalıklar. Aileyle ve tanıklarla yüz yüze Ağrılı uyaranlara cevap dikkatle değerlendirilmelidir. Stereotipik
görüşme ya da telefon konuşmaları ilk değerlendirmenin önemli bir par postürlenme kortikospinal sistemin ağır disfonksiyonunu işaret eder. Bir
çasıdır. Ne olduğu bilinmeyen bir hastada en işe yarayan bilgileri genel ekstremitenin abdüksiyon- kaçırma hareketi genellikle amaca yöneliktir
likle ambulans teknisyenleri verir. ve kontrlateral korteksten ipsilateral spinal korda kadar uzanan sağlam
Genel Fizik Muayene Değerlendirme sırasında ateş, nabız, solu bir kortikospinal sistemin işaretidir. İnsanlarda ağrılı uyaran kemik ya
num hızı ve biçimi, ve kah basıncı hızla ölçülmelidir. Ateş sistemik bir pılar üzerine bası ve iğne ile uyarı verilerek uygulanır; derinin çimdik-
enfeksiyonu, bakteriyel menenjiti Veya ensefaliti düşündürür, nadiren lenmesi hoş olmayan ekimozlara neden olur ve genellikle gerekli değil
ısı düzenleme merkezlerinde hasara yol açan bir beyin lezyonuna bağlı dir ama abdüksiyon kaçırma hareketinin ortaya çıkarılmasında yararlı
dır. Şiddetli konvülziyonlardan sonra vücut ısısında hafif bir artış olabi olabilir. Aksine, uyarılan ekstremitede sürekli (zorlu) addüksiyon ve
lir. Yüksek vücut ısısı, 42-44°C ile birlikte kuru cilt sıcak çarpması ve fleksiyon esasen refleks olarak ortaya çıkabilir ve kortikospinal sistem
ya antikolineıjjk ilaçlarla intoksikasyon kuşkusunu akla getirmelidir hasarını gösterebilir. Kısa klonus veya sıçramalar ekstansör postürlen
Hipotermi vücudun düşük çevre ısısı ile karşılaşması; alkol, barbitürat, me hareketinin sonunda ortaya çıkabilir ve konvülziyonlarlâ karıştırıl
sedatif, veya fenotiazin intoksjkasyonu; hipoglisemi; periferik dolaşım mamalıdır, .
bozukluğu; veya hipotiroidizmde görülebilir. Hipoterminin bizzat ken Beyin sapı refleksleri Komada lezyonun lokalizasyonunun yapıla
disi ancak vücut ısısının 3 l°C ’ın altında olması durumunda komaya yol bilmesi için beyin sapı hasarının değerlendirilmesi gerekir (Şekil 24-3).
açar. Taşipne asidoz ya da pnömoninih işareti olabilir. Beyin sapı bozuk- Kolayca değerlendirilebilen beyin sapı refleksleri pupillef ışık cevabı,
luklanna bağlı olarak çıkabilen anormal solunum biçimleri aşağıda an spontan ve ortaya çıkartılan göz hareketleri, kornea cevaplan ve solu
latılmıştır. Belirgin hipertansiyon, hipertansif ensefalopatinin ya da ani num patemidir. Kural olarak, bu beyin sapı aktiviteleri korunmuşsa,
yükselen kafa içi basıncın işareti, kafa travmasından sonra akut olarak özellikle pupil reaksiyonları ve göz hareketleri, koma bilateral hemisfe-
ortaya çıkabilir. Hipotansiyon alkol veya barbitürat intoksikasyonu, iç ral hastalıklara bağlı olarak değerlendirilmelidir. Öte yandan, tersi her
kanama, myokard infarktüsü, sepsis, ağır hipotiroidizm, veya Addison zaman doğru değildir, çünkü hemisferlerdeki bir kitle komanın esas ne
krizine bağlı komalarda tipiktir Fundus muayenesi subaraknoid kanama deni olabilir ama heriıangi bir şekilde beyin sapı bulgulannı ortaya çı
(subhyaloid kanamalar), hipertansif ensefalopati (eksüda, kanamalar, kartabilir.
damarların çaprazlaşma değişiklikleri, papilödem), aitmiş kafa içi ba P u p iller Pupil reaksiyonu parlak, diffüz bir ışıkla (oftalmaskop de
sıncı (papilödem) durumlarında çok değerlidir. Deride yaygın peteşiler ğil) muayene edilir; eğer cevap yoksa bu gözlem büyüteçle doğrulanma-
trombotik trombositopenik purpura, meningokoksemi, veya bir intrase- lıdır. Pupillerin ışık reaksiyonunu değerlendirmek sıklıkla zordur (2mm
rebral kanamaya da yol açabilecek kanama diyatezini düşündürür çapından küçükse ve parlak oda ışığında pupil cevaplan zayıflar). Nor
Nörolojik Değerlendirme Muayeneden önce hasta gözlenmelidir mal reaktif ve orta büyüklükte (2.5-5 mm) yuvarlak pupiller, primer ya
Hareket eden yüzüne ulaşmaya çalışan bacaklarını çaprazlayan, esne da kompresyona sekonder, orta beyin hasannı ekarte eder. Reaksiyon-
yen, yutkunan öksüren ya da mırıldanan hasta uyanmak üzeredir. Bir ta suz ve genişlemiş (ö.mm’den büyük) veya zayıf olarak reaksiyon veren
rafta huzursuz hareketler olmaması ya da istirahat halindeyken bacağın bir pupil üstteki bir kitleye bağlı olarak gerilmiş veya basıya uğramış bir
dışa doğru dönük durması hemiplejiyi düşündürür. Bir ayakta, parmak üçüncü siniri işaret eder. Bir kitlenin kontrlateralindeki pupilde de ge
ta, veya yüz kaslarında düzenli olmayan hareketler bir nöbetin tek işa nişleme olabilir ama sık değildir. Subdural hematom veya beyin kana
reti olabilir. Multifokal myoklohus hemen her zaman, başta azotemi, ması olan hastalarda, muhtemelen orta beyin ya da üçüncü sinirin karşı
anoksi, veya ilaç intoksikasyonu (lityum ve haloperidol özellikle bu be taraf tentoriyel kenarda sıkışması sonucunda, görülebilir, Oval ve hafif
lirtinin ortaya çıkmasına neden olabilirler) olmak üzere metabolik bo çe dışa kaymış bir pupil erken orta beyin-üçüncü sinir kompresyonunun
zuklukları veya daha seyrek olarak spongioform ensefalopati ve Hashi- erken bir bulgusu olabilir. En ağır pupil bulgusu, bilateral dilate ve ce
moto hastalığım işaret eder. Uykuya meyilli ve konfü bir hastada bilate vapsız pupiller, genellikle bir kitlenin kompresyonu ya da antikolinerjik
ral asteriksis metabolik ensefalopati veya ilaç intoksikasyonunun kesin etkili ilaçların alınması sonucunda ortaya çıkan, ağır orta beyin hasarı
belirtisidir. nı işaret eder. Midriatik göz damlaları, daha önce muayene eden biri ya
D ekortikasy on rijiditesi ve d es ere b r a s y o n rijid itesi terimleri, veya da hastanın kendisi tarafından kullanılmış olabilir ve doğrudan göz trav
‘postürlenme’, spontan olarak ya da duyusal bir uyarana karşı ortaya çı maları pupil genişlemesinin yanlış değerlendirilmesine yol açabilir.
kan stereotipik kol ve bacak hareketlerini anlatır. Dirsek ve el bileğinin Komada tek taraflı myozis posterior hipotalamustan başlayarak be
fleksiyonu, kolun supinasyonu (dekortikasyon) orta beynin rostralinde yin sapı tegmentumundan servikal korda inen sempatik efferentlerin
bilateral ağır bir haşan düşündürürken, dirsek ve el bileğinin pronas- disfonksiyonuna bağlıdır. Reaktif, bilateral küçük (1-2.5 mm) ama iğne
yonla birlikte ekstansiyonu (deserebrasyon) orta beyin ya da diensefalo- başı pupil olmayan pupiller metabolik ensefalopatilerde veya hidrose
nun kaudalinde motor yollarda haşan işaret eder. Daha seyrek olarak fali veya talamik kanama gibi derin bilateral hemisferal lezyonlarda gö
kolda ekstansiyonla birlikte bacaklarda fleksiyon veya gevşek bacaklar rülür. Çok küçük ama reaktif pupiller (lmm) narkotik veya barbitürat
pons lezyonlannda görülür. Bu düşünceler hayvan çalışmalanndan çı- zehirlenmelerinde tipiktir ama aynı zamanda yaygın pons kanamaların-
:ı ■< • 137
P ı ıpiller ışık refleksi
tada daha yavaş, aritmik aşağı doğru bir hareketi takiben yukarı
doğru daha hızlı bir harekettir, genellikle yaygın kortikal anoksik
hasarı gösterir. Tipik olarak talamik kanama ya da hidrosefaliye
bağlı olarak üçüncü ventrikülde genişleme ile ortaya çıkan talamik
veya üst orta beyin lezyonlarında gözler aşağı ve içe dönebilir. İs
tirahat pozisyonunda bir tarafa aşırı konjuge horizontal oküler de
viasyon bakış felci ile aynı tarafta pons hasarı ya da karşı frontal
lobda bir lezyonu gösterir. Bu olay şöyle özetlenebilir: Gözler he-
misferik bir lezyona doğru ve beyin sapı lezyonun aksi tarafına
doğru bakar. Nadir durumlarda, gözler derin hemisferal bir lezyo
nun karşı tarafına paradoksik olarak dönebilir. Komada bir çok
farklı kompleks ve ilginç göz hareketi bilinmektedir ama bunlar
komada yukarda anlatılanlar kadar anlamlı değildir.
Okülosefalik refleksler baş bir taraftan diğer tarafa ya da verti
kal olarak hareket ettirildiğinde ortaya çıkarılabilen gözün otoma
tik hareketleridir. Hemisferlerin aktivitesi her ne nedenle olursa ol
sun durduğunda, baş hareketinin aksi yönüne doğru göz hareketle
ri ortaya çıkar (Şekil 24-3). İsmi kısmen hatalı olarak verilmiş olsa
da (daha çok boyun fleksiyonu ile göz kapaklarının refleks kalkma
sını anlatır) ‘taş bebek gözleri’ denen bu hareketler vizüel fiksasyon
ile baskılanır, ki bu baskılanma için hastanın uyanık olması gerekir.
Gözlerde ortaya çıkartılan addüksiyon abdüksiyondan daha kısıtlı
olduğu için, taş bebek manevrasındaki hafif anormallikler dikkatle
değerlendirilmelidir. Okülosefalik refleksler labirentler ve servikal
ŞEKİL 24-3 Koma muayenesinde beyin sapı refleksleri. Orta beyin proprioseptiflerden kaynaklanan beyin sapı mekanizmalarına bağlı
ve üçüncü sinir fonksiyonları pupillerin ışığa reaksiyonu ile, ponsun olarak ortaya çıkarlar ve orta beyinde üçüncü sinir nukleusunun,
fonksiyonu spontan veya refleks göz hareketleri ve medüller fonksi kontrlateral ponsta altıncı kraniyal sinir nukleusunun, ve beyin sa
yon respiratuar fonksiyon ve faringeal cevaplarla muayene edilir. pı boyunca uzanarak her ikisini birbirine bağlayan medial longitu
Refleks konjuge, horizontal göz hareketleri altıncı ve karşı taraf dinal fasikülün (M LF) aktivitelerinin bozulmamış olması gerekir.
taki üçüncü sinir nukleuslarını bağlıyan medial longitudinal fasikül'e
Refleks göz hareketlerinin (özellikle addüksiyonun) korunması
(MLF) bağımlıdır. Baş rotasyonu (okülosefalik refleks) veya labirent
muayene eden kişiye komanın muhtemelen üst beyin sapı lezyonu-
lerin kalorik stimülasyonu (okülovestibüler refleks) karşı tarafa göz
hareketlerinin ortaya çıkarılmasını sağlar (metne bakınız). na bağlı olmadığını gösterir ve bilinç bozukluğunun altında sereb
ral diensefalik yapıların yattığını düşündürür. Aksi ise (göz hareket
lerinin olmaması) beyin sapı hasarı ya da beyin sapı nukleusları da
da da görülebilir. Naloksana cevap olmaması ve refleks göz hare
dahil olmak üzere tüm nöronal fonksiyonları baskılayan ağır bir
ketlerinin bulunması (aşağıyı okuyunuz) bunları ayırır. Horner
metabolik hastalığı işaret eder. Nöronal fonksiyonları baskılayan
sendromunun tek taraflı küçük pupili pupilin karanlıkta genişleye-
metabolik nedenler arasında fenitoin, trisiklik antidepresanlar, bar-
memesi ile fark edilir. Bu talamusu etkileyen geniş bir serebral ka
bitüratlar, alkol, fenotiazin, diazepam, ve nöromüsküler blokaj ya
namada beklenen bir bulgudur.
pan ilaçlarla intoksikasyon sayılabilir. Pupillerin boyutlarının ve
G ö z H a r e k e t l e r i Göz hareketleri beyin sapının hasarlandığının
ışık reaksiyonunun normal olması birçok ilaç intoksikasyonunu ya
anlaşılmasında ikinci önemli belirtidir. Anormallikler, hem orta be
pısal beyin sapı hasarından ayırır.
yin ve hem de pons fonksiyonlarını ilgilendirir, böylece beyin sapı
Vestibüler aparatın tennal, veya ‘kalorik’ stimülasyonu (okülo
nın büyük bir bölümünün değerlendirilmesini sağlar. Gözlerin mu
vestibüler cevap) okülosefalik refleksin kaybolduğunu doğrulaya
ayenesinde öncelikle göz kapakları kaldırılıp göz kürelerinin istira
cak daha şiddetli bir stimulus sağlamak için kullanılabilir ama ge
hattaki duruşu ve spontan hareketleri not edilir. Göz kapağı tonusu, nel olarak aynı bilgiyi verir. Test labirentin uyarılması amacıyla dış
göz kapaklarını açarken görülen direnç ve kapama hızının muaye kulak yolunun soğuk suyla irrige edilmesiyle yapılır. Kısa bir la-
nesi değerlendirilir, koma derinleştikçe giderek azalır. Uykuya me tanstan sonra, sonuç olarak her iki gözde soğuk su irrigasyonunun
yilde istirahat pozisyonunda gözlerde horizontal diveıjans normal yapıldığı tarafa doğru tonik bir deviasyon ortaya çıkar (3 0 -120 sn
dir. Koma derinleştikçe, oküler akslar tekrar paralel hale gelir. Dı süren). Bu şekilde üçüncü ve altıncı sinir komplekslerinin ve labi
şa kaymış bir göz üçüncü sinir disfonksiyonuna bağlı olarak ortaya rentten orta beyne uzanan beyin sapı yollarının sağlam olduğu gös
çıkan medial rektus parezisini gösterir, ve pupillerin büyümesine terilir, böylece komanın nedenleri arasından beyin sapı lezyonu
benzer şekilde anlamlıdır. İçe kaymış bir göz altıncı sinir paralizi- ekarte edilmiş olur. Katatonik veya histerik psödokomalarda oldu
sine bağlı olarak ortaya çıkan lateral rektus parezisini işaret eder ğu gibi, serebral hemisferlerin fonksiyonları sürüyorsa, tonik devi-
ve, bilateral olduğunda, genellikle artmış intrakraniyal basıncın işa asyonun karşı tarafına zorlu hızlı düzeltici bir nistagmus ortaya çı
retidir. Birkaç istisna dışında, oküler aksların vertikal ayrılması (bir kar. ( ‘COWS’ kısaltması nesillerden beri tıp öğrencileri arasında
göz diğerinden aşağıda, örn. Çapraz ‘skew’ deviasyon pons veya düzeltici nistagmusun yönünü hatırlanması için kullanılır ("cold
serebellum lezyonlarının sonucu olabilir ama üçüncü sinirin kısmi water opposite, warm water same” - soğuk su karşıya, sıcak su ay
felcine bağlı olarak da gelişebilir. nı tarafa). Göz kürelerinde konjuge deviasyon olduğu halde bu nis
Komada spontan göz hareketleri sıklıkla konjuge horizontal ge tagmusun olmaması serebral hemisferlerin hasariandığını veya ağır
zinme halindedir. Bu bulgu tek başına orta beyin ve ponsu temize bir şekilde dcprese olduğunu gösterir.
çıkarır ve normal refleks göz hareketleri ile aynı anlama gelir (aşa Korneaya pamuk ucuyla dokunulmasıyla, normal olarak kısa
ğıyı okuyunuz). Bazı durumlarda siklik vertikal aşağı doğru hare süreli bilateral göz kapağında kapanma cevabı görülür. Kornea ref
ketler görülebilir. ‘Oküler zıplama’ horizontal göz hareketlerinin leksleri nadiren tek başlarına yararlı olsalar da, aynı pontin yolların
kaybı ile birlikte gözlerin aşağı doğru hızlı ve arkasından yukarı sağlamlığına bağlı oldukları için göz hareket bozukluklarının varlı
doğru yavaş hareketini anlatır ve tipik olarak baziler arter trombü- ğını doğrulayabilirler. Eğer ponstaki beşinci (afferent) ve her iki
süne bağlı olarak gelişen, bilateral pons hasarı için tanı koydurucu- yedinci (efferent) sinirler arasındaki refleks bağlantılar hasarlanır-
dur. ‘Oküler düşme’ normal refleks horizontal bakışı olan bir has sa cevap kaybolur. SSS’ni baskılayan ilaçlar kornea cevabını ref-
138 subaraknoid kanamadan şüphelenilen durumlarda hayati öneme sahiptir
ler. O halde menenjit olasılığı bulunan durumlarda lomber ponksiyon ge
lcks göz hareketleri l'elç olduktan hemen sonra ama pupiller ışığa cevap- ciktirilmemelidir. BOS içinde kan bulunduğunu gösteren ksantokromi
sızlaşmadan önce azaltabilir ya da kaybolmasına neden olabilirler. Akut BOS’u geniş bir tüpte santrifüj ederek üstte kalan kısmı suyla karşılaştır
hemiplejinin olduğu tarafta kornea (ve farinks) cevabı bir süre için kay mak suretiyle anlaşılabilir. Subaraknoid mesafedeki açılış basıncının öl
bolabilir. çülmesi BOS’taki hücre sayısı ve protein miktarındaki anormalliklerin de
Solunum Solunum biçimleri koma tanısında çok ilgi çekmişlerdir ğerlendirilmesinde ek yardım sağlayabilir.
ama diğer beyin sapı bulguları ile karşılaştırıldığında lokalizasyon değer KOMANIN AYIRICI TANISI (Tablo 24-1) Bir çok durumda kon
leri daha azdır. Yüzeycl, yavaş, ama düzenli soluma metabolik veya ilaca füzyon vc koma, aşırı dozda ilaç alıntı, hipoksi, stıok, travma, veya kara
bağlı bir baskılanmayı düşündürür. Kısa apneik bir dönemle sonlanan, ciğer veya böbrek bozukluğu gibi kolayca anlaşılabilir bir tıbbi problemin
klasik siklik formuyla Cheyne-Stokes solunumu bihenıisferal hasarı veya parçasıdır. Bu nedenle dikkat doğru bir şekilde primer hastalığa yönlendi
metabolik baskılanmayı işaret eder ve genellikle hafif komalara eşlik eder. rilir. Bazı genel kurallar yardımcı olur. Ani gelişen komaya neden olan
Hızlı, derin (Kııssmaııl) solunum genellikle metabolik asidoz.u anlatır ama hastalıklar ilaç zehirlenmesi veya serebral kanama, travma, kardiak arrest,
aynı zamanda pontomezensefalik lezyonlarda ve, elbette ağır pııömoııiler- epilepsi, veya baziler arter embolizmine bağlı olabilir. Subakut olarak ge
de ortaya çıkabilir. Agonal nefes almalar bilateral alt beyin sapı hasarını lişen koma genellikle önceden var olan medikal ya da tümör veya sereb
gösterir ve ağır beyin hasarlarında terminal solunum patenti olarak iyi bi ral infarkt gibi mevcut bir lezyonun etrafındaki ödemin sekonder beyin
linir. Birçok diğer siklik solunum değişiklikleri lokalizasyon açısından da ödemlenmesine yol açması gibi, nörolojik bir probleme bağlı olarak orta
ha az anlamlıdır. ya çıkar.
Komanın yapısal nedenleri de 3 büyük kategoriye ayrılabilir: fokal
LABORATUVAR ÇALIŞMALAR VE GÖRÜNTÜLEME Kon- veya lateralize edici nörolojik işaretler bulunmayanlar (örn. metabolik en-
lüzyorıel durumlar ve komanın tanısında en faydalı olan çalışmalar aşağı sefalopatiler); ense sertliği ve spinal sıvıda fazla sayıda hücre ile karakte-
da sıralanmıştır: kan ve idrarda kimyasal- toksikolojik analiz, kruniyal BT rize menenjit sendromları (öm. bakteriyel menenjit, subaraknoid kana
veya MRG, EEG ve BOS muayeneleri. Aıtcryel kan gazı analizi akciğer ma); ve ön planda lokal belirtilerle birlikte olanlar (öm. strok, serebral ka
hastalığı ve asit-baz bozukluğu olan hastalarda yardımcı olabilir. Metabo nama). Bunlar Tablo 24-1 ’de detaylı olarak verilmiştir.
lik, toksik, ve ilaca bağlı ensefalopatilerin ekarte edilmesi için kimyasal
M .-.w n rı l'.ınısmu Y ıh lasm ı
kan değerleri rutin olarak bakılır. Klinik uygulamada sıklıkla karşılaşılan
metabolik anormalliklerde elektrolit, glukoz. kalsiyum, osmolarite, ve 1. Genellikle beyin sapının normal olduğu, lokal veya lateralize edici nö
böbrek (kan iirc nitrojeni), ve hapatik fonksiyonların (NH3) ölçülmesi ge rolojik işaretlere neden olmayan hastalıklar: BT ve BOS’un hücre içe
rekir. Tanının ilk andan itibaren açıkça anlaşılmadığı tüm koma durumla riği nomıal
rında toksikolojik araştırma yapılması gerekir. Bununla birlikte, ekzojen a. lntoksikasyonlar: alkol, sedatif ilaçlar, opiatlar, vb
b. Metabolik bozukluklar: anoksi, hiponatremi, hipernatremi, hiperkal-
ilaç ya da toksinlerin, özellikle alkolün, bulunması, diğer faktörlerin de,
semi, diabetik asidoz, nonketotik hiperosmolar hiperglisemi, hipog
bilhassa kafa travmasının, klinik durumda etken olma olasılığını ortadan
lisemi, üremi, hepatik koma, hiperkarbi, addison krizi, hipo-hiperti-
kaldırmaz. Etanol 43 nımol/L (200 mg/dL) seviyesinde alışkın olmayan ıoid durumlar, ağır beslenme bozuklukları
bir hastada konfüzyoıı ve mental aktivitede bozulmaya, >65 mmol/L (300 c. Ağır sistemik infeksiyonlar: pnömoni, septisemi, tifo, sıtma, Water
ıııg/dL) seviyesinde stupora yol açar. Kronik alkoliklerde tolerans geliş house-Friderichsen sendromu
mesi nedeniyle >87 mmol/L (400 mg/dL) seviyesinde bile bilinç açık ka d. Her hangi bir nedenle şok
labilir. e. Nöbet sonrası durum, status epileptikus, subklinik epilepsi
BT ve MRG’nin kullanımının artmasıyla birlikte dikkatler radyolojik f. Hipertansif ensefalopati, eklampsi
olarak fark edilebilen koma nedenleri (örn. kanamalar, tümörler, veya hid g. Ağır hipertermi, hipotermi
rosefali) üzerinde yoğunlaşmıştır. Her ne kadar bazen faydalı olsa da, bu h. Beyin sarsıntısı
yöntemlerin öncelikli olarak yapılması mantıksızdır, çünkü komaların ço i. Akut hidrosefali
2. Aıeşle birlikte ya da ateşsiz meningeal irritasyon, ve BOS’ta BKH ve
ğu metabolik veya toksik kökenlidir. Normal bir BT’nin komaya neden
ya KKH artışına neden olan hastalıklar, genellikle fokal ya da laterali
olabilecek bütün anatomik nedenleri ekarte edeceği düşüncesi de yanlış
ze edici serebral bulgu ya da beyin sapı bulgusu yok, BT veya MRG’de
tır. Bilateral hemisferik infarkt, küçük beyinsapı lezyonları, ensefalit, me kitle lezyonu yok
nenjit, kapalı kafa travması sonucunda gelişen aksonların mekanik yırtıl a. Yırtılan bir anevrizma, arteriovenöz malformasyon veya sık olmaya
ması, beyin ölümüyle birlikte görülen serebral perfüzyon yokluğu, sagital rak travmaya bağlı olarak gelişen subaraknoid kanama,
sinüs trombiisü ve komşu beyin dokusuyla izodens olan subdural hema- b. Akut bakteriyel menenjit
tomlar görülemeyebilecek lezyonların bir kısmıdır. Yine de, koma nedeni c. Bazı tip viral enscfalitler
anlaşılamamışsa bir görüntüleme yapılmalıdır. d. Çeşitli: Yağ embolisi, kolesterol embolisi, karsinomatöz veya lenfo-
EEG metabolik veya ilaca bağlı komalarda yararlıdır ama, klinik ola matöz menenjit, vb
rak fark edilemeyen nöbetler, herpesvirüs ensefaliti ve Creutzfeldt-Jakob 3. Fokal beyin sapı ya da lateralize edici serebral belirtilere neden olan
hastalığına bağlı komalar bibi istisnai durumlar dışında nadiren tanı koy- hastalıklar, BOS değişiklikleri olabilir ya da olmayabilir; BT ve MRG
anormal
durucudur. EEG’de zemin aktivitesindeki yavaşlamanın miktarı yaygın
a. Hemisferal kanama (bazal ganglion, talamik) veya infarkt (orta se-
herhangi bir ensefalopatinin şiddetinin göstergesi olarak yararlıdır. Baskın
rebral arter alanında büyük) ile birlikte sekonder beyin sapı komp-
olarak frontal bölgelerde yüksek voltajlı bir yavaşlama (ö veya trifazik ıesyonu
dalgalar), hepatik bozukluğa bağlı olanlarda olduğu gibi metabolik koma b. Baziler arterde trombüs ve eıııboliye bağlı olarak gelişen beyin sapı
için tipiktir, ve yaygın ((3) hızlı aktivitesi sedatif ilaçlarla (diazepinleri bar- infarktı
bitüratlar) birlikte bulunur, ‘a koma’ paterni yaygın, tleğişken 8-12 Hz ak- c. Beyin apsesi, subdural ampiyem
tiviteyi tanımlar, yüzeysel olarak uyanıklıktaki normal a ritmini taklit d. Epidural veya subdural kanama, beyin kontüzyonu
eder ama çevresel uyaranlara cevapsızdır. Pontin veya yaygın kortikal ha e. Beyin ıümörü ile birlikte onu çevreleyen ödem
sara bağlı olarak ortaya çıkar ve kötü prognoza sahiptir. EEG, özellikle, f. Serebellum veya polis kanaması ve infaıktı
klinik olarak konvülziyonlar gibi fark edilebilecek şekilde ortaya çıkma g. Geniş ıravnıatik beyin hasarı
h. Metabolik koma (yukarıya bakın) ile birlikte önceden var olan fokal
yan, ama sürekli epileptik deşarjlara bağlı olarak gelişen komayı gösterir,
hasar
EEG’de normal a ritminin görülmesi de klinisyeni kilitlenme (locked-in)
i. Çeşitli: Kortikal ven trombiisü, herpes simpleks ensefaliti, bakteri
sendromu veya histeri veya katatoni için uyarabilir.
yel endokaıdite bağlı multipl serebral emboli, akut hemorajik löko-
Lonıber ponksiyon koma veya konfüzyon durumlarında eski seneler ensefalit, akut dissemine (postinfeksiyöz) ensefalomyelit, trombotik
de olduğundan çok daha düşünülerek kullanılmaktadır çünkü nörolojik trombositopertik purpura, serebral vaskülit, gliomaloz serebri, pilii-
görüntüleme yöntemleri intrascrebral kanama vc subaraknoid kanamaları iter apopleksi, intravaskiiler lenfoma, vb.
çoğunlukla başarıyla göstermektedir. Bununla birlikte, BOS muayenesi
NOT: BT. Bilgisayarlı tomografi; BO S, Beyin omurilik sıvısı; BKH, beyaz kan hücre
menenjit ve ensefalitin tanısında ve görüntülemenin normal olduğu ama si; KKH, kırmızı kan hücresi; MRG, nıagnetik rezonans görüntüleme.
Screbrovasküler hastalıklar koma tanısında en büyük zorluğa '4 A !. Koı db z yoı ı y' - e Koma 139
m dı'iı olurlar. Bunlar Konu 361 ’de daha ayrıntılı olarak anlatılmış
ım ama aşağıdaki şekilde özetlenebilir: ( 1 ) bazal ganglion veya tala- Organ nakli ile ilgilenilmiyorsa beyin ölümünü göstermek için
mik kanama (akut ama ani olmayan başlangıç, kusma, baş ağrısı, zorlayıcı bir neden yoktur. Batı toplumlannda beyin ölümü olmuş
hemipleji, ve karakteristik göz bulguları); (2 ) pons kanaması (ani bir hastanın respiratörden ayrılabileceği yaygın olarak kabul görse
başlangıç, toplu iğne başı pupiller, refleks göz hareketleri ve korne- de, hekim aileye yeterli açıklamaları yapmadığı ve onları hazırlama
al cevapların kaybı, oküler zıplama, postürlenme, hiperventilasyon, dığı için sık olarak problemler çıkmaktadır. Dahası, rasyonel tıbbi
ve aşırı terleme); (3) serebellar kanama (oksipital baş ağrısı, kusma, pratikte böyle bir desteğin beyin ölümü olmamış ama durumları
bakış parezisi, ve dengesizlik); (4) baziler arter trombüsü (nörolojik umutsuz olan ve ancak kısa bir süre yaşayabileceği düşünülen has
başlangıç ya da uyarıcı işaretler, diplopi, dizartri, kusma, göz hare talardan ayrılması konusunda da bir zorlama yoktur.
ketleri ve kornea cevabında anormallikler, ve asimetrik ekstremite ,
i/j E DAVI Akut komada acil amaç daha fazla sinir sistemi hasa-
parezisi); ve (5) subaraknoid kanama (baş ağrısı ve kusmayı takiben j
■J rınm engellenmesidir. Hipotansiyon, hipoglisemi, hiperkalsemi,
ani koma). En sık strok, orta serebral arter alanında infarkt, akut ola- \
hipoksi, hiperkapni, ve hipertermi hızla ve dikkatle düzeltilmelidir.
rak komaya neden olmaz ama az sayıda hastada çevreleyen ödem j
Normal olarak soluk alan uykuya meyilli hastalarda farinksi açık
kille etkisi yapacak şekilde artabilir. Akut hidrosefali sendromu, sn- j
lıılmak için orofariııgeııl bir lüp yeterli olacaktır. Apne, üst solunum
baraknoid kanama başlatılmak üzere, birçok iıılrakraııiyal hastalı- j
yolıı obstrüksiyoım. lıipovcnt 1 lasyoıı. veya kusma varsa, veya ko
ğıı eşlik edebilir. İler iki lateral veıılnkıılıitı akut simetrik genişleme- i
madan dolayı basta aspire etmeye eğilimli ise trakeal eutübusyon
sı baş ağrısına ve bazen kıısıııaya neden ıılıır. bu hızla ekstıeıııiteler- i
‘ereklidir. Hipovcııtila.syon veya iııtraknmiyal kitle varsa ve aşağı
■ le ekstaıısiir poslıirleııme, bilateral Bahinskı işareti, km,sık . et ap az j
da anlatıldığı şekilde kalaiçi basıncı (KİB) azaltmak için hipokapni-
l'iıpıller, ve vcriikal yönde veıiıkal oklılöscTulık lı.ııekeilerde ho/nl ı
;.e gereksinim duyuluyorsa mekanik ventilasyon gerekir. Narkotik
m,iyin birlikle kmtiıiyâ derleyebilir, 1
intoksikasyonu veya hipoglisemi uzak bir ihtimal olarak bile varsa
beer hikaye, ve muayene Üt: getnş serebral le/.voıi veya ıııeııen- i
intravenöz yol açılmalı ve nalokson ve dekstroz uygulanmalı, bes
•ok .ewlrum ya da ıındabuhk veya ilaçta ilgili bir neden düşünül- j
lenme bozukluğu olan hastalarda Wernicke hastalığının uzamasın
ınriyoiSft, bu dununda Tablo .’ 4 -1 ’dc anlatıldığı gibi BT veya MRG j
dan kaçınmak için tiamin ve glikoz verilmelidir. Baziler arter trom
da elde «lilcıı bilgilere gereksinim duyulabilir. Daha önce de anla- j
büsü ile birlikte beyin sapı iskemisinden şüphelenilen durumlarda,
.ildiği gibi, tıbbi nedenlere bağlı komaların bir çoğu nörolojik gö- i
serebellum ve pons kanamalarının baziler arter tıkanmasını taklit
nitılıileme çalışmaları olmadan anlaşılabilir. j
edebileceği akılda tutularak, intravenöz heparin veya trombolitik bir
BEYİN ÖLÜMÜ Bu, serebral kan akımının durduğu bir du
ajan sıklıkla kullanılır. Fizostigmin, deneyimli hekimlerce ve dik
nundur; soııııç olarak solunum suni olarak devam ettirilirken ve
katle monitörize edilerek kullanıldığında, antikolinerjik tipi ilaçlar
kalp çalışmaya devam ederken beyinde global iskemi oluşur. Bu ke
la zehirlenen hastaları uyandırabilir, ama birçok hekim bunun ancak
sinlikle ölüm olarak kabul edilen tek beyin haşan biçimidir. Beyin
bu tip zehirlenmelerdeki kardiak aritmilerin tedavisinde yeri oldu
ölümü tanısı için genel olarak birbirine benzeyen birçok kriterler
ğuna inanır. Benzodiazepin antagonistlerinin kullanılması hipnotik
geliştirilmiştir, ve lokal medikal komitelerin zorunlu kıldığı stan
ilaçlarla intoksikasyonların iyileşmesinde kısmen umut verirler ve
dartlara uymak şarttır. İdeal kriterler basittir, yatak başında uygula
hepatik ensefalopatilerde geçici yarar sağlarlar. Hipotonik mayilerin
nabilir, ve tanı hatasına şans tanımazlar. Üç ana elemanlan vardır:
intravenöz uygulanması beyin ödemini artırma ihtimalleri olduğun
( 1 ) derin koma ile kendini gösteren yaygın kortikal haraplanma (her
dan her türlü ciddi beyin hastalığında dikkatle izlenmelidir. Servikal
tür uyarıya cevapsızlık); ( 2 ) pupil ışık cevaplarının olmaması ve
spinal yaralanmaların değerlendirilmesi, özelikle entübasyon yap
okülovestibüler ve korneal reflekslerin kaybı ile gösterilen global
mayı denemeden veya okülosefalik cevaplan değerlendirmeden ön
beyin sapı hasarı; ve (3) tam apnenin işaret ettiği alt beyin sapı ha
ce ihmal edilmemelidir. Baş ağnsıyla birlikte ateş ve meningismus
şan. Nabız hızı sabittir ve atropine cevapsızdır. Birçok hastada di
menenjit tanısının konması için acil bir BOS incelemesinin gerekli
abetes insipidus vardır, ama bazılannda bu beyin ölümünü takip
liğini işaret eder, ve tekrar vurgulanmalıdır ki B T ’yi beklerken lom-
eden sadece saatler veya günler içinde gelişir. Pupiller genellikle ge
ber ponksiyon geciktirilmemelidir. Eğer menenjitten şüphelenilen
nişlemiştir ve orta büyüklükte olabilir ama küçük olmamalıdır. De
bir hastada lomber ponksiyon her hangi bir nedenle gecikecekse,
rin tendon reflekslerinin kaybı beklenmez çünkü spinal kord fonk
tercihen kan kültürleri alındıktan sonra üçüncü kuşak sefalosporin
siyonel kalabilir.
gibi bir antibiyotik mümkün olan en kısa sürede başlanmalıdır.
Apnenin geri dönüşsüz medüller hasara bağlı olduğunun ispatı
Bir pupilde genişleme genellikle hemisferik bir kitleye sekon-
için spontan solunum testi (apne testi) sırasında P C 0 2 ’in solunumu
der olarak gelişen orta beyin veya üçüncü sinir basısını işaret eder
uyarabilecek kadar yüksek olması gerekir. Bu, hastaların çoğunda,
ve K İB’ın azaltılması gerekir (Konu 376). Bazı hastalarda (örn. sub
ventilatörden ayırmadan önce, diffüzyon oksijenizasyon kullanıla
dural ve epidural hematom) kitlenin cerrahi olarak boşaltılması uy
rak güvenli bir şekilde yapılabilir. Bu önceden % 100 oksijen ile ok
gun olabilir. K İB’ın düşürülmesinde tıbbi uygulamaya normal se
sijenizasyon yapılarak ve test sırasında da oksijen kaynağına bağlı
rum fizyolojiğin iııfüzyonu ile başlanırr (güvenlidir çünkü seruma
bir trakeal kanül aracılığı ile sürdürülerek olabilir. Apne sırasında
göre hafifçe daha hiperosmolardır). K İB ’ı azaltmak için teröpetik
CO 2 basıncı ortalama 0.3-0.4 kPa/dk (2-3 mmHg/dk) yükselir. Tes- j
hiperventilasyon arteriyel PC 0 2 ’yi 3.7-4.2 kPa’ya (28-32 mmHg)
tin geçerli olmıısı için gözlem süresinin sonunda, tipik olarak daki- i
getirecek şekilde kullanılabilir, ama etkisi kısadır. Mannitol veya eş
kalar sonra, arteriyel PC 0 2 en az 6.6-8.0 kPa (50-60 mmHg) olma- j
değeri bir ajanla hiperosmolar tedavi K İB’ ı azaltmada esas yoldur.
lıdır I
Kritik olgularda hiperventilasyonla birlikte eşzamanlı olarak kulla
Sinir sistemi depresyonunun ağır ilaç intoksikasyonu veya hipo- j
nılabilir. Eğer medikal yaklaşımlar bilinç durumunu düzeltmeye
termiye bağlı olarak ortaya çıkma olasılığı mutlaka ekarte edilmeli, i yetmiyorsa hidrosefaliye bağlı basıncı azaltmak için ventriküler
ve bu durumun kalıcı olduğunun gösterilebilmesi için belli bir göz- 5
ponksiyon gerekebilir. Kardiak arrest veya kafa travmasından sonra
leme süresi, genellikle 6-24 saat, gereklidir. Eğer beyin ölümünün |
yüksek doz barbitürat ve diğer nöronal koruyucu ajanların rutin kul
nedeni kardiak arrest ise ya da neden bilinmiyorsa, klinik testlerin j lanımının faydası klinik çalışmalarda gösterilememiştir, ve hala
24 saate kadar geciktirilmesi daha da uygun olacaktır. İzoelektrik j
yaygın kullanılmalarına karşın, glukokortikoidlerin Ödemli beyin
EEG total serebral hasarı doğrulayıcı bir test olarak kullanılabilir ,1 tümörü olan hastalar dışında ispat edilmiş bir yararları yoktur.
ama kesin olarak gerekli değildir. Radyonüklid beyin taraması, se
rebral anjiografi, veya transkraniyal Doppler ölçümleri de serebral PROGNOZ Komanın sonuçlan uzun süreli bakım ve medikal
kan akımının olmadığını göstermek için kullanılabilir, ama sonun durum göz önünde bulundurularak öngörülmelidir. Ağır hasarla ya
cusu dışında, diğerleri zordur ve patolojiyle yaygın bir korelasyonu da vejetatif olarak kalan hastalarda duygusal olarak üzücü, umutsuz
yoktur. sonuçlardan kaçınmayı isteriz. Birçok genel kural söylenebilir. Sü-
140
H B L İO G R A F YA
yazılır [yüksekliği 2.5 eın’e karşılık 7.5-10 eın (1 inçe karşılık 3-4 ta bazen kendi yüzünün aynadaki yansımasını tanıyamaz. Bu bir al
inç)] ve tüm hedefler şaşırtıcılar arasında gizlenir. Hastalar karşı gılama bozukluğu değildir, çünkü prosopagnozik hastalar iki yüzün
sezgi gösterebilir, fakat karakteristik olarak büyük hedefleri atlama aynı olup olmadığını kolaylıkla anlatabilirler. Hatta yalnız bakma
eğilimi gösterirler (Şekil 25-3). Bu, büyük hedef için gereken bil ile tanıdık yüzü algılayamayan prosopagnozik bir hastaya o kişinin
ginin anlık bakış hattına sınırlanmamasından ve görsel bilginin sesi dinletilirse, uygun tanımaya ulaşmak için işitsel ifadeleri kul
daha geniş bir görsel alandan geçme entegrasyonunu gerektirme lanabilir. Bundan dolayı, prosopagnozilerdeki defîsit türe özeldir
sinden oluşur. Daha büyük hedeflerin belirlenmesinde daha fazla ve ilgili görsel girdi ile diğer yönden sağlam multimodal modelin
zorluk, aynı zamanda bozuk görme netliğinin görme fonksiyonun aktivasyonunu önleyen bir lezyonun varlığını gösterir. Damasio,
bozulmasından kaynaklanmadığına ve sorunun periferalden ziyade prosopagnozide defîsitin sadece yüzün tanınmasına sınırlı olmadı
santral olduğuna işaret eder. Bilateral dorsal parietal lezyonlardan ğını fakat daha geniş genel obje guruplarının tekil üyelerinin tanın
kaynaklanır; yaygın olanlar içinde, orta ve arka serebral arter alan masını da kapsayabileceğini belirtmektedir. Örneğin, prosopagno
ları arasında sınır alan enfarktı, hipoglisemi, sagital sinus trombo- zik hastaların karakteristikle yüzün yüz, arabanın araba olarak ge
zu veya Alzheimer hastalığının atipik şekilleri vardır. İnmeye bağ nel belirlenmesinde bir güçlükleri yoktur, fakat yüzün kime ait ol
lı Balint sendromlu hastalarda, bilateral görsel alan defektleri (ge duğunu ve araba markasını tanıyamaz. Bu bir obje sınıfında tekil
nellikle alt quandrantanopsi) sıktır. üyeleri tanımlayan hususi belirtilerin görsel tanıma bozukluğunu
Bilateral (veya sağ taraflı) dorsal parietal lob lezyonunun bir yansıtır. Tanıma problemleri daha genel olduğunda ve yaygm obje
diğer bulgusu giyme apraksisidir. Böyle hastalar, kıyafetin aksı ile lerin genel tanınmasını da kapsadığında, bu durum g ö r s e l a lg ı a g
vücudun aksını aynı hizaya getiremezler ve elbiseyi altmdan tuttu n o z is i olarak bilinir. Prosopagazik hastaların aksine, obje agnozili
ğu için çabalıyor görünebilirler veya kolunu elbisenin kolundan olanlar hastalar, yüzü yüz; arabayı da araba olarak tanıyamazlar.
giysinin katlarına uzatırlar. Arka parietal lopu tutan lezyonlar, keza, Görsel obje agnozisini anomiden ayırt etmek önemlidir. Anomili
hasta objeyi isimlendirilemez, fakat onun kullanımını tarif edebilir.
Aksine, görsel algı eksikliğinde hem görsel sunulan objenin isim
lendirmeyi hem de onun kullanım tarifini yapamaz. Prosopagnozi
de ve görsel obje agnozisinde karakteristik lezyonlar arka serebral
arter alanlannda bilateral enfarktı içerir. Birlikte görülen defısitler
ise, görme alanı defektleri (özellikle üst quadrantanopsi) veya ak
romatopsi olarak bilinen santral yerleşimli renk körlüğüdür. Nadi
ren, sorumlu olan lezyon unilateraldir, Böyle olgularda, prosopag
nozi sağ hemisferdeki lezyonlarla ilgilidir ve obje agnozisi ise sol
daki lezyonlarla ilgilidir.
H A FIZA İÇ İN L İM B İK AĞ: A M N E Z İL E R Limbik ve pa
ralimbik alanlar (hipokampus, amigdala, ve entorinal korteks gibi),
talamusun ön ve medial çekirdekleri, striatumun medial ve bazal
kısımlan ve hipotalamus lim b ik s iste m olarak bilinen yaygm ağı
kolektif olarak oluştururlar. Bu ağın davranışsal sıkı ilişkileri duy
guların koordinasyonunu, motivasyonu, otonomik ton ve endokrin
fonksiyonu kapsar. Limbik sistemin bir diğer özelliği ve klinik pra
tikte en önemli olan biri, yakın dönemler ve tecrübelerle ilgili olan
açıklayıcı (bilinçli) hafızadır. Bu fonksiyonda bir bozukluk a m n es-
ŞEKİL 25-3 2 yıldır degeneratif demans hikayesi olan 70 yaşında ka
dın hastaya bütün A lan daire içine alması istendi. Hasta küçük he tik du ru m olarak bilinir. Motivasyon, dikkat, lisan veya görsel alan
defleri belirler fakat büyük olanlarını unutur. Bu bir simultanagnozi fonksiyon bozukluğu yokluğunda, sebat eden global amnestik du
tezahürüdür. rumun klinik teşhisi her zaman bilateral limbik sistem hasarıyla
146 ;! :i..ı;,i.ii,kl:;ı'sı . \;;.ı it u ii; Ulan V'l i'lK u . ı i; ■.-..-dlkT: daki hasta, bu becerilerin kazanılmasını sağlayan tecrübenin şuurlu
bilgisi olmamasına rağmen, yeni motor ve algısal becerileri kaza
bnrlifefecttr ve hasa» genellikle hıpofcampo-enlorinal kompleks veya nabilir.-
rafanwsadtc D İK K AT V E DAVRANIŞ İ L E İL G İL İ P R E FR O N T A L AĞ
Amnezi drounMindak» hafıza bozulduğa multimodaldır ve ret- İnsan beyninde serebral korteksin hemen hemen üçte biri frontal
rograd ile anteıograd bileşenleri vardır. R e ir o g r a d a m n ez i arnnesük lopta yer alır. Frontal loblar, motor-premotor, dorsolateral prefron
durumun başlangıcından önce oluşa» tecrübeleri hatırlamamayı tal, medial prefrontal ve orbitofrontal alt kısımlara bölünebilir.
kapsar- Nispeten yakut geçmişteki olaylar retrograd amnezide daha Frontal lob sendromu ve prefrontal korteks terimleri bu dört kısmın
uzat- olaylardan daha fazla etkilenir- Acile gelip, kendi kimliğini yalnızca son üçünü ilgilendirir. Bu kısımlar, serebral korteksin pri
lıatorfaftîayıp- fakat b ir önceki giiniin olaylarını hatırlayabildi bir matlar ve özellikle de insanlarda filogenetik olarak en fazla geliş
hasta kesinlikle hafıza kaybının nörolojik bir sebebinden etkilen miş kısımlarıdır. Dorsolateral prefrontal, medial prefrontal, orbitof-
memiştir- Amnezi d tm n K n m ikinci ve en önemli bileşeni a n te r o g - rontai alanlar ve bağlantılı oldukları subkortikal yapılar (örneğin
r a d a m n ez id ir, bu yeni bilgileri depolama, saklama ve hatırlama kaudat başı ve talamusun dorsomedial çekirdeği), insanda oldukça
’o ozırkteğona gösterir- Amnestik otan hastalar birkaç dakika önce kanşık olan davranış ve bilişsel fonksiyonların koordine edildiği
ne yediğini veya birkaç saat- önce geçirdiği önemli olayın detayım büyük ölçekli bir ağ oluştururlar.
natulayamaz- A ta t dönemlerde, bu zaman aralığını yanlış, uyduruk Prefrontal ağ, düşüncenin emosyon ve motivasyon ile üıtegras-
ve sıklıkla inandanız bilgilerle doldurma eğilimi bile olabilir. Bu yonunu gerektiren davranışlarda önemli rol oynar. Prefrontal ağın
k a n fa im lm y r n olarak adlandırılır. Bu hastalar unuttuklarını unutur farklı fonksiyonel bağlantılarının basitçe özetlenebileceği bir for
lar ve sorulduğumda hafıza problemlerini yalanlama eğilimindedir. mül yoktur. Onun integrasyonu alternatifler, şartlar, sonuçlar, ilgi
Amnestdt donunla bir hasta hemen her zaman özellikle de za ve emosyonel etkinin eş zamanlı anlaşılmasında önemli görünür ve
manla ilgili olarak oryante değillerdir. Doğru olan geçici oryantas- bu sayede adaptif çıkarımlar, kararlar ve aksiyonların formüle edil
yon ve yakın zamanın doğru bilgisi, majör amnezi olmadığını gös mesine izin verir. Beynin bu kısmındaki bir hasar mental esneklik,
teri»- Hafıza hastaya muayene eden tarafından 5 defaya veya hasta sebeplendirme, hipotez oluşturma, somut düşünce, tedbir, yargı,
nın arada gecikme olmaksızın hemen tekrarlayabilmesine kadar bilgiyi kullanımda tutma (dikkat) ve uygunsuz cevaplan baskılama
söylene» 4 -5 adet kelimelik bir liste ile test edilebilir. Testin sonra fonksiyoıılannı bozar. Özellikle mental içeriğin yürütülmesi ilgili
ki bölüntünde, onları söylemesi istenmeden önce kelimelere kon olmak üzere, prefrontal korteks lezyonları nedeniyle bozulan dav
santre olması ve onları içinden tekrarlaması için 1 dakika süreyle ranışlar, çoğu zaman icra edici fonksiyonlar olarak bilinir.
müsaade edilir- Bu devrenin doğru yapılması hastanın en azından 1 İzole, fakat dramatik kişilik ve davranış değişikliklerine yol aç
dakika süreyle kelimeleri kullanımda tutması için kafi derecede masına rağmen, çok geniş bilateral prefrontal lezyonlarda bile bü
dikkat®) ve motive olduğunu gösterir. Bu testin son aşaması hasta tün hissi, motor ve temel bilişsel fonksiyonlar sağlam kalabilir.
nın düğer işferfe meşgul olduğu 5 -1 0 dakikalık hatırda tutma peri Prefrontal ağ hasarının belirtileri, iki farklı sendrom şeklinde ken
yodun» kapsar. Bu ara donemin sonunda yeterli hatırlama kullanım dini gösterir. F r o n t a l a h ıtlik s e n d r o n ıd a , hastada teşebbüs, yaratıcı
dışı depolama, hafızada tutma ve geri çağırmayı gerektirir. Amnes- lık ve meraklılık kaybıyla birlikte, yaygın emosyonel donukluk ve
tik hastalar testin bu aşamasını yapamazlar; hatta kendilerine hatır apati ortaya çıkar. F r o n t a l d isin h ih is y o n sen d rom tın d a, hasta sosyal
laması için bir liste kelime söylendiğini bile unutabilirler. Onları olarak inhibisyon bozukluğuna uğrar ve şiddetli olarak yargı, anla
hat ırfantaya » bir hastanın bu son aşamayı çoktan seçmeli olarak ke yış ve öngörü bozuklukları gösterir. Sağlam entelektüel fonksiyon
limeleri doğru cevaplaması, hafızanın daha az şiddette bozukluğu ile değişmez gelişmemiş genel hislerin toplam eksikliği arasındaki
nu ve çoğunlukla hafızanın geri çağırma merhalesinin etkilendiği ayrışma dikkat çekicidir. Bütün temel hafıza fonksiyonlarının ko
ni gösterir. runmasına rağmen, hasta tecrübe edip öğrenemez ve yaptıkları her
Bir çok nörolojik hastalık amnezi durumuna neden olabilir. seferinde felaketle sonuçlansa da emosyonel ağrı, suçluluk veya
Bunlar tümörleri (sfenoid kanadı, arka korpus kallozumu, talamus pişmanlık hissetmeden uygunsuz davranışlar göstermeye devam
veya medial temporal lobu tutan), enfarktları (ön ve arka cerebral eder. Bozukluklar sadece gerçek hayat koşullarında, davranışın mi
arter alanlarında), kafa travmalarını, herpes simpleks ensefalitini, nimal dış kontrolün etkisinde olduğu durumlarda ortaya çıkabilir
Wemteke-Korsakoff enselalopatisini, paraneoplastik limbik ense- ve muayenehane şartlarında görülmeyebilir. Hastanın muhakeme
faliti ve Alzheimer ve Pick hastalığı gibi dejeneratif hastalıkları sini test etmek için "tiyatroda yangın olduğunu anlasan ne yapar
kapsar- Bu hastalıkların ortak özelliği, limbik ağın bir yada birden sın" veya "yolda üzerinde adres yazılı ve pul yapıştırılmış bir zarf
fazla bölgesinde özellikle hipokampus, entorinal korteks, hipotala- bulsan ne yapardın" gibi sorular sormak yeterince bilgilendirici de
musun mamiller cismi ve limbik talamusta olmak üzere bilateral ğildir. Çünkü, muayenehanede bu sorulara akıllıca cevap veren
fezyonlar oluşturmalarıdır. Ara sıra, unilateral sol taraf lezyonları hastalar, daha karışık gerçek hayat şartlarında hala aptalca hareket
amnestik duruma neden olabilir, fakat hafıza bozukluğu geçici ol ler yapmaya devam edebilir. Bundan dolayı, mental durumun büro
maya eğilimlidir. Altta yatan nörolojik hastalığın cinsi ve dağılımı muayenesinin tam sağlam olabildiği zamanlarda bile, doktor tarih
na bağlı olarak, hastalarda görsel alan defisiti, göz hareketlerinde sel bilgi temelinde frontal lob hastalığı teşhisi koymaya hazırlan
kısıtlılık ve serebeller bulgular da olabilir. Böyle g e ç i c i g l o b a l am - mış olmalıdır.
n e z lli bir çok hastada (Konu 26), ilave nörolojik bulgular yoktur; Abulik sendromu, dorsolateral prefrontal korteks ve disinhibis-
bu bazen yanlışlıkla psikiyatrik hastalık teşhisine neden olur. yon sendromu, medial prefrontal veya orbitofrontal korteks hasa
Limbik ağ amnezi durumunun hasar yeri olmasına rağmen, bu rıyla birlikte olmaya eğilimlidir. Bu sendromlar, çok sıklıkla kafa
bölge hemen kesinlikle hafızanın depolanma bölgesi değildir. Ha travması, strok, anevrizma rüptürü, hidrosefali, tümör (metastazlar,
fızalar assosiasyon korteksi boyunca genişçe yayılmış olarak depo glioblastom, falks veya ol faktör yarık meniııgiomlarını içeren) ve
lanır. Limbik ağa biçilen rol, birbirinden kopuk olan fragmanların ya fokal dejeneratif hastalıklar olmasıyla ve hemen her zaman bila
ilgili olaya ve tecrübelere bağlanmasıyla şuurlu hatırlama yapması teral lezyonlardan sonra ortaya çıkmaya meyillidir. Prefrontal kor-
dır. Limbik sistemdeki hasar hatıraları muhakkak yok etmez, fakat tekse sınırlı, tek taraflı lezyonlar patoloji karşı tarafı tutana kadar,
ahenkli şekilde bilinçli (açıklayıcı) geri çağrılmasını engeller. Lim sessiz kalabilir. El yakalama, tutma ve emme gibi gelişimsel olarak
bik lezyona rağmen, bilginin tekil parçalan korunmuştur, im p licit ilkel reflekslerin ortaya çıkması, esas olarak frontal lobun premotor
h a fız a olarak bilinenler sürdürülebilir. Örneğin, amnezi durumun alanına uzanan geniş yapısal lezyonlu hastalarda veya metabolik
enselalopııti durumlarında görülür. Prefrontal lezyonu ve frontal
lob davranış sendromları olan hastaların büyük bir kısmında bu ref
leksler ortaya çıkmaz. uygun girişimler gecikmiş olabilir. Frontal lob hastalıklarım ve dav
Frontal lop hasarında, çalışma hafızası (bilgiyi geçici olarak ranışsal tezahürlerini bilerek konuya yaklaşmak böyle hatalardan
kullanımda tutma), konsantrasyon süresi, kelimelerin akıcılığı, de kaçınmaya yardım edebilir.
polanmış bilginin taranıp geri getirilmesi, ani fakat uygunsuz ce ÜST S E R E B R A L FO N K SİYO N E K S İK L İĞ İ OLAN HAS
vapların inhibisyonu ve mental esneklik gibi bir çok dikkatle ilgili TA LA RIN BA K IM I Bu bölümde tanımlanan defisitlerin bazıları o
fonksiyonları bozar. İstenilen bir düşünceye odaklanma kapasitesi kadar karışıktır ki yalnızca hasta ve ailesini değil aynı zamanda
ve dikkati istemli olarak bir düşünce veya uyarıdan diğerine çevire- doktoru da şaşırtır. Defisitin özelliklerini anlamak için sistemik kli
bilme kabiliyeti bozulmuş hale gelebilir. Parmak saymak (7 ileri ve nik bir değerlendirme yapmak ve durumu hasta ve ailesine uygun
5 geri olmalı) azalır; veya yılın aylarının geriye doğru ezberden şekilde anlatmak zaruridir. Bu açıklama anksiyeteyi biraz baskılar,
okunuşu (normalde 15 saniyeden az sürer) yavaşlar; normalde 1 da defisitin (örneğin sosyal disinhibisyon veya aile üyelerini tanımada
kikada üretilebilen (normalde bir harf için 12 veya daha fazla) a, f, zorluk) psikolojik olarak uyarıldığı gibi yanlış kanıları bertaraf eder
s ile başlayan kelimelerin sayısı noııafazik hastalarda bile azalır. ve günlük yaşantı açısından pratik telkinlere götürür. Tecrübeli bir
Karakteristik olarak, işlem devam ettikçe, ilerleyici olarak perfor nöropsikiyatristin konsültasyonu teşhis ve tedavinin düzenlenmesi
mans düşüklüğü olur; örneğin 3'ten geriye doğru sayması söylenen açısından yardım edebilir. Örneğin simultanagııosili hastalar, bir
luısta "100. 97, 9 4 ...9 1 ,...8 8 ," vs. diyebilir ve görevi tamamlaya maddeyi bulamadıkları zaman, geri çekilmek için komuttan fayda
maz. CJit-luıyır-git ödevlerinde (tek tıkırtı duyduğunda parmağını lanabilir, böylece anlık görme alanında daha büyük bir araştırma
kaldırmak, fakat iki tıkırtı duyduğunda parmağını hala havada tut alanı bulurlar. Bazı hastalarda, hikaye yatak başı muayeneden daha
mak gilıi bir komut verildiğinde), hasta karakteristik olarak "hayır- önemli olabilir, Örneğin, frontal lop hasarlı hastalar eşlerine karşı
“ 11 " cevabında hareketsiz kalamaz; mental esneklik (çeşitlendirme aşırı şekilde sinirli ve rahatsız edici olabilirken, muayenehaneyi zi
wvu cslcşıirme gibi ödevlerde bir kriterden diğerine geçiş kabiliye- yaret ettiklerinde bütün uygun sosyal nezaketi gösterebilirler.
iıvk* tası edilir) /ayıllanıa; yersiz uyanlara şaşırma artar; ısrar bo- Reaktif depresyon, üst serebral disfonksiyonu olan hastalarda
ak lm?u vu bir ıİlişilmeye saplanıp kalmaya bariz meyil vardır. sıktır ve tedavi edilmelidir. Bu hastalar rutin dozlardaki antidepre-
Ha Hikkat eksiklikleri verili bilgiletin dır/enli saklanması ve gc- san ve aııksiyolitiklcre hassas olabilir ve dozun dikkatli ayarlanma
.1 •eiııtlnıeMinlc Imzııklıık yapar ve .ir L W c r hafıza bozukluklarına sı gerekir. Beyin hasarı, hissedilen durumlar ile bunun gösterimi
•ol açar, lidyle iıatı/a bozukluktan. .ıııme/ıtcHİcki ıııınn -ı hafıza .ırasında ayrışmaya sebep olabilir ve böylcce yüzeysel olarak şaka
bozukluklarından, udevleıdekı dikkatle ilgili yük azaltıldığımla or cı gibi gözüken hasta aslında altta yatan ve tedavi edilmesi gereken
taya çıkan iyileşme ile ayın edilir. Çalışma lıalı/ası (ayın zamanda Inr depresyondan rahatsız olabilir. Çoğu vakada, ajitasyon güven
anlık hafıza diye de bilinir), bilginin geçici olarak kullanımda mini ıclkiııi ile koııırol edilebilir. Diğer vakalarda, benzodiazepin ve di
ma,sma bağlı bir dikkat fonksiyonudur. Bu prefrontal ağ ve aseııdnn ğer sedatif antidepresaıılar gerekli olabilir, Beyin hasarlı hastalarda,
reıikuler aktive edici sistem integrasyonuyla yakından ilgilidir. Di ckstrapiramidal yan etkileri fazla olacağından, ajitasyoııuıı kontro
ğer yönden kaydedici hafıza, bilginin istikrarlı (kullanım dışı) de lü için nöroleptiklerin kullanımı, dirençli vakalara bırakılmalıdır.
polanmasına bağlıdır ve limbik ağın integrasyonuyla ilgilidir. Bir Akut nörolojik lezyon nedeniyle oluşan bilişsel defisitlerde
kaç dakika önce ne olduğunu hatırlamayan, şiddetli amnezisi olan spontan iyileşme sıktır. Özellikle tek beyin lezyonu olan genç kişi
hastaların, parmak sayma testinde gösterildiği gibi, sağlam veya iyi lerde olmak üzere, iyileşme ilk birkaç haftada en hızlıdır, fakat 2 yı
işleyen çalışma hafızası kapasitesine sahip olabildiklerinin gözlen la kadar devam edebilir Bu iyileşmenin mekanizması kısmen anla
mesi sayesinde altta yatan nöral mekanizmaların ayrı olduğu anla şılmıştır, Başlangıç defisitlerinin bazıları, başlangıç hasarı ile bağ
şılmıştır. lantılı olan beyin bölgelerinde uzak fonksiyondan bozulduğundan
Kaudat nukleus veya talamusun dorsomedial lezyonları (pref (ayrışma) kaynaklandığı görülür, Bu hastalardaki iyileşme, en azın
rontal ağın subkortikal parçaları), keza, frontal lob sendromuna ne dan kısmen, uzak fonksiyon bozukluğunun normalleştiğini göstere
den olabilir, Bu da neden Parkinson veya Huntigton hastalıkları gi bilir, Hasar bölgesine komşu sağlam diğer nöronların fonksiyonel
bi dejeneratif bazal ganglion hastalıklarındaki mental durum deği olarak tekrar organize olması veya homolog yapıların kompansatu-
şikliklerinin, frontal lop sendromu gibi kendini gösterebilmesinin ar olarak kullanılması (örneğin Wernicke afazisinin iyileşmesinde
sebebidir. Assosiasyon korteksinin diğer kısımlarıyla olan yaygın sağ üst temporal girusun kullanılması) diğer mekanizmalardır. Wer
bağlantıları nedeniyle, prefrontal ağın esas hesaplama fonksiyonu, nicke ve Brocka bölgelerini tutan geniş lezyonları olan bazı hasta
diğer ağlar için bir bütünleyici veya orkestra şefi gibi çalışmaktır. larda, yalnız Wernicke bölgesi kompansatuar kontralateral yeniden
Serebral yarımkürelerin bilateral multifokal lezyonları (hiçbiri şa organizasyon gösterebilir (veya bilateral fonksiyonellik), böylelik
hıs bazında afazi, bilişsel bozukluk, ihmalcilik gibi problemlere se le global afaziye sebep olabilecek bir durum geri kalan Brocka afa
bep olacak kadar geniş değildir) kollektif olarak prefrontal kortek- zisi ile ilişkili bir hale gelebilir. Afaziden iyileşme prognozu, Wer
siıı bütünleme ve irtibat fonksiyonlarını bozar. Frontal lob lezyonu; nicke bölgesinin korunduğu durumlarda en iyidir, Bilişsel rehabili
metabolik eıısefalopati, multiple skleroz, vitamin B 12 eksikliği ve tasyon işlemleri üst kortikal defisitlerin tedavisinde kullanılır. Az
diğerlerini ihtiva eden bir çok bilateral multifokal beyin hastalığı ile sayıda kontrollü çalışma olmasına rağmen, bazı çalışmalara göre,
ilişkili tek ve en sık davranış profilidir. Aslında, klinik olarak fron afazi ve hemispatial ihmalden kurtulmada rehabilitasyonun faydası
tal lob sendromu tanısı almış hastaların çoğunda lezyonlar prefron vardır, Bazı defisitler diğerlerine göre iyileşmeye daha yatkındır.
tal korteks yerine ya prefrontal ağın subkortikal parçalarım ya da Örneğin, akıcı olmayan afazili hastaların, akıcı afazisi ve anlama
onun beynin diğer parçalarıyla olan bağlantılarını tutmaya eğilimli eksikliği olanlara göre konuşma terapisinden fayda görmesi daha
dir. Frontal korteks hastalığı belirtisi olmayan bir hastada frontal fazla muhtemeldir. Genellikle, hastalığın inkar edilmesine yol açan
lob sendromu teşhisinden kaçınmak için, sorumlu lezyonların yay lezyonlar (misal, anosognozi) rehabilitasyona daha dirençli olan bi
gın ağın herhangi bir yerinde olabildiğini düşünerek f r o n t a l a ğ lişsel defisitlerle ilişkilidir. Üst kortikal disfonksiyonda iyileşme
sen d ro m u diagııostik teriminin kullanılması önerilir. nadiren tam olur, İyileşme miktarının ölçülmesi ve bilişsel rehabi
Frontal lob hastalığı olan hastada ayırıcı tanıda potansiyel iki litasyon için özel tavsiyelerde bulunulması, ev içinde gerekli dü
lemler oluşur; abuli ve donulduk yanlışlıkla depresyon olarak, ve zenlemelerin yapılması ve okul veya işe başlama için zamanlama
iııhibisyoıı bozukluğu ise yine yanlışlıkla mani veya saldırgan dışa sının yapılması için periyodik olarak nöropsikiyatrik değerlendir
vurum olarak yorumlanabilir. Tedavi edilebilir bir tümör büyürken meler yapmak gereklidir.
148 :[ ; i'itjhRîann ilufouiari -c "fokuiuı A k .iıo i si tecrübe ve bilgimizin çoğunu içerir. Bazı bilgilerin sınırsız za
man için doğru olarak depolanmış olduğu, oysa diğer maddelerin
■• Î3L Î0G R A F Y A zayıflayıp veya bozulmuş olduğu görünür. Hafıza fonksiyonu ka
DAMAStO AR, DAMAStO H: Aphasia and the neural basis of language, in yıtlama (kodlanma veya tutma), alıkoyma (depolama veya birleş
Principles of Behavioral and Cognitive Neurology, 2d ed. M-M Mesulam tirme), tespit etme ve hatırlamayı (şifre çözme veya geri çağırma)
(ed). New York, Oxford University Press, 2000, pp 294-315 içerir. Kayıtlama ve hatırlama şuurlu işlemdir. Hayvan deneyleri
G1TELMAN DR et al: A large-scale distributed network for covert spatial atten
uzun süreli hafızanın yeni protein sentezine ihtiyaç duyduğunu
tion. Further anatomical delineation based on stringent behavioral and cog
nitive controls. Brain 122:1093, 1999 göstermiştir ve tespit etme işlemi muhtemelen nöronal sinapslarda
HEISS W-D et al: Differential capacity of left and right hemispheric areas for fiziksel değişiklikleri kapsar.
compensation of poststroke aphasia. Ann Neurol 45:430, 1999
Psikologlar tarafından özellikle içeriğin referansına göre veya
LE1GUARDA RC, MARSDEN CD: Limb apraxias. Higher-order disorders of
sensorimotor integration. Brain 123:860, 2000 hafıza depolarının kullanımına göre, hafızanın birkaç ilave sınıflan
MESULAM M-M: Behavioral neuroanatomy: Large-scale networks, association dırılması bazen kullanılır. Referans hafıza önceki tecrübeden kaza
cortex, frontal syndromes, the limbic system and hemispheric specializati
nılmış yakın ve uzak bilgiyi bulunduran dosyalama sistemini gös
ons, in Principles of Behavioral and Cognitive Neurology, 2d ed, M-M Me
sulam (ed). New York, Oxford University Press, 2000. pp 1-120 terir. Çalışma hafızası son tecrübeler ile devamlı olarak yenilenmiş
MESULAM M-M: From sensation to cognition. Brain 121:1031, 1998 olan aktif işlemi işaret eder. Episodik hafıza spesifik yer ve zaman
da oluşan olaylar hakkmdaki bilgiyi içerir. Anlamsal hafıza değiş
meyen gerçekleri, prensipleri, ilişkileri ve kuralları (örneğin, devlet
başşehri ve bir haftada günlerin sayısı) kapsar. Açıklayıcı (kesin)
hafıza dünya hakkında gerçekler ve hatırlanılması için şuurluca ge
ri çağrılan geçmiş şahsi olaylara işaret eder. Aksine, işlemsel (ima
ile) hafıza nasıl bisiklete binileceğim, nasıl giyileceğini veya nasıl
araba sürüleceği gibi beceri veya işlemleri öğrenme ve unutmama
yı içine almıştır. İşlemsel hafızada depolama kabiliyeti otomatiktir
olarak düşünülür (Tablo 26-1). Duysal hafıza görsel halde (resim- hippokampal bölgelerini içine alan hipokampus ve komşu korteksi
sel hafıza) yaklaşık 250 ms ve işitsel halde 1-2 s sürer (ekoik hafı içerir (Şekil 26-1). Bu entorhinal korteksden dentat girusa, hippo-
za). Anlık (kısa süreli veya primer) hafıza yaklaşık yarım dakika kampusun CA3 ve CAİ neuronlarına, subikuluma ve geri dönüşü
sürelidir ve ortalama 5 -10 adetlik sınırlı bir kapasiteye sahiptir. An entorhinal kortekse olan dairesel yolu kapsar; bu yol Alzheimer
lık hafıza dalgınlığa oldukça hassastır, içeriği korumak için dikkat hastalığında (AH) ağır olarak bozulmuştur. Bu sistem hızlıdır, sı
ve uyanıklık gerekir. Hastanın öne ve geriye doğru birkaç sayıyı nırlı kapasiteye sahiptir ve öğrenme zamanı ve beyan edici hafıza
hatırlaması istenerek çoğu kez yatak başında test edilir. Yakın, ve yı kurmada çok önemli fonksiyon yapar. Bu rol, neokorteksde de
ya sekonder, hafıza hem kısa süreli hem de uzun süreli olarak ad polanan hafızanın sonuçta medial temporal lop hafıza sisteminden
landırılmıştır. Bu hafıza dakika ve haftalar arası süreye sahiptir ve bağımsız olması nedeniyle, yeniden organizasyon ve sağlamlaştır
anlık hafızadan daha büyük depolama kapasitesi gösterir. Bu tam manın uzunca periyodu esnasında öğrenmeden sonra devam eder.
pona girerken, bilgi değişken süreli birleştirme işlemine uğrar. Ya Bu işlem, uzun-süreli (kalıcı) hafıza deposunun yüklenmesinin ted
kın hafıza, çoğunlukla, klinik olarak hastanın 3 kelimeyi 3-5 daki rici olarak neokorteks tarafından kendi üzerine alınması ile, medi
ka sonra tekrarlaması istenerek test edilir. Uzak, veya uzun süreli al temporal lop sisteminin yeni bilginin kazanılması için daima
hafıza haftalar ile ömür boyu süreyle bilgiyi depolar ve bizim şah mevcut olduğunu ikna eder. Son fonksiyonel beyin görüntüleme
çalışmaları, öğrenme ve hafıza T ab lo 2 6-1 H afızan ın sınıfland ırılm ası
yazılır [yüksekliği 2.5 cm’e karşılık 7.5 10 cm (1 inçe karşılık 3-4 ta bazen kendi yüzünün aynadaki yansımasını tanıyamaz. Bu bir al
inç)] ve tüm hedefler şaşırtıcılar arasında gizlenir. Hastalar karşı gılama bozukluğu değildir, çünkü prosopagnozik hastalar iki yüzün
sezgi gösterebilir, fakat karakteristik olarak büyük hedefleri atlama aynı olup olmadığını kolaylıkla anlatabilirler. Hatta yalnız bakma
eğilimi gösterirler (Şekil 25-3). Bu, büyük hedef için gereken bil ile tanıdık yüzü algılayamayan prosopagnozik bir hastaya o kişinin
ginin anlık bakış hattına sınırlanamamasından ve görsel bilginin sesi dinletilirse, uygun tanımaya ulaşmak için işitsel ifadeleri kul
daha geniş bir görsel alandan geçme entegrasyonunu gerektirme lanabilir. Bundan dolayı, prosopagnozilerdeki defisit türe özeldir
sinden oluşur. Daha büyük hedeflerin belirlenmesinde daha fazla ve ilgili görsel girdi ile diğer yönden sağlam multimodal modelin
zorluk, aynı zamanda bozuk görme netliğinin görme fonksiyonun aktivasyonunu önleyen bir lezyonun varlığını gösterir. Damasio,
bozulmasından kaynaklanmadığına ve sorunun periferalden ziyade prosopagnozide defisitin sadece yüzün tanınmasına sınırlı olmadı
santral olduğuna işaret eder. Bilateral dorsal parietal lezyonlardan ğını fakat daha geniş genel obje guruplarının tekil üyelerinin tanın
kaynaklanır; yaygın olanlar içinde, orta ve arka serebral arter alan masını da kapsayabileceğini belirtmektedir. Örneğin, prosopagno
ları arasında sınır alan enfarktı, hipoglisemi, sagital sinus trombo- zik hastaların karakteristikle yüzün yüz, arabanın araba olarak ge
zu veya Alzheimer hastalığının atipik şekilleri vardır. İnmeye bağ nel belirlenmesinde bir güçlükleri yoktur, fakat yüzün kime ait ol
lı Balint sendromlu hastalarda, bilateral görsel alan defektleri (ge duğunu ve araba markasını tanıyamaz. Bu bir obje sınıfında tekil
nellikle alt quandrantanopsi) sıktır. üyeleri tanımlayan hususi belirtilerin görsel tanıma bozukluğunu
Bilateral (veya sağ taraflı) dorsal parietal lob lezyonunun bir yansıtır. Tanıma problemleri daha genel olduğunda ve yaygın obje
diğer bulgusu giyme apraksisidir. Böyle hastalar, kıyafetin aksı ile lerin genel tanınmasını da kapsadığında, bu durum g ö r s e l a lg ı a g
vücudun aksını aynı hizaya getiremezler ve elbiseyi altından tuttu n o z is i olarak bilinir. Prosopagazik hastaların aksine, obje agnozili
ğu için çabalıyor görünebilirler veya kolunu elbisenin kolundan olanlar hastalar, yüzü yüz; arabayı da araba olarak tanıyamazlar.
giysinin katlarına uzaürlar. Arka parietal lopu tutan lezyonlar, keza, Görsel obje agnozisini anomiden ayırt etmek önemlidir. Anomili
hasta objeyi isimlendirilemez, fakat onun kullanımını tarif edebilir.
Aksine, görsel algı eksikliğinde hem görsel sunulan objenin isim
lendirmeyi hem de onun kullanım tarifini yapamaz. Prosopagnozi
de ve görsel obje agnozisinde karakteristik lezyonlar arka serebral
arter alanlarında bilateral enfarktı içerir. Birlikte görülen defısitler
ise, görme alanı defektleri (özellikle üst quadrantanopsi) veya ak
romatopsi olarak bilinen santral yerleşimli renk körlüğüdür. Nadi
ren, sorumlu olan lezyon unilateraldir, Böyle olgularda, prosopag
nozi sağ hemisferdeki lezyonlarla ilgilidir ve obje agnozisi ise sol
daki lezyonlarla ilgilidir.
H A FIZA İÇİN L İM B İK A Ğ : A M N E Z İL E R Limbik ve pa
ralimbik alanlar (hipokampus, amigdala, ve entorinal korteks gibi),
talamusun ön ve medial çekirdekleri, striatumun medial ve bazal
kısımları ve hipotalamus lim b ik siste m olarak bilinen yaygın ağı
kolektif olarak oluştururlar. Bu ağ ın davranışsal sıkı ilişkileri duy
guların koordinasyonunu, motivasyonu, otonomik ton ve endokrin
fonksiyonu kapsar. Limbik sistemin bir diğer özelliği ve klinik pra
tikte en önemli olan biri, yakın dönemler ve tecrübelerle ilgili olan
açıklayıcı (bilinçli) hafızadır. Bu fonksiyonda bir bozukluk a m n e s -
ŞEKİL 25-3 2 yıldır degeneratif demans hikayesi olan 70 yaşında ka
dın hastaya bütün A’ları daire içine alması istendi. Hasta küçük he tik du ru m olarak bilinir. Motivasyon, dikkat, lisan veya görsel alan
defleri belirler fakat büyük olanlarını unutur. Bu bir simuttanagnozi fonksiyon bozukluğu yokluğunda, sebat eden global amnestik du
tezahürüdür. rumun klinik teşhisi her zaman bilateral limbik sistem hasarıyla
1 46 daki hasta, bu becerilerin kazanılmasını sağlayan tecrübenin şuurlu
bilgisi olmamasına rağmen, yeni motor ve algısal becerileri kaza
birliktedir ve basa» g e m i l i k l e hipokampo-entorisat kompleks veya nabilir.
[alarotistaelif. D İK K AT V E DAVRANIŞ İ L E İL G İL İ PR EFR O N T A L AĞ
Amnezi durumundaki hafıza bozukluğu muilımodaldır ve ret- İnsan beyninde serebral korteksin hemen hemen üçte biri frontal
rograd ile amterograd (nteşenleri varda® R e t r o g r a d a m n e z i amnestik lopta yer alır. Frontal loblar, motor-premotor, dorsolateral prefron
dututBBH başlangıcında» önce oluşan tecrübeleri hatırlamamayı tal, medial prefrontal ve orbitofrontal alt kısımlara bölünebilir.
kapsar. Nispeten yakı» geçmişteki olaylar retrograd amnezide daha Frontal lob sendromu ve prefrontal korteks terimleri bu dört kısmın
uzak olaylardan tla-fta fazla etkilenir. Acile gelip, kendi kimliğini yalnızca son üçünü ilgilendirir. Bu kısımlar, serebral korteksin pri
fıatorlarmytp, fakat bir önceki günün olaylarını haiırlayabiien bir matlar ve özellikle de insanlarda filogenetik olarak en fazla geliş
hasta kesinlikle hafıza kaybım® nörolojik bir sebebinden etkilen miş kısımlandtr. Dorsolateral prefrontal, medial prefrontal, orbitof
memiştir.. Amnezi dunm uM B ikinci ve en önemli bileşeni a n te r o g - rontal alanlar ve bağlantılı oldukları subkortikal yapılar (örneğin
r a â a m n ez id ir, bu yeni bilgileri depolama, saklama ve hatırlama kaudat başı ve talamusun dorsomedial çekirdeği), insanda oldukça
bozokivğuna gösterir, Amnestik otan hastalar birkaç dakika önce karışık olan davranış ve bilişsel fonksiyonların koordine edildiği
ne yediği®» veya birkaç saat önce geçirdiği önemli otayın detayım büyük ölçekli bir ağ oluştururlar.
hatortayamaz. Akut dönemlerde, bu zaman aralığım yanlış, uyduruk Prefrontal ağ, düşüncenin emosyon ve motivasyon ile iııtegras-
ve sıklıkla inanılmaz bilgilerle doldurma eğilimi bile olabilir. Bu yonunu gerektiren davranışlarda önemli rol oynar. Prefrontal ağın
kn n fatm lasry m olarak adlandırılır. Bu hastalar unuttuklarını unutur farklı fonksiyonel bağlantılarının basitçe özetlenebileceği bir for
la* ve sorufefctğmnda hafıza problemlerini yalanlama eğilimindedir. mül yoktur. Onun integrasyonu alternatifler, şartlar, sonuçlar, ilgi
Amnestik diMtanlu bir hasta hemen her zaman özellikle de za ve emosyonel etkinin eş zamanlı anlaşılmasında önemli görünür ve
manla ilgili olarak oryante değillerdir. D o ğ ru olan geçici oryantas- bu sayede adaptif çıkarımlar, kararlar ve aksiyonların formüle edil
y ©a ve yakı® zamanın doğru bilgisi, majör amnezi olmadığım gös mesine izin verir. Beynin bu kısmındaki bir hasar mental esneklik,
teri® Hafıza hastaya muayene eden tarafından 5 defaya veya hasta sebeplendirme, hipotez oluşturma, somut düşünce, tedbir, yargı,
nı» arada gecikme olmaksızın hemen tekrarlayabilmesine kadar bilgiyi kullanımda tutma (dikkat) ve uygunsuz cevaplan baskılama
söylene® 4 -5 atfet kelimelik bir liste ile test edilebilir. Testin sonra fonksiyonlara® bozar. Özellikle mental içeriğin yürütülmesi ilgili
ki bölümünde, o d a n söylemesi istenmeden önce kelimelere kon olmak üzere, prefrontal korteks lezyonları nedeniyle bozulan dav
santre olması ve onlar» içinden tekrarlaması için l dakika süreyle ranışlar, çoğu zaman icra edici fonksiyonlar olarak bilinir.
müsaade edilir. Bu devrenin doğra yapılması hastanın en azından I İzole, fakat dramatik kişilik ve davranış değişikliklerine yol aç
dakika süreyle kelimeleri kullanımda tutması için kafi derecede masına rağmen, çok geniş bilateral prefrontal lezyonlarda bile bü
dikkad» ve motive olduğunu gösterir. Bu testin son aşaması hasta tün hissi, motor ve temel bilişsel fonksiyonlar sağlam kalabilir.
nım diğer işlerle meşgul olduğu 5 -1 0 dakikalık hatırda tutma peri Prefrontal ağ hasarının belirtileri, iki farklı sendrom şeklinde ken
yodu®® kapsar. Bu ara dönemin sonunda yeterli hatırlama kullanım dini gösterir. F r o n t a l a b u lik s a ld ır ım d a , hastada teşebbüs, yaratıcı
dış» depolama, hafızada tutma ve geri çağırmayı gerektirir. Amtıes- lık ve meraklılık kaybıyla birlikte, yaygın emosyonel donukluk ve
rife hastalar testin bu aşamasın» yapamazlar; hatta kendilerine hatır apati ortaya çıkar. F r o n t a l d is in h ib is y o n şen d rom u n d a, hasta sosyal
laması için bir liste kelime söylendiğini bile unutabilirler. Onları olarak inhibisyon bozukluğuna uğrar ve şiddetli olarak yargı, anla
hatırlamaya® bir hastanın bu son aşamayı çoktan seçmeli olarak ke yış ve öngörü bozuklukları gösterir. Sağlam entelektüel fonksiyon
limeleri doğru cevaplaması, hafızanın daha az şiddette bozukluğu ile değişmez gelişmemiş genel hislerin toplam eksikliği arasındaki
nu ve çoğunlukla hafızanın geri çağırma merhalesinin etkilendiği ayrışma dikkat çekicidir. Bütün temel hafıza fonksiyonlarının ko
ni gösterir. runmasına rağmen, hasta tecrübe edip öğrenemez ve yaptıkları her
Bir çok nörolojik hastalık amnezi durumuna neden olabilir. seferinde felaketle sonuçlansa da emosyonel ağrı, suçluluk veya
Bunlar tümörleri (sfenoid kanadı, arka korpus kallozumu, talamus pişmanlık hissetmeden uygunsuz davranışlar göstermeye devam
veya medial temporal lobu tutan), enfarktları (ön ve arka cerebral eder, Bozukluklar sadece gerçek hayat koşullarında, davranışın mi
arter alanlarında), kafa travmalarım, herpes simpleks ensefalitini, nimal dış kontrolün etkisinde olduğu durumlarda ortaya çıkabilir
W bmeke-KomkotT ensefalopaüsini, paraneoplastik limbik ense- ve muayenehane şartlarında görülmeyebilir. Hastanın muhakeme
falrtt ve Alzheimer ve Pick hastalığı gibi dejeneratif hastalıkları sini test etmek için "tiyatroda yangın olduğunu anlasan ne yapar
kapsar. Bu hastalıkların ortak özelliği, limbik ağın bir yada birden sın" veya "yolda üzerinde adres yazılı ve pul yapıştırılmış bir zarf
fazla bölgesinde özellikle hlpokampus, entorinal korteks, hipotala- bulsan ne yapardın" gibi sorular sormak yeterince bilgilendirici de
trtusun mamiller cismi ve limbik talamusta olmak üzere bilateral ğildir. Çünkü, muayenehanede bu sorulara akıllıca cevap veren
lezyonlar oluşturmalarıdır. Ara sıra, unilateral sol taraf lezyonları hastalar, daha karışık gerçek hayat şartlarında hala aptalca hareket
amnestik duruma neden olabilir, fakat hafıza bozukluğu geçici ol ler yapmaya devam edebilir. Bundan dolayı, mental durumun büro
maya eğilimlidir. Altta yatan nörolojik hastalığın cinsi ve dağılımı muayenesinin tam sağlam olabildiği zamanlarda bile, doktor tarih
na bağlı olarak, hastalarda görsel alan defisiti, göz hareketlerinde sel bilgi temelinde frontal lob hastalığı teşhisi koymaya hazırlan
kısıtlılık ve sercbeller bulgular da olabilir. Böyle g e ç i c i g l o b a l a m - mış olmalıdır.
n e z ili bir çok hastada (Konu 26), ilave nörolojik bulgular yoktur; Abulik sendromu, dorsolateral prefrontal korteks ve disinhibis
bu bazen yanlışlıkla psikiyatrik hastalık teşhisine neden olur. yon sendromu, medial prefrontal veya orbitofrontal korteks hasa
Limbik ağ amnezi durumunun hasar yeri olmasına rağmen, bu rıyla birlikte olmaya eğilimlidir. Bu sendromlar, çok sıklıkla kafa
bölge hemen kesinlikle hafızanın depolanma bölgesi değildir. Ha travması, strok, anevrizma rüptürü, hidrosefali, tümör (metastazlar,
fızalar assosiasyon korteksi boyunca genişçe yayılmış olarak depo glioblastom, falks veya olfaktör yarık meningiomlarını içeren) ve
lanır. Limbik ağa biçilen rol, birbirinden kopuk olan fragmanların ya fokal dejeneratif hastalıklar olmasıyla ve hemen her zaman bila
ilgili olaya ve tecrübelere bağlanmasıyla şuurlu hatırlama yapması teral lezyonlardan sonra ortaya çıkmaya meyillidir. Prefrontal kor-
dır. Limbik sistemdeki hasar hatıraları muhakkak yok etmez, fakat tekse sınırlı, tek taraflı lezyonlar patoloji karşı tarafı tutana kadar,
ahenkli şekilde bilinçli (açıklayıcı) geri çağrılmasını engeller. Lim sessiz kalabilir. El yakalama, tutma ve emme gibi gelişimsel olarak
bik le/.yona rağmen, bilginin tekil parçaları korunmuştur, im p licit ilkel reflekslerin ortaya çıkması, esas olarak frontal lobun premotor
h a fız a olarak bilinenler sürdürülebilir. Örneğin, amnezi durumun alanına uzanan geniş yapısal lezyonlu hastalarda veya metabolik
cıısclalopati durumlarında görülür. Prefrontal lezyonu ve frontal 147
lob davranış sendromları olan hastaların büyük bir kısmında bu ref
leksler ortaya çıkmaz. uygun girişimler gecikmiş olabilir. Frontal lob hastalıklarını ve dav
Frontal lop hasarında, çalışma hafızası (bilgiyi geçici olarak ranışsal tezahürlerini bilerek konuya yaklaşmak böyle hatalardan
kullanımda tutma), konsantrasyon süresi, kelimelerin akıcılığı, de kaçınmaya yardım edebilir.
polanmış bilginin taranıp geri getirilmesi, ani fakat uygunsuz ce ÜST S E R E B R A L FO N K SİYO N E K S İK L İĞ İ OLAN HAS
vapların inhibisyonu ve mental esneklik gibi bir çok dikkatle ilgili TA LA RIN BA K IM I Bu bölümde tanımlanan defisitlerin bazıları o
fonksiyonları bozar. İslenilen bir düşünceye odaklanma kapasitesi kadar karışıktır ki yalnızca hasla ve ailesini değil aynı zamanda
vc dikkati istemli olarak bir düşünce veya uyarıdan diğerine çevire doktoru da şaşırtır. Defisitin özelliklerini anlamak için sistemik kli
bilirle kabiliyeti bozulmuş hale gelebilir. Parmak saymak (7 ileri ve nik bir değerlendirme yapmak ve durumu hasta ve ailesine uygun
5 geri olmalı) azalır; veya yılın aylarının geriye doğru ezberden şekilde anlatmak zaruridir. Bu açıklama anksiyeteyi biraz baskılar,
okunuşu (normalde 15 saniyeden az sürer) yavaşlar; normalde 1 da defisitin (örneğin sosyal disinhibisyon veya aile üyelerini tanımada
kikada üretilebilen (normalde bir harf için 1 2 veya daha fazla) a, f, zorluk) psikolojik olarak uyarıldığı gibi yanlış kanıları bertaraf eder
s ile başlayan kelimelerin sayısı nonafazik hastalarda bile azalır. ve günlük yaşantı açısından pratik telkinlere götürür. Tecrübeli bir
Karakteristik olarak, işlem devam ettikçe, ilerleyici olarak perfor nöropsikiyatristin konsültasyonu teşhis ve tedavinin düzenlenmesi
mans düşüklüğü olur; örneğin 3 'ten geriye doğru sayması söylenen açısından yardım edebilir. Örneğin simultanagnosili hastalar, bir
hasla "100, 97, 9 4 ...9 1 ,...8 8 ," vs. diyebilir ve görevi tamamlaya maddeyi bulamadıkları zaman, geri çekilmek için komuttan fayda
maz. Git-lıayır-git ödevlerinde (tek tıkırtı duyduğunda parmağını lanabilir, böylece anlık görme alanında daha büyük bir araştırma
kaldırmak, fakat iki tıkırtı duyduğunda parmağını hala havada tut alanı bulurlar. Bazı hastalarda, hikaye yatak başı muayeneden daha
mak gibi bir konml verildiğinde), hasta karakteristik olarak "hayır- önemli olabilir. Örneğin, frontal lop hasarlı hastalar eşlerine karşı
".ıt" cevabında hareketsiz kalamaz; mental esneklik (çeşitlendirme aşırı şekilde sinirli ve rahatsız edici olabilirken, muayenehaneyi zi
vevıı eşleştirme gibi ödevlerde bir kriterden diğerine geçiş kabiliye- yaret ettiklerinde bütün uygun sosyal nezaketi gösterebilirler.
uvte test edilir) /ayıllaına; yeisiz uyanlara şaşırma artar; ısrar bo- Reaktif depresyon, üst serebral disfonksiyonu olan hastalarda
aklıığn ve hır düşünceye saplanıp kalmaya bariz meyil vardır, sıktır ve tedavi edilmelidir. Bu hastalar rutin dozlardaki antidepre-
tin dikkat eksiklikleri %eni bilgilerin dıi/euli saklanması ve «c- san vc anksiyolitiklcrc hassas olabilir ve dozun dikkatli ayarlanma
.1 'ciudmcsmde ho/ukbık vapur ve v I u Uiİ t hafıza bozukluklarına sı gerekir. Beyin hasarı, hissedilen durumlar ile bunun gösterimi
■>1 açar, liıiyle lıafı/a bo/uklıtkliiıı. .mıne/.ıleuleki ı » m i ı r hafıza arasında ayrışmaya sebep olabilir ve böylece yüzeysel olarak şaka
bozukluklarından, ödevIvulekı dikkatle ilgili yük azaltıldığında or cı gibi gö/iiken hasla aslında altta yatan ve tedavi edilmesi gereken
taya çıkan iyileşme ile ayın edilir. Çalışına lı.ılı/ası (ayın zamanda lur depresyondun rahatsız olabilir. Çoğıı vakada, ajitasyon güven
anlık luıl ı/a diye de bilinir), bilginin geçici olarak kullanımda tutul - telkini ile kontrol edilebilir. Diğer vakalarda, benzodiazepin ve di
masına bağlı bir dikkat fonksiyonudur. Bu prefrontal ağ vc ascııdau ğer sedalif anlidepresanlar gerekli olabilir. Beyin hasarlı hastalarda,
ıctikuler aklive edici sistem integrasyonuyla yakından ilgilidir. Di ckstrapiramidal yan etkileri fazla olacağından, ajitasyonun kontro
ğer yönden kaydedici hafıza, bilginin istikrarlı (kullanım dışı) de lü için nöroleptiklerin kullanımı, dirençli vakalara bırakılmalıdır.
polanmasına bağlıdır ve limbik ağın integrasyonuyla ilgilidir. Bir Akut nörolojik lezyon nedeniyle oluşan bilişsel defisitlerde
kaç dakika önce ne olduğunu hatırlamayan, şiddetli amnezisi olan spontan iyileşme sıktır. Özellikle tek beyin lezyonu olan genç kişi
hastaların, parmak sayma testinde gösterildiği gibi, sağlam veya iyi lerde olmak üzere, iyileşme ilk birkaç haftada en hızlıdır, fakat 2 yı
işleyen çalışma hafızası kapasitesine sahip olabildiklerinin gözlen la kadar devam edebilir Bu iyileşmenin mekanizması kısmen anla-
mesi sayesinde altta yatan nöral mekanizmaların ayrı olduğu anla şılmışür. Başlangıç defisitlerinin bazıları, başlangıç hasarı ile bağ
şılmıştır. lantılı olan beyin bölgelerinde uzak fonksiyondan bozukluğundan
Kaudat nukleus veya talamusun dorsomedial lezyonları (pref (ayrışma) kaynaklandığı görülür. Bu hastalardaki iyileşme, en azın
rontal ağın subkortikal parçaları), keza, frontal lob sendromuna ne dan kısmen, uzak fonksiyon bozukluğunun normalleştiğim göstere
den olabilir. Bu da neden Parkinson veya Huntigton hastalıkları gi bilir. Hasar bölgesine komşu sağlam diğer nöronların fonksiyonel
bi dejeneratif bazal ganglion hastalıklarındaki mental durum deği olarak tekrar organize olması veya homolog yapıların kompansatu-
şikliklerinin, frontal lop sendromu gibi kendini gösterebilmesinin ar olarak kullanılması (örneğin Wernicke afazisinin iyileşmesinde
sebebidir. Assosiasyon korteksinin diğer kısımlarıyla olan yaygın sağ üst temporal girusun kullanılması) diğer mekanizmalardır. Wer
bağlantıları nedeniyle, prefrontal ağın esas hesaplama fonksiyonu, nicke ve Brocka bölgelerini tutan geniş lezyonları olan bazı hasta
diğer ağlar için bir bütünleyici veya orkestra şefi gibi çalışmaktır. larda, yalnız Wernicke bölgesi kompansatuar konlralateral yeniden
Serebral yarımkürelerin bilateral multifokal lezyonları (hiçbiri şa organizasyon gösterebilir (veya bilateral fonksiyonellik), böylelik
hıs bazında afazi, bilişsel bozukluk, ihmalcilik gibi problemlere se le global afaziye sebep olabilecek bir durum geri kalan Brocka afa
bep olacak kadar geniş değildir) kollektif olarak prefrontal kortek- zisi ile ilişkili bir hale gelebilir. Afaziden iyileşme prognozu, Wer
sin bütünleme ve irtibat fonksiyonlarını bozar. Frontal lob lezyonu; nicke bölgesinin korunduğu durumlarda en iyidir. Bilişsel rehabili
metabolik ensefalopati, multiple skleroz, vitamin B 12 eksikliği ve tasyon işlemleri üst kortikal defisitlerin tedavisinde kullanılır. Az
diğerlerini ihtiva eden bir çok bilateral multifokal beyin hastalığı ile sayıda kontrollü çalışma olmasına rağmen, bazı çalışmalara göre,
ilişkili tek ve en sık davranış profilidir. Aslında, klinik olarak fron afazi ve hemispatial ihmalden kurtulmada rehabilitasyonun faydası
tal lob sendromu tanısı almış hastaların çoğunda lezyonlar prefron vardır. Bazı defisitler diğerlerine göre iyileşmeye daha yatkındır.
tal korteks yerine ya prefrontal ağın subkortikal parçalarını ya da Örneğin, akıcı olmayan afazili hastaların, akıcı afazisi ve anlama
onun beynin diğer parçalarıyla olan bağlantılarını tutmaya eğilimli eksikliği olanlara göre konuşma terapisinden fayda görmesi daha
dir. Frontal korteks hastalığı belirtisi olmayan bir hastada frontal fazla muhtemeldir. Genellikle, hastalığın inkar edilmesine yol açan
lob sendromu teşhisinden kaçınmak için, sorumlu lezyonların yay lezyonlar (misal, anosognozi) rehabilitasyona daha dirençli olan bi
gın ağın herhangi bir yerinde olabildiğini düşünerek f r o n t a l a ğ lişsel defisillerle ilişkilidir. Üst kortikal disfonksiyonda iyileşme
se n d r o m u diagnostik teriminin kullanılması önerilir. nadiren tam olur. İyileşme miktarının ölçülmesi ve bilişsel rehabi
Frontal lob hastalığı olan hastada ayırıcı tanıda potansiyel iki litasyon için özel tavsiyelerde bulunulması, ev içinde gerekli dü
lemler oluşur; abuli vc donukluk yanlışlıkla depresyon olarak, ve zenlemelerin yapılması ve okul veya işe başlama için zamanlama
iııhibisyon bozukluğu ise yine yanlışlıkla mani veya saldırgan dışa sının yapılması için periyodik olarak nöropsikiyatrik değerlendir
vurum olarak yorumlanabilir. Tedavi edilebilir bir tümör büyürken meler yapmak gereklidir.
148 :.i ; i.Mİ:siikiar:n /-.tın 3:U:îui;>n -o Takuiin .:'c;\;ık:n si tecrübe ve bilgimizin çoğunu içerir. Bazı bilgilerin sınırsız za
man için doğru olarak depolanmış olduğu, oysa diğer maddelerin
H B U O G R A FY A zayıflayıp veya bozulmuş olduğu görünür. Hafıza fonksiyonu ka
DAMASIO AR, DAMASIO H: Aphasia and the neural basis of language, in yıtlama (kodlanma veya tutma), alıkoyma (depolama veya birleş
Principles of Behavioral and Cognitive Neurology. 2d ed. M-M Mesulam tirme), tespit etme ve hatırlamayı (şifre çözme veya geri çağırma)
(ed). New York, Oxford University Press, 2000, pp 294-315
içerir. Kayıtlama ve hatırlama şuurlu işlemdir. Hayvan deneyleri
GITELMAN DR et al: A large-scale distributed network for covert spatial atten
tion. Further anatomical delineation based on stringent behavioral and cog uzun süreli hafızanın yeni protein sentezine ihtiyaç duyduğunu
nitive controls. Brain 122:1093, 1999 göstermiştir ve tespit etme işlemi muhtemelen nöronal sinapslarda
HEISS W-D et al: Differential capacity of left and right hemispheric areas for fiziksel değişiklikleri kapsar.
compensation of poststroke aphasia. Ann Neurol 45:430, 1999
LEIGUARDA RC. MARSDEN CD: Limb apraxias. Higher-order disorders of
Psikologlar tarafından özellikle içeriğin referansına göre veya
sensorimotor integration. Brain 123:860, 2000 hafıza depolarının kullanımına göre, hafızanın birkaç ilave sınıflan
MESULAM M-M: Behavioral neuroanatomy: Large-scale networks, association dırılması bazen kullanılır. Referans hafıza önceki tecrübeden kaza
cortex, frontal syndromes, the limbic system and hemispheric specializati
ons. in Principles of Behavioral and Cognitive Neurology. 2d ed. M-M Me
nılmış yakın ve uzak bilgiyi bulunduran dosyalama sistemini gös
sulam (ed). New York. Oxford University Press. 2000. pp 1-120 terir. Çalışma hafızası son tecrübeler ile devamlı olarak yenilenmiş
MESULAM M-M: From sensation to cognition. Brain 121:1031. 1998 olan aktif işlemi işaret eder. Episodik hafıza spesifik yer ve zaman
da oluşan olaylar hakkındaki bilgiyi içerir. Anlamsal hafıza değiş
meyen gerçekleri, prensipleri, ilişkileri ve kuralları (örneğin, devlet
başşehri ve bir haftada günlerin sayısı) kapsar. Açıklayıcı (kesin)
hafıza dünya hakkında gerçekler ve hatırlanılması için şuurluca ge
ri çağrılan geçmiş şahsi olaylara işaret eden Aksine, işlemsel (ima
ile) hafıza nasıl bisiklete binileceğim, nasıl giyileceğini veya nasıl
araba sürüleceği gibi beceri veya işlemleri öğrenme ve unutmama
yı içine almıştır. İşlemsel hafızada depolama kabiliyeti otomatiktir
Thomas D. B ird ve bilinçli yürütmeyi gerektirmez.
Nihayet, y ü rü tm e fo n k s iy o n u terimi davranışı planlama, başla
HAFIZA KAYBI YE DEMANS ma ve düzenlemede kullanılan mental aktiviteyi gösterir. Sistema
M ustafa Y ılm az
tik, hedefe-yönelik aktivite ile sonuçlanan beynin merkezi düzenle
yici fonksiyonu olarak düşünülür. Yürütme fonksiyonu refleks ve
TANIM Demans 4 milyondan daha fazla Amerikalıyı etkileyen
ya otomatik davranışın yetersiz olduğu rutin olmayan durumlarda
ve toplumsal maliyeti yıllık 5 0 milyar $'dan daha fazla olan ciddi
aktiftir. Yürütme fonksiyonunun anatomik ve fizyolojik kısımları
ve yaygın bir problemdir. Yetmiş yaşı aşanlann % 10'u ve 85 yaşı
nın frontal lopları tuttuğu farz edilir (Konu 25). Demanslı hastalar
geçenlerin % 20-40'ı klinik olarak belirlenebilen hafıza kaybına sa
da sıklıkla yürütme fonksiyonunda bozukluklar oluşur.
hiptir. Demans çok sebepleri olan bir sendromdur. Demansın basit
FO N K S İY O N E L ANATOM İ V E PATO G EN EZ Demans se-
bir tanımı, günlük yaşam aktivitelerindeki önceki başarılı perfor
rebral nöronal devre bozukluklarından kaynaklanır ve hususi yerle
mansı azaltan kognitif (bilişsel) kabiliyetlerde bozulmadır. Hafıza
şimli böyle kayıplar ile kombine olan nöronal kaybın toplam mik
kaybedilen en sık ve en önemli bilişsel kabiliyettir. Dikkat, muha
tarının sonucudur (Konu 25). Hafızanın anatomik temeli, ilk za
keme, anlama, oryantasyon, öğrenme, hesaplama, problem çözme,
manlar Korsakoff un alkol/tiamin eksikliği sendromu çalışmaların
mood (ruh durumu) ve davranış gibi diğer mental yetenekler de et
dan ve epilepsi tedavisi için yapılan temporal lop cerrahisi sonuç
kilenebilir. Ajitasyon veya içe kapanıklık, hallusinasyonlar, delüz-
larından çıkarıldı. Korsakoff sendromundaki hipotalamus, mamil-
yonlar, insomnia ve inbibisyon kaybı da yaygındır. Mental retar-
ler cisimcikler ve talamusun dorsomedial çekirdeği lezyonlan gös
dasyonlu ve psikozlu şahıslar, şayet entelektüel fonksiyonlarında
termiştir ki bu alanlar öğrenme, hatırlama ve tanımada önemlidir.
azalma olursa demanslı hale gelebilir. Demansın çok yaygın şekil
Epilepsi için unilateral temporal lop cerrahisi ya sözel veya sözel
leri ilerleyicidir, fakat bazı demans hastalıkları statik ve değişmez
olmayan materyal için hafif ve orta amnezi oluşturdu. Hipokampal
ler. Deliryum şuur seviyesinde değişme (letarjiden ajitasyona ka
formasyon, parahipokampal girus ve amigdal parçasını içine alan
dar) ile birlikte akut konfüzyonal durum olmasına rağmen, demans
kronik bir durumdur. bilateral temporal lobun çıkarılması şiddetli anterograt öğrenme
Hafıza, asırlarca filozofları ve bilim adamlarını büyüleyen bey bozukluğu oluşturdu, yani, sıklıkla eskileri hatırlayabilmenin ko
nin kompleks bir fonksiyonudur. Günümüzde, hafıza farklı kapasi runması ile birlikte yeni hafızaları depolayamama. Medial tempo
te ve süredeki çeşitli depo tamponlarını kullanan bir mental proses ral lop hafıza sisteminin kısımları entorhinal, perirhinal, ve para-
olarak düşünülür (Tablo 26-1). Duysal hafıza görsel halde (resim- hippokampal bölgelerini içine alan hipokampus ve komşu korteksi
sel hafıza) yaklaşık 250 ms ve işitsel halde 1-2 s sürer (ekoik hafı içerir (Şekil 26-1). Bu entorhinal korteksden dentat girusa, hippo-
za). Anlık (kısa süreli veya primer) hafıza yaklaşık yarım dakika kampusun CA3 ve CAİ neuronlarına, subikuluma ve geri dönüşü
sürelidir ve ortalama 5-10 adetlik sınırlı bir kapasiteye sahiptir. An entorhinal kortekse olan dairesel yolu kapsar; bu yol Alzheimer
lık hafıza dalgınlığa oldukça hassastır, içeriği korumak için dikkat hastalığında (AH) ağir olarak bozulmuştur. Bu sistem hızlıdır, sı
ve uyanıklık gerekir. Hastanın öne ve geriye doğru birkaç sayıyı nırlı kapasiteye sahiptir ve öğrenme zamanı ve beyan edici hafıza
hatırlaması istenerek çoğu kez yatak başında test edilir. Yakın, ve yı kurmada çok önemli fonksiyon yapar. Bu rol, neokorteksde de
ya sekonder, hafıza hem kısa süreli hem de uzun süreli olarak ad polanan hafızanm sonuçta medial temporal lop hafıza sisteminden
landırılmıştır. Bu hafıza dakika ve haftalar arası süreye sahiptir ve bağımsız olması nedeniyle, yeniden organizasyon ve sağlamlaştır
anlık hafızadan daha büyük depolama kapasitesi gösterir. Bu tam manın uzunca periyodu esnasında öğrenmeden sonra devam eder.
pona girerken, bilgi değişken süreli birleştirme işlemine uğrar. Ya Bu işlem, uzun-süreli (kalıcı) hafıza deposunun yüklenmesinin ted
kın hafıza, çoğunlukla, klinik olarak hastanın 3 kelimeyi 3-5 daki rici olarak neokorteks tarafından kendi üzerine alınması ile, medi
ka sonra tekrarlaması istenerek test edilir. Uzak, veya uzun süreli al temporal lop sisteminin yeni bilginin kazanılması için daima
hafıza haftalar ile ömür boyu süreyle bilgiyi depolar ve bizim şah mevcut olduğunu ikna eder. Son fonksiyonel beyin görüntüleme
çalışmaları, öğrenme ve hafıza T a b lo 2 6 - 1 H a fız a n ın s ın ıfla n d ır ılm a s ı
dır. Kortikal ve subkortikal demansların hem klinik hem de anato sayıları bu doğal nöronal kaybın olmayabileceğini göstermiştir.
mik özellikleri oldukça üst üstelik gösterir ve bu durumlar çoğu kez Alzheimer hastalığı yaygın kortikal atrofı ve amiloid plaklar ve
maker daha geç saatlere ayarlanarak akşam saadetinde uygulanan; CZEISLER C A et at: Exposure to bright light and darkness to treat physiologic;
maladaptaüon to night work. N EnglJ Med 322:1233,1990 ,
aşırı aydınlık tedavisinden yararlanabilirler. ;j
C ZEISLER CA et aL Stability, precision, and near-24-hour period of the human
NON-24-H SLEEP-W AKE DISORDER(UYKU-UYANIK- circadian pacemaker. Science 284:2177,1999
L IK RAHATSIZLIĞI)) Sirkadyen pacemaker’in kapasitesi 24i DÜK D -J et al: Ageing and the circadian and homeostatic regulation of human;
saatlik jeofıziksel gün ile hastanın sirkadyen pacemaker’indeki im sleep during Raced desynchrony of rest, melatonin and temperature
rhythms. J Physiol (Lond) 3 16 :6 11,19 9 9
rensek period arasındaki farkı uyumlu hale getirmekte yetersiz ol DUNLAP JC: Molecular bases for circadian clocks. Cell 96:271,1999 ’
duğu zaman bu klinik durum ortaya çıkar. Buna alternatif olarakr FARNEY RJ, W ALKER JM: Office management of common sleep-wake disor
hasta istemli olarak artitisiyel ışığa maruz; kalırsa sirkadyen pace ders. Med Clin North Am 79:391,1995
FO GEL RB, W HITE DP: Obstructive sleep apnea. Adv lift Med 43:351,2000
maker 24 saatten daha uzun bir programa kendini zorlar (ve adap
FRAN KLIN K A etal: Sleep apnea and nocturnal angina. Lancet 345:1083,1995
te olur). Bu gibi hastalar 24 saatlik gün ile pacemaker’in outpulu KR YG ER MH et al (eds): Principles and Practice c f Sleep Medicine, 3d ed. Phi
arasında sabit bir faz ilişkisini sürdüremezler ve giderek artan bir ladelphia, Saunders, 2000
şekilde lokal zaman fazlarının tersine dönüşümüyle uyuma ve LIN Le t ah The sleep disorder canine narcolepsy is Caused by a mutation in the
hypocretin (orexin) receptor 2 gene. Cell 98:363, t999
uyanma saatlerini geciktirirler. Endojen ritmleri lokal zamanın dı MORIN CM et ab Behavioral and pharmacological therapies for late-life insom
şına kaydığında gündüz aşırı uyma ile birlikte giden bir insomnr nia: A randomized controlled trial. JAM A 28:991, 1999
rtaya çıkar. Tersine, endojen ritm lokal zamanla uyşuma girince de M ONTPLA1SIR J et al: Restless legs syndrome improved by pramipexole: A do*4
uble-blind randomized triaL Neurology 52:938,1999
semptomlar geriler. Semptomatik periodlar arasındaki intervaller OLSON EJ et al: Rapid eye movement sleep behavior disorder Demographic,,
birkaç haftadan birkaç aya dek değişebilin Körler tşığt algılaya clinical nut laboratory findings in 93 cases. Brain 123:331,2000
mazlar ve bü hastalığa özellikle eğilimlidirler. Melatoninin uykuyu RED L1N E S, STROHL KP: Recognition and consequences o f obstructive sleep
apnea hypopnea syndrome. Clin Chest Med 19 :1,19 9 8
iyileştirdiği bildirilmiştir ve bazı olgualrda sirkadyen pacemaker ile
SCH EN CK CH , MAHOW ALD MW: Long-term, nightly benzodiazepine treat
senkronizasyon sağlamaktadır. ment of injurious parasomnias and other disorders of disrupted nocturnal
SİRKADYEN RİTMİSİTENİN TIBBİ UYGULAMALARI sleep in 170 adults. Am J Med 100:333,1996
Hastalığın fizyopatolojisi üzerinde sirkadyen ritmisitenin rolünün
Kısım 4
GÖZLER, KULAK, BURUN VE BOĞAZ HASTALIKLARI
İ İ İ İ İ İ 0 0
ŞEKİL 28*1 Rosenbaum kartı, yakındaki görme keskinliğini öçmek
için kullanılan, Snellen eşellnln küçük bir versiyonudur. Görme kes
kinliğinin Snellen eşeli mesafesindeki'ekivalam kaydedilirken testin 6
m (20 ft) den değil, yakından uygulandığı belirtilmeli ya da Jeager
sayı sistemi kullanılmalıdır. . ,
Normal G örm e Santral skotom Sinir Lütorf D em et AKttucftıal Santroçekai- ■ Perifbral Daralmalle r
Alanı (S ağ G öz) (Arkuat) S totom u Skotonj Skotom- '■ Birffloe Gsnlştoml} Kör Nokf».
Clst Kadranopsl
Alt Kadranopsl
Homonim Hemlanopsl
ŞEKİL 28-3 Görme yolundaki lezyonun yerine göre görme alanı kay yapılmıştır. Bu, santral 30°’de retinanın ışığa hassasiyetini gri skala
bı patentlerini gösteren beynin ventral görünümü, iki gözün görme formatıyla haritalamaktadır. Görme kaybının olduğu, alanlar siyahla
alanları santralde 12Û°’lik binoküler alan oluşturacak şekilde üstüste gösterilmektedir. Mevcut monoküler, prekiazmal görme alan defekti
binerler ve her iki yanda 40°1ik monoküler yarımay şeklindeki alan örneklerinin hepsi sağ göz için gösterilmiştir. Görme alanlan her za
lar buna komşuluk eder. Bu şekilde yer alan görme alanı haritaları man, hastanın gördüğü gibi, sol gözün görme alanı sola, sağ gözün
kompüterize perimetre (Humphrey Instruments, Carl Zeiss, Inc.) lie görme alanı sağa gelecek şekilde kaydedilir.
tik nöropati için tipik olmakla beraber ayrıca retinal vasküler okk- ta ve makulayı çevreleyen çekosantral skotom olur (Şekil 28-3 E ).
lüzyonlarda, ilerlemiş glokomda ve optik nöritte de görülebilir. Hasar geri dönüşümsüzse, optik diskin temporal bölgesinde soluk
Optik sinirdeki liflerin yaklaşık yansı makuladaki ganglion luk ortaya çıkar. Çekosantral skotoma bağlı temporal solukluk op
hücrelerinden orjin alır. Papillomaküler liflerin hasannda kör nok tik nöritte, nütrisyonel optik nöropatide, toksik optik nöropatide,
KIRMIZI VEYA AĞRILI GOZ
nagel sendromunda süperior serebeller pedinkul hasarı ipsilateral da buna benzerdir. Bakış felci yerine lateral rektus zayıflığı vardır,
okülomotor felci ve kontrlateral serebellar ataksiye neden olur. Be- çünkü abdusens lifleri çekirdekten daha fazla yaralanır. Beyin sapı
nedikl sendromunda kırmızı çekirdek haşan, ipsilateral okülomotör abdusens felcinin en sık'etyolojik faktörleri infarkt. tünrâr.hemora-
felci ve kontrlateral tremor, kore ve atetoz ile sonuçlanır. Claude ji, vâsküler malformasyon ve multiple sklerozdur.
sendromunda hem kırmızı çekirdek hem de süperior serebellar pe Vehtrafponsu terk et^teir'sörirâ'âbcrüsehs siniri klivus boyun
dinkul hasarı ile yukanda bahsedilen sendromların bulguları bera ca ilerler ve kavernöz sinüse girdiği yer olan petröz apekste durayı
ber görülür. En son olarak, Weber sendromunda serebellar pedinkül deler. Subaraknoid boşluktaki seyri sırasında menenjit, tümör (me-
hasarı sonucunda ipsilateral okülomotor felci ve kontrlateral.hemi- nenjiom, kordama, karsinomatöz menengit), subaraknoid hemora
parezi görülür. ji, travma veya anevrizma basısına maruz kalabilir. Petröz apekste
Subaraknoid boşlukta okülomotor sinir anevrizma, menenjit, mastoidit sonucunda sağırlık, ağrı ve ipsilateral abdusens felci
tümörjnfarkt ve basıya açıktır. Serebral hemiasyonda sinir, tento- meydana gelebilir (Gradsnigo sendromu). Kavernözjynüste sinir,
riumun kenarı ve temporal lobun unkusu arasında sıkışır. Okülo karotis anevrizması, karotiko-kavemöz fistül, tümör (hipoFız ade-
motor sinir felci ayrıca orta beyin torsiyöhu ve hemiasyon sırasın nomtirînenenjiom, nasofarinks karsinomu), herpes enfeksiyonu ve
da hemoraji nedeniyle de görülebilir. Kavernöz sinüs içinde okülo Tolosa-Hunt sendromundan etkilenebilir.
motor siniıJeloi.karötis anevrizması, karotiko-kavemöz fistüLka- Tek veva iki taraflı abdusens sinir felci artmış intrakranial ba
vernöz sinJLsjrombozu, tümör (pitüiter adenom, menenjionv me- sıncın klasikbirjıulgusudur. Funduimuayenesmdepapilöd.emi gö-
tastatik), herpes zoster enfeksiyonu ve Tolosa Hunt Sendromu gibi rüfürse tanı doğrulanır. Mekanizma halen tam olarak bilinmez ama
sebeplere bağlı olarak görülebilir. büyüITölasılıkla beyjn •sapının rnstral-kaudal ypr değiştirmesine
İzole, pupillayı tutmayan okülomotor felcinin etyolojisi nöro- bağlıdır.^Aynı fenomen düşük intrakraniaL basmç sonucu abdusens
görüntüleme ve ileri laboratuar testlerinin sonucunda bile belirsiz felci için de geçerlidir (örneğin lomber ponksiyon sonrası, spinal
kalabilir. Pek çok olgunun sinirin beyin sapından orbitaya seyretti anestezi veya spontan dural BOS sızıntısı). Abdusens felcininledar.
ği yol üzerinde herhangi bir yerde mikrovaskülerinfârktından mey visinde altta yatan nedenin derhal düzeltilmesi hedeflenir. Bununla
dana geldiği düşünülür. Genellikle hâsta ağrıdan şikayet eder. Di beraber titiz değerlendirmelere rağmen pek çok vakada neden bu
yabet,, hipertansiyon ve vaşküler hastalık majör risk faktörleridir. lunamaz. Yukanda bahsedildiği gibi izole troklear ve okülomotor
Birkaç ay sonra spontan iyileşme kuraldır. Eğer bu görülmesze, ya felcinde pek çok.. yaka mikrovasküler infarktlara bağlanır, çünkü
da yeni bulgular çıkarsa mikrovasküler okülomotor sinir felci tanı genellikle diyabet ya da diğer vaşküler ri^^föl& İeım in varlığmda
sı yeniden gözden geçmlrnelidif. Okülomotor sinir travma veya-bâ* göfülürler. Bazr v a k â fc p ö ’sTenfeksiyöz mononörif olarak ğeîişebr-
sı sonucu yaralanmışsa anormal ryenerasyon sık görülür. Levator lirler (örneğin viral grip sonrası). Bir gözü kapatma ya da geçici
palpebra kası ve rektus KâsTânna dağılan liflerin yanlış bağlanması prizma- uyğülamasr felci düzelene-feadar diplopiyk düzeltecektir.
aşağı bakışta veya adduksiyonda gözkapağının kalkmasına neden Eğer iyileşme tam olmazsa ekstraoküler kâs cerrahisi gözleri eri
olur. Âdduksiyon, elevasyon veya gözün depresyonunda pupilla dâ azından primef pozisvondaparalel hale büyük oranda getirecektir,
daralır. Mikrovasküler infarkta bağlı okülomotor felci sonrası anor İyileşmeyen abdusens felci olan bir hasta gizli bir etyoloji açısın
mal rejenerasyon görülmez, bu daTaniyr d estek ler' dan mutlaka yeniden değerlendirilmelidir. (Örneğin kordoma, kaf-
Troklear Sinir Dördüncü sinir orta beyinde okülomotor sinir siriömatöz menenjit, kârotikö-kavemöz fistül, myastenia gravis).
kompleksinin hemen arkasından köken aim Lifler beyin sapını dor- Multiple Oküler M otor Sinir Felçleri Bunlar bir seferde bir
salden terkeder ve kontrlateral süperior oblik kasını innerve etmek den fazla kranial siniri tutan spontan mikrovasküler olayîârîTEâğ-
için çaprazlaşır. Bu kasın esas hareketleri gözün depresyonu ve in- lanmarhâlıdır. Bü öncrnlTblgu özellikle diyabetikjıastalarda görü-
torsiyonudur. Bu nedenle feldnd.e hipertropia ve ekssiklötorsİyon lüfaîicak tanı diğer tüm tanı altematiflerTekârte edildikten sonra
görülür, Siklotorsiyon nadiren hastalar tarafından farkedilir. Bunun geriye dönük olarak konur. Nöro-görüntüleme her üç oküler motor
yerine genellikle okuma sırasında veya aşağı bşkışta vertikal diplo- sinirin birbirine yakın, seyrettiği kavernöz siniis. orbita apeksi ve
piden şikayet ederler. Vertikal diplopi başı kas felcinin olduğu tara süperior orbital fıssür üzerinde ypğjınlaşmalıdır. Diyabettir veya
fa e l e k l e S tar, diğer tarafa çekmekle azalır. Bu "baş eğme" tes düşkün hastalarda mantar enfeksiyonu (Aspergillus, Mukor, K r ip -
ti önemli bir tanı kriteridir. ~ to k o k k u s ) multiple sinir felçlerinin sık görülen bir nedenidir. Siste-
İzole troklear sinir felci yukanda okülomotor sinir için sayılan mik malignensisi olan birhâstada karsinomatöz menenjit sık görü
anevrizma hariç tüm sebeplerle meydana gclcbilir.s.Troklear sinir len bir nedendir. Tekrarlanan BOS örneklerinde sitojojik inceleme
kapalı kafa travması sonrası yaralanmaya adaydır. Mekanizma bi negatif olabilir. Kanserle bağlantılı Lambert-Eaton miyastenik
linmemektedir ancak tentroriumün serbest kenarı konküzyon sıra sendromunda da oftalmopleji görülebilir. Dev hücreli (temporal)
sında siniri sıkıştırabilir. İzole troklear sinir felçlerinin pekçoğu idi- arterit nadiren ekstraoküler kasların iskemik felçlerine bağlı diplo
opatiktir ve bundan dolayı mikrovasküler olarak deprlehdırilin pi nedeni olabilir. Guillain Barre sendromunun bir oküler varyantı
Birkaç ay içinde pek çok hastada spontan gelişme görülür. Tabanı olan Fisher Sendromunda areflexi ve ataksi ile beraber oftalmople
aşağıda bir prizma (hastanın gözlüğüne yapıştırılan Fresnei lensi ji görülebilir. Sıklıkla ataksi hafiftir ye doktorun dikkati gözler üze
gibi) diplopiyi azaltmak için geçici olarak kullanılabilir. Eğer felç rine yoğunlaştığı için areflexi gözden kaçabilir; ; "
düzelmezse, gözler diğer gözün kaslarını ayarlayarak paralel hale Supranükleer Bakış Bozuklukları Bunlar genellikle multiple
getirilebilir. oküler motor sinir bozuklukları olarak yanlış değerlendirilirier?Ör-
Abdusens Sinir Altmcijqanial sinir lateral rektus kasını in- neğin; Wemjke ensefalppatisi kombine abdusens ve okülomotor si
nerve eder. Felcinde lezypn tarafına bakışta artan horizontal diplo nir felcini taklit eden nistagmus, horizontal ve vertikal bakışta par-
pi görülür. Nükleer bir lezyonun daha farklı sonuçları vardır, çün sial defekt yapabilir. Bu bozukluk beslenme bozukluğu olan veya
kü abdusens çekirdeği, kontrlateral okülomotor kompleksin medial alkolik hastalarda görülür ve thiamin verilerek düzeltilebilir. İn-
rektus subnukleusuna medial longitudinal demet aracılığıyla yansı farkt, hemorajı^tümör, multiple skleroz, ensefalit, vaskülit ve
yan-intemöronlara sahiptir. O nedenle abdusensin nükleer felcinde Whipple hastalığı supranükleer bakış felcinin diğer önemli neden
hem ipsüateral lateral rektus, hem de. kontrlateral medial rcktusun leridir.
zayıflığından dolayı tam lateral bakış kısıtlılığı görülür. Dorsal Serebral korteksin f r o n t a l g ö z a la n ı kontrlateral tarafa salınma
pons yaralanmasını takiben görülen Foville. sendromunda lateral ların genelinde yer alır. Hemisferik felç sonrası gözler normal he-
bakış felci, ipsilateral fasial feç ve kontrlateral hemiparezi aşağı misferdeki frontal göz alanının karşılanmamış aksiyonu nedeniyle
li.i,şarlanmış tarafa deviye olurlar. Zamanla bu defekt düzelir. Nö 28 Göz Hastalıkları 177
betler genellikle ters etkiye sahiptir; gözler birlikte irritatif odaktan
öteye deviye olur. Parietal lezyonda lezyonun olduğu tarafa doğru dar görülmeyebilir. Konjenital sensorial nistagmusa benzeyen k o n
hareket eden hedeflerin takibi bozulur. Bilateral parietal lezyonda j e n i t a l m o to r n istag m u s sensorial vizüel sistemin heriıangi bir ano
göz-el koordinasyon bozukluğu (optik ataksi) istemli göz hareket malisinin yokluğunda gelişir. Konjenital motor niştagmusta muhte
lerini başlatmada güçlük (oküler apraksi) ve vizyospasyel disor- melen nistagmusa bağlı olarak görme keskinliği düşer ancaknedi-
yantasyon (simultanagnosi) ile karakterize B a l i m se n d r o m u görü- ren 2 0 / 2 0 0 ’tira ffin d a d ir-------------- — ^ "
lür. ■ S ı ç r a y ı c ı ( J e r k ) N i s t a g m u s Bu tip nistagmus hızlı, düzeltici bir
Horizontal Bakış Horizontal bakışı düzenleyen inen kortikal salınım tarafından takip edilen, hedeften yavaş bir sapma ile karak-
uyanlar pons düzeyinde bir araya gelirler. Paramedian pontirı reti- terizedir. Tarifi kolay olsun diye nistagmusun adım hızlı fazından
küler formasyondaki sinirler aynı tarafa doğrjj.konjugebâîaşguîso alır. Jerk nistagmus aşağı vuran, yukarı vuran, sağa veya sola doğ
rumludur. Doğrudan ipsilateiâl abdusens çekirdeğine yansırlarPa- ru olabileceği gibi torsiyonel de olabilir. Nistagmusun patemi bakış
ramedian pontin retiküler formasyon veya abdusens çekirdeğinin pozisyonu ile değişibelir. Bazı hastalar nistagmusun farkında olma
herhangi birinin lezyonu ipsÛateral konjugebaktş felcine neden yabilir. Farktnda olanlar ise nistagmusuna bağlı olarak çevrenin
olur. Bunlardan herhangi birinin lezyonu şu istisna ile hemen he
men aynı klinik sendroma yol açar; vestibüler stimulasyon ile (okü- ederler. Hafif nistagmus gözlerin kaba muayenesi ile gözden kaça
losefalik manevra veya kalorik) paramedian pontin retiküler for bilir; Öftalmoskopide optik diskin nistagmoid hareketini görmek
masyon lezyonu olan bir hasta gözlerini yana konjuge olarak şevi- silik nistagmusu saptamak için faydalı olabilir, Biomikroskopik in
rebiürkfen; abdusens çelcirdeğînîe lezyonu olan bir hasta bunu ya celeme de faydalıdır.
pamaz. ’ V" : : : B o k s i t e U u y a n la n N is ta g m u s Bu, ani nistagmusun en yaygın
Interniikleer Oftatmopleji Bu, ponstaki abdusens çekirdeğin- şeklidir. Gözler orbitada ekzantrik tutuldukfâ f fT ^ a n primer po
ılcıı orta beyindeki okülomotor çekirdeğim*çıkan medial longitudi zisyona dönnı& eğilimleri-vardır. Kaymış göz pozisyonunu sürdür
nal (letfietin hasarına bağlıdır (tsü nedenle "intemükleer'SAbdu- mek î ç f f düzeltici bir salınım yaparak kompanse etmeye çalışır!
•eiıs internördnlMrtd?i|ltonE ^ teral medial rektuamptor nöronlan- Pek çok normal hastada hafif miktarda bakış ile uyarılmış nistag
ııa konjuge sinyal taşıyan liflerin hasarı istemli dışa bakışta adduk- mus vardır. Abartılı bakış ile uyarılmış nistagmus ilaçlar (sedatifler,
siyon yapamama ile sonuçlanır. Örneğin; sol intemükleer öftalmoı antikonvülzanlar, alkol), kas güçsüzlüğü, myastenia gravis, dernye- i
lojilı bîr hastanm sofgözünde adduksiyon yavaşlayacak veya kay linizan hastalık ve serebellopontin köşe, beyinsapı ve serebellar
bolacaktır. Bilateral medial longitudinal demet haşan olan bir has lezyonlar ile meydana gelebilir.
tada bilateral intemükleer ofitalmopleji'olacaktır. Multiple skleroz V e stib ü le r n istd g m u s L a b ir e n U M e n i e r e h a i t a h f ı f j verübuler
en sık sebejolm akla beraber tümör, felç, trayma veya herhangi bir sinir veya beyinsapında vertibuler çekirdeğin disfonksiyonundan
beyin sapı o }s.y ıS Q X ü m \ \ ı^ b ^ \ x .'B irğ u çu k sen d ro m u l aym taraf kaynaklanabilir. Periferik vestibüler nistagmus genellikle halsizlik
ta medial longitudinal demet ve abdusens çekirdeğinim kombine ve basdönmesi belirtileriyle avn ataklar halinde eörülür Beraberin-
lezyojmjÜLbağlıdır; Hastanın tek yapabildiğigöz hareketi diğer ta de tinnitus ye işitme kaybı olabilir. Baş pozisyonunda ani kaymalar
raftaki gözün aMuksiyonudu^^ semptomları provoke edebilir veya arttırabilir.
Vertikal Bakış Bu, orta beyin düzeyinde kontrol edilir. Verti- D o w n b e a t ( a ş a ğ ı sıçrayıcı) N is t a g m u s Kranioservikal bileşke
kal bakış bozukluklanndaki etkilenen nöronal devreler tam olarak ye yakın lezyonlarda görülür (Chiari malformasyonu, basilar inva-
aydınlatılmamıştır, Mcak^medial Longitudinal demetuiJ-ostral'in- jinasyon). Ayrıca beyinsapı veya serebellar inmede, lityum veya
terstiyel çekirdeğinin ve de cajalin interstisvel cekirdeğininJez- antikonvülzan entoksikasyonunda, alkolizm ve multiple sklerozda
yonlan yukan bakış, aşağı Bakış ve_tüm^ertikaf gözhareketlerinin da görülebilir. Upbeat (y u k a rı s ıç r a y ıc ı) nistagmus pontin tegmen-
supran Uldeerpafazirinenedenolur-Distal bazıller arter iskemisi en tuma felç, demyelinizasyon veya tümör nedeniyle hasar sonucu gö
yaygın etyolojik faktördür. Skew deviaşyon genellikle tüm bakış rülür.
pozisyonlarında sabit olan vertikaTRÖzrkavmasım anlatır. Bulgu lo- Opsoklonus Bu nadir, dramatik göz hareket bozukluğunda pat-
kalizasyon hakkmdaçok az ipucu verir, çünkü skew deviaşyon j2 g- lavıcı tarzda takip eden salmnnlar görülür (sakkadomania). Salı-
yin sapı ve serebellumun geniş dağlımlı bölgelerinin lezyonların- mmlar horizontal düzlemde olursa ’’o k ü l e r M a t t e r f t m ım k u l lm û m
daft sonra bildirilmşitir. Viral ensefalff travma veya nöroblastom, meme kanseri ve diğer
Parinaud Sendromu Dorsal orta beyin sendromu olarak da bi malignitelerin paraneoplastik sendromuna bağlı görülebilir. Diğer,
linir. Posterior,komis.sürde.hasar sonrası kolaylıkla görülen supra- yönden sağlıklı insanlarda benign, geçici bir fenomen olarak görü
nükleeP'vertikaL.bakiş.,Bözukluğudur. Aquadukt stenozu sonrası lebildiği de bildirilmiştir.
hidrosefalinin klasik bir bulgusudur. Pineal bölge tümörleri (germi-
nom, pineablastom}, sistiserkoz ve inmeHeParinaûB seıidromuna BİBLİO G R A FYA
yol açabilir. Bulgular yukan.bakış kaybı (bazen aşağı bakış), istem
ALBERT DM, JAKOBIEC FA (eds): Principles and Practice ofOphthalmology,
li yükarıbakıştakonverjans-retraksiyon nistagmus, gözün, aşağıde- 2d ed. Philadelphia, Saunders, 1999
viasyonu (günbatınu manzarası), kapafcietraksiyonu, (Collier bul AVERBUCH-HELLER t et al: A double-blind controlled study of gabapentin
gusu), skew deviaşyon, psödoabdusens felci ye pupillalann ışık-ya- and baclofen as treatment of acquired nystagmus. Ann Neurol 41:818,1997
B ARTALENA L et al: Relation between therapy for hyperthyroidism and the co
km dissosiasyonunu içerir. Vertikal bakış bozuklukları, özellikle urse of Graves' ophthalmopathy. N Engl J Med 338:73,1998
aşağı salınımlar, progresif supranükleer felcin erken belirtileridir. BECK RW et al: A randomized controlled trial of corticosteroids in the treatment
Parkinson hastalığı, Huntington kore ve olivopontoserf.bdlai.deje- of acute optic neuritis. N Engl I Med 326:581,1992
BURDE RM et al: Clinical Decisions in Neuro-ophthalmology. 2d ed. S t Louis,
nerasyon vertikal bakışı da etkileyebilir.
Mosby, 1992
Nistagmus Bu durum, vestibüler veya optokinetik uyanm so GASS JD: Stereoscopic Atlas of Macular Diseases, 4th ed. St. Louis, Mosby,
nucu fizyolojik ya da geniş bir grup hastalık sonucu patolojik ola 1996
GOLD DH, WEINGEIST TA (eds): The Eye in Systemic Disease. Philadelphia,
rak görülebilen, gözlerin ritmik titremesidir. Gözlerin veya optik si
Lippincott, 1990
nirlerin doğumda var olâiT veya çocnklukta kazanılan anomalileri INZITARID et al for the North American Symptomatic Carotid Endarterectomy
düzensiz sinüsoidal ya da ani özellikler taşıyan kompleks, arayıcı Trial CoUabotators: The causes and risks of stroke in patients with asymp
nistagmusa yol açabilir. Bu genellikle k o n je n ita l s e n s o r ia l n ista g tomatic internal carotid artery stenosis. N Engl J Med 342:1693,2000
KRACHMER JH et al: Cornea. St. Louis, Mosby, 1997
m u s olarak bilinir. Fakat bu zayıf bir ifadedir. Çünkü konjenital lez- LEIBOWITZ HM. WARING GO (eds): Corneal Disorders. Clinical Diagnosis
yonu olan çocuklarda bile nistagmus çocuk birkaç aylık olana ka andManagement. Philadelphia, Saunders, 1998
178 U :i;iM.ıiıkiarııı Ana Bulguları ve Takdim Şekilleri memiştir. Nöronları dışardaki çevreden sıkıca ayıran bir bariyer ol
masına rağmen tam fonksiyonları bilinmemektedir. Bazal hücreler
LE1B0W1TZ HM: The red eye. N Engl J Med 343:345, 2000 olfaktor nöroepiteldeki bipolar reseptör hücreleri de içeren diğer
LEIGH RJ, ZEE DS: The Neurology of Eye Movements, 3d ed. Oxford, Oxford
Univ Press, 1999 hücrelerin progenatörüdür. Primer duyu nöronları olan bipolar re
MILLER NR, NEWMAN NJ: Walsh and Hoyt's Clinical Neuroophthalmology, septör hücrelerin düzenli bir yıkımı olmaktadır. Ek olarak hücre
5th ed. Baltimore, Williams & Wilkins, 1998
gövde veya akson hasarında reseptör hücresi diferansiye bazal hüc
NATHAN J et al: Molecular genetics of inherited variation in human color visi
on. Science 232:203, 1986 re ile yer değiştirerek santral nöral bağlantıyı tekrar kurar. Bundan
NE1TZ M, NE1TZ J: Molecular genetics of color vision and color vision defects. dolayı primer duyu nöronları duyu sistemleri içinde düzenli olarak
Arch Ophthal 118:691,2000
yenilenen ve hasar sonrası rejenere olabilen tek nörondur.
Optic Neuritis Study Group: The 5-year risk of MS after optic neuritis. Experi
ence of the optic neuritis treatment trial. Neurology 49:1404, 1997 Reseptör hücrelerinin myelinsiz aksonları olfaktor siniri oluş
Optic Neuritis Study Group: Visual function 5 years after optic neuritis. Experi turarak kribriform plateden geçerek olfaktor bulbustaki glomerul
ence of the optic neuritis treatment trial. Arch Ophthalmol 115:1545, 1997
POLANSKY JR, NGUYEN TD: The T1GR gene, pathogenic mechanisms, and denilen nörofilin sferik kitlesinde sonlanır. Glomerüliler çok sayı
other recent advances in glaucoma genetics. Curr Opin Ophthalmol 9:15, da sinir lifinin geldiği ve çıktığı bilginin çok yoğun olarak dönüş
1998 türüldüğü odaklardır. Ana ikinci nöronlar mitral hücrelerdir. Her
SELLEBJERG F et al: A randomized, controlled trial of oral high-dose methylp-
rednisolone in acute optic neuritis. Neurology 52:1479, 1999 mitral hücrenin primer dendriti tek glomerüle uzanır. Mitral hücre
SINGH G et al: A mitochondrial DNA mutation as a cause of Leber’s hereditary lerin aksonları dokusal hücreler ile birlikte anterior olfaktor nuk-
optic neuropathy. N EnglJ Med 320:1300, 1989
leus, prepiriform korteks, periamigfaloid korteks, olfaktor tuberkül,
SPENCER WH (ed): Ophthalmic Pathology. An Atlas and Textbook, 4th ed. Phi
ladelphia, Saunders, 19% lateral olfaktor traktın nükleusu ve amigdalm kortikomedial nükle-
THOMKE F, HOPF HC: Isolated superior oblique palsies with electrophysiolo- usunu da içeren limbik sisteme uzanır. Kokunun kognitif olarak
gically documented brainstem lesions. Muscle Nerve 23:267, 2000
VAUGHN D et al: General Ophthalmology, 15th ed. Norwalk, Appleton & Lan farkında olunması için prepiriform korteksin veya amigdaloid nuk-
ge, 1999 leusun uyarılması gerekir.
WEBER J et al: Selective intra-arterial fibrinolysis of acute central retinal artery
Sekonder potansiyel olfaktor kemosensitizasyon bölgesi de
occlusion. Stroke 29:2076, 1998
nazal septumun ön yüzüne açılan tubuler yapı olan vomeronazal
organın epitelidir. Vomeronazal organdaki duyu nöronları feromon-
'■»O 1 A n il K. Lahvani, James B. S n o w jr.
lan saptar. Alt memelilerdeki istemsiz kimyasal sinyallerin esas te-
rengeal ve vagal afferentler aracılığıyla alınır. L e z z e t tat, koku ve sal olayları indükler ve primer nöronlarda aksiyon potansiyeli ile
somatik hislerin kompleks etkileşimidir. sonuçlanır. Transduksiyon ikinci mesajcılara bağlı G proteinin ak-
Koku bozukluklan an osrn i (koku alma yeteneğinin olmaması), tivasyonuna bağlıdır. Şiddet, aktive olan afferent nöron miktarına
hiposmi (koku almanın azalması), hiperosmi (kokulara karşı aşm bağlıdır.
hassasiyet), disosmi (koku alımmda bozukluk), fantosmi (olmayan Kokuyla ilgili genetik basit elementler yeni anlaşılmaktadır.
kokunun alınması) ve agnosidir. (kokuların birbirinden ayırt ede Olfaktor proteinler G proteinine bağlı reseptör ailesinine dahildir
bilip tanıyabilen ama sınıflandırılma, yoğunluğunun veya koku du ve rodopinleri, alfa ve beta adrenerjik resptörleri, muskarinink ase-
yusunun sözel olarak tanımlanmaması). Koku uyaranı odorant ola tilkolin reseptörleri, dopamin, seratonin ve P maddesi için nörot-
rak tanımlanır. Her koku bozukluğu kendi içinde tam (tüm odoran- ransmitter reseptörlerini kapsar, G proteinine bağlı reseptörlerin
talar uygulanan) ve kısmi (sadece seçilmiş kokulara) gibi alt grup üyeleri 20-28 hidrofobik aminoasit artığından oluşan 7-putatif he-
lara ayrılabilir. likal transmembran alanı varlığı ile karakterizedir. Memelilerde
K O K U F İZ Y O L O JİS İ Olfaktör nöroepiteli burun boşluğu 300 ile 1000 olfaktor reseptör geni vardır ve kümeler halinde deği
nun üst kısmında bulunur. Düzenli olarak yerleşmiş bipolar olfak- şik kromozomlarda 2 0 değişik grup bulunur. İnsanlarda kromo
tor reseptör hücreleri, mikrovillar hücreler, sustentakular hücreler zomlarda yerleşik 2 5 ’den fazla değişik reseptör geni vardır. Gen
ve bazal hücrelerden oluşur. Bipolar hücrelerin dentritik prosesi kümeleri genlerin tekrarlayan duplikasyonlan sonucu veya genle
ampül gibi topuz veya vezikül şeklindedir, mukoza tabakasına doğ rin kümesi olarak beliriler. Her olfaktor nöron sadece bir veya en
ru uzanır ve 6 - 8 silya içerir. Bu siliar koku reseptörlerini içerir. Si- fazla birkaç reseptör geni ifade eder, böylece koku tayininin mole-
lialann yerleşimi çevreyle etkileşimini artırr ve 5 6 cm2’ lik alanda küler temelini destekler. Çeşitli dokularda da resptör görülmesi, ol
ki her bipolar hücreye iletir. faktör epitel ve memeli germ hücresi gibi, bunların primer görevi
Mikrovillüslü hücreler nöroepitelyumun üzerindeki reseptör kokuyu tanıma ve ayırt etmektir. Bipolar hücrelerde farklı uzaysal
hücrelerine bitişik olarak bulunur. Sustentakular hücreler respiratu- bölgelere yayılan benzer reseptörlerin görülür. Benzer hücreler ol
ar sistemdeki benzerlerinin aksine mukus salgılamak üzere özelleş faktör bulbusun bazı glomerüllerinde bir noktaya yönelir. Sonuç
olarak koku uyaranının nasıl -alındığının uzaysal haritası işitmeyi 29 Tat, Koku ve. işitme Bozuklukları 179
nasıl aldığımızın tonotopik organizasyonuna benzen
olfaktor yapılara hasar verebilir, Bu tümörler ve hamartomlar tem
KOKU DUYUSU BOZUKLUKLARI Koku duyusunun bo poral lobun unkusunun tutulduğunu gösteren koku halusinasyonlu
zuklukları odorantın ol faktör nöroepiteline ulaşmasının engelleyen nöbetleri indükleyebilir.
nedenler (transport kaybı), reseptör bölgesi haşan (sensöriyal ka Disosmi, koku algılamanın sübjektif bozulmasıdır ve kokuyu
yıp) veya koku yolunda hasar( nöral kayıp) nedeniyle olabilir. Bât azaltan burun içi hastalık ve nörojenik anosminin iyileşme fazında
anda bu tip koku bozuklarını ayırt edebilecek bir test yoktun Fakat görülebilir. Çoğudisomik hastalıkta hoşa gitmeyen veya kötü koku
hastalığın, hikayesi önemli ipuçlan verir. Koku bozukluğuna neden olur ve tat bozuklukları da eşlik edebilir. Disosini depresyonla da
olan sebepler Tablo 29-1 ’de özetlenmiştir. Etyolojide en sık neden ilişkilidir.
kafa travması ve viral enfeksiyonlardır. Kafa travması çocuk ve
adölesanlarda sık iken yetişkinlerde viral enfeksiyonlar sıktır;
Kafa travmasını takiben tek veya çift taraflı koku kaybı vakalar
nn %15’ine kadar görülebilir ve anosmi hiposmiden daha sıktın
Koku bozukluğu, travmada bilinç kaybı Varlığı, ortadan ciddi kafa
--------------- — -— H a sta ya Y aklaşım :------------ ^
travmasi (grade IUV) ve kafatası kıriklah olan Vakalarda daha sık
görülür. Frontal hasar ve kırıklar olfaktor aksonların geçtiği kribri-
form plateyi parçalar. Bazen kribriform plate ve paranazal sinüs Başlama hikayesi ve hastalığın seyri etyolojiyi saptamada önemli
dir. Tek taraflı anosmiden nadiren şikayet edilir ve sadece her iki
üzerindeki duranın yırtılmasına bağlı olarak beyin omurilik sıvısı
ııazal kav itenin ayri ayn koku muayenesi yapıldığında ortaya çıka
kaçağı (ritıore) eşlik edebilir. Oksipuf parçalanmalarında anösmi
rılır. Diğer taraftan bilateral anosmi hastayı hastaneye getirir. Anos-
olabilir, Travmatik anosmi geliştiğinde, bu genellikle kalıcıdır, sa
dece % lö hasta düzelir ve iyileşir. Kökü duyusuıiun bozulması iyi mik hastalar tat eşiklerinin normal sınırlarda olmasına rağmen tat
leşme döneminin trahsiyent fazında olabilir. duyusu kaybından da şikayet ederler. Gerçekte bunlar esas olarak
Viral enfeksiyonlar olfaktor nöroepitelde hasara neden olur ve koku fonksiyonu olan lezzet kaybından şikayet eder. Fizik muaye
solunum cpiteli ile yer değiştirir. Parainfluenza tip 3 virüsü koku ne kulakları, üst solunum yolunu ve baş boyunu içermelidir. Krani-
için özellikle zararlıdır. HIV enfeksiyonu tat ve kokunun sübjektif al sinirleri ve setebellar ve sensörimotor fonksiyonları içine alan
bozulmasıyla birliktedir ve hastalık ilerledikçe ciddileşir. Koku ve nörolojik muayene gerekir. Hastanın genel modu değerlendirilmeli
tat kaybı HIV enfeksiyonuna bağlı kilo kaybı olması ve ilerlemesin- dir ve depresyon bulgulan kaydedilmelidir.
de önemli raf oynayabilir. Konjenital anomaliler nadir fakat Önem Koku duyusunun duyusal değerlendirilmesi hastanın şikayetle
lidir. Kallmann sendromu X ’e bağlı bir hastalıktır ve konjenital rini değerlendirmeyi pekiştirmek, tedavinin etkinliği değerlendir
anosmi ve hipogonadotropik hipogonadizm ile karakterizedir. Ol mek ve kalıcı kaybı saptamak için gereklidir. Birkaç metod ile bili:
faktor reseptör nöronlarım ve gonototropin salgılayıcı hormonu nen kalitatif duyularla derecesi saptanabilir. Odor Stiz testinde, ko
sentezleyen nöronların olfaktor platodan göçünde olan başarısızlık ku üreten sihirli işaretleyici, kalem benzeri yaklaşık olarak 8- İS cm
sonucu gelişir (Konu 328). Sorumlu gen (KAL) klonlanmıştır. Al- boyutlarında bir alettir ve hastanın burnundan kabaca koku alma
binolarda da anosmi olabilir. Reseptör hücreleri vardır fakat hipop- duyusu test edilir. Diğer bir koku alma testi de 30 cm alkol testidir.
lastik, silyasızdır ve çevredeki destek hücrelerinin üzerine uzan Taze olarak açılmış isopropil alkol hastanın burnunun 30 cm uza
maz. ğından tutulur. Ticari olarak satılan üç koku içeren çizme-koklama
Anosminin en sık neoplastik nedeni alt frontal bölge menengi- kartlan da kullanılanabilir. En üstün test Pensilvanya Üniversitesi
omlandır. Başlangıçta koku kaybı tek nörolojik bulgu olabilir. Na Koku Tanımlama Testidir (PÜKTT). Bu 40 parçalı, zorlu seçenek,
diren anosmi frontal lob gliomu ile birlikte olabilir. Genellikle hi- mikrokapsüle odorant, çizme -koklama paradigmlerini içerir,, ö r
pofız adenomu, kranifarengioma, suprasellar menengiomlar ve neğin, bif madde şöyle okunur ”bu koku daha çok a) çikolata, b)
Willis poligonunun ön kısmındaki anevrizmalar öne doğru uzanıp muz, c) soğan, d) tropikal meyve’ye benziyor” ve hastaya bu cevap
alternatiflerinde birisini seçmesi söyleniyor. Test yüksek oranda gü
venilirdir, yaş ve cinsiyet farklılıklanna duyarlıdır ve koku kaybı
Tablo 2‘M Nurkolepside Semptomların Sıklığı
nın kantitatif olarak saptanmasını sağlar. Tam koku kaybı olan has
Transport koku kaybı N öral koku kayıp ları talar skorlan 40 madde de 7- 19’dur. Total anosminin ortalama sko
Âllerjıkrinit AtDS ru beklenenden hafifçe yüksektir, bu da odorantın trigeminal stimu-
Bakteriyel rinit ve sinüzit Alkolizm
lusyonundan dolayı olur.
Konjenital anomalüer (Ensefa- Alzheimer hastalığı
losel) Kimyasal toksinler İkinci basamak feni) etil alkol odorant testiyle tutan stimulus ile
Nazal neoplazmlar Sigara saptama eşiğini ortaya koymadır. Burnun iki tarafı için fenil metil
Nazal polipler Depresyon etil karbinol ile eşik değeri saptanır. Burnun her iki tarafı için rino-
Nazal septal deviasyon Diabetes mellitus
manometre ile nazal rezistans ölçülebilir.
Nazal cerrahi İlaçlar
Viral enfeksiyonlar Huntington koresi Paranazal sinüzit, anterior kranial fossa, nazal kavite ve parana-
Duyusal koku kayıpları Hipotiroidi zal sinüs tümörleri ve anterior kranial fossanın kırıklarını ekarte et
İlaçlar Kallmann sendromu mek için bilgisayarlı tomografi ve MRI gerekir. Kemik anomalileri
Neoplazmlar Korsakoff psikozu
Radyoterapi Malnutrisyon en iyi BT’de görülür. MRI olfaktor bulbus, ventriküller ve beynin
Toksik kimyasala maruziyet Neoplazm diğer yumuşak dokularını değerlendirmede faydalıdır. Koronal BT
Viral enfeksiyonlar Nörocerrahi kribriform plate, anterior kranial fossa ve sinüs anatomisi için en iyi
Parkinson hastalığı
yöntemdir.
Travma
Vitamin B ) 2 eksikliği Olfaktor epitel biopsisi için teknikler geliştirilmiştir, fakat ol
Çinko eksikliği faktor nöroepitelin yaygın olarak dejenerasyone olması ve yetişkin
180 II Hastalıkların Ana Bulgulan ve Takdim Şekilleri tör hücrelerinin mikrovilluslannm uzandığı delikler bulunur. Koku
duyusunun tersine reseptör hücreler primer nöron d epd ir. Bunun
lerde koku bozukluğu olmadan solunum epiteli ile karışmasından yerine gustatuar afferent nöronlar uçlan kendi tat reseptör uçlan ile
dolayı biyopsi materyali dikkatlice çevrilmelidir. temas eder. Transdüksiyori ikincil mesajcıya bağlı G proteinin akti-
vasyonu ile olur, fakat her tat kalitesi için detaylan farklıdır;
Tat duyusu fasial, glossofarengeal ve vagal sinirler ile taşınır.
fjBjjj TEDAVİ Alerjik rinit, bakteriye! rinit, sinüzit, polipler, neop- Gustatuar sistem en az beş resptör topluluğunu kapsar. Tat tomur-»
lazmlar ve nazal kavitenin yapısal anomalilerine bağlı transport cukları dilin yan yüzü ve üzerinde, dil kökünde, damakta, epiglot,.
kayıplı hastalar tedavi ile düzeltilebilir. Aleıji kontrolü, antibiyotik larenks ve özefagustaki papillarda bulunur. Fasial sinirin korda tim
tedavisi, topikal ve sistemik glukokortikoid tedavisi ve nazal polip, pani dalı dilin ön 2/3 kısmının tat duyusunu alır. Dilin arka 1/3 kıs
septum deviasyonu ve kronik hipeıplastik sinüzitler için cerrahi te mının tat duyusunu glossofarengeal sinirin lingual dalı alır. Damak-»
davi kokunun restorasyonunda etkilidir. tâki affrent büyük greater süperfisial petrozal sinir ile genikulat
Sensorinöral koku bozuklukları için tanımlanmış etkili tedavi gangliyona gider ve sonra fasial sinir ile beyin sapma gider. Vagu-
yöntemi yoktur. Fakat sıklıkla spontan düzelme olur. Çinko ve vi sun dalı olan süperior laringeal sinirin internal dalı epiglot, larinks
tamin tedavisi (öz, vit A ) bazı yazarlar tarafından önerilmektedir. ve özefagusun tat duyusunu taşır.
Ciddi çinko eksikliği koku kayjuna veya bozulmasına neden olabi Sinirlerin santral bağlantıları beyin sapında traktus solitariusun,
lir, fakat bu sadece smıılı coğrafi alanlarda klinik olarak önemlidir nükleusunda sonlanır. Santral yol nükleus solitariustan ipsilateral
(Konu 75). Vitamin A eksikliğinde olan epitel dejenerasyonu anos- ponsun parabrakial nükleusuna uzanır, Parabrakial nükleustan iki
miye neden olabilir, fakat batı topluluklarında vitA eksikliği insi- yola ayrılır. Bir tanesi gustatuar dorsal talamusa iletilir, şinaps ya
dansı düşüktür. Sigara içimi ve diğer hava yolu toksik maddeleri de par ve korteksin insulasına devam eder. Parabrakial nUkleusdan di
olfaktor epitelde metaplaziye neden olabilir. İrritan kesilirse spon
rekt kortekse yol olduğunu gösteren bulgular da vardır (Koku ve tat
tan düzelme olabilir. B n vakalarda hastaya öneriler faydalıdır^
duyu sisteminde en az birkaç lifi talamusa uğramadan geçen tek du
Yakanda belirtildiği gibi 6 0 yaşın üzerindeki kişilerin yansın
yu olarak görülmektedir) Parabrakial nükleusdan çıkan diğer yolda
dan fazlası koku bozukluğundan yakınmaktadır. Presbiosmi için eri
ön beynin ventral kısmına gider (lateral hipotalamus, substantia in-
kili bir tedavi, yoktur, kişiler bu hastalığın kendi yaş gruplannda
nominata, amigdalm santral nükleusu ve stria terminalis),
normal mi olduğunu öğrenmek isterler. Ek olarak erken tam ve de
Tat duyusu veren maddeler tat deliklerinden geçerek reseptör
ğerlendirme ve hastaya yapılan önerjler hastanın koku kaybını
lere ulaşır. Dört çeşit tat tanımlanmıştır; tatlı, tuzlu, ekşi ve acı. Her,
kompanze etmesine yardımcı olur. Doğal gaza bağlı kazalarda yaş
gustatuar efferent lifler daima belirli sayıda kimyasal maddeye du-
lılarda orantılı olarak fazladır, belki kokunun yavaş yavaş kaybol
yariıdır. Gustatuar afferent aksonların cevap şekli en fazla cevabı
masın bir parçası olmasındandır. Merkaptan, doğal gazdaki keskin
oluşturan kimyasal uyarana göre sınıflandırılır. Örneğin, sukroza,
koku, olfaktor uyarandır ve tat reseptörlerini aktive etmez. Koku
en iyi cevap veren nöronlarda, daima ikinci en iyi cevap sodyum
bozukluğu olan yaşlı insanların çoğu lezzet duyusunda azalmadan
kloriddir. Her gustatuar afferent fıbrillerinin çok çeşitli kimyasalla
da bahseder, dietlerindeki tuz miktarım artırarak yemeklerin lezze
ra duyarlı olması gerçeği gustatuar kodlamada çapraz patem teori
tini artırmaya çalışırlar. Hekim hastalara kokunun azalması ile ba
sine ortaya çıkarmıştır. En iyi stimulus analizi sınıflandırılmış aff
şa çıkabilmek için sağlıklı stratejiler geliştirmede yardımcı olabilir.
rent konseptine uyar. Sınıflanmış fibriİlerin bu özelliği belirlemede
önemli görülmektedir, fakat en iyi uyaran lcategorisindeki çapraz
fibril patemi ve belki kategoriler arasında, kimyasalların kalitesini
ayırt etmek için gereklidir. Örneğin, tatlılık sükröz en iyi nöronu ile
TAT _ taşınabilir, fakat slikroz ve früktözon ayınniı sükröz en iyi, tuz en
iyi, kinin en iyi nöronlarının karşılaştırmasına ihtiyaç duyabilir.
Koku bozuklukları ile karşılaştınldığında tat bozuklukları daha na Kökü ve diğer duyusal sistemler gibi yoğunluk nöronal aktivitenin
dirdir ve patogenezleri iyi bilinmemektedir. Koku kaybı olan has miktarına bağlı olarak kodlanmaktadır.
taların çoğunda tad duyusu kaybmdanda şikayetçi olmaktadır. Tbst-
lerde bu hastaların çoğunda tad için normal eşikleri vardır. ■ .; TAD DUYUSU B O Z U K L U K L A R I Tat duyusu bozuklukla
TANIM LAM A Tat duyusunun bozuklulan; total aguzi ( gusta- rı, tat maddesinin tat tomurcuğuna ulaşmasını engelleyen durumlar
tuar fonksiyonların tam yokluğu veya tatlı, acı, ekşi, tuz ve baharaı (transport kaybı), reseptör hücre haşan (sensorial kayıp) veya gus
tın özelliklerinin saptananı aması), kısmi aguzi (bazı gustatuar du tatuar afferent sinirlerde veya santral gustatuar yollarda hasar ( nö-
yuların algılanması),spesifik aguzi (belidi maddelerin tadının alı ral kayıp) olduğu durumlarda olur (Tablo 29-2). Gustatuar trans
namaması), total hipoguzi (tüm tatların duyarlılığının azalması), port kayıplan çeşitli nedenlere bağlı xerestomi (Sjögren sendromu,
kısmi hipoguzi (bazı tatlara karşı duyarlılığın azalması), diguzi ve radyoterapi, ağır metal zehirlenmeleri, tat değişiklerinde bakteriyel
fantoguzi (tatların alınmasında bozukluk Ör. Tadın yanlış alınması kolonizasyon) sonucu olur. Sensoriyal gustatuar kayıplar oral kavi-
veya olmayan tadın alınması gibi). Ekşi ve acının karıştırılması sık tedeki inflamatuar ve dejeneratif hastalıklar; ilaçlar (Öz antitiroid
tır ve zamanla sementatik yanlış anlamalar olabilir. Sıklıkla bun ve antineoplastik ilaçlar gibi hücre yenilenmesini engelleyen ilaç
ların fizyolojik veya patolojik temelleri vardır. Diğer tat karıştırıl lar), oral kavite veya farenkse radyoterapi, viral enfeksiyonlar, en
maları baharat ile tuz ve acı arasında olur. Koku bozukluğu olan dokrin hastalıklar, kanserler ve yaşlanmadır. Noral gustatuar ka
hastalarda koku kaybıyla birlikte tat hissinin de azaldığının ayırt yıplar kanserle, travma ve gustatuar afferentlerin hasarlandığı cer
edilmesi hastaya sodadaki tat duyusunun ve patates cipsindeki tu rahi girişimlerdir. Tat tomurcuklan gustatuar afferentleri kesildi
zun tadının alıp almadığı sorularak olabilir. ğinde dejenere olur, fakat somatosensoriyel affrentler kesildiğinde
sağlam kalır. Böbrek hastalannda dializle düzelen tat ve ekşi eşik
TAT F İZ Y O L O JİS İ Tat reseptörleri tat tomurcuklarında, yu lerinde artma görülür.
varlak hücreler turunçgil meyvesine benzer şeklilde seğmendi ola İlaç tedavisinin yan etkilerisi klinik olarak en sık görülen tat
rak düzenlenmiş şekilde bulunur. Yüzeyde tat tomurcuklan resep bozukluğudur. Mekanizma tükrüğün kompozisyonunda değişim,
T a b lo 2 9 - 1 G u s t a t u a r D is f o n s ijo n N e d e n le ri 29 Tat, Koku ve İşitme Bozuklukları 181
Gustatuar Transport Kayıplar Nöra| Gustatuar Kayıplar
İlaçlar Diabetes mellitus kısırımda tad kaybı, lezyonun korda timpaninin fasial sinir birleşim
Ağır metal zehirlenmesi Hipotiroidizm yerinin proksimalinde olduğunu gösterir.
Radyoterapi Oral kanserler
Sjögren sendromu Oral cerrahi
Xerostomi Radyoterapi «~| TEDAVİ Gustatuar kayıp tedavisi sınırlıdır. Buna karşın bazı
Sensoriyal Gustatuar Kayıplar Böbrek hastalıktan -5 J tat disfonsiyonlannm etyolojisinde yaklaşım uyumludur. İlaç
Yaşlanma Travma^ kullanımına bağlı olan tat kaybı ilaç değiştirilerek çözülür. Xeros«
Kandidiazis Üst solunum yolu hastalıkları tomi sentetik tttkrükle hastaya bozulmuş tükrük ortamına fayda
İlaçlar (antitiroid, antineoplas-
sağlayarak tedavi edilebilir. Oral pilokarpine xerostominin değişik
tik)
Endokrin hastalıklar formlarında faydalı olabilir. Oral kavitenin bakteriye! veya fungal
Herpes enfeksiyonu enfeksiyonlarının uygun tedavisi tat duy usunun gelişmesine büyük
Oral kanserler katkıda bulunur. Travmaya bağlı tat bozukluğu girişim yapılmadan
Pemfıgus
spontan olarak posttravmatik koku bozukluklarından daha fazla
Radyoterapi
Viral enfeksiyonlar oranda gerileyebilir. Korda timpaninin cerrahide gerilmesine bağlı
olarak gelişen tat değişikleri 3,4 ay içinde düzelir, sinirin keşişinde
ise kayıp kalıcıdır. İdiyopatik değişmiş tat duyarlılığı olan vakala
reseptör fonksiyonuna veya sinyal transdilksiyonuna etki veya gus rın çoğunda problem stabil veya daha da kötüleşir. Çinko ve vitas
tatuar uyanların santral değerlendirilmesinin aksamasıdır. Neyazı- min tedavileri bazıları tarafından kullanılmaktadır fakat gösterilmiş
ki bir çok medikasyon için sorumlu mekanizma iyi anlaşılmış de etkinliği yoktur. Sensorinöral tat kayıplarında etkili herhangi bir te
ğildir. Xerostomi etyolojiden bağımsız olarak tat bozukluğuyla iliş davi stratejisi yoktur.
kili olabilir. Bu kütü ağız bakımı, kötü diş hijyeni ve oral mukoza*
yı kötü yönde etkiler, hepside disguziye neden olur. Fakat ciddi
İŞİTME
tükriik bezi yetersizlikleri tat şikayetlerine neden olmaz. Xerosto
mi, antibiyotik veya glukokortikoid kullanımına ve immtin yetmez
İşitme kaybı, insanlarda en sık görülen duyusal bozukluktur. Yak,
lik candidanın fazla üremesine neden olabilir. Tek başına üremişse
laşık olarak toplumun % 10’unda bazı işitme kayıplan vardır. Ço*
enfeksiyon bulgulan ve pamukçuk olmasızın kötü tat ve hipoaguzi
ğunda yaşamın erken dönemlerinde bu azalma vardır. Fakat; işit*
ile birlikte olabilir. Mantar üremesi olan hastalarda tat bozukluğu
me kaybı herhangi bir yaşta olabilir. 65 yaş. üstündeki hastaların
olduğu zaman, nistatin veya antifungal ile tedavi gereklidir. : ,
% 30-35’i işitme cihazma ihtiyaç duyar. »
; Üst solunum yolu enfeksiyonları ve kafa travması hem tat hem
İŞ İT M E F İZ Y O L O JİS İ (Şekil 29-1) İşitme hava ve kemik
de koku bozukluğuna neden olabilir. Ta kokudan daha fazla olur.
iletimi ile olur Hava iletiminde ses dalgalan kulağa havada yayı*
Tat duyusu bozukluğunun mekanizması iyi anlaşılmamıştır. Orta
larak ulaşır, dış kulak yoluna girer kulak zannda harekete neden
kulak cerrahisinde fasial Sinirin dalıolaır; korda timpani travması olur. Bu da malleus, inkus ve stapesi hareketlendir. Stapesin taba*
veya üçüncü molar diş:çekimi sıktır ve disguziye neden olur. Bila*
nınm hareketi sıvı dolu iç kulakta basınç değişikliklerine neden
teral korda timpani haşan genellikle hipoguzi olur. Tek taraflı lez-
olarak kohleanın basiller membranında gezen dalga ortaya çıkanı*.
yonlar sadece sınırlı semptom yapar; belki tat reseptörlerinin glos* Kulak zan ve orta kulaktaki kemikçik zincir impedansa benzer me*
sofarengeal sinirden disinhibe edilmesi bundan sorumlu olabilir; kanizma olarak görev görür ve havadan sıvı dolu iç kulağa eneıji
- Sonuç olarak yaşlanmanın kendisi de tat duyusunu azaltabilir. transferinde anıncı etkide bulunur. Kemik iletimi ile işitme ses
Tat bozukluğu tek bir bileşene karşı olabilir ve hafiftir. Çoğu yaşlı kaynağı kafa ile temas halinde olduğu zaman olur ve kafadaki tem
hastaya sorulduğunda tat kaybı belirtirler, sadece tat duyusu bozuk poral kemiği de içeren kemiklerin vibrasyonu basiller membranda
luğu için medikal tedavi istemezler. gezen dalga oluşturur.
Basiller membranda bulunan korti organının saçlı hücrelerinin
sterosilyalan tektoriyal membran ile temas halindedir ve gezen dal
---------------------- H a sta ya Y a k la ş ım ---------------------- ga ile deforme olur. Bazitler membrandaki en büyük yer değiştirme
noktası uyaran tonun frekansı olarak saptanır. Yüksek frekanslı ses*
Tat kaybı şikayeti olan hastanın gustatuar ve koku foknsiyonlan ler bazitler membramn kokleanın tabanının yakınında en fazla yer
mutlaka değerlendirilmelidir. Tadm klinik olarak değerlendirilmesi değiştirmeye neden olur. Stimulus ferekansı azaldıkça maksimaî
koku gibi iyi gelişmemiş ve standardize edilmemiştir. İlk basamak yer değiştirme noktası kohlea apeksine doğru hareket eder.
ta kalite, yoğunluk ve dört tat (tatlı, tuzlu, ekşi ve acı) için memnu Korti organın iç ve dış saçlı hücrelerinin farklı innervasyon
niyet içeren tüm ağız için eşik üstü tat testi yapılır. En sık olarak modelleri vardır, fakat hepsi de mekannreseptfirlerdir. Afferent in-
kullanılan maddeler sükroz, sidik asit veya hidroklorik asit, kafein nervasyon temel olarak iç saçlı hücreler ile ilişkilidir, ve efferent
veya kinin (sülfat veya hidroklorid) ve sodyum kloriddir. Tat uya innervasyon temel olarak dış saçlı hücreler ile ilgilidir. Dış saçlı
ranı taze olarak hazırlanmalıdır. Miktarı belirlemek için, algılama hücrelerin hareketliliği iç saçlı hücrelerin mikromekaniğini kohle-
eşikleri derece derece dilusyonlar dil dörtte birine veya tüm ağız ar artıran yaparak değiştirir. Bu da kohlaenın mükemmel duyarlılı
bölgelerine uygulanarak saptanır. Elektrik tat testi ( e le k tr o g u s to - ğım ve frekans selektivitesi açıklar.
m e tr i) klinik olarak dilin spesifik bölümlerindeki tat kayıplarında Kohlear iletimin güncel kavramı, sterosilyalaraı uçlarının yer
belirli uyarı uygulanarak kullanılır. Bölgesel gustatuar testi de sant değiştirmesi potasyumun içeri girmesine neden olarak hücrede de*
ral veya periferal lezyonlarda lokalize veya bir veya daha fazla re polarizasyonla sonuçlanır. Bu potasyum girişi hücrenin tabanına
septör alanlarında kaybı saptamak için kullanılabilir. yakın kalsiyum kanallarını açar ve stimüle edici transmitter açığa
Tat bozukluğunu belirgin bir bulgusu varsa etyolojik tamdan çıkar. Saçlı hücredeki ve kohlear sinir dentritindeki nörotransmitte-
önce anatomik tanı konulmalıdır. Hastalığın hikayesi neden için rin glutamat olduğu düşünülmektedir. VIII. kranial sinirdeki aksi
önemli ipuçları verir. Örneğin fasial paralizi ile birlikte dilin 2/3 ön yon potansiyeli kohlear mikrofonik potansiyelin oluşumdan 0.5 ms
External
acoustic Anterior. . r;.. Bony labyrinth
meatus
(contains perilymph)
SemWrcular-lportartor ^ Membranous labyrinttt
canals ' (contains endol^nph)
Ampule
-İç kulak o( semidrcuisr
canal
Cochise
Auricle
or Stapes 1
pinna
Incus Lorta Vestibule
MaleusJ
Am pula-
of semicircular
Auditory (eustachian) tube duct Oval window
ŞEKİL 29-1 A. Dış kulak yolu ve temporal kemikten geçen modifiye koronal kesit çizimi, orta kulak ve iç kulak yapılan demonstre edilmiştir.
8. İç kulağın yüksek çözünürlükteki görünümü.
sonra olur. Kohlear sinir nöronlarının her biri hücre için spesifik me kaybı olan sık görülen sendromlar, Usher sendromu (retinitis
olan frekans ve yoğunlukta aktive olur. Spesifite santral ileti yolu pigmentoza ve işitme kaybı), Waardenburg sendromu (pigmentas-
nun her kademesinde devam eder ( dorsal ve ventral koklear nük- yon anomalisi ve işitme kaybı), Pendred sendromu (tiroid otganifî-
leus, trapezoid body, süperior olivar kompleks, lateral İerriniskus, kasyon defekti ve işitme kaybı), Alport sendromu (renal hastalık ve
inferior kollikulus, medial genikulat body, ve işitme korteksi). Dü işitme kaybı), Jervell ve Lange-Nielsen sendromu (uzamış OT ara
şük frekanslarda etkilenen işitme sinir fibrilleri stimüle eden tonli lığı ve işitme kaybı), nörofibromatozis tip 2 (bilateral akustik
daha fazla veya az senkron cevap verir. Yüksek frekanlarda faz kife scwaimoma) ve mitokondrial hastalıklar [mitokondrial ensefalopa-
lenmesi olur ve nöronlar ses dalgasının belirli sütlıısu fazına cevap ti, laktik asidoz, inme benzeri epizodfer (MELAS), miyoklönik epi
verir. Şiddet, etkilenen nöronların miktarına ve aktive olan nöron lepsi ve parçalanmış kırmızı fibril (MERRF), ilerleyici ekstemal
sayısına bağlıdır. . : oftalmopleji (P E O )]. -•
İŞİTM E KAYBININ GENETİK NEDENLERİ Çocukluk Bu temellerin çabuk anlaşılması ve ilişkili hastalıkların, gene
çağı işitme kayıplanma yansında çoğu herediterdir. Herediter işiti tik heterojende için (değişik genler benzer klinik fenotiple sonuç
me kaybı (HİK) yaşamın ileri bir döneminde de ortaya çıkabilir. lanması), allelik hastalıklar (barklı fenotiplerle birlikte aynı gende
Herediter işitme kayıpları işitme kaybı tek klinik anormalliksç farktı mutasyonlar) ve poligenik modülerler İçin bulgulan içeren
sendromsuz, veya eşlik eden diğer sistem anomalileri varsa sendf ilginç kanşıklıklar ortaya çıkarmaktadır (Konu 65).
romlu olarak sınıflandırılırlar, HİK Merin yaklaşık olarak 2/3’ü İŞİTM E DUYUSUNUN BOZUKLUKLARI İşitme kayıplar
sendromsuzdur ve kalan 1/3’ü sendromludur. Sendromsuz olanlar n aurikula, dış kulak yolu, orta kulak, iç kulak veya santral işitme
nn %70-80M otozomal resesif olarak geçer, kalan % 15-20 ‘si otor yollannln hastalıkları sonucu olabilir (Şek. 29-2)- Genellikle auri
zomal dominanttır, %5’den azı X ’e bağlı veya mitokondri yoluyla kula, dış h dak yolu veya orta kulaktaki lezyonlar iletim tipi işitme
maternal olarak geçer. kaybına neden olurken, iç kulak veya VIII. Sinir lezyonlan sensörir
Sendromsuz HİK için 6 0 ’dan fazla gen lokusu haritalanmıştır, nöral işitme kaybına neden olur.
bunlarda eşit sayıda dominant ve resesif kalıtım modu vardır, 14 İletim Tipi İşitme Kaybı Dış kulak yolunun seriimen, debris
değişik kalıtsal gen klpnlamıştır (Tablo29-3). İşitme genleri yapısal ve yabancı cisim tarafından tıkanması, kanal epitelinin şişmesi, dış
proteinleri ( M Y07A , M Y 015, TECTA, DIAPH1), transkripsiyon kulak yolu atrezisi, kanal neoplazmlan, kulak zan perforasyonu,
faktörleri (POU3F4, POU4F3), iyon kanalları ( KCNQ4, PDS9), ve travma veya enfeksiyona bağlı olarak inkusun uzun kolunun nekro
gap junction proteinlerine (Cx26, Cx30, Cx31) göre sınıflara ayrı zu sonucu kemikçik zincir kopması, otoskleroz veya orta kulakta
lır. Bu genlerin birçoğu, connezin 26 (Cx26), TECTA ve M Y07A sıvı, skar veya neoplazmlan sonucu olur.
içeren, otozoriıal dominant ve resesif sendromsuz HİK’ya neden Kolesteatoma; Çok katlı epitelip orta kulak veya mastoidde bu
olur. Genelde dominant genlerle birlikte olan işitme kaybı adöle- lunmasıdır ye sıklıkla yatişkinlerde olur. Kolesteatoma bengn, yar
sanda veya yetişkinlerde başlar ve şiddeti değişkendir, resesif kalı vaş büyüyen ve kemik ve orta kulak clokıılannı harabeden bir lez-
tımla olanlar ise konjenital ve ciddidir. Connexin 26 özellikle yondur. Kazanılmış kolesteatoma patogenezinde ana teoriler trav-
önemlidir, çünkü çocukluk çağı sağırlıklarının % 20’si ile ilişkilidir, matik implantasyon ve invazyon, immigrasyon ve perforasyonda
heterozigotlarda işitme kaybının başlaması adölesanda veya yetiş invazyon ve kronik enfeksiyon ve imtasyonu takiben metaplazidir.
kinlerde olur. İki taraflı mutasyonlar, 30 delG ve 167 delT vakala Muayenede daima peynirimsi beyaz squamoz debris ile dolu perfo-
rın %50’sinde görülür ve populasyonu taramada kullanılabilir. rasyon görülür. Kronik olarak akan, uygun antibiyotik tedavisine
167delT mutasyonu Askenazi Yahudilerinde fazladır ve bunların cevap alınamayan kulaklarda kolesteatoma akla getirilmelidir. Ke
1/1765M homozigottur ve etkilenir. Aynı aile fertleri arasında da mikçik erozyonuna sekonder olarak iletim dpi işitme kaybı sıktır.
işitme kaybı değişkendir, ve diğer genlerin veya faktörlerinde işit Bu gizlice büyüme ve destrükdf hastalık süreci nedeniyle tedavisi
me fenotipini etkilediğini desteklemektedir. cerrahidir.
Presbikuziye genetiğin katkısıda (aşağıda) daha iyi anlaşılma Normal dış kulak yolu ve sağlam kulak zan varlığında iletim ti
ya başlanmıştır. Connexin 26’ya ek olarak, birçok sendromsuz gen pi işitme kaybı varsa kemik patolojisi düşünülmelidir. Otoskleroza
lerde yaşla artan işitme kayıplarıyla ilişürilidir. Presbiakuzinin hem bağlı stapes fiksasyonu düşük frekans iletim tipi işitme kaybı için
çevresel hem de genetik komponenti olduğu düşünülmektedir. sık bir nedendir. Kadın ve erkeklerde eşit oranda görülür ve im-
İşitme kaybıyla ilişikili olan 200’den fazla sendrom vardır. İşit komplet geçişli basit otozomal dominant olarak kalıtdır. İşitmede
azalma onlu yaşların sonu .Tablo 29-3 Scııdrnınsuz Genler ve f.okusları
kırklı yaşlar arasında başlar. Lokus Gen Fonksiyon Kalıtım
Kadınlarda işitme kaybı hami'
lelikte belirginleşir ve otoskle- DFNB1 GBJ2 (Cx26) Connexinlerle gap junctionu veya plazma membran kanallannı AR
oluşturur
rotik işlem hamilelik boyunca
artar. İşitme cihazı veya kısa DFNB2 MY07A Aktin filamenüerine göre farklı makromoleküler yapılan taşır AR
bir cerrahi işlem (stapedekto-
DFNB3 MY015 Saçlı hücrelerdeki aktini organize eder AR
mi) ile yeterli işitme rehabili'
tasyonu sağlanabilir. Otoskle- DFNB4 PDS Sülfat taşıyıcı imzasını içeren yüksek hidrofobik proteinleri kodlar AR
rozun stapes tabanından uzanı DFNB9 OTOF Membran veziküllerinin tafiğinin tutulumu AR
mı ile. kohlea tutulabilir (koh
DFNB21 TECTA Membran üzerinde translokasyon için amino terminal hidrofobik AR
lear otoskleroz) ve mikst tip
sinyal sekansı içerir ve membrana bağlı proteinler ile ilişkili gliko
veya sensörinöral işitme kay zilfofatidillinositolün başlangıcının karboksi terminal hidrofobik
bına neden olabilir, Kohlear bölge özelliği
otosklerozda işitme kaybını
DFNAİ DIAPH1 Sitokinleri ve hücre polaritesinin oluşumunu kapsar AD
önlemek için florid tedavisi 1
verilmesi tartışmalıdır. DFNA2 GJB3 (Cx31) Gap junction proteini oluşturur. AD
KCNQ4 Potasyum kanallarını oluşturur
östaki tüp disfonsiyonu
yetişkinlerde çok sıktır ve akut DFNA3 GJB2(Cx26) Koııneksintcr ile birlikte gap junction ve plazma membran kanallarını AD
otitis mediaya (AOM) veya se GJUtftCxJO) oluşturur
rtiz otitis mediaya (SOM) ne DFNA5 DFNA3 Bilinmiyor, östrojen negatif meme kanserlerini düzeni ile ilgili bir gen AD
den olabilir, Travma, AOM ve
DFNA8/12 TECTA Membran üzerinde translokasyon için amino terminal hidrofobik sinyal AD
ya kronik otitis media kulak
sekansı içerir ve membrana bağlı proteinler ile ilişkili glikozilfofatidilli-
zarı perforasyonundan sorum nositolün başlangıcının karboksi terminal hidrofobik bölge özelliği
lu genel faktörlerdir. Küçük
COCH Hremostaza, kompleman sistemine, immün sisteme ve ektraselliiler AD
perforasyonlar kendiliğinden
matriks bileşimine kanşır
iyileşirken geniş defektler cer
rahiye ihtiyaç duyar. Kulak za MY07A Aktin fılamentlerine bağlı değişik makromolekiller yapıların taşınması AD
rı perforasyonu onarımında DFNA15 POU4F3 Selliller fenotiplerin saptanması için kritik gelişimsel düzenleyici görevi AD
timpanoplasti çok etkilidir yapar
(>% 90). AOM, SOM, kronik DFN3 POU3F4 Sellüler fenotiplerin saptanması için kritik geişimsel düzenleyici görevi Xe bağlı
otitis media* serümen, kulak yapar
zarı perforasyonu ve östaki tüp
NOT: AD, autosomal dominant; AR, autosomal recessive.
disfonsiyonunda otoskopi ye-
terlidir.
rops) vestibuler ve kohlear saçlı hücrelerde dejenerasyona neden
Sensörinöral İşitme Kaybı Korti organındaki saçlı hücre ha
olur. Bu enfeksiyon, travma, otoimmün hastalık, enflamatuar has
sarı yüksek ses, viral enfeksiyon, ototoksik ilaçlar ( salisilatlar, ki talık veya tümöre sekonder endolenfatik kese disfonsiyonu sonucu
nin ve sistemik analogları, aminoglikozit antibiyotikler, frusemid gelişebilir. İdiyopatik etyoloji en geniş kategoriyi oluşturmakta ve
etakrinik asit gibi loop diüretikleri, sisplatin gibi antikanser ilaçlar),
çok kesin olarak Meniere hastalığı olarak gönderilmektedir. Her
temporal kemik kırıklan, menenjit, koklear otoskleroz, Meniere hangi bir işitme kaybı şekli görülebilse de tipik olarak düşük fre
hastalığı, ve yaşlanma sonucu olabilir. İç kulağın konjeriital malfor- kanslı, tek taraflı sensörinöral işitme kaybı vardır, Serebellopontin
masyonlan yetişkinlerde işitme kaybı nedeni olabilir. Genetik pre- köşe tümörü ve demiyelinizan hastalıkları gibi retrokoklear pato
dispozisyon tek başına veya çevresel faktörler ile birlikte sorumlu lojiyi ekarte etmek için MRI çekilmelidir. Tedavi direk vertigo
olabilir. kontrolüne yöneliktir. Rotatuar vertigonun kontrolünde düşük tuz
P r e s b ia k u z i (yaşa bağlı işitme kaybı) yetişkinlerdeki en sık diyeti başlıca dayanaktır. Diüretikler, kısa süreli kortikosteroidler
sensörinöral işitme kaybı nedenidir. Erken dönemlerde simetrik, ve intratimpanik gentamisin inatçı vakalarda faydalı olabilir. Cerra
yüksek frekanslarda hafif veya keskin işitme kaybı ile karakterize- hi tedavi cevapsız vakalara saklanır. Bunlara endolenfatik kese de-
dir. İlerleme ile işitme kaybı tüm frekanslarda olur. Daha önemlisi kompresyonu, labirentektomi ve vestibüler sinir keşişi yapılabilir.
işitme kaybı belirgin, belirginlik kaybı da olur. Fenomenlere karşı Labirentektomi ve vestibüler sinirin kesilmesi vakaların %90Tndan
ayırımda kayıp. rekrütman (sesin anormal artması) ve özellikle gü fazlasında vertigoyu ortadan kaldırır. Neyazıkki işitme kaybı, tin
rültülü ortamlarda konuşmanın anlaşılmasında zorluk vardır. İşitme nitus ve kulakta dolgunlük için etkili bir tedavi yoktur.
cihazları kelime tanıma skoru % 50’nin altına indiğinde sınırlı fay S e n s ö r in ö r a l işitm e kaybı herhangi bir neoplastik, vaskuler,
da sağlar. Kohlear implantlar ile belirgin artma ve gelişme olması demiyelinizan, enfeksiyon veya dejeneratif hastalıktan veya santral
bunları işitme cihazının yetersiz olduğu durumlarda tedavi seçene işitme yollarını etkileyen travma sonucu oluşabilir. İnsan immün
ği olmaktadır (optimal artırma % 30’dan düşük kelime tanınla sko yetmezlik virüsü hem periferal hem de santral işitme sistem yolla
ru olanlarda olur). rında patolojiye neden olabilir ve sensörinöral işitme kaybiyla bir
M e n ie r h a s ta lığ ı, epizodik vertigo, değişken işitme kaybı, tin likte olur.
nitus ve kulakta dolgunlukla karakterize bir hastalıktır. Tinnitus Kişide hem iletim hem de sensörinöral tip işitme kaybı olması
ve/veya sağırlık ilk vertigo ataklarında olmayabilir, fakat hastalık na m ik st tip işitm e kaybı denir. Mikst tip işitme kaybında patoloji
ilerledikçe ortaya çıkar ve akut atak sırasmda şiddeti artar. Meni- orta kulak ve iç kulağı aynı zamanda etkiler. Bunalar kemikçik ve
erin yıllık insidansı 1000’de 0.5 ile 7 .5 ’dir. Başlangıç beşinci de- kokleayı tutan otoskleroz, kafa travması, kronik otitis media, koles-
katta olur, fakat genç yetişkinler veya yaşlılarda da olabilir. Histo teatoma, orta kulak tümörleri ve bazı iç kulak malformasyonlardır.
lojik olarak endolenfatik sistemin genişlemesi (endolenfatik hid- Temporal kemik kırığı ile sonuçlanan travma iletim, sensorinö
İşitme kaybı
Cerumen tıkanma
TM perforasyon öykü
İ
Kolesteodoma î i
(^ o rm af)
SOM ~ r
AOM Otolojlk muayene
Dış İşitme kanal
aktivitesi/tıkanması >|*>
Ûstaki tüpü
, s "• ; f t f ' !
disfonkslyonu
Timpanosklerozis * , '■«-*>
vi. îr.ı
- V* -M »i * H t, * * • i, Jfr
y - y C y
.............. r r (r 1 ^ Saf ton ve konuşma adlyometrl T \ s * ’V"
i
Conductive HL f A? „ * f i - j SNHL ^ 1, *
\ î
% , X5
I ■ k
' y j Impedance audiometry J impedance audiometry] Akut | Kronik
Asymmetric/symmetric
n o r m a l) ’=: - (anormaT*
j CNS Infection)
I
Asımetnk Simetrik
} Tumorst
AOM Cerebellopontine
Otosclerosis Stapes gusher AOM
SOM i köşe
Cerumen syndrome* TM delinme*
TM delinme J j| C N S f İç kulak
tıkanması İç kulak Cholesteatoma*
İnme) malformasyonu
Ossicular Östakt tüpü malformasyonu* Temporal kemik
disfonkslyonu fjT ra u m a ’ Gürültüye maruz
fixation Otosclerosis travması*
Cerumen tıkanması kalma
Cholesteatoma* Temporal kemik Orta kulak tümörü
Temporal kemik Cholesteatoma* kemik travmasr glomus
trauma* Temporal kemik tympanlcum 1
Osıküler glomus jugulars -V r v x f
devamsızlık' - ^ n o m ıa P ) - -
Orta kulak tümörü fî i .*•
§ g § ıt ■ 4
|
fgjHSSg* Endolymphatic
Labyrinthitis*
d> hydrops İç kulak malformasyonu «
Labyrinthitis* Cerebellopontine köşe tumors ,
Perilymphatic fistula* Arachnoid cyst
Radiation therapy Facial nerve tumor
T- ^ u / 1 >-« t Lipoma .
Z l* ^ t r -r.'.^î
B. “ 3* “L
y \ S /‘-v ~*İ -»r
~‘ * i y- ,•
* W î ^ 4 ı < y ■» t
^t l j Meningioma
i
J y- \ ^ ' A /" * ; y rr .tn!*. j t*» : Vestibular schwannoma
X X r 1 Multiple sclerosis)
ŞEK İL 29-2 işitme kaybı yaklaşım algoritması, İŞ: işitme kaybı, SNİK: sensörinöral işitme kaybı, KZ: kulak zarı, SOM; seröz otitis media,
AOM; akut otitis media, BT; temporal kemik tomografisi.
rai veya mikst tip işitme kaybı ile birlikte olabilir, İç kulak korun —------ ----——— H a s ta y a Y aklaşım - ------------ --------
1
nim kelimenin ayn olacak kadar yavaş olmalı, fakat çok yavaş ko ■ ÜST SOLUNUM Y Ö L F
nuşma da dikkati dağıtır ve bağlanmayı kaybeder ve dudak okur. ■mm
ENFEKSİYONLARI ;
Konuşmanın kuvvetli, berrak ses olmalıdır. Bunların tümünde tam
__ «_İL Y ü c e l A kbaş, C en giz Ö zcan
olarak dikkatlerini vermeden optimal iletişim sağlanamazı
KORUNM A İletim tipi kayıplar AOM’de. erken ve uygun an
tibiyotik ve sürede kullanılması ve 1 2 haftadan fazla süren ortaku
Üst solunum yolu enfeksiyonu dahiliyecilerin veya pratisyenlerin
lak efüzyonlanndâ. ventilasyon tüpü takılarak önlenebilir. Arnijıogr
eri sık rastladığı hastalıkları kapsar. Farenjit, lârenjit, rinit, sinüzit,
likozit, antibiyotiklere bağlı vestibuler fonksiyonun kaybı ve sağın
ekstemal otit ve otitis media nedeniyle doktorlara yıldri milyonlar
lık serum konsantrasyonları takip edilerek önlenebilin 5
10 milyon Amerikalı’d* gürültüye bağjı işitme kayba vardır ve ca başvuru olur. Bu hastalıkların poliklinik seviyesinde tedâvi edi
2 0 milyon kişide işyerlerinde tehlikeli gürültüye manız kalmakta lebilmelerine rağmen ,bu hastalıkların farenjitiri peritonsiller a b se,
dır. Gürültüye bağlı işitme kaybı gürültüye maruziyeti önlenmesi i frontal sinüzitin subperiostal abse ve invaziv otitis ekstemanın tem
veya kulak tıkaçları Veya kulaklık kullanılarak önlenebilir. Gürül1 1 poral kemik osteomiyelit gibi ciddi komplikasyonlarının pratisyen
tüye bağlı işitme kaybı iş aktivitelerinde olduğtı gibi eğlencede de ■ doktorlar tarafından tanmabilmeleri gerekir. Pratisyen doktor baş
olabilir ve adölesanda başlar. Yüksek risk aktivlteleri.elektrikli boyunun- hayati tehlikesi olan epiglottit, Ludwig angini ve rinose’-
aletler de odun ve metal işleri, hedef göstericiler ve küçük silahlar rebral mukormukozisi de tammlayabilmelidir; , .
ile avlanmadır. Tüm içten yanmalı ve elektrikli motorlar kulak ko- i
ruyucu ile korunmayı gerektirir. Esasında tüm gürültüye bağlı işit- 5
BURUN Y E YÜ ZÜN H A STA LIK LA R I
me kayıplan çocuklukta başlanan eğitimle önlenebilir, İşitmenin
endüstriyel korunma programlan 8 saatin üzerinde A skalâsında,
Burun ve yüzü sıklıkla etkileyen enfeksiyonlar fplikülit, fronküloz,
ortalama 85 d B ’e maruziyet olduğu kaman gerekmektedir Böyle
impetigo ve erizipeldir. Bunlar daha detaylı olarak Konu 128’de,
gürültülü ortamlarda çalışan İşçiler iş öncesi odyofojik değerlendi
Tablo 128-1 de tartışılmıştır.
rerek, işitme konıyuculann kullanılmasının zorunlu olması ve yıl
Burunun mukoza! yüzeyinin enfeksiyonları genellikle respir*-
lık odyolojik'değerlendirme ile korunabilir. ‘
tuar virüslere (özellilde rhiriovifüs) bağhdır ve akut rinit olarak gö
rülür. Birçok nadir kronik intranazal hastalık da vardır. Ozena veya
B İL G İL E N D İR M E atrofik rinit kötü kokulu kuru kabuklarla örtülü atrofîk mukoza ile
Yazarlar, bu-konunun 14. baskısındaki yazan olan Dr. Joseph karakterizedir (yunanca ozein= pis koku). Naza! kültürlerden sık
B-MartinT belirtmek islemektedirlar lıkla klebsiella ozena izole edilmesine rağmen bunun neden mi ol
duğu yoksa sadece kolonize mi olduğu belirgin değildir.İntranazal
B İB LİO G R A FY A
olarak aminoglikozidler (öz. oftalmik tobramisin) ile irrigasyon ve
A1BA T et al: Effect of zinc sulfate on sensorineural olfactory disorder. Acta Oto ya oral siprofloksasin uygulaması bazı vakalarda klinik iyileşme
laryngol Suppl (Stockh) 538:202, 1998
sağlamaktadır. Klebsiella rinoskleromatis rinoskleromaya neden
BALLENGER JJ, SNOW JB (eds): Otorhinolaryngology Head and Neck Sur
gery, 15th ed. Baltimore, Williams & Wilkins, 1995 olur, Afrika, A sya ve Latin Amerikalılarda görülen üst solunum yo
DOTY RL el al: Smell identification ability: Changes with age. Science lu mukozasının kronik granülomatöz bir hastalığıdır. HIY pozitif
226:1441, 1984
FIRESTEJN S, SHEPHERD GM: Interaction of anionic and cationic currents le iki hastada da tanımlanmıştır. Miculicz hücreleri (köpük histiyosit-
ads to a voltage dependence in the odor response o f olfactory receptor ne leri) biyopsi spesmenlerinin submukozasında görülür. Rinosklero-
urons. J Neurophysiol 73:562, 1995
ma iki aylık streptomisin, trimetoprim- sulfometoxazol, kinolon
GETCHELLTV et al: Smell andTaste in Health andDisease. New York, Raven,
1991 veya tetrasiklinler ile tedavi edilebilir. Pseudomonas mallei atların
KALINEC F et al: A membrane-based force generation mechanism in auditory solunum yolu hastalığı olan bez iltihabına neden olabilir. İnsanlar
sensory cells. Proc Natl Acad Sci USA89:8671, 1992
LALWANI AK, CASTELEIN CM: Cracking the auditory genetic code: da enfeksiyon nadirdir, nazal inokulasyon pürülan nazal akıntıya
Nonsyndromic hereditary hearing impairment Am J Otol 20(1): 115, 1999 neden olur ve burun içi granülomatöz lezyonlar ve ülserasyon ta
MORELL RJ et al: Mutations in the connexin 26 gene (GJB2) among Ashkena kip edebilir. Tedavisi sulfadiazindir.
zi lews with nonsyndromic recessive deafness. N Engl 1 Med 339:1500,
1998 N e o n a t a l k o n je n it a l s ifilis rinit olarak başlayabilir. Yaygm oste-
OGAWA T. RUTKA J: Olfactory dysfunction in head injured workers. Acta Oto- okondrit semer burun defonnitesine neden olabilir. L e p r a d a m y c o -
188 II Hastalıkların Ana Bulgulan ve Takdim Şekilleri zitin semptomları pürülan nazal veya postnazal akıntı, nazal kon-
jesyon ve sinüs ağrısı veya tutulan sinüs lokalizasyonuna göre ba
b a c te r iu m l e p r a e nazal mukozayı infiltre eder ve kronik nazal kon- sınç hissidir. Maksiler sinüs ağrısı genellikle yanakta veya üst diş
jesyona ve kanamaya neden olabilir. Nazal kartilaj tutulumu semer lerde, etmoid sinüzit ağrısı gözler arasmda veyaretroorbital ve sfe
burunla sonuçlanabilir. noid ağrısı yüzün üst yansında veya occiputa yayılan retroorbital
R h in o sp o rid iu m s e e b e r i fungus; benzeri bir organizmadır, hala ağn şeklinde algılanır. Sinüs ağnsı öne doğru eğildiğinde veya yü
üretilememiştir ve r h in o s p r id o iz is e neden olur. Aylar ve yıllar bo züstü yattığında artar. Ateş akut maksiler sinüzitli hastalann yan
yunca gelişen pediküllü kitleler tıkanmaya ve kötü kokuya neden sında olur.
olur ve cerrahi olarak eksize edilmelidir. Blastomyces dermatitis Tanı Akut bakteriyel sinüzitin tanısı semptomlan üst solunum
Missisippi ve Ohio nehri vadisinde görülen bir mantardır ve pul- yolu viral enfeksiyonlarına benzediği için zor konulabilir.Soğuk al
moner enfeksiyona neden olur, fakat cilt veya nazal mukjozada gınlığı semptomlannın 7-10 günden daha uzun sürmesi ( veya bel
kronik ülseratif lezyonlara neden olabilir. Mucomycois hayati teh li kişilerde normalden uzun sürmesi) bazı otörlere göre bakteriyel
like yaratan ve primer olarak diabetli hastalarda görülen bir hasta sinüzitin en sık görülen klinik şeklidir. Dört yönlü sinüs grafileri
lıktır. Nazal kavitede siyah eskar dokusu olarak görülür (fungal si akut sinüzit tanısında yararlıdır. Radyolojik opasite, hava-sıvı sevi
nüzitlere bak). yesi veya 4 mm’den büyük mukoza kalınlaşması aktif bakteriyel
enfeksiyonlar ite çok iyi ilişkilidir. Sinüslerin bilgisayarlı tomoga-
SOĞUK ALGINLIĞI fîsi sıradan radyografilerden özellikle etmoid ve sfenoid Hastalıkla
rında çok daha fazla duyarlıdır. Bu mutlaka komplikasyonlu vaka
Soğuk algınlığı üst solunum yollarının kendi kendirli sınırlayan vi lar veya hastaneye yatırılan hastalara saklanmalıdır. Sinüs B T ’sin-
ral bir hastalığıdır. Yetişkinlerde yılda iki, çocuklarda 6 -8 defa gö deki bulgular soğuk algınlığındaki geri dönüşümlü akut bulgular
rülür. En sık neden % 40 rhinovirüs ve % 10 corona virüstür, fakat olduğu için erken dönemde rutin olarak B T kullanılması aşın mik
parainfluenza virus, respiratuar sinsidyal virüs, influenza virüs ve tarda akut bakteriyel sinüzit tanısı konmasına neden olabilir.
adenovirüs de etken olabilir. Rhinovirüsün, lOO’dea fazla değişik Etyoloji Akut toplumdan kazanılan maksiller sinüzitin bakteri
immünotipi vardır, bu da etkili tedavi veya aşıyı engeller. Soğuk al yolojisi direk sinüs ponksiyonu veya aspirasyonlafi ile yapılan ça
gınlığı için spesifik tedavi yoktur, antihistaminikler, dekonjestanlar lışmalarda çok iyi olarak tanımlanmıştır; Çocuklar ve yetişkinlerde
ve ipratropium bromid nazal spreyleri semptomlarda biraz azalma S tr e p to c o c c u s p n e u m o n ia ve H a e m o p h iliu s in flu e n z a s ( tip b değil)
ya neden olur. Bir çalışmada iki saatte bir alman çinko glukonat en sık nedendir ve sırasiyla 1/3 ve _ ’dür. Çocuklarda M o r a x e lla c a -
pastillerinin semptom süresini azaltığını fakat % 2 0 bulantı yaptığı ta r r h a lis de önemlidir ve vakaların % 20’sidir. Rhinovirüsler, influ
bulunmuştur. G vitaminin soğuk algınlığından koruduğu henüz is- enza virüsleri; ve parainfluenza virüsleri de yetişkin vakalannın
patlanmamıştır. 1/5’ inde tek başına veya bakteriyemi ile birlikte bulunabilir.
K r o n ik otitis . e k s te r n a kanala tekrarlayan minör travmaya ( ka langıç tedavisine dirençli vakalarda endikedir, H.influezalerin üçte
şıma ye pamuk kulak temizleyicileri kullanımı) veya kronik orta biri, M. catarhalislerin dörtte üçü beta laktamaz üretmesine rağmen
kulak akıntısına bağlı olarak ağrıdan çok kaşıntıya neden olur. Ay çoğu yazar hala rutin vakalarda amoxicillini başarılı, bulmaktadır.
