Professional Documents
Culture Documents
Bert Hellinger
© Bert Hellinger,2005
© Pan Yayıncılık,2015
Sertifika No: 10907
Pan Yayıncılık
Barbaros Bulvarı18/4 34353 Beşiktaş/ İstanbul
•wvvw.pankitap.com
Uzun Bir Yol
Bert Hellinger
Gabriele Ten Hövel
llil11
İçindekiler
Önsöz 9
5
Yaşayanların vicdanlarına seslenmek yerine
ölmüşlere sevgiyle bakmak."
Hatırlatma ve duyguları bastırma üzerine ı '1 l
" Geçmiş, kalpte geçip bitebilmelidir."
- İntikam ve öfke ile telafi üzerine 145
"Öfke merhamet tanımaz . " - Barış ve vicdan rahatlığı üzerine 148
"Eğer geçmiş bitebilirse, gelecek var olur. '' - Politik dizimler 150
"O zaman Polonyalılar Almanlar'ı daha mı çok severdi?. . ''
- Savaş tazminatı istekleri üzerine 156
7
ÖN SÖZ
9
ler için kabul edilemezdi. Otonomi ve özgürleşme, birçok kişinin,
sevginin bağlılığı ve düzenlerinden bahseden bu adama karşı
kullandığı kutsal sözcükler. Kendi kaderini belirleme, özgürlük,
direniş ... Ama o zaman hala zararsızdı.
H ellinger çalışmasına devam etti, kısa bir süre sonra büyük
gruplar önünde çalıştı. Çalışmaları hep köşe taşı oldu. Ve aile di
zimlerinde gittikçe daha sık olarak N asyonal Sosyalizm'in aile
ler üzerinde bugüne kadar süren köklü etkileri olduğu görüldü
- belki zamanla sadece onun odak noktası yer değiştirdi. Kaçış
ve sürgün, NSDAP (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi) veya
direniş, özürlülerin öldürülmesi, Dresden, Dortmund veya Ham
burg'daki yangınların yol açtığı ölümler... Bunların etkisi altında
kalmayan olabilir mi? Alman ailelerin hangisinde fail veya kur
ban yok ki?
Aile dizimleri yeni ve birçok kişiyi şaşırtan görüşleri ön plana
çıkardı. Örneğin faillerle kurbanların birbirlerine bağlı olmala
rı gibi... Son 30 yılda yaşadıkları ekonomik mucize ve ardından
gelen 68 ayaklanmasıyla ancak kurbanları algılamayı öğrenen
Almanlar için "Failleri kalbime alıyorum," gibi cümleler bir kış
kırtmaydı.
H ellinger bu arada İsrail, Çin, Japonya, Sırbistan, Kore,
Avustralya'dan Güney Amerika'ya kadar bütün dünyayı gezdi.
Savaş ve işkence, direniş ve sürgün ile ilgilenmediği hiçbir ülke
yoktu. Gerillalarla, Kızılderililer'le, katillerle, faşistlerle, antifa
şistlerle, direnişçilerle ve başka güçlerin uşaklarıyla çalışmak
onu değiştirdi.
Birdenbire değişimin aslında ruhta başladığı ve sadece ruhta
olduğu; barışın sadece, eski siperler yıkıldığında ve failler artık
dışlanmadığında mümkün olduğu ortaya çıktı. Ve burada olay
kt>sin olarak politikleşti. "Hellinger kurbanlara hakaret ediyor,
oııLırla alay ediyor," dendi.
10
Bu adam Almanya' da, dönemin yarasına parmak basmış oldu.
Şimdi tekrar "politik açıdan doğru olan" tartışılıyor: İlk bakışta,
faillere karşı kurbanların yanında yer almak öne çıkıyor.
Sonra her terapist için kabus olan Leipzig ortaya çıktı. Bir da
nışan Hellinger'le yaptığı dizimden sonra intihar etti. Kaç tera
pistin bunu yaşadığını bilmiyorum, tabii ki bu iyi saklanan bir
sırdır, ama şimdi bir tanesi duyulmuştu. Terapistler sahnesin
den fısıltılar yükseliyordu. Yöntem bütünüyle kredisini kaybetti
özellikle medyada ...
Spiegel'de yayımlanan bir makale Hellinger'e saldırının baş
langıcı oldu. Bunun nasıl bir eğitimi var ki? Evet, bir zamanlar
misyoner, her zaman misyoner! Ezoterik zırvalar! Sürülerle ace
mi bunu taklit ediyor! Hayal gören Katolik bir gerici "düzenler"
hakkında vaaz veriyor ve yeni dalkavukluklara zorluyor! Kriz
zamanlarında iradesiz koyunları, yönlendirilmeye ihtiyaç duyan
insanları etkileyen bir adam. Bir de kadın düşmanı - üstelik şim
di biri de öldü...
Daha sonra H ellinger'in H itler'i insan olarak nitelendirdiği
yazı dolaştı ortada ve o, bütün bu rezaletlerin yanında geçici
olarak- H itler'in Berchtesgaden'deki eski hükümet binasına ta
şındı, çünkü ustalar yeni evinin restorasyonunu zamanında bi
tirememişlerdi ve kısa süre için başka bir kiralık ev bulunama
mıştı.
Bu kitabı hazırlamak için Bert H ellinger'i ziyaret ettiğimde
beni Salzburg havaalanından aldı. Köylerin arasından geçtik ve
ardan hurdan sohbet ettik. Birdenbire "Şimdi size bir dönem
oturduğum yeri göstereceğim," dedi ve arabayı çam ağaçları
ile çevrili bir yan sokağa, küçük hükümet binasına doğru sür
dü. Orası bu arada sosyal konut olmuştu. Sonra H itler'in yemek
vagonunun hikayesini anlattı: "Önce onu M ontgomery kullandı,
sonra Adenauer, sonra ilk defa Doğu Almanya'da Erfurt'a gider-
11
lu·ıı Wi l ly llraııdt ve Almanya'dan geçerken Kraliçe Elisabeth..."
llııııları söyl edi, o kadar.
llt•rt Hcllinger'e karşı yürütülen basın kampanyası ona duyu
lan güveni inanılmaz derecede sarstı. Yetişkin eğitimi-enstitüleri,
bütün dernekler Hellinger'den uzaklaştı. Tarikat görevlileri hare
kete geçirildi, yüksek okullarda planlanmış kursları küt diye iptal
etti. Hellinger'in çalışması ve aile dizimi sayesinde sağlıkları dü
zelen ve yeniden yaşama sevinci kazanan danışanların, dizim için
sempati ve hayranlık besleyen insanların, terapistlerin, pedagog
ların - hepsinin birdenbire aklı karıştı. Şimdi biz hepimiz aniden
"faşist" mi olduk, diye merak ediyorlardı. Çünkü özgürleşme ve
antifaşist inanış düzgün bir insanın ana erdemlerinden biridir!
Ben gerçekten sersem bir ezoterik karaktere mi dönüştüm?
Biz gerici hayalperestler miyiz? Geleneklerin apolitik hayranları
mıyız? Kendimi zi barış, mutluluk, düzen sevgisine mi kaptırdık?
Etkilendiğimiz için hata mı yaptık? Aklımızı yok mu saydık? Biz
hangi baştan çıkarıcıya güvendiğini göremeyen aptal koyunlar
mıyız? Biz gözü kararmış taraftarlar, hatta "inananlar" mı olduk?
H erkes bu sorularla baş başa kaldı. Birçok kişi kendi kredileri
ni de kaybettikleri için şok oldu, dilleri tutuldu; bazıları korkuya
kapıldı ve "Niçin Hellinger bunlara bir şey demiyor?" diye sordu.
Bizim ergenliğimiz çoktan geçti, bir zamanlar isyankar sayı
lan düşüncelerin yerleştiği ve politik kanunlara dönüştüğü yaş
lara geliyoruz. Ama kısa bir süredir ruhumuzda otonominin bir
dogma olduğunu ve özgürlüğün artık küçük harflerle yazıldığını
biliyoruz. Şansımıza çocuklarımız, görevlerimiz, hayat krizleri
miz var bunlar bizi yumuşattı.
• Otonomiyi denemiş olan bizler, ailelerimizin istediğimizden
12
reket ettirmediğimiz ve kontrol etmediğimiz bir sürü ipe bağlı
olduğunu itiraf edersek bize ne olur? Bu "faşistçe" bir düşünce
mi olur?
• Kurbanların temsilcileri olarak bir zamanların faillerine
karşı savaşmak yerine öldürülenlere ağlamak - bu gerçekten ge
ricilik midir, geriye dönmek mi?
• Hitler'in içinde de insanı görmek gibi bir tabuya sonsuza
kadar dokunamaz mıyız?
• Gök ile yer arasında bizim fark edebildiklerimizden daha
fazla şey olduğunu düşünmek, bayat ve yobazca mıdır?
Hayat boyu kendini geliştirme, özgürleşme, aydın düşünce
bugün bir zorunluluktur. Dizim çalışması bu anlayıştaki kör nok
taları ele alıyor. Sistem bizi mesleki ve özel olarak istediğimiz
den (ve bildiğimizden) daha fazla belirliyor. Bu görüş aykırılık
mıdır? Belki. Çünkü incitiyor. Ahlak hocalarının ve devlete bağlı
olanların Freud'un dürtü teorisini duymak istememeleri gibi,
bugün de politik açıdan doğru orta akımın temsilcileri sert bir
dil kullanarak dizim çalışmasından çıkan bilgileri gözden düşür
meye ve faşist köşeye itmeye çalışıyorlar.
Bu nasıl oluyor? Hellinger basit antifaşist düşünceyi "Neye
inanırsa inansın, neredeyse bütün Almanlar o zaman aynı gemi
deydi," teziyle gücendiriyor. Bununla o yaygın "iyi" Alman görüşü
ne meydan okuyor, bu görüşe göre failler her zaman diğerleridir.
Frankfurtlu tarihçi Götz Aly bunu, bugüne kadar memnuniyet
le beslenen bir savunma stratejisi olarak isimlendirdi. Etkileyici
kitabı Hitler'in Cu m hu riyeti nde Nasyonal Sosyalizm'in "iyilikse
'
13
ı·vlı•riııdl• oturdular, bir zamanlar Yahudiler'in olan yataklarda
ııyııdular ve onların kanepelerinde oturdular. Polonyalılar açlık
ları ölürken, onlar Polonya buğdayından yapılan ekmekleri yedi
ler; Ukrayna'dan gelen tuz, yumurta, tavuk ve bal dolu paketleri
açtılar; Belçika'dan veya Fransa'dan gelen kahve, sabahlıklar ve
çikolataya sevindiler. Bütün bu bolluk bereket Alman işgal kuv
vetleri tarafından diğer halklardan alınıyor veya çalınıyordu.
Götz Aly şunu gözler önüne seriyor: Savaşta Almanya'da bir kişi
bile açlık çekmedi, Almanlar'ın tükettiği her şey, sofralarında
yediklerinin neredeyse tamamı cinayetle baharatlandırılmıştı.
Yağmalama, açlık ve cinayetle ödenen küçük tırmanışlar, büyük
reformlar, sosyal ayrıcalıklar. ..
Ve bu tamamen başka bir anlama da geliyor: Birçoğumuz ha
yatımızı annelerimizin yerine başka kadınların, erkeklerin ve
çocukların öldürülmelerine veya hatta açlıktan ölmek zorunda
kalmalarına borçluyuz. Kurbanların adına "faillerle" savaşmak
yerine onlarla beraber ağlamak. .. Bu alçakgönüllü yasta, ne yan
lış olabilir ki?
Ve son bir soru: Eğer insan Nasyonal Sosyalizm'i de bizim
bilmediğimiz kuvvetler tarafından yönetilen bir hareket olarak
görürse, bunda bu kadar tehlikeli olan nedir? Kötülüğün, kor
kunçluğun, vahşetin de istenen gerçeğin bir parçası olduğunu;
Hitler'in de "hizmete alındığını" söylemekte bu kadar imkansız
olan nedir? Tabii ki bu olmayacak bir taleptir. "Her şey dağılır,
tutunacak bir şey kalmaz," diyor bir arkadaşım. Sahip olduğu
muz dünya resmi ortadan kalkarsa birilerinin güveni sarsılacak,
diğerleri de zalim haline gelecektir. Savaşın sebeplerini ve faşiz
mi aydınlatmayı, "Her şeyi kontrol edemeyiz, belirleyemeyiz, ön
leyemeyiz, değiştiremeyiz," bilgisi ışığında bir tutumla birlikte
düşünmek. .. İşte Bert Hellinger'in bize söylemeye cesaret ettiği
"kışkırtma" budur.
14
Hellinger 2 0 yaşından beri tefekkür ve içsel temizlik yolııııd.ı
gidiyor. Hiçbir ideolojiye bağlı değil -gerçekten onun çalışma
sıyla ilgilenen herkes bunun farkına varır. Belki bu da, iyi ve kö
tüden oluşan bir dünyada şaşırmamak için onun seçtiği yoldur.
Zamanımızda birçok kişi onu sempatik bulmayabilir - ama bu
adamın itibarını zedelemek neden?
Hellinger bizden entelektüel ve ruhsal olarak suçları, eziyet
eden ve edilen insanları görmemizi ve buna rağmen yaptıkları
işin sorumluluğunu onlara bırakmamızı istiyor. Bu, aydınlanma
değil midir? Büyülü ilerleme düşüncesine bir veda mıdır? Yoksa
sadece biraz alçakgönüllülük müdür? Her halükarda mutlak kud
ret hayalinin daha geniş bir bağlamda değerlendirilmesidir. Biz
sadece tabii "doğru tarafta" olmak üzere, yeterince araştırmak ve
savaşmak ve bilmek, hakkımızı aramak ve protesto etmek zorun
dayız. Ancak böylelikle dünyadaki her şey iyiye dönebilir.
Tabii H ellinger'e karşı haklı eleştiriler de yapılıyor. O, sert ve
inatçı, ne yapacağı belli olmaz, tavizsiz ve kışkırtıcıdır. Ona hiç
bir şey öğretemezsiniz. Tamam. O bir öğretmendir ve öğrencileri
yetişkin oldular ve kendi yollarına gidiyorlar.
