You are on page 1of 213

MATEMATİĞİ ve

SAYILARIN
GİZEMİ
Sümer Rönesans'ı Çağı'na ait, üzerinde 16 matematik problemi olan tablet (MÖ 1900'ler)
İBRAHİM OKUR KİMDİR?: Makina Yüksek Mühendisidir. Evli
ve üç çocuk babasıdır. İTÜ Makina Fakültesi'nden mezun
olmuş (1974), aynı fakültede ihtisasını tamamlamıştır. Ayrıca,
İÜ İşletme Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü'nden (1976) ve
İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'ne bağlı İşletme
Bilimleri Enstitüsü'nün Uluslararası İşletmecilik bölümünden
mezun olmuştur (1977).
YAZARIN YAYINLANMIŞ DİĞER KİTAPLARI:
1- İkinci Binyılın Muhasebeci (3 cilt) (1999)
TARİH BİZİ BUGÜNLERE NASIL GETİRDİ?
2- Arsızlık ve Kültür (2002)
BATI'NIN KÜLTÜRÜ DIŞ POLİTİKASINI NASIL YÖNLENDİRİYOR?
3 - Soğuk Savaşı Gözetlerken (2002)
TÜRKİYE NASIL KUŞATILDI? TERÖR DÜNYAYA NASIL YAYILDI?
4 - Matematik ve İlâhiyat (2004)
MATEMATİK İÇİNDE VAHİY VE
VAHİY İÇİNDE MATEMATİK ARAYANLAR
5 - Tem izliğin Tarihi (2005)
U YG A R LIĞ IN KRİTİK YO LU O LA R A K TEM İZLİĞ İN TARİHİ
6-Türkler ve Avrupa (2007)
AVRUPA KİMLİĞİ NASIL ŞEKİLLENDİ?
7 - Osmanlı'nın Son Yılları (2008)
POLİTİKA KÜLTÜRÜMÜZÜN KÖKENLERİ

HABERLEŞME ADRESLERİ
e-posta: ibrahim_okur@hotmail.com
e-posta: okur_soy@hotmail.com
e-posta: ibr.okur@gmail.com

OKURSOY KİTAPLARI 8
ISBN 978-605-60124-0-2

1. Baskı: BURSA, Temmuz 2008

Grafik Tas'arım: Aslı GÖKBURUN


Baskı: R AJANS

Tüm yayın hakları saklıdır.


Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yazarın yazılı izni
olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.
ÖN KAPAK : Sumerlerin Umma kentinin uydu fotoğrafı
ARKA KAPAK: Tarihin "IIk"lerinin bulunduğu Ur kenti kalıntılarının uydu fotoğrafı
^ SÜMER MATEMATİĞİ ve SAYILA^N GİZEMİ

İç in d e k f le f
Başlarken_____________ ^_________ _
1. Tarihin En Eski Rakamları---------------------
2. Sümerler Tabletlere Nasıl Yazardı?------- r-
3. Sümerler Bölme İşlemini Nasıl‘Yapardı?----
•TARİHTE E N .E ^ O K U L L A R T 'j/
SÜMERLER TARAFINDAN KURULDU
4. Sümerler ve Geometri— _------------------
5. Sayılar ve Pisagor-------- -----------------------
6. Sümerler Neden 60 Tabanlı Bir Sistem
Geliştirdiler?--------—---------------------------
• TARİHİN EN ESKİ MATBAASI------
• TARİHİN İLK SÖZLÜKLERİ---------—
• SÜMER KRALİÇESİ PUABİ'NİN
MEZARINDAN ÇIKANLAR---------------
7. Sümerler ve Astronomi-------------- ±------ —
• TARİHİN EN ESKİ TAVLA O YU N U ------
8. Serseri Yıldızlar da Ne Oluyor?
(19 Sayısının Gizemi^—^ ---------------- ___
9. Sümerler ve Gizemli Sayılar
(17 Sayısının Gizemi) ;_________
• TARİHİN İLK MİMARİ PLANI-------------
• TARİHİN EN ESKİ HARİTASI
KERKÜK'TE BULUNMUŞTUR_______
10. Gizemli 70______ -_________________
• SÜMER ATASÖZLERİ______________ j
11. Gizemli Sayılar ve Çağdaş Astronomi___
12. On İki Üzerine_„_____________ _ __ _

Sümer tanrılarından ANNUNAKI


S Ü M E K M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

BAŞLARKEN
E lin izd ek i k ita p , 2 0 0 4 y ılın d a y a y ın la m ış b u lu n d u ğ u m u z
“M atem atik ve İlahiyat: M atem atik İçinde Vahiy ve Vahiy İçinde
M atem atik A rayanlar” adını verdiğimiz kitabım ızın çerçevesi dışm da
k a la n bilgi ve b u lg u la rın derlenm esiyle h azırlan m ıştır.
Ö nceki k itab ım ızın b ir u z a n tısı niteliğinde o lan b u kitabım ız
da m atem atik tarihiyle ilgilidir. Aynı zam anda, b ir y an ü rü n olarak,
sayı gizem ciliğinin k ö k e n le rin i g ö sterm ey e çalışır. Söz k o n u s u
inanışın, beş bin yıl önce y aşam ış bilginlerin, gözlemleriyle ö rtü şe n
k u ra m la rın d a n k ay n aklandığını göz ö n ü n e serer. İşin ilginç yanı,
g ü n ü m ü z d e a rtık n e y in n e o ld u ğ u bilin d iğ i h a ld e , o ç a ğ la rın
k u ra m la rın ın “astroloji” adı a ltın d a h â lâ itib a r görm esidir.
Elinizdeki kitabın ele aldığı bir b a şk a konu, h e r soyut d ü şü n c e
ü r ü n ü n ü G rek lere d a y a n d ıra n , bilim in G rek uygarlığı ç a ğ ın d a
d o ğ d u ğ u n u , d a h a ö n c e sin d e bilim olm adığını ya d a o la n a bilim
d e n m e s in in m ü m k ü n o lm a d ığ ın ı ö n e s ü r e n le r in y a n ılg ıla rın ı
g ö stereb ilm ek tir. G rekleri y ü c e ltm e k , B a tı’n ın b ir ideolojidir ve
ülkem izde de etk in k o n u m la rd a epey ateşli ta r a fta n vardır.
Ş u n u p e ş in e n b e lirtm e k iste riz ki, m a te m a tik de, bilim de,
felsefe de, teknoloji de insan lığ ın o rta k ü rü n ü d ü r. G elm iş geçm iş
b ü tü n in sa n la r, y a n lış y a p a ra k bile olsa, gelişm eye b ir biçim de
k a tk ıd a b u lu n m u ş la rd ır. İsab etli s o ru la r ta s a rla m a k ve so ru la rı
b ir “d â h i” o rta y a çıkıp c e v a p la y m c a y a k a d a r c a n lı tu tm a k ve
g ü n d e m d e n d ü ş ü rm e m e k de b a şlı b a ş ın a b ir b aşarıd ır. Yersiz b ir
eylem in y a d a y a n lış b ir d ü ş ü n c e n in s o n u ç la rın a h e rk e s in gözü
ö n ü n d e k a tla n m a k bile gelişm eye b ir k a tk ıd ır. U n u tm ay a lım ki
te c rü b e b u n a deniyor.
G e ç m işte in s a n la r ın d ü n y a n ın te p s i gibi d ü z o ld u ğ u n u
sandıklarını söyleriz ve gülümseriz. Ama şu n u bilelim ki, günüm üzde
de aynı d u ru m d ay ız. “E vren d ü z m ü d ü r, y o k sa k ü re se l m idir ? ”,
so ru su h en ü z cevabı verilebilmiş bir so ru değildir. Eğer biz geçm işin
d ü ş ü n ü r le r in i k ü ç ü m s e rs e k , g ele c e k te bizim çağım ız d a ay n ı
te ra z id e ta rtılır. O ysa biz b u g ü n , o la ğ a n ü s tü bilim sel birik im e
rağ m en evrenin biçim ini bilem iyoruz. Ü stelik bilim çevrelerindeki
genel kanı, “tep si gibi d ü z ” olduğu y ö n ü n d e seyretm ektedir.
G ö k y ü z ü n d e k i y ıld ız la rın m ily a rla rc a to n lu k k ü tle s i o lan
cisim ler oldu ğ u n u bilem eyecek d u ru m d a olan beş bin yıl öncesinin
b ilg in leri, ç e şit ç e şit y o lla r izleyerek y e r d e ğ iş tire n b u p a rla k
n esn elerin “Gök ta n rın ın m esajlarını y eryüzüne ilettiği” şeklindeki
bir k u ram ı ortaya atm asalard ı, binlerce yıldır titiz gözlemler yapılır
mıydı? Krallar, gök bilginlerini besler miydi? Eğer, gökyüzü binlerce
yıldır ısrarla gözleniyor olmasaydı, bilim b u g ü n k ü düzeyine erişebilir
m iydi?
K itap, ağırlıklı o lara k S ü m erlerle ilgilidir. O ysa k ita b ın y a z a n
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

Sumerolog değildir. Ne v a r ki, Ira k ’ta çalıştığı yıllarda, S ü m e r ören


yerlerini teker tek er gezmiş, m üzelerinde incelem elerde b u lu n m u ş,
yetkilileriyle g ö rü şm ü ş ve b u a ra ştırm a sın ı çalışm a hayatı boyunca
gittiği b a ş k a ülk elerd e de s ü rd ü rm ü ş tü r.
Konu üzerinde b u k a d a r a raştırm a yaptıktan sonra, derlediğimiz
b ilgileri m e z a ra g ö tü rm e k b ir ç e şit in s a n lık s u ç u o lu rd u . B ir
S u m ero lo g olm adığım ız h a ld e , k o n u h a k k ın d a y a z m a c e s a re ti
u y a n d ır a n e n ö n em li e tk e n , b irik im in yok o lm a s ın ı ö n lem e k
d ü ş ü n c e s id ir. D iğer y a n d a n , S ü m e r m a te m a tiğ i ü z e rin d e söz
söyleme ehliyetimizin olduğunu da düşünüyoruz. Ç ünkü m atem ati­
ğin dili evrenseldir.
Kitabım ızın çerçevesini de b u a la n d a sınırlı tutm aya, fazla ta ş ­
m am a y a özen gösterdik. K itabım ızda, 12 sa y ısın ın n a sıl ve h a n g i
etkenlerle gizemli b ir sayı h alin e geldiği k o n u s u n a d a özel o larak
eğildik. M e zo p o ta m y a ’d a, h e s a p kolaylığı s a ğ la y a n s a y ıla r ve
a stro n o m ik gözlem ler say esin d e o lu şa n söz k o n u s u gizem in n asıl
yayıldığını d a g ö sterm ek istedik. Bizim anladığım ız kad arıy la, 12
sayısı, eski çağlarda, u z a k ya d a yakın, birb irin e a k ra b a kavim le-
rin ta n ın m a s ın d a önem li b ir rol oynayabilir. Tıpkı b ir tu rn u s o l
kâğıdının kim yasallarda oynadığı ayırt edici rol gibi k ü ltü r alan ın d a
belirleyici rol oynayabilir. G aliba 9 sa y ısın d a d a böyle b ir özelliği
var.
Ş u n u d a e k le y e lim ki, T ü rk ç e k o n u ş a n l a r S u m e r le r in
m irasçılarıd ır. Ç ü n k ü S u m e rc e ile T ü rk ç e a ra s ın d a k a n ıtla n m ış
b ir yakınlık vardır. Hiç şü p h e yok ki, e sa s itibariyle, b ü tü n insanlık
S ü m e r k ü ltü r ü n ü n m irasçısıd ır. Felsefî olarak , anlayabildiğim iz
h e r d ü şü n c e y e o rta k o ld u ğ u m u z a in an ıy o ru z. B u n a rağ m en , biz
yine de T ü rk dili ü zerinde özellikle duracağız. Ç ü n k ü em p eıy alist
odaklar, yüz yıldan fazla b ir za m a n d a n beri tarihleri h a k k ın d a pek
esaslı bilgi b u lu n m a y a n , bölgem izdeki irili ufaklı etn ik toplulukları
H int-A vrupalı y a d a İndo-G erm en y a p m a y a ça lışm a k gibi b ö lü cü
b ir p o litik a y ü rü tm e k te d ir. N itekim ç e şitli A v ru p a ü lk e le rin d e
faaliyet g ö ste re n b ir ta k ım “sözde b ilim se l” e n stitü le r, ta m a m e n
b u a m a c a o d a k la n m ış d u ru m d a d ır. B u n d a n dolayı, S u m e rle ri
ta n ım a k ve ta n ıtm a k , b u a la n d a k i a ra ş tırm a la rı d e rin le ştirm e k
g e re k m ek te d ir. E linizdeki k ita b ın b ü t ü n b u a la n la r d a k a tk ıd a
b u lu n a c a ğ ın ı u m u yoruz.
Son o larak çalışm alarım a k a tk ıd a b u lu n a n ark ad aşlarım a, bu
vesile ile b ir kez d a h a teşe k k ü r etm ek istiyorum . Elinizdeki kitabın
b asılm asın a yaptığı katkı dolayısıyla Sayın Cevdet YÜCE’ye özellikle
te ş e k k ü r ederim .
Saygılarım la
İbrahim OKUR, H aziran 2008
TARİHİN
EN ESKİ
RAKAMLARI
Bilge bir kişi karanlıkta ışık,
çıkm az so k ak ta yol bulandır.
Sümer atasözü 1
SÜMER M ATEM ATİĞİ ve SAYILA RIN GİZEM İ

Bir s a a t 60 d akika. N eden?


N eden s a a tle r 12’ye b ö lü n m ü ş de 10’a b ö lü n m em iş?
Ç em ber n e d e n 360 derece de 100 derece değil?
Bir yıl 12 ay. N eden?
N eden b ir ay 30 g ü n ?
N eden 4 m evsim v a r d a 3 m evsim yok?
B ü tü n b u so ru la rın cevaplarını verebilm ek için 5000 yıl geriye
gitm em iz gerekiyor.
M atem atik tarih in i, ra k a m la rın ilk o rtay a çıkışı ile b a ş la ta c a k
o lu rsa k , b e ş b in yıl öncesin e k a d a r u zan ab iliriz. B u çağ, yazın ın
b u lu n d u ğ u ç a ğ la h e m e n h e m e n a y n ı çağ d ır. B u n a k a rş ılık ,
ra k a m la rın ilk o rta y a çık ışın ı değil de, say ı say m ay ı ve say ıları
çentik a ta ra k kaydetm eyi e sa s a la c a k olu rsak , m atem atiğin tarihi,
o tu z -k ırk b in yıl ö n c e sin e k a d a r u z a n ab ilir. İn s a n la rın y aşad ığ ı
a n la ş ıla n p e k çok m a ğ a ra d a , k e m ik le rin ü z e rin e ç e n tik a ta r a k
k a y ıt tu tu ld u ğ u n a d a ir b u lg u la ra u laşılm ıştır. D ü n y a n ın çeşitli
bölgelerindeki m a ğ a ra la rd a y a p ıla n k azılard a, ü z e rin d e çen tik ler
b u lu n a n k e m ik p a rç a la rı ele geçm iştir. R e s im l’de söz k o n u s u
b u lu n tu la r d a n b irk a ç ı görülm ektedir.
O tuz-kırk b in yıl önce in san ların kullandığı söz k o n u su yöntem ,
kırk elli yıl öncesine k a d a r çeşitli A nadolu k a sab a ların d a m ahalleler
a ra s ın d a d o laşa n ekm ek satıcıları ta ra fın d a n b ile uygulanırdı. Söz
k o n u s u seyyar satıcılar, o rta sın d a n ikiye b ö lü n m ü ş, 2 5 -3 0 sa n tim
b o y u n d a ve b irkaç sa n tim çapındaki o d u n p a rç a la n üzerine çentik
a ta r a k k a y ıt tu ta r la r , m ü ş te rile rin d e n h e r g ü n p a r a alm azlar,
h a fta d a n haftaya p a ra toplarlardı. K endisine p a ra verileceği zam an,
m ü ş te rin in aldığı e k m e k lerin k ay ıtlı b u lu n d u ğ u ç u b u ğ u b u lu r,
çen tik leri s a y a r ve p a ra y ı alırdı. S o n ra d a işi b ite n k ay ıt ç u b u ğ u
fırında yakılır, o m üşteriyle ilgili yeni kayıtlar yeni bir ç u b u k üzerine
kaydedilirdi.
İki b in yıl ö n cesin in R om a uygarlığında d a söz k o n u s u çen tik
yöntem iyle k ay ıt tu tu lu rd u . B u g ü n R om a ra k a m ı o larak a n ıla n I,
V, X şe k lin d e k i sa y ıla r o ç a ğ la rın ç e n tik le rin d e n b a ş k a b ir şey
değildir. R o m an ın sayılan kayıt düzeni, k ırk bin yıldan beri m ağ ara­
la rd a y a şa y a n in s a n la n n kayıt sistem i ile aynıydı. O ysa R om a’d a n
ü ç b in yıl önce, S ü m e r ü lk esin d e gelişm iş b ir m a te m a tik ve kayıt
dü z e n i v ardı. B u n d a n dolayı, m a te m a tik ta rih in i ra k a m la rın ilk
o rta y a çıkışıyla b a ş la tm a k , y a n i S u m e rle rd e n yola çık m ak bizce
en tu ta rlı o lan yoldur.
T A R İ H İ N EM ESKİ R A K A ML A R »

Resim 1: Çeşitli Avrupa müzelerinde sergilenmekte olan MÖ 20.000 civarlarına ait


saymanlık buluntuları. Sol altta yer alan çizim, MÖ 20.000’li yıllara ait, üzerinde
çentikler bulunan iki kemiğe aittir. Dikkat edilirse, A ve B kenarlarında görülen
çentikler tek sayılan işaret etmektedir. Üstelik B kenan asal sayılan göstermektedir.
Bu gibi buluntular, matematiğin insanlık tarihindeki başlangıcı sorunsalını iyice
belirsizliğe sürüklemektedir.

Ne v ar ki, m atem atiğin tarihini çok d a h a eski çağlara götürm ek


iste y e n le rin de ö n ü açık tır. H a tta 40 b in y ıld a n çok d a h a eski
ç a ğ la r b ile k o n u ed ilebilir. Ç ü n k ü , say ı s a y m a b e c e risi, b azı
hay v a n la rd a açıkça görülebilen b ir beceridir. H ayvan toplum bilim i
ala n ın d a ç alışan araştırm acılar, bazı hayvan tü rle rin in sayı saym a
b ecerisiy le d o n a n m ış o ld u ğ u n u b u lm u ş la rd ır. S o y u t b ir sa y m a
yeteneği olarak nitelendirilem em ekle beraber, incelenen epey hayvan
tü r ü n ü n , sa y m a d u y u s u o la ra k n ite le n e b ile c ek b ir ç e şit nicelik
a lg ıs ın a s a h ip o ld u ğ u a n la ş ılm ış tır. B ü tü n b u n la r d a n dolayı,
insanlık tarihinde, sayı saym anın keşfi şeklinde ifade edebileceğimiz
b ir evrenin b u lu n d u ğ u n u söylem ek m ü m k ü n görülmeyebilir. B u n a
karşılık, rak am ların b u lu n m a sı çok önem li bir aşam a d ır ve elinizde
k ita p ta birçok örneğini sergileyeceğim iz bulgular, b u lu ş u n yeri ve
z am an ı h a k k ın d a çok önem li k a n ıtla r sağ lam ak tad ır.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

HURRİ «Urkeş
£ • Harran
»Ninovs
• Ugarît S u baru

SÜMER

*Ur

MISIR

Resim 2: Mezopotamya uygarlığın beşiği olarak nitelenen yerdir. Haritada, Basra


Körfezi kıyılarından itibaren Güney Doğu Anadolu’yu da içine alan ve Mısır’a kadar
uzanan ve tarihçilerin “Bereketli Hilâl” olarak niteledikleri bölge görülmektedir.
Alttaki resim ise, Sümer çağında insanlık tarihinin pek çok ilkinin gerçekleştiği
Ur kentinin denizin kıyısında olduğunu göstermektedir. Ur kentinin kurulu
bulunduğu bölgeden şimdiki kıyılara kadar olan mesafe 5000 yılda alüvyonlarla
dolmuştur.

T arih in bilinen en eski rak am ları, 1, 2, 3, 4, ... şeklinde doğal


sayılar dizisini değil, 1 ,1 0 , 60, 600, 3600 ve 36000 sayılarım ifade
e tm e k te d ir. R esim 3, söz k o n u s u ra k a m la r ın o k u n u ş la r ın ı ve
sim gelerini gösterm ektedir.

1: ges 10: u 60: ges.ta 600: ges.u 3600: sar 36000: sar.u

1 10 60 600 3600 36000


MÖ 3 0 0 0 Q
ö $ O ©
MÖ 2 5 0 0 J •<
T <> <*>
Resim 3: Tarihin en eski rakamları Sumerler tarafından kullanılmıştır. Resimde
yer alan birinci sıra, MÖ 3000’lerde görülmeye başlayan en eski rakamlardır. İkinci
sırada yer alan rakamlar ise MÖ 3. binin ortalarından itibaren kullanılmaya
başlanmıştır.
>nemli katkı büyük
tem atik a la n ın d a

Samuel N. Krameı*2
Sum erlerin kil tabletler üzerine nasıl yazı yazdıklarını a n la m ak
için önce k u lla n d ık la rı kalem leri ta n ım a k gerekir.
S um erli yazıcılar iki a y n kalem i birlikte k u lla n a ra k yazarlardı.
Söz k o n u s u kalem lerin h e r ikisi de aynı boyda, b ir u c u sivriltilm iş
ve diğer u c u düz, bildiğim iz silin d irik k u r ş u n k a le m şeklindedir.
A ra la rın d a k i fark, b irin in 4 m ilim etre, ö tek in in ise 1 s a n tim e tre
ç a p ın d a olm asıdır. Resim 4 ’de söz k o n u s u kalem leri görebilirsiniz.

Q
ince kalem
4 mm
T >

ızzn>
kalın kalem

lOmm

Rakam basmaya Şekil çizmeye


yarayan düz uç yarayan sivri uç

Resim 4: Sumerli yazıcıların kullandığı kalemler

Kalem in sivri u c u ile resim y a p m a k kolay anlaşılabilir b ir iştir.


Ancak, söz k o n u su kalem leri k u lla n a ra k tarih in en eski rakam larım
b a s m a işi üzerinde du rm am ız gerekiyor. Ç ü n k ü rak a m la rın n ed en
b u b içim d e o ld u ğ u n u a n la m a k için işlem leri b ilm ek gerekiyor.
S u m e rle rin “kâğıdı” h a k k ın d a d a b irk a ç şey söylemeliyiz.
Sum erler, bildiğimiz tuğlaların ham m addesi olan ince to p rak tan
y ap ılan , p e k çoğu av u ç içine sığabilecek k a d a r k ü ç ü k p işm em iş
tuğlalar üzerine yazarlardı. T abletler ne üzerine yazı yazılam ayacak
k a d a r s e rt n e de y azının bozulacağı k a d a r y u m u ş a k h azırlan ırd ı.
Am aca göre, b u n lar d a h a so n ra fm nlanır (eğer arşive ya da kütüphaneye
konm ası gereken bir belge ise) y a d a yeniden h a m u r halin e getirilirdi
(eğer öğrencilerin okulda yaptıkları alıştırm alar için kullanılıyorsa). Resim
5 ’de, ü z e rin d e söz k o n u s u k a le m le rin sivri ta ra fı ile y a p ılm ış
resim le rin ve y u v a rla k tara fı ile b a sılm ış say ıların b u lu n d u ğ u b ir
ta b le t örneği görülm ektedir. R esim de g ö rü len çizim lere u z m a n la r
piktografik yazı diyorlar. Yani, resim yazısı.
Şim di, ra k a m la rım ız ın n a s ıl yazıldığı y a da, d a h a d o ğ ru b ir
deyişle, n a sıl basıldığı k o n u s u n a girelim .
"1" yazm ak için ince kalem in düz u c u n u 45 derecelik b ir açıyla
y u m u ş a k kile b a s tırm a k yeterlidir. B u n a ince k e rtik diyoruz. "60"
rakam ı d a aynı biçimde basılır. Ne var ki, b u kez kalem i değiştirmeniz
S Ü M E R L E R T A B L E T İ ERE İMASI! Y A Z A R D I '

Resim 5: Sumerlerin üzerine yazı yazdıkları bir tablet.


Tablet üzerinde görülen çizimler, uzmanların piktografik yazı dedikleri resim-
yazı’m n ilk örnekleridir. Sağ üst köşede görülen delikler ise yöntemi hakkında
bilgiler vermekte olduğumuz tarihin ilk rakamlarıdır. Milattan önce, 3100-2900
dönemine ait olan bu tablet, Uruk kenti kazılarında bulunmuştur.

ve k a lın kalem i aynı biçim de k u lla n m a m ız gerekir. R esim 6 ’da


işlem in n a sıl yapıldığı görülebilir. D ik k at edilirse, "1" ra k a m ın ın
ve "60" ra k a m ın ın a ra s ın d a k i te k fark, b irin in k ü ç ü k d iğ erin in
b ü y ü k o lm a sın d a n ibarettir.

ZO
• İnce kalem i 45° açısıyla b a s tıra ra k 1 ( )
rak am ı elde edilir.
• Kaluı kalem i 45 “ açıyla b a stıra ra k 60 ( W )
rak am ı elde edilir.

Resim 6: "1" ve "60” yazmak için kalemin yumuşak tablete batınlış biçimi.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

"10" y a z m a k için yine ince k a le m k u lla n ılır. A n cak b u kez,


kalem in düz u c u n u 90 derece dik tu ta ra k ıslak tablete bastırm an ız
gerekir. Resim 7, söz k o n u s u işlem i gösterm ektedir. Kalın kalem i
aynı biçim de b a s tırırs a k "3600" sayısı elde edilir.

r ?
iir E -O
»İnce kalemi dik olarak bastırırsak 10 (£'•.)
rakam ını elde ederiz.
90 °
• Kalın kalem i dik olarak bastırırsak:
3600 rakam ını elde ederiz. #
Resim 7: "10" ve “3600” yazmak için kalemin yumuşak tablete batınlış biçimi.

"600" ra k a m ın ı elde e tm e k için iki k alem b irlik te k u llanılır.


Ö nce k a im k a le m ta b le te 45 derecelik açıyla b a s tırılır ve s o n ra
ince kalem , o lu şa n izin o rta sın a , tab le te dik o la ra k b astırılır. B u
şekilde, 60x10 o larak ifade edilebilecek olan sayı elde edilm iş olur.
Resim 8, söz k o n u su rakam ın nasıl olu ştu ru ld u ğ u n u göstermektedir.

• 600 ra k a m ı ( ’j® ') h e r iki kalem in


k u llan ılm asıy la yazılır
Resim 8: "600" rakamının iki aşamalı gösterilişi
Son olarak, "36000" ra k a m ın ın n a sıl yazıldığını görelim.
Bu rak am da h e r iki kalem in birlikte kullanılm asıyla iki aşam alı
o larak elde edilir. Ö nce, kaim kalem i dik o lara k b astırırız. S o n ra
da, ilk a ş a m a d a o lu şa n izin ta m o rta s ın a ince kalem i dik o lara k
b a s tırırız ve böylece söz k o n u s u ra k a m elde edilm iş olur. Resim
9 'd a söz k o n u s u işlem i görm ek m ü m k ü n d ü r.

• 3 6 0 0 0 rak am ı ( J H h ) h e r iki kalem in k u llan ılm asıy la yazılır.

Resim 9: "36000" rakamının iki aşamalı gösterilişi


SÜMEKLER TABLETLERE NASIL YAZ ARD I?

Bir b a ş k a ilginç konu, söz k o n u s u rak a m la rı k u lla n a ra k diğer


say ıların n a sıl ifade edildiğidir.
Sözgelimi, 6 0 ’ın iki k a tı o lan 120 sayısı n a sıl yazılır?
İki 60 y a n y a n a k o n a c a k o lu rsa , 120 ifade edilm iş olm uyor.
B u n u n için b irb irin e b a k a n iki "60" b a s m a k gerekir. N edense,
Sum erler böyle u y g u n görm üş. Resim 10'da b u işlemi görebilirsiniz.

Resim 10: 120 sayısının gösterilişi


120
120'yi 10'la ç a rp a rsa k 1200 elde ederiz. S um erler b u n u , resim
1 l ’de g ö rü ld ü ğ ü gibi üç a ş a m a d a uygulam ışlar.

Resim 11: 1200 sayısının gösterilişi


1200
7 2 0 0 sa y ısı, 1 2 0 0 'ü n 6 k a tıd ır. A m a a y n ı z a m a n d a 3 6 0 0
s a y ıs ın ın d a iki k a tıd ır. A rtık ö ğ ren m iş o ld u ğ u m u z gibi, 3 6 0 0
y a z m a k iç in k a lın k a le m in d ü z u c u n u ta b le te d ik b a s tır m a k
yeterlidir. O ysa 7200 yazm ak için b u dairenin ortasına, resim 12'de
g ö rü ld ü ğ ü gibi, k ü ç ü k k a le m in d ü z ta ra fın ı a lt a lta iki kez d ik
o lara k b a s tıra ra k iki k ü ç ü k d aire o lu ş tu rm a k gerekir. Eğer resim
9 ’d a g ö rü ld ü ğ ü gibi, ta m o rta s ın a b ir kez b a s tırs a y d ık , "36000"
say ısın ı elde edecektik.

Resim 12: 7200 sayısının gösterilişi

7200
Yazım k u ra lla rın ı a n la m a k için 70 sa y ısın ın g ö sterilişin e de
bakalım .
K ü ç ü k d a ire y i 6 0 ’ın için e b a s tırd ığ ım ız d a , (xlO) a n la m ın ı
y ü k le n e re k 6 0 0 say ısı elde edildiğini az önce g ö rm ü ş tü k . B u n a
karşılık, eğer k ü ç ü k daireyi 60 rak a m ın ın d ışm a ve h e m e n y a n m a
b a s tıra c a k o lu rsak , işlem im iz (+10) an lam ın ı y ü k len ir ve (60 + 1 0
= 70) sayısını ifade eder. R esim 13, söz k o n u s u 70 say ısın ın n asıl
elde edildiğini gösterm ektedir.

y Resim 13: 70 sayısının gösterilişi


60 + 10
60 x 10
D iğer sa y ıla rın n a s ıl ifade edildiğini de, h iç olm azsa, b irk a ç
örnekle gösterelim .
R esim 14’de 9, 18, 38, 57, 2 3 6 0 ve 3 1 1 0 s a y ıla rın ın n a s ıl
yazıldığı görü lm ek ted ir . R esim de g ö rü len ( işa re ti g ü n ü m ü z
m ate m a tiğ in d e k u lla n m a k ta o ld u ğ u m u z ( « işa re tin e k a rşılık
gelm ektedir.

oo t —
O fS a o r 19
10 - 1 3

9 18 38 57

4 x 600 - 4 x 10 5 x 6 0 0 + 2 x 60 - 10

2400 -

2 360
3 110

Resim 14: 9, 18, 38, 57, 2360 ve 3110 sayılarının gösterilişi

B ü tü n b u sim geler MÖ 3200'lerde kullanılm aktaydı. Bulgular,


söz k o n u s u r a k a m la r ın MÖ 2 5 0 0 'le rd e değ işik liğ e u ğ ra d ığ ın ı
g ö sterm ek ted ir. Ne v a r ki, tem el m a n tık ta b ir değişiklik yo k tu r.
S adece 1 ve 10 için k u lla n ıla n iki ayrı sim g en in çeşitli şekillerde
b irle ştirilm e sin d e n diğer ra k a m la r ve b u n la rın b irle şm e sin d e n de
sa y ıla r o lu ş tu ru lm u ş tu r. Söz k o n u s u değişiklikler sayfa 10’dak i
resim 3 ’de görülebilir.
Resim 15, S ü m e r rakam larıyla yap ılan h e sa p la r h a k k ın d a bize
bilgi v e re n ve ç e şitli m ü zelerd e se rg ile n m ek te o lan ta b le tle rd e n
b azı örn ek leri gösterm ektedir.
R akam ların basılm asıyla ilgili y öntem den de sezilebileceği gibi,
S ü m er sayı sistem inin 60 tab an lı o ld u ğ u n u söylem ek doğruyu tam
ifade etm ez. Söz k o n u s u siste m in , h e m 10 ta b a n ın ı h e m de 60
ta b a n ın ı birlikte kullandığını söylem ek yerinde olur. G ü n üm üzde,
10 tabanıyla hesap yapm aya alışık olan bizlere 60’lı sistem k arm aşık
görünebilir. O ysa söz k o n u s u sistem , p a y la ştırm a p roblem lerinin
ç ö z ü m ü n d e b ü y ü k k o lay lık lar sa ğ la m a k ta y d ı. U n u tm a y a lım ki,
m atem atik tarih in in en eski problem leri p ay laştırm a problemleriydi.
Söz k o n u s u problem lerin, d enem e yan ılm acı o lm ayan siste m a tik
çözüm leri ilk kez S u m e rle rd e görü lü r. B u n d a n dolayı S üm erler,
m a te m a tiğ in k u ru c u la rı o la ra k nitelen irler. B u lg u la r ve belgeler
yığını, b u yargıyı ta rtış m a s ız o lara k doğ ru lam ak tad ır.
S Ü M E K L E R T A B L E T L E R E NASH- Y A Z A R D I ?

“6 0 ” s a y ıs ın ın m erk ezî k o n u m d a o lm a s ın ın n e d e n i de söz


k o n u s u paylaşım problem leridir. İlk 100 sayı içinde en fazla tam
böleni olan sayı 60 sayısıdır. İşin ilginç b ir b a ş k a yanı, birçok tam
böleni o lm asın a karşılık, k e n d isin d e n önceki ve so n ra k i 59 ve 61
sa y ıla rın ın a s a l sayılar, y a n i k e n d ile rin d e n ve l ’d e n b a ş k a tam
böleni olm ayan say ılar olm asıdır. Yani, 60 sayısı iki a s a l say ın ın
a r a s ın d a d u r m a k ta d ır. B u gibi ilginç özellikleri, 60 s a y ıs ın ın
k u tsa n m a sın a yol açm ıştır. B u konuya, ilerideki bölüm lerde geniş
o lara k değineceğiz.

Resim 15: Sumerlerin üzerinde hesap yaptıkları kil tabletlerden bazı örnekler
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

S üm er rakam larının simgeleri k o n u su n d a 3. binyılm ortalarında


o rta y a ç ık a n değişiklikler, işlem leri iki k a le m yerine te k kalem le
y ap m ay ı a m a ç la m a k ta d ır. D eğişikliklerin ö rn e k le ri re sim 16’d a
görülebilir. Ö rn ek lerd en soldaki 12’nin, sağ d ak i ise 13’ü n çarpım
tab lo su d u r.
Söz k o n u s u çivi yazısı siste m in e göre, bazı sa y ıla rın yazılışı
şöyledir:

Resim 16: MÖ 2500’lerden sonra kullanılmaya başlanan çivi yazısıyla hazırlanmış


çarpım cetvelleri. Söz konusu sayıların, 60 tabanlı sistem in sayılan olduğuna
dikkat edilmelidir. Soldaki tablet, MÖ 19. yüzyıldan, “Sümer Rönesansı” olarak
anılan çağdan kalmadır. Söz konusu tabletin boyu ve eni 7,8 x 4,7 santimetre iken,
kalınlığı 1,8 sanümetredir.
SUMERLER TABLETLERE NASIL YAZ A RD I?

Sum erlerin sadece k ü ç ü k sayılarla u ğraştıkları sanılm am alıdır.


Çok b ü y ü k sa y ıla rla d a işlem y a p a rla rd ı. Sözgelim i 60 ta b a n lı
s is te m d e 2 0 s a y ıs ın ın 2 0 . k u v v e ti o la n sa y ı ile ilg ile n d ik le ri
b ilin m e k ted ir. R esim 17, söz k o n u s u iddiayı belgeleyen ta b le ti
g ö s te rm e k te d ir. B u ta b le t, S u m e rle rin s o y u t m a te m a tik le de
ilgilendiklerinin resm i belgesi niteliğindedir. Yani m atem atik yapm ak
için m a te m a tik y ap tık ların ın , S ü m e r m atem atiğ in in sadece fayda
k av ram ı ile a ç ık lan a m a y ac a ğ ın ın belgesi. T a b lette y er a la n sayı
15 b a sam a k lı ve 60 ta b a n lı b ir sayıdır. G ü n ü m ü z ü n rak am larıy la
yazılışı ise şöyledir: 13 22 50 54 59 09 29 58 26 43 17 31 51 06
4 0 . B u s a y ın ın 10 t a b a n l ı s i s t e m d e k i k a r ş ı l ı ğ ı
1 0 4 .8 5 7 .6 0 0 .0 0 0 .0 0 0 .0 0 0 .0 0 0 .0 0 0 ’dır.

Resim 17: Sumerler geliştirdikleri sayı sistemiyle çok büyük sayılan yazabilirlerdi.
Benzer şekilde, karmaşık matematiksel işlemlerin üstesinden de gelebilmekteydiler.
Resimde görülen tablet, 60 tabanlı sistemde 20'nin 20. kuvvetini göstermektedir.
Sümer, Mezopotamya'nın aşağı yatısından oluşur...
Yaklaşık 26 bir? kilometrekare olan bu bölge ABD'nin
Massachusetts eyaletinden biraz c^ba büyükçddir. İklimi
aşırı sıcak ve kufudur; toprağı kendi başına bırakıldığında
kıraç, rüzgâra açık ve verimsizdir, büz arâzi ırmaklar
tarafından oluşturulmuştur. Bu nedenle nenedeyse hiç
maden yoktur ve taş çok azdır. Bataklıklardaki kocaman
sazlıklar bir yana bırakılacak olursa, hiç kerestelik ağaç
bulunmak. O zaman tturası, "Tanrının terk ettiği'^ bir
bölge,* görünüşe göre» yoksulluğa ve yokluğa mahkum/4
gelecek vaat etmeyen bir ülkeydi. Ne var ki, buraya
yerleşen insanlar, MÖ üçüncü binyılda bilindikleri adıyla
Sümerjer, olağandışı bir zekâya ve kararlı bir ruha sahipti.
Ülkenin doğal dezavantajlarına karşın 6u insanlar Sümer'i
gerçek bir Cennet Bahçesi'n^rçeyirmişler ve büyük olasılıkla
insanlık tarihindeki ilk yüksek kültürü geliştirmişlerdir.
Samuel Noah Kramer
S Ü M E K L E R B Ö L M E İ Ş L E M İ N ! NAS I L Y A P A R D I *

Sum erler, bize çok ilginç görünen özgün rakam larını kullanarak,
k e n d i geliştirdikleri 60 ta b a n lı siste m d e n a sıl h e s a p y a p a rla rd ı?
S üm er m atem atiği ile ilgili olarak çok m erak edilen b u so ru n u n
c e v ab ın ı v e rm e k e lin iz d e k i k ita b ın ç e rçev esi d ışın d a d ır. A m a
bildiğim iz d ö rt işlem a ra s ın d a diğerlerine göre n isp e te n k a rm a ş ık
olan bölme işleminin nasıl yapıldığını bir örnek yardım ıyla göstererek
k o n u y a önem li ölçüde açıklık getirebiliriz.
Söz k o n u s u örnek, Sum erli öğrencilere so ru la n b ir problem in
ç ö z ü m ü d ü r. T a rih te p e k çok “ilk ”in v a ta n ı o la n U r ve U ru k
k e n tle rin d e n p e k u z a k ta o lm a y a n Ş u r u p p a k k e n tin d e y a p ıla n
kazılarda ele geçen ve Ş u ru p p a k tabletleri olarak anılan tabletlerden
b irin d e, b ir a m b a r a rp a ile ilgili b ir p ro b lem y er a lm a k ta d ır. Bu
tab le t, İs ta n b u l A rkeoloji M üzesi'ndedir. T a b letin önem i, bölm e
işlemini tanıtan, bilinen en eski tarihi belge olm asından gelmektedir.
Söz k o n u s u ta b le tin ü z e rin d e k i sim g e le rd e n , p ro b le m in , belli
m ik ta rd a a rp a n ın bö lü şü lm esiy le ilgili olduğu anlaşılıyor. Resim
18’de kopyası g örülen tab le tte , b ir b ö lü n en , b ir bölen, b ir bölüm
ve b ir kalan vardır. B u tablet, tarihin bilinen en eski bölme işlemidir.
S o ru d a , “1 ambar’' a rp a n ın , h e r b irin e 7 si la v erm ek şa rtıy la k aç
kişiye paylaştınlabileceği so ru lm ak tad ır.

ÇEVÎ RİYAZİ
136 0001 (36 000)
1 se -g u r (36 000) (36 000)
(3 6001 (3 600) (3 600)
sila 7 (36001(3 600)

1 lu (600) (600) (60) j *


su -b a -ti (600) (600) (60)
(10) (10) (10) (10) (10) © (1 )©
lu-
-bi se sila
su-kid
i ’S iB E E E B

Resim 18: Tarihin bilinen en eski bölme işleminin üzerinde


yer aldığı tablet ve çevirisi

B a ş k a ta b le tle r d e n ve b a ş k a b u l u n t u l a r d a n , h a c im ö lç ü s ü
olan "1 a m b a r ı n 1.152.000 sila o ld u ğ u (bu sayı, altı Sümer rakam ından
biri olan 36000'in tam katıdır), b u n u n y a n ın d a , y in e h a c ım ö lç ü s ü
o la n "1 sila "n m ise 0,842 litrey e k a r ş ılık geldiği biliniyor.
22 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

Eğer, (1 am b ar= 1.152.000 sila) eşitliğinden yola ç ık a r ve h e r


b irin e 7 sila pay v erm ek iste rse k , so n u ç,
(1 .1 5 2 .0 0 0 /7 =164571 + 3) o lara k b u lu n u r.
T am sa y ıla rla işlem y a p ıld ığ ın d a n dolayı, 1 .1 5 2 .0 0 0 say ısı
b ö lü n e n , 7 say ısı bölen, 164.571 sayısı b ö lü m ve 3 de kalandır.
K alan değeri, ta b le tin s a ğ ın d a a lt k ö şe d e görülebilir. Ş im di de
S um erli öğrencilerin aynı işlem i n a sıl y a p tığ m a bakalım .
Yöntem i ta m o lara k a n la m a k için, haliyle S ü m e r ra k a m la rın ı
k u lla n m a m ız gerekir. Birinci b ö lü m d e S ü m e r ra k a m la rın ın n a sıl
o k u n a c a ğ ın ı, b ir b a ş k a d e y işle , s e s d e ğ e rle rin i te k e r te k e r
b e lirtm iş tik . Ş im d i b u bilgiyi de k u lla n a lım ve h e s a p la m a y a
başlayalım .
"1 am bar" (32 x 36000), yani en b ü y ü k S üm er rakam ı cinsinden
32 "sar.u" etm ektedir. M iktarı 7'ye böleceğim iz için söz k o n u s u 32
sar. u ’yu 7 'şerli g u ru p la ra ayıralım .
Şöyle ki:

• • • • 4

G ö rü ld ü ğ ü gibi h e r b irin d e 7 s a r .u b u lu n a n 4 g u ru p elde


ederiz. A m a elim izde de 7 'd e n k ü ç ü k o ld u ğ u için 4 s a r.u kalır.
Y edişerli g u r u p la r o la ra k ta m o la n 4 sa r. u y u ta b le tin s a ğ ü s t
k ö ş e s in e iş a r e tle r ve k a la n la işle m e d e v a m e d e riz (Resim 18’de ©
bölgesi) .
K alan 4 sa r.u , tam ı ta m ın a 40 “s a r ” eder.
Ç ü n k ü 4 x 36000= 40 x 3 6 0 0'dür.
B u değeri 7 'şe r 7 'şe r a y ırırsa k 5 s a r elde ederiz ve 5 s a r d a 2
s a r ek sik olduğu için elim izde kalır.
Şöyle ki:
S Ü M ER L ER B Ö L M E İŞLEMİNİ NASIL Y A PA RD I ?

Yedişerli öbek o lu ş tu ra n 5 s a r ı tabletim ize te k te k işaretleriz


ve h e sa p la m a y a devam ederiz (Resim 18’de © bölgesi).
K alan 5 sar, 30 g e s.u y a p a r. Yani, 5 x 3 6 0 0 = 3 0 x 6 0 0 'd ü r.
G es.u’la n da 7'şerli g u ru p la ra ayırırsak 4 öbek d a h a karşım ıza
ç ık a r ve elde de 2 g es.u kalır.
Şöyle ki:

4 g es.u 'yu s a r'la n n a ltın a y azar ve so n ra h e sap la m a y a devam


ederiz (Resim 18'de O bölgesi).
A rtan 2 ges.u, 20 g e s.ta eder. Yani, ((2 x 6 0 0 )/ 60) = 20 ya d a
2 x 600= 20 x 6 0 ’dır.
B u ra d a iki ta n e 7'li ta m öbek vardır. A yrıca 6 g e s.ta elde kalır.
T ablete 2 g es.ta işa re tler ve k a la n la çalışm aya devam ederiz (Resim
18’de 4’’ bölgesi).
7

6
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

S ıra d a k i işlem , geride k a la n 6 g e s .ta ’yı açm aktır. Bu değer,


3 6 u eder. Yani, 6 x 60= 36 x 10'dur.
B u n d a n d a 5 ta n e 7'li ta m öbek çıkar. A yrıca 1 u d a k a la n
olur. Şöyle ki:
7

I B ( t t 1

7
A ı

G e s .ta 'la n n a ltın a 5 u y u işa re tle riz ve işlem e devam ederiz


(Resim 18’de O bölgesi).
G eride k a la n 1 u y u açan z.
B u 10 d e m e k tir ve içinde sa d ec e 1 ta n e 7'li öbek vardır.
A rtan d a 3'tü r. İşlem şöyledir:

V WW'W9 9 W7
VVV 3

u 'la n n a ltın a 1 ges işaretleriz (Resim 18’de © bölgesi). O n u n d a


a ltın a k a la n 3 'ü iş a r e tle m e k te n b a ş k a y a p ıla c a k b ir işle m
kalm am ıştır.
Resim 18, y a k ın d a n incelenecek o lu rsa , S um erli öğrencilerin
de ta m o larak böyle y a p tık la rı kolayca anlaşılabilir.
Son olarak, S um erlerin 3 ’e “u ş ” dediklerini de belirtm iş olalım.
2 ’ye ise “gi” diyorlardı. "Itu" otuz, "gıgru" ise k ırk dem ekti, "u", on
a n la m ın a geliyordu.
B u n la r size de ta m d ık gelm edi m i?
Sumerlerde okul, MÖ 3. binyılın başlarında mevcuttu. Üçüncü binyılın
ikinci yansına girildiğinde gelişti ve olgunlaştı. Bu dönemle ilgili on binlerce
tablet m evcuttur. M etinlerden, o çağda binlerce kişinin yazıcılık yaptığı
anlaşılm aktadır. Büyük olasılıkla, ilk kez tapm ağm uzanüsı olarak ortaya
çıkan Süm er okullarının adı, ‘T ab le t Evi” anlam ına gelen EDUBBA idi.
Yazıcılara ise SAR deniyordu. Bu ad lar Hititlere bile geçmiştir. Hititler
sarayda devlete ait kayıtlan tutan, m ektuplaşm alan yürüten, anlaşm alan
hazırlayan yazıcılara da GAL.DUB.SAR diyorlardı. Bu, "başyazıcı" demektir 6.
O k u lların am acı, m eslekî eğitim verm ekti. Ö ğrencilere “okul oğlu”,
m ezunlara “eski günlerin okul oğlu”, m ü d ü re “okul b ab a sı” diyorlardı.
Öğretim görevlileri de “çizim den sorum lu kişi”, “Sum erceden sorum lu
kişi” gibi çeşitli şekillerde anılıyordu.
S um erlerin ders kitapları a ra sın d a sözlükler, edebiyat, dilbilgisi,
coğrafya, m ineralbilim , bitkibilim , hayvanbilim ve h ep sin in ü stü n d e
m atem atik d ers kitapları yer alm aktaydı. Birçok tabletin incelenm esi
sayesinde, isim tam lam asından fiillere, atasözlerine, bilmecelere, ninnilere,
destan lara, m asallara, hikâyelere, m atem atik problem lerinden analitik
geom etri problem lerine ve çözüm lerine dair pek çok bilgiye ulaşılm ış,
S ü m er o k u lların ın zengin k ü tü p h a n e le re sahip olduğu görülm üştür.
A şağıdaki resim de N ippur kenti kazılarında ortaya çıkarılan bir okul
görülm ektedir. Sol a ltta yer alan resim ise ok u llard an birinde ortaya
çıkarılan dershaneyi gösterm ektedir.

Resim 19: Sol üstte yer alan resim, Sumerlerin Nippur kentinde yazıcıların çalışüğı
bir tablet evinin kalıntılarını göstermektedir. Sol alttaki resim ise Sümer okullarında
sınıflardan birini göstermektedir. Sağdaki resim, okula yeni başlayan öğrencilerin
alıştırma yapması için önceden hazırlanmış çizgili bir tableti göstermektedir.
Sum erler, aritm etikte olduğu gibi geom etride de ileriydi. Yakın
zam anlara kadar, geometride bazı tem el gelişmeler "Helen-Hıristiyan
ü lküsü" sa p la n tısı dolayısıyla, Batılı a ra ştırm a c ıla r ta ra fın d a n hep
Yunanlı m atem atikçilerin b a ş a n hanesine yazılır ve b a şk a kavimlerin
herhangi bir başarıya ortak edilmesi istenmezdi. Aslında günüm üzde
de böyle d a v ra n m ak ta d ırlar. Ne var ki, tarihi gerçekler böyle değil­
dir. Bize öğrencilik yıllarım ızda gerçeklerin değil de "Helen" ideoloji­
sin in öğretilm iş olm ası çok ü z ü c ü d ü r. B u s a tırla rın y a z a n işin b u
y ö n ü n ü 1980 yılında b eş altı m ü h e n d is ark a d a şıy la birlikte gittiği
B a ğ d a t M üzesi'nde fa rk etti. A nladı ki, B atılı bilim tarih çile ri ve
m a te m a tik tarih çileri gerçekleri bile bile çarpıtıyor.
B atının ü stü n lü ğ ü n e ad eta "iman" etm iş bizim sözde uzm anlan-
m ız B atıd an gelen bilgileri so rg u la m a d a n benim sediğinden dolayı,
h a y a tı b o y u n c a h e p m ate m a tik le ilgilenm iş olan bizlerin gerçeği
öğrenm ek için B ağdat m ü zesin i görm em iz gerekm iş. Yıllar so n ra,
b u konuyu yazm aya kalkıştığım ızda, yaptığımız k ü ç ü k bir a raştırm a
so n u c u n d a, gerçekte söz k o n u s u bilgilerin bazı u zm anlanm ız ta r a ­
fından o n larc a yıl önce en in e b o y u n a incelenm iş o ld u ğ u n u , fak at
b u lg u la rın k itap sa y fa lan n ın içine hapsedildiğini, eğitim e y a n sıtıl­
m adığını anladık.
M atem atik tarih in d e ve h a tta m atem atik ders k itap ların d a Yu­
n a n lı ü ç ü n lü m a te m a tik ç id e n söz edilir. B u n la r sırasıy la, T ales
(MÖ 624-546), P isa g o r (MÖ 572-490) ve Ö klid (MÖ 365-300)’tir.
M atem atik tarihinde kayda değer b ü tü n b aşarılar b u üç m atem atik­
ç in in b a ş a r ıs ın a ind irg en m ek ted ir. O ysa T ales Finikelidir. Ailesi
s o n ra d a n M ilet’e yerleşm iştir. B a b a sı Y u n an ca bilm ezdi. Pisagor
b ir k u y u m c u n u n oğluydu. Babası, m atem atik öğrenm esi için öğret­
m enler tu ttu . Genç Pisagor kısa sürede öğretm enlerini aşü. M atem a­
tiğe olan sevgisi onu Doğu'ya, m atem atiğin doğduğu ülkeye yönlen­
dirdi. Ü lkesine yirm i y ıldan fazla b ir z a m a n s o n ra d ö n d ü . B ü tü n
b u sü re zarfında Babil’de, İn d u s’ta ve Mısır’d a m atem atik ve felsefe
öğrendi. G eom etrinin k u r u c u s u say ılan Öklid ise İskenderiyelidir
ve o rad a yaşam ış, m atem atik öğretmenliği yapm ıştır. Gelmiş geçmiş
en ü s tü n m atem atik çilerd en biri sayılm ası so n derece yerindedir.
A ncak o n u n b a şa rıla n m atem atik tarihinin öncesiyle ilgili gerçekleri
gölgeleyecek biçim de anlatılm aktadır. İtirazım ız işin b u yönünedir.
G erek T a les teo re m i, g e re k P isag o r teo re m i, g e re k se de Ö klid
bağm tılan, on lard an en az bin yıl önce Mısır’da, S ü m er’de, Elam ’da
ve İn d u s ’ta bilinm ekteydi. Resim 20, söz k o n u s u m atem atikçilere
d ay an d ın lan bilgilerin, S ü m er okullarında ders olarak o k u tu ld u ğ u ­
n u n k a n ıtla rın d a n biridir.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

Resim 20: Tales’e, Pisagor’a ve Öklid'e dayandırılalı bilgilerin bin yıl önce Sümer'de
öğretildiğinin kanıtı olan tabletlerden biri. Tablet üzerinde görüldüğü gibi, bir dik
üçgen üzerinde birbirini izleyerek çıkarılan diklerin uzunluklarını Sumerli
matematikçiler hesaplayabilmekteydi. Tel Harmal ören yerinde bulunan MÖ 2.
biııyıla ait olan bu tablet, öğrenciler tarafından ya da öğretmenleri tarafından “ders
kitabı” olarak çizilmiştir.

Ö klit g e o m e trisin in belli b a şlı k o n u la rın ı k a p s a y a n b irç o k


a n a litik geom etri s o ru s u , ü ç b in yıl önce S ü m e r’de öğrencilerin
ö n ü n e k o n u y o rd u . R esim 21, ilginç böyle b ir s o ru y la ilgilidir.
S o ru d a , b ir d ik d ö rtg e n in edanı ve k ö şeg en u z u n lu ğ u verilm iştir.
B u n a karşılık, söz k o n u su dikdörtgenin eni ve boyu istenm ektedir.
R e sim d e g ö rü le n ta b le t, söz k o n u s u p ro b le m i ve ç ö z ü m ü n ü
gösterm ektedir. Tablet, Sum erlerin ikinci dereceden iki bilinmeyenli
d e n k le m le r h a k k ın d a y e te rli bilgi d ü z e y in e s a h ip o ld u k la rın ı
gösterm ektedir.
Yine aynı ö ren yerin d e ve aynı d ö n em d e y a p ıla n k a z ılard a n ,
R esim 2 2 ’de sol ta r a f ta g ö rü le n ta b le t ele g eçm iştir. T a b le tin
ü z e rin d e ikinci d e re c e d e n ü ç p ro b lem b u lu n m a k ta d ır. S ağ d ak i
t a b le t ise ü ç ü n c ü d e re c e d e n d e n k le m le r in ç ö z ü m y o lla rın ı
a n la tm a k tad ır.
Bu bölüm de son olarak, Pisagor teoremi olarak anılan teorem den
ve b u rad a n hareketle Pisagor sayılarından söz edeceğiz. Söz k o n u su
teorem , b ir dik üçgenin dik ken arların ın uzu n lu k ların ın karelerinin
to p lam ının h ip o te n ü s ü n ü n u z u n lu ğ u n u n k a re sin e e şit o ld u ğ u n u
söylem ektedir. Sözgelimi, dik k e n a r u z u n lu k la rı 3 ve 4 olan b ir dik
üçg en in h ip o te n ü s ü n ü n u z u n lu ğ u 5’tir. Ç ü n k ü 3 ” + 4 “ = 52, yani
9 + 16 = 2 5 ’tir. B u özellik dolayısıyla 3, 4 ve 5 sa y ıla rın a P isagor
sa y ıla n denir. B u n u n yan ın d a, (8, 15, 17) ; ( 7, 24, 25) ; (9, 40, 41)
ü ç lü le ri de P isag o r sa y ıla rıd ır. A yrıca, söz k o n u s u ü ç g e n le rin
k e n a rla n aynı o ran d a b ü y ü tü ld ü ğ ü n d e de yeni yeni Pisagor sayılan
elde edilebilir. (3, 4, 5) örn eğ in d en h a rek etle (6, 8, 10) ; (9, 12, 15)
ve (12, 16, 20) sa y ıla n d a Pisagor sayılandır. Bu sayılar böylelikle
s o n s u z a k a d a r çoğaltılabilir.
K onu P isagor ve o n u izleyen m atem atik çiler ta ra fın d a n enine
b o y u n a incelenm iştir. A ncak, sayıları din k a tm a ç ık a ran ve m istik
b ir a n la y ış la m a te m a tiğ in g e lişm e sin e ö n e m li k a tk ıla r y a p a n
P is a g o r c u la r ın , te m e l
ArflflSH tiH Sl T~'- '■«r- bilgileri nereden aldıklan
__ İ n M . A i n —w-***- e l k o n u s u ü zerin d e d u ru l-
m am aktadır. O ysa çeşitli
m üzeleri süsleyen birçok
belge, söz k o n u s u ç alış­
m aların kökenlerinin Ka­
dim Y u n a n ’a değil, S u -
m erlere dayandığım a p a ­
çık kanıtlam aktadır. D u ­
ru m Pisagor say ılan için
de geçerlidir. R esim 23,
MÖ 2. binyılın b a şla rın a
ait, Tel H a rm a l’d a b u lu ­
n a n b ir ta b le ti g ö s te r ­
m ektedir. Arkeoloji d ü n ­
y a s ın d a Plimpton 322
o la ra k a n ıla n b u tab le t,
Pisagor 3 ’lü sa y ıla n ola­
ra k anılan sayılan göster­
m ektedir. Diğer resim ler­
de, sırasıyla daire yayla­
rın d a n çeşit çeşit y am u k
p ro b le m le rin e k a d a r
ö rn e k le r görülm ektedir.
Resim 21: MÖ 17. yüzyıldan kalan ve Bağdat’ın kuzey doğusundaki Tel Harmal'da
bulunan bu tabletin ön yüzünde problem ve arka yüzünde ise çözümü yer almaktadır.
Problem, köşegen uzunluğu ve alanı verilen dikdörtgenin kenar uzunluklarını
bulmaktır.
30 S ü m e r m a t e m a t i ğ i ve s a y i l a r i n g İ z e m !

Resim 22: Soldaki resim, Tel Harmal’da bulunan ve MÖ 17. yüzyıla ait olduğu
anlaşılan üzerinde ikinci dereceden üç denklemin çözümü bulunan tablete aittir.
Sağ taraftaki tablet ise üçüncü derece denklemlerin çözüm yollarını anlatmaktadır.

Resim 23: Tel Harmal'da gün yüzüne çıkarılan ve MÖ 2. binyılın başlarına ait olan
bu tablet, günümüz matematikçilerinin Pisagor üçlü sayılan adını verdikleri sayılan
göstermektedir. Arkeoloji dünyasında Plimpton 322 olarak anılan ünlü tablettir.
Resim 24: Babil'de bulunan, MÖ 17. yüzyıla ait,
bir geometri tableti. Tablet, çember üzerinde çizilen
kirişler ve bunların ayırdığı çember yaylan ile ilgili
çeşitli problemleri ve çözümlerini açıklamaktadır.
U ME R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z

R esim 25: MÖ 19.


yüzyıla ait olan ve
Babil'de bulunan bir
tablet. 21,0x8,2x2,9
sm boyutlarında olan
tablet, yamuklarla ve
üçgenlerle ilgili çeşitli
prob lem leri ve 60
tabanlı Sümer siste­
minde çözüm yollarım
göstermektedir. Ta-
les'ten ve Pisagor'dan
1200 yıl önce Sumer­
lerin geometri prob­
lemlerini nasıl çözdük­
leri bu tabletler üze­
rinde açıkça görül­
mektedir. Tablet üze­
rinde 4 problem, çö­
zümleriyle birlikte yer
almaktadır.
Resim 26: Sumerler, bazı tabletlerini aynı biçimde kilden yapılmış zarfların içine
koyarlardı. Sağ alttaki resimler, Sumerli yazıcıların ne kadar küçük tabletlere yazı
yazabildiklerini göstermektedir.
Pisagor öğrencilerine ders verirken

SAYILAR
VE
PİSAGOR
M atem atik bilinçsizlik
b u z u lu n u p a rç a la y a n çekiçtir.

Dr. F rancis O. Googol8


S AY IL AR VE P İ S A G O R

"Modern M atem atik" denince akla önce Tales (MÖ 627-547) gelir.
T a les, E sk i Y u n a n k ü l tü r ü n ü n 7 b ilg e sin d e n b irin c is i sa y ıla n
dü şü n ü rd ü r. Oysa kendisi Doğu Akdeniz kökenlidir. Önceki bölüm de
söylediğim iz gibi, b a b a s ın ın te k kelim e Y u n a n c a bilm ediği de
bilinm ektedir. F in ik e'd en göç e d e re k gelm işler. Ailesi, F in ik e 'n in
köklü ailelerinden T helidler'dir9.
Tales, antikçağ Y unan felsefesinin bilinen ilk d ü ş ü n ü rü olarak
ta n ıtılm a k ta d ır. S u y u , y a ra d ılışın tem eline yerleştirir. Bir b a ş k a
deyişle, su y u tem el m ad d e sayar. B u d ü ş ü n c e , S u m erlerin evren
düşüncesiyle paralellik gösterir. S u y u n h e r şeyin kaynağı ve m ayası
olduğunu ilk söyleyen S um erlerdir10. Tales'in, S üm er tabletlerinden
ç ık an fikirlerle paralellik g ö steren b a ş k a g örüşleri de vardır.

Resim 27: Yunanlıların Miletli Tales olarak andıkları ve insanlık tarihinin ilk
düşünürü saydıkları Tales aslında Fenikelidir. Sağdaki çizimde ise ünlü Tales
teoremi görülmektedir. Buna göre, çapı gören açı dik açıdır. Yani, ABC üçgeninde,
AB çap ise C açısı dik açıdır.