Beta laktamaz üreten suşlara etkili diğer ilaçlar amoxicilin/klavulo-
rıca kronik otitis mediamn oral antibiyotikler ile tedavisi bu duru:
nate (oral 3x875 mg 7 - 1 0 gün), trimetopirim.-sulfometoxazole,
mu gizler. , .
İn v aziv (m alig n ) o titis e k s te r n a potansiyel hayatı tehdit eden
eritromisin/sulfisoxazole, kloritromisin ve ikinci jenerasyon oral
sefalospprinler (loracarbef, ceipodoxime proxetil ve cefuroxime
bir enfeksiyondur, genellikle P. Aeruginoza etkendir ve yavaş ola
aksetil)’dir, Penisiline dirençli pnomokoklar major problemdir ve
rak dış kulak yolundan komşu yumuşak dokuları, mastoidi ve tem
beta laktamaz ile kontrol altına alınamazlar, (Konu . 138), Qrta de
poral kemiği tutarak kafa tabanına yayılabilir. Primer olarak kont
recede direnç olan suşlar yüksek doz amoxisilin veya klindamisin,
rol altındaki diabeîik hastalarda olur. Haftalar aylar boyu süren ku
eritromisin ve trimetoprim-sulfametoxasola cevap verebilir. Levof-
lak ağrısı ve akıntı hikayesi vardır ve yanlışlıkla kronik otitis me
laksosin gibi kinolonlar çocuklarda kullanımı ispatlanmamasına
dia (nadiren ağrılı bir antite) olarak tanımlanabilir. Muayenede
rağmen yetişkinlerde etkili olabilir. Ciddi enfeksiyonlar veya yük
ödemli kanal, orta aşağı posterior bölümde granülasyon dokusu( kı
sek oranda dirençli vakalarda parenteral ceftiraxon veya vankomi-;
kırdak kemik birleşim yeri) görülür, Trismus ve parsiyel fasial pa
sin tedavisi gerekir. Antihistaminikler ile ek tedavinin ispatlanmış)
ralizi bazı durumlarda belirgindir. IX ., X „ ve XI. Kranial sinirlerde
etkinliği yoktur.
genellikle etkilenebilir. Ateş invaziv otitis ekstemada nadirdir ve
olursa düşüktür.
Laboratuar çalışmalarında normal beyaz küre sayısı fakat yük
sek sedimantasyon hızı vardır. Kemik ve yumuşak doku tutulumu- Çocuklardaki tekrarlayan AOM atakları aynı patojene bağlı,
nun yaygınlığını saptamak için B T veya MRG gereklidir. BT ileri olarak olur ve primer OAM’ye neden olur (S.p n e u m o n ia , H ,.in flu
vakalarda kafa tabanındaki kemik destrüksiyonunu gösterir. Kulak e n z a e , M . c a t a r h a lis ) . Erken tekrarlar (% 75) relaps değildir ve de
akıntı sürüntüsü yerine kanaldaki granülasyon dokusu veya derin ğişik mikroorganizmalar veya başlatan organizmanın değişik suşu-
doku biyopsisi kültür için tercih edilir. Yaklaşık olarak tüm vaka na bağlı olabilir. Yetişkinlerdeki tekrarlayan AOM şekli de benzer
larda antibiyotik kültür için derin doku spesmeni elde edilerek pa dir fakat iyi çalışılmamıştır. Tekrarlayan AOM tedavisindeki ilaçlar
tolojik inceleme yapılıncaya kadar kullanılmamalıdır. Spesmen el dirençli suşlara etkili olmalıdır. Sık tekrarlayan hastalar( ör. 6 ayda
de edildikten sonra p s e u d o m o h a s a etkili intravenöz ampirik antibi 3 atak) kış aylan boyunca günde bir defa amoxicillin veya sulfisok-
yotik tedavisi (ör. Ticarcillin (4 saatte bir 3 g), piperacillin veya cef sazol ile antibiyotik proflaksisinden fayda görürür. Bu tedavinin de.
tazidime artı aminoglikozit) intraoperatif olarak başlanabilir. Tok- daha fazla antibiyotiğe dirençli bakteri geliştirme riski vardır.
sisiteyi önlemek için kültürde siprofloksasin duyarlı p s e u d o m o n a s S ER Ö Z O T İT İS M ED İA Efüzyonlu otitis media veya seröz
üremesi olmuşsa aminoglikozid ile yer değiştirilmelidir. Vakaların otitis media enfeksiyon bulgusu olmaksızın orta kulak sıvısının ay
% 95‘inden fazlasında p s e u d o m o n a s etkendir, kalan vakalarda sta- larca devam etmesiyle karakterizedir. Bu durum etkilenen kulakta
f i l o c o c c u s ep id e r m id is , a s p e r g illu s .fu s o b a c t e r iu m ve a c tin o m y c es - 25 dB’lik işitme kaybı ile birliktedir. Orta kulak kültürleri genellik
tir. Sistemik antibiyotik tedavisi 6 -8 hafta devam etmelidir. Duyar le negatiftir. Klinik çalışmalarda antibiyotik verilen çocuklarda
lı pseudomonas vakalarında iki haftalıki İV kombinasyon tedavisi kontrol grubuna göre sıvının kaybolduğunu gösterse de antibiyotik
ni takiben 6 hafta günde iki defa 7 5 0 mg oral siprofloksasin kulla ler genellikle çok az faydası olsa da direnç gelişme riskini artırdığı
nılabilir. için önerilmemektedir. Adenoidektomi, miringotomi veya timpa-
A KU T O TİTİS M ED İA Orta kulak östaki tüpü yoluyla nazo- nostomi tüpünün çocuklarda efüzyon süresini azalttığı gösterilmiş
farenks ile bağlıdır. Tüp tıkandığında , mastoid kavite ve orta ku tir.
KRONİK SÜPÜRATİF OTİTİS MEDIA Kronik .süpüratif 30 Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları 191
olitis media hastalarında ağrısa işilıne kaybı ve iııtennitant pürülan
kulak akıntısı vardır. Muayenede kulak zarında santral perforasyon interdental palpillalarda ülserasyon vardır, Oral anaeroblar neden
ve orta kulaktan pürülan akıntı görülür. Kolesteatom varsa perfo olduğu için oral penisilin artı metranidazol veya tek başına kliııda-
rasyon periferaldir. Akıntı: kültüründe P.a e r u g in o s a (%40), S. a u - misin tedavisi her iki durumda da etkilidir. ;
er e u s (%20), K l e b s i e l la (%20) ve diğer gram negatif enterik basil L u d w ig a n jin i çabuk yayılan, sublingual ye submandibular boş-:
lerdir. Anaeroblar vakaların % 50’sinde bulunur ve genellikle mikst luklann hayatı tehdit eden sellülitidir ve genellikle alt molarlann
kültürlü anaeroblardır. BT cerrahi olarak tedavi edilebilen bir em enfeksiyonu şeklinde başlar. Hastalar ateşlidir ve yutkunamadıkla-.
feksiyon odağını (kolesteatom veya mastoid sekestre) değerlendi rı için sekresyonlar birikir, sublingual bölgede kahverengi, tahta gi
rebilmek için gereklidir. Terapötik amaçla hastalar kolesteatomlu bi .bfc ödem dili yukarn ve arkaya doğru iter. Supraglottik bölgeye
ve kolesteatomsuz olarak ilri gruba ayrılır. Kolestetomlu grup ko» enfeksiyonun yayılması ile havayolu obstruksiyonuile sonuçlana
lesteatomun cerrahi olarak çıkarılması ile tedavi olur. Kolesteatom bilir. Tedavide streptokok, ve oral anaeroblara etkili ampisilin/sul-,
suz olanlar aktif hastalık ataklarında tekrarlayan topikal antibiyo- baktam (ösaatte bir 3 g) veya yüksek doz penisilin artı metranida-
ıik tedavisine ihtiyaç duyar ye gerçek tedavi nadirdir. Şistemik ant zolu oral antibiyotik takip etmelidir, Toplam tedavi süresi 14 gün
lihiyotiğin rolü açık değildir. Bir çalışmada topikal veya oral te olmalıdır. Havayolu takibi önemlidir. Entübasyon veya trakeotomi
daviye cevap alınamayan kolesteatomsuz, çocuklarda İV antibiyo gerekebilir. . , , ,i
tik tedavinin başarısının %78 olduğu bildirilmiştir. N a m a ve şa n k ru m o r i s oral- ve fasial dokulann gangrenöz en
T ü b e rk ü lo z o titis m e d ia nadirdir ve sıklıkla yanlış tanı konur. feksiyonudur. Kötü beslenen ve debil hastalarda görülür ve özellik
Nontüberküloz kronik otitis mediayı taklit eder,fakat akıntı rutin le çocuklar arasında yaygındır. Başlangıcı mandibute gingivasında
antibiyotiklere cevap vermez. Muayenede kulak zarında multipl nekrotik ülser şeklindedir. Nomanıii: etkeni oral anaeroblar özellik
peıforasyonlar, orta kulakta inci gibi veya gevşek doku görülür. le fusospiroketal organizmalardır (ör. F u sp b a c te riu n t n u eleatu m ).
Hastaların sadece %30’unda akciğer grafilerinde aktif tüberküloz Tedavisi yüksek doz penisilin, debritman ve altta yatan malnütris-
bulgusu olur. Tedavi diğer ekstrapulmoner tüberkülozlar gibidir. yonun düzeltilmesidir. •. • ••
MASTOİDİT Mastoid temporal kemiğin kulağın arkasındaki H e r p e s s im p le x genellikle dudakların soğuk hassassiyetine ne
bölümüdür ve solunum epiteli ile döşelidir ve balmumu gibi hava den olur,Takat dil üzerinde ve bukkal mukozada ağrılı, veziküllere
hücrelerini içerir. Bu hava hücreleri orta kulak ile ilişkilidir. Orta de neden olabilir. Primer enfeksiyon İV hidrasyona gerek olabilir
kulaktaki sıvı otitis media başlangıcında olur ve daima mastoidde- ve asiklovir ile tedavi edilmelidir. Pamukçuk veya orofarengeal
ki sıvıyla birliktedir. Gerçek mastoidit antibiyotik kullanımı ile na kandidiazis etkeni candidadır ( C .a lb ic a n s ) , Yenidoğarv, uzamışan-ı
dir olarak görülmesine rağmen, bunun nedeni otitis medianın erken tibiyotik tedavisi alan hastalarda, immün yetmezlikli hastalarda
iodavi edilmesidir. olur AIDS hastaların %90’ından fazlasında pamukçuk gelişir. Pa-
Mastoidit, mastoid hava hücreleri arasındaki kemik bölümlerin mukçuklu hastalar dilde yanma veya çiğ boğaz belirtirler ve mu
erozyonu ile karakterizedir. Akut mastoiditli hastalarda ağrı, hassa ayenede dil veya bukkal mukozada beyaz plaklar görülür. Tedavi
de topikal antifungal ajanlar (clotrimazole, nistatine) veya oral flu-
siyet ve mastoid üzerinde şişlik bulunur. Subperiostal abse veya se-
canazole kullnılır. AİDS’li hastalarda flukanazole ile dirençli paş
lıilit varsa pinria dışa doğru itilir. BT kemik destrüksiyonunu veya
mukcuk tedavisi zordur, oral itrakanazole solüsyonu veya oral am-
drene olabilen mastoid abseyi gösterir.
fotersjn B süspansiyonları etkili olabilir.
Mastoiditin bildirilen bakteriolojisi değişkendir. Bazı vakalarda
FA R EN JİTLER Çoğu farenjit vakaları viral olarak düşünülür,
AOM’ye benzer organizmalar (S. p n e u m o n ia , H . in flu e n z a e ) var
Çoğu rinovinis, coronavirüs veya parainfluenza tarafından olan so-
ken, diğerlerinde S. a lte r e u s ve P s e u d o m o n a s gibi gram negatif ba
ğuk algınlığının bir parçası olarak oluşur. Hastalarda nezle ve ösü-
siller görülür. İdeali parasentez ile orta kulak- kültüründe üreyeli
rük gibi kaşıntı veya boğaz ağrısı olur. Farenks inflame ve ödem:
mikroorganizmaya yönelik oltnalıdır. Başlangıçta geniş spektrum-
lidir, fakat eksuda yoktur, influenza virüsü ve adenovirüsler ciddi
lu ticarcillin/clavulonate artı gentamisin veya siprofloxasirt ile ol
boğaz ağrısına neden olabilir bunun yanında ateş ve halsizlik de
malıdır, sonra darattılabilir.
olur. Virüslere bağlı da olsa farengeal ödem ve eritem bulunur, ade
OTİTİS MEDİA VE MASTOİDİTİN KOMPLİKASYON-
novirus enfeksiyonlarında genellikle eksudaya neden olur ve sterp-
LARI Ekstrakranial komplikasyonlan işitme kaybı, vertigo ile so
tokokal farenjiti taklit eder. İn fe k s iy ö z m o n o n iik le o z is etkeni Epste
nuçlanan labirintit ve fasial paralizidir. Ek olarak mastoid enfeksi
in Barr virüsüdür ve ciddi boğaz ağrısına neden olur. Mononüke-
yonu temporal kemik periostu altından yayılırsa subperiostal abse-
ozis vakalarının yarısında eksudatif farenjit veya tonsillit bildiril
ye veya mastoid tipden sternokleido mastöid kasın derininde derin
miştir ve streptokokokal enfeksiyonları takklit edebilir. H e r p a n jin â
boyun enfeksiyonuna (Bezold absesi) neden olur. İntrakamial
coxsackie Virüs etkenidir ve ateş, boğaz ağrısı miyalji ve yumuşak
komplikasyonlar epidüral abse, dural venöz tromboflebit (genellik
damakta uvula ile tonsil arasındâ veziküler enantem ile karakteri
le sigmoid sinüs), menenjit ve beyin absesidir.
zedir. Genellikle sadece iki ile altı lezyön vardır, küçük papül ola
rak başlar vezikül olur ve sonra ülsere olur. Ateş ve non eksugatif
farenjit akut retroviral sendromun genel semptomlarıdır ve HIV en
ORAL KAVİTE VE FARENKS feksiyonundan birkaç hafta sonra gelişir.
ENFEKSİYONLARI-, Farenjitlerin en önemli nedeni grup A s t r e p to k o k la r d ır (S. p y o
g e n e s ) , Bu organizma farenjitlerin %15’inden sorumludur ve
ORAL KAVİTE ENFEKSİYONLARI Oral kavite, dudaklardan önemli komplikasyonlara hem süpüratif (peritonsiller ve retrofa-
dilin circumvallate papillarına kadar uzanır ve yoğun olarak viri- rengeal abse) hem de nonsüpüratif ( kızıl, streptokokal toksik send-
dans streptococlar ve anaerobları içerir. Bu organizmalar bu bölge rom, romatizmal ateş, akut poststreptokokal glomerulonefrit) ne
de çeşitli enfeksiyonlara neden olur. G in g iv it diş etlerinin enfeksi den olabilir. Ateş, ciddi boğaz ağrısı, servikal lenfadenopati ve ton-
yonudur, periodontal hastalığın erken formudur. Ağızdaki anaerob siller ve farenkste enflamasyon( eksuda ile kaplı) klasik bulgulan
lar, özellikle P r o v o te lla in ter m e d ia gibi anaerobik gram negatif çu dın Fakat çoğu sterptokokal farenjit hafiftir ve eksudasız minimal
buklar en sık nedendir. V incent a n jin i, nekrotizan ülseratif gingivit eritem olur ve soğuk algınlığı farenjitine benzer. Bazı hastalarda
veya hendek ağız olarak da adlandırılan hastalarda ağız kokusu ve gerçekte viral farenjit olmasına rağmen grup A streptokoklar da ko-
192 II Hastalıkların Ana Bulgulan ve Takdim Şekilleri ken parainfluenza virüslerdir,diğer respiratuar virüsler (influenza
veya respiratuar sinsityal virüs) de etken olabilir.
Ionize olabilir, bu kişilerde streptokok düşünülerek tedavi edilme- Krup mutlaka epiglottitten ayırt edilmelidir (aşağıyı gör). Epig-
melidir.Tanı kültür ile konur. Hızlı antijen testleri kullanılabilir.Bu lottit genellikle daha hızlı ilerler ve daha toksik görünüm yapar.
testlet spesifik olmasına rağmen sensitif değildir. Pozitif test pozitif Boyun grafileri faydalı olabilir fakat epiglottiti ekarte etmek için
kültüre eşdeğerdir, fakat negatif test kültürle doğrulanmalıdır.Tek güvenilir değildir, Krupta ön-arka boyun grafılerinde subglottik
doz İM benzatine penisilin (1.2 milyon ünite) veya 10 günlük oral ödem ( kalem ucu görünümü) varken epiglotittede kalınlaşmış
penisilin (günde 4 defa 250 mg) veya eritromisin organizmayı era- epiglot görülür.
dike etmek için gereklidir. Eritromisin kullanılacaksa duyarlılığı Ciddi krupu olan hastalar mutlaka hastaneye yatırılmalı, pul-
saptanmalıdır çünkü özellikle Avrupa’da eritromisin rezistansında soksimetre ile hipoksi takibi yapılmalı ve entübasyon için izlenme
artış bildirilmiştir. Streptokoka etkili diğer antibiyotikler de kulla lidir. Nemlendirme genellikle yapılır, fakat sadece birkaç kontrollü
nılabilir (ör. Amoksisilin, cefuroxime) ve bir çalışma 4 günlük ce- çalışma bunun faydasını bildirmiştir, Nebulize rasemik epinefrin
furoxime tedavisinin 10 günlük penisilin tedavisi organizma eradi- belirgin stridoru olan hastalarda geçici (2 saat) iyileşme sağlar, fa
kasyonunda etkili olduğu bildirilmiştir. Fakat romatizmal ateşten kat böyle hastalar rebound ödem için gözlenmelidir. Nebulize veya
korunmada sadece penisilin etkilidir (Konu 235). parenteral steroid tedavisi faydalıdır ve etkisini bîr saat içinde gös
Farenjitin diğer bakteriyel etkenleri C ve G s tr e p to k o k la r . N e- terir. Bir çalışmada tek doz İM veya nebulize budenozidin orta şid
i s s e r a g o n o r r h o e a e (Konu 147), A r c a n o b a c te r iu m h a em o ly ticu m .
detli kruplu çocukların hastaneye yatışı %50 azalttığı bildirilmiştir.
Y ersin ia e n t e r o c o lit ic a ve nadiren C o r y n e b a c te r iu m d ip h t h e r ia d ir
(Konu 141). Ek olarak M y c o p la s m a p n e u m o n ia (Konul78) ve
EPİGLOTTİT Akut epiglottit (Supraglottit) epiglotun hayati
C h la m id ia p n e u m o n ia (Konu 179) farenjite neden olabilir.
tehdit eden, hızlı ilerleyen selülitidir ve tam havayolu tıkanıklığına
Peritonsiller abse (Q u in sy ) tedavi edilmemiş streptokokal fa
neden olabilir. Dil kökü ile epiglotun arasında selülit olarak başlar
renjit sonrası olabilir. Oral anaeroblar da quinside rol oynayabilir.
ve epiglotu arkaya doğru iter. Sonra epiglot kendiliğinden şişer ve
Hastaların ciddi boğaz ağrısı ve sıcak patetes sesi gibi konuşmaları
havayolunu tehdit eder, H . in flu e n z a tip b (Hib) aşısından önce
vardır. Muayenede uvula deviasyonuna neden olan belirgin tek ta
epiglottit 2-4 yaş çocuklar arasında çok sıktır. 6u hastalık şimdi ço
raflı peritonsiller şişme ve eritem görülür. Kulak burun boğaz uz
cuklarda nadirdir, çünkü aşı Hib’ye bağlı invaziv hastalık insidan-
manı tarafından acil aspirasyon ve antibiyotik tedavisi (ör. Ampisi-
smı %95 azaltmıştır. Yetişkinlerdeki insidans değişmemiştir.
lin/sulbaktam 6 saatte bir 3 g İV, penisilin artı metranidazole veya
Epiglottitli genç çocukta tipik olarak birkaç saatlik ateş hikaye
klindamisin) başlanmalıdır.
si, huzursuzluk, ses kısıkılığı ve disfaji vardır ve öne doğru oturma
ve ağızda sulanma vardır. Adöİesan ve yetişkinlerde daha az hızlı
bir başlangıç vardır, semptomlar özellikle boğaz ağrısı 1-2 gündür
LARENJİT, KRUP VE EPİGLOTTİT olur. Yetişkinlerde başlangıç solunum sıkıntısı (%25), ağızda sulan
ma (%15) ve stridor (%1Ö) ile olabilir. Epiglottit medikal acil bir
LAREN JİT Larenjit ses kısıklığı ile karekterizedir. Akut larenjitle- durumdur, çünkü aniden solunum yolu tıkanabilir. Yan boyun film
rin çoğunun nedeni virüslerdir (rhinovirüs, influenza virüs, para lerinde genişlemiş epiglot (başparmak belirtisi) faydalı olabilir fa
influenza virüs, coxsacievirüs, adenovirüs veya respiratuar sinsiti- kat yalancı pozitif de olabilir. Bu filmlerin çekilmesinin faydası tar
yal virüs)! Akut larenjit grup A s t e r p t o k o k la r ve M .c a t a r h a lis ile tışmalıdır, çünkü bu havayolu sağlanmasını geciktirebilir. Direk
birlikte olabilir. Larenjit epiglottitten ayırt edilmelidir (aşağıya olarak farenksin dil basacağı ile basılarak görülmesi önlenmelidir,
bak). Tedavinin amacı grup A s t e r p t o k o k (bu vakalarda penisilin çünkü hemen laringospazm ve hava yolu tıkanması ile sonuçlana
mutlaka kullanılmalıdır) kültürde üremediği zamanlar dışında bilir. Bunun yerine; epiglottit düşünülen çocuk mutlaka oturarak
semptomatiktir. 1 ameliyat odasına taşınarak fiberoptik larengoskop ile epiglotun gö
Enfeksiyona bağlı kronik larenjit nadirdir ve mutlaka rieoplas- rülmelidir ve acil hava yolu kontrolü için hazırlanmalıdır. Eğer
tik etyolojiye bağlı ses kısıklığından ayırt edilmelidir. T ü b erk ü loz epiglot çilek gibi kırmızı ise kafsız endotrakeal tüp yerleştirilmeli
la r e n jit direk larengoskopi ile bakıldığı zaman larenks kanseri ile dir. Yetişkinlerdeki tamda da aynı hazırlıklar yapıldıktan sonra
karıştırılabilir. Larengeal ve supraglottik lezyonlar mukozal ödem epiglotun fiberoptik laringoskop ile direk olarak görülmesi ile ko
ve kalınlaşma, nodül ve ülserasyona neden olur. Bir çalışmada, ateş nun
hikayesi, gece terlemelerinin nadir ve en sık bulgunun akciğer grar Bütün hastalar yoğun bakım ünitesinde yakın olarak takip edil
filerinde apikal kalınlaşma ve fîbrozis olduğunu bildirmiştir. Bi melidir ve H .in flu en z a y a yönelik antibiyotikler verilmelidir. Hib
yopside asit fast basilli garnülom görülür. Tanıyı doğrulamak ve pa aşısından önce bu organizma çocuk vakalarının çoğundan sorumlu
tojenin duyarlılığını saptamak için mutlaka kültür yapılmalıdır. La ve etkilenen çocukların kanında % 100 izole edilmekteydi. Yetişkin
rengeal tüberküloz yüksek oranda bulaşıcıdır ve aktif akciğer tüber lerde vakaların tamamından H .in flu en za sorumluyken %25’inde
külozu ile aynı önlemler ve tedavi yapılmalıdır (Konu 169). Man kan kültürleri pozitiftir. Boğaz ve epiglot kültürleri ilişkisi açık ol
tar enfeksiyonları yapan etkenler histoplasmosis (Konu 201), blas mamasına rağmen epiglotittli yetişkinlerin farenksinden elde edilen
tomycosis (Konu 203) ve kandidiasisdir (Konu 205). H is to p la z m a diğer organizmalar H . p a r a in flu e n z a , S .p n eu m o n ia , grup A strepto
ve b la s t o m iç e s larenkste ülserasyonlu veya ülserasyonsuz nodüle koklar ve nadiren S.au reu stu r. Çocuklar İV cefuroxime, ceftriaxo
neden olabilir. C a n d id a immün yetmezlikli hastalarda veya kronik ne, ampisilin/sulbaktam ve trimetoprim-sulfometakxazole ile teda
mukokütaneöz kandidiazis olan hastalarda pamukçuğun yanında vi edilebilir. Yetişkinler cefuroxime, ampisilin/sulbaktam (ösatte bir
larenjite de neden olabilir. 3 g İV) veya nafsilin artı ceftriaxone ile 7 gün tedavi edilmelidir,
KRUP Krup veya akut larengotrakeobronşit beliıgin subglottik Penisiline aleıjik çocuklarda klindamisin artı trimetoprim-sulfome-
ödeme neden olan üst ve alt solunum yollarının enfeksiyonudur. taxazole veya siprofloksasin verilebilir. Eğer H .in flu en za epiglottit
Esas olarak 2 ve 3 yaş çocukları etkiler ve genellikle 1-2 gün önce li hastanın evde teması olan 4 yaşın altında aşılanmamış çocuk var
ki üst solunum yolu enfeksiyonunu takip eder. Semptomlar ateş, ses sa evde buluna tüm üyeler ve hasta, H .in flu en z a taşıyıcılığını eradi-
kısıklığı, ayıbalığı gibi öksürük ve inspiratuar stirdordur. En sık et ke etmek için proflaktik rifampin almalıdır.
D E K İN ItO Y U N E N F E K S İ Y O N L A R I 31 Hastalıkların Oral Belirtileri 193
Derin boyun enfeksiyonları hava yolunu etkileyerek, karotid kılıfı ve. JPediatr 120:81,1992
DESHAZO RDet al: Fungal sinusitis. N Engl J Med 337:254,199T
nı tutarak ve rilediastine yayılarak hayatı tehdit edebilir.
HARRIS JP, DARROW DH: Complications of chronic otitis media, in Surgery
o f the Ear and Temporal Bone, JB Nadol Jr, H F Schuknecht (eds). New
SUBMANDİBULAR BOŞLUK HASTALIKLARI Yukarı York, Raven Press, 1993, p 171
JOHNSON QW et al: A comparison of nebulized budesonide, intramuscular de-
daki Ludwig anjinini görün ( Oral kavite enfeksiyonları altında) xamethasone, and placebo for moderately severe croup. N Engl J. Med
LATERAL FARENGEAL BOŞLUK ENFEKSİYONLARI 339:498, 1998
Lateral farengeal boşluk parafârenğeal veya farengomaksiller boş KLEIN 'JO : Otitis externa, otiti» media, mastoiditis, in Principles and Practice
o f Infectious D iseases, 4th ed, G L Mandell et al (eds). New York, Churchill
luk olarak dâ adlandırılır ve boynun üst yan kısmındadır ve hyoid Livingstone, 1995, p 579
kemikten kafa tabanına uzanır. Farenksin lateral duvarının derinin LIM DJ (ed): Recent advances in otitis media: Report of the Sixth Research Con*
ferenco. Arm Otol Rhinol Laryngol 107(Soppll74):ir 1998
de uzanır ve tonsil ve karotid kılıfına lateral, parotise medialdir. Bu
M AYO-SM ITH M F et al: Acute epiglottitis. An 18-year experience in Rhode Is
bölgedeki enfeksiyon tonsiliti veya adenoid tutulumlu farenjit; pa- land. Chest 108:1640,1995
rotit, mastoidit veya periodontal enfeksiyon sonucu gelişebilir. TALM OR M etal: Acute paranasal sinusitis in critically ill patients: Guidelines
for prevention, diagnosis, and treatment. Clin Infect Dis 25:1441,1997
Başlangıçta çoğu hastalar toksik görünümlüdür ve ateş, boğaz TIER N EY MR, RA K ER AS,- Infections of the head and neck in diabetes meUi-
ağrısı, çiğne ile ağrı ve lokositoz vardır. Lateral farengeal boşluğun tus. Infect Dis C lin North Am 9:195,1995
posterior kısmına (retrositiloid) sınırlı enfeksiyon lateral farengeal
duvann şişmesine neden olur ve palatofarengeal arkın arkasında ol
duğu için gözden kaçırtabilir. BU boşluğun ön kısmın tutulumu
tonsilin riıedîale itilmesine, parotid bez üzerinde şişliğe ve trismu-
sa neden olüf. Boyunda sertlik ve ters tarafa doğru tortikolis gelişe
bilir. Tanı kontrastlı BT ile doğrulanır ;
Tedavi havi yolunu sağlama, ameliyathanede cerrahi drenaj ve
streptokoklara ve anaeroblara karşı etkili antbiyotiklerin (ör. Ampi- John S. Greenspan
silin/sulbaktam 6 satte bir 3g) en az 10 gün İV olarak verilmesini
kapsar. Komplikasyonlar karotid kılıfının ve içindeki damarların
tutulumu sonucu olur. Bu komplikasyonlar sıklıkla fataldir ve jugu-
ler ven tromboflebiti, karotid arterde erozyon ve mediastinittir. İu-
guler ven tromboflebiti .yüksek ateş, titreme^ ve boyunda angulus
mandıbulada hassasiyet ile karakterizedir. Fusobacterium necrop-
■ HASTALIKLARIN ORAL
BELİRTİLERİ
horum etken olduğunda sepsis ve septik pulmoner emboli (Lemier- ... . ,İ. ■■ ■■ I •
Oral ve farengeal yumuşak dokuları ve dişleri içeren oral muayene
re sendromu eşlik eder. Karotid arter erozyonunun habercisi genel fizik muayenenin önemli bir parçasıdır. Sık oral hastalıklar bakte-
likle ağız içine tekrarlayan küçük kanamalardır. Komşu karanial si riyel, fungal veya viral enfeksiyonlara bağlıdır. Orofasial yapının
nirlerin tutulumu ipsilateral Homer sendromu, seş kısıklığı ve tek kompleks gelişimi ayrı dokuların interpoze olarak kapanmasını ge
taraflı dil paralizisi ile sonuçlabilir. Enfeksiyonun karotid kılıf bo rektirdiğinden, bu dokular gelişimsel anomalilere, büyüme bozuk
yunca posterio mediastinums uzanması mediastinit ile sonuçlanır luklarına ve neoplazilere adaydır.
ve mortalite %50’dir. MRG carotid ve juguler tutulumu tespit et
mede faydalıdır.
DİŞ HASTALIKLARI
RETRO FAREN G EAL BOŞLUK EN FEK SİYO N LA RI
Rctrofarengeal boşluk farenks ve prevertebral fasia arasmdadır ve DİŞ ÇÜRÜMESİ PULPAL V E PERİA PİKA L HASTALIK
kafa tabanından mediaslinuma uzanır. Bu bölgede enfeksiyon late VE KOMPLİKASYONLAR Diş çürümesi dişin sert dokularının
ral boşluk enfeksiyonun yayılımı veya dalıa sefalik bölge enfeksi sterprococcus mutans veya diğer bakteri enfeksiyonuna bağlı dest-
yonlarının (posterior sinüsler, adenoidler, nazofarenkş) retrofaren- rüktif bir hastalıktır. Populasyonun birçok segmentinde v6 geliş
geal lenf nodlanna lenfatik yayılımı ile olur. Retrofarengeal abse mekte olan ülkelerde daha fazla olmasına rağmen ABD’de 17 yaş
yeni doğanlar ve genç çocuklarda sıktır, belki retrofarengeal nodla? altında yansından azında çürük lezyonlar vardır. Suyun milyonda
nn daha sonradan gerilemesine bağlı olabilir. Retrofarengeal abse- bir seviyesinde florizasyonu, florür içeren diş macunlan ve topikal
ler postreior farenkse travma (Ör. Yetişkinlerde endoskopi, çocuk florid uygulanması insidansı düşürmüştür. Aksine dişlerin kalması,
larda lolipop sapı perförasyonu) veya servikal osteomıyelit enfekr toplumun yaşlanması kök çürümelerini artırır. Kanser tedavisi alan
siyonun öne doğru yayılımı sonucunda da görülebilir. kişilerin artması ve diğer özel topluluklar (diabetik hastalar, Sjög-
Semptomlar ateş, yutmada beliıgin zorluk ve ağrı ve sıcak pa ren sendtomuna veya ilaçlara bağlı xerostomi) uygun topikal florid
tates sestir. Fizik muayenede ağızda sulanma, boyunda sertlik ve proflaksisi yapılmadığmda ciddi çürüklere neden olur. Çürüklerin
posterior farengeal duvarda çıkıntı görülür. İlerlemiş vakalarda tedavisi yumuşamış ve enfekte olmuş sert dokulann uzaklaştırtma
dispne ve stridor olur. Tam lateral boyun grafisi veya BT ile doğrar sı, açığa çıkan dentinin kaplanması ve kayıp diş dokusunun gümüş
lanabilir. Tedavi hava yolunun sağlanması ve acil cerrahi drenajdır. amalgam, kompozit plastik, altın veya porselen ile restorasyonu
İV antibiyotik mutlaka verilmelidir ve seçilen ajanlar streptokok, dur.
oral anaeroblar, S.aureus ve H.influenzaya etkili olmalıdır (ör sade Eğer çürük lezyon ilerlerse dental pulpa enfekte olarak akut
ce ampisilin/sulbaktam veya klindamisin artı ceftriaxone). Potansi pulpite neden olur. Diş sıcak veya soğuğa hassas hale gelebilir. De
yel komplikasyonlar hava yolu tıkanması, aspirasyoh pnömonisine vamlı rahatsız edici ağn olduğunda, pulpa haşan ineversibldır ve
neden olan ağız içine abse rüptürü ve mediastinittir. kök kanal tedavisi gerekir. Pulpa içeriği ve kanal kökleri çıkarılır,
temizlendikten ve antisepsiden sonra inert madde ile doldurulur.
BİBLİOGRAFYA Alternatif olarak diş çekimi gerekebilir.
Eğer pulpit başanlı olarak tedavi edilmediyse, enfeksiyon diş
CHOW AW: Life-threatening infections of the head and neck. Clin Infect Dis
14:991, 1992 apeksi boyunca dental ligament içine yayılabilir. Akut enflamas-
D EL BECCARO MA et al: Bacteriology of acute otitis media: A new perspecti yon, çiğneme ve perküsyonla ağnya neden olur ve periapikal abse
194 ii ılusıahkıarın Ana Bulguları ve Takdim Şekillen etkendir. ANÜG ve periodontitin agressif ve hızlı formu (n e k r o ti
zan ü ls e r a t if p e r io d o n t it ) HIV enfeksiyonu ile birlikte görülür. Bu
oluşabilir. Kronik enflamasyon ağrısız veya hafif ağrılı olabilir ve vakaların bazıları oral kavite yumuşak doku ve kemikte (n ek ro tiz a n
alveolar kemik içinde p e r ia p i k a l g r a n ü lo m oluşabilin Epitelyal sto m atit) destrüktif gangrene benzer lezyonlara ilerleyebilir ve kö
hücre artıklarının proliferasyönu granülomu p e r i a p i k a l k is te dönüş tü beslenmiş toplumlarda görülen nomaya benzer. Tedavi lokal an-
türebilir. Periapikal radyolüsensler granülom ve kist içinde olabilir tibakteriyel ajanlar ,debritmen ve ciddi vakalarda anaeroblara etki
fakat bir veya iki lezyonun komplikasyonu olarak olmadıkça abse li sistemik antibiyotikleri içerir.
de olmaz. Periapikal abse içindeki pü alveolar kemikten yumuşak Diğer toplumlarda periodontal hastalığın patogenezinde konak
dokulara yol oluşturarak sellülit ve bakteremiye neden olabilir ve- çı faktörü de rol oynar. Down sendromlu ve diabetli kişilerde ciddi
ya oral kaviteye (parulis veya gumboil) maksiller sinüse veya yüz periodontal hastalıklar oluşabilir. Hamilelik sırasında ciddi gingivit
cildi boyunca veya submandibuler bölgeye dökülebilir. Selülitin ve lokalize pyojenik granülom oluşabilir. Belirli ilaçlar özellikle
ciddi formu olan Ludwing anjini, enfekte mandibular molardan kö antikonvülzan fenitoin ve kalsiyum kanal blokörü nifedipin gingi-
ken alır, submandibular bölgeyi tutar ve ağız tabanı boyunca yayı vada fıbröz hiperplaziye neden olur, bu dişleri kapyabilir ve ye
lır, dil elevasyonu, disfaji ve nefes darlığına neden olur. Trakeoto- meyle etkişebilir ve göze hoş görünmeyebilir. İdiyopatik familyal
mi gerektirebilen glottal ödem olabilir. gingival fibromatozis de benzer görünebilir. İki durumu da cerrahi
SİSTEMİK FAKTÖRLERİN DİŞE ETK İSİ Primer ve/veya ile düzeltir. İlacın değiştirilmesi de ilaca bağlı olanı geri döndürür.
kalıcı dişlerin enamel hipoplazisi kronun yüzeyinde beyaz lekeden Oral kavite Helicobacter pylori için önemli bir rezervuardır. Kont
büyük defektlere kadar değişik şekillerde görülür ve D vitaminine rolsüz diabetus mellitus oral enfeksiyonların özellikle periodontal
rezistan rikets, hipoparatiroidizm, gastroenterit ve Celiac hastalık artmasına neden olur. Genetik olarak diabete aday olan vakalarda
gibi durumlardaki kalsiyum ve fosfat dağılımına bağlı olabilir. Pre- periodontal hastalık diabeti başlatabilir veya şiddetlendirebilir.
matür doğum veya yüksek ateş enamel hipoplaziye artırabilir. Tet- Oral enfeksiyon koroner ateroskleroza neden olabildiği gibi hami
rasiklin gebeliğin 2. yarısında, yenidoğanda ve 8 yaşına kadar ço lelerde erken doğum ve düşük doğum ağırlığına neden olabilir.
cuklara verildiğinde dişlerde kalıcı renk bozukluğu ve enamel hi- Periapikal ve periodontal bakteriyel enfeksiyonlar diş çekimi
poplazisine neden olur. Günlük 1,5 mg’dan fazla floruid alımı enâl sonrası ve rutin dental proflakside bile geçici bakteriyemiye neden
mel renk bozukluğu ile sonuçlanabilir ( b e n e k le n m e ) . Büyük dişlen, olabilir. Kalp kapak hastalan ve protez eklemleri olan hastalara
maternal diabet, maternal hipotiroidi ve büyük doğunt ağırlığı ile uygun antibiyotik koruması yapılmalıdır.
ilişkilidir. Down sendromunda dişler küçüktür. Sistemik hastalıkla#
pulpal hastalığı uyarak ağrıya neden olabilir. Maksiller sinüzit siki ORAL MUKOZA HASTALIKLARI
lıkla maksiller dişlerde ağrı ve isi değişiklikleri ve perkusyona has
sasiyet ile belirgin olabilir. Angina pektoris alt çeneye vuran ağrıy ENFEKSİYON Çoğu oral' mukoza hastalıklarının nedeni mikro
la Sonuçlanabilir, bü vagus Siniri uyarmıf ile olabilir. organizmalardır (Tablo 31-1)
PİGMENTE LEZYO N LA R (Tablo 31-2 ‘yi gör)
PERİODONTAL HASTALIKLAR DERMATOLOJİK HASTALIKLAR Bak Tablo 3 1 -1 ,2 ve 3
ve Konu. 55,60
Yetişkinlerde özellikle yaşlılarda kronik destrüktif periodontal has DİL HASTALIKLARI (Tablo 31-4’ g ö r)
talık (p iy o r e ) çürüklerden çok diş kayıplarında sorumludur. Fakat HALİTOZİS Tablo 31-51 gör
periodontal hastalığın insidansı ve prevelansı ABD’de azalmakta HIV HASTALIĞI VE AİDS (Tablo 31-6 ve Konu 192 ve
dır. Periodontal hastalığın en sık formu marjinal gingivanın ( g i n g f 309’a bak) HIV enfeksiyonu ile indüklenmiş immünosupresyon
vit) enflamasyonu olarak başlar, gingiva fırçalarken kanayabilme birçok oral enfeksiyona, neoplazmlara ve otoimmün ve idiopatik
sine rağmen ağrısızdır. Hastalık periodontal limanı tutarak yayılır, lezyonlara neden olur. O r a l k a n d id ia z s i (Atlas IID-43) ve k ıllı lö -
alveolar kemik yavaşça rezorbe olur ve diş ve kemik bağlantısını k o p l a k i (Atlas HD-42) [EBV ile ilişkili benign epitelyal hiperpla-
yapan periodontal ligaman kaybolur. Diş yüzeyinden yumuşak do zi] HIV hastalığının sık özellikleridir ve sıklıkla tam oturmuş
ku ayrılarak çiğneme ve problamada kanamaya neden olan cepleş- AIDS’e eşlik eder veya önceden olur. Oral Kaposi sarkomu veya
meye yol açar. Akut enflamasyon bu kronik olaya eklenebilir ve pü lenfoma AİDS için diagnostiktir. Oral kandidiazis topkal veya sis
oluşumu v e p e r io d o n t a l a b ş e y e olabilir. Sonunda ciddi kemik kay temik antifungaller ( oral nistatin pastilleri, oral clotrimazol, oral
bı, diş mobilitesi ve tekrarlayan abse oluşumu diş dökülmesine ve kullanılan nistatin vajinal tabletleri, flukartozol Ve ketokkonazol)
ya diş çekilmesine neden olabilir., ile kolaylıkla tedavi edilirler. HIV oral lezyonlarının çoğunun genel
Gingivit ve periodontit bakteriyel plak birikimi ile ilişkili bir populasyonda da olur. Nekrotizan ülsertif periodontal hastalık ve
enfeksiyondur ve mineralize (k a lk u lu s) olabilir, uygun o r a l h ijy en kıllı lökoplaki kuvvetli olarak HIV enfeksiyonu ile ilişkilidir ve bu
ölçümleri diş fırçalama ,diş aralarını iple temizleme, antibakteriye! nun dışında nadirdir.
ağız gargaraları ve yapışmış yiyecek artıklarının temizlenmesi ile HEM ATOLOJİK VE BESLEN M E HASTALIKLARI Gin
önlenebilir. Fazla genişlemiş veya yetersiz sınırlar ile kötü yapılmış giva kanaması, nekrotik ülserler malign infıltrasyona bağlı büyü
ve bozulmuş restorasyonunda katkısı vardır. Tedavisi plak ve kal- meler özellikle m o n o s itik lö s e m id e olmak üzere tüm lösemi form
kulusun uzaklaştırılması, cep içindeki artıkların ve yüzeyel enfekte larında görülür. A g r a n ü lo s ito z d a ciddi oral mukozal ülserler görü
dolgunun temizlenmesi ve diğer yardımcı faktörlerin ortadan kaldı lürken, tr o m b o s ito p e n id e oral peteşi, ekimoz ve gingival kanama
rılmasıdır. olur. Plummer V inson s e n d r o m u n d a (Konu 105) dil papillalannda
Periodontal hastalık P o r p h y r o m o n a s g in g iv a lis, P r e v o t e lla in olmak üzere oral mukoza atrofisi kızarıklık ve kuruluğa bağlı dis-
t e r m e d ia ve diğer gram pozitif organizmaları içeren bir grup du fajiye neden olur ve yüksek oral kanser olasılığı ile birliktedir. P e r -
rum olarak belirebilir. L o k a liz e ju v e n il p e r io d o n t it (L JP ), hızlı, cid n isiy ö z a n e m id e de düz dil görülür (Konu 107). Baş boyun kanse
di cepleşme ve kemik kaybına neden olur ve A c tin o b a s illu s a c ti- rinde radyoterpi komplikasyonu olarak ülserli ciddi oral mukozit,
n o m y c etem c o m ita n s, C a p n o c y t o p h a g a , E ik e n e lla c o r r o d e n s v e di kandidiazis, bakteriyel enfeksiyonlar ve xerostomi görülür. Kemo-
ğer anaeroblar ile ilişkilidir. Akut nekrotizan ülseratif gingivit terapi de mukozite neden olabilir, ABD’de şimdilerde az görülme
(ANÜG) gingivanın nekrozla birlikte, doku kaybı, ağrı, kanama ve sine rağmen vitamin eksikliğine bağlı oral belirtiler mukozit ve ül
halitozis olan ani enflamasyonudur ve P. intermedia ve spiroketler ser, glossit ve dilde yanma hissi (B g r u b u v itam in e k s ik liğ i), peteşi,
■m - - : . T ' ! -d/, oııbın
‘ !><Ai H A S T A ! İ K İ . A K
I’tttner Iıeıpctik. Dudak ve oral mukoza Kolayca patlayan ve kabuklanan Sekonder olarak enfekte olmadıkça
;*ıttuivo.shuttitti (Herpes labial veziküller, çabucak ülsere olan 10-14 günde kendiliğinden iyileşir
'.implex tıp I ıtadıu'iı tip 2) intraoral veziküller; nadiren ağrılıdır,
akut gingivit, ateş, malazi, kötü koku
ve servikal lenfadenopati primer olarak
infantlarda ve genç erişkinlerde olur
rrkı.ııl.ıv.ın herpes labialis Dudağın mukokutanöz Birleşen sonra patlayan ve kabuklanan 1 haftada sonlanır, fakat sekonder
birleşimi, ağız çevresi cildi veziküllerin gruplarının döküntüsü, enfeksiyon eklenirse uzayabilir
basınca veya acılı yiyecekler ile ağrılı
t' M.ııl.ı\.m mtt;toral Damak ve gingiva Patlaan ve birleşen ağrılı küçük veziküller 1 haftada kendiliğinden iyileşir
herpes simplex
•>u, tıp'kp/V.tricella Gingiva ve oral mukoza Cilt lezyonlarına, patlayan ve yüzeyel Lezyonlar 2 hafta içinde iyileşir
»ister vtttisü) ülserle oluşturan oral mukoza vezikül-
leri eşlik edebilir, büyük bül oluşturmak
üzere birleşebilir ve ülsere olur, mukoza
da yaygın eritem olabilir
! I. ı pes Zoster (Varicella Yanak, dil, gingiva veya Tek taraflı trigeminal sinirin ve tek bir dalı Skar bırakmadan yavaş iyileşme,
.isleri virüsünün reak- damak nın duyu dağılımı boyunca lineer veziküler postherpetik nevralji sıktır
ııvusyonu) döküntü ve ülserasyon
1Tıfcksiyöz mononükleozis Oral mukoza Halsizlik, boğaz ağrısı, malazi, hafif ateş, bü Oral lezyonlar iyileşme döneminde
(Bpstein-Barr virüs) yümüş servikal lenf nodları; genellikle lenfa- kaybolur
denopatiden birkaç gün önce birçok küçük ül-
serler görülür; gingiva kanaması ve yumuşak
ve sert damak birleşiminde multipl peteşi
Siğiller (Papilloma virüs) Cilt veya oral mukozanın Tek veya çok sayıda kalın, beyaz keratinize Lezyonlar hızla büyür ve yayılır
herhangi bir yeri yüzeyli birçok noktaya uzanım gösteren lez
yonlar; karnabahar lezyonlar normal mukoza
veya çok sayıda pembe veya soluk yumru ile
örtülüdür (Fokal epitelyal hiperplazi)
Herpangina (coxakiviriis Oral mukoza, farenks ve dil Ani başlayan ateş, boğaz ağrısı ve orofaren- İnkübasyon süresi 2-9 gündür, ateş
A,B ve eehovirüs) geal ülserler, genellikle 4 yaş altı çocuklar- 1-4 gün olaysız iyileşme
da yaz aylarında görülür; difüz farengeal
konjesyon ve veziküller ( 1-2 mm), gri beyaz
çevresinde kırmızı renkli hale vardır ve vezi
küller büyür ve ülsere olur
El, ayak ve ağız hastalığı Oral mukoza, farenks avuçi- Ateş, malazi, baş ağrısı ile birlikte ağrılı ve İnkübasyon süresi 2-18 gündür, lez
(tip A coxsackie virüs) çi ve ayak tabanı yüzeyel ülsere dönen orofarengeal vezikül yonlar 2 4 hafta kendiliğinden iyileşir
Primer HIV enfeksiyonu Gingiva, damak ve farenks Akut ginigivit ve orofarengal ülserasyon, HIV serokonversiyon, asemptomatik
enfeksiyoz mononükleozise benzeyen ve HIV enfeksiyonu ve genellikle HIV
lenfadenopati olan ateşli hastalıkla birliktedir hastalığı ile devam edebilir
B A K T E R İ Y L E \ EV A E! A V ; A L H A S T A L I K L A R
Akut nekrotizan ülseratif Gingiva Ağrılı, gingival papillalan ve sınırlarında Remisyonla takip edilen devam eden
gingivit (’’Hendek ağzı” ülserasyon ve nekrozla karakterize gingiva doku haşan, fakat tekrarlayabilir
Vincent enfeksiyonu) kanaması ve lenfadenopati ve kötü koku
Pre-natal (konjenital) sifilis Damak, çeneler, dil ve Damak, çene ve fasial kemiklerde gom tutulu Kalıcı dişlerdeki deformiteler geri
dişler mu; Hutchinson dişleri, dut şeklinde molar diş, dönüşümsüzdür
glossit, mukoz benekler, ağız köşesinde fıssür
Primer sifilis (Şankr) Lezyonlar oraganizmanın Küçük, hızla büyüyen papül, sınırlan endüre Şankrlar 1-2 ayda iyileşir, 6-8 hafta
vücuda girdiği yerlerde ağnsız ülser, tek taraflı lenadenopati, şankr sonra sekonder sifilis ile devam eder
görülür, dudaklar, dil veya ve sipiroket içeren lenf nodlan, serolojik test
tonsil bölgesi ler 3-4. haftada pozitiftir
Sekonder sifilis Oral mukoza sıklıkla mukoz Oral mukozada makulopapüller lezyonlar, sant Lezyonlar haftalar veya bir yıl kala
benek şeklinde, primer ola ral ülserasyonlu üzeri gri membranla kaplı bilir
rak damak ve ağız köşele- 5-10 mm çaplı ülserasyonlar; ateş, malazi ve
lerini tutar boğaz ağrısı ile birlikte mukoza ve cildin de
ğişik yerlerinde döküntüler
Tersiyer sifilis Damak ve dil Damak ve dilin gom ile infıltrasyonunu ülseras Gom damağı hasar vererek komplet
yon ve fıbrozis izler, dil papillalannda atrofı perforasyona neden olur
karakteristik tüysüz dil ve glossite neden olur
Gonore Lezyonlar ağızda inokulas- Erken semptomlar yanma ve kaşınma, kuruluk Lezyonlar uygun antibiyotik tedavisi
yon bölgesinde veya her veya ağızda sıcaklık duyusudur ve yemekle ile düzelir
hangi bir yerdeki primer veya konuşmada akut ağn ile devam edebilir,
odaktan hematojen yolla Tonsiller ve orofarenks en sık tutulur, oral do
yayılır kular yaygın olarak enflamedir veya ülseredir,
tükrük koyulaşır ve pis kokuludur, ciddi vaka
larda submandibular lenfadenopati ve ateş olur
Tüberküloz D il, tonsil, yumuşak damak K alıcı exuda ile kaplı soliter, düzensiz ülşer, ül Lezyonlar devam edebilir
serin altında sıkı sınır vardır
Servikofasial aktinomiçes Y üz, boyun bölgesi ve ağız Enfeksiyon diş çekim i, çene kırığı, molar dişin Akut form birkaç haftada sonlanır,
tabanında şişlikler dökülmesi ile birlikte olabilir; akut formu akut kronik form aylar veya yıllar sürer,'
piyojenik abseye benzer, fakat san “sülfür prognozu çok iyidir, aktinomiçes an
gamüller” içerir (gram pozitif miçel ve bunla- tibiyotiklere (tetrasiklin) duyarhdır,
nn hifleri) fakat antifungallara değil
Histoplazmozis Ağızda herhangi bir bölge, Ülsere olabilen birçok küçük nodül; lezyon la - Öldürücü olabilir
özellikle dil gingiva veya renkste olursa ses kısıklığı ve disfaji olabilir,
damak ateş ve genellikle malazi ile birliktedir
Kandidiazis Oral mukozanın herhangi bir Pseudomembıanöz formu beyaz yamalar şeklin Antifungallara cevap verir
bölgesi dedir, kolaylıkla kaldınlabilen ve altında kırm ı
zı, kanayan, ağrılı yüzeyli bir lezyondur. Erite
matöz formu yassc ve kırm ızı; nadiren dilde kal
dırılamayan beyaz renkli kandidial looplaki gö
rülür, kandidaya bağlı anguler kelitis ağn çat
laklar ve ağız köşesinde kızanklık yapar,
ı KO H ile hazırlanma ile tüm formlannda kan-
dida görülür
D E R M A T O L O JİK H A S T A L IK L A R
Mukoz mebran pemfıgoid Primer olarak oral kavlte mu Ağnlr, gri-beyaz kollabe veziküller veya çevre Remisyon ve alevlenmeler ile giden
kozası, fakat göz, üretra,' sinde eritematöz bölge olan bül; gingival lez uzamış seyir, değişik bölgelerin tu
vajina ve rektumu da tutabi yonlar dökülerek ülsere alan bırakır tulumu yavaş olur; glukokortikoidler
lir geçici olarak semtomlan geçici ola
rak azaltır, fakat hastalığı kontrol al
tına almaz
Eritema multiforme Primer olarak oral mukoza ve İnflamatuar bölge ile çevrili rüptüıe intraoral H ızlı başlar, 1-2 hafta süre; ölümcül
(Stevens-Johnson send- ayak cildi bül; dudaklarda hemorajik kabuklanmalar gö olabilir, akut ataklar stroide cevap
romu) rülebilir, ciltteki “iris” veya “hedef’ lezyon- verir
lan patognomiktir; hastalar ciddi toksisite
bulgulan gösterebilir
Pemfiguş vulgaris Oral mukoza ve cilt Patlamış bül ve ülsere oral bölgeler, çoğunlukla Butlanın devamlı tekrarlan ile 2 y ıl !
yaşlı yetişkinler içerisinde zehirlenme kaşeksiye, en
feksiyona ve ölüme neden olur, sık
lıkla steroidlerle kontrol altına alına
bilir
Liken planus Oral mukoza ve cilt: Ağızda beyaz stria; cildin sürtünme bölgelerinde Uzamış seyir, topikal steroidlere cevap
mor nodüller; özellikle oral mukozal ülser ve
eroziv gingivite neden olur
D İĞ E R D U R U M LA R
Rekürren aftöz ülser Non keratinize oral muko- Çevresinde eritematöz sının olan tek veya küme Lezyonlar 1-2 haftada iyileşir, fakat
zada herhangi bir yer (du- halinde ağrılı ülserler; lezyonlar ekin şeklinde ayda veya yılda birkaç defa tekrarla
daklar, bukkal mukoza, ağız (herpetiform) 1-2 mm çapında, 1 -5 mm (minör) yabilir, topikal steroidler semptoma-
tabanı, yumuşak damak, veya 5 -15 nun (major) olabilir tik yarar için verilebilir, ciddi vaka
orofarenks larda sistemik steroidler gerekebilir;
oral tetrasikjlin süspansiyonu herpe
tiform ülserlerin şiddetini azaltabilir
Behçet sendromu Oral mukoza, gözler, geni- Ağızda çok sayıda aftöz ülser; inflamatuar göz Ülserler birkaç hafta kalabilir ve iz bı
taller, G IS , SSS değişiklikleri; genitallerde ülseratif lezyonlar, rakmadan iyileşir
inflamatuar barsak hastalığı ve SSS hastalığı
Travmatik ülserler Oral mukozada herhangi Lokalize, kırm ızı sınırlı faiklı lezyon; mukoza İrritan uzaklaştınlırsa ve sekonder en
bir yerde; vestibüldeki ül nın kazaren ısırılm ası, yabancı cisim batması feksiyon omamışsa lezyonlar 7 -10
serlerde sıklıkla takma diş ve takma dişlerin kronik irritasyonu sonucu günde iyileşir
ler sorumludur olur
l.ıh lu O r a l M u k o z a n ın P ig m e n t e L e z y o n la r ı
Oral melanotik makiil Ağzın herhangi bir yeri Ayn veya yaygın lokalize, kahverengiden siyaha B elirsiz olarak kalır
kadar renkli makiil
D iffiiz melanin pigmen- Ağzm herhangi bir yeri Yaygın soluktan koyu kahverengiye kadar kah-: Belirsiz olarak k alır
tasyonu verengi pigmentasyon; fizyolojik (ırksal) ve
sigarayabağh
Neviis Ağzın herhangi bir yeri Ayn, lokalize, kahverengi-siyah pigmentasyon, B elirsiz olarak kalır
M align melanom Ağzın herhangi bir yeri Yassı veya yaygın, ağnsız, kahverengi-siyah veya, Büyür ye erken invaze olur, metastaz
kabank ve nodüler olabilir lar ölüme neden olur j (
Addison hastalığı Ağzın herhangi bir yeri, M avi-siyah, koyu kahverengi leke veya noktalı Steroid tedavisi ile kontrol altına
fakat sıklıkla bukkal mukoza pigmentasyon hastalığın erken döneminde olu alın ır r
şur, birlikte cilte yaygın pigmentasyon ve ad
renal yetmezliğin diğer semptomlan olur
Peutz-Jegher sendromu; Ağzın herhangi bir yeri Dudak çevresinde, burun, göz Ve ellerde karak Pigmente lezyonla belirsiz olarak ka
teristik pigment dağılım lı dudak ve bukkal mu lır; polipler malignleşebilir
kozada koyu siyah noktalan eşzamanlı intesti
nal polipoziş
İlaç alım ı (trankilizanlar, Ağzm herhangi bir yeri Kahverengi, siyah veya gri pigmentasyon atatılan Belirsiz olarak kalır
oral kontraseptifler,'
antimalaryaller
Amalgam dövme Gingiva ve mukobukkal Yumuşak dokuda amalgam emdirilmiş partiküller- Belirsiz olarak kalır
fold le birlikte küçiik m avi-siyah alanlar, bunlar bazı
vakalarda radyografide radyoopak partiküller
olarak görülebilir ,,
Ağır metal pigmentasyonu Gingiva sının Bizmut veya civa ile » filisin tedavisi için veya Uzun sürer
(bizmut, civa, kurşun) kazaren civa alimina bağlı gingiva sının bo
yunca ince m avi-siyah pigmente çizgi
Siyah k ıllı dil D ilin sırtı D ilin filiform papillannda uzama ye kahveren Uzun sürer, fakat kendiliğinden kay
gi-siyah renk alması bolur
Fordycehastalığı Bukkal ve labial mukoza Mukozal yüzeyin hemen altında çökmüş çok Belirgin değişiklik olmadan kalır
sayıda küçük sarımsı noktalar, semptomu
yoktur; sebase bezlerin hiperplazisihe bağlıdır.
Liken planus Bakkal mukoza, dil, gingiva Ağızda stria, beyaz plaklar, kırm ızı alanlar ve Uzamış, topikal steroidiere cevap verir
dudaklar, cilt ülserler, cilt mor papüller, asemptomatik
rahatsızlık veya ağrılı olabilir, (ikenoid ilaç
reaksiyonları benzer görünebilir
Beyaz spanç ııeviisU Oral mukoza, vajina, anal Epitetin ağnsız beyaz kalınlaşması; adölesan Benign ve kalıcı
mukoza . veya erken yetişkinlikte başlar, ailesel
İçici lökoplakisi ve duman Oral mukoza alanları, bazen Beyaz yama sıkılaşabilir, pürtüktü veya kıtnuzı. Genellikle premalign, alışkanlığın ke
sız tütün lezyonları alışkanlığın yeriyle ilişkilid ir çatlaklı ve ülere olabilir; genellikle ağnsızdır, siminden sonra gerileyebilir veya ge
fakat ağrılı olabilir rilemez
Nikotinik stomatit Pipo içenlerde damak Sert damakta ortasında kırm ızı alanlar içeren Benign, genellikle pipo içim ini bırakıl
beyaz kabank nodüler lezyonlar masından sonra kaybolur
Sürtünme keratozu Ağızda herhangi bir yer Hiperkeratoza bağlı kabank beyaz lezyon ve İnitanın uzaklaştırılmasında 2 -3 hafta
kronik irritasyona bağlı oral epitel kalınlaşması sonra düzelir
Kandidiazis (Kandidozis, Ağızda herhangi bir yer Pseudomembranöz tip (trush): Kremsi beyaz kesil Antifungal tedaviye cevap verir ve
m oniliazis) miş peynir gibi benekler, kaldınlınca kanar, has mümkünse predispozan nedenlerin..
ta yenidoğanlar, yüksek doz steroid veya geniş düzeltilmesi
spektrumlu antibiyotik alan debil yaşlılar veya
A ID S ’ti hastalarda bulunur
Eritematöz tip: Düz, kırm ızı, bazen pütürlü alan Pseudomembranöz tiple aynı
lar, aynı grup hastalar
Kandidial kalınlaşm a: Kaıididaya bağlı kaldın- Uzun süreli antifungallere cevap verir
lamayan epitetin beyaz kalınlaşması
Anguler Iceilitis: Ağız köşesinde hassas fissür Topikal antifungallere cevap verif
K ıllı lökoplaki Genellikle lateral dil, nadi Küçükten düz ve yaygına kadar değişen beyaz E B V ’ye bağlı olarak birçok hastada
ren oral mukozada bir yer alanlar ve k ıllı, H IV taşıyıcılann tüm A ID S risk A ID S gelişir, yüksek doz asüdovire
grubundakilerde bulunur, nadiren rahatsızlığa cevap vardır, fakat tekrarlar
neden olur
Kim yasal yanıklar Ağızda herhangi bir yer Kontakt ajanlar (ör. Aspirin) lokal uygulanması Sekonder olarak enfekte olmamışsa
veya ağız yıkamada dilue olmamış sodyum per- lezyonlar birkaç hatada iyileşir
borat veya hidrojen peroksit kullanım ına bağlı
epitetin ve altındaki bağ dokusunun nekrozuna
bağlı beyaz çamur, çamurun alınınca ham ve
ağniı yüzeye neden olur
‘•Jo J 1 -4 Dilin „ M M k ! ; L f e . ' i nakta yavaş büyüyen kitleye ne
den olur, malign tümörler ise hız
Değişikliğin tipi K linik özellikler
lı büyür ve ülserasyona neden
'SÜYL-KLIJK VEYA M O R F O L O JİK D E Ğ İŞ İK L İK L E R olur ve sinirleri tutarak hissizlik
ve fasial paralızi yapar.
Makroglossi Büyümüş dil Down sendromu gibi gelişimsel durumlarda bulunan bir sendromun
parçası olabilir; tümöre (hemanjiyom veya lenfanjiyom), metabolik hastalık (pri
mer amiloidoz gibi) veya endokrin bozukluklar akromegali veya kretenizm gibi)
NÖROLOJİK
bağlı olabilir BOZUKLUKLAR VE
Fissürlü dil (Skrotal) Diliri dorsal yüzü ve kenarlan yüzeyel veya derin ağnsız fissürler ile çevrelenmiştir
ve artıklar toplanarak rahatsızlık verebilir
OROFASIAL AĞRI
Median romboid glossit Dilin konjenital anomalisidir ve dilin median posterior kısmında ovoid çıplık alanlar
vardır, kandiazis ile ilişkili olabilir ve antifungallere cevap verebilir Ağız ve yüz, vasküler, nörolojik,
kas/bağ dokusu veya eklem kay
i ENK D E Ğ İŞ İK L İK L E R İ
naklı ağrı olabilir. Bölümler ara
Dilin filiform papillalannın hızlı kaybı ve yeniden büyümeleri ile giden asemptoma-
sı tam ve nörolog, diş hekimi*
Coğrafik dil (Benign
migratuar glossit) tik inflamatuar durumudur, dilin yüzeyi boyunca gezen çıplak kırmızı beneklere ne oral cerrah, kulak burun boğaz
den olur uzmanı ve diğer uzmanlan içeren
Kıllı dil Dilin medial dorsal yüzündeki filiform papillalann papillann normal olarak desqu- bir tedavi programı ile yeni gö
ame olmalarındaki bozukluğa bağlı olarak uzaması, kahverengi-siyah renklenme si
rüntüleme yöntemleriile organik
gara içimine, yiyecek veya kromojenik organizmalara bağlı olabilir
Çilek ve ahududu dil Dili kızılda fungiform papilla hipertrofisi artı filiform papilladaki değişikliklere bağ-lezyonlar ekarte edilmeli ve bu
lı görünümü kompleks alan tanımlanmaya
Çıplak dil Atrofi xerostomi, pemisiyöz anemi, demir eksikliği anemisi, pellegra veya sifilis ile başlanmalıdır. Temporal arterit
ilişkili olabilir, ağrılı yanma da eklenebilir 1*
.
IV yüz, çenede ve dilde ağnya ne
den olur ve tempopromandibuler
eklem hastalığının taklit eder. Glukokortikoidler şikayetleri azal
gingival şişme, kanama ve ülserasyon, dişlerin gevşemesini (V itC tır. Miyofasial ağrı, künt, devamlı ve çene kaslarında lokal hassa
e k s ik liğ i) kapsar. siyet ve ağzı açmada zorluk, vardır. Diş gıcırdatma (bruxism) ve
sıkma rol oynayabilir. Temporomandibular eklem artraljisi yüze
TÜKRÜK BEZİ HASTALIKLARI veya başa yayılabilen lokal ağrıya neden olur. Miyofasial ağn ve
artralji sıcak, dinlenme ve antienflamatuar ortadan kaldırılabilir.
Majör ve minör tükrük bezleri kabakulak, sarkoidoz, tüberküloz, Menisküsün veya kondilin yer değiştirmesi ağn, dişlerin sıkılması
lenfoma ve Sjögren sendromunda tutulabilir (Konu 314). Ayrıca na , ağzın açık pozisyonda kilitlenmesine neden olabilir. Temporo
kuru göz ve kuru ağıza (x er o s to m i) neden olabilir ve romatoid art- mandibular eklem osteoartritte minimal semptom ile tutulum olur,
rit veya sistemik lupus eritemarozis gibi bağ dokusu hastalıklan ile eklemde ağn, şişlik ve hareket kısıtlamasına neden olur. Kondillek-
birilikte olabilir. Xerostomi ayrıca diüretikler, antihistaminikler ve tomi gerekebilen ankiloz gelişebilir (Konu 312).
ya trisiklik antideprasanlara ve baş boyun kanserinde radyoterapi Trigeminal nevralji (tic douloureux) ani, şiddetli, tetik bölge
ye bağlı olarak olabilir. Lizozimden zengin tükrük yokluğunda s e r - sine dokünmakla veya spontan olabilen tek taraflı mızrak gibi sap*
v ik a l v e y a k e s i c i d iş ç ü r ü k le r i ve oral kandidiazis gelişebilir. Teda lanan ağnya neden olur. Pulpal veya periapikal ağrının kanştırdma-
visi floridli ağız gargara sı ve topikal uygulamalan, yapay tükrük* sı sıktır ve uygunsuz endodontik veya cerrahi tedaviye nedeni ola
şekersiz sakız ile tükrük stimülasyonu ve şeker içeren içecek ve yi bilir. Çoğu vaka karbamazepin ve fenitoine cevap verir, fakat bazı-
yeceklerden kaçınmadır. Kandidiazis nistatin veya diğer antifuıi-
galler ile tedavi edilir. Tükrük taşlan (s ia lo litid z is ), genellikle ma Tablo 31-6 H IV Hastalığının ve A İD S 'iıı Oral Lezyonlari
jor tükrük bezi kanallarında ölür, ağnlı sialoadenite ve genellikle
I. Fungal
yemek yerken özellikle liriıoıi gibi ekşi yiyecekleri yerken şişmeye
A . Kandidiazis
neden olur. . 1. Pseudomembranöz
Tükrük bezlerinin en sık görülen neoplazmı pleomorfîk ade- 2. Eritematöz
nomdur, benigndir fakat tam çıkanlmadıkça tekrarlar. Malign tü 3. Angular keilitis
mörleri mukoepidermoid karsinom, adenokistik karsinom ve ade- B . Histoplazmozis
C . Kriptokokkozis
nokarsinomdur. Pleomorfîk adenom sıkı, parotis, damak veya ya-
II- Bakteriyel
A . Akut nekrotizan Ulseratif gingivit
l'.ibto 31-5 Halitozis Nedenleri B. Nekrotizan Ulseratif periodontiüs
C . Nekrotizan stomatit
1. Alt solunum yolu enfeksiyonu D. Mikobakterium avium kompleksi ve tüberküloz
a. Bronşektazi E. Enterik organizmalar bağlı stomamtit
b. Akciğer absesi in-M ral
2. Oral enfeksiyon A . Herpes simplex
a. Akut primer herpetik gingivostomatit B . Herpes zoster
b. Akut nekrotizan (ilseratif gingivit C . K ıllı lökoplaki
c. Periodontal hastalık D . Siğiller
d. Çürükler IV. Neoplastik
3. Sigara A . Kaposi sarkomu
4. Hepatik yetmezlik (Balık kokusu) B. Lenfoma
5. Azotemi (Amonyak veya idrar kokusu) V. Diğer
6. Diabetik ketoasidoz (Tatlı, meyveli koku) A . Rekürren aftöz ülser
7. H .p ilo ri gastrik enfeksiyonu B . İmmün trombositopenik purpura
8. Özefageal kanser C . Xerostomi
9. Metal zehirlenmesi ( sarımsak) D . Tükrük bezi büyümesi
larında trigeminel sinirin cerrahi olarak dekomprese edilmesi gere 3 2 'Dispne ve Pulmoner Ödcrri' 199
kir. 9. kamial sinirin gadğılım bölgelerinde de ( dil, farenks, yumu
şak damak) benzer semptomlar ğlassofarengeal nevraljiye bağlı nen tarafa doğru deviasyona neden olabilir. Uyuşuk çene (mental
olarak görülebilir ve çiğneme ile tetikleneerk temporomandibular nöföpati) primer moral hastalığın bulgusti olabilir, fakat kanserli
ekleme vuran ağn oluşturabilir. Postherpetik nevralji trigeminal hastalarda bu sıklıkTa tümör relapsmm veya ilerlemesinin gösterge-!
herpesten sonra görülebilir ve yanma; ağn ve uzıtn süren ağrı yapar si olabilir.
(Konu 367). Fasialparalizt genellikle tek taraflıdır ve travma, cer? '
rahi girişim, tümör ve yedinci sinirin enfeksiyonuna bağlı olabilir. B İB LİO G R A FY A !
B ell Paralizisi akut gelişen, nedeni bilinmeyen, herpes zoster gibi BARKER FG et al: The long-term outcome of micrpvascular decompression for
bir viral enfeksiyona bağlı olan bir şeklidir. Ağız köşesi düşer ve trigeminal neuralgia, N Engl J Med 334:1077,1996
GREENSPAN D, GREENSPAN JS: HIV-related oral disease. Lancet 348:729,
konuşmada, yemede ve gözleri kapamada zorluk olabilir. Semp 1996 ..
tomlar genellikle spontan kaybolur, fakat rezidüej fasial hareketsiz REGEZIJA, SCIUBBA JJ fedsy Oral Pathology: Clinical Pathologic Correia-
lik ve dudak düşmesi kalabilir. Anormal veya azalmış tat duyusu' tions. 3d ed> Philadelphia, Saunders, 1999
STAMM JW (ed): Periodontal diseases and human health: New direcüons in pe
ağız kuruluğuna, fasial ve glossofarengeal sinirlerde veya santral riodontal medicine. Anh Periodontal 3:1,1998
bağlanularında karışıklığa, yaşlanmaya veya protez kullanmaya THYLSTRUP A, FEXERSKOV O (eds): Textbook of Clinical Cariology. 2d ed.i
Copenhagen, MunVsgaard. 1994 ,■
bağlı olabilir. Hipogossal siniri tutan hastalıklar dilde protrüzyon
birlikte dil kaslarında atrofiye, iki taraflı veya tek tarflı ise etkile
■ ■ -i ■ Kısım 5 ■-
DOLAŞIM VE SOLUNUM FONKSİYONU BOZUKLUKLARI
aynı şiddette oluşan nefes darlığına göre daha önemli bir rahatsız
Roland Hi Ingram, Jn, Eugene Braunwald lığı gösterir. Kişiler arası farklar da dikkate alınmalıdır Ağır hasta
lığı olan bazı kişiler hafif dispne tarif ederken hafif derecede hasta
DİSPNE VE PULMONER ÖDEM lığı olan bazı kişilerdahaağıı nefesdarlığından yakınabilirler, Ak»
Mehmet Aksoy ciğer veya kalp hastalığı, olan bazı kişiler de diğer hastalıklarından
(periferik vasküler yetersizlik, kalça veya dizlerde osteoaıttity do
layı hareketleri kısıtlandığından akciğer veya kafi» fonksiyonların
DİSPNE daki ağır yetersizliğe rağmen efor dispnesi tarif etmeyebilirler.
Dispenin bazı şekilleri fiziksel egzersizle doğrudan ilişkili de
Nefes alıp verme, beden faaliyeti, korku ve endişe halleri gibi me- ğildir, İstirahatta beklenmedik bir zamanda dispne epizodlan görü
tabolik ihtiyacın arttığı durumlara uyumu sağlayan santral ve peri- lebilir. Bunların çoğunluğu pulmoner emboli, spontan pnömoto-
ferik mekanizmalar tarafından kontrol edilir. Normal istirahat ha raks, nefesin tutulmasına bağlı hiperkapni veya anksiyete sonucu
linde insan nefes alıp verdiğini farketmez. Nefes alıp verme hafif- oluşur. Gece oluşan paroksismal dispne epizodlan sol ventrikül ye
orta derecede eforda farkedilir ve rahatsızlık duyulmaz. Ağır efor tersizliğinin önemli bulgulanndandır. Yatınca ortaya çıkan dispne,
da ise nefes alıp verme fazlasıyla hissedilir ve bundan rahatsızlık ortopne (aşağıya ve Konu 232*ye bak.) konjestif kalp yetersizliği
duyulur, ancak insan bunun geçici ve yapılan ağır efora bağlı oldu nin karakteristik bulgusu olârak görülse de astım ve kronik obst-
ğunu bilir. Kardiyopulmoner sistemi etkileyen hastalıkların başlıca- rüktıf akciğer hastalığı gibi durumlarda, seyrek olarak da bilateral
semptomu olan dispne, nefes alıp vermenin bu şekilde, rahatsızlık diafiragma paralizilerinde de görülebilir. Trepopne, çoğunlukla kalp
verecek düzeyde, farkedihnesı olarak tanımlanır. hastalarında yalnız bir yana yatarken oluşan, sık görülmeyen bir
Her ne kadar dispne kelime olarak ağnyt çağnştırmasa da his dispne şeklidir. Platipne ise dikey pozisyonda oluşan dispnedir ve
sedilen ve hissedilene tepki bakımından ağrıya benzer. Hastalar ne ventilasyon-perfflzyOrt Uişkisindeki pozisyonef değişmelere bağlı
fes alıp verme ile ilişkili olarak çok sayıda rahatsızlık verici hisler geliştiği düşünülmektedir (Konu 250). ■ -
duyarlar ve bunları 'yeterli nefes alamama,” ’’derin nefes almakta, DİSPNENİN M EK A N İZM A SI (Bak. Şekil 32-1) Dispne, ne
güçlük çekme,” ’’göğsünde baskı, sıkışma, yorgunluk hissi” v e "bo fes alıp verme çabasının arttığı her durumda ortaya çıkar, Goghs'
ğulma hissi” gibi deyimlerle anlatırlar. Biu nedenle, anlatılanların duvarı veya akciğerlerin kompliyansımn azaldığı ya da havayolla
gerçekte dispneyi yansıtıp yansıtmadığından emin olmak için has rında rezistansın arttığı hallerde yeterli gaz alışverişinin sağlanma
tanın hikayesi titizlikle gözden geçirilmelidir. Dispnenin hangi du sı için daha kuvvetli, solünüm gereklidir. Yine, yapılan aktıvite için
rumlarda ortaya çıktığı ve beraberinde başka bir semptom olup ol gerekli olandan fazla solunumun yapıldığı durumlarda da nefes al
madığı mutlaka sorgulanmalıdır. Nefes alıp vermenin arttığı, ancak ma çabasının arttığı görülür. Her ne kadar nefes alıp verme için ge
gerçekte dispne olmayan bazı durumlar da vardır. Metabolik asi- rekli çabanın arttığı hallerde kişi dispneik hale gelse de normal me
dozdaki hiperventilasyon buna örnek olarak verilebilir. Diğer taraf kanik yük altındaki derin bir solunum ile artmış mekanik yük altın
tan, nefes alıp vermenin tamamen normal göründüğü bazı sağlıklı daki normal bir solunum arasındaki farkı nefes alıp verme çabası
kişiler de nefes darlığı tarif edebilirler. nın artışı ile açıklayanlayız. Her iki solunum için gerekli çaba aynr
DİSPNENİN SIN IFLA N D IR ILM A SI Dispnenin sınıflandı olabilir, fakat artmış mekanik yük altında normal hacımda soluyan
rılması nefes darlığı hissini oluşturan fiziksel egzersizin derecesine bir kişi rahatsızlık hissedebilir. Gerçekten de solunum yükünün ar
göre yapılır. Dispnenin şiddetini sınıflandırırken hastanın genel fi tışı ile, örneğin ağza direnç oluşturan bir şey eklenmesi ile solunum
ziksel durumunu, işini ve günlük aktivitelerini iyice bilmemiz ge için gerekli çabanın artışı ile orantılı olmayan solunum merkezi
reklidir. Örneğin, bir koşucuda 2 mil mesafede oluşan nefes darlığı uyanlışı olur. Dispne nöral uyarının mekanik etki yanıtı ile ortaya
sedanter yaşam süren birisinde aynı mesafenin kısa bir bölümünde çıkar.
termitan obstrüksiyon astım için tipiktir
(Konu 252). Ekspektorasyon ile beraber
kronik öksürük k ro n ik b r o n şit (Konu
258) ve b r o n ş e k ta z i (Konu 256) için ti
piktir. Kronik bronşitte ve lokalize
bronşektazi durumunda sıklıkla ekspi-
rasyonun uzaması ve yaygın kaba ron-
küsler duyulur. Beraberinde ortaya çı
kan bir enfeksiyon öksüniün kötüleşme
si, artmış pürülan balgam atımına ve da
ha ciddi dispneye sebep olur. Bü gibi
episodlar sırasında, hasta, öksürük ve
balgam ekspektorasyonu üe geçen whe
ezing ile olan paroksismal noktümal
dispneden şikayetçi olur. Ekspiratuvar
akımm ciddi kısıtlanması ve akciğerin
hiperinflasyonuniın bu hastalıkların ka
rakteristik bulgulan olmasma rağmen,
ekshalasyon zorluğundan daha ziyade
yeterli derin nefes alamama duysal bir
ŞEKİL 32-1 Efferent ve afferent sinyaller dispnenin hissedilmesine yardıma olur. Solunum çaba deneyim olarak karşımıza çıkar.
sının hissedilmesinin motor korteksten duysal kodekse iletilen bir sinyal ile olduğu, aynı zaman
Predominant a m fız e m li hasta, yıllar
da solunum kaslarına motor uyarı iletildiği gösterilmiştir. Beyin sapından duysal kodekse uzanan
ok ile gösterildiği gibi beyin sapının motor çıkışı da çabanın hissedilmesine yardımcı olur. Hava içerisinde istirahat dispnesine ilerleyen
açlığı hissi bir ölçüde beyin sapında artan solunum aktivitesinden kaynaklanır. Göğüsteki gergin efor dispnesi ile karakterizedir(Konu
lik ise muhtemelen vagal reseptörlerin uyarılması ile odaya çıkar. Hava yollan, akciğer ve göğüs 258). Bir parenkimal hastalık olarak ta
duvan reseptörlerinden kaynaklanan afferent uyanlar duysal kodekse ulaşmazdan önce beyin nımlansa da amfizem, her zaman hava
sapından geçerken kesin olmamakla birlikte bazı afferent uyanlann beyin sapını bypass yaparak
yollarının obstrüksiyonu ile beraberdir, i
doğrudan duysal kodekse ulaştığı düşünülmektedir. (HL Manning, R M Schwartzstein, Pathophy-
Diffüz Parankim al A kciğer Has
sblogy of dyspnea. N k n g lJ Meet 333:1547, 1995)
talıkları (Bkz, Konu 2 59) Bu kategori/
akut pnömoniden sarkoidoz ve pnömo-
Olasılıkla, dispneyi oluşturan çeşitli klinik durumlarda birçok
konyozun değişik formlan gibi kronik hastalıklara kadar çok sayı
değişik mekanizmalar değişik derecelerde rol alırlar. Bazı durum-
da hastalığı içerir (Konu 254). Hikaye, fizik muayene, ve radyog-
larda, dispne üst solunum yolu reseptörlerinin uyarılması ile uyan-*
İnken; diğerlerinde akciğerler, hava yollan, solunum kaslan, göğüs rafık anormallikler genellikle teşhise götüren ipuçlarını sağlarlar.
duvarı vçya bunların kombinasyonlarındaki reseptörlerden köken Arteryel P co 2 ve PO 2 değerleri normalin altında olan hastalar ge
nellikle takipneiktir. Efor, arteryel PO 2 değerini daha da düşürür.
alır. Hepsinde, dispne, beyin sapındaki solunum merkezlerinin
anormal veya aşın derece irritasyonu ile karakterizedir. Bu aktivas- Akciğer hacimleri azalmış, ve akciğer dokusu daha serttir, mesela,
akciğer kompliyansı azalmıştır.
yon, değişik yapılar ve yollardan köken alan veya bu yollar tara
Puim oner D am ar Tıkayıcı H astalıklar (Bkz. Konu 261) İs
fından iletilen uyanlardan gelir: ( 1 ) vagi yoluyla mtratorasik resep
tirahat sırasında tekrarlayan dispne epizodlan genellikle tekrarla
törler; ( 2 ) afferent somatik sinirler, bilhassa solunum kaslan ve gö
ğüs duvarından, ama diğer iskelet kaslan ve eklemlerden de olabi yan puimoner emboli ile beraber olur. Alt ekstremde veya pelvis
flebiti gibi bir emboli kaynağının varlığı, hekime puimoner emboli
lir, (3) beyin; aortik ve karotid yapılar veya dolaşımdaki herhangi
teşhisi koymada yardımcıdır. Arteryel kan gazı değerleri genellikle
bir yerdeki kemoreseptörler; (4) yüksek (kortikal) merkezler, ve
anormaldir, ama akciğer hacimleri genelde normal veya minimal,
belki de (5) frenik sinirlerdeki afferent sinirler. Genelde, yukanda
anormaldir.
açıklanan birimler arası ilişkileri saymazsak, dispnenin şiddeti ve
sorumlu olan puimoner ve kardiyaJc fonksiyonlardaki hasar arasın Göğüs Duvarı veya Solunum Kası Hastalıkları (Bkz. Konu
da mantıklı bir korelasyon mevcuttur. 263) Fizik muayene, ciddi kifoskolyoz, pektus ekskavatum, veya
pulmoner venöz ve kapiler basıncı yükseltmesi sonucu oluşur. Bu, cak bakıldığı zaman solunumu zorlanmadan yaptıklan görülür.
akciğerlerdeki vital kapasitenin azalmasına yol açar (Konu 250). Hastalann maksimal fonksiyonel egzersiz kapasitesinin elektrokar
Paroksism al (Noktürnal) Dispne, kardiyak astma olarak da bi diyografi, kan basıncı, oksijen tüketimi, arteriyel satürasyon (oksi-
linir. Nöbet şeklinde, birden başlayan gece dispneleridir ve hastayı metri) ve solunum Ölçümleri yapılarak değerlendirildiği kardiyo-
genellikle uykudan uyandırır. Sıklıkla, vücudun değişik bölgelerin pulmoner egzersiz testi de kardiyak ve pulmoner dispnenin ayırıcı
tanısında faydalı olabilir (Tablo 32-2).
de toplanmış olan ödem sıvısının gece çözülerek kana karışması,
A N K S İY E T E NÖ RO ZU Anksiyete nörozu olan bir hasta ta
böylece toplam kan hacminin artarak hastada mevcut olan pulmo
rafından şikayet edilen dispnenin değerlendirilmesi güçtür. Akut ve
ner konjesyonu ağırlaştırması sonucu meydana gelir. Pulmoner
kronik hiperventilasyonun semptom ve bulguları anksiyete nörozu
konjesyon uyuyan hastalar tarafından tolere edilebilir, ancak akcir
ile diğer nedenlerin, (örnek: tekrarlayan pulmoner emboli) birbirin
ğer ödemi ve bronkospazm gelişince artık tolere edemez, boğulma
den ayırt edilmesi için yeterli değildir. Diğer karışan bir durum da
hissi ve sesli solunum (wheezing) ile uyanır.
hiperventilasyon sendromuna göğüs ağrısı ve elektrokardiyografık
Noktürnal dispnenin diğer iki şeklinin kalp yetersizliğine bağlı
değişikliklerin eşlik etmesidir. Bu durum, nörosirkulatuar asteni
olandan ayırt edilmesi gereklidir. Kronik bronşitte fazla müküs sal
olarak da bilinir (Konu 13), göğüs ağrısı sıklıkla bıçak saplanır, ba
gısı vardır, uyuduktan birkaç saat sonra birikebilir, öksürük ve bal
tıcı tarzda ve değişik lokalizasyonlardadır, elektrokardiyografık de-
gam çıkarma ile düzelen dispne ve sesli solunuma (wheezing) yol
açabilir. Astım bronşiyale hastalarında ise havayollarında sirkadi- Tablo 32-2 Kardiyopulmoner Egzersiz Testindea Görülen Bozukluklar
yen obstrüksiyon vardır ve bu obstrüksiyon gece 2 ile 4 saatleri ara
Kardiyovasküler yetersizlik
sında en belirgin hale gelir, boğulur tarzda ağır dispneye ve sesli
Kalp hızının maksimal hedefin % 85’ni aşması
solunuma yol açarak hastayı uykudan uyandırabilir. Bronkodilatör- Düşük anaerobik eşik
lerin inhalasyonu ile semptomlar genellikle hızlı bir şekilde düzer Azalmış maksimal oksijen tüketimi
lir. Egzersizle kan basıncında düşme
Cheyne-Stokes s o l u n u m u Ü k z . Konu 232 EKG ’de aritmiler veya iskemik değişiklikler
Hedeflenen maksimal solunuma erişememe
Tanı Kardiyak dispnenin tanısı klinik muayene ve noninvazif
Satürasyonda anlamlı azalma olmaması
incelemeler ile konur. Geçirilmiş miyokard infarktüsü hikayesi ola Solunumsal yetersizlik
bilir; üçüncü ve dördüncü kalp sesleri işitilebilir; sol ventrikül bü Hedeflenen maksimal solunuma erişme veya aşma
yümesi, jugüler venöz dolgunluk ve periferik ödeme ait bulgular Satürasyonda anlamlı azalma (<%90)
Ölü boşluk-üdal hacim oranının aynı kalması veya artması
saptanabilir. Sıklıkla, intertisyel ödem, pulmoner vasküler redistri-
FEV| 'de düşme ile birlikte bronkospazm gelişmesi
büsyon, interlobüler septumlarda ve plevra boşluğunda sıvı toplan
Kalp hızının maksimal hedefin %85 'ne erişememesi
masına ilişkin kalp yetersizliğinin radyolojik bulguları görülür. EKG ’de iskemik değişiklikler görülmemesi
Transtorasik ekokardiyografi, özellikle dispneye yol açan yapısal
kalp hastalığını göstermesi bakımından önemli bir incelemedir. Sol a Bulgular yalnızca belirli bir durumda görülmez, hem kardiyovasküler hem de sol
unumsal nedenlere bağlı dispnelerin her ikisinde de görülebilir. Her biri hastanın egz
atriyum ve sol ventrikül büyümesi, sol ventrikül hipertrofîsi, düşük ersizini kısıtlayan nedenlerden hangisinde daha çok rol oynuyorlaısa onun altında ver
sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ile sol ventrikül duvar hareket ilmiştir.
NOT: EKG, elektrokardiyografi; FEV İ, 1 s’deki zorlu ekspirasyon hacmi
bozukluktan dispneyi açıklayan başka bir neden olmadıkça dispne
KAYNAK: RM Schwartzstein, GE Thibault, in L Goldman, E Braunwald (eds):
nin kardiyak kökenli olduğunu gösteren önemli bulgulardır. Primary Cardiology. Philadelphia, Saunders, 1998
202 u .‘ iasnıMri.tnn A i ü .i jiıu.nGın v'e iuktiim Seklileri dışına çıkarak intertisyel aralıkta biriken, eritrositleri ve makromo-
lekülleri içeren sıvı alveollere sızar ve alveoler ödem başlar. Alve
ğişiklikler sıklıkla repolarizasyonda görülür. İç çekme şeklinde olo-kapiller membrandaki hasar artarsa ödem sıvısı alveolleri ve
sık soluma ve düzensiz nefes alıp verme daha çok psikojenik kö* hava yollarını iyice doldurur. Bu aşamada, akciğer ödeminin tüm
kenli dispneyi gösterir. Kalp veya akciğer hastalığı ile birlikte ank- klinik bulguları ortaya çıkar. Bilateral yaş railer ve ronküsler işiti-
siyete ve depresyonun bulunması dispne semptomlarını ağırlaş lir. Göğüs röntgeninde proksimal hiler bölgelerde daha yoğun ol
tırabilir ve beklenenin üzerinde görünmesine yol açabilir. mak üzere şeffaflık kaybolur, matlaşma ve buzlu cam manzarası or
taya çıkar. Tipik olarak, hasta aşırı terli ve endişeli görünümdedir.
rTLMONEÜ ÖDEM (Bak Tablo 32-3) Köpüklü ve kanlı balgam çıkarır. Gaz alışverişi iyice bozulmuştur
ve ağır hipoksi ortaya çıkar. Tedavi edilmezse (Bak Konu 232), git
K A R D İY O JE N İK P U L M O N ER Ö D EM (Bak Tablo 32-3, tikçe artan asidoz, hiperkapni ile hastada solunum arresti gelişir.
IA) Konjestif kalp yetersizliğine bağlı dispnelerin çoğunluğunda Yukarıda tarif edilen sıvı birikiminin erken dönemi Starling’in
pulmoner venöz basıncın artışı sonucu pulmoner vaskülaritede dol kapiller-interstisyel sıvı değişimi kuralını izler:
gunluk olur. Akciğerlerin elastikiyeti azalır, küçük hava yollarında
direnç artar, ektravasküler sıvı hacminin sabit kalması için lenfatik Sıvı Birikimi = K [(PC- P l F ) - o(^pl - nlF)\ - Qiymph
akım artar. Hafif taşipne ortaya çıkar. Intravasküler basınç daha da
artarsa ekstravasküler alanda sıvı toplanması başlar, yani intertisyel K = Hidrolik İletim (membran yüzey sahası ile doğru orantı
ödem oluşun Bu durumda semptomlar ağırlaşır, taşipne artar, gaz lı ve membran kalınlığıyla ters orantılı)
alışverişi bozulur, Kerley B çizgileri ve damar sınırlarının bulanık Pc = Ortalama intrakapiller basınç
laşması gibi radyolojik bulgular ortaya çıkar. Bu aşamada, kapiller PlP = İntersitisiyal sıvının onkotik basıncı
endotel hücreleri arasındaki birleşme yerleri aralanır ve bu aralık a = Makro moleküllerin refleksiyon katsayısı ( coeficient)
tan makromoleküllerin intertisyel aralığa geçişi olur. 7Tif = Ortalam intersitisiyel sıvı basıncı
Intravasküler basınçtaki artış devam ederse, alveolleri kaplayan TCpi = Plazma onkotik basıncı
endotel hücreleri arasındaki sıkı birleşme yerleri de aralanır, damar Q = Lenfatik akım
Normal
r Göğüs grafiti
i jM ' f
Abnormal
'
1
tc ’
*
“F * iî
reflüyü düşündürecek semptomlarla
ilişkisi varmı?
5. Ateş ve balgamla ilşkisi varmı? Bal
gam mevcutsa karekteri nasıl?
<ir AnormaSk-------
Benzer hHnflfcduramüft göre1 - 6 . Hastanın rahatsızlığının başka hasta
i 1 —
—--------------------------- ■»- ,
İntanlardan s a k ın m a ■n - -, W
kütolrftayabjfe
o tm a yat di&ertfem* > * j --.r -:r* lıklarla ilşkisi varmı? Ya da HIV im
' { r v + " 1
feksiyonu, ya da çevresel etkenlere
i " v « . -1
’•>. ' - 'S X- *
• „
> •SN -
> Balgam sitolojisi, HRCT scan'i modi-
flye BaE., bronkoskopi, kalp araştır ş ilt e maruz kalma gibi risk faktörleriyle
maları ilişkisi varmı?
Öksürük kesilir . Öksürukdevam , 7. Hasta A CE inhibitörü kullanıyormu?
...............etmesi ', I
□uruma göre tedavi et
Genel fizik muayene ile AİDS, akci
•*. v *■ - ..... - * ■* £ ğer dışı primer neoplazma yada kalp yet
Aşağıdaki sırayla veya birliktelikle en
^ ,S
M mezliği gibi öksürüğün nonpulflıoner ne
sık 3 şartı değerlendir. 1. PNDS 2. As ı. •: Öksürük devam Öksürük kesilir
tım 3. GERO etmesi denleri gösterilebilir. Orofarengeal mu
î M m î k â :S »si ayene ile post nazal akıntı bulgulan gö
■
rülebilir, orofarengeal mukus varlığı yh
Post ınfektıf- da mukozadaki kaldırım taşı görünümü
Öksürük kesilir Öksürükdevam • öksuruk
etmesi tespit edilebilir. Göğüs oskültasyonu ile
" düşünülür >. js ,-|
a
bronkoskopi kalp araştırmaları yon) hastalıklan tanınabilir.
»MW
G ö ğ ü s r a d y o g r a fis i öksürüğün ne
__ :____. I denlerinin anlaşılmasında ve sınıflandı
,, Öksürüğün Öksürükdevam ^ a h Jfe vrt^ c ‘i
r.' ^ <' kesilmesi rılmasında oldukça faydalıdır. Grafide
* etmesi
>* ,.t- intratorasik kitle, lokalize bir pulmoner
-
t . ' T
Alt solunum yolları -v , ' “
gösterebilir. Deri muayenesi
Kaposi sarkomunu, Osler-
Üst hava yolları ve
İncelemesi bulgu- k - ’■ Rendu-Weber hastalığının ar-
GİS araştırmasının
ları - - terio venöz malfarmasyonlan-
verileri
- - ^ - m ya da sistemik lupus erite-
■ t : “ T ■: ^ motozusun deri lezyonlannı
ENT. Gl değerlendirme : '' ' Göğüs graflsl . gösterebilir.
....................... . ı ■■ ................ j V" ı. ‘
H em a p tiz in i t e ş h is s e l d e
M İD D İY A S T O L İK Ü F Ü R Ü M L E R
Mitral darlığı
Carey-Coom bs üfürümii (Akut romatizmal ateşte middiyastolik apikal iiftt-
rüm) : ■' ! ■■■ ■. ; ;
Darlık olmayan mitrak kapaktan geçen artmış akım (örn., M Y, V S D , PDA,
yüksek-debili durumlar, ve tam kalp bloğu)
Triküspit darlığı
D „..ÖU*M İ|1İW İ!İÜ1|||.,
Darlık olmayan kapaktan geçen artmış akim (örn., T Y , A SD , ve pulmoner lîifşvftA-
venöz dönüş anomalisi)
S o l ve sağ atriyal tümörler
DEVAM LI Ü FÜ RÜ M LER
NOT. AY, aört yetersizliği; AD, aortic darlığı; ASD, atriyal septal defekt; AV, arteriyo-
venöz; HOKM, hiperüofîk obstruktif kardiyomyopatî; MY, mitral yetersizlik; MD,
mitral darlık; PDA, patent duktus arteriosus; TY, triküspit yetersizliği; VSD, ventriktt-
ler septal defekt.
KAYNAK: E Braunwald, in Heart Disease, 4th ed, E. Braunwald (ed), Philadelphia,
Saunders, 1992. H L.uMi'ı'hlli'ltliMu.tmj..,,
bozulmuş valvuler yapı mevcuttur (Konu 126). Travma genellikle ŞEKİL 34-1 Diyagramtemel kalp üfûrümlerini göstermektedir. A. Mit
belirlidir ama önemsiz olarakta kalabilir. (Konu 240). Travma, pa- ral veya triküspit darlığinın presistolik üfürümü. B. Mitral veya trikus-
piller kas zedelenmesi ve rüptürü, korda kopması veya kapakçık pit yetersizliğinin veya ventriküler septal defektin holosistolik (pansis-
perforasyonuna neden olabilir. tolik) üfürümü. C. Ejeksiyon kliği ile başlayan ve ikinci kalp sesinden
Akut ileri mitral yetersizlik şüphesi olan tüm vakalara sorumlu
önce kaybolan aortik ejeksiyon üfürümü. D. Pulmoner darlığın sisto
liküfürümü aortik ikinci kalp sesini geçer, pulmoner kapak kapanma
mekanizmayı bulmak, kaçak şiddetini değerlendirmek, cerrahi ona
sı gecikir. E. Aort veya pulmoner diyastolik üfürüm. F. Mitral darlığın
rım (veya kapak replasmanı) yönlendirmesi açısından ön bir de
açılma sesini takip eden uzun diyastolik üfürümü. G. Üçüncü kalp se
ğerlendirme amaçlı ekokardiyografı yapılmalıdır. sini takip eden kısa giriş (inflow) akımı üfürümü. H. Patent duktus ar-
Erken sistolik üfürümün diğer nedenleri konjenital, küçük mus- teriosus’un devamlı üfürümü. (Adapted from P Wood, Diseases of
küler ventriküler septal defektlerdir. Üfürümün süresi, sistolik the Heart and Circulation, Philadelphia, Lippincott, 1968, with per
kontraksiyon sırasmda defektin kapanmasıyla kısalır. Üfürüm, sol mission.)
kapak seviyesinde olduğunu gösterir. Özellikle yaşlı hastalarda aort 12 Ağrı: Patofizyoloji ve Yönetim 209
darlığının midsistolik üfürümü daha az şiddette ve hafifçe yüksek
ses perdesinde olarak apikal bölgeye yayılabilir (Gallavardin etki yansıtır. Örneğin, korda tendinea rüptürüne bağlı sallanan posterior*
si). Erken vuru sonrasında aort darlığı üfiirümü şiddetinde artma mitral yaprakçık varlığında, jet, anterosuperior yönde yönlenmiştir
oluıken mitral yetersizliği üfürüm şiddetinde değişiklik beklenmez. ve üfürüm belirgin bir şekilde kalbin tabanına doğru yayılmaktadır.
Aort kapak sklerozu, hemodinamik önemli bulgusu olmasa da, Karotis nabızları iyi muayene edilmezse aort kapak darlığı üe karı
aort darlığına benzer yer, yayılım ve konfıgürasyon gösteren bir şabilir. Tam tersine, sallanan anterior yaprakçık ise aksüla ve sırta
üfürüm oluşturur. Karotis nabzı korunmuştur, üfürüm midsistolde yayılım gösteren, posterior yönde yönlenmiş jet ile beraberdir.
şiddetlenir, trilll eşlik etmez ve Döppler ekokardiografide yalnızca Omurgaya ve boyun köküne iletilebilir. Ciddi mitral yetersizliğe:
hafif bir gradyent alınır. Aort kapakçıklarının kritik olmayan skle- genellikle sistolik trilll, hafif bir S3 ve en iyi sol yana yatar pozis
rodejeneratif kalınlaşması muhtemelen yaşlı erişkinlerdeki en sık yonda değerlendirilen kısa bir diyastolik üfürüm eşlik edebilir.
midsistolik üfürüm nedenidir. Triküspit yetersizliğe bağlı holosistolik üfürüm (I-III/VI dere
Pulmoner kapak darlığının benzer midsistolik üfürümü genel celer), genellikle mitral yetersizliğe bağlı olandan daha yumuşak
likle bir ejeksiyon kliği ile başlar Ve en iyi ikinci ve üçüncü sol in- duyulur, genellikle sol alt sternal kenarda en güçlü şekilde duyulur
terkostal aralıklarda (Pulmoner odak) değerlendirilir. Darlık dere ve inspirasyonla şiddeti artar. Beraberindeki bulgular, juguler ve-
cesinin artması ile üfürüm uzar ve P 2 ’nin şiddeti azalır nöz nabızda belirgin ‘c -v ’ dalgalan, sistolik hepatik pulsasyon, ve
Hiperdinamik durumlarda (ateş, tirotoksikoz, gebelik, anemi) periferik ödemdir. Triküspit yetersizliğin çeşitli nedenleri arasında,
ve düate proksimal aortay a doğru artmış akım ile birlikte olan izo en sık olanı pulmoner arter hipertansiyonuna bağlı sağ ventrikül
le aort yetersizliği durumunda aort odağmda midsistolik üfürüm genişlemesinden kaynaklanan anüler dilatasyondur.
belirlenebilir. Ventriküler septal defekt de (Konu 234) holosistolik bir üfü-;
Çocuklar ve genç erişkinlerde pulmoner odakta duyulan, ge rüm oluşturur, şiddeti defektin anatomik boyutu ile ters orantılıdır.
nelde II/VI şiddetinde olan kreşendo-dekreşendo vasfındaki mid Genetikle orta-sol sternal kenarda palbe edilebilen bir trill ile bera-
sistolik üfürümler eğer kalp hastalığının diğer bulgulan eşlik etmi berdir. Ventriküler septal defekte bağlı üfürüm, triküspit yetersizli
yorsa masum olabilirler. Bu üfürümler ayn ça hiperkinetik durum ğe bağlı olandan daha gürültülüdür ve triküspit yetersizlikte görü
larda normal pulmoner arter içerisine olan artmış akımı veya dilateı len inspiratuar şiddetlenme ve periferik bulgulan içermez.
pulmoner arter içerisine olan güçlenmiş akımı yansıtabilirler. Dilar,
te pulmoner arter içerisine olan güçlenmiş akım atriyal septal de- DİYASTOLİK ÜFÜRÜMLER
fektle birlikte olabilir, bu durumda S j çiftleşmesi anormaldir (sabit-
lenmiştir). Stilt üfürümü, normal çocuklarda ve genç erişkinlerde Sistolik üfürümler gibi diyastolik üfürümler de başlangıç zamanla
en iyi alt sol sternal kenar ve apeks arasında duyulan titreşim tar m a göre alt gruplara aynlabilirler.
zında, orta frekansta olan mid-sistolik bir üfürümdUr. Pulmoner ka E R K E N D İYA STO LİK Ü FÜ R Ü M L E R (Şekil 34-1 E ) Erken
pakçıkların yapışma yerlerinin veya sol ventrikülde yalancı bir diyastolik üfürümler semiluner kapak yetersizliklerinin sonucu
tendonun titreşiminden kaynaklanır. olup, kaynaklandıktan kapağın yerini yansıtan kapanma sesi ile
Hipertrofık kardiomyopatiye bağlı midsistolik üfürüm (Konu (A 2 veya P 2 ) başlarlar. Diyastolik üfürümler, özellikle kronik yeter
238), II/VI-III/VI şiddetinde, kreşendo-dekreşendo vasfında olup sizliklerde, yüksek perdeli ve dekreşendo vasfmda olup süreleri ka
en iyi sol sternal kenar ile apekş arasında işitilir. Aort darlığı üfürü- baca lezyonun ciddiyetiyle orantılıdır. Aort yetersizliği üfürümü,
münün aksine boyuna yayılım göstermez ve karotis nabzı canlı ve her zaman olmasa da, genellikle en iyi sol ikinci interkostal aralık
sert hatta iki başlı olabilir. Hipertrofık kardiomyopati üfürümünün sternal kenannda işitilir. Primer kapak patolojisine bağlı olanlarda
şiddeti, sol ventrikül volümünü azaltan (Valsalva’nın zorlanma fa (romatizmal deformite, konjenital biküspit kapak, endokardit) üfü
zı, ayakta durma, amilnitrit) veya sol ventrikül kontraktUitesini ar rüm daha belirgin olarak s o l sternal kenar boyunca yayılma ve
tıran (inotropik tedavi) manevralar ile artar. Aksine sistolik üfürü- apekse iyi iletilme eğilimindeyken, primer aort kökü patolojilerine
mün şiddeti, ventrikül volümünü arttıran (çömelme ve pasif bacak bağlı üfürümler (annuloaortik ektazi, aort disseksiyonu) sıklıkla
yükseltilmesi), kontraktiliteyi bozan (beta reseptör blokajı) veya sağ sternal kenar boyunca yayılma eğilimdedirler. Bazen hastanın
preloadu ve sistemik afterloadu artıran (çömelme) manevralar ile tam ekspirasyonda öne eğilerek oturtulması ile aort kökünün göğüs
azalır. Bu çeşitli manevralar arasında, HOKM’a bağlı üfürümün ön duvarına yaklaşması sağlanır ve böylelikle aort yetersizliği üfü
şiddetindeki dinamik değişikliğin ortaya çıkarılmasında muhteme rümü daha iyi duyulabilir. İleri aort yetersizliğinde apikal bölgede t
len- en duyarlı teknik ayakta ve çömelir pozisyonda yapılan oskül- düşük perdeli orta-geç diyastolik üfürüm (Austin Flint üfürümü):
tasyondur. duyulabilir. Bu üfürümün mitral akım ile aort yetersizlik jetinin ka
G E Ç S İS T O LİK Ü F Ü R Ü M L E R Geç sistolik üfürüm cjeksi- rışması ile oluşan mitral akım alanındaki türbülans sonucu oluştu
yondan epey sonra başlar ve en iyi apekste veya apeks ile sol ster ğu düşünülür ve mitral darlığından ayırtedümelidir (yukarı bakı- 1
nal kenar arasında işitilir. Eğer bir nonejeksiyon kliği ile başlıyor nızj. Ciddi kalp yetersizliği olmayan olgularda, kronik ileri aort ye
sa, sıklıkla mitral kapak yaprakçıklannm sistolde sol atriyuma doğ tersizliğine belirgin diyastolik kaçağıü periferik bulgularım yansı
ru çökmesinin göstergesidir. Klik ve üfürüm, sol ventrikül hacmini tan, geniş sistemik nabız basıncı ve Corrigan nabız (sıçrayıcı, wa
azaltan manevralarla (Valsalva, ayakta durma) S ]’e yakınlaşırken, ter-hammer) gibi bulgular eşlik edebilir.
ventrikül hacmini arttıran manevralarla (çömelme, bacakları kal Akut aort yetersizliği üfürümü belirgin şekilde kısa süreli ve
dırma) S ]’den uzaklaşır. Üfiirümün şiddeti sistemik afterloadun düşük perdeli olup taşikardi varlığında anlaşılması güç olabilir. B e
yükselmesi ile artarken (çömelme, vasopressör ajanlar), vasodüa- lirgin diyastolik kaçağa bağlı periferik bulgular olmayabilir. Bu
tasyonla (amünitrat) azalır. İsometrik egzersiz de üfürümün başlan özellikler genişleyemeyen (nonkompliant) sol ventrikülde ani di
gıcını geciktirirken şiddetini arttırır. yastolik basmç yükselmesini ve buna mukabü aort ve sol ventrikül
H O LO SİSTO LİK Ü FÜ R Ü M L E R Aynı zamanda p a n s is to lik arasındaki diyastolik basmç gradyentindeki hızlı düşmeyi gösterir.
ü fü rü m ler olarak da adlandırılan bu üfürümler, S] ile başlar ve Pulmoner yetersizlik üfürümü (Graham Steell üfürümü) kuv
S2 ’ye kadar sistol boyunca devam ederler (Şekil 3 4 -1B). Nadir is vetli pulmoner kapanma sesi ile başlar (P 2 ), en iyi pulmoner odak
tisnalar dışmda, bunlar atriyoventriküler kapak yetersizliği veya ta duyulur ve sol sternal kenar boyunca yayılır. Tipik olarak yüksek
ventriküler septal defekt gostergesidirler; ayırıcı tam Şekil 3 4-2’de perdeli, dekreşendo vasfında olup, pulmoner arter-sağ ventrikül
gösterilmiştir. Mitral yetersizlik üfürümü en belirgin sol ventrikül arasında diyastolik gradyent Ue birlikte belirgin pulmoner hipertan
apeksinde duyulur. Yayılımı, yetersizliğe bağlı jet akımının yönünü siyon göstergesidir. Üfürümün şiddeti inspirasyon ile artar ve böy-
Pulmoner yetersizlik üfürümü (Graham
S1 İLE BAŞLANGIÇ S2’DE VEYA ÖTESİNDE BİTER Steell üfürümü) kuvvetli pulmoner kapanma
sesi ile başlar (P2), en iyi pulmoner odakta du
f I
Sol sternal kenarda maksi
1
Alt sol 3 ve 4, aralıklar
yulur ve sol sternal kenar boyunca yayılır. Ti
pik olarak yüksek perdeli, dekreşendo vasfın
Apeks üzerinde maksimum
yoğunluk mum yoğunluk da maksimum yoğunluk da olup, pulmoner arter-sağ ventrikül arasında
Aksillaya veya aşağı yayılma Sağ sternal kenara ve epi- Yaygın yayılım, palpabl
diyastolik gradyent ile birlikte belirgin pulmo
A2 apekste duyulmaz gastriuma yayılma tiril
Amil nitrat ile azalmış yoğun Nefes almada artmış yo Amil nitrat ile azalmış ner hipertansiyon göstergesidir^ Üfürümün
luk ğunluk yoğunluk şiddeti inspirasyon ile artar ve böylelikle aort
Juguler ven nabızda kes Nefes almada yoğunluk yetersizliği üfürümünden ayırt edilebilir. Sağ
kin y ve aşikar cv dalgaları tan değişmeme ventrikül volüm ve basınç yüklenme bulguları
S2’nin sabit çiftleşmesi
I genelikle mevcuttur. Belirgin mitral darlığında
Hiperdinamik sol
ı
Kalıcı sol vent
£
Aşikar sol paras
1
Kalıcı sistolik
tal defekti çağ
rıştırır; sıklıkla
ima pulmoner yetersizlikten (pulmoner hiper
tansiyon olsa dahi) ziyade aort yetersizliğine
ventrikül vurusu rikül vurusu ternal diastolik vu sol paraster mitral yetmez bağlıdır.
Geniş S2 çiftleş Tek S2 veya ru nal vuru lik üfürümün- Pulmoner hipertansiyon olmayanlarda
mesi dar S2 çiftleş Normal kısa sol P2’nin yoğunluk den ayırmak
pulmoner yetersizlik, konjenital ve nadiren in-
mesi parasternal sisto- bariz artışla zor
fektif endokardite bağlı oluşabilir. Bu durum
T
Primer mitral yet
T
Sekonder
lik vuru
Normal P2
Seyrek paradoksik
dar çiftleşme
larda erken diyastolik üfürüm klasik Graham
Steell üfürümünden daha yumuşak ve düşük
S2 perdelidir. A2’den kolayca ayrılabilen P 2 ile
mezliği (örn. mitral yetmez
liği (Dilate kar- veya hemen sonrasında başlar ve erken diyas
romatik, korda
yırtılması diyo myopati;
Papiller kas
I
Primer Pulmoner
tolik boşluğun anlaşılabilmesini sağlar.
M İD D İY A S T O L İK Ü FÜ R Ü M LER
disfonksiyonu hipertansiyona
veya primer sekonder Middiyastolik üfürümler genellikle atriyo-
mitral yetmez ventriküler kapakların darlığı ve/veya kapak
liği geç evresi) lardan geçen akımın artması sonucu oluşurlar!
Romatizmal tutuluma bağlı mitral darlık kla
ŞEKİL 34-2 Holosistolik üfürümün (yetersizliğe bağlı) ayırıcı tanısı. S1, birinci kalp sesi; S2, sik örnektir (Şekil 3 4 -İF ). Yoğun kalsifikas-
ikinci kalp sesi; A2, ikinci kalp sesinin aortik komponenti; P2, ikinci kalp sesinin pulmoner yon bulunmayanlarda Sj serttir ve üfürüm
komponenti (ayırıcı tanı için eko-Doppler değerlendirilmesi düşünülebilir). mitral açılma sesinden (opening snap) sonra
başlar; S 2 ve açılma sesi arasındaki interval
lelikle aort yetersizliği üfürümünden ayırt edilebilir. Sağ ventrikül
sol atriyum ile sol ventrikül arasındaki basınç gradyenti ile ters
volüm ve basınç yüklenme bulguları genelikle mevcuttur. Belirgin
orantılıdır. Üfürüm düşük perdeli olup, apekste steteskopün çan
mitral darlığinda sol sternal kenar boyunca dekreşendo vasfında di-
kısmı ile en iyi sol yana yatar pozisyonda işitilir. Üfürümün şidde
yastolik üfürüm nadir değildir ve hemen daima pulmoner yetersiz
ti darlığın ciddiyetini tam olarak yansıtmasada; süresi darlık dere
likten (pulmoner hipertansiyon olsa dahi) ziyade aort yetersizliğine
cesi hakkında bazı ipuçları verebilir. Uzun bir üfürüm diyastolun
bağlıdır.
büyük bir kısmında atriyoventriküler basınç gradyentiniri sürdüğü
Akut aort yetersizliği üfürümü belirgin şekilde kısa süreli ve
nü gösterir. Presistolik şiddetlenme (Şekil 34-1 A) sıklıkla sinüs rit
düşük perdeli olup taşikardi varlığında anlaşılması güç olabilir. Be
mi olduğunu ve mekanik atriyal sistole bağlı olarak artan transmit-
lirgin diyastûlik kaçağa bağlı periferik bulgular olmayabilir. Bu
ral akımı düşündürür.
özellikler genişleyemeyen (nonkompliant) sol ventrikülde ani di
Triküspit darlığına bağlı üfürüm de benzer özellikler taşır, fakat
yastolik basınç yükselmesini ve buna mukabil aort ve sol ventrikül
arasındaki diyastolik basınç gradyentindeki hızlı düşmeyi gösterir. en iyi alt sol sternal kenarda duyulur ve çoğu sağ taraf olaylarında
olduğu gibi inspirasyonla şiddeti artar. İnspek-
siyonda juguler venöz nabızda uzamış y inişi
farkedilebilir. Sağ kalp yetersizliği bulgulan
belirgin olabilir.
Mitral darlığından ayırt edilmesi gereken
birçok önemli middiyastolik üfürüm nedeni
vardır. S o l a t r iy a l m ik s o m a la r (Konu 240) mit
ral darlığını taklit edebilir ancak diyastolik üfü-
rüme açılma sesi ve presistolik şiddetlenme eş
lik etmez. İleri mitral yetersizlik, geniş sol-sağ
intrakardiyak (VSD) veya büyük damarlar ara
sı (PDA) şantlarda meydana gelen artmış mit
ral akım, düşük perdeli apikal middiyastolik
üfürüm oluşturabilir. Bu üfürüm genellikle dü
şük perdeli, hafif ve mitral açılma sesinden da
ha geç oluşan yumuşak vasıflı bir S 3 ’ü takip
eder (Şekil 34-1G). Tıpkı ileri mitral yetersiz
likte olduğu gibi ileri triküspit yetersizliği de
artmış triküspit diyastolik akımına bağlı sağ ta
rafta doluş üfürümüne neden olabilir. Austin
Flint üfürümü de daha önce tanımlanmış olup
ŞEKİL 34-3 Üfürüm değerlendirilmesinde algoritma (From Bonow et al.) ileri aort yetersizliğinde oluşur.
DEVAMLI LFLR EMLER '.S ijipertausiyonlu Hastaya Yaklaşım . 211
Devamlı üfürilmler sistolde başlar, S 2’ye yakın şiddetlenir, tüm di Üfürümlerin çoğunluğu midsistolik ve hafiftir (I-II/VI şidde
yastol veya diyastolün bir kısmı boyunca devam ederler (Şekil 3 4 - tinde). Asemptomatik çocuk veya genç erişkinde klinik muayenede
İH). Bu yüzden her iki kalp siklus fazında iki boşluk arasındaki herhangi bir kalp hastalığı bulgusu olmaksızın bulunan üfürüm ge
akımın devam ettiğini gösterirleri Devamlı üfürümlerin ayırıcı tanı nellikle masumdur ve çoğunlukla ekokardiyografi gerektirmez. Di
sı Tablo 34-1 'de gösterilmiştir. İki masum tipi, servikai venöz hum ğer yandan şiddetli (III/VI veya daha fazla), özellikle holosistolik
ve meme üfürümüdür. İlki sağlıklı çocuk ve genç erişkinde sağ sup- veya geç sistolik, diyastolik veya devamlı üfürümü olan hastaların-
raklavikular fossada; duyulabilir ve internal juguler vene baskı ile. çoğunluğu ve açıklanamayan anormal fizik kardiyak muayene bul
kaybolabilir. Diyastolik komponenti sistolik kısmından daha kuv gulan olan hastalarda ekokardiyografi gerekmektedir; *
vetli olabilir. Meme üfürümü dohı memeye doğru artmış arteryel
8 İBLİO G RA FYA
akımı gösterir ve gebeliğin üçüncü trimestınmn geç dönemi ile er
ken postpartumda duyulabilir.. Steteskopun diyafram tarafı ile sıkı BRAUNW ALD E , PERLO FF JK: Physical examination of the heart, in H eart
baskı üfürümün diyastolik konpanentini engelleyebilir. Üfürüm do Disease. 6th ed, E Braunwald, D Zipes, P Libby (eds), Philadelphia, Saun
ders, 2001
ğum sonrası kaybolur, . ..
BONOW RO et al: ACG/AH A guidelines for the management of patients with
Devamlı üfürümün klasik örneği patent duktus arteriosusda gö valvular heart disease: a report of the American College of CardF
rülür. En iyi pulmoner odakta veya bu odağın birazı üstü ve solum- ology/Araerican Heart Association Thsk Force on Practice GmdeHnes (com
mittee on Management of Patients with .Valvular Heart Diseaaa). J Am Coll
da işitilir ve sutta da duyulabilir. Zamanla geniş düzeltilmemiş
Cardiol 32(5): 1486.1998
şanı, pulmoner vasküler rezistansm artmasına ve pufmoner arteryel ETCH ELLS E et alt Does' this patient have an abnormal systolic heart murmur?
hipertansiyona bunun sonucu olarak da üfürümün diyastolik kom- JAM A 277(7):564, 1997! ■
ponentinin azalmasına veya kaybolmasına neden olabilir. DevamU GREW E K et al; Differentiation of cardiac murmurs by auscultation, Curr ProM
CardioH3:699, 1988
bir üfürüm, spontan veya infektif endokardit komplikasyonu olarak LEM BO NJ et al; Bedside diagnosis of systolic murmurs. N Engl J Med
rüptüre olan konjenital sinus Valsalva anevrizmasına da işaret ede 3I8 (24 ):1572,1988'
bilir. Burada aort ile özellikle sağ atrium veya sağ ventrikül başta M ANGIONE S, N IEM AN L Z : Cardiac auscultatory skills of internal medicine
... and family practice trainees. A comparison of diagnostic proficiency. JAM A
olmak üzere kalp boşluklarından biri arasında yüksek basınçlı bir
278(9);717,1997 .
fistül gelişmiştir. Üfürüm en iyi sağ veya sol sternal kenar boyunca MURGO JP: Systolic ejection murmurs in the era of modem cardiology. What
işitilir ve sıklıkla trill ile beraberdir. Diyastolik komponenti sisto- do we realty know? J Am Coil Cardiol 32:1596-, 1998 ■
likten daha şiddetlidir. Devamlı üfürümleri, izole ileri aort yetersiz- O ROURKE RA; Approach to the patient with a heart murmur, in P rim ary Car-i
dioiagy. L Goldman, E Braunwald (eds). Philadelphia, Saunders, 1998
liğinin veya mikst aort kapak hastalığının hem sistolik hem de di SHAVER JA: Cardiac auscultation: A cost-effective diagnostic skill, Cun Ptobf
yastolik komponenti olan üfürümlerinden ayirrrîak zor olabilir. Bu Cardiol 20:44r,199J’-'
rada dikkat edilmesi gereken, S2’nin devamlı üfürüm tarafından ör
tülmesi buna karşın aort kapak hastalığının "to-fro" (ileri-ğeri) Üftt-
rümünün arasında boşluk olmasıdir. ■,vTv r
Birçok başka lezyon da devamlı üfürume neden olabilir. Koro 35T A- Gordon H. Williams.
ner aheriovenöz fistül sol sternal kenar veya ventrikül apeksinde
diyastolik komponenti daha şiddetli duyulan hafif devamlı üfürüni HİPERTANSİYONLU
oluşturabilir. Büyük sistemik arterlerin ileri aterosklerotik hastalı ! «-
/
'S
HASTAYA YAKLAŞIM
ğı, yüksek dereceli obstriiksiyona işaret eden devamlı Ufürüme ne
den olabilir. Periferik pulmoner arter dal stenozu veya yaygın brort* _ ■■■■ P ın l Sağlıkerözkaynak, Hasan Sabit SağlıkenYahya Şağlıker
şial kollateraller ile beraber pulmoner atrezisi olanlarda sutta ve
göğüs kafesinin laterali boyunca en iyi duyulan, devamlı üfürümler TANIM Normal ve yüksek kan basıncını ayıran bir sınır olma
olabilir. Benzer bulgular aort koarktasyonunda da mevcuttur. Lez dığı için; kardiyovasküler olay morbidjtesi için yüksek riskli insan
yon alt ekstremite nabızlarının zayıf ve gecikmiş olması ve üst ları ve/veya medikal tedaviden yararlanabilecek insanlan tanımla
ekstremitede hipertansiyon olması ile taranır. Devamlı üfürüm ge mak için seçilmiş sınırlar kabul edildi. Bu tanunlamalar sadece dit
nişlemiş kollateral (interkostal) arterlerden de kaynaklanabilip . ’ yastolik basıncı değil; aynı zamanda sistolik basmcı,yaşı,cinsiye
ti,ırkı,eşlik eden hastalıklan da dikkate almalı. Örneğin, diyastolik
------ ---------- ------ H a sta ya Y a k la ş ım ----------------------- basıncı > 90 mmHg olan hastalar, eğer yeterli tedavi alırlarsa, m or-
bidite ve mortaliteoranlarında anlamlı bir azalma olun Bunlar, bu
Doppler ekokardiyografinin gelişiminden sonra tıp fakültelerinde nedenle, hipertansiyonu olan ve tedavi için dikkate alınması gere
ve ihtisas veren merkezlerde öneminin belirtilmesine rağmen tıp ken hastalardır.
öğrencilerinin ve asistanlarının oskültasyon bilgilerinin önemli Arteryel basıncın kardiyovasküler morbiditeye etkisini değer
oranda düştüğü bir gerçektir. Son araştırmalar eğitim alanların lendirmede sistolik basınç seviyesi de aynı zamanda önemlidir. B a
% 80’inin ek ses ve üfürümleri doğru olarak tanımada yetersiz ol zı veriler diyastolik basınçtan daha önemli olabileceğini belirtir.
duğunu göstermiştir. Tamsal hatalar birinci yıl asistanında olduğu Örneğin, normal diyastolik basmcı olan (< 82 mmHg)ama yüksek
kadar üçüncü yıl asistanında da sıktır. Az sayıda eğitim programı sistolik basmcı (>158 mmHg) olan erkekler,benzer diyastolik ba
kardiyak oskultasyona yönelik müfredat içerir. Sonuç olarak bu ye sınçlara sahip ama sistolik basınçları aşikar normal (< 1 3 0
tersizlikler ekokardiyografi kullanımında gereğinden fazla artişa mmHg)olan bireylerden 2,5 kat daha fazla kardiyovasküler morta-
ve üfürümlü hastaların değerlendirilmesinde artmış maliyete neden liteye sahiptir.Bu hastalarda tedaviyle mortalite ve morbiditede
olmaktadır. azalma, özellikle yaşlılarda, ispatlanmıştır. Bu faydalı etki esas ola
Birçok hastada bu bölümde de tarif edildiği gibi anamnez, ge rak inmelerdeki azalmadan sonuçlanır ve kadınlarda da meydana
nel fizik muayene ve Konu 2 2 5 ’de anlatılan diğer kardiyak muaye gelir. Morbid kardiyovasküler olayların sıklığında kan basıncının
ne bulgulan ışığında üfürümün dikkatle değerlendirilmesi, üfürüm etkisini değiştiren diğer anlamlı demografik faktörler ise; yaş, ırk
nedeninin kolayca bulunmasını sağlar. Tam şüpheli ise veya hasta ve cinsiyettir; genç siyah erkeklerin zıt olarak çoklukla hipertansi
nın değerlendirme ve tedavi planı için ek patoanatomik ve fizyolo yonla etkilenmesi gibi.
jik bilgiler gerekiyorsa transtorasik Doppler ekokardiyografi, üfü- Hipertansiyondan şüphelenildiği zaman, kan basıncı birinci ta
rümün sadece etyolojisi için değil aynı zamanda sorumlu lezyonun ramadan sonra iki ayrı muayene şuasında en az 2 kez ölçülmelidir.
ciddiyetini tanımlamada da büyük değer taşır (Şekil 34-3). Erişkinlerde, d iy a s t o lik basmç 85 mmHg nm altında ise normal ka
212 II Hastalıkların Ana Bulguları ve Takdim Şekilleri Semptomlar ve İşaretler Hipertansiyonlu hastaların çoğunun
kan basınçlarının yükselmesini işaret eden özgül semptomları yok
bul edilir; 85 ve 89 mmHg arasında ise yüksek normal; 90-99 tur ve sadece bir fizik muayene esnasında teşhis edilirler. Semp
mmHg arası evre lveya ılımlı hipertansiyonu gösterir, 100-109 tomlar hastayı doktora getirdiği zaman, üç kategoriye ayrılırlar. (1)
mmHg arası evre 2 veya orta> şiddette hipertansiyonu; ve >110 Yükselmiş basıncın kendisiyle, (2) hipertansif damar hastalığıyla,
mmHg evre 3 veya şiddetli hipertansiyonu gösterir. 130 mmHg nın ve (3) sekonder hipertansiyonda altta yatan hastalık ile ilişkilidirler.
altındaki sistolik basınç normal kan basıncın tanımlar, 1 3 0 - 1 3 9 Herkes tarafından yüksek arteryel basıncın bir semptomu sayılsa
mmHg arası yüksek normali tanımlar; 140-159 mmHg arası evre 1 da, baş ağrısı, yalnızca şiddetli hipertansiyonda karakteristiktir,
veya ılımlı hipertansiyonu tanımlar; 160-179 mmHg arası evre 2 çoklukla ortak olarak böyle baş ağrıları oksipital bölgeye lokalize-
veya orta şiddette hipertansiyonu; ve â l 80 mmHg evre 3 veya şid dir ve hasta sabahlan uyandığında mevcuttur fakat birkaç saat son
detli hipertansiyonu tanımlar. 12- veya 24-saatlik kan basıncı göz ra kendiliğinden diner. Yükselmiş kan basıncıyla ilişkili olabilecek
lenmesinin artışı, sınıflandırılması zor olan hastalarda ilave yararlı diğer şikayetler; baş dönmesini, çarpıntıyı, çabuk yorulmayı ve ik
bilgi sağlayabilir. Bununla beraber, bu yöntem için normal değerler tidarsızlığı kapsar. Damar hastalığını işaret eden şikayetler, epis-
ve tedavi sonucuyla ilişkili olarak yararlılığı halen bilinmiyor. Yük taksisi, hematiiriyi, retinal değişikliklere bağlı görme bulanıklığım,
sek kan basıncı keşif, değerlendirme ve tedavi Birleşik Komitesi halsizlik epizotlanm ve geçici serebral iskemiye bağlı baş dönme
nin çıkardığı yararlı bir hipertansiyon sınıflandırması Tablo 35- sini, göğüs ağnsını ve kalp yetmezliğine bağlı dispneyi içerir. Aort
l ’de gösterilmiştir. disseksiyonuna veya sızıntılı bir anevrizmaya bağlı ağn ara sıra bu
Çoğu insanili, riormotensifse de hipertansifse de arteryel basın
lunan bir semptomdur.
cı düzensizce değişir. Labil hipertansiyonu var diye sınıflandırılan
Sekonder hipertansiyonda altta yatan hastalığa bağlı semptom
hastalar, bazen, ama her zaman değil, hipertansif alanda arteryel
örnekleri ise poliüri, polidipsi, ve primer aldesteronizm hastaların
basıncı olanlardır. Bu hastalar sıklıkla borderline hipertansiyona
da hipokalemiye sekonder kâs güçsüzlüğü veya kilo artışı ve Cus
sahip diye değerlendirilir.
hing sendromlü hastalardaki duygusal değişkenliktir. Feokromasi-
Sürekli hipertansiyon, tedavi edilen hastalarda nadir olsa da,
tomalı hasta epizödik baş ağrılı, çarpıntılı, diaferezli ve postural
hızlanmış olabilir veya malign bir faza girebilir. Her ne kadar ma
baş dönmeli olabilir:
lign hipertansiyonlu bir hasta sıklıkla 200/140 in altında bir kan ba
Hikaye Geçmişteki orta dereceli basınç yükselmesi bulgusuy
sıncına sahip olsa da, durum mutlak basınç değerinden ziyade, ge
la, rapor edilmiş, güçlü bir hipertansiyon aile öyküsü esansiyel hi
nellikle retinal hemoraji ve exudalann eşlik ettiği papil ödemi var
lığıyla tanımlanır. Hızlanmış hipertansiyon, fundoskopik muayene pertansiyon'tanışım onaylar. Sekonder hipertansiyon genellikle 35
de papil ödemi olmadan vasküler hasar olması ispatıyla ilişkili ola yaşından önce veya 55 yaşından sonra ortaya çıkar. Adrenal stero
rak Önceki hipertansiyon değerlerinin anlamlı yeni artışı olarak ta id veya östrojen kullanım hikayesi aşikar anlamlıdır. Tekrarlayan
nımlanır. üriner yol enfeksiyonları hikayesi kronik piyelonefriti gösterir, ger
HASTA DEĞERLENDİRM ESİ Hipertansiyonlu hastalan çi bu dunım semptomların yokluğunda ortaya çıkabilir; böğrüne bir
değerlendirirken, ilk hikaye, fizik muayene ve laboratuar testleri, travma veya ani böğür ağrısı durumu böbrek hasarına bir ipucu ola
(1) Düzeltilebilir sekonder hipertansiyon formlarım açığa çıkarma bilirken, nokturi ve polidipsi böbrek ve endokrin hastalığı gösterir,
da (Konu 246), (2) tedavi Öncesi taban değerler saptamada, (3) te Kilo artışı hikayesi Cushing sendromuyla uyumludur ve kilo kaybı
rapinin şekline etki eden veya terapiyle zıt yönde değişen faktörle-! feokromasitoma ile uyumludur. Bir grup hikaye durumları damar
ri tayin etmede, (4) uç organ haşan olup olmadığını saptamada ve sal hastalığın tehlikeli bir evreye ilerleyip ilerlemediğini saptama
(5) arteryosklerotik kardiyövasküler hastalık gelişimin için diğer ya yardım eder. Bunlar; göğüs ağrısını ve serebrovasküler yetersiz
risk faktörlerinin olup olmadığım saptamada (Konu 241). İdeal ola lik semptomlarım konjestif kalp yetmezliğini, ve/veya periferal da
rak, bu değerlendirme, esansiyel hipertansiyonun temelim oluştu marsal yetmezliği içerir. Sorulması gereken diğer risk gruplan si
ran mekanizmayı (lan), özellikle böyle bir bilgi çok daha spesifik gara içimini, diabetes mellitusu, lipid bozukluklarını ve ailede kalp
bir terapötik programa rehberlik ediyorsa, saptayacaktır.Maalesef damar hastalıklarına bağlı erken ölüm hikayesini içerir. Sonuç ola
şu anda değerlendirmenin durumu .altta yatan bazt mekanizmaların rak, hipertansiyona yol açacak veya tedavisini etkileyecek, hasta
bilgisinin noksanlığıyla, altta yatan mekanizmalar bilinse dahi ayrı nın; beslenme, fiziksel aktdvite, aile konumu, iş ve öğrenim seviye
bir subset için doğru tedavinin kesinsizliğiyle veya özgül tedavi sini içeren yaşam tarzı durumlan tayin edilmelidir,
mevcut olsa dahi subset hipertansif hastalarının aşın yüksek mas Fizik Muayene Fizik muayene hastanın genel görünümüyle
raflarıyla sınırlanmıştır.Bununla birlikte, ilave bilgilerin birikme
başlar. Mesela, Cushing sendromunun yuvarlak yüzü ve trunkal
siyle, hipertansiyonlu hastaların değerlendirmesinin bu 6. unsuru
şişmanlığı mevcut mu? Üst ekstremitedeki kas dağılımı, alt ekstre-
giderek önem kazanacaktır.
mitedekiyle, aort koarktasyonunu desteklercesine, orantısız mı? Bir
sonraki adım; iki ü$t ekstremitenin, yatar ve ayakta durur pozisyon
Tablo 35-1 18 Yaş ve Üstündeki Yetişkinler İçin Kan Basıncı Sınıflan larda kan basınçtan ve nabızlarım karşılaştırmaktır (en azından 2
dırması
dk. için) . Hasta yatar pozisyondan ayağa kalkınca diy astojik basın
Kategori Sistolik Basınç mmHg Diyastolik Basmç mmHg cındaki bir yükselme çoğunlukla esansiyel hipertansiyon ile uyum
Optimal < 1 2 0 <80 ludur; düşme ise; antihipertansif ilaçların yokluğunda, sekonder hi
Normal <130 <85 pertansiyon formlanm destekler.Hastanın boyu ve ağırlığı kayde
Yüksek normal 130-139 85-89 dilmelidir. Fundoskopik bulgular, hipertansiyonun sürekliliğinin ve
Hipertansiyon0 prognozun en iyi göstergelerinden biriyken, detaylı göz dibi mu
Evre 1 (ılımlı) 140-159 90-99
ayenesi zorunludur. Keith-Wagener-Barker fundoskopik değişik
Evre 2 (orta şiddette) 160-179 100-109
Evre 3 (şiddetli) 180-209 110-119 likler sınıflandırması yararlı bir rehberdir (Tablo 35-2); her iki fun-
dusdaki özgül değişiklikler kaydedilmeli ve grade i tayin edilmeli
0 İlk değerlendirmeden sonraki iki veya daha fazla vizitede alınmış 22 değerin orta dir. Karotis arterlerin palpasyon ve oskültasyonu stenoz veya ok-
laması temel alınmıştır.
NOT: 18 yaş ve üstü antihipertansif ilaç almayan ve şiddetli hasta olmayan yetişkinle
lüzyonun ispatı açısından önemlidir; bir karotis arterin daralması
rin kan basıncı sınıflandırması.Sistolik ve diastolik basınçlar farklı kategorilere denk hipertansif damar hastalığının ispatı olabilir ve böbrek arteryel lez-
gelirse,bireyin kan basıncı dunımunu sınıflandırmada daha yüksek olan kategori seçil yonunun ipucu da olabilir, bu iki lezyon birlikte meydana gelebile
melidir.
KAYNAK: Yüksek Kan Basıncı Keşif .Değerlendirme ve Tedavi Birleşik Ulusal Ko ceğinden dolayı. Kalp ve akciğerlerin muayenesinde, sol ventrikül
mitesinin 6. Rapora hipertrofisi ispatı ve kardiyak dekompanzasyonu araştırılmalıdır.
î’ ı t ı l o 3 5 - 2 H ip e r ta n s if v e A r te r v o s k le r o tik R e lin o p a ti S ın ıf la n d ır m a s ı
Hipertansiyon
Arteriyolleri Arteriyolosklerozis
Genel
Daralma, Fokal Arteriyoler AV çaprazlaşma
AV orama Spazm* Hemorajl Eksuda Papil ödemi Işık Refleksi hataları*
Sol ventrikül yükselmesi (lift) var mı? Üçüncü ve dördüncü kalp olasılığı da araştırılmalıdır. Serum kolesterol yüksek dansiteli li
sesleri mevcut mu? Akciğer raileri var mı? Üçüncü bir kalp sesi ve poprotein kolesterol ve trigliserif seviyeleri arteryoskleroz gelişi
akciğer raileri komplike olmayan hipertansiyonda nadirdir. Bulun mini önceden Hazırlayan diğer faktörleri teşhis eder.
maları ventrikül disfonksiyonunu gösterir. Göğüs muayenesi, aort Tüm vakalarda, elektrpkardiyogram, özellikle, eğer sol ventri
koarktasyonunda meydana gelecek kalp dışı üfürümleri ve palpe kül hipertrofisi varsa, kalp durumunun tayinine fırsat vermesi için
edilebilen kollateral damarların arayışım da içerir. ve bir taban değer sağlaması için bulunmalıdır. Kardiyak hipertro-
Karın muayenesinin en önemli kısmı renal arter stenozunda fı mevcudiyetinin saptanmasında ekokardiyogram, elektrokardi-
ıneydana gelen üfürümler için oskültasyondur. Renal arter daralma yogramdan da, fizik muayeneden de daha duyarlıdır. Bununla be
sından olan üfürümler hemen her zaman diyastolik bir komponen- raber tam detaylı bir ekokardiyografik çalışma çok pahalı. Bunun
ı* sahiptir veya devamlı olabilir ve en iyi göbeğin üstünden orta için, bazı vakalarda daha ucuz,sınırlı bir ekokardiyogram, hipertan
butun, heınen sağında yada hemen solunda veya böğürlerde duyu sif hastanın taban değerlendirmesine yararlı bir ilave olabilir; özel
lurlar, rtbtö* tiisplüziye bağlı renal arter stenozlu pek çok hastada likle sol ventrikül hipertrofisi bağımsız bir kardiyovasküler risk
ve arteıyosklenıztt bağlı fonksiyonel olarak anlamlı stenosu olaııla- faktörüyken ve varlığı etkin bir antihipertansif tedavi ihtiyacı gös
ı ıtı 'I40»3Ö şınde mcveııîlur. Karın» aynı zamanda, abdominal terirken, Ayrıca, arteryel basınçtaki önemli bir artış, genellikle sol
.ıııevrizma ve |x>liki$tık böbrek hastalığıyla büyümüş böbrek için ventrikül hipertrofisi varlığıyla ilişkiliyken, hafif bir yükselme iliş
palpe edilmelidir. Femoral nabızlar dikkatlice hissedilmclidir ve kili olmayabilir. Buııun için, kimse kan basıncım sol ventrikül hi-
eğer azalmış ve/veya radyal nabızla kıyaslanmasında gecikme var pertrofisi varlığı veya yokluğu için surrogate bir belirleyici olarak
sa, alt ekstremitelerdeki kan basıncı ölçülmelidir. Femoral nabız kullanamaz. Diğer yandan, bir ekokardiyogram ücretinden ve so-
palpasyonla normal olsa dahi, hipertansiyonu 30 yaşından önce tes
Tablo 35-3 Hipertansiyon Değerlendirmesinde Laboratuar Testleri
pit edilmiş hastalarda alt ekstremitelerdeki arteryel basınç en azın
dan bir kez kaydedilmelidir. Son olarak, ekstremitelerin ödem açı İLK DEĞERLENDİRME İÇİN TEMEL TESTLER
sından muayenesi ve önceki serebrovaskiiJer kazalann ve/veya di 1. Her zaman dahil olan
ğer intrakranyal patolojilerin kanıtm araştırılması yapılmalıdır. a. Protein, kan ve glukoz için idrar
L aboratu var incelemeler Hipertansiyonu olan hastalarda ya b. Mikroskopik idrar incelemesi
c. Hematokrit
pılması gereken laboratuvar çalışmalarında tartışma vardır. Genel
d. Serum potasyum
olarak, anlaşmazlık, hastanın, yoğun olarak sekonder hipertansiyon
e. Serum kreatinin ve/veya kan üre azotu: .
formları veya esansiyel hipertansiyon subseti olarak değerlendiril f. Açlık glukozu
mesi üzerinedir. Devamlı hipertansiyonu olan tüm hastalarda yapıl g. Total kolesterol
ması gereken temel laboratuar çalışmaları (Tablo 35-3).de anlatıl h. Elektrokardiyogram
mıştır.: it t değerlendirme bir,sekonder hipertansiyonformu- 2.. Genellikle dahil oİan,ücrete ve diğer faktörlere bağlı
nu işaret ederse velyeya (2) arteryel basınç ilk tedaviden sonra a. Tîroid-stimüie edici hormon
b. Beyaz kail hücresi sayımı
kontrol edilemezse, eklenm esi gereken sekonder çalışm alar Konu
c. HDL ve LDL kolesterol ve trigliseritler
246 da tartışılmıştır. 3
d. Serum kalsiyum ve fosfatı
Böbreğin durumu, idrarda protein, kan ve glukoz varlığının ta e. Göğüs röntgen filmi; sınırlı ekokardiyogram
yin edilmesi ve serum kreatinin ve/veya kan üre azotunun ölçültne-
siyle değerlendirilir. İdrarın mikroskobik muayenesi de yardımcı SEKONDER HİPERTANSİYON TARAMASI İÇİN ÖZEL
dır. Serum potasyum seviyesi hem mineralokortikoitlerin indükle- ÇALIŞMALAR
diği hipertansiyon için tarama olarak hem de diüretik tedavi başla 1. Böbrek damarsal hastalık: anjiotensin-konvertin enzim inhibitörlü-
madan önce bir taban değer sağlamak için ölçülmelidir. Kan glukoz radyonükleitii böbrek taraması, böbrek çift akim(duplex) Doppler ça
saptaması, hem böbrek damarsal hastalığında; çünkü diabetes mel- lışmaları ve MRI anjiyografi
2 . Feokromasitoma: 24-saatlik idrar örneği; kreatinin, metanefrinler ve
litus hızlanmış arteryosklerozla birlikte bulunabilir, hem hipertan
katekolaminler için
siyon hastalarındaki diyabetik nefropatide ve çünkü primer aldos-
3. Cushing sendromu: gece yansı (overnight) dexametazon supresyon
teronizm, Cushing sendromu ve feokromasitomanın hepsi hipergli- testi veya 24-saatlik idrar kortizol ve kreatinini
semiyle birlikte bulunabilir, yardımcıdır. Ayrıca, diüretiklerle anti- 4. Primer aldosteronizm: plazma aldosteron: renin aetivite oram
hipertansif tedavi, örneğin, kan glukoz seviyesini yükseltebilece
NOT: HDL, yüksek dansiteli lipoprotein; LDL, düşük dansiteli lipoprotein; MRI,
ğinden dolayı, bir taban değer saptamak önemlidir. Hiperkalsemi manyetik rezonans görüntüleme.
214 [1 Hastalıkların Ana Bulgulan ve Takdim Şekilleri O 2 taşıma için uygun değildir. Ek olarak COHb varlığında Hb- 0 2
ayrılma eğrisi sola kayar (Şekil 106-2’ye bakınız) ve böylece O 2
nuçta alman bilginin tedaviyi değiştirip değiştirmeyeceğinin kesin daha düşük basınçlarda bırakılır hale gelir, ÇOHb’nin bu özellikle
sizliğinden dolayı, terapi sırasındaki rutin, takipli ekokardiyogram- rinden dolayı O 2 taşıma yeteneğinde belirli bir derecede azalma,
lann doğrulandığı şüphelidir. Ayrıca, sol ventrikül hipertrofisinin basit anemide hemoglobinin eşdeğer miktarlarda azalmasma göre
tersine dönmesinin kan basmcı azalmasının görülmesinden daha daha şiddetli bir doku hipoksisine yol açar.
Solunumsal Hipoksi fieri derecede akciğer hastalıklarında arte
çok fayda sağladığım gösteren veriler yoktur. Göğüs roentgenogra-
riyel saturasyonun azalması genel bir bulgudur. Solunumsal hipok
mı, aort dilatasyonu veya uzamasını ve aort koarktasyonunda olu
sinin en sık sebebi kötü havalanan alveollerden perfüzyon sonucu
şan kaburga kemiği çentiklenmelerini teşhis etme olasılığım sağla
ortaya çıkan ventilasyon perfüzyon dengesizliğidir. Konu 2 5 0 ’de
mada da yardımcı olacaktır.
tartışıldığı üzere hipoventilasyon da solunumsal hipoksiye sebep
Hikaye, fizik muayene ve temel laboratuar çalışmalarındaki ke
olabilmekte ve bu durumda P a ço j’de yükselme ortaya çıkmaktadır.
sin ipuçları, hipertansiyon için olağandışı bir sebebi akla getirebilir
Genellikle birkaç dakika % 100’lük O 2 solutmayla düzeltilebildikle-
ve KonU 2 4 6 ’da taslak edildiği gibi, özel çalışma gereksinimini
rinden solunumsal hipoksinin bu iki formu için tam konabilir. Üçün
emredebilir. cü bir neden atelektazi veya arteriovenöz bağlantı patolojilerinde ol
duğu gibi kanın akciğerlerin havalanmayan bölümlerinden perfüze
.^j TED A V İ Bakınız Konu 246, olarak bir sağdan sola şant oluşmasıdır. Bu durumda % KKKlük bir
FI O2 ile Pao 2 ’deki düşüş sadece kismen düzeltilebilir.
Yükseklik Hipoksisi Hızla 3 0 0 0 m (yaklaşık 10,000 ft) yük
BİBLİO G R A FYA
sekliğe çıkıldığında alveoler Pq j yaklaşık 6 0 mmHg’ya iner ve ha
BERLOWTTZ DR et al: Hipertansif bir toplulukta kan basıncının yetersiz yöne fıza bozukluğu ile hipoksinin diğer serebral semptomları ortaya çı
timi. N Engl J Med 339:1967, 1998
kabilir. Daha fazla yüksekliklerde arteriyel saturaisyon hızla düşer
KAPLAN N.' Sistemik hipertansiyon: Mekanizmalar ve diyagnoz, Kalp Hasta
lığı’nüa , 6th ed, E Braunwald, D Zipes, P Ubby (eds). Philadelphia, Saun ve semptomlar daha ciddi bal alırlar. Alışık olmayan kişiler 5000
ders 2001 m ’de (yaklaşık 15.000 ft) genellikle normal fonksiyonlarım yerine
MOSTERD A et ak 1950'den 1989 a kadar hipertansiyon yaygınlığında, antihi- getiremezler.
pertansif tedavide ve sol ventrikUl hipertrofisinde eğilimler. N Engl J Med
Sağdan Sola Ekstrapulm oner Ş antlara Bağlı Hipoksi Bu tip
340:1221, 1999 .
REEVES RA: Bu hastamn hipertansiyonu var mı? Kan basıncı nasıl ölçülür. JA şantlar fizyolojik açıdan intrapulmoner sağdan sola şantlara ben
MA 273:1211,1995 zerler. Sebepleri ise Fallot tetralojlsi, büyük tüterlerin transpozisyo-
Yüksek Kan Basmcı Keşif, Değerlendirme ve Tedavi Birleşik Ulusal komitesi- nu gibi konjenital kalp malformasyonlan ve Eisenmenger sendro-
nin 6. Raporu. Arch Intern Med. 157:2413, 1997
WEBER MA et al: Ilımlı hipertansiyonun ambulatuar kan basıncı izlenmesiyle mudur (Konu 234). Pulmoner sağdan sola şantlarda olduğu gibi Pa
teşhisi. Circulation 90:2291, 1994 O 2 % 1 0 0 ’lük O j solutmayla normale döndürülemez.
1999 Dünya Sağlık Orgİitü seHntemational Society o f Hypertension Guidelines Dolaşımsa! Hipoksi Anemik hipokside olduğıi gibi P a ^ ge
for the Management of Hypertension. J Hypertena 17:151,1999 i
nellikle normaldir fakat venöz ve doku PO 2 değerleri doku perfiiz-
yonundaki düşmeye bağh olarak azalmıştır. Yaygın dolaşımsal hi
poksi kalp yetmezliğinde (Konu 2 32) ve şokun çoğu şekillerinde
M r Eugene Braunwald (Konu 38) ortaya çıkmaktadır.
rm m ■■ Özel O rgan Hipoksisi Arter sisteminde organik bir obstrüksi-
yön veya vâzokonstrüksiyon gibi nedenler herhangi bir organda
• * HİPOKSİ VE SİYANOZ
M ehm et N ecdet Akkuş
nu 248). Vazokonstriksiyona örnek üst eksremitelerde görülen Ray-
noud sendromudur. Solukluğun eşlik ettiği iskemik hipoksi organik
arteriyel tıkayıcı hastalıklarda ortaya çıkar. Venöz obstrüksiyon so
HİPOKSİ nucu meydana gelen konjesyon ve arterde akım azalması da loka-
Kardiyorespiratuar sistemin başlıca görevi O 2 (ve subştratlan) hüc lize hipoksiye yol açabilmektedir. Bölgesel hipoksi 0 2 ’nin hücreler
relere taşımak ve CC>2 ’i (ve diğer metabolik ürünleri) buralardan re erişini mesafesinin artması soıiucü ödemde: de ortaya çıkabil
uzaklaştırmaktır. Bu fonksiyonun uygun şekilde devamı sağlam bir mektedir. Kalp yetmezliği ve hipovolemik şokta daha vital organ
kardiyovasküler ve solunum sistemi ile yeterli O2 içeren solunum lara yeterli perfüzyonun sağlanması için ortaya çıkan konstriksiyori
gazının sağlanmasına bağlıdır Hipoksinin solunum yetmezliği so ektremitelerin perfüzyonunu azaltabilmektedir.
nucu ortaya çıktığı durumda PaCOz genellikle yükselir (Konu 250) ■ A rtm ış O 2 ihtiyacı Yamt olarak perfiizyonda bir artmanın ol
ve hemoglobin-oksijen (Hb-C>2 ) ayrılma eğrisi (Şekil 106-2’ye ba madığı durumda dokuların O2 tüketimi artmışsa doku hipoksisi or
lanız) sağa kayar. Bu şartlarda P a 0 2 düşer. P a o j’deki bu düşme bir taya çıkar ve venöz kanda P 0 2 düşer. Metabolizma hızınm arması
akciğer hastalığı sonucu ortaya çıkmış ise arteriyel hipoksemi yani na bağlı hipoksi mevcut olan bir hastanın klinik görünümü genel
arteriyel kanda 0 2 satürasyonunda ( S a ^ ) azalma ve takibeden si- likle hipoksinin diğer şekillerinden oldukça farklıdır. Ortaya çıkan
yanoz, bu düşmenin solunan havadaki oksijen fraksiyonundaki (FI aşm ısıyı gidermek için cilde kan akımının artmasına bağh olarak
O 2 ) azalmaya bağlı olduğu durumdan daha belirgin olma eğilimin cilt sıcak ve kızarıktır.
dedir. İkinci durumda anoksinin indüklediği hiperventilasyon nede Bu duruma genellikle siyanoz eşlik etmez. Egzersiz doku O 2
niyle Pa C 0 2 düşer ve H b -0 2 ayrılma eğrisinin sola kayması nede ihtiyacının artmasına klasik bir örnektir. Burada artmış O2 ihtiyacı
niyle Sa 0 2 ’deki azalma sınırlı kalır. genellikle birlikte işleyen birkaç mekanizma ile birliktedir: (I ) Kar-
H İPO K Sİ N E D E N L E R İ Anemik Hipoksi Kanın hemoglo diyak output’un ve solunumun ve böylece dokulara O2 yaşınması
bin konsantrasyonunda herhangi bir düşme kanın O2 taşıma kapa nın artması; (2) Çeşitli sirkülatuar yataklarda direkt yolla veya ref
sitesinde azalmaya neden olur. Anemik hipokside PaQ2 normaldir leks olarak vasküler direncin değişmesiyle kanın çalışan kaslara
fakat hemoglobin konsantrasyonunun azalması nedeniyle kanın bi yönlenmesi; (3) Taşman kandan O 2 çekilmesinin artması dolayısıy
rim hacmi başına taşman 0 2 ’nin mutlak miktarı düşmüştür. Ane la arteriyovenöz 0 2 farkının artması; (4) Dokuların ve kapiller ka
mik kan kapillerlerden geçtiği için ve buralarda olağan miktarlarda nın pH’smm azalarak hemoglobinden daha fazla O2 çekilmesi; (5)
0 2yine alındığı için venöz kanın PO 2 değeri normalde beklenen Bu mekanizmaların kapasiteleri aşıldığında özellikle çalışan kas
den daha yüksek derecelerde azalır. larda olmak üzere hipoksi ortaya çıkar.
K arbon Monoksit İntoksikasyonu (Konu 3 9 6 ’ya da bakınız) Uygunsuz Oksijen Kullanımı Siyanid (Konu 3 % ) ve diğer
Karbon monoksit içeren hemoglobin (karboksihemoglobin, COHb) birçok benzer etkili zehir hücre hipoksisine yol açmaktadır. Doku-
laıııı Ü2’ni kullanamamasına bağlı venöz kanda 0 2 basıncı yüksel ’ 6 Hipoksi ve Siyanoz 215
me eğilimine girer. Bu olay h is to to k s ik h ip o k s i olarak adlandırıl
mıştır. Siyanoz venüllerin ve kapillerlerin venöz sonlarının dilatasyo-
HİPOKSİNİN E T K İL E R İ Özellikle yüksek merkezler olmak nu ile venöz kan miktarının artması ve kapiller kalımdaki Sa 0 2’nin
üzere merkezi sinir sistemi hipoksinin önemli etkileri ortaya çıkar. azalması nedenleriyle mukokutanöz damarlarda indirgenmiş he
Akut hipoksi karar vermede bozukluk, motor inkofdinasyon ve moglobin miktarının artması sonuçlarında da gelişebilmektedir, Si
akut alkolizme çok benzeyen bir klinik tabloya neden olur. Hipok yanoz genel olarak ortalama indirgenmiş kapiller hemoglobin kon
si uzun sürerse halsizlik, uyuklama, apati, dikkati toplayamama, re santrasyonunun 4 0 g/L’yi (4 g/dL) aşmasıyla fark edilir hale gelir.
aksiyon zamanında uzama ve iş kapasitesinde azalma ortaya çıkar. Siyanozun ortaya çıkmasında indirgenmiş hemoglobinin nispi mik
I lipoksi daha da ağırlaşınca beyin sapındaki merkezler etkilenir ve tarından çok mutlak miktarı önemlidir; Ağır anemik hastalarda kati
ölüm genellikle solunum yetmezliğine bağlı ortaya çıkar. Pa 0 2 aza daki toplam hemoglobin göz önüne alındığında venöz kanda indir
lınca kompensatuar bir mekanizma olarak beyine 0 2 sağlanmasının genmiş hemoglobinin nispi miktarı çok yüksek olabilir. Fakat top
utması serebrovasküler dirençte azalma ve serebral akımda artma lam hemoglobin konsantrasyonu önemli derecede düşük olduğun
soluyla olur. Bununla beraber Pao2’deki azalma hiperventiiasyon dan indirgenmiş hemoglobinin mutlak değeri de düşüktür ve dola
ve Paco 2 ’deki bir azalmayla birlikteyse serebrovasküler direnç ar yısıyla ağır anemik hastalarda önemli derecede arteriyel desatüras-
lar, beyin kan akımı düşer ve hipoksi ağırlaşır. Hipoksi kant akci yon olduğunda dahi siyanoz gözlenmez. Diğer taraftan total he
ğerin kötü havalanan bölgelerinden daha iyi havalanân bölgelerine moglobin miktarı ne kadar yüksekse siyanbzâ eğiRm tt kadar art--
yönelmesini sağlayan pulmoner arteriyel konstriksiyona da yol maktadır. Dolayısıyla belirgin polisitemisi olan hastalar hematokrit
açar. Bununla birlikte pulmoner vasküler direnç ve sağ ventrikül değeri normal olanlara göre daha yüksek Sa ( ) 2 seviyelerinde biie si
ard yükünün yükselmesine de neden olmaktadır. yanoz geliştirme eğilimindedirler. Benzer şekilde belirli bir bölge
Normalde glikoz pnivik asite yıkılır. Prüvata daha ileri yıkım nin damarlarında total indirgenmiş hemoglobin miktarlarında art
ve bundan adenozin trifosfat (ATP) oluşması için ise 0 2’ne ihtiyaç maya yol açan lokal pasif könjesyon da siyanoza neden olabilmek
vardır. Hipokside artmış prüvat daha iteri yıkılamayan laktik asite tedir; Kanda methemoglobin veyâ sulfhemoglobin (Konu 106) gibi
indirgenerek metabolik asidoz meydana gelir. Bu şartlarda karbon nonfonksiyone hemoglobinlerin varlığında da siyanoz gözlenebilir.
hidrat yıkımından elde edilen total enerji büyük oranda azalarak Siyanoz santral ve periferik olmak üzere iki tipe ayrılır. Santral
ATP üretimine Uygun eneıji miktarı yetersiz hale g e lir.’ tipte ya Sao 2 azalmıştır ya da anormal bir hemoglobin türevi var
Hipoksiye solunumsal yanıtın önemli bir elemanı karotis ve dır. Bu tipte hem mukoz membranlar hem de cilt tutulur. Periferik
aort gövdesinde bulunan özel kemoserisitif hücreler ile beyin sapın siyanoz kan akımında bir yavaşlama ve Ö2’nin normal satüre arter
daki solunum merkezinden kaynaklanır. Bu hücrelerin hipoksi ile kanından aşırı derecelerde alınmasına bağlıdır. Soğuğa maruziyet,
stimülasyonu solunumu artım, C q2 kaybına ve dolayısıyla solu şok, konjeştif yetmezlik ve periferik damar hastalığı gibi nedenler-
numsal alkaloza neden olur. Bu durum laktik asit üretiminin neden le vazokonstrüksiyon ve periferik kan akımının azalması sonucun-
öldüğü metabolik asidozla kombine olduğunda'serum bikarbonat da ortaya çıkar. Bu koşullarda sıklıkla ağız boşluğunun muköz
seviyesi düşmektedir (Konu 50). membranları ve dilin alt kısmı etkilenmez . Santral ve periferik si
Herhangi bir dokuda P 0 2’nin azalması lokal vazodilatasyona yanozun klinik olarak ayırt edilmesi her zaman basit değildir. Pul
yol açar. Genel hipoksi ile ortaya çıkan yaygın vazodilatasyon kar- moner ödemle birlikte bulunan kardiyojenik şok gibi durumlarda
diyak output’u artırır. Zeplininde kalp hastalığı olan kişilerde peri- her iki siyanoz tipi birlikte bulunabilmektedir.
ferik dokularda hipoksi nedeniyle kardiyak output’un artmasmın A Y IR IC I TANI Santral siyanoz (Tablo 36-1) Pao2’de önem
gerektiğinde konjeştif kalp yetmezliği presipite olabilmektedir. İs- li derecede bir azalma Sa Ö 2’de düşme ile sonuçlanır. Pa 0 2 ’deki
kemik kalp hastalığında Pao2’de bir düşme ıriiyokard iskenusini bu azalma alveolar PÖ 2’nin idamesini sağlamaya hizmet eden
şiddetlendirerek sol ventrikül fonksiyonunun daha fazla bozulma kompensatuar alveolar hiperventilasyonun yetersiz olduğu durumr
sına neden olabilmektedir. da FIo2’de bir düşme sonucunda da ortaya çıkabilir. Siyanoz
Kronik hipokseminin önemli kompenzasyon mekanizmaların 2500m ’lik (8000 ft) bir yüksekliğe çıkıldığında önemli derecede
dan birisi de dolaşımda hemoglobin konsantrasyonunda ve eritrosit olmaz ikem 5ÖÛ0 m ’ük (16.000 ft) yüksekliklerde ise belirgin ha-
sayılarında artmadır (eritropoetin üretimine sekohder olarak polisi-
temi gelişmesi) (Konu U 0 ). Tablo 36-1 Sıva no/, nedenleri
SANTRAL SİYANOZ
SİYANOZ ' • ■ •î Azalmış arteriyel oksijen saturasyonu ;:
Atmosfer basıncının azalması - yükseklik artışı
S i y a m ı ilgili alanlarda küçük kan damarlarında indirgenmiş he Akciğer fonksiyon bozukluğu
moglobinin veya hemoglobin türevlerinin artması sonucu cilt veya Alveolar hipoventilasyon.
muköz membranlarda ortaya çıkan mavimsi bir renk olarak tanım2- Akciğerde ventilasyon perfüzyon uyumsuzluğu (İyi ventile olmayan
alveolTerden perfüzyon)
lanır. Genellikle dudaklarda, tırnak yatağında, kulaklarda ve malar
Oksijen difüzyon bozukluğu
eminence’lerde en belirgindir. Özellikle yeni gelişmişse çoğunluk
Anatomik şantlar
la hastanın kendisinden çok bir aile bireyi tarafından fark edilir. Po- Bazı tip konjenital kalp hastalıkları
lisitemia vera’da (Konu 110) görülen kırmızı cilt özelliğinin bura Pulmoner arteteriyovenöz fıstüller
da tartışılan gerçek siyanözdan farklı bir antite olduğunun bilinme Multipl küçük intrapulmoner şantlar
si gereklidir. COHb (Konu 396) ise siyanözdan çok kiraz rengi bir Oksijene afınitesi düşük hemoglobin
kızarıklığa neden olur. Siyanozun derecesi cilt pigmentlerinin ren Hemoglobin anormallikleri
Methemoglobinemi-Herediter, kazanılmış
gi ve cildin kalınlığı ile olduğu gibi cilt kapillerlerinin durumu ta
Sulfhemoglobinemt- kazanılmış
rafından da belirlenir. Oksimetrik çalışmalarla kanıtlandığı gibi si
Karboksihemoglobinemi (gerçek siyanoz değildir)
yanozun kesin, varlığı ve derecesinin klinik olarak zordur. Santral
siyanoz bazı vakalarda S a ^ % 85’e düştüğünde güvenilir bir şekil . SR İK E R İK SİYANOZ -
de ortaya konabilmekle birlikte; özellikle koyu ciltli kişilerde ol
Kardiyak output’un düşmesi
mak üzere bazı vakalarda % 75’e düşene kadar farkedilmeyebilir.
Soğuğa maruziyet
Bu özellikteki kişilerde siyanozun ortaya çıkarılmasında ağız boş Kan akımının ekstremitelerden redistribüsyonu
luğu ve konjonktivalarda mukoz membranlann muayenesi cildin Arteriyel obstrüksiyon
muayenesinden daha fazla yardımcı olmaktadır. Venöz obstrüksiyon
216 II Hastalıkların Ana Bulgulan ve Takdim Şekilleri la temas ettikten sonra da kahverengi olarak kalmaya devam edi
yorsa methemoglobinemi’den şüphelenilmelidir.
le gelir. Bu farkın nedeni Hb-C> 2 eğrisinin S şeklinde olduğu göz Periferik Siyanoz Muhtemelen periferik siyanozun en sık se
önüne alınınca anlaşılır hale gelir (Şekil 106- l ’e bakınız). Yüksek bebi sağuk hava veya suya maruz kalmada ortaya çıkan normal va-
lik 2 5 0 0 m (8000 ft) olduğunda yaklaşık olarak FI 0 2 120 mmHg, zokonstriksiyondur. Şiddetli konjestif kalp yetmezliği veya şokta
alveolar P 0 2 8 0 mmHg, Sao 2 ise normale yakındır. Beş bin metre olduğu gibi kardiyak output düşükse kanın ciltten merkezi sinir sis
de (16.000 ft) ise yaklaşık olarak FI q j 85 mmHg, alveolar P q 2 5 0 temi, kalp gibi daha vital bölgelere daha fazla akışım sağlamak için
mmHg, Saoj ise sadece %75 seviyelerindedir. Bu durumda arter kompanzatuar bir mekanizma olarak çitte vazokonstriksiyon oluşur
kanındaki hemoglobinin % 25’i indirgenmiş olarak kalmaktadır. Bo (Konu 232). Bunun sonucunda eksremitelerde soğuklukla birlikte
oran anemi olmayan koşullarda siyanozun ortaya çıkması için ye- şiddetli siyanoz ortaya çıkabilir. Arter kanının normal satüre oldu
terlidir. Benzer olarak 0 2 ’ne afınitesi düşük mutant hemoglobin ğu durumda bile cilde kan akımının azalması ve kapiller sistemin
türleri (örneğin hemoglobin Kansas) Sao 2 satürasyonunun düşme venöz sonlarında Po2’nin düşmesi siyanozla sonuçlanabilir.
sine ve dolayısıyla santral siyanoza yol açmaktadırlar Konu 106). Bir ekstremitede emboli veya soğuğa bağlı vazospazm (Rayno-
Ciddi akciğer fonksiyon bozukluğu akciğerin havalanmayan ud fenomeni, Konu 248) gibi bir nedenle damar obstrüksiyonu so
veya kötü havalanan bölgelerinden perfüzyon veya alveolar hipo- lukluk ve soğukluk ile sonlanır. Bu durumda bazen siyanoz da or
ventilasyon mekanizmaları yolu ile santral siyanozun sık sebeple taya çıkabilmektedir, Trombofilebitte olduğu gibi bir venöz obst
rüksiyon subpapiller venöz pleksuslan dilate ederek siyanozu de
rinden biridir (Konu 250). Bu durum yaygın pnömoni veya pulmo-
rinleştirir.
ner ödem gibi durumlarda akut olarak, kronik akciğer hastalıkların
da (örneğin amfızem) ise kronik olarak ortaya çıkabilir. Kronik du
— ----------- ------ H a s ta y a Y aklaşım — ---------- :— —
rumlarda genellikle sekonder polisitemi vardır, parmaklarda ço-
m aklaşma da ortaya çıkabilmektedir. Fakat fibrozis ve kapiller da Siyanozun nedenini ortaya çıkarmada aşağıdaki özellikler önemli
mar yatağında obliterasyon ile seyreden kronik akciğer hastalıkla dir:
rının birçok tipinde perfüzyonun kötü havalanan bölgelerden nispe 1 . Özellikle ortaya çıkış zamanının başlangıcı (siyanoz doğumdan
ten daha az olmasına bağlı olarak siyanoz ortaya çıkmaz. itibaren varsa genellikle konjenital kalp hastalığına bağlıdır) ve
S aoj’deki azalmanın başka bir nedeni sistemik venöz kanın ar ilaç ve anormal tipte hemoglobin meydana getirebilme potaıısi-
ter dolaşımına şanlıdır. Konjenital kalp hastalıklarının bazı şekille yeli olan kimyasal ajanlara maruz kalmanın sorgulandığı öykü
rinde siyanoz vardır (Konu 234). Kan yüksçk basınçlı bir bölgeden alınması.
daha düşük basınçlı bir bölgeye doğru aktığından sağdan sola.şan- 2. Santral ye periferik siyanozun klinik ayırımı. Fizik muayene
ta sebep olan bir kardiyak defekt genellikle defektin distalinde tıka- veya radyografik inceleme ile solunum veya kardiyovasküler
yıcı bir Iezyon ile veya pulmoner damar direncinin artması ile kom sistem bozukluklarının objektif kanıtlarının elde edilmesi. Si-
bine olmalıdır. Erişkinde siyanoza en sık neden olan konjenital kalp yanotik ekstremiteye masaj yapılması veya hafif ısıtılması ile
lezyonu ventrikiiler septal defekt ile birlikte pulmoner çıkış yolu periferik kan akımı artarak periferik siyanoz ortadan kalkmak
obstrükşiyoriuriun bulunmasıdır (Fallot tetralojisi). Obstrüksiyon ta, santral siyanoz ise kalkmamaktadır.
ne kadar şiddetliyse sağdan sola şahtın dolayısıyla siyanozun dere 3. Parmaklarda çomaklaşmamn varlığı veya yokluğu (aşağıya ba
cesi de o kadar yüksektir. Patent ductus arteriosus, pulmoner hiper kınız). Siyanoz olmaksızın çömaklaşma infektif endokarditli ve
tansiyon, ve sağdal sola şant olan hastalarda diferansiyel siyanoz ülseratif koliti! hastalarda sıktır. Nadiren sağlıklı kişilerde de
vardır. Yanı alt ekstremitelerde siyanoz varken üst eksremitelerde mevcut olabilir. Bazen örneğin vinç operatörlerinde olduğu gi
yoktur. —> Pulmoner darlık ötmaksızın intra ve ekstra kardiyak bi meslek rahatsızlığı olarak karşımıza çıkabilir. Siyanoz ve ço-
komünikasyonların varlığında siyanoza yol açabileıi artmış pul maklaşmanın birlikteliği konjenital kalp hastalığı ve sağdan so
moner vaskiiler direncin (EisenrAenger sendromu) mekanızmats la şandı kişilerde sıktır. Daha az sıklıkta akciğer absesi veya
Konu 234’de tartışılmıştır. pulmoner arteriyovenöz fistül 2 gibi akciğer hastalıklarında da
Pulmoner arteriyovenözfistüller (Konu 5 7) konjenital veya ka görülür. Periferik siyanoz ve akut gelişen santral siyanozda ise
zanılmış, tek veya multipf, mikroskopik veya masif olabilmektedir parmaklarda çömaklaşma yoktur.
ler. Ortaya çıkan siyanozun şiddeti bu flstülİerin büyüklük ve sayı 4. Pao 2 basıncının ve Sao2’nin ölçülmesi ve anormal tip hemog
larına bağlıdır. Bu fıstüller herediter hemorajik telenjiektazi’de de lobinlerin tayini için spektrografik ve diğer incelemelerin ya
pılması (siyanozun ayırıcı tanısında önemlidir).
belirli bir oranda ortaya çıkabilmektedirler. Sirozlu bazı hastalarda
da S ao j’de düşme ve siyanoz ortaya çıkabilmektedir. Bunun pul
moner arteriyovenöz fistüllere portal ven- pulmoner ven anasto-
ÇÖMAKLAŞMA
mozlanna bağlı olduğu düşünülmektedir.
Bağ dokusu proliferasyonuna bağlı olarak parmakların distal seg-
Kardiyak veya pulmoner sağdan sola şantı olan hastalarda siya
menüerinin özellikle dorsal yüzde olmak üzere selektif olarak bü
nozun ortaya çıkıp çıkmaması ve şiddeti, şan tın sistemik akıma
yümesine çömaklaşma adı verilir. Burada tırnak tabanındaki yumu
oranına ve venöz kanın Hb-Ö 2 saturasyomma bağlıdır. Çalışma ha
şak dokuda süngerimsi özellik artmıştır, Çömaklaşma herediter,
lindeki kaslarda kandan O 2 çekilmesinin artmasından dolayı, eg
idiopatik veya kazanılmış olabilir. Siyanotik konjenital kalp hasta
zersizde kalbin sağ kısmına gelen venöz kan istirahat durumuna
lığı, infektif endokardit, bazı akciğer hastalıkları (örneğin primer
göre daha az satüredir. Egzersizde bu kanın bir şanttan veya normal
veya metastatik akciğer kanseri, bronşiektazi, akciğer absesi, kistik
oksijenizasyon yeteneği olmayan akciğerlerden geçmesiyle siya
fibrozis ve mezotelyoma) ve bazı gasrointestinal hastalıklar (örne
noz şiddetlenmektedir. Egzersizde sistemik damar direnci düştü
ğin Crohn hastalığı, kronik ülseratif kolit ve hepatik siroz) çomak-
ğünden dolayı da konjenital kalp hastalığı ve kalbin iki tarafı ara laşmaya yol açabüen patolojilere örnektirler.
sında defekt olan hastalarda sağdan sola şantın derecesi artar. Arte- Primer veya metastatik akciğer kanseri, mezotelyoma, bronşi
riyel O 2 satürasyonu düşük hastalarda sıklıkla gelişen sekonder po ektazi ve hepatik siroz hastalıklarında görülen çömaklaşma hipert-
lisitemi de siyanoza katkıda bulunmaktadır. rofık osteoartropati ile ilişkili olabilir. Bu durumda eksremitelerin
Dolaşımda düşük miktarlarda methemoglobin ve hatta daha kü uzun kemiklerinin distal diyafizlerinde subperiostal yeni kemik
çük miktarlarda sulfhemoglobin bulunması da siyanoza yol açabi formasyonları ağrıya neden olur. Omuzlarda, dizlerde, ayak ve el
lir (Konu 106). Her ne kadar siyanozun nadir sebepleri olsalar da, bileklerinde ve dirseklerde simetrik artrite benzer değişiklikler or
siyanozun dolaşım ve solunum sistemi bozuklukları ile açıklana- taya çıkar. Hipertrofik osteoartropati tanısı kemiğin radyografik in
madığı durumda bu anormal hemoglobin pigmentleri spektroskop! celemeleriyle teyit edilebilir. Çomaklaşmamn mekanizması tam bi
ile araştırılmalıdır. Bu durumda genellikle parmaklarda çomaklaş linmemekle birlikte parmak uçlarındaki damarlarda dilatasyona ne
ma yoktur. Hastanın kanı bir test tüpünde karıştırıldıktan ve havay den olan bir humoral maddeye bağlı olduğu sanılmaktadır.
B IB L IO G R A F Y A 37 Ödem 217
BEALL CM: Tibetan and Andean patterns of adaptation to high-altitude hypo
xia. Hum Biol 72:201, 2000 arasında daha ötede bir net sıvı hareketi meydana gelecektir, ö d e
BEITNER-JOHNSON D et al: Regulation of gene expression by hypoxia: A mo- min gelişimi Starling kuvvetlerinde bir veya birçok değişiklikten
lecular approach. Respir Physiol 110:87, 1997
sonra damarsal sistemden ınterstisyuma veya bir vücut boşluğuna
FISHMAN AP: Approach to the patient with respiratory symptoms: Cyanosis
and clubbing, in Fishman's Pulmonary Diseases and Disorders, 3d ed, Fish- doğru sıvının artmış akışına bağlıdır. ;
■ man AP et al (eds). Philadelphia, Saunders, 1998, pp 382-3 Ödem kapiller basınçta artıştan kaynaklanabilir ki bu artış ve
GALLEY HF, WEBSTER NR: Acidosis and tissue hypoxia in the critically ill:
nöz drenajda obstrüksiyondan kaynaklanan venöz basmcın yüksel
How to measure it and what does it mean? Crit Rea Clin Lab Sci 36:35,
1999 mesi sonucu olabilir. Kapiller basmç artışı yaygın olabilir, konjes-
GRIFFEY RT et al: Cyanosis. J Emetg Med 18:369,2000 tif kalp yetmezliğinde olduğu gibi. Starling kuvvetlerinin dengesi
GRIFKA RG: Cyanotic congenital heart disease with increased pulmonary blo
plazma kolloid onkotik basıncının azaldığı hallerde bozulabilir,hi-
od flow. Pediatt Clin North Am 46:405, 1999
SEVERINHAUS JW: Uses of high altitude for studies of effects of hypoxia- Adv poalbuminemiye yol açan birçok faktör nedeniyle, tuz fazlalı-
Exp Med Biol 454:17,1998 ğı,malnütrisyon, karaciğer hastalığı,idrarla veya gastrointestinal
Tissue Hypoxia: How to detect, how to- correct, how to prevent? Third Europe
yoldan protein .kaybı veya şiddetli bir katabolik durumda olduğu
an Consensus Conference in Intensive Care Medicine. J Crit Care 12:39,
1997 ,-7 gibi. _____ - ■ • ■
WALDMAN JD, WERNLY JA. Cyanotic congenital heart disease with decre Kapiller H arabiyet Ödem kapiller endotelyum hasarı sonucu
ased pulmonary blood flow in children. Pediatr Clin North Am 46:385,1999
da olabilir, bu durumda endotelyum geçirgenliği artar ve interstis
yel kompartmana protein geçişine izin verir. Kapiller duvar zede
lenmesi ilaçlar, yhal veya bakteriyel ajanlar, termal veya mekanik
travma nedeniyle oluşabilir. Kapiller geçirgenliğin artışı bir aşın
Gordon H. Williams duyarlılık reaksiyonu neticesinde de olabilir ve bu immün harabi-'
yetin karakteristiğidir, Enflamatuar Ödemden muhtemelen kapiller
endotel harabiyeti sorumludur,bu durumda genellikle gode_olus-
ÖDEM maz; lokaldir, ayrıca enflamasyonun öteki bulgulan da eslik eder at
Bamı Karlıları Sıddık Mümin A dam , Yahya Şağlıker kızanklüt, sıcaklık, ve hassasiyet
- Ödem durumunun patofizyolojisi hakkında bir hipotez oluştu^
Ödem interstisyel sıvı hacminde klinik olarak aşikar bir artış şek- rulursa, böyle bir durumda b ir in c il nedenlerle ile; örneğin lokal ve
ya yaygın- venöz veya lenfatik obstrüksiyon, kalp atım hacminin
yilzden,genellikle ödemin aşikar bulgularından önce birkaç kilog
azalması, hipoalbuminemi, pleural veya peritoneal boşlukta sıvı tu
ramlık ağırhk artışı olur,ve aynı şekilde hafif ödematöz bir hastada
tulması veya kapiller geçirgenlikte artış oldbgu haller gibi, ikincili
"kuru ağırlık” elde edilmeden önce idrarla kilo kaybı olabilir. A sit
sonuçlan ayırtetmek önemlidir, bunlara örnek; su alımı azaldığında
(Konu 4 6 ) ve h id r o to r a k s , Sırasıyla, peritoneal ve plevral fazla sı
plazma hacmini yeniden oranlamak için böbrekten su ve tuz tutu-
vı birikimini tanımlar ve. ödemin özel formları olarak sayılır
lumuna neden olan durumlar. venöz tıkanıklıkta olduğu gibi (aşa
lar. Aomarlta kaba,yaygın ödemi tanımlar.
ğıya bakınız). Birincil olaylar ve ikindi sonuçların her ikisi der
Nedenine ve mekanizmasına bağlı olarafc,ödem lokal veya yay
ödem oluşumuna katkıda bulunur. Bazı hallerde birincil olaylarda
gın olabilir.yaygın formunda yüzün şişliği ile tanınır,bu en kolay
göz çevresinde görülür,ve baskıyı takiben deride oluşan inatçı bir böbrekten su ve tuz tutulumu olur. Bunun örnekleri böbrek yetmez^
çukurla tanınır, bu "gode buakan” ödem olarak bilinir. En hafif for liği, nefrotik sendrom, glomerulonefritler ve erken karaciğer yet
mu,göğüs duvarından yapılan dikkatli bir oskültasyon ile tespit edi mezliğidir. . .. İV
lebilir,steteskop göğüs duvarı üzerinde» birkaç dakika tutulduğnda Efektif A rteriyel H acim Azalması ödemin birçok formunda
çanın kenan ciltte bir iz bırakır.Perküsyon yapıldığında bir parmak e f e k t i f a r t e r iy e l k a n h a c m i, arteriyel ağacın dolmasının yetersiz bir
ta daha mat ses duyuluyorsa: veya bir hasta ayakkabılarım zorlukla parametresi olmasına» rağmen,azalmıştır v e bunun sonucu olarak
giyinmekten şikayet ettiğinde, özellikle de akşamlan,ödem mevcut yeniden normale oranlamak üzere düzenlenen bir seri fizyolojik ce
olabilir. vaplar neticesinde hareket yerleşir. Bu cevapların anahtar element
PATOGENEZ Total vücut suyunun üçte biri extraselltiler me lerden biri tuz ve buna bağlı su tutulumudur, bu da en çok böbrek
safede bulunur.Suyun yaklaşık 2 5% ’i plazma, hacminden olu proksimsl tübülleri iledir (Şekil 3 7 -1 ) ve birçok durumda efektif ar
şur,dolaşmaktadır,geri kalanı interstisyel sıvıdır. teriyel kan hacmi açığı bu şekilde onarılır;bu zarar sıklıkla belirgin
Starling Kuvvetleri Extrasellüler kompartmanın iki kompo- ödem gelişmeden düzeltilir. Eğer,buna rağmen, tuz ve su tutulumu
nenti arasındaki^sıvı tanzimini düzenleyen kuvvetler sıklıkla S ta r efektif kan hacmini korumada ve yeniden yapılandırmada yetersiz
olursa,uyan yine de kaybolmaz,tuz ve su tutulumu devam eder ve
la hidrostatik basınç ve interstisyel sıvıdaki kolloid onkotik basmç en sonunda ödem gelişebilir. Bu olaylar serisi operatif dehidratas-
sıvının hareketini damar içinden damar dışına doğru desteklemek yon ve kanamada olur. Bu durumlarda efektif kâh hacminde bir
eğilimindedir. Plazma proteinlerinin oluşturduğu kolloid onkotik azalma olduğu ve tüm sıralı olayların aktivasyonu Şekil 37-2 nin
basmç ve interstisyel Sıvı içindeki hidrostatik basmç tersine katkı merkezinde gösterilmiş ise de, azalmış tuz ve su atıl imini içermek
da bulunur, bu d o k u b a s ın c ı olarak anılır, damar içine sıvının hare tedir, çünkü sodyum ve su dengesi pozitif olmak yerine negatiftir,
ketini teşvik eder. Dolayısıyla arterioler kapiller uçta suyun ve ge ödem oluşmaz, ödem e yol açan durumların çoğunda, vücut sıvıla
çebilir solütlerin damarsal mesafeden bir hareketi vardır. rında normal bir efektif ozmplalitenin korunmasından bu mekaniz
Sıvı venöz kapiller uçta ve lenfatiklerin yoluyla interstisyel me malar sorumludur, sodyum tutulumu susama ve antidiüretik hor
safeden damar sistemi içine döner ve bu kanallar tıkanmadıkça, mon sekresyonunu uyanr. Ödematöz durumlarda,ekstrasellüler sıvı
lenf akımı damarsal kompartmandan inters tisyuma doğru olan net mesafesinin izotonik genişlemesi şiddetli olabilir, bu sırada intra-
sıvı hareketindeki artışla artmak eğilimindedir. Bu akışlar dengede sellüler sıvı hacmi değişmemiştir.
dir bu nedenle damar içi ve interstisyel mesafelerde sabit bir du Azalmış K alp Debisi Kalp atım hacminin azalması,nedeni ne
rumda bulunurlar ve bu dengenin ortaya çıkışında iki akış arasında olursa olsun, hem efektif arteriyel kan hacminin hem de böbrek kan
büyük bir değişim devam etmektedir. Buna rağmen, hidrostatik ve akımının azalmasıyla ilişkilidir, bu durum böbrek arteriyollerinin
ya onkotik basmç gradientlerinin birisinde önemli oranda değişik büzülmesine ve filtrasyon fraksiyonunda bir yükselmeye, yani, glo
lik olabilir, bu durumda extrasellüler mesafenin iki komponenti merular filtrasyon hızının böbrek plazma akımına oranında artışa
218 makta olan katekolaminleri içerir. Jukstaglomerular hücrelerdeki b-
adrenerjik reseptörlerin aktivasyonu renin salımmım uyarır. Bu üç
mekanizma genellikle uyum içinde çalışır.
Renin-Anjiotensin-Aldosteron (RAA) Sistemi (Bakınız Ko
nu 331) Renin, moleküler ağırlığı yaklaşık 40.000 olan bir enzim
dir, reninin substratı olan, anjiotensinojen, karaciğerde sentez edi
len bir 0 C2 globulindir, bir dekapeptid olan anjiotensin I salınımına
etki eder, ki bu da yıkılarak bir oktapeptid olan anjiotensin H’ye
(Ali) dönüşür. Bunun da genellikle damar büzücü etkileri vardır;
özellikle efferent arteriyollerde etkilidir ve bağımsız olarak proksi
mal tübülde Na+ geri emilimini artırır. RAA sistemi uzun zaman
dır bir hormon sistemi olarak tanınmaktadır. Buna rağmen, lokal
olarak işler.Hem dolaşımdaki ve hem de böbrekte yapılan A li böb
rekte damar büzülmesine ve tuz ve su tutulumuna katkıda bulunur.
A li’nin böbrek üzerindeki bu etkileri, losartan gibi spesifik antago-
nistlaerle bloke edilebilen, A ll tip 1 reseptörlerinin aktivasyonu
aracılığıyla sağlanır. A li ayrıca dolaşıma girer ve adrenal korteks-
teki zona glomerulozadan aldosteron yapımını uyanr. Kalp yet-
mezlikli hastalarda, yalnızca aldosteron salgılanması artmamıştır,
aynı zan ^ d ^ ld osteron u n ^ ^ olo | i^ jaalan m a ömrü de uzamıştır,
bu durum daha ilerde plazma hormon, seviyesini artırır. Karaciğer
kan akımında bir depresyon, özellikle egzersiz esnasında, kalp de
bisinde bir azalmaya ikincil olarak, aldosteronun azalmış hepatik
katabolizmasından sorumludur. Aldosteron, sırasıyla, toplayıcı tü-
büller araçlığıyla Na+ geri emilimini (ve K+ atılımmı) artırır. RAA
sistem aktivasyonu en çok akut, ağır kalp yetmezliğinin erken fa
zında, daha az yoğunlukta kronik, stabil, kompanse kalp yetmezlik
ti hastalarda göze çarpar.
Kalp yetmezliğinde ve diğer ödematöz durumlarda aldosteron
artmış miktarlarda salgılanmasına rağmen ve spironolakton (bir al
dosteron antagonistidir) veya amilorid (epitelyal bir Na+ kanal blö-
keridir) ile aldosteronun etkisi bloke olmasına karşın, bunların öde
matöz durumlarda idrar söktürücü özelliği sıklıkla ancak orta dere
ŞEKİL 37-1 Hemodinamik değişikliklerin proksimal tübülde solüt
cededir,inatçı artmış aldosteron (veya diğer mineralokortikoidlerin)
transferine etkisinin bir özetidir. Efektif arteriye! kan hacminde bir
seviyesi ödem birikiminde tek etken değildir, primer aldosteroniz-
azalma sonucu hemodinamik mekanizmalar tuz ve su tutulumuna ne
den olur ve öylelikle ödem oluşumuna katkıda bulunur. (Seldin D W ve min çoğu örneğinde olduğu gibi göze çarpan sıvı tutulumunun bu
arkadaşlarından, Semin Nephrol 11:212, 1991, izin alınmıştır.) lunmaması buna delil teşkil eder (Konu 331). Daha ileri olarak*
normal bireylerde etkili mineralokortikoidlerin kullunımıyla bir-
neden olur. Ağır kalp yetmezliğinde glomerular filtrasyon hızında miktar tuz ve su tutulmasına rağmen, deoksikortikosteron asetat ve
bir azalma vardır. Böbrekte damar büzülmesinden sempatik sinir ya fludrokortizon gibi, sterolde maruziyet devam etmesine karşın,
sistemi ve reniri-anjiotensin sisteminin aktivasyonu sorumludür. a - bu birikim kendini sınırlayıcı özelliktedir, m in e r a lo k o r t ik o id k a ç ış ı
Adreneıjik bloker ajanların ve/veya anjiotensin dönüştürücü enzim olaıak bilinen bir fenomen vardır. Yüksek doz mineralokortikoid
(ADE) inhibitörlerinin böbrek kan akımını artırması ve diürezi im alan normal bireylerin yetmezliği hücre dışı sıvının büyük miktar
düklemesine dair bulgular bu iki sistemin böbrek damar direncinde larda birikimine ve ödem gelişmesi muhtemelen glomerular filtras
artış ve tuz ve su tutulumundaki artışta rolü olduğunu destekler. yon hızında (natriürez basıncı) artışın bir neticesidir ve natriüretik
Böbreğe Bağlı Fak törler Azalmış kalp atım hacmi efektif ar- unsurların etkisi sayesindedir (aşağıya bakınız). Ödematöz durum
teriyel kan hacmini azaltır. Proksimal ve distal tübüllerin her ikisin larda sıvı birikiminde aldosteron salgılanmasının devam etmesi çok
de de glomerular filtratın tübüler geri emilimi artmıştır (Şekil 37-1). önemli olabilir çünkü kalp yetmezliği, nefrotik sendrom ve siroza
Böbrek içi hemodinamiklerdeki değişiklikler önemli bir rol oynar. ikincil ödemi olan hastalarda genellikle azalmış efektif arteriyel
Kalp yetmezliği ve diğer durumlar, örneğin nefrotik sendrom ve si kan hacminin düzeltilmesi yetersizdir. Sonuç olarak onlar natriürez
roz gibi efektif arteriyel kan hacmini azaltan durumlar, böbrekte efe- basıncını geliştirmezler.
rent arteriolar büzülmeye neden olun Bu, sırasıyla, peritübüler ka- Ali reseptörierinin bloke edilmesi veya ADE inhibisyonu ile
pillerlerde artmış filtrasyon fraksiyonu, böyleçe hem proksimal tü- RAA sisteminin blokajı,"efferent arteriyolar direnci azaltır ve böb
bül hem de henle kulpunun çıkan kolunda tuz ve su geriemiliminin rek kan akımım afn p n 'B ü jR ^ k ^ (k alp yetmezlikti hastalarda art-
artışı, kolloid onkotik basıncı artınken hidrostatik basıncı azaltır. yükün azalmasmaikincil kalp atım hacmi artışı ile birleştirilmiştir)
Ek olarak, azalmış böbrek kan akımının karakteristik durumla aldosteron salgılanmasının azalması kadar iyi idrar çıkışına neden
rından olan efektif arteriyel kan hacminde azalma böbreğin juks- olur. Yine de, orta veya ağır şiddette böbrek fonksiyon bozukluğu
taglomerular hücrelerinde renin salımmım artıran bir uyanya dö olan veya böbrek arterinde darlık olan hastalarda, RAA sistemiyle
nüşmüştür (Konu 331). Renin salınmandan sorumlu mekanizmalar çatışarak paradoksal sodyum tutulumu böbrek yetmezliğinin ağır
bir baroreseptör cevabı içerir: azalmış böbrek kanlanması sonucu laşmasına yol açar.
böbrek arteriollerinin tam dolmaması ve jukstaglomerular hücreler Arjinin Vazopressin (AVP) ve Endotelin (Konu 3 2 9 ’a da ba
de azalmış gerilme, renin salımmı veya yapımı veya her ikisini kınız) AVP salgılanması hücreiçi ozmolar konsantrasyonun artışı
sağlayan bir uyanya neden olur. Renin salınımı için ikinci bir me na cevap oluşturur ve VS reşepİörJerinm uyarılmasıyla böbrek dis
kanizma makula densayı kapsar; azalmış glomerular filtrasyonun tal tübülünde ve toplayıcı kanalda serbest suyun geri emilimini ar
bir sonucu olarak, distal böbrek tübüllerine ulaşan sodyum klorid tırır, bundan dolayı total vücut suyunda artış olur. Azalmış effektif
yükü azalmışta. Bu durum makula densa tarafından hissedilir, arteriyel hacimle ilişkili bir nonozmotik uyanya ikincil kalp yet
komşuluğundaki jukstaglomerular hücrelerden renin salgılanması mezliği olan birçok hastada dolaşımdaki AVP artmıştır. Böyle has
nı uyanr. Üçüncü bir mekanizma sempatik sinir sistemi ve dolaş talar ödem oluşumu ve hiponatremiye katkıda bulunan, ozmolalite-
de bir azalmayla AVP’nin nor
mal azalmasmda sorun yaşarlar.
Endotelin fiu endotelyal
hücrelerden salınan güçlü damar
büzücü bir peptiddir; konsant
rasyonu kalp yetmezliğinde artar
ve Böbrekte damar~büzüimesıne,
Na+ tııturrn^majve^kalpyetmez-
liğinde ödeme katkıda bulunur.
Natriüretik Peptidler Ge
rilme ve/veya bir sodyum yükü
atrial natriüretik peptidin (ANP)
dolaşıma salınmasına neden
olur, ANP bir polipepüddir, yük
sek moleküler ağırlıklı bir pre-
kürsörii atrial miyositler içindeki
salgılayıcı grandilerde depolanır.
ANP salmımı (1 ) Glomerular
filtrasyon hızım artırarak, prok-
simal tübülde sodyum geri emi-
limini inhibe ederek ve renin ve
aldosteron salmımmı inhibe ede
rek sodyum ve su atılımına; ve
(2) A ll, AVP ve sempatik uyarı
nın damar büzücü etkilerini an
tagonize ederek damar genişle
mesine neden olur. Böylece,
ANP’nin sodyum tutulumuna ve
htpervolcmik durumlarda arteri-
yei basıncın yükselmesine karşı
koyma kapasitesi vardır.
