Professional Documents
Culture Documents
SAYILARIN
GİZEMİ
Sümer Rönesans'ı Çağı'na ait, üzerinde 16 matematik problemi olan tablet (MÖ 1900'ler)
İBRAHİM OKUR KİMDİR?: Makina Yüksek Mühendisidir. Evli
ve üç çocuk babasıdır. İTÜ Makina Fakültesi'nden mezun
olmuş (1974), aynı fakültede ihtisasını tamamlamıştır. Ayrıca,
İÜ İşletme Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü'nden (1976) ve
İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'ne bağlı İşletme
Bilimleri Enstitüsü'nün Uluslararası İşletmecilik bölümünden
mezun olmuştur (1977).
YAZARIN YAYINLANMIŞ DİĞER KİTAPLARI:
1- İkinci Binyılın Muhasebeci (3 cilt) (1999)
TARİH BİZİ BUGÜNLERE NASIL GETİRDİ?
2- Arsızlık ve Kültür (2002)
BATI'NIN KÜLTÜRÜ DIŞ POLİTİKASINI NASIL YÖNLENDİRİYOR?
3 - Soğuk Savaşı Gözetlerken (2002)
TÜRKİYE NASIL KUŞATILDI? TERÖR DÜNYAYA NASIL YAYILDI?
4 - Matematik ve İlâhiyat (2004)
MATEMATİK İÇİNDE VAHİY VE
VAHİY İÇİNDE MATEMATİK ARAYANLAR
5 - Tem izliğin Tarihi (2005)
U YG A R LIĞ IN KRİTİK YO LU O LA R A K TEM İZLİĞ İN TARİHİ
6-Türkler ve Avrupa (2007)
AVRUPA KİMLİĞİ NASIL ŞEKİLLENDİ?
7 - Osmanlı'nın Son Yılları (2008)
POLİTİKA KÜLTÜRÜMÜZÜN KÖKENLERİ
HABERLEŞME ADRESLERİ
e-posta: ibrahim_okur@hotmail.com
e-posta: okur_soy@hotmail.com
e-posta: ibr.okur@gmail.com
OKURSOY KİTAPLARI 8
ISBN 978-605-60124-0-2
İç in d e k f le f
Başlarken_____________ ^_________ _
1. Tarihin En Eski Rakamları---------------------
2. Sümerler Tabletlere Nasıl Yazardı?------- r-
3. Sümerler Bölme İşlemini Nasıl‘Yapardı?----
•TARİHTE E N .E ^ O K U L L A R T 'j/
SÜMERLER TARAFINDAN KURULDU
4. Sümerler ve Geometri— _------------------
5. Sayılar ve Pisagor-------- -----------------------
6. Sümerler Neden 60 Tabanlı Bir Sistem
Geliştirdiler?--------—---------------------------
• TARİHİN EN ESKİ MATBAASI------
• TARİHİN İLK SÖZLÜKLERİ---------—
• SÜMER KRALİÇESİ PUABİ'NİN
MEZARINDAN ÇIKANLAR---------------
7. Sümerler ve Astronomi-------------- ±------ —
• TARİHİN EN ESKİ TAVLA O YU N U ------
8. Serseri Yıldızlar da Ne Oluyor?
(19 Sayısının Gizemi^—^ ---------------- ___
9. Sümerler ve Gizemli Sayılar
(17 Sayısının Gizemi) ;_________
• TARİHİN İLK MİMARİ PLANI-------------
• TARİHİN EN ESKİ HARİTASI
KERKÜK'TE BULUNMUŞTUR_______
10. Gizemli 70______ -_________________
• SÜMER ATASÖZLERİ______________ j
11. Gizemli Sayılar ve Çağdaş Astronomi___
12. On İki Üzerine_„_____________ _ __ _
BAŞLARKEN
E lin izd ek i k ita p , 2 0 0 4 y ılın d a y a y ın la m ış b u lu n d u ğ u m u z
“M atem atik ve İlahiyat: M atem atik İçinde Vahiy ve Vahiy İçinde
M atem atik A rayanlar” adını verdiğimiz kitabım ızın çerçevesi dışm da
k a la n bilgi ve b u lg u la rın derlenm esiyle h azırlan m ıştır.
Ö nceki k itab ım ızın b ir u z a n tısı niteliğinde o lan b u kitabım ız
da m atem atik tarihiyle ilgilidir. Aynı zam anda, b ir y an ü rü n olarak,
sayı gizem ciliğinin k ö k e n le rin i g ö sterm ey e çalışır. Söz k o n u s u
inanışın, beş bin yıl önce y aşam ış bilginlerin, gözlemleriyle ö rtü şe n
k u ra m la rın d a n k ay n aklandığını göz ö n ü n e serer. İşin ilginç yanı,
g ü n ü m ü z d e a rtık n e y in n e o ld u ğ u bilin d iğ i h a ld e , o ç a ğ la rın
k u ra m la rın ın “astroloji” adı a ltın d a h â lâ itib a r görm esidir.
Elinizdeki kitabın ele aldığı bir b a şk a konu, h e r soyut d ü şü n c e
ü r ü n ü n ü G rek lere d a y a n d ıra n , bilim in G rek uygarlığı ç a ğ ın d a
d o ğ d u ğ u n u , d a h a ö n c e sin d e bilim olm adığını ya d a o la n a bilim
d e n m e s in in m ü m k ü n o lm a d ığ ın ı ö n e s ü r e n le r in y a n ılg ıla rın ı
g ö stereb ilm ek tir. G rekleri y ü c e ltm e k , B a tı’n ın b ir ideolojidir ve
ülkem izde de etk in k o n u m la rd a epey ateşli ta r a fta n vardır.
Ş u n u p e ş in e n b e lirtm e k iste riz ki, m a te m a tik de, bilim de,
felsefe de, teknoloji de insan lığ ın o rta k ü rü n ü d ü r. G elm iş geçm iş
b ü tü n in sa n la r, y a n lış y a p a ra k bile olsa, gelişm eye b ir biçim de
k a tk ıd a b u lu n m u ş la rd ır. İsab etli s o ru la r ta s a rla m a k ve so ru la rı
b ir “d â h i” o rta y a çıkıp c e v a p la y m c a y a k a d a r c a n lı tu tm a k ve
g ü n d e m d e n d ü ş ü rm e m e k de b a şlı b a ş ın a b ir b aşarıd ır. Yersiz b ir
eylem in y a d a y a n lış b ir d ü ş ü n c e n in s o n u ç la rın a h e rk e s in gözü
ö n ü n d e k a tla n m a k bile gelişm eye b ir k a tk ıd ır. U n u tm ay a lım ki
te c rü b e b u n a deniyor.
G e ç m işte in s a n la r ın d ü n y a n ın te p s i gibi d ü z o ld u ğ u n u
sandıklarını söyleriz ve gülümseriz. Ama şu n u bilelim ki, günüm üzde
de aynı d u ru m d ay ız. “E vren d ü z m ü d ü r, y o k sa k ü re se l m idir ? ”,
so ru su h en ü z cevabı verilebilmiş bir so ru değildir. Eğer biz geçm işin
d ü ş ü n ü r le r in i k ü ç ü m s e rs e k , g ele c e k te bizim çağım ız d a ay n ı
te ra z id e ta rtılır. O ysa biz b u g ü n , o la ğ a n ü s tü bilim sel birik im e
rağ m en evrenin biçim ini bilem iyoruz. Ü stelik bilim çevrelerindeki
genel kanı, “tep si gibi d ü z ” olduğu y ö n ü n d e seyretm ektedir.
G ö k y ü z ü n d e k i y ıld ız la rın m ily a rla rc a to n lu k k ü tle s i o lan
cisim ler oldu ğ u n u bilem eyecek d u ru m d a olan beş bin yıl öncesinin
b ilg in leri, ç e şit ç e şit y o lla r izleyerek y e r d e ğ iş tire n b u p a rla k
n esn elerin “Gök ta n rın ın m esajlarını y eryüzüne ilettiği” şeklindeki
bir k u ram ı ortaya atm asalard ı, binlerce yıldır titiz gözlemler yapılır
mıydı? Krallar, gök bilginlerini besler miydi? Eğer, gökyüzü binlerce
yıldır ısrarla gözleniyor olmasaydı, bilim b u g ü n k ü düzeyine erişebilir
m iydi?
K itap, ağırlıklı o lara k S ü m erlerle ilgilidir. O ysa k ita b ın y a z a n
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ
HURRİ «Urkeş
£ • Harran
»Ninovs
• Ugarît S u baru
SÜMER
*Ur
MISIR
1: ges 10: u 60: ges.ta 600: ges.u 3600: sar 36000: sar.u
Samuel N. Krameı*2
Sum erlerin kil tabletler üzerine nasıl yazı yazdıklarını a n la m ak
için önce k u lla n d ık la rı kalem leri ta n ım a k gerekir.
S um erli yazıcılar iki a y n kalem i birlikte k u lla n a ra k yazarlardı.
Söz k o n u s u kalem lerin h e r ikisi de aynı boyda, b ir u c u sivriltilm iş
ve diğer u c u düz, bildiğim iz silin d irik k u r ş u n k a le m şeklindedir.
A ra la rın d a k i fark, b irin in 4 m ilim etre, ö tek in in ise 1 s a n tim e tre
ç a p ın d a olm asıdır. Resim 4 ’de söz k o n u s u kalem leri görebilirsiniz.
Q
ince kalem
4 mm
T >
ızzn>
kalın kalem
lOmm
ZO
• İnce kalem i 45° açısıyla b a s tıra ra k 1 ( )
rak am ı elde edilir.
• Kaluı kalem i 45 “ açıyla b a stıra ra k 60 ( W )
rak am ı elde edilir.
Resim 6: "1" ve "60” yazmak için kalemin yumuşak tablete batınlış biçimi.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ
r ?
iir E -O
»İnce kalemi dik olarak bastırırsak 10 (£'•.)
rakam ını elde ederiz.
90 °
• Kalın kalem i dik olarak bastırırsak:
3600 rakam ını elde ederiz. #
Resim 7: "10" ve “3600” yazmak için kalemin yumuşak tablete batınlış biçimi.
7200
Yazım k u ra lla rın ı a n la m a k için 70 sa y ısın ın g ö sterilişin e de
bakalım .
K ü ç ü k d a ire y i 6 0 ’ın için e b a s tırd ığ ım ız d a , (xlO) a n la m ın ı
y ü k le n e re k 6 0 0 say ısı elde edildiğini az önce g ö rm ü ş tü k . B u n a
karşılık, eğer k ü ç ü k daireyi 60 rak a m ın ın d ışm a ve h e m e n y a n m a
b a s tıra c a k o lu rsak , işlem im iz (+10) an lam ın ı y ü k len ir ve (60 + 1 0
= 70) sayısını ifade eder. R esim 13, söz k o n u s u 70 say ısın ın n asıl
elde edildiğini gösterm ektedir.
oo t —
O fS a o r 19
10 - 1 3
9 18 38 57
4 x 600 - 4 x 10 5 x 6 0 0 + 2 x 60 - 10
2400 -
2 360
3 110
Resim 15: Sumerlerin üzerinde hesap yaptıkları kil tabletlerden bazı örnekler
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ
Resim 17: Sumerler geliştirdikleri sayı sistemiyle çok büyük sayılan yazabilirlerdi.
Benzer şekilde, karmaşık matematiksel işlemlerin üstesinden de gelebilmekteydiler.
Resimde görülen tablet, 60 tabanlı sistemde 20'nin 20. kuvvetini göstermektedir.
Sümer, Mezopotamya'nın aşağı yatısından oluşur...
Yaklaşık 26 bir? kilometrekare olan bu bölge ABD'nin
Massachusetts eyaletinden biraz c^ba büyükçddir. İklimi
aşırı sıcak ve kufudur; toprağı kendi başına bırakıldığında
kıraç, rüzgâra açık ve verimsizdir, büz arâzi ırmaklar
tarafından oluşturulmuştur. Bu nedenle nenedeyse hiç
maden yoktur ve taş çok azdır. Bataklıklardaki kocaman
sazlıklar bir yana bırakılacak olursa, hiç kerestelik ağaç
bulunmak. O zaman tturası, "Tanrının terk ettiği'^ bir
bölge,* görünüşe göre» yoksulluğa ve yokluğa mahkum/4
gelecek vaat etmeyen bir ülkeydi. Ne var ki, buraya
yerleşen insanlar, MÖ üçüncü binyılda bilindikleri adıyla
Sümerjer, olağandışı bir zekâya ve kararlı bir ruha sahipti.
Ülkenin doğal dezavantajlarına karşın 6u insanlar Sümer'i
gerçek bir Cennet Bahçesi'n^rçeyirmişler ve büyük olasılıkla
insanlık tarihindeki ilk yüksek kültürü geliştirmişlerdir.
Samuel Noah Kramer
S Ü M E K L E R B Ö L M E İ Ş L E M İ N ! NAS I L Y A P A R D I *
Sum erler, bize çok ilginç görünen özgün rakam larını kullanarak,
k e n d i geliştirdikleri 60 ta b a n lı siste m d e n a sıl h e s a p y a p a rla rd ı?
S üm er m atem atiği ile ilgili olarak çok m erak edilen b u so ru n u n
c e v ab ın ı v e rm e k e lin iz d e k i k ita b ın ç e rçev esi d ışın d a d ır. A m a
bildiğim iz d ö rt işlem a ra s ın d a diğerlerine göre n isp e te n k a rm a ş ık
olan bölme işleminin nasıl yapıldığını bir örnek yardım ıyla göstererek
k o n u y a önem li ölçüde açıklık getirebiliriz.
Söz k o n u s u örnek, Sum erli öğrencilere so ru la n b ir problem in
ç ö z ü m ü d ü r. T a rih te p e k çok “ilk ”in v a ta n ı o la n U r ve U ru k
k e n tle rin d e n p e k u z a k ta o lm a y a n Ş u r u p p a k k e n tin d e y a p ıla n
kazılarda ele geçen ve Ş u ru p p a k tabletleri olarak anılan tabletlerden
b irin d e, b ir a m b a r a rp a ile ilgili b ir p ro b lem y er a lm a k ta d ır. Bu
tab le t, İs ta n b u l A rkeoloji M üzesi'ndedir. T a b letin önem i, bölm e
işlemini tanıtan, bilinen en eski tarihi belge olm asından gelmektedir.
Söz k o n u s u ta b le tin ü z e rin d e k i sim g e le rd e n , p ro b le m in , belli
m ik ta rd a a rp a n ın bö lü şü lm esiy le ilgili olduğu anlaşılıyor. Resim
18’de kopyası g örülen tab le tte , b ir b ö lü n en , b ir bölen, b ir bölüm
ve b ir kalan vardır. B u tablet, tarihin bilinen en eski bölme işlemidir.
S o ru d a , “1 ambar’' a rp a n ın , h e r b irin e 7 si la v erm ek şa rtıy la k aç
kişiye paylaştınlabileceği so ru lm ak tad ır.
ÇEVÎ RİYAZİ
136 0001 (36 000)
1 se -g u r (36 000) (36 000)
(3 6001 (3 600) (3 600)
sila 7 (36001(3 600)
B a ş k a ta b le tle r d e n ve b a ş k a b u l u n t u l a r d a n , h a c im ö lç ü s ü
olan "1 a m b a r ı n 1.152.000 sila o ld u ğ u (bu sayı, altı Sümer rakam ından
biri olan 36000'in tam katıdır), b u n u n y a n ın d a , y in e h a c ım ö lç ü s ü
o la n "1 sila "n m ise 0,842 litrey e k a r ş ılık geldiği biliniyor.
