Professional Documents
Culture Documents
MECMUA
Yarım
asırdan beri
ATSIZ MECMUA
İşçisi H er a y ın o n b e ş in d e ç ık a r
Sermayesi
Türkçülük ve Köycülük
Müstahdimi
Müstehliki Mefkuresi etrafında birleşenlerin
T ürk olan ve mecmuasıdır.
bütün manasiyle
Yerli Malı olan Onu O kuyunuz
ve O kutunuz
PERTEV MÜSTAHZARATI
Avrupa müstahzara tiyle cidden reka Elalı 15, yıllık abonesi 180 kuruştur.
bet kabul etmez bir nefaset ve ehve-
niyettedir.
Bazı müstahzaratı: Eski sayılarımızı:
Krem (yağlı ve yağsız), briyantin, Ankara caddesinde Orhan Bey hanı
Pudra, Ruj, esans, losyon, ve saire zemin katında, Umum gazeteler ve mec
ve saire... mualar müteahhitliğinde bulabilirsiniz.
VATANDAŞ:
II BÜTÜN İHTİYAÇLARINI
ucuz BİR SURETTE TEMİN EDECEĞİN
SAĞLAM VE
MAĞAZA
YERLİ MALLAR
PAZARI dır.
Hereke, Beykoz, Feshane, Bakırköy ve diğer Millî
!i ' \
fabrikaların mamulatını bu müessese de bulacaksın.
Kostümlük kumaşların envai, en nefis ipekliler, sağlam ve zarif kundu
ralar, her çeşit seyahat levazımı, halis yün battaniyeler, hazır elbiseler, ipek
kravatlar ve saire....
İstanbul, Bahçekapı birinci vakıf han. Beyoğlu, İstiklâl caddesi
r— ------
Adres
ATSIZ f
Abone şartlan
*\
I
Türkiye için
Ankara caddesi, 27 No. j Ydİığı 180 kuruş
birinci ini hususi daire j Altı aylığı 9t) t
M E C M U A Yabancı memleketler için
Yillığı 1 dolar
ÇİN A R ALTI
Bilmem kaç sene oldu, Istanbulda, beynelmilel ahlâklarına göre kıymet bi
hayat mücadelesinin heyecanlı gürültü çerdi. Camilerimizin kubbeleriyle mina
lerinden, ferdî ihtilâtlann bitmez tüken relerini, evlerimizin saçaklarıyla cumba
mez dedikodularından bıkmıştım. Ruhu larım, çeşmelerimizin çinileriyle kitabe
mu dinlendirecek bir istirahat köşesi, lerini anlatmaya doymazdı.
kalbime teselli verecek bir gönül arka Halk dilinin güzelliğine, halk masal
daşı anyordum. Aradım, aradım; nihayet, larının inceliğine, halk şiiriyle musikisi
yeşil çamlar arasında bir istiğrak yurdu: nin rübabîliğine âşıktı. Halkın düşünüş-
bir “Çmaralh” buldum. Burası iş dün süz felsefesine, halkın tefahürsüz kahra
yasının zihin yorucu uğultularından uzaktı. manlığına, halkın sekinetli vecdine hay
Buraya, cihanın gürültüsünden kaçan randı. Gâh bunlardan dem vurur, gâh
tek tük münzevilerden başka kimse uğ tarihimizin şanlı maceralarım naklederdi*
ramazdı. Bu münzeviler uğrağında, be Çocukların, kadınların, ümmilerin açık,
nim gibi huzura, feragate muhtaç bir güzel, doğru türkçesiyle söyler, söylerdi.
ruha rasgeldim. Bununla arkadaş oldum. Ben, bu tatlı sözleri cennetten gelen
Bu arkadaş bana hiç nefretlerden bah sesler gibi dinlerdim. Mefkûreler âlemine
setmezdi; yalnız sevgilerini anlatırdı. Bana yükselerek, ruhanî bir inşirah içinde ya
hiç çirkinlikleri, fenalıkları göstermezdi. şardım.
Her şeyde benim henüz Bezemediğim giz Şimdi, belki bu Çınaraltının nerede
li güzellikleri, meçhul iyilikleri meydana olduğunu, bu gönül arkadaşının kim ol
çıkarırdı. Azacık ye si olsa bile gizlerdi. duğunu soracaksınız. Söyleyim: Çınaraltı,
Ben onu daima ümitvar görürdüm. Aza- «•Yeni Mecmua» atlı bir haftalıktı; gönül
cık bedbinliği olsa bile saklardı; ben onu arkadaşım da bu mecmuanın ferdî ihti
her sabah daha nikbin bulurdum. Sev raslardan nezih olan ruhu idi.
diği güzellikler, ekseriyetle vatanımızın Bugün de şu mecmuacığm küçük
güzellikleriydi. Yabancılara mensup be- yapraklan altında, bir sükûn yuvası yap
dialardan ancak blrûnl (exotique) bir mak istiyoruz. Bilmem, muvaffak olabi
zevkle hoşlanırdı. Tebcil ettiği iyilikler, lecek miyiz ? ..
bilhassa milletimizin faziletleriydi. Ecne « 1 3 3 8 : K ü ç ü k M ecm ua: sa y ı: 1; D iy a r b e k ir »
bilere ait meziyetlere de, sahiplerinin G ök A lp
Sayfa: .2 ATSIZ MECMUA Sayı: 1
Anadolu topraklarına maden yaptık. Yıl Türk köylüsünün damarlarım bir Terkos
lardır bakımsız kalan vatan tarlaları ku çeşmesi gibi akıtmaktan ve Türk köylü
duz bir sfirflnfin cesetleri ile gübrelendi. sünün kesesini yabancı kasalara boşalt
Herşeye ve her şeye rağmen ölmez bir maktan çekinmeliyiz. Hergün yeni yeni
millet olduğumuzu 20 nci asır tarihlerine müstemlikeler ve esirler ariyan KIZIL,-
de yazdırdık. BEYAZ, SİYAH EMPERYALİSTLER kar
Bu son hayat hamlesi bize yeniden şısında İçtimaî uzviyetimizle İktisadî mev
birçok şey kaybettirdi. Asırlardanberi cudiyetimizi kuvvetlendirmeğe ve bunların
sonsuz bir kaynak gibi . israf ettiğimiz en sağlam temeli olan Türk köylüsünü
Türk kanı biraz daha aktı içinde sefil ya ve işçisini yükseletmeğe memur ve mec
şadığımız harabeler arttı. Çok şey kay buruz.
bettik. Fakat İstiklâlimizi kazandık.
Anadolu asırlardır refah yüzü görmi-
Yery&zündeki bütün mukaddes şey
yen bir harabedir. Bu harabeler de sefa
leri kasalarına tıktığını zanneden patron
lete eş, hastalıklara kardeş olan ve en
ruhlu milletlerin İktisadî felsefesi, dünyaya
iptidaî şartlar ve vasıtalar içinde çalışan
hür yaşamak için gelen Türkün imanlı
hamlesi karşısında geri döndü. köylüdür.
S erm a ye im a n e m a ğ lu p o ld u M efku re
Anadoludaki İçtimaî kesafeti arttır
m e n fa a tıb o ğ d u . Müstemlike ihtirasının hakkı mak, damarlarımıza alnının terini ve
vatan ve istiklâl aşkının kudreti ve ateşi midemize emeğinin ekmeğini ' veren köy
karşısında eridi. Mazlum zalimi yendi. lümüzün iztırabma katışmak borcumuz.
Bu itibarla 20 nci asır filozoflarına, Onunla bir olmak, onunla bir yaşamak
iktisat ve içtimaiyat âlimlerine ve nihayet onunla beraber gülmek ve ağlamak ve
büyük ordular erkânıharplerine, tetkik nihayet onunla beraber ölmek vazifemiz
olunacak yeni bir mevzu ve yeni bir örnek dir. Demokrasiye inanıyor ve Cumhuriye
verdik. Ellerindeki kitaplara, kaidelere ve timizi yvkseltmek istiyorsak halkımıza
beyinlerindeki sistemlere uymıyan bir millet tapalım ve dediklerimizi yapalım.
olduğumuzu gösterdik. Yalınız bunlarla da İşte bu mecmua halkın içine girecek
kalmadık. onun iztırabma ve sefaletine katışarak,
Türk tarihi son asırlarda öksüz ve köylümüzü ve köylerimizi kurtarmaya ve
mütehassir kaldığı bir Türk Dahisine ka yükseltmeğe çalışacak gençlerin mecmuası
vuştu ve onu ölmez bir “şaheser» olarak olacaktır. Turancılıktan Anadoluculuğa ve
sinesine aldı. Türkün Tunç iradesini tem- Marksizmden Faşizme kadar hangi içtima!
eden bir deha doğdu. Gabin ilim metotları akideye temayül edersek edelim, üzerinde
Türk kafasına girerse ne harikalar doğaca- çalışılacak bir saha vardır: Anadolu. Yük
cağını bütün dünya öğrendi. Fakat artık selmesi artması ve kuvetlenmesi lâzımgelen
irademizin kudretinden emin olarak kendi bir kütle vardır. Türk köyü ve Türk
içimize ve işimize bakmaya mecburuz. Artık köylüsü.
