You are on page 1of 7

1877-1 878 OSMANLI RUS SAVAŞI

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, 1875 ten itibaren başlayan Balkan karışıklıklarının, Avrupa
diplomasisinin de işe karışması ile meydana getirdiği gelişmelerin bir sonucu olmuştur. 18. yüzyılında
çıkan Balkan karışıklıklarının arkasında ise, yeni politikaları başlamıştır ki, bu da Panslavizm hareketi
ve bu hareketin Rusya tarafından kışkırtılması ve Rusya'nın yayılmacı politikasının bir aleti haline
getirilmesidir.

1. RUSYA VE PANSLAVİZM

Panslavizm 18 yüzyılın son çeyreğinden itibaren Batı Avrupa siyasal çevrelerinde kullanılmaya
başlamış olup, bununla, Rusya’nın önderliği altında, bütün Slav kavimlerinin siyasal dayanışmasını
sağlamaya yönelik bir hareket kasd edilmiştir. Panslavizm, Rusya'nın milli misyonu önüne dikilen
ülkelere yöneltilmiş ve sistematik olmayan çeşitli ve aynı zamanda çelişkili görüşlere, Batı Avrupa'nın
vermiş olduğu bir isimdir. Burada da en fazla etkilenen iki ülke, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı
İmparatorluklarıdır. 1870’lerin sonunda ortaya çıkan Doğu krizinde Panslavizm, Viyana ile
Budapeşte'nin, ve İstanbul ile Londra'nın gözünde, Rusya'daki en tehlikeli güç olarak görünmüştür.

Panslavizm hareketi başlangıçta, siyasal nitelikte ortaya çıkmış olmayıp, özellikle Rusya dışındaki
Slavlar arasında bir dil birliği ve kültür hareketi olarak belirmiştir. Panslavizmin kaynaklarını, dağınık
bir şekilde, 17. yüzyılda ve hatta daha gerilerde bulmak mümkündür. Fakat çağdaş Avrupa'nın birçok
fikir akımlarında olduğu gibi, Panslavizm de esas itibarile, Fransız İhtilili'nin sonuçlarından biri olarak
kabul edilebilir. Fransız İhtilali'nin ortaya çıkardığı milliyetçilik bilinci, Slav halkları üzerinde de etkisiz
kalmamıştır. Alman Romantizmi ile dilde Pancermanizm ise, Panslavizm hareketine kuvvetli bir
dayanak teşkil etmiştir.

"Panislavizm" deyiminin ilk defa bir Slovak yazarı tarafından daha 1826 da kullanılmış olması dikkate
değer. Esasen Panslavizm, esaslı bir şekilde, Batı Slavları denen Lehler, Çekler, Slovaklar ve Doğu
Almanya slavları tarafından ele alınmıştır. Bunda da Almanya'nın büyük etkisi olmuştur. Rusya'da
Panslavizmin başlangıcını ise, Slavofilizm, yani "Slavcılık" hareketi teşkil eder. Slavofiller, Ortodoksluğa
sımsıkı bağlı idiler. Onlara göre, ancak sağlıklı ve "temizlenmiş" bir Rusya Slavlığın kurtarıcısı olabilirdi.
Batı'nın ferdiyetçiliğine karşı, aile ve köy komünü, Slavcıların ana ünitelerini teşkil eder. "Topluluk" ve
"İşbirliği'', yahut kendi deyimleri ile Mir (köy toplumu) ve Artel (birlikte çalışma) , ideallerini temsil
eden iki temel kavramdı. Batılılaşmayı değil, Slavlaşmayı savunmuşlar ve bundan dolayı da 1. Petro'yu
eleştirmişlerdir. Kırım Savaşı' ndan önce Rusya'da göze çarpan en önemli akım olan Slavofilizm'in en
önemli lideri, Moskova Üniversitesinde Tarih Profesörü olan Mikhail Petrovich Pogodin’dir.