22 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ
• • • • 4
6
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ
I B ( t t 1
7
A ı
V WW'W9 9 W7
VVV 3
Resim 19: Sol üstte yer alan resim, Sumerlerin Nippur kentinde yazıcıların çalışüğı
bir tablet evinin kalıntılarını göstermektedir. Sol alttaki resim ise Sümer okullarında
sınıflardan birini göstermektedir. Sağdaki resim, okula yeni başlayan öğrencilerin
alıştırma yapması için önceden hazırlanmış çizgili bir tableti göstermektedir.
Sum erler, aritm etikte olduğu gibi geom etride de ileriydi. Yakın
zam anlara kadar, geometride bazı tem el gelişmeler "Helen-Hıristiyan
ü lküsü" sa p la n tısı dolayısıyla, Batılı a ra ştırm a c ıla r ta ra fın d a n hep
Yunanlı m atem atikçilerin b a ş a n hanesine yazılır ve b a şk a kavimlerin
herhangi bir başarıya ortak edilmesi istenmezdi. Aslında günüm üzde
de böyle d a v ra n m ak ta d ırlar. Ne var ki, tarihi gerçekler böyle değil
dir. Bize öğrencilik yıllarım ızda gerçeklerin değil de "Helen" ideoloji
sin in öğretilm iş olm ası çok ü z ü c ü d ü r. B u s a tırla rın y a z a n işin b u
y ö n ü n ü 1980 yılında b eş altı m ü h e n d is ark a d a şıy la birlikte gittiği
B a ğ d a t M üzesi'nde fa rk etti. A nladı ki, B atılı bilim tarih çile ri ve
m a te m a tik tarih çileri gerçekleri bile bile çarpıtıyor.
B atının ü stü n lü ğ ü n e ad eta "iman" etm iş bizim sözde uzm anlan-
m ız B atıd an gelen bilgileri so rg u la m a d a n benim sediğinden dolayı,
h a y a tı b o y u n c a h e p m ate m a tik le ilgilenm iş olan bizlerin gerçeği
öğrenm ek için B ağdat m ü zesin i görm em iz gerekm iş. Yıllar so n ra,
b u konuyu yazm aya kalkıştığım ızda, yaptığımız k ü ç ü k bir a raştırm a
so n u c u n d a, gerçekte söz k o n u s u bilgilerin bazı u zm anlanm ız ta r a
fından o n larc a yıl önce en in e b o y u n a incelenm iş o ld u ğ u n u , fak at
b u lg u la rın k itap sa y fa lan n ın içine hapsedildiğini, eğitim e y a n sıtıl
m adığını anladık.
M atem atik tarih in d e ve h a tta m atem atik ders k itap ların d a Yu
n a n lı ü ç ü n lü m a te m a tik ç id e n söz edilir. B u n la r sırasıy la, T ales
(MÖ 624-546), P isa g o r (MÖ 572-490) ve Ö klid (MÖ 365-300)’tir.
M atem atik tarihinde kayda değer b ü tü n b aşarılar b u üç m atem atik
ç in in b a ş a r ıs ın a ind irg en m ek ted ir. O ysa T ales Finikelidir. Ailesi
s o n ra d a n M ilet’e yerleşm iştir. B a b a sı Y u n an ca bilm ezdi. Pisagor
b ir k u y u m c u n u n oğluydu. Babası, m atem atik öğrenm esi için öğret
m enler tu ttu . Genç Pisagor kısa sürede öğretm enlerini aşü. M atem a
tiğe olan sevgisi onu Doğu'ya, m atem atiğin doğduğu ülkeye yönlen
dirdi. Ü lkesine yirm i y ıldan fazla b ir z a m a n s o n ra d ö n d ü . B ü tü n
b u sü re zarfında Babil’de, İn d u s’ta ve Mısır’d a m atem atik ve felsefe
öğrendi. G eom etrinin k u r u c u s u say ılan Öklid ise İskenderiyelidir
ve o rad a yaşam ış, m atem atik öğretmenliği yapm ıştır. Gelmiş geçmiş
en ü s tü n m atem atik çilerd en biri sayılm ası so n derece yerindedir.
A ncak o n u n b a şa rıla n m atem atik tarihinin öncesiyle ilgili gerçekleri
gölgeleyecek biçim de anlatılm aktadır. İtirazım ız işin b u yönünedir.
G erek T a les teo re m i, g e re k P isag o r teo re m i, g e re k se de Ö klid
bağm tılan, on lard an en az bin yıl önce Mısır’da, S ü m er’de, Elam ’da
ve İn d u s ’ta bilinm ekteydi. Resim 20, söz k o n u s u m atem atikçilere
d ay an d ın lan bilgilerin, S ü m er okullarında ders olarak o k u tu ld u ğ u
n u n k a n ıtla rın d a n biridir.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ
Resim 20: Tales’e, Pisagor’a ve Öklid'e dayandırılalı bilgilerin bin yıl önce Sümer'de
öğretildiğinin kanıtı olan tabletlerden biri. Tablet üzerinde görüldüğü gibi, bir dik
üçgen üzerinde birbirini izleyerek çıkarılan diklerin uzunluklarını Sumerli
matematikçiler hesaplayabilmekteydi. Tel Harmal ören yerinde bulunan MÖ 2.
biııyıla ait olan bu tablet, öğrenciler tarafından ya da öğretmenleri tarafından “ders
kitabı” olarak çizilmiştir.
Resim 22: Soldaki resim, Tel Harmal’da bulunan ve MÖ 17. yüzyıla ait olduğu
anlaşılan üzerinde ikinci dereceden üç denklemin çözümü bulunan tablete aittir.
Sağ taraftaki tablet ise üçüncü derece denklemlerin çözüm yollarını anlatmaktadır.
Resim 23: Tel Harmal'da gün yüzüne çıkarılan ve MÖ 2. binyılın başlarına ait olan
bu tablet, günümüz matematikçilerinin Pisagor üçlü sayılan adını verdikleri sayılan
göstermektedir. Arkeoloji dünyasında Plimpton 322 olarak anılan ünlü tablettir.
Resim 24: Babil'de bulunan, MÖ 17. yüzyıla ait,
bir geometri tableti. Tablet, çember üzerinde çizilen
kirişler ve bunların ayırdığı çember yaylan ile ilgili
çeşitli problemleri ve çözümlerini açıklamaktadır.
U ME R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z
SAYILAR
VE
PİSAGOR
M atem atik bilinçsizlik
b u z u lu n u p a rç a la y a n çekiçtir.
"Modern M atem atik" denince akla önce Tales (MÖ 627-547) gelir.
T a les, E sk i Y u n a n k ü l tü r ü n ü n 7 b ilg e sin d e n b irin c is i sa y ıla n
dü şü n ü rd ü r. Oysa kendisi Doğu Akdeniz kökenlidir. Önceki bölüm de
söylediğim iz gibi, b a b a s ın ın te k kelim e Y u n a n c a bilm ediği de
bilinm ektedir. F in ik e'd en göç e d e re k gelm işler. Ailesi, F in ik e 'n in
köklü ailelerinden T helidler'dir9.
Tales, antikçağ Y unan felsefesinin bilinen ilk d ü ş ü n ü rü olarak
ta n ıtılm a k ta d ır. S u y u , y a ra d ılışın tem eline yerleştirir. Bir b a ş k a
deyişle, su y u tem el m ad d e sayar. B u d ü ş ü n c e , S u m erlerin evren
düşüncesiyle paralellik gösterir. S u y u n h e r şeyin kaynağı ve m ayası
olduğunu ilk söyleyen S um erlerdir10. Tales'in, S üm er tabletlerinden
ç ık an fikirlerle paralellik g ö steren b a ş k a g örüşleri de vardır.
Resim 27: Yunanlıların Miletli Tales olarak andıkları ve insanlık tarihinin ilk
düşünürü saydıkları Tales aslında Fenikelidir. Sağdaki çizimde ise ünlü Tales
teoremi görülmektedir. Buna göre, çapı gören açı dik açıdır. Yani, ABC üçgeninde,
AB çap ise C açısı dik açıdır.
Resim 28: MÖ 17. yüzyıldan kalan bu Sümer tableti kök 2'nin nasıl
hesaplandığını göstermektedir.
P is a g o rc u la r, 2 'n in k a r e k ö k ü n ü b u la m a m ış la r d ır . D a h a
doğrusu, dinsel öğretilerinin m erkezine yerleştirdikleri gibi iki doğal
sayının o ran ı şeklinde b ir so n u c a u laşam am ışlard ır. B ugün, 2'nin
k a re k ö k ü n ü n irrasyonel o ld u ğ u n u , iki ta m sayının oran ı şeklinde
ifade edilemeyeceğini biliyoruz. Efsaneye göre, b u n u isp a tla y a n da
P isag o r'u n “m a te m a tik d in i’n e m e n su p b ir m atem atikçidir.A dam
38 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ
W-*
Resim 31: Sümer çağma ait pek çok eser Londra'da, Briüsh Museum'da bu panoda
sergilenmektedir. Eserlerin önemli bir bölümü ise Babil Müzesi'nde sergilenmekteydi.
Ancak, Amerikan saldırısı sırasında müze soyuldu. Binlerce eserden tek bir ipucu
bile bulun(a)madı. ABD, ne nükleer silah, ne kimyasal silah buldu. İnsanlık tarihinin
en eski ve belki de en önemli eserleri ise çalındı.
40
6^
i \
alm a
SUMERLER NEDEN 60 TABAN LI BİR SİSTEM GELİŞTİRDİLER?
İ n s a n p a r m a k la r ın ın b u özelliği 6 0 ta b a n lı m a te m a tiğ in
uygulam a alanı b u lm asını kolaylaştıran b ir b a ş k a etken olsa gerek.
B iraz da, b ir b a ş k a sa y ın ın ü z e rin d e d u ra lım . B u sayı 360
sayısıdır. H epim iz ç e m b e rin 3 6 0 d ere c e k a b u l edildiğini biliriz.
Am a b u n u n b e ş b in yıldan b eri sü reg elen b ir u y g u lam a o ld u ğ u n u
p e k k im se bilm ez. Şim di 60 ve 3 6 0 'ı k u lla n a ra k b iraz geom etri
yapalım . K âğıdın k a le m in olm adığı ç a ğ la ra gidelim ve iki u c u n a
birer çivi bağlanm ış yarım m etre k a d a r u z u n lu k ta b ir ip yardım ıyla
k u m ü zerine çem ber çizelim. Ç ivinin b irin i yere iyice b a tıralım ve
diğer u c u y la ip gergin o lac a k şekilde çem berim izi çizelim . Çizgi
çizm ek ü z e re h a re k e t ettird iğ im iz çivi b a şla d ığ ım ız y ere te k r a r
geldiğinde, b u kez o n u batıralım ve m erkezde k alan çivimizi serb est
bırakalım . Çivilerim izin rolleri değişsin. Şim di, çizm iş olduğum uz
çem beri k esen b ir yay işaretleyelim ve k esişm e n o k ta s ın a çivimizi
b a tıra ra k ö b ü r çivi y ardım ıyla b ir b a ş k a yay çizelim.
İşlem e böyle devam ettiğim iz ta k d ird e h iç b o ş lu k k a lm a d a n
s o n u n d a ilk yola çıktığım ız n o k ta y a geri döneriz. R esim 33, söz
k o n u s u çizim in ta m a m la n m ış h a lin i gösterm ektedir.
E ğer s a y a c a k o lu rs a k , a ltı a d ım d a çem berim izi 6 p a rç a y a
böldüğüm üzü görürüz. Dem ek ki, çemberim izin yançapı u zu n lu ğ u n
d a k i k irişle r y a rd ım ıy la b ir ç e m b e r ta m ı ta m ın a 6 e şit p a rç a y a
b ö lü n eb ilirm iş. Ç em berin içine y e rle ştirile n d ü z g ü n altıgen, h e r
b iri k e n a rla n y a rıç a p k a d a r o lan 6 e ş k e n a r ü ç g e n d e n m ey d a n a
gelm ektedir. B u e ş k e n a r Ü çgenlerin (aslında bütün eşkenar üçgenlerin)
SU M ER LE R N EDEN 6U T A B A N I ! BİR SİSTEM G E L İŞ T İR D İL E R ?
60°
f/W 60° A
Xn A
Resim 33: Sağda bir çemberin altı
eşit parçaya bölünmesinin aşamaları
görülmektedir. Çember geometrisin
deki bu incelik, beşbin yıl önceki
çömleklerin üzerinde görülebilmek
tedir. Ortadaki resim, söz konusu
şeklin bir çömlek parçası üzerindeki
görüntüsüdür.
Resim 35: MÖ 2040’lı yıllara ait olan ve mermerden yapılmış olan kalıbın boyutları
18,5 x 10,0 x 3,5 santimetredir. Nippur kralı AMAR-SİN (MÖ 2047-2038)'in yaptırdığı
bir kalıptır. Kalıbın arkasında, baskı kolaylığı sağlayacak şekilde elin girebileceği
büyüklükte bir sap yer almaktadır.
Resim 36: MÖ 2291-2254 yıllan arasında hüküm süren Kral Naramsin’in kraliyet
mührü ilk matbaa örneklerindendir. Kalıbın boyutları 1 3 x 1 3 x 10 santimetredir.
M ezopotam ya’d a S ü m e r egem enliği ilk kez MÖ 24. y üzyılda
S arg o n ta ra fın d a n so n a erdirildi. S arg o n (MÖ 2334-2279), S ü m e r
k ra lı U r z a b a b a ’n ın m u h a s e b e c is iy d i. K ral b ir s a v a ş ta n y e n ik
dönünce kargaşayı fırsat bilerek sa ra y darbesi yaptı. Böylece yerine
geçerek kendi h an ed an ım k u rd u . Sargon’u n M ezopotam ya’d a Sam i
kökenli ilk k ra l old u ğ u söylenir. Ne v a r ki S argon, b a b a sın ın kim
o ld u ğ u n u b ilm ed iğ in i, a n n e s in in t a p m a k ta ra h ib e o ld u ğ u n u ,
kendisini doğurunca bir sepete koyarak ırm ağa bıraktığım, kendisini
b u la n aile ta ra fın d a n b ü y ü tü ld ü ğ ü n ü söyler. B u iddia, o n u n Sam i
kökenli olduğu id d iasın ı geçerli o lm a k ta n çıkartır. Eğer ik tid arın ı
S ü m er ülkesinde çalışan Sam i kökenli köle ve işçilere dayandırdığı
söylenm iş olsaydı, b u n u n b ir a n la m ı o lu rd u .
Sargon, b u g ü n B ağdat k en tin in b u lu n d u ğ u bölge yak ın ların d a
Dicle ve F ıra t ırm a k la rın ın b irb irin e en fazla y a k la ş tık la rı yerde
Agade k en tin i k u rm u ş tu r. S arg o n ’u n k u rd u ğ u h a n e d a n lık 150 yıl
s ü rm ü ş , Zagros d ağ ların d an gelen G utiler ve onların b ir kolu olan
T u ru k k u la r ta ra fın d a n yıkılm ış ve e sk isin d e n çok d a h a gü çlü ve
u y g a r y e n i b ir S ü m e r çağı b a ş la m ış tır . T a rih ç ile rin “S ü m e r
R ö n e sa n sı” dedikleri b u çağda p ek çok “ilk” sah n ey e çıkm ış ve b u
çağ y a k la şık o lara k 500 yıl s ü rm ü ş tü r.
