Professional Documents
Culture Documents
M. S. Anderson
DOĞU SORUNU
1774-1923
Uluslararası İlişkiler Üzerine B ir İnceleme
DOĞU SORUNU
1774-1923
Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme
ÇEVİREN:
İDİL ESER
ODO
İSTANBUL
Yapı Kredi Yayınlan -1451
Tarih - 14
ÖNSÖZ• 9
GİRİŞ • 11
I. Osmanlı İmparatorluğu ve Büyük Güçler (1774-1798) • 21
II. Napoleon Savaşlan ve Balkanlar’da Milliyetçiliğin Yükselişi
(1798-1821) • 47
III. Yunan Bağımsızlık Savaşı ve Birinci Mehmed Ali Paşa Krizi
(1 8 2 1 -1 8 3 3 )• 73
IV. İkinci Mehmed Ali Paşa Krizi (1833-1841) « 1 0 7
9
GİRİŞ
11
DOĞU SORUNU
12
GİRİŞ
13
DOĞU SORUNU
14
GİRİŞ
15
DOĞU SORUNU
cerikli Memluk beylerinden biri olan Ali el-Kebîr Bey 1770 yılında Hicaz ve Ye-
men’e işgâl güçleri yollayacak, ertesi yıl da Suriye’yi işgâl eden güçlere liderlik
edecek durumdaydı. Onun malî taleplerinin, yüzyıl sonunda görünür hâle gelen
Mısır’ın ekonomik çöküşü ve toplumsal sorunlanna büyük katkısı olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun en iyi günlerinde bile, eyalet valilerine büyük ha
reket özgürlüğü tanındığı doğrudur; ancak merkezî yönetim, ekonomik ve idari
reformlar açısından en iyi olasılık bu olduğunda bile yerel hanedanlıklann denet
lediği rejimlere izin vermeye her zaman hevesli değildi. Aynca 18. yüzyılda Os
manlI idaresine karşı hiçbir doğrudan ayaklanma kalıcı başarı sağlayamamıştı.
İmparatorluğun 1774 kadar geç bir tarihte bile birlikten yoksun oluşu, İstanbul’da
gerçek bir tehlike olarak görülmemiş gibi gözükmektedir. Ancak 1760 yılından
sonra imparatorluğun derme çatma yapısını bir arada tutmanın zorlaştığı da gide
rek daha belirginleşiyordu.
Tahta geçen sultanların büyük bir bölümünün kalitesiz olması da, varolan
şekliyle birliği korumayı ve ülkeyi etkili bir biçimde yönetmeyi zorlaştırıyordu.
17. yüzyılın başından bu yana aşağı yukan bütün Osmanlı padişahlan, tahta çık
madan önceki hayatlarını, baştaki Sultan'ın sarayının içindeki özel bölmelerde,
birkaç hadım ağa, birkaç cariye ve hizmetkâr eşliğinde geçirmişlerdi. Kafes siste
minin dış dünya ile teması tümüyle yasaklaması, cahil, çekingen ve zevkine düş
kün Sultanlar dizisine yol açtı. Güçlü ve becerikli Sultanlar bile imparatorluğu za
yıflamak ve gerilemekten çok zor kurtarabilirdi, imparatorluğun yaşadığı sorunla
rın çoğu salt siyasî eylemle çözülemeyecek sorunlardı. Sultanların çoğu 17. ve
18. yüzyılda çöküşü erteleyecek bir şeyler yapmamış, aksine çöküş sürecinin hız
lanmasına yol açmışlardı.3
İmparatorluğun ekonomik hayatı da inişe geçmişti. Osmanlı İmparatorluğu,
aşağı yukarı iki yüzyıldır Batı Avrupa'nın büyük bir bölümünü ve daha sonra
Rusya'yı bile etkileyen gelişmelere ayak uydurmayı başaramamıştı. 15. yüzyılın
sonunda ve 16. yüzyılda Osmanlılann Balkanlar’! fethi sırasında, Balkanlar'daki
kent ve kasaba yaşamı büyük bir gelişme göstermişti.
17. ve 18. yüzyılda, hâlâ çok da net olmayan nedenlerle, bölgenin büyük bir
bölümünde gelişme tersine dönmüştü. Balkanlar’ın ticaret yaşamında çok önemli
bir rol oynayan Ermeni ve Yahudi kent nüfusu, büyük ölçüde Batı Avrupa’ya göç
sonucunda azalmıştı. Balkanlar’daki pek çok kasabanın Türk nüfusu da azalmış
tı. Bu gelişmeler önemli ve kesin olarak tek bir sonuç doğuracaktı. Bu gelişme söz
konusu kasabalan daha Yunanlı, daha Slav veya daha Arnavut yaparak, bu ka
sabalar ve etrafında yaşayan köylüler arasındaki dil ve diğer farklılıklan azalttı.
19. yüzyılda Balkan ülkelerinin çoğunda, Macaristan veya Polonya’da olduğu gi
16
GİRİŞ
bi kırsal kesim ve kent nüfusu arasında dil, din ve ulusal bağlılık açısından büyük
bir ayınm yoktu. Ancak kent yaşamında görülen bu gerileme, 18. yüzyılda Bal
kanların büyük bir bölümünde görülen ekonomik gerilemenin de açık kanıtların
dan biriydi; kent nüfusundaki düşüş kırsal bölgelerdeki gerilemeyi de yansıtıyor
du. 1700 yılında Balkan yanmadasında, Habsburglann OsmanlIlardan geri aldığı
ve büyük bir kesimi boş olan Macar Krallığı’nın üç dört katı insan yaşıyordu. Bir
yüzyıl sonra nüfus büyük bir olasılıkla Macaristan’dan daha azdı.4 İmparatorlu
ğun daha az incelenen bölgelerinde, özellikle Suriye’de de nüfusun azalmış olma
sı mümkündür.
Kısmen nüfusun azalması, kısmen Avrupa ürünlerinin rekabeti ve diğer öğe
ler yüzünden, Osmanlı İmparatorluğu’nda 19. yüzyıla girene kadar zanaatın öte
sinde örgütlenmiş sanayi dalı âdeta yoktu. Dış ticaret açısından da, Osmanlı İm
paratorluğu ağırlıkla ham madde (ipek, yün ve pamuk) ihraç eden ve metropol
ülkeleri ürünleri ve sanayi ürünleri ithal eden bir ülke konumundaydı. İmparator
luğun kimi bölgelerini, gelişmiş Avrupa ülkelerinin özellikle Fransa’nın yarı sö
mürgesine çeviren uluslararası ticaret, büyük ölçüde İstanbul, İzmir, Selanik gibi
limanlarda etkili olan yabancı tüccar gruplarının denetimindeydi. 16. yüzyıldan
beri özellikle Fransa’nın insiyatifiyle gelişen kapitülasyon sistemine göre bu tüc
carlar, Osmanlı vergi sistemi ve Osmanlı mahkemelerinin denetiminden âdeta tü
müyle muaftı. OsmanlIlar bu durumu özellikle aşağılayıcı veya itiraz edilmesi ge
reken bir durum olarak görmüyordu. Ancak 18. yüzyıla kadar sadece AvrupalIla
ra tanınan bu ayncalıklar, Avrupalılann himaye ettiği kişilere de tanınmaya baş
lanmıştı; bu kişiler genellikle Rum, Ermeni veya Yahudiydi. Bâbıâli’de görevli
AvrupalI elçi ve temsilciler, bu ayncalığı Osmanlı tebaası olan kişilere de satmaya
başlamışlardı.
Kapitülasyonlar 1774 yılında Osmanlılar için hâlâ ciddi bir sorun teşkil etmi
yordu, ancak kapitülasyonlar imparatorluğun çöküşünde, özellikle de ekonomik
hayatta önemli bir rol oynamaya başlamıştı. Müslümanlann faizle borç para ver
mesi yasak olduğundan, imparatorluğun ilkel bankacılık sistemi de bütünüyle Hı
ristiyan ve Yahudilerin elindeydi. Reel ücretlerin, en azından vasıfsız işçi ücretle
rinin buğday fıyatlannın artışı sonucunda inişe geçtiğine inanmak için de neden
ler vardır; bu da huzursuzluk ve kargaşa ortamının oluşmasına yol açıyordu.5
Osmanlı İmparatorluğu’nun askerî, siyasî ve ekonomik açıdan zayıflaması,
entellektüel duraklama ile de açıklanabilir. Büyük Avrupa devletleri arasında bir
tek Osmanlı İmparatorluğunda, üniversite veya yüksek öğrenim veren laik ku
rumlar yoktu. Bu eksiklik, 18. yüzyılın entelektüel yaşamının en önemli özellik
lerinden biri olan temel bilimlerin Osmanlı împaratorluğu’nda gelişmemesinde
17
DOĞU SORUNU
18
GİRİŞ
badan oğula geçer hâle gelmişti. 17. ve 18. yüzyıllar boyunca bu eğilim devam
etti. Küçük Kaynarca Antlaşması’nın imzalandığı dönemde ulema sınıfının da 16.
yüzyıldaki yapısı değişmişti. Osmanlı İmparatorluğu’nda anlamlı ve etkili herhan
gi bir modernizasyon çabasına çok tutucu hâle gelen bu grubun karşı çıkacağı ve
değişime karşı olan kitlelerden güç alacağı aşikardı. Modern ordu veya verimli ça
lışan bürokrasi gibi ulema 'nın gücünü azaltmada kullanılabilecek her kurumun,
ulem a 'nın düşmanlığıyla karşılaşmak zorunda kalacaktı. 1785 yılında orduyu
çağdaşlaştırm aya çalışan Sadrazam Halil P aşa’nın görevden alınması ve katli,
ulema 'nın düşmanlığının ne kadar etkili olabileceğini göstermişti.
Din başka açılardan da imparatorluğun zayıflamasına yol açmıştı. Balkan
eyaletlerin büyük bir kısmında ve A sya’daki eyaletlerin bazılarında çoğunluğu
oluşturan Hıristiyan tebaa birçok açıdan ikinci sınıf muamelesi görüyordu. Bürok
rasi ve ordunun üst sınıflarına ulaşmaları engelleniyor ve birçok ayırımcı vergi
ödemek zorunda kalıyorlar, ancak gerçek anlamda baskı görmüyorlardı. Gerçek
ten de m illet sistemine8 göre, imparatorlukta yaşayan Hıristiyanlarının mensup
oldukları Kiliselere kendi işlerini yürütmede oldukça geniş özerklik verilmişti. Mil
letleri birbirinden ve Müslümanlardan ayıran engellerin katılığı, Osmanlı İmpara-
torluğu’nun Batı Avrupa’da bilinmeyen bir biçim ve ölçüde, içten bölünmesi anla
mına geliyordu. Tebaa sadece dinî kimliklerine göre aynlıyordu. Laik devlet, bilin
meyen ve anlaşılamayan bir kavramdı. Aynı zamanda Halife olan Sultan, halife
olarak kutsal yasanın (şeriat’ın) koruyucusuydu; bu ünvan Sultan’ın etkin otori
tesi açısından bir anlam taşımıyordu; Sultan, Hazret-i Muhammed’in dört halifesi
nin taşıdığı tarihî ünvana, müminlerin kumandanı {Em irü’l-M ü ’m inin) ünvanına
da sahipti. En büyük uçurum Müslüman yöneticiler ve Hıristiyan tebaa arasında
ki farktı. Bu farklılıkla karşılaştırıldığında, ortodoks Sünnî Müslümanlar ile Mezo
potamya’da oldukça popüler olan Şiilik, Sünnî tarikatlar arasındaki farklar, Suriye
ve Mısır'daki Türkler ve Araplar arasındaki farklılıklar, Anadolu ve Arnavut
luk'taki farklı yerleşik ve göçebe topluluklar arasındaki farklar-, Arnavutlar ve
Kürt bölgelerindeki değişik aşiretler arasındaki farklar çok daha önemsizdi; ancak
göz ardı edilecek kadar da az değildi. 18. yüzyılın sonlannda Osmanlı toplumu-
nun bir bütün olmaktan çok uzak bulunduğu açıktır, imparatorluk farklı ve ço
ğunlukla birbirine düşman topluluklann karmaşık bir harmanıydı.
1768-1774 felaketlerinden önce de bazı Osmanlılann, imparatorluğun ayakta
kalması için değişime hatta kökten değişikliklere gerek duyduğunun farkında ol
duğu bilinmektedir. Sadrazam İbrahim Paşa uzun görev süresi sırasında, Fransız
kurum ve yönetim biçimlerinin Osmanlı İmparatorluğu'na nasıl uygulanabileceği
ni araştırmak üzere Fransa’ya inceleme heyeti göndermişti. Küçük Kaynarca Ant
19
DOĞU SORUNU
laşm ası’ndan önceki iki kuşak üzerinde Avrupa teknolojisinin, özellikle askerî
teknolojinin etkisi büyük ölçüde artmıştı.
Osmanlı ordusunda, 174 7’deki ölümüne kadar yirmi yıl hizmet veren Fransız
Bonneval (Ahmed Paşa) gibi Hıristiyan dönmeler veya 1768 yılında Fransız Hü
küm etinin Osmanlı topçu birliklerinin yeniden örgütlenmesi ve Çanakkale’nin
savunmasına yardım etmesi için gönderdiği Baron de Tott, imparatorluğun savaş
gücünü modernleştirmek için mücadele etmişlerdi. Büyük katolik nüfusa sahip
olan bölgelerde daha köklü bir Avrupa kültürü hafif de olsa bir etki yaratmıştı.9
Ama bu tür etkiler çok sınırlı ve yarattığı sonuç açısından da yüzeyseldi. Osmanlı
İmparatorluğu 1774 yılında durağan ve çağdışı bir ülkeydi. Bir çok gözlemci im
paratorluğun yaşam a şansı olmadığını düşünüyordu.
Notlar
1 Bâbıâli, 1 6 5 4 son rasın d a Sultan 'm b a ş veziri olan Sadrazam 'ın oturduğu sara y a verilen haşm etli
isimdir. 18. ve 19. yüzyılda bu deyim, Osmanlı merkezî yöneümini anlatan bir terim olarak Batı A v
rupa’da kullanılm aya başlamıştı.
2 E. Habesci, The Present State o f the Ottoman Empire, London, 1784, s. 240.
3 Kayda değer bir istisna IV. M urad’ın (1 6 2 3-1640) enerjik ve acım asız yönetimiydi.
4 T. Stoianovich , “The Conquering B alkan Orthodox M erchant” , Journal o f Econom ic History, XX
(1 9 6 0 ), s. 2 5 5 .
5 T. Stoianovich, “Factors in the Decline o f Ottoman Society” , Slavic Review, XXI (1 962), s. 267.
6 E. Z. Karal, “La Transformation de la Turquie d’un empire oriental en un état moderne et national",
Journal o f World History, IV (1 958), s. 429.
7 Bernard Lewis, The Emergence o f Modem Turkey, London, 1961, s. 36.
8 İm paratorluktaki büyük Hıristiyan gruplan ve Büyük Haham yönetimi altında Yahudiler bir m illet
oluştuyorlardı, her milletin bir başı vardı. Bâbıâli bu yöneticiyi tanıyor ve milletinin davranışlarından
sorumlu tutuyordu. Her millet dil, coğrafya, ve etnik faktörler dikkate alınmaksızın sadece din bağla
m ında tanımlanıyordu. Nesturiler ve Süryaniler gibi kimi durumlarda milletin başındaki kişi (millet
başı) kalıtım sal bir konum haline gelm iş y a da 17. yüzyılın sonuna doğru tek bir ailenin üyeleriyle
sınırlanmıştı. 19. yüzyılda Ortodoks milleti ulusal ve dile ilişkin öğelerine göre küçük alt gruplara ay-
nlmıştı, 1850 yılında Protestan milletinin oluşturulmasıyla birlikte 20. yüzyılın başında Osmanlı oto
ritelerinin tanıdığı en az on dört grup vardı. Kentlerde genellikle çok güçlü olan esn af loncalarının di
ne göre bölümlenmediğini ve bir ölçüde değişik dine mensup gruplar arasında bağlantı görevi gördü
ğünü söylem ek yerinde olacaktır.
9 Özellikle yerel Marunî Hıristiyanlarla Cizvitlerin işbirliği sonucunda ilk modern okulun 1734 yılında
açıldığı Lübnan’da.
20
I
21
DOĞU SORUNU
22
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE BÜYÜK GÜÇLER (1774-1798)
23
DOĞU SORUNU
24
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE BÜYÜK GÜÇLER (1774-1798)
toprak için daima açgözlü olan II. Joseph, 1774 Eylül’ünde Boğdan’ın kuzey sını
rında, Bukovina olarak bilinen arazinin bir bölümünü işgâl etti ve işgâl bahanesi
olarak da Polonya’nın ilk paylaşımı sırasında Habsburglann payına düşen Galiç-
ya eyaleti ile Transilvanya arasındaki haberleşmeyi iyileştirme gereğini öne sür
dü. Bâbıâli’deki savaş yanlılannın savaş çağnlanna karşın, Osmanlılann impara
torluklarına yönelik bu yeni saldırıya askerî güçle direnecek durumda olmadığı
açıktı. Rusların arabuluculuğu için gösterilen çabalar başarısızlıkla sonuçlandı.
Habsburglann artan gücünü kıskançlıkla seyreden Prusya Kralı II. Frederick de,
OsmanlIlara etkili biçimde yardım etmek için hiç bir şey yapmadı. Sonuçta, 7 Ma
yıs 1775’de İstanbul’da imzalanan bir antlaşma ile, Bukovina Avusturya’nın eli
ne geçti; Avusturya burayı tahkim etmeyecekti. 1776 Mayıs ve Temmuz ayla
rında imzalanan iki antlaşmayla yeni sınır detaylı bir biçimde çizildi.
Tuna Prenslikleri’ndeki Rus ordusunun kumandanı Rumyantsev, Bukovina
uyuşmazlığı sırasında AvusturyalIlarla işbirliği yapmadı. Hâlâ Ruslann elinde bu
lunan Osmanlı kalesi Hotin’i AvusturyalIlara vermeyi reddetti. Ancak Balkan
lardaki ortak çıkarlan adına II. Katerina ile anlaşmayı düşünen II. Joseph'in tavn,
Bâbıâli'nin Ruslara direncini zayıflattı.4 Küçük Kaynarca Antlaşması’nın uygula
nışım denetlemek için Nisan 1775’te İstanbul’a gönderilen Prens N. V. Repnin’e,
Avusturya’nın Tuna Prenslikleri’ne göz dikmesinden yararlanarak OsmanlIlara
baskı yapması talimatı verilmişti. Prens antlaşmayı uygulamaya koymaya çaba
larken, büyük güçlüklerle karşılaştı. Osmanlı yetkililerinin Kırım’ın bağımsızlığına
son vermek ve Yenikale ve Kerç kalelerini geri vermek gibi fantastik taleplerine
karşı direnmeyi başarsa da, Osmanlılann, antlaşmanın birçok maddesinin tümüy
le uygulanmasını önlemek için geliştirdiği engelleri aşmayı başaramadı.
St. Petersburg ve İstanbul’un dikkati giderek Küçük Kaynarca Antlaşmasının
doğurduğu en önemli sorunlardan biri olan Kınm’ın kaderine çevriliyordu. 1775-
1776 yıllan arasında, Kırım steplerindeki Nogay kabilesinin de desteklediği Rus
adayı Şahin Giray ile Bâbıâli’nin desteklediği rakibi Devlet Giray arasında Kırım
Hanlığı için iktidar savaşı yaşandı. 1777 baharında Devlet Giray, iktidar mücade
lesinden vazgeçmeye zorlandı; ancak Ekim ayında Şahin Giray’a karşı ciddi bir
ayaklanma çıktı ve birkaç ay için yeni bir Osmanlı-Rus savaşı kaçınılmaz gibi gö
zükmeye başladı. Savaş yanlılan İstanbul’da geçici bir süre için iktidarı ele geçir
mişlerdi; 1778 Ocak ayında Kırım’a birlikler gönderip, oradaki isyancılan destek
lemeye karar verildi. Şahin Giray daha önce Rus birliklerinin desteğini istemişti ve
silahlı çatışma kaçınılmaz gibi gözüküyordu. Şans ve Bâbıâli’deki dalgalanmalar
sonucunda çatışma engellendi. Kırım’a yelken açması gereken Osmanlı donan
m ası ters rüzgârlar yüzünden altı hafta İstanbul Boğazı’nda kaldı; Ağustosun
25
DOĞU SORUNU
ikinci yarısında Kırım sulanna ulaştığında da, karaya çıkma girişiminde bulunma
dı ve sonbahar rüzgarlan, Eylül sonunda gemileri, Sinop’a sığınmaya zorlayana
kadar denizde seyredip daha sonra da İstanbul’a döndü.
Bâbıâli, Rusya ile savaş mı, barış mı istediğine bir türlü karar veremiyordu.
Savaş açmak için çok güçlü nedenleri vardı, ama II. Katerina’ya karşı Batı Avrupa
ülkelerinden yardım beklenemeyeceği de biliniyordu. 1778 baharı ve sonrasında
Fransa, Ingiltere ile büyük bir deniz ve sömürge savaşına girişmişti ve Osmanlı
İmparatorluğu’na Rusya’ya karşı etkili destek sağlamak için yeterli kaynak ayı
rabilecek durumda değildi. Fransa’nın İstanbul’daki becerikli elçisi Kont Saint-Pri-
est, Bâbıâli’yi sürekli olarak kesinlikle hazır olmadığı bir savaşa kalkışmanın ap
tallığı konusunda uyarıyordu. 1778'nin Ocak ayında Avusturya, OsmanlIlara
Ruslarla Kınm konusundaki anlaşmazlıklannı, banşçı yollarla çözmesini önermiş
ti. Temmuz ayında Avusturya'nın Prusya ile Bavyera tahtına geçecek kişi için
mücadeleye girmesi, bir sonraki yılda, Avusturya’nın enerji ve dikkatinin büyük
bir kısmının Bavyera’ya çevrilmesine yol açacaktı. Yalnız ve lidersiz kalan Bâbıâli
boyun eğdi. Kısmen Saint-Priest’in diplomatlığı sayesinde 21 Mart 1779 tarihinde
Rusya ile Aynalıkavak Antlaşması imzalandı. Esas olarak bu antlaşma, Küçük
Kaynarca Antlaşmasının bir benzeri ve yeniden onayı gibiydi, ama birkaç madde
1774 yılında imzalanan antlaşmadan farklıydı. Bâbıâli, Kınm’ın hükümdarı Şa
hin Giray’ı tanıyordu; gelecekte tahta geçecek her yeni Han, Sultan’dan Halife
olarak tahta geçişini onaylaması için resmi bir talepte bulunacaktı. Ancak Sultan
onay vermek zorundaydı ve onay verirken de onay sözcüklerini değiştiremeye
cekti. Bu madde ile Rusya, Osmanlı İmparatorluğu ile Kınm arasındaki dinî bağla
rı kabul ediyor; ancak Bâbıâli, Kırım'ın bağımsızlığını kabul etmek ve siyasî mü
dahale yapmak için dinî gerekçeleri kullanmaktan vazgeçmek zorunda bırakılı
yordu. Daha önce Kırım Hanlığı’nın topraklan arasında yer alan Bug ve Dinyester
nehirleri arasındaki bölge Osmanlılann denetimine geçecekti; ama bu topraklann
büyük bir bölümü, Rusya, Osmanlı İmparatorluğu ve Kınm Hanlığı arasında tam
pon bölge olarak kullanılmak üzere boş bırakılacaktı. Rusya-Osmanlı İmparator
luğu arasında bir ticaret antlaşması için müzakerelere başlanacak, ancak bu ant
laşma 1783 yılına kadar imzalanmayacaktı. Dolayısıyla Rusya birkaç küçük ta
viz karşılığında temel taleplerinin ve Kınm’ın siyasî bağımsızlığının kabul edilme
sini sağlamış oluyordu. Ancak son beş yıl içinde Kınm’da yaşanan ayaklanmalar
ve kargaşalık, St. Petersburg’da, Rusya'nın 1774 yılında içtenlikle arzu ettiği ba
ğımsızlığın, bir aldatmacadan başka bir şey olamayacağı ve yanmadanın er ya da
geç Rusya’nın parçası olması gerektiği inancını uyandırmıştı.
II. Katerina ve hükümetinin, Rusya'nın Karadeniz’deki konumunu güçlendir
26
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE BÜYÜK GÜÇLER (1774-1798)
27
DOĞU SORUNU
turya-Rusya ittifakı gibi çok ciddi ve tehlikeli bir tehditle de karşı karşıya gelecek
ti. Bu ittifak, hükümdarların karşılıklı olarak diğerinin topraklannın egemenliğini,
OsmanlIlar ile olan anlaşmalan ve Polonya'daki durumu garanti etmesine dayanı
yordu. Ancak ittifak, Osmanlı İmparatorluğuna karşı birlikte hareket etme ve im
paratorluğun Avrupa’daki eyaletlerinin paylaşılması hayaline bağlıydı. Katerina,
muhtemelen kendi torunu Grandük Konstantin'in hükümdarı olacağı büyük bir
“Yunan İmparatorluğu” kurma hayalleri kurmaya başlamıştı bile. Bu imparator
luk sadece Yunan nüfusunun olduğu bölgeleri değil, aynca Bulgaristan, Trakya,
Makedonya ve İstanbul’u da kapsayacaktı. Eflak ve Boğdan, Rus etkisi altında
özerk devletler olabilir ve muhtemelen Çariçe'nin gözdesi Prens G. A. Potemkin
tarafından yönetilebilirdi. Ancak Rusya’nın Kırım, Kuban ve 1779 yılında Os
manlI arazisi olarak kabul edilen Bug ve Dinyester nehirleri arasındaki bölgeye
sahip olması şarttı. 1782 Kasım’ında Joseph, Rusya’nın iddialannı kabul edecek,
ancak kabul ederken oldukça isteksiz bir tavır sergileyecekti. Buna karşılık Jo
seph, Eflak eyaletinin batı kısmını, Belgrad da dahil olmak üzere Sırbistan’ın
önemli bir bölümünü ve Istria ve Dalmaçya’daki Venedik topraklannı talep ede
cekti (Venedik tazminat olacak Mora, Girit ve Kıbrıs’ı alacaktı). Bu iddialı planlan
uygulamak kelimenin tam anlamıyla imkansızdı. İttifak kurulduğu andan itiba
ren, Almanya’daki II. Frederick’in düşmanlığının kamburunu sırtında taşıyan Jo-
seph’in, Fransa ile iyi ilişkilerinin bozulmayacağı garantisi olmadan, Balkanlar’da
bir girişimde bulunmayacağı ortaya çıkmıştı. Yine de, ittifak Kınm’da ortaya çıkan
yeni kriz sırasında Katerina’nın elini güçlendirmeye yarayacaktı.
1781 başlannda halk tarafından sevilmeyen Şahin Giray'a karşı bir ayaklan
ma daha başlayacaktı. Rus birlikleri bir kez daha Şahin Giray’ın iktidarını kurta
racak ve Şahin Giray yerine Kırım Hanı ilân edilen Batur Giray’ı yerinden edecek
lerdi. Ama Rusya’nın Kınm’ı ilhak ederek süregelen karmaşaya son vermesi, Ça
riçe ve bakanlan için giderek daha cazip bir seçenek haline geliyordu. Çariçe’nin
dışişleri konusundaki baş danışmanı A. A. Bezborodko ve çok güçlü bir konumda
olan Potemkin de, bu fikri destekleyenler arasındaydı. Aralık 1782'de Katerina,
Şahin Giray’ın iktidannı yeniden kurmak için Rusya’nın harcama ve kayıplanna
karşılık olarak en azından Sivastopol limanını geri alması gerektiğine karar ver
mişti. 19 Nisan 1783 tarihinde, muhtemelen Potemkin’in etkisiyle, Katerina Rus
y a ’nın Kınm’ı, Kuban’ı ve Taman yanmadasını ilhak ettiğini açıklayan bir mani
festo yayınlayacaktı. Aynı gün Şahin Giray tahttan feragat edecek ve Çariçe’nin
kendisine tahsis ettiği maaşla yaşamak üzere Rusya’ya dönecekti.
Bu olaylar, İstanbul’un öfkesinin patlamasına yol açacaktı. Aylar boyunca
yeni bir Osmanlı-Rus savaşı çıkma tehlikesi devam edecekti. Ama Rusya’ya düş
28
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE BÜYÜK GÜÇLER (1774-1798)
man olmasına karşın Osmanlı kamuoyu şaşkın, başıboş ve yeni bir savaşın so
nucu konusunda haklı olarak karamsardı. Kınm’ı geri almak için Osmanlı İmpara-
torluğu’nun güçlü bir müttefiğe ihtiyacı vardı. Bu müttefik de kuşaklardır dostu
ve destekçisi olan Fransa olabilirdi. Ancak 1783 yılında Fransız hükümeti, Os
manlIlar lehine sav aşa müdahale etmeye isteksizdi, müdahale edecek durumda
da değildi.
Fransa’nın etkili olacak şekilde hareket edememesinin sebebi kısmen, Kate-
rina’nın ilhak kararını ilân ettiği dönemde ve izleyen aylar boyunca Fransa’nın
h âlâ İngiltere ile sa v a şıy o r olm asıydı. Am erikan B ağım sızlık S a v a ş ı’nın,
178 2 ’nin son aylannda sona ermek üzere olduğu belliydi, ancak Fransa, İngilte
re ve İspanya arasında barışı sağlayan Versailles Antlaşması 1783 Eylül’üne ka
dar imzalanamamıştı. Aynı yılın Şubat ayına kadar iktidarda olan Lord Shelbur-
ne kabinesi, bir çok açıdan Rusya’ya karşı düşmanca bir tavır izliyordu. Ancak
Fransız Dışişleri Bakanı Vergennes’ın, ittifak yüzünden II. Katerina’ya karşı aldı
ğı tavır konusunda da tepkisiz kalmıştı. Shelburne’ün halefi, Charles James Fox
ise herhangi bir konuda İngiltere ve Fransa’nın işbirliği yapabileceği olasılığını
bile kabul etmeyecekti. Avusturya Şansölyesi Prens Kaunitz, Mart sonunda
Habsburglann, Rusya’nın Kırımı ele geçirmesine karşı direnmek için Fransa’ya
yardım etmeyeceğini belirtmişti. Avusturya’nın bu tavrı hiç değişmeyecekti. Bal
kanlarda çok fazla ilgilenmek durumunda kalırsa, Prusya’nın kuzey sınırlarına
saldıracağından korkan II Joseph, Kaunitz’in önerdiği gibi Eflak ve Boğdan’a sal
dırarak, II. Katerina’nın bu girişiminden faydalanmayı rededecekti. II. Joseph,
Rusya’ya karşı büyüyen bir güvensizlikle birlikte korkunun sınırlannda dolaşan
bir saygı da beslemekteydi. Her ne kadar OsmanlIlara karşı II Katerina ile aktif
bir işbirliği yapmaya isteksiz olsa da, Fransız hükümetinin çağnlarına karşın, sa
dece diplomatik yollarla bile, II. Katerina’ya karşı çıkmayı hayal bile edemezdi.
Avusturya’nın planlarına karşı çıkması, II. Katerina’yı Prusya Kralı II. Frede-
rick’in kollanna itebilirdi, oysa İmparator’un temel hedefi Prusya’nın yalnız bıra
kılması ve zayıflatılmasıydı. 1783 Temmuz’unda hâlâ resmen müttefik olan
Fransa ve Avusturya arasındaki ilişkiler o kadar kötüleşmişti ki, Fransız bakan
ların çoğu, II Joseph Tuna Prenslikleri'ni almaya teşebbüs ederse, Fransa’nın
Avusturya Hollandası ve A vusturya’nın İtalya’daki topraklarına saldırmasını
önermeye başlamışlardı. Londra ve Paris’te hayal kınklığına uğrayan Fransız
hükümeti, destek bulmak için gönülsüzce de olsa Prusya’ya yanaşacaktı, ama
1783 Ağustos-Ekim aylannda Berlin’de yapılan ön müzakerelerden hiçbir sonuç
çıkmayacaktı. Bunun da nedeni hayal kınklıklanna rağmen, Fransız hükümeti
nin 1756 yılında Avusturya ile kurulan ittifakı açıkça terk etmek istememesiydi;
29
DOĞU SORUNU
30
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE BÜYÜK GÜÇLER (1774-1798)
baycan'da Rusların hakim olduğu yeni bir devlet kurulduğunu hayal etmeye
başlamıştı.
Kınm krizi, Yakındoğu’da Rus gücünün artışının hızlandığını ortaya koymuş
tu. Kriz ayrıca, Fransa’nın bölgedeki etkisinin hızla azaldığını ve artık Osmanlı
İmparatorluğu’nun esas koruyucusu olarak davranamayacağını ve Doğu’daki po
litikalarının da hızla değiştiğini göstermişti. Fransa 1780’lerin ortasında ve so
nunda, 1785 tarihli Osmanlı-Avusturya sınır uyuşmazlığında arabuluculuk yapa
rak ve son on beş senedir yaptıklan gibi OsmanlIlara teknisyen ve askerî uzman
lar göndererek, İstanbul'daki nüfuzunu korumaya çalışacaktı. Ama bu girişimler
çok az başanlı olacaktı. Bâbıâli istikrarlı bir biçimde, Karadeniz’i Fransız ticaret
gemilerine açmayı reddedecekti, bu tavır birçok Fransız’a oldukça nankör bir tavır
gibi geliyordu.7 1 Kasım 1786 tarihinde İstanbul’daki Fransa elçisi Choiseul-Go-
uffıer, Fransa’nın hoşnutsuzluğunun bir göstergesi olarak birkaç ay boyunca Os
manlI başkentinden ayrılmayı bile önerecekti. İzleyen senenin Temmuz ayında
Paris’teki hükümet, askerlerle dolu bir filonun koruması altında Fransız ticaret ge
milerini zorla Boğazlar’dan geçirmeyi düşünmeye bile başlamıştı. Osmanlı-Fran-
sız ilişkilerinin kötüleşmeye başlamasıyla birlikte Paris-St. Petersburg ilişkileri de
yavaş yavaş düzelmeye başlamıştı. 1787 yılının Ocak ayında Fransa-Rusya tica
ret antlaşması imzalanmıştı. Ertesi yılın bahar ayında, Avusturya ve muhtemelen
de İspanya’nın katılacağı savunma ortaklığı için iki ülke arasında oldukça ciddi
müzakereler başlamıştı.
