Professional Documents
Culture Documents
1. Giriş
Günümüzde bir kısım bilim dalları, teknolojiler ve hastalıklar gibi adı çağımızla özdeşleşen
problemlerin biri de çevre kirliliğidir. Enerji ve gıda tüketimindeki artışla gitgide daha da korkunç
boyutlara ulaşan bu problemde, insanoğlunun son 30 yıldaki ihtiras ve ihmallerinin rolü azımsanacak
gibi değildir. Çevre kirliliğinin tehlike sinyalleri verdiği günümüzde bile, bir çok devletin konuyu kendi
milli boyutları içerisinde ele alıp, dünyanın ve insanlığın problemi olarak görmekten kaçınması; yeterli
görüş açısı veya teknolojik perspektife sahip olmamalarından değil, milli menfaatlerini her zaman
insanlığın ortak değerlerinin üzerinde tutma hırsı ve alışkanlıklarından doğmaktadır. Gerçekte ise, temiz
çevre açısından bakıldığında birçok hükümeti (devleti) kaplayan konu olduğu görülür. Çevresel kontrol
doğal kaynaklarımızın kullanımını ve korunmasını içerir, çevre bizim endüstriyel ve teknolojik bilim
kaynağımızdır. Çevre insanların ve toplumların aktiviteleri üzerinde etkilidir ve bu etkiler her yönden
günlük hayatımıza yansımaktadır.
Her problem gibi hava kirliliğinin de bir problem olarak ilk algılandığı günlerden bu yana muhtelif
safhaları olmuştur. Ne yazık ki tehlikeli etkileri başka ülkelerde bu asrın ilk yarısında görüldüğü halde,
bu tecrübeden ileriye dönük olarak istifade edilmemiş veya bir takım zorunlu ekonomik sebepler bahane
edilerek problem ihmal edilmiştir. Konunun ciddiyeti anlaşıldıktan sonrada yıllar boyu aynı minval
üzerinde tartışılıp kalmıştır. Öyle ki ülkemizin en yüksek yetkili kurumlarının konuyu ele almaları,
ilkokul öğrencilerinin çevre ile ilgilenmeye başlamalarıyla aynı tarihlere rastlar. Bu durum ülkemizde
bu problemin, ilgili kurum ve uzman kişilerin gerekli ön teşhis, karar ve çözüm önerileri ile değil, ancak
problemin tehlikeli boyutlara ulaşması ve tabandan gelecek baskı ile çözüme götürülebileceğini
göstermiştir. Bu bakımdan çevre bilincinin çok daha geniş tabana yayılması ülkemiz için özellikle
önemlidir.
Hava kirliliği, çevre kirliliği içerisinde ele alınan birkaç ana unsurdan bir tanesi ve hatta en önemlisidir.
Çünkü diğerlerine kıyasla etkileri mekandan en bağımsız ve dünya atmosferini en direkt etkileyenidir.
Dolayısıyla bir ülkenin sanayisinin veya sebep olduğu hava kirliliğinin, bir başka ülkenin problemi
haline dönüşmesi söz konusudur. İngiltere sanayisinin sebep olduğu hava kirliliğinin İskandinav
ülkelerinde asit yağmuruna dönüşmesi bunun en bariz örneğidir.
Bu derste hayatımızda çok önemli bir yeri olan motorlu taşıtların toplum, insan ve çevre üzerine olan
olumlu veya olumsuz etkileri üzerinde soluduğumuz hava ve yaşadığımız çevreye daha dikkat etmemiz
gerektiği ifade edilecektir. Ayrıca hava kirliliğinin sebepleri, tanımı, teşhis ve çözümü ile ilgili temel
bilgilere sahip olabilme hedef alınmıştır. Problemin güncelliği ve acil oluşu çözüm tekniklerinin de çok
hızlı gelişmesine sebep olmaktadır. Bu bakımdan belli bir eğitim seviyesine sahip olan her kişinin,
mevcut iletişim organları ile bu konudaki bilgi ve görgülerini çok daha ileri seviyeye götürmeleri
mümkündür.