ANP ile yakından ilişkili
olan beyin natrlüretik peptidi
(BNP) esasen kalpte ventriküler
miyokardiyumda depolanır ve
ventriküler diyastolik basınç art
tığında salınmaktadır, Etkileri
ANP 'ninkilerle benzerdir.ANP
ŞEKİL 37-2 Tuz ve su tutulumuna ve ödem oluşumuna yol açan sıralı olaylar. ANP, atrial natriüretik pep-
ve BN P’nin dolaşımdaki seviye
tit; RPA, böbrek plazma akımı; GFH, glomerular filtrasyon hızı, inhibitor etkiler kırık çizgilerle gösterilmiş
leri konjestif kalp yetmezliğinde tir. ADH, antidiüretik hormon.
yükselmiştir fakat belli ki ödem
oluşumunu önlemede yetersizdir. Ek olarak, ödematöz durumlarda edilen olayların sırası başlamıştır (Şekil 37-2). Hafif kalp yetmez
(özellikle kalp yetmezliğinde), natriüretik peptidin etkilerine anor liğinde, total kan hacminde küçük bir artış arteriyel hacım eksikli
mal direnç vardın ğini düzeltebilir ve yeni bir sabit durum kurabilir. Kalpte Starling
ÖDEM İN K LİN İK N E D E N L E R İ B ir Uzuvun Venöz (ve kanununun çalışması ile, kalp odacıktannda kan hacmindeki bir ar
Lenfatik) Drenajının Obstriiksiyonû Bu durumda obstrüksıyona tış çok güçlü bir kontraksiyonu teşvik eder ve buna bağlı olarak
karşı kapiller yatakta hidrostatik basınç artar bu nedenle sıvının kalp atım hacmi artabilir (Bakiniz Şekil 232-1). Fakat, kalp yet
anormal bir miktan damar içinden interstisyel mesafeye geçirilir. mezliği çok ağırsa; sıvı tutulumu efektif arteriyel kan hacmindeki
Alternatif yol da (ömeğinjenfatik kanallar) tıkanmış olabilir, uzuv noksanlığı düzeltemez. Kan hacmindbki artış venöz dolaşımda bi
da artmış interstisyel sıvı hacmi gelişir, örneğin, ekstremitede sıvı rikir, kapiller ve lenfatik hidrostatik basınçların artışı Ödem oluşu
nın bir tutulumu vardır, bu da vücudun kalan kısmında kan hacmi munu teşvik eder. Kalp yetmezliğinde, vazomotor merkezin baro-
pahasına lokal ödeme neden olur, öylece efektif arteriyel kan hac refieks-aracı inhibisyonunda bir azalma meydana gelir, bu da böb
mi azalması ve yol açtığı sonuçlar Şekil 3 7 -2 'de gösterilmiştir. rekle ilgili damar büzücü sinirlerin ve RAA sisteminin harekete
Bir uzuvda venöz ve lenfatik drenaj tıkandığı zaman, plazma geçmesine neden olur, sonuçta sodyum ye su tutulumu olur.
hacmi pahasına inerstisyumda sıvı birikir. Bu durum daha sonra Tam olmayan ventriküler boşalma (şistolik kalp yetmezliği)
plazma hacmindeki eksiklik düzeltilene kadar tuz ve su tutulumü- ve/veya yetersiz ventriküler gevşeme (diaştolik kalp yetmezi i-
nu uyanr. Starling kuvvetlerinde birincil değişiklikler dengelenin- ği)’nih her ikisi de ventriküler diaştolik basınçta bir yükselmeye
ceye kadar doku basıncı etkilenmiş uzuvda artar, daha fazla sıvı bi yol açar. Eğer kalp fonksiyonlarında bozulma sağ vantrikülü de içi
rikimi olmayacak zamana kadar. Net etki interstisyel sıvı hacmin ne alırsa, sistemik yenlerdeki ve kapillerlerdeki basınç artabilir, bu
de lokal bir artıştır. Asid ve hidrotoraksta da benzer sıra oluşur, boş na bağlı olarak interstisyel mesafeye sıvının transudasyonu artırır
luk mesafelerinde sıvı tutulmuştur veya birikir, daha önce tanım ve sodyum ve su birikiminin varlığında periferik ödem olasılığım
landığı gibi, damar içi hacim azalarak ve ikincil olarak tuz ve su tu yüksel tir,yukarıda anlatıldığı gibi. Yükselmiş sistemik venöz ba
tulumuna yol açarak. sınç lenf drenajının azalması sonucuyla, torasik kanallara aktarılır,
Konjestif Kalp Yetmezliği (Bakınız Konu 232) Bu hastalıkta ödem birikimi daha da artar.
kalp odacıklarının azalmış sistolik boşalımı ve/veya ventriküler Eğer kalp fonksiyonlarında bozulma birincil olarak sol ventri-
gevşemenin bozulması kalpte ve venöz dolaşımda efektif arteriyel külü içeriyorsa (tam olmayan ventriküler boşalma ve/veya yetersiz
hacim pahasına bir kan birikimine katkıda bulunur, daha önce sözü gevşeme), buna bağlı akciğerde venöz ve kapiller basınçları yükse-
220 11 Hastalıkların Ana Bulgulan ve Takdim Şekilleri T a b lo 3 7 -1 Ö d e m O lu ş u m u ile İ liş k ili İ la ç la r
<tı gün
SUirml Öykü Fizik Muayene L aboratuar
Kalp Egzersizle beliren dispne-sıklıkla Yükselmiş juguler venöz basınç, ventriküler Yükselmiş üre azotu/Kreatinin oranı yaygındır
ortopne ile ilişkili-veya parok- (S 3) galo; ciddi olduğunda arasına kalp yükselmiş ürik asit; serum sodyumu sıklıkla
sismal nokturnal dispne tepe atımının yer değiştirmesi veya diski- azalmıştır; karaciğer konjesyonuyla arasıra
nezisi ile periferik siyanog ekstremiteler- karaciğer enzimleri yükselir
de soğukluk, küçük nabız basıncı
Karaciğer Sıkltkla alkol öyküsü olan, belirgin Sıklıkla asitle ilişkilidir; jugular venöz basınç Eğer ciddiyse, serum albumin, kolesterol, di
asitli hastalar dışında dispne na normal veya düşüktür; kan basıncı böbrek ğer karaciğer proteinlerinde (transferin, fîb-
dirdir veya kalp hastalığındakinden düşüktür; kro rinojen) azalma; karaciğer enzimlerinde yük
nik karaciğer hastalığının bir veya daha selme, karaciğer hasannın nedenine ve acl-
fazla belirtileri (sarılık, palmar eritem, Du- liyetine bağlı olarak; hipokalemi, solunumsa!
puytren kontraktür, örümcek hemanjiom, er alkaloza eğilim; folat eksikliğinden makrosi-
kek jinekomasti; anteriks ve ensefalopatinin toz
diğer bulgulan) olabilir
Böbrek Genellikle kroniktir: iştahın azalması, tat Kan basıncı yüksek olabilir; seçilmiş vakalar Albuminüri, hipoalbuminemi; bazen serum
duyusunda değişiklikler (metalik veya ba da hipertansif veya diabetik retinopati; azot kreatinin ve üre azotu yüksekliği; hiperkale-
ldest), uyku düzeninin değişmesi, konsant kokusu; periorbital ödem önde gelen bulgu mi, metabolik asidoz, hiperfosfatemi, hipo-
rasyon güçlüğü, huzursuz bacak veya olabilir; üremili ilerlemiş vakalarda perikar- kalsemi, anemi (genellikle normositer)
myoklonus gibi üremik belirti ve bulgular diyal çıtırtı sesi olabilir
la ilişlçlîi olabilir, fakat genellikle kalp yet-
mezliğindekinden daha az tabloya hakimdir
N E FR O T IK SENDROM DA Ö D EM (Bakınız Konu 274) Be Bu "yeniden beslenme ödemi” olarak adlandırılan durum artmış in-
lirlenmiş proteinüri (>3.5 d/gün), hipoalbuminemi (<35 g/L), ve sülin salınımına bağlı da olabilir ki bu da direk olarak tübüler sod
bazı vakalarda hiperkolesterolemi vardır. Bu sendrom7gIomerulo- yum geri emilimini artırır. Hipoalbuminemiye ek olarak, hipokale
nefritler, diabetik glomeruloskleroz ve aşırı duyarlılık reaksiyonla mi ve kalorik eksiklikler açlık ödemine dahil olabilir.
rını içeren böbrek hastalıklarının bir tipinin seyri boyunca meyda ÖDEM İN D İĞ E R N E D E N L E R İ Bu hipotiroidizmi içerir, bu
na gelebilir. Böbrek hastalığının evveliyatının öyküsü olabilir veya durumda ödem (miksödem) tipik olarak pretibial bölgede olabilir
olmayabilir. ve periorbital şişlikle de ilişkili olabilir. Ekzojen hiperadrenokor-
A K IIT HL.OM KM -lLQN F.FR İT İ RR DF. Vp. B Ö B R E K tizm, gebelik ve östrojenlerin ve damar genişleticilerin, özellikle
Y E T M EZ L İĞ İN İN - D İĞ ER . F O R M L A RINDA Ö DEM Glome- kalsiyum antagonist! nifedipin kullanımlarının hepsi de ödeme ne
rulonefritlerin erken fazı boyunca ödem oluşması karakteristik ola den olabilir.
rak hşmalüri, proteinüri ve hipertansiyon ile ilişkilidir. Bazı kanıt ÖDEM İN D A Ğ ILIM I Ödemin dağılımı nedeni için önemli
lar kapiller geçirgenliğin artışından kaynaklanan sıvı tutulumu gö bir klavuzdur. Bu şekilde, bir bacakta veya bir ya da her iki kolda
rüşünü desteklemekle beraber, bu hastalık vakalarının çoğunluğun sınırlı ödem genellikle venöz ve/veya lenfatik tıkanıklık sonucudur.
da ödem birincil olarak böbrek yetmezliği sebebiyle böbreklerle Hipoproteinemiden kaynaklanan ödem karakteristik olarak yaygın
sodyum ve suyun tutulumu sonucudur. Bu durum normal bir kalp dır, fakat özellikle yüz ve göz kapaklarının çok yumuşak dokuların
atım hacmi (veya bazan artmış da olur) ve normal bir karışmış ar- da belirir ve en fazla sabahlan belirgin olmasına yol açar,nedeninin
teriel venöz oksijen farkı ile karakterize olduğundan kalp yetmez de gece boyunca sırtüstü pozisyonda yatmak olduğu varsayılır.
liğinden ayrılır. Böbrek yetmezliğinden kaynaklanan ödemli hasta Yüzdeki ödemin daha az sıklıkta rastlanan nedenleri trişinozis, al-
larda ekseriyetle kalp büyümesi belirginleşmeden önce göğüs rönt lerjik reaksiyonlar ve miksödemdir. Diğer taraftan, kalp yetmezli
gen grafılerinde akciğer konjesyonunun .bulguları vardır, fakat bun ğiyle ilişkili ödem, daha çok bacaklarda ve akşamlan belirginleşme
lar genellikle ortopne geliştirmez. Kronik böbrek fonksiyon bozuk eğilimindedir, bir özelliği de büyük ölçüde pozisyonla tespit edil
luğu olan hastalarda birincil olarak böbrekten sodyum ve suyun tu- mesidir. Kalp yetmezliği olan hastalar yatağa bağlı kaldığında,
tulumuna bağlı ödem de gelişebilir. ödem en belirgin olarak presakral bölgede olabilir. Zaman zaman
SİROZDA Ö DEM (Bakınız Konu 299) Karaciğer hastalığın merkezi sinir sistemindeki lezyonlar vücudun bir tarafının liflerini
da asit ve biyokimyasal ve klinik belirtiler (kollateral venöz kanal etkileyerek tek taraflı ödeme neden olur; felç etkilenmiş tarafta len
lar, sanlık, ve örümcek hemanjiyom) karaciğer kökenli ödemi ka fatik ve venöz drenajı da azaltır.
rakterize eder. Asit sıklıkla tedaviye dirençlidir çünkü karaciğer TANIDA D İĞ E R F A K T Ö R L E R Derinin rengi, kalınlığı ve
lenfatik drenajının tıkanması, portal hipertansiyon ve hipoalbumi- duyarlılığı önemlidir. Bölgesel hassasiyet ve sıcaklık artışı enfla-
neminin bir kombinasyonu sonucu olarak toplanır. Bu hastalarda masyonu akla getirir. Bölgesel siyanoz bir venöz tıkanmayı göste
hipoalbumineminin bir sonucu olarak vücudun öteki kısımlannda rebilir. Uzamış ödemin tekrarlayan ataklan olan bireylerde, içerdi
da ödem oluşabilir. Daha ileride,'asilik stvının fazlaca birikimi ka ği alanlar üzerindeki deri kalınlaşmış, sertleşmiş ve sıklıkla kırmı
rın içi basıncı artırabilir ve alt ekstremitelerden venöz dönüşe engel zı olabilir.
olabilir; böylece, bu bölgede ödem birikiminin daha da artmasına Ödemin değerlendirilmesinde venöz basıncm ölçümü veya tah
sebep olur. mini önemlidir.Vücudun ayrılmış bir kısmında yükselme, genellik
N U TR İSYÖ N EL K A Y N A K LI Ö D EM Proteinden aşırı kısıt le o bölgede sınırlı venöz tıkanmayı yansıtır. Sistemik venöz basın
lı bir diet uzun süre devam ederse hipoproteinemi ve ödeme yol cın yaygın olarak yükselmesi genellikle kalp yetmezliği mevcudi
açabilir. İkincisi beriberiye bağlt kalp hastalığıyla şiddetlenebilir, yetini gösterir. Normal olarak, venöz basınçta belirgin yaygın bir
bu da nutrisyonel kaynaklıdır, bu hastalıkta çok sayıda periferik ar- artış servikal venler seviyesindeki kollapsla tanımlanır (Konu 225).
teriovenöz fıstüller efektif sistemik kanlanmada ve efektif arteriyel Superior vena kava tıkanıklığı olan hastalarda, ödem tüz, boyun ve
kan hacminde azalmaya neden olur, böylelikle ödem oluşumunu üst ekstremitelerde sınırlıdır, burada venöz basınç yükseldiğinde alt
artırır (Konu 75). Bu çok acıkmış olgularda yeterli bir diet ilk sağ ekstremitelerle karşılaştırılır. Alt ekstremitelerde ağır ödemi ve asi
landığında ödem gerçekten şiddetlenmiş olabilir. Fazla gıda alımı li olan hastalarda üst ekstremitelerin venöz ölçümü de faydalıdır;
alınan tuz miktarını artırabilir, buna bağlı tuzla birlikte su tutulur. ödem kalple ilgili bir unsurdan kaynaklandığında (örneğin, konst-
222
Hipovolemik Sepük
rüktif perikardit veya triküspit darlığı) üst ekstremitelerde venöz Travmatik Hiperdinamik
basınç yükselmiştir, fakat siroza ikincil ödemde normaldir. Ciddi Kardiyojenik Hipodinamik
kalp yetmezliği asite yol açabilir ki bu juguler venöz basınçla kara fntrinsik Nörojenik
Kompresif Hipoadrenal
ciğer sirozundan oluşan asitten ayırtedilebilir, genellikle kalp yet
mezliğinde yükselir ve sirozda normaldir. daha da bozulur ve kısır bir döngü meydana gelir. Hücresel perfüz-
Serum albumin konsantrasyonunun tayini, hiç olmazsa kısmen, yonun bozulması mültipl organ yetersizliğine neden olur ve eğer
ödemi damar içi kolloid bnkotik basınç azalmasına bağlı hastaların süreç durdurulmazsa hastanın ölümüne yol açar. Şokun klinik bul
diğerlerinden ayrılması için önemli oranda yardım eder. Proteinüri guları şiddetli hücresel fonksiyon bozukluğu aracılığıyla indükle-
mevcudiyeti de faydalı ipuçları verir. Proteinüri olmaması ııefrotik
nen organ fonksiyonunda bozulma ve hipoperfüzyona sempatik
sendromu ekarte eder fakat böbrek yetmezliğinin proteinürik olma
nöroendokrinolojik cevabın bir sonucudur.
yan sebeplerini ayıramaz. Kalp yetmezliği olan hastalarda hafif-or-
Çok şiddetli ve /veya kalıcı, yetersiz oksijen dağılımı geri dö
ta proteinüri kuraldır.
nüşümü olmayan hücre hasarına yol açar ve sadece oksijen dağılı
mının hızla düzeltilmesi şokun ilerlemesini önleyebilir. Bu nedenle
---------------------- :— — — -------------------------- Hastaya Yaklaşım ------------------------------------- -------------------------------------- tedaviye temel yaklaşım şoku ve şok tehlikesini zamanında tanımak
ve perfüzyonu düzeltmek için acilen girişimde bulunmaktır. Kardi
İlk önemli soru ödemin lokal mı yoksa yaygın mı olduğudur. Eğer yojenik şok olguları dışında bu, kan volümünün genişletilmesini
lokal ise, konsantre birikimden anlatılmış olan fenomenler sorumlu gerektirir. Devam eden kanama, kalp fonksiyon bozukluğu veya en
olabilir. Hidrotoraks ve asit lokal ödemin formlarıdır. Herikisi de feksiyon gibi tehdit edici patolojik süreçlerin kontrolü aynı anda
bölgesel venöz veya lenfatik tıkanmanın bir neticesi olabilir, enfla- yapılmalıdır.
matuar veya neoplastik hastalıklarda olduğu gibi. Klinikte şok genellikle hipotansiyonla birliktedir. Daha önce
Eğer ödem yaygınsa, ilk tayin edilmesi gereken, ciddi hipoalbu- den normotansif olan bireylerde ortalama arteriyel basınç 60
minemi olup olmadığıdır, örneğin serum albumin <25 g/L ise, öy mmHg’nın altındadır. Şoka neden olan birbirine benzer değilmiş
kü, fizik muayene, idrar analizi ve diğer laboratuar verileri temeli
görünümü veren süreçleri sentezleyebilmek için birçok sınıflandır
ni teşkil eden bozukluğun siroz, ciddi malnütrisyon, protein kaybet
ma sistemi geliştirilmiştir. Sınıflandırma sistemine sıkı bağlılık,,
tiren gastroenteropati, veya nefrotik sendrom olması şüphesini de
herhangi bir hastada iki ya da daha fazla şok nedeninin sık birlikte
ğerlendirmeye yardım edecektir. Eğer hipoalbuminemi yoksa yay
liği nedeniyle klinik değerlendirmede zorluk çıkarabilir. Ancak
gın ödemi teşvik edecek ciddi konjestif kalp yetmezliği bulguları
Tablo 3 8 -1 ’deki sınıflandırma altta yatan süreçleri tartışmak ve da
nın olup olmadığı araştırılmalıdır. Son olarak, hastanın yeterli idrar
ha ileri değerlendirme açısından iyi bir referans noktası sağlar. Sı
çıkışının veya belirgin oligüri hatta anürisinin olup olmadığı araştı
nıflandırmadaki şok nedenleri ilerde ayrıntılarıyla tartışılacaktır.
rılm alıd ır.>B u a n o r m a l l ik le r K o n u 4 7 , 2 6 9 ve 2 7 0 ’d e ta r tış ılm ış
tır.
ANAND IS et al; Studies of body water and sodium, renal function, hemodyna M IK R O SİR K Ü LA SYO N Normalde kalp debisi düştüğünde siste-
mic indexes, and plasma hormones in untreated congestive heart failure. mik damar direnci, kalp ve beyin perfüzyonunun yeterli düzeyde
Circulation 80:299. 1989
devam etmesi için gereken sistemik basıncı sürdürmek amacıyla
BRATER DC: Diuretic therapy, N Engl J Med 339:387, 1998
DISKIN CJ et al: Edema, oncotic-pressure, and free entropy: Novel considerati özellikle kas, deri ve gastroentestinal sistem gibi diğer dokuların
ons for treatment of edema through attention to thermodynamics. Nephron zararı pahasına yükselir. Sistemik damar direnci esas olarak arteri-
78:131, 1998 ollerin lümen çapı tarafından belirlenir. Kalp ve beynin metabolik
GOLDEN MHN: Protein deficiency, energy deficiency, and the oedema of mal
nutrition. Lancet 1:1261, 1982
hızları yüksek, enerji substrat depoları ise düşüktür. Bu organlar
LEIER C; BOUDOULAS H: Rertal disorders and heart disease, in Heart Dise kritik olarak oksijen ve substratların devamlı sağlanmasına bağlıdır
ase, 6th ed, E Braunwald, D Zipes, P Libby (eds). Philadelphia, Saunders,. ve şiddetli iskemiyi sadece kısa bir süre tolere edebilirler. Otoregü-
2001 '
lasyon - kan akımının geniş bir perfüzyon basınç aralığında devam
MILLER JA et al: Control of extracellular fluid volume and the pathophysiology
of edema formation, in The Kidney, 6th ed. BM Brenner (ed). Philadelphia, ettirilmesi - önemli hipotansiyona rağmen serebral ve koroner per
Saunders, 2000, pp 793-865 füzyonun sağlanmasında oldukça önemlidir. Buna rağmen ortalama
SCHRIER RW,‘ FASSETT RG: A critique of the overfill hypothesis of sodium kan basıncı 6 0 mmHg’nın altına düştüğünde bu organların kan akı
and water retention in the nephrotic syndrome. Kidney Int 53:1111. 1998
mı azalır ve fonksiyonları bozulur.
STREETEN. DH: Idiopathic edema. Pathogenesis, clinical features, and treat
ment. Endocrinol Metab Clin North Am 24:531, 1995 Arterioler damar düz kasında hem a-hem de /3-adrenerjik re
septörler bulunur (Konu 72). al reseptörler vazokonstriksiyona ne
den olurken reseptörler vazodilatasyona yok açar. Efferent sem
patik lifler norepinefrini salgılar. Norepinefrin, perfüzyon basıncı
jS R o n a ld V. M a ie r azaldığında en temel kompanzatuvar cevaplardandan birini oluştü-
ran al reseptörlere primer olarak etki eder. Şokun birçok formunda
<G K artan diğer konstriktör maddeler anjiyotensin II, vazopresin, endo-
. Fatm a Y iğ it,Y ah y a Sağitker telin-1 ve tromboksan A 2 ’dir. Hem norepinefrin hem de epinefrin
adrenal medulladan salgılanır ve şokta bu maddelerin kan düzeyle
Ş o k , yetersiz doku perfüzyonuna neden olan klinik bir sendromdur. ri artar. Şokta kanda dolaşan vazodilatatörler prostasiklih (PGI2 ),
Nedenine bakılmaksızın oksijen ve substrat dağılımı ve gereksini nitrik oksit (NO) ve dokunun metabolik ihtiyaçlarına göre kan akı
mi arasındaki hipoperfüzyonun indüklediği dengesizlik hücresel mını düzenleyen adenozin gibi lokal metabolizma ürünleridir. Mik-
fonksiyon bozukluğuna neden olur. Oksijen ve substratların yeter rosirkülasyona etki eden bu çeşitli vazokonstriktör ve vazodilata
siz dağılımının neden olduğu hücresel hasar da mikrovasküler alan törler arasındaki denge lokal perfüzyonu belirler.
da fonksiyonel ve yapısal değişiklikler aracılığıyla perfüzyonun da Hücrelere transport; mikrosirkülatuar akıma, kapiller geçirgen
ha da bozulmasına neden olan enflamatuar mediatörlerin üretim ve liğe, interstisyum aracılığıyla oksijen, kardon dioksit, substrat ve
salınımını indükler. Bozulmuş perfüzyon kan akımının dağılımını metablizma ürünlerinin diffüzyonuna ve bu ürünlerin hücre memb-
bozan hücresel hasardan sorumludur ve böylece hücre perfüzyonu ranı boyunca değiş tokuşuna bağlıdır. Şokun tüm formlarının geç
dönemlerindeki patolojik cevapların merkezinde olan mikrosirkü- 38 Şuk 223
l.ısyotııın bozulması en sonunda organ yetersizliğiyle sonuçlanan
hücresel metabolizma bozukluğuna neden olur. kontraktilite (Konu 231). Doku perfüzyonunun en önemli belirleyi
Hafif veya orta derecede hipovolemiye normal cevap hidrosta- cisi olan kalp debisi atım hacmi ile kalp hızının çarpımına eşittir.
lik basınç ve ozmolaritedeki değişiklikler aracılığıyla intravasküler Hipovolemi; ventrikül önyükün azalmasına ve dolayısıyla atım
volümün yerine konulmasına çalışılmasıdır. Arteriollerin konstrik- hacminin düşmesine neden olur. Kalp debisini korumak için kalp
sıyoııu hem kapiller hidrostatik basınçta hem de perfüze olan kapil- hızının artması yararlı; fakat sınırlı bir kompanzatuar mekanizma
ler yatak sayısında azalmaya neden olur, böylelikle filtrasyonun dır. Şokta miyokardiyal kompliyans sıklıkla azalır, bu da ventrikü
oluştuğu kapiller yüzey alanı sınırlanmış olur. İntravasküler onko- ler diyastol sonu hacmin azalmasına ve herhangi bir ventriküler do
lik basınç sabit veya yüksek kalırken filtrasyon azalması durumun luş basıncında atım hacminin düşmesine neden olur. Bu nedenle
da kapiller-interstisyel alanda Starling kanununa göre vasküler ya intravasküler hacmin yerine konması, atım hacmini sadece doluş
lağa doğru net sıvı absorpsiyonu olur (Konu 32). Metabolik deği basıncını artırarak normale döndürür. Ayrıca sepsis, iskemi, miyo-
şiklikler (hiperglisemi ve glikoliz, lipoliz ve proteoliz ürünlerinde*? kardiyal enfarktüs, şiddetli doku travması, hipotermi, genel aneste
ki yükselmeleri içeren) ekstrasellüler ozmolariteyi artırır. Ekstra- zi, uzamış hipotansiyon ve asidoz gibi bütün nedenler miyokardiyal
••cllüler ozmolaritenin artması hücreler ve interstisyum arasında oz- kontraktiliteyi bozabilir ve herhangi bir Ventrikül diyastol sonu ha
ıtıotik bir gradiyentin oluşmasına bu da intrasellüler volümün art cim değerinde aüm hacmini de azaltır. Ventrikül ejeksiyonuna di
masıyla interstisyel ve intravasküler volümde artışa neden olur. renç sistemik damar direncinden önemli ölçüde etkilenir. Sistemik
HÜCRESEL CEVAPLAR Besin kaynaklarının interstisyel damar direnci de şokiın birçok tipinde artar. Bununla birlikte septik
iıaıısportu bozulmuştur, bu durum intrasellüler yüksek enerjili fos şokun erken hiperdinamik döneminde direnç baskılanır (ilerde an-,
lat depolarının azalmasına neden olur. Mitokondriya! fonksiyon latılacak) ve bu sayede kalp debisi başlangıçta korunmuş olur.
bozukluğu ve eşleşmemiş oksidatif fosforilasyon ATP miktarını Bütün dolaşan kan hacminin üçte ikisi çoğu küçük venİerde ol
azaltan en önemli nedenlerdir. Sonuçta hidrojen iyonları, laktat ve mak üzere venöz sistem;içerisindedir ye venöz sistem kanın otoin-
aııaerobik metabolizmanın diğer ürünlerini içeren anaerobik meta- füzyonu için dinamik bir depo görevi görür, a-adrenerjjk aktivite
bolitler birikir. Şok ilerledikçe bu vazodilatatör metabolitler vazo- nin bir sonucu olarak aktif venokonstriksiyon şok sırasında venöz
ıııotor tonusa hakim olurlar ve hipotansiyon ve hipoperfüzyonun dönüşü ve böylelikle ventriküler doluşu korumak için önemli bir
ılaha da belirginleşmesine yol açarlar, Hücre membranmın fonksi kompanzatuar mekanizma olarak ortaya çıkar. Diğer taraftan nöro-
yon bozukluğunun değişik şok formlarında genel son dönem pato- jenik şokta gelişen venöz dilatasyon ventriküler doluşu ve böylelik
lizyolojik yol olduğu düşünülmektedir. Normal hücresel trans- le atım hacmini ve kalp debisini azaltır (aşağıya bakınız).,
ıncmbran potansiyelleri azalır ve intrasellüler sodyum ve su mikta- PULMONER CEVAP Şoka pulmoner damar yatağının ceva
n artar. Sonunda mikrovasküler perfüzyonu daha fazla bozan hüc bı sistemik damar yatağının cevabıyla benzerdir ve özellikle septik
re şişmesi meydana gelir. şokta pulmoner damar direncindeki kismi artış sistemik damar di
NÖROENDOKRİN CEVAP Hipovolemi, hipotansiyon ve hi- rencindeki artışı geçebilir. Şokun itıdüklediği takipne, tidal hacmi
poksi baroreseptörler ve kemoreseptörler tarafından algılanır. azaltır ve hem ölü boşluğu hem de dakika ventilasyonunu artırır.
Amaç kan volümünü yeniden düzenlemek, santral perfüzyonu de Kısmi hipoksi ve ardından gelen takipne solunum sal aİkaloza ne
vam ettirrnek ve metobolik substratlan harekete geçirmek için of den olur. Yatağa bağımlılık ve ağrı nedeniyle ventilasyonun istem
laya çıkan otonomik cevaba daha fazla katkıda bulunmaktır, Hipo dışı kısıtlanması fonksiyonel rezidüel kapasiteyi azaltır ve atelekta-
tansiyon vazomotor merkezi etkileyerek adrenerjik çıktıyı artırır ve ziye neden olabilir. Şok, akut akciğer hasarının ve ardından gelem
v.igal aktiviyeyl azaltır. Norepinefrin salınımı santral organ perfüz- akut respiratuar distres sendromunun en önemli nedeni olarak bili
nir (ARDS; Konu 265). Bu hastalıklar, yaygın pulmoner kapiller
>mitimin devamına çok önemli bir katkı sağlayan periferik ve
endotelyum ve alveoler epitelyal hasara, hipoksemiye ve bilateral
.plaııkııik vazokonstriksiyonu Öldüklerken vagal aktivitenin azal
yaygın pulmoner infiltrasyona sekonder gelişen kardiyojenik olma
ınası kalp hızı ve kalp debisini artırır. Şokta adrenal medulla tara
yan pulmoner ödemle karakterizedir. Hipokseminin nedeni az ven-
fından salgılananepiııeifiniıt etkileri glıkojenoliz ve glikoneogcne-
tile olan veya ventile olmayan alveollerin perfüzyonundan kaynak
zin artması ve pankreatik insulin salınanının azalması şeklinde da
lanır, Artmış interstisyel ve alveoler ödemle birlikte sürfaktan ve
im çok metaboliktir.
akciğer hacim kaybı akciğer kompliyansmı azaltır. Nefes alma işi
Şiddetli ağrı ve diğer şiddetli stresler hipotalamustan adreno-
ve solunum kaslarının oksijen gereksinimi artar,
koıtikotropik hormonun (ACTH) salgılanmasına neden olur.
RENAL CEVAP Şok ve hipoperfüzyonun ciddi bir komplikas
ACTH, kortizol, sekresyonunu uyarır. Kortizol de glikoz ve amino
yonu olan akut böbrek yetersizliği (Konu 269), erken agresif yolum
asitlerin periferik alimim azaltır ve lipolizi ve glikoneogenezi artı
repiasmani nedeniyle artık daha nadiren oluşmaktadır. Günümüzde
rır. Stres sırasında glukagomın pankreastan sekresyonunun artması
akut tübüler nekroz; şok, sepsis, nefrotoksik ajanların uygulanması
hepatik glikoneogenezi hızlandırır ve kan glikoz düzeyini daha da
(aminoglikozid ve anjiyografîk kontrast madde gibi) ve özellikle is
artırır. Bu hormonal etkiler kan hacminin korunmasında sinerjistik
kelet kas travmasında ciddi sonuçlar doğurabilen rabdomiyolizin et
olarak etki ederler. Strese kortizol cevabının ne kadar önemli oldu-, kileşmelerinin bir sonucu olarak daha fazla görülmektedir. Hipoper-
ğu hipoadrenal hastalarda oluşan derin dolaşım kollapsı düşünüldü füzyona böbreğin fizyolojik cevabı su ve tuz tutmaktır. Böbrek kan
ğünde anlaşılabilir (aşağıda açıklanacak). akımının azalmasının yanında afferent arterioler direncin artması da
Renin salınımı, adrenerjik uyarıya ve böbrekteki jukstaglome- artmış ADH ve aldosteron ile birlikte glomerüler filtrasyon hızının
rüler aparatusun perfüzyonunun azalmasına cevap olarak artar. Re azalmasından sorumludur. Tüm bu nedenler idrar miktarının azal
nin, oldukça etkili bir vazokonstriktör olan anjiyotensin ll’ye son masına neden olur. Toksik hasar, tübüler epitel nekrozuna ve hücre
radan dönüşecek olan anjiyotensin I’in oluşumunu, adrenal korteks debrislerinin geri infütrasyonu yoluyla tübüler obstriksiyona yol
tarafından aldosteron ve.hipofiz arka lobu tarafından vazopresin açar. Renal hipoperfüzyonun uzaması ATP depolarının tükenmesine
salınımının uyarılmasını indükler. Aldosteron, sodyumun renal tü- neden olur ve bu da böbrek fonksiyonunu daha da bozar,
büler geri emilimini artırarak intravasküler hacmin korunmasına M ETABOLİK BOZUKLUKLAR Şokta karbonhidrat, yağ ve
katkıda bulunur. Böylelikle idrar düşük hacimli, konsantre ve sod protein metabolizmasında bozukluk meydana gelir. Sitrik asit sik-
yumdan fakir hale gelir. Vazopresin, damar düz kasma doğrudan et lusunda laktaüa (oksijen yokluğunda periferde pirüvattan çevrilen)
ki ederek vazokonstriksiyona neden olur ve distal renal tübüllerde- birleşen alanin glikozun hepatik üretimini artırır. Oksijenin azalma
ki su geri emilimini artırır. sı, glikozun pirüvata yıkılımı ve sonunda laktat oluşumu substrat
KARDI YO VASKÜLER CEVAP Kalbin atım hacmini kontrol siklusunun yetersizliğini ve net eneıji üretiminin azaldığını göste
eden üç önemli değişken vardır: Ventriküler doluş (preload, önyük), rir. Plazma laktat / pirüvat oranı, anaerobik metabolizmada artar ve
ventrikül ejeksiyonuna direnç (afterload, ardyük) ve miyokardiyal yetersiz doku perfüzyonunu yansıtır. Egzojen trigliserid klirensinin
!’.sbio 38-2 Şokun Sınıflandırması ________________ _ manlardır. Mikrosirkülasyondaki aktive nötrofil
Parametre Hesaplam a Norm al Değerler lerin damar duvarına yapışması, şokta potansiyel
olarak toksik oksijen radikalleri ve proteazlann
Kalp debisi (CO) SV X HR 4-8 L/dk
salmımına bağlı sekonder hasara neden olan ge
Kardiyak indeks (CI) C O /B SA 2,6-4,2 (L/dk)/m _
Atım hacmi (SV) C O /H R 50-100 mL/atım nel patolojik bir bulgudur. Adhezyon molekülle
Sistemik damar direnci (SVR ) [(M AP - RA P)/CO ] X 80 700-1600 dynes •s/cm5 ri endotel ve sitokinlerin uyardığı nötrofillerin
Pulmoner damar direnci (PVR) [(PAPm - PCW P)/CO ] X 80 20-130 dynes •s/cm5 yüzeyinde açığa çıkarılır. Dokuya bağlı makro
Sol ventrikül atım işi (LVSW ) SV(M A P - PCW P) X 0,0136 60-80 g-m/atım fajlar enflamatuar cevabın neredeyse bütün
Sağ ventrikül atım işi (RVSW ) S V (P A P n ,)-R A P ) 10 -15 g-m/atım
önemli komponentlerini üretir ve cevabın ilerle
NOT: HR, kalp hızı; BSA, vücut yüzey alanı; MAP, ortalama arteriyel basınç; RAP, sağ atriyum basıncı;
mesini ve süresini düzenler.
PAPm, pulmoner arter basıncı-ortalama; PCWP, pulmoner kapiller tıkalı basınç.
— H a s ta y a Y a k la ş ım -----------— ----- -
azalması ve hepatik lipogenezin artması sonucunda trigliserid dü
zeyinde önemli yükselmeler meydana gelir. Protein katabolizması- Bütün şok tiplerinde altta yatan sorun yetersiz doku perfüzyonu ve
mn artması negatif nitrojen dengesine neden olur ve eğer süreç oksijen ve substrat dağılımı ve gereksinimi arasındaki dengesizlik
uzarsa ciddi kas zayıflığı oluşur. tir. Hipoperfüzyon başlangıcının olası olan en erken zamanda far
ENFLAMATUAR CEVAP Proenflamatuar mediatör sistemim kına varmak altta yatan etyolojiyi agresif bir şekilde düzeltmek için
nin yoğun aktivasyonu şokun ilerlemesinde önemli bir rol oynar ve oldukça önemlidir.
organ haşan ve yetersizliğinin gelişmesinde önemli ölçüde etkili- Takip Şoktaki bir hasta yoğun bakım ünitesinde takip edilme
dir. lidir. Fizyolojik durum değerlendirmesi dikkatli ve sürekli bir şe
Şok ve doku haşan sırasında birçok humoral mediatörler akti- kilde yapılmalıdır. İntraarteriyel basınç, nabız ve solunum hızı sü
ve olur. Hem klasik hem de alternatif yollarla aktive olan komple- rekli takip edilmeli, idrar miktarını izlemek için bir Foley kateter
man kaskadı, C3a ve C5a gibi anafılatoksinler oluşturur. Hasarlan- yerleştirilmeli ve bilinç durumu sık sık değerlendirilmelidir.
mış doku nedeniyle oluşan direkt kompleman fiksasyortu C5-C9 Şoktaki hastanın takibinde akıma yönelen pulmoner arter kate-
hücum kompleksine ilerleyebilir ve hücre haşan daha da artar. Ko- teri (PAK, Swan-Ganz kateteri) kullanma endikasyonuyla ilgili hala
agülasyon kaskadınm aktivasyonu mikrovasküler tromboza neden devam eden tartışmalar olmasına rağmen birçok yoğun bakım uz
olur ve ardından iskemi ve reperfüzyon epizödlannm tekranyla manı şoktaki hastanın hemodinamik profilini PAK olmadan doğru
seyreden lizis gelişir. Kompleman sisteminin komponentleri örne bir şekilde değerlendirebilmenin yetersiz olacağına inanmaktadır,
ğin trombin güçlü proenflamatuar mediatörlerdir. Bunlar endotel PAK, şubklavyen veya juguler ven aracılığıyla perkütan olarak yer
hücrelerindeki adhezyon moleküllerinin ekşpresyonuna ve mikro leştirilir. Kateter, santral venöz dolaşım ye sağ atriyumdan geçirile
vasküler hasara neden olan nötrofîl akfivasyonuna yol açar. Koagü- rek pulmoner artere yerleştirilir. Sağ atriyumda proksimal ve pulmo
lasyori da hipotansiyonu artıran kallikrein-kininojen kaskadım ak ner arterde distal olmak üzere iki kısmı vardır. Her iki kışım hem in-
tive eder. . füzyon yapmak hem de kalp debisini ölçmek için kullanılabilir. Sağ
Eikozanoidler, araşidonik asit metabolizmasının vazoaktif ve atriyum basmcı, pulmoner arter basıncı ve pulmoner kapiller tıkalı
immunomodulatuar, ürünleridir. Bunlar siklooksigenazdan oluşan basıncı (PCWP) ölçülür. Sol atriyum basıncı PCWP’dan yararlanı
prostaglandinleri, tromboksan A 2 ’yi ye lipoksigenazdan oluşan lö- larak yaklaşık olarak hesaplanabilir. Normal hemodinamik paramet
kotrien ve lipoksinleri içerir, Tromboksan A 2 , pulmoner hipertansi reler Tablo 228-3 ve Tablo 38-2’de gösterilmiştir.
yona ve akut tübüler nekroza katkıda bulunan güçlü bir vazokonst- Kalp debisi termodilüsyon tekniğiyle belirlenir ve yüksek rezo-
riktörtür. Prostasiklin (PGI2 ) ve prostaglandin E 2 kapiller geçirgen lüsyonlu termistatörlçr sıvı tedavisine sağ kalbin cevabını daha iyi
liği artıran ve ödem oluşturan güçlü vazodilatatörlerdir. Sisteinil lö- takip etmek için sağ ventrikül diyastol sonu hacmim belirlemek
kotrienler LTC 4 ve LTD 4 anafilaksinin vasküler sekerinde, sepsis amacıyla da kullanılabilir. Oksimetre kısmı olan bir PAK kateter^
veya doku hasarından kaynaklanan şok evrelerinde önemli rol oy doku perfüzyonunun önemli bir göstergesi olan miks venöz oksijen
nayan mediatörlerdir. LTB 4 , güçlü bir nötrofîl uyarıcı kemotaktik saturasyonunu değerlendirmede standart oksimetreye göre daha
maddedir ve reaktif oksijen türlerinin oluşumunu uyaran bir sekre- avantajlıdır. Sistemik ve pulmoner damar dirençleri bu damar ya-f
tagogdur. Lipoksinler, lökotriene bağli cevaplan inhibe eden endo- taklarındaki basıncın kalp debisine düşen oranı olarak hesaplanır
jen otokoidlerdir. Bir eter-bağlı, araşidonil içeren fosfolipid medi (Konu 228). Arteriyel ve venöz kandaki oksijen içeriğinin belirlen
atör olan trombosit aktive edici faktör de pulmoner vazokonstriksi- mesi kalp debisi ve hemoglobin düzeyiyle birlikte oksijen dağılımı,
yon, bronkokOnstriksiyon, sistemik vazodilatasyon, artmış kapiller oksijen tüketimi ve oksijen-alım oranının hesaplanmasını sağlar
geçirgenlik ve enflamatuar mediatörlerin düzeylerini artırmak için (Tablo 38-3). Şokun çeşitli tiplerindeki hemodinamik patemler
makrofaj ve nötrofillerin uyarılması gibi güçlü biyoaktiviteler taşır. Tablo 38-4’de gösterilmiştir.
Aktive makrofajlar tarafından üretilen tümör nekroz faktör Şokun tedavisinde doku perfüzyonunu düzeltmek ve oksijen
(TNF) a , hipotansiyon, laktik asidoz ve solunum yetersizliği dahil dağılımını, hemodinamik parametreleri ve kardiyak fonksiyonları
birçok şok komponentinin gelişimine neden olur. İnterlökin (IL) 1 hızlı bir şekilde uygun hale getirmek kritik önem taşır. Tedavinin
de dokuya bağlı makrofajlar tarafından üretilir ve hipoperfüzyon ve amacı miks venöz oksijen satürasyonunu ve arterio-venöz oksijen
septik durumda oluşan enflamatuar cevapta kritik bir rol oynar. Ke alım oranım normale getirmektir. Oksijen dağılımım, kırmızı hüc
motaktik maddeler de sistemik enflamatuar cevaba katılır. Örneğin re kitlesini, arteriyel oksijen satürasyonunu ve kalp debisini artır
IL-8 güçlü bir nötrofîl uyarıcı kemotaktik maddedir ve damar en- mak teker teker veya aynı anda gerçekleştirilebilir. Oksijen tüketi
doteline agregasyonu ve adherensi artıran nötrofiller üzerindeki ad mindeki artışla birlikte olmayan oksijen dağılımındaki artış, oksi
hezyon moleküllerini düzenleyen bir aktivatördür. Endotel normal jen varlığının yeterli olduğunu ve oksijen tüketiminin akım bağım
şartlarda güçlü bir vazodilatatör olan nitrik oksit (NO) üretir. Enf lı olmadığını gösterir. Aksine kalp debisinin artmasıyla birlikte ok
lamatuar cevap NO sentazın indüklenebilir izoformunu (iNOS) sijen tüketiminin artması oksijen sunumunun yeterli olmadığmı
uyarır. iNOS’un toksik NO ve oksijenden oluşan serbest radikalle gösterir. Kalp debisinin artmasıyla birlikte sistemik damar direnci
ri artırdığı ve sepsiste oluşan hiperdinamik kardiyovasküler cevaba nin azalması, kompanzatuar vazokonstriksiyonun düzelmiş doku
katkıda bulunduğu düşünülmektedir. perfüzyonuna bağlı olarak tersine döndüğünü gösterir. Kardiyak
Nötrofîl, makrofaj ve trombosit gibi birçok enflamatuar hücre performans üzerine kan hacminin ekspansiyonun adım adım belir-
enflamasyonun indüklediği hasara en önemli katkıda bulunan ele lenmesi en uygun önyükün hesaplanmasına izin verir.___________
Tablo 3 8 -3 O k sijen T ran sp o rt H esaplam aları
vOKUNOZEL
Param etre Hesaplama Norm al Değerler
fİPLERİ
Hemoglobinin oksijen taşıma kapasitesi 1.39mIVg
HİPOVOLEMİK ŞOK Hipovole- Plazma 0 2 konsantrasyonu
mik şok, en yaygın şok tipidir, Bu, Arteriyel O j konsantrasyonu (Cao2) 1.39 Sao j + 0.0031 Paoj P rijx 0.0031
Venöz 0 2 konsantrasyonu (Cv02) 1.39 S VQJ+ 0.0031 Pv02 20 v o l%
ya kanama nedeniyle kırmızı kan
Arteriovenöz 0 2 farkı 1.39 (S a ^ - S v q j ) + 0.0031 15.5 vo l%
hücre kitlesi ve plazma kaybından
(Cao 2 - C v02) (P ao r Pyo2)
ya da ekstravasküler sıvı sekestras- Oksijen dağılım ı (D02) Cao2 X CO (L/dk) X 10 (dL/L) 800-1600 mL/min
yonu veya gastroentestinal, üriner 1.39 Sao2 X C O X 10
ve insensibl kayıplar: nedeniyle: Oksijen alım ı (V q 2) (Ca02 - C v02) x C O X 10 150-400 mL/min
plazma hacim kaybından kaynakla 1.39 (SaQ2 - Sv02) X C O X 10
nır. Hemorajik olmayan şokun Oksijen dağılım indeksi (D 0 2I) D q j/B SA 520-720( mL/min)/m2
O ksijen alum indeksi (V q j I) V q j/B SA 1 1 5 -1 65(mL/min)m2
semptom ve bulgulan hemorajik
Oksijen extraction oram (0 2 ER) [ 1 - (İf0 2 fDOj)] X 100 2 2 -3 2 %
şokun semptom ve bulgulanyla ay
NOT: Poj» parsiyel oksijen basıncı; Sagj, arteriyel kandaki 0 2’li hemoglobin satüraayonıı; PaQy arteriyel kandaki parsiyel
nı olmasına rağmen hemorajik ol
O2 basıncı; S vqj, venöz kandaki 0 2’li hemoglobin satûrajyonu; Pvq2, venöz kandaki parsiyel 0 2 basıncı; CO. kalp debisi;
mayan şokun başlangıcı daha sinsi
BSA, vücut yüzey alanı.
olabilir. Hipovolemiye normal fiz
yolojik cevap dolaşan kan hacmini
etkin bir şekilde düzenleyerek kalp Tablo 38-4 Şokun Farklı Tiplerindeki Fizyolojik Özellikler
ve beynin perfüzyonunu korumak Şok T ip i CVPvePCW P K alp Debisi Sistem ik D am ar D irenci Venöz Satürasyon
tır. Sempatik aktivite artışı, hiper-
Hipovolem ik 1 4. , i: • T - > i
ventilasyon, venöz kapasitans da
Kardiyojenik 41 ; . i. . T 4
marların kollapsı, stres hormonlan- Sepük
nın salgılanması ve interstisyel ve Hiperdinamik 4T t 4 T . .
intrasellüler sıvının katilimi ve id Hipodinamik İT İ T Ti .
rar çıkışının azalması aracılığıyla Travmadk r 4 ' İT Ti i
Nörojenik i -. 4 , y ... ■
intravasküler hacmin ekspansiyoıiu i
HipoadrenaJ it i - =4.: i
gelişir.
Hafif hipovolemi (kan hacmi- NÖP c v ^ Santral venaz basuiç; PCWP, Pulmoner kapiller tıkalı basınç,
nin <%20’si) hafif taşikardiye neden olur; fakat Özellikle ya
Tablo 38-5 Hlpovolem ik Şok
tar pozisyondaki genç hastada bulgular kısmen daha azdır
H afif ( 5 % 20 O rta (% 2 0 -4 0 A ğ ır (> % 40
(Tablo 38-5). Orta derecede hipoyolemide (kan hacminin ~
K an Hacm i) K an Hacm i) Kan Hacm i)
% 20-40’ı) hastanın anksiyete ve taşikardisi artar; buna rağ
men normal kan basmcı yatar pozisyonda korunabilir. Soğuk ekstremdeler Aym bulgulara ek olarak: Aym bulgulara ek olarak:
Önemli postural hipotansiyon ve taşikardi oluşabilir. Ciddi Artmış kapiller yeniden Taşikardi Hemodinamik instabilite.
hipovolemide (kan hacminin ~ â 4 0 ’ı) şokun klasik bulgu dolum zamanı Takipne Belirgin taşikardi
Terleme Oligüri Hipotansiyon
lan ortaya çıkar. Kan basıncı düşer ve hasta yatar pozisyon
Kollaps olmuş venler Postural değişiklikler . B ilinç bozukluğu (koma)
da bile stabil değildir. Belirgin taşikardi, oligüri ve ajitasyon Anksiyete
veya konfiizyon gelişir. Santral sinir sistemi perfüzyonu şok
şiddetli hale gelinceye kadar iyi bir şekilde korunun Bundan dola
TEDAVİ Başlangıç tedavisi dolaşan kan hacminin yerine ko
yı bilinç durumunun kötüleşmesi oldukça kötü bir klinik bulgudur.
Hafif hipovolemiden şiddetli hipovolemiye geçiş sinsi veya çok S
nulmasını ve devam eden kanamaların kontrol altına alınması
nı gerektirmektedir. Starling kanununa göre (Konu 231) önyük art
hızlı olabilir. Özellikle yaşlı ve eşlik eden hastalığı olanlarda şid
tığında atım hacmi ve kalp debisi de artar. Tedavi sonrası ventriktil-
detli şok hızla geri döndürülmezse ölüm kaçınılmazdır. Agresif te
lerin kompliyansı miyokardiyumdaki interstisyel sıvı artışına bağlı
daviyle geri döndürülebilen şiddetli şokta bulunan bozukluklarla
olarak azalmış kalabilir. Bu nedenle ventrikül performansının de
ilerleyici dekompanzasyon Ve geri dönüşümü olmayan hücre hasa-
vamını sağlamak için artmış doluş basınçlarına gereksinim vardır.
n arasında çok dar bir zaman aralığı vardır.
Tanı Hipovolemik şok tanısı hemodinamik instabilite bulgula
bi dengeli bir tuz solüsyonunun geniş bir venöz yoldan hızlı infüz-
rı ve volüm kaybının kayhağı belirgin olduğunda kolaylıkla konu
yonuyla yapılır, Kolloid kullanımının yaran olmadığı gösterilmiş-:
lur. Tam, kan kaybının kaynağı gastroentestinal sistem gibi gizli ol
tir. 10-30 dakikakada 2-3L infüzyon hemodinamik parametreleri
duğunda veya plazma hacmi tek başına tükendiğinde daha zordur.
normale çevirmelidir. Devam eden hemodinamik instabilite şokun
Akut kanama sonrası kompanzatuar sıvı şifti oluşuncaya veya eg-
düzelmediğini ve/veya kan veya volüm kaybmm devam ettiğini dü
zojen sıvı uygulanıncaya kadar hemoglobin ve hematokrit değerle
şündürür. Hemoglobin düzeylerini 100 g/L (10 g/dL) kadar düşüren
ri değişmez. Böylece başlangıçtaki normal hematokrit değerleri devam eden kan kaybı durumlarında tercihan crosS-uyumlu kan
önemli kan kaybı varlığım ekarte ettirmez. Plazma kayıplan hemo- transfüzyonu başlatılmahdır. Çok acil durumlarda tip-spesifik veya
konsantrasyona ve su kaybı hipematremiye neden olur. Bu bulgu 0-negatif eritrosit süspansiyonu verilebilir. Şiddetli ve/veya uzamış
lar hipovolemi varlığım düşündürmelidir. hipovolemi varlığında dopamin veya dobütaminle inotropik destek
Hipovolemik ve kardiyojenik şok (aşağıya bakınız) arasında (Konu 72), kan hacmi düzeltildikten sonra yeterli ventrikül perfor
ayıncı tam yapmak esastır; çünkü bu şok şekillerinin tedavileri bir mansım devam ettirmek için gerekli olabilir. Periferik direnci artı
birinden oldukça farklıdır. Her iki şok tipinde de kalp debisinin rarak arteriyel basmcı yükseltmek için norepinefrin infüzyonu yap
azalmasına taşikardi ve sistemik damar direncindeki artış gibi kom mak uygun değildir; diğer taraftan ağır şok durumlarında kan hac
panzatuar sempatik cevap artışı eşlik eder. Buna rağmen kardiyoje mi yerine konurken geçici bir önlem olarak kullanılabilir.
nik şokta juguler venöz dolgunluk, rai ve S3 galo gibi onu hipovo Başarılı tedavi solunum fonksiyonlarının desteklenmesini de
lemik şoktan ayıran ve volüm ekspansiyonun arzu edilmediğini gerektirir. Ek oksijen tedavisi uygulanmalı ve gerektiğinde arteri
vurgulayan bulgular vardır. yel oksijenizasyonu korumak için endotrakeal entübasyon yapılma-
22 6 II H a s ta lık la r ın A n a B u lg u la n ve T a k d im Şekilleri hakkında bilgi verebilir. Göğüs röntgeni, pulmoner ödemi ve kardi-
yomegaliyi gösterebilir. Transtorasik veya transözofajiyal ekokar-
İldir. Tedaviyi takiben izole hemorajik şokta hedef organ haşan diyografi yapısal veya fonksiyonel kontraktilite bozukluğu tanısın
septik ve travmatik şoktan daha azdır. Bu, septik ve travmatik şok da yardımcı olabilir. Serum kardiyak belirleyiciler akut kardiyak
ta görülen enflamatuar mediator cevap sisteminin masif aktivasyo- hasarın tanısını destekleyecektir. Hemodinamik monitorizasyon
nuna ve spesifik olmayan organ hasarının varlığına bağlı olabilir. genellikle gereklidir. PAK yerleştirilmesi yararlıdır ve azalmış kalp
debisini ve artmış PCWP’mi gösterecektir ve sağ atriyum basıncı
TRAVMATİK ŞOK Travmayı takiben gelişen şok büyük nın doğrudan ölçümü artmış olan sistemik damar direncinin hesap
oranda hipovolemiye bağlıdır. Bununla birlikte kanama kontrol lanmasını sağlayacaktır,
edildiğinde bile hastalar hasarlanmış dokulardan interstisyuma
TEDAVİ Kardiyojenik şokun tüm Şekillerinde önyük, ardyük
plazma kaybına maruz kalmaya devam edebilirler. Bu sıvı kayıpla
rı sekonder mikrosirkülatuar zarara neden olan hasarın indüklediği
S ve kontraktilite PAK aracılığıyla elde edilen bilgilerle düzen
lenmelidir. Başlangıçtaki hedef PCWPTm 15-20 mmHg arasında
enflamatuar cevaplarla birliktedir. Bu durum, doku iskemisini artı
tutmak olmalıdır. PCWP aşırı derecede yükselmişse inotropik ajan
ran ve mültipl orgaiı sistem yetersizliğine yol açan sekonder doku
lar anlamlı düşme sağlayabilir. Amaç kalp hızım fazla artırmadan
hasarına ve kan akımının yanlış dağılımına neden olur. Kalp, göğüs
kontraktiliteyi artırmaktır. Dopamin ve norepinefrin dirençli hipo
ya da kafaya travma da şok gelişimini kolaylaştırır. Örneğin peri-
tansiyon durumunda yararlı olan hem irtotropik hem de vazokonst-
kard tamponadı ya da tansiyon pnömotoraks ventriküler doluşu za
riktör etkileri olan ajanlardır (Konu 72). Dobutamin vazodilatatör
yıflatırken miyokardiyal kontüzyon miyokardiyal kontraktiliteyi
özelliği olan pozitif inotropik bir ajandır ve arteriyel basınç düzel
baskılar.
tildiğinde kullanılabilir. Pulmoner konjesyon intravenöz furosemi-
de yanıt verebilir. Bu önlemlere yeterli cevap vermeyen hastalar,
Care Investigators, Canadian Critical Care Trials Group. N Engl J Med Kavram Ib n im Nitelemeler ve istisnalar
340:409,1999
H ECKBERT SR et at: Outcome after hemorrhagic shock in trauma patients. J Ölüm Tüm biyolojik fonksiyonların Yok
Trauma 45:543,199*
geri dönüşilmsUz olarak dur
L E V Y B et al: Comparison of norepinephrine and dobutamine to epinephrine for
hemodynamics, lactate metabolism, and gastric tonometric variables in sep ması ■
tic shock: A prospective, randomized study. Intensive Care Med 23:282, Kardiyak Kardiyak pompa fonksiyonun- Nadir spontan dönü;; başarı
1997 arrest da acil müdahale dönebilen, ihtimali arrestin mekanizma
M IRA JP et al: Association of TN F2, a TNF-alpha promoter polymorphism, with bu olm adığı taktirde ölüme durum, dolaşımın hızlı dön-
septic shock susceptibility and mortality: A multicenter study, JAM A öncülük eden ani durma mest ile ilişk ilid ir,
282:561,1999 Kardiyo- Kardiyak veya periferik neden- Kardiyak arresti ve onun so-
Practice parameters for hemodynamic support of sepsis in adult patients in sep vaskiiler lere bağlı olarak etkin kan nuçlarım ifade eden non-
sis. Tbsk Force of the American College of Critical Care Medicine, Society
Kollaps akurunın aniden kaybıdır, ken- spesiterimdir, karakteristik
of Critical Care Medicine. Grit Care Med. 27:639,1999
W HEELER AP, BERNARD GR: Treating patients with severe sepsis. N Engl J diliğinden düzelebilir (öm: nö- olarak spontan döner
Med 340:207,1999 rokardiyojenik senkop, vazova-
gal senkop) veya müdahale ge
rektirir (öm: kardiyak arrest)
Robert J. Myerburg, Agustin Castellanos reste uğrayanlarda biyolojik ölüm müdahaleler nedeniyle ertelendi
ği zaman, benzer patofizyolojik olaylar kaçınılmaz son olan ölüm
yapay yöntemlerle geciktirilmesine rağmen ani ve beklenmedik
‘i & j KARDİYOVASKÜLER KOLLAPS, kardiyak arrestte değişmez olduğu gibi kalır.Kullamlan dil kardi
V:J KARDİYAK ARREST VE ANİ yak arrest ve sonuçların gecikmesi nedeniyle olan ölümü tanımla
■ KARDİYAK ÖLÜM( SCD ) malıdır.
^ 3m Dilek Özcengiz
m
vet stemumu 3-5 cm kadar deprese eder ve relaksasyort ise tamdır.
İleri yaşam desteği İleri yaşam desteği yeterli ventilasyona Lidocaine: 1.5 mg/kg; 30 mg/dk. 17 mg/kg' a kadar
3-5 dk.'da tekrarla
ulaşmak, kardiyak aritmileri kontrol altına atmak, kan basıncı ve
Amiodarone: 150 mg 10 dk'da Magnesium sulfate: 1-2 gm IV
kardiyak debiyi stabilize etmek ve organ perfüzyonunu düzenleme 1 mg/dk [polymorphic VT]
yi hedeflen Bu hedefe ulaşmak için şu uygulamalar yapılır ( 1 ) en- Bretylium: 5 mg/kg: 10 mg/kg
5 dk. içinde
dotrakeal tüple entübasyon, ( 2 ) detibrılasyon/ kardiyoversiyon ve
. ..
ya pace (3) intravenöz yol açıklığı. 0 2 ile ventilasyon (eğer 0 2 acil T 1
:■ » *
sMtlilatt:.'
SPSiİîA
olarak uygulanamazsa oda havası) hipoksemi ve asidozu hızla dü [ Defibrile et, 360 J: Ilaç-Şok-llaç-Şok
zeltebilir. Defıbrilasyon/kardiyoversiyon uygulama hızı bşarılı bir
resüsitasyonun önemli bir parçasıdır- Mümkün olduğu zaman acil
defibrilasyon entübasyon ve venöz yol açmadan önce uygulanma .........j CPR devam , intube et, I v yolları aç [
lıdır, defıbrilatör şarj olurken C PR ’a devam edilmelidir. En kısa za t -
manda VT ve VF tanısı sağlanmalı ve 2 0 0 J şok uygulanmalıdır, } Asıstolu doğrula [ j Kan akımınısağla
Eğer başlangıçtaki şokla V F veya VT düzeltilemezse ek enerjiler
daha yüksek enerji düzeylerinde maksimum 3 6 0 J ’e kadar denen T
ÎTanıyı koy ve sebebi tedavi et ’ * "■'
melidir Başarısız defıbrilasyondan sonra epinefrin, 1 mg dozda int
ravenöz olarak uygulanmak ye defibrilasyon tekrarlanmalıdır. Epi w
nefrin dozu 3-5 dakikalık aralardan sonra tekrarlanabilir (bakınız Hipoxi hipovoıemı Pulmoner embolus
Şekil 39-3A). - - A v- A- A y ' A 1- . " ' ' Hlper-/hipokalemi Hyipoxi ilaç fazlalığı
Ağır asidoz Tamponade Hiperkalemia
Eğer hastamn bilinci tam olarak dönmemişse veya iki ya da üç İlaç fazlalığı Pneumothorax Ağır asidoz .
solunum çabası yetersiz kalmışsa acil entübasyon, ventilasyon ve . Hipothermi
n ıp u u ıo ıiu ı Hipothermi
n if ju ııiö in u Masif arvuı
ıvıaaıı akut ıvıı-
MI ^
a
arteryel kan gazı analizi sağlanmalıdır. İntravenöz NaHCC> 3 eski-!
den büyük miktarlarda kullanılırdı, rutin olarak kullanılmasına ge r K C?a I m a a U «S m a
Epinephrine — A Im m Im
Atropin — OSodium
a U Ii i m
bikarbonata .?•
rek yoktur ve yüksek dozları tehlikeli olabilir.Ancak başarılı bir de 1 mg IV (tekrarla) 1 mg IV (tekrarla) 1 meq/kg IV
SÜ S «Mwamwp a Miıe ^11 ^
fibrilasyon ve entübasyondan sonra asidotik olan hastalarda Na-
Eksternal pil veya enerji kablosu
CO 3 başlangıçta 1 mEq/kg ve ek olarak da bu dozun % 50’si her 10-
15 dakikada bir tekrarlanır.
Başlangıçtaki başarısız debibrilasyondan sonra veya elektriksel
ŞEK İL 39-3 Kardiyak anrestin yönetimi. A, Ventriküler fibrilasyon v »
instabilitenin sürmesi halinde 1 mg/kg lidokain intravenöz olarak
hipotansif taşikardi algoritmasında defibrilasyona. Eğer bu yetersiz
verilir (Konu 243) ve persistent ventriküler aritmisi olan veya hala!
kalırsa epinefrinle devam edilir ve daha sonra antiaritmikler uygula
V F ’daki hastalara bu doz 2 dakikada tekrarlanır. Bunu 1-4 mg/dk ;
nır. Ayrıntı İçin metne bakınız. B. Bradiaritmi/asistol (sol) ve nabızsız
hızda infiizyon izler. Eğer lidokain kontrol sağlamakta yetersiz ka elektriksel aktivite (sağ) algoritması için yaşam desteğinin sürdürül
lırsa diğer antiaritmik tedaviler denenir. Hemodinamik olarak sta.- mesi ve geri döndürülebilir nedenin araştınlması ilk işlemdir, ikindi’
bil olmayan ventriküler aritmiler içim intravenöz amiodaron 150 tedavi spesifik değildir ve düşük başarı oranına eşlik eder. Ayrıntı için
mg lO dakikadan uzun sürede uygulanır, lmg/dakika infüzyon 6 metne bakınız.
saatten uzun süre ve daha sonra 0.5 mg/dk ile devam edilir) teda
vi seçeneği olarak acil uygulanır (Şekil 3?r3A). İntravenöz proka-
inamid (100 mg/5 dakika yüklaeme dozuve total doz 500-800 mg,
2-5 mg/dakika iııfUzyonla devam edilir) kötüleşen ve hemodinamik
olarak stabil aritmilerde denenebilir veya bretilium tosilat (yükla- tüdür. Nabızsız elektriksel aktivite (PEA ) bradiâritmilerle aynı şe
ma dozu 5 -1 0 mg/kg 5 dakikada ve idame 0 .5 -2 mg/dakika) stabil kilde tedavi edilir ancak bunda da sonuç başarısızdır. Tek istisna
olmayan aritmilerde alternatif olarak uygulanabilir. Kalsiyum glu* vardır, o da hava yolu obstrüksiyonuna bağlı kardiyak arresttir.
konatm rutin uygulaması güvenli değildir ve gereksizdir. Kalsiyum Kardiyak arrestin bu formu, Heimlich manevrası ile yabancı cismin
glukonat sadece akut hiperkalemisi olduğu bilinen ve bunun di çaıkanlmasına veya hastanedeki hastalarda hava yollarındaki sek-
rençli V F ’yi tetiklediği olgularda ve kalsiyum kanal blokerlerinin resyonlann aspirasyonuna ve entübasyona hemen yamt verin
toksik dozlarım alanlarda kullanılır.
Bradiaritmiler veya asistole sekonder arrestlerin tedavisi farklı Resüsitasyon Sonrası Bakım ; Tedavinin bu fazı kardiyak ar
dır (Şek 39-3B ). Hasta acil olarak entübe edilir, C PR’a başlanır, hi restin klinik durumuna göre belirlenir. Akut M l’daki (Konu 243)
poksemi ve asidoz kontrolü için çaba harcanır. Ewpinefrin ve/veya p r im e r V F yaşam-destek tekniklerine hemen yamt verir ve başlan
atropin intravenöz ya da intrakardiyak yoldan uygulanır. Ekstemal gıç olaylardan sonra kolayca kontrol altına alınır. Hastalar, olaydan
pace cihazı düzenli ritmi sağlamak için yerleştirilir; fakat elektrik 24-72 saat sonra 2-4 mg/dakika lidokain infüzyonu ile tedavi edi
sel pace’in başarısına rağmen bu tür kardiyak arrestte prognoz kö- lir. Hastanede ortaya çıkan durumlarda genellikle solunum desteği
gerekmez veya kıs* bir »«re içuı gerekir ve defibrilasyon ya da kar- 4 0 D ıstujı 233
ıliyovctsıvoiKİ.m hemen sınıra hemodinamikler stabilize olur. Akut
Ml’a .ekımder VF'de (bu durumlarda hemodinamik anormallikler mülasyon kullanılarak tanımlanır (Konu 230). İndüklenmenin en
potansiyel olarak fatal aritmilere predispozisyon yaratır), resüsita- gellenmesi için ilaç etkinliğinin değerlendirilmesi bir baz olarak
iıl eforun başarı şansı düşüktür ve başarı ile resüsite edilen hastlar- kullanılabilir. Bu yaklaşım ilaçla ne kadar supresyona ulaşıldığını
.la da rekürrens olasılığı yüksektir. Klinik tablo ve sonucu, hemo ve ilacın uzun süreli yararını bir tahmin eden akılcı bir yoldur. B a
dinamik stabilite olmayışı veya hemodinamik fonksiyon bozukluk şarılı ilaç tedavisi bu teknikle belirlenemeyen hastalar için, implan
larının kontrol altına alınma başarısı baskın olarak belirler. Bradi- table kardiyovertör-defîbrilatör (ICD), antiaritmik cerrahi (örn: ko
.ııitniler, asistol ve ııabızsız elektriksel aktivite hemodinamik ola roner bypass cerrahisi, anevrizmatektomi, kriyoablasyon) veya am
rak stabil olmayan hastalarda yaygın olarak ortaya çıkan sekonder pirik amiodaron tedavisi önerilir (Konu 230). Prosedürün tamam
olaylardır. lanmasının ardından, aritminin ilaç tedavisi olmaksızın indüklene-
Kardiyak nedenlere bağlı olmayan, hastanedeki kardiyak ar- meyecek bir konuma dönmesi primer cerrahi başarı olarak tanımla
ıemlerde başarı düşüktür; başarı ile resüsite edilen hasta sayısı dü nır ve operasyon odasında plan yapılabilecek durumdaki hastalar
şüktür; resüsitasyon sonrası dönem, altta yatan hastalığın doğasına seçildiğinde başarı oranı %90’ın üzerindedir. Ancak hastaların kü
bağlıdır. Kanser, renal yetmezlik, akut santral sinir sistemi hastalı çük bir kısmı bu kriterlere uymaktadır. Aynca kardiyak arrest son
ğı ve kontrol altına alınmamış infeksiyonu olan hasta gruplarının rası yaşayanların bir kısmında ( % 30-50 arası) VT/V F indüklenebi-
hastanedeki arret sonrası yaşamda kalma oranlan % 1 0 ’dan daha lir durumda değildir ve aritmileri indüklenebilen hastaların azami
düşüktür. Bazı majör istisnalar vardır; geçici hava yolu obstrüksi- %20-30'unda ındüklenebilir aritmiler ilaçlarla baskılanabilir. İlaç
yonu, elektrolit denge bozukluğu, ilaçlann proaitmik etkileri ve tedavisi ve cerrahi girişimlerin bu türlü sınırlamaları dolayısıyla
şiddetli metabolik bozukluğu olan hastalar eğer hızla resüsite edilir kardiyak arrest sonrası yaşayanlarda ICD tedavisi en sık kullmlan
ve geçici anormallikler düzeltilirken iyi yönetilirler ve acil olarak strateji durumuna gelmiştir. ICD'ler uzun zamandan beri, hayatı
resüsite edilirlerse çok büyük oranda sağ kalım şanstan vardır. tehdit eden aritmileri tanımakta ve geri çevirmekte çok başarılı bu
Hastane Dışı K ardiyak A rrest Sonrası Yaşayanlarda Uzun lunmaktadır; fakat spesifik alt gruplarda ICD tedavisinin yararını
Süreli Yönetim İrreversibl santral .sinir sistemi haşan olmayan ve somutlaştıracak uzun dönemli çalışmalara gereksinim duyulmakta
hemodinamik stabiliteye ulaşan hastalarda geniş tanısal ve terapö- dır. Kardiyak arrest sonrası yaşayanlarda ampirik amiadaron teda
tik testler uzun süreli tedaviye yol göstermesi için yapılmalıdır. Bu visinin, geleneksel antiaritmik ajan tedavisine eşdeğer hatta üstün
agressif yaklaşım, 1970’den beri yapılan istatistiklere dayanılarak olduğu düşünülmekle beraber, ICD'lerin amiadarona üstünlüğü ka
hastane dışı kardiyak arrest sonrası yaşayanlarda rekürrensin 1 . yıl nıtlanmıştır. Ayrıca, miyokard infarktüsü sonrası VT'li yüksek risk
da % 30, 2. yılda %45 ve total mortalite oranının 2 yılda % 60 ola li hastalarda da ICD'nin üstünlüğü gösterilmiştir.
rak gösterilmesine dayanılarak sürdürülür. Tarihi karşılaştırmalar
bu kısıtlı istatistiklerin yeni araştırmalar ile geliştirilmesini önerir B İB L İO G R A FY A
fakat birbiriyle mutabık kontrollü çalışmaların olmayışı nedeniyle AKHTAR M et al: Implantable cardioverter-defibrillator therapy for prevention
gelişmelerin boyuru bilinmemektedir. of sudden cardiac death. Cardiol Clin 11:97. 1993
CUMMINS RO et al: Improving survival from sudden cardiac arrest: The "cha
Akut transmural M l’ın hastane dışı kardiyak arrest nedeni ol in of survival" concept Circulation 83:1832. 1991
duğu hastalarda tedavi, diğer belirlenmiş M l’ın akut fazı sırasında EMERGENCY CARDIAC CARE COMMITTEE AND SUBCOMMITTEES,
kardiyak arrest olan hastaların tedavisi ile aynıdır (Konu 243).H e- AMERICAN HEART ASSOCIATION: Guidelines for cardiopulmonary re
suscitation and emergency cardiac care. JAMA 268:2172, 1992
men hemen diğer tüm hasta gruplarında etyolojiyi, fonksiyonel ye EWY GA, ORNATO JP: Emergency Cardiac Care Task Force 1: Cardiac arrest
tersizliği, ilerideki tedaviler için rehber olması için elektrofızyolo- J Am Coll Cardiol 35:832.2000
JOSLYN et al: Survival from out-of-hospital cardiac arrest: Effects of patient age
jik insatbilitenin belirlenmesi için geniş tanısal tetkikler yapılır.
and presence of 911 Emergency Medical Services phone access. Am J
Genelde akut MI olmaksızın kronik iskemik kalp hastalığı nedeniy Emerg Med 11:200, 1993
le hastane dışı kardiyak arrest olan hastalar, transient iskemi veya KANNEL WB. SCHATZKIN A: Sudden death: Lessons from subsets in popula
tion studies. J Am Coll Cardiol 5(Suppl 6):141B. 1985
kronik elektrofızyolojik instabilitenin muhtemel oluş nedenini be
MYERBURG RJ. CASTELLANOS A: Cardiac arrest and sudden cardiac death,
lirlemek için değerlendirilir. Eğer bir iskemik mekanizma şüphesi in Heart Disease. 6th ed, E Braunwald et al (eds). Philadelphia, Saunders,
için gerekçe varsa, anjiyoplasti, bypass cerrahisi ile birlikte ilaç uy 2001
MYERBURG RJ. CASTELLANOS A et al: Epidemiology, transient risk, and
gulaması koroner revaskülarizasyon sağlayarak iskemik sınırı dü intervention assessment. Ann Intern Med 119:1187. 1993
şürür ORNATO JP: Use of adrenergic agonists during CPR in adults. Ann Emerg Med
Elektrofızyolojik instabilite, uzamış V T veya V F ’nin indükle- 22:411, 1993
WILBER DJ et al: Out-of-hospital cardiac arrest Use of electrophysiologic tes
nebilip indüklenemediğini belirlemek için programlı elektriksel sti- ting in the prediction of long-term outcome. N Engl J Med 318:19. 1988
Kısım 6
GASTROİNTESTİNAL FONKSİYONDAKİ DEĞİŞİMLER
I. Luminal
I. Yutkunma refleksini başlatmada zorluk çekmek
A. Büyük lokma
A. dilin paralizisi
B. Yabancı cisim
B. orofarigeal anestezi
II. İntrinsik Daralma
C. tükrük eksikliği (örn: Sjögren sendromu)
A. İnflamatuar durumun ödem ve şişme yapması
D. glosofaringeal sinirler ve vagusun sensör komponentleri lezyonlan
1 . stomatitis
E. yutma merkezi lezyonlan
2 . faranjit, epiglottit
II. Faringeal ve özofagial çizgili kas hastalıktan
3. özofajit
A. kas güçsüzlüğü
a. Viral (herpes simpleks, varicella-zoster, cytomegalovirüs)
1 . alt motor nöron lezyonlan (bulber paralizi)
b. Bakteriye!
a. serebrovasküler olay
c. Fungal (kandidal)
b. motor nöron hastalığı
d. Mukokütanöz büllöz hastalıktan
c. poliomiyelitis, polio sonrası sendromu
e. Kaustık, kimyasal, termal yaralanma
d. polinöritis
B. Webler ve halkalar
e. amiyotrofık lateral sklerozis
1. faringeal (Plummer-Vinson sendromu)
f. familial disautonomi
2. özofagial (konjenital, inflamatuar)
2. nöromüsküler
3. alt özofagial mukoza halka (Schatzki halkası)
a. miyastenya gravis
C. Benign strüktürieri
3. kas rahatsızlıklan
1. peptik
a. polimiyozitis
2 . kostik ve ilaca bağlı
b. dermatomiyozitis
3. inflamatuar (Crohn’s hastalığı, kandidal, mukokutanöz lezyon-
c. miyopatiler (miyotonik distrofi, okülafaringeal miyopati)
lan)
B. Peristaltik olmayan kasılmalar veya zedelenmiş deglütitif inhibisy-
4. iskemik
onlar
5. ameliyat ve iritasyon sonrası
1 . farinks ve üst özofagus
6. konjenital
a. kuduz
D. Malign tümörleri
b. tetanoz
1. Primer karsinoma
c. extra piramidal sistem hastalıktan
a. skuamöz hücreli karsinoma
d. üst motor nöron lezyonlan (psödobülber paraliz)
b. adenokarsinoma
2. üst özofagial sfinkter (UES)
c. karsinosarkoma.
a. subrahiyoit kaslar paralizi (faringeal kasların paralizisine
d. psödosarkoma
neden olan sebeplerle aynı)
e. lenfoma
b, kriptofarinjeal akalazya
f. melanoma
III. Özofagial düzkas rahatsızlıklan
g. Kaposi sarkoma
A. zayıf kasılmalara neden olan özofagial cismin paralizi
2. Metastatik karsinoma
1. skleroderma ve ilgili kollajen-vasküler hastalıklar
E. Benign Tümörler
2 . hollow visseral miyojıati
1. leiomiyoma
3. miyotonik distrofi
2 . lipoma
4. metabolik nörömiyopati (amiloid, alkol?, diabet?)
3. angioma
5. akalazya (klasik)
4. inflamatuar fibroid polip
B, Peristaltik olmayan kasılmalar veya hasarlı deglütitif inhibisyonlar
3. cpitelyal papilloma
1 . özofagial cisim
III. Estrinsik Kompresyon
a. diffüz özofagial spazm
A, 'îervikal spoıtdilit
b. akalazya (şiddetli)
1!, Vertebral osteofit
c. diffüz özofagial spazm varyasyonları
C. Retrofaringeal abse ve kitleler
2 . İt özofagia sfinkter
D. Büyümüş tiroid bezi
a. akalazya
E. Zenker divertikülü
( 1) primer
F. Vasküler kompresyon
(2 ) sekonder
1. Aberrant sağ subklavyan arter
(a) Chagas hastalığı ‘
2. sağa deviye-yönlü aort
(b) Karsinoma
3. sol atrial genişleme
(c) Lenfoma
4. aortik anevrizma
(d) Nöropatik intestinal psödoobstrüksyon sendromü.
G. Posterior mediastinal kitleler
(e) Toksin ve ilaçlar
H. Pdnkreatik tümör, pankreatitis
b. alt özofagial müsküler halka
I. Vagotomi sonrası hematom ve fıbrozis
simlerindeki bir lezyonla nadiren oluşur. Disfaji ile birlikte unilate Fizik Muayene Fiziksel muayene, nörolojik, orofaringeal ve
ral hırıltı, özofaguşu içeren bir mediastinal kitleye ve büyük bir iskelet kası hastalıklarından kaynaklanan motor disfajide önemli
bronşa işaret eder. dir. Dizartri, disfoni, pitoz, dil atrofisi, hiperaktif çene-sıkmanm da
Göğüs ağrısı ve disfaji, diffüz özofagial spazmda ve ilgili mo içinde bulunduğu bulbar ve psedöbulbar işaretlerinin yanısıra, ge
tor rahatsızlıklarda oluşur. Diffüz özofagial spazmları andıran gö nel nöromüsküler hastalık belirtilerine dikkat edilmelidir. Boyunda
ğüs ağrısı, büyük bir lokma yüzünden oluşan özofagial tıkanmalar spinal anomali veya tiromegali ihtimali için kontrol edilmeli, ağız
da olur. Geçmişinde uzun süredir kalp yanması ve disfaji öncesi ve farinks yemek yoluna çıkarak acı ve engel teşkil edebilecek lez-
refluks, peptik striktürü işaret eder. Öyküdeki uzun süreli nasogast- yonları açığa çıkaracak şekilde dikkatlice kontrol edilmelidir. Cilt
rik intubasyon, kostik ajan alımı, susuz ilaç alımı, önceden radyas teki veya ekstremitteki değişimler skleroderma ve diğer kollajen-
yon tedavisi veya ilgili mukokütanöz hastalıklar özofagial striktüre vasküler hastalıkların veya pemfigoid veya epidermolisis dermosa
neden teşkil edebilir. Eğer odinofaji var ise kandidal veya herpes gibi mukokutenöz hastalıkların teşhisini işaret edebilir ki bu hasta
özofajitten veya ilaç nedeni ile özofagitisten şüphelenilmelidir. lıklar özofagusa bulaşmış olabilir. Lenf nodlanna ve karaciğere sıç
AIDS veya bağışıklık sorunu olan hastalarda, kaposi sarkoma- ramış kanser bulunabilir. Kronik aspirasyon veya akut aspirasyon
sı ve lenfoma gibi tümörlerden, herpes simplex virüsü, sitomegalo- pnömoni nin pulmonar komplikasyonları bulunabilir.
virüs, Candida gibi oportunistik enfeksiyonlardan kaynaklanan Teşhis İşlemleri Disfaji neredeyse herzaman, fonksiyonal bir
özofagitisten şüphelenilmelidir. şikayet olmak yerine, organik bir hastalığın semptomudur. Orofa-
236 il i U sîU İi.kM r m A ;ıu 3u l : ; u i ı , r ı ve (ak d in i S .'k n L:n Kusma durumunda yavaş dalgalar yerini oral üreyen spike (sivri)
aktiviteye bırakır. Bu aktivite ufak intestinal içeriklerin ağızdan bo
ringeal disfajiden şüphe duyuluyorsa, orofaringeal yutmanın vide- şalmasını destekleyen retrograt kasılından başlatır.
ofloroskopisi alınmalıdır. Mekanik disfajiden şüpheleniliyorsa teş Kusmanın Aktivatörleri Kusturucu uyarılar birkaç anatomik
his prosedürü: klinik öykü, Baryumlu grafi, özofagogastrokopi ve bölgede rol oynarlar. Uygunsuz düşünceler veya kokularla provoke
endoskopik biyopsilerdir. Baryumlu grafi ve özofagial motilite ça olan kusmalar serebral korteksten kaynaklanır. Tıkanma sonrası
lışmaları motor disfaji teşhisi için gerekli prosedürdür. Özofago kusma refleksini aktive eden ise kraniyal sinirlerdir. Yolculuk-hare-
ket tutması ve iç kulak rahatsızlıkları’ labirintin apparatus‘a etkir
gastrokopi, motor disfajili hastalan yapısal bir anomaliden ayırıcı
ken, gastrik irritanlar ve sisplatin gibi emetojenik antikanser ajanla
tanı için gerekli olabilir (Konu 284).
rı, gastrodüodenal afferent vagal sinirlere yönelik uyarırlar. Gastrik
’Î İB L İ O G R A F Y A olmayan visseral afferentler küçük intestinal ve kolonik obstrüks-
yon ve mesenterik iskemi ile aktive olur. Medüler bir nükleus olan
GOYAL RK, SIVARAO DV: Functional anatomy and physiology of swallowing postrema bölgesi, kanla taşman emetik uyarıcıya tepki verir ve ter
and esophageal motility, in The Esophagus, 3d ed, DO Castell. JE Richter
(eds). Philadelphia, Lippincott Williams &Wilkins, 1999, pp I-3I minolojiye kemoreseptör tetikleme bölgesi olarak geçmiştir. Birçok
SPECHLER SJ: American Gastroenterological Association medical position sta kusturucu ilaç, postrema bölgesinde, bakteryel toksinler ve hipoksi,
tement on treatment of patients with dysphagia caused by benign disorders üremi, ketoasidozis gibi metabolik rahatsızlıklar gibi rol oynar.
of the distal esophagus. Gastroenterology 117:229, 1999
Kusma indüksyonunu ileten nörotransmiterler bu anatomik
SPECHLER SJ: American Gastroenterological Association technical review on
treatment of patients with dysphagia caused by benign disorders of the dis bölgeler için seçicidir. Labirentin rahatsızlıkları, vestibüler koliner-
tal esophagus. Gastroenterology 117:233, 1999 jik müskarinik M| ve histaminerjik H| reseptörleri stimüle ederler.
Gastrodüodenal vagal yönelimli (afferent) stimulus ise serotonin 5-
HTı reseptörlerini aktive eder. Postrema, 5-H T3, M [, ve (dopa-
41 W il l ia m L . H a s l e r
min) Ü 2 ’nin de içinde bulunduğu farklı reseptör altgrupları üzerin
de rol oynayan sinir lifleri zengin hizmetlerde bulunur. Kusmalı
MİDE BULANTISI, KUSMA VE hastanın optimal farmakolojik yönetimi, bu yolların anlaşılmasını
HAZIMSIZLIK gerektirir.
Figen Doran A YIR IC I TANI Bulantı ve kusmaya bağırsağın içindeki ve dı
şındaki durumlar kadar, ilaçlar ve dolaşımdaki toksinler de etki
M id e b u lan tısı, kusmaya yönelik sübjektif duygudur. Kusma (eme-
eder (Tablo 41-1).
zis), üst gastrointestinal içeriğin, bağırsak ve trakoabdominal duvar
Intraperitonal H astalıklar Katı ve geçirgen visseramn, visse
kasları kasılmaları sonucu, ağızdan dışarı çıkmasıdır. K u sm a , re-
ral tıkanma ve inflamasyonu, ana semptom olarak kusma üretebilir.
gürgitasyondan farklı olarak gastrik içeriğin ağza kolayca geçiş
Gastrik obstrüksiyon ,ülser hastalığı ve malignansinin sonucu iken,
yapmasıdır. R u m in asy on mide içeriğinin tekrarlanan regürgitasyo-
ince bağırsak ve kolonik tıkanmalar yapışıklıklar, benign veya ma
nudur, genelde tekrar çiğnenir ve tekrar yutulur. Kusmadan farklı
lign tümörler, volvulus, boğulma veya Crohn hastalığı gibi infla-
olarak, bu fenomenler irade dahilindedir. H az ım sız lık , bulantı, kus
matuar hastalıkların neticesidir. Kilo kaybı ve uzun süreli yatakta
ma, kalp yanması, regürgitasyon ve dispepsi (üst abdominal rahat
kalma sonrasında oluşan süperiyör mezenterik arter sendromu, du-
sızlık ya da acı) gibi birçok üst abdominal şikayeti kapsayan belir
edonumun, üzerindeki süperiyör mezenterik arter tarafından sıkış
siz bir terimdir. Ülser benzeri dispepsisi olan bireylerin epigastrik
tırması sonucu oluşur. Abdominal irradiyasyon, intestinal kontrak-
yanma veya iç kemirmesi gibi rahatsızlıkları olur. Dismotilite ben
til fonksiyona zarar vererek ve striktürler başlatarak kusmayı uyan
zeri dispepsinin temel karakteristikleri: postprandial doluluk, şiş
dırır. Visseral aferent sinirler üstünde, biliyer kolik, bulantı benzeri
kinlik, geğirme, iştah kaybı ve erken doymadır(yemeği bitiremeden
hareketlere neden olur. Pankreatitli, kolesistitli ve apandisitti kus
doygunluk hissine kapılma).
ma, lokalize bölgesel iritasyon ve ileus başlangıcı ile ilgilidir.
S ta p h y lo c o c c u s a u r e u s ve b a c illu s gibi bakteriler veya virüslerle
MİDE BULANTISI VE KUSMA
oluşan enterik enfeksiyonlar, özellikle çocuklardaki akut kusmala
M E K A N İZ M A LA R I Kusma beyin tarafında koordine edilir ve rın en yaygın nedenleri arasındadır. Herpeks simpleks ve sitomega-
bağırsak, farinks ve torakoabdominal duvardaki nöromüsküler tep lovirüs gibi çıkarcı enfeksiyonlar, bağışıklık kazanmış bireylerde
kilerden etkilenir. Mide bulantısının altında yatan mekanizma çok kusmayı tetikler.
az anlaşılmıştır. Mide bulantısı bilinçli algı gerektirdiği için, hissi Gastrointestinal motor fonksiyonlarındaki rahatsızlıklar genel
yatın serebral korteks tarafından iletiliyor olması mümkündür. likle mide bulantısı ve kusmaya da neden olurlar. Peptik ülser va-
Elektroensefalografik çalışmalar, temporofrontal kortikal bölgeler gotomisi ile birlikte pankreatik adenokarsinoma sonrasında veya
de bulantının tetiklemesi ile başlayan aktivasyonlar göstermiştir. amilodoiz ve diabet, skleroderma gibi sistematik hastalıklar sıra
Kusmanın Koordinasyonu Kobay çalışmaları, kusmanın me- sında oluşan gastroparezi, yemeğin mideden boşaltılmasının gecik
düler retiküler formasyondaki tek bir lokus tarafından koordine mesi olarak tanımlanır. Idiopatik gastroparezi sistematik hastalık
edildiğini önermiştir. Ancak, daha sonraki çalışmalar göstermiştir yokluğunda gelişir ve enfeksiyöz bir etyolojiyi yaratabilecek viral
ki, tek bir kusma merkezi bulunmamaktadır ve beynin birkaç stem bir prodromu takip edebilir, intestinal ve kolonik motor aktivitele-
nükleusu kusmayı başlatmaktadır. Bunların arasında: nükleus trak- rin düzensizliği olarak tanımlanan intestinal psödoobstrüksiyon; in
tus solitarus, dorsal vagal ve frenik nüklei, respirasyonu düzenle testinal besin rezidü ve sekresyonunun artması, fazla bakteri üre
yen medüler nükleus ve faringeal, yüz ve dil hareketlerini kontrol mesi, besin malobsorbsiyonu ve mide bulantısı, kusma, şişkinlik,
eden nükleus bulunmaktadır. Kusmayı koordine etmeye katılan nö- acı oluşumu ve bağırak paterninin değişmesine ön ayak olur, intes
rotransmiterlerin kesin olmasa da nörokinin (NK]), serotonin ve tinal psödoobstrüksiyon: idyopatik, ailevi visseral miyopati veya
vazopresin yolları olduğu tahmin edilmektedir. nöropati olarak kalıtsal, sistemik hastalık sonucu veya malignansi
Somatik ve viskeral kaslar kusma esnasında stereotipik tepkiler nin (özellikle küçük hücreli akciğer karsinoması) paraneoplastik
sergilerler. İnspiratuar torasik ve abdominal duvar kasları kasılır ve bir sonucu olabilir.
mide içeriğinin kolayca çıkarılmasını sağlayan yüksek intratorasik Ekstraperitonal H astalıklar Miyokardial infaktüs ve tıkan
ve intraabdominal basınçlar yaratırlar. Gastrik kardia diyaframın maya bağlı kalp yetmezliği kusma ve mide bulantısının kardiyolo-
üzerinden şişer ve larinks kusmuğun oral itimini kolaylaştırmak jik sebepleridir. Peritonun içinde ve dışındaki operasyonların %25
için yukarı hareket eder. Normal koşullar altında uzaktan gelen üst inin akabinde kusma oluşur. Laparotomi ve ortopedik operasyon
bağırsak kasılımları elektriksel bir fenomenle kontrol edilir. Yavaş lar sonrasında kusma, laporoskopi sonrasında görüldüğünden daha
dalga midede dakikada 3 döngü, düodenumda ise 11 döngü yapar. sık görülür ve kadınlarda daha yaygındır. Tümörden, kanamadan,
veya .crelual sıvının Tablo 4 1-i Bulantı ye Kusmanın ı'A'duıteri
nl .mm,ısından kaynaklanan iııtrak- İntraperitonel Kkstra peritonei İlaçlar/Metabolik Rahatsızlıklar
ı.ıııyal basınç artması, mide bulan
Tıkanma rahatsızlıkları Kardiyopulmoner rahatsızlık İlaçlar
tısı eşliğinde veya yokluğunda, be
pilorik tıkanma Kardiyomiyopati Kanser kemoterapisi
lirgin kusmaya neden olur. Hare- ince bağırsak tıkanması Miyokardial infaıktüs Antibiyotikler
ket-yolculuk, labirintit ve Meniyer kolonik tıkanma Labirentin rahatsızlığı Kardiyal anti-aritmikler
hastalığı belirtileri ‘labirentin ‘yol süperyor mesenterik arteri sendromu Hareket tutması Digoksin
ları vasıtası ile iletir. Nadir rastla Enterik enfeksiyonlar Labirentti Oral hipoglisemikler
nan ve kesintili bulantu ve kusma Viral Malignansi Oral kontraseptifler
Bakteriyal tntraserebral rahatsızlıklar Endokrin/metabolik rahatsızlık
episodlan yaratan, döngülii kusma
inflamatuar rahatsızlıklar Malignensi Hamilelik
sendromu bilinmeyen etyolojisi ile
Kolesistitis Hemoraji Üremi
genellikle çocuklarda gözlemlenir. Pankreatitis Abse Ketoasidozis
Sendromun migren tipi baş ağrısı Apandisitis Hidrosefalus Tiroid ve paratiroid rahatsızlık
ile olan güçlü , bazı vakaların mig- Hepatitis Piskiyatrik rahatsızlıklar Adrenal yetersizlik
ıcn türleri olabileceğini göstermek Hasarlı motor fonksiyon Anoreksi ve bulimya nervoza Toksinler
ledir. Anoreksiya nervoza, bulimi- Gastroparesis Depresyon Karaciğer yetmezliği
intestinal psödoobstrüksyon Piskojenik kusma Etanol
ya nervoza ve depresyonu içeren
fonksiyonal dispepsi Operasyon sonrası kusma
piskiyatrik hastalar belirgin bulantı
gastroözefagial refluks Döngüsel kusma sendromu
gösterebilirler. Psikojenik kusma Bilier kolik
cn sık yanısıra duygusal sorunları Abdominal irradyasyon
olan kadınlarda gözlemlenir.
ile barsak seslerinin yokluğunu açığa vurabilir. Deriden çıkıntılı
İlaçlar ve Metabolik H astalıklar İlaçlar sıklıkla kusma nede
döküntüler barsak obstrüksyonunu düşündürürken, birbirini izle
nidir ve mide üzerinde (analjezikler ve eritromyein) veya postrema
yen yana sıçramalar pilorik obstrüksiyon veya gastropazisi bulu
alanında (digoksin, opiatlar, anti-parkinson ilaçlar) üzerinde etkin
nan hastalarda bulunur. Hassasiyet ve istemsiz koruma inflamas-
dirler. Emezise neden olan bu ilaçlar antibiyotikleri, antiaritmikle-
yondan şüphe yaratırken, fekal kan ülser, iskemi veya tümörden
ri, antihipertansifleri, oral hipoglisemikleri ve kontraseptifleri kap
mukozal zedelenmeyi düşündürür. Nörolojik etyolojilerde papil
sar. Kanser kemoterapisi kusma nedenidir, akut (uygulamanın ilk
ödemi, görme alanı kaybı fokal nöral anomaliler vardır. Palpabl kit
saatleri içinde), gecikmiş ( 1 veya daha fazla gün sonra veya olaca
le veya adenopatilerle neoplazm düşünülür.
ğından endişe edilen) şekildedir. Akut emezis çok ematojenik ajan
Öykü ve muayene emezisin komplikasyonlarını karakterize
lardan, örneğin 5-HT3 yolunu kullanan cisplatinin bir sonucudur.
edebilir. Sersemlik hissinin rapor edilmesi ile ortostatik hipotansi
Gecikmiş emezis ise 5-H T j’ten bağımsızdır. Endişeye ilişkin kus
yon ve azalmış deri tönüsü intravasküler sıvı kaybmı işaret eder.
ma sıklıkla anti-emetiklerden çok anksiyolotik tedaviye daha iyi
Hematemez de, özellikle de tekrarlayan kusma ile özefagial bileş
yanıt verir.
kenin Mallory-Weiss yırtılması düşünülürken, pulmoner anomali
Metabolik hastalıklar beliriri durumlarda ayırıcı tanıdadır. Ge
ler vomitusun aspirasyonu için şüpheler uyandım.
belik mide bulantısının en prevalan endokrinolojik nedenidir, ilk
Tanısal Test Yapm a Takip edilemeyen semptomlar ile bir tanı
trimesterdeki kadınların % 70’inde görülür. Hiperemezis gravida
nın tanımlanması ile seçilmiş tanısal testler klinik yönetimi yönlen
rum gebeliğin bulantısının şiddetli durumudur, anlamlı sıvı kaybı
direbilir. Hipokalemi veya metabolik alkaloz bulunursa elektrolit
ve elektrolit bozukluğu oluşturur. Üremi, ketoasidoz, ve adrenal
leri yerine koyma endikedir. Demir eksikliği anemisinin ortaya çı
yetmezlik aynı zamanda paratiroid ve tiroid hastalıkları emezisin
karılması mukozal zedelenme için araştırmayı emreder.
diğer nedenleridir.
Anormal pankreatik enzimleri veya karaciğer biyokimyası ile
Dolaşan toksinler postrema alanı üstünde etki yaparak semp
pankreatikobilier hastalıklar düşünülürken spesifik hormon veya
tomları canlandınr.Endojenöz toksinler fulminan karaciğer yet
serolojik test uygulamaları ile romatolojk veya endokrinolojik et-
mezliği yaratırken, eksojenöz toksinler enterik bakteryel enfeks-
yolojilere tanı konur. Eğer lüminal obstrüksiyon düşünülüyorsa ya
yonlar tarafından üretilir. Etanol intoksikasyonu mide bulantısı ve
tarken ve ayakta abdominal radyografiler intestinal hava sıvı sevi
kusmanın en yaygın faktörleridir.
yesi ile azalmış kolonik havayı gösterebilir. İleus; diffüz, dilate ve
hava dolu barsak luplan ile karakterizedir.
------------------------------------------------------------ Hastaya Yaklaşım --------------------------------------------------------------
Eğer başlangıç testleri aydınlatıcı olmadıysa ek anatomik çalış
malar endikedir. Üst endoskopi ülser hastalığını veya gastroözefa-
Öykü ve Fizik M uayene Öykü açıklanmamış mide bulantısı ve
giel malignansiyi araştım ve incebarsağın baryumlu radyografisi
kusmanın etyolojisini tanımlamaya yardım eder. İlaçlar ve toksin
parsiyel incebarsak obstrüksyonuna tanı koyar. Kolonoskopi veya
ler sıklıkla akut semptomlara neden olurken kurulmuş hastalık kro
baryum enema kolonik obstrüksyonu fark edebilir. Ultrasound ve
nik yakınmalarını yaratır. Yemenin birinci saatinde oluşan kusma
ya kompüterize batın tomografisi intraperitoneal inflamatuar pro-
pilorik obstrüksyonu karakterize eder. Gastropareziler yiyecek ali
çesi tanımlarken başın kompüterize tomografi veya magnetic reso
minin ilk dakikaları içinde mide bulantısı oluşturur fakat, şiddetli
nance imaging ile araştırılması bulantı ve kusmanın intrakranial
olgularda önceki saatlerde ve günlerde sindirilmiş rezidü gıdaların kaynağını ortaya çıkarır.
kusulmasıyla sonuçlanır. Kusmukta kan olması ülser veya malig- Gastrointestinal motilite testi anatomik anomalilerin negatif ol
nansi şüphesi yaratır, feçesli emezis distal intestinal veya kolonik duğu araştırmalarda, sorumlu semptomların olduğu fonksiyonel
obstrüksiyonda not edilmiştir. Safralı kusma gastrik obstrüksyonu gastrointestinal hastalığı farkedebilir. Gastropareziler en yaygın
hariç tutarken sindirilmemiş gıdaların kusulması zenker divertikü- olarak radyasyon yüklü gıdanın boşalmasının ölçülmesi yoluyla
lü gibi faringoözefagial proçesde veya akalazyada olur. Abdominal gastrik sintigrafi ile teşhis edilirler. Kütanoz elektrodların mide
ağrının kusma ile rahatlaması ince barsak obstrüksyonunu karakte üzerine yerleştirilmesi ile gastrik yavaş dalga aktivitesinin non in-
rize eder, fakat kusma pankreatit ve kolesistit ağrılarında etkili de vaziv bir yöntem ile sayılmasının anlamı elektrogastrografidir,
ğildir. Belirgin kilo kaybı malignensi veya obstrüksyon şüphesi ya anormal gastrik boşalma tanısının bir başka nedenidir, intestinal
ratır. Ateşler inflamasyonu düşündürürken, başağnsı veya görme pseudo obstrüksyon ile ince barsak baryum radyografisi sıklıkla ta
alanı değişikliği varsa intrakranial kaynak akla gelmelidir. Vertigo nıyı düşündürür. İnce barsak manometrisi tanının doğrulanmasını
veya çınlama labirentin hastalığına işaret eder. sağladığı gibi kontraktil patemde miyopatik veya nöropatik temel
Fizik muayene öyküyü tamamlar. Abdominal oskültasyon ileus gibi motor anomali karakterizasyonlarında tümüyle bilgi sağlayabi-
238 il riasiiihklarm Ana Bulguları ve Takdim Şekillen ! rezilerin tedavisinde etkindir, fakat antidopaminerjik yan etkile-
! ri,hastaların % 20 sinde kullanımı kısıtlar. Erittromisin bir makro-
lir. Bu gibi araştırmalar düz kas veya nöronal dejenerizasyonu de ! lid antibiyotiktir, motilin reseptörleri üzerine etkiyle gastroduede-
ğerlendirmek için ince barsaktan açık biyopsinin gerekliliğini aşi | nal motiliteyi potansiyel olarak arttırır, motor aktiviteyi hızlandıran
kar kılar. | bir endojenöz stimulamdır. Refraktör gastroparezili yatan hastalar
da intravenöz olarak verildiği zaman erytromycin en fazla etkili
M TEDAVİ Genel Prensipler Kusmanın tedavisi altta yatan has- olur, yine de ilacın oral formları da bazı etkilere sahiptir. Domperi-
— 1 talığın tedavisi ile olur, eğer mümkünse medikal veya cerrahi done bir D2 antagonistidir, A .B.D .’de kullanılmaz, prokinetik ve
olarak anomalilere müdahale edilir. Şiddetli dehidrasyon varsa antiemetik etkilere sahiptir fakat diğer beyin bölgelerinin çoğuna
özellikle eğer oral sıvı alımı sürdürülemiyorsa hospitalizasyon dü geçmez; böylece, anksiyete ve distonik reaksiyonlar nadir olur.
şünülür. Önce oral alım tolere edilmelidir, besinler düşük yağ içe Domperidone ‘ in ana yan etkisi poröz kan beyin bariyeri ile kaplı
ren likitler şekline dönüştürülmelidir, çünkü lipidler gastrik boşal pitüiter etkileri aracılığı ile hiperprolaktinemi indüksiyonudur.
mayı geciktirirler. Sindirilmemiş artıkları içeren besinlerden kaçın Refraktör üst barsak motilite hastalıkları olan hastalarda an
malıdır çünkü bunlar ayrıca gastrik retansiyonu uzatırlar. lamlı terapötik iddiaları vardır. Prokinetik ilaçların likid süspansi
Antiemetik İlaçlar Antiemetik ajanlar santral sinir sisteminde yonları, likidler haplara göre mideden daha hızlı boşaldığından da
rol oynayanlar ilaçlardır. Antihistaminikler örneğin meclizine ve ha yararlı olabilir. Metoclopramide oral ilaçlara yanıt vermeyen
dimenhydrinate ile antikolinerjik ilaçlar örneğin scopolamin, labi- hastalarda subkütanöz olarak uygulanabilir, intestinal psödoobst-
rintin-aktive olmuş yollarda rol oynar ve erken hastalığın içinde ve rüksiyon somastostatin analogu ocreotid’e yanıt verebilir ki bu
ya hastalık deviniminin tedavisinde yararlıdır. Phenothiazin ve ilaçlar propagatif ince barsak motor kompleksleri oluşturur.Jeju-
butryophenon dopamin D 2 antagonistleri area postrema stimulusla- nostomi beslenmesinin oluşturulmasıyla ilaç tedavisine yanıt ver
rı tarafından canlandırılan emezisin tedavisinde kullanılır ve pek- meyen gastroparezili bazı hastalarda sağlık düzelmiş ve hospitali-
çok ilaç toksik ve metabolik etyolojilerde etkindir. Dopamin anta zasyonlar azalmıştır. Refraktör olgular için cerrahi seçim şansı sı
gonistleri sebestçe kan-beyin bariyerini geçer ve anksiyete; disto- nırlıdır fakat postvagotomi gastroparezileri midenin neredeyse to
nik reaksiyonlar, hiperprolaktinemik etkiler (galaktore ve seksüel tal rezeksiyonu ile düzelir. Midenin elektriksel pacing’i de yararlı
disfonksiyon) ve irreversibl tardive diskineziye neden olabilir. olabilir.
Diğer ilaç sınıfları anti-emetik maddelere sahiptir. Serotonin 5- Seçilmiş Klinik Durum lar Kanser kemoterapötik ajanları ör
HT 3 antagonistleri örneğin ondansetron ve granisetron, postopera- neğin cisplatin yoğun olarak emetojeniktir. Profilaktik olarak 5-
tif kusmanın ve radyasyon tedavisinden sonra fakat esas olarak HT3 antogonistleri verilirse olguların pek çoğunda kemoterapi ne
emezis oluşturan kanser kemoterapisinden korunmada faydalıdır. denli akut kusmadan korur. (Tablo 41-2) Optimal antiemetik etki
5 HT3 antagonistlerinin reflaktör emezisinin kontrolündeki diğer ler 5-HT 3 antagonistleri ile glukokortikoidlerin kombinasyonları
nedenlere yararlılığı daha az belirlenmiştir. Antidepresan ilaçların ile elde edilir. Yüksek dozda metoclopramide kemoterapi ile can
fonksiyonel barsak hastalıkları,örneğin irritabl barsak sendromun- lanmış emezisin kontrolünde etkindir, oysa benzodiazepinler örne
da törapötik öncelikleri saptanmıştır. Düşük doz trisiklik antidepre- ğin Lorazepam beklenen bulantı ve kusmayı azaltmada daha kulla
sanlar bir fonksiyonel yapının açıklanamayan bulantısında hasta nışlıdır.. Buna karşın kemoterapiden sonraki 1-5 güne kadar gecik
larda orta derecede semptomik yararlar sağlar. miş emezis tedaviye daha refraktördür. Beyin tabanında rol oyna
Gastrointestinal M otor Sitim ulanlar gastrik boşalmayı sti- yan nörokinin NK] antagonistleri gibi ajanlar potansiyel olarak an
müle eden ilaçlar gastreoparezilerde endikedir (Tablo 41-2). Cisap tiemetik ve antinuseal ilaçlar olabilirler ve her ikisi de kemoterapi
ride bir serotonin 5 HT4 agonistidir ve midedeki kolinerjik sinirleri den sonraki akut ve gecikmiş periyodlarda etkindir. Cannaboidler
stimüle eder, böylece gastroparezisin yönetimi için hastalarda ter örneğin tetrahydrocannibol kanser aracılı emezis için destekleyici
cih edilen ilaç olur. İlaç iyi tolere edilir fakat çok nadir olarak se dir., fakat bu ilaçlar anlamlı yan etkiler oluştururlar ve antidopami
çilmiş antibiotiklerle, antifungallerle ve diğer ajanlarla ilaç interak- nerjik ajanlardan daha fazla etkili değildirler.
siyonları sergileyerek fatal kardiyak aritmilere yol açar. Metoclop- Klinisyen, gebelikte bulantılı hastayı yönetimde dikkatli çalış
romide bir kombine 5 -HT 4 agonisti ve D 2 antagonistidir. Gastropa- malıdır. Yararlanılan antiemetik ajanların teratojenik etkileri konu
sundaki çalışmalar çelişkili
sonuçlar verir. Gebelik bulan
Tablo 41-2 Bulantı ve Kusmanın Tedavisi
tılarında birkaç kontrollü ça
Tedavi Mekanizma Örnek Klinik endikasyon
lışma hazırlanmıştır, böylece
antihistaminiklerin örneğin
Antimetik ajanlar Anhilistaminerjik Dimenhydrinate, meclizine İç kulak
Antikolinerjik Scopolamin Hareket hastalığı, iç kulak meclizine ve anti dopaminer-
Antidopaminerjik Prochlorperazine Toksin veya metabolitlerin tedavisi jiklerin örneğin prochlorpera-
5H Tj antagonistleri Ondansetron, grnisetron Kemoterapi ve radyasyon zinin plasebolardan daha et
Trisiklik antidepresan Amitripityline, nortriptyline Fonksiyonel bulantı kin olduğu gösterilmiştir. So
Prokinetik ajanlar 5HT 4 antagonistleri Cisapride Gastroparaziler, intestinal
nuçta alternatif tedaviler örne
psodoobstrüksiyon
ğin pyridoxine veya ginger
5HT 4 antagonistleri ve Metoclorp ramide Gastroparaziler, GÖ reflü, intesti
antidopaminerjikler nal psödoobstrüksiyon önerilmiştir.
Motilin antagonistleri Erythromycin Gastroparezi, intestinal psödotıkanma
Periferal antidopimi- Domperidon Gastroparezi, fonksiyonel dispepsi
nerjik HAZIMSIZLIK
Somatostotin analogları Otreotid Intestinal pesödoobstrüksiyon
Özgün durumlar Benzodiazepinler Lorazepam Anticipatory bulantı ve kusma
M EK A N İZM A LA R Hazım
(kemoterapi)
Glokokortikoidler Metilprednisolon, deksam Kemoterapi nedenli emezis sızlık hastalarının en büyük
etazon çoğunluğu, gastroözefagial
Kannabinoidler Tetrahidrokannabinol Kemoterapi nedenli emezis asit reflüsü veya disfonksiyo-
ııcl motor aktivite ve afferent hipersensitiviteyi de içeren gastrik 41 Midede Bulantı, Kusma ve Hazımsızlık- 239
anomalilerden dolayı oluşur. Bu semptomlar fonksiyonel dispepsi
•.endromıınu kapsar. Bazı olgular daha ciddi organik hastalıkların so Diğer Nedenler Alkalin reflü özofajit peptik ülser hastalığı nede
nucu olarak ortaya çıkar. niyle ameliyat geçirmiş hastalarda GERD benzeri semptomlar oluş
Gastroözefagial Asit Reflüsü Asit refliisü seçilmiş fizyolojik turur. Oportünistik fungal veya viral özofagial enfeksiyonlar göğüs
defcktin bir sonucudur. Skleroderma ve gebelikte alt özefagial sfink- yanması veya göğüs rahatsızlığı yaratabilir, fakat daha sık olarak ağ
ler (LES) tonüsü düşer, fakat asit reflüsü olan hastaların çoğunda nor rılı yutmaya neden olur. Yine de dispepsi ile safra kesesi koliklerinin
mal LES basıncı vardır. Pek çok bireyler özefagusun asit banyosu bo ayırıcı tanısı yapılır, gerçek biliyer kolikli hastaların çoğunda kronik
yunca sıklıkla geçici LES relaksasyonu gösterirler. Hiatal hemilerin yanma rahatsızlığı bulantı ve şişkinlikten çok ayn ataklar halinde sağ
rolü tartışmalıdır her ne kadar pek çok reflülü hasta hiatal hemi ser üst kadran veya epigastrik ağrı rapor edilir. Laktoz intolerans intesti
gilerse de, hiatal hemili hastaların çoğunda göğüste yannta-ekşime nal laktaz eksikliği olup gaz, şişkinlik, rahatsızlık ve diare oluşturur.
olmaz. Laktoz eksikliği Kuzey Avrupa Caucasion’lannda %15 oranında gö
Gastrik Motor Disfonksiyon Bozulmuş gastrik motilite, bazı rülür, fakat Afrikan Amerikalılarda ve AsyalIlarda daha sıktır. Pank-
lıazımsızlıklı hastalarda asit reflüsünden sorumludur. Gecikmiş gast- reatik hastalık (kronik pankreatit ve malignensi), hepatosellüler kar-
ı ık boşalma fonksiyonel dispepsili bireylerin % 25-50’sinde bulunur. sinoma, çöliak sprue, Menetrier hastalığı, infiltratif hastalıklar (sar-
Semptom oluşmasında bu defektlerin ilişkisi net değildir.Çünkü pek koidoz ve eosinofilik gastroenterit), mezenterik iskemi, tiroid ve pa-
çok çalışmada semptom şiddeti ve motor disfonksiyonun derecesi ratiroid hastalıkları ve abdominal duvar gerginliği dispepsiye neden
arasında kötü korelasyon gösterilmiştir. Anormal gastrik ftındik gev oluşturur. Hazımsızlığın ektraperitoneal etyolojileri arasında konjes-
şeme dispeptik semptomlara örneğin şişkinlik, dolgunluk, mide bu tif kalp yetmezliği ve tüberküloz vardır.
lantısı ve erken doymaya neden olur.
Visseral Afferent Hipersensitivite Bozulmuş gastrik sensoryal ---------------- ----- H astaya y a k la ş ım ------------- ----- —
l'onsiyon da fonksiyonel dispepsiye neden olur. Visseral afferent hi-
persensitivite ilk kez rektal uyum değişikliği olmaksızın rektal balon Öykü ve Fizik Muayene GERD, klasik olarak, epigastriumda
şişirmenin artmış hissine sahip irritabl barsak sendromlu hastada de- başlayan substemal ısınmanın enseye doğru ilerlemesi şeklindeki gö
ıııonstre edildi. Dispepsili hastalar sağlıklı kontrol olgulardan daha ğüs yanmasını oluşturur. Göğüsteki bu yanma sıklıkla yemeklerle ek-
düşük basınç karşısında rahatsız olurlar. saserbe olur ve hastayı uyandırır. İlişkili semptomlar içinde asit ve su
Diğer Faktörlere H e lic o b a c t e r P y lo ri peptik ülser hastalarında regürgitasyonu, tuzlu tükrük sekresyonunun ağza dolması mevcuttur;
net etyolojik role sahiptir, fakat ülserler dispepsi olgularının yalnızca Atipik semptomlar, faranjit, astma, öksürük, bronşit, kaba ve boğuk
çok küçük bir kısmına neden olurlar. Fonksiyonel dispepsinin gelişi seslilik ve anjinayı taklid eden göğüs ağrısıdır. Asit reflülü bazı has
minde H .p lo n 'm n önemi tartışmalıdır, fakat araştırmacıların büyük talar, özefagial pH testlerinde kalp yanması rapor etmemişler tersine,
çoğunluğu bunun minör bir rolü olduğuna inanır. Analjezikler dis- abdominal ağrı veya diğer semptomlar tarif etmişlerdir.
pepsiye sebep olurlar; nitratlar, kalsiyum kanal blokerleri, theophyl Ülsere benzer dispepsisi olan bireylerde epigastrik kazınma ve
line ve progesteron asit reflüsü arttırır. Asit reflüsüne neden olan di yanma yiyeceklerle veya asit supresyonu ile hafifler. Dismotiliteye
ğer eksojenoz faktörler etanol, sigara ve kafein olup RES relaksasyo- benzer dispepsi, yeme ile artan ağn ve şişkinlik olup,bulantı,gaz his
ııu yoluyla etkilerler. Son olarak, fonksiyonel dispepsi stres ile yo si, geğirme ve erken doyma ile ilgili karakterizedir. Farklı dispepsi alt
ğunlaşır ve buradan psikolojik faktörlerin bir patojenik rolü düşünü gruplan arasında irrital barsak hastalığı gibi diğer fonksiyonel hasta
lür. lıklar arasında çakışma (overlap) bulunabilir.
A YIRICI TANI Fonksiyonel Nedenler Gastroözefagial reflü Hazımsızlığın fonksiyonel nedenli olduğu hastaların fizik mu
hastalığı (GERD) batılı toplumlunla prevalandır. Amerikalıların ayeneleri genellikle normaldir. Atipik GERD’de faringeal eritem ve
‘MO’ıııda ayda bir kez, % 7’sinde günde bir kez göğüste yanma şek akciğer üzerinde wheezing alanları bulunabilir. Uzamış aşit regürgi
linde rapor edilmiştir3 Ayda en az bir defa veya daha fazla dispeptik tasyonu ile kötü diş durumu oluşabilir. Fonksiyonel dispepsili hasta
şikayetleri olan hastalar, altında hiçbir organik sebep yoksa bile fonk- lar, epigastrik hassasiyet veya abdominal distansiyona sahiptir.
.iyonel dispeptik hastalar olarak tanimlanır. Popülasyoııun neredeyse Hazımsızlığın fonksiyonel ve organik nedenleri arasındaki ayırı
‘'h25’i yılda en az 6 kez abdominal rahatsızlık duyar, bu fonksiyonel cı tanı özel öyküsel ve muayene işlemlerini gerektirir. Odinofaji öze
dispepsi ile ilişkilidir, fakat yalnızca % 1 0 -2 0 ’si doktora könsülte edi-* fagial enfeksiyonu düşündürürken disfaji, benign veya malign özefa
lir. Klinisyenler benign olan bu hastalığı kötü sonuçlanabilecek diğer gial blokoa hakkında şüphe uyandırır. Alarm doğuran diğer görünüm
hastalıklardan ayırt edebilmelidir. ler, açıklanamayan kilo kaybı, reküren kusma ile dehidratasyonun
Ülser Hastalıkları GERD’in pek çoğunda özefagus zedelenme varlığı, okült veya gross gastrointestinal kanama ve bir palpabl kitle
miştir. Yine de hastaların % 5’inde özefagial ülser gelişir ye bazı öze veya adenopatidir.
fagial striktürler oluşur. Fonksiyonel dispepsi, dispepsili bireylerin Tanısal Testler Toplumlarda hazımsızlık prevalan olduğu için,
% 60’ında semptomlarun sebebidir. Yine de olguların % 15-25’i du- ve pek çok olgu fonksiyonel bir hastalık sonucu oluştuğu için tamsa!
edenum veya mide ülserlerinden köken alır. Ülser hastalıklanmn en testlerin genel prensipleri yalnızca sınırlı olarak hazırlanır ve seçilmiş
yaygın nedeni H .P y lo ri ile oluşan gastrik enfeksiyon ve nonsteroid hastalara uygulanır.
antiinflamatuar ilaçların kullanımıdır. Gastroduedenal ülserlerin di Öncelikle alarm faktörler ekarte edilir, tipik GERD’li hastalar
ğer nadir nedenleri arasında Crohn hastalığı ve Zollinger-Ellison daha ileri bir incelemeye gerek duymazlar ve ampirik olarak teda
Sendromudur ve endokrin bir tümör tarafından gastrinin aşın üretimi vi edilirler. Atipik semptomlar gösteren, asitsuprese ilaçlara yanıt
sonucu oluşur (Konu 285). vermeyen semptomları olan veya alarm faktörleri bulunan hastalar
Malignansi Dispepsili hastalar kanser korkusu ile dikkatli ba da mukozal hasarlanmanın ortaya çıkarılması için üst endoskopi
kım isterler. Yine de olguların % 2’si gastroözefagial malignensiler- endikedir. Beş yıldan daha uzun süre göğüs yanması olan hastalar
den oluşur. Özefagial skuamöz hücreli korsinoma sıklıkla öykülerin da Barret metaplazisi taranmak üzere, endoskopi uygulanmalıdır.
de sigara ve alkol alımı olan hastalarda görülür. Diğer risk faktörleri Üst gastrointestinal baryum radyografisi striktür ve ringleri tanıma
daha önce yakıcı ajan alma, akalazya ve herediter tylosış hastalığıdır. da, endoskopiye göre biraz daha yüksek sensetivite gösterir; yine
Özefagial adenokarsinoma genellikle uzun süren asit reflüsünün de benign özefagial obstrüksiyonlar endoskopik yaklaşım ile dilate
komplikasyonudur. GERD’li hastaların % 8-20 alt özefagusda sku edilebilir. Ambulatuar özefagial pH testinin, açıklanamamış göğüs
amöz epitelin glandüler mukozal metaplazisi görülür, bu B a r rett m e- ağrısı gibi atipik semptomlar için ve ilaç yaklaşımına yanıt Verme
ta p la zi olarak bilinir. Bu durum özefagial adenokarsinomaya predis- yen semptomlar için kullanılması düşünülür. Özefagial manometri
pozedir. Gastrik maliguansiler bazı Asya topluluklarında daha preva- en yaygın olarak GERD’in cerrahi tedavisi düşünülüyorsa uygula
lan olan adenokarsinomalan ve lenfomaları içerir (Bakınız Konu 90). nır. Düşük LES basıncı ilaç tedavisi ile yetmezliği tahmin ettirir ve
240 li Hastalıkların Arta Bulguları ve raketim Şekilleri törleri verilebilir. Endoskopi yalnızca eğer semptomlar ilerlememişse
yapılır.
tesbit edilen hastalar cerrahiye ihtiyaç duyarlar. Özefagial gövde pe- H e lic o b a c t e r P y lo r i Eradikasyonu H. P y lo ri ’nin eradike edil
ristalsisinin bozulmuş olduğunun gösterilmesi operasyon kararını ve mesi için genç dispepsili hastalarda alarm semptomlar yoksa ve bak
ya operasyon tipinin seçimini etkileyebilir. Manometri ile provokatif teri serolojik olarak saptandıysa rejimler önerilir. Birkaç ilaç kombi
test atipik semptomlu hastalarda tanıyı netleştirebilir. Tuzların ve son nasyonu etkinlik gösterir, fakat pek çoğu 10-14 gün proton pompa in-
ra asitin özefagus içine körleştirilmiş perfüzyonu Bernstein testi ola hibitörlerinin veya bismuth subsalicylatelar ile iki antibiotiğin kulla
rak bilinir, açıklanamayan göğüs ağrısının asit reflüsünden mi olduğu nımını içerir. Eğer semptomlar çözülürse daha ileri müdahale gerekli
nu ortaya çıkarır. değildir. Bu birinci tedaviye altta yatan ülser hastalığı olan pek çok
Açıklanamayan dispepsilere yaklaşım, hastanın yaşına, semptom hasta yanıt verir. Fonksiyonel dispepside hastalarda helikobakteri era-
profiline, muayene bulgularına bağlıdır. Eğer bireyler 45 yaşından kü dikasyonunun yararlılığı kanıtlanmamıştır, fakat olguların %15’inden
çükse, alarm faktörler yoksa H.pylori için kan serolojisi yapılarak ül azı H .p y lori ile ilişkilidir. H .p y lori eradikasyonunun GERD tedavisin
ser hastalığının nedeni olarak bir organizma ekarte edilir. Bu hastalar de yararlı bir tedavi olduğuna dair kanıt gösterilmemiştir.
da, helikobakteri pozitif ya da negatif olsun dispepsi tedaviye yanıt Gastrointestinal Motor Stimulanlar Cisaprid GERD tedavisin
vermiyorsa üst endoskopi hala sözkonusu bir yöntemdir. Alarm fak de plasebodan daha etkilidir ve bir asıl tedavi gibi veya asit suprese
törleri olan ya da 45 yaşının üstündeki hastalarda üst endoskopi birey eden ilaçlara ek olarak verilebilir. Diğer motor stimulanlann örneğin
lerde başlangıç diagnostik test olarak hazırlanır, çünkü ilerlemiş yaşla metoelopramide, erythromycin ve domperidon’un GERD tedavisinde
birlikte gastroözefagial malignanside artmış risk vardır. kullanımı sınırlıdır.
Daha ileri testler yalnızca diğer faktörler varsa endikedir. Eğer Prokinetik ajanlar sıklıkla fonksiyonel dispepsi tedavisinde kulla
kan kaybı varsa, kan sayımı anemiyi ekarte etmek için yapılır. Tiroid nılır. Cisapride ve domperidone plaseboya göre semptomları daha
kimyaları veya kalsiyum düzeyleri metabolik hastalıklar için taranır. efektif azaltır. Genelde bu ilaçlar fonksiyonel dispepsinin tedavisinde
Pankreatikobilier bir nedenden şüphe duyulmuşsa kanda amilaz, lipaz asit azaltan ajanlardan daha yüksek potansiyeldedir ve H .P y lori ile en-
ve karaciğer biyokimyası araştırılmalıdır. Eğer biyokimyasal anomali fekte olmamış, alarm semptomları bulunmayan fonksiyonel dispepsi
bulunursa, abdominal ultrasound veya kompüterize tomografi önemli li genç hastaların tedavisinde başlangıç ve amprik bir tedavi şeklinde
bilgi verebilir. Dismotilite-benzeri hazımsızlığı olan hastalarda selek- asit suprezanlann yerine verilebilir. Dismotiliteye benzer dispepsili
tif olarak gecikmiş gastrik boşalma gösterirler.Bu tip hastalarda ilaç hastalarda motor stimulan ilaçlar tercih edilebilir ve yanıt alınır.
tedavisi yetersizliğinde gastrik sintigrafi düşünülebilir. Laktoz alımı Diğer Durumlar İlaç tedavisinde yanıt alınmayan GERD’li has
sonrası hidrojen solunum testi Laktaz eksikliği düşünülen hastada uy talarda antireflUx cerrahi önerilebilir. Operasyonlar Nissen fundopli-
kasyonunu içerir ki bu durumda mide komplet olarak LES’in efrafına
gulanabilir.
sarılır, böylece LES basmcı arttırılır veya Belsey İşlemi uygulanır, bu
durumda yama L E S ’in etrafında 270° döndürülür bu özefagial peris-
TEDAVİ Genel Prensipler Hafif dispepside, tatmin edici dikkatli bir
taltis için seçilmiştir ve optimal döndürme derecesi budur. Eğer 360°
muayene ciddi bir organik hastalığın bulunmadığını gösterir ve yal
çevrilirse disfajiye neden olur. Fundoplikasyonlar laporoskopik olarak
nızca gözlem gerekir. İlaçlar asit reflüsüne veya dispepsiye neden ol
başanlabilir, böylece morbidite ve postoperatif iyileşme periyodu
duysa mümkünse kesilmelidir. GERD’li hastalarda etanol, kafein, çi
azaltır.
kolata ve sigara kullanımı sınırlandırılmalıdır, çünkü bunlar LES üze
Bazı fonksiyonel dispepsili hastalar asit supresanlara veya proki
rine etkindir. GERD’de etkili diğer önermeler düşük yağlı diyet, yat
netik ilaçlara yanıt vermezler fakat düşük doz trisiklik antidepresan
madan hemen önce yiyecek atıştırmadan kaçınma, yatağın baş kısmı
tedaviye yanıt verirler. Fonksiyonel dispepside bu ajanların etkinlik
nı yükseltmedir.
mekanizması bilinmemektedir, fakat visseral organdaki ağnda künt-
Organik hastalıkları için spesifik tedavi eğer mümkünse yapılma
leşme proçesi beyinde hazırlanmaktadır.
lıdır. Bilier kolik gibi bir hastalıkta cerrahi uygundur; Laktaz eksikli
Bazı hazımsızlığı olan hastalarda gaz ve şişkinlik en rahatsız edi
ğinde ve çöliak sprue’da özgün diyete cevap alınır. Bazı hastalıklarda
ci semptomlardır ve tedavisi zordur. Başarı diyetten gaz üreten yiye
örneğin peptik ülser hastalığında spesifik medikal ajanlarla etkin kü- cekleri örneğin baklagilleri çıkarmakla ve yüzey aktif compound si
ratif tedavi sağlanır. Yine de fonksiyonel nedenli hazımsızlığı olan methicone veya chorcoal ile aktive edilmiş gaz absorbtive ajanların
hastaların çok büyük kısmmda, ilaçlar gastrik asiti düşürdüğü için, üst kullanımı ile sağlanır. Fonksiyonel dispepsi için psikolojik tedavi uy
barsak motilitesini stimüle ettiği veya gastrik hassasiyeti azalttıkları gulanabilir, yine de etkinliğinin verileri yoktur.
için endikedir.
Asit supresan veya Nötralizan ilaçlar Gastrik asiti nötralize BİBLİO G R A FYA
eden veya azaltan ilaçlar GERD için önceden tanımlanmış ajanlardır.
BLUM AL et al: Lack of effect of treaüng Helicobacter pylori infection in pati
Histamin H2 reseptör antagonistleri örneğin cimetidine, ranitidine, fa ents with nonulcer dyspepsia. Omeprazole plus clarithromycin and amoxi
motidine ve nizatidine hafif veya orta derecedeki GERD için yararlı cillin effect one year after treatment (OCAY) study group. N Engl J Med
dır. Komplike olmamış göğüs yanması için, endoskopi uygulanma 339:1928, 1998
CAMILLERI M et al: Measurement of gastrointestinal motility in the GI labora
dan 4 hafta süreyle H2 reseptör antagonistleri verilir. Şiddetli semp tory. Gastroenterology 115:747, 1998
tomlar için veya eroziv -ülseratif özefajit olgularının çoğu için proton DEVAULT KR, CASTELL DO: Guidelines for the diagnosis and treatment of
pompa inhibitörleri örneğin omeprazole ve lansoprazole gereklidir. gastroesophageal reflux disease. Practice Parameters Committee of the
American College of Gastroenterology. Arch Intern Med 155:2165, 1995
Bu ilaçlar gastrik H+, K+-ATPaseTannı inhibe eder ve H2 reseptör an-
FINNEY JS et al: Meta-analysis of antisecretory and gastrokinetic compounds in
togonistlerinden daha potentdir. Likid antasitler hafif GERD’in kısa functional dyspepsia. J Clin Gastroenterol 26:312, 1998
süreli kontrolünde yararlıdır, fakat şiddetli olgular için yüksek dozda JANTUNEN IT et al: An overview of randomised studies comparing 5-HT3 re
ceptor antagonists to conventional anti-emetics in the prophylaxis of acute
verilmedikçe az etkilidir, ancak yüksek doz yan etkiler ortaya çıkanr
chemotherapy-induced vomiting. Eur J Cancer 33:66,1997
(magnezyum içeren ajanlarla diyare, alünyum içeren ajanlarla konsti- LACROIX R et al: Nausea and vomiting during pregnancy. Am J Obstet Gyne
pasyon) Sucralfate bir alüminyum hidroksit ve sucrase octosulfate tu col 182:931,2000
MITCHELSON F: Pharmacological agents affecting emesis: A review (part I).
zudur ve asiti, pepsin ve safra tuzlarını tampone eder. GERD’de ve
Drugs 43:295, 1992
fonksiyonel dispepside bunların etkinliği ispatlanmamıştır. PRAKASH C et al: Tricyclic antidepressants for functional nausea and vomiting:
First-Line H .P y lo ri negatif dispepsi tedavisinde asit suprese eden Clinical outcome in 37 patients. Dig Dis Sci 43:1951, 1998
ilaçlar koruyucudur, özellikle de ülsere benzer semptomlar varsa kul RICHTER JE: Typical and atypical presentations of gastroesophageal reflux di
lanılır. Ranitidine fonksiyonel dispepside plaseboya göre tatmin edici sease. The role of esophageal testing in the diagnosis and management.
Gastroenterol Clin North Am 25:75, 1996
bir tedavi sağlar. Genç hastalarda alarm semptomlar yoksa, H2 resep TALLEY NJ et al: AGA technical review: Evaluation of dyspepsia. Gastroente
tör antagonistlerinin 4 haftalık kullanımı veya proton pompa inhibi rology 114:582, 1998
42. Diare ve Konstipasyon 241
David A. Ahlquist, M ichael Camitleri
4 Z :
İnce barsaklar ve kolonun e k s tr in s ik in n erv asy on u otonom sinir
DİARE VE KONSTİPASYON sisteminin bir parçasıdır ve aynı zamanda motor ve sekretuvar
.. ..
Kemal Kul, Mustafa Güçlü, Ender Serin - fonksiyonları da düzenler. Parasempatik sinirler kolonun visseral
duygusal ve motor komponentlerin uyanlabilir yollarını oluşturur
Diare ve konstipasyon son derece yaygın görülen, tıbbi kaynakla-1,
lar. Nervus vagus’un parasempatik lifleri, süperior mezenterik arter
nn tüketimi, işgücü kaybı ve morbidite açısından önemli bir sorun- 1
dallan yanında ince barsaklar ve kolon proksimaline ulaşırlar. Dis
dur. Tüm dünyada, bir milyardan fazla insan yılda bir veya daha
tal kolon pelvik plexus’un parasempatik sinir lifleri tarafından uya-
fazla akut diare epizodundan yakınır. A B D ’de akut diareden etkile
nlır, bu lifler asendan intrakolonik lifler olarak kolon duvarı boyun-t
nen yıllık 1 0 0 milyon kişiden yaklaşık yarısının aktiviteleri kısıtla
ca yol alır ve bazı durumlarda proksimal kolonu da içine alır. Mo
nır, % 10’ u doktora müracat eder, 2 5 0 .0 0 0 ’i hastaneye yatış gerek
tor fonksiyonlan kontrol eden esas eksitatuar nörotransmitterler
tirir ve daha çok yaşlılar olmak üzere hemen hemen 3 0 0 0 ’i ölür.
asetil kolin ve substans P gibi taşikininlerdir. Sempatik sinirin' mo
Topluma getirdiği ekonomik yük 20 milyar dolardan daha fazladır.
tor fönksiyonlan düzenler ve süperior ve inferior mezenterik da
Yetersiz koruma ve sağlık hizmetlerine sınırlı erişim gibi sebepler
marlar boyunca ince barsaklar ve kolona ulaşırlar. Barsaklanii sem
den dolayı gelişmekte olan ülkelerde akut enfeksioz diareler en
patik uyansı sfinkterieri uyancı, nonsfinkter kasları ise inhibe edi
önemli mortalite sebebi olarak kalmaya devam etmektedir, özellik
ci etkiye sahiptir. Barsaklann santral sinir sistemine duyusunu taşı*
le çocukluk çağında yıllık 5 -8 milyon ölümden sorumludur. Kronik
yan visseral afferentler sempatik sinirler boyunca seyrederler, fakat
diare ve konstipasyon ile ilişkili toplumsal istatistikler, muhteme
spinal korda ulaştıklarında ayrılarak dorsal kök ganglionlannda
len tanımlanma ve bildirimdeki değişkenliklerden dolayı daha kuş
hücre çekirdekleri oluştururlar ve arka boynuzdan spinal korda gi
kuludur, fakat bu durumların sıklığı yinede yüksektir. ABD toplum
rerler. Afferent sinyaller,, lateral spinatalamik traktus ve nociceptif
çalışmaları göz önüne alındığında kronik diare prevalansı.%2-7,
dorsal kolon boyunca beyine taşınırlar ve algılanırlar. Diğer affe*
kronik konstipasyon prevalansı ise % 3-17’dir. Diare ve konstipas
rent lifler, paravertebral ganglionlarda sinaps yaparlar ve intestinal
yon pratisyen hekimler ve dahiliye uzmanlarına başvuran hastala
motiliteyi refleks yoluyla kontrol ederler.
rın en sık şikayetidir ve gastroenteroloji uzmanlarına sevk edilen
İN TESTİN A L SIV I A B SO R BSİYO N U V E S EK R E S Y O N
hastaların % 50’sini oluştururlar.
Günlük ortalama 9 litre sıvı gastrointestinal sisteme girer, yaklaşık
Diare ve konstipasyon, bir taraftan sıkmö veren bir semptom
1 litre rezidüel sıvı kolona ulaşır, gaytada günlük sıvı atılımı yakla
olabileceği gibi, öte yandan şiddetli veya hayatı tehdit edici bir has?
talığa bağlıda olabilir. Hafif semptomlar, bile kolorektal kanser gibi şık 0 .2 L/gün’dür. Kolon büyük bir genişleme kapasitesi ve fonksi
gastrointestinal bir lezyonun ve droid hastalıkları gibi sistemik bir yonel reserve sahiptir ve günlük Q.8 L/gün olan alışılmış hacmini
bozukluğun işareti olabilir. Bu yaygın görülen şikayetlerin potansi dört kata kadar arttırabilir, sağlanan akım hızı reabsorbsiyona ola-,
yel şiddeti ve değişik sebeplerinden dolayı, kliıüsyenler için diare vo nak sağlar böylece kolon ince barsaklara ait absorbtif ve sekretuaı
konstipasyonun patofızyolojisi, etiolojik sınıflaması, tanısal strateji bozuklukları bir ölçüde kompanse edebilir. ;
leri ve tedayüıin temellerini değerlendirmek ve bunların ışığında Kolonda sodyum absprbsiyonu daha çok elektron düzeyinde
doğru ve düşük maliyetli bir tedavi ortaya çıkarmak zorunludur dir, emilim apikal membranda olur, aynı zamanda bazolateral sod
yum pompasmrn pompalama fonksiyonu ile kompanse edilir, Koli-
NORMAL FİZYOLOJİ nçıjijc adreneıjik ve seratoıieıjik medyatörier gibi bir çok nöral ve
non-nöral medyatör kolonik sıvı ve elektrolit dengesini kontrol
İnsanlarda ince barsaklar ve kolon, su ve elekrolitlerin absorbsiyon eder. Angiotensin ve aldosteron aynı zamanda kolonik absorbsiyo
ve sekresyonu, intraluminal içeriğin transferi ve depolanması ve in nu da etkiler, bu durum distal kolon epiteli ve renal tübiillerift ortak
ce barsaklarda absorbe edilmeyen karbonhidratların bakteriyel me embriyolojik gelişimini yansıtır.
tabolizmasından sonra bazı besinlerin kurtarılması gibi önemli İL E O K O L O N İK D EPO Distal ileum bir reservuar görevi
fonksiyonlara sahiptir. Tablo 4 2 -1 ’de ana motor fonksiyonlar özet görür ve aralıklı olarak boşalır. Bu durum sıvı elektrolit ve besinle
lenmiştir. Sıvı ve elektrolit dengesindeki değişiklikler diareye cid rin emilimi için zaman sağlar. Haustralar kolonu bölümlere ayırır
di bir biçimde katkıda bulunur. Kolonun motor ve duygusal fonksi ve incebarsak içeriğinin karışmasını, beklemesini ve gaytanın şe
yonundaki bozukluklar irritable barsak sendromu, kronik diare ve killenmesini kolaylaştırır. Sağlıklı kişilerde kolonun asendan ve
konstipasyon gibi sık görülen sendromlara yol açar. transfers bölümleri depo görevi görürken (ortalama transit zamanı
SİN İR SE L K O N TRO L İnce barsaklar ve kolon intrinsik v e 15 saat), desenden kolon geçiş kanalı görevi görür (ortalama tran
extrinsik innervasyona sahiptir. İn trin sik in n erv a sy o n aynı zaman sit zamanı 3 saat). Kolon, ince barsağın tek başına sodyum denge
da enterik sinir sistemi olarakta adlandınlır ve myenterik, submu- sini koruyamadığı sodyumu düşük hastalarda sodyum ve su denge
kozal ve mukozal nöronal tabakalardan oluşur. Bu tabakaların sinin korunmasında da önemli rol oynar. Diare ve konstipasyon,
fonksiyonları asetilkolin, opiodlar, norepinefrtn, serotonin, ATP ve proksimal kolonun depo fonksiyonundaki veya sol kolonun ptopul-
nitrik oksid gibi nörotransmitler aminlerle ayarlanır. Myenterik sif hareketlerindeki değişikliklerin sonucu da oluşabilir. Konstipas-
plexus düz kaş fonksiyonlarını düzenlerken, submukozal plexus yon aynı zamanda pelvik kasların veya defekasyon koordinasyonu
sekresyon ve absorbsiyonu etkiler. nun disfonksiyonuna bağlı olarak rektal veya sigmoid reservuar
iablo 42-1 Normal Gastrointestinal Motüite: Farklı Anatomik Düzey- fonksiyonun bozulmasına bağlı da oluşabilir.
t rfleki Fonksiyonlar İN C E BA R S A K M O T İL İT E S İ Açlık esnasında, ince barsak
motilitesi, migrating motor complex (MMC) adı verilen siklik
Mide ve ince barsaklar Kolon: İrregiiler karıştırma, absorp-
Açlıkta senkronize MMCler siyon, transit kontraksiyonlarla karakterizedir, bu ince barsak!ardaki sindirilme
Akomodasyon, öğütme, karıştırma, Asendan. transvers: rezervuar miş artıkların temizlenmesini sağlar. Bu organize ve düzenli kont-
transit Desenden: oluk raksiyonlar ortalama 6 0 -90 dk. sürer ve tüm ince barsaklan içerir.
Mide, - 3 saat Sigmoid/rektum: istemli rezer- Gıda alimim takiben, ince barsaklarda nispeten düşük amplitüdlü,
înce barsak, - 3 saat vuar
düzensiz karıştırıcı kontraksiyonlar meydana gelirken, distal ile-
tleal rezervuar bolus boşaltır
umda aralıklı ve daha kuvvetli kontraksiyonlar oluşur ve bu kont
NOT: MMC. migrating motor complex. raksiyonlar ileumun boşal ması m sağlar.
Dinlenme Kasılma Fecal inkontinans, rektal içeri
ğin istem dışı boşalmasıdır ve
sıklıkla nöromüsküler bozuk
luklar ve yapısal ano-rektal
problemlerden kaynaklanır. Di
are ve urgency, özellikle şiddet
liyse inkontinansa yol açabilir
veya şiddetlendirebilir. P s ö d o
d ia r e ve fekal inkontinans, kro
nik diareye yakın oranlarda ve
ya daha fazla görülür ve diare
den şikayet eden hastalarda her
zaman akla gelmelidir. Dikkatli
Anal kontinans İçin gerekenler Defekasyon İçin gerekenler
bir hikaye ve fizik muayene, ge
Puborektal kasın kontraksiyonu Puborektal kasın relaksasyonu
Anorektal açının korunması Anorektal açının düzleşmesi nellikle bu durumların gerçek
Normal rektal duyu Sfinkter relaksasyonu diareden ayrılmasını sağlar.
Sfinkter kontraksiyonu
AKUT D İA R E Akut diare
ŞEKİL 42-1 Anal kontinans ve defekasyonu etkileyen mekanizmalar. Pelvik taban kasları ve vakalarının % 90’ ından fazlası
anal sfinkler fonksiyonlarına dikkat edin. enfeksiyöz ajanlarla olur, bu va
kalarda genellikle bulantı, ateş
ve karın ağrısı eşlik eder, Kalan
K O LO N İK M O T İL İT E V E TÖNÜS İnce barsakta oluşan % 1 0 ’luk kısım, ilaçlar, toksik gıdaların alımı, iskemi ve diğer du
MMC’ler kolonda nadiren devam eder, Bunun yanında, kısa süreli rumlara bağlıdır.
fazik kontraksiyonlar kolon içeriğini karıştırır ve yüksek amplitüd- Enfeksiöz A janlar Enfeksiöz diarelerin bir çoğu direk kişisel
lü kontraksiyonlar (HAPC) kolon içeriğinin ilerletilmesini sağlar temas veya daha sıklıkla insan veya hayvan dışkılarıyla kontamine
lar, genellikle sabahlan ve yemek sonrası olmak üzere günde yak olmuş gıda veya suların alımıyla fekal oral yoldan bulaşır. İmmü
laşık beş kez oluşur, HAPC’lerin sık olması diare ile sonuçlanabi nolojik olarak sağlıklı kişilerde, 500 den daha fazla farklı tür içeren
lir. Önde gelen fazik kontraksiyonlar düzensiz ve artmayan vasıfta normal barsak mikroflorası ağız yoluyla alınmış olan patojenlerin
dır ve kanştıncı fonksiyon görür, üremesini suprese eder, Alman ajan, konakçının mukozal immün
Kolonik tonus bazal kontraktiliteyi gösterir ve fazik kontraktil ve nonimmün savunma mekanizmalarının (gastrik asid, sindirim
aktivite (tipik olarak kontraksiyonlar 15 sn’de sonuçlanır) bunun enzimleri, mukus sekresyonu, peritaltizm, normal barsak florası)
üzerine eklenir. Kolon kapasitesi (hacim uyumu) ve duyu açısından üstüne geçerse akut enfeksiyon veya hasar oluşur, Spesifik entero-
önemli bir kofaktördür. patojenlerlerle ilişkili klinik bilgiler tanısal ipuçları sağlanabilir,
GIDA A LİM İN İ TA K İB EN K O LO N M O T İL İT E S İ Gıda A .B.D ’de yüksek risk gruplan şu şekilde tanımlanmıştır:
alimim takip eden 2 saatlik dönemde kolonik fazik ve tonik kont- 1. S e y a h a t ed e n ler . Latin Amerika, Afrika ve Asyanın endemik
raktilite artar, Başlangıçtaki yaklaşık 10 dakikalık bölümü midenin bölgelerine seyahat eden turistlerin yaklaşık % 40 ında turist diare-
mekanik distansiyonuna yanıt olarak nervus vagus tarafından in- si adı verilen durum gelişir, en yaygın ajan E s c h e r ic h ia c o li,
nerve edilir. Takip eden bölüm kolonik stimülasyon ve seratonin, C o m p y lo b a c te r , S h ig e lla v e S a l m o n e lla ’ dır. Rusya’yı ziyaret eden
gastrin gibi bazı hormonların aracdığıyla gerçekleşir. ler (özellikle St.Petersburg) G ia r d ia ilişkili ishal için risk altında
D EFEK A SYO N Puborectal kasın, rektoanal bölgede artan to dırlar; Nepal’ i ziyaret edenler C y c lo s p o r a ya yakalanabilirler,
nik kontraksiyonları, anal kontinans’ ın sağlanmasında önemlidir. Kamp yapanlar ve kirli sularda yüzenler G ia r d ia ile enfekte olabi
Defakasyon esnasında sakral parasempatik sinirler bu kası gevşetir, lirler.
rektoanal açımn düzleşmesine yardımcı olur (Şek. 42-1). Rektu 2. B e lir li g ıd a la r ı tü keten ler. Piknik, restoran gibi yerlerde gıda
mun distansiyonu reflex sempatik innervasyon ve intrinsik yolla in tüketiminden hemen sonra başlayan diare, tavuk etinden S a lm o n e l
ternal anal sfınkterin geçici relaksasyonuna yol açar. Sigmoid ve la , C a m p y lo b a c t e r veya S h ig e lla , tam pişmemiş hamburgerden En-
rectal kontraksiyonlar rektum basıncını arttırdığında rektosigmoid terohemorojik E Coli (0 1 5 7 : H7), pirinçten B a c illu s a u re u s , mayo
açı 15° den daha fazla açılır, External anal sfınkterin istemli relak nez veya kremlerden s t a filo c o c c u s a u re u s veya s a lm o n e lla , yumur
sasyonu (pudental sinir tarafından uyarılan bir çizgili kastır) fece- tadan S a lm o n e lla ve deniz ürünlerinden v ib r io türleri, s a lm o n e lla ,
sin atılımına (evacuation) izin verir; bu olay valsalva manevrası ile akut hepatit A veya B bulaşmasma yol açabilir.
intraabdominal basıncın arttırılması yoluyla kolaylaşır, 3. İm m ü n y e tm e z lik li k iş iler . Primer (Ig A eksikliği, hypogam-
maglobulinemi, kronik granülomaloz hastalıklar) veya daha sık ol
DİARE mak üzere sekonder (AIDS, farmakolojik supresyon gibi) immün
yetersizlik durumları olan kişiler diare için risk grubundadırlar, Bu
TANIM Diare, şekilsiz ve sıvı gaytanm artmış sıklıkta anormal pa hastalarda yaygın görülen enteropatojenler daha şiddetli ve uzamış
sajıdır. Batı diyeti alan erişkinlerde günlük gayta miktarının 200 g diareye sebep olurlar, özellikle AIDS hastalarında mycobacterium
üzerine çıkması ishal olarak adlandırılır. Tanısal yaklaşımlar açısın türleri, bazı viruslar (cytomegalovirus, aderovirus ve herpes simp
dan süre önemli olduğundan dolayı diarenin süresi 2 haftadan az lex) ve protozoalar ( C r y p to s p o r id iu m , I s o s p o r a b e lli, Microsporo-
ise akut, 2-4 hafta arasında ise persistan, 4 haftanın üzerindeyse dia ve B la s to c y s tis H o m in is) önemli rol oynayabilir(Konu 309).
kronik olarak tanımlanabilir. AIDS hastalarında, rektum yoluyla veneryal olarak bulaşan ajanlar
Günlük total gayta miktarının 2 0 0 g/gün üzerinde olduğu iki (N e is s e r ia g o n o r e , T r e p o n e m a P a llid u m , C la m id y a ) proktokolite
yaygın durum, tanısal ve terapötik algoritmalar farklı olduğundan, katkıda bulunabilir,
diareden ayrılmalıdır. Psödodiare veya küçük miktardaki gaytanın 4. G ö n ü llü b a k ıc ı l a r v e a i l e ü y e le ri. S h ig e lla , G ia r d ia , C ry p to s-
sık pasajı, genellikle rectal urgency ile birlikte olur ve proktit gibi p o r o id iu m , rotavirus ve diğer ajanlar çok yaygındır ve enfeksiyon
anorektal hastalıklar veya irritabl barsak sendromuna eşlik eder. ajanı olarak düşünülmelidir.
5. Tahîo 42-2 Akut Kmeksiyoz î)uırt: de idken Ajanın Anlobiy* doji.si ve Klinik Özellikler! Arasındaki İlişki
B a k ım e v i ç a lış a n la r ı.
Enfeksiöz diare bir çok has İnkübasyon Karın
tane ve uzun dönem bakım Patobiyoloji/Ajanlar Periyodu Kusma Ağrısı Ateş Diare
hizmeti veren yerde, hastane
Toksin üretenler
kökenli enfeksiyonların
Önceden oluşmuş toksin
önemli bir kısmını oluşturur. 1-8 s 1- 2+ 0-1 +
Bacillus cereus. 3-4+ 3-4+ sulu
En sık rastlanan ajan C lost- Staphylococcus aureus 8-24 s
rid u im d i ff i c il e dir, ancak Clostridium perfringens
Enterotoxin
birçok ajanla oluşabilir.
Vibrio cholerae, enterotoxi- 8-72 s 2-4+ 1 -2 + 0- 1+ 3-4+, sulu
Enfeksiöz ajanlarla olu
genic Escheria colu,
şan akut diarenin patofızyo- Klebsiella pneumoniae,
lojisi, tanıda yardımcı olabi Aeromonas species
lecek pek çok spesifik özel
lik oluşturur (Tablo 42-2). Enteroadherent
İnce barsak hipersekresyo- Enteropathogenic ve 1-8 g 0- 1+ 1-3+ 1- 2+ 1- 2+, sulu
ııuna bağlı oluşan bol mik enteroadherent, E.coli, Giardia
organims, cryptosporidiosis,
tarda sulu diare, bakteriyel
helminths
toxinlerin ağız yoluyla alın
ması, enterotoxin üreten
Cytotoxin-Uretenler
hakteriler ve enteroadheren
Clostridium difficile 1-3 g 0- 1+ 3-4+ 1-2 + 1-3+, genellikle sulu, nadiren
patojenlerle oluşur. İlk 2 tip kanlı
te gıdaların ağız yoluyla alı Hemorrhagic E.Coli 12-72s 0- 1+ 3-4+ 1- 2 + 1-3+, başlangıçta sulu, sonra
nlından sonraki birkaç saatte kanlı
Sigmoideskopi, kolonoskopi veya abdominal CT (veya diğer sonuçlanabilir. Diğer sekretuar diarelerin aksine, bu grup hastalık
görüntüleme yöntemleri) ile muayene, tanı konulamayan persistan larda diare yeme ile kötüleşme eğilimindedir. Terminal ileumun
diareli hastalarda inflamatuar barsak hastalığını dışlamada veya is- hastalıkları (Crohn İleiti) veya terminal ilemun lOOcm’den daha
kemik kolit, divertikülit veya parsiyel barsak obstrüksiyonuna bağ fazlasının reseksiyonu dihidroksi safra asidlerinin absorbsiyonunü
lı nonenfeksiöz akut diarelerin başlangıç incelemelerinde yararlı bozar ve kolonik sekresyonu uyarır, (Koloreik diare), Bu mekaniz
olabilir. ma normal görünen bir terminal ileumda, safra asidlerinin fonksi
yonel olarak absorbsiyonunun bozulmasına bağlı oluşan ve i d o p a -
fED A V İ Akut diarenin tüm formlarında tedavinin temeli sıvı tik s e k r e tu a r d ia r e denilen duruma katkıda bulunabilir. Parsiyel
ve elektrolit replasmanıdır. Hafif vakalarda sadece sıvı replasmanı barsak obstrüksiyonu, ostomi, striktür veya fecal impaction para
yeterli olmayabilir. Oral şeker-su solüsyonları (sporcu içecekleri doksal olarak hipersekresyona bağlı fecal output’un artışına yol
veya özel hazırlanmış içecekler) şiddetli diaresi olan hastalarda açabilir.
esas ölüm sebebi olan dehidratasyonu engellemek için hemen baş H o r m o n l a r Nadir olmasına rağmen sekretuar diarenin klasik
lanmalıdır. Şiddetli dehidratasyonu olan hastalarda özellikle çocuk örneği hormonlar aracılığıyla olanlardır. M eta s ta tik g a s tr o in te s ti
lar ve yaşlılarda, intravenöz rehidratasyona ihtiyaç vardır. n a l k a r s in o id tü m örler, veya nadiren p r im e r b r o n s ia l k a r s in o id le r
' ti.!» i},-) I’ rwlmnimui l’atotîzyolojik M ekanizm alara Giire Kronik 42 Diare ve Konstipasyoıı 245
sü.nvııiıı M ajor .Sebepleri
Anorektal disfonksiyon J L
Tedavi
yada proktosigmoidit
düzenle
düşün
| e
Mikrobiyolojik PH düşükse Kar İnce barsk bx ile yapı Mikrobiyolojik çalış Gayta osmolaritei
çalışmalar. bx bonhidrat laktoz sal inceleme. pankre malar, biopsi ile yapı Mg T, üre T, lak Hasta eğitimi Sx
ile yapısal değ. malabs. Mg yük as fonksiyon testleri sal değerlendirme satif kullanımı var tolareted
hormon tesleri sekse laksatifleri sa akla getirin
ile değerlendir düşün
me
Gerekirse sıvı elektrolit replasmam, endikasyon varsa küratif. süpresif Hastaya tavsiye- Tedavi dene ve müm-
yada ampirik tedavi lerde bulun künse ileri tetkik yap
ŞEKİL 42-3 Kronik diyarenin yönetiminin algoritması. 'Dismotilite değişken gaita profili sunar.
248' ■! : . . üi.ır'i ■-o ^ rr* AHo 42-4 ;ş4hık-Me X<)ıır,tij}a?-T!;>S;in '■'■•b'-phlfi
Konstipasyonun tipleri ve
a ONST î FASYON Sebepleri Örnekler
TANIM Konstipasyon, klinik pratikte yaygın bir şikayettir ve genel Yeni başlangıç
likle inatçı, zor, sık olmayan veya görünüşte tam olmayan defakasyo- Kolonik obsırüksiyon Neoplazm: Strikıür, iskemik, diverti-
nu gösterir, yansıtır. Normal barsak alışkanlıklarının geniş kapsamın küler, inflamasyon
Anal sfinkter spazmı Anal fıssür, ağrılı hemoroidler
dan dolayı, konstipasyonu tam olarak tanımlamak zordur. Çoğu kişiler
İlaçlar
en azından haftada 3 kez dışkılamaya sahiptirler; bununla beraber
Kronik
konstipasyonun teşhisinde gaita sıklığı tek başına yeterli bir kriter de İrritabl barsak sendromu Konstipasyon-predominanı, değişken,
ğildir. Çünkü birçok konstipasyonlu hasta, tam boşalamama hissi ve alt İlaçlar Ca+2 blokerler, antidepresanlar
abdominal doluluğu, sert gaitalar, aşırı gerilme gibi sübjektif şikayet Kolonik psödo-obsırüksiyon Yavaş transit konsıipasyon, megako
lerle beraber normal sıklıkta bir defekasyonu tanımlar. Hastaların kişi lon (nadir Hirschsprung’s, Chagas)
sel semptomları, defekasyonla ’’zorluk” veya ”konstipasyon”la neyi Rektal boşaltım bozuklukları Pelvik taban disfonksiyonu, anismus,
descending perineum syndrome, rek
kastettiğini teyid etmek için ayrıntılı analiz edilmelidir.
tal mucosal prolapsus, rektosel
Gaita şekli ve kıvamı, bir önceki dclekasyondan geçen zamanla
Endokrinopatiler Hipotiroidizm, hiperkalsemi, gebelik
doğrudan bağlantılıdır. Sert, tane tane gaita yavaş transitle oluşur, gev
Psikiyatrik bozukluklar Depresyon, beslenme bozuklukları,
şek sulu gaita ise hızlı transitle ilişkilidir. Küçük tane tane olan dışkı ilaçlar
ları, iri olanlarından atmak daha zordur. Sert gaitaların veya aşırı geril Nörolojik hastalıklar Parkinsonizm, multipl skleroz, spinal
menin algılanması, objektif olarak değerlendirilmesi daha zordur ve kord hasarı
lavman veya parmakla ayırım gerekir, bunlar hastanın zor dışkılama Generalize kas hastalığı Progressiv sisıemik sklerozis
kavrayışını doğrulamak için klinik olarak faydalı bir yoldur.
Psikososyal etkenlerde önemli olabilir. Günlük dışkılamaya büyük
önem veren bir kişinin ebeveynleri o kişinin günlük dışkılamayı kaçır
dığında oldukça kuşkulu olacaktır; bazı çocuklar, gaitayı dikkat çek nik dilatasyonu belirler ve bütün belirgin mukozal lezyonlan, konsti-
mek için tutarlar; ve bazı erişkinler basitçe,çok meşguldurlar veya çok pasyonla ortaya çıkması muhtemel striktürleri gösterir. Melonosis coli
utangaçtırlar, özellikle bir dışkılama ihtiyacı hissedildiğinde veya işle veya kolon mukozasının pigmentasyonu, caseara veya senna gibi anth-
rini kesmek gerektiğinde. roquinone laksatiflerin kullanıldığını gösterir, bununla beraber bu ge
S EB E P LE R Patofizyolojik olarak, kronik konstipasyon genellik nellikle dikatli hikayede belirgindir. Megakolon veya katartik kolon gi
le, büyük oranda gastrointestinal sistemi etkileyen sistemik hastalıkla bi beklenmeyen bozukluk, kolonik radyografilerle tespit edilmelidir.
ilişkili veya yetersiz lif alımı veya düzensiz kolonik transitten veya nö- Serum kalsiyum ve tiroid stimulan hormon seviyelerinin ölçümü, me-
rogastroenterolojik rahatsızlığın bir sonucu olarak anorektal fonksiyo tabolik bozukluklu nadir hastalan belirler, tespit eder.
nun düzensizliğinden veya bazı ilaçların sonucu olarak meydana gelir Konstipasyonu daha problemli hastalar tek başına life cevap ver
(Tablo 42-4). Son zamanlarda ortaya çıkan konstipasyon tümör veya meyebilir ve barsak eğitimi rejimleriyle yardım edilebilir; osmotik lak
striktür gibi belirgin bir organik hastalığın bir semptomu olabilir, Idyo- satiflerin alımı ve enamayla boşaltımı veya gerektikçe gliserin suppo-
p a tik kon stip asy on d a, azalmış sıklıkta itici kolonik kontraksiyonların situvar verilebilir. Kahvaltıdan sonra, ıkınma olmaksızın tuvalette 15-
ve çıkan ve transvers kolonda transitin azalmasıyla gecikmeli boşalma 20 dakikalık bir süre, dikkat dağıtmadan desteklenmelidir. Aşın ıkın
ortaya koyan hastaların bir alt tipidir (HAPCs). Defakasyonda çıkış ma hemoroidlerin gelişimine yol açabilir ve pelvik tabanın zayıflığı
obstrüksiyonu (aynı zamanda boşaltma düzensizliği denilen), gecikmiş varsa veya pudental sinirin hasarı, birkaç yıl sonra inen perineum send-
kolonik transit sebep olabilir, düzensiz defekasyonun biofeedback’le romunun defakasyonunda tıkanma sonucu verebilir. Üstte tanımlanan
yeniden eğitimiyle düzeltilir. Herhangi bir sebepten kaynaklanan kons basit önlemlerden faydalanamayan birkaç kişi veya laksatif kötü kulla
tipasyon, fizik veya mental bozukluğa yol açan kronik hastalık tarafın nım sendromu geliştirme riski olan stimulan laksatiflerle uzun süreli
dan alevlenmiş olabilir ve fiziksel hareketsizlik veya inaktivite meyda tedavi gerektirenler şiddetli veya intraktıbl konstipasyon kabul edilir
na gelir. ler ve daha ileri incelemeler yapılmalıdır (Şek 42-4).
»sUsUİOGR.U' YA
Halbuki bilirubinin yanlanma ömrü 4 saat civarındadır. ya da kazanılmış olabilir. Kalıtsal hastalıklar; sferositoz, orak hüc
Albumine bağlı konjuge bilirubinin bu uzun yarılanma ömrü re anemisi, ve piruvat kinaz/ glukoz-6-fosfat dehidrogenaz gibi
karaciğer hastalığı olan sarılıklı hastalarda daha önce açıklanama eritrosit enzim eksiklikleridir. Bu hastalıklarda serum bilirubin dü
yan iki fenomene açıklık getirmektedir: (1) Konjuge hiperbilirubi- zeyi 5 mg/dl düzeyini nadiren aşar. Daha yüksek düzeyler, birlikte
nemisi olan hastalarda, hastalığın iyileşme döneminde bilirubinuri var olan böbrek ya da hepatoselüler yetmezlikte, veya orak hücre
görülmez, çünkü bilirubin albumine bağlıdır ve böbrek glomerülle- anemisindeki hemolitik krizlerde görülebilir. Kronik hemolizi olan
rinden geçemez. (2) Bazı hastalarda diğer tüm yönlerden tatminkar hastalardaki sarılığı değerlendirirken, bu hastalarda pigmente safra
iyileşme mevcutken, serum bilirubin düzeylerinde beklenenden da taşı (kalsiyum bilirubinat) oluşumunun oldukça sık görüldüğü unu
ha yavaş düşme gözlenir. Hepatobiliyer hastalıkların geç iyileşme tulmamalıdır, ki bu da koledokolitiasiz gibi farklı bir hiperbilirubi-
döneminde, konjuge bilirubin, tümüyle albumin bağlı bilirubin şek nemi nedenine yol açabilir.
lindedir. Albuminin uzun yarılanma ömrüne bağlı olarak, serum bi Kazanılmış hemolitik durumlar arasında; mikroanjiyopatik he
lirubin düzeylerindeki düşüş de yavaş olur. molitik anemi (örn., hemolitik- üremik sendrom), paroksismal nok-
İD R A R BİLİRUBİN İN İN Ö L Ç Ü L M E S İ Konjuge olmayan türnal hemoglobinuri ve immün hemolizlerdir. İneffektif eritropo-
bilirubin, serumda daima albumine bağlı durumdadır, ve idrarda ez; kobalamin, folat, and demir eksikliklerinde görülür.
bulunmaz. Konjuge bilirubin glomerülden süzülür, ve büyük bölü Hemoliz yoksa klinisyen, bilirubinin geri alımında ya da kon
mü proksimal tübüllerden reabsorbe edildiği için sadece küçük bir jugasyonunda bir sorun olabileceğini düşünmelidir. Rifampisin,
oranda idrarla itrah edilir. İdrarda bulunan herhangi bir bilirubin probenesid gibi belli ilaçlar, bilirubinin hepatik alimim bozarak un
konjuge formdadır. Bilirubinüri karaciğer hastalığı olduğunun gös konjuge hiperbilirubinemiye neden olabilirler. Bilirubinin konju
tergesidir. İdrar dipstik testi (Ictotest), serum bilirubinin fraksiyon gasyonundaki bozukluk üç genetik durumda oluşur: C r ig le r -N a jja r
Tablo 45-1 İzole Hiperbilirubinemi (itilesileri î-5 Sardık 257
I. İndirekl hiperbilirubinemi
A. Hemolilik hastalıklar pılabilmesi, klinisyene hastalığın değerlendirilmesinde kılavuzluk
1. Kalıtsal yapacaktır (Şekil 45-1). Bu ayırım, karaciğer test anormalliklerinin
a. Sferosiıosis, eliptosilosis patemi kadar, hastanın öyküsü ve fizik muayenesi yardımı ile yapı
Glukoz-6-fosfal dehidrogenaz ve piruval kinaz eksiklikleri
labilir.
b. Orak hücre anemisi
Öykü Tam bir tıbbi öykü, açıklanamayan sanlığın değerlendi
2. Kazanılmış
a. Mikroanjiopalik hemolitik anemiler rilmesinin belki de en önemli öğesidir. Herhangi bir kimyasala ma
b. Paroksismal noktumal hemoglobinuri ruz kalma veya ilaç kullanımı; doktor reçetesiyle alınmış ilaçlar, ya
c. İmmun hemoliz da bitkisel, vitamin prepadan gibi tezgah üstü ajanlar, ve anabolik
B. İnefektif erilhropoez steroidler dahil, dikkatli bir biçimde sorgulanmalıdır. Transfüzyon-
1. Kobalamin, folal,ve demir eksiklikleri lar, intravenöz veya intranasal ilaç kullanımı, döğme ya da seksüel
C. ilaçlar
aktivite gibi olası parenteral etkenlere maruz kalmalar da dikkatli
1. Rifampisin, probenesid, ribavirin
D. Kalıtsal durumlar ce irdelenmelidir. Yakın zamanda seyahat etme durumu, sanlıklı
1. Crigler-Najjar tip I ve II hastalarla birada olunup olunmadığı, kontamine gıda alımı olup ol
2. Gilbert sendromu madığı, mesleksel olarak hepatotoksinlere maruz kalma olasılığı,
II. Direki hiperbilirubinemi alkol kullanım durumu, ve sarılığın süresi dikkatlice sorgulanmalı
A. Kalıtsal durumlar
dır. Eşlik edebilecek eklem ağnsı, kas ağnsı, döküntü, iştahsızlık,
1. Dubin-Johnson sendromu
kilo kaybı, kann ağnsı, ateş, kaşıntı, ve idrar ve gaita değişiklikle
2. Rotor sendromu
ri gibi belirtilerin olup olmadığı da öğrenilmelidir. Sözü geçen
semptomların hiçbiri herhangi bir hastalık için spesifik değildir, an
se n d r o m u tip /-//, ve G ilb e r t s e n d r o m u . C r ig le r -N a jja r tip /, yeni- cak belirli bir tanıyı düşündürebilir. Sanlık öncesinde eklem ve kas
doğanda görülen son derece nadir ve ciddi hiperbilirubinemi (ge ağnlannın oluşu, viral ya da ilaca bağlı hepatiti düşündürür. Titre
nellikle > 2 0 mg/dl), ve kemikterusa bağlı nörolojik bozukluklar ile me ve ateşle birlikte ani başlayan sağ üst kadran ağnsı, koledoko-
karakterize bir durumdur. Sıklıkla infantil yada çocukluk dönemin litiyasis veya asendan kolanjiti düşündürür.
de hastalar kaybedilir. Bu hastalarda bilirubin UDP glukuronosilt- Fizik Muayene Genel değerlendirme, hastanın beslenme du
ransferaz aktivitesinin tam yokluğu vardır. Bu durum kritik konum rumunun değerlendirilmesini de içermelidir. Temporal ya da prok-
daki UDP glukuronosiltransferaz geninin 3 ’ zincirindeki mutasyo- simal kaslarda atrofi, pankreas kanseri veya karaciğer sirozu gibi
na bağlıdır ve bilirubin tamamen kojuge, dolayısı ile de itrah (eksk- uzun süreli bir hastalığı düşündürür.Kronik karaciğer hastalığının
rete) edilemez. Tek etkin tedavi yöntemi ortotopik karaciğer transp stigmatası yani spider nevi, palmar eritem, jinekomasti, kaput me
lantasyonudur. Gen tedavisi ve allojenik hepatosit infüzyonu, gele dusa, Duputren kontraktürü, parotis bezinde büyüme, ve testiküler
ceğe yönelik umut vadeden deneysel yaklaşımlardır. atrofi gibi kronik karaciğer hastalığının kesin belirtileri, diğer kara
C r ig le r -N a jja r tip II, tip I’e göre daha sık görülür. Serum bili ciğer sirozlannda da bazen görülebileceği gibi, ilerlemiş alkolik si
rubin düzeyleri 6-25 mg/dl arasında olan hastalar erişkin çağa dek rozda (Laennec sirozu) sıklıkla görülür. Büyümüş sol supralaviku-
yaşayabilirler. Bunlarda bilirubin UDP glukuronosiltransferaz akti- lar lenf bezesi (Wirchow nodu), ya da göbek çevresi nodül (Sister
Mary Joseph nodülü), abdominal bir malignansiyi düşündürür. Jü-
vitesinde kısmi yokluk vardır. Bilirubin UDP glukuronosiltransfe-
güler venöz dolgunluk, veya sağ kalp yetersizliği bulgulan, hepatik
raz aktivitesi, fenobıırbital uygulaması ile uyanlabilir, ki bu ajan se
konjesyonu düşündürür. Belirgin bir asit olmadan sağ plevral effüz-
min bilirubin düzeylerini azaltabilir. Belirgin sarılıklarına ve eşlik
yon oluşu, ilerlemiş sirozda görülebilir.
eden ck hastalık ya ila cerrahi girişim durumlarında artmış kemik-
Abdominal muayenede, karaciğerin büyüklüğü ve kıvamı, da
tcrus riskine karşın bu hastalar erişkin çağa dek yaşayabilirler.
lağın büyüyüp büyümediği, ve asit olup olmadığı belirlenmelidir.
G ilb e r t sen d ro m u da bilirubin UDP glukuronosiltransferaz ak-
Sirozlu bir hastada karaciğerin sol lobu büyümüş olup xyphoid’in
livitesinde azalma ile karakterizedir. İlgili genin promoter bölge
altında hissedilebilir, dalak da büyümüş olabilir. Bütünüyle büyü
sindeki TATAA bölümünün, A(TA) 6 TAA’ dan A(TA) 7 TAA’y a uza
müş nodüler bir karaciğer, veya belirgin bir abdominal kitlenin var
ması sonucunda bilirubin UDP glukuronosiltransferaz aktivitesi
lığı, malignansiyi düşündürür. Büyümüş ve palpasyonla hassas bir
ekspresyonunun azalmasına bağlıdır. Serum bilirubin düzeyinin
karaciğer, viral ya da alkolik hepatitte olabileceği gibi, daha az sık
hemen daima 6 mg/dl’nin altında olduğu hafif unkonjuge hiperbi
lıkla sağ kalp yetmezliğine ikincil gelişmiş akut karaciğer konjes-
lirubinemi mevcuttur. Her iki Crigler-Najjar sendromunun aksine
yonunda görülebilir. İnspiriyumda nefes alıp vermenin ağnlı oldu
çok daha sık görülür. Toplumda % 1-1 sıklığında görüldüğü bildi
ğu şiddetli sağ üst kadran ağrısı (Murphy işareti), kolesistiti, ve da
rilmiş olup, erkek/kadın oranı 2 -7 :l’dir.
ha az sıklıkla asendan kolanjiti düşündürür. Sanlıkla beraber asitin
Konjuge Hiperbilirubinemi Bu durum, iki nadir kalıtsal has oluşu, sirozu veya peritoneal yayılımı olan malignansiyi düşündü
talıkta görülür: D u b in -Jo h n s o n ve R o t o r s e n d r o m la r ı (Tablo 45-1). rür.
Her iki durumda da, tipik olarak hayatın ikinci kuşağında, asemp- Labaratuvar Testleri Açıklanmamış sanlığı değerlendirirken,
tomatik sanlık mevcuttur. Dubin-Johnson sendromundaki defekt, klinisyenin ilk değerlendirmesinde yardımcı olabilecek bir seri
birçok organ için spesifik olan kanaliküler organik anyon taşıyıcıyı testler mevcuttur. Serum total ve direkt bilirubin fraksiyonları, ami-
kodlayan gendeki nokta mutasyonudur. Bu hastalarda, bilirubinin notransferazlar, alkalin fosfataz, albumin ve protrombin zamanının
safra kanallanna itrahında değişiklik mevcuttur. Rotor sendromun- tayini banlar arasındadır. Enzim testleri [alanin aminotransferaz
da ise, bilirubinin karaciğer depolanmasında bir problem var gibi (ALT), aspartat aminotransferaz (AST) ve alkaline fosphataz], pa-
görünmektedir. Bu iki hastalığı birbirinden ayırt etmek mümkün tofizyolojik sürecin hepatoselüler ya da kolestatik kökenli olup ol
dür, ancak selim seyirleri dolayısı ile gereksizdir. madığının ayırt edilmesinde yararlıdır (Bkz Tablo 293-1 ve Şekil
BAŞKA KARACİĞER T EST AN ORM ALLİKLERİNE 45-1) ve hangi ek tahlillerin yapılması gerektiği konusunda aydın
EŞLİK EDEN HİPERBİLİRUBİNEM İ Bu bölümün kalan kıs latıcıdır. Hepatoselüler hastalığı olanlarda, aminotransferaz düzey
mı, diğer karaciğer test anormalliklerinin eşlik ettiği konjuge hiper- leri alkalen fosfataza kıyasla daha yüksektir, kolestatik hastalığı
bilirubinemisi olan hastaların değerlendirilmesine odaklanacaktır. olanlarda ise alkalen fosfataz düzeyi aminotransferazlara kıyasla
Bu hastalar: (a) primer hepatoselüler anormallik, (b) intra ya da daha yüksektir. Bilirubin düzeyleri, her iki durumda da ağırlıklı
ekstrahepatik kolestaz olarak iki gruba bölünebilir. Bu aynmın ya olarak arttığından, ayırıcı tanıda yardımcı değildir.
258 'i A A yon oluşturarak hepatik hasara neden olabilir. Çevresel toksinler de
önemli bir hepatoselüler hasar nedeni olabilir. Vinil klorid gibi en
Enzimler ek olarak, karaciğer fonksiyonlarını değerlendirebil düstriyel kimyasallar, pirolizidine alkaloidleri içeren bitkisel ajan
mek için tüm hastaların serum albümin düzeyi, ve protrombin za lar (Jamaika çalı çayı), ve yüksek hepatotoksik etkili Amanita phal
manı ölçümleri yapılmalıdır. Düşük albümin düzeyi, siroz ya da loides veya vema içeren yabansıl mantarlar, örnek olarak verilebi
kanser gibi kronik bir hastalığı işaret eder. Normal albumin düzeyi lir.
, viral hepatit, koledokolitiasis gibi daha akut seyirli hastalıkları dü Kolestatik H astalıklar Karaciğer testleri, kolestatik bir hasta
şündürür. Protrombin zamanı yükselmişse; ya uzamış sarılığa ikin lığı işaret ediyorsa yapılacak ilk iş bunun intra ya da extrahepatik
cil olarak vitamin K absorbsiyonunun bozulması, dolayısı ile vita olup olmadığının belirlenmesidir. (Şekil 45-1) Ayrım zor olabilir.
min K eksikliği akla gelmelidir, veya belirgin olarak hepatoselüler Öykü, fizik muayene ve laboratuar testleri sıklıkla aydınlatıcı de
disfonksiyon mevcuttur. Parenteral vitamin K verilmesine rağmen ğildir. Sonraki adım ultrasonografik inceleme olmalıdır. Ultraso-
protrombin zamanında düzelme olmaması, ciddi hepatoselüler ha nografik inceleme ucuzdur, ve hastaya iyonizan radyasyon vermez.
sarı gösterir. Yüksek duyarlılık ve özgüllükle intra ve ekstrahepatik safra yolla
Bilirubin, enzimler, albümin ve protrombin zamanı test sonuç rının dilatasyonunu belirleyebilir. Dilatasyomınun olmaması intra-
lan, sanlığı olan hastada patolojik sürecin hepatoselüler ya da ko- hepatik kolestazı, olması ise ekstrahepatik kolestazı düşündürür.
lestatik bir hastalığa mı bağlı olduğu sorusunun yanıtını genellikle Sirozlu ya da primer sklerozan kolanjiti (PSC) olan hastalarda,
verdirir. Her birinin nedenleri, ve değerlendirilmesi tamamen fark skarlaşmanın intrahepatik safra yollarının dilatasyonunu önlemesi
lıdır. ne bağlı olarak; veya ortak safra kanalının kısmi tıkanması sonucu
Hepatoselüler D urum lar Sarılık yapan hepatoselüler hasta yanlış negatif sonuçlar olabilir.
lıklar; viral hepatitler, ilaç ya da çevresel etken toksisiteleri, alkol, Ultrasonografi ekstrahepatik kolestaz varlığını belirleyebilir,
ya da herhangi bir nedene bağlı olarak gelişmiş son dönem siroz ancak tam olarak yerini ve tıkanmanın nedenini nadiren aydınlata
dur (Tablo 45-2). Wilson hastalığı genç erişkinlerde düşünülmeli bilir. Barsak gazı nedeniyle, ortak safrâ kanalının distali ultrasö-
dir. Otoimmün hepatitler genellikle genç-orta yaşlı kadınlarda gö nografik olarak zor görüntülenebilir. Sonraki uygun inceleme, CT
rülürse de herhangi bir yaşta erkek ya da kadında da görülebilir. Al
ve E R C P’dir, CT, pankreas başının değerlendirilmesinde ve özel
kole bağlı hepatit, viral ve toksik hepatillerden serum aminotrans-
likle safra kanalcıklarının dilatasyonunun yokluğunda distal kole-
feraz paterni ile ayırt edilebilir. Alkole bağlı hepatitli hastalarda
dokolitiyasisin belirlenmesinde ulrasonografık incelemeye göre da
AST/ALT oranı en az 2:1 dir. AST düzeyi nadiren 300 U/L düzeyi
ha üstündün Koledokolitiyasis tamsı koymada ERCP altın standart
ni aşar. Oysa diğer iki durumda aminotransferaz düzeyleri genellik
tekniktir, Bu işlem, yan-görüşlü endoskopun duodenuma peroral
le 5 0 0 U/L’yi aşar, ve A LT düzeyi AST düzeyine eşit ya da büyük
olarak yerleştirilmesini takiben, ampulla Vaterinin içine bir katete-
tür. Aminotransferaz düzeyindeki yükselmenin derecesi, hepatose
rin ilerletilmesi ve kateterden kontrast madde verilerek ortak safra
lüler ve kolestatik hastalıkların ayırt edilmesinde de yardımcı ola
kanalı ve pankreas kanalınının görüntülenmesidir. Ortak safra ka
bilir. 8 kat ya da daha az yükselmeler her iki durumda da görülebi
nalının kanülasyon başarısı, işlemcinin tecrübesi ile orantılı olup
lirken, 25 kat veya daha fazla yükselmeler öncelikli olarak hepato
% 80-95 arasındadır, Tanısal yeteneklerinin yanış ıra tedavi edici gi
selüler hastalıklarda görülür. Sirozu olan sarılıklı hastalarda serum
rişimlere de uygun bir işlemdir. Ortak safra kanalı taşlarının alın
aminotrapsferazlan normal ya da hafifçe yükselmiş bulunur.
ması ve stent yerleştirilmesi gibi. ER C P’nin başarısız olması duru
Hepatoselüler hastalığın varlığı belirlenmişse, klinisyenin baş
munda transhepatik kolanjiyografi aynı bilgileri sağlayabilir. Man
vuracağı uygun testler; hepatit A lgM antikoru, hepatit B yüzey an
yetik rezonans kolanjiöpankreatografi (MRCP), hızla gelişmekte
tijeni, ve kor IgM antikoru,ve hepatit C viral RNA testleridir. Akut
olan non-invazif bir safra ve pankreatik kanalları görüntüleme tek
hepatit C ’den kuşkulanıyorsa, serumda ölçülebilir düzeye ulaşması
niğidir ve tedavi edici girişim uygulanacağı düşünülmediğinde
haftalar sürdüğü için hepatit C viral RNA testine çok güvenilemez.
E R C P ’nin yerini alabilecek bir teşhis yöntemi olabilir.
Duruma göre hepatit D,E; Epstein-Barr ve şitomegalovirus’a
Belirgin intrahepatik kolestazı olan hastalarda tanı, sıklıkla per-
(CMV) yönelik testler endike olabilir. Serüloplazmin, Wilson has
talığının başlangıç tarama testidir. Otoimmün hepatit testleri, anti- kütan karaciğer biyopsisi eşliğinde serolojik testlerle konulur. Ola
nükleer antikor veya spesifik immünglobulin ölçümlerini içerir. sı intrahepatik kolestaz nedenlerinin listesi oldukça uzundur
İlaca bağlı hepatitler, öngörülebilen ya da öngörülemeyen ol (Tablo 45-3). Bir dizi hepatoselüler patemde hasar oluşturan etken,
mak üzere ikiye ayrılır. Öngörülebilen ilaca bağlı hepatitler doza kolestatik görünümde bir tabloya da neden olabilir. Hepatit B ve C,
bağımlıdır, belirli dozda ilaç alan tüm bireyler etkilenir. Klasik ör kolestatik hepatite (fıbrozan kolestatik hepatit) neden olabilir ve
nek asetaminofen hepatotoksisitesidir, Öngörülemeyen ya da idi- safra kanalı obstruksiyonuna benzeyen histopatolojik değişiklikle
osenkratik ilaç reaksiyonları doz bağımlı değildir, ve popülasyonun re yol açabilir. Bu durum, organ nakli yapılmış hastalarda rapor
küçük bir bölümünde görülür. Çok sayıda ilaç idiosenkratik reaksi- edilmiştir. Hepatit A, alkolik hepatit, EBV ya da CMV infeksiyon-
lan, kolestatik karaciğer hastalığı şeklinde belirebilir.
İlaç bağımlı hepatitlerin bir bölümünde , intrahepatik kolestaz
Tüfoio 45-2 Sarılık Oluşturabilen Uepaioselüler Hastalıklar
da oluşur, ve ilgili ilacın kesilmesiyle patofizyolojik süreç sonlanır,
Viral hepatiüer ancak kolestazm kaybolması aylar geçmesini gerektirebilir. Anabo-
Hepatit A, B, C, D, ve E lik ve kontraseptif sterodler, kolestaza en sık yol açan ajanlardır.
Epstein-Barr virus
Chlorpromazine, imipramine, tolbutamide, sulindac, cimetidine, ve
Cytomegalovirus
Herpes simplex erythromycin estolate, kolestatik hepatit oluşturduğu bildirilmiş
Alcohol ajanlardır. Trimethoprim, sulfamethoxazole ve penisilin tabanlı an
İlaç toksisitesi tibiyotik ( ampicUlin, dicloxacillin ve clavulinic acid) kullanan ki
Öngörülebilir, doz bağımlı, örn.: acetaminophen şilerde de görülebilir. Nadiren ilacın erken bırakılmasına karşın
öngörülemez, idiosenkratik, örn: isoniazid
kronik kolestaz ve ilerleyici fibrozis oluşabilir. Kronik kolestaz,
Çevresel toksinler
Vinyl chloride
chlorpromazine ve prochlorperazine ile ilişkilendirilmektedir.
Jamaika çalı çayı-pirolizidine alkaloidleri P r im e r B iliy e r S iro z , ağırlıklı olarak orta yaş kadınlarda görü
Yabansıl mantarlar-Amanita phalloides veya vema len bir hastalıktır, ve interlobüler safra kanallarındaki ilerleyici yı
Wilson hastalığı kım sözkonusudur. Tanı, hastalanıl % 95’inde bulunan antimito-
Otoimmün hepatitler kondriyal antikorlar ile konur. P r im e r s k lero z a n k o la n jil (PSC), bü-
tim i i.>- > ‘ı . ı ı i i ı k u l u ş t t ı r u n K o l e s t a t i k H a s t a l ı k l a r 4:3 Sarılık 259
t. lımahep.nık
.V Viral hqiatitler bir dizi GIS kanseri) ile ilişkili olan paraneoplastik sendrom sayıla
1. Fibrosan kolestatik hepatitleraehepatit B ve C bilir. Yoğun bakım ünitelerinde kolestaz gelişen hastalarda; sepsis,
2. Ilepalit A, Epstein-Barr virus, cytomegalovirus şok karaciğeri ve TPN sarılığı akla gelmelidir. Kemik iliği nakli
B. Alkolik hepatit
sonrası gelişen sarılıklarda venookluzif hastalık veya gTaft-versus-
C İlaç toksisitesi
1. Saf kolestazaeanabolik ve kontraseptif steroidler host hastalığı ilk akla gelecek durumlardır.
2 . Kolestatik hepatitschlorpromazine, erythromycin estolate E k s t r a h e p a t ik k o le s t a z nedenleri benign ve malign olmak üze
3. Kronik kolestazschlorpromazine and prochlorperazine re ikiye ayrılabilir (Tablo 45-3) Malign nedenler arasında; pankre
D. Primer bilier siroz as, safrakesesi, ampuller ve kolanjiyokarsinoma sayılabilir. Kolan-
E. Primer sklerozan kolanjit
jiyokarsinoma sıklıkla PSC ile karıştırılır, çünkü görünümü hemen
p. Kaybolan safra kanalı sendromu
1. Kronik karaciğer transplantasyon rejeksiyonu hemen PSC ile özdeş olduğu için tanısı oldukça zordur. Pankreas,
2. Sarkoidoz safra kesesi tümörleri ve kolanjiyokarsinoma nadiren rezektabldır,
3. İlaçlar ve prognozlan kötüdür. Ağrısız sarılık şeklinde ortaya çıkan ampul
G. Kalıtsal ler karsinoma en yüksek cerrahi kür oranına sahiptir.Diğer kanser
I. Benign tekrarlayım kolestaz
lere bağlı hiler lenfadenopati, safra yollarının ekstrahepatik obst-
H. Gebelik Kolestazı
I. Total parenteral beslenme rüksiyonuna neden olabilir.
J. Nonhepatobilier sepsis K o le d o k o lit iy a s is , en sık ekstrahepatik kolestaz nedenidir. Kli
K. Benign postoperatif kolestaz nikte minimal enzim yüksekliklerine eşlik eden hafif sağ üst kad
L. Paraneoplastic sendrom ran ağrısı ile görülebileceği gibi, sanlığın eşlik ettiği asendan ko
M. Venookluzif hastalık
lanjit, sepsis, ve dolaşım yetmezliği şeklinde de görülebilir. Ekstra
N. Graft-versus-host hastalığı
II. Ekstrahepatik hepatik safra yollarına sınırlı olan, klinik öneme sahip striktürlerle
A. Malign PSC oluşabilir. Seri endoskopik dilatasyonlarla, önemli striktüre
1. Kolangiokarsinoma sahip hastalar etkin olarak tedavi edilebilir. Kronik pankreatit,
2. Pancreas kanseri pankreas başından geçen distal ortak safra kanalında striktür oluşu
3. Safra kesesi kanseri
muna neden olabilir. AIDS kolanjiyopati, safra kanalı epitelininin
4. Ampuller kanser
5. Porta hepatis lenf nodlannın malign tutulumu sıklıkla CMV veya kriptosporidium ile infekte olması sonucu geli
B. Benign şir ve kolanjiyografık olarak PSC ’ye benzer. Bu hastalarda serum
1. Koledokolitiasis alkalen fosfotaz düzeyleri çok yüksektir, ortalama 8 0 0 IU/L, ancak
2. Primer sklerozan kolanjit bilirubin düzeyi hemen hemen normaldir. Bu hastalarda tipik ola
3. Kronik pankreatit
rak sanlık görülmez.
4. AIDS kolanjiyopati
Ö Z E T Bu bölümün amacı, sanlık oluşturan tüm durumlarla il
gili ansiklopedik gözden geçirme değildir. Klinisyene, sanlıklı bir
yük safra kanallarının fibrozisi ve yıkımı ile karakterizedir. Sadece hastayı akılcı bir şekilde değerlendirmenin yollan gösterilmek is
intrahepatik safra yollarını tutarak kendini intrahepatik kolestaz tenmiştir (Şekil 45-1).
şeklinde gösterebilir. Ancak hastaların % 65’in de hem intrahepatik Kısaca özetlenmek gerekirse başlangıç adımı, uygun kan test
hem de ekstrahepatik safra yollan tutulumu vardır. PSC tanısı leriyle izole serum bilirubin yüksekliği olup olmadığının belirlen
ERCP yardımıyla konur. Patognomonik olan bulgu, proksimalinde mesidir. Yüksekse konjuge fraksiyonda mı unkonjuge fraksiyonda
dilatasyon olan bir çok striktüre sahip safra kanalcıklarıdır. Bu has mıdır bu belirlenmelidir. Başka karaciğer test anormallikleri eşlik
taların yaklaşık % 75’inde inflamatuar kalın barsak hastalığı da var ediyorsa hiperbilirubinemi, hepatoselüler mi kolestatik mi aynmı
dır. yapılmalıdır. Kolestatik ise intrahepatik midir ekstrahepatik mi bu
K a y b o la n s a f r a k a n a lı se n d r o m u ve erişkin safra kanalı azlığı, soru yanıtlanmalıdır. Bütün bu sorular, dikkatli bir öykü, fizik mu
nadir görülen hastalıklardır ve karaciğer biyopsi örneklerinde azal ayene, laboratuar testleri, radyolojik görüntüleme ve işlemlerin
mış safra kanalcıkları ile karakterizedir. Histolojik tablo, primer bi- yardımı ile yanıtlanabilir.
liyer sirozdaki gibidir. Bu tablo, karaciğer naklindeki kronik rejek-
BİBLİOGRAFYA
siyonda, ve kemik iliği nakli sonrası graft-versus-host hastalığında
görülebilir. Kaybolan safra kanalı sendromu, sarkoidoz’da, klorp- BERG CL et al: Bilirubin metabolism and the pathophysiology of jaundice, in
romazin alan kişilerde ve idiyopatik olarak nadiren görülebilir. İnt Schijfs Diseases o f the Liver. 8th ed, ER Schiff et al (eds). Philadelphia,
Lippincott, 1999
rahepatik kolestazın, a ile v i in tr a h e p a tik k o le s t a t ik s e n d r o m la r l - I ll , BERK PD, NOYER C (eds): Bilirubin metabolism and the hereditary hyperbili
gibi ailevi formları da vardır. Benign tekrarlayım kolestaz, otozo- rubinemias. Semin Liv Dis 14:321, 1994
mal resesif bir hastalık olup, muhtemelen safra asiti taşıyıcısı P ti BLANCKAERT N, FEVERY J: Physiology and pathophysiology of bilirubin
metabolism, in Hepatology: A Textbook o f Liver Disease, 3d ed, D Zakin,
pi ATPase genindeki mutasyondan kaynaklanmaktadır. Bu hastalık
TD Boyer (eds). Philadelphia, Saunders, 1997
tekrarlayım sarılık ve kaşıntı epizodları ile bilinir ve bu epizodlar FOX JJ et al: Treatment of the Crigler-Najjar syndrome type 1 with hepatocyte
kendiliğinden geçmesine karşın debilizan olabilir. Gebelik kolesta- transplantation. N Engl J Med 338:1422, 1998
zı, ikinci ve üçüncü trimestirde görülebilir ve doğum sonrasında PRATT DS, KAPLAN MM: Laboratory tests, in Schijfs Diseases of the Liver,
8th ed, ER Schiff et al (eds). Philadelphia, Lippincott, 1999
kaybolur. Nedeni bilinmemekle birlikte kalıtsal olduğu ve östrojen
TRAUNER M et al: Molecular pathogenesis of cholestasis. N Engl J Med
verilmesiyle kolestazın tetiklenebileceği düşünülmektedir. 339:1217, 1998
Diğer intrahepatik kolestaz nedenleri arasında, total parenteral WEISS JS et al: The clinical importance of a protein,bound fraction of serum bi
lirubin in patients with hyperbilirubinemia. N Engl J Med 309:147, 1983
beslenme, nonhepatobiliyer sepsis, benign postoperatif kolestaz ve
ZIMMERMAN HJ: Hepatoxicity: The Adverse Effects of Drugs and Other
bir dizi malignansi (Hodgkin hastalığı, medüller tiroid kanseri, hi- Chemicals on the Liver, 2d ed. Philadelphia, Lippincott Williams & Wilkins,
pernefroma, renal sarkoma, T hücreli lenfoma, prostat kanseri ve 1999
260 il j {asU'li-;îır:n ,*na Bufj'ikıa ve Takdim Şekilleri likle hepatoselüler karsinoma ait sert sesler, ya da yüzeyel bir no-
dülün sürtünme sesi alınabilir, göbek deliği üzerinde venöz ses por
tal hipertansiyon ile karaciğer etrafında artmış kollateral kan akımı
4 6 ; RobertW .Glickman nın işareti olabilir. Hasta pozisyonuna bağlı olarak değişen sıvı dal
gası peritoneal sıvı varlığının göstergesidir. Obez hastalarda az
] ABDOMINAL, ŞİŞLİK VE ASSİT miktarda sıvının varlığını göstermek zor olabilir, bazen bu sıvı has
_____ Mustafa Aktekin taya diz-dirsek pozisyonu verdirilerek tespit edilebilir, az miktarda
sıvı genellikle kamın ultrason ile incelenmesi sonucu tespit edile
bilir. Ultrason karında en az 100 mL’lik bir sıvıyı tespit edebilir.
ABDOMINAL ŞİŞLİK Abdominal şişlik ya da gerginlik kli Dikkatli bir perküsyon ile yaygın bir abdominal şişlik ile büyümüş
nikte sık karşılaşılan bir problem olarak sistemik ya da abdominal uterus, over kisti ya da genişlemiş mesane gibi lokalize şişliklerin
bir hastalığın ilk belirtisi olabilir. S ü b je k t if abdominal genişlemeler, ayırt edilmesi mümkündür. Perküsyonla ayrıca aşın küçük ya da
eğer fizik muayene ile artmış abdominal çevre ya da lokal şişlik büyük karaciğer de farkedilebilir. Normal karaciğer matitesinin
bulgulan yoksa, genellikle geçici ve çoğunlukla fonksiyonel bir kaybı masif hepatik nekroza bağlı olabildiği gibi, organ perforasyo-
gastrointestinal bozuklukla ilişkili olan doluluk ya da şişlik şeklin nu sonucu periton boşluğunda serbest hava varlığının da bulgusu
de bir his olarak tanımlanır. Kamın belirgin hale geldiği obezite ve olabilir.
lomber lordoz gibi durumlar, hasta hikayesi ve dikkatli bir fizik Masif assitte p a lp a t io n genellikle zor olup, sadece karaciğer ile
muayene ile periton boşluğunun hacmindeki gerçek artıştan kolay dalağın ballotman metodu ile palpasyonu mümkündür. Okült siro
lıkla ayrılabilir. zun tek kanıtı olarak hafif büyümüş dalağa eşlik eden assit buluna-
Klinik Hikaye Kemer ya da giysi bedenlerindeki sürekli artış, büir. Portal hipertansiyon bulgulan varsa, yumuşak bir karaciğer
abdominal ya da inguinal fıtıklar ya da lokal şişlikler nedeni ile ab obstrüksiyonun ekstrahepatik olduğunu, katı bir karaciğer ise portal
dominal şişlik ilk olarak hastanın kendisi tarafından fark edilebilir. hipertansiyonun siroza bağlı olduğunu gösterir. Assit varlığında çok
Genellikle ciddi abdominal büyümeler haftalar ya da aylar içinde sert ve nodüler bir karaciğer tümör tarafından infiltre olmuş bir ka
fark edilemez, çünkü ya hastada aynı zamanda obezite vardır, ya da raciğerin işaretidir. Bu durumda assit periton yayılımına bağlıdır.
assit herhangi bir ağrı ya da lokal şikayet oluşturmayacak derecede Sert bir periumbilikal nodül (Sister Mary Joseph nodülü) varlığı pel-
sinsi olarak gelişmiştir. İlerleyici abdominal gerginlik, böğür ve ka vik ya da gastrointestinal primer tümörden metastazın göstergesidir.
sıkta bir "çekme" ya da "gerilme" hissi ile bel bölgesinde belli be Pulsatil bir karaciğer ve assit triküspit yetmezliğinde bulunabilir.
lirsiz bir ağrıya eşlik edebilir. Lokalize ağrı genellikle bir abdomi Kitlenin solid ya da kistik, düzgün ya da irregüler olup olmadı
nal organ (örneğin, bir pasif konjesyonlu karaciğer, büyümüş dalak ğı ve solunumla hareket edip etmediği tespit edilmelidir, Karaciğer,
ya da kolon tümörü) tutulununum sonucudur. Assitli sirozda ağn dalak ve safra kesesi adezyonlarla ya da bir tümörle sabit hale gel
olağan değildir ancak varsa pankreatit, hepatoselüler karsinom ya medikçe solunumla hareketlidir. Solunumla hareket etmeyen fîkse
da peritonit akla gelmelidir. Gergin assit ya da abdominal tümörler bir kitle onun retroperitoneal olduğunu gösterir. Hassasiyet, Özel
karın içi basıncını arttırarak hazımsızlık ve gastroözefageai reflü likle lokalize ise, abse gibi enflamatuar bir durumun belirtisi olabil
kaynaklı göğüste yanmaya neden olur. Ayrıca diyaframın yüksel diği gibi, visseral peritonun ya da tümör nekrozuna bağlı gerilme
mesi sonucu dispne, ortopne ve takipne görülür. Assit sıvısının nin göstergesi de olabilir, Rektal ve pelvik muayene zorunludur ve-
muhtemelen diyaframdaki lenfatik kanallar aracılığı ile sızması so daha önce tespit edilmemiş tümör ya da enfeksiyona bağlı kitleleri
nucu, daha çok sağ tarafta görülen plevral efüzyonun da bulunma ortay çıkarabilir.
sı solunum güçlüğünün artmasına yol açar. Yaygın abdominal şişli R a d y o lo jik y ö n t e m le r v e l a b o r a t u a r tetkikleri fizik muayene ile
ği olan hasta alkol alımı, sanlık ya da hematüri ve dışkılama alış-, elde edilmiş bulgulan desteklemek ve geliştirmek adına son derece
kanlıkları açısından sorgulanmalıdır. Böyle bir hikayenin olması gereklidir. Ayakta ve yatarak çekilen grafılerde intestinal obstrüksi
durumunda okült siroz, peritonu da tutan kolon tümörü, konjestif yonun tipik bulgusu olan dilate olmuş ince barsak bölümlerinde sı
kalp yetmezliği ya da neffozdan şüphelenilmesini gerekir. vı seviyelerinin tespiti ya da assitin belirtisi olan yaygın abdominal,
Fizik Muayene Dikkatli bir fizik muayene ile abdominal şişli bulanıklık ile psoas gölgesinin kaybı ortaya konabilir. Ultrasonog-
ğin etiolojisi hakkında ipuçlan elde edilebilir. Örneğin palmar eri rafi, assitin tespiti, kitle varlığının araştırılması ve karaciğer dalak
teni ve spider anjiom altta yatan bir siroza işaret ederken, suprakla- boyutlannın belirlenmesi açısından çok değerlidir. Bilgisayarlı to
viküler adenopati (Virchow nodülü) gastrointestinal malignite şüp mografi (BT) de benzer bilgileri sağlar. BT retroperiton, pankreas
hesini uyandırır. ve lenf nodlannın görüntülenmesinde daha gereklidir. Düz grafiler-
Kamın in sp e k s iy o n u önemlidir. Kamın konturlannı inceleyerek le ülseratif kolite bağlı genişlemiş bir kolon tespit etmenin yanı sı
lokal ya da genel şişlik ayrımı yapılabilir. Gergin olarak büyümüş ra karaciğer ve dalak boyutları konusunda da değerli bilgiler edini
bir karnı, gerilmiş cilt, şişmiş böğür ve dışa dönmüş göbek deliği lebilir. Diaframın sağ tarafında yükselme ve düzensizlik karaciğer
assitin karakteristik özellikleridir. Göbek deliğinden uzaklaşan absesi ya da hepatoselüler karsinomun bir göstergesi olabilir. Gast
tarzda akım yönüne sahip venöz damarların karın üzerinde belirgin rointestinal sistemin baryum ya da diğer kontrast maddelerle ince
hale gelmesi sıklıkla portal hipertansiyon kaynaklıdır. Kamın alt lenmesi genellikle primer tümöre yönelik araştırmalarda gereklidir.
kısımlarından göbek deliğine doğru akım gösteren venöz kollate- ASİT Asitli bir hastanın değerlendirilmesinde esas amaç asitin
rallerin bulunması ise v. cava inferior’da tıkanmayı düşündürür. nedenini ortaya koymaktır. Çoğu vakada asit siroz, konjestif kalp
Buna karşılık yukarıdan göbek deliğine doğru olan akım v. cava su- yetmezliği, nefroz ya da dissemine karsinomatozis gibi iyi bilinen
perior’da tıkanıklığın göstergesidir, intestinal obstrüksiyon ya da bir hastalığın parçası olarak görünür. Bu gibi durumlarda hekim
gerginlikte karında "kubbeleşme" denilen, alttaki barsak bölümleri asitin altta yatan ana hastalığın bir parçası mı yoksa, tamamen fark
nin oluşturduğu görülebilir kabanntılar bulunur. Soldan sağa doğru lı bir hastalık nedeni ile mi olduğunu iyi tespit etmelidir. Bu ayrım
peris taltizmin belirgin olduğu epigastrik bir kitle genellikle pilor asitin nedeni gayet açık gibi görünse bile yapılmalıdır. Örneğin
obstrüksiyonunun göstergesidir. Metastazlı bir karaciğer sağ üst kompanse siroz ve minimal asiti olan bir hastada sodyum kısıtla
kadranda nefes almakla hareket eden nodüler bir kitle olarak göz ması ve diüretik tedaviye rağmen kontrol altına alınamayan asit ar
lenebilir. tışı olduğunu düşünelim. Durumun kötüleşmesi progresif karaciğer
O skü ltasy on ile intestinal obstrüksiyona ya da aşın sıvı ve gaz hastalığının tipik görüntüsü olarak değerlendirilebilir. Ancak bu de-
içeren dilate bir organa ait sesler alınabilir. Büyümüş bir karaciğer kompanzasyon durumundan bir okült hepatoselüler karsinom, por
üzerinde dikkatli oskültasyon ile bazen vasküler bir tümöre, özel tal ven trombozu, spontan bakteriyel peritonit ya da tüberküloz bi
le sorumlu olabilir. Sirozu ve asiti olan hastada tüberküloz perito 46 Abdominal Şişlik ve Asit 261
nit ya da hepatoselüler karsinom tanısı koymaktaki düşük başarının
bir yansıması da, mevcut hastalığa bu tür durumların da eklenebi mL’de 250’den fazla beyaz küre görülmesi siroz için atipik bir du
leceğinden daha az şüphelenmektir. Benzer şekilde, konjestif kalp rum olup tümör ya da enfeksiyon için araştırma yapılmasını gerek
yetmezliği bulunan bir hastada peritona yayılmış dişsemine karsi tirir. Bu durum özellikle okült peritoneal enfeksiyonla birlikte be
nom nedeni ile asit gelişebilir. yaz kürenin minimal (mL’de 300-500) artışının olduğu sirotik asit
Diagnostik parasentez (50-100 mL) asitli hastada rutin değer lerin değerlendirilmesinde geçerlidir. Bu tür vakaların çoğunda
lendirmenin bir parçası olmalıdır. Asit sıvısı genel görünüm, prote Gram boyama negatif olmasına rağmen periton sıvısının kültürü
in içeriği, hücre sayısı ve differansiye hücre sayısı bakımından de mutlaka gereklidir. Asit sıvısından yatağın yanı başında kan kültü
ğerlendirilmeli, Gram ve asit-fast boyamalar ile hücre kültürü ya rü hazırlanması bakteriyel enfeksiyon varlığında dramatik olarak
pılmalıdır. Sitolojik ve hücre-blok çalışmalar hiç şüphelenilmeyen artmış pozitif kültür insidansı ile sonuçlanır (%90’a karşılık %40
bir karsinomu ortaya çıkarabilir. Tablo 46-1 ’de çeşitli hastalıklar oranda pozitif konvansiyonel laboratuar kültürü); Peritonun doğru
daki asit sıvısının bazı tipik özellikleri verilmiştir. Siroz gibi bazı dan gözlenmesi (laparoskopi) tümör, tüberküloz, ya da karaciğerin
hastalıklarda assit sıvısı transuda (25g/L’den daha az protein ve metastatik hastalıklarına ait peritoneal birikintileri ortaya koyabilir.
