You are on page 1of 12

1

TARİH ARAŞTIRMA VE YAZMA METODU1

- Prof. Dr. Tuncer BAYKARA2, söz konusu eserin önsözünde bu çalışmasında günün
geçici telakkilerine değil, insanlık âleminin evrensel gerçeklerine dayanıldığını ve
Türklerin de bu insanlık âleminin bir parçası olduğunu belirtmiştir.
- Eserin giriş kısmında ise tarihin ne olduğu, çeşitli tarif ve tanımları ile faydasına
değinilmiştir.
Bu tanımlamaların her birini ayrı ayrı göz önünde bulundurduğumuz zaman tarih, insanların
geçmişte yaşamış olduğu gelişmeleri, bu insanların oluşturmuş olduğu milletleri ve
medeniyetleri, farklı milletlerle olan ilişkilerini, bu ilişkilerin sebep netice münasebetlerine
dayanan ortak değerlerini ve kendi iç sorunlarını, yer ve zaman göstermek suretiyle bilimsel
metotlara dayanarak tasvir eden sosyal bir bilimdir.
İnsanlığın sosyal ve siyasal konularda sağlıklı=doğru karar vermesini sağlayan tarih, aynı
zamanda insanlara nereden geldiklerini ve nereye gitmekte olduklarını gösterir. Dolayısıyla
insanların bilinçlenmesine, kendilerini tanımalarına ve böylelikle de kalkınmalarına katkı
sağlar.
Toplumların yarınlarına ışık tutan bir bilim olan tarih, idare etme=yönetme için gerekli
bilgilerin edinilmesinde son derece önemli bir rol oynar.
İnsanlık üç boyutun üzerindedir: Dün, bugün ve yarın. Dolayısıyla insanlık dünden gelmekte,
bugünü yaşamakta ve yarına gitmektedir. İnsanlar iyi bir geleceğe sahip olmak isterler. İyi bir
geleceğe sahip olmak adına gelecek ile ilgili en iyi tahmini tarihçiler yapar. Yarını tahmin
edebilmek için geçmişin iyi bir şekilde bilinmesi gerekir. İşte dünya siyasetinde etkili olmak
isteyen devletler, tarihe büyük değer vermektedirler. Tarihçilik bu anlayışa sahip devletlerde
toplumun bütün yönlerini anlamaya yönelik olarak algılandığından, toplumu daha iyi bilmeyi
ve anlamayı sağlamaktadır.

1
: BAYKARA, Tuncer, Tarih Araştırma ve Yazma Metodu, Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, Ağustos 2007.
2
: Tuncer Baykara, öğretmen Asım (1909-1988) ve ev hanımı Ayşe (1915-2003) Baykara’nın üçüncü evladı
olarak, 07.07.1940’ta Denizli Yatağan’da doğmuştur. İlkokulu Niğde, Acıpayam ve Urla’da okumuş, Liseyi İzmir
Atatürk Lisesi’nde 1959’da bitirmiştir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden 1966’da
‘XIX. yüzyılda Aydın Eyaleti’ adlı tezle mezun oldu. Bu sırada İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde, 1971
yılında ‘XI. Yüzyıla Kadar Türk Tarihinde Şehir’ adlı tezle doktorasını tamamlamıştır. Danışmanı: 1966-70
yıllarında Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, 1970-71 yıllarında Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu ’dur. Atatürk
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde 1967-72 yılında asistan oldu. Askerliğini Topçu Asteğmen
olarak 1972-73’te Burdur’da yaptı. 1973’te asistan olarak geçtiği Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih
Bölümü’nde, 1973 yılında öğretim görevlisi oldu ve 1980 yılında doçentliğe atandı. Aynı bölümde anabilim
başkanlığı yaptı. 1987 yılında, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüne profesör olarak geldi ve
Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yaptı. 1988-96 yılları arasında E.Ü. Atatürk İlkeleri
ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi müdürü, 1988-99 yıllarında aynı addaki bölümün başkanı oldu.
Türk Tarih Kurumu ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Türk Tarih Komisyonu asli üyesi; Uluslararası CIEPO
İcra Komitesi Üyesidir. 1998-99 eğitim yılında Bişkek’teki Kırgız-Türk Manas Üniversitesi Tarih Bölümü
Başkanlığı görevini yürütmüştür. Birçok ulusal ve uluslararası sempozyumlar düzenleyen Baykara, inceleme
yapmak ve kongre ve toplantılara katılmak üzere sırasıyla Belçika, Japonya, Tayvan, Almanya, İsrail, Yunanistan,
Rusya, Kazakistan, Azerbaycan, Fransa, Hollanda, Kırgızistan, Türkmenistan, Çek Cumhuriyeti, Özbekistan,
Macaristan, Finlandiya, Avusturya, Hırvatistan, İngiltere, Polonya ve İtalya’ya gitmiştir. Temmuz 2007’den
itibaren emekli olmuştur.
2