1. 2. Hava Kirliliği
Hava kirliliğinin değişik tanımları bulunmakla birlikte genel anlamda, atmosferde gaz, sıvı veya katı
şeklindeki yabancı maddelerin, canlı sağlığına ve yeryüzünün ekolojik dengesine zarar verecek
konsantrasyon ve süre de bulunmasıdır. Normal şartlarda atmosferin alt tabakasında kuru havanın
bileşimi hacim olarak % 78.09 azot (N2), % 20.95 oksijen (O2), % 0.93 argon (Ar) ve % 0.03
karbondioksit (CO2) ve diğer gazlardır. Doğal yolla veya insan kökenli kaynaklardan çıkan kirleticiler
bu dengeyi bozarak canlılara zarar vermeye başlamaktadır. Yüksek konsantrasyondaki kirleticilerin kısa
süre veya düşük konsantrasyondaki kirleticilerin uzun süre atmosferde kalması da zararlı olabilmektedir.
Ayrıca alıcılar da etkilenme açısından değişiklikler göstermektedir. Kirleticilerin, hangi miktarının
zararlı olduğu gerek uluslararası kuruluşlar, gerekse çeşitli ülkeler tarafından “Hava Kirliliği
Standartları” ile tespit edilmektedir.
1.3. Hava Kirliliği Kaynakları
Hava kirliliği doğal veya insan kökenli kaynaklardan gaz, toz veya sıvı halde atmosfere atılan
maddelerin doğrudan veya dolaylı olarak diğer maddelerle reaksiyona girmesiyle oluşmaktadır. Doğal
yollar; volkanlar, tozlar, orman yangınları, su yüzeyinden olan atılmalardır. İnsan kaynaklı hava kirliliği
oluşum sebepleri genel olarak üç grupta toplanmaktadır.
Hava
kirliliğinin
ilk günleri
Demir çelik ve metal endüstrisi: Bu endüstri içerisinde meydana gelen başlıca kaynaklar yüksek
fırınlar, çelik fırınları, tasfiye fırınları ile metal kaplama ve ocaklardır. Bu fırınlardaki işlemlerin
sonucunda ise CO, SO2, kurşun, toz, kül, metal oksit ve dumanlar çıkar.
Maden endüstrisi: Duman ile madenin türüne göre de toz, SO2 veya CO gazı oluşur.
Kimya endüstrisi: Bu endüstriye ait en temel kaynak kimyasal termik işlemlerdir.
Petrol endüstrisi: Rafinerilerdeki buharlaşma, parçalanma gibi işlemler petrol endüstrisindeki başlıca
emisyon kaynaklarını oluşturur.
Kağıt endüstrisi: Kağıt endüstrisinde kullanılan kağıt hamurunun işlenmesi esnasında yüksek
miktarlarda buhara gereksinme duyulur. Buharın elde edilmesinde kullanılan fosil yakıtlar nedeniyle de
SO2 kirliliği söz konusudur.
Tekstil endüstrisi: Tekstil endüstrisinden çıkan en önemli kirleticiler çoğunlukla kumaş üzerindeki
işlemler esnasında çıkmaktadır. Kumaş üzerinde yapılan çeşitli işlemler ise tozlar, SO 2, organik buharlar
ve mistlerin çıkmasına sebebiyet verir.
Çimento endüstrisi: Çimento endüstrisinde hakim kirletici partikül olup bunun yanı sıra yakıt kullanımı
nedeniyle de kükürt, azotoksit ve karbonoksitler kirlilik yaratmaktadırlar
Günümüzde elektrik enerjisinin üretiminde kullanılan yakıtlar içerisinde en ön planda kömür ve petrol
gibi fosil yakıtlar gelmektedir. Bu yakıtlar içerisinde bulunan en önemli elemanın kükürt olması
nedeniyle enerji santralleri, yüksek miktarlarda yakıt kullanmaları nedeniyle en fazla SO2 kirlenmesine
yol açan kirletici kaynaklar olmaktadır. Bunun sonucu olarak, kükürtdioksit ve azotoksitler toprak ve
suyun asitleşmesine sebep olan gazlardır. Bu nedenle enerji santralleri hava kirleticilerinin uzun menzil
taşınımına yol açmaları bakımından günümüzün en kritik hava kirliliği yaratan kaynakları olmuş ve
olmaya da devam etmektedir.