S um erlerin b u yeni dönem ine MÖ 18. yüzyılın o rta sın d a Sam i
kökenli H a m u ra b i so n verm iştir.
Resim 38: MÖ 2500'lerde yazılm ış olan bu tablet, 12,6 x 13,4 santim etre
boyutlanndadır ve 2,5 santimetre kalınlığmdadır. 6 sütun halinde, 96 kutu içerisinde
kuşların, hayvanların ve çeşitli maddelerin Sumercelerini vermektedir. Uzmanlar
bu tabletin vergi toplama amacıyla hazırlanmış olduğunu söylemektedir. Bu
tabletten, vergiye konu olan canlıların ve malların adlarının belgelere doğru
yazılmasının önemli bürokratik işlerden olduğu anlaşılmaktadır.
T C
'JLv?. 4*&'(•n-c-rDjSjğ>ıf
t[< n 1ı 1r l ,vl R î î î fâ fc %/J
r i f rs^ ıS V M * - > w : s - W H I i 5;)f> .'# a B
Kraliçe Puabi’nin
kozmetik kutusu
Resim 41: Sol üstteki büyük resim , MÖ 2600’lü yıllarda yaşam ış Süm er
kraliçesi PU.ABİ’n in m ezarın ın açılm asıyla o rtay a çık an m anzarayı
gösterm ektedir. PU.ABİ, birinci h an ed an dönem ine ait ü n lü kraliçedir.
T aştan yapılm ış olan mezar, Ur kentinde b u lu n an 16 kraliyet m ezarının
en m u h teşem olanıdır. Ceset, lacivert lazuli taşlı, altın ve kırmızı akik
boncuklarla sü slü bir pelerine sarıldıktan sonra taş m ezann içine konan
ta h ta ta b u ta yerleştirilm iştir. Mezara kraliçenin hayattayken kullandığı
eşyaları da konmuştur. Bu bakım dan mezar, Sümer kültürünün derinliğinin
anlaşılabilm esi bakım ından son derece önemlidir. M ezardan çıkan diğer
b u lu n tu ların an a h a tla n şöyle özetlenebilir:
1- Kraliçenin kıyafet sandığı
2- Kırmızı, beyaz ve mavi mozaiklerle bezeli ve bir çift öküzün
çektiği savaş arabası
3- Oyun tah tası (bakınız: sayfa 59, resim 50)
4- İki adet sü slü lir (bakınız: sayfa 106, resim 88)
5- Kraliçeye öteki d ü nyada hizm et edecek 13 kadın hizmetçi
6- Bellerinde bakır hançerlerle 5 erkek nöbetçi
7- Dört seyis
M ilattan önceki 4. binyılın so n la rın d a (belki de başlarında bile),
S u m e rle rd e ra h ip le r, gözlem k u le le rin e tır m a n a r a k y ıld ızla rın
h a re k e tle rin i gözlerdi. S u m erlerin ü n lü Z ig g u ra tla n h e m ta p ın a k
hem de gözlem kuleleriydi (Ziggurat Sum erce’de ‘en yüksek’, ‘en ü s tü n ’
anlamına gelir). Gözlem kulesi şeklinde yapılan söz k o n u su tapm aklar,
re sim 4 2 ’de görülebilir. İn sa n lık ta rih in in ilk gökbilim cilerinin
S ü m e r coğrafyasında görülm elerine de hiç şaşm am alı. Ç ü n k ü b u
bö lgede, y ılın h e m e n h e m e n ta m a m ın a y a k ın b ir b ö lü m ü n d e
g ö k y ü zü b e rra k tır. Y ıllarca çalıştığ ım ız b u c o ğ ra fy a d a geceleri
gö k y ü zü n ü n parlaklığım h e r za m a n gözlemledik. B u ra d a gökyüzü
n a d ire n b u lu tlu olur. ,
Resim 43: Sumerli rahiplerin gözlemlerini yazdıkları tabletlerin biri. Bu tablet, 97.
yılın, 9. ayının 13. gecesi "parlak yıldız'ın gözlem sonuçlarını bildirmektedir.
Resim 46: Sumerlerin burçlar için uygun gördüğü adların çeşitli belgeler
üzerinde bulunan çizimleri
B u rç la r K uşağı d e n ile n k u ş a k , gökte, e k v a to r d ü z le m in in
güneyle 12 ve kuzeyle 12 derecelik açı yaptığı 24 derecelik bir b a n t
iç in d e y e r a la n y ıld ız la rd a n o lu ş m a k ta d ır. J ü p it e r 'i n g ü n e ş
e tra fın d a k i d ö n ü ş ü n ü n 12 d ü n y a yılı s ü rd ü ğ ü n ü bildiklerini de
hatırlayacak olursak, astronom ide 12 sayısı 4 kez karşım ıza çıkm ış
oluyor. B ü tü n b u n lar, S u m erler çağ ın d an beri bilinen değerlerdir.
Sum erler, b ir yılın 365 g ü n olm asına b ir an lam verem iyorlardı.
Ay yılı 3 5 4 g ü n , g ü n e ş yılı 365 g ü n d ü . Beş altı g ü n fazla y a
d a eksik olm asının bir anlam ı olmalıydı. Ç ü n k ü yılın gerçekte 360
g ü n olm ası gerekiyordu. Ç ü n k ü "k u tsal m atem atik" b u n u n böyle
olm ası gerektiğini ö n g ö rüyordu. Bu, 6 sa y ısın d a b ir iş olm alıydı.
Ç em ber çiziyoruz, 6 b ü tü n gizem y ü k ü y le k a rşım ız a çıkıyor, Ay
tak v im in d e g ü n leri say ıy o ru z 6 g ü n ek sik , g ü n e ş tak v im in d ek i
gün leri sayıyoruz 6 g ü n fazla çıkıyor.
Nedir b u 6?
6, 12'nin y a n sıd ır. Bizim yıllarım ızın d ü z e n in i bozuyor a m a
kendisi çok ilginç. l+2+3=6'dır. Yani ilk ü ç sayının toplam ı 6 eder.
B u n u n y a n ın d a , ilk ü ç sayı 6 nın tam bölenleridir. İşin b ir b a ş k a
ilginç yanı, aynı zam a n d a Ix2x3=6'dır. B u gibi sayılara günüm üzde
m a te m a tik ç ile r "m ükem m el sayı" diyor. S u m e rle rin , b u k o n u d a
ta m o lara k ne d ü ş ü n d ü ğ ü n ü çözem edik a m a P isag o rcu lar b u işe
kafayı fena tak m ışlar. Bu gibi k o n u la rd a o k a d a r y oğun edebiyat
y a p m ış la r ki yüzy ıllar s o n ra H ra b a n u s Maurus(780-856) adlı b ir
A lm an d ü ş ü n ü r şöyle yazmış: "Altı, T anrı dünyayı 6 günde yarattığı
için m ükem m el değildir; sayı m ükem m el olduğu için T anrı dünyayı
6 g ü n d e m ü k em m elleştirm iştir."1*3
Sum erler, söz k o n u su eksik ve fazla günleri bir k e n a ra koyarak,
3 0 'a r g ü n lü k 12 aylı b ir takvim kullanırlardı. Böyle bir tablet U r'da
b u l u n m u ş tu r (Resim 47) .Ü ç ü n c ü b in y ıl s o n la rın d a Ü ç ü n c ü U r
S ü la le si (2294-2187) dö n em in d e, h e r sek iz y ıld a bir, yıla a rtık ay
e k le rle rd i. Böylece 7 y ıld a n s o n ra g elen 8. yıl 13 ay ç e k erd i.
T abletlerden böyle y ap tık ları an laşılm ak tad ır.
T a rih te g ü n k a v ra m ın a y e r v e re n e n e sk i y azılı belge de
S u m e r le r e a ittir . S ü m e r ’de y e n i g ü n g ü n e ş in b a tm a s ıy la
b a şla m ak ta y d ı. G ü n ü 12 k ısm a bölm üşlerdi. G ü n ü n 12'de birine
"danna", d a n n a 'n ın 30 d a b irin e de "giş" adı verilm ekteydi. B u n a
göre, 1 danna bizim 2 saatim ize, 1 giş ise bizim 4 dakikam ıza karşılık
gelm ektedir. D em ek ki b ir g ü n 360 giş k a b u l edilir.
B u ra d a b ir k o n u n u n a ltın ı çiz m ek te fa y d a v a rd ır. D ik k a t
e d ilirse , S u m e rle rin g ü n lü k z a m a n ta k s im a tı ile yıllık z a m a n
ta k s im a tı aynı s a y ıla ra dayanır. Yıl 12 ay, g ü n 12 d a n n a ; ay 30
gün, d a n n a 30 giş. K onunun uzm anı olan bazı tarihçiler, Sum erlerin,
z a m a n ta k s im a tın ı y a p a r k e n g ö k te k i b ö lü m le n d irm e y i ta k lit
ettiklerini söylem ektedir. İlerideki bölüm lerde, gökyüzü gözlemleri
s ıra s ın d a k a rş ıla rın a ç ık a n sa y ıla n , dinî b ir an lay ış çerçevesinde
yeryüzünde de kullandıklarının b a ş k a örneklerine de yer vereceğiz.
__ H 5"^!25V
____ »K^g
- c^- n^rt r
S S^ ^
*9# SV» Resim 47: Bu tablet, bir yılın 12
ay ve 360 günden oluştuğunu
sfl ifade etmektedir. Ayrıca, içinde
» ’ . _J-
bulundukları günün yılın hangi
_________ *" günü olduğunu hesaplamaları
için rahiplere gözlem değerleri
sunmaktadır.
Resim 48: Resimde görülen büyüteçler en az üç dört bin yıllıktır. Benzer merceklerle,
Truva kazılarında da karşılaşılmıştır. Truva kazılarında, MÖ 25. yüzyıla ait olduğu
anlaşılan tabakada, 2 büyük, 42 küçük, kuvarstan yapılmış mercek bulunmuştur18.
Optik konusunun beş bin yıl öncesine kadar uzanan bir kökeni bulunduğunu ve
en azından kuyumcuların ve dokumacıların bu aleti kullandığının bilindiğini
düşünerek, söz konusu merceklerin gökyüzüne de doğrultulmuş olabileceği, en
azından ihtimal dahilindedir. Ne var ki, Sumerlerin miyop ve hipermetrobu gidermek
için gözlük kullanm adıklarının bilinm esine karşılık, merceklerden teleskop
yaptıklarına dair açık bir bulgu yoktur. Üzerinde o kadar küçük yazılar olan tabletler
bulunm uştur ki. büyüteç yapamamış olsalardı, bu yazılar ne okunabilir ne de
yazılabilirdi19.
A O yuncusu
(M »3 B2 Di B* 05
4 B aşla
4 JJL » . V ı ';
*4 B aşla
0 : -
A4 A3 A2 Al I \6 A5
B O yuncusu
mm m ***w
kwm;
./«>M -v‘iW
y«M SfitÖSlH ?-^ V^-îi»(<>»'
........ .
.^.?v ,.rr,-‘c' Sı Mffrfil r
Hf w#ıwf* ‘5
■
I id.SL'tSü ^™'fil ’Ttî
ıj . -- ' i ı ' ; [ttŞM t~ t T.«.T*fcl=.rft Ö
t
. «»gMtKv.aıft »t'pate___ >*■*^
H 3* 'nw,
m «s*•«îm’
| .«i- f-srms-rnksm«»•»**
*\f*<« **«»
v>m «*m&*t*>a^
+nraim
h>,,tHıaityg____ n ■_-.
<r«rWTı»^v~» t •if*»! >A
ı:<y .fsftepv■>=?'1®
J■
<fcM
<?•i-frigW«T
Resim 51: Venüs gözlemlerini içeren Sümer tabletlerinden biri ve yanında kopyası
Resim 52: Venüs 6. büyük gezegendir. Aydan sonra dünyaya en yakın gök cismidir.
V en ü s’ün b ü y ü k lü ğ ü ile d ü n yan ın b ü y ü k lü ğ ü a şa ğ ı yu k arı aynıdır.
Dünyanın çapı 12.753 kilometre iken Venüs’ün çapı 12.104 kilometredir.
alm aktadır (Resim 55). Sum erler, 8 köşeli yıldızı tanrısallığın sim gesi
o la ra k k u lla n ırla rd ı. S ü m e r çivi y a z ıs ın d a 8 k ö şeli yıldız, ay n ı
z a m a n d a T anrı a n la m ın a gelir (Resim 56). S ü m e r dilinde T an rı ya,
"dingir" denirdi.
Gök cisim leriyle ilgili o larak yapılan ölçüm lerin h a ssa siy eti en
çok m e ra k edilen k o n u la rd a n biridir. D iğer y a n d a n , söz k o n u s u
ö lçü m le r y a rd ım ıy la gök o lay la rın ın ö n c e d en k e stirile b ilir olu p
olm adıkları k o n u s u d a g ü n ü m ü z ü n önem li m e ra k k o n u la rın d a n
biridir.
Resim 57, ü zerinde kuy ru k lu y ıld ızların gelecekte ne yapacağı
ile ilgili k a y ıtla rın o ld u ğ u b ir ta b le te aittir. R esim 58 ise, Halley
kuyrukluyıldızıyla ilgili gözlem lerin kaydedildiği tablettir.
Resim 58: Halley kuyruklu yıldızı ile ilgili gözlemlerin kayıtlı olduğu tablet.
Bu tablet British Museum'da bulunmaktadır.
B u k o n u d a d a h a b a ş k a ö rn ek le r de verebiliriz.
Sözgelim i, Ayın D ü n y a e tra fın d a d ö n m esi ile ilgili ö lçü m ler
yine b aşlı b a ş ın a m u am m ad ır.
Eski çağlarda, sayısız yıllar boyunca sistemli biçimde gökyüzünü
gözlem enin en önem li m eyvelerinden b iri de Ay’ın h a re k e tle rin in
19 yıllık b ir p eriyodu o ld u ğ u n u n keşfidir. B u bilgi aynı z a m a n d a
ölçüm h assasiyeti k o n u su n d a k i bilgilerin ne k a d a r tu tarlı olduğunu
d a gösterir.
Ayın, h e rh a n g i b ir g ü n d e d o ğ u şu sıra s ın d a , u fu k ta belirdiği
nokta, b u n u n zam anı, yükselişi sırasında izlediği yol, batışı sırasında
u fk u te rk ettiği n o k ta , b u n u n biçim i ve z a m a n ı ta m ı ta m ın a 19
yılda b ir tek rarlan ır. F a rk sadece 2 s a a ttir ve y ü z bin d e 1,5 k a d a r
b ir fa rk söz k o n u s u d u r. 19 sa y ıs ın ın b u lu n m a s ı esk i ç a ğ la rd a
gökbilim cilerin ne k a d a r h a s s a s h e sa p la r yapabildiğini gösterm ek
tedir. Ç a ğ d a ş gökbilim ciler, 1 D ü n y a y ılın ın 3 6 5 ,2 4 2 1 9 9 g ü n
s ü rd ü ğ ü n ü söylem ektedir. Diğer y a n d a n , yine aynı k a y n a k la r, 1
ayın 2 9 ,5 3 0 5 8 8 g ü n o ld u ğ u n u k a b u l ederler. G örüldüğü gibi, biri
30 g ü n d e n b iraz az, diğeri ise 5 ,2 4 2 1 9 9 g ü n k a d a r fazla.
