Professional Documents
Culture Documents
Anorganik Teknolojiler (7) Kükürt Ve Sülfat Asidi I-Kükürt
Anorganik Teknolojiler (7) Kükürt Ve Sülfat Asidi I-Kükürt
I-KÜKÜRT
Kimya sanayinin en önemli hammaddelerinden biri kükürttür. Büyük oranda sülfat asidi
üretiminde kullanılan kükürt suni ipek, kâğıt, boya, ilaç ve lastik endüstrileri gibi çeşitli
proseslerde yer almaktadır. Belirtilen bu alanlarda tüketimi daha çok sülfat asidi şeklindedir.
Sülfat asidinin en büyük tüketim alanı gübre endüstrisidir. Sülfat asidinin bu kadar yaygın
kullanılmasının nedeni ekonomik ve çok fonksiyonlu bir mineral asit olmasıdır. Kükürdün
dolayısıyla sülfat asidinin endüstriyel asit olarak kullanıldığı diğer alanlardan bazıları
anorganik ve organik kimyasal maddelerin, pigmentlerin ve patlayıcı maddeler ile petrol
ürünlerinin üretimidir. Ayrıca insektisit ve fungisitlerin üretiminde, ağartma maddelerinin
hazırlanmasında da kullanılmaktadır.
Çok eski çağlardan beri bilinen ve insanlar tarafından çeşitli amaçlar doğrultusunda kullanılan
kükürdün önemi barutun icat edilmesiyle birdenbire çok artmıştır. Bilindiği gibi, kara barut
bir kömür, kükürt ve potasyum nitrat karışımıdır. 18. yüzyılda kimya endüstrisinin gelişmesi
ile kükürt kullanım alanları hızla genişlemeye başlamıştır. Kükürt önceleri volkanlardan ve
bunların yakınlarındaki yerlerden elde ediliyordu. Örneğin, uzun yıllar dünya kükürt
tüketiminin büyük bir kısmı Sicilya’daki volkanik kaynaklardan sağlanmıştır. Daha sonraları,
ana kükürt kaynağı olarak pirit kullanılmaya başlanmış ve 1895 yılında Herman Frasch
yönteminin bulunmasıyla, tuz kubbeleri şeklindeki doğal yataklardan kükürt eldesi mümkün
olmuştur.
Frasch kükürdü ve pirit önemli kaynaklar olma özelliğini uzun yıllar korumuşsa da son
yıllarda elementel kükürdün önde gelen bir kaynağı ham doğal gazın ve ham petrolün kükürt
giderme işleminde bir yan ürün olarak kazanılan hidrojen sülfür olmuştur. Bunun dışında
demir dışı metal sülfürlerinin ve piritin kavrulmasıyla mineraldeki kükürt SO2’e
dönüştürülerek kazanılmakta ve sülfat asidi üretiminde değerlendirilmektedir.
KÜKÜRT ÜRETİMİ
Kükürt üretiminde birinci basamak hidrojen sülfür gazını diğer gazlardan ayırmak, ikinci
basamak da hidrojen sülfürdeki kükürdü elementel olarak geri kazanmaktır. Petrol
rafinasyonunda, kükürtlü bileşikleri gidermek için hidrojen ile hidrodesülfürizasyon işlemi
uygulanır ve bunun sonucunda kükürtlü bileşikler gaz halindeki H2S’e dönüşür. Gerek doğal
gazda bulunan ve gerek petrol hidrodesülfirizasyonu sonucu oluşturulan H2S’in, beraberindeki
gaz veya buhar karışımından ayrılma işlemi H2S’in absorbsiyonu suretiyle yürütülür. Bu
absorblama çözeltileri genellikle, petrol ile yapılan işlemde dietanol amin (DEA) ve doğal
gazda yapılan işlemde monoetanol amin (MEA)’dir. Bu absorbsiyon çözeltileri tarafından
absorblanmış H2S, absorbsiyon kulesinden çıkan çözeltinin ısıtılmasıyla yapılan bir sıyırma
işlemi sonucu ayrılarak geri kazanılır.