Hava kirlenmesi modern hayatın getirdiği sorunlardan birisidir ve ana kaynağı da yanma
olaylarıdır. Dünyadaki enerjinin % 30 kadarı hidrolik ve nükleer santrallerden üretilmekte geri
kalan % 70 kadarı da fosil yakıt adı verilen kömür, petrol, gaz ve bu yakıtların sentetik
türevlerinin yakılması ile elde edilmektedir. Ulaştırma sektörü egzoz gazlarından yayılan CO,
HC, NOx, CO2 ve partiküller havayı kirletici başlıca faktörlerdendir. Hidrokarbonlar test
edildiklerinde tamamlanmamış yanma sonucunda egzoz emisyonunda 200‘den fazla bileşik
olduğu tespit edilmiştir. Partiküller küçücük katılar ve sıvı parçacıklar olarak atmosferde asılı
kalırlar ve bunlar aeresoller, duman ve toz parçacıklarıdır.
DİE 2000 yılı sonu değerlendirmelerine göre; Türkiye’de demiryolu uzunluğu 8682 km’de
kalırken, karayolu uzunluğu 60923 km’ye, otoyol uzunluğu 1749 km ve kişi başına düşen enerji
tüketim miktarı 1417 kWh civarındadır. Bununla birlikte 1992 yılı verilerine göre gelişmiş
ülkelerde iki kişiye bir otomobil düşerken, DİE’nin 2000 yılı sonu verilerine göre Türkiye’de
her 15 kişiye 1 otomobil, her 9 kişiye bir motorlu taşıt düşmektedir. Tüm bu gelişmelere rağmen
Türkiye’de trafik ve yol emniyeti, motorlu taşıtlar, geleneksel ve alternatif taşıt yakıtları,
motorlu taşıtların egzoz emisyonları ve çevreye olan etkileri konularında toplum olarak gerekli
ilginin gösterildiğini söylemek iyimserlikten ileri geçememiştir.
Yakıttaki hidrojen ve karbonun hava ile reaksiyonu sonucu su, CO 2, ısı ve ışık doğmaktadır.
Bunlara ilave olarak çok fakir ve zengin hava–yakıt karışımının kullanılması sonucu, veya çok
düşük yanma sıcaklığının oluşması ve yakıtta bulunan bazı bileşenler nedeniyle hava
kirlenmesine yol açan Partiküller (PM), kükürt oksitler (SO 2), azotoksitler (NOX),
karbonmonoksit (CO), yanmamış hidrokarbonlar ve aldehitler (R.CHO) gibi ürünler
doğmaktadır. Çevrimsel olayların cereyan ettiği hava tabakasının kalınlığı 30 km kadardır ve
dünyanın 6400 km lik yarıçapı yanında çok ince sayılabilir. Yer küresi 100 cm lik bir model
olarak düşünülürse 30 km lik hava tabakasının bunun üzerindeki kalınlığı 2,3 mm olmaktadır.
Bu ince hava tabakasını % 99 kadarını azot ve oksijen oluşturmaktadır.