Boz kurt
Sayfa: 4 ATSIZ MECMUA Sayı: 1
kütlesi merkezi Kazan şehri olan Tataris- te teşekkül etmiş olan Türkmenistan ül
tan cumhuriyetinde ve Rusyanın muhtelif kesinde yaşarlar. 676,068 nüfusturlar.
vilâyetlerinde yaşarlar. Nüfusları 2,264,853 28 — Özbekler: Türkistanda teşekkül
kişi olup islâmdırlar. etmiş olan Özbekistan cumhuriyeti ahali
17 — Tobul Türkleri: Garbi Sibirya- sinin asıl kütlesini teşkil ederler. 3,955,230
da İrtiş ve Tobul havzasında bulunurlar. kişidirler (“ Kurama,, ve “Türk,, kabileleri
37,637 nüfusturlar. de buna dahildir).
18 — Sibirya Buharalılan: Tobul Türk- 29 — Şarkî Türkistan Türkleri (Ta-
• teriyle beraber yaşarlar. 12,012 kişidirler. rançı, Uygur, Kâşgarlılar): 108,555 nüfus
19 — Karakalpaklar: Kazakistan ve turlar.
Özbekistan cumhuriyetlerinde yaşarlar. 30 — Hıristiyan Tatarlar (eski zaman
146,217 kişidirler. larda hıristiyanlığı kabul etmiş olan Vol-
20 — Kazak ( Kazak-Kırgız ) 1ar: ,g a Türkleri). Tataristan cumhuriyetinde-
Esas kütlesi Kazakistan cumhuriyetinde dirler. 112,685 nüfusturlar.
yaşar. 3,959,839 kişidirler. 31 — Orman Türkleri: Kendilerine
21 — Kırgız (Kara Kırgız) 1ar: Kır- “Tuba - kişi,, yahut uYış - kişi,, derler. Şi
gıristanda, Kazakistan ve Özbekistan cum malî Altay yamaçlarında bulunurlar. 12
huriyetlerinde yaşarlar. 768,763 kişidirler. kişiden ibaret bir aile kalmıştır. Şaman
22 — Kıpçaklar: (Bunlar Özbek ve dinindedirler.
Kırgızlar arasında bulunan büyük bir 32 — Şorlar: Sibiryada Tom vilâye
müstakil kabiledir). Özbekistanda yaşar tinde yaşarlar. Nüfusları 12,601 kişi olup
lar. Nüfusları 33,502 kişidir. şaman dinindedirler.
23— Gagavuzlar: Besarabya vilâye 33 — Sibıryadaki ufak kabileler: “Sa-
tinde bulunurlar. 848 kişi olup hırıstiyan- gay„ , “Kaç,, , “Koybal„ , “Karagas,, 1ar
dırlar. 3,138 kişi olup Şaman dinindedirler.
24 — Azerî Türlder: Azerbaycan 34 — Suyutiar ve Hakaslar: Ürenha
cumhuriyeti ahalisinin asıl kütlerini teşkil üikesindedirler. 45,878 nufus olup şaman
ederler. 1,706,570 kişidirler. dinindedirler.
25 — Karapapaklar: Kafkasyada bu
35 — Yakutlar ( = Sakalar): Yakutis-
lunurlar. 6,317 nüfusturlar. #
tanda yaşarlar. 214,774 kişidirler. Resmdn
26 — Osmanlı Türkleri: Batum vilâ Hıristiyan iseler de hakikatta şamanîdirler.
yetinde , Acaristanda ve Ermenistanda,
§
Şimalî Kafkasyada ve sair vilâyetlerde Demekki bugün Rusyada yaşıyan bü
bulunurlar. 8,563 kişidirler. 1897 tarihinde tün Türklerin sayısı 16,452,381 kişidir-
bunlar 139,304 kişiydi. Kars vilâyetinin En çoğu müslüman olup az bir kısmı da
anavatana kavuşmasıyla bu sayı 8,563 e şamanî, hıristiyan ve musevîdir.
indi.
27 — Türkmenler: Türkistanda 1924 A b d ü lk a d ir
Sayfa: 10 ATSIZ MECMUA
H ik â y e:
Birdenbire sönen
kandilin hikâyesi
Naşir, tesadüfen bulduğu bu eski ları vardı. Kuru bir havuzun kenarında
el yazısının nerede ve ne zaman yazıl devrilmiş mermer saksılar duruyordu.
dığını tayin edememiştir: Ve onların arasında nasılsa kalmış olan
Hasta sinirlerim için tavsiye ettikleri beyaz bir kasımpatı buraları örten siyah
bu tenha ve âsude
havalide uzun bir
r Bugünün gençlerine...
bir perdenin üze
rinde maziyi gör
akşam gezintisin Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset. mek için bırakılmış
den dönüyordum. Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın. bir delik gibiydi.
Sıcak bir son Sen bir insan değilsin; ne kemiksin ne de et» Yanma yaklaş
bahar gününün ni Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın. tıkça insana se
hayeti idi. Gecenin bepsiz bir ürkeklik
yaklaştığım gören iştirak çek, inleme., ses çıkarmadan aşmt veren binanın hiç
tabiat serin bir ne Bir damlacık aksa da, bir acizdir, göz yaşın: bir mimarîye uy
fes almak için kı Yan yolda ölse de en yürekten yoldaşın mayan acayip bir
mıldıyordu. Tek başına dileğe doğru at salmaksın. tarzı vardı: nısıf
Biçilmiş tarla kutru altı metreyi
ların ortasında - ıs Ezilmekten çekinme... Gerilemekten sakm! geçmiyen bir üstü
lak bir halat gibi- İradenle olmak, bütün uzaklar yakın, vane şeklinde epiy-
parlıyarak uzanan Dolu dizgin yaparken gayene doğru akın ce yükseldikten
patikaya giderken Ateşe atılmalı, denize dalmaksın. sonra {birden bire
karşı tepelerin bi daralıyor ve böyle-
rinde yüksek bir Ölümlerden sakınma, mesyus olmaktan utan ce kule gibi bir
bina gözüme ilişti. Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan? miktar daha uza
Perdesiz pençe- Mefkuresinden başka her varlığı unutan narak üzeri came
relerine akseden Kahramanlar gibi sen, ebedi kalmalısın... kânlı küçük bir
güneş ona kırmızı kubbe ile niha
Atsız
gözlü bir canavar yet buluyordu .
şekli veriyordu; ve yıkık duvarlı bir bahçe Kaidesini kaim bir taş çenber kuşak gibi
nin ortasında harap bir kaleyi veya bir ma ihata etmekte idi. Ve bütün bina bu ha-
likâne bakayasını andıran hazin bir ihti lile eski bir yağ kandilini andırıyordu.
