Professional Documents
Culture Documents
SERİ : I NO: 12
İÇ İN D E K İL E R
ÖN SÖ Z .................................................................................... V II— X V I
G ÎR ÎŞ :
B İR İN C İ B Ö LÜ M :
İK İN C İ B Ö LÜ M :
isimlerin -in hali eki ile, iyelik tekil ve çoğul ikinci şahs
ekinin bağlandığı kelimeler: meselâ “ halk” kelimesi Batı Türk-
çesinde “ halkun” , Azeri bölgesinin bazı yerlerinde “ halkun” ,
bazı yerlerinde “ halkın” , Doğu Türkçesinde ise “ halkııîg” oluyor.
İyelik zamirinin bağlandığı kelimeler: meselâ “ ben” keli
mesi, Batı Türkçesinde “ benüm” , Azeri bölgesinde “ benim ”
yahut “ menim” . Doğu Türkçesinde “ minim” oluyor.
Geniş zamanın üçüncü şahsı: meselâ “ bilmek” kelimesi
Batı Türkçesinde “ bilür” , Azeri bölgesinde “ biler” . Doğu türk
çesinde “ bilir” oluyor.
Örnekleri pek çok olan bu değişikhkler, nüshaları takibeder-
ken açıkça görülmüş olacaktır.
ÖNSÖZ X III
TÜRKÇE M E T İN L E R L E Î L G lL İ KAYNAKLAR
VE K IS A L T M A L A R
T A Z K İR E L E R :
B İY O G R A F Y A V E B İB L İY O G R A F Y A Y A A İT ESE R LE R :
TA R ÎK L E R :
E D E B İY A T T A R İ H L E R İ:
A N SİK L O P E D İL E R :
TÜ RLÜ E S E R L E R ;
K ATA LO G LAR ;
Varak = v.
Ye devamı = vd.
Varak, ilk sahifesi = v. a.
Yarak ikinci sahifesi = v. b.
Sayfa = s.
Paşa = Pş.
Efendi = Ef.
Çelebi = Çl.
Bin,ibn = b.
Bak = bk.
Hicrî = H .
Milâdi = M.
G İ R İ Ş
ARAP E D E B İY A T IN D A
LEYLÂ VE M E C N U N K IS S A S I
Babil’e giderek iki tabiple görüşmesi gibi bir çok motifler daha
varsa da, hikâyenin esası bundan ibarettir.
Bazı kaynaklarda, Mecnun’la Leylâ’nın uzun yıllar yaşadığı,
Leylâ’nın, çocukları olduğu, Mecnun’un Necd’ de torunlarının bu
lunduğu da kaydedilir.
»
B U K O N U İL E iL G Î L t K A Y N A K L A R
AR A P K A Y N A K L A R I :
BAŞLICA ESERLER :
FARS EDEBİYATINDA
LEYLÂ VE MECNUN HtKÂYESt
FARS EDEBİYATINDA
LEYLA v e m e c n u n HİKÂYESİ
N İZ Â M IN IN E S E R İ
jIpI y
jb ^ (5^ y (J
' j j_ y (“^
ıjr^^ '«-Uj jS ”
ıSjj^jj ^
Ijjl ob j*
ijji o N j 0 :7 jj'^
l— iS Oâ I
o jlü ;
----- -- JİJA 4İ
Af ja T
tiu = r ti—
ijjf- oU
(jijjj J..IJ ^ J
Jr
^Aİ_p.
ji
JU JcS jj
14 FARS E D E B İY A T IN D A L E Y L Â V E MECNUN
(J;^
(Üstüne toz konmamış güzel bir kız; akıl gibi ünlü. Bir bebek
kadar süslü, ay gibi güzel. Yüksek bir servi gibi herkesin bakışını
çekmekte, ö y le cilveli ki, küçük bir gamzesiyle bir değil bin göğsü
delmekte. Bir ahu gözlü ki her zaman bir cilvesiyle bir cihanı
öldürmekte. Göründüğü zaman Arabistan ayı; gönül kapmstkta
Acem güzeli. Zülfü gece, yanağı çırağ; yahut karga peçesinde bir
ışık. Ağzı küçük, fakat gölgesi büyük. Yaygın bir lezzeti içine
sığdırmış şeker dengi. Konuştuğu zaman şeker çiğniyor sanılır.
O ordular kıran elbette şeker de kırar. Arkadaşları arasmda bir
muska; nazlıların kucağına l â y ı k . . . . Her gönülde onun aşkı
var. Saçı gece, adı Leylâ).
îk i genç burada birbirini sever. Bunların aşkı çarçabuk dillere
destan olur. Leylâ’yı gizlerler.
Leylâ’yı göremiyen K ays deliye döner, ağlıyarak çarşı pazar
dolaşır. Herkes onu “ Mecnun” diye çağırmaya başlar. O bunlara
aldırmaz. Her sabah baş açık yalın ayak sahralara çıkıp dolaşır;
geceleri şiir okuyarak Leylâ’nın mahallesini gezer, evinin kapısını
öperek döner.
Bir gece Leylâ’nın çadırım açık görerek içeri girer. Bu duyu
lunca Mecnun’un yolu büsbütün kapatılır.
K ays’ın ıstırabını gören babası kabilenin ihtiyarlarıyle birlikte
Leylâ’yı istemeğe gider. Âmirilerin geldiğini gören Leylâ’nın
babası misafirleri iyi karşılar. Fakat teklifi işitince, “ Oğlun delilik
eseri gösteriyor. Deli bize yakışmaz. Önce iyi olması için dua et;
sonra vefadan dem vur” diye cevap verir. Âmiriler susarak dö
nerler..
K a y s’m babası, oğlunu dua etmek için K âbe’ye götürür.
Aşktan kurtarması için Allah’ a yalvarmasını söyler. K ays aşk
sözünü işitince ağlar, sonra güler ve bir yılan gibi çöreklenip
yerinden sıçrar; K âbe’nin halkasına yapışarak Allah’ a şöyle yal
varır :
FARS E D E B İY A T IN D A L E Y L Â V E MECNUN İS
j Jj; 4S^J i j l
l_^U- j
r-^,1^:^ J S
JJ
36 FARS E D E B İY A T IN D A L E Y L İ V E MECNUN
^ j\ dlc
C-*ul JlJ
ijli İJ İ iJ" ö
^j'-i ^ .J jV .
jb i!^ ^ y
jT c -3-1j a^ j J J
ona acır. Para ile olmazsa zorla Leylâ’yı alacağım vadeder; “ Ancak
sen de deliliği bırak” der. Mecnun buna sevinir. Nevfel’in misafiri
olur. Elbisesini değiştirerek onun meclislerinde bulunur. Leylâ için
yazdığı güzel şiirleri okur. Böylece bir kaç ay Nevfel’in yanında
kalır. Bir gün Mecnun, vadini yerine getirmediği için Nevfel’e
sitemler eder. Nevfel kızarak silâhlanır. Bir elçi göndererek Leylâ’
yı kabilesinden ister, Red cevabı alınca bir kere daha haber gön
derir, yine reddedilince Leylâ’nın kabilesiyle savaşa girer. Mec
nun, kendi tarafından biri ölünce sevinmekte, Leylâ kabilesinden
biri ölünce kederlenmektedir. Bunun sebebini soran birine şu
ceyabı verir:
jL)
.A—i b \jA ^ L
JJ
jj JL; U1
Ai JJO A i 4jl
.sljT iljl
F. 2
18 FARS E D E B İY A T IN D A L E Y L Â V E MECNUN
^ ^ JJ
jU (j JJ* JU J j
^ (*/
* 'j C
j}
Leylâ’yı alıp evine götürür. Bir müddet sabredip bekler. Bir gün
dayanamayıp elini uzatınca, Leylâ’ dan öyle bir tokat yer ki ölü
gibi yere serilir. Leylâ şöyle söyler :
j. <y y ^
ajU /. j öT Ij
Aj'UJ Jj ü
0.sl; j" Ij
o:iLj j izJiS'
j î üUJ j jl
ÖU-
C— j7 j aS”
f .k j
C-_.»"I \jA b
üUj ^ai
Ij L . .o ^ . fc. i J
A İb İİİJ ı_jV - ( j lj
A^" (Jİ
j'
^ j' / ûiJ
^ Ö j^ ü llj 4İJÎ^ Jİ
j^ jf ^ jt
(J'y ^ Û-*
22 FARS E D E B İY A T IN D A L E Y L Â V E MECNUN
(Bir adım daha ileri gidersem ölürüm. Bundan ileri gitmek aşk
mezhebinde ayıptır; ayıp olan bir işi yapmamak gerekir. M adem
ki şimdi benim bir sahibim var; yaptığım işten utanmamalıyım.
Kays ta gerçek bir âşıktır. Bundan fazlası onun için de haramdır.
Ona söyle, lütfedip tatlı bir kaç beyit okusun; ben dinleyeyim.
O şarap sunsun, ben içeyim).