2,3 mm
100 cm
EPA’nın tahminlerine göre havadaki toplam HC’lerin % 44’ü ulaştırma sektöründen meydana
gelmektedir. Bu problemin çözümünde görünen yollardan yegane çözüm; CNG, LPG, hidrojen, elektrik,
metanol, etanol gibi alternatif yakıt kullanımıdır. Bu tür yakıtlar yenilenebilir yakıtlar olup geleneksel
yakıt olan motorin ve benzinden daha temiz yanma karakteristiklerine sahiptir. Alternatif yakıtları
ulaştırma sektörüne uyguladığımızda 1990 temiz hava düzenlemesi (1990 Clean Air Act Amentment
C.A.A.A.) ve enerji politikası düzenlemesine (Enerji Policy Act of 1992 EPACT) uygunluk
sağlanacaktır. Alternatif yakıt araştırmaları ilk motor denemelerinden beri devam etektedir, fakat hiçbir
zaman son yıllardaki kadar ilgi çekici olmamıştır.
68 kg ağırlığındaki bir insan 24 saat boyunca yaklaşık 12 m3 (14,4 kg) hava solumaktadır.
Meşguliyet şekline göre kullanılan hava ve harcanan oksijen miktarı değişmektedir. İçe solunan
havada O2 miktarı asgari %11, CO2 miktarı ise azami % 3 olabilir. O2 miktarı % 15 in altına
düşünce tehlike başlamaktadır. Çalışma halinde ise O2 alt sınırı % 17-18 civarındadır. Normal
atmosferden alınan % 21 O2 ve % 0,033 CO2 ihtiva eden havanın terkibi akciğerden çıkarken
% 16-17 O2 ve % 4 CO2 ye dönüşmektedir.
İnsanın havadaki oksijenin % 4’ünü kullandığı ve günde 12 m3 hava soluduğu kabul edilirse
gerçek O2 tüketimi; 0,04(m3/m3).12 m3 = 0,48 (m3 O2/gün)
0,48 (m3/gün).1,33 (kg/m3) = 0,64 (kg O2/gün) olur.
Tablo. 2 .İnsanın ve Kullandığı Araçların Günlük O2 Tüketimleri
Tüketici Yakıt (gıda) Oksijen Tüketimi
sarfiyatı (kütle/gün) Kg O2 /gün Eşdeğer insan /gün
İnsan 16 kJ/gün 0,64 1
Otomobil 2,17 kg/gün 7.29 11
(100.000 km/yıl)
Sanayi Tesisi (fuel oil) 30 ton/gün 100.920 157.690
Termik Santral(fuel oil) 200 ton/gün 6.728000 10 .513.000
Termik Santral(Kömür) 200 ton/gün 5.333.000 8.333.000
Günde 200 ton 6 numara fuel oil tüketen Ambarlı termik santralının kullandığı hava ve
oksijen miktarları; 2000.103 (kg/gün) .14,5 (kgH/kgY) = 29.106 (kg Hava/gün)
29.106 .0,21 (m3/gün) .1,33 (kg/m3) = 1 542 800 (kg O2/gün) olacaktır.
Diğer bir ifade ile bu santral 10.513.000 kişinin bir günde tükettiği O2 yi tüketmektedir.
Yıllar sonra hava kirliliği ile solunum yolu hastalıkları arasında bir ilişki olduğu gösterilmiş
ve global düzeyde çevresel etkilerinin çok zararlı olduğu fark edilmiştir. Farklı yerleşim
bölgelerinde kirlilik olayları sonucu olan ölümler belgelenmiş ve çok ilgi çeken ağırlıklı
bir problem haline gelmiştir. Pensylvania Donora’da 1948 aralık ayında SO2 konsantrasyonun
fazlalığından binlerce kişi hastalanmış ve 20 kişi ölmüştür ve Londra’da 1956 aralık ayındaki
ölüm olayları (4000 kişi) en kayda değer olaylardır.
Kirletici Standart tipi Ortalama Sıklık değeri Toplam
zaman mg/ m 3 ppm
Karbonmonoksit Birincil a 1 saat Yıllık maksimum c 40,000 35
8 saat 10,000 9
İkincil b
Hidrokarbonlar Birincil 3 saat (6-9 Yıllık maksimum 160
d
0,24
d
İkincil A.M.)
