You are on page 1of 11

April/2016

Nisan/2016

BİR DERLEME: BENLİK KAVRAMINA İLİŞKİN BAZI YAKLAŞIMLAR VE


TANIMLAMALAR
Hanzade Aslan-Yılmaz1

Öz
Bu çalışmada psikoloji bilimi çerçevesinde benlik kavramına ilişkin yapılmış olan bazı tanımlamalardan ve
benlik kavramı hakkındaki temel yaklaşımlardan söz edilmiştir. Literatür, kronolojik olarak değil, benzer
yaklaşımlardan bir arada söz edilerek aktarılmıştır. Bu bağlamda, özne benlik, nesne benlik, olası benlikler,
ego kavramı, savunma mekanizmaları, benliğin bilinçdışı ile tanımlanması, benliğin sosyalleşme ile ilişkisi,
benliğin gelişim süreçleri ve benliğin bellekle ilişkili olarak tanımlanması hakkındaki temel bazı görüşlerden
söz edilmiştir. James’in maddesel, ruhsal, sosyal benlikler ve saf ego sınıflandırması açıklanmış, James’in
olası benlikler hakkındaki görüşlerine değinilmiştir. Bu sınıflandırma ve olası benlikler hakkında diğer
kuramcıların söz ettikleri aktarılmıştır. Freud ve Jung’un görüşleri, Cooley, Mead, Sarbin, Şerif ve Şerif,
Rogers, Kinch, Tajfel ve Turner; Shavelson, Hubner ve Stanton’un görüşleri, Erikson ve Allport’un benlik
gelişimi ile ilgili görüşleri, ayrıca benlik ve bellek ilişkisine ilişkin bazı araştırmacıların tanımları aktarılmıştır.
Benliğin nasıl oluştuğu ve nasıl geliştiğine ilişkin yaklaşımların anlaşılması, benlik kavramını temel alan
literatürün daha iyi anlaşılması açısından sosyal bilimlerle ilgili çalışan araştırmacılara fayda sağlayacaktır.

Anahtar kelimeler: Benlik kavramı, benlik tanımlaması, ego

A REVIEW: SOME APPROACHES AND DEFINITIONS ABOUT THE SELF Sosyal


CONCEPT Bilimler
Dergisi
Abstract Sayı:48
In this article, it is mentioned about some basic approaches and definitions about the concept of self in within
the scope of psychology. Literature is conveyed not chronically but by mentioning the similar approaches
together. In this sense, some basic approaches are mentioned like subject and object selves, possible selves,
ego concept, defense mechanisms, definition of self by means of unconsciousness, the relationship between
the self and socializing, the development stages of the self, and the definition of self in terms of memory.
James’ classification of material self, social self, spiritual self and pure ego and what James mentioned about
possible selves are explained. What others stated about this classification and possible selves are mentioned.
Freud and Jung’s approaches, views of Cooley, Mead, Sarbin, Şerif and Şerif, Rogers, Kinch, Tajfel and
Turner; Shavelson, Hubner and Stanton, views of Erikson and Allport about the development stages of self,
and some definitions about self in terms of memory are mentioned. Understanding the approaches about how
the self is formed and the development of self will be useful for researchers who study about social sciences
in terms of understanding the literature based on the concept of self.

Keywords: Self concept, definition of self, ego.

1 Dr., hanzadeaslan@gmail.com

Makale Gönderim Tarihi: 25.10.2015 Makale Kabul Tarihi: 15.03.2016

79
April/2016
Nisan/2016

Giriş
Pek çok disiplinde söz edilen “benlik” kavramı hakkında literatürde farklı yaklaşımlar old-
uğu görülmektedir. Kimi kuramcılar benliği değişmez olarak görürken, kimileri sürekli
değiştiğini savunmuşlardır. Takip eden bölümlerde benliğin (sadece psikoloji bilimi kap-
samında) nasıl tanımlanmış olduğundan, benlik hakkındaki bazı temel yaklaşımların ne
olduğundan söz edilecektir. Okuyucunun, benlik tanımlamalarının ve benliğe ilişkin yak-
laşımların benzer özellikler içerebildiğini, alt başlıkların yaklaşımların en çok göze çarpan
özelliklerine göre yapıldığını, bu alt başlıkların akademik kaynaklı herhangi bir sınıflan-
dırmayı içermediğini; benlik kavramının, benliğe ilişkin tanımlamaların ve benlikle alakalı
kavramların bu çalışma ile özetlenemeyecek kadar kapsamlı olduğunu akılda tutmasında
fayda olacaktır.