şamı vardı. Tam kapının üstündeki odanın dışa
Vakıtm daha erken olduğunu düşüne rıya doğru cumba şeklinde yaptığı bir
rek bu binayı yakından görmek arzusuna çıkıntı da bu kandilin kulpu idi.
kapıldım. Binanın niçin bu şekilde yapıldığını
Kurumuş tarlaların ortasında yürü ve sonra hangi cehennem nefesinin bura
dükten, hafif bir sırtı tırmandıktan sonra larda estiğini tahmin etmek imkânsızdı*
yarısına kadar açık duran paslı bir demir Keskin bir bıçakla açılmış hissini veren
kapıyı geçtim, aralarından otlar fışkıran ince uzun pençereler, korkutucu bir ka
çakıl döşeli bir yoldan yürümeye başladım. ranlıktan başka hiç bir şey ifşa etmiyor
İki tarafımda vahşileşmiş ağaçlar, artık lardı.
birer tümsek halini almış eski çiçek tarh Taş çenberin üzerinde oyulmuş bir
Sayı: 1 ATSIZ MECMUA Sayfa: 13
kaç ayak merdiveni çıkarak paslı, çivili, karanlık çukurların nihayetinde birer mah
büyük kapıya geldim. Senelerdenberi zen kapağını hatırlatan bu gözler, hiç
insan eli dokunmamış zannedilen çürü ama hiç birşey ifade etmiyorlardı...
meye yüz tutmuş tahtalara yaslandım. Sırtında siyah, resmî ve harap olmuş
Yarı yerine kadar batan güneşin s a ra r bir elbise ve ayağında eskimiş rugan po
m ış çayırlara ve küçük bulut kümelerine tinler vardı. İnsan onu bir cenaze dönü
— birer yılan dili gibi — kıvırarak uzat şünden sonra hiç soyunmıyarak senelerce
tığı son kırmızı ışıkları uzun uzun sey ayni halde kalmış zannedebilirdi. Ve şim
rettim. di kuru vücuduna bol gelen bu siyah es
Etrafımda hiç bir hareket yoktu* vaplar ona bir korkuluk mahiyeti veri
Kertenkeleler bile yosunlu taşların üzerinde yorlardı.
akşamın alaca karanlığına bakarak yavaş Elini bana doğru uzattı. — Ah... But
ça ilerliyorlardı. Yalnız ıslak tahtaların dünyada gördüğüm şeylerinrbelki en kor-*
güneşte çıkardıkları sese benziyen bazı kuncudur —. Bu da aynı kırmızı çilli, çü
çıtırdılar vakit vakit duyulmakta idi. rük beyaz deri ile kaplı idi; ve bir insa-
Gittikçe koyulaşan sükûnetin içinde nınkinden ziyade, ince bir eldiven geçiril
derin bir kuyuya muntazam fasılalarla miş bir iskeletin eline benziyordu. O ka
taşlar atılıyormuş gibi boğuk sesler işit dar zayıf; o kadar hayattan uzaktı. Ve
tim. Evvelâ istikametini tayin edemediğim gecenin karanlığından pek farkedilmiyen
bu gürültünün biraz sonra evin içinden siyah bir ceketin kolundan fırladığı için
geldiğini anladım.. Sesi, aynı muntazam üzerime muallakta imiş gibi geliyordu.
fasılalarla mütemadiyen yaklaşmakta idi. Omuzuma bir gece kuşu gibi kondu
Nihayet büsbütün vuzuh kesbederek taş ğu zaman haşiyyetle bağırdım ve silkin
merdivenlerden ağır ağır inen adımlara dim:
inkılâp ettiler ve dayanmakla olduğum “Ah, ne istiyorsunuz?..,.
kapının arkasında durdular. Fakat tRi el, bu kadit el oraya bir
Doğrulmuş, korku, merak, hayretten yengeç kıskacı gibi yapışmıştı. Ve o sü
ibaret bir halina haliede kas katı kesilmiş kûnetle eğildi, göğsünden değil yalaız ağ
tim. Başımı arkaya çeviremiyordum, fakat zının içinden gelen hatif bir seslfe bana
ufak bir gıcırtı bile yapmadığı halde— sordu:
kapının yavaşça açıldığı ve soğuk, buz “Siz birdenbire sönen kandilin hikâ
gibi bir nefesin ensemi yalıyarak dağıldı yesini biliyor musunuz?..,,
ğını hissettim. “Hayır, dedim, oh... Hayır!
Şiddetle döndüm... Ve o zaman akşa “Öyle ise geliniz!.,,
mın sür’atle artan karanlığı arasında bu Mukavemet etmek mümkün değildi.
taş kulenin esrarlı sakiniyle karşılaştım; Parmaklarım omuzuma batırarak çekiyor
bu,büyük bir baştan, — kadit halinde bir ve acıtıyor, acıtıyordu...
vücudun üstüne konulmuş — büyük ve Ayaklarımızın altından kayan bir ze
kırmızı bir kafadan ibaretti. Bir cehen mini geçerek minarelerin esrarlı merdi
nem nebatının elyafına benziyen kıp kı venlerini andıran dar ve taş merdivene
zıl saç ve sakallarının arasında, beyaz fa tırmanmağa başladık; korkuyu şimdiye
kat saçların renginde çillerle kaplı bir kadar içimde böyle madde halinde his
deri görünüyordu. Ve bunların hepsini çü setmemiştim •••
rümüş bir meyvenin donuk rengi bir toz Karanlık, bir gece kuşu kanadı gibi
tabakası halinde örtmekte idi. yüzüme sürünen, kokusu beynime kadar
Ve sonra gözleri... Kırmızı çilli kapak işliyen bir karanlık vardı; etrafımızdaki
lar arasında, bir gıranit yosununa benzi duvarlardan biz yürüdükçe dökülen sıvala
yen soluk yeşil gözler! vardı... Derin ve rın gürültüsü adımlarımızın boğuk Seri
Sayfa: 14 ATSIZ MECMUA Sayı: 1
ne karışıyordu. “Nereye gidiyoruz, niçin gidiyoruz?,,
Ve ben bütün korkuma rağmen ne Fakat cevap hep aynı idi:
rede ve nasıl biteceğini bilmediğim bu “Siz birdenbire sönen kandilin ne ol
merdiveni kıvrıla kıvrdâ çıkıyordum... San duğunu biliyor mıısunz? O halde yürüyünl.»
ki onun parmaklarından benim omuzuma Cehennemi çıkış tekrar başlıyordu..
geçen bir irade beni sevkediyor, ayakla Nihayet nerede olduğumu, nekadar zaman
rımı daracık basamaklar üzerinde — ona dır bu yükselişin devam ettiğini, hatta
yetişmek için — çabuk çabuk hareket et kendimi bile büsbütün unuttuğum bir za
tiriyordum. manda birdenbire durduk... Önümdeki
Her kata yaklaştığımızda beni sfirük- adam, eliyle bir kapağı kaldırdı ve oradan
liyen adamın evvelâ karışık saçlı başı girdik.. Kapağı tekrar kapamak için omu
belli oluyor, sonra hafif bir aydınlık yavaş zumu bıraktığı zaman derin bir rü
yavaş butun vücuduna yayılıyordu. Eyvah... yadan uyanıyormuş gibi oldum ve etrafı
Gece, bu merdivenlerden çok aydınlıktı. ma baktım..
Her katta yarısına kadar açılmış oda Burası yuvarlak bir odaydı ve kule
kapılan vardı, bomboş odalara açılan nin en tepesinde olduğunu tavandaki ca
kapılar... Ve dar pencerelerden nur halin mekânlı, küçük kubbeden anlıyordum..
de giren gece, bu kapılardan bize kadar Oda ötekilerin büsbütün aksine olarak
uzanıyordu. Ve pencerelerin dışında silû- çok güzel döşenmişti... Karanlık duvar
et halinde ağaçlar, kanşık şekilli dağlar... kenarlarında muhteşem koltukların göl
Hayat ve ziya âlemi vardı. Ben bu yarım geleri belli oluyordu. Tam camekânlı
aydınlığın verdiği cesaretle ona soruyor kubbenin altında, yani odanın ortasında
dum: yuvarlak bir masa ve onun üzerinde ha
“Nereye gidiyoruz, niçin gidiyoruz?..,, reket etmiyen bir alevle hafif hafif ya
Eğiliyor, buz gibi nefesi yüzümde do nan bir yağ kandili vardı.. Aynen içinde
laşarak yavaşça tekrar ediyordu: bulunduğumuz binanın şeklinde bir
“Siz birdenbire sonen kandilin hikâ kandil...
yesini okudunuz mu?..„ Uzaktaki köşede, içersinde biri yatı
“Hayır!..,, yormuş gibi kabarık duran bir yatak var
“Pek alâ yürüsetıize!..,, dı. Bana nazaran mail olduğu için kimin
Parmaklar etlerime büsbütün geçiyor, yattığım göremiyordum. Dayanılmaz bir
bir külçe halinde tekrar sürükleniyordum... merakın dürtmesiyle yaklaştım...