Azotdioksit Birincil 1 yıl Aritmetik ortala 100 0,05
İkincil
Photokimyasal Birincil 1 yıl Yıllık maksimum 160 0,08
kirleticiler İkincil
Partiküller Birincil 24 saat Yıllık maksimum 260 _
24 saat Yıll. geomet.orta 75 _
İkincil 24 saat Yıllık maksimum 150 _
24 saat Yıll.Geom .Orta 60
e
1970 yılındaki federal otoyol yardım kanununun açıkça belirttiğine göre otoyol
planlanmasında bölgesel hava kalitesi standartlarını yakalamak için bu niyetlerin sürekliliği
ve katılımının sağlanmasını amaçlayan uygulamaların gerekliliğini içeriyordu. Tablo 1’de
EPA tarafından 1971 yılında farklı kirleticiler için ulusal hava standartları değerlerini
göstermektedir.
Hava kirliliği ile ilgili araştırmaları destekleyen ilk ana kanun 1955 yılında ‘Hava Kirliliği
Kanunu’ olarak U.S.A. kongresinden çıkarılmıştır. 1963 yılında temiz hava kanunu
“şehirleşme, endüstriyel gelişim ve motorlu taşıt kullanımının artmasıyla “ bu problem ve
teşvikleri artıran bir destekleyici olarak tanımlanmıştır. İki yıl sonra 1965 yılında motorlu
taşıt hava kirliliği kanunu ile motorlu taşıt emisyon standartlarının kurulması sağlanmış
ve 1970 yılındaki hava kalite kanununun düzenlenmesini sağlayan ciddi düzenlemelerin
yolunu açmıştır. Bu kısmen 1970’lerdeki taşıt emisyon düzeyini % 90 düzeyinde düşürecek
ortam hava kalitesini içeriyordu ve yönetimin planlarına uyulmaya öncelik sağlıyordu.
2.3. Kirleticiler
Kirleticiler atmosferde yer alış durumlarına göre birincil ve ikincil kirleticiler şeklinde iki temel
sınıfta toplanırlar. Birincil kirleticiler kaynaktan atmosfere doğrudan neşredilen kirleticilerdir.
İkincil kirleticiler ise atmosferde bulunan doğal bileşenler ile birincil kirleticiler ve atmosferik
özellikler yardımıyla meydana gelen kimyasal reaksiyonlar sonucunda oluşurlar. İkincil
kirleticilerin oluşmasında fotokimyasal reaksiyonlar önemli rol oynar.
2.4. Emisyonlar
Buji ile ateşlemeli motorların egzozlarındaki CO2 CO, HC, O2, NOX tartışılan 5 egzoz
bileşiğidir. Benzin ve dizel motorlarında kullanılan yakıtların temelini C ve H oluşturmasına
rağmen ilave katkılarla çok farklı yapılarda olabilirler. Farklı HC bileşikleri havanın oksijenini
kullanarak tamamen yandığında zararsız olan CO2 ve su buharı üretmektedirler. Gerçekte buji
ile ateşlemeli motorlarda ideal yanma işleminin gerçekleştiğinde sadece kirleticiler elimine
edilmez aynı zamanda yanma işlemi de en verimli şekilde olur.
Ne yazık ki buji ile ateşlemeli motorlarda ve doğal emişli dizel motorlarında yanma sürekli
işlem değildir. Çok kısa olan yanma periyodu boyunca karışın oranları, emme manifolduna
giren havanın sıcaklığı ve yanma odası sürekli değişken olduğundan periyodik yanma oluşur.