- Eser beş bölümden oluşmaktadır: Tarihçi olmaya hazırlık, tarihi bilginin kaynakları
ve onu tespit yolları, kaynakların=edinilen bilgilerin tenkidi=eleştirisi,
sentez=terkip=kaleme alma ve tarih felsefesi ve diğer faydalı bilgiler.
Tarihçi olabilmek için, gerekli bilgilerin edinilmesinde yukarıdaki aşamaların takip edilmesi
gerekmektedir.
- Eserin birinci bölümünde tarihçi olmaya hazırlık başlığı altında üç alt başlık halinde
kronoloji, tarihle ilişkili bilimler ve tarihe yardımcı bilimlerden bahsedilmiştir.
Tarih ilmi ile doğrudan teması olan bilimler, yardımcı bilimler olarak kabul edilebilir. Buna
karşılık tarihle ancak köşeden temas edenler, tarihle ilişkili bilimlerdir. Tarihin öteki anlamı,
zaman bilgisi yani kronolojidir.
Her millet kendi zaman ölçme usulünü kullanır. Takvim denilen bu usulde, başlangıç farklı
da olsa ortak olan birim gündür. Güneşin büyük hareketini ve ayın hareketini esas alan
takvimler söz konusudur.
Türkler, her yıla bir hayvan adı konmuş olan Oniki hayvanlı Türk Takvimini
kullanmışlardır. Bir başlangıç senesi olmadığı için yıllar birbirini takip eder. Yıllara verilecek
hayvan isimleri, Kaşgarlı Mahmud’a göre bir yarışta İli ırmağını ilk geçenlerin on ikisi olarak
belirlenmiştir. Böylece yılların isimleri sırasıyla Sıçan, Sığır (Ud), Pars, Tavşan, Ejder (Lu),
Yılan, At, Koyun, Biçin (Maymun), Tavuk, İt (Köpek) ve Tonguz (Domuz) olmuştur. Bu
takvim günümüzde iç Asya Türk ülkeleri ile Uzakdoğu milletlerinde Çin, Japonya, Kore vb.
kullanılmaktadır.
Türk takvimi güneş yılı esaslıdır. Bilinen devirlerde yılbaşının sabit bir güne denk gelmediği,
ocak sonu ile şubat başlarında olduğu bilinmektedir. Türk takviminin yılbaşı büyük ihtimalle
Milat yıllarından itibaren 21 Mart’a yani Nevruz’a getirilmiştir. Nevruz’un Osmanlı
Türklerinde daha geri plana atılmasına rağmen, Türkistan Türklerinde bir milli şenlik olarak
kullanılmasının temeli budur.
Türkler XI.’ yüzyıldan sonra kitleler halinde, Ön Asya’ya gelince, birisi dini öteki ekonomik
etkili iki takvim ile temasa geçmişlerdir. Bunlar Hicri ve Rumi dediğimiz takvimlerdir.
Arabistan sahasında eskiden kullanılmakta olan Hicri takvim, Hz. Ömer zamanında ortaya
konmuş olup ay yılı esaslıdır. Ayın gökyüzünde on iki defa aynı hareketi yapmasını bir yıl kabul
eden bu takvim, güneş yılına göre 11 gün kadar daha kısadır.
Batı Anadolu’da Bizans döneminde Roma takvimi kullanılıyordu. J. Sezar, Eski Mısır’ın
takvim esasını düzenleyerek yılı 365 gün 6 saat olarak kabul edip Jülyen takvimini belirlemişti.
Bu takvim 4 yılda bir, ikinci aya 1 gün ilavesini öngörüyordu. Takvim uzun yıllar kullanılmış
olup, Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Rumlarda bunu gördüklerinden adına Rumi Takvim
demişlerdir. Rumi takvim 1255 hicri senesinden itibaren 1 Martta başlayarak resmen
yürütüldüğünden, XIX. yüzyıl sonları ile XX. yüzyıl başlarındaki pek çok tarihçiler bu takvimle
anılır olmuştur. 1293 Harbi, 1877 Osmanlı-Rus savaşı olup, 1313 Harbi de 1897 Türk-Yunan
savaşıdır.
Rumi takvim de milat esaslı ise de, Papa Gregoire’ın ıslahatı Ortodokslarca kabul
edilmediğinden, XVII. yüzyıldan sonra Sezar’ın takvimi iki koldan devam etmiştir. Şöyle ki,
3

XVI. yüzyılın astronomları gerçek yılın 365 gün altı saat değil, 365 gün, 5 saat, 48 dakika 14
saniye olduğunu hesaplamışlardır. Aradaki 14 dakika 48 saniyelik fark, 128 senede birikerek 1
gün etmekteydi. Papa Gregoire’ın ıslahatı sonrası yüzyıllar sonra biriken 10 günlük fark yok
edilmiştir. Katolik kilisesi liderinin bu ıslahatını Ortodoks inançlıları kabul etmediğinden, XVI.
yüzyıldaki 10 günlük fark. XIX. yüzyılda 12 ve XX. yüzyılda 13 güne çıktı.
Osmanlı Devleti’nin son yıllarında, 15 Şubat 1332 (1917) tarihini 1 Mart 1333 (1917) takip
ederek, XX. yüzyılda 13 gün olan fark kaldırılmıştır. 1333 yılı 31 kanun-evvelde biterek
1334’ten (1918) itibaren Rumi tarihler tam olarak miladiyi karşılamaya başlamıştır.
1341=1925 senesinde bir kanunla, 1925 yılı kanunusaniden itibaren miladi takvimi kabul
edilmiştir. 1945 yılında dört ay ismi öz Türkçeleştirilmiştir: Ekim, Kasım, Aralık, Ocak. Bugün
kullandığımız takvimin ay isimleri, kimisi Ön Asya kökenli ve 5000 yıllık (Şubat, Nisan,
Haziran, Temmuz, Eylül), kimisi Roma kökenli ve 2000 yıllık (Mart, Mayıs ve Ağustos), kimisi
de 50 yıllıktır (Ekim, Kasım, Aralık ve Ocak).
Bunlardan ayrı Eski Yunanda 4 yılda bir yapılan olimpiyatlara göre düzenlenen Olimpiyat
Takvimi; İskender’in generallerinden Selevkos’un düzenlediği ve M.Ö. 311’den itibaren
başlayan Selevkos Takvimi; dünyanın yaratılışı Hz. Adem’in varlığını esas alan Yaradılış
Takvimi (Yahudilerin halen kullandığı takvimin esasıdır); Selçuklu Sultanı Melikşah
zamanında bir süre için kullanılan Ömer Hayyam’ın düzenlediği Takvim-i Celali ve
hükümdarların tahta çıkışını 1 kabul eden Hükümdar Takvimi öteki takvimler arasındadır.
Tarih gibi sosyal olaylar, sosyal yapıyı inceleyen bir bilim olarak, tarihle ilişkisi olan
bilimlerin başında sosyoloji gelir. Toplumları, genel yapılarını ve toplumlar arasındaki
ilişkileri incelemeleri açısından tarihçilerin sosyoloji alanında yetkin olmaları gerekmektedir.
(Bu konuda bir eser: Prof. Dr. E. Özkalp, Sosyolojiye Giriş, Eskişehir, 1994.)
Tarihte insan unsuru söz konusudur. İnsanın ruhsal durumunu, iç dünyasını inceleyen tarihle
ilişkili bir diğer bilim de psikolojidir. İbrahim Kafesoğlu’nun tarihi tanımı, ‘’tarih, insanların
zaman ve mekan içinde geçirdikleri gelişmeleri, bu insanların psiko-fizik hareketlerini, bu
hareketlerin sebep-netice münasebetlerine dayanan ortak değerlerini araştırır, tasvir eder’’
şeklindedir. Burada tasvir etmek ortaya koymak olup, psiko-fizik hareketler de tarihin
kendisidir. (Bkz. C. T. Morgan, Psikolojiye Giriş, Ankara, 1993.)
Çok eski zamanlardan beri mevcut olan ve insanın fikir ve düşüne hayatının düzenlenmesi
anlamına gelen felsefe, genelde birçok bilimin çıkış noktası olmakla birlikte tarihin de ilişkisi
olduğu bir bilimdir. (Bkz. Prof. Dr. Takiyettin Mengüşoğlu, Felsefeye Giriş, İstanbul, 1988 ve
Prof. Dr. Nihat Keklik, Felsefe, İstanbul, 1968.)
İnsanlar arasındaki her türlü ilişkinin belirlenmiş kurallarının incelendiği tarihle ilişkili diğer
bir bilim de hukuktur. Aile içi, devletlerarası ilişkilere göre tarihe daha az gerekli ise de genelde
hukuk da tarihçi için yararlı bir bilimdir.
Tarihin tanımında geçen zamandan sonraki mekânı inceleyen coğrafya, tarihle iç içedir.
Beşeri ve iktisadi coğrafya, tarihin sosyal ve ekonomik boyutu için kesinlikle gerekli bir
bilimdir.
Tarihçinin bilmesi gereken bir diğer bilim de iktisattır. Zira iktisat eskiden olduğu gibi
günümüzde de önemi artan bir unsurdur. (Bkz. Prof. Dr. E. Manisalı, İktisada Giriş, İstanbul,
1994.)
4

