You are on page 1of 18

YAKIT EMİSYON KONTROLÜ VE ÇEVRE

1. Giriş
Günümüzde bir kısım bilim dalları, teknolojiler ve hastalıklar gibi adı çağımızla özdeşleşen
problemlerin biri de çevre kirliliğidir. Enerji ve gıda tüketimindeki artışla gitgide daha da korkunç
boyutlara ulaşan bu problemde, insanoğlunun son 30 yıldaki ihtiras ve ihmallerinin rolü azımsanacak
gibi değildir. Çevre kirliliğinin tehlike sinyalleri verdiği günümüzde bile, bir çok devletin konuyu kendi
milli boyutları içerisinde ele alıp, dünyanın ve insanlığın problemi olarak görmekten kaçınması; yeterli
görüş açısı veya teknolojik perspektife sahip olmamalarından değil, milli menfaatlerini her zaman
insanlığın ortak değerlerinin üzerinde tutma hırsı ve alışkanlıklarından doğmaktadır. Gerçekte ise, temiz
çevre açısından bakıldığında birçok hükümeti (devleti) kaplayan konu olduğu görülür. Çevresel kontrol
doğal kaynaklarımızın kullanımını ve korunmasını içerir, çevre bizim endüstriyel ve teknolojik bilim
kaynağımızdır. Çevre insanların ve toplumların aktiviteleri üzerinde etkilidir ve bu etkiler her yönden
günlük hayatımıza yansımaktadır.

Her problem gibi hava kirliliğinin de bir problem olarak ilk algılandığı günlerden bu yana muhtelif
safhaları olmuştur. Ne yazık ki tehlikeli etkileri başka ülkelerde bu asrın ilk yarısında görüldüğü halde,
bu tecrübeden ileriye dönük olarak istifade edilmemiş veya bir takım zorunlu ekonomik sebepler bahane
edilerek problem ihmal edilmiştir. Konunun ciddiyeti anlaşıldıktan sonrada yıllar boyu aynı minval
üzerinde tartışılıp kalmıştır. Öyle ki ülkemizin en yüksek yetkili kurumlarının konuyu ele almaları,
ilkokul öğrencilerinin çevre ile ilgilenmeye başlamalarıyla aynı tarihlere rastlar. Bu durum ülkemizde
bu problemin, ilgili kurum ve uzman kişilerin gerekli ön teşhis, karar ve çözüm önerileri ile değil, ancak
problemin tehlikeli boyutlara ulaşması ve tabandan gelecek baskı ile çözüme götürülebileceğini
göstermiştir. Bu bakımdan çevre bilincinin çok daha geniş tabana yayılması ülkemiz için özellikle
önemlidir.

Hava kirliliği, çevre kirliliği içerisinde ele alınan birkaç ana unsurdan bir tanesi ve hatta en önemlisidir.
Çünkü diğerlerine kıyasla etkileri mekandan en bağımsız ve dünya atmosferini en direkt etkileyenidir.
Dolayısıyla bir ülkenin sanayisinin veya sebep olduğu hava kirliliğinin, bir başka ülkenin problemi
haline dönüşmesi söz konusudur. İngiltere sanayisinin sebep olduğu hava kirliliğinin İskandinav
ülkelerinde asit yağmuruna dönüşmesi bunun en bariz örneğidir.

Bu derste hayatımızda çok önemli bir yeri olan motorlu taşıtların toplum, insan ve çevre üzerine olan
olumlu veya olumsuz etkileri üzerinde soluduğumuz hava ve yaşadığımız çevreye daha dikkat etmemiz
gerektiği ifade edilecektir. Ayrıca hava kirliliğinin sebepleri, tanımı, teşhis ve çözümü ile ilgili temel
bilgilere sahip olabilme hedef alınmıştır. Problemin güncelliği ve acil oluşu çözüm tekniklerinin de çok
hızlı gelişmesine sebep olmaktadır. Bu bakımdan belli bir eğitim seviyesine sahip olan her kişinin,
mevcut iletişim organları ile bu konudaki bilgi ve görgülerini çok daha ileri seviyeye götürmeleri
mümkündür.

1. 2. Hava Kirliliği
Hava kirliliğinin değişik tanımları bulunmakla birlikte genel anlamda, atmosferde gaz, sıvı veya katı
şeklindeki yabancı maddelerin, canlı sağlığına ve yeryüzünün ekolojik dengesine zarar verecek
konsantrasyon ve süre de bulunmasıdır. Normal şartlarda atmosferin alt tabakasında kuru havanın
bileşimi hacim olarak % 78.09 azot (N2), % 20.95 oksijen (O2), % 0.93 argon (Ar) ve % 0.03
karbondioksit (CO2) ve diğer gazlardır. Doğal yolla veya insan kökenli kaynaklardan çıkan kirleticiler
bu dengeyi bozarak canlılara zarar vermeye başlamaktadır. Yüksek konsantrasyondaki kirleticilerin kısa
süre veya düşük konsantrasyondaki kirleticilerin uzun süre atmosferde kalması da zararlı olabilmektedir.
Ayrıca alıcılar da etkilenme açısından değişiklikler göstermektedir. Kirleticilerin, hangi miktarının
zararlı olduğu gerek uluslararası kuruluşlar, gerekse çeşitli ülkeler tarafından “Hava Kirliliği
Standartları” ile tespit edilmektedir.
1.3. Hava Kirliliği Kaynakları
Hava kirliliği doğal veya insan kökenli kaynaklardan gaz, toz veya sıvı halde atmosfere atılan
maddelerin doğrudan veya dolaylı olarak diğer maddelerle reaksiyona girmesiyle oluşmaktadır. Doğal
yollar; volkanlar, tozlar, orman yangınları, su yüzeyinden olan atılmalardır. İnsan kaynaklı hava kirliliği
oluşum sebepleri genel olarak üç grupta toplanmaktadır.

Hava
kirliliğinin
ilk günleri

1.4. Alansal Kaynaklar


Bu grupta en önemli kaynak konutların ısıtılmasıdır. İstanbul’da son yıllarda doğal gaz kullanımı hızla
artmakta ve kükürt değeri az kalori değeri yüksek olan tamamen ithal veya ithal yerli kömür karışımı
yakıt kullanılmaktadır. Isıtmada kullanılan diğer yakıt cinsleri de fuel-oil, motorin, kerosin, gaz ve
odundur. Konut ısıtılmasında ve enerji temininde kullanılan fosil yakıtlar içerisinde en büyük pay kömür
ve petrole aittir. Kullanılan yakıtın kalitesi bu tür kaynaklardan gelen hava kirliliği üzerine çok fazla
etki yapmaktadır.