Bu sefer de merdivende evvelâ başı Ve orada yatanı gördüm... Gördüm...
kayboluyor, önümde, siyah ve geniş pan Ve boğazına şişler sokulan bir hayvan gibi
tolonun içinde kuru bir dal gibi duran ve feci bir çığlık kopardım...
basamakları çabuk çabuk atlıyan iki Orada bir iskelet yatıyordu... Kuru
ayak kalıyordu... Sonra yine o mayi ha muş ve siyahlaşmış etleri yanak kemikle
lindeki karanlık, yine kopup düşen mey- rine yapışmış ve sarı saçlan çürük bir
valann haykırışı, ayak seslerimiz ve hep yastığa küme küme yığılmış bir kadın is
sinin yerden toprak altından gelen bir keleti
feryat halinde yaptıkları korkunç uğultu... Bu anda kırılan bir camın şangırtısını
Sonra ikinci ve üçüncü bir kat geli andıran bir kahkaha kulağımın dibinde
yor; kapılar yan açık boş odaları, bıçak patladı* Siyah elbiseli adam:
yarası gibi ince uzun pencereleri, ve artık “Pek mi korktun?., diyordu, niçin,
tepelerindeki birkaç yaprağı farkedilen niçin korkuyorsun?.. Senden, yani hayat
siyah ağaçları tekrar görüyordum. Her tan büsbütün ayrı bir şey diye mi?.. Fakat
katta, daha kuvvetsiz olarak dudaklanm bu aptallıktır. Onun bizden farkı, bizim
kımıldıyordu: ondan farkımız nedir ki?.. Hiçi.. Bak...
Sayı: 1 ATSIZ MECMUA Sayfa: 1$
Eğil de bak... Bu dişler yok mu... Bu mun "Gel.» dedi, seninle birdenbire sönen
tazam dişler... Oraların arasından şimdi kandilin hikâyesini okuyalım » O zaman
bizim konuştuğumuz şeylere hiç benzemi- bu kadını hangi ölümün götürdüğünü an-
yen ne tatlı sözler çıkardı bilsen.. Düşü hyacaksm!»,,
nüyor musun ki bakmaktan ikrah ettiğin Orta yerdeki masaya doğru yürüye
bu dişleri görebilmek için onun tebessüm rek orada, kandilin önünde açık duran
etmesi nasıl sabırsızlıkla beklenirdi? Tah siyah kadife kaplı ince kitabı aldı:
min edebilir inisin ki buğazına dolanarak "Bunu, dedi, yanımızdaki kadının
seni boğacakmış gibi korktuğun bu saçların yüzlerce sene evvelki ecdadından biri
güneş altında ne hayat dolu parlayışları yazmış-,,
vardı?. Geniş bir kanapeyi masanın kenarına
Hem bu kadın benimdi» Şu ellerim, sürükledi, üzerine yan yana oturduk. Ve
sana lâf soyliyen ağzım nasıl benimse ben kurumuş yapraklar üzerindeki san ve
o da öyle benimdi, fakat biliyor musun kol kalın sahifelerde eski fakat keskin bir el
larımın arasından sıyrılıvermesi ne kolay yazısını, gözlerimi ara sıra uzaktaki iske
oldu» Onunla aramızda hiç bir mesafe lete çevirerek ve yanımda — başına akse
yoktur. Bizim onun haline geçivennemiz den kırmızı ışıkla akşamı seyreden bir
için bir sebep bile lâzım değil». Ve bu isfenks gibi sakit duran — adama bakarak
iskelet bize okadar yakındır ki ondan merak ve sonra hayretle okudum:
korkmak için ancak bir insan kadar kör "Yüzlerce eser yazdım» Her eserime
ve düşüncesiz olmalıdır »„ kalbimin veya dimağımın bir parçasını ko
Şimdi sedası pirinç havan - gibi ötü yuyordum» Ve bunlar hakikata çok yakın
yordu. Sanki bu adamın boğazında bir şeylerdi» Fakat hiç bir yazımda bizzat
perde vardı ve bazen içinden şiddetle ge hakikatin bulunmadığım biliyordum. Her
len sedalar bunu kaldırarak kulaklarını güzel yazan gibi idim: Konuştuğum
çınlatıyor, sonra şiddet azahnca perde şevler benden ğpvel yüzlerce defa tekrar
tekrar düşerek sesler bir duvar arkasın edilen lüfların değiştirilmiş şekilleriydi..
dan söyleniyormuş gibi kısılıyordu- Halbuki ben, kulaklara aşina olma
Verecek cevap bulamamaktan doğan dıkları şeyleri söylemek, göz hudutlarının
bir ürkeklikle sordum: maverasına geçmek istiyordum.. Ve bunun
"Sizi bu kadar sarsan fakat hakikata için çenemi kollarım vasıtasıyla dizlerime
yaklaştıran bu ölümün sebebi ne idi.» de vasleder, gözümü yere veya ufka çevire
dim- Nesi vardı?-,, rek gördüklerimin daha arkasındaki şey
’ “Hiç, diye cevap verdi, hiç bir şeyi leri de bilmek isterdim..
yoktu, senin kadar hayata merbut, bu taş Fakat toprağın müstehzi bir sükûtu,
bina kadar sağlam, —eliyle camekân kub ufkun lâkayt bir firarı vardı..
beyi işaret etti — ve şu yıldızlar kadar Bana: "Senin gözlerin, diyorlardı,
nurlu ve zarifti. Saadeti eramızda bir alev açık bıraktığımız şeyleri görmek için
gibi hissediyor, bu alevden ısınıyor ve bile çok küçük ve zayıftırlar, sakladığı
aydınlanıyorduk»- Fakat--,, mız hakikatlan nasıl bir cesaretle anla
Ses yine — uzaktan geliyormuş gibi — mak istiyorsun?.,.
yavaşlayıverdi Fakat ben arıyor, mütemadiyen arı
"Fakat biliyor musun o kuvveti ki, hiç yordum... Yine bir gün odamda, masamın
bir şeyi eksik olmıyan yağ kandillerinin başında çenemi defterlerime dayamıştım,
alevlerini çekip alarak onları birdenbire beyaz kâğıtların üzerine yayılan sakalla
karartır?.,, rımın kıvırcıklarına bakıyordum, istiyor
Ne demek istediğini anlamıyarak yü dum ki bu beyaz tellerin her biri ince bir
züne baktım. kalem olup bu sahifeleri bugün bilmedi
Sayfa: 16 ATSIZ MECMUA Sayı: 1
ğim şeylerle doldursunlar... Ve ben... On denbire sönen kandillerin alevlerini
ları ilelebet okuyayım... Okuyayım... arıyorum»,,
Fakat birdenbire kâğıtlar ve sakalla Kitabın gayrımuntazam fasılalarla
rım görünmez oldu, odam ansızın karalı yazılan diğer kısımları bir kazana hapse
vermişti. Başımı kaldırınca Önümde sene- dilen buhar gibi cidarlarını tazyik eden bir
lerdenberi aynı intizamla yanan kandili kafanın, görünmiyen, işitilmiyen .ve lemse-
min sönmüş olduğunu gördüm.. Hiç bir dilmiyen bir hayaleti takip ediyormuş
rüzgâr ve hareket olmadığına göre yağı gibi etrafıma nasd hamleler yaptığım gös
nın bitmiş olması lâzımdı. Lâkin elime teriyordu»
alıp bakınca yağının dolu ve kandilinin Bataklık kenarlarındaki çürük sazların
kusursuz olduğunu gördüm» Hâzinesinde ratıp ve ekşi kokusunu neşreden kalın sa-
bir delik, buğazmda bir sakatlık yoktu... hifeler parmaklarımın altından bahtiyar bir
Benim farkına varamadığım bir rüz günün saatları gibi süratle geçiyorlardı»
gâra hamlederek tekrar yakmak istedim, Ve sebepsiz yere sönen yağ kandille
fakat hayret, yanmıyordu... Yaklaştırdığım rinin hazin hikâyelerini bir İbranî pey
alevler yalnız fitili kızartıyor ve oradan gamber huşuuyla okuyordum:
nahoş kokular çıkarıyordu» Alev, sene “Beraber yanmak için imal edilmiş
lerdenken devam eden kırmızımtırak alev iki tane kandil vardı.» Alevlerini birleş
artık yoktu ••• mek istiyor gibi birbirlerine eğerlerdi» Ve
Hangi sebebin bu ihtiyar şamdanı birisinin yetişemediği yeri diğeri aydınla
kararttığını düşünürken kaybolan aleve tırdı.»
benziyen bir ışığın kafamın içinde parla Aralarında ipek kumaşlar gibi kıvrı
mağa başladığını hissettim... Ve karşımda lan ve parlıyan ziya huzmeleri gidip gelirdi.