Motor dizaynında oluşan ideal dizayndan sapmalarda etkilidir ve bu durumlar tamamlanmamış
yanmayı ve egzozda kirletici gaz oluşumunu hazırlarlar.Yanma işlemi boyunca üretilen egzoz
gazı bileşikleri zehirli ve zehirsiz olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Yanma işlemi sonunda egzoz
gazında nitrojen, oksijen, karbondioksit ve su buharı zararsız bileşikler olarak ortaya çıkarken;
karbonmonoksit, hidrokarbon, nitrojenoksit, kurşun ve kurşun bileşikleri, kükürtdioksit ve
duman partikülleri gibi zararlı bileşenler oluşmaktadır. Yakıt-hava oranı üç ana kirletici olan
CO, HC, NOx oluşumunda oldukça etkilidir. Yanmanın tamamlanması için ortalama olarak 1
kg yakıt için 14,7 kg hava gerekir. Buna stokoyometrik oran denir ve hava fazlalığı 1
Lambda karışımın zengin veya fakir olduğunu gösteren gerçek göstergedir. Örneğin 0,8
olduğunda karışım (0,8.14,7=11,76/1) olur ve bu karışım oranı oldukça zengindir(5).
CO2
0,005 2
0,08 H2O
0,05 CO % 15 4
HC % 1 Kirleticiler%
0,85 NOx %
Partiküller% 78 N2
O2 ve
inertgazlar
Kararlı bir gaz olan karbon monoksitin atmosferde kalıcılık süresi iki aydan fazladır. Bütün
dünyada CO emisyonu yılda toplam 232 milyon ton olduğu göz önüne alındığında, bu miktarın
dünya atmosferi için yarattığı sorun daha da belirgin olmaktadır. Dünyadaki CO emisyonunun
yaklaşık olarak % 70’inden fazlası ulaşım sektöründen gelmektedir. Ayrıca bütün dünyada
karbon monoksit oluşumunun aşağı atmosferde kalması halinde ise, bu kararlı gazın her yıl 0.03
ppm artacağı hesaplanmaktadır. Şehir havasında bulunan CO insan sağlığına önemli etkilerde
bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi karbon monoksitin kandaki hemoglobin hücresinin
oksijen taşıma kabiliyetini azaltmasıdır.
2.6. Hidrokarbonlar
Hava azlığı sonucunda yanma tamamlanamayınca CO oluşur ve böylece yanmamış veya
kısmen yanmış hidrokarbon emisyonu meydana gelir. Ayrıca benzinin depoda veya dolum
sırasında buharlaşması ile oluşur. Hidrokarbonlar NO ve güneş ışığı etkisi ile ozon (NO 3)
meydan getirirler. Yüksek düzeyde yanmamış HC konsantrasyonları sağlık için zararlıdır ve
aynı zamanda ormanların yok olmasında önemli rol oynadığı söylenmektedir. Hidrokarbonlar,
hidrojen ve karbondan oluşan bileşiklerdir. Hidrokarbonlar, daha çok petrol ürünlerinin
yanmasından veya endüstriyel çözücülerden meydana gelmektedir. İnsan kaynaklı emisyonlar
dünya genelinde 100 milyon ton olarak tahmin edilmektedir. Ancak, insan kaynaklı
emisyonların doğal kaynakların yirmide birini oluşturulduğu düşünülmektedir Ayrıca,
doymamış hidrokarbonlar ve aromatiklerin smog (Smoke + Fog) olayının meydana gelmesinde
büyük önemi vardır. Hidrokarbonların atmosferde kalıcılık süresi tam olarak bilinmemekle
beraber hidrokarbonların önemli bir kısmını oluşturan metanın ömrü 0.94 yıl olarak tahmin
edilmektedir. Etilenin bitki büyümesini durdurduğu bilinmektedir. Katran, zift gibi sıvı-katı
fazlarda olan yanmamış hidrokarbonlar ise kanser yapıcı etkileri vardır Aromatik
hidrokarbonların kanser yapıcı maddeler olduğu da kabul edilmektedir. Hidrokarbonlar
atmosfere başlıca aşağıdaki yollardan girerler
1. Motorlu araç egzozlardan çıkan yarı yanmış ya da yanmamış hidrokarbonlar atmosfere geçer.
Bunlar yanında CO, NO, ve NO2'de vardır,
2. Benzin istasyonlarında, benzin doldururken ve boşaltırken, doymuş hidrokarbonlar
atmosfere geçer.