T ales için felsefenin ilk d ü ş ü n ü r ü derler. B u görüş, in sa n lık


tarih i ile ilgili h e r tü rlü gelişmeyi H elen-H ıristiyan k ü ltü rü d ışında
k a la n hiç kim seyi o rta k e tm e d e n s a h ip le n m e k d ü ş ü n c e s in d e n
b a ş k a b ir şey değildir. B u g ü n biliniyor ki, T ales ne Y unanlıdır ne
de ilk filozoftur. B ü tü n bunlar, in san lık tarih i açısın d an so n derece
önem li b ir d ü ş ü n ü r olduğu gerçeğinin üzerin i örtm em elidir.
Tales, F inike'den gelerek Milet'e yerleşm iş b ir tü ccardı. G üney
Ege kıy ıların d ak i b u k e n t, T a les'd e n b in yıl önce bile önem li b ir
k e n tti. H itit b e lg e le rin d e k e n tin a d ı M Havanda o la ra k g e ç e r11.
R odoslu E udem os, MÖ 4. yüzyılda yazdığı "M atem atik Tarihi" adlı
eserinde, Tales'i, geometriyi M ısır'dan H ellas'a getiren kim se olarak
tanıtıyor.
"İlimleri d o ğ u d a n getirm e" binlerce yıl aralık sız devam etm iş
olan b ir süreçtir. Bu bağlam da, ikinci önem li kişi, T ales'in çağdaşı
Pisagor(MÖ 582-500)'dur. MÖ 582 yılında, M ilet'in b ira z ö tesin d e
yer a la n Sisam a d a sın d a dünyaya gelmiştir. B abası ülk en in zengin-
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

lerinden, m ücevher işiyle u ğ ra şa n bir kim seydi. O ğlunun eğitim ine


ö nem v e rm iş ve ç a ğ ın ın en önem li b ilg elerin i ö ğ retm en o la ra k
tu tm u ş tu . M alum , m ü c e v h e r işi h e m ölçm e biçm e ve hem de
ta s a rım yönüyle m a te m a tik bilm eyi gerektirir.
P isag o r, ço k ç a b u k ö ğ re n iy o rd u , a n la tıla n la r ı ç o k k o lay
k a v rıy o rd u . B u n d a n dolayı, ö ğ re tm e n le rin i k ıs a s ü re d e a ş tı.
M atem atik ve felsefe alan ın d a onlara ü s tü n gelmeye başladı. H enüz
yirm i y a ş ın d a y k e n , b ilgisini ilerletm ek için d ü n y a y ı d o laşm a y a
k a ra r verdi.
Ö nce B abil'e gitti. B abilli b ilg in le rd e n d e rs le r aldı. O ra d a n
İra n 'a , a rd ın d a n d a H in d ista n 'a gitti. D a h a s o n ra M ısır'a d ö n d ü .
M ısır'd a F ira v u n Amasis(MÖ 570-526), o n u M em fis rah ip leriy le
ta n ış tırd ı. A m asis, o s ıra la rd a B abil k ralı N e b u k a d n e z ar a k a rş ı
Y u n anlılarla ittifak y a p m a k istiyordu. B u am a ç la Y unanlıları hoş
tu tm a y a çalışıyordu.
Gittiği h e r yerde m ate m a tik , m etafizik ve felsefe gibi k o n u la r
ü z e rin d e eğ itim g ö re n P isagor, 18 yıl s o n r a ü lk e s in e d ö n d ü .
D öndüğünde, ülkesi Perslerin b ask ısı altındaydı. Pisagor, herhalde
b u n e d e n d e n ö tü rü , İtalya y a rım a d a s ın a göç etti. Ö nce K roton'a
so n ra d a M e tap o n tu m k e n tin e yerleşti.
E trafına, bilim e ve m atem atiğe m eraklı kişileri topladı. O nlara
a h la k , siy a se t ve d in öğretti. Bu b ilim lerin a d ın a "m atem atalar"
a d ın ı verdi. E ski Y u n a n 'd a "in sa n b ilg isin in tü m ü n ü k u ş a ta n "
a n lam ın a gelen b u sözcük, d a h a so n ra m atem atik şekline d ö n ü ştü
ve g ü n ü m ü ze k a d a r d a öyle geldi. (Geometri sözcüğü ise Y unanca'da
"yeryüzünün ölçümü" anlam ına gelir.)
Pisagor, E ski Y u n a n 'd a b ir ilk o lm ak üzere gizli b ir din oku lu
k u r m u ş tu r. T ek T a n rı in a n c ın ı b e n im se d iğ i b ilin e n P isa g o r'u n
öğretisine göre, T a n n "geometrici" idi. Bu dine göre, ru h ölüm süzdür,
b edenden bedene geçer ve so n su za k a d a r yaşar; in sa n r u h u göğün
y ü k se k k a tla rın d a n gelir ve yine oraya döner.
Pisagorcular, dünyanın güneşin çevresinde döndüğünü bilirlerdi.
Her gezegenin, ta n rısa l d ü şü n c e d e n b irin in dile getirilişi olduğunu
d üşünürlerdi. Gezegenleri tanrısal g ü c ü n evrendeki eylemleri olarak
görürlerdi. B unlar, gerçekte S um erli ra h ip le rin fikirleridir.
Pisagor, d o ğ u n u n bilgelik m ira sın ın g ü n ü m ü ze u la ş m a sın d a
çok önemli bir işlevi yerine getirmekle kalm am ış, in san düşüncesinin
g elişm esinde önem li k a tk ıla rd a d a b u lu n m u ş tu r. En b a ş ta gelen
katkısı, k u rd u ğ u gizli "geometri dini" o k u lu n d a pek çok m atem atikçi
S A Y I L A R VE P İ S A G O R

y etiştirm esid ir. G erek Babil'de, gerek H in d ista n 'd a ve g erekse de


M ısır'da g ö rd ü ğ ü k a rd e şlik ve d a y a n ışm a atm osferini A v ru p a'd a
k u rarak , bilimlerin A vrupa'ya aktarılm asında önemli rol oynamıştır.
P isagor'un dini, sayılar m istisizm ine, doğa olaylarını sayılarla
a ç ık la m a y a ç a lış a n b ir a n la y ış a d a y a n ırd ı. B u d in in ilk ilkesi
"sayı"dır. Bu dine göre, "eşya d u y u lu r hâle gelmiş sayılardır"; "doğa,
doğal sayılar ve o n lan n birbirine oranlarıyla ifade edilebilir"; "bilimin
am acı, h e r varlığı k a rşıla y a n sa y ıla n bulm aktır"; “doğadaki b ü tü n
zıtlık lan n kökü, T ile çok a ra s ın d a k i zıtlıktır"; " ' 1', in sa n la T a n n
a ra s ın d a o rta k ilkedir"; “evren '1' ile özd eştir”.
P isag o rcu lar, "1" sa y ısın ı b u d erece y ü c e ltm e lerin e k a rşılık
a ra ş tırm a la rın ın b ir a ş a m a s ın d a söz k o n u s u sayı ile ilgili b ü y ü k
sık ın tıy a d ü şm ü şle rd ir. Problem , birb irin e dik k e n a rla n "1" birim
olan b ir dik üçgenin h ip o te n ü sü n ü n u zu n lu ğ u ile ilgiliydi. Bilindiği
gibi Pisagor teorem ine göre, h ip o te n ü sü n uzu n lu ğ u 2 'nin karekökü
kadardır. Ç ü n k ü iki dik k e n a rın karelerin in toplam ı 2 etm ektedir.

Resim 28: MÖ 17. yüzyıldan kalan bu Sümer tableti kök 2'nin nasıl
hesaplandığını göstermektedir.

P is a g o rc u la r, 2 'n in k a r e k ö k ü n ü b u la m a m ış la r d ır . D a h a
doğrusu, dinsel öğretilerinin m erkezine yerleştirdikleri gibi iki doğal
sayının o ran ı şeklinde b ir so n u c a u laşam am ışlard ır. B ugün, 2'nin
k a re k ö k ü n ü n irrasyonel o ld u ğ u n u , iki ta m sayının oran ı şeklinde
ifade edilemeyeceğini biliyoruz. Efsaneye göre, b u n u isp a tla y a n da
P isag o r'u n “m a te m a tik d in i’n e m e n su p b ir m atem atikçidir.A dam
38 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

b ir tek n e gezintisi s ıra s ın d a 2 'n in k a re k ö k ü n ü n iki doğal say ın ın


o ran ı o lara k ifade edilem eyeceğini isp a tla m ış. O k a d a r kızm ışlar
ki, a rk a d a şla rın ı h e p birlikte k a rg a tu lu m b a denize atm ışlar.
B u hikâye m atem atik tarih i kitaplarındaki en ilginç hikâyelerin
b a ş ın d a g e lm e k te d ir. Ne v a r ki, p ro b le m i ilk o rta y a a ta n l a r
S u m e rle rm iş. R esim 2 8 'de, yine MÖ 17. yüzy ıld an k a la n ve Tel
H arm al'da b u lu n a n b ir tablette M kök 2" problem i görülebilm ektedir.
Sümerler, kök 2'yi dört ayn oranın toplam ı şeklinde hesaplıyorlarm ış.
Geom etrinin ve cebrin kökenleri Sum erlere k a d a r uzanm aktadır.
A rk eo lo jik k a z ıla r d a ele g e ç e n b u l u n tu l a r s a y e s in d e , c e b rin
k u r u c u s u n u n U ru k k e n tin d e y a ş a y a n m a te m a tik ç ile r o ld u ğ u
biliniyor. A yrıca, S ü m e r o k u lla rın d a d e rs o la ra k o k u tu ld u ğ u d a
k e sin b ir bilgidir. Resim 29, böyle b ir o k u ld a öğrencilerin yaptığı
geom etri alıştırm alarım gösterm ektedir. Resim 30 ise, aynı merkezli
iki b e n z e r ü ç g e n in a ra s ın d a k a la n a la n ın h e s a p la n m a s ıy la ilgili
b ir problem dir. O ku y u cu m u z isterse, hiç S um erce bilm ediği halde
tablete b a k a ra k b u problem i yeniden tasarlayabilir. U nutm ayalım
ki m atem atiğin dili evrenseldir. Ne T ürkçe m atem atik ne de Y unanca
m a te m a tik vardır. M atem atik sadece m atem atik tir.

Resim 29: MÖ ikinci binyıl başlarında


Sümer okullarında öğrencilerin yaptığı
geometri ders alıştırmalarını gösteren
tablet
S A Y I L A R VE P İ S A C O R 4 ■J i j f ]

Resim 30: MÖ ikinci bmyıldan kalan ve aynı merkezli iki


benzer üçgenin arasında kalan alanın hesaplanm ası için
kurulm uş bir problem ve çözüm ünü anlatan bir tablet.

W-*

Resim 31: Sümer çağma ait pek çok eser Londra'da, Briüsh Museum'da bu panoda
sergilenmektedir. Eserlerin önemli bir bölümü ise Babil Müzesi'nde sergilenmekteydi.
Ancak, Amerikan saldırısı sırasında müze soyuldu. Binlerce eserden tek bir ipucu
bile bulun(a)madı. ABD, ne nükleer silah, ne kimyasal silah buldu. İnsanlık tarihinin
en eski ve belki de en önemli eserleri ise çalındı.
40

6^
i \

alm a
SUMERLER NEDEN 60 TABAN LI BİR SİSTEM GELİŞTİRDİLER?

S um erler 60 ve 60'ın k atlanyla iş görürlerdi. S üm er m atem atiği,


g ü n ü m ü z d e olduğu gibi, 10 ta b a n lı değil 60 tabanlıydı. B u n a, 10
ta b a m ile 60 ta b a n ın ın birlikte kullanıldığı b ir sistem dersek gerçeği
d a h a doğru ifade etm iş oluruz. B asam aklar, birler, onlar, altm ışlar,
altı yüzler ve otuz altı b in le r o lara k çıkardı.
B u u y g u la m a , g ü n ü m ü z d e , sa d e c e z a m a n ve a çı ölçm ede
s ü rd ü rü lm e k te d ir. Söz k o n u s u u y g u la m a S u m e rle rin ö lü m sü z
y a n la rın d a n biridir. Ç ü n k ü h a le n b ü tü n d ü n y a d a kullanılm aktadır.
N ereden çıkm ış olabilir b u 6 0 ? N eden 40 veya 100 değil de
60?
Şim di de işin b u y ö n ü n e bakalım :
60 say ısın ın 12 ta m böleni vardır. B u n la r şöyle sıralan ab ilir:
1, 2, 3, 4, 5, 6, 10, 12, 15, 20, 30 ve 60
G ö rü ld ü ğ ü gibi ilk altı sa y ın ın h e p s i 6 0 'm ta m bölenleridir.
60 sayısı aynı z a m a n d a , 10 ve 12 'n in e n k ü ç ü k o rta k katıdır.
Söz k o n u s u sayının b ir diğer özelliği de ilk altı sayının hep sin in
bölebildiği en k ü ç ü k sayı olm asıdır.
60 sayısı yerine 100 sayısını kullanm ış olsalardı, ta m bölenlerin
sayısı epey azalacak tı. Ç ü n k ü 100 sa y ısın ın sad ece 8 ta m böleni
vardır. Söz k o n u s u say ılar şu n la rd ır:
1, 2, 4, 5, 10, 20, 25, 50
Ne k a d a r ilg in ç tir ki 6 0 sa y ısı p a rm a k la rım ız ı k u lla n a r a k
saym aya d a elverişlidir. Bir b a ş k a şekilde ifade edecek olursak, 10
parm ağım ız olduğu için 10 tabanlı m atem atiğin k u ru ld u ğ u gerçeğine
karşılık, 60 sa y ısın d a d a b e n z er b ir özellik b u lu n m a k ta d ır.
R esim 3 2 'd e p a rm a k la n m ız ı k u lla n a ra k 6 0 'a k a d a r sa y m a
iş le m in in n a s ıl y a p ıld ığ ı g ö rü lm e k te d ir. Söz k o n u s u re s im d e
görüldüğü gibi, b a ş p a rm a k say m a işlem i için kullanılacaktır. Diğer
d ö rt p arm ağ ım ızın h e r b irin d e 3 b o ğ u m vardır. O h a ld e (3 x 4=
12)'dir. 12’y e k a d a r h e r saydığım ızda ö b ü r elimizde b ir parm ağım ızı
av u ç içine k a p a ta c a ğ ız . Ö nce se rç e p a rm a ğ ım ız ı, s o n ra y ü z ü k
p a rm a ğ ım ız ı, a r d ın d a n iş a r e t p a rm a ğ ım ız ı ve s o n o la ra k d a
b aşparm ağım ızı k a p a ta ra k elimizi y u m ru k gibi yapacağız. Böylece
60 sa y ısın a 12 ’n in k a tla n yardım ıyla u la şm ış oluruz.
Ç ü n k ü (5 p a rm a k x 12 boğum = 60)'dır.
B u yöntem , ağıla giren k o y u n lan say ark en çobanların k u lla n a ­
S ü m e r m a t e m a t i ğ i ve s a y i l a r i n g i z e m i

bileceği güzel b ir y ö n tem d ir. S o n d e re c e de k u lla n ışlıd ır. E ğer


k o y u n la rın sa y ısı 1 0 'd a n az ise o ta k d ir d e gözle bile s a y m a k
m ü m k ü n d ü r. B u n a k a rşılık fazlaysa, b a ş k a tü r lü ç a b u k ç a b u k
n a sıl sayabiliriz? Bir d ü şü n e lim b akalım .

Resim 32: Parmaklarımızı kullanarak 60'a kadar sayma işlemi

İ n s a n p a r m a k la r ın ın b u özelliği 6 0 ta b a n lı m a te m a tiğ in
uygulam a alanı b u lm asını kolaylaştıran b ir b a ş k a etken olsa gerek.
B iraz da, b ir b a ş k a sa y ın ın ü z e rin d e d u ra lım . B u sayı 360
sayısıdır. H epim iz ç e m b e rin 3 6 0 d ere c e k a b u l edildiğini biliriz.
Am a b u n u n b e ş b in yıldan b eri sü reg elen b ir u y g u lam a o ld u ğ u n u
p e k k im se bilm ez. Şim di 60 ve 3 6 0 'ı k u lla n a ra k b iraz geom etri
yapalım . K âğıdın k a le m in olm adığı ç a ğ la ra gidelim ve iki u c u n a
birer çivi bağlanm ış yarım m etre k a d a r u z u n lu k ta b ir ip yardım ıyla
k u m ü zerine çem ber çizelim. Ç ivinin b irin i yere iyice b a tıralım ve
diğer u c u y la ip gergin o lac a k şekilde çem berim izi çizelim . Çizgi
çizm ek ü z e re h a re k e t ettird iğ im iz çivi b a şla d ığ ım ız y ere te k r a r
geldiğinde, b u kez o n u batıralım ve m erkezde k alan çivimizi serb est
bırakalım . Çivilerim izin rolleri değişsin. Şim di, çizm iş olduğum uz
çem beri k esen b ir yay işaretleyelim ve k esişm e n o k ta s ın a çivimizi
b a tıra ra k ö b ü r çivi y ardım ıyla b ir b a ş k a yay çizelim.
İşlem e böyle devam ettiğim iz ta k d ird e h iç b o ş lu k k a lm a d a n
s o n u n d a ilk yola çıktığım ız n o k ta y a geri döneriz. R esim 33, söz
k o n u s u çizim in ta m a m la n m ış h a lin i gösterm ektedir.
E ğer s a y a c a k o lu rs a k , a ltı a d ım d a çem berim izi 6 p a rç a y a
böldüğüm üzü görürüz. Dem ek ki, çemberim izin yançapı u zu n lu ğ u n ­
d a k i k irişle r y a rd ım ıy la b ir ç e m b e r ta m ı ta m ın a 6 e şit p a rç a y a
b ö lü n eb ilirm iş. Ç em berin içine y e rle ştirile n d ü z g ü n altıgen, h e r
b iri k e n a rla n y a rıç a p k a d a r o lan 6 e ş k e n a r ü ç g e n d e n m ey d a n a
gelm ektedir. B u e ş k e n a r Ü çgenlerin (aslında bütün eşkenar üçgenlerin)
SU M ER LE R N EDEN 6U T A B A N I ! BİR SİSTEM G E L İŞ T İR D İL E R ?

birbirine eşit olan iç açıların ın h e r biri 60 derecedir. Sum erler, bir


çem berin çevresini 360 derece k a b u l etm ekle, söz k o n u s u açıların
d a 60 d e re c e o ld u ğ u n u k a b u l e tm iş o ld u la r. 3 6 0 sa y ısı, a y n ı
z a m a n d a , S ü m e r ta k v im in in g ü n sayıdır. A yrıca m a te m a tik s e l
aç ıd a n 60 ve 360, en fazla tam böleni o lan sayılardır.

60°

f/W 60° A
Xn A
Resim 33: Sağda bir çemberin altı
eşit parçaya bölünmesinin aşamaları
görülmektedir. Çember geometrisin­
deki bu incelik, beşbin yıl önceki
çömleklerin üzerinde görülebilmek­
tedir. Ortadaki resim, söz konusu
şeklin bir çömlek parçası üzerindeki
görüntüsüdür.

İşin bir b a ş k a ilginç y ö n ü d a h a vardır. S um erler, söz k o n u s u


60 derecelik açının işaretlediği yay p arçasını kutsam ışlardır. S üm er
m itolojisinde b u yay p a rç a sı "y u k arın ın ta n rısın a ", "Gök" e (AN'a)
atfedilm iştir. A ynca, sö z ü n ü ettiğim iz yay p a rç a s ın ın özel b ir de
a d ı vardır. Söz k o n u s u ad ile 60 sa y ısın ın adı aynıdır. Sum erler,
hem b u yay p arç a sın a , hem de 60 sayısına "ges" adm ı verm işlerdi.
Aynı zam anda “1” sayısının adının da “ges” olduğunu unutm ayalım .
M atem atiğin ya d a sa y ıla rın k u ts a n m a s ı o lg u su y la ilgili b u
gibi örn ek lere d a h a so n ra yine döneceğiz.

Resim 34: Sümer çağından kalan çömlekler üzerinde


yukarıda tanımladığımız biçimde çizimler yapıldığının
örnekleri vardır. Uzmanlar, resimde görülen çömleğin
MÖ 3300'lerde veya en geç MÖ 2800'lerde yapıldığını
düşünmektedir. Bu durumda, yukarıda incelediğimiz
geometri uygulamasının ortalama olarak 5000 yıldan
beri bilindiği anlaşılmaktadır. Resimde görülen çömlek
İndus Vadisi’nde yapılan kazılarda bulunmuştur.

Pot from Kot Diji, Khaipur,


Sina 3300-2800 BCE
S u m e rle r in sa n lık ta rih in d e p ek çok "ilk"e im za a tm ışla rd ır.
H em en h em en b ü tü n ilkler, Ur, U ruk, G irsu gibi k en tlerde yapılan
kazılarda ortaya çıkartılm ıştır. Söz k o n u s u ilklerin birçok örneğini,
özellikle m a te m a tik ve geom etri a la n ın d a şim diye k a d a r verdik.
Söz k o n u s u ilklerden b ir diğeri de m atb a ad ır. S um erler, tab letler
ü z e rin e s ta n d a r t fo rm la r b a s m a k , s o n ra d a b o ş k a la n y e rle ri
dold u rm ak için özel b ask ı kalıpları kullanıyorlardı. B u n la rd a n biri,
ilklerin ilki niteliğinde olanı resim 3 6 'd a görülebilir. R esim 35'de
y e r a la n k a lıp ise b e y a z m e r m e r d e n o y m ad ır. B u t ü r b a s k ı
k alıp ların ın çok olduğu fak a t iş b ittik te n so n ra sa k la n m ad ık la rı,
kırılıp atıldıkları için az b u lu n d u k la rı d ü şü n ü lm e k te d ir.

Resim 35: MÖ 2040’lı yıllara ait olan ve mermerden yapılmış olan kalıbın boyutları
18,5 x 10,0 x 3,5 santimetredir. Nippur kralı AMAR-SİN (MÖ 2047-2038)'in yaptırdığı
bir kalıptır. Kalıbın arkasında, baskı kolaylığı sağlayacak şekilde elin girebileceği
büyüklükte bir sap yer almaktadır.
Resim 36: MÖ 2291-2254 yıllan arasında hüküm süren Kral Naramsin’in kraliyet
mührü ilk matbaa örneklerindendir. Kalıbın boyutları 1 3 x 1 3 x 10 santimetredir.
M ezopotam ya’d a S ü m e r egem enliği ilk kez MÖ 24. y üzyılda
S arg o n ta ra fın d a n so n a erdirildi. S arg o n (MÖ 2334-2279), S ü m e r
k ra lı U r z a b a b a ’n ın m u h a s e b e c is iy d i. K ral b ir s a v a ş ta n y e n ik
dönünce kargaşayı fırsat bilerek sa ra y darbesi yaptı. Böylece yerine
geçerek kendi h an ed an ım k u rd u . Sargon’u n M ezopotam ya’d a Sam i
kökenli ilk k ra l old u ğ u söylenir. Ne v a r ki S argon, b a b a sın ın kim
o ld u ğ u n u b ilm ed iğ in i, a n n e s in in t a p m a k ta ra h ib e o ld u ğ u n u ,
kendisini doğurunca bir sepete koyarak ırm ağa bıraktığım, kendisini
b u la n aile ta ra fın d a n b ü y ü tü ld ü ğ ü n ü söyler. B u iddia, o n u n Sam i
kökenli olduğu id d iasın ı geçerli o lm a k ta n çıkartır. Eğer ik tid arın ı
S ü m er ülkesinde çalışan Sam i kökenli köle ve işçilere dayandırdığı
söylenm iş olsaydı, b u n u n b ir a n la m ı o lu rd u .
Sargon, b u g ü n B ağdat k en tin in b u lu n d u ğ u bölge yak ın ların d a
Dicle ve F ıra t ırm a k la rın ın b irb irin e en fazla y a k la ş tık la rı yerde
Agade k en tin i k u rm u ş tu r. S arg o n ’u n k u rd u ğ u h a n e d a n lık 150 yıl
s ü rm ü ş , Zagros d ağ ların d an gelen G utiler ve onların b ir kolu olan
T u ru k k u la r ta ra fın d a n yıkılm ış ve e sk isin d e n çok d a h a gü çlü ve
u y g a r y e n i b ir S ü m e r çağı b a ş la m ış tır . T a rih ç ile rin “S ü m e r
R ö n e sa n sı” dedikleri b u çağda p ek çok “ilk” sah n ey e çıkm ış ve b u
çağ y a k la şık o lara k 500 yıl s ü rm ü ş tü r.
S um erlerin b u yeni dönem ine MÖ 18. yüzyılın o rta sın d a Sam i
kökenli H a m u ra b i so n verm iştir.

Resim 37: 25 x 24,5 santimetre boyutlarında ve 4,5 santimetre kalınlığında olan


bu tablet, tarihin en eski imlâ kılavuzuna aittir. Dili Sumerce'dir. Ağaçların, tahtadan
mamul eşyanın, bahçıvanların kullandıkları kazma aleti olan bel in çeşitli tiplerinin
tanımlarını vermektedir. MÖ 3100'lere aittir ve Uruk kentinin 3. tabakasında
bulunmuştur.
H a m u ra b i'd e n s o n ra M ezopotam ya'nın h içb ir y a n ın d a S ü m e r
egem enliği b ir d a h a görülm ez. E gem enlik ta m a m e n Sam i kökenli
kav im lerin elinde kalır. Ne v a r ki S arg o n ve a rd ılla rın ın ç a ğ ın d a
da, H a m u ra b i'd e n s o n r a t a h t a ç ık a n la r ın ç a ğ ın d a d a S ü m e r
k ü ltü r ü n ü k o ru m a k , y a ş a tm a k ve geliştirm ek için b ü y ü k ç a b a la r
h a rc a n d ığ ı a n la ş ılm a k ta d ır. B u n u n e n b ü y ü k k a n ıtı çift dilli
sözlüklerdir. Ç eşitli kazılard a, gerek A k atça-S u m erce, g erekse de
B a b ilc e -S u m e rce sö z lü k le r b u lu n m u ş tu r. Ne v a r ki ta r ih in ilk
sö zlü k leri böyle çift dilli sö zlü k ler değildir. T a rih in ilk sözlükleri
g ü n ü m ü z d e im lâ k ıla v u z u dediğim iz, ö ğ re n c ile rin d e rs k ita b ı
niteliğindeki sözlüklerdir. T arih in ilk sözlüğü olan böyle b ir sözlük
U ru k k e n ti 3. ta b a k a s m d a g ü n y ü z ü n e ç ık arılm ıştır. T a m a m e n
S um erce olan b u sözlük, MÖ 3100'lere aittir. Resim 3 7 ’de ve 3 8 ’de
söz k o n u s u sözlükler görülm ektedir.

Resim 38: MÖ 2500'lerde yazılm ış olan bu tablet, 12,6 x 13,4 santim etre
boyutlanndadır ve 2,5 santimetre kalınlığmdadır. 6 sütun halinde, 96 kutu içerisinde
kuşların, hayvanların ve çeşitli maddelerin Sumercelerini vermektedir. Uzmanlar
bu tabletin vergi toplama amacıyla hazırlanmış olduğunu söylemektedir. Bu
tabletten, vergiye konu olan canlıların ve malların adlarının belgelere doğru
yazılmasının önemli bürokratik işlerden olduğu anlaşılmaktadır.
T C

'JLv?. 4*&'(•n-c-rDjSjğ>ıf
t[< n 1ı 1r l ,vl R î î î fâ fc %/J
r i f rs^ ıS V M * - > w : s - W H I i 5;)f> .'# a B

Resim 39: Bu tablet MÖ 1400-1100


dönemine aittir. 24,3 x 16,5 santimetre
boyutlarınd adır. K alınlığı ise 4
santimetredir. Bu tabletler 42 tanedir
ve Sümer dili ve Babil dili hakkında
gramer bilgilerini taşımaktadır. Sümer
çağı sona erdikten sonra bölgeye
egemen olan Sami kavimleri, Sümer
bilimini ve dinini bütünüyle (in toto
olarak) benimsediğinden, Sümer dilini
korumuşlar, okullarda öğrenilmesini
sağlamışlardır. Bu sayede Sumerler
tarafından oluşturulan kütüphane ve
arşivlerdeki bilgilerden yararlanma
imkânını sürdürmüşlerdir.

Resim 40: MÖ 2000 civarında hazırlanmış olan bu tablet Sumerce'dir. Eğitim


amacıyla kullanılan ve balık türlerini tanıtan bir kılavuz niteliğindedir. Boyutları
9 , 4 x 9 , 3 x 2 , 3 santimetredir.
SÜMER KRA LİÇESİ

Kraliçe Puabi’nin tacı

Kraliçe Puabi’nin
kozmetik kutusu

Kraliçe Puabi’nin kolyesi

Resim 41: Sol üstteki büyük resim , MÖ 2600’lü yıllarda yaşam ış Süm er
kraliçesi PU.ABİ’n in m ezarın ın açılm asıyla o rtay a çık an m anzarayı
gösterm ektedir. PU.ABİ, birinci h an ed an dönem ine ait ü n lü kraliçedir.
T aştan yapılm ış olan mezar, Ur kentinde b u lu n an 16 kraliyet m ezarının
en m u h teşem olanıdır. Ceset, lacivert lazuli taşlı, altın ve kırmızı akik
boncuklarla sü slü bir pelerine sarıldıktan sonra taş m ezann içine konan
ta h ta ta b u ta yerleştirilm iştir. Mezara kraliçenin hayattayken kullandığı
eşyaları da konmuştur. Bu bakım dan mezar, Sümer kültürünün derinliğinin
anlaşılabilm esi bakım ından son derece önemlidir. M ezardan çıkan diğer
b u lu n tu ların an a h a tla n şöyle özetlenebilir:
1- Kraliçenin kıyafet sandığı
2- Kırmızı, beyaz ve mavi mozaiklerle bezeli ve bir çift öküzün
çektiği savaş arabası
3- Oyun tah tası (bakınız: sayfa 59, resim 50)
4- İki adet sü slü lir (bakınız: sayfa 106, resim 88)
5- Kraliçeye öteki d ü nyada hizm et edecek 13 kadın hizmetçi
6- Bellerinde bakır hançerlerle 5 erkek nöbetçi
7- Dört seyis
M ilattan önceki 4. binyılın so n la rın d a (belki de başlarında bile),
S u m e rle rd e ra h ip le r, gözlem k u le le rin e tır m a n a r a k y ıld ızla rın
h a re k e tle rin i gözlerdi. S u m erlerin ü n lü Z ig g u ra tla n h e m ta p ın a k
hem de gözlem kuleleriydi (Ziggurat Sum erce’de ‘en yüksek’, ‘en ü s tü n ’
anlamına gelir). Gözlem kulesi şeklinde yapılan söz k o n u su tapm aklar,
re sim 4 2 ’de görülebilir. İn sa n lık ta rih in in ilk gökbilim cilerinin
S ü m e r coğrafyasında görülm elerine de hiç şaşm am alı. Ç ü n k ü b u
bö lgede, y ılın h e m e n h e m e n ta m a m ın a y a k ın b ir b ö lü m ü n d e
g ö k y ü zü b e rra k tır. Y ıllarca çalıştığ ım ız b u c o ğ ra fy a d a geceleri
gö k y ü zü n ü n parlaklığım h e r za m a n gözlemledik. B u ra d a gökyüzü
n a d ire n b u lu tlu olur. ,

Resim 42: Sümer tapınakları olan ziggu-


ratlar gökyüzü gözlemlerine uygun olarak
yapılmışlardır. Yapıların en ü st katı
gözlemeyidir. Yedi katlı olan zigguratlann
orta katlan okul ve tapınak, alt katlan
ise erzak deposu olarak kullanılıyordu.
l 't Yukandaki resim eldeki bilgilere uygun
/ r olarak Ur kenti zigguratmm önünde
' 1 I in sa n la r ın gü n d elik fa a liy e tle rin i
canlandırmaktadır.

S um erler, b u gözlem lere d a y a n a ra k gök h a rita la rı yap arlard ı.


B u gibi h a rita la r, şim di a stro lo g la rın se rm a y esi. Yine S um erler,
yap tık ları gözlem lere a it za m a n çizelgeleri hazırlarlar, gözlem lerini
tab letlere y a z arla r ve arşivlerinde sak larlard ı.
T arihin ilk arşivcileri ve k ü tü phanecileri de Sum erlerdir. Resim
43'de, a stro n o m ik gözlem so n u ç la rın ın yazıldığı b ir tablet, Resim
4 4 ’de ise b u gibi tab le tle rin saklandığı b ir arşiv görülm ektedir.

Resim 43: Sumerli rahiplerin gözlemlerini yazdıkları tabletlerin biri. Bu tablet, 97.
yılın, 9. ayının 13. gecesi "parlak yıldız'ın gözlem sonuçlarını bildirmektedir.

Resim 44: Sumerli gökbilimcilerin tabletieri sakladıklan arşivlerden birinin günümüze


kadar çıkmış hali. Sağdaki resimde ise tablet evinde çalışan bir yazıcı ile ilgili bir
canlandırma görülmektedir.

S um erlerin, ra s a tla rın d a gnomon, polos ve su saati k u llan d ık ları


biliniyor. B u bilgi, H erodot'un y azd ık ların d an ortay a çıkan bilgidir.
MÖ 4. bin so n la rın d a n itib aren H erodot'un çağm a gelinceye kadar,
G üney M ezopotam ya'da aralık sız sü re g e lm iş b ir gözlem geleneği
olduğu arkeolojinin o rta y a çıkardığı bilim sel s o n u ç la rd a n biridir.
Resim 45, söz k o n u su gnomon aletinin çalışm a prensibini ve zam anla
aldığı biçim leri gösterm ektedir.
Resim 45: Gölgeyi izleme esasına göre çalışan Gnomon adlı aletin çalışma prensibi
ve çağımıza doğru aldığı biçimler
S u m erli gözlem cilerin gözlem lerindeki h a s s a s iy e t g ü n ü m ü z
araştırm acılarım şaşırtm aktadır, Sum erler, yılın sü resin i yüz binde
b ir h atay la hesaplayabiliyorlardı. G üneş ve Ay ile ilgili gözlem lerinin
h a ta payı, 19. y ü z y ıld a y a p ıla n gözlem lerin h a ta p a y ın a y a k ın
s a y ılm a k ta d ır. Söz k o n u s u titiz gözlem ler, gerçeğe ço k y a k ın
ta h m in le r y a p m a la r ın a im k â n sa ğ lıy o rd u . G ü n ü m ü z ü n b ilim
tarihçileri, Sum erli gözlemcileri, gerçek bilim adam ları ve yaptıkları
gözlem leri de gerçek b ire r bilim sel etkinlik saym aktadır.
S u m erlerin , tıpkı b u g ü n olduğu gibi, k u ra m la rı d a vardı. B u
ku ram lar "mitolojik"ti belki a m a "kendi içinde tutarsız" sayılamazlar.
Sum erlerin, sayılara bir takım k u tsa l değerler yakıştırm alarının
ö nde gelen n e d e n le rin d e n b iri de a stro n o m i ile ilgili so n derece
ilginç bir dizi gerçektir.
O ç ağ d a b ilin en gezegen sayısı 5 idi. B u n la r M erkür, V enüs,
M ars, J ü p ite r ve S a tü rn 'd ü r. S um erler b u n la ra aynı sırayla, N abu,
İştar, Nergal, M arduk ve N inuntu derlerdi. B unların tü m ü n ü birden
"serseri yıldızlar" olarak anarlard ı. B unlar, d ü n y a d a n bakıldığında
y erlerinde d u rm a y a n , b a z en ileri b a z en de geri h a re k e tle r yaptığı
görülen yıldızlardı. O ysa diğer yıldızlar, gece boy u n ca k u tu p yıldızı
e tra fın d a ç e m b e r biçim li b ir y ö rü n g e ü z e rin d e d ö nm ekteydiler.
T arih in ilk gözlem cileri e n çok se rse ri yıldızlarla ilgilenirlerdi.
O nlara göre, sağa sola giden b u ışık toplan hem geleceği gösteriyorlar,
hem de Gök T a n n ’n m d ü şü n c e le rin i in sa n la ra a k ta n y o rla rd ı. Bu
yüzden sıkı sıkı gözlem yapılm ası gerekiyordu. G ünüm üzde gezegen
o lara k andığım ız b u gök cisim lerini S u m e rle r "tercüm an" o lara k
a d lan d ırm ışlard ı. B u n la n n h e rh a n g i b ir a n d a gökte b u lu n d u k la rı
y er k a d a r, b irb irle rin e o lan y a k ın lık ları y a d a u z a k lık la n , p a rla k
y a da so lu k o lm alan da önem li g ö rü lü rd ü . H er gezegenin genel bir
anlam ı yanında, h e r h arek etin in de in sa n la n y ak ın d an ilgilendiren
özel b ir anlam ı o ld u ğ u n a in anırlardı. G ü n ü m ü zd e astrologlar, işte
b u , a s tr o n o m i b ilg im iz i ile rle te b ilm e m iz i s a ğ la y a n S u m e rli
gözlem cilerin in a n ış la rın ı, d a h a d o ğ ru su k u ra m la rın ı s ü r d ü r e n
insanlardır. Sum erli gözlemci rahip ile g ü n ü m ü z astrologu a ra sın d a
yine de esaslı b ir fark vardır. Süm erler, edindikleri b ü tü n bilgilerin
ışığında h ü k ü m verirlerdi. O ysa g ü n ü m ü z astrologları, ezberlerini
b o z m a m a k iç in b ilim in o rta y a ç ık a rd ığ ı s a y ısız y e n i g erçeği
görm ezden geliyor.
S u m e rle rin e n fazla ö n em v erd ik leri gök c isim le rin d e n biri
Jü p ite r'd i. O na "EN.ME.KAR" diyorlardı. D a h a so n rak i yüzyıllarda
"Marduk" dendiğini görüyoruz. Jü p ite r'in tanrısı, Hava ya d a Rüzgar
T a n r ıs ı E n lil'd i. "EN.M E.DUR.ANKİ", "g ö k -y er b a ğ ın ın ila h i
ta b le tle rin in u s ta s ı" a n la m ın a geliyor. EN, S ü m e r teo lo jisin d e,
T a n n tarafından seçilmiş, in san lara hizm et edecek kim selere verilen
a d d ır. B u k işi, T u fa n ö n c e sin d e göğe ç ık a rıla n ik in ci in s a n d ır
(birincisi ADAMU dur). T ab letlerd e y a z ılan la ra bak ılırsa, b u kim se,
d ü n y a y a İlâhi ta b le tle rle d ö n m ü ş ve S ü m e r'in N ip p u r k e n tin d e
diğer rah ip lere gizli s ırla n öğretm eye b aşlam ıştır.
S üm erler, gökteki en p a rla k yıldız olan Jü p ite r'i, "beyaz yıldız"
olarak adlandırm ışlardı. İşin en ilginç y a n la rın d a n biri, b u gezegen,
g ü n eş etrafındaki tu ru n u neredeyse tam ı tam ın a 12 d ü n y a yılında
ta m a m la m a k ta d ır. S u m e rli gözlem ciler, b ir ta k ım n e d e n le rd e n
ö tü rü 12'yi yere göğe koyam azdı. B u n la n ileriki sa y fa lard a te k e r
tek e r inceleyeceğiz.
J ü p ite r, k e n tin k ralı için u ğ u rlu sayılırdı. K om şu k ra lla r için
ise b a ş k a b ir gezegeni u ğ u r lu s a y a rla rd ı. B u gezegen M a rs'tı.
M erkür, v e lia h tla rın geleceğini g ö ste riy o rd u . S a tü r n a d a le t ve
d ü z e n in te m silc isiy d i. Ay d a çok ö n em liydi. K orku ve d e h ş e t
v eriy o rd u . V enüs sevgi, b a rış ve s a v a ş ı sim g e liy o rd u 14. S a b a h ,
g ü n e şte n az önce d o ğ u n ca savaşı, g ü n e ş b a ttık ta n so n ra doğunca
ise sevgiyi h a tırla tıy o rd u .
Kolayca anlaşılacağı gibi, tapm aklardaki görevlilere ken t krallan
en iyi şek ild e b a k m a k z o ru n d a y d ıla r. Ç ü n k ü eğer o n la rı ih m a l
ed e ce k o lu rla rs a y a d a k ız d ıra c a k b ir şe y le r y a p a rla r s a k e n d i
g e le c e k le rin d e n h a b e r d a r o la m a y a c a k la rd ı. B u d u ru m , k e n tin
gerçek kralın ın kim olduğu s o ru s u n u aklım ıza getirm ektedir. Kral
m ı k ral yoksa gözlemci ra h ip le r m i?
Şu, 12 k o n u s u ü zerin d e biraz d a h a duralım .
B u k a d a r k e sk in gözlem ler y a p a b ilen S um erli gözlem cilerin,
A y'ın d ü n y a e tra fın d a yılda 12 kez d ö n d ü ğ ü n ü b u lm a k ta fazla
z o rla n m a d ık la rın ı d ü ş ü n m e k y erin d e olur. B u n u n y a n ın d a , Ay,
d ü n y a e tra fın d a b ir tu r u n u 30 g ü n d e tam a m la r. Yani, 30 g ü n d e
3 6 0 derece döner. B u d e m e k tir ki g ü n d e 12 derecelik b ir açısal
m esafeyi tarar.
A yrıca, 12 sa y ısı, g ö k y ü z ü n d e ç e şitli ö lç ü m le r y a p m a y a
k a lk ıştığ ım ız d a b a ş k a y e rle rd e de k a rş ım ız a çıkar. S u m e rle rin
g ö k y ü z ü n d e 12 ile ilgili o lan h e r şeyi b ild iğ in i ve ö lç tü ğ ü n ü
d ü şü n m em izi g erek tiren birçok n e d e n vardır.
G ü n ü m ü zd e, falcıların, astro lo g ların dillerinden d ü şü rm e d iğ i
b u r ç la r , S u m e rle r ta r a f ı n d a n a d la n d ır ılm ış tır . Söz k o n u s u
a d la n d ırm a g ü n ü m ü zd e de geçerlidir15:
h u n .lu (koç) g u .tab .g ir (akrep)
m ul (boğa) pa (yay)
m aş. m aş (ikizler) m aş (oğlak)
a (aslan) gu (kova)
a b s in .a b s in (başak) zip (balık)
rin (terazi) ku şu (yengeç)

Resim 46: Sumerlerin burçlar için uygun gördüğü adların çeşitli belgeler
üzerinde bulunan çizimleri
B u rç la r K uşağı d e n ile n k u ş a k , gökte, e k v a to r d ü z le m in in
güneyle 12 ve kuzeyle 12 derecelik açı yaptığı 24 derecelik bir b a n t
iç in d e y e r a la n y ıld ız la rd a n o lu ş m a k ta d ır. J ü p it e r 'i n g ü n e ş
e tra fın d a k i d ö n ü ş ü n ü n 12 d ü n y a yılı s ü rd ü ğ ü n ü bildiklerini de
hatırlayacak olursak, astronom ide 12 sayısı 4 kez karşım ıza çıkm ış
oluyor. B ü tü n b u n lar, S u m erler çağ ın d an beri bilinen değerlerdir.
Sum erler, b ir yılın 365 g ü n olm asına b ir an lam verem iyorlardı.
Ay yılı 3 5 4 g ü n , g ü n e ş yılı 365 g ü n d ü . Beş altı g ü n fazla y a
d a eksik olm asının bir anlam ı olmalıydı. Ç ü n k ü yılın gerçekte 360
g ü n olm ası gerekiyordu. Ç ü n k ü "k u tsal m atem atik" b u n u n böyle
olm ası gerektiğini ö n g ö rüyordu. Bu, 6 sa y ısın d a b ir iş olm alıydı.
Ç em ber çiziyoruz, 6 b ü tü n gizem y ü k ü y le k a rşım ız a çıkıyor, Ay
tak v im in d e g ü n leri say ıy o ru z 6 g ü n ek sik , g ü n e ş tak v im in d ek i
gün leri sayıyoruz 6 g ü n fazla çıkıyor.
Nedir b u 6?
6, 12'nin y a n sıd ır. Bizim yıllarım ızın d ü z e n in i bozuyor a m a
kendisi çok ilginç. l+2+3=6'dır. Yani ilk ü ç sayının toplam ı 6 eder.
B u n u n y a n ın d a , ilk ü ç sayı 6 nın tam bölenleridir. İşin b ir b a ş k a
ilginç yanı, aynı zam a n d a Ix2x3=6'dır. B u gibi sayılara günüm üzde
m a te m a tik ç ile r "m ükem m el sayı" diyor. S u m e rle rin , b u k o n u d a
ta m o lara k ne d ü ş ü n d ü ğ ü n ü çözem edik a m a P isag o rcu lar b u işe
kafayı fena tak m ışlar. Bu gibi k o n u la rd a o k a d a r y oğun edebiyat
y a p m ış la r ki yüzy ıllar s o n ra H ra b a n u s Maurus(780-856) adlı b ir
A lm an d ü ş ü n ü r şöyle yazmış: "Altı, T anrı dünyayı 6 günde yarattığı
için m ükem m el değildir; sayı m ükem m el olduğu için T anrı dünyayı
6 g ü n d e m ü k em m elleştirm iştir."1*3
Sum erler, söz k o n u su eksik ve fazla günleri bir k e n a ra koyarak,
3 0 'a r g ü n lü k 12 aylı b ir takvim kullanırlardı. Böyle bir tablet U r'da
b u l u n m u ş tu r (Resim 47) .Ü ç ü n c ü b in y ıl s o n la rın d a Ü ç ü n c ü U r
S ü la le si (2294-2187) dö n em in d e, h e r sek iz y ıld a bir, yıla a rtık ay
e k le rle rd i. Böylece 7 y ıld a n s o n ra g elen 8. yıl 13 ay ç e k erd i.
T abletlerden böyle y ap tık ları an laşılm ak tad ır.
T a rih te g ü n k a v ra m ın a y e r v e re n e n e sk i y azılı belge de
S u m e r le r e a ittir . S ü m e r ’de y e n i g ü n g ü n e ş in b a tm a s ıy la
b a şla m ak ta y d ı. G ü n ü 12 k ısm a bölm üşlerdi. G ü n ü n 12'de birine
"danna", d a n n a 'n ın 30 d a b irin e de "giş" adı verilm ekteydi. B u n a
göre, 1 danna bizim 2 saatim ize, 1 giş ise bizim 4 dakikam ıza karşılık
gelm ektedir. D em ek ki b ir g ü n 360 giş k a b u l edilir.
B u ra d a b ir k o n u n u n a ltın ı çiz m ek te fa y d a v a rd ır. D ik k a t
e d ilirse , S u m e rle rin g ü n lü k z a m a n ta k s im a tı ile yıllık z a m a n
ta k s im a tı aynı s a y ıla ra dayanır. Yıl 12 ay, g ü n 12 d a n n a ; ay 30
gün, d a n n a 30 giş. K onunun uzm anı olan bazı tarihçiler, Sum erlerin,
z a m a n ta k s im a tın ı y a p a r k e n g ö k te k i b ö lü m le n d irm e y i ta k lit
ettiklerini söylem ektedir. İlerideki bölüm lerde, gökyüzü gözlemleri
s ıra s ın d a k a rş ıla rın a ç ık a n sa y ıla n , dinî b ir an lay ış çerçevesinde
yeryüzünde de kullandıklarının b a ş k a örneklerine de yer vereceğiz.
__ H 5"^!25V
____ »K^g
- c^- n^rt r­
S S^ ^
*9# SV» Resim 47: Bu tablet, bir yılın 12
ay ve 360 günden oluştuğunu
sfl ifade etmektedir. Ayrıca, içinde
» ’ . _J-
bulundukları günün yılın hangi
_________ *" günü olduğunu hesaplamaları
için rahiplere gözlem değerleri
sunmaktadır.

S u m erler, z a m a n ın b ö lü m lerin i çok k ü ç ü k değerlere k a d a r


ad landırm ışlardır. "60" tab an lı sayı sistem ine dayandırdıkları, "60
giş" şek lin d e b ir z a m a n b irim i d a h a v a rd ır ki, b u değer bizim 4
sa atim ize k a rşılık gelm ektedir. D iğer u ç ta , 1 g iş’in 60 d a b irin e
"ninda" denm ekteydi. B u n a göre, 1 ninda bizim 4 saniyem ize karşılık
gelm ektedir1'. İşin ilginç yanı, S um erce’de, 1 n in d a'm n 60'da birine
e ş it o la n ve bizim 4 s a lis e m iz e k a rş ılık g e le n b irim le rin de
bulunm asıdır. Ne var ki, b u gibi zam an ölçü birimi adlandırm alarını,
s o m u t o la ra k ölçülebildikleri için yapılm ış a d la n d ırm a la r o lara k
d ü şü n ü lm em ek yerinde olur. Bunlar, Sum erlerin, eldeki im kânlarla
yaptıkları astronom ik gözlemlerin sonuçlanyla ilgili olarak giriştikleri
h e sap la m a lard a k a rşıla rın a çıkan sayısal değerleri ifade edebilm ek
için yapılm ış ad lan d ırm alard ır. Yani, b u n la r h e sa p la m a s ıra sın d a
ortaya çıkan değerlerdir, doğru d an gözlem lenebilen değerler değil.
Ş u n u d a b elirtm eliyiz ki, S u m e rle r gayet h a s s a s gözlem ler
y a p a b iliy o rla rd ı. A yrıca, m erc ek y a p m a s ın ı d a biliyorlardı. Söz
k o n u s u m erceklerin k u m a ş tü c c a rla rı ve k u y u m c u la r ta ra fın d a n
k u llan ıld ığ ı k e s in b ir bilgi o lm a k la b e ra b e r, gökbilim cilerin
kullan d ığ ın a d air bir işa re t m evcut değildir. A m a böyle b ir olasılık
yok değildir. S um erli bilim a d a m la rın ın k ü ç ü ğ ü görm ek için çare
b u ld u k la r ın a göre, u z a k ta k i k ü ç ü ğ ü y a k ın la ş tır a r a k d a h a iyi
görm ek için de çareler aradıklarım d ü şü n m e k yersiz sayılmamalıdır.
Diğer y a n d an , o çağlarda m ercek k u lla n m a k sadece Sum erlere
özgü b ir b a ş a rı değildi. Söz k o n u s u m e rc e k le rd e n T ru v a 'd a d a
b u lu n m u ş tu r. R esim 48, söz k o n u s u b u lg u la rı g ö ste rm e k ted ir.

Resim 48: Resimde görülen büyüteçler en az üç dört bin yıllıktır. Benzer merceklerle,
Truva kazılarında da karşılaşılmıştır. Truva kazılarında, MÖ 25. yüzyıla ait olduğu
anlaşılan tabakada, 2 büyük, 42 küçük, kuvarstan yapılmış mercek bulunmuştur18.
Optik konusunun beş bin yıl öncesine kadar uzanan bir kökeni bulunduğunu ve
en azından kuyumcuların ve dokumacıların bu aleti kullandığının bilindiğini
düşünerek, söz konusu merceklerin gökyüzüne de doğrultulmuş olabileceği, en
azından ihtimal dahilindedir. Ne var ki, Sumerlerin miyop ve hipermetrobu gidermek
için gözlük kullanm adıklarının bilinm esine karşılık, merceklerden teleskop
yaptıklarına dair açık bir bulgu yoktur. Üzerinde o kadar küçük yazılar olan tabletler
bulunm uştur ki. büyüteç yapamamış olsalardı, bu yazılar ne okunabilir ne de
yazılabilirdi19.

R esim 49: B a b ild e b u lu n a n ,


yıldızların konumlarını gösteren bir
gök haritası
Resim 50: İngiliz arkeolog Leonard Woolley, Ur kentinde 1927 yılında yaptığı kazılar
sırasında, MÖ 2500’lere ait bir kraliyet mezarında, resimde görülen oyun tahtalarından
dört tane buldu. Aynı yerde zarlar ve taşlar da bulunduğundan oyunun mahiyetini
anlamak mümkün oldu. Söz konusu oyun, iki kişi arasında geçer ve tek zarla
oynanan bir oyundur. Önce birer zar atılır ve büyük atan başlar. A oyuncusu
A l’den, B oyuncusu ise B l’den başlar. Zar atıldığında l ’den 5’e kadar olan sayılardan
biri gelirse o kadar adım ilerlenir. Eğer 6 gelirse, bu bir anlamda cezadır ve oyuncu
beklemek zorundadır (6 sayısına yüklenen ilginç bir özellik daha). Oyunun amacı,
rakibinin olabildiğince taşım hapsetmek ve kendi taşlarını krokide görülen boğazdan
geçirebilmektir. Rakibinin bütün taşlarını ele geçiren taraf oyunu kazanır.

A O yuncusu
(M »3 B2 Di B* 05
4 B aşla

4 JJL » . V ı ';

*4 B aşla
0 : -
A4 A3 A2 Al I \6 A5
B O yuncusu

Tarihin en eski zarları beş bin yıllıktır.

6210 • «UT»MU» « l/î


Tarihin en eski oyun taşlan beş bin yıllıktır.
SERSERİ
YILDIZLAR DA
NE OLUYOR?
19 SAYISININ GİZEMİ
Beyin tek el ile tutulabilecek ağırlıkta
b ir k ü tle d ir ve yüz m ily ar ışık yılı
büyüklüğünde bir evreni algılayabilir.

Sayıların B üyüsü adlı eserden


V e n ü s gezegeni, S u m e rle rin ü z e rin d e çok titiz g ö zlem ler
y ap tık ları b ir gezegendir. A m m isad u k a (MÖ 1646 - 1626) adlı Babil
h ü k ü m d a r ı z a m a n ın d a n y a z ılm ış b ir ta b le tte V e n ü s'le ilgili
r a s a tla r d a n söz edilir. T a b le tte n a n la şıld ığ ın a göre, gözlem ciler,
V en ü s’ü n gökte ilk g ö rü n ü ş ü n ü ve k a y b o lu ş u n u , y an i a k ş a m ve
sabahyıldızı o lara k görülm esi olaylarım kaydetm işlerdir.

mm m ***w

kwm;

./«>M -v‘iW
y«M SfitÖSlH ?-^ V^-îi»(<>»'
........ .
.^.?v ,.rr,-‘c' Sı Mffrfil r
Hf w#ıwf* ‘5

I id.SL'tSü ^™'fil ’Ttî
ıj . -- ' i ı ' ; [ttŞM t~ t T.«.T*fcl=.rft Ö
t
. «»gMtKv.aıft »t'pate___ >*■*^
H 3* 'nw,
m «s*•«îm’
| .«i- f-srms-rnksm«»•»**
*\f*<« **«»
v>m «*m&*t*>a^
+nraim

h>,,tHıaityg____ n ■_-.
<r«rWTı»^v~» t •if*»! >A
ı:<y .fsftepv■>=?'1®
J■
<fcM
<?•i-frigW«T

>Iı fİp H lifîP iifT ^fT f S



>,.r*ıı-#tf- MT$- >--S*I- H»?.r
r< m S*S î ^ ■-: î»!*--:
f\ *
, &vs >fli 4'-
HtKöımı^*- »V«1*553 I#*,
v^ * w m s

Resim 51: Venüs gözlemlerini içeren Sümer tabletlerinden biri ve yanında kopyası

A ydan s o n ra d ü n y a y a en y a k ın gök cism i olan V enüs gökteki


en p a rla k cisim dir. G ü n e ş te n aldığı ışığı m ü k em m e l b ir şekilde
yansıtır. Ne v a r ki, h e r z a m a n görülm ez. G ü n b a tım m d a n so n ra ve
g ü n d o ğ u m u n d a n önce 6 s a a t k a d a r görülebildiği z a m a n la r o lu r
(hayret, yine 6?). B u dönem de gökteki en p a rla k yıldızdır. En parlak
o ld u ğ u z a m a n , g ü n e ş ışığı a la n y ü z ü n ü n yü zd e o tu z u n u n bize
d ö n ü k o lduğu zam an d ır. E n p a rla k olduğu z a m a n la rd a göz alıcı
b ir g ö rü n tü s ü vardır.
D iğer y a n d a n , V e n ü s ’ü n d ü n y a d a n g ö r ü n ü ş ü itib a riy le
b ü y ü k lü ğ ü değişir. Bize en u zak olduğu zam an dölündür. En yakın
olduğu z a m a n ise hilâl a ş a m a s ın d a olduğu zam andır.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M

Resim 52: Venüs 6. büyük gezegendir. Aydan sonra dünyaya en yakın gök cismidir.
V en ü s’ün b ü y ü k lü ğ ü ile d ü n yan ın b ü y ü k lü ğ ü a şa ğ ı yu k arı aynıdır.
Dünyanın çapı 12.753 kilometre iken Venüs’ün çapı 12.104 kilometredir.

V e n ü s ’ü n h a re k e tle rin d e , s o n d e re c e ilginç m a te m a tik s e l


b u lg u larla karşılaşılm aktadır. Bilindiği gibi, 1 D ünya yılı 365,2422
D ü n y a g ü n ü d ü r. V e n ü s’ü n G ü n e ş e tra fın d a b ir ta m t u r a tm a s ı
için 2 2 4 ,7 D ü n y a g ü n ü geçer. E ğer 3 6 5 ,2 4 2 2 D ü n y a g ü n ü n ü
2 2 4 ,7 ’ye bölecek o lu rsa k 1,625 değerim elde ederiz. B u değer, altın
o ran değeri olan 1,618 değerine çok yakındır. Bu k o n u y u Matematik
ve İlahiyat ad ın ı verdiğim iz k itabım ızda en in e b o y u n a incelem iştik.
Eğer, s a p m a m ik ta rın ı b u lm a k için 1,625 d eğ erin i 1 ,618'e
bölecek o lu rs a k 1,0043 değeri k a rşım ız a çıkar. G ö rü ld ü ğ ü gibi,
söz k o n u s u ölçülen değerin a ltın o ra n d a n s a p m a sı sad ece bin d e
4 ,3 ’dür.
V en ü s gö zlem lerin in en ilginç y a n la r ın d a n biri, V e n ü s’ü n ,
D ü n y a n ın ve G ü n e şin , h e r 8 y ıld a bir, B u rç la r K u şağ ı’n ın aynı
bölgesinde bir hizaya gelmeleridir. Yani, söz k o n u s u k a v u şu m olayı
365 x 8 = 2 9 2 0 g ü n lü k d ö n g ü ler h a lin d e g erçekleşm ektedir. B u
dönem zarfında (aynı burcun önünde olmadan) 5 kez d a h a b ir hizaya
gelirler. Yani, G üneş, D ünya ve V enüs aynı doğru üzerinde olurlar.
B u n d a n dolayı hem 8 hem de 5, ad eta k u tsa n m ış sayılardır. B uraya
k a d a r hiç söz etm ediğim iz M ay alard a bile 8 sa y ısın a, 5 sa y ısın a
ve b u n la rın toplam ı olan 13 sa y ısın a d a y a n a n b ir takvim vardır.
D em ek ki, V e n ü s gözlem leri s a d e c e S u m e rle re h a s b ir b a ş a r ı
değilmiş. Ya da M aya uygarlığı ile S ü m e r uygarlığı a ra s ın d a b ir ilgi
I Y l L O l Z L A R OA P

vard ır. A zteklerde ve İn k a la rd a , 8 yıllık d ö n g ü n ü n s o n u sa v a ş


z a m a n ın a iş a r e t ederdi. İn sa n la r, V e n ü s’ü n “k ö tü ” ış ık la rın d a n
ko ru n m ak için evlerine kapanırlardı; ç ü n k ü V enüs’ü n ışığı doğrudan
d o ğ ru y a g ö zlerin e g e lirse V e n ü s ’ü n lâ n e tin e u ğ r a y a c a k la r ın a
inanırlardı. T ap m ak ların d a, V enüs’ü n doğuş ve b a tış h areketlerini
izlem ek ü zere özel p e n cereler vardı.
Diğer y andan, g ü n ü g ü n ü n e yapılan V enüs gözlemlerinin grafiği
çizilecek o lu rs a so n d erece ilginç g ö rü n tü le r o rta y a çıkar. E ğer
V e n ü s’ü n y ere göre h a re k e tle rin in m a te m a tik d en k le m in i b ira z
idealleştirecek o lu rsa k (ki astrologlar böyle yapıyor), k arşım ıza resim
5 3 ’de g örülen “s a n a t e seri” çıkar.

Resim 53: Venüs’ün dünyadan gözlenen hareketleri

V enüs’ü n , 2920 g ü n lü k yolculuğunda D ünya ile 5 kez k avuşum


y ap m ası (yani Venüs'ün, Dünyanın ve Güneşin bir hizaya gelmeleri) h e r
584 g ü n d e b ir te k ra rla n a n b ir olaydır (çünkü 2920 / 5 = 584’dür).
Söz k o n u su 584 g ü n ü n 2 6 0 ’ın d a V enüs a k şam yıldızı olarak doğar.
S o n ra b irk a ç g ü n gö rü n m ez. D a h a s o n ra 2 6 0 g ü n sa b ah y ıld ız ı
o lara k doğar. B u n ları izleyen 60 g ü n yine görünm ez. D a h a so n ra
a k ş a m yıldızı o la ra k y e n id e n görülm eye b a ş la r. İşte size b ir 60
d a h a . V enüs’ü n , id ealleştirerek çizilen resim 53’deki h areketi, MÖ
9 0 0 ’lerden kaldığı söylenen b ir d u v ar sü slem esinde b u lu n a n T anrı
M a rd u k 'u n ü zerin d e yer alm ak tad ır. (Resim 54)
Sum erler, V enüs’ü n görünm ez olduğu evreyi T anrıça İn an n a ’m n
y e ra ltın a in işi o la ra k y o ru m la m ıştır. D iğer y a n d a n , S u m e rle rin
V enüs’le 8 sayısı a ra s ın d a b ir ilişki k u rd u k la rı d a anlaşılm aktadır.
Ele geçen sayısız S ü m e r silin d irik m ü h rü n d e , 8 köşeli yıldız yer
Resim 54: Venüs’ün beş yapraklı çiçek benzeri
hareketini gösteren figür, MÖ 900 lerde Babil'de
yapıldığı sanılan bir duvar süslem esinde bulunan
Tanrı Marduk tasvirinde yer almaktadır (bakınız:
sayfa 77 resim 66)

alm aktadır (Resim 55). Sum erler, 8 köşeli yıldızı tanrısallığın sim gesi
o la ra k k u lla n ırla rd ı. S ü m e r çivi y a z ıs ın d a 8 k ö şeli yıldız, ay n ı
z a m a n d a T anrı a n la m ın a gelir (Resim 56). S ü m e r dilinde T an rı ya,
"dingir" denirdi.
Gök cisim leriyle ilgili o larak yapılan ölçüm lerin h a ssa siy eti en
çok m e ra k edilen k o n u la rd a n biridir. D iğer y a n d a n , söz k o n u s u
ö lçü m le r y a rd ım ıy la gök o lay la rın ın ö n c e d en k e stirile b ilir olu p
olm adıkları k o n u s u d a g ü n ü m ü z ü n önem li m e ra k k o n u la rın d a n
biridir.
Resim 57, ü zerinde kuy ru k lu y ıld ızların gelecekte ne yapacağı
ile ilgili k a y ıtla rın o ld u ğ u b ir ta b le te aittir. R esim 58 ise, Halley
kuyrukluyıldızıyla ilgili gözlem lerin kaydedildiği tablettir.

Resim 55: İçinde 8 köşeli yıldız bulunan Sümer mühürlerinden örnekler.