ki kandilin arkasında ona benziyen da Okadar müşabih ışıklarla yanarlardı
ha namütenahi kandiller sıralandığını gör ki etrafa dağıttıkları aydınlığın ayrı yer
düm» Kimisi benimki gibi sönmüştü, ve lerden geldiğine ihtimal vermek imkân
kimisi halâ kırmızı ve sabit bir alevle sızdı»
parlıyordu. Fakat bir gün, yağı çok, fitili
Fakat arasıra bunlardan biri, hiç bir muntazam ve hâzinesi sağlam olan bu
rüzgâr hiç bir üfleyiş olmadığı halde ya kandillerin biri, en ümit edilmedik zaman
vaşça karanveriyorlardı» Ve bu sönük da yavaşça kararıverdi»
kandillerin bir daha aydınlanması da müm Titrek bir ışıkla matem etmek istiyen
kün değildi.. diğeri ise onu takipte gecik
Silkindim, bunu kendime ihtar telek- ... Ve ben, dört beş tanesi bir arada
ki ettim; artık bulmak istediğim hakikati birçok kandiller daha gördüm, içlerinde
burada arıyacaktım. harptan çıkmış bir kılıç gibi parlıyan
Yağlan çok, fitilleri kusursuz, ve her yenileri olduğu gibi, mahzenlerdeki yosun
şeyleri tamam olan kandillerin sebepsiz lu küplere benziyen eskileri de vardı.. Ve
yere niçin söndüklerini ve kaybolan alev büyük kandillerin yanmda civciv gibi
lerin nereye çekilip gittiklerini bulmalı duran küçükler oynak alevlerle çıtırdıyor
idim». lardı».
Bunun için aynen kandilimin şeklinde Ve bunlar, adeta ses çıkaran bir şe
bir bina yaptırarak oraya yerleştim, etra taretle beraberce yanarlarken aynı his-
fımda dolaştığım hissettiğim büyük haki sedilmiyen rüzgâr, hiç bir müşabehet silsi
kate burada kavuşacağımı biliyordum» lesine bakmıyarak hepsini birer birer
Şimdi en yakınlarımı bile sokmadığım bu söndürüverdi»
odada, ğözierimi tepedeki camekândan Yağlan daha bitmemişti yarabbi, da
geçirerek yukarılara bakıyor, orada, bir ha uzun müddet yanabilirlerdi... Ben artık
Sayı: 1 ATSIZ MECMUA Sayfa: 17
aplımalt istiyorum, bu alevleri alıp götü bu alevlerin nereye gittiklerini öğrenmek
ren hangi hâkim kudret, hangi mukave üzereyim. Ey her tarafımdan yavaş yavaş
met edilmez sebep, hangi hilkat mantığı çekilen hayat, yalnız kafama ve gözlerime
dır?»» birik l .. .„
... Ve ben altından yapılmış yeni ve Son sahifeye gelmiştim. . . Burada
çok güzel bir kandil gördüm» Usta bir yazı artık okunmaz bir şekil alıyordu...
kuyumcu elinden çıktığı, kenarlarını süs- Cinnete yakın bir merakla gözlerimi büs
liyen göz akçı tezyinattan belli idi» bütün yaklaştırdım ve devam ettim :
Okadar tatlı bir ziyası vardı ki, kan " . . . Gerçe ellerim kımıldamakta güç
dilin parlak madenine su halinde akan bu lük çekiyor ve gözlerim yazdıklarımı gör
ışık çıplak omuzlara dökülen kumral saç müyor, fakat ne ehemmiyeti var? Artık
ları andınyordı. hakikatin pek yakınındayım. . . Konacağı
Ve alevi okadar beyaz, okadar ha dalın etrafında uçan bir kuş gibi başımın
yat doluydu ki, yanacağı müddeti namüte üzerinde kanat çarpışlarım duyuyorum...
nahi ile ifade etmek, onun ömrünü kısalt Önümde sıralanmış birçok kandiller
mak olurdu. var, parlak ışıkları birdenbire yokolau
Fakat bu da, göz kapakları açıldığı zavallı kandiller.
zaman kaybolan bir rüya gibi, kendisine Onların üzerine doğru uzanan siyah
iştiyakla bakanların önünden çekiliverdi. bir heyulâ görüyorum . . .
A h . . . Yanmak istiyen kandilleri se Ve alevler titreşerek hep bir istika
bepsiz yere ve birdenbire söndüren kuv mete uçuyorlar. Fakat nereye gidiyorlar
vet, bu alevi saklıyacak kadar küzel yer yarabbi ve o heyulanın mahiyeti nedir?...
lere malik miydi acaba?..» Bazan açılır gibi olduğu halde gözle
Artık sonlarına yaklaştığım kitabı rimin üzerine tekrar düşen bu perde ne
avucumun arasında sıkıyor, isyandan ve zaman tamamile kalkacak ? . . .
infialden vazgeçerek bir iman ve gönül Lâkin artık bir hakikat âlemi görmek
ifade etmeğe başkyan satırları kandillerin üzere olduğum m^ıakkak... Gittikçe kuv
kızıl ışığına uzanarak okuyordum: veti artan bir ışıfrbana doğru yaklaşıyor,
"Arzularıma yetişebilmek için haricî yaklaşıyor.
âlemle alâkamı azaltmak lâzım geldiğini Etrafım gittikçe daha aydınlandı. A h...
hissediyorum, vücudumda vaki olan her işte, işte o kandilleri birdenbire söndü
inhidam, kafamda yeni bir parlaklığa yol ren kuvvet 1.. .„
açıyor. . . Eyvah.. Kitap burada bitmişti..
Ellerimin titremesi arttı. Fakat ben Okuduğum müddetçe hiç ses çıkarmadan
baktığım şeyleri daha sabit ve muntazam yanımda oturan adama çılgın gibi sarıldım..
görmeğe başladım. Ah, ey peşinde koştu “Söyleyinizl.. Bu adam niçin yazmamış,
ğum hakikat, nihayet seni yakalıyacağım.„ niçin devam etmemiş?..»
Diğer sahifeler, gittikçe kanşan bir Siyah elbiseli adam yavaşça ayağa
yazıyla şöyle devam ediyordu: kalktı, hatiften gelen sesiyle:
"Görüyorum... Parlak alevlerin üzerine "Bir gün, dedi, onu kalemiyle bu ma
uzanarak onları alıp götüren siyah eli sada ve bu kitabın başında ölü bulmuş-
artık farketmeğe başladım. Yazdığım ya lar!...»
zılan seçmekte güçlük çeken gözlerim bu Birdenbire tepemizdeki camlan sarsan
alevleri çok uzaklara kadar takip edebi bir kahkaha attı:
liyor. Belki yakında onların nereye saklan "Fakat, dedi, yağları çok, fitilleri mü
dıklarını Büyüyebileceğim... Hiç bir şeyleri kemmel, hâzineleri kusunuz olan kandil
eksik olmadığı halde birdenbire sönüve- leri birdenbire ve sebepsiz yere söndüren
ren kandilleri hangi kuvvetin kararttığım ve kuvvet, o âdil ve müşfik kuvvet bu adamın
Sayfa: 18 ATSIZ MECMUA Sayı: 1
mesaisine acıdı; ancak son dakikada bul madan en parlak zamanlarında böylece
duğu ve ifade ,edemediği büyük sırrın sönüverdiler
kaybolup gitmesini istemiyerek bu haki Kadit halindeki başının neresinden
kati onun ahfadında muntazaman devam çıktığına hayret ettiğim iki damla yaş,
ettirdi.» gözlerininin derin çukurlarından aşağıya
Kolumdan tutarak yatağa doğru yürü doğru yuvarlanıverdi.
dü, ve orada bir şikâyete devam etmek Kemikten ibaret kolunu onları sümek
istiyorumuş gibi ağzı aralık duran iskeleti için kaldırırken oda birdenbire karardı.
gösterdi, kurumuş dalların rüzgârda çıkar Masanın üzerindeki kandilin kırmızı
dığı iniltiye benziyen bir sesle: alevi, hiç küçülmeden ve titremeden yavaşça
“İşte, dedi, ozamandanberi bu adamın yokoluvermişti•••
neslinden gelen herkes, hiç bir sebep ol. 9 • şubat 1931
Sabahattin Ali
Deli
1914; Şömen Dedam’ın üstünde top açılıyor. Küçük fransız Ş eh rin in üstünde
lanan kara yağmur bulutlarından bu kü bahar kokularına karışan fabrika duman
çük şehre sicim gibi yağmur boşamyor. ları-
Sokaklarda kimseler yok. Arada sı Sokaklarda yeni yeni yapılar-
rada bu pis havaya lânet savuran hasta İmanlı ve neş’eli ameleler-
köpekler kendüerine daha kuytu bir yer *
arıyor. Koğulan düşmanın bozgun hikâyeleri-
Yağmur küçük fransız şehrinin cam Küçük mezarlıkta sıra sıra harp ölü
larına kamçı gibi inerken, mezarlık tara leri. Aralarında Şömen Dedamm en güzel
fından nal sesleri geliyor. Bir Alman sü kızının çiçekler içinde mezarı ve kara bir
vari müfrezesi mızraklarını yere eğmiş salibin dibinde insan kılığından çıkmış,
bir halde dört nala ileriiyorlar- gözleri çukurlarından fırlamış sefil bir
1914. Şömen Dedamda kara yağmur mahlûk.