Bu şekilde elde edilmiş hidrojen sülfür gazı, özel olarak yapılmış fırınlarda, sülfat asidi
üretimi için kükürt dioksit vermek üzere yakılır. Ancak daha çok, aşağıda verilen reaksiyon
gereğince (Claus prosesi) basamaklı olarak elementel kükürde dönüştürülür. Proses iki
aşamalıdır.
H2S (g) + 3/2 O2 (g) SO2 (g) + H2O (g)
Fe2O3
SO2 (g) + 2 H2S (g) 3 S (s) + 2 H2O (g)
Birinci basamakta hidrojen sülfürün üçte biri yakılarak SO 2 gazına dönüştürülür. İkinci
basamakta SO2 gazı geri kalan H2S ile katalizör üzerinden geçirilerek elementel kükürde
dönüştürülür.
Çok eskiden beri bilinmekte olan sülfat asidi ile ilgili kayıtlar sekizinci yüzyıldan başlar.
Güherçile ile kükürdün birlikte yakılması sonucu sülfat asidinin üretilebileceği on beşinci
yüzyılda Valeutinus tarafından belirtilmiştir. 1740’larda, İngiltere’de KNO3 ile kükürdün
yakılması sonucu büyük ölçüde asit üretimi yapılmıştır. 1746’da Roebuck kurşun odalar
yöntemini ileri sürmüşse de, 1810’a kadar prosesin geliştirilmesi için çalışılmıştır. Daha
sonraları Gay-Lussac ve Glover kuleleri bulunarak prosesin gelişimi tamamlanmıştır. 1831’de
Peregrine Philips tarafından bulunan kontakt prosesin endüstriye uygulanması 1900’leri
bulmuştur. Günümüzde sülfat asidi daha çok kontakt prosesi ile üretilmektedir.
Sülfat asidi tüketim miktarının bir ülkenin teknik gelişmesinin bir ölçüsü olduğu sık sık
belirtilir. Çünkü sülfat asidinin tüketimi sayısız endüstri kolunda yer almaktadır. En büyük
kullanım alanı suni gübre üretimidir. Daha sonra çeşitli kimyasal maddelerin üretiminde,
petrol rafinasyonunda, demir ve çeliğin yüzeylerinin temizlenmesinde, yağlı boyalar ve çeşitli
pigmentlerin üretiminde, ağır metallerin üretim ve rafinasyonunda, kaplama işlemlerinde
yaygın olarak kullanılmaktadır.
Çeşitli mineral asitler ve organik asitlerin üretiminde, şeker ve nişasta hazırlanmasında, pek
çok azotlu kimyasal maddenin üretiminde, fenolün sentezinde, sabun üretimi sırasında yağ
asitlerini geri kazanılmasında, alkilasyon ve sülfanasyon reaksiyonlarında kullanılmaktadır.
Oleum halinde ise petrol, nitroselüloz, nitrogliserin, TNT ve boyar maddeler endüstrisinde
kullanılmaktadır.
Sülfat asidi, H2SO4’ün su içindeki veya kükürt trioksitin H2SO4’deki çözeltileri haline satılır.
Kükürt trioksitin H2SO4 içindeki çözeltilerine oleum adı verilir ve içerdikleri SO3
yüzdeleri ile tanımlanır. Örneğin, % 20’lik oleum 100 kg oleumda 20 kg SO3 ve 80 kg H2SO4
var demektir. % 20’lik oleum su ile seyreltildiğinde 104,5 kg %100 H 2SO4 verecek demektir.
Sülfat asidinin % 93’lüğe kadar olan sulu çözeltileri özgül ağırlıklarına veya Baume (Bè)
derecelerine göre pazarlanır. % 95’in üzerindeki konsantrasyona sahip asitler ve oleumların
derişimleri elektriksel iletkenlik veya titrasyon gibi yöntemler ile tespit edilmelidir.