İhtiyar kendinden geçmiş yatan Mecnun’un yanına gelerek
onu ayıltır (burada “ Şair-i ilhaki” şunları anlatıyor):
Mecnun: “ Bu koku nedir ? Bu bahar kokusu değil, yar kokusu”
der. İhtiyar Mecnun’u sınamak için: “ Ayrı durmak doğru değildir.
Haydi sevgilinin yanına gidelim” deyince Mecnun şu cevabı verir:
^ J .3 ı J U İ İ J ( ^
Û li y iy j û^jj' a - İ ö '.j
ı l-— j7 jlj
c. — - d İ ( J , i
4ü_uL—«-^>5^
C— ^ ^
Aj\S\j U j
^ Jl ı j _j:ı
ijlj jiJ ^
ijb j'^ j ^ ji
(Bundan sonra ben ve sen varız; fakat ben sen olacağım. İki
ten için bir gönül yetişir. O gönül de senin gönlün olacaktır. Çünkü
benim gönlüm haraptır. . . . Senin incini kendi varlığımın tek ipine
FARS E D E B İY A T IN D A L E Y L A V E MECNUN 23
J_iL) (Jlijl ^ ^ (_ jj U
J_ij
jjj JT
jU y j jA l^;
y \ ty
ıj'y
jr j-5
iL * - j* j
c— « ı i —^ y ji> - j jf
O ^ j>
O y jU b
çj S C -^ j ı_ ^
jü IjT ı-->A_-^ iS
p lo : ijj y, tİU ^
J ‘ ‘Utf.—A b
iZ. •
f^
[ı
jr < y
FARS E D E B İY A T IN D A L E Y L Â V E MECNUN 25-
(Sen beni bir sarhoş, yahut zevkine düşkün bir kaçık mı sanı
yorsun. Ben büyük bir aşk padişahıyım. Kendimden utanacak hiç
bir harekette bulunm adım .......... Varlığımın özü aşktır. Aşk bir
ateştir; ben onun içinde yanan bir öd ağacıyım. . . . . Eğer bende
bir varlık görüyorsan, o benim değil, sevgilimin varlığıdır.. . .
Mademki benimle arkadaşlık etmeğe yol buldun; ayıplarımı söy
leyip durma).
Selâm, bir müddet Mecnun’la beraber kalır. Onun söylediği
şiirleri ezberler. Fakat yemeği tükenince veda ederek ayrıhr.
Mecnun’un kasidelerini Selâm’dan duyanlar hayran kalırlar (Şair-i
ilbaki’nin burada “ Der ismet ü Pakî-i Mecnun” başlığı altında
eklediği parçada Mecnun’un aşkını anlattıktan sonra, şöyle söy
lüyor) :
I jli jl j
iJljJ c J l> - jl
«J
(Jl^ ( j l j i j
jU<ı (JL..İİJS” 1
iL j aS~ LûS”
t* — y>-
için kızım bir zenginle evlendirir. Umudu kesUeh Zeyd deli gibi
sahralara düşer. Zeyd’in halini bilen Leylâ zaman zaman onu
çağırıp teselli eder. Leylâ bir gün Z eyd’e sırrını açar. Zeyd Mecnun’a
sevgUisinden haber getirir. Mecnun sevinir, oynar; Leylâ için şiir
ler söyler. Zeyd bunları Leylâ’ya getirir. Her ikisinin mektuplannı
birbirine ulaştırır. Bir gün Zeyd Mecnun’ a nasihat etmeğe kalkar:
“ Bu kadar güzel şür söylüyorsun, niçin bu halde yaşıyorsun? Ben
senden fazla dertliyim. Vaktiyle ben de çok ağladım. Fakat sab
rettim. Sana deli diyorlar. Y azık değil m i; bu deliliği bıraksana”
der. Mecnun, Zeyd’in haddini aştığını görünce: “ Fazla konuşu
yorsun. Bana sevgilimden haber getiriyorsan bundan daha ileri
gitme” der ve sözlerine şunları ekler :
ltT
^15^^jsi-
C j s iy
Ij tl-j
IjA Jl?- J
o U y Jl aJj-j
Ûl'
ıjA Jİ/I I
FARS E D E B İY A T IN D A L E Y L İ V E MECNUN 27
0^^-» liLJ «J { j _j
ır
Jjl j (j\
j j ıj-L^I _/ Ij
J^ (j I j C— j1
(»I y
61; j
FAB S E D E B İY A T IN D A L E Y L Â V E MECNUN 29
CJi\j ü
aj ol
AIj \
.sjla j Uj
j (_ r ^
ib (i/l
C— A ^ zj\ ^
i il; ^
J.M j J J Ij
N İZAM ÎD E N SONRA ;
J İj JA)
flJ— i j j ' j l J ip
J 'j
jb « O jf j
^ jjj 0 ^
Ij öl
j jj (1)1 J
J jj j
36 FARS E D E B İY A T IN D A L E Y L Â V E MECNUN
«U ü (1)^ 01 ij)
6İJ »i j
^\j ^
ÇİJ-» j iSj_ c f
jS" İJ
(3^1 ülJ ö lk l_ ^
(JL—ilp üj üi
Ö L İjS ” 6İ>
jlJ j -u* L*
jİ J jl^ *■* J ^
ji <o::î j I j a j
jp i j i A:_-i.r j l J A j
L5.'
jO J'
FARS E D E B İY A T IN D A L E Y L Â V E MECNUN 37
j l :— ) j
‘o lj
J ji ^ jl__ V( jA
j^Âj J
i jr\-* ^ ----i
jL /- j i jl ^ j^ ö T ( j L -i ?
j \— - 'j
— -J <Jaijj -tPİ— - Jl
jl ıj j ^ j d li^ j jy if j
J-=> (i* i
cl.*"U- ^ Jl ü j^
b C~»*ıjj j i (JL?^Lujj
i.I-jsS’ ij jIj üI
3 jji jj jS"
iljî «j>İ3 l^ îi
JJ jlij U
c u ib y iS jjJ ^ V
^ (1/ ^
C— İJ İ0>- j iS
iS ^ ü ^ J r. JJ
j Je-
FARS E D E B İY A T IN D A L E Y L Â V E MECNUN 41
iSU^
J*'/
C.~J!A3- jjj 0^^ 4$' J v » j
ji d li j'
\j j J ^
^ IjT ^ jj
^.iı,X S^ : I O j
J jJ ^
C*_—A J
J jl a L? “
ten 698 yıl sonradır. Eserin beyit sayısını doğru say : hepsi 2660
beyittir).
Eser şu beyitle sona eriyor :
^ jj iSlsi-
jA jî
JJ jlf 'y
J:t~" V-“
(Ey Tanrı, senin toprağın uluların baş tacıdır. Akıllıların akir
senin mecnunundur. Sana kapalı olan için, gündüz bir gecedir.
Sana açık olan için, küme yıldızlar ortasında çok küçük görünen,
süba yıldızı, sübeyl yıldızı kadar parlak görünür).
Başlangıç, tevbid, na’t, ve mi’raciyeden sonra şu başbklı
manzumeler geliyor : “ Der ma‘ni-i ‘ ışkı şâdıkân ve şıdk-ı ‘ âşıkân” ,
“ Der sebeb-i nazm-ı kitâb ve bâ‘iş-i tertîb-i in bıtâb” , “ Der zikr-i
ba‘ z -1 birün-reftegân ez dâ’ire-i mâb u sâl ve du‘â-i ba‘ z-ı merkez-
nişînân-ı nokta-ı hâl” , Âğâz-ı silsUe-cünbâıü” , “ Dâstân-ı ‘ışk-t
Leyli vü Mecnûn” . Şair bu son bölümde esere şöyle giriyor :
jljlj
jljl
jl
iJjJİ J jj ö\
jja \c- jT
FARS EDEBİYATINDA LEYLA VE MECNUN 45
jUu j^ j ^ ^ y î ^
4 ^ crf-
J^T JJ
c— ı>j j /
«a o jlT jl
l7 j ■" ■
(Dediler ki, filân kabilede iri gözlü, huri gibi güzel bir ay vardır.
Adı Leylâ’ dır. Bütün kabile ona tutkundur. Yanağının güzelliği
anlatılamaz. Git, ne kadar güzel olduğunu kendin gör. Gözün
yapacağını kulakta arama. Görmekle işitmek arasında fark vardır).