1.Özne Benlik, Nesne Benlik, Olası Benlikler


Benlikle ilgili literatüre bakıldığında William James’in 1890 tarihinde yazdığı (ve 1950’ de
tekrar basılmış olan) “The Principles of Psychology” kitabının başlangıç olduğunu görme-
kteyiz. Bu eserde James (1950), “maddesel benlik”, “sosyal benlik”, “ruhsal benlik” ve
“saf ego” olmak üzere dört benlik türü olduğunu belirtmiştir. James (1950), benlik türlerini,
“bilen ben” ve “bilinen ben” olarak da sınıflandırmıştır. Bu sınıflandırmaya göre maddesel,
Sosyal
sosyal ve ruhsal benlik türleri bilen bene, saf ego bilinen bene karşılık gelmektedir. Yazar,
Bilimler
Dergisi
ilk benlik türünü İngilizce’deki “me” kelimesiyle, ikincisini ise “I” kelimesiyle ifade et-
Sayı:48 miştir. Brown’un (1998) konu hakkındaki örneği oldukça açıklayıcıdır. Brown’a (1998,
s. 2) göre kişi kendisini gördüğünü söylerse (“I see me”), görme eylemini gerçekleştiren
yani “özne benlik” olan (I) bilinen bendir. Görülen yani “nesne benlik” olan (me) ise bilen
bendir (Brown, 1998, s. 2).
Brown’a (1998, ss. 2-3) göre özne benliğin işlevi, kişinin kendisini diğer nesne ve insan-
lardan ayırt etmesini sağlamak, tecrübelerini biriktirmek, kişiye bir devamlılık ve birlik
hissi vermek; nesne benliğin işlevi ise bugünkü ve gelecekteki kimliğini oluşturmak için,
kendisi hakkındaki bilgileri daha dikkatle algılamak ve akılda tutmaktır.
Lewis de (1990, akt. Eysenck, 2004) benliğin İngilizcedeki “I” kelimesine karşılık gelen
bir “varoluşsal” ve “me” kelimesine karşılık gelen bir “kategorik” kısmı olduğundan söz
etmiş; kategorik benliği, benliğin diğerleri tarafından fark edilmeyi sağlayan kısmı, başka
bir deyişle nesneymiş gibi algılanan kısmı olarak tanımlamıştır.
James’in (1950, s. 183) materyal benlikle kastettiği fiziksel varlığımız, bedenimiz ve aynı
zamanda “benim” olarak tanımlayabileceğimiz yakınlarımız, sahip olduğumuz eşyalar, un-
vanlar gibi unsurlardır. Aile kurmak, mülk sahibi olmak gibi davranışların materyal ben-
liğimizi koruma amaçlı olduğu görülmektedir (James, 1950, s. 183). “Benim” olarak nitel-
endirdiğimiz şeylerin öneminden Nuttin (1985) de “isim harfleri etkisi” (name letter effect)
ile bahsetmiştir. Nuttin’in bu çalışması kişilerin kendi isimlerini oluşturan harflere daha
çok sempati duyma eğiliminde olduklarını göstermektedir. Görülmektedir ki, bu sahiplik
duygusu semboller için bile geçerlidir.
James’in (1950, s. 184) söz ettiği sosyal benlik ise, diğerleri tarafından nasıl algılandığımı-
zla ilgili benlik türüdür. Bazı grupların içinde olmak, statü kazanmak, ünlü, onurlu, gururlu
olmak istemek gibi davranışlar sosyal benliğimizle ilişkilidir (akt. Brown, 1998). James’e
80
April/2016
Nisan/2016

(1950, s. 184) göre bir insan için, diğeri tarafından görmezden gelinmek baş edilmesi zor
bir durumdur. James (1950), diğerlerince nasıl algılandığımız bizim açımızdan önemli old-
uğu için farklı sosyal ortamlarda farklı sosyal kimliklerimiz olduğundan ve içinde bulun-
duğumuz yerlere ya da koşullara göre farklı rollere büründüğümüzden söz etmiştir. Buna
göre, aile içinde, çocuklarımızın yanında, iş yerimizde ya da bir müşterinin yanında farklı
davranmamızın sebebi sosyal benliğimizdir (James, 1950, s. 184). James’e (1950, s. 184)
göre sosyal benlik sayımız, bizi tanıyan insan sayısıdır.
James’in (1950, s. 185) ruhsal benlikle kastettiği ise tutumlar, istekler, kişisel özellikler
gibi kişinin bilişsel ve psikolojik durumudur. James (1950, s. 185), “kendimizi ahlaki has-
sasiyetimizi ya da irademizi savunurken düşündüğümüzde, bir nesneye sahip olduğumuzu
düşünürken yaşadığımızdan daha fazla tatmin duygusu yaşadığımızı” söylemiştir.
James’in (1950, ss. 185-192) saf ego ile kastettiği ise kişiye süreklilik duygusu veren, ben-
liğin deneysel olarak incelenemeyen ve “kendi kendini düşünen” kısmıdır.
James (1950, s. 193) kişinin gelecekteki benliklerine ilişkin bir kavram olan olası ben-
liklerden de bahsetmiştir. James (1950, s. 193) kişinin bu olası benlikleri gerçekleştirirken
başarısızlıktan kaçınacağını ifade etmiştir. James (1950, s. 193), denemeden başarısızlık
yaşanamayacağını, başarısızlık olmadan hayal kırıklığı olmayacağını, benlik duygumuzun,
olmayı denediğimiz benliklerde başarılı olmamıza bağlı olduğunu; benlik saygısının, başarı/
Sosyal
iddia oranı ile ölçülebileceğini belirtmiştir. Marcus ve Nurius da (1986) olası benliklerden Bilimler
bahsetmişler; bu benliklerin olmak istediklerimiz ve istemediklerimize göre şekillendiğini, Dergisi
geçmiş tecrübeler ve gelecek hedefleriyle birlikte içinde bulunulan zamandaki benliği an- Sayı:48
lamamızı sağladıklarını belirtmişlerdir.
Olası benlikler kavramına benzer şekilde, literatürde “gerçek benlik”, “ideal benlik” gibi
kavramlardan da bahsedildiği görülmektedir. Higgins’e (1987, ss. 320-321) göre benlik
“gerçek”, “ideal” ve “olması gereken” olarak üç boyutludur. Gerçek benlik, kişinin sahip
olduğunu düşündüğü benliği, ideal benlik kendisi için istediklerini, olması gereken benlik
ise olması gerektiğine inandığı özellikleri ifade etmektedir (Higgins, 1987). Higgins (1987,
ss. 322-327), gerçek benlik ile ideal benlik arasındaki farkın hayal kırıklığı, tatminsizlik,
üzüntü gibi hüzünle ilişkili duygulara; gerçek benlikle olması gereken benlik arasındaki
farkın ise korku, huzursuzluk gerginlik gibi duygulara yol açacağını belirtmiştir. Higgins
(1987, ss. 325-326) aynı zamanda benlik için iki bakış açısı olduğundan bahsetmiştir: Ken-
di bakış açısı ve anlamlı diğerlerinin bakış açısı (aile, yakın arkadaş gibi). Higgins (1987,
s. 326) benliğin bu bakış açılarının, literatürde bazen karışıklığa yol açtığını, örneğin ben-
lik saygısı gibi benlikle ilgili bir kavram araştırılırken genellikle kişinin asıl benliği ile
ideal benliği arasındaki fark değerlendirilmekteyken, bazen kişinin asıl benliği ile diğer
kişilerin onun ideal benliğinin nasıl olması gerektiği hakkındaki düşüncelerine ilişkin in-
ancı arasındaki farkın ele alındığını ifade etmiştir. Üç tür benlik durumu ile iki bakış açısı
birleştirildiğinde altı benlik durumu ortaya çıkmaktadır: gerçek/kendisi, gerçek/diğerleri,
ideal/kendisi, ideal/diğerleri, olması gereken/kendisi ve olması gereken/diğerleri (Higgins,
1987, ss. 325-326). Higgins’e (1987) göre ilk iki durum “benlik kavramı” denildiğinde
kastedilen durumdur; kalan 4 durum ise “benliğe rehberlik eden” durumlardır.
Bazı araştırmacılar, benlik türleri arasındaki farkların bazı duygulara sebep olduğundan
bahsetmişlerdir. Örneğin, Horney (1950, ss. 35-36) ideal benliği, hedeflenen ve hayal
81
April/2016
Nisan/2016