Ama bu arada bu yaşlı adamdan manen ve maddeten uzak
laşan herkes de onun sistem dinamiklerinin derinlikleriyle ilgili
görüşlerinin dünyaya yeni bir şey getirdiğini bilir. Bu görüşler
bugün artık terapi standartları haline geldi ve her iyi yönetim
danışmanı onun yönteminden faydalanıyor. Onun bulduğu, sis
temlerin dizimi artık bir teşhis aracı olarak kullanılıyor ve bi
limsel araştırmaların sınavından da geçiyor. Bu yöntem daha
önceden yoktu. Geçen yüzyılda "baskılama" ne ise, bu yüzyılda
"kilitlenme" odur. Bert H ellinger sayesinde sistemlerdeki olu
şumlar, vicdan ve suç, bağlılık ve çözüm, ruh ve varlık hakkında
çok daha fazla şey biliyoruz. Ve bunun ampirik temeli -terapi
alanını da büyüttüğü için zamanında Freud'un ampirik teme-
15
lirn· giire daha geniştir. Ve her gün daha da büyüyor: Tamamen
ıahii bir şekilde dizim yapan yüzlerce iyi terapist, danışman ve
pedagog sayesinde...
Almanya'daki vahşi rüzgara karşı ilginç bir şekilde H ellinger
yurtdışında fahri doktora unvanı ve saygınlık kazanıyor. Bu ruh
ları genişleten Alman -önünde kim olursa olsun- saygı görüyor
ve değeri biliniyor.
Kutuplaşmaya yol açtığını biliyoruz. Yukarıdan konuşmaktan
yana. Ona, "Tezlerinizden bazılarını değişik bir şekilde ifade et
seniz daha az tepki ve huzursuzluğa sebep olmaz mıydı?" diye
sorunca, "Hangisinin daha fazla gücü var?" karşı sorusu geliyor.
Bu kitap, uzunca bir zamandır havada kalan birçok eleştirel
soruyu dile getiriyor. Bert H ellinger onları her zamanki gibi
kendi tarzıyla cevaplıyor. Kitap onun hayatının duraklarına do
kunuyor ve önemli görüşleri hakkında bilgi veriyor.
16
"Benim için her zaman
içsel gelişim önemliydi"
Hayatın Duraklar1
17
istt•diğiıni biliyordu. Daha beş yaşındayken karar vermiştim buna.
l<adın anneme "Bu bir fırsat olabilir," dedi. Bu yatılı okul Mariann
hill misyonerleri tarafından yönetiliyordu. Lohr anı Main'daydı.
Biz yurtta kalıyorduk ve belediyenin lisesine gidiyorduk.
Annemle babamın bu yatılı okula gitmemi sağlamaları benim
için büyük bir hediyeydi. Bu okul hayatımın anlamlı bir dönüm
noktasıdır. Daha on yaşındaydım ve birdenbire başka bir dünya
ya gelmiştim ve böylelikle çok daha fazla olanağım ve özgürlü
ğüm oldu. Evde kalsaydım, bunlar mümkün olamazdı.
18
On yaşmdayken evden ayrıldmız. Yatılı okulda etkilendiijirıi:t.,
örnek aldığınız kişiler var mıydı?
Yatılı okulu yöneten patresler gerçekten iyiydi. Bize spor, yürü
yüş, müzik dersi, tiyatro gösterisi gibi her türlü imkanı sunuyor
lardı. Ben keman çalmayı öğrendim, yurt orkestrasında çalıyor ve
koroda şarkı söylüyordum. Büyük bir de kütüphanemiz vardı.
Yani sıkı bir ergenlik dönemiydi. Uzunca bir süre evden uzakla
şıp geri döndüğümde babamın bana attığı son tokatı hatırlıyorum,
çünkü bana bir şey söylenmesini istemiyordum artık. Sizde nasıldı?
Ah, biliyor musunuz, o zaman savaş vardı, bu tür şeyler için
zamanımız yoktu. Konsere, tiyatroya gitmek istediğimde de ba
bam beni teşvik eder, desteklerdi. Kısıtlamalar yoktu. Babam bir
silah işletmesinde mühendis olarak günde on-on iki saat çalışı
yor ve akşamları geç saatte eve geliyordu.
İlginç komşularımız vardı. H emen yanımızda Würmeling ai-
19
ll'si ya�ıyordu. Babaları sonradan Adenauer kabinesinde aile ba
k; ırı ı oldu.
20
Demek ki öğretmenlik yerine misyonerlik, okul yerine, uçsuz
bucaksız dünya?
Evet, bunun gibi bir şey. Misyoner olarak uzak bir ülkede ol
manın ne anlama geldiğinden haberim yoktu tabii. Belli bir ma
cera hevesiyle birlikte ideal bir resim vardı aklımda. Yatılı okula
giderek uzakta olmayı deneyimlemiştim zaten. O günden beri bu
duyguyu biliyorum.
Yatılı okuldan sonra Kassel'de liseye gittim ve Katolik gençlik
hareketinin küçük bir grubuna katıldım. Böyle faaliyetler yasaktı
ve Gestapo tarafından açıkça izleniyorduk.
Yedinci sınıfın sonunda hepimiz silah altına alındık, önce
mecburi hizmete, sonra Nazi ordusuna...
M ecburi hizmete başladığımızda, şeflerden biri akşam kapı
dan girdi, doğrudan bana geldi ve konuşmaya başladı. O zaman,
onun Gestapo olduğunu bilmiyordum. Benimle Nietzsche ve He
gel hakkında konuştu. 17 yaşında biri olarak tabii ki bu konuda
çok az şey biliyordum, ama bildiğim birkaç şey vardı. Adam "He
gel bugünkü devlet düzenini önceden tahmin etmişti," dedi. Ben,
"Hegel devletten nefret eder," diye cevap verdim. Bunun üzerine
"Siz devletten nefret ediyorsunuz," diye bağırdı. Birdenbire bu
nun bir sorgulama olduğunu fark ettim.
Bir sene sonra ben bu arada ordudaydım ve Fransa'da bu
lunuyordum- bizim sınıfa lise diplomaları gönderildi. Hepimiz
orduda olduğumuz için son sınıf bize hediye edilmişti. Ama mec
buri hizmet biriminden iyi hal belgesi istendi. Benim iyi hal bel
gemde "potansiyel halk düşmanı" yazıyordu. Bu o zamanlar kısa
ca "vurulabilir" demekti. Bunun üzerine bana diploma verilmedi.
Annem bunu duyunca okulun müdürüne gitmiş ve "Benim
oğlum şu anda orduda. Hayatını tehlikeye atıyor ve siz ona diplo
masını vermiyor musunuz?" diye hesap sormuş. Müdür utanmış
21
Vl' diplomayı vermiş anneme. Annem dişi bir aslan gibi benim
i�·iıı savaşmıştı.
Daha o zamanlar kendimi Nasyonal Sosyalizm'den ayrı tu
tabiliyordum. Ben Hıristiyan bir yatılı okula gitmiştim ve ailem
de kendi sınırlarını çizebilecekleri bir ortamda yaşıyordu. An
nem hiçbir şekilde yoldan çıkarılamazdı. Onun kendini bunların
dışında tutmasının ne kadar büyük bir başarı olduğunu ancak
daha sonraları anlayabildim. Bunu inancı sayesinde yapabili
yordu. Babam da sonuna kadar, parti üyesi olması konusundaki
her türlü baskıya karşı durdu. Anne-babam sayesinde benim de
duruşum güçlendi. Buna çok saygı duyuyorum. Bu benim kendi
başarım değildi, kuvveti annemden ve babamdan aldım. Genel
coşkudan ve bundan doğan baskıdan kendimi soyutlama tavrım
daha sonra da birçok konuda devam etti. Güney Afrika' da da ör
neğin ... Bu tutum, şimdiki hayatımda da kendini gösteriyor. Me
safemi koruyorum ve özgürlüğüme önem veriyorum. Bu sayede
daha geniş bir alan içinde hareket edebiliyorum.
22
Demek ki yol ayrımları var. Kararlar. .. Sizin tarikattan ayrılıp
terapist olmanız gibi...
Tabii. İnsan kaderini takip eder -cesaret istese de...
23
/lıı cloho çok mistik bir boyut değil mi?jung "Olduğun gibi ol," der.
Buna varıyor. Zamanlar boyunca insanlar bu iç gerçeklikten
lıahsetti. Küçük çocukların baştan itibaren bu iç gerçeklikle bağı
vardır, sonradan ayrılırlar.
Peki ne yapar?
İ nsan kilitlendiği kişiyi bir süre sonra severek kalbine alır.
Bundan sonra ayrılmak yerine ona bağlanırım, ama artık kilit
lenmem. Bu bağ sayesinde büyürüm.
24
Keleman'a, zor bir gençlik geçirdiğimi anlatıyordum. Bana haklı
ve sadece güldü. "Ama sen bayağı kuvvetlisin," dedi. Birdenbire
hangi kuvvetin babamdan geldiğini ve onun sertliğinin benim
için ne kadar önemli olduğunu anladım. Ona derinden bağlıyım.
25
lı·n· lıir baskı uygular. Sistem, birilerini bugün adlandırdığımız
�"ld iyle poziti f veya negatif bir yöne iter, kişi bir seçim yapamaz.
26
"Bu trende bir yerde
lanet olası bir Alman var."
Kaçış
27
O zamcınlar yakalanınca, bir çukur kazmak zorundaydınız ve
lıir de dayak yerdiniz. Sonra hücreye gelirdiniz ve kafanız sıfıra
vurulurdu. Ben de çukur kazdım. O sırada bir Amerikan askeri
sürekli çevremde dolaşıyordu. Dayak yemedim. H ücreye geldim
ve herhangi bir sorgulama olmadan yedi gün sonra serbest bıra
kıldım. Kafamı da sıfıra vurmadılar. İlginçti.
28
Charleroi'den Almanya'ya altı günde gidiyordu. Würzburg yakııı
larında saklandığım yerden çıktım ve trenden atladım. Söylen•
benim için savaş ve esaret bitmişti. Tutsaklığım bir yıl sürmüştü.
Hayatımda buna benzer birçok şey yaşadım. İçimdeki rehberi
takip ediyorum ve bir karar veriyorum, ondan sonra attığım adı
mın isabetli olduğunu biliyorum.
29
l Lıyıı; i ıısc.ın hissetmiyor. Bir aile sisteminde algılama sınırlı
dır. Orlaınla birlikte belirl enir. Ama geriye baktığımda üzülmü
yorum. Bu yolların bir anlamı var. Onların hiçbirini kaçırmak
islcmezdim. Bu deneyimler beni ben yaptı.
30
bağlı yemin ettim. Bunlar yoksulluk, bekaret ve itaat yemiıılı•rl.
Üç yıl sonra bu yemin tekrarlanır, artık bir ömür boyu geçerlidiı:
31
ı ı ıı•yi sağlar, yani duyu organlarının ve ruhun etkisi olmadan.
32
Yoğunlaşma ve boşluk birbirlerine bağlı şeylerdir� Ueııiııı .ııı
!attığım şey de aslında "boş-olmak"tır. Bir şey boşalıyor. Ama lııı
nasıl oluyor? İnsan boşluğa, her şeyi olduğu gibi kabul ederek
ulaşıyor. Bu kabul etme bir sevgi hareketidir.
• Bert Hellinger, Gabriele Ten Hövel, çev. Seda Toksoy, Aura Yayınları,2016 .
33
1/11 söyledikleriniz aile dizimi bağlamında ne ifade ediyor?
Aile dizimi uygulanan içgörüdür. Yöntem olarak aile dizimiyle
birçok önemli içgörü günışığına çıkar. Örneğin çokça eleştirildi
ğim, suçluları lanetlemek yerine onlara ailede bir yer vermek zo
runda olmak; bu, aile dizimiyle ortaya çıkan bir içgörüdür. Eğer
her şeyi olduğu gibi yargılamadan kabul edersem, suçlulara kar
şı tutumum sadece bu bilgi yolunun bir sonucu olur.
34
"Haberim yoktu."
Bir Mariannhilli olarak Afrika' da
35
. . ı s. ıııa tları atölyesi işletiyorlardı. Kendi elektrik santralları, su
�ı· lwkclcri, çalışma atölyeleri ve çiftlikleri vardı.
37
Oradaki Hıristiyanlar nasıldı? Hıristiyanlar'Ja Hıristiyan olma
yıınlar arasında fark var mıydı?
İnsan Hıristiyanlar'ı o zaman adlandırdığımız gibi "putpe
restlerden" kolayca ayırabilirdi. Yüzlerinde bir güven duygusu
vardı. Hıristiyan olmayanlar ürkek ve kapalıydılar. Büyüden kor
kuyorlardı. Bu biraz üzücüydü. Hıristiyanlar çok daha özgürdü
ve kendilerine güveniyorlardı ve genellikle onlar söz sahibiydi.
Okulda ve kilisede onlarla beraber çalışıyor ve planlar yapıyor
duk. Bunlar hayat dolu cemaatlerdi.
38
yardımcı oldu ve gelişimime inanılmaz katkıda bulundu.
39
ııı;ııHl;ı yerli halk için saygın biriydim, beni seviyorlardı. Irkçılık
konusunda net bir tavrım vardı iki yüzlü olmadığımı görüyor
l ard ı . Doğru bildiğim gibi davrandım, uyum sağlamadım ve kim
seye de yanaşmadım.
O zamanlar misyoner olarak başka bir alanda çalışıyordum
ve henüz "alanlar" hakkında bir şey bilmiyordum ama başka bir
alana girmemem gerektiğini hissetmiştim.
40
Benim için her zaman içsel gelişim önemliydi. Afrika'daki dt•
neyimim buna çok yardımcı oldu.
41
Güney Afrika'da grup dinamiği ile tanıştınız. Bu, sizin
I %4 'te
t erapidünyasıyla ilk karşılaşmanızdı. Bu karşılaşma hayatınızda
hir dönüm noktası mıydı ?
Neden ?