1.016’dan düşük dansite) özelliğinde iken, peritonit gibi diğer bazı Doğrudan görerek biyopsi alınması doğru tanının konulmasına yar
hastalıklarda eksuda özelliğindedir. Çoğu yazar asiti tanımlamak dımcı olur.
için total protein içeriğinden çok serum- asit albumin gradient Şilöz asit torasik ya da intestinal lenf sıvısının varlığı nedeniy
(SAG)'\ kullanmayı tercih ederler. Bu gradient portal basınçla doğ le bulanık, süt ya da krema gibi peritoneal sıvıya verilen addır.
rudan ilişkilidir. 1.1 g/dL’den daha büyük gradient (yüksek gradi Böyle bir sıvı mikroskopide Sudan boyası ile yağ parçalan ve kim
ent) siroza bağlı komplike olmayan asit için karakteristiktir ve %95 yasal incelemede artmış trigliserit içerik sergiler. Opak, süte benzer
olasılıkla portal hipertansiyona bağlı olan ve olmayan asiti birbirin sıvının trigliserit konsantrasyonu genellikle >1000 mg/dL’dir. Lö-
den ayırt eder. 1.1 g/dL’den daha küçük (düşük gradient) ise asitin kosit ya da tümör hücresine bağlı bulanık sıvı şilöz sıvı ile kanştı-
%95 oranında portal hipertansiyona bağlı olmadığını ve diğer ne nlabilir (psödoşilöz). Bu durumda materyale alkalinizasyon ve eter
denlere (Tablo 46-1) yönelik araştırmanın zorunlu olduğunu göste ekstraksiyon uygulamak yardımcı olur. Alkali selüler proteinleri
rir. Çeşitli hastalıklardaki asit sıvısının özellikleri konusunda fark çözer ve bulanıklığı azaltır, ekstraksiyon ise bulanıklık yağa bağlı
lılıklar olmasına rağmen, sıvının bazı özellikleri belirli bir hastalı ise sıvıda berraklaşmaya neden olur. Şilöz asit sıklıkla travma, tü
ğı düşünmek için yeterince tipiktir. Örneğin, 25g/L’nin üzerinde mör, tüberküloz, filariazis (Konu 221) ya da konjenital anomalile
protein içeren kanlı bir asit sıvısı komplike olmayan siroz için sıra re bağlı lenfatik obstrüksiyonun bir sonucudur. Nefrotik sendrom-
dışı iken tüberküloz peritonit ya da neoplazma için geçerlidir. Po da da görülebilir.
zitif Gram boyama ve polimorfonükleer hücrelerin hakim olduğu Nadiren asit sıvısı müsinöz karakterde olabilir. Bu durumda
bulanık bir asit sıvısı bakteriyel peritoniti, eğer hücrelerin çoğunlu psödomiksoma peritonei (Konu 289) ya da nadiren, peritona yayıl
ğu lenfosit ise tüberkülozu akla getirmelidir. Her asit sıvısının tam mış mide ile kolonun kolloid karsinomasım düşünmek gerekir.
incelemesi çok önemlidir özellikle bazen sadece tek bir anormal Bazen asit, görünüşte altta yatan belirgin bir hastalık olmasa bi
bulgu olabilir. Örneğin tipik transuda özelliğindeki bir sıvıda le, izole bir bulgu gibi gelişebilir. Bu durumda asit sıvısının dikkat-
Hücre Sayımı
Siroz Saman rengi ya da safra <25 (%95) > 1.1 %1 <250 (% 90);“bas Sitoloji, hücre blok,
boyalı km olarak mezo- peritoneal biopsi
telyal
Neoplazma Saman rengi, hem orajik, > 25 (%75) < 1.1 %20 > 1000 (% 50); de- Peritoneal biopsi,
müsinöz ya da şilöz ğişik hücre çeşit- hızlı asit basilleri
leri için boyama ve
kültür
Tüberküloz peritonit Berrak, bulanık, > 25 (%50) < 1.1 %7 > 1000 (%70); ge- Pozitif gram boya-
hemorajik, şilöz nellikle % 70 len- ma ve kültür
fositler
Piyojenik peritonit Bulanık ya da piirülan Pürülan ise, <25 < 1.1 Nadir Baskın olarak poli
morfonükleer löko-
sitler
Konjestif kalp Saman rengi Değişken, 15-53 > 1.1 %10 <1000 (%90); genel
yetmezliği likle mezotelyal,
mononükleer
Nefroz Saman rengi ya da şilöz <25 (%100) < 1.1 Nadir <250; mezotelyal Eğer şilöz ise eter
mononükleer ekstraksiyonu,
sudan boyama
Pankreatik asit Bulanık, hemorajik Değişken, < 1.1 Değişken kan Değişken Asidik sıvı ve se
(pankreatit, psödokist) ya da şilöz sıklıkla >25 lekeli olabilir rumda artmış
anilaz
a Sıvıyı test etme ve hastalan seçme şartlan aynı olmadığı için parantez olarak değerlendirilmelidir, içindeki yiizdeler anormal bulgunun kesin insidansından çok büyüklük sırası
262 'i --I;l;.f,ı’:!<i;irın/.m.; BuUuian ve fakdim ■ Şekilleri ren graııülomata görülür. Tüberkülozda periton sıvısının kültür ve
biyopsisi 6 hafta gibi bir süreyi gerektirdiğinden, uygun boyamay
li analizi incelemenin yönünü belirler. Yapılacak işlemler sıvının la elde edilen karakteristik histolojik görünüm antitüberküloz teda
y ü k s e k g r a d ie n t (tra n s u d a ) ya da düşük gradient (eksuda) özelli vinin başlatılmasını sağlar. Benzer şekilde peritoneal tutulum tanı
ğinde olup olmadığının tespiti ile başlar. Yüksek gradient (transu sı genellikle periton sıvısının sitolojik analizi ya da sitoloji negatif
da) özelliğinde etiolojisi belirsiz asit sıklıkla okült siroz, hepatik si- ise periton biyopsisi ile konur. Uygun tamsal çalışmalar daha son
nuzoidal basınç ya da ııefroz ve protein kaybettiren enteropati gibi ra primer tümörün kökenine ve cinsine yönelik olarak yürütülür.
hipoalbuminemik durumlara bağlıdır. Karaciğer fonksiyonlarının Pankreatik asit (Tablo 4 6 -1 ) daima pankreatik sıvının pankreasın
iyi korunduğu (normal albumin) sirozda asit gelişimi daima ciddi duktal sisteminden ekstravazasyonu, en sık olarak da bir psödokist-
portal hipertansiyon (Konu 298) durumunda gözlenir. Değerlendir ten sızma, sonucu gelişir. Ultrason ya da BT incelemeleri takiben
me karaciğer fonksiyon testleri, karaciğer-dalak scanning, nodüler pankreas kanalının direk kanülasyonu [endoskopik retrograd ko-
değişiklikleri tespit edebilmek için karaciğer görüntüleme yöntem lanjiopankreatografı (ERCP)] ile kanalın görüntülenmesi genellik
leri (örneğin, BT ya da ultrason) ya da portal hipertansiyonu düşün le sızıntının yerini ortaya çıkarır ve cerrahi uygulamalara imkan
dürecek izotopun kolloid değişimini içermelidir. Bazen portal hi sağlar.
pertansiyonu tespit etmede hepatik venöz wedge basınç faydalı ola Asit oluşumuna yol açan fizyolojik ve metabolik etkenlerin
bilir. Son olarak, eğer klinik endikasyon varsa, karaciğer biyopsisi analizi (detaylar için Konu 298), asit sıvısının özelliklerinin değer
siroz tanısını ve belki de etiolojik nedenini ortaya koyacaktır. Diğer lendirmesi ile birlikte daima asit etiolojisini ortaya çıkarır ve uygun
etiolojik nedenler hepatik venöz konjesyon ve dolayısıyla asit ile tedavinin yapılmasını sağlar.
sonlanabilir. Sağ taraftaki kalp kapakçıklarının hastalığı ve özellik
le konstrüktif perikardit şüpheleri arttırır ve daha kesin bir tanı için BİBLİO G R A FYA
kardiyak görüntüleme yöntemleri ve kardiyak kateterizasyon gere LIPSK Y M S, STERNBACH M R: Evaluation and initial management of patients
kebilir. Hepatik ven trombozunda hepatik venler görüntüleme tek with ascites. Am Fam Physician 54:1327, 1996
nikleri (Doppler ultrason, anjiografi, BT, MRG) aracılığı ile görün MCHUTCHISON JG : Differential diagnosis of ascites. Semin Liver Dis 17:191,
1997
tülenerek obliterasyon, tromboz ya da tümör tarafından oluşturul
PARSONS SL et at: Malignant ascites. B r J Surg 83:6, 1996
muş obstrüksiyon ortaya çıkarabilir. Nadiren, transuda niteliğinde PINTO PC et al: Large volume paracentesis in nonedematous patients with ten
ki asit överin benign tümörü, özellikle de asit ve hidrotorakslı fib se ascites: Its effect on intravascular volume. Hepatology 8:207, 1988
roma (Meigs sendromu) ile birlikte görülebilir. RECTOR WG JR , REYNOLDS T B : Superiority o f the serum: ascites albumin
difference over the ascites total protein concentration in separation of "tran-
Düşük g r a d ie n t (e k s u d a ) a s it başta enfeksiyon ve tümör olmak
sudative” and "exudative” ascites. Am J Med 77:83, 1988
üzere primer peritoneal durumlara yönelik incelemeleri başlatmalı RUNYON BA: Management o f adult patients with ascites caused by cirrhosis.
dır. Asit sıvısının rutin bakteriyolojik kültürü genellikle enfeksiyöz Hepatology 27:264, 1998
peritonite yol açan organizmayı ortaya çıkarır. Tüberküloz peritonit RUNYON B A et al: The serum-ascites albumin gradient in the differential diag
(Tablo 46-1) tanısı en iyi perkütan ya da laparoskopik periton bi nosis of ascites. Ann Intern Med 117:215, 1992
Kısım 7
BÖBREK VE İDRAR YOLLARI FONKSİYONLARINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER
ma hesaplanırken hata yapılırsa ilaç toksisitesine bağlı önemli mor- ile akut olarak yükselebilir. Kreatinin proksimal tübülden organik
bidite ve mortaliteye yol açılır (ör.digoksin, aminoglikozitler). bir yolla salgılanabilir. Kreatinin klerensine bakılamayan bir çok
Ayakta tedavi edilen hastaların takibinde, seri GFR ölçümleri kro klinik durum vardır,ve ilaç dozlarının ayarlanmasında serum kre
nik böbrek yetersizliğinin ilerlemesinin takibinde yardımcıdır, fa atinin düzeyine bakılarak karar verilmelidir. Erkeklerde kreatinin
kat yine de, serum kreatinin değeri GFR yerine sıklıkla kullanılır klerensinin doğru olarak hesaplanmasına izin veren ve yaşa bağlı
(daha az doğru olmasına rağmen, aşağıya bakınız). Kronik ilerleyi GFR azalması,vücut ağırlığı ve cinsiyetin hesaba katıldığı bir for
ci böbrek yetersizliği olan hastalarda 1/Pkr ve zaman arasında yak mül Cockroft-Gault tarafından bulunmuştur;
laşık olarak doğrusal bir ilişki vardır. Bir hasta için bu doğrunun
eğimi sabit olmalıdır ve bu doğru üzerine düşmeyen değerler elde Kreatinin Klerens ( ml/min)
edildiği zaman, akut gelişen olaylar araştırılmalıdır (ör, hacim kay (140- yaş) x yağsız vücut ağırlığı (kg)
bı, ilaç reaksiyonu). Şu durum vurgulanmalıdır ki üremi semptom
plazma kreatinin ( mg/ dL) x 72
ve bulgulan hastaya (kilo, yaş, cinsiyet), altta yatan böbrek hastalı
ğına, eşlik eden hastalıklara ve gerçek GFR değerine bağlı olarak
Bu değer kadınlarda 0.85 ile çarpılmalıdır,çünkü vücutlarının daha
anlamlı derecede farklı serum kreatinin değerlerinde ortaya çıkabi
küçük bir kısmı kaslardan oluşur.Kronik hastalığa bağlı yavaş kas
lir. Genel olarak, hastalarda semptomatik üremi renal yetersizlik
kaybı,glukokortikoidlerin kronik kullanımı,yada malnütrisyon
çok ağır olmadığı sürece (GFR < 15 ml/dk) ortaya çıkmaz ve bazı
G FR ’deki önemli değişiklikleri maskelerken,serum kreatinin düze
hastalarda GFR < 5ml/dk olmadığı sürece görülmez.
yinde küçük veya fark edilmez değişikliğe neden olur.Daha doğru
GFR azalması serum üre azotu ve kreatinin gibi azotlu atık
GFR değeri hesaplamak için inülin klerensi veya I 125 iyotalamat ve
ürünlerin (azotemi) birikimine öncülük eder. Azotemi azalmış böb
EDTA gibi radyoniiklit-işaretlenmiş belirteçler vardır. Bu yöntem
rek perfüzyoııu, intrinsik böbrek hastalığı, yada post-renal durum
ler, böbreklerden geri emilim/salgılama olmadığı ve kesin rakam
lar (üreter tıkanıklığı; aşağıya bakınız ve Şekil 47-1) sonucu ortaya
elde edildiği için, yüksek doğruluk oranına sahiptir ve kreatinin dü
çıkar. GFR nin tam olarak belirlenmesi sorundur, çünkü sıklıkla
zeyinin güvenilir olmadığı hastaların GFR takibinde kullanılmalı-
kullanılan belirteçlerin (üre ve kreatinin) temizlenme belirteci ola
dır(yaşa bağlı azalmış kas kütlesi olan hastalar,malnütrisyon,eşlik
rak doğruluklarını etkileyen karakteristik özellikleri vardır, Üre
eden hastalık).
klerensi, tübüler üre reabsorbsiyonu nedeniyle genellikle tahmini
GFR değerinin altındadır ve diğer tekniklerle ölçülen GFR değerin
den hemen hemen 1,5 kat daha azdır. Hastaya 'yaklaşım
------------------------------------------------------------- — -----------------------------------------------------
ve viral), yada infiltratif olaylar (ö r. sartoidos, lenfoma, lösemi). bir nedenine eşlik edebilir ve prerenal azotemi dışında böbrek iyi4
Allerjik intersitisyel nefrit ile ilişkili ilaçların bir listesi Konu 277 leşmesi açısından prognozu daha ağırdır, Nonoligüri akutve kronik
de bulunabilir, tdrar analizi genellikle hafif veya ılımlı proteinini, azotemili hastalarda 500mL/gün ün üzerinde idrar çıkışıdır. Nona-
hematüri, vepiyüri (vakaların yaklaşık % 75 T) ve nadiren lökösit
silendirlerini gösterir. İntersitisyel nefritte eritrosit silendirlerin gö
rüldüğü rapor edilmiştir ancak glömerü&r hastalığa yönelik ciddi HEMATÜRİ
bir araştırma yapılmalıdır. Bu olasılıkları ayırt edebilmek için ba
zen böbrek biyopsisine gerek duyulabilir. İdrarda eoziriofil bulun Proteinüri (>500 mg/245),
ması allerjik intersitisyel nefriti düşündürür ve en iyi Hanzel boya Şekilsiz RBC'ier ya da RBc silendirleri
sı kullanılarak görülebilir. Eosinofili yokluğu, yinede, akut intersi V ' " ‘ ■'
tisyel nefrit olasılığını ekarte etmez. i
Piyüri, WBC & ■
idrar kültürü, Serolojik ve hemato
Arter ve veıılcri içeren geniş böbrek damarlarının tıkanıklığı silendirleri t f f f idrarda eozinofiiier
lojik değerlendirme:
akut böbrek yetmezliğinin sık görülmeyen bir nedenidir, Bu meka kan kültürü, anti-
nizma ile GFR deki önemli düşüş iki taraflı olayları veya tek fonk ” • i t » GBM antikoru, AN
CA, kompleman dü
siyon gören böbrekli hastadaki tek taraflı olayları akla getirir. R e Hemoglobin elektroforezi
zeyleri, kryogiobuiln-
nal arterler ateroemboli, tromboemboli, in situ tromboz, aort dis- idrar sltolojisi
ler, hepatlt B ve C
Aile bireylerinin idrar analizleri
seksiyonu veya vaskülit ile tıkanabilir. Ateroembolik böbrek yet seroiojlieri VDRL,
24 saatlik idrarda kalsiyum/ürik asit
mezliği kendiliğinden ortaya çıkabilir ancak en sık yeni yapılmış HIV.ASLO
aortik ensüümantasyon ile ilişkilidir. Emboli kolesterolden zengin 3
dir ve orta ve küçük böbrek arterlerine yerleşerek eozinofilden zen © Belirtildiği gibi: retrograd
IVP+/-böbrek VSG Böbrek biyopsisi
gin inflamatuar reaksiyona öncülük eder. Ateroembolik böbrek yeri piyetografl yada arteri
ogram veya kist as*
mezliğinde idrar analizi çoğunlukla normaldir ancak eozinofil ve plrasyonu ____________
silendir içerebilir. Tanı böbrek biyopsisiyle kesinleştirilebilir, ancak
ateroembolinin diğer bulguları varlığında genellikle gereksizdir (lir 9 f:
m Biyopsi ve
vedo retikülaris, distal periferal infarkt, eozinofili). Renal arter Sistoskopi -S i
değerlendirme
trombozu ılımlı proteinüri ve hematüriye yol açarken, renal ven
trombozu tipik olarak ağır proteinüri ve hematüriye neden olur, ... 3 .
Böbrek BT görün- Açık böbrek
-•B u v a s k iü e r o la y l a r k e s in B u u iç in s ı k lı k la a n jiy o g r a fi g e r e k t i*
tüleme biyopsisi
/ i r ve K o n u 2'78’d e tartışû m ısü r.
Glomerul (glomerulonefrit veya vaskülit) ve böbrek mikrovas-
Periyodik idrar
küler yapısııu (hemolitik iiremik sendrom, trombotik trombositope- analiz takibi
nik purpura, veya malin hipertansiyon) etkileyen hastalıklar glome-
ruler hasarı değişik kombinasyonlarıyla karşımıza çıkarlar; prote
ŞEKİL 47-2 Hematürili hastaya yaklaşım.(RBC, alyuvar; WBC, akyu
inüri, hematüri, azalmış GFR, hipertansiyona yol açan Na atılımın-
var; GBM, glomerular bazal membran; ANCA, antinötrofil sitoplasmik
daki değişiklikler, ödem ve dolaşım konjesyonu (akut nefritik send antikor; VDRL, veneryal hastalık araştırma laboratuan; ASLO, antist-
rom). Bu bulgular birincil böbrek hastalığı veya sistemik hastalık reptolizin O; İA, idrar analizi; İVP, intravenöz piyelografi; BT, bil
ların böbrek tutulumu şeklinde karşımıza çıkarlar. İdrarda eritrosit gisayarlı tomografi.)
miıı, globülin ve diğer yüksek mo
lekül ağırlıklı proteinlerin glomerü
ler duvardan geçmesini engeller bu
nunla beraber, bu bariyer bozulursa,
plazma proteinleri idrara geçebilir
(glomerüler proteinüri; Şekil47-3).
Daha küçük proteinler (<20 kDa)
serbestçe filtre edilir ancak proksi-
mal tübülden geri emilirler. Normal
bireyler günde 150 mg dan daha az
total protein ve 30 mg/gün kadar al
bümin atarlar. İdrarda bunun dışın
da kalan protein tübüllerden sekrete
edilir (Tamm-Horsfall, IgA, ve uro-
kinaz) yada küçük oranlarda P2-
mikroglobülin, apoprotein, enzim
ve peptid hormonları içerir. Prote
inürinin bir başka mekanizması da
anormal bir proteinin aşırı üretimi
ne bağlı olarak tübüler geri emilim
kapasitesini aşmasından oluşur. Bu
durum en sık immünoglobülin hafif
zincirlerinin üretimi ile ilişkili mul
tipl miyelom ve lenfoma gibi plaz
ma hücre diskrazilerinde ortaya çı
kar.
Normal glomerüler endotelyal
hücreler 100 nm’lik porlarla delin
miş,hücreleri ve diğer partikülleri
tutan proteinlerin çoğuna ise çok az
ŞEKİL 47-3 Proteinürili hastaya yaklaşım. Proteinuri araştırması sıklıkla rutin idrar analizinde dipstik geçit veren bir bariyer oluştururlar.
ile pozitif sonuç bulunmasıyla başlar. Klasik dipstikler ağırlıklı olarak albümini tanırlar ve 30 ila 300 Glomerüler bazal membran büyük
mg/gün düzeyindeki idrar albümin seviyesini tanıyamazlar. Bununla beraber proteinürinin daha doğ proteinlerindi00 kDa) çoğunu tu
ru tespiti için 24 saatlik idrar toplanmalı veya tek idrarda sabah protein/ kreatinin oranına (mg/g) ba tarken, epitelyal hücrelerin ayaksı
kılmalıdır. İPEP (idrar protein elektröforezi) de proteinuri paterni idrar proteinlerinin kaynağına bağlı çıkıntıları glomerüler bazal memb-
olarak ”glomerüler”,”tübüler”, veya "anormal” şeklinde sınıflandırılır. Glomerüler proteinuri anormal ranın idrar bulunan tarafını kapla
glomerüler geçirgenliğe bağlıdır. Tamm-Horsfall gibi "tübüler proteinler” böbrek tubülü tarafından nor
yarak küçük çözeltilerin ve suyun
malde üretilir ve idrara atılır. Kappa yada lambda haif zincirleri gibi dolaşan anormal proteinler küçük
geçişine izin veren dar kanallar
boyutları nedeniyle kendiliğinden filtre edilirler.(RBC, alyuvar; FSGS, fokal segmental glomerulosk-
leros; MPGN, membranoproliferatif glomerulonefrit.) oluşturur (Şekil 4 7-4). Kanallar
glutamat, aspartat, ve siyalik asit
ligürik ATN de potasyum ve hidrojen dengesindeki bozukluklar gibi fizyolojik pH da negatif yüklü anyonik glikoproteinlerle kap
oligürik hastalara göre daha hafiftir ve normal böbrek fonksiyonu lanmıştır. Bu negatif yüklü bariyer albümin gibi anyonik molekül
na dönüş daha hızlıdır. lerin geçişini engeller. Minimal değişiklik hastalığı gibi bazı glo
merüler hastalıklar, glomerüler epitelyal hücrelerin ayaksı çıkıntı
İD R A R ANORM A LLİK LE Rİ larında füzyona neden olur, bu da ağırlıklı olarak ‘selektif’(Şekil
47-3) albümin kaybı ile sonuçlanır. Diğer glomerüler hastalıklar
PR O TEİN Ü R İ Proteinürinin değerlendirilmesi Şekil 4 7 -3 ’te bazal membranda bozulma ve yarık diyaframlar şeklinde ortaya çı-
şematik olarak gösterilmiştir ve proteinüri tespiti dipstik yardımıy kar(ör. immün kompleks birikimi ile), bu da albümin ve diğer plaz
la kolormetrik olarak yapılmıştır. Proteinürinin ölçülmesinde günü ma proteinlerini içeren büyük miktarda protein kaybı ile sonuçla
müzde kullanılan yöntemler arasında anlamlı farklılıklar vardır. nır. Ayaksı çıkıntıların füzyonu kapiller bazal membran içindeki
Dipstik ölçümü çoğunlukla albümini tespit eder ve pH >7, idrarın basıncın artmasına yol açar, bu durum porlarm genişlemesi ile so
aşırı konsantre ve kanla kontamine olduğu durumlarda yanlış pozi nuçlanır. Artmış basınç ve porlarm genişlemesi anlamlı proteinüri
tif sonuçlar verir. Aşırı seyreltilmiş idrarda dipstik yöntemi anlam şeklinde sonuçlanır//’nonselektif’ Şekil 47-3).
lı proteinüriyi gizleyebilir, ağırlıklı olarak albümin olmayan prote Günlük total protein atılımı 3.5 gramı geçtiği zaman, çoğunluk
inüri gözden kaçırılabilir. Bu özellikle multipl miyelomlu hastala la eşlik eden hipoalbüminemi, hiperlipidemi, ve ödem vardır (nef-
rın idrarında Bence Jones proteini taranırken önemlidir. Total idrar rotik sendrom; Tablo 47-1). Bununla beraber, bazı böbrek hastalık
konsantrasyonunun doğru ölçülmesiyle ilişkili yöntemler sülfosali- larında nefrotik sendromun diğer bulguları olmadan total günlük
silik veya triklorasetik asit ile çökelme prensibine dayanır. Günü idrarla protein atılımı 3.5 gramdan fazla olabilir (Şekil 47-3). Plaz
müzde, erken diyabetik nefropatide glomerüler hasarı göstermeye ma hücre diskrazileri (multipl myelom) idrarla büyük miktarda atı
yarayan bir glomerüler hastalık işaretçisi olan mikroalbüminürinin lan ve dipstik ile tespit edilemeyen (çoğunlukla albümini tespit
(30 ila 300 mg/gün) ölçülmesi için oldukça duyarlı dipstikler mev eder) hafif zincirlerle ilişkili olabilir. Bu hastalıklarda üretilen hafif
cuttur (şekil 47-3). zincirler glomerül tarafından süzülür ve proksimal tübülün geri
Proteinin önemi ve idrarın protein içeriği protein kaybına ne emilim kapasitesini aşar. Sülfosalisilik asit çökeltisi ile dipstik yön
den olan böbrek hasarının mekanizmasına bağlıdır. Büyük miktar temiyle tespit edilemeyen hafif zincirler (Bence Jones proteini) be
da plazma proteini glomerüler kapillerden normalde geçer ancak lirlenebilir ve çökeltinin ısıtılmasıyla hafif zincirler tipik olarak ye
idrar boşluğuna geçmezler. Hem yük hem de boyut seçiciliği albü- niden çözülür. Bu bozukluklara bağlı böbrek yetmezliği tübül tıka-
Uriner Mesafe 47 Azuıeıni ve İdrar Ânormailikleri 267
G liko siya lo p ro te in ve
renal bir kaynağı gösterir. Mikroskobik hematürili hastaların değer
lendirilmesi Şekil 4 7 -2 ’de gösterilmiştir. Tek bir idrar analizinde
hematüri olması sık karşılaşılan bir durumdur ve menstriiasyon, vi
ral hastalık, allerji, egzersiz, yada hafif travma sonucu oluşabilir.
Askerler üzerinde 10 yılı aşkın bir süredir yapılan yıllık idrar ana
lizlerinde %38 lik insidans görülmüştür. Bununla beraber, inatçı
yada anlamlı hematürisi (üç idrar analizinde > 3 RBC/HPF, yada
tek idrar analizinde >100 RBC, yada aşikar hematüri) olan 1000
hastanın % 9,1’ inde önemli renal yada ürolojik lezyonlar tanımlan
mıştır. Şekil 4 7 -2 ’de gösterildiği gibi kronik olarak antikoagüle
edilen hastaların da araştırılmaları gerekir. İzole ağrısız hematürisi
(şekil bozukluğu olmayan RBC) olan hastalarda ürogenital neopla-
zi şüphesi yaşla beraber artar. Çocuk populasyonunda neoplaziler
nadir görülür, ve izole hematüri "idiyopatik" olarak düşünülmekte
veya doğumsal bir anomaliyle ilişkilendirilınektedir. Hematüri pi-
yüri ve bakteriüri ile beraber tipik olarak enfeksiyonu gösterir ve
kültür alındıktan sonra antibiyotikle tedavi edilmelidir. Kadınlarda
Kılcal Damar Lümeni akut sistit ve üretrit aşikar hematüriye neden olabilir. Hiperkalsüri
ve hiperürikozüri hem çocuklarda hem de yetişkinlerde açıklana
ŞEKİL 47-4 Diyagram glomerül içerisindeki kapiller lümen ve idrar
boşluğunu ayıran normal yapıları göstermekledir. Glomerüler filtras- mayan izole hematüri için risk faktörleri arasındadır. Bu hastaların
yon işlemi sırasında, plazma ultrafiltratı endotelyal açıklık,bazal bir kısmında (% 50 ila 60), diyet aracılığıyla kalsiyum ve ürik asit
membran, ve filtrasyon yarık diyaframı (şimdi nefrin adlı proteini içer atılımının azaltılması mikroskobik hematüriyi düzeltebilir.
diği biliniyor) içerisinden kapiller duvarı geçer. Proteinlerin idrar boş h o l e m ik r o s k o b ik h em a tü ri glomerüler hastalığın bir gösterge
luğuna geçişi filtrasyon yarık diyaframı ve kapiller lümende dizili glo si olabilir. Glomerüler orijinli RBCler faz kontrast mikroskopla in
merüler endotelyal hücreleri olduğu kadar glomerüler epitelyal hüc celendiği zaman çoğunlukla dismorfiktir. R B C ’lerin düzensiz şe
relerin ayaksı çıkıntılarını da kaplayan, negatif yüklü glikosiyalop- killeri distal tübüldeki pH ve ozmolarite değişikliklerine bağlı olu
roteinler ve glikozaminoglikanlar tarafından engellenir
şabilir. Bununla beraber, özellikle faz kontrast mikroskobun bulun
madığı durumlarda, R B C ’lerin tespiti açısından gözlemciler arasın
nıklığı (silendir nefropatisi) ve hafif zincir birikimini içeren birta
da anlamlı farklılıklar vardır. İzole glomerüler hematürinin en sık
kım mekanizmalar ile oluşur (Konu 275).
nedenleri IgA nefropatisi, kalıtsal nefrit ve ince bazal membran
Nefrotik sendromda hipoalbuminemi idrarla aşırı kayba, artmış
hastalığıdır. Konu 2 7 5 ’te daha detaylı tartışılan bu bozuklukların
böbrek katabolizmasına, ve karaciğerde yetersiz senteze bağlıdır.
kesin tanısı için böbrek biyopsisine gerek duyulur. Bozuk şekilli
Sonuç olarak plazma onkotik basıncındaki azalma Starling kuvvet
RBC 1er, RBC silendirleri ve >500mg/gün protein atılımı ile olan
lerini değiştirerek ödeme katkıda bulunur ve kapillerden intersitis-
hematüri glomerulanefritin tanı koydurucu bulgularıdır. RBC silen
yuma sıvı hareketine yol açar. Sonuçta etkin damar içi hacimdeki
dirleri R B C ’lerin tübüler sıvı içerisine girdikleri zaman silindirik
azalmayı düzeltmeye yönelik oluşan dengeleyici mekanizmalar ba
biçimde jelleşmiş Tamm-Horsfall proteini içerisinde tutulmasıyla
zı hastalarda ödem oluşumuna katkıda bulunabilir. Böbreklerden
oluşur. Azotemi olmasa bile, Şekil 47-2'd e gösterildiği gibi bu has
aşırı su ve tuz tutulumuna katkıda bulunan ve ilerleyici ödeme kat
talara serolojik değerlendirme ve böbrek biyopsisi yapılmalıdır.
kıda bulunan bu mekanizmalar renin-anjiotensin sistemi aktivasyo-
Böbreğin ve toplayıcı sistemin inflamatuar reaksiyonları hema
nunu, antidiüretik hormonu, ve sempatik sinir sistemini içerir.
türi ile ilişkili olduğu için izole piyüri alışılmamış bir durumdur.
Ödemin ciddiyeti hipoalbümineminin derecesi ile korelasyon
Bakteri varlığı enfeksiyonu akla getirir ve beyaz kan hücresi silin
gösterir ve kalp hastalığı veya periferik damar hastalığı gibi diğer
dirleri ile beraber bakteri görülmesi piyelonefriti işaret eder. Beyaz
faktörler tarafından belirlenir. Plazma onkotik basıncında azalma
kan hücreleri ve/veya beyaz kan hücre silendirleri intersitisyel nef
ve düzenleyici proteinlerin idrarla kaybı karaciğerde lipoprotein
rit, sistemik lupus eritematosus ve transplant reddi gibi tübülöinter-
sentezini aktive eder. Oluşan hiperlipidemi idrarda lipit kitleleri ile
sitisyal durumlarda da görülebilir. Kronik böbrek hastalıklarında
sonuçlanır (yağlı silendirler, oval yağ kitleleri) idrarda kaybolan di
mumsu silendirler denilen dejenere hücresel silendirler idrarda gö
ğer proteinler birtakım metabolik bozukluklara öncülük eder.
rülebilir, Geniş silendirlerin azalmış böbrek kitlesine yanıt olarak
Bunlar tiroksin bağlayıcı globülin, kolekalsiferol bağlayıcı pro
kompansatuar hipertrofiye uğrayan büyümüş nefronların genişle
tein, transferrin ve metal bağlayıcı proteinlerden oluşur. İdrarda an-
miş tübüllerinde oluştuğu düşünülmektedir (Ör. kronik böbrek ye
titrombin III kaybına, azalmış protein S ve C serum düzeylerine,
tersizliği). Tipik olarak kronik böbrek yetersizliğinde görülen geniş
hiperfibrinojenemiye ve artmış platelet agregasyonuna bağlı olarak
silendirler hücresel silendirler ve RBC lerle beraber, içten içe de
koagülasyonun aşırı arttığı durumlar ağır nefrotik sendroma sıklık
vam eden kronik glomerulonefrite eşlik eden aktif glomerulonefrit
la eşlik eder. Bazı hastalarda immüniteyi bozan ağır IgG eksikliği
gibi durumlarda bir arada görülebilirler.
gelişir. Birçok hastalık (bazıları Şekil 4 7 -3 ’te listelenmiştir) ve ilaç
lar nefrotik sendroma yol açabilir ve Konu 2 7 4 ’te bunların tam lis
tesi bulunabilir İDRAR HACİM ANORMALLİKLERİ
H EM A TU Rİ, P İY Ü R İ, V E S İL E N D İR L E R Proteinüri, di
ğer hücreler, yada silendirler olmadan izole hematüri çoğunlukla Üretilen idrar miktarı sıvı alımı, böbrek fonksiyonu, ve bireyin fiz
idrar yollarında kanamayı işaret eder. Normal kırmızı kan hücresi yolojik ihtiyaçlarına göre değişir. Azalmış (oligüri) yada idrar üre
atılımı 2 milyon RBC/güne kadar çıkabilir. Hematüri her yüksek timinin hiç olmadığı (anüri) durumları tartışmak için, yukarıdaki
güç alanına (HPF) iki ila beş RBC olarak tanımlanır ve dipstik ile "Azotemi," ye bakınız. --- >« o lu ş u m u n u n f iz y o lo ji s i ve b ö b r e ğ i n
tespit edilebilir. İzole hematürinin sık görülen nedenleri arasında m koruyucu özelliği K o n u 2 6 8 l e ta rtış ılm ış tır.
taşlar, neoplaziler, tüberküloz, travma ve prostatit bulunur. Kan P O LİÜ R İ Öykü ile, idrara sık çıkma (çoğunlukla küçük ha
pıhtısı ile aşikar hematüri hemen hemen hiçbir zaman glomerüler cimlerde) ve poliüri ayrımını yapmak hastalar için zordur, ve de
kanamayı işaret etmez; daha çok idrar toplayıcı sistemindeki post- ğerlendirme için 24 saatlik idrar toplanması gereklidir (Şekil 47-5).
268 il Hasla!ıkiann Amı ÜüİEUÎan ve Takdim si alışkanlık, psikiyatrik bozukluklar, nörolojik lezyonlar veya ilaç
kullanımı sonucu oluşabilir. Polidipsi sırasında, hücredışı sıvı hac
mi normal yada artmış ve vazopressin düzeyleri azalmıştır çünkü
serum osmolaritesi normalin alt sınırına yakın olma eğilimindedir.
Santral diyabetes insipitus orijini idiyopatik olabilir yada post-
hipofizektomi yada travma veya neoplastik, inflamatuar damarsal,
yada infeksiyoz hipotalamus hastalıkları gibi birtakım hipotalamik
durumlar sonucu ortaya çıkabilir. İdiyopatik santral diyabetes insi
pitus supraoptik ve paraventriküler çekirdeklerdeki vazopressin
salgılayan sinirlerin selektif yıkımı ile ilişkilidir ve otozomal domi
nant geçiş gösterir yada kendiliğinden ortaya çıkar. Nefrojenik di
yabetes insipitus Şekil 4 7 -5 ’te özetlendiği gibi birtakım klinik du
rumlarda ortaya çıkabilir.
Plazma vazopressin düzeyi santral ve nefrojenik diyabetes insi
pitus ayrımındaki en iyi yöntem olarak önerilmektedir. Alternatif
olarak, su kısıtlama testi artı eksojen vazopressin primer polidipsi-
yi santral ve nefrojenik diyabetes insipitustan ayırmaya yardımcı
olur. —4D eta y lı t a r tış m a için K o n u J 2 9 ’ a b a k ın ız .
B IB L IO G R A FY A
O to m atik Dışlanm a
IX yaşından kıiçıık Urological Associalion. J Urol 148:1549. 1992
Benign veya malign mesane tümörleri CHAI TB, STEERS WD: Neurophysiology of miclurilion and conlinence. Urol
Clin North Am 23:221, 1996
Radyasyon sistiti
DUPONT MC el al: Diagnosis of stress urinary inconlinence. An overview. Urol
Uakıeriyel sistit
Clin North Am 23:407. 1996
Va|iınl
HAAB F el al: Female stress urinary inconünence due to intrinsic sphincleric de
( 'ycloplıosplıamide sistit
ficiency: Recognilion and management. J Urol 156:3, 1996
Seıııploınalik üretral diverlikül HOLTGREWE HL: The evaluation and management of the adult male wilh lo
Uterus, servikal, vajinal veya üretral kanserler wer urinary lracl symploms. Urology 5 l(Suppl): 1, 1998
A ktif herpes LEACH GE el al: Female stress urinary inconlinence: Clinical Guidelines Panel
Mesane yada alt iiriner sistem taş hastalığı summary report on surgical management of female slress urinary inconli
12 saat içinde 5 kereden az uyanm a sıklığı nence. J Urol 158:875, 1997
Gecede iki kereden az noktüri RESNICK N: Geriatric inconlinence. Urol Clin North Am 23:55, 1996
Antibiyotik, idrar yolu antiseptikleri, idrar analjezikleri ile azalan belir SIMON LJ et al: The Inlerslilial Cyslilis Data Base Study: Concepls and preli
tiler (ör. phenazopyridine hydrochloride) minary baseline descriptive slalislics. Urology 49(Snppl 5A):64, 1997
12 aydan az süre WALSH PC el al (eds): Campbell's Urology, 7ih ed. Philadelphia, Saunders,
İstemsiz mesane kasılmaları (ürodinamik) 1998
400 mL’den fazla kapasite, duysal sıkışm a yokluğu
O to m atik D ahil E dilm e
Hnııner ülseri
P ozitif F a k tö rle r
M esanenin dolm asıyla ağrının artm ası, boşaltm ayla azalm a
Ağrı (suprapubik, pelvik, idrar yolu, vajinal, yada perineal)
Sistoskopide hidrodistansiyon sonrası.glonıerülasyon
I. Psödohiponatremi
hacim azalması, genellikle hematokrit (hemokonsantrasyon) ve plaz A. Normal plazma ozmolalitesi
ma albümin konsantrasyonunda göreceli bir artışa neden olur. 1. Hiperlipidemi
Hipovolemiye uygun yanıt, böbrek Na+ ve su geri emiliminin ar 2. Hiperproteinemi
tırılması şeklinde olur ve bu da idrar bileşiminde kendini belli eder. Bu 3. Prostat/mesane tümörünün transüretral rezeksiyonu sonrası
B. Artmış plazma ozmolalitesi
nedenle, idrar Na+ konsantrasyonu akut tübüler nekrozdaki gibi, Na+
1. Hiperglisemi
geri emiliminin bozulduğu durumlar dışında, genellikle 2 0
2. Mannitol
mmol/L’den daha düşük olmalıdır. (Konu 269). Bir diğer istisna da, II. Hipoozmolal hiponatremi
kusmaya bağlı gelişen hipovolemilerdir, çünkü oluşan metabolik alka- A. Primer Na+ kaybı (sekonder su alımı)
loz ve süzülen HCO3 ' miktarının artması sonucu proksimal Na+ geri 1. Deriden kayıp: terleme, yanıklar
emilimi bozulur. Bu durumda, idrar Cl' düzeri düşüktür (<20 mmol/L). 2. Gastrointestinal kayıp: Kusma, tüp drenajı, fıstül, obstrüksiyon,
Hipovolemik kişilerde, idrar ozmolalite ve yoğunluğu genellikle 450 ishal
mosm/kg ve 1.015 ‘den daha büyüktür ve AVP salınımının artmış ol 3. Böbreklerden kayıp: Diüretikler. ozmotik diürez, hipoaldostero-
nism, tuz kaybettiren nefropati, tıkanma sonrası diürez, oligürik
duğunu yansıtır. Diğer taraftan, diabetes insipitus’a bağlı hipovolemi-
olmayan akut tübüler nekroz
de idrar ozmolalite ve yoğunluğu, uyumsuz bir şekilde seyrelmiş bir
B. Primer su kazancı (sekonder Na+ kaybı)
idrarın göstergesidir. 1. Primer polidipsi
2. Azalmış solüt alımı (ör. Bira potomanisi)
Sn TEDAVİ Tedavi hedefleri, kaybedilen sıvıya benzer bileşimdeki 3. Ağrı, bulantı, ilaçlara bağlı AVP salınımı
!- î-l bir sıvıyla normovoleminin sağlanması ve süregelen kayıpların 4. Uygunsuz AVP salınımı sendromu
yerine konmasıdır. Kilo kaybını da içeren semptom ve işaretler, hacim 5. Glukokortikoid eksikliği
azalmasının derecesinin belirlenmesine yardımcı olabilir ve tedaviye 6. Hipotiroidism
7. Kronik böbrek yetmezliği
yanıtın değerlendirilmesinde mutlaka takip edilmelidir. Hafif hacim
C. Primer Na+ kazancı (sekonder su kazancı tarafından aşılmış)
azalmaları, genellikle oral yolla düzeltilebilir. Daha ciddi hipovolemi-
1. Kalp yetmezliği
ler, intravenöz tedavi gerektirir. Normonatremik ve hafif hiponatremik 2. Karaciğer sirozu
kişilerde seçilecek solüsyon, izotonik veya normal şalin (%0.9 NaCl 3. Nefrotik sendrom
veya 154 mmol/L Na+) olup, ayrıca hipotansiyon veya şoktaki hasta
larda da başlangıçta bu solüsyonun uygulanması gerekir. Şiddetli hipo-
alımına sekonder) bağlı oluşur. Su alımı veya hipotonik sıvı yerine
natremi, hipertonik şalin (%3.0 NaCl veya 513 mmol/L Na+) gerekti
koyma durumları olmadığında hiponatremi genellikle, hücrelerden su
rebilir. Hipematremi, su kaybının oransal olarak, Na+’dan fazla oldu
yun dışarıya yer değiştirmesi ve derin Na+ eksikliğine bağlı gelişen hi
ğunu gösterdiğinden, yan-noımal şalin (0.45% NaCl veya 77 mmol/L
povolemik şok ile ilişkilidir. ECF hacminin azalması, susamayı ve
Na+) veya % 5’lik suda çözünmüş dekstroz gibi daha hipotonik solüs
yonlar gerektirir. Belirgin hemoraji, anemi veya intravasküler hacim AVP salınanını uyarır. Su aliminin artması ve böbrek atdımının bozul
kaybı olan hastalar, kan transfüzyonu veya kolloid içeren solüsyonla ması, hiponatremi ile sonuçlanır. D iü retiğ e b a ğ lı hipon atrem in in he
ra (albümin, dekstran) gereksinim gösterebilir. Hipokalemi başlangıç men her zaman tiazid diüretiklerine bağlı olduğu dikkat edilmesi gere
ta olabilir veya üriner K+ atılımının artmasına bağlı olarak gelişebilir; ken önemli bir noktadır. Kulp diüretikleri, medüller interstisyumun to-
tedavi sıvılarına uygun miktarlarda KC1 konmak suretiyle düzeltilme nositesini azaltır ve maksimal idrar konsantrasyon kapasitesini bozar.
lidir. Bu da, AVP’nin su retansiyonunu sağlama yeteneğini sınırlar. Buna
karşın, tiazid diüretikleri, Na+ ve K+ azalmasına ve AVP’ye bağlı su re-
HİPONATREMİ tansiyonuna yol açar. Büyük oranda K+ eksikliği arlığında, hücrelerden
iyon değişimi (K+ çıkar ve Na+ hücreye girer) hiponatremiye katkıda
E T İY O L O Jİ Plazma Na+ konsantrasyonunun 135 mmol/L’den düşük bulunur. Hiponatremi ayrıca, d esalin a sy o n işlemi sırasında da oluşabi
olması, genellikle hipotonik bir durumu yansıtır. Diğer taraftan, p sö d o - lir. Bu durum, idrar tonositesinin (Na+ ve K+ konsantrasyonlarının top
h ip on atrem i olarak tanımlanan bazı hiponatremi vakalarında plazma lamı) uygulanan intravenöz sıvı ( izotonik şalin de dahil) tonositesini
ozmolalitesi, normal veya artmış olabilir. Plazmanın % 93’ünü su, geri aştığı zaman oluşur. Akut postoperatif hiponatremi ve nörocerrahi son
kalan %7’sini ise plazma proteinleri ve lipitleri oluşturur. Na+ iyonları rası serebral tuz kaybı gibi bazı olgularda bu olay geçerlidir.
plazma suyunda çözünmüş olduğundan, akışkan olmayan fazdaki bir ECF hacim genişlemesi durumunda oluşan hiponatremi, genellik
artış, yapay olarak plazmanın litresi başına ölçülen Na+ konsantrasyo le konjestif kalp yetmezliği, hepatik siroz ve nefrotik sendrom gibi
nunu düşürür (Na+-duyarlı cam elektrotlar kullanıldığı durumlar ha ödematöz durumlarla ilişkilidir. Bu bozuklukların hepsinde ortak özel
riç). Plazma ozmolalitesi ve Na+ konsantrasyonu normal kalır. Bu tür lik, arteriyel dolaşım hacminin azalması ve buna bağlı olarak susama
hiponatremilerin, altta yatan hiperproteinemi veya hiperlipideminin se hissi ve AVP düzeylerindeki artmadır. Solütten yoksun suyun atılımını
bebini araştırmak dışında klinik bir önemi yoktur, izotonik veya hafif bozan ilave faktörler arasında GFR nin azalması, ultrafîltratın dilüsyon
hipotonik hiponatremi, prostat veya mesanenin transüretral rezeksiyo- alanına geçişindeki azalma (Na+ ve suyun proksimal fraksiyonel geri
nu komplikasyonu sonucu oluşabilir, çünkü, yüksek hacimde izoosmo- emiliminin artmasına bağlı) ve diüretik tedavisi sayılabilir. Hiponatre
tik (mannitol) veya hipoozmotik (sorbitol veya glisin) gibi mesane yı minin derecesi, genellikle altta yatan sebebin şiddeti ile ilişkili olup
kama solüsyonları emilebilir ve dilüsyonel hiponatremiyle sonuçlana önemli bir prognostik faktördür. Eğer su alımı eşit miktarlarda atım ye
bilir. Eğer biriken sıvı ve solütler, hızla atılmaz ise, sorbitol ve glisinin teneğini aşıyorsa, oligürik akut ve kronik böbrek yetmezliği de hipo
C 0 2 ve suya yıkılması hipotonositeye neden olabilir. Hipertonik hipo natremi ile seyredebilir.
natremi genellikle hiperglisemiye bağlı veya bazen de intravenöz man ECF hacim azalması, etkin arteriyel dolaşım hacminin azalması
nitol uygulamasına bağlı gelişir. Göreceli insülin eksikliği, miyositle- veya böbrek yetmezliği olmaksızın gözlenen hiponatremi, genellikle
rin glukoza geçirgenliğine engel olur. Bu nedenle, iyi kontrol edileme AVP salınımında artma sonucu gelişen yetersiz su atımı ile sonuçlanır.
yen diabetes mellitusta, glukoz etkin bir ozmoldür ve kas hücrelerin Yüksek AVP düzeyleri tek başına genellikle hiponatremi oluşturmaya
den suyu dışarıya çekerek hiponatremiye neden olur. Plazma glukoz yetersiz kaldığından beraberinde oral veya intravenöz sıvı alınıyor
konsantrasyonundaki her 100 mg/dL’lik bir yükselme plazma Na+ olması gereklidir. Sıklıkla uygu nsuz a n tid iü retik h o rm o n s a lın ım ı
konsantrasyonunda 1.4 mmol/L’lik bir azalmaya neden olur. se n d r o m u (UADHS) olarak adlandırılan bu bozukluk, normovole-
Hiponatreminin bir çok sebebi, düşük plazma ozmolalitesi ile sey mik hiponatreminin en sık sebebidir ve posterior hipofizden veya
reder. (Tablo 49-2). Genelde, hipotonik hiponatremi ya temelde su alı- başka bir ektopik alandan fizyoloji dışı AVP salınımına bağlı geli
mına (ve Na+ kaybına sekonder), ya da temelde Na+ kaybına (ve su şir (Konu 329). Böbreklerden serbest su atımı bozulmuşken Na+
dengesinin düzenlenmesi etkilenmemiştir. UADHS nun en sık se -9 Sıvı ve Elektrolit Bozuklukları 275
bepleri arasında nöropsikiatrik ve pulmoner hastalıklar, malign tümör
ler, major cerrahi (postoperatif ağn) ve farmakolojik ajanlar sayılabi remik hastalann mortalite oranı normonatremik kontrollerle karşılaştı
lir. Şiddetli ağn ve bulantı AVP salınımı için fizyolojik uyaranlardır; ve rdığında daha yüksektir. Buna karşın, mortalite oranının artması,
hipovolemi veya hiperozmolalite yokluğunda bu uyaranlar uygunsuz elektrolit dengesizliğinden çok genellikle altta yatan nedene bağlıdır.
dur. Menenjit, ensefalit, kanamalar, inme, psikoz, primer veya metas- TANI Hiponatreminin kendisi bir hastalık değil, çeşitli bozukluklar,
tatik tümörler ve akut porfiri gibi çeşitli merkezi sinir sistemi hastalık- sonucu ortaya çıkan bir tablodur. Altta yatan neden, ECF hacminin du- 1
lannda UADHS gözlenebilir. Pnömoni, ampiyem, tüberküloz ve akut nurumun ve etkin arteriyel dolaşım hacminin değerlendirilmesini de i
solunum yetmezliği, komplikasyon olarak UADHS’na sekonder oiarak içeren fizik muayene ve doğru alınmış bir anamnez ile genellikle belir
hiponatremi ile seyredebilir. Hipoksemi, hiperkarbi ve pozitif-basınçlı lenebilir. Hiponatremi, ECF hacminin artması ve etkin dolaşım hacmi-:
ventilasyon, AVP salınımı için nonozmotik uyaranlardır. Çeşitli tümör nin azalmasının ayıncı tanısı, konjestif kalp yetmezliği, hepatik siroz ve ■
ler, özellikle akciğerin yulaf hücreli karsinomunun ektopik AVP salmı- nefrotik sendromu içerir. Hipotiroidism ve adrenal yetmezlik genellikle
mına neden olduğu gösterilmiştir. Bir çok ilaç ya kendisi AVP salim normale yakın bir ECF hacmi ve azalmış etkin arteriyel dolaşım hacmi
inim uyanr yada böbreklerdeki etkisini artıncı eüri gösterir. AVP salı ile birlikte seyreder. Tüm bu hastalıkların karakteristik bulgu ve işaret
nım şekilleri UADHS nun 4 alt-grupta sınıflandırılmasında kullanıla leri mevcuttur. UADHS olan hastalar genellikte normal hacimdedir.
bilir: (1) AVP nin yanlış otonom salgılanması(ektopik üretim); (2) da Dört laboratjıvar bulgusu sıklıkla yararlı bilgi sağlar ve hiponatre
ha düşük bir ozmolalite eşik düzeyinde AVP salımmmın normal düzen minin ayıncı tanısını darlaştırabilir ( 1 ) plazma ozmolalitesi, (2 ) idrar i
lenmesi veya reset osmostat (kaşeksi, malnütrisyon); (3) düşük ozmo- ozmolalitesi, (3) idrar Na+ konsantrasyonu ve (4) idrar K+ konsantras
lalitede tamamen baskılanma yetmezliği ile birlikte hipertonositeye yonu. ECF tonositesi primer olarak Na+ konsantrasyonu tarafından be
normal AVP yanıtı (yetersiz hipofiz sap bölgesi); ve (4) normal AVP lirlendiğinden, hiponatfemiii hastalann çoğunda plazma ozmolalitesi
salınımma artmış duyarlılık veya bazı diğer antidiüretik faktörlerin sa düşüktür, Eğer plâzma ozmolalitesi düşük değilse psödohiponattemi
hilimi (nadir). ekarte edilmelidir. Hipoozmolaliteye böbreğin verdiği uygun yanıt,;
Hormonal fazlalık veya eksiklik hiponatremiye neden olabilir. Ad maksimum hacimde seyrettik idrar atmaktır, yani idrar ozmolalitesi
renal yetmezlik (Konu 331) ve hipotiroidism (Konu 330) hiponatremi 100 mosmol/kg’dan, idrar yoğunluğu ise 1.003’den düşüktür. Bu du
ile seyredebilir ve UADHS ile karıştırılmamalıdır. Adrenal yetmezlik- rum primer polidipsili hastalarda gözlenir. Eğer bu durum söz konusu '
u-kt hiponatremiye nıineralokortikoid eksikliği de katkıda bulunması değilse, o zaman AVP’nin böbrek üzerindeki etkisine bağlı olarak s e r -:
na rağmen, AVP fazla salmtmına, hem Indirek (hacim eksikliğine se best su atımındaki bozukluğu düşündürür. AVP sahnımı, hemodinamik.;
conder) hem de direk (kortikotropin-scrbestleştirici faktör ile birlikte bir uyanya fizyolojik yanıt olarak veya hiponatremi ve normal hacim ,
salınarak) olarak neden olan kortizol eksikliğidir, Hipoliroidinin hipo varlığında uygunsuz olarak gerçekleşebilir. Na+ ECF nin ana katyonu !
natremiye yol açma mekanizmaları arasında, kalp atım hacminin ve olduğu ve bu bölmede sınırlandırılmış olarak bulunduğu için, E C F :
GFR nin azalması ve hemodinamik uyarıya yanıt olarak AVPsalımmı- hacmindeki kayıplar kendini toplam vücut Na+ içeriğinde eksiklik ola;
ııın artması sayılabilir. rak gösterir. Bu nedenle, hacim azalması olalı hastalarda böbrek işlev»'
Son olarak, eğer böbrekler günlük diyetle alınan su yükünü atamı leri normal ise, tübüler Na* geri emilimi artar ve idrar Na+ konsantras
yorsa AVP veya böbrek yetmezliği olmaksızın da hiponatremi gelişe yonu 20 mmol/L den daha düşük olur. Hipovolemik hiponatremide, id
bilir. Psikojenik veya primer polidipside, aşın miktarlarda su alımı, rar Na+ konsantrasyonunun 20 mmol/L den yüksek bulunması, tuz
böbreklerin oldukça yüksek olan, günde 12L lik atım kapasitesini aşa kaybettiren nefropati, diüretik tedavisi, hipoaldosteronizm veya aralık
bilir (Konu 329). Bu hastalann genellikle psikiyatrik hastalıklan var lı kusma durumlarını işaret eder. Hem idrar ozmolalitesi hem de idrar
dır ve fenotiazin gibi ağız kurumasına neden olarak susuzluk hissini Na+ konsantrasyonu, tedaviye yanıtın değerlendirilmesinde seri öl
uyandıran ilaç kullanıyor olabilirler. Maksimum idrar hacmi, atılması çümler şeklinde izlenebilir.
gereken solüt miktannın ve erişilebilen minimum idrar ozmolalitesinin UADHS, uygunsuz bir konsantre idrar (idrar ozmolalitesi 100 moz-‘
sonucunda belirlenir. Normal bir diyet metabolizması sonucunda gün mol/kg dan daha yüksek) ile birlikte hipoozmotik hiponatremi ile ka-
de 600 mosmol üretilir ve insanlarda minimum idrar ozmolalitesi 50 rakterizedir. Hastalar tipik olarak normovolemik olup normal Na+ den
mosmol/kg dır. Bu nedenle, günlük idrar atılımı maksirtium 12 L civa gesine sahiptirler. Su retansiyonıinâ sekonder olarak hafif bir haeiriı ge
rındadır (600 -t- 50 = 12). Tanım olarak,günde ~750 mosmol’den daha nişlemesine eğilimlidirler ve idrar Na+ atım hızı alıma eşittir (idrar Na4'!
fazla solüt atılma oranı ozm otik diü rez olarak adlandırılır. Düşük pro konsantrasyonu genellikle 40 mmol/L nin üzerindedir), Tanım olarak,
tein diyeti, günde 250 mosmol kadar düşük bir üretime neden olabilir normal böbrek, adrenal ve tiroid işlevlerine sahiptirler ve genellikle
ve bu da minimum idrar tonositesi olan 50 mosmol/gün düzeyinde; hem K+ hem de asit-baz dengeleri normaldir. UADHS genellikle hacim
maksimum 5 L/gün idrar atımına karşılık gelir. Bira içicilerinde, tipik artışının uyardığı ürik asit atılımına bağlı hipoürisemi ite, de ilişkilidir.
olarak protein ve elektrolit alımı düşük olduğundan, yüksek miktarlar Buna karşın, hipovolemik hastalar, proksimal ürik asit geri emîliminih
da bira tükettiklerinde böbrek atım kapasitesini aşar ve hiponatremi ile artışına sekonder olarak hiperürisemik olmaya eğilimlidirler.
sonuçlanır. Bu fenomene b ir a p o to m a n is i adı verilir. KLİNİK YAKLAŞIM Bkz. Şek. 49-1.
KLİNİK Ö Z E LL İK L ER Hiponatreminin klinik tablosu, ICF
hacminin artmasına, özellikle beyin hücrelerinin şişmesine veya beyin ■pH TEDAVİ Tedavinin hedefi iki yönlüdür: (1) su alimini kısıtlayıp
ödemine neden olan hücre içine ozmotik su geçişi ile ilişkilidir. Bü ne su atımım körükleyerek plazma Na+ konsantrasyonunu yükselt
denle, semptomlar öncelikle nörolojiktir ve bunların şiddeti başlangı mek; ve (2) altta yatan bozukluğu düzeltmek. Hafif seyirli asemptoma
cın ne kadar ani olduğuna ve plazma Na+ konsantrasyonundaki gerçek tik hiponatreminin genel olarak klinik önemi azdır ve tedavi gerektir
azalma miktarına bağlıdır. Hastalar asemptomatik olabildiği gibi bu mez. ECF hacim azalması ile ilişkili olan asemptomatik hiponatremi
lantı ve halsizlikten yakınabilir. Plazma Nâ+ konsantrasyonu düştükçe, nin kontrol altına alınması genel olarak Na+’un izotonik şalin şeklinde
semptomlar, baş ağrısı, letarji, konfüzyon ve şuur kapanmasına kadar yerine konmasını içerir. Uygulanan NaCl ün plazma Na+ konsantras
ilerleme gösterir. Stupor, kasılmalar ve koma, plazma Na+ konsantras yonu üzerine direk etkisi önemsizdir. Ancak, normal hacmin sağ-'
yonu çok hızlı düşmedikçe veya akut olarak 120 mmol/L altına inme lanması AVP salınımı için uyarıyı ortadan kaldırarak fazlalık ser
dikçe genellikle gözlenmez. Yukarıda tanımlandığı gibi, kronik hipo- best suyun atılmasına neden olur. Ödematöz durumlarla ilişkili hi
natremide, hücre hacmini korumak üzere adaptif mekanizmalar devre ponatremi, altta yatan hastalığın şiddetini yansıtır ve genellikle
ye girer. Beyin hücrelerinden organik solütleri takiben Na+ ve K+‘un asemptomatiktir. Bu hastalann toplam vücut suyu, toplam vücut
kaybı, sekonder olarak hücre zarından su çıkışına neden olarak beyin Na+ içeriğinden daha fazla miktarda artmıştır. Tedavi hem Na+ hem
hücre şişmesini azaltır (ICF den ECF ye). Net etki serebral ödemi ve de su aliminin kısıtlanmasını, hipokaleminin düzeltilmesini ve
ona bağlı semptomlan en aza indirmektir. Hastaneye yatırılan hiponat- Na+’dan fazla su atılmasının sağlanmasını içermelidir. Bunun için,
276 •I . : mu.İ .ıküi.küküi vc îaiu.UM -V-t^ılun yoktur. Kronik hiponatremili hastalar ODS gelişimine en duyarlı
hastalardır çünkü, bu hastalarda beyin hücre hacimleri yukarıda ta
nımlanan ozmotik adaptif mekanizmalar sonucu normale yakın bir
düzeye dönmüştür. Bu nedenle, bu kişilere hipertonik şalin uygulan
ması beyin hücrelerinin ani bir şekilde ozmotik büzülmesine neden
olabilir. Hiponatreminin hızlı veya gereğinden fazla miktarda düzel
tilmesine ek olarak ODS gelişimi için risk faktörleri arasında daha
önceden geçirilmiş serebral anoksik hasar, hipokalemi ve özellikle
de alkolizme sekonder malnütrisyonlu hastalar sayılabilir. E C F ha
cim azalması bulunan hastalarda intravenöz şalin tedavisi ve primer
polidipsili hastalarda su kısıtlaması, AVP’nin hastalanması ve su di-
ürezinin kamçılanması sonucunda hiponatreminin gereğinden hızlı
düzelmesine yol açabilir. Bu durum, su verilerek veya AVPanaloğu
kullanılarak serbest su atım hızının yavaşlatılması suretiyle engelle
nebilir. —* B a h a d e ta y lı ta r tış m a iç in , b kz. K o n u 3 2 9 .
HİPERNATREMİ
lan bir sebebidir. K+ atımının bozulması ile ilişkili diğer nefropatiler ara nin derecesine bağlıdır. Potansiyel olarak öldürücü hiperkalemi, plazma
sında ilaçla indüklenen interstisyel nefrit, lupus nefriti, orak hücre hasta K+ konsantrasyonu 7.5 mmol/L yi aşmadıkça nadiren oluşur ve genellik
lığı ve diyabetik nefropati sayılabilir. le şiddetli bir güçsüzlük, P dalgasının kaybolması, QRS genişlemesi ve
G ordon sendrom u, hiperkalemi, metabolik asidoz ve normal GFR ile ya EKG’de ventriküler aritmilerin olması ile ilişkilidir.
karakterize nadir bir durumdur. Bu hastalar, genellikle, eksojen minera- Şiddetli hiperkalemi, membran depolarizasyonunu azaltma, K+’u
lokortikoidlerin potasyum atıcı etkilerine dirençli olup hacim genişleme hücre içine kaydırma ve K+ atımını sağlamaya yönelik acil tedavi gerek
si ile birlikte baskılanmış renin ve aldosteron düzeylerine sahiptirler. tirir, Buna ilaveten, dışardan K+ alımı ve antikaliüretik ilaçlar kesilmeli
Tüm bu bulguların, Cl' şan t’ı olarak da tanımlanan distal Cl' geri emili- dir. Kalsiyum glukonat uygulanması membranın uyarılabilirliğini azaltır.
minin artmasına (elektronötral Na+ geri emilimi) bağlı olduğu düşünül Genellikle kullanılan doz, %10’luk 10 mL solüsyonun 2-3 dakika içinde
mektedir. Siklosporin nefrotoksisitesi ile de ilişkili hiperkalemi için de verilmesi şeklindedir. Etki, dakikalar içinde başlar fakat kısa ömürlüdür
benzer bir mekanizma kısmen sorumlu olabilir. H ip erkalem ik distal (tip (30 ila 60 dakika) ve eğer 5-10 dakika içerisinde elektrokardiogramda
4) RTA, ya hipoaldosteronism ya da bir Cl- şant’ına (aldosteron-direnç- herhangi bir değişiklik gözlenmezse doz tekrarlanabilir, İnsülin, daha ön
li) bağlı oluşabilir. ceden tanımlanan mekanizmalar ile K+’un hücre içine girmesini sağlar
KLİNİK ÖZELLİK LER Dinlenme membran potansiyeli, ICF K+ ve geçici olarak plazma K+ konsantrasyonunu düşürür. Tek başına glukoz
konsantrasyonunun ECF K+’una oranı ile ilişkili olduğundan hiperkale verilmesi de normal pankreatik fi hücrelerinden insülin salınımını uyar
mi hücre membranını kısmen depolarize eder. Depolarizasyonun uzama masına rağmen dışarıdan insülin uygulanması (hiperglisemiyi önlemek
sı membranın uyarı labi liri iğini bozar ve güçsüzlük tablosuyla ortaya çı için glukoz ile birlikte) genel olarak daha hızlı bir yanıt alınmasını sağ
kar; bu tablo flaks paraliziye ilerleyebilir ve eğer solunum kasları da tu lar. Sıklıkla önerilen, 10 ila 20 ünite düzenli insülin ile birlikte 25-50 g
tulursa hipoventilasyona neden olabilir. Hiperkalemi ayrıca böbrekte glukoz verilmesidir. Tabii ki, hiperglisemik hastalara glukoz verilmeme
amonyak oluşumunu ve Henle’nin çıkan-kalın kolunda NH4+ geri emili lidir. Eğer tedavi etkin ise, plazma K+ konsantrasyonu 15 ila 30 dakika
mini engeller. Böylece, net asit atımı bozularak metabolik asidozla so- j içerisinde 0.5 ile 1.5 mmol/L kadar düşecek ve bu etki birkaç saat kadar
nuçlanır; bu da K+’un hücre dışına çıkmasına neden olarak hiperkalemi- j sürecektir. İntravenöz NaHCOj ile alkali tedavisi de K+’un hücre içine
yi daha da artırır. | girmesini sağlar. İzotonik solüsyonun litresi başına 3 ampul (134 mmol/L
Hiperkaleminin en ciddi etkisi kardiyak toksisitedir; ve plazma K+ j NaHCOj) şeklinde uygulanması en güvenli yoldur ve ideal olarak meta
konsantrasyonu ile iyi korelasyon göstermez. En erken elektrokardiyogra- i bolik asidozla birlikte olan ciddi hiperkalemiler için saklanması gereken
fık değişiklikler arasında T dalga amplitüdünün artması veya pik yapan T j bir tedavidir. Son dönem böbrek hastalığı olan hastalar bu girişime nadi
dalgaları sayılabilir, Hiperkalemi daha ciddi derecelerde olduğunda, PR j ren yanıt verirler ve oluşan Na+ yükünü ve buna bağlı hacim genişleme
aralığının ve QRS süresinin uzaması, atrioventriküler iletinin gecikmesi j sini tolore edemeyebilirler. b2 -adrenerjik agonistler parenteral veya ne
bulize formda uygulandıklarında hücrelerin K+ alimim artırırlar (yukarı
ve P dalgasının kaybolması ile sonuçlanır. QRS kompleksinin ilerleyici i
bir şekilde genişlemesi ve T dalgası ile birleşmesi bir sinüs dalga patenti ş bkz.) Etki 30 dakikada başlar, plazma K+ konsantrasyonunu 0.5 ila 1.5
mmol/L kadar düşürür ve 2 ila 4 saatte sona erer.
oluşturur. Genellikle ventriküler fibrilasyon veya asistol ile sonuçlanır, '
Si) Asiihr/, vc Alkaloz 283
Psödohipark.'ilomiyı «kail# <>t
Hücre içine K* kaymasını okarto el
Oligürik böbrek yetmezliğini ekarte et GOLDSZM1DT MA, ILIESCU EA: DDAVP to prevent rapid correction in
NSAİI v b ACE inhibitörlerini kes hyponatremia. Clin Nephrol 53:226, 2000
GULLANS SR, VERBALIS JG: Control of brain volume during hyperosmolar
i ' and hypoosmolar conditions. Ann Rev Med 44:289, 1993
| K4 sekresyonunu değerlendir | KNEPPER MA et al: Role of aquaporins in water balance. Curr Opin Nephrol
Hypertens 6:367, 1997
KUMAR S, BERLT: Sodium. Lancet 352:220, 1998
MCKENNA K, THOMPSON C: Osmoregulation in clinical disorders of thirst
appreciation. Clin Endocrinol 49:139, 1998
STERNS RH et al: Neurologic sequelae after treatment of severe hyponatremia:
A multicenter perspective. J Am Soc Nephrol 4:1522, 1994
VERBALIS JG: Adaptation to acute and chronic hyponatremia: Implications for
symptomatology, diagnosis, and therapy. Semin Nephrol 18:3, 1998
POTASYUM
TEDAVİ Tedavi, izotonik şalin ile (NaHCC> 3 değil) yoğun bir 1^1 TEDAVİ Genel destekleyici girişimler, fomepizol veya etanol
mide yıkaması ile başlamalı ve bunu aktif kömür uygulaması ./İt verilmesi ve hemodiyaliz de dahil olmak üzere, etilen glikol te
izlemelidir. Asidotik bir hastada, salisilat atımını kolaylaştırmak davisinin hemen hemen aynısıdır.
için, idrarı alkalinize edecek (idrar pH > 7.5) ve idrar atımını ida
Böbrek Yetmezliği (Ayrıca bkz Konu 269 ve 270) Orta dere
me ettirecek miktarda intravenöz NaHCÜ 3 uygulanır. Asidotik has
celi bir böbrek yetmezliğinin hiperkloremik asidozu, eninde sonun
talarda bü tedavi yaklaşımı dosdoğru uygulanırken, beraberinde
da ilerlemiş böbrek yetmezliğinin yüksek- AG asidozuna dönüşür.
respiratuvar alkaloz olması bu yaklaşımı tehlikeli kılar. Alkalin di-
Organik anyonların süzülmesinin azalması ve geri emilim patoge-
ürezi sağlanamadığı durumlarda asetazolamid kullanılabilir ama
neze katkıda bulunur. Böbrek hastalığı ilerledikçe, işlev gören nef-
HC 0 3 - yerine konmazsa bu ilaç sistemik metabolik asidoza neden
ron sayısı, net asit üretimi ile baş edemez hale gelir. Bu nedenle,
olabilir. NaHCÛ 3 ile alkalin diürezi hipokalemiye neden olabilir,
üremik asidoz, primer olarak böbrek kütlesindeki azalmaya bağlı
hızlı ve agresif olarak düzeltilmelidir. Hipoglisemi riskinden dola
olarak NH 4 + üretim ve atım hızının düşmesi ile karakterizedir.
yı glukoz içeren sıvılar mutlaka uygulanmalıdır. Aşırı bir görülme
[HC0 3 -] nadiren 15 mmol/L altına düşer ve AG nadiren 2 0 :
yen sıvı kayıpları ciddi sıvı açığına ve hipematremiye yol açabilir.
mmol/L’yi aşar. Kronik böbrek hastalığında biriken asit, kemikten
Eğer böbrek yetmezliğine bağlı salisilat temizlenmesi engelleni
gelen alkali tuzlar ile tamponlanır. Belirgin bir asit retansiyonü ol
yorsa, bikarbonat diyalizatına karşı hemodiyaliz uygulanabilir.
masına karşın (20 mmol/gün kadar), serum [HCO 3 '] inin daha faz
A l k o l l e r Bir çok fizyolojik durumda, sodyum, üre ve glukoz la düşmemesi, hücre dışı bölmelerden başka tampon sistemlerinin
kandaki ozmotik basıncı oluştururlar. Plazma ozmolalitesi şu ta devreye girdiğini gösterir. Kronik metabolik asidoz; kemik kalsi
nımlamaya göre hesaplanır: Posm = 2Na+ + Glü + BUN (hepsi yum karbonatındaki azalmaya bağlı olarak kemik kütlesinde belir
mmol/L olarak) veya glukoz ve BUN mg/dl cinsinden geleneksel gin kayıplarla sonuçlanır. Kronik asidoz, toplam asit birikimi ile
laboratuvar değerlerini kullanılarak tanımlanırsa: Posm = 2Na+ + orantılı olarak, idrar kalsiyum atımını da artırır.
Glu/18 + BUN/2.8 şeklindedir. Ölçülen ve hesaplanan ozmolalite
arasındaki fark 10 ila 15 mmol/kg H20 değerini aşmamalıdır. Öl
çülen ozmolalite, hesaplanan ozmolaliteyi 15 ila 20 mmol/kg H20
S TEDAVİ Böbrek yetmezliğinin hem üremik hem de hiperklo
remik asidozlan, [HCO 3 ] düzeyini 2 0 ila 2 4 mmol/L arasında
tutmak için ağızdan alkali tedavisi gerektirir. Bu da ılımlı dozda:
değerinden daha fazla aşıyorsa iki durumdan biri söz konusu olur:
(günde 1.0 ila 1.5 mmol/kg) alkali verilerek sağlanabilir. Alkali uy
ya serum sodyumu, hiperlipidemi veya hiperproteinemi nedeniyle
gulamasının kas yıkımını engellediği veya geciktirdiği; ve H+ den-;
yalancı düşük ölçülüyordur (psödohiponatremi) ya da plazmada,
gesinin kemik üzerindeki zararlı etkilerine mahi olduğu kabul edi
sodyum tuzları, glukoz veya üre dışında ozmoller birikmiştir. Ör
lir. Sodyum sitrat (Shohl solüsyonu) veya NaHCC> 3 tabletleri eşit
nekler arasında, mannitol, radyokoııtraşt madde, izopropil alkol,
etkinlikteki alkali edici tuzlardır. Sitrat, gastrointestinal kanaldan
etilen glikol, etanol, metanol ve aseton sayılabilir. Bu durumda, he
alüminyum emilimini artırdığından zehirlenme riskinden' dolayı
saplanan ozmolalite ile ölçülen ozmolalite arasındaki fark (ozmolal
alüminyum içeren antiasitlerle beraber asla kullanılmamalıdır. Hi-
açık) ölçülmemiş solütün konsantrasyonu ile doğru orantılıdır.
perkapni mevcutsa, furosemid (60 ila 80 mg/gün) eklenmelidir:
Doğru bir klinik öykü ve şüphe varlığında, ozmolar açığın hesap
lanması, zehirlenmeye bağlı AG asidozunun varlığının belirlenme H İP E R K L O R E M İK M E T A B O L İK A SİD O ZLA R Alkali,
sinde yararlıdır. ishallerde olduğu gibi gastrointestinal sistemden veya böbreklerden
E t ile n G l i k o l (Ayrıca bkz Konu 396) Etilen glikol alınması (renal tübüler asidoz, RTA) kaybedilebilir. Bu tür bozukluklarda
(donmayı engelleyici (antifreeze) olarak sıklıkla kullanılır) meta (Tablo 5 0 -3 ), [C1-] ve [HCO 3 ] da, birbirine ters yöndeki değişik
bolik asidoza yol açar ve merkezi sinir sistemi, kalp, akciğer ve likler normal AG ile sonuçlanır. Saf hiperkloremik asidozda, bu ne
böbreklerde şiddetli hasar oluşturur. AG ve ozmolar açığın artması denle, [Cl'l normal değerinin üzerinde artarken [HCÖ3 ‘] daki düşü
etilen glikol ve metabolitleri olan oksalik asit, glikolik asit ve diğer şü dengeler. Bu ilişkinin kaybolması karışık tip bozuklukları dü
organik asitlere bağlıdır. Trikarboksilik asit döngüsünün baskılan- şündürür.
ması ve hücre içi redoks dengesinin değişmesine sekonder olarak İshalde, dışkı, plazmadan daha yüksek miktarlarda [HCO 3 ]
laktik asit üretimi artar. İdrarda oksalat kristallerinin görülmesi, se içerir ve hacim eksilmesinin yanı sıra metabolik asidoz da gelişir.;
rumda ozmolar açık tespit edilmesi ve yüksek AG asidoz varlığı ta Asit bir idrar pH’sı yerine (sistemik asidozda beklendiği üzere), id
nıyı kolaylaştırır. Etilen glikol düzeylerini ölçmek için beklenirken rar pH’sı genellikle 6 civarında olur, çünkü, metabolik asidoz ve hi-
tedavi geciktirilmemelidir. pokalemi, böbreğin NH4+ sentez ve atımını artırarak idrar pH’sını
Tj~| TEDAVİ Tedavi, hızlı bir şekilde şalin veya ozmotik diürezin yüksek tutan bir idrar tamponu oluşumunu sağlar. Gastrointestinal
sağlanması, tiamin ve piridoksin desteği, fomepizol veya eta kayıplara bağlı yüksek idrar pH’sı ile seyreden metabolik asidoz,
nol ve hemodiyalizi içerir. Yeni bir alkol dehidrogenaz inhibitörü RTA (Konu 276) dan ayırt edilebilir; çünkü, idrar NH4+ atımı
olan fomepizolün intravenöz uygulanması (4-metilpirazol; yükle RTA’da tipik olarak düşükken ishalde yüksektir. İdrar NH4+ dü
zeyleri, idrar anyon açığı (UAG) hesaplanarak tahmin edilebilir:
me dozu olarak 7 mg/kg) veya yine intravenöz olarak 22 mmol/L
mg/dl) düzeyine ulaşacak kadar etanol verilmesi, etilen gliko-
(1 0 0
UAG = [N4+ + K+]u - [Cl-]u. [Cl-]u > [N4+ + K+] olduğu zaman,
idrar amonyum düzeylerinin yükseldiğini gösterir ve asidozun se
lün alkol dehidrogenaz ile metabolize olmak için yarışarak toksisi-
teyi azaltmaya yardımcı olur. Fomepizol, pahalı olmasına karşın, bebinin böbrek dışı nedenlere bağlı olduğunu düşündürür.
Progresif böbrek hastalığı sonucunda işlev gören parankimin
etil alkol uygulamasında karşılaşılan şuur bulanıklığı gibi yan etki
leri olmaksızın, etilen glikol düzeylerinde tahmin edilebilen düşüş kaybı, glomeruler süzme hızı (GFR) dakikada 2 0 ile 50 mL arasın
ler sağlama avantajına sahip bir ilaçtır. da iken hiperkloremik asidoza, GFR dakikada < 20 mL olduğunda
ise yüksek AG ile seyreden üremik asidoza yol açar. Bu tür bir
M e t a n o l (Ayrıca bkz Konu 396) Metanol (ağaç alkolü) alınma progresyon, böbrek hastalıklarının tübülointerstisyel formlarında
sı metabolik asidoza neden olurken, metabolitleri olan formaldehit gözlenir, fakat hiperkloremik metabolik asidoz, ilerlemiş glomeru
ve formik asit, şiddetli optik sinir ve merkezi sinir sistemi hasarına ler hastalıklarda da bulunabilir. İlerlemiş böbrek yetmezliğinde, iş
yol açar. Laktik asit, ketoasitler ve diğer belirlenemeyen organik levsel böbrek kütlesindeki kayba paralel olarak amonia üretiminde
hacım, klor ve K+ eksikliği gibi distal tübülde H+ salmımına katkı
da bulunan durumlar; veya ( 2 ) otonom hiperaldosteronism nede
de bozulma olur vc modüller toplatıcı tübüllerin dış tarafında amo- niyle oluşan hipokalemi. Birinci örnekte, alkaloz, NaCl ve KC1 ve
nia birikimi vc tutulumu da bozulabilir. Hem toplayıcı kanallar hem rilmek suretiyle düzeltilirken, ikinci örnekte ise şalin uygulaması
de kolonda K+ salmımında bir artış olduğundan kronik böbrek ye yapılmaksızın farmakolojik ya da cerrahi girişim ile alkalozu dü
tersizliğindeki asidoz tipik olarak normokalemi ile seyreder. zeltmek gereklidir.
I’roksimal RTA (tip 2 RTA) genellikle yaygın proksimal tübül AYIRICI TANI Metabolik alkalozun nedenini belirlemek için
işlev bozukluğuna bağlı, glikozüri, yaygın aminoasidüri ve fosfatü- (Tablo 50-4), hücre dışı sıvı hacminin, yatar ve ayakta kan basıncı
ri (Fanconi sendromu) ile seyreden bir tablodur. Düşük plazma nın, serum [K+] ve renin-aldosteron sisteminin değerlendirilmesi
IHCO3 '] ile birlikte idrar pH’sı asidiktir (pH < 5.5). Serum HCO3 ' gerekir. Örneğin, alkalozu olan bir hastada kronik hipertansiyon ve
> 20 mmol/L iken fraksiyonel [HCO 3 '] atımı % 10 ila 15’i aşabilir. kronik hipokalemi bulunması, ya mineralokortikoid fazlalığını ya
HCO 3 ' normalde proksimal tübüllerden geri emilmediği için, NaH- da hipertansif hastanın diüretik kullandığını düşündürür. Diüretik
CO 3 tedavisi böbrekten potasyum kaybını artırarak hipokalemiye kullanmayan bir hastada plazma renin aktivitesi düşük, idrar [Na+]
neden olur. ve [Cl'] düzeylerinin normal olması, primer mineralokortikoid faz
Klasik distal RTA’nın (tip 1 RTA) (Konu 276) tipik bulguları lalığı sendromunu işaret eder. Normal kan basıncı olup ödemi ol
arasında, hipokalemi, hiperkloremik asidoz, idrar NH4 + atımında mayan bir hastada, hipokalemi ile birlikte alkaloz olması, Bartter
azalma (pozitif idrar anyon açığı, düşük idrar [NH4 +]) ve uygunsuz veya Gitelman sendromuna, magnezyum eksikliğine, kusmaya, dı
bir şekilde yüksek idrar pH’sı sayılabilir. Bu tür hastalar idrar şardan alkali veya diüretik uygulanmasına bağlı olabilir. İdrar
pH’sını 5.5 den daha fazla asidifiye edemezler. Bir çok hastada hi- elektroliüerinin ölçülmesi (özellikle idrar [Cl']) ve idrarın diüretik-
positratüri ve hiperkalsiüri olduğundan, nefrolitiyazis, nefrokalsi- ler açısından taranması yararlı olabilir. Eğer idrar [Na+] ve [K+]
nozis ve kemik hastalıkları sıklıkla gözlenir. Tip 4 RTA’da, aynı an yüksekliğine karşın [Cl'] düşüklüğü ile birlikte alkali bir idrar sap
da potasyum ve asit salmımında da bozukluk olduğu için, GFR de tanırsa, tanı genellikle ya kusma (bilinen veya saklanan) ya da dı-
ki azalmayla oransız bir hiperkalemi mevcuttur. İdrar amonyum
atımı şaşmaz bir şekilde baskılanmış ve böbrek işlevleri, örneğin T ablo 50-4 Metabolik Alkaloz Nedenleri
bir diyabetik nefropati, amiloidoz veya tübülointerstisyel hastalığa I. Dışarıdan H C 03- yüklemeleri
bağlı olarak risk altındadır. —> R T A p a t o fiz y o lo jis i, ta n ısı ve t e d a A. Akut alkali uygulanması
visi iç in bkz. K a tın 2 7 6 . B. Süt-alkali sendromu
Hiporeninemik Hipoaldosteronism (Aynca bkz Konu 331) II. Etkin ECF hacim daralması, normotansiyon, K+ eksikliği,
Bu tablo, sıklıkla diabetes mellitusu veya tübülointerstisyel hastalı ve sekonder hiperreninemik hiperaldosteronism
A. Gastrointestinal kaynaklı
ğı ve böbrek yetersizliği olan yaşlılarda, tipik olarak hiperkloremik
1 . Kusma
metabolik asidoza neden olur. Hastalar genellikle, serum [K+] yük 2. Mide aspirasyonu
sekliği (5.2 ila 6.0 mmol/L) ve beraberinde hipertansiyon ve konjes- 3. Konjenital chloridorrhea
tif kalp yetmezliği ile seyreden hafif veya orta dereceli böbrek ye 4. Villöz adenom
tersizliği ve asidoza sahiptirler. Hem metabolik asidoz hem de hi 5. Kombine sodyum polistiren sülfonat (Kayexalate) ve alümin
perkalemi, G FR deki bozulmayla bir paralellik göstermez. Nonste yum hidroksit uygulanması
B. Böbrek kaynaklı
roidal antiinflamatuar ilaçlaraetrimetoprim, pentamidin ve ACE-in-
1. Diüretikler
hibitörleriae böbrek yetersizliği olan hastalarda hiperkloremik meta 2. Ödematöz durumlar
bolik asidoz ile birlikte hiperkalemiye yol açabilirler (Tablo 50-3). 3. Posthiperkapnik durum
4. Hiperkalsemi/hipoparatiroidism
M ETABOLİK A L K A L O Z 5 Laktik asidoz veya ketoasidozdan iyileşme sırasında
6. Penisilin, karbenisilin gibi geri emilemeyen anyonlar
Metabolik alkaloz, arter pH’sının yükselmesi, serum [HCO 3 '] ve 7. Mg2+ eksikliği
kompensatuvar alveolar hipoventilasyondan dolayı PaC 0 2 arUş1 ile 8. K + azalması
seyreden bir tablodur. Hipokloremi ve hipokalemi sıklıkla eşlik 9. Bartter sendromu (Henle’nin çıkan-kahn kolunda işlev kaybına
eder. Bir hastada yüksek [HCO 3 '] ve düşük [CI-] varsa, bu hastanın yol açan mutasyonlar)
10. Gitelman sendromu (distal toplayıcı tübüllerde Na+-CI- kot-
ya metabolik alkaloz ya da kronik respiratuvar asidözu vardır. Tab
ransporter işlev kaybına yol açan mutasyonlar)
lo 50 de de gösterildiği gibi, normalin üzerindeki her 10 mmol/L
III. ECF hacim genişlemesi, hipertansiyon, K+ eksikliği, ve mineralokorti
[HCO 3 '] artışı, P aco 2 de 6 mmHg yükselmeye neden olur. Başka koid fazlalığı
bir şekilde ifade edilecek olursa, [HCO 3 '] 10 ila 40 mmol/L aralı A. Yüksek renin
ğında iken, tahmini Pa C 0 2 düzeyi [HCO 3 '] + 15’e eşittir. Tanıyı be 1. Renal arter stenozu
lirleyen pH’dır çünkü, metabolik alkalozda pH yükselirken respira 2. Akselere hipertansiyon
3. Renin-salgılayan tümörler
tuvar asidozda normal veya düşüktür. Metabolik alkaloz, sıklıkla
4. Östrojen tedavisi
respiratuvar asidoz veya alkaloz ya da metabolik asidoz gibi diğer
B. Düşük renin
asit-baz bozuklukları ile beraber bulunur. 1 . Primer aldosteronism
PATOGENEZ Metabolik alkaloz, ya net [HCO3 '] kazancı ya a. Adenom
da hücre dışı sıvıdan uçucu olmayan asitlerin (genellikle kusma so b. Hiperplazi
nucu HG1) kaybına bağlı gelişir. Vücuda fazladan alkali eklenmesi c. Karsinom
çok nadir bir durum olduğundan, bozukluğun, asit kaybına bağlı al
2. Adrenal enzim defeküeri
a. 11/J-Hidroksilaz eksikliği
kaloz oluşturan bir üretim evresi, ve bir de hacim azalması, GFR
b. 17a-Hidroksilaz eksikliği
düşüklüğü ya da Cl' veya K+ eksikliği gibi nedenlerden dolayı böb 3. Cushing sendromu veya hastalığı
reklerin HCO3 ' atımı yoluyla kompansasyon yetersizliğini içeren 4. Diğer
dengeyi koruma evresi bulunur. a. Meyan kökü
Normal koşullar altında, böbreklerin çok etkili bir HCO 3 ' atım b. Karbenoksolon
c. Çiğneme tütün
kapasitesi mevcuttur. Metabolik alkalozun sürmesi, böbreklerin her
d. Lydia Pincham tabletleri
zamanki HCO3 ' atımında bir yetersizlik olduğunu gösterir. Hücre
IV. Böbrek sodyum kanalı işlev kazanması mutasyonlan ile birlikte ECF
dışı sıvıda HCO3 ' artışı olması için, ya dışardan verilmiş olması ya hacim genişlemesi, hipertansiyon, K+ eksikliği, ve hiporeninemik-hi-
da kısmen veya tamamı böbrekler tarafından endojen olarak sen- poaldosteronizm
tezlenmiş olması gereklidir. Böbrekler fazla alkaliyi şu durumlarda A. Liddle sendromu
atmak yerine koruma yoluna gider: (1) G FR azalması ile birlikte NOT: ECF, hücre dışı sıvı.
şanları alkali alınırdır. Eğer idrar göreceli olarak asidik ve Na+, K+, ve ;.'0 Asidoz ve Alkaloz. 289
CL konsantrasyonları düşük ise düşünülmesi gereken olasılıklar ara
cımla önceden kusma (devam etmeyen), posthiperkapnik evre, veya ECF hacim azalması ve K+ eksikliği alkaloz oluşumuna katkıda bulu
önceden diüretik kullanılmış olması sayılabilir. Diğer taraftan, eğer id nur.
rar sodyumu, potasyumu veya klor düzeyleri düşük değilse, magnez Posthiperkapni Kronik respiratuvar asidozdaki uzamış COj biri
yum eksikliği, Bartter veya Gitelman sendromu ya da devam etmekte kimi, böbreklerden HCO3 ' emilimini ve yeni HCO3 ' oluşumunu (art
olan diüretik kullanımı göz önüne alınmalıdır. Gitelman sendromunda mış net asit atımı) artırır. Eğer P a ^ normale dönerse, devamlı
hipokalsiüri ve hipomagnezemi olması nedeniyle Bartter sendromun- [HCO3 '] yükselriıesinden dolayı metabolik alkalozla sonuçlanır. Me
dan ayırt edilebilir. Bu iki bozukluğun genetik ve moleküler temeli çok kanik olarak kontrol edilen solunumda bir değişiklik yapılarak Paco 2
yakın zamanda ortaya konmuştur (Konu 276). hızla normale döndürülürse alkaloz gelişir. Beraberinde bulunan ECF
Alkali Uygulanması Normal böbrek işlevleri olan kişilere kronik hacim azalması, sadece Paco 2 düzeltilerek alkalozun tam olarak gide
alkali uygulanması alkaloza neden olmaz; olsa bile çok nadirdir. Diğer rilmesine izin vermez, CL desteği sağlanmadığı sürece alkaloz devam
taraftan, beraberinde Hemodinamik bozuklukları olan hastalarda alka- eder.
loz gelişebilir, çünkü, normal HCOj’ atım kapasitesi aşılmış ya da E C F HACİM ARTMASI, HİPERTANSİYON V E HİPERAL
HCO3 ' geri emilimi artmış olabilir. Bu hastalar arasında ağızdan veya DOSTERONİSM İL E İL İŞ K İL İ M ETABOLİK A LKALOZ Mine-
intravenöz HCÖf alanlar, asetat yükü (parenteral hiperalimentasyon ralokortikoid uygulanması veya fazla miktarda üretimi [Cushing send-
solüsyonları), sitrat yükü (transfüzyonlar), veya katyon değiştirici reçi romundaki primer aldosteronism ve adrenal korteks enzim defektleri
neler ile birlikte antiasit (alüminyum hidroksit ve sodyum polistiren (Konu 331)] net asit atımını artırır ve beraberinde K+ eksikliği varsa
sülfonat) kullananlar sayılabilir. daha da kötüleşen bir metabolik alkaloza neden olabilir, Tuz birikimin
E C F HACİM AZALMASI, K + EK SİK LİĞ İ V E SEKONDER den dolayı ECF hacim artışı hipertansiyona neden olarak GFR deki
HİPERRENİNEM İK HİPERALDOSTERONİSM İL E İLİŞK İLİ azalmayı antagonize eder ve/veya aldosteron ve K+ eksikliğinin uyar
M ETABOLİK A LKALOZ Gastrointestinal Kaynaklı Kusma veya dığı tübüler asidifikasyonu artınr. Potasyum atımı devam eder ve poli-
mide sıvısı aspirasyonu sonucu gastrointestinal H+ kayıplan HCO3 * üri, idran konsantre etme yeteneğinde bozulma ve poliüri ile birlikte
birikimine yol açar. Kusma veya mide sıvısı boşaltılması ile oluşan sı sürekli K+ eksikliğine heden olur. Aldosteron düzeylerinin yükselme
vı kaybı ECF hacmini azaltır ve renin-aldosteron salımmmda artışa im si, adrenal bezlerin kontrolsüz bir şekilde fazla üretimine bağlı primer
den olur. Hacim azalması GFR de azalmaya yol açar ve böbrek tübül- veya böbreklerden aşın renin üretimine bağlı sekonder olabilir. Her iki
lerinin HCO3 ' geri emme kapasitesini artınr. Aktif kusma sırasında* durumda da, ECF hacminin aldosteron üretimi üzerine oluşturduğu
Cl-e karşılık plazmaya sürekli H C 03' eklenir ve plazma [HCO3 '] prok- kontrol mekanizması bozulur ve hacim retansiyonundan dolayı hiper
simal tübülün geri emme kapasitesini aşar. H C 03' salimmımn aldoste- tansiyon gelişebilir.
ron tarafından artınldığı ve geri emiliminin zayıf olduğu distal tübül- Liddle sendromu (Konu 276), hipokalemik alkaloz ve normal al
lere fazla miktarda NaHCOj ulaşır. ECF hacmindeki azalma ve hipok- dosteron düzeyleri ile seyreden, toplayıcı tübüllerin Na+ kanal aktivi-
loremiden dolayı, CL böbrekler tarafından korunur. Azalan ECE hac telerinin artması sonucu oluşan, hacim artışına bağlı olarak hipertansi
minin NaCl ile yerine konması ve K+ eksikliğinin giderilmesi asit-baz yon ile ilişkili, nadir, kalıtsal bir bozukluktur.
dengesizliğini düzeltir. Semptomlar Metabolik alkalozda, merkezi ve periferal sinir siste
Böbrek Kaynaklı Diüretikler (Aynca bkz. Konu 232) Tıazitler mi işlevlerindeki değişiklikler hipokalsemi bulgularına benzer (Konu
ve kıvrım diüretikleri (furosemid, bumetanid, torsemid, ve etrakrinik 340); semptomlar arasında, zihin bulanıklığı, şuurda küntleşme, nöbet
asit) gibi klor atımına neden olan ilaçlar, toplam vücut bikarbonat dü lere yatkınlık, parestezi, kas krampları, tetani, aritmilerin artması ve kro
zeyini değiştimıeksizin EC F hacminde ani düşmeye yol açarlar. Serum nik obstrüktif akciğer hastalığı olanlarda hipoksemi sayılabilir. Hipoka-
[HCO3 '] artar. Kronik diüretik kullanımı, distal tübüllere yüksek mik lemi ve hipofosfatemi beraberinde oluşan elektrolit bozulduklarıdır.
tarda tuz erişimine yol açar, ve böylece K+ ve H+ saliminim uyararak
alkaloz oluşturma eğilimindedir. ECF hacminin azalmasının sürmesi, ■5 ~| TEDAVİ Tedavi, esas olarak, HÇO3 ' üretimini sağlayan altta ya-
sekonder hiperaldosteronism, K+ eksiliği ve diüretiğin direk etkileri -J tan uyaranın düzeltilmesine yönelik olmalıdır. Eğer primer aldos
(diüretik uygulaması devam ettiği sürece) sonucunda alkaloz tablosu teronism varsa, altta yatan sebebin giderilmesi alkalozu düzeltecektir.
devam eder. ECF hacim eksikliği izotonik şalin ile giderilmek suretiy Mide veya böbreklerden [H+] kaybı, reseptör blokeri, H+, K+-AT-
le alkaloz düzeltilir. . , , Paz inhibitörleri. kullanılarak ya da diüretik kullanımına son verilerek
Bartter Sendromu ve Gitelman Sendromu Bkz Konu 276. azaltılabilir. Tedavinin ikinci yönü ise, ECF hacim azlığının ya da K t
Geri Emilemeyen Anyonlar ve Magnezyum Eksildiği Penisilin eksikliğinin giderilmesi gibi HCO3 ' geri emilimini sağlayan faktörle
ve karbenisilin gibi geri emilemeyen anyonların uygulanması, transe- rin ortadan kaldırılmasına yöneliktir. K+ eksikliğinin düzeltilmesi ge
pitelyal potansiyel farkım (lümen negatif) artırarak distal asidifikasyo- rekmesine rağmen, eğer idrar [CL] düşüklüğünün işaret ettiği bir ECF
nu ve K+ salmımmı artınr. Mg2+ eksikliği, renin ve böylece de aldos- hacim azlığı varsa, NaCl tedavisi genellikle alkalozun düzeltilmesi için
teron salmımım uyarmak suretiyle diştal asidifikasyonu artırarak hipo- yeterli olur.
kalemik alkaloz ile sonuçlanır. Eğer hastanın mevcut durumu şalin verilmesine bir engel teşkil
Potasyum Eksikliği Kronik K+ eksikliği, idrar asit atıhmmı artı ediyorsa, yeterli, böbrek işlevleri bulunan hastalarda bir karbonik an-
rarak metabolik alkaloza neden olabilir. NH4 + üretimi ve emilimi artar hidraz inhibitörü olan asetazolamid kullanılması ile böbreklerden
ken HCO3 ' geri emilimi de uyanlır. Kronik K+ eksikliğinde, böbrek HCO3 ' atımı hızlandınlabilir; fakat bu da K+ kaybım artırabilir. Sey-
H+, K+-ATPazı yemden düzenlenerek K+ emilimine karşılık H+ atıl reltik hidroklorik asit (0.1 N HC1) kullanımı da etkili olmasına karşın
masını sağlar. Şiddetli K+ eksikliği ile ilişkili alkaloz tuz uygulaması hemolize yol açabilir. Alternatif olarak, ağızdan NH4 CI verilmesi ile
na karşı dirençlidir, fakat K+ eksikliğinin giderilmesi alkalozu düzeltir. asidifıkasyon sağlanabilir ama karaciğer hastalığı olanlarda bu uygula
Laktik Asidoz veya Ketoasidoz Tedavi Sonrası Laktik asidoz ve madan kaçınılmalıdır. Böbrek işlevleri bozuk olanlarda, düşük [HCO3 '
ya ketoasidoz oluşumuna yol açan uyaran, dolaşım yetersizliğinin dü ] ve yüksek [CL] içeriği olan bir diyalizat gradiyentine karşı hemodi
zeltilmesi veya insülin tedavisi ile hızlı bir şekilde ortadan kaldınldığı yaliz uygulanması etkili olabilir.
taktirde, laktat ve ketonlar metabolize olarak eşdeğer miktarlarda
HCO3 ' oluşumuna neden olurlar. Yeni HCO3 ' oluşumunun diğer kay RESPİRATUVAR ASİDOZ
naklan ile birlikte organik anyon metabolizması sonucu oluşan miktar
HCO3 ' fazlalığına yol açar. Bu kaynaklar arasında (1) daha önceden Respiratuvar asidoz, şiddeüi akciğer hastalıkları, solunum kasları
var olan asidoz sürecinde asit atımının artması sonucu böbrekler tara zayıflığı veya solunum kontrolünde anormalliklere bağlı olarak ge
fından kana yeni HCO3 ' eklenmesi ve (2) asidozun düzeltilmesi sıra lişebilir ve P aco 2 deki yükselme ve pH’da düşme ile tanınır (Tab
sında uygulanan alkali tedavisi sayılabilir. Asidoz tarafından uyanlan lo 50-5). Akut respiratuvar asidozda, HCO 3 ' da hızlı bir kompansa-
290 It , lyslai>Kİ:ırüî Ana Buisiuiari ,;e fakuim Şekilleri teren çalışmalar nedeniyle, geleneksel mekanik ventilasyona oranla gittik
çe artan şekilde kullanılmaktadır. Asideminin düzeltilmesi, permisif hiper-
ibio 30-5 Respiratuvar Asit-ttaz Bozuklukları kapninin potansiyel olarak yararlı etkilerini azaltsa da, NaHC03 uygulaya
rak pH’yı 7.2 ila 7.3 aralığında tutmanın yine de akıllıca olacağı gözük
I. Alkaloz II. Asidoz
mektedir.
A. Merkezi sinir sistemi uya A. Merkezi
rılması 1. İlaçlar (anestezikler, Şiddetli astım, anaflaksi, inhalasyon yanıklan veya toksin zedelenme
1. Ağn morfin, sedatifler) sinde olduğu gibi ani üst solunum yolu tıkanmaları veya yaygın bronkos-
2. Anksiyete, psikoz 2. İnme pazmı takiben akut hiperkapni gelişir. Son dönem obstrüktif akciğer hasta
3. Ateş 3. Enfeksiyon lıklarında kronik hiperkapni ve respiratuvar asidoz oluşur. Hem göğüs du
4. Serebrovasküler olaylar B. Solunum yollan varını hem de akciğerleri içeren restriktif bozukluklar, solunumun yüksek
5. Menenjit, ensefalit 1. Tıkanma
metabolik bedeli nedeniyle solunum kaslannda güçsüzlüğe yol açarak res
6. Tümör 2. Astım
piratuvar asidoza neden olur. İntrapulmoner ve ekstrapulmoner restriktif
7. Travma C. Parankim
bozuklukların ileri evrelerinde kronik respiratuvar asidoz gelişir.
B. Hipoksemi veya doku hi- 1. Amfizem
poksisi 2. Pnömokonyoz Tanım olarak, respiratuvar asidozun tanısı Pa^oj ve arteriyel pH ölçü
1. Yüksek irtifa, İP a €02 3. Bronşit münü gerektirir. Ayrıntılı bir anamnez ve fizik muayene genellikle nedeni
2. Pnömoni, pulmoner 4. Erişkin respiratuvar dist- ortaya koyar. Spirometre, karbon monoksit diffüzyon kapasitesi, akciğer
ödem res sendromu hacimleri, arteriyel P a ^ ve 0 2 satürasyonlan gibi akciğer fonksiyon test
3. Aspirasyon 5. Barotravma leri (Konu 250), respiratuvar asidozun bir akciğer hastalığına sekonder ge
4. Şiddetli anemi D. Nöromüsküler
lişip gelişmediğini belirlemeyi genellikle mümkün kılar. Akciğer dışı se
C. İlaçlar veya hormonlar 1. Poliomiyelit
beplerin araştırılmasında ayrıntılı bir ilaç hikayesi, hematokrit ölçümü, üst
1. Gebelik, progesteron 2. Kifoskolyoz
3. Miyasteni
solunum yollarının, göğüs kafesinin, plevramn ve nöromüsküler işlevlerin
2. Salisilatlar
3. Niketamid 4. Müsküler distrofıler değerlendirilmesi yer almaktadır.
D. Göğüs reseptörlerinin uya E. Çeşitli nedenler
rılması 1. Obesite TEDAVİ Respiratuvar asidozun tedavisi, başlangıç hızına ve şiddeti-
1. Hemotoraks 2. Hipoventilasyon ne bağlıdır. Akut respiratuvar asidoz hayatı tehdit edici olabilir, ve ye
2. Yelken göğüs 3. Permisif hiperkapni terli alveolar ventilasyon sağlanırken aynı anda altta yatan sebebi düzelt
3. Kalp yetmezliği
mek için girişimler yapılmalıdır. Bu da, trakeal intübasyon ve mekanik so
4. Pulmoner emboli
lunum gerektirebilir. Spontan solunumu olan şiddetli obstrüktif akciğer
E. Çeşitli nedenler
1. Septisemi hastalığı ve kronik C 0 2 retansiyonu olan hastalarda, oksijen verilmesi çok
2. Karaciğer yetmezliği dikkatli ayarlanmalıdır (Konu 258). Oksijen tedbirsizce kullanıldığı za
3. Mekanik hiperventilas- man, bu hastalarda respiratuvar asidozun ilerlemesine neden olabilir. Hi-
yon perkapninin hızlı ve agresif düzeltilmesinden kaçınılmalıdır, çünkü, Pa-
4. Isıya maruz kalma co2’de düşme, akut respiratuvar alkalozda belirtilen komplikasyonların
5 Metabolik asidozdan iyi aynısını oluşturabilir (ör. kardiyak aritmiler, serebral perfüzyonun azalma
leşme sırasında
sı ve nöbetler). Kronik respiratuvar asidozda Pac ( 3 2 bazal düzeylerine ka
tuvar yükselme (hücresel tamponlama mekanizmaları sayesinde) demeli olarak düşürülmelidir ve böbreklerden HC03‘ atımım artırmak için
meydana gelir ve P a ^ 'd e k i her 10 mmHg artış, H C 0 3‘ da 1 yeterli CP ve K+ desteği sağlanmalıdır.
mmol/L yükselmeye neden olur. Kronik respiratuvar asidozda (>24 Kronik respiratuvar asidozu düzeltmek genellikle zordur, fakat akci
saat), böbrek uyum mekanizmalarının devreye girmesi sonucunda, ğer fonksiyonlarını geliştirmek için alman önlemler (Konu 258) bazı has
P aço2’deki her 10 mmHg artışa karşılık, HC03‘ düzeyi 4 mmol/L ka talarda yararlı olur ve bir çoğunda da bozukluğun daha fazla ilerlemesini
dar artar. Serum HC03‘ düzeyi genellikle 38 mmol/L’yi aşmaz. engeller.
Klinik özellikler, respiratuvar asidoz ve altta yatan hastalığın şiddeti
RESPİRATUVAR ALKALOZ
ve süresine göre ve beraberinde hipoksi olup olmamasına göre değişir. Pa-
C0 2 deki hızlı bir yükselme, anksiyete, dispne, konfüzyon, psikoz ve halü- Alveolar hiperventilasyon Paço2’yi düşürürken, HC0 3 ‘/Pac 0 2 oramni ar
sinasyonlara neden olabilir ve komaya kadar ilerleyebilir. Kronik hiper- tırır, böylece pH’yı yükseltir (Tablo 50-5). Bikarbonat dışındaki hücresel
kapninin neden olduğu daha düşük derecelerdeki bozukluklar arasında uy tamponlar HC03‘ ı tüketerek yanıt verir. Yeterince kuvvetli bir solunum
ku bozukluktan, hafıza kaybı, uyku hali, kişilik değişiklikleri, koordinas uyarısı sonucunda atılan C 0 2 miktarı, dokuların metabolizması sonucu
yon bozukluğu ve tremor, miyoklonal kasılmalar ve asterixis sayılabilir. oluşan miktarı aşarsa hipokapni gelişir. Paco2 40 ile 15 mmHg arasında
Baş ağnlan ve papilla ödemi, anormal reflekslerin bulunması ve fokal kas iken, plazma pH ve [HC03‘] oransal bir değişim gösterir. Arteriyel [H+]
güçsüzlükleri gibi C 0 2’in vazodilatatör etkilerinin kaybına bağlt oluşan konsantrasyonu ile Pa<x) 2 arasındaki ilişki mmHg başına 0.7 mmol/L (ve
vazokonstriiksiyona sekonder gelişen diğer işaretler, kafa içi basınç artışı ya 0.01 pH birimi) ve plazma [HC0 3 ] için mmHg başına 0.2 mmol/L dir.
nı taklit edebilir. Hipokapni 2 ila 6 saatten daha uzun sürdüğü taktirde, böbrek amonyum ve
Solunum merkezinin çeşitli ilaçlar, yaralanma veya hastalık sonucun titre edilebilir asit atımının ve süzülen HC0 3 geri emiliminin azaltılması
da baskılanması respiratuvar asidoz oluşturabilir. Genel anestezikler, seda- ile daha da kompanse edilir. Respiratuvar asidoza tam bir böbrek adaptas
tifler ve kafa travması sonucunda akut bir şekilde, ya da yine sedatifler, al yonunun sağlanması, sıvı hacmi ve böbrek işlevleri normal olduğu taktir
kol, intrakraniyel tümörler ve primer alveolar ve obesite-hipoventilasyon de bir kaç gün sürer. Böbreklerin alkalozdan daha çok Paco2 düşüklüğüne
sendromlan (Konu 263 ve 264) gibi uyku-bozukluğu solunum sendromla- yanıt verdiği gözlenmektedir. Kronik respiratuvar alkalozda, Pa-
n nedeniyle kronik olarak gelişebilir. Motor nöronlar, nöromüsküler kav C0 2’deki 1 mmHg’lık bir düşüş, [H C 0 3 ] da 0.4 ila 0.5 mmol/L,
şak ve iskelet kası anomalileri veya hastalıkları, solunum kaslarında güç [H+] de ise 0.3 mmol/L azalmaya (veya pH’da 0.003 yükselmeye)
süzlüğe yol açarak hipoventilasyona neden olabilirler. Mekanik ventilas- neden olur.
yon, doğra ayarlanıp kontrol edilmediği taktirde, özellikle C 0 2 üretimi Respiratuvar alkalozun etkileri, süre ve şiddetine göre değiş
aniden yükselirse (ateş, ajitasyon, sepsis veya aşırı besleme nedeniyle) ve mekle birlikte, temel olarak altta yatan hastalığa bağlıdır. P aco 2 de
ya akciğer işlevinin kötüleşmesi nedeniyle alveolar ventilasyon bozulursa ki hızlı bir düşüş sonucunda beyin kan akımının azalması, hipokse
respiratuvar asidozla sonuçlanabilir. Azalmış kardiyak atım varlığında, mi olmasa bile, baş dönmesi, zihin karışıklığı ve nöbetlere yol aça
yüksek düzeyde pozitif ekspirasyon sonu basınç, alveolar ölü boşlukta bü bilir. Şuuru açık bir insanda hipokapninin kalp-damar sistemi üze
yük artışlar sonucunda hiperkapniye neden olabilir (Konu 266). Permisif rine etkileri çok azdır, ancak, anestezi altında ya da mekanik solu
(müsaade edilen) hiperkapni, özellikle şiddetli merkezi sinir sistemi veya numda olan hastalarda, anestezinin depresan etkisinden ve pozitif
kalp hastalıklarında, daha düşük mortalite oranlarına sahip olduğunu gös basınçlı solunumun ise kalp hızı, sistemik direnç ve venöz dönüş
«/erine cikilr ıı tu iff i ■(.li.tyı kalp atım hacmi ve kan basıncı azalabi i 1 ■•irekul Oi.aöuksiyıaı 291
lir. K a l p lı ı .ı.ıin’ ı -«>m hastalarda, hemoglobin-oksijen dissosiyas-
nıı .'nıuıımı .ola kaymasından (Bohr etkisi) ötürü kanın oksijeni Respiratuvar alkalozun akut evresinde böbreklerin HCOj' atımında
ı,h ikmalin.fakı değişikliklere bağlı olarak kardiyak aritmiler oluşa- artış olmaz ancak, saatler içinde net asit atımı azalır. Genel olarak,
!>fiıi. Akut ıc.spiratuvar alkaloz, Na+, K+ ve P 0 4 ’m hücre içine kay P a ç o î’deki her 10 mmHg düşüş, HCO3 ' konsantrasyonunda 2.0
naşma neden olur ve proteine bağlı fraksiyonunu artırmak suretiy mmol/L azalmaya neden olur. Kronik hipokapni, P a co î’deki her 10
le <le serbest [Ca2+] ’u azalta. Hipokapniye bağlı hipokalemi genel mmHg düşüş için serum HCO 3 '] düzeyini 5 .0 mmol/L azalta. Saf
likle nadirdir. respiratuvar alkalozda, plazma HCO 3 ' < 12 mmol/L olması genel
Kronik respiratuvar alkaloz, kritik derecede hasta kişilerde en likle gözlenmez.
sık gözlenen asit-baz bozukluğudur ve şiddetli olduğu zaman kötü Respiratuvar alkaloz tanısı konduktan sonra sebebi mutlaka
prognoza delalet eder. Bir çok kalp-damar hastalığının erken ve or araştırılmalıda. Hiperventilasyon sendromunun tanısı olası sebep
ta evreleri respiratuvar alkaloz ile seyreder ve hiperventilasyonu ler ekarte edilerek konur. Zor olgularda, pulmoner emboli, koroner
olan bir hastada normokapni ve hipoksemi olması hızlı bir solunum arter hastalığı ve hipertiroidism gibi diğer koşulların ekarte edilme
yetmezliği başlangıcının habercisi olabilir, bu durumda hastanın si önemlidir.
solunum güçsüzlüğü durumuna geçip geçmediği hızla değerlendi
rilmelidir. Mekanik solunum saasmda respiratuvar alkaloz sıkta. f ] TEDAVİ Respiratuvar alkalozun tedavisi altta yatan hastalığın
Hiperventilasyon sendromu iş göremez hale getirebilir. Pares- ■i l giderilmesine yöneliktir. Eğer respiratuvar alkaloz ventilatör
tezi, ağız çevresinde hissizlik, göğüs sıkışması ya da ağrısı, baş tedavisini bozuyorsa, ölü boşluk, tidal hacim ve sıklık değiştiril
dönmesi, yeterli soluk alamama ve nadiren tetani olması, bozuklu mek suretiyle hipokapni en az düzeye indirilebilir. Hiperventilas
ğun sürmesi için yeterince stres sebebidir. Arteriyel kan gazı ana yon sendromu olan hastalar, semptomatik atak sırasında kağıt tor
lizleri, sıklıkla hipoksi olmaksızın, 15 ila 3 0 mmHg arasında bir hi- badan soluk alıp vermesinden yarar görürler^ bu arada altta yatan
pokapni ile birlikte akut veya kronik respiratuvar asidozu açığa çı fizyolojik strese de dikkat edilmelidir. Antidepresan ve sedatif kul
kara. Merkezi sinir sistemi hastalıkları veya zedelenmeleri, 2 0 ila lanılması önerilmez. j8 -Adreneıjik blokerler hiperadreneıjik ev
30 mmHg arasında sabitlenmiş P 3 q q 2 düzeyleri ile birlikte çeşitli renin periferal bulgularını düzeltebilir.
hiperventilasyon patemleri oluşturabilirler. Hipertiroidi, yüksek ka
lori alımı ve egzersiz bazal metabolik hızı artınrlar, ancak, solunum BİBUOGRAFYA
genellikle oranlı bir şekilde artarak arteriyel kan gazlarında bir de
ALPERN RJ et al: Metabolic alkalosis, in The Kidney: Physiology and Pat
ğişikliğe neden olmaz ve respiratuvar alkaloz gelişmez. Salisilatlar,
hophysiology. 2d ed, DW Seldin, G Giebisch (eds). New York, Raven, 1992,
doğrudan modüller kemoreseptörleri etkilemek suretiyle ilaca bağ pp 2733-2758
lı oluşan respiratuvar alkalozun en sık sebebidir (Konu 396). Me- DUBOSE TD JR: Acid-base disorders, in Brenner andRector's The Kidney. 6th
tilksantinler, teofilin ve aminofilin ventilasyonu uyanrlar ve CÇ> 2 ed, BM Brenner (ed). Philadelphia, Saunders, 2000, pp 925-997
e olan veutilatuvar yanıtı artıralar. Progesteron, ventilasyonu artınr ----------, ALPERN RJ: Renat tubular acidosis, in The Metabolic and Molecular
Bases of Inherited Disease. 8th ed, CR Scriver el al (eds). New York,
ve arteriyel P a co F Ü 5 -1 0 mmHg düzeylerine kadar düşürür. Bu
McGraw-Hill, 2001
nedenle, kronik respiratuvar alkaloz gebeliğin sıkça görülen bir PALL PJ: A stepwise approach to acid-base disorders: Practical patient evaluati
özelliğidir. Respiratuvar alkaloz karaciğer yetmezliğinde de belir on for metabolic acidosis and other conditions. Postgrad Med 107:249-50,
gindir ve şiddeti, karaciğer yetersizliğinin derecesi ile ilişkilidir. 253-4,257-8.2000
Respiratuvar alkaloz, gram negatif septisemilerde ateş, hipoksi, ve GALLA JH: Metabolic alkalosis. J Am Sac Nephrol 11:369,2000
MADIAS NE, COHEN JJ: Respiratory alkalosis and acidosis, in The Kidney:
ya hipotansiyon gelişmeden önce erken bir bulgu olarak gelişir.
Physiology andPathophysiology, 2d ed, DW Seldin, G Giebisch (eds). New
Respiratuvar alkalozun tanısı arteriyel pH ve Pac 0 2 ölçümleri York, Raven, 1992, pp 2733-2758
ne bağlıdır. Plazma ( K i genellikle düşük, [CTJ ise yükselmiştir.
Kısım 8
SEKSÜEL FONKSİYON VE ÜRETİMDE DEĞİŞİKLİKLER
ŞEKİL 51-2 EDL hastalarının idamesi ve değerlendirilmesinde al Yan etkiler, başağnsı (% 19), yüzde kızarma (flushing % 9), dispep-
goritma. si (% 6 ) ve nazal dolgunluk (% 4) şeklinde sıralanabilir. Olguların
% 7’sinde geçici mavi görme oluşabilir. Kardiovasküler hastalık ne
Risk faktörleri de diabetes mellitus ve koroner arter hastalığı, lipid deniyle nitrat tedavisindeki (oral, sublingual, transnazal veya topi-
bozuklukları, hipertansiyon, periferal damar hastalıkları, sigara-al- kal yolla da olsa ) olgularda sildenafil kontrendikedir. Bu ajanlar
kol alışkanlıkları ile endokrin veya nörolojik hastalıklar araştırıl sildenafilin hipotansif etkisini potansiyalize ederek derin şok tablo
malıdır. Olgunun geçirmiş olduğu ameliyatlar özellikle barsak, suna neden olabilir. Aynı şekilde amil / butil nitratlar da kan basın
mesane, prostat ve vasküler olanlar aranmalıdır. Reversibl E D ’nin cı üzerinde fatal sineıjik etki gösterir. Sildenafil konjestif kalp yet-
büyük oranını oluşturan ilaçların öyküsU dikkatlice alınmalıdır. mezlikli kardiomyopatililerde vasküler kollaps riski nedeniyle kul
Sosyal değişikliklerin E D ’ye yol açacağı için sağlık sorunları, bo lanılmamalıdır. Fizyolojik eforu seksüel aktivite artırdığı için (Me
şanma, eşin ölümü ve ekonomik durumu hakkında bilgi toplanma tabolik ekivalanın 5 -6 katı-METS), aktif koroner kalp hastalarına,
lıdır. kalp yetmezliği olanlara, sınırda hipotansiflere, hipovolemik ve
Fizik muayene ED değerlendirilmesinde temel elemandır. Hi kompleks antihipertansif tedavisinde olanlara bu tür ilaçların öne-
pertansiyon, tiroid hastalıkları, hepatik, hematolojik, kardiovaskü- rilmesinde dikkatli olunmalıdır.
ler veya renal hastalıklar araştırılmalıdır. Endokrin ve vasküler sis Androjen Tedavisi, primer ve sekonder hipogonadizmde rep-
tem, dış genital ve prostat muayenesi önemlidir. Penis, korporaİar- lasman şeklinde uygulanır (Konu 335). Normal testosteronlu olgu
da fıbröz plak varlığı açısından özenle palpe edilmeli, testis boyut larda androjen desteği, nadiren yarar görüldüğünden uygulanmaz.
larındaki küçülme ve sekonder seks karakterlerindeki gerilik hipo- Androjen replasmanı, uzun etkili testosteron esterlerinin (enantha-
gonadizmi akla getirmelidir. Nörolojik muayene, anal sfînkter tö- te ve cypionate) parenteral yolla, oral (17 a-alkilat deriveleri) ve
nüsü de dahil periferik nöropati açısından yapılmalıdır. transdermal yöntemlerle yapılır ( Konu 335 ). Uzun etkili testoste
Laboratuar hiperprolaktinemi sık değilse de libido azalması ron 17P- hidroksi esterleri 2-3 haftada bir 200-300 mg i.m kullanı
ve/veya ED bu durumun veya selladaki kitle oluşturan lezyonun mı en emin, ucuz ve etkin pratik seçenektir. Oral androjen preparat-
semptomu olabileceğinden, prolaktin düzeyine bakılmalıdır (Konu lanndan hepatotoksisite olasılığı nedeniyle kaçınılmalıdır. Trans
328). Serum testosteron düzeyi ölçülüp düşük bulunulursa, gona dermal testosteron, fizyolojik testosterona yakın serum düzeyine
dotropin düzeyi ile primer (testiküler) veya sekonder (hipotalamik- ulaşmakta ise de 2 4 saatte tedricen hipogonadal düzeye indiğinden
pituiter) hipogonadizm araştırılmalıdır (Konu 335). Biyokimyasal, hergün yeni patç gerektirir, yine de seksüel fonksiyona etkisi belir
CBC ve lipid profili değerli olabilir. Yeni yapılmış bir tetkik yoksa gin değildir. Testosteron tedavisi androjene duyarlı kanserli olgu
bunların yapılması ile anemi, diabet, hiperlipidemi ve diğer ED ile larda kontrendikedir. Mesane boynu obstrüksiyonlu olgular için de
ilişkili sistemik hastalıklar yakalanabilir. Serum PS A da klinik yak uygun değildir. Genellikle PSA düzeyi ölçümü yapılmadan andro
laşım gereği bakılmalıdır (Konu.95). jen tedavisi önerilmemelidir.Testosteron tedavisine başlamadan ve
Bunlardan başka testlere nadiren gerek duyulur. Yine de seçil tedavisi süresince karaciğer fonksiyon testlerine bakılmalıdır.
miş bazı olgularda fızyopatolojiyi aydınlatmak ve tedavi seçenek Vakum Konstriksiyon A racı (VCD) sildenafil alamayacak ve
lerini değerlendirmek için özel testler uygulanabilir. ( 1 ) noktümal diğer tedavi seçeneklerini kabul etmeyen olgular için noninvaziv
penil tümesans ve rijidite testleri;( 2 ) damar testleri (kavemozal va- bir yöntemdir. VCD penis köküne yerleşen bir konstriksiyon halka
zoaktif madde injeksiyonu , penil doppler ultrasonografık incele- i sı ile venöz dönüşü engelleyerek tümesansm sürdürülmesini sağlar.
me, penil anjiografi, dinamik infüzyon kavemozografı / kavemozo- ; Yan etki olarak, ağrı, penil duyarsızlık, yanma hissi ile ejakülasyon
metri); (3) nörolojik testler (bioteziometri - aşamali vibratuar algı- j rahatsızlıkları görülür. Ayrıca hastaların çoğu VCD’yi itici bulmak-
î >jj tf ı'ltişan ereksiyonun fizyolojik ..görünümde olmadığından ya- 52 Menstruasyon Düzensizlikleri ve Kadınlarda Sık Görü.....295
'kı.iılır. s
Intrauretral Alprostadil Oral ajanlara yanıt alınamayan olgu- inflamatuar hastalık veya endometriozis gibi pelvisin ağır organik
iilrtlukı seçenek vazoaktif ajanların intraüretral veya intrakavemo- hastalığı olan bir kadm altta yatan hastalığın çok küçük bir belirti
/al self injeksiyonudur. B ir özel araçla yankatı pelet halindeki si olan cinsel ilişki sırasında ağn yakınmasıyla başvurabilir.
pıostoglandin E ( (alprostadil)1 2 5-1000 mikrogram dozlarda üret- Normal üreme işlevi santral sinir sisteme endokrin bezler ve
raya konulur. Olguların % 65’inde ereksiyon oluşurken, ancak üreme organları arasındaki eşgüdümlü bir olay olduğu için menst
% 50’si başarılı koit yapabilmektedir. ruel siklus anomalileri, cinsel fonksiyon bozukluklan ve infertilite
İntrakavernozal Selfınjeksiyon Sentetik alprostadilin şelfin* endokrin ve üreme organlarının primer defektlerine bağlı olabilece
jeksiyonu olguların % 70-80’inde etkindir. Uygulamanın invaziv ği gibi sistemik ve psikolojik bozukluklara da bağlı olabiliri Puber-
oluşu tedaviyi bırakma oranımn yüksek olmasına neden olmakta* te, üreme çağı ve menopoz döneminin-normal ve anormal- endok
dır. Doz 1-40 mikrogr arasında değişir. İlaca hipersensitivitesi olan rin ve fizyolojik kontrolü Konu 336 da anlatılmıştır- Bu bölümde
larda ve priapizm riski taşıyanlarda (hiperkoagulapatik durumlar üreme çağı hastalıklarından bahsedilecektir.
sicklecell hastalığı) kontrendikedir Uzamış ereksiyon, ağn ve kro- M EN STR U A SYO N B O Z U K L U K L A R I Menstruasyon bo
nik kullanunda fıbrozis gibi yan etkileri görülebilir. Bazen alpros* zukluklan anormal uterin kanama ve amenore olarak iki bölümde
tadil ile birlikte değişik kombinasyonlarda olmak üzere fentolamin incelenir.
ve/veya papaverin de kullanılır. Anormal U terus K anam ası Menstruel siklus bir kanama dö*
C errahi Tedavi Seyrek başvurulmaktadır. Semirijid veya inf neminin başlamasından diğerine kadar geçen süre olarak tanımla
latable penil protezlerin pahalılığı, invaziv bir yöntem oluşu ve po nır. Normal kadınlarda bîr siklus ortalama 2 8± 3 gün sürer, kanama
tansiyel komplikasyonlarına karşın inatçı E D ’li olgularda yüksek süresi 4 ± 2 gündür ve ortalama kan kaybı 3 5 -80 ml’dir. Mfenarş ve
başarı oranı ile kullanılmaktadır ‘ menopoz arasında kadınların birçoğu bir veya biıkaç kez normal
Seks Terapi Spesifik kişilerarasi faktörlerin bulunup gideril sıklıktan daha sık, daha uzun ve kanama miktarında normalin dışın
mesi için her iki partnerin birlikte katıldığı tartışma seansları ile da bir miktar olarak tanımlanan anormal uterin kanama dönemi ge
ilişkinin seyri etkilenerek yardımcı olunuft
çirir. Hastayı değerlendirme kararı anormal uterin kanamanın ağır
lığına ve sıklığına bağlıdır. . ’
B İB LİO G R A FY Â
Vajina! kanama olduğunda ilk önce kanamanın endometrium-
ABRAMOW1CZ M et al: Drugs that cause sexual dysfunction'. Med Lei 29:65, dan gelip gelmediği saptanmalıdır. Rektal, iiriner, şervikal veyajj*
1987
nal kanama olasılığı ekarte edilmelidir. Kanamanın kaynağı olarak
BURNETT A L et al: Nitric oxide: A physiologic mediator of penile erection. Sci
ence 257:401, 1992 endometrium saptandığı zaman gebelikle ilgili bir olay(düşük tehr
FELDM AN HA et al: Impotence and Its medical and psychosocial correlates: didi, inkomplet abortus ve dış gebelik) fizik muayene ve labaratu-
Results of the Massachusetts Male Aging Study. J Urol 151:54, 1994 ar testleriyle ekarte edilmelidir. Uterin kanamanın koagulasyon bo-
GOLDSTEIN I et al: Oral sildenafil in the treatment of erectile impotence. N
/.ukluklanmn ilk ve temel, belirtilerinden biri olduğu akılda tutul
Engl J Med 338:1397.1998 :
KWAN M et al: The nature of androgen action on male sexuality: A combined malıdır. Bunların dışında kalan anormal uterin kanamaların nedeni
laboratory-self-report study on hypogonadal men. J Clin Endocrinol Metab ovulatuar ve anovulatuar olarak 2 bölüme ayrılabilir.
57:557. 1983 O vulatuar S iklu slar Ovulatuar sikiuslarda olan menstruel ka
LAUM ANN AO et al: Sexual dysfunction in the United States. JAMA 81:553,
namalar spontan, düzenli, süreli ve kanama miktarı önceden tahmin
1999
L E V Y A et al: Non-surgical management of erectile dysfunction. Clin Endocri edilebilen ve sıklıkla. rahatsızlık verici bir kanamadır. Menstruel
nol (oxf) 52:253,2000 kanama luteal (ovulasyon sonrası) faz sonunda progesteronun kan
LU E TF: Drug therapy: Erectile dysfunctioa N Engl J Med 342:1802,2000 . düzeyinin düşmesi sonucu endometriumun dökülmesiyle ortaya çr*
NIH Consensus Conference on Impotence: JAMA 270:83, 1993
kar. Progesteronun bu etkisini gösterebilmesi için endometriumun
PADMA-NATHAN H et al: Treatment of men with erectile dysfunction witfi
transurethral alprostadil. N Engl J Med 336:1, 1997 folliküler (ovulasyon öncesi) faz sırasuıda estrogen etkisinde kal
SAENZ D E TEJADA I et alt Impaired neurogenic and endothelium-mediated re* mış olması gerekir. Menstruel kanama zaman açısından düzenli ol
taxation of penile smooth muscle from diabetic men with impotence. N Engj maya devam ederken diğer özelliklerinde (süre, miktar) nörmaldett
J Med 320:1025, 1989
sapma olursa genellikle genital traktusa ait bir neden söz konusu
dur. örneğin düzenli, uzamış ve artmış kanama dönemleri submu-
koz. myorii, adenomyozis veya endometrial polip gibi uterus ano
malilerine bağlı olabilir: Diğer taraftan siklik fakat lekelerime veya
5 2 4i Bruce R.Carr, Karen D Bradshaw
çok az kanama şeklinde olan menstruasyon uterus içi yapışıklıklar
veya şervikal skar dokusuna bağlı tıkanıklık nedeniyle olabilir. Sik
MENSTRUASYON
lik ovulatuar menstruasyonlar arasında görülen ara kanamalar ser-
DÜZENSİZLİKLERİ VE vikal veya endometrial lezyonlara bağlı olabilir.
KADINLARDA SIK GÖRÜLEN A novulatuar S iklu slar öenellikle ağrısız, düzensiz, ne zaman
DİĞER JİNEKOLOJİK ve ne kadar olup ne kadar süreceği tahmin edilemeyen uterin ka
namalara disfon ksiyonel kanam a veya anovulatuar uterin kanam a
YAKINMALAR
denir. Bu tip kanama normal follüküler gelişme sırasında oluşan
Aytekin A ltıntaş
yetmezliğe bağlı olarak ovulasyonun olmaması sonucu ortaya çı
kar. Geçici veya kronik olabilir. Ovulatuar siklusun geçici olarak
Kadm genital organ hastalıklarıyla ilgili yakınmalar pelvik ağn, bozulması menarşdan hemen sonraki yıllarda, menopoza yakın dö
seksüel fonksiyon bozukluktan veya infertilite olarak gruplandırı- nemlerde ve çeşitli stres ve hastalıklar sonucu görülebilir. Üreme
labilir. Bununla beraber tek bir hastalık, örneğin leiomyom bu çağında tekrarlayan disfonksiyonel kanama over fonksiyonunu et
gruplardan birkaçına giren yakınmalara neden olabilir. Bundan kileyen bazı organik hastalıklarla birlikte görülebilir. Çoğu estrojen
başka cinsel fonksiyon bozukluklan diğer sorunlarla iç içe girebi kırılma kanamasıdır. Estrojen kırılma kanaması polikistik over has
lir. Diğer taraftan diğer üreme organları işlev bozukluklarına bağlı talığında olduğu gibi endometriumun estrojenle devamlı olarak
yakınmalan olan kadınlarda altta yatan asıl sorun ağır cinsel sorun stimule olması ve siklik progesteron çekilmesinin olmaması sonu*
lar veya evlilikle ilgili sorunlar olabilir. Alternatif olarak, pelvik cu olan kanamadır.
296 si H a s ta lık la rın A n a B u lg u la r ı ve ilıkdim Şekilleri uterin iskemiye bağlıdır. Bu nedenle tedavide prostaglandin sentez
inhibitörleri ve/veya doğum kontrol hapları kullanılır.
Amenore amenore sekonder seks karakterlerinin varlığına ba Organik Nedenlere Bağlı Pelvik Ağrı Pelvisde bulunan bir
kılmadan 16 yaşına kadar menstruasyonun olmaması veya daha ön hastalığa bağlı olan şiddetli dismenoreye sekonder dismenore adı
ceden düzenli menstruasyon gören kadınlarda 6 aydan daha uzun verilir. Pelvik ağrının organik nedenleri (1) uterin (2) adneksiyal
süreli menstruasyonun olmaması olarak tanımlanır. Daha önce hiç (3) vulvar veya vajinal (4) gebelikle ilgili olmak üzere sınıflandırı
menstruasyon olmamış bir kadında amenore primer, daha önce labilir.
menstruasyon olan kadmda ise sekonder olarak isimlendirilir. Bazı Uterin ağrı Uterus kökenli ağn genellikle kroniktir, devamlı
hastalıklar hem primer hem de sekonder amenore nedeni olabilece lık gösterir ve mentruasyon ve koitus sırasında şiddetinde artma
ği için bu bölümde altta yatan hastalığı bağlı bir sınıflandırma ya olur. Leiomyom (özellikle submukoz ve dejenere myomlar), ade-
pılmıştır. Bunlar genital yolların (uterus, serviks veya vajina) ana nomyozis ve servikal darlıklar sık raslanılan nedenlerdir. Dilatas-
tomik bozuklukları, over yetmezliği ve kronik anovulasyondur. yon ve küretaj veya rahim içi araç uygulaması gibi girişimler sonu
Genital yolların anatomik bozuklukları vajenin konjenital has cu ortaya çıkan enfeksiyonlar da ağn nedeni olabilir (Konu 336).
talıkları, imperfore him en, tranvers vaginal septum, servikal steno- Endometrial veya servikal kansere bağlı pelvik ağrılar genellikle
zis, intrauterin yapışıklıklar (şineşi), vajen veya uterus yokluğu ve geç dönemde ortaya çıkar (Konu 336).
uterusun gelişme anomalileridir. Bir anatomik bozukluğun tanısı Adneksiyal ağrı Adnekslerdeki (tuba ve over) ağnnın en yay
genellikle fizik muayeneyle konabilir. Tanıyı desteklemek için has gın nedeni enfeksiyondur (Konu. 133). Akut salpingoooforit alt ka
taya 2 1 gün estrojen -progesteron kombinasyonu verildikten sonra mı ağrısı, ateş ve titremeyle kendini gösterir. Menstruasyondan bir
kanamanın olmadığını görmek gerekir. Pelvik ultrasonografi, man kaç gün sonra başlar ve genellikle klamidya veya gonokok enfek
yetik rezonans görüntüleme, histerosalpingogram veya histerosko- siyonuna bağlıdır. Birlikte pyojenik bir enfeksiyonda olabilir. Kro
pi anomaliyi saptamakta kullanılabilir. nik pelvik inflamatuar hastalık çok sayıda atağı takiben gelişebile
Over yetmezliği nedenleri gonadal disgenezi, 17a-hidroksilaz ceği gibi tek bir ataktan sonra da gelişebilir. Menstruayon ve koitus
eksikliği .rezistan over sendromu ve erken over yetmezliğidir. Over sırasında gittikçe şiddetlenen kronik pelvik a ğ ı ile birlikte inferti-
yetmezliği germ hücre eksikliği ve follükül stimüle edici hormona lite yalanmasıyla hasta başvurabilir. Fizik muayenede servikal ha
(FSH) yanıt vermeyen germ hücrelerini kapsar. Over yetmezliği ta reketlerde duyarlılık, adneksiyel duyarlılık ve adneksiyel kitle
nısı plazma FSH düzeyinin yüksekliği gösterilerek konur. ve/veya kalınlaşma bulunabilir. Tuboovarian bir absenin perfore ol
Kronik anovulasyonu olan kadınlar spontan olarak ovulasyonu masına bağlı peritonit varsa acil cerrahi girişim gerekir. Over kist
olmayan fakat uygun tedaviyle gebe kalma yeteneği olan kadınlar leri ve tümörleri pelvik ağrıya neden olur. Eğer torsiyon veya rüp-
dır. Kronik anovulasyonlu bazı kadınlarda total estrojen üretimi türe olursa ağn çok şiddetlenir. Ayıncı tamda ektopik gebelik düşü
yeterlidir fakat siklik şekilde salgılanmaz. Diğerlerinde ise estrojen nülmelidir (aşağıya bakın). Fallop tüplerini överleri veya peritonu
üretiminde eksiklik vardır. tutan endometriozis kronik abdominal ağn ve infertilite nedeni ola
Yeterli estrojen üretimi olan ve progesteronla çekilme kanama bilir. Doku tutulumunun şiddeti her zaman için semptomların şid
sı olan hastalar genellikle polikistik over sendromlu hastalardır detiyle paralellik göstermez. Endometriozise bağlı ağn tipik olarak
(Bak Şek. 336-8). Diğer nedenler hormon salgılayan tümörler ve menstruasyonla artar. Eğer uterusun arka bağlan tutulmuşsa koitus
adrenal tümörlerdir. Estrojen üretimi olmaması veya azlığında pro sırasında artan bir ağnya neden olur.
gesteron çekilme kanaması olmaz. Bu hastalarda hipofiz veya sant Vulvar veya vaginal a ğ n Bu bölgelerdeki ağnlar sıklıkla mo-
ral sinir sisteminde beyin tümörleri, hipofiz tümörleri (özellikle nilia, trichomonas veya bakterilere bağlı enfeksiyöz vajinit nede
prolaktin salgılayan tümörler), primer hipofiz yetmezliği veya She niyle oluşur. Birlikte karakteristik olarak vajinal akıntı ve kaşmtı
ehan sendromu gibi olaylar sonucu hipogonadotropik hipogona- bulunur. Herpetik vulvit, vulvanın diğer dermatolojik hastalıkları,
dizm söz konusudur; kondiloma akuminatum, bartolin bezinin kist veya absesi de vulvar
P E L V İK AĞRI Pelvik ağrı pelvisden kaynaklanabileceği gibi a ğ ıy a neden olabilir.
vucudun başka bir bölgesinden de yansıyabilir. İyi bir öykü (örn. Gebelikle ilgili hastalıklar Üreme çağında görülen ağılarda
dismenore ve disparoni) ve fizik muayene bulgularıyla pelvik bir gebelik mutlaka akılda tutulması gereken bir durumdur. Düşük teh
patoloji ayırt edilebilir. Ancak apandisit, divertikülit, kolesistit, in didi veya inkomplet abortusda sıklıkla adet gecikmesini izleyerek
testinal obstruksiyon ve üriner enfeksiyon gibi pelvis dışı hastalık oluşan kramp tarzında ağn, vajinal kanama veya parça düşürme öy
larda akılda tutulmalıdır. küsü vardır. Ektopik gebelik çok sessiz seyredebileceği gibi ani int-
"Fizyolojik" Pelvik Ağrı O vulasyon A ğrısı ( ”Mittelsch<- raabdominal kanamaya ve maternal ölüme neden olabilir.
merz") Birçok kadm ovulasyon sırasında, tipik olarak siklusun or Pelvik Ağnnın Araştırılm ası Pelvik ağının araştırılması dik
tasında, alt kadranlardan birinde dakikalardan saatlere kadar deği katli bir öykü ve pelvik muayene ile başlar. D o ğ u tanı ve uygun te
şen bir süre künt bir ağrı hisseder. Bu ağrı nadiren çok şiddetlidir. davi için bu ikisi çoğu zaman yeterli olur. Eğer a ğ ı çok şiddetli ve
Ovulasyon sırasında serbest kalan follüküler sıvının karın peritonu tanı kesin değilse akut abdomen için belirlenen protokol uygulan
nu irrite etmesi sonucu ortaya çıkar. Siklus ortasında ve kısa süreli malıdır (Konu 14). Rupture ektopik gebelikten şüphe ediliyorsa
olması ovulasyon ağrısı olduğunu düşündürür. kuldosentez yapılabilir. Adneksiyel kitle şüphesi varsa veya hasta
Menstruasyon öncesi veya sırasında a ğ n Normal ovulatuar pelvik muayenenin yeterli yapılamayacağ kadar obezse abdominal
kadınlarda menstruasyona birkaç gün kala başlayan bazen önemsiz veya vajinal ultrasonoğafi yararlı olur. Arka arkaya yapılan human
ama bazen kadını işinden alıkoyacak kadar çok olan somatik semp koryonik gonadotropin ölçümleri tubal gebelik tanısında veya eğer
tomlar olabilir. Bu semptomlar ödem, meme gerginliği, karın şişli intrauterin gebelik varsa canlı olup olm adığ konusunda yardımcı
ği veya rahatsızlığı gibi semptomlardır. Siklik huzursuzluk, depres olur. Son olarak nedeni belirlenemeyen ağn varlığında tanısal lapa-
yon ve letarji gibi semptomlar topluluğuna premenstruel sendrom raskopi veya laparatomi yapılabilir.
(PMS) adı verilir. PMS over hormonları düzeylerindeki değişik C İN SE L FO N K SİYO N B O Z U K L U K L A R I Cinsel fonksi
liklere bağlı gibi görünmektedir. Tedavi konusunda bir fikir birliği yon bozuklukları olan bazı kadınlar doktorun dikkatini seksüel so
olmamasına rağmen randomize ve kontrollü yapılan çalışmalarda runlara çekmek için önemsiz jinekolojik yakınmalar tanımlarlar.
serotonin geri emilim inhibitörlerininin günlük kullanımının yarar Tam tersine bazı durumlarda da asıl neden organik olmasına rağ
lı olduğunu göstermiştir. Ovulatuar menstruasyonlar sırasında gö men alt karın ağnsının veya disparoninin nedeninin cinsel fonksi
rülen ve pelvis içinde herhangi bir patoloji saptanamayan kramp yon bozukluğu olduğu sanılır. Günden güne daha fazla kadın kökü
tarzında ve iş göremez hale getiren ağrılara primer dismenore adı tıp, psikiatri ve sosyoloji arasında yatan cinsel sorunlarına tıbbi ya
verilir. Primer dismenore prostaglandinlerin etkisiyle ortaya çıkan nıt aramak için hekime başvurmaktadır.
Normal cinsel yanıt cinsel uyarılma ile başlar. Cinsel uyan içe* 53 Hirsutismus ve Virilizasyon 297
ri girmeyi kolaylaştıracak şekilde kayganlaşmayı sağlayan vazo-
konjesyona neden olur. Kayganlaşma vajinaya sıvı geçmesiyle olur ri uygulama olanağı vardır. Bunlar invitro fertilizasyon ye embriyo
ve genital konjesyon orgazm öncesinde oluşan oıgazmik platform ola» transferi, gamet intrafallopiyan tubal transfer, dondurulmuş ovum ve
rak adlandırılan duruma neden olur. Genital vazokonjesy on ve kaygan* ya embriyo transferi, donör oositi veya donör spermi ve klomifen sit-
laşma için sağlıklı bir vajinal yapı kadar cinsel uyarıcılarında (görsel, rat veya gonadotropinlerle ovariyal hiperstimülasyon ile bildikte intra-
dokunma, işitme ve koku) olması gerekir. Cinsel yanıtın ikinci evresin» uterin inseminasyondur. . - -
de pelvis kaslarının istemsiz kasılmaları orgazm olarak adlandırılan Kadınların hekime başvurma nedenlerinden bir tanesi de uygun
lıoşa gidici fenomenle sonlanır. Kadın orgazmının oluşmasında klitori* doğum kontrol yöntemi saptamaktır. En sıklıkla kullanılan doğum
sin direk veya indirek uyarılması önemlidir. Basit bir anlatımla cinsel kontrol yöntemleri ( 1 ) ritm yöntemi ve geri çekme ( 2 ) bariyer yöntem
fonksiyon bozukluğu cinsel yanıtın uyarılma,veya orgazmik devrele leri (3) rahimiçi araçlar (4) doğum kontrol hapları (5) sterilizasyon (6 )
riyle bağlantılı olabilir. Bunun nedeni organik veya fonksiyonel olabi abortusdur. —>Bu yöntem ler ve komplikasyonları Konu, 54 de tar
leceği gibi İter iki nedene bağlıda olabilir. tışılmıştır.
Diabetus mellitus veya multipl skleroz gibi nörolojik fonksiyonla*
n İmzan hastalıklar normal cinsel yanıtı engelleyebilirler. Vajinit, en* 3İB L İO G R A F Y A
doınetriozis ve salpingooöferit gibi lokal pelvik hastalıklar disparoni-
CARR BR, BLACKWELL RE: Textbook o f Reproductive Medicine, 2d ed.
ye neden oldukları için cinsel yanıtı kısıtlayabilirler. Kanser ve kardi- Stamford, CT, Appleton & Lange, 1998
yovaskuler sistem hastalıkları gibi ağır hastalıklar indirek olarak cin- CUNNINGHAM FG et al: Williams Obstetrics, 20th ed. Stamford, CT, Apple*
.d uyarılmayı önleyebilirler. ton & Lange, 1998
Daha yaygın olarak normal cinsel yanıtta yetersizlik psikolojik FORDNEY DS: Dyspareunia and vaginismus. Clin Obstet Gynecol 21:203,
1978
ıaktörlere bağlıdır, Yanlış bilgilendirilme veya cinsel ilişkinin kötü bir
HERBST AL et al: Comprehensive Gynecology, 2d ed. S t Louis, Mosby, 1992
•ey olduğuna dair şartlandırılma, daha önce yaşanan insest, tecavüz HAMMOND DC: Screening for sexual dysfunction. Clin Obstet Gynecol
veya istenmeyen gebeliklerden sonra oluşan psikolojik travmalara 27:732, 1984
bağlı suçluluk duygusu gibi psikolojik'faktörler olabilir, Ek olarak dav HATCHER RA et al: Contraceptive Technology, 17th ed. New York, Ardent Me
lıa önce histerektomi veya mastektomi operasyonu geçirmiş kadınlar dia, 1998
MASTERS W, JOHNSON V: Human Sexual Response. Boston, Little, Brown,
kendilerini eksik hissedebilirler. Anksiete, depresyon, halsizlik .ailesel
1966
veya kişisel çatışmalar vazokonjestif yanıtta yetersizliğe yol açabilir ve ROSEN RI et al: Prevention of sexual dysfunction in women. J Sex Med Ther
normal vajinal kayganlığı.önleyebilir. Bu gibi kötü deneylen oran ka* 19:171, 1993
dinlann profesyonel yardım almadan normal bir cinsel yaşama eriş SCHMIDT PJ et al: Differential behavioral effects of gonadal steroids in women
meleri çok zordur, Bu gibi sonmlar altta yatan nedeni saptamak ve cin with and in those without premenstrual syndrome. N Engl J Med 338:209,
1998
sel sorunlara yol açmalarını önlemekle azaltılın , : :ş
SEIPPEL L, BACKSTROM Tl Luteal-phase estradiol relates to symptom set®*
Orgazm olamama cinsel fonksiyon bozukluklarının özel bir şekli rity in patients with premenstrual syndrome. J CUn Endocnnol Metah
dir, Birçok kadın oıgazm olmamasına rağmen cinsel ilişkinin birçok 83:1988, 1998
safhasından, özellikle sevilen biriyle ve mutlu bir ilişkinin yakınlaştır SPEROFF L et al: Clinical Gynecologic Endocrinology and Infertility, 5th ed.
masından doğan duygularla değişen derecelerde zevk alır, Diğer taraf Baltimore. Williams & Wilkins, 1994
tan orgazm olmayan veya nadiren orgazm olan bazı kadınlarda tatmin
sizlik ve cinse) ilişkiden soğuma, gibi tepkiler görülebilir. Birçok olgu: 5 3 | D avid A E h rm ann ____ . ; "
da orgazm olamama klitorisin yeterince uyanlmamasına bağlıdır ve
gerekli bilgilerin verilmesiyle sonra çözülebiliri f j l HİRSUTİSMUS VE VİRİLİZASYON
"Vajinusmus” özel bir durumdur ve ağrılı koitusun çok nadir görü
A y tekin A ltıntaş
len bir nedenidir. Vajen girişini çevreleyen kaslann istemsiz ve ağnlı
kontraksiyonlan olarak tarif edilir. Geçmişte yaşanmış gerçek veya ha
yali korkutucu veya travmatik cinsel deneyimlere karşı oluşmuş bir Hirsutismus, erkek tipi kıllanmada artış olarak tanımlanır. Üreme
şartlı reflekstir. Cinsel terapiyle birlikte hastanın kendi kendine devam* çağındaki kadınların % 10'u kadarım etkiler. Hafif olduğu zaman
h ve giderek artan derecelerde vajina! dilatasyori yapmasıyla şartlı ref normal kıllanmamn bir varyasyonu olduğunu düşündürür. Ancak
leks ortadan kaldınlarak tedavi edilir. nadiren de olsa altta yatan ciddi bir hastalığın habercisi olarak or
ÜREM E înfertilite’konu 54 de aynntılı olarak tartışılmıştır, infer-1 taya çıkabilir. Sıklıkla idiyopatik olmasına rağmen bazen polikis*
til çifte yaklaşım daima erkek ve kadının birlikte değerlendirilmesiyle tik over sendromu (PCO S) ve konjenital adrenal hiperplazi (KAH)
başlamalıdır. Öyküde koitus sıklığı, cinsel ilişkiye yanıt (iki taraflı) do gibi androjen artışı ile ilgili hastalıklara bağlı olabilir (Tablo 53-1):
ğum kontrol yöntemleri veya kayganlaştırıcı kullanımı, önceki gebe Hirsutizme eşlik eden akne, erkek tipi saç dökülmesi (androjenik
likler, önceki gebeliklerden önce korunmasız geçen süre; geçirilmiş saç dökülmesi) gibi bulgu ve yakınmalar olabilir, Virilizasyon ise
hastalıklar ve kullanılan ilaçlar öğrenmelidir. >
androjen düzeyinin ses kalınlaşması, meme atrofisi, kas yapısında
İnfertil çiftlerin üçte birinde erkeğe bağlı sorun vardır. Bu nedenle
artış, klitoris büyümesi ve libidoda artışa neden olacak kadar yük*
infertil çiftlerin araştırılmasında ilk basamak semen analizi olmalıdır.
sek olduğu durumlar olarak tanımlanir. Virilizasyon over veya ad
Kadının ilk muayenesinde ovulatuar siklusun varlığı araştırılmalıdır,
renal neoplazm olasılığım akla getiren önemli bir bulgudur.
Düzenli, siklik, önceden tahmin edilebilen spontan mestruasyonlar ge*
K IL F O L L Ü K Ü L B Ü Y Ü M E S İ V E FA R K L IL A Ş M A SI Kıl
nelükle ovulatuar siklusu gösterirler. Bazal vucud ısısı tayini, uygun
lar vellus (ince yumuşak ve pigmente olmayan) ve terminal
zamanda yapılmış endometrial biopsiler veya siklusun luteal fazında
(uzunjavnk ve pigmente) olmak üzere iki gruba ayrılabilir. Kıl fol*
plazma progesteron düzeyi ölçümleri ovulasyon testleri olarak kullanı
lükül sayısı hayat boyu değişmez. Fakat follükül boyudan ve kıl ti
labilir. Bu yöntemlerle luteal faz fonksiyon bozuklukları (luteal faz sı
rasında düşük progesteron sekresyonu) tanısı da konabilir. Follükiiler pi başta androjen olmak üzere birçok faktörden etkilenerek değiş*
gelişmeyi değerlendirmede ultrasonografi yararlı olur. meler gösterir, Androjenler terminal kıl ve sebaseöz bezlerin geliş
Kadınlarda infertilitenin en yaygın nedeni tubal hastalıklardır. Ge mesi için gereklidir. Pilosebaseöz birimin (PSU) terminal kıl follü-
nellikle enfeksiyon (pelvik inflamatuar hastalık) veya endometriozise külü veya sebaseöz bez haline dönüşmesi androjenlerin etkisiyle
bağlıdır. Tubal hastalık histerosalpingografi veya diagnostik laparasko- olur. Pilosebaseöz birim (PSU) terminal kıl follükülüne dönüşürse
piyle değerlendirilir. Laparaskopik tuboplasti veya adezyonlann kesil vellus kılı terminal kıl olurken sebaseöze dönüşürse kıl vellus ola
mesiyle tedavi edilebilir. rak kaim
Günümüzde birçok infertilite olgusunda yardımcı üreme teknikle- Kıl büyüme siklusunda 3 evre vardır: (1) anagen (büyüme ev-
298 I î (asuuıkijnn : vn;ı Buharları ve iakdim Şekilleri rolaktinemi (Konu.328) ve olası bir hipotiroidi (Konu.328) için
araştırmalara başlanması gerektiğini düşündürür. Hipertansiyon,
” .alo 83-1 H irsutizm nedenleri stria, kolay morarma, karın bölgesinde yağlanma ve halsizlik korti
zol yüksekliğini (Cushing sendromu; (Konu.331) düşündürür. Nadi
Gonadal hiperandrojenizm
Ovarial hiperandrojenizm ren büyüme hormonu yüksekliği (örneği akromegali) olan olgular
Polikistik over sendromu/Fonksiyonel ovarial hiperandrojenizm hirsutizm yakınmasıyla başvurabilirler. Phenytoin, minoxidil, veya
Ovarian steroidojenik engeller cyclosporine gibi ilaçlar androjene bağımlı olmayan mekanizmalar
tnsuline direnç olan sendromlar la aşın kıl büyümesine (örn.,hipertrikozis) neden olabilir. İnferti-
Over tümörleri
lite ve/veya hirsutizm aile öyküsü olanlarda diğer birçok neden ara
Adrenal hiperandrojenizm
sında -daha çok askenezi yahudilerinde görülen- nonklasik konjeni
Prematur adrenarş
Fonksiyonel adrenal hiperandrojenizm tal adrenal hiperplazi (KAH) de düşünülmelidir (Konu 331).
Konjenital adrenal hiperplazi (nonklasik ve klasik) Fizik muayenede boy ve kilo ölçülmeli ve vucud kütle indeksi
Anormal kortizol etkisi/metabolizması (BMI) saptanmalıdır. BMI >25 kg/ m2 olması boya göre kilo faz
Adrenal tümörler lası olduğunu gösterir. BM I > 30 kg/m 2 genellikle hirsutizm ile bir
Diğer endokrin bozukluklar
liktedir. Kan basıncı ölçümü yapılmalıdır. Bazen insulin direnci ve
Cushing's syndromu
Hiperprolaktinemi androjen fazlalığı ile birlikte cilt lezyonları olması akontozis nigri-
Akromegali kans ve minik cilt fibromlarını (skin tag) düşündürür.
Periferal aşırı androjen yapımı Hirsutizm yakınmasıyla gelen genç bir hastada kıl dağılımı ve
Obesite miktarının somut değerlendirilmesi çok önemlidir. Bu değerlendir
Idiopatik
me hem hipertrikozis ve hirsutizmin ayrılmasına yardımcı olur hem
Gebelikte görülen hiperandrojenizm
Lutein hücrelerin aşırı çalışması de tedaviye yanıtı değerlendirme de kullanılır. H ip e r tr ik o z is andro
Gebelik tekoması jene bağımsız bir şekilde gelişen ve seksüel bölgeler dışında büyü
İlaçlar yen vellus yapısındaki kıllarda artma olarak tarif edilir, Genellikle
Androjenler ailesel özelliklere bağlıdır. Metabolik hastalıklar (öm.,tiroid bozuk
Androjenik progestin içeren doğum kontrol hapları
lukları anoreksia nervoza veya ilaç kullanımı (örn., phenytoin, mi
Hipertrikoz ile ilgili ilaçlar
Minoxidil noxidil or cyclosporine) kullanımına bağlı olarak ortaya çıkabilir.
Phenytoin Modifiye Ferriman ve Gallwey skalası kıllanmayı derecelen
Diazoxide dirmek için yaygın olarak kullanılan basit bir yöntemdir (Şekil 53-
Cyclosporine 1). Bu skalada androjene duyarlı 9 bölgenin her biri 0 ile 4 arasın
Gerçek hermafroditizm da derecelendirilmiştir. Kafkas kökenli kadınların yaklaşık %95 in
de bu skor 8 in altındadır. Başka deyişle kadınların pek çoğunda
resi), (2) k a ta g e n (gerileme evresi) ve (3) t e lo g e n (durağan evre).
androjene duyarlı bölgelerde bir miktar kıllanma vardır. Sekizin üs
Hormonlar kıl büyüme siklusunda vucudun bölgesine bağlı olarak
tünde bir skor androjene bağlı kıllanmada artışı düşündürür ve hor
önemli rol oynarlar. Örneğin kaşlar,kirpikler ve vellus kıları andro-
monal ölçümleri de içine alan daha ileri araştırmalara gerek var-
jene duyarsızken aksiller ve pubik kıllar çok düşük androjen düzey
dır(aşağıya bak). Hirsutizm olma olasılığı çok daha az olan etnik
lerine bile duyarlıdır. Yüzde, göğüsde, üst abdomen ve sırt bölge
gruplarda (örn. Asyalı kadınlar) püstüler akne veya ince kıllanma
sinde bulunan kılların büyümesi için daha büyük miktarlarda and
gibi androgen fazlalığı belirtileri olan cilt bulgulan görülebilir.
rojen düzeyine gereksinim vardır. Bu nedenle karakteristik şekille
HO RM O N A L D E Ğ E R L E N D İR M E Androjenler hem over
ri tipik olarak erkeklerde görülür. Kadınlarda androgenlerin fazla
hem de adrenal bezden salgılanırlar. Bu salgılama överlerde luteini
olması androjene duyarlı bölgelerin çoğunda kıl büyümesini hız
ze edici hormon(LH) adrenallerde adrenokortikotropik hormon
landırırken erkek tipi saç dökülmesine neden olur. Bu değişiklikler
de kılların anagen fazları hızlanmasının rolü vardır. (AÇTH) ile düzenlenir. Hirsutizm etiyolojisinde rol oynayan temel
Hirsut olguların büyük bir kısmında androjen fazlalığı olması hormonlar androstenedione, dehidroepiandrosteron(DHEA), de-
na rağmen androjen düzeyleriyle kıl miktarı arasında çok hafif bir hidroepiandrosteron sülfat (DHEAS) ve testesterondur. Överler ve
bağlantı vardır. Bunun nedeni follüküllerden kıl büyümesi üzerin adrenal bezler testesteron üretimine eşit katkıda bulunurlar. Testes-
de dolaşımdaki androjen konsantrasyonları kadar lokal faktörlerin teronun yaklaşık yarısı bezlerden direk salgılanırken kalanı andres-
ve son organ duyarlılığında ki farklılıkların etkili olmasıdır. Gene tenodion ve DHEA un periferde testesterona dönüşümüyle oluşur
tik faktörler ve soyaçekimde ayrıca kıl büyümesini etkiler. Genel (Konu 335.)
olarak koyu renk saçlı bireyler sarışın veya kumral bireylere göre Testesteron dolaşımda bulunan en önemli androjendir. Perifer
daha kıllı olmaya eğilimlidir. Asyalı ve kızılderili olanların andro de pilosebaseöz birimde yerleşmiş 5a-redüktaz enzimi etkisiyle da
jene duyarlı bölgelerinde kıl miktarı çok az iken akdeniz kökenliler ha güçlü bir androgen olan dihidro testesterona (DHT)çevrilir.
daha kıllıdır. Bu nedenle hirsutizmin etiyolojisi araştırılırken ve DHT un androjen reseptörlerine afinitesi daha fazladır ve bağlandı
şiddetini değerlendirirken aile öyküsü ve etnik kökenin gözönünde ğı reseptörü daha geç terkeder. Bu nedenle pilosebaseöz birim dü
tutulması gerekir. zeyinde androjen aktivitesini düzenleyen primer mediator lokal
K LİN İK D E Ğ ER L E N D İR M E Hirsut bir hastada öykü alır olarak üretilen DHT’dir. 5a-redüktaz enziminin iki izoenzimi var-
ken yakınmaların ortaya çıkma yaşı, diğer bulgu (örn., akne) ve dır.Tip 2 prostat bezinde ve kıl follükülllerinde, tip 1 ise daha çok
belirtilerle olan ilişkisi ve çoğalma hızı sorulmalıdır. Nedene bağlı sebaseöz bezlerde bulunur.
olmakla birlikte kıllanmada artış genellikle 2 0 -30 yaşlarında belir Hiperandrojenemi olgularına yaklaşım Şekil 5 3 -2 ’te gösteril
gin hale gelir. Genellikle yavaş fakat devamlı bir büyüme söz ko miştir. Bu yaklaşım testesteron ve DHEAS kan düzeyleri ölçümü
nusudur. Aniden ortaya çıkma ve hızlı büyüme androjen salgılayan nü de içerir. Serbest (bağlı olmayan) testesteron ölçümü de önem
bir tümör varlığım düşündürür. Bu olgularda birlikte virilizasyon lidir. Çünkü biolojik olarak aktif olan testesteron, taşıyıcı bir prote
belirtileri de olur. in olan seks hormon bağlayıcı globuline (SHBG) bağlı olmayan
Menstruel siklusların başlama yaşı (menarş) ve menstruel dü testerondur. Hiperinsülinemi ve/veya androjen fazlalığı SHBG nin
zen hakkında bilgi edinilmelidir. Menarşdan bu yana olan düzensiz karaciğerde yapımını azaltır ve serbest testeronun yüksek olmasına
sikluslar androjen artışının adrenalden daha çok over kaynaklı ol rağmen total testesteronun normal değerlerin üst düzeylerine yakın
duğunu düşündürür. Eşlik eden galaktore gibi yakınmalar hiperp ölçülmesine neden olur. Adrenal androjenler düşük doz kortikoste-
lt \ / + \ l*\ I \ 4
ŞEKİL 53-1 Ferriman and Gallway'ln hirsulizm skorlama akalası, rak virilizasyon) kadar skorlanmıştır. Normal hirsutism skoru 8 den
Androjene duyarlı 9 bölge 0 dan (terminal kıl yok) 4 e (belirgin ola- azdır. Ehrmann ve ark dan alıntı yapılmıştır.
roidlcrle kolaylıkla hastalanabileceği için aşırı adrenal yapımının zi ve hatalı enzimin hedefi olan steroidde birikme olur. Bu steroid-
kaynağını araştırmada deksametazon androjen baskılama testi yay- lerde daha sonra androjene çevrilir.
r.ın olarak kullanılır. Deksametazon (0.5 mg.oral, 6 saatte 1 ,4 gün) 2 1 hidroksilaz eksikliği sabah ölçülen 17-hidroksiprogesteron
verilmeden önce ve sonra kan örneği alınır. Eğer plazma serbest düzeyi 6 nmol/L (2 mikrog/L) den az ise güvenilir bir şekilde ekar-‘
lestesteron düzeyi normal sınırlara dönerse adrenal kaynak; bir te edilebilir. 2 5 0 ug sentetik ACTH (cosyntropin) intravenöz veril-,
miktar azalma olursa överlerde aşın androjen üretimi düşünülür. dikten 1 saat sonra 17-hidroksiprogesteron düzeyi ölçülerek 2 1 -
Plazma total testesteron düzeyinin 12 nmol/1 (3,5 ng/ml)’den hidroksilaz enzim eksikliği tanısı konabilir, ACTH ölçümleri daha
yüksek olması genellikle virilize edici bir tümör varlığını gösterir önce yayımlanan nomogramlarla karşılaştırıldığında bir fikir ve
ken 7 nmol/1 (2ng/ml) den fazla olması bu olasılığı akla getirmeli rebilir, ancak sonuçlar tartışmalıdır.
dir. DHEAS düzeyi 18.5 umol/1 (7000 pg/L) den yüksekse adrenal
lümör düşünülmelidir. DHEAS yükselmesinin genellikle adrenal ; j$ j TEDAVİ Hirsutizmin tedavisi medikal ve kılların mekanik te-
androgen salgılanmasının artmasına bağlı olduğu düşünülürse de *—^ mizlenmesiyle yapılır. Farmakolojik olmayan tedaviler tüm
PCOS la birlikte DHEAS düzeylerinde yükselme olması da çok na hastalarda düşünülmelidir. Tek tedavi yöntemi olarak kullanılabilen
dir olmayan bir bulgudur. Eğer klinik muayene veya hormonal dü ceği gibi medikal tedaviye yardımcı olarak da kullanılabilir.
zeyler adrenel veya ovarial bir kitle olasılığını akla getirirse kom- Farmakolojik olmayan tedaviler ( 1 ) beyazlatma; (2 ) tüy dökü-
puterize tomografi (CT)) veya manyetik rezonans (MRI) adrenal cüler(çilt yüzeyinden yok etme), traş etme ve krem uygulamaları
kitleyi görüntülemek için kullanılabilir. Ovarial bir kitleyi ayni et gibi; (3) epilasyon (tüyleri kökleriyle çıkartma), çekme, ağda,
mek için ultrasound genellikle yeterli olur. elektrolizis ve lazer gibi yöntemlerdir. Genel inanışın aksine traşla-
Over kaynaklı aşın androjen düzeylerine neden olan en sık gö ma kılların büyüme hızım ve yoğunluğunu artırmaz. Kimyasal tüy
rülen neden PCOS dur(Konu 336). L H /F S H oranının yüksek ol dökücü ajanlar bazı bölgelere sınırlı hafif hirsutizmde yararlıdırlar.
ması dikkatle değerlendirilen PCOS lu olgularda sıklıkla saptanma Hafif deri irritasyonuna neden olurlar,. Ağda tüyleri geçici olarak
sına rağmen gonadotropinlerin pulsatil salınması nedeniyle biı ol yokeder, ancak rahatsız edici bir yöntemdir. Tecrübeli ellerde elekt
guların yansından fazlasmda gösterilemeyebiür. Eğer uygulanırsa, rolizis kalıcı tüy yoketmede etkilidir. Tüyleri yoketmede lazer foto
ultrasound kadınların çoğunda genişlemiş överleri ve stromal do terapi etkili gibi görünmektedir. Tüy büyümesini geciktirir ve bazı
kuda artışı gösterir. Polikistik over klinik veya labaratuar bulgusu hastalarda kalıcı olarak tüyleri yokeder. Lazer tedavisinin uzun dö
olmayan normal kadınlarda da saptanabilir. Bu nedenle polikistik nem etkileri ve komplikasyonlarının araştırılması gerekir,
over ovarian hiperandrojenizm tanısı için hassas olmayan ve nons- Androjen fazlalığının medikal tedavisi sentez aşamalarından
pesifik bir tanıdır. Yaygm olarak kullanılmamasına rağmen gona biri veya birkaçını durdurmaya yöneliktir. Bunlar (1) adrenal veya
dotropin salgılatıcı hormon agonist testi ovarial hiperandrojenizm over kaynaklı androjen üretimini baskılamak (2) özellikle SHBG
tanısı için kullanılabilecek spesifik bir testtir. 1 0 0 mikrog nafarelin olmak üzere androjenlerin plazmadaki bağlayıcı proteinlere bağ
(veya 1 0 mikrog/kg leuprolid) subkutanöz olarak verildikten sonra lanmasını artırmak (3) androjen prekürsörlerinin aktif androjenlere
17-hydroxyprogesterone düzeyi 7.8 nmol/L u (>2.6 pg/L) geçerse dönüşmesini önlemek (4) hedef doku düzeyinde androjenlerin etki
over kaynaklı hiperandrojenizm tanısı konur. sini azaltmak. Tüy büyümesinde yavaşlama tipik olarak tedavinin
Nonklasik KAH en sık olarak 21-hidroksilaz eksikliğine bağlı başlamasından 4-6 ay sonra belirginleşir ve olguların çoğunda kıl-
olarak ortaya çıkar. Adrenal kortikosteroid sentezi için gerekli olan lanmada orta derecede bir azalmayla sonuçlanır.
diğer steroidogenetik enzimlerde eksikliğe neden olan diğer otozo- Kozmetik ve dermatolojik tedaviden sonra hirsutizm ve akne
mal resesif hastalıklarda da görülebilir (Konu 331). Enzimde hata nin tedavisinde ilk endokrin tedavi seçeneği genellikle doğum
olduğu için adrenal bez yeterli glukokortikoid (özellikle korti- kontrol haplarının içinde olduğu gibi kombine estrogen-progeste-
zol)salgılayamaz. Böylece ACTH m negatif feedback inhibisyonu ron tedavisidir. Günümüzde kullanılan doğum kontrol haplarının
azalır ve bu olayı kompanse etmek için adrenal korteksde hiperpla- 1 içindeki estrojen komponenti etinil estradiol veya mestranoldur.
J
uzunluğuna eşit bir süre olan 9-12 ayda alı
nır. Hirsutizmde düzelme genellikle % 20 ka
dardır. Sıklıkla kıl büyüme hızının bütünüy
le durdurulmasından biraz daha fazla bir et
kisi olur.
Adrenal androjenler glukokortikoidlerin
baskılayıcı etkisine kortizolden çok daha du-
yarlıdır. Bu nedenle KAH lı olgularda gluko-
kortikoid tedavisi temel tedavidir. PCOS li
bazı hastalarda glukokortikoidlerin ovulatu-
ar fonksiyonu düzelttiği bildirilmiştir ancak
bu etkisi önceden tahmin edilemiyecek ka
dar değişkendir. A şın glukokortikoidlerin
yan etkileri nedeniyle düşük dozlar kullanıl
malıdır. Yatmadan önce deksametazon (0.2-
0.5 mg) veya prednizon (5-10 mg) verildi
ğinde ACTHın gece sahmmmda maksimal
supresyon elde edilir.
Cyproterone acetate antiandrojenlerin
prototipidir. Etkisini androjen reseptörlerine
bağlanma sırasında testesteron ve DHT ile
kompetitif inhibisyon yaparak gösterir. Ek
olarak hepatik enzimleri uyararak testestero-
nun metabolik klerensini artırarak etki gös
terir. ABD de bulunmamasına rağmen sipro-
teron asetat Kanada Meksika ve Avrupa’da
yaygın olarak kullanılmaktadır. Siproteron
(50-100m g ) siklusun 1-15- günler arasında
verilirken 5 -2 6 . günler arasında etinil estra
diol (50ug) verilir. Siproteron asetatın yap
etkileri düzensiz uterin kanama .bulantı baş
ağrısı halsizlik kilo alma ve libidoda azalma
olarak sıralanabilir.
Genellikle mineralokortikoid antagonisti
olarak kullanılan spironolakton aynı zaman
da zayıf bir antiandrojendir. Yeterince yük
sek dozda kullanıldığında (günlük1 0 0 -2 0 0
DIER1CKX C et al: A clinical overview of hair removal using lasers and light so
urces. Dermatol Clin 17:357, 1999 infertilite tedavi seçenekleri gözden geçirilmelidir.İlk araştırmalar
EHRMANN DA, ROSENFIELD RL: Clinical review: An endocrinologic appro infertilite nedeninin kadına mı erkeğe mi yoksa ikisine birden mi
ach to the patient with hirsutism. J Clin Endocrinol Metab 71:1,1990 bağlı olduğunu saptamaya yönelik olmalıdır. Bu araştırmalar er
EHRMANN DA, ROSENFIELD RL et al: Polycystic ovary syndrome as a form kekte semen analizi, kadında ovulasyonun saptanması ve kadında
of functional ovarian hyperandrogenism due to dysregulation of androgen
tubal geçirgenliğinin saptanmasıdır. Geçmişte çok sık kullanılması
secretion Endocr Rev 16:322,1995
EHRMANN DA, ROSENFIELD RL et al: Hyperandrogenism, hirsutism, and na rağmen günümüzde spermin servikal mukusla etkileşimi sap
polycystic ovarian syndrome, in Endocrinology, 4th ed, LJ DeGroot et al tayan postkoital testlerin ilk aşamada yaran yoktur. Daha ileri araş
(eds). Philadelphia, Saunders, 2000, chap 160 tırmalar için yaklaşım şekilleri aşağıda ve konu 335 ve 336 da an
PAUS R , COTSARELIS G: The biology of hair follicles. N Engl J Med 341:491,
latılmıştır. Bazı olgularda erkeğe ve kadına ait tüm faktörleri kap
1999
RITTMASTER RS: Antiandrogen treatment of polycystic ovary syndrome. En sayan araştırmalara rağmen herhangi bir neden saptanamaz ve
docrinol Metab Clin North Am 28:409, 1999 açıklanamayan infertilite olarak sınıflandınlır.
VENTUROLIS et al: A prospective randomized trial comparing low dose fluta- İnfertilitenin Psikolojik Yönü Tam ve tedavi işlemlerinin ge
mide, finasteride, ketoconazole, and cyproterone acetate-estrogen regimens tirdiği gerginliğe ek olarak tekrarlayan sikluslarla başlayan umut ve
in the treatment of hirsutism. J Clin Endocrinol Metab 84:1304, 1999
gebelikle sonuçlanamayan her tedavi siklusu soması yaşanan üzün
tü infertil çift üzerinde psikolojik gerginliğe yol açar. Bu duygu
sıklıkla arkadaşlardan ve aileden uzak kalma duygularıyla birleşir.
S
Janet E. H a ll İnfertil çiftin ilk değerlendirilmesi sırasında gerginlikle başedebil-
me ve bilgilendirme tedavinin bir parçası olmalıdır. Gerginlikle sa
İNFERTİLİTE VE FERTİLİTE vaşımın sağladığı psikolojik yararın yanında bazı çiftlerde gergin
liğe bağlı olası ovulasyon bozuklukları gibi infertiliteye etki eden
bazı faktörlerin düzelmesine yardım etme olasdığı vardır. Ancak
infertilite ve tedavisinin uzun sürede psikolojik bir sekel bırakma
KONTROLÜ
dığının vurgulanması gerekir.
Aytekin Altıntaş
K adına Bağlı Nedenler Menstruel fonksiyon bozukluktan
kadın infertilitesinin en önemli nedenidir. Ovulasyon bozukluklan,
Gelişmiş ülkelerde üreme tercihi kavramı iyice yerleşmiş ve üre uterus veya alt genital sistem anomalileri gibi bu bozukluklar ame-
me ile ilgili davranışları bütünüyle değiştirmiştir. Etkili doğum nore (menstruasyon olmaması) veya düzensiz veya kısa menstruel
kontrol yöntemlerine kolaylıkla ulaşılabilmesi, istenmeyen gebe sikluslara yol açar. Birkaç laboratuar testi, iyi bir öykü ve fizik mu
likleri önlemekte ve kadınlara eğitimlerini ve kariyerlerini ara ver ayeneyle anormalliğin hangi düzeyde olduğu saptanabilir. Bu. ano
meksizin tamamlama fırsatım tanımaktadır. Nüfus kontrolünün ay maliler şunlardır; 1 ) hipotalamik veya hipofizer (düşük follikül sti-
nı zamanda önemli ekonomik ve sosyal etkileri vardır. Diğer taraf müle edici hormon (FSH), luteinize edici hormon (LH) ve estradi
tan mfcnilite hayal kırıklığı ve stresse neden olabilmektedir. Günü ol. Prolaktin normal veya yüksek); 2) polikistik over sendromu
müzde infertilitenin çeşitli nedenlerini tanımak ve tedavi etmek (PCOS; düzensiz sikluslar ve androjen yüksekliğinin diğer neden
olanağın* kavuşulduğu için bu yeni yöntemlerle sorunun çözüm leri olmadan hiperandrojenizm) 3) over kaynaklı (düşük estradiol
olasılığı artmıştır, ve yüksek FSH);veya 4) uterus veya dış genital organ anomalisi
Amenorenin primer veya normal, puberte ve menarşdan sonra or
taya çıkmasına bağlı olarak bu anomalilerin sıklığı değişir (Şekil
İNFERTİLİTE
54-1). —t B u h a s t a lık la r ın d a h a d e ta y lı i n c e le n m e s i K o n u 5 2 d e
a n latılm ıştır.
TANIM LAM A V E S IK L IK Infertilite 12 aylık korunmasız cinsel
O y u la s y o n B o z u k lu k l a r ı Düzenli menstruel s iki u s t a olan ka
ilişkiye rağmen gebe kalamam* olarak tanımlanır. İngiltere ve
dınlarda ovulasyonun varlığı evde kullanabilen idrarda ovulasyon
Amerika’da yapılan bir çalışmada gebe kalmış 5374 kadında gebe
belirleyici kitler (ovulasyon öncesi gonadotropin artışım saptar,
liklerin % 50 sinin ilk 3 ay, % 72’sinm 6 ay ve % 85’ intn 12 ay içe
ovulasyonu değil), bazal vucud ısısı çizelgeleri veya midluteal dö
risinde olduğu bulunmuştur. Bu bulgular sağlıklı bir çiftte bir
nemde progesteron düzey ölçümleriyle saptanabilir. Midluteal dö
menstruel sildusta gebe kalabilme olasılığı (fekorulasyon) olan
nem progesteron yükselmesi (genellikle >3ng/ml) ovulasyonun ol
'/o20-25 Tik oran ile uyumludur. Fekondasyon oranını 0.23 olarak
duğunu ve korpus luteum fonksiyonunu gösterir ve bazal vucud
kabul edersek çiftlerin % 98 inin ilk 13 ay içerisinde gebelik elde et
ısısının yükselmesinden (>0.3 C (0.6 F ) 10 gün) sorumludur. Gü
meleri beklenir. Bu tanımlamaya dayanarak, National Survey of
nümüzde hastaların pek çoğunda luteal faz uygunsuzluğunu göster
Family Growth ABD yaşlan 15-44 arasında değişen evli çiftler a n mek için infertilite araştırmasının rutin bir parçası olarak endo
sın d a infertilite oranını % 14 olarak rapor etmiştir. Çocuk doğurma metrial biopsi yapdması gereksiz kabul edilmektedir: 35 yaş üstü
yaşım geciktirme eğilimi nedeniyle çocuksuz çiftlerin sayısının kadınlarda ovulatuar siklus olduğu bilinse bile over rezervini sap
artmasına rağmen infertilite oram son 30 yıldır sabit kalmıştır. Bu tamak için siklusun 3. gününde veya bir estrogen antagonisti olan
eğilimin gebe kalabilme yeteneğinde 3 5 yaşında başlayan ve 4 0 ya klomifen verildikten sonra FSH ölçümü yapılmalıdır (aşağıya ba
şında belirgenleşen yaşa bağlı azalma nedeniyle üreme üzerinde lon). Siklusun 3. gününde < 10 lU/ml lik bir FSH düzeyi yeterli bir
önemli etkileri vardır. over oosit rezervi olduğunu gösterir. FSH ’yı baskılayan bir over
İN F E R T İL İT E N E D E N L E R İ İnfertilite gebe kalma şansının hormonu olan inhibin B kullanılarak over rezervi ölçümüne yar
azalmasından üreme yeteneğinin kesin olarak kaybedilmesine (ste dımcı olabilecek ek bir test üzerinde çalışmalar yapılmaktadır.
ril it e) kadar geniş bir spektrumu içine alır. İnfertilite nedeni %25 T u b a l H a s t a l ı k l a r Pelvik inflamatuar hastalık, apendisit, en-
olguda erkeğe % 58 olguda kadına bağlıdır. % 17 olguda herhangi dometriozis, pelvik yapışıklıklar, tubal cerrahi ve rahimiçi araç
bir neden saptanamaz (Şekil 54-1). Bazen infertilite nedeni hem er (RIÂ) kullanımı tubal hastalıklara yol açabilir. Ancak tubal faktö
kek hem de kadına bağlıdır. re bağlı infertilite olgularının % 50 sinden fazlasmda herhangi bir
neden saptanamaz. Tubal hastalıklar çok yaygın olduğu için infer
----------------- -------------------- _ -------------- Hastalara yaklaşım- --------------------------- ---------------- — — til çiftlerin büyük bir grubunda erken dönemde testler yapdmalı-
dır. Subklinik k la m id y a tr o k o m a tis enfeksiyonu tubal infertilitenin
İlk değerlendirme İnfertilite nedeniyle başvuran tüm çiftlerde, ilk önemli nedenlerinden biri olmasına rağmen olması gerekenden da-
yaklaşım uygun koitus zamanı ve gerekli olabilecek birçok tetkik
hakkında bilgi verme olmalıdır. Evlat edinme de dahil olmak üzere
hücreleri fonksiyonları korunurken spermatoge
nez bozulmuştur. Bu nedenle testesteron düzeyi
normaldir. Viral orşit, (özellikle kabakulak) ve tü
berküloz veya cinsel geçişli hastalıklar gibi diğer
enfeksiyöz hastalıklar, kemoterapi (özellikle sik-
lofosfamid ve klorambusil), iyonize edici radyas
yon bu grup hastalıklardandır. Bazı ilaçlar sper-
matogenezi direk olarak etkileyerek veya testikü
ler androgen yapımını veya aktivitesini engelleye
rek bozarlar. Sperm sayısı az olup düşük gonadot
ropin ve testesteron düzeyine rağmen abartılmış
androjenik yapısı olan erkeklerde aşırı anabolik
androgen kullanmış olma olasılığı düşünülmelidir.
Akut ateşli hastalıklardan sonra veya varikoselde
olduğu gibi vucut ısısının uzun süre yüksek kal
masına bağlı olarak spermatogenez bozulabilir.
Son 20-30 yıldır sperm sayısında devamlı düşme
olması spermatogenez üzerinde olumsuz etkisi
ŞEKİL 54-1 İnfertilite nedenleri. FSH, Follikül stimüle edici hormon; LH, Luteinize edici olabilecek çevresel toksinlerin varlığını düşündür
hormon. mesine rağmen bugüne kadar direk sebep-sonuç
ilişkisi olan bir neden gösterilememiştir.
ha az tanı konmaktadır. Bu enfeksiyonda her iki partnerde tedavi S e k o n d e r H ip o g o n a d iz m Düşük testesteron düzeyi ile birlikte
edilmelidir. Tubal geçişi ve uterus kavitesi anomalilerini göstermek düşük gonadotropin düzeyleri hipofizer makroadenom veya hipota
için kullanılan en yaygın tarama testi histerosalpingografıdir. lamik bir tümör (her ikisinde de prolaktin düzeyi artmış olabilir;
E n d o m e t r io z is E n d o m e tr io z is endometrial kavite ve myomet Konu 328) belirtisi olabilir veya hemokromatozisin veya sistemik
rium dışında bir yerde endometrial bez veya stromanın olması ola bir hastalığın ilk belirtisi olabilir (Konu 345). Son zamanlarda ya
rak tanımlanır. Disparoni (ağrılı cinsel ilişki), gittikçe kötüleşen ve pılan çalışmalar gonadotropin salgılatıcı hormon (GnRH) yetersiz
genellikle mestruasyondan önce başlayan dismenore, pelvik mu liğine neden olan birkaç genetik neden (K AL ve D A X-1) ve izole
ayenede kalınlaşmış rektovajinal septum saptanması veya servikal gonadotropin yetersizliğine neden olan mutasyonların (GnRH re
deviasyon akla endometriozisi getirir. Endometriozis ile infertilite septör,LHb, FSHb mutasyonları) varlığını ortaya çıkarmıştır.
arasındaki neden sonuç ilişkisi kesin değildir. Hastalık ileri evrele S p e r m İ le t im B o z u k lu k l a r ı Düşük sperm sayılı ve normal hor
rinde pelvik yapışıklıklar nedeniyle direk olarak fertiliteyi engelle mon düzeyli olgularda vas deferens veya epididimin tıkanıklıkları
yebileceği gibi endometrium üzerindeki indirek etkileriyle de ferti düşünülmelidir. Vas deferens tıkanıklığının en sık raslanılan nede
liteyi etkileyebilir. Endometriozis genellikle klinik olarak sessizdir. ni geçirilmiş vazektomi operasyonu veya inguinal cerrahi sırasında
Bu nedenle kesin olarak laparaskopiyle ekarte edilebilir. yanlışlıkla bağlanmasıdır. Vazektomiden sonraki 3 yıl içerisinde
Erkeğe Bağlı nedenler Erkek infertilitesine neden olan fak mikrocerrahi tekniğiyle bağlanmış olan vas deferensin açılabilme
törler primer testiküler hastalık, sperm transportunda sorun ve hi- olasılığı yüksektir. 3 yıldan daha sonra cerrahinin başarısı azalmak
potalamik-hipofizer hastalığa bağlı sekonder hipogonadizmdir. Bu tadır. Semende fruktoz eksikliği varsa vaz deferensin konjenital
na rağmen erkeğe bağlı infertilite olgularında olguların %50 sin yokluğu düşünülür. Bu anomali sıklıkla kistik fibrozis transmemb-
den fazlasında etiyoloji belirlenemez ( Şekil 5 4 - 1). En önemli test ran düzenleyici (CFTR) gen bozukluğuyla ilişkilidir. Young send-
semen analizidir. Normal semen değerleri % 95 güvenlik aralığında romu tıkayıcı kalın sekresyon ile karakterizedir ve normal sperm
kullanılabilmesine rağmen sperm sayısı ile ilgili bilgiler daha ya geçişini engelleyebilir.
rarlı bir parametre olarak kabul edilir. Sperm sayısı 20 milyondan,
hareketli sperm sayısı % 40’dan azsa infertilite riski artar. Sperm !^"j IEDAVI İnfertilite tedavisi infertil çifte göre planlanmalıdır
morfoloji analizleri daha az rağbet görmüştür. Fertil erkeklerde - - J (Tablo 54-1). Açıklanamayan infertilite, hafif ve orta şiddette
spermlerin % 40 ından fazlası normal yapıdadır. İnvitro fertilizas- endometriozis ve/veya sınırda semen parametrelerinin de içinde ol
yon (IV F) uygulamalarında eğer spermlerin % 14 den fazlası Kru duğu birçok durumda düşük riskli basit girişimlerden başlayarak
ger kriterlerine göre normalse başarı şansı artmakta, % 4 den azsa daha invaziv girişimlere doğru giden ve ancak gerekirse yüksek
oldukça azalmaktadır. Hamster yumurta penetrasyon testi ve zona riskli girişimlerin yapıldığı adım adım yaklaşım uygundur. Tüm
bağlanma ölçümleri gibi diğer testlerin çok fazla bir değeri yoktur. infertilite etkenlerinin belirlenmesi ve olanak varsa düzeltilmesin
Eğer klinik olarak hipogonadizm bulgulan veya tekrarlayan den sonra bu yaklaşım aşağıdaki sıraya göre olmalıdır. ( 1 ) bekleme
sperm sayımlarında düşüklük varsa testesteron düzeyi ölçülmelidir. ( 2 ) intrauterin inseminasyonla (IUI) beraber veya yalnız klomifen
P r im e r g o n a d a l y etm ez lik te testesteron düzeyi düşük, LH ve FSH sitrat (aşağıya bak) (3) IUI ile beraber veya yalnız gonadotropin ve
düzeyi yüksektir. Hipotalamik veya hipofızer bir hastalığa bağlı (4) IVF. Hastalığın tanısı,düzeltilmesi ve bekleme tedavisi süresi
olarak düşük testesteron düzeyi ve spermatogenezde azalma daha 30 yaşında küçük kadınlarda daha uzun olabilir. Ancak 35 yaşın üs
az sıklıkla görülür. Bu durumda LH ve FSH düzeyleri düşüktür tündeki kadınlarda daha hızlı davranmalıdır. Bazı durumlarda bek-
(Konu 335). | leme tedavisi uygun olmayabilir.
Spermatogenez anormalliklerinin genetik bir komponenti ola i Ovulatuar disfonksiyon Eğer olanaklıysa spesifik tedavinin
bilir. Günümüzde a z o s p e r m i (spermlerin olmaması) ve o lig o s p e r m i i verilebilmesi için önce hastalığın etiyolojisi aydınlatılmalıdır. Ör-
(sperm sayısının az olması) olgularında Y kromozomu mikrodeles- j neğin hiperprolaktinemik hastalarda dopamin antagonistleri veril-
yonlan ve yer değiştirmeleri daha sıklıkla tanımlanmaktadır. Yük Ş meli (Konu 328), düşük kilolu veya ağır eksersiz öyküsü olanların
sek FSH düzeyi dışında bir anomali gösterilemeyen idiopatik infer S yaşam stillerinde değişiklik yapmaları sağlanmalıdır(Konu 7 8 ) .
tilite olgularının bir kısmında mikrodelesyonlar (Yq 6 bölgesi) gö ! P u lsa til G n R H hipotalemik amonoresi olan olgularda ovulas-
rülmektedir. DAZ (azospermilerde delesyona uğramıştır) ve j yonu sağlamada çok etkilidir. Otomatik bir pompayla subkutanöz
YRRM (Y kromozomu RNA tanıyıcı bölümü) gibi gen bozukluk i olarak fizyolojik doz ve frekansda uygulandığında pulsatil GnRH
larının infertilitedeki rolü araştırılmaktadır. ; normal FSH ve LH saliminim sağlar. Pulsatil GnRH ve gonadotro-
Testisin sonradan kazanılmış hastalıklarında genellikle leydig : pin tedavisi direk olarak karşılaştırıldığında benzer gebelik oran-
I.nına sahiptirler. Ancak Tablo 5 4 -1 Değişik Nedenlere d a ğ lı İııfe r tilite d e tedavi Yaklaşımları
•inKJl fctliiv isinde daha az Pulsatil Donor Donor
çoğul gebeliğe raslanırken C errahi Klomifen Gonadotropins GnRH IU I Sperm IV F IC S Ovum
over hiperstimülasyon send-
romuna hemen hemen hiç KADIN
Taslanmaz. Ovulatuar
K lo m ife n s itr a t nonstero disfönksiyon
idal estrogen antagonistidir. Hipotalamik- / ✓
Hipotalamus düzeyinde est- hipofızer
rogenin negatif feed back Pblikistik over ✓ / ✓
mekanizmasını bloke ederek sendrome
FSH ve LH salımmını artı Prematür over /
yetmezliği
rır. Ovulasyon indüksiyo-
Tubal hastalık / /
nunda klomifenin etkinliği
Endometriozis / / / / ✓
iyi hasta seçimine bağlıdır.
PCOS lu hastaların % 60’ın- ERKEK
da ovulasyonu indükler. Bir
hastaların tedavisinde ilk se Primer / ✓ /
hipogonadizm:
çenek olmalıdır. Spontan
Sekonder / /
menstnıasyonun veya pro-
hipogonadizm
gesteron ile indüklenmiş çe
Sperm geçiş ✓ / /
kilme kanamasının 5. günün
bozuklukları
de 50 mg günlük dozla baş
Açıklanamayan / / / /
lanır ve 5 gün kullanılır. Ge
rekirse sonraki sikluslârda NOT: GnRH, gonadotropin-releasing hormon; IUI, intrauıerin inseminasyon; IVF, in vitro fertilizasyotv, IC SI, intrasitoplazmik sperm
doz 150 m g’a yükseltilebilir injeksiyonu.
ve ovulasyonu sağlamak için tedaviye insan koriyonik gonadotro- yeni tedavi olanakları sunmuştur. Tedavide ilk seçenek seçimi
pini (hCG) eklenebilir. PCOS’lu kadınlarda metformin gibi insüli- sperm konsantrasyonuna ve hareketliliğine bağlıdır. Hafif bir soru
ne duyarlılığı artıran ajanlar birlikte verildiğinde klomifenin etkin nu olan olgularda (hareketleri normal ,ve sperm sayışı 15-20 mil
liğini artar. yon ) ilk seçenek bekleme tedavisi olmalıdır. Orta derecede şiddet
G o n a d o tr o p in le r hipogonadotropik hipogonadizmli ve PCOS li erkeğe bağlı infertilîtede (10-15 milyon sperm sayısı ve % 20-40
lu olgularda çok etkilidir. Gonadotropinler ayrıca açıklanamayan hareketlilik) ilk seçenek IUI veya birlikte eşin klomifen veya gona-
infertilite ve ileri yaşdaki kadınlarda IUI ile ilişkili olarak çok sayı dotropinlerle tedavisi olmalıdır. Ancak bu grup olgularda IVF
da follikül ekle etmek amacıyla kullanılabilir. Çoğul gebelik riski ve/veya intrasitöplazmik sperm enjeksiyonu (ICSI) gerekebilir.
ve PCOS lu hastalarda daha sık görülen over hiperstimülasyönu ol Şiddetli yetmezliği olan olgularda (% 10’dan az hareketlilik ve 10
mak üzere iki önemli dejavantajı vardır. Dikkatli izlem ve over sti- milyondan az sayı) IV F ve ICSI veya donor spermi ilk seçenek ol
mulasyonuna konservatif yaklaşımla bu risk azaltılabilir. Gonadot malıdır.
ropin stimulasyonu deneyimli doktorlar tarafından uygulandığında Yardımcı Üreme Teknikleri Yardımcı üreme tekniklerinde
son derecede güvenli ve etkili bir yöntemdir. Günümüzde pazarda gelişmeler erkek ve kadın infertilitesi tedavisini hızla değiştirmiş
üriner FSH ve LH, saflaştırılmış FSH ve rekombinant FSH bulun tir. IVF konservatif tedavilerle sonuç alınamayan çeşitli nedenlere
maktadır. Asıl bileşim FSH olmasına rağmen özellikle hipogona bağlı infertilite olgularında kullanılır. IV F veya ICSI belirgin erkek
dotropik hastalarda tedaviye biraz LH (veya hCG) eklenmesi so faktörü veya tubal hastalığı olan olgularda ilk tedavi seçeneği ol
nuçlan daha iyileştirir; muştur. Erken over yetmezliği olan veya ileri yaşta olan olgularda
Prematür over yetmezliği olan hastalarda bu yöntemlerin hiçbir donor oositi kullanılarak IV F uygulanabilir. Başarı şansı kadınüı
yararı yoktur. Bunlarda donör oosit kullanılması veya evlat edinme yaşı ve infertilite nedenine bağlı olarak değişir. 4 0 yaşın altındaki
tek çıkar yoldur. kadınlarda genellikle her siklus için gebe kalma oranı % 18-24 ka
Ttıbal Hastalık HSG tubal veya endometriyal boşluk anomali dardır. 4 0 yaşın üstündeki kadınlarda toplanan ovum sayısında ve
si olduğunu düşündürürse veya hasta ilk görüldüğünde 35 yaş üs bu ovumlann gebe kalabilme yeteneğinde belirgin bir azalma olur.
tünde ise tubal lavajında yapılacağı laparaskopi önerilmelidir. Ço Sıklıkla başarılı olmasına rağmen IV F pahalı, ovuİasyon indüksi-
ğu zaman histeroskopiyle birlikte uygulanır. Eğer tubal hastalık yonunun dikkatli izlenmesini gerektiren ve çok sayıda follükül as-
pirasyonu gibi invaziv teknikleri gerektiren bir yöntemdir. IVF ile
varsa geçişi sağlamak için operasyon düşünülebilir. Ancak IVF in
çoğul gebelik olma şansı fazladır (% 29 ikiz, %7 üçüz, ve % 0.6 da
yaygınlaşmasıyla tubal cerrahi geri plana itilmiştir. Tubal hastalığı
ha fazla). Son zamanlarda geliştirilmiş olan blastokist transfer pro
olanlarda ektopik gebelik riski artar.
tokolü transferlerin sayısını azaltarak gebelik oranını artırmıştır.
Endometriozıs Tedavi verilmeyen hafif veya orta şiddetli en-
dometriozisi olan olguların % 60 ı ilk 1 yıl içerisinde gebe kalmak
KONTKASEPSİYON
tadır. Yinede laparaskopik rezeksiyon ve endometrial ablasyon gebe
kalma hızını artırmaktadır. İleri evre endometriozisin tedavisinde ABD de kontrasepsiyonun değişik formlarına kolaylıkla erişilebil-
kullanılan ilaçların semptomları kontrol edebilmesine rağmen ferti- mesine rağmen gebeliklerin % 30 kadarı istenmeden oluşmaktadır.
liteyi düzeltmede bir yararı olduğu gösterilmemiştir (Konu 336). Adölesan gebelikleri ciddi bir halk sağlığı sorunu olmaya devam
Orta veya şiddetli endometriozis olgularında bekleme tedavisiyle etmektedir. Yılda 1 milyondan fazla istenmeyen gebeliğe Taşlan
gebe kalma oranı sırasıyla %25 ve % 5 iken konservatif cerrahiyle maktadır ve bu oran diğer gelişmiş ülkelere göre belirgin olarak
% 50 ve %39 dur. Bazı hastalarda IVF en uygun tedavi olabilir fazladır (Konu 8 ).
Erkeğe Bağlı İnfertilite Son yıllarda erkeğe bağlı infertilite Kontraseptif yöntemler yaygın olarak kullanılmaktadır (Tablo
tedavisinde çok çeşitli yeni tedavi olanakları ortaya konmuştur. 54-2). Çiftlerin yalnızca % 15 i son 3 aydır korunmadan cinsel iliş
Pulsatil GnRH veya gonadotropinler ile sekonder hipogonadizm kide bulunduklarını belirtmiştir. Çiftlerin % 50 den fazlası geri dö
büyük oranda tedavi edilebilmektedir(Konu 335). Primer testiküler nebilir bir kontrasepsiyon yöntemi kullanmaktadır. Sterilizasyon
yetmezlik ve sperm geçiş sorunu olan olgularda in vitro teknikler (erkek veya kadında) çiftlerin % 25’inde kalıcı bir yöntem olarak
'■•«toto i '1-2 Xvatraseps.iyon Yönlemlerinin Ji'kisır'ği di fiye pomeroy yöntemleriyle yapılan ligas-
yonlardan sonra Irwing, Uchida ve elektroko-
1 yıl sonra A BD’li kadınların
agulasyon yöntemlerine göre reanastomoz
Kontrasepsiyon Teorik G erçek kullanım kullandığı kontraseptif
şansı daha fazladır. Başarılı bir anastomozdan
Yöntemi etkinlik 0 etkinlik 0 oranı* Yöntem i'
sonra bile ektopik gebelik riski fazladır. Tüp
Bariyer yöntemleri ligasyonu gebeliği önlemenin yanında muhte
Kondom 98 88 63 19
melen potansiyel karsinogenezlerin yukarıya
Diafram 94 82 58 2
çıkmasını engelleyerek over kanseri riskini de
Servikal kap 94 82 50 <1
azaltır.
Spermasit 97 79 43 1 V azektom i oldukça etkili ve klinik dışı or
Sterilizasyon tamlarda çok az bir riskle yapılabilen cerrahi
Erkek 99.9 99.9 100 10 bir girişimdir. Azospermi gelişmesi 2-6 aya
Kadın 99.8 99.6 100 15 kadar uzayabilir. En az iki spermogramda
İntrauterin araç 1 sperm olmadığı gösterilene kadar ek bir yön
Copper T380 99 97 78 temle korunmak gerekir. Erkeklerde % 30-50
Progestasert 98 97 81 lik bir başarı oranıyla reanas tomoz yapılabilir.
26
Ancak başarı şansı vazektomi üzerinden geçen
Doğum kontrol hapı 72
Kombinasyon 99.9 97 süre ile ters orantılıdır. Antisperm antikorların
Yalnız Progesteron 99.5 97 gelişmesi gibi mekanik olmayan etkenlerde
reanastomozun başarısı üzerinde rol oynar.
Uzun etkili progesteron
<1 R A H İM İÇ İ A R A Ç L A R RIA uterin ka-
Depo-Provera 99.7 99.7 70
Norplant 99.96 99.96 85 1 vite içerisinde yabancı cisim gibi davranarak
steril inflâmatuar bir reaksiyon oluşturur ve bu
a Tnıssel J ve aric.dan alıntı, Obstet Gynecol 76:558, 1990. nedenle spermisidal etki göstererek gebeliği
b Günümüz kontraseptif teknolojisinden alıntı. Contraceptive Technology, Feb. 1996, vol 17, No l, pp 13-24.
önler. Servikal mukus üzerinde tubalara doğru
c 1995 Ortho Doğum kontrol araştırmasından. Raritan, NJ, Ortho Pharmaceutical, 1996. 20% yöntem kullanmıyor,
5% diğer yöntemleri kullanıyor. sperm geçişini önleyici etkileri de olabilir.
RIA sistemik metabolik etki göstermeden yük
uygulanmıştır. Gebelik sonlandınlması halk sağlığı uzmanlarının sek düzeyde etkinlik gösterir. Bir diğer avantajı bir kere takıldıktan
kontrolunda uygulandığında oldukça güvenilir bir yöntem olması sonra yöntemin devam ettirilmesi için devamlı motivasyona gerek
na rağmen nadiren kullanılan bir seçenektir. . sinimi olmamasıdır. Avrupa ve Kanada’da kullanım oranı % 15-30
Hiçbir doğum kontrol yöntemi tek başına ideal değildir. Ancak iken ABD de bu oran %1 kadardır. RIA lann ilk örneklerinde azda
hepside bir gebeliği terme kadar taşımadan daha güvenilirdir. Bir olsa görülen pelvik enfeksiyon ve infertilite oranlarındaki artış yeni
doğum kontrol yönteminin etkinliği yöntemin kendi etkinliğine , geliştirilenlerde görülmemesine rağmen ABD de ki bu düşük kulla
uyuma ve uygun kullanımına bağlıdır. Bir kişinin kendi yaşam sti nım oram devam etmektedir. R IA takılmadan önce STD taraması
line en uygun olan yöntemi seçmesi için tüm doğum kontrol yön yapılmalıdır. STD ve bakteriye! endokardit riski yüksek olanlarda
temlerinin avantaj ve dezavantajlarını bilmesi gereklidir. Çeşitli RIA kullanılmamalıdır; Ek olarak myomlu olgularda rahim içinin
doğum kontrol yöntemleri gözönüne alındığında teorik ve gerçek şekli ve boyuttan değiştiği için RIA etkisiz kalabilir. RIA kullanımı
etkinlik arasındaki farklılık hasta eğitimi ve uyumun önemini vur menstruasyon miktarını artırır. Kanama miktarındaki bu artış prp-
gulamaktadır (Tablo 54-2). gesteron salan RIA da bakırlı RIA lara göre çok daha az görülür.