Bu tür bir ittifakın önünde bir sürü engel vardı, ama en önemli engel 1787
Ağustos'undan itibaren Rusya, 1788 Şubat’ından itibaren de Avusturya’nın, Bâ-
bıâli ile savaşta olmasıydı. Çok uzun zamandan beri beklenen yeni Osmanlı-Rus
savaşının birçok nedeni vardı. En önemli neden, Kafkaslar’daki nüfuz mücadele-
siydi. 1783 yazında R usya’nın Gürcistan’da kurduğu hakimiyet, OsmanlIlar ve
Kafkaslar’daki Müslüman müttefikleri, özellikle de Dağıstan’ın savaşçı kavmi
Lazlann düşmanlığını uyandırmıştı. 1784-1785 yıllarında Lazlar sık sık Gürcis
tan topraklarına saldıracak ve yağmalayacaklardı, 1785 yılının Kasım ayında Os
manlI İmparatorluğu-Rusya arasındaki gerilim ciddi boyutlara ulaşmıştı. 1785
Kasımında Rusya saldırılar durmadığı takdirde, “ciddi önlemler” alma tehdidini
savuracaktı. Aynı yıl denetimi altındaki Kafkas halklanndan, İnguşlar, Osetyalılar
ve Kabartay bölgesi halklanndan büyük bir ordu kurarak, savurduğu tehdite so
mutluk da kazandıracaktı. Kral Iraklı’ya büyük bir tahsisat aynlacakti; Ağustos
ayında İstanbul’daki Rus elçisi Bulgakov’a, Rusya’nın savaş istememesine kar
şın, Gürcistan’ı korumaya kararlı olduğu belirtilecekti. Ancak 1787 yılının ilk ay
larında, Osmanlılar Kafkasya’ya artan miktarda para ve ajan göndermeye başla-
31
DOĞU SORUNU
32
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE BÜYÜK GÜÇLER (1774-1798)
9 Şubat 1788 tarihinde gönülsüzce Bâbıâli’ye savaş ilân ettiğinde, etkili bir müt
tefik olması çok düşük bir ihtimal gibi gözüküyordu. Katerina’nın açısından daha
da önemli bir gelişme, 1788 Temmuz’unda İsveç Kralı III. Gustav’ın aniden Rus
y a ’ya saldırmasıydı. İsveç daha önce Rusya'ya terk etmek zorunda kaldığı, Baltık
eyaletleri ve Finlandiya’yı geri almaya çalışıyordu. Kısa bir süre için St. Peters-
burg, İsveçlilerin eline geçme tehlikesi yaşadı. Daha da kötüsü, Prusya ve muhte
melen İngiltere’nin de Rusya’nın Yakındoğu’da ciddi birer rakibi olacağına dair
kuşku götürmez belirtiler ortaya çıkmıştı. 1787 sonbahannda bu iki ülke birleşe-
rek, Birleşik Eyaletlerdeki Fransız yanlısı “milliyetçi” partiyi ezmişler ve burada
Standtholder’in iktidarını yeniden kurmuşlardı. 1788 A ğustos’unda bu ülkeler
arasında savunma ittifakı imzalanması, gelecek üç yıl boyunca Avrupa politika
sında lider rolü oynayacak olan devletlerarası yeni bir birliğin doğuşunu simgeli
yordu. Berlin’de İngiltere ile ittifak kurmak, Rusya ve Avusturya, OsmanlIlarla
savaşla meşgulken, Prusya'nın yeni topraklar kazanması için olanak yaratmış gi
bi gözüküyordu. II. Joseph’in Balkanlar’da büyük topraklar kazanma ihtimali ile
teşvik olacağı ve Prusya’nın kuzeybatı sınırlarına saldırma ihtimali karşısında,
Habsburglann, Polonya’nın 1772 yılındaki birinci paylaşımı sırasında ele geçirdi
ği Galiçya eyaletini, PolonyalIlara bırakacağı umut ediliyordu. Buna karşılık, Po
lonyalIlar da Prusya'ya özerk Danzig şehrini ve Torun eyaletini verecekler, Ho-
henzollern topraklannm doğu sınırlan da düzene kavuşmuş olacaktı. Bu karma
şık, sinik, uygulanması zor ve birçok açıdan dönemin uluslararası ilişkilerinin ti
pik bir örneği olan bu plan, 1787 yılı sonunda Prusya devlet bakanlarından biri
olan Kont Herzberg’in ürünüydü. Bu plan yaklaşık üç sene boyunca Prusya dip
lomasisini belirleyecekti. Planın başansı, Rusya’nın müttefiki olan Avusturya’nın
etkili bir biçimde sindirilmesine ve Rusya’nın kurbanı olan Polonya ile işbirliğine
dayandığından, başlangıcından bu yana planın Rus karşıtı bir yanı vardı. Ancak
Herzberg, Bâbıâli ile barış yaptığında, II. Katerina’nın Besarabya ve Ochakov’u
almasına izin vermeye istekliydi. 1789 Ağustos’unda Rus hükümeti Prusya ile
ilişkileri iyileştirmek ve OsmanlIlara dayatılacak banş koşulları konusunda anlaş
ma sağlamak için Berlin’e özel bir heyet gönderecek, heyette Rusya'nın en yete
nekli diplomatı M. M. Alopeus da yer alacak, ancak görüşmelerden sonuç çıkma
yacaktı.
Herzberg’in planlan, hâlâ yanm yüzyıldır müttefiki olan Habsburglarla bir tür
ittifak peşinde olan Londra ile arasındaki buzları eritemeyecekti. İngiltere
178 7 ’den sonra bir süre daha, güçlü ve kârlı ticarî ilişkiler ve Fransa’ya duyulan
ortak düşmanlıkta birleştiği R usya’yı geleneksel dostu olarak görmeye devam
edecekti. Bunun anlamı, başlangıçtan itibaren İngiltere-Prusya ittifakının sarsıntı
33
DOĞU SORUNU
34
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE BÜYÜK GÜÇLER (1774-1798)
35
DOĞU SORUNU
36
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE BÜYÜK GÜÇLER (1774-1798)
37
DOĞU SORUNU
38
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE BÜYÜK GÜÇLER (1774-1798)
39
DOĞU SORUNU
41
DOĞU SORUNU
42
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE BÜYÜK GÜÇLER (1774-1798)
43
DOĞU SORUNU
44
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE BÜYÜK GÜÇLER (1774-1798)
du. Ağustos ayı sonunda Fransız filosunun Nil savaşında Amiral Nelson tarafın
dan yok edildiğinin haberi İstanbul’a ulaştığında, İstanbul’daki Fransız etkisi ger
çek anlamıyla ortadan kalkmıştı. Sadrazam İzzet Mehmed Paşa ve Şeyhülislam,
Fransız sempatizanı oldukları gerekçesiyle 30 Ağustos akşamı tutuklanacak ve
sürgüne gönderilecekti. 2 Eylül’de Ruffın Yedikule zindanlarına gönderilecekti.
Bir hafta sonra Bâbıâli resmen savaş ilân edecekti.
Bir kuşaktan beri ilk kez Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu açıkça ve resmen
düşman olarak karşı karşıya geliyorlardı. 13. yüzyıldan beri ilk kez güçlü bir Batı
Avrupa ordusu Doğu’ya ayak basmıştı. Yakındoğu tarihinde yeni bir sayfa açıl
mıştı.
Notlar
45
DOĞU SORUNU
b a ğ ve Işkodra P aşası üzerinde etki sağlam ak için giriştikleri rekabet anlatılmaktadır. A Beer ve J.
Fiedler (ed s .), Joseph I I und G rafLudwig Cobenzl Ih r Briefwechsel (Fontes Rerum Austriacarum,
Zweite Abteilung, LIII-LIV, Viyana, 1901, s. 275.
13 B. Lew is, “The Im pact o f French Revolution on T urkey1', Journal o f World H istory, I, (1 9 5 3 -
19 5 4 ), s. 106.
14 1791 yılında Sistovo ban ş görüşmeleri sırasında, Osmanlı temsilcilerinden biri, müzakerelerde ara
buluculuk görevini üstlenen İngiltere’nin V iyana Büyükelçisi Sir Robert Keith'e Ispan y a’nın Afri
k a ’da mı olduğunu sormuştu. Reis Efendi, sa v a ş gemilerinin Baltık Denizi'nde rahatça seyredebildi-
ğine inanm akta zorluk çekiyordu. Osmanlı heyetinin tamamı Cebeiitarık'ın İngiltere’de bir kasab a
olduğunu düşünüyordu. Mrs. Gillespie Sm yth (ed.), Memoirs and Correspondence o f S ir Robert
Murray Keith, London, 1849, s. 343, 401-402.
15 Bkz., s. 67 -6 8 .
16 111. Selim ’in tahta geçm esini güvenceye alm ak için, bu am açla harcanan paranın detayları da dahil
olm ak üzere F ran sa’nın İstanbul'da çevirdiği entrikalara ilişkin ilginç bilgiler, Chouiseul-Gouffler'in
Fransız Dışişleri Bakanı Montomorin’e gönderdiği 12 Ekim 1789 tarihli raporda bulunabilir. No. 9,
Secrète, Ministère des Affaires Etrangères, Correspondence Politique Turquie, CLXXVI.
17 J. F. Howard (ed.), Letters and Documents o f Napoleon, London, 1961, s. 23 2 -2 3 3 .
18 H. Déhérain, La Vie de Pierre Ruffin, orientaliste e t diplomate, Paris, 1929-1930, s. 128-129.
46
II
47
DOĞU SORUNU
48
NAPOLEON SAVAŞLARI VE BALKANLAR’DA MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ (1798-1821)
49
DOĞU SORUNU
—
n
N E
— E
(0
z a
*
00 m
S
h- o o.
Q
00
T- cc a
■o
1 < g
O N
O ç
< E
00 ©
X >
«>
T" 3
OC
50
NAPOLEON SAVAŞLARI VE BALKANLAR’DA MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ (1798-1821)
nin muhtemel kaderleri olarak gördükleri Müslüman işgâline karşı Rusya’nın ko
rumasını istemesine yol açacaktı. 1801 yılının Ocak ayında Rus Çan Paul, Irak-
lı’nın topraklarının Rus İmparatorluğu’na katıldığını ilân etti, bu Rusya’nın Kaf
kasya'da sağladığı en önemli toprak kazancıydı ve hem İran hem de Osmanlı İm
paratorluğu açısından ciddi bir tehlike yaratıyordu. 1802 yılında Gürcistan ve Ha
zar sahili arasında yer alan Dağıstan’da Rusların koruduğu yerel kabile şeflerinin
oluşturduğu federasyon ve küçük Gürcü illerinden biri olan Imeretya’nın Rus
y a ’ya dahil edilmesiyle, Rusya’nın güneye doğru önlenemez yayılmasında hâlâ
doğal sınırlara ulaşmadığını gösteriyordu.
Napoleon savaşlan sırasında da olacağı gibi Rusya’da bir kesim, ülkenin ger
çek çıkarlanna hizmet etmenin en iyi yolunun Yakındoğu’da Osmanlı İmparator
luğu aleyhine büyümek olduğunu savunuyordu. Bu kesim Batı Avrupa’daki dev
rim karşıtı seferlerle, ülkenin kaynaklannın Don Kişotvari bir biçimde kullanıldığı
nı ve fırsatlann harcandığını düşünüyordu. 1799 yılında Çar’ın dış politika başda
nışmanı olan Kont F. V. Rostopchin Fransa ile işbirliği yaparak Osmanlı İmpara-
torluğu’nun parçalanmasından yanaydı. İmparatorluğu bölüşecek olan ülkelerin
kazanımlanna karşı Avusturya’nın Bosna, Sırbistan ve Eflak’ı topraklarına kat
masına izin verilebilir, Prusya da tazminat olarak Kuzey Almanya’da toprak ala
bilirdi. Kıta Avrupasının güçleri, toprağa duyduklan açlığı doyurduktan sonra İn
giltere’nin denizaşın hak iddialanna ve hırslanna karşı birleşebilirlerdi.4 İngiliz ve
AvusturyalI müteffiklerinin bencilliğine ve ihanet olarak gördüğü Fransa’ya karşı
hareketlerine öfkelenen Çar Paul de, bu tür tezleri dinlemeye hevesliydi. 1801
Mart’ının başında Paris’e gelen Rus temsilcisi Kolychev, Fransa-Rusya banş ant
laşmasını ve daha sonra iki güç arasında imzalanacak olan ittifak antlaşmasını
müzakere etmekle sorumluydu.
23-24 Mart gecesinde Çar Paul’un durumdan hoşnut olmayan bir grup saray
lı ve devlet görevlisi tarafından öldürülmesi, Yakındoğu’da Fransa-Rusya işbirliği
ihtimalini uzun bir süre için ortadan kaldıracaktı. Oğlu ve veliahtı I. Alexander’in
en önemli danışmanlan (Koçubey, Vorontsov, Prens Czartoryski) Rusya'yı zayıf
Osmanlı devleti yerine güçlü bir Fransa ile komşu yapacağı için Osmanlı İmpara-
torluğu’nun parçalanmasından kaçınma taraftanydı. I. Alexander, askerî varlığı
nı gösterişli bir biçimde sergileyerek Fransa’yı ve Bâbıâli'yi tedirgin etmemek için
Ege adalanndaki askerî gücünü 1803 sonbahannda tek bir firkateyne bile indir
mişti. Babasının 179 0 ’lı yılların sonunda ilişki kurduğu ve destek sözü verdiği
Karadağlılarla da ilişkilerini geliştirmeye çalışmayacaktı. Ama Bâbıâli’ye hakim
olan Rus karşıtı gelenek ve önyargılar gibi St. Petersburg'da da önyargılar ve
Türk karşıtı geleneklerin sürmesi, her iki başkentte de 1799 ittifakının bir zorun
51
DOĞU SORUNU
52
NAPOLEON SAVAŞLARI VE BALKANLAR’DA MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ (1798-1821)
53
DOĞU SORUNU
lıydı. Napoleon dönemi boyunca birbiri ardına İngiliz hükümetleri, oldukça haklı
olarak, Akdeniz’de büyük bir askerî operasyona girişmeyi reddetmiş ve ulaşım
sorunlarının bu tür bir girişimi zorlaştıracağını ve Ingiliz ordusunun Fransa’nın
yenilgisine en büyük katkısının Batı Avrupa kıyılarını tehdit etmesini engellemek
olacağını öne sürmüşlerdi. Yine de Fransa’ya duyulan ortak korku hem Londra’da
hem de St. Petersburg’da bu şüphe ve endişeleri arka plana itecek kadar güçlüy-
dü. 11 Nisan 1805’te Londra’da süren uzun müzakerelerden sonra İngiliz-Rus it
tifak antlaşması imzalandı. Bu birlik, Yakındoğu’daki durumun sonucu değildi ve
Fransa’yı Avrupa’ya karşı tehdit oluşturmayacağı bir duruma indirgemek ve gele
cekte banş ve istikrar sağlayacak biçimde Avrupa sınırlannı yeniden çizmek gibi
büyük hedefleri vardı.7 Kuşkusuz Doğu Akdeniz’deki durumun, özellikle Rus ta
rafını ittifak içine sokmada rolü vardı; her ne kadar istikrarsız olduğu ortaya çıksa
da İngiliz-Rus ittifakının Doğu’daki olaylar üzerinde önemli bir etkisi olacaktı. Beş
ay sonra, 23 Eylül 1805 yılında imzalanan bir antlaşmayla, Osmanlı İmparatorlu
ğu ve Rusya üçüncü ülkelerin saldırısına karşı işbirliği yapmayı kabul ediyorlardı.
Rusya Ege adalarını işgâl edecek ve bu adalann birliğini koruyacaktı, Bâbıâli ise
Fransa ile savaş devam ettiği sürece Rus savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçmesi
ni kabul ediyordu. 1799 yılındaki ittifak dirilmiş gibiydi.
1805 yılının Fransa karşıtı ittifakı, altı yıl öncesine kıyasla daha kısa ömürlü
ve daha başansızdı. Rusya, Ekim ayında Fransa’ya savaş ilân ettiği zaman, Ak
deniz'de Amiral D. N. Senyavin komutasında oldukça büyük bir Rus filosu mev
cuttu, 19.000 Rus askeri Kasım ayında Napoli’ye çıktı. Ancak birkaç ay sonra
Güney İtalya’yı ezip geçen Fransız güçlerini engellemede başanlı olamadı. Avus
turya Aralık ayında Presburg antlaşması ile Dalmaçya eyaletini Fransa’ya teslim
ettikten sonra, ittifak Dalmaçya’daki Fransız kuvvetlerinin İtalya ile haberleşme
sini etkili bir biçimde önlemeyi bile başaramadı. St. Petersburg’da özellikle Do
nanma Bakanı Amiral Chichagov’un dile getirdiği, İngiltere’nin bütün Akdeniz kı
yılarına ve Rusya’nın Karadeniz sahillerine ticarî olarak hükmetme arzusu duy
duğu korkusu vardı. 8 Osmanlı-Rus ittifakı da kaçınılmaz olarak başından beri do
lu dizgin artan karşılıklı düşmanlıkla çökmeye başlayan bir cepheden başka bir
şey değildi.
İstanbul’da Fransızların 1805’in sonlarında Ulm ve Austerlitz’de kazandığı
ezici zaferler derin bir etki yarattı. Bu zaferler Fransa’ya karşı güçlerle ittifaka gi
rerek Osmanlı İmparatorluğu’nun kaybeden tarafı seçmiş olduğunu gösterir gibiy
di; Bâbıâli bu nedenle 23 Eylül’de Rusya ile imzalamış olduğu antlaşmayı onayla
mayı reddetti. Osmanlı başkentinde değerinin yükselmekte olduğunu anlayan
Fransız hükümeti, Boğazlar’ın Rus savaş gemileri tarafından kullanılmasını ya-
54
NAPOLEON SAVAŞLARI VE BALKANLAR’DA MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ (1798-1821)
saklattırmak için elinden geleni yaptı. 1806 Mayıs’ında Sebastiani Fransız Büyü
kelçisi olarak İstanbul’a gönderildiğinde kendisine verilen talimat, Rusya’ya karşı
başan kazanacak bir Osmanlı-Fransız savaşından sonra Osmanlılann Kınm'ı geri
alabileceklerini ima etmesine bile izin veriyordu. Aynı yıl içinde, 1804 Mayıs’m-
dan beri İmparator ünvanını taşıyan Napoleon temel hedeflerinden birini yerine
getirmek için, bir süre için Bâbıâli ile ittifak içine girmişti. 9 Haziran 1806 yılında
Talleyrand’a yazdığı mektupta, “baştan beri politikamın hedefi, Rusya'ya karşı
doğrudan veya dolaylı olarak kendim, Bâbıâli ve İran arasında üçlü bir ittifak kur
maktır... Bu büyük imparatorluğu [yani Osmanlı İmparatorluğunu] güçlendirmek,
birleştirmek ve Rusya'ya karşı kullanmak istiyorum."9 Yanya’da Fransız konso
losluğunun açılması, Travnik ve lşkodra’daki ajanlar Fransızların Balkanlar’da
çok yakında harekete geçeceğini gösteriyordu, Rusya’nın elinden alınabilirse Kor-
fu’yu alabileceği ümidi uyandırılarak Yanyalı Ali P aşa’nın desteği güvenceye
alınmaya çalışılıyordu.
St. Petersburg’da, Güneydoğu Avrupa’da Fransızlann saldırıya geçebileceği
olasılığı ve özellikle de eskisine oranla çok daha bölünmüş ve zayıflamış olan Os
manlI İmparatorluğu, ciddi bir endişe uyandınyordu. Bölge valileri Osmanlı İmpa-
ratorluğu'nun birden çökmesine yol açacak gibiydi. Bu tür kişilere örnek olarak
Yanyalı Ali Paşa, Vidinli Pazvantoğlu Osman Paşa ve bir Arnavut maceraperest
olan Kavalalı Mehmed Ali Paşa gösterilebilir. Bu sonuncusu Mısır’ın fiili {d efac-
to ) hakimi olmayı başarmıştı. 1804 kadar erken bir tarihte, Sırbistan’da halk böl
gedeki Yeniçerilerin kötü yönetimine karşı ayaklanmıştı.10 Sultan III. Selim’in or
duyu modernleştirme çabalan ve bu amaçla 1805 yılının Mayıs ayında ilân ettiği
ve Yeniçerilerin şiddetli muhalefetiyle karşılaşan H a tt-ı Ş erifhazı açılardan daha
büyük tehlike yaratıyordu. Eskisine kıyasla imparatorluğun kendini etkin bir bi
çimde savunma kabiliyeti daha da azalmış gibiydi. Bu nedenle Rusya, 1806 baş-
lannda Tuna Prenslikleri Avusturya işgâli tehdidi altına girer veya Fransa Osman
lI İmparatorluğu’na saldınrsa Rus ordularının harekete hazır olması gerektiğine
karar vermişti. Mart ayında Çar’ın kendisi Italianski’ye, Osmanlılar Fransız yanlı
sı tutumlanna devam ettikleri takdirde Boğdan’ı işgâl edeceğini ifade etmişti. Ay
nı şey Bâbıâli’nin Prenslikler’de varolan durumu Rusya’ya danışmadan değiştir
meye kalkması hâlinde de söz konusu olacaktı. Rusya, Mayıs ayında İngiltere’ye
Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşma önerisi bile getirmişti; Rusya Tuna Prenslik
lerini, İngiltere Mısır’ı alacaktı. St. Petersburg’da bu önerilerin, Balkanlar'ın batısı
nın büyük bir bölümünü kaplayan ve R usya’nın himayesinde olan büyük bir
devletin ortaya çıkmasına yol açacağı umut ediliyordu, ama öneriler Londra'da
herhangi bir tepki uyandırmadı. 1806 yılının yazında11 Rusya-Fransa banş gö
55
DOĞU SORUNU
56
NAPOLEON SAVAŞLARI VE BALKANLAR’DA MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ (1798-1821)
taydı. Ama Duckworth, uygun rüzgarların estiği sonraki üç gün boyunca müza
kerelere başlamak için başansız girişimlerle üç gün harcadı ve 23 ile 2 8 ’i arasında
bir kere daha rüzgarlar ters yönde esmeye başladılar. Bu sürenin sonunda İstan
bul'un etrafına üç yüz top yerleştirilmişti. Amiral artık yapılacak bir şey olmadığı
na karar verdi. 3 Mart’ta geri çekilme sırasında bazı kayıplar vererek Çanakka
le’den geri döndü. Beş gün sonra Bozcaada açıklarındaki İngiliz filosuna, Rus
y a ’nın Adriyatik filosundan Senyavin komutasında gemiler katıldı. Ruslann, Bo
ğazlardan geçişi zorlama çabalanna katılmakta geç kalmış olması, Fransız Devri
mi ve Napoleon Savaşlan döneminde Fransa’nın rakiplerinin çabalannı zayıflatan
koordinasyon eksikliğinin iyi bir göstergesidir. Senyavin girişimin tekrarlanması
nı önerdi ama Duckworth, muhtemelen akıllıca davranıp reddetti ve 13 Mart tari
hinde Batı Akdeniz’e yelken açtı. Dolayısıyla Osmanlı-Rus savaşının kısa bir za
man içinde biteceğine dair hiçbir ümit kalmamıştı. İstanbul’da İngiltere ve Os
manlI imparatorluğu ilân edilmemiş bir savaş hali içindeyken, Fransız etkisi hiçbir
zaman olmadığı kadar güçlenmişti.
İngiltere açısından Balkanlar'ın büyük bir bölümünün veya hepsinin Fransız
etkisine girmesi, istenmeyen bir durum olmakla beraber, St. Petersburg’da görül
düğü kadar tehlikeli bir durum da arzetmiyordu. Fransızlann Mısır’ın kontrolünü
ele geçirmesi ise bambaşka bir öyküydü, 1806 ve 1807 yılının ilk aylarından iti
baren, Mısır’daki Fransız etkisinin endişe verici bir biçimde arttığı görülüyordu.
1805 Ekim’inde, isteksiz ama başka çaresi de olmayan Osmanlı Sultanı tarafın
dan Mısır Hıdivi olarak atanan Mehmed Ali Paşa’yı, Fransız başkonsolosu Dro-
vetti destekliyordu. Mehmed Ali P aşa’nın rakipleri olan ve ülkeyi çok uzun za
mandan beri çok kötü idare etmekte olan Memlûk beylerinin arkasında ise İngiliz
ajanı Binbaşı Misset vardı. 1806 yazı ve sonrasında, Paşa’nın gücü artmaya baş
ladı. Özellikle P aşa’nın Memluk Beyleri arasındaki baş rakibi Mehmed Elfi’nin
1807 yılının Ocak ayında ölümünden sonra, Mehmed Ali Paşa’nın gücü ve Fran
sız etkisi artmaya başladı. 1807 bahanmn başlannda Londra’daki bakanlar, Mı
sır’ı bir tür Fransız sömürgesi olmaktan kurtarmak için harekete girişmenin ge
rekli olduğunu düşünüyorlardı. 14 Mart’ta İskenderiye açıklannda bir İngiliz filo
su belirdi ve üç gün sonra kent karaya çıkan ordunun eline geçti. Ingilizlerin Mı
sır’a saldırısı, üç ay önce Tuna Prenslikleri’ne giren Rusya gibi başlangıçta savun
ma amaçlıydı. Her iki durumda da, askerî harekatın amacı işgâl etmek değil, sa
dece söz konusu topraklann tehlikeli bir düşmanın eline geçmesine önlemekti.
Tehlikeli düşman Tuna Prenslikleri için Fransa veya Avusturya, Mısır için Fran
sa'ydı. Ama İngiliz harekâtı, Eflak ve Boğdan eyaletlerini işgâl eden Ruslann ak
sine askerî açıdan tam bir fiyaskoydu. OsmanlIlar üzerinde baskı oluşturmak açı
57
DOĞU SORUNU
sından harekat faydasızdı. Mısır uzun süreden beri âdeta bağımsızdı ve İstan
bul’dan çok uzaktı. Mısır’daki İngiliz harekâtı, Osmanlılar açısından Yunanis
tan'daki Fransız saldırganlığı veya Rusların Tuna Prenslikleri’ni ele geçirmesi gibi
bir tehdit oluşturmuyordu. Daha da önemlisi, harekât Fransa’ya karşı verilen sa
vaşta çok daha önemli bir cephe olan Güney İtalya ve Sicilya’dan kaynak aktanl-
masına neden olmuştu ve başarı şansı olmayacak kadar beceriksizce düzenlen
mişti. Mart sonunda ve Nisan başında Rosetta’yı yeniden ele geçirme girişimleri
başansızlıkla sonuçlandı. Memluk Beyleri İngilizlere yardım etmek için çok az ça
ba gösterdiler veya hiçbir şey yapmadılar. Askerî Komutan General Fraser ve si
yasî nedenlerle Nil deltasının tümünü işgâl etmek isteyen Misset arasında sürekli
bir çekişme vardı. İngilizlerin elinde Nil deltasının tümünü etkili bir biçimde işgâl
edecek kadar çok kuvvet yoktu. Takviye güçleri Mayıs sonunda İskenderiye’ye
ulaştı ama 14 Haziran'da, Savaş Müsteşan Lord Castlereagh harekâtın sona erdi
rilmesini ve Mısır’dan geri çekilinmesini emretti.
Bu emir büyük ölçüde Londra’nın, İngiltere’nin Akdeniz'deki gücünü İtal
y a ’daki harekât üzerinde yoğunlaştıracak biçimde, OsmanlIlarla anlaşma kararı
vermesinin sonucuydu. 1807 Ağustos’unun sonundan itibaren İngiliz temsilcisi
Sir Arthur Paget, İstanbul’da bu amaçla görüşmeler yaptı. Ama artık Osmanlılar
güvenliğe giden yolun Fransa’ya ve onun yenilmez gibi gözüken İmparator’una
tutunmaktan geçtiğine karar vermişlerdi. Müzakereler Ekim sonunda başansızlık-
la sonuçlandı.
Bundan önce Avrupa’daki durum, 7 Temmuz’da I. Alexander ve Napole-
on ’un Tilsit’de anlaşm a sağlam ası ile bütünüyle değişmişti. Antlaşmanın en
önemli sonuçlan, yani Prusya'nın radikal bir biçimde küçülmesi ve savaşın gani
metleri arasından Varşova Grandüklüğü’nün yaratılması, Yakındoğu’daki duru
mu sadece dolaylı olarak etkiliyordu. Bu açıdan Rusya’nın Fransa’ya Cattaro ve
Ege adalarını bırakıyor olması ve bunun da ötesinde I. Alexander’in Osmanlı-
Rus banş antlaşması imzalanana kadar Bâbıâli’nin işgâl etmemesi hâlinde Rus
y a ’nın Tuna Prenslikleri’ni boşaltacağı sözü çok daha büyük önem taşıyordu. Bu
antlaşm a Napoleon’un arabulucuğuyla gerçekleştirilecekti, Osmanlılar üç ay
içinde antlaşma maddelerinin birine bile razı olmamışsa, Rusya ve Fransa, Ru
meli dışında Avrupa’daki bütün Osmanlı topraklarını, Osmanlılann elinden al
mak için bir araya gelceklerdi.12 Ayrıca, Alexander Fransa ve İngiltere arasında
arabuluculuk yapmayı öneriyordu, barış antlaşması İngiltere’nin savaş sırasında
eline geçirdiği Fransız kolonilerinden ve nefret edilen “deniz haklarından” vaz
geçmesine dayanıyordu. İngiltere'nin bu koşullar altında sav aşa son vermeyi
reddetmesi hâlinde, İsveç, Danimarka ve Portekiz Kıta İttifakına katılmaya zorla
58
NAPOLEON SAVAŞLARI VE BALKANLARDA MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ (1798-1821)
59
DOĞU SORUNU
60
NAPOLEON SAVAŞLARI VE BALKANLAR'DA MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ (1798-1821)
yılması ve Fransa ile Rusya’nın yeni ele geçirdikleri Balkan toprakları arasında
tampon bir devlet kurmasına izin verilmesi talebiyle yeni mütteffikine ne kadar az
güvendiğini de göstermiş oldu. Mayıs ayında, Ruslann Boğazlar’ı ele geçirmesine
izin vermek yerine, ülkeyi işgâl etmek için ciddi bir çabadan çok İngiltere’yi barı
şa zorlamanın bir aracı olarak gördüğü Hindistan harekâtından vazgeçti. Her ko
şulda Fransa’nın Ispanya’da artan yükümlülükleri Hindistan macerasını hiç ol
madığı kadar olanaksız kılıyordu.
1808 Ekim’i başlarında Napoleon ve I. Alexander’in Erfurt’da buluşması,
müttefikler arasındaki uçurumun ne kadar derinleştirdiğini göstermekten başka
bir işe yaramadı. Toplantımn sonucu olan 12 Ekim Sözleşmesi, İngiltere’nin Rus
y a ’nın Tuna Prenslikleri’nin sahibi olduğunu kabul etmeye zorlanması hükmünü
getiriyordu; ancak Fransa Osmanlı-Rus savaşına, Bâbıâli Avusturya veya bir baş
ka büyük güç tarafından desteklenirse girecekti. Osmanlı İmparatorluğu’nun, Tu
na Prenslikleri dışındaki tüm topraklan garanti altına alınmıştı, bir süre için impa
ratorluğu paylaşma fikri terkedilmişti.
Bundan sonraki üç yıl içinde Rusya-Fransa ilişkileri düzenli bir biçimde bo
zulmaya devam etti, ama bu süreç içindeki dönüm noktalannın çok azı Yakındo
ğu ’daki durumla doğrudan ilişkiliydi. Anlaşmazlık noktalan daha çok Fransızlann
1810 yılının Aralık ayında, hükümdan Çar’ın kayınbiraderi olan Kuzeybatı Al
manya’nın Oldenburg dükalığını topraklarına katması ve bununla eş zamanlı ola
rak Rusya’nın Kıta ittifakına kağıt üzerindeki bağlılığına son veren ve Rus-Fran-
sız ticaretinin önüne büyük engeller koyan ukaz’dı. İki ülke arasındaki düşmanlık
arttıkça, birbirlerine karşı ittifaklar oluşturmaya başladılar. 1811 yılının Şubat
ayında, Alexander önemli Leh soylulanna, kendi hükümranlığında Beyaz Rusya
dışında tüm Polonya’nın özerk bir birlik oluşturması ve liberal bir anayasa önerisi
getirerek, Polonyalılann Napoleon’a sadakatlannı sarsmaya çalıştı, ancak başanlt
olamadı. Avusturya’ya Galiçya’yı kaybettiği için tazminat olarak Tuna Prenslikle
ri verilecekti. Aynı yılın baharında ve 1812 Ocak’ında Napoleon Bâbıâli’ye ya
naşmaya çalıştı, ama o da başardı olamadı.Osmanlı İmparatorluğu ile ittifak, artık
daha uzun süre ertelenemeyeceğini anladığı Rusya ile savaşta, Napoleon’un eline
Rusya’ya karşı kullanabileceği bir silah verecekti.
Tilsit Antlaşması, İngiltere’nin Doğu Akdeniz’deki konumunu zayıflatmadı.
1808 yılının sonunda, Sir Robert Adair OsmanlIlarla yaklaşık iki yıldır sürmekte
olan fiilî (defa c to ) savaşın sona ermesi için görüşmeler yaptı. Bâbıâli, İngilte
re'nin İzmir ve Çanakkale’yi kuşatacağı tehdidi ile anlaşmaya zorlandı ve 5 Ocak
1809 tarihinde Çanakkale Banşı imzalandı. Antlaşma İngiltere’nin Osmanlı İmpa-
ratorluğu’ndaki ticarî konumuna tekrar ulaşmasına izin veriyor ve Osmanlı İmpa
61
DOĞU SORUNU
ratorluğu’na ihraç ettiği ürünlerden sadece 963 ihracat vergisi alınmasını şart ko
şuyordu. İngiltere hükümeti, barış zamanında Boğazlar’ın Osmanlı savaş gemileri
dışında tüm savaş gemilerine kapalı olmasını kabul etmişti. Acil önem taşıyan ko
nular ise antlaşmanın gizli maddelerinde ele alınmıştı. Bu hükümlerden biri, Fran
s a ’nın Osmanlı împaratorluğu’na antlaşma yüzünden saldırması durumunda İn
giltere'nin Doğu’ya bir filo göndereceğini ve Osmanlı sınırlannın korunması için
gerekli silahları sağlayacağını belirtiyordu. Daha da önemlisi, Ingiltere Rusya ile
barış antlaşması imzalarsa, Osmanlı topraklarının bütünlüğünü güvenceye alan
bir Osmanlı-Rus banş antlaşmasını gerçekleştirmek için elinden geleni yapacaktı.
Rus hükümeti, Osmanlı-lngiliz antlaşmasından büyük rahatsızlık duymuştu,
hakkı da yok değildi; antlaşmayı izleyen aylarda Adair Fransa ve Rusya’ya karşı
Ingiliz-Avusturya-Osmanlı ittifakı hayalleri kuruyordu. Adair OsmanlIların Kı
rım'ı geri alma girişimlerine yardımcı olmak için Collingwood’a, Karadeniz’e bir
İngiliz filosu yollamayı bile öneriyordu. Bu projeler herhangi bir sonuç vermedi
ama 1809 banşı ile İngiltere’nin Doğu Akdeniz'deki durumu büyük ölçüde rahat
lamış ve basitleşmişti. OsmanlIlarla imzalanan antlaşma özellikle Fransa’nın elin
de bulunan Ege adalannın, Kefalonya, Zanta adası, İthaka ve Kythera’nın fethe -
dilmesine olanak sağladı; 1809 Ekim’inde bu yerler aşağı yukan hiç karşı koy
madan Ingiltere’nin eline geçtiler. Sonraki yılın başında da Santa Maura fethedil
di. En önemli ada olan ve en sıkı korunan Korfu ise, mütteffıkler 1814 Nisan'ın-
da Paris’i ele geçirene kadar direndi. Napoleon kardeşi Joseph’e Korfu adasının
stratejik açıdan Sicilya’dan daha önemli olduğunu belirtmişti. Direnmesine karşın,
İngiliz kuşatması yüzünden adadaki garnizon Balkanlar’da ilerlemeye teşebbüs
bile edemedi.