Resim 56: Sekiz köşeli yıldız
Tanrı anlamını dile getirdiği
gibi, bunun özel bir başka
biçimi ise güneş tanrısı UTU
(Şamaş) için kullanılmaktadır.

Resim 57: Kuyruklu yıldızların gelecekteki konumlarını açıklayan ve


Babil kazılarında bulunan tablet.
Birkaç sayfa önce, D ünyanın d ö n ü ş sü resin in V enüs’ü n D ünya
yılı c in s in d e n d ö n ü ş s ü re s in e o r a n ın ın a ltın o r a n a çok y a k ın
olduğunu, sa p m a n ın sadece binde 4,3 olduğunu söylem iştik. Diğer
y a n d a n , J ü p ite r ’in d ö n ü ş sü re s in in 12 yıl değil, gerçekte 11,9 yıl
o lduğu g ü n ü m ü z gökbilim cileri ta ra fın d a n ö lçü lm ü ştü r. B u ra d a
d a sa p m a sadece b in d e 8 ’dir.
G ü n ü m ü z d e , söz k o n u s u d ö n ü ş s ü re le rin in h e s a p la rı u z a k
yıldızlar refe ra n s a lın a ra k y ap ılan ölçüm lere dayanır. Dolayısıyla,
ö lçü m h a s s a s iy e ti k o n u s u ö n e m in i k o ru m a k ta d ır. Ç ü n k ü söz
k o n u s u re fe ra n s n o k ta la n n ın k en d isi de a s lın d a h arek etlid ir. Ne
d ü n y a n ın y ö rü n g e sin d e ne de V en ü s ve J ü p it e r ’in k in d e ölçüm
am acıyla başlan g ıç k o o rd in a tla rın ı ve tam tu r u n gerçekleştiği anı
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

gösterecek, yörünge üzerinde yer a la n veya yola k o n m u ş herh an g i


b ir yol tab elası m evcut değildir. Yani, işin doğasm da b ir h a ssa siy e t
s o ru n u d a im a vardır. Bu so ru n , yirm i birinci yüzyılda d a o rta d a n
kaldınlabilm iş değildir. B u n d a n dolayı S um erlerin, gökcisim lerinin
hareketlerinin 1, 2, ...5, ... 8, ...12, ...17, 18, 19 gibi doğal sayılarla
a ç ık la n a b ilir o ld u ğ u n a in a n m a la rı gözlem leriyle ö rtü ş e n tu ta r lı
k u ra m la r o lara k nitelendirilm elidir.

Resim 58: Halley kuyruklu yıldızı ile ilgili gözlemlerin kayıtlı olduğu tablet.
Bu tablet British Museum'da bulunmaktadır.

B u k o n u d a d a h a b a ş k a ö rn ek le r de verebiliriz.
Sözgelim i, Ayın D ü n y a e tra fın d a d ö n m esi ile ilgili ö lçü m ler
yine b aşlı b a ş ın a m u am m ad ır.
Eski çağlarda, sayısız yıllar boyunca sistemli biçimde gökyüzünü
gözlem enin en önem li m eyvelerinden b iri de Ay’ın h a re k e tle rin in
19 yıllık b ir p eriyodu o ld u ğ u n u n keşfidir. B u bilgi aynı z a m a n d a
ölçüm h assasiyeti k o n u su n d a k i bilgilerin ne k a d a r tu tarlı olduğunu
d a gösterir.
Ayın, h e rh a n g i b ir g ü n d e d o ğ u şu sıra s ın d a , u fu k ta belirdiği
nokta, b u n u n zam anı, yükselişi sırasında izlediği yol, batışı sırasında
u fk u te rk ettiği n o k ta , b u n u n biçim i ve z a m a n ı ta m ı ta m ın a 19
yılda b ir tek rarlan ır. F a rk sadece 2 s a a ttir ve y ü z bin d e 1,5 k a d a r
b ir fa rk söz k o n u s u d u r. 19 sa y ıs ın ın b u lu n m a s ı esk i ç a ğ la rd a
gökbilim cilerin ne k a d a r h a s s a s h e sa p la r yapabildiğini gösterm ek­
tedir. Ç a ğ d a ş gökbilim ciler, 1 D ü n y a y ılın ın 3 6 5 ,2 4 2 1 9 9 g ü n
s ü rd ü ğ ü n ü söylem ektedir. Diğer y a n d a n , yine aynı k a y n a k la r, 1
ayın 2 9 ,5 3 0 5 8 8 g ü n o ld u ğ u n u k a b u l ederler. G örüldüğü gibi, biri
30 g ü n d e n b iraz az, diğeri ise 5 ,2 4 2 1 9 9 g ü n k a d a r fazla.
Şim di b iraz h e sa p yapalım .
O n dokuz yılda 235 Ay ayı vardır. Yani, d ü n y a g ü n eş etrafında
19 ta m tu r a tm c a y a k a d a r Ay, d ü n y a e tra fın d a 235 kez tu r atar.
O h a ld e 2 3 5 x 2 9 ,5 3 0 5 8 8 g ü n 6 9 3 9 ,6 9 g ü n eder. Diğer y a n d a n ,
19 yıl. 19 x 3 6 5 ,2 4 2 1 9 9 = 6 9 3 9 ,6 0 g ü n eder. A radaki fark sadece
0,09 gündür. B u n u 2 4 ’le ç a rp a rsa k 0,09 x 24 = 2,16 s a a t eder. O n
d o k u z yılı s a a t c in s in d e n ifa d e e d e r ve h a ta y a o r a n l a r s a k
(2,16 / 166550,4 = 0,0000129) çıkar. Yani y ak laşık o larak yüz b inde
13 k a d a r b ir fark ile Ay'ın D ünya etrafındaki k o n u m u tam ı tam ın a
19 yılda bir tekrarlanır. Eğer b u gece gördüğüm üz ko n u m u kaydede­
cek o lu rsa k aynı k o n u m u bir kez d a h a görm ek için tam 19 yıl geç­
m esi gerekir. İki s a a t ek sik o kad ar.
B u bilgiye d a y a n a ra k takvim geliştirilm iştir. Üç çeşit takvim
vardır. B u n la rd a n biri, Ay'ın h arek etlerin e d a y a n an Ay takvim idir.
Diğeri, D ü n y a n ın G ü n e ş e tra fın d a ve k e n d i e tra fın d a d ö n ü ş ü n e
d a y a n a n G ü n e ş takvim idir. Ü ç ü n c ü s ü ise 19 G ü n e ş yılının 235
Ay ay ın a eşit olm ası gerçeğinden yola çık an A y-G üneş takvim idir.
D ikkat edilirse, 19 G üneş yılında 7 Ay ayı fazlalık vardır. Dolayısıyla,
b u 7 ayın 19 yıl içinde eritilmesi ve takvim in sapm alarının önlenm esi
gerekir. M ezopotam ya'da 19 yıllık d ö n ü şü m lü Ay-Güneş takvim inin
k u llan ılm ası MÖ 747'de b a şla m ıştır21. B u takvim de, 3., 6., 8., 11.,
14., 17. ve 19. yıllarda bir yıl 13 Ay ayı sayılıyordu. B u tip takvimler,
M usevîler ve Ç inliler ta ra fın d a n kullanılm ıştır.

19 sayısı, M ezopotam ya'da b u lu n d u k ta n so n ra çeşitli yörelere


yayılm ıştır. K onuyu e n güzel sergileyen tarih i eserler Türkiye'dedir.
A dıyam an’d a 19 sayısı ile ilgili m u azzam b ir ören yeri vardır.
Söz k o n u s u il s ın ırla n içinde y er a la n N em ru t dağ ın d a, ü zerin d e
19 a d e t sekiz köşeli yıldız b u lu n a n b ir a s la n heykeli d u rm a k tad ır.
R esim 5 9 ’d a g ö rü ld ü ğ ü gibi, söz k o n u s u y ıld ız la r b irb irin e
b a ğ la n a c a k o lu rs a o rta y a ç ık a n b içim a s la n b u r c u n a k a rş ılık
gelm ektedir.
U ME K M A T E M A T İ A Y I L A R I N Gİ ZE

Resim 59: Adıyaman’da Nemrut dağında bulunan üzerinde 8 köşeli 19 yıldız


bulunan aslan heykeli. Aslanın arkasında bir hizaya yerleştirilen Jüpiter, Merkür
ve Mars gezegenleridir.

Bu heykel, Kral M ithradates’in MÖ 109 yılının 14 T em m uzunda


ta h ta çıktığını anlatm aktadır. H atta iddiaya göre, s a a t tam 19.37’de
ta h ta çıkm ış ve ta h ta çıkm anın b u a n a denk getirilmesi çok önceden
k a ra rla ştırılm ış.
Resim 59’a d ikkat edilirse, aslarım b o y n u n d a yeni Ayın sim gesi
olan hilâl var. Hilâlin hem en ü stü n d ek i yıldız Regulus (kral) yıldızıdır.
V erilen ta rih le ilgili o la ra k h e s a p y a p a n la r, A y’ın b a ttığ ı a n la
G ü n e ş ’in d o ğ u ş u a r a s ın d a 17 d a k ik a lık z a m a n fark ı o ld u ğ u n u
söylüyor. Bizim bilgim izi aştığ ı için gözden geçirem ediğim iz b ir
iddiaya göre, b u gök olayı 25 b in yıl içinde b ir d a h a görülem eye­
cekm iş (Resim 60). Heykel üzerin d e J ü p ite r, M erkür ve M ars'ın bir
h iz a d a g ö rü lm e sin d e n y o la ç ık a ra k , z a m a n la ilgili h e s a p la rın
sağ lam ası yapılabilir. G ökbilim ciler ne der, bilem iyoruz.

Resim 60: MÖ 109 yılının 14 Temmuzunda


M itradates’e taç giydirildiği anda Aslan
burcunun gökteki konumu
SUMERLER
ve
GİZEMLİ SAYILAR
17 SAYISININ GİZEMİ
Doğal say ılar T a n rıd a n gelir;
diğerleri in sa n yapımıdır.
Leopold Kronecker
Sayıların B üyüsü adlı eserden 22
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

Matematik ve İlâhiyat ad lı k ita b ım ız d a , a s a l s a y ıla r h a k k ın d a


gizem cilerin öne s ü rd ü ğ ü fikirleri sıralam ıştık. B u p a ra n te z içinde
ele alınabilecek sayıların b a şın d a 19 sayısı gelir. Eğer b ir sıralam a
y a p a ca k o lu rsa k İkincisi de 17 sayısıdır. K onu so n derece ilginçtir.
Bir S üm er tabletinde, çevre u zu n lu ğ u k a d a r alanı olan dikdört­
genlerle ilgili b ir problem b u lu n m a k ta d ır. Pisagorcular, bin yıldan
fazla b ir z a m a n d a n b e ri M e zo p o ta m y a ’d a b ilin e n b u p ro b le m
ü zerin d e titizlikle d u rm u şla rd ır.
Problem şöyledir: Hangi dikdörtgenlerin alanı ile çevre uzunluğu
birb irin e eşittir.
B u ra d a genişlik ve u z u n lu k o la ra k d ü ş ü n ü le n ölçülerin ta m
sayı olm ası gerektiğini de belirtm iş olalım. D ah a önce söylediğimiz
gibi, P isagorcular, d oğadaki b ü tü n cisim lerin ta m sa y ıla rla veya
o n la rın b irb irin e o ra n la rıy la ifad e e d ile b ile ce ğ in e in a n ırla rd ı.
Problemi m atem atik diliyle tekrarlayacak olursak şöyle söylemek
yeterlidir: a ve b ta m say ılar olm ak üzere, u z u n lu ğ u a, genişliği b
olan b ir d ik d ö rtg en d e (2a + 2b = a.b) ise a ve b değerleri n e d ir?
B u problem de sadece iki çözüm vardır.
Birincisi, a=b=4 ve İkincisi ise a=3 ve b=6’dır. Birinci çözüm de
a la n (a.b) 16, İkincisinde ise 18’dir.
B u rad an , 16 ve 18 gibi m ükem m ellik y o rum larına açık iki sayı
k arşım ıza çıkar. B u iki say ın ın a ra s ın d a yer a la n 17 sayısı, l ’d en
ve ken d isin d en b a ş k a tam böleni olm ayan bir sayıdır. Ayrıca, 18’in
h e m e n a rd ın d a n gelen 19 say ısı d a böyledir. Ü stelik Ay bile b u
sayı ile ifade edilen b ir özelliğe sa h ip . B ü tü n b u n la r, 17 say ısın ı
k u tsa llık p a ra n te z in in içine çekm iştir.
E ski ç ağ lar A nadolu ta rih in d e 17 sayısı b irç o k kez k arşım ıza
çıkar. E n eski b u lg u , 430 0 yıl ö n cesine dayanır. Şöyle ki:
A nadolu’da, T ürk adının geçtiği en eski belge, MÖ 23. yüzyıldan
k a lm a d ır. O d ö n em d e, A k at k ra lı o la n NARAMSİN, A n a d o lu ’ya
saldırır. A nadolu’da, a raların d a birlik o lu ştu rm u ş k e n t devletçikleri
vardır. B u n la r ko alisy o n lar h a lin d e b ir a ra d a b u lu n a n ve içeride
bağım sız, dışarıy a k a rşı ise koalisyon k ararlarıy la bağlı b ir y ap ıd a
idiler. NARAMSİN, söz k o n u su A nadolu koalisyonunu m ağlup eder
ve galib iy etin i ö lü m s ü z le ş tirm e k için yen d iğ i A n ad o lu k e n tle ri
k o alisy o n u n u m ey d an a getiren k e n tle rin a d ın ın tek te k yer aldığı
b ir belge düzenler. B u belgeye u z m a n la r “Ş a m ta m h a ri m etin leri”
dem ektedir. Söz k o n u s u belgenin b ir kopyası H a tu ş a ş (Boğazköy)
S U M E R L E R VE G İ Z E M L İ SAY IL AR

arşivinde b u lu n m u ş tu r. B u belgenin iki kopyası d a h a vardır. Biri


B abil’de, diğeri de M ısır d a A m a rn a ’da b u lu n m u ş tu r. Söz k o n u s u
belge, T ü rk ta rih i a ç ıs ın d a n çok önem lidir. Ç ü n k ü m e tn in 15.
s a tırın d a TÜRKI k ralı İLŞU-NAİL’in adı geçm ektedir. B u sayede
T ü rk a d ın ın MÖ 3. b in y ıld a A n a d o lu 'd a v a r o ld u ğ u isp a tla n m ış
olm aktadır. Aynı belge, k o n u m u z açısın d an b ir b a ş k a bilgiyi d a h a
iç e r m e k te d ir . B elg e, A k a t la r ’ın k a r ş ı s ı n a ç ık a n A n a d o lu
k o a lis y o n u n u n 17 k e n tin b irle ş m e s iy le m e y d a n a g e ld iğ in i
23
g ö ste rm e k ted ir .
Birliğe bağlı k e n tle rin sa y ısın ın , te s a d ü fe n o rta y a ç ık a n b ir
sayı olm adığım d ü şü n m e y e zorlayan b a ş k a bilgiler de m evcuttur.
Lagaş, G üney M ezopotam ya'nın en önem li m erkezlerindendi.
B ir u z m a n ın h e s a p la m a s ın a göre, MÖ 2 0 7 5 'd e n 2 0 3 0 'a k a d a r
d ü n y a n ın e n b ü y ü k kentiydi. B u düzeye g elm eden önce bölgeyi
Kral U rbaba (MÖ 2164-2144) ve oğlu Gudea(MÖ 2144-2124) m uazzam
ölçüde im ar etm işlerdi. Yüzyıllarca bağım sız bir ülke olarak varlığım
s ü r d ü r e n L agaş, 1600 k ilo m e tre k a re k a d a rd ı. L agaş'ın m erkezi
G irs u idi. G irs u , L a g a ş 'ın 2 5 k ilo m e tre k u z e y b a tıs m d a d ır .
A rkeologlar, G irsu 'y a bağlı 17 k e n tin ve sayısız k ö y ü n o ld u ğ u n u
söylüyorlar. Bilgilere y a k ın d a n b a k ıld ığ ın d a Lagaş, "K utsal 17"
ç e r ç e v e s in d e ö r g ü tl e n m i ş b i r k e n t l e r b ir liğ i m a n z a r a s ı
sergilem ektedir. B u n u n gibi, "Kutsal 12" çerçevesinde örgütlenm iş
bölgeleri ileride göreceğiz.

Resim 61: Sumerlerin en büyük kentlerinden biri olan Lagaş'm, eldeki bulgular
ve bilgiler ışığında çizilmiş olan bir görüntüsü.
72 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

Eski çağ lard a 17 sayısının yüceltilm esine ilişkin işaretlerin en


belirgin olanı U ra rtu k ü ltü rü n d e görülür. U ra rtu dili ile H u rri dili
a k ra b a d ır. B u d illerde, c in siy e t ayrım ı y o k tu r, s ö z c ü k le r ö n e k
24
alm azlar . B u haliyle, T ü rkçeden b a ş k a bir dille akrabalıkları öne
sürülem ez.
U rartular, tanrılarına 17’n in k a tla n şeklinde k u rb a n sunarlardı.
A slında Süm erlerle ilgili olan a m a U rartu çağm da düzenlenm iş
bir g u ru p ta b le tte n o lu şa n bir b u lu n tu d a h a vardır. A rkeologlann
MUL.APİN a d ın ı v erd ik leri b u ta b le tle r MÖ 8. veya 7. y üzyılda
h a z ırla n m ış la r. A n c a k çok d a h a esk i d ö n e m le rle ilgili o ld u ğ u
m etin lerd en anlaşılıyor. T arih in en eski astroloji m etinleri sayılan
b u ta b le tle r 8 ta n e . S ekizincisi, A y'ın y olu ü z e rin d e k i yıld ızlar
h a k k ın d a d ır. B u ra d a , 17 takım yıldızın çivi yazısı ile yazılm ış adı
geçm ektedir. Yıldızları 17 ta k ım a a y ırm a d u ru m u , 17 sa y ısın ın
y ü c e ltilm e sin in k ö k en lerin i S u m e rle re k a d a r u z a n m a s ın ın diğer
b ir kanıtıdır.
O ğuz K ağan D e s ta n in d a , O ğuz K ağan, T ü r k is ta n 'd a 17 yıl
25
kalıp, dinlenir'' .
İncillerde 17, T u f a n i a n la tırk e n kullan ılm ıştır. İn a n ış a göre,
T ufan 2. ayın 17’sinde b a şla m ış ve 7. ayın 17’sinde so n a erm iştir.
Öyle a n la ş ılıy o r ki, 17 ’n in k e ra m e tle rin e ilişk in in a n ış la r
M ezopotam ya’d a n A n ad o lu ’y a girm iş ve b a tıy a d oğru ilerlem iştir.
İleride aynı d u ru m u n 12 sayısı için de geçerli o ld u ğ u n u göreceğiz.
Söz k o n u s u sayı, Y u n a n m ito lo jisin d e de ö n em lid ir. E sk i
Y u n a n ’d a gem i y a p ım ın d a k u lla n ıla c a k olan a ğ a ç la n n o rm a n d a n
kesilmesi işi, ayın 17’sinde yapılm ası gereken bir iş olarak görülürdü.
Hom eros d estan ın d a k a h ra m an O dysseus, 17 g ü n bir salın üzerinde
o rad an oraya sav ru larak h ay at m ücadelesi verm iş, so n u n d a karay a
ay a k b asm ıştır.
Sayı, E sk i M ısır’d a d a önem liydi. T a n rı O siris, T y p h o n ’u n
ta b u tu n u aym 17’sin d e ırm a ğ a b ırak m ıştır.
17 sayısı ile ilgili in an ışa , İslâm d ü n y a s m d a d a rastla n ır.
C abir b in H ayyan, b ü tü n m addî d ü n y a n ın 17’yi tem el aldığını
öne s ü rm ü ş tü r. C ab ir’e göre, m adde, k u ru lu k , yaşlık, sıcaklık ve
soğukluk şeklinde dört tab iata sahiptir; b u n la r 1, 3, 5 ve 8 sayılanyla
ilişk ilid ir; to p la m ı 17 e d e n b u d ö rt sa y ı ç e şitli o r a n la rd a h e r
e le m e n tte b u l u n u r . Söz k o n u s u o r a n l a r ı n to p la m ı b ü t ü n
elem entlerde sabittir. S a b itin değeri ise 17’dir 26.
S U M E R L E R VE G İ Z E M L İ SAY IL AR 73

Şii k ü l t ü r ü 17 k o n u s u n a g e n iş y e r a y ır m ış tır . M ehdî


g ö rü ld ü ğ ü n d e 17 in s a n ın dirileceğini ve h e r b irin in T a n rın ın en
b ü y ü k a d ın ı m e y d a n a g etiren 17 h a rfin b irin i a la c a ğ ın a in a n a n
g u ru p la r vardır.
Şii g elen eğ in d e “S aflık K ard eşliğ i” ris a le le ri 3 x 17 = 5 1 ’e r
b ö lü m d en oluşur.
Bu k o n u d a ilginç b ir b a ş k a a la n “sihirli k a re le r” k o n u s u d u r.
Sihirli k areler, yüzyıllar b o y u n c a m ate m a tik ç ile rin u ğ raştığ ı
k o n u la r ın b a ş ın d a gelir. B u k o n u d a e n e s k i b e lg e Ç in ’de
b u lu n m u ş tu r ve MÖ 2 2 0 0 ’lerd e n kalm adır. Söz k o n u s u k arelere
sihirli d e n m e sin in n edeni, sa h ip o ld u k la rı şa şırtıc ı özellikleridir.
B u karelerde h e r satırd a, h e r s ü tu n d a ve h e r iki çap razd a yer alan
say ıların toplam ı aynı sayıyı v erm ek ted ir (Resim 62).
15 15 15
15 15

8 1 6 15

3 5 7 15 4 9 2

3 5 7
4 9 2 15 17
8 1 6

Resim 62: Sihirli sayısı 15 olan 3. dereceden bir sihirli kare


Resim 6 2 ’de g ö rüldüğü gibi, söz k o n u s u sihirli k a re öyle ikiye
ay rılab ilir ki b ir ta ra fta k i sa y ıla rın to p lam ı 28, d iğ erin d ek ilerin
toplam ı ise 17 olur. B u d u ru m , yine p ek çok ilginç y o ru m a n ed en
olm u ştu r. 28 sayısı, kendisi d ışındaki ta m bölenlerinin toplam ına
eşit olan b ir m ükem m el sayıdır. Yani, 1, 2, 4, 7, 14 şeklinde olan
tam bölenlerin toplam ı 28 eder. A ynca, l ’d en 7’ye k a d a r olan sayı­
ların toplam ı d a 28 eder. Söz k o n u s u sayının diğer b ir ilginç yanı
d a b u ra d a d ır.
Diğer y a n d an , 28 sayısı, astro n o m i ile de ilgilidir. Bilindiği gibi
Ayın d ört evresinin h e r biri 7 g ü n sürer. (Gerçekte, eğer Dünya Güneş
etrafında dönüyor olmasaydı bir tam dönüş 27, 3 gün sürecekti). B ü tü n
b u gizem li y o ru m b o llu ğ u n d a 17’n in 2 8 ’i, 2 8 ’in de 17’yi gizem le
k a t k a t ö rttü ğ ü n ü görüyoruz.
E v re n in d ü z e n le n iş i ile s a y ıla r a r a s ın d a b ir ilişki o ld u ğ u
d ü şü n c e si S um erler’de başlam ıştır. G ü n ü m ü zd e de bilim felsefeci­
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

lerinin önünde d u ra n en önemli soru, doğanın gerçekleriyle m atem a­


tik a rasın d a görülen m uazzam u y u m u n açıklam asını yapabilm ektir.
Doğa gerçekleri ta m sayılarla açıklanam az. Bu görüş, eski çağlara
a it b ir g ö rü ş tü r ve b u g ü n için b ir değeri yoktur. A m a 21. yüzyılın
bilim sel gerçek leri, d oğa ile m a te m a tik a r a s ın d a m u a z z a m b ir
uyıım olduğu g ö rü şü n ü d o ğ rulam aktadır. Bir b a ş k a şekilde ifade
edecek o lu rsa k , S ü m e r in a n c ı gelişm iş o la ra k s ü rm e k te d ir. T ek
fark o n la rın s a y ıla n yerin e, bizim m a te m a tik diyerek, g ö rü ş ü n
k a p s a m a a la n m ı genişletm em izdir.
S u m erlerin , say ılarla doğa ve a rd ın d a n d a k u tsa llık a ra s ın d a
k u rd u k la rı ilişki, ta b le tle r ü z e rin d e işle n m iş o la ra k g ü n ü m ü z e
k a d a r ulaşm ayı başarm ıştır. Söz k o n u su tabletlerde, ta n n adlarının
geçm esi gerek en yerlerde, bazı sa y ıla rın sim geleri kullan ılm ıştır.
B u k a n ıt, S u m e rle rin in a n c ın ı tü m açıklığıyla serg ilem ek ted ir.
B ü tü n b u n lard a n dolayı, sayı gizemciliği Sum erlere dayanır. K anıtlar
d a b u h ü k m ü do ğ ru lam ak tad ır.
MÖ 2. b in le rin b a şla n g ıc ın a a it b ir ta b le tte , b u k o n u b ü tü n
açıklığıyla görülebilm ektedir. Söz k o n u s u ta b le tte “göğün ta n n s ı”
A nu, “6 0 ” b içim in e girm iştir. A nu, en b ü y ü k ta n rıd ır, göklerin
ta n n s ıd ır. N itekim aynı ta b le tte , “A n u ”, b ü tü n t a n n l a n n b a b a s ı
olan “b a ş t a n n ” o larak nitelenm ektedir. H atırlan acağ ı üzere d a h a
önce, 1 / 6 ’lık ç e m b e r yayı ve 3 6 0 / 6 o la ra k 6 0 d e re c e lik a ç ın ın
kutsallığ ı ü zerin d e d u rm u ş tu k .
Yine aynı şekilde, çeşitli belgelerde, “y e rin ta n r ıs ı” Enlil “5 0 ”
sa y ısın ın sim gesi, “s u la n n ta n n s ı” EN.Kİ, “4 0 ” sa y ısın ın sim gesi,
“Ay ta n n s ı ” SİN ise “3 0 ” say ısın ın sim gesi ile gösterilm iştir. Sin,
aym 30 g ü n ü n ü d ü zen ley en ta n n d ır. “G ü n e ş T a n n s ı” Ş a m a ş 20
ile, ta n n Adad 6 ile ve A nu’n u n kızı ta n n ç a İştar 15 ile gösterilmiştir.
T a b le tte n a n la ş ıld ığ ın a göre, g ü n e ş ta n r ıs ı Ş a m a ş ’ın iki ortağ ı
vardır. B unlar Gibil ve N u sk u ’dur. Her ikisi de “10” sayısını gösteren
sim ge ile ifade edilm iştir. T a n n la n n b u şekilde ifade edilm esi, aynı
z a m a n d a , h e r b irin in ayrı a y n değerde y a d a önem de görü ld ü ğ ü ,
b ir b a ş k a d e y işle , a r a l a r ı n d a h iy e r a r ş ik b ir s ın ıf la n d ır m a
b u lu n d u ğ u n u gösterm ektedir.
S u m e rle rin Y aradılış D e stan ı n ın s o n k ısm ın d a, M a rd u k ’u n ,
tapm ağm en y ü k se k ta n n s ı olduğu, sayılar öne sü rü le re k isp a tla n ­
m ak isten m ek ted ir. B u ra d a M a rd u k ’u n a d la rın ın sıralan d ığ ı b ir
liste b u lu n u r. Ö nce 10 a d lık b ir ö b ek ve a rd ın d a n d a 40 ad lık
ikinci b ir öbek y er a lm a k ta d ır. İlk öbek M a rd u k ’u n sayısı k a b u l
edilen 10’a, ikinci öbek ise M a rd u k ’u n b a b a s ı o lan E a ’n ın sayısı
S U M E R L E R VE G İ Z E M L İ S A Y I L A R

o lan 4 0 ’a k a rş ılık gelm ektedir. Söz k o n u s u 10 ve 4 0 ’m to p la m ı


o lan 50, ta n r ı E n lil’in sayısıdır. D e stan , böyle b ir yol izleyerek,
M arduk’u n ta n n Enlil’in yerine geçtiğim gösterm eye çalışm aktadır.
Matematik ve İlâhiyat adlı kitab ım ızın b e şin c i b ö lü m ü n d e , S ırrî
D in lerle ilgili bazı a ç ık la m a la r yap m ıştık . B u tü r dinler, h e rk e se
açık o lm ayan dinlerdir. B u dinlere g irm ek için önce eğitim den ve
s o n ra d a sın a v la rd a n geçm ek gerekir. “S eçk in ci” b ir a n lay ış söz
k o n u s u d u r. B u d in a n la y ışı M ısır’d a o rta y a çık m ış ve d ü n y a y a
yayılm ıştır. G ü n ü m ü z d e de, m a so n lu k b a ş ta o lm ak ü zere birçok
gizli cem iyetin tem el özelliğini teşkil eder. O ysa b u anlayış, sınırlı
b ir ö lçü d e de ola, ilk kez S u m e rle r’de o rta y a ç ık m ıştır. H alen
F iladelfiya M üzesi’n d e b u lu n a n b ir ta b le tte şöyle y a z m a k ta d ır:
"Bilen bilene öğretsin ve bilmeyen okumasın." B u n a b e n z er ifadelere
U ru k ’ta b u lu n a n gökbilim tab letlerin d e de ra stla n m a k ta d ır. U yan
şöyledir: "Bilgili olan, bu tableti bilgili olan kimseye gösterebilir, fakat
bilgisize (konuyu anlamayana) değil" 27.

Resim 63: Sumerlerde bütün tanrıların babası Anu

Resim 64: Sumerlerde Ay Tanrısı Sin

S ü m e r k e n tle rin d e ç o c u k la r o k u la g id erlerd i. Y em eklerini


evlerinden götürürler, g ü n doğum undan gün batım ına k a d a r okulda
kalırlardı. Bazı tab le tle rd e n ok u lların paralı olduğu gibi bir anlam
çıkıyor. A m a h e rk e s te n ü c re t istendiği şeklinde a n la m ifade eden
76 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

b ir ta b le tle de k a rş ıla ş ılm a d ı. Y u k a rıd a k i ifa d e le rd en , eğitilen


gençlerden m eslekî sırlan saklam aları istendiği anlaşılıyor. B u ra d a
am aç, bilgiyi, bir y a n d a n onu doğru yerde ku llan acak bilgili kişilerle
paylaşırken, diğer y an d a, yanlış yerde kullan ılm asın ın ve b u ra d a n
doğacak k ö tü s o n u ç la rın ö n ü n e geçm ektir.
ADAMU, S ü m e r ta b le tle rin e göre göğe ç ık a n ilk in s a n d ır.
Tabletler, göğe ç ık arılan ikinci b ir S u m e rli’d e n d a h a söz eder. Bu
k işinin adı, EN. ME. DUR. ANNA’dır. Anlam ı, “Gökleri ilgilendiren
İlâhi ta b le tle rin u s ta s ı” dem ekm iş. B a ş ta yer a la n EN sözü, “ş e f ’
a n la m ın a geliyor. T a n rıla r ta ra fın d a n seçilen, in s a n la ra h izm e t
verecek kim selere Sum erler, “EN” diyorm uş. Adı geçen "şef1, göğe
ç ık a r ve geri d ö n d ü ğ ü n d e gizli sırları Ş u ru p p a k k e n ti rah ip lerin e
öğretm eye b aşlar. Bir tab lette, EN’in göğe çıkarılışı şöyle anlatılır:
Ş a m aş ve A dad o n u (giydirdi-m esh etti)
Ş a m aş ve A dad o n u
b ü y ü k altın b ir tab a ğ a yerleştirdi.
O na s u ü s tü n d e yağı
n a sıl gözleyeceğini gösterdiler.
A n u ’n u n , Enlil ve E a 'n ın b ir s im .
O na İlahi T a b let’i verdiler,
Gök ve yerin KİBDU sırrını...
Eline sed ir a ğ a cın d a n b ir aygıt.
T a n rıların pek sevdiği b ir a ra ç verdiler.
O na say ılarla n a sıl h e s a p yapılacağını öğrettiler.
B u ta b le t de gösteriyor ki, S u m e rle r m atem atiğ i T an rı vergisi
o larak değerlendiriyor, k u ts a l b ir iş o lara k yapıyordu.

R e s im 6 5 : B r it is h
M useum 'da sergilenen
 dem ve H a vva
(Adam&Eva) figürü içeren
silindirik mühür.
S U M E R L E R VE G İ Z E M L İ S A Y I L A R 77

Resim 66: Sumerlerin “bereket tanrısı” olan Marduk’un unvanı “Büyük Efendi",
“Dünyanın ve Cennetin Efendisi” idi. Gücünü, yoksullara yardım etmek ve kötüleri
cezalandırmak için kullandığına inanılırdı. Marduk Babil’in baştannsı idi. Soldaki
resimde, Marduk’un elbisesi üzerinde Jüpiter gezegeninin hareketlerini belirten
çizim yer almaktadır. Buradan, gökteki en parlak gezegen olan Jüpiter’e (Venüs
zaman zaman daha parlak görülür) Babil’de verilen önemi anlayabiliriz.

Resim 67: Sümer dilinin Hint-Avrupa


ve Sam i dillerine benzem ediğinin
anlaşılm ası üzerine, Türkçe ile olan
yakınlığını göz ardı ederek, Sumerlerin,
kökenleri belli olmayan kavim olduğu
söylendi. Daha sonra okunan bazı
tab letlerd e S um erlerin y a ra d ılış
efsanelerinde “cennetten kovulan Âdem
ve Havva” ile k a rşıla şıld ı. B una
dayanarak, Sumerlerin uzaydan geldiği
iddiası ortaya atıldı. Bu yersiz iddia
Batı dünyasında ilgi gördü. Resimler,
Sumerlerin, daha doğrusu yeryüzün-
deki ilk insanların uzaydan geldiğini
savunanlar tarafından çizilmiştir. Güya,
Sumerlerin uzay mekiği ve uzay kapsü­
lü benzeri aletleri varmış ve tabletlerdeki
şekiller dikkatle incelenirse bunları
görmek mümkünmüş.
B ö lü m ü n b a ş la n g ıc ın d a L agaş k e n tin i d ü n y a n ın e n b ü y ü k
k e n ti h a lin e g e tire n K ral U rb a b a 'n m oğlu K ral G u d e a 'd a n söz
etm iştik . G udea, b ir p la n y a p a ra k yola çıktığı b ilin en ta rih in ilk
m im a rıd ır. G u d e a 'n ın p la n la r ın d a n b irk a ç yüzyıl ö n ce M ısır
piram itleri yapılmıştı. Am a piram itlerin m im ari p lan lan bulunam adı.
Belki de içine sa k la n a n m uazzam servet y ü z ü n d e n in ş a a t b ittik ten
s o n ra im h a edildiler. O ysa, L ag aş'm ta n r ıs ı o lan NÎN.GİRSU'ya
a d a n m ış 15 k a d a r ta p m a k in ş a ettiği ve m e v c u tla rı b ü y ü ttü ğ ü
bilm en G u d ea'n ın p la n la n kaybolm am ıştır. Ç ü n k ü o n u n heykelini
y a p m ışla r ve k u c a ğ ın a d a p la n la n yerleştirm işler.

Resim 68: Lagaş kralı Gudea, tarihin bilinen ilk mimarıdır.


Sümer saraylarında sütunlar
Sümer saraylarında sütunlar resimde görülen özel biçimli
mozaikle kaplanırdı dairesel tuğlalarla inşa edilirdi.

Sazdan yapılan evleri gösteren


beş bin yıllık kabartma
Gudea’nm sarayı

Sümer de halk resimde görülen


sazdan evlerde yaşardı.
Resim 69: Tarihin elimizdeki en eski mimari planlan
Lagaş kralı Gudea tarafından çizilmiş olan planlardır.
Gudea’nın çağında (MÖ 22. yüzyıl) Lagaş dünyanın
en büyük kentiydi. Üstteki resimler, Lagaş ve Girsu
kentlerinde saraylardaki sütunların n asıl inşa
edildiğini göstermektedir. Alttakiler ise Sumerlerin
sazdan nasıl evler yaptıklarım göstermektedir. Sağ
alttaki resim , günüm üzde Basra dolaylarında
yaşayan köylülerin sazdan yaptıklan evlerden birini
Aynı sazdan evleri
göstermektedir. Dikkat edilirse, bölgede, beş bin
günümüzde Basralı köylüler
yıl önceki mimari anlayışın önemli unsurları halen
yapabilmektedir.
yaşatılmaktadır.
T arihin bilinen en eski h a rita sı K erkük y ak ın ların d ak i Yorgan
Tepe’de Nuzi ören yerinde yapılan kazılarda gün yüzüne çıkarılmıştır.
Kil ta b le t ü z e rin e çizilen h a rita n ın eni ve bo y u 7 -8 s a n tim e tre
k adardır. Söz k o n u s u h a rita MÖ 3 8 0 0 y ıllan civarında yapılm ıştır
(Resim 70). H aritanın tek b ir kişiye ait b ü y ü k bir araziyi tanım lam ak
için çizildiği öne sürülm ektedir. H atta söz k o n u su arazinin sahibinin
a d ı d a A zala im iş. O ysa a y n ı h a r ita n ın tu fa n d a n önceki E d e n
V adisi’ni ve Kızıl D eniz h a v a lisin i g ö ste rd iğ in i öne s ü re n le r de
vardır.

Resim 70: Kerkük yakınlarındaki Yorgan Tepe


köyü yakınlarında yapılan kazılarda bulunan
bu harita, Azala adlı bir zenginin uçsuz
bucaksız arazisinin haritası imiş.

T a rih in ilk k a d a s tra l k e n t h a rita s ı Ç a ta lh ö y ü k ’de k e n tin s u r


d u v a rla n ü zerin e çizilm iş o la ra k b u lu n m u ş tu r (resim 71). K entin
yerleşim p la n ın ı g ö ste re n söz k o n u s u h a rita , b u lu n d u ğ u y erd e
yapılan radyo karbon testlerine göre, MÖ 6200’lere tarihlenm ektedir.
Bu h a ritala r ve diğer bazı bulgular, gerekli a ra ştırm a desteğinin
sa ğ la n m ası h alin d e, H urri coğrafyasının (yani, Türkiye’deki Fırat ve
Dicle havzası) pek çok ilk’e ev sahipliği yapabileceğini gösterm ektedir.
Nitekim y azının b u lu n u ş u MÖ 3 0 0 0 ’lere ta rih le n irk e n ta rih in en
eski h a rita la n MÖ 6 0 0 0 ’li yıllara k a d a r geri gitm ektedir.
4-- •1 t*

| Resim 71: Tarihin en eski kadastral kent


•J h aritası MÖ 6 2 0 0 ’lerde yapılm ış olan
Çatalhöytık kentinin plamdır. Bu harita,
kentin surlarına, kente giriş kapısı yakınında
■ duvara yapılmıştır.
Resim 72: MÖ 3. binyıla ait Sumerlerin Nippur kenti yol haritası

Resim 73: Uruk yakınlarındaki Umma ören yerinde bulunan, MÖ 2100 yıllarına
ait kilden yapılmış Umma kenti arazi haritası. Haritada her bir parselin alanı da
görülmektedir.
G İ Z E M L İ 70

B u ra y a k a d a r h e p S u m e rle r’d e n söz e ttik . B u b ö lü m d e ise


K adim M ısır k ü ltü r ü n d e n ve M ısırlıların h a y a tın d a ağırlıklı y e r
işgal ed en S iriu s yıldızından söz edeceğiz.
Kadim M ısır’d a yılın ilk g ü n ü 15 T em m uz’du. Yıl, ü ç m evsim e
ayrılıyordu. B irinci m evsim , 15 T e m m u z ’d a n 15 K asım ’a k a d a r
s ü re n Nil’in ta ş k ın teh lik e si taşıd ığ ı dönem di. İkinci m evsim , 15
M a rt’a k a d a r s ü rü y o r d u . G eri k a la n z a m a n dilim i de ü ç ü n c ü
m evsim dönem i sayılırdı.
K adim M ısır’d a a stro n o m i gelişkin değildi. Sözgelimi, şim diye
k a d a r gözlem k a y ıtla rın d a g ü n e ş tu tu lm a s ın a a it h e rh a n g i b ir
k a y d a ra s tla n m a m ış tır29. B u rç la r K uşağı'nı d a bilm ezlerdi. O n u n
y erine b a ş k a b ir ta k s im a t sistem i g e liştirm işlerd i. B u n a k arşılık,
gezegenleri tan ım a k ta y d ılar. O n la ra “dinlenm ey en yıldızlar” ad ın ı
v erm işlerd i. Hiç k a y b o lm a y an y ıld ızlara “ölm eyen yıld ızlar”, b ir
s ü re gö rü n m ey en yıldızlara ise “ölen yıldızlar” diyorlardı.
M ısırlı gökbilim cilerin en çok ilgilendiği yıldız S irius yıldızıdır
(Resim 74). Söz k o n u s u yıldız, 15 T em m uz g ü n ü b ird en bire doğuda
g ü n e şin d o ğ m asın d an az önce belirir. B u olay çıplak gözle kolayca
gö reb ilecek b ir olaydır. Söz k o n u s u yıldızın a n i d o ğ u şu y la , Nil
ırm ağının ta şm a tehlikesi taşıdığı dönem in başlangıcı aynı günlerdir.
B u n d a n dolayı, S irius yıldızım izlem ek M ısır’d a en y ü k se k dereceli
devlet m e m u rla rın ın işidir.
Mısırlılar Sirius yıldızına “yeni yılın başlaücısı” adını vermişlerdi.
Yıldızın M ısır dilinde adı "Spedet" veya "Sothis" idi. Mısır takvim inin
15 T em m uz’d a b a şla tılm a sın ın n e d e n i S iriu s yıldızıdır. Ç ü n k ü b u
g ü n d e , S iriu s yıldızı g ü n e ş in d o ğ m a s ın d a n h e m e n önce u f u k ta
belirir.
H erhangi b ir yıldızın g ü n e şte n h em en önce doğm asına “helyak
d o ğ u ş u ” denir. B u n a T ü rk ç ed e "tan doğuşu" deniyor. S iriu s ’u n ,
g ö k y ü z ü n ü n e n p a rla k yıldızı olm ası dolayısıyla T ü rk ler b u yıldıza
"Akyıldız" ad ın ı verm işlerdir.
S iriu s, h e ly a k d o ğ u ş u n d a n s o n ra h e r geçen g ü n b ira z d a h a
erken doğarak b a tı u fk u n d a n kaybolur. Bir d a h a 70 g ü n görünm ez
o lur 30. D a h a so n ra, sö z ü n ü ettiğim iz h elyak d o ğ u şu n u yineler. Nil
taşkınlarının yaklaştığını h a b e r veren S iriu s'u n Kadim Mısır k ü ltü rü
a ç ıs ın d a n ö nem i b ü y ü k tü r. G ö k y ü z ü n ü n en p a rla k yıldızı o lan
S iriu s'u n 70 g ü n görünm em esi dolayısıyla, 70 sayısı, Kadim M ısır'da
k u ts a l işa re tle rd e n b iri sayılırdı.
"70" en çok Y ahudi k ü ltü rü n d e önem senm iştir.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

M ezmurlar'da "yıUanmızın günleri 70 yıldır" (Mezmurlar 90.10) der.


S ina dağına çıkan Hz. M usa'ya 70 kişi eşlik etm iştir (Çıkış 24.1).
Y ahudilerin B abil s ü rg ü n ü 70 yıl s ü r m ü ş tü r (Yeremya 25.12).
Hz. M usa öld ü ğ ü n d e 70 g ü n y a s tu tu lm u ş tu r.
Hz. Âdem, d ü n y a n ın b ü tü n dilleri o lara k 70 dil biliyordu.
H ıristiyan k ü ltü rü de "70" geleneğini s ü rd ü rm ü ş tü r.
İn a n ış a göre, T ev rat'ı Y u n a n c a y a 70 te rc ü m a n çevirm iştir.
B u r a d a 70 sa y ısı, te rc ü m e n in ş a ş m a z lığ ın a k a n ıt o la ra k öne
s ü rü lm ü ştü r. B u n d a n dolayı, Y unanca İncil'e "70'lerin" a n la m ın d a
"S eptuagm ta" denir.

Sirius yıldızının diğer takımyıldızlar arasındaki konumu


Resim 74: Sirius yıldızı, Büyükköpek takımyıldızının alfa yıldızıdır. Güneşin 23
katı aydınlatma gücü vardır. Güneşten uzaklığı 8,3 ışık yılıdır. Gerçekte bir çift
yıldızdır. Eşi ile arasındaki uzaklık dünya ile güneş arasındaki uzaklığın yirmi
katıdır. Elli yıllık bir periyotla birbirleri etrafında dönerler.
G İ Z E M L İ 70

Eski T ürkler, y e ıy ü z ü n d e k i olayların ve y a p ıla n m a n ın , gökte


olup bitenlerin ve gökyüzünde görülen yapının izd ü şü m ü olduğuna
in a n ırla rd ı. D olayısıyla, 70 sa y ısın ın d a T ü rk k ü ltü rü n d e önem i
b ü y ü k tü r.
Çeşitli T ü rk d e s ta n la rın d a "70" sayısıyla sık sık k a rşıla şılır3’.
E rg en ek o n D e sta m 'n d a , G öktürkler, dem ir dağı eritm e k için
70 d erid en k ö rü k yapar, 70 yere k u rarlar.
M a n a s D e s ta n ı k a h r a m a n l a r ı n d a n A lm a m b e t, d ü n y a y a
geldiğinde, 70 g ü n y a ğ m u r yağar, d e p re m le r olur. K öketay, 70
yiğidi alıp ava çıkar.
Altay D estanı n d a, 70 g ü n sü re n şen lik ten söz edilir. D estan ın
k a h ra m a n ı M aaday K ara, "y ery ü z ü n ü n 70 k a ğ a n ın ı yenm iş"tir;
atının yelesi 70 kol örgülüdür; 70 kocam an dağ aşm ıştır; 70 tü m en
sa v a şç ı to p la m ıştır; b irb irin e eş 70 b a h a d ır ı o n u k a rş ıla m a y a
gelm iştir; 70 k ulaçlık em zik em en oğlu olm u ştu r, b u oğul öyle bir
o ğ u ld u r ki "70 ö k ü z ü n p o s tu n u ayağıyla itip" ağ lam aktadır. Gök
Irm a k 70 kolludur.
D e stan şöyle b aşlar:
Ak yü zlü h a lk
Altay'm eteklerini a şıp yükseldi.
Tatlı dilli oym ak,
Yıldız gözlü oym ak
G ü n e şin gözünü ö rtü p
A lacak aran lık dağı kaplayıp
U ğuldadı.
A tm soluğu ince d u m an ,
A laca davarı b ir s ü rü ,
T üyleri b irb irin e değen sayısız h ayvan
Ayın g ö zü n ü örtü p ,
A laca dağı kaplayıp,
Yeri tep e tepe dolandı.
Yetmiş kollu m avi ırm ağı
İçeceği s u diye bildi,
U lu kale m isali yedi dağı
Otlağı diye benim sedi,
Yerin b o y u n d a m a rım kesip
Yetmiş yıl b u ray ı y u rt bilip
Alp pehlivan A lta y in d a y aşad ı.
Yine aynı d e sta n d a , k a v a k ağacı ö v ü lü rk e n şöyle d e n ir32:
86 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

70 kollu gök ırm ağ ın s ü z ü ld ü ğ ü yerde,


Ulu kale gibi 7 dağın k u c a ğ ın d a
100 b u d a k lı ö lü m sü z k av ak
Ay ışığında g ü n ışığında pırıldayıp
Altın gibi ışıldadı.
Aya doğru eğilen ta ra fın d a n
A ltin y a p ra k la r d ö küldü.
E n a lt dal
40 ç a ta l b u d a k lı
E n ü s t dal
70 ç a ta l b u d a k lı
Bir b a ş k a yerinde ise şöyle denir:
M aaday K ara yaşlı ad a m
D erin b ir u y k u d a.
70 k a t p a m u k ta n b ir d ö şek döşenm iş,
7 k a t p a m u k ta n bir y a stığ a y a sla n m ış...
70 g ü n u y a n m a d a n u y u d u ,
70 g ü n h u z u r içinde u y u d u .
H ikâye b a ş ta n s o n a 70'ler, 72'ler, 7 'ler ve 9 'la r ve 9 0 'la rla
d o lu d u r. G izem li s a y ıla r la T ü r k k ü l t ü r ü n ü n y a k ın ilg is in i
d e sta n larım ızd a kolayca görm ek m ü m k ü n d ü r.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

1, 2, 5, 8, 12, 17, 19 vs. gibi doğal say ılarla gök cisim lerinin
h a re k e tle ri ve k o n u m la rı a ra s ın d a sıkı b ir ilişki o ld u ğ u , MÖ 5.
yüzyılda o rtay a çıkan P isag o rcu lan n yaklaşım ıyla doğa olaylarının
açıklanabileceği, h a tta a n c ak böyle açıklanabileceği inancı A vrupa'da
b u g ü n k ü b ilim in te m e lle ri a tıld ık ta n s o n r a b ile e tk in liğ in i
sü rd ü rm ü ş tü r. B u in an c ın yeni gezegenlerin b u lu n m a s ı sıra sın d a
etkili olduğu, g ü n ü m ü z d e bile a m a tö r y a d a profesyonel p ek çok
a s tro n o m u n b u in a n ç d o ğ r u ltu s u n d a te le sk o p la rın ı gö k y ü zü n e
çevirdiği so n derece çarpıcı nitelikte b ir gerçektir.
Sayılarla gökcisimleri a ra sın d a yakın bir ilişki olduğu inancının
yirm inci yüzyılda bile örneği g ö rü lm ü ştü r.
Şim di b u ilginç konuyu sergilem ek üzere adım adım ilerleyelim.
Ö nce şöyle b ir dizi o lu ştu ralım :
Dizim izin ilk iki terim i 0 ve 3 o lsu n . 3 'd en s o n ra gelen b ü tü n
terim ler ise b ir önceki terim in d a im a iki k a tı olsu n . Şöyle ki:
0, 3, 6, 12, 24, 48, 96, 192, 384, 768, ...
Şim di, b u dizinin h e r b ir terim in e 4 ekleyerek şöyle b ir yeni
dizi o lu ştu ralım :
4, 7, 10, 16, 28, 52, 100, 196, 388, 772, ...
Şim di de dizim izin h e r b ir terim in i 10 a b ö lerek yeni b ir dizi
m ey d a n a getirelim :
0,4 ; 0,7 ; 1 ; 1,6 ; 2,8 ; 5,2 ; 1 0 ; 19,6 ; 38,8 ; 77,2 ; ...

B u diziyi b ir k e n a ra koyalım ve şim d i de b a ş k a b ir k o n u d a


bazı a ç ık lam a la r yapalım .
G ü n e ş etrafın d ak i 9 gezegeni g ü n e şe o lan y a k ın lık la rın a göre
sıra la y a c ak o lu rsa k şöyle yazm am ız gerekir:
M erkür, V enüs, D ünya, M ars, J ü p ite r, S a tü rn , ve
U ra n ü s. N eptün, P lü to n
Bu gezegenlerin S a tü rn 'e k a d a r olan ları S u m erler ta ra fın d a n
biliniyordu. Yakın z a m a n la rd a b u lu n a n ü ç gezegen so n s ıra la rd a
y er a la n U ra n ü s, N ep tü n ve P lü to n ’dur.
O n sekizinci yüzyılın o rta la rın d a , y a n i so n ü ç gezegen h e n ü z
b u lu n m a d a n önce, P ru sy a 'd a , b ü t ü n b u bilgileri ö zü m sem iş b ir
gökbilimci ortay a çıktı. J o h a n n D aniel T itu s (1729-1796) (Resim 75)
ad lı b u bilgin, d ü n y a n ın g ü n e ş e o la n u z a k lığ ın ı “1 gök b irim i”
G İ Z E M L İ S A Y I L A R VE Ç A Ğ D A Ş A S T R O N O M İ 89

R esim 75: Prusyalı gökbilim ci


Johann Daniel Titus (1729-1796)

k a b u l e d e re k , d iğ e r g e z e g e n le rin g ü n e ş e o la n u z a k lık la rın ı,


tanım ladığı gök birim i c in sin d e n sıraladı.
Şöyle b ir dizi o rtay a çıktı:
0.38; 0.72; 1.0: 1.52: 5,2; 9.54
B u dizide d a h a s o n ra k i te rim le r yok. Ç ü n k ü ta s a rla n d ığ ı
g ü n lerd e so n üç gezegen h e n ü z b u lu n m a m ış.
Şim di, b a ş la n g ıç ta o lu ş tu r d u ğ u m u z dizim izi ve gök b irim i
c in s in d e n gezeg en lerin g ü n e ş e o la n u zak lığ ı dizilerin i a lt a lta
yerleştirelim .

D iz i: 0 ,4 1,6 2 ,8 5 ,2 10 1 9 ,6 3 8 ,8 7 7 .2
U z a k lık la r : o ,3 8 0 ,7 2 1 1 .5 2 ...... 5 ,2 9 ,5 4
M erkür V en üs D ü n ya Mars B oş Jü p iter Satürn pFypjl ? ?

D ik k a t ed ilirse, 5. s ıra d a k i gezegenin u zak lığ ın ı d izin in 5.


terim inin altına yazmadık. Orayı boş b ırak arak 6. sıraya yerleştirdik.
Y ak ın d a n in c e le n e c e k o lu rs a , b e şin c i s ıra d a y e r a la n ay k ırılık
d ikkate alınm adığı takdirde, h e r iki dizinin neredeyse aynı olduğu
görülür.
Söz k o n u su iki dizi arasındaki paralelliği bulan Titus, karşısında
d u r a n g e rç e ğ i d ü n y a y a d u y u r d u . A m a d u y u r u iç in yazd ığ ı
m ak alesin d ek i tab lo y u o lu ş tu ru rk e n beşinci sırayı boş b ıra k m a k
z o ru n d a k alm ıştı. G ökbilim cilerin b ir kısm ı, o lu ş tu r u la n dizi ile
gezegenlerin g ü n e şe uzaklığı a ra s ın d a v a r g ö rü n e n ilişk in in b ir
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

rastla n tıd a n ibaret olduğu g ö rü şü n ü öne sü rd ü . T itus haklı olsaydı,


b eşin ci sıra boş kalm azdı, diyorlardı.
U zun sü rm e y e n b ir y o ğun ta rtış m a d ö n e m in d e n so n ra , bilim
çevreleri a ra sın d a k i ta rtış m a la ra dizilerin benzerliğinin sadece bir
r a s tla n tı o ld u ğ u g ö rü ş ü eg em en old u . A m a a c a b a T itu s h a k lı
olabilir mi, diye d ü ş ü n e n b ir am atör, tele sk o p u n u dizinin sekizinci
terim in d e y er a la n uzak lık ları ta ra y a c a k şekilde ayarladı. B u g ü n
U ranüs olarak anılan gezegen, işte b u sayede 1781 yılında b u lu n d u .
O z a m a n a k a d a r, "K utsal 7" in a n c ı ve b u k o n u d a k i y o ru m la r
y ü z ü n d e n , m e v c u tla rd a n b a ş k a b ir g e z eg e n in b u lu n m a s ın ın
m ü m k ü n olm adığı d ü şü n ü lü y o rd u .
Yeni gezegenin uzaklığı h e s a p la n d ı ve ö n c e d en o rta y a a tıla n
dizinin 8. terim ine tıp a tıp u y d u ğ u görüldü. D u ru m u gören A lm an
gökbilim ci J o h a n n Bode (Resim 76), b o ş o lan b eşin ci sıra y a d a h a
dikkatli bakılm ası gerektiği fikrini ortaya attı. Üstelik m eslektaşlarını
ik n a için b e ş yıl u ğ ra ş tı. S o n u n d a b ir gözlem evi, Bay B o d e'n in
istediği gözlemleri y ap m ay a razı oldu. B eşinci sıray a karşılık gelen
bölgede C e re s’i b u ld u la r (1801). A ym bölgede gözlem lere devam
ed in c e n e le r b u lm a d ıla r ki. M eğerse b e şin c i sıra y a d e n k gelen
bölgede a ste ro id k u şağ ı v a rm ış (Resim 77).

Resim 76: Alman gökbilimci Bode

U r a n ü s ’ü n k eşfi dolayısıyla, b ir b a ş k a ilginç gerçekle d a h a


k arşılaşıldı.
U ra n ü s, g ü n e ş e tra fın d a k i d ö n ü ş ü n ü , b in d e üç fark la tam ı
G İ Z E M L İ S AY IL AR VE Ç A Ğ D A Ş A S T R O N O M İ

Resim 77: Güneş etrafında dönmekte olan asteroitlerin bulunduğu bölge


tam ın a 84 yılda tam am lıyordu. Bu değeri 12’ye bölersek “7” sayısıyla
karşılaşırız. Yani, U ranüs gezegeni. B urçlar Kuşağı’nın 12 b u rc u n u n
h e r b irinde tam ı ta m ın a 7 yıl k o n u k oluyor ve so n ra diğer b u rc u n
bölgesine giriyordu. “K utsal 7 ” y o ru m lan y ü zü n d en b u lunm adığına
in a n ıla n b ir gezegen, b u lu n u r b u lu n m a z , k u ts a l 7 b ir kez d a h a
sa h n ey e çıktı. G ü n ü m ü zd e, astrologlar, b u gerçeğe u y g u n d ü ş e n
b irço k y o ru m yap m ak tad ır.
T itu s 'u n d izisi ik in c i kez d o ğ ru la n ın c a b irç o k gökbilim ci
te le s k o p la rın ı d iz in in b ir s o n ra k i te rim in e u y a n u z a k lık la r a
ay arlad ılar. Yeni b ir gezegen b u la r a k ta rih e geçm e yarışıy d ı b u .
Kırk yıldan fazla bir sü re uğ raşm aların a rağm en bir şey b ulam adılar
a m a a m a tö rle r a ra m a y ı ıs r a rla s ü rd ü r d ü le r . S o n u n d a N e p tü n
b u lu n d u (1846). Ne v a r ki N eptün, dizinin ö n g ö rd ü ğ ü m esafed e
değildi. Yeni gezegen 30,06 gök birim i uzaklıktaydı. Böylece dizinin
tılsım ı yine b o zu lm u ş oldu. B azılan, ra s tla n tı tezini s a v u n a n la rın
h ak lı o ld u ğ u n u n k a n ıtla n d ığ ın a inandı. B azılan d a b u işin içinde
b ir iş v a r diyerek ara m ay ı s ü rd ü rd ü . Aşağı y u k a rı 85 yıl a ra d ıla r
ve s o n u n d a P lü to n b u lu n d u (1930). Ü stelik dizin in b o ş ta k a la n
terim inin öngördüğü yerdeydi. Am a b u işte bir gariplik seziyorlardı.
N eptün ve P lü to n ’u n yörüngeleri diğer gezegenlerin yörüngelerine
b e n z e m iy o rd u . G ö k b ilim c ile r, o g ü n le r d e n b e ri, o r ta d a b ir
g ö k c ism in in d a h a b u lu n m a s ı g e re k tiğ in i sö y le rle r ve a r a ş tır ır
d u ru rla r. B ugün gökbilim a la n ın d a zihinleri k u rc a la y a n s o ru la n n
b a ş ın d a , işte b u , h e s a p la rın v a r olabileceğini söylediği gezegen
gelir. T a rtışıla n gezegenin adı P lan et x ’dir. B u n a S u m erce Nibiru
92 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

da denir. Sum erlerin b u gezegeni gördükleri ve bildikleri, tabletlerine


işledikleri iddiası bile v a rd ır (Resim 79).

Resim 78: Varlığı öne sürülen Planet X'in konumu hakkındaki görüşlerden biri.

N ib iru 'n u n g ü n e ş e tra fın d a k i b ir ta m t u r u n u 3 6 0 0 y ıld a


ta m a m la d ığ ı id d ia s ı d a ilg in çtir. B ilin d iğ i gibi 3 6 0 0 , S ü m e r
ra k a m la rın ın beşincisidir. Ne v a r ki, id d ia sa h ip le rin in gezegenin
y ö rü n g esin i n a sıl h e sap la n d ığ ı ise m e ç h u ld ü r. Yine id d iay a göre
Nibiru, 2012 yılında d ü n yanın yakınından geçecekmiş. D aha önceki
geçişi de b ü y ü k felak etlere yol açm ış. B u g eçişin d e de k ıy am et
benzeri felaketlerin olacağı öne sü rü lü y o r.
V a rsa y ıla n N ibiru, g ü n e ş s is te m in d e k i 10. gezegen o lm u ş
oluyor. NASA 'nın "2001 KX76" o la ra k k a ta lo g la d ığ ı yıldız b u
gezegenin g ö rü n tü sü y m ü ş. İn te rn e tte b u k o tla r yazıldığı tak d ird e
birçok g ö rü n tü geliyor. Bilim spekülatörlerinin id d asm a göre, a rta n
deprem lerden ve iklim anorm alliklerinden b u gezegen sorum luym uş.
B u gezegenin y a k la ş m a k ta olm ası dolayısıyla g ü n e ş sistem in d ek i
gezegenlerin parlaklıkları artm ış. Diğer y a n d a n , 2012 yılında so n a
ereceğini söyledikleri Maya takvimini, iddianın en önemli k an ıtların ­
d a n biri o larak su n u y o rlar. M ayalarla S u m erler a ra s ın d a b ir ilişki
olm ası gerektiğine d a h a önce değinm iştik.
Z ech eria S itc h in adlı so n d erece a k tif b ir A m erikalı, S ü m e r
tab le tle rin i te rc ü m e ettiğini ve S u m e rle rin 12 gezegen o ld u ğ u n u
bildiklerini, b u a ra ş tırm a sıra sın d a anladığını öne sürüyor. O n u n
id d ia sın a göre, Nibiru, g ü n e ş ve ayla birlik te 12. gezegen.
Özetleyecek olursak, g ü n eş ve ay h a riç olm ak üzere 9 gezegen
vardır. V arsayılan gezegen o lan N ibiru 10. gezegen olm uş oluyor.
Eğer ay ve güneşi de h e s a b a k a ta rsak , S um erlerin 12 gezegeninden
söz edilebilir. S ith c in 'in b u id d ia sı a s lın d a S ü m e r k ü ltü r ü n ü n
gü n celleştirilm esin d en b a ş k a b ir şey değil.
G İ Z E M L İ S AY I L A R VE Ç A Ğ D A Ş A S T R O N O M İ

G ü n e ş s is te m in d e 12 gezegen o ld u ğ u n u n k a b u l ed ilm e si
g e re k tiğ in i s a v u n a n c id d i g u r u p la r d a var. B u n la r, a s te ro id
k u ş a ğ ın d a y er a la n en b ü y ü k ü ç ü n ü n siste m e d â h il ed ilm esin i
istiyor. Söz k o n u s u asteroitler, Cer es, P allaş ve Ves ta. E n b üyükleri
o lan C eres 9 4 0 k ilo m etre ç a p ın d a . D iğer ik isi ise a şa ğ ı y u k a rı
b irb irin e e ş it ve 5 8 0 k ilo m e tre ç a p ın d a . A m a gerid e ç a p ı 100
k ilom etreden b ü y ü k o n larc a a ste ro id var. Bize göre, gezegenlerin
sayısını 12'ye ta m a m la m a k m istik b ir y a k la şım d a n b a ş k a b ir şey
değil.
B u n d an sonraki bölüm lerde 12 sayısı etrafından dolaşan k ü ltü r
m otiflerini inceleyeceğiz.