Kays bunu işitince hemen yerinden kalkar, süslü elbiselesini
giyerek Leylâ’yı görmek hevesiyle devesine binip gider. Kays’ı
karşılayıp baş köşeye oturturlar. Kays aradığını göremez. Umut
suzluğa kapıldığı bir sırada ansızın karşıdan biri görünür. Mücev
herlerle ayak bileziklerinin şakırtısı onu heyecana getirir.
jl ; ‘ aİ?- j J
ÜİJJ lSjJ d J Ş
4S FARS EDEBİYATINDA LEYLA VE MECNUN
C-^
li J
jy
jjO jj j J j (_;İo‘ l f >
y>T J j f ja T
jjjj C-=^ji « j l k j
C .--1 «:>
ölo;:> a ip j
jl-U ^ J J ü
1_Â]2 Î j
LŞİJ*
â jj- - İİL . J Jl>- ^SJJ
aij£ jj\ ı_
!aİ
2] j a
Jİj lı
i S ö C*^:> J
S
a 'j7 tJjf
AiâjS"
^ ûJ^ aÜ ^
^JsS j\ ı j a l j j ıjy jA
(Naz elbisesi içinde bir servi gördü; keklik gibi sekiyor, sülün
gibi yürüyordu. Bir yüz ki anlatılamaz. Düzgünsüz olduğu
halde gül renkli. Alnı gümüş levhadan yapılmış gibi. Hayır ha
yır tam bir yarım aydan. Kaşı anberden yapılmış keman,
kirpikleri gönül delen misk kokulu ok. Bir ahu gözlü; sanki ahu,
gözlerini yüzüne dikmiş, ö y le bir dudak ki, yakut, fakat taştan
değil. Tatlılıkta şarap, renkte yakut. Küçük ağzı şeker saçmakta,
sanki gül bahçesinde bal arısı, gül yaprağı üzerinde hüner gös
termek için, iğnesini vurmuş, onu bal ile doldurmuş. Düzgün
dişleriyle inci kutusuna benziyen ağzı sabah çiğleriyle süslenmiş
bir gonca gibi gülmekte. Gümüş çenesi güzellikte elma gibi; hem
de akılları şaşırtan bir gümüş. Onun üzerinde miskten bir ben;
yahut o elmanın güzelliğinden içinde görünen çekirdek, öy le
bir çene ki, sanırsın gümüş tenli bir dilber, gümüşten bir elmayı
elinde tutuyor. Parmakları da elmayı halka gibi sarnuş. K â
küllerinin her teli gönlün ayağına takılmış bir kemend).
Leylâ bu vasıfta görününce Kays’ın kalbi yerinden oynar,
Leylâya âşık olur. Leylâ da onu beğenir.
Kays birgün Leylâ’yı görmeğe gider, Leylâ çadırından çıkıp
Kays’ı karşılar. İki sevdalı konuşurlar. Başka bir gün kimse ol
madığı sırada Leylâ Kays’ı çadırına alır.
Uj'Ij >-
Jül
• s.
— -
*
(^JL. iS J
^ İ jA j JJ
48 FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ YE MECNUN
y» j â j Jj5
jjb jL J j ij-^
jbjî^ j
t^u J JJ
4: ^ _j ^
^ JJ j ’j ^
(ijj j j
FABS E D E B İY A TIN D A L E Y L İ VE MECNUN 49
(J
:^ ıJjj lS'j* j
ıjjj J J J
slS" J-^l C-_~xiJ
â jj j
ıj\ f o ; j ıi— ^
^1 o J jj C ^ U - jl iJ
(jU j 1 ij'\
C*jsS” jl
jA s C -i? ;j \
j l :^ ^ ^ (jl
^C jî (_p 4$^ jl
jl aS' C J ğ '
J ^ . ( jl i ' ö}
û iJ ' f JJ i J ö’'’
FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 51
ıS j j ^
^ 01
tI-1 ^ J (j' I
ji:ı (JL-iT j!
Dönüşte Leylâ’y ı gören bir genç ona âşık olur. Kızı baba
sından ister. Leylâ’nın anası ile babası razı olurlar. Nikâh kıyılır.
Nikâhtan sonra kocasının evine giden Leylâ, birkaç gün kocasının
yüzüne bakmaz. Nihayet dayanamıyan delikanlı Leylâ’yı kucak
lamak ister. Leylâ tahdid eder :
*Jb
f S> /
^ j i ıjl^J
il J.J İJ.5j>-
jl j
FARS EDEBİYATINDA LEYLA VE MECNUN 53
ıj^
J -ilp j (jy ^
(J----L?JJ j
JjN C——Jİ j:>
jjJ bji^
::>Jİ^ i\ jA Jl
ıSjj •=>'y.
iS j? - L ^ j ö lf?- Jl j j - i 'j j' J
ejL J jl O
(3 _ ^ ^ jlî fljhsl
ıj-,Le- jl JJ^t'.
J _ i lp J jj-1 ^
{J ji Jİ
jl
C-^Lî Ij ıj-^ ^ j jl
CJj ^ ^
j l j 7 li jU- J
«aJJ öl?- (J
f 'j j -> (y
jLİj jj j j !j'\
ilıiA j aJ j - U a iiA
(5 / ö ' y jj
jlJA
ıjrr L/J ^
56 FARS EDEBİYATINDA LEYLA VE MECNUN
iLıy aJuj j\ J
öIaIjs»- jI ^
Revan K tp., No. 885, 893 (9 nüsha), 896, 911-912 (2 nüsha); Top-
kapı Hazine K tp., No. 672, 751 (resimli), 803-806 (4 nüsha), 810;
Topkapı Bağdad K tp.,N o.l43; İst. Üniver. K tp., F y .,N o. 205, 251,
253,455,483, 557, 621, 720, 1604; Süleymaniye K tp., Esad E f.,
No. 1209; Halet E f., No. 647; Lala Ismaü N o., 569; Damad İbra
him Pş., No. 753-754 (2 nüsha); Yenicami, No. 99/1; Lâleli
No. 1719; Hacı Mahmud N o., 3409; Turhan Valide Sultan, No.
.270; Bayezıd K tp., No. 514-515 (2 nüsha); Ayasofya K tp., No.
2161, 3852-3853 (2 nüsha); Nuruosmaniye K tp., No. 3777-3778 (2
nüsha), 4171-4179 (9 nüsha); Ragıb Pş., K tp., No. 1023; Millet
K tp., Hekimoğlu Ali Pş., No. 660; Pertev. Pş., No. 447.
Eserin tercümeleri: Fransızcaya tercümesi; Cheyz, Paris,
1805; Almancaya tercümesi: Hartmann, Leipzig, 1807.
M E K T E B Î’ NİN E S E R l
J J
JIp T
Jlji ^ U jIj J ji
® Ali Asgar Hikmet, bu tarihi 886 olarak gösteriyor ki yanlıştır, bk. Romeo
Jülyet, tahkık-ı edebî, mukayese ba Leylî vü Mecnun s. 242.
® “ K itab-ı Mektebi” tamlaması tarihi gösterir.
60 FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
jL - ^ j
j 'j
(j!
jU j i ; 1^ 1 Aİ^
J û^/j JJ3JJ
jtr. ( i ^
ö I a j^ j C—
(5^. ‘j 'J
Ljİ ll)l^ o
jb ij J j\ ‘ a jU j l
Jj j 4,jUî-J-,£>
Ij
jijjUJ 1j jlj_ p -
^İJI a İ j ıth ;
J_^İJİJAİ ^ j Ji
^ olj
ö j^ J.Î ( ji î I j
j\ *4{U*ı aJj^
ai J_,ki
U aJjjt ^
aO:5^ ^ düi y Jl
C-..1İİJ j i (S j^
ı j , \ ^
J,
jl Jj J
45o 1j
oL>- j j l
j (>
(Ağlar ve şöyle dua eder: Y a Rabbi, bu delikanlı aslâ bu dertten
kurtulmasın ; onu ebedî ateşle yak. Sonra ilâcını öbür dünyaya
bırak. Öyle bir ateş ki ondan hayat çıksın; teni yaksın, fakat ke
mikleri bıraksın).
Mecnun bu duayı işitince yerinden kalkıp “ âmin” der v&
kendini umudsuzca çöllere atar.
64 FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
drj
C—*ıl ıj\^J (j'I
j j j j i j
j j:ı J j 5^
Jl (jl
U jl
jl::-- ^:ı J j
Jj j
^3^ J 3
C ^ lîl Jİ ^ C jIj
jl
t / ü jji ^
j' iS j A ''
j' j j ->
(Ya Rabbi, dedi; Leylâ’nın gamını gönlümde artır. Onun
aşkından başka gönlümden her şeyi çıkar. Bana Leylâ için na
sihat edenlerin ağzım yokluk kilidiyle kapa).
Bu iki dertlinin serüveni sokaktan pazara düşmüş, gazellerde
Leylâ ve Mecnun adı yer almıştır. Leylâ kötü kalplilerin, dedikodu
larından her gün yaralanmakta, babasının kulağına gidecek diye
korkup Allah’a dua etmektedir. Birgün babası pazarda dolaşır
ken, Leylâ ile Mecnun’un aşkmı hikâye eden bir şürin okunduğunu
duyar. Okuyanı çağırıp: “ Leylâ kimdir. Mecnun neredendir?”
diye sorar. Soramn kim olduğunu bilmiyen adam, hikâyeyi olduğu
gibi anlatır. Kabilenin Şahı olan Leylâ’nm babası bunu işitiace
öfkelenerek, Mecnun’u öldürtmek üzere birini gönderir. Adam
Mecnun’u arayıp bulur. Onun bitkin halini görünce utanır. Zaval-
lımn dökülecek kanı büc kalmamıştır. Mecnun ağlamaktan kana
bulanmış gözlerini açarak: “ Delikanlı etrafımda ne koşup duru
yorsun? Eğer ecelim değilsen benden ne istiyorsun?” diye sorar.