Kırım Savaşında hemen bütün Avrupa'nın Rusya'nın karşısında birleşmiş olması ve yenilgi, Rusya'nın
milli gururuna ağır bir darbe indiriyordu. Kırım yenilgisi, Rus milliyetçiliğini tahrik etti. Bu suretle, 1848
ihtilalleri ile Kırım Savaşı, Avrupa'daki slavlar ile Rusya arasında bir köprünün kurulmasına sebep oldu.
Kırım Savaşından önce Rusya'da Slavofil aydın ve yazarlar, Moskı'ityanin dergisi etrafında
toplanmışlardı. Pogodin'e göre, Osmanlı ve Habsburg imparatorlukları yıkılmalı ve bunların yerine,
merkezi İstanbul olmak üzere, bir Slav Devleti kurulmalı ve bu devlet Rusya'nın himayesinde
olmalıydı. Pogodin ve arkadaşlarının faaliyetleri sonucu, 1 857 de Moskova'da (Moskova Slavofillerin
en önemli merkeziydi) bir "Slav Yardım Derneği" kuruldu ve bu derneğin yönetmeliği 1858 Ocak
ayında Rus hükümeti tarafından da onaylanarak, dernek Rus Dışişleri Bakanlığının kontrolü altına
konuldu. Derneğin diğer şehirlerde de şubeleri açıldı ve hatta, koruyucu başkanlığına, veliaht
Aleksandr (III. Aleksandr) getirildi.

Böylece, Kırım savaşından sonra, Panslavizm hareketi Rus hükümetinin kontrolü altına girmiş
olmaktaydı. Bu ise, Panslavizm'e yeni bir ivme kazandırmıştır. 1867 de Sırp Panslavist'lerinden
Desanaçiç, şöyle diyordu: "Fena günlerimizde Büyük Rusya oldukça, mahvolup gitmiyeceğimizi bilerek
teselli bulmaktayız ... Doğu Avrupa'nın kurtarılması onun görevidir. .. Atılacak ilk adım Doğu
Sorunu'nun çözümü olmalıdır. .. Biz, Doğu'nun Ortodoks slavları, Kosova meydan muharebesinin
hatırasına sadık kalarak, Rusya'nın bu görevi ifa edeceğini ümit ediyoruz".

1871 de Alman milli birliğinin kurulması, Panslavizm'i daha da hızlandı. Alman birliğinin kurulması,
Slav Birliği davası için büyük örnek oldu.

Bundan sonra Panslavizm'in bir çeşit anayasası haline gelen bu kitaba göre, merkezi İstanbul olacak
olan Büyük "Slav İttifakı " veya "Rus-Slav Birliği" şu devletlerden meydana gelecekti:

- Galiçya, Bukovina ile Macaristan'ın Rutenlerle meskûn kısımları, Slav Birliği'nin başında bulunacak
olan Rus Çarlığına verilecek.

- Çek-Moravya-Slovakya Devleti.

- Sırp-Hırvat-Sloven Krallğı (yani 1918 de kurulan Yugoslavya)

- Bulgar Krallığı (Rumeli ve Makedonya dahil)

- Romanya (Eflak ve Buğdan ile, Slav ahalisi olmayan Bukovina kısmı) Tuna mansabı ve Dobruca
Rusya'ya verilecektir.

- Yunanistan (Rodos, Girid ve Kıbrıs dahil)

- Macaristan Krallığı (Ruslara ve Çeklere verilmeyen kısım)

- İstanbul Eyaleti (Rumeli ve Anadolu, Çanakkale Boğazı, Gelibolu yarımadası ve Bozcaada dahil)

Kısacası, Danilevskiy'e göre, Rus-Slav Birliği, Adriyatik Denizi'nden Büyük Okyanus'a, Kuzey Buz
Denizinden Ege Denizine kadar uzanan alanı içine almaktaydı.

Bununla beraber, 1870 lere gelinirken, Panslavizm, gelişmesine paralel olarak üç ciddi engelle
karşılaşmaya başladı.