Bütün ırklar ve mezhepler bir araya geliyordu ırkçılığın ül
kesinde benim için inanılmaz bir deneyim. İnsanları ırklarına
veya dinlerine göre sınıflandırma düşüncesi burada tamamen
bitiyordu.
Ben Katolik'tim, Anglikanlar'ı tanımıyordum daha ve onlarla
bir ilişkim yoktu. Ve birden oraya geliyorum ve onların ne kadar
dindar olduklarını görüyorum - gerçekten dindar. Çok etkilendim.
Birdenbire hepimizin aynı gemide olduğunu ve deri rengi veya
inanç gibi dış farkılıkların tamamen önemsiz olduğunu anladım.
O zamanlar kapalı bir Katolik toplumda yaşıyordum. Güney
Afrika'ya geldiğimde ve orada ikinci bir öğrenime başladığım
da neler olduğunu hata çok iyi hatırlıyorum. Würzburg gibi bir
üniversiteden geliyordum, orada S O'li yılların sonlarında teolog
lar saygın bir rol oynardı ve çok saygı görürdü. Buna alışıktım.
Güney Afrika' da birdenbire birçok kişiden biri oldum, ayrıcalık
lı muamele görmüyordum. O zamanlar, insanın, ancak inanırsa
gerçekten iyi olabileceğini düşünürdüm. Sonra fark ettim ki hiç
inanmayan profesörler var. Ve bunlar iyi insanlardı ! Birdenbire
nasıl bir görüşe takılıp kaldığımı fark ettim. Ve benim için büyük
bir dönüm noktası oldu bu.
42
Grup dinamiğiyle tanıştığımda, tüm Güney Afrika'dan gelt•ıı
siyahlar için büyük bir okul yönetiyordum.
43
d ı ı ı ı ı . l l ı ı konudaki düşünn•lerim, artık benim için eskisi gibi
d ı · g i l d i . Eğer insana odaklanı rsanız, başka türlü olmaz zaten.
l l i ı l iin öğrencilere, teolojinin yanında başka bir meslek daha
i lğrenmelerini tavsiye ediyordum, böylece meslek seçiminde ba
ğımsız olacaklardı. Artık öğrencileri rahip "yapmak" istemiyor
dum, aksine herkesin gerçekten bağımsız bir karar verebilmesi
için bir alternatifi olmalı diye düşünüyordum.
Psikoterapi için de benzer şeyler geçerlidir. Eğer bir kişi psiko
terapist olarak yetiştirilirse, onun bir ideale kurban edilmesi gibi
bir tehlike olabilir bazen. lhapi okulunun idealine uyabilmek
için belli bir şekilde davranmak zorundadır. Bundan sapamaz.
44
Siz içgörüleri yaydınız.
Bu abartılı bir ifade. Onları paylaştım diyelim.
45
ııanıiğinde bu farklıdır. İnsan ortadadır. Birdenbire, içinde her
kesin aynı derecede önemli olduğu başka bir ortamın parçası
olur. Buna maruz kalmak ve bunu günlük hayatta da gerçekleş
tirmek, benim manevi ve ruhsal ufkumun inanılmaz bir şekilde
genişlemesine neden oldu.
Nasıl?
Soru şu: Yönetici, insanlara sevgiyle yöneliyor mu, onların ge
lişimine kalpten önem veriyor mu? Benim için bu bir aşamaydı.
Bugün hala ben grupları yönetirken bunu görebilirsiniz. Ben bir
beceri kazandım. Yeni bir beceri.
46
sorumluluğunu başkalarına yükleme çabalarını ve sorunılul ııl<
tan kaçmak için kullandıkları mekanizmaları o zaman fark ell i ı ı ı
ve o n a göre davrandım. Bu beni epey b i r işten kurtardı.
"Ben gidiyorum."
Tarikat süresinin sonu
• Gestalt terapisi: Hastanın geçmişi ile değil şu anki yaşamıyla ilgilenen psiko
lojik terapi yöntemi-ç.n.
47
ki mse o zaman bunun ne olduğunu bilmiyordu. Bunu bize göster
mek istediğini söyledi ve "Kim bu sıcak sandalyeye oturur?" diye
sordu.
48
!erini grup dinamiği çalışmalarımda denedim. Bundan çok etki
lenmiştim ve "Bu yöntemi kullanarak nelerin mümkün olabileceği
inanılmaz," diye düşündüm. O zaman Salzburg Çalışma Grubu'nda
bir konuşma yapmam gerekiyordu ve bu kitabı anlattım, sadece
anlattım. Çalışma grubunun yöneticisi, Profesör Caruso, beni ya
nına çağırdı. Beni çalışma gruplarında tutamayacaklarını ve bir
psikanaliz uzmanı olarak tanıyamayacaklarını söyledi. Kelime
si kelimesine "Ortodoks kilisesinin bir piskoposu olarak 'İsa'nın
adamlarından' birini alamam," dedi. Yani beni dışarı attılar.
49
beşinci yaşının öncesinden bir hikaye ve son iki yıldan bir hikaye
seçebilir. Bu hikayeleri birbiriyle karşılaştırdığında onlarda ortak
olan bulunur. Bu senaryodur. Ben bu yöntemi gruplarımda dene
dim ve şaşırtıcı bir başarıya ulaştım. Skriptanaliz açık bir şekilde
Eric Berne'nin What do You Say After You Say Hello? (Merhaba
Dedikten Sonra Ne Dersiniz?) adlı kitabında anlatılır.
50
O zamanlar aile dizimi hakkmda hiçbir şey bilmeden bununla
nasıl başa pktımz?
Kadına, bu genetik hastalığı taşımasından dolayı kocasının ne
dediğini sordum. "Kocam beni olduğum gibi seviyor," dedi. "Peki
oğulların?" diye sordum. "Onlar da beni olduğum gibi seviyorlar."
Bu tohumu onlara aktarmasına rağmen, onlar tarafından se
vildiği için içten içe teşekkür etti onlara. Bu senaryodan çıkmak
için büyük bir adımdı. Bu adım onun, artık zehre bakmamasını
ve "Kaderi olduğu gibi kabul ediyorum," demesini sağladı.
Eric Berne, senaryodan çıkaran özel çözüm cümleleri sun
muş. Ben de bunu gruplarda uyguladım. Bir süre sonra bana çok
ürkütücü gelmeye başladı. Bulduğum cümleler gerçekten iyi ol
masına rağmen bir daha yapmadım. Çok sonra, aile diziminde,
tekrar uyguladım.
51
Bir örnek: Bir katılımcım vardı, senaryosu Othello'ydu. Ama
hir çocuk kişisel olarak Othello'nun ne ifade ettiğini anlayamaz.
Ona "Ailenden kim kıskançlık yüzünden birini öldürdü?" diye
sordum. "Büyükbabam rakibini öldürdü," dedi. Birden birçok
senaryonun başka bir şeyle, ailede yaşanmış bir şeyle bağlantılı
olduğunu anladım. Kilitlenmeler hakkındaki içgörülerim böyle
başladı. Bu açıdan skriptanaliz benim için önemli bir aşamaydı.
52
için çok önemliydi, ama insanı kolaylıkla darboğaza sürükleye
bileceğini anladım. İnsanın regresyonda tıkanıp kalma ve artık
büyüyememe tehlikesi var. Bu duyguların büyük bir kısmı aslın
da çok dramatik, ama kuvvetleri yok. Ben onları bugün "ikincil
duygular" diye adlandırıyorum. Ama bunu sonradan anladım.
Bu tam olarak nasıl oldu? Her hafta iki saat terapiye mi gidi
liyordu?
Hayır, hayır, ben her gün saatlerce merkeze gidiyordum. İn
san kendi çocukluğuna ve çocukluk duygularına geri gidiyor. Bu
sırada bir terapist yardımcı oluyor. Onun yönetiminde insan bu
eski duyguları yüksek sesle ve şiddetli bir şekilde bağırarak ifa
de ediyor. Duygular önemli olduğu sürece, bu terapinin özgür
leştirici bir etkisi var. Ama insan belli alıştırmalarla da bunu elde
edebilir. O zaman tam tersi bir etki oluşur. Regresyonu hızlandı
rır ve çocukluktan kopmayı önler.
Neden ki?
Bu bir görev gibiydi. Çocukken almadığı bir şeyi şimdi aldığı
53
için. Bir keresinde bir kadına oturumdan sonra böyle bir pasta
verildi. O da terapistti ve kalpleri parçalayacak şekilde ağladı.
Oturumdan sonra yanına gittim ve "Rol yaptın değil mi?" diye
sordum. "Evet, bunu burada böyle yapmak zorundasın," diye ce
vap verdi. Bu özgürlük ve gelişimle hiçbir ilgisi olmayan bir dav
ranış kuralına dönüşmüştü. Daha sonraları ben de primer terapi
yaptım. Genel kanı ve talimatlar, böyle bir terapinin dokuz ay
sürmesi yönündeydi. Ben başta dört ayla sınırladım.
Siz nasıl çalıştınız? Gruplar halinde mi? Ayda bir hafta sonu mu?
Hayır, hayır, cumartesi, pazar hariç her gün.
54
rını, diğer taraftan da kişisel travmalardan kaynaklandıklarını
anladım. Sistemik olan için aile dizimini sundum, kişisel travma
için primer seansı ...
Eğer birisi size terapist olarak gelirse ve "Ben sadece bir şeyler
deneyimlemek istiyorum," dese, "Bunun gücü var mı?" diye sormaz
mıydınız? İnsan normalde bir istekle terapiste gelir.
Benim için bu kişisel bir eğitimdi - net sorular olmadan. Net
sorular zaten gerçek sorular değildir. Bir şey bana uygun mu he
men anlıyordum. Bunu en açık bir şekilde skriptanalizde yaşa
dım. Heyecanlandım ve "Burada gelişmek mümkün," diye hisset
tim, ama o zaman daha hazır değildim.
Primer terapiye başladığımda da benzer şeyleri hissettim.
Ama bir an geldi, benim için bittiğini fark ettim. Bir şey okul ol-
55
duğunda ve insan belirli davranış kurallarını öğrenmek ve bun
lara hakim olmak zorunda kaldığında ve kontrol edildiğinde bir
şeyler ölüyor. Ondan sonra yoluma devam ettim.
56
koymak gerektiğini biliyorum. Bu küçük hareketler genellikle
en önemlileridir. Milton Erickson danışanın gösterdiği her şeyi
anında dikkate alırdı. O, en küçük vücut sinyallerine dikkat eder
di ve onlardan, danışanın esas sorusunu okurdu. Bu genellikle
danışanın söylediğinden tamamen farklı bir şeydir. Ve Erickson
danışanını, yolun nereye gittiği hemen belli olmayan, dolambaçlı
yollardan, ona en derinden uyan yere götürürdü.
57
den oluşan iç resimleri, minimal değişikliklerle katılıklarından
çözmeyi öğreniyor. NLP her şeyden önce uygulamalı ve genişle
tilmiş bir hipnoz terapisidir.
Ben de NLP kursları verdim ve hatta koca bir kitap yazdım,
ağırlıklı olarak hikayeler içeren bir NLP kılavuzu. Ama hiç yayın
latmadım. H ipnoz terapisi ve NLP sayesinde hikayelerin tedavi
de kullanılabileceklerini öğrendim.
58
Nasıl birdenbire bunu anlatabildiniz? Ve neden hikaye anlat
mak istediniz?
Hikayelerin ne kadar zarif ve etkili olduklarını fark ettiğim
için. Önceleri "Ben de bunu yapabilmek istiyorum," diye düşü
nürdüm ama yapamazdım. Sonra bir kurstayken birdenbire biri
"Haydi bir hikaye anlat," dedi. O anda aklıma küçük ve büyük
Orfe'nin (Orpheus) hikayesi geldi. Bu hikaye "Mutluluğun İki
Yolu" başlığı altında, Orta Yol Kolaydır isimli kitabımda yayım
landı. Sonra şeytanın bacağı kırıldı. Ondan beri bir sürü hikaye
buluyor ve anlatıyorum.
59
Ne pahasına olursa olsun yardım etmek diye bir şey yoktur.
110
dirmeyle yeni olan bir şeyi yapabiliyor.
Tabii ki çocuk babasının ne dediğini anladı, yoksa etkisi ol
mazdı. Ama babası problemi ismiyle dile getirmediği için çocu
ğun utanma duygusuna saygı göstermiş oldu. Babası onu koru
duğu için, çocuk kendisine saygı gösterildiğini hissetti ve olumlu
cevap verdi.
Çocuk yatağı ıslattığını biliyor. Ona bunu anlatmamızın bir
anlamı yok. Yatağa yapmaması gerektiğini de biliyor. Bunu da
kimsenin ona anlatmasına gerek yok. Eğer ona öğüt verirsek
veya problemiyle karşı karşıya getirirsek, kendini ezilmiş hisse
der. Eğer öğüde uyarsa, anne-babanın özgüveni artar ancak ço
cuk özgüvenini kaybeder. Özgüvenini kaybetmeye karşı kendini
korur ve öğüdü reddeder. Tam da biz ona bir öğüt verdiğimiz
için, onurunu korumak adına başka bir şey yapmak zorunda ka
lır. Onur her insan için en önemli şeydir, bir çocuk için de ... Sa
dece çocuk öğüdün içinde derin bir sevgi hissederse, ona mem
nuniyetle uyabilir. Hikayelerle olan budur. Hikayeler insanların
onurlarını korumalarına ve bir şeylerin iyileşmesine yardımcı
olur.
61
"İnsanlar benim hata yapmamı
kabul etmiyor."
Büyük gruplar önünde çalışma, görev tanımı ve
göçmenlerle ilişkiler üzerine
Bu, tekli çahşmadan bir örnekti. Ben büyük grubu merak ediyo
rum. Siz eskiden küçük gruplarla iki-üç gün boyunca çahşıyordu
nuz. Damşana bir kez daha sıra gelebiliyordu. Bazen birinci günde
hir kişiyle çallşıyordunuz, onu yüzleştiriyordunuz veya bir dizimi
82
yanda bırakıyordunuz ve böylece bir süreci baş/atıyordunuz. İkinci
günde o tekrar geliyordu veya üçüncü günde ve bir sona geliniyor
du, kapalt bir sürece. Bu bir zamandır değişti. 500 kişinin önünde
çaltşmakla 40 kişiyle çaltşmak arasmda dev birfarkyok mu?