Bulutlan!... Bu, günlük dumanından göz gözü
* görmiyen mabedin kapısı önüne, Merihin
Almanlar çekiliyor- Şömen Dedam’ın maslup şekli karşısında, ihtiyarların Ahdi
kubbesi yedi yerinden delinen kilisesinde Atiki okudukları anda yıkılan Fransız za
sağ kalan yedi ihtiyar, almanlann elinde bitidir.
Can veren şehrin en güzel kızının ruhu 1918. Sulh-.. Fransa Galiptir.
için Ahdi Atikin en güzel yerlerini oku *
yorlar- 14 Temmuz günü- Bütün halk sokak
Günlük dumanından göz gözü görmi- lara dökülmüş Cumhuriyeti tes’it ediyor
yen mabedin kapısı önünde genç bir za lar. 1870 tenberi ilk zafer bayramı. So
bit yüzü koyun kapaklanmış yatıyor- kaklarda sevinç dalgalan var. Büyük mey
* danda Askeri muzika çalıyor. Sıcak bir
1918- Sulh- Fransa Galiptir- Yıkılan yaz güneşi sarı saçlarım şehrin üstüne
ocaklar yapılıyor. Kapanan fabrikalar yaymış; genç kızlar renk renk elbiseler
, Sayul ATSIZ MECMUA Sayfa: 19
içinde canlı bir çiçek bahçesini andırıyor. diye bağınlıyor. Şehirdeki Alman Kolonim
Meydana açılan sokakların birinde kapısı ezeli dostluğa alâmet olarak “Doyçiand
yarıya kadar yanmış harap bir evin eşi Über Alles„ i haykırıyor.
ğinde kara saçları şakalarına yapışmış *
Fikir Hayah
------ « l a g t » -------
Edebiyat Fakültesi talebe cemiyetinin rıstiyan ve müslüman dinlerinde Allah te
konferansları: lekkisinin teşekkül ve tekâmülün mevzu-
Edebiyat talebesi cemiyeti, yavaş ya lanndaki hasbıhallerini yaptılar.
vaş müsbet ve faydalı işler yapmaya baş* Bu konfernslar münakaşalı bir şekle
Sıyarak öteki birliklere nümune olduğu sokulsaydı, şüphesiz, Darülfünun yeknasak
için iftihar edebilir. Ben, bu nevi faaliyet ders usullarından talebeyi kurtarmak, baş
lerin asıl kıymetini, bunların sırf talebenin ka bir âleme götürmek, münfeilliken fa'al-
kendi düşünüşleri ile meydana gelmesin liğe çıkartmak itibarile bir kat daha fay
de buluyorum. Bence, ısmarlama hareket dalı olurdu- Bilhassa, meselâ İsmail Hakkı
lerin hiç bir faydası yoktur: belki, kuvvet Beyin hasbıhali gibi, şahsî fikirlerin daha
leri israf ettiği için birçok zararları bulu bol olduğu ve bugünün canlı meslelerine
nabilir- Bizim birliklerimiz ne zaman kud temas eden mevzularda dinleyicilerden
retlerini kendi kaynaklarından almağa çoğu bu ihtiyacı duydu sanırın- Bu suretle
başlarlarsa o zaman hakiki ihtiyaçları te müderrisler talebeyi İlmî münzkaşaya,
min etmek kabiliyetini göstereceklerdir- hakiki samimi samimî hasbıhale alıştırmış
Edebiyat fakültesine canlılık vermek, olurlardı.
talebenin kültür boşluğunu doldurmak İşittiğime göre talebe cemiyeti bu
maksaüarile, tertip, edilen bu konferanslar konferansları neşretmeği düşünüyormuş
nisan iptidasında başladı, ve beş tanesi konferansları dinlemiyenler ve fakültenin
verildi- Birincisin, Köprüluzade M- Fuat müstakbel talebeleri için bu çok hayırlı
Beyin MTarih tetkiklerinde yeni telekkiler,, bir iş olurdu.
İsmindeki musahebesi teşkil ediyordu, {kin Bu konferanlarm. canlılığı artırmak
cisi, terbiye müderrisi İsmail Hakkı Beyin suretilc gelecek senelerde de devam etme
“Sanatta milliyet telekkisinin tetkiki,» idi- sini temenni ederken, bunun talebeye de
Bunların, genişlik itibarile şüpesiz en mü teşmilini, talebeyi fa’al bir şekilde öğren
himi, Zeki Velidi Beyinki olup, “İslâmiyet- meğe, öğrendiği şeylerden arkadaşlarım
ten evvelki Türk medeniyeti,, ismini taşı da istifade ettirmeğe, bu suretle İlmî tesa-
yordu- Zeki Velidi Bey, bir buçuk saat nüdü, hakiki darülfünun hayalım yarat
kadar az bir zemana: 1 - Şehir hayatı. mağa yardım edecek talebe konferansları
2 - Resim ve sanat- 3 - Sanayi, ziraat ve tertibini de talebe cemiyetininin ilerdeki
ticaret- 4 - Göçebe hayatı- 5 - Din ve ayin faaliyetleri sırasında görmek isterim.
ler- 6 - İlim ve yazı- 7 - Musiki, tiyatro ve Türkistam öğrenme Derneği: Zeki Ve
oyunlar. 8-Halk edebiyatı 9-Sima ve kıyafet. lidi Beyin reisliği altında dört seneden beri,
10- Ahlâk ve âdetler- 11- Devlet teşkilâtı, tatil zamanı müstesna, her ay muntazaman
bahislerini ihtiva eden bu mevzuu sığ- mütevazı ve ağır başlı İlmî içtimalarını
dıramıyacağı için, nihayet ana hatlarını yapan bu derneğin nisan içtimamda, Zeki
çizmekle iktifa etti, ve daha şümullü bah Velidi Bey, Türkistamn tabiî coğrafyası,
se değen bazı kısımlarını, meselâ musiki, ve bir cihetten de medeniyet tarihi için
tiyatro, oyunlar, halk edebiyatı ve destan- ehemmiyetli malûmatı ihtiva eden “Tür-
an başka konferanslara bıraktı. kistanda göller,, atlı eserden bahsetti.
Bundan sonraki iki haftada, Mustafa Sonra, azalardan bir kısmı, Türkiye
Şekip Bey, «Garp medeniyetini tahlili„, ve ve hariç memleketler matbuatında Türk
Mösyö Georges Dumezil de “Yahudi, hı- dünyasına dair umumî mahiyette yazıların
Sayı: 1 _________ ATSIZ MECMUA Sayfa: 21
Mecmular ve Gazeteler
Türkiyenin muhtelif şehir ve kasaba nm hepsinden ayn ayrı bahsetmek ister
larında yıllardan beri bir çok mecmnalar dim; bunâ imkân olamadığı için, görebil
çıkmakta, bir çok gençler bunların etra diğim sayılarında dikkatimi celbeden bazı
fında çabalamaktadırlar. Ne yazık ki bu yazılardan bahisle iktifa edip daha ziyade
mecmualar birbirinden habersiz çalışıyor geçen ay içinde çıkan sayılarım gözen ge
lar. Bizim gayelerimizden biri de, bu sü çireceğim.