Bu engellerden birincisi, bazı Panslavist'lerin "Ruslaştırma" fikrine ağırlık vermeleri olmuştur. Bu


Panslavistlerin başında Prens Cherksky ile Yuri Samarin gelmektedir. Bu ikisi, özellikle, Rusya'nun
Avrupa'ya komşu olan Slav topraklarının Ruslaştırılmasını, yani bu bölgeler slavlarının milliyetlerinin
unutturulmasını savunmuşlardır. Samarin, Danilevskiy'in aksine, öyle Rus-Slav Birliği içinde çeşitli Slav
h alkların birarada yaşaması fikrini kabul etmemiştir. Rus İmparatorluğunda Ruslar da, Almanlar da,
Polonyalılar da yanyana yaşarlar fikri ile alay ederek, böyle bir fikri savunmanın, bir otelde, Rus,
Amerikalı ve Fransız müşterilerin aynı yemek masasına oturmasından başka bir anlam taşımayacağını
söylüyordu. Samarin'in "Rusya'nın Sınır Bölgeleri" adlı kitabı, Ruslaştırma politikasının hararetli
taraftarlarının adeta el kitabıydı.

BERLİN KONGRESİ VE 1878 BERLİN ANTLAŞMASI

Gorçakof, Ayastefanos Antlaşması'nın bir büyük devletler Kongresi'nde ele alınmasını kabul ederken,
antlaşmanın sadece Avrupa'yı ilgilendiren hükümlerinin ele alınmasını ileri sürdü. İngiltere ve
Avusturya-Macaristan, özellikle İngiltere bunu kabul etmedi. Onlar bütün antlaşmanın, 1856 Paris
Antlaşmasını imzalayan devletler tarafından ele alınmasını istediler. Bunun da sebebi, Antlaşma'nın,
hem doğuda Asya tarafında ve hem de Balkanlar'da Rusya'ya büyük bir üstünlük sağlamış olmasıydı.
Hem İngiltere ve hem de Avusturya için, birinci sorun, ortaya bir "Büyük Bulgaristan"ın çıkarılmış
olmasıydı.
Avusturya, böyle geniş ve büyük bir Bulgaristan'ın, kendisinin Selanik yolunu keseceğini gördü. Ayrıca,
Bulgaristan Rusya'nın etkisinde olacağına göre, Rusya'nın Balkanlar'daki egemenliği tartışmasız bir
dayanak kazanmış olacaktı. Kaldı ki, Rusya, Ayastefanos ile Karadağ'ın da topraklarını genişletip bu
devleti bağımsız yapmakla, Avusturya'nın Adriyatik'e çıkışını da engellemek istiyordu.

Ayrıca, Avusturya ile Rusya arasında, 1877 Martında yapılan Peşte Anlaşması, Bosna-Hersek'i
Avusturya'ya bırakmış iken, 31 Ocak 1878 günü Osmanlı Devletile imzaldığı Edirne "Barış Tutanağı
"nda (Mad. 4) , Rusya, Bosna-Hersek'e özerklik verdiği gibi, şimdi Ayastefanos Antlaşması ile bu
topraklar üzerinde, Avusturya ile birlikte ortak kontrol tesis ediyordu. Avusturya bütün bunların
düzeltilmesini istiyordu.

Avusturya, Berlin Kongresi'ni beklemeden ve Kongre'ye bir olupbitti ile gitmek için, Osmanlı Devletiyle
Bosna-Hersek konusunda bir anlaşma yapmak istedi. İstanbul'daki Avusturya elçisi, Hariciye Nazırı
Safvet paşa ile yaptığı bir görüşmede, Balkanların durumunu uzun uzun açıklayıp, Osmanlı Devleti'nin
karşılaşacağı güçlüklere dikkati çektikten sonra, "Bu sebeple Devletim, Osmanlı Devleti'nin Rumeli'de
devamını sağlamak için sarf edeceği fedakarca gayretlere karşılık, Bosna-Hersek'in kendisine
bırakılmasını teklif eder " dedi. Elçi, bir de tehdit savurarak, eğer Osmanlı Devleti bu teklifi kabul
etmeyecek olursa, Avusturya'nın da Kongre'de, Bulgaristan'ın, Sırbistan ve Karadağ'ın sınırlarının
daraltılması için hiç bir çaba harcamıyacağını ve ayrıca, Sırbistan ve Karadağ'ın "tahrik ve fesatları "
dolayısile buralarda karışıklık çıkarsa, Avusturya'nın Bosna-Hersek'e asker sokmak zorunda kalacağını
da sözlerine ilave etti. Fakat Osmanlı Devleti bu teklifi çekinmeden reddetti.