Büyük bir grubun önündeyken daha fazla yoğunlaşarak ça
lışıyorum. Yürümediğini fark edersem kesiyorum, bunu bir kez
daha yapma olanağım olmasa bile ... Sert görünüyor ama ilgili
kişi için bu bir şanstır. Böyle yapmasaydım, gücümü ve güveni
lirliğimi kaybederdim. Bunu herhangi bir eleştiriye veya sadece
biri kızabilir düşüncesine de feda edemem.
Çalışırken seyircileri tamamen unutuyorum. Danışanın ruhu
nun ihtiyacı olan neyse onu çalışıyorum, o kadar. Bu, diğerlerini
nasıl etkiliyor, başka bir soru.
Würzburg'da iki yıl önce Eritreli bir kadınla çalıştım. Bir çığ
lık attı. Kadına Eritre'ye dönmek zorunda olduğunu söyledim.
Bazıları "Bu adam nasıl böyle bir şey söyleyebilir?" dediler. Bu,
yabancı düşmanlığıymış! Bu kadın Almanya'da yaşıyordu ! Trav
ma terapisti Peter Levine ilk sırada oturuyordu ve ben bunu söy
lediğim anda bir arkadaşıma kalçadan yukarıya doğru yükselen
enerj i akımını gördüğünü söylemiş. Bu benim müdahalemle bir
travmanın iyileşmesiydi. "Geri gitmek zorundasın," demek sert
görünüyor, ama tam da bu etki etti.
Kadının terapisti sonradan bana, onun bu süre içinde defa
larca Eritre'ye uçtuğunu yazdı. Yani o, vatanıyla tekrar ilişkiye
girdi.
63
bunu yapmak zorunda olduğunu kabul ederse, ruhunda bir şey
ler değişir. O zaman vatanıyla bir ilişki kurar. Ama benim dediği
mi kelimesi kelimesine yapmak zorunda değil.
64
"Göçmenler geri dönmek zorundad ır,
demiyorum"
65
mek zorundasın. Uygulamada bunun nasıl göründüğü, şartlara
ve bir sürü şeye bağlıdır. Buna rağmen bu ruha kazınır: "Oraya
dönmek zorundayım." Bu iyileştirici bir müdahaledir.
66
Ben bu durumlarda bütün bir grupla çalışıyorum, birçoğunun
sandığı gibi özel olarak tek bir kişiyle değil. Bu bir yanlış anlama.
İnsanları teşhir etmek istemiyorum. Onlarla tüm grubu göz önü
ne alarak çalışıyorum. Herkes aynı zamanda bir şey öğrenebilir.
Onlar içsel olarak beraber hareket ediyor ve belki bir dizim oluş
turmak zorunda kalmadan bir problemini çözüyor.
67
olan, danışanın o anda nasıl tepki verdiği ve bunun sonradan ai
lesinde nasıl etki ettiğidir. Bunu da gözetiyorum. Bir an için da
nışan kızabilir de ama aile dizimi çalışması sadece o ana bakarak
değerlendirilemez.
Bazen de gerçek bir yüz kendini gösterir. İnsanlar kendilerini
şirin veya zavallı gibi gösterebiliyor. Onları yüzleştirince birden
bire saldırganlaşıyorlar. Bu durumu görsünler diye onları teşhir
ediyorum. Evet, bazen çok ileri gittiğim oluyor ama ben bir birey
olarak dört dörtlük olmak zorunda mıyım? Bu insanlık dışıdır.
İnsanlar benim hata yapmamı kabul etmiyor.
68
rinden bireyler için temel kurallar çıkıyor. Aym şekilde tedavi edici
girişimlerden politik söylemler çıkıyor.
Bunun arkasında ideoloj iler saklıdır. Ben, politik açıklamalar
yapmıyorum. Ben işimi yapıyorum ve kendimi dizimde gördü
ğüm şeye bırakıyorum.
69
Ama siz sordunuz ve problem ortaya çıktı ve bir dizim yaptınız.
Ama bu, "Benim bir şey sormaya ihtiyacım yok, zaten biliyorum,"
demenizden farklı bir şey.
Bir danışan, beni yetkin gördüğü için bana geliyor. Ben sade
ce emirleri uygulayan biri değilim, ben arabaları tamir eden bir
tamirci değilim. Danışan benden başka bir yetkinlik bekliyor, ör
neğin onun görmediği şeyleri görmemi istiyor.
70
açısından görevin onaylanması olurdu. Yoksa oyunu bozmalı ve
karşı çıkmalı mıyım?
Eğer biri, sizin içyüzünü anladığınız bir istekle gelirse, yine de gel
miştir. İnsanlaryaptıklannı her zaman bilinçli miyapıyor, kimbilir?
Tek bir çözüm var. Benim kendi algıma, kendi sorumluluğu
ma, tabii bazen de kendi hatama sadık kalmam. Benim için baş
ka bir yol yok. Ameliyat yapılıyorsa bir kişide bıçak vardır ve
ameliyatı o kişi yönetmek zorundadır. Bu yüzden "Bütün bunlar
nasıl farklı yapılabilir?" düşüncesi sadece görünüşte danışana
hizmet eder. Gerçekte ise kötü bir etkisi vardır. Bu çerçevede tek
bir çözüm vardır: Ben başkasının yaptığına saygı duyarım. Ben
kendi yaptığıma da saygı duyarım.
Eğer biri gelir ve "Ben bir aile dizimi istiyorum, başka bir şey
değil," derse ne yaparsınız?
"Şimdilik bunu yapmam," derim. Çünkü bu, o kişinin beni kul
landığı anlamına gelir. Terapist, hizmet vermenin dışında başka
bir boyutta hareket eder.
71
kontrolü eline alır ve "Şimdi ben nasıl istiyorsam öyle yap;' der.
Burada artık tedavi de yoktur, saygı da ...
Terapistin göz önünde tuttuğu başka bir şey vardır örneğin
danışanın ailesi. Aile işin içine katıldığında her şey birden değişir.
O zaman yarıda kesme danışan için bir ceza değil, aslında bir
müdahale midir?
Aynen.
Berfin 'de bir dizimden sonra bir danışan "Bu benim isteğim de
ğildi," dedi. Siz de "Böyle bir dizim karşısında ne kadar sıradan bir
tepki!" diye yanıtladınız.
Bu müdahaleyi videodan bir kez daha izledim. Yaptığım şey
tamamen doğruydu. Beni yoldan çıkarmak istedi. Söz konusu
olan, Ruslar'ın ve Almanlar'ın büyük bir dizimiydi. Orada bir şeyi
gün ışığına çıkardığım için bir tür intikam aldı ve bunun onun
isteği olmadığını söyledi. Bu bir oyunun parçasıydı.
73
Sizin danışanmız olsaydım, bir istekle gelseydim ve sonra ben
den bahsedilmediğini anlasaydım, bu benim için kötü olurdu diye
düşünüyorum. Kendimi kullanılmış hissederdim.
Ben bütün grupla çalışıyorum. O, her şeyi sadece kendisi için
istiyordu, grubu dikkate almadan. Bu olmaz, bunu çeşitli açılar
dan görebilir insan. Ama beni eleştirenlerden kim sadece danı
şanın isteğine göre davranmaya dayanabilir?
74
etki ettiğini gösteriyorum. Böylece birçoğunun durumlarını ko
laylaştırıyorum.
Anne-babalardan, ne kadar çok şeyin değiştiğine dair birçok
geri bildirim alıyorum. Örneğin bir mektupta " 1996'da benim ve
oğlumun hayatını kurtardın," yazıyordu. Ben onları mutlu ettim.
Bazen kendime "Bana saldıranlardan kim benim kadar çok insa
nı mutlu etti acaba?" diye soruyorum.
75
şunu biliyorum ki eğer her şeyin arkasında yaratıcı bir güç etki
ediyorsa kötü bir şey yoktur. Yani bu duruma felsefi olarak bakı
yorum ve bunu danışanımdan da istiyorum, farklı bakmasını ve
"Ne olduysa oldu. Teşekkür ederim, bunu bir kuvvet olarak alı
yorum," demesini bekliyorum. Ben burada nasıl davranıyorum?
Terapist olarak değil, filozof olarak. Üzülmeden, şimdi veya geç
mişte nasılsa olanı kabul ediyorum. Bu sayede kuvvetler açığa
çıkıyor. Bu psikoterapinin çok ötesindedir.
76
Sevginin beş halkası
Anne-babalar, ergenlik, birliktelik
ve alma sanatı üzerine
77
Sevginin ilk halkası için meditasyon
78
İçimde anne-babam olduğumu hissediyorum, ben on
ları içten tanıyorum. Örneğin şunu hayal edebilirim: An
nemi içimde nerede hissediyorum? Babamı içimde nerede
hissediyorum?
Onlardan hangisi daha ön planda? Hangisi daha arka
planda? Her ikisine de ön plana gelmeleri ve içimde benim
babam ve benim annem olarak buluşmaları ve beraber
kalmaları için izin veriyorum. Onlar daima benim içimde
beraber kalıyor. Buna sevinebilirim. Onlar gerçekten içim
deler.
Çocukluğumda ne olduysa, ona evet diyorum. Sonuç
olarak iyi olmuş, ben bu sayede gelişebildim. Anne-baba
mın dışında birçok kişi de bana yardım etti. Örneğin anne
babam müsait olmadıklarında, birdenbire bir öğretmen
veya bir teyze orada olurdu. Veya sokakta biri "Neyin var,
ufaklık?" diye sorar, beni kollar ve örneğin beni eve geti
rirdi. Onların hepsini anne-babamla birlikte ruhuma ve
kalbime alıyorum. Birdenbire içimde büyük bir doluluk
yaşıyorum. Bütün bunları sevgi ile kabul edince, kendimi
dolu ve uyumlu hissediyorum. Sevgi benim içimdedir ve
benim içimde gelişir.
79
İkinci Halka:
Çocukluk ve Ergenlik
80
ge sağlayamama duygusu, çocukları baba evini terk etmeye i t t•ıı
dürtülerden bir tanesidir.
Ergenler ayrılma hakkını genellikle suçlamalarla elde eder. Bu,
dengeden kaçmak için ucuz bir yoldur. Ama bu onlara anne-baba
dan ayrılmak için olanak sağlar. Eğer insan, başkalarına vererek
dengeyi sağlayabileceğini bilirse ve aldıklarını başkalarına verme
isteği bir süre sonra çocuklar için karşı konulamaz bir hale gelir
se, yine ayrılır; ama anne-babayı suçlamak zorunda kalmadan ... O
zaman, aldıklarıyla nasıl baş edeceğinin ve onlarla neler yapabile
ceğinin yolunu bilir. Bunun iyi tarafı, anne-babanın onlara verdik
lerinden hiçbir şeyi reddetmek zorunda kalmamalarıdır. Verilenin
hepsini alabilirler, çünkü onu başkalarına vereceklerini bilirler.
83
Şimdi belki o bana doğru bir adım atıyor ve ben ona bir
adım yaklaşmaya cesaret ediyorum. İçsel olarak hedefe
varana kadar, annemin kollarında rahatlayana kadar bıra
kıyorum kendimi. Sonra ona bakıyorum ve şöyle diyorum:
"Teşekkür ederim."
Bu içsel bir süreçtir. Ama insan burada birdenbire çok
şey yapmamalıdır. Ama ilk seferde bile ruhta bir şeyler
çözülür. Başka bir gün aynı şeyi tekrarlayabilirim. Tekrar
merdivenlerden çocukluğuma doğru inerim ve belki daha
eski bir durumla karşılaşırım. Belki tekrar anneye gitme söz
konusu olur. Sonra bir iki gün daha beklerim ve tekrar ede
rim - ta ki her şeyi halledene ve tamamen anneme ulaşana
kadar.
84
vardır ve ben bu sonuçları kabul ediyorum ve bunlardan iyi bir şey
yapıyorum. Suç kuvvete dönüşür. Bu şekilde büyürüm de.
Almayı ne engelliyor?
Anne-babanın yüküne dayanamamam ve çocuk olarak onlara
yardım etmek istemem ve karışmam ve onların üstüne çıkmam.
Burada aynı çalışma uygun olur; yükleriyle, kilitlenmeleriyle, ek
sikleriyle, hırslarıyla, hastalıklarıyla anne-babama bakarım. Eğer
anne-babam bütün bunları kabul ederse, bunun onlar için nasıl
bir kuvvet anlamına geldiğini görürüm. Nasıl ben daha önce kendi
zorluklarımı içime aldıysam, anne-babamın da kendi zorluklarını
içlerine almaları halinde ne olacağını hayal ederim. Anne-babamın
kendi zorluklarını içlerine almaları ile benim onların yerine bu
zorlukları üstlenmem arasındaki farka bakarım. O zaman anne-ba
bamın yüklerini kabullendiklerini, bu yüklerin ve kilitlenmelerin
onlara ait olduğunu hayal edebilirim ... Onların kilitlenmelerini bel
li bir mesafeden ve hatta biraz aşağıdan görürüm -çocuk olarak.
Sonra anne-babam sadece benim anne-babam olarak kalır. Sadece
onlara ait olan şeylerden hiçbirini almak zorunda değilim. Bu yük
ler anne-babamda kalabildikleri için benim dışımda kalırlar.
85
Annesinin oğulları veya babasmm kızları için ne dersiniz?
Her ikisi de anne-babanın arasına girer. Onlar için basit bir
çözüm vardır. Kız çocuk babasına "Bunun için çok küçüğüm," der.
Ve erkek çocuk annesine "Bunun için çok küçüğüm," der. Bundan
sonra geri çekildiklerini hayal ederler. Şimdi anne ve baba bir
birlerine yakından bakmak zorundadır. Artık kimse aralarında
durmadığı için belki yeni bir şekilde birleşebilirler.