Resim 79: Sümer tabletlerinde Nibiru gezegeninin gösterildiğine dair iddia bir
Sümer silindirik mühründe yer alan yukarıdaki figürlere dayanmaktadır.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

Resim 80: On ikinci gezegen NİBİRU’yu haber verdiği öne sürülen MUL.APİN tableti.
Bu tablet, MÖ 7. yüzyıla aittir ve daha önceki çağlarda edinilen astronomi bilgi
birikimini içerir.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

B u ra y a k a d a r, S u m e rle rin ç a ğ ın d a ü z e rin d e çok d u r u la n ve


12 sayısı yardım ı ile açık lan an bazı gerçeklerden söz ettik. B unları
k ısa c a m ad d e m ad d e şöyle b ir özetleyerek k o n u y a girelim:
1 - Bir yıl h e r biri 30 g ü n s ü re n 12 aydır.
2- B u rç la r K uşağı, d ü n y a n ın y ö rü n g e d ü zlem i ile g ü n e y d e 12
derece ve kuzeyde 12 d erece açı y a p a n 24 d erecelik b ir b a n t
içerisinde ak m ak tad ır.
3- D ü n y a 24 derece eğim li o lara k döner.
4- Ay, d ü n y a e tra fın d a h e r g ü n 12 derecelik açı tarar.
5- K utsal 60 sa y ısın ın 12 ta n e ta m böleni vardır.
6- K utsal 60, 10 ve 12'nin e n k ü ç ü k o rta k katıdır.
7- Parm aklarım ız ( 3 x 4 = 12) ve (12 x 5 =60)'a k a d a r sayabileceğimiz
şekilde b o ğ u m lu yapılandırılm ıştır.
8- J ü p ite r gezegeni g ü n e ş etra fın d a k i t u r u n u 12 yılda tam am lar.
B u n la ra b ir de, gereği olmadığı için şim diye k a d a r dile getirm e­
diğim iz b ir bilgiyi d a h a ekleyelim:
9- İn sa n la rın k a b u rg a kem ikleri 12 sağ d a ve 12 solda olm ak üzere
12 çifttir.
S ır a la d ığ ım ız 9 ö z e llik , S u m e r li m a t e m a t ik ç il e r i n ve
gökbilim cilerin h e r g ü n ö n ü n d e d u ra n , h e r z a m a n dik k ate a la ra k
h e s a p la rın a dâhil ettikleri özelliklerdir.
B ü tü n b u n ed e n le rd e n dolayı 12 sayısı k u tsa n m ış b ir sayıdır.
D a h a doğru b ir ifade ile “T a n rıla rın b a h ş e ttiğ i”, “g ö k ten ind irilen
bilgi olan m ate m a tiğ in ” a n a h ta r sa y ıla rın d a n biridir.
S u m e rle r, söz k o n u s u k u ts a m a d o lay ısıy la g ö k tek i s e rs e ri
y ıldızların (onlara gezegen diyen biziz) s a y ısın ın 12 o ld u ğ u n u değil
12 olm ası gerektiğini d ü şü n ü y o rla rd ı belki de. B u n a u y g u n çeşitli
y a k ıştırm a la r d a yapm ışlardı. İn sa n o ğ lu n u n uzay d an geldiğim öne
s ü re n çevreler, S u m e rle rin yanılabileceğim , b u k o n u d a önyargılı
olabileceklerini a k ılla rın a getirm iyorlar. A ksi h a ld e , u z a y d a n ve
ü s tü n b ir u y g a rlık ta n geldikleri şe k lin d e id d ia ç ü rü m ü ş o lu rd u .
U zaydan b u ra y a k a d a r gelebilm ek için ü s t düzeyde bilge o lm ak
gerekiyor ç ü n k ü .
Sum erlerin 12’yi k u tsa m a la rın d a ve doğanın tem el sayılarından
biri o larak o n a u y m aların d ak i u y g u la m a la rd a n biri de U ru k k e n ti
ö re n y e rin d e b u lu n a n b ir ta b le tte y e r a la n 12 k ra l listesidir. B u
listeye göre söz k o n u s u k rallar 2310 yıl yaşam ışlardır. Nasıl yılsa?
Sum erlerin ü n lü Gılgamış destanı*, 12 tablet üzerine yazılmıştır.
R esim 81 ’de söz k o n u s u d e s ta n m 11. tab leti görülm ektedir.

Resim 81: Gılgamış destanının yazılı olduğu tabletlerden


ikisi ve Gılgamış’m duvar kabartması

Sum erler, b ir yılı, b ir g ü n ü ve B u rç la r K uşağı’n ı 12’ye bölen,


b u rç la ra b u g ü n bile geçerli olan ad ların ı koyanlardır. Resim 8 2 ’de
g ö rü le n , MÖ 1 5 0 0 ’lere a it siy a h s ın ır ta ş ı söz k o n u s u id d ia n ın
k an ıtların d an biridir. B u n u n la yetinm eyen Sum erler, g ü n ü de 12’ye
bölm üşlerdir.

* Gılgamış Destanı, tarihin en eski destanıdır. Uruk kralı Gılgamış’ın ölümsüzlük


arayışım anlatır. Gılgamış, MÖ 28. yüzyılda gerçekten yaşamış ve Uruk kentinde
hüküm sürmüştür. En yakın arkadaşı ENDİKU'nun ölümü üzerine ölümsüzlüğü
aramaya çıkar. Olağanüstü çabalarına karşılık, onu elde etmeyi başaramaz. Tann
ENLİL ona nasihat eder, ölümden kurtuluş olmadığım, ölümsüzlüğe erişebilmenin
ancak geride iyi bir ad bırakmakla mümkün olduğunu söyler. Destan, bilginin
peşinde koşan insanları yücelten bir yapıdadır. Gılgamış, ölümsüzlüğü bulamamış
ama bilgi peşinde koşarken adım ölümsüzlerin arasına yazdırmıştır.
s ü m c r m a te m a tiğ i w s a y i l a r i n gizemi

Resim 82: Sumerlerde Burçlar Kuşağı m gösteren MÖ 1500’lere ait taş buluntu.
Yüksekliği 36 santimetre, genişliği 23 santimetre ve kalınlığı 13 santimetredir. Taş
üzerinde görülen çizimlerin ifade ettiği burç adlan bugün de geçerlidir.
B abil’de N isan ay ın ın ilk 12 g ü n ü b a y ra m o la ra k k u tla n ırd ı.
S um erlerde 12 say ısın ın k u tsa l sayılm asının göstergelerinden
biri de S üm er p a n te o n u n d a 12 ta n n bulunm asıdır. Çeşitli dönem ler
ay n ay n incelendiğinde, farklı araştırm acıların eserleri farklı listeler
verm esine karşılık, U r-U ruk p an teo n u n d a yer alan tanrılar şunlardır:
G öklerin ta n rısı - b a ş t a n n ANU
S u ta n n s ı ENKİ
Yer ta n n ç a s ı NİNTU
A teş ta n n s ı GİBİL
H ava ta n n s ı ENLİL
S avaş ta n n s ı NİMROD
F ırtın a ta n n s ı ADAD
Yeraltı d ü n y a sı ta n n s ı NERGAL
G ü n e ş ta n n s ı UTU
A şk ta n n ç a s ı İNANNA
Ay ta n n s ı NANNA
D oğruluk (Ahlak-Morality) ta n n s ı NANŞE

12 ta n n ve 9 tan rıça y a d a y a n a n b a ş k a b ir ta n rıla r listesi d a h a


b u lu n m a k ta d ır. Resim 84, söz k o n u s u listeyi ve h iy erarşik şem ayı
gösterm ektedir.
AN (ANU) , Kİ (ANTÜ)
Gök Tanrısı x Gök Tanrıçası

NİNTU . ŞULPA LUGALBANDA NINSUN (SIRTUR) ENKI (E A ). NİNKI ENUL (ELLIL) „ NINUL
Yer T an rıçasıx Yer Tanrısı Uruk Kralı x Koyun Tannçası x Su Tanrısı « Su Tanrıçası Hava Tanrısı x Hava Tanrıçası

NİNURTA GILGAMIŞ GESTİNANN)| MARDUK NANNA (SIN )xN1NGAL


Savaş Tanrısı Uruk'un Çoban Tanrısı Soğuk Mevsimin Bereket Ay Tanrısı J
Tanrıçası \ Tanrısı

EREŞKIGAL \ x NERGAL
Veraltı T a n r ıç a s ı\ Yeraltl ^annsı

DUMUZİ (TAMMUZ) İNANNA (ÎŞTAR) UTU (SAMAŞ)


Uruk'un Çoban Tanrısı Aşk Tanrıçası Güneş Tanrısı

Resim 83: Sumerlerin 12 tannsı ve 9 tannçası arasındaki


hiyerarşik ilişkiyi gösteren şema.
İN G İ Z E M

R e sim 8 4 'd e , b a ş t a n r ı ANU, o t u r u r k e n ve e tr a f ın d a k i


h iz m e tk â rla rı ile b e r a b e r g ö rü lm e k te d ir. K o m p o z isy o n u n ü s t
ta ra fın d a d ik k at edilirse, 12 ışınlı b ir yıldız görülm ektedir.

Resim 84: Sümer baş tanrısı Anu ve gökteki 12 ışınlı yıldız.


Ayrıca, b a ş t a n n A n u ’n u n s u n a ğ ın a b ıra k ıla n g ü n lü k yiyecek
m ik ta n d a 60 ve 12 ile veya k a tla n y la ö lçü lü rd ü . Şöyle ki:
1- 12 ta s ş a ra p
2- 2 ta s s ü t
3- 108 (9x12) ta s b ira
4- 2 a d e t boğa
5- 1 a d e t öküz
6- 8 a d e t k u z u
7 - 6 0 adet kuş
B ir de b u n la ra ek o lara k ş u yiyecekler s u n u lu rd u :
8- 243 so m u n ekm ek
9- (30-1) kile h u r m a
1 0 -2 1 (3 x7) a d e t koç
Y ukarıdaki listede iki sayı özellikle dikkatim izi çekti. Biri 108
ve diğeri 243.
Ö nce 108’i inceleyelim .
M atem atiksel o larak b a k a c a k o lu rsak , l ’in birinci kuvveti, 2 ’
n in k a re si ve 3 ’ü n k ü b ü n ü n çarpım ı, yani,
11x 2 2 x 3 3= 1 x 4 x 27 = 108 ediyor.
Astrologların dediğine b a k a ca k olursak, 9 gezegenle 12 b u rc u n
çarpım ı 108 ediyor. Gökbilim gözlüğü ile b a k a ca k olursak, güneşin
çapm m d ü n y a n ın ç a p m a oranı 108. Yani, g ü n e şin çapı d ü n y a n ın
ç a p ın ın 108 katı.
Son bilgi, bizim gözden geçirebileceğim iz b ir bilgi olduğu için
a r a ş tır m a y a k o y u ld u k . G ü n e ş in , b ilim a d a m la r ın ın ü z e rin d e
a n la ş tık la rı ta m b ir çap değeri yok. D u ru m d ü n y a için de böyle
görünüyor. NASA’n ın verdiği bilgilerden, ansiklopedilerin verdiklerine
k a d a r ciddi k a y n a k la r, k ü ç ü k de olsa, b irb irin d e n farklı ç a p la r
veriyor. Eğer d ü n y a n ın çapını 12.750 kilom etre ve g ü n e şin çapm ı
1,38 m ilyon kilo m etre k a b u l ed ecek o lu rsa k , söz k o n u s u değer
108’d en biraz b ü y ü k çıkıyor. Am a öteki değerlerle h e s a p y a p a c a k
o lu rs a k 109 elde ediliyor. K ısacası, yüzde b ird e n k ü ç ü k b ir h a ta
ile 108 sayısı doğru görünüyor.
Ne demeli? MÖ 3. binde b u değerleri kim bulm uş, nasıl b u lm u ş?
B u n la r gerçekte n e ’yi anlatıyor? D oğrusu em in o larak söyleyebile­
ceğim iz b ir değerlendirm em iz yok.
Şim di de 2 4 3 ’e de b ak alım . Yem ek liste sin d e g ö rü le n b ü tü n
sayıların b ir anlam ı old u ğ u n a göre, 243 de rastgele b ir sayı olm asa
gerek.
243 = 9 x 2 7 = 9 x 9 x 3 = 3 2x 3 2 x 3' = 3 5yapıyor.
Yani, 3 ’ü n 5. kuvveti 243 ediyor.
İn te rn e tte a ra ş tırd ık . H int kö k en li ezoterik k a y n a k la r, Vedic
k ita p la rd a 27 sa b it yıldız (nakshatras) o ld u ğ u n u söylüyor. Bu bilgiyi
S u m erlere k a d a r götürebiliriz san ıy o ru m . Yani, 9 gezegenle (bunu
o çağlarda bilmiyorlardı diye biliyoruz), 27 sa b it yıldızın çarpım ı 243
ediyor.
S u m e rle rin 12 s a y ısın a v erdikleri önem i g ö ste re n b ir b a ş k a
bulgu, gerek u z u n lu k ölçüsü, gerek a la n ö lçü sü ve gerekse hacım
ö lç ü sü n d e 12 ta b a n lı b ir siste m (dizge) k u lla n m a la rıd ır35.
102 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

U zu n lu k ölçüleri şöyledir: Ağırlık ölçüleri şöyledir:


1 n in d a = 1 2 a rış 1 gin = 3 x 12 su
(Anş, dirsekten orta parmağın ucuna
kadar olan uzunluk demektir.) H acım ölçüleri şöyledir:
1 n in n i = 1 0 x 1 2 a n ş 1 gur = 25 x 12 sila
1 su = 2 /1 2 a n ş 1 pi = 3 x 1 2 sila
Alan ölçüleri şöyledir: 1 banes = 6 /1 2 sila
1 bur = 150 x 12 s a r 1 ban = 2 /1 2 sila
1 sar = 1 2 x 1 2 a n ş k a re
L istede g eçen b a z ı b irim le rin g ü n ü m ü z d e k i k a rş ılık la rı ise
şöyledir:
1 gin = 8 ,4 1 6 gr. 1 s a r = 3 5 ,2 9 gr. 1 sila = 842 mİ.

S u m e rle r ç a ğ ın d a g ö rü le n 12 ta b a n lı ö lçü le n d irm e dizgesi,


R o m a i m p a r a to r lu ğ u n d a , 1 7 8 9 ö n c e s in in F r a n s a 's ı n d a ve
g ü n ü m ü z ü n İngiltere ve A m erik a'sm d a k u llan ılm ak tad ır.
S u m erlerin z am an ölçüm dizgesi de 12 tabanlıydı. B u konu y u
ilgili b ö lüm de belirtm iştik.

Resim 85: Tarihin en eski ağırlık


ölçüsü 27,5 kilogram ağırlığın­
daki MÖ 21. yüzyıldan, Sümer
Rönesansı çağından kalan bu taş
kütledir.
S u m e rle r m üziğin k u ts a l o ld u ğ u n a in an ırlard ı. R ahipler, b ir ­
k a ç sa y fa ö n c e s ıra la d ığ ım ız z e n g in m e n ü y ü T a n rı A n u ’n u n
h u z u r u n a g ö tü rd ü k le rin d e , m ü zik eşliğinde İlâhiler söylerlerdi.
B elgeleri çeşitli d ü n y a m ü ze lerin i s ü s le y e n ta r ih in en eski
besteleri S u m e rle rin k u tsa l am açlı m ü zik besteleridir. R esim 86,
m üzik ta rih in in en eski b e ste sin i ve sayfa 106’d ak i resim 88 ise,
elim izdeki en eski m üzik aletini gösterm ektedir.

Resim 86: Tarihin bilmen en eski bestesinin kayıtlı olduğu tablet, MÖ 2. binyılın
başlarındaki Sümer Rönesansı çağından kalmadır.

S um erli m üzisyenler, ta n rıla r h u z u ru n d a m ü zik icra etm eye


b a ş la m a d a n önce elle rin i b ir güzel y ık a rla r, o n la rın değişiyle
a rm d ırırla rd ı* . S u m e rle rin ü lk e s in d e m ü zisy e n o lab ilm e k için
eğitim den geçm ek gerekiyordu. Ö n ü n e gelen çalıp söyleyem ezdi.
T o p lu m sal s ta tü s ü en y ü k s e k o lan işle rin sıra la m asıy la ilgili üç
k a d e m e n in birinci k a d e m e sin d e m üzisyenler yer alıyordu. Resim
87, MÖ 2 6 5 0 'lerd e n kalm a, S ü m e r to p lu m u n u n k a tm a n la rın ı ve
h iy era rşisin i sergileyen belgeyi gösterm ektedir.
* Sumerlerde su ile arınma konusu, Temizliğin Tarihi adlı kitabımızda incelenmiştir.
Söz k o n u su resim de görüldüğü üzere, m üzisyenlik önde gelen
m eslekti. H atta k u tsa l b ir m eslekti. EA, m üziğin tan n sıy d ı. M üzik
eğlence o lsu n diye icra edilmezdi. İb ad etin asli u n s u ru y d u . M üzik
aletleri, ta n r ı EA 'nın resim leriyle ve b oğa b a ş la rıy la sü sle n ird i.
Boğa, berek etin , verim liliğin ve ta n rısa llığ ın sim gesiydi. S u m erler
m üzik aletine SA diyorlardı. G ü n ü m ü zd e, telli m üzik aletlerin d en
en yaygm o lan ın a d a saz dem iyor m u y u z? NAR, S um erce ta p m a k
m ü z isy e n in in adıydı. T a p m a k la rd a , ayini y ö n e te n , g ü n ü m ü z ü n
o rk e s tra şeflerine benzeyen u z m a n la r b u lu n u rd u . B u n la ra GALA
d iy o rla rd ı. Söz k o n u s u şefler, k e n t b ü r o k r a s is in in en y ü k s e k
dereceli m em u rla rı sayılıyorlardı.

Resim 87: MÖ 2650 yılında, Sümer toplumunda


m eslek leri ve bu m eslek lerin to p lu m sa l
hiyerarşideki sırasını gösteren kutu. Ahşaptan
yapılmış olan ve yapılış amacı bilinmeyen bu
kutunun içi boştur. Üzerinde görülen bezemeler
kırmızı kireç taşı, midye kabuklan ve mavi taşlarla
(lapis lazuli) yapılmış, yapıştırıcı olarak bitüm
kullanılm ıştır. Sağda görülen m üzisyenler
kutunun sağ ü st köşesindeki m üzisyenlerin
büyütülmüş halidir.
R esim 8 7 ’ye d ik k at edilirse, S u m erlerin to p lu m sal h iyerarşisi
h e r biri 12 m eslekten o lu şan ü ç kadem eli b ir yapıdır. 12 ve 12'şerli
y a p ıla r k o n u s u , ö n ü m ü z d e k i b ö lü m d e n itib a r e n in ce ley e c e k
o lduğum uz k o n u d u r. B u rad a, üzerinde d u rd u ğ u m u z k o n u m üzik
olduğu için işin b u y ö n ü n e girmeyeceğiz. Yine resim 87'ye dikkate
edilirse, m ü zisy en ler to p lu m sa l h iy e ra rşin in b irinci s ıra s ın d a en
öne yerleştirilm iştir.
K u tu n u n görünm eyen a rk a yüzünde de benzer bir üç kadem eli
yapı vardır. G örm ekte olduğum uz yüzde b a rış dönem i için geçerli
h iy erarşi, a rk a yüzde ise sa v aş dönem i h iy era rşisi y er alır. S avaş
dönem i ö rg ü tlen m esin d e 121i yapı görülm ez. B u n u n d a h e rh a ld e
b ir a n lam ı vardır.
S ü m e r ç a ğ ın d a n iki b in yıl s o n ra Pisagor, m üziğin T a n rın ın
b ir a rm a ğ a n ı o ld u ğ u n u s a v u n u rd u . B u n u B ab il’de ö ğ ren m iş ve
b e n im se m iş olm alı. P isag o rcu lar, m üzikle, d a h a d o ğ ru su , sesle
m atem atik a ra sın d a birebir ilişki olduğunu d a biliyorlardı. Müziğin
do ğ al s a y ıla rla ifad e e d ile b ilm e s in i, d o ğ a n ın d o ğal s a y ıla rla
açık lan ab ilm esin in birin ci k a n ıtı o lara k su n u y o rla rd ı. P isagor’u n
dinsel öğretisinin en önem li özelliklerinden biri b u d u r. S üm erlerle
ilgili b ü tü n b u a n la ttık la rım ız , P isag o r’u n ö ğ re tisin in özgün b ir
d ü ş ü n c e olm adığını, B ab il’de b u lu n d u ğ u s ır a d a ö ğ ren d ik lerin i
benim sediğini gösterm ektedir.
T a rih in en eski m ü zik aletleri de S um erlere aittir.
E n eski alet, Ur kenti kazılarında kraliyet m ezarlığında b u lu n a n
MÖ 2750'lere ait lirdir. Resim 88'de söz k o n u su altın lir g örünm ek­
ted ir. A ynı k azı a la n ın d a b ira z fa rk lı y a p ıd a g ü m ü ş lirle r de
b u lu n m u ş tu r.
Yine aynı k azılarda, m ü zik bilgisi veren ta rih in en eski yazılı
m etn i g ü n y ü z ü n e çıkartılm ıştır. R esim 8 9 'd a yer a la n ve MÖ 26.
yüzyıla a it olan b u “kitap", 40 x 30 sa n tim e tre b o y u tla n n d a d ır ve
k alınlığı 5 s a n tim e tre d ir. B u ta b le tte , 9 ç e şit m ü zik teli ve p ek
ç o ğ u n u n m ahiyeti bilinm eyen 23 çeşit m üzik aleti tanıtılm aktadır.
M ezopotam ya'nın kuzey bölgelerini ve A nadolu’n u n d o ğ u su n u
k a p s a y a n ve yine S ü m erlerle aynı özelliklere sa h ip olan H urriler,
m üziği ta p m a k la rın d a ve T a n n h u z u ru n d a ib a d e t am acıy la icra
ederlerdi. H urri k ü ltü rü , H ititler ta ra fın d a n b ü tü n ü y le (in toto) b e ­
nim senm işti. Resim 90 U garit k en ti k azılarında ele geçen bir H urri
ilah isin i bestesiyle birlikte sergilem ektedir.
Resim 89: Tarihin en eski müzik ders kitabı, MÖ 26. yüzyıla ait Sümer
diliyle yazılmış olan bu tablettir. Boyutları 40 x 30 x 5 santimetredir.

îiürînp
tVTfİaiftfil
I w- ► £»* îL*fartı ’KTf-'f**
■‘ "M - - " ' . ' " z 5" ' .T*.
■* *vn i - ,rv
*t*ı .* /hfv/-^.<«-^ırf»tu’!vf7?J rv.'7 ’
~ >->T t*r
5-fV(.î )'[ {/V»\t T ^f-1 i*U|<Iv«W
*•*V t[«1
*v
r c-fşr_'-r^|«»^ <*7 ^ertc-r ı

Resim 90: Üzerinde tarihin en eski ilahisinin notalarıyla birlikte kayıtlı olduğu
tablet. İki parça halinde olan bu tablet, Mezopotamya’nın Akdeniz kıyısındaki liman
kenti olan Ugarit’te bulunmuştur. Ay Şarkısı adı verilen ilahi, Hurri dilinde yazılmıştır.
Tablet, MÖ 1400’lere tarihlenir. Söz konusu müziği internetten indirerek dinlemek
mümkündür. (Ugarit hakkında sayfa 118’e bakınız)
AT ÜNÜ

H em m a te m a tik te h e m astro n o m id e h em de in sa n d o ğ asın d a


k a rşıla şıla n ve evrenin a n a h ta rı o ld u ğ u n a in an ıla n say ılard an biri
o la n 12 s a y ısın ın , S ü m e r in a n ç s is te m in d e k a z a n d ığ ı m erk ezî
k o n u m z a m a n la diğer kavim lere yayılm ıştır.
B u n d a n sonraki bölüm lerde, söz k o n u su b a ş a t k ü ltü r öğesinin
S üm er coğrafyasından yola çıkarak nasıl yayıldığı ve hangi biçimlere
b ü rü n d ü ğ ü k o n u s u ü zerinde duracağız. B u sıra d a pek çok kavim
ad ın d an söz edilecek. B unların b ü y ü k çoğunluğu Süm erlerle a k ra b a
kavim lerdir. B a şk a b u lg u la r d a b u n u n işa re tle rin i verm iştir. B u
b a k ım d an , öncelikle S u m erlerin kimliği k o n u s u üzerin d e d u rm a k
istiyoruz.
S u m e rle rin d ü n y a k a m u o y u n d a ta n ın m a s ın d a b ü y ü k em eği
geçen Sum erolog S am u el N oah K ram er, “S ü m e rle r” adlı eserinde,
Aşağı M ezopotam ya’d a s is te m a tik k a z ıların b a ş la m a s ın d a n otuz
yıl s o n ra , h e n ü z 1869 y ılın d a, S ü m e r d ilin in T ü rk ç e , F ince ve
M a carca ile a k ra b a b ir dil o ld u ğ u g ö r ü ş ü n ü n F r a n s a ’d a o rta y a
atıldığım söylüyor. K ram er’in verdiği bilgiye göre, A su rlar üzerinde
çalışan J u le s O ppert adlı bir uzm an, O cak 1869’d a F ra n sa Arkeoloji
D erneği’n d e b ir k o n fe ra n s vererek, A su r ta b le tle rin e d a y a n a ra k
keşfini d ü n y a y a ilâ n etm iştir. O p p e rt’e göre, bölgede S am ilerd en
önce y a şa y a n h a lk ın adı S üm er'dir; S u m erlerin k o n u ş tu ğ u dil ise
T ü rk dillerine a k ra b a d ır37.
B u iddia, o dönem in A vrupalı arkeologlarının ve tarihçilerinin,
Avrupalıyı, özellikle de G erm en ırkını, yü celtecek ta rih î gerçekler
b u lm a a m a c ın a te rs b ir so n u ç o rta y a çıkarıyord u. B u b a k ım d a n ,
b ir yıl so n ra konuyla ilgili olarak düzenlenen bir b a şk a konferansta,
J o s e p h Halevy adlı b ir işg ü z a r ortaya ç ık a rak h em S um erleri hem
de S um erce’yi reddetti. O rtaya attığı iddiaya göre, M ezopotam ya’da
S a m ilerd e n b a ş k a b ir h a lk y a şa m a m ıştı; S ü m e r dili, “r u h a n î ve
B a tın i a m a ç la rla ” S a m ile rin k e n d ile rin in ta s a rla d ığ ı y a p a y b ir
d ild e n b a ş k a b ir şey değildi. A v ru p a ’d a , k o n u y la ilgili b ü t ü n
mahfiller, söz k o n u su tebliğden so n ra ileri sü rü le n desteksiz iddiaya
göre h a re k e t etm eye b aşladılar. Halevy, 1870'den b a şla y a ra k otuz
yılı a şk ın b ir sü re m akale ü s tü n e m akale yayınlayarak S am ilerden
b a ş k a h iç b ir h a lk ın h iç b ir z a m a n G üney M ezopotam ya'ya s a h ip
olmadığını anlattı d u rd u 38. Oysa 1877'den itibaren bölgede başlatılan
kazılar, Halevy'i açık açık yalanlıyordu.
T ü rk iy e ’de, m e d y a d a G ü n e y M ezo p o tam y a’d a S a m ile rd e n
b a ş k a k im s e n in y a şam a d ığ ı, T ü rk ç e k o n u ş a n iki m ed y a tik kişi
ta ra fın d a n öne s ü rü lm ü ş tü r (2006-2007). İddia gerçekte, b ay Ha-
levy'nin 140 yıllık te z in d e n b a ş k a b ir şey değildir. A nladığım ız
kadarıyla, küresel güçler, Sum erlerin kimliği ile y akından ilgilidirler.
Söz k o n u s u ilgi bilim sel b ir ilgi değildir. B u çevreler, g erçekleri
ç a rp ıtm a k suretiyle, Kuzey Ira k ’ın ve A nadolu’m u zu n , çağlar önce,
şim di A v ru p a’d a y a ş a m a k ta o lan in s a n la rın a ta la r ın a a n a v a ta n
o ld u ğ u n u öne s ü rm e k için “sözde b ilim ” y a p m a k ta d ır. (Bakınız:
sayfa 160, resim 118 ve 119)
U zm an O p p e rt’in S ü m e rle rle T ü rk d illerin in ilgisini o rta y a
k o y m a sın d a n sekiz yıl so n ra , ilki 1877 y ılın d a o lm ak ü zere, 20.
yüzyıla girene k a d a r S ü m e r ö ren yerlerin d e on b ir kazı yapıldı ve
yirm inci yüzyıla S um erler ve k ü ltü rle ri h a k k ın d a ta rtış m a la ra son
v e re c e k b irç o k sa ğ la m k a n ıtın b u lu n m a s ıy la girildi. Ne v a r ki
A vrupa’da, özellikle de F ra n s a ’da, S ü m e r gerçeğini h a sıra ltı etm e
p o litik a s ı s ü r d ü . S u m e rc e ’n in “y a ş a y a n veya ö lü ” h iç b ir dille
y ak ın lığ ın ın b u lu n m a d ığ ı savı s a n k i b ir bilim sel gerçekm iş gibi,
zihinlere yerleştirildi. S u m e rle r uzaylıym ış (bakınız: sayfa 77, resim
67). İşin g arib i, b u iddia, u z a y d a n geldiğim izi öne s ü r e n bilim
v u rg u n c u la rın a serm ay e oldu.
H int A v ru p a lılan n u y garlık k u r u c u kavim olduğu şeklindeki
ideolojik b a k ış la rın d a n yola ç ık a ra k , T ü rk d ille rin in k o n u n u n
d ışın d a tu tu lm a k istenm esi, tarih e ta m anlam ıyla ışık tu tu lm a sm ı
engelledi ve h â lâ d a engellem ektedir. O ysa S üm erlerle ilgili gerçeği
dile getiren birçok u zm an ortaya çıkmış, kitaplar, m akaleler yazmış,
bilim çevrelerine b irço k yeni b u lg u ve değ erlen d irm e s u n m u ş tu .
B u n la rd a n biri H a rtm u t S cm okel’dir. H ayatı h a k k ın d a yeteri
k a d a r bilgi edinem ediğim iz Scm okel, S ü m e r dili k o n u s u n d a şöyle
dem iştir:
“Kelime yapısı b a k ım ın d a n S üm erce, heceli b ir dildir. B u tip
b ir dil A v ru p a’d a F in-O gur ve A sya’d a d a T ü rk dilleri ta ra fın d a n
tem sil edilir. G enellikle te k heceli ve değişm ez b ir k ö k ü n , k en d i
b a ş ın a a n lam ı olm ayan eklerle k u lla n ım ın d a n oluşur. B u dilin bir
diğer a y ırt edici k a ra k te ri, aynı k elim en in çok an lam lı o lm asıd ır
ki, ö rn e ğ in Ç in d ilin d e o ld u ğ u gibi, in işli-çık ışlı, in ce ve k a im
so n la m a biçim inde v u rg u la m a gerek tirir.”
İngiliz c a s u s u L aw rence’le birlikte K a rk a m ış’ta kazılar y a p a n
L eonard Woolley, 1928 y ılında b ir k ita p y a y ın la y ara k S u m erlerin
MÖ 4-5. binlerde O rta Asya’d a n M ezopotam ya’y a göç ettiğini açıkça
ifade etm iştir.
“[Mezopotamya’ya] gelen so n u n c u göçm enler S ü m erler oldular.
NUT1

B unlar, yazılara ‘k a ra k a fa lar” diye a k ta rıla n siyah saçlı b ir halktı


ve etim olojik b a k ım d a n değilse bile, yapısı b ak ım ın d a n eski T u ra n
T ü rk ç esin e benzeyen heceli b ir dil k o n u şu y o rla rd ı. “
F ra n sız S u m e ro lo g J e a n - L o u is H o u t, 1 9 8 9 ’d a y a y ın la d ığ ı
k ita b ın d a şöyle dem ektedir:
“Bizim yazılan an lam ay a başladığım ızdan beri, MÖ 2500 yıllan
boyunca yazılan S üm erce’n in dil kökeni belirsizliğim korum aktadır.
D a h a 1869’da, F ran sız J u le s O ppert, ne A su rc a ve n e de B abil’ce
o lan b u ta b le t diline S ü m e rc e d em işti. F a k a t b u dilin bilim sel
b a k ım d a n v a rlığ ın ı te m e lle n d irm e k , a n c a k 1923 y ılın d a A rno
Poebel’in S ü m er G ram eri’ni yayınlam asıyla olm uştur. B u dil, heceli
bir dildir ve yapısal olarak diğer birçoğuna (bu arada örneğin Türkçeye)
b e n z e m e k te d ir. F a k a t s e s değeri, fo n etik b a k ım d a n , ölü veya
y a şa y a n h içbir benzeri y o k tu r.”
Son aktarm am ız, kuzeyinden güneyine b ü tü n Irak topraklarında
e m e lle r b e s le y e n F r a n s a ’n ın id eo lo jik b a k ış a ç ıs ın ı ö z e tley e n
sa tırla rd ır. E m p e ry a list F r a n s a ’n ın b u işte ö n c ü lü ğ ü k a p tıra ra k
ikincil k o n u m a d ü şm e si gerçeği değiştirm ez.
G ünüm üzde, Batılı güç odaklarının ve Türkiye’deki uzantılarının
d ik k ate alm adığı ü ç k o n u b u g ü n k a n ıtla n m ış d u ru m d a d ır:
B irinci o larak , S ü m erlerle T ü rk le r a ra s ın d a dil b a k ım ın d a n
ta rih î b ir ilgi olduğu isp atlan m ıştır. B u kon u y la ilgili so n d u ru m u
“Uygarlığın K ritik Yolu O larak Tem izliğin T a rih i” adlı k itabım ızın
birinci b ö lü m ü n d e sergilem iştik.
İkinci olarak, b u g ü n y a ş a y a n d ü n y a dilleri sırasında, en eski
yazılı belgelere sa h ip olan dilin T ü rk Dili o lduğu ve T ü rk Dili’n in
en a z ın d a n g ü n ü m ü z d e n b e ş b in yıl öncesine k a d a r u z a n a n yazılı
belgelere d a y a n a ra k , b ağ ım sız ve iki kollu b ir dil o la ra k varlığı
is p a tla n m ış tır. Yani, T e v ra t’ta n y o la ç ık a n b ir k im se, eğer “b ir
z a m a n la r te k dil v ard ı”, n o k ta s ın d a d u rm a k ta ısrarlı ise (ki bu gibi
önyargılan taşıyanlar bugün dünyayı yönetmektedir), söz k o n u s u tek
dilin b u g ü n “T ü rk ç e ” çerçev esin d e y a ş a m a k ta o ld u ğ u n u k a b u le
etm e k te n b a ş k a yolu yoktur.
Ü çüncü ve son derece stratejik b ir gerçek olarak, ön T ürklerin
en azından MÖ 3500’lerde Türkiye’n in doğu bölgelerinde yaşadıklan
k a n ıtla n m ıştır. Batılı u z m a n lar, sıraladığım ız g erçeklerin ü ç ü n ü
birden yok farz ederek Doğu A nadolu’ya b ir tam p o n devlet yerleştir­
m ek istem ekte, b u n u yap ark en bölücülüğü aklayacağım u m d u k la n
b ir d ü z m e c e t a r ih y o r u m u p e ş in d e k o ş m a k ta d ırla r. İ n te r n e tte
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

k a rş ım ız a ç ık a n b a z ı h a y a t h ik â y e le rin d e n , F r a n s a is tih b a r a t
b irim le rin in 1 9 3 0 ’la rd a , b azı T ü rk iy e v a ta n d a ş la r ın ı F r a n s a ’y a
g e tirte re k , bölgedeki ç ık a rla rın a u y g u n o la ra k b içim len d irilm iş
ta r ih e ğ itim in d e n g e ç ird ik le rin i a n la m ış b u lu n u y o ru z . B ü tü n
b u n la rd a n dolayı, T ü rk kam u o y u n u , dile getirdiğimiz b u gerçekleri
y a k ın d a n izlemeye çağırıyoruz.
MÖ 4. binyılda, y a n i S u m e rle rin ç a ğ ın d a , D oğu A n a d o lu ’d a
H u rriler y a şard ı. B ulgular, adı geçen k av m in çeşitli a d la r a ltın d a
d a olsa, MÖ 6. b in d e n itib a re n aralık sız o lara k bölgede o ld u ğ u n u
gösterm ektedir. Söz k o n u s u kavm in dilinin S ü m e r dili ile a k ra b a
olduğu, h e r ik isin in b irlik te A sya kö k en li dillerd en o ld u k la rı b ir
gerçektir.
Hurrice, MÖ 2. binlerde A nadolu’n u n doğusunda ve M ezopotam­
y a ’n ın k u z e y in d e “e n çok k o n u ş u la n d il”d ir39. H u rriler, MÖ 3.
b in le rd e de bölgede y a şa m a k ta y d ıla r. M ezopotam ya’n ın H u rrice
k o n u ş u la n bölgesinin adı S u b a rtu idi. H u n ilerin , G üney K afkasya
ve H azar denizinin güney kıyılarından güneye ve d a h a batiya doğru
yayıldıkları anlaşılıyor. Hazar'ın güneyinden Doğu Akdeniz kıyılarına,
F ilis tin ’d e n G ü n e y K a fk a sy a ’y a, Ç a ta lh ö y ü k ’d e n Ç u k u ro v a ’ya,
Ç u k u ro v a ’d a n K e rk ü k ’e k a d a r o lan bölgeler H u rrile rin y aşad ığ ı
to p rak lard ı.
B u ra d a ü z e rin d e d u ru lm a sı g erek en en önem li h u s u s H u rri
dilinin özellikleridir. Söz k o n u s u özellikler şöyle özetlenebilir:
1. H urri dili, ç a ğ d a şla n o lan S um erce, H attice, U ra rtu c a ile
aynı özelliklere sa h ip b ir dildir.
2. H u rrice’de cinsiyet a y n m ı yoktur.
3. H urrice’de önek de yoktur. İsim ler ve fiiller soneklerle çalışır.
4. H u n ic e T ü rk çe ile aynı g ram er özelliklerini gösterir.
H urrilerin başkenti, Türkiye-Suriye sınırında Suriye tarafındaki
K am ışlı k a s a b a s ı y a k ın la rın d a k i U rk e ş k e n tiy d i. MÖ 2 2 5 0 ’de,
k ralların ın adı d a T opkiş’ti. B u kentin, MÖ 50 0 0 ’lerde bile yerleşim
yeri olduğu kazılar s ıra s ın d a anlaşılm ıştır.
B u g ü n , ta rih se l k ö k e n le ri h a k k ın d a çok fazla söz sö y len en
K erkük kenti de b ir H urri kentiydi. G ü n ü m ü z K erkük’ü n ü n y ak ın ­
la rın d a b u lu n a n Nuzi ö ren y e rin d e (bakınız: resim 116, sayfa 156)
116 4 0 0 k a d a r ta b le t b u lu n m u ş tu r. Söz k o n u s u tab le tle rin ticarî
ve a s k e r î n ite lik te b elg eler o ld u ğ u sö y le n m e k le b e ra b e r h a n g i
m ü zed e s a k la n m a k ta o ld u k la rın ı öğrenm em iz m ü m k ü n olm adı.
B u ö n em li b ir s o ru d u r. Ç ü n k ü H u rrile rin k im lik leri h a k k ın d a
olanca bilgiye rağm en H urri coğrafyasının Arîlerin ta rih sah n esin e
çıktıkları yer olduğu iddiası diUendirilmektedir. Bu k o nuda internette
çeşitli dosyalar b u lm a k m ü m k ü n d ü r. B u d o sy alard an birinde, söz
k o n u s u coğrafyanın ön H int A vrupalIların v atan ı olduğu, b u ra d a n
yola ç ık a rak H in d ista n ’a u laştık la rı, H azar denizinin d o ğ u su n d a n
T ü rk ista n ovalarını k a t ederek K aradeniz’in kuzeyinden A vrupa’ya
geldikleri an latılm ak tad ır.

Resim 91: Hurrilerin başkenti Urkeş kenti, Türkiye-Suriye sınırının hemen üzerinde
Suriye tarafında kalan tarihi bir ören yeridir.

Anlaşıldığı kadarıyla, A nadolu’y a S ü m er k ü ltü rü (ya da Sumer-


lerin de dâhil olduğu, merkezi Aral gölü civannda olan kültür) H urriler
öncülüğüyle ve aracılığıyla girm iştir. Özellikle din ekseninde d u ru m
ta m a m e n böyledir.
Ülkemizde nedense, H int Avrupalı olduğu iddia edilen H iütler-
den b a şk a kim seden söz edilmemektedir. Bu araştırm am ız sırasında
öyle acayip d u ru m la rla k a rşıla ştık ki inanılm az. Bizim ülkem izde
u z m a n diye geçinenler, S ü m e r ça ğ ın a ya d a ikinci a ş a m a s ı olan
S ü m e r R ö n e sa n sı Ç ağı’n a a it olduğu a ş ik â r olan p ek çok gerçeği
an latırk en Babilliler ya da M ezopotamyalılar dem ektedir. Hitit h ik â ­
yesi de böyledir. E ntelektüellerin pek ço ğ u n u n em peryalist güçlerin
T ü rk iy e ’n in d o ğ u su y la ilgili y ü z yıldır y aptığı y a la n n e ş riy a tta n
h a b e ri bile yoktur.

B u rad a Hitit tarih in d en söz edecek değiliz. Ama pek bilinm eyen
bazı h u s u s la r ın ü zerin d e duralım .
H a ttu şa ş kazılarında ortaya çıkarılan Hititlere ait dinî m etinler
H urri dilinde yazılmıştır. Hititler pek çok H urri tanrısını benim sem iş-
ler, h a tta kendilerine H urri dilinde ad lar alm ışlardır. H urri efsaneleri
H itit efsaneleri biçim ine girm iş, H urriler, H itit k ü ltü rü n e rengini
verm işlerdir.
Ç o ru m ’da, Boğazköy ören y erin d e MÖ 13. yüzyılda yapıldığı
b ilin en b ir a ç ık h a v a ta p m a ğ ı v ard ır. Y azılıkaya adı v erilen b u
bölgede, k ay aların üzerinde 63 k a b a rtm a figür b u lu n m a k ta d ır. Bu
k a b a rtm a lard a n biri, 12 ’nin gizemli y o ru m u n u n A nadolu’ya girişini
g ö sterm ek ted ir. Söz k o n u s u figürde, y a n y a n a d u r a n “12 T a n rı”
g ö rü lm ek ted ir. U zm anlar, b u k a b a rtm a ve ilgili diğer fig ü rlerin
Hurri din ve k ü ltü rü n ü n Hititler üzerindeki derin etkisini gösterdiğini
söylem ektedir.
Sayfa 108’deki bölüm başlığında ve aşağıda resim 92 ’de görülen
söz k o n u su kaya kab artm ası, Hitit kralı 3. H attuşili (MÖ 1275-1250)
veya oğlu 4. T u th a liy a (MÖ 1250-1220) z a m a n ın d a y a p ılm ıştır.
H attuşili, hastalık lı b ir çocuk olduğu için, b a b a sı k ral M urşili (MÖ
1345-1315) ta ra fın d a n ra h ip o larak yetiştirilm esi için b ir tap m a ğ a
gönderilir. H attu şili b u ta p m a k ta tedavi edilir. O ra d a tan ıştığ ı b ir
rah ib e ile de evlenir. H urrili b ir rah ib in kızı olan b u ra h ib e n in adı
P u d u h e p a ’d ır40. A n la şıld ığ ın a göre, b a b a s ı, H a ttu ş ili’yi H u rrili
ra h ip le re e m a n e t etm iştir. H a ttu şili d a h a s o n ra ta h ta çıkm ış ve
haliyle, H urrili karısı d a kraliçe olm uştur. H attuşili’n in ö lü m ü n d en
so n ra ta h ta çık an oğlu 4. T uthaliya, söz k o n u s u kraliçeden doğan
o ğ lu d u r. G ü n ü m ü z d e , H u rri d in in i ö ğrenm em ize y a ra y a n k a y a
k a b a rtm a la rı H ititlerin b u d ö n em in d en kalm adır.
Söz k o n u s u k a y a k a b a rm a la rı, S ü m e r k ü l tü r ü n ü n , önce
H u rrilere ve d a h a s o n ra d a A n ad o lu içlerine d o ğ ru yol a lm a sın ı
sağ lay an gelişm eleri açık lay an eksik h a lk a ları tam a m la m a k ta d ır.

Resim 92: H attuşaş’ta bulunan, MÖ 13. yüzyılda kazındığı bilinen 12 Tanrı


kabartması. Bunlar, başlarına uzun keçe külah giymiş ve elinde orak taşıyan
tanrılardır.
ON İKİ K Ü L T Ü N Ü N YAYILM ASI 115

yağış alan bölgeler


1

yarı kıraç
sulanamayan ‘
bölgeler \

kıraç ,
sulanabilen
bölgeler

G U T ÎL E R

Aratta

Oilmun

Resim 93: Üstteki resim, Dicle-Fırat havzasının yağış durumunu ve sulanm a


kapasitesini göstermektedir. Haritada yer alan, yağışın az, fakat suyun bol olduğu
aşağı bölgeler (mavi) Sümer uygarlığım, kuzeyde yağışm bol olduğu bölgeler (yeşil)
Hurri uygarlığım ve hem yeterli sulamanın olmadığı hem de yağışın yeterli olmadığı
ortadaki bej renkli bölgeler ise Subartu uygarlığını göstermektedir. Böylelikle, iklim
özelliklerine dayanarak Mezopotamya üçe ayrılmaktadır. Gerçekten de eldeki
buluntular, uygarlıkla iklim arasındaki güçlü ilişkiyi kanıtlamaktadır.
116

>
fi
T
2
M A M A S S EH

?
0

A SH E R ^

• • İS S A V h A R

ISRAİLOGULLARININ
ON İK+KABİLESİ
E P H R A İM

D AH
0ENJAMIM
R eu g em
İsrailoğullan’nın 12 kabilesinin Filistin’de yaşadığı
bölgeler. Bu harita, Tevrat’a dayanarak Yahudiler
tarafından çizilmiştir. Bağımsız tarihi kaynaklar

Hz. İbrahim ’in k u şa k la r boyu U r’da


ya da b aşka Süm er kentierinde yaşam ış
olan a ta la rın ın d a m a rla rın d a p e k â lâ
J, IIM h a tır ı s a y ılır ö lç ü d e S ü m e r k a n ı
b u lu n m u ş olabilir... Proto İb ran îlerin
tarafından onaylanmış değildir.

Süm er yaşam tarzının büyük bölüm ünü


özüm seyip s in d ird ik le rin d e n k u ş k u
d u y m a k iç in h e r h a n g i b ir n e d e n
y o k tu r ... S u m e r - İ b r a n î te m a s la r ı
şimdiye kadar tahm in edildiğinden daha
1»! yakın olm uş olabilir.
Sam uel Noah Kramer,
Sum erler adlı eserinden 41
Î S R A İ L O Ğ U L L A R I N 1 N O N İKİ K A B İ L E S İ

B a ş ta ABD olm ak üzere, d ü n y a n ın çeşitli ü lk elerin d e, b u g ü n


bildiğim iz T e v ra t’ın k u ts a l b ir k ita p olm adığını söyleyen, b u n a
karşılık, Y ahudi k ü ltü rü n ü n ipuçlarını barındırdığı için o n a b ü y ü k
önem v e re n Y ahudiler vardır. B u n lar, T ev rat’ı, Y ahudileri sağ lam
b ir tarihsel tem ele oturtabilm ek için en önem li fırsat olarak görüyor.
Hz. İbrahim ’in Ur kentli olduğunu, dolayısıyla, S um erlerin Yahudi-
le rin a ta la r ı o ld u ğ u n u söy lü y o rlar. B u d u ru m d a , S u m e rc e ’n in
k a n ıtla n m ış özellikleri dolayısıyla ö n T ürklerle a k ra b a o lduklarını
sa v u n m aları beklenirken, o n lar kendilerini K ürtlerle a k ra b a olarak
görüyor. K u rm ay a ç a lıştık la rı B a rz a n i devleti ile ta r ih te n gelen
ak rab alık b a ğ la n öne sü rerek , ABD çıkarları için piyonluk y ap acak
b ir “B arzani-İsrail Şeddi” ku rm ay ı düşlüyorlar. Kürtleri, kendilerini
F ıra t’a ta ş ıy a c a k to p lu lu k o lara k görüyorlar. S ü m e r-H u rri ta rih i
ile ilgili g erçekleri ç a rp ıta ra k em p e ry alist em ellere a k la m a a ra c ı
sağlam aya çalışıyorlar. K ürtlerin S ü n n i M üslüm an oldukları gerçeği
üzerinde durm uyorlar. B u gerçeği tbrahim î dinler söylemi ile örtm ek
istiy o rlar. D ik k a t ed ilecek o lu rs a , İb ra h im î d in le ri b irle ştirm e k
id d ia s ın d a k i M ü s lü m a n g u r u p la r v a r. B u n la r, sö z k o n u s u
em p ery alist çevrelerden yak ın lık d a görüyor.
P lanlan y ü rü rse h e sa p la n böyle. Eğer yürüm ez de zayıf düşecek
o lu rla rs a , T ü rk le rin a k ra b a s ı o ld u k la rın ı öne s ü re r e k sığ ın m a
isteyeceklerine k e sin gözüyle bakabilirsiniz.
“O n iki k a b ile ”, İsrailo ğ u lları ile ilgili b ir deyim k a b u l edilir.
M ü slü m an ların k u tsa l kitabı K ur’a n ’d a 41 yerde “B eni İsrail”, yani
İsrailoğulları sözü geçer. Yine, A raf S u re si 160. ayetinde “B u n u n la
b erab er biz onları on iki kabileye ayırdık.. denilm ektedir. K ur’a n ’d a
özellikle b elirtilm em ek le b e ra b e r, Hz. Y akup’u n on iki o ğ lu n d a n
tü re y e n kab ileler söz k o n u s u d u r. R ivayetlere göre, Hz. Y akup’u n
13 oğlu o lm u ş, b u n la r d a n 10’u İsrail k ab ilelerin i k u rm u ş . O ğlu
Hz. Yusuf, kabile k u r u c u s u olarak anılm az a m a o n u n iki oğlu a y n
a y n kabile k u ru c u s u sayılır. B u n la r E frahim ve M an asse’dir. Diğer
y a n d a n Levililer, on iki k a b iled en sayılm azlar, a y n tu tu lu rla r. Hz.
Y a k u p ’u n , MÖ 2. b in y ılm ik in ci y a rıs ın d a y a şa d ığ ın ı söylem ek
do ğ ru olur. B u n u , M ısır’d a T ek T a n rı in a n c ın ı y a y m a y a ç a lış a n
fira v u n A k h e n a to n ’u n s a lt a n a t y ılları o la n MÖ 1 3 7 2 -1 3 5 4 ile
k ıy asla y ara k söylüyoruz.
M u h a rre f T ev rat’ta, İsrailoğulları T a n n ’n m m u k a d d e s kavm i
o lara k tanıtılır. D iğer y a n d a n da, ağır b ir dille eleştirilir. Yerem ya
3 /1 - 2 2 ’de, “dönek ve h a in ” o ld uklan, İşaya 3 / 1 ’de ise “öküz kendi
s a h ib in i, e ş e k de e fe n d is in in y e m liğ in i” b ilm e s in e ra ğ m e n ,
İsrailo ğ u llan ’n m “rab b in i bilm ediği” söylenir. Aşağı y u k a rı ü ç bin
118 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

yıldır, b elli b e lirsiz b ir ta r ih in d a v a s ın ı g ü d e n İsra ilo ğ u lla rı,


g ü n ü m ü zd e, uygarlığın geleceğini te h d it eder biçim de ü ç b in yıllık
p o litik a la r ın p e ş in d e d ir. İs r a ilo ğ u lla rı, b ü t ü n b u s a ld ırg a n
tu tu m la r ın a rağm en, id d iaların ı d estekleyecek ta rih i belgelerden
yoksu n d u rlar. M ü slüm anların deyimiyle “M u h a n e f T evrat”, S üm er
k ü l t ü r ö ğ eleriy le b e z elid ir. Ne M ıs ır’d a , n e S u r iy e ’de n e de
M ezopotamya’d a yapılan kazılar, İsrailoğulları ile ilgili esaslı belgeler
o rtay a çık aram am ıştır. A ksine, k a z ılard a o rta y a ç ık arılan bilgiler,
T e v rat aracılığıyla veya o n u n verdiği d e ste k le y o ru m la n m a k ta ,
S ü m e r (Tevrat’ta Şinar diye anılır), Babil, A su r ve H atti ta rih le rin e
ışık tu tm aktadır. Öyle anlaşılıyor ki, b u g ü n k a n ın dereler gibi aktığı
F ilis tin ’de y a ş a y a n Y ah u d iler, g ü n ü m ü z d e bölg ed e h a k id d ia
edebilecek dişe d o k u n u r b ir n ü f u s a s a h ip değildiler. O rta d a tek
b ir id d ia d u rm a k ta d ır. O d a İsra ilo ğ u lla rı’n ın 12 k a b ile si. Söz
k o n u s u kabilelerin a d la n şöyledir:

1. A şer 5. İss a k a r 9. Naftali


2. B enyam in 6. M anesse (Hz. Y u su f u n oğlu) 10. R u b en
3. D an 7. Y ahuda l l .Ş i m e o n
4. G ad 8. E frah im (Hz. Y u s u f u n oğlu) 12. Z e b u lu n

G ü n ü m ü z d e S u riy e ’n in A kdeniz s a h ille rin d e k i R as Ş a m ra


k e n tin in olduğu yerde, S ü m e r çağ ın d a U garit k e n ti vardı. U garit,
M ezopotam ya’n ın g ü n ey u c u n d a k i Ur ve Lagaş (Girsu) k e n tle rin i
A kdeniz kıyı k e n tle rin e b a ğ la y a n k o ru n a k lı b ir lim a n k en tiydi.
Kent, Ç atalhöyük k a d a r eski b ir yerleşim yeridir. Kazılar sıra sın d a
ele geçen tabletlerde sekiz farklı dil ve yazı biçim i olduğu görüldü.
Tabletler a ra sın d a b ü tü n b u dillerin birbirine tercüm esini sağlayan
sö zlü k ler de b u lu n d u . A ynca, ta rih in b ilin en en eski alfabesi de
b u kentte b u lu n d u . İşin en ilginci, söz k o n u su alfabe MÖ 14. yüzyı­
la aitti ve b u bulgu, alfabeyi G reklerin b u ld u ğ u ya d a ilk alfabenin
G rek alfabesi olduğu şeklindeki iddiayı rafa k ald ırm ay a yeterliydi.
Ü stelik ele geçen birkaç b in tab let üzerinde yapılan incelem elerden,
G rek e fsa n e le rin in g erçekte G rek e fsa n e si olm adığı bile görü ld ü .
R esim 9 4 ’de, söz k o n u s u k e n tin s tr a te jik k o n u m u n u ve resim
95 ’de ise kazılar sırasın d a elde edilen tarih in en eski abece b u lu n tu ­
s u n u görebilirsiniz.
Ugarit

Al Lathqiyat>

Ç' 2008 E ııro p a T e c h n o lo g ie s


© 2 0 0 8 T e le A tlas
© 2 00 8 G e o o e n tre C o n su ltln o
2 00 8 B a s a r s o ll
S tr c a m ln g l l l l l l l l l l 100%

Resim 94: Doğu Akdeniz kıyısmdaki en eski yerleşim yerlerinden olan Ugarit
kentinin stratejik konumu ve üst köşede limanın elverişli yapısı görülmektedir.

T
TTT

u f JXT î < ►Ir


’a b h d h w z ho t•

7
g

ITT < / <


n

6
k 1 n z•

TT
y s m d s


<> ►
— ^TA
»-— M & -
/ M" ► > ,1

p s• q r t t £i ‘u s
g ‘e ‘o 2
Resim 95: Ugarit kazılarında bulunan tarihin en eski abece’si ve günümüz harflerinin
çivi yazısındaki karşılıkları
S&rpedon da tannsal H ^jjM ^,iygecıkıştrî
“Nereye gitti seniıj JR®V? İMMfc.M"*

inle te k b a
K utsal 12 ’n in y o lcu lu ğ u n d a k i a ş a m a la rd a n biri A n ad o lu ’n u n
g ü n e y b a tı k ıy ıla r ın d a b u l u n a n k a b a r t m a l a r d a n b e lli o lu r.
A ntalya’nın b atısın d a yer alan söz k o n u su bölgenin m ilat civarların­
daki adı Likya idi. Oysa bin yıl öncesine ait Mısır ve Hitit belgelerinde
“D alava” ve “L u k k a ” o lara k geçm ektedir (Resim 95).
Likyalılar, A n a d o lu ’n u n en eski h a lk la rın d a n d ır. U zm anlar,
dillerinin Asyatik dilerden olduğuna dair k anıtlar olduğunu söylüyor.
Yer a d la n ile ilgili incelem elerden çıkan so n u ç la ra göre, Likyalılann
Konya yöresin d en giden in sa n la r olduğu öne sürülebilir. Lykaorıia,
K onya’n ın eski a d ıd ır43. Ç a ta lh ö y ü k ’ü n , ta rih in en eski yerleşm e
y e rle rin d e n o ld u ğ u n u d a göz ö n ü n e a la c a k o lu rs a k , y o ğ u n b ir
yerleşim bölgesinde n ü fu s u n çevreye yayılm ası son derece norm al
b ir d u ru m sayılır.
Diğer yandan, Truvalılarla Likyalılar ara sın d a yakınlık olduğuna
dair birçok işaret b u lunm aktadır. A ralarında çıkar birliği olabileceği
y a d a o rta k b ir d ü ş m a n a sa h ip olabilecekleri gibi a k ra b a lık d a söz
k o n u su olabilir. Bölüm başlığındaki İlyada adlı eserden aktardığım ız
p a s a j, d e s ta n d a k i, T ru v a ö n le rin d e k i Likleri a n la ta n te k p a sa j
değildir. MÖ 1200’lerde v u k u b u lan Akhalılarla Truvalılar arasındaki
savaşta, Likyalılar, b ü y ü k fedakârlıklar yap arak T ruvalılann yanında
s a v a ş a k a tılm ışla r ve sa v a ş m e y d a n ın d a d a d e s ta n d a yüceltilen
k a h ra m a n lık la r y apm ışlardır. MÖ 7 0 -1 6 y ıllan a ra s ın d a y a şam ış
L atin y a z ar Virgilius, R om a’yı k u r a n A nadolulu Aenas için yazdığı
“The A enid” adlı eserinde, T ru v alılan T eurci’ler o larak tanıtır. Aynı
sözcük, E ski A lm an ve İsk a n d in a v k a y n a k la n n d a “T orchi” o larak
a n ılır44. D iğer b ir R om alı y a z a r o lan P o m p o n iu s M elâ da, A zak
D en izin in kuzeyindeki orm anlık bölgeyi T urcae diye anar. Yine b ir
b a şk a önemli Romalı yazar olan Plinius, “Doğal T arih” adlı eserinde,
ay n ı bölgede y a ş a y a n h a k la rın listesin i v e rirk en “T y rcae”leri de
eklem iştir. Herodot da, T arih ’inde Iyrkai’lerden söz eder45. H ipokrat
b u bölgeye gitm iş ve tıp öğrenm iştir. B unlar, kendi y azd ık lan n d a n
biliniyor. B ü tü n b u n la ra rağm en, T ru v a adıyla b ü tü n b u bilgileri
ilişkilendirm eye “resm i otoriteler” bir tü rlü yanaşm ıyor. B u n a k a rşı­
lık, h e r ta ra fı H int-A vrupalı y a p m a k ta n çekinm iyorlar. Biz b u n a
“tu ristik ” bir yaklaşım diyoruz. Turistler A vrupa’d a n geliyor. Eğitim ­
den geçirdiğimiz rehberlerim iz, onlara duym ak istediklerini söylüyor.
A m a o n lar b u bilgileri gerçek o larak algılıyor. Böylece A vrupalılan
“H int Avrupalılık” ve “Greko-Rom en” uygarlığının tek ü s tü n uygarlık
olduğu k o n u s u n d a bilinçlendirm iş oluyoruz. Liklerin d u ru m u da
b u n a benziyor. M ilada doğru G rek-R om a egem enliğine girm iş olan
bölgede b u lu n an bazı yazılardan yola çıkarak, kim bilir ne zam andan
Resim 96: Likya uygarlığının Güney Batı Anadolu’daki konumu

beri bölgede y a ş a y a n “K onyalIları” H int A vrupalı yapıp çıkm ışlar.