İdare etme sanatının ortaya koyduğu bir bilim de siyaset bilimidir. Kurucusunun Farabi
olduğu bilinen siyaset biliminden tarihçi yararlanmak zorundadır. (Bkz. Prof. Dr. Bülent
Daver, Siyaset Bilimine Giriş, İstanbul, 1993.)
Bunların yanında tarihle ilişkili bilimler arasında kamu yönetimi de sayılabilir.
Tarihe yardımcı bilimler:
Filoloji=Dil ile İlgili Bilimler: Tarihçi, her şeyden önce kendi ana dilini çok iyi bilmek
zorundadır. Türkçeyi iyi bilmek hem günümüz Türkçesi için, hem de yakın geçmişin Türkçesi
için geçerlidir. Bunun yolu ise Türkçe yazılmış kitapları çok okumaktır. Türkçeyi bütün
devirleriyle bilmek, bir başka mesele olan Türkçenin yazıldığı alfabeleri de bilmeyi gerektirir.
Bunun yanında tarihçinin kaynak dilleri de bilmesi gerekir. Türk tarihinin erken devirleri için
Çince, Ortaçağlar için Arapça ve Farsça, Beylikler devri için Latince ve Grekçe, Osmanlı devri
için Rusça başta olmak üzere Almanca, İspanyolca, Fransızca, İngilizce ve hatta Balkan dilleri
kaynak dil kabul edilebilir.
Tarihçi, kendi konusuyla ilgili ülkemizde ve dünyada neler olup bittiğinden haberdar olmak
zorundadır. XIX. yüzyılda Fransızca, XX. yüzyılda ise Almanca ve İngilizce dünyada geçerli
diller arasında olmuştur. Bunun yanında Rusça, İtalyanca ve hatta Japonca tarihimizle ilgili
araştırmalar ve yayınlar yapmakta olduğundan bu diller modern diller olarak kabul
edilmektedir. Dolayısıyla tarihçinin modern dillerde yazılmış yayınları takip etmesi
gerekmektedir.
Bir insanın bütün dilleri bilmesine imkân olmadığı için, özellikle az bilinen dillerin uzmanları
çeviri yapabilirler.
Arkeoloji: Geçmişteki hayatın yazılı kaynakları dışındaki en önemli bilgi kaynağı olan
arkeoloji, tarihin eşidir. Toprak altındaki her şeyin gün ışığına çıkartılması ‘’kazı’’(hafriyat),
toprak üstündeki eserlerin bir müdahale yapılmaksızın incelenmesine ‘’yüzey araştırması’’
denilir. Türklerin oluşturdukları sahalarda XVIII. yüzyılda başlayan yüzey araştırmaları XIX.
yüzyıl sonları ile XX. yüzyıl başlarından itibaren kazılara dönüşmüştür. Bugünkü Kazakistan,
Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan, Rusya içindeki mıntıkalar ve ülkeler, Çin’in
kuzeybatı ve batı diyarları, Moğolistan, Azerbaycan, İran’ın birçok yeri Türk arkeolojisi için
önemlidir.
Anadolu’daki Türk tarihini iyi bilmek için ‘’Genç Bizans’’ dönemi arkeolojisinin takip
edilmesi gerekir. Bu konudaki araştırmacılardan bazıları S.M. Ramsay, W. Wiener. C. Foss, S.
Eyice; Türk devri arkeolojisiyle uğraşan Türk bilim adamları: Oktay Aslanapa, Beyhan-Haluk
Karamagaralı, Rüçhan-Oluş Arıklar sayılabilir. Türk sanatıyla ilgili Avrupalı iki araştırmacı
olan A. Gabriel ve K. Erdmann çok ünlüdür.
Tuncer Baykara da 1964’den beri yüzey araştırmaları yaparak Anadolu’daki Türk iskânının
ilk zamanlarını sağlam yorumlamaya çalışmaktadır.
Paleografya: Her türlü yazım, yani alfabenin kullanılmış eski çeşitleri demek olan
paleografya, Arap olduğu kadar, Latin Alfabesinin de geçmiş yüzyıllardaki şekil ve özelliklerini
alır. Yine Türklerin kullandığı bütün alfabeleri içine alır ( Göktürk, Uygur, Arap ve hatta kısa
Cumhuriyet dönemi Latin Alfabesinin eski şekilleri ).
5