1.5. Çizgisel Kaynaklar


Bu tür hava kirliliği ulaştırma kaynaklıdır. Yolcu ve yük taşıyan araçların getirdiği kirlilik başlıcalarıdır.
Bunlar benzinli, mazotlu ve gaz tribünlü içten yanmalı motorla çalışmaktadırlar. Bu kaynaklardan
yanma sonucu karbonmonoksit (CO), azotoksitler (NOx), kükürtoksitler (SOx), hidrokarbonlar (HC) ve
partiküller madde (PM) kirletici olarak atmosfere yayılmaktadır

Karbonmonoksit, hidrokarbon ve azotoksitler bakımından en yüksek emisyonlar araçlar tarafından


oluşturulmaktadır. Örneğin, karbonmonoksit üreten başlıca kirletici kaynaklar arasında motorlu
araçlar % 66 ile birinci sırada yer almaktadır. Motorlu araçlar % 12 ile en yüksek hidrokarbon
emisyonuna ve % 6 ile de en yüksek azotoksit emisyonuna sahip bulunmaktadır. Bunlardan başka
özellikle benzinli otomobillerin sebep olduğu kurşun, arsenik ve aldehitler motorlu araç emisyonları
içerisinde ön plandadır.
1. 6. Noktasal Kaynaklar
Bu gruptaki kaynaklar fabrikalar, sanayi ve enerji santralleridir. Bu işletmelerde üretim yapmak için
gerekli olan enerjiyi sağlamak için kullanılan yakıttan atmosfere kirletici çıkmaktadır. Ayrıca noktasal
olarak katı atıkların fırınlarda ve açık arazide yanması sonucu kirlenme oluşmaktadır. Yine benzin, boya
maddeleri ve kuru temizleme çözeltileri gibi organik maddelerin buharlaşmasından noktasal olarak
kirlilik meydana gelmektedir.

Yukarıdaki sınıflandırmanın dışında hava kirleticileri temel kaynak özellikleri itibariyle de


gruplandırılmaktadır. Kalitatif olarak daha etkin olan bu tür bir sınıflandırma da motorlu araçlar,
endüstriyel tesisler, enerji birimleri ve konut ısıtılması ile ortaya çıkan emisyonlar bu tür bir
sınıflandırmanın temel elemanları olarak kabul edilir.
Hava kirliliği içerisinde endüstrinin payı ülkeden ülkeye değiştiği gibi ülkelerin endüstride kullandığı
teknolojiye göre de değişiklik göstermektedir. Bilinen hava kirliliği sorunlarının, endüstri dallarına göre
sıralaması aşağıdaki şekilde yapılabilir.

Demir çelik ve metal endüstrisi: Bu endüstri içerisinde meydana gelen başlıca kaynaklar yüksek
fırınlar, çelik fırınları, tasfiye fırınları ile metal kaplama ve ocaklardır. Bu fırınlardaki işlemlerin
sonucunda ise CO, SO2, kurşun, toz, kül, metal oksit ve dumanlar çıkar.

Maden endüstrisi: Duman ile madenin türüne göre de toz, SO2 veya CO gazı oluşur.
Kimya endüstrisi: Bu endüstriye ait en temel kaynak kimyasal termik işlemlerdir.
Petrol endüstrisi: Rafinerilerdeki buharlaşma, parçalanma gibi işlemler petrol endüstrisindeki başlıca
emisyon kaynaklarını oluşturur.

Kağıt endüstrisi: Kağıt endüstrisinde kullanılan kağıt hamurunun işlenmesi esnasında yüksek
miktarlarda buhara gereksinme duyulur. Buharın elde edilmesinde kullanılan fosil yakıtlar nedeniyle de
SO2 kirliliği söz konusudur.

Tekstil endüstrisi: Tekstil endüstrisinden çıkan en önemli kirleticiler çoğunlukla kumaş üzerindeki
işlemler esnasında çıkmaktadır. Kumaş üzerinde yapılan çeşitli işlemler ise tozlar, SO 2, organik buharlar
ve mistlerin çıkmasına sebebiyet verir.
Çimento endüstrisi: Çimento endüstrisinde hakim kirletici partikül olup bunun yanı sıra yakıt kullanımı
nedeniyle de kükürt, azotoksit ve karbonoksitler kirlilik yaratmaktadırlar

Günümüzde elektrik enerjisinin üretiminde kullanılan yakıtlar içerisinde en ön planda kömür ve petrol
gibi fosil yakıtlar gelmektedir. Bu yakıtlar içerisinde bulunan en önemli elemanın kükürt olması
nedeniyle enerji santralleri, yüksek miktarlarda yakıt kullanmaları nedeniyle en fazla SO2 kirlenmesine
yol açan kirletici kaynaklar olmaktadır. Bunun sonucu olarak, kükürtdioksit ve azotoksitler toprak ve
suyun asitleşmesine sebep olan gazlardır. Bu nedenle enerji santralleri hava kirleticilerinin uzun menzil
taşınımına yol açmaları bakımından günümüzün en kritik hava kirliliği yaratan kaynakları olmuş ve
olmaya da devam etmektedir.

2. Motorlu Taşıt Emisyonları Ve Atıklarının Çevre Üzerine Etkileri.


2.1. Taşıtlar ve Emisyonları
Motorlu taşıt emisyonları herkesi ilgilendirir, çünkü hepimiz aynı havayı soluyoruz. Egzoz
emisyonlarının azaltılmasında öncelikli çaba hava kirliliği mücadelesidir. Temiz hava
konusunda en titiz ve ciddi çalışmayı yapanların başında A.B.D. gelmektedir, Amerika’lıların
yarısı temiz hava standartlarını aşmış, hava kirlilik düzeyi yüksek bölgelerde yaşamaktadır.

Hava kirlenmesi modern hayatın getirdiği sorunlardan birisidir ve ana kaynağı da yanma
olaylarıdır. Dünyadaki enerjinin % 30 kadarı hidrolik ve nükleer santrallerden üretilmekte geri
kalan % 70 kadarı da fosil yakıt adı verilen kömür, petrol, gaz ve bu yakıtların sentetik
türevlerinin yakılması ile elde edilmektedir. Ulaştırma sektörü egzoz gazlarından yayılan CO,
HC, NOx, CO2 ve partiküller havayı kirletici başlıca faktörlerdendir. Hidrokarbonlar test
edildiklerinde tamamlanmamış yanma sonucunda egzoz emisyonunda 200‘den fazla bileşik
olduğu tespit edilmiştir. Partiküller küçücük katılar ve sıvı parçacıklar olarak atmosferde asılı
kalırlar ve bunlar aeresoller, duman ve toz parçacıklarıdır.

DİE 2000 yılı sonu değerlendirmelerine göre; Türkiye’de demiryolu uzunluğu 8682 km’de
kalırken, karayolu uzunluğu 60923 km’ye, otoyol uzunluğu 1749 km ve kişi başına düşen enerji
tüketim miktarı 1417 kWh civarındadır. Bununla birlikte 1992 yılı verilerine göre gelişmiş
ülkelerde iki kişiye bir otomobil düşerken, DİE’nin 2000 yılı sonu verilerine göre Türkiye’de
her 15 kişiye 1 otomobil, her 9 kişiye bir motorlu taşıt düşmektedir. Tüm bu gelişmelere rağmen
Türkiye’de trafik ve yol emniyeti, motorlu taşıtlar, geleneksel ve alternatif taşıt yakıtları,
motorlu taşıtların egzoz emisyonları ve çevreye olan etkileri konularında toplum olarak gerekli
ilginin gösterildiğini söylemek iyimserlikten ileri geçememiştir.