gücüyle ilişkili bir benlik türü olarak ifade ederken, nevrotik kişilerin ideallerindeki bu
benliği gerçekleştirme zorunluluğu hissettikleri için kendileri hakkında hatalı yargılara
vardıklarından söz etmiştir. Ogilvie (1987, ss. 383-384) olmak istemediğimiz benlik ile
şu anda var olduğumuz kişi arasındaki fark ne kadar büyükse o kadar iyi hissettiğimizi
ifade etmiştir. Ogilvie (1987, ss. 383-384) yaşam doyumunun gerçek benlikle ideal benlik
arasındaki farktan daha fazla gerçek benlikle istenmeyen benlik arasındaki farktan kaynak-
landığını göstermiştir.
Mead (1934) için de özne ben (I), nesne ben (me) ayırımı vardır. Mead’e (1934) göre özne
ben, sosyalleşen nesne benin farkında olan bendir. Mead bu eserinde, nesne benin başkal-
arının tavırlarıyla şekillendiğini ve özne benin bunlara verilen tepki olduğunu belirtmiştir.
Mead (1934, s. 136) kişi bedeninin parçalarını görebilse de, o bedene bir bütünlük hissi
verenin benlik olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, bedenin alışkanlığa dayanan davranışlarla
varlığını sürdürebileceğinden ancak bu davranışların içinde benlikten söz edilemeyeceğin-
den bahsetmiştir. Eserde bu durum şu şekilde örneklenmiştir: Geçmişe ait bir anıya ilişkin
zihinde bir görüntü belirdiğinde ancak bu anının ne zaman gerçekleştiği hatırlanamadığın-
da, kişi rahatsızlık hisseder çünkü bu anıyı kendi benliğinin bir parçası yapmak ister; ancak
tehlikeden var gücüyle kaçan biri için ise benliğin rolünden söz edilemez (Mead, 1934, s.
137). Mead’e (1934, s. 138) göre, benliğin ya da öz bilincin temel sorusu, bir kişinin nasıl
Sosyal
olup da kendisini, deneysel anlamda, kendisinin bir nesnesi olarak görebiliyor olduğudur.
Bilimler
Dergisi
Mead (1934, s. 138) bu sorunun çözümünün kişinin içinde bulunduğu sosyal ortamda old-
Sayı:48 uğunu ifade etmiştir. Bir kişi diğerlerini değerlendirirken onları nasıl birer nesne olarak ele
alıyorsa, o kişilerden aldığı tepkiler ve yaşadığı tecrübelerin rehberliğinde kendini de bir
nesne olarak değerlendirmektedir (Mead, 1934, s. 138).

2. Ego ve Savunma Mekanizmaları, Bilinç Dışı


Freud benlik için “ego” kelimesini kullanmıştır. Zihinsel süreçleri açıklarken bilinçdışının
önemine vurgu yapmıştır. Zihinsel süreçleri, bilinçdışının üzerindeki bir adaya, bir buz
kitlesinin tepesine benzetmiştir (akt. Rennison, 2001, s. 30). Rennison’ un (2001, s. 38)
aktardığı üzere, 1920’li yıllardan sonra Freud zihni açıklamak için üç unsurlu bir model
önermiştir: “id”, “ego” ve “süperego”. Aynı kaynağa göre (Rennison, 2001, s.38) bu model
aşağıdaki şekilde açıklanmıştır: Zihnin, istek ve ihtiyaçların hemen karşılanmasını isteyen
ilkel kısmı iddir. Zamanla, sosyalleştikçe, idin ihtiyaçlarını görmezden gelmeye, çevreyle
uyumlu hale getirmeye çalışırız ancak id hiçbir zaman tamamen yok olmamakta; taleplerini
rüyalar, nevrotik belirtiler, dil sürçmeleri gibi durumlarla belirtmektedir (Rennison, 2001,
s.39) . Ego ise zihnin akılcı kısmıdır ve kişinin dış çevreyle adaptasyonunu sağlamakta,
idin isteklerinin karşılanıp karşılanmayacağına ya da hangi koşullarda bunların gerçekleşe-
bileceğine karar vermektedir (Rennison, 2001, s.39). Ayrıca bu kaynakta (Rennison, 2001,
s. 39), Freud’un id ve ego arasındaki ilişkiyi bir at ve sürücüsü örneği ile ifade ettiği ak-
tarılmıştır. Buna göre, bir at, sürücüsünü zaman zaman üzerinden atabilse bile, çoğu zaman
sürücünün kontrolündedir. Süper ego ise, egonun id üzerindeki kontrolüne benzer şekilde
ego üzerinde kontrol sağlamaya çalışmaktadır. Freud’a göre, hayatın ilk döneminde insan
yavrusu narsistik bir eğilimdedir (akt. Rennison, 2001, s. 39). Büyüdükçe, ego gelişmekte
ve kişi dünyanın merkezindeymiş hissinden uzaklaşarak, diğer insanların varlığına göre
82
April/2016
Nisan/2016