Şim di b iraz h e sa p yapalım .
O n dokuz yılda 235 Ay ayı vardır. Yani, d ü n y a g ü n eş etrafında
19 ta m tu r a tm c a y a k a d a r Ay, d ü n y a e tra fın d a 235 kez tu r atar.
O h a ld e 2 3 5 x 2 9 ,5 3 0 5 8 8 g ü n 6 9 3 9 ,6 9 g ü n eder. Diğer y a n d a n ,
19 yıl. 19 x 3 6 5 ,2 4 2 1 9 9 = 6 9 3 9 ,6 0 g ü n eder. A radaki fark sadece
0,09 gündür. B u n u 2 4 ’le ç a rp a rsa k 0,09 x 24 = 2,16 s a a t eder. O n
d o k u z yılı s a a t c in s in d e n ifa d e e d e r ve h a ta y a o r a n l a r s a k
(2,16 / 166550,4 = 0,0000129) çıkar. Yani y ak laşık o larak yüz b inde
13 k a d a r b ir fark ile Ay'ın D ünya etrafındaki k o n u m u tam ı tam ın a
19 yılda bir tekrarlanır. Eğer b u gece gördüğüm üz ko n u m u kaydede
cek o lu rsa k aynı k o n u m u bir kez d a h a görm ek için tam 19 yıl geç
m esi gerekir. İki s a a t ek sik o kad ar.
B u bilgiye d a y a n a ra k takvim geliştirilm iştir. Üç çeşit takvim
vardır. B u n la rd a n biri, Ay'ın h arek etlerin e d a y a n an Ay takvim idir.
Diğeri, D ü n y a n ın G ü n e ş e tra fın d a ve k e n d i e tra fın d a d ö n ü ş ü n e
d a y a n a n G ü n e ş takvim idir. Ü ç ü n c ü s ü ise 19 G ü n e ş yılının 235
Ay ay ın a eşit olm ası gerçeğinden yola çık an A y-G üneş takvim idir.
D ikkat edilirse, 19 G üneş yılında 7 Ay ayı fazlalık vardır. Dolayısıyla,
b u 7 ayın 19 yıl içinde eritilmesi ve takvim in sapm alarının önlenm esi
gerekir. M ezopotam ya'da 19 yıllık d ö n ü şü m lü Ay-Güneş takvim inin
k u llan ılm ası MÖ 747'de b a şla m ıştır21. B u takvim de, 3., 6., 8., 11.,
14., 17. ve 19. yıllarda bir yıl 13 Ay ayı sayılıyordu. B u tip takvimler,
M usevîler ve Ç inliler ta ra fın d a n kullanılm ıştır.
Resim 61: Sumerlerin en büyük kentlerinden biri olan Lagaş'm, eldeki bulgular
ve bilgiler ışığında çizilmiş olan bir görüntüsü.
72 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ
8 1 6 15
3 5 7 15 4 9 2
3 5 7
4 9 2 15 17
8 1 6
R e s im 6 5 : B r it is h
M useum 'da sergilenen
 dem ve H a vva
(Adam&Eva) figürü içeren
silindirik mühür.
S U M E R L E R VE G İ Z E M L İ S A Y I L A R 77
Resim 66: Sumerlerin “bereket tanrısı” olan Marduk’un unvanı “Büyük Efendi",
“Dünyanın ve Cennetin Efendisi” idi. Gücünü, yoksullara yardım etmek ve kötüleri
cezalandırmak için kullandığına inanılırdı. Marduk Babil’in baştannsı idi. Soldaki
resimde, Marduk’un elbisesi üzerinde Jüpiter gezegeninin hareketlerini belirten
çizim yer almaktadır. Buradan, gökteki en parlak gezegen olan Jüpiter’e (Venüs
zaman zaman daha parlak görülür) Babil’de verilen önemi anlayabiliriz.
Resim 73: Uruk yakınlarındaki Umma ören yerinde bulunan, MÖ 2100 yıllarına
ait kilden yapılmış Umma kenti arazi haritası. Haritada her bir parselin alanı da
görülmektedir.
G İ Z E M L İ 70
1, 2, 5, 8, 12, 17, 19 vs. gibi doğal say ılarla gök cisim lerinin
h a re k e tle ri ve k o n u m la rı a ra s ın d a sıkı b ir ilişki o ld u ğ u , MÖ 5.
yüzyılda o rtay a çıkan P isag o rcu lan n yaklaşım ıyla doğa olaylarının
açıklanabileceği, h a tta a n c ak böyle açıklanabileceği inancı A vrupa'da
b u g ü n k ü b ilim in te m e lle ri a tıld ık ta n s o n r a b ile e tk in liğ in i
sü rd ü rm ü ş tü r. B u in an c ın yeni gezegenlerin b u lu n m a s ı sıra sın d a
etkili olduğu, g ü n ü m ü z d e bile a m a tö r y a d a profesyonel p ek çok
a s tro n o m u n b u in a n ç d o ğ r u ltu s u n d a te le sk o p la rın ı gö k y ü zü n e
çevirdiği so n derece çarpıcı nitelikte b ir gerçektir.
Sayılarla gökcisimleri a ra sın d a yakın bir ilişki olduğu inancının
yirm inci yüzyılda bile örneği g ö rü lm ü ştü r.
Şim di b u ilginç konuyu sergilem ek üzere adım adım ilerleyelim.
Ö nce şöyle b ir dizi o lu ştu ralım :
Dizim izin ilk iki terim i 0 ve 3 o lsu n . 3 'd en s o n ra gelen b ü tü n
terim ler ise b ir önceki terim in d a im a iki k a tı olsu n . Şöyle ki:
0, 3, 6, 12, 24, 48, 96, 192, 384, 768, ...
Şim di, b u dizinin h e r b ir terim in e 4 ekleyerek şöyle b ir yeni
dizi o lu ştu ralım :
4, 7, 10, 16, 28, 52, 100, 196, 388, 772, ...
Şim di de dizim izin h e r b ir terim in i 10 a b ö lerek yeni b ir dizi
m ey d a n a getirelim :
0,4 ; 0,7 ; 1 ; 1,6 ; 2,8 ; 5,2 ; 1 0 ; 19,6 ; 38,8 ; 77,2 ; ...
D iz i: 0 ,4 1,6 2 ,8 5 ,2 10 1 9 ,6 3 8 ,8 7 7 .2
U z a k lık la r : o ,3 8 0 ,7 2 1 1 .5 2 ...... 5 ,2 9 ,5 4
M erkür V en üs D ü n ya Mars B oş Jü p iter Satürn pFypjl ? ?
Resim 78: Varlığı öne sürülen Planet X'in konumu hakkındaki görüşlerden biri.
G ü n e ş s is te m in d e 12 gezegen o ld u ğ u n u n k a b u l ed ilm e si
g e re k tiğ in i s a v u n a n c id d i g u r u p la r d a var. B u n la r, a s te ro id
k u ş a ğ ın d a y er a la n en b ü y ü k ü ç ü n ü n siste m e d â h il ed ilm esin i
istiyor. Söz k o n u s u asteroitler, Cer es, P allaş ve Ves ta. E n b üyükleri
o lan C eres 9 4 0 k ilo m etre ç a p ın d a . D iğer ik isi ise a şa ğ ı y u k a rı
b irb irin e e ş it ve 5 8 0 k ilo m e tre ç a p ın d a . A m a gerid e ç a p ı 100
k ilom etreden b ü y ü k o n larc a a ste ro id var. Bize göre, gezegenlerin
sayısını 12'ye ta m a m la m a k m istik b ir y a k la şım d a n b a ş k a b ir şey
değil.
B u n d an sonraki bölüm lerde 12 sayısı etrafından dolaşan k ü ltü r
m otiflerini inceleyeceğiz.
Resim 79: Sümer tabletlerinde Nibiru gezegeninin gösterildiğine dair iddia bir
Sümer silindirik mühründe yer alan yukarıdaki figürlere dayanmaktadır.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ
Resim 80: On ikinci gezegen NİBİRU’yu haber verdiği öne sürülen MUL.APİN tableti.
Bu tablet, MÖ 7. yüzyıla aittir ve daha önceki çağlarda edinilen astronomi bilgi
birikimini içerir.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ
Resim 82: Sumerlerde Burçlar Kuşağı m gösteren MÖ 1500’lere ait taş buluntu.
Yüksekliği 36 santimetre, genişliği 23 santimetre ve kalınlığı 13 santimetredir. Taş
üzerinde görülen çizimlerin ifade ettiği burç adlan bugün de geçerlidir.
B abil’de N isan ay ın ın ilk 12 g ü n ü b a y ra m o la ra k k u tla n ırd ı.
S um erlerde 12 say ısın ın k u tsa l sayılm asının göstergelerinden
biri de S üm er p a n te o n u n d a 12 ta n n bulunm asıdır. Çeşitli dönem ler
ay n ay n incelendiğinde, farklı araştırm acıların eserleri farklı listeler
verm esine karşılık, U r-U ruk p an teo n u n d a yer alan tanrılar şunlardır:
G öklerin ta n rısı - b a ş t a n n ANU
S u ta n n s ı ENKİ
Yer ta n n ç a s ı NİNTU
A teş ta n n s ı GİBİL
H ava ta n n s ı ENLİL
S avaş ta n n s ı NİMROD
F ırtın a ta n n s ı ADAD
Yeraltı d ü n y a sı ta n n s ı NERGAL
G ü n e ş ta n n s ı UTU
A şk ta n n ç a s ı İNANNA
Ay ta n n s ı NANNA
D oğruluk (Ahlak-Morality) ta n n s ı NANŞE
NİNTU . ŞULPA LUGALBANDA NINSUN (SIRTUR) ENKI (E A ). NİNKI ENUL (ELLIL) „ NINUL
Yer T an rıçasıx Yer Tanrısı Uruk Kralı x Koyun Tannçası x Su Tanrısı « Su Tanrıçası Hava Tanrısı x Hava Tanrıçası
EREŞKIGAL \ x NERGAL
Veraltı T a n r ıç a s ı\ Yeraltl ^annsı
Resim 86: Tarihin bilmen en eski bestesinin kayıtlı olduğu tablet, MÖ 2. binyılın
başlarındaki Sümer Rönesansı çağından kalmadır.
îiürînp
tVTfİaiftfil
I w- ► £»* îL*fartı ’KTf-'f**
■‘ "M - - " ' . ' " z 5" ' .T*.
■* *vn i - ,rv
*t*ı .* /hfv/-^.<«-^ırf»tu’!vf7?J rv.'7 ’
~ >->T t*r
5-fV(.î )'[ {/V»\t T ^f-1 i*U|<Iv«W
*•*V t[«1
*v
r c-fşr_'-r^|«»^ <*7 ^ertc-r ı
Resim 90: Üzerinde tarihin en eski ilahisinin notalarıyla birlikte kayıtlı olduğu
tablet. İki parça halinde olan bu tablet, Mezopotamya’nın Akdeniz kıyısındaki liman
kenti olan Ugarit’te bulunmuştur. Ay Şarkısı adı verilen ilahi, Hurri dilinde yazılmıştır.
Tablet, MÖ 1400’lere tarihlenir. Söz konusu müziği internetten indirerek dinlemek
mümkündür. (Ugarit hakkında sayfa 118’e bakınız)
AT ÜNÜ
k a rş ım ız a ç ık a n b a z ı h a y a t h ik â y e le rin d e n , F r a n s a is tih b a r a t
b irim le rin in 1 9 3 0 ’la rd a , b azı T ü rk iy e v a ta n d a ş la r ın ı F r a n s a ’y a
g e tirte re k , bölgedeki ç ık a rla rın a u y g u n o la ra k b içim len d irilm iş
ta r ih e ğ itim in d e n g e ç ird ik le rin i a n la m ış b u lu n u y o ru z . B ü tü n
b u n la rd a n dolayı, T ü rk kam u o y u n u , dile getirdiğimiz b u gerçekleri
y a k ın d a n izlemeye çağırıyoruz.
MÖ 4. binyılda, y a n i S u m e rle rin ç a ğ ın d a , D oğu A n a d o lu ’d a
H u rriler y a şard ı. B ulgular, adı geçen k av m in çeşitli a d la r a ltın d a
d a olsa, MÖ 6. b in d e n itib a re n aralık sız o lara k bölgede o ld u ğ u n u
gösterm ektedir. Söz k o n u s u kavm in dilinin S ü m e r dili ile a k ra b a
olduğu, h e r ik isin in b irlik te A sya kö k en li dillerd en o ld u k la rı b ir
gerçektir.
Hurrice, MÖ 2. binlerde A nadolu’n u n doğusunda ve M ezopotam
y a ’n ın k u z e y in d e “e n çok k o n u ş u la n d il”d ir39. H u rriler, MÖ 3.
b in le rd e de bölgede y a şa m a k ta y d ıla r. M ezopotam ya’n ın H u rrice
k o n u ş u la n bölgesinin adı S u b a rtu idi. H u n ilerin , G üney K afkasya
ve H azar denizinin güney kıyılarından güneye ve d a h a batiya doğru
yayıldıkları anlaşılıyor. Hazar'ın güneyinden Doğu Akdeniz kıyılarına,
F ilis tin ’d e n G ü n e y K a fk a sy a ’y a, Ç a ta lh ö y ü k ’d e n Ç u k u ro v a ’ya,
Ç u k u ro v a ’d a n K e rk ü k ’e k a d a r o lan bölgeler H u rrile rin y aşad ığ ı
to p rak lard ı.
B u ra d a ü z e rin d e d u ru lm a sı g erek en en önem li h u s u s H u rri
dilinin özellikleridir. Söz k o n u s u özellikler şöyle özetlenebilir:
1. H urri dili, ç a ğ d a şla n o lan S um erce, H attice, U ra rtu c a ile
aynı özelliklere sa h ip b ir dildir.
2. H u rrice’de cinsiyet a y n m ı yoktur.
3. H urrice’de önek de yoktur. İsim ler ve fiiller soneklerle çalışır.
4. H u n ic e T ü rk çe ile aynı g ram er özelliklerini gösterir.
H urrilerin başkenti, Türkiye-Suriye sınırında Suriye tarafındaki
K am ışlı k a s a b a s ı y a k ın la rın d a k i U rk e ş k e n tiy d i. MÖ 2 2 5 0 ’de,
k ralların ın adı d a T opkiş’ti. B u kentin, MÖ 50 0 0 ’lerde bile yerleşim
yeri olduğu kazılar s ıra s ın d a anlaşılm ıştır.
B u g ü n , ta rih se l k ö k e n le ri h a k k ın d a çok fazla söz sö y len en
K erkük kenti de b ir H urri kentiydi. G ü n ü m ü z K erkük’ü n ü n y ak ın
la rın d a b u lu n a n Nuzi ö ren y e rin d e (bakınız: resim 116, sayfa 156)
116 4 0 0 k a d a r ta b le t b u lu n m u ş tu r. Söz k o n u s u tab le tle rin ticarî
ve a s k e r î n ite lik te b elg eler o ld u ğ u sö y le n m e k le b e ra b e r h a n g i
m ü zed e s a k la n m a k ta o ld u k la rın ı öğrenm em iz m ü m k ü n olm adı.