Yakıttaki hidrojen ve karbonun hava ile reaksiyonu sonucu su, CO 2, ısı ve ışık doğmaktadır.
Bunlara ilave olarak çok fakir ve zengin hava–yakıt karışımının kullanılması sonucu, veya çok
düşük yanma sıcaklığının oluşması ve yakıtta bulunan bazı bileşenler nedeniyle hava
kirlenmesine yol açan Partiküller (PM), kükürt oksitler (SO 2), azotoksitler (NOX),
karbonmonoksit (CO), yanmamış hidrokarbonlar ve aldehitler (R.CHO) gibi ürünler
doğmaktadır. Çevrimsel olayların cereyan ettiği hava tabakasının kalınlığı 30 km kadardır ve
dünyanın 6400 km lik yarıçapı yanında çok ince sayılabilir. Yer küresi 100 cm lik bir model
olarak düşünülürse 30 km lik hava tabakasının bunun üzerindeki kalınlığı 2,3 mm olmaktadır.
Bu ince hava tabakasını % 99 kadarını azot ve oksijen oluşturmaktadır.
2,3 mm

100 cm

Şekil 1 .Dünya ve atmosfer arasındaki boyut oranı

EPA’nın tahminlerine göre havadaki toplam HC’lerin % 44’ü ulaştırma sektöründen meydana
gelmektedir. Bu problemin çözümünde görünen yollardan yegane çözüm; CNG, LPG, hidrojen, elektrik,
metanol, etanol gibi alternatif yakıt kullanımıdır. Bu tür yakıtlar yenilenebilir yakıtlar olup geleneksel
yakıt olan motorin ve benzinden daha temiz yanma karakteristiklerine sahiptir. Alternatif yakıtları
ulaştırma sektörüne uyguladığımızda 1990 temiz hava düzenlemesi (1990 Clean Air Act Amentment
C.A.A.A.) ve enerji politikası düzenlemesine (Enerji Policy Act of 1992 EPACT) uygunluk
sağlanacaktır. Alternatif yakıt araştırmaları ilk motor denemelerinden beri devam etektedir, fakat hiçbir
zaman son yıllardaki kadar ilgi çekici olmamıştır.
68 kg ağırlığındaki bir insan 24 saat boyunca yaklaşık 12 m3 (14,4 kg) hava solumaktadır.
Meşguliyet şekline göre kullanılan hava ve harcanan oksijen miktarı değişmektedir. İçe solunan
havada O2 miktarı asgari %11, CO2 miktarı ise azami % 3 olabilir. O2 miktarı % 15 in altına
düşünce tehlike başlamaktadır. Çalışma halinde ise O2 alt sınırı % 17-18 civarındadır. Normal
atmosferden alınan % 21 O2 ve % 0,033 CO2 ihtiva eden havanın terkibi akciğerden çıkarken
% 16-17 O2 ve % 4 CO2 ye dönüşmektedir.

Tablo. 1 İnsanın Değişik Durumlara Göre Günlük O2 Tüketimleri


Meşguliyet Solunan Hava (20oC l/d) O2 Tüketimi (0 oC- 1 at) Solunum Sayısı
Uyuma,dinlenme 6 0,24
Oturma 7 0,30 Dakikada 16 defa
Ayakta durma 8 0,36 nefes alma
Yürüme (3 km/h) 14 0,65
Yürüme (6 km/h) 26 1,20
Hafif beden işi 25-50 1,15-2.31
İvmeli koşma 43 1,98 Derinden ve sık
Ağır beden işi 50-60 2,31-2,77 nefes alma artıyor.
Çok ağır iş 65-100 3,00-4,62
Fevkalade 120-150 5,54-6,92
zorlanma

İnsanın havadaki oksijenin % 4’ünü kullandığı ve günde 12 m3 hava soluduğu kabul edilirse
gerçek O2 tüketimi; 0,04(m3/m3).12 m3 = 0,48 (m3 O2/gün)
0,48 (m3/gün).1,33 (kg/m3) = 0,64 (kg O2/gün) olur.
Tablo. 2 .İnsanın ve Kullandığı Araçların Günlük O2 Tüketimleri
Tüketici Yakıt (gıda) Oksijen Tüketimi
sarfiyatı (kütle/gün) Kg O2 /gün Eşdeğer insan /gün
İnsan 16 kJ/gün 0,64 1
Otomobil 2,17 kg/gün 7.29 11
(100.000 km/yıl)
Sanayi Tesisi (fuel oil) 30 ton/gün 100.920 157.690
Termik Santral(fuel oil) 200 ton/gün 6.728000 10 .513.000
Termik Santral(Kömür) 200 ton/gün 5.333.000 8.333.000

Günde 200 ton 6 numara fuel oil tüketen Ambarlı termik santralının kullandığı hava ve
oksijen miktarları; 2000.103 (kg/gün) .14,5 (kgH/kgY) = 29.106 (kg Hava/gün)
29.106 .0,21 (m3/gün) .1,33 (kg/m3) = 1 542 800 (kg O2/gün) olacaktır.
Diğer bir ifade ile bu santral 10.513.000 kişinin bir günde tükettiği O2 yi tüketmektedir.

2.2 . Hava Kirliliğinin Tarihi Seyri


Hava kirleticilerin atmosfere bırakılması insan faaliyetlerinin sonucudur . Örneğin doğal
hava kirleticilerde insanların yaptığı kirlilik önemlidir. Fakat hava kirliliğinin önemi insan
yaşadığı ve çalıştığı yerler olan şehir merkezlerinde daha büyük ilgi çeker. Hava kirliliği
problemi yeni değildir. 14. yüzyıl öncesi Londra’da kömür yanmasıyla meydana gelen
duman ve kokular sonucunda halkın rahatsızlığı sonucu bu problemle mücadele için
defalarca komisyonlar oluşturulmuştur. Perkins’in hava kirliliği nesneleri isimli kitabında Kral
1.Edward’ın şu deklârasyonundan söz edilir. “be ıt known to all within the sound of my
voice, whosever shall be found guilty of burning coal shall suffer the loss of his head”
“bu fermanımı duyan kim olursa olsun kömür yaktığında kafasının kesileceğini
bile.”

Yıllar sonra hava kirliliği ile solunum yolu hastalıkları arasında bir ilişki olduğu gösterilmiş
ve global düzeyde çevresel etkilerinin çok zararlı olduğu fark edilmiştir. Farklı yerleşim
bölgelerinde kirlilik olayları sonucu olan ölümler belgelenmiş ve çok ilgi çeken ağırlıklı
bir problem haline gelmiştir. Pensylvania Donora’da 1948 aralık ayında SO2 konsantrasyonun
fazlalığından binlerce kişi hastalanmış ve 20 kişi ölmüştür ve Londra’da 1956 aralık ayındaki
ölüm olayları (4000 kişi) en kayda değer olaylardır.
Kirletici Standart tipi Ortalama Sıklık değeri Toplam
zaman mg/ m 3 ppm
Karbonmonoksit Birincil a 1 saat Yıllık maksimum c 40,000 35
8 saat 10,000 9
İkincil b
Hidrokarbonlar Birincil 3 saat (6-9 Yıllık maksimum 160
d
0,24
d

İkincil A.M.)
Azotdioksit Birincil 1 yıl Aritmetik ortala 100 0,05
İkincil
Photokimyasal Birincil 1 yıl Yıllık maksimum 160 0,08
kirleticiler İkincil
Partiküller Birincil 24 saat Yıllık maksimum 260 _
24 saat Yıll. geomet.orta 75 _
İkincil 24 saat Yıllık maksimum 150 _
24 saat Yıll.Geom .Orta 60
e