B A R İY E R Y Ö N T E M L E R İ Kondom, diyafram, servikal kap H ORM ONAL Y Ö N T E M L E R ABD de erkeklere yönelik bir
ve spermisit gibi bariyer yöntemleri kolaylıkla elde edilebilen, ge hormonal kontraseptif yöntem kullanılmamaktadır. Erkeklerde hor
ri dönebilen ve hormonal yöntemlere göre daha az yan etkisi olan monal kontrasepsiyon yöntemi araştırmaları, GnRH kullanarak hir
yöntemlerdir. Ancak etkinliği büyük ölçüde uyuma ve uygun kulla potalamik-hipofizer aksın hastalanmasına yönelik olarak devam et
nıma bağlıdır. (Tablo 54-2). Bariyer yöntemlerinin en büyük avan mektedir. Bu olgularda testosteron desteği yapılmaktadır.
tajı STD lere karşı koruma sağlamasıdır (Konu 132). Devamlı kul Doğum K ontrol H apları Kullanma kolaylığı ve etkinliği ne
lanımı gonore, nongonokokkal üretrit ve genital herpes riskinde deniyle doğum kontrol haplan en sık kullanılan hormonal kontra
azalma ile birliktedir. Bu etkide eşzamanlı olarak spermisit kullanı sepsiyon yöntemi olmuştur. Ovulasyonu durdurarak, servikal mu
mının da rolü vardır. Kondom aynı zamanda HIV enfeksiyonunun kus ve endometriumu değiştirerek etki gösterir. Sentetik estrojen ve
geçişini de azaltmaktadır. Doğal membranlardan yapılan kondom- progesteron içerir. Estrojen olarak etini! estradiol veya mestranol
lar lateksten yapılana göre daha az etkilidir. Vazelin gibi kayganlaş- kullanılır. Mestranol vucutta etinil estradiole metabolize edilir. Pro
tıncılann kullanılması kondomlan bozarak HIV dan korumadaki gesteron olarak çok çeşitli sentetik formüller kullanılır. Birçok hap
etkinliğini azaltır. STD lere karşı koruma sağlayan ve oldukça etki ta noretindron ve türevleri kullanılır. Düşük doz norgestimate ve
li olan kadın kondomlan 1 9 9 4 ’de onaylanmış ancak yaygın kulla 3.kuşak progestinler (desogestrol ve gestoden) daha düşük androje-
nım bulamamıştır, nik etkiye sahiptir. Levonorgestrol en fazla androjenik etkiye sahip
S T E R İL İZ AS YO N Sterilizasyon daha çok 30 yaş üstü multi- tir ve hiperandrojenik belirtileri olanlarda kullanılmamalıdır. Do
par kadınlar ve fertil erkekler tarafında tercih edilen bir yöntemdir ğum kontrol haplarının 3 tipi vardır. (1) her haptaki estrojen ye pro
(Tablo 54-2). Sterilizasyon kadınlarda fallop tüplerinin, erkeklerde gesteron miktarı aynı olanlar ( 2 ) estrojen ve progesteron miktarları
vas deferenslerin cerrahi olarak kesilerek fertilitenin önlenmesi iş günlere göre farklı olanlar (3) yalnız progesteron içerenler. Hangi
lemidir. Tüp ligasyonu ve vazektomi hemekadar potansiyel olarak tip olursa olsun bu hapların kullanımı aynıdır. 3 hafta her gün 1 hap
geri dönülebilir ise de bu yöntemler kalıcı yöntemler olarak kabul alınır ve 1 hafta ara verilip yeniden başlanır. Genellikle ilaç alınma
edilmeli ve hastalara yeterli ve dikkatli bir bilgi verildikten sonra yan haftada menstruasyon olur.
gerçekleştirilmelidir. Etinil estradiol dozu 20-50 mikrog arasında değişir. Ancak 5 0
T üp lig a sy o n u için hepsi oldukça etkili olan birkaç yöntem ge mikrog içeren doğum kontrol haplarının sayısı azdır. Bir çoğunda
liştirilmiştir ve bu yöntemlerin 1 0 yıllık kümülatif gebelik oranı 35 mikrog etinil estradiol vardır. İkinci ve üçüncü kuşak haplarda
100 kadında 1.85 dir. Eğer gebelik olursa ektopik gebelik olma ola estrojen ve progesteron içeriklerinde bu azalma doğum kontrol
sılığı % 30 dır. Tubal reanastomozun başarı şansı tüp ligasyonu sı haplarının hem yan etkilerini hem de risklerini azaltmıştır. Günü
rasında kullanılan yönteme göre değişir. Klip, plastik halka ve mo müzde kullanılan düşük dozlu haplar nedeniyle istenmeyen bir
itMiiımtumn olmaması için kadının guıılıik kullanımını unutmama- 55 Deri Hastalığı Olan Hastaya Yaklaşım 305
i önemle vurgulanmalıdır, Kırılma kanamaları, amenore ve kilo
alımı gibi yan etkiler hormon bileşimindeki değişiklerle çözülebi nulacaktır. Aylık enjeksiyon şeklinde uygulanır. Düzensiz kanama
lir. Düşük doz doğum kontrol haplarının 30 yaşın altındaki kadın ve kilo alımı daha az görülür. Progesteron preperatlannm en büyük
larda veya ek bir riski olmayan sigara içmeyen kadınlarda kardi- avantajı arteriyel ve venöz tromboembolik olayların olmamasıdır.
ovaskuler hastalık riskini artırdığını gösteren bir bulgu yoktur. Bu PO STK O İTA L K O N TR A SEPSİYO N Korunmasız bir ilişki
nunla birlikte sigara içen kadınlarda myokardial infaktüs ve inme sonrası gebeliği önlemek için kullanılan yöntemler implantasyo-
riski doğum kontrol hapı kullananlarda artmıştır. Hipertansiyon ge nu önlemeye veya korpus luteumun gerilemesini sağlamaya yöne
lişme riski düşük doz doğum kontrol haplarında bile bir miktar art liktir. Uygun olarak kullanıldığında oldukça etkilidir. Postkoital
mıştır. Bütün doğum kontrol hapları venöz tromboemboli riskini kontrasepsiyon ABD de resmen onaylanmasa da F D A 1997 de ya
artırır. Üçüncü kuşak haplarla bu risk bir miktar daha fazladır. yınlanan bir bülteninde bazı doğum kontrol haplarının korunmasız
Faktör V Leiden mutasyonu ve diğer trombofilik bozukluklar (Ko koitusdan sonraki 7 2 saat içerisinde (12 saat arayla 2 tablet Ovral
nu 117), doğum kontrol hapları kullanımı venöz tromboz için veya 12 saat arayla 4 tablet Lo/Ovral) kullanıldığında etkili oldu
önemli risk faktörleridir. Bununla beraber doğum kontrol hapı kul ğu belirtilmiştir. Preven acil kontrasepsiyon setinde 4 adet 50 mg
lanmaya başlamadan önce bu hastalıkların tanısı için yapılacak ge etinil estradiol ve 0.25 mg levonorgestrol içeren hap. ve hapları al
netik tarama testleri bugün için ekonomik değildir. Çalışmaların madan evvel gebeliği ekarte etmek için gebelik testi bulunur. Bu
birçoğunda doğum kontrol hapı kullanımının meme kanseri riski şekilde yüksek dozda hormon kullanımıyla ilgili bulantı, kusma ve
ni artırmadığı gösterilmiştir. Servikal kanser riskinde hafif bir art meme ağrısı gibi yan etkiler sık görülür. Son zamanda yapılan ça
ma olduğu gösterilmiştir. Doğum kontrol hapı kullananlarda en lışmalarda progesteron reseptör antagonisti olan mifepristonun 600
dometrium ve over kanseri riski azalmıştır. mg dozunda kullanıldığı zaman doğum kontrol haplân kadar etkili
Daha önce tromboembolik olay veya inme veya hormona bağ olduğu ve daha az yan etkisi olduğu gösterilmiştir. Mifepriston
lı kanser veya karaciğer hastalığı öyküsü doğum kontrol hapı kul ABD de kullanılmamaktadır.
lanımı için kesin birer kontrendikasyondur. Gebelere ve tanı kon
mamış uterin kanaması veya amenoresi olan kadınlara doğum B İB LİO G R A FY A
kontrol hapı verilmez.
ABMA JC et al and the National Center for Health Statistics: Fertility, family
Yalnız düşük doz progestin içeren haplar kontraseptif olarak planning, and women's health: New data from the 1995 Survey of Family
daha az etkilidir. 100 kadm yüında % 2-7 gebe kalma oram vardır. Growth. Vital Statistics: Series 23, No. 10
Sentetik estrojenleri tolere edemeyen veya kardiovasküler hastalığı BARBIERI RL: Assisted reproduction, in Reproductive Endocrinology: Physi
ology, Pathophysiology and Clinical Management, SSc Yen, RB Jaffe, RL
olan kadınlarda yalnız progesteron içeren haplar uygun olabilir.
Barbieri (eds). Philadelphia, Saunders, pp 594-621,1999
Enjektabl Kontraseptifler Depo medroksiprogesteron asetat BARBIERI RL et al: The safety of third-generation oral contraceptives, J Clin
(Depo-provera) ve norplant (Tablo 54-2) primer olarak ovulasyo- Endocrinol Metab 84:1822, 1999
nu inhibe ederek etki gösterir. Aynı zamanda endometrium ve ser-- BHASIN S et al: Y-chromosome microdeletions and male infertility. Ann Intern
vikal mukus üzerinde etki ederek implantâsyon ve sperm geçişini Med 29:261,1997
COLLINS JA: Unexplained infertility, in Infertility: Evaluation and Treatment,
zorlaştırır. Depo-provera 3 ay süreyle etkilidir fakat fertilitenin ge
WR Keye et al (eds). Philadelphia, Saunders, 1995, pp 249-262
ri dönmesi 12-18 aya kadar uzayabilir. Norplant uygulanması cer GLASIER A: Emergency postcoital contraceptioa N Engl J Med 337:1058,
rahi girişim gerektirir. 5 yıl etkilidir .Çıkarıldıktan sonra fertilite kı 1997
sa sürede geri döner. ABD de Food and Drug Administration TRUSSELL J, VAUGHAN B: Contraceptive failure, method-related discontinu
ation and resumption of use: Results from the 1995 National Survey of Fa
(FDA) yakın zamanda kapsüllere ek olarak progesteron kaplanmış
mily Growth. Fam Plarrn Perspect 31:64, 1999
çubukların kullanımına onay vermiştir. Amenore .düzensiz kanama WANG C, SWERDLOFF R: Medical treatment of male infertility, in Infertility:
ve kilo alımı en sık görülen yan etkilerdir. Estrojen/progesteron Evaluation and Treatment, WR Keye et al (eds). Philadelphia, Saunders,
kombinasyonu içeren enjektabl preperatlar yakında kullanıma su 1995, pp 143-150
Kısım 9
DERİDEKİ DEĞİŞİKLİKLER
55 I Thomas J Lawley, K im B, Yancey __________ etmek için, deri lezyonlaruu tanımlayan (Tablo 55-1 ve 55-2 ve Şe
kil 55-1) ve ayıncı tanıyı formülleştiren (Tablo 55-3) çeşitli tanım
l DERİ HASTALIĞI OLAN HASTAYA layıcı terimler geliştirilmiştir. Örneğin genellikle primer bir deri
* YAKLAŞIM hastalığının işareti olarak sayılan çok sayıda skuamlı papüllerin bu
.. ıxsm Varol Aksungur lunması, vaskülit veya sepsisi işaret edebilen hemorajik papüllere
göre, hastayı farklı bir tanı kategorisine sokar (Sırayla Bak Atlas
H E -71 ve IID.-44). Primer deri lezyonlannı sekonder deri değişik
Deri muayenesindeki zorluklar, normali anormalden ayırt etmek, liklerinden ayırt etmek önemlidir. Muayeneyi yapan kişi, eritemli
önemli bulgulan önemsiz olanlardan ayırt etmek, uygun bulgu ve ve skuamlı bir bölge üzerindeki lineer bir erozyon üzerine odakla
belirtileri birlikte ele alarak uygun bir aym cı tanı yapmaktır. Vücu nırsa, yanlışlıkla erozyonun primer lezyon, kızarıklık ve kepeklen
dun en büyük organının görünür olmasmın onu muayene eden için menin sekonder olduğunu sanabilir; oysa doğru yorum, hastanın
hem avantajı hem de dezavantajı vardır. Avantajlıdır, çünkü bir bü pruritik ekzematöz bir dermatite sahip olduğu ve erozyonların ka
yüteç dışında herhangi bir alet gerekmez ve deriden kolaylıkla bi şımaya sekonder geliştiğidir.
yopsi alınabilir. Bununla birlikte muayeneyi yapan kişi, çeşitli uya
ranlar ile karşı karşıyadır ve sistemik hastalıklar ya da deri hasta ------- -------------- H a sta ya Y a k la ş ım -----------------------
lıkları için önemli olan ancak güçlükle fark edilebilen bulgulan
gözden kaçırabilir. Örneğin malin melanomun (Bkz. Atlas IIC -30) Deri muayenesinde genellikle öykü almadan önce hastayı değer
iyi huylu pigmente bir nevüsten (Bkz. Atlas IIC -28) ayırt edilme lendirmek önerilir. Kuşkusuz tüm deri yüzeyi değerlendirilir ve ob
sini sağlayan renk ve biçim değişiklikleri, bazen güçlükle fark edi jektif bulgular uyumlu öykü verileri ile bütünleştirilir. Deri muaye
lecek kadar az olabilir. Deri lezyonlannın yorumlanmasına yardım nesinde herhangi bir deri lezyonunun dört temel özelliğine önem
306 !;ı!'iıı f!ui nı'.ın ■ |,,l.'!':rı 5 r - ' Sık K u Um i i ü .s l i /ivrm.LloInjik s 'T İm l t - r
Sık
lanı Sık Dağılım Olağan M orfoloji Tanı Dağılım Olağan Morfoloji
Akne vulgaris Yüz, sırt Açık ve kapalı komedonlar, Seboreik keratoz Gövde, yüz Yapışık, yağlı skuamlı kahverengi
eritemli papüller, püstüller, plaklar; “yapışmış” görünüm
kistler
lio/iise Yanaklar, burun, Eritem, telanjiektaziler, pa Follikülit Kıllı herhangi bir Folliküler püstüller
alın, çenede kızar püller püstüller yer
ma alanl an
leborcik der- Saçlı deri, kaşlar, Yağlı, san-kahverengi skuam İmpeügo Herhangi bir yer Papüller, veziküller, püstüller, ço
nuılit burun çevresi ile birlikte eritem ğunlukla bal renginde kabuklar
Atopik dermaüt Antekübital ve pop Eritem, kepeklenme ve like- Herpes simpleks Dudaklar, genital Kabuklu erozyonlara dönüşen gra
liteal çukurlarp nifikasyon yamalan ve plak pe veziküller
tan; kaşınü Herpes zoster
'daz dermatiti Ayak bilekleri, ba Venöz yetmezlik bulgulan ile Su çiçeği Dermatomal, ge B ir dermatoma sınırlı veziküller
caklar birlikte hiperpigmentasyon nellikle gövde; (çoğunlukla ağnlı)
zemininde eritem ve kepek ancak herhangi
lenme yamalan bir yerde olabilir
Dizhidrozik ek- Avuçlar, ayak taban- Derin veziküller Yüz, gövde; ekster- Lezyonlar kümeler biçiminde çıkar
zema lan, el ve ayak par- miteler göreceli ve hızla eritemli makûllerden pa-
maklanmn yanlan olarak tutulmaz püllere, veziküllere, püstüllere ve
kabuklara dönüşür
Allerjik kontakt Herhangi bir yer Lokalize eritem, veziküller, Pitiriazis rozea Gövde (Noel ağacı Yakacık skuamlı eritemli simetrik
dermaüt skuam ve kaşınü; örn. el deseni); haberci ya yamalar
parmaklan, kulak memeleri mayı çok sayıda da
-nikel; ayak sırtı- ayakkabı ha küçük lezyon izleı
dermaüü; açık bölgeler-ze- Tinea versikolor Göğüs, sırt, kann Skuamlı, hiper ya da hipopigmente
hirli sarmaşık dermaüü vb. proksimal ekstre makûller
mdeler
Psoriasis Dirsekler, dizler, saç Gümüşümsü skuam ile kaplı Kandidiaz Kasık, memelerin Satellit püstüllü eritemli masere
lı deri, bel, el tır- papüller ve plaklar; tırnak altı, vajina, oral bölgeler, mukozalarda beyaz,
naklan (jeneralize larda çukurcuklar boşluk parçalanabilen yamalar
olabilir)
Liken planus El bilekleri, ayak bi Viyolase, düz düzeyli papüller Dermatofitoz Ayaklar, kasık, sa Bölgeye göre değişir; örn. tinea
lekleri, ağız (yay ve plaklar kal ya da saçlı korporis-skuamlı annüler yama
gın olabilir) deri
Keratozis pi Kollann ve uylukla- Eritem ile çevrili keratozik Uyuz Kasık, koltuk alt Eksoriye papüller, tüneller, kaşıntı
laris nn ekstansör yüz folliküler papüller lan, el ve ayak
leri, kaba etler parmak aralan,
memeleri alü
Melazma Alın, yanaklar, şa Bronz ya da kahverengi Böcek ısırmaları Herhangi bir yer Ortasında nokta bulunan eritemli
kaklar, üst dudak yamalar papüller
Viüligo Periorifisyel, gövde, Tebeşir beyazı makûller Kiraz anjiomu Gövde Kırmızı, kan dolu papüller
ekstremitelerin eks Kleoid Herhangi bir yer Sert tümör, pembe, mor ya da kah
tansör yüzleri, bilek (önceki travma verengi
lerin fleksör yüzleri, yeri)
koltuk altlan Dermatofibroma Herhangi bir yer Yanlardan sıkmakla üzerindeki de
ride gamze gösteren, sert, kırmızı
Aktinik keratoz Güneşe açık bölgeler Kuru, kaba, yapışık skuam ya da kahverengi nodül
ile birlikte deri renginde
ya da kırmızı-kahverengi
makûl ya da papül
Bazal hücreli Yüz Güneşe bağlı hasarlı deride Akrokordonlar Kasık, koltuk alü, Deri renginde papüller
karsinom incimsi, telanjiektazik ke (deri püskülleri) boyun
narlı papül Ürtiker Herhangi bir yer Bazen kızartı ile çevrili kabartılar,
kaşıntı
Skuamöz hüc- Yüz, özellikle alt Çoğunlukla ülserasyon ve/ Geçici akantoliük Gövde, özellikle Eritemli papüller
reli karsinom dudak, kulaklar veya kabuklanma gösteren, akantolitik derma- göğüs
indüre ve hiperkeratozik ola Kserozis Ekstansör ekstremde Kuru, eritemli, skuamlı yamalar,
bilen lezyonlar ler, özellikle bacaklar kaşıntı
TANISAL T E K N İK L E R Birçok deri hastalığı, kaba klinik ğüne ve yerine göre biyopsi dikiş ile kapatma gerektirebilir ya da
görünüm ile tanınabilir, fakat bazen göreceli olarak basit tanısal iş gerektirmeyebilir.
lemler değerli bilgiler sağlayabilir. Çoğu durumda bunlar muayene K O H Preparasyonu Potasyum hidroksid (KOH) preparasyo-
masasında minimum bir araç-gereç yardımı ile yapılabilir. nu, fungal etiyoloji düşünüldüğü zaman kepeklenen deri lezyonla-
Deri Biyopsisi Doğrusu deri biyopsisi küçük bir cerrahi giri
rından yapılır. Böyle bir lezyonun kenarı bir bisturi bıçağı ile nazik
şimdir; bununla birlikte tanısal bulguları en büyük olasılıkla sağla
çe kazınır ve alınan kepek bir cam mikroskop lamı üzerine konur
yacak anatomik bölgeyi biyopsilemek önemlidir. Bu karar, deri
ve üzerine 1-2 damla % 10-20’lik KOH solüsyonu damlatılır. KOH
hastalıkları açısından uzmanlık ve vücudun seçilen bölgelerindeki
keratini çözer ve fungal elemanların daha kolay görünmesini sağ
yüzeysel anatomik yapılar ile ilgili bilgi gerektirebilir. Bu işlemde
küçük bir deri bölgesi epinefrinli ya da epinefrinsiz % 1 ’lik lidoka- lar. Lamın kısa süreli ısıtılması, keratinin çözülmesini hızlandırır.
in ile uyuşturulur. Çözümlenmesi gereken deri lezyonu bir bisturi Preparat mikroskop altında incelendiği zaman, ışık şiddeti azaltılır
ile eksize edilebilir ya da punch biyopsi ile çıkarılabilir. İkincisin sa refraktil hifler daha kolay görülecektir. Bu teknik dermatofit in-
de bir punch deri yüzeyine bastırılır ve subkutan dokuya girene ka feksiyonlarında hifleri (Bkz. Atlas IID -51), Candida infeksiyonla-
dar aşağı doğru basınç ile döndürülür. Yuvarlak parça, daha sonra rında psödohifleri ve tomurcuklanan mayalan (Bkz. Atlas IID-43)
forsepsler ile kaldırılır ve tabanı bir iris makas ile kesilir. Büyüklü ve tinea versikolorda parçalanmış hifleri ve sporlan belirlemek için
A B
Psoriasis
Epidermal
Inclusion
' Acn»— kisti -Seborrheic -
vufgati* haraioses r
Keratosis -San»*
Pityriasis—— pilaris h '^ 'A X 'iC I an9Îoma
It»*»".* '
#V •»« v/l / t \ / V
dermatitis '
, Uchan Tinea or _
Folliculitis ? Candida. •?-•'
planur
Dyshidrotic cwtt-;'-- -
Actinic
/ keratoses
PWiara! Istjwltfr - / . v - -T» t>
* J-lemonhoıd* . 1 1 , PsonasiS
Condytomar > " J ' l
’ ■ acuminata’-
-v Herpes simple*, - Dermatofibroma , •
' v\; - ' Dermatitis
, ’ VHBpttr - >; itfsulcer .
:■ •• ■■. •1/-! %>-T . ’
v ; V w ,.- s '
< rv i ' . Seborrheic
dermatlti*. ‘ . > Herpes labialis '
*, «d
^Melasma „ , , <5j
' -);£v'- Vr, *> ?:£•P.f* * beben pianur
‘ * ^a>
Actinic— ieborrheic ;l
' ' keratoses
dermabtitt -
•Xanthelasma : y . .., ApWfwuS;
Basalcefi t* -t *” ** ,
" '■ carcinwn» Acne’rotitcer1*. • ■>* - « omaiıtie^ j,. Squamous call 1
v* ti ' Si carcinoma
'-.^C on tact Seborhens • J S S S ifr
‘I JMg “■* dermatitis , Oral hairy ^
tedroptekü'; ■/
periechbt - %f*■*#*•.** ' —
1*■yIs
Z 't •-t
GW tags . - Acneyidpari»’ v.’-' J" •••''"'
- "•
ŞEKİL 55-2 A-D. Bazı sık görülen dermatotojik hastalıklar vs lezyonların dağılımı,
kullanılabilir. Aynı örnekleme yöntemi, bazı başka patojenik orga mada ( C o r y n e b a c te r iu m m in u tissim u m ile oluşan yüzeysel intertri-
nizmaların kültürü için skuam almak üzere kullamlabilir. jinöz bir infeksiyon) karakteristik mercan kırmızısı renk ve P s e
Tzanck Yayması Tzanck yayması* en sık herpesvirus infeksi- u d o m o n a s ile kolonize olmuş yaralarda soluk mavi renk verecektir.
yonlarının [simpleks ya da varisella-zoster (Bkz. A tlas IID -36 ve M ic r o s p o r u m c a n is ya da M . a u d o u in i gibi bazı dermatofitler ile
IID -37)] tariısmda kullanılan sitolojik bir tekniktir. Bir püstül ya da oluşan tinea kapitis san flöresan gösterir. Çiller gibi epidermisin
krut değil, erken bir vezikül açılır ve lezyonun tabam bir bisturi bı pigmente lezyonlan belirginleşir, oysa postinflamatuar hiperpig-
çağı ile nazikçe kazınır. Materyal bir cam lama yerleştirilir, havada mentasyon gibi dermal pigment Wood ışığı altında solar. Vitiligo
kurutulur ve Giemsa ya da Wright boyası ile boyanır. Mültinükleer (Bkz. Atlas IIA -11), Wood ışığı altında tümüyle beyaz görünür ve
dev hücreler herpesin varlığım düşündürür, ancak spesifik vinısu daha önce tutulduğundan şüphelenilmeyen bölgeler belirginleşir.
saptamak için kültür ya da immmünofloresan test yapılmalıdır. Wood lambası, tinea versikolonın gösterilmesinde ve tüberoz skle-
Diaskopi Diaskopi, bir deri lezyonunıın bası ile solup solmaya rozlu hastalarda diş budak ağacı yaprağı lekelerinin tanınmasında
cağını değerlendirmek için, örneğin kırmızı bir lezyonun hemora- da yardımcı olabilir.
jik mi yoksa basitçe kan ile dolumu olduğunu saptamak için kulla Yam a Testi Yama testi, spesifik bir antijene karşı duyarlılığı
nılır. Örneğin bir hemanjiom (Bkz. Atlas IIA -17) bası ile solacak- belgelemek için yapılır. Bu işlemde şüpheli alleıjenlerden oluşan
tır, oysa nekrotizan vaskülit ile oluşan purpurik bir lezyon (Bkz. bir seri hastanın sırtına oklüzif bir malzeme ile yapıştırılır ve deri
Atlas IIE -7 1 ) solmayacaktır. Diaskopi, bir mikroskop lamım ya da ile 48 saat boyunca temas halinde kalması sağlanır. Malzeme kal
büyüteci belirli bir lezyon üzerine bastırarak ve oluşan solmanın dırılır ve bölge gecikmiş aşınduyarlılık reaksiyonlarının kanıtlan
derecesine dikkat edilerek yapılır. Granülomlar, diaskopide çoğun (yani eritem, ödem ya da papüloveziküller) açısından incelenir. Bu
lukla "elma jölesi" görünümü verir. test, en iyi bu testte uzmanlaşmış hekimler tarafından yapılır ve ço
Wood Işığı Bir Wood lambası, bazı deri bozukluklarının değer ğunlukla kronik dermatitli hastaların değerlendirilmesinde yardım
lendirmesine yardımcı olmak için kullanılabilen 360 nm dalga boy cıdır.
lu ultraviyole (ya da "siyah") ışık üretir. Örneğin Wood ışığı eritraz-
H J M .U m K U ' V \ 5b Ekzema, Psoria.sis. Kutunuz Infcksiyonlar, Akne ve.... 309
}
_ DERİ BO ZU KLU KLARI küler yanıt ve bazı olgularda serum IgE seviyelerinde yükseklikle
re sahiptirler.
--------- Aydın Y ü ce l, M urat Durdu
A D ’li derinin histolojik muayenesi akut veya kronik dermatit
özelliklerini gösterebüir. İmmünopatoloji indüklenebilen endotel-
EKZEMA VE DERMATİT yal hücre adezyon molekülü E seleetin Ue bağlanabilen, kutanöz
lenfosit antijeni eksprese eden, aktive hafıza T helper lenfositleri
Ekzema veya dermatit atopik dermatit, allerjik ve irritan kontakt gösterir. AD’in deri lezyonlannda aynı zamanda IgE taşıyan
dermatit, dizidrotik ekzema, nummuler ekzema, liken simpleks C D la+ Langerhans hücreleri gösterilebilir ve bu hücreler çevresel
kronikus, asteatotik ekzema ve seboreik dermatiti kapsayan bir antijenlere aşın duyarlılık yanıtlan sonucu, AD'in patofızyolojisin-
.■;rııp hastalığın genel görüntüsü olup değişik klinik ve histolojik de rol oynayabilir.
bulgular ile kendisini gösteren bir reaksiyon örneğidir. Primer lez-
yonlan, birleşerek yama tarzı lezyon ya da plak yapabilen papüller,
•ritcmatöz makûller ve veziküllerdir, Şiddetli ekzemalarda enfeksi-
>on veya ekskoriasyondan dolayı, sızıntı (weeping) ve kabuklanma
a TEDAVİ AD tedavisinde kutanöz irritanlardan sakınma, ye
terli deri hidrasyonu (nemlendirme), zayıf veya orta potent to-
pikal glukokortikoidlerin kontrollü bir şekilde kullanımı ve sekon
ılo kendisini gösteren sekonder lezyonlar ön plana çıkabilir. Uzun der olarak enfekte deri lezyonlannın acilen tedavisi yer almalıdır.
süren dermatitler genellikle kuru olup ekzemalı saha kalınlaşmıştır, Hastalar sıcak su yerine ılık su ile banyo yapmalan ve sabun kulla
deri üzerinde skuamlaşma mevcuttur (lik e n ifik a s y o n ). nımını sınırlamalan konusunda yönlendirilmelidir. Banyodan he
ATOPİK D ERM ATİT Atopik dermatit (A D ), astım, saman men sonra deri hala nemli iken, deriye krem ya da merhem bazında
nezlesi veya hastaların %70'inden fazlasında dermatitle karekteri- zayıf ya da orta potent bir topikal glukokortikoid uygulanmalıdır.
/,e atopik bünyenin deri bulgusudur. Atopik ekzema için tanı kriter Potent florinize topikal glukokortikoidler yüz veya intertriginöz sa
leri Tablo 56-1 'tie gösterilmiştir. Atopik dermatit prevalansı Nor halarda kullanılmamalıdır. Ortalama bir yetişkinin tüm vücut yüze
veç’te okul çocuklarında % 23 gibi yüksek bir prevalansa ulaşacak yini kaplaması için minumum 30 g glukokortikoid merhem gerekir.
şekilde dünyada yaygın olarak artma eğilimindedir. -Sekonder enfeksiyon ekzemayı sıklıkla arttırdığından, krutlu
Atopik dmruıiım Biyolojisi kısmen tanunltutmiftır. Açık bir ve suliüıtılı ileri lezyonlan, S. A ureus'a karşı etkili sistemik antibi
ifiiıeıik eğilim mevcuttur, AD’ll arım ve babaların çocuklarının yotikler ile tedavi edilmelidir. Makrolid rezistan organizmalann ço
' HU'imlen iii/ia*ımla iiasiajığm belirtileri göıitlür, A m » veya ba- ğalması, penisilinaz rezistan penisilinlerin ve sefalosporinlerin ter
‘•ıdan »adcefi huni AU'il ol«fS« çocııklıııdaki prevulans % 50’lerin cih edilmesine yol açar. Dicloxacillin veya cephalexin (Günde 4
■ ıitfçö u-.ıııne düşer. Deneysel olarak IgH, yüksek aiftniteli IgE re- kez 250 mg, 7 -10 gün süreyle) ekseri ağır kolonizasyonu azaltmak
ıpuıaı, ması İMicresıtHkki triptaz ve İL-4 için genetik kodu içeren için yeterlidir. Ek olarak triklosan içeren antibakteriyel temizlik
itliler AU’e bağlanmıştır, A D ’li hastalar artmış IgE sentezi; gıda malzemelerinin ve aralıklı nazal mupirosin kullanımı profılaktik
lar, aerıntllerjenler, bakteri ve bakteriyel ürünlere karşı arttınlmış anlamda faydalı olabilir. A D ’de diet kaynaklı alleıjenlerin rolü tar
spesifik IgE; B hücresi ve monositlerde artmış CD23 ekspresyonu tışmalıdır ve infantil dönem dışındaki dönemlerde herhangi bir rol
(IgE reseptörü için düşük affinite); bozulmuş geç tip hipersensitivi- oynadıklarına ait çok az sayıda kanıt mevcuttur.
te; ve artmış tip II ve azalmış tip I sitokin yanıtlarımda kapsayan bir AD genellikle kaşıntılı erüpsiyon olduğundan pruritusun sağı-
grup immünoregülatör anormallikler gösterir. tılması tedavinin ana unsurunu oluşturur. Pruritusun giderilmesi
Klinik görünüm sıklıkla yaş ile değişir. AD, hastaların yarısın için antihistaminikler faydalıdır, fakat sedasyon onlann faydalı yö
da yaşamın ilk yılında olup, 5 yaşına kadar olguların % 80’i hasta nünü kısıtlayabilir. Onlann ürtikerdeki etkilerinin tersine, sedasyon
lığı gösterir. Hastaların % 80’i yaşamın daha sonraki dönemlerinde, yapmayan antihistaminikler, A D ’den dolayı oluşan pruritusun teda
dermatite ek olarak, allerjik rinit veya astım kliniği gösterirler. İn- visinde antihistaminiklerin etkinliği, primer olarak histamin aracı
fantil dönemde yüz, boyun ekstremitelerin ekstansör yüzeyleri ve lığı ile oluşan herhangi spesifik etkinliğin aksine, sedatif etkileri ile
kasıklarda oluşan sızıntılı inflamatuar yama tarzı lezyonlar ve krut- ilişkilidir.
lu plaklar ile karakterizedir. Çocukluk çağı ve yetişkin dönemde Sistemik glukokortikoidler ile tedavi, klasik topikal tedaviye
özellikle antekübital ve popliteal fossa (Bkz. Atlas IIA -4) gibi yanıt vermeyen, şiddetli artış gösterdiği dönemlere sınırlandırılma
fleksural deri bölgelerindeki dermatit ile kendisini gösterir. AD ye lıdır. Kronik AD’li hastalarda sistemik glukokortikoidler ile tedavi
tişkinlerde spontan olarak gerileyebilir fakat dermatit çocuklarda ekseri kısa sürede deri lezyonlannı geçirir, fakat sistemik tedavinin
olduğu gibi etkilenen kişilerin yansından fazlasında adult döneme kesilmesi ile hemen hemen her zaman hastalığın daha da kötüleş
mese dahi dermatitin nüksü ile sonuçlanır. Klasik tedaviye yanıt
IV.ıto 56-1 AUipik dermatirin tanısı için Minik kriterler 1
vermeyen hastalarda, allerjik kontakt dermatiti ekarte etmek için,
yama testi planlanmalıdır. A D ’de aeoroallerjenler ile immünotera-
1. Pruritus ve ekskoriasyon
2. Artış ve hafifleme ile kendisini gösteren künik seyir pinin etkisi, allerjik rinit ve ekstrinsik astımdaki etküerinin aksine,
3. Tipik ekzematöz dermatit lezyonlan kanıtlanmamıştır.
4. Kişisel veya ailesel atopi öyküsü (astım, allerjik rinit, gıda allerjileri veya
ekzema) KONTAKT D ER M A TİT Kontakt dermatit (KD) deriye direkt
5. AİU haftadan uzun süren klinik gidiş ya da indirekt olarak zarar veren eksojen kaynaklı ajan ya da ajan-
310 ' : A-:;.- A,! r YAukn ve hipotenar çıkıntılarda ve parmaklann kenannda oluşan multipl,
şiddetli kaşıntılı küçük papül ve veziküller ile kendisini gösterir (
lann yol açtığı deride oluşan inflamatuar bir süreçtir. Bu zararlan- bak Atlas IA -5). Toplu halde oluşma eğiliminde olan lezyonlar, ya
ma İKD kompleksinin karekteristik özelliğine sebep olabilir. Kon vaşça krut bağlayıp, iyileşme eğilimindedirler.
santre asid veya baz tarafından oluşan dermatit, irritan kontakt der- El ekzeması olan bir hastanın değerlendirilmesi, potansiyel ola
matitin bir örneğidir. Alleıjik Kontakt Dermatit (A KD )’e sebep rak mesleki maruz kalınan alleıjenlerin saptanmasını kapsamalıdır.
olan etkenler, antijen spesifik bir immün yanıta sebep olurlar. Kon Avuç içlerinin tutulmayıp özellikle ellerin dorsal yüzlerinin kap-
takt dermatitin klinik lezyonları, olayın sürekliliğine bağlı olarak, sanması olası bir kontakt dermatit hakkında fikir verir. Öykü olası
akut (ıslak ve ödemli) veya kronik (kuru, kalınlaşmış ve skuamlı) irritan veya alleıjen maruziyetleri ortaya çıkarmaya yönelik olma
olabilir (Bkz. Atlas IIA - 8 ). KD’in en sık görülen formu el ekzema- lıdır. Dermatitli deriyi korumak amacı için lastik eldivenlerin kul
sıdır ve sıklıkla mesleki maruziyetler ile ilişkilidir. Meslek ile iliş lanımı lastik ile çapraz bağlanan ajanlara karşı gecikmiş tip aşın
kili KD, meslek nedenli hastalıkların önemli bir kısmını oluşturur duyarlılık reaksiyonunun gelişmesi ile bazen birliktedir. Böyle re
ve yılda 60.000’in üzerinde kişiyi etkiler. aksiyonlar yama testi ile saptanabilir. Daha az oranda hastalar la-
İKD genellikle belirgin olarak keskin sınırlıdır ve sıklıkla deri tekse karşı gelişen erken tip reaksiyonun sonucunda oluşan el der-
yapısının ince olduğu (göz kapaklan, intertriginöz bölgeler) veya matiti ile gelebilir. Bunlar anaflaktik reaksiyon riski olan hastalar
irritanlann oklüze edildiği bölgelere lokalize olur. Lezyonlar hafif olduğundan özel öneme sahiptirler. Saptamanın en duyarlı yöntemi
eritemden belirgin ödem, vezikül ve ülserlere kadar değişik şiddet lateks ekstraklan ile prick test kullanımıdır. Bununla birlikte, bu
te oluşabilir. Kronik, düşük şiddetli irritan dermatit en sık görülen test anaflaktik reaksiyonun tedavi edilebildiği bir ortamda son de
İKD’dir ve en fazla tutulan bölge ellerdir. En fazla karşılaşılan irri- rece dikkat ile yapılmalıdır. Lateks radioallergosorbent testi mev
tanlar derinin sürekli ıslak kalması, sabunlar ve deterjanlardır. Te cuttur, fakat sensitivitesi sadece % 60 dolaylarındadır.
davi irritanlardan sakınılması, koruyucu eldivenler ve giysilerin
kullanılmasına yönlenmelidir. TEDAVİ El dermatitinin tedavisi irritanlardan sakınılması,
AKD deride bellek T lenfositleri tarafından oluşturulan geç tip i— 1 olası kontakt alleıjenlerin ayırt edilmesi, birlikte olan enfeksi
aşın duyarlılık reaksiyon örneğidir. AKD'in en sık sebebi Toxico- yonun tedavisi ve topikal glukokortikoidlerin uygulanmasıdır.
dendrum, A n ac a rd iu m , G lu te a , M a n g ife r a ve S e m e c a r p u s 'u içeren Mümkünse her zaman, eller tercihen vinil içeren eldivenler ile ko-
Anacardiaceae ailesinin üyeleri gibi spesifik bitkilere maruziyettir. runulmalıdır. Hastaların çoğu akut inflamatuar lezyonlann kurutul
Sarmaşık, meşe ve sumak zehiri T o x ic o d e n d r o n genusunun üyele ması, debridmanı ve ödemin azaltılması için soğuk ıslak kompres
ridir ve eritem, vezikülasyon ve şiddetli pruritus ile kendisini gös lerle (pansuman) tedavi ve krem ya da merhem bazında orta-yük-
teren bir alleıjik reaksiyona yol açarlar. Erüpsiyon sıklıkla lineer sek potent topikal kortikosteroidler uygulanması ile tedavi edilir.
olup bitkilerin deriye temas ettiği sahalara lokalizedir. Bununla bir Atopik dermatitte olduğu gibi, iyi bir kontrol için, stafilokok veya
likte özellikle maruziyet kronik, deri kalınlaşmış ve skuamlı ise di streptokoklar tarafından oluşturulan sekonder infeksiyonun tedavi
ğer allerjenleri saptamak çok zordur. Bu bitkilerde duyarlandıncı si esastır. El dermatiti olan hastalar ilaveten dermatofit enfeksiyo
aktif antijen madde pentadecylcatechol içeren bir oleoresin olan nu için KOH muayenesi ve kültür ile kontrol edilmelidir.
urushioldur. Oleoresin deriye, giysilere, aletlere, ev hayvanlarına
yapışabilir ve kontamine maddeler hatta uzun süreli depolamalar N U M M U LER E K Z E M A Nummuler ekzema (NE) sirküler
dan sonra bile dermatite sebep olabilirler. Vezikül sıvısı urushiol veya oval para benzeri lezyonlar ile karakterizedir. Başlangıçta bu
içermez ve buna maruz kişilerde deri erüpsiyonu oluşturma kapasi erüpsiyon krut bağlayan ve skuam oluşturan küçük ödematöz pa-
tesinde değildir. püllerden ibarettir. En fazla yerleşim gösterdiği yerler gövde veya
ekstremitelerin ekstensör yüzleri özellikle pretibial bölge ve el sır
i I EDAYI Eğer AKD’den şüphelenilir ise ve buna sebep olan
tıdır. Daha çok erkeklerde oluşur ve sıklıkla orta yaşlarda görülün
\ *J etken belirlenip, hastadan uzaklaştırılırsa, erüpsiyon gerileye
NE'mn etyolojisi bilinmez. NE'nın A D ’in bir varyantı olup olmadı
cektir. AKD sıklıkla kendi doğal durumunda giderken yüksek po-
ğı tartışmalıdır. N E’ın tedavisi dermatitin diğer formlarının tedavi
tentli florinize topikal glukokortikoidler semptomların giderilmesi
sine benzer.
için yeterlidir. Sistemik tedaviyi gerektiren hastalara 2-3 haftalık
L İK E N S İM P L E K S K RO N İK U S Liken simpleks kronikus
bir süre için sabahlan tek doz olarak ve giderek düşülen dozlarda
(LSK ) prurutik ve ekzematöz bir hastalığın son aşaması şeklinde
verilmesi tercih edilen bir yöntemdir.
ortaya çıkabilir. Bu hastalık kronik kaşıma ve ovalamaya bağlı ola
Kontakt allerjenin identifikasyonu zor ve zaman alan bir iştir,
rak gelişen, keskin sınırlı, likenifiye plak ya da plaklar veya kalın
î Alışılmış tedavilere yanıt vermeyen veya olağan olmayan ve belli
laşmış bir deri şeklinde kendisini gösterir. En fazla tutulan bölgeler
bir bölgede dağılım gösteren dermatitli hastaların AKD olabilece
ense, ayak sırtı veya molleol civarlarıdır. LSK ’un tedavisi en fazla
ğinden şüphelenilmelidir. Bu tip hastalar meslek gereği maruz kal
uykuda oluşan kronik kaşıntı ve ekskoriasyon siklusunu kumaya
dığı maddeler, uyguladığı topikal ilaçlar ve oral alman ilaçlar yö
yöneliktir. Yüksek potent topikal glukokortikoidler çoğu olguda
nünden sorgulanmalıdır. En fazla sensitizasyon oluşturan topikal
pnırutisin giderilmesinde yardımcıdır, fakat dirençli olgularda topi
j preparatlardaki koruyucular, nikel sülfat, potasyum dikromat, okü-
kal glukokortikoidlerin oklüzyon şeklinde uygulanması ve intralez-
î 1 er preparatlardaki thimerosal neomisin sülfat, parfümler, formal-
yoner enjeksiyonu gerekebilir. Hydroxyzine (her altı saatte bir, 10-
1 dehid ve tedavide kullanılan lastik içeren maddelerdir. Bu etkenle-
50 mg) gibi antihistaminikler veya doxepin (yatma zamanı, 10-25
; ri belirlemede yama testi yardımcıdır. Fakat yaygın aktif dermatitli
mg) gibi antihistaminik aktivitesi olan trisiklik antidepresanlar pri
veya sistemik glukokortikoid alanlarda uygulanmamalıdır.
mer olarak sedatif aktiviteye bağlı olarak, özellikle yatma zamanı,
E L E K Z E M A SI El ekzeması çok fazla görülen kronik bir de antiprurutik olarak faydalıdırlar. Onların potent sedatif aktivitesine
ri hastalığıdır. AD gibi diğer deri hastalıklar ile birlikte olabilir. bağlı olarak hastalar, bu medikasyonlan aldıktan sonra araba sürme
Dermatitin diğer formlarına benzer şekilde el ekzemasmın oluşma veya ağır cihazlar ile çalışma yapmalarına göre öğütlenmelidir.
sında her iki eksojen ve endojen faktörler rol oynayabilirler. Kro A ST E O T İK E K Z E M A Asteotik ekzema (A E) aynı zamanda
nik olarak suya ve deterjana aşırı maruziyet bu hastalığı başlatabi kserotik ekzema veya kış kaşıntısı olarak da bilinir, yılın kuru mev
lir ya da arttırabilir. Değişen miktarlarda eritem ve ödem ile birlik simleri esnasında en çok yaşlı insanların alt ekstremitelerinde geli
te ellerin derisinde kuruluk ve çatlamalar ile kendisini gösterebilir. şen dermatitin hafif inflamatuar bir çeşididir. Alt ekstremitelerin ön
Dermatit sıklıkla su ve irritanlann biriktiği yüzüklerin altından baş yüzlerinde eritemli veya eritemsiz ince çatlaklar karakteristik ola
layacaktır. El dermatitinin bir varyantı olan dizidrotik ekzema tenar rak gelişir. Prurutis değişebilen derecelerde mevcuttur. A E irritan-
S i h İ. i i i koıtımn.ı, ö c ım ı» ! ıclmlıusyonu ve topikal nemlendiricilerin P su fî.'iss.N , H js iiiû t ' jz !jU';k.SiU)inui'. Akuc ve..... 311
•ly'Hiılınıü.i’ıtiiii iyi yuıııı verir.
t tV / IH HM Al İTİ V E STAZ Ü L S E R İ Staz dermatiti, alt SD yaşamın ilk birkaç haftası içersinde belirgin hale gelebilir
kımeirtiHhie, venöz yetmezlik ve kronik ödeme sekonder olarak ve bu durum saçlı deride, yüzde veya kasıklarda oluşur. Nadiren in-
.'»taz demıatitinde erken bulgular, pruritus ile birlikte oluşan fantil dönemden sonraki çocuklarda görülür, fakat adult yaşam sı
batileriteni ve skuamlaşmadan ibarettir. Tutulumun tipik başlangıç rasında tekrar belirginleşir, Her ne kadar sıklıkla Parkinson hastalı
yeti sıklıkla genişlemiş ven üzerindeki ayak bileği medial yüzeyi ğı, serebrovasküler hastalık geçiren olgularda ve HIV infeksiyonlu
dir (Bkz. Atlas IIA -7). Hastalık ilerlerken kronik dermatitli deri, kişilerde görülür ise de SD ’li hastaların çoğunda SD’in temelinde
eritrosit ekstravozasyonu sonucunda gelişen hemosiderin birikimi başka bir hastalık yoktur.
ne bağlı progressif pigmente hale gelir. Dermatitin diğer formların
da olduğu gibi staz dermatitinde de krutlanma ve eksuda ile akut j$n TEDAVİ Coal tar ve/veya salisilik asid içeren şampuanlar ile
■»bırak iııllamasyon gösterebilir. Kronik staz dermatiti sıklıkla kli •— J düşük potentli topikal glukokortikoidler genelde bu hastalığın
nik olarak derinin kahverengimsi ödemi olarak kendisini gösteren aktivasyonunu kontrol için yeterlidir. Yüksek potentli topikal glu-
dermal fibrozis ile birliktedir. Staz dermatiti sıklıkla sekonder in- kokortikoidli solüsyonlar (betamethasone veya fluocinonide) saçlı
IVksiyoıı ve kontakt dermatit ile komplike olur. Ciddi staz dermati- deri tutulumunu kontrolde etkilidir. Florinize topikal glukokortiko
li staz ülserlerinin gelişmesinde öncül olabilir. idler sıklıkla rebaund şeklinde hastalığın daha da artması ve stero
id bağlı rozasea veya deri atrofisine yol açtığından yüz bölgesinde
a l T E D A V İ İrritanlardan sakınma nemlendiricilerin ve/veya orta kullanılmamalıdır.
! ' ! polent topikal glukokortikoidlerin kullanımı staz dermatiti için
tedavinin ana hatlarını oluşturur. Bacak ülserlerini önlemek açısın PAPÜLOSKUAMÖZ BOZUKLUKLAR (Tablo 56-2)
dan kronik ödemin kontrolü önemlidir. Hastalar oturduklarında et
kilenmiş ekstremiteyi yükseltmeleri için yönlendirilmelidir. Hiç ol PSORIASIS Psoriasis, dünya nüfusunun % 1-2’sinden fazlasını et
mazsa 30-40 mmHg civarında bir basınç sağlayan kompresyon ço kileyen, en yaygın dermatolojik hastalıklardan biridir, Klinik ola
raplarının giyilmesi ödemi kontrol açısından en etkili yöntemdir ve rak üzeri gümüşi mika benzeri skuamla kaplı eritendi, düzgün sı
kronik ödemi önlemek için antiembolizan çoraplardan daha etkili nırlı papüller ve yuvarlak plaklar ile karekterize, kronik inflamatu-
dir. ar bir deri bozukluğudur. Psoriasisin deri lezyonlarında kaşıntı de
Staz ülserlerinin tedavi edilmesi zordur ve bu lezyonların geri ğişkendir. Travmatize bölgelerde sıklıkla psoriasisin deri lezyonla-
lemesi eıı iyi durumlarda bile yavaştır. Etkilenmiş ekstremitenin rı gelişir (Köbner veya izomorfik fenomen). Ek olarak, stres, infek-
ıııilıııkilıı olduğu kadar yükseltilmesi son derece önemlidir. Ülser, siyonlar ve ilaçlan (lithium, beta bloker, antimalaryaller) içeren di
tıckıotik materyalin ince debridmanı ile temiz tutulmalı ve basınç ğer ekstemal faktörlerde psoriasisi alevlendirebilir,
altımla yarı geçirgen bir sargı ile kapatılmalıdır. Ülserlere iyileşme Psoriasisin en yaygın çeşidi plak tipi olarak adlandırılır. P la k ti
yi önlediklerinden dolayı glukokordikoidler uygulanmamalıdır. Se- p i psoriasisi olan hastalar uzun zaman süresinde değişmeden kalan,
koııder olarak enfekte lezyonlar uygun oral antibiyotikler ile teda yavaşça büyüyen stabil plaklara sahiptir. Plak tipi psoriasisin en sık
vi edilmelidir, fakat uıııılıılmamalıdır ki tiim ülserler bakteriler ile görüldüğü alanlar, dirsek, diz, gluteal kıvrım ve saçlı deridir. Tutu
koloıü/ 6 olacaktır ve antibiyotik tedavisinin amacı tüm bu bakteri lum simetrik olma eğlimindedir. In v e rs p s o r i a s i s aksilla, kasık, me
ye! yoğalmayı önlemek olmamalıdır. Razı ülserlerin iyileşmesi ay me altı, göbeği içeren intertiriginöz bölgeleri etkiler aynı zamanda
lat t bulabilir veyıı deri grrfllemeşini gerektirebilir. skalp, avuç içleri ve ayak tabanını etkileme eğilimindedir. Lezyon-
ların herbiri düzgün sınırlı plaklar şeklindedir (Bkz. Atlas IIA -3)
■M tO H llK D E R M A T İT Selmreik dermatit f.SO) çok sık g«- fakat onların lokalizasyonuna bağlı nemli olabilir. Plak tipi psori
ıülen Itrimdi utyirll, ü/tsrt y«İU ikuaıtılîtr ile kaplı eıilemaiöz. yama asis genellikle yavaş seyir gösterir ve nadiren spontan olarak geri
vu M plaklar »I# kataktett/e bir hastalıkiır, fin farla gözlenen yer- ler,
a'fiftl yeri t übli kepekli olarak l.mımlıtiı saçlı deridir. Yüz bölgesin E r ü p tıf p s o r i a s i s (gııttııt psoriasis) en sık genç adultler ve ço
de, .SI), kaşları, göz kapaklarını, glabdlayt, ııa/ol.ıhial kıvrımı ve cuklarda görülür, Kronik plak tipi psoriasisi olan ya da psoriasisi
ya kulağı etkiler (l$k/„ Atlas IIA- 6 ), Ek,sternal kulak içerisindeki olmayan bireylerde ani olarak gelişir. Hastalarda /Themolytic
skııamlaşıııa sıklıkla yanlış olarak kronik lüııgal enfeksiyon (olo- streptococci ile üst solunum yolu enfeksiyonundan sonra eritemli
ınikoz) tanısı alır ve postanıicıılar dermatitis çoğunlukla masere ve skuamlı çok sayıda ufak papüller gelişir. Ayırıcı tanı, pitriazis rozea
hassas hale gelir, SD ilaveten göğsün orta kesimi, aksilla, kasık, ka ve sekonder sifilizi içerir. Psoriasisli hastalarda aynı zamanda püs
dınlarda nıeıne altı ve glntcal kıvrımlarda gelişebilir. Nadiren, yay lüler lczyonlarda gelişebilir. Bunlar avuç içi ve ayak tabanına loka-
gın generalize dermatite sebep olabilir. SD’li hastaların çoğu kaşın lize veya jeneralize olabilir ve ateş, halsizlik, diare ve atralji ile iliş
tı ve yanma gibi şikayetleri ile semptomatiktir. kilidir.
Psoriasis Mika benzeri skuamlı, keskin sınırlı, eritemli plaklar; Bazı infeksiyonlarla agreve olabilir; Akantozis, damarsal prolifarasyon
aşlıca dirsekler, dizler ve skalp; atipik formları intert- şiddetli formları HIV ile ilişkili
riginöz alanlara lokalize olabilir; erüptif formlar infeksi- görülür
yonla (Reiter’s sendromu) ilişkili olabilir
Liken planus Şiddetli pruritus ile mor poligonal papül; özellikle müköz Bazı ilaçlar indükleyebilir: interface dermatit
membran lezyonlan ile ilişkili, beyaz desenli işaret Antimalaryal ilaçlar
Pitriazis rozea Döküntü öncesi Madalyon plak; trailing skuamlı ovalden Değişken pruritus; 2-8 hafta içerisinde Sıklıkla non spesifik patolojik
yuvarlağa değişen plaklar; en sık gövde etkilenir ve erüp- kendini sınırlar; sekonder sifiliz ile görünümler sekonder sifiliz ile
siyon çizgileri deri çizgileri üzerinde köknar ağacı ben- karışır karışır
zeri görünümdedir
Dermatofitozis Hasta cevabına, vücut bölgesine, dermatofite bağlı poli- KOH preparasyonla dallanmış hifa Hifa ve stratum komeum da
morfik görünüm; inflamasyonlu ya da inflamasyönsüz görülür; kültür nötrofiller
kötü sınırlı skuamlı plaklar
t
312 •I Hastalıkların Ana Bulgulan ve iiucctırn Şekilleri | olduğundan daha az agresif metodlara cevap vermeyen yaygın has
talığı olan hastalara kullanımı ile sınırlanmıştır. Sentetik retinoid
Psoriasisli hastaların yaklaşık yansında subungual hiperkera- asitretin, şiddetli psoriasisli hastalarda etkili olduğu gösterilmiştir
toz, tırnak kalınlaşması, noktasal pittingleşme gösteren el tırnak tu- fakat potansiyel teratojen olduğundan doğurganlık döneminde ka
tulumuna sahiptir. Psoriasisli hastalann yaklaşık % 5-10’unda eklem dınlarda kullanımı sınırlıdır. Psöriasisin T hücre araeılıklı bozuk
şikayetleri ile birliktelik vardır ve bunlar el tırnak tutulumu olan luktaki gibi kanıtı olması psoriasis tedavisi ile ilgili yeni bakış açı
hastalarda sıktır. Bazen klasik romatoid artrit ile birliktelik olabildi^ lan oluşturmuştur. Hastalığın tahmin edilen mekanizmasına daya
ği halde (Konu 312) psoriasis ile ilişkili eklem hastalıklan üç tiptir: narak kullanılan immünomodülatör cyclosporine tedavisi hayati
(1) Kalça kemiği, diz, ayak bileği, el bileğinin daha az tutulduğu ve tehdit eden hastalık, sakatlık, şiddetli seçilmiş hastalarda yüksek
sıklıkla distal ve proksimal interfalangial eklemlerin tutulduğu en oranda etkili olabileceği kanıtlanmıştır.
yaygın tip olan asimetrik inflamatuar artrit; ( 2 ) seronegatif romato
id artrit benzeri hastalık; bu hastalann önemli bir bölümünde şid L İK E N PLANUS Liken planus (LP) primer lezyonlan kaşıntı
detli destrüktif artrit gelişir; yada (3) hastalık medulla spinaliSe sı lı, poligonal, üzeri düzgün, violase papüller olan bir papülosku-
nırlıdır (psoriatik spondilit). amöz bozukluktur. Bu papüllerin yakından incelemesinde sıklıkla
Psöriasisin etyolojisi hala tam olarak anlaşılamamıştır. Psori- giri çizgilerden oluşan bir ağ ortaya çıkar (Wickham çizgileri). De
asisde genetik komponent belirgindir. Psoriasisli hastaların ri lezyonlan herhangi bir yerde oluşabilir fakat el bilekleri, diz, sır
% 50’sinden fazlasında aile hikayesi mevcuttur ve monozigotik ikiz tın alt kısınılan ve genitalya (Bkz. A tlas IIA -9) önceliğe sahip yer
lerde yapılan çalışmalarda % 65-72 birliktelik rapor edilmiştir. Pso lerdir. Skalp tutulumu saç kaybına yol açabilir. LP yaygın olarak
riasis HLA-Cw 6 ve daha az boyutta HLA-DR7’ye bağlanmıştır. beyaz ağ şeklinde erüpsiyon görülen özellikle yanak mukozası gibi
Psöriasisin patofizyolojisinde T hücrelerinin indükleyici rolü gittik müköz memranlan tutar. Etyolojisi bilinmez fakat kronik graft-ver-
çe açıklık kazanmaktadır. İL-2 gibi sitokinlerle immün fonksiyonun sus-host hastalığının deri lezyonlan olan hastalarda ve fenotiyazin,
stimülasyonu mevcut psöriasisin belirgin kötüleşmesiyle ilişkilen- penisilamin, antimalaryaller, altın, diüretik içeren pek çok sayıda
dirilmiştir ve kemik iliği transplantasyonu hastalığın temizlenme ilaç yerildikten sonra klinik olarak LP’a benzeyen kutanöz erüpsi-
siyle sonuçlanmıştır. Psoriasis lezyonlan epidermiste baskın olarak yonlar görülmüştür. Ek olarak, anormal karaciğer fonksiyonu ile
CD 8 + hücreler ve aktive hafıza T hücrelerinin deriyi infiltrasyonu ilişkili L P viral hepatit, özelliklede hepatit C enfeksiyonu ile kore
ile karekterizedir. Şiddetli psöriasisin tedavisi için T hücre fonksi lasyon göstermiştir. LP’un seyri değişkendir fakat çoğu hastalar
yonunu inhibe eden ajanlar sıklıkla etkilidir. Herhalde, aktive T hastalığın başlangıcından sonra 6 ay ile 2 yıl içinde spontan remis-
hücrelerinden keratinosit proliferasyonunu stimüle eden sitokinler yon gösterir. Topikal glukokortikoidler tedavinin başlıca dayanağı
salınır. dır.
P İT R İA Z İS R O Z E A Pitriazis rozea (PR) yaygın olarak ilkba
3 TEDAVİ Psöriasisin tedavisi hastalığın tipi, boyutu ve lokali- har ve sonbaharda oluşan etyolojisi bilinmeyen bir papüloskuamöz
zasyonuna bağlıdır. Tüm hastalara derilerinin irritasyonundan erüpsiyondur. İlk bulgusu 2 ile 6 cm gelişen annüler lezyondur (He
ya da kurumasından kaçınmaları gerektiği öğretilmelidir ve yeterli rald patch). Bunu takiben birkaç gün ile birkaç haftada gövdede
deri hidrasyonunu korumaları gerekmektedir. Lokalize plak tipi pek çok küçük annüler ya da papüler lezyonlar ortaya çıkar, Lez-
psoriasisli hastalann çoğu uzun dönem kullanıldığında etkinlik yonlar genellikle deri çizgilerine parelel uzun eksen boyunca oval
kaybının eşlik ettiği orta potent topikal glukokortikoidler ile yöne lezyonlardır. Bireysel lezyonlar kırmızı ile kahverengi renk arasın
tilmelidir (taşifîlaksi). Saf coal tar (baz merhem içinde % l-5 ) eskir da değişir ve yakacık tarzı skuama sahiptir. PR sekonder sifilizin
dir fakat UV ışın tedavisi ile birlikte yararlı bir yöntemdir. Topikal erüpsiyonu ile bazı klinik özellikleri paylaşır fakat el ve ayak taba
D vitamin analoglan (calcipitriol) psoriasis tedavisinde etkilidir. nı lezyonlan PR’de nadir ve sekonder sifılizde yaygındır. Erüpsiyon
UV ışın yaygın psoriasisli hastalar için etkili bir yöntemdir. ılımlı kaşıntılı olma eğilimindedir ve 3 haftadan 8 haftaya kadar sü
UVB (UV-B) tek başına etkilidir ya da coal tar (Goeckerman reji rer. Tedavi kaşıntının hafifletilmesi için orta potent topikal gluko
mi) ya da antralin (İngram rejimi) ile kombine edilebilir. Doğal gü kortikoidler, oral antihistaminler ve genellikle bazı hastalarda UV-
neş ışığı ya da yapay ışık kaynağı kullanılabilir. Oral ya da topikal B fototerapi kullanımı içerir (Bkz. A tlas IIA -13).
psoralen ile ultraviyole A (UV-A) kombinasyonu (PUVA) psoriasi-
sin tedavisinde yüksek oranda etkilidir, fakat uzun süre kullanım
derinin melanom ve skuamöz hücreli karsinom insidansında artışla KUTANÖZ İNFEKSİYONLARfftbio 56-3)
ilişkilidir.
Diğer çeşitli ajanlar yaygın psoriatik hastalık için kullanılabilir. İM PET İG O V E E K T İM A impetigo A gurubu beta hemolitik
Methotrexate özellikle psoriatik artritle ilişkili olan hastalarda etki Streptococcus (Konu 140) ya da S . A u reu su n (Konu 139) neden ol
li bir ajandır. Uzun dönem kullanımı karaciğer toksisitesine neden duğu yaygın yüzeyel bakteriyel infeksiyondur. Primer lezyonu san-
Impetigo Bal rengi krutulu papüller, plaklar veya büller A grubu Streptococcus ve Sistemik veya topikal ani
Staphylococcus aureus stafllakokkal antibiyotikler
Dermatofıtoz İnflamatuar ya da noninflamatuar annüler krutlu Trichophyton, Epidermophyton, Topikal azoller, sistemik griseo
plaklar, saç kaybı olabilir; skrotum dışındaki ka Microsporum sp. fulvin veya azoller
sık tutulumu; KOH preparatlannda hifa
Kandidiazis Sıklıkla intertriginöz bölgelerde, satellit püstüllü Candida albikans ve diğer kan- Topikal nistatin veya azoller; di
inflamatuar papüller ve plaklar; skrotum tutulumu dida türleri rençli hastalık için sistemik
olabilir; KOH preparasyonda pseudohifa azoller
Tinea versikolor Gövdede hiperpigmente veya hipopigmente skuamlı KOH preparatlannda dallanan hifa Topikal selenium sülfıt losyonu
yamalar; KOH preparasyonda hifa ve sporların ka gösterilebilir; kültür yardımcıdır veya azoller
rakteristik karışımı ("spagetti ve et topu”)
I .ıhvun'iıgi bal renkli krutla karekterize ve rüptiire olan yüzeyel 56 Ekzema. Psoriasis. Kuramız Infeksiyonlar. Akne ve 313
Iiiisuıllmlir lltkz. Atlas IID-38). Stafilakokların neden olduğu lez-
yoıılar yergin ve berrak bililerdir ve bu hastalığın daha az yaygın kapitis skar ve saç kaybı ile sonuçlanır ve sistemik ya da topikal
olan formu büllöz impetigo olarak adlandırılır. Lezyonlar normal glukokortikoidler devamını önlemede yararlı olabilir. Yeni çalışma
ileride ya da başka deri hastalığından etkilenen alanlarda da oluşa lar, çocuklarda hem itrakonazole (3-5 mg/kg, 6-10 hafta) hem ter-
bilir. Ektima genellikle alt ekstremitelerde oluşan impetigonun bir binafîne'in (125 mg/gün 6 hafta) tinea kapitis tedavisinde etkili ola
varyantıdır ve punched-out ülseratif lezyonlara neden olur. Hem bileceğini ileri sürmektedir.
ektiına hem impetigo tedavisi kabukların nazikçe debride edilmesi Yakın zamanlara kadar, griseofulvin tırnakların dermatofit in
ni gerektirir. Çünkü uygun oral antibiyotiklerle birlikte topikal an feksiyonu tedavisi için tavsiye ediliyordu. Bununla birlikte uzun te
tibiyotiklerin ve ıslak pansumanın uygulanmasını kolaylaştım. davi sürecine karşın iyileşme oranları azdır. İtrakonazole (2 0 0
E R İZ İP E L V E S E L L Ü L İT Bak Konu 128 mg/gün 3 ay) sürekli günlük tedavi ya da yükleme şeklinde (ardı
D ERM A TO FİTO ZİS Dermatofitler tırnak, saç ve deriyi en- şık 3 ay boyunca ayda bir hafta günde 2 kez 200 mg) verilmesi gü
lekte eden mantarlardır ve T rich op h y to n , M ic r o s p o r u m ve E p id e r - venli ve etkili tedavi olarak görülmektedir. Itrakonazol diğer ilaçlar
m op h y ton genuslarının üyelerini içerir. Ayak infeksiyonu (Tinea için gerekli olan P450 enzim sistemini etkilemektedir. Benzer şe
pedis) çok yaygındır ve sıklıkla kroniktir; değişken eritem, ödem, kilde, terbinafine (250 mg 3 ay) benzer iyileşme oranları göstermiş
sktıam, kaşıntı ve vezikülasyonla karekterizedir. Tutulum yaygın ve tir. Tinea korporis, tinea kruris ve komplikasyonsuz tinea pediste
lokalize olabilir fakat dört ve beşinci parmak arasını örümcek ağı yeni antifungal ilaçların dozları ve etkinliği ile ilgili sadece sınırlı
şeklinde etkiler. Tırnakların infeksiyonu (Tinea unguinum) çoğu ti veriler mevcuttur.
nea pedisli hastada oluşur ve beyazlaşmış kalınlaşmış tırnaklar ve
subungual çökme ile karekterizedir. Kasık en çok tutulan diğer bir T İN E A V ER SİK O L O R Tinea versikolor normal deride non-
abındır (Tinea kruris), erkekler kadınlardan daha çok etkilenir. Bu dermatofit dimorfik mantarların neden olduğu bir hastalıktır. P itri-
y o s p o r u m o rb icu la re'n in maya formu genellikle hastalığa neden ol
skrotum etrafında eritemli skuamlı erüpsiyon şeklindedir. Tedavi
edilmemiş tinea pedis ya da tinea krurisin KOH preparatlan hazır maz (bazı bireylerde folikülit dışında). Bununla birlikte, bazı kişi
landıktan sonra mikroskopik muayenesi genellikle hifa gösterebilir. lerde bu hifal forma döner ve karakteristik lezyonlara neden olur.
Skalpin dermatofit enfeksiyonu şehir içi çocuklarda epidemik İnfeksiyon ısı artışı ve nemle desteklenir. Tipik lezyonlar göğüste,
oranlarda görülmektedir. Baskın olan organizma T. ton su ran s' tır. omuzlarda, sulta yoğunlaşmış skuamlı makûller, papüller ve yama
Bu organizma, saç kaybı ve hafif skuamlı iyi sınırlı ya da düzensiz lardır fakat nadiren sadece yüzde veya distal ekstremitelerde görü
drffüz alanlara neden olan nonirtflamatuar enfeksiyon veya infla- lebilir. Koyu renkli deride sıklıkla hipopigmente, açık renkli deride
ıııatuar enfeksiyon üretebilir. Tinea korporis ya da saç yatağı olma hiperpigmente alanlar görülür. Bazı koyuca pigmente bireylerde
yan derinin infeksiyonu, ilişkili inflamatuar reaksiyona bağlı, deği skuamlı yamalar görülebilir. Skuamlı lezyonlardan hazırlanan
şik görünümlerde olabilir (Bkz. A tlasIlD -51). Halkalı solucan ben KOH preperatları kısa hifa ve yuvarlak sporlar gösterir (spagetti ve
zeri tipik annuler görünüm ya da inflamatuar nodüller (skalpte k e - et topları). Bir hafta süresince günlük ve daha sonra aralıklı olarak
rio n olarak bilinir) ya da granuloma olabilir.İnflamatuar tinea kor selenyum sülfid, salicylic asit ya da sülfür içeren solüsyonlar kul
poris veya tinea kapitisli hastaların saç ve skuamlarımn KOH mu lanılırsa infeksiyon temizlenecektir. Tek doz 400 mg ketaconazole
tedavide etkilidir.
ayenesi hifa ortaya çıkarmaz ve tanı için kültür veya biyopsi gere
kebilir. KANDİDİYAZİS Kandidiyazis deriye lokalize ya da nadiren
sistemik ve hayatı tehdit eden bulgular yaratan mayalarla ilişkili
TEDAVİ Hem topikal hem de sistemik tedaviler dermatofit in- grupların neden olduğu bir fungal infeksiyondur. C. albicans genel
likle neden olan organizmadır fakat C. tropicalis, C. parapsilosis,
1 feksiyonu tedavisinde kullanılabilir. Tedavi infeksiyonun tipi
C. krusei de neden olabilir, Bu organizmalar gastrointestinal siste
ve tutulan bölgelere bağlıdır. Topikal tedavi sınırlı tinea pedis, tinea
min normal saprofit organizmalarıdır fakat (geniş spektrum antibi
kruris ve komplikasyonsuz tinea korporis için genellikle etkilidir.
yotiklerle tedaviye bağlı) kutanöz bölgelerde aşırı ürerler ve hasta
Tinea kapitis ya da tinea unguium için monoterapi etkili değildir.
lığa neden olurlar. Diğer predispoze faktörler diabetes mellitus,
Topikal imidazoller (miconazole, ketaconazole, econazole, clotri
kronik intertrigo, oral kontraseptif kullanımı ve selüler immün ye
mazole, oxiconazole ve suleonazole), triazoller (tereonazole) ve al-
tersizliği içerir. Kandidiyazis HIV ile infekte bireylerde çok yaygın
lilaminler (terbinafine ve naftifîne) dermatofit infeksiyonları için
bir infeksiyondur (Konu 309). Oral kavite yaygın olarak tutulur.
etkili topikal tedaviler olabilir. Haloprogin, undecyclic asit, ciclopi-
Lezyonlar dil ve bukkal mukozada oluşur ve beyaz plaklar şeklin
ıox-olamine ve tolnaftate etkilidir fakat nystatin dermatofitlere kar
de görülür (Bkz. A tlasIID-43). Kazıntıların mikroskopik muayene
şı aktif değildir. Tedaviye klinik muayene ve kültürde infeksiyon
si hem pseudohifa hem de maya formlarını gösterir. Ağız kenarın
çıkmayıncaya kadar devam edilmelidir. Tinea pedis sıklıkla uzun
da fissürleşmiş, masere lezyonlar (perleş) uygun olmayan takma
süre tedavi gerektirir ve yüksek nüks oranı ile ilişkilidir.
dişli bireylerde sıklıkla görülür ve kandidal infeksiyonla ilişkili
Griseofulvin dermatofit infeksiyonları için gereken sistemik te
olabilir. Ek olarak, kandidal infeksiyonlann intertriginöz alanlara
davide seçilen bir ilaçtır. Yağlı yemekle verilen günlük 350 mg çok
ve tırnak çevresinde oluşan (onikoliz ve paronişi) nemli ve mase
küçük partiküllü griseofulvin ya da küçük 500 mg çoğu dermato-
re alanlara affinitesi vardır. İntertriginöz lezyonlar karakteristik
lit infeksiyonları için yeterli dozdur. Tedavi süresi komplikasyon-
olarak ödemli, eritemli ve skuamlı dağınık satellit püstüllerdir. Er
suz tinea korporis için 2 haftadan az olabilir fakat tırnak infeksi-
keklerde uyluk iç kısmı, skrotum kenarı ve penis tutulumu sıktır.
yonkırı için 6-12 aya kadar uzayabilir. Griseofulvinin en yaygın
Dermatofit enfeksiyonlarının aksine kandidal enfeksiyonlar sıklık
jaıı etkileri gastrointestinal distress ve baş ağrısıdır. Saç yatağının
la şiddetli enflamatuvar cevaba eşlik ederler. Kandidal enfeksiyo
dermatofit infeksiyonu (örneğin tinea kapitis) sistemik antifungal
nun tanısı temelde klinik paterndir ve kültür ya da KOH preparas-
icdavi gerektirir. Griseofulvinin alışılmış erişkin dozu, günlük 1 g
yonda mayanın gösterilmesidir.
küçük partiküllü ya da 0.5 g çok küçük partikül verilir ve tedavi 6
de 8 haftaya kadar devam eder. Çocuklar yağlı yemeklerle verilen TEDAVİ Rutin tedavi sistemik antibiyotik veya kronik nemli-
günlük tok doz 15-20 mg/kg ile tedavi edilir. Sistemik tedaviye ek lik gibi predispoze faktörlerin ortadan kaldırılması ve sistemik
olarak topikal antifungal ajanların kullanımı yararlı olabilir fakat veya topikal antifungal kullanımını içerir. Etkili topikal ajanlar
topikal iı-davi tek başına yeterli değildir. Şiddetli inflamatuar tinea nystatin veya topikal azolleri (miconazole, clotrimazole, econazole
314 lokal anestezi gerektirirler. Bütün bu tedavi yöntemlerinde viral ge-
nomik materyal klinik lezyonlara komşu normal görünen deride de
veya ketoconazole) içerir. Bu ajanlar genellikle immünsüprese ol mevcut olduğundan verrukaların rekürrensi yaygın görülür.
mayan hastalarda, kılsız deri veya müköz memranda etkilidir. Kıl Verrukaların tedavisi, normal bireylerde verrukaların 1-2 yıl
sız deride sıklıkla kandidal enfeksiyona karşı oluşan inflamatuvar içerisinde düzeldiğinin gözlenmesiyle, azalmıştır. Aynı zamanda
cevap hafif glukokortikoidler (% 2.5 hydrocortisone) ile tedavi edil verrukaların sadece küçük bir bölümü neoplazi ile ilişkilidir ve
melidir. Sistemik tedavi, topikal tedaviyi tolere edemeyen veya ye bunların hemen hemen çoğu perianal veya deriye lokalizedir.
tersiz cevap alınan, rekürren veya kronik kişiler veya immünsüpre
se hastalarda sınırlandırılmalıdır. Vulvavaginal kandidiazis tek doz H E R P E S S İM P L E K S —> B k z . K o n u 182
fluconazole (150 mg) cevap verebilir. Kronik rekürren vaginal kan- H E R P E S Z O S T E R -» B k z . K o n u 183
didiyazis, ayda bir hafta oral fluconazole (150-200 mg) topikal te
davi ile birlikte tedavi edilmelidir. AKNE
V E R R U K A L A R Verrukalar papilloma viruslann sebep oldu A K N E V U LG A RİS Akne vulgaris başlıca adolesan ve genç adült-
ğu kutanöz neoplazmlardır. Elli farklı human papilloma virus lerin kendini sınırlayan bir bozukluğudur, buna rağmen % 1 0 - 2 Q
(HPV) tanımlandı ve bu sayı artış göstermeye devam edecektir. Ti adült bu hastalığın bazı formları ile yaşamaya devam eder. Adole-
pik verruka vulgaris lezyonlan sapsız, kubbe biçiminde, genellikle sanlarda hastalığın ortaya çıkması için zemin hazırlayıcı faktör pu-
yaklaşık bir santimetre çapındadır ve deriden kabarık dır ve yüzey berte sonrası sebase glandlar tarafından salman sebumda artıştır.
leri ufak ipliksi çıkıntılardan oluşturur. Tipik verruka vulgarise se Kıl folikülünde k o m e d o n olarak adlandırılan küçük kistler, sebum
bep olan HPV’ler aynı zamanda verruka plantaris, verruca plana ve ve keratinöz materyalin artması ile foliküler orifısin tıkanmasına
intertriginöz sahalardaki filiform verrukalara neden olur. Plantar bağlı oluşur. Komedonların içindeki bakteri (P r o p r io n o b a c te r iu m
verrukalar endofotiktir ve kalın bir keratin tabakası ile kaplıdır. a c n e s ) ve lipofılik mayaların (P ity r o s p o ru m o r b ic u la r e ) aktivitesi,
Verrukanm üst kısmı kaldırılırsa sıklıkla santral keratinize debrile- sebumdan serbest yağ asitlerinin açığa çıkmasına sebep olur, kist
rin bulunduğu bir kor ve noktasal kanama odakları görülür. Fili içinde inflamasyona yol açar ve kist duvarının rüptürü ile sonuçla
form verrukalar en fazla yüz, boyun ve deri kıvrımlarında gözlenir nır. Kistten yağlı ve keratinöz artıkların dışarı çıkması sonucu inf-
ler ve dar bir taban üzerinde yükselen papillomatöz lezyonlar ola lamatuar yabancı cisim reaksiyonu gelişir.
rak kendilerini gösterirler. Verruka planalar hafifçe deriden kabarık Akne vulgarism klinik göstergesi kapalı (beyaz uçlu) ya da açık
olup kadifemsi, nonverrüköz bir yüzeye sahiptirler. Verruka plana (siyah uçlu) olabilen komedondur. Kapalı komedonlar deri gerildi
lar yüz, kol ve bacaklara yerleşme eğilimindedirler ve sıklıkla er ğinde belirgin olan yaklaşık 1 - 2 mm'lik beyaz papüller olarak gö
keklerde sakal traşı ile yayılma eğilimi gösterirler, rünür. Bunlar akne vulgarism inflamatuar lezyonlarının öncüsüdür.
Multipl HPV tipleri genital traktus lezyonlan ile birliktedir. Kapalı komedonların içerikleri kolayca dışarı atılamaz, Nadiren
Onlar genelde ufak papillomatöz oluşumlar şeklinde başlar iri, ver- inflamatuar akne lezyonlarıyla sonuçlanan açık komedonlar büyük
rüköz lezyonlar şekline gelebilir, büyüyebilirler. Kadınlarda labi- genişlemiş foliküler orifise sahiptir ve kolaylıkla dışarı atılabilen
alar, perineum veya perianal deri bölgelerinden birisini tutabilirler, oksitize, koyulaşmış yağlı artıklar ile doludur. Komedonlar genel
Servikal epitelyum gibi ek olarak vagina, uretra ve anüsün muko- likle papül, püstül veya nodüler inflamatuar akne lezyonlan ile bir
zal yüzeyleri de tutulabilir. Erkeklerde lezyonlar sıklıkla başlangıç liktedir.
ta korona! sulkuslarda oluşur, fakat penis şaftı, skrotum, perianal Erken adolesan dönemde görülen en erken lezyonlar genellikle
deri veya üretrada da görülebilirler. alında orta derece inflame ya da noninflamatuar komedonlardır.
Geçmiş dekat içerisinde HPV’lerin serviks uteri ve ekstemal Sonradan çoğu inflamatuar lezyonlar yanak, çene ve burunda geli
genital neoplazilerin gelişmesinde rol oynadığına dair pek çok ka şir (Bkz. Atlas IIA -1). Aknenin en çok lokalizasyonu yüzdür fakat
nıt birikmiştir (Konu 97). En fazla suçlanan tipler HPV tip 16 ve 18 göğüs ve sırt tutulumu nadir değildir. Hastalığın çoğu hafiftir ve
oldu, son kanıtlar aynı zamanda diğer tipleri de etyolojiye dahil et skara yol açmaz. Bununla birlikte hastaların küçük bir kısmında
mektedir. Lezyonlar başlangıçta ufak, düz, kadifemsi, hiperpig- drene olabilen ve skarla sonuçlanan geniş inflamatuar kistler ve no-
mente genital veya perianal deride oluşan papüller olarak görülür. • düller gelişir.
Etkilenmiş deri bölgesinden alınan biyopsilerin histolojik muaye Eksojen ve endojen faktörler akne vulgarism ortaya çıkışını de
nesi tipik verruka ve/veya intraepidermal karsinoma (Bowen hasta ğiştirebilir. Ovalama ve travma varolan mikrokomedonlan rüptüre
lığı) özelliklerini ortaya çıkarabilir. HPV enfeksiyonları ile birlikte edebilir ve inflamatuar akne lezyonlarını ortaya çıkarır. Bu sıklıkla
olan skuamöz hücreli karsinomalar ekstragenital deride de gözlen-1 baş bandı ve atletik helmetlerin çene kayışı ile gelişir. Kozmetikler
di (Konu 8 6 ). Bu durum daha çok organ transplantasyonundan som deki komedojenik topikal maddelerin uygulanması veya saç ürün
raki immünsüpresse hastalarda görülür, leri, komedojenik olan bazı endüstri maddelerine kronik topikal
maruziyet akneyi ortaya çıkarabilir veya arttırabilirler. Glukokorti-
,yj TEDAVİ- Vemıkaları tedavi etmek için birçok yöntem vardır,
koidlerin topikal uygulanması ya da yüksek dozlarda sistemik ve
J fakat tek bir yöntem her zaman etkili değildir. Tedavi seçimini
rilmesi akneyi ortaya çıkarabilir. Lithium, isoniazid, halojenler,
etkileyen faktörler verrukanm lokalizasyonu, hastalığın yaygınlık
phenytoin ve phenobarbital gibi diğer sistemik tedaviler akneiform
derecesi, hastanın yaşı ve immünolojik durumu ve tedavi için hasta
erüpsiyonlar oluşturabilir ya da varolan akneyi arttırabilir.
nın isteğidir. Belki de herhangi bir lokalizasyondaki lezyonu tedavi
etmek için en faydalı ve uygun yöntem likit nitrojen ile kriyoterapi- j - ] fî-JiAVİ Akne vulgaris tedavisi, foliküler keratinizasyonun
dir. Etki yönünde eş değer, fakat daha fazla hasta uyumu gerektiren j ' normale döndürülmesi ile komedonların ortadan kaldırılması,
keratolitik olarak kullanılan salicylic asit flasterlerinin veya lactic j inflamasyonun azaltılması, lipofılik bakteri ve maya populasyonu-
asit ve salicylic asit kombinasyonlarının kullanımıdır. Genital verm- j nun azaltılması, sebase gland aktivitesinin azaltılmasıdır. Akne vul
kalar için podophylin solüsyonlarının topikal uygulanması orta de- j garis lokal ya da sistemik ilaçlarla tedavi edilebilir. Minimal ile or
recede etkilidir. Fakat bazı kişilerde belirgin lokal reaksiyonları yol j ta dereceli hafif inflamatuar hastalık tek başına topikal tedaviye ye
açabilir. Hekim tarafından yönlendirilmiş hastanın pürifiye podofi- i terli cevabı verebilir. Tedavide yüzey lipidlerinin temizlenmesinin
linin dilüe preparasyonlan kendi uygulaması mukoza] verrukaların j önemli bir rol oynadığına dair çok fazla kanıt yoktur. Kuvvetli ova
tedavisini hızlandırmaya yol açar. Potent lokal sitokin salıverilmesi- i lamak komedonların mekanik rüptürüne bağlı akneyi arttırabilir.
ne yol açan bir ilaç olan topikal imiquimod, genital vemıkalarda ! Retinoic asit, Benzoyl peroxide ya da salycylic asit gibi topikal
kullanım için onay aldı. Tedavide kullanılan diğer topikal ajanlar - ajanlar epidermal deskuamasyonda değişme, komedon oluşumunu
trichloracetic asit veya cantharidindir. Aynı zamanda elektrodesikas- önleme ve önceden mevcut olan kistlerin gerilemesine yardımcı
yon ve küretaj veya COj laser eksizyonu etkili tedavilerdir. Fakat olur. Benzoyl peroxide, azelaic asit, topikal erythromycin (çinkolu
veya çinkosu/.), clindamycin ya da tetracycline gibi topikal anti- 315
hakleriycl ajanlarda tedaviye yardımcı olarak faydalıdır.
Belirgin inllamaluar komponenti olan orta ya da ciddi derece-
| dc aknesi olan hastalar sistemik tedavinin eklenmesinden yararla- Jea n L . B olog n ia, Irw in M. B raverm an
; nacaklardır. Günde 250-1000m g dozda oral tetracycline'ler veya
= erythromycin lipofilik organizmaların bazıları ile birlikte foliküler
İÇ HASTALIKLARIN DERI
: kolonizasyonu azaltacaklardır. Bu antibiyotikler aynı zamanda an-
; tibakteriyel etkilerinden bağımsız olarak antiinflamatuar etkiye de !>ELİ KTİ LER!
J sahiptirler. Oral antibiyotiklere yanıt vermeyen kadın hastalar hor- Aydın Y ü cel
i ıııonal tedaviden yarar sağlayabilir. Ethinyl estradiol ve norgesti-
■ mate içeren oral kontraseptif kullanan kadınlar plasebo ile kıyas-
Ilındığında belirgin iyileşme göstermektedirler. ACE anjiyoiensin dönüşüm enzim in MEN mulıipl endokrin neoplazi
Oral antibiyotik, hormonal tedavi veya topikal tedaviye yanıt hibitory MSH melanosil uyarıcı hormon
j vermeyen ciddi nodülokisdk akneler, sentetik retinoid olan isotre- AV arteriyovenöz MSH melanosit uyarıcı holrmon
BCE 1er bazal hücre epileliyoma NAME nevüs,alriyal miksoma,mikso-
. liııoin ile tedavi edilebilir. Bu ilaç günlük tek doz olarak 0.5-2 CALM sütlü kahve makûller id nörofıbroma ve efelides sendromu
^ ıtıg/kg, 15-20 hafta süreyle kullanılır. Bu ilacın kullanımı teratoje- CNS santral sinir sistemi (frekiller)
i ııik etkisinden dolayı sınırlanmıştır ve kadın hastalar tedavinin baş- CREST kalsinozis kutis,Raynaud fe- NF nörofibromalozis
ııomeni.dzofagal dismotilite.sklero- NSAİD 1er non steroidal anlicnflanıa-
\ laııgıcından önce gebelik yönünden araştırılmalıdır, ledavi sırasın-
duktili ve iclcııjektazi Hıar hastalıklar
; ila doğum kontrol yöntemi uygulanmalı ve tedavi sırasında gebelik CTCL külanöz T hücre Icııl'oması OCA okülokülanöz albinizm
! araştırılmalıdır. Bu tedavi kullanan hastalarda son derece kuru bir DİC yaygın damar içi koagülasyon RAN poliarterilis nodoza
deri, keilit gelişir, hipertrigliseridemi geliştirmeleri yönünden de ta- DM dermatomyozit PCR polimeraz zincir reaksiyonu
EED erilema elevatum diutinum PCT porfiriya kütanea tarda
: kip edilmelidirler. EM erilema mukiforme PMLE polimorf ışık erüpsiyonu
JRAjuvenil romaloid artrit POEMS polinöropali.organomega-
A KN E RO ZA SEA Akne rozasea (AR) özellikle yüzün santral LAMB lentiginler.atriyal mikzo- li(karaciğer,dalak, lenf bezleri),endok-
kısmını etkileyen inflamatuar bir hastalıktır. Bu hastalık hemen he ma.mükokülanöz miksoma, ve mavi rinopatiler (impoians,ginekomasli).M
men daima yetişkinlerde görülür, nadiren 30 yaşların altındaki has nevus proteini ve cill değişiklikleri
LCV lökosiloklastik vaskülit PVA airofikan damar poikiloderma
taları etkiler. Rosasea kadınlarda daha sık görülür. Fakat erkekler
LEOPARD lentiginler.ECG anormal- PXE pseudoksantoma elasıikum
daha ciddi bir şekilde etkilenirler. Eritem, telenjiektazi ve yüzeyel likleri.primer iletim defektleri.göz hi- SSSS stafilokokkal haşlanmış-cilt
gelişen püstüller ile karakterizedir (Bkz. Atlas IIA -2) fakat birlik pertelorizm,pulmoner slenoz,ve suba- sendromu
ortik kapak slenozu.anormal genitali- TEN toksik epidermal nekroz
le komedon yoktur. Rosasea çok nadiren göğüs ve sırtı tutabilir.
ya(kriptorşidizm,hipospadiyas),büyü- TSS toksik çok sendromu
Belirgin fasiyal flushing (kızarma) ve neticede AR gelişimi ara me geriliği, ve sensorinöral sağırlık
sında bir ilişki vardır. Sıklık rozasealı kişiler başlangıçta belirgin
(lushing reaksiyonu gösterir, bu reaksiyon sıcak, emosyonel uya
rımlar, alkol alınımı, sıcak içecekler ve baharatlı gıdalara yanıt ola
Günümüz tıbbında derinin, iç hastalıklarının belirtilerini göstere
rak oluşabilir. Hastalık ilerlerken, kızarıklık daha uzun süre devam
bildiği genel olarak kabul edilen bir düşüncedir. Bu nedenle tıp ki
eder ve sonuçta sürekli olur. Sürekli olan kızarıklığa papül, püstül
taplarında başlıca sistemik hastalıkların tanımlanabilmiş deri bul
ve lelcnjtektazi eklenebilir. Çok uzun süreli rozasea, özellikle bu
gularının ayrıntılılarının anlatıldığı bir bölüm bulunur. Bu gibi bö
runda konnektif dokunun aşırı büyümesine yol açabilir (Rhinophy-
lümlerin amacı klinisyenin o bölümü okuyarak hastadaki bozuklü-
ııııı). Rozasea aynı zamanda keratit, blefarit, iritis, ve rekürren şa-
ğu tanıyabilmesidir. Dermatolog olmayanların deri lezyonlarının
laz.yoıı gibi göziiıı çeşitli inllamaluar hastalıkları ile komplike ola
tanınmasında yeterli deneyime sahip olmadıklarından gerçekte bu
bilir, bu oküler problemler potansiyel olarak görmeyi tehdit eder ve
(ilt.ılımılo|ik muayeneyi ihmal etmemek gerekir. hastalıkların tanınması ve ayırıcı tanılarının yapılması zordur. Bu
nedenle bu bölümün yazarları dikkate değer deri hastalıklarını tek
f F il ‘A i AR genellikle günlük 250- lOOOıııg’lık dozlarda olan tek anlatma yerine bu hastalıkların varlığını gösteren çeşitli klinik
^oral tetracycline ile (‘ikili hır şekilde ledavi edilir. Topikal met semptom ve bulgularını tanımlamayı ve tartışmaya karar vermişler
ronidazole veya sodium aılfasetaıııide'niıı de ayın zamanda etkili dir. Önemli hastalıklar kısaca tartışılarak ve iç hastalıkları açısın
olduğu gösterilmişi ir. İlaveten, özellikle serinletici pansumanlardan dan öneme sahip olmayan sık görülen hastalıklardan ayırımı yapı
sorıra, düşük |M>ıcnlli ııoulloriııize topikal (poleni olmayan) glııko- larak ayırıcı tanılar oluşturulacaktır. İç hasialıkları açısından önem
kortikoidlerin kullanımı fasiyal erilemi hafifletmekle yardımcı li olmayan hastalıklar tablolar halimle gözden geçirilecek ve böyle-
olur. Florinize loptkal glukokortikoidlerdeıı bu prcparatlarm kronik ee önemli hastlıklardaıı ayırımda bu tablolara gereksinim duyula
kullanımı gerçekle rozasea oluşumuna sebep olduğundan sakııııl- caktır. I lasialıklar hakkında lek tek tanımlamalar için okuyucu der-
malıdır. Oküler hastalık için topikal tedavi etkili değildir. ıııaiolojik metinlere başvurmalıdır.
PAPÜ LO SKU A M Ö Z D E R İ L E Z Y O N L A R I (Tablo 57-1)
jîS B İJ O t,'R A F Y A Bir santimetreden daha küçük boyutlu, deriden kabarık lezyonlara
ARNDT KA ve ark. (eds): Cutaneous Medicine and Surgery: An Integrated papül, 1 cm ’den daha büyük boyutlu lezyonlara ise plak adı verilip
Program in Dermatology. Philadelphia, Saunders, 1996 bunlar skuamlarla kaplanmış ise papüloskuamöz lezyonlar adını
BETA-CSORGO Z ve ark.: lntralesional T-lymphocyte activation as a mediator alırlar. P s o r ia s is , tin ea .p itr iy a z is r o z e a ve lik en p la n u s en sık kar
of psoriatic epidermal hyperplasia. J Invest Dermatol I05;89S, 1995
şılaşılan papüloskuamöz primer deri hastalıklarıdır (Konu 56). Pso-
BOS JD, DERIE MA: The pathogenesis of psoriasis:. Immunological fact and
speculations. Immunol Today 20:40, 1999 riatik lezyonlara artrit eşlik ediyorsa muhtemelen psoriatik artrit
COHEN DE: Occupational dermatoses, in Handbook of Occupational Safety veya Reiter hastalığı söz konusudur. Oral ülser, konjunktivit, üveit
and Health, 2. Baskı, LJ DiBerardinis (ed). New York, Wiley, 1999, p 697 ve/veya üretrit öyküsü Reiter hastalığını işaret eder. Guttat psori-
FREEDBURG 1M ve ark. (eds): Fitzpatrick's Dermatology in General Medici
asisde akut başlangıçlı, küçük, oldukça yaygın, uniform lezyonlar
ne, 5. Baskı. New York, McGraw-Hill, 1999
GOTTLIEB SL ve ark.: Response of psoriasis to a lymphocyte-selective toxin gözlenip sıklıkla streptokokkal enfeksiyonlar ile bağlantılıdır. Lit
(DAB389 IL-2) suggests a primary immune, but not keratinocyie, pathoge yum, beta blokörler, HIV enfesiyonu ve sistemik kortikosteroidle-
nic basis. Nal Med 1:4 4 2 ,1995 rin ani kesilmesinin, psoriasisin alevlenmesine yol açtıkları da bili
HANAFIN JM ve ark.: Recombinant interferon gamma therapy for atopic der
nir.
matitis. J Am Acad Dermatol 28:189, 1993
PETO R, ZUR HAUSEN H: Viral Etiology of Cervical Cancer. Banbury Report. Pitriasis rosea veya liken planus tanısı konulduğunda hastanın
Cold Spring Harbor, NY, Cold Spring Harbor Laboratory, 1986 kullandığı ilaçları gözden geçirmek oldukça önemli olup suçlanan
316 II Hastalıkların Ana Bulguları ve Takdim Şekilleri Tablo 57-2 Eritrodermi nedenleri
Başlangıç Lezyonlarının
Başlangıç lezyonları Yerleşimi Diğer Bulgular Tanısal destek Tanı
Psoriasis" Pembe-kımuzı, gümüş rengi Dirsek, diz, saçlı deri, Tırnak distrofisi, artrit, Deri biopsisi Oral retinoid ± PUVA
skuam, keskin sınır presakral alan püstüller UV-B; methoteraxate;
siklosporin
Dermatit"
Atopik Akut Antekübital ve popliteal Kaşıntı Deri biopsisi Topikal glukokortikoid-
Eritem, ince skuam, krut, fossa, boyun, eller Astım, allerjik rinit veya 1er, katran ve antipru-
belirsiz sınırlar konjunktivit ve atopik ritikler; oral antihista-
Kronik dermatitin içinde bulun minikler; açık ıslak
Ukenifıkasyon (deri çiz duğu atopi aile öyküsü pansuman; UV-B+UV,A;
gilerinde belirginleşme) S.aureus ile sekonder en PUVA; oral/IM glukokor-
feksiyon ekarte edilmelidir tikoidler
Üzerine eklenmiş irritant Topikal veya oral antibi
kontakt dermatit ekarte yotikler
edilmelidir
Üzerine eklenmiş irritant kon
takt dermatit ekarte edilme
lidir
Staz Eritem, krutlanma, eksko- Alt ekstremdeler Kaşıntı, alt ekstremde ödemi Deri biopsisi Topikal glukokortikoidler,
riasyonlar Venöz ülser, tromboflebit ve/ açık ıslak pansuman; ba
veya sellülit cak elavasyonu; basınç
Sellülit ekarte edilmelidir oluşturan çoraplar
Üzerine eklenmiş örneğin topi-
kal neomisine bağlı kontakt.
dermatit ekarte edilmelidd
Üzerine eklenmiş örneğin to
pikal neomisine bağlı kontakt
dermatit ekarte edilmelidir
Kontakt Lokal: Suçlanan etkene bağlı İrritan-başlangıç sıklıkla saat-, Patch testi. İrritan veya allerjenleri
Eritem, kabuklanma, ve- 1er içinde uzaklaştırmak; Topikal
ziküller ye bül Alleıjik-gecikmiş tip hipersen- glukokortikoidler; oral
sivite; gecikme süresi 48 saat antihistaminikler; oral/ -
IM glukokortikoidler
Sistemik Yaygın Hasta topikal ajanlara ve Patch testi Lokal ile aynı
Eritem, ince skuam, krut ethylenediamine (topikal)
aminophyltine (IV) gibi.1
yapısal olarak ilişkili sis
temik tedavi aldığında
ullcrjik kontakt dermatit
oluştuğu öyküsünü verir
Seborcik Pembe-kırmia, yağlı skuam Saçlı deri, ııazolabial Stres ve HIV enfeksiyonu ile Deri biopsisi Topikal glukokortikoidler
kıvrımlar, kaşlar, kıv alevlenme, parkinson has ve imidazoller
rım yerleri talığı ile ilişki
t’ilriasis rub Portakal rengi-kırmızı, peri- Yaygın, fakat karakte Balmumu benzeri keratoder- Deri biopsisi İzotretinoin veya acetretin;
ra pilaris follikülcr papüller ristik "tutulmamış" ma methotrexate
normal deri alanları Kutanöz T hücreli lenfoma
ekarte edilmelidi
“ Ayrıntıları Konu 56 da tartışılmıştır. A: IM, intramusküler; IV, intravenous
NOT: PUVA, psoralenler + «İtmviole A ışını; UV-B, «Itraviole B: UV-A, «Itraviole.
Tablo 57-4 Alopesi nedenleri tüm saçlı deriyi tutabilir veya saçlı derinin frontal bölümüne Ioka-
lize kalarak multipl kısa saçlara ("lupus saçları”) neden olabilir.
I. Skarsız alopesiler II. Skarlı alopesiler Dağınık, ’’güve yeniği” görünümünde sınırları belirsiz patch şeklin
A. Primer deri hastalıkları A. Primer deri hastalıkları deki alopesi sekonder sifîlizin bir belirtisidir. Saçlarda yaygm in
1. Telojen effluvium 1 . Kutanöz lupus celme hipotiroidizm, hipertiroidizm ve HIV enfeksiyonu ile ilişkili
2. Androgenetik alopesi 2. Liken planus
olabilir (Tablo 57-4).
3. Alopesi areata 3. Follikülitis decalvans
4. Tinea Kapitis 6. Lineer scleroderma Skarlı alopesi bir sistemik hastalığın belirtisi olmaktan çok sık
5. Travmatik alopesi (morphea) lıkla lik en p a n ııs , fo ll ic u li t i s d e c a lv a n s , k u ta n ö z lu pu s, veya lin e a r
B. İlaçlar 5. Traumatik alopesia s c le r o d e r m a (m o r p h e a ) gibi primer deri hastalıklarının sonucu göz
C. Sistemik hastalıklar B . Sistemik hastalıklar lenir, Diskoid lupusun skarlı lezyonu sistemik lupuslu hastalarda da
1. Lupus eritematozus 1. Lupus eritematozus görülebilmekle beraber olguların çoğunda hastalık deriye sınırlıdır.
2. Sekonder sitiliz 2. Sarkoidoz
Skarlı alopesinin daha nadir nedenleri arasında s a r k o id o z is (bakı
3. Hipotiroidizm 3. Kutanöz metaztaz
4. Hipertiroidizm
nız ’’papülonodüler deri lezyonları”) ve deri metastazları bulunur.
5. Hipopituitarizm Diskoid lupus, liken planus ve folliculitis decalvansın erken ev
6. Protein, demir, biotin ve relerinde iyi sınırlı alopesik alanlar vardır. İnflamatuar süreç Iezyo-
çinko eksiklikleri nun periferinde çok belirgin iken fıbrozis ve bunu izleyerek follikül
7. HIV enfeksiyonu______ _ kaybı primer olarak lezyonların merkezinde gözlenir. Diskoid Iu-
a Folllkliler dejenerasyon olarak da bilinir. pusda aktif inflamasyon alanı eritemli skumlı iken önceki inflamas-
yon alanları sıklıkla hipopigmete
olup hiperpigmente kenarlara sa
Klinik karakteristikler Patogenez Tedavi hiptir. Liken planusta peripheral
perifolliküler makûller genellikle
Telojen effluvium Normal saçların diffüz Stress normalde eş zamanlı Gözlem; yan etki olarak
morumsu renktedir. Deri ve muko
dökülmesi olmayan bireysel kılların alopesi yapan ilaçların
Major stresi izleyerek gelişim siklusunu eşzaman kesilmesi; hipotiroidizm zanın tam muayenesi, biopsi ve di
oluşum (yüksek ateş, lı hale geürerek büyük mik gibi altta yatan metabo- rect immunofluorescence mikros-
ciddi enfeksiyon) veya tarda kıllı gelişim (anajcn) lik nedenler ekarte edil kopisi yapılması iki tablonun ayrı
hormonal değişim (post evresine ve bunun sonucun melidir mına yardımcı olur. Follikülitis de-
partum) da da ölüm (telojen) evresine calvansta peripheral aktif lezyon-
Tedavisiz geriye dönüşüm girmelerine neden olur lar perifolliküler püstüllerdir. Bu
hastalarda reaktif artrit gelişebilir.
Androgenetik alo- Saçlı derinin orta hatü bo Etkilenmiş kılların testoste Hiperandrojen durum söz
FİG U R A T D ER İ L E Z Y O N -
pesi yunca kıllarda minyatü ronun etkisine duyarlılığı konusu değilse topikal
rizasyon artauşür minoxidil-treünoin; fınas- L A R I F ig u r e erupsiyonlarda (Tab
Ön saçlı deri sınınnın er Dolaşan androjenleıin düzeyi teridea; saç transpalanü lo 57-6) lezyonlar halka ve yay
keklerde ve bazı kadın artmışür (kadında over ve ad şeklinde olup genellikle eritemli-
larda gerilemesi renal kaynaklı) dirler fakat bazan deri renginden
kahverengiye kadar değişen renk
lerde de olabilir. Çok sıklıkla tinea,
Alopesi areata İyi sınırlı, yuvarlak şekilli Kıl folliknlünün germinatif Topikal anthralin, intralez-
urtiker, erythema annulare centri
alanlar şeklinde kıl kaybı bölgesi T lenfositlerce sarıl yoner glukokorükidler;
fugum, and granuloma annulare
Yaygın olgularda lezyonlar- mıştır topical kontakt duyarla
da birleşme ve/veya vücu Zaman zaman hipertiroidizm, ydılar gibi primer deri hastalıklarına bağ
dun diğer kıllı alanlarında vitiligo, Down sendromu gibi lıdırlar (Konular 56 ve 58). Daha
tutulum hastalıklarla ilişki seyrek görülen migratuar annuler
Yüksük tırnak eritemler altta yatan sistemik has
talığa ikincil olarak bulunurlar.
Tinea Minimal kıl kaybı ile deği Saçların dermatofıtlerce çok Oral griseofulvine ek ola Bunlar erythema gyratum repens,
şik tipte skuam oluşumun sıklıkla da Trichopyton ton rak %2,5 selenium sulfid
erythema migrans, erythema mar
dan üzerlerinde “siyah nok surans tarafından istila edil veya ketokonazole şam
ginatum ve necrolytic migratory
talar” (kırık saclar) içeren mesi puan; aile bireylerinin
ıslak süngerimsi görünümlü muayenesi eritenidir.
alanlara kadar değişen klinik Erythema gyratum repensde
tahta üzerinde tahıl tanelerini andı
Travmatik alopesi Kınk saçlar Bigudi ile fraksiyon, lastik Suçlanan saç sülinden ve ran tarzda yüzlerce hareketli eş-
Düzensiz sınır bantlar, saç örmek ya kimyasal tedavilerden merkezli yaylar ve dalgalar görü
Sıcak ve kimyasallar ile kar vazgeçmek; trikollillo-
lür. Bu tip döküntüsü olan hastalar
şılaşma mani için kesik saçların
da altta yatan bir malignite için
Mekanik çekme (trikotillo- gözlenmesi veya tanı için
araştırma yapmak zorunludur.
mani) biopsi gerekir. Daha son
ra psikoterapi uygulanır Erythema migrans, bir spiroketin
neden olduğu Lyme hastalığının
a Halen, FDA-erkekler için onaylamıştır deri belirtisidir ve spiroket B o r r e l i a b u r g d o r fe r i dir.. Başlangıç ev
resinde (kene ısırığından 3 -30 gün sonra) tek bir annuler lezyon gö
rülür, lezyon 10 cm veya daha büyük çağlara ulaşabilir. Birkaç gün
içerisinde yaklaşık hastaların yarısında ısırılan alanın uzağında çok
sayıda küçük eritematöz lezyonlar gelişir. Ateş, başağrısı, fotofobi,
myalji, artralji ve malar rash hastalıkla ilişkili semptomlardır. Eryt
hema marginatum romatizmal ateşli hastalarda gözlenir, primer
olarak gövdeye yerleşim gösterir. Lezyonlar pembe-kırmızı renkli,
düz veya hafif kabarık ve kısa sürelidir.
Annuler döküntü gösteren diğer deri hastalıkları vardır fakat
Lıl)l» 57-6 Kigıırat Deri l.ezjordarmm NedenleriI. belirgin migratuar komponenti yoktur. C T C L , a n n u le r ku ta n ö z lu
p u s , su b a k u t lu pu s, s e k o n d e r sifü iz ve s a r k o id o z is (bakınız ”papü-
I. Primer deri hastalıkları lonodüler deri lezyonlan”) bunlara örnektir.
A. Tinea A K N E (Tablo 57 -7 ) A k n e v u lg a ris ve a k n e r o s a c e a iki ana
B. Ürtiker
form aknedir (Konu 5 6 ) Estrojenler sebase bez aktivitesini azaltır
C. Eritema annulare centrifugum
ken androjenler sebum üretimini arttırırlar. Bu nedenle akne vulga-
D. Granuloma annulare
E. Psoriasis
: jb!o 37-7 Akivifs'rm t-rüp;>i‘'!'n lan 'i ladenleri
II. Sistemik hastalıklar
A. Migratuar I. Primer deri hastalıkları
1. Eritema migrans A. Akne vulgaris
2. Eritema gyratum repens B. Akne rosacea
3. Eritema marginatum II. İlaçlar
4. Püstüler psoriasis III. Sistemik hastalıklar
5. Nekrolitik migratory eritem (glucagonoma sendromu)a A. Artmış androjen üretimi
B. Migratuar olmayan 1. Adrenal köken, ör.,Cushing hastlığı, 21 hydroxylase eksikliği
1. Sarcoidosis gibi
2. Subakut lupus eritematozus 2. Over kökenli,ör.,polikistik over hastalığı gibi
3. Sekonder sifıliz B. Yaygın cryptococcosis
4. Kutanöz T hücreli lenfoma (mikozis fungoides gibi) C. Dimorfik mantar
D. Behcet hastalığı
“ Alt ekstremiteleri ve kuşak alanlarında erozyonlarla birlikte yer değiştiren eritem
us .H'i*kmlenlc özellikle yeni başlamışsa dolaşımdaki androjen dü 319
zeylerinin artışım yansıtabilir. Polycystic over hastalığı veya Cus
hing seııdromu gibi over veya adcnal bez fonksiyon bozuklukları mal atrofiye sekonder kırışıklık ve 3) telenjiektaziler ile karakteri-
hormonal dengesizliklere neden olabilir. Hastanın hirsutizm, and- ze patehleri tanımlayan bir terimdir. Poikiloderma vasculare atrop
nitfcnctik alopcsi, hipertansiyon ve subkutan yağ dokusunun dağı hicans (PVA) ve xeroderma pigmentosum gibi iyonize radyasyon
lımındaki değişiklik gibi işaretler açısından muayenesi tanıda yar ile (tasarlanmış derinin yanı sıra konnektif doku hastalıkları, primer
ımladır. dermatomyozittede (DM) görülen poikiloderma tek bir hastalık an
Aııabolik steroidler, glucocorticoidler, lityum, iodidlerin yanı lamına gelmez. PVA CTCL’nın öncü lezyonu olup poikilodermik
ıı.ı yağlı maddelerin topical uygulanmaları gibi çeşitli ilaçların alanlar genellikle aksilla ve kasık gibi fleksural alanlardan başlar.
kullanımını izleyerek acne vulgaris alevlenebilir. Akne benzeri lez- Sklerodermada dilate kan damarları tek bir biçimdedir ve ha-
. unlar Behçet hastalığında görülebilir ve immünitesi bozuk konak sırımsı telenjiektazi olarak bilinir. Lezyonlar genellikle 2-7 mm ça
çınla dissemine fungal enfeksiyonlar (cryptococcosis gibi) akne- pında geniş makûllerdir fakat zaman zaman daha büyük olabilir.
.Mıııı erüpsiyon şeklinde kendini gösterebilir. Hasırlar poligonal veya oval şekillidir ve eritematoz renk tekdüze
t 'arciııoid sendromlu hastalar başta, boyunda ve bazen gövde veya ince yapılı telenjiektazilere bağlı olabilir. Hasır telenjiektazi-
de Hushing atakları gösterirler. Sonuçta yüzde ortaya çıkan deri de- lerin en sık lokalizasyonları yüz, oral mukoza ve eller olup perife-
.1 ..ildikleri, özellikle de telenjiektaziler, acne rosaceanın klinik gö- ral bölgeler intermittent iskemiye eğilimlidir. CREST (calcinosis
ııiıııumnı taklit edebilir. cutis, Raynaud fenomeni, özofageal dismotilite, sklerodaktili ve te
1'liSTÜ LER L E Z Y O N L A R Akneiform eriipsiyonlar (bakınız lenjiektazi) sklerodermanın değişik bir biçimi (Konu 313) olup
Uııc") ve jdllikiillt başlıca püslüler dermatozları temsil ederler, kronik seyirli ve anticentromere antikorlarla ilişkilidir. Hasır telen
ivııinllıcıılur püslülleri değerlendirirken göz önünde bulundurul jiektaziler sistemik sklerodermanın yanısıra CREST sendromunun
ması gereken önemli nokta ilgili patojenin normal flora, Staphylo- tanısında önemli bir ipucudur ve tek deri bulgusu olabilir.
ı.ııı av ıııımıs, Pityrosporum gibi belirlenmesidir. Noninfeksiyöz Periungual telenjiektaziler; lupus eritematosus, skleroderma ve
•■im lolliküliıler; IIIV ilişkili eosinophilic folliculitis, glukokorti- DM kapsayan üç ana konnektif doku hastalığının patognomonik
' .‘tılk-r ve lithium gibi ilaçlara sekonder folliküliti içerir. Yüksek işaretidir. Bu oluşumlar çıplak gözle kolaylıkla görülebilir ve bu
■toz mal j’lııkokorlikoidlerin uygulanması gövdede gelişim evreleri grup hastaların 2 /3 ’ünde oluşurlar. Hem DM hem lupusda tırnak
ı,m lo/sonlar ile karaklerize perifolliküler püstüler yaygın erüpsi- kıvrımlarında eritem vardır ve DM’de eriteme sıklıkla hasarlanmış
,mtuım neden olabilir. Altta yatan sistemik hastalık dikkate alındı- kutikula ve parmak ucunda duyarlılık eşlik eder. On büyütme altın
»mii» i’uvtiilla. püslüler psoriasisin karakteristik bir komponenti da lupuslu hastaların tırnak kıvrımlarında kan damarları kıvrımlı ve
nmgal u*yıı hakteriyel kökenli septic embolide görülebilir “glomerul" benzeri iken skleroderma ile DM’te kapiller looplarda
;h,*kiıilZ 'purpura"), kayıp ve kalanlarda belirgin dilatasyon vardır.
IE» EN.HKKT VZİLER (Tablo 57-8) Çeşitli tip telenjiektazi- Hereditary hemorrhagic telangiectasia’de (Osler-Rcndu-We-
■•() ıyn t etmek için dilate kan damarlarının görünüm ve şeklinin ber hastalığı) lezyonlar genellikle erişkin yaşlarda gözlenir ve sık
tımnene edilmesi önemlidir. Lineer telenjiektaziler aktiuik lıasar- lıkla ıniiköz. ıncınbraularda. yüzde, tırnak alllamımda dahil okluğu
inmiş dendc ve akne rosaccalı hastaların yüzünde görülür yine bu distal cksircıııilclcnlc oluşurlar. Dermal mikrovasküler yapının ar-
öp lelenjıeklaziler veııöz lııperiaıısiyomı ve rsatısiyel ıelen|icklazi lenoveııüz (AV) nıalfomıasyonımu temsil eden bu lezyonlar koyu
-a o|,m ho-iol;iım It.ıc,aklarında bulunabilir Nadir hır imin mas- kınnızı renkte ve genellikle hafifçe kabarktırlar. Bireysel birlezyon
•i •
>ıusı» itel.niaiei tasni masttlnm enıptıva peVM.ms). r.ııemmd üzerindeki deri gcrildiği zaman eksantrik bir merkez ile dallanan
. mhom d’iikmt* îkiHi*) vtj aıasia ı.'l.ıınjienmua lı.ısl.ıl.uında da bacaklar gözlenir. Bu otosomal dominant hastalıkta (endoglin veya
u.'üp ••itıif.ekt»ziler 'uıtiiütihillr. kta,\ia*iel;ıııi!İectasia‘da lineer aetivin reseptör benzeri kinase geni mutasyonları nedeniyle) siste
•<tı. it.rzde.r .■» ■ıkhık döıtetumde İntibaı k(iu|nuktiv.nla görülür, mik tutulumun derecesin farklı olmakla birlikte ana semptomlar yi
«üasıfa Vnlüklat, a>u kapaklar., yanaklar ve/vcy;ı anlekübital ve neleyen burun kanamaları gastrointestinal kanamalardır. Mukozal
,p) 11. ı| ıi in :>l»ı Deksin al bölgelerde (ululum olur. Son olarak li telenjiektazilerin gerçekten AV bağlantıları olması kanama eğili
ar !eteıi|ieklazılei' kııtaıiöz iııllamasyoıı alanlarında bulunur. Ör mini açıklamaya yardımcı olur.
neğin dıskmd lupus lez.yonlan üzerinde sıklıkla telenjiektaziler var H İPO PİG M EN TA SYO N (Tablo 57-9) Hipopigmentasyon
ili. bozuklukları diffüz veya lokalize olarak sınıflandırılır. Diffüz hipo-
1‘ınkıloılerma I) rctikiile hipo ve hiperpigmentasyon 2) epider
Tnlılo 57-g Hipopigınentasyonun nedenleri
mimi 57-H 'VlcııjicUla/ilonıı Dedenleri
I. Primer deri hastalıkları II. Sistemik hastalıklar
I, Pimer deri luı.sıalıklurı 11. Sistem ik hastalıklar A. Diffüz A. Yaygın
A. Lineer A. Lineer I. Jeneralize vitiligo I. Oculocutaneous albi
t. Akne rosacea !. Carcinoid B. Lokalize nism
2. Aktinik hasarlımmış 2. Ataxia-telangiectasia 1. idiyopatik guttat hipo- a. Hermansky-Pudlak
ileri 3. M astocytosis melanoz sendromu"
3. Vcnöz hipertansiyon B. Poikiloderma 2. Postinflamatuari> b. C h e d ia k -H ig a s h i
4. Esansiyal telenjiektazi 1. Dermatomyositis 3. Tinea (pityriasis) versi- sendromu*
B. Poikiloderma 2. X eroderm a pigm ento kolor B. Localized
1. İyonize radyasyon sum 4. Vitiligo 1. Vogt-Koyanagi-Harada
2. Poikiloderma vasculare 3. Kutanöz T hücreli 5. Kimyasal lökoderma 2. Skleroderma
atrophicans lenfoma 6. Nevus depigmentosus 3. Melanoma-ilişkili löko-
<_'. Spider angioma C. Hasınm sı 7. Piebaldism demıa
1. İdiyopatik 1. Skleroderma 4. Tuberous sclerosis
2. Gebelik D. Periungual 5. Hypomelanosis
1. Lupus eritematozus (Ito/mosaicism)
2. Skleroderma 6. Sarcoidosis
3. Dermatomyozit 7. Tuberculoid and inde
E. Papüler terminate lepra
I. Hereditary hemorrhagic 8. Kutanöz T cell lenfoma
telangiectasia
F. Spider angioma
a İrombosil depo defekli ve ceroid-benzeri maleryal. depolanmasına ikincil reslricli-
ve akciğer hastalığı
1. Siroz
^ Dev lizozomal grandiler ve yineleyen ennfeksiyontar
320 ?I H a s ta lık la r ın A n a B u l g u l a r ı v e 'rz k d i m Ş e k i l l e r i T u b ero u s s c le r o s i s d e en erken deri bulgusu ash leaf spot’tur. Bu
lezyonlar sıklıkla doğumda mevcuttur ve genellikle çok sayıdadır.
pigmentasyonun klasik örneği oculocutaneous albinism’dir (OCA). Özellikle deri rengi açık olanlarda lezyonların saptanmasında Wo
En sık formları tyrosinase gen (tip I) veya P gen (tip II) de mutas- od lambası muayenesi gerekli olabilir. Bu bölgelerde pigment azal
yona bağlıdır; Tip IA OCA’li hastalarda enzim aktivitesinde total mış olmakla birlikte tümüyle eksiklik gözlenmez. Ortalama boyut
eksiklik vardır. Doğumda farklı formdaki OCA beyaz saçlar, gri- ları 1-3 cm olup poligonal veya girintili-çıkmtılı pval şekillidir.
mazi gözler ve pembe-beyaz deri gibi özellikleriyle benzerlikler Hastanın adenpma sebaceum (yüzün multipl angiofibromlan), un
gösterebilir. Tyrosinase aktivitesi olmayan hastalarda bu fenotip gual ve gingival fibrpmlar, alında fibroz plaklar, kpnnektif dpku ne-
özellikleri sürdürülmekle birlikte azalmış aktivite veya P gen mu- vusları (shagreen patchleri) gibi ek deri bulgulan açısından muaye
tasyonlan olanlar yaşla birlikte gözlerde, saçlarda ve deride bir ne edilmesi önerilir. Saçlı deride yerleşen ash leaf spptun, gri-beyaz
miktar pigmentasyon kazanabilirler. Pigment oluşumunun derecesi saçlardan eluşan iyi sınırlı patch anlamına gelen p o li o s i s neden ola
ırksal zemin fonksiyonuna ve hastaların mevcut durumunun birin cağını hatırlamak önemlidir. Nöbetler, mental retardasyon, merke
ci derece akrabaları ile karşılaştırıldığında pigmenter dilusyona da zi sinir sistemi ve retinal hamartomlar, renal angiomyolipomalar ve
bağlıdır. kardiak rhabdomyomalar internal belirtilerdir. Son bulgu tuberosk-
OCA’de göz bulguları hipopigmentasyonun derecesi ile uyum lerozlu çocukların(<l 8 yaş) % 60’dan fazlasında ekokardiografı ile
lu olup görme keskinliğinde azalma, nistagmus, fotofobi ve mono- saptanabilir.
küler görmeyi kapsar. Yaygın vitiligo, phenylketonuria ve ho- Doğumda mevcut olan iyi sınırlı hipomelanozis olan n ev u s d e
mocystinuria yaygın pigmenter dilüsyonun diğer sık görülmeyen p ig m e n to su s değişkenlik göstermez. Genellikle tekbir dairesel ve
nedenleridir. Yaygın vitiligoda melanositler etkilenen deride mev ya dikdörtgen biçimli lezyonlar olmakla birlikte zaman zaman der-
cut değilken, OCA’de melanositler bulunmakla birlikte aktiviteleri matomal veya sarmal yapıya da sahiptir. Sık görülen bu durumu
düşüktür. Uygun laboratuar tesleri diğer metabolik bozuklukların özellikle çok sayıda lezyon olduğunda ash leaf spotlardan ayırt et
elenmesini sağlar, mek önemlidir. H y p o m e la n o s is o f I t o ’d a girdabımsı ve çizgisel hi-
L o k a liz e h ip o m e la n o z is in ayırcı tanısı id io p a th ic g u tta te h y p o - popigmentasyon bir mermer yapısını andırır tarzda birbirlerine pa
m e la n o s is , p o s tin fla m m a to r y h y p o p ig m en ta tio n , tin e a (p ity r ia s is } ralel dağılım gösterir. Lezyonlar zamanla ilerleyebilir veya gerileye
v e r s ic o lo r , v itilig o, k im y a s a l le u k o d e r m a , n ev u s d e p ig m en to su s bilir ve hastaların 1/3 ünden fazlasında kas-iskelet sistemi (asimet
(aşağı bakınız) ve piebaldism gibi primer deri hastalıklarım kapsar ri), santral sinir sistemi (nöbetler ve mental retardasyon) ve göz
(Tablo 57-9). Bu grup hastalıklarda tutulan alanlar pigmentasyonu (strabismus ve hipertelorism) gibi yapılan içine alan bağlantılı anor
azalmış veya pigmente olmayan makul veya patchlerdir. Vitiligolu mallikler bulunur. Bu hastalarda kromozomal mosaicism saptan
hastalarda hypothyroidism, Graves hastalığı, pemisyöz anemia, mıştır; bu durum herbiri farklı bir pigment potansiyeline sahip ilk
Addison hastalığı, uveitis, alopecia areata, kronik mucocutaneous melanositlerin iki klonun göçü sonucu olduğu hipotezini destekler.
candidiasis, and the polyglandular otoimmtin sendrom (tip I ve II) Lokalize alanlarda pigment azalması sıklıkla kutanöz inflamas-
gibi çeşitli otoimmün hastalıkların insidansı artmıştır. Tiroid gland yonun bir sonucu olarak görülür (Tablo 57-10) ve CTCL da olduğu
hastalıkları en sık ilişkili hastalık olup vitiligolu hastaların % 30’un gibi sarkoidozun (bakınız" papulonodüler deri lezyonlan") aktif
dan fazlasında oluşur. Dolaşan otoantikorlar sıklıkla saptanır ve an- lezyonlan üzerindeki deride de gözlenir. Deri enfeksiyonlarında da
tithyroglobulin, antimicrosomal, antiparietal hücre antikorları bun hipopigmentasyon bozukluklan mevcuttur ve tuberculoid leprada
ların en fazla gözlenenlerdir. anestezi, anhidroz, ve alopesi ile ilişkili birkaç adet asimetrik hipo-
Vitiligoyu destekleyen deri bulguları olan hastalarda Vogt-Ko- melanotik patch vardır. Palpabl sınırdan alman biopsi materyalinde;
yanagi-Harada sendromu, skleroderma ve melanoma-ilişkili leukor mycobacterium leprae içermeyen dermal granulomlar gözlenir.
dermadan oluşan üç sistemik hastalık dikkate alınmalıdır, Aseptik H İPER PİG M EN TA SYO N (Tablo 57-11) Hiperpigmentasyon
menenjit öyküsü, nontravmatik iiveit, tinnitus, işitme kaybı ve/ve- bozuklukları lokalize ve yaygın olmak üzere iki gruba ayrılır. L o
ya ses duyarlılığı Vogt-Koyanagi-Harada sendromunu düşündürür. k a liz e form epidermal değişiklik, melanosit proliferasyonü veya
Bu hastalarda yüz, saçlı deri pigment kaybının en sık gözlendiği artmış pigment üretimine bağlıdır. Seboreik keratoz ve acanthosis
alanlardır. Sklerodermalı hastalarda görülen vitiligo benzeri löko- nigricans ilk gruba aittirler. Seborerik keratoz sık rastlanan lezyon-
derma tedavi ile depigmente alanlarda perifolliküler maküler nor lardır ancak sıklıkla inflamatuar zeminde aniden çok sayıda lezyo-
mal pigmentasyon şeklinde repigmente olan idiyopatik vitiligoya nun görülmesi, acrochordonlar (skin tag’lar) ve acanthosis nigri
klinik olarak benzer. Kökeni bilinmeyen bu lökodermada tutulan cans beraberliği ile seyreden klinik, sistemik hastalığın belirtisidir.
alanlarda inflamasyon kanıtı olamamakla birlikte altta yatan kon- Bu tablo L e s e r - T r e la t iş a r e ti olarak isimlendirilir ve internal malig-
nektif doku hastalığı aktivitesini kaybederse düzelme olabilir. İdi nite işaret eder. Primer olarak fleksural alanlarda kadifemsi hiper
yopatik vitiligoya zıt olarak melanoma bağlantılı lökoderma göv pigmentasyon olarak gözlenen A c a n th o s is n ig r ic a n s da internal
dede başlar ve bu görünüm metastatik hastalık açısından araştırma malignitenin, çok sıklıklada gastointestinal kanala ait olanların bir
yapılmasını gerektirir. Muhtemelen malign melanositlere karşı ge yansıması olabilir. Hastalan çoğunda Açanthosis nigricans obezite
lişen immün yanıt sonucu normal melanositlerin hasarlanması ile ile ilişkilidir fakat akromegali, Cushing sendromu, Stein-Leventhal
oluşur. sendromu veya insulin-resistant diabetus mellitus (tip A, tip B ve
Piebaldism deri bulguları ile seyredebilen iki sistemik hastalık lipoatrofik formlar) gibi endokrinopatilerin bir yansıması olabilir.
vardır (Tablo 57-10) Bunlar H ir s c h s p r u n g h a s ta lığ ı ve W aard en - Melanositlerin proliferasyonü, le n tig o , m e la n o s itik n ev u s ve
b u rg sen d rom u d u r. Birisi melanositler ve diğeri myenteric gangli m e la n o m (Konu 86) gibi pigmente lezyonlarla sonuçlanır. Erişkin
on hücreleri (Hirschsprung hastalığı) veya işitme sinir hücreleri lerde lentigolann çoğu güneşe maruziyete bağlı olup bu durum lez-
(Waardenburg sendromu) gibi neural crest-kökenli iki elementin yonların dağılımlarını açıklar. Bununla birlikte Peutz-Jeghers ve
anormal emriyonik göçü yada yaşamı her iki hastalık için olası bir LEOPARD sendromlarında [/entigo; ECG anomalileri, primer ile
açıklamadır. Son sendrom piebaldisme ek olarak konjenital senso tim kusuru, oküler hipertelorism; pulmoner stenoz ve subaortik val
rineural işitme kaybı, dystopia canthorum (interpupiller uzaklık vular stenoz; anormal dış genital organlar (cryptorchidism, hypos
normal iken iç kantusun lateral yer değiştirmesi), iris heterokromi- padias); gelişme geriliği; ve sağırlık (sensorineural)] lentigolar sis
si ve burun kökünde genişleme karakterizedir. Waardenburg send- temik bir hastalığın ipucu olma işlevine sahiptir. Multipl lentigolar-
romlu hastalarda DNA bağlayan proteinler encode eden PAX-3 ve da veya LE O P A R D s e n d r o m u n d a yüzlerce lentigolar çocuklukta
M T IF kapsayan iki gende Hirschsprung hastalığı ve beyaz lekeleri gelişir ve tüm vücutta dağılım gösterir. P e u t z - J e g h e r s sen rom lu
olan hastalarda ise endothelin 3, endothelin B reseptör ve S O X -10 hastalarda lentigolar primer olarak burun ve ağız çevresinde, el ve
genlerinin birinde mutasyonlar gösterilmiştir. ayaklarda, ağız mukozasında yerleşir.Yüzdeki pigmente makûller
"'riıln .57-10 liîSLtJ/Kîan, l.-.-knit/.u )
Wood Lambası
Muayenesi (U V-A ;
Klinik Özellikler Maksimum =365 nm) Deri biopsi materyali Patogenez Tedavi
Idiopathic Sık, edinsel, 1 to 4 mm Vitiligodan daha az Epidermal melanin içeriğin Yaşlanmanın bir yansıması Yok
guttate çapında belirginleşme de ani azalma olarak olası somatik mu-
hipomela- Tibia ön yüzü ve ön kol tasyon U V maruziyeti
nosis
Postinfla- Subakut lupusda olduğu Hastalığa bağlıdır. Ge înflamatuar infiltrat tipi spe Melaninin melanositlerden Altta yatan inf-
matuar gibi aktif lezyonlar içinde nellikle viüligodan da sifik hastalığa bağlıdır keratinositlere transfe lamatuar has
hipopig- gelişebilir veya dermatit- ha az belirgindir rindeki blok ödem veya - lığının tedavisi
mentasyon lerdeki gibi Iezyonlann azalmış kontakt zamanına
gerilemesinden sonra ge sekonder olabilir
lişebilir înflamatuar hücrelerin bazal
tabakaya saldırısı sırasında
melanosiüerin hasarlanması
Tinea (pity Sık bir hastalıktır Altın rengi fluorescence Stratum komeumda hifalar Pityrosporum maylannca Selenium sulfide
riasis) ver- Gövdenin üst kısmı ve boyun ve gelişen mayalar stratum komeumun isti (%2.5), topikal
sikolor Şal benzeri dağılım lası imidazoller;
Genç erişkinler Mayalar lipofılik olup C9 veya triazoller
Kaşındığı zaman makûller ile C l l dikarboksilik asit
ince beyaz skuamlar gös üreterek in vitro tirozinazı
terir inhibe ederler
Vitiligo Edinsel, ilerleyici Daha belirginleşme Melanosiüerin yokluğu ve Olası otoimmün fenomen Topikal gluko-
Simetrik alanlarda tam pig- Tebeşir beyazı hafif inflamasyon melanosiüerin hasarlan- kortikoidler,
Periorificial-ağız çevresi, masına yol açar- humoral PUVA; U V-B;
burun çevresi, göz çevre ve/veya hücresel depigmentas-
si, meme çevresi, göbek Alternatif hipotez melana- yon yaygın ise
çevresi, anus çevresi sitlerin kendi kendilerini transplanüar
Diğer alanlar-bilek flek- hasarlamasıdır ve dolaşan
sörleri, distal ekstremite antikorlar veya sitotoksik
ekstensörleri T hücreleri sekonder feno
Segmental formun sıklığı mendir
daha az- tek taraflı, der-
matomal dağılım
Kimyasal Vitiligoya benzer görünüm Daha belirginleşme Melanosit sayısında azalma Özellikle fenol ve catechol- Suçlanan ajana
lükoderma Sıklıkla el sutlarında başlar Tebeşir beyazı veya yokluğu 1er (germisid ve yapıştın- maruziyetten
Kimyasallara maruz kalma cılar) gibi kimyasallara uzaklaşmak
mış alanlşarda satellit lez maruz kalmak melanosit- sonra vitiligo
yonlar leri seçici olarak hasarlar gibi tedavi
Hücresel antijenlerin salın
ması ve dolaşan lenfosit
lerin aktivasyonu satellit
fenomeni açıklayabilir
Piebaldism Otozomal dominant Lökodermada ve hi* Hipomelanotik alanlar—bir Bu alanlarda melanoblast- Yok; zaman za
Konjenital, durağan perpigmente makûl kaç adet veya melanosit lann neural crestten vent man transplant-
Beyaz perçem lerde belirginleşme olmaması ral deriye göçlerindeki 1ar
Hipomelanonozis alanları bozukluk veya melanob-
değişik boyutlarda normal Iasüann yaşama veya
normal pigmente ve hiper- melanoblasüann yaşama
pigmente makûller içerir veya farklılaşma yetersiz
Alının merkezinde, göcde liği
ön yüzünde va üst ve alt Mast/kök hücre büyüme fak
ekstremitelerin orta bölge törü için tyrosine kinase re
lerinde simetrik tutulum. septörü enkode eden c-kit
proto-oncogende mutasyon
NOT; PUVA, psoralenler + ultraviole A ışını; UV-B, ultraviole B.
yaş ile solarken oral lezyonlar kalıcıdır. Benzer ağız içi lezyonlar bulgulanna sahip olabilirler.
Addison hastalığında da gözlenirken koyu pigmente bireylerde Lokalize hiperpigmentasyon üçüncü tipi pigment üretimininde
normal bir bulgudur. Bu otozomal dominant sendromlu hastalar lokal artışa bağlıdır ve efelidler ile cafe au lait makûlleri içerir
(serine threonine kinase geni mutasyonları sonucu) gastointestinal (CALM). Son lezyon çok sıklıkla iki hastalıkla bağlantı gösterir.
kanalın çok sayıda benign polipleri, testiküler tümörler ve gastroin Bunlar neurofibromatosis (NF) ve McCune-Albright sendromlan-
testinal, meme ve jinekolojik kanserlerin gelişme riski artmıştır. dır. C A L M düz, Uniform açık kahverenkli ve 0.5-12 cm arasında de
Lentigolar, kardiak miksomalarla da ilişkili gösterirler ve bul ğişen boyutlardadır. T ip I N F ' li erişkin hastaların yaklaşık % 80’i
guları biribiri üzerine binmiş iki sendrom tanımlanmıştır; LA M B altı veya daha çok sayıda 1.5 cm ’den daha büyük çapta CALM sa-
sen d ro m u (lentigolar, atrial miksoma, mukokutanöz miksoma ve hiptir.Ek bulgular neurofibroma bölümünde tartışılmıştır (bakınız
blue nevus) ve N A M E se n d r o m u [nevus, atrial miksoma, myxoid "Papülonodüler deri lezyonları") M cC u n e-A lb rig h t sen d rom lu [ pol
neurofibroma ve efelid (freckle)] Bu hastalar Cushing sendromu, yostotic fibrous dysplasia ile bir G protein (Gsa ) geninde bir mu-
akromegali veya seksüel erken gelişim gibi endokrin aşın aktivite tasyon aktiflenmesi için mosaicism nedeni ile kızlarda erken pu-
322 mentasyon gözlenir, tırnak distrofisi, pansitopeni, oral ve anal muko
zanın lökoplakisi eşlik eden bulgulardır. Son bulgudan sıklıkla sku-
Jb io S7-.il Hiper|>İ!'tıı«nta'>yoııun nedenleri amöz hücreli kanser gelişebilir. Gövdede kırbaçlanmiş gibi görünüme
sahip pigmentasyona (lineer çizgiler) ek olarak bleomycin alan hasta
I. Primer deri hastalıkları larda sıklıkla dirseklerde, dizlerde ve elin küçük eklemleri üzerinde hi
A. Lokalize perpigmentasyon vardır.
1. Epidermal değişim Çeşitli sistemik tedavilerin yan etkisi olarak gözlenen lokalize hi
a. Seboreik kcratoz perpigmentasyon, fixed ilaç reaksiyonu [phenolphthalein, nonsteroidal
h. Acanthosis nigricans (obezite)
anti-infllamatuar ilaçlar (NSAIDs), sulfonamidler ve barbituratlar]
c. Pigmente aktinik keratoz
2. Mclanositlerin proliferasyonu oluşumunu içerir ve bunlar melanin ile kompleks oluşturabilir (antima-
a. Lentigo laryal). Fixed ilaç erüpsiyonlan aynı bölgede tekrarlar; lezyonlar daire
b. Nevus sel eritem alanlan olarak başlar, büle dönüşüm olabilir ve sonuçta kah
c. Melanom verengi makûller haline dönüşerek iyileşir. Erüpsiyon suçlanan etkenin
3. Artmış pigment üretimi uygulanmasından sonra saatler içinde gözlenir ve sık rastlanan lokali-
a. Ephelidler (freckles) zasyonlan genital organlar, ekstremdeler ve ağız çevresidir. Chloroqu-
b. Cafe au lait makul
ine ve hydroxychloroquine tibia ön yüzünde , sert damakta ve yüzde
B. Localize ve diffuz
1. İlaçlar gri-kahverengiden mavi-siyaha kadar değişen tonlarda renk değişikli
II. Sistemik hastalıklar ğine neden olur. Uzamış minocycline uygulamalarında inlamasyoiı
A. Lokalize alanlarında ve alt ekstremiterde mavi makûller görülebilir. Oral kont-
1. Epidermal değişim raseptifler içindeki estrojen özellikle yanaklarda, dudak üstünde ve
a. Seboreik keratoz (Leser-Trelat işareti) alında simetrik kahverengi patchier ile karakterize melazmaya neden
bı Acanthosis nigricans (paraneoplastik endokrin hastalıklar) olabilir. Benzer değişiklikler gebelikte, hyantoin alan hastalarda ve
2. Melanositlerin proliferasyonu
erişkin Gaucher hastalarında gözlenir, Son hastalıkta alt ekstremiteler-
a. Lentigolar (Peutz-Jeghers ve LEO P A R D sendromları; xero
de distallerinde de hiperpigmentasyon vardır.
derma pigmentosum)
b. Nevus [Camey kompleksi (LAM B ve N A M E sendromları)]0 D iffiiz form hiperpigmentasyonda derinin koyulaşması tüm vücut
3. Artmış pigment üretimi ta eşit yoğunlukta olabilir yeya güneş gören bölgelerde artış gösterebi
a. Cafe au lait macules (neurofibromatosis, McCune-Albright lir. Diffüz hiperpigmentasyonun nedenleri endokrin, metabolik, oto
sendromu* *1) immün ve ilaca bağlı olanlar olmak üzere dört gruba ayrılabilir. Sıklık
b. Urticaria pigmentosac la hiperpigmentasyonla ilişki gösteren endokrin bozuklukluklar; A ddi
4. Dermal pigmentasyon so n h a stalığ ı. N elson sen drom u ve Ektopik ACTH sendromdur. Bu
a. Incontinentia pigmenü
hastalıklarda artmış pigmentasyon diffüz olmakla birlikte palmar çiz
b. Dyskeratosis congenita
gilerde, friksiyon alanlarında, skarlarda ve oral mukozada daha belir
B. Difffiz
1. Endokrinopatiler gindir. Hipofız hormonlarından a-MSH (melanosit-stimüle edici hor
a. Addison hastalığı mon) ve ACTH’ın aşırı üretimi melanosit aktivitesinde. bir artışa yol
b. Nelson sendromu açabilir. Bu peptitler proopiomelanocortin geninin ürünü olup benzer
c. Ectopic A C T H sendromu amino asit dizilerine sahiptirler örneğin a-MSH ve ACTH 13 amino
2. Metabolik asitleri ortaktır. Cushing hastalıklı veya hipertiroidismli hastalann kü
a. Porphyria cutanea tarda çük bir grubu yaygın hiperpigmentasyona sahiptir.
b. Hemochromatosis
Hiperpigmentasyonun metabolik nedenleri arasında p o rp h y ria cu
c. Vitamin B j 2 , folate eksikliği
ta n ea tard a (PCT), h em o ch ro m a tosis, vitam in B 12 eksikliğ i, f o l i c a s id
d. Pellagra
e. Malabsorpsiyon, Whipple hastalığı eksikliğ i, p e lla g r a , m ala b so rb siy o n ve W hipple h astalığ ı bulunur.
3. Metastatic melanoma ikincil melanozis PCT’lı hastalarda (bakınız "vesikül/bül") deri koyulaşması güneş gö
4. Otoimmün ren alanlarda gözlenir v e porfirinlerin fotoreaktif özelliklerinin bir gös
a. Biliary siroz tergesidir. Hemochromatosisli hastalann derilerindeki artmış demir
b. Skleroderma düzeyi melanin pigment üretimini uyanr ve klasik bronz renk oluşu
c. POEMS sendromu
muna neden olur. Pellegralı hastalar nicotinic acid (niacin) eksikliğinin
d. Eosinophilia-myalgia sendromu
sonucu olarak özellikle güneş gören alanlarda kahverengi bir deri ren
5. İlaç and metaller-
gine sahiptirler. Artmış pigmentasyon alanlannda ince vernik benzeri
a aynca lentigo. skuamlar vardır. Bu değişiklikler B6 vitamin eksikliği olan hastalarda,
* Polyostotic fibröz displâzi
c bakınız "Papulonodular deri lezyonlan." fonksiyone carcinoid tümörlerde (artmış niasin tüketimi) veya isoni-
azid alımında da gözlenir. Whipple hastalığı olan hastalann ortalama
berte] hastalardaki CALM, NF’lu hastalardakilerle karşılaştırıldı % 50’sinde diyare, kilo kaybı, artrit ve lenfadenopati ile ilişkili yaygın
ğında genellikle daha büyük, daha düzensiz sınırlı ve orta hattı geç hiperpigmentasyona sahiptirler. Yaygın koyu mavimsi renk metastatik
meyen tarzdadır. CALM, pulmoner stenoz (Watson syndrome), tube melanoma ikincil mealonozisli hastalarda gözlenir. Dermisde tek hüc
rous sclerosis, LEOPARD sendromu ve ataxia telangiectasia ile de iliş re metaztazı sonucu renk oluşumu veya dolaşan melanin prekürsörle-
ki gösterir fakat birkaç lezyon normal insanlarda bulunabilir. rinin konsantrasyonumun yüksekliği sonucu yaygın melanin birikimi
Incontinentia pigmenti, dyskeratosis congenita, and bleomycin tartışmalı konular olmakla birlikte son teoriyi destekleyen daha fazla
pigmentasyonunda lokalize pigmentasyon; birincisinde girdabımsı, kanıt vardır.
İkincisinde retiküle ve üçüncüsünde kırbaçlanmış gibi görünüm oluş Yaygın hiperpigmentasyonla ilişkili otoimmün hastalıkların en
tururlar. X ’e bağlı dominant bir hastalık olan incontinentia pigmentli sık görüleni b ilia r y c ir r h o s is ve s c l e r o d e r a olup bazen her iki has
hastalarda bebeklik döneminde lineer düzen gösteren vesikül ve büller talık aynı hastada gözlenir. Deri özellikle güneş gören alanlarda ko
, verrüköz papüller bulunabilir. Çocukluk döneminde gövdede paralel yu kahverengidir, Biliary cirrhosis’da hiperpigmentasyona pruritus,
girdaplar ve çizgisel hiperpigmentasyon gözlenir bazen ekstremiteler- sanlık ve xanthoma’lar eşlik ederken scleroderma’ya ekstremitele-
de çizgisel hipopigmentasyon bulunur. Nöbetler, mental retardasyon, rin, yüzün daha az sıklıklada gövdenin sklerozu eşlik eder. Sclero
retinal vasküler anormallikler ve gecikmiş veya zayıf diş çıkarma eşlik derma tanısı için ek ipuçları telenjiektaziler, calcinosis cutis, Ray
eden bulgulardır. Çizgisel lezyondan alınan biopsi materyali dermal naud fenomeni ve distal ülserasyonlardır (bakınız "Telenjiektaz-
makrofajlar içinde pigment gösterir ("incontinent pigment"). Dyskera ler"). Deri sklerozu ile giden hiperpigmentasyonun ayırıcı tanısı
tosis congenita’da boyun, gövde ve uyluklara atrofık retiküle hiperpig POEMS sendromunu [polyneuropathy; organomegaly (karaciğer,
■l.ıl.ık, lenf nodları); cııciocri no [):ı 111 ies (impotans, jinekomasti); M- v •u-.MiUih.ıuı -P-iu.ikd 323
!ıı<ılcin; ve deri değişiklikleri| içerir. Deri değişiklikleri hiperpig-
nıculasyon. deri kalınlaşması, hipertirikoz ve anjiomlardan oluşur. Vezikül ve büller kontakt dermatitin hem allerjik hem de irritan
L-Iryptophaıı içeren maddelere bağlı geliştiği düşünülen eosi- formlarında da (Konu 56) gözlenir. Çizgisel düzende veziküler lez-
ııııplıilia-myalgia sendromu 1980’li yılların sonlarında tanımlan yonlar bulunduğu zaman eksojen nedenden şüphelenilmelidir. İlaç
mıştır. Pigmente alanlar üzerinde ek olarak makülopapüler dökün alımına ikincil büllöz hastalıklar; fototoksik döküntüler, izole bül,
tüler, alopesi, büyük skleroderma benzeri sertlikler vardır. toksik epidermal nekroliz ve eritema multiformeyi içine alan çeşit
Haçlar ve metallere bağlı yaygin pigmentasyon çeşitli meka li formlarda olabilir(Konu 59) Klinik olarak fototoksik döküntüler
nizmalarla melanin pigment oluşumunun uyarılması, ilacın veya de güneş gören yerlerde abartılı güneş yanığı benzeri tablo ile yay
ınciabolitlerinin melanin ile kompleks oluşturması ve dermişte bi- gın eritem ve bül bulunur. Bu durumla en çok ilişkili ilaçlar; thiazi
ı iken ilaca bağlı gelişebilir. Busulfan, cyclophosphamide, uzun sü- des, doxycycline, sulfonamides, NSAID ve psoralenlerdir. Fototok
ıeli yüksek doz ACTH ve inorganik arsenik pigment üretimini uya- sik döküntünün gelişimi hem ilacın hem de UV-A ışınının dozları
ı n. Melanin içeren kompleksler veya hemosiderin ile ilaç ya da ila na bağlıdır.
nı ınelabolitleri chlorpromazine ve minocycline alan hastalarda Toksik epidermal nekroliz (TEN) yaygın eritem alanları üzerin
M'iiilür. Uzun süre yüksek doz chlorpromazine alan hastalarda gü de bül ve daha sonra soyulma ile karakterizedir. Bu durum geniş
ne-, giireıı derinin yanında konjunktivalarda da mavi-gri renk olu- alanlarda soyulmuş deri ile sonuçlanır. Epidermal nekrozun yay
.linin. Minocycline alan hastalarda güneş gören alanlarda yaygın gınlığının bir işlevi olarak sepsis gibi morbididitesi ve mortalite ol
mim gri, çaıııurumsu görünüm ek olarak müköz membranlada, dukça yüksektir. Ek olarak bu hastalarda müköz membranlar ve
dişlerde, tırnaklarda, kemiklerde ve tiroid bezinde pigmantasyon barsak kanalı tutulumu da olabilir. İlaçlar TEN ’in primer nedenidir
' le n Aıııiodarone uygulaması güneş gören deride hem fototok- ve phenytoin barbituratlar, sulfonamidler, penisilinler ve NSAID
iIndökümü (abartılı güneş yanığı) hem de kahverengi veya mavi çok sık suçlananlardır. Ciddi akut graft-versus-host hastalığı (evre
li inik değişikliğine yol açabilir. Bu son durumda biopsi materya 4) TEN ’a benzeyebilir.
linde Ii|iul. aıııiodarone ve onun metabolitlerinin intralizozamal bi Erythema multiforme'ât (EM ) primer lezyonlar pembe-kırmızı
ni-.........temsil eden dermal makrofajlarda sarı-kahverengi granül- makûller ve ödemli papüller olup lezyonların merkezlerinde vezikül
tı ı ;n'/Icnir. ilaçların veya metallerin deride gerçek birikimleri; gü olabilir. EM tanısında ipucu ilaca bağlı morbiliform ekzantem aksi
me, ı.ııeyıia) ile deri mavi-gri renkte, altın (chrysiasis) ile deri kah- ne lezyonların merkezinin koyu menekşe renginde olması veya pe-
II ti 'iıleu uıavi-griyc kadar değişen renkte ve clofazimine ile de- teşi içermesidir. Hedef veya iris lezyonları da EM için karakteristik
■- i ıım11 / misi kahverengi görülür. Bağlantılı hiperpigmentasyon gü- olup sentrifugal dağılımlı aktif merkez ve kenarların kombinasyonu
, ,..... ıı alanlarda artış gösterir ve gözlerdeki renk değişikliği al- sonucu oluşulan Bununla birlikte tanı için iris lezyonlannın varlığı
: e ı kleı.i), ı lofazimiıı (koııjuııktiva) ile görülür. gerekli değildir. Distal ekstremdeler, müköz membranlar (oral, na
\ I- SI K İ J./ IU IL (Tabic 5 7 -1 2 ) Derinin sıvı içeren Iczyııııları zal. oküler ve geııilal) lıılıılııııı açısından tcrcilı edilen alanlardır.
U", mİ.ıı ma mire ve/.ikül (< 0 .5 eni) veya hiıl ( -0.5 eni) olarak isini Dudaklında lıeınmajik kııılluı Herpes siıııplcks. peıııligııs vulgaris
teıiılıı ıln Primer vesikiıln İnilin/, hastalıklar /nr/ı///<;n.s ih /ço/h , m - paı.ıuei'jıl.ıslıe peıııligııs için o ld u ğ u kadar E M içinde karakteris-
' i i I(/ / 1; i i s /ı /v//ı/ı,ç//v </ \llınıı.ıli'\ıı\, ıı, ınr, ıpl,n/ıı ,”ı'/ıı/ iık in . A icş. Kırıklık. Imğa/. ağrısı ve öksürük crüpsiyon öncesinde
h: /'in I'IIII: nl \ / n■/11// 1;, •/./ İni p f , ee W,ı/n m/ , . n ,1 İn, sıı jn ."(//; 1 o. ■ \e\,ı eıu p sıy m ıla İmlikle görülebilir. Eritema multiforme lezyonları
:,l. n i l 1: rf ıı, l,-ı i m ‘I ym \ lıııll,ı;,ı !ı>iı,ı I ; \ hır- hılıpn 1 ,/,ı ınnlıln g en ellik le i (ı lıalialık siiıeçtc düzelebilir fakat yineleyebilir.
I" 1 / s llji'l 1ı;ı\ I 1 . ılı, .ıhı 1 kimli -5 1 S ııM ö ııa u ıid lc r. phenytoin, barbituratlar, penicillinler ve carba-
ıııa/epiııe gibi ilaçlar eritema multiformeye neden olabilir ancak
-; ' .• fi». . i i , ı'ı 1-1 M.il özellikle genç erişkinlerde olmak üzere hastaların çoğunluğununda
'.V«l İMHM/iM-.*// II tı<'mnk n.ısi.ıhklnr ııedeıı değildirler. Herpes simpleks enfeksiyonları özellikle bu yaş
(!î5K<-.( } ; ; S.il ıl-liilı 1/ lı,|\ \ ( Mı<111111)1111 grubunda E M ’nin en sık nedenidir ve lezyonlar viral döküntüden 7-
•■♦îlik) »M‘.'tıııı tMiHIM1 1. Paraneoplastic pemfıgus" 12 gün sonra gözlenir. EM ile ilişkili diğer enfeksiyon etkenleri;
1 IVu|f|,l,r,;| H. inleksiyoular Mycoplasma pneumoniae, dimorphic mantar ve çeşitli viruslardır
1İHİIıM ı\ |M ' 1' t|111|)M11(K' 1. Deri embolisi* (echovirus, coxsackievirus, Epstein-Barr ve influenza) EM; BCG,
i 1l'M|M'NI-'CSİ.IİİOIIİS^ C. Metabolik
poliomyelit veya vaccinia virusları ile aşılama, radyasyon tedavisi
ı. ( it ,ııı ıci.ıl ]icıııphig’(iî(l/' 1. Diabetik bül" *
S. 1Jeı 11kii 11is lıerpetilör- ve çevresel toksinlere maruz kalmayı izleyerek de gelişebilir.
2. Porphyria cutanea tarda*
ınis'1-' 3. Porphyria variegata* Primer vesikülo-büllöz hastalıklara ek olarak hipersensivite re
<ı. I.iııcııı- lgA hastalığı* 4. Pseudoporphyriab aksiyonları, bakteriyel ve viral enfeksiyonlar da vesikül ve bül olu
7. Akkiz. epidermolizis bül- 5. Hemodiyalizin büllöz şumuna neden olabilirler. Bu tip döküntüye neden olan en sık göz
loza hJ dermatozu* lenen etkenler Herpes simpleks (Konu 182) herpes varicella-zoster
Sekonder vezikülobüllöz D. İskemi
(Konu 183) ve stafilokokkus’dur(Konu 139).
hastalıklar 1. Koma bülü
Stafılokoksik soyulmuş deri sendromu (SSSS) ve biillöz impeti
1. Kontaktı"
2. Eritema multiforme" * go; stafilokokkus (phage grup II) enfeksiyonu ile ilişkili iki vesikü
3. Toksik epidermal nekro- lo-büllöz hastalıktır. SSSS’da başlangıç bulguları yüzde, boyunda,
liz* gövdede ve intertrigiııöz bölgelerde kızarıklık ve hassasiyettir. Bu
Infections nu kısa süre dayanabilen gevşek büller ve doku ölümü veya yüze-
1. Varicella/zoster",f yel epidermisin soyulması izler. Daha sonra karakteristik olarak
2. Herpes simpleks"'1-
ağız çevresinde krutlu alanlar gelişir. SSSS’nun ,TEN'den ayırı
3. Enteroviruses, örneğin el
mında; daha genç hasta grubunun etkilenmesi, bül oluşumunun da
ayak ağız hastalığı
4. Stafilokoksik soyulmuş ha yüzeyel tabakalarda olması, oral lezyonların olmaması, kısa sü
deri sendromu"-^ reli seyir, daha düşük morbidite ve mortalite, ilaçlarla değil stafilo-
5. Büllöz impetigo" kokkal exfoliative toksin ("exfoliatin' ) ile ilişki gibi özelliklerden
11 iiitraepidermal yararlanılır. SSSS'nun hızlı tanısı TEN ’un aksine bül çatısının fro
* Subepidemıal zen section’ı veya bül içeriğinin exfoliatif sitoloji ile yapılabilir.
' Gluten enteropatisi ile ilişki SSSS'da enfeksiyon alanı genellikle deri dışındadır (konjunktiva,
Uııltamatuar harsak hastalıktan ile ilişki
rinore. otitis media, faranjit. tonsillit) ve deri lezyonları sterildir oy
'' Sistemik de olabilme
1Erişkinlerde, böbrek yetmezliği ve baskılanmış immünite ilişki saki büllöz impetigoda enfeksiyon alanı deri lezyonlarıdır. İmpeti-
324 II Hastalık! arın Ana bulgulan ve rakamı Şekilleri sonra döküntüler kulak arkasından, alında saç çizgisinden başlar ve
sonra gövdeden aşağıya yayılır ve sıklıkla lezyonlar birleşir. 2) Kı
go SSSS’dan daha lokalize ve genellikle bal rengi krutlara sahiptir. zamıkçık: Alından ve yüzden başlar ve sonra gövdeden aşağıya
Bazen yüzeyel pürülan büllerde oluşabilir. Gram negatif enfeksiyo doğru yayılır ve lezyonlar aynı biçimde gerilerler. Retroauriküler,
na bağlı deri embolisinde izole büller bulunabilir fakat lezyonlann suboksipital lenfadenopati döküntüye eşlik eder. 3) E ry th em a in
zemini purpurik veya nekrotik olup ülserleşebilirler (balanız "pur fe e t i o s u m (beşinci hastalık): Yanakların eritemini izleyerek ekstre
pura") mitelerde retiküler görünümde döküntü oluşur. Parvovirus B 19 en
Diabetus mellitus, renal yetmezlik ve porfîrianın içinde bulun feksiyona sekonderdir ve erişkinlerde birlikte artrit görülebilir.
duğu çeşitli metabolik hastalıklar bül oluşumu ile ilişkilidirler. Kızamık ve kızamıkçık aşılanmamış genç erişkinlerde gözlenir.
Azalmış kan akımına bağlı lokal hipoksi de bül oluşumuna neden Atipik form kızamık, ölü kızamık aşısı veya canlı aşıyı izleyerek
olabilir bu durum komadaki hastalarda (koma bülü) basınç alanla ölü aşı ile immünize edilmiş erişkinlerde görülür. Klasik kızamığın
rında bül gelişimini açıklar. D iabetus mellitusda normal deri üze aksine atipik kızamık döküntüleri el içleri, ayak tabanı, el bilekle
rinde berrak vizköz sıvı içeren gergin büller ortaya çıkabilir. Lez- ri, parmak eklemleri üzerinde başlar ve lezyonlar purpurik olabilir.
yonlar 6 cm çapma kadar ulaşabilir ve distal ekstremitelerde loka Atipik kızamıklı hastada pulmoner tutulum olabilir ve oldukça has
lize olurlar. Porphyrianın değişik tipleri olmakla birlikte en sık de ta görülürler. Rubelliform ve roseoliform döküntüler E p s te in -B a r r
ri bulgusu veren form PCT dır. Güneş gören alanlarda ( primer ola v iru s (hastaların % 5 - 15’inde), e c h o v ir u s , c o x s a c k ie v ir u s ve a d e
rak yüz ve eller) deri oldukça frajildir ve travmalar erozyonlara ve n o v iru s enfeksiyonları ile ilişkilidir. Spesifik IgM antikorlarının
gergin veziküllere neden olur. Bu lezyonlar skar ve milia oluşumu saptanması veya IgG antikorlarında 4 kat yükselme doğru tam ko
ile iyileşirler. Milia epidermoid inklüzyon kistleri olup; katı, 2-3 nulmasını sağlar. Bazen makülopapüler döküntü ilaç-viral etkileşi
mm, beyaz veya san papüllerdir. Diğer bulgular lateral malar böl mi sonucu oluşur. Örneğin infectious mononucleosis’li hastaların
gelerin (erkeklerde) veya yüzün (kadınlarda) hipertrikozu, güneş % 95 ’ inde ampisilin verildiğinde döküntü gelişir.
gören alanlarda hiperpigmentasyon, katı sklerotik plaklar olabilir. R ic k e tts ia ve m e n in g o c o c c u s enfeksiyonlarının erken dönemle
İdrar uroporphyrin’lerinde yükseklik tanıyı doğrular ve bu uro rinde, purpura gelişiminden önce lezyonlar eritemli maküler ve pa-
porphyrinogen decarboxylase aktivitesinin azalması sonucudur. püler olabilmesi önemlidir. Bu su çiçeği olgularında veziküller ge
Arttırıcı etkenler alkol, demir, klorlu hidrokarbonlar ve hepatit Ç lişmeden önce de vardır, Makülopapüler döküntüler erken dönem
enfeksiyonudur. H IV e n fe k s iy o n la r ı, erken sekonder sifiliz , tifo id a t e ş ve a ku t g ra ft-
PCT aymel tanısı; 1) porphyria variegata: PCT deri bulguları v e r s u s -h o s t h a s t a lığ ı ile ilişkilidir. Son hastalıkta lezyonlar sıklıkla
na ek olarak akut intermittent porphyria’nın sistemik bulgularına el içlerinde ve ayak tabanlarından başlar, tifoid ateşe bağlı maküler
sahiptir. 626 nm’de plazma porphyrin fluorescence emission’u ta- rose spot’lan primer olarak gövdenin ön kısmını tular.
nışaldır. 2) İlaca bağlı büllöz fotasensivite (pseudoporphyria): Kli Prototipik scarlatiniform döküntü, kızılda görülür ve grup A ft-
nik ve histolojik bulgulan PCT’ya benzer ancak porphyrin’ler nor hemolytic streptococcal enfeksiyonlarda, çok sıklıklada farinjitte
mal olup etyolojik ajanlar naproksen, furosemide, tetracycline ve ürettilen erythrotoxin’e bağlıdır. Bu döküntü diffüz eritem ile ka-
nalidixic acid’tir. 3) Hemodiyalizin büllöz derm atozu: Hemodiya rakterize olup boyun ve gövdenin üst kısmında, kırmızı renkli pe-
lizdeki kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda, PCT ile aynı gö rifolliküler küçük alanlar şeklinde başlar. İlave bulgular; beyaz çi
rünümde oluşur ancak porfîrinler genellikle normal bazen sınırda lek dili (beyaz dil ve kırmızı papilla) izleyerek kırmızı çilek dili
yüksektir. 4) Hepatoma ile ilişkili PCT, hepatik karsinoma ve he (kırmızı dil ve kırmızı papilla), damakta peteşi, ağız çevresinde be
modiyaliz 5) Akkiz epiderm olysis bullosa (Konu 58) yazlıkla beraber yüzde kırmızılık, antekübital bölgede çizgisel pe
EKSANTEMLER (Tablo 57-13) Ekzantem akut yaygın dö teşi ve döküntünün başlamasından 5-2 0 gün sonra avuç içinde ve
küntü ile karakterizedir. Eritematöz makûller ve papüller (morbili- ayak tabanında deskuaınasyondan oluşur. Avuç içinin ve ayak taba
form) ve birleşerek solan eritem (scarlatiniform) iki sık görünüm nının benzer deskuamasyonu toksik şok sendromunda, Kawasaki
dür. M orbiliform döküntüler genellikle ilaçlara veya viral enfeksi hastalığında ve ciddi ateşli hastalıklardan sonra görülebilir. Stafilo-
yonlara bağlı gelişir. Örneğin penisilinler, sulfanamidler, phenyto- loklann belirli tipleri de erythrotoxin üretir ve antistreptolysin O
in veya altın alan hastaların %5’ten fazlasında makülopapüler dö titrelerinde yükselme yapmaksızın streptococcal kızıl gibi benzer
küntü gelişir. Eşlik eden işaretler pruritus, ateş, eozinofîli ve geçi klinik bulgulara neden olur.
ci lenfadenopatidir. Benzer makülopapüler döküntüler klasik ço T o k sik ş o k se n d r o m u n d a (TSS), stafilokokkal (phage grup I)
cukluk viral ekzantemlerinde görülür. Bu ekzantemler: 1) Rubeoİd enfeksiyonları enterotoksinin yanında bir eksotoksin (TSST-1) üre
(kızamık): burun akıntısı, öksürük ve konjunktiviti izleyerek buk- tip ateş ve döküntüye neden olur, Başlangıçta olguların çoğunluğu
kal mukozada Koplik lekelerinden oluşan öncü semptomlardan tampon kullanan menstruasyonlu kadınlar olarak bildirilmiştir. Bu
nunla birlikte yaralar ve vajiniti içeren diğer alanların enfeksiyon
Tablo 57-13 Eksaııtemlerin nedenleri ları TSS’na neden olabilir. TSS’nun tanısı klinik kriterlere (bölüm
139) yapılır ve bunların üçü mukokutanöz alanları kapsar. Klinik
I. Morbilliform
A. İlaçlar kriterler: 1) ateş 2) derinin diffüz eritemi 3) hastalığın başlangıcın
B. Viral dan 1-2 hafta sonra avuç içi ve ayak tabanının deskuamasyonu 4)
1. Kızamık (measles) hipotansiyon ve 5) gasrointestinal kanal, kaslar, böbrek, karaciğer,
2. Kızamıkçık CNS, hematolojik (trombositopeni) ve müköz membranlan kapsa
3. Erithema infeetiosum yan üç veya daha fazla organ sisteminin tutulumudur. Müköz
4. Epstein-Barr, echovirus, coxsackievirus ve adenovirus
membran tutulumu vajinanın, orafarinksin veya konjunktivanın hi-
5. Erken dönem HIV
C. Bakteriyel
peremisi ile karakterizedir. Benzer sistemik bulgular s t r e p t o k o k k a l
1 . Tıfoidateş t o k s ik ş o k -b e n z e r i s e n d r o m d a tanımlanmıştır. (Konu 140) bununla
2. Erken sekonder sifiliz birlikte ekzantem alta yatan enfeksiyonun sıklıkla yumuşak dokuda
3. Erken rickettsia olduğu stafilokokkal enfeksiyona bağlı T SS’dan daha az gözlenir
4. Erken meningococcus K a w a s a k i h a s ta lığ ın d a deri döküntüleri (mukokutanöz lenf no-
D. Akut graft-versus-host hastalığı
du sendromu) (Konu 317) polimorftur fakat iki en sık formu mor
E. Kawasaki hastalığı
biliform ve scarlatiniformdur. Olguların çoğunluğu 5 yaşından kü
II. Scarlaüniform
A. Kızıl çük çocuklarda görülür fakat erişin olgularda bildirilmiştir. Tanı 5
B . Toksik şok sendromu günden fazla süren ateşe ek olarak 5 kriterin 4 ’nün bulunması ile
C. Kawasaki's hastalığı konulur. Bu kriterler 1) Bilateral konjunktival konjesyon 2) Eksan-
' 57- M I -rlikcr m ıh ıın ı ı 7 / iı: I l a s i . ı i ı k l a n n D e r i f s . - i i p 325
tablo 57-16 Purpura Nedenleri alanlar purpurik olabilir ve daha sonra üzerinde siyah eskan bulu
nan nekrotik hale dönüşebilir. Bü reaksiyonlar daha sık olarak ka
I. Primer deri hastalıklan c. Trombotik trombosito dınlarda subkutan yağ dokusunun bol olduğu meme, karın, kalça
A. Nonpalpable penik purpura
lar, uyluklar ve baldırlarda görülür. Eritem ve purpura tedavinin 3.-
t. Travma d. Warfarin reaksiyonu
lO.günleri arasında gelişir büyük olasılıkla antikoagülan ve proko-
2. Solar purpura 4. Emboli
agülan vitamin K ’ya bağilı faktörlerin düzeylerinde geçici bir den
3. Steroid purpuras» a. Kolestrol -
4. Kapillarit b. Yağ gesizliğin sonucunda oluşur Tedavinin sürdürülmesi önceki lez
5. Livedoid vaskülit? 5. Olası immiin kompleks yonlan alevlendirmez ancak kalıtsal veya edinsel protein C eksik
II. Sistemik hastalıklar a. G a rd n e r -D ia m o n d liği olan hastalarda hem bu özel reaksiyonun hem de purpura fuî-
A. Nonpalpable sendromu (otoeritrosit minansın riski artmıştır. *
1. Pıhtılaşma bozukluktan duyarlılığı) K o le s t r o l e m b o t i s i h e sekonder pufpuragenellikle atherosklerci-
3. Trombositopeni(ITP b. Waldenstrom hiper? tik vasküler hastalıklı hastalann alt ekstremitelerinde görülür. Bü
dahil) gam m aglobulinem ik durum sıklıkla antikoagülan tedaviyi veya arteriogram gibi invaziv
b. Anormal trombosit purpura
vasküler girişimi izler fakat atherom plaklannın parçalanması so
fonksiyonu B. Palpable
nucu spontan olarak da gelişebilir. LİVedo retikülaris, gangren, si-
c. Pıhülaşma faktör ek 1. Vaskiilit
siklikleri a. Lökositoklastik vaskii yanoz, subkutan nodüller ve iskemik liberasyonlar ilişkili diğer
2. Vasküler frajilite lit bulgulardır. Kolestrol yarıklan olan dam arlan göstermek için biop
a. Amyloidosis b. Poliarteritis nodosa si materyalîninden multipl adımh kesitler gerekebilir. Peteşi de y a ğ
b. Ehlers-Danlos sendro- 2. Emboli* e m b o lis in in önemli bir işaretidir ve büyük bir hasarlanmadan 2-3
mu a. Akut meningokokse- gün sonra primer olarak gövdenin üst kısmında oluşur. Özel fiksa-
c. Skorbüt mi tifler kullanarak peteşinin biopsi materyalinde emboli gösterilebi
3. Trombus b. Dissemine gonokokkal lir. Tümör embolisi veya trombus atrial miksomalârda ve maras
a. Dissemine intravaskü- enfeksiyon
mus ile ilgili endokarditti hastalarda görülür.
ler koagülasyon c. Kayalık dağlar benekli
G a r d n e r -D ia m o n d se n d r o m u n d a (otoeritrosit duyarlılığı) kadm
b. Monoklonal cryoglo- ateşi
_________ bulinemia d. Ektima gangrenosum hastalarda sıcak eritemli, ağrılı alanlar içinde geniş ekimozlar geli
şir. Bu sendromun başlangıcında sıklıkla belirli bir travma vardır.
a Sistemik hastalıklarla da ilişkili olabilir.
* Bakıeryel. fungal veya parazitik. Otolog eritrositlerin veya eritrosit membranından köken alan
NOT: ITP. idiyopatik trombositopenik purpura phosphatidyl serinin intradermal enjeksiyonu bazı hastalarda lez-
330 Ü ! i;*....-,.?. fî! 'u i üıügukın ve Takdim çekıiieri ;7 -i7 K u u m iiz ü !w r m iite in e r i
Pemfgus foliaseus Saçlı deri, yüzün santrali, Epidermisin yüzeyel tabakasında Keraünositlerde IgG’nin hücre Dsg 1
göğüs ve sırtta yüzeyel oluşmuş akantolitik bül yüzeyi depolanması
erozyonlar ve kabuklar
Pemfigus vulgaris Gevşek büller, soyulmuş Epidermisin subrabazal tabakala- Keraünositlerde IgG ’nin hücre Dsg3 (bazı olgulardı artış
deri, oral mukoza bulgulan nnda oluşmuş akantolitik bül yüzeyi depolanması Dsgl
Büllöz pemfigoid Fleksör yüzeylerde geniş Genellikle eozinofilden zengin Epidermal BM Z ’da IgG ve/veya BPAGİ, BPAG2
gergin büller, oral muko subepidermal bül C 3’ün lineer bant tarzı depolan
zal büller ve erozyonlar ması"
Pemfigoid gestas- Dede ve ekstremitelerde Dermal papilalarda gözyaşı dam- Epidermal BM Z ’da C 3’ün lineer BPAG2 (bazı olgularda
yones üzerleri vezikül ve bül- lası şeklinde subepidermal bül; bant tarzı depolanması artı BPAGİ)
lerle örtülü pruriük, ürti- eozinofiden zengin intîltrat
keryal plaklar
Lineer IgA hastalığı Ekstensör yüzlerde küçük Dermal papillada nötrofıllerin eş Epidermal BM Z’de IgA’nın lineer BPAG2 (spesifik aynnülar
kaşıntılı papüller; bazen lik etüği subepidermal bül bant tarzı depolanması iç tekste bakınız)
daha büyük, ark şeklinde
büller
Skatrisyel pemfigoid Müköz membranlarda ve Enflamatuar infıltraün eşlik ede Epidremla BM Z’da lineer bant BPAG2, laminin 5 veya
bazen deride eroziv ve/ bildiği veya etmediği subepi tarzı IgG, IgA ve/veya C3 de diğer
veya büllöz lezyonlar, dermal bül polanması
bazı yerlerde skar gerilimi
Akiz epidermolizis Travmaya maruz yerlerde Enflamatuar infıltrat içeren ve Epidermal BM Z’da lineer bant Tıp VII kollajen
bülloza büller, erozyonlar, skarlar ya içermeyen subepidermal tarzı IgG ve/veya C3 depolan
ve milia; başlangıç döne biil ması
minde yaygın enflamatuar
gergin büller görülebilir
Dermaüüs herpeü- Diz ve dirseklerde, ensede, Dermal papillalarda nötrofıllerin Dermal papillalarda granüler IgA
formis glutealarda son derece ka eşlik etüği subepidermal bül depolanmaları
şıntılı küçük papül ve ve-
ziküller
a Bu hastaların otoantikorlan tarafından bağlanan otoantijenler şu şekilde tanımlanırlar: Dsgl. desmoglein 1, Dsg3. desmoglein 3; BPAGİ. büllöz pemfigoid antijen 1; BPAG2,
büllöz pemfigoid antijen 2; BMZ. bazal membran zon.
le radyasyonu) agreve edici faktör olabilir. F o g o s e lv a g e m veya akantolitik mukokutanöz hastalıktır. PNP’li hastalar tipik olarak
B r e z ily a p em fıg u su olarak bilinen ve orta güney Brezilya’da ende- sıklıkla sonradan büllöz lezyonlar haline dönüşen kaşıntılı papülos-
mik olarak görülen büllöz deri hastalığı klinik, histolojik ve immü- kuamöz döküntülerin eşlik ettiği ağrılı mukozal eroziv lezyonlar
nopatolojik olarak P F ’den ayrılamaz. gösterirler. Bu hastalarda eliçi ve ayak tabam tutulumu sıktır ve
PF, PV ile ortak immünopatolojik özelliklere sahiptir. Spesifik özellikle bu tip tutulum geçmişte rapor edilmiş neoplazi birlikteli
olarak perilezyonel derinin direkt immünofloresan mikroskopisin- ği gösteren eritema multiforme hastalarının aslmda PNP olduğu dü
de keratinosit yüzeylerinde IgG saptanır. P V ’de olduğu gibi P F ’li şüncesini kuvvetlendirmektedir. Bu hastalardan alman lezyonel de
hastalarda da keratinosit hücre yüzeyi antijenlerine karşı gelişmiş ri biyopsileri değişik kombinasyonlarda akantolizis, keratinosit
dolanan IgG antikorların vardır. Gine domuzu özefagusu P F ’li has nekrozu ve vakuoler interface dermatiti gösterirler. Hasta derisinin
taların serumlarında uygulanacak indirekt immünofloresan için op direkt immünofloresan mikroskopisi keratinosit yüzeylerinde IgG
timal substrattır. PF de otoantikorlar 160-kDa’luk desmosomal bir ve kompleman depozitleri gösterir. Değişkenlik göstermekle birlik
kaderin’e karşı gelişirler. P V ’de dikkat çekildiği gibi PE’li hastalar te benzer immünoreaktanlar epidermal bazal membran zonunda da
daki otoantikor profilinin (yani anü-DsGl) ve bu otoantijenlerin depolanırlar. PNP’li hastalarda plakin ailesi üyesi olan sitoplazmik
normal doku dağılımının (yani oral mukozada düşük ekspresyon) proteinlere (örneğin desmoplakinler I ve II, büllöz pemfigoid anti
bu hastalıktaki lezyon dağılımını izah ettiği düşünülür. jeni 1, envoplakin, periplakin, ve plektin) ve kaderin ailesi üyeleri
Pemfigus çeşidi otoimmün hastalıklarla birliktelik gösterebil olan hücre yüzeyi proteinlerine (örneğin Dsg3 ve Dsg3) karşı IgG
mekle beraber özellikle timoma ve/veya myastenia gravis birlikte otoantikorlan vardır. Hayvan modelde yapılan deneysel pasif trans
liği dikkat çekicidir. Bu güne kadar timoma ve/veya myastenia gra fer ile anti-Dsg3’ün immünoadsorpsiyonu sonucu PNP serumunun
vis genellikle PF birliktelikleri olan 3Q’dan fazla olgu bildirilmiş bül geliştirme yeteneğinin ortadan kaldırılabilmesi bu özel otoanti-
tir. Bir ilaç alımından sonrada pemfigus gelişebilmektedir. En çok korlann PNP’li hastalardaki bül gelişiminde anahtar bîr patojenik
suçlanan ajan penisillamindir. Diğer suçlanan ilaçlar arasında cap- rol oynadığmı düşündürmektedir.
toprü, rifampin, piroxicam, penisilin ve fenobarbital sayılmaktadır.
PNP genellikle konvansiyonel tedavilere (yani PV tedavisinde
İlaç-nedenli pemfigus P V ’den ziyade P F ’e benzer; bu hastalardaki
kullanılanlara) karşı genellikle dirençli olmasına rağmen hastalar
otoantikorlar diğer pemfiguslardaki aynı antijenik spesifiteye sa
altta yatan neoplazinin rezeksiyonu ardından düzelebilirler. Bu has
hiptirler. Hastaların çoğunda ilacın kesilmesinden sonra lezyonlar
talarda sıklıkla gözlenen neoplazmlar non-Hodgkin lenfoma, kro
geriler; ancak bazı hastalarda sistemik glukokortikosteroidler
nik lenfositik lenfoma, kronik lenfositik lösemi, Castleman hastalı
ve/veya immünosüpresif ajanlarla tedaviye gereksinim duyulabilir.
ğı, timoma ve iğsi hücre tümörleridir.
P F genellikle P V ’den daha az şiddetlidir ve prognozu da daha
iyidir. Lokalize hastalık topikal veya intralezyonel glukokortikoid- B Ü L L Ö Z PEM FİG O İD Büllöz pemfigoid (BP) genellikle
lerle konservatif olarak tedavi edilebilir. Daha aktif olgular genel yaşlılarda görülen subepidermal büllöz bir hastalıktır. Lezyonlar ti
likle sistemik glukokortikoidlerle kontrol edilebilir. pik olarak normal görünümlü veya eritematöz deri üzerinden geli
PA R A N EO PLA STİK P EM FİG U S Paraneoplastik pemfigus şen gergin büller içerir (Atlas IIE -72). Lezyonlar genellikle alt ka
(PNP) gizli veya kanıtlanmış neoplazinin eşlik ettiği bir otoimmün rma, kasıklara, ve ekstremitelerin fleksör yüzlerine yerleşirler. Oral
mukoza lezyonlan hastaların % 10-% 40’ ında saptanır. Kaşıntı ol 53 İmmünolojik Mekanizmalarla Gelişen Deri Hastalıkları 333
mayabilir veya çok şiddetli olabilir. Lezyonlar geliştikçe gergin
büller patlayıp üzeri kabuklu veya kabuksuz gevşek lezyonlara ve nofilden zengin lökositik infıltratm eşlik ettiği gözyaşı-şeklinde su
ya erozyonlara dönüşme eğilimi gösterirler. Travmatize edilmemiş bepidermal veziküller gösterirler, i ş i mikroskopisi ile PG’i diğer
bililer skar bırakmadan iyileşirler. Major histokompatilibite komp subepidermal büllöz hastalıklardan ayırmak şıklıkla zordur. Fakat,
leks klas II allel HLA-DQP1*0301 bu hastalarda sık saptanır, İzo PG ’li hastalann perilezyonel derilerinin direkt immünofloresan
le olgu raporları olmasına rağmen yaş ve cins uygun kontrol grup mikroskopileri bu hastalığın epidermal bazal membran zonunda li
lan ile yapılan çeşitli çalışmalarda B P ’li hastlarda malignensi insi- neer C 3 depozitleri şeklindeki immünopatolojik işaretini ortaya
dansında bir artış olmadığı gösterilmiştir. koyar. Bu depozitler düşük titrelerdeki IgG anti-bazal membran
Erkeri lezyonel deri biyopsileri subepidemal bül göstermekle zon otoantikorlannm kompleman aktivasyonu yapmalan sonucu
birlikte histolojik özellikler o lezyonun kliriik özelliği ile ilişkilidir," gelişirler. Son çalışmalar göstermiştir ki PG serumlannın çoğunlu
Normal görünümlü deri üzerinden gelişen lezyonlar genellikle az ğu BPAG2’i tamyan otoantikorlar içerirler. Bu 180-kDa’luk hemi
sayıda eozinofilirt eşlik ettiği seyrek parivasküler lökositik infiltrat desmosom ilişkili protein, morfolojik, histolojik ve immünopatolo
gösterirken, etıflamatuar lezyon biyopsileri ise tipik olarak papiller jik olarak PG ’e benzer bir subepidermal büllöz hastalık olan B P ’li
dermis içerisindeki vezikül gelişiminin olduğu alanlarda ve peri- hastalann kabaca % 70’inde bulunan otoantikorlar tarafından hedef
vasküler alanlarda eozinofîlden zengin bir infiltrat gösterirler. Hüc- alınır.
reden-zengin lezyonlar eozinofıllerin yattı sıra monönükleer hücre PG’li hastalann tedavisinde amaç yeni lezyon gelişimini önle
ler ve nötrofiller de içerirler. Rutin histolojik tekniklerle B P ’i diğer mek, şiddetli kaşıntıyı yatıştırmak, bül gelişiminin olduğu alanlar
subepidermal büllöz hastalıklardan ayırt etmek her zaman mümkün daki erozyonlann bakımını yapmaktır. Çoğu hastada orta doz (ör
olmayabilir. neğin 2 0 - 40 mg predinisone) günlük glukokortikoidlere ihtiyaç
İmmünopatolojik çalışmalar bu hastalıkla ilgili bilgilerimizi ol* duyulur. Hafif olgular (veya kısa süreli alevlenmeler) etkin bir po
dukça arttırmış ve tanı koymada yardımcı olmuşlardır. Normal gö tent topikal korikosteroid kullanımı ile kontrol altına alınabilir. Ön
rünümlü perilezyonel derinin direkt immünofloresatt muayenesi ceden PG’ nin fetal mortalite ve morbidite riski ile birlikte olduğu'
epidermal bazal membranda lineer IgG ve/veya C3 depozitleri gös düşünülürken bugün eldeki sağlam veriler göstermektedir kj sade
terir. Bu hastaların % 70’nin serurtiu indirekt immünofloresatt mik- ce hafif bir prematürite riski taşımaktadır. Son veriler sistemik glu-
roskopide normal insan derisi epidermal bazal mcmbranına bağla kokortikoid tedavisi almış PG hastalarındaki komplike olamamış
nan dolanan IgG otoantikorlan içerir. Hastaların çok büyük bir ora catlli doğum insidansmm daha konservatif olarak tedavi edilenler
nı 1 M NaCl split derinin epidermal tarafı ile reaktivite gösterirler den farkli olmadığım ortaya koymuştur. Eğer sistemik glukokorti-
[1 M NaCl split deri B P ’li hastalardaki dolanan IgG anti-bazal koidler verilirse, yenidoğanlar geriye dönüşümlü adrenal yetmezlik
membran otoantikorlanm diğer benzer subepidermal büllöz hasta riski taşıyabilirler.
lığı (örneğin aşağıda anlatılan akiz epidermolizis büllozası) olan D ERM A TİTİS H E R P E T İF O R M İS Dermatitis herpetiformis
hastalardakinden ayırmak için kullanılan alternatif bir immünoflos (DH) ekstensör yüzler boyunca simetrik dağılım gösteren (örneğin
resan mikroskopisi substratıdır]. Buotoantikorlanntitresi ile hasta dirsekler, dizler, kalçalar, saçlı deri ve ense) lezyonlarla karakteri-
lık aktivitcsi arasında korelasyon yoktur. B P ’de dolanan otoanti- ze, şiddetli kaşıntılı bir papüloveziküler deri hastalığıdır. (Atlas
korlar 230- ve (BP hastalarının yaklaşık % 70’ inde)180-k D a’luk,
IIE -68), Bu hastalıktaki primer lezyon papül, papülovezikül veya
bazal keratinositlerdeki hemidesmosom ilişkili proteinleri [ yani sı ürtikeryal plaktır. Kaşıntının çok baskın olması nedeni ile primer
rası ile büllöz pemfigoid antijen (BPAG) 1 ve BPAG2] tanırlar. Bu
lezyonlar gözlenmeksizih hastalar ekskoriasyönlaf ve üzeri kabuk
antijenlere karşı geliştikleri (daha spesifik olarak başlangıçta
lu papüllerle karşımıza gelebilirler. Hastalar bazen kaşıntının fark
BPAG2’e karşı) düşünülen otoantikorlar in situ depolanırlar ve lı bir kömponenti olarak yanma-balma tarif ederler. Bu tür lokal
komplemanı aktive ederler. Bunu takiben dermal mast hücre degr&f
semptomların başlaması 12-24 saat sonra klinik lezyonlann gelişe
nülasyonu ve doku haşan sonucu bül oluşumuna yol açan granülo-,
ceğine dair küvvetli bir işarettir. Hemen hemen tüm DH hastalan
sitden zengin infıltratlar gelişir.
aynı zamanda genellikle subklinik seyreden gluten sensitif entero-
BP ekzaserbasyon ve remisyonlar şeklinde aylarca, yıllarca se
patiye sahiptirler (Konu 286), ve % 9 0 ’dan fazlası HLA-B8/DRw3
bat edebilir. Geniş alanların tutulumuna bağlı yaygm erozyonlar ve
ve HLA-DQw2 haplotipleri eksprese ederler. DH çocuklukta dahil
deri bütünlüğünde bozulmalar meydana gelebilmesine rağmen te
olmak üzere her yaşta gözlenebilmekle beraber sıklıkla 2-4. dekad-
davi edilmese bile mortalite oram düşüktür. Bununla beraber yaşlı
larda başlar.
ve/veya debil hastalarda ölüm gelişebilir. Tedavinin temeli sistemik
Erken lezyonel deri biyopsisi dermal papillalar içerisinde nöt-
glukokortikoidlerdir. Lokal veya minimal hastalığı olanlar bazen
rofılden zengin infiltratlar gösterir. Nötrofiller, fibrin, ödem ve bu
ıckbaşına topikal glukokorikoidlerle kontrol altına alınabilir; daha
bölgelerde mikrovezıkul formasyonu erken dönemin karakteristik
yaygm lezyonlan olan hastlar ise genellikle tek başına veya immü-
bulgularıdır. Daha eski lezyonlar subepidermal bir bülün veya eks-
nosüpresif ajanlarla kombine sistemik glukokortikoidlere yanıt ve
koriye papülün nonspesıfik özelliklerini gösterir. Klinik ve histolo
rirler. Hastalar genellikle 4 0 -60 mg/gün prednisona yanıt verecek
jik özellikler değişken olabildikleri ve diğer subepidermal büllöz
lerdir. Bazı olgularda azatiopürin (1 mg/kg/gün), siklofosfamid ( i
hastalıklara benzerlik gösterebildikleri için tanı normal görünümlü
mg/kg/gün) yeterli adjuv anlardır.
perilezyonel derinin direkt immünofloresan mikroskopisi ile doğ
PEM FİG O İD G ESTA SYO N ES Pemfigoid gestasyones (PG)
rulanır. Bü tetkiklerle papiller dermişte veya bazal membran zonü
herpes gestasyones olarak ta bilinen, gebeliğin ve puerperal döne
boyunca granüler IgA (kompleman komponenti ile birlikte veya
min nadir, nort-viral subepidermal büllöz hastalığıdır. PG gebeliğin
tekbaşına) depozitleri gösterilir! IgA depozitleri hastalığın tedavi
herhangi bir trimesteri süresince veya doğumdan hemen sonra baş
ile kontrol altına alınmış olmasından etkilenmez, ancak, yoğunluk
layabilir. Leyonlar genellikle kann, gövde ve ekstremitelere dağı
ları azalabilir veya uzuh süreli sıkı bir glutensiz (aşağıda bahsi ge
lım gösterir, muköz membran lezyonlan nadirdir. Bu hastalardaki
çen) diyet sonrası kaybolabilirler. Epidermal bazal membran zo
deri lezyonlan eritematöz ürtikeryal papül ve plaklar, vezikülopa-
nunda granüler IgA depozitleri olan hastalarda tipik olarak dolanan
püller ve/veya aşikar büller içeren oldukça polimorfik bir görünüm
anti-bazal membran zon antikorları saptanmaz ve bu özellikleri ile
sergileyebilirler. Lezyonlar hemen daima çok kaşıntılıdırlar. PG
yine bu bölgede lineer IgA depozitleri gösteren (aşağıda bahsi ge
doğum sonrası sıklıkla, tipik olarak 24-48 saat içerisinde, şiddetli
çen) olgulardan ayırt edilmelidirler.
eksazerbasyonlar gösterebilir. PG, sonraki gebeliklerde tekrarlama
DH hastalarının çoğu aşikar gastrointestinal semptomlar bildir
eğiliminde olup sıklıkla önceki gebeliğe göre daha erken dönemler
de başlar. Menslerin yeniden başlaması ile birlikte veya sonradan memelerine veya yine bu hastalarda malabsorbsiyona dair herhan
oral kontraseptif kullanımı ile kısa alevlenmeler oluşabilir. Bazen gi bir laboratuvar bulgu saptanmamasma rağmen ince barsak bi
PG ’li annelerin bebeklerinde de geçici deri lezyonlan gelişebilir. yopsileri intestinal villuslarda körleşme ve lamina propriada lenfo-
Erken lezyon biyopsileri dermal papillalarda gelişmiş ve eozi- sitik infıltrasyon gösterirler. Çöliak hastalığı olan hastalarda oldu-
334 fi Hastalıkların Ana Bulgulan ve Takdim Şekilleri kesintisiz IgG (ve sıklıkla C3) depozitleri gösterirler. Ultrastrüktü-
rel olarak bu immünoreaktanlar ankoring fibrillerle ilişkili biçimde
ğu gibi söz konusu gastrointestinal anormallik glutensiz diyet ile sublamina densa bölgesinde, lamina densadan altındaki papiller
eski haline getirilebilir. Daha da ötesi eğer sürdürülürse tek başına dermişe uzanan beyaz-saman yığını benzeri yapılar şeklinde bulu
bu diyet ile hastalık kontrol altına alınabilir ve bu hastaların epider nurlar. A E B ’h hastaların yaklaşık % 25-% 50’i doğrudan ankoring
mal bazal membranlarından IgA depozitlerinin temizlenmesi ile so fibrillere uyar kollajen türleri olan tip IV kollajene karşı gelişen do
nuçlanır. Bu hastalar gluten ile tekrar karşılaştıklarında ince barsak lanan anti-bazal membran zon IgG otoantikorlarına sahiptirler. Bu
morfolojisi değişir ve epidermal bazal membran zonunda IgA’nın tür IgG otoantikorları 1 M NaCl split derinin derma tarafına bağla
lekrar ortaya çıkması ile birlikte deri hastalığında da alevlenme nırlar (bu indirekt immünofloresan mikroskopi test substratum
gözlenir. DH’ın diyetteki glütene maruziyet sonrası geliştiğine da epidermal veya hem epidermal hemde dermal tarafına balanan
ir diğer bir kanıt da bu hastaların serumlarında anti-endomysial IgA B P ’li hastalardaki IgG’nin aksine).
antikorlarının gösterilmesidir (tıpkı sıradan bir gluten sensitif ente- A E B ’nın tedavisi genellikle tatminkar değildir. Enflamtuar
ropatili hastada gösterildiği gibi). Son çalışmalar göstermiştir ki bu A E B ’h hastaların bazıları tekbaşma veya immünosüpresif ajanlar
otoantikorlar doğrudan doku transglutaminazlarına karşı gelişmek la kombine şekilde sistemik glukokortikoidlere yanıt verebilirler.
tedir. DH’lı hastalarda troid anormallikleri, aklorhidri, atrofik gast Diğer hastalar (özellikle nötrofilden zengin inflamatuar lezyonlu
rit ve antigastrik parietal hücre antikorları da saptanır. Bu birlikte olanlar) dapsona yanıt verebilirler. Bu hastalığın kronik, nonenfla
likler muhtemelen, otoimmün hastlalıklarla yaygın olarak ilişkili matuar tipleri, bazı hastalar siklosporine yanıt vermekle beraber,
bir marker olan HLA-B8/DRw3 haplotip’in bu hastalardaki yük büyük oranda tedaviye dirençlidirler.
sek sıklığı ile ilişkilidir. Tedavinin temel dayanağı bir sülfon olan S K A T R İS Y E L P EM FİG O İD Skatrisyel pemfigoid (SP) na
dapsondür. Hastalar dapsona hızla (24-48 saat içerisinde) yanıt ve dir, akiz, en azından bazı tutulum alanlarında skar ile sonuçlanan,
rirler. Ancak tedavi öncesi dikkatli bir değerlendirme ve yakın ta muköz membranlar ve deride erozyonlarla karakterize subepider
kip, komplikasyonlardan kaçınmak veya kontrol altında tutmak mal büllöz hastalıktu. İmmünopatolojik olarak SP’li hastaların pe-
için gereklidir, 100 mg/gün’den daha yüksek dozda dapson tüm rilezyonel deri ve mukozaları epitelyal bazal membranlarda in situ
hastalarda biraz hemoliz ve methemoglobülinemi yapar. Bunlar bu immünoreaktan depolanmalan gösterirler. En sık tutulan alanlar
ajanın beklenen farmakolojik yan etkileridir. Gluten kısıtlaması oral mukoza (özellikle gingiva) ve konjunktivadu. Nazofaringeal,
DH’ı kontrol kontrol altına alabilir ve dapson ihtiyacını azaltır. laringeal, özofageal, ürogenita] ve rektal mukoza tutulabilen diğer
Maksimum yarar için rijid bir glutensiz diyet gereklidir. Yararlı bir alanlardır. Deri lezyonları (hastaların yaklaşık üçte birinde bulunur):
sonuca ulaşabilmek için aylarca diyet kısıtlaması yapmak gereke saçlı deri, yüz ve gövdenin üst kısmında yerleşme eğilimindedirler
bilir. Eğitimli bir diyetisyenden diyet danışmanlığı elzemdir. ve genellikle eritematöz veya ürtikeryal zemin üzerinde birkaç adet
L İN E E R IGA H A STA LIĞ I Önceleri DH’ın bir varyantı ola erozyon veya gergin büller içerirler. SP tipik olarak kronik ve prog-
rak düşünülen lineer IgA hastalığı gerçekte ayrı ve farklı bir antite- resif bir hastalıktu. Oküler, laringeal, özefageal veya ürogenital
dir. Klinik olarak bu hastalar tipik DH, RP veya diğer subepidermal lezyonlar sonucunda ciddi komplikasyonlar gelişebilir. Eroziv kon-
büllöz hastalıklığı olan hastalara benzerlik gösterirler. Lezyonlar junktivit; kısalmış fomisler, simblefara, ankiloblefaron, entropion,
ağırlıklı olarak ekstensör (klasik DH’da olduğu gibi), santral veya korneal opasiteler ve (şiddetli olgularda) körlükle sonuçlanabilir.
fleksural alanlara lokalîze, tipik olarak papüloveziküller, büjler Benzer biçimde larinksin eroziv lezyonları seste kabalaşma ve ağ
ve/veya ürtikeryal plaklar şeklindedir. Bazı hastalarda oral muko- rıya, tanınamaz ve tedavi edilmez ise meydana gelen doku kaybı
zal tutulum olabilir. DH’lı hastalardakine benzer şiddetli kaşıntı sonucu hava yolunda tam harabiyete neden olabilirler. Özefageal
vardır. Lineer IgA hastalığı olan hastalarda HLA-B8/DRw3 haplo- lezyonlar stenoz ve/veya hastayı aspirasyon riskine sokan striktür-
tipinin sıklığında artma veya enteropati birlikteliği yoktur. Dolay- Ier ile sonuçlanabilirler. Striktürler Urogenital tutulumuda kompli
sıyla glutensiz diyete ihtiyaç göstermezler. ke edebilirler.
Erken Iezyonlardaki histolojik değişiklikler DH’da görülenler Lezyonel doku biyopsileri genellikle sübepitelyal vezikülobül-
den kesin olarak ayırt edilemeyebilirler. Ancak perilezyooel normal ler ve mononükleer bir infıltrat gösterirler. Nötrofıller ve eozinofıl-
görünümlü derinin direkt immünofloresan mikroskopisi epidermal ler erken lezyon biyopsilerinde görülebilir; yaşlı lezyonlar az bir
bazal emembran zonunda IgA (ve sıklıkla C 3) depozitleri gösterir. lökositik infiltrat ve fıbrözis gösterirler. Perilezyonel derinin direkt
Lineer IgA hastalığı olan çoğu hasta bazal keratinositlerin hemides- immünofloresan mikroskopisi tipik olarak bu hastaların epitelyal
mosomlarında bulunan bir transmembranöz protein olan bazal membranlarında IgG, IgA ve/veya C3 depozitleri gösterir. Bü
BPAG2’nin ekstrasellüler domainindeki epitoplara karşı gelişmiş hastaların çoğunda dolanan anti-bazal membran otoantikorları bu
dolanan anti-bazal membran zone IgA otoantikorları gösterirler. Bu lunmadığı için perilezyonel derinin direkt immünofloresan teşrinini
hastalar genellikle 50 -1 5 0 mg/gün dapson tedavisine yanıt verirler. yapılması tanı açısından önemlidir. Her nekadar SP önceden tek bir
A K İZ E P İD E R M O L İZ İS B Ü L L O Z A A EB nadir, nonhere- nozolojik antite olarak düşünülmekteyse de günümüzde artık bü
diter, polimorfik, subepidermal büllöz hastalıktır. (Kalıtsal form yük oranda, epitelyal membrandaki bir grup farklı moleküle (Örne
Konu 3 5 1 ’de tartışılmaktadır). Klasik veya noninflamatuar A E B ’İt ğin BPAG2, laminin 5, tip VII kollajen ve tam tanımlanma ihtiyacı1
hastalarda noninflame deri üzerinde büller, atrofik skarlar, milia, gösteren diğer antijenlere) karşı otoimmün bir reaksiyon sonucu
tırnak distrofisi ve oral lezyonlar vardır. Lezyonların genellikle mi gelişmiş hastalık fenotipi olarak olarak kabul edilmektedir. SP’nin
nör travmaya maruz yerlerde gelişiyor olması nedeni ile klasik tedavisi büyük oranda tutulan bölgeye bağlıdır. Oküler, laringeal,
A EB mekaııobüllöz bir hastalık olarak kabul edilir. A E B ’li diğer özefageal ve/veya Urogenital tutulumlar şiddetli potansiyel kompli
hastalar şiddetli B P ’e benzer yaygın inflamatuar, skar bırakan, bül kasyonları nedeni ile dapson, prednison veya bunun başka bir im
löz lezyonlar ve oromukozal tutuluma sahiptirler. İnflamatuar bül münosüpresif ajan (örneğin azatioprin veya siklofosfamid) ile
löz hastalığı olan bazı hastalar sonradan bu hastalığın klasik no- kombinasyonu şeklinde agresif sistemik tedaviye ihtiyaç gösterir
nenflamatuar formuna dönüşebilirler. A EB genellikle kroniktir; ler. Hastalığın daha az korkutucu formları topikal veya intralezyo-
multiple myelom, amiloidozis, inflamatuar barsak hastalığı ve di nel glukokortikoidler ile tedavi edilebilirler.
abetes mellitus birliktelikleri bildirilmiştir. HLA-DR2 haplotipi bu
hastalarda artmış sıklıkta bulunur. KİJTANÖZ Ö ZELLİK LER İ 3 ASKIN OLAN
Lezyonel derinin histolojisi üzerinde çalışılan lezyonun özel
liklerine bağlı olarak değişir. Nonenflamatuar bül, porfirya kutane OTOİMMÜN SİSTEM İK HASTALIKLAR
tardalı hastalardakine benzer biçimde subepidermal bül ile birlikte
seyrek lökositik infıltrat gösterir. İnflamatuar bül, subepidermal bül D ER M A TO M İYO ZİT Dermatomiyozitin (Konu 382) kutanöz
ve yüzeyel dermişte nötrofilden zengin lökositik infiltrat gösterir. belirtileri sıklıkla ayırt edici özelliklere sahip olmakla birlikte za
A E B ’li hastalar epidermal bazal membran zonunda lineer patemde man zaman sitemik lupus eritematozus (SLE) (Konu 311), sklero-
.!• i m.ı (Komi 3 13) veya diğer overlap gösteren konnektif doku has- 58 İmmünolojik Mekanizmalarla Gelişen Deri Hastalıkları 335
.slikhtrinula (Konu .3 1 3 ) gözlenen kutanöz belirtilere benzerlik
.•»»■delebilirler, Kutanöz hastalığın yaygınlığı ve şiddeti miyozit’in ri gösterir. Tedavide amaç sistemik hastalığı kontrol altına almaktır.