davranmaya başlamaktadır (akt. Rennison, 2001). Süper ego ise egonun gelişimiyle birlikte
gelişir ve amacı egoyu kontrol etmektir (akt. Rennison, 2001, ss. 39-40). Süper egonun
amacı egoyu sosyal olarak en kabul edilebilir şekilde kararlar vermeye yöneltmektir; bir
başka deyişle, süper ego toplumun ne düşündüğü, ailemizin bize ne öğrettiği, iş ortamında
nasıl davranılması gerektiği gibi düşüncelerdir (akt. Rennison, 2001, s. 40). Süper ego,
egonun mükemmel hatta imkânsız koşulları gerçekleştirmesi amacındadır (akt. Rennison,
2001, ss. 39-40). Ego, idin istekleriyle süper egonun doğruları arasında bir bağlantıdır (akt.
Rennison, 2001).
Geçtan (2000, s. 72), Freud ve ego-psikanalistlerinin bazı savunma mekanizmalarından
söz ettiklerini belirtmiştir. Geçtan’ın (akt. 2000, ss. 72-104) eserinden konuyu aktarmak
gerekirse bu savunma mekanizmaları hayatın zorluklarıyla başa çıkmak ve psikolojik an-
lamda kendini korumak amaçlıdır. Aynı esere göre, ego-psikanalistleri egonun “baskı”,
“yadsıma-düşleme”, “neden bulma”, “yansıtma”, “ödünleme”, “yüceltme”, “özdeşleşme”,
“içleştirme”, “yön değiştirme”, “duygudaşlık-boyun eğme”, “duygusal soyutlanma”, “yap-
ma-bozma”, “karşıt tepki oluşturma”, “dönüşme”, “somatizasyon” savunma mekanizma-
ları ile korunduğundan bahsetmişlerdir.
Jung Freud’dan etkilenmiş ancak fikirlerine yeni yaklaşımlar getirmiştir (akt. Morris, 2002,
s. 460). Morris’e (akt. 2002, s. 460) göre Jung, bilinç dışını ego kavramına katkıda bulunan
Sosyal
bir unsur olarak tanımlamış; “kişisel” ve “ortak” bilinçdışı olarak sınıflandırmıştır. Aynı Bilimler
kaynağa göre, kişisel bilinç dışı, bastırılmış ancak tetikleyici bir olay olması durumun- Dergisi
da açığa çıkabilecek yaşantılarken, ortak bilinç dışı ise, insan zihninin tarih öncesinden Sayı:48
bu yana aktarılan davranışlar, anılar, deneyimlerden de oluşmaktadır (akt. Morris, 2002,
s. 460). Ayrıca Jung, bunları arketipler olarak adlandırmıştır (akt. Morris, 2002, s. 460).
Örneğin “persona” (maske) arketipi, kişiliğimizin diğer insanlara açtığımız kısmıdır (akt.
Morris, 2002, s. 460). Jung, kişilik gelişiminin çocukluktan başlayarak orta yaşlara kadar
sürdüğünü ve insanın hep kendini geliştirmek istediğini savunmuştur (akt. Morris, 2002,
s. 461). Bununla beraber, Jung için benlik kavramı yetişkinliğe ilişkin bir kavramdır (akt.
Urban, 2005, s. 575). Jung benliği “psişenin bütünü” olarak tanımlamış (akt. Brooke, 2009,
s. 601) ve benlik kavramı ile ego kavramını ayrı tutmuştur (akt. Brooke, 2009). Jung’a (akt.
Brooke, 2009, ss. 604-605) göre benliğin kaynağı çoğunlukla bilinç dışıdır ve kendini fark
etmek için ego gerektiğinden, benliğin var olması için de ego gereklidir.

3. Benlik ve Sosyalleşme
Cooley (1902) “ayna benlik” kavramıyla diğer bir insanın bizim hakkımızda düşündükler-
inin kendimizi nasıl hissedeceğimizi belirlediğini ifade etmiştir. Cooley’e (1902) göre ben-
lik çocukluk döneminde oluşmakta ve toplumsallaşma ile gelişmektedir. Aynı kaynakta
Cooley’nin (1902) benlik kavramına ilişkin olarak aşağıdaki bilgilere de rastlanmaktadır:
Çocuklukta onaylanan davranışlar devam ettirilmektedir. Çocuğun benliğini diğerlerinin,
özellikle de ebeveynlerin onun hakkında ne düşündüğü belirlemektedir. Kendimiz hak-
kında bir fikrimiz vardır. Ailemizin, arkadaşlarımızın yakınlarımızın bizi nasıl gördükleri
hakkında bir fikir oluştururuz ve onlardan aldığımız tepkilerle bu fikirlerin doğru olup ol-
madıklarını test ederiz. O kişilerin neden bizi bu şekilde algıladıklarını anlamaya çalışır ve
bu doğrultuda benliğimizi geliştiririz.
83
April/2016
Nisan/2016