Adamdan: “ Sevgilinin diyarından geliyorum” cevabını alınca
kalkıp özür diler ve sevgilisinden bahsetmesini ister. Adam şöyle
anlatır: “ Leylâ için söylediğin yanık şiirlerden birini bir gün oku
yup ağlıyordum. O sırada bir çadırın kapısında oturmuş bir güzel
beni çağırdı. Okuduğum şiiri tekrarlattı. O, dinlerken kendinden
geçiyordu. Şiir bitince bana dedi k i : Eğer bir gün onu çölde görüp
konuşursan, ona aşık olan Leylâ’mn ağzından de ki; Birgün benim
mahallemden geç. Fakat korkarım ki kin besliyenler, başım benim
le yastığa koymadan seni öldürürler” . Mecnun sevgilisinin adını
duyar duymaz baygmbklar geçirir. Kendine gelince şöyle söyler:
“ Madam ki beni yar için öldürmek istiyorsun, engel olmam. Aşk
yüzünden öldürülen canlı demektir” . Bu sözleri işiten adam bağı-
f. s
66 FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
4jI_«O ç j j J jl
jL O J l ^jS^'ı Ij
p lj> -
AîJjJj ^ cJLs^ j b j
ü\S'X.'S'
jj illii
JJV ,
J>- J
72 FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
j_ j y l âjh-- (J;J
J c^ j Ö j^
(jJ .O 9 j'C ^ J
û^jis j j
C.^L»nj j(
ı-Jsj^ j l b y-^
(Birbirinin yüzünü yeniden görünce, kumaşın ipekleri gibi
sarıldılar. Matem içinde ağlıyanlar gibi birbirinin hatırını sordular.
Leylâ peçesini açar. Mecnun yüzünü yere koyar. Leylâ ve binlerce
nurlu mum; Mecnun ve binlerce arı iğnesi. Leylâ ve gönül çekici
cilve; Mecnun ve kan döken tokatlar. Leylâ ve dudak ve yüzlerce
güzellik; Mecnun ve bir gönül ve yüzlerce yara. Leylâ ve yıldızları
parlatan bir yüz; Mecnun ve can yakan yıldızlar. Leylâ ve Her
tarafa bakış; Mecnun ve her yerde çırpınış. Leylâ cevherden
sadefi çıkardı; Mecnun sadeften cevher meydana getirdi).
Leylâ ağlıyarak derdini döker. Mecnun da halini anlattıktan
sonra şöyle söyler :
5
C-Jİ C?- ıjU 'S ^ Ji
Jİ jS^
^ ^•5j j ^ j
jl
aS" ^ j A j
^ t—jUâ 1 o
(Senin gamından o kadar şikâyetim var ki, nasıl bir fırsatla
anlatacağımı bilemiyorum. Seni özün kabuğunu sevdiği gibi sevi
yorum. Öz kabuğundan nasıl ayrılabilir. Tasandan yüzlerce zehir
kâsesi içtim. Bununla birlikte tatlılığın gönlümde azalmadı. İç
mekte olduğum tasanın zehrinden güneş altındaki şira gibi çoşu-
yorum.) Mecnun böylece söylendikten sonra fırlayıp dağın yolunu
PARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 73
jT JjU P
iLi) j J
iljl öl j (jl_/j
J jI
«İj
aÛ *UJI j Âdi
*
<ı.vai
l/ L c Ü İ J J .S ^ Jİ
iS j^ j ‘ « J jjb
(5 j l j CÜ
^y.
FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 77
X j> i j>- ^ ^
a ;jy
^ (J jl
lM-*"
_>J jl
j i L Jl; ji jA j
j} 1j j l j Jl^
-^V j
b 4JÎ-J ji
Hm
C-iS^)l jA ^ J ‘ 4^ ^ ü
bpj jlS^ ül U jA
j ö jr
(ji '*ji— ^ j
(ju - üTji ^ ıiîi (^ jf
J J ./ (Jr'j
j ' u ^ j'^ J j^
4X«j jl5\j j i (_fb jl 3
L:ı j ( jb r J\ a:_*^1JT
J j y l <-!■=> j'
j j j j j-5
(Adı Leylâ idi. Yasemin yanaklı, gonca ağızlı idi. Sözü sohbeti
yerinde idi. Gül yüzü ve yasemin saçlarıyle, gül ve sünbülle bezen
miş gülen bir çimenliği andırırdı. Kıvrak ve cilveli idi. Tatlı gülüş
leriyle şeker saçardı. Bir göz ve onunla bin naz. Bu haliyle o»
naz fidanına koku olmuştu. O servi yaradılışlının kaşları da rastık
tan yeşil iki badem yaprağını andırıyordu. Yasemin, kıskanarak
onu takibederdi. Her Parmağı zanbak goncası idi. Her tırnağı
kınadan şakayık yaprağına dönmüştü. Gönül çekici yanakları su,
yuvarlak çenesi de o suda bir kabarcık gibi idi. Yüzüne koyduğu
mavi ben, gül goncasına benzeyen yanağında nilüferdi. Ayakta
bulunduğu zaman lâle bahçesinde yetişmiş bir servi di. O güzel
gözlü şuh dilber, keten ve ipek elbise giyince, baş örtüsü ve gönül
aydınlatıcı saçlarıyle dilberlik âleminin gece ve gündüzü olurdu).
Kays Leylâ’yı görünce âşık olur. Leylâ da Kays’ı sever. Kays
çocuklarla oynamaz; hep Leylâ’yı düşünür. Leylâ ile görüşmek
için vesileler arar. Akşamları da birer bahane bularak onun evine
FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 79-
Jf
:80 FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
t/ 'y ûl'
o**.j jlT (>_j
1.1 — iJ J C .^
Jjip
(Benim pahalı incim delinmemiştir. Benim balıma sinek kon
mamıştır. Şimdiye kadar kimsenin masalına kulak vermedim;
kimsenin artığını içmedim. Sen bilirsin ki evlenmekte serbest
değilim).
Mecnun’u arayan arkadaşları, onu vahşi hayvanlar arasında
bulurlar.
Mecnun bir gün Leylâ’yı görmeğe gider. Leylâ pencereden
görünerek Mecnun’ la konuşur, ona: “ Beni babamdan iste” diye
tavsiyede bulunur. Bu sırada rakip görünür; elindeki kılıçla Mec
nun’ a saldırır. Eli havada kalınca kılıcı öteki eline alır. O da ha
vada kalınca, hemen Mecnun’un ayaklarına kapanır. Mecnun’un
■duasıyle rakip iyi olur.
Nevfel, bir gün dolaşırken Mecnun’a rastlar. Yanındakilerden
Mecnun’un hikâyesini öğrenerek ona acır. Leylâ’yı iyilikle olmazsa
FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 81
JN j O ijj
J:ı
^j L — jlj (J—'ilc-
J Ij jÎ
^ L aj öl
I J
j
ö ljf (JJ
öl
iS
öUai_wJ
jf- Li _»u
^ J jl
(jl)
FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 83
(JiS'-ÜJ ı-j\
JJJ
ıJL^
L£-r L£^
-Uj 1 ^
JU1 a j ö l ^^ (1 / ^
aU ö j:^ (JJ
84 FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
(1/1
J-i y jj
Eserin b a ş ı:
jjj
(1 /^ J3
f *-5 ıs^ ji
Bu tarihe göre, Süheyli, Cami, Nevai eserlerini aynı yılda
yazmışlardır. Ancak Nevai eserinin başında Süheyli’nin mesnevi
sinden bahsettiğine göre, ondan biraz önce yazmış demektir.
Nevâ’î, M ecâlisiın-nefffis’inAe (III. meclis) Süheyli’den bah
sederken, onun “ Leylâ ve Mecnun” undan şu beyti örnek olarak
veriyor :
Ali.S' JIp- j j jjj^
y f'" ^
H 'â c e ‘ Imâd -1 Lârİ (X V . yüzyd). Nevâ’ î, MecâlisiVn-nefâHs
’inde (VI. meclis) şairden bahsederken : “ Leylâ ve Mecnunga te
tebbu’ kıbpdur köp ildin yahşırak tüşüpdür” diyor. Şairin adı,
MecâlisiVn-nefâ'is^in Üniversite ve Paris nüshalarında geçmiyor.
K u t b ü ’ d - d Î n Emİr H âc, Ünsî (Ö. H. 923 = M. 1517).
Kasidelerinde Mîr Hâc, gazellerinde Ünsî adını kullanmıştır.
Bk. ‘Abdü’l-Muktedir, Bankipor katalogu (c. II, s. 108).