ıvv.ınlığı ve şiddeti ile korelasyon gösterebilir veya göstermeyebilin Gün ışığından korunmak diğer LE formlarında da olduğu gibi çok
'.»»İlletli kas tutulumu olan hastalar göreceli olarak minör deri belirti önemlidir,
lerine sahip olabilirken, belirgin deri tutulumu olan hastalar da hafif Su baku t kutanöz lupus erih em atozu s (SKLE) yaygın, fotosensitif'
bir kas tutulumuna sahip olabilirler. Çocukluk çağı deımatomyozitin- non-skatrisyel bir döküntü ile karakterizedir. Bu hastaların yaklaşık ya
!e sıkça gözlenen geç dönem sekeli olan subkutan doku kalsifikasyo- rısında şiddetli renal tutulumun ve santral sinir sistemi tutulumunün
ıiu dışında çocukluk çağı ve yetişkin dermatomiyozitlerininrn kutanöz pek gözlenmediği bir SLE vardır. SKLE, psoriasise benzer bir papulös-
Midileri benzerdir. kuamöz erUpsiyori veya eritema multiformede görüleri annuler lezyon-
Dermatomiyozitin kutanöz belirtileri miyozit gelişiminden önce larla karakterize bir erüpsiyon şeklinde kendini gösterebilir. Papulos-
eya haftalarla yıllar arası bir süreç sonrasında ortaya çıkar. Kas tutu kuamöz formda sırtta, göğüste, omuzlarda, kolların ekstensör yüzlerin
lumu olmayan olgular (yani miyozitsiz dermatomiyozit) da bildiril de ve el Sırtlarında birbirinden aynk yerleşmiş eritematöz papüller ge
miştir. En sık gözlenen belirti bazen kepeklenmenin eşlik ettiği üst lişirken; yüzde, kolların fleksör yüzlerinde ve bel altında lezyon gelişi
•öz kapağındaki mor-kırmızı renk değişikliği ("heliotrope” eritem;; mi sık değildir. Hafif kepekli papüller retiküler bir görünümde birleşe-
Ulaş IIE-63) ve periorbital ödemdir. Yanaklar ve burunda "kelebek: rek geniş plaklar yapma eğilimindedirler. Annuler form aynı alanları
isrzt" dağılım gösteren eritem SLE’deki döküntüye benzerlik göstere tutar ve eritematöz papüller ile birlikte oval, sirküler veya polisiklik
bilir. Göğüsün ön üst bölümünde, ensede, saçlı deride ve kollar, ba-, lezyonlar oluşturur. SKLE’nin lezyonlan diskoid L E ’den daha yaygın
ı aklar ve ellerin ekstensör yüzlerinde eritematöz veya violase renkte ancak daha az skarlaşma eğilimindedirler. Deri biyopsileri; epidermis-
kepeklenen yama tarzı lezyonlar sık belirtilerdendir. Eritem ve kepek te hidropik dejerierasyori ile birlikte kıl follikülleri ve yüzeyel dermiş
lenme özellikle dirseklerde, dizlerde ve interalengeal eklemlerin dor teki kan damarları etrafında yoğun mononükleer hücre infiltrasy onu
sal yüzlerinde daha belirgin olabilir. Hastaların yaklaşık üçte birinde, gösterirler, Lezyöriel derinin direkt immünofloresan mikroskopisi o l-.
dermatomiyozitin patognomonik bulgusu olan interfalengeal eklemle gulariri yarısında epidermal bazal mernbran zonunda immünoglobulin
rin dorsalinde tepesi düz violase papüller saptanır (Gottron belirtisi depozitleri ortaya koyar. Bazal keratinositler etrafında özel bir parem
veya Gottron papülleıf, Atlas IIE-65). Bu lezyonlar bazı SLE’li has de IgG depolanması son yıllarda SKLE’li hastalarda gözlenmektedir.
taların el parmaklânnın dorsal yüzlerinde gözlenen eritem ve kepek SKLE’li hastalanıl çoğunda anti-Rö antikorlan vardır. Lokal tedavi ge
lenmelerden, sözkonusu lezyonlann interfalengeal eklemlerin üzerin nellikle başarısızdır ve çoğu hasta aminokinolin antimalaryallerle teda
de yerleşmemeleri ile ayırt edilebilirler. Periungual telenjiektaziler be viye ihtiyaç gösterirler. Oral glukokortikoidlerle düşük doz tedavi ba
lirgin olabilir. Uylukların ve üst kolların ekstensör yüzlerindeki dante- zen gereklidir; ultraviole B ve  dalga boylarının her ikisine birden ko
la şeklinde veya retiküler görünümlü eritenle ince kepeklenmeler eş ruyucu tedbirlerin alınması tedavide çok önemlidir.
lik edebilir. Diğer hastalarda; özellikle uzun süreli hastalığı olanlar D isko id lupus eritem atozu s (DLE) sıklıkla yüzde, saçlı deride ve
da, hipopigmentasyon, hiperpigmentasyon, hafif atrofi ve telenjiekta* ya dış kulaklarda yerleşmiş lezy onlarla karakterizedir. Lezyonlar kaim,
/i alanları ile karakterize poikiloderma vaskulare atrofikans tablosu sıkıca yapışık, kıl follıküllerini tıkayan (folliküler tıkaçlanma) skuam-
gelişebilir. Hem SLE ve hem de sklerodermada nadir olması nedeni lan bulunan eritematöz papül’ ve plaklarla karakterizcdirlcr. Skuam
ile poikiloderma, dermatomiyozit ile bu iki hastalığın ayırımını sağla kaldırıldığı zaman alt yükünde folliküler ağızlara uyar biçimde küçük
yan klinik bir belirti olarak kullanılabilir. Skleroderma ve dermatomi çıkıntılar gözlenir. Buna ” halı çivisi” görünümü denir. Bu bulgu göre
yozitin kutanöz belirtileri benzerlik gösterebilir ve Raynaud fenome celi olarak DLE için spesifiktir. Uzun süreli lezyonlar zamanla santral
ni gibi el derisinde kalınlaşma ve alt dokulara yapışma (sklerodaktili) atrofi, skarlaşma ve hipopigmentasyon gösterirler. Ancak periferlerin-
gösterebilirler, Ancak şiddetli kas tutuhımunun, Gottron papüllerinin, de eritematöz, bazen kabarık bir kcnarlari sıklıkla vardır (Atlas İIE-
heliotrop eritem ve poikilodermanın varlığı dermatomiyozitli hastala 62). Bu lezyonlar yıllarca sebat ederler ve yavaşça genişlerler. DLE’li
rı ayırt eden bulgulardır. Dermatomiyozitin eritematöz, kepeklenen hastaların yalnızca % 5-10’u Amerikan Romatizma Demeği kriterleri1’
lezyonlannın biyopsileri sadece hafif, nönspesifik bir inflamasyon or ne uygunluk göterir. Ancak tipik DLE lezyonlan SLE Ti hastalarda sık
taya koyabilirken bazen epidermal atrofi, bazal keratihositlerde hidrö- gözlenir. DLE lezyonlannın biyopsisi hiperkeratoz, folliküler tıkaçlan-
pik dejenerasyon, üst dermişte ödem ve hafif mononükleer hücre in- ma ve epidermal atofi gösterir. Dermal-epidermâl bileşke bazal kerati
fitrasyonu gibi SLE’de gözlenenlerden aynlamayan bulgular da gös nositlerde hidropik dejenerasyon, kıl follikülleri ve kan damandan et
terebilirler. Lezyonel derinin direkt immünofloresan mikroskopisi ge rafında mononükleer hücre infiltrasyonu gösterir. Direkt immünoflore
nellikle negatif olmakla birlikte bazı olgularda bazal mernbran zonun- san mikroskop! olguların yaklaşık % 90’nında epidermal bazal memb-
da granüler immünoglobin(ler): ve komplemati depozitleri de tarif ran zonunda immünöglobuİin(ler) ve kompleman depozitleri gösterir.
edilmektedir. Tedavi doğrudan sistemik hastalığa yönelik olmalıdır. Tedavi başlıca güneşten korunma ve topikal veya intralezyonel gluko-
İlave kutanöz tedavi gereken az bir kısım olguda topikal glukokorti- kortikoid uygulamasını içeren lokal kutanöz hastalığa odaklı bir teda
koidler bazen yararlı olabilirler. Bu hastalar ultraviyole radyasyonun vidir. Eğer lokal tedavi etkisiz ise aminokinolin antimalaryallerin kul
dan korunmaldırlar ve güneş koruyucuları kullanmalıdırlar. lanılması endike olabilir.
LUPUS ERİTEM ATOZUS Lupus eritematozusun (LE) (Konu, SKLERODERM A V E M O R FEA Sklerodermanın deri değişik
311) kutanöz belirtileri akut, subakutve kronik (yani diskoid LE) tip likleri genellikle ellerde, ayaklarda ve yüzde non-pitting, tekrarlayım
lerine aynlabihr. A kut ku tan öz L E burun ve malar çıkıntılar üzerinde ödem ile birlikte başlar (Konu 313). Derinin sklerozu parmaklardan
"kelebek" tarzı dağılım gösteren eritem ile karakterizedir (Atlas IIE- distal olarak başlar (sklerodaktili) ve proksimale doğra yayılır. Genel
61). Eritem sıklıkla aniden başlar, ödem ve hafif kepeklenme eşlik likle parmak uçlarında kemik rezorbsiyonlan gelişir. Buna zımba ile
eder ve sistemik tutulum ile koreledir. Hastalar ekstremitelerin eksten delinmiş gibi ülserler, yıldız şeklinde skarlar ve kanamalar eşlik ede
sör yüzlerinde ve üst göğüs bölgesindeki eritem ve kepeklenme gibi bilir (Atlas IIE-66). Parmaklar gerçekten çekilip küçülebilirler ve so
yaygın bir yüz tutulumuna sahip olabilirler. Bu akut lezyonlar bazen sis şeklini alırlar. Tırnaklar genellikle tutulmadıklarından küçülmüş
gelip geçici olabilirse de genellikle günlerce sürer ve sıklıkla sistemik parmak uçlarından kıvrılırlar. Periungual telenjiektaziler genellikle
hastalığın ekzazerbasyonlan ile birliktedirler. Akut lezyonun deri bi vardır anccak periungual eritem nadirdir. İlerlemiş olgularda ekstre-
yopsisi sadece mononükleer hücrelerden meydana gelen seyrek bir mitelerde kontraktürler ve kalsinozis kutis gelişir. Yüz tutulumunda;
dermal infiltrat ve dermal ödem gösterir. Bazı örneklerde epidermis- alın düzleşir ve kırışıksız bir hal alır, buran üzerindeki deri gerginle
tedeki bazal hücre hidropik dejenerasyonu gibi kan damarları ve kıl şir, ağız etrafındaki deri çekilir ve perioral ışınsal kırışıklıklar gelişir
follikülleri etrafında belirgin bir hücresel infiltrat gözlenebilir. Lezyo (Atlas IIE -64). Hasır şeklinde telenjiektaziler sıklıkla ve özellikle
nel derinin direkt immünofloresan mikroskopisi sıklıkla epidermal ba yüz ve ellerde gözlenir. Tutulmuş deri sert, yüzeyi düzgün ve altta
zal mernbran zonunda immünoglobulin(ler) ve kompleman depozitle- ki dokulara bağlanmış olarak hissedilir. Hiperpigmentasyon ve hi-
336 ?[ ı '.t; tu Vnn Bukokırı ve ! :.kdim Şckıücci HALL RP: Dermatitis herpetiformis. J Invest Dermatol 99:873, 1992
LIU Z et al: A passive transfer model of the organ-specific autoimmune disease,
bullous pemphigoid, using antibodies generated against the hemidesmoso-
popigmcnmsyon da .sıklıkla vardır. Raynaud fenomeni yani soğuk mal antigen, BP180. J Clin Invest 92:2480, 1993
nedenli beyazlanma, siyanoz ve reaktif hiperemi hemen her olguda MAHONEY MG et al: Explanations for the clinical and microscopic localizati
bulunur ve skleroderma gelişiminden yıllarca önces başlayabilir. on of lesions in pemphigus foliaceus and vulgaris, i Clin Invest 103:461,
Kalsinozis kutis, Raynaud fenomeni, özefageal dismotilite, sklero- 1999
STANLEY JR: Cell adhesion molecules as targets of autoantibodies in pemphi
<laktili ve telenjiektazi kombinasyonu C R E S T se n d r o m u olarak ad
gus and pemphigoid, bullous diseases due to defective epidermal cell adhe
landırılır. Antisentromer antikorlar sklerodermalı hastaların az bir sion. Adv Immunol 53:291, 1992
kısmında bildirilirken CREST sendromlu hastalann çok büyük bir YANCEY KB: Adhesion molecules. II: Interactions of keratinocytes with epider
kısmmda bildirilmektedir. Deri biyopsisi dermişte kalınlaşma ve mal basement membrane. J Invest Dermatol 104:1008, 1995
kollajen liflerde homojenizasyon gösterir. Lezyonel derinin direkt
immünofloresan mikroskopisi genellikle negatiftir.
L o k a l i z e s k le r o d e r m a denilen morfea derinin lokalize kalınlaş
ma ve sklerozu ile karakterize olup genellikle genç yetişkin ve ço Robert S. Stern, Oliver M. Chosidow,
cukları tutar, Morfea lezyonu eritematöz veya deri rengi plak şek Bruce U, Wintroub___________________________________
linde başlar ardından sklerotik hale gelir. Santral hipopigmentas-
yon ve eritematöz bir kenar gösterir. Çoğunlukla hastalarda bir ve
ya birkaç adet lezyon vardır ve lo k a liz e m o r fe a olarak adlandırılır.
% Jj SUTANÖZ İLAÇ REAKSİYONLARI
-'■ -.rial Varol A ksungur
Bir kısmı hastada ise sistemik tutulum olmaksızın yaygın deri lez-
yonlan vadin Bu form ise j e n e r a li z e m o r fe a olarak adlandırılır.
Kutanöz reaksiyonlar, ilaçlara karşı en sık karşılaşılan yan etkiler
Morfealı hastaların çoğunda otoantikorlar yoktur. Morfeamn bi
yopsi bulgulan sklerodermanmkinden aynlamaz. Lineer skleroder arasındadır. Bu reaksiyonların hemen tanınması, ilacm kesilmesi ve
ma lineer, bant benzeri bir'dağılımla sınırlıdır ve derinin yüzyel uygun tedavi girişimleri, toksisiteyi en aza indirebilir. Bu bölüm,
katlarının yanısıra daha derinleride tutma eğilimindedir. Skleroder.- topikal ajanlar dışındaki ilaçlara karşı olan kutanöz yan etkiler üze
ma ve morfea genellikle tedaviye oldukça dirençlidirler. Bu neden rine odaklanacaktır ve ilaçlar ile birlikte diğer terapötik ajanlara
le eklem kontraktürlerinden korunmak ve foksiyonlan devam ettir-, karşı olan kutanöz reaksiyonların sıklığım, patemlerini ve patoge-
mek için fizik tedavi uygulanır ve sıklıkla da fayda görülür, nezini gözden geçirecektir,
Eozinofili ile birlikte diffüz fassitis bazen skleroderma ile ka- B İR L E Ş İK D E V L E T L E R D E R E Ç E T E L İ İL A Ç L A R IN
nştınlabilen bir klinik antitedir. Sıklıkla bir fiziksel ekzersizin ar K U L L A N ILM A S I Birleşik Devletlerde her yıl 2 0 0 0 ’in üzerinde
dından ve genellikle aniden, ekstremitelerde şişme, endiirasyoh ve farklı aktif ajanı içeren 60.000 ilaç ürünü, 1.5 milyardan çok reçe
eritem şeklinde başlar. Ekstremitelerin proksimal kısımları.(kollar, te edilmektedir,, Hastanede yatan hastalar, yalnız başlarına yılda
önkollar, uyluklar, bacaklar) eller ve ayaklardan daha sık tutulurlar. 120 milyon kür ilaç tedavisi almaktadır ve erişkin Amerikalıların
Deri endüre olmakla birlikte sklerodermadaki gibi alttaki dokulara yarısı, düzenli olarak ayaktan reçeteli ilaçlar kullanmaktadır. Buna
yapışık değildir. Kontraktürler fasyal tutulumun ardından erkenden
ek olarak birçok başka hasta, kutanöz yan etkilere yol açabilen re
gelişebilir, Buna bağlı kas gruplan birbirinden ayrılabilir (yani
çetesiz ilaçlar kullanmaktadır.
’ oluk belirtisi") ve venler çökmüş gibi görünüm alabilirler (yani
KUTANÖZ R E A K S İY O N L A R IN S IK L IĞ I Her ne kadar
gömülmüş venler). Bu deri belirtileri periferal kan eozinofilisi, art
ilaç yan etkileri sık ise de, onlarui sıklığını, ciddiyetini ve sağlık
mış eritrosit sedimentasyon hızı ve bazen hipergammaglobulinemi
üzerine sonuçtaki etkilerini belirlemek zordur. Mevcut bilgi, hasta
ile birliktedir. Tutulmuş alanın derin biyopsisi kas üzerindeki derin
neye yatırılmış hastalann değerlendirilmesinden, epidemiyolojik
fasyada enflamasyon ve kalınlaşma gösterir, Eozinofil ve mono-
çalışmalardan, piyasa öncesi çalışmalardan ve en sık U.S. F o o d a n d
nükleer hücrelerden oluşan bir infiltrat genellikle bulunur. Eozino
fil ik fassitisli hastalar kemik iliği yetmezliği veya diğer hematolog D ru g A d m in istra tio n ’s M e d w a tc h S y s tem ’s yapılan gönüllü bildi
jik anormallikler açısından risk taşırlar. Eozinofilik fassitisin seyri rimlerden elde edilmektedir. Bu girişimlerin hiç biri, çoğu ilacm
belirsiz olmakla birlikte çoğu hasta dozu 4 0 -6 0 mg/gün arasmdaki kullanımı ilç birlikte görülen kutanöz reaksiyonların riski hakkında,
prednisona iyi yanıt verirler. geniş ve karşılaştırılabilir veri sağlamamaktadır.
E o z in o fıli-m iy a lji s e n d r o m u , 1989 yılında Japonya’daki tek bir Bir çalışmada hastaneye yatınlmış hastalann % 2’si, yattıkları
firmanın ürettiği L-tryptophan’nın alımından sonra epidemik ola süre içinde döküntü, ürtiker ya da kaşıntı gibi deri reaksiyonlan ge
rak ortay çıkan multisistem bir hastalıktır, Sakatlayım miyaljiler ve çirmiştir. İlaç tedavisi kürü başma toplam reaksiyon hızı yaklaşık
artraljilerin, pulmoner semptomların ve periferal ödemin eşlik etti 3/1000 olmuştur, Yatan hastalar arasında penisilinler, sülfonamidler
ği mutlak eozinoli ile karakterizedir. fieri evrede (yani başlangıç ve kan ürünleri kutanöz reaksiyonların üçte ikisinden sorumlu ol
semptomlarından 3-6 ay sonra) bu hastalar lokalize skleroderma muştur. Ayaktan hastalar arasında birçok antibiyotik için reaksiyon
benzeri deri değişiklikleri, kilo kaybı ve/veya nöropati geliştirirler oranlan, yatan hastalarda gözlenenlerle karşılaştırılabilir olmuştur.
(Konu 313). Bu sendromun kesin nedeni bilinmiyor. Ancak L- Florokinolonlar, kutanöz reaksiyonların eski çalışmalarda gözlen
tryptophan’mn suçlanan kısımları 1,1-ethylidene bis [tryptophan] memiş olan, önemli nedenleridir. Seçilmiş sık kullanılan antibiyo
kontaminantı taşımaktadırlar, Bu kontaminant patojenik olabilir tikler için reaksiyon oranlan Tablo 5 9 -1 ’de özetlenpıiştir. Çoğu ku-
veya hastalığı provoke eden başka bir maddenin marker’ı olabilir.
Tablo 59-3 Ç o ğ unlukla İla ç la r ile O lu ştu ru la n Seçilm iş Şiddetli K u tan ö z R eaksiyonların K linik Ö zellikleri
Stevens-Johnson Erozyonlar genellikle Esmerimsi purpurik makûller % 10-30 olguda ateş Postinfeksiyöz eritema
sendromu en az 2 bölgede ya da aüpik hedefler üzerinde mültiforme majör (özel
küçük büller; nadir birleşme likle herpes simpleks ya
bölgeleri: vücut yüzeyinin da mikoplazma infeksi-
% 10’undan azında aynlma yonu olan olgularda)
Toksik epidermal Erozyonlar genellikle en Stevens-Johnson sendromunda Neredeyse tüm olgularda ateş,
nekroliz" az 2 bölgede görülenlere benzer bireysel “akut deri yetmezliği”, lökopeni
lezyonlar; konflüan eritem;
epidermim dış tabakası, lateral
bası ile kolaylıkla bazal taba
kadan ayrılır; geniş nekrotik
epidermis tabakaları; vücut yü
zeyinin % 30’undan çok total
aynlma
Hıpersensitivite Sık değil Şiddetli ekzantematöz döküntü % 30-50 olguda ateş, lenfadenopati, Kutanöz lenfoma
sendromu (purpurik hale gelebilir), eks- hepaüt, nefrit, kardit, eozinofîli,
foliatif dermatit atipik lenfositler
Akut jeneralize Yaklaşık % 50 olguda ağız Başlangıçta ödemli eritem üzerin Ateş, yanma, kaşıntı, yüz şişmesi, İnfeksiyon
ekzantematöz ve dil erozyonları de nonfolliküler küçük püstüller; lökositoz, hipokalsemi
püstüloz bazen yüzeysel ülserlere dönüşme
Serum hastalığı ya Yok Bazen ürtiker ile birlikte morbil Ateş, artraljiler İnfeksiyon
da serum hastalı liform lezyonlar
ğına benzer reak
siyonlar
Antikoagülanlara Sık değil Özellikle yağ bölgelerde eritem Etkilenmiş bölgede ağn Dissemine intravasküler
bağlı nekroz ve sonra purpura ve nekroz koagülopaü, sepsis
Anjioödem Çoğunlukla tutulur Ürtiker ya da yüzün orta kısmının Solunum sıkıntısı, dolaşım bozuk Böcek sokmalan, yiye
şişmesi luğu cekler
a Stevens-Johnson sendromu ve toksik epidermal nekroliz arasında her ikisinin özelliklerini gösteren ve vücut yüzeyinin %10-30 arasında soyulduğu bir geçiş oluşabilir.
KAYNAK: Roujeau ve Stem'den uyarlanmıştır.
342 ;ı-r.M!!.U m tu Ana Bniîîiıları ve fakdini Şekilleri kadar çok daha az çalışılmışsa da, benzer teknikler protein ilaçlara ve
gallamin ve süksinilkolin gibi ajanlara duyarlı hastalan belirleyebilir.
(5 ) ilacın kesilmesine haşlanın yanıtı ve ( 6 ) yeniden kullanmaya Diğer ilaçların çoğu küçük moleküllüdür ve onlar ile deri testleri güve
hastanın yanın. nilir değildir.
Ö N CEK İ D E N EY İM Göreceli reaksiyon oranları tabloları IgE’ye bağlı olamayan reaksiyonlann nedeninin bulunması için ge
vardır ve belirli bir ilacın belirli bir kutanöz reaksiyondan ne kadar so- nel olarak ulaşılabilecek ve güvenilebilecek bir test yoktur; bunun istis
ııııtılu olduğunu değerlendirmede kullanışlıdır. Bununla birlikte bir nası fiks ilaç reaksiyonlannın patch test ile değerlendirilmesidir. Bu ne
ilaç reaksiyonunun spesifik morfolojik patemi, belirli bir ilacın belirli denle tanı, genellikle test sonuçlanndan çok klinik faktörlere dayanır.
bir reaksiyondan sorumlu olma olasılığını arttırarak ya da azaltarak bu
reaksiyon oranlarını değiştirebilir. Örneğin fiks ilaç erüpsiyonu barbi- ıHBLIOCRAFYA
türatlar ile penisiline göre daha sık görüldüğü için, her iki ajanı da kul BASTUJI-GARIN S et al: Clinical classification of cases of toxic epidermal nec
lanan bir hastada gelişen fiks ilaç erüpsiyonu, penisilinlerin genel ilaç rolysis, Stevens-Johnson syndrome, and erythema multiforme. Arch Derma
reaksiyonu oranlan daha yüksek olsa bile, daha büyük olasılıkla barbi- tol 129:92, 1993
türatlara bağlıdır. BIGBY M et al: Drug-induced cutaneous reactions. A report from the Boston
ALTERNATİF E T İY O L O JİK AJANLAR Bir kutanöz erüpsi- Collaborative Drug Surveillance Program on 15,438 consecutive inpatients,
1975-1982. JAMA 256:3358, 1986
yon, var olan bir hastalığın alevlenmesine ya da ilaçlar ile ilişkisiz yeni
COOPMAN SA et al: Cutaneous disease and drug reactions in HIV infection. N
bir hastalığın gelişmesine bağlı olabilir. Örneğin psoriasisli bir hasta, Engl J Med 328:1670, 1993
stıeptokoksik bir infeksiyon için penisilin verilmesinden sonra rastlan ROUJEAU JC. STERN RS: Severe adverse cutaneous reactions to drugs. N Engl
tısal olarak alevlenme gösterebilir; bu olguda infeksiyon, ilaç reaksiyo J Med 331:1272, 1994
nuna göte alevlenmenin daha olası nedenidir. ROUJEAU JC et al: Medication use and the risk of Stevens-Johnson syndrome
or toxic epidermal necrolysis. N Engl J Med 333:1600, 1995
OLAYLARIN ZAMANLAMASI Derideki ilaç reaksiyonlarının
SCHLIENGER RG et al: Lamotrigine-associated anticonvulsant hypersensiti
çoğu, tedavinin başlamasından sonra 1-2 hafta içinde oluşur. Hipersen- vity syndrome. Neurology 51:1172, 1998
sitivite sendromu, ilaç tedavisinin başlamasından sonra daha geç ( 8 VAN DER LINDEN PD et al: Skin reactions to antibacterial agents in general
haftaya kadar) oluşabilir. Fiks ilaç erüpsiyonu ve jeneralize ekzante- practice. J Clin Epidemiol 51:703, 1998
matöz püstüloz, çoğunlukla daha erken (48 saat içinde) oluşur; aynı VIARD I et al: Inhibition of toxic epidermal necrolysis by blockade of CD95
with human intravenous immunoglobulin. Science 282:490, 1998
durum ilaca ya da çapraz duyarlılık oluşturan bir ajana karşı daha ön
ceden duyarlanmış kişilerde de söz konusudur.
İLAÇ D Ü ZEYLERİ Bazı kutanöz reaksiyonlar, doza ya da kü
mülatif toksisiteye- bağlıdır. Örneğin altın alımına bağlı likenoid der- 60 D avid R. Bickers
matozlar, daha çok yüksek doz alan hastalarda görülür.
K ESM E İlaçlara karşı kutanöz ters reaksiyonların çoğu, şüpheli ] FOTOSENSİTİVİTE VE DİĞER IŞIK
ajanın kesilmesi ile düzelir. İlaç devam edilirken düzelme olursa ya da
■< REAKSİYONLARI
ilacın kesilmesine ve uygun tedaviye karşın hasta düzelmezse, reaksi
yonun ilaç ile ilişkili olmama olasılığı akla getirilmelidir.
___ J Gül D e n li, Suhan Günaştı
YENİDEN BAŞLAMA Yeniden başlama, ilaçlara karşı kutanöz
SO LA R RADYASYON Güneş ışığı, çevrede en çok görünen
ters reaksiyonlar hakkında en kesin bilgiyi sağlar, çünkü bir ilacın ye
ve en belirgin refah kaynağıdır. Güneşin böyle tanımlanması sıcak
niden verilmesi ile tekrarlamayan reaksiyonun bu ajana bağlı olma ola
lık ve vitamin D sentezi gibi yararlı etkilerinin olmasındandır. An
sılığı yoktur. Bununla birlikte yeniden başlama genellikle pratik değil
cak güneş patolojik sonuçlara da neden olabilir. Deriyi etkileyenler
dir, çünkü hastanın güvenliğini ve rahatlığını sağlama ihtiyacı, yeniden
dışında güneşe maruz kalmanın çok az etkisi tanımlanmıştır. Deri
başlama ile elde edilecek olası bilginin değerini aşar.
nin güneş ışığına maruz kalması immünsupresif cevabı ve genetik
Şiddetli ya da hayatı tehdit eden hale gelebilen reaksiyonların hız
değişiklikleri uyandırabilir bu da melanoma dışı deri kanseri ve
la tanınması özel öneme sahiptir. Tablo 59-2, bulundukları zaman re
belki de herpes simpleks gibi enfeksiyonların patogenezi ile ilişki
aksiyonun şiddetli olabileceğini düşündüren klinik ve laboratuar özel
li olabilir,
likleri listeler. Tablo 59-3, en şiddetli kutanöz ters reaksiyonların anah
Güneş enerjisi, çok kısa yüksek enerjili iyonize radyasyondan
tar özelliklerini sunar.
(İl ) - 2 pm) çok düşük foton enerjisinin ( 1 0 7 pm) çok uzun dalga bo
yuna kadar geniş aralığı kapsar. Bu nedenle emisyon spektrum ara
İLAÇ ALLERJİSİNİN 'FANİSİ lığı çok büyük olup büyüklüğünün 9 katı civarında seyreder fakat bu
spekturumun dar bir aralığı dünya üzerine ulaşır ve U V ’nin bileşen
IgE için testler, hem in vivo hem de in vitro yöntemleri kapsar, fakat
leri; görünen ışık, kızılötesinin bir kısmı ile sınırlıdır.UV ışığının kı
böyle testler yalnızca sınırlı sayıda ilaç için vardır; bu ilaçlar penisilin
sa ucundaki cutoff değeri aşağı yukarı 290 nm olup, Stratosferik
ler ve sefalosporinler, bazı peptid ve protein ilaçlar (insülin, ksenojene-
ozon, 1 0 0 nm’den daha kısa dalga boylu iyonize radyasyon tarafın
ik serumlar) ve genel anestezi için kullanılan bazı ajanlardır. In vivo
dan oluşturulduğu ve 120-310 nm arası solar enerjiyi absorbe ettiği
test, prick ve/veya intradermal deri testi olarak yapılır. Tuzlu su kontro için dünya yüzeyine daha kısa, daha enerjik ve potansiyel olarak gü
lünde görülenden 2 x 2 mm daha büyük bir kızartı-kabartı yanıtı, ( 1 ) neş enerjisindeki daha zararlı dalga boylarının penetrasyonunu en
hasta dermografîk değilse, (2 ) ilaç non-spesifik olarak mast hücrelerini geller. Gerçekten, ozon tabakasının atmosfer içerisine salman klo-
dgranüle etmiyorsa, (3) ilaç konsantrasyonu irritasyon yapacak kadar roflorokarbonlar tarafından delinmesi, bu kimyasalların üretiminin
yüksek değilse ve (4) tampon çözeltisinin kendisi kızartı-kabartı yanıtı azaltılması konusunda uluslararası anlaşmalara neden olmuştur.
oluşturmuyorsa, IgE’ye bağlı mast hücresi degranülasyonunu gösterir Solar değişim ölçümleri yerküre yüzeyine ulaşan 300 nm’deki
Penisilinler ve sefalosporinlerin majör ve minör determinantları ile enerji miktarında bölgelere göre 2 0 katı kadar değişiklik olduğunu
deri testinin bu ajanlara karşı anafilaktik reaksiyon riski olan hastala göstermektedir. Bu değişkenlik mevsimsel etkilere, güneş ışığının
rın belirlenmesinde kullanışlı olduğu kanıtlanmıştır. Bununla birlikte hava ve ozon içerisinden geçmesine, denizden yüksekliğe (her
deri testlerinin kendisi küçük bir anafilaksi riski taşır. Negatif deri test 300m yükseklik için %4 artış), enleme (yoğunluğun artması ile en
leri IgE’ye bağlı reaktiviteyi dışlamaz ve negatif deri testi olan hasta lemde azalma) ve bulut miktarına, sise ve kirliliğe bağlıdır.
ların penisilin kullanmasında anafilaksi riski yaklaşık % 1 ’dir; pozitif Fotobiyolojik etki spektrumunun önemli bileşenleri UV ve
deri testi ve penisiline karşı önceki ters reaksiyon öyküsü olan hastala 290-700nm arasındaki görünen dalgaboylarını içerir. Ek olarak kı
rın yaklaşık üçte ikisi, yeniden kullanımda bir allerjik yanıt gösterir. zıl ötesinde 700 nm üzerindeki dalga boylan primer olarak ısıyı
Antihistamin alan hastalarda ve test reajininde bulunmayan determi uyarır fakat derinin ısınması UV ve görünür spekturumdaki dalga
nantlara karşı allerjisi olan kişilerde deri testleri negatif olabilir. Her ne boylarına biyolojik cevabı arttırabilir.
UV spekiruımı i büyük paryaya bölünmüştür: C, B ve A. UV -'il) Fomsensiıivitc ve Diğer İşık Reaksiyonları 343
:.pcklrumu dalga hovu II) ve 400nın arasım içerir. Ultraviyole C
( U V-O; 10-290 ıım arası .lal ya boyundan oluşur ve stratosferik ozon burada yapısal ve matriks proteinlerinde değişiklikler oluşturur. Bu
lar.-ılimlan absorbe edildiği için dünyaya ulaşmaz, Bu dalga boylan, değişiklikler özellikle beyaz tenli bireylerde kronik güneş ışığına
bu enerjinin yapay kaynaklarının kullanıldığı (örneğin; germisidal maruz kalmış derilerinin yaşlanmış görünümüne katkıda bulunur.
ı lkı ivm) dununlar dışında fotosensitiviieye neden olmaz. Ultraviyo- DNA tarafından UV-B’nin emilmesinin bir sonucu primidin dinler
te I) fUV'B); 290-520nm arası dalga boylarından oluşur. Fotobiyo- lerinin oluşumudur. Bu yapısal değişiklikler, onların tanınması, ek-
:>t|ik iki i'ı kıııımuııun bu bölümü insan derisinde kırmızılık veya sizyonu ve normal baz dizilerinin yeniden kurulması ile sonuçlanan
ı.ı. m ı>u<.f"< m n ikili .p.'kirıımdur ve bu nedenle bazen "güneş mekanizmalarla onarılır. Yapısal değişikliklerin etkili onanmı çok
•»Wl y. kumun ’ •-tmlmnı tının) olarak da bilinir. Ultraviyole önemlidir, çünkü hatalı DNA onanmı olan bireyler deri kanserleri
\ ı LV \t. '.‘it .n.ifuııi.ı^ı .l.ıb’a boylarını gösterir ve tahmi- gelişiminde önemli bir risk altındadır. Örneğin otozomal resesif bir
■ıı ti-ı.ıte tıijH'ii nn .«injMt.'iMili» t. V ii U.-ıı HKKJ kat daha az etkili- hastalık olan kseroderma pigmentosumlu hastalar, hayatlarının ilk
>r ı . V A ,ıvsua t v At* î H! nıstsuuî v# itV'’ A İ(320* 140nın) olmak iki on yılında U V ’nin indüklediği fotoürünlerin onanmımn azalma
sıyla karekterizedir. Derilerinde kserotik fotoyaşlanma görünümü,
uni *« -'iKMifti ««liiıtılıi ^vıiııcıt tM|M huylun, bey»/ !ş>|nı icv/al hücreli, skuamöz hücreli karsinomlar ve melanoma gelişebilir.
j.luuiiMJan dilil w ç lış} t (MİMİ g ü H iltib d rü l ıMif, Viv il, ılıavt, yeşil, Oeıt teknolojisi kullanılarak fareler üzerinde yapılan çalışmalar, bu
■an. tuıuneıı ve kırını/ı gibi değişik renkler içerir, (.imıinUr vpekinnfl ortanın yollarım dıl/eıı İçmede kansere neden olan U V ’nin gelişme
içerisindeki fotonlar taralından ..ılıip olunan enerji, ışığa duyarlı sini engellemede gen düzenlemesinin önemini vurgulamıştır.
kimyasalların yokluğunda insan derisini hasarlaına yeieneğine sahip Kutanda; Optikler Ve Kroınoforlar Kromolörlar, fiziksel ener
değildir. Enerji absorbsiyonu Ibloscnsitivite gelişiminde kritik rol jiyi absorbe eden endojen veya ckzojcn kimyasal bileşiklerdir. Deri
oynar. Bu nedenle, bir molekülün a b s o r b s iy o n spektru m u , o molekül deki endojen kromoforlar iki tiptir: 1) Nükleik asitler, proteinler, li-
ıaralından absorbe edilen dalga boyu genişliği olarak tanımlanırken, pidler ve vitamin D prekürsörü olan 7-dehidrokolesterolü içeren ve
gelen radyasyonun etkisi için erki sp ektru m u , cevabı uyandıran dal normalde bulunan kimyasallar, 2) Vücudun herhangi bir yerinde sen
ga boyu genişliği olarak tanımlanır. tez edilen, kanla dolaşan ve deriye yayılan porfirin gibi kimyasallar.
Ibtoseıısiıivite (ışığa duyarlılık); deride bulunan foton absorbe Normalde eser miktarda porfirinler deride bulunur. Fakat porfirya
edici kimyasal (kromolor), gelen enerjiyi absorbe ettiği, uyarılmaya olarak bilinen hastalıkta miktarı artar, dolaşım sistemine salınır ve
başladığı ve absorbe edilen enerjiyi çeşitli yapılar ya da oksijene deriye iletilir. Burada Soret band içinde yaklaşık 400nm ve daha az
transfer ettiği zaman oluşur. Emilen enerji, ısı oluşturma, floresans olmak üzere görünür spektrumun kırmızı bölgelerindeki (580-660
ve fosforesans içeren süreçlerle harcanmalıdır. arası) gelen enerjiyi emerler. Derinin bu yapısal zararlanmasının so
DERİNİN FONKSİYONU V E YA PISI Güneş ışınlarına ma nucu eritem, ödem, ürtiker veya bül formasyonu görülebilir (Konu
nız kalan deri, bazı dalgaboylannı absorbe etmeye ve diğerlerini ilet 346).
meye izin verir. Aslında insan derisi temelde bazal membran ile ay Güneşe M aruz Kalmanın Akut Etkileri Güneşe maruz kalma
rılmış epidermis ve dermis gibi farklı iki bölümden oluşan sandviç nın deri ile ilgili akut sonuçlan güneş yanığı ve vitamin D sentezidir.
gibidir. Dıştaki epidermis; yüzeyel stratum komeum (protein ve li G ü n e ş Y an ığ ı UVR’ye maruz kalan insan derisinde en sık göz
pitten zengin kompakt membran), stratum granulozum, stratum spi- lenen durumdur. Genel olarak bireylerin güneş ışığına toleransı on
ııo/.um ve bazal hücre tabakasından oluşan stratifiye skuamöz epitel- ların melanin pigmentasyonu ile ters orantılıdır. Melanin, solar spek-
dır. Bazal hücre tabakası heterojen hücre populasyonu içerir. Bunlar turumun UV bölümü içerisindeki geniş absorbanslı nötral-densite
dan bir kısmı terminal diferansiyasyon (terminal farklılaşma) süre filtresi gibi işlev gören tirozinin kompleks bir polimeridir. Melanin
cinde, yukarı doğru göç eder, Böylece spesifik keratin genlerinin m ela n o s it adı verilen özelleşmiş epidermal dendritik hücrelerden
ekspresyonu ve stratum komeumun oluşumu gerçekleşir. Epidermal sentezlenir ve m ela n o z o m içerisinde paketlenir. Dendritik oluşum
hücreler; yerleşik keratinosit ve melanositler ile immünolojik olarak aracılığıyla k era tin o sitle re transfer edilir ve burada fotokorumayı
aktif Langerhans hücrelerini, lenfositleri, polimorfnükleer lökositle- sağlarlar. Güneşin indüklediği melanogenezis melanositlerdeki tiro-
ri, monositleri ve makrofajlan içeren ve epidermisi immün sistemin zinaz aktivitesinin artması sonucu oluşur ve belki de eicosanoid ve
en önemli parçası yapan göçmen hücrelerdir. Duyusal sinir dalları endotelin-1 bileşiminin salınmama bağlıdır. Güneşe maruz kalma to
nın sonlanmaları da epidermise ulaşır. leransı epidermal melanin biriminin etkinliğinin bir fonksiyonudur
Derinin ikinci bölümü dermiştir, nispeten daha büyüktür ve hüc ve bireylere sorulan 2 soru ile kesinleştirilebilir. 1) Güneşe maruz
resel yoğunluğu daha azdır. Fibroblastları, dermal damarlar içerisin kaldıktan sonra yanar mısınız? 2) Güneşe maruz kaldıktan sonra
deki endotelyal hücreleri ve mast hücrelerini içerir. Doku makrofaj- bronzlaşır mısınız? Bu sorulara cevaba göre popülasyonu l ’den
ları ve seyrek yerleşmiş inflamatuar hücreler de bulunur. Bütün bu 6 ’ya kadar değişik 6 deri tipine ayırmak mümkün olabilir (Tablo 60-
hücreler kollajendeki ekstrasellüler matriks, elastin ve glikozaming- 1 ).
likanlardan oluşur. Epidermisin tersine dermişteki zengin vaskülari- Güneş yanığına cevap patogenezi hakkında 2 genel teori vardır.
zasyon sıcaklığın düzenlenmesinde ve deri hasarına karşı inflamatu Bu teorilerden birincisine göre, derinin maruz kaldığı süre ve görü
nen kırmızılığın gelişimi arasında geçen lag fazı (genellikle 4-12 sa
ar cevapta önemli rol oynar.
at); vazodilatasyonu uyarmak için deri damarlarına diffüze olan va-
UV RADYASYONU (UVR) V E D ER İ Epidermis ve dermis,
bağlı güneş enerjisi ile etkileşen bir çok kromofor içerir. Bu etkile
şimler yansıma, kırılma, emme ve iletmeyi içerir. Stratum komeum l'ublo ı*0-t D eri tip leri ve Güneş sanığı i ’en.sıtivileleri
UV-B’nin iletiminde en büyük engeldir ve bu bölgeye gelen dalda
Tip Tanımlama
boylarının % 10’dan azı bazal membranı geçer. Yaklaşık olarak
300nm’nin altındaki radyasyonun % 3’ü, 360nm ’nin altındaki rad 1 Her zaman yanar, asla bronzlaşmaz
yasyonun % 20’si ve kısa görünen radyasyonun % 33’ü bronzlaşma- 2 Her zaman yanar, bazen bronzlaşır
mış insan derisindeki bazal hücre tabakasına ulaşır. Proteinler ve 3 Bazen yanar, bazen bronzlaşır
nükleik asitler, kısa UV-B’lerde yoğun olarak emilir. Tersine UV-A1 4 Bazen yanar, daima bronzlaşır
5 Asla yanmaz, bazen bronzlaşır
ve UV-A2 epidermise penetre olur dermişe etkili bir şekilde ulaşır;
6 Asla yanmaz, daima bronzlaşır
'4 4 H .htMahkianıı Ana Bulguları ve Takdim Ş'.'killeri Degranüle mast hücreleri dermişte bulunabilir fakat bulunuş nedenleri
anlaşılamamıştır.
/oaktif mediator (1er) veya sitokinlerin salınımuıa ve/veya gecikmiş olu Bu makroskobik ve mikroskobik morfolojik değişiklikler kronik ola
şumuna neden olan bir epidermal kromofor varlığını gerektirmektedir. rak güneşe maruz kalmış derinin özellikleridir. Kromoforlar, etki spektu-
Gerçekte UVR keratinositler tarafından birçok proinflamatuar sitokin ve rumlan, bu değişiklikleri yöneten spesifik biyokimyasal olaylar bilinme
nitrik oksit salınımını uyarır. İkinci teoriye göre; küçük miktarda dermis mektedir.
içine giren UV-B radyasyonu (%10 veya daha az) damar içerisindeki en- Güneşe Maruz Kalmanın Kronik Etkileri: Malign Olan Etkileri
dotelyal hücreler tarafından doğrudan absorbe edilebilir ve bu da vasodi- Güneş ışığına maruz kalmanın önemli sonuçlarından biri melanoma dışı
latasyon ile sonuçlanır. Bu konu henüz aydınlatılmamıştır. deri kanseridir. İki tip melanoma dışı deri kanseri; bazal hücre ve sku-
Güneş yanığı eritemi için etki spektrumu UV-B ve UV-A bölgelerini amöz hücreli kanserdir (Konu 8 6 ). Kanser indüksiyonu için 3 büyük
içerir. Kısa UV-B içerisindeki fotonlar, cevap oluşturmada uzun UV- adım vardır: Uyarılma (initiation), arttırma (promotion) ve ilerleme
B ’den ve UV-A’dan en az 1000 kat daha etkilidirler. Bununla beraber gün (progression). Hayvan derisinin UVR’ye benzeyen yapay ışık kaynağına
ortasında UV-B’den daha çok UV-A olduğunda güneş yanığı eritemine kronik maruz kalması uyarılm a (initiation) ile sonuçlanır. Bu şekilde
UVA katkıda bulunabilir. DNA’daki yapısal değişimler hedef hücrede (keratinosit) geri dönüşüm-
Hasarjanmanm mekanizması yetersiz tanımlanmıştır, fakat UVB eri süz yapısal (mutajenik) değişiklikleri uyarır bu da tümorojenik: süreci
temi için etki spektrumu gelen eneıjinin stratum komeum tarafından ab- başlatır. Tümör promotörleri ile karşılaşmamış uyarılmış deri hücrelerin
sorbsiyonunun ayarlanması sonrasında DNA için emilim spektrumuna den genellikle tümör gelişmediğinden tümör başlatıcının ortaya çıkması
benzer. Apopitotik keratinositler (güneş yanığı hücreleri diye de adlandı nın gerekli fakat malign oluşuma dönmede yeterli olmadığına inanılmak
rılan) histolojik olarak güneşe maruz kaldıktan sonra 1 saat içerisinde ve tadır. Tümör gelişiminde ikinci aşama arttırm a (prom otion) dır. Uyarıl
maksimum 24 saat içerisinde görülebilirler. Güneş yanığı hücrelerini mış hücreler ile başlayan çok adımlı seyir kimyasal ve fiziksel ajanlarla
oluşturmada UV-A, UV-B’den daha az etkilidir. UV-B ve UV-A’ya ma karşılaşma sonrası epigenetik değişiklikleri başlatır. Bu da uyarılmış hüc
ruz kaldıktan sonra mast hücreleri inflamatuar mediatörler salabilir. Ör relerdeki klonal genişleme ile sonuçlanır ve haftalar, aylar sonra benign
neğin; UV-B Ve UV-A’nın eritem dozları, 24 saat sonra normale dönen büyüme olarak bilinen pap illom ların gelişimine neden olur. UV’nin pa
deneysel olarak oluşturulmuş insan derisindeki suction (emme) bollerin pilloma gelişiminde f o s ve jiıh gibi ek onkogenlerin ekspresyonu üzeri
de histamiri seviyelerini arttırır. Prostoglandin f y , 24 saat sonra kontrol ne etkisinin önemini anlamak için transgenik hayvanlar kullanılmıştır.
düzeylerinin yaklaşık %150’si kadar artar ve daha sonra azalır. Deriye UV-B tam am ıyle karsin ojen d ir; bunun anlamı UV-B’nin başlatıcı ve pro
enjekte edildiğinde prostoglandinler eritem Ve ağn meydana getirir, UV- moter (artırıcı) olarak görev aldığı ve tümör indüksiyonuna neden oldu
B ’ye maruz kalındıktan sonra da prostoglandînlerin suction bülleri içeri ğudur! Tam olm ayan karsin ojen ler tümörogenezisi başlatabilir fakat tü
sindeki varlığı UV-B erdeminde rol oynadıklarını gösterir. UVB ışınlan mör promotörlerinin tümör geliştirmesi için derinin tümör promotörleri
masından sonra insan: derisindeki saptanabilir inflamatuar mediatörlerin ile yeniden karşılaşması gerekir. Tümör promotörlerinin prototipi forbol
miktarında yaşa bağlı azalma olur. UV-A eritemi birkaç epidermal güneş ester 12-0- tetradecanoyl forbol-13- asetattır. Tümörün artması (promo?
yanığı hücreleri ile sonuçlanabilir, fakat damarsal endotelyal hasar UV-B tion); neoplazmı uyarmak için zaman içerisinde birden çok maruziyeti
ile olandan daha fazladır. Ek olarak, 5 ve 9 saat içerisinde doruğa ulaşan gerektirir. .
daha sonra en son eritem oluşmadan azalan artmış araşidonik asit ve Malign oluşumda son basamak benign prekürsörlerin malign lezyon-
prostoglandin Dj, % v e I2 düzeyleri vardır, UV-B ve UV-A radyasyonlu lara dönüşümüdür, bu durum zaten transforme olmuş hücrelerin ek gene
derideki prostoglandinlerin rolü kanıtlanmış olmasına rağmen nonstero- tik değişikliklere ihtiyaç duyduğunu düşündürür. Gerçekte ras gen mutas-
id antiinflamatuar ilaçlar UV-A’dan çok UY-B tarafından oluşturulan eri: yonlan deri kanserli küçük bir grup insanda gösterilmiştir. Güneşin ha-
temi azaltmada etkilidir. UV-B ayrıca maruziyetten sonra saatler içerisin sarladığı insan derisinde tümör supresör gen olan p53 geninde de ayrıca
de deri ile ilişkili matriks-azaltıcı metaollopröteinazlan da indükler. mutasyonlar gözlenmiştir.
Vitam in D F o to b iy ok im y a sı Derinin UV-B’ye maruziyeti, epider Melanoma dışı (bazal ve skuamöz hücreli)’ndaki direkt rolünün me?
mal previtamin D3 (7- dehidrokolesterol)’ün previtamin Ü 3 ’e fotolizisine lanomaya göre daha az olduğu kanıtlanmış olmasına rağmen güneşe ma
neden olur, daha sonra stabil D3 hormonunu oluşturmak üzere ısıya bağ ruz kalma, melanoma ve melanoma dışı deri kanserlerinin gelişmesine
lı izomerizasyona uğrar. Bü bileşim dermal damarlara yayılır ve 1,25 di? neden olur. Yaklaşık %80 melanoma dışı deri kanserleri, yüz, boyun ve
hidroxi vitamin D3 [1,25 (OH) 2 D3 ] işlevine dönüştüğü yerde sistemik eller gibi vücudun açık bölümlerinde görülür. Dışarda çalışan açık ten
dolaşıma katlim Dolaşımdaki veya deride kendi kendine üretilen Vitamin renkli erkeklerde, aynı açık ten rengindeki kadınlara oranla bu tip kanser
D metabolitleri epidermal farklılaşma sinyalini arttırabilirler. Yaşlanma lerin gelişmesi 2 kat daha fazladır. Koyu ten renkli beyazlar (Hispanic
insan derisinde vitamin D3 üretilmesini çok fazla azaltabilir. UVB ’yi filt ve benzeri) açık ten renkli beyazlara göre bu tip kanserlerin gelişiminde
re eden güneşten koruyucuların yaygın kullanımı da göz önüne alınırsa, onda bir risk taşırlar. Tüm deri kanseri türlerinde siyahlar en az risk taşır
yaşlılarda vitamin D eksikliğinin önemli klinik problem olduğu ortaya çı lar. Amerika’da yılda 600.000-800.00 arası bireyde melanoma dışı deri
kar. Gerçekten yapılan çalışmalar, güneşten koruyucuların insan derisin? kanseri geliştiği gözlenmiştir ve beyaz bireylerde hayatları boyunca bıı
de vitamin D3 üretimini azaltabileceğini göstermektedir. , tür neoplasm gelişme oranı yaklaşık % 15 olarak tahmin edilmiştir. Popii-
Güneşe Maruz Kalmanın Kronik Etkileri: Malign olmayan etki lasyonda melanoma dışı deri kanseri insidansı artmaktadır ve nedenleri
ler ışın hasarına uğramış, güneşe maruz derinin klinik özellikleri kırışık de açık değildir.
lık, leke, telenjiektazi ve pürüzlü, düzensiz görünümdür. Bazılarının fo- Güneş ışınlarına maruz kalma ile melanoma arasındaki ilişki net de
toyaşlanma veya dermatoheİiosis olarak adlandırdığı bu değişikliklerin ğildir ancak öne sürülen kanıtlar bif ilişki olduğunu desteklemektedir
hızlanmış kronolojik yaşlılığı mı gösterdiği veya ayrı ve farklı bir süreç Melanomanın genç yaşta gelişmesi, tümörün büyümesi için geçen latent
olup olmadığı henüz açık değildir. periyodun melanoma dışı deri kanserlerinden daha az öldüğünü gösterir.
Kronik olarak güneşe maruz kalmış epidermiste kalınlaşma (akanto- Melanomalar insan malignensilerinde en hızlı büyüyenler arasında-
zis) ve bazal tabakada heterojenite vardır. Daha çok sayıda fakat düzen dır(Konu 8 6 ). Benzer etnik Soydaki göçmenlerde yapılan epidemiyolojik
siz melanozom içeriği bazı keratinositler de bulunabilir. Bu da, bazal ta çalışmalar bir bölgede doğan veya aynı bölgeye on yaşından önce göç
bakadaki hücrelerin uzun süreli yerleşimini gösterir. Bu yapısal değişik eden bireylerin, daha sonra o bölgeye gelenlere oranla daha yüksek oran
likler güneşin tasarlandırdığı derideki kösele derisi gibi değişiklikleri ve da yaşa spesifik melanoma geliştiğini göstermiştir. Bu nedenle doğum
deride oluşan renk değişikliklerini açıklayabilir. dan itibaren veya erken çocukluk çağından beri güneşli iklimlerde yaşa
Dermis güneş ile ilişkili kronik hasarda en önemli bölgedir; elastin yanlarda melanoma riskinin arttığı şeklinde sonuçlandırmak mantıklıdır.
genlerinin artmış ekspresyonundan kaynaklanan birbirine sarılmış elastik Genel olarak risk kümülatif güneş maruziyeti ile ilişkili değildir fakat ço
liflerin kaim, düzensiz yığınlar halinde olmasıyla kendini belli eder. Kol- cukluk çağındaki güneş maruziyetinin devamı ile ilişkili olabilir. Bundan
lajen lifler de derin dermişte anormal olarak kümelenir. Fibroblastların dolayı güneş yanığı bülleri reaksiyon bölgesindeki melanoma riskinin
sayılan artar ve aktivasyonu vurgulayan morfolojik belirtiler gösterirler. ikiye katlanması ile ilişkilidir.
İmmünolojik Etkiler Güneş ışınlarına maruz kalmak hem lo •j Ü Fotosensitivite ve Diğer İşık Reaksiyonları 345
kal hem de sistemik immün cevabı etkiler. UV-B epidermal Lan-
gerhans hücreleri ile etkileşerek deride antijen presentasyonuna et Tablo 60-2 Fotosensitif Hastalıkların Sınıflandırılması
ki etmek için bu tür enerji kapasitesi ile ilgili olan immün cevabı
değiştirmede en etkili görülür. Bu kemik iliği kaynaklı dendritik Tip Hastalık
hücreler makrofaj ve monositlerin karakteristik yüzey markırlannı
Geneük Eritropoietik porfirya
taşırlar. Eritem dozunda U V B ’ye maruziyetin ardından haptenler
Eritropoieük protoporfirya
radyasyonlu bölgeye sunulduğunda kontakt alleıjik cevabın azal
Porfirya kutanea tarda-familyal
ması ile sonuçlanan Langerhans hücrelerinin morfolojik ve fonksi
Porfirya variegata
yonel değişiklikleri meydana gelir. Duyarlılığın bu azalmış kapasi Hepatoeritropoieük porfirya
tesi antijen spesifik supresor- T lenfositlerin indüksiyonuna bağlı Albinizm
dır. Gerçekte radyasyonun immünsupresif etkisi haptenlerin sunul Kseroderma pigmenlozum
duğu bölgede sınrlı iken , net sonuç supresör T hücrelerinin indük- Rothmund-Thompson hastalığı
siyonundan dolayı bu antijenlere karşı sistemik immünsupresyon- Bloom sendromu
Cockayne hastalığı
dur.
Fenilketoniiri
Radyasyonun yüksek dozları, radyasyonlu bölgeden uzakta
Metabolik Porfirya kutanea tarda - sporadik
epikutanöz veya intrakutanöz antijenlere azalmış immün cevabı Hartnup hastalığı
uyarır. Bu baskılanmış cevaplar, ayrıca antijen spesifik supresör T Kwashiorkor
hücrelerin indüksiyonu ile ilişkilidir ve radyasyonlu bölgedeki epi Pellegra
dermal hücrelerden salınan henüz tanımlanmamış faktörler ile de Karsinoid sendrom
ilişkili olabilir. Bu generalize immün supresyonun belirtisi deri Pseudoporfirya
kanseri veya infeksiyona karşı değişen duyarlılık temelinde açıkla Fototoksik
internal İlaçlar
nabilir.
Ekstemal İlaçlar, bitkiler, gıda
Sıçan derisinde U V ’nin indüklediği tümörlerin antijenik oldu
Fotoallerjik
ğu bilinmektedir ve normal singeneik hayvanlara transplante edil Erken Solar ürtiker
diğinde hızla ret edilir. Eğer tümörler daha önce subkarsinojen doz Gecikmiş İlaç fotoallerjisi
UV-B’ye maruz kalmış hayvanlara transplante edilirse red edilmezr Persistan ışık reaksiyonu/kronik aktinik dermatit
ler aksine alıcıda progresif olarak büyürler. Radyasyonlu hayvan?
l.uda transplante edilen tümörü ret etmedeki bu yetersizlik, ret ce Neoplastik ve Fotoyaşlanma
dejeneratif Aktinik keratoz
vabını önleyen supresör T hücrelerinin gelişiminden kaynaklanır.
Melanoma ve melanoma dışı deri kanseri
Tümör reddinin supresör mekanizması bilinmemektedir. Ancak
İdiyoputik Polimorf ışık erüpsiyonu
böyle bir cevap insan derisindeki kanser riskinin belirlenmesinde Hidroa aesüvale
önemli bir kriter olabilir. Aktinik retıküloid
FÖ TO SEN SİTİF H A STA LIK LA R Fotoscnsitivitenin tanısı Fotoagreve Lupus eritematozus
için güneşe maruz kalma ile sübjektif yakınmaların ve deride görü Sistemik
lebilir değişikliklerin gelişimi arasındaki zamanın uzunluğunu, Subakut kutan .
semptom ve bulguların süresini tanımlayıcı dikkatli bir hikaye ge Dermatomiyozit ' ' ‘ '
Pemphigus foliaseus 11
rekir. Tanıda başlangıç yaşı bir ipucu olabilir Örneğin; eritropoie-
Herpes simpleks
tik protoporfirya’daki akut fotosensitivite hemen daima çocukluk
Liken planus akünikus
çağında başlar. Porfirya kutanea tarda’daki kronik fotösensivite Akne vulgaris (aesüvale)
dördüncü ve beşinci dekatta başlar. Topikal ve sistemik ilâçların* Geçici akantolitik dermatoz
kimyasalların kullanım hikayesi önemli bilgi sağlayabilir. Çoğu
ilaç grubu fototoksisite veya fotoalleıji temelinde fotosensitiviteye olarak bilinmesi nedeniyle hastalık sıklıkla geçicidir. Polimorf ışık
neden olabilir Daha önceleri çok sayıda kozmetik üründe bulunan erupsiyonunun temel bulgulan; güneşe maruziyetin olduğu yüz ve
Musk ambrette gibi parfümler oldukça potent fotoduyarlayıcıdır. kollarda veya bilinen diğer vücut bölgelerinde şiddetli kaşıntılı bir-
Derinin incelenmesi önemli ipuçları verebilir. Saçlı deri, üst leşerek plaklar oluşturan eritematöz papüller olup düzensiz bir da
göz kapakları, retroauriküler, infranazal ve submental bölge gibi di ğılım gösterebilirler.
rekt güneş ışığından doğal olarak korunan anatomik lokaJizasyon- Tanı, deri biyopsisi ve UVA’nın ve U V B ’nin multipl eritem
larda fotösensivite görünmeyebilir. Halbuki güneşe maruz kalan dozlarına derinin teması esasına dayanan fototestle konulabilir Po
alanlar patolojik sürecin karakteristik özelliklerini gösterir. Bu ana limorf ışık erupsiyonu için etki spektrumu, genellikle solar spekt-
tomik lokalizasyonlar şıklıkla yardımcı olabilir. Fakat, tanıyı koy rumun bu alanlan içerisindedir.
mada yanılgılara yol açabilir, Örneğin; hava ile kontakt duyarlayı- Hastalık ya tek başına ya da psoralenler gibi fotoduyarlayıeıla-
cılar deride dermatit oluşturabilirler ki direkt güneş ışığından koru rın ultraviyole ile kombine şekilde dikkatli uygulanımı ile harde-1
nan alanlarda böyle bir materyalin deri reaksiyonunu tetikleyebile- ning oluşumu sağlanarak tedavi edilebilir.
ceği gerçeğine rağmen bunu fotosensiviteden ayırmak güç olabilir, Fototoksisite ve Fotoallerji Bu fotosensitif hastalıklar topikal
Çoğu deri hastalıkları güneş ışığından kaynaklanabilir veya ar ve sistemik ilaç kullanımı ve diğer kimyasallar ile ilişkilidir. Her iki
tabilir (Tablo 60-2). Bu cevaplan oluşturmada güneş ışığının rolü reaksiyon eksite durumdaki fotoduyarlandıncılann üretimi ile so
kseroderma pigmentozumda gözlenen DNA onarım mekanizma nuçlanan ilaç veya kimyasallar tarafından absorbe edilen enerjiye
sında iyi tanımlanan defektlerden, porfıryalan karakterize eden ihtiyaç duyar. Absorbe edilen enerjiyi moleküle veya moleküler ok
hem sentezindeki herediter anormalliklere kadar değişen genetik sijene transfer etmek suretiyle doku destruktif kimyasal türler olu
bozukluklara bağlı olabilir. Hastalıklann büyük bir grubunda ener şabilir.
jiyi absorbe eden ajan bilinmemesine rağmen belirli fotosensitif F o t o to k s is it e , ilaç ve kimyasal maddelerle oluşan immünolojik
hastalıklarda kromofor tanımlanabilir. olmayan bir reaksiyondur. Bunların birkaçı Tablo 6 0 -3 ’te özetlen
Polimorf Işık Erüpsiyonu Güneş yanığından sonra en sık göz miştir. Klinik olarak birkaç gün içinde deskuame olan güneş yanı
lenen fotosensitif hastalık, mekanizması bilinmeyen p o l i m o r f ışık ğına benzer eritem gözlenir. Buna ilaveten ödem, veziküller ve bül-
erü p siy on u d u r. Çoğu hasta hiç tıbbi tedavi görmez. Başlangıçta gü ler de gözlenebilir.
neş ışığına temasla her ilkbaharda oluşması daha sonra devamlı gü F o t o a l le r j i fototoksisiteden ayrıdır. Etyopatogenezinde immün
neşe maruziyetle kendiliğinden iyileşmesi "hardening" fenomeni sistem rol oynar. Eksite durumdaki fotoduyarlayıcı gecikmiş hiper-
346 î . ::;s:;ıi;K !,'n ’'A iV i Ad'-uuın 7C Â xd -;n o ,:k iii-ri Bazıları bu kronik aşırı cevap durumlarını tanımlamak için kronik
aktinik dermatit terimini kullanırlar.
■;it)h) 6 0-3 F-Jiiiiok.sik i l a ç l a r Ve îkimyasallar Fototoksisite ve fotoallerjinin tanısı sıklıkla fototestle konula
bilir. Fototoksisiteden şüphelenilen hastalarda hasta şüpheli ajanla
Topikal Sistemik maruz kalırken minimal eritem dozunun (MED) saptanması ve da
ha sonra neden olan ilaç ya da kimyasal maddenin kesilmesinden
Kömür katranı deriveleri
Akridin + sonra M ED’nun tekrar saptanması ile etken ilaç ya da kimyasal
Anthrasen + madde hakkında bir ipucu sağlanabilir. Fotoallerjinin tanısında fo-
Fenan tren + topatch test uygulanabilir. Fotopatch test, olağan patch testinin bir
İlaçlar varyantıdır. Bu testte bilinen fotoallerjenler serisi deriye çift taraflı
Amiodaron +
olarak uygulanır. Sonra bir taraf UVA’nın suberitem dozları ile ışın
Dekarbazin +
+ lanır. Işık ile duyarlayıcının maruziyet alanlarında ekzematöz deği
Floroquinolonlar
5-florourasil + + şikliklerin gelişimi pozitif cevaptır. Persistan ışık reaksiyonlu has
Furosemid + talarda karakteristik anormallikler UVB ile eritem eşiğinde azalma
Nalidiksik asid + dır. Kronik aktinik dermatitli hastalar U V ’ye aşırı yanıtların geniş
Fenotiazinler +
spektrumuna sahiptirler.
Psoralenler + +
+
İlaç fotosensitivitesinin tedavisinde ilk ve en önemli yapılacak
Reünoidler +/-
Sülfonamidler + işlem reaksiyona yol açan kimyasal maddeleri elimine etmek ve
Sülfonilürealar + güneşe teması minimale indirmektir. Fototoksisitenin akut semp
Tetrasiklinler + tomları soğuk ıslak kompreslerle, topikal glukokortikoidlerle ve
Tiazidler +
sistemik alınan nonspesifık antiinflamatuarlarla iyileşebilir. Şiddet
Vinblastin +
li olgularda hızla azalan dozda sistemik glukokortikoidler yararlı
Boyalar
Antraquinon + olabilir. Analjeziklerin dikkatle kullanımları gerekebilir.
Eozin + Fotoallerik reaksiyonların tedavisinde benzer yaklaşımlar uy
Metilen mavisi gulanır. Bundan başka persistan ışık reaktivitesinden yakınan kişi
Roz bengal + ler ışığa temastan dikkatle korunmalıdır. Uzun süreli kullanılan
yüksek doz sistemik steroidlerin yol açtığı kabul edilemez risklerin
gözlendiği hastalarda azotiyoprin veya siklofosfamid gibi sitotok-
sensitivite cevabını uyandıran fonksiyonel antijen oluşturmak için sik ajanların kullanımına gereksinim olabilir.
makromoleküllere kovalen bağlarla bağlanan stabil olmayan hapte- Porfirya Porfiryalar (Konu 346) hem sentezinde çeşitli bozuk
nik serbest radikaller oluşturabilir. Fotoallerjiye yol açan ilaç ve ba luklarla seyreden bir grup hastalıktır. Hem, demir-bağlı tetrapyrole
zı kimyasal maddeler Tablo 6 0 -4 ’de özetlenmiştir. Klinik bulguları veya porfirin ve görülür spektrumun uzun (580-650 nm) ve kısa
fototoksisiteden tipik faklılıklar gösterir; oldukça kaşıntılı ekzema (400-410 nm) dalga boylarındaki ışığı kuvvetle absorbe eden non-
töz dermatit kalıcı olma eğiliminde olup güneş gören alanlarda li- metal bağlı porfirinlerdir.
keinifiye, kalınlaşmış kösele derisi gibi değişiklikler gelişebilir. Fo- Hem tekrar kullanılamaz ve devamlı sentez edilmelidir. Kemik
toallerjili hastaların küçük bir alt grubu (belki % 5-10’u), neden iliği ve karaciğerde oluşur. Porfiryalar; potent fotosensitizan porfi-
olan ilaç ya da kimyasal madde bilinip ve elimine edildiği halde ışı rinlerin artmış endojen oluşumu ile bu organların bir ya da diğerin
ğa karşı güçlü persistan hipersensitivite geliştirebilirler. Persistan den oluşurlar. Porfirinler kanda dolaşır, deriye yayılırlar ki orada
ışık reaksiyonu olarak bilinen bu reaksiyon yıllarca kakmayabilir. güneş enerjisini absorbe eder, fotoeksite hale gelir ve kutanöz foto-
sensitiviteyi uyandırır. Porfirin fotosensitizasyonunun mekanizma
Tablo 60-4 Fotoallerjik İlaçlar .Ve Kim yasallar sının fotodinamik veya oksijene bağlı olduğu bilinmekte ve süpe-
roksit anyonları gibi reaktif oksijen türleri aracılığıyla oluşmakta
Topikal Sistemik
dır.
Antibiyotikler P o r fir y a k u ta n e a ta rd a , porfiıyamn en sık tipidir ve bir seri gen
Sülfonamidler + mutasyonları ile uroporphyrinogen decarboxylase enziminin azal
Antifungaller
mış aktivitesi ile birlikte oluşur. Porfirya kutanea tardanın 2 tipi
Fentiklor +
'+
vardır: Sporadik veya edinsel tip, genellikle östrojen alan veya et
Jadit
Multifungin + hanol alan kişilerde görülür. Herediter tipte enzim aktivitesindeki
Diüretikler eksikliğin otozomal dominant geçişinin olduğu görülür. Her iki ti
Tiazidler + pinde de hepatik demir depolarında artma mevcuttur.
Parfümler Porfirya kutanea tardanin her iki tipinde de ana özellik; kulak,
Musk ambret +
yüz, Ön kol ve ellerin dorsal yüzeyleri gibi tekrarlayan travmaya
6-metilkumarin +
Bitki oleroseinleri + maruziyet yerlerinde, güneş gören derilerinde, artmış frajilite ile
Halojenize salisiianilitler karakterize kronik fotosensitivitedir. En önemli deri lezyonlan; tu
Bithiyonol + tulan deride morumsu renk değişikliği ve sıklıkla hemorajik taban
Tetraklorosalisilarrilit + lı, rüptüre olarak erozyonlara yol açan, kabuklanarak yavaşça iyile
Tribromosalisilanilit +
şen vezikül ve büllerdir. Hipertrikoz, pigmentasyon değişiklikleri,
Nonsteroid anüinflamatuvar ajanlar
skleroderma benzeri değişiklikler, gözlenebilen diğer özellikleridir.
Proksikam +
Fenoüazinler Tanının biyokimyasal doğrulanması idrarda porfirin atılımının öl
Klorpromazin + çülmesi ile, plazma porfirin değerleri ile, eritrosit ve/veya hepatik
Prometazin + üroporfirinojen dekarboksilazın ölçümü ile yapılabilir. Üroporfiri-
Sülfonilürealar + nojen dekarboksilaz geninin multipl mutasyonları insan populas-
Güneşten koruyucular
yonlarında exon skipping ve substition ile teşhis edilebilir.
p-aminobenzoik asit ve esterleri
Karaciğerde artmış olan demir depolarını azaltmak için tekrar
Soldurucu ajanlar
Stilbenler + tekrar yapılan flebotomiler ve/veya aralıklı olarak klorokin veya
hidroksiklorokin gibi antimalaryal ilaçlann düşük dozları ile teda :;0 Fotoseıisifivirc ve Diğer İşık Reaksiyonları 347
vi edilebilir. Hasta porfirinojenik ajanlara maruz kalmazsa hastalı
ğın uzun süreli remisyonu sağlanabilir.
E r itr o p o ie tik p r o t o p o r fir y a kemik iliğinden köken alır ve çok
sayıdaki gen mutasyonlanna sekonder mitokondriyal enzim ferroc-
helataz’da azalmaya bağlıdır. Temel klinik özellikleri arasında süb
jektif yanma ve batma ile karakterize (ki güneşe maruziyetten sık
lıkla hemen sonra ya da boyunca gelişen) akut fotosensitiviteyi içe
rir. Deride ödem ve tekrarlayan episodlar sonrası balmumu görünü
münde skar gözlenebilir.
Tam; serbest artmış eritrosit protoporfırin’in ölçümü ile konur.
Artmış plazma protoporfirinin gösterilmesi, kurşun zehirlenmesini
ve demir eksikliği anemisini ayırmaya yardım eder ki hem kurşun
zehirlenmesi hem de demir eksikliği anemisinde artmış eritrosit
protoporfirini, kutanöz fotosensitivitesinin yokluğunda ve artmış
plazma protoporfirinin yokluğunda görülür.
Tedavide güneşe maruziyet azaltılır ve serbest radikallerin ef-
fektif yok edicisi karotenoid beta-karoten oral alınabilir. Ferro che-
lataz eksikliği üzerine etkisi olmamasına rağmen bu ilaç, hastalıklı
bireylerde güneşe toleransı arttırır Şekil 60-1. •
GÜNEŞTEN KORUNM A Güneş ışığına temasla deride sen-
sitivite oluşumu nedeniyle güneşten korunma bu hastalıkları önle
yecektir. Ne yazık ki, toplum baskısı bunu çoğu kişi için pratik ol
mayan alternatif yapıyor ve bu güneşten korunmak için daha iyi
yaklaşımlar araştırmaya yol açmaktadır.
Çoğu kişi için doğal korunma epidermisde bulunan yapısal pro
teinlerle özellikle de keratinle ve melaninle sağlanır, Melaninkt
miktarı ve hücrelerde dağılımı genetik olarak düzenlenir. Daha ko
yu derili kişiler (deri tipi IV ve VI olan) deri kanseri gelişimi açı
sından azalmış risk taşırlar.
Güneşten korunmanın diğer şekilleri arasında giyinme ve gü
neşten koruyucular gelir. Sıkıca dokunmuş kumaşlardan yapılan gi
yinme rengine bakılmaksızın etkili korunma sağlar. Geniş koruma
lı şapkalar, uzun kollu giysiler ve pantolonlar direkt güneşe teması
önlerler. Güneşten koruyucular iki tiptir: Kimyasal ve fiziksel.
Kimyasal güneşten koruyucular kromoforlar olup UVB ve UVA
bölgesindeki eneıjiyi absorbe ederler ve dolayısıyla deride foton
absorbsiyonumi azaltırlar (Tablo 60*5). Güneşten koruyucular gü
neşten koruyucu etkileri için g ü n e ş t e n k o r u y u c u faktörleri
(S PF)’lerine göre sınıflandırılırlar. SPF; basitçe güneşten koruyucu
uygulanarak güneş yanığı eritenimi oluştürinak için gerekli olan
zamanın; güneşten koruyucu uygulanmadan güneş yanığı eritemi
oluşturmak için gerekli olan zamana oranı ile belirlenir. SPF oranı
15 veya daha üstü güneşten koruyucular U V B ’ye karşı daha az
oranda da UVA’ya karşı etkili koruma sağlar. Kimyasal güneşten
koruyucular arasında p-aminobenzoik asit ve esterleri, benzofenoL-
ler, antranilatlar, simnamatlar ve salisilatlar sayılabilir. Fiziksel gü
neşten koruyucular; açık, opak metal partiküllerin (titanyum oksit
ve çinko oksit gibi) ışığı yayan deride foton absorbsiyonunu azal
tan karışımlardır.
Işığın absorbsiyonuna ek olarak güneşten koruyucuların foto- ŞEKİL 60-1 Fotosensitiviteli bir hastanın tanısında algoritm.
koruyucu etkilerinin kritik belirleyicisi; onların deride kalıcı özel
likleri olup bu özellikleri dayanırlılığı olarak bilinir. Genel olarak
p-aminobenzoik asit esterleri (nemlendirici bazda formüle edilen)
kombinasyonu esasına dayanan PUVA; psoriasisi, kutanöz T hüc
en güçlü dayanırlılık gösterirler.
Güneşten korunma; keza gün boyunca güneşe maruz kalma za reli lenfomayı ve vitiligoyu tedavi edici bir fotokemoterapi yönte
manını sınırlayarak da sağlanabilir. Kişilerin yaşamlarında en fazla midir. Psoralenler trisiklik furokumarinlerdir. DNA ile bağlanma ve
güneşte kalma zamanlan 18 yaş ve civarlan olabilir. Önemli olan UVA’ya maruziyetle pyrimidin bazlan ile ara ürünler oluşturur ve
da anne babanın ve genç çocukların güneş ışığının zararlan hakkın DNA ile çapraz bağlanmaya yol açar. Bu yapısal değişikliklerin
da eğitilmeleridir. Gün ortasında güneşte kalmayı azaltmak, basit DNA sentezini azalttığı ve psoriasisde gözlenen iyileşmeye yol aç
çe U V B’ye temas zamanını önemli oranda azaltacaktır. tığı düşünülmektedir. PUVA fotokemoterapisinin kutanöz T hücre
FO T O T E R A P İ V E F O T O K E M O T E R A P İ Ultraviyole ışın li lenfomadaki etkili oluş nedeni açık değildir.
lan tedavi edici olarak da uygulanabilir. U V B ’nin tek başına ya da DNA üzerine olan etkilerine ek olarak PUVA fotokemoterapisi
topikal uygulanan preparatlarla kombine uygulanımı ile psoriasis melanin sentezini stimüle eder ve bu etkisi bir depigmantasyon
ve atopik dermatitin remisyonu sağlanabilir. hastalığı olan vitiligonun kullanımında uygulanabilirliğini sağlar.
Topikal uygulanan ya da sistemik alman p s o r a le n le r in UVA ile Oral 8 -metoksipsoralen ve UVA vitiligoda oldukça etkilidir. Fakat
348 II Hastalık! arın A n.ı Bulguları ve Takdi m Şeklileri repigmantasyonu sağlamak için 12-18 aya varan 1 0 0 kadar tedavi
seansına gereksinim olabilir.
■ablo 60-5 Seçilmiş Güneşten Koruyucuların Özellikleri UVB fototerapi ve PUVA fotokemoterapisinin majör yan etki
leri; foton absorbsiyonunun kümülatif etkilerine bağlı olup, deride
T icari SP F a Suya
kuruluk, aktinik keratoz ve melanoma dışı, deri kanserinde artı?
İçerikleri İsim leri (ev dışı) Diderç
şeklinde yan etkiler gözlenebilir. Bu risklerine rağmen bu tedavi
p-aminobenzoik asit (PABA) Pre-Sun-15 10-12 Çok iyi protokolü oldukça kabul edilebilir bir tedavi yöntemidir.
(%5 ethanolde)
p-aminobenzoik asit esterleri Orijinal Eklipse 4-6 Orta İİB L İO G R A İY A
(%3.5 padimat A+%3
oktildimetil PABA) FISHER GJ et al: Molecular basis of sun-induced premature skin aging and re
Bain de Soleil 9 Çok iyi tinoid antagonism, Nature 379: 335, 1996.
p-aminobenzoik asit ester
GILCHREST BA et al: Mechanisms of ultraviolet light-induced pigmentation.
kombinasyonları (%7 padi
Protochem Photobiol 63: 1,1996.
mat CM-%2.5 oksibenzon
GOULD JW et al: Cutaneous photosensitivity diseases induced by exogenous
+%5 dioksibenzon)
agents. J Am Acad Dermatol 33: 551, 1995ü
p-aminobenzoik asit olma Ombrelle 10-12 Çok iyi
HARBER LC, BICKERS DR: Photosensitivity Diseases, 2d ed. Toronto, Dec
yan butilmetoksidibenzoil ker, 1989.
metan) HONGSMANN H, STINGL G: Therapeutic Photomedicine. Basel, Karger,
Fiziksel güneşten koruyucular A-Fill 4-6 İyi 1986.
(%5 titanyum dioksit +%5 MAGNUS IA; Dermatological Photobiology. Oxford, Blackwell. 1976.
metüantralinat) PATHAK MA et al: Sun-protective agents: Formulations, effects, and side ef
fects in Dermatology in General Medicine, 5th ed, IM Freedberg et al (eds).
aSPF, güneşten koruyucu faktör New York, McGraw-Hill, 1999, Chap. 248.
ZIEGLER A et al: Sunburn and p53 in the onset of skin cancer. Nature 372: 773,
1994. .
Kısım 10
HEMATOLOJİK DEĞİŞİKLİKLER
354 il H'ustalıkların Ana Bulguları ve Takdim Şekilleri Ek olarak, hemostaz sisteminin kontrolsüz aktivasyonu beyin
veya myokard gibi hayati organlara kan akımım azaltarak tromboz
ve embolilere sebep olabilir. Hemostaz yetersizliğine bağlı trom
H ct yükselm esi
boz patofizyolojisi daha az anlaşılmış olup, bazı hasta gruplarının
İ
Eritrosit kitlesi ölçüm ü Rölatrf
özellikle tromboz ve emboliye yatkın oldukları tanımlanmıştır. Bu
hasta gruplan (1) cerrahi sonrası immobilize olanlar, (2) kronik
erürositos
yükselm iş konjestif kalp yetmezlikli olgular, (3) atherosklerotik damar hasta-*
lıklı olgular, (4) maligniteli olgular ve (5) hamilelerdir. Bu trombo-
S eru m E P O za eğilimli olguların büyük çoğunluğu kalıtsal veya akkiz "hiperko-
P ollsitem la v e ra
düzeyi ölçüm ü
agulabl" veya "pretrombotik" hastalıklara sahiptir,
Kanamanın başlangıç şekli ve kanama yerleri, ailevi kanama
K alp -a kciğ er bozukluğu eğilimi ve ilaç alımı gibi hastanın öyküsünde yer alan bazı bilgiler
Arteryel O z
ta n ısal d eğ erlen d irm e C O P D , doğru tanının konmasına yardımcı olabilir. Fizik muayene cilt ka
satürasyon ölçüm ü
y ü k sek rakim , AV-
jf f f namalarım ve önceki hemartrozlara bağlı eklem deformitelerini ta-*
intrakardiyak S am t
mmlamayı sağlar- Ancak, sonuçta kanama hastalığı laboratuar test
■ < &
. j S ig a ra tiryakisi H em oglobin 0 2 leri ile teşhis edilir. İlk önce sistemik hastalığı, ortaya koyabilmek
afinitesi ölçüm ü için genel tarama testleri kullanılır; sonra tam tanıya ulaşılabilmesi
.Evet.
- için koagulasyon proteinlerine veya trombosit fonksiyonuna özgü
yükselm iş
N o rm a D testler kullanılır.
K arboksi-H b
düzeyleri ölçüm ü 0 2 afinitesi artm ış i'-
Hiperkoagulabl veya pretrombotik olgu da dikkatli bir öykü ile
hem oglobinopati tanımlanabilir. Tanıda üç önemli ipucu yardımcıdır: (1) bilinen pre-
Vukseimi: E P O ka yn ağ ı tü m ö r a ran m ası dispozan bir durum olmaksızın tekrarlayan tromboz ataklan olma
> IV P /R e n a l ultrasou nd [R e n a l CA -kist] sı, (2) ailevi tromboz öyküsü, (3) adölesan veya genç erişkinde iyi
S ig ara tiryakisi • B eyin C T [S e re b e lla r hem anjiom ]
ÇÎİ'Mğ' dökümante edilmiş tromboembolizm. Bilinen kalıtsal pretrombotik
pollsitemlsl • P elvis C T [U terin levom iyom a]
• K arın C T [H e p ato m a ] hastalıkların hepsi özgül immünolojik, fonksiyonel ve bazı olgular
da genetik testlerle teşhis edilebilir,
TEŞEK K Ü R Aktlvasyon/Sekresyon
OndÖrdüncü baskıda bu bölümü Dr.Robert S.Hillman yazdı ve bu
bölümün temel esasları aynen korunmuştur:
A IBLIO G RA FYA
Hillman RS, Ault KA: Hematology in Clinical Practice. New York, Me Graw-
Hill, 1998.
R o b e rt I . H a n d in
salarlar. Lizozomlardan endoglikozidazlar ve heparin parçalayan aktivasyonu ile koagulasyonu başlatan ikinci
bir enzim; dens graniillerden kalsiyum, serotonin ve adenozin di- yolu sağlar. Bu ekstrinsik veya doku faktörü ilişkili yol olup faktör
fosfat (ADP) ve a ğranüHerden ise vön Willebrand faktör, fibronek- VII, kalsiyum ve hücre membranlannda bulunan ve hücresel hasar
tin, trombospondin, trombosit kökenli büyilme faktörü (PDGF) ve la salman bir lipoprotein olan doku faktörü arasında bir kompleks
bir heparin nötralize edici proteini (trombosit faktör 4 ) içeren bir oluşur. Doku faktörü-VII yolu devamlı olarak aktiftir ve bazal ko-
çok protein salınır. Salman A DP pürineıjik reseptörlere bağlandığt agulasyona ana bir katkı sağlar. Faktör VII ve diğer üç koagulasyon
zaman, glikoprotein Ub/IIIa kompleksini fîbrinojene ve yapışkan proteini faktör Q (protrombin, IX ve X ) biyolojik aktivite için kal
trombos itleri hemostatik plağa bağlayacak şekilde şekil değişikliği siyum ve vitamin K ’ya ihtiyaç gösterir. Bu proteinler karaciğerde
ne uğratır (Şekil 62-2). Salınan PDGF tamir sürecinde en önemli sentez edilir, orada vitamin K ilişkili karboksilaz çeşitli glutamik
aşama olan damar duvarındaki fibroblastlann ve düz kas hücreleri asit artıklarına ikinci bir karboksil grubu ekleyerek tek bir postt-
nin büyümesini ve göçünü stimüle ed e r . ranslasyonel modifikasyonu katalize eder. Bu di-g-karboksigluta-
Primer hemostatik plak oluştuğu zaman plazma koagulasyon mik asit (Gla) artık çiftleri kalsiyum bağlar ki o da fosfolipid yü
proteinleri sekonder hemostazı başlatacak şekilde aktive olurlar zeylere bağlanmada protein konformasyonünu değiştirir ve biyolog
Koagulasyon şeması değişik inhibitürlerin rolünü de içerecek şekil jik aktiviteyi belirler. Bu modifikasyonun vitamin K antagonistleri
de Şekil 62 -5 'de gösterilmiştir. Koagulasyon Şeması küçük bir mik (warfarin gibi) ile inhibisyonu antikoagulan tedavinin en yaygm şe
killerinden birine temel teşkil eder.
R e a k s iy o n 3 ' te, faktör X daha önceki iki re
aksiyonda oluşturulan proteazlar tarafından akti
ve edilin Reaksiyonlardan birinde, faktör Vm,
IX ve X arasında kalsiyum Ve lipid bağımlı
kompleks oluşur. Bu kompleks içinde faktör
X Ia tarafından faktör IX a ’ya çevrilen faktör IX
intrinsik yoldan üretilir (reaksiyon 1). Ondan:
sonra faktör X , faktör VEfi ile yakın bir ilişki
içinde faktör DCa’dan aktive edilir. Alternatif
olarak, gerek faktör IX , gerekse X ekstrinsik yol
dan üretilen faktör V ila aracılığı ilb daha direkt
olarak aktive edilebilir (reaksiyon 2). Faktör IX
ve X ’un aktivasyonu intrinsik ve ekstrinsik ko
agulasyon yollan arasında bir bağlantı sağlar
(Şekil 62-5),
R e a k s iy o n 4 , son basamak olup, faktör V,
kalsiyum ve fosfolipid varlığında protrombini
trombine çevirir. Protrombin dönüşümü değişik
ŞEKIL 62-6 Ana koagulasyon reaksiyonlar bölünmüş ve şematik olarak benzerlikleri doğal ve suni fosfolipidden zengin yüzeylerde
vurgulanmıştır. Hepsi yüzeye bağlı enzim-kofaktör kompleksleri oluşturur. Kısaltmalar oluşabildiği halde, aktive trombosit veya endotel
PK, prekallikrein; K, kallikrein; HMWK, yüksek molekül ağırlıklı kininojen; TF, doku fak
hücreleri yüzeyinde birkaç bin kat daha hızlıdır.
törü; Ca2+, kalsiyum; PT, protrombin; Thr, trombin. Klasikolarak, diğer koagulasyon fak
törleri romen rakamlan ile, aktif formda olanlar ise alt kısma *a* ilavesi ile gösterilmişler Trombin hemostazda çok yönlü fonksiyonlara
dir. a a a , kalsiyum ve fosfolipid bağlayan faktör VII, IX, X, Xa ve protrombinin di-y-kar- sahiptir. Hemostazda ana rolü fıbrinojenin fibrine
boksiglutamik asit içeren alanlannı gösterir. dönüşümü olup, aynca faktör V ,V m , X Ü I’ü akti-
ve ve (rombosit agregasyon ve sekresyonunu stimüle eder. Fibrino-
jcııin a ve b zincirlerinden fibrinopeptit A ve B ’nin salınımmı taki
ben fibrin monomeri olarak adlandırılan ve çözünmez jel şeklinde
polimerize olan modifiye molekül meydana gelir. Daha sonra fib
rin polimeri bir plazma transglutaminazı olan faktör XHIa tarafın
dan çapraz bağlanma ile stabilize edilir (Şekil 62-5).
Koagulasyonun klasik görüntüsü klinik olarak iyi anlaşılmış gi
bi durmasına karşın, birçok önemli soruyu cevapsız bırakır (1) Ni
çin faktör X ü eksikliği dramatik olarak parsiyel tromboplastin za
manım (PTT) uzattığı halde kanamaya sebep olmaz? (2) Niçin fak
tör X I eksiklikli hastalarda kanama semptomlarında heterojenite
vardır? (3) Niçin faktör VIII veya IX eksiklikli hastalarda ekstrin-
sik yol sağlam olduğu halde ağır kanamalar oluşmaktadır? Doku
faktörü-V ila kompleksi aracılığı ile faktör IX ve X ’un aktivasyonu
hemostazm başlamasında ana rolü oynar. Bu ilişki ile koagulasyon
bir kez başlatıldığı zaman, doku faktörü yolu inhibitörü (TFPI) int-
rinsik yolu ve elemanlarım, özellikle trombin üretiminin ana dü
zenleyicileri olan faktör VIII ve I X ’u bloke eder. Yoldaki bu basa
mak niçin faktör X II eksik hastaların asemptomatik olduğunu ve
niçin faktör X I eksik hastaların sadece hafif veya orta derecede ka
nama diyatezine sahip olduğunu açıklar (Şekil 62-7).
Pıhtı lizisi ve damar tamiri kusursuz hemostatik plağın oluşma
sından hemen sonra başlar. Fibrinolitik sistemin üç potansiyel ak- ŞEKİL 62-8 Fibrinolitik yolun şematik gösterimi. Eridotel hücrelerin
tivatörü vardır: Hageman faktör parçalan, üriner plazminojen akti- den salınan doku plazminojen aktivatörü (tPA) fibrin pıhtısına girer ve
vatör (uPA) veya ürokinaz ve doku plazminojen aktivatörü (tPA). plazminojeni plazmine aktive eder. Her serbest plazmkı a2-plazmin
Esas fizyolojik aktivatörler tPA ve uPA olup endotel hücrelerinden inhibitörü (a2PI) ile kompleks oluşturur. Fibrin, fibrin yıkım ürünleri
diffiiz olarak salınır ve fibrin pıhtısı içerisinde yer alan plazminoje- olarak ifade edilen düşük molekül ağırlıklı parçalara ayrılır (FDP).
ni plazmine çevirir (Şekil 62-8). Plazmin fibrin polimerlerini mo-
nosit-makrofaj sistemi tarafından temizlenecek şekilde küçük par lasyon faktörlerinin yüzeylere yapışması ve oluşan pıhtı tarafından
çalara ayırır. Plazmin fibrinojeni de degrade edebildiği halde bu re yakalanması ve plazmadaki çok sayıda inhibitor tarafından idame
aksiyon lokalize kalır, çünkü (1 ) tPA ve bazı uPA formları fibrin ettirilir. An titrombin, protein C ve S ve TFPI kanın akışkanlığını
pıhtısı içinde olduğu zaman plazminojene karşı daha aktiftirler; (2) idame etmede önemli inhibitörlerdir. . .,
dolaşıma giren her plazmin 0 2 -plazmin inhibitörüne hızla bağlanır Bu inhibitörler ayrı etki özelliklerine sahiptirler. An titrombin
ve nötralize edilir (Bu faktörün eksik olduğu hastalar kontrolsüz faktör VII haricindeki tüm serin pro teazı koagulasyon faktörleri ile
fibrinoliz ve kanamaya sahiptirler) ve (3) endotel hücreleri tPA et kompleksler oluşturur (Şekil 62-5). Kompleks oluşum hızlan hepa
kisini bloke eden bir plazminojen aktivatör inhibitor (PAI-1) salgı rin ve endotel hücrelerinin yüzeyinde yer alan heparin benzeri mo
larlar. leküller tarafından hızlandırılır. Heparinin antitrombin aktivitesini
Her koagulasyon enziminin yalnızca az bir kısmı aktif forma hızlandırabilme yeteneği antikoagulan etkisi için esastın Protein C
çevrilir. Bunun bir sonucu olarak, hemostatik plak yaralanma yeri tro m b o m o d ü lin olarak adlandırılan bir endotel hücre proteinine bağ
nin ötesine yayılmaz. Her mililitre kan vücuttaki tüm fibrinojeni landıktan sonra trombin tarafından aktif proteaz haline çevrilir, Ak
10-15 saniye içerisinde pıhtılaştırma potansiyeline sahip olduğun tive protein G sınırlı proteolizle iki plazma kofaktörü V ve VIÜ’i
dan, kesin kontrol önemlidir. Kanın akışkanlığı kan akımı, koagu- inaktive ederek iki kritik koagulasyon reaksiyonunu yavaşlatır. Pro
tein C endotel hücrelerinden tPA salınımmı da stimüle eder. Protein
C ’nin inhibitor fonksiyonu protein S tarafından arttmlır. Antitrom
bin, protein C veya S ’in azalmış düzeyleri veya bu moleküllerin dis-
fonksiyonel formlan hiperkoagulabl veya pretrombotik durumla so
nuçlanın Ek olarak, hiperkoagulabl duruma sebep olan özellikle
yaygın kalıtsal bir defekt faktör V ’in protein C inhibisyonuna di
rençli bir formunun varlığıdır (faktör V Leiden). Açıklanamayan ve-
nöz tromboembolili hastaların % 2 0 -5 0 ’si bu defekte sahiptir.
Kan koagulasyonu vücudun her yerinde aym şekilde oluşmaz.
Kan pıhtısının kompozisyonu yaralanmanın yerine göre değişken
lik gösterir. Kan akımının yavaş olduğu venlerde oluşan hemosta
tik plaklar veya trombüsler fibrinden zengindir ve eritrositleri ya
kalarken nispeten daha az trombosıt içerirler. Bunlar sıklıkla cerra
hi veya patolojik örneklerdeki görünümlerinden ötürü k ı m ı z ı tro m
b u s olarak adlandırılırlar. Bu kırmızı trombüslerin serbest kısımla
rı, en sık olarak bacak venlerinde oluşanları, koparak pulmoner do
laşımda embolilere sebep olabilirler. Zıt olarak, arterlerde yüksek
akım altında oluşan pıhtılar ağırlıklı olarak trombositlerden oluşur
ve az miktarda fibrin içerir. Bu b e y a z tro m b ü s le r arter duvarından
kolayca ayrılırlar ve distal bölgelerde emboliye yol açarak geçici
ŞEKİL 62-7 Doku faktörü-Vlla kompleksinin (TF-Vlla) ve doku fak
veya devamlı iskemi yaratırlar. Bu pıhtılar özellikle geçici körlük
törü yolu inhibitörünûn (TFPI) koagulasyona katkısı. TF-V lla
tarafından faktör IX'un başlangıç aktivasyonu faktör XII ve XI gibi veya inme gibi geçici nörolojik disfonksiyona yol açacak şekilde
erken faktörlerin eksiklikleri için kompanzasyon sağlar, TFPI serebral ve retinal dolaşımda yaygın emboli sebebi olurlar. Ek ola
tarafından TF-Vlla‘nın inhibisyonu normal hemostaz için kritik olan rak, myokard enfarktüs ataklarının büyük çoğunluğu hastalıklı ko
IXa ve Villa tarafından faktör Xa aktivasyonunun sürmesini sağlar. roner arterlerdeki atherosklerotik plakların rüptürü sonucu oluşur
PL, fosfolipid. lar. Yaralanmaya fizyolojik cevap olarak oluşan hemostatik plaklar
358 :i H asu ıiıkbr!:! .'ura B u izu ian vo i’a kriinı Şekilleri ması plazma koagulasyon defektlerinde yaygm bir bulgudur. Tek
rarlayan eklem kanamaları sinovial kalınlaşmaya, kronik inflamas-
patolojik trombüslere çok benzerdirler. Tromboz koagulasyonun yona, sıvı toplanmalarına, eklem kıkırdağında erozyona ve ilişkili
yanlış yer ve yanlış zamanda oluşması olarak tanımlanabilir. olarak kronik eklem deformitesi ve eklem hareketliliğinde kısıtlan
maya sebep olabilir. Hemofili olarak isimlendirilen iki X ’e bağlı
KLİNİK DEĞERLENDİRME koagulasyon hastalığı olan faktör VIII ve IX eksikliklerinde eklem
deformiteleri özellikle yaygındır. Sebebi çok açık olmasa da, he-
martrozlar diğer plazma koagulasyon defektlerinde daha az görü
Ö Y K Ü Öyküde çeşitli özellikler kanamanın altta yatan bir hemos-
lür. Değişik vücut boşluklarında veya yumuşak dokularda kan top
tatik hastalığa mı, yoksa lokal anatomik bir defekte mi bağlı oldu
lanmaları sekonder olarak dokularda nekroza ve sinir sıkışmalarına
ğu noktasında özellikle yararlıdır. Bir ipucu kanama öyküsünün diş
sebep olabilir. Retroperitoneal hematomlar femoral sinir sıkışmala
çekimi, doğum veya küçük cerrahi gibi yaygın hemostatik stresleri
rına yol açabilir ve yumuşak dokularda kanın büyük miktarlarda
takiben oluşmasıdır. Kan transfüzyonu gerektirecek boyutta kana
göllenmesi bazen pseudotümör sendromu gibi tabloları taklit ede
ma olması da özel öneme sahiptir. Kanamaya ait aile öyküsü olma
bilir. Hava yolunu tıkaması nedeni ile orofarenks ve merkezi sinir
sı ve kanamanın travma veya cerrahi ile ilişkisiz bir şekilde çeşitli
sisteminden gelişen kanamalar hayatı en çok tehdit eden kanama
odaklardan olması sistemik bir hastalığı destekler. Kanamanın ha
lardır. İntraserebral kanamalar ağır koagulasyon hastalıklı hastalar
fif olması veya kanamaya dair aile öyküsünün olmaması kalıtsal
da ölüme yol açan nedenlerden biridir. Birçok vericiden plazma ve
hemostatik hastalıkları ekarte ettirmez.
faktör konsantreleri alma ihtiyaçlarından dolayı, bazı hemofildi
Trombosit hastalıklarında kanama genellikle cilt ve mukozal
hastalar vericiye yönelik etkin tarama testlerinin uygulanmasından
membranlarla lokalizedir, genellikle travma veya cerrahiyi takiben
önceki dönemde HIV enfeksiyonu ile enfekte olmuş olabilirler,
hemen oluşur ve lokal müdahalelerle kolayca kontrol altına alına
LA BO R A TU A R T E S T L E R İ Primer hemostatik sistem için
bilir (Tablo 62-1). Zıt olarak, plazma koagulasyon defektlerine se-
en duyarlı tarama testleri (1) k a n a m a z a m a n ı (trombosit fonksiyo
konder kanamalar yaralanmadan saatler-günler sonra meydana ge
nunun hassas ölçümü) ve (2) tr o m b o s it sa y ım ıd ır. Trombosit sayı
lir ve lokal müdahalelerden etkilenmez. Kanamalar ekseriyetle de
mı kanamanın yoğunluğu ile iyi bir paralellik gösterir. Normal
rin cilt altı dokularda, kaslarda, eklemlerde ve vücut boşluklarında
trombosit sayısı 150.000-450.000/pL’ dir. Sayım > 100.000/pL ol
oluşur. Dikkadi ve ayrıntılı bir Öykü hemostatik hastalığın varlığı
duğu zaman, hastalar genellikle asemptomatiktir ve kanama zama
nı ortaya koyabilir ve başlangıç laboratuar tesüerinin belirlenmesi
nı normaldir. Trombosit sayısı 50.000- 100.000/pL olduğu zaman
ne yardımcı olur.
kanama zamanında hafif bir uzama gözlenir ve kanama sadece cid
F İZ İK M U A YEN E En yaygın fizik bulgu cilt ve mukozal
di travmalar ile oluşur. Trombosit sayısı < 50.000/pL olan hastalar
membranlarda kanama gözletımesidir. Kanın ciltte toplanması p u r
kolay kanama eğiliminde olup, küçük travmalar sonrası ciltte pur
p u r a olarak adlandırılır ve ciltte kanamanın yerine göre ikiye ayrı
puralar ve mukozal membran cerrahisi sonrası kanamalar gözlenir,
lır. Kapillerlerden eritrosiderin dermişe sızmasına bağlı olarak olu
Trombosit sayısı <20.000/pL olan hastalarda genellikle peteşi tar
şan küçük topluiğne başı büyüklüğünde kanamalar p e t e ş i olarak
zında olmak üzere spontan kanama sıktır ve intrakranial ve diğer iç
adlandırılır ve trombosit hastalıkları, özellikle ağır trombositopeni
organ kanamaları görülebilir. Ana trombositopeni sebepleri Tablo
için karakteristiktirler. Kanın küçük arteriyol ve venüllerden sıza
6 2 -2 ’de gösterilmiştir..
rak daha büyük çaplarda subkuten mesafede toplanması e k im o z
Trombosit anormalliği olan hastalar normal trombosit sayısına
olarak tanımlanır veya eğer daha derinde oluşmuş ve palpe edilebi
ve uzamış kanama zamanına sahiptirler (Tablo 62-3). Kanama za
liyor ise h e m a to m olarak ifade edilir. Bunlar da trombosit defekti
manı yüzeyel, küçük bir cilt insizyonu ile gerçekleştirilir ve yara
olan hastalarda yaygındır ve küçük travmaların sonucu olarak mey
lanma yerinden kanın akış zamanına bakılır. Dikkatli standardizas
dana gelirler. Genişlemiş kapillerler veya telenjiektaziler herhangi
yon ile kanama zamanı trombosit fonksiyonu için güvenilir ve has
bir hemostatik defekt olmaksızın kanamaya sebep olabilirler. Ek
olarak, kapillerler ve küçük verier için destek olan bağ dokusunun sas bir testtir. Otomatik bistüri insizyonun uzunluğunu ve derinliği
ni kontrol eder (genellikle 1 mm derinlik ve 9 mm uzunluk) ve sa
yaşlanma ile kaybı, el sırtı gibi lokalizasyonlarda bulunan yüzeyel
bit olarak ön kola bir sfıgntiomanometre ile 4 0 mmHg’hk bir basınç
damarların frajilitesini arttırır ve kanın cilt altı dokuya sızması ile
uygulanır. Kanama zamanı bakılırken teknik farklılıklar önemli
senil purpuralar oluşur. Menorâji bazen ağır trombositopenisi veya
farklı sonuçlara yol açabildiği için deneyimli teknisyen tarafından
trombosit disfonksiyonu olan kadınlarda ciddi bir problem olabilir.
uygulanmalıdır. Kanama zamanı 10 dakikadan büyük olan her has
Özellikle von Willebrand hastalığı gibi bazı primer hemostatik de-
ta kanama yönünden artmış riske sahiptir, ancak risk kanama zama
feküi hastalarda sıklıkla gastrointestinal sistemde yaygın gözlenen
nı 15-20 dakikadan büyük olana kadar büyümez. Şekil 6 2 -9 ’da
bir vasküler malformasyon olan anjiodisplaziye eşlik eden tekrarla
gösterildiği gibi, trombosit sayısı ile kanama zamanı arasındaki
yan gastrointestinal kanamalar görülebilir.
ilişki kabaca doğrusaldır. Primer hemostazda bir defekt bulunduğu
Retroperiton veya eklemler gibi vücut boşluklarına kanama ol
Tablo 62-1 Primer ve Sekonder Hemostaz Hastalıklarının Klinik Özel Tablo 62-2 Trombositopeni Sebepleri
liklerindeki Farklılıklar
Kemik iliğinde megakaryositlerin üretiminde azalma
Primer Hemostaz Sekonder Hemostaz Tümör veya fıbrozis ile kemik iliği infıltrasyonu
Defektleri (Trombosit) Deefektleri (Plazma Kemik iliği yetmezliği-aplastik, hipoplastik anemiler, ilaç etkisi
K lin ik Özellikler Defektleri) Protein Defektleri) Dolaşımdaki trombosiüerin splenik sekesrasyonu
Tümör infıltrasyonuna bağlı dalakta büyüme
Travma sonrası Ani Gecikmiş saaüer ve Portal hipertansiyona bağlı dalakta konjesyon
kanama başlangıcı ya günler Dolaşımdaki trombosiüerin artmış yıkımı
Kanama yerleri Yüzeyel-cilt, mukozal Derin-eklemler, kas, İmmün olmayan yıkım
membranlar, burun, retroperiton Damar protezleri, kalp kapaklan
gastrointestinal ve ge- Yaygın damar içi pıhtılaşma
nitoüriner sistem Sepsis
Fizik bulgular Peteşi, ekimoz Hematomlar, hemart- Vaskülit
rozlar İmmün yıkım
Aile öyküsü Otozomal dominant Otozomal veya X ’e Trombosit antijenlerine karşı otoantikorlar
bağlı resesif İlaca bağlı antikorlar
Tedaviye cevap Ani, lokal yaklaşımlar Sistemik tedaviye ih Dolaşan immün kompleksler (sistemik lupus eritematozus, viral ajanlar,
etkili tiyaç gösterir bakteriyel sepsis)
'tablo fs2 J Prim er Hcm ostaz ı.Trombosit) H astalıklar; i:2 Kanama vc Trornboz 359
liombosit adhezyon defeküeri
Von Willebrand hastalığı Tablo 62-4 Sekunder Hemostatik Hastalıklar ve Koagulasyon Test
Bemard-Soulier sendromu (GpIb/IX’un yokluğu veya disfonksiyonu) Anormallikleri Arasındaki İlişki
Trombosit agregasyon defektleri
Parsiyel tromboplastin zamanında (PTT) uzama
Glanzmann trombastenisi (GpIIb/IIIa’mn yokluğu veya disfonksiyonu)
Klinik kanama yok-faktör XII, HMWK, PK
Trombosit salınım defektleri
Hafif veya nadir kanama-faktör X I
Azalmış siklooksijenaz aktivitesi
Sık, ciddi kanama-faktör V III ve IX-
İlaca bağlı-aspirin, nonsteroidal antiinflamatuar ajanlar
ProUombin zamanında (PT) uzama
Konjenital
Faktör V II eksikliği
Granül depo havuz defektleri
Vitamin K eksikliği-erken
Konjenital
Warfarin antikoagulan alımı
Akkiz
PTT ve PT’de uzama
Üremi
Faktör II, V veya X eksikliği
Trombosit yüzeyinin kaplanması (penisilin veya paraproteiiıler gibi)
Vitamin K eksikliği-geç
Trombosit koagulan aktivitesinde defektler 1
Warfarin antikoagulan alımı
Scott sendromu
Trombin zamanında (TT) uzama
Kısaltma: Gp, glikoprotein. Hafif veya.nadir kanama-afıbrinojenemi
Sık, ciddi kanama-disfibrinojenemi
zaman, trombosit disfonksiyonunun sebebini ortaya koymak için Heparin benzeri inhibitörler veya heparin tatbiki.
özel testlere ihtiyaçgardır (Tablo 62-3). Tedavi planlanmadan önce PT ve/veya P TT ’de normal plazma ile düzeltilemeyen uzama
kesin tanının bilinmesi önemlidir. Özellikle hafif von Willebrand Spesifik veya ndnspesifik inhibitor sendromlan
hastalığı gibi kanama yönünden kuvvetli öykü veren hastalar) von 5 M Ürede pıhtı çözünürlüğü
Willebrand faktörün seviyesindeki siklik değişimlerden ötürü nor Faktör X III eksildiği
İnhibitörler veya defektif çapraz bağlanma
mal kanama zamanına sahip olabilirler. Kesin teşhis için tekrarlı
Hızlı pıhtı lizisi
testler uygulamak gerekebilir. Preoperatif hazırlıkta kanama zama
ctj plazmin inhibitörü
nı etkili bir tarama testi değildir.
Plazma koagulasyon fonksiyonu PTT, protrombin zamanı (PT), Kısaltmalar HMWK, yüksek molekül ağırlıklı kininojen; PK, prekallikrein.
trombin zamanı (TT) ve kantitatif fibrinojen tayini ile kolayca öl
çülür (Şekil 62-5, Tablo 62-4). PTT koagulasyon sisteminin intrin- lobulin lizis veya tam kan pıhtı lizis testleri ile pıhtı lizis hızuım öl
sik kolunu tarar ve faktör X II, HMWK, PK, X I, IX ve V lII’in ye çülmesi ve a 2 plazmin inhibitörü ve PAI-1 düzeyleri ölçümü ile de
terliliğini test eder. PT ekstrinsik veya doku faktörü ilişkili yolu ta ğerlendirilebilir. Scott sendromu rezidüel protrombin miktarım öl*
rar, Her iki test aynı zamanda faktör X aktivasyonundan itibaren çen serum protrombin zamanı ölçümleri ile tayin edilebilir.
oluşan ortak koagulasyon yolunu da değerlendirir. PT ve PTT’de Tromboza eşlik eden durumlar Tablo 6 2 -5 ’de listelenmiştir.
uzama normal plazma eklenmesi ile düzelmiyorsa bir koagulasyon Klinik bulgular temelinde hiperkoagulabl veya pretrombotik hasta
inhibitor!) varlığını destekler. PT ve PTT’de uzama bir koagulasyon lığa sahip olduğundan şüphe edilen hastalar spesifik ölçümler ile
inhibitörü varlığını araştırmayı sağlayan normal plazma ilavesi
sonrası düzelmez. PTT ve P T ’nin her ikisi de uzamış bulunduğu
zaman TT veya fibrinojen düzeyi gibi fıbrinojenin fibrine dönüşü
Tablo 62-5 Trombotik Hastalıklar
münü gösteren özel bir teste ihtiyaç vardır. Tarama testleri ile anor
mallikler tespit edildiği zaman defektin tabiatını tespit etmek için Kalıtsal
daha özgül koagulasyon faktör ölçümlerine ihtiyaç vardır. Koagulasyon faktörlerinin defektif inhibisyonu
Birçok nadir koagulasyon anormalliği bu tarama testlerini etki Faktör V Leiden (aktive protein C ’nin inhibisyonuna direnç)
lemediği için gözden kaçabilir: faktör XIII eksikliği, a2 plazmin in Antitrombin III eksikliği
Protein C eksikliği
hibitor eksikliği, PAI-1 eksikliği (PAI-1, plazminojen aktivatörleri-
Protein S eksikliği
nin ana inhibitörüdür) ve bir trombosit koagulan defekti olan Scott
Protrombin gen mutasyonu (G40210A)
sendromudur. PT ve PTT’nin her ikisi de normal ancak kanama öy Pıhtı lizisinde bozulma
küsü ciddi ise 5 M ürede pıhtı çözünürlüğü gibi faktör XIII ilişkili Disfibrinojenemi
fibrin çapraz bağlanması testi yapılmalıdır. Fibrinolitik sistem ög- Plazminojen eksikliği
tPA eksikliği
PAI-1 fazlalığı
Kesin olmayan mekanizmalar
Homosistinüri - ? endotel hasarı
Akkiz
Hastalıklar veya sendromlar
Lupus antikoagulanjantikardiolipin antikor sendromu
Maligniteler
Myeloproliferatif hastalıklar
Trombotik trombositopenik purpura
Estrojen tedavisi
Hiperlipidemi
Diabetes mellitus
Hiperviskozite
Nefrotik sendrom
Konjestif kalp yetmezliği
Paroksismal noktümal hemoglobinüri
Fizyolojik durumlar
Hamilelik (özellikle postpartum)
Obesite
ŞEKİL 62-9 Trombosit sayısı ve kanama zamanı arasındaki ilişki. Postoperatif durumlar
(LA Harker, Hemostasis Manual, 2nd ed. Philadelphia, FA Davis İmmobilizasyon
Company, 1974.) İleri yaş
360 il Ihsm iıkkınn Ana Bulgulan ve Takdim Şekilleri H astaya Yaklaşım.■
ka
rektirenlerin yüzde doksan biri bu modelle doğru olarak sınıflandırıl?
mıştır. Her iki çalışmanmda retrospektif analizler olması ve birinindc J
genç hastalarla sınırlı olduğundan bu modellerin prospektif olarak bi
rinci basamak uygulamalarında ne kadar yararlı olduğu bilinmemekte
dir.
Lenfadenopatili hastaların birçoğuna biyopsi, en azından yansına
da laboratuar tetkikleri gerekmez. Hastanın anamnez ve fizik muayene
Pulpa
bulgulan lenfadenopatinin benign nedenlerden olduğunu düşündürü Slnüzoidler
kordu
yorsa 2-4 haftalık aralarla yakın takip edilmelidir. Hastaya lenf no-
Pulpa sinüsleri
du/lannın büyüklüğü artarsa tekrar değerlendirilmek üzere başvurma
sı söylenmelidir. Ciddi olarak bakteriyel enfeksiyonu düşündüren bul
gular yoksa lenfadenopatilerde antibiyotik tedavisi endike değildir. „Splenlkvenöz
RE hücreler
Lenfolitik etkileri ( lenfoma, lösemi, Castleman hastalığı) gibi bazı ta (§ 9 sisteme
nılan belirsizleştmdiği, iyileşmeyi geciktirdiği ve altta yatan enfeksi-
yonlann aktivasyonuna neden olduklanndan glikokortikoidler lenfade- ŞEKİL 63-1 Dalak yapısının şematize hali. Dalak santral arter olarak
nopatilerin tedavisinde kullanılmamalıdır. Buna bir istisna enfeksi- adlandınlan, splenik arterin küçük dallannın etrafında yerleşmiş bir
yoz mononükleoziste nadiren Waldeyer halkasında lenfoid dokuda çok kırmızı ve beyaz pulpa merkezli birimden İçerir. Beyaz pulpa len
ki büyümeyi bağlı olarak hayatı tehdit edici farinjeal obstrüksiyo- foid tabiatta olup B hücre folikülleri, foliküller etrafında maıjinal böl
nun bulunmasıdır. ge, ve arteriyollerin etrafını kaplayan T hücreden-zengin bölgelerden
oluşur. Kırmızı pulpada purpa sinüsleri ve pulpa kordları yeralır.
Kordlar çıkmaz sokak misali son uçlardır. Dolaşıma tekrar dahil ola
jPLENOM EGALI bilmek için eritrositlerin sinüzoldal kenarlarda yeralan küçük açıklık
lardan geçmeleri gerekmektedir. Esnekliğini yitirmiş, hasarlı ya da
DA LA K YA PISI V E FO N K SİYO N U Dalak embryolojik olarak
yaşlanmış eritrositler sinüslere giremez. (Şeklin alt kısmı RS Hillman,
gestasyonun 5. Haftasmda dorsal mezogastirumdan orijin alan bir
KA Ault: Hematology in Clinical Practice. New York, McGraw-Hill,
retiküloendotelyal organdır. Sütunlar halinde ortaya çıkar, erişkin 1995'den alınmıştır.)
n e d en i ı.tın o l,tu k b ilin m e m e k le birlikte düşük kan basıncının daha o3 Lenfadcııomegali vc Splenomegali 363
yavaş kan akımına neden olarak normal eritrositlerde gelişebilecek
haşan minimuma indirgenmesiyle ilgili olabilir. Dalağa olan kan akımı mama gelmememktedir. Hastalık olsa bile, splenomegali primer hastalığı
splenik arter vasıtasıyla 150 mL/dk hızında gelir ve nihayetinde santral yansıtmayabilir. Örneğin Hodgkin hastalığında palpe edilebilir dalak bu
arteriyollere dallanma gösterir. Kanın bir bölümü arteriyollerden kapille- lunması sadece üçte iki oranında kanser tutulumunu göstermektedir.
re daha sonrada splenik ven yoluyla dışarı atılır. Ancak kanın büyük bir Dalağın fizik incelemesinde başlıca palpasyon ve perküsyon yön
bölümü ise santral arteriyollerden makrofajlarla kaplı sinüslere ve sple temlerinden yararlanılmaktadır. İnspeksiyonda inspirasyon sırasında
nik kordlara akar. Sinüslere giren kan dolaşıma tekrar splenik venüller SÜK’da aşağı inen bir dolgunluk hali masif büyümüş dalaklara özgü bir
yoluyla girerken kordlara akan kan birtakım süreçlerden geçmek zorun bulgudur. Oskültasyon venöz üfürüm ya da sürtünme sesini ortaya çıka
dadır. Dolaşıma dönmeden önce kordlar içindeki kan burada sıkıştırıla rabilir.
rak kordların içinde bulunan deliklerden sinüslere oradanda venüllere dö P alpasyon bimanuel palpasyon, ballotman ve üstten palpasyon
külür. Yaşlanmış ve hasarlı eritrositler daha az esnekliğe sahip oldukla (Middleton manevrası) tarzında yapılabilir. En az diğer teknikler kadar
rından kord içinde tutulurak burada imha edilirler, komponentleri ise tek güvenilir olan bimanuel palpasyon için hasta dizler bükülü sırtüstü yatar
rar kullanılır. Eritrosit içinde yeralan parazitler, nükleer artıklar (Hovvelİ-
konumdadır. Muayeneyi yapanın sol eli göğüs kafesinde alttaki kaburga
Jolly cisimciği) ya da denature hemoglobin (Heinz cismi) gibi inküzyon
nın üzerindedir ve kot kenarından cildi iter, hasta yavaş, düzgün ve derin
cisimcikleri deliklerden geçme sürecinde tutularak zımba deliği tarzında
nefes alırken dalak aşağı indikçe sağ elin parmak uçlan arasında dalağın
"koparılma-pitting" işlemine maruz kalırlar. Ölü ve hasarlı hücrelerin
kenarı alınmaya çalışılır. Palpasyon sağ elle sol kostal kenara doğru ya
ayıklanması ve inklüzyonlu hücrelerin koparılması işlemi kanın dalaktan
vaş hareketlerle sol alt kadranda başlar, böylece masif büyümüş dalağın
geçiş zamanının diğer organlardakine kıyasla önemli olmayan düzeyde
alt ucu tanımlanabilir. Dalak hissedildiğinde istenilen bir noktadan sol
daha yavaş olmasından dolayı gecikme olmaksızın anında gerçekleşir.
kot altına olan uzaklığı santimetre cinsinden kaydedilir, örneğin göbek
Dalak konakçıya zarar verebilecek çevresel koşullara uyum sağla
ortasından ya da ksifosfenoid birleşme yerinden 10-15 cm olarak tanım
mada yardımcı bir organdır. Bununla ilgili en az üç fonksiyonu mevcu-
lanabilir. Bu diğer muayene yapanların bulgularını kıyaslamalarını ya da
tur. (1) kandan bakterilerin ve partiküllerin temizlenmesi, (2) işgalci ba
ilk muayene eden kişinin zamanla boyutta olabilecek değişiklikleri far-
zı patojenlere karşı immün yanıtın oluşturulması, ve (3) kemik iliğinin
ketmesini sağlar. Sağ yan yatar pozisyonda yapılan bimanuel palpasyo-
ihtiyaçları karşılayamadığı bazı durumlarda (örneğin ekstramedüller he-
nun sırtüstü incelemeye bir katkısı yoktur.
matopoiezis) kana ait hücresel elemanların oluşturulması. Bahsi geçen
Dalak matitesine yönelik perkü syon Nixon, Castell ya da Barkun ta
son adaptasyon mekanizması gebelik dönemindeki dalağın kan-oluştur-
rafından tariflenen üç teknikten herhangi biriyle yapılabilir:
ma fonksiyonun tekrar ortaya çıkarak kendini göstermesidir. Bazı hay
1. Nixon m etodu : Hasta sağ yanı üzerine döndürülerek dalağın ko
vanlarda, dalak strese karşı vasküler adaptasyonda rol oynamaktadır,
lon ve mide üzerinde yerelması sağlanır.Perküsyon arka aksiller çizgi
çünkü normal koşullarda dalak eritrositler (sıklıkla normalden daha yük
üzerinde pulmoner rezonansın sonlandığı uçta başlayarak alt önorta kos-
sek hematokrit değerlerinde hemokonsantre) için depo görevi görmekte
ta kenarından dik olarak çıkan bir çizgide diyagonal olarak ilerler. Mati-
dir t e b-adrenerjik uyarı sayesinde gerilererk hayvanda ototransfiizyon
ve oksijen taşıma kapasitesinde iyileşmeye katkıda bulunur. Ancak, in tenin üst sınırı normalde kosta kenarından 6 ila 8 cm yukarıdadır. Eriş
sanda normalde dalak eritrositleri ne sekestre eder ne de depolar, ne de kinde 8 cm’den daha fazla bir matitenin dalak büyümesini işaret ettiği
sempatik uyaranlarla gerilir. Normal insan dalağı toplam vücut platelet- düşünülür.
lerinin yaklaşık üçte birini ve marjine olmuş nötrofillerin önemli bir mik 2. C astell m etodu : Yatan bir hastada ön aksiller hatta en alt interkos-
tarını bulundurur. Bu sekestre hücreler kanama ya da enfeksiyonlarda ge tal aralıkta (8. ya da 9.) yapılan perküsyon dalak normal büyüklükte ise
rektiğinde kullanılabilirler. rezonan bir ses verir.Bu soluğu dışarı verirken ya da tam inspirasyonda
iken geçerlidir. Tam inspirasyon halinde perküsyondan elde edilen mat
— ------------------------- Hastaya Yaklaşım------- --------------------- - ses splenomegaliyi düşündürür.
3. T rau be’nin yarım ay şeklin d eki aralığın ın perkü syonu : Traube
boşluğunun sınırları üstte altıncı kosta, lateral bölgede orta aksiler hat, ve
Klinik Değerlendirme Dalağı ilgilendiren hastalıklarda en çok görülen
altta sol kot kenarıdır. Hasta sırtüstü yatar konumda ve sol kol hafif ab-
belirtiler ağrı ve sol üst kadranda (SÜK) dolgunluk hissidir. Masif sple-
düksiyondadır.Normal soluk alıp verirken aralık medyalden lateral sınır
nomegali erken doygunluk gibi bir belirti verebilir. Ağrı kapsülün geril
lara doğru normal rezonan ses alınarak perküte edilir. Perküsyonda mat
mesiyle dalağın akut olarak şimesi, enfarkt ya da inflamasyon nedeniyle
ses alınması splenomegali lehinedir,
gelişebilir. Yıllarca dalak enfarktlarının bazı durumlarda doğru olmakla
birlikte klinik olarak sessiz seyrettiğine inanılırdı. Ancak, Soma Weiss’in Perküsyon ve palpasyon yöntemlerinin standart ultrasonografî ve
1942 yılında Harvard’daki bir tıp öğrencisiyle ilgili kişisel gözlemlerin sintigrafi ile karşılaştırıldığı çalışmalar palpasyon için % 56 ile 71 per
de bildirdiği üzere subakut bakteriyel endokarditte splenik kan akımının küsyon için ise %59 ile 82 arasında bir duyarlılık ortaya koymaktadır.
tromboembolik nedenlerle tıkanması şiddetli SÜK ağrısı ya da plevritik Muayene edenler tarafından tekrarlanabilirliği olması nedeniyle palpas
tip göğüs ağrısına neden olmaktadır. Enfarkt ya da ağrı ile seyreden vas yon perküsyondan daha yararlıdır. Henüz yemek yemiş kişilerde ve obez-
küler tıkanıklar sıklıkla orak hücre krizindeki çocuklarda görülür. Trav lerde her iki tekniğin de güvenilirliği azalmaktadır. Buradan da anlaşıla
ma ya da infîltratif hastalık sonucu oluşan dalak ruptürü intraperitoneal cağı üzere palpasyon ve perküsyon gibi fizik muayene teknikleri her za
kanama, şok ve ölümle sonuçlanabilir. Ruptürün kendisi ağrısız olabilir. man kesin doğru değildir.Muayene edenin önce perküsyon yapması ve
Dalağı etkileyen hastalıkların en çok neden olduğu fiz iksel bulgu da pozitifse daha sonra palpasyona geçmesi önerilmeltedir; dalak palpe edi
lağın palpe edilebilir olmasıdır ve bu organın büyüdüğünü telkin eder. liyorsa splenomegalinin varlığı kesin olarak rahatlıkla söylenebilir. An
Normal dalak ağırlığı 250 g’dan az olup yaşla birlikte boyutları küçülür, cak SÜK’da bulunan kitleler her zaman dalak büyüklüğünden olmayabi
normalde tamamen göğüs kafesi içinde yeralır, ultrasonografıde sephalo- lir; gastrik ya da kolon tümörleri ve pankreatik ya da renal kistler ya
kaudat çapı 13 cm ya da sintigrafide maksimum uzunluğu 12 cm ve/veya da tümörler splenomegaliyi taklit edebilir.
genişliği 7 cm’dir ve genellikle palpe edilmez. Ancak, 2200 asemptoma- Büyümüş bir dalağın varlığı gerekiyorsa daha doğru olarak ka-
tik tümü erkek liseye yeni başlayan öğrencinin % 3 ’ünde ele gelen dalak raciğer-dalak sintigrafîsi, BT, MRI, veya ultrasonografî ile belirle
büyüklüğü tespit edilmiştir. Üç yıllık takiplerinde bu öğrencilerin % nebilir. Son bahsedilen teknik yüksek duyarlılık ve özgünlüğe sa
30’unda herhangi bir hastalık prevalansında artış olmaksızın palpe edile hip olduğundan ve güvenilir, noninvaziv, çabuk, taşınabilir ve daha
bilir dalak bulgusunun devam ettiği görülmüştür. On yıllık izlemde ise az maliyeti olmasından dolayı dalak boyutlarını (noımal= maksi
lenfoid malignansileri düşündüren herhangi bir bulguya rastlanılmamıştır. mum başaşağı çapı 13 cm) tespit etmede son zamanlarda rutinde
Bunun ötesinde bazı tropikal bölgelerde (Yeni Gine gibi) splenomegali in- tercih edilen bir işlemdir. Nükler tıp tarama yöntemleri ise doğru,
sidansı % 60’lara ulaşmaktadır. Buradan da anlaşılacağı gibi palpe edile hassas ve güvenilirdir fakat, maliyetlerinin yüksek olup, veri elde
bilir bir dalak büyüklüğünün olması her zaman bir hastalık olduğu anla etmek için daha fazla zamana ihtiyaç gösterir ve sabit ekipman ge-
"sblo «3-2 rüfıijemk Mekanizmaya Core Gruplandırılmış Splenomegalinin Eşlik bitiği Hastalıklar Dalak "masif olarak büyü
ıit'i’M İŞ S P L E N İK P O N K S İY O N N ED EN İY LE ANORMAL SP L EN İK VEYA PORTAL KAN müşse" yani sol kot kenarından 8
GÖRÜLEN SPLEN O M EG A Lİ A K IM I NEDEN İYLE GÖRÜLEN SPL EN O M EG A L İ cm ’den fazla palpe ediliyorsa ya
da ağırlığı > 1000 g ’dan fazla ise
Retiküloendotelyal sistem hiperplazisi (defektif erit Siroz ayırıcı tam seçenekleri daha da
rositlerin ortadan kaldırılması için) Hepatik ven obstrüksiyonu azalmaktadır (Tablo 63-3). Has
Sferositoz Portal ven obstrüksiyonu, intrahepatik ya da ekstrahepatik taların büyük çoğunluğunda
Erken dönemde orak hücre anemisi Portal venin kavemöz malformasyonu
Hodgkin-dışı lenfoma, kronik
Ovalositoz Splenik ven obstrüksiyonu
lenfositik lösemi, tüylü hücreli
Talassemia major Splenik arter anevrizması
Hemoglobinopatiler Hepatik şistozomiasis lösemi, kronik miyeloid lösemi,
Paroksismal noktumal hemoglobinüri Konjestif kalp yetmezliği miyeloid metaplaziyle birlikte
Nutrisyonel anemiler Hepatik ekinokokkozis miyelofibrozis ya da polisitemi
Immün hiperplazi Portal hipertansiyon (yukandaki nedenlerden herhangi vera gibi bir hastalık mevcuttur.
Enfeksiyona yanıt (viral, bakteriyel, fungal, biri ile): "Banti hastalığı” L ab o ratu ar Değerlendirme
parasitik) Splenomegaliye eşlik eden esas
Enfeksiyoz mononucleosis DALAK İNFİLTRASYON U_______________________ _
laboratuar anormalliklerini altta
AIDS Intraselüler veya ekstraselüler birikimler
yatan sistemik hastalık belirler.
Viral hepatit Amiloidosis
Sitomealovirüs Gaucher hastalığı Eritrosit sayısı normal, azalmış (
Subakut bakteriyel endokardit Niemann-Pick hastalığı talasemi major, SLE, portal hi
Bakteriyel septisemi Tangier hastalığı pertansiyonla birlikte siroz), ya
Konjenital sifıliz Hurler sendromu ve diğer mukopolisak- da artmış (polisitemia vera) ola
Splenik abse karidozlar bilir. Granülosit sayılan normal,
Tüberküloz Hiperlipidemiler azalmış (Felty sendromu, kon
Histoplazmosis Benign ve malin hücresel infiltrasyonlar
jestif splenomegali, lösemiler),
Malarya Lösemiler (akut, kronik, lenfoid, miyeloid,
ya da artmış (enfeksiyonlar veya
Leishmaniasis monositik)
Tripanosomiasis Lenfomalar inflammatar hastalıklar, miye
Ehrlichiosis Hodgkin hastalığı loproliferatif bozukluklardisor-
tmmünregülasyonda bozukluk Miyeloproliferatif sendromlar (örn., polisitemia ders) bulunabilir. Benzer şekilde,
Romatoid artrit (Felty sendromu) vera) platelet sayılan normal, sekest-
Sistemik lupus eritematosus Angiosarkolar rasyon artmışsa ya da büyümüş
Kollajen vasküler hastalıklar Metastatik tümörler (sıklıkla melanoma) dalakta (konjestif splenomegali,
Serum hastalığı Eosinofilik granülom
Gaucher hastalığı, immün trom
tmmün hemolitik anemiler Histiositozis X
bositopeni) azalmış, ya da polis-
İmmün trombositopeniler Hamartomalar
İmmün nötropeniler Hemanjiomalar, fıbromlar, lenfanjiomalar temia yera gibi miyeloprolifera
İlaç reaksiyonları Splenik kistler tif hastalıklarda artmış olabilir,
Anjioimmunoblastik lenfadenopati Tam kan sayımında bir veya
Sarkoidosis BİLİN M EYEN E T İY O L O JİL İ ________________ __ daha fazla kan elemanlannda si-
Tırtoksikozis (benign lenfoid hipertrofı) İdiopatik splenomegali topeni görülmesi hipersplenizmi
İnterlökin-2 tedavisi Berilliosis akla getirmelidir. Bu durum sple
Ekstrameduller hematopoiezis Demir eksikliği anemisi
nomegali, sitopeni(ler), normal
Myelofıbrozis
ya da hiperplazi gösteren kemik
Kemik iliğini haşan, toksinler, radyasyon,
strontium ile iliği ve splenektomiye yanıtıyla
Kemik iliği infiltrasyonu tümörler, lösemiler, karakterizedir. Son özellik nispe
______ Gaucher hastalığı _____________________ ten daha az doğru olup bazen
splenektomi sonrası sitopenilerin
rektirir. Bu yöntemlerin aksesuar dalak dokusunu göstermede üs
düzelmesi özellikle granülositopeniler için olmak üzere her zaman
tünlükleri vardır. B T ve MRI dalak boyutlarının doğru olarak tespi
vuku bulmamaktadır. Sitopeniler genişlemiş ve konjeste kordlarda
tini sağlamakla birlikte ekipmanları sabit olup işlemler oldukça
(konjestif splenomegali) kan akımının yavaşlamasıyla hücresel ele
masraflıdır. MRI tekniğinin B T ’ye göre bir üstünlüp yoktur. Kitle
manların yıkımının artmasına ya da immün-kökenli mekanizmala
lezyonlan, enfarktlar, homojen olmayan infiltratlar ve kistler BT,
ra bağlı olarak gelişir. Hipersplenizmde, eritrositlerin büyümüş da
MRI, veya ultrasonografî ile daha kolay değerlendirilebilir.Yama
lakta uzamış geçiş zamanına bağlı yüzey alanlarını kaybetmesi ne
tarzında infiltratlan (örn., Hodgkin hastalığı) tespit etmede bu tek
deniyle sferotik olmasına rağmen farklı hücre tipleri genellikle pe-
niklerin hiçbiri çok güvenilir değildir.
riferik yaymalarda normal morfolojik özellik gösterirler. Dalakta
Ayırıcı Tanı Splenomegalinin eşlik ettiği birçok hastalık Tab
artmış retikülosit sekestrasyonu nedeniyle beklenenden daha düşük
lo 6 3 -2 ’de listelenmiştir. Organ büyüklüğüne yol açtığı düşünülen
bulunabilse de eritrositlerin kemik iliğinde üretiminin artması ken
temel mekanizmaya göre bu hastalıklar gruplandırılmıştır:
dini retikülosit üretim endeksinin artmasıyla gösterir.
1. Çok fazla sayıda defektif eritrositlerin ortadan kaldırılması
Splenomegalinin hastalığın bir manifestasyonu olarak ortaya
nı gerektiren herediter sferositoz veya talasemi sendromlan gibi
çıkması altta yatan hastalığın ayırıcı tanısı için yapılması gereken
hastalıklarda oluşan retiküloendotelyal hiperplazi (çalışma hipert-
ilave laboratuar çalışmalarını belirleyen bir durumdur.
rofisi) gibi belli bir splenik fonksiyonla ilgili hiperplazi ya da hi-
pertrofî; sistemik enfeksiyonlara (enfeksiyoz mononükleosis, suba
Tablo 63-3 M asif Splenomegalinin Eşlik Ettiği Hastalıklar 0
kut bakteriyel endokardit) ya da immünolojik hastalıklara (immün
trombositopeni, SLE, Felty sendromu) karşı immün hiperplazi. Kronik miyeloid lösemi Gaucher hastalığı
2. Portal hipertansiyona neden olan durumlarda (siroz, Budd- Lenfomalar Kronik lenfositik lösemi
Chiari sendromu, konjestif kalp yetmezliği) dalaktan gelen kan akı Tüylü hücreli lösemi Sarkoidosis
mında olan azalmaya bağlı gelişen pasif konjesyon. Miyeloid metaplazinin eşlik ettiği Otoimmün hemolitik anemiler
3. Dalağa ait infiltratif hastalıklar (lenfomalar, metastatik kan miyelofibrozis
Polisitemia vera Diffüz splenik hemangiomatosis
ser, amiloidosis, Gaucher hastalığı, ekstrameduller hematopoiezis-
le giden miyeloproliferatif bozukluklar). a Dalak sol kot altına 8 cm'den fazla uzanır ve/veya ağırlığı 1000 g'dan fazladır.
SPLEN EK TO M İ .SfjRnickfotni sık olmayarak özellikle klinik 63 Lenfadenomegali vs Splenomegali 365
hastalık ya da altta yatan bir hastalığı düşündürtecek tanısal testler
yoksa tanısal amaçla gerçekleştirilir. Daha çok splenektomi Hodg ciğer, cilt ve kan enfeksiyonunun en çok görüldüğü bölgelerdir. Da
kin hastalarında hastalığın evrelendirilmesi, masif splenomegalisi lağı olmayanlarda viral enfeksiyonlar için artmış bir risk bildiril
olanlarda semptomların kontrolü, travmatik dalak ruptüründe has memiştir. Bakteriyel enfeksiyonlara olan artmış duyarlılık opsonic
talığın kontrolü, veya hipersplenîzm ya da bir veya daha fazla hüc ze bakterilerin kandan uzaklaşttnlamaması ve bakteri kapsüllerinin
resel kan elemanlarının immün-kökenli yıkımı nedeniyle oluşmuş polisakkarit komponentleri gibi T hücre-bağımsız antijenlere karşı
sitopenilerin düzettilmesi amacıyla yapılmaktadır. Splenektomi kli antikor yapımında gelişen eksiklikten kaynaklanmaktadır. Elektif
nik evre I ya da II Hodgkin hastalarında tedavide tek başına radyas splenektomiden 2 hafta önce tüm hastalara Pnömokokus aşısı (23-
yon tedavisi uygulanması planlanıyorsa rutin evreleme için gerek' değerlikli polisakkarit aşı) yapılmalıdır. îmmünizasyos Uygulama
lidir. Hodgkin hastalığında dalağın tedavi karan için noninvasif ları Tavsiye Komitesi splenektomize hastaların 5 yıl sonra tekrarı
yöntemlerle evrelendirilmesi normal boyutta dalağı olan hastaların da yapılmak üzere pnömokok aşılarını yaptırmalarını önermekte
(içte birinde dalak tutulumu olduğundan ve dalağı büyük olan has- dir. Bu uygulamanın yararlılığı henüz kanıtlanmamış olmakla bir
f.ıların üçte birinde tümör mevcut olmadığından yeteri kadar güve likte bu öneriyle aşı uygulamasının gerçekte spesifik pnömokok
nilir değildir. Her ne kadar kronik miyeloid lösemide splenektomi antikorlarının fitresini düşüreceği hesaba katılmamaktadır. T hücre
1lastalığın doğal seyrini etkilemese de, m asif büyük olan dalağın çı yanıtım uyaran daha etkin pnömokok aşılan geliştirilme aşamasın
karılması hastayı rahatlatır ve transfüzyon ihtiyaç mı belirgin olarak dadır. Elektif splenektomi planlanan hastalara H . in flu en z a e aşısı
azaltarak tedavi' başarısını kolaylaştırır. Splenektomi iki kronik B da mutlaka uygulanmalıdır. Bu bağlamda rutin olarak önerilen baş
hücre lösemisi, tüylü hücreli lösemi ve prolenfositik lösemi ve nâ ka aşı yoktur.
dir görülen splenik mantle zon ya da marjinal zon lenfoma için se- Splenektomize hastalara nedeni açıklanamayan âteşin tıbbi ola
konder ya da tersiyer olarak etkilidir. Bu hastalıklarda splenektomi rak acil bir durum olduğu anlatılmalıdır. Bakteriyemi şüphesi olan
kemik iliğinde ve hastalık tutulumu bulunan diğer bölgelerde belir durumlarda derhal yapılacak olan tıbbi değerlendirme ve tedâvı ça
gin tümör regresyonuna neden olabilir. Hastalığın seyrinde benzer balan hayat kurtancı olacaktır. Oral penisilin ile yapılacak olan ru
gerilemeler özellikle kronik lenfositik lösemi ve prolenfositik löse tin kemoprofilaksis dirençli suşlann ortaya çıkmasına neden olaca
mi başta olmak üzere bazı lenfoproliferatif hastalıklarda görülmek ğından önerilmemektedir.
tedir. Bu a b s k o p a l erk? olarak tanımlanmaktadır. Dalağa lokalize te Bakteriyel enfeksiyonlara olan duyarlılığın artmasının yanında
davilerle elde edilen bu tip sistemik tümör yanıtları, dalaktan tümör spteneoktomili hastalar babesiosis parazitik hastalığına dâ duyarla
hücrelerinin proliferasyonunu sağlayan birtakım hormon ya da bü dırlar. B a b e s i a parazitinin endemik olduğu bölgelerden (Örn., Cape
yüme faktörlerinin salındığuu düşündürmüşse de henüz bu konuda Cod, MA) splenektomize has talar uzak durmalıdır.
kesin kanıtlar oluşmamıştır. Splenektomi gerektiren en sık görülen Dalağın cerrahi olarak çıkarılması h ip o s p le n iz m için bariz bir
endikasyonlar travmatik y ad a iyatrojenik dalak ruptürleridir. Sple* nedendir. Orak hücre hastalığı olan hastalar çocukluk çağında ge-
nik nıptürü olan bir kısım- hastada splenik fragmanların peritona çürükleri sayısız enfarktlar sonucu gelişen splenik yıkım nedeniyle
yayılımı sonucu splenozis aeportal dolaşımla bağlantısı olmayan sıklıkla otosplenektomiüdirler. Aslında, 5 yaşından büyük orak
birden fad a dalak dokusuna ait kalıntıların mevcut olması h ali Bu hücre hastalığı olan bir hastada dalak palpe ediliyorsa bu örn., tala-
ektopik dalak dokusu endometriosisdc olduğu gibi ağrıya ve gast semi ya da hemoglobin O gibi bir hemoglobipopati birlikteliğini-
rointestinal obsttüksiyona neden olabilmektedir. Splenomegali ne alda getirmelidir. Buna ek olarak, neoplastik ya da otoimmün bir
deni olan birçok hematolojik, immünolojik ve konjestif etken bir ya hastalık nedeniyle splenik radyasyon alan hastalar fonksiyonel ola
da daha fazla hücresel kan elemanlarının yıkımına yolaçabilir. Bu rak hipospleniktir. H ip o s p le n iz m terimi splenektominin fizyolojik
vakaların çoğunda splenektomi özellikle anem i ve trombositopeni sonuçlarını açıklayabildiğinden ayrıca aspleninin kendisinin emb*
olmak üzere sitopenileri düzeltebilir. Belki de, splenektomi için tek riyonik hayatta sölomik boşluğun sol tarafında normalde olması
kontraendikasyon dalağın hematopoiezisi gerçekleştiren tek kay' gerektiği gibi tür gelişmenin olmamasından ve daha az görülen,
nak olduğu kemik iliği yetmezliği durumlarıdır. kendine özgü, ölümcül bir konjenital anomali olmasından dolay)
Dalağın olmamasın uzun dönemde hematolojik profil üzerinde a sp len iz m yerine kullanımı tercih edilir. Asplenisi olan infantlann
çok az etkisi bulunmaktadır. Postsplenektomi periyodunu takiben dalakları olmayıp bu onların sorunlarının sadece küçük bir parçası
eıken dönemde bir miktar lökositoz (25.000/pL ’e kadar) ve trom- dır. Gelişmekte olan emriyonun sağ tarafı solda duplikasyon göste
bositoz (1 x 10®/pL’e kadar) olabilir, fakat 2 ile 3 hafta içinde, kan rir böylece karaciğer olması gereken yerde dalak meycuttur, sağda
sayımlan ve her hücre elemanının yaşam süreleri genellikle norma iki akciğer vardır ve kalp iki sağ atrium ile iki sağ ventrikülden
le döner. Splenoktominin kronik manifestasyonlan arasında eritro oluşmaktadır. -
sit boyut ve şeklinde farklılıklar (anizositoz, poiliositoz) ve Ho
well-Jolly cisimciklerinin (nükler artık) mevcut olması, Heinz ci 8İBLİOGRAFYA
simcikleri (deıiatüre hemoglobin), bazöfilik noktalanma ve daha az BARKUN AN et al: The bedside assessment of splenic enlargement Am J Med
sıklıkla periferik kanda çekirdekli eritrositler bulunur. Eğer bu tip 91:512,1991
eritrosit anormallikleri dalağı mevcut olan bir hastada görülüyorsa GRAVES SA et al: Does this patient have splenomegaly? JAMA 270:2218,1993
KAJIA et al: Imaging of cervical adenopathy. Semin Ulnasound CT MRI 18:220,
dalağın normal ayıklama ve koparma fonksiyonunu bozan tümörle
1997
infiltrasyonundart şüphenilmelidir. MCINTYRE OR, EBAUGH FG JR; Palpable spleens: Ten year follow-up. Ann In
Splenektominin en ciddi sonuçlarından biri özellikle S tr ep to tern Med 90:130,1979
c o c c u s p n e u m o n ia e , H a e m o p h ilu s in flu e n z a e gibi kapsüllü ve bazı PANGALIS GA et al: Clinical approach to lymphadenopathy. Semin Oncol 20:570,
1993
gram-negatif enterik organizmalara karşı artmış duyarlılık olması
PREVENTION OF PNEUMOCOCCAL DISEASE: Recommendations of the Ad
dır. 2 0 yaş altındaki hastalar S . p n e u m o n ia e ile gelişen sepsise du visory Committee on Immunization Practices. MMWR 46(RR-8):1,1997
yarlı olup dalağı alınmış kişilerde tüm aktüriyel sepsis riski 10 yıl SLAP GB et al: Validation of a model to identify young patients for lymph node bi
da % 7’dir. Splenektomize hastalarda pnömokokkal sepsis için ca opsy. JAMA 255:2768,1986
STEINKAMP HJ et al: Cervical lymphadenopathy: Ratio of long- to short-axis di
se-fatality oram % 5 0 ila 80 arasındadır Dalağı olmayan hastaların
ameter as a predictor of malignancy. Br J Radiol 68:266,1995
% 2 5 ’i hayatlarının herhangi bir döneminde ciddi enfeksiyon yaşa WILLIAMSON HA JR: Lymphadenopathy in a family practice: A descriptive study
yacaklardır. Splenektomiden sonraki ilk 3 yıl bu riskin en yüksek of 240 cases. J Fam Pract 20:449,1985
olduğu dönemdir. Enfeksiyonların % 15’i polimikrobiyal olup ak
366 ![ -JurttiUi.viar;.: A na İ.îulgıtitırı vc T a kd im Ş e k ille ri da nötrofil yapımını (80 kg bir kişi için günde -1.3x1011 hücre) de
ğil fakat aynı zamanda inflamasyon veya enfeksiyona cevap olarak
mobilize edebileceği büyük miktarlara ulaşan rezervleri ilik içeri
S te v en M . H o lla n d , J o h n I. G a llin sinde depo eder. Kanda nötrofil sayısının artmasına nötrofili denir
64-i
ve immatür hücrelerin varlığı da sola kayma olarak adlandırılır.
Kan nötrofillerinin sayısındaki azalmasın nötropeni denir.
GRAıNÜLOSİTLfiR V'E
Nötrofil ve monositler sitokinler ve koloni stimüle edici faktör
MONOSİTLERİN HASTALIKLA RI lerin etkisi altında pluripotent kök hücrelerden gelişirler (Şek. 64-2).
Celalettin C am cı Metamiyelosite kadar olan çoğalma fazı yaklaşık 1 hafta alırken,
metamiyelositten olgun nötrofile kadarki olgunlaşma süresi diğer 1
Lökositler inflamatuvar ve immün cevaplar içeren ana hücrelerdir
haftadır. Miyeloblast ilk tanınabilen öncül hücredir ve bunu p ro m i-
ve nötrofiller, T ve B lenfositler, natural killer (doğal öldürücü,
y e lo s it takip eder (Atlas V-23 ). Promiyelosit p r im e r veya a z u ro fil
NK) hücreler, monositler, eozinofiller ve bazofilleri içerir. Bu hüc
g r a n ü lle r olarak adlandırılan klasik lizozomal granülleri içeren
relerin B lenfositler tarafından antikor yapılması, nötrofiller tara
hücredir. Primer granüller hidrolazlar, elastaz, miyeloperoksidaz,
fından bakterilerin parçalanması gibi özelleşmiş fonksiyonlara sa
katyonik proteinler ve gram-negatif bakterilerin öldürülmesinde
hiptirler, sadece tek bir enfeksiyon hastalığında değil diğerlerinde
önemli olan bakterisidal/permeabilite arttırıcı protein içerir. Azuro
de hücre tiplerinin tam rolü tamamiyle anlaşılmıştır. Böylece, kla
fil granüllerde de bakteriler, funguslar ve bazı zarflı virüslere karşı
sik olarak nötrofillerin bakterilere karşı konakçı defansında kritik
geniş antimikrobial aktivitesi olan d e fe n s in le r adındaki sisteinden-
rol oynadığı düşünülmekte iken aynı zamanda viral enfeksiyonlara
zengin polipeptid ailesi bulunur. Promiyelosit miyelosit’i oluştur
karşı savunmada da önemli roller oynayabilir.
mak üzere bölünür, bu hücre laktoferrin, vitamin B i 2 -bağlayıcı pro
Kan lökositleri üretim yerleri olan kemik iliğinden alarak çeşit
teinler, hidrojen peroksit yapımı için gerekli olan nikotinamid-ade-
li dokulara taşır. Normal kan lökosit sayıları Ekler konusunda ve
nin dinükleotid fosfat (NADPH)’ın membran parçası, histaminaz
rilmiştir (Tablo A-7 ve A-8). Çeşitli lökosit tipleri kemik iliğindeki
ortak kök hücreden kaynaklanır. Kemik iliğindeki çekirdekli hücre ve bazı kimyasal ve adherens -kolaylaştırıcı faktörlerin (CR3) re
septörleri, aynı zamanda bazal membran parçası olan laminin re
lerin dörtte üçü lökosit yapımı yönünde yönlenmiştir. İlikteki löko
sit olgunlaşma safhaları koloni stimüle edici faktörler ve interlökin- septörlerinin de içerisinde bulunduğu yegane (spesifik) maddeler
ler olarak bilinen çok sayıdaki farklı faktörlerin düzenleyici kont den oluşan s p e s i fi k veya s e k o n d e r g r a n ü lle r in sentezinden sorumlu
rolü altındadır (Konu 104). Lökositlerin sayılarındaki ve tiplerinde dur. Sekonder granüller asit hidrolazlar içermez, bundan dolayı kla
ki değişimler sıklıkla hastalık tarzı ile ilişkili olmasından dolayı, to sik lizozom değildirler. Miyelopoiesis esnasında sekonder granül
tal beyaz küre sayısı (WBC)(mikrolitredeki hücre sayısı) ve alt tip içeriklerinin paketlenmesi CCAAT/enhancer binding protein-_ ta
sayımları bilgi vericidir. Lenfositler ve bazofıller sırasıyla Konu rafından kontrol edilir. Sekonder granül içerikleri ekstarsellüler or
305 ve 3 10,’da tartışılmıştır. Bu bölüm nötrofiller, monositler ve tama kolaylıkla salmabilirler ve inflamasyonun düzenlenmesinde
eozinofiller üzerinde odaklanmıştır. hareket kabiliyetleri önemlidir. Olgunlaşmanın son evresinde hüc
re bölünmesi olmaz ve hücre m e ta m iy e lo s it evresinden sosis-şekil-
NÖTROFİLLER li nükleusa sahip b a n d nötrofile geçer (Atlas V-35). Band hücre ol
gunlaşarak nükleusu lobüle şekil alır. Nötrofillerin nükleusu nor
malde en fazla dört segment içerir. Aşın segmentasyon (beşden da
O LG UNLAŞM A Nötrofilin yaşamındaki önemli olaylar Şek. 64-
ha fazla nükleer lob) folat veya vitamin B j 2 yetmezliğinin bulgusu
1 ’de özetlenmiştir.Normal insanlarda nötrofiller sadece kemik ili
olabilir (Atlas V-38). Pelger-Huet anomalisi (Atlas V-34B), sık ol
ğinde üretilirler. Hematopoezin desteklenmesi için gerekli mini
mayan dominant benign genetik geçişli, iki loblu nükleusu olan
mum kök hücre sayısı 4 0 0 ila 5 0 0 olarak tahmin edilmektedir. İn
nötrofillerin gelişimiyle sonuçlanır, bunlar band formdan mutlaka
san kanındaki monositler, doku makrofajları ve stromal hücreler
ayırt edilmelidir. Nötrofillerdeki çok lobluluğun fizyolojik rolü bi
kemik iliğinde monosit ve nötrofillerin gelişimi için gerekli koloni
stimüle edici faktörleri ve hormonları üretirler. Hematopoietik sis linmemektedir, fakat inflamasyon bölgesindeki doku içerisinde ha
tem sadece fizyolojik fonksiyonlarını görmek üzere yeterli miktar reket esnasında büyük oranda deformasyona imkan tanıyabilir.
Şiddetli akut bakteriyel enfeksiyonda
Mikrobiyal ölme
doku hasarı toksik granülasyon olarak adlandırılan nöt
Ev sahibi direncinin diğer rofillerdeki belirgin sitoplazmik granüller
yollarının aktivasyonu nadiren görülür (Atlas V -ll). T o k sik g r a
KEMİK İLİĞİ DOLAŞIM j Kırmızılık
n ü lasy o n immatür veya anormal boyanan
C3a ^ OH,
/ . t Ödem HOCI (bleach) azurofil granüllerdir. D ö h l e c is im c ik le r i
Kök C5a „Vazodilatasyon
hücre ç Histamin
Bradikinin'
i
•
Sıvı kaçağı Ağrı
(Atlas V-35) olarak da adlandırılan sitop
lazmik parçacıklar enfeksiyon esnasında
1 Serotonin Sıcaklık görülebilir ve ribozomdan zengin endop-
lazmik retikulum parçacıklarıdırlar. Akut
i
bakteriyel enfeksiyon esnasında büyük nöt
PMN Dıyapedez rofil vakuolleri sıklıkla mevcuttur ve muh
3 - Emilim temelen pinositoza uğramış (internalize ol
G-CSF Bakteri \
Steroidler İntegrinler muş) membrandırlar.
veya mantar ]
Endotoksin Nötrofiller fonksiyon yönünden hetero
Artmış endotel
Sıcaklık Sitokin salınımı jendir. Olgun nötrofillerin sadece bir alt
kalınlığı
IL-8, TNF-a, IL-12 gurubunu tanıyabilen monoklonal antikor
\ \ IL-1, TNF-a lar geliştirilmiştir. Nötrofil heterojenitesi-
f Selektinler
nin anlamı bilinmemektedir.
V! Devreye girme
İL İK T E N SA LIN M A V E D O L A
Makrofajlar
ENDOTEL Lenfositler ŞIM DAKİ K IS IM L A R Uyanlm amışlık
ŞEKİL 64-1 Nötrofil üretimi, tüketimi inflamasyonun şematik olayları. İnflamasyonun dört kar durumunda kemik iliğinden kana lökositle
dinal belirtisi (rubor, tumor, calor, dolor) nötrofiller ile diğer hücreler ve sitokinlerin karşılıklı iliş rin geçişini sağlayan spesifik sinyaller ara
kileri sonucunda gelişmektedir. PMN, plimorf nükleuslu lökositler; G-CSF, granülosit koloni sında interlökin (IL) 1, tümör nekrozis
stimüle edici faktör; İL, interlökin; TNF-a, tümör nekrozis faktör. wfaktör-oc (T N F-a), koloni stimüle edici
faktörler, kompleman fargmanı C 3e ve Hücre Evre Yüzey Belirleyici* Özellikler
muhtemel diğer sitokinler vardır. Normal
şartlarda nötrofıl havuzunun % 90’ı kemik MİYELOBLAST CD33, CD13, CD15 Belirgin nükleus
iliğinde, % 2-3’ü dolaşımda kalanıda doku»
dadır (Şek. 64-3).
Dolaşım havuzunda iki dinamik bölüm
vardır: biri serbestçe akan ve diğeri kenarla»
ra yapışmış olan. Serbestçe akan havuz ba \ PROMİYELOSİT CD33, CD13, CD15 Büyük hücre
zal şartlarda nötrofillerin yaklaşık yarısıdır Primer granüller
ve kan içerisindeki endotelle ilişkisi olma görünür
yan hücrelerden oluşur. Kenarlara yapışmış
lökositler ise endotelle yakın fiziksel temas
halindedirler (Konu 64-4). En yoğun kapil-
ler yatağın olduğu (her bir alveole - 1 0 0 0 MİYELOSİT CD33, CD13, CD15 Sekonder granüller
kapiller) marjinasyon (yapışma) gelişir CD14, CD11b görünür
çünkü kapillerlerle olgun nötrofîller aynı
boydadırlar. Bundan dolayı nötrofıl akış
kanlığı ve deforme olabilirliği pulmoner ya
tak boyunca geçişi sağlayabilmek için ge»
reklidir, Nötrofil rijiditeşi (sertliğinde) art METAMİYOLOSİT CD33, CD13, CD15 Böbrek-şekllnde
CD14, CD11b nükleus
ma veya deforme olabilmede azalma akci
ğer içerisinde nötrofilin tuzaklanmasını ve
maginasyonunu arttıracaktır. Zıt olarak, sis-
temik postkapiller venüller içerisinde mar-;
BANO-FORM CD33, CD13, C D 1 3 . Sekonder granüller
jinasyon spesifik hücre yüzeyi molekülleri
CD14, CD11b, CD 10, görünür
nin karşılıklı etkileşmesi sonucunda gelişir CD16
Selektinlemötrofîller, endotel hücreleri ve
diğer pek çoklarında eksprese olan glikop-
roteinlerdir, bunlar düşük-afiniteli etkileşi
me neden olurlar bu da endotel yüzeyi bo NÖTROFİL CD33, CD13, CD15. Yoğun, multiloba
CD 14, CD11b, CD10, nükleus
yunca nötrofillerin "yuvarlanmasıyla"' so
CD16
nuçlarım Nötrofîller üzerindeki L-selektid
molekülü [cluster determinant (CD) 62L]
endotel hücreleri üzerindeki glikozile prote
inlere [öm. glikolizasyona bağımlt hücre '’CD-Klastır tay incisi; O Nükleolus; • P r im e r granül: D Sekonder granül
adezyon molekülü (Giy C A M İ) ve CD34]
ŞEKİL 64-2 Nötrofil gelişim evreleri şematik olarak gösterilmiştir. G-CSF ve GM -CSF bu iş-!
bağlanır. Nötfofîllerdeki glikoproteinler, en
lemde kritik öneme sahiptirler. Saptanan hücresel özellikler ve spesifik hücre-yüzey belirleyi
önertilisi sialyl-Lewis* (Şle*, C D I5s) en- cileri her bir olgunlaşma evresinde listelenmiştir.
doteliyal hücreler ve diğer lökositler üzerin
de eksprese olan selektinlef için [E-selektin (CD 62E) ve P-selektin tinal sistemdeki müköz membranlardan göç etmek (migrasyon) su
(CD62P)] bağlanma hedefleridirler Has arlanmış dokulardan kay retiyle vücudu terkederler. Normalde nötrofîller dolaşımda çok kı
naklanan kemotaktik uyanlara (öm.- C5a kompleman ürünü, lökot- sa bir süre kalırlar (yan ömür 6-7 saat). Yaşlanmış nötrofîllerde ak
rien B 4 , IE- 8 ) veya bakteriyel ürünlere [öm. N-formilmetionillözil- ciğer ve dalaktaki makrofajlar tarafından dolaşımdan temizlenir.
fenilalanin (f-metleuphe)]cevap olarak nötrofil adhezivitesi artar ve Doku içerisine girdikten sonra nötrofîller kollajenaz ve elastaz gibi
hücreler in teg rin ler yoluyla endotele "yapışırlar". İntegrinler lökosit enzimleri salgılarlar, bunlar abse kavitesi oluşumuna yardim eder
glikoproteinleridirler, CD18 fî-zinciri ile birlikte C D lla (L F A -1 ),‘ ler. Nötrofîller Ig G ve C3b ile opsonize olmuş patojenik materyal
C D llb (M ac-1, CR3 veya Ç3bi resptörü olarak da adlandırılır) iler.;, leri sindirirler. Fibronektin ve tetrapeptîd olan tuftsin fagositozu-:
C D llc (p 150,95) gibi sıklıkla kompleksler halinde bulunurlar. kolaylaştırır.
C D lla/C D 18 ve C D llb/C D 18 spesifik endotelyal resptörlerine ; Fagositozla birlikte oksijen tüketimi aşın artar ve hegzos-mo-
bağlanırlar [intrasellüler adezyon molekülleri (ICAM) 1 ve 2 ]. nofosfat şantı aktifleşir. Hücre membranı üzerinde ve hücre iç yü
Hücre uyarıldıktan sonra E-selektin salınır; kimyasal çekiciler zeyinde bölümleri olan membranla-ilişkili NADPH oksidaz, oksi
ve opsoninlere ait reseptörler hücre yüzeyine hareketlenirler; fago jenin süperoksit anyona bunun da hidrojen peroksit ye diğer toksik
sitler, hareket aktivitelerini (kemokinezis) ve doku içerisine doğru oksijen ürünlerine (öm. hidroksil radikalleri) indirgenmesini sağlar.
dan göç etmeyi (kemotaksis) arttırmak suretiyle damar dışındaki Hidrojen peroksit+klorid+nötrofıl miyeloperoksidazı hipoklorik
kimyasal çekici maddelerin kaynağına doğra yönlenirler. Doku içe asit (beyazlatıcı), hipoklorit ve klorin oluşturur. Bu ürünler mikro
risine göç etme olayı diapedesis olarak adlandınlır ve postkapiller organizmalar ve tümör hücrelerini okside ve halojenize eder, kont
endotel hücrelerinin lökosit geçişine izin veren komşu hücreler ara rol altına alınmazsa konakçı dokuda hasar oluşturabilirler, Güçlü
sındaki açıklıklarından nötrofillerin yavaşça geçişini içerir. Diape- katyonik proteinler, defensinler ve muhtemelen nitrik oksit de mik-
desisde hem göç eden lökosit hem de endotel üzerindeki mevcut robial öldürmeye katkıda bulunmaktadır. Lizozim ve asit proteaz-
trombosit/endotel hücre adezyon molekülü (PECAM ) 1 (C D 31) rol ■ lar gibi diğer enzimler, mikrobik debrisin sindirilmesine yardım
oynar. Endotel cevaplan (artmış vazodilatasyon ve permeabilite so ederler. Dokuda 1-4 günden sonra nötrofîller ölür. Nötrofillerin
nucu kan akımında artış) anafılotoksinler (öm. C3a ve C5a) ile bir apoptozu aym zamanda sitokinler tarafından düzenlenir; granülo-
likte histamin, bradikinin, seratonin, nitrik oksit, vasküler endotel sit-koloni stimüle edici faktör (G-CSF) ve IFN-y ölümü engeller.
yal büyüme faktörü (VEGF) ile prostoglandin E ve I gibi vazodila- Gecikmiş-tip hipersensitivite gibi bazı koşullarda, monosit birik
törler tarafından yönlendirilir.Sitokinler bu olayların bir kısmım mesi enflamasyonun başlamasından itibaren 6 -1 2 saat içerisinde
yönlendirirler [öm. V EG F’nin uyardığı T N F-a, prostaglandin gelişir. Nötrofîller, motıositler, değişik sindirme aşamalarındaki
E ’nin baskılanmasında interferon (IFN) y]. mikroorganizmalar ve değişime uğramış lokal doku hücreleri infla-
Sağlıklı yetişkinlerde nötrofillerin büyük bir kısmı gastrointes- matuvar eksudatı yani apseyi oluşturur. Apsenin karakteristik yeşil
4- nıitklann Ana Buteulan rengini myeloperoksidaz sağlar ve kimyasal çekici maddelerin
inaktivasyonu veya fagositik hücrelerin hareketsizleştirilmesi ile
enflamatuvar olaylar durdurulabilir.
Haini -Dolaşan havuz Nötrofiller bazı sitokinlere [ IFN-y, granülosit-makrofaj koloni
■— Kenardaki havuz? aynı tiptedir. N terminaline yakın kısımdaki sistein yapışma daya
I
1— Dolaşan havuz
nılarak dört büyük kemokin gurubu tanımlanmıştır C, CC, CXC ve
Steroid lef (akut)
C X X X C . C X C kemokinler IL - 8 gibi esas olarak nötrofilleri; CC
kemokinler M IP -la gibi lenfositler, monositler, eozinofiller ve ba-
Kemik İliği Doku
zofilleri; C kemokini lenfotaktin T hücrelerini; C X X X C kemokin
fraktalkin nötrofil, monosit ve T hücrelerini etkilerler. Bu molekül
t — Kenardaki havuz
ler ve bunların reseptörleri sadece enflamatuvar hücrelerin yönlen
Lfikpeit adhezyon yetmezi®. 1 — Dolaşan-havuz dirilme ve aktivasyonlanmn düzenlenmesi değil aym zamanda
HIV enfeksiyonu için ko-reseptör olarak da görev gören kemokin
Doku resptörleridir (Konu 309).
U i N Ö T R O FİL A N O R M A L L İK L E R İ Nötrofil yaşam siklusun-
l—Kenardaki havuz. daki defekt konakçı savunmasında bozukluk ve disfonksiyona ne
den olabilir. Enflamasyon sıklıkla depresedir ve bunun klinik sonu
ŞEKİL 64-3 Değişik anatomik ve fonksiyonel havuzlar arasındaki şe cu sıklıkla tekrarlayan ve şiddetli geçen bakteriyel ve fiıngal enfek
matik nötrofil dağılımı ve kinetikleri. siyonlardır. Müköz membranlarda aftöz ülserler (pü olmayan mavi
ülserler) ve gingivitis ve periodontal hastalık fagositik hücre bo
zukluğunu düşündürür. Konjenital fagosit defekti olan hastalarda
hayatın ilk günlerinde enfeksiyonlar
gelişebilir. Deri, kulak, üst ve alt solu
num yollan ve kemik enfeksiyonları
sıktır. Sepsis ve menejit nadirdir. Bazı
hastalıklarda enfeksiyon sıklığı değiş
kendir ve hastalarda aylarca ve hatta
yıllarca major bir enfeksiyon olmaya
bilir. Bu tür konjenital has talikiarm
agresif bir şekilde tedavileri ile hasta
ların ömürleri 30 yaşm ilerisine uzatı-
labilmiştir.
N ötr öpeni Nötrofil yokluğunun
akıbeti dramatiktir. Nötrofil sayısı
1000 hücre/pL’nin altına düştüğünde
enfeksiyöz hastalıklara duyarlılık be
lirgin olarak artmaktadır. Absolu nöt
rofil sayısı (ANC; matür nötrofil ve
band formları birlikte) 5 0 0 hüc-
re/pL’nin altına düştüğünde endojen
mikrobial floranın kontrolü (örn. ağız,
barsak) bozulur; 200 hücre/pL’nin al
ŞEKİL 64-4 Pulmoner kapillerier boyunca nötroflllerin yolculuğu nötrofil deformabilitesine bağımlı tına düştüğünde ise enflamatuvar me
dır. Nötrofil rijidltesi (örn. C5a ile oluşan) pulmoner tuzaklanmayı arttırır ve bu yolla pulmoner pa kanizma çalışmaz. Nötropeni yapı
tojenlere cevap hücre yüzey reseptörlerinden bağımsız olarak gelişir. Bazı bakterilerin neden oldu mında azalma, periferde yıkımda art
ğu (örn. Streptococcus pneumon/ae)intraalveolar kemotaktik faktörler nötrofillerin pulmoner kapil- ma veya aşın periferik havuzda top
lerierden alveolar boşluğa geçişine neden olurlar. Sistemik postkapiller venüllerin endoteli ile nöt- lanma sebepleri sonucunda gelişebilir.
rofıllerin etkileşimi bağlanma moleküllerine bağımlıdır. Nötrofiller selektinleri kullanarak endotel bo Nötrofil sayısında düşme veya belirli
yunca "yuvarlanırlar": nötrofil CD15s (sialyl-Lewis*), endotel hücresindeki CD62L (L-selektin) ve
bir düzeyde seyretmekte olan nötrofil
CD62P (P-selektin)’e bağlanır; nötrofiller üzerindeki CD62L (L-selektin) endotel üzerindeki CD34
sayısmda anlandı diişiiş olması ile bir
ve diğer moleküllere (örn. GlyCAM-1) bağlanır.Kemokinler ve diğer aktivasyon faktörleri bu integ-
likte enfeksiyon ve diğer durumlarda
rin-aracılı "kuvvetli adezyonu’ uyarırlar. CD11a/CD18 (LFA-1) ve CD11b/CD18 (Mac-1, CR3) en
dotel üzerindeki CD54 (ICAM-1) ve CD102 (ICAM-2)’ye bağlanır. Diapedez endotel hücreleri ara görülmesi gereken nötrofil sayısının
sındaki yerden gelişir: migrasyon yapmakta olan nötrofiller tarafından eksprese edilen CD31 (PE- artmaması araştırma yapılmasını ge
CAM-1) ile endotel hücre-hücre birleşme noktasında eksprese olan CD31 etkileşimi. rektirir. Kanser kemoterapisi sonra-
•ii. la gürtilcn akut notropenide uzun süreli (aylar-yıllar) nötropeni 64 Granülositler ve Monositlerin H a s ta lık la r ı 369
ye s ş k c enfeksiyon riski daha yüksektir ki uzun süreli notropenide
enfeksiyona veya dikkatli kontrollü verilen endotoksine cevap ko tedir. Glukokortikoidler, siklosporin, IFN-a ve 2-klorodeoksiade-
nulmuştur (bkz aşağıdaki "Laboratuvar Tanı”). nozin gibi nükleozidler ile remisyon sağlanabilir.
Ailevi geçişli ve sonradan kazanılan nötropeni sebeplerinin bir H erediter Nötropeniler, Herediter nötropeniler nadirdir ve er
kısmı Tablo 64-1 ‘de listelenmiştir. En sık görülen nötropeniler iat- ken çocukluk döneminde belirgin nötropeni veya agranülositoz
rojeniktir, malignitelerin tedavilerinde veya otoimmün hastalıkların şeklinde görülebilirler. Nötropeninin konjenital formları arasında
kontrolü amacıyla sitotoksik veya immünosüpresiflerin kullanılma Kostmann sendromu (nötrofil sayısı <100/jıL)-sıklıkla fataldir, kro
sı sonucunda gelişirler. Bu ilaçlar ilikteki hızla çoğalan progenitor nik idiopatik nötropeni (nötrofil sayısı 300 ila 1500/jıL)-daha be-
( kök) hücrelerin yapımını azalttıkları için nötropeniye sebep olur nigndir, kartilaj-saç hipoplazisi sendromu, Shwachman sendromu-
lar. Kloramfenikol, trimetoprim-sülfametaksazol, flusitozin, vida- pankreatik yetmezlikle beraber, myelokathexis- miyeloid öncülle
rabin ve antiretroviral ilaç olan zidovudin gibi bazı antibiyotikler rinde bcl-XL ekspresyonunda azalma ve hızlanmış apoptozla ilişki
ıniyeloid prekürsörlerin proliferasyonunu inhibe ederek nötropeni li kemik iliğindeki miyeloid hiperplazi ve nötrofil dejenerasyonu
ye neden olabilirler. İlik baskılanması genellikle doza ve ilacın uy ve hipersegmentasyonu ile karakterize konjenital hastalık; ve diğer
gulanmasının devamına bağımlıdır. Rekombinant insan G-CSF bn immün yetmezliklerle beraber görülen nötropeniler (X-linked
iip ııötropeniyi düzeltir. agammaglobulinemi, ataksi telenjiektazi, Ig A yetmezliği) sayılabi
İatrojenik nötropeninin diğer önemli bir mekanizması, nötrofıl- lir. G -CSF’e kötü cevapla ilişkili 1. kromozom üzerindeki G-CSF
lerin ve nötrofil öncüllerini sensitize ederek immün-aracılı perife- reseptöründe mutasyon şiddetli konjenital nötropeniye ve miyeloid
rik yıkımına neden olan immün haptenler olarak rol oynayan ilaç malignite gelişimine yatkınlığa yol açabilir. Herediter siklik nötro
ların etkisidir. İlaca bağlı nötropeninin bu formu genellikle ilaca peni otozomal dominant geçiş gösterir, süt çocukluğu döneminde
başlandıktan sonraki ilk 5 ila 7 gün içerisinde görülür ve 10. günde oluşabilir ve düzenli 3-haftalık sikluslarla karakterizedir. Herediter
tamamlanır. Duyarlılık oluşmuş ilacın yeniden verilmesinden kaçı siklus nötropeni gerçekte siklik hematopoezdir, nötrofil elastaz ge
nılmalıdır, çünkü sıklıkla ani gelişen nötropeni ile sonuçlanır. Bun nindeki mutasyon sonucunda gelişir. Glukokortikoidler ve G-CSF
dan dolayı diagnostik denemden kaçınılmalıdır. bazı hastalardaki sikluslan zayıflatabilir.
Dolaşımdaki antinötrofil antikorların neden olduğu otoimmün Yenidoğandaki nötropeniyle maternal faktörler ilişkili olabilir.
nötropeniler edinsel nötropenilerin bir diğer formudur ve nötrofil- Fetal nötrofıller üzerindeki antijenlere karşı yönlenmiş IgG’nin
lerin yıkımında artışla sonuçlanır. Edinsel nötropeniler HIV enfek transplasental geçişi periferik yıkımla sonuçlanır. Gebelik esnasın
siyonunu da içeren viral enfeksiyonlarda da görülebilir. Edinsel da alınan ilaçlar (örn. tiazidler), yenidoğandâ yapimın hastalanma
nötropenik siklik bir yapı gösterebilir, aralıklar haftalar şeklinde sı veya periferik yıkımın artışı şeklinde nötropeniye sebep olabilir
gelişebilir. Edinsel siklik veya stabil nötropeni; T hücreleri, NK ler.
hücreleri veya NK-benzeri hücrelerden oluşan büyük granüllü len Nötrofıllere karşı yönlenmiş immünoglobulin varlığı Felty
fositlerin (LGL, large granular lymphocytes) miktarındaki artışla sendromunda görülür- romatoid artrit, splenomegali ve nötropeni
ilişkili olabilir. LGL-lenfositozlu hastalarda kan ve kemik iliğinde tiradı (Konu 312), Splenektomiye nötrofil sayısında artış ile cevap
orta derecede lenfositoz, nötropeni, poliklonal hipergammaglobuli- veren Felty sendromlu hastalarda postoperatif serum nötrofil-bağ-
nemi, splenomegali, romatoid artrit ve lenfadenopatinin olmaması layan IgG düzeyleri de düşüktür. Bu hastaların bir tasmmda nötro
bulunabilir. Bu tür hastalarda kronik ve nispeten stabil bir gidiş var peni ile birlikte LG L sayısında artış mevcuttur, Nötrofillerin sple-
dır. Tekrarlayan bakteriyel enfeksiyonlar sıktır. Bu sendromun be nomegalide periferik yakalanması ve yıkılması lizozomal depo
nign ve mailgn formları vardır. Bazı hastalarda spontan gerilemeler hastalıkları ve portal hipertansiyonda da görülür.
11 yıldan sonrasında görülebilir, ki bu durum hastalığın bir formu Nötrofili. Nötrofili artmış nötrofil yapımı, ilikten salıverilme
nun temelinde immünregülatuvar defektin varlığını düşündürmek- de artış veya defektifmarjinasyon sonucunda gelişebilir (Tablo 64-
2). En önemli akut nötrofili nedeni enfeksiyondur. Akut enfeksiyo-
Tablo 6 4 -i Nötropeni Sebepleri"
Azalmış Yapım
İlaca bağlıaealkile edici ajanlâr (nitrogen mustard, busulfari, klorambusil, Tablo 64-2 Nötrofili Sebepleri"
siklofofamid); antimetabolltler (metotreksat, 6-merkaptopurin, 5-flusito-
sin); nonsitotoksik ajanlar [antibiyotikler (kloramfenikol, penisilinler, Artmış Yapım
sulfonamidler), fenotiazinler, trankilizanlar (meprobamat), antikonvül- idiopatik
sanlar (karbamazepin), antipsikotikler (klozapin), bazı diuretikler, anti- İlaçla ilişkiliaeglukokortikoidler
inflamatuvar ajanlar, antitiroid ilaçlar, diğerleri] Enfeksiyoıuebakteriyel, fungal, nadiren viral
Hematolojik hastalıklar aeidiopatik, siklik nötropeni, Chediak-Higashi send- Enflamasyonaetermal hasar, doku nekrozu, myokardial ve pulmoner in-
romu, aplastik anemi, infantil genetik hastalıklar (metne bkz) farktüs, hipersenşitivite durumları, kollagen vasküler hastabklar
Tümör invazyonu, myelofibrosis Miyeloproliferatif hastaliki araemyelositik lösemi, miyeloid metaplazi,
Nutrisyonel yetmezlikaevitamin B 12, folat (özellikle alkolikler) polistemia vera
Enfeksiyonaetüberküloz, tifo, brusellosis, tularemia, kızamık, infeksiyöz Artmış İlikten Salıverilme
mononukieosis, malarya, viral hepatitis, leishmaniasis, AIDS Glukokortikoidler
Periferik Yıkım Akut enfeksiyon (endotoxin)
Antinötrofil antikorlar ve/veya splenik veya akciğerde (alveolar makrofaj) Enflamasyonaetermal hasar
yakalanma Migrasyon Defekti
Autoimmun hastalıklaraFelty sendromu, romatoid artrit, lupus eritemato- İlaçlaraeepinefrin, glukokortikoidler, nonsteroid anti-inflamatuvar ajanlar
sus Stres, uyanlma, aşın egzersiz
Haptenler şeklindeki ilaçlaraeaminoprine, a-metil dopa, fenilbutazon, cıvalı Lökosit adhesyon yetmezliği tip 1 (integrin b zinciri, CD 18); lökosit ad-
diuretikler, bazı fenotiazinler hesyon yetmezliği tip 2 (seleetin ligand, CD15s, sialyl-Lewisx)
Wegener granulomatosis Çeşitli
Periferik Göllenme (Geçici Nötropeni) Metabolik has taliki araıketoasidoz, akut renal yetmezlik, eklampsa, akut
Aşırı bakteriyel infeksiyion (akut endotoksemi) zehirlenme
Hemodializ İlaçlaraelityum
Kardiopulmonary bypass Diğeraemetastatik karsinoma, akut hemoraji veya hemoliz
: aölo 64-3 i.îı”imj!>isSt u- Mönüsü Uuslaitklaı imn i'ipler» ile respiratuvar ve intestinal sis
İlgili Disfonksiyonun Sebebi temleri tutan bakteriyel ve fungal
enfeksiyonlar; hücrelerin damar
Fonksiyon İlaçla-ilişkiii Edinsel Ailevi (Herediter)
cidarma yapışamamasından dolayı
persistan lökositoz (nötrofil sayısı
Adherans-agregasyon Aspirin, kolşisin, alkol, Neonatal durum Lökosit adhesyon yetmez
glukokortikoidler, ibup- hemodializ liği tip 1 ve 2 15.000 ila 20.000/pL) ve şiddetli
rofen, piroksikam olgularda göbek bağmın düşme
Deformabilite Lösemi, neonatal du sinde gecikme öyküsü vardır.
rum, diabetes mellitus, Özellikle derideki enfeksiyonlar
immatür nötrotıller progressif olarak sınırlan artan,
Kemokinesis-kemotak- Glukokortikoidler (yüksek Termal hasar, malignite, Chediak-Higashi sendromu yavaş iyileşme gösteren ve disp-
sis doz), auranofin, koisişin malnutrisyon, perio nötrofil-spesifik granül ek
lastik skarlarla iyileşen nekrotik
(zayıf etki), fenilbutazon, dontal hastalık, neo sikliği, şiddetli kombine
enfeksiyonlar olmaya eğilimlidir
naproxen, indometasin, natal durum, sistemik immunyetmezlik, Wiskott-
interleukin 2 lupus eritematosus, Aldrich sendromu ler. En sık etken olan bakteriler
romatoid artrit, diabe S t a p h y lo c o c c u s a u re u s ve enterik
tes mellitus, sepsis, inf gram-negatif bakterilerdir, LA Y
luenza virus infeksiyo- 2 ’nin sebebi SLex(CD15s) anor
nu, herpes simplex virus malliğidir, ki buda nötrofillerin
infeksiyonu, akroderma-
endotel hücreleri üzerindeki selek-
titis enteropatika, AIDS
tinlerle bağlanan ligandıdır.
Mikrobisidal aktivite Kolşiin, siklofosfamid, Lösemi, aplastik anemi, Chediak-Higashi sendromu,
N ö t r o f i l G r a n d ile r in in H a s
glukokortikoidler (yük bazı nötropeniler, tuft nötrofil-spesifik granül ek
sek doz) sin yetmezliği, termal sikliği, kronik granüloma- t a lı k l a r ı En sık görülen m iy e lo p e
hasar, sepsis, neonatal töz hastalık, interferon y r o k s id a z e k s ik liğ id ir , otozomal re-
durum, diabetes melli reseptör eksikliği, IL-12 sesif geçen, insidansı 1/2000 olan
tus, malnutrisyon, AIDS reseptör eksikliği, IL -12 primer granül hastalığıdır. Tek ba
yetmezliği şına miyeloperoksidaz eksikliği
konakçı savunmasında klinik ola
na bağlı nötrofılide hem yapım hem de ilikten salıverilme art rak önemli bir soruna yol açmaz, çünkü hidrojen peroksidaz oluşu-?
mıştır. Artmış yapım ayrıca kronik enflamasyon ve bazı miyelopro- mu gibi diğer savunma sistemlerinde artış vardır. Nötrofillerin mik
liferatif hastalıklarla ilişkili olabilir. İlikten salıverilmenin artması robisidal aktiviteleri gecikmiştir fakat kaybolmamıştır. Myelope-
ve dâmar duvarında yerleşmiş olan lökosit havuzundakilerin kana roksidaz eksiklğinin varlığı diğer edinsel konakçı defans yetmez
mobilizasyonü glukokortikoidler tarafından uyarılır. Aşın egzersiz, liklerini daha da ciddileştirebilir. Miyeloperoksidaz yetmezliğinin
uyarılma veya stres gibi durumlarda epinefrin salınması dalak ve edinsel formlarına miyeİomonositik ve akut miyeloid lösemide gö
akciğerdeki damar duvannda yerleşmiş nötrofilleri yerlerinden ayı rülür.
rır ve dakikalar içerisinde nötrofil sayısı iki katına çıkar. Hücre sa Chediak-Higashi sendromu (CHS) lq 4 2 ’deki C H S1 geni tara
yısı 10,000 ile 25.000/pL arasındaki lökositoz enfeksiyonlar ve di fından kodlanan LYST lizozomal transport proteinindeki defektin
ğer akut enflamasyon formlarına cevaben oluşur ve hem damar du olduğu otozomal resesif geçişli nadir bir hastalıktır. Bu protein gra
varlarındaki havuzdan salıverme hem de ilikteki rezervlerin mobi- nüllerin normal paketlenmesi ve ulaştırılması için gereklidir.
lizasyonu sonucu gelişir. Hücre sayısı 30.000 ile 50.000/pL veya CHS’li hastaların nötrofilleri (ve lizozom içeren tüm hücrelerinde)
daha fazla olan persistan nötrofili, lökomoid reaksiyon olarak ad- karakteristik büyük granüller vardır (Atlas V-34A). CHSTi hasta
landınlır, bu terim sıklıkla nötrofilinin dercesini lösemiden ayırdet- larda çok sayıda ajanın neden olduğu enfeksiyonların sayısında ar
mek için kullanılır. L ö k o m o i d r e a k s iy o n d a dolaşımdaki nötrofiller tış vardır. CHS nötrofilleri ve mönositlerinde kemotaksi hâsarlan-
genellikle matürdür ve klonal yönlenme yoktur. mıştır ve fagazomlarla lizozomal granüllerin birleşme hızındaki
A norm al Nötrofil Fonksiyonu. Fagosit fonksiyonunun ailevi azalmadan dolayı mikrobiyal öldürücülük oranlan anormalleşmiş-
(herediter) ve edinsel anormallikleri Tablo 6 4 -3 ’de lidtelenmiştir.
tir. NK hücre fonksiyonu da hasarlanmıştır.
Gelişen hastalıklar adheransda, kemotaksisde ve mikrobisidal akti-
Spesifik granül eksikliği nadir otozomal resesif bir hastalıktır,
vitede fonksiyonal defektler şeklinde en iyi tanımlanabilir. Fagosit
sekonder granüller ve bunların içerikleriyle aynı zamanda primer
fonksiyonlarının önemli ailevi (herediter) hastalıklarına ait ayırde-
granüllerin bir parçası olan defensinlerde bozukluk vardır. Bakteri
dici özellikler Tablo 64-4.de gösterilmiştir.
yel öldürmedeki hasar şiddetli bakteriyel enfeksiyonlara neden
A d h e z y o n H a s t a lık la r ı İki tip Lökosit Adhezyon Yetmezliği
olur. Spesifik granül eksikliğinin bir tipinde, granül içeriklerinin
(LAY) bildirilmiştir. Her ikisi de otozomal reşesif geçişlidir ve nöt-
ekspresyonunu düzenleyen CCAAT/enhancer binding protein-e
rofillerin dolaşımdan enfeksiyon sahasına geçememesi sonucunda
mutasyonu etkendir.
lökositoz ve enfeksiyona duyarlılıkta artış ile sonuçlanırlar (Şek.
K r o n i k g ra n ü lo m a tÖ z h a s t a l ı k Kronik granülomatöz hastalık
64-4). LA Y l ’li hastalarda CD18 mutasyonu vardır, ki bu LFA-1,
(KGH) granülosit ve monosit oksidatif metabolizmasımn bir gurup
Mac-1 ve p 150,95 integrinlerin ortak parçasıdır ve nötrofillerle en-
hastalığıdır. KGH insidansı 1/200.000 olarak nadir bir hastalık ol
dotel arasındaki kuvvetli adezyonda defekte neden olur.
makla birlikte nötrofil oksidatif metabolizmasının bozukluğuna ait
C D 18/C D llb (M ac-1)’den oluşan heterodimer yapısı aynı zaman
önemli bir modeldir. KGH büyük oranda X ’e bağımlı resesif geçiş
da kompleman derivesi olan C3bi (CR3) opsonini için reseptördür.
CD18 geni 21q kromozomunun distalinde yerleşmiştir. Defektin li iken % 30 hastada hastalık otozomal resesif geçişle aktarılmakta
değişken düzeydeki ekspresyonu klinik hastalığın şiddetini belirler. dır. KGH’lı hastaların tümünde plazma membranını birleştiren 4
Lökosit adezyon proteinlerinin ekspresyonunun tamamen kaybı, proteinin genlerinde mutasyonlar vardır. İki protein (91 kDa’luk
enflamatuvar sitokinlerin etkisine karşılık olarak aktive T ve B hüc protein-X’e bağımlı KGH’da anormal ve 22 kDa’luk protein-oto-
releri veya nötrofillerin üzerindeki lökosit adezyon proteinleri zomal resesif KGH’ın bir tipinde yok)plazma membranı içerisinde
ekspresyonunda artış oluşmayan şiddetli bir fenotipin ortaya çık ki heterodimer sitokrom b -558’i oluşturur. Diğer iki protein (47 ve
ması ile sonuçlanır. LA Y 1Ti hastalara ait nötrofiller (ve monosit- 67kDa’luk-KGHTn diğer otozomal resesif formlarında anormaldir)
ler) endotel hücrelerine ve proteinle kaplı yüzeylere çok zayıf bağ sitoplazmik kaynaklıdır ve hücre uyarılmasını takiben hidrojen pe
lanırlar ve yayılma, toplanma ve kemotakside yetersizlikler göste roksit yapımı gerektiğinde sitokromla ilişkiye girerek NADPH ok-
rirler. LA Y 1 Ti hastalarda tekrarlayai) deri, ağız ve genital mukoza sidazı oluşturur. KGH’lı hastalarda hidrojen peroksit yapımı ciddi
miktarlarda a/tılmıştır. Her bir eksiklikle T;ıbtu <14-4 Fagosit Fonksiyonunun Ailevi H astalıkları: Ayırıcı ('/.ellikler
ilişkili olan genler klonlanmış, dizileri
K linik Özellikler Hücresel veya M oleküler Defektler Hanı
saplanmış ve kromozom üzerindeki yer
leri belirlenmiştir. KGH’lı hastalarda ka ÇO CU K LU K ÇAĞI KRON İK GRANÜLOMATÖZ H A STA LiKLA K
(% 7 0 ’İ X-LİNKKD, % 30’ U OTOZOM AL R E S E S İF )
rakteristik olarak katalza-pozitif (kendi
hidrojen peroksitlerini yok edebilen or Deri, kulaklar, akciğerler, karacı- Nötrofıllerde, monositlerde ve N B T testi; nötrofıllerin superok-
ğer ve kemikte, kültüre edilme- eozinofillerdeki dört NADPH sid ve H jO j üretememesi; ke
ganizmalar) mikroorganizmaların neden
şi sıklıkla güç olan S.aureus, oksidaz subünitelerinden birin- miluminesans yokluğu;
olduğu enfeksiyonların sayısı artmıştır. Burkholderia cepacia, Asper- deki eksikliğe bağlı olarak res- NADPH oksidaz komponent-
KGH’lı hastalarda enfeksiyon geliştiğin gillus spp., Chromobacterium piratuvar reaksiyon yokluğu 1er için immunoblot analiz
de sıklıkla aşın enflamatuvar reaksiyon violaceum gibi katalaz-pozitif
mikroorganizmalarla gelişen
lar gelişir ve uygun antibiyotiklerin kul
şiddetli enfeksiyonlar; Enfla
lanılmasına rağmen lenf nodu süpüras- masyon genellikle aşın miktar
yonu sıktır. Burun deliklerinde kronik dadır, beraberinde granülomlar,
kronik enflamasyon ve aftöz ülserler sık lenf nodu süpürasyonu vardır,
granülomlar GI veya GU trak-
lıkla bulunur. Granülomlar sıktır ve gast
tuslarda obstrüksiyon yapabilin
rointestinal veya genitoüriner sistemler gingivit, aftöz ülserler, seboreik
de tıkanıklığa neden olabilir. Aşın enfla dermaütis
masyon kimyasal çekici maddelerin ve
CI1EDIAK-HIGASH1 SENDROM U (OTO ZOM A L R E S E S İ F ) _______________
antijenlerin, yıkımındaki muhtemel yet
Tekrarlayan piyogenik enfeksi- Kemotaksis ve fagolizozom fuzyo- Nötrofıllerde ve diğer granül ta-
mezliği yansıtabilir bu da persistan nöt-
yonlar, özellikle S.aures; bir nunda azalma, artmış respiratuvar şıyan hücrelerde dev primer
rofil birikimine neden ölür. Makrofajlar çok hastada adelosalıs boyun- reaksiyon aktivitesi, kemik iliğin- (Wright boyası)
tarafından hücre içi mikroorganizmaların ca lenfoma-benzeri hastalık; den defektif egress, anormal deri
öldürülmesîndekf yetersizlik hücresel : periodontal hastalık; parsiyel penceresi ,
okülokutanöz albinizm, nistag-
immünite ve gfanüloma oluşumunun sü
mus, progressif periferik nöro-
reklik oluşturmasına neden olabilir. paü, bazı hastalarda mental re-
tardasyon
MONONÜKLEER S P E S İF İK G R AİŞÜL E K SİK L İĞ İ'(O T O Z O M A L R E S E S İF ? ! .;
FAGOSİTLER
Deri, kulaklar ve sinopulmo- Anormal kemotaksis, hasarlanmış Nötrofıllerde sekonder (spesifik)
ner traktusda tekrarlayan res piratuvar reaksiyon ve hakte- granüllerin olmaması. (Wright .'
Mononükleer fagosit sistemi monoblast- enfeksiyonlar, gecikmişya- nyel öldürme, uyanlma ile kemo- boyası) nötrofil-spesifik granül
lar, promönositler ve monositlere ek ola ra iyileşmesi; enflamasyon- taktik ve adhezyon reseptörlerinin içeriklerinin olmaması (örn;,
rak daha önceleri retikülöendotelyal sis da azalma; kanama diatezi arttırılma sında yetersizlik, gra- laktofeırin, defensinlerin yök-
F nül proteinleri nin transkripsiyo- luğu, trombosit ot granül anor-
tem olarak adlandınlan yapısal olarak nun da defekt mallikleri
farklı doku makrofajlarından oluşur.
M İYELÖ PF.R O K SİD Â Z E K S İK İ.İĞ t(O T O Z O M A L R E S E S İF ) " ' ~ ; ;
Makrofajlar nötrofİl fonksiyonlannın ço
ğuna sahip uzun süre yaşayan fagositik Klinik olarak normal; diabe- , Pre-ve post-translasyonal eksiklik- Nötrofıllerde peroksidaz yoktur
betes mellitus gibi altta ya- , lere bağlı olarak miyeloperoksidaz
hücrelerdir. Aynca nötrofillerden farklı
tan bir hastalığı olan hasta- aktivitesinin olmaması
olarak bir çok immünolojik ve enflama larda kandidiasis veya diğer
tuvar olaya katkıda bulunan sekretuvar fungal enfeksiyonlar hariç
hücrelerdir. Monositler nötrofillere göre L Ö K O SİT ADHEZYON Y E T M E Z L İĞ İ (O TO ZOM A L R E S E S İF )
çok daha yavaş bir diapedesis ile dolaşı
Tıp 1: Umbilical kordun geç Fagosit adherans, agregasyon, ya- CD18-içeren integrinlerin fago-
mı terk ederler ve kandaki yan Ömürleri aynlması, devam eden höt- yılım, kemotaksis, C3 bikaplı par- sıt yüzey ekspresyonunda azal-
12 ila 24 saattir. . rofilı, deri ve mukozada tek- üküllerin fagositozunda hasarlan- ma ile birlikte LFA-1
Kandan dokuya geçtikten sonra spe rarlayan enfeksiyonlar, gin- ma; lökosit integrinl erinden (CD18/CDlla), Mac-1 veya
givit, periodontal hastalık CD18 subunitinin defektif üre- CR3 (CD18/CD1 lb), p 150,95
sifik anatomik bölgelere uygün fonksi
timi (CD18/CD1 lc)Tere karşı mo-
yonlar kazanmış makrofajlara dönüşürler noklonal antikorlar
("büyük yiyiciler"). Makrofajlar kandaki Tip 2: Şiddetli mental retar- ' Endotel boyunca fagositlerin iler- Sialyl-Lewisx’in fagosit yüze-
mikroorganizmalar ve zararlı elementleri dasyon, kısa boy, Bombay leme sinde hasar yindeki ekspresyonunda azal-
(hh) kan fenotipi, tekrarla- ma ile birlikte CD15’e karşı
uzaklaştırmak üzere özellikle akciğer,
yan enfeksiyonlar, nötrofili monoklonal antikorlar:
dalak, karaciğer ye kemik iliği kapiller
H İPER Ig E -R E K Ü R R E N T EN FEK SİYO N SENDROM U (O TO ZOM A L DOMİNANT)
duvarlannda çok miktarda bulunurlar.
(JO B SENDROM U) :_______________ ■ ' ■ ~ ________ __
Alveolar makrofajlar, karaciğer Kupffer
hücreleri, splenik makrofajlar, peritoneal Eğzematoid veya pruritik der- Bazı hastalarda azalmış kemotak- Klinik özellikler, serum IgE >
matit, “ soğuk" deri abseleleri sis; süpresör T hücre aktivitesinde 2000 IU/mL, yüksek serum
makrofajlar, kemik iliği makrofajları, S.aureus’\a. tekrarlayan pnö- azalma anti S.aureus IgE, düşük veya
lenfatik makrofajlar, beyin mikroglial moniler ile birlikte bronkop- hiç serum ve tükrük anti- S .
hücreleri, ve dendritik makrofajlar hepsi leural fistüller ve kist oluşumu, aureus IgA olmaması
hafif eosinofıli, mukokutanöz
özelleşmiş fonksiyonlara sahiptirler.
kandidiasis, atopy, karakteristik
Makrofajdan salınan ürünler arasında li- yüz, restriktif akciğer hastalığı,
zozim, nötral proteazlar, asit hidrolazlar, skolyosis, gecikmiş primer
arginaz, komplaman parçalan, enzim in- dental gelişim
hibitörleri (plasmin, otj-makroglobulin), M Y C O B A C T E R IA 'D U Y A RLILIĞ I (OTO ZOM A L DOMİNANT VE R E S E S İF EORM L.-ıR) *li
bağlanma proteinleri (transferrin, fibro-
Bacilli Calmette-Gutrin, nontu- Düşük IFN-y üretimine bağlı hücre IF N y reseptör 1’de çok düşük
nektin, transkobalamin II), nukleozidler, berküloz mycobacteria, salmo- içi organizmaların öldürülmesinde veya çok yüksek düzeyler; si-
ve sitokinler (TN F-a; IL-1, -8, -12 ve - nella, historiasmosis ile şiddet- yetersizlik; IFN-y reseptör IL -12 tokin üretimi ve cevabının
18). IL-1 (Konu. 17 ve 305) hipötalamus- li lokal veya dissemine reseptör, 1L-12 p40 mutasyonu fonksiyonel değerlendirilmesi
372 i d:<stcjskıarın Ana Bulgulan ve Takdim Şekilleri
TIPVKFIZVOIi
-V ____ ,...... _ ............ ..............r , . .. ...Af,,.,.....................
_
Joseph Edward Murray, 1 nisan
1919 yılında William ve Mary Mur- Edward Donnall Thomas, 15
ray’in 3.cocuğıı olarak Massachu- mart 1920 yılında Teksas Mart’ da
setts’de doğdu. College of Holy doğdu, Thomas, mezun olduğu
Cross’dan sonra Harvard Tıp Fa Teksas Üniversitesi Edebiyat Fa
kültesinde, eşi Dorothy’le tanışıp
kültesine girdi. 1943 yılında tıp fa
evlendi. Sonra Harvard Tıp Fakül
kültesinden mezun oldu. Sonra Pe-
tesine kayıt oldu ve mezun olduk
i6 ter Bent Brigham Hastanesi cerrahi tan sonra Peter Bent Brigham Has
bölümünde intern eğitiminden son tanesinde intern eğitimini bitirdi.
ra orduya katıldı ve H.dünya sava Bu zaman, Murray’m Birgham’da
şında çok kötü yanmış hastaların başarılı böbrek transplantasyonu
bulunduğu Valley Forge General yaptığı zamana denk gelin Bu du
Hastanesine tayin edildi, 1942 yı rum Thomas’ın aplaStik anemili
lından 1947 yılına kadar hem graf hastaların kemik il iğinin transplan
tasyonu ile tedavi edilebileceğine
ting hem de plastik cerrahi alanında
inanmasına yol açtı. ıhomas, sonra New York Cooperstowh’d* Mary Bassett
uzmanlaştı. Terhis olduktan sonra cerrahi ihtisasını Peter Bent Birgham ve New
Hastanesinin elemanlarına katıldı. Burası Dr Joseph Ferrabee ile yaptığı çalış
York Hastanelerinde tamamladı. Daha soitra Harvard tıp fakültesinin cerrahi
malarından tebrik aldığı yerdir. Thomas, köpeklerin önceden kendilerinden
araştırma laboratuvanmn müdürü oldu. Harvard’da 1951 yılında David Hume, alınmış iliklerin fatal radyasyonu takiben tekrar verilmesiyle yaşayabilecekle
9 alıcının uyluklarına renal transplantasyona başladı fakat bunların tümü vücut rini gösterdi. Eğer köpekler kendi kemik iliklerini üretebil iyorlarsa, köpeklerin
tarafından reddedildi. Murray, cerrahi asistanlığı sırasmda köpeklerde çok şaşı fatal radyasyona karşı hayatta kalacaklarını ve sonra hayvanlara verilen rad
da renal otograftlar yaptı ve eğer transplant!ar, immünolojik bariyerden koru yasyonun geri döndüğünü gösterdi Kemik iliğinin canhhğım kaybetmeden
nurlarsa. normal olarak fonksiyonel olacakları sonucuna varmıştı. Bu teorisini saklanabilmesi önemli bir gelişmedir. Ancak diğer hayvanlardan kemik iliğinin
son dönem renal hasta ikiz erkek kardeşe sahip böbrek yetmezlikteki kişilerde allogeneic grafh başarı d ep d i. Thomas ve Ferrabee daha sonra lösemili bir
ikizi supralethal radyasyonu takiben ikiz kız kardeşten alınan ilik infüzydnuy-
la tedavi etti. Antimetabolif metotreaxate’in kullanımı ye doku uyumu tiplen-
sı her yerde duyuldu. Hasta, hemşiresiyle evlendi, iki çocuk babası oldu ve böb
dirmesi ikiz olmayan allogeneic kemik iliği transplantasyonunu sağladı. Mart
rek transplantından sonra yedj yıldan daha fazla yaşadı.