Öte yandan 1816 yılının Aralık ayında başlayan Osmanlı-Rus savaşı hâlâ sü
rüyordu. Tilsit Antlaşması’nın Rusya’nın Tuna Prenslikleri’ni üç ay içinde boşalt
masını gerektirdiğini anımsayacaksınız, sonuçta 24 Ağustos 1807 tarihinde Na-
poleon’un temsilcisinin de olduğu bir görüşmeyle Slobodzeia’da Osmanlı-Rus
ateşkesi imzalandı. Ateşkes antlaşması ile Rusya, otuz beş gün içinde eyaletleri
boşaltmayı, her iki taraf da banş antlaşmasının hükümlerini tartışmak üzere tem
silci atamayı kabul ediyordu. St. Petersburg, sahte mazeretler ileri sürerek, eyalet
lerden çekilmemenin suçunu sadece emirlere uymakta olan Rus kumandanı Ge
neral Michelson’un üzerine atarak, antlaşmayı kabul etmeyi ve onaylamayı red
dediyordu. Tilsit Antlaşması’mn etkileri azalmaya başladıkça, Çar I. Alexander’ın
prenslikler hakkındaki antlaşma hükümlerine uymadan kaçma isteği de arttıyor-
du. Artık Çar bu prenslikleri kendi topraklarına katmayı düşünmeye başlamıştı,
26 Eylül’de Paris büyükelçisi Tolstoy'a yazdığı mektupta, Napoleon’un bu prens
62
NAPOLEON SAVAŞLARI VE BALKAN LAR'DA MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ (1798-1821)
63
DOĞU SORUNU
64
NAPOLEON SAVAŞLARI VE BALKANLARDA MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ (1798-1821)
Rus komutanı Amiral Chichagov bu tür bir yürüyüşün fiziksel sorunlan ile İngiliz
lerle Adriyatik’te işbirliği yapmanın sorunlannın üstüste binmesiyle planın uygu
lanamaz hâle geldiğini kabul etmek zorunda kalacaktı.18 Osmanlı-Rus İmparator-
luklan arasında yeniden banş yapılması, Dalmaçya ve Ege adalanndaki Fransız
gücünün zayıflamaya başlaması ile birlikte, Yakındoğu dış ilişkiler açısından gö
rece sakin bir döneme giriyordu. 1814 Ekim’inde Avrupa'nın sınırlarım yeniden
çizmek ve Avrupa banşma yeni garantiler sağlamak için Viyana’da toplanan dev
let adamlannın kafasında Yakındoğu’ya ilişkin sorunlar çok ikincil bir yer işgâl
ediyordu. İtalya, Almanya, Hollanda ve hepsinin ötesinde Sakson-Polonyalılar
sorunlan, Yakındoğu’da baş edilecek yeni sorunlar olmadan da devlet adamları
nın tüm enerjisini alıyor ve yaratıcılıklarını zorluyordu. Viyana’daki İngiliz baş-
temsilcisi Lord Castlereagh, 1815 başında, kongre sonunda çıkan ve Avrupa’daki
statükoyu garantiye alan genel antlaşmada Osmanlı İmparatorluğu’nun da yer al
masını önerdi. Ama bu öneri, I. Alexander’ın ilk önce Rusya ve Osmanlı devleti
arasında tüm sınır sorunlannı çözen nihai bir banş antlaşması olması talebi ve II.
Mahmud’un bu amaca yönelik Ingiltere, Fransa ve Avusturya'nın arabuluculuğu
nu redetmesi üzerine sonuçsuz kaldı. Zaten vanlan uzlaşma için genel garanti
verme kavramı da daha sonra terk edilecekti.
Ancak Balkanlar’da, Batı'da âdeta tümüyle gözardı edilen, yeni güçler sahne
ye çıkıyordu. Bu güçler 19. yüzyıl Avrupası’mn tarihini çok güçlü bir biçimde et
kileyeceklerdi. Yüzyıllardır doğrudan Osmanlı idaresinde olan Balkan halklan ilk
defa, özerklik ve hatta bağımsızlık elde etmek için imparatorluğa karşı tehdit oluş
turuyorlardı. 1804 yılının Şubat ayında Sırbistan’da başlayan isyan hareketi Sul-
tan’ın otoritesine karşı değildi; tam aksine Bâbıâli’nin iktidan için olumlu bir hare
ketti. İsyan hareketi, bölgedeki Yeniçerilere ve Yeniçerilerin Sırbistan’ın Hıristiyan
halkına uyguladığı baskıya yönelikti. Yeniçeriler 1801 yılından beri Sırbistan’da
gerçek bir terör rejimi uyguluyorlardı. Yeniçeriler daha önce gördüğümüz gibi Os
manlI İmparatorluğunun derme çatma yapısının etkin bir biçimde çağdaşlaştınl-
ması önünde duran en büyük engeldi. İsyanı başlatan olay Yeniçerilerin, Sırbis
tan’da yetmişten fazla sayıda köy ileri geleni ve yaşlısını katletmesiydi, İstan
bul’daki hükümetin her hangi bir hareketi veya talebi değil. Sultan bir süre hare
keti el altından onaylayıp, asilerle görüşmeler yürüttü; ancak Sultan’ın zayıf bir
konumda olması asilerin taleplerini yerine gerilmesini imkânsız bir hâle sokuyor
du. Sırbistan’daki Yeniçerilerin gücünün büyük oranda kırıldığı 1805 sonbaha
rından itibaren, ayaklanma Osmanlı yönetimine karşı bir isyana dönüştü. 1807
Mart’ında, Belgrad’da çok sayıda Türk’ün katledilmesinden sonra isyancılar ve
Bâbıâli arasındaki uçurum aşılmaz bir hâle geldi.
65
DOĞU SORUNU
Sırplar etkili bir dış yardım sağlayıp, Bâbıâli’yi sıkıntıya sokmayı da başara
madılar. isyanı yöneten domuz tüccan Karageorge, St. Petersburg'a yardım çağn-
larına karşın çok az yardım alabildi. Kasım 1804 tarihinde Rusya’nın başkentine
ulaşan Sırp heyeti, Rus hükümetinin mümkün olduğu takdirde Osmanlı impara
torluğu'nun bütünlüğünü korumaya kararlı olduğunu, ancak Fransız etkisinin
Balkanlar’da artmasını önlemek için Osmanlı yönetiminin kalitesiz yönetim anla
yışını geliştirmesini de arzu ettiğini gördü. O dönemde Rus politikası üzerinde en
etkili kişi olan Czartoryski, Sırp heyetinin talep ettiği gibi Sırbistan’a da Tuna
Prenslikleri gibi bir tür özerklik verilmesinden yanaydı. Ama Rus ajanlarının bir
asırdır durmaksızın faaliyet gösterdikleri Karadağ'ı Balkanlar’daki Rus etkisinin
en açık merkezi olarak görüyor ve Karadağ’a rakip çıkarmayı da arzu etmiyordu.
Czartoryski, Y aş’daki Rus konsolosu aracılığıyla ödenen küçük paralar dışında
Sırbistan’a doğrudan yardım edemeyeceğini düşünüyordu. Oysa Bâbıâli 1806 so
nunda sav aş ilân etmesinin gerekçelerinden biri olarak, Rusya'nın Sırbistan’a
yardımını gösteriyordu. 1807 Temmuzunda isyancılara para ve silah temini,
Ruslann Sırp gamizonlannı tahkim etmesi, Çar’ın özgürlüğünü kazanan bölgelere
yönetim konusunda yardımcı olması ve vali ataması gibi konulan ele alan Rus-
Sırp antlaşması imzalanacaktı. Bu antlaşma Sırplann OsmanlIlara direnişini güç
lendirmeye çok az katkıda bulunacaktı. 1808 yıhnın başlannda yürütülen ve Os
manlI İmparatorluğu’nun parçalanması konusunu ele alan Fransa-Rusya görüş
melerinde, Kont Rumyantsev pek çok kez, Sırbistan’ın Avusturya Arşidükü’ne
verilmesini önerecekti. Tuna Prenslikleri'ndeki Rus komutanlann çoğu (Bagrati-
on, Kamenski, Kutuzov) Osmanlı Rus savaşının ileriki evrelerinde Sırplara cepha
ne vererek yardım etmeye istekli ancak, Sırplan korumada etkili olacak kadar çok
askeri de veremeyecek durumdaydı.
Diğer Avrupa devletleri ise Sırplara yardım etmediler. Karageorge 1809 Ağus-
tos’unda Napoleon’a yazdığı mektupta, imparatoru Sırplan koruması altına alma
sı için teşvik ediyor, ve hatta aynı yılın Ekim ayında Napoleon’a bir çok Sırp kale
sini de vermeyi taahhüt ediyordu; ama bu öneriler Fransızlann desteğini sağla
mayı başaramadı. Viyana’ya yapılan çağnlar da sonuçsuz kaldı; 1810 başlannda
Karageorge Avusturya’nın himayesine girme karşılığında Belgrad’ı Habsburglara
vermeyi teklif etmişti.
Sırp isyanı İstanbul’da yaşanan kaosun büyümesinden doğrudan güç kaza
nacaktı. Muhafazakâr muhalefetin şiddetli tepkisi, Sultan III. Selim’in 1805 yılın
daki projesi, profesyonel ve Batı türü ordu kurma planından vazgeçmesine yol aç
tı. 1807 Mayıs’ının sonundaki askerî isyan, III. Selim’in tahtan indirilmesine yol
açtı, kuzeni IV. M ustafa Sultan ilân edildi. Aslında İstanbul’u biri yönetiyorsa
66
NAPOLEON SAVAŞLARI VE BALKANLAR’DA MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ (1798-1821)
67
DOĞU SORUNU
68
NAPOLEON SAVAŞLARI VE BALKANLAR’DA MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ (1798-1821)
parası olan çok etkili bir derneğe dönüşmüştü. Değişik üye gruplan arasındaki ye
rel ve fraksiyonel düşmanlıklar da kendini göstermeye başlamıştı; demek üyeleri
nin siyasî radikalizmi özellikle üst düzey rahipler ve Fener Rumlannda20 güven
sizlik uyandınyordu. Kısa bir süre sonra Balkanlar’ın tümünün Osmanlı hakimi
yetinden kurtulması düşleri görülmeye başlandı, ama 1817 Mayıs’ında ölümün
den kısa bir süre önce demeğe üye olarak kabul edilen Karageorge’un bir cinaye
te kurban gitmesi bu fikirlere büyük bir darbe vurdu. 1818 ’den itibaren dernek fa
aliyetleri Yunanistan, İtalya, Mısır ve Rusya’daki Yunan kolonileri üzerinde odak
lanmaya başladı, ancak 1819-1821 yıllan arasında kesintili de olsa Milosh Obre-
novich ile görüşmeler sürüyordu.21
Dış destek ve özellikle de Rusya'dan destek alma konusunda Yunanlıların
Sırplara göre daha çok şansı vardı. Balkan Hıristiyanlarının mücadelesine sem
pati duyan bir Yunanlı ve Çar I. Alexander’in en önemli memurlarından biri
olan ve 1816’dan sonra Kont Nesselrode ile birlikte Dışişleri Bakanlığını yürü
ten John Capodistrias’a 1817 yılında P h ilik e H e ta iria 'n m lideri olması teklif
edilmişti.22 Capodistrias’ın devrimci bir örgütün lideri olmayı reddetmesi, Yu
nanlıların Rus himayesini kazanacakları umudunu söndürmedi. 1820 yılında
örgütün başına en önemli Fener ailelerinden birine mensup bir kişi ve Rus or
dusunda general olan Alexander İpsilantis geçti. Ruslann Yunanistan’da eğitim
faaliyetleri için verdiği desteğin bir bölümü de H eta iria liderlerinin üyelerini,
Bâbıâli’ye karşı bir ayaklanmada Rus askerî desteğine güvenilebileceğine ikna
etmeye harcandı.
İsyan 1825 yılı için planlanmıştı ama 1821 Mart’ında başladı. Aynı ay İpsi
lantis küçük bir askerî kuvvetle Prut nehrini geçti ve Osmanlı hakimiyetine karşı
bir isyan hareketi başlatır umuduyla Tuna Prenslikleri’ni işgâl etti. Bu ani işgal
hareketi, daha iyisini düşünebilecek bir adam olmasına karşın, İpsilantis’e âdeta
zorla kabul ettirilmşti. Bu durum Hetairist liderlerin kısmen Bâbıâli ve isyankâr
Yanyalı Ali Paşa arasındaki mücadeleden yararlanma arzusundan, kısmen de ha
reket daha uzun süre ertelenirse, örgüte ihanet edilip OsmanlIlara satılacağı kor
kusundan kaynaklanıyordu. Tuna Prenslikleri’nin işgâli kötü bir plandı ve başan-
sızlıkla sonuçlandı, ama bu işgâl Yakındoğu sorunlannın Avrupa politikasında
daha önce eşi benzeri görülmemiş bir önem kazanmasına yol açacak bir olaylar
dizisini de başlatacaktı.
69
DOĞU SORUNU
Notlar
1 Tipu Sultan 1786 ve 1 7 9 7 yıllarında Ingilizlere karşı yardım etmek için Fransız güçlerinin gönderil
mesini, kendisinin gerekli malzemeleri ve parayı vereceğini söylemişti.
2 Antlaşm anın değerlendirmesi için b k z .,}. C. Hurewitz, “Russia and the Turkish Straits: A Revaluati
on o f the Origins o f the Problem", World Politics, XIV (1961-2), s. 605-632.
3 1804 baharında cumhuriyetin Paris ve Londra’d a açık tuttuğu temsilcilikler kapatılmış ve temsilci
liklerin görevleri, bu başkentlerdeki Rus elçilikleri tarafından devralınmıştı.
4 N. K. Shilder, Im perator Pa velP erry i (St. Petersburg, 1901), s. 4 1 3 -4 1 4 . Bonaparte da Yakındo
ğ u ’d a R u sy a ve Fransa'nın arasm d a kurulacak olan ittifakın aşikâr bir olasılık olduğunun farkın
daydı. 1 Haziran 1800'd e Talleyrand’a gönderdiği mektupta “Osmanlı İmparatorluğu varlığını daha
fazla sürdürem ez... I. Paul gözlerini bu tarafa çevirirse, çıkarlanmız ortak olacaktır” diye yazıyordu.
(Howard, a.g.e., s. 365)
5 1740'iı yıllarda Muhammed İbn Abdülvahab tarafından kurulan ve 19. yüzyılda Arap yarım adası
nın büyük bir bölümünü kontrol eden fanatikçesine püriten ve köktendinci tarikat.
6 Yunanlıların bağım sızlık arzusuna duyduklan sem pati ve Y unanistan’da etki kazan m a arzusu ile
F ra n sa ’y a karşı m ücadele etme gereğini uzlaştıram am ak, Rus hükümetini çıkış yolu olm ayan bir
ikilemde bırakıyordu. Bkz., Czartoryski’nin 1. A le x an d ers yazdığı 2 9 Şubat 1804 tarihli mektup,
Sbomik, 1/XXVII, 4 9 2 -4 9 3 .
7 A n tlaşm a ile İngiltere, R u sy a'n m F ran sa'y a karşı cepheye sürdüğü her yüz bin asker, gelecekte
Fransız yayılm acılığına karşı bir engel oluşturm ak için Kuzey ve Güney H ollanda’nın birleşmesi,
P ru sya'dan Ren nehrinin doğusundaki kritik önem taşıyan arazileri satın alm ak ve Bonaparte’ın
yenilgisinden son ra Fransızları m onarşinin geri dönüşünü kabule ikna etmek için her sene 1,1/4
milyon sterlin sübvansiyon ödemeyi taahüt ediyordu.
8 E. V. Tarlé, Exspeditsiya Admirala D. N. Senyavina v Sredizemnoe More, 1805-1807, (M oskova,
19 5 4 ), s. 88-89.
9 J. M. Thom son Napoleon Self-Revealed (Boston-New York, 1934), s. 150-151.
10 Bkz., s. 75.
11 2 0 Tem m uz’da Rus temsilcisi Oubril’in F ransa ile imzaladığı antlaşm a R u sya tarafından onaylan
mamıştır. Bunun da nedeni Napoleon’un Alm anya üzerindeki hakimiyetini sürdürmede kararlı ol
m ası ve bu antlaşm anın Dalm açya'nm denetimini F ransa’y a bırakmasıydı.
12 Oldukça m uğlak bir biçimde tanımlanan ve M akedonya ile Trakya’nın büyük bir kısmmı içine alan
arazi parçası (Rumeli).
13 4 M ayıs 1807 tarihinde İran ile imzaladığı Finkenstein antlaşm ası ile böyle bir saldın için İran’ın da
desteğini kazanm ış gibiydi. Bu antlaşm a ile F ransa İran’ın toprak bütünlüğünü ve İran ordusuna si
lah ve subay sağlam ayı garanti ediyordu. İran, Doğu Hindistan Şirketi'nin ajanlarını ve İngiliz kon
soloslarını ülkeden atm ayı taahüt ediyordu; Şah 24 Aralık’ta lngilizlerin ülkeden atılma emrini v e
rirken, aynı zam anda Bom bay’daki temsilcisini de geri çagınyordu.
14 Vneshnaya Politika R ossiiX IX I nachala XX veka, 1st series, VI (M oskova, 1962), s. 2 6 7 -2 6 8 .
15 Bkz., s. 75.
16 BabIâli'nin iki eski dragomanı (Osmanlı dışişlerinde çalışan ve Osmanlı dış politikasında büyük öl
çüde etkili olan baştercümanlar) Prens Demetrios Maruzzi ve kardeşi Pangios, kısmen R u sy a ile b a
rış an tlaşm asın d a oynadıkları rol yüzünden idam edildiler. Bükreş'teki O sm anlı tem silcisi Galib
Efendi ise sürgüne gönderildi.
17 Bkz., s. 85.
18 Böylesi bir askerî hamle için yapılan hazırlıklar için bkz., C. G. Lahovary (ed.), Mémoires de l ’ami
ra l Paul Tchitchagov, (Paris, Bükreş, 1909), s. 3 9 8 -3 9 9 . lngilizlerin bu tür bir plana karşı şiddetli
m uhalefetleri için İstanbul'daki askerî ateşe Sir Robert W ilson'un Lord Castlereagh’a y azd ığı 19
Temmuz 1812 tarihli m ektuba bakınız, B. M. Add., MS. 3 0 1 0 6 , f. 285b.
70
NAPOLEON SAVAŞLARI VE BALKANLAR’DA MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ (1798-1821)
19 Aslında Rhigas Pherarios, Yunan milli devleti kurmaktan çok resmi dilin Yunanca olduğu çok ulus
lu büyük bir Balkan devleti kurmayı önermişti.
2 0 Fener Rum ları (Feneryotlar), Fen er’de yan i İstanbul'un Rum m ahallesinde y a şa y a n Rum lardı.
Özellikle önemli aileler Osmanlı hükümeti ile devlet memurları vey a ajanlan olarak bütünleşmiştiler.
21 Yanyalı Ali P aşa da son yıllannda dem eğe üye olm ak istedi, an cak bu davranışı-sadece taktik bir
hareketti.
2 2 1 8 1 6 yılında Ç ar'a Sırbistan v e Tuna Prenslikleri’nin OsmanlIların g ev şe k denetiminde olan bir
özerk devletler federasyonu olarak birleştirilmesini önermişti. (Sbomik, iii, 2 1 0 -2 1 1 ). Yunanlılarla
ilişkileri için bkz., C. W. Cravvley, “John Capodistrias and the Greeks before 1 8 2 1 ”, Cambridge His-
toricalJournal, XIII (1 9 5 7 ), s. 162-182.
71
m
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE
BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ
1821 - 1833
İpsilantis’in Tuna Prenslikleri’ni işgâl planının başan şansı yoktu. Ordusu kü
çüktü, 1821 Mart’ında Bükreş’e yürüdüğü zaman ordusunda sadece 3.000 kişi
vardı. Aynca elindeki tek disiplinli silahlı kuvvet, Yunan öğrencilerden oluşan bir
taburdu. 1821 yılının başında savunm a ve saldırı için ittifak kurmayı önerdiği
Milosh Obrenovich’in işbirliğini sağlamayı başaramamıştı. Büyük bir olasılıkla
efendilerinden kurtuluş sözü verilerek desteği sağlanılabilecek Balkan köylüleri
nin de desteğini kazanamamıştı. Daha da önemlisi, Eflaklı bir köylü olarak doğ
masına rağmen biraz boyar eğitimi görmüş olan Tudar Vladimirescu’yla işbirliğine
de gitmemişti; Vladimirescu, Hetairistlerin desteğiyle Voyvodalann baskıcı yöneti
mine ve büyük toprak sahiplerine karşı yaygın bir isyan çıkarmıştı. Vladimires-
cu’nun OsmanlIlarla olan görüşmeleri 26-27 Mayıs akşamı İpsilantis’in emriyle
idam edilmesiyle son buldu. Vladimirescu, OsmanlIlarla görüşerek, Obrenovich’in
Sırbistan’da olduğu gibi, özerk Eflak eyaletinin hakimi olmayı ümit ediyordu. He
tairistlerin Rusya’dan beklentileri her ne idiyse, tümüyle temelsiz çıkmıştı. Çar I.
Alexander Boğdan’nın işgâl edildiğini duyduğunda İpsilantis’i Rus ordusundaki
görevinden aldı ve İpsilantis’in yardım çağrılarını redetti. OsmanlIlara Tuna
Prenslikleri'ndeki düzeni kurmak için ordu gönderme iznini kolayca verdi. 7 Ha
ziran tarihinde Osmanlılann gönderdiği ordu, İpsilantis’i ve destekçilerini Draga-
şan i’de kesin bir yenilgiye uğrattı. îpsilantis Avusturya topraklarına sığındı ve
bundan sonraki yedi yılı Avusturya hapishanelerinde geçirdi. Birkaç hafta içinde
geride kalan adamlannın hepsi Prenslikler dışma sürülmüştü; işgâlin başansızlık-
73
DOĞU SORUNU
la sonuçlanması, itibanm yitiren örgütlü bir topluluk olarak birkaç ay daha varlı
ğını sürdüren H etairia Philike'm n de çökmesi demekti.
Oysa yepyeni bir hareket, gerçekten popüler ama çok kötü örgütlenmiş bir
Yunan isyan hareketi güneyde birkaç yüz mil ötede şekillenmekteydi. Mora yan-
madasında koşullar Osmanlı yönetimine karşı bir isyan için çok uygundu. Mora
yanm adası kuşaklardır ilkel bir biçimde de olsa kendi kendini idare ediyordu ve
nüfus içinde Türklerin payı çok küçüktü. Yunanlılar büyük ticaret filoları ve yedek
denizcileriyle denizi kontrol edebildiği sürece, Osmanlı ordularının yarımadaya
ulaşması çok zordu. Sultan ve iktidardaki gözdesi Halet Efendi her hal ve şartta,
hakim olduğu son bölgede büyük bir Osmanlı ordusu tarafından kuşatılan Yanya-
lı Ali Paşa ile savaşla meşguldü. Mora yanmadasındaki olaylara anında müdaha
le etmeleri olasılığı düşüktü. Yabancı müdahalesi garantisini tercih edecek olan
yerel soylular ve kilise mensupları için isyan fikri pek de kabul edilen bir görüş
değildi ama Mart ayının sonunda Mora yanmadasında başlayan isyan başlangıç
tan beri onlann kontrolünde değildi. İsyan ulusal ve öncelikle dinî bir hareketti ve
tümüyle Yunandı. Hetarist propagandayla körüklenmesine karşın, Hetarist lider
lerin çoğuna cazip gelen Balkan birliği veya federasyonu hayallerine hiçbir şey
borçlu değildi. Asilerin yayınladıktan bildirilerde sadece Yunanistan’dan söz edili
yor, diğer Balkan uluslanna değinilmiyordu. Ulusal bağımsızlık savaşı sırasında,
Yunanlılar kendileri için, kendi başlarına savaştılar. Sırplar, Rumenler veya bo
yun eğdirilmiş ve yan unutulmuş Bulgarlarla önemli bir ilişkileri yoktu.
İsyan başlangıçta hızla başarı kazandı. 1821 Nisan’mda Yunan adalanna da
sıçradı, isyanın başanya ulaşması için adaların da isyana katılması şarttı. Sene
sonunda Mora yanmadasında Osmanlılann elinde kuşatılmış birkaç kale dışında
hiçbir şey kalmamışken, asiler Korint kanalının kuzeyinde kalan bölgenin büyük
bir bölümünü kontrol altında tutuyorlardı. İsyanın ilk aylannda Osmanlılann etki
li bir direniş sergileyeceklerine dair pek bir işaret de yoktu. İpsilanti’nin Prenslikle
ri işgâl ettiği haberi İstanbul’a ulaştığında, imparatorlukta yaşayan tüm Yunan
asıllı kişilerin elindeki silahları teslim etmesi emredilmişti. Mart ayının sonunda,
II. Mahmud bir ferman yayınlayarak tüm müminleri müslümanların yardımına
koşmaya çağırdı ve kısa bir süre sonra müslüman çeteler, İzmir ve Anadolu’daki
diğer kentlerdeki Yunan mahallelerine saldırdı. Vahşeti açısından, Yunanlıların
Mora’da Türkleri katletmesine eş olan bu saldırılar Nisan ayının sonunda Rum
Patriği Gregory’nin İstanbul’da asılmasıyla son noktasına ulaştı. Bir sene sonra,
1 8 2 2 ’nin Nisan ayında, Ege Denizi'nin en zengin adası olan Sakız adasında
2 0 .0 0 0 ’den fazla Yunanlı’nın katledilmesi Avrupa’yı şoka soktu. Tüm olaylar,
imparatorluğun Yunanca konuşan ahalisinin büyük bir bölümünün Sultan’ın de
74
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
75
DOĞU SORUNU
76
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
bat’ında Girit isyanının sona ermesi ile birlikte Mısırlı askerler Yunan anakarasına
ayak bastılar. Görece etkin Mısır filosu yüzünden sıkıntı çekmeye başlayan Yu
nanlılar, kapsamlı bir askerî tehditle karşı karşıya kalmışlardı.
Bu tehlikeden plansız ve hatta gönülsüz bir biçimde de olsa Avrupalı güçler
tarafından kurtarıldılar. Yunan isyanının başlaması ve özellikle de Sakız adası
olaylan Batı Avrupa’da önemli ölçüde Yunan dostu (Philhellen) duygulann uyan
masına yol açmıştı. Hıristiyan bir halkın Müslümanların kötü yönetimine karşı
mücadelesine duyulan dinî sempati, Yunanlılann temsil ettiğine inanılan (birçok
açıdan yanıltıcı da olsa) milliyetçilik, 19. yüzyıldaki Yunanlıların varisi olduğu
varsayılan Klasik Yunan kültürüne duyulan saygı, tüm bu inançlar bu hisleri güç
lendirmeye katkıda bulundu. Birçok Avrupa kentinde Yunanlılar için para topla
yan ve onlann adına propaganda yapan Yunan dostu komiteler türedi.4 Batı Av
rupa kamuoyu, ölçülebildiği kadarıyla, Yunanlılardan yanaydı. Her ne kadar en
etkili olmasa da en iyi bilinen örnek olan Byron gibi Avrupa ülkelerinden gelen
gönüllüler, Yunan kuvvetlerinde savaşm aya başladılar. 1824 Mart’ında Londra
para piyasalannda Yunanistan’a borç verilecek olan 800.000 sterlin dolaşıyordu.
Bütün bu olaylann gerçek etkisi kolaylıkla abartılabilir. Gönüllüler kimi za
man faydalı olmalanna rağmen, çok fazla sayıda değillerdi ve Yunan partileri ve
liderleri arasındaki mücadelelere karışma eğilimindeydiler. Komiteler Yunanistan
için para toplama konusunda çok da başanlı değillerdi, 1824 sonuna kadar bütün
Hıristiyan dünyası, Yunan bağımsızlık savaşm a bağış olarak sadece 90.000 ster
lin toplamıştı.5 1824 yılında verilen borç, hisse senetlerinin gerçek değerinin yan
sının biraz üstüne karşılık verilmişti; Yunan hükümetinin kredisi o kadar düşüktü
ki, masraflar çıkanldıktan sonra Yunanistan'da kullanılmak üzere kalan miktar
sadece 315.000 sterlindi. Aynı yılın sonunda Yunan dostu duyguların sönmeye
başladığına dair belirgin işaretler vardı, özellikle Londra Yunan Komitesi on sekiz
aylık kısa bir ömürden sonra söndü gitti. Daha da önemlisi Yunan taraftarlan Bü
yük Güçler’in siyasetini kayda değer bir biçimde etkilemek için çok az şey yapabi
liyorlardı ve sadece Büyük Güçler Yunanlılann nihai zaferini garantileyebilirdi.
Ama Büyük Güçler Yunan sorunu konusunda asla aynı fikirde olmamışlardı.
Çar I. Alexander isyan patladığında, güçler arasında işbirliği sağlamaya teşebbüs
etti. 1821 Temmuz’unda XVIII. Louis hükümetine, Mora yanmadasının Fransız
himayesine girmesi olanağını sunarak, Rus-Fransız ittifakı önerdi. Ama bu öneri,
Paris’te ciddiye alınmadı ve hiçbir tepki görmedi; Batı ve Orta Avrupa’nın büyük
devletleri olan Fransa, Avusturya ve Ingiltere’nin Yunanlılar için etkili bir şeyler
yapmaya niyetli olmayıp kaçınabildikleri ölçüde isyana kanşmayacaklan ortaya
çıkıyordu. 1822 Eylül’ünde ölene kadar Dışişleri Bakanı olarak kalan Castlereagh,
77
DOĞU SORUNU
78
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
79
DOĞU SORUNU
80
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
81
DOĞU SORUNU
reddetmeleriyle iki oturumdan sonra sona erdi. Daha da önemlisi, Rusya adına
Strangford’un Bâbıâli’de yürüttüğü Eflak ve Boğdan’ın boşaltılmasına ilişkin mü
zakereler yıl sonuna kadar süründü durdu. 1824 yılında Rusya’nın Yakındoğu
diplomasisi çarpıcı bir biçimde başarısız olmuştu. Ocak ayındaki önerisinin ve
konferansın başansızlığı için Canning! suçlayan Çar, yıl sonunda İngiliz hüküme
ti ile anlaşma sağlama girişimlerinden vazgeçmeye karaı vermişti. 30 Aralık tari
hinde Nesselrode, Londra’daki Rus elçisi Prens Lieven’e bu yönde talimat verdi.
Rusya'nın kendi başına hareket etmeye hâlâ isteksiz olduğu ama diğer Bü
yük Güçler’in engellemelerine de giderek sinirlenmeye başladığı bir anda uluslara
rası durum, Mısır birliklerinin Mora yanmadasına çıkmasıyla birlikte yeniden şe
killendi.
Yunanlı fraksiyonlar arasındaki dinmek bilmez çatışmalann da yardımıyla İb
rahim P aşa’nın kuvvetleri, 1825 yılının ilk aylannda hızlı bir ilerleme kaydettiler.
Savaşın önde gelen tarihçilerinden birinin de söylediği gibi, “Yunan isyanının tam
anlamıyla çökmesini sadece Osmanlı filosunun beceriksizliği önlemişti”. 10 Yu
nanlıların giderek daha umutsuz bir durumda düşmesi, Büyük Güçler’in onların
adına etkili olacak bir harekete girişmesine yol açmadı. İbrahim Paşa’nın askerle
ri Şubat sonunda, St. Petersburg Kongresi’nin ikinci aşamasının açıldığı anda, Gü
ney Yunanistan’a çıkmaya başladılar. Bu kez kongrede İngilizler temsil edilmiyor
du. Kongrenin Nisan sonuna kadar devam etmesine karşın Rus, Fransız, Avus
turyalI ve PrusyalI temsilcilerin görüşmeleri sonuçsuz kaldı. 7 Nisan tarihli bir
protokol ile Bâbıâli’ye arabuluculuk önermeyi kararlaştıran dört güçlü ülkenin
tavn, sadece jestti. Rus hükümetinin 16 Nisan tarihinde aynı anda Paris, Viyana
ve Berlin’de verdiği ve savaşı sonuçlandırmak için “birbiriyle uyumlu, enerjik ve
hızlı” önlemler alınması gereğini vurgulayan notalar da aynı derecede etkisizdi.
Özellikle Metternich Yunanistan’daki asilerin durumunu güçlendirmesi olasılığı
olan herhangi bir harekete karşıydı. İngiltere’nin işbirliğini reddeder ve diş biler
tutumundan hayal kınklığına uğrayan Rusya, Kıta Avrupası’ndaki müttefiklerin
de de aynı derece de hayal kırıklığına uğramıştı. Rusya politikasını değiştirmeye
zorlanıyordu. 18 Ağustos'ta Nesselrode, yurtdışındaki Rus temsilcilerine gönder
diği bir sirkülerde “Osmanlı devletinin işleri hakkında Rusya’nın müttefikleri ile
görüşme yapmanın yararsız” olduğunu yazıyordu.11 Daha sonra, “Rusya’nın sa
dece ve sadece kendi görüşlerini takip edeceğini ve kendi çıkarlanna göre hareket
edeceğini” söylüyordu. Duyduğu hayal kırıklığı anlaşılırdı. Dört senedir Rusya,
Yunan sorunu konusunda Avrupa’nın diğer güçleriyle (her ne kadar şu ya da bu
düzeyde kendi istediği şekilde de olsa) işbirliği yapmaya çalışıyordu. On yıldır I.
Alexander Avrupa’nın genel sorunlan hakkında onlarla çalışmanın yollarını an-
82
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
83
DOĞU SORUNU
84
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
Rus diplomasisi büyük bir zafer kazanmış gibiydi. İngiltere ile Yunan sorunu
konusunda anlaşma sağlamış, OsmanlIlarla anlaşmazlık konusu olan bütün diğer
hususlarda da istediklerini elde etmişti. Ama başarı büyük ölçüde görüntüdeydi.
Canning sonuçlannı hemen gördüğü Îngiliz-Rus Protokolünün üçüncü maddesini
beğenmemişti. Daha da önemlisi, durumu kabinesinin diğer üyeleriyle anlaşmaz
lıklar yüzünden ve IV. George’un Rus karşıtı tutumu nedeniyle daha da karmaşık
bir hal alıyordu. Dolayısıyla Rusların Yunanlılara yardım etmek için daha aktif
önlemler alma ve Yunanlılara karşı Osmanlılann operasyonlannı engellemek için
OsmanlIlara pasif kuşatma uygulama önerilerini reddetti. İngiltere, Osmanlı-Yu
nan savaşı için bütün arabuluculuk önerileri başarısızlığa uğrarsa sadece elçisini
İstanbul’dan geri çekerek, ki bunu da ancak diğer Büyük Güçler de yaparlarsa,
OsmanlIlara manevî baskı uygulamayı kabul etmeye istekliydi. Öte yandan II.