İngiltere'ye gelince: İngiliz kabinesi için hazırlanan 3 Mayıs 1878 günlü "gayet gizli" (Most
Confidential) bir raporda, İngiltere'nin Ayastefanos'a itirazları, önce üç noktada toplanıyordu: 1 ) Ege
kıyılarına yeni bir denizci devlet çıkmaktadır. 2) Balkan yarımadasının Slav olmayan halkları yok olma
tehdidi altına girmektedir. 3) Ayastefanos, Osmanlı Devleti'ni o derece Rusya'nın etkisi altına
sokmaktadır ki, bu devletin, yapması gereken ve diğer devletleri de yakından ilgilendiren
fonksiyonlarını, bağımsız bir şekilde ifa etmesi imkansız hale gelmektedir. Rapor'a göre, birinci ve
ikinci noktaların ortadan kaldırılması için, Bulgaristan'ın Ege'den ve Makedonya'dan uzaklaştırılması
gerekir. Zira, kurulan Büyük Bulgaristan, İstanbul'a çok yaklaştığı gibi, Osmanlı Devleti'nin Avrupa ile
bağlantısını da kesmekteydi.

Üçüncü sakıncanın giderilmesi ise, daha karmaşık olup, Ayestefanos'un belki birçok yerinde değişiklik
yapmak gerekecektir. Bu arada Rusya'nın, Kara Deniz'de önemli bir liman olan Batum'u alması ve
ayrıca, Kars başta olmak üzere bir dizi kaleleri ele geçirmesi, güney istikametinde Mezopotamya ve
Suriye için de tehlikeler yaratmaktadır. (Yani İngiltere'nin Hindistan yolu ve Basra tehdit altına
girmekteydi) .

Nihayet, Rapor'a göre, savaş tazminatı hakkındaki hükümler de, Rusya'nın diğer Osmanlı topraklarını
ele geçirmesine sebep olabilirdi. Bu sebeplerle İngiltere, Ayastefanos'ta değişiklik yapacak olan değil,
barış antlaşmasını yeniden yazacak bir Kongre'nin toplanmasında ısrarlı oldu. İngiltere'nin
Ayestefanos'a karşı tutumu o derece sert oldu ki, Rusya, ya boyun eğmek veya yeni bir savaşı göze
almak gibi iki şıktan birini tercih zorunda kaldı. Yeni bir savaştan çıkmış iken, belki karşısına bir çok
devleti alacak olan bir savaşı göze alamadı. Ve İngiltere ile, Ayestefanos antlaşmasında onun istediği
değişiklikler konusunda müzakerelere girmek zorunda kaldı. Bu müzakerelerin sonunda, yeni Dışişleri
Bakanı Salisbury ile, Rusya'nın Londra elçisi Schouvaloff arasında, 30 Mayıs 1878 de iki Memorandum
ve 31 Mayısda da bir Memorandum olmak üzere üç Memorandum imzalandı.

1 Numaralı Memorandum, esas itibarile Bulgaristan konusundaydı. Bu belge ile Bulgaristan'ın sınırları
yeniden çiziliyor ve Bulgaristan Ege'den ve Makedonya'dan uzaklaşurılıyordu. Bulgaristan sınırları
içinde Slav-olmayan unsur bulunmayacaku. Ayrıca, küçülen Bulgaristan da, kuzey ve güney olmak
üzere ikiye ayrılıyor ve her parçaya ayrı statü veriliyordu. Bu çerçevede, olmak üzere, Ermeniler için
yapılacak ıslahatta İngiltere'nin de söz sahibi olması kabul ediliyordu.

Aynı şey Tesalya ve Epir için de söz konusuydu. Yine bu belgeye göre, Rusya, Eleşkirt-Beyazıt vadisini
Osmanlı Devleti'ne iade edecekti. Savaş tazminatı toprak kazanma şekline dönüştürülemeyecekti.
Rusya, Kafkas sınırlarını daha öteye, Anadolu istikametine götüremeyecekti.