B u ö n em li b ir s o ru d u r. Ç ü n k ü H u rrile rin k im lik leri h a k k ın d a
olanca bilgiye rağm en H urri coğrafyasının Arîlerin ta rih sah n esin e
çıktıkları yer olduğu iddiası diUendirilmektedir. Bu k o nuda internette
çeşitli dosyalar b u lm a k m ü m k ü n d ü r. B u d o sy alard an birinde, söz
k o n u s u coğrafyanın ön H int A vrupalIların v atan ı olduğu, b u ra d a n
yola ç ık a rak H in d ista n ’a u laştık la rı, H azar denizinin d o ğ u su n d a n
T ü rk ista n ovalarını k a t ederek K aradeniz’in kuzeyinden A vrupa’ya
geldikleri an latılm ak tad ır.
Resim 91: Hurrilerin başkenti Urkeş kenti, Türkiye-Suriye sınırının hemen üzerinde
Suriye tarafında kalan tarihi bir ören yeridir.
B u rad a Hitit tarih in d en söz edecek değiliz. Ama pek bilinm eyen
bazı h u s u s la r ın ü zerin d e duralım .
H a ttu şa ş kazılarında ortaya çıkarılan Hititlere ait dinî m etinler
H urri dilinde yazılmıştır. Hititler pek çok H urri tanrısını benim sem iş-
ler, h a tta kendilerine H urri dilinde ad lar alm ışlardır. H urri efsaneleri
H itit efsaneleri biçim ine girm iş, H urriler, H itit k ü ltü rü n e rengini
verm işlerdir.
Ç o ru m ’da, Boğazköy ören y erin d e MÖ 13. yüzyılda yapıldığı
b ilin en b ir a ç ık h a v a ta p m a ğ ı v ard ır. Y azılıkaya adı v erilen b u
bölgede, k ay aların üzerinde 63 k a b a rtm a figür b u lu n m a k ta d ır. Bu
k a b a rtm a lard a n biri, 12 ’nin gizemli y o ru m u n u n A nadolu’ya girişini
g ö sterm ek ted ir. Söz k o n u s u figürde, y a n y a n a d u r a n “12 T a n rı”
g ö rü lm ek ted ir. U zm anlar, b u k a b a rtm a ve ilgili diğer fig ü rlerin
Hurri din ve k ü ltü rü n ü n Hititler üzerindeki derin etkisini gösterdiğini
söylem ektedir.
Sayfa 108’deki bölüm başlığında ve aşağıda resim 92 ’de görülen
söz k o n u su kaya kab artm ası, Hitit kralı 3. H attuşili (MÖ 1275-1250)
veya oğlu 4. T u th a liy a (MÖ 1250-1220) z a m a n ın d a y a p ılm ıştır.
H attuşili, hastalık lı b ir çocuk olduğu için, b a b a sı k ral M urşili (MÖ
1345-1315) ta ra fın d a n ra h ip o larak yetiştirilm esi için b ir tap m a ğ a
gönderilir. H attu şili b u ta p m a k ta tedavi edilir. O ra d a tan ıştığ ı b ir
rah ib e ile de evlenir. H urrili b ir rah ib in kızı olan b u ra h ib e n in adı
P u d u h e p a ’d ır40. A n la şıld ığ ın a göre, b a b a s ı, H a ttu ş ili’yi H u rrili
ra h ip le re e m a n e t etm iştir. H a ttu şili d a h a s o n ra ta h ta çıkm ış ve
haliyle, H urrili karısı d a kraliçe olm uştur. H attuşili’n in ö lü m ü n d en
so n ra ta h ta çık an oğlu 4. T uthaliya, söz k o n u s u kraliçeden doğan
o ğ lu d u r. G ü n ü m ü z d e , H u rri d in in i ö ğrenm em ize y a ra y a n k a y a
k a b a rtm a la rı H ititlerin b u d ö n em in d en kalm adır.
Söz k o n u s u k a y a k a b a rm a la rı, S ü m e r k ü l tü r ü n ü n , önce
H u rrilere ve d a h a s o n ra d a A n ad o lu içlerine d o ğ ru yol a lm a sın ı
sağ lay an gelişm eleri açık lay an eksik h a lk a ları tam a m la m a k ta d ır.
yarı kıraç
sulanamayan ‘
bölgeler \
kıraç ,
sulanabilen
bölgeler
G U T ÎL E R
Aratta
Oilmun
>
fi
T
2
M A M A S S EH
?
0
A SH E R ^
• • İS S A V h A R
ISRAİLOGULLARININ
ON İK+KABİLESİ
E P H R A İM
D AH
0ENJAMIM
R eu g em
İsrailoğullan’nın 12 kabilesinin Filistin’de yaşadığı
bölgeler. Bu harita, Tevrat’a dayanarak Yahudiler
tarafından çizilmiştir. Bağımsız tarihi kaynaklar
Al Lathqiyat>
Resim 94: Doğu Akdeniz kıyısmdaki en eski yerleşim yerlerinden olan Ugarit
kentinin stratejik konumu ve üst köşede limanın elverişli yapısı görülmektedir.
T
TTT
7
g
6
k 1 n z•
TT
y s m d s
►
—
<> ►
— ^TA
»-— M & -
/ M" ► > ,1
p s• q r t t £i ‘u s
g ‘e ‘o 2
Resim 95: Ugarit kazılarında bulunan tarihin en eski abece’si ve günümüz harflerinin
çivi yazısındaki karşılıkları
S&rpedon da tannsal H ^jjM ^,iygecıkıştrî
“Nereye gitti seniıj JR®V? İMMfc.M"*
inle te k b a
K utsal 12 ’n in y o lcu lu ğ u n d a k i a ş a m a la rd a n biri A n ad o lu ’n u n
g ü n e y b a tı k ıy ıla r ın d a b u l u n a n k a b a r t m a l a r d a n b e lli o lu r.
A ntalya’nın b atısın d a yer alan söz k o n u su bölgenin m ilat civarların
daki adı Likya idi. Oysa bin yıl öncesine ait Mısır ve Hitit belgelerinde
“D alava” ve “L u k k a ” o lara k geçm ektedir (Resim 95).
Likyalılar, A n a d o lu ’n u n en eski h a lk la rın d a n d ır. U zm anlar,
dillerinin Asyatik dilerden olduğuna dair k anıtlar olduğunu söylüyor.
Yer a d la n ile ilgili incelem elerden çıkan so n u ç la ra göre, Likyalılann
Konya yöresin d en giden in sa n la r olduğu öne sürülebilir. Lykaorıia,
K onya’n ın eski a d ıd ır43. Ç a ta lh ö y ü k ’ü n , ta rih in en eski yerleşm e
y e rle rin d e n o ld u ğ u n u d a göz ö n ü n e a la c a k o lu rs a k , y o ğ u n b ir
yerleşim bölgesinde n ü fu s u n çevreye yayılm ası son derece norm al
b ir d u ru m sayılır.
Diğer yandan, Truvalılarla Likyalılar ara sın d a yakınlık olduğuna
dair birçok işaret b u lunm aktadır. A ralarında çıkar birliği olabileceği
y a d a o rta k b ir d ü ş m a n a sa h ip olabilecekleri gibi a k ra b a lık d a söz
k o n u su olabilir. Bölüm başlığındaki İlyada adlı eserden aktardığım ız
p a s a j, d e s ta n d a k i, T ru v a ö n le rin d e k i Likleri a n la ta n te k p a sa j
değildir. MÖ 1200’lerde v u k u b u lan Akhalılarla Truvalılar arasındaki
savaşta, Likyalılar, b ü y ü k fedakârlıklar yap arak T ruvalılann yanında
s a v a ş a k a tılm ışla r ve sa v a ş m e y d a n ın d a d a d e s ta n d a yüceltilen
k a h ra m a n lık la r y apm ışlardır. MÖ 7 0 -1 6 y ıllan a ra s ın d a y a şam ış
L atin y a z ar Virgilius, R om a’yı k u r a n A nadolulu Aenas için yazdığı
“The A enid” adlı eserinde, T ru v alılan T eurci’ler o larak tanıtır. Aynı
sözcük, E ski A lm an ve İsk a n d in a v k a y n a k la n n d a “T orchi” o larak
a n ılır44. D iğer b ir R om alı y a z a r o lan P o m p o n iu s M elâ da, A zak
D en izin in kuzeyindeki orm anlık bölgeyi T urcae diye anar. Yine b ir
b a şk a önemli Romalı yazar olan Plinius, “Doğal T arih” adlı eserinde,
ay n ı bölgede y a ş a y a n h a k la rın listesin i v e rirk en “T y rcae”leri de
eklem iştir. Herodot da, T arih ’inde Iyrkai’lerden söz eder45. H ipokrat
b u bölgeye gitm iş ve tıp öğrenm iştir. B unlar, kendi y azd ık lan n d a n
biliniyor. B ü tü n b u n la ra rağm en, T ru v a adıyla b ü tü n b u bilgileri
ilişkilendirm eye “resm i otoriteler” bir tü rlü yanaşm ıyor. B u n a k a rşı
lık, h e r ta ra fı H int-A vrupalı y a p m a k ta n çekinm iyorlar. Biz b u n a
“tu ristik ” bir yaklaşım diyoruz. Turistler A vrupa’d a n geliyor. Eğitim
den geçirdiğimiz rehberlerim iz, onlara duym ak istediklerini söylüyor.
A m a o n lar b u bilgileri gerçek o larak algılıyor. Böylece A vrupalılan
“H int Avrupalılık” ve “Greko-Rom en” uygarlığının tek ü s tü n uygarlık
olduğu k o n u s u n d a bilinçlendirm iş oluyoruz. Liklerin d u ru m u da
b u n a benziyor. M ilada doğru G rek-R om a egem enliğine girm iş olan
bölgede b u lu n an bazı yazılardan yola çıkarak, kim bilir ne zam andan
Resim 96: Likya uygarlığının Güney Batı Anadolu’daki konumu
Resim 98: Manisa yakınlarındaki zengin Tantalis kentinin kralının oğlu olan
Pelops, Pelopenez yarımadasına adım veren efsanevî simadır. Resim, efsanelerdeki
anlatıma uygun olarak çizilen Tantalis kentini göstermektedir.
Resim 100: Etrüsklere ait Sümer dinsel figürlerini içeren bir desen.
S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ Z E M İ
CVIÂU3^l - j j n 3-U>-
rTA06 >rt'JûT^'s--/ \
/ \ flıd
) ^ i \ o > /°\AQft'İ0' „)-H210İ
X ' Vh2J n —/ 5\öV 8U8Voiınfl//
\i^iIiao/3w
-/■/N
ANADOLU'DA
GÖRÜLEN
ON İKİLİ
KENT BİRLİKLERİ
Yunan tarihi A vrupa’da en uzun sü rm ü ş
tarihtir; aralıksız dört bin yıl boyunca uzanır.
Fakat “tarihsel” zamanın başlangıcı, daha çok
MÖ 750 senesine dayandırılır.
Egon Friedell,
Antik Yunan’ın Kültür Tarihi [T O
adlı eserinden
T Î4 S Ü M E R M A T E M A T İ Ğ İ ve S A Y I L A R I N G İ 2 C M
Resim 103: 12 kentten oluşan İyonya ve Eolya Birliği’ne bağlı kentlerin bulunduğu
yerler. (Kırmızı zeminli kentler iyonya birliğine, diğerleri Eolya birliğine bağlı olan
kentlerdir.)
ıl IKIL
Strophade: U Dcios ,
Drepanum r#t * *f —
ON İKİ
KÜLTÜNÜN
ROMA'YA GÖÇÜ
E trü s k dinî h a y a tın ın tesiri a ltın d a
Rom a’da yerleşm iş olan b ir âdete göre,
R o m a lıla r d a t a n r ı l a r ı n ir a d e ve
a rz u la rın ı bazı alam etlerle in s a n la ra
tebliği ettiklerine inanırlar, b u alam etler
g ö rü lü r ve tefsir edilirse, istik b a ld e n
h a b e r d a r o lm a k k a b il o la c a ğ ın ı
sanırlardı.
Halil Demircioğlu,
Roma T arihi adlı eserinden 59
A nadolu’d a n bilinen ü ç ü n c ü göç dalgası son u cu n d a, Ç anakkale
B oğazı c iv a rın d a k i T ru v a k e n ti p r e n s le rin d e n A e n e a s, y a k ın
adam lanyla birlikte Roma civarına yerleşmişlerdir. Roma efsanelerine
göre, Rom a k en ti, b u g u ru p A nadolu in sa n ın ın bölgedeki köyleri
birleştirm esiyle d o ğ m u ştu r60.
T ru v a lıla n n 12 h a k k ın d a k i d ü şü n c ele rin i ve diğer in an çlarım
y e te rli a ç ık lık ta ö ğ ren m em iz m ü m k ü n o lm adı. B u n a k a rşılık .
R om alıların, h e r n e k a d a r 12 ’li k e n t birliği k u rm a s a la r da, g ü n eş
e tr a fın d a k i t u r u n u 12 y ıld a ta m a m la y a n J ü p i t e r ’i b a ş ta n r ı
yaptıklarını biliyoruz. Roma k ü ltü rü n ü n m erkezine yakın bir yerlere
12’n in y erleşm esi E trü s k e tk isi o lsa gerek. Ç ü n k ü E trü s k etkisi
d a h a birçok a la n d a k en d in i belli etm ektedir.
R om a e fsa n e le rin in en ü n lü s im a la rın d a n biri, m u h te m e le n
g e rç e k b ir k işi o la n H e rc u le s ’tir. O ysa e fsa n e le r o n u n Z e u s ’u n
to ru n la rın d a n o ld u ğ u n u söyler. Y u n a n is ta n ’ın kralı H e rc u le s’te n
12 önem li işi y a p m a s ın ı iste r. Söz k o n u s u efsan ev î işle r şöyle
özetlenebilir (Resim 102):
1 - N em ea a sla n ın ı öldürm ek,
2 - L erna’daki "9” b aşlı H ydra yılanını öldü rm ek,
3 - A rk ad ia’m n ele geçm ez dişi geyiğini y ak alam ak ,
4 - E ıy m a n th o s d ağ ındaki y a b a n d o m u z u n u y ak alam ak ,
5 - Elis k ra lın ın sığır a h ırla rın ı b ir g ü n içinde tem izlem ek,
6 - S ty m p h alo s b a ta k lığ ın d a k i in s a n yiyen k o rk u n ç k u ş la n
v u rm a k ,
7 - G irit a d a sın ı b irb irin e k a ta n azgın boğayı y ak alam ak ,
8 - T ra k y a kralı D iom edes’in in s a n yiyen k ısra k la rım
y ak alam ak ,
9 - A m azonların kraliçesi H ippolyte’n in kem erini alm ak,
10 - U zakbatı’d a E ry h eria A dası’n a h ü k m e d e n ü ç gövdeli dev
G e ıy o n e u s’u n sığırını ele geçirm ek,
11- H esperidlerin d ü n y a n ın u c u n a sakladığı altın elm aları
getirm ek,
12- Yeraltı d ü n y a sın ın k a p ıla rın ın bekçisi ü ç başlı köpek
K erberos’u ölüler ü lk e sin d e n k açırm ak .
Resim 105: Herkül’ün Korint kenti yakınlarında bir yer olan Nemea bölgesinde
yaşayan aslanın öldürmesini simgeleyen resim. Bu resim ve diğer benzerleri. Sümer
tabletlerinde de karşımıza çıkan olağanüstü insan figürlerini içermektedir. Çünkü
Sümer inanışına göre ve oradan Greklere kadar sıçrayan anlayışa göre, olağanüstü
işler başaran insanları tanrılar kendi yanlarına almaktadır. Resimde görülen Sümer
figürü, Gılgamış destanındaki Uruk Kralı Gılgamış’ın maceralarım anlatmaktadır.