Osmanlılar Hüsn-ü Hat’a (güzel yazı yazma) büyük önem vermişlerdir. Kullanışı en yaygın
olan yazı türü Rika, İranlılar için Talik, fakat en itinalı ve okunaklı yazı Nesih’tir. Nesih’in bir
çeşidi Sülüs olup, köşeli yazı ise Kufi’dir. Ayrıca hassas resmi kayıtlarında kullanılan, ‘’tebdil
ve tagyir’’i en aza indirgeyen siyakat yazısı vardı ki, bir tür noktasız yazıdır.
Nesih, yazı türü olmakla birlikte birçok terimin de köküdür. Nüsha, nesih ile yazılmış bir
yeni bütündür. Yeni bir nüsha edinme, yazma, kopya çekme işlemine istinsah denir. İstinsah
eden, yani yeni bir eseri ayrıca yazan (kopya eden) de müstensih’dir. (Bkz. Prof. Dr. Mübahat
S. Kütükoğlu’nun düzenlediği ‘’Tarih Boyunca Paleografya ve Diplomatik’’ Semineri,
İstanbul, 1988.)
Meskûkât: Nümizmatik: Eski paralar bilimidir. Uzun yıllar madeni paralar kullanıldığı ve
bu paralar da basılıp kesildiği için Arapça’daki kesme kökünden gelen kelimeden türeyen sikke
para yerine kullanılmıştır. Darphanelerde darb edilen paralar ile ilgili bilime de aynı kökten
meskûkât denilir. Para bir devletin en önemli unsurlarından birisidir. Dolayısıyla paraların
özelliklerini inceleyen bilim tarihin en önemli yardımcılarındandır. Hükümdarın adına kesilen
paraların üzerinde devletin sembolü, kurucusu veya başka önemli şahsiyetlerin kabartması
bulunabilir.
Paranın kesildiği yer ile tarihi üzerinde bulunur. Kesildiği madenin cinsi, o devletin iktisadi
gücünü de gösterir. Çünkü günümüzde etkin kâğıt para öncesinde hemen bütün paralar kıymetli
madenlerden (Altın, gümüş, bakır) kesilirdi. Altın paralar genellikle dinar (ilk kez Fatih
devrinde kestirildi), gümüş paralar ise dirhem diye adlandırılır. Bozuk paraları karşılayan
sikkeler ise füls, pul ve sonraları mangır diye adlandırılmışlardır. Akça ise gümüşün rengi olan
ak-beyazdan gelen Türkçe bir kelime olup, XIII. Yüzyıl sonlarında gümüş paraya verilen addır.
Lira Avrupa menşeli olup, 1884’te günümüz Cumhuriyet altınını (7,2gr) karşılamıştır. Lira
100 kuruş olup, 20 kuruşluk gümüş para birimi mecidiye diye de anılır.
Ülkemizde 01.01.2005’te TL’den altı sıfır atılarak Yeni Türk Lirası (YTL) oluşturuldu.
Epigrafi=Kitabe: Yazıt okuma bilimidir. Yazıtları bilimsel olarak okuyup değerlendiren
bilim Epigrafi diye anılır. Son yüzyıla kadar dünyada, eser yaptıranlar bir kitabe=yazıt koyarak
tarihe yadigâr bırakmak isterlerdi. Böylece çok eski zamanlardan beri sağlam (taş, mermer ve
hatta demir) zemin üzerine yazılan kitabeler mevcuttur. Mezar taşı en sade kitabedir. Bunlar,
herkesin okuyup görebileceği yerlerde olduklarından yalan bilgi bulunması ihtimali yok gibidir.
Epigrafi bilimi aynı zamanda eski yazıları okuma bilimi=paleografya, filoloji ve bilinmeyen
yazıları okuma bilimi olan kriptografi ile ilgilidir.
Türkçe kitabelerin en eskisi IV. Yüzyıldan itibaren ilk örneklerine rastlanılan Göktürk
yazıtlarıdır. VIII. yüzyılda çok büyük bir yayılma gösteren bu kitabelerin dili Danimarkalı W.
Thomsen tarafından çözülmüştür. Halil Eldem, İ.H. Uzunçarşılı, Y. Akyurt, N. Kum, İ.H.
Konyalı gibi araştırmacılar, Anadolu’daki Türk devri Kitabelerini eskiden beri toplayıp
yayınlayamaya çalışanlar arasındadır.
Diplomatik: Ülke içi veya devletlerarası her türlü yazışmanın iç ve dış şartlarını inceleyen
bilimdir. Belgelerde üç ana kısım vardır: Hitap, giriş veya özet kısmı, hüküm kısmı (asıl amacın
verildiği yerdir) ve sonda bulunan protokol kısmı (yazıldığı yeri ve tarihi verir).
6