2 Numaralı Memorandum'un, ağırlıklı konusu Boğazlardır. Bu belgede, Boğazlar'ın statüsünde hiç bir
değişiklik yapılmaması kabul ediliyordu. Gayet kısa olan 3 Numaralı belge, Rusya, Eleşkirt ve Beyazıt'ı
Osmanlı devletine iade ettikten sonra, sınırlarını Kars, Batum ve Ayastefanos'un çizdiği çizginin
batısına geçirmemeyi taahhüt etmekteydi. Yani, Rusya'nın Doğu Anadolu'dan toprak koparmasının
İngiltereyi ne derece telaşa düşürdüğü bu belgeden görülmekteydi.

İngiltere ile Rusya arasında imzalanan bu Memorandumlarla, artık Berlin Antlaşması şekillenmiş
olmaktaydı. Şurası gerçektir ki, bu memorandunmlar, Rusya'nın elinden pek çok kazancını geri
alıyordu. Bu, aynı zamanda, İngilterenin Osmanlı Devleti'ne önemli bir yardımıydı. Fakat Salisbury bu
yardımın bedelini almaktan geri kalmayacaktır. Buna aşağıda değineceğiz. Bu şekilde İngiltere ile
Rusya arasındaki pürüzler giderildikten sonra, artık Berlin Kongresi'nin toplanması için engel
kalmıyordu.

Berlin Kongresi 13 Haziran 1878’de toplandı ve bir aylık çalışmalardan sonra, 13 Temmuz 1878’de
Berlin Antlaşması'nın imzası ile sona erdi. Antlaşma'nın esasları şu şekilde özetlenebilir:

1 ) Bulgaristan: Bulgaristan, Ayastefanos'ta olduğu gibi, Osmanlı Devleti'ne vergi bağı ile bağlı özerk
bir prenslik oluyordu. Bir Hıristiyan hükümeti ve milis askeri olacaktı. Bulgaristan'da Osmanlı askeri
bulunmayacaktı. Bulgaristan prensini halk seçecek, fakat büyük devletlerin hükümdar ailelerinden hiç
kimse Bulgaristan prensliğine seçilemeyecekti. Bulgaristan'ın sınırları çok daraltılıyordu. Doğu Rumeli,
Batı Trakya ve Makedonya, geri alınıyordu. Doğu Rumeli'de özerk bir yönetim kurulmak ve
Makedonya'da da ıslahat yapılmak şartiyle buraları Osmanlı Devleti'ne iade ediliyordu. Bu şekilde
Bulgaristan, Tuna nehri ile Balkan dağları arasına sıkışmış olmaktaydı. Bulgaristan'ın bu şekilde
küçültülmesi ve özellikle Makedonya'dan ve Ege'den uzaklaştırılmakla, hem İngiltere'nin ve hem de
Avusturya'nın istedikleri gerçekleşmiş olmaktaydı.

2) Doğu Rumeli (Mad. 1 3-22) : Doğu Rumeli, özerk bir "eyalet" olacak, Hıristiyan bir valisi bulunacak
ve siyasal ve askeri bakımdan Osmanlı egemenliği altında kalacaktır. Doğu Rumeli Valisi, Osmanlı
Devleti tarafından, devletlerin onayı ile atanacaktır. İç veya dış tehlike karşısında kaldığında, Vali,
Osmanlı askerinin yardımını isteyebilecektir. Osmanlı Devleti'nin diğer devletlerle imzaladığı bütün
anlaşma ve antlaşmalar Doğu Rumeli'de de yürürlükte olacaktır.

3) Girid (Mad. 23) : 1868 de uygulanmaya başlayan özerklik aynen devam edecekti.

4) Yunanistan (Mad. 24) : Yunanlılar Berlin Kongresine katılmadılar. Yalnız Yunanistan Kongre'den bazı
isteklerde bulundu. Bu da, Tesalya, Epir ve Girid'in Yunanistan'a verilmesiydi. Bu istekler hakkında
karar verilmedi. Yalnız, 24 üncü maddeye göre, Osmanlı Devleti ile Yunanistan, Yunanistan lehine bazı
sınır değişiklikleri yapılması konusunu müzakere edecekler ve anlaşamadıkları takdirde, büyük
devletlerin aracılığına başvuracaklardı.