Sonuç olarak bu yapılabilecek bir çalışmadır. Ben babamın
kızı olduğumu düşünüyorsam, babama bakarım ve ona göz
kırparım: "Ben sadece senin kızınım. Başka bir şey için çok kü
çüğüm." Aynısını annesinin oğlu annesiyle yapar. Ona bakar ve
şöyle der: "Ben sadece senin oğlunum. Başka bir şey için çok kü
çüğüm." Gariptir ama bu, herkesi rahatlatıyor, anne-babayı da.
86
rinin bana hediye ettiğini alırsam, yoksul görünürüm.
İ ncil' de bir söz vardır: "Vermek almaktan daha hayırlıdır." Bu
böyledir, çünkü insan kendini üstün v e büyük görür.
87
Bu, günlük hayatta, hayal ettiğim şey olmasa bile, bana verilen
her şeyi almallyım, demek midir? Sanırım, insanlar birbirlerine
hediye aldığında ve bu hediyeler uygun olmadığında ortaya çıkan
utanç verici, acı ve hayal kırıklığı yaratan durumlar üzerine ko
mik bir kitap yazılabilir. Onlarya yeterince iyi değildirya da insan
başka bir şey dilemiştir. Ben utancımdan kızararak, kocamdan
gelen hediyeleri nasıl reddettiğimi, değiştirdiğimi, geri verdiğimi
hatırlıyorum.
Her şeyin değerli bir tarafı vardır. Ve biri bana bir şey hediye
ediyorsa, bana iyi bir şey dilemektedir. Ben onu, o bana verdiği
için alırım. O anda onun verdiği her şey değerli olur. Hediye baş
ka bir anlama bürünür ve birdenbire onun benim için güzel bir
tarafı olduğunu fark ederim. İşte bu, almaktır.
Biz yetişkinler olarak, karşımızdakinin zaten veremeyeceği
bir şeyi vermesini beklemeden veririz. Bu duruşla insan kendi
anne-babalığı için kuvvet kazanır. Bu şekilde almak tamamla
nır. Burada başkasına vermek, kuşaklar üzerinden el değiştirme
başlar. Bu üçüncü halkadır.
Eğer erkek ve kadın, her ikisi de anne-babalarını tamamen
kabul ettilerse ve çift olmuşlarsa, anne-babadan gelen şeyler
akar. O zaman birbirlerine böyle bir bütünlükten verirler. Ama
tecrübe bunun her zaman başarılamadığını gösteriyor.
88
Sevginin üçüncü halkası için meditasyon
89
Sevginin üçüncü halkası için ikinci meditasyon
90
me gerek kalmaz. İlişki o zaman daha gerçekçi olur.
Ayrılıklara götürebilecek olan farklı bir şey daha var: Kişisel
bir gelişim, kişisel bir kader. Şu olabilir, partnerlerden birisi ken
disi için önemli olan bir gelişim yoluna girer ve diğer partner
bunun kendi yolu olmadığını, kendinin başka bir yolu olduğunu
görür. O zaman onun yolunu da kabul eder ve kendi yolunu da ...
Ve ikisi de kendilerine, kendi yollarında gitmeye izin verir. Bu
bazen ayrılık için de bir sebeptir. Ama bu sevgiyle ayrılmaktır.
Partnerler birbirlerine "Seni seviyorum ve beni ve seni yöneteni
de seviyorum," diyebilirler. Bu derin bir cümledir. Sonradan ay
rılırlarsa, bu ayrılık ikisi için de daha kolay olur. Ama genellikle
bunu sadece biri söyler ve diğeri karşı çıkar. O zaman da karşı
çıkana "Öyleyse gelişimimi senden bekliyorum," denir.
91
Sevginin Dördüncü ve Beşinci Halkası:
Bütün İnsanları ve Dünyayı Kabul Etmek
92
olur. Sevgi duygusunun içgörüsü azdır. Sevginin duygusunda
kaldığım sürece az şey olur, bağlı kalırım. Sevginin dördüncü ve
beşinci halkasında ruhani düzeye çıkarak bu darlığı aşarım.
Peki baba ?
Baba sonradan geliyor tabii. Ama mutluluk annede başlıyor.
Baba ve anne burada aynı düzeyde değildir. Burada bir seviye
farkı vardır. Baba bunu bilir. Ama onun kıskanmasına gerek yok,
çünkü o da kendi annesiyle aynı şeyi yaşamıştır. Kim annesinden
memnun olabiliyorsa, o kazanır.
93
Bu sizin mutlu olma kılavuzunuz mu?
Öyle de denebilir. Hayatın ve mutluluğun doygunluğu ancak
böyle içimize girer. Bu bütün sonraki mutlulukların temelidir. Bu
doğa sevgisinin de temelidir. Doğa, adeta büyükanne demektir.
Küçük çocuk her şeyi ruhunun içine alır. Burada hiçbir şekil
de direnç yoktur. Direnme sonradan gelir.
Mutluluk hakkında kendimde yaptığım çok önemli bir gözlem
var. Eğer annemi veya babamı hiçbir şeye itiraz etmeden tamamen
kabul edersem, "Sen benim annemsin, onun için seni kabul ediyo
rum", "Sen benim babamsın, onun için seni kabul ediyorum;· der
sem o zaman anne-babamın bütün varlığı benim ruhuma girer. Ben
anne-babamdan bir şeyi içime almıyorum, ben anne-babamı içime
alıyorum, onlara ait olan her şeyle beraber. İlginç olan bu durum
da iyi olmadığını düşündüğüm şeylerin dışarıda kalmasıdır. Kişi ile
beraber sadece iyi tarafları içeriye girer, başka bir şey değil...
Tam olarak kabul ettiğim kimdir? Beni terk eden annem mi?
Annemi döven babam mı? Bakımsız ve kızıyla hiç ilgilenmemiş
olan alkolik bir kadın hayal ediyorum. Tam olarak kabul ettiğim
kimdir? Eğer varsa ideal bir anneyi mi? Annenin iyi ve besleyici
olarak algıladığım parçasını mı?
94
Anneyi ve babayı birey olarak alıyorum, bu önemli bir fark,
onların bana verdiklerini veya vermediklerini değil... Bunlar, bu
rada rol oynamıyor. B enim kabul ettiğim bireydir. B e n bireyi k<ı
bul ettiğimde, onun bütün varlığını i çimde hissederim.
95
kocasıyla olan sevgi dolu ilişkisidir. Birçok kadın boşanmadan
sonra çocuklarına aşağılayıcı bir şekilde ''Aman Tanrım, sen ba
ban gibisin," der, demese de böyle düşünür. Bu en fazla hatayı biz
kadınların yapabildiği anlamına gelir.
Ben bunu değişik şekilde ifade etmek istiyorum: Kadınlar en
büyük olanaklara sahiptirler.
98
"Ben annelere felsefi bir içgörüyle bakarak
saygı duyuyorum."
Annelerin ve babaların başardığı işler üzerine
1 00
"Güçlü bir eldeki parmak"
Faillerin ve kurbanların arasındaki bağ
101
kurbanı temsil etmesine gerek kalmaz. Kurbanın da aileye ait ol
duğunu ancak sonraki deneyimlerim sayesinde anladım.
Nasıl anladıntz?
Bunu ilk defa Bern'de bir kursta fark ettim. Bir adam ailesi
ni dizmişti. Sonra "Bir şey daha söylemek zorundayım, ben bir
Yahudiyim. Ama ailemden hiç kimse ölmedi, biz İsviçre'de ya
şıyorduk," dedi. Ama annesi intihar etmişti ve o da intihar riski
taşıyordu. Annesinin ve onun, ruhlarının derinliğinde Yahudi
kurbanlarla bir olduklarını görebiliyordu insan.
Sonra katledilen Yahudiler için yedi temsilci koydum ve ar
kaya, iki metre geriye, katilleri için yedi temsilci. Bundan sonra
kurbanların temsilcilerinden faillere dönmelerini rica ettim ve
artık karışmadım. Faillerle kurbanlar arasında bir hareket oluş
tu. Failler korkunç bir acı hissettiler. Kurbanlar bunu görünce,
ellerini onlara uzattılar ve onları kucakladılar. Faillerden biri
"Burada sadece bir kişi var, ama yüzleşmek zorunda olduğum
daha yüzlercesi var," dedi. Birdenbire faillerin ve kurbanların de
rinde bir oldukları ve derin bir sevgiyle bağlı oldukları görüldü.
Bu nasıl mümkün olabiliyor? Hem failler hem de kurbanlar ar
kalarındaki daha yüksek bir kuvvete teslim olduklarını görebil
diler. Faillerden biri "Ben kendimi tamamen teslim olduğum bir
kuvvetin güçlü elindeki parmak gibi hissediyorum," dedi.
Bu, bu türden ilk deneyimimdi. O andan itibaren artık faillere
karşı, sanki farklılarmış veya sanki insan değillermiş veya sanki
onlar da arkalarındaki başka bir kuvvet tarafından yönetilmi
yormuş gibi. tavır alamazdım.
102
"Ben bütün dışlanmışları kalbime alıyorum."
Ciddi misiniz?
Evet, ciddiyim, çünkü en çok dışlanan onlardır. Sistem için bir
şey yapmak istiyorsam, önce en çok dışlananları kalbime almak zo
rundayım. Ne zaman aileden biri bir fail için "Bu ne suçlar işledi ..."
derse, ona hemen kalbimde bir yer veriyorum. Ayrılmış olanlar he
men benim ruhumda bağlanıyor. Daha aile dizimi başlamadan bu
lanetlenenleri dahil ettiğim için dizim başarılı oluyor. Başka şekilde
çalışamazdım. Aklımıza hemen katillerin gelmesi gerekmez, anne
baba reddedilirse de bu tavır geçerlidir. Reddedilen birini gördü
ğüm anda ona kalbimde bir yer veriyorum. Bu sayede sistemik ola
rak gerçekten herkese yardım edebilecek bir pozisyona geliyorum.
1 03
Sanki ben bunu iddia ediyormuşum gibi geliyor kulağa. Her
kes neler olduğuna bakabilir. Herkes, etkilerinin bugüne kadar
sürdüğü büyük bir şeyin harekete geçirildiğini görebilir.
"Kurbanların kalbimizde
bir yer edinme hakkı vardır."
1 05
Yahudi nüfusun çok olduğu Galiçya da tamamen boşalmıştı. Bu
gün Polonya' da çoğu kişinin kalbinde bu Yahudiler'in yeri yoktur.
Arkadaşım Polonya'daki birçok kişinin "Onlar bunu hak ettiler,"
diyerek içlerindekini dile getirdiklerini anlattı. Demek ki Yahudi
düşmanlığı Polonya'da hala kuvvetli.
Ben şehri, yani Krak6w'u, hayal ettim ve kendime "Orada in
sanlar nasıllar?" diye sordum. Ve sonra iç gözümle şehrin çevre
sinde insanlardan oluşan büyük bir çember gördüm, içeri girmek
istiyorlardı ama buna izin yoktu. Bunlar, daha önceleri orada
ve Galiçya'da yaşamış olan Yahudiler'dir. Onlar dışarıda, şehrin
önünde. Krak6w'daki son günümde Yahudi bölgesine gittim. Ev
lerin hepsi iyi durumdaydı, Krak6w yıkılmadı ki, sinagog hala
orada duruyor, dükkanların eski isimleri hala İbranice yazılı. Ora
da onlara kendimi açtım. Birdenbire, eski sakinlerin camlardan
nasıl baktığını gördüm. Gözyaşlarına boğulmuşlardı.
1 06
rilmek zorunda değil, ama Silezyahlar da hala Polonya'ya aitler.
Onlar Polonya'ya aitler derken ne demek istiyorsunuz?
Ruhani düzeyde ... Şimdi orada oturan herkes, oradan giden ya
da sürülen Silezyahlar'a kalplerinde bir yer vermek zorundadır.
Bu Polonya için anında inanılmaz bir kuvvet takviyesi olur. Be
nim organizasyonlarımdaki insanlar buna tamamen açıktı. İşte
kurbanlara nasıl yaklaştığım hakkında bir şeyler söyledim size.
1 07
uğraşmamalıyım. Onlarla uğraşmaya sadece birinin hakkı vardır
ve bunlar kurbanlardır.
1 08
"Ben affetmeden Hitler'i
insan olarak görüyorum."
1 09
Size karşı olan saldırılar genellikle politik ideolojik düzeyde
oluyor. Söyledik/eriniz sizi bazı gözlerde "Faşist Hellinger'; hatta
Yahudi düşmanı yapıyor.
Ben bunu çürütmeye çalıştım. Ama burada, benim bir kere
sinde özlü bir sözle özetlediğim şey görülüyor. Bir boğa kendi öf
kesiyle kör olur. İnsanlar, "Tanrı tarafından gönderilen" sözünü
duyuyor ve o kadar. "Bunun arka planı nedir?" diye sorma veya
okuma zahmetine katlanmadan saldırıyorlar.
110
!erimle ne yaptığıyla ilgilenmiyorum. Yoksa o anda ilk olarak m.
gürlüğümü, ikinci olarak algılama yeteneğimi kaybederim. N ic;iıı
ben sürekli olarak, "Şimdi bir şeyi yanlış anlayabilir,'' diye biri n i
izlemek zorunda olayım?
Söylediklerim bir kişi için değil, bir hareket çerçevesi için.
Sonlandırılması gereken bir çatışmanın parçası olarak söylüyo
rum ve bundan korkmuyorum.
111
mete alındığını görüyorum. Zaten bu görünüyor ve film de bunu
gösteriyor: Kimse H itler'den kaçamadı. Bu inanılmaz değil mi?
Sonuna kadar kimse ondan kaçamadı. Speer onu sığınakta ziya
ret ettiği zaman, hiç kimsenin ona karşı çıkmaya cesaret edeme
diği görülüyordu. Burada herkesin teslim olduğu güçlü bir kuvve
tin iş başında olduğu anlaşılıyor. Ayrıca Hitler'in birçok suikastı
atlatması, hepsinin başarısız olması, bana bu hareketin acımasız
sona kadar gitmek zorunda olduğunu gösteriyor. Burada başka
kuvvetler etki ediyor. Bu yüzden filmi seyretmeme gerek yok.
112
Birçok insan, sizin ya km çevrenizden olanlar da, sert vı • .ıı ıırıı
Bunu bir kişi olarak değil, bir hareketin parçası olarak söylüyo
rum, derken yeriniz neresi oluyor?