Eserin başı
ül4 >-
JJ jljA jj
88 FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
(1)
H ^ â c e H a ş a n H i z i r Ş â h - i E s t e r â b â d î (X V . yüzyıl). Nevâ’i,
Mecâlisü'n-nefa^is’in ie (II. meclis) şöyle söyliyor: “ Leylâ ve
Mecnun mukabeleside “ Zeyd ve Zeyneb” mesnevisi aytıpdurur
bu beyt anıng tevhididindur kim
JAe- jA (^li— i
Jjl JÂP y ej
j'
J.)j ıj j[^
90 FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
(jijLj- 4.İ ^
cS^.j
jl ) j .p I^
^ JU dj:^
Sonu :
FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 91
J 3^ jy jj
m •' ^ j.
öb.p J'
ı-î'bl j ^ L$jjJ
Jî Ûi
Ö aİ j
Ö ^ ^_^
j oy^ j) ^Ij
l—
|1 U
jî '<
ob j *
A İ
j (_
^l
jî ‘a
jLdj tiA
l*
jl J -ip j\ J o (_^l
J— j'
— İP ü b jlS " «.5 J.5
FARS EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 93
Yazdığı tarih :
İJ ^ ^ ^
N â m i -İ Ş a f e v î , M î r M a 'ş ü m (X V I.-X V IL y ü z y ı l ) . Eserine
Peri-suret adını vermiştir. Bk. Ethe, Neupersische Litteratur, Gr.
I Ph (c. II, s. 245-246).
K â ş İf -İ Ş îr â z î, Î b n -i Ş e m s ü ’ d - d İn M uham m ed Ş e r if (Ö .
H. 1060 = M.1650). Bk. Rosen, Petersburg Doğu dilleri Enstitüsü
Farsça yazmalar katalogu (s. 285-286). Ayrıca bk. Rieu, Supple-
ment (s. 250-251); Nahcuvâni, Fihrist (s. 198).
T e c e llî, ‘A l î R iz â (Ö . H. 1088 = M. 1676). Bk. Münzevi,
Fihrist (c. II, s. 45).
? (X V II. yüzyıl). Müelhfi biHnmiyen bir “ Leylâ ve
Mecnun” . Bk. Ethe, (India Office katalogu s. 901). Ethe, 1657 nu
marada kayıtlı nüshadan bahsederken, içinde bulunan iki mes
neviden birincisinde (v. I, b - 53 a), eserin adının ilk sayıfada
“ Leylâ ve Mecnun” olarak geçtiğini, fakat asıl adının Mihr ü Vefa
olması gerektiğini yazıyor. B a şı:
«-5 İJb'jl-b^
\y
J İJJİ.S
HİNDİSTAN’DA ORDU D İL İY L E ;
E fgan P eştu D î l İn d e :
GÜRAN LEHÇESİYLE :
(J
( ) L\j (3^J j
BAŞLICA ESE R L E R :
KATALOGLAR:
T E Z K İR E L E R :
B İB L İY O G R A F Y A V E B İO G RAFY A :
TÜRK EDEBİYATINDA
LEYLÂ VE MECNUN HİKÂYESİ
TÜRK EDEBİYATINDA
LEYLA v e m e c n u n HİKÂYESİ
” Yazıda = sahrada.
104 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
Biregü = birisi.
Yad = yabancı.
Yavlak = çok.
TÜRK EDEBİYATINDA L E Y L İ VE MECNUN 105
Ondin = önce.
Dip = deyip.
ŞÂ H ÎD İ’NİN ESERÎ
25 Uyar = yak.
112 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
diye sorar. Kays halini uzun uzun anlatmağa imkân olmadığı için
buna şiirle cevap verir (gazel). Kays’ın aşk yüzünden sahralara
düştüğünü haber alan babası oğlunu arayıp bulur; “ Eğer istediğin
Leylâ ise ağırlığının iki misH altın ve gümüş verip sana alayım.
Fakat deliliği bırak, aklını başına topla” der. Mecnun bunu işidin-
ce biraz kendine gelir, babasıyle eve döner.
Selâm ısrar eder, Mecnun razı olur. Selâm bir kaç gün Mecnunla
kalır, yiyüp içeceği tükenince gider, Mecnun’un kasidelerini her
yerde okur.
îbn -i Selâm ölür. Leylâ âdet gereğince iki yıl matem tutar;
bu matem ağlamak için ona bahane olur.
Mecnun bunu işidince coşar; hem ağlar, hem güler; sonra Zeyd’e
şunları söyler :
Şahidi’ de şöyledir:
Çi ger har-gâhdadur şüy hufte
Bu sır Hakdan degül lîkin nühüfte
"i' J
j j J'
j i İJ İJ J J iî (J
jj ‘j j r
J <Cj
28 Sarı = taraf.
Yasadım = yaptım.
T Ü R K EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 135
’ o Uçkunı = kıvılcımı.
136 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLA V E MECNUN
3» Oyı = evi
TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 137
Otın = ateşini.
TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 139
33 Köp = çok.
142 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
der; kıza dualar ederek çıkıp gider. Gelin odasını gözetliyen Nevfel
bu hali görünce, her ikisini öldürmek ister. Fakat kızın çok dürüst
hareket ettiğini görmüştür. Aşkın kudreti karşısında şaşırıp kalır.
O sırada, artık sabrı tükenen kızın sevgilisi eve girer; şafak
sökünciye kadar kızla birlikte kalır; sonra çıkıp gider. Sabahleyin
gelinin yalnız olduğunu ve oğlunun kaçtığım gören Mecnun’un
babası çok üzülür. Hali bilen Nevfel onları teselli eder :
Kopsa = ayrılsan.
TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 143
35 Bat = çabuk.
Tapıştılar = buluştular.
Onrı = yeri.
Koyaş = güneş.
Bütüp = bitip.
144 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLA VE MECNUN
JU>- J J
Küçek-dehen ü güşâde-ebrü
Şad-berk-'ızâr u yâsemen-bû
Bihişti’ de şöyledir :
Kayşa çü beşaret itdi halhal
Şâd oldı dili vü oldı höş-hâl
Işitdi Kerîme bânk-i halhal
Karşuladı ol nigârı f i ’l-hâl
Öteki motifleri şu şekilde değiştirmiştir :
a) Leylâ’nın babası, kızının başkasına sözlü olduğunu Mec-
nun’un babasına söyler. Ancak bu adamın adı geçmez ve sahnede
de görülmez.
b) Nevfel, Leylâ’yı kabilenin emirinden ister. Babası redde
dince kabile ile savaşa girer. Kabile yenilerek Necd’e goçeder.
Savaştan hiç bir sonuç alınmaz.
c) Leylâ Şerif’le birhkte Mecnun’u görmeğe gider. Onu vahşi
hayvanlar arasında bularak konuşur. Bu ilk ve son buluşmadır.
d) Leylâ Şerif’i tekrar Mecnun’ a gönderir. Fakat Mecnun
Şerif’i tanımaz.
e) Ölümünün yaklaştığını sezen Leylâ, Şerif’i üçüncü defa
Mecnun’ a göndererek çağırtır. Şerif, (Câmi’nin eserinde olduğu gibi)
Mecnun’u kucağında bir ahu ile ölmüş bulur. Leylâ’ya haber ver
mek üzere döner. Leylâ da o anda ölür. Şair birçok motifleri atmış,
buna karşıhk tasvirlere çok fazla yer vermiştir. Bibiştı’nin eserinde
tasavvufî bir eda göze çarpar.
HAM DULLAH H AM DÎ’NÎN ESERİ
Bir gece Leylâ kimse olmadığını görerek evden çıkar, bir yol
kenarında oturur. Oradan geçen bir ihtiyara Mecnun’u sorar.
İhtiyar, onun Leylâ’ dan başkasını düşünmediğini, onun adından
başka bir söz söylemediğini anlatır. Leylâ: “ Leylâ benim” der ve
kulağından çıkardığı küpeleri vererek, Mecnun’u alıp getirmesini
rica eder. İhtiyar birkaç gün aradıktan sonra Mecnun’u bulur,
Mecnım sevinerek ihtiyarla birlikte kararlaştırılan yere gider.
İhtiyar Leylâ’yı da alıp getirir, Leylâ yaklaşır :
diyerek can verir. Bir yıl öylece kalır. Vahşi hayvanlar etrafını
aldığı için kimse görmez. Bir yıl sonra hayvanlar dağılınca görürler.