Mahmud da Akkerman Antlaşması’m zaman kazanmak için kabul etmişti. 1826
yılının Haziran ayında Osmanlı tarihinin en kanlı darbesiyle uzun süreden beri
başanyla reform girişimlerine karşı duran binlerce Yeniçeriyi katlettirmişti.13 Os
manlI İmparatorluğu’nda daha önce eşi görülmemiş bir ölçekte değişimin, hepsin
den önemlisi de askerî değişimin önü açılmış gibiydi, ama bunun için zaman ge
rekliydi ve Akkerman’da verilen ödünlerle zaman satın alınmıştı. Daha da önem
lisi ne Canning ne de Metternich, I. Nicolas’a OsmanlIlara karşı askerî harekete
geçmesi için gerekçe sağlamayı arzuluyorlardı. Her ikisi de II. Mahmud’a Ruslarla
görüşmeye oturması için baskı yapmıştı. Ama tüm zorluklarına karşın, İstan
bul’da Rus karşıtı duygular doruğa çıktığı için Sultan, 7 Mart tarihli ültimatomu
rededebilirdi. Gerçekten de Sultan, Akkerman Antlaşması'mn hükümlerini çok
ağır ve gönülsüzce yerine getiriyordu, gelecekteki Osmanlı-Rus anlaşmazlıkları
nın banşçı yollarla çözülmesi çok küçük bir olasılıktı. Üstelik, Rusya 1826 Hazi
ranından beri İran’la küçük ama rahatsız edici bir savaş içindeydi.
1826’nın son ve 1827’nin ilk aylan Rusya ve diğer Büyük Güçler arasındaki
işbirliği sorunlarına gerçek bir çözüm getirmedi. 1826’nın sonunda İngiltere ve
Rusya, Avusturya, Fransa ve Prusya’ya Yunanistan’da banşı sağlamak için ken
di paylarına düşeni yapmalarını talep etti. Metternich Osmanlılann zorlanması
fikrini düşünmeyi bile reddetti. Prusya hükümeti de Avusturya imzalamadığı tak
dirde hiçbir antlaşmayı imzalamayı düşünmüyordu. X. Charles İngiltere ile ilişki
leri geliştirmek istediği için Fransa işbirliğine istekliydi, ancak 4 Nisan tarihli pro
tokolü kendisinin de imzalayacağı resmî bir antlaşmaya çevirmek istiyordu. Bu
istek yerine getirildi ve 6 Temmuz 1827 tarihinde İngiliz, Fransız ve Rus hükü
metleri Londra Antlaşması’m imzaladılar. Antlaşma maddeleri esas itibariyle pro
tokolün aynıydı, sadece ek olarak savaşan taraflardan birinin ateşkese uymayı
85
DOĞU SORUNU
reddetmesi hâlinde, üç ülkenin “bu tür bir ateşkesi sağlama amacıyla hep birlikte
tüm güçlerini kullanacaklarına” ilişkin bir madde vardı. Nesselrode Temmuz ayın
da OsmanlIlara boyun eğdirmek için önlemler alınmazsa Rusya’nın tek başına
harekete geçeceği tehdidini savurmuştu. Rus baskısı altında İngiliz ve Fransız hü
kümetleri Akdenizdeki donanma komutanlanna, Bâbıâli savaşa son vermeyi red
dederse Mısır’dan gelen takviye erzak ve kuvvetleri kesme ve Çanakkale Boğa
zı’m kuşatma emrini verdi. Ancak komutanlara aynı zamanda Osmanlı ve Mısır
güçleriyle çatışmaya da girmemeleri emri de verilmişti. Bu tür birbiriyle çelişen
emirleri yerine getirmenin zorluğu açıktı.
1827 Nisan’ında yedi yıllık bir dönem için Başkan seçilen Capodistrias’ın li
derliğindeki Yunan hükümeti 3 Eylül tarihinde müttefiklerin önerdiği ateşkesi ka
bul etti. Ama hükümetin tebaası üzerindeki denetimi o kadar azdı ki, bu tümüyle
sözde bir kabuldü. Öte yandan II. Mahmud “yabancı güçlerin, kendi tebaası ile
olan ilişkisine müdahalesine hiçbir zaman izin vermeyeceğini” ilân etti ve Os
manlIların Haziran ayında Atina’yı ele geçirmiş olması da Sultan’ın tavnnı güç
lendirdi. Böylece müttefikler Eylül başında Osmanlı güçlerine denizden gönderilen
ikmalin önünü kesmek için Mora yanmadası ve Yunan adalannın çoğunu kuşat
ma altına aldılar. Kuşatma sadece güç kullanılması halinde başanlı olabilirdi. Ingi
liz komutanı, Amiral Codrington “Çatışmaya girmeden Osmanlılan boyun eğmeye
nasıl zorlayacağız” 14 diye soruyordu. 8 Eylül’de Mısır filosu Navarin limanına
ulaştı. 12 Eylül’de limana İngiliz donanmasıyla gelen Condrington, limanda koca
bir Osmanlı-Mısır filosunun demirli olduğunu gördü. Ayın 2 1 ’inde Fransız donan
ması da boy gösterdi ve dört gün sonra İbrahim Paşa yirmi gün süreyle veya İs
tanbul'dan emir alana kadar operasyonlara son vermeyi kabul etti. 10 Ekimde
Rus donanması geldi. On gün sonra mütteffık donanmalan İbrahim’i Mısır’a dön
meye zorlamak amacı ve savaş olacağı beklentisiyle limana girmeye başladılar.
20 Ekim günü öğleyi biraz geçe Osmanlılar İngiliz ateşkes bayrağına ateş açarak
savaşı başlattılar, birkaç saat sonra Osmanlı-Mısır filosu tümüyle imha edilmişti.
Yunanlılann durumunu büyük ölçüde güçlendiren savaş Avrupa başkentle
rinde sert tepkiler yarattı. Savaş sadece müttefiklerin arabuluculuğunu ve Yunan
lıları asiler dışında bir biçimde tanımayı reddetmeyi sürdüren Osmanlı hükümeti
nin tavrını sertleştirdi ve olaylar hızla krize dönüştü. 31 Kasım tarihinde Bâbıâli
Akkerman Antlaşması’na uymayacağını açıkladı. 8 Kasım’da İngiliz ve Fransız
elçileri Korfu’ya gitmek üzere İstanbul’u terk ettiler, onları birkaç gün sonra da
Rus elçisi izledi. 18 Aralık tarihinde II. Mahmud, Halife olarak tüm Müslümanlan,
“büyük düşman” Rusya’ya karşı yürüttüğü kutsal savaşa yardımcı olmaya çağır
dı. 1828 Şubat’ında Boğazlar yabancı gemilere kapatılmıştı. Hükümdannın aksi
86
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
87
DOĞU SORUNU
88
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
89
DOĞU SORUNU
90
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
91
DOĞU SORUNU
ordulan hep Osmanlı İmparatorluğu’nun kalbinden çok uzakta olmuştu. 1829 yı
lında antlaşma imzalandığında Rus ordulan, bir zamanlar imparatorluğun baş
kenti olan İstanbul’a iki üç günlük uzaklıktaydı. Metternich’in antlaşmayı neden
bir “felaket” olarak nitelendirdiği ve Osmanlı imparatorluğu’nun “bağımsız varo
luşunun sonuna yaklaştığına” neden inandığı çok açık.20
Savaş yüzünden arka plana itilen Yunan sorunu, sorun gelişirken de tartışıl
m aya devam ediyordu. 1828 Eylül'ünde İstanbul’daki İngiliz, Fransız ve Rus
temsilcileri Stratford Canning, Guilleminot ve Ribeaupierre bir çözüm yolu bulmak
amacıyla Poros adasında bir araya geldiler. 12 Aralık tarihinde hazırladıklan ve
hükümetlerine gönderdikleri nihai raporda hanedanlık haklanna sahip olacak bir
Prens tarafından yönetilecek özerk bir Yunan devleti kurulmasını tavsiye ediyor
lardı. Sultan bu hükümdarı göreve getirme hakkına sahip olmalı ve Yunanistan
Bâbıâli'ye her sene haraç ödemeliydi. Yeni devletin kara sınırları Yunanistan'ın
batısındaki Arta körfezinden Ege sahilindeki Volo körfezine kadar uzanacaklardı.
Bu devlet küçük Yunan adalarının çoğunu ve büyük Yunan adalarından Sisam,
Eğriboz ve muhtemelen Girit’i de kapsamalıydı. Wellington ve Dışişleri Bakanı
Lord Aberdeen bu önerilerin, Yunanistan’a fazla cömert davrandığı karaşındaydı
lar. Yeni devletin Rusya’nın uydusu olmaktan öteye gidemeyeceğini varsaydıkla
rı için, mümkün olduğunca küçük tutulmasından yanaydılar. Wellington ülkenin
sınırlarını daha güneye, muhtemelen Korint körfezine itmek isterken, Aberdeen
Girit’in verilmesine karşıydı. Bu tavırlarının sonucunda, Londra’da sürdürülen
müzakerelerden sonra imzalanan 22 Mart 1829 tarihli tngiliz-Fransız-Rus proto
kolü yeni devletin sınırlarını Arta-Volo hattının güneyine çekiyor ve Girit ve Si
sam ’ın da yeni devletin kapsamına alınmasını engelliyordu. Osmanlılar Edirne
Antlaşmasının X. maddesi ile bu protokolü kabullenmeye zorlanmıştılar.
İngiliz, Fransız ve Rus hükümetleri hâlâ sadece özerk bir Yunan devleti bağ
lamında düşünüyorlardı. Rusya bile bağımsız bir Yunanistan yerine Bâbıâli’ye
bağlı bir Yunan devletini tercih ediyordu; bağımsız ve muhtemelen cumhuriyetçi
bir Yunanistan tüm Avrupa’nın meşruiyet temellerine ciddi bir darbe indirebilirdi.
Ama olaylar yavaş yavaş Mora yarımadasında ve adaların çoğundaki Yunanlıla
rın dahil olacağı bağımsız bir devletin lehine doğru gelişiyordu. Wellington Edirne
Antlaşm ası’nın hükümlerinden hazetmiyor ve antlaşmanın Rusya’ya Osmanlı
İmparatorluğu’nda aşın ayncalıklar tanıdığını düşünüyordu. Yakındoğu’da olay
ların gidişatından ve Osmanlılann kendilerini etkili bir biçimde savunmayı becere-
memelerinden dolayı hayal kırıklığına uğramıştı. 1829 Ekim’inin başında Aber-
deen’e “tüm istediğim onurumuzu kaybetmeden ve Ege adalarının güvenliği için
uygunsuz risklere girmeden Yunan sorunundan kurtulmak”21 demişti. Açıkça
92
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
93
DOĞU SORUNU
etmeyi bırakmıştı ve Başkan zengin Idhra adasındaki isyanı bastırmak için Akde
niz’deki Rus donanmasına yardım çağnsında bulunmak zorunda kaldı. Aynı yılın
Ekim ayında, uzun süreden beri kötü ilişkiler içinde olduğu, Mora yanmadasının
toprak ağası hanedanlanndan biri olan Mavromichali ailesinin üyeleri tarafından
öldürüldü. Capodistrias’ın ortadan kaldırılmasının ardından iç savaş çıktı, 1832
Şubat’ında İngiltere, Rusya ve Fransa hükümdar olarak Bavyera’nın Veliaht
Prensi Otto üzerinde anlaşıncaya kadar istikrar olasılığı uzak gözüküyordu. Bu
durumda bile geleceğe ilişkin işaretler umut verici değildi. Otto Katolikti ve bu açı
dan, Ortodoks Hıristiyanlığın hâlâ laik milliyetçilikten popüler olduğu Yunanis
tan’ın hükümdarı olmak için iyi bir seçim değildi.23 Sadece 17 yaşındaydı ve reşit
oluncaya kadar Yunanistan’ı Bavyeralı üç kral naibinin yönetmesi gerekecekti.
Yeni krallık iflas etmişti ve krallığın büyük bir bölümü çok yoksuldu, bu nedenle
Yunanistan’ı himaye eden ülkelerin Yunanistan’a 60 milyon borç vermeyi taah
hüt etmesi gerekmişti. Yine de 6 Şubat 1833 tarihinde Otto, kral naipleri ve Bav-
yeralı 3 .0 0 0 asker Nauplim'e ayak bastılar. A ğustos’da Mora yarım adasına
1828’de gönderilen Fransız ordusunun kalan birlikleri de geri çekildi. Yunan mo
narşisinin görkemden uzak tarihçesi de başlamış oldu.
Yeni hükümdar ülkeye ayak basmadan birkaç ay önce, ülke sınırlan yeniden
çizilmişti. Kasım 1830’da Wellington kabinesinin düşmesi ve yerini Kont Grey’in
yönettiği Liberal Parti (Whig) kabinesinin alması ile îngilizlerin tavrı anında de
ğişti. Grey’in Dışişleri Bakanı olan Lord Palmerston sının 1828 yılında Poros Kon-
feransı’nda önerildiği gibi Arto-Volo hattına itme taraftarıydı. Girit adasının da
Yunanistan’ın parçası olabileceğini ve Sisam’a da bir tür özerklik tanınabileceğini
düşünüyordu. Ama 1830 Ağustos’undan itibaren bir sene süreyle Avrupa ülkele
ri aynı ay içinde Belçika’da başlayan ve 1815 yılında kurulan Hollanda Krallığını
sarsan isyanla meşgul olacaklardı. 1831 sonbahanna kadar dikkatlerini Yunanis
tan'a çevirecek zamanlan yoktu. 7 Mayıs 1832 tarihinde İngiltere, Fransa, Rusya
ve Bavyera arasında imzalanan bir antlaşma ile Yunanistan, Prens Otto’nun hü
kümdarlığında bağımsız bir krallık olarak kuruldu ve ülkenin sınırları Arta-Volo
hattı olarak belirlendi. 21 Temmuz’da antlaşma Sultan tarafından da kabul edildi.
OsmanlIların beceriksizliği, önceden planlanmayan Navarin katliamı, 1829
yılında R usya’nın elde ettiği başarılar ve İngiltere’nin giderek daha olumlu bir
yaklaşım alması, Yunanlı asilerin hayatta kalmasını garantiye almakla kalmamış,
Yunanlıların nihai zafer ve bağımsızlık kazanmasına da yol açmıştı. 1832 yılında
Yunanistan ülkeyi felce uğratan sorunlarla boğuşuyordu. Ülke çok bölünmüştü,
çok kötü yönetiliyordu ve ülkenin büyük bir bölümü de olağanüstü yoksuldu.
Kendini Yunanlı olarak tanımlayanlann sadece çok küçük bir bölümü ülkede ya
94
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
95
DOĞU SORUNU
hettikten sonra Fransa’nın Tunus sahilinin bir kısmını ele geçirmesine de izin veri
lecekti. Bu plan kısmen İngiltere’nin muhalefeti, kısmen Bâbıâli naiplikleri tanıyan
birferm a n yayınlamayı reddettiği, kısmen de Paşa'nm talep ettiği Fransız gemisi
ve parası miktan aşın olduğu için sonuçsuz kaldı. 1830 Martı’nın başında Fransa-
Mısır müzakereleri kesilmiş ve Fransız hükümeti Kuzey Afrika’da kendine garanti
li bir yer istiyorsa, kendi topraklarını kendisinin fethetmesi gerektiğini anlamıştı.
Ama Drovetti planı, Fransa’nın Akdeniz ve Doğu’daki politikalarında Mehmed
Ali'ye bir güç olarak atfettiği önemi göstermesi açısından önemlidir.
Paşa için İngiltere ile kurulacak bir ittifak en az Fransa ile kurulacak bir ittifak
kadar faydalıydı. Fransa ile müzakerelerin sonuçsuz kalacağı belli olur olmaz İn
giliz hükümetine yaklaşma girişimlerine başladı. 7 Mart’ta Mısır'daki İngiliz Kon
solosu Barker’a, İngiltere kendisini desteklerse İngiliz İmparatorluğu’na İran veya
İstanbul’da artan Rus etkisini kontrol etmek için her an hazır 125.000 kişilik bir
ordu sağlayacağını söyledi. Osmanlı İmparatorluğu halkının Sultan’a güvenlerini
yitirmiş olduklannı ve İngiliz desteğine sahip olursa insanlann kendi bayrağı altı
na koşacaklarını belirtti. İngiliz hükümeti tepkisiz kaldı. Osmanlı İmparatorluğu
çökmeye mahkum olabilirdi, ama İngiltere çöküşü hızlandırmak için herhangi bir
girişimde bulunmayacaktı. Daha da önemlisi, İngiltere’nin Mısır’da Fransa gibi
geleneksel çıkarları yoktu. Kuşaklardır Mısır’da faaliyet gösteren Katolik misyo
nerler bir gelenek oluşturmuşlardı; Napoleon’un 1798 yılında Mısır’ı işgaliyle so
nuçlanan Fransa’nın Mısır’ı işgâl etme planları da bu geleneği beslemişti. Meh
med Ali'nin kuvvetleri arasında çok sayıda Fransız subayının olması ve Fran
sa'nın Mısır ile ticaretinin artması da bu geleneği canlı tutmuştu. İngiltere için bu
unsurların hiçbiri mevcut değildi. Paşa, II. Mahmud ile bir kopuşa doğru ilerler
ken, Fransızlann sempatisini kazanmış ama herhangi bir ülkeden destek sözü al
mamıştı.
Mehmed Ali’nin Sultan ile çekişmesi, Paşa ve Akkâlı İbrahim Paşa25 arasın
daki karşılıklı çekememezlik ve nefret ilişkisiyle başlamıştı. 1831 yazının başında
Akkâ’ya Mısır kuvvetlerini göndermek için hazırlıklar yapılmıştı, ama hareket bu
tarihte Avrupa’nın büyük bir bölümünü etkileyen kolera salgını yüzünden erte
lenmiş, Suriye’nin fethi Kasım ayına kadar başlamamıştı. Fetih başlangıçta ol
dukça ağır ilerliyordu, İbrahim Paşa Akkâ’yı adaşı, Mehmed Ali Paşa’nın en bü
yük oğlu İbrahim Paşa’ya karşı kahramanca savunuyordu. Kale 1832 Mayıs'ına
kadar düşmedi. Daha sonra, Mısır kuvvetlerinin ilerleyişi hızlandı. 13 Haziran'da
Şam fazla direniş göstermeden düştü ve Temmuz ayında İbrahim Paşa, Osmanlı
kuvvetlerini Hums’da ve Antakya ve İskenderun arasındaki Beylan geçidinde ol
mak üzere iki kere yenilgiye uğrattı.
96
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
97
DOĞU SORUNU
endişesini taşıyordu ama ik i adam beraber çalışmayı hiçbir zaman kolay bulma
mışlardı. Bu konu bir ölçüde kişisel prestij konusuydu. Yakındoğu sorunlan üze
rinde uluslararası bir uzlaşma sağlanması durumunda, Metternich bu uzlaşmamn
Viyana merkezli, Palmerston Londra merkezli olmasını istiyordu. İngiltere ve
Avusturya'yı birbirinden ayıran daha ciddi sorunlar da vardı, Belçika ve Porte
kiz’deki olaylar konusunda farklı tavırlar, Avusturya’nın Rusya’ya, İngiltere’nin
Fransa’ya verdikleri sözler gibi. Dolayısıyla 1833 yılında Metternich’in İngilte
re’ye üç Doğu Avrupalı güçle, Avusturya, Prusya ve Rusya işbirliği yapması öne
risi sonuçsuz kaldı. Batı Avrupa’nın görece liberal güçleri ile Doğu ve Orta Avru
pa’nın muhafazakâr güçleri arasındaki fark gözardı edilemez hâle gelmişti ve bu
durum Yakındoğu’da işbirliği yapmalannı olanaksız kılıyordu. Güçler arasındaki
bölünme ve İngiltere’nin hareketsizliği Rusya’nın önemli ve tehlikeli olduğu aşi
kâr bir diplomatik başan kazanmasını mümkün kılıyordu.
1829 yılında aldığı öğüdün ruhuna sadık davranan I. Nicholas, Mısır soru
nundan dolayı Osmanlı İmparatoriuğu’nun çökmesini görmek istemiyordu, Mısır
sorununu “Avrupa’yı ve özellikle de Fransa’yı pençesine alan ayaklanma ruhu
nun”27 ışığında değerlendiriyordu. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun kısa bir za
man içinde çökeceğinden bir an bile şüphesi olmamıştı, 1833 Şubat’ında, impara
torluk çöktüğünde iki Büyük Güç’ün izlemesi gereken tavırda anlaşma sağlamak
için Avusturya hükümetine yanaştı. St. Petersburg'daki Avusturya elçisi Ficquel-
mont’a “Bir cesete yaşam verme gücüm yok ve Osmanlı devleti de ölü" demiş
ti.28 Yine de Osmanlı Devleti'nin yok oluşunu mümkün olduğunca uzun bir süre
ertelemek istiyordu. Haklı olarak Osmanlı Devleti’nin ortadan kalkmasının Büyük
Güçler’in Yakındoğu’da iktidar ve toprak kavgasına girmesine ve belki de Avrupa
savaşına yol açacağını düşünüyordu. Daha da önemlisi, Mehmed Ali Paşa, Suri
ye, Mezopotamya ve Anadolu'nun bir kısmını içeren büyük bir “Arap İmparator
luğu” yaratmayı başanrsa, Rusya için II. Mahmud’un olduğundan çok daha tehli
keli bir komşu olabilirdi. Bu nedenlerle Çar Sultan'a, kulunun taleplerine karşı di
renmede etkili olacak yardıma istekliydi. Kayıtsız davranan İngiltere ve bir ölçü
de Mısır yanlısı olan Fransa'dan yardım ümidi olmayan Mahmud kuzeydeki gele
neksel düşmanına muhtemel bir kurtancı gözüyle bakmak zorunda kalıyordu.
1832 yazında Sultan, Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu’na Mısır karşısında yar
dım etme olasılığının ne olduğunu öğrenmek için İstanbul’daki Rus Elçilik Müste
şarı Butenev’in fikrini soruyordu. Kasım ayının sonunda Nesselrode Butenev’e
Sultan talep ettiği takdirde hemen bir Rus filosunun gönderileceğini söyledi. Kon
y a ’daki yenilgi Rus yardımım kabul etmesi için Mahmud’un üzerinde adeta karşı
konulmaz bir baskı yaratmıştı.
98
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
99
DOĞU SORUNU
100
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
sır’ı ablukaya alacağı tehditini savurur. Ama Fransız insiyatifi çok geç kalmıştır.
Mehmed Ali, oğlunun İstanbul’a ilerleyişini geciktirerek hata yaptığını ve daha
fazla ödün verecek havada olmadığının farkına vanr. 9 Mart'ta Osmanlı İmpara
torluğuma gönderdiği heyetle bir ültimatom çeker: Suriye’nin yanısıra Adana da
kendisine verilmezse, İbrahim Paşa ilerlemeye devam edecektir. Bâbıâli bir kez
daha bu tehdite karşı Ruslar da dahil olmak üzere hiç kimseden gelecek yardıma
güvenemeyeceğini fark eder. Butenev Rus birliklerinin İstanbul’u savunmaya za
manında yetişemeyeceğini itiraf etmek zorunda kalır. Roussin, Rus birliklerinin
gelme gereğini ortadan kaldırmak için Mehmed Ali’nin taleplerinin hemen kabul
edilmesini ister. İngiliz Maslahatgüzân Mandeville de, başanyla savaşm a olasılığı
yoksa şartlann kabul edilmesinden yanadır. Dolayısıyla 30 Mart tarihinde babası
na üç Suriye paşalığım vermek üzere bir Osmanlı heyeti İbrahim’in kampına gön
derilir. Aynı anda Butenev Mısır ordusuna karşı savaşm ak için değil İstanbul’u
İbrahim’in girişeceği herhangi bir sürpriz saklından korumak için 5.000 kişilik bir
Rus kuvvetinin Odessa’dan gönderilmesini ister.
Rus birlikleri 5 Nisan'da İstanbul’un birkaç mil kuzeyinde, Boğaz kıyısındaki
Büyükdere’ye çıkarlar. Osmanlı Imparatorluğu’nun tarihinde eşi benzeri olmayan
bir olay olan Rus birliklerinin karaya çıkması halk arasında büyük bir hoşnutsuz
luk yaratır; kentte İslam hukukunun en önemli temsilcisi olan Şeyhülislam, Müs
lüman kardeşlere karşı kâfirlerin yardımım onaylayan birfe tv a yayınlamakta çok
isteksiz davranır. Ama o tarihte Bâbıâli tümüyle Rus desteğine bağımlıdır. Nisan
sonuna doğru bir Rus bölüğünün üçte biri Boğazlar’a ulaşır ve Boğazlar’daki Rus
askerlerinin sayısı 14.000 kişiye çıkar. Osmanlılar son anda Mısırlılar için büyük
önem taşıyacak olan kereste kaynaklanna sahip olan Adana’mn kontrolünü ye
niden kazanma çabasına girerler ama boşuna. Mayıs başında İbrahim, Adana’mn
muhassılı (vergi toplayıcısı) ilân edilir, bu Bâbıâli'nin şerefim kurtarma yollann-
dan biridir ama aslında Mısırlılann talepleri karşılanmıştır.30
Osmanlı-Mısır savaşımn sona ermesi, Büyük Güçler’in Yakındoğu’daki sür
tüşmelerinin artmasıyla sonuçlanır. 5 Mayıs’ta kuşağının en yetenekli Rus diplo-
matlanndan biri olan Kont A. F. Orlov İstanbul’a ulaşmıştır. Bâbıâli'yi sadece Rus
desteğine güvenmeye ikna etmek, Osmanlı başkentinde Ingiliz ve daha da önem
lisi Fransız etkisine karşı savaşm ak ve Büyük Güçler’in Yakındoğu’da hep birlikte
müdahale önerilerine muhalefet etmek için emir almıştır. Bir gün sonra Nesselro
de OsmanlIlarla savunm a antlaşması yapması emrini verir. Böyle bir antlaşma
Rusya’ya Osmanlı Imparatorluğu’nda lider konumu verecek ve Rusya’nın gerekli
olduğunda imparatorluğunun korunması veya bölünmesine öncülük etmesine
izin verecekti. Rus desteğine karşılık, Sultan savaş durumunda Güney Rusya’nın
101
DOĞU SORUNU
102
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
kapatmasını gerektiriyor, ama antlaşma hiç bir biçimde Boğazlar’ın bize açılması
yükümlülüğünü getirmiyor... Boğazlar’ın bizim savaş gemilerimize açılmasını ta
lep etmemizi sağlayacak hiçbir hüküm antlaşmada yok”.32 Palmerston ve çağ-
daşlanndaki Rus savaş gemilerinin istediği zaman Boğazlar’ı geçeceği korkusu
nun ardında daha büyük, daha muğlak ve haklı bir endişe yatıyordu. Antlaşma
en azından Osmanlı İmparatorluğu’nda Rusya’ya özel bir statü tanındığı hissini
uyandınyordu. Osmanlı Devleti Rus sömürgesi veya Rusya’ya tâbi ülkelerden bi
ri oluyor gibiydi. Ruslar kuşkusuz böyle bir gelişmeyi öngörüyor ve arzu ediyor
lardı. Nesselrode 8 Mayıs’ta Orlov’a yazdığı emirlerde “antlaşma, uygun koşullar
doğarsa kuvvetlerimizin varlığı ve kullanımını mazur gösterecek, olaylann geçtiği
sahnede birinci ve en güçlü aktör olmamıza izin verecek, Osmanlı Imparatorlu-
ğu ’nun korunması olasılığı veya sonuçta parçalanışını kaçınılmaz olarak değer
lendirmemize izin vererek [Doğu] sorunun hakimi olmamızı sağlayacaktır" diye
yazmıştı. Daha sonra antlaşma imzalandıktan sonra “Osmanlı Devleti’nin işlerine
müdahalemiz meşru bir zemin kazanmıştır" diyerek Palmerston ve onun gibi dü
şünenlerin korkulannı haklı çıkanyor ve bu korkunun sembolü haline geliyor
du.33 Rusya’nın umutlannın hayali olması, Bâbıâli’nin Rusya dışında diğer güç
lerden de yardım arama hakkından vazgeçmeyi reddetmesi, Boğazlar’a ikinci bir
Rus öncü grubunun gelmemiş olması, İngiliz ve Fransızlann antlaşmayı neden bu
kadar itici bulduğunu daha zor anlaşılır bir hâle getirmemektedir.
Bu hoşnutsuzluk oldukça boş bir hoşnutsuzluktu. 1833 Ağustos'unda iki ül
kenin de antlaşmayı güçlü bir biçimde protesto etmesi ve antlaşmanın İstanbul'da
onaylanmasını önleme çabalan sonuçsuz kaldı. Rusya’nın konumu ise kısa bir
süre içinde daha da güçlendi. Eylül ayında I. Nicholas, imparator II. Francis ve
Mettemich ile Bohemya’da Münchengratz’da bir araya geldi. Avusturya’nın Ya
kındoğu’da Rus istilacılığından korkması ile Avrupa’nın iki muhafazakâr ülkesi
arasında bir ölçüde bozulmuş olan ilişkiler tekrar kurulmuş gibi gözüküyordu.
Çağdaşlannın bir çoğunun düşündüğünün aksine iki İmparator, Osmanlı Impara-
torluğu’nun paylaşılması konusunu ele almadılar. Tam aksine, açıklanan antlaş
ma maddeleri iki gücün imparatorluğun toprak bütünlüğü ve Sultan’ın gücünün
korunması arzusunu dile getiriyordu. Gizli maddelerinden antlaşmanın Mehmed
Ali Paşa’yı hedef aldığı ve Yakındoğu’da durum değişirse iki gücün işbirliği yap
maya karar verdikleri anlaşılıyordu. Ingiltere ve Fransa’nın yakın zamanda uğra-
dıklan yenilgiyi tersine çevirmeyi umut edecek durumda olmadıklan açıktı.
1832-1833 yıllannın olaylan Ingiliz-Rus ilişkilerinin tarihinde çok önemli bir
yer tutar. Yakındoğu’da tngiliz-Rus gerginliği yeni bir olay değildi; Napoleon Sa-
vaşlan’nın büyük bir bölümünde ve daha küçük ölçekte olsa da 1820’lerin başın
103
DOĞU SORUNU
da gerginlik söz konusuydu. Ama bu kez gerginlik eskisinden çok daha fazlaydı.
Yaklaşık yirmi senedir İngiltere’de kamuoyunun Rus karşıtı duygulan artmaktay
dı. İngiliz liberalleri ve radikalleri arasında yaygın olan Rus otokrasisine ve muha
fazakârlığına duyulan düşmanlık, Rusya'nın Avrupa'ya hakim olmasından duyu
lan korku, R usya’nın Polonya’yı baskı altında tutmasına duyulan nefret, Rusya
karşıtı duygulan besliyordu.34 1832-1833 krizi ve Hünkâr İskelesi Antlaşması
başlangıçta, İngiliz basını ve parlamentosunda beklenen ölçüde tepki ve ilgi
uyandırmamıştı. Ancak 1833 yazından sonra İngiliz gazetecileri ve broşür y a
yımcılarının R usya’yı Osmanlı İmparatorluğu’nun bağımsızlığına ve varlığına
karşı bir tehdit olarak ilân etmesi sıradan bir olay hâline geldi. Bir kısmı 1820 ve
daha öncesinden beri bunu zaten yapmaktaydı. Artık İngiltere'de bu tür yazılann
hitap edebileceği Rus karşıtı duygu birikimi oluşmuştu. Yakındoğu’da Ingiliz-Rus
rekabetinin görece yeni bir olgu olması da, rekabetin keskinleşmesine aynca kat
kıda bulunuyordu. Birçok açıdan Fransa hâlâ İngiltere’nin Doğu’daki rakibi olma
yı sürdürüyordu. Ama dünyanın çeşitli bölgelerinde Fransa ile rekabet kuşaklar
dır sürüyordu ve adeta baştan kabul edilen bir durumdu. Buna karşın Rusya
uzak, garip ve az bilinen bir ülkeydi, başka Avrupa devletlerinin olmayacağı bir
biçimde korkutucuydu.Rusya’ya karşı duyulan düşmanlıkla birlikte, Mehmed
Ali’ye karşı bir düşmanlık da gelişiyordu. Mehmed Ali Paşa, hırsıyla Rus ordusu
nun Boğazlar’a gelmesine ve İstanbul’un Rus himayesi altına girmesine yol açan
bir kişi olarak algılanıyordu.
Doğu Sorunu’nun bir sonraki aşamasını, Ingiltere’nin (daha az olsa da Fran
sa'nın da) Rusya’dan duyduğu derin şüphe ve Ingiltere’nin Mısır Paşası'na duy
duğu düşmanlık belirleyecekti. II. Mahmud’un tutumu yeni bir krizin uzun süre
ertelenemeyeceğini gösteriyordu.
Notlar
1 Dürzîler ne Hıristiyan ne de M üslüm an olan küçük, farklı ve sav aşçı bir dinî gruptur. Lübnan ve
Lübnan sınırındaki d ağ silsilesi üzerinde yaşarlar.
2 1821 sonundan önce M avrocordatos, N apoleon’un üvey oğlu Eugene B eau h am ais'i Yunan Kralı
yapm ayı düşünm üştü. Sonraki yıl, bir b aşk a Yunanlı politikacı Negris, N apoleon'un genç kardeşi
Jerome Bonaparte’ın yönetiminde bir m onarşi kurmayı planlıyordu. İsyan süresince buna benzer bir
sürü plan önerilmişti.
3 N adav Safran, Egypt in Search ofPolitical Community, Cambridge, M ass., 1961, s. 3 0 . Mehmed
Ali P a şa ’nın politikalarının önemi ve etkilerinin yakın döneme ait bir değerlendirmesi için bkz., He
len A. B. Rivlin, The AgriculturalPolicy o f Muhammed A li in Egypt, Cambridge, M ass., 1961.
104
YUNAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE BİRİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1821-1833)
4 İlk komite, oldukça şaşırtıcı bir biçimde, 1821 Eylül’ünde Madrid'de İngiliz radikal John Bowring ta
rafından kurulmuştu. Londra Komitesi 1823 M art’ına kadar oluşturulmamıştı.
5 En çok bağış toplanan ülke ABD idi. Londra Yunan Komitesi 1 1 .0 0 0 sterlinin biraz üstünde para
toplamıştı.
6 Mémoires, documents et écrits divers laissés p ar le Prince de Mettemich, III, Paris, 1880 -1 8 8 4 , s.
46 5 .
7 A. V. Fadeev, Rossiya i Kavkazpervoi tretiXIX veka, M oskova, 1960, s. 189-190.
8 O. Shparo, “Roi’ Rossiiv borbe Gretsii za nezavisim ost”, Voprosy Istorii, No. 8 (1 949), s. 54. 1824
ydinda O dessa’dan ayrılan gemi say ısı 50 0 idi, 1818 ve 1819 yıllarında bu rakam yılda 3 .0 0 0 g e
miydi. V. J. Puryear, “Odessa, its Rise and International Importance, 1 8 1 5 -1 8 5 0 ", Pacific Histori
cal Review, HI, (1 9 3 4 ), s. 198.