Sahip olduğum içgörülerimi bir hediye olarak algılıyorum.
Aile diziminin ortaya çıkardığı etkiler benim girişimimden kay
naklanmıyor. Ben bir şey de istemiyorum, propaganda yapmıyo
rum. Bu içeriden, kendine özgü bir kuvvetten çıkıyor. Bu, benim
kuvvetim değil. Eğer ben Tanrı Düşünceleri kitabında olduğu gibi,
H itler üzerine bu yazıyı yazıyorsam, bu da bir içgörüden geliyor.
113
durum şöyle, birçoğu kurbanlara sevgi ve saygıyla bakmıyor.
114
Hıristiyanlar'ın tarafında da durum aynı. Hıristiyanlar kendi ta
raflarında faillere b u anlamda bakmıyorlar, onlarla birçok şek il
de hala aynı alanda hareket ettiklerini kabul etmiyorlar.
ıın
Ancak Yahudi düşmanı olduklarını itiraf etmeden bu nasıl ola
cak?
116
gitmiyorum. Buna rağmen siz benim buna dahil o/duğumıı 11111
söylüyorsunuz?
Tabii, siz de buna dahilsiniz.
117
Kimin tarafından uzlaşma başlayabilir?
Yahudi düşmanlığının kökünü kazıyan hareket H ıristiyanlar
tarafından başlatılmak zorundadır. Yahudiler'e karşı şunu söy
lemeliler: "Siz de haklısınız, Tanrı bizim tarafımızda değil, her
iki taraftadır." O zaman Tanrı'nın önünde dini bir uzlaşma olur.
Ancak o zaman Hıristiyanlar Yahudiler'e neler yaptıklarını gö
rebilirler. O zaman tam tersi olur, sonra Hıristiyanlar Yahudiler'i
çarmıha germiş olurlar.
Bu neye yarar?
O zaman Hıristiyanlar ve Yahudiler beraberce aralarında ya
şanmış olan kötü şeylere bakarlar ve şöyle derler: "Ah, Tanrım,
biz neler yaptık!" Her iki taraf bu 2 0 0 0 yılın anlamsızlığını, acı
sını ve kanı görebilir. Sonra Caiaphas ve İsa'yı beraberce göre
bilirler, beraberce bir tarafta ve beraberce diğer tarafta. Sonra
nihayet biter bu olay.
118
"Ben sevgide hem bağlıyım
hem özgürüm."
Yetişkinin otonomisi ve ergenliği üzerine
119
dim kendimi küçük görürdüm. Küçük ve değersiz. Ben bu bü
yük hareketlere, atalar dizisine, aileye bağlıyım ve bağlı olmak
benim özgür iradem dışındadır. Ben sadece bunun içindeyim ve
ben de bir şeyleri etkiliyorum. Bunun ne kadarını kendi haneme
yazabilirim veya ne kadarını yazamam, bu bana önemsiz geliyor.
1 20
eder. Bu açıdan otonominin tabii hayatta bir yeri vardır. Ama i nsan
bunu genelleştirirse, o zaman yanlış olur. Hiçbir çocuk anne-baba
sına karşı otonom değildir. Böyle bir şey olamaz. Hiçbir insan atala
rına karşı otonom değildir ve başka kültürler de bunu bilir. Kimse
hayata veya ölüme karşı da otonom değildir. Böyle bir şey olamaz.
Otonomi ve özgürlük belli bir çevre içinde geçerlidir. Eğer
burada iyi bir amacı gerçekleştirirse, o zaman desteklenebilir ve
desteklenmelidir de. Bu anlamda ben de sık sık otonom davranı
yorum. Başkalarına uymasa da ... Bu meşrudur, daha fazlası değil.
Ama insan bağımsız değildir ve otonomi ve özgürlük sadece, in
san bir şeye aitse ve eğer başka bir yerde hizmete alınmış ve bunu
kabul etmişse, yani başka bir yerde otonom değilse, mümkündür.
121
likleri gösteriliyor. Herkes herkese bağımlıdır, söz konusu olan tek
başına biri değil, aksine her zaman herkes söz konusudur. Bu siste
mik anlamda, otonom im izin kısıtlılığını vurgulamanızı anlıyorum.
Bu yüzden hepimiz daha yüksek kuvvetler tarafından hizmete
alınıyor muyuz, bu başka bir soru. Siz bunu yakında 80 yaşında
olacak bir adam olarak söylüyorsunuz. Benim 20 yaşındaki oğul
larımı kendi özgürlük/eri ve otonomi/eri ilgilendiriyor.
Tabii. Gençlere, onların yüzlerine bakıp onların tüm beklen
tileriyle hayata tutunduklarını görmek harika bir duygu. Tabii ki
her şey değişecek, ama onların bu inançta olmalarını seyretmek
çok güzel. Bu da olayın bir parçasıdır. Bu yüzden benim doğru
ve yanlış hakkında bir düşüncem yok. Düz yol yaratıcı değildir.
1 22
Ne ölçüde?
Eğer "Ben özgür olmak istiyorum," derse bununla ne yapar'!
Birine kötülük yapar. Özgürlüğü istemek, birinden ayrı lmak
veya bir görevi reddetmek hakkıdır; örneğin birinin çocukları
nı terk etmesi. Bu özgürlük esas olarak kendimi bir bağlılıktan
çekiyorum demektir. O anda bu insan tamamen kendini düşü
nür. O zaman özgürken ona ne olur? H içbir şey, tümüyle hiçbir
şey. Özgürken hiçbir şey yapamaz. Bu çeşit özgürlük tamamen
boştur. Peki, bir süre sonra ne yapar? Bir ilişkiye girer. Bu çe
şit bir özgürlüğe dayanamaz. Özgürlük sonuç olarak başkaları
olmadan olmak demektir. Başkaları olmadan kimse olamaz. O
yüzden bir bağlılığa başlar. Sonra özgürlük yok olur. Birisi bir
bağlılığa başladığı zaman özgürlük yok olur. Bu tür özgürlük...
Her şeyden önce, eğer insanın çocukları varsa o artık kesinlikle
özgür değildir. Ama doyumludur. Bu bağlılığın içinde özgürdür,
çeşitli şeyler yapabilir. İnsanlar bunu ya da şunu pişirebilir, bu ya
da şu mesleği yapabilir, arkadaşları olabilir, yani bu sınırlar için
de özgürlük vardır. Ve hatta herkese iyi gelen bir özgürlüktür bu.
Eğer biri "Hayır, ben kendim için özgür olmak istiyorum," derse
bağlılıktan çekilir. Ama ben sevgide hem bağlıyım hem özgürüm.
Biri ilişkide özgürlük, diğeri ilişkisiz özgürlüktür.
1 23
"Coşkunun içinde biraz delilik vardır."
Heyecan ve yoğunlaşma üzerine
1 24
Sadece çok az kişi, bir yerlerde başka bir güvenli limanı o laıı l a ı ;
kendilerini birazcık dışarıda tutabiliyorlardı. Ama bunlar çok azd ı .
iyi değil.
Size ters ters bakarlar, hatta belki saldırıya uğrarsınız. Taraf
tarlar sizin onlardan olmadığınızı hemen anlar.
Bu, ne kadar çok alan içinde hareket ettiğimizi ve bu tür ger
çek çatışmalarda otonominin ne kadar önemsiz olduğunu göste
ren basit bir örnektir.
1 25
Tekrar deliliğe dönersek. Tam olarak ne zaman delilik başlar?
O coşkudur, her coşkunun içinde biraz delilik vardır.
1 26
"Kimse iyi bir şey yaparken
vicdanına dayanmaz."
"Vicdan rahatlığının" çocukluğu üzerine
1 27
Bu belki hayatta kalmak için anne-babasma ihtiyaCl olan bir
çocuk için geçerlidir. Bunun dışmda? Bir gruptan çıktığımız zaman
kimse bizi öldürmez. Farklı vicdanlara mı sahibiz yoksa? Yüksek
amaçları ifade etmek isterken dayandığım bir vicdan yok mudur?
Hayır. Gruplar farklı olduğu için vicdanlar farklıdır. Benim
babamın yanında annemin yanındakinden farklı bir vicdanım
vardır; meslekte, kilisede veya meyhanedeki yerimde farklı bir
vicdan... Yani neye aitsem ona göre tamamen farklı vicdanlar
vardır. Bu ya da şu gruba ait olmak için ne yapmanız gerektiğini
vicdanınız hemen bilir.
1 28
selam vermek, tatlı olmak, öğrenmek zorundadır, bu ahlaktır. Aıı
ne-baba çocuklarını vicdanları rahat olarak cezalandırır. Veya or
duya bakın asker kaçaklarına nasıl davranılıyor. Burada insan bir
yasaya dayanır: O cezalandırılır, kafası kesilir, savaşta öldürülür.
Bunu yapan, kendini ahlaki yasayla uyum içinde hisseder. O artık
kendi vicdanına dayanmak zorunda değildir. O hüküm süren ah
laka dayanır. Sadece, ahlakı vicdanı sayesinde hisseder.
Vicdan bir algılama organıdır, başka bir şey değil. Eğer ken
dimi diğerlerinden üstün görürsem ahlak ortaya çıkar. İlk olarak
bir grup kendini diğer gruptan, özellikle tehdit edildiğini düşün
düğü bir gruptan üstün görür. Bu kendini üstün görme durumu
vicdan tarafından harekete geçirilir. Vicdan diğerlerine karşı
kendini savunmak için gereken saldırganlığı da harekete geçirir.
Ahlak ise her zaman yok etme isteğine bağlıdır. Bunu savaşlarda
görüyoruz. Veya politik tartışmaları ele alalım: "Biz daha iyi bir
partiyiz.'' Burada konu genellikle yok etmektir. Diğerinin elinden
benimle aynı düzeyde olma hakkı alınır.
Burada pğ1r açan şey, bu sayede her zaman kişisel olarak al
gılanan suçluluk duygularını sistemik olarak apklamaktır. Ve o
sanki biyolojik bir makamd1r diyerek, bizim kültürümüzün vicda
na taktığı aziz halesini elinden allyorsunuz. Bu kışkırtıcı bir şey,
çünkü vicdanm içeriğini dikkate almıyorsunuz.
Kimse iyi bir şey yaparken vicdanına dayanmaz. Daima sadece
"Şimdi sana sınırlarını göstermem lazım, şimdi seni cezalandır-
1 29
marn lazım, şimdi seni dövmem, kilitlemem, öldürmem lazım,"
derken vicdanına dayanır. İnsan bunu sonsuza kadar sürdürebilir.
Vicdana dayanıldığında beraber yaşanan insanlara zarar verilir.
131
"Bilerek ve acı çekerek katılmak"
Kaçınılmaz suç üzerine
1 32
O zaman vicdammm bağlı bulunduğu aidiyetten çıkma ola
nakları da vardır, değil mi?
Böyle bakınca, evet. Adenauer'i düşünün. O sadece bekledi.
Bir infaz birliğine seçilince koşarak partizanlara katılan bir Al
man askerinin örneği var. Bu akıllıca değildi.
1 33
Bu insana çelişkili geliyor: Ait olmayı tamamen kabul edersem
dışarı çıkarım veya biraz kenara çekilebilirim. Demek ki sizin için
bir şeye coşkuyla katllmak başka bir şey, suçtan kaçamayacağını
görerek katılmak başka bir şey.
Aynen. O zaman insan suçu kabul eder.
1 35
"Bu kişiselleştirmenin son noktasıdır."
Arkaik vicdan ve alan hakkında
1 36
daha az keskin olduğu için onlar yapılar üzerinden öğreniyorın ıı�-.
Birlikte hareket etmenin, süreç içinde hayatta kalmayı garantile
yen bir içgüdü gibi etkileri vardır ve bu son derece temel bir dav
ranıştır. Bu "içgüdü" sizin arkaik vicdanla anlattığınız şey midir!
Bu düşünce niçin önemlidir?
Arkaik vicdan dışlamaya dayanamaz. Bu sistemik yasa ruhta
bugüne kadar etkisini sürdürür. Bunu aile dizimlerinde görüyo
ruz. Eğer biri sistemden dışlandıysa, başka bir "otorite" baskısıy
la daha sonra aileden başka birisi tarafından temsil edilir. Eğer
tümüne bakarsak o dışlanamaz. Bu arkaik vicdanın etki etme
şeklidir. O dışlamaya dayanamaz.
saklayan " bir arkaik vicdan olduğunu, bir alan olduğunu bilmez.
1 37
Aynen. Arkaik vicdan başka bir yasaya daha uyar. Kabilede
herkesin yaşına göre bir derecesi vardır ve hayatı boyunca yük
selir. Bu düzen birliktelik için hayati bir önem taşır, özellikle ha
yatta kalmak için. Biri buna karşı çıkarsa, herkesin hayatını tehli
keye atar. Trajedilerde sonradan doğan biri "vicdan rahatlığıyla"
eski hiyerarşiye karşı çıkar ve ölür. Yunanlar' da, Shakespeare'de
ve ailelerde böyledir. İnsanlar bu hiyerarşiye karşı çıkarlarsa ba
şarısız olurlar, ölürler, hasta olurlar.
1 38
Bu, aile dizim/erinde arkaik vicdanla mı uğraşıyorsu1111:1., ılı·
mektir? Geriye doğru bir adı in gibi geliyor insana, kabile düzeııiııı•
geri gitmek, özgürlükten uzaklaşmak.
Tam tersi. Aile diziminin etkilerinden ahlaki vicdanın körl ü
ğünün kilitlenmeye yol açtığını görüyoruz. Arkaik vicdana "geri
adım" demek bir anlayıştır. Bastırılmış bir şeyin tekrar bilincine
varırız. İnsan kimseyi dışlayamaz. Bu, daha fazla barışa doğru
ilerlemeyi ve şu anlayışı sağlar: Kimse bağlı olduğu için özgürlü
ğünü kaybetmez.
Eğer ruhta böyle bir "barış" hareketi olsa, o zaman alan değişir
mi veya dağılır mı?