Mecnun’un cismi dağılmış kemikleri kalmıştır. Kemikleri toplayıp
Leylâ’nın yanına gömerler :
ûıJ
(1/ ^ ^
Jiî öl y j 1j
Hamdi’de şöyledir :
Nola gelse kenâruna nigârun
Gül ü gül-zâr ile tolsa kenârun
ç C—ıv1 Ij O
Hamdi’de şöyledir :
Baüa sen gerçi divâne didüü nâm
Veli dîvâne oldur ola höd-kâm
Nizâmî’de “ şâ'ir-i ilhaki” Leylâ ile Mecnun’un aşkı için şöyle
söyler :
jl 1
176 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
Hamdî’de şöyledir :
K i bu ışk-ı hakıH bîğarazdur
Bunı şanma ki şehvanî marazdur
Hamdi’de şöyledir:
îkende mıveye el şunma güstâh
K i ğayrun mülkidür bu mîve-i şâh
AHM ED R IZ V Â N ’IN E S E R l
Müellif ve eserleri için bk. Agâh Sırrı Levend, Türk dili dergisi, aralık
1951, sayı, 3, Ahmed Rızvan’ ın Iskender-name'si ve nisan 1952, sayı 7, A h
med Rızvan’ m Leylâ ve M ecnun’u.
P. 12
178 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
Birgün Mecnun :
Görüp bir yerde kim Leylî vü Mecnûn
Yazılmış ikisi pürhüsn ü mevzûn
184 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
.5 jj Aİ4A Ji 4^Jİ
j 4IİA oU
192 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUTV
(_gjL)j JsLiJ j i
Jj ^Lj İ^UİJ-A
C^.Ak j^LÂi o
aJV A----
^ 'i
TÜRK EDEBİYATINDA LEYLA VE MECNUN 193
J j İ ij' i t
A jlS^ L» ü
iijf jl
ç\j a J İ jjİ
L'li Jİ çj .— ,<ı
F, 13
194 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
Jl>- j l j ^
d İ. aT l::if
Js>Lij Jİ ı_f^
^ır iL üjfji jl
iiL j jl jl f}ij'^
(jj^ l J Ij
(j^_y^ j l j (1/ ^ Jl
C5-J j» ü U
jl jJ ^ «o
Bir gün Kays dilenci kıyafetine girer. Eline bir değnek alıp
Leylâ’nın kapısına gider. “ Y a dost diye bağırır” Leylâ bımu işi-
dince hemen koşup Kays’m elini eline alır. Kolunu boynına dolayıp
hatırını sorar. Bunlar konuşurken etrafdan görürler. Kays’ a
Mecnun adını takarlar ;
kızı ister. Leylâ’nın babası: “ Oğlun delidir; başı gözü kan içinde,
yabn ayak dolaşıyor” diye cevap verir. Mecnun sessizce orada
otururken ansızın Leylâ’nın köpeği geçer. Mecnun köpeğin üzerine
atılıp yüzünü gözünü öper. Kızın babası bu hali gösterip güler.
İstemeğe gelenler utanarak dönerler :
Mecnun’un babası :
01 pîr-i şikeste-hâl ü hayran
Tedbîr-i ‘ilâç ider firâvân
Her hande işitdi bir tabibi
Gül-zârınun oldı ‘ andelîbi
izhâr idüp ana ihtiyâcın
Bimârmun istedi ‘ ilâcın®®
(Burada bahis birdenbire kesiliyor; nüshada bir yaprak eksik
olmah). Mecnun’un babası oğluna nasihat eder. Fakat faydasız
olduğunu görünce umudunu keserek döner. Mecnun da çölün
yolunu tutar.
Mecnun bir gün, Leylâ’nın her zaman uğradığı çeşme başına
gelir. Her zaman olduğu gibi ağlayıp inliyerek kendinden geçer.
O sırada Leylâ gelir. Mecnun’u o halde görünce ağlamağa başlar.
Mecnun’un başım dizine koyar; yüzünü yüzüne sürer. Mecnun
gözünü açıp da Leylâ’yı görünce birdenbire tanımaz. Leylâ oldu
ğunu anlayınca ayağına kapanır, ağlar (gazel). Konuşurlar. Leylâ:
“ Sen biraz belde ben eve kadar gidip geleyim” diyerek gider.
Fakat kabUenin göç etmekte olduğunu görünce dönemez. Mecnun
orada bekler.
— Bu mısra atlanmıştır.
TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 227
Tâ ^ y â m et ol menimle yârdur
Hak bilür kim dâdıma ğam-h^ârdur
230 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
Leylâ’nın evi önüne gelince bir ah çekip yere düşer. Bunu duyan
Leylâ hemen çadırından fırlayıp Mecnun’un yanına koşar ;
Yâr rahmitdi meğer nâle vü efğânumuza
Ki kadem haşdı bugün külbe-i ahzânumuza
matla’lı gazeli okur. Mecnun da şöyle cevap verir :
Öte = geçe
TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 257
sonra :
Hayâl ile tesellîdür gönül meyl-i vişâl itmez
Gönülden taşra bir yâr olduğın 'âşık hayâl itmez
matla’h gazeli okur. Leylâ bunu işidince Mecnun’ un olgunluğunu
anlıyarak takdir eder :
Ğam-nâk idüm eyledün meni şâd
Bir kayd ta'allukından âzâd
Bir ğâfil-i höd-perest idüm men
Cehlile müdâm mest idüm men
Arâyiş-i zülf ü hâl iderdüm
Peyveste mum hayâl iderdüm
Kim sen taleb-i vişâl idersen
Nezzâre-i zülf ü hâl idersen
Hâlâ mana rüşen oldı hâlün
Mi'râc-ı hakîkat-ı kemâlün
dedikten sonra :
262 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
O İS ” ıjf j
(J J
Bu nüshadan ilk defa bahseden Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan’ dır.
270 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
F. ıs
274 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
Becid = çok,
282 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
sünnet ettirirler. Düğün kırk gün kırk gece sürer. Sonra okula
verirler. Okul güzel kızlar ve oğlanlarla doludur :
içlerinde güneş gibi ser=bâz
Bir sanem varidi meğer mümtaz
Mecnun’un babası, vaktiyle aşk şarabı içip mest olmış bir “ pir”
e danışır. Pir şu tavsiyede bulunur: “ Leylâ’nın sokağından toprak
alıp oğlunun gözüne sürme gibi çek. Sokağındaki köpeklerinden
birinin ipini alıp yakasına tak” , ihtiyar tavsiyeleri yerine getirir.
Mecnun gerçi elini yakasından çeker; fakat bu defa tırnaklarıyla
göğsünü parçalar. Elbisesini bu defa eteğinden yakasına doğru
yırtar.
Leylâ, Necd dağının eteğine doğru yerleşmiş varlıklı bir kabi
lenin güzel kızıdır. Babası, ünü Bağdad’ı tutmuş Malik adında
zengin biridir. Kabilenin kızlan daima Leylâ’nın etrafında toplanır
lar. Bunlar işle uğraşırken, Leylâ hep Mecnun’u düşünür. Mecnun
’un adını anmak için bahaneler arayıp bulur. Yalınız kaldığı zaman
sevgilisini düşünür; sabah rüzgârına hitabeder.
Mecnun’un hali yüzünden dertli olan Âmiriler, başta Mecnun’
un babası olduğu halde, Leylâ’yı istemeğe giderler. Leylâ kabilesi
bunları karşılar, ziyafetler çeker. Mecnun’un babası, ziyafetten
sonra Leylâ’yı oğlıma İster. Leylâ’nın babası :
Güldür zişt-hüdurur oğlun
Bir delü herze-gûdurur oğlun
diyerek teklifi reddeder. Babası Mecnun’u çağırır. Mecnun gelüp
bir köşeye oturur. O sırada Leylâ’nın köpeklerinden birinin avludan
çıktığını görünce, bir nara atarak ağlamağa başlar. Hemen sıç
rayıp köpeğin ayağına kapanır, yüzünü gözünü öpmeğe başlar.
Leylâ’nın babası gülümsiyerek ; “ Aklı olan bunu yapar mı” diye
sözü keser. Mecnun’un babası utanarak susar; Âmirilerle birlikte
kabilesine döner. (Şair Mecnun’un “ meezub-ı Hak” olduğunu
söyliyor ve bir deli hikâyesi anlatıyor).
Babası Mecnun’u Necd dağlarında arayıp bularak, dua için
mağarada oturan bir şeyh’ e götürür: Mecnun Şeyh’e:
Vazgeç ‘ışkdan diyü bana
Her kişi ser-zenişte bir yaîia
Ben nidem kim ezel yed-i takdir
‘işkile kıldı tînetüm tahmîr
“ Gam çekme; mal ile olmazsa zorla sana sevgilini alayım. Fakat
sen de aklını başına topla; birlikte gezelim, yiyip içelim” der.
Mecnun: “ Buna birçok kişi teşebbüs etti; fakat kısmet olmadı;
bahtım yok” diye cevap verir. Nevfel kızar. Leylâ kabilesine bir
mektup yazarak kızı ister. Kabilenin ileri gelenleri başbaşa verip
çare düşünürler. Sonra elçiyi çağırıp: “ Nevfel Şah’a böyle söylemek
düşer mi? Bizi o kadar küçük görmesin; Leylâ adının her ağızda
yeri yokdur” diye cevap gönderirler. Nevfel kızarak askerini top
lar. Kabile de hazırlanır. îki taraf arasında kanlı savaş olur. Mec
nun ağlar: “ Keşke bu iş olmasaydı” diye pişman olur. Nihayet
Leylâ kabilesi yenilir. Nevfel, esir olarak getirilen Leylâ’yı görünce
aşık olur. Mecnun için hazırlattığı şerbeti yanlışlıkla kendi içerek
ölür. Babası Leylâ’yı alıp döner. Mecnun da ağlıyarak sahranın
yolunu tutar.