9 Sbomik Imperatorskogo Russkogo Istoricheskogo Obshchestva, III, 2 6 9 . Çağdaşlarının çoğu gibi
Çar da, Paris'te A vrupa’daki bütün devrimci hareketlere esin kaynağı olan ve devrimci hareketleri
kontrol eden merkezî bir örgüt olduğuna inanıyordu.
10 C. W. Crawley, The Question ofGreek Independence. A Study o f British Policy in the Near E ast
1821-1833, Cambridge, 1930, s. 42.
11 A. V. Fadeev, Rossiya i vostochnyi krizis 20-xgodov XIX veka, M oskova, 1958, s. 96.
12 Fadeev, a.g.e., s. 137.
13 Ü nlü katliam da kaç kişinin öldürüldüğüne ilişkin tahm inler değişm ektedir. Muhtemelen 5 .0 0 0 -
6 .0 0 0 Yeniçeri öldürülmüş, bir bölümü de imparatorluğun A sya'daki bölgelerine sürülmüştür.
14 Crawley, a g .e ., s. 85.
15 Wellington bu konuda emrindeki en y üksek rütbeli yardım cısı ile görüş ayrılığına düşüyordu. Sir
Robert Peel bağım sız bir Yunan devletinin R us etkisi altına düşm e olasılığının OsmanlI’nın vasalı
zay ıf bir özerk Yunan devletinden çok daha düşük olacağına inanıyordu.
16 Tatishchev, 11 Haziran ve 2 4 Kasım 1827 tarihli raporlarında Osmanlı-Rus savaşının gerçeğe dö
nüşm esi hâlinde A vurstuıya’nm Sırbistan’ı ele geçirmeye çalışacağı ve hatta Tuna Prenslikleri’ni bi
le işgâl edebileceğini bildirmişti (Fadeev, a.g.e., s. 2 0 0 ). V iyana’da tepki uyandırm ası olasılığı, Rus-
lann 1 8 2 8 -1 8 2 9 yıllan arasm da Balkan halklarım OsmanlIlara karşı ayaklandırm ak için çok az ça
b a sarfetmelerinin baş nedeniydi {ag.e., s. 2 9 1 -2 9 2 ). Çar’ın Avusturya'nın düşmanlığını uyandır
m aktaki isteksizliği için bkz., T. Schiem ann, Geschichte Russlands unter Nikolaus I, II, Berlin,
1 9 0 4 -1 9 1 9 , s. 4 45.
17 Fadeev, a.g.e., s. 184.
18 V. J. Puryear, France and the Levantfrom the Bourbon Restoration to the Peace o f Kutiah, Berke-
ley-Los Angeles, 1941, s. 73.
19 Edirne’deki Rus gözlemcilerden biri Osmanlılar için “A sy a’daki topraklarının kalplerine, A vrupa’da-
kilerden dah a yakın olduğu" gözlemini yapıyordu (Fadeev, a g e ., s. 3 34).
2 0 A g e ., s. 35 9 .
21 Crawley, a.g.e., s. 168. V iyana Kongresi Ege adalannı İngiliz him ayesine verm iş ve Yunan ad ala
rındaki isyan İngiltere’nin Yunan asıllı tebaası arasm da büyük sempati uyandırmıştı.
2 2 Puıyear, a.g.e., s. 102.
2 3 Katolik olduğu için de taç giyme töreninin yapılabilmesi mümkün değildi.
2 4 P aşa Mısır’daki İngiliz B aşkonsolosu M issett’e 1812 yılı kadar erken bir tarihte, başarabileceği en
erken tarihte Suriye eyaletini fethetmeyi planladığım söylemişti H. D. Dodwell, The Founder o f Mo
dem Egypt: Muhammed Ali, Cambridge, 1931, s. 107.
2 5 Sorunlar A k kâ’lı İbrahim P aşa’nm, Mehmed Ali’nin ağır vergi ve askerlik yükümlülüklerinden kaç
m ak için Su riye’ye kalabalıklar hâlinde kaçan Mısır köylülerini geri verm eyi reddetmesi üzerine
başlam ıştı. Mısır Hıdivi aynca Suriye’nin kereste ve kömürünü, değerli ipek ihracatım da kontrol et
m ek istiyordu.
2 6 Bkz., s. 99.
2 7 IstoriyaR ossiivX IX veke, II (St. Petersburg), s. 600.
105
DOĞU SORUNU
2 8 G. H. B oisover, "N icholas I and the Partition o f Turkey’’, Slavonic and E ast European Review,
XXVII (1 9 4 8 -1 9 4 9 ), s. 116.
2 9 Ibrahim P aşa dah a fazla toprak talep etmek istiyordu. Girit, Anadolu’nun güney sahillerinin büyük
bir bölümü, muhtemelen Tunus ve Trablusgarp.
3 0 M ısır'daki İngiliz v e Fransız konsoloslarının bir an önce barış y apm ası için Mehmed Ali’ye baskı
yapm aktadır. OsmanlIlar biraz daha direnmiş olsalar, Mehmed Ali A dana'yı OsmanlIlara terketme-
ye istekli olacaktı. İngiliz K onsolosu Campbell, ban ş yapılm azsa İskenderiye’nin abluka altına alı
nacağı tehdidini savurm uştu.
31 Gizli m addenin R usça metni Çanakkale Boğazı’nın kapatılmasını içerirken, Osmanhca metin “İstan
bul Boğazı” , -yani Akdeniz ve Karadeniz arasındaki bütün geçitlerin kapatılmasından söz etmekte
dir. N. S. Kinyapira, VneshnayapolitikaRossipervaipolovinyXIX veka, M oskova, 1963, s. 189.
32 P. E. M osley, Russtan Diplomacy and the Opening o f the Eastem Question in 1838 and 1839,
Cambridge, M ass., 1934, s. 15-16. 1833 yılında I. Nicholas'ın İstanbul Boğazı’n a hakim bir nokta
yı işgâl ederek tahkim etmeyi düşündüğüne dair kanıtlar mevcuttur.
3 3 A .g.e„ s. 21.
34 H. G le a so a The Genesis o f Russophobia in Great Britain, Cambridge, M ass., 1950, V. ve VI. b ö
lümler.
106
IV
II. Mahmud için, 1832-1833 yıllan arasında Mehmed Ali Paşa'nın elinden uğ
radığı yenilgiler kabul edilemez bir aşağılamaydı. Banş yaptığı andan itibaren inti
kam almak, Suriye ve Adana’yı ve belki de Mısır'ı geri almak için fırsat kokuyor
du.1 Her ne kadar bazı tarihçilerin betimlediği gibi “Osmanlı İmparatorluğunun
Deli [Büyük] Petrosu” olmasa da, Avrupa ve Avrupalı fikirler hakkındaki bilgisi
çok az olsa da, imparatorluğunu modem ve etkili bir hâle sokmak için duyduğu is
tek çok güçlüydü. 1830’lu yılların başında, en azından bir süre için, Anadolu ve
Balkan illerinin büyük bir bölümünde büyük toprak sahiplerinin ve paşaların
özerkliklerine etkili bir darbe indirmişti. 1831 yılında feodal tımar sisteminin son
kalıntılan ortadan kaldınlmıştı. 1826 yılında Yeniçeri sisteminin ortadan kaldınl-
ması, giyimi ve teknikleri açısından yeni ve çok daha modem bir ordunun yaratıl
masını mümkün hâle getirmişti. Yeni ordu da modem Harbiye Nazırlığı, Mekteb-i
Tıbbiye (1827) ve Harp Akademisi’nin (1834) kurulmasını mümkün kıldı. Pek
başanlı olmasa da, Avrupa dillerim bilen bir avuç eğitimli Türk’ün sayısını arttır
mak için girişimlerde bulunuldu. III. Selim döneminde kısa bir süre için büyük A v
rupa. başkentlerinde açılan elçilikler 1834 yılında bu kez kalıcı olmak üzere tekrar
açılmıştı. Dinî vakıflan devlet kontrolü altına sokarak ulema ’nın gücünü kırmak
için girişimler olmuştu. 1831 yılında ilk Türk gazetesi (tümüyle resmi bir gazete de
olsa) yayımlanmaya başlamıştı. Askerî olanlar dışındaki değişikliklerin çok azı yü
zeysel olmaktan uzaktı. Özellikle Sultan’ın merkezî yönetim sisteminde yaptığı re
formlar büyük ölçüde yüzeyseldi. Yine de Yunan savaşımn sonunda Osmanlı İm
paratorluğu, bir kez daha isteksizce de olsa, III. Selim’in ölümünden sonra terkedi-
107
DOĞU SORUNU
len ağır ve tereddütlü ilerleme yoluna girmişti. Gücünün arttığının bilincinde olan
ve vasalının başardıklannı kıskanan Sultan Mahmud, Mehmed Ali Paşa ile ikinci
kez güç denemesine girişmek için giderek daha istekli oluyordu.
II. Mahmud, 1834 yılı Mayıs’ında Filistin’in Nablus bölgesinde Mısır yöneti
mine karşı başlayan ve Osmanlı entrikalannın da ateşlemiş olabileceği isyandan
yararlanarak Suriye’yi işgâl etmek istiyordu. İstanbul’daki İngiliz, Fransız ve Rus
temsilcilerinin cesaret kinci tutumlan bu girişimini engelleyebildi. Sultan birkaç ay
sonra İngiliz hükümetini Mehmed Ali’nin Akkâ dışında Suriye'yi geri vermesi için
baskı uygulamaya çağırdı. 1836 sonunda en büyük hasmı ile doğrudan müzake
reler yürüterek kaybedilen toprakların bir kısmım geri almayı bile denedi. Geri
kalan topraklan geri verirse Mısır ve Akkâ Paşalığını oğullanndan birine bırakabi
leceğini teklif etmek üzere Osmanlı temsilcisi Sanm Efendi Mısır’a gönderildi. Bu
tekliften de bir sonuç alınamadı ve Sultan Mahmud başanlı bir intikam savaşı
yapmayı hayal etmeyi sürdürdü.
Büyük Güçler’in hiçbiri, özellikle de İngiltere ve Rusya bu hayallerden hoşlan
mıyor ve bunlan teşvik etmiyorlardı. Aralık 1834-Nisan 1835 döneminde Welling
ton kabinesinde görev yapan Peel’in Dışişleri Bakanlığı dönemi dışında 1830’lu yıl
larda Ingiltere’nin Dışişleri Bakanlığı’nı yürüten Palmerston, Mısır Hıdiv’ine karşı
önyargılıydı. 1839 Haziran’ında Palmerston, “Kurnazlık, cesaret, hazırcevaplık ve
başanlı bir isyanla başageçmiş cahil bir barbar olarak gördüğüm Mehnmed Ali’den
nefret ediyorum. Mısır uygarlığı hakkındaki böbürlenmelerini kibirli bir hödüğün
böbürlenmesi gibi değerlendiriyorum. Bu zavallı insanlann başa getirdiği en baskıcı
ve diktatör kişiliklerden biri olduğunu düşünüyorum" diye yazıyordu.2 Mehmed Ali
Paşa’nın Suriye’yi ve Mısır’ı kaybetmesinden muhtemelen memnuniyet duyardı.
Ama Osmanlı tmparatorluğu’nun güçlü bir devlet olarak varlığını sürdürmesi ve
hatta varolmaya devam etmesi için ne kadar çabuk reform yapması ve çağdaşlaş
ması gerektiğinin de farkındaydı. Dolayısıyla OsmanlIlar güçleninceye kadar bölge
de yeni bir sorun çıkmasını engelleme endişesini taşıyordu. 1834 yılının Eylül
ayında Akdeniz’deki İngiliz donanmasına, Mısır filosuna saldıracak gibi olursa Os
manlI filosuna arkasını dönmelerini emretti. 1837 Nisan ayında, hiç tereddüt etme
den Sultan Mahmud’un Mehmed Ali’ye karşı Osmanlı-lngiliz ittifakı önerisini geri
çevirdi. Palmerston’un temkinli tavn, 1833 Mayıs’ında İstanbul’a gelen enerjik ve
başına buyruk İngiliz Elçisi Ponsonby tarafından paylaşılmıyordu. Ponsonby defa
larca (özellikle 1835 Ekim’inde) Mehmed Ali’nin iktidannın Osmanlı İmparatorlu-
ğu’nun varlığı için önemli bir tehdit oluşturduğu uyansında bulundu. Osmanlı or-
dulannın yeni bir yenilgisinin bile, statükonun korunmasından daha az tehlikeli
olduğunu savundu. Palmerston haklı olarak bu savlardan etkilenmiyordu.
108
İKİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1833-1841)
Kendi açısından Rusya, Osmanlı İmparatorluğu ile tatminkâr bir ilişki kurma
yı başarmıştı. Hünkar iskelesi Antlaşması ile, Osmanlı İmparatorluğu’nu fiilî {de
fa c to ) veya potansiyel protektorası hâline soktuğuna inanıyordu. 1830’lann or-
talannda iki ülke arasındaki bariz anlaşmazlık kaynaklan ortadan kalkıyordu. Şu
bat 1834’te Edirne'de yapılan antlaşmayla Kafkaslar’daki yeni Osmanlı-Rus sını-
n belirlenmişti. 1836 Mayıs'ında imzalanan ve daha yumuşak koşullan olan bir
antlaşma ile, 1829 yılında Osmanlılann kabul etmeye zorlandıklan savaş tazmi-
natlannın ödenmesi düzenlemişti. Bir iki ay sonra Ruslar, borçlanna karşılık yedi
yıldır ellerinde tuttuklan Silistre’yi boşalttılar. Yeni bir Osmanlı-Mısır savaşı ya II.
Mahmud’un Rus himayesine karşı bağımsızlığını ilân etmesine varacak kadar
güçlenmesine ya da Boğazlar’da Mehmed Ali’nin kişiliğinde yeni ve güçlü bir yö
neticinin ortaya çıkmasına yol açacaktı. Her iki durumda da Rusya kaybeden ta
raf olacaktı. Dolayısıyla 1833 sonrasında Rusya tutarlı bir biçimde Yakındoğu’da
ki statükoyu korumayı sürdürdü. Bölgede yeni sorunlar görmeye istekli olan baş
ka bir güç de mevcut değildi. Meşru bir hükümdann vasalı tarafından bir kez da
ha yenildiğini görmeye duyduğu isteksizliğin yanısıra Metternich, Doğu’daki yeni
mücadelerinin yaratabileceği uluslararası sorunlardan da korkuyordu. Fransız ka
muoyu daha şimdiden Mısır yanlısı bir tavır sergiliyordu, bu tavır 1840’larda çok
daha önemli ve tehditkâr bir hâle gelecekti ama bu aşamada kamuoyunun Fran
sız devlet adamlannm tavn üzerinde bir etkisi yoktu. 1836 Mayıs’ında “tüm Av
rupa Doğu’daki statükonun sürdürülmesini istediği için” Roussin’e Kütahya Ant
laşm asını savunması emredilmişti.3
Rusya ve İngiltere’nin Yakındoğu'da yeni sorunlardan kaçınmak istemesi,
aralanndaki ilişkinin düzeldiği anlamına gelmiyordu. Antlaşmayı izleyen yıllarda
Hünkâr İskelesi Antlaşmasının şokundan kurtulmak şöyle dursun, ilişkiler hızla
bozulmuştu. Palmerston Rus yayılmacılığının Osmanlı Imparatorluğu’nun varlığı
na karşı bir tehdit oluşturduğuna inamyor ve buna karşı çıkma endişesi taşıyor
du. 1834 Ocak ayında Ponsonby'e Ruslann İstanbul’u işgâl etmesine karşı çık
mak için gerekirse İngiliz Akdeniz filosunu İstanbul Boğazı’na çağırma yetkisi ve
rilmişti, ancak OsmanlIlar karşı çıkarlarsa Çanakkale Boğazı Londra’dan emir
gelmeden zorlanmayacaktı. Wellington 1835 Mart’ında, elçinin bu yetkisini geri
aldı am a Palmerston 1836 Haziran’ında tekrar yetki verdi. Bu kez Ponsonby İngi
liz donanmasını ancak Sultan talep ederse çağırabilecekti. İngiliz Dışişleri Baka-
nı’nın Ruslara karşı duyduğu güvensizlik 1835 Kasım’ında OsmanlIlarla, Osman-
lılan Ruslann saldınsma karşı korumak için Ingiliz-Fransız ittifakı önermesinde de
görülebilir. Öneri İngiliz kabinesinin diğer üyelerinin öneriye pek sıcak bakmama
sı ve Fransa'nın işbirliğini reddetmesi üzerine sonuçsuz kalmıştı. Daha da önemli
109
DOĞU SORUNU
110
İKİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1833-1841)
111
DOĞU SORUNU
lıyordu. Antlaşma sonrasında Yakındoğu’da İngiliz ticareti önemli bir artış gös
terdi6, ancak bazı tarihçilerin inandığı gibi7 Yakındoğu’daki ticarî kaygılann İn
giliz politikasını derinden etkilediğine inanmak hatalıdır. Bu antlaşma kısmen
Mehmed Ali’nin Mısır’daki durumunu zayıflatmayı amaçlıyordu. Osmanlı top-
raklanndaki devlet tekelleri kaldınlınca, bu antlaşmayı uygulamayı Eylül’de ka
bul etmiş olan Paşa, önceki yıllarda en önemli gelir kaynağı olan Mısır ürünleri
nin satış tekelinden mahrum kalacaktı.
Yakındoğu’da işler bu durumdayken, yani Ingiltere-Rusya ilişkileri gerginken
ve gerilim artarken, Osmanlı İmparatorluğu hâlâ reform geçirmemiş, silahlı kuv
vetleri hâlâ etkisiz ve II. Mahmud hâlâ intikam peşinde koşarken, Yakındoğu ve
dolayısıyla Avrupa’nın tümü yeni bir krize doğru ilerliyordu. Mısır Hıdivi 1834
sonbahannda bağımsızlığını ilân etmeyi düşünmüş ama oğlu İbrahim’in bunu
gerçekleştirme şansının 1833’ün ilk aylannda kaybedildiğine inanması üzerine
vazgeçmişti. 1838 başlarında Mehmed Ali Paşa konuyu daha ciddi düşünmeye
başlamıştı, ilerleyen yaşı yüzünden konumunu mümkün olduğu kadar çabuk bir
biçimde ailesi için kalıcı bir hâle sokma endişesini taşıyordu. Mısır’daki konsolos
lardan hükümetlerinin tavnnı öğrenmeye çalıştı ve 25 Mayıs’ta kendisini bağım
sız hükümdar ilân etme arzusunu açıkladı. Büyük Güçler, Yakındoğu'daki statü
konun değişmesine karşı hep birlikte, hemen karşı çıktılar. 24 Mayıs tarihinde,
daha Mehmed Ali’nin hareketini bilmeden önce Palmerston, Londra’daki Avus
turya Macaristan elçisi Esterhazy'e, Paşa bağımsızlığını ilân ederse, Paşaya karşı
çıkmak için Büyük Güçler’in işbirliği yapmasını önermişti. Bohemya’daki Töp-
liz'de I. Nicholas ve Metternich’in toplantısından sonra, Nesselrode İngiltere ve
Fransa’nın Mısır’a karşı alabileceği herhangi bir önleme sıcak baktıklannı açıkla
yan bir bildiri yayınladı, bu arada da yeni bir Osmanlı-Mısır savaşı durumunda
Boğazlar’ı almak için Rusya’da büyük ölçekli hazırlıklar sürdürülüyordu.8 Fransız
hükümeti, diğer Büyük Güçler’e göre Mehmed Ali Paşa’ya daha sıcak bakmasına
karşın, Paşa’ya statükoyu bozmamanın önemini anlatmaya çalışıyordu. Mehmed
Ali Paşa açık bir hesap hatası yapmıştı. 16 Haziran’da İngiliz Konsolosu Campbell
ve Rus Konsolosu Medem ile yapılan bir toplantıda Paşa bildirisini geri çektiğini
açıkladı. Ancak bağımsızlık fikrinden vazgeçmediğini açıkça belirtti, açıklama er
telenmiş ancak sonsuza kadar terkedilmemişü.
1838 yazında yaşanan bu küçük kriz Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu üze
rindeki yan-himayesini koruma iddialarını sürdürmesinin zorlaşacağını gösteri
yordu. Ağustos ayında Palmerston, Yakındoğu meseleleri konusunda beş büyük
Avrupa ülkesi arasında belli bir işbirliği sağlamaya çalıştı. Hünkâr tskelesi’nin ye
rini alacak ve Osmanlı împaratorluğu'nu ortak garanti altına alacak bir antlaşma-
112
İKİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1833-1841)
113
DOĞU SORUNU
mada her zamanki gibi temkinli davranan babasının emirleri, İbrahim P aşa’nın
Tarsus’u geçip, Konya’ya ilerlemesini engelledi. 30 Haziran’da savaşın haberleri
kendisine ulaşmadan önce II. Mahmud öldü. Yerine geçen Abdülmecid, 16 yaşın
da zayıf karakterli ve aptal bir gençti. Bir hafta sonra Kapudan Giritli Hain Ahmed
Paşa, Osmanlı filosunun önemli bir bölümü ile birlikte İskenderiye’ye gidip Meh-
med Ali P aşa’nın ordusuna katıldı. Bunun nedeni muhtemelen, Mısır Hıdivi’nin
amansız düşmanlarından biri olan Sadrazam Hüsrev Paşa’nın gemileri Rusların
denetimi altına sokacağından korkmasıydı. İstanbul’a artık panik benzeri bir hava
hakim olmuştu. Yeni Sultan, 5 Temmuz'da Mehmed Ali Paşa’ya Mısır’da saltanat
kurma hakkını tanımayı önerdi. Önerisine, aynı ödünlerin Adana ve Suriye içinde
verilmesi ve Hüsrev Paşa’nın görevden alınması teklifiyle karşılık verildi. Bu ko
şullar Osmanlı İmparatorluğu’nun hayali birliğine ölümcül bir darbe indirebilirdi.
Büyük Güçler duruma müdahale etmiş olmasalardı, Bâbıâli kendini Mehmed
Ali’nin taleplerine boyun eğmek zorunda hissedebilirdi. Ama Büyük Güçler’in du
ruma müdahale edeceklerinin işaretleri de vardı. Palmerston 25 Haziran’da İngil
tere’nin Akdeniz filosuna Mısır ve Suriye arasındaki deniz iletişimini kesmeleri
emrini verdi. Filonun bir bölümü İskenderiye’ye gidecek ve çatışmaların hemen
sona erdirilmesi için “olumlu emirler” verecekti. İngiltere bunu gerçekleştirirken,
Fransız donanmasının da desteğine sahip olacaktı. Krizin ilk haftalannda, Büyük
Güçler Yakındoğu konusunda çabucak bir ittifak oluşturdular. İngiltere ve Fransa
1832-1833 döneminin aksine Viyana’nın müzakere merkezi olması konusunda
antlaşmaya vardı. Bu antlaşmanın ve Büyük Güçler’in hepsinin Yakındoğu'daki
statükoda herhangi bir değişiklik olmasından duydukları rahatsızlık sonucunda
Osmanlı İmparatorluğu'nu felaketten kurtarmak için hızla, etkin bir faaliyet içine
girildi. 27 Temmuz'da, Osmanlı vezirleri Mehmed Ali’nin taleplerine boyun eğ
meye karar vermişken, beş büyük Avrupa ülkesinin İstanbul elçileri Bâbıâli’ye
son derecede önemli bir ortak nota sundu. Bu nota beş Büyük Güç’ün Doğu Soru
nu konusunda anlaşmaya vardıklannı vurguluyor ve Osmanlı devletini “Büyük
Güçler’in rızası olmadan kesin çözümlerden kaçınmaya ve bu ülkelerin konuya
gösterdikleri ilginin sonuçlannı beklemeye” davet ediyordu. 22 Ağustos’da Bâbı-
âli sadece Suriye’yi Mehmed Ali Paşa’ya bırakmayacağı şartını ileri sürerek Avru
pa güçlerinin, kendi adına Mehmed Ali Paşa ile antlaşmalannı istedi.
Bu talep bütün durumu değiştirdi. Osmanlı-Mısır savaşı artık Avrupa’nın çı
karının bir nesnesi hâline dönüşmüştü. Mehmed Ali Paşa’nın kazandığı zaferin
tadını tümüyle çıkarmasına izin verilmeyecekti. 25 Ağustos tarihinde oğluna geç
kalmış bir emir göndererek, Konya’ya ilerlemesini istedi ama İbrahim Paşa ordu
sunun yorgun olduğu ve Suriye’de Mısır karşıtı ayaklanma tehlikesini öne süre
114
İKİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1833-1841)
rek bunu yapmayı reddetti. Bu nedenle önemli bir çatışmanın olmadığı uzun bir
dönem yaşandı. Yaklaşık bir sene boyunca odak noktası, Yakındoğu’daki olaylar
yerine Avrupa devletlerinin diplomatik oyunları oldu. Temmuz sonunda Avrupalı
güçlerin kurduğu ortak cephe, gerçekten çok bir görüntüydü. İngiliz hükümetinin
R u sy a’ya duyduğu güvensizlik sürüyordu, 18 Temmuz’da Palmerston Pon-
son’ry’e Rusya “herhangi bir mazeret veya nedenle” Boğazlar’a girerse, İngiliz
donanmasını Çanakkale’ye çağırmasını emretti.10 Daha da önemlisi İngiltere ve
Fransa arasındaki uçurum giderek büyüyordu.
Fransız hükümeti Mehmed Ali Paşa’nın tam anlamıyla bağımsızlığa kavuş
masını arzulamıyordu. Öte yandan Fransız subayları ve uzmanlarına dayanan
Mehmed Ali Paşa’yı da Fransa’nın potansiyel müşterisi olarak görmekten de ken
dini alamıyordu. Mısır’daki Fransız ticarî çıkarları büyümekteydi ve önemliydi.
Daha da önemlisi, Doğu Akdeniz’de önemli bir tehlike hâline gelen İngiliz hakimi
yetine karşı Fransız etkisi altındaki güçlü bir Mısır devleti, Fransa’nın elinde
önemli bir silah olacaktı. Mısır, Kuzey Afrika'da Fransa’nın güçlenmesine yar
dımcı olabilirdi. Bütün bu nedenlerle, Paris açıkça Mısır karşıtı bir tutum almak
konusunda isteksizdi. Fransız hükümeti 27 Temmuz tarihli ortak notaya da sıcak
bakmıyor ve Mehmed Ali Paşa’yı kendisine sığınan gemileri Bâbıâli’ye iade etme
ye zorlamak için Fransız donanmasını kullanmayı da reddediyordu. Fransa, Pa-
ş a ’nın kazandığı zaferlerin, 1833 yılında kazandığı ödünlerden çok daha fazlasını
OsmanlIlardan alma hakkını yarattığını savunmaya başlamıştı, Fransız basını ise
İngiltere’nin Yakındoğu politikasına karşı giderek daha düşmanca bir tutum takı
nıyordu. Öte yandan Palmerston Mehmed Ali Paşa’yı Suriye’den çıkartmak ko
nusunda kararlıydı. Paşa’yı Mısır’dan çıkaracağı konusunda umudu, muhtemelen
böyle bir arzusu da yoktu ama Suriye Sultan'a geri verilmeliydi. Bu gerçekleşene
kadar Mehmed Ali Paşa, Mezopotamya’yı işgal edecek bir konumda olacak ve sa
dece Süveyş ve Kızıldeniz üzerinden Hindistan yoluna değil, aynı zamanda Ku
zey Suriye üzerinden Iran Körfezi’ne giden yolu da kontrol edebiliyor olacaktı.
Mısırlılann güney ve kuzeyden Mezopotamya’yı işgal ederek, Kafkaslar’dan böl
geye doğru ilerleyen Ruslarla ittifak kurması bile mümkündü.11 Ayrıca Suriye
Mısır’ın elinde kaldıkça, Sultan’ın prestiji Boğazlar ve Anadolu'yu elinde tutama
yacak kadar azalabilirdi. İngiltere ve Fransa'nın Mısır'a karşı tavırları arasındaki
uçurum 1839 yazında iyice artmıştı ve artmaya da devam ediyordu.
Uçurumun genişlemesi, daha önce örneği olmayan bir lngiltere-Rusya yakın
laşmasını mümkün kılmıştı. Yeni kriz Rusya’yı garip bir anda yakalamıştı. Rusya,
Londra, Paris ve Viyana’da sadece maslahatgüzâr düzeyinde temsil edilirken, I.
Nicholas aile sorunlanyla boğuşuyordu. Aynca, ülkenin fınansal durumu da pek
115
DOĞU SORUNU
parlak değildi, 19. yüzyılda sık sık olduğu gibi parasızlık Rus dış politikasının ka
zanabileceğini umut ettiği başanlannın sınırlannı belirliyordu. Çar ve bakanlan,
Hünkâr İskelesi Antlaşmasının koşullannda belirtilen şartlara göre talep etmeleri
durumunda OsmanlIlara askerî yardım vermeyi istemiyorlardı. Nicholas'a gönder
diği 9 Ağustos 1839 tarihli iki raporda Nesselrode, barış zamanı Boğazlar’ın sa
vaş gemilerine kapalı olması ilkesine müdahale edilmemesi şartıyla, Osmanlı top
raklarının bütünlüğü için uluslararası garanti sağlamak için Rusya’nın diğer ülke
lerle işbirliği yapması çağrısında bulunuyordu. Çar bu çağrıyı kabul etti ve Eylül
ayında Stuttgart’taki Rus yetkilisi Baron E. P. Brunnow’u bu koşullar doğrultu
sunda İngiltere ile anlaşmak için özel görevle Londra’ya yollamaya karar verdi.
Bu kararla birlikte Rus politikası olaylann gelişiminde belirleyici oldu. Özel Rus
temsilcisinin sadece Londra’ya gönderilmesinin nedeni kısmen İngiltere’nin Rus
y a ’nın Yakındoğu’daki en önemli muhtemel düşmanı ve dolayısıyla uzlaşılması
gereken en önemli güç olmasıydı. Nicholas ve Nesselrode kriz esnasında Avustur
y a ’nın aldığı bağımsız tavırdan da rahatsız olmuşlardı ve Avusturya’yı ilk müza
kerelere sokmama endişesi içindeydiler. Daha da önemlisi İngiltere ile müzakere
ler yaparak, gergin ilişkilerine karşın 1830’lu yıllarda özellikle Iberya yanmada-
sında ve bir ölçüde de Belçika’da Avrupa politikasının en önemli unsuru olan In-
giliz-Fransız ittifakını bozabileceklerini farketmişlerdi. Bu ittifakı bozmak Avru
pa’da muhafazakârlık adına büyük bir zafer olacaktı. Bu tür bir zafer için Nicholas
önemli bir bedel ödemeye hazırdı.12
Brunnow Eylül ortasında Londra’ya geldi ve Palmerston’un önerilerine çok
açık olduğunu gördü. Başlangıçtan itibaren, Sultan’ı valisine karşı korumak için
İstanbul’a Rus filosu gönderilmiş olsaydı bile bu durumun, 1813 yılında öngörül
düğü gibi Rusya'nın Osmanlı İmparatorluğumu himayesine aldığı anlamına gel
meyeceğini açıkça belirtti. Rusya duruma müdahale ederse, bunu kendi bencil ne
denleri yüzünden değil, Avrupa’nın temsilcisi olarak yapacaktı. Hünkâr İskelesi
A ntlaşm asının 1841 yılında sona ermesinden sonra antlaşma yenilenmeyecek
ve Rusya, Mısır ve Osmanlı imparatorluğumun kaderi hakkında diğer Büyük
Güçlerle birlikte ortak bir düzenlemeye gitmeye istekli olacaktı. Buna karşılık İn
giltere ve Fransa da, Boğazlar’ın barış zamanında savaş gemilerine kapalı tutul
masının Avrupa kamu hukukunun bir ilkesi olduğunu kabul etmeliydiler. Pal
merston için bunların hepsi mutlulukla karşılanan haberlerdi. Mehmed Ali Pa-
ş a ’nın Suriye’den ve hatta İbrahim’e Anadolu’yu işgâl emrini verirse Mısır’dan da
çıkanlmasını da kabul etti. Ama müzakereler bu aşamaya kolay gelmemişti. İngil
tere’de liberal görüş giderek herhangi bir konu üzerinde Rusya ile ittifak kurulma
sı görüşüne daha saldırgan yaklaşıyordu. Palmerston kabinede kendini, senelerdir
116
İKİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1833-1841)
Ingiltere’nin Avrupa’daki tek güçlü müttefiki olan Fransa’yı terk etmeye isteksiz
olan güçlü bir Fransız yanlısı fraksiyon ile karşı karşıya bulmuştu. Bu tür duygu
lar, izleyen kritik aylarda Palmerston’un diplomasi yürütmesine engel olacaktı.
Brunnovv İngiliz hükümeti ile herhangi bir resmî antlaşmaya varmadan önce 1
Ekim tarihinde Londra’dan ayrılarak St. Petersburg’a gelişmeler konusunda bilgi
vermeye gitti.
Ingitere-Rusya görüşmeleri Fransa’da büyük ölçüde huzursuzluk yarattı, an
cak Fransız hükümetinin giderek daha çok Mısır yanlısı olan tutumunu değiştir
meye yetmedi. Hem Louis-Philippe hem de başbakanı Mareşal Soult Mehmed Ali
Paşa’yı Suriye’den çıkartmak için güç kullanılması tavsiyesini dinlemeyi reddetti
ler. Ekim ayının başında, Mısırlılann Akkâ Paşalığını elinde tutabilecekleri, ancak
aynı ismi taşıyan kaleyi geri vermesini önererek bir taviz veren Palmerston’un
önerisi Paris’te anında reddedildi. Eylül ayının başından beri Londra’daki Fransız
elçisi Sebastiani, İngiltere'nin gerekli olursa Mehmed Ali’ye karşı güç kullanmaya
da kararlı olduğu konusunda Fransa’yı uyanyordu ama gönderdiği raporlann çok
az etkisi oldu. İngiltere ve Fransa arasındaki uçurum giderek daha aşikâr bir hâle
geliyordu. Brunnow 24 Kasım’da coşkuyla “Ingiltere-Fransız ittifakı şimdiden öl
dü" diye yazıyordu; “İngiltere hâlâ bizimle değil, ama Fransa ile de değil. İngiltere
dul kaldı. Güzel ve kaprisli bir kadın olduğu için onunla evlenmek yetenek ve sa
bır gerektiriyor”.13
Bir aydan kısa bir süre içinde Brunnow bir kez daha Londra’ydı, ancak bu se
fer Rus elçisiydi. Kınm Savaşı dönemi hariç, 1873 yılına kadar bu görevde kaldı.
Mettemich’in kısa bir süre önce Londra’ya yolladığı Avusturya-Macaristan özel
temsilcisi Neumann ile birlikte Osmanlı-Mısır sorununa çözümün ana hatlan ko
nusunda Palmerston ile çabucak bir antlaşma sağladılar. 5 Ocak 1840 tarihinde
İngiliz Dışişleri Bakanı, Ingiltere ve Rusya’nın Mehmed Ali Paşa'nın Mısır dışına
çıkmaması konusunda anlaştıklannı ve bu konuda Avusturya ve Prusya’nın da
desteğine sahip olduklannı Sebastiani’ye açıklayabilmişti. Bir gece sonra Palmers
ton, Brunnow ve Neumann'a Mısır sorunun çözümünü içeren bir antlaşma tasla
ğı sunabilmişti. Antlaşmanın iki maddesi Boğazlar hakkındaydı, Boğazlar’da ku
rulacak özel rejim hakkındaki müzakereler aylar sürdü.