O N İKİ K Ü L T Ü N Ü N S O M A YA . G Ö Ç Ü I
Resim 106: Resimde görülen figür, bir Sümer mührüdür. 7 başlı deniz canavarını
öldüren iki tanrıyı göstermektedir. Bu canavar figürü Muharref Tevrat’a Leviathan
adıyla girmiştir. Anlamının büyük su canavarı veya iri balina olduğu söylenmektedir.
bir
. nam* a a efsarieyi-vfc m asalı
el k ile m iş tir ; tot k ü ltü r d e tanrılar*.
k;âİHi&rnanlar ve c nemli şahsiyetler 121i
r oFiiiiîTtıniiıu
P 1
o
e Schim m el
I Qaınlonn
u
Resim 116: Tarihi Mari ören yeri bugün Suriye-Irak sınırında Fırat’ın batı kıyısındadır.
Resim 117: Mari ören yerinin arkeologları bekleyen uçsuz bucaksız kazı alanları
T Ü R K L E R V E O N İKİ 157
Andronovo
# BMAC
H «s*nlu « Y aZ
M jrtik
Swat
5*ri Ceme*m\ W
Meh*»h Copocr
Patnted
Crey
Ware
Resim 118: Haritada, Sümer çağlarına ve hatta daha önceki çağlara ait buluntuların
ele geçirildiği, uygarlığın ortaya çıktığı düşünülen bölgeler görülmektedir.
TÜRKLERİN
ÖZEL SAYISI
OLARAK 9
G erçekte 9 sayısı, Sam i ve
s o n r a k i Y a h u d i- H ır is tiy a n
d ü n y a sın d a çok önem li b ir yer
işgal etmez.
Resim 123: Lagaş kralının komşu kent karşısında kazandığı zafer için diktirdiği
anıt üzerinde muzaffer ordu 9 askerle simgeleştirilmiştir.
B ay B a y a n a y in o rm a n r u h la rın ın h e p s in e verilen ad o ld u ğ u n u
söylerler. B u ru h la r, avcıları k o ru rla r, o n la ra b e re k e tli av ih s a n
ed erler95.
Y a k u tis ta n ’d a ş a m a n la r, b ü y ü a y in in e b a ş la m a d a n önce
a rk a la rın a 9 m a s u m erk ek ve 9 m a s u m kız ç o cu k yerleştirirlerdi.
M a n a s D e s ta m ’n d a k a h r a m a n l a r d a n A lm a m b e t, 9 g ü n
K alm uklarla savaşır, 9 y e rin d en y aralan ır; K ara Bey, K ülçora’yı 9
ço b an a dövdürür, K alm uklar a ra s ın d a k a la n Çuvak, 9 g ü n onlarla
m ü cad ele ed er96.
Türeyiş D estam ’nda, bozkurtla evlenen kızın 9 çocuğu dünyaya
gelir.
H a n la rın okları 9 kertiklidir; ç ü n k ü b u o k lar k u tsa ld ır. Kam,
om zu n d a 9 ok sim gesi ta ş ır ve b u n la rın ‘T a n rıd a n u z a tıla n şeyler”
o ld u ğ u n u söyler97.
H ayat ağacı 9 dallı ve 9 k ö k lü d ü r98. Yine E ski T ü rk in a n ış ın a
göre, T a n rı, g ö ğ ü n 9. k a tın d a o tu r u r 99. T a ta rla rın k u ts a l k ay ın
ağacı, 9 k ö k lü d ü r. Yine b ir b a ş k a T a ta r d e s ta n ın d a y e ra ltm d a k i
9 dallı k u ts a l a ğ a ç ta n söz edilir. Gizli T a rih ’te, T im u ç in k a ğ a n m
g ü n e ş e k a r ş ı 9 k e z diz ç ö k ü p tö v b e e ttiğ i y a z ılıd ır 100. A ltay
m asa lla rın d a geçen k u tsa l a tla rın k u y ru ğ u 9 örmelidir. Ayrıca, söz
k o n u s u a tla r 9 kolanlıdır. Kırım T a ta r h a n la rın a 9 x 9 = 81 p a rç a
hediye s u n m a k gerekir.
İslâm in an c ın d a Azrail’in görevini, E ski T ürk in an cın d a “E rlik”
yüklenm iştir. Erlik, yaratıcıya k a rşı geldiği için y eraltın a sü rü lm ü ş
b ir varlıktır. E ğer k ö tü lü k lerin e so n v erir ve iyi o lu rsa, T an rı o n u
te k ra r y e ry ü z ü n e ç ık aracak tır. A ltay T ürkleri, E rlik ’in, in s a n la ra
h a sta lık m u sa lla t edebileceğine, h e r tü rlü k ö tü lü ğ ü yapabileceğine
in an ırla rd ı. İn a n ış a göre, erlik, doğası gereği, k en d isin e s a k a t ve
h a s ta h ay v an lard an k u rb a n su n u lm a sım isterm iş. Kişi öldüğünde,
önce yeraltı d ü n y a sın a gönderilirm iş. Eğer kişin in h a y a tı bo y u n ca
y ap tığ ı iyilikler b a s k ın geliyorsa, y e ra ltın a geldiğinde E rlik o n a
h iç b ir k ö tü lü k y a p a m a z m ış . Ö len k iş i E rlik ’te n k u r tu l u n c a
uçmak(cennet)’a gidermiş, ku rtu lam azsa tamuğ(cehennem)’a gidermiş.
İnsan ların b ü y ü k önem verdiği ve o n a k u rb a n la r su n a ra k , h ay atlan
b o y u n c a iyilik y a p a ra k elin d en k u rtu lm a y a ç a lıştık ları E rlik ’in 9
erk e k ve 9 kız çocuğu v arm ış. E rk ek o lan ço cu k ların a d la n şöyle:
K araş, M attır, Şm gay, K öm ür H an, B adış Biy, Yabaş, T em ir Kan,
U çar K an ve Kerey K an. D okuz k ız ın d a n sa d e c e iki k ızın ın adı
bilm iyorm uş. B u n la rın görevleri oyun oynam ak, in s a n la n b a ş ta n
U R K L E R İ N O Z E l SAVI S I O L A R A K 9
Resim 126: Bir kayın ağacının gövdesi ve bez bağlanan ağaçlardan biri.
Resim 132: Sumerce’de Tann anlamına gelen ANU, sekiz köşeli yıldız şeklinde
yazılırdı. Sekiz köşeli yıldız tannsallığın ve mükemmelliğin simgesi idi. Almanya'nın
Jena kentinde bir müzede sergilenen üç bin beş yüz yıllık bir tabletin üzerinde,
“Ay ‘dan Pleiyad’lara 19; Pleiyadlar’dan Oriyon’a 17...” sözleriyle başlayp^ bir metin
şöyle sona eriyor: “Bir tanrının öbür lanndan mesafesi ne kadardır?”
K ısacası, uyg arlığ ın b eşiğ in in A sya’n ın o rta sı, Aral gölü ve
oraya u z a n a n iki ırm ağın kıyılan olduğu tezi birçok b a ş k a gerçekle
de u y u m lu d u r . B u g e rç e k le rin b a ş ın d a , S ü m e r ta b le tle rin in
okunm asıyla ortaya çıkan k ü ltü r m otiflerinin gü n ü m ü zd e de çeşitli
T ü rk to p lu lu k ta n a ra s ın d a y a ş a m a k ta olm asıdır. G ü n ü m ü z T ü rk
to pluluklan a ra sın d a a ra ştırm a yapanlarla, S ü m er tabletleri üzerin
de ç a lış a n in s a n la r b irb irin d e n h a b e rs iz k im selerd ir. Ayrı ayrı
u z m a n la n n söyledikleri y a n y a n a getirildiğinde dil benzerliklerini
de içine a la n k ü ltü re l o rtak lık öğeleri k arşım ıza çıkm aktadır.
şeklindeki u y d u rm a .
3- “A nadolu’d a T ürk genine rastla n m am ıştır”, şeklindeki sözde
bilim sel iddia.
4- “Türkler, tarihleri b o y u n ca d ü ş ü k b ir k ü ltü r düzeyinde y a
şa m ışla rd ır”, şeklindeki iddia
5- T ü rk çen in T ü rk ç o c u k la rın ın kavrayış kabiliyetinin geliş
m esini engellediğine d a ir iddia
6- A nadolu’d a n ü fu s u n sadece yüzde 10-15’inin T ü rk geni ta
şıdığına d a ir id d ia
7- A nadolu in sa n ın ın T ü rk ista n T ü rk ü n e değil, Y unanlıya y a
k ın o ld u ğ u n a d a ir iddia
Bu gibi gerçek dışı iddiaların a rk a sın d a T ürk düşm anlığı tem eli
ü z e rin d e k u r u lu ö rg ü tlü dış gü çler vardır. B unlar, b a tıd a n gelen
felsefe c erey an ların a kendini k a p tıran , evrensellik a d ın a T ü rk lü ğ ü
d u r m a d a n a ş a ğ ıla y a n y erel ağızları m a ş a o la ra k k u lla n m a k ta ,
o n lan beslem ekte ve m ükâfatlandırm aktadır. Türkiye’de, uygarlığın
H elen-H ıristiyan kökenli olduğuna, T ürklerin b a rb a rlık ta n k u rtu l-
m alan için Avrupa Birliği trenini kaçırm am ası gerektiğine, T ürklüğün
önem li olm adığına, önem li olanın evrensellik olduğuna, hepim izin
“R om a’n ın çocukları o ld u ğ u m u za” in a n a n epey entelektüel vardır.
B u çevreler, dış g ü ç le rin em ellerine ideolojik d e ste k s u n m a k ta ,
m uh b irlik y apm akta, h a tta aşırı abartılm ış veya d oğrudan doğruya
y a la n h a b e r bile ü retm ek te d irle r. T ü rk le rd e n ve T ü rk lü k te n söz
edeni ırkçılıkla suçlam ak, b u çevrelerin en önde gelen kurnazlığıdır.
B u gibi fikirlerin a k tif s a v u n u c u la rı, y a e tn ik m illiyetçidir y a tek
kelimeyle “etki ajanı”dır. B u konuda, sayın okuyucum uzun dikkatini
çekm ekle yetinelim .
Resim 136: Amerika kıtasına göç eden Asyalı kavimlerin göç yollan.
Eylemleri kay d a geçirilmiş ilk S ü m er h ü k ü m d arı, m uhtem elen
MÖ 3. b in y ılın e rk e n d ö n e m le rin d e Kiş k e n tin d e t a h t a çıktığı
s a n ıla n E ta n a ’dır. E ta n a , sö z cü k a n la m ı o la ra k “b ü tü n ülk eleri
is tik r a r a k a v u ş tu r a n ” o la ra k n ite le n m e k te d ir. E ta n a , in s a n lık
tarih in d e bilinen ilk im p arato rd u r. K rallar listesi tab letin d e E ta n a
için “göğe y ü k se le n a d a m ” n itelem esi y apılm aktadır. Söz k o n u s u
tabletten bin yıl k a d a r so n ra Akat dilinde yazılmış b ir b a şk a tablette
v e rilen b ilg ilere göre E ta n a , d in d a r, ta n r ıd a n k o rk a n , d in in e
s a d a k a tle bağlı, k u ra lla rı gayretle u y g u la y a n b ir kim sedir. Yine
aynı ta b le tte verilen bilgiye göre, E ta n a ’n m ço c u ğ u olm u y o rd u .
D olayısıyla a d ın ı s ü rd ü r e c e k k im se si y o k tu . B u n d a n dolayı en
b ü y ü k isteğ i “d o ğ u m o tu ”n u ele g e ç irm e k ti. Ne v a r ki b u ot,
ö lü m lü le rin u la şa m a y a c a ğ ı k a d a r u z a k ta k i gökte b u lu n u y o rd u .
G ü n ü n birinde, b ir yılanın b ir ç u k u rd a yem ek üzere olduğu k artal
y av ru la rım k u rla rd ı. A na k a rta l b u n a çok sevindi. E tana'yı, otu
bulabilm esi için sırtın a a la rak yeryüzünde hiçbir şeyin görünm ediği
k a d a r y ü k sek lere çıkarttı.
İşte b u efsane, S u m erli m ü h ü r kazıcılar ta ra fın d a n p e k çok
m ü h r ü n ü s tü n e k azın d ı. “B ir k a rta lın k a n a tla r ın d a göğe d o ğ ru
y ü k s e le n b ir ö lü m lü ”yü re s m e d e n m ü h ü r m otifi, en gözde fikir
h alin e geldi116.
R e sim 1 4 1 : N ip p u r ’u n
koruyucu tanrısı NİNURTA’yı
çift başlı kartalıyla tahtında
otururken gösteren bir mühür.
Ninurta, G irsu’nun (Lagaş)
koruyucu tanrısı Ningirsu’nun
Nippur’daki karşılığıdır. ı
Resim 142: Çift başlı kartal motifi birçok efsane ile birlikte Anadolu’ya da girmiştir.
Resimde, Hititler tarafından yaptırılmış bir çift başk kartal kaya oyması görülmektedir.
Bu figür Erken Hitit Dönemine ait olup, Alacahöyük ören yerinde kapının sağ
tarafında bulunmaktadır11 .
Resim 146: Hunlarla ilgili çeşitli buluntuların üzerinde bulunan çeşitli kartal
motifleri. Sol başta yer alan Hun bayrağındaki çift başlı kartal motifidir. Sağdaki
resimde, Avrupa Hunlannın bayrağında yer alan, başında taç olan çift başlı kartal
görülmektedir.
Resim 147: Divriği Ulu Camii’nin batı kapısında görülen çift başlı kartal figürü,
yapının Selçuklular tarafından inşa edildiğini simgeliyor. Diğer yanda görülen tek
başlı şahin kuşu ise camii 1228 yılında yaptıran Mengücüklerin simgesidir. Türklerde
çift başlı kartal, güç, kudret, özgürlük ve bağımsızlık anlamlarına gelmektedir. Çift
baş, doğunun ve batının hâkimi olarak Türkleri simgelemektedir. Divriği Ulu Camii,
gelmiş geçmiş en önemli sanat şaheserlerinden biridir. Caminin ana kapısında
ağustos aylarında mermer oyma süslemeler arasında namaz kılan bir adam gölgesi
belirmektedir. Bu cam inin her köşesi, Türk kültürünün her yönüyle bütün
inceliklerini, mimarların bütün marifetlerini sergiler.
A şağıdaki resim leri teker teker inceleyecek olursak, günüm üzde
de S üm er k ü ltü rü n ü n r u h u n u n y eryüzünde do laşm ak ta olduğunu
b a ş k a örn ek lerin i g ö rm ü ş oluruz.
Resim 148: Kartal simgesi daha sonra BizanslIlar tarafından Paleolog hanedanının
bayrağı olarak benimsemiştir. Aynı şekilde, Sumerlerin kartal ve yılan efsanesi,
Bizans Sarayı’ndaki duvar mozaiklerine bile işlenmiştir.
Resim 149: Kartal motifi ilk Resim 150: Çift başlı kartal
görüldüğünden beş bin yıl motifini masonlar da amblem
sonra Sümer ülkesinden çok olarak seçmişlerdir. Hem doğuya
uzaktaki ABD’de bağımsızlık h em b a tıy a eg em en olm a
sim gesi olarak Amerikan iddiasım dile getirdiği düşünül
d o la r ın ın ü z e r in e b ile m üş olsa gerek.
yerleşmiştir.