Papiroloji: kâğıt tarama bilgisi diplomatikle birlikte ele alınabilecek bir bilim dalıdır.
Özellikle belgelerin zamanını belirlemekte yararlıdır. Kâğıdın türlerinin bilinmesi esastır.
Mühür Tanıma Bilimi (Sicillografi): Mühür, Arapçası ile hatem, günümüzde dahi
Uzakdoğu’da kişinin resmi imzası yerindedir. En sade ifadeyle kişiyi belirler: genellikle baba
adını ve mührün kazıldığı tarihi verir. (İ.H. Uzunçarşılı ve G. Kut-N. Bayraktar’ın mühürlerle
ilgili tetkikleri vardır. Ayrıca bk. Topkapı Sarayı Müzesi Mühürler Seksiyonu Rehberi,
İstanbul, 1959.)
Arma Bilimi (Heraldik): Avrupa’da feodal beylerin kendi özel armaları bulunduğundan,
bunlarla ilgili bilgiler Heraldik olarak belirlenmiştir. Oysa Türk toplumunda böyle bir arma
geleneği yoktur. Bununla birlikte Oğuz Boylarının tamgaları belirli bir anlamda arma gibi
telakki edilebilir. Osmanlı Padişahlarının tuğraları, bu küme içinde değerlendirilebilir. Osmanlı
Padişahı tuğrasını eserlerine koyabilir ve her türlü yazışmada kullanırdı.
Şecere Bilimi (Soy Kütüğü Bilimi=Geneologie): Batı Türk toplumunda pek önemli
olmayan şecere bilimi, Avrupa’da ve bazı Türk topluluklarında bürük önem taşır. Kişilerin
geçmişteki atalarını belirlemeye yöneliktir.
Metroloji (Ölçü ve Tartı Bilimi): Ölçü ve tartıların birbiriyle olan ilişkilerini bildiren bir
bilim olan metroloji, özellikle iktisadi hayat için son derece önemlidir. Ayrıca tarihi olayların
anlaşılması için de mesafe ölçülerinin bilinmesi yararlı olabilir. Kendi geçmişimizde kullanılan
okka, arşın, endaze, kantar gibi terimlerin yanında Çinlilerin Li (uzunluk), Rusların verst
(uzunluk) veya İngilizlerin cwt (tartı) türünden ölçülerinin bilinmesi gerekiyor.
Halk Bilimi (Folklor, Etnografya): Yakın yıllarda sadece halk oyunları gibi bir anlama
bürünen folklor=halk bilimi, bir ülkenin gelenek, görenek, inanç, musiki, oyun, masal, halk
hekimliği v daha başka özelliklerini inceleyen bilimdir.
Sosyal Antropoloji: Bir sosyal vakıa olarak insanların yakın geçmişinin özelliklerini inceler
ve tarihten yararlanıp meseleleri çözmeye uğraşır.
Tarihi Coğrafya: Tarihin geçtiği coğrafi mekânın kendisine mahsus özelliklerini, ortak
durumlarını açıklamaya çalışan bu bilim, dünyada belki daha eski ama ülkemizde yenidir.
Yollar, şehirlerin kuruluş ve gelişmesinde yeri ve başka hususlar burada incelenir.
Kütüphanecilik ve Müzecilik: Bu iki bilim dalı yeni yeni ihtisaslaşmaktadırlar. İnsanlığın
her türlü bilgi birikiminin saklandığı yerdir. Kütüphaneler insanlığın çok eski zamanlarından
beri vardır. Yazı malzemesi olarak papirüs veya parşömen olsa da bilgiler tespit edilip bazı
yerlerde saklanmışlardır.
Kitaplıklalar üç kümede toplanabilir: Halkın ve çocukların ilgi duydukları bulunduran Halk
ve Çocuk Kitaplıklar, kurumlara ait olan İhtisas Kitaplıkları ve genellikle her ülkede bulunan
Milli Kitaplıklar. Kitaplıklarda kitaplar, alanlarına göre onlu bir usule göre ayrılırlar.
Arşivcilik: Arşivcilik de yeni bir bilim dalıdır. Ülkemizde arşiv XIX. yüzyılda kurulmuştur,
fakat gelişmesi 1923 sonrasında mümkün olabilmiştir. Bir ara Osmanlı dönemi mirasına
olumsuz bakılıp yok olmasına ses edilmemişse de bu durum kısa sürmüş, her türlü belge
titizlikle toplanmaya başlanmıştır. Özel Arşivler ve Resmi Arşivler olarak ikiye ayrılır.
Devletin denetiminde olan arşivler günümüzde iki yerde toplanmıştır: İstanbul’daki ve
Ankara’daki arşivler.
7

İstanbul’daki Arşivler: Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İstanbul Müftülüğü Arşivi, İstanbul