Belki değişir. Ama karşı güçler de kuvvetli. Burada hayal kur
muyorum. Ama eğer birkaç kişi bu şekilde kendisiyle ve geçmiş
le barışırsa, o zaman güzel bir şey oldu demektir. Ve bu benim
için tamamen yeterlidir. Tarihi bir olaydan örnek vereyim. As
kerlerin Birinci Dünya Savaşı'na nasıl bir coşkuyla gittiğini düşü
nelim, o da bir alandı. Bugün bu artık mümkün değil, değişti. Ve
herkes kendini daha iyi hissediyor.
1 41
"Yaşayanların vicdanlarına
seslenmek yerine
ölmüşlere sevgiyle bakmak."
Hatırlatma ve duygulan bastırma üzerine
1 43
İyi ve kötü politika ruhta başlar. Bu böyledir.
Ama Almanya 'dayığmla "savaş anıtı " var. Buna rağmen çok azı
nın Yah udiler için olması ilginç değil mi? Almanya'da Yahudiler'e
karşı işlenen suçlar nerede tam anlamıyla hatırlatılıyor?
Örneğin toplama kamplarının sıradanmış gibi burada bu
lunmalarıyla. Biri kısa bir süre önce Mauthausen'de bulundu
ğunu anlattı. Oradan geçerken derin bir barış hissetmiş. Taa ki
Holokost'u hatırlamak için yapılmış bir anıta gelene kadar. Ora
da onun için barış bitmiş.
1 44
Yani sizin için önemli olan hatırlanması değil, ölülerin ve ka t lı ·
dilmişlerin nasıl anıldığı mı? Ne olduğunu unutmak, geçmişi arka
da bırakmak, bastırmayı desteklemez mi?
Aynen. Eğer bir insan olanı onu baskılamadan unutabilirse
geçmiş ve gelecekten, en önemlisi başkalarından alacaklı olmaz.
Eğer söz konusu aile ilişkileri ise, siz her zaman verme ve alma
dengesinden, sistemlerdeki köklü denge ihtiyacından bahsedersiniz.
Zararın ödenmesi ve tazminat istenmesi kişisel ilişkilerimizde
gereklidir ve haklıdır. Yoksa ilişkiler kopar. Ama bu istekler aynı
şekilde halklar arasındaki ilişkilere aktarılamaz. Yaşanan bir hak
sızlık için telafi isteği birçok savaşın arkasındaki itici güçtür.
Tamamen başka bir çeşit hatırlatma daha vardır. Ölmüş ol
duğunuzu ancak hatırlanmaya devam ettiğinizi düşünün. Hatta
sizin için biyografiler yazılıyor. Nasıl hissedersiniz?
Bazen şunu merak ediyorum. Onların adına bir anıt diktiği
mizde ölüler nasıl hisseder? Arjantin'de bir keresinde Plazo del
Mayo anneleri ve kaybolan çocukları için bir dizim yaptım. Di
zim yaptığımız ölmüş çocuklardan biri şöyle dedi: "Benim için
en kötü şey adımın bu meydanda durmasıdır. O orada durduğu
sürece huzur bulamayacağım." Bir dava için kullanıldığını hisse
diyordu. Bazı hatırlatmalar ölüleri kullanır ve abartılı bir şekilde
ifade etmek gerekirse, geçmişte yaşananlardan doğan savaşma
haklılığını da yok eder. Kosova sorununu, Amselfeld çatışmasını
düşünün ...
1 45
Burada ilk olarak, 600 yıldan daha uzun bir süre önce, 28 Hazi
ran 1389'da Müslümanlar, Osmanlılar, Hıristiyanlar, Sırplar arasm
da Kosova Meydan Savaşı yapıldı. Sırplar bir sultanı öldürdü, sonra
bir Sırp prensi, Lazar'ı öldürdü. Sonra Hıristiyanlar, yani Sırplar,
Prens Lazar'ı aziz ilan etti ve Osmanlılar Sırplar'a öfkelendi.
500yıl sonra, 28Haziran 1 91 4'teAvusturya veliahtı Sarajevo'ya
geldi. Sırplar onu öldürdü. Bu, Birinci Dünya Savaşı 'nın başlangıcı
oldu.
Sonra M ilosevic 1989'da, yine bir 28 Haziran'da başa geldi.
Aziz Lazar'ın kemiklerini Kosova'da bir anıt mezara defnetti. Ora
da şöyle yazar: "Haziran 1 3 89 - H aziran 1989. M üslümanlar'm
Sırplar'ı yönetmesine izin vermeyiz." Sonra katliam başladı: Ko
sova Savaşı.
Bu kuşaklar ötesi bir hafıza ...
146
lıdır. Bunun inanılmaz bir etkisi vardır. Eğer bir halk, o zamanki
1 47
"Öfke merhamet tanımaz."
Barış ve vicdan rahatlığı üzerine
Öfke, özünde çok ahlaki olan birçok politik hareket için itici
güçtür. Buna karşılık siz ödeşme yerine sevgiyi savunuyorsunuz.
Bu ruhsal bir harekettir. Neden ahlaka karş1S1ntz?
Ahlakta genellikle önemli olan, bir isteğin kabul ettirilmesi
dir. Öfkeli olan kendini infazcı gibi hisseder ve böyle de çıkar or
taya. Bu yüzden seven birinin aksine merhamet ve ölçü tanımaz.
Bir şey daha var. Kimi lanetlersek onun enerj isini üstümüze
alırız. Bu hiçbir şekilde anne-babasına benzemek istemeyen er
kek ve kız çocuklar için veya her türlü faile karşı savaşan öfkeli
ler için geçerlidir.
1 48
Bu dizimlerde edindiğim en önemli deneyimlerden b i ri, i i l ii
kurbanlar ve ölü faillerin, buluşabilecekleri ve buluşmak i s l t•
meleridir, eğer torunları ölülerin sorununu ele alıp tüm dramayı
tekrarlamak istemezlerse ... Böyle davranırlarsa barışmanın yo
lunu keserler.
Aynı şeyi Türkiye' de Türkler ve Ermeniler arasındaki sorun
da yaşadım. Japonya'da gördüm. Eğer insan, ruhun hareketleri
ne yer verirse, ruhun derinde barış istediğini hisseder ve görür.
Ruh, bugüne kadar ayrı kalmış olanları birleştirmek ister.
1 49
"Eğer geçmiş bitebilirse, gelecek var olur."
Politik dizimler
1 50
Cuzco'da parçalanarak idam edilen son İnka kralının soyundan
geliyormuş.
Bu kadın önce atalarının alanında, geçmişte hareket ediyor
du. Dizimde şimdiki zamanın alanına geçti. Böylece onun için
geçmiş bitmişti.
1 52
Saldırgan güçler çok kuvvetli oldukları için diğerleri gidiyor
mu?
Bogota'daki kursumda bir kadın vardı, kocası gerillalar ta
rafından kaçırılmıştı. Sonra kurtulmuştu, muhtemelen kadın
büyük bir fidye ödemişti. Kocasının tamamen değiştiğini ve bir
çocuk gibi kırılgan olduğunu söyledi. 3 000 çalışanı olan büyük
bir şeker fabrikasının yöneticisiydi. Önce adamı ve karşısına ça
lışanlarından birkaçını yerleştirdim. Onlar adama inanılmaz kız
gındı. Sonra gerillalar için bir temsilci yerleştirdim. Çalışanlar
kalplerinde gerillaların tarafındaydı ve adamın boşuna kaçırıl
madığı açıkça görülüyordu. Dizim bu ailenin ülke dışına çıkmak
zorunda olduğunu gösterdi. Bütün bu olanlardan sonra onlar
için başka bir çözüm yoktu. Başka hiçbir ülkede Kolombiya'da
olduğu kadar büyük bir umutsuzluk görmedim.
Bogota'da üniversitede, Oaxaca'daki bir kurstan bir aile dizi
mi videosu gösterdim. Gerillalara sempati duyan Kolombiyalı bir
kadın durumunu açıklığa kavuşturmak istedi. Ben gerillalar için
beş ve kurbanları için beş temsilci yerleştirdim. Kurbanlar yerde
yatıyorlardı. Gerillaların temsilcileri önce tamamen hareketsiz
di. Sonra onlardan biri yavaşça kurbanlara gitti ve kurbanlardan
biri bir gerillayı çekti. Onu aşağıya kendine çekmek istiyordu.
Ama o hareketsiz kaldı. Gerillaların bir temsilcisi tamamen kas
katıydı. Sonradan anlaşıldığına göre o liderdi. Sonra Kolombiya
için bir temsilci yerleştirdim. Acısı kalpleri parçalıyordu. Öyle
kalp parçalayıcıydı ki... Yönünü bulamıyordu. Sonunda lider dı
şında herkes yere yattı, sonra lider de alanı terk etti.
Burada da söz konusu olan savaş ve direnişti. Ama neye fay
dası var? Kaç kurbana mal oluyor? Her şey bir hiç için. Bu sadece
katliamdır, katliamdır, katliamdır ve ülke kanıyor. Bu savaştan
kaçılamazdı. Bu kaçınılmazdır. Herkes kendine ait amaçları ol-
1 53
mayan satranç figürleri gibiydi ve sonuç olarak sadece suçlular
dı. Belki hepsinin gücü tükenirse bir şeyler değişir.
1 54
Önemli olan sonunda insani olandır derken bu kavramı nasıl
kullamyorsunuz? Günlük konuşmada bununla bir değer ifade edi
lir. "İnsani olan" sizin için nedir?
Kimsenin daha iyi olmamasıdır. İyi olmak ve kötü olmak, ikisi
de insanidir. İnsani olanı sadece "iyi taraf" için ayırmak olmaz.
Bunu yapanlar sonunda en fazla insanlık dışı olanlardır.
1 55
yolu kesiyorlar. Neden ölüler bunu yalnız baş/arma yapamıyor?
Alan içinde kendiliklerinden yapamazlar. En azından dizim
lerde böyle görünüyor. Torunlar onlara izin vermek zorundadır.
1 56
lılar'ın sürülenlere tazminat ödediğini hayal edin. O zam a n s i i
rülenler Polonyalılar'ı daha ç o k sever mi?" diye sordum. "Veya
tersi, Almanlar şimdi savaş tazminatlarını ödeseydi... O zaman
Polonyalılar Almanlar'ı daha mı çok severdi? O zaman memnun
olurlar mıydı? Bu durumda bütün bunlar sonsuza kadar devam
etmez mi? Nihayet 'Bitti' demek zorunda değiller mi?"
Bu isteklerin kimseye faydası yok ve gerçek mağdurlara iyi
gelmiyor. Zamanında sürülenlerin hemen hemen hepsi öldü.
Almanlar'ın zarar verdikleri insanların da hemen hemen hepsi
öldü. O zaman bu tazminatlar ne demek oluyor? Torunlar kendi
liklerinden, kendi hakları olmadan diğerlerinden bir şey istiyor.
Onlardan neredeyse hiçbiri kişisel olarak acı çekmedi.
1 57
Almanlar'ın İsrail'e tazminat ödemiş olmaları kesinlik
le iyi oldu. Ama her şeyin bir sınırı var. Almanlar ne yapmadı?
Yahudiler'in mallarını geri vermediler. Yahudiler'in evlerinde
kimler yaşıyor hala? Demirbaşlar, evler ne oldu? Kim bunların
sayesinde zengin oldu? Kurbanlara ve onların torunlarına bir
şey geri verildi mi? Esas tazminat böyle olurdu, kişiden kişiye...
1 58
"Ben gerçek konusunda
hak iddia etmiyorum."
Ruhun h areketi ve kavranamaz şeyler üzerine
1 59
Bilinmeyeni araştırmak için farklı görüşleri olan Sigmund
Freud'u ve Cari Gustav jung'u alırsak, siz kendinizi nerede görü
yorsunuz?
Freud için önemli olan cinsel dürtü sorununun bir yere sahip
olmasıdır. Eğer dürtüler yerlerindeyse tehlikeli olmaz. Freud bu
şekilde, birçok açıdan hüküm süren ahlak sınırlarını aşmıştır. Aile
de yasak olan şeyler, şimdi başka bir ışıkta görünmektedir. Vicdan,
Freud'un katkısıyla, kişisel sınırların dışına çıkmıştır. Bu sonuç ola
rak çok büyük bir serbestliğe yol açmış ve katı ahlakı yumuşatmış
tır. Psikanaliz yapmayan insanlar da bugün bu sayede daha fazla
hareket özgürlüğüne sahipler. Bu inanılmaz bir öncülük olmuştur.
Ayrıca Freud'un da kilitlenmeler hakkında belirli bir içgörüsü vardı.
1 60
onun hareketlerinden nasıl tüm bir sistemin çözüm aradığını vt• �·ii ·
161
dı. Bazen de düzene göre danışan kendini geri çekerdi. Bu şekil
de aile dizimi müthiş bir çalışmadır. Bu etkilerinden görülüyor.
Ama aynen primer terapide olduğu gibi bu kadar fazla şeye ihti
yacım olmadığını fark ettim. Bu çalışma için bir ya da iki kişiye
ihtiyacım var, diğerleri sadece düşünülür ve hissedilir. Sorununu
açıklayan danışan tabiri caizse bütün sistem için bir temsilcidir.
Orada sadece kişisel olarak durmaz. Onda sistemin ihtiyacı olan
şey gün ışığına çıkar. Dizilen kişi olarak yaptığı hareket sadece
kendi hareketi değildir. O, bu sistemin bir üyesi olarak hareket
eder. O hareket ederken, tüm sistemde bir şey hareket eder.
1 62
herkes afallamıştı, sanki büyü gibiydi. Bugün böyle bir şeyin ol
ması sıradan oldu. Sizin için bunda öze/ya da değişik olan nedir!
Bugün bu semptomları değişik gözle görüyorum. Bir temsilci
birdenbire bir şey tarafından kavranıyor, bu sadece ona ait değil,
onda sisteminin bir hareketi görülüyor. Ben bu hareketleri daha
büyük bir bağlamda görüyorum.
1 63
O hareketler tamamen farklıdır. Vücuda bakılırsa, göbeğin
altında, tamamen derinden başlar. Temsilciler sürüklenir, başka
türlü davranamaz.