Mead (1934), sosyal etkileşim kuramıyla, insanların gerçekliği sosyal etkileşim ile yarat-
tıklarını, bunu yaparken de dili kullandıklarını savunmuş; dilin, benliğin gelişiminde önem-
li bir rol oynadığını belirtmiştir. Mead’e (1934, s. 14) göre hayvanlar da jestler vasıtasıy-
la anlaşmaktadırlar ancak bir jestin anlamlı olabilmesi için jesti alan kişide, jesti yapan
kişinin beklentisine uygun bir yanıt yaratabilmelidir. Bu anlamlılıksa sembollerle yani dille
yaratılmakta, bir kelime ya da bir cümle sarf edildiğinde dil aracılığıyla sözü söyleyen de,
duyan da aynı şeyi anlamaktadır (Mead, 1934, s. 54). Mead (1934) için dil vasıtasıyla il-
etişim, hayvanların birbirlerini anlamalarından farklı olarak, sadece karşımızdakine değil,
kendimize de yönelik bir araçtır; kişinin kendini bir nesne olarak algılamasına yardım eder.
Mead (1934) benliği açıklamak için sosyal etkileşimin öneminden bahsederken, benliğimi-
zi roller yoluyla oluşturduğumuzu savunur. Mead’e (1934) göre insan sosyal durumları
çözmeye çalışmakta, kendini başka bir insanın yerine koymayı öğrenmekte ve o durumlara
uygun tepkiler vermeyi tercih etmektedir. Bu anlamda aile, arkadaşlar ve yaş ilerledikçe
toplumun diğer bireyleri benlik gelişimi için çok önemli olmaktadır (Mead, 1934). Ben-
liğini geliştirme aşamasındaki bir çocuk öncelikle taklit etmeyi öğrenmekte; ardından gelen
evrede oyun oynarken çeşitli rollere bürünmekte ve o rollerin sahiplerini anlamaya başlam-
aktadır (Mead, 1934). Grup içinde oynadığı oyunlarsa çocuğun benlik gelişimi için çok
önemlidir (Mead, 1934, s. 159). Mead (1934, s. 154), benliğin gelişiminde rol oynayan ve
Sosyal
üyelerinin birbirleriyle bağlantılı oldukları sosyal grupları tanımlamak için “genelleştirilm-
Bilimler
Dergisi
iş diğerleri” terimini kullanmıştır. Mead de (1934, s. 142) James gibi sosyal rollerimiz
Sayı:48 ölçüsünde farklı benliğimiz olduğunu savunmuştur.
Sarbin (1952) benliği sosyal davranışı belirleyen bilişsel yapılardan bir tanesi olarak
görmüştür. Sarbin (1952, s. 11) “epistemojenik” olarak tanımladığı kuramında benliğin
gelişimini açıklamayı amaçlamıştır. Buna göre insan kendi bedenini, inançlarını, statüsünü
v.b., diğer insanları değerlendirdiği gibi değerlendirebilir, bir başka deyişle kendini bir
nesne olarak algılayabilir (Sarbin, 1952). Sarbin’e (1952) göre davranışlar birbirleriyle
bağlantılı bilişsel yapılarla oluşurlar ve benlik, bu yapılardan biridir. Sarbin’e (1952) göre
benlik, deneysel olarak ele alınmalıdır ve davranış ölçümünde, o anda kişinin içinde bu-
lunduğu bilişsel durum dikkate alınmalıdır. Benlik de diğer bilişsel yapılar gibi gelişime ve
değişime açıktır (Sarbin, 1952).
Şerif ve Şerif, benlik için hem ego, hem benlik kelimelerini kullanmışlardır. Şerif ve Şerif
(1956) benliğin, gelişimsel bir formasyon olduğunu, kişinin kendisiyle ve etrafıyla ilişkil-
erini düzenleyen bir yapı olduğunu ifade etmişlerdir. Şerif ve Şerif’e (1956, s. 81) göre
benlik doğuştan var olan bir özellik değildir, kişi kendisi ile etrafı arasında fark olduğunu
kavradıkça ve çevresiyle ilişkiler kurdukça gelişmektedir.
Rogers (1959, akt. McLeod, 2014) benliği bir kişinin sahip olduğu algılar ve inançların
tutarlı bir birlikteliği olarak tanımlamıştır. Rogers, (1959, akt. McLeod, 2014) tüm insan-
ların kendini gerçekleştirme isteğinin olduğundan, kendimizi en iyi tanıyanın yine ken-
dimiz olduğundan; kişinin kendini gerçekleştirebilmesi için ise benlik imajı ile ideal benlik
kavramının birbirine uygun olması gerektiğinden bahsetmiştir. Rogers (1961, akt. McLeod,
2014) bunu gerçekleştiren kişileri “tam olarak işlevsel” olarak tanımlamıştır ve bu kişiler-
in beş özelliği olduğundan bahsetmiştir: 1. Deneyime açıklık, negatif deneyimleri reddet-
mek yerine üzerinde çalışmak, 2. Deneyimleri önyargıdan uzak algılamak. Geçmiş ve ge-
84
April/2016
Nisan/2016