Bu arada Soult hükümetinin düşmesi ve Mart ayında bu hükümetin yerine
Adolphe Thiers’in kabinesinin gelmesi Fransa’nın tavnnın daha da taviz vermez
ve gerçekdışı bir hâle bürünmesine neden olmuştu. Ne Soult ne de Thiers, Meh
med Ali Paşa’ya ne bırakılması gerektiği konusundaki düşüncelerini açıkça ifade
etmişti. Büyük Güçler’in Yakındoğu’da uzlaşma önerilerini inatla reddetmiş ama
kendileri de bir alternatif öneri getirmemişlerdi. Daha da önemlisi Thiers, Mehmed
117
DOĞU SORUNU
Ali P aşa’nın Avrupa'nın düşmanlığına karşı direnme gücünü abartılı bir şekilde
değerlendiriyordu, öte yandan Palmerston liderlerinin kullandığı ifade ne kadar
güçlü olursa olsun Fransa'nın Paşa’nın Suriye’deki gücünü korumak için savaşa
girmeyeceğinin farkındaydı.
Fransa’nın tavn krizin büyümesine yol açmıştı. 7 Nisan’da Osmanlı temsilcisi
Nuri Efendi Londra’ya bir nota vererek, Büyük Güçler’in 27 Temmuz 1839 tari
hinde verdikleri ortak notada belirttikleri Osmanlı İmparatorluğu’nun çıkarlarını
koruma sözünü yerine getirmelerini talep etti. Mehmed Ali Paşa ve ailesinin sü
rekli Mısır Hıdivi olması kabul ediliyordu, buna karşılık Paşa da Osmanlı filosunu
geri vermeli ve eline geçirdiği toprakları teslim etmeliydi. Mayıs sonunda Lond
ra'ya gelen Osmanlı temsilcisi Şekib Efendi bir kez daha sorunun bir an önce çö
zümlenmesi talep etti. Fransa’nın Londra’daki yeni elçisi Guizot'un taleplerine
karşı, Thiers tavnnı değiştirmeyi veya Avrupalı ülkelerle ciddi müzakerelere gir
meyi reddetti. Mayıs ayının başında Neumann, Palmerston’un gönülsüzce verdiği
onayla Beyrut ve Tiberia gölünün güneyinde kalan Suriye topraklarının Mısır’a
bırakılmasını önerdi (Bu öneriye göre büyük Akkâ kalesi Mehmed Ali P aşa’ya
kalıyordu). Ama bu inanılmaz derecede cömert öneriye de Paris tepkisiz kaldı.
Neuman, 12 Haziran tarihinde Guizot ile sohbet esnasında, yaşamı süresince Su
riye’nin Mehmed Ali P aşa’nın elinde kalmasını önerdi; ama Thiers Guizot’nun
önerinin kabul edilmesi yönündeki savların karşın 30 Haziran tarihinde Suri
ye’nin tümünün Paşa’nın kendi hanedanının egemenliğine verilmesi dışında hiç
bir teklifin kabul edilemeyeceğini söyleyerek bu öneriyi de reddetti.
Kriz esnasında Osmanlı bakanları içinde en ateşli Mısır karşıtı olan Veziri
azam Hüsrev Paşa’nın 7 Temmuz tarihinde görevden alınması, gelişme kaydedil
mesine yol açtı. Mehmet Ali Paşa yan gönülsüz de olsa aylardır Bâbıâli ile görüş
meler yürütüyordu. İstanbul’da kendisine sıcak bakan bazı güçlerin, örneğin Sul-
tan’ın annesinin olduğunun farkındaydı, Osmanlı başkentine yeni bir temsilci Sa
mi Bey’i göndererek değişen durumdan yararlanmaya çalıştı. Sami Bey aracılığıy
la Osmanlı filosunu iade etmeyi önerdi, buna karşılık fethettiği topraklan elde tut
masına izin verilmesini, Suriye’nin egemenliğinin kendi ailesine bırakılmasını isti
yordu. Osmanlı ve Mısır’ın doğrudan antlaşması ve bu antlaşmayı Fransa’nın
şüphesiz kabul edecek olması, Londra’da son altı aydır sürdürülen ince müzake
relerin bir anda sonuçsuz kalması anlamına gelecekti. Avrupa ülkeleri böyle bir
aşağılanmayı kabul edemezlerdi. Ponsonby’nin etkisiyle Bâbıâli 12 Temmuz’da
Mehmed Ali Paşa'nın önerilerini kesin bir biçimde reddeti. Üç gün sonra Lond
ra’da, Yakındoğu meselelerinin düzenlenmesi için İngiltere, Rusya ve Avusturya,
Şekib Efendi ile bir dizi antlaşma imzaladılar. Antlaşma ilk önce, Sultan’ın hakla
118
İKİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1833-1841)
rının asi vasalına karşı korunmasını öngörüyordu. Buna karşılık Abdülmecid Bo
ğazlar'ın barış zamanında bütün yabancı ülkelerin savaş gemilerine kapalı tutula
cağını açıkça beyan etmeliydi. Antlaşmaya eklenen bir başka protokol ile, teklif
eline geçtikten sonra on gün içinde Mehmed Ali Paşa’nın Sultan’a boyun eğmesi
hâlinde Mısır’ın P aşa’ya bırakılması ve yaşamı boyunca Mehmed Ali P aşa’nın
Suriye’yi yönetmesi öngörülüyordu.
On gün içinde öneriyi kabul etmemesi hâlinde bile, Mehmed Ali Paşa ailesi
Mısır üzerindeki egemenlik haklannı koruyacaktı; ancak 20 günden sonra Sultan
bu daha da dar kapsamlı teklifi geri çekebilecekti. Mehmed Ali P aşa’nın elinde
tutmasına izin verilecek olan topraklarda Osmanlı kanunlan geçerli olacaktı. Or
dusu ve donanması Osmanlı ordusunun bir parçası olacak ve Osmanlı filosunu ia
de edecekti. Avrupa ülkeleri bir başka protokol ile de ana antlaşma onaylanma
dan önce Mısır’a karşı güç kullanılabileceği konusunda anlaşıyorlardı, bu antlaş
manın koşullan Fransız hükümetine açıklanmayacaktı.
Bu antlaşmalar, son altı ay içinde bir sürü zaman ve emek harcanmasına yol
açan Fransa’nın da kabul edebileceği bir çözüm bulma arayışının terkedildiği an
lamına geliyordu. Fransız basını bu aşamada şiddetli biçimde İngiliz karşıtıydı ve
Thiers ödün vermeyi reddediyordu. 16 Temmuz'da “Hiçbir şeyden korkmuyo
rum” diye yazıyordu. “Bizimki gibi bir ülkeyle her şeye karşı koyabiliriz.” 14 Gu-
izot “daima soğuk, sarsılmaz ve gizemli” olmalı diye devam ediyordu. Mehmed
Ali Paşa mümkün olan her biçimde Suriye ve Mısır’daki pozisyonunu güçlendir
meli ve onu ülkeden atmak isteyen güçlere karşı çıkmalıydı. Kendi gücü ve bu ül
keler arasındaki kaçınılmaz bölünmeler uzun dönemde ona zafer getirecekti. Bu
makul bir nasihat gibi gözüküyordu. Mısır’daki Fransız konsolosu Cochelet, Pa-
ş a ’nın baskıya ve hatta Avrupalı güçlerin silahlı saldınsına karşı koyma yeteneği
konusunda çok iyimserdi. Daha da önemlisi bu güçlerin birlik konusunda önemli
eksiklikleri vardı. Palmerston, 15 Temmuz Antlaşması’m kabul etmezlerse istifa
edeceği tehdidiyle antlaşmayı kabinesine ancak kabul ettirebilmişti. Bakanlar Ku-
rulu’nun iki üyesi Lord Holland ve Clarendon Fransa’ya karşı Rusya ile ittifak
kurmayı kabul etmeyi sonuna kadar reddetmişler ancak bu konu yüzünden istifa
da etmemişlerdi. Fransızlann antlaşmaya şiddetle tepki göstermesi, hükümetin bir
çok üyesini telaşlandırmış ve Paris’e karşı uzlaşmacı bir tutum izlenmesi için bas
kı oluşturmuştu. Fransa’nın Malta’ya veya Balearics’e de saldıracağı korkusu
vardı. Eylül sonunda Kraliçe Victoria bile Fransa’ya bazı ödünler verilmesine
olumlu bakmaya başlamıştı, öte yanda Rusya’ya karşı düşmanlık da eskisi gibi
popülerliğini koruyordu. Prusya hükümeti ise antlaşmayı, antlaşmanın Prusya’ya
Mehmed Ali Paşa'ya karşı silah kullanma yükümlülüğü getirmediği gerekçesiyle
119
DOĞU SORUNU
onaylamıştı. Önceki aylar boyunca Yakındoğu politikası bir sarkaç gibi sallanan
Metternich ise antlaşmanın uygulanması konusunda isteksiz gözüküyordu. Eylül
ayında Mehmed Ali Paşa’nın hayatı boyunca Suriye’nin hakimi olarak bırakılma
sını önerdi. R usya’da Nesselrode bile Fransa’ya bazı ödünler verilmesini kabul
edebilirdi, sadece Çar antlaşmanın koşullannın uygulanmasından yanaydı.
Yine de durum kurtarılmış ve 15 Temmuz Antlaşması’nın temel gerekleri ye
rine getirilmişti. Bunun da nedeni kısmen Palmerston’un kararlılığı ve daha da
önemlisi ise Mehmed Ali Paşa’mn konumunun göründüğünden daha zayıf olma
sıydı. Haziran ayında Lübnan’da Mısır yönetimine karşı bir isyan başlamıştı. İs
yan birçok Fransız veya Mısırlı’nın inanmayı tercih ettiği gibi, her ne kadar Bey
rut’taki İngiliz konsolosu Niven Moore ve kayınbiraderi Richard Wood bölgedeki
Mısır karşıtı duygulan kışkırtmış olsa da İngiliz ajanlannın çalışmasının sonucu
değildi. İbrahim Paşa’nın Marunî Hıristiyanlan silahsızlandırma ve Lübnanlıları
ordulanna asker olarak kaydetme çabalan sonucunda, İbrahim Paşa rejimine kar
şı gerçek bir halk hareketiydi. Temmuz ayının sonunda isyan hareketi bastırılmış
tı.15 Ama yine de Mısır'ın Suriye'deki durumunun zayıflığını şüpheye mahal ver
meyen bir biçimde gözler önüne sermişti. 12 Ağustos tarihinde Mısır’a özel bir
görevle gelen, açık görüşlü bir Fransız diplomatı olan Kont Walewski Mehmed Ali
Paşa’nın gelecekteki durumu konusunda çok olumsuz bir rapor vermişti. Paşa’nın
İngiliz donanmasının filosuna veya başkentine yapacağı herhangi bir silahlı saldı
rıya karşı koyma imkânı olmadığını yazmıştı. Bu tür bir saldın, Suriye'de ciddi bir
isyan veya Avrupalı askerlerin buraya çıkartma yapması durumunda, P aşa’nın
Anadolu’ya yeniden saldırarak tepki vereceğini, böylesi bir saldınmn sonuçlannın
da önceden kestirilemeyeceğini yazmıştı. Kısa bir zaman içinde olaylar bu karam
sar değerlendirmenin haklı olduğunu ortaya çıkaracaktı.
Dört Avrupa ülkesinin antlaşmayı imzaladığı andan itibaren Palmerston, İn
giltere’nin Akdeniz filosunun yaşlı ve temkinli komutanı Amiral Stopford'u Suri
ye’deki Mısır kuvvetlerine karşı etkin bir biçimde hareket etmesi için teşvik edi
yordu. Aynı zamanda Lübnan’daki isyan ateşinin üzerine benzin dökmeyi de ba
şarmıştı. 11 Eylül’de İngiliz donanması Beyrut’u bombalamış ve İngiliz donan
ması desteğinde Osmanlı askerleri yakındaki topraklara çıkarılmıştı.16 Üç gün
sonra Ponsonby'nin teşvikiyle Bâbıâli, Mehmed Ali Paşa’nın görevden alındığını
açıklamıştı. Lübnan’da Mısır kuvvetlerine karşı bir gerilla savaşı başlatılmıştı.
Yaklaşık 22.000 İngiliz tüfeği bölge halkına dağıtılmış ve 5 Ekim tarihinde bölge
nin önde gelenlerinden olan ve daha önce İbrahim Paşa’yı desteklemiş olan Emir
Beşir, Sultan’ın egemenliğini tanımıştı. 10 Ekim’de Stopford’un yardımcısı Amiral
Napier, Beyt Hannis’de İbrahim Paşa’yı yenilgiye uğrattı ve Beyrut düştü. Daha
120
İKİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1833-1841)
121
DOĞU SORUNU
122
İKİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1833-1841)
123
DOĞU SORUNU
124
İKİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1833-1841)
125
DOĞU SORUNU
da tekrar iktidara geldi. Ertesi yıl bir komite eğitim sisteminin kökten değişimi için
öneriler sundu. 1850 yılında biçimini Fransız etkisine borçlu olan ticaret yasası
kabul edildi. Ama bu tip öneriler ve hatta gelişmeler soruna sadece yüzeysel çö
zümler getiriyordu. İster Müslüman ister Hıristiyan olsun, etnik açıdanîürk olsun
ya da olmasın reformların Osmanlı İmparatorluğu ’nda yaşayan sıradan insan
üzerindeki etkisi çok azdı.
Daha da önemlisi, reformların öncüleri için bile reformların hedefleri çok sınır
lıydı. Reformlann amacı Osmanlı İmparatorluğu’na herhangi bir temsilî hükümet
getirmek, daha fazla siyasî özgürlük veya düşünce özgürlüğü sağlamak değildi.
Reformların amacı doğrudan veya ciddi bir biçimde Sultan’ın gücünü arttırmak da
değildi, ama bu sonucu yarattı. Reşid Paşa ve onun gibi düşünenlerin gerçekten
yapmak istediği şey Osmanlı bürokrasinin statüsünü ve verimliliğini arttırmaktı.
Amaçlan daha yetenekli, daha iyi eğitim görmüş ve en önemlisi Osmanlı împara-
torluğu’nda varolanlardan daha bağımsız bir memur sınıfı yaratmaktı. Bu oldukça
sınırlı ve bazı açılardan oldukça muhafazakâr bir amaçtı, bu açıdan Metternich’in
Gülhane Hatt-ı Hümayunu’ndan dolayı Mustafa Reşid Paşa’yı kutlayan ilk Avru
palI devlet adamı olması anlamlıdır.
Notlar
1 1 8 3 3 yılında erişilen antlaşm anın sözlü olduğu ve Mehmed Ali P aşa’nın konumunun en azından
Suriye'de hiçbir zam an hukukî {deju re ) açıdan güçlü olmadığı unutulmamalı.
2 H. W. V. Temperley, England and the Near East: The Crimea, London, 1936, s. 89.
3 M. Sabry, L Em pire Egyptien sous Mohamed A li et la Question d’Orient (1811 -4 9 ), Paris, 1930, s.
319.
4 A ncak P alm erston’un gönderdiği PolonyalI bir su bay olan Chryzanowski ve Hanoverli bir subay
olan Jochmus OsmanlIlara çok daha yararlı oldular.
5 Osmanlı birliklerinin Avrupa modeline göre talim yapm a çabalarının nasıl bir karışıklığa yol açtığı
hakkında daha fazla bilgi alm ak için bkz., R. Curzon, Visits to Monasteries in the Levant, London,
2. bs., 1849, s. 2 3 4 -2 3 5 .
6 1 8 3 7 -1 8 5 6 yıllan arasında Istanbul limanına giren tngüiz gemilerinin tonajı on kattan fazla artmış
tı. V. J. Puryear, International Economics and Diplomacy in the Near East, 1834-1853), Stanford,
1935, s. 127.
7 Örneğin F. E. Bailey, British Policy and the Turkish Reform Movement, Cambridge, M ass., 1942),
II. ve III. bölümler.
8 Mısır'ın bağım sızlığına karşı çıkmak için R u sy a’nın İngiltere'den daha az sebebi vardı. Osmanlı İm
paratorluğu’na karşı yöneltilen Mısır tehditi ne kadar ciddi olursa, Osmanlı Imparatorluğu’nun R us
y a 'y a tabiyeti de o kadar artacak gibi gözüküyordu. Ponsonby her zamanki gibi Rusların Mehmed
Ali’yi bağım sızlık ilânına cesaretlendirdiklerini düşünüyordu.
9 Sir C. K. Webster, The Foreign Policy o f Palmerston: Britain, the Liberal Movement and the Eas
tern Question II, London, 1951), s. 59.
126
İKİNCİ MEHMED ALİ PAŞA KRİZİ (1833-1841)
127
V
129
DOĞU SORUNU
130
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
131
DOĞU SORUNU
Brunnow ise 3 Aralık 1844 tarihinde zafer dolu bir ifadeyle “İngiliz kabinesi yeni
bir yola girdi. Avrupa’nın diğer sarayları ile anlaşmadan önce Rusya ile anlaşma
yı kural olarak kabul etti” diye yazıyordu.5
1848 devrimleri kısa zamanda Ingiltere ve Rusya'nın Yakındoğu'da gerçek
işbirliğinden ne kadar uzak olduklannı gösterecekti. Palmerston Rus birliklerinin
Macaristan’da Habsburg iktidarının yeniden kurulmasına yardım etmesine izin
vermek istiyordu. Rusya’dan Macaristan’a giden tek bariz geçiş yolu Tuna Prens
likleri olduğu için, 1848 yazında Rus ordusunun bir iki ay önce Eflak’da başlayan
zayıf isyan hareketini bastırmasına karşı çıkmadı. Ancak 1849 A ğustos’unda
Macaristan direnişinin çöküşünü, Macar ve Leh devrimcilerin Osmanlı topraklan-
na kaçışı izledi. Devrimcilerin Osmanlı topraklanndaki varlığı kısa zamanda ger
çek bir uluslararası krize yol açtı. Rus hükümeti Polonyalılann, Avusturya hükü
meti Macarların geri iade edilmesini istedi. 17 Eylül tarihinde Bâbıâli’nin bu talep
lerini karşılamayı şerefli ve cesur bir biçimde reddetmesi üzerine, Bâbıâli ile diplo
matik ilişkilerini kopardılar. Palmerston'un aktif destek verdiği OsmanlIlarla olan
uyuşmazlık, ortaya çıktığı kadar hızla ortadan kalktı. Muhtemelen İngiliz kamu
oyunun Osmanlı yanlısı tutumundan etkilenen I. Nicholas, sorunu çözmek için
özel olarak St. Petersburg’a yollanan Osmanlı temsilcisi Fuad Paşa’ya karşı şaşır
tıcı biçimde uzlaşmacı bir tavır sergiledi. PolonyalI sığınmacılann iade edilmesi ta
lebinden vazgeçti ve Rus desteğinden yoksun kalan AvusturyalIlar'ın da Macar-
lar konusunda aynı tavın izlemek dışında çok az alternatifi kaldı. Kasım’ın ilk
haftasında kriz sona ermişti bile.
Ancak bir ay önce, gerilim had safhaya çıkmışken, Sultan İstanbul’a gönderil
melerini isterse el altında olsunlar diye Fransa ve İngiltere’nin Akdeniz filolan Ça
nakkale Boğazı’nın yakınlanna gönderilmişti. Bir kez daha Londra’mn İstanbul bü
yükelçisi olan Stratford Canning ve Çanakkale’deki İngiliz Konsolosu Calvert’in ce
saretlendirmesiyle İngiliz filosunun kumandanı Amiral Parker 1 Kasım'da, 1841
Antlaşması’nın savaş gemilerinin Boğaz’ın girişinden yaklaşık 36 km. içeride olan
Çanakkale Boğazı’nın en dar noktasına kadar girmesine izin verdiği mazeretine sığı
narak Çanakkale Boğazı’na girdi. Bu oldukça önemsiz bir olaydı. Filo Çanakkale Bo-
ğazı’nı ayın 13’ünde terk etti ve Palmerston hemen filonun hareketinin Boğazlar
Antlaşması’nı ihlal ettiğini hemen kabul etti. Ama bu olay Yakındoğu’daki uluslara
rası ilişkilerin işgüzâr bir amiral veya elçi tarafından tehlikeli bir biçimde nasıl etkile
nebileceğini göstermişti. Olayın ortaya çıkardığı bir başka gerçek ise, Parker'e güçlü
bir tepki gösteren Rusya'nın Boğazlar’daki çıkarlanna karşı tehdite benzer herhangi
bir duruma karşı ne kadar hassas olduğuydu. Brunnow Parker’in hareketine misille
me olarak Rus Karadeniz filosunu İstanbul Boğazı'na göndermekle tehdit etmişti.
132
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
133
134
ÇANAKKALE BOĞAZI,
MARMARA DENİZİ VE
İSTANBUL BOĞAZI
DOĞU SORUNU
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
135
DOĞU SORUNU
136
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
137
DOĞU SORUNU
138
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
139
DOĞU SORUNU
140
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
141
DOĞU SORUNU
142
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
ğanüstü güç olan ancak bariz bir prestij kaybı olmadan da geri çekilemeyecekleri
bir duruma düşmüştü. Ülkelerin hiçbiri savaş için en ufak bir arzu bile duymuyor
du ama şimdi hepsi getirebileceği tehlikeleri tam olarak anlamadan ordu ve do-
nanmalannı temelde diplomatik amaçlarla kullanıyorlardı.
Rus politikası başka ve aynı derecede önemli bir konuda da kördü. I. Nicholas
1852’nin olaylan boyunca Avusturya’nın tümüyle güvenilir bir mütteffık olarak
yanında olduğunu varsaymıştı. St. Petersburg Habsburglann, Rusya’nın 1849 yı
lında Macar milliyetçilerin bastırılmasındaki rolüne duyduğu minnettarlığın, iki
imparatorluğu en azından bir süre için birleştirdiğini düşünüyordu. Bu varsayımın
tümüyle hatalı olduğu ve hattanın ciddiyeti yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlı
yordu. 1853 Ocak ayının sonunda Avusturya Dışişleri Bakanı Kont Buol, Rusya
ve Avusturya’nın Yakındoğu’daki çıkarlarının ortak olduğunun ve bu nedenle
oradaki diğer güçlere karşı birbirlerini desteklemeleri gerektiğinin altını çizmişti.
Altı ay sonra Viyana’daki Rus Büyükelçisi St. Petersburg’da o kadar güvenle bek
lenen Avusturya desteğinin gelmeyeceğini kabul etmek zorunda kalıyordu.17 Bu-
ol’un 1853 yazındaki politikası, kararsızlığı açısından kayda değerdi. Rusya'nın
Tuna Prenslikleri'ni işgâli, Avusturya’nın Tuna’dan Karadeniz’e ticaretini tehlike
ye sokarak, Osmanlı imparatorluğu’ndan çok Habsburglann gerçek çıkarlarına
darbe vurmuştu. Yine de Buol işgale karşı çıkmak için hiç bir şey yapmadı; sade
ce işgâlin ertelenmesini istemişti. St. Petersburg’da yapacağı umut edildiği gibi
Bâbıâli’yi, Menshikov'un önerilerini kabul etmeye zorlamak için de bir şey yap
madı. Bu sürüklenme politikası özellikle Rusya’ya karşı düşmanca değildi ama
Çar ve bakanlannın Viyana’dan beklentilerini de karşılamıyordu. 6 Temmuz’da
İmparator Francis Joseph’in yaveri Kont Gyulay ve eski savaş bakanı St. Peters-
burg’a geldiler. Gyulay Rusya’nın Tuna Prenslikleri’nde işgâl süresini kısa tutma
sını sağlamak ve Çar’ı olayın etkilerini sınırlandırmaya zorlamak için özel görevle
Rusya'ya gönderilmişti. Avusturya’nın konuya ılımlı baktığının yeni göstergesi
doğal olarak Rus başkentinde kötü bir izlenim bıraktı ama Nesselrode ve başyar
dımcısı Senyavin Nicholas'ı, İstanbul’daki hedeflerini gerçekleştirmek için Avus
turya'nın arabulucuğuna güvenmeye devam etmesi için ikna etmeyi başardılar.
Durum bu haldeyken, 24 Temmuz’da Buol, Osmanlı-Rus uyuşmazlığını çöz
mek amacıyla Viyana’da Ingiltere, Fransa ve Prusya temsilcilerinin katıldığı bir
toplantı başlattı, Rus elçisi bu konuda bir talimat almadığı için katılmayı reddetti.
Toplantı Viyana Notası olarak bilinen belgeyle sonuçlandı. Viyana Notası, Sul-
tan’a 1774 ve 1829 antlaşmalarının Ortodokslara tanıdığı haklann ruhuna uy
gun davranmasını, diğer Hıristiyan gruplara tanınan ayrıcalıkların Ortodokslara
da tanımasını, Rus ve Fransız hükümetlerine danışmadan Hristiyan tebaanın va
143
DOĞU SORUNU
144
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
145
DOĞU SORUNU
146
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
147
DOĞU SORUNU
148
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
kov’u yollamak talihsiz bir seçimdi. Hepsinin ötesinde Rusya’nın Tuna Prenslik-
leri’ni işgâl etmesi, açık askerî güç kullanımını gündeme getirerek krizin ciddileş
mesine yol açmıştı.
İngiltere örneğinde ise suçun bir bölümü zayıf ve bölünmüş bir kabinede, daha
büyük bölümü ise Osmanlı filosunun Sinop’ta gayet meşru bir biçimde imha edil
mesiyle çılgınlık düzeyine çıkan, birkaç kuşağın birikimi Rus karşıtı kamuoyunda
yatmaktaydı. İngiliz halkı veya halkın siyasî olarak bilinçli ve sesini yükselten ke
simi 1854 yılının başında savaş istemeye başlamıştı, Rus ve Fransız halkı ise sa
vaş istemiyordu. Kamuoyu baskısının altında ve Fransa ile ittifakı tehlikeye sok
mama endişesinde olan hükümet Rusya ile çarpışmaya sürüklenmişti. İngiltere'nin
sav aşa girmesinde, İngiliz Akdeniz filosunun hareketlerinden veya Stratford de
Redcliffe'in İstanbul’da yaptıklan veya yapamadıklanndan çok Downing Street’de-
ki zayıflığın ve Fleet Street’deki duygusallığın bileşimi rol oynamıştı.
Dolayısıyla Kırım Savaşı kötü niyetten çok, bir dizi yanlış değerlendirme,
yanlış anlama, eline yüzüne bulaştırma, aptallık, gurur ve inatçılığın sonucuydu.
Modern zamanlann büyük savaşlanna göre çok daha fazla kazara gerçekleşmişti.
1812 yılının anılan, ülkenin büyüklüğü ve kaynaklarının farkındalık sokak
taki Rus’un zaferden emin olmasına yol açıyordu. Ama yöneticiler durumun zor-
luklannın bilincindeydi. 11 Aralık 1853 yılında Viyana’daki becerikli Rus Elçisi
Meyendorff, uzun sürecek bir savaşta İngiltere ve Fransa’nın Bâbıâli’ye destek
olacağı kesin olduğu için OsmanlIlarla mümkün olduğunca çabuk banş yapılma
sını önermişti. Rusya’nın durumunu en çok zayıflatan ise Avusturya’nın tutumu
nun giderek daha düşmanca olmasıydı. Habsburg monarşisinin askerî liderleri
(Windischgratz, Radetsky, Schlick, Jellachich, Clam-Gallas) ve Viyana sosyetesi
nin üst tabakaları arasında Rus yanlısı hisler hâlâ güçlüydü. Ayrıca Buol hiç bir
zaman Francis Joseph ile kişisel olarak yakın olmamıştı. Ama Avusturya politika
sına giderek hükmetmeye başlayan unsur sadece Rusya’nın Tuna Prenslikleri’ni
işgâlinden duyulan hoşnutsuzluk değildi, aynı zamanda Rusya’ya sempati gös
termenin Fransa’nın İtalya’daki Habsburg topraklanna saldınsına yol açabileceği
endişesiydi. 1848’den beri Habsburg’ların tek ciddi Italyan rakibi olan Sardin-
y a ’nın da bu saldınya katılacağı düşünülüyordu. 1854 Ocak’ında Çar, Kont Or-
lov'u Rusya’nın kısa bir süre sonra Ingiltere ve Fransa ile gireceği aşikâr olan sa
vaşta Avusturya’nın soylu bir tarafsızlık içinde olmasını sağlamak için Viyana’ya
gönderdi. Görev başansızlıkla sonuçlandı. 1853 yılında Francis Joseph Nicholas
ve bakanlannın vereceğini umduğu desteği vermek bir yana, Rusya Tuna Neh-
ri’ni geçmemeye söz vermediği takdirde tarafsızlık sözü vermekte bile isteksizdi.
Rusya savaş sonunda Tuna Prenslikleri’nden de geri çekilmeye söz vermeli ve sa
149
DOĞU SORUNU
150
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
Karadeniz’deki Rus deniz gücünün imha edilmesi amacıyla Kınm’a sefer düzen
lenmesi oldu. 1854 Eylül’ünde 50.000 İngiliz ve Fransız askerinin karaya çık
masıyla Kınm’a saldın başladı. Rusların Prut nehrinden çekilmesi Avusturya için
büyük bir diplomatik başan, belki de ülkenin 19. yüzyılda kazandığı en büyük
diplomatik zaferdi. Ama bu başarının ağır bir bedeli vardı, St. Petersburg’da
Avusturya’ya karşı acı bir düşmanlık ve öfke hissinin doğmasına yol açtı. Bu-
ol’un başarısına karşı savaş, Avusturya için daha büyük bir tehlike kaynağı hâ
line gelmişti. İngiltere ve Fransa banş koşullannı ağırlaştınrsa ve hiç de imkânsız
görünmediği gibi Rusya’nın olumsuz hisleri Avusturya’ya karşı bir savaş ilânına
dönüşürse, Avusturya ağır bedeller ödeyeceği kesin uzun bir savaşın içinde ken
dini bulabilirdi. Coğrafi konumu, İngiltere ve Fransa’nın hiçbir zaman olmayaca
ğı kadar Rus saldınsına açık olduğu anlamına geliyordu. Daha da önemlisi, ülke
nin içerde yaşadığı birlik sorunlan ve Rusya’nın ülkenin Slav ve Ortodoks teba
asının sempatisine hitap etme olasılığı, ülkenin kendini sürekli içinde bulduğu if
lasa yakın durum ile birleştiğinde, Avusturya’nın kendini giderek daha zayıf bir
konum içinde bulmasına yol açıyordu. Dolayısıyla Avusturya hükümeti savaşı
mümkün olduğu kadar çabuk sonuçlandırma endişesini taşıyordu, bu amacı ye
rine getirmenin ilk adımı Ingiliz-Fransız savaş amaçlarını tanımlamak ve sınırla
maktı. Bu süreç 1854 Temmuz’unda Paris’te Avusturya-Fransa müzakereleri ile
başladı ve müzakarelerden Rusya karşıtı güçlerin gerekli sav aş hedefleri olan
Dört Nokta çıktı. Bu konular, Rusya’nın Tuna Prenslikleri ve Sırbistan’daki özel
haklarından feragat etmesi, bunun yerine Prenslikler’in Büyük Güçler’in genel
garantisi altına girmeleri, Tuna Nehri’nde seyrüsefer özgürlüğü, 1841 tarihli Bo
ğazlar Antlaşması’nın Avrupa’nın güç dengesinin çıkarlan doğrultusunda yeni
den düzenlenmesi ve Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ortodoks Hıristi-
yanlar üzerindeki himaye iddialanndan vazgeçmesiydi. Fransa’nın baskısı sonu
cunda İngiliz hükümeti 29 Temmuz’da Dört Nokta’yı kabul etti, Dört Nokta 8
Ağustos’ta Avusturya, İngiltere ve Fransa’nın karşılıklı nota değişimiyle mütef-
fıklerin savaş hedefleri olarak kesinlik kazandı. Avusturya hükümeti bu notala
rı St. Petersburg’a göndermiş am a notalar St. Petersburg’da öfkeli bir biçimde
reddedilmişti. Gerçekten de Nesselrode öfkeden kudurmuş olan Çar’ın Avustur
y a ’ya savaş ilân etmesine zar zor engel olabilmişti.24 Birçok yönden gelen bas
kılar (22 Ekim’de Avusturya ordusunda seferberlik ilân edilmesi, Nesselrode ve
IV. Frederick William’m uyarılan, Rusların Alma ve Inkerman'da yenilgiye uğra
ması) sonuçta Çar’ın 28 Kasım’da Dört Nokta’yı kabul etmesini sağlamıştı. Ama
artık çok geçti, İngiliz baskısı altında Dört N okta’nın kapsam ı ve sonuçları
önemli ölçüde değişmişti.
151
DOĞU SORUNU
152
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
kışılmıştı. Ingiliz hükümeti, aynı ruh hâli içinde Aralık ayının başında, Dört Nok-
ta’nın üçüncüsünü iyice genişletmişti. Çok muğlak ifadelerle sözü edilen Boğazlar
Antlaşması'na ilişkin madde artık Londra’da Karadeniz’deki Rus deniz hakimiye
tine son vermek biçiminde yorumlanıyordu. İngiliz hükümeti, Rus Karadeniz filo
sunun gücünün azaltılmasının barış koşullarından biri olmasını arzulıyor ve Si
vastopol’ün imha edilmesini banş müzakerelerinin {sine qua non) olmazsa olmaz
koşulu hâline getirmeyi arzuluyordu. Bu tür koşullar ise ancak tam olarak yenil
giye uğramış olan Rusya’ya kabul ettirilebilirdi. Bu koşullarda ısrar edilmesi uzun
ve pahalı bir savaş yaşanacağı anlamına geliyordu. Ama bu koşullar geçici bir sü
re için Ingiltere’ye hakim olan şiddetli Rusya karşıtı duyguları tatmin etmeyi ba-
şaramıyordu, 1855 Ocak ayı sonunda kışın İngiliz askerî yeteneksizliğinin kanıt
larıyla karşı karşıya gelip öfkelenen İngiliz kamuoyu Avam Kamarası’nın karşı
sında Aberdeen istifa etmek zorunda kalıyordu. Başbakanlığı devralan Palmers
ton savaşın şiddetle devam edeceği ve Rusya’ya dayatılacak olan banş şarüannın
sert olacağının yaşayan garantisi olarak görülüyordu.