1 64
var ne de Sandinist rej imi... Ne de demokratik olarak seçilmiş hir
hükümet... Şimdi şu soruya cevap bulmak gerekir: Bu korkunç iç
savaştan sonra tekrar nasıl birleşebiliriz? O zamanki savaşçıla
rın birçoğu hala burada ve tabii çocukları da.
Managua'nın polis şefi ve birkaç yüksek rütbeli asker de kur
sumdaydı. İlk kadın başkanın kızı da oradaydı, önde gelen insan
lar işte. Polis şefi Sandinistler'in gizli servisindeymiş, yani geç
mişin bütün "kamp"ları temsil ediliyordu.
Sonra Somoza ve Sandino için birer temsilci koydum. Yumruk
larını sıktılar ve yavaş ve saldırgan bir şekilde birbirlerinin üze
rine yürüdüler. Sonra aralarına iç savaşın kurbanları için üç tem
silci yerleştirdim. Birdenbire akılları başlarına geldi. Somoza'nın
temsilcisi aşağıya kurbanlara baktı ve Sandino da. Sonra Somoza
yere çöktü, ölülerin çevresinde süründü ve enine yanlarına yattı.
Sandino da yere indi ve yavaşça yerde Somoza'ya doğru süründü
ve sanki onunla aynı mezarda yatmak istiyormuş gibi yanına yat
tı. Bütün bunlar dışarıdan müdahale olmadan gerçekleşti.
Temsilciler kimdi?
İki İspanyol. Sonra Nikaragua için bir temsilci ekledim. O sa
dece acıdan bağırdı ve ölülerin yanına yattı. Bu iç savaşın sonu
dur. O zaman merak ediyor insan: Ne için? Sonunda sadece ölüm
vardı.
Sonra Somoza'nın taraftarlarının çocukları için üç temsilci ve
Sandinistler'in çocukları için üç temsilci ekledim. Ölüler arala
rında yatacak şekilde karşılıklı durdular. Yavaş yavaş birbirlerine
doğru ilerlediler ve ellerini uzattılar. Sonra Nikaragua'nın temsil
cisinden ayağa kalkmasını rica ettim. Çocuklar onun çevresinde
bir çember yaptı ve bu sırada el ele tutuştular. O zaman Nikaragua
nefes aldı.
1 65
Bu dizim kimin isteğiydi?
Herkesin isteğiydi. Bütün katılımcılar derinden etkilendi. Ba
rış çalışmasından bunu anlıyorum. Ve bir kez daha neyin önemli
olduğu görülüyor: Bütün partiler, biri diğeri gibi, sadece felaket
getirdi. Onlar sadece felaket getirdiklerini gördü ve ölülerin ya
nına yattı. Hayatta kalanlar, çocuklar diğer partiyi suçlamadan,
birbirlerini suçlamadan bunu artık arkalarında bırakıyor. Bu çö
zümdür. Tekrar baştan başlıyorlar ve geçmişi arkalarında bırakı
yorlar. Bu özel bir dizimdi. Ruhun hareketlerinin, ayrılmış olan
bir şeyi daha derin bir düzeyde nasıl birleştirdiğini gösterdi.
1 66
algıyla yorum arasmdaki farkı bilir. Siz tamamen konuşulmuyıuı
düzeyde ruhun hareketleriyle çalışıyorsunuz. Bunun bir ruh hareke
ti olduğunu nasıl anlıyorsunuz? Birisi gerçekten temsilci olarak mı
hareket ediyor, rol mü yapıyor, dramatize mi ediyor, oynuyor mu?
Bunu hemen görüyorum. Çünkü o zaman bütün katılımcılar
huzursuz oluyor.
Yani hız bir kriterdir. Ama insan buna çalışabilir de, iyi oyna
mayı öğrenebilir.
Burada yapılamaz. Bu hareketlerin inanılmaz bir yoğunluğu
vardır. Bir hareket ne kadar yavaşsa, o kadar yoğunlaşır. Müda
hale etmek, onu nihayet ilerletmek isteği, hem temsilciler hem
de yönetici tarafından kuvvetle hissedilir. Bir yönetici bu yavaş
lığa dayanabilmek zorundadır. Eğer bir amacı, bir niyeti varsa
dayanamaz.
1 67
Bununla ne demek istiyorsunuz? Eğer bir dizim yapıyorsa, bir
amaCl yoksa neden bir dizim yapsm ?
Kastettiğim dizimin iyi sonlanması niyeti örneğin. Bu, alanı
hemen etkiler.
1 68
"... akıl almaz bir şeyin görünür olması"
Bilgi ve alan üzerine
1 69
ni ve annesinin aldırmak zorunda kaldığı bebeği koydum. Son
ra kadının babasını ekledim. Alınan çocuk annesinin bacakları
arasından geçip danışanın temsilcisine doğru süründü. Bu ço
cuk birdenbire sanki boğulur gibi çok kuvvetli bir şekilde nefes
almaya başladı. Baba yumruklarını sıkmış duruyordu. Böylece
çocuğun aldırılmamış, öldürülmüş olduğu anlaşıldı.
1 70
''Alınan" bebek kendiliğinden adamdan uzaklaştı. Tabiri caiz
se kaçtı ve danışanın temsilcisinin ayaklarına sarıldı. Ve birden
bire boğazı sıkılan biri gibi hareket etmeye başladı. Yani olayın
kendisi bizim gözlerimizin önünde gerçekleşti. Bu arada baba
gözlerini çevirdi ve yumruklarını sıktı. Hareketlerden bir cina
yet işlendiği açıkça belliydi.
Bunu siz söylüyorsunuz. Ben bir kere daha sormak istiyorum. Aldı
rıldığı iddia edilen bebek, dizimiyapılan danışanın temsilcisine doğru
hareket etti. Danışanın alınan bebeği, büyükbabası gibiyumruklarını
sıktı. Bundan iki sonuç çıkarıyorsunuz: Danışanın babası bebeği öl
dürdü ve danışanın alınan bebeği büyükbabasıyla özdeşleşti...
Biz şimdi tamamen farklı bir düzeydeyiz. Siz bu gerçek mi
değil mi diye soruyorsunuz. Adli bir soruşturma açıyorsunuz.
Bunun ruhun hareketleriyle artık bir ilgisi yok. Ben onları yo
rumlamıyorum. Orada ne olduğunu görebiliyorduk. Ama kim
bunu söylemeye cesaret edebilir? O zaman da "Nasıl böyle bir
şey söyleyebilirsin! H içbir bilgin yok!" denebilir. Ama olay açıkça
böyle gerçekleşti.
1 71
Bunu bilmek istediğim anda, artık hayatla ve hayatın iyi bir şekil
de sürmesiyle ilgilenmiyorum demektir. Bunlar soyut sorulardır.
"Eğer araştırıyorsam
bencil bir amacım vardır."
Başarı kontrolü ve etkililiğe ilişkin kanıtlar üzerine
1 73
Kim ruhun hareketleriyle çalışırsa; boşluğa, yoğunlaşmaya,
geri çekilmeye yönelik özel bir yola girmek zorundadır. Ancak
bu şekilde, düşündüğünden daima farklı olan bir hareket için
yeterli yer açar. Bu hareketlerin her biri önceden olmayan anla
yışları getirir.
1 74
yük büyükanneyi ve bu böylece devam etti. Kuşaklar için sekiz
temsilci orada duruyordu. Hiçbir yerde anne kız bağlılığı yoktu.
Sonuncu, sekizinci, geri kaçtı ve yere baktı. Yere bakmak her za
man bir ölüye bakmak demektir. Bir adama onun önüne yatması
nı rica ettim. Katılımcıların hareketlerinden burada bir cinayetin
söz konusu olduğu belliydi. Danışan yere çöktü ve burada ruhun
hareketi başladı. Kurbana doğru süründü ve onu kucakladı. Bu
olurken son annenin temsilcisi de ölüye döndü ve onu kollarına
aldı. Sonra ölüyü onun yanına yerleştirdim ve yedinci kuşağın
temsilcisini onların karşısına. Birdenbire anne kız ilişkisi oluştu.
1 75
Evet. Sıklıkla bu böyledir, biri gelir ve '/\ilem hakkında hiçbir
şey bilmiyorum," der. O zaman ben de "Tamam, o zaman bunu di
zimden öğreniriz," derim. Onun için bir temsilci alırım ve sadece
oraya yerleştiririm. Bir hareket başlar ve adım adım, sistemden
bir şeyler gün ışığına çıkar. Sadece bu kişiye bakarak ve hangi
hareketleri yaptığını görerek öğrenirim. Örneğin arkasını döner.
O zaman birini önüne koyarım. Veya sır için bir temsilci yerleş
tiririm ve birdenbire ne olduğunu gösteren bir resim gelişir. He
men danışan etkilenir. Bu şekilde çalışırken, eskiden olduğu gibi
aile hakkında bilgiye ihtiyacım yok ya da çok az bilgi yeterlidir.
Önemli bilgileri ruhun hareketlerinden alıyorum.
1 76
Bunun için bir örneğiniz var mı?
Diyelim ki bir ailenin özürlü bir çocuğu var ve anne-baba bu
yüzden kendilerini suçluyor. Eğer sevgiyle birbirlerine bakar ve
karşılıklı olarak birbirlerine, çocuğa beraber bakacaklarına dair
garanti verirlerse, bu karar onlara yardımcı olur. Ama bu bazen
yetmez. Belki kendilerine " Niçin bu kader bizim başımıza gel
di?" diye sorarlar. O zaman çocuğu aşıp onun kaderine bakmak
zorundadırlar. Orada örneğin bir kişi, kaderin temsilcisi olarak
babanın, annenin ve çocuğun karşısına yerleştirilebilir. Sonra
onlar bu kaderin önünde eğilir. Sadece bu eğilmenin inanılmaz
bir etkisi olduğunu gördüm. "Ruhun hareketleriyle her zaman
bir çözüm bulunur," demek boş bir hayaldir.
Örneğin bazen birinin dayanılmaz bir şekilde ölüme çekildiği
ni görüyorum. Ne yapıyorum o zaman? Veya biri ölüm nedeniyle
kendini suçlu hissediyor. Eski yöntemlerin hangisiyle burada bir
şey yapabilirim? H erhangi bir şey yapabilir miyim? Veya burada
yardım bir sınıra mı dayanır, bırakmak daha mı önemlidir? Nere
de bir şey yapmayı bırakırsam, gerçek yardım başlar?
Bu gerçek mi?
Gerçek mi sorusunda, gerçeği bulmak zorunda olduğumuz du
yuluyor, sanki bunu yapabilirmişiz gibi! Sanki bunu yapmak zo
rundaymışız gibi! Sanki bu bizim düşünme kapasitemizle müm
künmüş gibi! Benim felsefi düşüncelerim gerçeği talep etmez.
1 79
rım. Onları sadece yüzeysel olarak "kilitlenmiş" diye nitelendiren
birine göre, çok farklı bir davranış sergileyebilirim. Eğer kilitlen
melere bakıyorsam, onları çözmek de istiyorum demektir.
Bunu anlayamıyorum.
Çözüm, herkese aynı şekilde yönelmiş olan ve herkesi birleş
tiren üstün kuvvet tarafından gelir. Bu vicdanın ilerisindedir...
... ve bunun yöntem olarak aile dizimiyle bir ilgisi yoktur. "Ben
bir sistemde temsilci olarak bulunuyorum ve benim hareketlerim
bu sistemde temsil ettiğim kişinin hareketleridir," demekle, "Bü
tün hareketler başka bir kuvvetten gelir," demek arasmda birfark
vardır. Birinciyi herkes anlayabilir. İkincide durum farklldır. Kim
ruhun hareketleriyle çallş1rsa, dinf bir ön koşula razı olur. "Yani
biz hareket ettiriliriz."
Bu benim için dini değil, felsefidir.
Fark nedir?
Birisi bir gözlemdir: Alanın içinde bir hareket vardır. Diğeri,
1 80
bizim hareket ettirilmemiz, felsefi bir düşünce ve çıkarımdır.
Eğer bunu "Tanrısal" olarak adlandırırsam bu bir anlam kay
ması veya kestirmeden gitmek olabilir. Bu doğru değildir. Bir
kuvvet etki ediyor, ama bu Tanrı mıdır veya Tanrısal mıdır, diye
düşünmek acelecilik olur.
Ruhsal bir düzey diyelim. Her felsefede vardır bu. Taoizm 'de,
Budizm 'de...
Taoizm'de buna "Tanrısal" denmezdi. Felsefi düşünce açısın
dan şöyle söylenebilir, hareketli olan her şey bir yerden hareket
ettirilmek zorundadır. Kendinden bir hareketin oluşabilmesi dü
şünülemez. Böyle düşünmek mantıklı değildir. Bunu kanıtlaya
mam ama pratikte bunu kabul etmek önemlidir.
Neden ?
Bir aile sisteminin başka bir kuvvet tarafından hareket et
tirildiğini gördüğümde, bunun içsel bir olay olarak iyi etkileri
olduğunu anlarım. Ayrıca genç beyin araştırmacıları bana hak
veriyor.
181
den saptanmış başka bir hareketi takip eder. Bu durumda kendi
miz karar veriyormuşuz gibi bir düşünce hayaldir. Karar, ancak
verildikten sonra bilinçli hale gelir. Buradan ben hareket etme
den önce zaten başka bir yerden hareket ettirildiğimi anlıyorum.
1 82
Bu sizin yalnız gittiğiniz biryol mudur?
O olanakları sunar ve ruhun hareketleriyle bile olsa, her za
man yaptığımız şeylerin geçici şeyler olduğunu gösterir. Bu ko
nuda bizi yeni şeylere hazırlar.
1 83
On yıl önce şu yaklaşım vardı, aile dizimiyle "ali in one" yönte
mi bulunmuştu. Bunun aceleyle verilmiş bir karar olduğu görüldü.
Şimdi söylediğiniz gibi, insanlar tekrar tekrar geri gelmek zorun
da kaldılar...
... insanlar bunu söylemedi, ama bir şeylerin çözülmediği,
bazı çözümlerin aceleye geldiği görülüyordu.
1 84