Kükürtdioksit Birincil 24 saat Yıllık maksimu 365 0.14


1 saat Aritm.ortalama. 8 0.03
İkincil 3 saat Yıll. Maksimum 1.300 0.5
24 saat Yıll.maksimum 260
f
0.1
f

1 saat Arit.Ortalama 60 0.02


a:Birinci standartların hepsi halk sağlığını korumayı gerektirir.
b: İkinci standartların hepsi toplumun refahını korumayı gerektirir.
c:Yıl başına aşmaması gerekir.
d:Oksidant standartların başarısı planlarında yasal kılavuz ölçüsü.
e: Yıllık maksimum 24 saat standartlarını başarma planlarında yasal kılavuz olarak kullanıldı.
f:Yıllık aritmetiksel ortalama standartların başarılması planlarında yasal kılavuz olarak kullanıldı.
Kaynak:Environmental Protection Agency.
Tablo 1. 1971 Ulusal Ortam Hava Kalitesi Standartları.(4)

1970 yılındaki federal otoyol yardım kanununun açıkça belirttiğine göre otoyol
planlanmasında bölgesel hava kalitesi standartlarını yakalamak için bu niyetlerin sürekliliği
ve katılımının sağlanmasını amaçlayan uygulamaların gerekliliğini içeriyordu. Tablo 1’de
EPA tarafından 1971 yılında farklı kirleticiler için ulusal hava standartları değerlerini
göstermektedir.

Hava kirliliği ile ilgili araştırmaları destekleyen ilk ana kanun 1955 yılında ‘Hava Kirliliği
Kanunu’ olarak U.S.A. kongresinden çıkarılmıştır. 1963 yılında temiz hava kanunu
“şehirleşme, endüstriyel gelişim ve motorlu taşıt kullanımının artmasıyla “ bu problem ve
teşvikleri artıran bir destekleyici olarak tanımlanmıştır. İki yıl sonra 1965 yılında motorlu
taşıt hava kirliliği kanunu ile motorlu taşıt emisyon standartlarının kurulması sağlanmış
ve 1970 yılındaki hava kalite kanununun düzenlenmesini sağlayan ciddi düzenlemelerin
yolunu açmıştır. Bu kısmen 1970’lerdeki taşıt emisyon düzeyini % 90 düzeyinde düşürecek
ortam hava kalitesini içeriyordu ve yönetimin planlarına uyulmaya öncelik sağlıyordu.
2.3. Kirleticiler
Kirleticiler atmosferde yer alış durumlarına göre birincil ve ikincil kirleticiler şeklinde iki temel
sınıfta toplanırlar. Birincil kirleticiler kaynaktan atmosfere doğrudan neşredilen kirleticilerdir.
İkincil kirleticiler ise atmosferde bulunan doğal bileşenler ile birincil kirleticiler ve atmosferik
özellikler yardımıyla meydana gelen kimyasal reaksiyonlar sonucunda oluşurlar. İkincil
kirleticilerin oluşmasında fotokimyasal reaksiyonlar önemli rol oynar.

Fotokimyasal reaksiyonlarda değişime uğrayan madde miktarı absorblanan güneş radyasyonu


miktarı ile orantılıdır. Yazın meydana gelen fotokimyasal smog’un sebebi araç emisyonları ve
etkin güneş ışınımlarıdır. Atmosferdeki indirgenme ve yükseltgenme tepkimelere tipik örnekler
şunlardır.
1. İndirgenme Reaksiyonları: Yüksek konsantrasyonda SO2, parçacık, yüksek nem ve düşük
sıcaklık gerektiren reaksiyonlardır. Bu reaksiyonlar sonunda meydana gelen hava kirliliği ilk
önce teşhis edilen hava kirliliği olduğundan klasik hava kirliliği olarak ta isimlendirilir. Kömür
ve fuel oil’in birlikte kullanıldığı şartların gerçekleştiği ve nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu
yerlerde oluşur. Kuzey Amerika, Orta Avrupa ve Türkiye’de büyük şehirlerde görülen hava
kirliliği bu tiptir.
2. Yükseltgenme Reaksiyonları: Yeterli konsantrasyonda NOx’ler, O3, düşük nem ve ılık
sıcaklık şartlarında oluşan reaksiyonlardır. Kaynağı genelde fabrika ve motorlu araçlardır. Hava
kirliliğinde, önem ve kaynak açısından beş önemli birincil kirletici mevcuttur. Bunlar tüm
kirleticilerin hemen hemen % 90'nını teşkil ederler.
Önemli birincil kirleticiler;
1. Karbon monoksit (CO) 2. Kükürt oksitleri (SOx)
3. Azot oksitleri (NOx) 4. Hidrokarbonlar (HC) 5. Asılı parçacıklar (PM)
Noktasal, çizgisel ve kümesel kaynaklardan gelen çeşitli kirleticiler canlılara çok olumsuz etki
yapmaktadırlar. Bu etkileri aşağıdaki gibi toplamak mümkündür:
- İnsan sağlığına zarar verir ve etkiler
- Hayvanlar da zararları görülür
- Bitkiye zarar verir.
- Metallerde ve boyanmış malzemelerde korozyona neden olur
- Yapıların yıpranmasını sağlar
- Sanatsal yapılar tahrip eder
- Yerel ve yöresel iklimleri değiştirir insanın yaşamı kötüleşir, beslenme zincirindeki bütün
canlılar olumsuz yönde etkilenir.

2.4. Emisyonlar
Buji ile ateşlemeli motorların egzozlarındaki CO2 CO, HC, O2, NOX tartışılan 5 egzoz
bileşiğidir. Benzin ve dizel motorlarında kullanılan yakıtların temelini C ve H oluşturmasına
rağmen ilave katkılarla çok farklı yapılarda olabilirler. Farklı HC bileşikleri havanın oksijenini
kullanarak tamamen yandığında zararsız olan CO2 ve su buharı üretmektedirler. Gerçekte buji
ile ateşlemeli motorlarda ideal yanma işleminin gerçekleştiğinde sadece kirleticiler elimine
edilmez aynı zamanda yanma işlemi de en verimli şekilde olur.