Goszoni adlı bir uzm an, 1959 yılında, S üm er dilinin özelliklerini
58 b a ş lık a ltın d a to p la y a n b ir a r a ş t ır m a y a y ın la m ış tır. B u
araştırm ada, söz k o n u su özelliklerin 55’inin Fin-Ogur dil guruplarına
ait olan g ü n ü m ü z M acarcasm a d a u y d u ğ u n u , 29 ’u n u n Türkçelerle,
2 1 ’in in Kuzey F in -O g u r dilleriyle, 2 4 ’ü n ü n ise K afkas dilleriyle
ö r tü ş tü ğ ü n ü belirtm ektedir.
S um erce ile Türkçe a rasın d ak i y ak ın ilgi h a k k ın d a çok kıymetli
m akale, bilim adam ı O sm an Nedim T u n a tarafından m eslektaşlarına
tebliğ şeklinde s u n u lm u ş ve geniş m ü zak erelerd en so n ra T ü rk Dil
K u ru m u ta ra fın d a n yayınlanm ıştır.
Prof. Dr. O sm an Nedim T una, “S ü m er ve T ü rk Dillerinin Tarihi
İlgisi ile T ü rk D ili’n in Yaşı M eselesi” ad lı söz k o n u s u e se rin d e
S um erce ile T ü rk çe a ra s ın d a s ö z ü n ü ettiğim iz yak ın lık h a k k ın d a
şöyle dem ektedir:
“T ü rk ve S ü m e r dillerinin b e şe r b in kelim eye sa h ip o ld u ğ u n u
farz edelim . Bu tak d ird e, S üm erce ve T ürkçede, en ideal ş a rtla rd a
fonetikçe b en zer b ir çift için m a n a c a d a benzerlik ş a n sı
(1/5 0 0 0 ) x (1/5 0 0 0 ) = 1 /(2 5 .0 0 0 .0 0 0 )’dır.
Böylece ikinci b ir çift için öncekinin y a n sı, ü ç ü n c ü b ir çift için
İkincinin, d ö rd ü n c ü b ir çift için ü ç ü n c ü n ü n y a n s ı k a d a r b ir ş a n s
vardır. B u şa n s,
5. çift için (1 / (24 x 25 x 106 )) = 1 /(4 0 0 x l 0 6 )
10. çift için (1 / (29 x 25 x 106 )) = 1 /(1 2 .8 0 0 x l 0 6 )
15. çift için (1 / (214 x 25 x 106 )) = 1 /(4 0 9 .6 0 0 x l 0 6 )
E ğer b u ra k a m la rd a h e r ü n ite o n d a b ir m ilim etreyi gösterm iş
olsa idi, 10 . çiftte elde edilen rak am 1280 kilometreye d enk gelecekti.
Bu, aşağı y u k a n İzm ir-E rzurum a rasın d ak i m esafe dem ektir. B u n a
göre, S üm erce ile T ürkçede fonetik ve sem an tik çe b e n z er tesadüfi
on çift kelim e b u lm a şan sı, İzm ir-E rzu ru m m esafesinde, o n d a bir
m ilim etre n e ise o k a d a rd ır. 15. çiftte, b u m esafe aynı ölçülerle
4 0 .9 0 0 k ilo m etre, y a n i d ü n y a n ın e k v a to rd a k i ç e v re s in d e n b ir
m ik ta r fazla olur. Ş u h a ld e , 15. b e n z e r çiftin te s a d ü fe n o rta y a
çıkm ası ihtim ali, u z u n lu ğ u d ü n y a n ın çevresine eşit b ir m esafede
o n d a b ir m ilim etre n e ifade ediyorsa, o n u ifade eder. B u sebeple,
birbiriyle hiçbir ilgisi b u lu n m a y a n d ü n y a dillerinde, tesadüfi kelime
u y g u n lu k la rı b ir m ucize k a b ilin d e n d ir ve ö rn e k le ri b ir elin b e ş
p a rm a ğ ın ı geçm ez... Ş u h a ld e , [tebliğimde] s u n d u ğ u m 165 çifte
‘t e s a d ü f i b e n z e rlik ’ a tfe tm e k , m a te m a tik b a k ım d a n m ü m k ü n
değildir.”120
O sm an Nedim T u n a ’n m S um erce ile T ürkçe a ra sın d a k i tarih i
ilg in in is p a tı a d ın a o r ta y a k o y d u ğ u y ö n te m , H in t A v ru p a c ı
k u ra m c ıla r ta ra fın d a n d a k e n d i k u ra m la rın ı d o ğ ru la m a k a d ın a
kullan ılm alıd ır. D a h a önce sözde isp a tla d ık la rı k u ra m la rı b ir de
T ü rk bilim a d a m ın ın k a n ta rın d a tartm alıd ırlar. Böyle y a p a rla r ve
aynı sonuçlara u laşırlarsa kuram larının sağlam asını yapm ış olurlar.
H ititlerin H in t A v ru p alılarm a ta la rı o ld u ğ u ve A n a d o lu ’n u n
H int AvrupalIların anavatanı olduğu şeklindeki iddianın savunulm ası
iç in iz le n e n y ö n te m tip ik b ir ö rn e k tir. S e d a t A lp’in TÜBİTAK
tara fın d a n yay ın lan an “Hitit Ç ağm da A nadolu” adlı eserinin hem en
b a ş ın d a , H itit dilin in H int-A vrupa dili o ld u ğ u n u k a n ıtla m a k için
İngilizceden, Latinceden, F ransızcadan, A lm ancadan, Y un an cad an
ve S la v ca d a n a lın tıla r yapıldığını görebiliriz121. O ysa T ü rk bilim
a d am ın ın y u k arıd ak i m akalesi T ü rk çen in sadece T ü rk m en lehçesi
ile S u m e rc e ’n in k ıy a sla n m a sın a d a y a n m a k ta d ır.
Kitabım ızın birinci b ö lü m ü n d e sö z ü n ü ettiğimiz, otuz bin yıllık
hayvan kem ikleri üzerindeki say m a kertikleri h a k k ın d a in te rn ette
re sim a ra ş tır m a s ı y a p a rk e n , F r a n s a ’d a, b ir m a ğ a ra d a b u lu n a n
ü z e ri k e rtik li bazı k em ik fotoğraflarıyla k a rş ıla ş tık . G ayet ciddi
geçinen b ir m üze, b u kem ikler üzerindeki b ir tak ım çizgilerin H int
A v ru p a dilin d e o ld u ğ u n u fotoğrafın a ltın a eklem iş. G ö rd ü k ki,
eldeki on bin lerce tab le te rağ m e n S u m e rc e ’n in g ü n ü m ü zd e k i
m irasçısı olan dilden söz etm eyi şüpheli sayanlar, b ir köpeğin kaval
k e m iğ in d e k i ü ç b e ş k e rtiğ i H in t A v ru p a d ilin in a ta s ı sayıyor.
K im senin de kınadığı yok.
Bize göre, ark eo lo jik b u lg u la rm T ü rk u z m a n la r ta ra fın d a n
bizzat o k u n u p y o ru m la n m a sın a k a d a r “H int A vrupacı” sözde bilim
a d a m ı ideologların şim diye k a d a r sö y led ik lerin in d o ğ ru lu k payı
çok şüphelidir. G erek Doğu A nadolu’d a gerekse de M ezopotam ya’d a
y a d a b a m b a ş k a b ir yerde A vrupalı kazı ekiplerinin b a ş k a n m d a n
personeline k a d a r pek ço ğ u n u n a ja n olduğu, kötü niyetlerle bölgeye
geldikleri ve arkeolojiyi b a h a n e o la ra k k u lla n d ık la rı d a h e s a b a
katılm alıdır.
Ayrıca, h e p sin d e n önem lisi, b u r a d a T ü rk le r ve a ta la rı ile ilgili
o la ra k öne s ü rd ü ğ ü m ü z b ilg ilerin p e k çoğu, B atılı u z m a n la rın
ç a lış m a la rın d a n ç ık a n s o n u ç la rd ır. T ü rk bilim a d a m la rı, g erek
T ürkiye’de gerekse diğer T ürk cum huriyetlerinde, b u önemli konuya
k a p sa m lı o la ra k eğilm edikçe d a h a ileri düzeyde sağlıklı bilgilere
erişm e n in m ü m k ü n olabileceğini sanm ıyoruz.
Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lugat’it-Türk adlı eserinde yer alan dünya haritası
Y irm i b e ş y a ş ı n d a s ı n , y ılın
B a rs’dır, beyim ; işte b u yıl sen in
m üçel’indir.
M anas D estanı’n d a n 123
SÜMER MATEMATİĞİ ve SAYILARIN GİZEMİ
MÜNECCİMLERİN
TÜRK TARİHİNDEKİ
ROLÜ
Kötü bir yıldızın altın da doğm uşum .
Yanlış davranışını yıldızlara
J2 8
bağlayan bir Snınerli ~
1
K aşgarlı M a h m u t, D ivan-ı L ü g a t-it-T ü rk adlı e serin d e, “ırk ”
sözcüğünü, “falcılık, k âhinlik ve b ir k im senin gönlündekini bilm ek”
diye a ç ık lam a k ta d ır. O ğuz K ağan D e sta m ’n d a adı geçen bilge ve
filozof “irkil H oca” d a h e rh a ld e aynı a n la m ı dile getiriyor. N itekim
S a k a la rın (Yakutlarda) b ir efsan esin d e, y ery ü z ü n d e k i ilk ş a m a n ın
adı d a Argıl’dır.
D iğer y a n d a n , A ltay Ş a m a n istle rin d e ‘k a m ’d a n b a ş k a b ir de
“ın m cı”la r vardır. B u n la r s a ra hastasıd ır. İnsanlar, b u n la rın s a ra sı
tu ttu ğ u n d a gaipten h a b e r getirdiklerine inanıyorlar. Ş a m an dinine
m e n s u p T ü rk to p lu lu k la rın d a “tölge”, fal a n la m ın ı dile getiriyor.
“Y ağnm cı” ise k ü re k kem iği ile fal a ç a n kim se dem ek. Kırgızlar fala
“k e re t” diyor. “K um alakçı” ise k oyun tezeği ile fal a ç a n la ra deniyor.
O rta A sya T ü rk to plulukları a ra s ın d a “gaipten h a b e r getirm ek”
iç in e n y a y g ın y ö n te m k ü r e k k em iğ i ile fal b a k m a k tır . İş in
“u z m a n la rı”, k ü r e k kem iğini a te ş e a ta r ve b ir s ü re k ız d ırd ık ta n
s o n ra ç ık a rta ra k ü z e rin d e k i çizgi ve s a ir işa re tle re göre gelecek
h a k k ın d a b ir ş e y le r sö y le rle r. B u u y g u la m a g ü n ü m ü z d e de
s ü rm e k te d ir. B u n a göre, k e m ik ü z e rin d e k i iş a r e t d ü z b ir çizgi
şeklindeyse, b u g ö rü n tü fal sa h ib i için y o lu n açık olduğu, ilerde
b a şm a b ir sıkıntı gelmeyeceği şeklinde yorum lanır. Eğer söz k o n u su
çizgi eğri b ü ğ rü ise veya k em ik ü z e rin d e delikler o lu şm u ş s a , b u
d u r u m fal s a h ib in i b ir ta k ım s ık ın tıla r ın b e k le d iğ i ş e k lin d e
değerlendirilir. B u a n la y ış a göre fal b a k tıra n , n iy etin e girdiği işi
yap ıp y a p m a m a k a ra rın ı b u yöntem le verir.
K ürek kem iği falı genellikle geyik kem iği ile yapılır. E n doğru
söyleyen kem iğin koç kem iği o ld u ğ u n a in a n a n T ü rk to p lu lu k la rı
d a vardır. H angi h a y v a n ın kem iği o lu rsa olsu n , kem iğin k a y n a tıl
m am ış olm ası gerekir.
O n ü ç ü n c ü yüzyılda papalığın tem silcisi olarak Moğol sa ra y ın a
giden R ubruck, h a k a n ın y an ı b a ş ın d a k ü re k kem ikleri g ö rd ü ğ ü n ü
yazm ıştır. N itekim o dönem de Moğollar a ra s ın d a b u fal tü r ü devlet
idare etm enin olm azsa olm az b ir şa rtı olarak görülüyordu. K ağanlar
herh an g i b ir k o n u d a b ir k a ra ra varıyor, b u n u uygulayıp uy g u lam a
m a k veya ne zam an uygulanacağım k a ra ra bağlam ak için yan ların a
“yağnm cı” çağınyorlardı. Moğol saray ın a girenlerden ve gördüklerini
y a z a n la rd a n b iri o lan Ç in elçisi M e n h u n d a Moğol y ö n eticilerin
k ü re k kem ikleriyle fal a ç tık la n n ı söylem ektedir.
B u a n la y ış ın , gen el b ir u y g u la m a o la ra k , 18. y ü z y ıld a d a
s ü r d ü ğ ü b ilin m e k te d ir. K azak b o z k ırla rın a s e y a h a t e d e n R u s
Y üzbaşı Riçkov, Kırgız-Kazak h a n la rın d a n b irin in k a ra ra v a rm a k
için k ü re k kemiği falına baktırdığını söylem ektedir. Riçkov’u n bizzat
g ö rd ü ğ ü n ü söylediği u y g u la m a y a göre, H an, b ir k ü re k kem iğini
a te şe a ttırm ış ve so n ra, y a n ın d a d u ra n “y a v ru n c u ” kem iği a te ş te n
ç ık a rta ra k çizgilerin şek lin e b a k a b a k a K a lm u k la n n d u r u m u n u
d e ğ e rlen d irm iş.
M anas D e stan ı’n d a d a d e sta n ın k a h ra m a n ı M an as’m y a n ın d a
“k ü r e k k e m iğ in e b a k a n ” falcı b u lu n u r . Yine a y n ı d e s ta n d a n
an laşıld ığ ın a göre, K alm uk h a n ı Yolay’m k ü re k kem iğine b a k a ra k
T a n rı ile k o n u ş a n “T argıl T az” a d ın d a b ir falcısı v ardır; K alm uk
h an ı, b u falcısının elindeki kem iğe b a k a ra k söylediklerini dinlem e
m esi üzerine, M an as o n u m ağ lu p e tm iş tir129.
Yine k o n u y u K aşg arlı M a h m u t ile b a ğ la y a c a k o lu rs a k , söz
k o n u s u e se rd e şöyle b ir a ta s ö z ü v a rd ır: “Kürek kemiği karışırsa il
karışır.” ( c 3 19 tercüme 2 1 ). Bizim b u n la r a ekleyecek o ld u ğ u m u z
te k b ir genel h ü k ü m vardır. K ürek kem ikleri k a rış s ın k a rışm a sın ,
falcının b u r n u n u s o k tu ğ u h e r yerde T ü rk illeri k arışm ıştır.
Fal b a k m a y ö n tem le rin d e n b iri de aşık kemiği atm ak tır. B u fal,
yazı tu ra gibidir. Kemikler k a m ’ın davulu üzerine atılır. Fal, önceden
kararlaştırılan bir işin veya eylemin yapılıp yapılm am ası hakkındadır.
K em ik ler is te n d iğ i gibi d u r u r s a k a r a r u y g u la n ır, a k s i h a ld e
u ygulanm az.