Ticari oleumları konsantrasyonlara göre üç kısma ayırmak mümkündür. Bunlardan ilki % 20-
35 serbest SO3 içeren oleumlar olup, dönüştürücüden çıkan gaz karışımından direkt olarak bir
absorbsiyon kulesinde kolayca üretilebilir. İkinci grubu oluşturan % 40’lık oleum genellikle
seri bağlanmış iki oleum kulesinde üretilebilir. % 60-65’lik oleumlar ise üçüncü grubu
oluşturmakta olup, % 20-35’lik bir oleum destillenerek ayrılan % 100’lük SO 3 yoğunlaştırılır
ve bu % 20-35’lik oleuma karıştırmak suretiyle elde edilir.
Sülfat asidi teknikte kurşun odalar metodu ve kontakt proses metodu ile üretilir. Yaygın olan
kontakt proses metodudur.
P.Philips’in 1830’larda ortaya koyduğu kontakt prosesi kırk yıldan fazla bir süre ticari başarı
kazanamamıştır. Bunun başlıca nedenleri, prosesin pahalı oluşu, dumanlı asitlere talebin azlığı
ve katalitik reaksiyonlar hakkındaki bilgilerin yeterli olmayışıydı. Daha sonraları dumanlı
asitlere olan ihtiyacın artması ve 1900’ün başlarında Le Chatelier prensibinin uygulama
alanına taşınması sonucu kontakt prosesi ile üretime başlanıldı. Daha sonraki yıllarda kontakt
prosesinin bütün ayrıntıları geliştirilip, bu gün kullanılmakta olan hemen hemen tamamen
otomatik ve sürekli çalışan bir proses haline getirildi.
Kükürt yakan tesislerde, her ne kadar daha yüksek bir yüzdede kükürt dioksit üretilebilirse de,
üretimde kullanılan gaz karışımın kükürt dioksit içeriği yaklaşık % 9 SO 2 düzeyindedir.
Ancak, kükürdü yakmak için kullanılan havanın su buharı taşımaması gerekir. Çünkü oluşan
asit sisi donanımlarda korozyona sebep olur. Aynı durum kükürt dioksitin oksidasyon
kademesinde de söz konusudur. Bundan dolayı sistemde kullanılacak havanın kurutulması
gerekir. Bu amaçla dolgulu ve % 93-98 H2SO4 çözeltisi doldurulmuş kuleler kullanılır.
Proseste kullanılan kükürt katı ise, bunun eritilmesi ve genellikle eser safsızlıkların
giderilmesi için erimiş kükürdün filtre edilmesi gerekir. Bu erimiş kükürt yakma fırınına ince
bir şekilde püskürtülerek yakılır.
S (s) + O2 (g) SO2 (g) ∆H= -70.9 kcal
Üçüncü katalizör yatağından geçen gaz karışımı bir ara absorbsiyon ünitesinden geçirilerek
ortamdaki SO3 gazı tutulur. Bu şekilde ortamdan uzaklaştırılan SO 3 nedeniyle dengenin
yeniden kurulması için daha fazla SO2 gazı SO3’e dönüşmek zorunda kalacaktır. Daha sonra
dönüştürücüye geri gönderilen gaz karışımı dördüncü katalizör tabakasından geçirilerek
içindeki dönüşmemiş kükürt dioksitin hemen tamamına yakın bir kısmı SO3’e dönüştürülür.
Böylece % 99,5-99,9 oranında bir dönüşümün sağlanması sonucu arta kalan inert gazlar ve
çok az SO2 atmosfere verilir. Bu sırada dışarı verilen kükürt dioksit gazı miktarı herhangi bir
termik santralden atılan SO2 miktarından daha düşük seviyededir.
2 SO2 (g) + O2 (g) 2 SO3 (g) reaksiyon için kısmi basınçlar cinsinden denge sabiti
şu şekilde yazılabilir.
P2SO
3
K p= 2
P SO
2
P O2
Dalton kısmi basınçlar kanunu göz önüne alınarak, kısmi basınçlar mol fraksiyonları ve
toplam basınç cinsinden yazılırsa şu eşitlik elde edilir.