A slında Konyaklar, şim di de h a fta s o n la n Likya ta ra fla n n a gidiyor.
İşin ilginci, bizim izini s ü rd ü ğ ü m ü z “K u tsal 12”n in yolu da
Likya’d a n geçiyor.
Bölgede yer a la n Göm be köyünde, 7,6 sa n tim e tre kalınlığında
ve 0 ,6 m e tre y ü k s e k liğ in d e k ir e ç ta ş m d a n b ir le v h a ü z e rin d e ,
k a b a rtm a bir figür b u lu n m u ştu r. S özünü ettiğimiz kireçtaşı, bölgeye
özgü b ir m alzem e olduğu için k a b a rtm a la rın yerel b ir kü ltle ilgili
o ld u ğ u k esin d ir. B u n la rı, ark e o lo g la r “ 12 T a n rı S te lleri” o la ra k
a n m a k ta d ır. Söz k o n u s u ste lle rin b irk a ç değişik örneği A ntalya
m ü zesin d e sergilenm ektedir.
Resim 97'de, G öm be köyünde b u lu n a n örneğin ü s t sıra sın d a ,
o rta d a y er a la n te k b ir in sa n fig ü rü n ü n iki y a n m a altılı g u n ıp la r
hailinde dizilm iş “12 t a n n ” görülm ektedir. B u rad ak i 13. figür d a h a
b ü y ü k bo y u tlu b ir ta n n y ı ifade etm ektedir. U zm anlar, b u n u “b a b a
t a n n ” o larak a d la n d ırm ış.
B u s te lle r, t a n r ı la r ı öyle “b u y u r d u ğ u ” iç in y a p tır ılm ış
“a d a k la r ”dır. Ü zerinde y a p tıra n ın a d ı yazılıdır. A yrıca ü z e rin d e
“ta n n n ın em ri ü z e rin e ” yap tın ld ığ ım ifade ed en oym a yazı vardır.
U zm anlar, k a b a rtm a la rın , T a n n y ı rü y a s ın d a g ö rd ü ğ ü n ü ve a d a k
için em ir aldığını söyleyen ya d a b ir b a ş k a n e d e n d en ö tü rü a d a k ta
b u l u n m a k is te y e n k im s e le r ta r a f ı n d a n iş in e h li b ir u s ta y a
y ap tınldığım d ü şü n m e k te d ir. B unlar, m ila tta n so n ra k i 2. yüzyılla
LİKYAL1LARIN O N İKİ T A N R IS I 123

ilgili olduğu d ü ş ü n ü le n eserlerdir. Dolayısıyla, H ıristiyanlıkla ilişkili


olm a ih tim ali a k la gelebilir. O ysa Likyalı yöneticiler, 312 yılında,
Rom a im paratoru M axim inus Daia’ya m ektup yazarak H ıristiyanlara
ve H ıristiyanlığa k a rş ı zorlayıcı ted b irle r alın m a sın ı istem işlerdir.
M uhtem elen, “12 T a n n ” k ü ltü k a rş ıs ın d a “12 H avari” in a n ış ın ın
A n a d o lu ’d a ü s tü n lü k sa ğ la m a y a b a ş la m a s ı, L ikyalıları r a h a ts ız
etm iş olmalı. N itekim söz k o n u s u 12 ta n n lı a d a k k a b a rtm a la n n a
(Dodekatheoi stelleri), d ö rd ü n cü yüzyıldan so n ra rastlanm az. D urum ,
H ıristiyanlık d ışın d a k i diğer in a n ış biçim leri için de geçerlidir.

Resim 97: Antalya’nın Gömbe köyünde bulunan Likyalılarm 12 tanrısı figürü

Söz k o n u s u k a b a rtm a la rd a , tan rılar, k ısa ve kolsuz iç gömleği


giym iş o la ra k resm e d ilm işle rd ir. B u elbise, E trü s k le rin MÖ 13.
yüzyılda İtalya y a rım a d a sın a götü rd ü k leri toga adı verilen kıyafete
benzem ektedir. Dolayısıyla, özgün A nadolu kıyafeti olarak değerlen­
dirilebilir. T a n n lar, bazı k a b a rtm a la rd a k em er tak m ış o lara k veya
g ö ğ ü s le rin d e ç a p ra z y e rle ş tirilm iş k e m e rle re s m e d ilm iş le rd ir.
B a z ıla n n d a ise o m u z la n n d a şal b u lu n m a k ta d ır.
R esim 9 7 ’de g ö rü ld ü ğ ü ü zere, b azı k a b a rtm a la r d a ta n r ıla r
ellerinde d ört köşe k a lk a n la resm edilm işlerdir. B u gibi kalk an lar,
k a b a rtm a ların y apılm asından bin beş yüzyıl önceki Kadeş Savaşı’nı
a n la ta n b u lu n tu la r d a H itit a sk e rle rin in elinde de görülm ektedir.
B ü tü n k a b a rtm a la rd a tan rıla r, ellerinde m ızrakla resm edilm iştir.
T anrılar, b u m ızrakları, sivri u c u n a y a k ın y e rin d e n tu tm a k ta d ır.
B u n a k a rş ılık , h iç b ir k a b a r tm a d a t a n r ı la r b a ş ın d a m iğ ferle
resm e d ilm e m iştir. Yani, b u ta n r ıla r sa v a şç ı ta n r ıla ra b e n z e m e ­
m ektedir.
G örüldüğü üzere, söz k o n u su ta n rıla r sadece k a lk a n ta şım a k ­
tadır. Alt sıra d a yer verilen aynı sayıdaki köpek figürüne bakılırsa,
b u n la n n a v la n a n ta n rıla r o larak tasa rla n d ığ ı d ü şü n ü leb ilir. Belki
de, avcılara yardım etm esi için d u a edilen ta n rıla r olarak ta s a rla n ­
m ıştır.
K a b a rm a la rın a lt sıra s ın d a yer a la n 12 köpek figürü, a slın d a
b ir m u a m m a d ır. Ü st s ıra d a y e r a la n ta n rıla rın avcı o ld u k la rın ı
a n latabileceği gibi, a s lın d a avcılar ta ra fın d a n ş a n s g etirm esi için
y a p tırılm ış o ld u k la rı ih tim a lin i de a k la getirebilir. Söz k o n u s u
ikinci s ıra k a b a rtm a la rın ın a s lın d a kö p ek leri ifade etm ed ik leri,
aslan, leopar, çakal ya da k u rt gibi hayvanlan ifade ettikleri şeklinde
g ö rü şle r de vardır. Ne v a r ki u z u n k u la k la r ve u z u n k u y ru k la rla
b u şekiller d a h a çok köpekleri andınyor.
L ikyalılann 12 T a n n inancını G reklerin 12 T anrı in an cın ın bir
devam ı o la ra k g ö rm ek d oğru değildir. Ç ü n k ü G rek adı ve H elen
adı ortaya çıkm azdan önce Likyalılar A ntalya civarında y aşam ak tay ­
dılar. N itekim L ikya’d a y e rle ş ik in a n c ın H u rri in a n c ı ve o n u n
u z a n tısı k o num daki Hitit inancıyla ilişkili olduğu yeterince açıktır.
B irk aç say fa önce, Y azılıkaya’d a k i 12 T a n rı’yı sim geleyen k a y a
k a b a rtm a la n n ı gö sterm iştik . A y n ca b ir H itit b ü y ü m e tn in d e “12
T a n n ” deyim i g eçm ektedir. B u n d a n dolayı, L ikya’d a k i b u lg u la r
Likyalıları, H u n ile r ve H ititlerle ilişkilendirm eye yarar. G reklerle
değil. B u n a k arşılık, bazı g ö rü n e n G rek etkilerini g en elleştirerek
Likyalılan Greklere a k ra b a yapm ak doğru değildir. B aşka a lan lard a
b ilin en p e k çok ö rn e k te olduğu gibi G rekler, “12 T a n n ” k ü ltü n ü
A n ad o lu ’d a n alm ışlardır.
A m asyalı coğrafyacı S trab o n , “G eographika” adlı eserin in 14.
k ita b ın ın 3. b ö lü m ü n d e L ik y alılard an söz etm ek ted ir. B u ra d a n
ö ğ ren d iğ im ize göre, L ikya’d a k i k e n tle r d e m o k ra tik b ir b irlik
iç e ris in d e y d i. K e n tle rin e n b ü y ü k a ltıs ın ın 3 ’er, d iğ e rle rin in
büyüklüklerine göre l ’er ya da 2 ’şer oy hak k ı vardı. Strabon, Likya-
lılar için “öyle uy g ar ve nezih b ir şekilde y a şam ların ı s ü rd ü rd ü le r
r>

ki, şim diye k a d a r hiç u ta n ç verici b ir k a z an ç istekleri olm adı ve


a ta d a n k alm a Likya Birliği’n in nü fu z alanı içinde kaldılar”, diyerek
Likyalılann b a şk a ülkeleri ta la n etm ek gibi b ir tu tu m ları olmadığını,
in sa n ilişkilerinde adil ve hakkaniyetli davrandıklarım anlatm ıştır46.
Likyalılann atalarının bölgedeki varlığının, en azından MÖ 2200’lere
dayandığını, h a tta 2 8 0 0 ’lerden bile söz edildiğim görüyoruz. B ü tü n
b u n l a r bizim K onyalı o ld u k la rı y ö n ü n d e ed in d iğ im iz b ilgileri
desteklem ektedir.
L ikya b irliğ in i m e y d a n a g e tire n k e n tle rin sa y ısı 2 3 ’tü . B u
sa y ın ın rasg e le değil, seçilm iş b ir sayı o ld u ğ u n u d ü ş ü n ü y o ru z .
Ç ü n k ü b iraz s o n ra göreceğiz ki, B atı A n ad o lu ’d a b a ş k a y erlerde
de b e n z e r birlik ler k u ru lm u ş tu r. Söz k o n u s u sayı, 23 k e n tin b ir
a ra y a gelerek 2 4 .’yü, en b ü y ü ğ ü m e y d a n a getirm esiyle ilgili olsa
gerekir. Bu anlam da, birliğe b a şk a bir üye alınmazdı. Yeni katılımlar,
h e rh a ld e saygm k e n tle rd e n b irine k a tıla ra k olabiliyordu.
B u n a karşılık, söz k o n u s u Likya k e n tle r birliğinin 19 k e n tte n
m e y d a n a geldiğini öne s ü re n le r de var. “19” s a y ıs ın ın ta şıd ığ ı
gizemli boyutu d a h a önce gözden geçirmiştik. G ökyüzünün yapısının
dünyaya yansıdığı ve düzen k u rm a k için Gök u taklit etm ek gerektiği
in a n c ın ın k ö k e n le n S u m erlere d a y an ıy o rd u . Böyle b ir sayıyı öne
ç ık a rta ra k ö rg ü tle n m e k şa şırtıc ı olm az. B u n a göre, söz k o n u s u
k e n tle r şu n la rd ır:
1- Kale (Andriace)
2- Kaş (Antiphellus)
3- S ıcak iskelesi (Araplae)
4- Arif (Aıycande)
5- Yavu (Cyaneae)
6- Kekova (Kekova)
7- D odurga (Sidyma)
8- Kale (Simena)
9- S u ra (Sura)
10- Tekirova (Phaselis)
11- Fethiye (Telm essus)
12- D em re (Myra)
13- Y an a rta ş (Olympos)
14- Bozoluk (The Letoum)
15- Uçağız (Teim iassa)
1 6 -T lo s
17- P a ta ra
18- P ın a ra
1 9-E sençay (Xanthos)
A ydınlanm a Çağı’n m ü n lü d ü ş ü n ü r ü M ontaigne, çağının b a ş
eseri say ılan “K a n u n la rın R u h u Ü zerine” adlı k ita b ın d a , Likya’m n
fe d e ra tif devlet sis te m in i övm üş ve “m o d e rn d ev let” için m odel
olarak göstermiştir. Montaigne, Strabon’u n Coğrafya’sından öğrendiği
b u bilgiyi kendi tezini s a v u n m a k için değ erlen d irm esi sayesinde,
Likya, u z u n z a m a n d a n b eri A v ru p a’d a ta n ın a n b ir bölgedir. Aynı
d u ru m ABD için de geçerlidir. A m erikan a n a y a s a s ın ın en önem li
hazırlayıcılarından A leksandr H am ilton’u n ve A m erika’nın 4. devlet
b a şk a n ı J a m e s M adison’u n Likya birliğinden söz ederek, A m erika
birliğini gü çlen d irm ey e çalıştık ları, 2 0 0 5 y ılın d a g azetelerd e yer
aldı.
G ü n ü m ü z d e , ABD’n in esk i k o n g re ü y e le rin d e n S te p h e n J .
Solarz, b u konuyu en çok işleyen kişidir. Likya’n m K entler F ederas­
y o n u biçim indeki ö rg ü tlen m esin in A vrupa’d a ve ABD’de b u k a d a r
ilgi görm esinin nedeni, Liklerin H int A vrupalIların soyundan olduğu
şeklindeki iddiadır. Ayrıca, Likya uygarlığının k u r u lu ş u n u MÖ 3.
yüzyıl o larak sunuyorlar. G azetelerden öğrendiğim ize göre, Solarz,
bölgenin en önem li yerleşim y erlerin d en biri olan P a ta ra ’da m ülk
de e d in m iş. 2 0 0 7 y ılın d a, ABD A n a y a s a s ı’n ın k a b u lü n ü n 2 20.
yılıymış. Yine gazetelerden öğrendiğimize göre, Solarz, k u tlam aların
ABD an ay asasın a ilhâm veren Likya’n ın P a tara kentinde yapılm asını
istiyorm uş. B u n u n için senatörleri P a tara ’y a getirm ek için çalışıyor­
m u ş. D ern ek bile k u rm u şla r. Adı, “PATARA H am ileri”47. Ne v ar ki
iste ğ i g e rç e k le şm e d i. O n u n y e rin e ABD, T ü rk le ri, E rm e n ile ri
soykırım y a p m a k la s u ç la y a n b ir yasayı g ü n d em e getirdi. T arih in
y a rg ıla n m a sın ı ta rih ç iy e b ıra k m a d ı. T a rih im al e d e re k , b a ş k a
u lu s la n n to p ra k la rın d a h a k iddia etm ek ve b u gibi yerlerde k u k la
yönetim ler k u rm a k politikasını b irkaç b a s a m a k d a h a tırm andırdı.
B ölgedeki arkeolojik k a z ıla n y ö n e te n T ü rk bilim in sa n ı Prof.
Dr. F ahri Işık, ABD’nin bölgeye k arşı a rta n ilgisini ilginç bir şekilde
değerlendiriyor. S ayın h ocam ıza göre, ABD, T ü rk iy e’ye federal b ir
yapı d ay atm ak için Likya ta rih in d e n söz etm eyi sıklaştırm ış. Diğer
yandan, Türkiye’de de, federal bir yapı k u ru lm ası d ü şü n cesi ABD’ye
yakınlığı ile bilinen bazı ‘Türkiyeliler” tarafın d an dillendirilmektedir.
B u iddiayı d illendirenler a ra s ın d a K enan Evren bile var.
B u k o n uyla ilgili so n dem eç, 22 T em m uz 2007 seçim lerinden
h e m e n s o n ra k u r u la n h ü k ü m e tin K ü ltü r B a k a n ı o lan E rtu ğ ru l
G ü n a y ’d a n geldi. Söz k o n u s u b a k a n , a sle n O rd u lu old u ğ u h a ld e
29 E kim 2 0 0 7 ’de K aş’ta “B en Likyalıyım”, dedi. B u n u n n e a n la m a
geldiğini ileride göreceğiz48.
ETRÜSKLER ve
ANADOLU'DAN
BATI'YA DOĞRU
GÖÇLER
Etrüskler, İtalya’ya şehir iskânının hayat tarzını, yani
şehir k ültürünü ilk önce sokan insanlardır. Bunlar
H elenlerden çok önce İtalya’yı m edenileştirm eye
başlamışlardır. Sonra Etrüskler Roma’dan çok evvel
İtalya’da siyasî egem enlik k u ra ra k y arım adanın
m ukadderatında Etrüsk devri denecek kadar önemli
bir devir yaratmışlar ve ondan sonraki Lâtin-Roma tarihî
inkişafında derin tesirler yapmışlardır.

Prof. Dr. Halil Demircioğlu


Roma Tarihi adlı e se rin d e n 4J
128 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

E ski çağlarda, kuzey b a tı A nadolu kıyılarından yola çık an bazı


k av im lerin , u y g a rlığ ın A v ru p a y ö n ü n d e ta ş ın m a s ın d a ö n c ü rol
o y n a d ık la rı biliniyor. Söz k o n u s u g ö çlerd en biri, Pelops adlı b ir
ö n d erin adam larıy la birlikte M ora y a rım a d a sın a ay ak b asm asıd ır.
M ora y a rım ad a sın d a ta rih sah n esin e çıkan M iken kral hanedanlığı,
a ta s ı o lara k Pelops adlı A nadolu göçm enini k a b u l eder. E fsaneye
göre, Pelops, M a n isa y a k ın la rın d a k u r u lu b u lu n a n , ç a ğ ın ın e n
zengin k e n tle rin d e n T a n ta lis ’in k ralı T a n ta lo s ’u n o ğ lu d u r (Resim
97). Y anında b ü y ü k b ir servetle M ora’y a gittiği ve o rad a k ra l olarak
k a b u l g ö rd ü ğ ü efsa n e le rd e a n la tıla n b ir h u s u s tu r . D oğru y a d a
değil, önem li o lan P elopenez’in b ir A nad o lu göçm en in in a d ın d a n
g eld iğ in in G re k le r a r a s ın d a ü ç b in y ıld ır a n la tılıy o r o lm asıd ır.
P e lo p s ’u n h ik â y e s i, G re k le rin A n a d o lu ’d a n göç e ttik le rin i ve
dolayısıyla A nadolu kökenli o ld u k larım değil, ülkeyi A n ad o lu ’d a n
g elen b ir g ö ç m e n in y ö n e ttiğ in in h ik ay e sid ir. B u bölgede, a şa ğ ı
y u k a rı MÖ 13. yüzyıl c iv a rla rın d a yapıldığı b ilin en dokuz k u rg a n
b u l u n m u ş tu r ki b u n la r A n a d o lu ’y a a it b ir k ö k e n in g ü n ü m ü z e
çıkm ış kanıtlandır. B unlar E trü sk ve Frig m ezarlarıyla aynı m ahiyet­
tedir.
G reklerin ta n n la n n ın p ek çoğu A nadolu’d a n geçmedir. G rekçe
o lara k b ilin en p e k çok sö zcü k de A n ad o lu kökenlidir. A yrıca, b ir
tak ım b u lu n tu la rd a n an laşıld ığ ın a göre, Tebai k e n tin in k u r u c u s u
o lan K adm os, A n a d o lu ’d a n gelm iştir, m u h te m e le n de K aryalıdır.
B ü tü n b u n l a r a ek o la ra k G re k d e s ta n la r ın d a g ö rü le n b irç o k
k a h r a m a n a d ın ın A n a d o lu k ö k e n li o ld u ğ u d ilb ilim cilerin ta r ih
bilgim ize yaptığı önem li k a tk ıla rd a n d ır50.
A n n am arie Schim m el adlı b ir a ra ştırm a c ı, “S a y ıla n n Gizem i”
adını verdiği eserinde Y un an lılan n Pelopenez’de y a şa rk e n 12 u lu s a
bölündüklerini, A nadolu’y a gelince de b u geleneği sü rd ü rd ü k le rin i
a n la tm a k ta d ır. H erodot, ü n lü e se ri “T a r ih ”in 1. k ita b ın ın 145.
p arag rafın d a Y u n an lılan n Peloponez’de y a şa rk e n 12 k en te ayrılm ış
o ld u k la n n ı söyler ve İyonya’m n 12 k e n te a y n lm a sım b u n a bağlar.
O ysa b a ş ın d a n beri birçok a la n d a sergilem eye çalıştığım ız gibi, söz
k o n u s u 12 m otifi, Y u n a n lı g ö ç m e n le r ta r a f ın d a n A n a d o lu ’y a
getirilm iş değildir. A ksine, kitab ım ızın b a ş ın d a n b e ri sergilem eye
çalıştığım ız gibi, k ö k en leri S u m e rle re k a d a r u z a n a n b ir m otiftir.
N itek im , ep e y u ğ r a ş m a m ız a r a ğ m e n P e lo p o n e z ’in 12 k e n tin i
öğrenm em iz m ü m k ü n olm adı. B u ld u ğ u m u z h a rita la r s o n ra d a n
yapılm ış 7 bölgeli h a ritala rd ır.
Belli s a y ıla ra d a y a n d ırılm ış k e n t b irlik le ri, k im y a s a lla rın
özelliklerini ilk b a k ış ta a n la m a y a y a ra y a n tu r n u s o l k âğıdı gibi,
k ü ltü rle rin birb irlerin e o lan yakınlığım gösterm eye y a ra m ak ta d ır.
E T R Ü S K L E R ve A N A D O L U ' D A N B A T I ' Y A D O Ğ R U G Ö Ç L E R 129

Resim 98: Manisa yakınlarındaki zengin Tantalis kentinin kralının oğlu olan
Pelops, Pelopenez yarımadasına adım veren efsanevî simadır. Resim, efsanelerdeki
anlatıma uygun olarak çizilen Tantalis kentini göstermektedir.

Söz k o n u s u o lg u n u n b a ş k a ö rn ek lerin i de vereceğiz.


Ö rn ek lerd en biri A kalardır. Kim dir b u A kalar?
A kalar, m ila tta n 2 0 0 0 yıl önce b u g ü n k ü ad ıy la Y u n a n is ta n
y arım adasının kuzey bölgelerine yerleşen b ir Asya kavmidir. Tarihçi
H erodot, söz k o n u s u e se rin in aynı p a ra g ra fın d a A k aların d a 12
k e n t h a lin d e y a ş a d ık la rın ı söylem iş ve P eloponez’in 12 k e n tin i
s a y m a m a s ın a k a rş ılık A k a la rın k e n tle rin in a d la rın ı te k e r te k e r
şöyle sıralam ıştır:
1. Pellene
2. Aigeira
3. Aigai
4. B u ra
5. Helike
6. Aigion
7. R hypes
8. P a tra s
9. P h a res
10. O lenos
11. Dyme
12. T rita ia
A nadolu’d a n batıya b a şk a bir göç dalgası, yine Batı A nadolu’d a n
d en iz yoluyla (ya da Balkanlar üzerinden karayoluyla) E trü s k le rin ,
İtalya y a rım ad a sın ın kuzeyine ve b a ti kıyılarına yerleşm elerine yol
130 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

a ç a n hareketliliktir. M ilattan önce 13. yüzyıl, Ege ve A nadolu


tarihinin k aynaşm a dönemidir. Hititlerle ilgili arkeolojik bulgulardan,
b u dönem in, yirm i yıl k a d a r s ü re n b ü y ü k b ir veba salgını dönem i
olduğu anlaşılm aktadır. Nitekim bulgular, E trüsklerin ilk kafilesinin
İtalya y a rım a d a sın a MÖ 13. yüzyılda geldiğini gösterm ektedir. Söz
k o n u su göçler, MÖ 10. ve 8. yüzyıllarda tekrarlanm ıştır. A nadolu’n u n
k en t k ü ltü rü n ü , yol ve köprü yapm ayı, b in a in şa etmeyi, kan alizas­
yon k u llan m ay ı İtalya y a rım a d a s ın a E trü s k le r g e tirm iştir51.

E trü s k le rd e 12 say ısı k u ts a l b ir sayıydı. Tıpkı L ikyalılarda


örneği g ö rü ld ü ğ ü gibi k e n tle r birliği k u rm u ş la rd ı. B u k e n tle rin
sayısı 12 idi. Birliğe d â h il o lan k e n tle rin say ısın ı n e ek siltm işler
n e de a rtırm ış la rd ır. B irlik k u r u lu r k e n n e sayı d a h a azdı ne de
E trü sk le r genişleyince k e n tle rin sayısı artırıldı. Bir k e n ti birlik ten
ç ık a rm a d ık ç a y a d a b ir k e n t ay rılm ak istem ed ik çe yeni b ir k e n ti
b irliğ e a lm ıy o rlard ı. Söz k o n u s u b irliğ in m erk ezi Po o v a sın d a
b u lu n a n F elsina kentiydi. B u k e n tin yerinde g ü n ü m ü zd e Bologna
k e n ti b u lu n m a k ta d ır. R esim 99, E trü s k le rin k e n t birliğine bağlı
k e n tle rin y e rle rin i g ö ste rm e k ted ir. Söz k o n u s u k e n tle rin a d la rı
şu n la rd ır:
1. F elsina
2. T arquinii
3. A rretium
4. C aere
5. C lu siu m
6. C o rtan a
7. Valci
8. Volsinii
9. P e ru sia
10. R usellae
11. V etulonia
12. V olterrae

Birliğe bağlı kentlerin yöneticilerine T u ra n " denirdi. B u sözcük


b a ş k a n an lam ın ı dile getirm ektedir. Sözcük d a h a so n ra Grekçeye
de geçm iş ve “t ir a n ” (tyrannos) b iç im in e d ö n ü ş m ü ş tü r. B u n u n
y a n ın d a , a n la m ın d a k a y m a d a olm u ş ve sözcükle “k ö tü yö n etici”
a nılır o lm u ştu r. K ent h a lk ın ın seçtiği d e m o k ra t yönetici değil.
Etrüsklerde, söz k o n u su 12 parçalı kentler birliğini destekleyen
b a ş k a in an ışla r d a vardı. T anrıları d a k a h ra m a n la n ya d a efsanevî
s im a la n d a 12’li g u ru p la r h alin d e idiler 52.
E T R Ü S K L E R ve A N A D O L U ' D A N B A T I ' Y A D O Ğ R U G Ö Ç L E R 131

Resim 99: Etrüsklerin yaşadığı coğrafya ve birliğe bağlı 12 kentin yerleri

T arih çiler, E trü s k le rin , söz k o n u s u k e n tle r b irliğini te k b ir


devlete dönüştürem edikleri için yıkıldığından söz etm ektedir. Neden
E trü sk ülkesi ün iter bir yapıya kavuşam adı? Ç ü n k ü yönetim yapısı,
k u ts a l o ld u ğ u n a in a n ıla n 12’d e n k a y n a k la n ıy o rd u . D ü n y a n ın
gökyüzündeki düzene göre yapılandırılm ası gerektiğine inanıyorlardı.
K endilerini b u n a ad am ışlard ı.

Resim 100: Etrüsklere ait Sümer dinsel figürlerini içeren bir desen.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

CVIÂU3^l - j j n 3-U>-
rTA06 >rt'JûT^'s--/ \
/ \ flıd
) ^ i \ o > /°\AQft'İ0' „)-H210İ
X ' Vh2J n —/ 5\öV 8U8Voiınfl//
\i^iIiao/3w
-/■/N

l5JPiacenza/Settinada 1877'de bulunmuş olan bronz yozıt.BO.yıMOyu


124*66,50 mm,-piramidin yüksekliği 39 mm.Soldaki yazı bronzun arka
tarafina yazılmıştır.Piacerıza, Museo Siıico.

Resimde görülen, Etrüskler rt» Aırws , (Bocası|


tarafından bronzdan yapılma c^r
cisim, kimilerine göre Etrüsk- Dffr-^s3pmîhî GriûovUh
■SpH**
lerin yerleşim yerlerini gösteren Ergitiloı A<j>hW
ömrç<
harita, kim ilerine göre de URSAM AJÛR
takım yıldızları gösteren ve If-.l / ÜRCN
gelecek okuyucular tarafından 1
vrpuM/ l■ ANT AF*'
kullanılan bir fal aletidir. Üstte ' ■\ MMS
soldaki, cismin üst görünüşü, W
ACQ U. I '
IPIMate. T
K»OoyM
*fd)
sağdaki ise yan görünüşüdür. i Hnankil
Yanda yer alan resim ise cisim
üzerindeki şekillerin gök harita­
QRiOW5 _Arc*«<b
sı olduğunu öne sürenlerin ^ETTUM
O
yorumuna uygun olarak yapıl­ .Sıumo
mış bir çeşit çeviridir. Ortada
yer alan resim ise söz konusu
gök haritasının Etrüsk dilindeki İOO*:Uiî]|TT^6lfrW
özgün halidir.
Resim 101: Etrüsklerde geleceği öğrenmek adına başvurulan yollardan biri koyun
karaciğeri şeklindeki bu aletle fal bakmaktı.
öke yakınlarındaki İyonya birliğine ait Filene kentinin konumunu gösteren Googleearth haritası

ANADOLU'DA
GÖRÜLEN
ON İKİLİ
KENT BİRLİKLERİ
Yunan tarihi A vrupa’da en uzun sü rm ü ş
tarihtir; aralıksız dört bin yıl boyunca uzanır.
Fakat “tarihsel” zamanın başlangıcı, daha çok
MÖ 750 senesine dayandırılır.
Egon Friedell,
Antik Yunan’ın Kültür Tarihi [T O
adlı eserinden
T Î4 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ 2 C M

Helenofil tarihçiler, Antik Y unan uygarlığını A nadolu kıyılarında,


İyonya o larak a n ıla n bölgede b a şla tırla r. İyonya’d a olup b ite n h e r
şey H elenlikle ilişkilendirilir ve yüceltilir. O ysa söz k o n u s u bölge
b a şla n g ıç itibariyle Y u n an k ü ltü rü n e iş a re t etm ez. İddiaya göre,
bilim in ve b u g ü n k ü uygarlığın tem elleri İyonya’d a ortaya çıkm ıştır
a m a h e r n e d e n s e , bölgeye g e le n Y u n a n lıla rın b e ra b e rle rin d e
getirdikleri k ü ltü r değerlerinden pek söz edilmez. Y unan uygarlığının
ilk d ü ş ü n ü r ü s a y ıla n T a le s ’in b a b a s ın ın te k k elim e Y u n a n c a
bilm ediği bilinir a m a düzm ece k u ra m ın ç ak asım b o zm am ak a d ın a
b u bilgi h a s ıra ltı edilm iştir. İddiaya göre, sesli h a rflere yer v eren
ilk alfab ey i Y u n a n lıla r İy o n y a’d a b u lm u ş tu r a m a n e d e n s e b u
a lfa b e n in Y u n a n is ta n ’d a o ç a ğ la rd a izine bile ra s tla n m a z . İlk
Y unan edebiyatçısı say ılan H om eros (MÖ 9. yüzyıl), Y unanlı değil,
İzm irlidir. G ü n ü m ü z e k a d a r ç ık a n ve o n a a it olduğu öne s ü rü le n
e s e r o lan İly ad a’d a y er a la n efsa n e le r ise Y u n an lıların b a ş m d a n
g e ç e n o la y la ra d a y a n m a z . B u e s e r d e a n la tıla n la r ın , U g a rit
tabletlerinde k a rşıla şıla n efsanelerle aynı m ahiyette olduğu, şairin
U garit e fs a n e le rin d e n y a ra rla n m ış old u ğ u , k o n u n u n u z m a n la n
ta ra fın d a n o rta y a çıkartılm ıştır.

Resim 102: Ugarit limanının temsili resmi

Ö nceki b ö lü m d e söz edildiği gibi, U garit k e n ti, İsk e n d e ru n


körfezinin güneyinde, Lazkiye’n in 10 kilom etre kuzeyinde ve kıyıdan
15 k ilo m etre içeridedir. Yeri b ir köylü ta r a fın d a n 1928 y ılın d a
tesad ü fen b u lu n m u ştu r. Kazılarda bini a şk ın tab let ortaya çıkartıl­
m ıştır. MÖ 14. yüzyıl c iv a rla rın a a it o ld u ğ u a n la ş ıla n m e tin le r
N t

o k u n d u ğ u n d a Y u n a n lıla ra a it o lduğu s a n ıla n (ya da telkin edilen)


edebî m etinlerle karşılaşılm ıştır. Söz k o n u su anlatıların, yazıldıklan
ta r ih te k i o la y la rla ilgileri y o k tu r. Kim b ilir h a n g i ç a ğ la ra a it
hikâyelerdir. Diğer y a n d a n Ugaritlerin Sam ilerle ve Mısırlı Kıptîlerle
b ir ilgisi y o k tu r. U garit a b e ce sin d e o tu z h a r f v a rd ır ve b u n la n n
ü ç ü sesli harftir. “U”n u n S ü m e r k ü ltü rü n d e k i yerine ve önem ine
kitabım ızın başlangıç bölüm lerinde değinm iştik. Ur, U ruk, Ugarit,
U rartu vs. gibi U ile başlayan kent adlan belli bir k ü ltü r b ü tü n lü ğ ü n e
iş a re t etm ektedir. Söz k o n u s u tab le tle rd e y er a la n hikâyeler, ne
ilk o rta y a çıktıkları, n e de yazıldıkları ta rih te Y u n an y a d a G rek
adı sahneye çıkm am ıştı. Z aten G rek sözcüğü de Sum erce, g ü neşin
battığı yer an la m ın d a k i “e re k ” sö zcü ğ ü n d en gelm ektedir. Belki Ur
kenti halkı böyle diyordu belki de H attilerin M ilavanda dediği, Milet
k e n tin in halkı.
Özetleyecek olu rsak A nadolu’yu u y g arlaştıran Y u n a n d a n değil,
A n a d o lu ’y a gelerek u y g a rla ş a n Y u n an d a n söz e tm e k d o ğ ru d u r.
Y u n an ed eb iyatının ilk ü r ü n ü say ılan H om eros’u n eserleri de b u
gerçeğe iyi b ir örnektir.
Gelelim yine 12 ile ilgili k o n u lara .
T a rih te İyonya adıyla a n ıla n bölgede ilk o rta y a ç ık a n birlik,
tıpkı E trü sk le rd e g ördüğüm üz gibi, 12 k e n tin bir ara y a gelm esiyle
k u ru lm u ş tu r. Bu k e n tle rin a d la n ş u n la rd ır (Resim 103):
1. M iletos 7. P h okaika
2. E phesos 8. Kolophon
3. Priene 9. Lebedos
4. Teos 10. M yus
5. Sam os 11. E ıy th ra i
6. Khios 12. K lazom enai
Tarihçiler b u birliğe “Panionion Birliği" dendiğini söylemektedir.
Söz k o n u su birliğin ne zam an k u ru ld u ğ u tam olarak bilinm em ekle
beraber, MÖ 9. yüzyıldan so n ra k u ru lm u ş olam ayacağı anlaşılm ıştır.
K uşadası’n d a Güzelçamlı yöresinde b u lu n a n Panionion54. b u birliğin
m erkezi idi. B u y er o z a m a n la r Priene k e n ti to p ra k la n n d a idi. Bu
birlik , E trü s k k e n tle r birliğiyle b e n z e r n ite lik le r ta ş ım a k ta d ır.
A y rıc a , 12 s a y ıs ı te s a d ü f e n o r ta y a ç ık m ış b ir s a y ı o la r a k
görülm em elidir. Ç ü n k ü civarda d a h a birçok irili ufaklı k e n t vardı.
B unlar, y u k a n d a adı geçen k e n tle rin b irin e d âh il edilerek birliğe
a lın m ış la rd ır. K u ru c u la rı, 12 s a y ıs ın ın ifad e e ttiğ i k u ts a llığ a
d o k u n m a m a y a özen g ö sterm işlerd ir. G öğün d ü z e n in i yeryüzene
y a n s ıtm a n ın b ir b a ş k a örneği ile k a rşı karşıyayız.
I Slı M Ek MATEMATİĞİ ve SAYILARIN GİZEMİ

Ayrıca, b u birlik zorla k u ru lm u ş b ir birlik de değildir. Kentlerin


h erhangi biri dilediği a n d a birlikten ayrılabilirdi. Herodot T arihi’nin
b irin c i k ita b ın ın 142. p a r a g r a f ın d a İy o n y a ’d a d ö r t a y rı dil
k o n u şu ld u ğ u d a ifade edilm ektedir55. Yine aynı eserde, Yunanlıların,
bölgeye kanlarını ve çocuklarını Y unanistan’da bırak arak geldiklerini
ve ailelerin i ö ld ü rd ü k le ri y a p a y a ln ız k a lm ış K aryalı56 k a d ın la rı
aldıklarım d a yazm aktadır. Yani, bölgeye gelen Y unanlıların d a h a
birin ci g ö bekten itib a re n A nadolu k ü ltü rü n e göre y etiştikleri b ir
gerçektir. Diğer y a n d a n , 12’n in d o ğ u d a n b a tıy a göçü k o n u s u n d a
b ir b a ş k a k a n ıt d a yine H erodot T a rih i’dir. Söz k o n u s u eserd e ,
Y unanlıların, gökyüzünü incelem ekte k u lla n ıla n gnom on ve polos
aletlerin i ve g ü n ü n 12 k ısm a b ö lü n m e sin i M ezopotam yalılardan
öğrendiklerini y a z ar07.
B u k o n u d a elde b u lu n a n b ü tü n gerçekler b ir a ra d a değerlen­
d irild iğ in d e, 12’n in ifade ettiği k u ts iy e tin bölgede g enel k a b u l
g ördüğü ortaya çıkar. Öyle anlaşılıyor ki, birliğin 12 k e n t a ra sın d a
k u ru lm a s ın ın z o ru n lu lu ğ u k o n u s u n d a itiraz k a b u l etm ez o rta k
k ü ltü r değerleri vardır.

Resim 103: 12 kentten oluşan İyonya ve Eolya Birliği’ne bağlı kentlerin bulunduğu
yerler. (Kırmızı zeminli kentler iyonya birliğine, diğerleri Eolya birliğine bağlı olan
kentlerdir.)
ıl IKIL

O dönem de, İyonya’n ın kuzeyinde b ir b a ş k a birlik d a h a vardı.


İşin çarpıcı yanı, b u birlik de 12 kentin bir aray a gelmesiyle k u ru la n
b ir federasyondu. Eolis adıyla a n ıla n b u birliğe d âh il olan k en tler
ş u n la rd ı (Resim 103):
1. Kyme 7. A igoroissa,
2. L arisa 8. P itane (Çandarlı)
3. N eonteikhos 9. Aigai
4. T em nos 10. M yrina
5. Killa58. 11. G ryneiyon
6. Notion 12. S m irn a
Eoller, k u z e y in d e ve d o ğ u s u n d a M isya, g ü n e y in d e İyonya
bölgeleriyle sınırlıydı. Kuzeyde Bakırçay, güneyde ise Gediz ırm ağı
b u fe d e ra s y o n u n doğal s ın ırla n d ır. B u b irliğ in de siy a sî y ö n ü
İyonya’d a ve E trü sk le rd e g ö rüldüğü gibi, yok denecek k a d a r azdı.
Eoller, gerisi d a ğ la rla çevrili b e re k e tli b ir ta n m bölgesi ü z e rin d e
k u ru lu y d u .
K entler fed erasy o n u şek lin d e örgütlendiği bilin en d ö rt birlik,
Likyalılar, Eoller, İyonlar ve E trü sk le r, b ü y ü k b irlik k u rm a y ı ve
sö m ü rü y ü hedeflem iş güçler k a rşısın d a eridi. E trüskler, Rom a’ya,
İyonlar ve Eoller ise önce Persler so n ra d a M akedonyalIlar karşısında
kaybettiler. Likya Birliği’ni ise R om alılar o rta d a n kaldırdı.
K en tler birliği şe k lin d e y a p ıla n a n E trü s k , Eolya, İyonya ve
Likya, b ü y ü k b irlik le r k u rm a y ı hedeflem iş o lu şu m la r değildiler.
Söz k o n u s u yapı, g ü n ü m ü z dem okrasilerinin o çağlardaki karşılığı
idi. E trü s k le rin R om a k a r ş ıs ın d a y en ilm eleri, İy o n y alıla rm ve
E ollerin önce Pers ve s o n ra M akedonyalIların egem enliğini k a b u l
etm ek zoru n d a kalm aları d a b u yüzdendir. Likya, b u n ların ara sın d a
en fazla direnç gösteren federasyon oldu. Am a bu, coğrafya öğesinin
su n d u ğ u gü çlü d e ste k say esin d e oldu.
ABD’n in k u ru lu ş a şam a sın d a , M ontaigne’n in Kanunların Ruhu
Üzerine adlı e serin d e dile getirilen Likya F e d e ra sy o n u ’n u n m odel
olarak gösterildiğini d a h a önce söylem iştik. B u b a k ış açısı ABD’de
h a y a ta g eçirilm iştir. ABD’n in k u r u lu ş a ş a m a s ın d a , k u ru c u la r,
H elen-H ıristiyan k ü ltü rü n d e n geldiğini d ü ş ü n d ü k le ri b ir kon u y u
yapısal m odel olarak benim sem işlerdir. Pek bilinm ez am a ABD’nin
ey a le t s is te m in in ü s tü n d e 12 bölgeli b a ş k a b ir y a p ı vardır. B u
bölgelere “F ed eral R eserve D is tric ts ” diyorlar. E yaletlerin içinde
küm elendiği söz k o n u s u 12 bölge şu n la rd ır:
B oston, New York, P hiladelphia, Cleveland,
R ichm ond. A tlanta, Chicago, St. Louis,
M inneapolis, K an sas City, D allas, S a n F raıısisko.
f*
Cumae
138
Sardinia Troy
j
Buthrotum
7 ^ V A
V Mi

Strophade: U Dcios ,

Drepanum r#t * *f —

Truvalı Prens Aeneas’m Akdeniz'deki göç yolu

ON İKİ
KÜLTÜNÜN
ROMA'YA GÖÇÜ
E trü s k dinî h a y a tın ın tesiri a ltın d a
Rom a’da yerleşm iş olan b ir âdete göre,
R o m a lıla r d a t a n r ı l a r ı n ir a d e ve
a rz u la rın ı bazı alam etlerle in s a n la ra
tebliği ettiklerine inanırlar, b u alam etler
g ö rü lü r ve tefsir edilirse, istik b a ld e n
h a b e r d a r o lm a k k a b il o la c a ğ ın ı
sanırlardı.
Halil Demircioğlu,
Roma T arihi adlı eserinden 59
A nadolu’d a n bilinen ü ç ü n c ü göç dalgası son u cu n d a, Ç anakkale
B oğazı c iv a rın d a k i T ru v a k e n ti p r e n s le rin d e n A e n e a s, y a k ın
adam lanyla birlikte Roma civarına yerleşmişlerdir. Roma efsanelerine
göre, Rom a k en ti, b u g u ru p A nadolu in sa n ın ın bölgedeki köyleri
birleştirm esiyle d o ğ m u ştu r60.
T ru v a lıla n n 12 h a k k ın d a k i d ü şü n c ele rin i ve diğer in an çlarım
y e te rli a ç ık lık ta ö ğ ren m em iz m ü m k ü n o lm adı. B u n a k a rşılık .
R om alıların, h e r n e k a d a r 12 ’li k e n t birliği k u rm a s a la r da, g ü n eş
e tr a fın d a k i t u r u n u 12 y ıld a ta m a m la y a n J ü p i t e r ’i b a ş ta n r ı
yaptıklarını biliyoruz. Roma k ü ltü rü n ü n m erkezine yakın bir yerlere
12’n in y erleşm esi E trü s k e tk isi o lsa gerek. Ç ü n k ü E trü s k etkisi
d a h a birçok a la n d a k en d in i belli etm ektedir.
R om a e fsa n e le rin in en ü n lü s im a la rın d a n biri, m u h te m e le n
g e rç e k b ir k işi o la n H e rc u le s ’tir. O ysa e fsa n e le r o n u n Z e u s ’u n
to ru n la rın d a n o ld u ğ u n u söyler. Y u n a n is ta n ’ın kralı H e rc u le s’te n
12 önem li işi y a p m a s ın ı iste r. Söz k o n u s u efsan ev î işle r şöyle
özetlenebilir (Resim 102):
1 - N em ea a sla n ın ı öldürm ek,
2 - L erna’daki "9” b aşlı H ydra yılanını öldü rm ek,
3 - A rk ad ia’m n ele geçm ez dişi geyiğini y ak alam ak ,
4 - E ıy m a n th o s d ağ ındaki y a b a n d o m u z u n u y ak alam ak ,
5 - Elis k ra lın ın sığır a h ırla rın ı b ir g ü n içinde tem izlem ek,
6 - S ty m p h alo s b a ta k lığ ın d a k i in s a n yiyen k o rk u n ç k u ş la n
v u rm a k ,
7 - G irit a d a sın ı b irb irin e k a ta n azgın boğayı y ak alam ak ,
8 - T ra k y a kralı D iom edes’in in s a n yiyen k ısra k la rım
y ak alam ak ,
9 - A m azonların kraliçesi H ippolyte’n in kem erini alm ak,
10 - U zakbatı’d a E ry h eria A dası’n a h ü k m e d e n ü ç gövdeli dev
G e ıy o n e u s’u n sığırını ele geçirm ek,
11- H esperidlerin d ü n y a n ın u c u n a sakladığı altın elm aları
getirm ek,
12- Yeraltı d ü n y a sın ın k a p ıla rın ın bekçisi ü ç başlı köpek
K erberos’u ölüler ü lk e sin d e n k açırm ak .

A slın d a e fsa n e d e b a ş a rd ığ ı işle r epey fazladır. A m a 12’n in


yüceliği dolayısıyla, efsaneler, “H erk ü l’ü n 12 Ö devTni anlatır.
A ntik G rek k ü ltü r ü n ü n 12’ye d a y a n a n b ir b a ş k a m otifi de
“Olimpos’u n 12 T a n n sı”dır. İnam sa göre, insanlığı ve evreni yöneten
12 T a n n O lim pos dağının d o ru k la rın d a y a şam a k ta d ır.
Söz k o n u s u ta n rıla rın a d la n şöyledir:

1 .Z e u s 4. A res 7. A phrodite lO .A rtem is


2. H era 5. H erm es 8. A th e n a ll.D e m e te r
3. Poseidon 6. H e p h a e tu s 9. Apollo 1 2 .H estia

Resim 104: Efsanevî Roma kahramanı Herkül’ün işleri

Resim 105: Herkül’ün Korint kenti yakınlarında bir yer olan Nemea bölgesinde
yaşayan aslanın öldürmesini simgeleyen resim. Bu resim ve diğer benzerleri. Sümer
tabletlerinde de karşımıza çıkan olağanüstü insan figürlerini içermektedir. Çünkü
Sümer inanışına göre ve oradan Greklere kadar sıçrayan anlayışa göre, olağanüstü
işler başaran insanları tanrılar kendi yanlarına almaktadır. Resimde görülen Sümer
figürü, Gılgamış destanındaki Uruk Kralı Gılgamış’ın maceralarım anlatmaktadır.
O N İKİ K Ü L T Ü N Ü N S O M A YA . G Ö Ç Ü I

Resim 106: Resimde görülen figür, bir Sümer mührüdür. 7 başlı deniz canavarını
öldüren iki tanrıyı göstermektedir. Bu canavar figürü Muharref Tevrat’a Leviathan
adıyla girmiştir. Anlamının büyük su canavarı veya iri balina olduğu söylenmektedir.

B u k o n u y u da 12 a ç ısın d an incelediğimizde, söz k o n u s u yerde


y a şay a n b a ş k a ta n rıla r o ld u ğ u n u d a öğrendik. B u tan rıla rın a d la n
şöyledir:
1. H eracles
2. Hebe
3. Helios
4. H ades
5. D ionysus
6. P ersep h o n e
G ö rü ld ü ğ ü gibi, O lim p o s’ta y a ş a d ığ ın a in a n ıla n 6 ta n r ı b ir
k e n a ra k o n a ra k 12’n in k u tsa llığ ın a , ta n r ıla r k a tın d a d eğ erin e
vurgu yapılmıştır. B u nun, G rekler A nadolu’ya ayak b a stık ta n so n ra
b u biçim e s o k u ld u ğ u n u d ü ş ü n m e k h e rh a ld e y an lış sayılm az.
G elelim J ü p ite r ’e.
J ü p ite r, gökteki en p a rla k gezegendir. B u gezegenin k ü tle si,
diğer gezegenlerin kütlelerinin top lam ın d an 2,5 k a t d a h a b ü y üktür.
A ynca, g ü n e şte n gelen ışın lan y ansıtırken, olm ası gereken değerin
1,7 k a ü k a d a r ışık yaydığı bilinm ektedir. Venüs, yakınlığı sayesinde
o n d a n d a h a p a rla k g ö r ü n ü r a m a gökte b u lu n m a d ığ ı z a m a n la r
vardır. Sum erler için J ü p ite r çok önemliydi. Kentin kralı için uğ u rlu
sayılırdı. Rahipler, zigguratlann tepesinde b u gezegeni gözlemlerlerdi.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

S ü m e r d ilin d e , J ü p i t e r ’e, UDALTAR d e n ir d i. D a h a s o n r a l a r ı


MARDUK o la ra k a n ılır o ld u (Marduk için bakınız: sayfa 77, resim 66).
J ü p ite r, R om a’y a e n b ü y ü k ta n rı o la ra k gelm iştir. S ü m e r’in
AN.U’su , G rek’te Zeus, R om a’d a J ü p ite r olm uştur. R om a’da, J ü p i­
te r’e tap ın m ak için dağ doruklarına çıkılırdı. Jü p iter, in sa n soyu n u n
k o r u y u c u s u o lan “y ü c e ta n r ı” sayılıyordu. Özellikle, a n t verm e,
a n tla ş m a ve ittifak y ap ılm ası gibi d u ru m la rla ilişkilen-dirilm işti.
Y ağm uru y ağ d ıran ın , şim şe k ç a k tıra n ın , ışığı gö n d eren in J ü p ite r
o ld u ğ u n a inanıyorlardı.
R om a im p a ra to rlu ğ u in a n ç çe rç e v esin d e “12 T a n rı” in a n c ı
yerleşiktir. Söz k o n u s u tan rıla r, h e r b irin d e ü ç e r t a n n b u lu n a n 4
g u ru p halindedir. Bu g u ru p la r şu n la rd ır:
1. Evreni y a ra ta n tan rıla r (demiurgic gods): Jü p iter. N eptunus
ve V ulcan
2. K o ru y u c u ta n rıla r (defensive gods): V esta, M inerva ve M ars,
3. C anlılık k a ta n , güzelleştiren ta n rıla r (Vivific gods) : C eres,
J u n o ve D iana,
4. A hengi sağlayan, m orali y ü k se lte n ta n rıla r (elevating a n d
h a rm o n ic in action): M ercu riu s, V enüs ve Apollo.
R om a im p a r a to rlu ğ u n d a “12 L evha K a n u n la rı” d a “K u tsa l
12”n in ü zerin d e d u rm a m ız gerek en örn ek lerin d en d ir.
12 Levha K a n u n la rı, R om a dev letin in ilk yazılı h u k u k u d u r.
R om a’d a m evcut sınıfsal yapının, ü s tte k i iki k a tm a n ı a ra s ın d a b ir
m ukavele niteliğindedir. Pleplerin* MÖ 4 9 4 ’de başlattıkları grevler­
d en so n ra, elli yıl s ü re n m ü cad elen in s o n u n d a u zlaşm a sağ lam ak
a m a c ıy la k u r u la n b ir k o m isy o n ta r a f ın d a n , MÖ 451 y ılın d a
y azılm ıştır. A m a p le p le r b u yolla e ş itlik elde ed e m e m iştir. Söz
k o n u s u k a n u n la r, R om a ö rf ve a d e tlerin in k a y d a geçirilm esinden
b a ş k a b ir a n la m ifade etm ez61.
İsteklerini k a b u l ettirem eyen plepler, MÖ 4 4 9 ’d a yeniden grev
b a şla tm ışla r, birçok yeni k a n u n h ü k m ü o rtay a çıkm ış a m a hepsi,
12 Levha K a n u n la n ’m e sa s alm ıştır. G alyalılann, MÖ 18 T em m uz
3 87’de, R om a’ya girerek h e r tarafı ta la n etm esi üzerine söz k o n u su
k a n u n levhaları k ay b o lm u ştu r. K onu h a k k ın d a b u g ü n bilinenler,
söz k o n u su k a n u n la ra d a y a n ara k düzenlenen belgelerden çıkarılan
bilgilere d a y an m ak tad ır.
* Plepler: Eski Roma’da ayrıcalıklı sınıf olan particilerin dışında kalan yurttaşlara
verilen ad. Plepler, asker olabilir, oy kullanabilirler ama senato üyesi ve rahip
olamazlardı. Bu sınıf, MÖ 5. yüzyılda eşitlik için mücadeleye girişti. Grevler yaptılar
ve kendileri için meclis bile oluşturdular.
S u m e rle r ta r ih in ilk HUKUK DEVLETİ’NİN k u r u c u la rıd ır .
D em o k rasi de ilk önce S u m e rle rd e g ö rü lm ü ştü r. Söylendiği gibi
A tina veya R om a’d a değil. S ü m e r devlet ö r g ü tü n ü n en tep e sin d e
iki ay rı m eclis v a rd ır. B u n la rd a n b irin c isi, y a ş lıla r m eclisidir.
İkincisi ise gençlerin de katılabildiği (bilhassa savaşçıların) y u rtta şla r
m eclisidir. A yrıca, ö z g ü rlü k a n la m ın a gelen en esk i sö z cü k olan
“Amargi” de S um erce’dir. Sözcüğün Süm er dilindeki karşılığı “anaya
d o n ü ş ”tü r. D iğer y a n d a n , k o n u y la ilgisi b a k ım ın d a n ş u n u d a
söylem eliyiz: İ n s a n a u y g u n d a v ra n ış ve h a re k e tle r, S u m e rc e 'd e
n am lu lu sözcüğü ile karşılanırdı ki b u sözcük insanlık anlam ındaki
b ilin en en eski sözcüktür.
T a r ih in e n e s k i h u k u k m e tin le ri, d a h a ö n c e , u y g a rlığ a
k a z an d ırd ığ ı ilkleriyle s ö z ü n ü ettiğim iz G irsu (Lagaş) k ralı (lugal)
U ru k a g in a (MÖ 2350) ta ra fın d a n h a z ırla n m ıştır. U ru k a g in a ’d a n
önce Lagaş’a egem en olan krallar, zenginliğin ve g ü çlülüğün verdiği
h av ay la ş ım a rırla r ve k o m şu k ra lla rın to p ra k la rın a göz koyarlar.
H alkı silah lan d ırırlar, S ü m e r ta rih in in k an lı dönem ini b aşlatırlar.
U zun s ü re n b u sa v a şla r y ü z ü n d e n vergileri artırırlar, k ö tü niyetli
vergi toplayıcıları h e r yanı sarar. Savaşların m asraflarını karşılam ak
için k o n an vergileri, savaşlar so n a erdirilem eyince yeni yeni vergiler
izler. B ir S ü m e r ta b le tin d e ü lk e y i b ir b a ş t a n b ir b a ş a vergi
ta h s ild a rla rın ın k ap lad ığ ı yazılm ıştır. Ne v a r ki s o n u n d a , L agaş
kay b ed er ve eski topraklanm a geri çekilm ek z o ru n d a kalırlar. İşte
b u d ö n e m d e b a ş a U ru k a g in a adlı k ra l geçer. T a b letle rd e o n u n
h a k k ın d a ş u c ü m le le r y e r a lır62: “L a g a ş’a A llah k o r k u s u o lan
U ru k a g in a adlı b ir k ra l geldi. Ve u z u n z a m a n d a n b eri acı içinde
olan Lagaş h alk ın a ad a le t ve h ü rriy eti yeniden getirdi.” U rukagina
b ir dizi reform y a p a r ve devlete h a lk k a rşısın d a k i itibarını yeniden
kazandırır. Yetim in d u lu n ve fakirin k o ru n m a sı T a n rın ın em ridir,
der (madde 12.23-28). Ölçü ve tartıd a hile yapılam ayacağını, yetkisini
kö tü y e k u lla n a n h â k im le rin b ir d a h a h âk im lik y ap am ay acağ ın ı,
hiç k im s e n in k e n d in e a it o lm a y a n b ir m alı a la m a y a c a ğ ın ı, b ir
erkeğin, b ir s u ç u veya rızası o lm adıkça, k a rısın ı k a p ın ın ö n ü n e
koyam ayacağını, zengin in s a n la rın fakir k o m ş u s u n a “evini b a n a
sa t, m ah a lle m d en git”, diyem eyeceğini h ü k m e b a ğ la r (Resim 107).
T a rih in b ilin e n e n esk i yazılı k a n u n la r ı, S ü m e r R ö n e sa n sı
Çağı’n d a Ur k ralı U r-N am m u (MÖ 2112-2095) ta ra fın d a n MÖ 22.
yüzyılın s o n u n d a ilân edilm iştir. Bir ta b le tte a n la tıld ığ ın a göre,
U r-N am m u, k a n u n la rın ı ilâ n edince, “250 gram gü m ü şü olan 500
gram güm üşü olanın egemenliğine bırakılm adı”, dem iştir (Resim 108).
Resim 107: Tarihin ilk reformcusu ve yasa koyucusu olan Lagaş kralı Urukagina’mn
reformlarının madde madde sıralandığı tabletlerden bir parça (Louvre Müzesi)

U r-N am m u ’d a n ü ç -d ö rt yüzyıl so n ra , MÖ 18. yüzyılda, Sam i


kökenli b ir k ral olan H am m u rab i yeni b ir k a n u n sistem i ilân eder
(Resim 110). A v ru p a t o p r a k la r ın d a ilk k ez k a n u n y a p ılm a s ı,
sıraladığım ız b ü tü n b u k a n u n la rd a n 1200 yıl so n ra gerçekleşm iştir.
T arihte, G rekler tara fın d a n yazılm ış ilk k a n u n la r Solon ta ra fın d a n
MÖ 6. yüzyılda A tin a'd a o rta y a ç ık m ıştır (Resim 109). D a h a önce
ifade edildiği gibi, ilk R om a k a n u n la rı 12 Levha K a n u n u o lara k
anılır (Resim 111). M ilattan önce 5. yüzyıl b a şla rın d a ortaya çıkmıştır.
Yani, ilk S ü m er k a n u n la rın ın yürülüğe girm esinden 1800 yıl sonra.
Resim 108: Tarihin en eski
kanunları Sümer kralı Ur-
Nammu tarafından MÖ 22.
yüzyılda yazılan kanunlardır.
Resimde, söz konusu kanun­
ların yazılı olduğu tablet
görülmektedir.

Resim 109: Avrupa topraklarında en eski kanunlar MÖ


6. yüz-yılda, yani Sümer ka-nunlarm dan 1500 yıl,
Hammurabi kanunlarından 1100 yıl sonra Atina’da
Solon tarafından ortaya konan kanunlardır.
Hammurabi’nin kanunları bilinirdi.
Ü nlü kral MÖ 18. y ü zy ıld a ,
TJtf. n j. ( kanunlarını resimde görülen siyah
, .■; -,--ı,\>r. ^ t a ş ı n etrafına yazdırmıştı.
E/'
:i c*ı-/r-tn r.frcr/' /r- /Mf //'
(>*<crro- :ı /«o p e v : A e v r v - r / s /rr; //*
:M»c|.5r. /.pc|îs/ /^ /ıs
rTIŞR^/fTO- , • • •
/ssfevc >’5slc/ /r ettg-=(scugr/-fl|c
ı*/' çift /ı; -/clc-t /ı/vec:'Kr'--- "•
/<F/>■•>pşçfl Sı*/^Tt -••
Qp/- TG- /'■ P* r. II '7 IfO O ^ IT K
J-.-/Ti/•*K’-cys/nTr /•ppır.ij/' .v/::*/' wv4t*Vi-
•jz/' r- /■!>jT«î ->f/t : K r - Resim 111: Roma devletinde en eski kanunlar,
12 Levha Kanunları’dır. Bunlar, MÖ 451
y ılın d a , y a n i S ü m er k a n u n la r ın ın
yazılmasından 1600-1650 yıl sonra ortaya
çıkmıştır.
147

SUMERLERDE TIP ve ECZACILIK


H astalık ve ilaç k o n u su n d a en eski bilgiler MÖ 2500’lerde Süm erler
tarafından tabletlere yazılmış. Kazılarda elde edilen binlerce tablet arasında
hastalık ve tedavi konusunda bir hayli belge mevcut. Söz konusu belgelerin
önemli bir bölümü Asur kralı Asurbanibal’in kütüphanesinde bulunm uştur.
Anlaşıldığına göre, A surbanibal, tıp ve eczacılık kon u su n d a, egemenliği
altına soktuğu b ü tü n kentlerin kütüphanesindeki tabletleri toplattırm ış
ve kopyalarını y ap tıra rak S üm er tıp m irasını denetim i altın a alm ıştır.
S um erlerde hekim liğin tan rısı S u tan rısı olarak k ab u l ediliyordu.
Şifalı bitkilere görevlerinin b u tan rı tarafından verildiğine inanıyorlardı.
S ü m erler hekim lere A.ZU, yani “su y u bilen” diyorlardı. H ekim ler su
tan rısın ın yeryüzündeki vekili sayılıyordu. Hekimler, h er ayın uğ u rsu z
sayılan 7., 14., 19. ve 21. gününde çalışm azlardı. Bu, tarihteki bilinen
en eski h afta tatili uygulam asıdır.
Tıp tarihinin en eski reçetesi de MÖ 2000 yıllarında Sum erce olarak
yazılm ış b ir m etindir. Söz k o n u su reçetede çeşitli ilaç tipleri bir a ra d a
gösterilm iş ve kullanım şekilleri açıklanm ıştır. Bu reçetede sihirden hiç
söz edilmez. Söz k o n u su reçeteye göre hazırlanan ilaçlar geceleyin veya
g ü n eş doğm adan uygulanm aktaydı. B unlar ya haricen s ü rü lü r ya da
dâhilen alınırdı. Bazı ilaçlar su d a çözülür ve v ü cu t b u n u n la yıkanırdı.
İlaçlarla birlik te jim n a stik h arek etleri de tavsiye edilm ekteydi. Bazı
vakalarda m asaj yapılm ası önerilmektedir.

Resim 112: Tarihin en eski eczacılık tableti, resimde görülen MÖ 22 0 0 ’lerden


kalan bu tablettir. Pensilvanya Üniversitesi Müzesi’nde bulunan bu tablet üzerinde
15 reçete bulunmaktadır.
G ü n ü m ü z d e , h e k im liğ in sim g e si o la n b irb in e s a rılm ış iki
yılanın, eski çağ lard a G rek tıb b ın ın sim gesi olduğu söylenir. O ysa
söz k o n u su sim genin kökeni Sum erlere dayanır. Aşağıda sol tara fta
yer a la n resim de, Lagaş k en ti kazılarında to p ra k altın d an çıkarılan
b ir v a z o n u n ü z e rin d e y e r a la n k a b a rtm a görülm ektedir. F igürde
y a n la rd a yer a la n iki k a b a rtm a cinleri sim gelem ektedir. O rtad a ise
b ir ağaca sarılm ış olan biri erkek diğeri dişi iki yılan görülm ektedir.

Resim 114: Hekimliğin simgesi olan yılan figürü Sumerlerden gelir.

S ü m e r e fsa n e sin d e G ılgam ış, ö lü m sü z lü k ik sirin i a lm a k için


Z iu su d ra ’y a gider. F a k a t iksiri ele geçiremez, a n c a k gençlik iksirini
ele geçirebilir. Ne v a r ki, b u n u d a b ir y ıla n a k ap tırır. İksiri y u ta n
y ılan , k a b u ğ u n u d e ğ iş tire re k g en çleşir. D e s ta n d a y e r a la n b u
sö y len cen in y a n ın d a , S ü m e r ta n rıla rın d a n b irin in a d ın m “h a y a t
a ğ a cın ın beyi” a n la m ın a gelen N ingişzida’d ır63. Bir so p a y a sarılı,
biri erk e k diğeri dişi iki yılan, işte b u , N ingişzida’n m sim gesidir.
B u fig ü rd e s o p a h a y a tı, y ıla n la r ise gençliği sim g elem ek ted ir.
N ingişzida’n m h aşm etli b ir yılan olarak gösterildiği bir sim ge d a h a
vardır. Söz k o n u s u sim ge, sağ b a ş ta görülm ektedir.
O çağlardan beri, yılan figürü, k o ru y u cu ve şifa verici bir simge
olarak resim lerde kullanılm ış, B ergam a’daki Asklepios k ü ltü yoluyla
d a doktorluğun simgesi olm uştur. H om eros’u n d estan ın d a Asklepios
b ir h e k im in a d ı o la ra k geçer. S o n ra d a n ta n r ıla r lis te s in e d â h il
edilm iş, E sk i Y u n a n ve R om a’m n h e k im lik ta n r ıs ı o la ra k an ılır
o lm u ştu r. O n a a d a n a r a k in ş a edilen ta p m a k la ra gelen h a s ta la r,
b u ra d a u y u r ve rü y a s ın d a A sklepios ta ra fın d a n tedavi edileceğine
in an ırlard ı. B erg am a’y a gidenler, kökenleri MÖ 4. yüzyıla u z a n a n
b u tap m ağ ı görebilir.
i

bir
. nam* a a efsarieyi-vfc m asalı
el k ile m iş tir ; tot k ü ltü r d e tanrılar*.
k;âİHi&rnanlar ve c nemli şahsiyetler 121i
r oFiiiiîTtıniiıu
P 1
o

e Schim m el
I Qaınlonn
u

O n iki k ü ltü İncillerde d a h a d a ağırlık kazanm ıştır.