A ta la r r u h u n a k u r b a n s u n m a k ve k u r b a n e tin in k a z a n d a
k a y n a m a şe k lin e b a k a r a k fal b a k m a k d a önem li y ö n te m le rd e n
birid ir. B u y ö n tem , b ir s a v a ş ın y a p ılıp y a p ılm a y a c a ğ ın a k a r a r
v e rm e k te bile k u lla n ılm a k ta y d ı. M a n a s D e s ta m ’n d a , M a n a s ’m
karısı, oğlu Sim etey’e sefere hazırlanırken b a b a sın ın r u h u n a k u rb a n
k e sm e sin i, k u r b a n etin i b ir k a z a n d a k a y n a tm a s ın ı ve k a y n a m a
ş e k lin e b a k a r a k g iriş tiğ i s e fe rin b a ş a r ılı o lu p o lm a y a c a ğ ın ı
ö ğrenm esini tavsiye e d e rk e n şöyle d e r130:
“A kşam nam azını kıl, akboz kısrağı k u rb a n kes, b ab a n ın ru h u n u
çağır... eti k a z a n d a kaynat. K azanda ak k ö p ü k çık arsa b a b a n dirildi
dem ektir. Eğer k a ra kanlı k ö p ü k çık arsa b a b a n öldü (ru h u gelmedi)
dem ektir. Sağ böğrüne d ayanarak sultanım , babacığım diye haykır. Sol
böğrüne day an arak zavallı babacığım, diye haykır. Eve dön!”
A teş üzerin d ek i alevlerin aldığı şekillere, re n k değişm elerine,
kö zü n şekline ve a te şin çıkardığı seslere göre fal b a k m a k Ö zbekler
a r a s ı n d a u y g u la n m a k ta o la n b ir y ö n te m d ir. S iy a sî ve a s k e r î
k o n u la rd a Ö zbeklerin k a ra r y ö n tem lerin d en biri b u faldır. A teşten
y a r a r la n a n b ir b a ş k a y ö n te m , a te ş in ü z e rin e y a ğ a t a r a k fal
b a k m a k tır. F alcı, k u y r u k y a ğ ın ı o c a ğ a a ta r, h ız la n a n a te ş te n
y ü k se le n alevlerin aldığı şekillere göre gelecekten h a b e r verir. B u
fal tü rü , Altın O rda göçebelerinden olan Şeybanîler a ra sın d a yaygın
dır. Ş a y b a k H a n ’ın S e m e rk a n t’ı k u ş a tm a k ta y k e n , so n h ü c u m a
g e ç m e d e n önce b u fala b a k tığ ı ve b ir d a v u l g e tirte re k ü z e rin e
kem ikleri a ta rk e n şöyle dediği a n la tılır 131:
“Ç ek” d ü ş s e de B abırga
“D ağ” d ü ş s e de B abırga
S e m e rk a n t’ı b e n a lsa m (alacaksam)
O m a d ü ş s ü n davulga
Yaygın fal y ö n tem le rin d e n b iri de “k u m a la k falı”dır. Özellikle
göçebeler b u fala bakarlar. B u n u n için 41 tan e koyun tersi kullanılır.
Avuç içinde to p la n a n dan eler yere k a p a n ır ve gelişi güzel ü ç öbeğe
ayrılır. B ü tü n öbeklerdeki daneler dörder dörder toplanır ve dörtten
k ü ç ü k olduğu için a rta n la r yerde b ıra kılır. Eğer öbekte sadece dört
d a n e v a rsa b u n la r d a yerde bırakılır. Yeri boş bırakılm az. B u işlem
b ü t ü n öb ek lerd e ayrı ayrı yapılır. T o p la n a n d a n e le r te k r a r yere
atılır. Y eniden ü ç ayrı öbek o lu ştu ru lu r. İşlem a y n e n tek ra rla n ır.
T o p la n a n d a n e le r y en id en a tılır ve işlem ü ç ü n c ü kez tek ra rla n ır.
Elde y e n id e n ta ş la r to p la n s a d a işlem te k ra rla n m a z . A rtık yerde
d o k u z ö b e k te ( 3 x 3 şeklinde) ta ş la r to p la n m ış tır. Söz k o n u s u
öbeklerin h e r birinin özel a d la n d a vardır. Sol omuz, baş, sağ omuz;
sol böğür, y ü re k , sa ğ b ö ğ ü r; sa ğ ay ak , k a z a n ve sol ayak. H er
ö b ek te 1, 2, 3 veya 4 ta ş d u rm a k ta d ır. B u sa y ıla rın dağ ılım ın a
göre “k u m a la k ç ı” y o ru m y a p a r ve falı a ç tıra n ın geleceği h a k k ın d a
b ir şeyler söyler.
R e s im 1 5 2 : S ü m e r ç a ğ m a a i t t a r i h i n e n e s k i b ü y ü t a b l e ü . M Ö 2 6 . y ü z y ıld a n k a l m a
b u ta b le tin ü z e rin d e 9 a y rı b ü y ü fo rm ü lü b u lu n m a k ta d ır.
3
T ü rk ta rih in in bize öğrettiği en önem li z aaflard an olan b u gibi
b a tıl in a n ç la r, a s lın d a , İsla m iy e t’le b irlik te o r ta d a n k a lk m ıştı.
K u r'a n ’d a, geleceği b ilm e n in A llah ’a m a h s u s o ld u ğ u , c in le rin
geleceği bilemeyeceği, peygam berlerin dahi geleceği bilemeyecekleri,
h a y v a n la rın s a k a ta tın a b a k a ra k fal a ç m a n m h a ra m olduğu açık
a ç ık b e lirtilm iştir. Ne v a r ki, İslâm d ü n y a s ın d a k i d a h a s o n ra k i
gelişm eler b u d o ğ ru ltu d a olm am ış, eski k ü ltü r, k e n d in e b ir yol
a ç a ra k İslâm k ü ltü r ü içinde y er b u lm u ştu r.
Diğer y an d a, T ürk-İslâm bilginleri a ra s ın d a astrolojiye yönelik
ele ştirile r g ü çlü y d ü . B u n la rın a ra s ın d a İbn S in a b a ş ta gelir. Bu
k o n u için özel olarak kalem e aldığı b ir risalesinin önsözünde şöyle
d e m iştir133:
“Ciddi ve seviyeli bir bilim adam ının ilgilenmek istemeyeceği ikinci
b ir bilgi tü rü vard ır ki, b u tü rd e n olan bilgiler aşağı ve değersiz bilim
d allarım o lu ş tu ru r ve gerçek bilim adam ı kendisini b u n la rın k a t k a t
üstünde hisseder. Örneğin sihir, kürek kemiğinin incelenmesine dayanılarak
y apılan k eh a n et tipleri ve b u n la ra benzer diğer fal çeşitleri. Saygın bir
kişiliğe sahip bir bilim adam ı b u gibi şeylere itibar etmez, b u n lan üzerinde
d u ru lm ay a değer saym az. Astroloji için de d u ru m böyledir. Kavrayış
derinliğine ve sağlam bilgiye sahip h er bilim adam ı için b u bilim dalm a
ilişik her şeyin güçlü bir tem elden yoksun olduğu gerçeği açık ve sarihtir.
B u ndan dolayıdır ki b u gibi kim seler astrolojinin reddi k o n u su n d a kanıt
öne sürm eyi veya savunm ayı gereksiz telakki ederler. Mamafih, yakın
a rk a d a şla rım d a n b irin in b u m ahiyetteki so ru la rla zih n in in k arışm ış
olduğunu ve b u bilimin sözüm ona ü sta tla n n d a n birinin etkisi ile feci bir
yanılgıya saplandığını gördüğüm den, onun isteğine uyarak, görüşlerim in
isabetlilik ve doğruluğundan iyice emin olabilsin diye, b u konuda bir eser
kalem e alm aya ve kişisel konuşm alanm ızda o nun dikkatine su n duğum
b ü tü n n o k taları b u ra d a b ir aray a getirip toparlam aya k a ra r verdim ...”
İbn S ina, söz k o n u s u e serin d e astrolojiye ilişkin eleştirilerini
m ad d eler h alinde sıralam ıştır. M addelerden birinde şöyle d en m ek
tedir:
“Astrolojinin temelinde yer alan ve astrologların b u bakım dan sırada
gelen sayıltılan veya tem el faraziyeleri tam am en uydurm adır, tam am ıyla
geçersizdir... Örneğin, S a tü rn gezegeni uğursuzluk getirir, soğuk ve k u ru
b ir ta b ia ta sahiptir; M ars d a yine u ğ u rsu zlu ğ a yol açar, sıcak ve k u ru
tabiatlıdır; fakat yakında iken şanssızlığa neden olur; öte yan d an Venüs
tazeliği tem sil eder, soğuk ve uğurludur, eğlenceye ve zindeliğe d ü şk ü n
niteliktedir; Merkür ise merhametlidir, m utlu kimseler için uğurlu, muzdarip
kimseler için uğursuzdur, ... ; Ay’a gelince, o da tazeliği ve rahatlığı orunlar,
hafif işleri, b aşarılm ası kolay ve sü ra tli girişim leri destekleyici b ir rol
oynar. B ü tü n b u n lar astrologlann iddialandır. Fakat b u iddiaların hiçbiri
için b u bilim dalının ü statla rın ın eserlerinde herhangi tatm in edici bir
delille karşılaşılmaz. B ütün b u n lan onlar, hayal güçleri ile oluşturm uşlar,
b u n la rı sadece ken dilerinden önce gelenlerin otoritelerine d ay a n ara k
kabullenm işler; b u n la r hiçbir eleştiri ya da isp a ta tâbi tu tu lm am ıştır.”
İbn S in a (ölümü 1037), söz k o n u s u eseri kalem e aldığında 11.
yüzyılın b aşlarıydı. Ne v a r ki, b u e ser layık olduğu ilgiyi görm edi.
G elen ek egem enliğini a r tır a r a k s ü r d ü r d ü . N itekim söz k o n u s u
risa le A v ru p alılar ta ra fın d a n s a tın a lın d ı ve H o llan d a ’n ın Lahey
k e n ti y ak ın ların d ak i Leiden k en tin e g ö tü rü ld ü . B u k e n tte 1575’de
b ir devlet ü n iv e rsite si k u r u lm u ş tu . Bir de gözlem evi v ardı. K ent
o k a d a r gelişti ki, 17. y üzyılda F elem en k R ö n e s a n s ’ın ın m erkezi
o ld u . İb n S in a ’n ın e s e rin in n e d e n b u k e n tin k ü tü p h a n e s in d e
b u lu n d u ğ u n u a n la m a k h iç de zor değil. A vrupa, İb n S in a ’n ın ve
diğer b ü y ü k İslam bilginlerinin ilh am verdiği bilim y o lu n d a n gitti.
M ÜNECCİM LERİN TÜRK T A R İH İN D EK İ HOLÜ
98 Pervin Ergun. Türk Kültüründe Ağaç Kültü, 2004. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Yayınlan, 2004, sayfa 152
99 Pervin Ergun, Türk Kültüründe Ağaç Kültü, 2004, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Yayınlan, 2004, sayfa 146
100 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu, 2000, sayfa 52
101 Yaşar Kalafat, Dr, Doğu Anadolu'da Eski Türk İnançlarının İzleri, Atatürk Kültür
Merkezi Yayınlan, 1999, sayfa 23
102 Yaşar Kalafat, Dr Doğu Anadolu'da Eski Türk İnançlarının İzleri, Atatürk Kültür
Merkezi Yayınlan. 1999, sayfa 19
103 Büyük Larousse, Sözlük ve Ansiklopedi, 6.cilt, sayfa 3291
104 JuJes Michelet, Rönesans, Cumhuriyet Kitaplan, 1998. sayla 70
105 Egon Friedell, Antik Yunan'm Kültür Tarihi, Dost Yayınlan, 1999, sayfa 31
106 Yaşar Kalafat, Dr. Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Atatürk Kültür
Merkezi Başkanlığı, 1999, sayfa 53
107 Yaşar Kalafat, Dr, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Atatürk Kültür
Merkezi Başkanlığı, 1999, sayfa 53-56
108 Pervin Ergun, Türk Kültüründe Ağaç Kültü, 2004. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Yayınlan, 2004, sayfa 194
109 Yaşar Kalafat, Dr, Doğu Anadolu'da Eski Türk İnançlanmn İzleri, Atatürk Kültür
Merkezi Yayınlan, 1999, sayfa 54
110 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu, 2000, sayfa 64
111 Yaşar Kalafat, Dr, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlanmn İzleri, Atatürk Kültür
Merkezi Yayınlan, 1999, sayfa 54
112 Pervin Ergun. Türk Kültüründe Ağaç Kültü, 2004. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Yayınlan. 2004. sayfa 270-244
113 Begmyrat Gerey, 5000 Yıllık Sümer-Türkmen Bağlan, IQ Kültür Sanat Yayıncılık,
2004, sayfa 18
114 Aydın Sayılı. Ord. Prof. Dr.,Mısırlılarda ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronomi
ve Tıp. 1991, Türk Tarih Kurumu, sayfa 339
115 Samuel Noah Kramer, Sümerler, Kabalcı Yayınlan, 2002, sayfa 219
116 Samuel Noah Kramer, Sümerler, Kabalcı Yayınlan. 2002, sayfa 65
117 Birgit Brandau, Hartmut Schickert, Hititler, Bilinmeyen B irD ünyü İmparatorluğu ,
Arkadaş Yayınlan, 2004
118 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, Türk
Tarih Kurumu. 2000, sayfa 47
119 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, Türk
Tarih Kurumu, 2000, sayfall8
120 Prof. Dr. Osman Nedim Tuna, a.g.e, ,1997, sayfa 38
121 Sedat Alp, Hitit Çağında Anadolu, TÜBİTAK Yayınlan, 2005, sayfa 4
122 Muazzez İlmiye Çığ. Hititler ve Hattuşa. İştarin Kaleminden, Kaynak yayınlan. 4.
baskı. 2005, sayfa 73
123 Osman Turan, On İki Hayvanlı Türk Takvimi, Ötüken Yayınlan, 2004, sayfa 58
124 A.Necati Akgür, On İki Hayvanlı Türk Takvimi, Türk Dünyası Araştırmalan Dergisi.
1990-91 cildi, sayfa 190
125 A.Necati Akgür, On İki Hayvanlı Türk Takvimi, Türk Dünyası Araştırmalan Dergisi,
1990-91 cildi, sayfa 192
126 Osman Turan, On İki Hayvanlı Türk Takvimi, Ötüken Yayınlan, 2004
127 Muazzez İlmiye Çığ, Hititler ve Hattuşa, İştar’ın Kaleminden, Kaynak yayınlan, 4.
baskı, 2005, sayfa 171
128 Muazzez İlmiye Çığ. Orta Doğu Uygarlık Mirası 2, Kaynak Yayınlan, 4. baskı, 2005,
sayfa 71
129 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, Türk
Tarih Kurumu, 2000, sayfa 124
130 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, Türk
Tarih Kurumu, 2000, sayfa 158
131 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar. Türk
Tarih Kurumu, 2000, sayfa 157
132 Gyula Nemeth. Hunlar ve Tanrının Kırbacı Attila , Yapı Kredi Yayınlan, 1996, s. 82
133 Ord. Prof, Dr, Aydın Sayılı, İbn Sina, doğumunun bininci yılı armağanı, Tarih Kurumu,
1984, sayfa 161
134 İslâm Ansiklopedisi, 11. cilt, sayfa 476