Paris’te ise Rusya karşıtı duygular, Londra’ya kıyasla çok daha zayıftı. 28
Ocak 1854 kadar erken bir tarihte Ingiliz Elçisi Cowley Clarendon'a “kamuoyu bi
zi orada ne tür bir duruma sokuyor, hiç haberiniz yok” ve “savaş o kadar popüler
olmayan bir görüş ki, Imparator’un bu durumdan kurtulmayı arzu etmesine hiç
şaşırmıyorum”26 diyordu. Daha da önemlisi, İngiliz kabinesinin aksine III. Napo
leon ve bakanlan, başlangıçtan bu yana Avusturya ile ittifaka büyük önem veri
yordu; Avusturya’nın ise ne Sivastopol’ü imha etmekte ne de Rusya’nın Karade
niz filosunu zayıflatmakta çıkarı vardı. 3 Ocak 1855’de Buol, Rus hükümetine
müttefiklerin Rus kalelerinin yıkılmasını ve Rusya’nın Karadeniz filosunun sınır
landırılmasını talep etmeyeceği garantisini verdi. Dolayısıyla Fransız hükümeti,
Londra’da savununlanın aksine Dört Nokta’dan üçüncüsünün çok daha az zorla
yıcı bir biçimde yorumlanmasından yanaydı; öte yandan İngiltere ile ittifakını
tehlikeye sokmamaya da kararlıydı. Fransa Dört Noktanın üçüncüsünü çok sıkı
birbiçimde tanımlayan 17 ve 19 Aralık 1854 tarihli gizli notalarla İngiliz hükü
meti ile anlaşma sağlayarak bu ikilemden kurtulmayı başanyordu. Sivastopol im
ha edilecek ve R usya’nın Karadenizde sadece dört savaş gemisi tutmasına izin
verilecekti. On gün sonra Fransa hesaplı bir ikiyüzlülükle, Üçüncü Nokta’nın çok
daha dar kapsamlı bir yorumunu, tngiliz-Fransız yorumu olarak Viyana’ya ileti
yordu. Bu tür anlaşmazlıklann varlığı ve bu tür entirikalara başvurulması Ingiliz-
Fransız ittifakının ne kadar zayıf olduğunu göstermektedir; Ingiliz-Avusturya ve
Fransa-Avusturya ittifakı ile çok daha zayıftı. III. Napoleon'un 1855 Şubat’ının
sonunda Kırım’a gidip, oradaki Fransız ordusunun başına geçme önerisinin de
153
DOĞU SORUNU
154
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
155
DOĞU SORUNU
156
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
tık kopuşa dönüşmüştü. Çarlık Konseyi 1 Ocak 1856 tarihinde St. Petersburg’da-
ki Kışlık Saray’da toplandığında, Rusya’nın savaşa başanyla devam etmesi olası
gözükmediği için konsey üyelerinin çoğunun banştan yana olduğu aşikârdı. Ayın
5 'inde Avusturya hükümetine Rusya’nın şartları kabul ettiği bildirildi, ancak Rus
ya topraklannı bırakmayı reddediyor ve “Avrupa çıkarlanna” başka ödün verme
yi kabul etmiyordu. Bir hafta sonra Buol, Gorchakov’a bu kabulün talep edildiği
gibi kayıtsız şartsız bir kabul olmadığını ve dolayısıyla diplomatik ilişkilerin 18'in
de kesileceğini bildiriyordu. Ayın 15'inde Çarlık Konseyi ikinci ve belirleyici bir
toplantı daha yapıyordu.33 St. Petersburg’daki Prusyalı Elçi Werther’e birkaç saat
önce Berlin’den Prusya hükümetinin Avusturya’nın taleplerini desteklediği ve
Rusya’yı bu koşullan kabule zorlaması gerektiği haberi gelmişti. Rusya’nın duru
mu eskisinden de ümitsizdi, Konsey üyeleri de bu durumun farkındaydı. Daima
Avusturya ile açık bir kopuşu önleme endişesi taşımış olan Nesselrode, Avustur
ya'nın taleplerinin bir an önce kabul edilmesini savunan bir yazı okumuştu. Barı
şın, Rusya’nın karşı karşıya olduğu düşman cepheyi parçalama şansını getirece
ğini savunuyordu. Kont Vorontsov uzun süren bir savaşın Rusya’yı uzun bir süre
için zayıflatacağı ve Rusya’nın çok sayıda adam, para ve büyük olasılıkla toprak
kaybetmesine yol açacağı uyarısında bulunmuştu. Kont Kiselev Polonya’da ve
savaş devam ettiği takdirde muhtemelen Finlandiya, Podolya ve Volhinya’da is
yanlar başlamasından endişeliydi. Meyendorff ülkenin karşı karşıya olduğu derin
malî sorunlann altım çizerek, bir iki yıl sürecek olan bir savaşın Rusya’yı topar
lanması 50 yıl sürecek bir duruma itebileceği endişesini dile getirdi. Sadece Çar’ın
kardeşi ve savaşın çıkmasına yol açan eski Rus ve milliyetçi eğilimlerin temsilcisi
olan Grandük, Avusturya'nın şartlarının kabul edilmesine karşı çıktı. Belki de
R usya’da iç huzursuzluk ve hatta devrim olabileceği korkusuyla II. Alexander
Avusturya ültimatomunu kabul etti. Savaşın sonu görülebilecek kadar yakınlaş
mıştı, barış şartları için ön antlaşma 1 Şubat’ta imzalandı. Ama Avusturya'nın
tavrı, anlaşılır biçimde St. Petersburg’da büyük nefret uyandırmıştı, Gorchakov
Buol’un tavrını “inanılmaz ve tarif edilemez” olarak tanımlıyordu, AvusturyalI
bakanlara dürüstçe intikam almanın hayalini kurduğunu söylemişti. Orlov ve di
ğer Rus diplomadan AvusturyalIlardan büyük bir öfkeyle söz ediyorlardı.34
Savaşan bütün taraflar ve Avusturya ile Prusya'nın katıldığı banş konferansı
25 Şubat'ta Paris'te başladı. Bütün taraflann banş antlaşmasında yer almasını is
tediği kendi hedefleri vardı. Ingiliz hükümeti Rusya'yı, stratejik açıdan mümkün
olan her biçimde zayıflatmak istiyordu, 1 Mart’ta Ruslar, İngiltere ve Fransa ile
Aland adalannın tarafsız olması şartını getiren özel bir anlaşmaya razı olmak du
rumunda kaldılar. Ama bu anüaşma banş andaşmasımn bir parçası olmayacaktı,
157
DOĞU SORUNU
158
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
159
DOĞU SORUNU
rinde halkın isteklerini dile getirmek için ad hoc divan (özel amaçlı bir bakanlar
kurulu) kurulacaktı. Antlaşmanın Eflak ve Boğdan’da uygulanması gelecek on yıl
içinde Yakındoğu siyasetinde en önemli ve kolay çözümlenen konu olacaktı.
Antlaşma daha az önem taşıyan başka koşullar da içeriyordu. Özellikle Sır
bistan'ın haklan ve ayncalıkları, Büyük Güçler'in garantisi altında alınıyordu, Bâ-
bıâli bundan sonra Sırbistan’a ancak Büyük Güçler'le önceden anlaşarak müda
hale edebilecekti. Tuna’da seyir özgürlüğü, bir Avrupa komisyonunun denetimine
veriliyordu. Bu koşul, R usya’nın Güney Besarabya’dan çıkmasıyla birlikte en
azından bir süre için, Rusya’nın bu nehri denetimi altında tutma olasılığını orta
dan kaldınyordu.
Barış antlaşmasının koşullan İngiltere’deki aşın Rus karşıtlannı tatmin etme
ye yetmemişti. Ama en azından bir açıdan, Karadeniz'in askerden arındırılması
açısından koşullar olağanüstü ve daha önce örneği olmayan biçimde sertti. 1919
yılında Almanya üzerine daha sert koşulların getirilmesine kadar hiçbir devlete
askeri alanda bu kadar açık ve utanç verici kısıtlamalar getirilmemişti. Daha da
önemlisi, silahsızlandırmanın geçerli olduğu süre içinde Rusya’nın Karadeniz sa
hilleri, Osmanlı desteğine sahip olan herhangi büyük bir donanma gücünün veya
OsmanlIların tek başına saldınsına açık bir hâle geliyordu. Bu şartlar altında ant
laşmanın bu koşulunun iptal edilmesinin gelecek 15 yıl boyunca Rusya’nın Av
rupa politikasının temel hedefi olması şaşırtıcı olmasa gerek.
Barış antlaşm ası İngiltere, Fransa ve Avusturya’nın Osmanlı İmparatorlu
ğu ’nun bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünü garanti ettiği 15 Nisan tarihli ayn bir
antlaşma ile perçinleniyordu; her ne kadar metinde Rusya’mn adı geçmese de ant
laşm a bariz bir biçimde Rusya’ya karşıydı. Kınm Savaşı’ndaki diğer Rus karşıtı
güçlerin bütün diğer diplomatik girişimleri gibi, başından beri bu antlaşma da an
laşmazlıklar yüzünden zayıflamıştı. Buol savaş sonrasında Avusturya’nın Rus
y a ’nın düşmanlığı ile karşı karşıya geleceğini tahmin ettiği için antlaşma, Avustur
ya baskısının sonucuydu,- Buol antlaşmayı gelecekte herhangi bir Rusya-Fransa it
tifakına karşı bir engel olarak görüyordu. Antlaşmayı İngiliz hükümeti de destekli
yordu. Bu tür bir antlaşma fikri 1855 bahannda Russell’den çıkmış gibidir. Ama
Rusya-Fransa ilişkileri hızla gelişme gösterdiği için, İtalya’daki hedefleri için Rus
desteği elde etmeyi hedefleyen III. Napoleon bu konuda pek isteksizdi. Başlangıçta
bu tür bir anlaşmaya tümüyle karşı çıkmıştı, daha sonra İngiliz baskısı kendisini
antlaşmaya razı olmaya zorladığında, Rusya’nın askerî veya deniz kuvvetlerinin
hazırlıklannın Osmanlı İmparatorluğumu tehdit eder gibi gözükmesi hâlinde güçle
rin birbirine danışmasını zorunlu kılan gizli bir maddeyi kabul etmeyi reddetti. Ant
laşm a imzalandıktan sonra antlaşmanın yayımını ertelemeye çalıştı, Prusya’nın
160
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
antlaşmaya bağlı kalmaya davet edilmesine başanyla karşı çıktı ve antlaşmayı im
zaladığı için barış konferansında Brunnow ile birlikte Rusya'yı temsil eden Or-
lov’dan özür bile diledi. Başlangıçtan beri antlaşma İngiltere ve Avusturya’nın
Rusya’ya güvensizliğinin bir göstergesiydi ve daha fazla anlam taşımıyordu.35 Bu
antlaşma da Karadeniz’in silahsızlandınlması gibi uzun vadede OsmanlIlara pek
fazla fayda sağlamadan Rusya'yı öfkelendirmekten başka bir işe yaramadı.
Fran sa’nın Rus karşıtı bir politika izlemekte giderek daha isteksiz olduğu
1856 yazında Serpents Adaları ve Bolgrad konusunda patlak veren küçük krizle
daha da açığa çıkmıştı. Tuna deltasının 150 km. kadar doğusunda bulunan Ser
pents adasında Ruslar hak iddia ediyordu; Ingiliz hükümeti ve özellikle de Pal-
merston’un bu iddiaya karşı çıkması kaçınılmazdı. Bolgrad sorunu ise, banş ant
laşm asına göre Güney Besarabya’da yeni Rus sınırının, aynı adı taşıyan hangi
Bolgrad kentinden geçeceği tartışmasından kaynaklanıyordu. Ruslar sınırın yeni
Bolgrad’dan, müttefikler ise aynı adı taşıyan ve daha kuzeyde yer alan Bolg-
rad'dan geçeceğini iddia ediyorlardı. Fransa her iki konuda da Rusya’ya karşı çık
makta isteksiz olduğunu gösteriyordu, Nesselrode’un yerine Rus Dışişleri Bakan
lığı görevine getirilen Gorchakov, 19 Eylül’de konunun antlaşmayı imzalayan ül
kelerin katılacağı bir konferansa götürülmesini talep ediyordu. III. Napoleon tartı
şılan bu küçük sorunlara hiç önem vermiyor ve Palmerston’un Osmanlı Impara-
torluğu’nda reform yapılabileceği ve imparatorluğun kalıcılığına beslediği inancını
paylaşmıyordu. Yakındoğu’dan çok Rus desteğine ihtiyaç duyduğu İtalya’yla ilgi
leniyordu; St. Petersburg’da elçi olarak görev yapmaya başlayan Morny ise, Av
rupa’da toprak kazanımlan için Rusya’nın desteğinin sağlanabileceği umudunu
canlı tutuyordu. Kasım ayında Fransa’yı Ingiltere ve Avusturya ile ittifaktan ko
parma endişesini taşıyan Gorchakov, Boğazlar’ın kapalı tutulmasını, Karadeni
zlin silahsızlandırmasını ve Tuna Prenslikleri’ne yabancı müdahaleleri önlemeyi
garantiye alan ayn bir Rusya-Fransa antlaşması imzalamayı öneriyordu. Ingiltere
ve Fransa ittifakı eskisine oranla çok zayıflamış olsa da, Napoleon hâlâ İngiltere
ile kesin bir kopmaya hazır değildi. 23 Aralık tarihinde Palmerston ile Rusya’nın
Besarabya’da bırakmak zorunda olduğu topraklan birazcık azaltan bir anlaşma
sağlanıyordu. 6 Ocak 1857 tarihinde Rusya Besarabya sınınnda başka topraklar
verilmesi karşılığında Serpents adasındaki iddiasından vazgeçme ve yeni Bolg-
rad’ı Boğdan’a bırakmaya razı oluyordu. Kendi başına önem taşımıyan bu sıkıcı
anlaşmazlıklar, Ingiltere-Fransa ittifakının sonunu ve Avrupa’da uluslararası iliş
kilerin yeni bir aşamasının habercisiydi.
Kınm Savaşı’nın öneminin, Yakındoğu’daki sonuçlanndan çok Avrupa siya
setinin yapısı üzerindeki etkisinden kaynaklandığını söylemek artık bir klişe hâli
161
DOĞU SORUNU
ne gelmiştir. Kınm Savaşı'nın tek önemli sonucu Rusya’yı revizyonist bir güç hâ
line dönüştürmesi ve I. Nicholas’ın bakış açısına hükmeden muhafazakâr daya
nışma ve statükonun korunması anlayışının yerine çoğu Avrupa dışında yer alan
Rus çıkarlarına ağırlık veren bir politikanın almasıdır. 1853 yılına kadar zayıfla
mış olsa da Kutsal İttifak'ın ruhu, Avrupa siyasetinde dikkate alınması gereken
güçlerden biriydi. Kınm Savaşı, Kutsal İttifaka ölümcül darbeyi indirdi, St. Peters-
burg’da yaşlı, muhafazakâr ve hatta Avusturya dostu Alman Nesselrode'un yeri
ni daha genç, Avusturya karşıtı, Rus Gorchakov’un alması Rusya’nın değişen
tavrını simgeliyordu. Şubat 1856 tarihli uzun bir memorandumla Avusturya’ya
şimdi bile dikkatle davranılması, Fransa ile ittifaka girilmemesi ve Rusya’nın mu
hafazakâr, monarşi yanlısı ve Polonya karşıtı bir tutum izlemesi gerektiğini savu
nan Nesselrode sonuç elde edemiyordu. Nesselrode’un başarısızlığı, I. Nicholas
döneminde Rusya’nın Avrupa ile ilişkilerine hakim olan anlayışın da bittiğini gös
teriyordu. Rusya’nın tavınndaki değişiklikten ise en çok Habsburg İmparatorluğu
zarar görecekti. Savaş sırasında Prusya önemsiz bir rol almış, banş konferansına
zar zor kabul edilmişti ve bir Büyük Güç olarak statüsü de şüpheliydi. Yine de
kendi adına önemli bir olumsuz başan elde etmişti. Büyük Güçler’in hiçbirini ken
dine düşman etmemişti. Avusturya gibi Rusya’nın düşmanlığını kazanarak gele
cekteki konumunu daha karmaşık ve tartışmalı bir hâle sokmamıştı. İçerdeki du
rumu hâlâ çok zayıf olan Habsburg İmparatorluğu, birdenbire kendini yalıtılmış
bir durumda bulmuştu. İtalya’da Sardinya’nın açgözlülüğü ve III. Napoloen’un
hırsı, Almanya’da düşman güçlerin kolayca iktidarı ele geçirebileceği Prusya ile
karşı karşıya gelen Habsburg İmparatorluğu geçmişte kendisi açısından çok
önemli bir rol oynayan Rusya’dan artık yardım isteyebilecek durumda değildi.
1815-1914 döneminin en dinamik dönemi, İtalya ve Almanya’nın birleşmesine
tanık olan dönem başlamak üzereydi. Bismarck ve Cavour’un başarısı, Avustur
y a’nın görece zayıflığı ve yalıtılmışlığı sayesinde mümkün hâle gelmişti. Başanla-
rımn temeli Kırım Savaşı ile atılmıştı.
Yakındoğu’da savaşın tek büyük yapıcı sonucu, bağımsız Romanya’nın yara
tılışında oynadığı roldü. Bunun dışında savaş çok az sonuç yaratmıştı. Sırbistan’la
ilgili yeni maddeler ikincil derecede önem taşıyordu. Tuna Nehri’nin seyrüseferini
geliştirmekteki pratik başansına karşın Tuna komisyonunun yaratılışı da öyle. Ka
radeniz’in silahsızlandmlması ve Rusya’nın Güney Besarabya’yı kaybetmesi siya
sî önem taşıyordu ama her iki gelişmede oldukça kısa ömürlü olacaktı. Her iki ko
şul da Rusya’nın durumunu çok da fazla zayıflatmamışti; Rusya’nın nihai zayıflık
ları ekonomikti ve savaş Rusya’nın ekonomik zaaflan arttırmamıştı. Tam aksine
Rusya’nın yapmak zorunda olduğu acılı teknolojik değişim ve toplumsal yapılan
162
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
Notlar
1 Bu konu için daha sonra Dışişleri Bakanı olan ve 1 8 4 0 ’iı yıllarda Tuna Prenslikleri’nde Rus Konso
lo slu ğ u n d a çalışan N. K.Giers’in yorum lan için bkz., C. Jelavich ve B. Jelavich, (eds), The Educati
on o f a Russian Statesman: The M em oris o f Nicholas K arlovich Giers, Berkeley-Los A ngeles,
1962, s. 2 2 0 -2 2 1 . Ayrıca V iyana’daki Rus elçisi Kont Peter MeyendorfPun N esselrode’a yazdığı
13 Temmuz 1853 tarihli mektubuna bkz., O. Hoetsch (ed.), Peter von Meyendorff: Ein Russischer
D iplom at an den Hqfen von Berlin und Wien. Politischer undprivater Briefwechsel 1826-1863,
III, Berlin-Leipzig, 1923, s. 43.
2 Kendisi bu am aç için Eflak Tebaası olmuştu.
3 M emorandumun metni için bkz., A. M. Zaionchkovskii, Vostochnaya Voina, 1853-1856gg, I, St.
Petersburg, s. 132-134.
4 H. W. V. Temperley, England and the N ear East. The Crimea, London, 1936, s. 2 5 6 -2 5 7 ; G. B.
Henderson, Crimean War Diplomacy and other Historical Essays, Glasgow, 1947, s. 4-5. V. J. Pur-
y ear’in sa v ı Nesselrode m emorandumu ve Aberdeen’m bu memoradumu kabulünün Kırım Sav aşı
çıkana kadar İngiliz hükümetleri için bağlayıcı olduğudur. Puryear’ın bu tezi diğer tarihçiler tarafın
dan kabul edilmemektedir. V. J. Puryear, England, Russia and the Straits Question, s. 148.
5 Zaionchkovskii, a.g.e., I, 138-139.
6 Sorunun hukukî açıdan en iyi biçimde değerlendirilmesi için bkz., F. von Verdy du Vemois, D ieFra-
ge der Heiligen Stâtten , Berlin, 1901.
7 Kutsal Yerleri 1831 yılında ziyaret eden Fransız rahibe P askalya’da Kudüs’e hacca gelen 10.0 0 0 ki
şi içinde sadece 2 0 kişinin Latin kilisesine mensup olduğu söylenmişti. Temperley, a.g.e„ s. 462.
8 Puryear, a.g.e., s. 199.
9 Puryear, a.g.e., s. 22 8 .
10 Zaionchkovskii, a g e ., I, 329.
11 Nicholas'ın notlan Bulgaristan'ın ve muhtemelen Tuna Prenslikleri'nin paylaşımını kastettiğini gös-
teryor. Bu bölgeler R u sy a’y a gidecek, Adriyatik sahilini de muhtemelen A vusturya alacaktı. İstan
bul serbest kent olacak, İstanbul B oğazı’nda Rus, Çanakkale Boğazı'nda da A vusturya garnizonu
bulunacaktı. Zaionchkovskii, a.g.e., 1, 357-358.
12 Henderson, a.g.e., s. 11.
13 I. Nicholas İmparator Francis Joseph'e Karadağ konusunda bir O sm anlı-Avusturya sa v a şı çıkm ası
hâlinde R u sy a'n m OsmanlIlar R u sy a’y a karşı sa v a ş açm ış gibi hareket edeceğini söylem işti. Z a
ionchkovskii, a.g.e., I, 36 9.
14 Bu talimatlar 8 Şubat 1853 tarihli dört ayrı belgede yer almaktadır. Bkz., Zaionchkovskii, .a.g.e., I,
3 7 1 -3 8 6 .
15 Zaionchkovskii, a.g.e., I, 429.
16 Meyendorff, a.g.e., III, 16, 18.
17 Meyendorff, a.g.e., III, 53.
18 Clarendon ve Sir Jam es Graham ’ın (Birinci Bahriye Amirali) bu yönde değerlendirmeleri için bkz.,
H. Reeve (ed), The Greville Memoirs: A Journal o f the Reigns o f K ing George TV, King William IV
and Queen Victoria, VII, London, 1903, VII, 85 ,8 8 ; ve Col. the Hon. F. Wellesley, The Paris Em
bassy during the Second Empire: From the Papers o fE a rl Cowley, London, 1928, s. 27-29.
19 The Greville Memoirs, VII, 91.
2 0 M. Kukiel, Czartoryski and European Unity 1770-1861, Princeton, 1955, s. 279.
21 Wellesley, a.g.e., s. 26.
22 Sinop İngiliz kam uoyu kadar Fransız kam uoyu üzerinde de güçlü bir Rus karşıtı h ava yaratmıştı. F.
A. Sim pson, Louis Napoleon and the Recovery o f France 1848-1856, London, 1923, s. 2 4 3 -2 4 4 .
2 3 Özellikle Prusya, R u sy a ticaretinin kendi limanlan aracılığıyla sürdürülmesine izin vererek İngiltere
ve Fransa'nın R u sy a’y ı etkin bir biçimde bloke etmesini engellemişti. Olive Anderson, “Economic
Warfare in the Crimean War” , Economic History Review, 2. dizi, XIV (1 9 6 1 -1 9 6 2 ), s. 4 3 -4 5 . Prus-
164
İNGİLTERE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KIRIM SAVAŞI (1841-1856)
y a kraliyet ailesinin içindeki ülkenin dış politikasının Batı mı yoksa Rus yanlısı mı olm ası gerektiği
ne dair tartışm alar için bkz., K. Borries, Preussen im Krimkrieg (1853-1856), Stuttgart, 1930, IV.
bölüm.
2 4 7 Eylül tarihli m em orandumuna bkz., Lettres etpapiers du chancelier comte de Nesselrode, XI, 74-
77.
2 5 A .g.e., VII, 170.
2 6 Wellesley, a.g.e., s. 39.
2 7 S a v a ş Bakanı M areşal Vaillant’ın Avusturya'nın koşullarına karşı çıkması muhtemelen III. Napole-
on ’un daha sert bir tavır sergilemeye ikna olm asm da belirleyici olmuştu.
2 8 Torino’daki İngiliz bakan Sir Jam es Hudson’un kendi insiyatifıyle hareket ediyor olm ası da bir olası
lıktır.
2 9 1 8 5 4 ’ün M ayıs ve Ekim aylannda Paris’teki AvusturyalI bakanla yaptığı konuşm alarda bağım sız
bir Polonya’yı yeniden kurma gereğinin altını çizmişti. A.von Hübner, N eufans de souvenirs d'un
ambassadeur d'Autriche, I, Paris, 1904, s. 2 4 1 , 270-271.
3 0 Gorchakov ve İmparator’un üvey kardeşi M om y arasında da tem aslar olmuştu.
31 D aha sonra R usya'nın gelmiş geçmiş en büyük S av aş Bakanı olan D. A. Milyutin'in tarihsiz m em o
randum una bakınız: I. V. Bestuzhev (ed.), “İz istorii krymskoi voiny, 1 8 5 3 -1 8 5 6 g g ”, Istoricheskii
Arkhiv, No. 1 (1 9 5 9 ), s. 2 0 4 -2 0 8 .
3 2 W. E. M osse, The Rise and Fall o f the Crimean System, 1855-1871: The Story o f a Peace Settle
ment, London, 1963, s. 2 2-23.
3 3 Toplantıdaki tartışm aların özeti için M eyendorfFun 15 O cak tarihli m em orandum una bakınız,
a.g.e.,m, 214-217.
3 4 W. E. M oose, The European Powers and the German Question, 1848-1871, Cambridge, 1958, s.
69-70.
3 5 P a ris’teki A v u stu ry a b ak an ı 7 M art tarihinde gün lüğü n e “F ran sız tem silcileri O rloff ve Brun-
now ’dan dah a çok Rus yanlısı” diye yazıyordu. Hübner, a.g.e., 1, 401.
3 6 Eylül 1856 kadar erken bir tarihte Osmanlı hükümetinin faiz ödemelerini karşılayam aycağı korku
su mevcuttu. Olive Anderson, “Great Britain and the Beginnings of the Ottoman Public Debt 1854-
5 5 ", H istoricalJournal, VII (1 9 6 4 ), s. 63.
3 7 Fransız elçisi Thouvenel, imparatorluğa reform için baskı yapm ayı tümüyle reddediyordu.
3 8 Sir Edmund Hornby, An Autobiography, London, 1929, s. 80-81.
165
VI
PARİS ANTLAŞMASINDAN
BOSNA AYAKLANMASINA
1856 1875-
1856 yılım izleyen yirmi yıl içinde Yakındoğu'da önemli bir kriz yaşanmadı.
Büyük Güçler’in ilişkileri buradaki olaylar nedeniyle genellikle gergin olsa da,
asla kopma noktasına gelmedi. Yakındoğu’daki durum gerçekten istikrara ka
vuşm uş değildi. Bunun nedeni, Büyük Güçler’in dikkatlerinin başka yönlere
kaymış olması ve ufalanan Osmanlı İmparatorluğumdaki olayların uluslararası
barışı tehdit etmesini istememeleriydi. İki kuşaktır Yakındoğu’da tereddüt içinde
ve etkisiz bir güç olan Habsburg İmparatorluğu, İtalya ve Almanya’daki konu
mu, kendi birliği, Büyük Güç statüsü ve hatta varlığı için savaşıyordu. III. Napo-
leon için Osmanlı İmparatorluğumun kaderi, İtalya ve Almanya’nın kaderine ve
ya kendisinin Avrupa sınırlarının yeniden belirlenmesi gibi yan belirlenmiş, iddi
alı planlarına kıyasla ikincil derecede önem taşıyordu. Rusya için Boğazlar, Ka
radeniz ve Kafkasya her zaman olduğu gibi büyük önem taşıyordu ve 1856 ba
rış antlaşmasının Karadeniz maddelerini iptal ettirme gereği Rus politikasının as
la göz ardı edilmeyen hedeflerinden biri olarak kalıyordu. Rusya’nın 1850’li yıl-
lann sonlannda Çin'in aleyhine Uzakdoğu’da topraklannı genişletmesi ve etkisi
ni arttırması, 1860 ve 1870’lerde Orta A sya’daki büyük sömürge imparatorlu
ğunun genişliyor olması, Rusya'nın enerjisinin Yakındoğu’dan ve hatta Avru
pa’dan uzaklara gitmesine yol açmıştı. 1840-1856 dönemine kıyasla İngiltere de
Osmanlı İmparatorluğumu korumak için daha az hevesliydi. Kimi zaman bu is
teksizlik Dışişleri Bakanlan Lord Clarendon ve Stanley’ninki gibi imparatorluğun
değeri ve varlığını sürdürme ihtimali konusunda kuşkuya dönüşüyor, kimi za-
167
DOĞU SORUNU
168
PARİS ANTLAŞMASI’NDAN BOSNA AYAKLANMASI'NA (1856-1875)
169
DOĞU SORUNU
veriyordu. Clarendon ise, “Avrupa’nın ucunda küçük bir barbar eyalet” olarak ni
telendirdiği Boğdan’ı Fransa ile ilişkileri bozacak kadar önemli bir konu olarak
görmüyordu. 6-10 Ağustos 1857 tarihleri arasında İmparator, Kraliçe Victoria’yı
Wight adasındaki Osborne’da ziyaret etti. Ziyaret sırasında (kesin olm asa da
muhtemelen ayın 9 ’unda) uzlaşma sağlandı. Clarendon Bâbıâli’ye Boğdan seçim
lerini iptal etmeyi önermeyi kabul etti, Napoleon ise iki Prensliğin sadece “geniş
kapsamlı bir yönetim birliği” altında birleşmesini desteklemeyi kabul etti. Bu du
rum her eyaleti kendi voyvodasının (Gospodannın) hakimiyeti altında bırakıyor
du. Eylül ayında her iki Prenslik’te yeni seçimler düzenlendi, Ekim ayında seçim
sonucunda belirlenen divanlar oyçokluğuyla birlikten yana oy kullandılar.
Birliğin önündeki engeller ise hâlâ çok güçlüydü. 1858 Mayıs’ında 1856 ta
rihli barış antlaşmasını imzalayan güçler Eflak ve Boğdan’a gönderilen komis
yonların raporlarını incelemek ve eyaletler için bir anayasa hazırlamak üzere Pa
ris’te bir araya geldiği zaman, anlaşmazlıklann ne kadar derin olduğu açıkça or
taya çıkacaktı. R usya’nın Paris büyükelçisi olan Kiselev’in de desteğiyle Wa-
lewski, tek bir bayrak, para birimi, ordu ve posta sistemi olacak olan Prenslik
lerle ilgilenecek merkezî bir komisyon oluşturulmasını öneriyordu. Bu öneri, Os-
borne’un geniş yönetim birliği kavramını, siyasî birlikten farksız bir şeye dönüş
türüyordu. Dolayısıyla bu öneriye en fazla Avusturya, onun kadar olmasa bile
Bâbıâli ve İngiltere de karşı çıkıyordu. Nihayet 19 A ğustos’ta tekrar ancak ol
dukça istikrarsız ve mantıksız bir uzlaşm a sağlanıyordu. Her Prensliğin kendi
bayrağı olacak, ama her iki bayrakta da bir örnek mavi bir amblem yer alçaktı.
Her Prensliğin ayrı askeri gücü olacak ama aynı ordunun iki bölümünü oluştura
caklardı. Her biri yaşam boyu hüküm sürecek bir Voyvoda seçecekti, ama Bük
reş ve Yaş’daki divanların aynı kişiyi seçmesini engelleyecek bir hüküm yoktu.
Voyvodalann seçtiği bir komisyon ve divanlar Focşani’de toplanacak ve hem Ef
lak hem de Boğdan için anayasa ve her iki hükümete de sunulacak yasalan ha
zırlayacaktı. Bu garip ara çözüm, yani ne gerçek bir birlik, ne de sahici bir aynlık
uzun süre devam edemezdi.
Beklenebilecek olan ve Buol’un da beklediği oldu. 17 Ocak 1859’da boyar
Alexander Cuza, kendini de şaşırtan bir sonuçla Boğdan Voyvodası seçildi. 5 Şu-
bat’ta bayağı bir karışıklıktan sonra Bükreş’teki divan oybirliğiyle Cuza’yı Ef
lak’ın da Voyvodası seçti. Seçim sonuçları önceden belirlenmemişti, sonuçların
Rusya ve Fransa tarafından etkilendiğini de söylemek mümkün değildi. Gerçek
ten de yabancı bir prens birleşik Prensliklerin başına geçirilene kadar Cuza za
man dolduracak bir araç gibi gözüküyordu. Bâbıâli başlangıçta Cuza’yı tanımayı
reddetti, Avusturya durumdan duyduğu hoşnutsuzluğu Boğdan ve Eflak’daki
170
PARİS ANTLAŞMASINDAN BOSNA AYAKLAN MASI’NA (1856-1875)
konsoloslukları geri çekerek gösterdi. Cuza giderek artan güçlüklerle de olsa, yedi
sene iktidarda kaldı. Ingiliz Dışişleri Bakanı Lord Malmersbury, seçimin istenme
yen sonuçlara yol açacağı aşikâr olmadığı takdirde, Bâbıâli'nin seçimi kabul et
mesi gerektiği telkininde bulundu. 1859 Mayıs'ında İtalya’da Fransa ve Avustur
ya arasında savaş çıkması ve Avusturya'nın hızla yenilgiye uğraması Habsburg-
ların Prenslikler’deki olaylar dizisine etkili biçimde karşı koymasını engelledi. Ger
çekten de top artık karşı taraftaydı; Avusturya-Fransa savaşı esnasında Cuza
Fransa'dan silah aldı ve Macaristan’da Habsburg karşıtı isyan başlatarak Bukovi-
na’yı ele geçirme amacıyla Macar miliyetçiliğinin lideri General Klapka ile görüş
meler yaptı.4 İngiliz ve Avusturya desteğinden yoksun kalan Bâbıâli 31 Mayıs’ta
Cuza’yı her iki Prensliğin de hükümdarı olarak tanımak zorunda kalıyordu. 6 Ey-
lül’de Büyük Güçler’in Paris’teki temsilcileri Cuza’nın seçimini teyit ediyorlardı.
Bu durumda Boğdan ve Eflak, organik birlikten hâlâ uzaktı ama hem Londra
hem de Viyana birliğin kaçınılmaz olduğunu kabul etmeye başlamıştı. Daha da
önemlisi 1856’dan sonra ve özellikle de 1857 Aralık ayında Stratford’un İstan
bul’dan ayrılmasıyla birlikte İstanbul’daki hakimiyeti daha bariz bir hâle gelen
Fransa’nın, gelişen Romen milliyetçiliğinden yana tavrı giderek daha belirginleşi
yordu. Bâbıâli’nin, gönülsüz de olsa Avusturya ve Rusya’nın da dahil olduğu Bü
yük Güçlerle anlaşm a yapıp, Bükreş’te bulunacak tek bir bakanlık ve meclis
oluşturan biı/erman yayınlamasıyla birlikte 2 Aralık 1861 tarihinde birliğe doğru
bir adım daha atılıyordu.5 Bu yeni düzenleme sadece Cuza’nın yönetimi için ge
çerli olacak ve her eyaletteki halefleri kendi Voyvodalarını seçeceklerdi. 19 Ağus
tos 1858 antlaşm ası gibi bu ödün de diş gıcırdatarak verilmiş, sürdürülmesi
mümkün olmayan bir tavizdi.