2
N nSO3
K p=
n2SO 2 n O2 P
Burada, n herhangi bir komponentin mol sayısı, N toplam mol sayısı ve P toplam basınç
olmaktadır. Eğer bu eşitlikten SO3’in mol sayısı çekilecek olursa,
2
2
K p n SO nO P
n SO ¿ 2 2
3 N
bağıntısı ele geçmektedir. Bu ifade incelendiğinde, Le Chatelier prensibine göre basıncın
artırılması da SO3’e dönüşümü artıracağı anlaşılmaktadır. Ancak, etkisi az ve masraflı olduğu
için endüstride yüksek basınçlarda çalışılmaz. N toplam mol sayısının artışı yani gaz
karışımının azot gibi inert gazlar ile seyreltilmesi dönüşüm verimini düşürecektir. SO 2 ve O2
miktarlarındaki artışın ise SO3’e dönüşümü artıracağı kolaylıkla görülmektedir. Tablo 1’de
reaksiyon şartlarındaki değişikliklerin SO3 verimine etkisi sunulmuştur.
Oleum hazırlanmasına gelince, % 20-35 lik oleumları yukarıda belirtilen şekilde bir tane
absorbsiyon kulesine üretmek mümkündür. Eğer % 60-65 lik oleumlar isteniyorsa, bu
durumda % 20-35 lik oleumun çelik kazanlarda destilasyonu suretiyle elde edilen SO 3 gazı
yoğunlaştırılır ve istenilen konsantrasyonu elde etmek için % 20 lik veya daha derişik oleum
ile karıştırılır.
Katalizörler:
8 Fe3O4 + 2 O2 12 Fe2O3
Demir oksit katalizörlerinde verim hiçbir zaman % 80’i aşmamaktadır. Hatta kavrulmuş Fe2O3
ile olan verim % 75 civarında olduğu için reaksiyonun platin katalizörler ile tamamlanması
gerekir. Buna karşılık saf V2O5 ile 525oC’de % 90’lık bir verim elde edilmektedir. Bu durum
Şekil 6’da grafik halinde gösterilmiştir.
Saf vanadyum pentaoksitin kataliz olayında ara ürün olarak meydana gelen vanadyum
tetraoksit ve vanadyum sülfatın rollerini aşağıda verilen reaksiyonlar ile özetlemek
mümkündür.
2 V2O5 + 2 SO2 2 VOSO4 + V2O4
2 V2O4 + O2 2 V2O5
Kontakt prosesi ile derişik sülfat asidi ve oleum üretiminde yer alan kükürdün eritilmesi,
yakma havasının kurutulması, sıvı kükürdün yakılması, SO2’in soğutulması, SO2’nin SO3’e
oksidasyonu ve SO3’in absorbsiyonu aşamalarını gösteren bir akım şeması Şekil 7’de
verilmiştir.
Glover kulesinde SO2’li sıcak gazların soğutulması ve kuleye kurşun odalardan gelen % 62-
65’lik odalar ürünü asidinin derişiklendirme işlemi yapılır. Ayrıca, Gay-Lussac kulesinden
gönderilen azot oksitli asitten (nitrous asit) azot oksitlerin ayrılarak serbest hale gelmesi ve
SO2 ile karıştırılması sağlanır.
Kurşun odalarda ise, kükürt dioksitin katalitik oksidasyonu ile % 62-65’lik odalar asidi
üretilmektedir. Glover kulesinden çıkan 70-80oC deki SO2, hava, azot oksitleri ve su buharı
karışımı kurşun odalarda H2SO4’ne dönüşmektedir. Reaksiyona girmiş gaz karışımı odaları
terk ettikten sonra, Gay-Lussac kulesi içinden geçirilir. Burada, katalizör azot oksitleri soğuk
Glover asidiyle nitrosil sülfat asidi (H 2SO4.NO) şeklinde tutularak geri kazanılır. Bu nitrous
asit ve odalar asidi Glover kulesinin tepesine gönderilerek işlemler tekrarlanır. Sonuç olarak,
sistemin çıkış yeri olan Glover kulesinden % 78’lik sülfat asidi (60 Bé) elde edilir. Kurşun
odalar prosesinin toplam reaksiyonu şu şekilde yazılabilir.