Vakfı Arşivi, Askeri Müze Arşivi, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, Deniz Müzesi Arşivi,
Muallim Cevdet Kütüphanesindeki Arşiv gibi.
Ankara’daki Arşivler: Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi, Harp Tarihi Dairesi
Arşivi, Milli Kütüphanedeki Şer’iye Sicilleri Arşivi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi gibi.
Bilgisayar Bilimi: Yeni bir bilim dalı olup, çok yönlü yararlı özellikleri olan bilgisayardan
tarih için de faydalanmayı amaçlar. İnceleme, bilgi toplama ve bilgilerin düzenlenmesinde çok
fayda sağlar. Gelecekte bundan istifade çok daha büyük ölçüde olabilecektir.
- Eserin ikinci bölümünde tarihi bilginin kaynakları ve onu tespit yolları üzerinde
durulmuştur.
Tarihte bilgi esastır. Araştırmanın en önemli işlerinden birisi bilginin bulunduğu yerler ve
edinme imkânlarıdır. Kaynağın temel özelliği, doğrudan oluşudur; dolaylı bilgiler de her zaman
mevcuttur, ancak onların kaynak olarak kıymetleri daha geridedir.
Tarih metodu ile ilgili eserler, söz konusu bilgilerin bulunduğu yerleri şu kısımlara
ayırmaktadırlar:
Kalıntılar (Bakiyeler): İnsandan ve yaşadığı yerden kalanlar, insanın toplu hayatı ile ilgili
kalıntılar. Kısacası insan hayatı ile ilgili her türlü kalıntı bilginin kendisidir.
Haberler: Sözlü haberler; canlı şahitler, manzume ve şiirler, efsaneler, hikâyeler, kıssa ve
anekdotlar, atasözü ve darbımeseller, menkıbeler. Yazılı haberler; kitabeler, şecereler, hal
tercümesi (biyografiler), gözlemler (hatıra ve seyahatnameler), hatıralar, resmi görevliler (elçi
gibi), bilimsel araştırma gereği olarak gezenler, takvimler, vekayi-nameler, şah-nameler,
ansiklopediler, sözlük ve rehberler, resmi bilgi veren yayınlar (düsturlar), süreli yayınlar gibi.
Görsel Haberler: Minyatürler, duvara veya kâğıda çizilen resimler, gravürler, fotoğraflar,
slaytlar, afiş ve reklam panoları, sessiz filmler. Boyutlu malzemeler, haritalar, kroki ve planlar
gibi.
Bilgi İmkânları: İlkçağ ve önceki dönemler için değerlendirdiğimiz vakit yazılı haberler
bundan sonra gelir. Destanlar bir istisna teşkil eder. Ortaçağ ile ilgili konularda yazılı haberler
öncelik taşır. (özellikle sikke ve kitabeler) XVI. yüzyıllarda kalıntılar ve arşiv malzemeleri
başta gelir. XIX. yüzyılda ise süreli yayınlar, gazeteler ön plandadır. XX. yüzyılın ilk yarısı için
arşiv artık önemini kaybetmiştir. Özel arşivler istisnadır.
Bilgiyi Tespit ve Saklama Usulleri: Bilgiyi edindikten sonra saklaması da ayrı bir
mevzudur. Burada bilgiyi yararlı hale getirmek önemli bir konudur. İnsan aklı=hafızası
bilgilerin edinilip, saklanmasında ilk ve en önemli yoldur. Kırkanbar usulü, yani bilgileri
büyük bir deftere kaydetmek, istinsah etmektir. Bir diğer usul de fotokopi usulüdür.
Fiş=kâğıtçık usulü ve bilgisayara depolama usulü diğer saklama usulleri arasındadır.

- Eserin üçüncü bölümünde kaynakların=edinilen bilgilerin tenkidi=eleştirisi yer


almaktadır.
8

Burada tarihçiliğin büyük bir yönü olan tenkit=eleştiri=intikat=kritik hususlarından


bahsedilmiştir. Tarihçi, kendisine ulaşan her bilgiyi tenkit ederek, doğruluğunu tahkik ederek
gerçek bilgi kabul etmelidir. Çünkü sahte veya tahrif edilmiş (değiştirilmiş) bilgilere dayanan
araştırma değersiz olur.
Tenkit, üç kısımda incelenmiştir: Dış tenkit=kaynak tenkidi, iç tenkit=müellifin tenkidi
ve tenkitli metin neşri.
Dış Tenkit, tarihi bilginin bulunduğu malzemenin dış kabuğu ile ilgilidir. Bilgilerin
bulunduğu kaynağın, tarihi gerçekliği yansıtıp yansıtmadığının incelenmesidir. Korsan
baskılarda bazı bilgilerin değiştirilebileceği unutulmamalıdır. Gerçek dışı ortaya konan bilgi
kaynakları fiziki unsurlar (kâğıt ve mürekkebin özellikleri), diplomatik unsurlar ( belgelerin
incelenmesi) ve içeriğinin incelenmesi (kelime ve kavramlar incelenir. Mesela XIX. yüzyıldan
kalma bir belgede ‘uygarlık’ kelimesi yer almaz.) yolları ile anlaşılabilir. Bunun yanında eserin
kimliğinin tespiti ve kaynağın özgün olup olmadığının tespiti yapılır.
İç Tenkit, olayların ve içeriğin tenkididir. Burada da diplomatik tenkit (belgelerin işlem
görüp görmediğiyle ilgili kayıtlara bakılması), müellifin tenkidi (psikolojik kritik olarak da
adlandırılır. Eserin yazarının tanınması) ve muhtevanın tenkidi (içeriğin tenkididir.
Yazılanların hangi devre ait olduğuna ve doğruluğuna bakılması) ele alınmıştır.
Tenkitli Metin Neşrinde, eserin bütün dünyadaki el yazması nüshaları tespit edilir. Nüshalar
zaman bakımında sınırlanır, nüshalar arasında bir şecere tertip ve tespit edilir (nüshaların
mukayesesi), esas nüshanın ötekilerle karşılaştırılması yapılır ve asıl nüsha takip edilerek
düzenlenir.

- Eserin dördüncü bölümünde Sentez=Terkip=Kaleme Alma ele alınmıştır.

Kaleme almanın esasları: Öncelikle genel bir hazırlığın olması gerekmektedir. Yani
konuyla ilgili temel bilgilerin, kavramların edinilmesi söz konusudur. Gerekli resimler,
haritalar, planlar, taslaklar ve öteki yardımcı her türlü malzeme elinin altında bulunmalıdır.
Bunun yanında zihnine takılan meseleleri konuşabilecek, tartışılabilecek ve danışabilecek
meslektaşlarının yakın çevresinde olması gerekmektedir.
Bunun yanına tarihçinin peşin hükümlerden, yani ön yargılardan uzak olması gerekir.
İnançtan, siyasetten ve milli duygulardan gelen peşin hükümler söz konusudur. Tarihçinin ön
yargılardan uzak durması önemlidir.
Her eser yazanın kesinlikle bilgi birikimi olması gerekir. Araştırmalar sonrasında toplanacak
olan bilgiler bu birikimi sağlar.
Bundan ayrı özel hazırlık söz konusudur. Bunun için öncelikle konu genel olarak belirlenir.
Konuyu belirlemek içinse bir ön plan çalışması şarttır. Bir ana konu, beş bölümde rahatlıkla
incelenebilir. Plan yaparken sıralamaya, sayı ve harfle çok dikkat etmek gerekir. Sıralama
anlam ve anlatmanın temelidir. En güzeli de konu bütünlüğünün bölümler, alt bölümler ve öteki
kısımların ahenkle bölünmesidir. Hepsinden sonra eserin adının belirlenmesi gelir. Bu ismin ne
çok uzun ne de çok kısa olması gerekir.
9