tunlarda her ay, Türkiyenin dört buca Nisana kadar mecmuada çıkan fayda
ğında, kendilerini okutmak emelile çıkan lı İktisadî makaleler şunlardır: Sayı 5 den
bu mecmua ve gazetelerin bir kaçından itibaren M Pamuk müşterimiz Sovyetler»
bahsetmek olacak. Biz istiyoruz ki, işleri ismile M. Seida Beyin yazılan Sayı 8 de,
mizi yaparken birbirimizden haberimiz bu meseleye dair, ayni mimjüifin Rus Tek
okun; memleket, şimdiye kadar, her ka stil impart heyetinin reisi r . F. AleksıevTe
fadan bir ses çıktığı için rahat yüzü gör mûlâkatı. Ayni sayıda, “Avrupa ile por
medi, bundan sonra bu sesler bir ahlak takal ticaretimiç» adı altında, şimalî Av
yaratmalıdır; bu ahengin fikrî tarafı, hiç rupa konsoloslarımız ve büyük tüccarlan-
şüphe yok ki, maddî taraf kadar mühim mızın raporları saplanmıştır,
dir çünkü onu itmam eder. Mecmuanın edebiyat ve fikir tarafın
Atsız Mecmua, bütün Türkiyede, ve da da özlü yazılar var. “Müsahabe„ ve
Türkiye hudutları haricindeki Türkler ara “tesbitler» sütunlarından başka bunlardan
sında çıkan mecmuaları toplamağa teşeb M. Vedat Beyin yazıları şayanı dikkat..
büs etti; fakat bu teşebbüs başlangıcında Sayı 2 de hulâsa olarak, “Beklenen sanat
dır. Biz çok istiyoruz ki, bizim bu arzu kâr*» isimli makalesindeki bazı fikirleri
muzu haber alan bütün arkadaşlarımız, bu nakledeceğim. Makalenin genç muharriri
teşebbüse iştirak etsinler, ve Türkiyenin diyor ki: “Anadolu şimdiye kadar söylen
her mecmua veya memleket gazetesi ida memiş, tasvir edilmemiş mevzudur» bu
rehanesi, bütün diğer gazete ve mecmu mevzu: «Saffetle ıztırabm, kinle cuşişin,
aların toplandığı, okunduğu yerler okun gamla ümidin kucak kucağa yattığı,, Ana-
TOROS - Mersin, Gençler Mecmuası: doludur. “Anadolu evvelâ kendisine sana
Türk inkılâbına yeni bir mâna vermek tın gelmesini, sonra sanatkâranm çıkma
kteğiyle yanan gençlerin, 1 Kânunevvel- sını bekliyor.»
den beri, her nüshası zengin ve basım iti Bu sanatkârın. — beklediğimiz sanat
bariyle mükemmel olarak çıkardıktan bu kârın — çıkmamasını, Vedat Bey “ulvî
mecmuayı hürmetle selâmlamak borcu- ve ılık idealin kalplerimizi sarmamış» ol
tnuzdur. masında buluyor. Bıigünkü romancılarımı
Burada, şimdiye kadar çıkan sayılan- zın en kuvvetti ikisini tahlil ediyor: Aka,
Sayfa: 22 ATSIZ MECMUA Sayı: 1
vesikalanmış hayat sahifelerini veriyor: bitiyor- Bu makaleler, musiki halkiyatı
halbuki biz, hayat dalgalan yapacak eser nın ehemmiyetini ve en basit usullerle
lere muhtacız* Peyamı Sefa sanatkârdır; toplanma tarzlarım öğrettiği için, Anodo-
fakat oda, maddesini bizden aldığı zaman luda ğezen ve oturan gençlere okumala
beklediğimiz eseri verecek*,, ’* rını tavsiye etmeliyim* Yine 9 Marttan
Nihayet Vedat Bey, bu beklenilen sa beri, Ahmet Baha Beyin “Köroğlu,, na
natkârı tarif ediyor: “biz, diyor, cihan öl- dair mühim malzemeleri çıkıyor- Şimdiye
çüsile ölçülen sanatkârı değil kitaplart kadar sade Safranbolu ICöroğlu oyunların
birkaç defa 14 milyon olan Türk ırkının dan bahseden muharrir, 23 Nisanda, maka
ellerinde dolaşacak sanatkân bekliyoruz,,, le silsilesini bitirirken, daha başka mad
Bir kaç sayıdan beri mecmuanın aç deler neşredeceğini vadediyor- Bu malze
tığı anket devam ediyor- Anketin biraz meler, son zamanlarda Türk halk edebi
uzun, ve suallerinde fazla çeşitli olduğuna yatı müdekkikleri arasında derin bir alâka
itiraz etmek mümkünse de, çıkanlacak uyandıran, efsanevî kahraman Köroğlunun
mühim neticeleri beklemeliyiz- Cevaplara etrafında toplanmış büyük Türk destanını
göz gezdirince, çoğunda, duyulan hislerin biraz daha ,aydınlatacağı için mühimdir.
tebellür etmemesinden doğmuş bir iztirap Bartın gazetesi, daha bir çok faydalı
var; maamafi, ümitlerimizi kuvvetlendiren, memleket haberlei içinde, böyle yazılara
bu ankette, gençlerin birliğe, müşterek da ehemmiyet verirse, şüphesiz kıymetini
bir gaye uğrunda birliğe ve mücadeleye her gün biraz daha artıracaktır,
can attıklarının görülmesidir- Nisap 12 tarihli 9 uncu sayısında, Av-
BARTIN: Altı yıldan beri muntazam rupanın bugünkü vaziyetini tahlil eden, ve
çıkmakta olan bu gazeteye son zamanlarda» “Avrupaya dün hâkimdir, fakat onıin ço
gazetenin daimî muharrirlerinden Ahmet cukları yarına koşuyorlar,, diyerek, beşeri
Baha Beyin tavassutile, Istanbuldan da yet için nikbin bir hükümle biten musa
kalem yardımları vuku buluyor- Bunu habe ve Türk Ocakları hakkında verilen
ben iki taraftan'faydalı görüyorum: evvelâ son kararlar münasebetiyle yazılmış “Genç
daha tecrübeli olan bu İstanbullu muhar lik iş başına çağrılıyor,, atlı bir makide
rirler, hiç şüphe yok ki, taşralı arkadaş var. Yalnız sahibi yeni gençlik teşkilâtlan
larına iyi mümineler verecekler, ve yol gös hakkında çok isabetli temennilerde bulu
tereceklerdir- Netekim Mahmut Ragıp nuyor, ve makalesini, memlekekette mev
Bey, bir silsile teşkil eden “Musiki hal cut muhtelif mefkûreleri birbiriyle konuşup
kiyatı» altı makalelerinin birincisinde bu anlaşmağa davet eden şu sözlerel bitiriyor:
meseleye temas etmiştir- Sonra, bu yazılar “İçi büyük ve müttehit Türkçülük için tu
memleketin okuma ihtiyacını kısmen olsun tuşan eski ocaklı mevcutsa&onlan selâmlı
temin edecektir. yor ve diyoruz ki: yirmi sene evvel ortaya
İnsan çok ister ki, İstanbul, Ankara atılan kıvılcım bugün bir aydınlıktır. Bu
gibi ilim merkezlerimizdeki yazıcılanmıtz, ışığın ardından müstakil Anadolu Türk
diğer vilâyetlerdeki muallimlerimiz, vakit cumhuriyetini görüyor ve seviniyoruz. Fa
lerinin bir kısmının da, memleketin uzak kat hâlâ bir Türk dünyasına inanıyor-ve
bucaklarındaki bu neşriyata yardıma has mesafeler ötede, hudutlar haricinde bekli-
retsinler- Ben Bartin gazetesinde yazan yen, ümit eden ırk için yeni bir istikbal
Mahmut Ragıp ve Abdülkadir Beyleri teminini bir hayatî ve siyasî problem ha
-bildiğime göre bu işte öncü oldukları linde görüşmek istiyorsanız, açık açık ko
için - çok takdir ediyorum. nuşmak şerefli bir istikamettir».
“Bartin„ın 6 Nisan nüshasında Mahmut Bu sayının İktisadî kısımlarında, “yeni
Ragıp Beyin yukarda söylediğim ve 9 doğan Mersin portakalcılığına hayat temi
Marttan beri devam eden makale sırası ni» adıyla, İktisat vekiline mektup, Dört yol
Sayı: 1 ATSIZ MECMUA Sayfa: 23
Mersinin beynelmilel portakal pazarına nesillerin kusurlarının belki en büyükle
girmesi yakın olduğunu izahtan sonra, üı-, rinden olan, ağır, bol teşbihli ve mecazlı
racatın teşkilâta bağlanması lüzumunu bir edebiyat lisanından çekinelim- Yazıla
şerhediyor. rımızı az fakat öz yazalım. Belâğatini fi
kirlerinin kuvvetinden alan yazılar en gü
Karilerinden, mecmuanın muhteviyatı
zel yazılardır. “Toros„ ta ise kuvvetli ve
hakkındaki düşünüşlerini, ve daha mükem müsbet fikirler bol bol var, ve bizi de en
mel olması için vasıtaları soran MToros„a çok sevindiren gençliğin bu yep yeni te
ben şimdilik şu kadarcık tavsiyede bulu mayülüdür.
nacağım: müsbet fikirlerin yoksulluğunu Bu kadarcık tenkidime genç arkadaş*
örtmek için kullanılan, ve bizden evvelki larım gücenmezler sanırım.