lecek yerine şimdiki zamana odaklanmak 3.Kişinin kendisi için doğru kararlar vereceğine
güvenmesi 4. Risk alabilmek ve yaratıcılık 5. Mutluluğa, yaşam doyumuna sahip olmak.
Rogers’a (1959, akt. McLeod, 2014) göre benliğin 3 unsuru vardır: benlik değeri (benlik
saygısı), benlik imajı ve ideal benlik.
Kinch (1963, s. 481) benliği, kişinin sosyal etkileşimleri sonucu oluşan ve davranışlarına
yön veren, kendisi hakkındaki değerlendirmeleri olarak tanımlamıştır. Kinch (1963), bir
kişinin bizim hakkımızda ne düşündüğü hakkındaki algımızın kendimiz hakkındaki fikri
belirlediğini söylemiştir. Kinch’in (1963) önerdiği model özetle, diğerlerinin bize olan asıl
tepkisinin, bizim onların tepkisini algılama filtremizden geçtikten sonra, benliğimizi etkile-
diği ve benliğimizin ise davranışımızı oluşturduğu yönünde bir zincirleme süreçtir.
Tajfel ve Turner’ın 1970’li yılların ortalarında geliştirdikleri “Sosyal Kimlik Kuramı” ben-
lik kavramını sosyal bağlamda ele almaktadır (akt. Demirtaş, 2003, s. 123, s.131). Kurama
göre, kişiler bir gruba üye olduklarında, benliklerini bu doğrultuda şekillendirmektedirler
(akt. Demirtaş, 2003, s. 129). Kişi, kendi grubunu diğer gruplarla kıyaslamakta ve bunu
yaparken kendi grubunu kayırmaktadır (akt. Demirtaş, 2003, ss. 129-130).
Shavelson, Hubner ve Stanton, (1976, s. 411) benliği kişinin kendisi hakkındaki algısı
olarak tanımlamışlardır. Benliğin, kişinin çevresiyle etkileşimine ilişkin tecrübelerinden ve
diğerlerinin varlığından etkilendiğinden bahsetmişlerdir. Shavelson ve arkadaşlarına göre
Sosyal
(1976, ss. 411-412) benliği tanımlamak için yedi unsur önemlidir: Benlik, organize ol- Bilimler
muş, çok yönlü, hiyerarşik, değişmez, gelişimsel, değerlendirici, farklara dayanan bir yapı- Dergisi
dadır. Buna göre kişiler tecrübelerini kendi kültürleri çerçevesinde organize etmektedirler Sayı:48
(Shavelson, Hubner ve Stanton, 1976, ss. 411-412). Benlik kavramı bir birey ya da grup
tarafından paylaşılan bir sınıflandırmayı yansıtabilmektedir (Shavelson, Hubner ve Stanton,
s. 412). Shavelson, Hubner ve Stanton (1976, s. 413) benliğin hiyerarşik olarak sınıflan-
dırılabileceğini belirtmiş ve örnek olarak benliğin akademik ve akademik olmayan olarak
iki sınıfa ayrılabileceğini, akademik olmayan benliğin sosyal, duygusal ve fiziksel benlik
kavramları olarak sınıflandırılabileceğini belirtmişlerdir. Shavelson, Hubner ve Stanton’a
(1976, ss. 412-414) göre benlik algısı değişime dirençlidir ve genel olarak kendi benlik
algısı kişi için değişmezdir. Benlik, insan yavrusunun gelişimiyle birlikte gelişmektedir,
ayrıca başkalarının varlığı ve içinde bulunulan duruma göre oluşturulmaktadır (Shavelson,
Hubner ve Stanton, 1976, s. 414). Kuramsal olarak ilişkili görüldüğü diğer kavramlardan
farklıdır (Shavelson, Hubner ve Stanton, 1976, s. 415).

4. Benlik ve Gelişim Evreleri


Erikson’un (1950) benlik gelişimi hakkındaki psikoanalitik modeli sekiz aşamayı kapsam-
aktadır. Erikson’un (1950, ss. 67-77) bu eserinde, söz konusu aşamalar aşağıda özetlendiği
şekilde ifade edilmiştir: İlk dönem “güvene karşı temel güvensizlik” dönemidir. Bebeğin
temel ihtiyaçları beslenme, uyku ve boşaltımdır. Bu ihtiyaçlar giderildikçe ve bebek düzenli
olarak konfor sağlayan ve kendisine tanıdık gelen bir ortamda bulundukça benliğini uygun
şekilde geliştirmektedir. Bu dönemde annenin bebeğe verdiği hassas bakım bebeğin temel
güven duygusunu oluşturmasında önemlidir. İkinci aşama “özerkliğe karşı utanç ve kuşku”
dönemidir. Bu dönemde anal bölgedeki kaslar gelişmeye başlamakta ve tuvalet eğitimi
önem kazanmaktadır. Çocuk bu dönemde tutma ve bırakma davranışlarını öğrenmektedir.
85
April/2016
Nisan/2016