5) Bosna-Hersek (Mad. 25) Bosna-Hersek, geçici olarak Avusturya'nın işgal ve idaresine bırakılıyordu.
Avusturya ayrıca Yenipazar sancağında da asker bulundurmak hakkını elde ediyordu ki, bu suretle
Sırbistan ile Karadağ'ın arasına girmiş oluyordu.
6) Karadağ (Mad. 26-33) : Karadağ bağımsız bir devlet oluyordu. Antivari limanını alıyor, Dulcigno'yu
Osmanlı Devleti'ne iade ediyordu. Karadağ'ın savaş gemisi olmayacaktı. Ayrıca, Karadağ Osmanlı
borçlarından bir kısımını da üzerine alıyordu.

7) Sırbistan (Mad. 34-42) : Sırbistan da bağımsız oluyordu. O da Osmanlı borçlarından bir kısmını
üzerine alacaktı. Sırbistan Niş ve Pirot'u alıyor, buna karşılık Metroviçe'yi Osmanlı Devletine iade
ediyordu.

8) Romanya (Mad. 43-57) : Romanya'nın da bağımsızlığı kabul ediliyordu. Ayastefanos'ta olduğu gibi,
Romanya, Besarabya'yı Rusya'ya veriyor, buna karşılık Dobruca'yı alıyordu. Tuna Komisyonu, eskisi
gibi faaliyet ve görevine devam edecekti.

9) Osmanlı Devleti'nin Doğu Sınırları (Mad. 58-60) : Osmanlı Devleti Kars, Arahan ve Batum'u Rusya'ya
terk ediyordu. Batum serbest liman olacaktı. Rusya da Eleşkirt ve Beyazıt'ı Osmanlı Devleti'ne iade
ediyordu. Kotur şehri ve topraklarını da Osmanlı Devleti İran'a terk ediyordu.

10) Ermeniler (Mad. 61 ) : Osmanlı Devleti, ermeniler için, mahalli ihtiyaçların gerektirdiği ıslahau
yapmayı ve ermenilerin, Kürtlere ve Çerkeslere karşı güvenliğini sağlamayı taahhüt ediyordu. Bu
hüküm, sonradan, özellikle İngiltere tarafı ndan istismar edilecek ve İngiltere'nin 1 878 den itibaren
Osmanlı Devleti'ne karşı izlemeye başladığı parçalama ve Osmanlı toprakları üzerinde kendisine bağlı
devletler kurma politikasının bir vasıtası olacaktır.

1 1 ) Savaş Tazminatı: Berlin Kongresinde de Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya savaş tazminatı ödemesine
karar verilmiştir ki, bu konuda iki devlet arasında iki anlaşma yapılmıştır. 8 Şubat 1879 tarihli anlaşma
ile150 tazminatın miktarı 802 milyon 500 bin Frank olarak tesbit edilmiş ve 14 Mayıs 1882 tarihli
anlaşma ile de tazminatın ne şekilde ödeneceği belirlenmiştir.

1 0 . BERLİN KONGRESİ VE SONUÇLARI

Berlin Kongresi, genel sonuçları itibariyle, garip bir denge veya garip bir dengesizlik durumu ortaya
çıkarmıştır. Kongre'nin kabul ettiği antlaşma, devletler arasındaki mücadelelerin ve özellikle bunların
Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki mücadelelerinin bir sonucu olmuştur. Bir yazarın dediği gibi,
Avrupa diplomatları görevlerini yapmışlar ve her biri kendi vatanlarına maharetle hizmet etmişlerdir.
Kesin olan bir şey varsa, o da, Kongreye katılanların hiç birinin, Kongre'den hoşnutsuz ayrılmadığı idi.
Kongre'den en az tatmin ile ayrılan Osmanlı İmparatorluğu idi. Osmanlı Devleti hoşnut değildi de,
Çar'ın, kendileri adına giriştiği savaştan Balkanların Hıristiyan milletleri hoşnut muydu? Kısacası, Berlin
Antlaşması her şeyi ile Osmanlı Devleti'ni "kurban" etmesine rağmen, yine bir dengesizlik yaratmıştır.
1878 den sonra, sade Avrupa ve Balkanlar'da değil, dünyanın diğer bölgelerinde de devletler arasında
cereyan eden mücadelelerin kaynağını, bu dengesizlikte aramak gerekir. Keza, 1. Dünya Savaşı'na
varan gelişmelerin kaynağını da Berlin Antlaşması'nın kurduğu dengesiz düzende görmek, gerçekçi bir
analiz olacaktır.