Spor
1932 Olimpiyadı yaklaşıyor. Olimpi Bunun için bu şerait dahilinde en doğru
yat bir eğlence ve bir gezinti olmadığına hareket 1932 olimpiyadma hiç atlet gön-
göre bu meseleye millî bir alâka göster dermemektir.
mek gerektir. Amerikalılar, Almanlar, 2) Fudbolda hakiki kuvvetimizin ne
Fransızlar olimpiyat hazırlıkları için yüz olduğu malûm değildir- Son zamanlarda
binlerce liralar sarfediyorlarmış ta biz hâlâ İstanbula gelen bir Bulgar ve bir Yugos
stadyomu bile yapamamışız. Olabilir... Pa lav takımı karşısında aldığımız neticeler
ra sarfetmek hususunda biz onlarla aşık kuvvetimizin derecesini iyi tartmamıza
atamayız. Fakat en aşağı para ve vesaitle mâni oluyor- Bizce Yuguslavlarla olan
en çok netice alacak şekilde çalışmak ve oyunu atügan fakat nisbeten az tecrübeli
hazırlanmak daima mümkündür. Yoksa, oyuncular kazanmıştır - Cihafl^ takımları
olimpiyat diriğine yetmiş iki milletin bay arasında bizim yenebileceğimiz birçok ta
rağı çekilirken bizimki hiç çekilmiyecekse kımlar olduğu ve kenarda kalmış fudbol-
oraya gitmemek en doğru harekettir. Yal cular arasında da epey kıymetlileri olduğu
nız başka milletlerin bayrağını selâmlamak için bizce fudbol tekımımız olimpiyada işti
ve millî marşlarını ayakta dinlemek için rak edebilir. Fakat bu taktirde takım genç
yapılacak seyyahat bir “Montekarlo„ ge atılgan ve sert oyunculardan seçilmeli ve
zintisinden farksız olur. başlarına sporcu bir asker (meselâ muha
1) Bizim en geri olduğumuz şube at fız taburu kumandanı) geçirilmelidir. Bu
letizmidir. İştirak ettiğimiz 1924 ve 1928 takıma askerî kulüplerden mutlaka oyuncu
olimpiyatlarında atletlerimiz daima en fe alınmalıdır- Takımda en kuvvetli haflardan
na dereceleri aldılar- Seçme müsabakala beş kişi bulunmak ve karşımıza çok kuv
rında bile en geride kalarak henüz hazır vetli takımlar isabet ederse iç oyuncuları
lanmamış olduklarını gösterdiler. Hatta nı da haflardan koyarak sıkı bir müdafaa
Atina olimpiyadında bile, iştirak eden beş (her muhacimi bir hafla işgal sistemi) ta-
millet arasında en sona kaldılar. Atina biyesi yapılmalıdır- Askerî takımların kuv
olimpiyadında yalnız iştirak ettiğimiz mü vetini anlamak için de şimdiden İstanbul
sabakaları nazara alarak sayı versek bile, askeri liseler muhtelitini Fenerbahçe ve
ne yazık ki atletlerimiz yine sonunculuk- Galatasarayla çarpıştırın alıdır. Askerî ta
tan kurtulamıyorlar. Bundan başka atlet kımların çok kuvvetli olduğunu son Muha
lerimizle başka milletlerin atletlerinin (ara fız gücü-Altay maçı da göstermiştir.
da büyük fark olan) rekorları malûmdur. 3) Güreş bizim en kuvvetli olduğumuz
Sayfa: 24 ÂTS1Z MECMUA Sayı: 1
spordur. Millî güreş takımımıza girmiyen köşesinde çalışan bu sporcumuzun* bu
kıymetli alaturkacılarımızı şimdiden ser olimpiyatta* bayrağımızı direğe çektirmesi
best güreş takımına alarak çalıştırmalıdır. çok muhtemeldir.
Bizce spor federasyonu bütün emek ve 5) İslerime gelince, bilhassa orduda iyi
gayretini güreşçilelrimiz üzerine teksif et kılıç kullanan birçok zabitlerimiz varsa
melidir: Çünkü bu millî bir spor olduğu da resmî müsabakalara iştirak etmedikleri
gibi yüzümüzü ağartan sporcularımız da için bunda da hakiki kıymetimizi bilmiyo-
güreşçilerimiz oldu. ruz.Eğer kılıca iştirak edeceksek takımı
4) Kıymetli haltercimiz Cemal Bey mızı hazırlıyarak şimdiden çalışmağa baş
hakkında bir şey aöylenuyeceğiz. Kendi lamalıdır. Bunun tam zamanı gelmiştir.
M. Ekrem
m*
İmtiyaz sahibi ve raes’ul müdürü
H- Nihâi
Sis» Matbaası
Yanm
asırdan beri ATSIZ MECMUA
İşçisi Her ayın on beşinde çıkar
Sermayesi
Müstahdimi Türkçülük ve Köycülük
Müstehliki
Mefkûresi etrafında birleşenlerin
T ü rk olan ve
mecmuasıdır.
bütün manasiyle
Yerli Malı olan Onu O k u y u n u z
PERTEV MÜSTAHZARATI ve O ku tu n u z
Avrupa müstahzaratiyle cidden reka Fiatı 15, yıllık abonesi 180 kuruştur.
bet kabul etmez bir nefaset veehve-
niyettedir.
Bazı müstahzaratı: Eski sayılarımızı:
Krem (yağlı ve yağsız), briyantin, Ankara caddesinde Orhan Bejr ham
Pudra, Ruj, esans, losyon, ve saire zemin katında, Umum gazeteler ve mec
ve saire... mualar müteahhitliğinde bulabilirsiniz^
Pul M eşheri
Aylık Türk Fîlâtelist Mecmuası
İstanbul da çok zarif ve nefis, ayni zamanda her pul meraklısı için tetkiki
lâzım bir mecmua var. O da PL'L MEŞHERİ ısnile ayda bir defa neşredilen bil*
mecmuadır, Mecmuanın kapağında görünmeğe başliyan nefaset en son sahifeye
kadar bütün eseri ihata etmiştir. Münderieatı itibarile Pul Meşheri kadar pul
meraklılarının bütün arzularını tatmin edecek bir eser yoktur, diyebiliriz. Fiatı 25
kuruş, senelik abonesi 300 kuruştur.
_1982
TÜRK PULLARI KATALOĞU
PUL MEŞHERİ sahibi Ali Nusret Bey, yorulmak bilmiyen a/„miye 1931-1932 için
bir katalok hazırlamaktadır. Bu katalok, tab’l biter bitmez neşredilecektir. Katalok
PUL MEŞHERİ ne abone olanlara forma forma olarak ta gönderilmektedir.
Katalok gayet nefis bir kâğıda basılmaktadır. Bütün pulculara hararetle tavsiye
ediyoruz. İzahat almak istiyenler Beyoğlu _ Tüneibaşı, Galipdede Caddesinde
430 No. ya PUL MEŞHERİ ne müracaat edebilirler.
Remzi kitaphanesi
Ankara caddesi 93
VATANDAŞ:
YERLİ MALLAR
PAZARI dır.
Hereke, Beykoz, Feshane, Bakırköy ve diğer Millî I
fabrikaların manıulâtım bu müessesede bulacaksın. I
Kostümlük kum aşîarm envai, en nefis ipekliler, sağlam ve zarif kundu- ■
raîar» her çeşit seyahat levazımı, halis yün battaniyeler, hazır elbiseler, ipek ■
kravatlar ve saire__
TER C İH EDİNİZ
T A K S İT L E S A T IŞ
NAUMANN MAKİN A GARI S A T IŞ TÜRK Gİ.MTGT ŞİRKETİ
Tiirkiyenin her tarafında mümessil ve şubeleri vardır.
Merkezi: Galata, Hezaren sokağı 19-21