Tutma davranışı, bu dönemin olumsuz geçmesi halinde sınırlayıcı, yasaklayıcı bir tavıra,
olumlu geçmesi halinde koruyup kollama davranışına dönüşebilmektedir. Benzer şekilde
bırakma davranışı, saldırganlığa ya da rahatlamaya dönüşebilmektedir. Erikson utanç ve
kuşku duygularının birbirine benzediğini ifade etmiş; kardeş duygular olarak tanımlamıştır.
Üçüncü aşama “girişkenliğe karşı suçluluk” dönemidir. Bu dönemde çocuğun cinsellikle
ilgili farkındalığı gelişmektedir. Erikson, bu dönemi çocukların gördükleri bir rüya ile
örneklemiştir. Çocuk, oyun oynarken bir canavar ya da kaplan olsa da, rüyasında hayatını
kurtarmak için kaçıyor olabilir. Erikson bu dönemde görülen böyle bir rüyanın, yeni
keşfedilen cinsel enerjiden alınan heyecana karşı suçluluk duygusundan kaynaklandığını
ifade etmiştir. Sonraki aşama “çalışkanlığa karşı aşağılık duygusu” dönemidir. Bu dönem-
de çocuk üretici olmalıdır; aksi takdirde yetersizlik duygusu oluşacaktır. Erikson çocuğun
aile yaşantısının onu okula hazırlamamış olması durumunda, gelişiminin aksayacağını be-
lirtmiştir. Gençlik dönemindeyse, “kimliğe karşı rol karışıklığı” dönemi yaşanmaktadır.
Bu dönemde genç kimliğini bulma çabasındadır. Ardından “yakınlığa karşı yalıtılmışlık”
dönemi gelmektedir. Bu dönemde kişiler yakın ilişkiler istemektedirler. Aksi durum yalnı-
zlık hissi yaratmaktadır. Takip eden dönem yetişkinlikteki “üretkenliğe karşı durgunluk”
dönemidir. Bu dönemde kişi, gelecek nesilleri meydana getirmek ve yönlendirmek ister.
Son basamakta “ego bütünlüğüne karşı umutsuzluk” dönemi yaşanmaktadır. Bu dönemde
Sosyal
kişi, geçmiş yedi dönemin sonucuyla karşılaşmaktadır. Ego bütünlüğünün hissedilmemesi
Bilimler
Dergisi
ölüm korkusu olarak hissedilmektedir.
Sayı:48 Allport (1955) kendi zamanında, psikologların benlik çalışmalarına ara verdiklerini belirt-
miş ve bunu eleştirmiştir. Allport benliğin gelişimini “propriyum” kavramı ile açıklamıştır.
Allport (1955, ss. 41-55) bu eserinde proprium kavramının nelerden oluştuğunu açıklamış
olup, bu maddeler aynı kaynaktan aşağıdaki şekilde özetlenerek aktarılmıştır. Birinci mad-
de “beden anlamında benlik” tir. Allport bu evreyi (İngilizce) “coenesthesis” olarak ad-
landırmıştır. Bedenin oluştuğu, kas, kemik, damarlar, eklemler gibi parçaların bir “duyusal
akış” oluşturduğunu, bu akışın sıklıkla farkında olmadığımızı ancak egzersiz, acı, zevk gibi
bazı durumlarda hatırlanmakta olduğunu belirtmiştir. Allport, yeni doğan bebeklerin beden
algılarının gelişmemiş olduğunu ifade etmiş ve beden algısıyla ilgili olarak tükürük örneğini
vermiştir. Bir kaba tükürdükten sonra, onu içmek istemeyiz; oysa ki sürekli ağzımızda var
olan bir sıvıdır. Allport bu durumu, salgının bedenden uzaklaşmasıyla benliğimizden de
uzaklaşması olarak açıklamıştır. İkinci basamak “benlik kimliği” dir. Bu aşamada kişi, nasıl
geçmişte yaptıklarını ya da söylediklerini hatırlıyorsa, aynı şekilde bir süreklilik hissi ka-
zanır. Allport bu evrede sosyal etkileşimin öneminden bahsetmiş; dört-beş yaşlarına kadar
benlik kimliğinin istikrarlı olmasının beklenemeyeceğini, ancak bu yaştan sonra sabit bir
benlik kimliği oluştuğunu belirtmiştir. Üçüncü basamak “ego geliştirme” evresidir. Allport
bu evrenin hayatta kalma dürtüsüyle, özünü arama ve kendini ifade etmeyle ilgili olduğunu
belirtmiştir. dördüncü basamak “benliğin genişlemesi” evresidir. Bu genişleme kişi için
önemli, “benim” olarak tanımlayacağı kişiler, nesneler, fikirler v.s. ile olmaktadır. Beşinci
unsur rasyonellikle ilgilidir. Kişi yaşamda karşılaştığı sorunlara rasyonel yaklaşımla çözüm
bulmaktadır. Altıncı evre “benlik imgesi” olarak adlandırılmıştır. Allport iki tür benlik im-
gesi olduğundan bahsetmiş, birinin kişinin gelecekte olmak istediği benliğiyle, diğerinin
kişinin ideal benliğiyle, tutkularıyla ilişkili olduğunu ifade etmiştir. Allport ayrıca “otoma-
86
April/2016
Nisan/2016

tik kültürel öğrenme” yoluyla benlik imgesi gerektirmeyen bir var oluş şekli olduğundan
da söz etmiştir. Yedinci aşama motivasyonla ilgilidir. Allport’a (1943, s. 459) göre bir işi
farkında olarak yapmak o işe benliği katmaktır. Allport (1955), uzun dönem amaçların bir
insanı hayvandan ayırdığını belirtmiş; pek çok zihin durumunun ilgiler, eğilimler, beklen-
tiler, planlar gibi gelecek zaman odaklı olduğunu ifade etmiştir. Allport (1943, s. 468)
psikolojik bir bulgudan bahsetmiş; insanların genellikle geleceklerine odaklanmış olduk-
larının bilindiğini ancak psikologların ise genellikle kişilerin geçmişleriyle ilgilendiklerini
belirtmiştir.

5. Benlik ve Bellek
Benliğin bellekle ilişkili tanımlanabileceğini düşünen kuramcılar olmuştur. McConnell,
Shoda, ve Skulborstad (2012) benliği bellek olarak tanımlamışlar, kişinin bir hastalık ned-
eniyle anılarını hatırlaması mümkün olmadığında kim olduğu hakkındaki fikrinin de net ol-
madığını belirtmişlerdir. McConnell, Shoda, ve Skulborstad’a (2012, s. 383) göre benliğin
bu bellek yönü, detaylı bir şekilde organize olmuş halde karşımıza çıkmaktadır. Örneğin
bir kadın hem anne hem sporcu olabilir ve bu yüzdendir ki, çocuklarıyla birlikteyken anne
gibi, egzersiz yaparken sporcu gibi davranır (McConnell, Shoda, ve Skulborstad, 2012, s.
384) . McConnell, Shoda, ve Skulborstad (2012) benliği, kişinin hedefine uygun olacak
Sosyal
şekilde bir takım unsurların bir araya gelerek oluşturduğu, belleğe ilişkin bir yapı olarak Bilimler
tanımlamışlardır. Markus ve Wurf’a göre (1987) benlik, anıları depolar, tecrübeleri organize Dergisi
eder, aynı zamanda duygular ve güdülenme de hesaba katılarak tanımlanabilir; değişebilen Sayı:48
dinamik bir yapısı vardır. Conway ve Pleydell-Pearce (2000, s. 261) otobiyografik bilginin
ve benliğe ilişkin hedeflerin depolandığı ve “benlik-bellek sistemi” olarak adlandırdıkları
bir yapıdan söz etmişlerdir. Rubin (1986, s. 7) otobiyografik belleğin benlikle ilişkili old-
uğunu, kendimiz hakkındaki görüşlerimizin otobiyografik belleğimiz sayesinde oluşturula-
bildiğini ifade etmiştir. Rubin (1986, s.7) otobiyografik belleğin kişiye kimlik sahibi olma
ve süreklilik hissi veren unsur olduğunu gösteren çalışmalar olduğunu aktarmıştır.