Ne yazık ki buji ile ateşlemeli motorlarda ve doğal emişli dizel motorlarında yanma sürekli
işlem değildir. Çok kısa olan yanma periyodu boyunca karışın oranları, emme manifolduna
giren havanın sıcaklığı ve yanma odası sürekli değişken olduğundan periyodik yanma oluşur.
Motor dizaynında oluşan ideal dizayndan sapmalarda etkilidir ve bu durumlar tamamlanmamış
yanmayı ve egzozda kirletici gaz oluşumunu hazırlarlar.Yanma işlemi boyunca üretilen egzoz
gazı bileşikleri zehirli ve zehirsiz olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Yanma işlemi sonunda egzoz
gazında nitrojen, oksijen, karbondioksit ve su buharı zararsız bileşikler olarak ortaya çıkarken;
karbonmonoksit, hidrokarbon, nitrojenoksit, kurşun ve kurşun bileşikleri, kükürtdioksit ve
duman partikülleri gibi zararlı bileşenler oluşmaktadır. Yakıt-hava oranı üç ana kirletici olan
CO, HC, NOx oluşumunda oldukça etkilidir. Yanmanın tamamlanması için ortalama olarak 1
kg yakıt için 14,7 kg hava gerekir. Buna stokoyometrik oran denir ve hava fazlalığı   1
Lambda karışımın zengin veya fakir olduğunu gösteren gerçek göstergedir. Örneğin   0,8
olduğunda karışım (0,8.14,7=11,76/1) olur ve bu karışım oranı oldukça zengindir(5).
CO2

0,005 2
0,08 H2O
0,05 CO % 15 4
HC % 1 Kirleticiler%
0,85 NOx %

Partiküller% 78 N2

O2 ve
inertgazlar

Tablo 2 Egzoz Gazı Bileşikleri (5)


2.5. Karbonmonoksit
Karışımdaki yetersiz oksijenden dolayı karbonun tamamı oksitlenemediğinden meydana gelen
bir kirleticidir. Havada % 0,3 değerinde öldürücüdür, renksiz, kokusuz ve tatsız bir gaz olup
karbon içeren yakıtların yanması ile ortaya çıkar ve özellikle benzinli araçlar relantide
çalışırken oluşur. Kapalı ortamlarda çalışan motorlardan yayılan CO ortamda bulunanları
zehirler ve öldürür. Yanma boyunca CO konsantrasyonu silindirde en yüksek düzeyindedir.
Bunun devamında atmosferde oksitlenme tamamlanarak kısa zamanda zararsız olan CO2
oluşur. Karbonmonoksitin minimum değerleri fazla havanın  ’nın 1/1 olduğu değerlerde olur.
Bu durumda CO içeriği pratik olarak yakıt-hava oranından bağımsızdır.

Kararlı bir gaz olan karbon monoksitin atmosferde kalıcılık süresi iki aydan fazladır. Bütün
dünyada CO emisyonu yılda toplam 232 milyon ton olduğu göz önüne alındığında, bu miktarın
dünya atmosferi için yarattığı sorun daha da belirgin olmaktadır. Dünyadaki CO emisyonunun
yaklaşık olarak % 70’inden fazlası ulaşım sektöründen gelmektedir. Ayrıca bütün dünyada
karbon monoksit oluşumunun aşağı atmosferde kalması halinde ise, bu kararlı gazın her yıl 0.03
ppm artacağı hesaplanmaktadır. Şehir havasında bulunan CO insan sağlığına önemli etkilerde
bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi karbon monoksitin kandaki hemoglobin hücresinin
oksijen taşıma kabiliyetini azaltmasıdır.
2.6. Hidrokarbonlar
Hava azlığı sonucunda yanma tamamlanamayınca CO oluşur ve böylece yanmamış veya
kısmen yanmış hidrokarbon emisyonu meydana gelir. Ayrıca benzinin depoda veya dolum
sırasında buharlaşması ile oluşur. Hidrokarbonlar NO ve güneş ışığı etkisi ile ozon (NO 3)
meydan getirirler. Yüksek düzeyde yanmamış HC konsantrasyonları sağlık için zararlıdır ve
aynı zamanda ormanların yok olmasında önemli rol oynadığı söylenmektedir. Hidrokarbonlar,
hidrojen ve karbondan oluşan bileşiklerdir. Hidrokarbonlar, daha çok petrol ürünlerinin
yanmasından veya endüstriyel çözücülerden meydana gelmektedir. İnsan kaynaklı emisyonlar
dünya genelinde 100 milyon ton olarak tahmin edilmektedir. Ancak, insan kaynaklı
emisyonların doğal kaynakların yirmide birini oluşturulduğu düşünülmektedir Ayrıca,
doymamış hidrokarbonlar ve aromatiklerin smog (Smoke + Fog) olayının meydana gelmesinde
büyük önemi vardır. Hidrokarbonların atmosferde kalıcılık süresi tam olarak bilinmemekle
beraber hidrokarbonların önemli bir kısmını oluşturan metanın ömrü 0.94 yıl olarak tahmin
edilmektedir. Etilenin bitki büyümesini durdurduğu bilinmektedir. Katran, zift gibi sıvı-katı
fazlarda olan yanmamış hidrokarbonlar ise kanser yapıcı etkileri vardır Aromatik
hidrokarbonların kanser yapıcı maddeler olduğu da kabul edilmektedir. Hidrokarbonlar
atmosfere başlıca aşağıdaki yollardan girerler
1. Motorlu araç egzozlardan çıkan yarı yanmış ya da yanmamış hidrokarbonlar atmosfere geçer.
Bunlar yanında CO, NO, ve NO2'de vardır,
2. Benzin istasyonlarında, benzin doldururken ve boşaltırken, doymuş hidrokarbonlar
atmosfere geçer.
3. Metal, boyama işleri ve kuru temizlemede kullanılan organik çözücüler, buharlaşarak
atmosfere geçerler,
4. Organik ürünler, petrol rafinerisi gibi kimyasal imalat yapan fabrikalardan atmosfere
kaçarlar.
2.7. Azotoksitler
Azot havadaki ana bileşendir. Normal sıcaklıklarda oksijenle reaksiyona girip bileşik yapmaz.
Azot oksitlerin ana kaynağı motorlu araçlar ve enerji üretim istasyonlarıdır. Motorlarda yüksek
basınç ve sıcaklıkta yanma işlemi olduğu zaman açığa çıkan yüksek enerji ile oksijen ile
kimyasal reaksiyona girer ve azotoksit oluşur. NO ve NO2 bileşikleri NOX olarak tanımlanır.
Yüksek düzeyde NOX konsantrasyonları solunum sistemini rahatsız eder ve zehirlenme
belirtileri gösterir. Kahverengi ve kokulu olan N2 ‘ye aşırı düzeyde maruz kalınması durumunda
öldürücü ciğer hastalıklarına ve felce yol açabilir. Doğal kaynaklarından birisi topraktaki
organik çürümelerdir. NOx’un doğal kaynakları arasında orman yangınları, yıldırım ve
topraktaki mikrobiyolojik işlemler vardır. NOx’in çoğu NO olarak yanma sonucu ortaya çıkar.
Hava kirliliği bakımından önemli olan azot oksitler ise NO (azot monoksit) ile NO 2 (azot
dioksit) dir. Azotmonoksit (NO) renksiz ve kokusuz, oldukça zararsız bir gazdır. Azotdioksit
oksitlendiği zaman sarı kahverengi keskin kokulu ve zararlı bir gaz haline gelmektedir. NO ve
NO2 şeklindeki atmosferik konsantrasyonların birleşik değeri NO X ile temsil edilmektedir.
Atmosferde kalıcılık süresi yaklaşık 1 gündür. Malzemeler üzerinde korozif, insan sağlığı için
de toksik özellik taşır. Tablo 1.2’te değişik Avrupa ülkelerinden atmosfere atılan ve buralarda
biriken azotoksitin tahmini miktarları gözükmektedir. Azot oksitler atmosferde ozon ve su
buharı ile aşağıdaki reaksiyonları verirler

2NO+O2 2NO2 (1.4)


NO2+h2 NO+O· (1.5)
O2+O· O3 (1.6)
NO + O3 NO2+O2 (1.7)
NO2 + O3 N2O5 (1.8)
N2O5 + H2O 2H++2NO3-
2.8. Kurşun Bileşikleri
Vuruntuyu önlemek için kullanılan kurşun bileşikleri egzoz gazları ile birlikte atmosfere
bırakılır. Yakıt içindeki kurşun bileşikleri emme ve egzoz supaplarını bir çeşit yağlayıcı olarak
çalışırlar ve bu noktalarda aşıntıyı azaltırlar. Kurşunsuz benzin kullanımında supap ve supap
yuvalarında özel malzeme kullanılmalıdır. Kurşun bileşikleri kan hücrelerini, sinir hücrelerini
ve kemik iliğinde hastalıklara yol açar. Benzinde kurşun miktarının azaltılması hem çevre için
hem de katalizörlerin performans ve ömür çizgisi açısından önemlidir.