Berlin Kongresi, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanma ve dağılma merhalelerinden en önemlisini


teşkil eder. Berlin Antlaşması ile Türk-İngiliz münasebetlerinde yeni bir dönemin başlaması ve
İmparatorluğu'nun parçalanması için İngilizlerin de çaba harcamaya başlamasıdır.

İngiltere, Osmanlı-Rus savaşı sırasında Osmanlı Devleti'ne, onun beklediği desteği vermeyerek
İstanbul'da büyük düş kırıklığına sebep olduysa da, Başbakan Disraeli ve iktidardaki Muhafazakar
Parti'nin, Rusya'nın Osmanlı Devleti'ni yıkmasını önlemeye çalıştığı ve bunda da başarılı olduğu bir
gerçektir. Hatta, ılımlı ve ihtiyatlı Lord Derby bile Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünün
hararetli bir taraftarıydı.
Lakin, Muhafazakar Parti de gördü ki, sadece Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünü
savunmakla işi yürütmek mümkün değildir. İstanbul Konferansı sırasında, Salisbury'nin düşüncelerini
daha önce belirtmiştik. İngiltere artık, Rusya'nın güneye sarkıp İngiliz İmparatorluğunu tehdit
etmesini, Osmanlı İmparatorluğu vasıtasile değil, bizzat kendisi somut tedbirler alarak önleme yoluna
gitmeye karar verdi. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması kaçınılmaz ve mukadder olduğuna göre, bu
somut tedbirler iki şekilde kendisini gösterdi. Birincisi, Osmanlı topraklarının bir kısmının kontrolünü,
doğrudan doğruya kendi eline almaktı. 1878 de Kıbrıs'a yerleşmesi, 1 882 de Mısır'ı işgal etmesi,
birinci kategori somut tedbirlerin örnekleri olacaktır. İngiltere'nin ikinci kategori somut tedbiri, doğu
Anadolu'da, Rusya'ya karşı bir set olmak üzere, bir Ermeni devletinin kurulmasını desteklemesidir.
Yani, şimdi İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntıları üzerinde, kendisine bağlı devletler kurma
politikasını benimsiyordu. Böylece, Osmanlı Devleti'nin toprakları üzerinde, dolaylı veya dolaysız
olarak onun yerini almak ve böylece Rusya'yı engellemek istiyordu. Şüphesiz, Balkanlar da Rusya'nın
güneye inen başka bir yoluydu. İngiltere, Rusya'yı Balkanlarda durdurma işini de Avusturya-
Macaristan'a bırakmıştır. Balkanlar'da bir Cermen-Slav mücadelesi İngiltere'nin, Rusya politikasına
önemli bir katkı olmuştur. 1878 den sonra Muhafazakar Parti'nin bu yeni yola girmesinde,
muhalefetteki Liberal Parti'nin de büyük rolü ve etkisi olmuştur. Balkan krizi sırasında Liberal Parti,
İngiltere'nin Osmanlı Devleti'ni desteklemesini şiddetle eleştirmiş ve bu konuda kamu oyundan da
destek görmüştü. Türklere olan nefreti ile tanınan, Liberal Parti lideri Gladstone (William Eward) bu
eleştirilerin bayı·aktarlığını yapıyordu. 1 880 de Liberal Parti'nin iktidara geçmesile İngiltere'nin bu
yeni politakası belirli ve kesin bir şekil alacaktır.