6. Sonuç
Benlik kavramı hakkında psikoloji bilimi anlamında pek çok yaklaşım olduğu görülmek-
tedir. Benliğe ilişkin çalışmaların sıklıkla James’in (1950) yapmış olduğu sınıflandırma
ve önerdiği benlik türleri üzerinden yapıldığını görmekteyiz. James’in (1950) söz ettiği
“bilen ben” ve “bilinen ben”, zaman içinde diğer kuramcılarca “özne ben” ve “nesne ben”
olarak da adlandırılmıştır. İdeal benlik ve olası benlik kavramları benlik konusunda çalışan
kuramcıların ilgi alanı olmuştur. Benliği araştıran kuramcıların bir kısmı ise benliğin hayat
boyunca nasıl geliştiği hakkında bugün de önemini koruyan yaklaşımlar getirmişlerdir.
Tüm bu yaklaşımların anlaşılması özellikle bir insanın benliğinin nasıl oluştuğu ve geliştiği
ile çocukların ve gençlerin eğitilmesi konularında faydalı bakış açıları sunacaktır. Bunun
yanında psikoloji literatüründe benliği temel alan pek çok kavram ve bu kavramlara ilişkin
literatür çalışması bulunmaktadır. Bu çalışmaların yürütülmesi ve yorumlanması sırasında,
benlik kavramına ilişkin temel yaklaşım ve tanımlamaların bilinmesi bir gereklilik olmak-
tadır.

87
April/2016
Nisan/2016

Kaynakça
Allport, G. W. (1943). The ego in contemporary psychology. Psychological Review, 50(5),
451-478.
Allport, G.W. (1955). Becoming: Basic Considerations for a Psychology of Personality.
Yale University Press.
Brooke, R. (2009). The self, the psyche and the world: a phenomenological interpretation.
Journal of Analytical Psychology, 54(5), 601-618.
Brown, J.D (1998). The Self. Psychology Press.
Conway, M.A., & Pleydell-Pearce, C.W. (2000). The construction of autobiographical
memories in the self-memory system. Psychological Review, 107(2), 261-288.
Cooley, C.H. (1902) Human Nature and The Social Order. Charles Scribner’s Sons, New
York.
Demirtaş, H.A. (2003). Sosyal Kimlik Kuramı, Temel Kavram ve Varsayımlar. İletişim
Araştırmaları, 1(1), 123-144.
Erikson, E.H. (1950). Childhood and Society (pp. 219-233), Norton, New York.
Eysenck, M.W. (2004). Psychology, An International Perspective. Psychology Press, Taylor
& Francis Group, Hove and New York.
Geçtan, E. (2000). Psikanaliz ve Sonrası. Remzi Kitabevi, İstanbul.
Sosyal
Higgins, E. T. (1987). Self-discrepancy: A theory relating self and affect. Psychological
Bilimler
Review, Vol 94(3), pp. 319-340.
Dergisi
Sayı:48 Horney, K. (1950). Neurosis and Human Growth. New York: W. W. Norton.
James, W. (1950). The Principles of psychology. Vol 1. Reprint Edition, Dover Publications.
(Kitabın orijinali 1890 yılında MacMillan and Co, London tarafından basılmıştır.)
Kinch, J.W. (1963). A formalized theory of the self concept. American Journal of Sociology,
68, 481-486.
Lewis, M. (1990). Self-development and social development in early life. In (ed.)
L.A.Pervin, Handbook of Personality (pp. 277-300), Guilford, New York.
Markus, H., & Nurius, P. (1986). Possible selves. American Psychologist, 41(9), 954-969.
Markus, H., & Wurf, E. (1987). THE DYNAMIC SELF-CONCEPT: A Social Psychological
Perspective. Annual Review Of Psychology, 38(1), 299.
McLeod, S. A. (2014). Carl Rogers. Retrieved at 01.10.2015 from www.simplypsychology.
org/carl-rogers.html
Mead, G.H. (1934). Mind, Self, and Society. The University of Chicago Press, Chicago.
McConnell, A.R., Shoda, T.M., & Skulborstad, H.M. (2012). The Self as a Collection
of Multiple Self-Aspects: Structure, Development, Operation, and Implications. Social
Cognition, Vol. 30 (4), 380–395.
Morris, C.G. (2002). Psikolojiyi Anlamak (Psikolojiye Giriş). (Çeviri Editörleri H.B.
Ayvaşık, M.Sayıl) Türk Psikologlar Derneği Yayınları, Ankara.
Nuttin Jr, J. M. (1985). Narcissism beyond Gestalt and awareness: the name letter effect.
European Journal of Social Psychology, 15(3), 353-361.
Ogilvie, D. M. (1987). The undesired self: A neglected variable in personality research.
Journal Of Personality And Social Psychology, 52(2), 379-385.
Rennison, N. (2001). The Pocket Essential Freud & Psychoanalysis. Pocket Essentials,
88
April/2016
Nisan/2016

Great Britain.
Rogers, C. (1959). A theory of therapy, personality and interpersonal relationships as
developed in the client-centered framework. In (ed.) S. Koch, Psychology: A study of a
science. Vol. 3: Formulations of the person and the social context. New York: McGraw Hill.
Rogers, C. R. (1961). On Becoming a person: A psychotherapists view of psychotherapy.
Houghton Mifflin.
Rubin, D.C. (Ed.). (1986). Autobiographical Memory. Cambridge University Press,
Cambridge.
Sarbin, T. R. (1952). A preface to a psychological analysis of the self. Psychological Review,
59(1), 11-22.
Shavelson, R.J., Hubner, J.J., & Stanton, G.C. (1976). Self-Concept: Validation of Construct
Interpretations. Review of Educational Research, 46(3), 407-441.
Şerif, M., & Şerif, C. W. (1956). An outline of Social psychology. Harpers & Brothers, New
York.
Urban, E. (2005). Fordham, Jung and the self: a re-examination of Fordham’s contribution
to Jung’s conceptualization of the self. Journal Of Analytical Psychology, 50(5), 571-594.

Sosyal
Bilimler
Dergisi
Sayı:48

89

You might also like