Kurşun canlılarda görme ve hareket bozukluklarına neden olmaktadır, hayvanların ölümüne


kadar gitmektedir. Bitkiler ise bu çevresel zehirlere karşı insanlardan daha hassastır. Bu
nedenlerden dolayı tüm emisyon değerleri, bunu saçan ve yayan kaynağında mutlaka
sıfırlanmasa bile, en aza indirilmelidir.

2.9. Kükürtdioksit
Kükürtdioksit yakıtın içindeki kükürdün oksitlenmesinden dolayı oluşur. Benzin içinde çok az
miktarda kükürt bulunur(% 0,1). Kükürtdioksit emisyonları (SO 2) oldukça etkilidir.
Kükürtdioksit renksiz, geniz yakıcı bir gazdır. Egzoz gazındaki partiküllerle etkisi güçlenerek
solunum yollarında tahribata ve gözlerde yanmalara neden olmaktadır. Çevre açısından
özellikle yeşil yapraklı bitkiler üzerinde olumsuz etkisi çok fazladır.

Kükürt dioksit yükünün ve akciğere geçebilen ince tozları, toksik ağır metal içerikleri ile insana
zarar verdiği açıktır.

Yüksek kükürtdioksit ve toz konsantrasyonları beraberce hava tabakalarının ağırlaşmasına ve


hareketi değişimi güç durumlara neden olmaktadırlar. Londra Smog'u, gibi 1952 Bronşut, astım
ve akciğer fibosundan binlerce kişi ölmüştür. 1981/82 kışında da Batı Berlin'de bir çok kere
smog verilmişti.

Yazın ise bir çok büyük kentlerde güneş ışığının etkisi ile Los Angeles Smog'u görülmektedir.
Bu tür smog olayı ise fotooksidanların etkisi altında olmaktadır: Azotoksitleri, hidrokarbonlar.
Bu maddele oksitleyici özelliklerinden dolayı en düşük konsantrasyonlarla bile insanın
solunum yolunu etkiler, insanın enfeksiyona karşı mukavemetiri azaltır.

Tarımsal alanda yararlı hayvanlar özellikle flor ve kurşundan büyük ölçüde zarar örmektedirler.
Flor danalarda fluorezeye neden olmaktadır. Kemik yapısı değişmekte hareket bozuklukları,
iştahsızlık ve kuvvetsizlik görülmektedir.

Kükürt oksitlerin çoğunluğu sabit kaynaklarda fosil yakıtların yanması sonucunda meydana
gelirler. Fosil yakıtlar (petrol, kömür vd.) % 0.5 ila % 6 arasında kükürt içerirler. Petrol ve
kömür gibi fosil yakıtların yanması sonucunda kükürt çoğunlukla SO 2 şeklinde atmosfere
yayılır. Atmosferde kükürdün yoğunlaşma fazındaki şekli ise SO 42- dir. Kükürt dioksit yanıcı
olmayan renksiz bir gazdır. Yarılanma hızı 24 saat olup atmosferde kalıcılık süresi 40 günü
bulmaktadır. Atmosfere atılan kükürt oksit emisyon miktarının büyük çoğunluğunu insan
etkinlikleri oluşturmaktadır (Tablo 4). SO2‘nin dönüşüm reaksiyonları katalitik ve fotokimyasal
olarak iki şekilde meydana gelmektedir. Katalitik oksidasyonlar yüksek nem ve partikül
konsantrasyonunda meydana gelen oksidasyonlardır. Temiz havada, homojen reaksiyonlar
yoluyla SO2 çok yavaş olarak SO3’e oksitlenir. Eğer su varsa hızlı olarak sülfürik asite dönüşür.
Kükürt dioksit atmosfere çıktıktan sonra bir dizi reaksiyona uğramaktadır

SO2 + H2O H2SO3 (1.1)


2SO2+O2 2SO3 (1.2)
SO3+H2O H2SO4 (1.3)
SO2'nin katalitik oksitlenmesinde SO2'nin oksitlenme oranı enerji santrallerinin baca gazlarında
temiz havaya göre 10 ila 100 kat daha fazla görülmüştür. Demir, magnezyum, kalsiyum ve
sülfat iyonlarının varlığında SO2 su damlaları içinde çözünür ve çabukça oksidize olarak
sülfürik asite dönüşür. Bu reaksiyonda demir, magnezyum, kalsiyum ve sülfat iyonları katalizör
görevindedir.

Tablo 4. Küresel olarak 1989 yılı baz alınarak yapılan kükürt oksit ve azot oksit
emisyon tahminleri (milyon ton/yıl) (Graedel et al, 1995).
KAYNAK KÜKÜRT OKSİT AZOT OKSİT
İnsan kökenli 65 21
Doğal 25 15 – 20
Avrupa ülkelerinden neşredilen kükürt dioksit emisyonları ve birikmeleri Tablo 5’te verilmiştir.
Bütün dünyaya neşrolunan SO2 emisyonları ise dünya SO2 konsantrasyonunu her yıl 0.006 ppm
arttırmaktadır. Buna karşılık tüm asit ve sülfatlar yağış yolu ile ancak 43 günlük bir süre
içerisinde atmosferden uzaklaştırılmaktadır.

2.10. Atık gaz sıcaklığı:


Atıklar, gazın sıcaklığı olabildiğince ve sürekli olarak düşük olmalıdır. Bu sıcaklık kontrol
edilebilmelidir. Atık hava sıcaklığını ölçen bir termometre kaloriferli dairelerde bulunmalıdır.
Sıcaklık hiç bir zaman 260oC'nin üstüne çıkmamalı ve 160 oC nin de altına düşmemelidir.
Yoksa kazan korozyona uğrar ve terleme suları da bacaya zarar verir.

2.11. Duman (is) Emisyonları


İs veya duman olarak tanımlanırlar. Dizel motorlarında görülürler. Zararlı oldukları tartışma
konusudur, kanserojen etki yapacağı görüşü vardır. Duman yanma sırsında yetersiz hav
sebebiyle oluşur. Normalde buji ile ateşlemeli motorlarda doğru ayarlama yapıldığında duman
oluşmaz. Kaliteli yakıt kullanımı ve düzgün yakıt pompası ayarı ile büyük ölçüde
önlenmektedir.
2.12. Asılı Parçacıklar
Asılı parçacıklar atmosferde standart şartlarda katı ya da sıvı olarak bulunan çapları 0.1µm ila
100 µm arasında değişen maddelerdir. Asılı parçacıkların ana kaynaklarını esas olarak çimento
fabrikaları, metal endüstrisi ile araçlar oluşturur. Asılı parçacıkların en büyük doğal kaynağı
volkanlardır.Okyanustan yayılan parçacıklar ise çok küçük zerrecikler halinde karaların iç
kısımlarına kadar girerler. Buharlaşma sonucunda da sodyum klorür şeklinde denizsel tuz
parçacıklarını karalara taşırlar. Tablo 6’da kirleticilerin sınıflandırılması, birincil ve ikincil
kirleticiler ve kaynakları verilmiştir.