3. Metal, boyama işleri ve kuru temizlemede kullanılan organik çözücüler, buharlaşarak
atmosfere geçerler,
4. Organik ürünler, petrol rafinerisi gibi kimyasal imalat yapan fabrikalardan atmosfere
kaçarlar.
2.7. Azotoksitler
Azot havadaki ana bileşendir. Normal sıcaklıklarda oksijenle reaksiyona girip bileşik yapmaz.
Azot oksitlerin ana kaynağı motorlu araçlar ve enerji üretim istasyonlarıdır. Motorlarda yüksek
basınç ve sıcaklıkta yanma işlemi olduğu zaman açığa çıkan yüksek enerji ile oksijen ile
kimyasal reaksiyona girer ve azotoksit oluşur. NO ve NO2 bileşikleri NOX olarak tanımlanır.
Yüksek düzeyde NOX konsantrasyonları solunum sistemini rahatsız eder ve zehirlenme
belirtileri gösterir. Kahverengi ve kokulu olan N2 ‘ye aşırı düzeyde maruz kalınması durumunda
öldürücü ciğer hastalıklarına ve felce yol açabilir. Doğal kaynaklarından birisi topraktaki
organik çürümelerdir. NOx’un doğal kaynakları arasında orman yangınları, yıldırım ve
topraktaki mikrobiyolojik işlemler vardır. NOx’in çoğu NO olarak yanma sonucu ortaya çıkar.
Hava kirliliği bakımından önemli olan azot oksitler ise NO (azot monoksit) ile NO 2 (azot
dioksit) dir. Azotmonoksit (NO) renksiz ve kokusuz, oldukça zararsız bir gazdır. Azotdioksit
oksitlendiği zaman sarı kahverengi keskin kokulu ve zararlı bir gaz haline gelmektedir. NO ve
NO2 şeklindeki atmosferik konsantrasyonların birleşik değeri NO X ile temsil edilmektedir.
Atmosferde kalıcılık süresi yaklaşık 1 gündür. Malzemeler üzerinde korozif, insan sağlığı için
de toksik özellik taşır. Tablo 1.2’te değişik Avrupa ülkelerinden atmosfere atılan ve buralarda
biriken azotoksitin tahmini miktarları gözükmektedir. Azot oksitler atmosferde ozon ve su
buharı ile aşağıdaki reaksiyonları verirler
2.9. Kükürtdioksit
Kükürtdioksit yakıtın içindeki kükürdün oksitlenmesinden dolayı oluşur. Benzin içinde çok az
miktarda kükürt bulunur(% 0,1). Kükürtdioksit emisyonları (SO 2) oldukça etkilidir.
Kükürtdioksit renksiz, geniz yakıcı bir gazdır. Egzoz gazındaki partiküllerle etkisi güçlenerek
solunum yollarında tahribata ve gözlerde yanmalara neden olmaktadır. Çevre açısından
özellikle yeşil yapraklı bitkiler üzerinde olumsuz etkisi çok fazladır.
Kükürt dioksit yükünün ve akciğere geçebilen ince tozları, toksik ağır metal içerikleri ile insana
zarar verdiği açıktır.
Yazın ise bir çok büyük kentlerde güneş ışığının etkisi ile Los Angeles Smog'u görülmektedir.
Bu tür smog olayı ise fotooksidanların etkisi altında olmaktadır: Azotoksitleri, hidrokarbonlar.
Bu maddele oksitleyici özelliklerinden dolayı en düşük konsantrasyonlarla bile insanın
solunum yolunu etkiler, insanın enfeksiyona karşı mukavemetiri azaltır.
Tarımsal alanda yararlı hayvanlar özellikle flor ve kurşundan büyük ölçüde zarar örmektedirler.
Flor danalarda fluorezeye neden olmaktadır. Kemik yapısı değişmekte hareket bozuklukları,
iştahsızlık ve kuvvetsizlik görülmektedir.