1967 yılında Thomas, Washington Üniversitesine gitti. Mart 1969 yılında Tho-
Brigham grubu, 1961 yılında immün sistemini baskılayıcı üaçlan kullana
mas’ın grubu kemik iliği infüzyonunu başardı. İlk kemik iliği infüzyonunu
rak ikiz olmayan bireylerde böbrek transplantasyonlarım yapmaya başladı. lösemiden ölmek üzere olan erkek kardeşin loz kardeşine verici olmasıyla sağ
1965 yılında sonuçlar bir yıllık yaşam şansının allograftlerde %80 ve ilişkisiz landı ve kadın kemik iliği infüzyonundan 20 yıl sonra bile hala sağlığı yerin-
kadaverik grafitlerde ise %65 olduğunu gösterdi. Murray bu çalışmalarından deydi. Thomas 1974 yılında, Fred Hutchinnson Cancer Research Center’de
sonra, genellikle çocuklarda yüz defektlerin tedavisinde özel bir plastik cerra tıbbi onkolojinin bölüm başkam oldu ve onun başkanlığında dünyada en büyük
hiye geri döndü. Murray, insanda ilk organ naklindeki başarısıyla organ nakli kemik iliği transplantasyon ünitesi kuruldu ve bu ünite dünya çapında kemik
alanında yeni ufuklar açtı. Onun bu katkısından dolayı 1990 yılında Donnall iliği transportuna başlayan çok sayıda bireylerin eğitim bölgesi oldu.
Thomas’la Tıbbi Fizyoloji alanında Nobel ödülü’nü paylaştı. "Biyolojik kuvvetin", doku ve organ transplantını korumaya destek olduğunu
öne sürdü. Murray ve Thomas 1990 yılında transplantasyon alanının öncüleri
olarak Nobel Ödülü’yle ödüllendirildi
GENETİK VE HASTALIK
V
ACTH adrenokortikotropik hormon PCR polimeraz zincir reaksiyonu fizyolojik işleme katüan hücresel yolu belirler. Örnekler, kistik fib-
BACler bakteriyel yapay kromozom- RFLP Ier restriksiyon fragment uzun- rozis iletim regülatör (C F T R ) genini, Duchenne müsküler distrofi
Iar lüğü genini ( D M D )v e akondroplastik cücelikten sorumlu fibroblast bü
CREB siklik AMP cevap elementi ba* polimorfizmi
yüme faktörü ( F G F R 3 ) geninin tanınmasını kapsar. Benzer şekilde,
&' RT revers transkriptaz
HGP İnsan genom projesi SNP Ier tekil nükleotid poliomorfizm transgenik ve ’’knockout” gen modelleri genlerin fizyolojik olarak
IINPCC Heredİter nonpolipozis ko* SYTR Ier kısa tandem tekrarlar fonksiyonlarının açığa çıkmasına yardım eder. Genetik yaklaşımlar
Ion kanser VNTR Ier tandem tekrarların değişken
enfeksiyöz patojenlerin saptanmasında paha biçilmez öneme sahip
MEN multipl endokrin neoplazisi sayısı
YAC Ier suni mantar kromozomlar olduğunu göstermiş ye mîkobakteri, virüs ve parazitler gibi kültü
rü zor olan ajanların klinik olarak belirlenmesinde kullanılmıştır
(K on i 121). Çoğu durumlarda, moleküler genetiğin diyagnostik
TIBBİ UYGULAMALARA GENETİĞİN testlerin doğruluğunu ve uygunluğunu güçlendirmesi, fizyopatalo-
ETKİSİ jiyi anlamamızı sağlamış ve gen terapide dahil, terapi için yeni
ufuklar açmaya başlamıştır (Konu 6 9 )."
Hastalıkların genetik temeline ait inanılmayacak kadar çok yeni Gittikçe daha çok açığa çıkmaktadır ki, genetik altyapı hemen
bilgiler ortaya çıkmaktadır. Bu bilgi patlaması polimeraz zincir re hemen bütün tıbbı olaylarda rol oynamaktadır. Bu, hastalığa karşı
aksiyonu (PCR) ve Otomatik DNA dizi analizi ile ateşlenmiş ve in duyarlılık, genetik alt yapı ile çevre arasındaki ilişkiler ve hastalık
san genom projesindeki hızlı ilerlemeler ile körüklenmiştir. Çok lara, farmakolojik ajnn ya da ilaçların metabolizmasına karşı konak
büyük umutlar vermesine rağmen genetiğin günlük tıbbi pratiğe yanıtlan dikkate alındığında, özellikle doğrudur. Genetiğe gelenek
entegrasyonu zorlu bir uğraş olarak kalacaktır. Şimdiye dek, gene sel olarak nispeten nadir görülen tek gen hastalıklarının penceresin
tiğin en önemli etkisi hastalığın etiyoloji ve patogeneziniîı anlaşıl den bakılmasına karşın, hipertansiyon; astım, diyabet, kalp damar
masını sağlamak olmuştur. Yakın zamanda hastalığın tanısında. Ön hastalıklanna duyarlılık ve mental hastalıklar, genellikle hastanın
lenmesinde ve tedavisinde genetiğin çok büyük rol oynayacağını aile öyküsünden anlaşıldığı gibi, genetik alt yapıdan da etkilenir.
bekleyebiliriz (Konu 68 ve 69). Bu kompleks genetik özellikler, hastalık riskini etkileyen çevre
Genetik bozukluklar, genellikle bilinenden daha yaygındır, Ör faktörleri kadar, çok çeşitli genlerin katkısıyla oluşur (Konu 68).
neğin, gebeliklerin % 3’üntin genetik hastalıklı ya da doğum hasar Şaşırtıcı oranda ortaya çıkan genetik bilgi, hekimler ve diğer
lı bir bebekle sonuçlandığı tahmin edilir. Bütün pediaırik ve erişkin sağlık çalışanları için büyük bir meydan okuma olarak ortaya çıkar.
hasiuııe yatanlarının hemen hemen ',B10' u genetik hastalıkla ilişki Keşif için kullanılan terminoloji ve teknikler devamlı olarak gelişi
lidir, Eğer diyabet ve kardiyiovasküler hastalıklar gibi kompleks mektedir. Çoğu genetik bilgi, halihazırda bilgisayarlara yüklenmiş
timhifaluttryc! genetik hastalıkları da dahil ederseniz bu rakam ya da temel bilimsel dergilerde basılmıştır. Biyoenformatikteki ge
yükselecektir. Geııctık hastalıkların prevalansı, ağır seyretmesi ve lişmeler, görünüşte göz korkuttıcü olan bilgi hücumunü basitleşti
kronik özelliği ile birleştirildiğinde topluma ekonomik, sosyal ve recektir. örneğin şimdi, organ sistemi, hastalık durumu ya da gen
duygusal bir yük getirir, lere uygun bağlantı yolu ile ulaşılabilen bir ”web" adresi
Kromozomal ve metabolik hastalıklarla ilgili teşhis teknikler (http://www.genlirik.wustl.edu) yoluyla genetik test merkezlerine
mevcut olduğu için, genetik tarihi olarak uzun süre bunlar üzerine ulaşmak olasıdır. Monogenik bozukluklar "O n lin e M e n d e lia n I n h e
odaklanmıştır. Örneğin, trisomi 21 (Down sendromu) ya da mono- r ita n c e in M an (OMlM; http://www.ncbi.nlm.nih.gov/omim/)'de
zomi X (Turner sendromu) gibi durumlar sitogenetikle teşhis edile sürekli olarak geliştirilen geniş özetler halinde toparlanmıştır. Bı)
bilir (Konu 66). Benzer şekilde, çoğu metabolik hastalıklar (fenil- ve diğer veri tabanları (http://www.genebank.com) insan genom
ketonuri, ailesel hiperkolesteromi v.b.) biyokimyasal analizler kul projesindeki (HGP) gelişmelerle bağlantılı olarak genişletilecektir,
lanılarak teşhis, edilmektedir. DNA teşhislerindeki son gelişmeler,
genetiğin alanını tıbbın hemen hemen bütün dallarını kapsayacak KROMOZOMLAR VE DNA
şekilde genişletmiştir. Örneğin, kardiyolojide kalıtsal karydiyomi- REPLİK ASYONU
yopatilerin ve aritmilere neden olan iyon kanalı kusurlarının mole-
küler temeli tanımlanmıştır (Konu 230 ve 238). Nörolojide, genetik DNA’NIN K R O M O ZO M Ş E K L İN D E O RGANİZASYONU
şaşırtıcı sayıdaki nörodejeneratif hastalıkların patofizyolojisini açık İnsan Genomunun Büyüklüğü: İnsan genomu 22 otozom (1 den
lamıştır (Konu 359). Hematoloji, hemoglobinopatilerin başlangıçta 2 2 ’ye kadar numaralanmış) ve X , Y seks kromozomlarım içeren 23
ki tarif edilişlerinden bugünkü eritrosit hücresi membran defektleri- farklı kromozoma bölünmüştür. Erişkin hücreler diploittir; yani iki
nin, pıhtılaşma bozuklukları ve trombotik bozuklukların moleküler homologa sahip 22 otozom ve bir çift seks kromozomunu içerirler.
temelinin anlaşılmasına kadar çarpıcı bir şekilde gelişmiştir (Konu Dişiler 2 X kromozomu ( X X ) , buna karşılık erkekler bir X ve bir Y
106 ve 107). Şimdi neoplazi ve metastatik potansiyel kazanımın ge kromozomuna (X Y ) sahiptir. Mayozun sonucu olarak, germ hücre
netik olarak tanımlanabildiği çok açıktır (Konu 81,82 ve 83). leri (sperm ya da oositler) haploittir ve 22 otozomluk bir takım ve
Genetik çalışmalardan kaynaklanan yeni kavramlar, bazen da seks kromozomlarından birisini içerir. Fertilizasyon esnasında, an
ha önce aydınlanmamış olan bazı konuların açığa çıkmasını sağlar. neden ve babadan gelen homolog kromozomların çift halinde yeni
Örneğin, çok farklı genetik defektler, periferik nöropatilere sebep den düzenlenmes ile diploit genom oluşur. Her hücre bölünmesiy
olduğu halde, miyelin kılıfın normal durumunun bozulması genel le (mitoz), kromozomlar replike olur, eşleşir, dağılır ve iki yavru
likle son yoldur (Konu 379). Obezitenin çok sayıda genetik sebep hücreye ayrılır (Konu 66).
lllllKttl Guanin liksi birbirine bağlayan hidrojen bağla
rı sayesinde adenin timin ile guanin si-
tozin ile eşleşir. DNA genetik bilginin
aktanlmasmı ideal yapan dikkate değer
özelliklere sahiptir. RNA veya protein
lerle karşılaştırıldığında oransal olarak
da kararlıdır (stabildir). DNA’nın çift
iplikli yapısal özelliği ve komplementer
baz eşleşme özelliğine bağlı kalışı, hüc
re bölünmesi esnasında replikasyonun
doğru yapılmasını sağlar. Yukarıda be
lirtildiği gibi komplementerlik özelliği,
genetik bilginin DNA JE RNA yEprote-
in şeklinde aktanlmasmı da sağlar. Ha
berci (mesenjer) RNA (mRNA) DNA
çift heliksinin anlamlı denilen ipliğinin
aynısı olarak kodlanır ve proteinlere
translasyonu ribozomlarda yapılır.
Dört farklı bazın oluşu çok fazla
genetik çeşitlilik sağlar. Genlerin prote
in kodlayan bölgelerinde DNA bazları
kodonlar şeklinde düzenlenmişlerdir.
Hlston H1 B az tripletleri belli bir amino asiti belir
ler. Dört bazı, 6 4 değişik triplet kodon
(43) halinde düzenlemek mümkündür
Her kodon 20 farklı amino asitten biri
sini ya da translasyonu durdurucu stop
kodonu gibi düzenleyici bir sinyali be
lirler, Amino asitlerden daha çok kodon
olması nedeni ile genetik kod dejenere
dir yani çoğu amino asitler birden fazla
farklı kodonla belirlenirler. Kodonları
değişik kombinasyonlarda ve değişik
uzunluklarda düzenleyerek çök değişik
primer protein yapısı meydana getir
mek mümkündür.
DNA’NIN R E P LİK A S Y O N Ü V E
Kıvrılmış M İTO Z DNA’dakı genetik bilgi yavru
kromatin hücrelere iki farklı koşulda aktarılır. (1)
ŞEKİL 65-1 Kromatin ve kromozomların yapısı. Kromatin histon ve nonhiston proteinlerle sarılarakHüçre bölünmesi ile birlikte diploit ge-
nukleozomları şekillendiren çift iplikli DNA’ dan oluşmuştur. Nukleozomlar daha fazla organize ola- nomun (2 n ) kendi kendinin tam bit
rak solenoid yapıları oluşturmuşlardır. Kromozomlar, hücre döngüsünün metafaz evresinde, kısa (p) kopyasını çıkarmasına izin veren mi-
ve uzun (q) kolları ile karakteristik yapılarını kazanırlar. tozla gerçekleşen somatik hücre bölün
mesi ile ve (2) diploit (2/ı) kromozom
Genomun 23 kromozom arasında bölünmüş 100.000 kadar gen
takımını haploit ( İ n ) duruma indirgeyen bir oluşum olan mayoz bö
içerdiği tahmin edilmektedir. Bir gen, transkripsiyonla kontrol edi
lünme geçiren germ hücreleri (sperm ve yumurta) ile (Konu 66).
len (aşağıya bakınız) ve hücre içindeki bir aktivitede kullanılacak
Mitozdan hemen önce, hücreler dinlenme ya da Go durumun1
olan RNA ya da protein gibi bir ürünü kodlayan fonksiyonel bir
dan çıkar, hücre döngüsüne girerler (Konu 82). Kritik G1 kontrol
ünitedir. Târihi olarak genler, bir generasyondan diğerine aktar
noktasını geçtikten sonra, hücreler DNA sentezi (S fazı) yaparlar)
makla sorunılu oldukları özelliklere göre kimliklendirilmişlerdir,
bu esnada kardeş kromatidler ikişer çift oluşturarak (2n—>4n) hef
tnsan DNA’ sının bir haploit genom için 3 milyar baz çifti (bç)
kromozomun DNA’sı replike olur. Gelecek generasyonlann hücre
kadar DNA’ dan oluştuğu tahmin edilmektedir. DNA’nın uzunluğu lerine yanlış aktarmayı önlemek için DNA sentezinin kesinlikle
normal olarak 1000 baz çiftlik (kilobaz, kb) ya da 1.000.000 baz doğru olması gerekir. Diğerleri arasında Xeroderma pigmentosum.
çiftlik (megabaz, Mb) birimlerle ölçülmektedir. DNA’nın hepsi Bloom sendromu, ataksi telangiektazi ve kalıtsal nonpolipoz kolon
genleri kodlamaz. Aslında, genler DNA’nın sadece yaklaşık %10- kanseri (HNPCC) DNA yanlış eşleşme genetik anomalilerine da
15’i kadarda. DNA’nın geri kalan kısmının çoğu fonksiyonları çok hildir. Bu hastalıkların çoğu, ilave mutasyonlann hızla oluşumunu
az anlaşılmış olan tekrarlayan dizilerden oluşmuştur. Bu tekrarla sağlayarak neoplaziye zemin hazırlar (Konu 81). DNA sentezinin
yan DNA bölgeleri, gen kodlamayan tekrarlamayan dizilerle birlik tamamlanmasından sonra, hücreler G2 fazına girerler ve mitoza
te DNA’nın kromatin ve kromozom şeklinde paketlenmesinde ya girmeden önce ikinci kontrol noktasına doğru ilerler. Bu safhada,
pısal rol oynarlar (DNA histon proteinlerine bağlanır) (Şekil 65.1). kromozomlar kondanse olur ve metafazda ekvator bölgesi boyunca
Eğer DNA’ mn % 10’u eksprese oluyor ve 100.000 gen var ise bir dizilirler, Sentromerde birbirine bağlı olan iki identik kardeş kro-
gen ortalama 3 kb uzunlukta olacaktır. Bir çok gen bu uzunlukta ol matid ayrılırak bölünür ve hücrein iki zıt kutbuna doğru göç eder
duğu halde yayılım oldukça geniştir. Örneğin, bazı genler sadece (Şek. 66-3). Ayrılmış iki takım kromatid etrafında nükleer zar oluş
birkaç yüz baz çifti uzunlukta iken DMD geni gibi genler inanıl tuktan sonra, hücreler bölünür ve diploit (2n) duruma sahip iki yav
mayacak kadar büyüktür (2 milyon baz çifti). ru hücre meydana gelir.
DNA’nın yapısı Her gen lineer polimer bir DNA parçasından M AYOZ ESNASINDA G EN LE R İN A YRILM A SI V E DÜ
oluşmuştur. DNA dört farklı bazdan oluşan çift iplikli bir helikstir: Z E N LE N M ES İ Mayoz sadece gonadların germ hücrelerinde mey
Adenin (A), Timin (T), Guanin (G) ve Sitozin ( C). Çift iplikli he- dana gelir. Mitozla bazı özellikleri paylaşır fakat kromozom sayısı-
m haploit sayıya indiren iki belirgin hüc- S teroitler B üyüm e C a2+ Hafif U V-ışık
faktörleri h orm onlar m ekanik stres
re bölünmesi basamağı vardır. Ayrıca ge
netik çeşitliliği sağlayan aktif bir rekom-
..... , ............
binasyon vardır. Birinci hücre bölünmesi r ------- ,.,ı ......--------
diğini analiz etmek için kullanılır. Aynı NOTE : Kullanılan kısaltmalar şunlardır: AHC. Kongenital adrenal hipoplazi. D A X -I. Konjenital adrenal hipopalizide
zamanda restriksiyon fragman uzunluk (kritik bölge X kromozomu üzerindedir) doza bağlı olarak seks değişimi: G LI. glioblastomada amplifıkasyon; SRY. Y'
de seksi belirleyen bölge; SO X . SR Y kutusu: HNF. hepatosit nüktear faktör: C R E B. cAM P yanıt verici eleman bağla
polimorfızmini (RFLP) saptamak için de ma proleini: VHL. Von Hippel-Lindau: FUS. füzyon (kaynaşma); EW S. Ewing sakroması: CHOP. C/EBP homolog pro
kullanılır. Genomik DNA restriksiyon tein; P B X . Öncü B hücresi lösemisi; M LL. karışık yaşa bağlı lösemi; ELL. MLL'ye homolog uzama (elongasyon) fak
törü: PML promyelosilik lösemi; RAR, retinoik asil reseptörü: PDGFR. trombosit türevli büyüme faktörü reseptörü:
endonükleazlarla sindirilir ve jel-elektro-
TCR. T hücre reseptörü: TAL. T hücresi akut lösemisi.
380 M! v,cüüL'ia ve IhM.ıİık terindeki varyasyonların belirlenmesini sağlar ve mutasyon analiz
leri ve genotiplemede kullanılır. Alternatif olarak, cDNA ya da ge
■;i ' i •? ı)NA kluühınvıniM O di t S ık A u lk m ık m Vektörler nomik mikroarraylerle RNA örneklerini hibridleyerek büyük sayı
daki mRNA transkiptlerinin ekspresyon biçimi belirlenebilir. Bu
DNA Eklentisi
yöntem fonksiyonel genetik çağında inanılmazderecede büyük bir
(insörtü) kb
Vektör olarak Konak potansiyele sahiptir. Bir örnek olarak, mikroarrayler hastalığın sı
nıflaması, patofizyolojisi, prognozu ve tedavisinde yararlı bilgiler
Maya yapay kromozomu (YAC) 1000 Sacchomyces
sağlayacak şekilde farklı lenfoma tilerinin genetik parmak izlerinin
cerevisiae
geliştirilmesinde kullanılabilir.
Bakteri yapay kromozomu (BAC) 250 Escherichia cali
150 E. coli P O L İM E R A Z ZİN C İR R E A K S İY O N U 1985 te ortaya çık-
P 1 yapay kromozomu (PAC)
Cosmid 35 E. coli tan PCR, DNA analizlerinin gösterilmesinde devrim oluşturdu ve
1 phage 15 E.coli moleküler biyoloji ve genetik analizlerin bir köşetaşı haline geldi.
Plasmid 10 E.coli Esasında PCR in v itro d a spesifik DNA parçalarının klonlanmasmm
(ampiifiye olması) hızlı bir şekilde yapılmasını sağlar (Şek. 65-5).
Not: Kb, kilobaz
Verilen bir DNA dizisi için tasarlanmış PCR, primer kullanımı ile
forezi ile ayrılır. Bireysel fragmanlar daha sonra membrana transfer çok büyük bir özgünlük sağlar. Değişik döngülerden sonra
edilebilir ve spesifik radyoaktif DNA probları ile hibridize edildik DNA nın geometrik olarak çoğaltılması dikkate değer bir duyarlılık
ten sonra belirlenebilir. Çünkü tek baz çiftinin yanlış eşleşmesi kı içinde gerçekleşir. Sonuç olarak, PCR tek bir hücre de dahil çok kü
sa DNA problarının (oligonukleotidler) hibridizasyonunu engelle çük örneklerden DNA’nın çoğaltılması için kullanılabilir. Bu özel
likler kan hücresi, biyopsi materyali, otopsi ya da cerrahi örnekler,
yebilir, o lig o n u k le o t id s p e s ifik h ib r id iz a s y o n (OSH) denilen bir So
ya da tükrük ve saçtan gelen bir hücre de dahil değişik doku kay
uthern blot varyasyonu kısa nukleotidler kullanılarak mutant gen
naklarından DNAnın çoğaltılmasını sağlar. PCR, mRNA çalışmak
leri normallerden ayırmak için kullanılır.
içinde kullanılabilir. Bu durumda RT enzimi önce RNA'yı DNA’ya
HGF (insan genom projesi)’nin tamamlanmasıyla, bütün insan
dönüştürmek için kullanılır, daha sonra PCR’la çoğaltılabilir. Daha
genleri klonlanıp dizi analizi yapılmış olacaktır. Sonuçta, bu klon
çok R T -P C R olarak bilinen bu yöntem gen ekspresyonunun kantita-
lama olaylarının pek çoğuna gerek olmayacak ya da DNA dizileri
tif ölçümü için yararlıdır.
ve markırlarını içeren geniş bilgi birikimi, bu işlemleri çok fazla
PCR, moleküler teşhis için bir anahtar eleman oluşturur. DNA
kolaylaştıracaktır (aşağıya bakınız).
dizi analizi dahil, çok sayıda dizileme teknikleriyle mutasyonları
Northern Blot Northern blot, farklı dokulardaki gen ekspresyo-
araştırmak için hızlı DNA (ya da mRNA) çoğaltılmasına ilişkin bir
nu düzeylerini ve biçimlerim analiz etmek için kullanılır. Northern
strateji sağlar. PCR aynı zamanda oldukça polimorfik iki veya üç
blotta jel üzerinde mRNA ayrılır ve membrana aktarılır. Spesifik
nukleotidlik dizi tekrarlarının çoğaltılması için de kullanılır, bu da
transkriptler radyoaktif işaretli DNA problan kullanılarak belirlenir.
genetik bağlantı ya da ilgili çalışmalarda değişik polimorfik alicile
Bu teknik daha kapsamlı ve daha duyarlı olan revers transkriptaz rin takip edilmesini sağlar. PCR çeşitli mikrobik patojenlerin tanın
(RT)-PCR ve DNA çipleri üzerine yerleştirilmiş gen ekspresyonu masında giderek daha çok kullanılmaktadır (Konu 121).
dizileri teknikleriyle çok çabuk yer değiştirmiştir (aşağıya bakınız). DNA DİZİ A N A LİZİ DNA dizi analizi şimdilerde otomatik
M ik roarray Teknolojisi Genom çapındaki çalışmalara çok bir olaydır. Birçok protokol bulunmasma rağmen en çok kullanılan
hızlı giren bir yaklaşım m ik r o a r r a y le r ya da DNA ç i p le r i’dır. Bu yol Sanger yöntemidir ki burada dideoksinukleotidlerDNApolime-
yaklaşımlar, ince cam ya da slikon yüzeylere milyonlarca sentetik rizasyonunu dört bazın (A,G,T,C) her birisinde rasgele sonlandır
nükleik asit dizilerinin sıralanmasını içerir. Floresanla işaretlenmiş mak için kullanılır. Yüksek ayıncılığı olan jel ya da kapiller elekt-
DNA ya da RNA test örneği çiple hibridize olur ve bilgisayarlı ta roforez kullanarak sonlanmış DNA parçalarını ayrıldıktan sonra,
rayıcı (scanner) dizi eşleşmesini belirler. Mikroarrayler DNA dizi-
t 2 3 4 9- 8' f » 9 10 11 1a 1 3 14 IS 16 .J
S TS m arkerları
♦ *->■ ♦ ■¥ t l f ki * - * Ji f i t î
YAC klonlan t I [ I V[ t I t tI
I ı ı » . t ı f? te.fr: 11
ı t t- t t ♦ " »- e t* ır p 1 1
1 't 1 t l l l . l t < ¥ » » » »ın».» » İ P rim eri bağla 25-30
P rim er
♦ döngûlOk tekrar
BAC klonlan ’t 4İ
► Primer
'I
G e n e tik lokus
I STS 11 G en A G en B STS 12,’
GENETİK HASTALIK
MODELİ OLARAK
Î RANSGENİK FARELER
M us m u scu lu s (fare), D r o s o p h ila m e la h o -
g a s t e r (meyve sineği), C a e n o r h a h d it is
ı’leg a n s (Nematod), S a c c h a r o m y c e s c e r e -
v isiae (bira mayası) ve E s c h e r ic ia c o li
(kolon bakterisi) de dahil birçok organiz
♦ ■
Homozlgotluk için
üretmeye devam et
*
Homozigotluk için
üretmeye devam et
ŞEKİL 65-6 Transgenik fare modelleri. Solda. Transgenik fareler döllenmiş fare oositlerine ya
ma büyük çapta genetik model olarak ça
bancı DNA'nın pronukleer enjeksiyonu yapıldıktan hemen sonra yalancı gebeliği olan büyütücü
lışılmıştır. Bu kadar evrimsel olarak birbi-
annenin yumurta kanalına transfer edilmesi' ile elde edilir. Sağda. Hedeflenen mutagenez İçir)
ı inden uzak olan organizmaların insan fiz
(gen çıkarılması/ gen eklenmesi), embriyonlk kök hücrelerine (ES), hedeflenmiş (mutagenlze ol
yolojisi ile ilgili genetik modeller olarak muş)' trangenler enfekte edilir. Transgen yabanıl tip genle homolog rekombinasyona girer. Sefek-
kullanılması, genetik yolların ve fonksi slyondan sonra pozitif embiryonik kök hücreleri blastositlere verilir ve büyütücü anneye aktarılır.
yonlarının hayret edilecek kadar değişme Kimerik fareler, yavrulardaki karışık kürk rengi ile belirlenebilir. Heterozigot fareler mutant allel
den kalmış olduğunu gösterir. Fare model için homozigot fare elde edilinceye kadar üretilirler.
leri özellikle kıymetlidir, çünkü çoğu in
an vo fare genleri benzer yapı ve fonksiyon gösterirler ve çünkü fa- stratejiler gen terapinin öncüsü olarak kullanılabilir. Duchenne
iö genomunun manlpülasyonu diğer memeli türleri ile karşılaştırıl müsküler distrofısinde, kaybolan distrofin geninin ekspresyon ürü
dığımla oransal olarak daha kolaydır. nü olan protein, fare Duchenne modelinde kısmen bozukluğu dü
Parelerdeki transgenik stratejiler iki ıiııa yaklaşıma ayrılabi zeltir. Onkogenlerin ekspresyonu, neoplazi mekanizmalarını çalış
lir: fi) gettom içerisine rasgele sokulun bir btırça ile genin fazla mak ve ölümsüzleşmiş hücre hatlarını meydana getirmek için çok
■kspresyontj (over ekspresyonu) ve (2) delesyon yn da kendi geniy yararlıdır. Örneğin, insülin prometer’iııin idaresi altında, simian 40
le homolog rekombinasyon oluşturacak şekilde hedeflenmiş mutas virüsünün (SV40) büyük T antijeninin ekspresyonu hücre tümörü
ını yapılması (Şek. 63-6), Bu temel yaklaşımların'birçok varyas adacıklarının ortaya çıkmasını sağlar.
yonu, genlerin belli hücre tipinde, gelişme esnasında farklı zaman Genelde gen ç ı k a r m a olarak bilinen hedeflenmiş delesyon mu-
larda ya da değişik düzeylerde eksprese olmasını sağlar. Sonuç ola tagenezi, genin mutant versiyonunu taşıyan hedef vektör kullanıla
rak, transgenik teknoloji fizyopatolöji ya da test terapilerini ortaya rak yapılır. Embriyonik kök hücrelerindeki (ES) homolog rekombi-
çıkarmak için özgün genetik modeller oluşturmak kadar, bir genin nasyondan sonra embriyonik kök hücrelerinin blastosistlere enjek-
overekspresyonu ya da kaybolmasının fizyolojik etkilerini belirle te edilmesiyle kimerik hayvanlar oluşturulur. Sonuçta, mutasyonu
mek için de çok güçlü bir strateji ortaya koymuştur. taşıyan heterozigot ya da homozigot hayvanlar üretilir. Gen fonksi
İnsan genetik bozuklukları ile ilgili transgenik model örnekleri yonunu incelemede kullanılmalarına ilave olarak gen çıkarmaları
Tablo 65-3'de listelenmiştir. Genlerin transgenik fazla ekspresyon- çoğu fonksiyon-kaybr mutasyonlan için değerli hayvan modelleri
lan gen dozajına duyarlı hastalıkların çalışılması için faydalıdır. oluşturur. Bu stratejinin bir varyasyonu, in vivo'da genetik rekom-
Örneğin PMP22'n\n fazla ekspresyonu bu genin sık görülen dupli- binasyon yâpmak için Cre rekombinazı kullanmaktır. Cre rekombi-
kasyonu ile oluşan tipIA Charcot-Marie-Tooth hastalığını taklit naz, /a r T alanı denen tanıma bölgeleri tarafından kuşatılan genle
eder (Konu 379). P M P 2 2 geninin duplikasyonu periferal miyelin ri yok edecektir. Bu yaklaşımın bir avantajı, doku spesifik ya da ge
proteini 22'nin yüksek düzeyde ekpresyonu ile sonuçlanır ve bu do lişim basamaklarındaki bir geni yok etmek için spesifik dokularda
zaj etkisi demiyeline nöropatiden sorumludur. Y kromozomuna öz Cre’nin transgenik ekspresyonunun kullanılmasıdır. Bu özellikle
gün genin, SRY, X X dişilerdeki ekspresyonu göstermiştir ki SRY gelişmenin erken safhasında ya da tümden yok edildiğinde letal
teslislerin oluşumunu başlatmaya yeterlidir. Bu buluş seks değiştir olabilecek olan genler için yararlıdır.
miş X X dişilerde, Y kromozomundaki SRY translokasyonlarının Farelerde çıkartılmış (iptal edilmiş) genlerin listesi halihazırda
patojenik rolünü göstermiştir. Huntington hastalığı, çoklu glutamin çok büyüktür. Bu çıkarılanların çoğu, diğer genlerin fonksiyonları
dizileri kodlayan CAG trinukleotid tekrarlarının artışına sebep ol daha fazla olduğundan ya da fenotip belirgin olmadığından gözle
duğu otozomal dominant bir hastalıktır. Huntington hastalığı geni görülür bir fenotip oluşturmaz. Örneğin, hipoksantin fosforibosilt-
nin hedeflenmiş delesyonu nörolojik bozukluğa sebep olmaz. Di ransferaz (HPRT) geninin (H p rt) kaybı, farede purin elde etme yo
ğer taraftan, tüm genin ya da genişlemiş çoklu Glu tekrarlarını içe lundaki adenin fosforibosiltransferaza dayandığından Lesch-
ren birinci ekzonun transgenik ekspresyonu nörolojik bozulduğun Nyhan sendromunun karakteristik özelliklerini göstermez. Bunun
çoğu özelliklerinin oluşumu için yeterlidir, bu da genişlemiş çoklu la birlikte HPRT'si olmayan farelere APRT inhibötürünün verilme
Glu içeren proteinin işlevsellik kazandığını işaret eder. Transgenik si, Lesch-Nyhan sendromlu hastalarda tipik olarak görülen kendi
‘ i ı ıi u <>3-3 in zali G e n e t i k B o z u k l u k l a r ın ı n lY a ııs g e n ik M o d ellerim .- Ö r n e k l e r
TRA N SG EN İK M O D EL LE R
Duchenne müsküler distrofı DMD Distrofın Mdx’te müsküler distrofiyi önlemede yardım, fare,
DMD-benzeri fenotipi olan doğal bir mutant
Amyotrofık lateral skleroz SODI Mutant superoksit dismutaz 1 Amyotrofik lateral skleroza benzer nöron ve perikor-
yonlarda mutant SOD birikimli motor nöron dejene
rasyonu
Orak hücre anemisi HBB Hemoglobin S Genetik tabanında normal hemoglobin a ve (5 genle
rinin yokluğu ile ortaya çıkan orak hücre anemisi
Charcot-Marie-Tooth tip İA PMP22 Periferal miyelin proteini 22 Ayakların arkasında ilerleyen güçsüzlük ve periferik
sinir sisteminde miyelinizasyonla ortaya çıkan duyu
sal polinöropati
Huntington hastalığı HDH Poliglutamin tekrarlarının artışı Huntington fenotipi; poliglutamin tekrar artışının nö
ile oluşan hungüngün rolojik anormallikleri ortaya çıkarmaya yeterli oldu
ğunun gösterilmesi
Spinoserebellar ataksi SCA t Purkinje hücrelerine özgü Pcp2 promote- Ataksi, purkinje hücrelerinin kaybı, glial çoğalma
rin kontrolü altında poliglutamin tekrar
larının artışıyla oluşan ataxin 1
Akromegali CH Büüme hormonu Gigantizim
Seks değişimi SRY Seks değiştiren Y kromozomu X X dişilerde testis oluşumu, testis oluşumunda
SR Y ’nin rolünün tesbit edilmesi
Diabetes mellitus MDY tip 2 GCK Glukokinaz Diabetes mellitus
İnsülinoma 1NS-SV40 İnsülin promoterinin kontrolü altında bü P hücresi tümörleri; viral antijenle hedeflenmiş
LT-antijen yük T antijeninin hedeflenmiş ekspresyonu onkogenez
Li-Fraumeni sendromu p53 Hücre döngüsü ve apopitoza katılan p53 % 100 geçişle çok erken yaşta tümör gelişimi
proteini (53kDa)
Kistik fibroz CFTR Kistik fibroz transmembran iletkenlik dü Kistik fıbroza benzer; klor transportunda bozukluk;
zenleyicisi ince barsak ve pankreas sisteminde değişiklikler ve
prematüre ölüm
Hemakromatoz HFE , HFE hemakromatoz proteini Plazma demiri ve doymuş transferin yükselmesi, ka-
raciğer demir konsantrasyonunda artış
Hemofili A Faktör VIII ■ Faktör VIII Faktör VIII yokluğu; kanamanın durmaması
Ailesel polipozis coli APC APC tümör süpressör proteini İnce barsak polipleri
Xeroderma pigmentosa XPC Xeroderma pigmentosum C Kimyasal ve UV ışığın sebep olduğu deri kanserine
XPA Xeroderma pigmentosum A yüksek hassasiyet
Ataxia telangiectasia ATM ATM kinaz (hücre döngüsü regülatörü) Büyümede gerileme, nörolojik bozukluk, infertilite,
T hücresi olgunlaşmasında bozukluk, y-irradyasyo-
nuna duyarlılık, lenfomalar
Görünür mineral kortikoit HSDI 1B2 11 P-hidroksİsteröid dehidroğenaz 2 Yüksek tansiyon, hipokalemia, düşük plazma böbrek,
fazlalığı aktivitesi, düşük aldosteron, kortizolün kortizona
dönüşümünde azalma
Glikojen depo hastalığı tip 11 GAA Asid a-glukosidaZ Kalp ve iskelet kası lizozomlannda glikojen birikimi,
(Pompe hastalığı) kas güçsüzlüğü
Obesite MC4R Melanokortin 4 reseptörü Erişkinlikle başlayan şişmanlık, hiperfaji, hiper insü-
linemia
Nörofibromatozis NFlip53 Nörofıbromin (tümör süpresör) +/- farede tümör yok; Nfl -/-farede nörofıbromlar ve
Nfl/p53 farede yumuşak doku sarkomları
Lipoit konjenital adrenal StAR Steroidogenik akut regülatör protein Dişi dış genitalia içeride ve adrenokortikal yetersiz-
hiperplazi likten dolayı dişi ölümü, adrenal steroidler lipid de
polanmasında bozukluk
Aterosklcrozis APOE Apolipoprotein E Aterosklerozis, VLDL’de artış
Ailesel hiperkolesteronemi LDLR LDL reseptörü LDL ve VLDL kolesterol düzeylerinde1yükseklik,
ateroskleroz, ksantomalar
Prader-Willi sendromu NDN Nekdim Yenidoğanda solunum zorluğu ve kalıtsal olarak pa-
temal Ndn delesyonu taşıyan farede ölüm.
Polikisıik böbrek hastalığı Pkdl PKD1 proteini (ekstrasellü)er kompart- Pankreatik kanal kistleri, masif böbrek kistleri, peri
manda protein-protein adezyonu) natal ölüm
a Jackson laboraluvarında bulunan sponlan mulanl fareler ve ıransgenik fare modelle- genik modelleri ile ilgili olan diğer veri tabanlarına sayısız bağlantılar içermekledir,
rinin kapsamlı bir lislesi (www.jax.org/lbase). Bu sile, sıçanlar ve diğer memeli Irans- NOTE: LDL, dlişük yoğunluklu lipoprotein; VLDL, çok düşük yoğunluklu lipoprolein.
kendini yaralama davranışı ile sonuçlanır. Geni çıkarılmış fenotip- na sebep olmaz. Bu örnekler, genlerin fonksiyonu ve bunların ge
ler, aynı şeyi paylaşan hasta insanlardan oldukça farklıdırlar. Örne netik yapısı ve çevre ile etkileşimlerinin insan ve farelerde aynı ol
ğin, retinoblastoma geninin delesyonu (kaybı), retinoblastoma ve madığı gerçeğinin altını çizer. Diğer taraftan, çoğu genlerin deles
ya insandaki sendromu karakterize eden diğer tümörlerin oluşumu yonu insandaki bozukluklar için dikkate değer derecede iyi model
•’Utturur (Tablo 65-3). Fizyopatolojiyi açıklamaya ilave olarak bu 65 Susan Gcnei'Siııin ilkeleri 383
modeller, hem genetik ve hem farmakolojik tedavilerin gelişimini ko
laylaştırır. amacına esas itibarı ile ulaşılmış olacaktır. En yüksek çözünüklüklü fi
Transgenik hayvan modellerine ilaveten, fare ve diğer türlerde do ziksel harita, insan genomundaki her kromozomun tüm DNA dizisini
ğal olarak oluşan mutasyonlar, insan hastalıklarına temel oluşturmaya gösterecektin
devam etmektedir. Doğal ve transgenik hayvan modellerinin bir özeti DNA DİZİ ANALİZİNİN DURUMU Genom projesinin odaklaş-
••örekli olarak geliştirilen bir veri tabanında sunulmaktadır (Online tığı öncelikli konu, model organizmalar yanında tüm insan genomunun
Mcndelian Inheritance in Animals OMIA: http://www.an- DNA dizisini elde etmektir. E .c o li ve bir çok diğer bakteri, S.cerevisi-
gis.su.oz.au/Databascs/BIRX/omia/; The Jackson Library: http://www. a e , C .eleg a n s ve D .m elan og a ster türlerinin dizileri halihazırda tamam
jax.ong/). lanmış bulunmaktadır. Laboratuvar fare genomunun dizi analizi ilerle
İnsan pluripotent k ö k h ü c reler i yakın zamanda geliştirilmiştir ve mektedir. Bir kaç yıl öncesine kadar, insan genomunun tüm dizisini be
potansiyelleri ile uyumlu olarak kendi kendilerini yenilemek için bu lirleme beklentisi göz korkutucu bir beklenti olmasına rağmen, DNA
lıiicrc hatları yüksek oranda telomeraz eksprese ederler, bu enzim ökar- dizi analizi ve bioinformatikteki teknik ilerlemeler, orijinal olarak he.
yotik kromozomların uçlarının tekrar replikasyonlarını yapmak için deflenen 2003 yılından oldukça önce, 2000 haziranında, taslak insan
(•.şaştır. Kök hücrelerindeki pluripotentliğin. özellikleri hakkında öğre DNA dizisinin tamamlanmasına yol açtı. Mevcut standart % 99.99
nilecek daha çok şey var ise de, bu hücreler transplantasyon, ilaç de (10.000 baz çiftinde 1 hata) doğruluk oranı elde etmektir. Bu yüksek
neyleri ya da diğer amaçlar içip oldukça yararlı olabilirler. seviyedeki doğruluk oranı populasyondaki DNA dizisi varyasyonları
nın derecesini belirleme çabalan dahil pek çok nedenden dolayı önem,
İNSAN GENOM PROJESİ lidir. Çeşitli kişi veya populasyonlardan gelen DNA dizilerinin karşılaş
İnsan genom projesi 1980‘lerin ortalarında tam DNA dizisinin bitiril- tırılması insan populasyonundaki genetik varyansın tahminine izin ve*
, nesi ve insan genomunu karakterize etmeyi başarma çabalarıyla baş recektir. Diğer bir amaç, insan cDNA'lannın tam uzunlukta bir setini
lamıştır. Amerika’da, Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) ve Enerji Depart geliştirmek ve bunların yerini fiziksel haritalar üzerinde göstermektir.
manı (DOE) 1990'da genom projesine katıldı böylece proje ulusiarara- ETİK KONULAR İnsan genom projesinde (HGP) ifade edilen fi
,ı bir gayret kazandı ve ayrıca özel sektördeh de önemli katkılar sağla kir ve ümit, hastalık genlerinin tanımlanmasının diagnoz, prognoz ve
dı. Ana amaçlar şunları içermektedir: (1) Genetik haritaların yapılma tedavide ilerlemelere yol açacağıdır. Çoğu bireylerin bir kaç tane cid*
sı. (2) fiziksel haritaların geliştirilmesi ve (3) insan DNA dizisinin ta di resesif geni barındırdığı tahmin edilmektedir. Bununla birlikte, in.
mamının belirlenmesi. san genomu dizi analizinin tamamlanması, hastalıklarla genetik bozuk*
Daz! analojiler, insan genom projesinin takdir edilmesine yardım et luk ilişkisinin belirlenmesi ve genetik çeşitlilik çalışmaları, bireyleri ve
miştir. 23 çift insan kromozomunun yaklaşık olarak İ00.000 geni kod insanlığı ilgilendiren pek çok yeni sorunu ortaya çıkaracaktır. Memeli
ladığı düşünülmektedir. Total DNA uzunluğü hemen hemen 3' milyar lerin klonlanması ve insan embriyonik kök hücrelerinin oluşturulma
-az çifti ölüp E .c o li genomunun yaklaşık 1000 katından daha büyüktün sı ile ilgili Zıt görüşler konunun bu sorunlarla ilişkisini biraz azaltır.
Ü«er insan DNA dizisi basılı olsaydı 120 ciltlik H arriso n 'un "Principle Bunun ötesinde, genotipik bulgulardan elde edilen bilgi, hastalığın
■t Internal M edicine" kitabına tekabül edecek kadar olacaktı. seyrini değiştirecek stratejilerin sağlanabilirliğine bağlı olarak oldukça
GENETİK HARİTA İnsan genomuriun büyüklük ve karmaşıklı- farklı sonuçlar doğurabilir. Örneğin çoklu endokrin neoplazi (MEN)
iıtıa bağlı olarak oryantasyonu sağlamak ve ilgili genin yerini belirle Tip 2 veya hemokromatozise neden olan mutasyonlann keşfi, etkile
mek için genetik haritalar geliştirilmiştir. G en etik h a rita bir kromozom nen aile bireylerine özgün girişimlere izin verir. Diğer taraftan Alzhe
üzerindeki genlerin dizilişini tanımlar ve aym kromozom üzerindeki imer veya Huntington hastalık geninin tanımlanması şu anda terapiyi
gen tokuzlarının birbirine göre konumlarını belirler, Gen hurilası, bağ. değiştirmez, Genetik ıcst sonuçları etkilenen bireylerde ve aile üyele
hııııı rlink.)j) .uuiı/k-n de ıkı uıaıkırın hangi sıklıkla beraberce kaimi* rinde endişe yaratabilir ve test sonuçlanna göre ayırt etme olasılığı var
dik kıtım Şahının ednı-k yapılır, Genetik harita meşaleleri, rekombinas- dır. Çoğu genetik kusurlann önleme veya sağaltım fırsatının önemli fa
; ı,n bıimdcri \r-y,ı saıııimorgau icM) ile ifade edilir. BircM iki poli- kat kısıtlı olduğu bir orta kategoriye düşmesi, büyük olasılıktır (Konu
îi-ıitık m,»kır aı.ısındaki M'lık tekombinasyon frekansına karşılık ge- 68). Bu nedenlerden ötürü, yeni sorunlar ortaya çıktıkça HGP’nin bi
n, İcM yık!,ı.şık lMITlik DNA’nın uzunluğuna karşılıktır (Şek. 65-3). limsel taraflan ile etik ye hukuksal sonuçlarını incelemek için harca
I İcrhaııgi hır puliınoılik dizi varyasyonu haritalama amacı için faydalı nan gayretler paralel gitmektedir.
olabilir. Polimorfik marker ömekeri değişken sayıda ardışık tekrar di. Genom projesi ile ortaya çıkan çoğu sorunlar prensip olarak pratis
/ileri (VNTR). RFLP, mikrosatellit tekrarları ve tek nukleotid polo- yen hekimlere tanıdık gelmektedir. Örneğin, düşük yoğunluklu lipopro*
morfizmlerini (SNP) içerir, bunların son ikisi hem markırlann en sık tein kolesterolü (LDL) artışı, yüksek basınç veya ciddi bir erken miyo*.
kullanılanı olması hem de otomasyona tabi işlemlere uygun olması ne kart enfarktüsü aile hikayesi olan asemptomatik bir hastanın koroner
deniyle şimdilerde çok sık kullanılmaktadır. kalp hastalığı için artan bir riske sahip olduğu bilinir. Bu gibi durumlar*
Günümüzdeki genetik harita, yaklaşık İcM çözünürlüğe sahiptir. da, risk faktörlerinin tanınması ve uygun bir girişimin yararlı olacağı
Yakın zamandaki hedef bu haritalara yaklaşık 100.000 SNP ilave et açıktır, Benzer şekilde, fenilketonuri, kistik fibroz veya orak hücre ane
mektin Bu her 100.000 baz çiftinde bir SNP sağlayacaktır. SNP’lerin misi hastalarının yaşamlarının erken dönemlerinde genetik bir hastalığa
ilavesi DNA çipleri (yongaları) ile yapılan otomasyonu kolaylaştıracak sahip oldukları anlaşılır. Bu öncelikler genetik bilgi ile ilgili politikala
ve kompleks genetik hastalıkların bağlantı çalışmalarını gerçekleştir rı seçip uygulamada yararlı olabilir. İster genotipe dayanan ister gene*
me yetişini arttıracaktır. tik yatkınlık gösteren diğer belirtiler olsun pek çok genetik kusura uy
FİZİK SEL HARİTA Sitogenetik ve kromozom bantlama teknik gulanabilecek benzer işlemleri önceden tahmin edebiliriz. Çok hızlı ar
leri, genetik lokusların oldukça düşük çözünürlükte gözlemlenmesini tan bilgi birikimin şaşırtıcı bir yönü, bizim klinik tahminler yapabilme
sağlamaktadır. Fiziksel haritalar bir lokus veya genin yerini kesin de gücümüzün genellikle genetik ilerlemelerin arkasından gitmesidir. Ör
ğerlerle gösterir. Fiziksel haritalamada standart birim olarak dizisi-eti* neğin; BRCA1 gibi meme kanserine zemin hazırlayan bir gen tanımlan*
ketli bölgeler (sequence-tagged sites: STS) kullanılır. Bunlar, birbiri ile dığı zaman, hastalığı tahmin edecek bir potansiyel olarak olağanüstü bir
örtüşen klonlanmış DNA parçalarının aynen genomda bulunduğu sıra kamusal ilgi yaratır fakat genotip ve fenotip arasındaki ilişkiyi iyice
içinde düzenlenmesi için dizisi-özgün nirengi noktaları olarak hizmet saptamak için daha uzun yıllar klinik araştırma yapmak gerekir.
görür. Genelde YAC veya BAC şeklindeki bu örtüşen klonlar, çoğun Bilgilendirilmiş hasta rızası, araştırmaya katılım, bir kişiyi ve
lukla con tig olarak tanımlanan, bitişik DNA dizilerinin karekterizasyo- ya ailesini etkileyen bir genetik hastalıkla uğraşmakla ilgili olsun
nuna izin verir (Şek. 65-4). STS’ler 200-500 bç uzunluğunda olup bil veya olmasın, genetiğin temel prensipleri hakkında daha fazla bil
gisayar veri tabanlarından elde edilebilir; > 50.000 STS haritalanmış giye çok büyük bir gereksinim vardır. Tıpta genetiğin rolünün çok
bulunmaktadır. Tüm genom örtüşen parçalar halinde klonlandığı za yayılıcı olma özelliği, tüm hekimleri ve diğer sağlık profesyonelle
man insan genomunun yüksek çözünürlüklü haritasının yapılması rini genetik hakkında daha bilgili olmaya, tavsiyede bulunmaya ve
aksine) genetik hastalıkların geçişine uygundur. Gelişim esnasında oo
sit populasyonunun çok erken evrelerde oluşmasından ötürü, oogene-
eğitimli genetik danışmanlarla birlikte danışmanlık hizmeti vermeye zin tamamlanması için yaklaşık 20 hücre bölünmesi gerekir, buna kar
zorunlu kılar (Konu 68). Böylece tarama ve koruma stratejelerinin uy şın puberte çağma ulaşıldığında spermatogeneziste yaklaşık 30 bölün
gulanması çok büyük bir sabır, hekim eğitimi, sağlık giderlerinde de me geçirilir ve ondan sonra da her yıl yaklaşık 20 hücre bölünmesi
ğişiklikler ve hasta haklarını korumak için yasal düzenlemeler gerekti olur. Netice olarak, yeni mutasyonları kazanma olasılığı dişi gametle
recektir. re göre erkek gametlerde çok daha fazladır, bu durumda da anöploidi
oranı artar (Konu 66). Böylece, spermatogoniumlardaki nokta mutas
yonu insidansı baba yaşı ile birlikte artar (örneğin akondrodisplazi,
GENETİK HASTALIKLARIN GEÇİŞİ Marfan sendromu, nöröfibramatoz). Her 10 spermden 1 tanesinin ye
MUTASYÖNLARIN ORİJİNLERİ VE TİPLERİ ni bir zararlı mutasyon taşıdığı tahmin edilmektedir. Otozomal domi
nant ve X ’e bağlı hastalıklar için mutasyon oranı hesaplamış olup bu
Mutasyon fonksiyonel sonuçlarına bakılmaksızın DNA’nın pirimer
oran her kuşakta lokus başına 10-5 kadardır, Çoğu monogenik hasta
nukleotid dizisindeki herhangi bir değişiklik olarak tarif edilir. Bazı
lıkların nispeten nadir olmasından ötürü, yeni mutasyonlar olguların
mutasyonlar zararlı, bazıları daha az zararlı olabilir ve bazılan evrim
önemli bir parçası için geçerlidir. Bu genetik danışmanlık bakımından
sel bir avantaj sunabilir. Mutasyonlar eşey (germ-line) hücrelerinde
önemlidir, çünkü yeni bir mutasyon etkilenen bir bireye geçebilir fakat
(sperm veya oositler) meydana gelebilir; bunlar gelecek kuşaklara ak
bu durum ebeveynlerin hastalığı diğer çocuklarına da geçirme riski al
tarılabilir. Alternatif olarak, mutasyonlar embriyogenez esnasında ve
tında oldukları anlamına gelmez. Gametlerin oluşumunun erken evre
ya somatik dokularda da meydana gelebilir. Gelişim esnasında ortaya
lerinde meydana gelerek gonadal musaizm’e yol açan mutasyonlar is
çıkan mutasyonlar, değişik genetik yapılara sahip hücrelerin oluşturdu
ğu dokularda görülen ve mozayiklik denen özel bir duruma yol açabi tisna teşkil etmektedir.
Eşit Olmayan Krosing-Over Normal olarak, germ hücrelerinde
lir. Eğer germ-line (eşey) hücrelerinde bir mozayiklik varsa, bir mutas
görülen DNA rekombinasyonu, değişen DNA parçalan arasındaki bel
yon bazı bireylere aktarıldığı halde bazılanna geçmez, bu durum bazen
li kavşak noktalannı korumak için dikkate değer derecede bir doğru
kalıtım şeklini tahminde kanşıklıklara yol açar. Yaşamsal önemi olma
luk gösterir (Şek. 65-2). Bununla birlikte, homolog dizilerin yanlış eş
yan bazı somatik mutasyonlar; dokulardaki değişik fenotipik etkileri
leşmesi bir kromozomda gen delesyonu, diğerinde gen duplikasyonu
ile görülebilir (örneğin McCune-Albright sendromundaki pigmentli
olacak şekilde eşit olmayan bir krosing övere neden olur. Örneğin, bü
lezyonlar). Diğer bazı somatik mutasyonlar hücrelere büyüme avanta
yüme hormonu (GH) gen delesyonlannın önemli bir bölümü eşit olma
jı sağlamalarından ötürü neoplazilerle ilişkilidir. Değişik DNAmetilas-
yan krosing-overden ileri gelir (Konu 328). GH geni, bir büyüme hor
yonu gibi epigenetik olaylar da gen ekspresyonunu etkileyebilir. Ge
monu varyant geni, yapısal olarak benzerlik gösteren çeşitli koriyonik
nişleme gösteren (aşağıya bakınız) triplet nukleotid tekrarları hariç,
somatomammotropin genleri ve psödogenleri (oldukça homolog fakat
mutasyonlar genelde kararlıdır (stabildir).
fonksiyonel olarak normal bir genin inaktif akrabaları) içeren büyük
Mutasyonlar yapısal olarak değişkendir- triploidilerde (fazladan
bir gen ailesinin üyesidir. Bu gibi gen aileleri ardışık şekilde düzenlen
bir kromozom takımı) tüm genomu içerebilir, veya kromozom ve gen
miş (tandem) çeşitli homolog DNA dizileri taşıdığından, rekombinas-
lerde çok büyük sayısal veya yapısal değişiklikleri içerebilir (Konu
yon yapmaya ve sonuçta da gen delesyonu ve duplikasyonuna meyilli
66). Büyük delesyonlar, genin bir parçasını veya tamamını etkileyebi
dir. Diğer taraftan eşit olmayan krossing over sonucu olan PM22 geni
lir veya çok sayıda gen içeriyorsa, bitişik gen sendromuna yol açabilir.
nin duplikasyonu, gen dozajt artışına ve tip IA Charcot-Marie-Tooth
Renk körlüğünde görüldüğü gibi, homolog genler arasındaki krosing-
hastalığına sebep olur (Konu 379). Eşit olmayan krossingoverin neden
over eşit olmaz ise bileşik gen mutasyonu ile sonuçlanabilir (Konu 28).
olduğu PMP22 delesyonu, basınç felcine, kalıtsal hassasiyet denen
Tek nukleotidleri ilgilendiren mutasyonlara nokta mutasyonları denir.
belli bir nöropatiye neden olur (Konu 379).
Bir pürin ile diğer bir pürinin (A<-tG) veya bir pirimidin ile diğer bir Glukokortikoid ile iyileştirilebilen aldosteronizm (GRA) normalde
pirimidinin (C<->T) yer değiştirdiği mutasyonlara transisyon, bunun kromozom 8q üzerinde ardışık yer alan aldosteron sentazı kodlayan ge
tersine (bir pürin bir pirimidin ile yer değiştirirse) transversiyon denir. ni (CYPIIB2) ile steroid 1 ljî-hidroksilaz geni (CYPIIBI) arasındaki
Eğer bir DNA dizi değişikliği kodlama bölgesinde olur ve bir amino yeniden düzenlemeden ileri gelir. Bu iki gen %95 identik olup eşit ol
asitin yapısını değiştirirse buna missense (yanlış anlamlı) mutasyon mayan krossing-over ile gen duplikasyonu veya delesyonu yapmaya
denir. Proteinin farklı bölgelerinde amino asit değişimine neden olan yatkındır. Krosing-over ile yeniden düzenlenen genin ürünü, aldosteron
bir missense mutasyon fonksiyonel sonuçlarına bağlı olarak belirgin sentazın kodlama dizisine bitişmiş olan liP-hidroksilazın regülatör
fenotiplerin ortaya çıkmasına yol açabilir. Polimorfizmler en az %1 ’lik bölgesini içerir. Netice olarak, bu bitişik genin ürünü olan enzim, adre
frekansa sahip dizi varyasyonlarıdır. Bunlar çoğunlukla fark edilebilir nal bezin adrenokortikotropik hormona (ACTH)-bağlı zonunda ekspre
bir fenotiple sonuçlanmazlar. Bazılarının mRNA kararlılığını, translas- se olur ve mineralokortikoidlerin aşın salınmasına ve hipertansiyona
yonu veya amino asit dizisini değiştirebilmesine karşın, genetik kodun neden olur (Konu 331).
dejenere oluşundan ötürü çoğunlukla tek baz çifti yerdeğişimleri pro Gen çevrilmesi homolog genetik bilginin karşılıklı olmayan deği
tein kodlayan dizileri genelde değiştirmez. Bu tip sessiz baz yer deği şimi (non-resiprokal krosing-over) anlamina gelir; bu durum çoğu kez
şimleri ve SNP’lere genetik testlerde çok sık rastlanır ve bunlar prote sanıldığından büyük olasılıkla daha yaygındır. İnsan genetiğinde gen
inlerin yapı ve işlevlerini değiştiren gerçek mutasyonlardan ayırt edil çevrimi, bir genin içindeki bir bölümün diğer allel veya lokusdan kop
melidir. Küçük nukleotid delesyonları veya insersiyonlar, kodon oku yalanan homolog bir segmentle nasıl yer değiştirildiğini açıklamak
ma çerçevesinde bir kaymaya neden olur. Çok yaygın olarak, okuma için kullanılır; bu genetik değişiklikler birkaç nukleotidten birkaç bin
çerçevesi değişiklikleri, translasyonun sonlandırma kodonundan önce nukleotide kadar olabilir. Gen çevrilmesi sonucunda, ebeveynlerde ay
bitmesi ile oluşan farklı boylardaki anormal protein parçalan ile sonuç rı diziler halinde olan iki kromozoma ait kısa DNA parçasının idendik
lanır (nonsense=anlamsız mutasyon). İntron dizilerinde veya ekzon hale gelmesi mümkün olur. Bu olayın pratik sonucu, genellikle genin
kavşaklarındaki mutasyonlar, yeni kesim alanlan yaratır veya olanlan fonksiyonunu değiştirecek şekilde akraba genler arasında gerçekleşen
yok edebilir. Mutasyonlar genlerin regülatör bölgelerinde de olabilir, gen çevrilmesi esnasında nukleotid yer değişiminin meydana gelmesi
bunlar gen transkripsiyonunu azaltır. dir. Hastalık durumlarındaki gen çevrilmesinde, bir gen ile akraba bir
Mutasyon Oranları Daha önce değinildiği gibi, mutasyonlar has psödogen arasında genler arası DNA değişimi olur. Örneğin 21-hidrok-
talıklar kadar genetik çeşitliliğin de önemli bir nedenini oluşturur. Ço silaz geni (C Y P 21A) fonksiyonel olmayan bir psödogenin yanında bu
ğu mutasyonların sessiz oluşu ve testin fenotipik sonuçlan göstermek lunur. Konjenital hiperplazili hastalardaki CYP21A geninde görülen
için yetersiz oluşu nedeniyle, insanda mutasyon oranlarını saptamak pek çok nukleotid yerdeğişimi, psödogenlerdeki dizilere karşılık gel
zordur. Mutasyon oranları genlere göre değişir fakat her hücre bölün mektedir ki bu durum da gen çevrilmesinin bir mutagenez mekanizma
mesinde yaklaşık 10-1°/bç oranında meydana geldiği tahmin edilmek sı olduğunu düşündürmektedir. Ayrıca, mitotik gen çevrilmesi, bazı
tedir. Germ-line (eşey hücresi) mutasyonları (somatik mutasyonların hücrelerde kalıtsal bir mutasyonun ’düzeltildiği1’ geriye-çevirme mo-
*•,ıklayacak bir ın c- Tablo 65-4 Lukus Heterojenliği Gösteren Seçilmiş Örnekler
k.od/nta i'Utak önerilmektedir, Kromozom
üıtifgrü ı>td/(muti resesif gene- Fenotip Gen/Lokus yerleşimi Protein
i.ılı^e ıfitılık l'etting epidermoli- Hipertrofik kardiyomyopati
zts milim# hastalan, ileride kli CMH1 MYH7 14ql2 Miyozin P ağır zinciri
nik olarak etkilenmemiş bölgele- CMH2 TNNT2 lq 2 Troponin-T2
fttı oluşmasına yol açan mutas- CMH3 TPM1 15q22.I Tropomyozin a
VDtıtt nifatttış iki COL17A1 alle- CMH4 MYBPC3 l lp ll q Myozine bağlanan C proteini
Triplet Length
X-kromozomal spinobulbar muskular atrofi (SBM A) Xq 1İ -q 12 CAG 11-34 40-62 XR 'Androjen resepıörü
Frajil X-sendfomu (FRAXA) Xq27.3 CGG 6-50 200-300 XR FMR-1 proıeini
Frajile X-sendromu (FRAXE) Xq28 GCC 6-25 >200 XR FMR-2 proteini . ■
Distrofı myotonika (DM) 19q 13.2-q 13.3 CTG 5-30 200-1000 AD, değişken Myoıonin proıein.
penetrans kinaz
Humingıon hastalığı (HD) 4pl6.3 CAG 11-34 37-121 AD Hunüngtin
Spinosrebellar ataksi lip 1 (SCA1) 6p2 1.3-2 1.2 CAG 19-36 39-83 AD Ataksin .1
Spinosrebellar ataksi ıip 2 (SCA2) 12q24.1 CAG 15-31 34-400 AD Alaksin.2
Spinosrebellar ataksi
ıip 3 (SCA3); Machado Joseph hastalığı (MD) 14q21 CAG 13-36 55-86 AD SC3/MJD1
Spinocerebellar ataksi lip6 (SCA 6, CACNA1A) 19pl 3.1-13.2 CAG 4-16 20-33 AD Alfa İA voltaja-bağlı
kalsiyum kanalı
Spinoserebellar ataksi ıip 7 (SCA7) 3p21.1-pl2 CAG 4-19 37->300 AD Ataksin 7
Spinocerebellar ataksi ıip 8 (SCA 8) 13q21 CTG 16-34 100-250 AD ?
Spinoserebellar ataksi ıip 12 (SCA12) 5q31 CAG 6-26 66-78 AD Proıein phosfataz 2A
Demorubral pallidoluysiane atrofi (DRPLA) 12p CAG 7-23 49-75 AD Atrofın
Friedereich aıaksi (FRDA İ) 9 q 13-21 GAA 7-22 200-900 AR Fraıaksin
NOTE: AD, otozomal dominant; AR, otozomal resesif; XR, X-e bağlı resesif.
t e r o je n liğ i denir (Tablo 65-4). Bir gen ürünü
karşılıklı etkileşim içinde olan bir komplek
sin farklı bir alt birimini oluşturduğu zaman
ve farklı genler aynı genetik olaylar dizisine
veya aynı fizyolojik yola katıldığı zaman bu
durum görülür. Örneğin, osteogenezis imper-
fekta farklı kromozomlar üzerinde yer alan
iki farklı prokollajen genindeki (C O L1A 1 ve
ya C O L IA 2 ) mutasyonlardan ileri gelebilir
(Konu 351). Bu genlerde inaktivasyona ne
den olan mutasyonlann etkileri benzerdir,
çünkü protein ürünleri sarmal kollajen iplik
lerinin farklı alt birimlerini oluşturur. Benzer
şekilde müsküler distrofî sendromU çeşitli
genlerdeki mutasyonlardan ileri gelebilir, ni
ŞEKİL 65-7 Allelik heterojenliğe örnek olarak (3-talesemiye neden olan nokta mutasyonları, tekim bu hastalık X -e bağlı (Duchenne ve
b-gbbin geni globln gen ailesi içine yerleşmiştir. Nokta mutasyonları promoterde, CÂP böl B ecker), otozomal dominant (limb-girdle
gesinde, translasyonu yapılmayan 5' ucunda, başlangıç kodonunda, üç ekzonun herbirinde, müsküler distrofî tip 1) veya otozomal resesif
intronlarda veya poliadenilasyon sinyalinde yer alabilir. Çoğu mutasyonlar yanlış* anlamlı (limb-girdle müsküler distrofî tip 2) olarak
(missense) veya anlamsız (non-sense) şeklinde olurken diğerleri kusurlu RNA kesimine ne
ortaya çıkar (Konu 383). Distrofini kodlayan,
den olur. Talesemiye neden olan b-globin geni delesyon mutasyonlan ve globin gen lokusun-
X -e bağlı DMD geninde olan mutasyonlar
daki daha büyük delesyonlara ait mutasyonlar burada gösterilmemiştir. ▼,Promoter mutas-
müsküler distrofinin en sık görülen sebebidir.
yonları; *, CAP alanı; * 5 ' U TR ;[7]. başlangıç kodonu; ♦, kusurlu RNA oluşumu; ♦, missen
se ve nonsense mutasyonlar; g ] , poli A sinyali. Bu özellik genin büyük boyutlu olduğunu
göstermesi yanında, sadece bir X kromozomu
olan bir grup alleli ifade eder. Haplotipler, aileler içinde genomik olan hemizigot erkeklerde fenotipin hemen ortaya çıkmasını da
segmentlerin geçişini izlemeye ve alleller arasında krosover olursa açıklar. Distrofîn, kaslarda zara bağlı hücre iskeleti yapısı ilave
genetik rekombinasyonun öldüğünü gösteren delilleri bulmaya ya proteinlerin oluşturduğu büyük bir grubu ile ilişkilidir. Bu protein
rar (Şek. 65-3). Bir örnek olarak kromozom 6p’de yer alan doku kompleksinin farklı bileşenlerindeki mutasyonlar da müsküler dist-
uyuşmazlığı antijeninin (HLA) çeşitli allelleri, çeşitli hastalık du rofi sendromlanna neden olabilir, Bu hastalıkların bazılarının feno
rumları ile ilişkili haplotipler oluşturmak için kullanılır. Örneğin tipik özellikleri belirgin olmasına karşın, farklı genlerdeki mutas
21-hidroksilaz eksildiği, kompleman eksikliği ve hemokromatozi- yonizm neden olduğu fenotipik spektnım örtüşerek allelik olma
sin herbiri özgün bir HLA haplotipi ile ilişkilidir. Şimdi bu genle yan heterojenliğe yol açar. Distrofındeki mutasyonlann allelik he
rin hepsinin HLA lokusu civarında yer aldığı bilinmektedir. Bu da terojenliğe sebeb olduğu da, dikkate alınmalıdır. Örneğin, DMD ge-
HLA ilişkilerinin neden hastalık genlerinin yerinin belirlenmesi ve nindeki mutasyonlar, protein kusurunun şiddetine bağlı olarak ya
klonlanmasından daha önce tanımlandığım açıklamaktadır. Diğer Duchenne ya da daha az şiddetli Becker müsküler distrofisine se-
durumlarda, ankilozan spondilit (H M A -B27) veya tipi diabetes bepolur.
mellitus (HLA-DR4) gibi hastalıklarla özgün HLA ilişkileri, bu Allelik olmayan mutasyonlann tanınması çeşitli nedenler yü
otoimmun hastalıklara hassasiyette özgün HLA alleli varyantları zünden önemlidir: (1) bağlantı çalışm alım da, benzer fenotipe fa
nın rolünü yansıtır, kat farklı hastalıklara sahip hastaların çalışmaya dahil edilmesi ile
Alleik Heterojenlik Aym gen lokusundaki farklı mutasyonla- hastalık lokusunu belirleme gücü azalır; (2) aday genlerin her birin
nn identik veya benzer fenotıpler oluşturmasına a l l e l i k h e t e r o je n lik de olabilecek çeşitli mutasyon olasılıklarının dikkate alınması ge
denir. Örneğin fl-globin lokusundaki pek çok mutasyon /3-taİesemi- rektiğinden genetik test daha karmaşık hale gelir; ve (3) moleküler
ye neden olur (Şek. 65-7). Aslında, allelik heterojenlik çok çeşitli fizyolojiye özel ilgi duyulması halinde gen veya proteinlerin nasıl
mutasyonlarih proteinlerin yapı ve fonksiyonunu değiştirebildiği etkileştikleri hakkında yeni bilgi elde edilir.
gerçeğini yansıtmaktadır. Bu sebepten dolayı genlerde inaktivasyo- Genetik olmayan koşulların genetik bir hastalığı taklit etmesi
na neden olan mutasyonlann haritaları çoğunlukla yakın bir dağı durumuna/e/ıokopı denir. Örneğin, toksin-veya ilaç ile uyarılan nö
lım gösterir. Bunun istisnaları şunlardır: (1) kurucu etkisi, burada rolojik sendromlann özellikleri Huntington hastalığında görülen
tek bir bireyde izlenebilen ve üreme kapasitesini etkilemeyen belli özelliklere benzeyebilir ve demansın vasküler nedenleri Alzheimer
bir mutasyon vardır, (2) mutasyonlar için ’’sıcak bölgeler1’ DNA di demansının ailesel formları ile ortak fenotipik özellikleri paylaşır
zisinin yapısı tekrarlayan mutasyonlara yatkınlık gösterir; ve (3) (Konu 362). Tiroidi uyarıcı hormon reseptörünü (TSH-R) aktive
mutasyonlann protein fonksiyonu için özellikle kritik olan belirli edici mutasyonlarla doğan çocuklar, maternal otoantikorların fötü-
bölgelere lokalize olması. Allelik heterojenlik genetik testler için se geçmesinden ileri gelen neonatal Graves hastalığında görülenle
özel bir problem yaratır çünkü her hastada farklılık gösterdiğinden re benzer guatr ve tirotoksikozis gösterir (Konu 330). Allelik olma
mutasyonlar için genetik lokuslann tümünü incelemek gerekiri yan heterojenlikle olduğu gibi, fenokopilerin varlığı bağlantı ana
Fenotipik Heterojenlik Allelik mutasyonlarla birden fazla fe- lizleri ve genetik testleri şaşırtma potansiyeline sahiptir. Hasta hi
notip oluştuğu zaman (örneğin aynı gende farklı mutasyonlar) f e kayesi ve fenotipteki küçük farklılıklar, çoğu kez bu hastalıkları
n o tip ik h e te r o je n ite ortaya çıkar. Örneğin M iy ozin VIIIA geninde benzer genetik olgulardan ayırmak için ip uçlan sağlayabilir.
ki mutasyonlar klinik olarak belirgin dört hastalık ortaya çıkarır : Değişken Ekspresivite (Etkinlik Derecesi) ve Eksik Penet
(1) otozomal resesif sağırlık (DFNB2), (2) otozomal dominant non- rans (Etkinlik) Aynı genetik mutasyonun d e ğ iş k e n e k s p r e s iv ite
sendromik sağırlık (DFNA11), (3) Usher İB sendromu [kongenital denen olayı göz önüne seren bir fenotipik spektruma neden olma-
sağırlık, retinitis pigmentoza (Levha IV -14)], ve (4) Usher sendro- lan az görülür birşey değildir. Bu durum kompleks bir hastalığın
munun atipik bir varyantı. Benzer şekilde, FG FR2 genindeki iden (öm.MEN) farklı görünümleri, hastalığın şiddeti (Örn. Orak hücre
tik mutasyonlar da çok belirgin fenotiplerle sonuçlanabilir: Cro- si anemisi) veya hastalığın başlama yaşı (Örn. Alzheimer demansı)
uzon sendromu (kraniofasiyal sinostozis) veya Pfeiffer sendromu olabilir. MEN-1 bu özelliklerin birkaçını gösterir. Bu otozomal do
(akrosefalopolisindaktili). minant hastalığa sahip olan aileler paratiroid bezi, endokrin pank
Lokus veya Allelik olmayan Heterojenlik ve Fenokopiler. reas ve hipofız bezi tümörü geliştirirler (Konu 339). Bununla bir
Farklı gen lokuslanndaki mutasyonlardan ileri gelen benzer hasta likte, farklı bezlerdeki tümörlerin şekli, tümörlerin geliştiği yaş ve
lık tipinin ortaya çıkması durumuna a l l e l i k o lm a y a n v e y a lo k u s he- üretilen hormon tipleri etkilenen bireyler, hatta belli bir ailedeki bi-
ıcyler arasında değişkenlik gösterir. Bu örnekte, fenotipik çeşitlilik 65 İnsan Gençliğinin ilkeleri 389
kısmen MENİ gen mutasyonlannın etkilerine maruz kalan çok çe
şitli hücre tiplerinin olması yanında MENİ geninin sağlam kopye- bağlı tanı konulabilir çünkü adrenal androjen düzeyinin artışı cin
sinde de ikinci bir mutasyonun gerekli olması yüzünden ortaya çı siyet farklılaşmasını veya daha sonra çocukluktaki erken puberte
kar. Değişken ekpresivite kısmen de diğer genlerin veya genetik gelişimini etkilemez. Muhtemelen diyetle alınan demir miktarın
altyapının özel bir mutasyon üzerindeki etkilerini yansıtır. Hatta daki farklılıklar dişilerdeki hamilelik ve mensturasyonla ilgili ka
genetik yapısı tamamen aynı olan identik ikizlerde bile nadiren ge yıplar yüzünden hemokromatozis, erkeklerde dişilerden daha çok
netik bir hastalığa ait değişken gen etkinlikleri görülebilir. görülür (Konu 345).
Çevre ile olan etkileşimler de hastalığın seyrini etkileyebilir. G E N E T İK B A Ğ LA N TI (L IN K A G E ) Genlerin kromozom
Örneğin, hemokromatozisin belirtileri ve şiddeti demir alınımı ile boyunca birbirleri ile fiziksel bağlantısına veya ilişkisine g e n e tik
(Konu 345) ve fenilketonurinin seyri diyette bulunan fenilalanin ile b a ğ la n tı denir. Genetik bağlantı kavramını anlamak için iki ana il
etkilenir (Konu 352). Hiperlipidemiler ve porfırya gibi diğer meta- keyi bilmek gerekir; (1) kromozom üzerinde iki gen birbirine çok
bolik hastalıklar da bu kategoriye girer. Böylece çevresel ve gene yakın olduğu zaman, bir rekombinasyon olayı ile ayrılmazlarsa ge
tik etkiler dahil pek çok mekanizma değişken ekspresiviteye yol nellikle beraber geçiş gösterir (Şek. 65-3); ve (2) iki bağlı gen ara
açar. Mutasyon bilinse bile hastalığın seyrini tahmin etmek her za sındaki krosover veya rekombinasyon olasılığı, aralarındaki mesa
man mümkün olmadığı için, genetik danışmada bu değişkenliği bil fe ile ters orantılıdır. Böylece, bir kromozom üzerinde birbirinden
mek çok önemlidir, : uzak mesafelerde bulunan genler arasında krosover meydana gel
P e n e tr a n s belli bir genotipin fenotipte kendisini gösterme ola me olasılığı, birbirine yakın olanlara göre, çok daha fazladır. Bağ
sılığıdır; bu tam veya eksik olabilir. Örneğin, hipertrofik obstraktif lantı, genetik danışmada hastalık geninin geçiş oranını tahmin et
kardiyomiyopati (HOCM) miyosin b ağır zincir genindeki mutas- mede kullanılır.
yonların sebeb olduğu ve klinik özellikleri sadece bu mutasyonlan Bağlantı çalışmaları için polimorfizmler esastır çünkü bağlan
taşıyan hasta gnıbunda görülen otozomal dominant bir hastalıktır tılar polimorfik bir bireydeki maternal ve paternal kromozomları
(Konu 238). Hastalık bulgusu olmayan fakat bu mutasyonlan taşı ayrıt etmeye yarar. Ortalama olarak, her 1000 nukleotidten bir ta
yan hastalar Hastalığı sonraki nesile halen aktarabilirler. Bu durum nesi kişiden kişiye değişir. Bu varyasyon derecesi (% 99.9) çok kü
da hastalığın n o n p e n e tra n t (etk isiz ) veya e k s i k p e n e t r a n t (a z etk ili) çük görülmesine karşın akraba olmayan iki birey arasında > 3 mil
olduğundan söz edilir. Bü sınıflandırma bir dereceye kadar tanıda yon dizi farkı var demektir. Bu dizi varyasyonunun genellikle fonk
kullanılan kriterlere ve tekniklere bağlıdır. Yaşamın geç evrelerin siyonel bir sonucu yoktur ve genetik özelliklerde görülen varyas
de görülen Huntington hastalığı Veya ailesel amiyotrofik lateral yonların temelini oluşturur. Bu dizi varyasyonlarının çoğunun SNP
sklerozis gibi hastalıklar içitı penetransıri derecesi klinik değerlen
olmasına karşın, diğer varyantlar VNTR ve kısa ardışık tekrarlar
dirmenin yapıldığı yaşla etkilenir. Genetik iz sürme (imprinting) de
(STR) içerir. VNTR ve STR varyantlarında bir dizinin tekrarlama
hastalığın penetransını değiştirebilir (aşağıya bakınız). Örneğin,
sayısı populasyonda büyük değişiklik gösterir. Sonuç olarak, iki
Albright kalıtsal osteodistrofi hastalarında, Gsa alt ünitesinde
homolog kromozom üzeıjnd| dizilerin değişiklik gösterme olasılı
CGN AS1 geni) görülen mutasyonlar klinik olarak sadece mutasyo-
ğı yüksektir (çoğunlukta > % 70-90). P o lim o r fik m ik r o s a te llit m a r -
ııu annesinden alan kişilerde eksprese olur (Konu 343).
k ır la r da denen STR’ler, iki, üç ve dörtlü nukleotid tekrarlan olup
Cinsiyetten- Etkilenen Fenotipler Bazı mutasyonlar erkek ve
tekrar dizilerinin iki ucuna özgü primerler ve PCR kullanarak
dişileri farklı şekilde etkiler. Bazı durumlarda bunun nedeni genle
uzunluğu ölçülebilir (Şek. 6 5-8), Polimorfik varyasyon analizi için
rin X veya Y kromozomları üzerinde bulunmasıdır ( X ’e bağlı has-
kullanılan diğer bazı yöntemler de vardır. Tarihsel olarak, R F L P ’ler
lalıklar ve Y-ye bağlı hastalıklar). Sonuç olarak, mutasyona uğra
restriksiyon enzimlerinin tanıma dizilerindeki değişikliklere neden
mış X ’e bağlı genlerin fenotipi erkeklerde tam olarak fakat X-inak-
olan dizi varyasyonlannı saptamak için kullanılır; Bîr1 yöntem
tivasyonunun derecesine ve genin fonksiyonuna bağlı olarak hete-
STR’lerin kullanımı ile büyük çapta yer değiştirmiştir; DNA çiple-
rozigot kadınlarda değişken şekilde ortaya çıkacaktır, Örneğin,
ri kullanarak yapılan SNP analizleri, genetik varyasyon ve bağlan
Faktör VIII eksikliği (hemofili A) taşıyıcısı olan çoğu heterogizot
tının hızlı analizi için ümit vericidir. ; ^
dişiler, kanm pıhtılaşmasındaki kusuru önlemek için yeterli olacak
Hastalıkla birlikte geçen kromozom lokusunu belirlemek için,
kadar faktör VIII ürettiklerinden asemptpmatiktirler (Konu 117).
bir veya daha fazla pedigriden alınan DNA, örneklerinin genotip ve
Diğer taraftan a-galaktüsidaz A eksikliğine neden olan X -e bağlı li
haplotiplerini belirlemek gerekir. Ondan sonra belli bir markır alle-
pid depolama kusuru (Fabry hastalığı) bakımından heterozigotolan
bazı dişiler, hastalığın diğer belirtileri yanında ağrılı nöropatinin linin hastalıkla birlikte geçip geçmediğine karar verilir. Hastalık
hafif belirtilerini de gösterir (Konu 349). Sadece erkeklerin Y kro genine yakın olan markırlann rekombinasyona girme olasılığı daha
mozomuna sahip olması nedeni ile SRY (bu gen erkekteh-dişiye azdır ve bu yüzden bağlantı skoru daha yüksek olur. Bağlantı, has
cinsiyet değişimine neden olur) veya DAZ (bü geri spermatogeiıez talıkla markır lokusunu ayn olmaktan ziyade bağlı olma olasılığı
anormalliklerine hederi olur) gibi genlerdeki mutasyonlar erkekle oranı olan lod (olasılık oranının logaritması) skor ile ifade edilir.
re özgüdür (Konu 338). T Genelde + 3 (1 0 0 0 :l)’lik lod skorların bağlantıyı desteklediği, buna
Diğer hastalıklar, gen ürünlerinin erkek ve dişide farklı fonksi karşın -2 ’lik bir skorun ise bağlantının yokluğu ile uyumlu olduğu
yonu olması nedeniyle cinsiyetle-sınırlı olarak eksprese olur. Lute- kabul edilir.
inizasyon hormon reseptör genindeki mutasyonlar, erkeklerde do Bağlantı analizi kullanımının bir örneği Şek.65-8’de gösteril
minant olarak erkeklikle - sınırlı erken puberteye sebep olur (Konu miştir. Bu olguda, otozomal dominant MEN-1 hastalık geninin kro
335). Reseptörlerin harekete geçirilmesi testislerde testesteron üre mozom llq l3 yerleşimli olduğu bilinrilektedir. Pozisyönel klonlâ-
timini arttırırken olgunlaşmamış yumurtalıklarda fonksiyonel ola nia ile M E N İ geni tanımlanmış ve fonksiyonu çok az anlaşılan me
rak sessiz kaldığından, fenotip erkeklere özgü olur. Folikülü-uyan- nin proteinini kodlandığı gösterilmiştir. Bununla birlikte, hastalığın
cı hormon (FSH) reseptörlerindeki homozigot inaktivasyon mutas geçişi meninin tümör-süpresör gen gibi hareket ettiğine işaret et
yonlan, dişilerde primer ovaryum gelişim kusuruna neden olur, mektedir. Etkilenen bireyler; belli tümör tiplerine (paratiroid, hipo-
çünkü foliküller FSH eksikliğinde gelişmez. Bunun aksine, erkek fiz, pankreas adacıkları) onları yatkın hale getiren M E N İ geninin
lerde daha az belirgin bir fenotip ortaya çıkar, çünkü testesteron mutant bir formunu kalıtlar (Konu 339). Tümör geliştiren dokular
üretimi devam eder (cinsel olgunluğa izin verir) vç spermatogenez da M E N İ geninin normal kopyasında da ’’ikinci bir vurgun” mey
sadece birazcık zayıflar (Konu 335). Çoğu kez 21-hidroksilaz ek dana gelir. Bu somatik mutasyon bir nokta mutasyonu, mikrodeles-
sikliği ile ortaya çıkan doğumsal adrenal hiperplazide, kortizol üre yon veya kromozom parça kaybı (heterozigosite kaybı, LOH, ola
timi azalır ve adrenal bezin ACTH uyansı androjenik öncü madde rak saptanmış) olabilir. Belli bir ailede, MENİ genindeki özel mu
lerin üretiminin artışına yol açar (Konu 331). Dişilerde, androjen tasyonlan bilmeye gerek olmadan MEN 1 gen lokusu bağlantısı
seviyesinin artışı, doğum esnasmda tanınabilen şüpheli genitalia tahmin edilebilir. MENİ genine yakın polimorfik STR’leri kullana
gelişimine sebep olur. Erkeklerde, doğumdaki adrenal yetersizliğe rak farklı MENİ allellerinin geçişi tayin edilebilir ve hangi allelin
yonlardan ileri gelir. Kromozom sayısında
ki sapmalar düşüklerin, gelişim bozukluk
ları ve malformasyonların başlıca sebeple
ridir. —>K r o m o z o m sa y ı ve y a p ı b o z u k lu k
la r ı i le ilg ili ta r tış m a iç in K o n u 66'y a b a
kın ız.
Bitişik Gen Sendromları Büyük de-
lesyon veya duplikasyonlar genin bir kıs
mını veya tüm geni etkileyebilir veya bir
kaç çeşit gen katılırsa b itiş ik g e n sen d rom u -
n a neden olur. Kromozom delesyon ve dup-
likasyonlan ile ilişkili sendromlar katılan
gen lokusunun sayısına bağlı geniş bir
spektruma sahiptir. Örneğin, en yaygın
duplikasyon hastalıklarından birisi olan cri-
du-chat (kedi-miyavlaması) sendromu, 5.
kromozomun 5 p l5 .2 bölgesindeki çok kü
çük delesyonlardan, kromozomun tüm kısa
kolunun kaybına kadar değişen delesyon-
larla ilişkilidir. Değişken boyutta delesyön-
lan içermesi nedeniyle fenotip, şiddetli zi
hinsel gerilik ve mikrosefaliden, mental ve
morfolojik anormallikleri olmayan kedi mi
yavlamasına kadar değişen bir spektrumu
içine alır.
Bitişik gen sendromları, yeni hastalık-
nedeni genlerin yerini belirlemek için kul
lanılmaktadır. Farklı hastalarda görülen de
ğişken boyuttaki gen delesyolan nedeniyle,
fenotiplerle delesyonların kırılma noktala
rının sistematik olarak karşılaştırılması,
kritik genomik bölgedeki söz konusu gen
lerin pozisyonlarının haritalanmasına ola
nak sağlar.
M O N O G EN İK M E N D E L İY E N DÜ
Z E N S İZ L İK L E R Orijinal olarak Gregor
Mendel’in klasik çalışmasında ileri sürülen
ŞEKİL 65-8 Multipl endokrin neoplazi tip 1’de CAG tekrarı uzunluğu ve bağlantı analizi. Üst-
panel. Polimorfik mikrosatellit markırlar kullanarak farklı allellerin saptanması. Örnek bir genetik geçiş ilkelerine uygun olduğu için
CAG trinukleotid tekrarına aittir. Polimorfik bölgeyi kuşatan pirimerlerle yapılan PCR, CAG monogenik insan hastalıklarına genellikle
tekrar sayısına bağlı olarak değişik uzunlukta ürünler verir. Ebeveynlerdeki allellerin karak- M en d e ly e n h a s t a lık la r denir. Belli bir feno-
terizasyonu yapıldıktan sonra, paternal ve maternal allellerin geçişi belirlenebilir. Aşağı pa tipik özellik veya hastalığın kalıtım modeli
nel. Multipl endokrin neoplazi tip 1 hastalığı olan bir ailede mikrosatellit markırlar kullanarak pedigri analizi ile belirlenir. Ailedeki etkile
yapılan genotip analizi. İki mikrosatellit markır, A ve B, kromozom 11 q13 üzerindeki M E N f nen ve etkilenmeyen tüm bireyler standart
genine yakın mesafede yer alır. Her bir birey için A ve B allelleri belirlenmiştir. Bu analize da semboller kullanarak pedigride gösterilir
yanarak genotip A3, B4’ün hastalıkla bağlantılı olduğu görülür çünkü bu etkilenmiş olan İki
(Şek.65-9 ve 10). Bir dominant (A ) ve bir
bireyde 1-1 ve 11-1, görüldüğü halde diğer kardeşlerde (siblerde) görülmemektedir. Etkilenen
resesif (a) allel üç çeşit Mendel kalıtım mo
bu ailede, hastalık alleli A3,B4 ile bağlantılı olduğundan 111-1 bireyinin mutasyona uğramış
MEN1 geninin taşıyıcısı olması gerekir, llf-5 bireyi de A3,B4 genotipini taşımasına karşın, kız deli sergiler: otozomal dominant, otozomal
çocuğu bu alleli, bu orijinal aileden olmayan, hastalıktan etkilenmemiş bir babadan almıştır. resesif ve X-kromozomal. İnsandaki mono-
A3,B4 genotipi genel populasyonda değil fakat sadece etkilenen ailede MEN-1 ile ilişki için genetik düzensizliklerin % 65’i otozomal
dedir. Böylece, ill-5 bireyi hastalığı geliştirme riski altında değildir. dominant, % 25’i otozomal resesif ve % 5’i
X -e bağlıdır (Tablo 65-5). Bu düzensizliklerin çoğu için genetik
test mevcuttur ve genetik test, klinik genetikte gittikçe artan bir rol
MEN-1 riski ile ilişkili olduğunu belirlemek için hastalığın gelişi
oynar.
mi ile ailede tahmin edilen bağlantı şekli karşılaştırılabilir. Gösteri
Otozomal Dominant H astalıklar Tek bir allelin, hastalığın
len pedigride birinci nesilde etkilenmiş olan büyükbaba 11. kromo
ortaya çıkması için yeterli olması nedeni ile otozomal dominant
zomun birinde mutant gen ile allel 3 ve 4 ’ü, diğer kromozomunda
hastalıklar özel bir ilgiye sahiptir. Gen fonksiyonu kaybından ötü
allel 2 ve 2 ’yi taşır. Burada 3/4 genotipinin MENİ lokusu ile bağ
rü hastalığın patogenezinin oldukça açık olduğu resesif hastalıkla
lantısına uyumlu olarak, onun ikinci nesildeki oğlu etkilenmiş, bu
rın aksine, dominant hastalıklarda çok çeşitli hastalık mekanizma
na karşm kızı (babasından 2/2 genotipini aldığından) etkilenme ları bulunur ve bunların çoğu da olaya kanşan genetik yolların
miştir. Üçüncü nesilde, 2/2 genotipinin geçişi, 3/4 alleli ile MENİ fonksiyonlarına özgüdür.
geni arasında hiç bir rekombinasyonun olmadığı varsayımı ile Otozomal dominant hastalıklarda, birbirini takip eden nesiller
M EN -1 ’in gelişme riskine işaret eder. Ailede MEN 1 genine ait öz deki bireyler hastalıktan etkilenir; etkilenmeyen bireylerin neslinde
gün bir mutasyon saptandığı zaman, mutasyonun kendi geçişini ta ise hastalık görülmez. Kusurlu gen 22 otozomun birisinde yer aldı
kip ederek rekombinasyonla ortaya çıkan belirsizliği ortadan kal ğı için erkek ve dişiler eşit sıklıkta hastalığa maruz kalır (Şek. 65-
dırmak mümkündür. 1 M ). Otozomal dominant mutasyonlar, belli bir lokustaki iki allel-
K RO M O ZO M D Ü Z E N S İZ L İK L E R İ Kromozom veya sito- den birisini değiştirir. Alleller mayozda tesadüfi dağıldıklarından
genetik düzensizlikleri kromozomlardaki sayısal ve yapısal aberas bir neslin bundan etkilenme oranı % 50’dir. Eşey hücre hattında ye-
İnsan üeneüğip'n Niceleri 391
Dişi Bilinmeyen Bir otozomal resesif hastalıkta, herhangi bir cinse ait etkilen
cinsiyet miş bir birey, tek bir gen kusuru için homozigot veya bileşik hete-
1 rozigottur. Birkaç istisnası ile otozamal resesif hastalıklar nadir gö
,ld - M § ■ rülür ve çoğunlukla parental akraba evliliği durumunda ortaya çı
ölmüş Prenatal Spottan kar. Küsurlu genin heterozigot taşıyıcıları genelde klinik olarak
i'iNük Ölüm düşük normal olmalarına karşın, çok hassas testlerle veya belli çevresel
etkilerle ortaya çıkan fenotipte küçük farklılıklar gösterebilir. Örne
.1 ğin orak hücresi anemisinde heteroziğotlar normal olarak asempto-
:twtenmiş Etkilenmiş Proband matiktir. Bununla birlikte, dehidratasyon veya düşük oksijen basın
t»kek dişi cı olması halinde heterozigotlarda da orak hücresi krizleri ölür (Ko
.% nu 106).
i M .c v
M ' J V *} Çoğu durumlarda, etkilenmiş bir birey heterozigot ebeveynle
îiitoıeagot Heterozigot X-e bağlı rin çocuğudur. Bu durumda çocukların % 25 normal genotipe sahip
»ıkaK dişi özelliğin dişi olma, % 50 heterozigot olma, % 25 oranında da resesif alleller bakı
taşıyıcısı mından homozigot genotipe sahip olma şansı vardır (Şek. 65 1IB).
□ — o Etkilenmemiş bir heterozigot, etkilenmiş bir homozigot ebeveyn
C H - O .
olması durumunda her çocuk için hâsta olma olasılığı % 50’ye çı
Evlilik Aile-içi kar. Bu durumda, pedigri analizi otozomal dominant modeli taklit
evlilik
eder (p s a d o d o m in a n s i). Otozomal dominant hastalıklara aksine,
tf resesif aliellerdeki mutasyonlaf nadiren kendini gösterir, bunlar da
genellikle asemptomatik taşıyıcılığa neden olurlar.
V /% ■ ■ ■
X -e Bağlı H astalıklar Erkeklerin bir X kromozomu vardır;
Monozigotik ikizler Dizigptik ikizler bunun neticesi olarak bir kız çocuğu babasından daima onun X kro?
mozomUnu alır, ilaveten bir tane de annesinin iki X kromozomun!?
ŞEKİL 65-9 Pedigri analizinde kullanılan semboller, dan birisini alır. Oğlan çocuğu babasından Y kromozomunu ye an;
neden bir tane X kromozomu aim Böylece (1) babadan-oğula X-e
ııi bir mutasyon olmaksızın etkilenmiş bir ebeveyn vardır. Normal bağlı geçişin olmayışı (2) etkilenmiş bif babanın tüm kızlarının
genotipli çouklar hastalığı geçirmez. Genin etkinliği (penetrans) ve mutant allelin taşıyıcısı olmaları, X -e bağlı kalıtımın karakteristik
etkinlik derecesindeki (ekspresjvite) farklılıklara uygun olarak (yu-, leridir (Şek. 65-11-C ). Mutant bir X-kromozomu genine bağlı ola
karıya bakınız) otozomal hastalıkların klinik belirtileri çok değiş rak hastalık geliştirme riski cinsiyete göre değişir. Erkeklerin sade?
ken olabilir. Bu değişkenlikten dolayı bazen kalıtım şeklini belirle ce bir X kromozomu olmasıı yüzünden, erkekler mutant allel için
mek çok zor olun hemizigottur; böylece, mutasyonun resesif veya dominant olduğu-
Bununla birlikte, bazı bireylerin mutant geni etkilenmemiş bir
ebeveynden aldığına dikkat edilmelidir. De nova üreme hücre hüc
resi hattı mutasyonları daha çok gametogenezdeki hücre bölünmem
lerinin geç dönemlerinde ortaya çıkar ki bu durum da neden ikizle-*
rin nadiren etkilendiklerini açıklamaktadır. Daha önce belirtildiği
gibi, yeni üreme hücresi hattı mutasyonları daha çok ileri yaştaki
babalarda görülür. Örneğin, Marfan sendromunâ neden olan yeni
üreme hücresi hattı mutasyonlarırta sahip babaiann ortalama yaşı
37 iken, bu hastalığı kalıtım yolu ile geçiren babaiann ortalama ya
şı 3 0 ’dur. -
Otozomal Resesif H astalık lar Otozomal resesif hastalıkların
klinik etkinliği, otozomal dominant hastalıklarınkine göre daha çok
birbirine benzerlik gösterir. Çoğu mutant alleller tam veya kısmi
fonksiyon kaybına nedeti olur. Bunlar genelde metabolik yollarda
ki enzimleri, reseptörleri ve sinyal yollarındaki proteinleri içeriri
Çoğu resesif hastalıkların nadir görülmelerine karşın, orak hücre
anemisi, Kistik fibrozis ve talasemi gibi otozomal resesif hastalık
ların nispeten yüksek frekansı, heterozigotluğun selektif biyolojik
avantajı ile kısmen açıklanabilir (aşağıya bakınız).
-3 - :§ -r # ; İT
Aa aa Aa Aa AA aa
> # > ¥ 1 1
Aa aa AA Aa Aa aa Aa Aa
25:50:25 100
ŞEKİL 65-10 Allellerin ayrışımı (dağılımı). Bir dominant (A) bir rese
sif (a) alleli olan ebeveynlerin dölünde genotiplerin dağılımı. Ebe
veynlerdeki allellerin çocuklarına dağılımı ebeveynlerdeki mevcut
kombinasyona bağlıdır.
392 İH Ocnowk /c iftsınhk man sendromudur (Konu 66). Prader-Willi sendromu azalmış fetal
aktivite, obesite, hipotoni, zihinsel gerilik, kısa boyluluk ve hipogo-
na bakmaksızın erkelerin mutant fenotipi göstermesi daha yüksek nodotropik hipogonadizm ile kakarterizedir. Prader-Willi sendro-
bir olasılıktır. Bir dişi, dominant veya resesif mutant allel için hem munda delesyonlar sadece paternal 15. kromozomda meydana ge-
heterozigot hem homozigot olabilir. Bundan ötürü X -e b a ğ lı d o m i ler. Bunun aksine, Angelman sendromlu hastalar, zihinsel gerilik,
n an t veya X -e b a ğ lı r e s e s i f terimleri sadece kadınlardaki mutant tutulumlar, ataksiler ve hipotoni ile karakterize olup 15. kromozo
fenotip etkinliği için geçerlidir. Buna ilaveten, X-kromozomal gen mun aynı bölgesinde delasyonlar görülür; bununla birlikte bu deles
lerin etkinliği X-kromozomu inaktivasyonu ile değişir. yonlar maternal 15. kromozom üzerinde yer alır. Bu iki sendrom
Y ’ye Bağlı H astalıklar Y kromozomu üzerinde sadece birkaç u n ip aren ta l d iz o m id e n de ileri gelebilir. Bu durumda sendromlar,
gen bilinir. Böyle bir gen, cinsiyet bölgesini belirleyen Y faktörü 15. kromozom üzerindeki delesyonlardan değil her iki parental kro
S R Y veya testis belirleyen faktör T D F normal erkek gelişimi için mozomun alınması (Prader-Willi sendromu) veya her iki maternal
vazgeçilmez öneme sahiptir. Normal olarak Y ve X kromozomları kromozomun alınmasından (Angelman sendromu) ileri gelebilir.
üzerindeki dizilerin değişimi çok seyrek olur. X ve Y kromozom Özgün doku ve bireysel hürcelerde paternal ve maternal alici
yüksek derecede homoloji gösteren psödootozomal bölgeye SRY lerden gelen mRNA ekspresyon seviyelerini incelemek çok zor ol
bölgesinin çok yakın olması yüzünden, bu bölgedeki bir krosing duğundan, imprinting (=genetik iz sürme) ve allelik dışlama ile il
over zaman zaman SRY bölgesini de içine alır. Tranolokasyonlar, gili olaylar belki de şu anda bilinenden çok daha yaygın olabilir.
SRY geninden yoksun Y-kromozomu olan X Y dişiler veya X-kro- Genetik impriting veya uniparental dizomi diğer birkaç hastalık ve
mozomlarının birinde SRY geni içeren X X erkeklerle sonuçlanır kötü huylu tümör olgularının patojenizine katılır (Konu 66). Hida-
(Konu 338). SRY genindeki nokta mutasyonları X Y genotipli ve tidiform benler normal sayıda diploid kromozom içerir fakat hepsi
eksik dişi fenotipli bireylerle sonuçlanabilir. Bu mutasyonlann ço paternal orijinlidir. Bunun tersi bir durum 46 maternal orijinli kro
ğu, yeni baştan (de nova) ortaya çıkan mutasyonlardır. Oligosper- mozom içeren ovaryum teratomlarında görülür. Kansere yatkınlığa
mi/azospermi gösteren erkekler, çoğu kez Y-kromozomunun uzun yol açan Backwith-Wiedemann sendromunun (BW S) (Konu 81)
kolunda azospermi faktörü (AZF) genlerinin bir veya birkaçını içe patogenezinde insulin-benzeri büyüme faktörü II(IGF-II) için ge
ren mikrodelesyonlara sahiptir. netik iz süren bir genin etkinliği söz konusudur. Bu çocuklar orga-
BA SİT M EN D EL K A L IT IM M O D E LL ER İN İN DIŞIN nomegali ve hemihipertrofili somatik çıkıntılar gösterir ve bunlar
D A K İL E R Mitokondrial Hastalıklar Her mitokondrion değişik da Wilm Tümörü gibi embriyonal tümörler riskinde artış vardır.
sayıda halkasal kromozom içerir. Mitokondrial DNA esas olarak Normal olarak IGF-II geninin sadece babadan gelen kopyesi aktif,
oksidatif fosforilasyon ve ATP üretimine katılan solunum zinciri anneden gelen kopyesi inaktiftir. IGF-II’nin genetik iz sürümü,
elemanları olan transfer RNA ve proteinleri kodlar. Sperm zigota proteine çevrilmeyen bir RNA kodlayan H19 geni ile düzenlenir.
önemli bir sitoplazmik içerik katkısında bulunmadığı için mito H19 metilasyonundaki bir hata veya metilasyonun yokluğu IGF-II
kondrial genom anne yolu ile kalıtılır. Tüm çocuklar etkilenmiş an genetik iz sürümünde bir rahatlamaya ve her iki allelin de etkilen
neden hastalığı alır fakat bu hastalık etkilenmiş babadan çocukları diğini göstermesine neden olur. DNA dizi değişiklikleri ile ilişkili
na aktanlmayacaktır. Hücre bölünmesi esnasında, yabanıl tip ve olmayan gen etkinliğindeki kalıtımla geçebilen değişiklikler e p ig e -
mutant mitokondri oranı hücreden hücreye değişir; kusurlu mito- n e tik e tk ile r olarak bilinir; bu değişikliklerin insan hastalıklarında
kondri gruplarındaki farklılıklara heteroplazmi denir ve bu durum ve belki de yaşlanmada rol oynadıkları giderek daha çok ortaya çık
mitokondrial hastalıklarda çok görülen fenotipik çeşitliliği kısmen maktadır.
açıklamaktadır. -> M it o k o n d r ia l h a s t a lık la r ın a y rın tılı ta rtışm a s ı Somatik M utasyonlar Kanser sendromlannın çoğunda, tü
iç in K o n u 6 7 ’e b a k ın ız . mör oluşumuna kalıtsal bir yatkınlık vardır. Bununla birlikte, neop-
Mozaisizm (=mozayiklik) Bir bireyin dokularında iki veya da lastik süreç ilave somatik mutasyonlann olmasını gerektirir (Konu
ha fazla genetik olarak farklı hücre hatlarının bulunmasına moza 81). Retinoblastomada, retinoblastoma geninin (RB) her iki kopya
isizm denir. Mozayiklik embriyonik, fötal veya uterus dışındaki ge sı iki somatik olayda (sporadik retinoblastoma) inaktive olduğu za
lişim esnasında meydana gelen mutasyonlardan ileri gelir. Mutas- man veya diğer allelinde kalıtsal bir kusur olan kişide normal allel
yonun ortaya çıktığı gelişim evresi, eşey hücre hattı ve/veya soma somatik kayıba uğradığı zaman (kalıtsal retinoblastoma) tümör ge
tik hücrelerin olaya katılıp katılmayacağını belirler. Turner send- lişir. Bu ”iki-vurgunlu” model MEN-1 (Konu 339) ve norofibroma-
romlu hastalarda ortaya çıktığı gibi birden fazla hücre hattının sür toz tip 2 (Konu 370) gibi diğer kalıtsal kanser sendromlarına da
dürülmesine yol açan kromozomal mozasizm, embriyonik gelişi uyar. Kusurlu allel, etkilenen dokudaki tümör supresör geninin re
min başlangıcındaki mitotik bölünmeler esnasındaki kromozom sesif kaybı ile ortaya çıkan tümörleşme yolu ile dominant bir şekil
ayrılamamasından ileri gelir (Konu 338). Somatik mozasizm gene de aktanlır. Diğer durumlarda, kanser gelişimi tipik olarak pek çok
tik olarak değişmiş hücrelerin parçalı dağılımı ile karakterizedir. gende somatik kusur olmasını gerektirir, bu sürece ç o k - b a s a m a k lı
Örneğin McCune-Albright sendromuna, gelişimin erken evrelerin k a r s in o g e n e z denir(Konu 82).
de görülen uyarıcı Ga proteinindeki (Gscc) aktive edici mutasyonlar Nukleotid T ek rar Genişlemesi Hastalıkları Bir kısım hasta
neden olur (Konu 343). Klinik fenotip mutasyonun doku dağılımı lıklar belli bir eşik seviyesinin üstündeki trinukleotid tekrar sayı
na bağlı olarak değişir; belirtiler, cinsiyet steroidlerinin salınması sındaki artışla ilişkilidir (Tablo 65-6). Artışlar bazen Huntington
na ve erken puberteye neden olan ovaryum kistleri, polyostatik fib- hastalığında veya spinal ve bulbar atrofinin X ’e bağlı formunda
röz displazi, "cafe-au-lait" deri pigmentasyonu, hipofiz adenomla- (SBMA, Kenedy sendromu) olduğu gibi genin kodlama bölgesinde
rından büyüme hormonu salgılanması, aşın salgı yapan otonom ti- yer alabilir. Diğer durumlarda artışlar büyük olasılıkla genin regü
roid ııodüllerini içerir. latör dizilerini değiştirir. Bir genişleme varsa, bu DNA parçası ka
X-inaktivasyonu, Im printing ve Uniparental Dizomi Gele rarlı değildir ve hücre bölünmesinde daha da genişlemeye meyilli
neksel Mendel kurallarına göre mutant genin parental oriini ile fe- dir. Nukleotid tekrarının uzunluğu genellikle hastalığın şiddeti ile
notipin etkinlik derecesi arasında ilişki yoktur. Bununla birlikte, bu eşgüdümlüdür. Tekrar uzunluğu bir generasyondan diğerine artış
kuralın önemli istisnaları vardır. X-inaktivasyonu dişilerin her hüc gösterirse, belirtiler kötüye gidebilir veya daha erken yaşlarda göz
resinde iki X kromozomdan biri üzerindeki tüm genlerin etkinliğini lenebilir hale gelir; bu olaya " a n tisip asy on " = ö n c e d e n ta h m in de
önler. Gen inaktivasyonu otozomların seçilmiş bazı kromozom nir. Örneğin Huntington hastalığında hastalığın başlama yaşı ile
alanlarında da meydana gelir. G e n o m ik im prin tin g denen bu olay, triplet kodonunun genişleme uzunluğu arasında biş parelellik var
bir allelin parental orijinine g ö r e tercihli etkinlik göstermesine yol dır (Konu 362). Önceden tahmin, trinukleotid tekrarlarındaki dina
açar. Genomik impriting, hastalığın geçişi bunu sağlayan ebeveynin mik mutasyonlarla ortaya çıkan diğer hastalıklarda da gösterilmiş
cinsiyetine bağlı olduğu hastalıklarda fizyopatolojik bir öneme sa tir. (Tablo 65-6). Tekrar sayısı dokuya-özgün şekilde de değişebilir.
hiptir ve böylece belli genetik hastalıkların etkisini göstermesinde Myotonik distrofide, CTG tekrarı kas dokusunda lenfositlerdekin-
önemli rol oynar. İki klasik örneği Prader-Willi Sendromu ve Angel- den on kat daha büyük olabilir (Konu 383).
P O PU L A S Y O N G E N E T İĞ İ V E Tablo 65-7 Hastalık Genlerinin Tanınması için Genetik Yaklaşımlar
İL G İL İ ÇA LIŞM A LA R M etot Endikasyonlar ve Avantajları Sınırlam alar
Populasyon Genetiğine Genel B a- _
. „ , , Baglanu analizi Monogenik özelliklerin analizi Bilgilendirici pedigrileri toplamak
kış Populasyon genetiğinde ılgının oda Genom taramaları için uygun zor
ğı, bir bireyin genomundaki değişiklik Kontrol populasyonu gerektirmez Kompleks özellikler için yeterli
lerden populasyondaki allellerin farklı İzole populasyonlardaki multifak- istatistiksel gücü sağlamak zor
genotiplerinin dağılım biçimine değişir. toriyei hastalıklar için yararlı
Sadece iki allelin (A ve a) olması duru Allel-paylaşım yöntem Poligenik ve mulüfaktoriyel hasta- Yeterli sayıda olgu toplamak zor
leri etkilenen kardeşler lıklar da hassasiyet genlerinin ta- Kompleks özellikler için yeterli
munda AA genotipinin karşılığı p 2 , Aa
ve akraba çifti analizleri mnmasına uygun istatistiksel gücü sağlamak zor
genotipinin ki 2 p q , aa genotipinin ki q 2
Genom taraması için uygun
olmak üzere genotiplerin toplam frekansı Kardeşler çifti analizi Allel frekansları biliniyorsa kontrol
p 2 + 2 p q + q 2 = 1 olur. Bir allelin frekansı populasyonu gerekmez.
bilindiği zaman, genotipin frekansı he Anne-baba ve akrabaları dahil ederek
saplanabilir. Alternatif olarak, genotip istatistiksel güç arttırılabilir
İlişki çalışmaları Poligenik ve multifaktöriyel hasta- Geniş örnek büyüklüğü ve eşleştiril-
frekansı belirlenmiş ise bir allelin frekan
olgu-kontrolü çalışma Iıklardaki hassas genlerin tama- miş kontrol populasyonu gerektirir
sı hesaplanabilir. masına uygun Uygun kontrol populasyonu noksan
maları
Allel frekansları etnik gruplar ve lığında yalancı pozitif bulgular
coğrafık bölgeler arasında değişir. Örne Bağlantı sapması Bilinen aday lokuslarının özgün al
ğin C F T R genindeki heterozigot mutas- lelik varyantlar testi için uygun
yonlar, Avrupa orijinli populâsyonlarda Transmisyon çarpıklık Akrabalar gerekmez
testi
oldukça yaygın bir şekilde görülür, fakat
Afrika populasyonlannda nadirdir. Bazı yardımcı olabilir. Çünkü bağlantı sapması iki lokusun (bu durumda
allel varyantlarının selektif avantaj sağlaması nedeniyle allel fre A ve Z) sıkıca bağlı olduğunu gösterir.
kansları değişebilir. Örneğin, özellikle Batı Afrika’da yaygın olarak P O LİG EN İK H A STA LIK V E K O M P L E K S G E N ET İK
görülen orak-hücresi mutasyonlan bakımından heterozigot birey Ö Z E L L İK L E R Poligenik ve Multifaktöriyel Hastalıklara Yak
ler, eritrositlerin P la sm o d iu m parazitlerine daha uygun koşullar laşım Kardiyovasküler hastalık, hipertansiyon, diyabet, astan, psi
sağlamaları yüzünden sıtma bulaşma daha dirençlidir. Orak hücre kiyatrik bozukluklar ve belli kanserler gibi pek çok yaygın hastalı
geni bakımından homozigöt olanların şiddetli anemi ve orak hücre ğın etkinlik derecesi, genetik, altyapı, çevresel koşullar ve yaşam
si krizleri geçirmelerine karşın (Konu 106), heterozigot olanlar sıt tarzı ile belirlenir (Tablo 65-8)* Fenotipe çok sayıda genin katıldığı
madan dolayı azalmış bir morbidite ve mortalite göstererek daha düşünülürse bu özelliğe p o li g e n ik denir veya çok sayıdaki genin
yüksek bir yaşama şansına sahip olur; bu olay mutant allelin fre çevresel koşullarla etkileşim içinde olduğu kabul edilirse bu özelli
kansında artışa yol açar. Daha kısıtlı bir gen havuzları olması nede ğe m u ltifa k tö riy el denir. Kompleks özelliklere ait genetik modeller,
niyle resesif koşullar coğrafik olarak ayrılmış popülasyonlarda da genetik heterojenite ve diğer genlerle ve çevre ile etkileşimlere açık
ha egemendir. olmalıdır. Kompleks genetik özellikler özelliğin patogenezini sağ
Atletik İlişki ve Bağlantı Sapması İnşamla hastalıkların ona layan asıl genlere bağlı olmayan değiştirici genler tarafından etki
ya çıkmasına veya hastalıklara hassasiyetin artmasına neden olan lenebilir. Bu tip gen-gen etkileşimi, veya e p is ta z is ; multipl genler
genlerin haritalanması için iki primer strateji vardır; (1) bilinen bir de patolojik bir ienutip-ortaya çıkarmak için çök sayıdaki varyas
genetik kalıtım modeline (yukarıya bakınız) dayanarak veya gene yonların beraberce bulunmasını gerektiren poligenik özelliklerde
tik model bilinmiyorsa etkilenen akraba çiftleri inceleyerek klasik önemli bir rol oynar. Gen-çevre etkileşimleri, çoğu monogenik ve
bağlantı kurulabilir; veya (2) bu genler a t le t ik iliş k i çalışmaları ile poligenik hastalıklarla ilişkilidir. Fenilketonuride, hastalığın etkin
haritalanabilir (Tablo 65-7). Belli bir hastalıkta bir allelin frekansı lik derecesi sadece fenilalanin genindeki mutasyonlara değil aynı
nın önemli ölçüde artma veya azalmasına allelik ilişki ("allelic as zamanda alınan fenilalanin aminoasit miktarına da bağlıdır (Konü
sociation") denir. Bağlantı ve ilişki çeşitli bakımlardan farklılık 352). Diğer örnek, hastalığın patogenezinde genetik, beslenme ve
gösterir. Genetik bağlantı ailelerde veya kardeşler arasında gösteri
lebilir. Diğer taraftan, ilişki incelemeleri, etkilenen bireylerin popu- Yabanıl tip: Polimorfik aileler Bağlantı sapması: Allel A, mutas-
lasyonu ile normal bir populasyonu karşılaştırır, İlişki incelemele A= %40; B=%60 yon Z ile %10 ilişkilidir ve iki lokus
ri. akraba olmayan etkilenmiş bireylerle karşılaştırılan kontrolleri Yabanıl tip allel Y = %10ö arasında bir rekombinasyon ol-
içeren oİgu-çalışmaları veya etkilenen çocuklara geçen veya geç
meyen ailelerin frekansını karşılaştıran aileye-dayalı çalışmalar
şeklinde olabilir.
Allelik ilişki çalışmaları, özellikle kompleks hastalardaki has
sas genlerin tanınmasında yararlıdır. İki lokustaki alleller beklenil
diğinden daha sık (bilinen allel frekansları ve rekombinasyon oran
larına dayanarak) birlikte oldukları zaman, bunların b a ğ la n tı s a p
m a s ı içinde olduklarından söz edilir. Şek. 6 5 -1 2 ’de bir Z mutasyo-
nu normal allelin Y olduğu, bir hassasiyet lokusunda meydana gel-
miştir. Mutasyon, A ve B allellerini içeren polimorfık böglenin yar
kmındadır. Zamanla, A ve Z allellerini taşıyan kromozomlar birikir
ve populasyondaki kromozomların % 10’unu temsil eder. Hastalık
hassasiyet geni Z ’nin tercihan veya sadece A alleli ile birlikte olma
sı bağlantı sapmasını gösterir. A allelini taşıyan tüm kromozomla
rın hastalık genini taşımamasına karşın A alleli, Z geni ile olan ola
sı ilişkisinden ötürü artan bir riskle karşı karşıyadır. Bu model, has Z 3 Y W
Diabetes mellitus tip 2 insulin promoıer faclör 1 (1PF1) 13q 12.1 Diyet
İnsülin reseplör substratı (1RS-1) 2q36 Enerji kullanımı
Peroksizom proliferatör reseptör y 3p25 Obesite
Sülfonilüre reseptörü 1Ip 15.1
Amilin 12p 12.3-p 12 .1
Fosfoenolpiıüvat karboksikinaz 1 (PEPCK1) 20qI3.31
Hepaıosit nuklear faktör l a (HNFİ A) 12q24.2
Kolesistokinin B reseptörü IIp I5.5-p l5.4
Büyüme hormonu 17q22-q24
Rasla-akraba diyabeüe ilişkili (RRAD) 16q22
Apolipoprotein A2 Iq21-q23
Koroner arter haslalığı- Düşük densiteli protein reseptörü 19p 13.2—p 13.1 Diyet
ateroskleroz Apolipoprotein E4 19q 13.2 Eksersiz
Apolipoprotein (;ı) 6q27 Sigara içme
Homosistcin Bilinmiyor Diyabet
Plasminojen-aetivatör inhibitörü 7q21.3-q22 Hipertansiyon
Hormonlar
Endotel hücrelerinin enfeksiyonu
"Listelenen hassasiyet genleri ve tokuslarımn göreceli önemi değişik çalışmalara göre NOTE: IGF, İnsulin-benzeri büyüme faktörü: MHC, major histokompatibiliıe (=doku-
kısmen tartışmalıdır ve pozitif ilişkiler farklı populasyonlar arasında değişiklik göstere- uygunluk) kompleksi; VNTR. değişken sayıda ardışık tekrarlar,
bilir, Bil tabloda yer alan çoğu hastalıklarla yeni genler ve lokuslar ilişkilendirilmiştir.
yaşam şekli faktörlerinin arasında yakın ilişki bulunan tip 2 diabe *J ^ »/ - i, V'-'l
tes mellitustur (Konu 333). Hastalığa karşı ya koruyucu ya da yat
Hastalık-nedeni genlerin tanınması G e n o m ik tıp, genotip anali
kınlık sağlayıcı genetik varyasyonlar ve çevresel faktörlerin tanın
zini (DNA testi) kullanarak hastalıklara genetik yatkınlığı belirle
ması, hastalık riskinin tahmini, koruyucu stratejilerin planlanması
mek, daha spesifik farmakoterapi yöntemlerini seçmek , kişinin ge-
ve yeni tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesi için esastır (Konu 68).
notipine bağlı bireysel tıbbi bakım düzenlemek yolu ile tıbbi bakı
Nadir monogenik hastalıkların çalışılması, kompleks hastalıkların mının kalitesini artırmayı hedeflemektedir. Genotip, protein (örn.
anlaşılması için sonradan önemli olacak olan genetik ve moleküler hemoglobin, apoprotein E), mRNA veya DNA analizleri ile sapta
mekanizmalar yeni ipuçları sağlayabilir. Örneğin tip 4 diyabetin nabilir. Bununla birlikte, teknolojik ilerlemeler tüm genlere fakat
başlamasında insulin promoter 1 faktörünün keşfini takiben, bu en çok büyük genlere uygulanabilir olduğundan ötürü DNA analiz
faktörün tip 2 diyabetin patogenezinde de bir rol oynadığı da göz lerini özellikle yararlı hale getirmiştir (Şek. 65-13).
lenmiştir (Tablo 65-1 ve 65-8). DNA testi, bir ailede mevcut olduğu bilinen bir genetik bozuk
luk için risk altında olan bireylerde mutasyon analizi ve bağlantı
ıi ı t t i t e yapılır, K i l l e iaraına
, ı . t m î . t i ' i c k ı ı i ı o ı r ı i k olması için
. ! u > a ı l ı t ; > v c u m m liip yüksek test-
İrf j!i*rekınır ıL-m'tik tarama proğ-
f.ıtııl.ifmm başaıiM için önkoşullar
‘fım,'anin, yim tık bozukluğun potan
siyel ol.u.ık .,<>k ciddi olması; pre-
cmpiomatık bir evrede davranış, di
ye! ve/veya l'armasötik işlemlerden
■.ikilenebilir olması; taramanın her-
lutrtği bir zarar veya ayrımcılığa yol
ıçıııamast, Yahudi toplumlarında
■ıio/oıııal resesif nörodejeneratif de-
iw hastalığı olan Tay-Sachs için ya
pılan tarama, etkilenen bireylerin sa
yısını azaltmıştır. Buna karşılık Afri
ka kökenli Amerikalılarda orak hücre
o/elliği/hastalığı için yapılan tarama,
ağlık sigortacıları ve işverenleri ta-r
l alından önceden tahmin edilemeyen
ayrımcılık problemlerine yol açtı.
Kitle tarama programları bunlardan
başka potansiyel problemleri de taşır.
Örneğin, Kuzey Avrupa’da yaklaşık
% 70 frekansa sahip olan kistik fibro-
ziste en yaygın genetik değişiklik ŞEKİL 65-13 Genetik Hastalıklara yaklaşım.
olan DF508 mutasyonü için tarama önemli olarak arttırmış bulunmaktadır. Taşıyıcı durumunu belirle
yapmak olasıdır ve etkin olacak gibi görünmektedir. Bununla bir mek ve monogenik bozukluklarda prenatal test yapmak için kulla
likte, güçlü bir allelik heterojenliğin olduğu, ve hastalığın > 600 di nılmaktadır (Tablo 65-5), B R C A 1 ve B R C A 2 gibi kansere duyarlı
ğer mutasyon ile de ortaya çıktığı akıldan çıkarılmamalıdır. Az rast belli genler, malign tümör gelişimi içiiı risk altında olan bireyleri
lanan mutasyonlar için yapılacak bu çalışma maliyeti önemli mik belirleyebilir. Lösemi ve lenfomalarda, mutasyönjann saptanması
tarda arttıracak fakat bir bütün olarak tarama programının etkinli önemli bir diagnostik ve prognostic gereçtir. Mutasyonlaiın varlığı
ğini arttırmayacaktır. Profesyonel tarama programları, belli profes veya yokluğunun gösterilmesi ilaç tedavisine cevaptaki veya gene
yonel aktiviteler için (örn., al antitripsin eksikliği ve duman veya tik altyapının bir fonksiyonu olarak metabolizmadaki farklılıkların
toza maruz kalma) risk artışı altında olan bireyleri saptamayı amaç tanınması dahil hızla gelişmekte olan farmakogehetik için de yarar
lar lıdır.
M u ta s y o n A n a liz le r i DNA dizi analizi diagnostik bir gereç Şek. 6 5 -1 3 'de mutasyon analizine yaklaşım için genel bir «A
olarak gittikçe fazla kullanılmak ve dianostik doğruluk derecesini g o ritim tasarlanmıştır. Ayrıntılarına inilmiş bir klinik fenotipin öne-
Sitogenetik analiz* Çeşitli kromozomların özgün görünüşü Kromozomlardaki sayısal ve yapısal anomaliler
Flöresan in situ hibridizasyon (FISH) Floresanla işareüi problanri kromozomlara bağlan Kromozomlardaki sayısal ve yapısal anomaliler
ması (hibridizasyonu) ;
Southern blot Yüksek moleküllü DNA'nın sindirimden sonra ge- Büyük deleSyon, insersiyon, yeniden düzenleme,
nomik veya cDNA problan ile hibridizasyonu triplet tekrarı genişlemeleri, amplifıkasyon !
Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) DNA parçalarının amplifıkasyonu (çoğaltanı) Triplet tekrarı genişlemesi, değişken sayıda ardışık
tekrarlar (VNTR), gen yeni düzenlenmeleri, DNA’yı
diğer mutasyonlara hazırlayan translokasyonlar
Reverse transkpitaz PCR (RT-PCR)- Revers (tersine) transkripsiyonunun yokluğu ve Ekprese, edilen mRNA (cDNA) dizisinin analizi; eksp-
azalması resyon kaybının saptanması
DNA dizi analizi PCR ürünlerinin direkt dizi analizi Nokta mutasyonlan, küçük delesyonlarve insersiyonlar
Plazmid vektörlere klonlanan DNA parçalarının
dizi analizi
Tek iplikli koılformasyonel polimorfizm DNA parçalarının PCR'ı: Mutasyonlar konformas- Nokta mutasyonlan, küçük delesyonlarve insersiyonlar
(SSCP) yonel değişim ve mobilite değişikliği gösterir
Denature gradiyent jel elektroforezi DNA parçalarının PCR'ı mutasyonlar konformas- Nokta mutasyonlan, küçük delesyonlarve insersiyonlar
yonel değişim ve mobilite değişikliği gösterir
RNAaz kesimi Mutant ve yabanıl tip diziler arasındaki yanlış eş Nokta mutasyonlan, küçük delesyonlarve insersiyonlar
leşmelerin kesimi
Restriksiyon parça uzunluk, polimor- Genomik DNA (Southern blot veya PCR ürünle Nokta mutasyonlan, küçük delesyonlarve insersiyonlar
fizmi (RFLP) rinin değişmiş restriksiyon kesim alanlarının sap
tanması
Oligonükleolide özgün hibritleme (OSH) PCR ürünlerinin yabanıltiple veya çip veya slaytlar Nokta mutasyonlan, küçük delesyonlar ve insersiyonlar
üzerine immobilize edilmiş mutant oligonukleotid-
lerle hibritlenmesi
Microarray testi PCR ürünlerinin yabanıl tip veya mutant oligonuk- Nokta mutasyonlan, küçük delesyonlarve insersiyonlar
leotidlerle hibritlenmesi
Protein erken sonlanma (ııç kesimi) leşti Doku örneklerinden izole edilen cDNA'nın transk Erken sonlanmaya yol açan mutasyonlar
(PTT) ripsiyon ve translasyonu
396 DAR Nl 1,1.11-|al (eds): Molecular Cell Biology, 3d ed. New York, Scientific Ame-
I'.v.t!, 1995
liflin al. Legal, and Social Implications of Biotechnology, www.ncgr.org/gpi/
mi çok fazla vurgulanmaz. Bu genetik heterojenlik ve fenokopi ola- G ll.t (I1IRTER TD et al (eds): Principles of Medical Genetics, 2d ed. Philadelphia,
stltğtnm da dikkate alınması gereken bir basamakttr. Eğer aşikar (jppmeott, 1998
aday genler fenotip ile belli olursa bunlar doğrudan incelenebilir. l IA1NES JL, PERICAK-VANCE MA (eds): Approaches to gene mapping in comp
Bir mutasyonun tanınmasından sonra, mutasyonun fenotiple birlik lex human diseases. New York, Wiley-Liss, 1998
IIALUSKA MK et al: Patterns of single-nucleotide polymorphisms in candidate ge
te dağtldığını göstermek esastır.Yeni mutasyonlartn fonksiyonel
nes for blood-piessure homeostasis. Nat Genet 22:239, 1999
karakterizaşyonu, çok emek isteyen bir iştir ve genetik değişimin HANAKAN D, WEINBERG RA: The hallmarks of cancer. Cell 100(1):57, 2000
ilişkisini belirlemek için in vitro veya transgenik fare modellerinde HARPER PS: Practical Genetic Counseling, 5th ed. Stoneham, MA, Butterworth-
bazı analizlerin yapılması gerekebilir. Heinemann. 1998
MutaSyonların saptanmast için çeşitli teknikler vardır (Tablo JAMESON JL (ed): Principles of Molecular Medicine. Totowa, NJ, Humana, 1998
LEWIN B: Genes VI. New York, Oxford, 1997
65-9). Çok geniş anlamda, bilinen mutasyoııl.ırın v.trlığtnt veya
National Center for Biotechnology Information (GenBank, Medline, OMIM).
yokluğunu taramayt sağlayan tekniklerle (tarama mndu) mutasyon- www.ncbi.nlm.nih.gov
ları kesinlikle karakterize eden teknikler birbirinden aytrt edilebilir. OTT J: Analysis of Human Genetic Linkage. Baltimore, John Hopkins, 1991
Genomdaki büyük değişikliklerin analizini sitogenetik yöntemle, READ AP, STRACHAN T: Human Molecular Genetics. New York, Wiley, 1997
flloresan in situ hibridizasyon (FISH) ve .Southern blot kullanarak RIMOIN DL et al (eds): Emery and Rimoin's Principles and Practice of Medical
Genetics, 3d ed. New York, Churchill Livingstone, 1996
yapmak mümkündür (Konu 66).
SCRIVER CR et al (eds): The Metabolic and Molecular Bases of Inherited Disease,
Daha göze çarpan dizi değişiklikleri ağtrlıklı olarak hızlı gen 8th ed. New York, McGraw-Hill, 2000
çoğaltımı ve analizine izin veren PCR’in kullanımına dayanır. Bun SOUTHERN EM: DNA chips: Analyzing sequence by hybridization to oligonucle
dan başka PCR, lökositler veya tek hücrelerden, bukkal hücreler otides on a large scale. Trends Genet 12:110, 1996
den veya ktl köklerinden çıkarılan az miktardaki DNA ile genetik THOMPSON MW et al: Genetics in Medicine. Philadelphia, Saunders, 1993
VOGEL F, MOTULSKY AG (eds): Human Genetics: Problems and Approaches, 3d
test ve mutasyon analizi yapmaya olanak sağlar. Nokta mutasyon-
ed. Berlin, Springer, 1996
larının taranması çeşitli metotlarla yapılabilir (Tablo 65-9); bunla WRIGHT AF et al: Population choice in mapping genes for complex diseases. Nat
rın çoğu, nükleik asit çiftleri arasındaki yanltş eşleşmelerin tanın Genet 23:397, 1999
masına, tek-veya çift iplikti DNA’nın elektroforetik ayırımına veya
PCR ile çoğaltılan DNA parçalarıntn dizi analizine dayantr. DNA
rm T erry H a ss o ld , S tu a r t S c h w a rtz
dizi analizi doğrudan PCR ürünleri üzerinde veya bakteriyel ko-
nakçt hücrelerde çoğaltılan plazmidlere klonlanmış DNA parçalan
üzerinde yapılabilir. ■ K R O M O Z O M D Ü Z E N S İZ L İK L E R İ
RT-PCR, mutasyona uğramış allele bağlı olarak mRNA eksp- Mülkiye Kasap, Halil Kasap
resyonunun yokluğunu veya azalmasını saptamak için yararlı ola
bilir. Protein erken sonlanma testleri (PTT), sentezi esnastnda bir AS Angelman sendromu leme
polipeptidin erken sonlanması ile sonuçlanan çok değişik mutas- BAC ler bakteriyel suni kromozomlar PWS Prader- Willi sendromu
CML kronik myeloid lökemi UPD uniparental dizomi
yonları saptamada kullanılabilir. Ayrılan cDNA in vitro olarak kop
CMTIA Charcot -Marie- Tooth tip IA VCF velokardiyofasyal sendrom
yalanır, proteine dönüştürülür ve proteinler jel elektroforezi ile ana CVS kronik villus örneklemesi WAGR Wilms tümörü -aniridya
liz edilir. Yabanıl tip protein ile elektroforetik hareketin karştlaştı- FtSH in situ hibridizasyon fluoresansi kompleks
rtlmast erken sonlanma mutasyonlartııın saptanmasını sağlar. MDS Miller -Dieker sendromu YAC ler mantar yapay kromozomu
PUBS perkiitan umbilikal blok örnek
Geleneksel diagnostik yöntemlerin çoğu jel tabanlıdır. Mutas-
yonların analizi, genetik haritalama ve mRNA ekspresyon profille İnsanlarda, kromozomların normal diploid sayısı 4 6 ’dır. Bu sayı 22
ri için yeni teknikler hızlt bir gelişme içindedir. DNA çip teknolo çift otozomal kromozom ile (boyca küçülecek şekilde 1 den 2 2 ’ye
jileri DNA veya RNA’nın aynt anda yüzlerce, binlerce prob ile hib- kadar numaralandırılmış) bir çift cinsiyet kromozomundan (dişiler
ritlenmesine izin vermektedir. Mikroarray testleri viral dizi varyas de X X , erkeklerde X Y ) oluşur. En küçük otozomun 500 ile 1000
yonlarının tanınması yanında klinik olarak birçok insan hastalık ge arasında gen taşıdığı ve tüm genomun ise 80.000 ile 100.000 ara
ninin mutasyon analizi için kullanılmaktadır. HGP’den gelen bilgi sında gen içerdiği tahmin edilmektedir. Çok küçük kromozom seg-
lerle birlikte, bu teknolojiler tekli genler üzerindeki bir lokustan ge mentlerindeki duplikasyon ve delesyonların bile normal gen eksp-
nom düzeyindeki analizlere doğru genişlemek için bir temel oluş resyonu üzerinde derin etkilerinin olması sürpriz değildir.
turmaktadır. Ağır zararlı sonuçlarına rağmen, 46 insan kromozomunun yapı
ve sayısındaki sapmalar hayret verecek şekilde çoktur. Gebeliklerin
TEŞEK KÜ RLER
yaklaşık % 10-25’inde kromozom düzensizlikleri görülür. Bunlar,
B u konu, H arrison’un D âhiliyenin P ren sipleri’ne geçm işte kat
fötal kayıpların ve doğuma kadar ulaşabilen gebelikler arasında do
kıda bulunan p e k ç o k kişinin yaptığı toplam katkıyı yansıtm ak
ğum kusurları ve mental geriliğin bilinen başlıca nedenlerini oluş
tadır. Son zam anlarda, D R Jo s e p h , L. Goldstein, Dr. M icheal
turur.
S.Brown, Dr. A ndrea B allab io ve D r A rth u r L .B au det bu kişiler
Son yıllarda, sitogenetik uygulamalar konvansiyonel sitogene
arasında yer alır.
tik metodolojiden sitogenetik ve moleküler genetik tekniklerin bir
likteliğine kaydı. Önceleri araşttrma laboratuvarlarının alanında
dİBLİOGRAFYA olan flö r e s a n in situ h ib r id iz a s y o n (FISH) ve ilgili moleküler sitoge
ALBERTS B et al (eds): Molecular Biology of the Cell. 3d ed. New York, Garland, netik teknikler klinik laboratuvarlarda günlük uygulamalara dahil
1995 edilmişlerdir. Sonuç olarak daha önceden tanınan translokasyonlar
BRENT R: Genomic biology. Cell 100(1):169, 2000 ve kromozom saytsal düzensizliklerin yanında, mikrodelesyonlar ve
BROWN PO, BOTSTEIN D: Exploring the new world of the genome with DNA
imprinting (genetik iz sürme) gibi oldukça küçük yapısal sitogene
microarrays. Nat Genet Suppl 21:33, 1999
BURLEY SK et al: Structural genomics: Beyond the Human Genome Project. Nat tik anormalliklerin önemini kavramada gittikçe artış vardır.
Genet 23:151. 1999
COLLINS FS et al: New goals for the U.S. human genome project: 1998-2003. Sci X R O iv iOXOMLAMiN GÖZLEMLENMESİ
ence 282:682, 1998
CONNOR JM, FERGUSON-SMITH M (eds): Essential Medical Genetics. Oxford. K O N V EN SİYO N EL SİT O G E N ET İK A N A L İZ L E R Kuramsal
Blackwell Scientific, 1993
olarak kromozom preparasyonları, aktif olarak bölünen herhangi
COTTON RGH, KAZAZIAN HH JR: The HUGO mutation database initiative: Is
sues, databases, and perspectives for the new millenium. Hum Mutat 15( 1): 1, bir dokuda kromozomların en fazla yoğunlaştığı hücre döngüsünün
2000 metafaz evresinde bölünmeyi durdurarak elde edilebilir. Pratikte
ise udin kromozom analizlerinde çok az sayıda doku kullanılır: •:6 Kromozom Düzensizlikleri 397
[xemitul testler içil» mnniyositler veya koriyonik villi ve postnatal
incelemeler için kan, kemik iliği veya deri fibroblastlan. Kan, ke ile tanıma yapmak için prob, biotin ya da digoxigenin gibi bir hap-
mik ılığı ve koryonik villüs örnekleri, 1-3 gün arasında sonuç ve- tenle işaretlenir. Alternatif olarak, pek çok prob hazır olarak floro-
ıun kısa süreli kültür teknikleri ile incelenir. Diğer doku tiplerinin forla işaretlenmiş halde hazırlanır ve doğrudan belirlenebilir. Hib
.matizleri, sitogenetik analizden önce tipik olarak 1-3 haftalık işlem ridizasyon aşamasından sonra, örneğe zıt boyama yapılır ve prepa-
■ r ic h lireti uzun süreli doku kültürü ile olur. ratlar floresan mikroskopta görüntülenir.
Kültür tekniğine bakmaksızın, kromozom elde etmek için me- FISH Problarm ın Tipleri FISH ile kullanmak için, kromo
ı.tl'az veya prometafazda hücreler işlenir ve kromozom bantlarını zoma özgü boyalar (kromozom kütüphanesi), tekrar problan ve tek
açığa çıkarmak için kimyasal ve enzimatik işlemler yapılır (Şekil kopya problarım da içeren çeşitli problar mevcuttur. Kromozom
t>6-1). I lilcredeki kromozom sayısının ve her bir kromozomdaki kütüphaneleri başlangıçta akımla ayrılan bireysel kromozomlardan
İlamların dağılımım analiz etmek sayısal ve yapısal anomalileri be ve şimdilerde tek kromozomla yapılan insan-kemirgen hibritlerin-
lli İçmeyi sağlar. Bu strateji tüm normal kromozom yapısmı karak- den geliştirilmiştir. Bu problar türevlendikleri kromozom parçasını
iı i ıze ı’imek ve major kromözom anomalisi tiplerini ve insidansını kapsayan dizilerin tümüyle hibridize olurlar ve sonuç olarak tek bir
is-lirlemek için yararlıdır. kromozomu "boyamak" için kullanılabilir (Şek. 66-2).
Kromozomlar, DNA çift heliksi ve ilgili proteinlerden yapılmış Tekrar problan kromozomlarda bulunan çoğalmış DNA dizile
■ilan kompleks yapılardır. Hemen hemen bütün organizmalarda ol rini tanır. En sık bulunanı a satellit DNA probu olup, bütün insan
duğu gibi her insan kromozomu iki özgün yapı içerir: bir sentromer kromozomlannın sentromerik bölgelerinde bulunan DNA dizileri
ve iki telomer. S en trom er, birinci boğum, kromozomu kısa (p) ve ne komplementerdir, Ayrıca spesifik kromozomlann sentromerik
uzun (q) kol olmak üzere ikiye böler ve hücre bölünmesi esnasında bölgeleri ile hibridize olan a satellit problan da vardır (Şek. 66-2).
kromozomların dağılanından sorumludur. T elo m er le r, yada kromo Şu anda insan genom projesinin sonucu olarak veya ticari ola
zom uçlan, p ve q kollannın şapkası gibidir ve kromozom uçların rak çok sayıda tek-kopya problar mevcuttur. Bu problar normal
da DNA replikasyonunun gerçekleşmesi için önemlidir. DNA rep- olarak cosmidlerde (4 0 kb), bakteriyal yapay kromozomlarda
likasyonundan hemen önce, her kromozom çift sarmallı DNA’nm (BA C) veya P1 klonlannda (1 00-200 kb), ya da maya yapay kro
tek bir kromatin kopyasından oluşmuştur. DNA replikasyonundan mozomlarında (YAC) (1-2 Mb) paketlendikleri halde 1 kb kadar
sonra, hücre bölünmesine kadar (kromozomlar tipik olarak görül küçük de olabilirler. Ulusal Kanser Enstitüsünün BAC bölümünün
düğünde, metafaz dahil) her kromozom birbirinin aym olan iki kar kurulmasıyla, bu büyük DNA fragmanlan, her birisi FISH hibridi-
deş kromatidden oluşur (Şek.66-1). zasyonunda kullanılmak üzere her kromozoma 1-Mb aralıklarla
M O L E K Ü L E R S İT O G E N ET İK 1980 sonlarında FISH me yerleştirilecektir. Değişik mikrodelesyon sendromlan ve her kro
todolojisinin ortaya çıkması sitogenetik alanı yeniden değerlendir mozomun subtelomerik bölgeleri için kullanılan ticari problar mev
di. Prensip olarak FISH, diğer DNA-DNA hibridizasyon metodolo cuttur (Şek.66-2).
jilerinin benzerdir. İşaretlenmiş DNA probu ve hedef DNA (çoğun FISH Uygulamaları FISH uygulamalarının çoğu, geleneksel
lukla metafaz kromozomları) tek iplikli hale gelmek için ayrılır ve kromozom bantlama tekniklerine ilave bir yöntem olarak ilgili bir
birbirleriyle hibridize olurlar. Florofor (örn., FITC veya rodamın) ya da iki probun hibridizaşyonunu içermektedir. Bü bakışla, FISII
ŞEKİL 66-1 A. Sentromeri (sen), uzun (q) ve kısa (p) kolları ve telo- (46,XX)'den elde edilen G-bantlı insan karyotipi.
merleri (tel) gösteren ideal bir insan kromozomu, B. Normal bir dişi
ŞEKİL 66-1 Metafaz ve interfaz preparatlarına Floresan insitu hibri- kısa kolu ile (geniş mavi noktalar) hibritlenir ve bir PML (15. kromo
dizasyonun (FISH) farklı uygulamalarına ait örnekler. A Kromozom zomun distal bölgesindeki bir lokus, küçük siyah noktalar halinde gö
1 'e özgü boya probu hem normal kromozom 1 'le hem de kromozom rüntülenmiş) probu her iki kromozom üzerinde gözlenmektedir. Bu
1'den türevlenmiş markır kromozomla hibritlenir. S. kromozom 1'in nunla beraber, SNRPN (kromozom 15’in PWS bölgesi içinde yer
sentromerik a satellit dizisine özgü DNA tekrar probu hem normal 1. alan bir lokus) için hazırlanan bir prob sadece normal kromozomla
kromozomların hem de 1 . kromozomdan türevlenmiş markır kromo hibridize olur. Ok delesyonlu kromozomu işaret etmektedir. D. Direkt
zomların sentromerik bölgesiyle hibritlenir. C. Prader-Willi sendro- amniyon sıvısı preparatlarından alınan interfaz hücrelerinde kromo
muyla ilişkili 15. kromozomun bir mikrodelesyonunu belirlemede kul zom 13 (büyük mavi noktalar) ve kromozom 21'e (küçük siyah nok
lanılan iki renkli FISH. Klasik bir tekrar satellit probu 15. kromozomun talar) ait özgün dizi problarını kullanan interfaz FISH'i.
spesifik kromozomların belirlenmesinde, yeni duplikasyon ve de- mamış amniyotik sıvıda, en çok trizomilerde (kromozom 13,18,21,
lesyonların tanınmasında ve kromozomal yeniden düzenlemelerin X ve Y ) görülen kromozomlara özgü DNA probları kullanılarak ya
açıklığa kavuşturulmasında kullanılabilir. Bununla beraber, Prader- pılmıştır. Bu çalışmalar hızlı bir şekilde yapılabilir (24-72 saat) ve
Willi sendromu (PWS), Angelman sendromu (AS), William send- prenatal olarak belirlenen anomalilerin hemen hemen % 6 0 ’ını be
romu, velokardiofasial (VCF) ve Di George sendromları, Smith lirleyebilir. Bununla beraber Amerikan Tıbbi Genetik Koleji pren
Magenis sendromu ve Miller-Dieker sendromu (MDS) (aşağıya ba sip olarak FISH analizini takiben bütün örneklerde standart sitoge
kınız) gibi ilişkili sendromları da içeren mikrodelesyonlann belir netik analizlerin yapılmasını teklif etmektedir.
lenmesinde en iyi yararı sağlamıştır. Geleneksel sitogenetik çalış İnterfaz analizlerinin rutin olarak kullanıldığı diğer bir alan
malar, bu mikrodelesyonlann bazılarını belirleyebilir ise de başta kanser sitogenetiğidir (Konu 81). Çoğu bölgeye özgü translokas-
ki tanı ve/veya FISH ile doğrulanması esastır. Gerçekten, uygun yonlar özel tipteki malinitelerle ilişkilidir. Örneğin, kronik miyelo-
FISH problarının bulunmasından beri önce değindiğimiz hastalık genik lösemi (KM L) sinin dahil olduğu Abelson (A b l) onkogeni ve
kırık noktalarının toplanma bölgesi (ber) nin her ikisine ait problar
ların saptanması dikkate değer derecede artmıştır.
mevcuttur. Bu problar karşılıklı olarak rodamin ve FITC ile işaret
Metafaz FISH'e ilaveten hücreler değişik evrelerde de analiz
lenmiştir; KM L’de bu genlerin kaynaşması floresan renklerini bir
edilebilirler. Örneğin, henüz metafaz kromozomunun uygun olma
leştirir ve hibridizasyon sinyali sarı olarak görülür.
dığı (amniyotik sıvıda in terfa z a n a liz in d e olduğu gibi), hızlı teşhis
Standart interfaz ve metafaz FISH analizlerine ilave olarak,
etmek gerektiği durumlarda interfaz analizi kullanılabilir. İnterfaz
spesifik tipte analizler için çok renkli FISH teknikleri, tersine bo
analizi ayrıca incelmeye uygun hücre sayısını arttırır, nükleer orga
yama, karşılaştırmalı genom hibridizasyonu ve "fiber FISH" ide
nizasyonun incelenmesini sağlar ve hücreler metafaza geçmeden içeren ileri teknikler de geliştirilmiştir. S p e k t r a l k a r y o tip (SK Y) ve
sonuçları ortaya çıkartır, interfaz analizinin bir özel tipi de doku ç o k ren k li F IS H (m-FISH) teknikleri, her bir kromozom için özel
nun asıl yapısının korunduğu parafin kesitlerine FISH’in uygulan renk ortaya çıkaran kombine olarak işaretlenmiş probları kullanır.
masıdır. Bu durumda, kromozomların hepsi birlikte çalışılır ve her bir kro
interfaz FİSH’in, özellikle amniyosentez örneklerinin analizin mozom için yalancı renkler oluşturmak için bigisayar programı
de kullanımı, son sıralarda artmıştır. Bu çalışmalar, kültürü yapıl- kullanılır. Bu teknoloji bilinmeyen kromozom materyalini (dupli-
''a ı.' .U ,4.., ht/iaU'mck ıçiıı yararlıdır fakat çoğunlukla 66 K .c n fio /c m U b /v ıiM z iık io 'i 399
kat..... tk ■■• >ı tlii/crıleıuckrin görüldüğü kanser örneklerinde
fuilıimiir: hafta) ekstremite bozuklukları artışı olduğundan CVS gebeliğin
/(.■■t :<„s,)»uı, ilgili kromozomu akımla ayırma ya da lamdan sadece çok dar bir zamanında uygulanmaktadır. CVS te trans vaji-
; iımto/omu kazıyarak yapılır. 13u kromozomun (veya kromozom nal olarak kateter kulanılır; yaklaşık olarak koryon frondozumdan
parçasının) ONA’sı çıkarılır, çoğaltılır, işaretlenir ve FISH probu (plasentanın fötal kısmı) 25 mg kadar villus aspire edilir. Analizde
olarak kullanılır. Bu prob daha sonra ilgili DNA’nın orijinini belir hatadan kaçınmak için villus örneğini plasentanın maternal kıs
lemek içir! normal metafaz kromozomu ile hibritlenir. Aynı zaman mından almamaya dikkat edilmelidir. Örneğin çoğu (CVS örneğin
ca otijini bilinmeyen kromozom duplikasyonlarını veya markır deki mezenşim hücreleri) enzimatik olarak parçalanır ve amniyon
: loniozoml.ırı tanımak için de bundan faydalanılır. sıvısı hücrelerindekine benzer şekilde kültüre edilir. Bununla bir
Kıiı }i!(tp ıı mulı y e n im h ib rid iz a sy o n u (CGH) ilgili örneğin sa- likte, villusun dış tabakasındaki hücreler - sitotrofoblastlar - aktif
■ İJNA ‘ , 1 mevcut olduğunda kullanılabilen bir yöntemdir. İlgili olarak bölünür ve doğrudan analiz edilebilirler. Böylece bu hücre
•'.inekten ,;,lcn Initüu DNA bir renkle (örneğin yeşil) ve normal lere doğrudan kolşisin ilave edildiğinde 24-48 saat içinde bir sonuç
oııiıol UNA bineği diğer bir renkle (örneğin kırmızı) işaretlenir. elde edilebilir. Bu işlemlerle elde edilen bulgular fötustan geldiği
io m t.il' . ş u miktarda karıştırılır ve normal metafaz kromozomları ne daha çok güvenildiğinden kültüre edilmiş mezenşim hücreleri
e bitil iiieııir. Kırınızı-yeşil oranı ilgili DNA’nm ne kadar arttığı ya nin analiziyle doğrulanmalıdır.
m kaybolduğunu belirleyen bilgisayar programı ile analiz edilir, P erk ıttan k ort k an ı ö r n e k le m e s i (PUBS) gebeliğin ikinci ya da
on yöntem özellikle sitogenetik analizlerin mümkün olmadığı tü- üçüncü trimesteri esnasında fötal kan elde etmek için kullanılan bir
:iıtr vakalarının analizlerinde yararlıdır. yöntemdir. Sitogenetik çalışmalarda kullanılan kan örneğini alma
b i b e r F IS H çok çeşitli yöntemlerden birini kullanarak kromo- yı sağlar, sonuçlar örnek alındıktan 48 saat içinde elde edilir. PUBS
oınları mekanik olarak geren bir tekniktir. Fiber FISH geleneksel ultrason klavuzluğunda gerçekleştirilir. Çoğunlukla geç ikinci tri
ı ISlFe göre daha yüksek çözünürlüklü analiz ve özgün probun mesterde ultrason anormallikleri gözlendiğinde yapılır. PUBS aynı
kromozomdaki yerleşimi hakkında daha doğru bilgi sağlar. zamanda amniyosentezde elde edilen mozaizm gibi sonuçların
PRENATAL T E Ş H İS T E SİTO G EN İK T E S T (Konu 6 8 ’e de açıklığa kavuşturulmasında kullanılır.
bakınız) Prenatal teşhis çalışmalarının çoğu, bir kromozom anoma
lisini dtşlamak için yapılır, fakat biyokimyasal çalışmalar ve KROMOZOM ANOM ALİLERİ
DNA’nın moleküler analizleri için hücreler çoğaltılması da yapıla
H Ü C R E BÖ LÜN M ESİN D E K R O M O ZO M LA R Kromozom
bilir. Prenatal teşhis için örneklerin elde edilmesinde Uç yönterri kul-
anomalilerinin etiyolojisini anlamak için kromozomların hücre bö
hımlır: Amniyosentez, koryonik villüs örneklemesi (CVS) ve fötal
lünmesi esnasındaki hareketlerini gözden geçirmek önemlidir. So
kan örneklemesi. A m n iyosen tez en sık kullanılan yöntemdir ve rutin
matik dokularda, kromozomlar hücre siklusunun S fazında replike
olarak gebeliğin 15-17. haftaları arasında yapılır, Bazı durumlarda,
olurlar, böylece replike olmuş her kromozom iki identik kardeş
daha az sıvı elde edilmesine rağmen daha çabuk sonuç elde etmek
kromatitten oluşmuştur (Şek. 66-1). Hücre mitoza girdiği zaman,
ıçiıı 12-14 haftalarda erken amniyosentez yapılır. Erken amniyosen-
46 kromozomun her biri sentromerleri ters taraftaki kutuplara yö
ıcz. spontan düşük ve fötusun yaralanmasında daha fazla risk taşır
nelmiş olarak metafaz plağında dizilmişlerdir (Şekil 66-3). Anafaz-
bıkat gebeliğin daha erken safhasında sonuç alınmasını sağlar.
da, yavru hücreler 46 kromozomun her birinden bir kardeş kroma-
Amniyosentez çoğunlukla trizominin (aşağıya bakınız) en iyi
tid alacak şekilde ayrılırlar.
şekilde ilişkilendirildiği ileri anne yaşı düşünüldüğünde yapılır.
Kromozom ayrılması olgun yumurta ve sperm hücrelerinde
Amniyosenteze başvurmak için diğer sebepler anormal üçlü test
kromozom sayısı 46 dan 23 e inmesi gerektiğinden daha karmaşık
bulgusu ve/veya anormal ultrason gözlenmesidir. Üçlü testte, insan
tır. Bu mayoz I ve II olmak üzere iki bölünme turu ile tamamlanır
koryonik gonadotropini, a-fetoprotein ve anne serumunda bağlan
(Şek. 66-3). Mayoz I’de, homolog kromozomlar eş oluşturur ve ge
mamış estriol düzeyleri ölçülür ve fötusta anne yaşma bağlı olarak
netik materyal değişimi yaparlar, daha sonra metafaz plâğında di
trizomi 21 ve trizomj 18 riskini belirlemek için kullanılır. Spesifik
zilirler ve son olarak biri diğerinden ayrılır. Böylece mayoz I in so
ultrason anormallikleri ikinci trimesterde gözlendiğinde, kromozo-
nunda, iki yavru hücrenin her birinde orijinal 46 kromozomun sa
mal bozukluklarla da ilişkilendirilebilir. Nonspesifık ultrason anor
dece 23 ü bulunur. Mayoz II hızlıca maypz I i takip eder ve esasen
mallikleri bulunduğu zaman, kromozom bozukluklarının belirlen^
"haploit mitoz" da denilen bu olay 23 kromozomun her birinin kar
miş olan riski yaklaşık % 16’dır. Kromozom anomalileri ile spesifik
deş kromatiklerinin ayrılmasıyla olur.
tipte anormal ultrason bulguları arasındaki ilişkiler Tablo 6 6 -1 ’de
Dişi ve erkeklerde mayozun esasları aynı olmasına rağmen,
listelenmiş tir.
özellikle mayozun zamanlamasında çok önemli farklılıklar bulu
K o r y o n ik v illu s ö r n e k le m e s i genetik prenatal tanı için ikinci en
nur. Erkeklerde, mayoz ergenlik (puberte) ile başlar ve bireyin ha
sık kullanılan yöntemdir. Çünkü bu yöntem rutin olarak gebeliğin
yatı boyunca devam eder. Oositler mayoz I in birinci evresini geçi
yaklaşık 8-10 haftalarında yapılır, anomalilerin daha erken belir
rip fakat profazm ortalarında kaldığından, dişilerde mayoz prenatal
lenmesini ve istenirse gebeliğin daha güvenli biçimde sonlanması-
dönemde başlar. Doğumda, oositlerde birinci mayoz bölünme askı
nı sağlar, CVS oransal olarak daha güvenli bir işlemdir (spontan
ya alınır. Ovülasyondan çok yıllar sonra oositler Mayoz Fi tamam
düşükler < % 0.5-l). Çünkü bu işlem daha sonra uygulandığında (11
lar ve mayoz II nin metafaz evresine geçerler; eğer döllenme olur
sa oositler ikinci mayoz bölünmeyi tamamlarlar. Bu demektir ki di
r i ‘)Uı &<»-l Anormal LU.anım R ııfpıları .Sii/.ıııda Tu.ııınliinjıı Knmnı-
şilerde birinci mayoz bölünme en azından 10-15 yıl ve tamamlan
om AJi oriîalüeriî’ in Sildi ği
mak için muhtemelen 40-45 yıl alır. Trisomi insidansınm anne ya
Kromozom anomalileri (Frekans)
şı ile ilişkili olarak artması büyük olasılıkla hücre bölünmesindeki
Değişik çalışmalardaki bu ileriye atılma işleminin sonucudur.
Ultrason bulguları O rtalam a, % Dağılım, %
K RO M O ZO M A N O M A LİLER İN İN T İP L E R İ V E İNSİ-
DANSI Mayozda ya da erken evrelerdeki bölünmelerdeki hatalar
Anormal ultrason (nmıspesfık 16 13-35
Omfalosel 39 26-54 oldukça yüksek frekansta olur. Örneğin, bütün gebeliklerin en azın
Kislik higrmııa 68 46-78 dan % 10 ila 25 i arasını anormal kromozomlu gebelikler oluşturur.
Konjenilal kalp hastalığı 30 8-40 Bunların büyük bir oranı gebeliğin çok erken evrelerinde sonlanır,
Koroid pleksus kisıi 5 4-10 Bununla birlikte, klinik olarak tanınan gebelikler arasında bile,
400 HI Gcıicuk •.« Hastalık bazı durumlarda doğuma kadar devam edebilirler. Bunların en iyi
belirlenenleri bir kromozomun kaybolması veya kazanılması ile
dengesiz translokasyonlar sonucu oluşan anomalileri de içeren sa
yısal anomalilerdir. FISH ve diğer moleküler çalışmalar, m ik ro d e-
lesy o n s e n d r o m la r ı ve iz-sü rm e (im p rin tin g ) s e n d r o m la rı olarak da
bilinen iki yeni kromozom anomalisinin belirlenmesini sağlamıştır.
Sayısal Anomaliler Hemen hemen tüm sayısal anomali tipleri
nin hepsi prenatal olarak ortadan kaldırılır, böylece canlı doğanlar
arasında sadece küçük olan ve az gen taşıyan otozomlar veya seks
kromozomlarına ait anomalileri taşıyanlar belli bir sıklıkta bulunur.
Klinik olarak bunların en önemlisi en çok Down sendromuna ne
den olan trizomi 21 ’dir. Populasyonun anne yaşı yapısına dayanarak
ve prenatal tetkiklerin kullanılmasıyla trizomi 21 in insidansı 1/600-
1/1000 olarak belirlenmekte, bu da onu canlı doğan bireyler arasın
da en sık rastlanan kromozom anomalisi yapmaktadır. Çoğu trizo
miler gibi, trizomi 21 insidansı anne yaşı ile oldukça ilişkilidir, 20
yaşındaki kadınlar için oran yaklaşık 1/1500 canlı doğum iken, 45
ve üzeri yaştaki kadınlarda bu oran 1/30’a kadar yükselmektedir.
Trizomi 21 ’e ilave olarak, canlı doğumlarda sadece diğer iki
otozomal trizomi olan trizomi 13 ve 18 belli bir sıklıkta görülür.
Canlı doğumlarda trizomi 13 ve trizomi 18 için insidansı sırası ile
1/20.000 ve 1/10.000 dir. Yaşam süresi beklentisi normale yakın
olan trizomi 2 ’in aksine, trizomi 13 ve 18’in her ikisi de tipik ola
rak yaşamm birinci yılında ölürler.
Üç seks kromozomu trizomisine - 4 7 ,X X X , 4 7 ,X X Y (K lin e
f e l t e r sen d rom u ) ve 47,X Y Y - yenidoğanlarda yaklaşık 1/2000 ora
nında olacak şekilde oldukça sık rastlanılır. Bütün trizomilerden bu
üçü çok az fenotipik komplikasyonlar gösterir. Esasen, klinefeiter
sendromunda kısırlık hariç (Konu 335) öyle görünüyorki bu gibi
trizomisi olanların çoğu belirlenemeyecektir. 4 7 ,X Y Y durumunda
ŞEKİL 66-3 Mayozda kromozom ayrılması. A. Mayoz I de (Ml) 23 çift
ki fazlalık kromozom küçüktür ve çok az gen taşımaktadır. Y-ye
kromozomun her biri kendi eşini ya da homoioğunu bulur, ve genetik
bağlı genlerin çoğu testiküler gelişim ve spermatogenez ile ilgilidir.
materyalini onunla değiştirir (rekombine eder). Metafazda, her bir ho
molog çift ekvatoryal plakta dizilir; anafazda homolog çiftlerin her bi Böylece Y-ye bağlı genlerin dozaj dengesizliği, diğer gelişim iş
ri kendi eşinden ayrılır. Böylece, Ml’in sonunda her bir yavru hücre, lemlerinde oransal olarak çok az etki yapar. 4 7 ,X Y Y genotipi uzun
her biri iki kardeş kromalitden oluşmuş olan 23 kromozom içerir. B. boyla ilişkilidir. Önceden varsayıldığı gibi cezalı populasyonlarda
Mayoz II de (Mil), her kromozom metafaz plağında dizilir ve anafaz bunun prevalansının artmasının antisosyal davrasnışta rolü olduğu
da kardeş kromatidler birbirinden ayrılır. Böylece Mll'nin sonunda, açık değildir.
her bir yavru hücre (örn. oosit veya spermatosit) her biri bir kardeş 47,X X X ve 4 7 ,X X Y koşullarında durum farklıdır- X kromozo
kromatitten oluşan 23 kromozom içerir. Mitozda kromozomlar, bölü mu çoğu normal gelişim için gerekli olan 1000 den fazla gen içer
nen somatik hücrelerin 46 kromozoma sahip olmaları hariç, Mll’de mektedir. O halde 4 7 ,X X X ve 4 7 ,X X Y olan bireyler dozaj denge
yaptıkları gibi davranırlar, sizliğinin katastrofik sonuçlardan nasıl kurtulur? Yanıt X kromozo
Mil hücrelerinde 23 kromozom olduğunu biliyoruz.
mu gen ekspresyonunun biyolojisinde yatmaktadır. Normal dişiler
yaklaşık olarak fötusun % 10’u kromozom bakımından dengesizdir. de, somatik hücrelerde X kromozomunun biri inaktive olmuştur.
Farklı tipteki kromozom anomalilerinin oluşumu, klinik olarak ta Paternal veya maternal X kromozomu inaktivasyonu her bir soma
nınan üç tip gebelik için; kendiliğinden düşükler, ölü doğumlar ve tik hücrede rastlantısal olarak olur ve böylece X -e bağlı genlerin
canlı doğumlar, Tablo 66-2 de özetlenmiştir. En çok rastlanan ano çoğunun erkek ve dişilerde eşit eksprese olmasını sağlar ve dozaj
maliler fötusta ilave (trizom i) veya eksik (m o n o z o m i) bir kromo telafisi mekanizması olarak iş görür. İnaktivasyon olayı gelişmenin
zom veya ilave bir (trip lo id i) veya iki (te tr a p lo id i) kromozom seti blastosist evresinde meydana gelir; bundan önce her iki X kromo
ni içeren sayısal anomalilerdir. En önemli klinik kromozom bo zomu aktifidir. İlaveten, germ hücreleri için inaktivasyon kuralları
zukluklarının çoğu yapısal yeniden düzenlenmeleri içerdiği halde somatik hücreler için olandan farklıdır, dişi germ hücrelerinde her
yapısal kromozom anomalileri daha az görülür (aşağıya bakınız). iki X kromozomu aktif kalır, halbuki erkek germ hücrlerinde X
Oldukça sık rastlanılan anomali, kendiliğinden olan düşüklerin kromozomu inaktiftir. Ayrıca X -e bağlı genlerin hepsi inaktif değil
yaklaşık %25 inde ve yeni doğanların % 0.3 ünde gözlene trizomi- dir. X kromozomunda bulunan genlerin bazıları inaktivasyon me
dir. Bütün kromozomlardaki trizomiler şimdi embriyoda ya da fö kanizmasından kaçar ve her iki X kromozomundan ekprese olurlar.
tusta belirlenmektedir, fakat değişik kromozomlardaki frekansı Klinefelter sendromu gibi bozukluklarda, bazı genler fenotipik
dikkate değer derecede farklılık gösterir. Örneğin, trizomi 16 olan- anomalilerle sonuçlanacak şekilde her iki X kromozomundan eksp
ğanüstü sık görülüp spontan düşüklerdeki trizomilerin 1/3 ünün se rese olabilirler. Klinefelter sendromlu bireyler küçük testislere, hi-
bebi olurken, trizomi 1, 5, 11 ve 19 daha az sıklıkta görülmektedir. yalinize seminifer tübüllerine ve azospermi ve ya ağır oligospermi-
Elde bulunan deliller bu çeşitliliğe iki sebep göstermektedirler; (1) ye sahiptir (Konu 335). Testosteron düzeyleri değişken olarak azal
bazı kromozomlar (örn, kromozom 16) mayozda diğerlerine göre mıştır ve genelde jinekomasti ve hadımsı (eunuchoidal) vücut oran
daha çok anormal kromozom ayrılması veya nondisjunction göste larına sahiptirler. Bazı bireylerde antisosyal davranış ve hafif zihin
rirler; ve (2) gelişme için potansiyel, farklı trizomik koşullara göre sel kusurlar görülür. 47,X X X genotipli dişiler büyük olasılıkla ha
değişir, bazıları gebeliğin erken evrelerinde ortadan kaldırılabilir fif zihinsel kusurlu olurlar ve kısmi kısır olabilirler. Bu özelliklere
diğerleri gebeliğin klinik olarak tanınmasına kadar yaşarlar ve ba rağmen, seks kromozomu trizomileri otozomal kromozom anöplo-
zıları da (örn. trizomi 13, 18, 21 ve seks kromozomu trizomileri) idileri ile karşılaştırdığında nispeten küçük fenotipik komplikas
doğuma kadar yaşayabilirler. yonlara sebep olurlar.
K RO M O ZO M SEN D RO M LA RI Çoğu kromozom anomali Kural olarak monozomik olanlar fötal evrede ölürler ve sonuç
li gebelikler daha uterusta iken sona erdikleri halde (Tablo 66-2) ta otozomal monozomiler sadece spontan düşüklerde çok seyrek
•(.'Mİ* •uuıılm ve canlı doğan bireyler arasın- ■u-kiı (ü .‘FUitıe î.vr:iTînuı/il) V:î<im;îU5'c; mili O/ı
'ı im - inç \<<klur. Esasen. canlı olarak doğan p'ınıı v Frekansı
: k ıııcmo/omi Turner scnılmmuııa sebep olan Anomali Frekansı
i ı X dıınnmıdm. 15.X kromozom yapısı
Kromozom Spontan Termde Yaşama
'. i ; mi/ olarak oldukça yüksek oranlarda orta Anomalisi Düşük Ölü Doğum Canlı Doğum İhtimali, %
ca sıkar. Imhin gebeliklerde en azından % l - 2
m umuda olııılar. 45,X gebeliklerinin %99 Trizomi, 25.1 4.0 0.3 5
+13, 18,21 4.5 2.7 0.14 15
undan ı'a,•lasında spontan olarak düşük görü-
+16 7.5 0
•ar, t ) b.ılde. 45.X kromozom yapısıyla doğan Seks kromozomu monozomi 8.7 0.1 0.01 1
oiK-yier yaşayanların nadir bir grubunu tem- (45,X)
>1 çimekledirler. 45,X fenotipi hafiftir, çünkü Triploidi 6.4 0.2 0
s oyu X kromozomu genlerinin ikinci kopya- Tetraploidi 2.4 0
ı /.ıleıı normal olarak inaktiftir. Bununla bir-
Yapısal anormali 2.0 0.8 0.3 45
Total anomaliler 50.0 5.1 0.6 5
'ıhic. liııner sendromu kısırlık ve sekonder
eks gelişiminin başarısızlığı ile sonuçlanan gonadal disgeneziye altında yatan moleküler mekanizmalara ışık tutmaya başlamıştır.
•i'i-p olur. Diğer göze çarpan özellikler daha değişkendir ve şunla- Hepsinde değilse bile çoğu trizomiler genetik rekombinasyondaki
! ı kapsar: kısa boyluluk, kalın boyun, kalkan şeklinde göğüs; lenfo- değişikliklerle ilişkilidir. Bu, iki mayoz bölünmeden birincisi esna
vm ; dirsekte taşıma açısı artması; kalp damar ve böbrek anomali- sında kromozomların genetik materyallerini karşılıklı değiştirdikle
!rt ı; ve yüksek tansiyon, glukoz intoleransı ve otoimmün tiroit has- ri bir olaydır. Diğer organizmalarda, rekombinasyonla ilişkili Fizik
i.ıliğimi karşı eğilimi (Konu 336), Kısmi delesyonlar, izokromozom sel bağlantılar veya kiazmaların Mayoz I de kromozomları bir ara
X, yu da halka kromozom gibi X kromozomunun diğer birkaç de da tuttuğu bilinir. Bu mekanizmanın şimdi insanlar için de doğru
ğişik yapısal anomalileri de Turner sendromuna sebeb olabilir. olduğu bilinmektedir. Mayoz I deki ayrılamama, bazı vakalarda
45.X /46.X X , 4 5 ,X /4 7 ,X X X , 4 5 ,X /4 6 ,X Y ve diğer mozaizimler de homolog kromozomlar arasında rekombinasyonun başarısız olduğu
meydana gelebilir (aşağıya bakınız) ve Turner sendromunda görü düşük orandaki erossing-overe ve distal bölgelerde görülen karşı
len l'cnotip spektrumuna katkıda bulunabilir. lıklı değişimlere bağlıdır. Rekombinasyon mayoz I de olduğundan,
Sayısal anomaliler mayozdan kaynaklandığından (Tablo 66-3), beklenmedik bir şekilde kromozom 21 deki maternal mayoz II ha
•İkilenmiş olan bireyler tüm hücrelerinde eksik ya da fazla kromo taları, değişmiş rekombinasyona bağlıdır. Bu durumda özellikle
zomlara sahip olurlar. Çok az orandaki vakalarda, başlangıçta nor proksimal 21q deki rekombinasyonun etkisi azalacak şekilde değil
mal kromozom yapısına sahip olan bireyde erken safhada mitotik artacak şekilde olur. Bu tahminen mayoz II de saptanan hataların
•lyrılamama olayı meydana gelebilir. Alternatif olarak, bir embriyo esasen mayoz I deki olayların birikimi sonunda oluştuğunu işaret
nun bazı hücrelerinde normal bir kromozom takımında ’’normalleş etmektedir.
tirici" bir mitotik ayrılamama olayı meydana gelebilir. Her iki du Anne Yaşı ve Trizomi İleri maternal yaş ile trizomi arasında
rumda embriyonun bazı hücreleri normal kromozom yapısına di ki ilişki konjenital kromozom anomalilerinde en önemli etiyolojik
ğerleri anöploid kromozom sayısına sahip bir m o z a ik olur. Fenoti- faktör olarak tartışılabilir. Yaşlan 25 in altında olan kadınlar arasın
pik sonuçları tahmin etmek zordur, çünkü olay ayrılamama zama da klinik olarak tanınan gebeliklerin yaklaşık % 2 si trizomiktir;
nına ve farklı dokularda normal ve anormal hücrelerin dağılmasına ama 36. yaşla bu rakam % 10 a ve 42. yaşla % 33’e yükselir (Şek 66-
bağlıdır. Bununla birlikte mozaizmin sebeb olduğu klinik anomali 5). Maternal yaş ve trizomi arasındaki bu ilişki ırk, coğrafya ya da
ler mozaik olmayan bireylerdekinden ayırtedilemez; örneğin, bü sosyoekonomik faktörlere bağlı değildir ve muhtemelen tüm kro
tün Down sendromu vakalarının yaklaşık % 5’i trizomi 21 mozaiz- mozomların dağılımını etkiler.
midir ve Turner sendromlu bireylerin hemen hemen % 1 5 ’i yukarı İlerleyen yaşın önemine rağmen, yaşlanmanın anormal kromo
da tarif edildiği gibi değişik seks kromozomu oluşumları için mo zom dağılımına nasıl yol açtığı mekanizması hakkında hemen he
zaiktir. men hiçbir şey bilinmemektedir. Yukarıda işaret edildiği gibi, anne
Sayısal Anomalilerin Orijini ve Etiyolojisi Geçtiğimiz on yıl de mayoz I in tamamlanmasının dişilerde uzamasından (>40 yıl)
dan fazla bir süredir yapılan çok sayıdaki çalışmada çeşitli tipteki kaynaklandığı düşünülmektedir. Yukarıda belirtildiği gibi, genetik
kromozom anomalilerinin orijinini araştırmak için DNA polimor-
fizmleri kullanılmıştır (Şek.66-4). En kapsamlı incelenmiş olan tip ralılo 46-3 İnsan Trizoırıilcri ve Seks Kromozomu Monozomisi Orijini
ler sayısal anomalilerdir (Tablo 66-3). Seks kromozomu monozo- nin Ebeveyn ve Muyolik/,Mitotik Evre Çalışmaları
misi çoğunlukla paternal seks kromozomu kaybının sonucudur. Bu O rijin, %
durum gebelik ister canlı doğum ister kendiliğinden düşükle sonuç
Paternal M aternal
lansın, anomalinin paternal orijininin doğuma kadar yaşamasını et
kilemediğini göstermektedir. 1 II I II Mitotik
18 - - 33 56 11
jininde de dikkate değer derecede varyasyon vardır. Örneğin, ma
21 3 5 67 22 2
ternal kaynaklı trizomiler arasında tüm trizomi 16 vakalarının hep 22 3 - 94 3 _
Moleküler çalışmalar, trizomi ve monozominin kaynaklarının “ Mozaik olmayan 45.X bireylere ait sonuçlar
A. Trizomi 21 in parental S. PWS'nin parental kaynağı tahmin edilir; bu spontan düşüklerin büyük çoğunluğu sadece trizo
kaynağı mi 13, 18 ve 21 lerdlr ve seks kromozomu trizomilerinin de doğuma
kadar yaşayanları odukça çoktur.
ŞEKİL 66-4 Kromozom anomalilerinin orijinini belirlemek için DNA
teknolojisinin kullanımı. A. Kromozom 21 e özgü DNA polimorfizm tipe ayrılır: Robertson ve resiprokal. R o b e r ts o n y e n id e n d ü z en le n
analizi, trizomik bireyin 2 kromozom 21 ini annesinden birisini de ba
m e le r i, iki akrosentrik kromozomun (kromozom 13, 14, 15, 21 ve
basından aldığını göstermektedir, bu demektir ki fazla olan kromo
22) uzun kollarının iki kromozomun orijinal genetik materyalini
zom 21 oogenezdeki hatanın sonucudur. B. Prader-Willi sendromlu
(PWS) bir bireyde kromozom 15 e özgü DNA polimorfizminin kalıtı içerecek şekilde bir araya gelmesiyle kaynaşmış bir kromozom
mı. Etkilenmiş olan birey iki maternal kromozom 15 almış fakat hiç oluşturması şeklinde oluşan özel bir translokasyon sınıfıdır. Eğer
paternal almamıştır, böylece bireyin PWS nin yaygın nedeni olan Robertson translokasyonu dengesiz formda ise monozomik ve tri
maternal uniparental dizomi 15 e sahip olduğu söylenir. zomik gebelik olur. Örneğin, Down sendromu vakalarının yaklaşık
%3 ü ekseriya 14. ve 21. kromozomlarda görülen dengesiz Robert^
«kombinasyondaki değişiklikler yaşa bağlı trizomiyi izah edebilir. son tipi translokasyonlara atfedilebilir. Bu durumda, etkilenmiş
Örneğin, trizomi 21 de «kombinasyon biçimleri genç ve yaşlı an olan birey bir yapısal olarak normal kromozom 14, 2 yapısal olarak
nelerin trizomik gebeliklerinde benzer şekilde değişmiş gibi görün normal kromozom 21 ve bir kaynaşmış kromozom 14/21 olmak
mektedir. Bunu akılda tutarak, iki belirgin basamak veya ’’isabetin’.1 üzere 46 kromozoma sahiptir. Bu etki kromozom 14 ün normal dip-
anne yaşı ile ilişkili ayrılamamada işe karıştığı önerilmiştir. Yaşla loit dozajına ve kromozom 21 in Down sendromu ile sonuçlanan üç
ilişkili olmayan birinci basamak, fötal oositte çabuk bozulan bir re- katı dozajına sebeb olur. Benzer şekilde, trizomi 13 sendromlu bi
kombinasyon biçiminin oluşmasıdır; yaşa bağlı olan ikinci basa reylerin küçük bir oranı dengesiz Robertson translokasyonundan
mak metafaz I de çabuk bozulan bivalent yapının anormal oluşu dolayı klinik olarak etkilenmiştir.
mudur. Eğer bu model doğru ise, bu genç ve yaşlı kadınlarda ayrı- R e s ip r o k a l tr a n s lo k a s y o n la r tki kromozom arasındaki karşılık
lamamanın oluşumunun aynı olduğu anlamına gelir, fakat belkide lı değişimdir. Bu durumda, dengesiz translokasyonlarla ilgili feno-
hücre döngüsü proteinlerinin ya da kardeş kromatitlerin çekimin tipik sonuçlar iki kromozom arasında değiştirilmiş olan materyalin
den sorumlu mayoz proteinlerinin parçalanmasının yaşa bağlı ol miktarını belirleyecek olan kırılma noktalarının yerine bağlıdır.
masından dolayı yaşlanma ile daha sık olur. Çoğu resiprokal translokasyonlar özgün kırılma noktası setleri içer
Yapısal Kromozom Anomalileri Yapısal yeniden düzenlen diklerinden, herhangi bir durumda fenotipik sonuçları önceden be
meler kromozomların kırılma ve yeniden birleşmelerini kapsar. Sa lirlemek zordur. Genel olarak şiddeti, dengesiz translokasyonlu bi
yısal anomalilerden daha az oldukları halde, genetik danışma açı reylerde yok olan ya da fazla olan kromozom materyalinin mikta
sından ayrı bir mücadele konusu ortaya çıkarırlar. Çünkü yapısal rıyla belirlenir.
anomalilerin sayısal anomalilerden farklı olarak, klinikte”dengeli’' Kromozomlar arasındaki yeniden düzenlemelerle birlikte, kro
formları normal kişilerde bulunabilir fakat gelecek kuşağa kromo mozom içinde görülen yapısal anomalilere ait pek çok örnek var
zom anomalisinin kalıtsal bir formu olarak ’’dengesiz” bir biçimde dır. Bunların en sık ve zararlı olanı, delesyonlarla oluşan kromo
aktarılabilir. zom materyalinin kaybıdır. Çok iyi karaterize edilmiş iki delesyon
Yeniden düzenlenmeler farklı kromozomlar arasında karşılıklı sendromu, W olf-H irsch h orn sen d r o m u ve C r i-d u -c h a t sen d r o m u
materyal değişimini (tr a n s lo k a s y o n la r ) veya tek bir kromozomda olup, kromozom 4p ve 5p deki nispeten küçük kromozom parçala
ki kayıp, kazanma veya yeniden düzenlemeleri (örn. d e le s y o n la r , rının kaybolması sonucu ortaya çıkarlar. Bununla birlikte, her biri
d u p lika sy o n la r, itıversiyon lar, h a lk a v e y a iz o k r o m o z o n ıla r) içerebi çoklu doğumsal anomaliler, gelişme geriliği, şiddetli gerilik ve kı
lir. Özel klinik öneme sahip olan translokasyonlar temel olarak iki sa ömür uzunluğu ile ilişkilidir.
Mikrodelesyon Sendromla- 1,itsin ,-,6-4 ‘/avgın <Maı•ak iiiBaııIıiiVi,i Sîazı MskiV.iitîesynsı ve Miknidupiikas;[mî Scnrfrnmiart
11 H ıti)ik g e n se n d r o m la rı terimi
Yerleşim
tek ;;cıı hastalıkları koıııbiıuısyo-
Sendrom Sitogenetik Başlıca Özellikler imprinting Etkisi
ııııııu taklit eden hastalıklar için
kullanılır. Bunlar az sayıdaki sı Langer-Giedion 8q24.1 (del) Seyrek saç. ampul burun değişken Yok
kıca bir araya gelmiş olan genle- sendromu mental retardasyon
ı in delesyoım sonucu oluşur. Si- WAGR kompleksi 11 p l3 (del) Wilms tümörü, aniridia. Urogenital Yok
bozukluklar, mental retardasyon
togenetik olarak belirlenmek için
Beckwith-Wiedemann 1 İp 15 (dup) Makrozomia, makroglossia, omphalosöl Var, arasıra "paternal uni
oldukça küçük olduklarından
sendromu parental dizomi” ile ilişkili
m ik r o d e le s y o n olarak isimlendi- (tekste bakınız)
nlirler. Moleküler tekniklerin Retinoblastoma 1 3 q l4 .ll (del) Fonksiyonel R B allelinin homozigot Anormal R B allelinin pater
uygulanması bu mikrodelesyon kaybına bağlı Reünoblastoma nal olma olasılığı dah fazla
.•uHİromlarının en azından 18 ta olduğu halde, görünür bir
etki yok
nesinin belirlenmesini sağlamiş-
Prader-Willi sendromu 15ql 1-13 (del) Obesite, hipogonadism, mental retar Var; prototipik imprinting
Iır (Tablo 66-4). Daha yaygın* dasyon bozukluğu (tekste bakınız)
ohif.ık görülenlerin bazıları Angelman sendromu 15ql 1,13 (del) Ataksik yürüyüş Prader-Wili sendromu ile,
Wilms Tümörü - aniridia komp- prototipik imprinting bo
t.'ksı (WAGR), MDS ve V CF zukluğu (tekste bakınız)
a-Talesemi ve menial 1613.3 (del) a-globin lokusu dahil 16p delesyonuna Yok
cmlromlarıdır. WAGR, mental
retardasyon bağlı a-talesemi ve mental retardasyon
.;erılik ve böbrek (Wilms tümö- Smith-Magenis 17p ll.2 (del) Brakisefali, orta yüz hipoplazisi, mental Yok
•tl), göz (anirida) ve ürogenital sendromu retardasyon
i-,tern dahil çoklu organ tutu Miller-Dieker sendro- 17pl3 (del) Dismorfık yüzler, lissenefali Yok
mluları ile karakterizedir. Sito- romu
Charcot-Marie-Tooth 17pll.2 (dup) Mikroduplikasyona bağlı gelişen nöropati Yok
•’/ııetik anomali, iyi bantlanmış
sendromu tip İA
kromozom preparatlarında tipik
DiGeorge 22ql 1 (del) Üçüncü ve dördüncü brankial yaylarda Yok
■daıak gözlenebilen kromozom sendromu/vdo- anomaliler
i 1 iıt kısa kolunun bir parçasının kardiofasıyal sendrom
* 11 (il 3) kaybıdır. Mental gerilik,
.«kilsiz yilz ve Lissensefali ile karakterize bir hastalık olan nımlanmış Charcot-Marie-Tooth tip 1A (CMT fA) mikroduplikas-
'•IDS'ile delesyon kromozom 17 dedir (17p l3). FISH kullanılarak yon sendromu da vardır. Bu geçmişte basit otozomal dominant bir
I /p delesyonları MDS hastalarının % 90 ıtidan fazlasında, izole lis- hastalık olarak kalıtıldığı düşünülen bir sinir iletim hastalığıdır.
•cnsefnli vakalarının % 2 0 siıulc belirlemiştir. Yeni moleküler çalışmalar, etkilenmiş olan bireylerin kromozom
Yaklaşık olarak 1/3000 yeni doğanda bulunan kromozom 22 17 nin küçük bölgesinin duplikayonu için (17pl 1.2-12) heterozigot
aut ur mı kolundaki delesyon (2 2 q ll) şimdiye kadar tanımlanmış olduğunu göstermiştir. Gen dozundaki artışın,' neden CMT 1A olu
en yaygın ıntkındelesyondur, Burumla yaygın olarak ilişkilimmiş şumuna sebep olduğu lıeniiz açık olmadığı halde, kalıtım biçimi,
olan VCF sendromu, öğrenme bozuklukları ya da hafif mental ge ••.ikilenmiş nhm bireylerin yavrularının yarısının dtıplikasyon taşı
nlik, damak kusurları, lıipoplastik aloe nasi ve uzun burun ve do- yan kromozomu aldıkları gerçeği ile açıklanabilir.
■jıımsal kalp bozukluklarıyla (konotrunkal bozukluk) ortaya çıkar. im printing (genetik İz sürm e) Hastalıkları Diğer iki mikro-
Mql l tlelesyonlu bazı kişiler şiddetli olarak etkilenmişlerdir ve li delesyoıi sendromu olan PWS ve AS ebeveyn orijini yada ’’imprin
mits hlpoplazi, paratiroid hipoplazi ve konotrunkal kalp hastalıkla ting’' etkisini gösterir. Kromozom 15 in sitogenetik olarak belirle
rına sebeb olan üçüncü ve dördüncü solungaç yaylarının gelişme nebilen delesyonlannm PWS li hastalardaki oranının AS filerdeki
sinde anormallik bulunan D iG e o r g e se n d rom u n u temsil ederler. Bu kadar olduğu uzun yıllardır bilinmektedir. İki şendromutı klinik be
vakaların yaklaşık % 30 unda 22ql l deki delesyon yüksek rezolüs- lirtileri birbirine benzemediği için bu, ilginç gibi görünmektedir.
yon bantlama ile saptanabilir, geleneksel sitogenetik taramayla, PWS şişmanlık, hipogonadizm ve hafiften orta dereceye kadar de
FISH ve moleküler teşhis teknikleriyle (örn. Southemblot veya po- ğişen mental gerilikle karakterize olduğu halde AS mikrosefali, yü
limer zincir reaksiyonu analizi) bu oran >% 90 lara çıkar, İlave ça rüme bozukluğu, nöbetler,uygunsuz gülme ve şiddetli mental geri
lışmalar, belirtisi olmayan konotrunkal hastalıklı kişilerde 22ql 1 likle ortaya çıkar. Bu hastalıkların patogenez'ı ile ilgili yeni görüş
delesyonunun hayretedilecek kadar yüksek frekansta olduğunu ler, hangi fenotipin görüleceğini delesyonün parental orijininin be
göstermiştir. 2 2 q ll delesyonlü kişilerin yaklaşık % 10 u bunu ben lirlenmesinin sağlayacağını ortaya atmıştır: eğer delesyon paternal
zer delesyona sahip bir ebeveyninden almıştır. ise sonuç PWS, halbuki delesyon maternal ise sonuç A S’dir (Şek.
S m ith -M a g en is sen d rom u Kromozom 17 nin kısa koluna yer 66- 2).
leşmiş bir mikrodelesyon sonucu olur (1 7 p ll.2 ). Etkilenmiş olan Bu senaryo, bütün PWS ve AS 1i bireylerin kromozm 15 deles-
bireyler mental gerilik, şekilsiz yüz özellikleri, geç konuşma, peri- yonunu ölgesinin taşımadıklarının anlaşılmasıyla daha da karma-
feral nöropati ve davranış bozukluklarına sahiptir. Bu bulgulan te şıklaşmıştır. Bu tip bireyler için yine kromozom 15 parçasının pa
yit etmek için uygun FISH bulunmasına rağmen, bu delesyonların rental orijininin çok önemli bir belirleyici olduğu ortaya çıkar. Ör
çoğu sitogenetik analizlerle saptanabilir. Aksine, bir kromozom neğin, delesyonsuz PWS hastalarında her zaman iki maternal kro
7(7ql 1.23) mikrodelesyonu olan W illiam sen d rom u , standart ya da mozom 15 varken hiç paternal kromozom 15’u yoktur [maternal
yüksek rezolüsyonlu analizlerle teşhis edilemez; sadece FISH ve uniparental dizomi (UPD)], halbuki bazı delesyonsuz AS hastaları
diğer moleküler yöntemlerden yararlanarak saptanabilir. William için tam tersi doğrudur (parental UPD). Bu en azından kromozom
sendromu elastin geninin bir delesyonudur ve mental gerilik, dis- 15 üzerindeki bazı genlerin ebeveynin kromozoma katkısına bağlı
morfik özellikler, sürü davranışı kişiliği, erken yaşlanma ve do olarak farklı eksprese olduklarını göstermektedir. Aynca buradan
ğumsal kalp hastalığı (çoğunlukla supravalvular aort stenozu) ile normal fötal gelişim için bir maternal ve bir paternal kromozom 15
karakterizedir. in varlığının gerektiği sonucu çıkmaktadır.
Mikrodelesyon sendromlarına ilaveten, şimdi en azından iyi ta PWS vakalarının yaklaşık % 7 0 ’i, 15ql 1-15 ’in paternal deles-
404 71
D o n a ld R . J o h n s
romoleküllere önemli derecede oksidatif hasar ile ortaya çıkan yai cede pozitif tahmin edici değere sahip olmalı ve hastalığın önlen
şa bağlı mitokondri disfonksiyonu yaşlanmaya da katkı yapan et mesi veya yararlı terapötik girişimlere yol açan bilgiler sağlamalı
kendir. ' dır. Artan Down sendromu riskini saptamak için kullanılan mater
Mitokondriyal hastalıkarın tanısının moleküler genetik yön nal serum markırları, fenilketanuri için yapılan postnatal testler, ai
temlerle kesin olarak yapılması, uygun genetik danışma ve en so lesel hiperlipidemi için risk altında olan bireyleri tanımlamak için
nunda tedavi için gereklidir. çocuklarda kolesterol düzeyini saptama başlıca tarama testi örnek
lerini oluşturmaktadır. Böyleee genetik tarama testleri sadece
lîİBUÖGRAFY DNA- veya kromozoma dayalı testleri kapsamamaktadır. Bunun
yerine, bu gibi teştlerin çoğu genetik hastalığı belirleyen biyokim
BEAL MF et al: Do defects in mitochondrial energy metabolism underlie the patho
yasal bir markır veya fenotipik bir özellik kullanır. Hangi hastalık
logy of neurodegeneraüve disease? Trends Neurosci 16:125, 1993
JOHNS DR: Mitochondrial DNA aijd disease. N Engl J Med 333:638,1995
ların rutin olarak taranması gerektiğinin belirlenmesi, hastalığın
SHIOENAÖA MK et al: Oxidative damage and mitochondrial decay in aging. Proc frekansına, şiddetine, taramanın ekonomik tutarına ve tedavi giri
Natl Acad Sd USA 91:10771, 1994 : ' ■ şimlerinin hastalığın seyrini değiştirip değiştirmeyeceğine bağlıdır,
SIMON DK, JOHNS DR: Mitochondrial disorders: Clinical and genetic features: Diğer taraftan g e n e t ik te s t fizikse) özellikler, aile öyküsü veya
Annu Rev Med 50:111, 1999
biyokimyasal bulgulara dayanarak bir hastalığa sahip olduğu şüphe
WALLACE DC: Mitochondrial diseases in man and mouse. Science 283:1482, 1999
ZEVlANl M et al: Mitochondrial disorders. Medicine (Baltimore) 77:59, 1998 edilen bir bireye uygulanır. Genetik test şunları içerebüir:(l) he-
mokromatozda olduğu gibi diyagnostik test, (2) meme kanseri yat
kınlığında olduğu gibi önceden tahmin testi, (3) müsküler atrofide
olduğu gibi taşıyıcı testi ve (4) b-talasemide her iki ebeveynin taşı
s Susan M iesfeldt, J. L a rry Jameson
689 yıcı olduğundaki gibi prenatal test,
İlgilenilen hastalık(lar)a bağlı olarak, gebelik esnasındaki tara
. TARAMA, DANIŞMA VE'G ENETİK '■ ma testleri için günümüzde birkaç farklı teknik kullanılır. Örneğin
:■BOZUKLUKLARIN.ÖNLENMESİ' Down sendromu için ilk-trimester taraması, maternal serumda ge
Halil Kasap, Mülkiye Kasap, Belde Kasap belikle ilişkili plazma proteini A ölçümleri ve nuchal yarı şeffaflı
ğın ultrosonik ölçümleri (gebeliğin 10-14. haftalarında) ile birlikte
insan koriyonik gonadotropininin serbest b-alt birimi ölçümleri
İÇ HASTALIKLARINDA M O LEK Ü LER kullanılarak yapılır. İkinçi-trimester maternal serum taraması, insan
koriyonik gonadotropin, konjuge-olmayan estriol, a-fetoprotein ve
GENETİK UYGULAM ALAR/ diğerleri ile birlikte olduğunda Down sendromu saptamasına du
Yaklaşık her 50 çocuktan biri ciddi bir doğumsal anormallik veya yarlılığı artıran inhibin ölçümlerini içerir (Konu 66). a-fetoprotein
zihinsel engel ile doğmaktadır, Her birimizin potansiyel olarak cid düzeyinin artışı, açık nöral tüp kusurları ile de ilişkilidir.
di hastalıklara yol açabilecek birkaç gen mutasyonu taşıdığı bilin A m n iy o sen tez v e y a k o r iy o n ik v illu s ö r n e k le m e s i (CVS) kromo
mektedir. Tibbi genetik alanı geleneksel olarak kromozom anomali- zom analizleri için fötal hücreleri izole etmek veya özgün genetik
leri (Koriü 66) ve Mendelyen bozulduklar (Konu 65) üzerinde yo anomalileri test etmek için kullanılır. Amniyosentez tipik olarak
ğunlaşmıştır. Bununla birlikte, ateroskleroz, hipertansiyon, otoim- ikinci trimesterin erken döneminde (14-16 haftalık gebelik yaşı)
mün hastalıklar, diyabetes mellitus, Alzheimer hastalığı, psikiyatrik yapılır. CVS daha erken gerçekleştirilebilir (8-10 haftalık gebelik
bozukluklar ve kanserin pek çok formu dahil yaygın şekilde görülen yaşı) ve transservikal veya transabdominal yolla alınan fötüse ait
ve yetişkinlikte-başlayan çok sayıda hastalığa karşı genetik duyarlı trofoblastik doku biopsisi gerektirir. CVS amniyosentezden
lık vardır. Bu yaygın hastalıklara genetiğin katkısı, hastalığın en son (% <0.5) biraz daha fazla (% < 0.5-l) kendiliğinden düşük riski gös-
ekspresyonundan daha fazladır; bu genler aynı zamanda hastalığın
■tablo 68-1. Yenidoğanda" Genetik H astalıklar İçin Yapılan 'Tarama
şiddeti, tedaviye cevabi ye hastalığın ilerleyişini de etkileyebilir. festi Örnekleri
Şimdi ilk basamak hekimleri, genetik olarak etkilenen çok sar
yıda hastalık için risk altında bulunan hastaları tanıma ve danış Hastalık Kalıtım insidans*
manlık hizmeti vermek gibi bir rol ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu Fentlketonuri OR 1/10.000
rol, hastalıkların sınıflandırma şeklini değiştiren, patofizyoloji an Hipotiroidi Sporadik veya 1/4000
layışımızı güçlendiren, ilaç metabolizması ve terapötik cevaplarla Galaktozemi OR 1/40.000
ilgili pratik bilgiler sağlayan ve bireysel tarama ve sağlığı koruma Maple şurubu idrar hastalığı OR 1/200.000
Homosistinuri OR 1/200.000
yöntemi programlarını yürütmek için ümit veren genetik tıbdaki
Biotinidaz eksikliği OR 1/100.000
ilerlemeleri yansıtmaktadır. Bu değişmelerin ışığı altında, hekimler
Kistik fibrozis OR 1/2000
kişisel tıbbi öykü, aile öyküsü ve diyagnostik moleküler testi her Adrenal hiperplazi OR 1/10.000
bir hasta ve onların ailelerinin bütün sağaltım işlemlerine dahil et Hemoglobinopati OR 1/2500
melidirler. Ayrıca, dahiliyecinin çeşitli hastalıkların yönetiminde
a Prenatal testlerin neler olduğu devleılere ve ülkelere göre değişiklik gösterir; tarama
genetik test yapmanın endikasyonlan, yaralan, riskleri ve sınırla lestleri hakkındaki ilave bilgiler www.aap.org/policy web adresinden elde edilebilir.
maları konusunda hastalan eğitmede çok önemli görevleri vardır. h OR, oıozomal resesif
41)8 dir; diğerleri daha çok glukoz-duyarlılığım ayarlar; ve önemli bir
grup ya insülin sinyalim etkileyerek doğrudan doğruya veya vücut
tcrir fakat gebelik esnasında seçici düşük yapmak için daha erken ağırlığı veya kompozisyonunu düzenleyerek dolaylı yoldan insülin
karar vermeyi sağlar* Ultrasonagrafi, gelişimin farklı evrelerinde hassasiyetim belirler. Diyet, eksersiz, gebelik ve ilaç kullanımı gibi
fötüsü doğrudan incelemek için kullanılır. Şimdilerde 8-10 hücre- çevresel etkiler bu genetik alt yapı üzerine eklenir.
lik embriyodan hücreleri tek tek ayırarak preimplantasyon için mo- Bu hassasiyet genlerinin tanımlanması çok zorlu bir iştir. Bu
leküler diyagnostik test yapmak mümkündür. Daha sonra Tay- nunla beraber, iki veya daha çok faktör tarafından hastalık riskini
Sachs hastalığı, kistik fibroz veya orak hücre anemisi gibi seçilmiş artman (veya azaltan) genleri tanımlamak bu tip hastalıklar için ka
tek gen hastalıklarını test etmek için polimeraz zincir reaksiyonu bul edilebilir bir hedeftir. Diyabet ve kalp hastalıkları gibi yaygın
(PCR) kullanılır. Bu test stratejisi, in vitro fertilizasyonu (tüp be hastalıklar için bu düzeydeki bir riskin sağlık için önemli uyarıları
bek) gerektirir fakat etkilenen embriyoları ayırarak ekimini (imp- vardır. Kardiyovasküler riskin bir biyokimyasal markın olarak şu
lantasyonunu) yapmama avantajını sağlar. anda kolesterolün kullanılmasında olduğu gibi, benzer bir tahmin
Prenatal genetik testin, parental geçişi yüksek risk oluşturan gücü ile genetik panelin gelişim biçimini önceden sezebiliriz. Son
özgün genetik bozukluklar ile birlikte kromozom anomalileri (Ko zamanlarda çok sayıdaki genetik bozukluklara uygun genetik test
nu 66) üzerinde odaklandığını unutmamak gerekir. Bir çocukta, do bulunabilmektedir; bir ”web” sitesi (http:www.genetests.org) özel
ğumsal kusurların veya diyagnostik testlere dahil edilmeyen diğer testleri yapan çeşitli laboratuvarların listesini vermektedir. DNA-
genetik bozuklukların olmayacağı garanti edilemez. dizileme çiplerinin keşfi, çok daha geniş-çaptaki testleri yapabilme
Genetik danışma işlemi prenatal testten önce başlamalı ve şun ümidi veren önemli bir teknik ilerlemeyi temsil etmektedir (Konu
ları içermelidir! (1) testin bir tanımı, (2) taranacak olan genetik bo 65). Hemokromatoz, multipl endokrin neoplazi (MEN) tip 1, uza
zuklukların tipleri, (3) taramanın sınırlan, (4) elde edilen bilgi ile yan QT sendromu veya Huntington hastalığı gibi erişkinde-başla
ebeveynlerin ne yapaeaklannm araştırılması ve (5) bulguların ne yan belli bir kalıtsal hastalık için genetik test yapıp-yapmama ka
zamab verilebileceğine dair bir bilgi. Genetik bozukluk tanınırsa, ran çok karmaşık bir iştir; bu karar hastalığın klinik özelliklerine,
genetik danışma becerilerinin tam repertuvannın bilinmesi gerekir hasta ve ailesinin isteklerine ve genetik test sonuçlarının tıbbi ka-
(yukanya bakınız). Genetik hastalığın özelliklerini sık sık farklı za rar-verme veya tedaviyi değiştirip-değiştirmeyeceğine bağlıdır
manlarda anne-baba ile yenide gözden geçirmeye ihtiyaç vardır. (aşağıya bakınız).