Tablo 5. 1993 yılı tahminlerine göre Avrupa ülkelerinin kükürtdioksit ve azotoksit


emisyonları ve bunların birikmeleri (*1000 ton/yıl) (Acid News, 1995)
Kükürtdioksit Kükürtdioksit Azotoksit Azotoksit
Ülke Adı
Emisyonu Birikmesi emisyonu birikmesi
Arnavutluk 60 30 30 9
Avusturya 36 111 182 63
Brüksel 216 214 207 70
Belçika 152 62 350 27
Bosna -Hersek 240 77 54 22
Bulgaristan 711 167 238 31
Hırvatistan 90 73 83 28
Çekoslovakya 710 260 574 70
Danimarka 78 45 264 21
Estonya 120 36 66 13
Finlanda 60 106 253 55
Fransa 568 362 1519 210
Gürcistan 81 188
Almanya 1948 803 2904 332
Yunanistan 255 111 306 26
Macaristan 414 170 183 48
İrlanda 78 32 122 15
İtalya 1126 299 2053 140
Kazakistan 70 76
Litvanya 68 65 56 23
Kükürtdioksit Kükürtdioksit Azotoksit Azotoksit
Ülke Adı
Emisyonu Birikmesi emisyonu birikmesi
Luksemburg 8 5 19 3
Makedonya 5 22 2 6
Moldavya 46 36 35 9
Hollanda 84 71 561 35
Norveç 18 94 225 61
Polonya 1362 822 1140 216
Portekiz 145 37 245 16
Romanya 280 268 443 76
Rusya 1728 1959 2269 690
Slovakya 162 107 184 31
Slovenya 91 32 57 13
İspanya 1158 274 1257 103
İsveç 50 161 399 101
İsviçre 29 42 150 27
Türkiye 177 217 175 68
Ukrayna 1925 896 1097 205
İngiltere 1597 430 2355 117
Yugoslavya 200 139 54 34

Tablo 6. Atmosferde bulunan gaz halindeki bileşiklerin sınıflandırılması (Seinfeld, 1975)


SINIF Birincil İkincil Kirleticiler Kaynaklar
Kirleticiler
Kükürt içeren bileşikler SO2, H2S SO3,H2SO4, MSO4 Kükürt içeren yakacakların
yanmasından
Azot içeren Bileşikler NO, NH3 NO2, MNO3 Yüksek sıcaklıkta yanma süresince
Karbon içeren bileşikler C1 -C5 Aldehitler, N2 ve O2 karışımı yakıtların yanması
Ketonlar, Asitler petrolün rafinesi, çözücülerin
kullanılması
CO ve CO2 bileşikleri CO, CO2 ---- Yanma
Hallojen bileşikler HF, HCL ---- Metalürjik işlemler sonucu

2.13. Ormanlara Verilen Zararın Ekonomik Önemi


Kentsel ekosistemdeki kirletici kaynakların ormanlara verdiği zararlar çok büyüktür. Bu
zararları şöyle gruplandırılabilir:
- Yılda belirli miktarda servet kaybına neden olmaktadır.
- Ayrıca ortam zararlılara karşı koruma masrafları, dona koruma ve artan kültür masrafları da
vardır.
- Kereste değer kaybı ise ayrıca eklenmelidir,
- Dinlenme yeri azalması
- Erozyon v. gibi diğer kayıplar konusu olmaktadır.
Hava kirliliğinin iklimsel değişikliklere neden olduğu bilinmektedir. Örneğin CO 2 içeriğinin
artması havanın ısınmasına neden olmaktadır.
Model çalışmaları CO2 nedeni ile hava sıcaklığının 20oC artması örneğin USA'da mısır
üretiminin % 25 Buğday üretiminde % 20 azaltacağını ortaya koymuştur. Kazakistan’da
sıcaklığın 10oC artması ve yağışın % 10 azalması ile birlikte buğday üretiminde % 20'lik bir
azalma beklenebilir.
Buna karşı Substropik bölgelerde 0.5-10 oC lik bir artış ise çeltik veriminin % 15 artmasını
sağlayabilir(Suyun ve besin maddelirinin sınırlayıcı olmaması koşulu ile).
Buzulların erimesi iklimin değişmesine iklim bölgelerinin kaymasına neden olabilir.
Atmosferdeki ve okyanuslardaki sirkülasyon sistemlerinin değişmesi derin su ürünlerinin %
15-96 azalmasına neden olabilir.
Buzulların tamamen erimesi su seviyesinin 5-6 m yükselmesine neden olabilir, yerleşim
alanlarını etkiler.
- 1983'de 2.5 milyar ha orman SO2 ve NOx zararına (%34) NO3 Fotooksidant %50 zararına
uğramıştır.
- 1960'lı yıllarda ormanlarda canlılık azalması belirlenmiştir. Son yıllarda ise görülen zararlar
ölme olayları ortaya çıkmıştır.
- Canlılığı azalan bitki örtüsü gözlenmektedir.
- İmmisyon korunumu, toprak su iklim peyzaj ve gürültü korunumu gibi görevleri orman
üstlenmiştir.
- Orman doğal bir filtredir, rutubeti artırır bölgesel iklimi iyileştirir bu özelliği bozulabilir.
- CO2 artışı ile beklenen iklim değişimini frenleme özelliği vardır.
- Yeraltı ve yüzeysel suları kirlenmelere karşı korur.
- Karbonatların ve silikatların tamponlayıcı kapasitesi bozulur, yıkılır. Böylece sabit ağır metal
iyonları mobil hale dönüşürse özellikle içme suları etkilenmiş olur.
- Yamaçlı yerlerde ağaçlar kök sistemleri ile toprak kaymasını engeller tutar.
- Şiddetli rüzgarlara karşı rüzgarı kırma azaltma gücü kaldırılır
-Reaksiyon alanları olarak kullanılma fonksiyonunu yitirir.