Bilindiği gibi, H ıristiyanlar, Hz. İs a ’n ın 12 h a v a risi o ld u ğ u n a
in a n ır la r 65. O ysa söz k o n u s u sa y ıla r, T e v ra t’ta k i 12 k a b ile n in
İncillerdeki karşılığıdır. K ur’a n ’da, H avarilerin sayısı h a k k ın d a b ir
h ü k ü m verilm em iştir. B u n a karşılık, ü ç ayet havarilerle ilgilidir66.
İn c ille rd e , A h it S a n d ığ ı’n d a k i 12 m a y a s ız e k m e k te n de söz
edilm ektedir.
Y u h a n n a V ahyi’n d e c e n n e tlik K u d ü s ’ü n 12 k a p ısı o ld u ğ u
yazılıdır.
K uzu’y a T a p m ak için 1 2 x 1 2 kişi seçilm iştir67.
12 sa y ısı İn cillerd e 189 kez ve K u r’a n ’d a ise sa d e c e 7 kez
geçm ektedir.
T ü r k iy e ’de m is y o n e rle rin d a ğ ıttığ ı İn c ille rd e “T a n r ı’d a n
Y u h a n n a ’y a G elen E sin le n m e ” a d ın ı ta şıy a n b ir b ölüm var. B u n a
“Y u h a n n a ’n ın Vahyi” de denir. B u belge, b ir İyon k en ti olan Efes’te
y a z ılm ıştır. E fe slile re , İzm irlile re , B e rg a m a lIla ra , T iy a tira ’d a
yaşayanlara (Akhisarlılara), Sardeslilere, Filadelfiyalılara (Alaşehirlilere),
L aodikyalılara (Denizlililere) h ita p etm ek ted ir68. Söz k o n u s u k itab ın
yed in ci b ö lü m ü n d e , “m ü h ü rle n m iş 1 4 4 .0 0 0 k iş id e n ” söz edilir.
B u n lar, “İsra ilo ğ u lla rm ın 12 k a b ile sin in h e r b irin d e n a lın a n 12
ş e r b in k iş i” im işler. B u k iş ile r “a lın la r m d a n m ü h ü r le n m iş ”.
A ynı k ita b ın 14. b ö lü m ü n d e , “Siyon dağı ü z e rin d e d u r a n
K uzu”d an , “b a b a sın ın a d ın ın yazılm ış olduğu 144 bin kişid en ” söz
ediliyor. B u kişiler, “y eryüzünden sa tın alınm ış kişiler” imiş; “K uzu
n e re y e g id erse O ’n u n a rd ın d a n g id e rle r” im iş 69. K u d ü s ’ü n 12
kapısını 12 m elek bekliyorm uş70. Kapıların üzerinde İsrailoğullarm ın
12 k ab ilesin in a d la n yazılı im iş. K u d ü s k e n tin i çevreleyen s u rla r
12 tem el taşı ü zerin d e d u ru y o rm u ş. B u n la rın ü zerinde K uzu’n u n
12 elçisinin a d la n yazılı im iş '1. K u d ü s’ü n h e r b ir y a n ı k a rşı y a n a
12 b in ok atım ı m esafede im iş. K entin s u r la n 144(12 x 12) a rşın
yük sek liğ in d e imiş.
B u bilgileri, 12 k ü ltü n ü n A n a d o lu ’d a so m u tla şm ış k a n ıtla n
o larak su n u y o ru z .
Diğer y a n d a n , H ıristiyanlığın ilk sekiz yüzyılına k a d a r yapılan
dinî abidelerde, havariler, tipkı L ikyalılann ta ş la ra y o n ttu k ları gibi,
altısı Hz. İsa’n ın solunda, altisı ise sağında d u ra n koyunlar şeklinde
g österilm işlerdir72.
Y u h a n n a ’n m Vahyi’nde, 2 x 1 2 , y an i 24 de önem li b ir sayıdır.
Söz k o n u s u k ita b ın 19. b ö lü m ü n d e , yere k a p a n ıp “ta h t ü zerin d e
o tu ra n T a n rı’y a ta p m a n ” yirm i d ört ih tiy ar v a rd ır73. M isyonerlerin
d a ğ ıttığ ı İnciller, “İs a on iki elçisin i göreve g ö n d e riy o r”74, diye
b a şlıy o r ve y u k a rıd a sıra la d ığ ım ız 1 2 ’lerle ve 1 2 ’n in k a tla rıy la
bezenm iş o larak so n a eriyor. H ıristiyan d ü n y a d a yılbaşı tatili, 6’sı
yılbaşı gecesinden önce, 6’sı d a so n ra olm ak üzere 12 g ü n sürüyor.
Yani, 2 5 /2 6 A ralık gece y a n s ı başlıyor. 5 / 6 O cak gece y a n s ı so n a
eriyor.
Ne dem eli? D a h a ileri b ir değerlendirm eye girişm eden herkesi
in a n c ıy la b a ş b a ş a b ıra k a lım . A m a so n o la ra k , b ir k o n u y u
b e lirtm ek te n de geri durm am alıyız.
Bilindiği gibi, A vrupa Birliği’n in b a y ra ğ ın d a görülen, çem ber
şe k lin d e dizilm iş 1 2 s a rı yıldızın ne a n la m a geldiği tartışılıy o r.
Kimine göre b u n la r 12 hav ari imiş, kim ine göre de k u ru c u 12 üye
ülke. İşin doğrusu, söz k o n u su yıldızların 12 H avariyi ifade ettiğidir.
A ynca, k u ru lu ş a şa m a sın d a , tarih te k i 12 ’şerli k en tler birliği a n la ­
yışını b ir k ü ltü re l m otif o lara k b en im sed ik lerin i de söyleyebiliriz.
Yani H ıristiyan motifi olarak 12 Havari, Helen motifi olarak d a 12’li
K entler Birliği söz k o n u su d u r.

Resim 115: Papalık alametleri ile Sumerlerin tanrılarına yakıştırdığı kıyafetler


arasında birebir ilişki vardır. 1 numaraiı resimde, balık şeklinde elbise giymiş olan
Sümer tannsı EN.Kİ'dir. 3 numaralı resimde ise, yine, balık kafasını andıran bir
şapka giymiş, önündeki sağında ve solunda alüşardan on iki meyve bulunan hayat
ağacını kutsayan tann EN.Kİ görülmektedir. 2 numaralı resim ise tann EN.Kİ’nin
şapkasının büyütülmüş halidir. Dikkat edilirse, Türk ve Müslüman düşmanlığı ile
nam salan Katolik dünyanın 266. papası 16. Benedict, başında, EN.Kİ’nin şapkasının
neredeyse aynısı olan papalık alameti şapkası ile cemaatine hitap etmektedir. Ek
olarak şunu da söylemeliyiz ki, papanın elindeki asadaki heykelcik yine Sümer
dininden türemiş olan Mitra dini simgelerinden biridir. Papanın şapkası, Pavlos
Hıristiyanlığının Sümer kültürünün derin etkisinde ortaya çıktığının “görsel”
kanıtlanndan sadece biridir.
MÖ 7. yüzyıla ait tarihin en eski halısı Pazınk’laki Türk mezarlarında bulunmuştur.
T U R K L E R V E O N İKİ 153

T ürk tarihçileri, MÖ 2 0 9 ’da, H unların b a şm a geçen Mete H an’ın


24 H u n b o y u n u b irle ştire re k devlet k u rd u ğ u n u söylüyor. Biz b u
say ıd a k ü ç ü k b ir değişiklik yapm ayı öneriyoruz. Ç ü n k ü biri sağ d a
diğeri solda “çift 1 2 ” dem ek d a h a açıklayıcı oluyor.
İki k an atlı örgüüenm e biçimi birçok T ürk topluluğunda görülen
d u ru m d u r. Prof. Dr. İb rah im K afesoğlu’n u n “T ü rk Milli K ü ltü rü ”
adlı e serin d e, T ü rk le rd e ikili te ş k ila t y a p ıs ın ın a n la ta n özel b ir
b ö lü m v a rd ır. E n s ık a m la n ikili ö rg ü tle n m e y a p ısı, “a k la r ve
k a r a la r ” şek lin d ed ir. G üney im izd ek i A kdeniz ile k u zeyim izdeki
K aradeniz de b u anlayışla yerleşm iş olan adlardır. Söz k o n u su ikili
yapı, değişik z a m a n la rd a çeşitli T ü rk k avim lerinde ş u şekillerde
anılırdı:
Ak H u n la r-K a ra H u n la r
Ak O g u rlar-K ara B u lg arlar
Ak H azarlar-K ara H azarlar
Ak Ma c a r lar- K ara M a c a rla r
Ak K u m a n la r-K a ra K u m an lar
Ak T ürgişler- K ara T ürgişler
Ak K ıpçaklar-K ara K ıpçaklar
B u liste, Doğu H u n lan -B atr H u n la n ; İç O ğuzlar-D ış Oğuzlar;
B ü y ü k B u lg arlar-K ü çü k B u lg arlar şeklinde de uzayabilir.
Yönetim kolaylığı bakım ından benim senen sim etrik çifte yapının,
b ir yönetim zaafı o rta y a ç ık a rm a s ın a izin verilm ezdi. B u h ü k m ü ,
en a z ın d a n söz k o n u s u d ev letin y ık ılm a a ş a m a s ın a gelm esin e
k a d a r doğru k a b u l etm ek yerinde olur.
H u n devletinin b a ş m d a “y a b g u ” b u lu n u rd u . Yabgu, yönetim i
a ltın d a b ir te b a a s ı b u lu n a n h ü k ü m d a r a n la m ın a gelm iyordu. O
sadece, sayısı 24 o lan beyler a ra s ın d a en önde gelen yöneticiydi.
İk tid arı g ü ç lü y d ü a m a m u tla k değildi. G ü c ü söz k o n u s u beyler
tara fın d a n sınırlanm ıştı. Yabgular, seçim le işb a şm a getiriliyorlardı.
S eçim için k u r u lta y to p la n ıy o rd u . S eçilen ler, ö lü n ce y e k a d a r
seçilm iş oluyordu. Ne v ar ki, k u ru ltay ın yabguyu değiştirm e yetkisi
v ard ı. A n c a k b u u y g u la m a y a n a d ire n b a ş v u ru y o rla rd ı. T a h tın
m ira s yoluyla devri u y g u lam asr d a h a so n ra k i y ü zy ıllard a o rta y a
çıkm ıştır76. Diğer y andan, söz k o n u su 24 boyun hepsi aynı önem de
değildi. Ancak, 2 4 ’lü, bir b a şk a deyişle, çift 12’li yapı k orunuyordu.
B oyların sa d ec e k u ru lta y d a k i o tu rm a s ıra la rı değişirdi. B ü y ü k
boylar o rta d a m erkezi b ir şekilde oturuyor, diğerleri önem ine veya
b ü y ü k lü ğ ü n e göre d a h a sağa veya d a h a sola sıralanıyorlardı. Aynı
o tu ru ş disiplini toylarda ve şölenlerde de geçerliydi. Kesilen hayvan­
154 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

lar da 12 k ısm a b ö lü n ü rd ü ve h e r biri belirli b ir sıray a göre beyler­


d e n b irin e verilirdi.
Oğuz Kağan, Kadim T ü rk tarih in in efsanevî şahsiyetidir. Oğuz
tö re s in d e , h e r O ğuz b o y u n u n d a m g a s ın ın b iz z a t O ğuz K ağan
ta ra fın d a n verildiği k a b u l edilir. G erçekte, yaşayıp yaşam adığı bile
belli değildir. Oğuz ad ın ın içinde y er aldığı en eski kayıt, G ö k tü rk
y u rd u n u n kuzeyinde B arlık ırm ağı kıyısında 6 . ve 7. yüzyıllardan
k a lm a b ir ta ş yazıttır. B u yazıt, “e rd e m li” b ir alp o la ra k beyliğe
“erişecek k en ” k ü ç ü k y a ş ta ölen “Öz yiğen Alp T u ra n ” için dikilm iş
b ir taştır. Ne v ar ki, dilin evrim sel b ir tarih î b o y u tu olduğu dikkate
a lın ırsa , O ğuz s ö z c ü ğ ü n ü n k ö k e n in in d ö rt y a d a b e ş b in y ıld a n
bile d e rin b ir geçm işe d ay an d ığ ı öne sü rü le b ilir. Ç ü n k ü S ü m e r
k e n tle rin d e y a p ıla n k a z ıla rd a n , G u zları ve T u ru k k u la rı ta n ıta n
ta b le tle r b u lu n m u ş tu r. S özcü k lerin h e m söyleniş hem de içerik
b a k ım ın d a n z a m a n iç in d e d eğ işim g e ç ird iğ in i d ik k a te a la c a k
o lu rs a k , G u zların , söz k o n u s u 7. yüzyıla a it y a z ıtta n ü ç b in yıl
ö ncesine k a d a r u z a n a n b ir geçm işi vardır.
O ğuzların k ö k e n le rin i b u d erece g erilere g ö tü re n b elgelerin
niteliğini ü zerin d e b iraz o lsu n duralım :
Mari*, Suriye sın ırla n içinde, F ıra t ırm ağının doğu kıyılarında
b u lu n a n , MÖ 3 1 0 0 ’lerde k u ru lm u ş b ir kenttir. B ugün yerinde Tel
H ariri k en ti b u lu n m a k ta d ır. Bölgede 1933 yılında kazılar başlam ış
ve 300 odalı b ir saray b u lu n m u ştu r. Ele geçen b uluntular, k u ru lu şu
itibariyle, k en tin , S ü m e r k ü ltü r ü n ü n sad ece güney M ezopotam ya
bölgesiyle sın ırlı olm adığını, ad ım a d ım Dicle ve F ıra t’ın y u k a n
kesim lerine doğru uzandığım gösterm ektedir. Nitekim M ari k en ti
ile Ur kenti a ra sın d a özel bir yakınlık b u lu n d u ğ u , Ur kenti kralının
M ari’n in de kralı olduğu anlaşılm ıştır.
M ari sözcüğü, T ü rk d ü n y a sın d a g ü n ü m ü zd e de y a şatılm ak ta
o lan b ir sö zcü k tü r. T ü rk m e n is ta n ’d a b ir vilayetin adıdır. B u ra d a
ta rih i M arguş uygarlığının kalıntıları b u lu n m u ş tu r 77. Ayrıca, İdil-
K a m a ır m a ğ ın ın b u l u ş m a n o k t a s ı n d a y e r a la n ve R u s y a
F e d e ra sy o n u ’n a bağlı b ir M ari Ö zerk C u m h u riy e ti vardır. A ynca,
S tra b o n ’u n eserin d en anladığım ıza göre, Doğu K aradeniz Bölgesi
ağırlıklı olm ak ü zere b ü tü n K aradeniz k ıy ılarında önem li b ir M ari
n ü fu s u y a şa m a k ta y d ı. A yrıca, M ari dili, T ü rk dil a ile sin in bağlı
olduğu dil g u ru b u n a dâhildir. Ç erem işçe o lara k d a a n ıla n b u dil,
F in -O g u r dil g u ru b u n d a n d ır. G ü n ü m ü z d e y a ş a m a k ta olan M ari
k ü ltü rü ile M ezopotam ya’d a b u lu n a n b e ş b in 3a! önceki M ari ören
* Mari için bakınız: Sayfa 156’da resim 116-117
TÜRKLER VE ON İKİ 155

y e rin d e o rta y a ç ık a rıla n b ilgiler a r a s ın d a b ü y ü k b ir p a ra le llik


g ö rü lm ü ştü r.
M ezopotam ya’d a k i M ari k e n ti, MÖ 18. y ü zy ıld a B abil k ralı
H a m m u ra b i ta r a f ın d a n y erle b ir ed ilm iştir. K a z ıla rd a , k e n tin
s a r a y ı n d a H a m m u r a b i’n in ele g e ç ire m e d iğ i gizli b ir a r ş iv
b u lu n m u ştu r. Söz k o n u su arşiv, ü ç ü n c ü binyılın o rta lan ile ilgilidir.
O d ö n em d e k e n tin A k a tla ra bağlı o ld u ğ u , A kat d ilin d e yazılm ış
olan tabletlerden anlaşılm aktadır. Tabletlerin o k u n m u ş olanlarının
2 8 ’inde “T u ru k k u la r” adı geçm ektedir. K entin A katlı kralı Zağros
d ağ ların d a y a şa y a n T u ru k k u la n izlem ek ü zere b ir c a s u s şebekesi
çalıştırm ış, b u n la rın gönderdiği bilgileri arşivinde saklam ıştır. Söz
k o n u s u belgelere göre, T u ru k k u la r, “u y u y a n la n u y a n d ıra n la rd ır.
T a b le tin yazıldığı ta r ih te n e re d e o ld u k la rı, k a m p la rın ı n e re d e
k u rd u k la n , in sa n la ra ne söyledikleri, ne yiyip ne içtikleri, casu sların
ta b le tle rin d e n a n la şılm a k ta d ır. Z ağros d a ğ la rın d a n in e re k A kat
e g em enliğine s o n v e re n ve S ü m e r egem enliğini k u r a n , işte b u
T u r u k k u la r d ır . T u r u k k u la n n , S ü m e r e g e m e n liğ in in y e n id e n
k u ru lm a sın d a n so n ra saldırganlıklarını sü rd ü rd ü k lerin e dair bulgu
ya d a işaret yoktur. Sum erlerin M ezopotamya’daki ikinci egemenliği,
“S ü m e r R ö n e sa n sı” o lara k a n ıla n gelişm iş b ir uyg arlık d önem ini
b a şla tm ıştır.
Yine belgelerden an laşıld ığ ın a göre, T u ru k k u la r, G uz’la n n b ir
k o lu d u r. Kuz, Guz, G u ti gibi sö zcü k le rin b u g ü n O ğuzlar o la ra k
bildiğim iz T ü rk to p lu lu ğ u n u n a ta la rı olduğu, farklı söylenişlerin,
seslerin evrim inden, zam an la y u m u şa m a y ö n ü n d e ve m üzikaliteyi
a rtırm a eğilim inden doğduğu söylenebilir.
M ari k e n tin in egem enleri h a k k m d a k i e saslı b ir b u lg u d a h a
vardır. D a h a önce s ö z ü n ü ettiğim iz S ü m e r k ra lla r lis te s in in yer
aldığı tablette*, M ari’de İlşu adında b ir kralın 30 yıl h ü k ü m sü rd ü ğ ü
y a z ılıd ır78. İlşu adı, 9. b ö lü m d e y e r verdiğim iz gibi, A k a t k ra lı
NARAMSİN’in yendiği A n ad o lu k e n tle r k o a lisy o n u n a bağlı, T ü rk
olduğu tab le tte açık ça b elirtilen k ra lın d a adıdır.
Ö tüken yakınlarındaki bir yazıtta, bir bey, “b e n Kırgız oğluyum",
diyor ve “m a r”m a yüz e r ve m esk e n verdiğini söylüyor. O ğ u llan n a
“m a n gibi olm alarım ” öğütlüyor. Peki, m a r ne dem ek? Bu s o ru n u n
cevabı S ü ıy a n ic e sö zlü k te k a rşım ız a çıkıyor: efendi, ö ğ retm en 79.
Bir h u s u s u d a h a belirtelim ki, S ü ry a n î T a rih i’n d e H ıristiyanlığı
yay m ak için doğuya g ö n d erilen iki ra h ib in a d la n şöyle: A day ve
Agay. P ek ta n ıd ık değil m i? İşte ü z e rin e gidilm esi g erek en ilginç
b ir k o n u .
* Bakınız: Sayfa 163’de resim 121
156 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

Resim 116: Tarihi Mari ören yeri bugün Suriye-Irak sınırında Fırat’ın batı kıyısındadır.

Resim 117: Mari ören yerinin arkeologları bekleyen uçsuz bucaksız kazı alanları
T Ü R K L E R V E O N İKİ 157

Efsanevî Oğuz H an h a k k ın d a bildiklerim izin çoğu Dede K orkut


K itabı’n d a n derlen m iştir. D e sta n a göre, O ğuz H an, K ara H a n ’ın,
eşi Ay H a tu n ’d a n do ğ an oğludur. E fsaneye göre, k ırk g ü n içinde
büyüm üş, y ü rü m ü ş ve oynamıştır. Ardı ardına evlendiği iki kadından
ü ç e r oğlu olur. İki k a n a tlı d u ru m b u ra d a d a k arşım ıza çıkar. Aile
iki a y n a n n e d e n doğan oğullar dolayısıyla iki kola ayrılır.
Biri Bozoklar, diğeri Ü çoklar o larak anılır.
B ozoklar, ilk k a rıs ın d a n o lan o ğ u lla n G ü n H an. Ay H an ve
Yıldız H an olm ak ü zere üç kola aynlır. Ü çoklar ise Gök H an, Dağ
H an ve Deniz H an yönetim i altındadır.
Bir so n ra k i a ş a m a d a , h e r o ğ u lu n d ö rd e r oğlu olur. Böylece
sağ k a n a t 12 ve sol k a n a t 12 olm ak üzere toplam 24 boy m ey d an a
gelir. E fsan e böyle d e r a m a gerçek de böyledir. B ü tü n b oylar ya
h e p b irlik te y a d a b ir k ısm ıy la A n a d o lu ’y a göç etm işler, çeşitli
yerlerde y u rt k u rm u şla rd ır. Söz k o n u s u boylar şu n la rd ır:

G ü n H a n ’ın o ğ u llan Ay H a n ’ın o ğ u llan Yıldız H a n ’ın oğ u llan


1. Kayı 5- Yazır 9- A vşar
2. Alkaevli 6- Pötürge 10- Beydilli
3. B ayat 7- Toker 11- K arkın
4. Karaevli 8- Y aparlı 12- Kızık

Gök H a n ’ın o ğ u llan Dağ H a n ’ın oğ u llan Deniz H a n ’ın oğ u llan


1- B ayındır 5- S a lu r 9- İğdir
2- Ç avdur 6- A lan yurtlu 10- B ükdüz
3- Ç epni 7- Eym ür 11- Yiva
4- Pecenek 8- Üreğil 12- Kınık

Ş im di de T ü rk k ü ltü r ü n d e g ö rü le n , “12” ile ilgili to p a r la ­


yabildiğim iz diğer bilgilere k ısa c a göz atalım :
“12” ve “24 ”, T ü rk k ü ltü r tarih in in h e r a şa m a sın d a karşım ıza
ç ık a n ağırlıklı b ir k ü ltü r öğesidir. O ğuz K ağan D e s ta m ’n d a yer
a la n , M e rd a n ’ın y erin e geçen p a d iş a h 12 yıl s o n ra ölür. M an as
D e s ta m ’n d a , B u h a r a H an ı T e m ir’in 12 kızı v a rd ır. Yine a y n ı
d e s ta n d a , M anas, Ağış’ı b u lm a k için 12 a d a m gönderir; Ç inkoca,
12 alay o rd u ile A kun H a n ’a s a ld m r80.
Kırgız T ü rk lerin in b o y lan çoktur. A m a yine de, kendilerini 12
boy sayarlar. Kırgızlar, in s a n v ü c u d u n u n u zu v ların d a 12 (Müçel)
o ld u ğ u n u söylerler.
158 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

İbn F aldan, sey ah atn am esin d e, B a şk u rd T ürklerinin a ra sın d a


b u lu n d u ğ u n u ve h e n ü z M ü s lü m a n o lm a y a n b u in s a n la rın 12
T an n sr olduğunu yazmıştır. B u sözleri, 12 T anrı inancına doğrudan
b ir gö n d erm e o larak değerlendiriyoruz.
W. Radloff, “S ib iry a ’d a n ” adlı e se rin d e , Ç in k a y n a k la rın d a ,
Kuzeyli U y g u rlan n 12 soydan m ey d a n a geldiğini söyler, Ç inlilerin
deyişiyle birçok ad sa y a r81.
A slen T ü rk le rle u z a k y a k ın a k ra b a lığ ı b u lu n a n ve k ıta d a n
ayrılarak adcılara geçmiş b u lu n a n Ja p o n la rın k ü ltü rü n d e 12 Göksel
R uh vardır. Ja p o n la rın in an ışın a göre, dünyayı b u n la r y aratm ıştır82.
T im u r H an, im p a r a to rlu ğ u n a d ü z e n v e rm e k ü z e re yazdığı
“T ü z ü k a t-ı T im u rin ” adlı eserin d e, cem iyeti, b u rç la rın ve ay ların
sa y ısın a göre 12 sın ıfa ayırdığını ilâ n etm iştir. Ç arlık R u sy a ’sın a
kök sö k tü re n ve sayıca k a t k a t ü s tü n d ü ş m a n a k a rşı d e s ta n s ı b ir
d ire n iş g ö s te rm e le riy le ta n ı n a n T ek e T ü rk m e n le ri 24 o b a y a
ayrılm ıştı. Safevîler dönem inde K arabağ’d a y a şa y a n ve 24 o b a d a n
m e y d a n a gelen b ir to p lu lu k d a “iğirm i d ö rt” o la ra k anrlryordu.
“E ski T ü rk în a n ç İzleri" adlı eserd e , S a rık a m ış y ö resin d e Caferi
inançlı T ürklerin “Hacı B ektaş T aşı” adı verilen, “12 Köşeli Teslim
T a ş ı’n ı say g ıy la ta ş ıd ık la rın d a n söz e d ilir83. B itlis d a ğ la rın d a
y a şa y a n Ruzegi adlı boy 24 o b ad an m ey d an a gelmişti. 12’si Bilbasî
ve 12’si Kovalsî a d ın ı ta şıy o rd u . B u n la rın O ğuz boy te ş k ila tın a
göre ö rg ü tlü o ld ukları açıkça görülüyor.
M ısır M e m lu k lu la n n d a 24 beğ vardrr. T arihçi H am m er, Oğuz
boy teşkilatının b u ra d a d a y ü rü d ü ğ ü n ü söylüyor. S u lta n 2. M urat,
1444 V a rn a z a fe rin d e n s o n ra ele geçirdiği e s irle rd e n seçtiği 24
kişiyi M em lu k lu lara gönderm işti.
Ş ik â ri’n in “K a ra m a n o ğ u lla n T a rih i” adlı eserinde, 24 vezir ve
24 b in er sözü geçer.
24, O sm anlı devlet te şk ila tın d a d a önem ini k o ru m u ş tu r:
Rum eli, 24 sa n c a ğ a ayrılm ıştı. R um eli’deki devlet hizm etinde
b u lu n a n Yörükler, 24 k işiden m ey d an a gelen tak ım la ra aynlm ışü.
Diyarbekir de 24 sancağa aynlm ışü. Evliya Çelebi, K ütahya sancağı­
n ın 24 kadılığa aynldığım yazm ıştır.
O s m a n lı m a lî te ş k ila tın d a , v erg i s a lm ır k e n Y ö rü k le rin
sü rü s ü n d e k i k o y u n la n n sayısının 2 4 ’d e n az olup olm adığm a b a k ı­
lırdı. E ğer a z s a o Y örük y o k su l sa y ılır ve k e n d is in d e n az vergi
alınırdı. B u ra d a 24, varsıllığın b aşlan g ıç n o k tası o larak karşım ıza
T İ J R K I E R V E O N İKİ

çıkıyor. S on o la ra k ş u n u d a ekleyelim ki, O sm an lı o k ç u lu ğ u n d a


24, ok s ta n d a rd ın ı belirleyen önem li b ir değerdi.
U ygurlarda d u ru m b iraz farklı a m a söz k o n u s u fark, k o n u y u
d a h a gizemli b ir biçim e sokuyor. Prof. Dr. İb rah im K afesoğlu’n u n
T ürk K ü ltü r Tarihi adlı k ap sam lı e serin d e U ygur h a k a n lığ ın d a 11
boy b a ş ın d a 1 1 “k u m a n d a n - v a li” b u lu n d u ğ u ifade e d iliy o r84.
C h av an n es ve M inorsky adlı a ra ştırm a c ıla ra d ay an d ırılan b u bilgi
bize ilginç g ö rü n d ü . Sayı gizem cilerinin “11” say ısı h a k k ın d a ne
söylediklerine göz a ttık . A n n em arie S chim m el, l l ’in d o ğ ru d a n
do ğ ru y a B u rç la r K uşağı ile ilgili o ld u ğ u n u , ç ü n k ü h e r z a m a n 12
b u rç ta n b irin in g ü n e şin a rk a s ın d a kaldığım söylüyor. B u bilginin
“n ed en 12 değil de 1 1 ?”, s o ru s u n u açıklayabildiğim d ü şü n ü y o ru z .
D iğer y a n d a n , a y n ı e s e rin b ir b a ş k a y e rin d e ,85 U ygur boy
idaresindeki 9 kabileye B asm ıl ve K arluk boylarının d a katılm asıyla
üy e sa y ıs ın ın 11 ’e çıktığı bilgisi de verilm ek ted ir. K u tsa l y a d a
uğ u rlu sayılm ası gibi nedenlerden ö tü rü boy sayısının belli sayılarda
tu tu lm a s ı için bazı z o rla m a la r o ld u ğ u n u d a b a ş k a ö rn e k le rd e n
biliyoruz. İsra ilo ğ u lla rı’n d a Levililerin d u r u m u gibi, y a d a B atı
A n ad o lu ’da, çevrede b a ş k a k e n tle r de old u ğ u h ald e, birliğe bağlı
kentlerin sayısının 12 olarak sabit tu tulm ası örneklerinde görüldüğü
gibi.

T a rih in en eski n in n isi, MÖ 2 0 0 0 ’lerd e y a ş a m ış S ü m e r kralı


Ş ulgi’n in k a rısı kraliçe A b isim ti'n in , h a s ta ç o cu ğ u için söylediği
n in n ilerd ir. Söz k o n u s u n in n ile rin ü z e rin d e yazılı o ld u ğ u tab le t,
F ilad elfiy a M ü zesi’n d e d ir. Söz k o n u s u n in n i 52 s a tırd ır. Bazı
bölüm leri şöyledir86:
Gel uyku gel uyku, oğluma gel.
Oğluma çabuk gel uyku, K ann senin desteğin olsun,
O nun yorgun gözlerini uyut, Oğlun senin talihin olsun,
Elini onun köm ür Savrulm uş arpa gelinin olsun,
gözlerinin üzerine koy, K ussu T annçası A şnan
senin koruyucun olsun,
Senin için kü çü k peynirleri
tatlı yapacağım, Güzel sözlü bir koruyucu
Küçük peynir insanın şifasıdır, meleğin olsun,
İnsanın şifası, beyin M utlu günlü bir sa lta n at
oğlunun şifasıdır. kazanasın,
Bay Şulgi’nin oğlunun şifasıdır Ziyafetleri açık alm la yapasın.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

Andronovo

# BMAC
H «s*nlu « Y aZ
M jrtik

Swat

5*ri Ceme*m\ W
Meh*»h Copocr
Patnted
Crey
Ware

Resim 118: Haritada, Sümer çağlarına ve hatta daha önceki çağlara ait buluntuların
ele geçirildiği, uygarlığın ortaya çıktığı düşünülen bölgeler görülmektedir.

Resim 119: Hint-Avrupacı kuramcılar, görülen bölgeyi ön Hint-Avrupalılann ya da


bazen ön Hint-İranlılann ortaya çıktığı bölge olarak tanımlamaktadır. Üçgenin üç
köşesini belirten Mohenjo Daro'da, Harappa’da ve Altın Tepe’de uygarlığı çok eski
çağlara taşıyan buluntular ele geçmiştir. Ayrıca bölgede henüz kazma vurulmamış
sayısız ören yeri mevcuttur. Eğer Sum erce ile Türkçenin Türkmence lehçesi
arasındaki büyük yakınlık ispatlanmamış olsaydı, arkeolojik araştırmalara bizim
ayırdıklarımıza göre çok büyük paralar ayırabilen Avrupa ülkeleri, uygarlığın
k u ru cu su ve sü rd ü rü cü sü olarak k en dilerini dünyanın efend isi olarak
pazarlayabileceklerdi. Nitekim Sumerleri yok farz etmek, onları hiç anmamak,
onun yerine Mezopotamya, Asur, Babil, Akad, Sami adlarını anmak -ki bunların
her biri birer gerçektir- bu çevrelerin gütmekte olduklan politikanın ana unsurudur.
Şe b -i A ru z törenlerinde güneşin etrafında dönen 2x9 sem azen

TÜRKLERİN
ÖZEL SAYISI
OLARAK 9
G erçekte 9 sayısı, Sam i ve
s o n r a k i Y a h u d i- H ır is tiy a n
d ü n y a sın d a çok önem li b ir yer
işgal etmez.

A nnem arie Schim m el


Sayıların Gizemi adlı eserinden87
“12”, T ürk k ü ltü r tarihinde ne k a d a r ağırlıklı ise geçen bölüm de
U y g u rların te ş k ila tla n m a s ın d a k a rş ım ız a ç ık a n “9 ” d a o k a d a r
ağırlıklıdır. B u n d a n dolayı, “9 ” k o n u s u n u özel b ir b a şlık a ltın d a
inceleyeceğiz.
A ra ş tırm a c ı A n n e m a rie S ch im m el, “S a y ıla rın G izem i” adlı
eserinde88, 9 sayısının Sam ilerde ve Y ahudi-H ıristiyan d ü n y a sm d a
önemli yer işgal etm ediğini söyler ve sayıyı G erm enlerle ve Türklerle
ilişkilendirir. Bizim elim izdeki bilgilere göre G erm enlikle ilişkisi
son derece sınırlıdır ve ne zam an ve hangi o rtam d a G erm en k ü ltü rü
içinde yer tu ttu ğ u d a belirsizdir. G erm enlerin, H unlarla ta n ıştık ta n
so n ra ta rih sah n esin e çıktıkları, G erm en kabile şeflerinin A ttilâ’n ın
s a ra y ın d a talim ve te rb iy e g ö rd ü ğ ü b ilin m e k te d ir. B u bilgileri
d estek ley en d e s ta n la r d a vardır. B u k o n u y u , “Türkler ve Avrupa-
Avrupa Kimliği Nasıl Şekillendi?” adlı kitab ım ızd a incelem iştik.
“9 ” s a y ıs ın a gizem y ü k ley e n çok b ü y ü k ölçü d e T ü rk lerd ir.
D aha önce, Sum erlerde 12 tan rıy a karşılık, 9 ta n rıç a b u lu n d u ğ u n u
söylem iştik. S ü m er in a n ışın a göre, söz k o n u s u ta n rıç a la r 9 gü n d e
doğurur. Yine d a h a önce belirtm iş olduğum uz gibi, Gök T anrı AN’a
s u n u la n yem eklerin m ik tarın ın tay in in d e de 9 önem li b ir sayıdır.
H a tırla n a c a k o lu rs a ( 9 x 12) ta s b ira ve (9 x 27 =243) s o m u n
ekm ek s u n u lu y o rd u .
Bir S üm er efsanesi olan ve tarih in en eski yazılı edebiyat m etni
olm a özelliği ta ş ıy a n G ılgam ış D e sta m ’n d a “ü ç te iki ta n rı ve ü ç te
bir in sa n olan” Gılgam ış’ın om zu 9 k arış genişliğindedir89; Z iu su d ra
(Nuh peygamber), gem isini y a p a rk e n içini 9 bölüm e ayırm ıştır.
Resim 120: Bu silind irik
Sümer mühründe Sumerlerin
Ziusudra adını verdiği Nuh
peygamber simgelenmektedir.
Yılan b içim li figür, tanrı
EN.Kİ’yi sim gelem ektedir.
EN.Kİ, Şuruppak kenti kralı
U B A R T U T U ’n u n o ğ lu
ZİUSUDRA'ya tufan olacağım
ve halkını kurtarması için bir
gemi yapmasını söylemiştir.

Bir tablet üzerinde S üm er krallar listesi b u lu nm uştur. Uzm anlar


S u m erce “lu g al” sö z cü ğ ü n ü k ral o la ra k te rc ü m e ediyorlar. Lugal,
Lu (insan) ve gal (büyük) olm ak üzere gerçekte b ü y ü k in sa n anlam ına
geliyor. L istede 9 lu g a l’in y e r a lm a s ı ilg in çtir. Ç ü n k ü 9. lu g al
ö ldü ğ ü n d e b a ş a Z iu su d ra geçiyor. T u fan o n u n z a m a n ın d a oluyor.
Yani, Z iu su d ra o larak a n ıla n kral, in an ışım ıza göre N uh peygam ­
1 IRKI ISI o

b e rd e n b a ş k a s ı değil. Söz k o n u s u k rallar listesin d en anlaşıldığına


göre, Sum erler, tarih i Tufandan Önce ve Tufandan Sonra olm ak üzere
ikiye ayırm ıştır. T ufandan önce h ü k ü m sü re n kralların sayısı 9 ’dur.
R esim 121, S ü m e r k ra lla r listesin i g ö steren taştır.
T a b le tte n a n la ş ıla n a göre, lu g aller g ö kten inm iştir. İlk lugal
E rid u k ralı A lu lu ’du r. T ev rat u z m a n la rın a göre b u lugal, Âdem
p ey g am b erd en b a ş k a s ı değildir. A lulu, 8 “s a r ” b o y u n c a lu g al’lik
y apm ıştır. Bir S ü m e r ra k a m ı o la ra k “s a r ”, 3 6 0 0 say ısın ın adıdır.
E ğer b u a n la m ı d ik k a te a la c a k o lu rs a k , A lu lu ’n u n 2 8 .8 0 0 yıl
lu g a l’lik y a p tığ ı sö y le n m iş oluyor. B u n u n b a ş k a b ir m a n tık lı
a çık lam ası olm alı diye düşünm eliyiz. “S a r” s ö z c ü ğ ü n ü n z a m a n la
a n la m k a y m a sı y a da b a ş k a a n la m la rı d a y ü k len m e si m ü m k ü n
değil m i? L istede y e r a la n 9. lu g al Ş u r u p p a k ’d a h ü k ü m s ü re n
U b a r tu tu ’dur. U b a rtu tu , Z iu s u d ra ’n m b a b a sıd ır. B u n d a n so n ra
tu fan olm uş, tu fan sona erdikten so n ra krallık Kiş kentine geçmiştir.

Resim 121: Sümer krallar listesini


gösteren buluntu MÖ 2100’lü
yıllarda hazırlanmıştır.

Adem Alulim (N İN.Kİ) 8 Sars (28.800 years)


Şit Alagar (NIN.KI) 10 Sars (36.000 years)
Enoş Enmenluanna (BAD.TIRIBA) 12 Sars (43.200 years)
Kenan Enmengalanna (BAD.TIRIBA) 8 Sars (28.800 years)
Mahalalel Dumuzi (BAD.TIRIBA) 10 Sars (36.000 years)
Yared Ensipazianna (ERIDU) 8 Sars (28.800 years)
Hanog Enmeduranki (SIPPAR) 6 Sars (21.600 years)
Methuselah ? Tanrısal Yönetici (LARSA) 12 Sars (43.200 years)
Lamek Ubartutu (ŞURUPPAK) 5 Sars (18.000 years)
Nuh Ziusudra (ŞURUPPAK)
Resim 122: Sümer efsanelerinde adı geçen 9 kral, Tevrat uzm anlan tarafından
peygamber olarak nitelenmektedir. Tablonun son sırasında yer alan Hz. Nuh’muş.
Tufan olduktan sonra karaya ayak basmış ve Tanrı önünde secde etmiş. Oturup
kalkarak ve yere kapanarak bir takım hareketler yaparak şükretmiş. Tanrıya boğa
ve koyun kurban etmiş.
164 Süm er m a t e m a t iğ i ve s a y ila r in c İ2 f m I

D okuz say ısı ü z e rin d e ç a ğ rışım la r y a p tıra n b ir b a ş k a belge


MÖ 2450 dönem ine ait bir S üm er dikilitaşıdır. Söz k o n u su dikilitaş,
Lagaş kralı E a n n a tu m ’u n , k o m şu k ral E nakalle üzerindeki zaferini
a m tla şü rm a k ta d ır. Kom pozisyonda, zafer k a z a n a n o rd u 9 ask erle
sim g e le ştirilm e k te d ir. B a ş k a bilgilerim iz, b u se ç im in r a s tla n tı
s o n u c u olm adığını gösterm ektedir. (Resim 123)

Resim 123: Lagaş kralının komşu kent karşısında kazandığı zafer için diktirdiği
anıt üzerinde muzaffer ordu 9 askerle simgeleştirilmiştir.

U g a rit’lerin K u m a rb i e fs a n e s in d e , T a n n A lalu, 9 yıl gökte


krallık yapar. 9 yılın s o n u n d a Anu, o n u ta h tın d a n kovalar ve yerine
geçer. A lalu’n u n oğlu K um arbi de 9 yıl A n u ’ya hizm et eder. 9 yılın
s o n u n d a o d a b a ş k a ld ın r ve efsan e böyle s ü re r gider90.
A nadolu’d a H a ttu ş a ş ’ta yap ılan k azılard a ele geçen, H attilere
a it ü n lü G ü n e ş k u r s u n u n ü z e rin d e 9 ve 3 ile sim g e le n e n b ir
kom pozisyon vardır. Ç em berin ü zerin d e dizili, in sa n ı h a tırla ta n 9
figür b u lu n m a k ta d ır. Ç em berin içinde b irb irin e dik yö n d e 3 ’erli
dizilen çizgiler k esişir ve çem ber içinde 9 kesişim n o k tası m ey d an a
getirir. B u çizgilerin b elirlediği a la n d a 9 a d e t ta m k a re vard ır.
A ynca, çem berin ü s t o rta s ın d a üç h a lk a v a rd ır (Resim 124).
E ski T ü rk lerd e “9 ”, taşıdığı gizem b a k ım ın d a n h e m e n h e m e n
en önem li sayı o lara k değerlendirilirdi.
A ltay T ü rk le ri a ra s ın d a n d e rle n e n “Y aradılış D e s ta n ı”n d a ,
T a n n , yeri y a ra tır ve y a ra ttık ta n so n ra “dalsız b u d a k sız bir ağacm
bittiğini g ö rü r”. B u n u n üzerine, “d a lla n olm ayan ağaca b a k m a n ın
hiç de h o ş olm adığını” d ü ş ü n ü r ve a ğ a ç ta 9 d alın b itm esin i ister.
A ğaçta b iten 9 d ald an d a 9 kişiyi tü re tir ve b u 9 k işiden de 9 u lu s
m e y d a n a gelir91. Yine aynı d e s ta n , ç a m u ru n ü s tü n e 9 ay rü z g â r
İU R K L E R IN OZf:L fcli

e stiğ in i ve b u sa y ed e in s a n ın m e y d a n a geldiğini söyler. T a n rı,


K örm es’e 9 o ğ lu n u n ve 9 kızın ın olacağını söyler; T ö rü n g ey ’e de
9 kız, 9 oğlan verir92.

Resim 124: MÖ 2 1 0 0 -2 0 0 0 yıllarına ait Hatti


uygarlığıyla ilgili, tunçtan yapılmış, 34 santimetre
yüksekliğindeki Alacahöyük kazılarında ele geçen
ve dünyayı simgelediği düşünülen sancak93.

T ü rk lerin ilk b a b a sın ın y arad ılışı h a k k ın d a b ir efsane vardır.


B u efsane b ir eserde şöyle ö zetlenm iştir94:
“İlkçağda y ağ m u rd an olu şan seller K aradağ denilen b ir dağdaki
m ağ aray a ç a m u r sürükleyip getirdi ve b u çam u rları in sa n kalıbına
benzeyen y arıklara döktü. G üneş S a ra ta n b u rc u n d a idi ve sıcaklığı
çok kuvvetli idi. G üneş, s u ve to p rak d ö küntülerini kızdırdı, pişirdi.
M ağara k a d ın ın k a rn ı vazifesini gördü. Su, to p ra k ve a te ş (güneşin
harareti) u n s u rla rın d a n ib aret olan b u yığın ü zerinden 9 ay m utedil
rü zg â r esti. Böylece d ört u n s u r birleşm iş oldu. D okuz ay so n ra b u
y a ra tık ta n in s a n şe k lin d e b ir in s a n m e y d a n a geldi. B u in s a n a
T ü rk dilince ‘Ay A tam ’ denildi ki ‘ay b a b a ’ dem ektir. B u A y A tam ’
denilen kişi sağlam havalı ve tatlı s u lu yere indi. Kuvvet ve n e şesi
a rttı, o ra d a 40 yıl kaldı.
Sonra seller bir d ah a aktı, m ağaradaki yarıklan toprak doldurdu.
G ü n e ş S ü m b ü le yıldızında idi. B in aen aley h b u to p ra ğ ın pişm esi
zam anı g ü n eşin aşağı indiği devre te sa d ü f etti ve b u n d a n dolayıdır
ki b u to p ra k ta n y a ra tıla n kişi dişi oldu. B u dişi kişiye ‘Ay-va’ adı
verildi ki ‘ay yüzlü’ demektir. Ay Atam ile Ay-va evlendiler. B unlardan
k ırk ç o c u k d ü n y a y a geldi. Y arısı e rk e k y a rıs ı d işi idi. B u n la r
birbirleriyle evlendiler. A na ve b a b a la rı ö ld ü k te n s o n ra çıktıkları
m ağ aray a göm üp ağzını a ltın k a p ı ile k a p a d ıla r ve k a p ın ın y a n m a
çiçekler k o y d u lar.”
Oğuz K ağan D e sta m ’n d a , Oğuz K ağan’m k a y b o la n atı 9 g ü n
so n ra b u lu n u r; U ygurlar, Oğuz h alk ın ı 9 g ü n lü k y o ldan karşılar.
G ü n ü m ü ze ç ık an S a k a T ü rk lerin d en olan Y ak u tlard a avcılar,
“d o k u z n e fe r? ” o rm a n ta n r ıs ı r u h u b u lu n d u ğ u n a in a n ırla r. B u
r u h la n n en b ü y ü ğ ü Bay B ay an ay den ilen ru h tu r. Bazı u z m a n la r
MATEM

B ay B a y a n a y in o rm a n r u h la rın ın h e p s in e verilen ad o ld u ğ u n u
söylerler. B u ru h la r, avcıları k o ru rla r, o n la ra b e re k e tli av ih s a n
ed erler95.
Y a k u tis ta n ’d a ş a m a n la r, b ü y ü a y in in e b a ş la m a d a n önce
a rk a la rın a 9 m a s u m erk ek ve 9 m a s u m kız ç o cu k yerleştirirlerdi.
M a n a s D e s ta m ’n d a k a h r a m a n l a r d a n A lm a m b e t, 9 g ü n
K alm uklarla savaşır, 9 y e rin d en y aralan ır; K ara Bey, K ülçora’yı 9
ço b an a dövdürür, K alm uklar a ra s ın d a k a la n Çuvak, 9 g ü n onlarla
m ü cad ele ed er96.
Türeyiş D estam ’nda, bozkurtla evlenen kızın 9 çocuğu dünyaya
gelir.
H a n la rın okları 9 kertiklidir; ç ü n k ü b u o k lar k u tsa ld ır. Kam,
om zu n d a 9 ok sim gesi ta ş ır ve b u n la rın ‘T a n rıd a n u z a tıla n şeyler”
o ld u ğ u n u söyler97.
H ayat ağacı 9 dallı ve 9 k ö k lü d ü r98. Yine E ski T ü rk in a n ış ın a
göre, T a n rı, g ö ğ ü n 9. k a tın d a o tu r u r 99. T a ta rla rın k u ts a l k ay ın
ağacı, 9 k ö k lü d ü r. Yine b ir b a ş k a T a ta r d e s ta n ın d a y e ra ltm d a k i
9 dallı k u ts a l a ğ a ç ta n söz edilir. Gizli T a rih ’te, T im u ç in k a ğ a n m
g ü n e ş e k a r ş ı 9 k e z diz ç ö k ü p tö v b e e ttiğ i y a z ılıd ır 100. A ltay
m asa lla rın d a geçen k u tsa l a tla rın k u y ru ğ u 9 örmelidir. Ayrıca, söz
k o n u s u a tla r 9 kolanlıdır. Kırım T a ta r h a n la rın a 9 x 9 = 81 p a rç a
hediye s u n m a k gerekir.
İslâm in an c ın d a Azrail’in görevini, E ski T ürk in an cın d a “E rlik”
yüklenm iştir. Erlik, yaratıcıya k a rşı geldiği için y eraltın a sü rü lm ü ş
b ir varlıktır. E ğer k ö tü lü k lerin e so n v erir ve iyi o lu rsa, T an rı o n u
te k ra r y e ry ü z ü n e ç ık aracak tır. A ltay T ürkleri, E rlik ’in, in s a n la ra
h a sta lık m u sa lla t edebileceğine, h e r tü rlü k ö tü lü ğ ü yapabileceğine
in an ırla rd ı. İn a n ış a göre, erlik, doğası gereği, k en d isin e s a k a t ve
h a s ta h ay v an lard an k u rb a n su n u lm a sım isterm iş. Kişi öldüğünde,
önce yeraltı d ü n y a sın a gönderilirm iş. Eğer kişin in h a y a tı bo y u n ca
y ap tığ ı iyilikler b a s k ın geliyorsa, y e ra ltın a geldiğinde E rlik o n a
h iç b ir k ö tü lü k y a p a m a z m ış . Ö len k iş i E rlik ’te n k u r tu l u n c a
uçmak(cennet)’a gidermiş, ku rtu lam azsa tamuğ(cehennem)’a gidermiş.
İnsan ların b ü y ü k önem verdiği ve o n a k u rb a n la r su n a ra k , h ay atlan
b o y u n c a iyilik y a p a ra k elin d en k u rtu lm a y a ç a lıştık ları E rlik ’in 9
erk e k ve 9 kız çocuğu v arm ış. E rk ek o lan ço cu k ların a d la n şöyle:
K araş, M attır, Şm gay, K öm ür H an, B adış Biy, Yabaş, T em ir Kan,
U çar K an ve Kerey K an. D okuz k ız ın d a n sa d e c e iki k ızın ın adı
bilm iyorm uş. B u n la rın görevleri oyun oynam ak, in s a n la n b a ş ta n
U R K L E R İ N O Z E l SAVI S I O L A R A K 9

ç ık a rm a k , ayin s ır a s ın d a k a m la rı ş a ş ırtm a k , o n la n görevlerini


yerine getirem ez h â le g e tirm e k m iş101.
E ski T ü rk in an cın d a T a n n ’yı a n a rk e n ku llan ılan sözcüklerden
biri de Ülgen’dir. Ülgen, e sa s yaratıcı kuvveti ifade eder. O rta Asya
ve Sibirya Türkleri a ra sın d an derlenen bilgi ve etnoğrafik malzemeye
göre, T an rı Ülgen’in etrafında, oğ u lların d an ve k ızların d an o lu şa n
in s a n la rla ilgilenen v a rlık la r vardır. Ü lgen’in ev latları in sa n la rın
iyiliği için çalışırlar. Ü lgen’m 7 oğlu a m a 9 kızı v a rd ır102.
T ü rk k ü ltü r ü n d e , “9 ’d a n öte h iç b ir şe y y o k tu r ”; “9 a y ın
ç a rşa m b a sı b ir a ra y a geldi”; “adı çıkm ış 9 ’a, inm ez 8’e” gibi sözler
g ü n ü m ü z d e de y a ş a m a k ta olan deyişlerdir.
O ğuz K ağan, verdiği to y d a 9 0 0 a t, 9 0 0 0 k o y u n k e stirir, 99
h a v u z y a p ü n r.
Moğollar, esk id e n 99 ta n rı o ld u ğ u n a in a n ırla rm ış 103.
Mevlevîlerde “nezir ve niyaz sayısı” 2 x 9 = 18’dir. Bir Mevlevi’ye,
b ir tekkeye, b ir y o k su la p a ra v erecek o lan Mevlevi b ir kim se, b u
p aray ı, 18 k u r u ş , 18 y a rım lira, 18 lira gibi d a im a 18 s a y ısın a
u y a ra k v e rm e k d u ru m u n d a d ır. M evlevîler, “ 18” s a y ıs ın ın e b c et
h e s a b ın a göre, A llah'ın 99 a d ın d a n “H ay D iri” a d ın a u y d u ğ u n u
söylerler. E sk i T ü rk le rd e 9 s a y ıs ın ın “k u t lu ” s a y ılm a s ın ın b u
seçim lerde etkili olduğu söylenebilir. Bir T ü rk k u ru m u olan Ahilikte
de Ahi zaviyelerine m e n su p o lan la r 9 b ö lü k idi.
9 s a y ısın ın G erm en m ito lo jisin d ek i y erin e de iş a r e t edelim :
G erm en k ü ltü rü n e göre, “ateş yakm ak için evden 9 adım uzaklaşm ak
ş a r t t ı r ”; “b irin i ıs ır a n k ö p e k s a h ib in in e v in d e n 9 a d ım ö ted e
ö ld ü rü lü r”. Kral A rth u r, b a b a s ın ın g ü c ü n ü n 9. kısm ıdır; ona, 9
k ral saygılar s u n m u ş tu r; 9 k â h y a sı vardır. Fareli Köyün Kavalcısı,
çocukları flü tü n ü n 9. to n u y la büyüler.
T arihçi H erodot, ü n lü eseri “T a rih ”i 9 k ısm a ayırm ıştı.
Grekler, İra n ’d a ve H in d ista n ’d a k a h ra m a n la rın ve devlerin 9
kol u z u n lu ğ u n d a o ld u ğ u n a in an ırla rd ı.
İslâm kozmolojisinde evren, 9 göksel küreden m eydana gelmiştir.
M eksika m itolojisinde ölüler diy arın ın en a lt k a tın d a 9 ırm ak
vardır. “9 ırm a k ” Çin m itolojisinde de b aşköşededir.
F ransız yazar J u le s M ichelet (1798-1874), A vrupa’daki d ü şü n ce
a la n ın d a k i gelişm eleri a n la ttığ ı R ö n e sa n s adlı eserinde, m im arlık
a la n ın d a k i yerleşik eski anlayışı şöyle ifade e tm iş tir104: “H esap ve
sayı g ö sterişi b a k ım ın d a n ‘g otik’in ü n ü v ardı. B u k iliselerin h e r
bölüm üne, k u tsa l üç sayısı, gizemli yedi sayısı özenle yerleştirilmiştir.
‘B u yed i k a p ı ve yedi k e m e re , b u on a ltı kez d o k u z a (dokuz
ra k a m ın ın ken d isi üç kez ü ç tü r, d ik k at edin!) b u kule iki yüz d ört
k ad em y üksekliğindedir, y an i on sekiz kez on ikidir, b u d a ü ç ü n
birk aç kez iki k atı vb., vb... Üç ve yedi üzerin e k u ru lm u ş olan b u
kilise çok sa ğ la m d ır’, d e rle rd i.”
B u sözlere b irk a ç s a tırd a biz ek lem ek istiyoruz: A v ru p a ’d a
G otik m im ari 12. yüzyılın ikinci y a n s ın d a görülm eye b a ş la m ış tır
ve Haçlı Seferlerinin önemli so nuçlarından biridir. Ç ünkü A vrupa’ya
y e n i b ir m im a rlık a n la y ış ı g irm iş tir. İlk ö rn e k , 111 5 y ılın d a
B ologna’d a in ş a ed ilen b ir kilisedir. “R ö n e s a n s ” (yeniden doğuş)
deyimini ilk k u lla n a n d ü ş ü n ü r olan Michelet, bize, Avrupalı m im ar­
ların D oğu A kdenizli m im a rla rd a n ne öğrendiğini a n la tm a k ta d ır

R esim 125: Arkeoloji alan ın d ak i önem li m u a m m a la rd a n biri, G irit a d a s ın ın gü n ey kıyılarında


a n tik k e n t P h a isto s’t a b ir sa ra y ın k alın tıları a ra s ın d a 1908 y ılın d a b u lu n a n , MÖ 1700’lerden
k alan , kild en y ap ılm ış b ir disktir. Bu d isk in n e ifade ettiği h e n ü z bilinm em ektedir. A ncak h er
iki yüzdeki bölü m len d irn ıede 12, 9 ve 30 sayılarıyla bir ilişkisi olduğu anlaşılm aktadır. D iskin
h e r iki y ü z ü n ü n dış k en arı, içine yerleştirilen sim gelerin gerektirdiği bir ölçüde düzensiz olarak
12’y e b ölü n m ü şk en , içindeki bölüm lendirm e 9+9 şeklindedir. (12 + 9 + 9), toplam ı 30 ettiğinden
b u n u n b ir çeşit çiftçi takvim ini gösterdiği öne sü rü lm ek ted ir. MÖ 1400'lerde m ey d an a gelen
b ü y ü k b ir d ep rem le, G irit uygarlığı s o n a erdi. A n cak söz k o n u s u k e n tin k u ru lu ş u y la ilgili
o la ra k MÖ 4 0 0 0 lere k a d a r u z a n a n işa re tle r b u lu n m a k ta d ır. Bu b ak ım d an , diskin a it olduğu
çağ ın tay in i p ek k o lay değildir. Ne v a r ki, d isk le rin S u m e rle rin k u ts a l m a te m a tiğ in d e yola
çıktığı söylenebilir.
TÜRKLERDE
AĞAÇ KÜLTÜ
ve ON İKİ
Kuzeyli gözüyle bakıldığında Akdeniz ülkeleri orman
bakımında pek yoksuldur. Gelgelelim doğanın değil,
insanların suçudur bu. Asırlar boyunca elden düşmeyen
baltanın, epeyce zengin olan ağaç rezervlerine zarar
verdiği söylenemez ama orman kundaklama işi erkenden
alışkanlık haline getirilmiştir. Yangından bahseden de
yine Homeros’tur; deliye dönmüş alevlerin, denizdeki
fırtına misali ağaçların arasında nasıl koşturduğunu
anlatır: Ağaçlar yerle bir olmuş, yangın ufka dayanmıştır;
dağ geçitleri arasında hiddetli bir uğultu yankılanır.
Çok eskiden edinilen bu kötü alışkanlık, modem döneme
kadar devam etmiştir.
Edon Friedell,
Antik Y unan’ın K ültür Tarihi adlı eserinden105
Ağaç, T ürk dünyasının ortak simgesidir. G ö k T a n n ’nın sıfatlarını
sim geler. A ğ a ç ların , b u lu n d u k la r ı d a ğ z irv e le rin i ve ç e v re sin i
k u ts a lla ş tırd ığ ın a inanılır. E sk i T ü rk ler, ağaç ve o rm a n ın in s a n
h a y a tı ü zerin d e etkisi o lan k u ts a l v a rlık la r o ld u ğ u n a in an ırla rd ı.
O n la n m e m n u n ettikçe, m u tlu lu ğ u n artacağ ın a, bolluk ve b ereket
o lacağına ve h u z u rlu y a şa y a c a k la rın a in a n ırla rd ı106.
T ü rk in a n ış ın d a 12 ağaç k u ts a l sayılır. B u n la rın birin cisi ve
en önemlisi “göğün direği” sayılan “h ayat ağacı”dır. B ü tü n ağaçlardan
d a h a u z u n , d a h a b ü y ü k , d a h a h e y b e tli ve d a h a g ö ste rişlid ir.
Y aradılış h a k k m d a k i gizli bilgileri b u ağ aç bilir. B u ağaç, bilir,
g örür ve işitir. B u ağaç, in sa n la rı isterse göğe götürür, isterse yerin
d ib in e g ö tü rü r. B u ağaç pırıl pırıl p a rla r; b u d a k la n g ü m ü ş te n ,
y a p ra k la n altındandır. K u ru cu h ü k ü m d a r so y lan ve eşleri gökten
b u ağacın üzerin e in e n ışık ta n doğm uşlardır.
T ü rk b o y lan y la ilgili kö k en efsan elerin d e ağaç önem li b ir yer
tutar. Uygur efsaneleri Uygur kağanlarının ağaçtan türediğini söyler.
K ıpçak b o y u n u n a ğ a ç ta n tü red iğ i sö y len ir10'.
H er b irin in a y n a y n n e d e n le rd e n dolayı k u ts a l sayıldığı diğer
1 1 ağaç ş u n la r d ır 108:
1- Kayın
2- Çam
3- K avak
4- Ardıç
5- Ç ınar
6- S edir
7- Selvi
8- M eşe
9- D ut
10 - S öğüt
11- E lm a
Listede y er a la n k u ts a l a ğ a çla r ü z e rin d e te k e r te k e r duralım .
Kayın, T ü rk m itolojisinin en önem li ağacıdır. O, T a n n n ın ağacı­
dır. İyi ve k o ru y u c u r u h la r ın y e ry ü z ü n e in m e y o lu d u r. K ayına,
a n a la n n a n a k u tla n sinm iştir. O n u n için kayını k e sm e k y asaktır.
A ltay T ürkleri, s a rp dağ y o llan n ı a ş a rk e n b ir tersliğe u ğ ra m a m a k
için kayın ağacm a bez bağlar. Böylece Gök T a n n ’yı m em n u n edecek­
lerine in a n ır la r 109. Altay T ü rk le rin d e n Sagaylar, Şorlar, K açlar ve
T elevütlerin k a m la n (şamanlar) k ay ın ağacı b u lu n d u rm a d a n ayin
yapm azlar. K am ların davullarında güneş, ay, yıldız, şim şek resim leri
y a n ın d a k a y ın a ğ a c ı re s m i de b u lu n u r . S a g a y la rın k a m ın ın
d a v u lu n d a iki kayın ağacı resm i b ird e n vardır. Bir kam b u n u şöyle
açıklar: “Biz Ülgen atam ızdan ilk türediğim iz zam an Um ay anam ızla
b e ra b e r b u iki kayın ağacı yere indi.” K açların kam ı, kayın ağacm a
k u rb a n s u n a rk e n şöyle söyler110:
Altın yap rak lı m ü b a re k kayın,
Sekiz gölgeli m u k a d d e s kayın,
D okuz köklü, altın yap rak lı b ay kayın,
Ey m ü b a re k kayın ağacı, s a n a k a ra y an ak lı
Ak k u z u k u rb a n ediyorum .
TRT, A vrupa'nın çeşitli bölgelerinde yüzlerce yıldır y a şay a n ve
k im lik lerin i k o r u m a k ta o lan T ü rk b o y larıy la ilgili b ir p ro g ra m
yayınladı. B u pro g ram d a, K aray T ü rk le rin in U k ra y n a ’d a y a şa y a n
k o lu n u n lideri k o n u m u n d a k i V ladim ir Ö rm eli’n in söylediklerini
d inledik. B u n a göre, K aray larm m e z a rlık la rın d a k ay ın a ğ a çla rı
varm ış. Bu ağaçların dallarım k o p a rm a k bile y asak m ış. Karaylar,
b u a ğ a ç la ra d u a etm ekteym işler. H er b ir so y u n ayrı ayrı k u ts a l
kayın ağacı varm ış. Aileler b u ra d a toplanır ve d u a ederlerm iş (2007).