Bir kış günü Mecnun, Lejdâ, Leylâ diye ağlayıp dolaşırken
yolu bir bağa düşer. Bahçıvanın bir servi ağacım kesmek istedi
ğini görür. Bir la‘1 vererek ağacı kesilmekten kurtarır. Ağacın
dibinde oturarak kendi kendine söylenir; ağlar. Ağacı suladıktan
sonra yine yoluna devam eder.
O günün gecesi kervanla yola çıkan Leylâ, deve üstünde
uyuya kalır. Deve yoldan çıkar; kervandan uzaklaşır. Leylâ uyanıp
da kendini yalınız görünce şaşırır. Uzakta birinin dolaştığım gö
rerek devesini sürer. Yanına varınca ona kim olduğunu sorar.
O, adının Kays, lakabının Mecnun olduğunu söylerince, Leylâ ah
çekerek kendini yere atar: “ Ben de Leylâ’yım” der. Mecnun Leylâ
adını işidince kendini kaybedip yere yıkılır. Leylâ Mecnun’un
başını dizine alarak ağlar. Mecnun kendine gelince :
Didi iy yâr sen misin söyle
Benümile bu haşr olan böyle
Yohsa düşüm veyâ hayâlüm mi
Vehm-i mahzum mı mekr-ı hâlüm mi
Düşüm ise İlahî ger bu hâl
Cânumı sen bu düşdeyiken al
Buyise ger hayâl ahvâli
Bu hayalümden itme sen hâli
Leylâ şu cevabı verir :
296 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
^ırj jr
^ ^ J C.>Mt,l U I fljj-a
Şâlih de şöyledir :
Sanma gül kokmağa meşâmun. var
Şoğuk almış başufl zükâmun var
Şunma şeftalüme sefâhetdür
Bitdügi yirde ol emânetdür
İ J I ___ *»l Ij
Şâlih’de şöyledir ;
Dür-i nâsüfteyin henüz dahi
Sana âşüfteyin henüz dahi
Bk. Agâh Sırrı Levend “ Halife” nin Leylâ ve Mecnun’u” , Türk dili dergisi,
mayıs 1952, sayı 8.
300 TÜRK EDEBİYATINDA L E Y L İ VE MECNUN
Yâ Hâtifî-i latîf-tahrîr
Nazmeyleye bu huceste-talşrir
arkadaşları şu cevabı veriyor :
Var Fürsde bu fesâne amma
Etrâkde olmamış müsemmâ
Türkide heman dimiş Fuzûlî
Fazla ‘aceb eylemiş duhûli
Dir şimdi bu Türkiyi Halife
Sen koy nice şüret-i latife
‘Âlemde Nevâ’î gibi bu bin
Vir Tür ki diline bir nev âyin
Yok Türkî dilinde bir mişâlün
Meşhûrri ‘Arabdiirür makâlün
Hüsn-i ‘Acem it bu Türkîyi sen
Elfâz-ı 'Arabdan eyle ahsen
Fürs ü ‘ Arabîde sensin üstâd
Türkîce bu nazma eyle bünyâd
Halîfe Türk şairlerinden yalınız Nevai ile Fuzuli’nin adını
vermekle birlikte, bu hikâyenin birçok şairler tarafından tekrar
landığını şu beyitlerle söyliyor :
Bu nazmile kim cihan dolupdur
Dilden dile terceme olupdur
Birbirini seven Kays ile Leylâ birer bahane bulup başbaşa gö
rüşürler. Akşamlan okuldan çıktıkdan sonra da, Kays birer sebep
bulup Leylâ’nın evine gider. Leylâ’ya gidüp geKşini duyan rakibin
inadı yüzünden, Kays Leylâ’ya gidemez olur. Istırap içinde
yanar. Aşkını faşetmekten başka çare bulamaz. Nihayet :
Dilden dile düşdi bu fesâne
Virdoldı bu kışşa her zebana
Macerayı haber alan Leylâ’nın anası kendini yerden yere
vurur. Yüzünü tırnaklarıyle yırtar. Sonra kendini tophyarak nasi
hat eder. Leylâ inkâr yolunu tutar. Anasına :
Bir nesne adı mı 'ışk bi’llah
Söyle bana ana itme ikrah
diye bilmezlikten gelir (eksik, sonu gazel).
Kays Leylâ’yı okula göremeyince ah deder, ağlar, dövünür
(eksik). Kays, çarşıyı pazarı serseri gibi dolaştıkça, çocuklar onu
taşa tutarlar. O hiç aldırmaz; “ Leylâ” adından başka söz bil
mez. Nihayet :
MeşhHr-ı halayık oldı ‘ âşık
Fehmeyledi hâlini halayık
Bu eserden ilk defa bahseden Orhan Şaik Gökyay’ dır; bk. Ülkü dergisi
1937, seri 1, sayı 53.
TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 315
Bk. Mustakimzade, Şerh-i ism-i Celâl, Millet Ktp. Pertev Pş., No. 625,
mecmua, 17. risale.
316 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLA VE MECNUN
diye cevap verir. Sonra anasını sorar, anasını alıp getirmesini söyler.
Zeyd anasını getirir. Ana oğul ağlaşıp dertleşirler. Anası nasihat
eder. Fakat hiç bir çare olmadığını görünce oğluyla helallaşır.
F. 21
322 TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN
j İ j lj A j tijU
j lJ A j
beyit de Faizi’nin :
Bir gamze vü bişiimâr küşte
Bir cellâd vü hezâr küşte
beyitini andırıyor.
‘ ÖRFÎ’NÎN ESERÎ
Müellifin Edirne tarihçesi adlı eseri için bk. Orhan Köprülü, “ Ce-\Tİ
mahiyet ve kıymeti” , İst. Üniver. E . F. Tarih dergisi, 1949, sayı 1.
t a r ih in in
TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 331
1'"- A la c ı = ilâcı.
TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 339
Leylâ da buna karşılık bir şiir söyler. Biraz sonra, gül toplamak
üzere ayrılmış olan kızlar Leylâ’nın yanına gelirler.
güllünü ötürer erdi. Günlerde bir gün ol yiğitleri bilen şarap içip
mest bolup oturar erdi. 0ların arasında bir cahankeşte yiğit bar
erdi. 01 Mecnun hakkında şeyle gürrün berdi:
— Bağdad bilen Basra’nın arasında bir yiğit gördüm. 01 yi
ğit Leyli diyen bir Arap gızına aşıkı-giriftar, Mecnun— bikarar
iken. Başı açık, ayak yalın adamlara goşulman, yemek içmek bilen
işi bolman, gice-gündüz zar-zar ağlap oturur. Onun daşında guşlar,
keyikler, gulanlar her tarafında dürlü canavarlar üyşüp gezerler,
deyip Mecnun’un hal-hikâyetlerini boluşundan hem ziyadrak edip
beyan etti.
Şarap içip mest bolup oturan Novfel serdar bu haberi işidip
Meenun’ı görmek için yiğitleri bilen atlandı. . .
Novfel serdar mum görüp hayran bolup bir zaman k'arap
durdu. Ondan son :
— Ey merdanlar şiri, adın nedir? diyip suradı.
Onda Mecnun :
—Adım Mecnun’dur, dedi.
— Kim için mecnunı-şeyda bolarsen ?
Mecnun Leyli’nin adını ayda bilmen. Onun adını barmağı
bilen yere yazdı. Ve yüz gözlerini ona sürtüp huşsuz yıkıldı.
Saatden son huşuna gelip galip oturdu. Novfel serdar :
—Eğer sen çin âşık bolsan ışkdan bize bir nişana görgezgil,
diydi. Mecnun bileğine neşter urdu— şol haletde gan akıp başladı.
01 ganin her bir damcasından “ Leyli, Leyli” diyen avaz çıkdı. Ve
ol yere düşende, Leyli’nin adına nagış boldı.”
Nevfel bu sırrı görünce şaşırır. Leylâ’yı alacağını vadederek
Mecnun’u birlikte götürür. Mecnun’un söylediği şiirleri dinleyip
hoşlanır. Mecnun bir gün Nevfel’c vadini hatırlatır. Nevfel Leylâ
kabilesine iki elçi göndererek kızı ister. Razı olurlarsa istedikleri
kadar mal vereceğini, razı olmazlarsa gelip zorla alacağını bildirir.
Kabile bu teklifi reddeder. Nevfel kızıp sabaha kadar şarap içer.