Terkibin Safhaları: Uygun ve geniş bir zaman ile uygun ve rahat bir mekân başlıca iki fiziki
şarttır. Kaleme almanın sırası ise, öncelikle geniş ve uygun bir zaman bütünlüğü içinde, bütün
toplanan bilgiler yeniden okunur. Daha sonra her bölümle ilgili bilgiler yeniden okunur ve eğer
bölüm kısa ise yazıma geçilir. Yazma işi, bir günde yazılabilecek büyüklükteki birimler halinde
olmalıdır. Böylece kısım kısım ancak her biri, bir zaman bütünlüğünde bitirilmelidir.
Tamamının yazımı bittikten sonra uygun bir dinlenmeden ( en fazla 3 gün ) sonra, tekrar başa
dönülür ve baştan itibaren gözden geçirilir. Sonrasında ayrıntılar incelenir, dipnotlar düzenlenir
ve gerekli açıklamalar yapılır. Bütün bu şekilde tamamlandıktan sonra daktiloya çekilir.
Bilgisayarda ise bir metin çıkartılır. En azından üç hafta olmak üzere yazılanlar tamamen bir
kenara bırakılır. O konu ile zihin meşgul edilmez ve başka işlere bakılır. Bu süre ne kadar uzun
olursa o kadar yararlı olacaktır. Rahmetli Prof. Dr. Bahattin Ögel bu işe ‘’turşuya yatırmak’’
derdi. Uygun bir süre sonra, çok rahat bir ortamda, roman okur gibi, yazılanlar bir çırpıda
okunur. Böylece konu bütünlüğü sağlanır. Bütünlük hoşumuza gitmezse gerekli ekleme ve
çıkarmalar yapılır. Eserin en sonunda inceleme sırasında yararlanılan kaynaklar belirtilir.
Terkip Çeşitleri: Kaleme aldığımız eseri çeşitli şekillerde tertip edebilir. Bunları şöyle
sıralayabiliriz: Tebliğ (bildiri), makale, monografi, ders kitabı, giriş, el kitabı, konferanslar,
büyük araştırmalar, tenkit-reddiyeler, popüler=halk için yazılan eserler.

- Eserin beşinci ve son bölümünde Tarih Felsefesi ve Diğer Faydalı Bilgiler yer
almaktadır.

Bu bölümde 4 ana başlık altında tarih felsefesi, kongreler ve toplantılar, bilimsel dergiler
ve müracaat eserleri ve yararlı bilgiler yer almaktadır.
Tarih felsefesi, insanın düşünce ve fikir hayatının düzenlenmesidir. Yazar tarih felsefesinin,
doğrudan felsefenin bir dalı olduğunu belirttikten sonra bir tarihçi olarak, tarihçilerin algıladığı
nispette tarih felsefesinin daha yararlı olacağını ifade etmiştir.
Araştırmacıların konuyla ilgili eserlerine gelince: D. Özlem, Tarih Felsefesi, İzmir, 1984 ve
M. Gökberk’in Kant ile Herder’in Tarih Anlayışı, İstanbul, 1948; adlı eseri bu arada sayılabilir.
Bir tarihçinin kaleme aldığı tarih felsefesi için Zeki Velidi Togan’ın Tarihte usul adlı eserinin
önemi vurgulanmıştır.
Yazar, tarih felsefesi konusunu 3 soru başlığı altında ele almıştır: tarihte etken amiller
nelerdir, İslam dünyasındaki tarih anlayışı nedir ve tarih felsefesinin belli başlıları
nelerdir?
En başta insanın yaşama, var olma kavgasının, çabasının ve emeğinin büyük yerini işaret
etmek gerekir. İnsan hayatını devam ettirici özellikleri sağlama alınca, şimdi daha iyi yaşamak
istemektedir. İşte insanın yaşama arzusu, insanın ve toplumların tarihi yapmada temel etkeni
olsa gerekir. Bunun yanında Zeki Velidi Togan, tarihte amil=etkenleri, üç ana kümede toplar;
a- Tabii amiller, iklim değişikliği, insanın ‘yaşama’ var olma zorunluluğu;
b- Ruhi=psikolojik amiller;
c- Medeni amiller daha iyi yaşama arzusu gibi.
10