Resim 126: Bir kayın ağacının gövdesi ve bez bağlanan ağaçlardan biri.

B ü tü n T ü rk b o y ların d a kayın ağacı önem li olm akla beraber,


b a ş k a a ğ açlar d a aynı saygıya layık görülür.
Sözgelimi çam ağacı.
İn a n ış a göre, ta n rı, in s a n la rın ç a m a ğ a ç la rın ın b u lu n d u ğ u
yerlere yerleşmelerini ister; çam a yakın oturanlara çam ın k u t’u siner;
b u sayede in sa n la r d a h a zinde, sevimli ve m isafirperver olur. Çam
ağacının özelliklerinden h e r biri, T an rın ın a y n b ir sıfatını simgeler.
Yaz kış yeşil k a lm a sı T a n rın ın sıfa tla rın a işa re t eder.
Kavak ağacı, T an rın ın sim gesi ve göğün direğidir. K utlu kav ak
a ğ a ç la n T a n n y a y a k a n ş yerleridir.
Ardıç ağacı, T an rın ın k u tlu ağ açlan n d an d ır. Göğe k a d a r çık ar
ve T anrının n u ru n u saçar. Ayın evidir. Ay, ışığını ardıçtan, dolayısıyla
T a n n d a n alır. Ay ışığının güzelliği a rd ıç ta n , dolayısıyla T a n n d a n
gelir. Altay T ürkleri s a b a h la n ard ıç o d u n u y a k a rla r ve evin içinde
doğudan batıya gezdirerek evlerini tü ts ü le rle r111. A nadolu'da, ardıç
ağacının meyvesi yenirse, “döl tu tm ay an ” kadınların ham ile kalacağı­
n a in a n a n yöreler vardır.

Resim 127: Söğüt yaylasında asırlık ardıç ağacı


K u tsal a ğ a ç la rd a n olan ç ın a r ağacı, n u r u n , aydınlığın, T a n n
k u tu n u n sim gesidir. H an ların, beylerin soyları ç ın a rla sim geleşir.
Ç ınar, devleti de sim geler.
Sedir ağacı, T an n y a d u a edilecek yerdir. Sibiıya orm anlarındaki
en b ü y ü k ağaç se d ir ağacıdır. B oyu 40 m etrey i b u lu r. Ö m rü de
800 y ıldan az değildir. Avcılar ava gittiklerinde sedir ağacı dibinde
ko n ak lar, o n u n dibinde T a n n y a d u a ederler. S ü m e r tab letlerin d e
de sedir ağacı k u tsa l b ir ağaçtır. T anrılar, in sa n la ra bilgi g ötürm ek
ü zere göğe çıkarılan k u tsa l kişiye “çok sevdikleri” sedir ağ acın d an
b ir aygıt verirler.
Selvi a ğ a c ın ın d a im a yeşil o lm a sı a ta r u h la r ın ın c e n n e tte
o ld u ğ u n u n k a n ıtı sayılır. Selvi, ölen a ta la rın to ru n la rın ın m u tlu
y a ş a m a k ta o ld u k la rın ı d a sim geler. M ezarlıktaki a ta r u h la r ı b u
ağaçlar sayesinde göğe ulaşır. Yine, T a n rın ın k u t’u, aşağ ıd a y a ta n
kem iklere b u a ğ açlar ü z e rin d en iner.

Resim 128: Çınar ağacı


Meşe ağacının çevresi T a n n k u t’u taşıyan m ekândır. B u m ekân
to p lu m u b ir a ra y a getirir, k a y n a ştın r. B u m e k â n d a k ö tü b ir şey
y a p ılırs a T a n rı c ezalan d ırır. T a n n n ın k u tlu sim g e le rin d e n olan
g u g u k k u ş u d a b u ağ acın d a lm a k o n ar. Ç uvaşlar, “ih tiy a r m eşe
bizim b a b a m ızd ır”, derler.

Resim 129: Meşe ağacı, gövdesi ve meyvesi

D u t ağacı, evin ağacıdır. Evin sa ad e ti, m u tlu lu ğ u , b e k a sı ve


b ereketinin sim gesidir. D ut ağacı, evin ru h u d u r. E ski T ürkler evin
tem elini a tm a d a n önce ağaç dikerlerdi. Bu ağaç, “d u y g u lu a ğ a ç ­
l a r d a n seçilirdi. D ut, nar, iğde, sö ğ ü t böyle ağaçlard an d ır.
S öğüt de, yiğitlerin gölgesinde o tu rd u ğ u , çadır k u rd u ğ u k u tsa l
a ğ a çla rd a n d ır. K am lar k a m la rk e n ,”yedi y e rin d e n a t kılıyla bağlı”
sö ğ ü t dalı k u lla n ırla r. S alk ım sö ğ ü d ü n k u t ’u in s a n a girdiğinde
in s a n çok n azik olur, yükselm eye çalışır, m u n is, n azik ve k e sk in
zekâlı olur. O sm an lı beyliğinin k u r u ld u ğ u y erin “S ö ğ ü t” olm ası
r a s tla n tı değildir yani.

Resim 130: Söğüt ağacı

E lm a ağacı, b a ş ta sö z ü n ü ettiğim iz “H ay at A ğacı”n m b ü tü n


özelliklerini taşır. Sekiz dallı, ebedî, insanları ve hayvanları besleyen,
tepesi göğe, kökleri E rlik’in m ek â n ın a in e n b ir ağaçür. E lm a erkek
çocuk simgesidir. O yüzden “göğe u la şa n ” d ü ğ ü n bayrağının tepesine
elm a dikilir. E lm a, so y u n devam ı dileğinin T a n rıy a iletilm esidir.
G enel o la ra k ifade e d e c e k o lu rs a k , Ç u v a ş la rın dediği gibi,
b ü tü n T ü rk d ü n y a s m d a “ağ aca saygı, T an rıy a saygıdır*’112.
“H ay at A ğacı” d ü ş ü n c e s i S ü m e r ç a ğ ın d a n beri sü re g e len b ir
in a n ış tır. T a b letle rd e ve s ilin d irik m ü h ü rle rd e önem li b ir figür
o la ra k k a rşım ız a çıkar. R esim 131’de S ü m e r ta b le tle ri ü z e rin d e
g ö rü len çeşitli d ö nem lere a it h a y a t ağacı figürleri görülm ektedir.
Eski T ürk in an ışın d a H ayat Ağacı’n ın önem i şöyle özetlenebilir:
1. H ayat Ağacı tektir, yalnızdır, eşi ve ben zeri yoktur.
2. Y apraklarını yaz kış dökm ez, d a im a canlı ve diridir.
3. C an lıların h a y a t kaynağıdır.
4. B ü tü n a ğ a ç la n b ü n y e sin d e b a n n d ın r.
5. B ü tü n a ğ a ç la rd a n d a h a yaşlıdır.
6. Kökleri, gövdesi ve d a lla n y la ü ç âlem i (yeraltı, yeryüzü ve
gökyüzü) b irle ştirir ve iletişim i sağlar.
7. R u h la r o n u n v asıtasıy la y u k a n y a (cennete) y a d a aşağıya
(cehenneme) gönderilirler.
8 . B ü tü n dünyayı kaplar.
9. Z orda k a la n “k u tlu k işiler” b u ağ acın a lü n a sığınarak d u a
ederler.
1 0 .Y aradılış h a k k ın d a k i s ırla n bilir, görür, işitir.

Resim 131: Sümer tabletlerinde ve duvar kabartmalarında


karşımıza çıkan Hayat Ağacı figürleri.

B eş b in y ıld a n d a esk ilere u z a n a n S ü m e r k ü ltü rü y le , y a k ın


çağların T ü rk k ü ltü r ü a ra s ın d a k i g ö rü n e n yakınlığın öğrettikleri,
bazı Batılı arkeologların ve tarihçilerin üzerinde çalıştıkları konuların
a ra s ın d a epey g eniş b ir yer tu ta r. B u k o n u d a en tu ta rlı g ö rü n en
açıklam ayı aslen jeolog olan ve jeolojik a ra ştırm a la r için T ü rk ista n ’a
giden A m erikalı R aphael Pum pelly yapm ıştır.
T a b le tle re yazılı e fs a n e m e tin le rin d e n a n la ş ıld ığ ın a göre,
Sum erler, G üney M ezopotam ya’ya d ış a n d a n gelm işlerdir. A ynca,
bölgede y ap ılan k azılard an , y a b a n cı b ir kavm in geldiği ve bölgeye
yerleştiği an laşılab ilm ek ted ir. Ç ü n k ü d a h a önceki dönem lere a it
ta b a k a la rd a ele geçen b u lu n tu larla, Süm er çağm a ait tab ak alard ak i
b u lu n tu la r hem nicelik hem de nitelik b a k ım ın d a n b ariz biçim de
fark g ö sterm ek ted ir. A nlaşıldığına göre, S u m e rle r bölgeye MÖ 4.
b inde gelm işlerdir.
U zm anlar, S u m erlerin a n a v a ta n ı k o n u s u n a ışık tu ta n tableti
b u lm u ş la r ve b u ta b le tte yazılı o lan edebî m e tn e “E rm e rk a r ve
A ra tta Beyi” a d ın ı v erm işlerdir. T ab lette k i h ik ây e “evvel z a m a n
içinde” diye b a şla m ak ta ve yazılm asından yüzlerce yıl önce y aşam ış
o lan E rm e rk a r adlı b ir k a h ra m a n ın h ik â y e s in i a n la tm a k ta d ır.
E rm e rk a r, U ru k k e n tin in beyidir. H ikâyeye göre, U ru k ’u n
d o ğ u su n a doğru 7 dağ a ş a ra k gidilebilen A ra tta adlı b ir yer vardır.
Bu k e n t, u la şılm a sı zor b ir dağ ın te p e sin d e yer a lm a k ta d ır. Yine
an la şıld ığ ın a göre, A rattalılar, U ru k lu la n n a k ra b a la rıd ır. H er iki
k e n tin ta n r ıla rı a y n ı a d la a n ıla n ta n rıla rd ır. A ra tta , m a d e n ve
kıymetli ta ş la r b akım ından zengindir. U ruk kralı kıymetli ta şla rd a n
yo llam aları karşılığ ın d a, o n la ra tah ıl gö n d erm iştir. M e k tu b u n d a ,
ta ş la rla birlikte u s ta la rın d a gelm esini ve E rid u k en ti tap ın a ğ ın ın
ince bezem elerini y a p m a ların ı istem iştir.
S u m e rle rin a n a v a ta n ın ın n e re d e o ld u ğ u k o n u s u , arkeoloji
d ü n y a sın ın önde gelen so ru la rın d a n biridir. Sum erolog S am uel N.
K ram er, A ra tta ’n m H azar Denizi c iv a rla rın d a b ir yerlerde olm ası
gerektiğini söylem ektedir. G erçekten de y u k a rıd a sö zü n ü ettiğim iz
Amerikalı jeolog, A şkabat yakınlarında böyle bir k en tin harabelerini
b u lm u ş (1903) ve y erin i b ir kro k i çizerek k ita b ın d a açık lam ıştır.
B u krokiyi “Tem izliğin T a rih i” adlı k itab ım ızd a yer verdik. Jeolog
Pumpelly, b u ken tin adının ANU o ld u ğ u n u tesp it ettiğini söylem ek­
tedir.
ANU, S ü m e r y a z ıs ın d a , se k iz k ö ş e li y ıld ız o la r a k ifa d e
e d ilm e k te d ir (resim 132). Söz k o n u s u yıldız şe k lin d e k i sim ge iki
şekilde okunm aktaydı. Biri “a n u ” olup, “u z a k ve gök” anlam ındadır.
Diğer o k u n u ş şekli ise “dingir” yani “T anrT dır. İslâm öncesi T ü rk
in a n ış ın a göre te n g ri “gök” a n la m ın a d a k u lla n ılm a k ta y d ı. A nu
sö zcüğü S a k a T ü rk le rin d e de T a n n a n la m m a gelm ektedir. Diğer
y a n d a n , AN sö zcü ğ ü n d en tü re y e n S um erce ve T ürkçe sözcüklerin
h e m e n h e m e n hepsi, h e r iki dilde de aynı a n la m a g e lm e k te d ir113.
Ne var ki, A ratta olm aya a d a y olabilecek b a ş k a ören yerleri de
b u lu n m u ş tu r . B u n la r d a n b iri, İ r a n ’d a B e n d e r A b b a s B oğazı
y a k ın la r ın d a b u l u n a n J ir o f t h a ra b e le r id ir . A y rıca, k ıy ıs ın d a
b u lu n d u ğ u Halil ırm ağı b o y u n c a dizilm iş yüze y a k ın ta rih i k e n t
y a d a köy h a ra b e s i arkeologları beklem ektedir. B u ralar, uygarlık
ta rih in in en eski ç a ğ ların a ışık tu ta c a k ö ren yerleridir.
Je o lo g P um pelly, çeşitli ip u ç la rı ile d estek led iğ i b ir k u ra m
o rta y a a ta r a k k o n u y a ışık tu tm u ş tu r . Söz k o n u s u k u ra m a göre,
O rta A sy a’d a b a ş g ö s te re n k u ra k lık y ü z ü n d e n in s a n la r ç e şitli
yerlerden gelerek Aral gölü kıyılarında toplanm ışlardır. B aşlangıçta
b ü y ü k b ir ta tlı s u gölü o la n A ral gölü, k u ra k lığ a b ağ lı o la ra k
z a m a n la k ü ç ü lm ü ş tü r . K u ra m a göre, işte b u bölge, u y g arlığ ın
beşiği olan bölgedir.

Resim 132: Sumerce’de Tann anlamına gelen ANU, sekiz köşeli yıldız şeklinde
yazılırdı. Sekiz köşeli yıldız tannsallığın ve mükemmelliğin simgesi idi. Almanya'nın
Jena kentinde bir müzede sergilenen üç bin beş yüz yıllık bir tabletin üzerinde,
“Ay ‘dan Pleiyad’lara 19; Pleiyadlar’dan Oriyon’a 17...” sözleriyle başlayp^ bir metin
şöyle sona eriyor: “Bir tanrının öbür lanndan mesafesi ne kadardır?”
K ısacası, uyg arlığ ın b eşiğ in in A sya’n ın o rta sı, Aral gölü ve
oraya u z a n a n iki ırm ağın kıyılan olduğu tezi birçok b a ş k a gerçekle
de u y u m lu d u r . B u g e rç e k le rin b a ş ın d a , S ü m e r ta b le tle rin in
okunm asıyla ortaya çıkan k ü ltü r m otiflerinin gü n ü m ü zd e de çeşitli
T ü rk to p lu lu k ta n a ra s ın d a y a ş a m a k ta olm asıdır. G ü n ü m ü z T ü rk
to pluluklan a ra sın d a a ra ştırm a yapanlarla, S ü m er tabletleri üzerin­
de ç a lış a n in s a n la r b irb irin d e n h a b e rs iz k im selerd ir. Ayrı ayrı
u z m a n la n n söyledikleri y a n y a n a getirildiğinde dil benzerliklerini
de içine a la n k ü ltü re l o rtak lık öğeleri k arşım ıza çıkm aktadır.

Resim 133: Sümer tannlannın listesini içeren, MÖ 2400-2200


dönemine ait bir Sümer tableti

B ü tü n b u gerçekler, S u m e rle rin S a m ilerin a ta l a n o ld u ğ u ,


M ezopotam ya’n ın S am ilerin a n a v a ta n ı o ld u ğ u şek lin d ek i iddiayı
k ö k ten geçersiz kılm aktadır. S ü m e r ü lk esin d e S am ilerin varlığını
g ö rm e z d en gelm ek m ü m k ü n değildir. S u m ero lo g S a m u e l N oah
K ram er, S u m e rle rin ta r ih s a h n e s in d e n ç e k ilm e le rin d e n s o n ra
yerlerine geçen Sam i kavim lerinin S ü m er’d en devraldıkları bilgelik
m irasını b ü tü n ü y le (Kramer’in deyişiyle in toto olarak) benim sediklerini
sö y lem ek ted ir. S ü m e r dilini a ç ık la y a n sö z lü k le r h a z ırla d ık la rı,
ILAKff

S ü m e r in a m ş la n n d a n , m atem atiğine, edebiyatına, astro n o m isin e


k a d a r ne v a rsa hepsini ok u lların d a ders olarak o k u ttu k ları kazılar
sırasın d a çıkan tabletlerin incelenm esinden anlaşılm aktadır. S üm er
k ü ltü r ve uygarlığını benim sem e olgusu sadece Sum erlerin yurtlarını
ele g eçiren S am i kö k en li kavim leriyle sın ırlı k a lm a d ı. H urriler,
Hititler ve Kenardılar d a S üm er m etinlerini kendi dillerine çevirdiler.
K ram er, b ü tü n b u adı geçen k av im lerin S u m e rle ri “geniş ölçüde
tak lit ettik lerin i” de ekliyor115.
K onunun k a rışm a sın a yol açüğı kadar, T ürk k ü ltü rü n ü n çeşit­
lenm esinde ve yayılm asında, aynı soydan gelen kavim lerin zam an
içerisinde farklılaşm asında ve kendilerini farklı adlarla an m aların d a
önem li rol oynayan öğelerin b a şın d a , T ü rk le rin yaşadığı coğrafya
ve b u coğrafyanın s u n d u ğ u çeşitlilik gelir. Bu k o n u y a b iraz o lsu n
açıklık g etirm ekte fayda vardır.
A k rab aları ve a lt g u ru p la rıy la b irlikte aynı p a ra n te z in içinde
ele alabileceğim iz T ü rk to p lu lu k la rı, A vrasya k ıta s ın ın iklim ve
coğrafik özellikler b a k ım ın d a n b e ş fark lı özellik ta ş ıy a n çeşitli
bölg elerin d e y a şa m ışla rd ır. B u d u ru m , ta rih b o y u n c a d a böyle
o lm u ştu r. Söz k o n u s u iklim k u ş a k la n şövle ifade edilebilir:

Resim 134: Avrasya kıtasından


Türklerin y a şa d ığ ı coğrafik
bölgeler birbirinden çok farklı
özellikler göstermektedir.
1. Kuzey k u tu p d a ire sin in yak ın çevresini m ey d an a getiren tu n d ­
ra la rd a y a şa y a n T ü rk to plulukları. B u n la rın en b ü y ü k g u ru b u ,
kendilerini “S a k a la r” o larak a n a n , R usların ise “d ü ş m a n la r” a n ­
lam ın a gelen "Y akutlar” dediği T ü rk to p lu lu ğ u d u r.
2. T u n d ra a la n ların güneyinde yer a la n iğne y apraklı ağaç o rm a n ­
larıyla kaplı coğrafik alan. B u bölge, birçok T ü rk to p lu lu ğ u n u n
vatanıdır.
3. O rm an lık a la n ın güneyinde yer a la n bozkır k u şağ ı. B uralar,
T ü rk le rin a t k ü ltü r ü n ü geliştirdikleri çılanlardır.
4. Güneye, sıcak bölgelere doğru indikçe ortaya çıkan çöllük alanlar.
5. D a h a d a güneyde b u lu n a n sıcak k ıraç bölgeler
T ü rk le rin yaşadığı coğrafya, ta rih b o y u n ca, n ü fu s y o ğ unluğu
b a k ım ın d a n d ü ş ü k düzeyde k a la n b ir coğrafyadır. Söz k o n u s u
coğrafyanın b ir diğer özelliği, çok geniş b ir alanı kap sam asıd ır. Bir
u c u n d a n d iğerine y e tişm e k için a y la rc a a t s ü rm e k gerekir. B ir
g u ru p T ü rk to p lu lu ğ u , a n a g u r u p ta n a y rıla ra k y a ş a n a c a k d a h a
uygun ve güvenli yer bulu n cay a k a d a r herhangi bir yönde ilerlemeyi
s ü rd ü r ü r s e yıllarca gidebilir.
B u gibi b a rış ç ıl göçler, y o k lam a cı b ir y a k la ş ım la a ğ ır ağ ır
y a p ılm a k z o ru n d a o lan göçlerdir. Aileleriyle b irlik te yol alırk en ,
b ird e n b ire o rtay a çıkabilecek tehlikelere k a rş ı son derece h a s s a s
ve te d b irli o lm a k z o ru n lu d u r . B ü tü n b u n e d e n le rd e n dolayı,
toplulukların bazı kollannm birbiriyle bir d a h a hiç b u lu şa m a d ık lan
ve ta rih in k a ra n lık la rın d a b irb irle rin in izini kay b ettik leri bilin en
bir olgudur. B u n u n yanında, buluşabilseler bile, nadiren gerçekleşen
b u lu şm a la rın zam an içerisinde söndüğü ve aynca, tasad a, kaderde
ve k ıv a n ç ta b ir olm a o r ta k özelliğinin z a m a n la aşın d ığ ı d a b ir
gerçektir.
Yakın za m a n la ra k a d a r O rta Asya’da y aşay an T ürklerin hiçbiri
Am erika kıtasında a k ra b a la rın ın o ld u ğ u n u bilm ezdi. Aynı şekilde,
O rta A m erika uygarlığım k u ran M ayalar d a Asya kökenli oldukların­
d a n h a b e rd a r değildirler. Değil M ayalar, Cengiz H an s o n ra s ın d a
Bering boğazım geçerek A m erika’ya göç eden ve günüm üzde Kızılde­
rili olarak an ılan to p lu lu k lar bile kökenlerinden pek haberli değildi.
Ne v a r ki, g ü n ü m ü zd e , bilim sel ç a lışm a la r a k ra b a la rı b u lu ş tu ra -
biliyor.
A vrupa’n ın en uç noktalarına k a d a r göçünü sü rd ü rm ü ş, m ace­
ra d a n m aceray a atılm ış, İsk a n d in a v y a rım a d a sın d a n İsp a n y a ’n ın
en uç n o k ta la rın a , Kuzey A frika k ıy ıların a k a d a r gitm iş p e k çok
irili ufaklı, b u g ü n T ü rk adı etrafında özetlem eye çalıştığım ız to p lu ­
l u k v a rd ır . B u n l a r ı n k ü l t ü r e l k im lik le rin d e b a ş la n g ıç la a y ırt
edilm eyecek k a d a r önem li fa rk la r b u lu n m u ş olabilir. Ne v a r ki,
gü n ü m ü zd e bile kökenlerini tan ım alarım sağlayan y a d a h a tırla ta n
k ü ltü r öğelerini m u tla k a taşıyorlardır.
G ünüm üzde, b ü tü n ülkelerde hük ü m etlerin en önemli kültürel
e tk in lik lerin d en biri, b a ş k a ü lk elerin h a lk la rıy la d o ğ ru d a n y ak ın
ilişk iler k u ra b ilm e k , s a fla n s ık la ş tıra b ile c e k y a k ın y a d a o rta k
k ü ltü r öğeleri bulm aya çalışmaktır. Spor y a n şm a lan n d a n festivallere,
festivallerden k o n feran slara k a d a r pek çok a la n d a a n a hedeflerden
biri, yakınlaşm ayı sağlam ak ve kolaylaştırm aktır. K ültürel y akınlaş­
m a karşılıklı güven verici siyasi ve tic a ri y a k ın la şm a n ın olm azsa
olm az ş a rtı gibidir. G ü n ü m ü z d ü n y a ş a rtla n n d a , b ü t ü n ü lk ele r
d ışa açılm aya, k o m şu la rıy la y a k ın la ş m a y a çalışıyor ve k ü ltü re l
y a k ın la ş m a y ı b u sü re c in m o to ru o lara k görüyor.

D ü n y a n ın b u g ü n k ü ş a rtla n , en fazla T ü rk ve T ü rk ’le a k ra b a


olan devletlerin ö n ü n ü açıyor. B u n d a n dolayı, d ü n y a n ın n eresin d e
b ir T ü rk v arsa, o n a u laşm a k , yalnız olm adığını h isse ttirm e k , onu
sahiplenm ek ve yakınlaşm ayı kolaylaştıracak köp rü ler tesis etm ek
için ç a b a la m a k gerekir. B u g ü n ü n d ü n y a ş a rtla n n d a , b u a la n d a ,
T ü rk le r k a d a r ş a n slı ve gelecek v a d e d en b ir kavim y o ktur. Hem
ta rih î o rta k k ö k e n le r b a ğ la m ın d a , h e m dil birliği veya yakınlığı
b a ğ la m ın d a k ü ltü re l ç a b a la ra girişerek, J a p o n ’u n d a n Korelisine,
Çinlisinden Finlandiya’sına k ad ar yakınlaşm anın yollan aranm alıdır.
G ünüm üzde, bir ü lk en in ta n m sa l y a da endüstriyel ü rü n lerin i
b a ş k a ülk elerin h a lk ın a kolayca b en im seteb ilm eleri için k ü ltü re l
a la n d a ü s tü n b ir saygınlık gerekm ektedir. T ürkler, o rta k ta rih ve
o rta k k ü ltü r öğeleri b a k ım ın d a n d ü n y a d a , e n g en iş im k â n la ra
s a h ip o lan m illettir. B u b a k ım d a n , s a h ip o ld u ğ u m u z k a rşılık lı
fırs a tla n değerlendirm eliyiz.
D ilbilim ciler, S a n k ris tç e ve A ra p ç a n m fosil diller o ld u ğ u n u ,
b a ş k a k ü ltü rle rle te m a s b a k ım ın d a n çöllerin ve y ü k s e k d a ğ la n n
su n d u ğ u im k â n la r sınırlı olduğu için z a m a n ın a şm d ın c ı etkilerine
dayandıklarım ve b u özellikleriyle, tarih in derinliklerinden hab erler
getirdiklerini söylerler. A rapçanm Sam i k ü ltü r tarihini, Sankristçe’nin
ise H int-A vrupalı kavim lerin k ü ltü r ta rih in i açıkladığım anlatırlar.
Özellikle eski çağlardaki, tarih le ri ve kökenleri h a k k ın d a p ek
bilgi b u lu n m a y a n k ü ç ü k to p lu lu k la n H int-A vrupalı y a d a İndo-
Germ en “yapm ak” için Sankristçe içinde b u ld u k la n bazı benzerlikleri
fırsa t o lara k gören sözde u z m a n lar, b u a la n d a k i a ra ş tır m a la n n ı
em peryalizm in hizm etine su n m a k ta , a ra ş tırm a la rı em peryalizm in
a m a ç la n d o ğ r u ltu s u n d a y ö n le n d irm e k te , bilim sel kisve a ltın a
gizlenerek y a la n bilgi bile ü retm ek ted ir.

Resim 135: Bering Boğazı'nın doğal yapısı

T ü rk ta rih i, T ü rk k ü ltü r ü veya T ü rk dili ü z e rin d e ç a lış a n


in sa n la n m ızın çabalarım k ü ç ü m se m ek ve onları T ü rk olm ayanları
T ü rk y ap m ay a çalışm ak gibi ab es b ir işle u ğ ra şır gösterm ek, yine
aynı çev relerin işidir. B u n la rın e n b ü y ü k d e ste k ç isi, içim izdeki
B a tı’n m y a rg ısın ı b e n im se m iş o la ra k nitelediğim iz kim selerd ir.
Son b irk aç yılda (2008) yazılı ve görsel m edyada yeryüzündeki
T ü rk varlığı aley h in e ileri s ü rü le n id d ia la rı şöyle özetleyebiliriz:
1- “T ü rk diye b ir kavim yoktur, b u n u A ta tü rk u y d u rm u ş tu r”,
şeklindeki u y d u rm a .
2- “T ü rk çe diye b ir dil yoktur, b u n u A ta tü rk u y d u r m u ş tu r ”,
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

şeklindeki u y d u rm a .
3- “A nadolu’d a T ürk genine rastla n m am ıştır”, şeklindeki sözde
bilim sel iddia.
4- “Türkler, tarihleri b o y u n ca d ü ş ü k b ir k ü ltü r düzeyinde y a ­
şa m ışla rd ır”, şeklindeki iddia
5- T ü rk çen in T ü rk ç o c u k la rın ın kavrayış kabiliyetinin geliş­
m esini engellediğine d a ir iddia
6- A nadolu’d a n ü fu s u n sadece yüzde 10-15’inin T ü rk geni ta ­
şıdığına d a ir id d ia
7- A nadolu in sa n ın ın T ü rk ista n T ü rk ü n e değil, Y unanlıya y a ­
k ın o ld u ğ u n a d a ir iddia
Bu gibi gerçek dışı iddiaların a rk a sın d a T ürk düşm anlığı tem eli
ü z e rin d e k u r u lu ö rg ü tlü dış gü çler vardır. B unlar, b a tıd a n gelen
felsefe c erey an ların a kendini k a p tıran , evrensellik a d ın a T ü rk lü ğ ü
d u r m a d a n a ş a ğ ıla y a n y erel ağızları m a ş a o la ra k k u lla n m a k ta ,
o n lan beslem ekte ve m ükâfatlandırm aktadır. Türkiye’de, uygarlığın
H elen-H ıristiyan kökenli olduğuna, T ürklerin b a rb a rlık ta n k u rtu l-
m alan için Avrupa Birliği trenini kaçırm am ası gerektiğine, T ürklüğün
önem li olm adığına, önem li olanın evrensellik olduğuna, hepim izin
“R om a’n ın çocukları o ld u ğ u m u za” in a n a n epey entelektüel vardır.
B u çevreler, dış g ü ç le rin em ellerine ideolojik d e ste k s u n m a k ta ,
m uh b irlik y apm akta, h a tta aşırı abartılm ış veya d oğrudan doğruya
y a la n h a b e r bile ü retm ek te d irle r. T ü rk le rd e n ve T ü rk lü k te n söz
edeni ırkçılıkla suçlam ak, b u çevrelerin en önde gelen kurnazlığıdır.
B u gibi fikirlerin a k tif s a v u n u c u la rı, y a e tn ik m illiyetçidir y a tek
kelimeyle “etki ajanı”dır. B u konuda, sayın okuyucum uzun dikkatini
çekm ekle yetinelim .

Resim 136: Amerika kıtasına göç eden Asyalı kavimlerin göç yollan.
Eylemleri kay d a geçirilmiş ilk S ü m er h ü k ü m d arı, m uhtem elen
MÖ 3. b in y ılın e rk e n d ö n e m le rin d e Kiş k e n tin d e t a h t a çıktığı
s a n ıla n E ta n a ’dır. E ta n a , sö z cü k a n la m ı o la ra k “b ü tü n ülk eleri
is tik r a r a k a v u ş tu r a n ” o la ra k n ite le n m e k te d ir. E ta n a , in s a n lık
tarih in d e bilinen ilk im p arato rd u r. K rallar listesi tab letin d e E ta n a
için “göğe y ü k se le n a d a m ” n itelem esi y apılm aktadır. Söz k o n u s u
tabletten bin yıl k a d a r so n ra Akat dilinde yazılmış b ir b a şk a tablette
v e rilen b ilg ilere göre E ta n a , d in d a r, ta n r ıd a n k o rk a n , d in in e
s a d a k a tle bağlı, k u ra lla rı gayretle u y g u la y a n b ir kim sedir. Yine
aynı ta b le tte verilen bilgiye göre, E ta n a ’n m ço c u ğ u olm u y o rd u .
D olayısıyla a d ın ı s ü rd ü r e c e k k im se si y o k tu . B u n d a n dolayı en
b ü y ü k isteğ i “d o ğ u m o tu ”n u ele g e ç irm e k ti. Ne v a r ki b u ot,
ö lü m lü le rin u la şa m a y a c a ğ ı k a d a r u z a k ta k i gökte b u lu n u y o rd u .
G ü n ü n birinde, b ir yılanın b ir ç u k u rd a yem ek üzere olduğu k artal
y av ru la rım k u rla rd ı. A na k a rta l b u n a çok sevindi. E tana'yı, otu
bulabilm esi için sırtın a a la rak yeryüzünde hiçbir şeyin görünm ediği
k a d a r y ü k sek lere çıkarttı.
İşte b u efsane, S u m erli m ü h ü r kazıcılar ta ra fın d a n p e k çok
m ü h r ü n ü s tü n e k azın d ı. “B ir k a rta lın k a n a tla r ın d a göğe d o ğ ru
y ü k s e le n b ir ö lü m lü ”yü re s m e d e n m ü h ü r m otifi, en gözde fikir
h alin e geldi116.

Resim 137: Kiş kralı Etana’nm Sümer silindirik mühürleri üzerindeki


kartal kanatlı figürü

Resim 138: Etana’nm kartalın kanatlan


üzerinde göğe çıkışını resm eden bir
mühür.
Resim 139: MÖ 3. bin başlarından kalma, ahşap üzerine bakır rölyefle yapılmış
aslan başlı Sümer kartal motifi.

R e sim 1 4 1 : N ip p u r ’u n
koruyucu tanrısı NİNURTA’yı
çift başlı kartalıyla tahtında
otururken gösteren bir mühür.
Ninurta, G irsu’nun (Lagaş)
koruyucu tanrısı Ningirsu’nun
Nippur’daki karşılığıdır. ı
Resim 142: Çift başlı kartal motifi birçok efsane ile birlikte Anadolu’ya da girmiştir.
Resimde, Hititler tarafından yaptırılmış bir çift başk kartal kaya oyması görülmektedir.
Bu figür Erken Hitit Dönemine ait olup, Alacahöyük ören yerinde kapının sağ
tarafında bulunmaktadır11 .

S u m e rle rin k a rta l e fs a n e le rin e b e n z e r in a n ış , ç e şitli T ü rk


to p lu lu k la rı a ra s ın d a g ü n ü m ü ze k a d a r y aşam ıştır.
B aşkurdlar, k a rta lın o rm an ın sah ib in i (ruhunu) tem sil ettiğine
in a n ırla r118. Y ak u tlard a a t s ü rü le rin in k o ru y u cu ta n rısı k artaldır.
Yine k a rta l, Y akut, Altay, Kazak-K ırgız ve B a ş k u rd fo lk lo ru n d a,
ş a m a n a y in lerin in en önem li u n s u rla rın d a n biridir. Söz k o n u s u
inanışın, y ak ın z a m a n la ra k a d a r S a k a la r (Yakut) a ra sın d a yaşadığı
b ilin m ek ted ir. Y a k u tla rd a k a rta l, k o ru y u c u r u h tu r ; k a rla rın ve
buzların erim esi k artalın k anatlarını sallam asın a bağlıdır. Yakutlar,
k a rta l ü z e rin e a n t içerlerd i. B u a n d ı iç tik te n s o n ra s ö z ü n d e n
dönenlerin ocağının söneceğine, soy u n u n sona ereceğine inanırlardı.
E vlerinin y a k ın ın d a b ir k a rta l görürlerse o n a et ziyafeti çekerlerdi.
H azır etleri y o k sa b ir h a y v a n k e sm e k te n ç e k in m ez le rd i119. Kısır
k ad ın lar, ço cu k v erm esi için k a rta la b a ş v u ru p yalvarırlardı. Eğer
o n d a n so n ra b ir çocuk gelecek o lu rsa “k a rta ld a n tü re m iş” denirdi.
Resim 143: Saka Türklerinde çift başlı kartal figürünü içeren bir eser

Resim 144: Büyük Selçuklu İmparatorluğunun


bayrağı olarak çift başlı kartal motifi.

145: Amerika’da Kayalık D ağlan’nda


yaşayan Orta Asya kökenli Kızılderililerin
günümüzdeki şeflerinden biri, üzerinde çift
başlı kartal deseni bulunan elbise giymektedir.
S a k a T ü rk le rin d e n s o n ra k a rta l m otifinin H u n la ra geçtiğini
görüyoruz. Resim 146, H unlarla ilgili çeşitli b u lu n tu la rın üzerindeki
k a r ta l fig ü rle rin i g ö s te rm e k te d ir. Çift b a ş lı k a r ta l, H u n la rm
bayrağında yer alm akta, hem doğunun hem de batının egemenliğinin
k e n d ile rin d e o ld u ğ u n u g ö ste rm e k te d ir. E sk i T ü rk le rd e k a rta l,
g ü n e şin ve gök ta n n n m sim gesi sayılm ıştır.

Resim 146: Hunlarla ilgili çeşitli buluntuların üzerinde bulunan çeşitli kartal
motifleri. Sol başta yer alan Hun bayrağındaki çift başlı kartal motifidir. Sağdaki
resimde, Avrupa Hunlannın bayrağında yer alan, başında taç olan çift başlı kartal
görülmektedir.

Resim 147: Divriği Ulu Camii’nin batı kapısında görülen çift başlı kartal figürü,
yapının Selçuklular tarafından inşa edildiğini simgeliyor. Diğer yanda görülen tek
başlı şahin kuşu ise camii 1228 yılında yaptıran Mengücüklerin simgesidir. Türklerde
çift başlı kartal, güç, kudret, özgürlük ve bağımsızlık anlamlarına gelmektedir. Çift
baş, doğunun ve batının hâkimi olarak Türkleri simgelemektedir. Divriği Ulu Camii,
gelmiş geçmiş en önemli sanat şaheserlerinden biridir. Caminin ana kapısında
ağustos aylarında mermer oyma süslemeler arasında namaz kılan bir adam gölgesi
belirmektedir. Bu cam inin her köşesi, Türk kültürünün her yönüyle bütün
inceliklerini, mimarların bütün marifetlerini sergiler.
A şağıdaki resim leri teker teker inceleyecek olursak, günüm üzde
de S üm er k ü ltü rü n ü n r u h u n u n y eryüzünde do laşm ak ta olduğunu
b a ş k a örn ek lerin i g ö rm ü ş oluruz.

Resim 148: Kartal simgesi daha sonra BizanslIlar tarafından Paleolog hanedanının
bayrağı olarak benimsemiştir. Aynı şekilde, Sumerlerin kartal ve yılan efsanesi,
Bizans Sarayı’ndaki duvar mozaiklerine bile işlenmiştir.

Resim 149: Kartal motifi ilk Resim 150: Çift başlı kartal
görüldüğünden beş bin yıl motifini masonlar da amblem
sonra Sümer ülkesinden çok olarak seçmişlerdir. Hem doğuya
uzaktaki ABD’de bağımsızlık h em b a tıy a eg em en olm a
sim gesi olarak Amerikan iddiasım dile getirdiği düşünül­
d o la r ın ın ü z e r in e b ile m üş olsa gerek.
yerleşmiştir.
Goszoni adlı bir uzm an, 1959 yılında, S üm er dilinin özelliklerini
58 b a ş lık a ltın d a to p la y a n b ir a r a ş t ır m a y a y ın la m ış tır. B u
araştırm ada, söz k o n u su özelliklerin 55’inin Fin-Ogur dil guruplarına
ait olan g ü n ü m ü z M acarcasm a d a u y d u ğ u n u , 29 ’u n u n Türkçelerle,
2 1 ’in in Kuzey F in -O g u r dilleriyle, 2 4 ’ü n ü n ise K afkas dilleriyle
ö r tü ş tü ğ ü n ü belirtm ektedir.
S um erce ile Türkçe a rasın d ak i y ak ın ilgi h a k k ın d a çok kıymetli
m akale, bilim adam ı O sm an Nedim T u n a tarafından m eslektaşlarına
tebliğ şeklinde s u n u lm u ş ve geniş m ü zak erelerd en so n ra T ü rk Dil
K u ru m u ta ra fın d a n yayınlanm ıştır.
Prof. Dr. O sm an Nedim T una, “S ü m er ve T ü rk Dillerinin Tarihi
İlgisi ile T ü rk D ili’n in Yaşı M eselesi” ad lı söz k o n u s u e se rin d e
S um erce ile T ü rk çe a ra s ın d a s ö z ü n ü ettiğim iz yak ın lık h a k k ın d a
şöyle dem ektedir:
“T ü rk ve S ü m e r dillerinin b e şe r b in kelim eye sa h ip o ld u ğ u n u
farz edelim . Bu tak d ird e, S üm erce ve T ürkçede, en ideal ş a rtla rd a
fonetikçe b en zer b ir çift için m a n a c a d a benzerlik ş a n sı
(1/5 0 0 0 ) x (1/5 0 0 0 ) = 1 /(2 5 .0 0 0 .0 0 0 )’dır.
Böylece ikinci b ir çift için öncekinin y a n sı, ü ç ü n c ü b ir çift için
İkincinin, d ö rd ü n c ü b ir çift için ü ç ü n c ü n ü n y a n s ı k a d a r b ir ş a n s
vardır. B u şa n s,
5. çift için (1 / (24 x 25 x 106 )) = 1 /(4 0 0 x l 0 6 )
10. çift için (1 / (29 x 25 x 106 )) = 1 /(1 2 .8 0 0 x l 0 6 )
15. çift için (1 / (214 x 25 x 106 )) = 1 /(4 0 9 .6 0 0 x l 0 6 )
E ğer b u ra k a m la rd a h e r ü n ite o n d a b ir m ilim etreyi gösterm iş
olsa idi, 10 . çiftte elde edilen rak am 1280 kilometreye d enk gelecekti.
Bu, aşağı y u k a n İzm ir-E rzurum a rasın d ak i m esafe dem ektir. B u n a
göre, S üm erce ile T ürkçede fonetik ve sem an tik çe b e n z er tesadüfi
on çift kelim e b u lm a şan sı, İzm ir-E rzu ru m m esafesinde, o n d a bir
m ilim etre n e ise o k a d a rd ır. 15. çiftte, b u m esafe aynı ölçülerle
4 0 .9 0 0 k ilo m etre, y a n i d ü n y a n ın e k v a to rd a k i ç e v re s in d e n b ir
m ik ta r fazla olur. Ş u h a ld e , 15. b e n z e r çiftin te s a d ü fe n o rta y a
çıkm ası ihtim ali, u z u n lu ğ u d ü n y a n ın çevresine eşit b ir m esafede
o n d a b ir m ilim etre n e ifade ediyorsa, o n u ifade eder. B u sebeple,
birbiriyle hiçbir ilgisi b u lu n m a y a n d ü n y a dillerinde, tesadüfi kelime
u y g u n lu k la rı b ir m ucize k a b ilin d e n d ir ve ö rn e k le ri b ir elin b e ş
p a rm a ğ ın ı geçm ez... Ş u h a ld e , [tebliğimde] s u n d u ğ u m 165 çifte
‘t e s a d ü f i b e n z e rlik ’ a tfe tm e k , m a te m a tik b a k ım d a n m ü m k ü n
değildir.”120
O sm an Nedim T u n a ’n m S um erce ile T ürkçe a ra sın d a k i tarih i
ilg in in is p a tı a d ın a o r ta y a k o y d u ğ u y ö n te m , H in t A v ru p a c ı
k u ra m c ıla r ta ra fın d a n d a k e n d i k u ra m la rın ı d o ğ ru la m a k a d ın a
kullan ılm alıd ır. D a h a önce sözde isp a tla d ık la rı k u ra m la rı b ir de
T ü rk bilim a d a m ın ın k a n ta rın d a tartm alıd ırlar. Böyle y a p a rla r ve
aynı sonuçlara u laşırlarsa kuram larının sağlam asını yapm ış olurlar.
H ititlerin H in t A v ru p alılarm a ta la rı o ld u ğ u ve A n a d o lu ’n u n
H int AvrupalIların anavatanı olduğu şeklindeki iddianın savunulm ası
iç in iz le n e n y ö n te m tip ik b ir ö rn e k tir. S e d a t A lp’in TÜBİTAK
tara fın d a n yay ın lan an “Hitit Ç ağm da A nadolu” adlı eserinin hem en
b a ş ın d a , H itit dilin in H int-A vrupa dili o ld u ğ u n u k a n ıtla m a k için
İngilizceden, Latinceden, F ransızcadan, A lm ancadan, Y un an cad an
ve S la v ca d a n a lın tıla r yapıldığını görebiliriz121. O ysa T ü rk bilim
a d am ın ın y u k arıd ak i m akalesi T ü rk çen in sadece T ü rk m en lehçesi
ile S u m e rc e ’n in k ıy a sla n m a sın a d a y a n m a k ta d ır.
Kitabım ızın birinci b ö lü m ü n d e sö z ü n ü ettiğimiz, otuz bin yıllık
hayvan kem ikleri üzerindeki say m a kertikleri h a k k ın d a in te rn ette
re sim a ra ş tır m a s ı y a p a rk e n , F r a n s a ’d a, b ir m a ğ a ra d a b u lu n a n
ü z e ri k e rtik li bazı k em ik fotoğraflarıyla k a rş ıla ş tık . G ayet ciddi
geçinen b ir m üze, b u kem ikler üzerindeki b ir tak ım çizgilerin H int
A v ru p a dilin d e o ld u ğ u n u fotoğrafın a ltın a eklem iş. G ö rd ü k ki,
eldeki on bin lerce tab le te rağ m e n S u m e rc e ’n in g ü n ü m ü zd e k i
m irasçısı olan dilden söz etm eyi şüpheli sayanlar, b ir köpeğin kaval
k e m iğ in d e k i ü ç b e ş k e rtiğ i H in t A v ru p a d ilin in a ta s ı sayıyor.
K im senin de kınadığı yok.
Bize göre, ark eo lo jik b u lg u la rm T ü rk u z m a n la r ta ra fın d a n
bizzat o k u n u p y o ru m la n m a sın a k a d a r “H int A vrupacı” sözde bilim
a d a m ı ideologların şim diye k a d a r sö y led ik lerin in d o ğ ru lu k payı
çok şüphelidir. G erek Doğu A nadolu’d a gerekse de M ezopotam ya’d a
y a d a b a m b a ş k a b ir yerde A vrupalı kazı ekiplerinin b a ş k a n m d a n
personeline k a d a r pek ço ğ u n u n a ja n olduğu, kötü niyetlerle bölgeye
geldikleri ve arkeolojiyi b a h a n e o la ra k k u lla n d ık la rı d a h e s a b a
katılm alıdır.
Ayrıca, h e p sin d e n önem lisi, b u r a d a T ü rk le r ve a ta la rı ile ilgili
o la ra k öne s ü rd ü ğ ü m ü z b ilg ilerin p e k çoğu, B atılı u z m a n la rın
ç a lış m a la rın d a n ç ık a n s o n u ç la rd ır. T ü rk bilim a d a m la rı, g erek
T ürkiye’de gerekse diğer T ürk cum huriyetlerinde, b u önemli konuya
k a p sa m lı o la ra k eğilm edikçe d a h a ileri düzeyde sağlıklı bilgilere
erişm e n in m ü m k ü n olabileceğini sanm ıyoruz.
Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lugat’it-Türk adlı eserinde yer alan dünya haritası

Fena bir günde doğm uşum . Sakin


bir şeh re girsem orası k a n la dolar,
sığ su d a gemiye binsem gemi batar.
S üm er atasözleri tab letlerin d en 122

Y irm i b e ş y a ş ı n d a s ı n , y ılın
B a rs’dır, beyim ; işte b u yıl sen in
m üçel’indir.
M anas D estanı’n d a n 123
SÜMER MATEMATİĞİ ve SAYILARIN GİZEMİ

“12” ile ilgili so n k o n u m u z 12 H ayvanlı T ü rk T akvim i’dir.


Ö zgün b ir T ü rk b u lu ş u olan b u takvim i, T ürklerin Ç inlilerden
öğrendiği iddia edilir. Elinizdeki kitap, konuyu, ak sin i isp atlam ay a
t e k r a r g irişm e y i y e rsiz k ıla c a k k a d a r a ç ık b ir şe k ild e o rta y a
koym aktadır.

R esim 151: 12 H ay v an lı T ü rk T akvim i

K aşgarlı M ahm ud, “D ivan-ı L ügat it-T ü rk ” adlı ü n lü eserin d e


şöyle d e r124:
“Türkler, on iki çeşit hayvanın adını alarak on iki yıla ad vermişler;
çocukların yaşlarını, savaş tarihlerini ve daha başka şeyleri hep b u yılların
dönm esi ile hesap ederler... Türkler, b u yılların her birinde bir hikm et var
sanarak onunla fal tutarlar, uğur sayarlar. Sözgelişi: Ud (öküz) yılı girdiğinde
savaş çoğalırmış; çünkü öküzler birbiriyle vuruşurlar, tos vururlar. Takagu
[tavuk] yılında yiyecek çok olur, ancak insanlar arasında karışıklık çıkarmış.
Ç ünkü tavuğun yemi danelidir; daneyi bulabilm ek için çöpleri, km n tılan
b irb irin e k arıştırır. T im sah yılı girdiğinde y ağm ur çok yağar, bolluk
olurm uş. Ç ünkü tim sah su d a yaşar. Domuz yılı girdiğinde k ar ve soğuk
olur, kargaşalık çıkarm ış.”
Uluğ Bey Ziyci*’nde konu h ak k ın d a ş u bilgiler b u lu n m a k ta d ır125:
“Moğol ve T ü rk ista n bilgeleri, yıllar ile günleri 12 bölük etm işler.
Geceyle g ü n d ü z de b u ad la anılır. Moğol bilgelerinin ayrıca b ir onlu
dönüşüm leri vardır... Bu dö n ü şü m 12’li d ö n ü şü m ile bir araya gelirse,
altm ış yıllık yeni bir dönüşüm ortaya çıkar. Günleri de bu dönüşüm üzere
sayarlar. Böylece, o n lan n on günlük dönüşüm leri haftam ızın karşılığı­
dır. Moğol gökbilimcileri yıllan da altm ışlık dönüşüm lü olarak almışlar,

* ziyc ya da zic: Yıldızların yerlerini ve dolaşmalarını göstermek için düzenlenmiş


cetvel
ancak üç ayn adla belirlemişlerdir. İlk 60 yıllık dönüşüm e Şangün, İkinciye
C angün ve üçüncüye H angün adını vermişlerdir. Ü çünün toplam süresi
180 yıl eder. Bunlar, yıllan evrenin yaradılış vaktinde başlatırlar.”

B u takvim le ilgili ta rtış m a la rın a y rın tıları bizim k o n u m u z u n


d ışın d a d ır. Bazı A vrupalı bilim a d a m la rı b u tak v im in özgün b ir
T ü rk b u lu ş u o ld u ğ u n u sö y lerk en diğer b a z ıları ise b u tak v im in
e sasın ın M ısır’d a n veya M ezopotam ya’d a n ya d a H int’te n T ürklere
geçm iş o ld u ğ u n u sa v u n u r.
İncelediğim iz eserlerd en anladığım ıza göre, b u takvim i göçebe
Türkler, kolaylarına geldiği için ortalam a bir insan öm rü çerçevesinde
geçerli b u la ra k kullanm ışlar, ayrıca da, şim diki astrologların yapüğı
gibi, gelecekten h a b e rle r veren b ir a ra ç o larak gördükleri için terk
etmemişlerdir. B unların dışında, b u takvim h akkında d ah a kapsam lı
g ö rü ş bild irm ey e y a ra y a b ile c e k e sa slı b ir bilgi m ev c u t değildir.
Söz k o n u su takvim, gelecekten h a b e r vererek geçimini sağlayan
m ü n eccim lerin b a şlıc a serm ayesidir.
Celâl ü d D in M u h am m ed A b d u llah Yezdî’n in k a le m e aldığı
T uhfet’ül-M üneccim in (Müneccimlerin Armağanı) adlı b ir kitap ta, On
İki H ayvanlı T ü rk T akvim i’n in gelecekten h a b e r v erm ek için nasıl
k u lla n ıld ığ ı a n la tılm a k ta d ır 126. İ n s a n la r ve h a tt a b iz z a t ü lk e
yöneticileri, yıl a d la rın a göre, ü lk e d e d irlik ve d ü z e n in alacağ ı
biçim ler, iklim in n a sıl olacağı, gelecek yılda ü r ü n ü n kıt m ı bol m u
olacağı, salgın hastalıklar, doğan çocukların h u y la n gibi k o n u lard a
b u tak v im ile iş gören m ü n e c c im le re b a ş v u ru rla rd ı. Y u k a rıd a
sö z ü n ü ettiğim iz eser, 12 H ayvanlı T ü rk T akvim i’n in g erçekte ne
işe y a ra d ığ ın ı a ç ık ç a s e rg ile y e b ilm e k te d ir. Ü z e rin d e d u r u la n
k o n u la rın n e le r o ld u ğ u n u n görülebilm esi b a k ım ın d a n k ısa k ısa,
h a n g i h a y v a n y ılın ın n e gibi s o n u ç la ra gebe o ld u ğ u k o n u s u n u
şöyle özetleyebiliriz:
1- Sıçgan yılı: A n a d o lu ’d a “s ıç a n ”, A z e rb ay c a n ’d a “k e s e g e n ”,
T u n a B ulgarlan’n d a “sever”, Uygur m etinlerinde “k ü sk ü ”, Kazaklarda
“tışk a n ”, “sıjan” olarak anılan yıldır. Sıra b u yıla geldiğinde olabilecek
olaylar a n a h a tla n y la şöyle öne sü rü lü r:
• K anşıklık, k a rg a şa lık ve k a n dökm e çok olur.
• U ğrular (hırsızlar), yol kesiciler çoğalır.
• H alk, yerdeki b öcek lerd en z a ra r görür.
• Bazı yerlerde ra h a tlık ve h u z u r olur.
• Y ağm urlar o rta halli olur.
• B u yılda doğan ç o c u k la n n h u y la n şöyle olur:
194 SÜMER MATEMATİĞİ ve SAYILARIN GİZEMİ

• İlk d ö rt a y m d a doğan ç o c u k la r eziyet verici ta b ia tta olur.


• İkinci d ört a y ın d a doğam ç o c u k la r bilgin, tem kinli ve
edepli olur.
• Ü çü n cü d ö rt ay ın d a doğan ç o c u k la r y alan cı ve bilgisiz
olur.
2- Ud yılı: A n ad o lu ’d a sığır, T u n a B u lg a rla n ’n d a Sıgor, H azar
ötesi T ü rk m e n lerin d e “u z ”, “u j” o la ra k a n ıla n yıldır. S ıra b u yıla
geldiğinde olabilecek olaylar a n a h a tla n y la şöyle öne s ü rü lü r:
• D ert ve b a ş ağrıları çoğalır.
• İn sa n la rd a , bey ve s u lta n la r d a k e d e r ve d a ğ d a ğ a çok olur.
• K ışlar soğ u k geçer.
• M evsim ler k en d i ta b ia tla rın a az uyar.
• S o ğ u k ta n m eyvelere afet erişir.
• B u yılda doğan ço cu k ların h u y la n şöyle olur:
• İlk d ö rt a y ın d a doğan ço cu k lar bilgin olur, uzağı görür,
anlayışlı olur.
• İkinci d ö rt ay ın d a doğan ço cu k lar gam lı ve kederli olur.
• Ü çü n cü dört ay ın d a doğan ç o c u k la r az akıllı olur.
3- Pars yılı: B azı y e rle rd e “B a r s ” d en ir. T ü rk ç e d e B a y b a rs,
B arsbey, İlbars gibi a d la r vardrr. S ıra b u yıla geldiğinde olabilecek
olaylar a n a h a tla n y la şöyle öne s ü rü lü r:
• H ük ü m d arlar birbirlerine şüpheli nazarlarla bakarlar. M akam
k a v g a la n n a d ü şerler, a n tla ş m a la n n ı bozarlar.
• M uhalefet h e r ta ra fta artar.
• Yemiş az olur.
• B u yılda acayip h aller z u h u r eder.
• B u yılda doğan ço cu k ların h u y la n şöyle olur:
• İlk d ö rt ay ın d a doğan ç o c u k la r yiğit, erk ek ve güzel
çehreli olur.
• İkinci d ö rt a y ın d a doğan ç o c u k la r zengin ve h a ris olur.
• Ü çü n cü d ört ay ın d a doğan ç o c u k la r olgun ve akılsız
olur.
4- Tavşan Yılı: T av ışk an , tav ışg an , d a v sa n , d u ş a n gibi a d la rla
d a anılır. Kırgızlar b u hayvana “koyan” derler. Sıra b u yıla geldiğinde
olabilecek olaylar a n a h a tla n y la şöyle öne s ü rü lü r:
• Nim et ve ferag at çok olur.
• Bazı yerlerde, özellikle k a d ın ve ç o c u k la rd a h a s ta lık ve
ölüm ler çok olur.
• H ü k ü m d a rla r a d a le t ve in sa fa m eyleder.
O N İKİ H A Y V A N L I T Ü R K T A K V İ M İ 195

• Y ağm urlar çok olur.