Osmanlı Devleti'nin dış münasebetlerinde, İngiltere'den boşalan yeri, özellikle 1890 lardan itibaren ve
İmparator Il. Wilhelm ile birlikte, Almanya almaya başladı. Osmanlı Devleti bu yeni gelişmeyi
hoşnutlukla karşıladı. Fakat bu, geç kalmış bir gelişmeydi ve İmparatorluğu da yıkılmaktan
kurtaramadı. Belki de daha da hızlandırdı.

Berlin Kongresi'nden sonra Osmanlı-Avusturya münasebetleri de şeklini değiştirdi. Viyana


Kongresi'nden beri, Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasını önlemenin, kendi varlığı için adeta şart
olduğunu anlamış bulunan Avsuturya İmparatorluğu da, artık Osmanlı'nın yıkılmasının kaçınılmaz
olduğunu gören Kont Andrassy ile beraber, politikasını değiştirdi. Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkan
topraklarına kendisi yerleşmek ve bu suretle Balkanlar' da bir Slav Birliği'nin kurulmasını önlemek için
çalışmaya başladı. Bu durum, Balkanlar'da, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Rus Çarlığı
arasında sert bir mücadeleye yol açtı. Kuzeyden güneye inmek isteyen Rusya ile, batıdan doguya
ilerlemek isteyen Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti'nin Balkan toprakları üzerinde kesiştiler. Bu
kesişmeden doğan çatışmalar, 1. Dünya Savaşı'nın da sebebi olacak ve bu savaş her ikisini de tarih
sahnesinden silecektir. Tabii bu arada Osmanlı İmparatorluğu'nu da.

Avusturya-Rusya mücadelesi, 1 878 den sonra, Rusya'nın Almanya'dan kopmasına ve Almanya'nın


artık ağırlığını tamamen Avusturya-Macaristan4a yöneltmesine sebep olmuştur. 1 879 Alman-
Avusturya ittifakı, Bismarck'ın, bu yeni politakasının en somut ve önemli adımını teşkil edecektir. 1 9 1
8 e kadar artık Almanya, Avusturya-Macaristan'ın arkasındadır. Berlin Kongresi, 1 872 Üç İmparatorlar
Ligi'ni de dağıttı. Çünkü Rusya, Kongreden derin bir kızgınlıkla ayrıldı. Berlin Antlaşması Türkler için bir
hezimetti ve bu hezimetin sebebi de Rus zaferleri idi. Fakat bu askeri zaferler Berlin Kongresi'nde
Rusya'ya bir zafer sağlamadı 15􀍘1. Rusya Berlin Kongresi'nde bütün ümidini Almanya'ya ve özellikle
Bismarck'a bağlamıştı. Lakin bu ümit gerçekleşmedi. Kongre'de "namuslu komisyoncu" (honnete
courtier) olacağını söyleyen Bismarck, Avusturya tarafını tutmayı ve bu devleti kendisine daha sıkı bir
şekilde bağlamayı, çıkarlarına daha uygun buldu. Bu suretle Rusya'nın hem Avusturya ve hem de
Almanya ile münasebetleri bozuldu. 1 881 ve 1 887 Alman-Rus anlaşmaları Rusya'yı Almanya'ya ancak
pamuk ipliği ile bağladı. Bu da on yıl kadar sürdü ve 1888 de il. Wilhelm'in hükümdarlığı ile beraber,
Almanya ve Rusya, karşılıklı cephelerde yer almaya başladılar.

1914 de başlayan çatışma, her iki İmparatorluğun da sonunu getirdi. Berlin Kongresi, Panslavizm için
de ümit kırıcı oldu. Büyük slav devleti kurulamamıştı. Onun için, "Biz buraya ümetlerimizin cenaze
törenini yapmak için toplanmışız" diyen Panslavistler10<>, en az Avusturya kadar, Almanya'ya da
kızıyorlardı. Başbakan ihtiyar Gorçakov ise, Berlin Kongresi'ni, kariyerinin en karanlık sayfası olarak
nitelendiriyordu.

Kısacası, 1 878 Berlin Kongresi ve onun eseri Berlin Antlaşması, bir dönüm noktasıdır. Gerek Avrupa
diplomasisi, gerek Osmanlı İmparatorluğu, bu tarihten itibaren bir eğik düzey üzerinde hızla aşağıya
doğru kaymaya başlamıştır.

You might also like