2.14. Çevre politikası açısından sonuçlar :


Orman için tehlikeli ve zararlı olan SO2, NOx ve ağır metaller aynı şekilde insan bitki ve hayvan
sağlığı için de birer riziko oluşturmaktadır. Ayrıca toprak, su antik eserler, yapılar ve diğer
şeyler için de bir tehlike arz etmektedir. Zararlı maddeleri kaynağında aza indirmek veya
elimine etmek sadece orman dokusuna yararlı olmamakta aynı zamanda insan, hayvan kısmen
tüm çevreye yarar sağlamaktadır. Ön önlem prensibi ile hareket ettiğimizde çevreye gelebilecek
zararlar daha baştan en aza indirilmiş olabilir veya ortadan kaldırılabilir. Ön Önlem veya kuşku
ve geleceğinden korku kapsamlı biribirini izleyen araştırma ve çalışmaların yapılmasına olanak
verecektir.
Neden etki ilişkisinin zamanlı olarak ortaya konması sağlık ve çevre için tehlikelerin önceden
görülebilmesi gibi sonuçlar sergilenecektir.
- Serbest piyasa ekonomisini dinamik mekanizmalarını da kullanarak zararlı madde
emisyonlarını azaltmak mümkündür.
- Bu tür kirlenme sınırı tanımadığı için gereğinde komşu ülkelerle aynı konuda işbirliğine
gitmek
- Orman işletmesi olanaklarını kullanıp zarar derecesini ortaya koymak, ve azaltmak ekolojik
ve ekonomik etkilerini hafifletmek
- Neden etki halkasında açıklık getirecek araştırma ve geliştirme çalışmalarını yoğunlaştırmak
koordine etmek, zararlı madde emisyonlarını azaltıcı uygun teknolojiyi geliştirmek.
- CO2 ve SO2 tutma ve giderme için geliştirilen teknikler hem çok enerji yoğun, hem de pahalı
oluşu nedeni ile uygulama şansı olmayan bir durumu sergilemektedir.
- Batı Almanya'da yılda yaklaşık 20 milyar ton CO2 ortama verilirken, 100 milyon ton SO2
verilmektedir.
Federal Almanya Cumhuriyetinde "Orman Kurtar" oksijen programı içinde alınacak önlemler
arasında; bulunmaktadır ki buna göre taşkömürü ve linyit kömürü ile çalışan termik santrallerin
% 80'ini desülfürleştirme ünitesi ile desteklenecek ve % 20 ise kapatılacaktır. 1992 yılına kadar
da 1 milyon tonun üzerinde SO2 emisyonu azalması beklenmektedir. Bu şartname ve şartlarda
ile yıllık SO2 emisyonunun 3,2 milyon ton dan 1.6 milyon tona azalacağı tahmin edilmektedir.
5.4.84 tarihinde kabul edilen SO2 emisyon değerleri ise;
Kömür yakan tesisler için 200 mg/m3
Fuel Oil yakan tesisler için 150 mg/m3
Gaz (Doğal gaz) yakanlar için 100 mg/m3

Ormanlara verilen zararların ekonomik yükünü azaltmak için :


- Şu andaki araştırma durumunu saptamak
- Araştırılması gereken boşlukları bulup ortaya koymak
- Uzun vadeli araştırma projesi oluşturmak
- Araştırma sonuçlarının tüm projeye entegre edilmesi
-Kesin çözüm ve iyileştirme için işlem önerileri
Çalışma dört ağırlık merkezli iş grubunda toplanabilir ;
- Mevcut zararların tespiti ve ormanlık açısından alınacak önlemler
- Neden etki araştırması
- Hava kirleticileri
- Aktif önlemler, iyileştirmeler

2.15. Hava Kirliliğinin Uzun Mesafelere Taşınımı


Uzun mesafe hava taşınımın iki boyutu bulunmaktadır. Bunlar yatay ve düşey harekettir.
Küresel olarak yatay hareket Batı-Doğu yönünde hızlı olurken Güney-Kuzey yönünde daha
yavaş taşınım meydana gelmektedir. Düşey hareket ile yeryüzünden troposferin üst
katmanlarına ve stratosfere kirletici taşınımları olmaktadır. Bu taşınım yavaş olmasına rağmen
oldukça önemlidir. Örneğin stratosferik ozon tabakasındaki bozulma bu nedendendir. Ayrıca
uzun mesafe uçakları tropopoz seviyesi üzerinde uçtukları için bıraktıkları kirleticiler uzun süre
etkilerini sürdürmektedirler.

Düzenli örnekler toplanmaya başlanıp bunlarında daha asit reaksiyonlu bileşenlerinin olduğu
görülünce, yıllar öncesinden endüstrileşmiş İngiltere ve İskoçya’nın merkezlerinden uzaklarda
bile kirlenme tehlikesinin boyutları araştırılmaya başlanmıştır. Öne sürülen varsayım, insan
kaynaklı uçucu kirleticilerin gerek kuru ve gerekse yağışlarla çökelmesiyle, merkezlerden
yüzlerce hatta binlerce kilometre uzaklıkta bile ekolojik dengeye zarar verebildiği ve bu şekilde
ilk hasarın 60’lı yılların sonlarında İskandinavya’da görüldüğü belirtilmiştir. Her ne kadar uzun
menzilli hava kirleticilerinin taşınımında yalnızca tatlı su eko sistemlerinin etkilendiği
belgelenebilmişse de bu tarihlerde resmen kanıtlanmamış olmasına rağmen ormanlar, tarım
alanları ve toprağında etkilendiği söylenmiştir.

2.16. Asit Yağışları


İnsan etkinliği olarak sanayi, endüstri, tarım ve diğer çevresel işlemler sonucunda birçok atıklar
atmosfere atılmaktadır. Fabrikalar, enerji santralları, motor eksozları ve benzeri kaynaklardan
atmosfere atılan kükürtdioksit (SO2) ve azotoksitleri (NOx) atmosferdeki taşınımı sırasında
bulut içindeki su ile reaksiyona girerler. Bu reaksiyonlar sonucunda sülfürikasit (H 2SO4) ve
nitrikasit (HNO3) oluşur. Oluşan sülfürik asit ve nitrik asitin yağmur, kar, sis ve diğer şekillerde
yağışlarla beraber yeryüzüne düşmesine asit yağışları adı verilir. Yağışların normal yağıştan
daha fazla asitlik derecesine sahip olmaları, düştükleri bölgeyi (bitkiler, toprak, yapılar, göller,
akarsular, denizler vb) kirletmekte, doğal yapılara ve canlılara zarar vermektedirler.
Asit yağışlarına ek olarak kuru birikme olarak adlandırılan bir asitlilik çeşidi daha vardır. Bu
ise, gaz ve parçacık şeklinde daha asit reaksiyonlu parçacıkların yeryüzünde birikmesidir.
Rüzgar daha asit reaksiyonlu parçacıkları taşır ve bunlar da değişik yüzeylerde (Bitkiler,
binalar, arabalar vs) birikirler. Yağışlar esnasında daha önceden birikmiş olan daha asit
reaksiyonlu parçacıklar yağışla yıkanarak yeni bir karışım oluştururlar ve bu karışım çok daha
asit reaksiyonlu bir yapıya sahip olabilir. Kuru birikme ile asit yağışlarının birlikte meydana
gelmesi literatürde asit birikmeleri olarak adlandırılır. Yağışların havadaki gaz ve asılı
parçacıkları temizleme görevi yapması nedeniyle de yağış hava kirliliğinde çok önem
kazanmaktadır.

Bacalardan çıkan emisyonların sebep oldukları asit yağışlarının yanında, atmosfer-bitki örtüsü-
toprak yüzeyleri arasındaki kuru ve yaş birikme yolu ile taşınma işlemleri son yıllarda ön planda
yer alan araştırma konuları arasındadır. Kükürt bileşiklerinin yağış suyunun asitleşmesindeki
payı 2/3’dür. 1/3 oranında ise azot bileşikleri sorumludur. Bu suretle kükürtten gelen kirlenme
tehlikesi daha büyük olacaktır. Asitleşme esasen kükürt dioksit ve azot oksit kirleticilerinin
dolaylı bir etkisidir

You might also like