• B u yılda doğan ço c u k la rın h u y la n şöyle olur:
• İlk d ö rt a y ın d a doğan ço cu k lar talihli ve ça lışk an olur,
fa k a t sözlerine güvenilm ez.
• İkinci d ört a y ın d a doğan ço cu k lar u z a k d ü şü n c eli, az
him m etli, k ısa g ö rü şlü olur.
• Ü çü n ü d ö rt ay ın d a d o ğ an lar geveze ve faydasız olur,
in s a n la rd a n n efret eder.
5- Ejder yılı: Bu yıla “u lu ”d a n gelen “lu ” d a denir. Bazı yerlerde
balık yılı olarak d a anılır. S ıra b u yıla geldiğinde olabilecek olaylar
a n a h a tla n y la şöyle öne s ü rü lü r:
• S avaş ve k a n d ö k ü c ü lü k çok olur.
• A ğaçlara afet erişir.
• A rpa ve b u ğ d ay iyi ü r ü n yapar.
• B u yılda doğan ç o c u k la n n h u y la n şöyle olur:

• İlk d ö rt ay ın d a doğan çocuklar k ö tü h u y lu olur, h a lk a az


k a n şır, in s a n la rd a n n e fre t eder.
• İkinci dört a y ın d a doğan ç o c u k la r tem iz söyleyen, iyi
işleyen olur.
• Ü ç ü n c ü d ö rt a y ın d a d o ğ an lar h ay ırsız ve u ta n m a z olur.
6- Yılan yılı: H em en h em en b ü tü n lehçelerde a y n en m evcuttur.
S ıra b u yıla geldiğinde olabilecek olaylar a n a h a tla n y la şöyle öne
s ü rü lü r:
• Yıl k u ra k geçer, kış soğ u k ve u z u n olur.
• Meyve çok az olur.
• Bazı yerlerde yılan, sıç a n ve k a rın c a çoğalır.
• H ü k ü m d a rla r a ra s ın d a d ü şm a n lık ve çekişm e çoğalır.
• H alk a ra s ın d a h a s e t ve hile arta r.
• T ü rlü h a s ta lık la r o rtay a çıkar. Bazı yerlerde veba olur.
• B u yılda doğan ç o c u k la n n h u y la n şöyle olur:

• İlk dört ay ın d a doğan ço cu k lar sa k in , v a k u r ve u z u n


ö m ü rlü olur.
• İkinci dört ayında doğan çocuklar kıskanç, kinci ve kötülük
işleyici olur.
• Ü çü n cü d ö rt ay ın d a d o ğ an lar sert, k ö tü h u y lu , h ile k â r
ve ih m a lk â r olur.
7- Yond yılı: E ski T ü rk çed e a ta yond denirdi. At yiyeceği olan
y o n ca (yondça) s ö z c ü ğ ü n ü n de b u r a d a geldiği d ü şü n ü lm e k te d ir.
196 SÜMER MATEMATİĞİ vç SAYILARIN GİZEMİ

A layondlu, Oğuz b o y ların d an b irin in adıdır. Yond y a d a Y unt


kökünden türeyen sözcükler A nadolu’da d a birçok köye ad olm uştur.
Ata, çeşitli T ü rk lehçelerinde cılkı ve m o rin de denilm ektedir. S ıra
b u yıla geldiğinde olabilecek olaylar a n a h atlanyla şöyle öne sürülür:
• T ü rk ista n , R um ve F re n k ta ra fla rın d a h a lk a ra s ın d a fitne,
karışık lık çıkar.
• Bazı y erlerde ek in ler iyi olu rk en , m eyvelerde afet görülür.
• Kış şiddetli, so ğ u k ve yağışlı olur.
• B u yılda doğan ço cu k ların h u y la n şöyle olur:
• İlk d ö rt ay ın d a doğan ç o c u k la r bilgili, akıllı, y ü k se k
h im m etli olur.
• İkinci d ö rt ay ın d a doğan ço cu k lar doğru işli, doğru
sözlü, ilim sahibi, civ an m ert olur.
• Ü çü n cü d ö rt ay ın d a do ğ an lar k ö tü h uylu, kin tu tu c u ,
k ö tü d ü şü n c e li olur.
8- Koyun yılı: T ü rk kav im lerin in h e m e n h e m e n h e p sin d e b u
sö z c ü k k u lla n ılır. B u lg a r T ü rk ç e s in d e k u ç ı d enir. S ıra b u yıla
geldiğinde olabilecek olaylar a n a h a tla n y la şöyle öne s ü rü lü r:
• N im et bol olur.
• İn sa n la r iyilik ve h a y ra eğilim gösterir.
• Y ağm ur çok yağar.
• Fitne ve karışıklık çıkacak o lu rsa ç a b u c a k son bulur, asayiş
yerine gelir.
• B u yılda doğan ço c u k la rın h u y la n şöyle olur:
• İlk d ö rt a y ın d a doğan ç o c u k la r güzel yüzlü, n z k ı bol,
y ü ce him m etli olur.
• İkinci dört ayında doğan çocuklar vefasız, düşm anengiz,
az ço cu k lu olur.
• Ü çüncü d ört ayında doğanlar ebleh olur, öm ürleri kısa
sürer.
9- Biçin yılı: T ürk çelerd e biçin, piçin, m eçin, m eşin, m aym al
şe k lin d e g ö rü lü r. S ıra b u yıla geldiğinde o labilecek o lay lar a n a
h a tla n y la şöyle öne s ü rü lü r:
• Çok sa v aş olur, zu lü m ve tereddi so y su zla şm a bol olur.
• B ü yükler ve e ş ra f m evki k a v g a sın a düşer.
• H ırsızlar ve fitneciler çoğalır, h a lk a z a ra r verirler.
• M eyvelere, b ilh a s s a ü z ü m e afet gelir.
• At, deve gibi h a y v a n la rd a çok telefat olur.
• B u yılda doğan ç o c u k la n n h u y la n şöyle olur:
ON İKİ H AYV AN LI TÜRK TAKVİMİ 197

• İlk dört ayında doğan çocuklar kötü işli, kötü düşünceli


olur.
• İkinci d ö rt ayında doğan çocuklar kısk an ç, düzenbaz,
b e d b a h t olur.
• Ü çü n cü d ö rt ay ın d a d o ğ an lar a h m a k olur.
10- Tavuk yılı: Çeşitli T ü rk kavim lerinde tak u k , takıgu, takagu,
ta u k , took şeklinde kullanılır. B ulgar T ürkçesinde toch denir. S ıra
b u yıla geldiğinde olabilecek olaylar a n a hatlan y la şöyle öne sürülür:
• H a stalık çok olur.
• Bazı yerlerde zelzele ta h rib a t yapar.
• Bazı yerlerde b ü y ü k h a rp le r olur.
• E şya p ah a la n ır, alışveriş kesilir.
• H u b u b a t az olur.
• H ay v an at çoğalır.
• K adm h a sta lık ları, ço cu k d ü ş ü rm e vaki olur.
• B u yılda doğan ço c u k la rın h u y la n şöyle olur:
• İlk d ö rt ay ın d a doğan ço cu k lar iyi su ra tlı, m etin, akıllı
olur.
• İkinci dört ayında doğan çocuklar fesatçı ve hayırsız olur.
• Ü çü n cü d ö rt ay ın d a d o ğ an lar iyi soylu, fikir ve ted b ir
sa h ib i olur.
11 - İt yılı: Sözcük, b ü tü n T ü rk leh çelerin d e m ev c u ttu r. S ıra
b u yıla geldiğinde olabilecek olaylar a n a h atlanyla şöyle öne sürülür:
• Fitne, kan şık lık , k a n d ö k ü c ü lü k çıkar; katil, zu lü m ve eziyet
olur.
• At ve k a tır ölüm leri görülür, h a y v a n la n n kıym eti artar.
• H ırsızlar, yol kesiciler çoğalır.
• Kış gayet soğ u k geçer.
• Çok h a s ta lık olur, veba ve ölüm k o rk u su artar.
• D ü şm a n h a lk a ra s ın a m u h ale fe t sokar.
• M allara el koym a olay lan ve d a v a la r çoğalır.
• B u yılda doğan ç o c u k la n n h u y la n şöyle olur:
• İlk dört ayında doğan çocuklar fena tabiatlı, m ünasebetsiz,
cenkçi olur.
• İkinci d ö rt a y ın d a doğan ço cu k lar akıllı, bilgili, fak a t
itibarsız olur.
• Ü ç ü n c ü d ö rt ay ın d a d o ğ an lar k a h ra m a n , yiğit, vakarlı,
vefalı, y ü k se k sesli olur.
12- Domuz yılı: T ü rk k a v im le rin in h e m e n h e m e n h e p s in d e
198 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ

“to n g u z ” sö zcü ğ ü kullan ılır. O rh o n ve b azı U ygur m etin le rin d e


“lağzın” veya “algazın” olarak geçer. Sıra b u 31la geldiğinde olabilecek
olaylar a n a h a tla n y la şöyle öne s ü rü lü r:
• H ü k ü m d a rla r a ra s ın d a m u h alefet olur.
• Tehlikeli h a s ta lık la r çoğalır.
• H ırsız ve yol kesicilik artar.
• D ört a y a k lıla rd a ölüm çok olur.
• M eyveler bollaşır.
• B u yılda doğan ço cu k ların h u y la n şöyle olur:
• İlk d ö rt ay ın d a doğan ç o c u k la r güzel ahlaklı ve akıllı
olur.
• İncelediğim iz m etinde ikinci d ö rt ay d a doğan çocuklar
h a k k ın d a g ö rü ş verilm em iştir.
• Ü çüncü dört ayında doğanlar k a h ra m an , cenkçi, ün lü ,
k a n d ö k ü c ü olur.
G örüldüğü gibi, gelecekte olup bitecek olaylan önceden bilm e
m erak ı, O n İki H ayvanlı T ü rk T akvim i’n in özellikle İslâm öncesi
d ö n e m d e k ü ltü r ü n m erk e zin d e b ir y e rle re y e rle şm e sin e n e d e n
o lm u ştu r. B u ra d a birinci dereced en am aç, z a m a n ı ölçm ek, ta rih i
bilm ek değildir. İn san ların b a ş m a ne geleceğini önceden bilm ektir.
H erkes h an g i h a y v an yılında d o ğ d u ğ u n u bilir; ç ü n k ü h e r 12 yılda
bir, doğum yılm a te k ra r girdiğinde d a v ra n ış la n n a d ik k a t etm esi
gerekir. T ekrar gelen yılın, kişi için çeşitli tehlikelerle dolu olduğuna
in anılır. K onu, S u m e rle rd e n b e ri sü re g e le n b ir “gelecek o k u m a
b ilg isi” o la ra k n itelen d irileb ilir. S ü m e r ta b le tle rin d e n ç ık a n la n
b enzer in an ış biçim lerinden b a z ılan b ir eserde şöyle özetlenm iştir:
1- G ü n eş ve Ay, ayın 12’sinde birlikte g ö rü lü rse kral sülalesi
so n a erecek, in sa n la r yok edilecektir.
2- Eğer, G ü n e ş ve Ay, ayın 13’ü n d e b ir a ra d a görülecek
o lu rsa ü lkede h u z u rs u z lu k olacak, alışveriş d u rac a k ,
d ü ş m a n ayağı ülkeye girecek.
3- Ay tu tu lm a s ı n isa n a y ın d a o lu rs a yıkıntı olacak, k a rd e ş
k a rd e şi öldürecek.
4- Ay tu tu lm a s ı m ayıs ay ın d a o lu rs a k ral ölecek, fak a t
ç o c u k la n ta h ta çıkam ayacak.
5- Ay tu tu lm a s ı tem m u z a y ın d a o lu rs a ü r ü n bol olacak,
tü c c a r bol p a ra k a z an a c a k .
6- Ay tu tu lm a s ı 14 eylülde k uzeyden başlay ıp b a tıd a so n
b u lu rsa krala isyan olacak, ülkede açlık ve kıtlık başlayacak,
in s a n la r ç o c u k la n n ı s a ta c a k .
O N İKİ H A Y V A N L I T Ü R K T A K V İ M İ

7- Bir çocuk, Ay do ğ ark en doğarsa, o n u n yaşam ı, p arlak,


şan slı, d ü r ü s t ve u z u n ö m ü rlü olacak.
8- Ç ocuk, V enüs g ö rü n ü rk e n do ğ arsa, o n u n h a y a tı r a h a t ve
b o llu k içinde geçecek, u z u n ö m ü rlü olacak.
9- Çocuk, M ars g ö rü n ü rk e n doğarsa, h a s ta olacak, incinecek
ve k ısa ö m ü rlü olacak.
H itit a rş iv le rin d e b u lu n a n b ir m e tin d e , A yın ev re lerin e ve
g ü n d e lik d eğ işim lerine göre k â h in le rin geleceği n a sıl o k u m a la rı
gerektiği anlatılıyor. Söz k o n u s u tablet, ü s tte A kat diliyle yazılm ış
b ir s a tır ve a ltın d a te rc ü m e s i H itit d ilinde o lan b ir b a ş k a s a tır
şeklinde düzenlenm iş. Bilgiler, zincirleme olarak, H u n iler aracılığıyla
A k a tla ra ve S u m e rle re k a d a r dayanıyor. M etinde, Ay’a b a k a ra k
geleceğin n a sıl o k u n m a sı gerektiği şöyle a n la tılıy o r127:
1. Ayın rengi sa n , sol u c u sivri, sağ u c u k ü t gibi görünüyorsa,
iki yıl ilk b a h a r güzel olacak.
2. Ayın sağ u c u göğe d ö n ü k ise ü lk ed e bol ü r ü n olacak.
3. Ayın sağ u c u yere doğru ise b ü tü n ü lk e n in h a s a d ı
k u ru y a c a k .
4. Ayın sol u c u göğe d ö n ü k se ü lk ed e düzelm e olacak.
5. Ayın sol u c u yere d ö n ü k se ü lkede ölüm cül salgın h a sta lık
olacak.
6. Ayın u ç la n güneye d ö n ü k ve uzam ış g ö rü n ü rse , A kat ve
E lam k ralı ölecek.
7. Ayın u ç la n kuzeye d ö nükse Akat kralı d ü şm a n ı yok edecek.
8. Ayın u ç la n b a tıy a doğru u z a m ış sa y an g ın olacak.
S ü m e r ta b le tle rin d e n ve H itit arşiv lerin d en çık an y u k a n d a k i
k e h a n e t form ülleriyle 12 H ayvanlı T ü rk T akv im i’n e d a y a n a ra k
yap ılan k e h a n e tle rin a ra s ın d a özü itibariyle fark yoktur. H er ikisi
de, Gök T a n n ’m n yıldızlar aracılığı ile in sa n la ra h a b e r gönderdiği,
b a ş k a b ir deyişle, Gök T a n n ’n ın ira d e sin i ve iste k le rin i yıldızlar
aracılığı ile yeıyüzündeki in sa n la ra d u y u rd u ğ u in an cın a dayanıyor.
B u g ü n b u an lay ışı te b e ssü m le k arşılıy o ru z a m a ş u n u d a bilelim
ki, b u anlayış, gökteki olaylan olabildiğince ince a y rın tısın a k a d a r
gözlem lem e zo ru n lu lu ğ u getirm iş, k ra lla r b u işle m eşgul o la n la n
k o r u m u ş , k o lla m ış ve a s tr o n o m i b ilim i b u g ü n k ü n o k ta s ın a
gelebilm iştir.
200

MÜNECCİMLERİN
TÜRK TARİHİNDEKİ
ROLÜ
Kötü bir yıldızın altın da doğm uşum .
Yanlış davranışını yıldızlara
J2 8
bağlayan bir Snınerli ~
1
K aşgarlı M a h m u t, D ivan-ı L ü g a t-it-T ü rk adlı e serin d e, “ırk ”
sözcüğünü, “falcılık, k âhinlik ve b ir k im senin gönlündekini bilm ek”
diye a ç ık lam a k ta d ır. O ğuz K ağan D e sta m ’n d a adı geçen bilge ve
filozof “irkil H oca” d a h e rh a ld e aynı a n la m ı dile getiriyor. N itekim
S a k a la rın (Yakutlarda) b ir efsan esin d e, y ery ü z ü n d e k i ilk ş a m a n ın
adı d a Argıl’dır.
D iğer y a n d a n , A ltay Ş a m a n istle rin d e ‘k a m ’d a n b a ş k a b ir de
“ın m cı”la r vardır. B u n la r s a ra hastasıd ır. İnsanlar, b u n la rın s a ra sı
tu ttu ğ u n d a gaipten h a b e r getirdiklerine inanıyorlar. Ş a m an dinine
m e n s u p T ü rk to p lu lu k la rın d a “tölge”, fal a n la m ın ı dile getiriyor.
“Y ağnm cı” ise k ü re k kem iği ile fal a ç a n kim se dem ek. Kırgızlar fala
“k e re t” diyor. “K um alakçı” ise k oyun tezeği ile fal a ç a n la ra deniyor.
O rta A sya T ü rk to plulukları a ra s ın d a “gaipten h a b e r getirm ek”
iç in e n y a y g ın y ö n te m k ü r e k k em iğ i ile fal b a k m a k tır . İş in
“u z m a n la rı”, k ü r e k kem iğini a te ş e a ta r ve b ir s ü re k ız d ırd ık ta n
s o n ra ç ık a rta ra k ü z e rin d e k i çizgi ve s a ir işa re tle re göre gelecek
h a k k ın d a b ir ş e y le r sö y le rle r. B u u y g u la m a g ü n ü m ü z d e de
s ü rm e k te d ir. B u n a göre, k e m ik ü z e rin d e k i iş a r e t d ü z b ir çizgi
şeklindeyse, b u g ö rü n tü fal sa h ib i için y o lu n açık olduğu, ilerde
b a şm a b ir sıkıntı gelmeyeceği şeklinde yorum lanır. Eğer söz k o n u su
çizgi eğri b ü ğ rü ise veya k em ik ü z e rin d e delikler o lu şm u ş s a , b u
d u r u m fal s a h ib in i b ir ta k ım s ık ın tıla r ın b e k le d iğ i ş e k lin d e
değerlendirilir. B u a n la y ış a göre fal b a k tıra n , n iy etin e girdiği işi
yap ıp y a p m a m a k a ra rın ı b u yöntem le verir.
K ürek kem iği falı genellikle geyik kem iği ile yapılır. E n doğru
söyleyen kem iğin koç kem iği o ld u ğ u n a in a n a n T ü rk to p lu lu k la rı
d a vardır. H angi h a y v a n ın kem iği o lu rsa olsu n , kem iğin k a y n a tıl­
m am ış olm ası gerekir.
O n ü ç ü n c ü yüzyılda papalığın tem silcisi olarak Moğol sa ra y ın a
giden R ubruck, h a k a n ın y an ı b a ş ın d a k ü re k kem ikleri g ö rd ü ğ ü n ü
yazm ıştır. N itekim o dönem de Moğollar a ra s ın d a b u fal tü r ü devlet
idare etm enin olm azsa olm az b ir şa rtı olarak görülüyordu. K ağanlar
herh an g i b ir k o n u d a b ir k a ra ra varıyor, b u n u uygulayıp uy g u lam a­
m a k veya ne zam an uygulanacağım k a ra ra bağlam ak için yan ların a
“yağnm cı” çağınyorlardı. Moğol saray ın a girenlerden ve gördüklerini
y a z a n la rd a n b iri o lan Ç in elçisi M e n h u n d a Moğol y ö n eticilerin
k ü re k kem ikleriyle fal a ç tık la n n ı söylem ektedir.
B u a n la y ış ın , gen el b ir u y g u la m a o la ra k , 18. y ü z y ıld a d a
s ü r d ü ğ ü b ilin m e k te d ir. K azak b o z k ırla rın a s e y a h a t e d e n R u s
Y üzbaşı Riçkov, Kırgız-Kazak h a n la rın d a n b irin in k a ra ra v a rm a k
için k ü re k kemiği falına baktırdığını söylem ektedir. Riçkov’u n bizzat
g ö rd ü ğ ü n ü söylediği u y g u la m a y a göre, H an, b ir k ü re k kem iğini
a te şe a ttırm ış ve so n ra, y a n ın d a d u ra n “y a v ru n c u ” kem iği a te ş te n
ç ık a rta ra k çizgilerin şek lin e b a k a b a k a K a lm u k la n n d u r u m u n u
d e ğ e rlen d irm iş.
M anas D e stan ı’n d a d a d e sta n ın k a h ra m a n ı M an as’m y a n ın d a
“k ü r e k k e m iğ in e b a k a n ” falcı b u lu n u r . Yine a y n ı d e s ta n d a n
an laşıld ığ ın a göre, K alm uk h a n ı Yolay’m k ü re k kem iğine b a k a ra k
T a n rı ile k o n u ş a n “T argıl T az” a d ın d a b ir falcısı v ardır; K alm uk
h an ı, b u falcısının elindeki kem iğe b a k a ra k söylediklerini dinlem e­
m esi üzerine, M an as o n u m ağ lu p e tm iş tir129.
Yine k o n u y u K aşg arlı M a h m u t ile b a ğ la y a c a k o lu rs a k , söz
k o n u s u e se rd e şöyle b ir a ta s ö z ü v a rd ır: “Kürek kemiği karışırsa il
karışır.” ( c 3 19 tercüme 2 1 ). Bizim b u n la r a ekleyecek o ld u ğ u m u z
te k b ir genel h ü k ü m vardır. K ürek kem ikleri k a rış s ın k a rışm a sın ,
falcının b u r n u n u s o k tu ğ u h e r yerde T ü rk illeri k arışm ıştır.
Fal b a k m a y ö n tem le rin d e n b iri de aşık kemiği atm ak tır. B u fal,
yazı tu ra gibidir. Kemikler k a m ’ın davulu üzerine atılır. Fal, önceden
kararlaştırılan bir işin veya eylemin yapılıp yapılm am ası hakkındadır.
K em ik ler is te n d iğ i gibi d u r u r s a k a r a r u y g u la n ır, a k s i h a ld e
u ygulanm az.
A ta la r r u h u n a k u r b a n s u n m a k ve k u r b a n e tin in k a z a n d a
k a y n a m a şe k lin e b a k a r a k fal b a k m a k d a önem li y ö n te m le rd e n
birid ir. B u y ö n tem , b ir s a v a ş ın y a p ılıp y a p ılm a y a c a ğ ın a k a r a r
v e rm e k te bile k u lla n ılm a k ta y d ı. M a n a s D e s ta m ’n d a , M a n a s ’m
karısı, oğlu Sim etey’e sefere hazırlanırken b a b a sın ın r u h u n a k u rb a n
k e sm e sin i, k u r b a n etin i b ir k a z a n d a k a y n a tm a s ın ı ve k a y n a m a
ş e k lin e b a k a r a k g iriş tiğ i s e fe rin b a ş a r ılı o lu p o lm a y a c a ğ ın ı
ö ğrenm esini tavsiye e d e rk e n şöyle d e r130:
“A kşam nam azını kıl, akboz kısrağı k u rb a n kes, b ab a n ın ru h u n u
çağır... eti k a z a n d a kaynat. K azanda ak k ö p ü k çık arsa b a b a n dirildi
dem ektir. Eğer k a ra kanlı k ö p ü k çık arsa b a b a n öldü (ru h u gelmedi)
dem ektir. Sağ böğrüne d ayanarak sultanım , babacığım diye haykır. Sol
böğrüne day an arak zavallı babacığım, diye haykır. Eve dön!”
A teş üzerin d ek i alevlerin aldığı şekillere, re n k değişm elerine,
kö zü n şekline ve a te şin çıkardığı seslere göre fal b a k m a k Ö zbekler
a r a s ı n d a u y g u la n m a k ta o la n b ir y ö n te m d ir. S iy a sî ve a s k e r î
k o n u la rd a Ö zbeklerin k a ra r y ö n tem lerin d en biri b u faldır. A teşten
y a r a r la n a n b ir b a ş k a y ö n te m , a te ş in ü z e rin e y a ğ a t a r a k fal
b a k m a k tır. F alcı, k u y r u k y a ğ ın ı o c a ğ a a ta r, h ız la n a n a te ş te n
y ü k se le n alevlerin aldığı şekillere göre gelecekten h a b e r verir. B u
fal tü rü , Altın O rda göçebelerinden olan Şeybanîler a ra sın d a yaygın­
dır. Ş a y b a k H a n ’ın S e m e rk a n t’ı k u ş a tm a k ta y k e n , so n h ü c u m a
g e ç m e d e n önce b u fala b a k tığ ı ve b ir d a v u l g e tirte re k ü z e rin e
kem ikleri a ta rk e n şöyle dediği a n la tılır 131:
“Ç ek” d ü ş s e de B abırga
“D ağ” d ü ş s e de B abırga
S e m e rk a n t’ı b e n a lsa m (alacaksam)
O m a d ü ş s ü n davulga
Yaygın fal y ö n tem le rin d e n b iri de “k u m a la k falı”dır. Özellikle
göçebeler b u fala bakarlar. B u n u n için 41 tan e koyun tersi kullanılır.
Avuç içinde to p la n a n dan eler yere k a p a n ır ve gelişi güzel ü ç öbeğe
ayrılır. B ü tü n öbeklerdeki daneler dörder dörder toplanır ve dörtten
k ü ç ü k olduğu için a rta n la r yerde b ıra kılır. Eğer öbekte sadece dört
d a n e v a rsa b u n la r d a yerde bırakılır. Yeri boş bırakılm az. B u işlem
b ü t ü n öb ek lerd e ayrı ayrı yapılır. T o p la n a n d a n e le r te k r a r yere
atılır. Y eniden ü ç ayrı öbek o lu ştu ru lu r. İşlem a y n e n tek ra rla n ır.
T o p la n a n d a n e le r y en id en a tılır ve işlem ü ç ü n c ü kez tek ra rla n ır.
Elde y e n id e n ta ş la r to p la n s a d a işlem te k ra rla n m a z . A rtık yerde
d o k u z ö b e k te ( 3 x 3 şeklinde) ta ş la r to p la n m ış tır. Söz k o n u s u
öbeklerin h e r birinin özel a d la n d a vardır. Sol omuz, baş, sağ omuz;
sol böğür, y ü re k , sa ğ b ö ğ ü r; sa ğ ay ak , k a z a n ve sol ayak. H er
ö b ek te 1, 2, 3 veya 4 ta ş d u rm a k ta d ır. B u sa y ıla rın dağ ılım ın a
göre “k u m a la k ç ı” y o ru m y a p a r ve falı a ç tıra n ın geleceği h a k k ın d a
b ir şeyler söyler.

T a rih in gelm iş geçm iş en b ü y ü k s im a la rın d a n b iri o lan H u n


im p a ra to ru Attila, h em Doğu R om a im p a ra to rlu ğ u n u h e m de B atı
R om a im p a rato rlu ğ u n u dize getirm işti. H er iki im p a rato r d a elçiler
göndererek Attila’ya bağlılıklarını bildirmişlerdi. Doğu Rom a tah tın d a
o tu ra n im p a ra to r, A ttila ’d a n icazet a la ra k t a h t a çık m ış biriydi.
H u n o r d u s u n u n B izan s s u rla rın ı a ş m a k b ir k e n a ra , tö re n le rle
resm igeçit y a p a ra k k en te girm esi işte n bile değildi. B atı R om a’daki
im p a ra to r ise p a p a y ı elçi o la ra k k a tır la r a y ü k le ttiğ i a ltın la rla
A ttila’y a g önderm iş ve ta h tın ı k u rta rm ıştı. Aynı şekilde, R om a d a
o n u k a rş ıla m a y a h a z ır g ö rü n ü y o rd u . O ysa A ttila, h e r iki d ü n y a
k e n tin e de girm edi. B u n u n n e d e n i y a n ın d a k i k â h in taifesidir.
A ttila’n m çevresi k â h in le rle k u şa tılm ıştı. K am o lara k a n ıla n
b u in sa n la rın en önem li işleri b ü y ü ve faldı. H un kağanları, falcılara
d a n ış m a d a n te k b ir işe bile g irişm iy o rd u 132. Haliyle A ttila d a aynı
yoldaydı. Bir gün, kabinler o n a h an e d an ın ileride tehlikeye gireceğini
ve k ü ç ü k oğlu İrn ek ’in H u n la n te k ra r eski günlerine döndüreceğini
söyledi. B u sözleri işiten Attila, k ü ç ü k o ğ luna çok özen gösterm eye
b a ş la d ı. O ysa o z a m a n a k a d a r ta h tın ın v a risi o la n b ü y ü k oğlu
İlek’in üzerine titrerdi. Nitekim ilek sözcüğü H u n dilinde h ü k ü m d a r
a n la m ın a geliyordu. F a lcıla rın öne s ü rd ü ğ ü k e h a n e t, İlek’i h e m
k a ğ a n ın h e m de h a lk ın g ö z ü n d e n d ü ş ü r m ü ş tü . B u olay, İlek’in
ş a h siy e tin i b u lm a s ın d a ve h a lk a k e n d in i k a b u l e ttirm e sin d e e n
b ü y ü k engeli çıkardı. O ysa k â h in le r öyle öngördü, diye m ü sta k b e l
kağ an lar değiştirilmezdi. Nitekim g ü n ü geldi, İlek b a ş a geçti. H u n lar
b irk a ç y ıld a p e riş a n o ldular. K ü ç ü k oğul İrn e k , k e n d isin e bağlı
kuvvetlerle b e ra b e r doğuya çekildi. K âhinlerin k e n d isin in H u n la n
yeniden birleştireceği iddiası sayesinde a d a m la n a ra s ın d a otoritesi
y ü k se k ti. Ne o lu rs a o lsu n , a d a m la n o n u te rk etm edi. G erçek ten
de b ir g ün, K aradeniz’in kuzeyinde doğuya doğru çekilm ekteyken
F inlandiya ta ra fla n n d a y a ş a m a k ta olan O ğur T ürkleri ile k a rşıla ş­
tılar. Birlikte yaşam aya, o rtak d ü şm a n la rın a birlikte k arşı koym aya
k a r a r verdiler. O ğ u rla r d a İrn e k ’in k a ğ a n lığ ın ı k a b u l ettiler. B u
k a n ş ım d a n B u lg ar adlı T ü rk kavm i doğdu. Bir z a m a n s o n ra İtil
b oyunda yaşay an B ulgarlar M üslüm anlığı seçtiler. Kabul etm eyenler
y a ş a d ık la n to p ra k la n te rk ettiler ve B a lk a n la ra göç ettiler. O rad a
ta rih te ilk “u lu s devlet” o lan B u lg ar devletini k u rd u la r. Z a m an la
yönetim leri a ltın d a tu ttu k la n Slavların çokluğu dolayısıyla Slavlar
a ra sın d a eridiler. B u n u B izans’ın O rtodokslaştırm a politikası izledi.
Böylece k u ru c u h a lk ın kimliği kayboldu. A m a A ttila’n ın y an ın d ak i
k â h in le rin id d ia sı g e rç e k le şm iş de oldu. A m a b u , gelecekte n e
olacağm ı ö n ced en bilm ekle değil, H u n la n n in a n ış la n dolayısıyla,
kâh in lerin İm e k ’e b ah şettik leri m anevi otorite sayesinde geçekleşti.
A ttila ’n m çe v re sin d e k i b u gibi in sa n la r, s a v a ş la rd a A ttila’yı
yanlış yollara sü rüklem iştir. Otoriteler, H u n o rd u la n n m İsta n b u l’a
ve R om a’y a g irm em esin i böyle a ç ık lam a k ta d ır. Ç ü n k ü k â h in le r,
A ttila’y a söz k o n u s u k e n tle re g irm e sin in u ğ u rs u z lu k getireceğini
söylem işlerdi. D a h a önce Vizigot k ralı A larik R om a’yı alm ış, fak a t
h e m e n a r d ın d a n a n id e n ö lm ü ş tü . K âh in ler, id d ia la n n a ö rn e k
olarak A larik’in b a ş m a gelenleri gösteriyorlardı. O n lara göre, Alarik
ö lm ü ştü , ç ü n k ü R om a’y a girm ekle u ğ u rs u z b ir iş yapm ıştı.
Rom a’yı alm ak H u n la n n en b ü y ü k d ü şü y d ü . O na “Altın Ş ehir”
diyorlardı. K âh in lerin telk in i y ü z ü n d e n A ttila, A larik’in k a d e rin i
p a y la ş m a k ta n k o rk tu ve R om a’y a girm edi. T a rih in a k ışı d a b a tıl
MÜNECCİMLERİN TÜRK TARİHİNDEKİ RO LÜ [ 5

in an ç y ü z ü n d e n b ir kez d a h a değişm iş oldu. A slında iki kez değişti


de diyebiliriz. Ç ü n k ü R om a’y a girm edi a m a A ttila d a a n id e n öldü.
Yerine geçen bü y ü k oğlunun otoritesini H unlar pek takm adı. Ç ünkü
k â h in le r o n d a is tik b a l olm ad ığ ın ı sö y lü y o rd u . O n u n k ağ an lığ ı
şekilde kaldı. Kim se y ü re k te n desteklem edi.

R e s im 1 5 2 : S ü m e r ç a ğ m a a i t t a r i h i n e n e s k i b ü y ü t a b l e ü . M Ö 2 6 . y ü z y ıld a n k a l m a
b u ta b le tin ü z e rin d e 9 a y rı b ü y ü fo rm ü lü b u lu n m a k ta d ır.

3
T ü rk ta rih in in bize öğrettiği en önem li z aaflard an olan b u gibi
b a tıl in a n ç la r, a s lın d a , İsla m iy e t’le b irlik te o r ta d a n k a lk m ıştı.
K u r'a n ’d a, geleceği b ilm e n in A llah ’a m a h s u s o ld u ğ u , c in le rin
geleceği bilemeyeceği, peygam berlerin dahi geleceği bilemeyecekleri,
h a y v a n la rın s a k a ta tın a b a k a ra k fal a ç m a n m h a ra m olduğu açık
a ç ık b e lirtilm iştir. Ne v a r ki, İslâm d ü n y a s ın d a k i d a h a s o n ra k i
gelişm eler b u d o ğ ru ltu d a olm am ış, eski k ü ltü r, k e n d in e b ir yol
a ç a ra k İslâm k ü ltü r ü içinde y er b u lm u ştu r.
Diğer y an d a, T ürk-İslâm bilginleri a ra s ın d a astrolojiye yönelik
ele ştirile r g ü çlü y d ü . B u n la rın a ra s ın d a İbn S in a b a ş ta gelir. Bu
k o n u için özel olarak kalem e aldığı b ir risalesinin önsözünde şöyle
d e m iştir133:
“Ciddi ve seviyeli bir bilim adam ının ilgilenmek istemeyeceği ikinci
b ir bilgi tü rü vard ır ki, b u tü rd e n olan bilgiler aşağı ve değersiz bilim
d allarım o lu ş tu ru r ve gerçek bilim adam ı kendisini b u n la rın k a t k a t
üstünde hisseder. Örneğin sihir, kürek kemiğinin incelenmesine dayanılarak
y apılan k eh a n et tipleri ve b u n la ra benzer diğer fal çeşitleri. Saygın bir
kişiliğe sahip bir bilim adam ı b u gibi şeylere itibar etmez, b u n lan üzerinde
d u ru lm ay a değer saym az. Astroloji için de d u ru m böyledir. Kavrayış
derinliğine ve sağlam bilgiye sahip h er bilim adam ı için b u bilim dalm a
ilişik her şeyin güçlü bir tem elden yoksun olduğu gerçeği açık ve sarihtir.
B u ndan dolayıdır ki b u gibi kim seler astrolojinin reddi k o n u su n d a kanıt
öne sürm eyi veya savunm ayı gereksiz telakki ederler. Mamafih, yakın
a rk a d a şla rım d a n b irin in b u m ahiyetteki so ru la rla zih n in in k arışm ış
olduğunu ve b u bilimin sözüm ona ü sta tla n n d a n birinin etkisi ile feci bir
yanılgıya saplandığını gördüğüm den, onun isteğine uyarak, görüşlerim in
isabetlilik ve doğruluğundan iyice emin olabilsin diye, b u konuda bir eser
kalem e alm aya ve kişisel konuşm alanm ızda o nun dikkatine su n duğum
b ü tü n n o k taları b u ra d a b ir aray a getirip toparlam aya k a ra r verdim ...”
İbn S ina, söz k o n u s u e serin d e astrolojiye ilişkin eleştirilerini
m ad d eler h alinde sıralam ıştır. M addelerden birinde şöyle d en m ek ­
tedir:
“Astrolojinin temelinde yer alan ve astrologların b u bakım dan sırada
gelen sayıltılan veya tem el faraziyeleri tam am en uydurm adır, tam am ıyla
geçersizdir... Örneğin, S a tü rn gezegeni uğursuzluk getirir, soğuk ve k u ru
b ir ta b ia ta sahiptir; M ars d a yine u ğ u rsu zlu ğ a yol açar, sıcak ve k u ru
tabiatlıdır; fakat yakında iken şanssızlığa neden olur; öte yan d an Venüs
tazeliği tem sil eder, soğuk ve uğurludur, eğlenceye ve zindeliğe d ü şk ü n
niteliktedir; Merkür ise merhametlidir, m utlu kimseler için uğurlu, muzdarip
kimseler için uğursuzdur, ... ; Ay’a gelince, o da tazeliği ve rahatlığı orunlar,
hafif işleri, b aşarılm ası kolay ve sü ra tli girişim leri destekleyici b ir rol
oynar. B ü tü n b u n lar astrologlann iddialandır. Fakat b u iddiaların hiçbiri
için b u bilim dalının ü statla rın ın eserlerinde herhangi tatm in edici bir
delille karşılaşılmaz. B ütün b u n lan onlar, hayal güçleri ile oluşturm uşlar,
b u n la rı sadece ken dilerinden önce gelenlerin otoritelerine d ay a n ara k
kabullenm işler; b u n la r hiçbir eleştiri ya da isp a ta tâbi tu tu lm am ıştır.”
İbn S in a (ölümü 1037), söz k o n u s u eseri kalem e aldığında 11.
yüzyılın b aşlarıydı. Ne v a r ki, b u e ser layık olduğu ilgiyi görm edi.
G elen ek egem enliğini a r tır a r a k s ü r d ü r d ü . N itekim söz k o n u s u
risa le A v ru p alılar ta ra fın d a n s a tın a lın d ı ve H o llan d a ’n ın Lahey
k e n ti y ak ın ların d ak i Leiden k en tin e g ö tü rü ld ü . B u k e n tte 1575’de
b ir devlet ü n iv e rsite si k u r u lm u ş tu . Bir de gözlem evi v ardı. K ent
o k a d a r gelişti ki, 17. y üzyılda F elem en k R ö n e s a n s ’ın ın m erkezi
o ld u . İb n S in a ’n ın e s e rin in n e d e n b u k e n tin k ü tü p h a n e s in d e
b u lu n d u ğ u n u a n la m a k h iç de zor değil. A vrupa, İb n S in a ’n ın ve
diğer b ü y ü k İslam bilginlerinin ilh am verdiği bilim y o lu n d a n gitti.
M ÜNECCİM LERİN TÜRK T A R İH İN D EK İ HOLÜ

İslam d ü n y ası ise S u m erlerden beri etk in olan geleneğin yolundan.


O n d ö rd ü n c ü yüzyılın s o n la rın d a y a ş a m ış o lan İb n H ald u n ,
astroloji k o n u s u n d a İslâm d ü n y a sın ın ne d u ru m d a o ld u ğ u n u p ek
güzel anlatır. “M ukaddim e” adlı eserinde, “gaipten h a b e r verenlerin
h a lle ri” adlı b ir b ö lü m vardır. B u ra d a , “h u r u f ilm i” yardım ıyla b ir
sa v aşta hangi h ü k ü m d a rın galip çıkacağım m üneccim lerin önceden
nasıl hesapladıkları anlatılm ış ve Arap harflerine yakıştırılan sayısal
d eğ erlerin geleceğin “p e ş in e n ” ö ğ ren ilm e sin d e n a s ıl k u llan ıld ığ ı
h a k k ın d a bilgilere yer verilm iştir. İbn H ald u n ’u n yaptığı gözlemlere
göre, M ısır şeh irlerin d e böyle b ir m eslek yaygındır, yol boy ların d a
o tu ra n , h a t t a d ü k k â n la r a ç a n b ir ta k ım in s a n la r fal b a k a ra k ,
gaip ten h a b e rle r getirerek geçim ini tem in etm ektedir.
B u hallerin, g ü n ü m ü zd e de te k ra r y ayılm akta ve y ükselm ekte
o ld u ğ u n u görüyoruz. H erh ald e çok ilgi çekiyor olm alı ki, sık sık
telev izy o n lard a “K u r’a n ’d a k i gizli bilgileri ç ö z d ü ğ ü n ü id d ia ed e n
şifre u z m a n la n ” boy gösteriyor.

, Biz neyiz? Seyr eyle artık; bir defikr et ne imişiz?


Din de kürkün aynı olmuş: Ters çevirip giymişiz.
Mehmet Akif, S afahattan
O sm an lı devletinde, devlet te şk ila tı içinde m ü n e c c im b a şılık
m ak a m ı vardı. M üneccim başı, yıllık takvim i düzenleyen ve b ir iş
y a d a tö re n için e n u y g u n z a m a n ı (eşref saati) b e lirle y e n s a ra y
görev lisiy d i. P a d iş a h la r ın t a h t a ç ık m a tö re n le ri, s a v a ş ila n ı,
s a d ra z a m a m ü h rü h ü m a y u n verilm esi, denize gem i indirilm esi,
şe h za d e le rin d ü ğ ü n leri gibi önem li işle rin z a m a n ı m ü n ec c im b a şı
ta r a f ın d a n k a ra r la ş tır ılır d ı. B ir ş e h z a d e d ü n y a y a g e lirk e n de
m ü n eccim b aşılar olay yerinde b u lu n u r ve doğum a n ın ın zam anını
ölçer ve o a n d a göğün d u r u m u n u k ay ıt a ltın a alırdı.
Y u k a rıd a g eçen “e ş re f s a a ti” d ey im in in ifade ettiği a n la m ın
tem eli S um erlere dayanır. K itabım ızda çeşitli kereler değindiğim iz
gibi, S ü m e rle r, gök c isim le rin in h a re k e tle rin i ta n r ıla r ın h a b e r
g ö n d e rm e y ö n te m i o la ra k d ü ş ü n ü y o rla rd ı. Yedi gezegen ve 12
b u r c u n h a re k e tle rin i izleyerek k u ts a l h a b e rle ri o k u m a k ç a b ası,
S ü m e r çağ ın d an itib are n d ü n y a n ın h e r ta ra fın a yayılm ıştır. B u işi
k en d ilerine m eslek ed in en lere g ü n ü m ü z d e astrolog deniyor.
B u anlayış etkisini günüm üzde de sürdürüyor. Bilimsel d ü ş ü n ­
ce k o n u s u n d a g ü n ü m ü z ü n ta rtış m a s ız ö n c ü s ü k o n u m d a k i B atı
d ü n y asm d a in san ların bilgi sahibi olm ak için en fazla b aşv u rd u k ta n
a la n astrolojidir. G azetelerden öğrendiğimize göre, astroloji, sadece
SÜMER M ATEM ATİĞİ ve SA YILA RIN GİZEM İ

İta ly a ’d a h e r yıl b irk a ç m ily ar avro h a rc a m a y a p ıla n b ir h izm et


sektörüym üş. Ülkemizde de hem en h e m e n b ü tü n gazetelerin yıldız
falı köşesi yayınladığı h e rk e s ta ra fın d a n bilinir. Televizyon k a n a l­
la rın d a n birindeki ta rtış m a sıra sın d a b ir falcı, hizm eti karşılığında
f a t u r a b ile k e s m e k te o ld u k la rın ı sö y le y e re k g ü v e n ilirlik le rin i
p ekiştirm eye çalışm ıştı.
B ir tü r lü te rk edilm eyen S ü m e r k ö k en li söz k o n u s u in a n c a
göre, gezegenler ve b u rç la r, c a n lıla rın h a y a tı b o y u n c a b a ş ın d a n
geçecek o lay lard a, d u y g u la rın d a , a h lâ k ın d a ve sağlığı ü z e rin d e
z a m a n a ve k işiy e göre d e ğ işe n e tk ile r y a p m a k ta d ır. B ir b a ş k a
şekilde ifade edecek olursak, in san lar, göğün doğduğum uz an d a k i
k o n u m u n u n belirlediği biçim de, d o ğ u ş ta n iyi y a d a k ö tü , cö m ert
y a d a cim ri, ş a n slı y a d a şa n ssız , akıllı y a d a akılsız olurlar. Kişi
özelliklerini doğum a n ın d a g ö k yüzündeki yıldızların k o n u m u n u n
b ir gereği olarak kazanır. B u in an ışa göre, kişinin kaderini belirleyen
göğün doğum a n ın d a k i d u ru m u d u r.
Yıldızların konum ve hareketlerinin b ir işaret sistem i o lu ştu rd u ­
ğ u n a ve b u sistem sayesinde gelecek h a k k ın d a bilgilerin öğrenilm e­
sin in m ü m k ü n o ld u ğ u n a in a n ılm a sı, b in le rc e yıl m ü n ec c im leri
to p lu m u n b a şk ö şe sin e o tu rtm u ştu r. E şref s a a tin in tesp iti k o n u s u
b u bağlam da ortaya çıkmış, iyi kazanç getiren ek bir iştir. M üneccim ­
ler, gezegenlerin b u rçla r karşısın d ak i k o n u m ların a b ak arak , u ğ u rlu
ve u ğ u rs u z z a m a n la rı a y ırt eder, önem li işleri u ğ u rlu sa y d ık la rı
z a m a n la ra d e n k g e tirirle r y a d a u ğ u r lu s a y d ık la rı z a m a n la rd a
başlatırlardı. Ç ünkü insanlar, pek çok işin eşref saatinde başlam asını
isterlerdi. Kız istem ek için eşre f saati, söz k e sm e k için e şre f saati,
önem li b ir g ö rü şm e için e şre f sa a ti, yola ç ık m a k için e şre f s a a ti
so ru lu rd u .
Osm anlı yönetimi, m üneccim lerin bildirdiği zam anlara m u tlak a
uyardı. Y apılm ası gereken işe “ta m s a a tin d e h a tta d a k ik a sın d a ”134
b a ş la n ırd ı. G irişile n iş in b a ş a r ıs ız o lm a sı d u r u m u n d a n e d e n i
a raştırılır, m ü n ec c im lerin söylediği z a m a n d a b a ş la tm a y a n y a d a
m üneccim lere b a ş v u rm a d a n işe girişen kişiler y a d a y an lış h e s a p
y a p a n m ü n eccim ler so ru m lu tu tu lu rla rd ı. D ü şü n c e n in saçm alığı
so rg u la n m a z d ı. O sm an lı devlet a d a m la rı a ra s ın d a e şre f s a a tin e
in an a n lar olduğu gibi inanm ayanlar d a çoktu. Sözgelimi 1. A bdülha-
m it in an m a zd ı a m a geleneğe k a rş ı gelm ez, uygulardı.
D evlet ö rg ü tü n d e m ü n ec c im lerin etk isi S ü m e r’de b a şla m ış,
B abil’de güçlenm iş, S asan îler devrinde iyice pekişm iştir. K ur’a n ’d a
a ç ık h ü k ü m le r le İsla m iy e t’in y a s a k la n m a s ın a ra ğ m e n , A b b a sî
M ÜN ECCİM LERİN TÜ RK T A R İH İN D EK İ ROLÜ

halifeleri bile y an la rın d a m üneccim eksik etm ezlerdi. U ygulam anın


O sm an lılara geçişi de b u yolla o lm u ştu r.
O sm anlı yönetim i ü zerin d e m ü n eccim lerin oynadığı o lu m su z
rolü en güzel sergileyen belgelerden biri, O sm anlı yönetim i ile M ısır
h ıdivi M eh m et Ali P a ş a ’m n k u v v e tle ri a r a s ın d a y ılla rc a s ü r e n
çatışm alard a O sm anlı saflarında d an ışm an lık y a p a n A lm an subayı
M oltke’n in yazdıklarıdır. M oltke, O sm anlı ta rih in in b u e n talih siz
günlerinde, kaynakların hem m addi hem de in sa n gücü bakım ından
n a sıl tü k etild iğ in i ad ım ad ım a n la tırk e n , o rd u k u m a n d a n la rın ın
ya n la rın d a n ayırm adığı m üneccim lerin rollerine h e r fırsatta değinir.
B u sav aşın b ir tü rlü so n a erm em esinde m üneccim lerin rolü b ü y ü k
o lm u ştu r. N itekim sav aş, ta ra fla rd a n b iri yenildiği için değil, h e r
iki ta ra fta d a k ay n ak ların iyice tü k en m e si üzerine B ü y ü k G üçlerin
h e p b irlik te y a p tık la rı b a s k ıy la d u rd u ru la b ilm iş tir. D a h a fazla
sü rsey d i, sö m ü re c ek h içb ir şey kalm ıy o rd u ç ü n k ü .
O sm a n lı ta rih i ü z e rin d e p e k çok e s e r yazılm ış, O sm a n lı’y a
yönelik p e k çok eleştiri yapılm ıştır. A m a k a ra r m ek a n izm a la rın ın ,
özellikle d u rak la m a ve gerileme dönem lerinde, n asıl işlediği k o n u su
üzerinde yeterince d urulm am ıştır. Bize göre, Altın O rda h a n la rın ın
d a O sm anlı pad işah ların ın d a İran şah ların ın d a A vrupa k arşısın d a
gerilem elerinin nedeni, zihinlerine işlem iş olan geleceğin önceden
b e lirlen d iğ i şe k lin d e k i sa p la n tıd ır. B u a n la y ış a göre, y a p ılm a sı
g e re k e n e n ö n e m li şe y “ilm -i a h k â m - ı n ü c u m ” (astrolojinin
Osmanlıcası?) u zm anlarının dediklerine k u lak verm ekti. İşler o n lan n
sö y le d iğ i g ibi s o n u ç la n m a z s a , s u ç d ü ş ü n c e ta r z ın d a değil,
m üneccim in yetersizliğinde aranırdı. Nitekim b ir O sm anlı padişahı,
A v ru p a ’n ın ile rle m e sin in a p a ç ık g ö rü lm e si ü z e rin e D a n im a rk a
k ra lın a b a ş v u ra ra k k en d isin e m ü n eccim g ö n derm esini istem iştir.
Yani, O sm anlı devleti, askeri uzm an veya maliye uzm anı getirtm eden
yüz yıl önce A vrupa’d a n m üneccim getirtm ek istem iştir. Peki, ned en
D a n im ark a’d a n ? Ç ü n k ü astro n o m in in b ir b ilim dalı olarak yeniden
a tılım y a p m a s ın d a ö n c ü ro lü o la n g ö k bilim ci T yhco B ra h e ’m
ra s a th a n e s i D a n im a rk a ’da. Ü nü b ü tü n A vrupa’y a yayılm ış. Kepler
k a n u n la rı o larak bilin en k a n u n la rın o rta y a atılm ası, B ra h e ’m söz
k o n u s u h a s s a s gözlem leriyle g e rç e k le şm iş. B ra h e , d e fte rle rin i
Kepler’e verm iş ve ölm üş. O sm anlı pad işah ları, geleneğin söylediği
üzere, K epler’in o rta y a attığ ı bilim sel k a n u n la r la değil, B ra h e ’m
h a s sa s gözlemleriyle ilgilenmiş. Ç ünkü, halifesi olduklan İslamiyet’in
a p a ç ık y a s a k la m a s ın a rağ m e n , y ıld ızla rın gön d erd iğ i h a b e rle ri
öğ ren eb ilm ek için e n h a s s a s gözlem leri y a p a n la rı, y a n i geleceği
“en iyi” bilenleri y a n m a a lm a k istem iş.
NOTLAR
1 M uazzez İlm iye Çığ, Ortadoğu Uygarlık Mirası 2, K a y n a k Yay, 4. b a s k ı 2 0 0 2 , s. 7 1 -7 4
2 Sanıuel Noah Kramer. Sumerler , Kabalcı Yayınlan, 2002, sayla 381
3 G eo rg es İfrah . Rakamların Tarihi, TÜBİTAK Y ay ın lan , 1996, 2. cilt, sa y fa 3 0
4 Sanıuel Noah Kramer. Sümerler, Kabalcı Yayınlan, 2002. sayfa 13
5 G eo rg es İfrah , R a k a m la rın T a rih i, TÜBİTAK Y ay ın lan , 1996, 2. cilt, sa y fa 106
6 Sedat Alp, Hitit Çağında Anadolu, TÜBİTAK Yayınlan. 2005. sayfa 147
7 B ilm e c e n in cev ab ı o k u ld u r. S a m u e l N. K ram er, S ü m e rle r, K abalcı Yay, 2 0 0 2 , s. 3 1 2
8 Clifford A.Pickover. Sayıların Biiyiisii. Güncel Yayıncılık. 2001. sayfa 23
9 O rh a n H an çe riio ğ lu . Felsefe Ansiklopedisi, D ü ş ü n ü r le r B ö lü m ü , 2 .cilt, sa y fa 3 1 7
10 Begmyrat Gerey, 5000 Yıllık Süıner-Türkmen Bağlan. 1Q Kültür Sanat Yayıncılık,
2004, sayfa 54
11 B irg it B r a n d a u , Resimlerle Traya, A rk a d a ş Y ay ın lan , 2 0 0 4 , sa y fa 9 0
12 Clifford A.Pickover. Sayılanıı Büyüsü. Güncel Yayıncılık. 2 0 0 1 . sayfa 241
13 R ic h a rd M an k iew icz, Matematik Tarihi, G ü n c e l Y ay ın lan , 2 0 0 0 . sa y fa 15
14 Muazzez İlmiye Çığ Orta Doğu Uygarlık Mirası 2 Kaynak Yayınlan. 4. baskı, 2004.
sayfa 215
15 M u azzez İlm iye Çığ, O rta d o ğ u U ygarlık M irası-2 , K a y n a k K ita p la n , sa y fa 2 1 7
16 Annemarie Schimmel, Sayıların Gizemi, Kabalcı Yayınlan. 2 0 0 0 . sayfa 135
17 O rd . Prof. Dr. A yd ın Sayılı, Mısırlılarda ve Mezopotamyahlarda Matematik, Astronomi
ve Tıp, T ü rk T a rih K u r u m u Y ay ın lan , 1991, 3. B a sk ı, sa y fa 3 3 3 -3 3 5
18 Birgit Brandau, Troia, Bir Kent ve Mitleri. Yeni Keşifler. Arkadaş Yayınlan, 2 0 0 2 ,
sayfa 161
19 M u azzez ilm iy e Çığ, O rta d o ğ u U ygarlık M irası-2 , K a y n a k Y ay ın lan , 2 0 0 3 , sa y fa 192
20 Clifford A. Pickovcr Sayılann Büyüsü, Güncel Yayıncılık, 2001, sayfa 274
21 Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 1 9 90-1 cilt, sa y fa 171
22 Clifford A Pickover. Sayılann Büyüsü, Güncel Yayıncılık. 2001, sayfa 81
23 E k re m M em iş, Eski Çağ Türkiye Tarihi, Çizgi Yayınevi, 2 0 0 1 , sa y fa 32
24 Sedat Alp. Hitit Güneşi. TÜBİTAK Yayınlan. 2003. sayfa 5
25 Ali B e ra t A lp tek in , E s m a Ş im şe k , T ü rk D ü n y a s ı A r a ş ü r m a la n D ergisi, 1990, 1. cilt,
sa y fa 2 5 0
26 İslam Ansiklopedisi, Cilt 6, sayfa 535
27 O rd. Prof. Dr. A ydın Sayılı, M ısırlılard a ve M ezo p o tam y alılard a M a tem atik , A stro n o m i
ve Tıp, T ü rk T a n h K u ru m u Y ay ın lan , 1991, 3. B a sk ı, sa y fa 2 9 2
28 Clifford A. Pickover, Sayılann Büyüsü. Güncel Yayıncılık. 2001. sayfa 91
29 O rd. Prof. Dr. A ydın Sayılı, M ısırlılard a ve M e zo p o tam y alılard a M a tem atik , A stro n o m i
ve T ıp, T ü rk T a rih K u ru m u , 1991, sa y fa 77
30 Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı. Mısırlılarda ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronomi
ve Tıp, Türk Tarih Kunımu, 1991. sayfa 91
31 Ali B e ra t A lp tek in , E s m a Ş im şe k , T ü rk D ü n y a s ı A r a ş ü r m a la n D ergisi, 1990-1 cilt,
sa y fa 2 5 2
32 Aliay Destanı, Maaday Kara, YKY Yayınlan, 1999, sayfa 34
33 Matematik Felsefesi, K adim Y ay ın lan . E d itö r: B e k ir S. G ür, 2. b a s k ı, 2 0 0 4 , sa y fa 2 0
34 Richard Mankiewcz, Matematiğin Tarihi, Güncel Yayıncılık, 2002, sayfa 26
35 G eo rg es îfra h , Rakamların Evrensel Tarihi, 2. cilt, 1996, sa y fa 38
36 Heredot Tarihi. Remzi Kitabevi, 3. basını. 1991. sayfa 116
37 S a m u e l N o ah K ram er, Sümerler, K ab alcı Y ay ın lan , 2 0 0 2 , sa y fa 3 5
38 Samuel Noah Kramer, Sümerler. Kabalcı Yayınlan, 2002. sayfa 36
39 S e d a t Alp, H itit Ç a ğ ın d a A n ad o lu , TÜBİTAK Y ay ın lan , 2 0 0 5 , s a y fa 9 6
40 Ekrem Akurgal, Anadolu Kültür Tarihi, TÜBİTAK yayınlan, 10. baskı, 2000, s. 96
41 S a m u e l N o ah K ram er, S ü m e rle r, K abalcı Y ay ın lan , 2 0 0 2 , sa y fa 3 9 3
42 Destanda adı geçen Sarpedon Likvalılann komutanıdır. Homeros. İlyada. Can Yayınlan.
18. basım. 2004, sayfa 158
43 S e d a t Alp, H iÜt Ç a ğ m d a A n ad o lu , TÜBİTAK Y ay ın lan , 2 0 0 5 , s a y fa 3 6
44 Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi. Ocak 2008, Türk Dünyası Araştırmalan Vakfı.
sayfa 26: Gral, "Yngre Tyrkia Conuııgr" (Türklerin Kralı Yngre) çeviren: Zeki Velidi
Togan, sayfa 30; Cemal Anadol "Türkler", sayfa 21
45 H e ro d o t T a rih i, D ö rd ü n c ü K itap, 22. p a r a g r a f
46 Strabon. Geopraphika. Arkeoloji ve Sanat Yayınlan, 2000. sayfa 243
47 S a b a h g azetesi, 2 0 .0 9 .2 0 0 5
EH
48 A ntakya Kent Haber Gazetesi
49 Halil Demircioğlu, Roma Tarihi, 1. cilt, Türk Tarih Kurumu, 1999. sayfa 16
50 Ali Müfit Mansel. Ege ve Yunan Tarihi, TTK. 1999, sayfa 60
51 Prof. Dr. Halil Demircioğlu, Roma Tarihi, TT Kurumu, 1. cilt, 3. baskı 1993, s. 16-26
52 Annemarie Schimmel, Sayıların Gizemi, Kabala Yayınlan, 2000, sayfa 214
53 Egon Friedell, Antik Yunan’m Kültür Tarihi, Dost yayınlan, 1999, sayfa 88
54 Şekil- 15'de yer alan haritada daire içine alınmış bölge.
55 Heredot, Herodot Tarihi, Remzi Kitabevi, 1991, sayfa 62
56 Karya: Likya ile İyonya arasında kalan bölge
57 Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı, Mısırlılarda ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronomi
ve Tıp, Türk Tarih Kurumu yayınlan, 1991, 3. baskı, sayfa 329
58 Heredot tarihinde bahsi geçen Killa ve Aigoroissa kentlerinin yerlerini öğrenemedik
Bu yüzden de şekil-15'teki haritada göstermemiz mümkün olmadı.
59 Prof. Dr. Halil Demircioğlu, Roma Tarihi, 1. cilt, 1993, TTK, sayfa 67
60 Prof. Dr. Halil Demircioğlu. Roma Tarihi, 1. cilt. 1993, TTK, sayfa 36
61 Prof. Dr. Halil Demircioğlu, Roma Tarihi, 1. cilt, 1993, TTK, sayfa 97
62 Muazzez İlmiye Çığ, Ortadoğu Uygarlık Mirası-2, Kaynak Yayınlan, 2003, sayfa 152
63 Muazzez İlmiye Çığ, Ortadoğu Uygarlık Mirası-2. Kaynak Yayınlan, 2003, sayfa 189
64 Annemarie Schimmel. Sayılann Gizemi, Kabalcı Yayınları. 2000, sayla 214
65 Havariler konusu, Kur’an-ı Kerim’de sayı zikredilmeden Al-i İmran suresinin 60.
ayetinde, Maide suresinin 111-115. ayetinde ve Saf suresinin 14. ayetinde yer
almaktadır.
66 İslâm Ansiklopedisi. 16. cilt, sayfa 513
67 Annemarie Schimmel, Sayıların Gizemi, Kabalcı Yayınlan, 2000, sayfa 215
68 İncil. İncilin Çağdaş Türkçe Çevirisi. Müjde Yayıncılık. 1994. sayfa 547
69 İncil, İncilin Çağdaş Türkçe Çevirisi, Müjde Yayıncılık, 1994, sayfa 565
70 İncil, İncilin Çağdaş Türkçe Çevirisi. Müjde Yayıncılık, 1994, sayfa 577
71 İncil, İncilin Çağdaş Türkçe Çevirisi, Müjde Yayıncılık, 1994, sayfa 577
72 İslam Ansiklopedisi, 16 cilt, sayfa 515
73 İncil, Yeni Yaşam Yayınlan, 1994, sayfa 573
74 İncil, İncilin Çağdaş Türkçe Çevirisi. Müjde Yayınalık, 1994. sayfa 24
75 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kunımu, 2000, sayfa 47
76 Gumilev, Ilımlar, sayfa 90
77 Begmyrat Gerey, 5000 Yıllık Sümer-Türkmen Bağlan, IQ Kültür Sanat Yayınlan,
2004, sayfa 125
78 Samuel Noah Kramer, Sümerler. Kabalcı Yayınlan, 2002, sayfa 427
79 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu, 2000, sayfa 9
80 Türk Dünyası Araştırmalan Dergis, 1990-1 cilt, sayfa 250
81 MEB Yayınlan, sayfa 121
82 Pervin Ergun, Türk Kültüründe Ağaç Kiiltii, 2004, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Yayınları, 2004, s.34
83 Yaşar Kalafat, Dr, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlanmn İzleri, Atatürk Kültür
Merkezi yayınlan, 1999, sayfa 43
84 a.g.e. sayfa 277
85 a.g.e, sayfa 132
86 Muazzez İlmiye Çığ. Ortadoğu Uygarlık Mirası. Kaynak Yavanlan, 2003, sayfa 213
87 Annemarie Schimmel, Sayılann Gizemi, Kabalcı Yayınlan, 2000, sayfa 177
88 Kabalcı Yayınlan, sayfa 177
89 MEB Yayınları, Dünya Edebiyatından Seçmeler, Gilgameş Destanı, 1993
90 Muazzez İlmiye Çığ, Hilıtler ve Hatluşa, İştar ın Kaleminden. Kaynak Yayınlan. 4.
baskı. 2005. sayfa 76
91 Pervin Ergun, Türk Kültüründe Ağaç Kültü, 2004, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Yayınlan, 2004, s. 347; Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih
Kurumu, 2000, sayfa 15
92 Dr. Ali Berat Alptekin, Türk Destanlarının MotlfYapısı, Türk Dünyası Araştırmalan
Dergisi. Nisan 1990, s.249
93 Ekrem Akurgal, Anadolu Kültür Tarihi, TÜBİTAK Yayınlan, 10. baskı, 2000, s. 25
94 Abdülkadir İnan. Tarihle ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kunımu, 2000, sayfa 21
95 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu, 2000, sayfa 63
96 Dr. Ali Berat Alptekin, Türk Destanlannın MotifYapısı, Türk Dünyası Araştırmalan
Dergisi. Nisan 1990, sayfa 250
97 Pervin Ergun, Türk Kültüründe Ağaç Kültü, 2004, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Yayınlan, 2004, s.248
SÜMER MATEMATİĞİ ve SAYILARIN GİZEMİ

98 Pervin Ergun. Türk Kültüründe Ağaç Kültü, 2004. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Yayınlan, 2004, sayfa 152
99 Pervin Ergun, Türk Kültüründe Ağaç Kültü, 2004, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Yayınlan, 2004, sayfa 146
100 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu, 2000, sayfa 52
101 Yaşar Kalafat, Dr, Doğu Anadolu'da Eski Türk İnançlarının İzleri, Atatürk Kültür
Merkezi Yayınlan, 1999, sayfa 23
102 Yaşar Kalafat, Dr Doğu Anadolu'da Eski Türk İnançlarının İzleri, Atatürk Kültür
Merkezi Yayınlan. 1999, sayfa 19
103 Büyük Larousse, Sözlük ve Ansiklopedi, 6.cilt, sayfa 3291
104 JuJes Michelet, Rönesans, Cumhuriyet Kitaplan, 1998. sayla 70
105 Egon Friedell, Antik Yunan'm Kültür Tarihi, Dost Yayınlan, 1999, sayfa 31
106 Yaşar Kalafat, Dr. Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Atatürk Kültür
Merkezi Başkanlığı, 1999, sayfa 53
107 Yaşar Kalafat, Dr, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Atatürk Kültür
Merkezi Başkanlığı, 1999, sayfa 53-56
108 Pervin Ergun, Türk Kültüründe Ağaç Kültü, 2004. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Yayınlan, 2004, sayfa 194
109 Yaşar Kalafat, Dr, Doğu Anadolu'da Eski Türk İnançlanmn İzleri, Atatürk Kültür
Merkezi Yayınlan, 1999, sayfa 54
110 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu, 2000, sayfa 64
111 Yaşar Kalafat, Dr, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlanmn İzleri, Atatürk Kültür
Merkezi Yayınlan, 1999, sayfa 54
112 Pervin Ergun. Türk Kültüründe Ağaç Kültü, 2004. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Yayınlan. 2004. sayfa 270-244
113 Begmyrat Gerey, 5000 Yıllık Sümer-Türkmen Bağlan, IQ Kültür Sanat Yayıncılık,
2004, sayfa 18
114 Aydın Sayılı. Ord. Prof. Dr.,Mısırlılarda ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronomi
ve Tıp. 1991, Türk Tarih Kurumu, sayfa 339
115 Samuel Noah Kramer, Sümerler, Kabalcı Yayınlan, 2002, sayfa 219
116 Samuel Noah Kramer, Sümerler, Kabalcı Yayınlan. 2002, sayfa 65
117 Birgit Brandau, Hartmut Schickert, Hititler, Bilinmeyen B irD ünyü İmparatorluğu ,
Arkadaş Yayınlan, 2004
118 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, Türk
Tarih Kurumu. 2000, sayfa 47
119 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, Türk
Tarih Kurumu, 2000, sayfall8
120 Prof. Dr. Osman Nedim Tuna, a.g.e, ,1997, sayfa 38
121 Sedat Alp, Hitit Çağında Anadolu, TÜBİTAK Yayınlan, 2005, sayfa 4
122 Muazzez İlmiye Çığ. Hititler ve Hattuşa. İştarin Kaleminden, Kaynak yayınlan. 4.
baskı. 2005, sayfa 73
123 Osman Turan, On İki Hayvanlı Türk Takvimi, Ötüken Yayınlan, 2004, sayfa 58
124 A.Necati Akgür, On İki Hayvanlı Türk Takvimi, Türk Dünyası Araştırmalan Dergisi.
1990-91 cildi, sayfa 190
125 A.Necati Akgür, On İki Hayvanlı Türk Takvimi, Türk Dünyası Araştırmalan Dergisi,
1990-91 cildi, sayfa 192
126 Osman Turan, On İki Hayvanlı Türk Takvimi, Ötüken Yayınlan, 2004
127 Muazzez İlmiye Çığ, Hititler ve Hattuşa, İştar’ın Kaleminden, Kaynak yayınlan, 4.
baskı, 2005, sayfa 171
128 Muazzez İlmiye Çığ. Orta Doğu Uygarlık Mirası 2, Kaynak Yayınlan, 4. baskı, 2005,
sayfa 71
129 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, Türk
Tarih Kurumu, 2000, sayfa 124
130 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, Türk
Tarih Kurumu, 2000, sayfa 158
131 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar. Türk
Tarih Kurumu, 2000, sayfa 157
132 Gyula Nemeth. Hunlar ve Tanrının Kırbacı Attila , Yapı Kredi Yayınlan, 1996, s. 82
133 Ord. Prof, Dr, Aydın Sayılı, İbn Sina, doğumunun bininci yılı armağanı, Tarih Kurumu,
1984, sayfa 161
134 İslâm Ansiklopedisi, 11. cilt, sayfa 476

You might also like