Kükürt oksitlerin çoğunluğu sabit kaynaklarda fosil yakıtların yanması sonucunda meydana
gelirler. Fosil yakıtlar (petrol, kömür vd.) % 0.5 ila % 6 arasında kükürt içerirler. Petrol ve
kömür gibi fosil yakıtların yanması sonucunda kükürt çoğunlukla SO 2 şeklinde atmosfere
yayılır. Atmosferde kükürdün yoğunlaşma fazındaki şekli ise SO 42- dir. Kükürt dioksit yanıcı
olmayan renksiz bir gazdır. Yarılanma hızı 24 saat olup atmosferde kalıcılık süresi 40 günü
bulmaktadır. Atmosfere atılan kükürt oksit emisyon miktarının büyük çoğunluğunu insan
etkinlikleri oluşturmaktadır (Tablo 4). SO2‘nin dönüşüm reaksiyonları katalitik ve fotokimyasal
olarak iki şekilde meydana gelmektedir. Katalitik oksidasyonlar yüksek nem ve partikül
konsantrasyonunda meydana gelen oksidasyonlardır. Temiz havada, homojen reaksiyonlar
yoluyla SO2 çok yavaş olarak SO3’e oksitlenir. Eğer su varsa hızlı olarak sülfürik asite dönüşür.
Kükürt dioksit atmosfere çıktıktan sonra bir dizi reaksiyona uğramaktadır
Tablo 4. Küresel olarak 1989 yılı baz alınarak yapılan kükürt oksit ve azot oksit
emisyon tahminleri (milyon ton/yıl) (Graedel et al, 1995).
KAYNAK KÜKÜRT OKSİT AZOT OKSİT
İnsan kökenli 65 21
Doğal 25 15 – 20
Avrupa ülkelerinden neşredilen kükürt dioksit emisyonları ve birikmeleri Tablo 5’te verilmiştir.
Bütün dünyaya neşrolunan SO2 emisyonları ise dünya SO2 konsantrasyonunu her yıl 0.006 ppm
arttırmaktadır. Buna karşılık tüm asit ve sülfatlar yağış yolu ile ancak 43 günlük bir süre
içerisinde atmosferden uzaklaştırılmaktadır.
Düzenli örnekler toplanmaya başlanıp bunlarında daha asit reaksiyonlu bileşenlerinin olduğu
görülünce, yıllar öncesinden endüstrileşmiş İngiltere ve İskoçya’nın merkezlerinden uzaklarda
bile kirlenme tehlikesinin boyutları araştırılmaya başlanmıştır. Öne sürülen varsayım, insan
kaynaklı uçucu kirleticilerin gerek kuru ve gerekse yağışlarla çökelmesiyle, merkezlerden
yüzlerce hatta binlerce kilometre uzaklıkta bile ekolojik dengeye zarar verebildiği ve bu şekilde
ilk hasarın 60’lı yılların sonlarında İskandinavya’da görüldüğü belirtilmiştir. Her ne kadar uzun
menzilli hava kirleticilerinin taşınımında yalnızca tatlı su eko sistemlerinin etkilendiği
belgelenebilmişse de bu tarihlerde resmen kanıtlanmamış olmasına rağmen ormanlar, tarım
alanları ve toprağında etkilendiği söylenmiştir.
Bacalardan çıkan emisyonların sebep oldukları asit yağışlarının yanında, atmosfer-bitki örtüsü-
toprak yüzeyleri arasındaki kuru ve yaş birikme yolu ile taşınma işlemleri son yıllarda ön planda
yer alan araştırma konuları arasındadır. Kükürt bileşiklerinin yağış suyunun asitleşmesindeki
payı 2/3’dür. 1/3 oranında ise azot bileşikleri sorumludur. Bu suretle kükürtten gelen kirlenme
tehlikesi daha büyük olacaktır. Asitleşme esasen kükürt dioksit ve azot oksit kirleticilerinin
dolaylı bir etkisidir