Danışman, genetik hastalığın etkilenmiş kişiye ve aileye getireceği A İL E Ö YK Ü SÜ Genetik testlerdeki gelişmelere ilaveten, sık
fiziksel ve duygusal güçlükleri de tartışmalıdır. Eğer varsa, yazılı görülen erişkinlikte-başlayan hastalıklar için kalıtsal riski belirle
bilgi verilmelidir. Sonuçta anne-baba gebeliğin devamı veya son- menin anahtan halen fizik muayene ile birlikte kişi ve ailenin ay
landınlması için bir karara ulaşmalıdır. Gebelik sonlandınlırsa, iş rıntılı sağlık öyküsünün alınmasına ve yorumlanmasına bağlıdır.
lemden sonra genetik danışmanlık devam etmelidir. Gebelik devam Örneğin, erken başlayan koroner arter hastalığı, glukoz intoleransı
ederse, etkilenen fötüs veya çocuğun tıbbi ihtiyaçlarını karşılamak ve hipertansiyon öyküsü olan çok sayıda aile bireyinin olması, in
ve aynı zamanda genetik bozukluk yüzünden ailenin karşılaştığı sülin dirençliliğine genetik ve belki de çevresel yatkınlık riskinde
güçlükleri yenmesine yardımcı olmak için genetik danışma sürdü artış olduğunu akla getirir (Konu 333). Bu aile öyküsü olan her has
rülmelidir. ta hipertansiyon, diyabet ve hiperlipidemi gelişme olasılığı açısın
Doğumda tüm yenidoğanlar, büyük gelişimsel anomalileri sap dan ele alınmalıdır. Bu kişiler, obezite ve sigara gibi ilave risk fak
tamak için tam bir fizik muayeneden geçer. Doğumdan sonraki 24 törlerine engel olmanın önemi açısından uyarılmalıdır.
ile 7 2 saat içinde yenidoğanlardan alman kan örnekleri, doğumsal Soy ağacı (pedigri) formunda tutulan aile öyküsü, hasta kişiye
hipotiroidi ve çeşitli kalıtsal metabolik bozukluklar gibi seçilmiş risk tahmini yapmada büyük çapta yardımcı olur. Pedigriler, en
azından birinci derece akrabalar ve büyük anne-baba dahil seçilmiş
hastalıkların (Tablo 68-1) taranması için devlet tarafından tanınan
ikinci derece akrabalar hakkında sağlıkla ilgili bilgiler taşımalıdır.
bir laboratuvara gönderilir. Bu program, seçilmiş genetik taramanın
Pedigriler bir kalıtsal hastalığı akla getirdiği zaman, ilave aile üye
yararlarının açık bir örneğini temsil eder. Örneğin, fenilketonurinin
lerini içine alacak şekilde genişletilmelidir. Asemptomatik bir birey
erken tanısı, şiddetli nörolojik sekellerin (Konu 352) gelişmesinden
için riskin belirlenmesi, pedigrinin büyüklüğüne, etkilenmemiş
önce anne-babanın fenilalanin içermeyen diyete başlamasına ola
olan akrabaların sayısına ve ailedeki diyagnozun tipine bağlı olarak
nak sağlar.
değişiklik gösterecektir. Risk hesabına katılan ve pedigride belirtil
mesi gereken ilave değişkenler şunlardır; etkilenen her aile bireyi
E RİSKİN DE - BAŞ L AYA N YAYGIN nin diyagnoz esnasındaki yaşı, tüm aile üyelerinin mevcut yaşı ve
GENETİK.BO ZUKLUKLAR hastalıktan etkilenen bireyler arasında kalıtsal olmayan risk faktör
lerinin varlığı veya yokluğu.
M U LT İFA K T Ö R İY E L K A L IT IM Erişkinde-başlayan çoğu ge
Kişisel ve aile öyküsünü değerlendirirken, hastalığın çoğunluk
netik bozukluklarda görülen risk, diğer genler veya çevresel koşul
la genel populasyonda görülenden daha erken-yaşta başlaması du
larla bağımsız olarak veya birlikte fonksiyon gösteren pek çok lo- rumu için hekimler tetikte olmalıdır. Prematüre koroner hastalığı
kustaki genetik faktörlerin üst üste biriken etkilerini yansıtır. Bu nın aile öyküsü olmasa bile, akut miyokart enfarktüslü (Konu 241)
hastalıkların genetik temeli hakkındaki bilgilerimiz genetik duyarlı 30-yaşındaki bir kişi için kalıtsal bir özellik açısından risk olduğu
lığın kesin tanışma karşın eksiktir. Örneğin Tip 2 diyabetes mellitus- düşünülmelidir. Bîr hastalıkla tipik ilişkisi olan kalıtsal olmayan
da, monozigotik ikizlerdeki uyum oranı % 50 ile 90 arasında değişir. risk faktörlerinin yokluğu da genetik risk faktörleri olasılığını artır
Kardeşlerin % 40’ında ve etkilenen bireylerin çocuklarının % 30’un- maktadır. Derin toplardamar trombozu öyküsü olan kişi veya aile,
da diyabet veya azalmış glikoz toleransı meydana gelir. Diyabetin bilinen nongenetik risk faktörleri yoksa, kalıtsal bir trombotik has
populasyonun % 5’ini oluşturmasına ve yüksek oranda kalıtsallık talığı (Konu 117) akla getirmelidir. Fiziksel muayene de özgün ka
göstermesine karşın, hastalığın ailesel karakterini gösterebilecek sa lıtsal bir hastalık için riski ilgilendiren önemli ip uçları sağlayabi
dece birkaç genetik mutasyon örneği vardır (çoğu nadir bulunur). lir. Genç yaştaki xanthomas’ll bir hasta ailesel hiper kollesteromi
Bazı mitokondriyal DNA bozuklukları (Konu 67), pankreas adacık düşünmeyi teşvik etmelidir. Mutasyonların sebep olduğu erişkin
hücrelerinin gelişim ve fonksiyonunu kontrol eden ardışık gen dizi yaşta başlayan bazı hastalıklar, belirli etnik gruplarda daha ege
sindeki mutasyonlar (H N F 4 a , H N F J a , IP F 1 ), insülin reseptör mu- mendir. Örneğin, Ashkenazi populasyonunun % 2’den fazlası
tasyonları ve diğerleri (Konu 333) bu gruba girer. Obezite ve insü B R C A 1 ve B R C A 2 genlerinde görülen üç özgün mutasyondan biri
lin direncine katkıda bulunan diğer faktörler, tip 2 diyabeti için sini taşır. Faktör V Leiden allelinin prevalansı Kafkaslarda %3-7
önemli risk faktörleridir. Tip 2 diyabetin genetik temeline ait güncel arasında değişir fakat Afrikalı ve AsyalIlarda çok daha az görülür.
modeller bir düzineden fazla genin katıldığını öngörmektedir: bazı Aile öyküsünün anımsanması genelde tam doğru değildir. Aile
genler pankreatik adacıkların gelişimi ve fonksiyonu üzerine etkili ler daha dağınık ve öykü daha eskilere dayandığında, durum özel-
iikle boylecJir. Hastaların aile öyküsü formlarını ziyaretten önce ve ■8 Parama. Danışma ve Genetik Bozuklukların önlenmesi 409
ya sonra doldurmalarını istemek, onlara akrabaları ile hemen tema
sa geçme fırsatı yaratacağından yararlı olabilir. Bir uygulama kara mutasyonunu kalıtımla almış ise, mutasyonu kızma aktarması içiil
rı almadan önce, aile öyküsünde rapor edilen hastalıkları doğrula 50:5 0 olasılık vardır. Bü söz konusu risk faktörünün varlığı veya
mak için girişimlerde bulunulmalıdır. Bu işlem genelde yoğun- yokluğunu saptamak için genetik test yapılabilir.
emek ister ve ideal olarak ilave aile üyeleri ile görüşmeyi ve tıbbi
kayıtları, otopsi raporlarını ve ölüm belgelerini gözden geçirmeyi ERİŞKİNDE-BAŞLa YAN HASTALIKLAR
gerektirir. .
Hastalık riski ile ilişkili genetik olmayan faktörler meslek, di
İÇİN GENETİK TEST Y A PILM A SI-
yet, yaşam koşullan ve sosyal alışkanlıklar da dahil toptan gözden Genetik teste başlamadan önceki ilk kritik basamak, doğru klinik ta-
geçirilmelidir. Örneğin, kalp hastalıklan için kalıtsal; risk altında nının yapıldığından, tanının aile öyküsü, karakteristik fizik bulgular
olan hastalar, tütün kullanımı, diyet, egzersiz ve yağ düzeyleri ba veya biyokimyasal teste dayanıp dayanmadığından emin olmaktır.
kımından sorgulanmalıdır, Hastalara sağlık taramalan ve aldığı ko Dikkatli bir klinik değerlendirme gereksiz testleri önleyecek ve tes
ruyucu önlemler de sorulmalıdır. Kalıtsal olmayan bu faktörler top ti en olast aday gene yönlendirecektir. Çoğu hastalıklar, farklı gen
lam risk tahminine katkıda bulunur ve hastalığın önlenmesi için lerdeki mutasyonlann fenotipik olarak benzer hastalıklan ortaya çı
önemli bir odak noktası oluşturur.v; karması anlamına gelen lo k u s h e te r o je n liğ i özelliklerini gösterir.
Aynı veya benzer koşullan olan akrabaların bir arada olması Örneğin, osteogenezis imperfekta (Konu 351), muskular distrofi
birçok kalıtsal hastalığı akla getirecek olsa da çoğu multifaktöriyel (Konu 383), homosistinuri (Konu 352) ve kolon kanseri (Konu 90)
genetik hastalıklarda h a s t a lık p e n e tr a n s ın ın tam olmadığım da be veya meme kanserine (Konu 89) kalıtsal yatkınlığın herbiri belli
lirtmek önemlidir; Sonuç olarak.. hastalıkla-ilişkili alleli taşıyan genlerdeki mutasyonlarla ortaya çıkânlabilir. Hastalığın geçiş şekli;
tüm aile bireylerinde hastalık ortaya çıkmayacağından, bu gibi ai klinik seyri ve tedavisi hangi genin etkilendiğine bağlı olarak önem^
lelerden elde edilen pedigri açık bir Mendeliyen kalıtım şekli gös li derecede farklı olabilir. Bu durumlarda hangi genin test edileceği
termeyebilir. Bunun ötesinde, bu hastalıklann bazılan ile ilgili gen nin seçimi çoğunlukla özgün klinik özellikler, değişik genlerdeki;
ler çoğunlukla hastalığın değ işik, e k s p r e ş y o n la r ım gösterir. Örne mutasyonlann nisbi prcvalansı veya eldeki test tarafından belirlenir.
ğin, meme kanseri ile ilişkili B R C A 1 geni aynı ailede meme, ovar Tüm laboratuar testlerinde olduğu gibi, genetik testlerin doğru
yum ve prostat gibi değişik sayıda kötü huylu tümörlere yatkınlı luğu ye yorumu için smurlamalar vardu. Teknik hatalara ilaveten;
ğa yol açar. (Konu 81). Meme kanseri gibi çok görülen hastalıklar genetik test genellikle sadece çok yaygın olan mutasyonlan sapta
da, bazı aile üyeleri hastalığa neden olacak herhangi bir mutasyon mak için tasarlanmıştır. Bu durumda, negatif bir sonuç, test edilen
olmaksızın da meme kanseri geliştirebilir, bu durum pedigri anali kişinin teste dahil edilmeyen bir mutasyona sahip olabileceği olası-'
zinde akü-kanştmçı diğer bir değişkeni oluşturur. lığını göz önütıde bulundurularak değerlendirilmelidir. ,- I
Daha önce değinilen aile öyküsü özelliklerinin bazılan Şek.68- Bilinen bir hastalık için yapılan moleküler testlere ilaveten,;
1 ’de gösterilmiştir. Proband, 36 yaşında bir kadın olup ailesinin ba kronik hastalıklara duyarlık için yapılan presemptomatik testler git
ba tarafından gelen kuvvetli bir meme ve ovaryum kanseri öyküsü-, tikçe artan oranda tıbbi uygulamalara entegre edilmektedir. Bunun
ne sahiptir. Bu ailede meme ve ovaryum kanserlerinin birlikte gö la birlikte çoğu durumlarda hastalıkla-ilişkili genlerin keşfi, giri
rülmesi yanında erken yaşta başlaması B R C A J ve B R C A 2 genlerin şimlerin klinik getirisi ve etkilerini Ölçen çalışmaların çoktan ötesi
de kalıtsal bir mutasyon olasılığını akla getirir. Genetik test yap ne geçmiştir. Getirilere dayalı çalışmalar ele® oluncaya kadar, öri*
maksızın babasının bu mutasyonu kalıtımla alarak kızına aktanp ceden tahmin edici moleküler test uygulamasına ihtiyatla yaklaşıl
aktarmadığı da tam olarak açık değildir. Proband ve ailesine gerek mak ve bu test sadece uygun bir şekilde genetik konsültasyondan
li genetik danışmanlık verildikten sonra, bu ailede bir DNA anali geçen teste rıza gösteren kişilere teklif edilmelidir (Şek.68-2). Ço
zi yaklaşımı potansiyel olarak etkilenmiş ve hayatta olan 42 yaşın ğu durumlarda, presemptomatik test sadece kişisel veya ailesel tıb
daki kuzenine (IV-4) B R C A J ve B R C A 2 mutasyonunun varlığı için bi öykü veya klinik sınarha bulgusu olan kişilere önerilmelidir. ’
test yapmaktır. Eğer bir mutasyon bulunursa, o zaman istedikleri Teste semptömatik bir aile üyesinden başlanırsa mutasyonun
taktirde proband ve diğer aile üyelerine de bu özgün değişiklik için tanınması risk altındaki diğer aile üyelerini (semptömatik olsun ve
test yapmak olasıdır. Gösterilen örnekte probandın babası BRCA1 ya olmasın) test etmeyi yönlendirdiğinden moleküler analiz genel
likle daha bilgilendirici olur. Başka ailesel ve çevresel risk faktör
i « leri yoksa, etkilenen aile bireyinde bulanan mutasyon bakımından
Sm art . negatif olduğu saptanan kişilere, söz konusu hastalık için genel po-
0144
pulasyöndaki kadar bir riske sahip oldukları bilgisi verilebilir. Bu
nun ötesinde, onlara mutasyonu çocuklarına geçirme riski taşıma
% 0 J * '
4* - ; s* SS dıkları teminatı da verilebilir. Diğer taraftan, bilinen bir mutasyon,
u
O M * r iS U . Ovanın . için test sonucu pozitif olan asemptömatifc aile üyelerine de hasta
ca43 | j ca44 , « S«
lığın gelişimi ve mutasyonun çocuklarına aktarılması bakımından
rr~
yüksek riske sahip oldukları bildirilmelidir. Bununla birlikte, çoğu
U f 0 0 ' C* )
aa 10 49 Mi jf l r t - ’ multifaktöriyel genetik hastalıklarda test sonuçlan, hastalığın çıkıp
Ovarian Pneumonia
■' en»
çıkmayacağı veya ne zaman çıkacağım güvenli bir şekilde önceden
tahmin edemez. Örneğin Apolipoprotein E allelini (e 4 ) taşıyan her
IV ' *—.0 kes Alzheimer hastası olmaz ve bu hassasiyet genini taşımayan pek
42 çok kişi de bu hastalığa yakalanabilir (Konu 362).
BfSCUrf IsymboMW
İ ot 3a Semptömatik bir aile üyesinde, genetik bir mutasyon bulunma
ll'A dığı zaman negatif test sonucu farklı şekiller de yorumlanır. Bu zor
durumda, belli bir gen üzerinde yapılan genetik test, o gendeki tüm
Ornatan canear mutasyonlan saptamayabilir (yalancı negatif) veya kişi test edilme
yen farklı bir hastalıkla-ilişkili gendeki bir mutasyona sahip olabilir.
ŞEKİL 68-1 Okla işaret edilen 36 yaşındaki bir kadın, ailesel kanser
Test öncesi danışmanlık ve eğitim veren hekimler, hastanın test
öyküsü nedeni ile konsültasyon istemektedir. Hasta, ailesinde görü
len çok sayıdaki kanser olgularının kanser geliştirmeye kalıtsal yat sonuçlan ile baş edebilecek duygusal yeteneğini iyi biçmelidir. Psi
kınlık olduğuna işaret ettiği yönündeki endişelerini ifade etmektedir. kiyatrik hastalık işaret ve belirtileri gösteren kişilerin duygusal ge
Alınan aile öyküsü ve hastanın akrabalarına ait kayıtları rapor edilen reksinimleri moleküler teste geçmeden önce karşılanmalıdır. Genel
diyagnozları doğrulamaktadır. olarak, genetik test ailede kişisel kriz ve akut hastalık zamanında
410 kımından çocukların test edilmesi gerekir. Örneğin, ailesel adeno-
matoz polipozis (FAP) için risk altında olan çocuklar onlu yaşlar
kadar erken dönemde polip geliştirebilir ve yirmili yaşlara gelindi
ğinde invazif kansere doğru bir gelişme olabilir. Aym şekilde, RET
proto-onkogenindeki mutasyonlardan ileri gelen MEN tip 2 riski
olan çocuklar, 6 yaş gibi erken bir dönemde medüller tiroid kanse
ri olabilir ve bilinen mutasyonları taşıyan çocukların ebeveynleri
profilaktik tiroidektomi işlemi ile karşı karşıya kalabilirler (Konu
339).
B İL G İL E N D İR İLM İŞ ONAY Test ile karşılaşıldığı zaman,
büyük olasılıkla moleküler tanı tüm aileyi etkileyeceğinden, hasta
lar karar verme işine diğer akrabalarını da dahil etmesi için cesaret-
lendirilmelidir. Moleküler testler için bilgilendirilmiş onay, ayrıntı
lı eğitim ve genetik danışma vermekle başlar. Hasta, yapılmakta
olan analizin risklerini, yararları ve sınırlamalarını tam olarak anla
malıdır. Bilgilendirilmiş onay, test bulgularının anlamından haber
dar edilen hastanın, tam olarak kavrayabileceği açık, kısa ve öz bir
dille yazılmış bir belge şeklinde olmalıdır. Bu işleme testin meka
nik yönlerine ait tartışma da dahil edilmelidir. Kalıtsal hastalıklar
için yapılan çoğu moleküler testler, periferik kanın DNA’ya dayalı
analizini kapsamaktadır. Test sonuçlan çoğu koşullarda, odadaki
destek personeli ile birlikte sadece kişinin kendisine şahsen veril
melidir.
Asemptomatik bir kişinin moleküler testi genelde gelecekteki
bir riski önceden haber verdiğinden, hasta bu kararın uzun döneme
yayılan tıbbi, psikolojik ve sosyal yönden potansiyel etkilerini iyi
ce anlamalıdır. Bileşik devletlerde, bu konu alanı etkileyen kanuni
düzenlemeler halen geliştirilme sürecindedir ve hastalarla birlikte,
test bulgularının hastanın çalışma hayatında, ileriki sağlığında ve
hayat sigortası kapsamında yapacağı potansiyel etkileri araştırmak
önemlidir.
Hastaların bu seçeneği kullanmak istememeleri durumunda,
moleküler analizlere alternatif yöntemlerin mevcut öldüğünü anla
maları gerekir. Analizleri yaptırmaya hemen hazır olmamaları du
rumunda, testin ileride de yapılabileceği anlatılmalıdır. Gerektiğin
ŞEKİL 68-2 Genetik danışma ve test için aigoritm. de ailenin diğer üyeleri tarafından ileride kullanılmak üzere DNA
bankası seçeneği sunulmalıdır.
önerilmemelidir. Hastalar verilen bilgiyi duygusal olarak kavraya T E ST T E N SONRA İZ L E M E B A K IM I Genetik hastalığın
bilir ve özümleyebilirse test sonuçlarından daha fazla yarar sağla özelliğine bağlı olarak test-sonrası girişimler şunları içerebilir: (1)
yacaktır. Test öncesi eğitim stratejilerini hazırlarken kişilerin has dikkatli sürveyans ve uygun sağlık taraması, (2) özgün tıbbi giri
talığa yakalanma olasılığına karşı önceden ne düşündüklerini tart şimler, (3) kimyasal önlem, (4) risk önlemi ve (5) destek servisle
mak önemlidir. Çoğunlukla, hastalar nedensiz korkuya kapılır veya rine başvurmak. Örneğin, B R C A 1 ve B R C A 2 patolojik mutasyonla-
genetik risk taşıma olasılığını inkar ederler. rı olduğu bilinen hastalara proflaksi için meme ve ovaryumlarıh
Genetik testin aile bireylerinin birbirine olan ilişkisini pozitif alınması yanında yoğun bir tarama önerilir. İlaveten, bu gibi kadın
veya negatif yönde etkileme potansiyeli vardır. Sonuç olarak, mo- lar tamoksifen, reloksifen veya retinoid gibi kimyasallarla önleyici
leküler test seçeneği ile karşı karşıya gelen hastalar, test sonuçları tedaviye alınabilirler. Bunun aksine, Huntington hastalığı riski ol
nın onların akrabalarr, eşleri ve arkadaşları ile olan ilişkilerini nasıl duğu bilinen hastalara devamlı izleme hizmeti ile fiziksel ve mes
etkileyebileceğini düşünmelidir. Bilinen bir genetik mutasyonun leki terapi, sosyal servisler ve işaret edilen destek gruplarını içeren
olduğu bir ailede, testi pozitif olan kişiler mevcut veya gelecekteki destek verici hizmetler önerilir. Araştırmalar bu genetik hastalıklar
yaşam biçimlerinde hastalığın etkileri ile karşılaşacaklardır, negatif hakkındaki anlayışımızı genişlettikçe ve işe karışan genlerin görev
olanlar da yaşam suçluluğu hissedebilirler. Aynı bilgilendirmeye leri hakkında bilgilendikçe özgün girişimler değişecektir.
karşı aile üyelerinin duygusal ve sosyal cevaplarında farklılık ol Etkilenmiş bir aile üyesinde saptanan hastalıkla-ilişkilendiril-
ması büyük olasılıktır. Danışma eş ve çocuklarla olan ilişkilerde miş bir gen mutasyonu bakımından negatif olan hastalara bu hasta
test bulgularının potansiyel sonuçlarının neler olabileceğini de be lık bakımından halen risk altında olabilecekleri hatırlatılmalıdır. Bu
lirtmelidir. Hastalıkla ilişkili bir mutasyona sahip olduğu bulunan diyabetes mellitus, kanser ve koroner arter hastalığı gibi yaygın
anne-baba, çocuklarına hastalığı aktarma riskinden dolayı genellik hastalıklar için özellikle önemlidir. Örneğin, ailesinde daha önce
le endişeli ve üzüntülü olur. den saptanan hastalıkla-ilişkili B R C A 2 mutasyonunu taşımadığı
Erişkin yaşlara kadar ortaya çıkmayan bir hastalık durumu ol saptanan bir kadına genel populasyonda kullanılan meme kanseri
duğu zaman, klinisyenler, risk-taşıyan çocuklara moleküler test ya testinin aynısını yaptırması gerektiği hatırlatılmalıdır.
pılıp yapılmayacağı, yapılacaksa ne zaman yapılacağı sorusu ile
karşılaşırlar. Çeşitli profesyonel organizasyonlar, erişkinlikte başla
yan hastalıklara ait genetik testlerin çocuklara uygulanmaması uya A E V E T ÎK D A N IŞ M A VE E Ğ İT İM
rısında bulunmaktadırlar. Bu koşulların çoğu kaçınılmazdır ve so
nuç olarak bu gibi genetik bilgilendirme önemli derecede psikosos- Genetik danışmanlar genelde testle ilgili işlemlerde rol alsalar bile,
yal risk yaratabilir. Ayrıca, çocuk döneminde yapılan testin, çocu genetik danışmanlık, genetik test ve genetik taramadan ayırt edil
ğun erişkinliğe ulaştığında test hakkında aldığı bilgilere dayanarak melidir. Genetik danışma, b ir a il e d e k i g e n e tik h a sta lığ ın o r ta y a
karar verme hakkına engel olduğu görüşü vardır. Diğer taraftan, er ç ık m a s ı v ey a r is k i ile ilg ili in sa n i s o r u n la r ı e l e a la n iletişim s ü r e c i
ken yaşta ortaya çıkan ve özellikle önlem alınabilen hastalıklar ba anlamına gelir. Genetik risk tahmini çok karmaşık olabilir ve belir-
■•izlıkler içerir. Diğer taraftan, danışma psikososyal danışma kadar i 2 Ağrı: Patofizyolojbve Yönetim 411
".eridik eğitimi de içerir. Diğer sağlık personelleri (veya hasta kişiler
■e aileleri tarafından) genetik hastalıkla (Tablo 68-2) doğrudan veya ni anlamaları gerekir. Bu ilkeler, gen kavramı, bunların nasıl aktarıl
dolaylı olarak ilgili olabilecek çok geniş sorunlarla muhatap olmak dıkları ve kalıtsal hastalık riskinin nasıl ortaya çıktığı gibi konulan
u/ere genetik danışmanlara başvuruda bulunulabilirler. Genetik danış içermektedir. Kalıtımın şekli hakkındaki yeterli bilgi, hastaların kendi
man şunları yapacaktır: leri ve aile üyeleri için hastalık riski olasılığını anlamalarını sağlaya
caktır. Hastalığın etkinliği (penetrans) ve etkinlik derecesi (ekspresivi-
• Detaylı bir aile öyküsü alır ve belgeler
tesi) hakkında bilgi vermek de önemlidir. Karmaşık genetik bozukluk
• t lem hastanın kendisi hem de ailedeki diğer üyeler için, hastalık
larda, asemptomatik hastalar pozitif bir test sonucunun hastalığın gele
riski ile ilgili genel genetik prensipler hakkında hastayı eğitir
cekte her zaman ortaya çıkacağı anlamına gelmediği konusunda bilgri
• Verilen genetik danışmanlık bilgisi ile hastaların başa çıkma gü
lendirilmelidir. Aynca, multifaktöriyel hastalıklann riski ve önlenmesi
cünü tahmin eder ve onları güçlendirir
bakımından çevresel etkiler gibi genetik olmayan faktörlerin rolü de
• Genetik olmayan faktörlerin hastalığın son şekli ile nasıl ilişkili
tartışılmalıdır. Son olarak hastalar, tarama, önleme ve bazı durumlarda
olabileceğini tartışır
farmakolojik tedavi ve profilaktik: cerrahiyi içeren girişimler için po
• Sağlık idaresi ile ilgili işlemleri anlatır
tansiyel seçenekler yanında hastalığın doğal öyküsünü de anlamalıdır.
• Kişi ve ailesinde genetik testin rolünün belirlenmesinde yardımcı
olur
• I lastanın çeşitli genetik test seçeneklerinin riskleri, yararları ve sı HASTALIĞA KARŞI GENETİK
nırlamalarından haberdar olmastm sağlar DUYARLILIĞA DAYANAN TERAPÖTİK
• Gerekirse, hasta ve risk altındaki diğer aile üyelerini ek olarak di
GİRİŞİM LER
ğer tıbbi ve destek hizmetlerine yönlendirir. .
Genetik danışmanın karmaşıklığı ve genetik hastalıkların geniş Populasyona dayalı genetik taramalar veya yönlendirilmiş testlerle
kapsamlı olması, risk altında olan kişiler ve onların aileleri için geniş (Tablo 68-3) saptanan artan sayıdaki genetik hastalık için şimdiler
‘.demli destek ve sağlık hizmeti sunmak üzere planlanan uzmanlaşmış de özel tedaviler vardır. Çok sayıda metabolik bozulduk bu gruba
/<? moduli,sipliner kliniklerin gelişmesine yol açmıştır. Bu gibi multidi- girer. Örneğin, fenilketonurinin komplikasyonları, hastalığın erken teş
Mjılitıef takımlar genelde zor olan teşhis, tedavi ve test kararlarını göz- his edilmesi ve fenilalanin (Konu 352) içeren yiyeceklerden kaçınılma
'fetl ı.Tçnınek için birlikte çalışan tıbbi genetikçiler, uzman doktorlar, sı ile hafifletilebilir. Benzer prensipler “maple syrup" üre hastalığı
“«tetik danışmanlar, hemşireler, psikologlar, sosyal hizmet uzmanlan (Konu 352) ve galaktozemi (Konu 350) için de geçerlidir. 21-hidroksi-
ve Nyomedikal elik uzmanJanndan oluşur.Böyle bir grup, birinci ba laz eksikliği olan çocuklar, genellikle yaşamın ilk birkaç haftası içinde
samak hekimlerine risk altındaki hastalan takip ve tedavi etmede yar böbrek yetmezliği gösterirler (Konu 331). Kortizol sentezinin bloke ol
dım ve inanılmaz destek sağlar. ması yüzünden öncül adrenal steroidler androjen yoluna geçer bu da
Genetik danışmaya yaklaşımın önemli etik, sosyal ve maddi yön dişilerde belirsiz genitalia oluşumuna, erkeklerde prematüre erkekliğe
leri vardır, Genetik danışmanın felsefesi, ülkelere ve merkezlere göre sebep olur. Bu hastahkta, glikokortikoid ve minerelokortikoid tedavisi
büyük değişiklik gösterir. Örneğin Kuzey Amerika’daki merkezlerde sadece hormon noksanlığını düzeltmez, aynı zamanda erkekliği (virili
genetik danışma genel olarak yönlendirici olmayacak, şekilde verilir, zation) daha da kötü hale getiren fazla AGTH üretimini de baskılamak
Gııalarda hastalara kendi değerlerinin helli bir tıbbi kar ar almada na için gereklidir.
at hit fakw olduğıımı anlamaları öğretilir. Belli bîr girişimle ilgili açık Terapötik girişim stratejilerin en iyi şekilde çocukluk çağı genetik
bir yaların olduğum! göcıcırn *•etiler olmadığı vey» deneyıel bif giri* hastalıkları için geliştirilmiş olmasına karşın erişkin yaşta-başlayan ge
pm t‘Mutu /.mum sonlmuhıu ı obnayan irendik danışma özellikle uy- netik bozuklukların tanısı ve yönetiminde de yavaş yavaş uygulanmak
,ı,m döşet f W j'in , H t t iyi Humnigion hatidltğı (Kupu 162) için gö* ladır, Kalıtsal hemokromatozis, ergin populasyonundaki genetik tara
m-nk un ıiijiintp yapıırmay.iı ağma katar vereceği zaman, yönlendir!* malım potansiyel durumu ile ortaya çıkarılan pek çok konuyu göz önü
•• şm-tık danışmanlık verdine/. Bu durumda, hastalığın seyri terapö* ne sermektedir. Örneğin, bu hastalık oldukça yaygındır (Kuzey Avru
:ıl girişimleri** drgışiiidemeym-ği için, bu hastalık için genetik test pa Kökenli populasyonda yaklaşık 200 kişiden biri homozigottur) ve
>aydıracak olan usk .ıltmdakı kişiye testin açık bir yaran (tıbbi getiri komplikasyonları flebotomi (Konu 345) ile potansiyel olarak önlene
ı ı i l ımıııda) yoktur. Bununla birlikte, testin bu gibi kişilerin geleceğe bilir. Son zamanlarda, mutasyonlan bu hastalıkla ilişkili olan H F E ge
ait kararlan, insanlarla ilişkileri ve üreme hakkındaki kararları üzerin ninin keşfi, hastalığın presemptomatik tanısı için DNA’ya dayalı test
de önemli bir etkisi olabilir. Böylece testi yaptırma karan kişinin inanç lerin kullanılmasına büyük bir ilgi uyandırmıştır. Bununla birlikte H F E
sistemine ve değerlerine dayanır. Diğer taraftan, tedavi edilebilir bir mutasyonlan için homozigpt olan bireylerin üçte birine yakınında de
durum varsa dahâ yönlendirici bir yaklaşım uygun olur. FAB (APC g e mir fazlalığına ait bir delil yoktur. Netice olarak, pozitif aile öyküsü
n in d eki mutasyonlarla ilgili) sorunu olan bir ailede, bilinen A P C gen yoksa, genetik testin hemen arkasından günümüzde demir fazlalığını
mutasyonu taşıyıcıları için kolon kanseri taraması ve profilaktik kolek- gösteren bir fenotipik tarama yapılması önerilir. Hemokrömatoz için
tomi önerilmelidir. Bu aileyi takip eden genetik danışman ve klinisyen, yapılan genetik taramanın günün birinde fenotipik ekspresyon tahmin
risk altındaki kişilerin bu önerilere sıkıca sarılmak için gerekli kaynak leri ile eşleştirilip eşleştirilemeyeceğini ileriki çalışmalar gösterecektir.
lara ulaşabilmesini garanti altına almalıdır. Populasyon tarama işlemlerinin aksine, bir probandda hemokromatoz
Bir kişinin test seçenekleri ve tedavi yönünden bilgilenmeye daya tanısı yapıldığı zaman diğer aile üyelerinin testini yapmak ve genetik
lı olarak bir karar verebilmesi için genetik eğitim çok önemlidir. Gene danışmanlık hizmeti yermek önemlidir. Test, risk altında olmayan aile
tik danışmanlar, genetik eğitimin bir kaynağını temsil etmekle birlikte, üyelerini hekim tarafından dışlamasına izin verir, Test, aynca demir
diğer sağlık hizmeti sunuculanna da hastanın eğitimine katkıda bulun fazlalığının presemptomatik olarak saptanmasını ve organ zaran oluş
maları için ihtiyaç duyulmaktadır. Genetik hastalık riski altında olanla madan tedavinin (flebotomi) yapılmasını da sağlar.
rın, kendi durumları ile ilgili temel tıbbi genetik ilkelerini ve terimleri- Koruyucu önlemler ve terapötik girişimler sadece metabolik
Tabio üS.2 Genetik Danışma fcjulikasyoniarı hastalıklarla sınırlı değildir. Ventriküler aritmilerle ilişkili uzun QT
sendromunun ailesel formlarının saptanması, erken elektrokardi-
İleri anne (>35) veya baba ( > 5 0 ) yaşı
yografik test ve profilaktik anti-aritmik terapi (Konu 230) uygulan
Akraba evliliği
masına izin verir. Ailesel hipertrofik kardiyomiyopatili olan kişiler
Doğumsal kusur veya genetik bir hastalık laşıyan bir çocuğa ait önceki bir
öykü ultrason ile taranabilir, beta-blokerler veya diğer ilaçlarla tedavi
Genetik bir hastalığı anımsatan kişi veya aile hikayesi edilebilir, ağır eksersizler ve dehidratasyondan sakınmanın önemi
Yüksek-risk taşıyan etnik gruplar; genetik mutasyonlann bilinen taşıyıcılan hakkında bu kişilere danışmanlıkverilebilir (Konu 238). Benzer şe
Genelik bir hastalığı anımsatan ultrason veya prenatal test kilde, Marfan sendromlu kişiler beta blokerler ile tedavi edilebilir
412 Ol Gcncıik •e i iasmhk yalar ve glikoz-6-fosfat dehidrogenaz (G6PD) noksanlığı buna ör
nekler oluşturur.
Y b lo G«’iu*iik Teste*' Dayanan Girişim Örnekleri Yukarıda belirtildiği gibi, özel neoplazi tiplerinin riskini arttı
ran genlerin tanınması çoğu kanserlerle ilgilenme biçimini hızla
Genetik Hastalıklar Girişimler Konu
değiştirmektedir. FAB veya kalıtsal nonpolipoz kolon kanserine
Fenilketonuri Diyette fenilalanin almamak 352 (HNPCC) yatkınlık sağlayan mutasyonları taşıyan aile bireylerinin
Homosistinuri Folik asit, pridoksin ve vitamin B 12 352
tanınması, kolonoskopi veya profılaktik ameliyat (Konu 90) yön
ile tedavi
temleri ile erken tarama yapılması için önerilerin getirilmesine yol
Hemokromatoz Flebotomi 345
Wilson hastalığı D-penisilinamin tedavisi 348 açabilir. Benzer prensipler melanomanın ailesel formlarına, bazal
Galaktozemi Diyette galaktoz alınmaması 350 hücre karsinomu ve meme kanserine de uygulanabilir. Bununla bir
Porfıryalar Presipitanları almamak 346 likte, çoğu kanserler invazif ve metastatik potansiyele (Konu 81 ve
Glukoz-6-fosfat dehidro- Oksidan ilaçlan almamak 108 82) ulaştığı zaman pek çok bariz genetik anormalliği de birlikte ta
genaz Eksikliği
şıdığı bilinmelidir. Sonuç olarak bu olgularda genetik testin en bü
21 -hidroksilaz eksikliği Glikokortikoid ve minerelokortikoid 331
yük etkisi, hastalığın penetransı (etkinliği) ve klinik seyrini önce
tedavisi
Ailesel Akdeniz ateşi Kolçisin tedavisi 289 den tahmin etmek halen çok zorlu bir iş olarak kaldığından, daha
Habis hipertermi Presipitan anestetikleri almamak 17 yoğun klinik taramaların yapılmasına izin vermesidir.
a , antitripsin noksanlığı Sigara içmemek; mesleki ve çevresel 258 Bunlar ve diğer hastalıkların genetik tanısının sadece klinik
toksinlerden sakınmak amaçlarla kullanılmaya başlamasına karşın,- hassasiyet testleri bu
Hipertrofık kardiyomiyo- Ekokardiyografik tarama; erken 238
hastalıklarla ilgili morbidite ve mortaliteyi azaltabileceği, daha er
paü farmakolojik girişim
Uzun QT sendromu Elektrokardiyografik tarama ve 230 ken ve hedefi daha iyi belirlenmiş girişimlere izin verebileceği
elektrofizyolojik test; erken umudunu vermektedir. Kullanılabilir genetik testlerin sayısmm hız
farmakolojik girişim la artacağını bekleyebiliriz. Hekim ve diğer sağlık hizmeti sağlayı
Marfan sendromu Ekokardiyografik tarama; profılaktik 247,351 cıları için kritik uğraş, genetik tıbdaki bu ilerlemelere ayak uydur
beta blokerler
mak ve testleri akıllıca uygulamaktır. Bu amaca ulaşmak, son hede
Faktör V Leiden Trombojenik risk faktörleri ve oral 117
fi genetik hastalıklardan ileri gelen morbidite ve mortaliteyi azalt
kontraseptiflerden sakınmak
Hemofili A Faktör VIII replasmanı 117 mak olan yeterli bir genetik danışmanlık hizmeti, yönlendirilmiş
Hemofili B Faktör IX replasmanı; olası gen 117 test ve uygun girişimlerle hasta bakımım arttıracaktır.
tedavisi
Ailesel hipokalsiurik hi- Paraüroidektomiden sakınmak 341 3İBLİO G RAFYA
perkalsemi
Hormon replasmanı ile puberteyi 328 BIESECKER BB, MARTEAU TM: Future of geneüc counselling: An international
Kalman sendromu
perspecüve. Nat Genet 22:133,1999
uyarmak
COUGHLIN SS: The intersection of geneücs, public health, and preventative med
Nörohipofiziyel diyabetes Vasopresin replasmanı 329
icine. Am J Prev Med 16;89, 1999
insipidus
FRASER FC: Genetic counseling. Am J Hum Genet 26:636, 1974
Gençlikte diyabet ile baş- Diyabet için tarama ve tedavi yapmak 333
GELEHRTER TD et al: Principles of Medical Genetics, 2d ed. Baltimore, Williams
layan olgunluk & Wilkins. 1998
Kalıtsal nonpolipozis ko Erken kolonoskopi taraması 90 HARPER PS: Practical Genetic Counselling, 5th ed. Oxford, Butterworth
lon kanseri Heinmann, 1998
Ailesel adenomatoz poli- Steroidal olmayan anü-inflamatör 90 MCKINNON WÇ et al: Predisposition genetic testing for late-onset disorders in
pozis kolektomi ilaçlar; erken kolonoskopi taraması; adults: Position paper of the Naüonal Society of Genetic Counselors. JAMA
Ailesel meme kanseri Östrojen reseptör antagonistlerini 89 278:1217,1997
düşünmek; muayene ve mamogra- MEHLMAN MJ, KODISH ED et al: The need for anonymous genetic counseling
filerle erken tarama; profilakük and testing. Am J Hum Genetic 58:393,1996
mastektomi düşünme; ve diğer kan ROSENDAAL FR: Risk factors for venous thrombosis: Prevalence, risk and inter
ser tipleri riskini hesaba alma action, Semin Hematol 34:171,1997
UV ışığından sakınmak; tarama ve 86 STEPHENSON J: ’Talking" genetics glossary (www.nhgri.nih.gov/DlR/VIP/
Bazal hücre nevus
Glossary/). JAMA 281: 600, 1999
sendromu Biopsiler
The American Society of Human Genetics: Report from the ASHG Information and
Ailesel melanoma UV ışığından sakınmak; tarama ve 86
Education Committee: Medical school core curriculum in genetics. Am J Hum
Biopsiler
Genet 56:535, 1995
Multipl endokrin neop Profılaktik tiroidektomi; feokromosi- 339
The American Society of Human Genetics Points to consider: Ethical, legal and psy
lazi Tip 2 toma ve hiperparatiroidizm taraması chosocial implications of geneüc testing in children and adolescents. Am J
Hum Genet 57:1233.1995
a Mevcut genetik testier için “www.genetests.org" web sitesine bakınız.
r. . j . », - --.a f - * : ■’ -■ -- t * ..A,' •- A. , , -, -
Robert K och 11 Aralık 1843’ de Kolera çalışmak için Mısır ve Hindistan’a gitmiştir. Koch, Kalku-
Prusya’da doğdu. On üç çocuktan ta’da morfolojijc olarak Mısır’daki örneklerde gördüğü virgül şek
üçüncüsüydü. Sekiz yaşında lindeki basile benzeyen saf kolera basili kültürünü otopsi örneklerin
Gymnasium’a (Alman Lisesi) gi den izole edebilmiştir. Epidemiyolojik çalışmalarda Koch koleranın
ren parlak bir öğrenciydi. Daha kontamine sularla yayıldığını göstermiştir, bu bulgu suyun fıltrasyo-
sonra Tıp okuduğu Gottingen nuyla öldürücü hastalığın kontrol edilebileceğini göstermiştir. K och
Üniversitesine kaydedildi. daha sonra tüberküloz çalışmasına geri dönmüştür. Tüberküloz basi
' 8 6 6 ’da Tıp Fakültesinden mezun linin bir gliserin özütü olan tüberkülinin, tüberküloza karşı bağışık
oldu ve Hamburg’da pratisyen lığa yol açabileceğini ileri sürmüştür. Sağlıklı kişiler değil ama, tü-
olarak çalışmaya başladı. Çalış-, berkülozlu hastalar tüberküline karşı lokal reaksiyonlar göstermesi
ması Fransız - Alman harbi ile ke ne rağmen tüberküloza karşı bağışıklık elde edilmemiştir.
sintiye uğradı. Askerden döndük Koch’un tüberkülozun insandan insana geçişi i hakkındaki er
ten sonra Almanya Wollstein’de ken uyarıları, geniş anlamda önemsenmemiştir. Buna karşılık, bü
Halk Sağlığı uzmanı oldu. İşte tam burada Koch bilimsel kariyeri tün dünyada tüberkülozun enfekte kişilerin balgamından diğer kişi
ne başladı. Şarbon çalıştı ve bakterinin mikroskopisi için teknikler lere yayılmasını önlemek için önlemler alınmıştır. Koch İ9 0 5 ’te
geliştirdi. Daha önce, Louis Pasteur hastalığın üreme teorisini öner fizyoloji veya tıpta Nobel ödülü ile ödüllendirildiğini öğrendiğinde,
mişti fakat Rudolph Wirchow ve Theodore Billroth dahil lider pa Afrika’da tropikal hastalıklarla çalışmaktaydı. O, tüberküloza ne
tologlar bu olasılığı reddeti. Mikroorganizmaların enfeksiyon has den olan ajanı tanımlamak ve halk sağlığı açısından bazı önlemle
talığına sebep olabileceği hakkında şüphe duyanları ikna eden Ro ri dile getirerek hastalığın yayılmasını azaltmak dahil tüberküloza
bert Koch’un şarbon üzerindeki çalışması oldu. 1880’de Robert katkılarından dolayı Nobel ödülünü almıştır. Robert Koch yaptığı
Koch Kraliyet Sağlık Bürosunun bir üyesi olmak için, bugün bile diğer önemli katkılardan dolayı bakteriyoloji biliminin babaların
temel olarak değişmeden kullanılan kültür plağı tekniğini geliştir dan birisi olarak anılmayı açıkça hak etmiştir.
diği Berlin’e taşındı.
Onun gerçek şöhreti 18 8 2 ’de tüberküloza sebep olan tüberküloz ’SİBLİOGRAFYA
basilini tanımladığında geldi. Koch’un enfeksiyon hastalıklarına 1. Magill FN (ed): Nobel Prize Winners: Physiology or Medicine, vol 1. Pasade
mikroorganizmaların sebep olduğu suçlaması ile ilgili iddiaları. na, Salem Press, 1993
Mikrobiyolojide halen standarttır. Organizmalar enfekte dokudan 2. Schrier RW: A Salute to Nobel Laureates in Physiology and Medicine, Proce
alınıp izole edilmeli ve saf kültürde büyütülmelidir. Daha sonra, saf edings of the Association of American Physicians 108(1): Jan 1996
3. Sourkes TL: Nobel Prize Winners in Medicine and Physiology 1901-1965. Lon
kültürün deneysel olarak hastalığı başlattığı gösterilmeli ve deney
don, Abelard-Schuman, 1967
hayvanından tekrar elde edilmelidir, Koch deneysel kurgu ile tüber Robert W.Schrier, MD
külozun bütün safhalarını kobay model kullanarak tamamlamıştır. Çeviri: Mülkiye Kasap. Halil Kasap, Işıl Öcal
BÖLÜM DÖRT ■ ■■. ......... ■
■ ■
.
■r-8»3i!»«flBp3fi»ıs<«53Bte;*aBşaK3»(«ac^aiiı8a«j!8)8iey^*aBaMyj!^^
*****
KLİNİK FARMAKOLOJİ '
1 5 0 .0 0 50 .0 0
3 2 5 .0 0 75 .0 0
1 12.50 87.50
■1 6 .2 5 93.75
5 3.1 2 5 96.875
C l = Eliminasyon hızı/C Bu hacım, bazı özel vakalar dışında, tanımlanabilir bir fizyolojik
hacmi yansıtır, fakat, gerçekte vücuttaki ilacın tümünü plazmada-
Buna göre, klerens, ilacın eliminasyonu olarak değerlendirilebile kiyle eşit konsantrasyonda içerebilecek toplam sıvı haemına karşı
cek şekilde, birim zamanda ilaçtan arınması gereken kan (veya lık gelir. 7 0 kg’lık bir insanda, plazma hacmi yaklaşık 3 L, kan hac
plazma) hacmim yansıtır; total veya bağlı ilaç ile ilişkili olabilir. mi 5.5 L civarında, ve damar yatağı dışındaki ekstraselüler Su hac
İlaç eliminasyonu genelde karaciğer, böbrek ve olası diğer or mi ise 42 L kadardır. Plazma proteinlerine yüksek oranda bağlanan,
fakat doku bileşenlerine bağlanmayan ilaçların dağılım hacmi plaz
ganlar tarafından metabolizma ve/veya itrah şeklinde gerçekleşir. O
ma haemına yakındır. Ancak, çoğu ilaç için dağılım hacmi herhan
halde, ilacın vücuttan klerensi bu organların tümünün katkısını
gi bir fizyolojik aralıktan çok daha büyüktür. Örneğin, digoksin’in
yansıtır; tek tek her biri için ilaç konsantrasyonuna göre düzeltilmiş
dağılım hacmi yaklaşık 7 0 0 L ’dir, ki bu da kesinlikle total vücut sı
eliminasyon hızlan ile ifade edilir ve birbirine eklenir (aditiftir).
vısı hacmim aşar. Basit bir açıklamayla bu durum digoksin’in da
mar sistemi dışında yaygın olarak dağıldığını ve dolayısıyla plaz
Cl = C/hepatjfc + C/renaj + C/jjger mada bulunan ilaç miktarının görece düşük olduğunu gösterir.
Dağılım hacmi, plazma konsantrasyon-zaman eğrisinde sıfıra
Bir ilacın klerensi sıklıkla bir dozun intravenöz uygulanmasını (d o - doğru (C0) geri ekstrapolasyonla (Şekil 70-1) ve bu sayıyı int
ziv) takiben ölçülür ve kan ya da plazma konsantrasyonu - zaman ravenöz yoldan uygulanan doza bölerek belirlenebilir.
Tablo 70-2 Sık Kullanılan Bazı İlaçların İriırnıakokinetik Parametreleri (Ortalama ± Standart Sapma) ve Terapötik Plazma Düzeyi Aralığı
Plazma Efektif
İdrarla Proteinlerine Plazma Düzeyi Toksik Plazma
Cl, mL/dak V,L tl/2, saat Oral F, % atılma, % Bağlanma, % Mg/mL Düzeyi, pg/mL
Karbamazepin 90 ±35 98 ±28 15 ± 5 >70 <1 74 ±3 4 10
Digoksin 133 ± 69a 658 ± 196 39 ± 13 70 ± 13 60 ± 11 25 ±5 >0.8 ng/mL 2.0 ng/mL
Etosüksimid 13 ± 3 50 ±11 45 ±8 ■ - 25 ±15 0 40 100
Gentamisin 110 ±35“ 22 ±7 53 ±25 - >90 <10 5 tepe 10 vadi 2
Lidokain 644 ± 168 77 ± 18 1.8 ±0.4 35 ± 11 2 70 ±5 1.5 6
Lityum 24 ± 7 46 ± 11 22 ±8 100 95 ± İS 0 0.5 meq/L 1.5 meq/L
Midazolam 462± 126 77 ±42 1.9 ±0.6 44 ± 17 56 ±26 95 ±2 50 200
Fenobarbital 4.3 ± 0.9 38 ±2 99 ±18 100 24 ±5 51 ±3 10 30
Fentoin Doza-bağımlı 45 ±3 6-24 90 ± 3 2±8 89 ±23 10 20
Primidon 38 ±8 48 ±13 15 ±4 92 ± 18 48 ± 16 19 8 12
Prokainamid 600 ± 200* 133 ±21 3.0 ± 0.6 83 ±16 67 ±8 16 ± 5 3 14
Kinidin 329 ± 126 189 ±84 6.2 ± 1.8 70-80 18 ± 3 87 ±3 2 6
Takrolimus 49 ± 19 62 ±22 15 ±7 16 ±7 <1 75-99 15 25
Teofılin 45 ±14 35 ±11 9.0 ±2.1 96 ±8 18 ± 3 56 ±4 5 20
Valproik asid 7.7 ± 14 15 ± 5 14 ± 3 100 1.8 ±2.4 93 ± 1 30 100
'I Renal fonksiyonlar bağımlıdır NOT: Cl. klerens; V.dağılım hacmi; F. biyoyararlamm
" N- asetiİleme f
zı hem klerensin, hem de ilacın vasküler kompartman dışında dağı
lım derecesinin bir fonksiyonudur. Vücutta bulunan toplam ilacın
V = d o z-JC o . belirli bir zamanda elimine edilen b ö lü m ü fr a k s iy ö n e l elim in a sy o n
s a b it e s i (k ) ile tanımlanır.
Eğer ilacın dağılımı bir anda gerçekleşmiyorsa, hacmi belirlemek
için daha yararlı bir yol plazma konsantrasyonu-zaman eğrisinin k = cav
altında kalan alana (E A A ) ve ilacın terminal eliminasyon yanlanma
ömrüne (tl/2) dayalı bir hesap yapmaktır. Örneğin, eğer dağılım hacmi 10 L ve klerens 1 L/dak ise, her 1 da
kikada ilacın 1/10’u elimine edilir. Eğer k vücutta bulunan toplam
... doz-v / \ t\ fi miktar ile çarpılırsa, belirli bir zaman diliminde gerçek eliminasyon
Valan = ---------------------- hızı kestirilebilir.
0.693 x EAA
O halde
F oral x doz oranı = C l x Cavg; ss
t ı p = 0.693 (V IC t)
Biyoyararlanım ve ilk-geçiş etkisi uygulama yoluna bağlı ola
rak ilaca yanıttaki olası farklılıklar açısından önemlidir. Örneğin,
Bu önemli bir ilişkidir, çünkü t l/2 ile temsil edilen ilacın eliminas
gliseril trinitrat öyle büyük bir oral ilk-geçiş etkisine (>99% ) uğrar yon hızının hem ilacın uzaklaştırılmasındaki etkinliğe (Cl),.hem de
ki, bir oral dozdan sonra ulaşılan sistemik konsantrasyonlar ihmal ilacın dağılım hacmına (V ) bağımlı olduğunu gösterir. V sabit tutu
edilebilir düzeydedir ve antianginal etkisi yoktur. İlaç sublingual lursa, tl/2 klerensi yansıtır. Buna göre, tl/2 , ilaçların hepatik kle-
veya transdermal yollardan verilirse splanknik organları atlar ve rensinden sorumlu enzimler rifampin tarafından indüklenirse kısa
esas olarak ilacın tamamı sistemik dolaşıma ulaşır. Barsak mukoza lır ve bir ilacın renal klerensi böbrek yetmezliği nedeniyle bozulur
sı ve/veya karaciğer tarafından etkin biçimde metabolize edilen sa uzar. Ancak, bazı ilaçlar için kalp yetmezliğinde olduğu gibi, V
ilaçlar için, ki bunlar bu organlardan en az birinde yüksek ekstrak- ‘de de eşzamanlı değişme varsa, t Xp C l’in veya ilacın dozunun ke
siyon hızına sahiptir, bireyler arasında ilk-geçiş etkisinin derecesin sin bir ölçütü değildir.
deki farklılıklar ilaca yanıttaki değişkenliği sıklıkla açıklar. Propra D O ZA J R E JİM L E R İN İN TA SA RIM I Çoğu ilaç, çoklu doz
nolol ile örneğin, aynı oral dozun uygulanmasından sonra plazma dan oluşan uzun süreli bir tedavinin bir parçası olarak uygulanır ve,
konsantrasyonlarında gözlenen 15 misline varan farklılık, bireysel dozaj rejiminin bireysel olarak optimize edilmesi çok kritik öneme
hepatik ekstraksiyon oranlarında, ilaçlan metabolize etme aktivite- sahiptir. Bazı ilaçlar ile istenen yanıt, örn. koagülasyon veya kan
sinin değişik düzeylerde olmasına bağlı farklardan dolayı ortaya çı basıncı yanıtı, hızla ölçülebilir ve dozaj rejiminin bireyselleştiril
kar. mesi dozaj titrasyonu ile yapılabilir. Ancak, terapötik indeksi dü
İntravenöz yol dışında ilaç uygulaması halinde bir absorpsiyon şük - <50% - olan ilaçlar için dozu değiştirirken konservatif olun
süreci söz konusudur; ve bu süreçte, uygulamadan sonra zaman malı ve en sık 3-4 yarılanma ömrü aralıklarla yapılmalıdır. Örne
içinde plazma düzeyi bir maksimum değere kadar artış gösterir ve ğin penisilinler ve /3-adrenoseptör antagonistleri gibi bazı ilaçlar
ardından eliminasyon hızı absorpsiyon hızını aştıkça plazma düze daha az doza-bağımlı toksisiteye sahiptir, böylece terapötik pence
yi azalır. Bu nedenle, daha düşük bir doruk konsantrasyona, aynı re geniştir. Böyle durumlarda, etkin ve uzun süreli ilaç etkileri
dozun hızlı intravenöz enjeksiyonla verilmesine göre daha yavaş ’’maksimum doz” stratejisi ile elde edilebilir. Bu stratejiyi, özellik
ulaşılır. İlaç uygulandıktan sonraki başlangıç dönemde absorpsi le vücuttan hızla elimine edilen bir ilacın etki süresini uzatmak için
yon hızı, özellikle t e r a p ö tik in d ek si, yani toksik ve terapötik dozla de kullanmak mümkündür. Buna göre, bir anjiyotensin çevirici en
rının birbirine oranı düşük ilaçlar için önemli bir belirleyicidir. zim (AÇE) inhibitörü olan kaptoprilin eliminasyon yarılanma öm
Eğer absorpsiyon çok hızlıysa, sonuçta ulaşılan yüksek konsantras rü 2 saat civarında olduğu halde, 75 mg kaptopril ile kan basıncı
yon, daha yavaş uygulamaya izin veren formülasyonlarla karşıla düşüşü 12 saate kadar devam edecektir; çünkü uygulanan doz plaz
şılmayan advers etkilere yol açabilir. Diğer uçta ise, "yavaş salıve ma konsantrasyonunu farmakolojik etki için gerekli eşik düzeyin
ren” veya "sürekli salıveren” formülasyonlarla, doz aralığı boyun pek çok kat üstüne çıkarır.
ca plazma konsantrasyonlarını sabit değerde korumak amacıyla İdam e Dozunun Belirlenmesi. İdame dozu ile final kararlı du
kasten yavaş absorpsiyon sağlanabilir, çünkü bu tipte formülasyon rum konsantrasyonu arasındaki ilişki:
larla kontrol altında tutulan absorpsiyon hızı eliminasyon hızını
dengeler. İdame doz oranı = F x doz / doz aralığı = C l x Cavg ss
Yarılanm a Öm rü. Eliminasyon organları yalnızca plazmayı
ilaçtan temizleyebilir. Bu nedenle, ilacın vücuttan eliminasyon hı Buna göre, istenen hedef değere ulaşmak için, idame dozlama hı-
zmda uygun modifikasyonlar yapılarak kararlı durum konsantras
yonları öngörülebilir şekilde yükseltilebilir veya düşürülebilir:
F x doz
r - r
v-targel ^avg.ss
__________ :------:-------
,- . , „
C t x doz aralığı
Çoğu durumda, bu en iyi şekilde doz aralığını değil de, ilaç dozu
nu değiştirerek, örneğin, 8 saatte bir 200 mg yerine, 8 saatte bir 250
mg vererek, yapılır. Ancak, bu yaklaşım, yalnızca ulaşılan maksi
mum konsantrasyon toksik değilse ve vadi değeri kabul edilemeye
cek kadar uzun bir süre boyunca minimum etkili konsantrasyonun
altına düşmüyorsa uygulanabilir. Alternatif olarak, kararlı durum,
her bir dozun miktarını değil de aralıklı uygulama frekansını değiş
tirerek de etkilenebilir. Bu durumda, kararlı durum ortalaması et
rafında dalgalanmaların büyüklüğü değişecektir - daha kısa doz
aralığı, vadi ve tepe değerleri arasında daha ufak farka neden olur
(Şekil 70-3). Zaman (saat)
Dalgalanmanın derecesi doz aralığı ye ilacın yarılanma ömrü ŞEKİL 70-3 Elirninasyon yarılanma ömrü 12 saat olan bir ilaçla, ka
tarafından belirlenir. Örneğin, doz aralığı ilacın yanlanma ömrüne rarlı duruma ulaşmak için yeterli bir süre boyunca* farktı doz rejimle
eşitse, maksimum plazma düzeyleri minimum düzeyin iki katı ka ri ile kronik tedavi yapıldığında gözlenen plazma konsantrasyonları.
dar olacaktır, ki bu genelde tolere edilebilir bir değişkenliktir. Eğer İdame dozunun hem büyüklüğünün, hem de doz aralığının orantılı
daha uzun doz aralığı seçilirse minimum ve maksimum plazma dü* biçimde azaltılması veya artırılması plazma düzeylerinde dalgalan
zeylcri arasındaki dalgalanma daha büyük olacaktır (Şekil 70-3). maların büyüklüğünü değiştirir, fakat ortalama kararlı durum değen
(Cav) üzerinde herhangi bir etkisi yoktur, çünkü bu değer dozlama
Ortalama kararlı durum konsantrasyonu daha sık aralarla aynı doz
hızına (doz/doz aralığı) bağımlıdır.
luma hızında ilaç uygulanmasını takiben ulaşılanla aynı olsa bile,
belirgin dalgalanmalar doz aralığının başında konsantrasyona bağ
lı ilaç etkisini ve bu sürenin sönunda da etkisiz hale gelme olasılı-
ğını artırma eğilimi gösterir. ‘ ; İLAÇ TEDAVİSİNİN
Yükleme Dozunun Belirlenmesi İstenen plazma düzeyi (G) BİREYSELLEŞTİRİLM ESİ
ve görünür dağılım hacmi (V) bilinirse, yükleme dozu hesaplanabi
B Ö B R E K HASTALIĞININ E T K İL E R İ Renal fonksiyon bo
lir: : \ i/..'. a - - ..t ;.. zukluğu olan hastalarda ilacın dozlama hızının değişmesine gerek
sinim olup olmaması, ilacın esas olarak böbreklerden atılıp atılma
Yükleme dozu = Cavg, ss x K masına ve renal klerensin bozulmasına bağlı olarak yükselen ilaç
düzeylerinin advers etkilerle ilişkili ölüp ölmaniasina bağlıdır. Eğdr
Kararlı durum plazma düzeyine ulaşmak için gereken yükleme her iki faktör de mevcutsa, azalmış renal klerens nedeniyle ilaç, re
miktarı, doz aralığı süresince elimine edilen ilaç fraksiyonu ve ida nal fonksiyonları normal olan hastalara göre daha büyük oranda bi
me dozundan da hesaplanabilir. Örneğin, digoksinin 1 günde elimi rikecek ve bu durum toksisite ile sonuçlanacaktır. Bu Özellikle ya
ne edilen fraksiyonu %35 ve uygulanması planlanan günlük idame rılanma ömrü uzun ye terapötik indeksi dar olan ilaçlar için (örn.
dozu 0.25 mg ise, kararlı duruma ulaşmak için gereken yükleme digoksin) doğrudur. Genel olarak, ilacın % 60-70’inden fazlası rb-
dozu idame dozunun (100/35)’ i kadar, yani yaklaşık 0.75 mg olma nal yoldan ahlıyorsa, ve bu durumda da yalnızca renal fonksiyon
lıdır. Buna göre, lar normalin % 30-50’sine kadar düşmüşse.doz modifikasyonu ge
reklidir. .... .
. 100 Herhangi bir dozlama hızı ayarlamasının amacı, dozlama prog
Yükleme dozu ------------------ -------- — —----- :— x bakım dozu ramım, ilacın plazma konsantrasyon-zaman profilini olabildiğince
Her doz aralığından elimine
istenene,benzer hale getirmek ve kararlı duruma renal fonksiyonla
edilen ilacın % si
rı normal bir hasta, ile yaklaşık aynı zamanda ulaşılabilmesi içip
dozlama şemasının değiştirilmesidir, İstenen profili elde etmek
DOĞRUSAL OLMAYAN (N O N LİN EER ) İL A Ç E L İM İ-
için, doz aralığı aynı kalmak üzere doz azaltılarak, dozu aynı tutup
NASYONU Bazı ilaçların eliminasyonu (örn. fenitoin, salisilat,
doz aralığını uzatarak, veya her iki yaklaşımı birlikte uygulayarak
propafenon, ve teofilin) birinci derece kinetiği izlemez* çünkü bu modifikasyon yapılabilir. 1
ilaçların klerensi elinıinasyon sırasında vücuttaki düzeyler düştük Bir ilacın renal klerensi kreatinin klerensi (C lCR) ile doğru
çe veya doz değişikliği yapıldığında değişir. Bu şekildeki eliminaş- orantılıdır. Kreatinin klerensi de doğrudan ölçülebilir veya serum
yona k o n s a n tr a s y o n a -b a ğ ım lı veya d o z a -b a ğ ım tı denir. Buna göre, kreatinin düzeyinden ( C ç R) tahmin edilebilir. Erkeklerde:
konsantrasyonun yarıya düşmesi için gereken zaman plazma düze
yi düştükçe kısalır (Bu yarılanma zamanı gerçek bir yarılanma öm ( 1 4 0 - yaş) x kilo (kg)
rü değildir; çünkü yarılanma ömrü tanımı birinci derece kinetiğe c lCR — -— —— -------- ( mL/dk)
72 x C CR (mg/dl)
uygulanır ve sabittir). Bir ilaç birinci derece kinetiğine göre elimi
ne edilirse, kararlı durumdaki plazma düzeyi, idame dozunun mik Kadınlar için, yukarıdaki eşitliğe göre elde edilen tahmini değer,
tarı ile doğrudan ilişkilidir ve dozu iki misli artırmak kararlı durum görece daha ufak kas kütlesi nedeniyle* 0.85 ile çarpılmalıdir. Btı
plazma düzeyinin de iki katına çıkmasına yol açar. Ancak, doza-ba- eşitliğin ağır renal yetmezliği olan (CCf> < 5 mg/dL) veya renal
ğımlı kinetik gösteren ilaçlar için, dozun yükseltilmesine plazma fonksiyonları hızla değişen hastalar için geçerli olmadığına dikkat
düzeyinde doz artışı ile orantılı olmayan bir artış eşlik eder. Örne çekilmelidir. Hesabı basitleştirmek için, normal kreatinin klerensi-
ğin, propafenon dozunda 3 kat artış (günlük 300 mg’dan 900 mg’a) nin 100 mL/dak olarak kabul edilmesi uygundur. Buna göre, eğer
plazma konsantrasyonunda 10 katlık bir artışa yol açar. Doza-ba- renal ve renal olmayan (nonrenal) eliminasyonun sistemik klerense
ğımlı kinetiği olan ilaçlar için dozaj rejimlerinde değişiklik, her za görece katkıları biliniyorsa, belirli bir yetmezlik düzeyi için, her
man, yeni kararlı duruma ulaşılana kadar geçen sürede advers etki hangi bir hastada uygun doz modifikasyonu tahmin edilebilir. Ör
ler izlenerek ve olanaklı ise, ilacın konsantrasyonu ölçülerek yapıl neğin, değişmeden atılan ilaç fraksiyonu 0.9 ve kreatinin klerensi
malıdır. normalin % 10’una düşmüş ise, dozlama hızının normalin % 19’una
7')-i î?öörek Yetme/'[iğinde ihıc Do:zlarm ın AyarU ıı jTLi.SI riskini artıracak kadar daha yüksek ilaç kon
B ö b rek Yetm ezliğinde A yarlam a santrasyonlarının ulaşmasına yol açabilir. Ör
G F R , mL/dak neğin, yüksek derecede ilk-geçiş etkisine uğra
D iyaliz İçin G erek li Doz yan ilaçlardan morfin, meperidin, midazolam
İla ç M etod >50 1 0-50 <10 A rtışı* ve nifedipinin oral yararlanımı, karaciğer
fonksiyonları normal olanlara kıyasla, sirozlu
Allopurinol D Değişmeden % 50; % 30 Evet
hastalarda neredeyse iki misline çıkar. Bu ne
I 2 4 saat 2 4 -3 6 saat 4 8 -7 2 saat
denle, böyle hastalarda bu tipte ilaçların dozla
Karbenisilin I 8 -1 2 saat 1 2-24 saat- 2 4-48 saat Evet
Değişmeden % 5 0 -7 5 % 50 Hayır
rının azaltılması gerekir.
Siprofloksasin D
Simetidin D Değişmeden % 25-75 % 10-25 Hayır DOLAŞIM YETM EZLİĞİNİN -
Digoksin D Değişmeden % 75 % 50 Hayır KALP YETM EZLİĞ İ VE ŞOK - ETK İLE
Flukonazol I 2 4 saat 2 4 -4 8 saat 4 8 -7 2 aat Hayır Rİ Doku perfüzyonunun azaldığı durumlarda
Genıamisin D % 6 0 -9 0 % 3 0 -7 0 % 20-30 Hayır kalp debisi, diğer dokular pahasına kalp ve be
I 8 -1 2 saat 12 saat 2 4 saat yinin kan akımını korumak için yeniden dağı
Lityum D Değişmeden % 50-75 % 25-50 Evet
lır (Konu 38). Sonuç olarak, ilaç daha küçük
Penisilin G D Değişmeden % 75 % 25-50 Evet
bir dağılım hacmi içinde dağılacak, plazmada
I 6 -8 saat 8 -1 2 saat 12-66 saat
8 -1 2 saat 12-24 saat Evet
yüksek ilaç konsantrasyonlarına ulaşılacak ve
Primidon I 8
Prokainamid I 4 -6 saat 6 -1 2 saat 8-2 4 saat Evel bu en iyi kanlanan dokular yüksek konsantras
Tobramisin D % 6 0 -9 0 % 3 0 -7 0 % 20-30 Evet yonlara maruz kalacaktır. Eğer beyin veya
1 8 -12 saat 12 saat 2 4 saat kalpten birisi ilaca duyarlı ise, yanıtta da bir
Vankomisin I 2 4 -7 2 saat 7 2 -2 4 0 saat 2 4 0 saat H ayır değişiklik oluşacaktır. Dahası, azalmış böbrek
a D, olağan idame dozunun belirtilen yüzdesi kadar bir dozun, olağan doz aralıkları ile uygulanmasını ifade eder. I, ve karaciğer perfüzyonu bu organlardaki ilaç
doz aralığıtiı uzatarak dozlama hizını ayarlama metodunu gösterir ve verilen değerler, olağan idame dozlarının uygu klerensini doğrudan ya da dolaylı olarak boza
lanacağı doz aralığım saat olarak belirtir, bilir. Buna göre, ağır konjestif kalp yetmezli
* "Evet”, diyalizle, uygun terapötik ilaç konsantrasyonunu korumak için ek doz uygulanmasını gerektirecek kadar
ilacn uzaklaştırıldığım ifade eder. GFR, glomeriiler filtrasyon hızı ğinde, hemorajik şokta, ve kardiyojenik şokta,
ilacın olağan dozuna yanıt abartılı olabilir, ve
düşürülmesi gerekir. Bu modifikasyon, ki uygulamada % 20 olarak doz ayarlaması gerekebilir. Örneğin, kalp yetmezliğinde lidokain kle
kabul edilebilir, böbrek dışı klerensin değişmediği (normal kleren- rensi %50 civarında azalmıştır, ve terapötik plazma düzeylerine yalnız
sin % 10’u) varsayımına dayanır; renal klerens normal klerensin ca genellikle gereken infüzyon hızlarının yaklaşık yansı kadar hızla ula
%90’ından %9’una düşmüştür; böylece sistemik klerens normal kleren şılır. Lidokainin dağılım hacmi da azalmıştır ve bu, doğru yükleme do
sin % 10+9 = 19’una düşer. zunun önerilenden daha küçük olacağı anlamına gelir. Benzer durum
Bugün klinik uygulamada, böbrek yetmezliği olan hastalarda doz prokainamid, teofilin, ve olasılıkla kinidin için de düşünülmelidir. Ne
ayarlaması ile ilgili olarak karar verirken çoğunlukla, C/cr ile ifade edi yazık ki, bu tipte farmakokinetik değişiklikler için belirteçler yoktur. Bu
len renal fonksiyon düzeyine göre önerilen doz azalması veya doz aral nedenle, yükleme dozlannda muhafazakar olunmalı ve devam eden te
ğının uzatılmasını gösteren basılı tablolar ve ilaç etiketinde ya da pros- davi klinik göstergeler ve plazma düzeyleri ile yakından izlenmelidir.
pektüsünde belirtilen benzeri bilgiler kullanılır (Tablo 70-3), Ancak, bu PLAZMA PROTEİNLERİNE BAĞLANMADA HASTALIK
şekilde yapılan modifikasyonlar sıkı sıkıya farmakokinetik ilkelere da LARA BAĞLI DEĞİŞİKLİKLER Çoğu ilaç plazmada kısmen plazma
yanır ve tedavinin belirli bir hastaya göre optimize edilebilmesi (uygun proteinlerine bağlı şekilde dolaşır. Yalnızca bağlı olmayan (serbest) ilaç
hale getirilmesi) için klinik gözlemlerin ve gerektiğinde ulaşılan plazma farmakolojik etki yerine ulaşabileceğinden, terapötik yanıt, plazmada
konsantrasyonu ile ilgili verilerin kullanılması koşuluyla uygulanır. dolaşan total ilaç konsantrasyonundan ziyade, serbest ilaç konsantrasyo
Sıklıkla ilaç metabolitleri farmakolojik açıdan aktiftir veya toksisi- nu ile ilişkilidir. Pek çok olguda, bağlanma derecesi terapötik konsantras
teye neden olur, ve renal yetmezlik bunların beklenmeyen şekilde birik yon limitleri içinde oldukça sabit olduğundan, plazmadaki total ilaç dü
mesiyle sonuçlanabilir, Örneğin, meperidin büyük ölçüde metabolize zeyleri, önemli bir hataya neden olmaksızın doz ayarlaması için esas alı
edilir ve renal yetmezliğin meperidinin plazma konsantrasyonu üzerine nabilir. Ancak, hipoalbuminemi, karaciğer hastalığı, ve böbrek hastalığı
çok az etkisi vardır; ancak, renal fonksiyon bozukluğunda metaboliti gibi durumlar, özellikle de asidik ve nötral ilaçlar için ilaç bağlanma de
normeperidin olağan düzeylerinin üzerine çıkacak şekilde birikir. Nor- recesini azaltabilir ve sonuç olarak bu durumlarda herhangi bir total plaz
meperidin meperidine göre daha fazla konvülsan etkiye sahip olduğun ma düzeyine karşılık olağandan daha yüksek serbest ilaç konsantrasyon
dan, bü birikme olasılıkla, renal hastalığı olan hastalarda meperidinin
ları ve dolayısıyla artmış yanıt ve toksisite riski söz konusudur. Buna zıt
çoklu doz uygulamasına bağlı olarak görülen, irritabilite, kaslarda seyir-
olarak, akut-faz reakfan al-asid glikoproteinin plazma konsantrasyonla
me ve nöbet gibi santral sinir sistemi uyarılması belirtilerinden sorum
rında artışa yol açan durumlar aemiyokard enfarktüsü, cerrrahi, neoplas-
ludur.
tik hastalıklar, romatöid artrit, ve yanıklar* lidokain ve kmidin gibi, bu
KARACİĞER HASTALIĞININ E T K İLE R İ Renal yetmezlikte
makromoleküle bağlanan bazik ilaçların bağlanmasını artırır ve zıt yön
ilaçların renal klerenslerindeki öngörülebilir düşüşe zıt olarak, karaciğer
de etkilere (etkide azalma) neden olur. Bağlanmasındaki değişiklik
hastalığının ilaçların biyotransformasyonu üzerine etkisi hakkında genel
önemli sonuçlar doğuran ilaçlar, normalde plazma protenlerine yüksek
bir öngörüde bulunmak olası değildir (Konu 292). Hepatit ve sirozun bi
oranda (>%90) bağlananlardır, çünkü bunlarda bağlanma derecesindeki
le olası etkileri, bozulmuş ya da artmış ilaç klerensi şeklinde değişken
ufak bir değişme, bağlı olmayan ilaç miktarında nispeten büyük bir de
lik gösterebilir. İlerlemiş hepatoselüler hastalıkta dahi, ilaç klerensi sık
ğişiklik yaratır.
lıkla yalnızca yaklaşık 2-5 misli bozulmuştur. Ancak bu tipte değişiklik
Çoğu ilaç için, eliminasyon ve dağılım büyük oranda bağlı olmayan
lerin derecesi sık kullanılan karaciğer fonksiyon testleri ile öngörüle
fraksiyon ile sınırlıdır, ve bağlanmada bir azalma ilacın klerensi ve da
mez. Sonuç olarak, karaciğer hastalığında ilaç eliminasyonunun değişti
ğılımında artışa yol açar. Bu değişikliklerin görece büyüklüğüne göre
ğinden kuşkulanılsa bile, ilaç rejimini ayarlayabilmek için dayanılan,
net etkileri yarılanma ömründe kısalma şeklinde olur.
klinik yanıtın ve plazma ilaç konsantrasyonunun ölçülmesinden başka
niceliksel bir temel yoktur.
Bir ilacın oral biyoyararlanımı karaciğer hastalığı bulunan hastalar
İLAÇ TININ Gi IE T IX
Addison-benzeri sendrom Jinekom asti (devam) Seksual disfonksiyon (devam) Tiroid disfonksiyon (devam)
Busulfan İzoniazid Libidonun azalması ve Klofıbrat
Etomidat Metildopa impotens (devam) Kolestipol ve nikotinik asid
Ketokonazol Fenitoin M ajor trankilizanlar Dimerkaprol
Galaktore (Amenore de Rezerpin Metildopa Altın tuzlan
eşlik edebilir) Spironolakton Oral kontraseptifler İyodürler
Domperidon Testosteron Sedatifler Lityum
Metildopa Seksual disfonksiyon Spermatogenezis veya oogenezisin Oral kontraseptifler
Metoklopramid Ejakulasyonun bozulması bozulması Fenindion
Fenotiyazinler Betanidin Sitotoksik ajanlar Fenotiyazinler (uzun-etkili)
Rezerpin Debrisokuin Priyapizm Fenilbutazon
Trisiklik antidepresanlar Guanetidin Trazodon Fenitoin
Jinekom asti Tiyoridazin Tıroid disfonksiyonu (tiroid Sulfonamidler
Kalsiyum kanal antagonistleri Libidonun azalması ve impotens fonksiyon testleri üzerindeki Tolbutamid
Klom ifen B eta blokörler anormallikler) Vajinal karsinom
D ijitaller Klonidin Asetazolamid Dietilstilbestrol (anneye
Eslrogenler Di üre tikler Amiodaron verilen)
Etiyonamid HIV-proteaz inhibitörleri Brom sulfoftalein
Griseofulvin Lityum Klorpropamid
İ li. V 1K T A BO I.İK B E L İR T İL E R
V. H E M A T O L O JİK B E L İ K T İ L E R
A gfjnıılıısiıozis (pansitopeni ile Eosinofili (devam) Hemolitik anemi (devam) Pansitopeni (devam)
iH-rabcr) lınipraınin Prokainamid Tiyourusiller
Aprimlin Ltrıp to fan Kinidin Tıklopidin
Kaptopril Metoıreksat Sulfonamidler Trimetadion
Karbimazol Montelukast Vitamin C Zidovudin (A ZT)
Selbtaksim Nitrofurantoin Vitamin K Pür kırmızı hücreli aplazi
Kloramfenikol Prokarbazin Lökositoz Azotiyoprin
Klozapin Sulfonamidler Glukokortikoidler Klorpropamid
K o trimoksazol Zafirlukast Lityum İzoniazid
Sitotoksikler Hemolitik anemi Lenfadenopati Fenitoin
Altın tuzlan Am inosalisilik asid Fenitoin Trombositopeni (veya
İndometazin Sefalosporinler Primidon pansitopeni)
Metimazol Klorpromazin Megaloblastik anemi Asetazolamin
Oksifenbutazon Dapson Ko-trimoksazol Aspirin
Fenotiyazinler insulin Folat antagonistleri Karbamazepin
Fenilbutazon İzoniazid Nitrous oksid (uzun : Karbenisilin
Propiltiyourasil Levodopa süreli kullanımda) Klorpropamid
Sulfonam idler M efenam ik asid Oral kontraseptifler Klortalidon
Tiklopidin Melfalan Fenobarbital Ko-trimoksazol
Tolbutamid Metildopa Fenitoin Dijitoksin
Trisiklik antidepresanlar Penisilinler Primidon Furosemid
Churg-Strauss sendromu Fenasetin Triamteren Altın tuzları
Flutikason propiyonat Prokainamid Trimetoprim Heparin
Montelukast Kinidin Pansitopeni (aplastik anemi) İndometazin
Zafirlukast Rifampin Karbamazepin İzoniazid
Kanama ve pıhtılaşma bozuklukları/ Sulfonam idler Karbimazol Metildopa
hipotrombinemi Hemolitik anemi Kloramfenikol Moksalaktam
Sefamandol (G 6PD eksikliği) Sitotoksikler Novobiyosin
Sefoperazon Am inosalisilik asid Felbamat Oksifenbutazon
Ketorolak Antimalaryal ilaçlar, ör., primakin Altın tuzlan Fenilbutazon
Mezlosilin Aspirin Mepakrin Fenitoin ve diğer hidantoinler
Moksalaktam Kloramfenikol Mefenitoin Kinidin
Piperasilin Ko trimoksazol Oksifenbutazon Kinin
Valproik asid Dapson Fenilbutazon Tiyazidler
Eosinofili Nalidiksik asid Fenitoin Tıkarsilin
Am inosalisilik asid Nitrofurantoin Potasyum perklorat TTPC
Klorpropamid Fenasetin Kuinakrin Tiklopidin
Eritroınisin estolat Probenesid Sulfonamidler
Devamı bir sonraki sayfada
5 - / Mac V.ia •, : :Î v:j a -r* r-üiaraMM KlirnK ooir« ıM-n -V"■!;)'!}
- r < M ikyiyovx^ V LE R : m : ıim ı^ n
Akut göğüs ağrısı (noniskemik) Aritmiler (devam) Hipotansiyon (beraberinde Uzamış Q T intervali/torsade de
Bleom isin Probusol aritmiler de görülebilir) pointes
Anginanın şiddetlenmesi Sempatomimetikler Amiodaron (Perioperatif) ■ Amiodaron
Alfa blokörler , Terfenadin Kalsiyum kanal blokörleri, Amitriptilin
Beta-blokörün ani kesilmesi Teofilin ör., Nifedipi Astemizol
Ergotamin Tiroid hormonu Süratli kan Bepridil
Tiroksinin aşın dozu Trisiklik antidepresanlar Diüretikler Klorpromazin
Hidralazin Verapamil İnterlökin 2 Sisaprid
M etizerjid AV blok Levodopa Klomipramin
M inoksidil Klonidin Morfin Desipramin
Nifedipin Metildopa Nitrogliserin Difenilhidramin
Oksitosin Verapamil Fenotiyazinler Disopramid
Sumatriptan Kardiyomyopati Protamin Doksepin
Vasopresin Adriyamisin Kinidin Eritromisin
Aritmiler (uzamış Q T (torsade de Danorubisin Sildenafil Haloperidol
pointes) de görülebilir ) Em etin Hipertansiyon İbutilid
Adenozin Hidroksiklorokin Klonidinin ani kesilm esi imipramin
Adriyamisin Lityum Kortikotropin Maprotilin
Antiaritmik ilaçlar Fenotiyazinler Siklosporin Pentamidin
Astem izol Sulfonamidler Eritropoietin Probusol
Atropin Sempatomimetikler Glukokortikoidler Prokainamid
Antiko li nesterazlar Sıvı retansiyonu/kortjestif kalp Monoamin onkidaz inhibitörleri Kinidin
B eta blokörler yetmezliği/ödem ile sempatomimetikler Risperidon
Sisaprid B eta blokörler N SA ID ’ler* (bazıları) Sotalol
Danorubisin Kalsiyum blokörleri Oral kontraseptifler Terfenadin
D ijitaller Karbenoksolon Sempatomimetikler Trimetoprim-sulfametoksazol
Eme tin Diazoksid Trisiklik antidepresanlar ile Tiyoridazin
Eritrom isin Estrojenler sempatomimetikler Tiyotiksen
Guanetidin Büyüme hormonu Perikardit Trifluoperazin
Ketanserin N SA İD ’ler6 Emetin Thromboembolizm
Lityum Mannitol Hidralazin Estrogen
Papaverin Minoksidil Metizerjid Oral kontraseptifler
Pentamidin Fenilbutazon Prokainamid Kalp kapağı hastalığı
Fenotiyazinler, özellikle Steroidler Perikardiyal efüzyon Fenfluramin
tiyoridazin Verapamil Minoksidil
711. S O L U N U M B E L İR T İL E R İ
Hava yolu obstrüksiyonu (bronkospazm, Nazal Konjesyon Akciğer infiltrasyonlan Akciğer infiltrasyonlan (devam)
astma; anaflaksi konusuna da bakınız) Dekonjestan suistimali Asiklovir Prokarbazin
Adenozin Guanetidin Amiodaron Sulfonamidler
B eta blokörler isoproterenol Azotiyoprin Solunum depresyonu
Sefalosporinler Oral kontraseptifler Bleom isin Aminoglikozidler
K olinerjik ilaçlar Rezerpin Busulfan Hipnotikler
N SA İD ’ler.b ör., Pulmoner ödem Karmustin (B C N U ) Opiyatlar
aspirin, indometasin Kontrast madde Klorambusil Polim iksinler
Pentazosin Heroin Siklofosfam id Sedatifler
Pentazosin Hidroklorotiyazid Altın Trimetafan
Streptom isin İnterlökin 2 Melfalan
Tartrazin (san renge boyayan Metadon Metotreksat
ilaçlar) Propoksifen Metizerjid
Öksürük Pulmoner hipertansiyon Mitomisin C
A C E“ inhibitörleri Fenfluramin Nitrofurantoin
¥111. G A S T R O İN T E S T İN A L .B E L İR T İL E R
Kolestatik hepatit Konstipasyon ya da ileus (devam) Diyare ya da kolit (devam) Diffüz hepatosellüler
Asetoheksamid Dem ir sülfat Antasid magnezyum bileşikleri hasar (devam)
Anabolik steroidler Gangliyon blokörleri Metildopa Dapson
Verojenler İyon değiştiricirezinler Misoprostol Diklofenak
Klorpropamid Opiyatlar Oral kontraseptifler Eritromisin estolat
Klavulanik asid/amoksisilin Fenotiyazinler Purgatifler Etionamid
Siklosporin Trisiklik antidepresanlar Rezerpin Felbam at
Eritrom isin estolat Verapamil Tiklopidin Gliburid
Flukloksasilin Diyare ya da kolit Diffüz hepatosellüler hasar Halotan
Altın tuzlan Antibiyotikler (dar spektrumlu) Asetaminofen (parasetamol) H M G-KoA redüktaz inhibitörleri
M etimazol Klindamisin Asebutolol İzoniazid
Nitrofurantoin Kokain Allopurinol Ketokonazol
Oral kontraseptifler Kolflisin Am inosalisilik asid Labetalol
Fenotiyazinler D ijitaller Amiodaron Lovastatin
Konstipasyon ya da ileus Donepezil Aprindin Metimazol
Alüminyum hidroksit Guanetidin Brom fen Metotreksat
Baryum sülfat Laktoz eksipiyantları Karbeııisilin Metoksifluran
Kalsiyum karbonat Linkomisin Siklofosfam id Metildopa
; \ • » » *• * H’ i r i T i J\ R (-iev(u n)
^ ’ m ş*> 4*n, Safra taşlan/saf. kan. pseudolithiyazis Ağız kuruluğu: (devam) Ülserasyon (devam)
; % »S*H Shf*f4»!dS* n.tııİHiHilcrı Seftri akson Brimonidin İzoproterenol (sublingual)
&ı\'■: -'£''-. •v. •• Estrojenler • Klonidin Pankreatit
Malabsorpsiyon Levodopa Asparajinaz
'' * * ¥ ^
.
f ' 'm * t « Am inosalisilik asid Metildopa Azotiyoprin
t- »> ’ Antibiyotikler (dar spektrumlu) Trisiklik antidepresanlar Didanozin
Kolestram in Gingiva hiperplazisi; Estrojenler
* *■ ff*4*»§» Kolşisin Kalsiyum antagonistler Etakrinik asid
y ftum tm *« ılutcf hıdımto inler Kolestipol Siklosporin Furosemid
;■ ?* t e * * * * * * **** Sitotoksik ajanlar Fenitoin Glukokortikoidler
; ' v ? ' . , ^ W lirfyitm .i'Jl Neomisin Tükrük bezinin şişmesi: Merkaptopurin
- Fenobarbital Betanidin Opiyatlar
î t Fenitoin Bretilyum Oral kontraseptifler
f "V . " ıtniıhıyotıklcr Primidon Klonidin Pentamidin
|- Bulantı ya da kusma Guanetidin Sulfonamidler
* Sitotoksik ajanlar İyodürler Tıyazidler
t- - ^jfclyîıifl »ıilpınat D ijitaller Fenilbutazon Valproik asid
? tfjjRonttmidlcr Donepezil Tat almadaki bozukluklar: Midede ülserasyon ya da kanama
i ‘- JhAijfi Estrojenler Asetazolamid Aspirin
* •■ te llin le r Demir sülfat Biguanidler Etakrinik asid
r )>tUl*İMI Levodopa Kaptopril Glukokortikoidler
i ' tW i'ik m Opiyatlar Griseofiılvin N SA İD ’ler*
^ , fta b u s o n Potasyum klorür Lityum Rezerpin (yüksek dozlarda)
Tetrasiklinler Metronidazol Ülserasyon
; ' ' ' ?4*»»ittlln 1 \/T) Teo filin Penisilamin Özofageal:
ö itM S f Ağızdaki belirtiler „ Rifampin Alendronat
r V • Mriulıunat Diş diskolorasyonu: Ülserasyon Intestinal:
„ US»»* kolonopati ve kolon Tetrasiklin Aspirin Solid KCI preparasyonlan
.t , ‘ » te ıâ ı Ağız kuruluğu: Sitotoksik ajanlar
'■ f'atıkıeutm Antikolinerjikler Gensan violet
r ; *' ut JUKI K B E L İ R T İL E R İ
J. ■■., VleiAite dısfonksiyonu/inkontinans Hemorajik sistit (devam) Nefrotik sendromi (devam) Renal tübüler asidozis
- ’î.- Amikolinerjikler Siklofosfam id Ketoprofen Asetazolamid
Duopramid G eniş spektrumlu penisilinler Penisilam in Amfoterisin B
Mımoamin oksidaz inhibitörleri Nitrojen mustard Fenindion Tetrasiklin (bozulmuş)
Pla/osin Vinkristin Probenesid Tübüler nekroz
Terazosin Interstisyel nefrit Obstrüktif Uropati Aminoglikozidler
Trisıklik antidepresanlar Sefalosporinler Ekstrarenal: Amfoterisin B
TjpKristalüri Siprofloksasin metizerjid Sefaloridin
Asetazolamid Allopurinol İntrarenal Kolistin
Indinavir Furosemid Asiklovir Siklosporin
Vitamin D N SA İD ’ler* Sitotosik ajanlar İntravenöz immün globulin
i’ıdiliri ile beraber konsantrasyon defektr Penisilinler, öz. Metisilin Metotreksat Metoksifluran
i veya nefrojenik diabetes insipidus) Fenindıon Metirozin Polim iksinler
Dcmeklosiklin Rifampin Böbrek fonksiyon bozukluğu Radyoaktif kontrast madde
Lityum Sulfonam idler A C E inhibitörleri" Sulfonamidler
Metoksifluran Tıyazidler Sidofovir Tetrasiklinler
Vitamin D Nephropatiler Siklosporin
1lemorajik sistit Analjezikler (Ör., Fenasetin) N SA İD ’ler*
Busulfan Nefrotik sendrom Pentamidin
Karmustin Kaptopril Takrolimus
Klorambusil Altın tuzlan Triamteren
X, N Ö R O L O JİK B E L İ R T İ L E R
•ili. K U L A K B E L İ R T İL E R İ
XIII. K A S -İS K İT .K İ B E L İ R T İ !. E R İ
XIV. P S İK İY A T R İK B E L İ R T İL İ ; r
İLA CIN P R İM E R FA R M A K O L O JİK A K T İV İT E S İ İL E tuğu tanımı ile büyük ölçüde düzeltilmiştir. Alkilleyici ajanlar gibi
İL İŞ K İL İ OLMAYAN TO K SİK E T K İL E R Sitotoksik Reaksi bazı kimyasal karsinojenler DNA ile direkt bir şekilde birleşirler.
yonlar İdiyosenkratik reaksiyonların anlaşılması, bu reaksiyonla Genellikle, kovalent bağın meydana geldiği reaktif metabolitlere
rın çoğunun bir ilaç veya onun metabolitlerinin doku makromole- ait bir ilacın metabolik aktivasyonundan sonra olmaktadır. Bu akti-
küllerine kovalent bağlarla irrcversıbl bağlanması nedeniyle oluş vasyon, genellikle çoğu ilacın metabolizmasında rol alan hepatik
'‘tizim sistemine ait mikrozomal karma fonksiyonlu oksijenazlar 71 İlaçlanıl Yan (Toksik) Tesirleri 437
.isteminde meydana gelmektedir (Konu 70). İlaç metabolizması
suresince reaktif metabolitler, dokuda hasara sebep olan doku mak- membranlarına bağlanan IgE ’ nin oluşumunu indüklerler. Bir ilaç
roınolcküllerine kovalent bağ ile bağlanabilirler. Bu metabolitlerin antijeni ile temas mast hücrelerinde bir dizi biyokimyasal reaksi
reaktif doğasından (yapısından) dolayı, kovalent bağlanma sıklıkla yonları başlatır ve mediyatörlerin salıverilmesi ile sonuçlanır ki bu
liretim noktasına yakın olmaktadır. Tipik olarak karaciğerde oldu ürtiker, wheezing, flushing, rinore ve anaflaksi oluşturabilen medi
ğu gibidir. Fakat, karma fonksiyonlu oksidazlar diğer dokularda da yatörlerin salıverilmesine neden olur
bulunabilir. İlaç yan etki reaksiyonunun bu tipine bir örnek izoni- İlaçlar hücre aracılığı ile olan immun cevapları da uyarabilir.
a/.id ile ilgili hepatotoksisitedir. Bu ilaç asetillenme ile asetil izoni- Topikal olarak kullanılan ilaçlar deride sülfıdril ya da amino grup
azide metabolize edilir, bu da hidroliz ile asetilhidrazine dönüştü ları ile etkileşebilir ve kontakt dermatitin karakteristik deri kızarık
rülür. Asetilhidrazin de karma fonksiyonlu oksidazlar aracılığıyla lığını oluşturmak için duyarlı lenfositlerle reaksiyona girebilir. De
reaktif metabolitlerini ayrıştırır. Bu metabolitler karaciğer makro- ride kızarıklık yapan diğer tipler serum faktörleri, ilaçlar ve duyar
ırıolekülleri ile kovalent bağla bağlanarak karaciğer nekrozuna ne lı lenfositlerle etkileşmesinden de oluşabilir, Yiseral dokunun hasa
den olur. Fenobarbital veya rifampin gibi bu enzimlerin aktivitesi- rına neden olan immun mekanizmalarda ilaç-aktiviteli lenfositlerin
ni artırdığı bilinen ilaçlarla izoniazidin birlikte verilmesi reaktif rolü bilinmemektedir.
metabolitlerin miktarının artışı ile sonuçlanır. Sonuçta kovalent Genetik O larak Enzim Defektlerine Bağlı Toksisite Porfiria
bağlanma artar ve karaciğer hasarı daha da artmaktadır. hastalığında, porfirinlerin biyosentez yolağındaki yetersiz enzimin
Asetaminofenin yüksek dozlarında oluşan karaciğer nekrozuna proksimal indeki enzimleri indükleyen ilaçlar proksimalde porfirin
ela reaktif metabolitler sebep olur. Normal olarak bu metabolitler prekürsörlerinin miktarını artırabilir. (Konu 346). Bu ilaçlar Tablo
lıepatik glutatyon ile birleşerek detoksifiye edilir. Glutatyon tüken 71 -1 ’de listelenmiştir, Glukoz-6-fosfat dehidragenaz enzim eksikli
diğinde, metabolitler hepatik proteinin bağlandığı yere bağlanarak ği olan hastalar primakin ve diğer bazı ilaçlan (Tablo 71-1) aldık
karaciğer nekrozuna neden olur. Asetaminofen alımı ile oluşan ka larında hemolitik anemi gelişebilir. Bu enzimi yeterli olan hastalar
raciğer nekrozu N-asetilsistein gibi maddelerin verilmesi ile önle- da hemolize neden olmaz (Konu 108).
nebilmektedir ya da azaltılabilmektedir. N-asetilşistein ile hepatik TANI İlaçlara bağlı olarak ortaya çıkan hastalıkların belirtileri
proteinlere elektrofilik metabolitlerin bağlanması azaltılabilmekte- çoğunlukla diğer hastalıklannkine benzer ve bu belirtiler birbirine
dir. Karaciğer nekrozu riski, toksik metabolit oluşum oranını ve benzemeyen farklı ilaçlara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bu hasta
ilaç metabolizma oranını artıran fenobarbital gibi ilaçlan alan has lıklarda ilacın veya ilaçların rolünün belirlemesi, ilacın yan etkisi
talarda artmaktadır. Diğer idiyosenkratik reaksiyonlar, ya bir im- ne, hastalığın gelişimi ve ilaç uygulaması arasındaki ilişkiye ve ila
mun cevabın tetiklediği ya da direkt sitotoksik etki sonucu gelişen cın bilinen genel belirtilerine bağlıdır. Belirli ilaçlarla özel reaksi
doku makromoleküllerine reaktif metabolitlerin kovalent bağlan yonlar arasında çok sayıda ilişki açıklanmıştır, fakat her zanjân ye
ması ile oluşabileceği her ne kadar kalınlanmasa da oluşması muh ni bir ilişki için bir ilk vardır, ve her ilacın eğer klinik ortam uygun
temeldir. sa herhangi bir yan etkiye neden olacağından şüphelenilmelidir.
İmmünolojik M ekanizm alar Farmakolojik ajanların çoğu za Bir ilacın farmakolojik etkisiyle ilişkili olan hastalıkları, im
yıf immünolojik özelliklere sahiptir. Çünkü molekül ağırlıkları mun veya diğer mekanizmalara atfedilen diğer hastalıklardan ayır
2 0 0 0 ’den daha az moleküllerdir. Genellikle ilacın kendisinin ya da mak daha kolaydır. Örneğin, digital alan hastalarda görülen kardi-
metabol itinin lenfositlerinden antikor üretiminin stimülasyonu için ak aritmi, insulin verilen hastada görülen hipoglisemi ve antikoagii-
in vivo aktivasyona ve protein, karbonhidrat veya nükleik aside ko lan verilen bir hastada görülen kanamanın olması gibi yan etkileri
valent bağla bağlanmasını gerektirir. özel olan bir ilaçla, bir çok ilaç veya diğer faktörler tarafından oluş-
Antikor üretimine ilaç tarafından dokunun hasarı aracılık ede turulabileh ateş veya döküntülerde gibi semptomlarda göre daha
bilir. İlaç bir hücreye kovalent bir şekilde sıkı bağlandığında, ilaca kolay ilişkilendirilir. - :
antikorların bağlanması ile hücre yıkımına neden olabilir. Bu me Bir yan etkiden kuşkulanıldığında, şüpheli ilacın kesilmesi ile
kanizma penisilin ile oluşan hemolitik anemide görülür. Antikor- reaksiyonun ortadan kalkması durumu, ilacın hastalığa neden oldu
ilaç-antijen kompleksi bir T hücresi tarafından pasif olarak adsorbe ğunu gösteren duruma ve şartlara göre bir kanıttır. Doğrulayıcı ka
edilir ki bu da kompleman aktivasyonunu bozar. Bu durum kinin- nıt, ilacın hastaya yeniden dikkatli bir biçimde verildiğinde söz ko
kinidin ile oluşan trombositopenilerde görülür. İlaçlar ya da onların nusu reaksiyonun yeniden ortaya çıkmasıyla elde edilebilir. Bunun
reaktif metabolitleri dokunun kendisini antijen gibi gösterebilir ona yanında, bu doğrulama, eğer hastanın gelecekteki tedavisinde ya
karşı otoantikor olarak nükleer materyali değiştirebilmesi sonucu rarlı olacaksa, ve eğer kanunsuz riskler alınmayacaksa, yapılmalı
antinükleer antikorları stimüle ederek ilaca bağlı lupus eritemato- dır. Konsantrasyona bağlı yan etkilerle, dozajın düşürülmesi reak
sus’a neden olabilmektedir. Oto-antikorlar ne dokuya karşı herhan siyonun ortadan kalkmasına, dozajın arttırılması ise reaksiyonun
gi bir kimyasal reaksiyon ile ne de doku antijeni ile etkileşen ilaç yeniden ortaya çıkmasına neden olabilir. Ancak, reaksiyonun aller-
lar tarafından oluşturulabilir. Örneğin oc-metildopa çoğunlukla erit jik olduğu düşünülürse, ilacın yeniden uygulanması anafılaksi geli
rositlere karşı antikor oluşmasını uyarır. Ancak, ne eritrosite bağla şebilmesi nedeniyle zararlı olabilir. Bu durumda alternatif ilaçlar
nır ne de eritrosit üzerinde antijenik özelliklerle herhangi bir kim varken ilacın yeniden uygulanması akılsızcadır.
yasal benzerliği paylaşmaz. Bir yan etkiden şüphelenildiğinde eğer hasta çeşitli ilaçlar alı
İlaç ile oluşan pür kırmızı hücreli aplazi (Konu 109) immun yorsa yan etkiye neden olan ilaç büyük olasılıkla belirlenebilir.
kaynaklı ilaç reaksiyon sonucudur. Kemik iliği kültürlerindeki kır Tüm ilaçlar kesilebilir veya eğer bu pratik değilse ilk olarak en çok
mızı hücre fonnasyonu, fenitoin ve fenitoin aracılı pür kırmızı ap şüphenden ilaç kesilir ve hasta gözlenir. Konsantrasyona-bağlı yan
lazi bir hastadan elde edilen IgG ile inhibe edilebilir. etkinin ortadan kalkması için gereken zaman, ilacın kan konsant
Serum hastalığı (Konu 310) dolaşımdaki antijen (ilaç) antikor rasyonunun, yan etkinin oluşması için gerekli olan kan konsantras
komplekslerinin endotelde çökmeleri sonucu meydana gelir. Orada yonunun altına düşmesi için gereken zamana, ilacın başlangıçtaki
komplemanı aktive ederek kemotaktik faktörlerin dokuya toplan kan düzeyine, ilacın metabolizma veya eliminasyon hızına bağlıdır.
masına neden olurlar. Burada inflamatuvar yanıt gelişir. Atralji. ür- Fenobarbital gibi yarılanma ömürleri uzun olan ilaçların yan etki
tiker, lenfadenopati, glomerulonefrit veya beyin zarı iltihabına ne lerinin ortadan kalkması belirli bir zaman alır.
den olabilir. Bugün serum hastalığının en yaygın sebebi penisilin Tablo 71-1 hem iyi incelenmiş hem de az belgelenmiş reaksi
dir. İlaçların çoğu özellikle antimikrobiyal ajanlar mast hücre yonları içermektedir. Bu bilgi reaksiyonlara neden olan ilaçların bi-
438 activity influence of inherited thiopurine methyltransferase activity on drug
metabolism ve cytotoxicity. Br J Clin Pharmacol 44:445, 1997
ROUJEAU J-C, STERN RS: Severe adverse cutaneous reactions to ilaçlar. N Engl
linmesi için kullanılabilir, ancak bu tabloda yer almayan bir ilaç, bu
J Med 331:1272, 1994
ilacın reaksiyon yapmayacağı anlamına gelmez. Agranulositozis, WOOD AJJ: The safety of new medicines: The importance of asking the right qu
hemolitik anemi, ve trombositopeni gibi hücresel kan elemanlarını estions. JAMA 281:1753,1999
içeren ilaç allcrjileri olan bazı kişilerde serum antikoru belgelen WOOD AJJ et al: Making medicines safer: The need for an independent drug safety
miştir. Örneğin, lıern kinin hem de kinidin komplement varlığında board. N Engl J Med 25:1851, 1998
rin ilaçların olası yararları yanında potansiyel toksisitelerini de dik devamlı olarak cevap verir. Bu sistem tarafından yönetilen bir çok
kate almaları gerekir. Örneğin, etkili bir antineoplastik ajan için ka fonksiyon kan akımının dağılımını ve doku perfüzyonunun sürdü
bul edilebilir toksisite oral bir kontraseptif için kabul edilemez. Kli rülmesi, kan basıncının düzenlenmesi, ekstraselüler sıvının volüm
nik faz çalışmalarında tedavi edilen kısıtlı sayıdaki hasta grubun ve bileşiminin düzenlenmesi, metabolik enerji tüketimi ve substrat
dan dolayı, nadir görülebilecek yan etkiler tanımlanamayabilir. Bu sağlanması, ve viseral düz kas ve bezlerin kontrolünü içermektedir.
nedenle, bu etkilçri tanımlamada ve rapor etmede ilk sorumluluk ANATOMİK YAPILA N M A Santral sinir sistemi (S S S ) dışın
Amerika’da bulunan FDA (Food and Drug Administration) ve İn daki gangliyonlarda yerleşmiş otonomik nöronlar vücut boyunca
giltere’de bulunan "İlaç Güvenlik Komitesi” gibi kuruluşların rapor organ ve dokuları innerve eden post gangliyonik otonomik sinirle
etmesinden önce klinisyenlerin sorumluluğundadır. re dal verir (Şekil 72-1). Otonomik sinirlerin aktivitesi, aferent ile
İlaçların toksik reaksiyonlarının önlenmesinde ilkini, işaretin tiyi değiştirmekten sorumlu santral nöronlar tarafından düzenlenir.
veya semptom gelişiminin ilaca bağlı olabileceğinin şüphesini içe Aferent bilginin santral entegrasyonundan sonra, otonomik ileti
rir. Tedavide kullanılan ajanın kesilmesi ya da dozunun azaltılması akışı bir bütün olarak organizmanın ihtiyacı ile uyumlu olarak, ma
konsantrasyona-bağımlı toksik reaksiyonlardaki sorunu genellikle jör organ sistemlerin fonksiyonuna olanak verecek şekilde ayarla
aydınlatır. Hekimler kullandıkları ilaçların genel yan etkilerini iyi nır. Serebral korteks ve beyin sapındaki otonomik merkezlerin ara
bilmeliler ve şüphede kalındığında, literatürlere bakmalıdırlar, sındaki bağlantılar daha yüksek mental fonksiyonlar ile otonomik
' **
lerini lokal olarak meydana getirir. Adrenal medüllanın dolaşım
hormonu, epinefrin, tüm vücut boyunca süreçleri etkiler. Periferik
bir dopaminerjik sistem de vardır, fakat detayı karakterize edilme
miştir. .
Biyosentezi (Şekil 72-2) Katekolaminler, tirozin amino asidin
den sentezlenir; tirozin hidroksillenerek dihidroksifenilalanin (do-
pa) formuna, dekarboksillenerek dopamin formuna ve yan zinciri
nin P pozisyonu üzerinde hidroksillenerek NE formuna dönüşür.
Başlangıç basamağı olan, tirozinin hidroksillenmesi, hız kısıtlayı
cıdır ve dopa sentezi ile NE salınımı arasındaki dengenin düzenlen
mesini sağlar. Bu düzenleme, tirozin hidroksilazın aktivite ve mik
tarının her ikisindeki değişmeler ile sağlanmaktadır. Adrenal me-
düllada ye nörotransmiter olarak epinefrini kullanan santral nöron
larda, NE, fentolamin- iV-metiltransferaz (FNMT) enzimi tarafın
dan "N-metilleme" ile epinefrine dönüştürülür.
Katekolamin Metabolizması Katekolaminlerin başlıca meta-
bolik dönüşümleri meta-hidroksil grup üzerinde 0-metilizasyon ve
oksidatif deaminasyon ile oluşmaktadır; 0-Metilizasyon katekol-
0-m etil transferaz (KOMT) enzimi tarafından katalizlenir ve oksi
datif deaminasyon, monoamin oksidaz (MÂO) enzimi ile devam
ettirilir, Karaciğer ve dalakta bulunan KOMT dolaşımdaki kateko
laminlerin metabolizmasında önemlidir. Sinir uçlarını da kapsayan
PgfM wtyAifk «İMttm III, VII, VII, Sempalik sistem
s», x. sulular v» t. ve 3. Ti'den L2'ye çoğu dokularda bir mitokondriyal enzim olarak bulunan MAO, do
/..ŞİPwPİ'W*»*lfAPW? Progangllyonık lifler — --------------- laşımdaki katekolaminlerin metabolizmasında daha az role sahiptir
Post gangllyonik lıflor -----------------
fakat periferik sempatik sinir uçlan içerisinde katekolaminlerin de-
H Üst eervikal gangliyon
J Orta faıvikai gangliyon ve Tl
gnngliyanu igeren üt setvıkaı
ividal) gangdyonu
■ K ÇBHyak v« difS» ıbdominal gang'
H *«ho .ftwniiWeW vs*g4f g»<>gftyt>n fiyOnl#
Hücreleri k Alı abdominal sompuiik gangliyon
f Sarsak duvar ırniahl vagal g#n*
giiyon hücreleri
j (3 Pelvik gangliyon
J traktus
ediyo-
stres, bununla beraber, plazma E düzeylerinde büyük artışlara ne
den olabilir.
(+) sempatik aktivite, Diyet alımındaki kronik artış ile ilişkili olarak
metabolik hızdaki artmaya katkıda bulunur.
M (+) (+) w Hipoksi Kronik hipoksi, sempatoadrenal sistemin stimülasyo
■ t ■ S ' 1 i
Kalp Venler Böbrekler Arteriyoller nu ile ilişkilidir ve hipoksiye eşlik eden kardiyovasküler değişiklik
i » lerin bir kısmı katekolaminlere bağlıdır.
i 1 ' 1 Ş \ ' : j
Hız Kontraktilite Veno- Na+ Renin I O rtostatik Hipotansiyon Ayakta dik duruş sırasında arteriyel
könstriksiyon e m ilim l' ,1 *6• basıncın devamlılığı yeterli kan volümüne, bozulmamış bir venöz
! ı
| S i . . . 1 dönüşe ve bir intakt sempatik sinir sistemine bağlıdır. Anlamlı pos-
* i 1
(+) (+ı Venöz
dönüş
J • A li
ı
Vazo-
konstriksiyon
türel hipotansiyon, bu yüzden, sık olarak dolaşım reflekslerinin dis-
! î ■ i fonksiyonunu veya ekstraselüler sıvı volümünün azalmasını yansı
i * (+) ; i i <+) tır. Sinir sistemi hastalıkları, tabes dorsalis, sringomiyelia veya di
Kardiyak Aldosteron Periferik J abetes mellitus gibi, ortostatik hipotansiyon akıbeti ile bu sempatik
atım direnç
refleksleri bozar. Herhangi antiadrenerjik ajanın postürel sempatik
j-
cevabı bozabilmesine rağmen, ortostatik hipotansiyon, gangliyon
! (+) j, Kan basıncı ........ (+)
veya adrenerjik nöronlar içerisindeki nörotransmisyonu bloke eden
ilaçlar ile çoğu zaman göze çarpar.
Ş E K İL 72-6 Kan basıncı üzerinde s e m p a tik s in ir sistem i etkileri. S em
Id iy o p a tik o r t o s t a t ik h ip o ta n s iy o n terimi ya pre- ya da post-
patik stim ülasyon (+) kalp, veriler, b ö b re kle r ve a rte riyo lle r üzerindeki
gangliyonik sempatik nöronları içeren bir grup dejeneratif hastalık
etkileri ile kan basıncını artırır. S em patik stim ü la syo n u n net sonucu
kardiyak output ve periferik d a m a r rezistansının h e r ikisinde de bir a r ların bir grubunu işaret etmektedir (Konu. 21 ve 365).
tış olm asıdır. A ll, anjiotensin II [F ro m J B Young, L Landsberg, in P Ortostatik hipotansiyonun tedavisi hafif olgular haricinde ge
S leight e t a l (eds), S cientific F oundations o f C ardiology, London, H e nelde tatmin edici değildir. Venöz dönüşte azalma ve sempatik nö-
ine m an n, 1981.] ıonal aktivasyon arasında normal ilişkiyi tekrardan saptamanın bir
yolu yoktur. Sırtüstü yatmak ahtn :2-l Z rıs j-i .{tıllam i'in Hızı mcmnııik ('adar'1
tan kaçınmak için yatağın başının
yükseltilmesinde olduğu kadar, A jan indikasyon Doz ve K u llan ılışı A çıklam a
elastik çoraplar, serbest tuz diyeti
ve fludrokortizon ile volüm ge V D R tiN K R .lİK A D O N İS T Î.E R 4
nişlemesi, plazma volümünü dü
Anafılaksi 300 -5 0 0 pg S K veya İM Nonselektif ot ve P agonist; K B ve
zelterek ve venöz dönüşü sağla Epinefrin
(1/1000 hidroklorid tuz kalp hızını artırır
yarak semptomatik yarar sağlar.
solüsyonundan 0 .3 -0 .5 m L) Bronkodilatasyon
(Yavaş bir şekilde) her 5-15
direkt olarak aktive ederler (di yük etki; dopamin ile aynı sınıf-
tan, fakat bir dopaminerjik ago-
rekt etki) veya sempatik sinir uç
nist değildir
larından NE salarlar (İndirekt et
Fenilefrin Hipotansiyon 2-5 mg S K veya İM Selektif a ( agonist; spinal aneste-
ki). Birçok ajan hem direkt hem
■ 0.1-0.5 mg IV ziye bağlı hipotansiyonu antago-
de indirekt etkiye sahiptirler.
nize etmede faydalıdır
Epinefrin ve Norepinefrih
SüpraVentriküler 150-800 pg yavaş IV veriş Pressör etki vagatonik cevabı in-
Doğal olarak oluşan katekola-
taşikardi dükler; 160 mmHg sistolik K B ’rif
miııler adrenerjik reseptörleri
aşmam alı
predominant-olarak direkt etkiyle Terbütalin Astma 2.5 -5 .0 mg PO tid; 0 .2 5 -0 .5 mg S e lek tif P2 agonist; daha yüksek
■tininle ederler. N E, dolaşımı S K ; her 4 -5 saatte inhale edilir dozlarda p, (kardiyak) etkileri
desteklemek ve hipotansif dtf- (inhalasyon şekli tercih edilir)
ı tınılarda kan basıncım yükselt Bitolterol Astma Her 4 -6 saatte inhale edilir S e le k tf P2 agonist
mek için kullanılır (Konu 38). Salm eterol Astma İnhalasyon bid Selektif P2 agonist; Kalıcı terapi
Kardiyak stimülasyon oluşması- için uzun etkili ajan
un «uğmen, periferik vazokonst- Albuterol Astma 2.0 -4 .0 m g PO tid veya qid; 0.2 S e lek tif P2 agonist; yüksek dozlar
iikşiymı Inışhat etkidir, lipinef- mg her 4 -6 saatte inhale edilir da P, etkileri (kardiyak) (İnhalas
iiıt, m o tukitk'int yükseltici ola- yon şekli tercih edilir)
Htk S-.'dl.uıılsa ılst alerjik teaksi- Duelarin Astma Her 2 -4 saatte inhale edilir S e lek tif p2 agonist; bazen p, et
vonların tedavisinde, özellikle kileri
.maliUıksi ile ilişkili olanlarda Maıaprolereıml Asıma 10-20 mg PO tid veya qid; Selektif P2 agonist; bazen p| etki-
her 3-4 saatte inhale edilir kileri (inhalasyon şekli tercih
kullanım yararı vardır. Epinefrin,
edilir)
histamin ve vasküler.ve viseral
Piıbuteıol Astına 11er 4 -6 saatte inhale edilir Selektif p2 agonist; bazen P, etki
diiz kas üzerindeki diğer mediya-
leri
lörlerin etkilerini antagonize eder
Ritodrin Prematür doğum 50 -3 5 0 pg/dak IV Selektif P2 agonist; hipokalemi,
ve bronköspazmın tedavisinde
ağrıları hiperglisemi, hipotansiyon, kar
yararlıdır,
diyak stimülasyon gelişebilir
Dopamin D o p a m in hipotan
Neonatal hipoglisemi, hipokalsemi
siyon, şok (Konu 38) ve kalp yet
rapor edilmiştir
mezliğinin belli formlarının (Ko
nu 232) tedavisinde kullanılır. Ö O P A M İN K R JİK A ^ O N İS T L E R
Düşük iııfüzyon hızında, hem
kardiyak Pı reseptörler de direkt Dopamin Şok 2-5 (pg/kg)/dak IV (dopami- Farmakolojik etkiler doza bağım
etki ve hem de kalpte sempatik ıninerjik sınırda) lıd ır düşük dozlarda böbrek ve
sinir uçlarından indirekt NE sali 5 -1 0 (pg/kg)/dak IV (dopami mezenterik vazodilatasyon daha
mim aracılığı ile bir pozitif inot- nerjik ve beta sınırında) baskındır; doz artarsa kardiyak
ropik etki sergiler. Düşük dozlar 10-20 (pg/kg)/dak IV (beta stimülasyon ve vazokonstriksi-
da böbrek ve mezenterik damar sınırında) yon gelişir
yataklarında dopaminerjik resep 2 0 -5 0 (pg/kg)/dak IV (alfa
sınırında)
törlerin direkt stimülasyonu, bar
sak ve böbrekte vazodilatasyon
(Devamı bir sonraki sayfada)
ile sonııçliimr ve sodyum atılımı-
nı faSİİite eder. Daha yüksek in-
füzyon hızlarında, a-adrenerjik
i.) / 'M ; av.^m A jilia n ib a Bn/.i uloma
reseptörler ile etkileşimi, vazo-
A jan indikasyon Doz ve K u llan ılışı A çıklam a konstriksiyon, periferik rezistan
sın artması ve kan basıncının
OOPA.V1İMC R J İ K A G Ö N İS T L E R (devamı) yükselmesi ile sonuçlanır,
^ -R eseptör Agonistleri
Bromokriptin Amenore-galaktore 2.5 mg PO bid veya tid D2 reseptörün selektif agonistidir;
prolaktin sekresyonunu inhibe Izoproterenol, bir direkt etkili (3-
eder reseptör agonistidir, kalbi stimü-
Akromegali 5 -15 mg PO tid veya qid Akromegalili hastaların az bir kıs Ie eder, periferik rezistansı azal
mında büyüme hormonunu düşü tır ve bronşial düz kasını gevşe
rür tir. Kardiyak outputu yükseltir
Kabergolin Hiperpolaktinemi 0 .2 5 -1 .0 mg PO haftada iki kere D 2 reseptör üzerinde agonist; pro-
ve ventriküler otomatisiteyi artı
laktin sekresyonunu inhibe eder
rırken, atrioventriküler iletimi
Fenoldopam Hipertansiyon, 0 .0 1 -0 .3 (pg/kg)/dak infüzyon D j reseptörler üzerinde agonist
hızlandırır. Izoproterenol kalp
bloğu ve bronkokonstriksiyon
.î A N T R A L S 'E M P A T İK A K İM IN İ N H İB İT Ö R L E R İ
tedavisinde eskiden kullanılmış
Klonidin Hipertansiyon 0 .1 -0 .6 mg PO bid Selektif agonist; santral barore- tır. Dobutamin, Pı reseptör için
septör depresör refleksi potansi-
rölatif selektivesi ve miyokardi-
yalize eder
yal kontraktilite üzerinde kalp
Ani kesilmesi rebound hipertansi-
yon ile seyreden çekilm e sendro- hızındakine göre daha büyük et
mu ile sonuçlanır kiye sahip olması ile bir dopa-
Metildopa Hipertansiyon 2 5 0 -5 0 0 mg PO her 6-8 saatte Dekarboksilasyon ve (5 hidroksi- min benzeridir ve sıklıkla vazo-
lasyon ile bir santral etkili selek dilatörlerle kombinasyonunda
tif otj agonist olan a-m etilnorepi- konjestif kalp yetmezliği tedavi
nefrine m etabolize edilir
sinde de kullanılmaktadır (Konu
232). Kalp duvarı hareketinin
A D R E N K R JİK N Ö R O N B L O K Ö R Ü A JA N L A R radyonüklid görüntüleme veya
Guanetidin Hipertansiyon 10-100 mg PO qd Sempatik sinir uçlarında yoğunlaş eko kardiyografik değerlendiril
mıştır, sinir impulslarına cevapta mesi bağlamında, dobutamin,
N E salınımı bloke eder ve N E de kalp hızında rölatif olarak daha
polarını boşaltır; ortostatik hipo
büyük etkiye sahip diğer araştırı
tansiyon
lan betızerleri gibi miyokardiyal
Bıelilyum Ventriküler fibri- 150-300 mg IV N E salınımı blokajına ilave olarak
kardiyak kasın elektriksel özellik
iskeminin teşhisinde kullanılır,
lasyon ve taşikardi 1-4 mg/dak IV
leri üzerinde direkt etkileri vardır S e l e k t i f ^ -R esep tö r A g o
n is tle r i Izoproterenol veya epi-
İj E T .V -B I.O K Ö R A JA N L A R 1
nefrin gibi nonselektif Pt resep
törünün neden olduğu kardiyak
Propranolol Hipertansiyon 4 0 -1 6 0 mg PO bid (veya Lipofılik, nonselektif
stimülasyon, bu ajanlar bronko-
daha yüksek)
konstriksiyonun tedavisinde kul
Angina 10-40 mg PO tid veya qid
Miyokardiyal 6 0 -8 0 mg PO tid Mİ sonrası yaşamı uzatır lanıldığı şualarda tehlikeli olabi
infarktüs lir (Konü 252). Bronkokonstrik
Aritmi 10-30 mg PO tid veya qid; siyon için inhalasyon ile uygula
1-3 mg IV nan selektif P2 agönistler, orta
Hipertrofık kardi- 2 0 ,4 0 mg PO tid veya qid etki süreli ajanları (m e t a p r o te r e -
yomiyopati
n o l, a lb u te r o l, terb ü talin , p i r bit
Feokromasi torna 10-20 mg PO tid veya qid; Alfa blokajından sonra
te r o l, iz o eta rin ve b it o lt e r o l) ve
0 .5 -2 .0 mg IV
Esansiyel tremor 2 0 -8 0 mg PO tid daha yeni uzun etkili ajanları
Migren 2 0 -8 0 mg PO bid veya tid ( s a lm e te r o l ve f o r m o t e r o l) içerir;
Hipertiroidi 10-60 mg PO üd veya qid bü ilaçlar kardiyovasküler siste
Metoprolol Hipertansiyon 5 0 -2 0 0 mg PO bid Selektif (51 (kardiyak, lipofılik min daha az aktivasyonu ile
Miyokardiyal in- 100 mg PO bid Mİ sonrası yaşamı uzatır bronkodilatasyon oluşturarak te-
farklüs
rapötik oranı artırırlar (Konu
Nadolol Hipertansiyon 8 0 -3 2 0 mg PO qd Hidrofılik, nonselektif; böbrek yet-
252 ve 258). Selektivitenin göre
Anjina 8 0 -2 4 0 mg PO qd mezliği ile doz aralıkları uzatılır
Tim olol Hipertansiyon 10-30 mg PO bid
celi olmasına ve bu ilaçlarla da
Lipofılik, nonselektif
Miyokardiyal in- 10 mg PO bid M I sonrası yaşamı uzatır ha yüksek dozlarda kardiyak sti
farklüs mülasyon oluşabilmesine rağ
Atenolol Hipertansiyon 5 0 -1 0 0 mg PO qd Selektif P,, hidrofılik; böbrek yet- men, mutad dozlarda inhale
mezliği ile doz aralıkları uzatılır agönistler, rölatif olarak az mik
Pindolol Hipertansiyon 5 -3 0 mg PO bid Nonselektif. parsiyel agonist akti-
tarda kardiyak stimülasyona
vitesi ile lipofılik
neden olurlar. Daha fazla sis-
Anjina 10 mg PO qid
temik P-agonist etkiler nedeni
Asebutolol Hipertansiyon 2 0 0 -8 0 0 mg qid Selektif b l , hidrofılik, parsiyel
Aritmi 2 0 0 -6 0 0 mg bid agonist aktivite ile oral veriliş fazla tercih edil
Penbutolol Hipertansiyon 2 0 -4 0 mg PO qd Nonselektif memektedir. Bir başka bir selek
tif P2 agonistti rito d rin , uterusu
(Devamı bir sonraki sayfada) gevşetmek ve prematüre düşük
■tenim engellemek için kullıını- f.ıhlo 71-1 Vaygm K u lu m d an Bazı oiomimik İlaçlar1' ■ . i l r n m s ! )
; .iti bu tokolitik ilaçtır (terbutali-
A jan indikasyon Doz ve Kullanılışı A çıklam a
uf k-kı gibi).
a* Vılrenerjik Agonistler
B E T A -B L U K Ü R .\ j \ N!- A K1r ! ii e va m 1 1
lemhfrin ve metoksamin, peri-
ii'nk va/okonstriksiyonu artıra- Betaksolol Hipertansiyon 15-20 mg PO qd Selektif (3,, hidrofılik
ı.tk kan basıncını yükselten di- Karteolol Hipertansiyon 2 .5 -1 0 mg PO qd N onselektif, parsiyel agonist akti-
vite, hidrofılik; böbrek yetmezliği
.• kı etkili ra agonistlerdir. Pri
ile doz aralıkları uzatılır
nt;!' olarak hipotansiyon ve pa-
Esmolol Supraveııtrikiiler 5 0 -2 0 0 (pg/kg)/dak IV, 1 dak Selektif P ,, çok kısa süreli etki
toksismal sııprııventriküler taşi-
taşikardi için 500 pg/kg/dak yükleme
k.ınli tedavisinde kullanılırlar dozundan sonra
t Konu 230), sonraki durumda Sotalol Aritmi 8 0 -3 2 0 mg bid Nonselektif, hidrofılik
kardiyak vagal tonusu refleks Bisoprolol Hipertansiyon 5-20 mg qd Selektif fi,, lipofılik
bumreseptör stimulasyonu yo Karvedilol KKY 3 .125-50 mg PO bid Nonselektif, a r b!okör aktivite
luyla artırır. Fenilefrin ve benzer Hipertansiyon 6.2 5 -2 5 mg PO bid
sendromu, feokromasitomalı Edrofonyum Paroksismal 5 mg IV (1.0-m g test dozundan Vagoıonik cevap oluşturur; hızlı
supraventriküler sonra) başlm, kısa süreli etki: etkileri at
hastaların krizlerini andıran bir
ropin ile tersine çevrilir
durum oluşturur. Opiyatlar da
bir santral sempatolitik etki ser- (Devamı bir stmraki sayfada)
sa etkisi nedeni ile fentolamin,
feokromasitomada olduğu gibi,
iıulikasyon Doz ve K u llan ılışı A çıklam a aşırı katekolamin oluşmasına se-
konder olarak gelişen paroksis-
■! ı ^ r . ı i m BU,)KOU UAAİ.A,V mal akut hipertansiyonun tedavi
sinde sıklıkla kullanılır. Fenoksi-
Aıropin Bradikardi ve 0 .4 -1 .0 mg IV her 1-2 saatte M] ve M2 reseptörlerin kom petitif
hipotansiyon inhibisyonu; artan vagal tonus ile benzamin ot|-reseptörler üzerin
ilişkili hemodinamik değişiklikle de daha potent olmasına rağmen,
ri bloke eder fentolamin ve fenoksibenzami-
Ipratropium Astma İnhalasyon ile 5 00 mg (ne Antikolinerjik bronkodilatör nin her ikisi de 0 4 ve 0 1 2 resep
Kronikobstrüktif bulizer) tid veya qid törleri antagonize ederler, a 1 -re
pulmoner hastalık septörler için selektif etkisi ile
Oksibutinin Hiperaktif mesane 5 mg PO bid veya qid Muskarinik reseptör antagonist
a-adrenerjik bloke edici ajan
Tolıerodin Hiperaktif mesane l- 2 m g P O b id Kom petitif muskarinik reseptör
olan prazosin, primer vazodila-
antagonist
törlerinkini andıran özelliklere
“ Reçete bilgilendirilmesi; çocuklar için dozlar verilmedi: yalnızca sık görülen indikasyonlar ve uygulama şekilleri liste edilmiştir. sahiptir ve esansiyet hipertansi
* Dopaınin yüksek dozlarda bir adrenerjik ııgoııisl olmasına rağmen dopaminerjik agonistler ayrı listelenmiştir yon tedavisinde, konjestif kalp:
Çoğu beta blokörlerin klinik efikasitesi başlıca indikasyonlar için benzer görünmektedir. Tabloda bütün indikasyonlar için, FDA .„ . , . . , .
da uygulanan beta blokörlerin tümü listelenmemiştir. Beta blokör ajanlar kesilecekse kademeli doz azaltması önerilir. Her iki betal yetmezllginde aıtCNoad 1 azal-
selektif ve nonselektif ajanlar Mt sonrası kardiyoprotektif etkiye sahiptir. tan ajan olarak Ve feokromasito-
^ Nöroleptik ve aıııipsikotik ajanlar hem de dopaminerjik ajanlardır; bunlar tabloda gösterilmemiştir. ma tedavisinde yardımcı olarak
^ Kolinesteraz inhibitörlerin majör kullanımı miyestcnia gravis hastalığmdadır (Konu 380). Bu ajanlar, SSS'e penetre olamayan
quatemer aminler, burada gösterilmemiştir. kullanılır (Konu 332). Doksazo-
f Geniş oranda varyete gösteren sentetik atropin türevleri (I) Gİ yolun motilite ve sekresyonunu azalmasını, 2) üriner mesane kapa- sin ve terazosin, uzun etkili se-
sitesinin artması amacı için bulunabilir. Kullanım yaran antikolinerjik yan etkiler nedeniyle kısıtlıdır. Bazısı peptik ülser |elçtif (X blokörlerdir doz ayar»
tedavisinde yardımcı ajan olarak faydalıdır. 1 . . ’
NOT: KB.kan basıncı; NE; norcpinefrin: AV, atrioventriküler; KKY, konjestif kalp yetmezliği; Mİ. miyokard infarktüsU: SSS, santral lamasının daha iyi olması ve da-
sinir sistemi; FDA. U.S. Food and Drug Administration ; Gİ, gastrointestinal. ha az ortostatik hipotansiyon
yapması nedeniyle esansiyel hi
gilerler; morfin geri çekilmesinin sempatik eksitasyonu klonidine
pertansiyon tedavisinde daha faydalıdır, Bu ajanlar trigliserid dü
cevap verir. Propranolol ve rezerpin SSS düzeyinde bazı sempato-
zeylerini düşürür ve yüksek dansiteli lipoprotein (YD L) kolesterol
litik etkiler gösterebilirler.
düzeylerini artırır. Bu selektif ot| blokörler, yalnız tamsulozin ile,
Gangliyonik Bloke Edici A janlar Gangliyonik transmisyon,
üriner akış yolıı tıkanıklığının semptomatik tedavisinde faydalıdır,
pre- ve postgangliyonik otonomik sinirler arasındaki kolinerjik (ni-
çünkü mesane trigonunda sfinkterin ve prostat düz kasının kontrak-
kotinik) sinapst bloke eden ilaçlar ile antagonize edilebilir. Bu ajan
siyonunu antagonize ederler:
lar sempatik sinir sistem kadar parasempatik sistemi de inhibe eder.
P-Adrenerjik-reseptör blokörleri Bu ajanlar, kalpte katekola
Yalnızca trimetafan, genel klinik kullanımdadır; başlıca hipertansi
minlerin etkilerini antagonize ederler ve anjina pektoris, hipertan
yon krizlerinin tedavisinde, kısmen aortik diseksiyonda, kontrollü
siyon ve kardiyak aritmilerin tedavisinde yararlıdırlar. Anjinada be
hipertansiyonun ve azalmış miyokardiyal kontraktilitenin arzu edil
ta blokajının yararı, kalp hızı ve miyokardiyal köntraktilitede azal
diği durumlarda kullanılır (Konu 246).
mayı izleyen miyokardiyal oksijen tüketimindeki'azalmadan kay
Periferik Sinir U çlarında Etkili A janlar Adrenerjik nöron
naklanmaktadır (Konu 244). Beta blokajın hipotansif etkisi net bir
blokajı yapan ajanlar, salınan nörotransmiter miktarını azaltarak
şekilde anlaşılmamıştır (Konu 246). Kardiyak outputun azalması,
periferik sempatik sinirlerin fonksiyonunu deprese eder. Guaneti- post gangliyonik sempatik sinir uçlarında NE salınımın azalması,
din, bu sınıf ilaçların prototipidir, sempatik sinir uçlarında amin- renin sekresyonun azalması ve santral sempatik akımın baskılan-
uptake mekanizması ile yoğunlaşır. Terminal içerisinde sinir uyarı ması muhtemel mekanizmalardır. Aritmi tedavisindeki p-blokör
sına cevapta, NE salmımını bloke eder ve sonuçta sinir içindeki NE ajanların efikasitesi, sinüs nodunda ve kavşak otomatisitesinde
depolayan veziküllerden N E ’in çıkarılması ile sinir N E ’i boşaltır. spontan depolarizasyon hızının azalmasına ve atrium ile atriovent
Ortostatik hipotansiyon, kısıtlayıcı bir yan etki olmasına rağmen, riküler nodüller içerisinde iletimin yavaşlamasına bağlıdır. Beta re
ciddi hipertansiyonun tedavisinde eskiden faydalı idi. Etkileri gu- septör blokajı, hipertiroidizmin semptomatik tedavisinde ve feok-
anetidine benzeyen bir ajan olan bretilyum ventriküler fibrilasyo- ıomasitomalı hastalarda taşikardinin kontrolünde de etkilidir, p-
nun tedavisinde kullanılmaktadır (Konu 230). Guanetidin ve bretil- adrenerjik bloke edici ajanlar migren, esansiyel tremor, idiyopatik
yumun her ikisi, sempatomimetik aminler, trisiklik antidepresanlar, hipertrofik subaortik stenoz ve aortik dişeksiyon tedavisinde de
fenoksibenzamin ve fenotiyazinler gibi amin-uptake transport süre faydalıdır. Uzun süre uygulanan p-reseptör blokörlerinin miyokar
cini etkileyen ajanlar ile antagonize edilir. Guanetidinin antihiper- diyal infarktüsü izleyen mortaliteyi azalttığı birçok çalışmada gös
tansif etkisi, bu ilaçlar ile hızlı bir şekilde tersine çevrilir. terilmiştir. Bu kardiyoprotektif etkinin mekanizması antiaritmik
Rezerpin, periferik sempatik sinir uçlarından, beyin ve adrenal etki, re-enfarktm önlenmesi ve enfarkt büyüklüğünde azalmadan
medülladan katckolaminleri boşaltır. İnsanlardaki antihipertansif kaynaklı olabilir (Konu 243).
etkisi, genellikle sempatik sinir uçlarının içindeki periferik NE de P-Reseptör Blokör Ajanların Farmakolojik Özellikleri Beta-
polarının boşalması ile açıklanabilir. SSS içerisindeki NE depoları blokör ajanlardan ondört tanesi (atenolol, asebutolol, betaksolol,
nın boşalması sedasyon ve zaman zamanda öldürücü depresyon ile bisoprolol, karvedilol, karteolol, esmolol, metoprolol, nadolol, pin
sonuçlanabilir. dolol, pcnbutolol. propranolol, sotalol, ve timolol) A.B.D. de kulla
Adrenerjik-Reseptör Blokörleri Adrenerjik bloke edici ajan nılmaktadır. Diğer ajanlar (alprenolol, bevaritolol, dilevalol, oksp-
lar periferik doku düzeyinde katekolaminlerin etkilerini antagonize renolol, vs.) diğer ülkelerde ve Amerika Birleşik Devletleri içinde
ederler ki araştırmalarda kullanılmaktadır. Bu ajanların yararlanımı önce
a-Adrenerjik-reseptör blokörleri fenoksibenzamin ve feııtola- likle P-adrenerjik reseptörlerin blokajından kaynaklanmaktadır.
min öncelikle feokromasitoma tedavisinde kullanılır (Konu 332). Kardiyoselektivite, membran stabilize edici etkiler (lokal anes-
Fenoksibenzamin uzamış, non-kompetitif alfa blokaj oluştururken, lezik etki), intrinsik sempatomimetik (parsiyel-agonist) aktivite ve
fentolamin reverzibil kompetitif blokaja yol açar. Hızlı etkisi ve kı- lipid erirliği gibi, diğer farmakolojik özellikleri hakkında çok şey
yazılmasına rağmen, bu eklenen özelliklerin klinik anlamlılığı kü 72 Otonomik Sinir Sisteminin Fizyolojisi ve Farmakolojisi 449
çüktür. Lokal anestezik özelliği propranolol ile daha çok görülmek
tedir; bununla beraber membran sitabilizasyonu muhtemelen klinik deki bir parsiyel agonist etkiden kaynaklı olabilir. Labetolol Pı
yararlanıma katkı sağlamamaktadır. Beta blokörlerin sudaki ve (kardiyak) reseptörler için parsiyel agonist aktiviteye sahip değil
yağdaki erklilikleri farklılık gösterir. Lipofilik ajanlar (propranolol, dir.
metoprolol, oksprenolol, bisoprolol, karvedilol) gastrointestinal ka Metoklopramid kolineıjik agonist özellikleri ile bir dopaminer-
naldan düzenli olarak emilkler, karaciğerde metabolize edilirler, jik antagonist ajandır. Mide boşalmasını artırır, alt özofagal sfink-
geniş dağılım hacmine sahiptkler ve SSS’e iyi geçerler; hidrofilik ter tonusunu artırır, prolaktin ve aldosteron sekresyonunu artırır ve
ajanlar (asebutolol, atenolol, betaksolol, karteolol, nadolol, sotalol) apomorfin ile indüklenen emezisi antagonize eder. Mide boşalma
ise daha az düzenli emilirler, geniş ölçüde metabolize olmazlar ve sının artırılmasında (diyabetik gastroparezi gibi organik tıkanıklı
rölatif olarak uzun plazma yan ömrüne sahiptirler. Sonuç olarak, ğın olmadığı durumda), gastroözofagal reflünün antagonize edil
hidrofilik ajanlar günde bir kez verilebilk. Böbrek yetmezliği hid mesinde ve kanser kemoterapisinde bir antiemetik olarak klinik
rofilik grupların etkisini uzatırken, karaciğer yetmezliği ise lipofi açıdan yaran vardır.
lik ajanların plazma yan ömrünü uzatabilir. Bu yüzden, yağda erk
liğinin derecesi, böbrek veya karaciğer yetmezliği olan hastalarda PARASExMPATIK SİNİR SİSTEMİ
uygun bir ajanın seçimi için bir temel sağlayabilir. Hidrofilik ajan»
!ar SSS’e daha az geçmelerine rağmen, SSS etkileri (sedasyon, A SE T İL K O LİN A K bütün otonomik gangliyonlarda, post gangli-
depresyon, halüsinasyonlar) lipofilik ajanlardaki kadar iyi gösteril yonik parasempatik sinir uçlannda, ekrin ter bezlerini innerve eden
miştir. post gangliyonik sempatik sinir uçlannda ve iskelet kası son pla
Bazı P-adrenerjik bloke edici ajanlar, P-agonist aktiviteye de ğında (nöromusküler kavşak) nörotransmiter olarak görev yapar.
sahiptirler. Bu, "intrinsik sempatomimetik aktivite" (İSA) olarak Kolin asetiltransferaz enzimi, sinir içerisindeki asetil koenzim A
tanımlanmıştır. Parsiyel agonist aktiviteye sahip ajanlar (pindolol, (K oA )’dan ve ekstraselüler sıvıdan aktif olarak alınan kolinden AK
alprenolol, asebutolol, karteolol, dilevalol, oksprenolol), izoprote- sentezini katalize eder, Kolineıjik sinir uçlannda, AK ayrı sinaptik
renol gibi bk beta agonistin verilmesi veya egzersiz sırasında olu veziküllerde depolanır ve sinir uçlarını depolarize eden sinir uyan
şan kalp hızındaki artışı bloke ederken, dinlenim kalp hızı üzerin larına cevap olarak salınırlar ve kalsiyum girişini artırırlar.
de, az miktarda depresyona neden olurlar veya hiç depresyonuna Kolinerjik R eseptörler Otonomik gangliyonlar içindeki post
neden olmazlar. Parsiyel agonist aktivitenin varlığı, bradikardinin, gangliyonik nöronlarda ve kavşak sonrası otonomik efektör kısım
yavaş dinlenim kalp hızına sahip hastaların tedavisini kısıtladığı larda AK için farklı reseptörler vardır. Otonomik gangliyon ve ad
zaman faydalı olabilir. Pindolol, belki de kısmen |i2 stimülasyon ile renal medülla içindekiler öncelikle nikotin ile uyanlırlar (nikotinik
ilgili olarak, periferde hafif vazodilatasyori d a oluşturur. Parsiyel reseptörler), otonomik efektör hücfelerindekiİer ise muskarin alka-
agonist aktiviteye sahip ajanlar kan lipid düzeylerinde bu özelliğe loidi ile stimüle edilirler (muskarinik reseptörler). Gangliyon blo
sahip olmayanlara göre daha az değişikliğe neden olur. Teorik ola ke edici ajanlar nikotinik reseptörleri antagonize ederken, atropin
rak, intrinsik sempatomimetik aktivite tirotoksikoz, idiyopatik hı- muskarinik reseptörleri bloke eder. Muskarinik (M) reseptörleri,
pertrofik subaortik stenoz, aortik diseksiyon ve taşiartimilerin teda son zamanlarda daha alt tiplere bölünmüşlerdir. M ) reseptörü,
visinde arzu edilmezler. SSS’e ve belki de parasempatik gangliyonlarda lokalize olmuştur;
Kardiyoselektif (Pj) Adrenerjik-Reseptör Blokörleri Nonse- M2 reseptörü ise, düz kasta, kalp kasında ve glandüler epitelde lo
lektif P-adrenerjik bloke edici ajanların prototipi propranolol, Pı ve kalize olmuş non-nöronal muskarinik reseptördür. Betanekol, M2
P2 reseptörlerin her ikisinin kompetitif blokajına neden olurlar. Di reseptörünün selektif agonistidir; pirenzepin, belirgin bir şekilde
ğer nonselektif beta blokör ajanlar alprenolol, karteolol, dilevalol, mide asit salgısım azaltan Mj reseptörünün selektif bir antagonist^
nadolol, oksprenolol, penbutolol, pindolol, sotalol, timolol ve kar ti olan halen araştırılan bir ajandır. M2 reseptörü adertilat siklazı in-
vedilol’den oluşmaktadır. Metoprolol, esrnolol, asebutolol, atenolol hibe eder ve düzenleyiciGi proteinini etkiler; Mj reseptörü Gq ite
ve betaksolol Pı reseptörler için rölatif selektiviteye sahiptirler. Pı- etkileşir ve fosfalipaz C ’yi stimüle eder (Şekil 72-5). Mj reseptörü,
(kardio-) selektif ajanların daha az bronkokonstriksiyon ve daha az düz kasta ve sekretuar bezlerde bulunur, atropin ile antagonize edi
periferik vazokonstriksiyon üretmelerinin teorik olarak avantajına lir ve ikinci ulakçı olarak fosfalipaz C, 1P3 ve DAG’yi aktive
rağmen, Pı selektivitelerinin yalnızca göreceli olması yüzünden eder.Diğer alt tipler moleküler biyolojik teknüderle tanımlanmıştır
kardiyoselektif ajanların net klinik avantajları kesin olarak göste fakat tamamen karakterize edilmemiştir.
rilmemiştir. Pı selektif ajanlar mutad dozların üzerinde uygulandı AsetUkolineşterag Asetilkolinesteraz ile A K ’nin hidrolizi, ko»
ğı zaman bronkokonstriksiyon oluşturabilirler. linerjik sinapslarda nörotransmiteri inaktıve eder. Bu enzim (spesi
P-Reseptör Blokörlerin zararlı etkileri SSS deki etkiler bir ya fik veya gerçek kolinesteraz diye de bilinir) nöronlar içerisinde bu
na, beta blokör ajanlara karşı gelişen çoğu zararlı etkiler p-adrener lunur ve butirokolinesteraz (serum kolinesteraz veya psedokolines-
jik reseptör blokajı sonucu gelişir. Bunlar kardiyak kompansazyo- teraz) dan farklıdır. Butirokolinesteraz, plazmada ve non-nöronal
nu, artmış sempatik aktiviteye bağlı olan hastalarda kalp yetmezli dokularda bulunur ve otonomik efektör kısımlarda A K ’in etkileri
ğinin kalıcı hale gelmesi, astmalı hastalarda bronkospazmın şiddet nin sona erdirilmesinde primer olarak görev yapmaz. Antikolines-
lenmesi; insülin gerektiren diyabetiklerde (katekolamin aracılıklı teraz ajanların farmakolojik etkileri nöronal (gerçek) asetilkolines-
hipergliseminin blokajı ve hipogliseminin adrenerjik aktiviteye teraz inhibisyonuna bağlıdır..
bağlı uyarıların maskelenmesi) hipoglisemi gelişimine predispozis- PAR A SEM PA TİK SİN İR SİSTEM İN İN F İZ Y O L O JİS İ
yon; potasyuma toleransı bozulmuş diyabetik veya üremik hasta Parasempatik sinir sistemi, kardiyovasküler sistemin, gastrointesti
larda, hiperkalemi gelişmesi; koroner veya periferik arteriyel va- nal kanalın ve genitoüriner sistemin düzenlenmesine katılır. Kara
zospazm ve trigliseridlerde yükselme ve Y D L düzeylerinin depres ciğer, böbrek, pankreas ve tiroid gibi dokuların da parasempatik in-
yonunu içermektedir. Parsiyel ((î2) agonist aktivitesi veya alfa blo nervasyona sahip olması, kolinerjik etkilerin metabolizma üzerin
kör özelliği olan (karvedilol) ajanlarda, lipid (ve belki de periferik deki rolü iyi karakterize edilmese de, metabolik regülasyonda para
vasküler) etkiler daha azdır (veya yoktur). sempatik sistemin bir rolünü düşündürmektedir.
Diğer Adrenerjik Blokör Ajanlar A.B.D de bir antihipertansif Kardiyovasküler Sistem Kalpte parasempatik etkiler vagus
Labetolol, hem a - hem de P-adrenerjik re
ajan olarak kullanılan siniri aracılığıyla oluşur. AK sinoatriyal düğümün spontan depola-
septörün bir kompetitif antagonistidir. Labetololün göreceli olarak rizasyon hızını azaltır ve kalp hızını düşürür. AK atrium kas doku
P-reseptör blokaja göre daha fazla ablokajı oluşturmasına rağmen, su içindeki impuls iletimini geciktirir. Efektif refrakter periyodun
periferik rezistanstaki düşme, ilacın akut uygulamasını takiben be kısalır ve bunun diğer faktörlerle kombinasyonu atriyal aritmileri
lirlenebilir. Vazodilatasyon, kısmen, P2-adrenerjik reseptör üzerin başlatabilir veya sürekli hale getirebilir. Atrioventriküler düğümde,
450 ve atonik mesane gibi barsak ve mesane düz kası disfonksiyonunun
tedavisinde kısıtlı kullanımları vardır. Kolinesteraz inhibitörleri
AK iletim hızım yavaşlatır, efektif refrakter periyodu uzatabilir ve kalpte vagotonik bir cevap oluştururlar ve paroksismal supraventri-
böylece atriyal flutter veya fibrilasyonu süresince ventriküler ceva küler taşikardi ataklannm sonlandırılmasında faydalı olabilir (Ko
bı bozarlar (Konu 230). AK ile inotropik etkinin azalması atrium nu 230).
miyokardındaki direkt bir inhibitor etkiye bağlı olduğu kadar, sem Kolinerjik-Reseptör blokörleri A trop in otonomik gangliyon
patik sinir uçlarında kavşak öncesi inhibitor etki ile de ilişkilidir. ve nöromüsküler kavşaklarda kolineıjik iletimi biraz etkileyerek
Ventriküler miyokardiyum, kolinerjik lifler ile innervasyonunun muskarinik kolinerjik reseptörleri bloke eder. Atropin ve atropin
minimal olmasından dolayı çok fazla etkilenmez. Periferik rezis benzeri ilaçların SSS etkilerinin çoğu, santral muskarinik sinapsla-
tansın düzenlenmesine direkt bir kolineıjik katkı, damar yapısının n bloke etmesine dayanır. Diğer ilişkili alkaloid, s k o p o la m in , atro
parasempatik innervasyonunun yaygın olmamasından dolayı müm pine benzer fakat uykuya yatkınlık, öfori ve amneziye neden olur,
kün görülmemektedir. Bununla beraber, parasempatik sinir sistemi bu etkileri onun preanestezik medikasyon kullanılmasına olanak
sempatik sinirlerden NE saliminim inhibe ederek periferik rezistan sağlar.
sı indirekt olarak etkileyebilir. Atropin kalp hızını artırır ve atrioventriküler iletimi hızlandırır,
Gastrointestinal K anal Barsakların parasempatik innervasyo- bu etkileri vagal tonusun ağırlık kazanması ile ilişkili gelişen kalp
nu, vagus ve pelvik sakral sinirler aracılığı iledir. Parasempatik si bloğu veya bradikardiyi geri çevirmede faydalı olabilir. Ayrıca, at
nir sistemi gastrointestinal düz kas tonusun artırır, peristaltik akti- ropin kolineıjik aracılıklı bronkokonsüiksiyonu tersine çevirir ve
viteyi hızlandırır ve gastrointestinal sfinkterleri gevşetir. AK bez solunum yolu sekresyonunu azaltır. Bu etkiler onun bir preaneste
epitelinden ekzokrin sekresyonu stimüle eder ve gastrin, sekretin zik medikasyon ajanı olarak kullanımına katkı sağlar.
ve insülin sekresyonunu artırır.. Atropin gastrointestinal kanal motilite ve sekresyonunu da
Genitoüriner ve Solunum Sistemi Sakral parasempatik sinir azaltır. Atropinin1 değişik türevleri ve benzerleri (p ro p a n telin , izop -
ler mesane ve genital organlara uzanır, AK üreler peristal sizmini r o p a m id ve g lik o p ir o la t gibi) peptik ülserli veya diyare sendromu
hızlandırır, mesane detrüsör kasını kasar ve trigon ile sfinkteri gev olan hastalarda kullanımı Önerilmesine rağmen, bu gibi ajanların
şetir, böylece üriner koordinasyonda kritik bir rol oynar. Solunum kronik kullanımı ağız kuruluğu ve üriner retansiyon gibi diğer pa
yolu, vagus sinirinden gelen parasempatik liflerle innerve edilir. rasempatik belirtiler ile kısıtlı kalmaktadır. Halen araştırma ajanı
AK, trakeobronşiyal sekresyonlan artırır ve bronşiyal konstriksiyo- olan selektif Mj inhibitörü pirenzepin, diğer bölgelerde minimal
nu stimüle eder. antikolineıjik etkiye sahip olduğu dozlarda mide sekresyonunu in
PARASEM PA TİK SİN İR SİSTEM İN İN FA R M A K O L O Jİ hibe eder; bu ajan peptik ülser tedavisinde faydalı olabilir. Atropin
Sİ Kolinerjik Agonistler A K ’in kendisinin yaygın etkileri ve kısa ve benzeri ip ra tro p iu m , inhalasyon ile verildiğinde bronkodilatas-
süreli etkisinden dolayı hiç terapötik rolü yoktur. AK benzeri diğer yona neden olur ve astma tedavisinde kullanılmaktadır.
ajanlar kolinesteraz ile hidrolize daha az duyarlıdır ve fizyolojik et
kileri daha dar sınırlar içindedir. Betanekol, rutin kullanımdaki tek BİBI.IOG RAFYA
sistemik kolineıjik agonisttir, kardiyovasküler sistemde minimal ARNER P, HOFFSTEDT J: Adrenoceptor genes in human obesity. J Intern Med
etki ile gastrointestinal ve genitoüriner düz kası stimüle eder. İdrar 245:667, 1999
yolunda herhangi bir tıkanmanın olmadığı üriner retansiyon ve da CARON MG, LEFKOW1TZ R J: Catecholamine reseptörler; Structure, fonksiyon
and regulation. Recent Prog Horm Res 48:277, 1993
ha az olarak ta vagotomi sonrası gastrik atoni gibi gastrointestinal
CHALMERS J, PILOWSKY P: Brainstem and bulbospinal neurotransmitter sys
bozukluklara tedavisinde kullanılır. Pilokarpin ve karbakol, glo tems in the control of blood pressure. J Hypertens 9:675, 1991
kom tedavisinde topikal kolineıjik agonist olarak kullanılırlar. ESLER M et al: Overflow of catecholamine neurotransmitters to the circulation: So
Asetilkolinesteraz İnhibitörleri Kolinesteraz inhibitörleri urce, fate, and fortksiyons. Physiol Rev 70:963, 1990
GRASSI G, ESLER M: How to assess sempatik activity in humans. J Hypertens
A K ’in inaktivasyonunu azaltarak parasempatik stimülasyon etkile
17:719, 1999
rini artırımlar. Reverzibil kolinesteraz inhibitörlerinin terapötik uy JAN1G W, MCLACHLAN EM: Specialized fonksiyonal pathways are the building
gulanması, iskelet kası nöro-efektör kavşakta ve SSS içerisinde blocks of the autonomic nervous system. J Auton Nerv Syst 41:3, 1992
nörotransmiter olarak A K ’ in rolüne dayanmaktadır ve bu terapötik LAM YW: Clinical pharmacology of dopamine agonists. Pharmacotherapy 20:175,
uygulamalar myastenia gravis tedavisini (Konu 380), genel aneste 2000
LOW PA: Autonomic nervous system fonksiyon. J Clin Neurophysiol 10:14, 1993
ziyi izleyen nöromüsküler blokajın sonlanması ve santral antikoli- NELSON H: (i-Adrenerjik bronchodilators. N Engl J Med 333:499,1995
nerjik etkili ajanlara intoksikasyonünu tersine çevirmeyi içermek PITCHER JA et al: G protein-coupled reseptör kinases. Annu Rev Biochem 67:653,
tedir. Fizostigmih, tersiyer amindir, SSS’e iyi nüfüz olurken quater- 1998
RUFFOLO RR JR, H1EBLE JP: a-Adrenoceptors. Pharmacol Ther 61:1, 1994
ner aminler (neostigmin, pridostigmin, ambenonium ve edrofon-
STROSBERG AD: Structure and fonksiyon of the Pj-adrenerjik-reseptör. Annu Rev
yum) geçemezler. Organofosfat kolinesteraz inhibitörleri irrever- Pharmacol Toxicol 37:421, 1997
zible kolinesteraz blokajı oluştururlar, bu ajanlar prensip olarak in- YOUNG JB , LANDSBERG L: Katekolaminler and the adrenal medulla, in Wil
sektisid amaçlı kullanılırlar ve toksikolöjik yönleri Önemlidir. Oto- liams' Textbook o f Endocrinology. 9th ed, JD Wilson et al (eds). Philadelphia,
Saunders, 1998, p 665
nomik sisteme gelince, kolinesteraz inhibitörlerinin paralitik ileus
BEŞİNCİ BÖLÜM
. B E S L E N M E ^
| .} J o h a n n a D w y e r reklidir (Konu. 334). 9 adet amino asit vardır. Bunlar, histidin, izo-
lösin, lösin, lizin, metionin/sistin, fenilalanin/tirozin, teronîn, tripto-
fan ve valindir, Eneıji alımı yetersiz olduğunda protein alımı artırıl
■ BESİN GEREKSİNİMLERİ VE
malıdır. Zira oral yoldan alınan aminö asitler; glikoz sentezi ve ok-
J DİYET DEĞERLERİ sidasyon kısayollanyla bölünmektedir. İleri derecede eneıji yeter
, * Sema Şimşek, Yahya Sağlıker*li sizliğinde protein-kalori malnütrisyonu ortaya çıkar (Konu 74,76).
Yetişkinler için, diyetle alımı önerilen (RÛ A ) protein miktarı
Besin elementleri vücutta yeterince sentezlenmeyen, bu nedenle di günlük yaklaşık 0 .6 g/kg vücut ağırlığıdır; Günümüzde önerilen
yetle alınması gereken maddelerdir. Sağlıklı insanların besin gerek sağlıklı bir diyette kalorinin % 10-14’ü protein kaynaklı olmalıdır.
sinimleri deneysel veriler çerçevesinde iyi bir şekilde tanımlanmış Biyolojik değer hayvansal kaynaklı proteinlerde en yüksektir; daha
tır. Sağlıklı olmak için eneıji sağlayan besin elementleri (protein, yağ sonra bitkisel kaynaklı sebzeler (fasülye), tahıllar (pirinç, buğday;
ve karbonhidrat), vitaminler, mineraller ve su ya ihtiyacımız vardır. mısır) ve köklü sebzeler gelir. Birbirini tamamlayan bitkisel prote
Özgün besin element gereksinimleri arasında dokuz adet esansiyel inlerin kombinasyonu ya da hayvansal ve bitkisel protein kombi
amino asit, bazı yağasitleri, dört adet yağda eriyen vitamin, on adet nasyonu biyolojik değeri yükseltmek sureti ile toplam protein ge
suda eriyen vitamin ve cholin bulunmaktadır. Ayrıca diyet dört mi reksinimini azaltır.
neral, yedi eser mineral, üç elektrolit ve ultra eser elementler gibi ba Protein ihtiyacı büyüme, gebelik, emzirme ve malnütrüsyon te
zı inorganik maddelerce de desteklenmelidir (Konu 75). davisi sırasındaki rehabilitasyon dönemlerinde artmıştır. Diyetteki
Gerekli esansiyel besin element miktarları yaş ve fizyolojik du proteine karşı tolerans; renal yetmezlik ve karaciğer yetersizliğinde
ruma bağlı olarak farklılık gösterir. Genetik kusur nedeniyle yeterf azalır. Normal protein alımı, sirozlu hastalarda ensefalopatiyi (K o
li oranda sentez yapamayan kişilere; patalojik beslenme sorunu nu 299) doğurur ya da böbrek yetmezliği olan hastalarda üremiyi
olanlara ve gelişimsel olarak inmatür olan bebeklere dışarıdan öz daha da kötüleştirir (Konu 270).
gün besin elementleri takviyesi yapılmalıdır (Konu.74). Gıdalarda Yağ. ve K arb on hid rat Yağlar konsantre eneıji. kaynağıdır;
bulunan.birçok organik fitokimyasal ve zookimyasal vücutta deği Amerikan diyetlerindeki kalorinin ortalama % 34’ünü oluşturur.
şik etkilere yol açarlar. Örneğin, diyetteki fiberin gastrointestinal Bununla birlikte sağlıklı beslenme için yağ alımı toplam kalorinin
fonksiyon üzerine yararlı etkileri gösterilmiştir. % 30’unu geçmemelidir. Satüre yağlar ve taşman yağlar toplam ka
E SA N S İY E L BESİN E L E M E N T İ G E R E K S İN İM L E R İ lorinin % 10’undan az ve poliansatüre yağlar da % 10’undan az ol
Enerji Kilonun sabit kalması için eneıji aliminin eneıji tüketimi ile malıdır. Monoansatüre yağlarda geri kalan yağı oluşturur. Toplam
uyumlu olması gerekir (Konu 77). Ana eneıji tüketim kategorileri kalorinin en az % 55’i karbonhidratlardan gelmelidir. Beyin enerji
fizik aktivite ve istirahat eneıji tüketimidir (R E E ). Minör eneıji tü si için 10Ö g/gün glikoz gereklidir. Diğer dokular içinse yaklaşık 5 0
ketim kaynaklan arasında ise gıda metabolizasyonu sırasında kay- g/gün glikoz yctcrlidir. Hipokalorik durumlarda karbonhidrat ihti
bedilen eneıji (gıdanın termik etkisi veya spesifik dinamik hareket) yacında adaptasyon söz konusudur. Örneğin, düşük insülin seviye
ve vücut ısı regülasyonu (örneğin Soğuk tarafından indüklenen ter- si yağ dokuda yıkıma ve vücudun daha fazla yağ asidi yakmasına
moregülasyon) sayılabilir. Ortalama eneıji alımı Amerikan erkeği yol açar. Buna karşın beyin ve alyuvar gibi dokular kas proteini yı
için yaklaşık 2800 kCal/d, Amerikan kadını için yaklaşık 1800 kımı ile veya eksojen yolla sağlanmış glikoza ihtiyaç gösterirler
kcal/d’dir. Ancak bu yaklaşık değerler vücut biçimi ve hareketlilik (Konu 334)
düzeyine bağlı olarak farklılık gösterirler. Kiloları değişkenlik gös
Su Yetişkinlerde her kilokalori eneıji tüketimi için 1-1.5 mİ su
termeyen bireylerin enerji ihtiyaçlarını saptamak için R EE (Resting
yeterlidir. Bu miktar normal koşullarda fiziki aktivite, terleme, di
Energy Expenditure-istirahat Enerji Tüketimi) tahminine dayalı
yet sıvı içeriği oynamalarına müsaade eder. Vücudun sıvı kaybı 50-
formüller gereklidir. Bu da, erkeklerde, REE=900+10w ve kadın
100 ml/gün feçes yolu ile 500 -1 0 0 0 ml/gün nem ve solunum yolu
larda, REE=700+7w şeklindedir (w, kg cinsinden ağırlığı gösterir).
ile ve (böbrekten geçen sıvı yüke b a ğ ı olarak) > 1000 mİ idrar yo
Hesaplanan R E E daha sonra fiziki aktivite düzeyine-ayarlanır. Bu
luyla olur. Dış kayıp artar ise dehidratasyon olmaması için sıvı alı
nun için hareketsiz bireyler için 1.2, orta derecede hareketli yaşam
mı artırılmalıdır. Ateş, sıvı kaybını 1°C için yaklaşık 200 ml/gün ar
sürenlerde 1.4, oldukça hareketli bireylerde 1.8 ile çarpmak gerek
tırır. Diare yolu ile kayıp değişkendir; fakat ağır olgularda 5 It/gün
lidir. Elde edilen değer, enerji dengelenmesi için gerekli toplam ka
miktara kadar varabilir. Aşın terleme ve kusma da sıvı kaybım ar
lori ihtiyacını ortaya koyar.
tırır. Böbrek fonksiyonu normalse ve sıvı alımı yeterliyse, böbrek
Hastalık eıierji ihtiyaçlarını değiştirir. Stres altında olmayan,
ler, sıvı dengesini rahatlıkla ayarlar. Bu işlem sırasında 18 lt/d’ye
yatak istirahatindeki hospitalize hastalar kendi R E E ’lerinin 2 mis
varan fazla sıvıyı bile vücuttan atabilirler (Konu 329). Buna karşın
line ihtiyaçları vardır. Buna karşılık stres altında olan, ateşli ve pro
yetersiz sıvı alımı veya (böbrek haşan veya bir hastalık nedeniyle)
tein yıkımı olan hastalarda ise gereksinim kendi R E E ’lerinin 1.5-2
artmış kayıp durumlarında zorunlu idrar çıkışı hidrasyon durumu
mislidir (Konu 74). intestinal malabsorbsiyon, net kullanılabilir
nu tehlikeye sokabilir.
enerjiyi ağız yoluyla alman enerjinin % 25’ine kadar indirebilir. Bu
Bebeklerin sıvı ihtiyacı fazladır. Zira vücut yüzey alanının hac
nedenle parenteral yollardan beslenmeyi gerektirebilir (Konu. 76).
me oranı fazladır. Aynca tam gelişmemiş böbreklerin sınırlı kapa
Ateş, enerji tüketimini, normalin üstündeki her bir derece Celcius
sitesi artan sıvı yükünü karşılamakta yetersiz kalabilir. Bir diğer ne
için % 10-13 artırır. Diğer hastalıklar da enerji gereksinimini deği
den de susuzluklarını ifade etme şanslannın olmayışıdır. Gebelikte
şik oranlarda artırır. Örneğin, yanıklar % 40-100, travma % 40-100
sıvı ihtiyacı fazla artmaz (muhtemelen ilave 3 0 ml/gün). Ancak em
ve hipertiroidi % 10-100 gibi... Hipotiroidi ve adrenal yetmezlik is
zirme döneminde süt yapımı nedeniyle sıvı ihtiyacı artmıştır. Yak
tirahat enerji gereksinimini azaltır; ancak yeterli hormon desteğiy
laşık 1000 ml/gün ilave sıvı gerekir. Ya da üretilen her mİ süte kar
le düzeltilebilir. Obez hastalarda kilo kaybı enerji alimim azaltmak
şılık bir mİ ilave sıvı gereklidir. Toplam vücut sıvıları azalmış, su
la sağlanabilir. Bu amaç doğrultusunda haftada 0.5 kg yağ kaybı
sama hisleri körelmiş ve belki diüretik aldıkları için yaşlıların sıvı
için 500 kcal/d, 1 kg için ise 1000 kcal/d enerji kısıtlaması gerekli
dir (Konu 77). ihtiyacına büyük önem verilmelidir.
Protein Diyetteki protein içeriği esansiyel ve non-esansiyel pro Diğer Besin Elementleri Vücut için gerekli vitamin ve mine
teinlerden oluşmaktadır. Bu amino asitler protein sentezi için gerek raller ile vitamin eksikliği ya da fazlalığına bağlı klinik bozukluk
lidir. Bununla birlikte bazıları eneıji veglikoneogenesis için de ge lar Konu 7 5 ’de tartışılmıştır.
452 denle aşağıda tarif edilen diğer standartlar da klinikte oldukça ya
rarlıdır.
D İY E T T E EN FA ZLA V E EN A Z D Ü Z E Y D E A LIN M ASI Önerilen Besin Öğeleri S tand artları (Recommended Di
G E R E K E N M İK TA R LA R İnsan hayatı ve sağlığının devamlılığı etary Allowances -R D A -) RDA herhangi bir cinsiyet, yaş, yaşam
için gerekli besin maddelerine olan ihtiyaç değerleri değişkendir. düzeni veya fizyolojik dönemdeki (gebe ya da emziklilik gibi) tüm
Buna karşın besin ihtiyacına olan uyum kapasitesi sonsuzda değil sağlıklı bireylerin besin öğesi gereksinimlerini karşılayacak günlük
dir. Yani besin maddelerinin çok az ya da çok fazla alınmasının diyetle alınması gerekli miktarlardır. RDA sıklıkla bireylerin diyet
olumsuz etkileri de ortaya çıkabilir ya da bir başka besinin alınlın lerini planlamada besin öğesi alımı amaçlı kullanılır.
dan dolayı sağlanacak faydaları etkileyebilir (Konu 75). Bu neden RDA bir bireyin ihtiyaçlarını garantilemek için E A R ’m iki
le klinik yaklaşımı sağlamak için önerilen besin alım tabloları oluş standart sapma (SD) üzerinde olarak tanımlanabilir. RDA’lar ABD
turulmuştur. Bu kantitatif besin ihtiyaç tahminlerine diyet referans tarım bakanlığının (USDA) bireyler için gıda rehber piramidi gibi
alımları denir (Dietary Reference Intakes -D R I-). A B D ’de gıda rehberlerinin hazırlanmasında küllanılırlar. Bundan başka te
1989’dan beri RDA’lar (Recomended Dietary Allowances) tek re davi edici diyet planlamasmda kullanılan gıda dönüşüm listelerin
ferans değerler olarak kullanılmaktadır. DRI’lar, RDA’ların yerine de ve işlenmiş gıda eklentilerinin besinsel içeriğinin dokümantas
geçmektedir. DRI’lar besinlerin ortalama gereksinim hesapları (Es yonunda standart olarak da kullanılır. Bir gıdanın besin içeriği ki
timated Average Requierment -E A R -) yam sıra bireylerin diyet lo yada günlük değerin (DV) yüzdesi olarak ifade edilir. Bu bir
planlamasında kullanılan üç ayn referans değeri daha içerir. Bunlar RDA varyantı olup erişkin bir insan için 2000 kal/d yakan bir eriş
RDA’lar, yeterli alım (Aducate Intake -AI-) ve güvenli üst dü- kin için en yüksek RDA’yı simgeler.
zey(Upper Level -UL-)dir. Şu an kullanılmakta olan RDA’lar ve AlımlarRDA altına indikçe diyetsel yetersizlik riski giderek ar
A l’lar değerleri Tablo 73-1 ve 7 3 -2 ’de gösterilmiştir. tar. Buna karşın besinsel yeterliliğin değerlendirilmesinde RDA
O rtalam a Gereksinim Değerleri (Estim ated Average Requ fazlaca cömert bir kriterdir.Örneğin RDA toplumun % 2-3’ü dışın
irement -E A R -) Diyetteki flor eksikliğine bağlı raşitizm, skorbüt, da gerçek gereksinimlerin üzerindedir. Bu nedenle alımları RDA
xeroftalmia ve protein kalori malnütrisyonu sık görüldüğü hallerde altında olan birçok insan halen yeterli besin öğesi almakta olabilir.
ve diyet eksikliği hastalığının klinik belirtileri noksanlığında besin Yeterli Alım EA R değerleri oluşmamış bazı besin öğeleri için
maddesi yetersizliği araştırılmalıdır. Klinik hastalık ortaya çıkma RDA yapılamaz. Bu durumda A l, sağlıklı insanların besin atımları
dan çok önce biyokimyasal ve diğer değişiklikler olduğu tespit nın gözlenmesiyle ya da deneysel veriler esas alınarak belirlenir.
edilmiştir. Bu nedenle biyolojik belirteçler kullanmak suretiyle ye Bugüne kadar oluşturulan D RI’lar 1 yaşına kadar bebeklerde
terlilik kriterleri seçimi yapılır. Bugünkü çalışmalar kronik dejene- RDATardan ziyade AIs önerilmektedir. Yine buna göre tüm yaşlar
ratif hastalıkların görülme riskini azaltan besinler üzerinde odak daki insanlar için kalsiyum, vitamin D, flor pantetonik asit, biyotin,
lanmıştır. Öncelik vücut besin depolarının idamesi veya normal kolin önerilmektedir.
mekanizmalardaki erken değişiklikleri göstermeye yarayan hassas Tolere Edilebilir Üst Sinir Besin Değerleri Aşın besin alımı
biyokimyasal, fizyolojik veya davranış testlerine verilmiştir. vücut fonksiyonlarını bozarak akut, ilerleyici ya da devamlı bozuk
EA R (OGD) herhangi bir yaş ya da cinsiyetteki sağlıklı birey luklara yol açabilir (Konu, 75). Fazla besin öğesi alimına bağlı ba
lerin yansında yeterli olabilecek besin değeridir. Besin gereksinim zı hastalıklar şuhlardır: florozis, A-hiperVitaminozu, D-hipervitar
lerini oluşturan kriterler besinin kendisi, yaş ve fizyolojik gruba gö minozu, obezite. Tolere edilebilen U L nüfusun büyük kısmı için
re değişkenlik gösterir. EA R bireylerde besin yeterliliği için iyi bir sağlık problemi riski yaratmayacak kronik tüketimin (genellikle
gösterge değildir. Zira bir grup için ortalama gereksinimi gösterir günlük) en üst sınırıdır. Çok hassas bünyeli insanlarda dahi seçilen
ve bu rakamda oynamalar olabilir. EÂ R rakamı sabitlendiğine U L dozu nedeniyle yan etki gözlenemez. Bir çok besin öğesi için o
gruptaki bireylerin%50’si gereksinimin altmda % 50’si de üstünde maddenin yüksek dozuna bağlı gelişebilecek yan etkilere ait verile
kalabilir. Bu nedenle EA R oranında olağan alımı olan bir insan, rin olmayışı ya da oldukça sınırlı oluşu UL yapılandırılmasını im
% 50 oranında bir riskle yetersiz alım grubuna sokulabilir. Bu ne kânsız kılar. Bu nedenle U L olmayışı fazla tüketim nedeniyle yan
K ilo * Boy4
a Bu tablodaki diyet referans alım değerleri yakın zamanda oluşturulan besinleri gös gelmez.
termemektedir (Bkz. kalsiyum,fosfor, magnezyum, vitaminD.flor içindiyet referans c Retinol equivalentlan 1 retinol equvalantı=l mg retinol or 6 mg b-carotene.
alımdeğerleri ve tiyamin. riboflavin, niyasİn, vitaminB^.folat. vitaminBI2, panto- ^ a-Tokoferol equvelantlan 1 mg d-a tokoferol = 1 a-TE.
tenikasit, biyotinve koliniçindiyet referans atımları Washington DC National Aca KAYNAK: Food and Nutrition Board, National Academy of Sciences-National Rese
demy Press 1997 ve 1998.) arch Council Recommended Dietary Allowances, Revised 1989 (Abridged), izniyle
b Referans yetişkinlerin boy ve kilolan o yaştaki ABD nüfusunun ortalamasını yansıt basılmıştır. Courtesy of the National Academy Press, Washington, DC.
maktadır. Bu değerlerin boy kilo oranında kullanılması ideal ortalama anlamama
etki olmadığı anlamına gelmez. Bu maddeleri yüksek oranda tüke 11 Besin Gereksinimleri ve Diyet Değerleri 453
ten kişiler uyarılmalıdır. Besin öğelerini RDA veya Al düzeylerinin
üzerinde tüketen sağlıklı bireyler bu fazlalıktan dolayı bir yarar leşi kaybına bağlı azalır buda en önemli R E E belirtecidir. Yaşla bir
sağlamazlar. Gıdalarda bulunan ve çoğu insan tarafından nadiren likte fizik aktivite ve sağlık giderek gerilediğinden yaşlı insanlarda
tüketilen bazı özel besin öğeleri U L’yi geçmektedir. Buna karşın ek (özellikle 7 0 yaş üstü)eneıjİ ihtiyacı gençlere oranla daha az olmak
besin maddeleri her bir dozunda daha yoğun miktarda madde sağ tadır.
lar ve sonuç oîarak potansiyel toksişite riski taşırlar. EK besin mad Diyet İçeriği Diyet içeriği besin öğelerinin biyolojik yarahlığı
deleri bir ünitede içerdikleri besin öğesi miktarını veya önerilen su ve kullanımını etkiler. Örneğin, demir emilimini yüksek miktarda
num şekillerinde alınacak DV yüzdesini gösteren "ilave destek kalsiyum veya kurşun azaltır. Yemekte askorbik asit ve aminoasit-
oranlan" etiketi taşırlar İlave besin ürünleri kullanan kişiler toplam lerin olmayışı non-hem demir emilmesini azaltır. Diyetteki fazla
tüketimin (gıda ve ürün) RDA düzeylerini geçmemesi gerekliliği miktardaki fitatlar kalsiyum ve magnezyum emilimini azaltır. Esan
yönünde uyarılmalıdırlar. . . , siyel aminoasitler yeterince bulunmadığında vücut protein kullanı
BESİN Ö Ğ EŞİ İir rİy A Ç IN I D E Ğ İŞ T İR E N FA K T Ö R mı azalabilir. Süt, yumurta ve et gibi hayvani gıdalar gerekli ami-
L E R DRIler yaş, cinsiyet, büyüme hızı, gebelik, emzirme, fizik ak- noasitleri yeterli miktarda bulundurdukları için biyolojik değere sa
tivite, diyet içeriği hastalıklar ve ilaçlardan etkilenir. Besin öğesi hiptirler. Mısır, soya ve buğdaydaki bitkisel proteinler düşük biyo
yeterliliği ve fazlalığı için olan gereksinimler arasında az bir farklı lojik değerlere sahip olduğu için vücutta yeterli etki sağlayabildi
lık olduğu durumlarda diyet planlaması daha da güçleşir. Buna en ğinden diğer bitkisel ya da hayvansal proteinlerle birlikte alınmalı
iyi örnek renal yetmezlik sayılabilir, protein aliminin genel vücut dır.
protein ihtiyacının devamı için yeterli olması gerekli buna karşın Uygulama Yolu RDA’lar yalnızca ağız yoluyla atımlara uygu
protein fazlalığı nedeniyle üremik belirtilerin artmasından kaçın lanır. Besin öğeleri palenteral yolla uygulandığında intestinal emil
mak gerekir- meleri yaklaşık % 100 olduğu için (Konu 75) benzer değerler, bazen
Fizyolojik Fak tör Büyüme,ağır fizik faaliyet,gebelik ve em aminoasitler, karbonhidratlar, yağlar, sodyum, klor, potasyunr ve
zirme enerçiye ve birçok esansiyel besili öğesine olan ihtiyacı artı birçok vitamin için de kullanılabilir. Büna karşın birçok mineral
rır. Fetal büyüme gereksinimi nedeniyle gebelik esnasında enerji ih elementin oral bio yararlılığı parenteral uygulamanın ancak yansı
tiyacı artar, yine süt üretimi fazla enerji gerektirdiği için emzirme kadardır. Vücutta kolayca yada yüksek oranda depolanamayan be-
döneminde de enerji ihtiyacrartmıştır.Eneıji ihtiyacı vücut kas kit-
M in eraller
Extracellular
Su T
Total-
vücut
IntrttaiubvV.,.. sıvısı-
i Vücut
ağırlığı
3
Qlycogen 2
3
FFM o
S
Protelff-
Enerji
■s*
değeri 1 £
Y ağ
\
ŞEKİL 74-2 Sağlıklı bireyin vücut kompozisyon şeması.Vücut hücre H a s ta lık S üresi (Aylar)
kütlesi (BCM) taralı alan olarak gösterilmiştir. Bu alan hücre içi suyu, ŞEKİL 74-3 Ağır hastalığı olan bir hastada ortaya çıkan ilerleyici pro-
glikojen ve proteinden oluşmaktadır.FFM, yağsız kütle. (Heymsfield tein-kalori malnütrisyonunun hipotetik tarihçesi. (Heymsfield ve ark.
ve ark. izniyle alınmıştır). izniyle)
M •i >i i K.iteri Alnlinili'isyon iüyoiojiliTİ fa b lo 74-2 Kiio Kaybı Ve M alnü trisyonu n Hasta Hikayesi
t t^iıt. i Vm » i , .ıg ,|q>ul<mııa ılay.ımin hipometabolizma) B u lg u lar Ö rneklem e/değerlendirm e
•V \/,ıh m ş tlt)fb c l .ılım
t . 'iım a l ve ekonomik; yoksulluk,kronik alkolizm İstem dışı gıda kısıtlam ası Yetersiz gelire bağlı yoksulluk
2. Psikiyatrik: anoreksiya nervoza, ağır depresyon Anoreksi Anoreksi nervosa, ağır depresyon, bunama,
i. Yadlanma sonucu görülen nörodejeneratif bunama A ID S, kanser, kronik böbrek hastalığı
4. A ID S, yayılmış kanser, böbrek yetmezliğinde görülen anoreksi Yetersiz diyet seçim i Kronik alkolizm , moda diyetler, katı veje-
5, ö ıtla alm ayla tetiklenen abdominal ağrı: pankreatit, barsak iske- teryanism
misl Kritik hastalık Travma, yanık, m ajor cerrahi, sepsis, tedavi
14. Azalmış besin sindirimi edilmemiş stres cevabı
1. Besinlerin geçiş bozukluğu, örneğin benign ya da malign özefa- Gastrointestinal belirtiler
•jııs. mide veya barsak tıkanması D isfaji Ösafagus tıkanması besinlerin geçişi bozu
1. Besinlerin sindirim bozukluğu, örneğin pankreas yetmezliği, kısa lur
(tatsak sendromu Bulantı, kusma Mide ve bağırsak besinlerin geçişini bozar
4, Desin elemanlarının bağırsaktan em ilim bozukluğu,örneğin çöl- Kronik ishal Pankreatik, bilier, ya da intestinal mukosal
yak hastalığı hastalığı sindirim ve emilimi bozar
f t. StreKglıkoneogenesis için protein depolanmaya dayanan hipermetabo- Enflamatuar bağırsak hastalığındaki pro
Si/.ma) tein kaybettiren enteropati
A, Akut travma örneğin kaza, yanıklar m ajor cerrahi Kronik karın ağrısı Kişisel sınırlamayla gıda alimi ağrıyı azal
(4. Akut sepsis tır örneğin; pankreatit, bağırsak iskemisi
C . Akut veya kronik enflamasyon: pankreatit, kolojen hastalıklar, kro enflamatuar bağırsak hastalığı
nik infeksiyon hastalıkları, örneğin tüberkiloz, A ID S ’de fırsatçı en Diğer kronik medikal Anoreksi, artmış enerji ihtiyacı ve anormal
feksiyonlar hastalıklar besin elem anı metabolizmasının kom bi
111. Mix Mekanizmalar nasyonu örneğin; tekrarlayan pankreatit,
A, Etkisiz metabolik sikluslar, anoreksi örneğin A ID S , yayılm ış kanser A ID S, yayılm ış kanser, kronik karaciğer
8 . Artmış enerji ihtiyacı örneğin kronik obstrüktif akciğer hastalığı hastalığı, kronik obstriktif akciğer hasta
C. Anormal metabolizma ve azalmış biliersindirim örneğin kronik lığı, kronik enfeksiyon hastalığı
karaciğer hastalığı
D. Protein kaybettiren enteropati ve kronik enflam asyon örneğin crohn
hastalığı, ülseratif kolit. .
ciğer hastalığı, yayılmış kanser ve AIDS, tüberküloz gibi kronik
enfeksiyonlarda PCM eşlik eder. Hastalık yada yaralanmanın cid
diyetine göre ağır cerrahi ve dahili hastalarda artmış besin ihtiyacı
ı .ıciğer hastalığı sıklıkla arioreksinm kumilatif etkileri azalmış, bi* 5-10 gün içinde karşılanmazsa strese bağlı PCM gelişmasi kaçınıl-:
İter silkülasyon ve anormal lipit, karbonhidrat ve protein metabor mazdır. . . .
lizmasına yol açan PCM ’le birlikte görülür. Kronik bağırsak iltiha F İZ İK M U A Y E N E Dikkatli bir fizik muayene malnütrisyo
bı olan Crohn hastalığı veya ülseratif kolit protein, elektrolitler ve nun yaygınlık derecesini hem tanımlıyabilir, hemde karakteriz?
çinkonun gaita yoluyla kaybmı hızlandırır,, edebilir. Tüm hastalarda malnütrisyonun ağırlık derecesini ortaya
koyabilmek için giysisi? ağırlık ve boy ölçümleri gereklidir. Fakat
bu değerler ödem ve asit gibi sıvı yüklenmesinin sonucunda karı
KOTU BESLENEN HASTANIN KLİNİK şıklığa uğramış olabilir. Tablo 74-3. Erkek ve kadındaki normal
DEĞERLENDİRİLMESİ ağırlık (kg) ve boy (cm ) değerleri verilmiştir. Bu değerler vücut
çerçevesindeki değişiklik için ± % 10 olarak uyarlanabilir,
HASTA H İK A YESİ Klinik beslenme hikayesi diyet ve kilo deği A ntropom etri Ciltaltı yağ ve iskelet kas dokusu ölçümleri
şikliği, sosyoekonomik şartları ve her bir klinik duruma özgül PCM nun ağırlık dercesini saptamada gereklidir, ö zel kalibreler ve
semptomları içermelidir.(Tablo 74-2) Yoksulluğa yolaçan sosyal ve metre ölçümleri kullanmak üzere antropometri vücut yağını arka,
ekonomik şartlar arasında yetersiz ğelir, evsizlik,ilaç bağımlılığı orta, üst koldaki cilt kıvrımı kalınlığından saptar. Sağlık ve kötü
yada kronik alkolizm gibi gerçek geliri kısıtlayarak istem dişi diyet beslenmiş erişkinlerdeki antropometrik ölçümler Tablo 7 4 -4 ’de
kısıtlamasına yolaçan aktiviteler sayılabilir.Anoreksi ya da iştah gösterilmiştir. Orta kol adele çevresi formülden saptanmıştır. Tablo
azalması, anoreksia nervosa ve yaşlılarda görülen nörodejeneratif 74-4 Erişkinlerde antropometrik ölçümler
bunama gibi psikiyatrik bozuklukların bir özelliğidir. Birçok kişisel
seçilmiş yetersiz diyet malnütrisyona yol açabilir. B ir içki alemin
de kronik alkolikler günlük besin kalori ihtiyaçlarının yarısından Kol-orta kısım kas çevresi
fazlasını aşırı miktarda ethanol ile doldururlar. Bu metabolizmada = üst kol orta kısım kas çevresi (c m )- (7 1 x triseps cilt katmanı ka
dengesiz yağ ve karbonhidrat metabolizmasına yol açar. Diğer ye- lınlığı, cm)
icrsiz diyetlerse hızlı kilo kaybı ve ciddi vejeteryanizm, dengesiz
ve ticari amaçlı formüller içerir. Bunlar da vitamin B 1 2 ve demir gi Antropometri kullanımı özel kalibreler gerektirdiği, gözlemci
bi özgül besin elemanlarının yetersizliğine yol açabilir. nin deneyimi ve ödem Veya dehidratasyonun karıştırıcı etkileri ne
Sindirim hastalıkları yatan ve ayaktan hastalarda en önemli deniyle sınırlıdır.
malnütrisyon sebebini oluştururlar. Sindirim hastalığı bulunan kö- Malnütrisyonun Özgül Fizik Bulguları Klasik bir fizik mu
lü beslenmiş bir hasta şu semptomları sergiliyebilir: (1) Bening ya ayene sırasında gözlemci ve deneyimli klinisyenbirçok spesifik
da mating özafagus ya da gastrointestinal tıkanmaya bağlı disfaji PCM bulgusu ve ona ait mikro besin elemanı saptayabilir (Konu
veya lekıarlayan kusma, (2) Anormal pankreatik yada bilier sindi- 75). Cilt, saç, tırnaklar, mukoz membranlar gibi hastanın genel gö
1 ime, barsak mukozasından kötü emilime yada protein kaybettiren rünümü ve nörolojik sistem muayenesi çeşitli beslenme bozuklu
barsak hastalığına bağlı kronik ishal, (3) Kronik pankreatit, enfla- ğunu ortaya koyabilir (Tablo 74-5), Öncelikle üst kol arkasmın de
ıııatuar kolon hastalığı veya barsak iskemili hastalarda görülen ve ri kıvrım değerlendirilmesi kötü beslenmiş hastadaki ciltaltı yağ
yemekle dahada artan, tekrarlayan abdominal ağrı. dokusunun kaybını ortaya koyabilir. Temporal adalenin çökmesi
Genel medikal serviste çoğu kronik hastada PCM yaygın. Zira üst kol ve kalça adale kaybı,kolayca kopan saç ve perifer ödemi
bu hastalıklarda anoreksi tekrarlayan stres ve anormal besin meta protein eksiklsğini işaret eder. Cilt muayenesi Vitamin A eksikliği
bolizması sözkonusudur. Buna ilaveten kronik tekrarlayan pankre- ne bağlı papüler keratitini (goose bump rash-kaz kıvrımı döküntü
atit.renal yetmezlik,kronik karaciğer hastalığı, kronik obstrüktif ak- sü), Vitamin C noksanlığına bağlı folikül çevresi kanamaları, Vita-
T ab lo 7. J-5 P rotein K a lo ri .VlalmitrKvmı Kt.volojileri hastalığa yolaçan PCM veya mikro besin ele
E rk e k le r K ad ın lar manı eksikliğine karşı olan cevabı yansıtır.
Serum Visseral Proteinler 2 veya 3 hafta
Uzunluk® Ağırlık® Uzunluk A ğırlık Uzunluk A ğırlık Uzunluk A ğırlık
lık yarı ömrü olan serum albümin, oldukça has
145 51.9 166 6 4 .0 140 4 4 .9 161 56.9 sas olmasına rağmen PCM nin nonspesifık öl
146 52.4 167 6 4 .6 141 4 5 .4 162 57.6 çütüdür. Sıvı düzeyi yeterli bir hastada normal
147 52.9 168 6 5 .2 142 45.9 163 58.3 serum albumin düzeyi PCM ile uyumsuzdur.
148 53.5 169 6 5 .9 143 4 6 .4 164 58.9
Diğer taraftan,düşük albumin düzeyi klinik
149 54 .0 170 6 6 .6 144 4 7 .0 165 59.5
tablo içinde değerlendirilmelidir. Zira akut
150 54.5 171 6 7 .3 145 47.5 166 60.1
151 55.0 172 6 8 .0 146 4 8 .0 167 60.7 travma veya sepsis ve kronik karaciğer, böbrek
152 55.6 173 6 8 .7 147 48.6 168 61.4 ya da kardiyopulmoner yetersizliklerinde art
153 56.1 174 6 9 .4 148 4 9 .2 169 62.1 mış, plazma volümü nedeniyle albümin kon
154 56.6 175 70.1 149 4 9 .8 santrasyonu azalmıştır.Akut cerrahi stresi,sep
155 57.2 176 7 0 .8 150 50.4
sis, diğer akut enflamatuar hastalıklar hem do
156 57.9 177 7 1 .6 151 51.0
7 2 .4 152 51.5
laşımdaki hücre dışı volümü hemde T N F -a
157 58.6 178
158 59.3 179 73.3 153 5 2 .0 aracılığıyla albümin sentezini inhibe ederek se
159 59.9 180 7 4 .2 154 52.5 rum albümin düzeyini düşürür. Karaciğer siro
160 60 .5 181 7 5 .0 155 53.1 zu, AIDS, yaygın kanserde karaciğer albümin
161 6 1 .1 182 75 .8 156 53.7
sentezi engellenir, buna karşın ülseratif kolit,
162 61 .7 183 76.5 157 54.3
crohn hastalığı ve radyasyon enteriti gibi ilti-
163 62.3 184 7 7 .3 158 54.9
164 62 .9 185 78.1 159 55.5 habi kolon hastalıklarında vücuttan albümin
kaybı hızlanır.PCM nun ağırlığının tayininde
a Değerler boy için cm ağırlık için kg cinsindendir.Boyu iııç olarak elde etmek için 2,54'e bölmek
gerekir.Kiloyu pound olarak elde etmek için 2,2 ile çarpmak gerekir, çeşitli kısa ömürlü visseral proteinde ölçülür.
KAYNAK: Blackburn ve arkadaşlarından uyarlanmıştır. Bunlar transferin (1 hafta yan ömürlü), preal-
bümin veya retinol bağlantılı protein komplexi
(2 gün yarı ömürlü) ve fıbronektin (1 gün yan
min K noksanlığına bağlı ekimozları, Çinko eksikliğine bağlı alt
ömürlü) sayılabilir.. Bununla birlikte serum albümin düzeyinde ol
ekstremite döküntülerini, Niasin yetersizliğinde görülen açıktaki
duğu gibi, bu proteinlerin herhangi birinin dolaşımdaki düzeyi akut
cilt sahalarındaki hiperpigmentasyonu, esansiyel yağ asidleri ye
ve kronik hastalıklarda ki hücre dışı volümdeki değişikliklerden
tersizliğindeki seboreyi, demir yetersizliğindeki kaşık tırnağı ve
etkilenir.
protein yetersizliğindeki transvers tırnak -pigmentasyonunu orta
Vitamin ve M ineral Ölçümleri Spesifik mikro besin eleman
ya koyar. Göz muayenesi aneminin konjektival solukluğunu, ağır
eksikliği çeşitli serum ve alyuvar testleri ile ölçülür,bu amaçla ge
Vitamin A yetersizliğinin kornea! ve kornea çevresi lekelerini (Bi
nellikle yüksek etkinlikli sıvı kromatografi veya enzim veya mik-
tot işaretleri) ve Tiamin eksikliğinde görülen nistagmus ve izole
göz adale felcini ortaya koyar. Âğız muayenesi Riboflavin ya da ni- Tuhlo 74-S Kütü Beslenm enin F izik sel B u lg u la n
asih eksikliğine bağlı Angular stomatit ve celiosisi, riboflavin, ni
B u lg u lar E k siklik/ değerlen dirm eler
asin, vitamin B ^ veya piridoksin eksikliğinde düz ve kırmızı dil
G enel görünüm
görüntüsüyle glositi,Vitamin C eksikliğinde hipertrofık kanayan di-
K ilo kaybı M alnütrisyon ideal vücut ağirlığım n
şetlerini görmek mümkündür. Nörolojik sistem muayenesinde
< 90%
özelliklede kronik alkol kullanımında Tiamin eksikliğine bağlı İdeal vücut ağirlığım n < 70%
Wemicke-Korsakoff sendromuna ilişkin konfabilasyonla giden ha Azalm ış temporal ve proximal A zalm ış iskelet proteini ,
fıza kaybını .bununla birlikte Oftalmopleji ve periferal nöropatiyi extremite adele kütlesi
görmek mümkündür. Bunamanın diğer nörolojik sebepleri arasında Azalm ış cilt kıvrım kalınlığı Azatmış vücut yağ depolan
"pinch test"
niasin ve/veya Triptofan yetersizliğine bağlı pellegra sayılabilir.
Cilt tırnaklar ve saç
Periferal nöropatinin ilave sebepleri arasında Piridoksin veya Vita
Kolayca kopan saç P rotein
min E eksikliği, distal titreşim ve pozisyon duyusu kaybı ile giden Folükü) etrafı kanamalar ve C vitamini
subakut kombine dejenerasyonun görüldüğü Vitamin B j 2 eksikli kolay çürükler
ği sayılabilir. A lt extremitilerde pul pul Çinko
LABORATUVAR D E Ğ E R L E N D İR M E S İ Pek çoğu yaygın döküntüler
Sert cilt "goose bumps" A vitamini
bir şekilde kullanılan labratuar testlerini malnütrisyon tanısı ve de
Güneş gören sahalarda Niasin, triptofan
rinliğinin saptanmasında kullanmak gereklidir. Sıklıkla Kronik hiperpigmentasyon
hastalık olduğunu gösteren laboratuvar bulguları,aslında kronik Kaşık tırnak Demir
Gözler
Konjektiva solukluğu Anemi (nonspecific)
fiıblı) 74-4 i:'•rişkinierde Anlı■upımıelıik Ö lçüm ler
Bitot işareti A Vitamini
% S ta n d a rt E rk ek K ad ın D eğerlendirm e Oftalmopleji Tiamin
Ağız ve mukos membranlar
"R İ S E P S O UT- K IV RIM , V!İM
Nazolabyal seborre Esansiyel yağ asidi
100 12.5 16.5 Yeterli G lossit (düz, kırmızı dil) Riboflavin, niasin, vitamin B|2, pridoxin,
50 6 .0 8.0 Sınır ve/veya cheilosis folat
20 2.5 3.0 Ağır kayıp Azalm ış tat Çinko
ORTA KOI, AO â LK Ç C V A 17OS. ı..M Nörolojik sistem
Dezoryantasyon Niasin, fosfor
100 25.5 2 3 .0 Yeterli
Konfabilasyon Thiam ine
80 2 0 .0 18.5 Sınır
Serebeller yürüyüş Tiamin
60 15.0 14.0 Kayıp
Periferal nöropati Thiam ine, pyridoxine, vitamin E
40 10.0 9 .0 Ağır kayıp
Titreşim , pozisyon duyusu Vitamin B I2
KAYNAK:Morgan ve Weinsire'dan uyarlanmıştır.
fu b iy o lo jik ölçümler kullanılır (Konu 75). i'a'ilo 7 4-6 Sık Bulunan vitam in ve M ineral Tetkikleri
.Şıklıkla kullanılan tetkikler ve değerlendir Vitam in/M ineral N orm al sın ır A n orm al sonuç değerlendirm esi
meleri Tablo 74-6 da listelenmiştir. PCM de
lipik olarak düşük Vitamin A, Zn, Magnesi Vitamin A 1.30-3.15 pmol/L Düşük değer PCM anormal yağ sindirimi veya emilim
um değerleri görülür. Sindirim ve emilimin 3 7 -9 0 pg/dL) bozulduğu karaciğer hastalığı lehinedir. Yüksek değer
vitamin yan lı; kullanımı, karaciğer yetmezliğine bağ
İKizulması neticesinde A,D,E gibi yağda eri
lı tokssite nedenidir.
yen vitaminlerin eksiklikleri görülür. Oysa
25(O H )D 3 2 5 -1 5 0 nmol/L Düşük değer anormal yağ sindirimi veya emilimi pri
çolyak hastalığındaki gibi barsak mukoza (1 0 -6 0 ng/mL) m er raşitizm kronik karaciğer hastalığı osteomalazi
ıııalabsorbsiyonu genellikle ilave demir ve Yüksek değer kalsinosis adlı vitamin toksisitesidir.
folikasit eksikliğine yolaçar, kronik alko Vitamin E 12-35 pmol/L Düşük değer anormal yağ sindirimi kronik karaciğer
lizmde ise tiamin, folat, vitamin A ve çinko (0.5-1.5 mg/dL) hastalığı sonucu görülür, periferal nöropati, tünel gö-
noksanlığı görülür.Aklorhidriye bağlı vita röntü şeklinde yansır. t
Thiam ine 6-6 0 pmol/L Düşük değer açlık, kronik alkolizm , malabsorbsion
min B 12 eksikliği yaşlı insanların yaklaşık
(0 .2 -2 .0 pg/dL) sendromunda görülür. W em icke-K orsakoff sendromu
' fi 1.5’de görülür.Aynça pemisiöz anemisi ya
periferal nöropati, yüksek atımh kalp yetmezliği şek
da terminal ileum hastalığı olanlarda da gö- linde yansır
lülür. Konu 105 de anlatıldığı gibi hem folat Folate
lıemde B 12 yetersizlikleri plazma homosis- Serum : 12-53 nmol/L Düşük değerler, açlık, kronik alkolizm , intestinal ma-
ıcinninde artışa yolaçar.Vitamin B ]2 yeter (5-21 ng/mL) labsorbsiyonda görülür. Makrositik anemi, diare yük
sizliğinde ayrıca metilmalonik asitin plazma selm iş homosistein şeklinde yansır.
Alyuvar > 400 nmol/L Yukardakinin aynısıdır, fakat daha stabildir ve doku
düzeyini de yükseltebilir.
(> 160 ng/mL) folat depolarım yansıtır
İmmün Fonksiyonun Değerlendiril
Vitamin B ,2 > 1 0 4 pmol/L Düşük değer, yaşa bağlı mide atrofisi, pem isiöz anemi
mesi PGM de timus bağımlı lenfoit dokular (> 140 pg/mL) m akrositik anemi; nöropaü, yüksek homosistein ve
da atrofi ve T hücre bağışıklığında azalma m etil malonik asit şeklinde yansır.
olur. Bunun aksi olarak B hücre kökenli im- Zinc 10-21 mmol/L Düşük değer: kronik diare PCM alkolik karaciğer ra
münglobulinler genellikle etkilenmez.Top- (6 5 -1 4 0 pg/dL) hatsızlığı emflamatuar kolon hastalığı intestinal ma-
lam lenfosit sayısı (toplam beyaz hücre sayı labsorbsionda görülür. Döküntü gecikm iş yara iyileş
mesi azalmış tat duyusu şeklinde yansır.
sı X lenfosit cinsi fraksiyon) PCM de genel
Magnezyum 0 .7 2 -0 .9 9 mmol/L Kronik alkolizm , diyabet, intestinal malabsorption,
likle 1000/pL dir ve cilt test antijenlerine ge (1 .8 -2 .4 mg/dL) P C M , hiperaktif refleksler, hipokalsemi şeklinde yansır
nellikle cevapsızlık ile, birliktedir. PCM için Fosfor 0 .8 1 -1 .4 3 mmol/L A çlık, kronik alkolizm , kronik diarede düşer konfüzyon
hassas olmasına karşın bu hücresel immüni- dizoriyantasyon şeklinde yansır .
te ölçütleri nonspesifıktir ve akut ya da kro
nik enfeksiyonlar; üremi veya immünosüpre- NOT: PCM, protein-kalori malnütriisyonu.
K 5 ' r^ l> *'0H bonhidrat metabolizması değişiklikler oluşur. Acil servise gelen veya