Her olayın kendisine mahsus apayrı şartları olabilir ve bu şartların kendisine mahsus payları
vardır. Bize düşen tabii ekonomik, psikolojik veya beşeri amillerin hiçbirisini, peşin olarak
tarihin gidişinde esas amil olarak kabul etmemektir. Tarihte etken amillerin oluşumunda esas
unsurun bilinmesinde, felsefecilerim çözümlerinin yanında, tarihçilerin doğrudan olayları
inceleyip teklif ettiği çözümler de vardı. Burada tarihçilerin çözümlerinin gerçeğe daha yakın
olabileceğine değinilmiştir.
İslam dünyasındaki tarih anlayışı alt başlığında İslam dünyasındaki çarpıcı şahsiyetlerden 3
tanesi ele alınmıştır: Biruni, Şems İci ve İbn Haldun.
Biruni (ölm.1040), Muhtemelen Türk kökenli olup, Ortaçağların en büyük bilim adamı ve
filozofu olarak kabul edilebilir. Gazneliler devletinde olgun çağını yaşamış olup, hem eski
bilgilere hem de gözleme değer veren bir bilgindir. Tarihte tabii ve iktisadi amillerin daha etkin
olduğuna inanırmış. Z. Velidi Togan ‘bu yönüyle’ pozitivist ve materyalistlerin ilk habercisi
gibi görünürse de idealist ve hümanist yönünün de güçlü olduğunu belirtir.
Şems İci, XIV. Yüzyılın, İbn Haldun ile çağdaş bir önemli şahsiyetidir. Eserinin layık olduğu
yankıyı uyandırmağı belirtilmiştir. 1397’de yazdığı Tuhfat al Fakir adlı eserinde ‘tarih ilminin
mebadii ve haberlerin tenkidi kriterleri’ adlı bir bab (60 sayfa) yazmış ve bunu 12 fasıla
ayırmıştır. Bunda haber kavramı üzerinde ayrıntılarla durmuş, onların tenkidi, tezat durumunda
tercihin kaidelerini ve haber tenkidinin prensiplerini belirlemiştir.
İbn Haldun (1332-1406), İslam dünyasının tarih felsefesi konusundaki en etkili şahsiyetidir.
Kuzey Afrikalı olup, birçok devlet hizmetinde bulunmuş, ömrünün sonlarına doğru bir tarih
kitabı yazmıştır. Onun birçok cilt tutan bu ‘ tarih ‘ine yazdığı giriş, Mukaddime tarihinden çok
daha fazla ün kazanmıştır. Çünkü İbn Haldun bu mukaddimesinde, tarihi olayların ve tarihin
oluşumuna dair fikirlerini belirtmiştir. Tarihi ise, kronikler arasında zikredilmeye değer olup
olayların zaman sırasına göre verildiği bir tarih kitabıdır. İbn Haldun’a göre tarih, büyük
dönemler, periodlar halinde oluşur. Bu büyük dönemler kendi içinde ayrı gerçekler taşır. O
tarihin içindeki büyük dönemleri, bir insanın hayatına benzetir. Tıpkı insan gibi, devlet de,
çocuk gibi doğar, çocuk olarak kendisini korumaya muhtaçtır ve başkası onu korur; delikanlılık
çağında ataktır, sağa, sola saldırır, toprak alır, genişler; daha sonra etrafa saldırısı biter
olgunlaşır ve sonra bir kemal=olgunluk dönemi başlar. Bu arada kendi çocukları da
yetişmektedir. Uzun bir olgunluk döneminin sonunda yaşlanır. Güçsüzleşir ve nihayet ölür.
Devletler de böyledir; ancak güçsüzleşen her devletin ölümü sırasında, bir başkası gelişme ve
yükselme yolundadır; böylece oluşan halkalar ilanihaye devam edip gider ve gidecektir de. Bir
devlet ne kadar güçlü olursa olsun, eninde sonunda çökmeye mahkûmdur.
İbn Haldun bir devleti güçlü kılan unsurlar arasında asabiye ’den özellikle söz eder. Bunu
tam anlamıyla bir dayanışma olarak kabul edebiliriz. Toplumu teşkil eden fertlerin
dayanışmasının güçlülüğü o devletin de gücünü göstermektedir.
Tarih felsefesinin belli başlıları açıklamalı olarak şu şekilde sıralanmıştır: Teokratik tarih
felsefesi, idealist tarih felsefesi, pozitif tarih felsefesi, hümaniter tarih felsefesi, materyalist tarih
felsefesi, ekspressiyonist, jeopolitik tarih felsefesi.
Ülkemizde Milletlerarası ve Milli Kongre ve Toplantılar, içeriği ve gelişimi belirtilerek
verilmiştir. Türkiye’de tarih ve genel olarak sosyal bilimler alanında Cumhuriyet sonrasında
milletlerarası ve milli ölçüde birçok toplantı yapılmaktadır. Bunlar: Türk Tarih Kongreleri,
Türk Dil Kongresi, Türkoloji Kongreleri, Uluslararası Atatürk Kongreleri, Atatürk
11

Kültür Merkezi Kongreleri, T.C. Kültür Bakanlığı Kongreleri, Vesile ile Yapılan
Toplantılar, Milli/Mahalli Kongreler, Dünyadaki Bilimsel Toplantılar,
Müsteşrik=Orientalist=Doğu Bilimciler Kongreleri, Bizantinistler Kongreleri, CIEPO
Sempozyumları, Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongreleri, Milletlerarası Türk
Sanat Kongreleri, PIAC Toplantıları ve diğerleri.
Eserin bundan sonraki kısmında Türkiye’deki ve Dünyadaki Bilimsel Dergiler, Hatıra,
Anma ve Armağan Kitapları ve Müracaat eserleri ve Bibliyografya yer almaktadır.
12

ESERİN BİBLİOGRAFYASI

- Z.V. Togan, Tarihte Usul, İstanbul, 1969. (2. Baskı)


- Z.V. Togan, ‘’Ortaçağ İslam Âleminde Tenkidi Tarih Telakki’’, İTED, 43-49
- İ. Kafesoğlu, Tarih Metodu, Ders Notları (1962-63 ders yılında bizzat tuttuğum notlar)
- M.S. Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), İstanbul, 1994, (Kubbealtı
Neşr.)
- E. Memiş, Tarih Medetolojisi, Konya, 1987.
- Y.Z. Kavakçı, İslam Araştırmalarında Usul, Ankara, 1976.
- R. Keleş, Tolum Bilimlerinde Araştırma ve Yöntem, Ankara, 1976. (Tarihte Yönetimi
Oral Sander yazmış.)
- S. Mülayim, Sanat Tarihi Metodu, İstanbul, 1983.
- H. Seyidoğlu, Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı, Ankara, 1987.
- A. Kurtkan, Sosyal İlimler Metodolojisi, İstanbul, 1982.
- T. Ataöv, Bilimsel Araştırma El Kitabı, İstanbul, 1969.
- E. Bernheim, (Çev. M.Ş. Akkaya) Tarih İlmine Giriş, Tarih Metodu ve Felsefesi,
İstanbul, 1936.
- C.V. Langblois (B. Yediyıldız), Tarih Tenkidinin Usulleri, Ankara, 1986.
- A.N Kurat, Orta zaman Tarihi İçin Kısa Bir Bibliyografya, İstanbul, 1934.

HAZIRLAYAN
Volkan YAŞAR

ANKARA 2015

You might also like