Sabahleyin askerini meydanda toplar. Leylâ kabilesi de meydana
gelir. Yiğitler birer birer meydana çıkıp er dilerler. O gün Arap
pehlivanı Rum pehlivanlarından yedisini öldürür. Ertesi günü
“ Mecnun, Mecnun” diyip gül dek cemali zafıran dek solup elif
dek kameti yay dek bükülüp gara gözleri süzülüp dünyadan ötdü.
Leylâ son söz olarak anasına : “ Zeyd cenaze namazımı kılsın,
Zeyneb de naşımı yıkasın” diye vasiyet eder.
Zeyd karalar giyip Mecnun’a gider. Mecnun Zeyd’i görünce
tammaz. Zeyd ağhyarak Leylâ’nın öldüğünü haber verir, tkisi de
kendinden geçip yere yıkıhr. Biraz sonra kendine gelen Zeyd,
yüzüne su serpip Mecnun’u da ayıltır. Leylâ’nın mezarına gider
lerken, Mecnun’u aramakta oJan Leylâ’nın anasına rastlarlar. Anası
Leylâ’nın vasiyetini söyliyerek: “ Gel seni temizleyeyim” der.
Mecnun Leylâ’nın mezarını sorar. Hep birlikte kabristana giderler.
Mccnun, mezarı kucaklayıp yüzünü gözünü sürer; şiirler söyler.
O sırada mezardan “ lebbeyk” sesini işidip ağlaşırlar. Leylâ’nın
anası ağhya ağhya eve gelir. Mecnun kabrin başında yalınızca
kalır. Arasıra Zeyd Mecnun’u görmeğe gelir. Mecnun “ Leylâ Leylâ”
diye inler: “ Beni de al” diye AUah’a yalvarır. Nihayet Leylâ’nın
kabri üstünde can verir.
İyelik birinci şahıs zamirlerinden önceki heceler hep i ile tesbit edilmiş
tir : ^ ‘ pbj gibi.
Birinci şahıs zamiri men değil, hep ben şeklindedir.
352 TÜRK EDEBİYATINDA LEyLÂ VE MECNUN
Babası Mecnun’u iyi etmek işin her çareye baş vurur. Nihayet
ömrünün tükenmekte olduğunu anhyarak, birkaç gençle birlikte
oğlunu görmeğe gider. Bir mağarada bulup eve dönmesi için na
sihatler eder, nihayet umudunu kesip döner; birkaç gün sonra da
ölür. Babasının ölümünü haber alan Mecnun ağlıyarak kabrine
koşar, mezarın üstüne kapanıp inler, babasının ruhuna hitabettik-
ten sonra dönüp gider.
Mecnun birgün çölde giderken Leylâ ile Mecnun’un yanyana
bir sayıfaya nakşedilmiş olduğunu görerek Leylâ’mn tasvirini par
çalayıp kendininkini bırakır, soranlara şu cevabı verir :
îkihk ‘ışkdan mektüm olupdur
Kalup bir diğeri ma'düm olupdur
Niçün bir üzre bir de olsun efzün
Hemân Leyli benem Leyli de Mecnûn
Degül şâyeste kim taşvîr-i yâra
îde ağyâr-ı nâkâbil nazâre
Benim resmimdedür ol mağz-ı mektüm
Anınçün eyledim ol resmi ma'düm
Ki ‘ışk içre nikâb-ı düstem ben
O mağz-ı hâliş ancak püstem ben
Mecnun nefsini yakıp varbğım yok etmiş, vahşi hayvanlarla
dost olmuştur. Leylâ’nın gözlerini andırıyor diye ahuları çok sev
mektedir. O artık yüksek mertebeye erişmiştir.
Amcasının kızma aşık olan, fakat fakir olduğu için bir türlü
sevgiUsiyle evlenemiyen Zeyd, ikinci bir Mecnun’dur. Komşusu
olan Leylâ, arasıra onunla Mecnun’a haber göndermekte, Mec-
nun’un söylediği şiirleri de yine onun aracıhğıyle elde etmektedir.
Bir gün Meenun’un söylediği bir kasideyi dinliyen Zeyd: “ Ne
kadar güzel şiir söyliyorsun, bilgin de var. Neden böyle deli gibi
geziyorsun. Ben senden fazla perişan olduğum halde yine sabre
diyorum. Bu deliliği bırak, şairlikle ün kazan” der. Mecnun ;
Didi ey Zeyd tül itdin makâli
Tecâvüz itme hadd-i i'tidâli
Peyâmın söyle sen ey peyk-i dil-dâr
Ziyâde-güy olup olma dil-âzâr
TÜRK EDEBİYATINDA LEYLÂ VE MECNUN 357
Perverdesiyidi Şehriyaruii
Olmışdı veziri tâc-dârun
Şairden bahseden kaynaklar: Sehi (s. 20); Latifi (s. 76); 'Âşık
ÇL, Haşan ÇL, Riyazi, Tez.leri; 'Âli, Künh (basılmamış kısmı);
Mecdî, Şakayık T. (s. 217); Beliğ, Güldeste (s. 446); Süreyya,
Sicil (c. 1, s. 133); Ş. Sami, K L M . (c. 1, s. 795); Nâci, ^Oşmânlı
şdHTleri (s. 7); Esdmî (s. 48); Fâ’ik Reşâd, Eslâf (c. 1, s. 209);
Târih-i edebiyât-ı '■Osmaniye (s. 137); Bursalı Tâbir, 'OSM (c. 11,
s. 74); S, N. Ergun, TŞ. (c. 1, s. 305); İs. A n. (c. 1, s. 187).
^20 Bk. Agâh Sırrı Levend, Türk dili dergisi ocak 1952, sayı 4, “ Hayati’nin
Iskender-namesi” ; nisan 1952, sayı 7, “ Ahmed Rızvan’ın Leylâ ve Mecnun’u” .
TÜRK EDEBİYATINDA LEYLA VE MECNUN 369
F. 24
S O N U Ç
K AH RA M A N LAR VE K A R A K T E R L E R ;
M ESN EVİLERİN A D L A R I :
Çift âşık kahramanlı hikâyelerde erkek kahramanın adı
başda gelir. “ Yusuf ve Züleyha” , “ Husrev ve Şirin” , “ Süheyl ve
Nevhahar” , “ Vamık ve Azra” gibi. Ancak birkaçında kadın kah
ramanın adı başa getirilmiştir. “ Gül ve Hürmüz” gibi. Bunda
söyleniş kolaylığının etkisi olsa gerektir.
Leylâ ile Mecnun kıssası da Arap kaynaklarında “ Mecnun
ve Leylâ” olarak geçer. Hattâ divanlarda “ Mecnunu Leylâ”
olarak tamlama halinde geçer ki, “ Leylâ’nın mecnun’ u” anlamına
gelir-
Nizami bunu değiştirmiş, Arabın “ Leylâ’sını Farsçalaştırıp
“ Leyli” yaparak eserine Leylî vü Mecnun adını vermiştir . Fars
şairlerinin hemen hepsi, Nizami’ye uyarak eserlerine Leylî vü
Mecnun adını koymuşlardır. Yalnız Husrev’in eserinin adı M ec
nun u Leyli dİT. Nami de Husrev’e uyarak eserini Mecnun u Leylî
diye adlandırmıştır.
Türk şairlerinden Nevai ile Hamdi eserlerini Mecnun u Leylî,
ötekiler de Leylî vü Mecnun olarak adlandırmışlardır. “ Leylî
vü Mecnun” gitgide “ Leylâ vü Mecnun” olarak yerleşmiştir.
Eserlerine ayrı ad verenler de vardır. Meselâ Şu’le-i Isfahanî’-
nin eserinin adı Çâh-ı visal, Şahidî’nin eserinin adı da Gülşen-î
uşşafe’ dır. Ethe, India Office kitaplığındaki müellifi bilinmiyen
bir Leylâ ve Mecnun mesnevisinin asıl adının Mihrü Vefa olması
gerektiğini, içinde bu kelimelerin geçtiği beyte dayanarak kay
dederse de, bence son mısradaki “ mihr ü vefa” kelimeleri söz
lükteki anlamıyladır.
M ESN EVİLERİN V E ZİN LE R İ :
Nizami mesnevisi için “ mef’ûlü mefâilün faûlun” veznini
seçmiştir. Hindu’ dan başka bütün Fars şairleri aynı vezni kullan
mışlardır. Yalınız Hindu eseri için “ mefâîlün mefâilün faulün”
veznini tercih etmiştir.
Türk şairlerinin çoğu vezinde Nizami’ye uymuştur. Yalnız
Şahidi, Hamdullah Hamdi, Ahmed Rızvan, Lârendeli Hamdi,
örfî, Nakâm “ mefâîlün mefâîlün faûlün” , Salih “ feilâtün mefâilün
fa’lün” , Hakirî ile Atayı ise “ fâilâtün fâilâtün fâilün” veznini
kullanmışlardır.
382 T Ü R K E D E B İY A T IN D A LEYLÂ VE MECNUN
TÜRKÇE Y A Z A N L A R :
A Y R I BASIM LAR :