Geleceğin belirsizliği ve Romanya siyasetinin çok kişisel, bölünmüş ve so
rumsuz yapısı, 1860'ların başında Cuza’nın rejiminin halk desteğini kaybetmesi
ne yol açmıştı.6 Cuza’nın eyaletlerde kapitülasyon sistemini kırma ve yabancıla
rı da Romanya vergi ve yargı sistemine bağlı tutma çabalarım aynı anda yürüt
meye çalışması, Büyük Güçlerle küçük sürtüşmelere yol açmıştı. Boyar rakiple
rine karşı destek için giderek gözünü köylülere çeviriyordu, 1864 Mayıs’ında 2
Aralık 1854 tarihinde Paris’tekine çok benzer bir darbe ile birlikte meclisi feshet
miş ve referandumla hemen onaylanan yeni bir anayasa ve seçim yasası getir
mişti. Haziran ayının sonunda Bâbıâli, Büyük Güçler’in İstanbul’daki büyükelçi
leriyle anlaşma sağlayarak yeni anayasayı onaylamış, Boğdan ve Eflak’ın gele
cekte de iç yönetim biçimini dışarıdan müdahale olmaksızın değiştirebileceğini
kabul etmişti. Romanya devletinin önünde duran engellerin İngiltere veya Bâbı-
âli’den ve hatta giderek Almanya’daki olaylarla daha fazla meşgul olan Avus
171
DOĞU SORUNU
172
PARİS ANTLAŞMASINDAN BOSNA AYAKLANMASI'NA (1856-1875)
birinin III. Napoleon olduğu ortaya çıkmıştı. Aynı zamanda 1856’da Yakındo
ğu’daki statükoda da önemli bir değişme kaydedilmişti. Bu gelişme Rusya’nın Pa
ris A ntlaşm ası’nın yeniden düzenlenmesi ve antlaşmanın Karadeniz’e ilişkin
maddelerinin iptal edilmesi tezini dolaylı olarak güçlendirmişti. St. Petersburg’da
andaşmanın bir bütün olarak sürmesi ya da iptal edilmesi savunuluyordu, antlaş
manın bir bölümünün ihlâl edilmesinin anlaşmanın bütününün en azından ahlakî
geçerililiğini ortadan kaldırdığı savunuluyordu. Yeni Başbakan Lord John Russell
1866 yılının Mayıs ayında, Rusya’nın isteği hilafına antlaşmanın Tuna Prenslik
lerine ilişkin maddelerin değiştirilmesinin Rusya’ya tazminat hakkı tanıdığım ka
bul etmişti. St. Petersburg’da 1866 yılının yaz sonu ve sonbahannın başında ant
laşmanın Karadeniz’e ilişkin maddelerinin reddedilmesi ciddi ciddi düşünülüyor
du, Rusya’nın bu maddeleri artık tanımayı reddettiğine ilişkin bir sirküler, yurtdı-
şındaki Rus diplomatlara verilmek üzere hazırlanıyordu. Savaş ve Maliye Bakan-
lan’nın erken olduğu gerekçesiyle karşı çıkması üzerine bildiriden vazgeçilmişti
ama bu konuyla ilgili tüm devlet adamlan bunu, bir vazgeçişten çok bir erteleme
olarak görüyordu, imzalanmasından sonraki on yıl içinde Paris Antlaşması ölüme
mahkum olmuştu.
Osmanlı yönetiminin beceriksizliği ve istikrarsızlığına ilişkin daha fazla kanıt
gerekiyorsa onu da 1859 yılında Dürzîler ve Marunîler arasında başlayan ve
1860 yılı Mayıs’ında iki toplum arasında iç savaşa dönüşen ciddi çekişme sağlı
yordu.7 9 Temmuz'da Şam ’da Hollanda Konsolosu’nun da dahil olduğu çok sayı
da Hıristiyanın katledilmesi, Avrupalı Güçler’in duruma müdahale etmemesini
imkânsız hâle getirmişti. Geleneksel olarak Suriye’deki çıkarlan diğer Avrupa ül
kelerinden çok daha fazla olan Fransa ayın altısında, Lübnan’daki durumu incele
mek üzere bölgeye uluslararası bir komisyon gönderilmesini önermişti. Ayın
17’sinde Şam katliamının haberi Paris’e ulaştıktan sonra, III. Napoleon ve döne
min Dışişleri Bakanı olan Thouvenel askerî müdahaleye karar verdiler. İki gün
sonra diğer Büyük Güçler’e, çoğunluğunu Fransızlann oluşturacağı bir keşif gücü
nü Suriye’ye göndermeyi önerdiler.
Ingiliz hükümeti Suriye’de Fransız ordusu bulunması ve bu ordunun muhte
melen Fransız etkisinin artmasına yol açması fikrinden hiç hoşlanmadı. Şüphe
lenmekte de haklıydı; geçmişe dönüp bakıldığında Fransız müdahalesinin ardında
yatan asıl neden Marunîleri korumak değil, Sultan’m 1859’da çalışmalan başlatı
lan Süveyş Kanalı önerisine karşı tutumundan vazgeçmesini sağlamaktı.8 Paris’te
aynca 1847 yılının Aralık ayında Fransızlara teslim olduktan sonra Suriye’ye sü
rülen ve Fransızlardan maaş alan Cezayirli kabile reisi Abdülkadir’i bağımsız bir
Suriye devletinin başına geçirme hayalleri de kuruluyordu.9
173
DOĞU SORUNU
174
PARİS ANTLAŞMASI ’NDAN BOSNA AYAKLAN MAS l'NA (1856-1875)
175
DOĞU SORUNU
176
PARİS ANTLAŞMASI’NDAN BOSNA AYAKLANMASI’NA (1856-1875)
177
DOĞU SORUNU
y a ’nın Avrupa’nın duruma müdahale etmesi için bir girişimde daha bulunmasını
önerdi. Ama Gorchakov bu konuda çok isteksizdi, İtalya ve Ren bölgesinde çok
meşgul olan Fransa da bu fikri çok kesin bir biçimde geri çevirdi. Moustier “Girit
sorunu, Rus hükümetinin de nzasıyla kapatıldı ve bu konuyu herhangi bir maze
retle tekrar açmayı istemiyoruz” diye yazıyordu.15
1868 yılının sonunda Yunanlı gönüllülerin sürekli Girit’e gönderilmesi, Os
manlI İmparatorluğu ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine getirmişti. Aralık ayında iki
ülke arasındaki diplomatik ilişkiler kopmuştu, Bâbıâli kendi topraklanndaki bütün
Yunan tebaasını ülkeden atmakla tehditini savurdu. Ama bu sorundan bıkan,
hem OsmanlIlar hem de Yunanlılardan aynı derecede nefret eden Büyük Güçler,16
savaş çıkmasına izin vermemeye kararlıydılar. 2 Ocak 1869'da Girit isyanı son
demlerini yaşarken, Bismarck’ın tavsiyesi üzerine III. Napoleon Büyük Güçleri ve
Bâbıâli’yi Paris’te bir konferansa davet etti, Yunan hükümetine sadece danışman
statüsü tanındığı için konferans başlar başlamaz Yunanistan konferanstan çekil
di. 20 Haziran’da konferans tarafsız ülkelerin yükümlülükleri konusunda genel
bir bildiri yayınlayarak Yunanistan’mn Girit’te göndermek üzere gönüllü topla
masını yasakladı ve Yunanistan’a adadaki faaliyetleri sonucunda zarara uğrayan
Osmanlı tebaalanna tazminat ödemesini emretti. İsyan çoktan bitmek üzereydi ve
Şubat ayı başında yeni Yunan hükümeti Paris deklarasyonunu kabul etti. Bu ılım
lı bildiri ile Girit krizi sona erdi.
Girit krizi bir kere daha, bir başka işarete gerek varsa, Osmanlı İmparatorlu-
ğu ’nun yönetiminin kötülüğünü göstermişti. Bir kuşak sonra Ermeni sorununda
da gözleneceği gibi,17 isyamn başanyla bastınlması, Avrupalı güçler bölünmüşse
ve konuyla çok fazla ilgilenmiyorsa, Bâbıâli’nin isyankâr bir ulusal azınlığı istedi
ği gibi bastırabileceğini gösteriyordu. 1866-1869 döneminde Rusya dışında, Gi
ritlilere ne olacağı Avrupalı güçlerin hiçbirinin umurunda değildi; Rusya’m a ilgisi
de kendi sorunlan ve yükümlülükleri yüzünden sınırlıydı. Girit isyanının mantık
sal sonucu, isyanın başarılı olması hâlinde Yunanistan ile birleşmeydi. Bu açıdan
özerklik bu yönde bir atlama taşından öteye gidemezdi. 1860’larda Avrupalı dev
let adamlannın hiçbiri bir kuşak önce kurulan Yunan devleti için coşku hissetmi
yordu, devletin saldırganlığı ve kötü yönetimi ülkenin banş için bir tehdit olduğu
izlenimini veriyordu. Girit’i Yunanistan’a vermek Yakındoğu’da istikrarsızlık iste
yen güçleri kuvvetlendirebilirdi. Bu nedenlerle, Giritliler bir kuşak daha Osmanlı
yönetimine katlanmaya terk edildiler.
18 6 0 ’lı yıllarda Balkan halklanndaki milliyetçilik duygusunun arttığı görülen
tek ve en önemli yer Girit değildi. Yüzyılın başında Yunanistan ve Sırbistan’da gö
rülen dini temalan güçlü ilkel milliyetçilik Bulgaristan'da da güç kazanmaya baş
178
PARİS ANTLAŞMASI'NDAN BOSNA AYAKLANMASI’NA (1856-1875)
179
DOĞU SORUNU
mamıştı. 1860’lı yıllarda Yunan denetiminden uzak bir Bulgar kilisesi talebiyle
şekil bulan, Bulgaristan’ın dinî özerkliğini elde etme arzusu Rusya’da da destek
kazanmıştı. Ancak Yunan ve Bulgarların sert bir mücadeleye girmesi ve bunu
müteakip Balkanlar’da Ortodoks dininin zayıflaması, Rus hükümetinin hoşuna
giden gelişme değildi. Rusya, Yunanistan’ında nzasıyla Bulgar kilisesini kurmak
istiyordu ve her iki taraftaki aşınlık yanlılarına da karşıydı. 13 Mart 1870 tarihli
fermanla Bulgar kilisesini kuran Bâbıâli, Ignatiev veya Gorchakov'un istediğin
den daha da ileri gidiyordu; bu gelişme Rus siyaseti açısından gerçek bir başan
değildi. Bu fermanla 14 diyakoz Bulgar Kilisesi’nin yönetimine veriliyor ve Yu
nanlılar için oldukça umutsuz bir koşulla bu diyakozların bölgesi, nüfusun üçte
ikisinin Bulgar olduğu alanları kapsayacak biçimde genişletiliyordu. Bâbıâli’nin
girişiminin muhtemelen hesaplanan sonucu, Yunanlılar ve Bulgarlar arasında var
olan düşmanlığı arttırmak olmuştu. Yunanlıların da hissettikleri hakarete uğramış
olma duygusu kaybolan diyakozlann geri verilmesini sağlamıyordu, ancak 1872
yılında Fener Patriği, özerk Bulgar kilisesinin heretik olduğunu ilân ederek bu
duyguyu dile getiriyordu.
Yunanlılarla karşılaştırdığında Sırplar, Bulgarlann 1860’lardaki ulusal talep
lerine sıcak bakıyordu. Bunun da nedeni ondokuzuncu yüzyılın en kaydadeğer
Sırp hükümdan olan Michael Obrenovich’in Balkanlar’ın, siyasî reorganizasyonu
için iddialı planlarını gerçekleştirmek için Bulgarları kullanmayı umut etmesiydi.
Kısa iktidan (1860-1868) boyunca Sırbistan’ın bir Ortaçağ prensliğinden modern
bir devlete dönüşüm sürecini hızlandırmıştı. Yozlaşmış Senato gücünü büyük öl
çüde yitirmiş ve en azından üç senede bir bir araya gelmesi gereken seçilmiş
Skupschina ülkenin temel yasam a organı hâline gelmişti. Çok zaman geçmeden
Sırbistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kullanılabileceğini farkeden İngiltere
ve Avusturya’nın huzursuzluğuna rağmen zorunlu hizmet esasına dayanan mo
dern bir ordunun yaratılmasına başlanmıştı. Michael aynca başta Shabatz, Se-
medria ve Belgrad olmak üzere Osmanlılann elinde tuttuklan en önemli Sırp ka
lelerinden çekilmesini sağlamıştı. Bu garnizonların OsmanlIların elinde olması
Sırplar için önemli bir öfke kaynağı olmuştu. Michael tahta geçtikten hemen son
ra 1861 yılında Osmanlılann kaleleri boşaltmasını istemiş ancak başarılı olama
mıştı. 1862 Haziran’ında Belgrad’da Sırplar ve OsmanlIlar arasında çarpışma baş
ladı ve Osmanlı garnizonu, kalenin güvenliği içinden kenti topa tuttu. Bu olay,
Michael’e konuyu bir kere daha gündeme getirme şansını verdi ve Eylül başında
Avusturya'nın insiyatifiyle düzenlenen ve AvrupalI güçlerin İstanbul elçilerini bir
araya getiren konferans, Belgrad’ın Müslüman mahallesinin boşaltılmasına ve
Osmanlılann sadece kalede kalmasına karar verdi. Sırbistan’ın diğer bölgelerinde
180
PARİS ANTLAŞMASINDAN BOSNA AYAKLANMASI'NA (1856-1875)
181
DOĞU SORUNU
araya getirmek ve Hıristiyan Balkanlılann, OsmanlIlara karşı genel bir savaşa gir
mesini teşvik etmek için bayağı çaba sarfeden Ignatiev’e çok şey borçluydu.
Bu Osmanlı karşıtı ittifakın, Osmanlı Imparatorluğu’nu yenilgiye uğratabile
ceği şüphelidir. Balkan devletlerinin tümü zayıftı. Hiçbirinin güçlü bir ordusu yok
tu ve hepsi de ne kadar sürerse sürsün bir savaşı finanse etmekte büyük zorluk
larla karşılacaktı. Bulgaristan’da hâlâ genel bir devrim havası yoktu. 1867 Ma-
yıs-Haziran’ında Romanya ve Sırbistan'dan gelen silahlı çetelerin düzenlediği
baskınlar, yöre halkından çok az destek görüyordu. Daha da önemlisi 1868 yılın
da OsmanlIlara karşı savaş için en uygun zaman çoktan geçmişti. Osmanlı karşıtı
ittifakın kalbi olan Sırbistan’a en çok baskı uygulayabilecek durumda olan Avus
turya, Büyük Güçler içinde Balkanlardaki Osmanlı egemenliğini korumayı en çok
arzulayan ülkeydi. Avusturya’nın, 1866 Avusturya-Prusya savaşı esnasında ve
onu izleyen karmaşada Balkan devletleri OsmanlIlara saldırmış olsalardı, bu du
ruma etkin bir biçimde müdahale etmesi çok zordu. Ancak 1868 yılında Macar te-
baalannın muhalefetini, 1867 yılının Ausgleich'? ile susturan Avusturya bir kere
daha müdahale edebilecek durumdaydı. Habsburg hükümeti, Fransa’nın da des
teğiyle, OsmanlIlara karşı yapılan savaş hazırlıklanndan dolayı Belgrad’ı protesto
etti, bu arada Avusturya’ya saldırganca planlannda vazgeçerse Bosna’yı banşçı
yollardan ele geçirmesine söz vermiş gibi görünmektedir. Osmanlı karşıtı ittifak
için Rus desteği sınırlıydı ve yarım ağızla verilmişti. Rus Savaş Bakanı Milyutin
1867-8 döneminde Sırp ordusunu eğtimek için Rus subaylan göndermişti, ama
Gorchakov’un Rusya'yı olası bir Osmanlı-Sırbistan savaşına kanştırmada isteksiz
olduğu da aşikârdı. Bu nedenle 1867’nin sonunda Belgrad'daki Rus etkisi kesin
likle azalıyordu. Aynca hiçbir Rus devlet adamı Romanya'yı güçlendirmek ve do
layısıyla da çok az gerçek değeri olmasına karşın, prestij nedenleriyle alınmak is
tenen Güney Besarabya’nın alınmasını da zorlaştırmak istemiyordu.
Osmanlı karşıtı cephenin askerî kapasitesi hiçbir zaman denenmedi. 1868
Haziran’ında Prens Michael öldürüldü ve kurmuş olduğu koalisyon bir anda par
çalara ayrıldı. Karadağlı Prens Nicholas’ın Sırbistan hükümdan olma arzusu yü
zünden Sırbistan-Karadağ rekabeti hızla artıyordu. Michael’in oğlu ve varisi olan
Milan sadece çocuktu; 1871 yılına kadar onun adına ülkeyi yöneten vasiler
Avusturya etkisi altındaydı ve onların da Osmanlı karşıtı bir politika izlemesi bek
lenemezdi. Girit’i topraklanna katmaya yönelik başansız girişimleri yüzünden yo-
Avusturya-M acaristan U zlaşm ası ^Ausgleich)-. 1867 yılında parlamentodan geçen XII. Y asa ile uz
laşm a (ımsgleich) yürürlüğe girmiştir. Bu, M acaristan’la imparatorluğun geri kalan topraklan arasın
da değil, H absburg hanedanı ile M acar ulusu arasında yapılan bir antlaşm aydı. Bu antlaşm a ile hü
kümdarla, M acaristan arasm daki ilişkiler düzenleniyor ve tüm H absburg topraklan üzerinde malî iş
lerin ve dış siyasetin ortak yürütülmesi öngörülüyordu (ç.n).
182
PARİS ANTLAŞMASINDAN BOSNA AYAKLANMASI’NA (1856-1875)
rulan ve cesareti kınlan Yunanistan ise, 1870 yılında Bulgar kilisesinin oluşturul
masından sonra giderek Slav karşıtı oluyordu. Hepsinin ötesinde, daha sonra fe
laket boyunlanna erişen bir önem taşıyacak olan Yunanlılar, Sırplar ve Bulgarla-
nn Makedonya’daki rekabetinin tohumlan atılmıştı.24 Sırplann Kuzey Makedon
y a ’daki talepleri 1867 Ağustos’unda Yunanistan ile antlaşma görüşmelerini kar
maşık bir hâle getirmişti. Prens Michael’in Makedonya’nın büyük bir bölümünü
Bulgar toprağı olarak tanımaya hazır olmasına karşın varisleri öyle değildi. 1873
tarihli Sırbistan haritası, Sırplann işgâl ettiği bölgeler arasında sadece Makedon
y a ’yı almakla kalmıyor, Karadeniz’deki Burgaz limanını da içine alıyordu ki, bu
iddia Bulgar milliyetinin reddi anlamına geliyordu.
Michael Obrenovich’in planlan başarısızlığa uğramıştı. Bundan sonra Balkan
milliyetçiliği bağımsızlığını kıskançça koruyan bir dizi devletin iyice belirginleş
mesi anlamına gelecek ve daha önce mümkün görüldüğü türde bir Balkan fede
rasyonunun doğuşuna sahne olmayacaktı. Bâbıâli açısından bu gelişmeler yarar
lıydı. Hıristiyanlar arasındaki bölünmeler, imparatorluğun yavaşça azalan gücü
nün temel desteğiydi. Ama artık Osmanlı Türklerinin de milliyetçilik virüsünden
bağışık olmadığı ortaya çıkıyordu.
Bir kuşak için Osmanlı İmparatorluğu’nda reform temelde Hıristiyan tebaaya
ödün vermek, onlann ve Avrupalı koruyuculanmn taleplerini karşılamaya çalış
mak ve onlara Osmanlı ve Osmanlılaşmış yöneticileri ile eşitlik vermeye çalışmak
anlamına geliyordu. 1868’de üyelerinin üçte birinin Müslüman olmayan kişiler
den oluştuğu Şûra-yı Devlet'in ortaya çıkması ile birlikte bu süreç önemli bir aşa
maya ulaşmıştı. 1869 yılında yayınlanan yeni vatandaşlık yasası ile vatandaşlık
toprak esasına bağlanıyor ve vatandaşlığın din ile tüm bağlantısı kopanlıyordu.25
Reşid Paşa, Âli Paşa ve Fuad Paşa gibi devlet adamlannın reform arzusu bu nok
taya kadar içtendi, ama işlerin doğal akışı içinde onlann temsil ettikleri değişim ve
laik bir Osmanlı milliyetinin yaratılması imparatorluğu kurtarmaya yetmiyordu.
Bunun iki nedeni vardı, 1870’lerde oldukça bariz olan neden, eşitlik sağlansa bi
le, ki uygulamada başanlacağı hâlâ şüpheliydi, eşitliğin Hıristiyan tebaayı tatmin
etmeye yetmeyeceği gerçeğiydi. Hıristiyanlar giderek Giritliler gibi imparatorluk
kapsam ı dışında kalan soydaşlarıyla birleşmek veya Bulgarlar’da olduğu gibi
özerklik talep ediyorlardı. Osmanlı yönetiminden kurtulmak istiyorlardı, onun
korunmasına yardımcı olmak değil.
Çok daha az aşikâr olmasına karşın reformlannın önünü tıkayan ikinci unsur,
reformun Türk nüfusta uyandırdığı nefretti. Birçok Türk için, Hıristiyan tebaalann
istekleri yüzünden imparatorluğa dayattırılan reformlar, imparatorluğun zayıflığı-
nımn ve Avrupalı Güçler tarafından aşağılanmasının bir sembolüydü; Türklerin
183
DOĞU SORUNU
184
PARİS ANTLAŞMASI’NDAN BOSNA AYAKLANMASI’NA (1856-1875)
185
DOĞU SORUNU
Rus resmî çevreleri arasında da önem taşımaya başlıyordu. İstanbul’daki Rus de
legasyonundan Ignatiev Yakındoğu’da atak bir politika izlenmesi, Güney Besa-
rabya'nın alınması, Paris Antlaşması’nın Karadeniz'e ilişkin maddelerinin ilgası,
R usya’nın diplomatik üstünlük kurarak veya doğrudan işgal ederek İstanbul’u
kontrolü altına alması çağnsında bulunuyordu; bu politika Avusturya ve Osmanlı
Slavları arasında Panslav propaganda yürütülerek başarılacaktı. 1867 yılının
Ocak ayında R usya’nın Girit krizi yüzünden olası bir Batı müdahalesine önlem
olarak Avusturya’ya karşı kullanmak üzere Galiçya sınınna büyük bir askerî güç
yığılması ve Boğazlar’a inmek için 30.000 kişilik bir keşif kolu oluşturulmasını is
tedi, ama önerileri ilgi görmedi.
Bu dönemde Panslavizmin pratikteki önemi hâlâ çok azdı. Hareketin önemi,
eğitimli Rusların ve toplumun en üst kademesinde yer alanlarının bir kısmının
verdiği destekten kaynaklanıyordu. Panslavizmi popüler bir hareket olarak nite
lendirmek abartılı olacaktır; ama kendiliğinden ve gayri resmî bir hareket olduğu
söylenebilir. Bu hâliyle yaşamın içinden veya toplumun alt kesimlerinden gelen
her insiyatife karşı geleneksel olarak şüpheli bir tutum izleyen Rus bürokrasisine
çok az hitap ediyordu. Daha da önemlisi hareketin bu tür bir dinamizme sahip ol
ması, kuşkusuz içerdiği Slav dayanışması veya fedakarlık ruhundan değil, Rus
milliyetçiliği için bir araç olmasından kaynaklanıyordu. Gorchakov gibi konuş
mak ve yazmak için Rusça değil Fransızcayı tercih eden bir kozmopolit veya Rus
ordu ve yönetiminin üst kademelerinde önemli bir yer işgâl eden Baltık Alınanla
rına merkezi kesinlikle St. Petersburg’da değil M oskova’da bulunan bu tür bir
sahte entelektüel milliyetçilik pek de cazip gelmiyordu.32 Panslav gazetelerinin
{Den, Moskvich, Parus, Moskva) devletle olan ilişkilerinde sürekli karşı karşıya
kaldığı sorunlar ve 1860’lı yıllardaki sansür uygulamalan bu noktanın iyi bir ör
neğidir. Daha da önemlisi hiçbir zaman üzerinde anlaşılan veya örgütlenen bir
Panslav siyasî programı olmamıştı. Yazdığı sayısız kitap ve makalede Pogodin,
Opinion on the Eastern Question (1869) adlı kitabında General R. A. Fadeev,
Panslavizmin en ünlü ve en okunmaya değmez eseri olan Russia and Europe
(1871) adlı kitabında N. Y. Danilievski gibi yazarlar Rus egemenliğinde Balkan
lard a bir tür Slav Federasyonu planlan sunmaktadırlar. Bu federasyonlar sık sık
Orta Avrupa’nın büyük bölümleri ve Yunanlılar, Macarlar ve Romenler gibi Slav
olmayan halklan da içermektedir. Aşağı yukarı daima başkentleri İstanbul’dur.
Ama bu planlar, modeller değil hayallerdir. Bu tür bir federasyonun nasıl kurula
cağı, bunu oluşturan unsurların birbirleriyle ne tür bağlantıları olacağı, İstan
bul’un Rusya’ya iltihak mı edeceğ yoksa serbest bir kent olarak mı kalacağı ko
nusunda anlaşm a yoktur. Bu hâliyle muğlak, örgütlenmemiş bir hareket olan
186
PARİS ANTLAŞMASI'NDAN BOSNA AYAKLANMASINA (1856-1875)
Panslavizm’in Rus devletinin üst kademelerinde çok az etkisi vardı. 1870’li yılla-
nn başında Panslavizm, Yakındoğu da yeni ve önemli bir unsur olarak ortaya çı
kacaktı. Geleceğin göstereceği gibi Panslavizm, Rusya’da çok kısa süreli olsa da
güçlü bir biçimde halkın duygularını ateşleyebilme gücüne ve dolayısıyla Rus
devletinin Yakındoğu’da karşı karşıya olduğu ağır sorunlan daha da ağırlaştırma
gücüne sahipti.
1870-1871 döneminin Fransa-Prusya savaşı Gorchakov’a diplomatik yollar
ve Panslavlann hiçbir yardımı olmadan, Rusya’nın son on beş senedir en büyük
siyasî hedefi olan Paris Antlaşması’nın Karadeniz maddelerini iptal ettirme imkâ
nım tanımıştı. 1870’lerden çok önce soruna doğru zamanlama ve becerikli bir uy
gulama ile yaklaşılırsa bu tür bir iptale Büyük Güçler'in en azından bir kısmının
karşı çıkmayacağı ortaya çıkmıştı. 1859’da hem Fransa hem de Avusturya bazı
koşullarda iptali kabul edeceklerini göstermişler, 1866’da da Bismarck iptali des
teklemeye istekli olduğunu ifade etmişti. Avrupa tarihinde yeni bir dönemin baş
ladığı sinyalini veren 2 Eylül 1870 tarihli Sedan savaşı Rusya’ya kaçırılmayacak
bir fırsat verdi. Savaştan birkaç gün sonra Gorchakov, St. Petersburg’daki Prusya
Elçisi Prens Reuss’a baskı yaparak ondan daha sonra Bismarck ve I. William’in
da teyit edeceği bir söz aldı. Bu söz, Rusya kendisini kötü duruma düşüren bu
maddeleri kabul etmediğini ilân ederse Prusya’nın Rusya’yı destekleyeceği şek
lindeydi. 27 Ekimde II. Alexander bakanlarına bunu yapm aya karar verdiğini
açıkladı. Bakanlar oybirliğiyle bu karan onayladılar ve yurtdışındaki Rus temsilci
lerine gönderilmek üzere hazırlanan 31 Ekim tarihli sirkülerle Gorchakov, Rus
y a ’nın artık kendisini Paris Antlaşması'nın XI-XIII. Maddeleriyle bağlı görmediği
ni ilân etti. Tuna Prenslikleri’ne ilişkin maddelerin sürekli ihlal edildiğine dikkat
çekerek bu karanna oldukça meşru bir mazeret getirdi ve antlaşmanın bazı mad
delerinin sürekli göz ardı edilirken diğer maddelerinin olduğu gibi kalamayacağını
savundu.
Bu ilân sembolikti ve R u sya’nın 1856 yılında kaybetmiş gibi göründüğü
uluslararası statü ve prestiji kazanma arzusuyla verilmiş bir karardı. Yakındo
ğu’ya ilişkin saldırgan planlar karann esin kaynağı değildi ve bu ilâna en çok kar
şı çıkma olasılığı olan İngiltere ve Avusturya’mn buna karşı etkili bir tavır alma
yacağı da ortaya çıkmıştı. İngiliz basım ve kamoyu Rusya’ya karşı düşmanca bir
tavır almıştı33 ama İngiliz hükümeti ve özellikle de Başbakan Gladstone çok daha
ılımlı bir tavır içindeydi. Londra’da karşı çıkılan husus, Rusya’nın Karadeniz’de
özgürlüğünü tekrar kazanma arzusu değildi. Karşı çıkılan bu özgürlüğün kazanıl
ma biçimiydi, Rusya’nın tek taraflı ilânı uluslararası hukuk ve antlaşmalann bo-
zulmazlığı ilkesini tehlikeli bir biçimde ihlaliydi. Viyana’nın ve Rus hareketine
187
DOĞU SORUNU
188
PARİS ANTLAŞMASINDAN BOSNA AYAKLANMASINA (1856-1875)
ğazlar'a ilgisi, Avrupalı Güçler’in anlık ve birinci sınıf çıkarlannın sadece bir örne
ğiydi. Diğer Avrupalı Güçler için Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa’daki güç denge
sinin gerekli unsurlanndan biriydi; bu nedenle de asla Rusya’nın kontrolüne gir
mesine izin verilmemeliydi, parçalanacaksa da paylaşım daha önce anlaşılan ka
rarlar yönünde yapılmalıydı. Ama imparatorluğun önemi fazla olsa da, dolaylı,
soyut ve adeta spekülatifti. Avrupalı Güçlerin bir bölümü, imparatorluğun çeşitli
bölgeleriyle geleneksel veya prestij nedenleriyle ilgiliydi, Fransa’nın Suriye ve da
ha az da olsa Mısır’a ilgisi gibi. Kimi ülkelerin ise stratejik çıkarları söz konusuy
du, Avusturya’nn Bosna’da, İngiltere’nin Mısır ve Mezapotamya’da olduğu gibi.
Ama bunlann hiçbiri söz konusu ülkeler için tam da gerekli veya yaşamsal değil
di. 1870'lerde ise durum değişiyordu. Birçok Avrupa ülkesinin Osmanlı Impara-
torluğu’ndan doğrudan ekonomik kazancı söz konusuydu ve pot yükseliyordu.
Osmanlı hükümetinin aldığı borçlar İngiltere ve Fransa'da Osmanlı İmparatorlu-
ğ u ’nun varlığı ve istikranna doğrudan kişisel ilgi duyan önemli rantiye grupları
yaratmıştı, imparatorluğun malî durumunun çok ciddi olduğu aşikârdı. Osmanlı
hükümeti varoluşunu sürdürmek için silahlı kuvvetlere ciddi harcamalar yapmak
zorunda kalıyordu. Bir İngiliz elçisinin dediği gibi “Avrupa'da askerî devletler, As
y a ’da savaşçı ve göçmen kabilelerle çevrili büyük bir imparatorlukta belli bir dü
zeyin ötesinde tasarruf yapmak mümkün değildi.’’35 Ağır ordu ve donanma har
camaları ve sabit gelirler daha fazla dış borçlanmayı getirirken bir yandan da kre
di veren yabancıların taleplerini karşılamada giderek daha fazla sorun yaşam ak
anlamına geliyordu. 1858’den sonra Osmanlı imparatorluğu’nun malî sorunlan
aşırı derecede kağıt para basılmasıyla daha da ciddi bir hâle geliyordu ve 1860-
1861 yıllannda Suriye’deki sorunlar Osmanlılann kredi alma kapasitesinin geçici
bir süre için çökmesine yol açıyordu. 1865'ten sonra alman yeni krediler aşağı
yukan tümüyle eski borçlann faizlerini ödemek için kullanılmıştı. 1870 yılı ortala-
nnda sürekli borçlanma sonucunda devletin toplam 22 milyon liralık gelirinin 12
milyonu ulusal borcun faiz ödemelerine gidiyordu. 1860 yılında Amerika’daki iç
savaş nedeniyle Avrupa’nın pamuk talebinin normal yollardan karşılanamaması
pamuk üretiminin patlamasının da katkısıyla Mısır’daki yabancı sermaye yatınm-
ları, Osmanlı Imparatorluğu'ndaki yatırımlardan daha da hızlı artmıştı. 1863-
1876 döneminde Mısır’ın dış borçlan 3.3 milyon pound'dan 91 milyon pound’a
çıkmıştı ve bu borcun çok büyük bir bölümü Avrupa’dan gelmişti.
Yabancıların Osmanlı İmparatorluğu’na yatırım yapmasının tek aracı devlet
borçlan da değildi. İmparatorluğun kimi bölgelerinde geç de olsa demiryolu şebe
keleri inşaatı başlamıştı, ilk Osmanlı demiryolu hattı 1866’da İzmir ve Aydın ara
sında trafiğe açılmıştı. Sultan Abdülaziz’in 1867 yılında yaptığı büyük Avrupa tu
189
DOĞU SORUNU
190
PARİS ANTLAŞMASI'NDAN BOSNA AYAKLANMASINA (1856-1875)
tarafından satın alınmıştı. İngilizler’in kanala karşı düşmanca bir tutum takınma
ları, Fransız milliyetçiliğinin kanala destek olmasına yol açmıştı. Kanal çalışmala-
n resmen 1859 Nisanında başlamıştı. Aym yılın Ekim ayında İstanbul’da İngilte
re’nin muhalefeti projeyi durma noktasına getirecek gibi görünürken, Kuzey İtal
y a ’da Avusturya ile savaşımn sona ermesi ile elleri boşta kalan III. Napoleon pro
jeye resmî destek vermeye karar veriyordu ve bu karar da belirleyici oluyordu.
De Lesseps daha birçok sorunla karşılaşacaktı, ama daha önce olmadıysa bile
1863’de Londra’da, İngiltere ne yaparsa yapsın kanalın inşa edileceği farkedil-
mişti. Kanal ticarî çevrelerde daima destek bulmuştu ve İngilizler Gladstone’un İn
giltere’nin denizdeki üstünlüğünü koruması için kanalı da öyle veya böyle kont
rol etmesi gerektiği yorumuyla teselli bulabilirlerdi. İngiltere’nin muhalefeti, 19
Mart 1866’da Bâbıâli’nin de Lesseps’in projesine resmî onay vermesiyle sona er
di. Kanalın izleyen üç yıl içinde tamamlanması Fransa II. İmparatorluk Fransa-
sı’mn en göz alıcı başansıydı.
Kanal yaşamının ilk iki yılında ticarî bir başan kazanamamıştı. 1870-1871
döneminde İngiliz hükümetinin kanalı şirketten satın alabileceği önerileri bile ge
tirilmişti. Birkaç sene sonra ise kanalın inşaatının dünya ticaretinin yüzünü değiş
tirdiği ve Avrupa’nın Hindistan, Uzakdoğu ve hatta Avusturalya ile ilişkilerinde
yeni bir dönemin başladığı ortaya çıkacaktı. Batı Avrupa ülkeleri ve özellikle de
İngiltere için Yakındoğu’nun stratejik ve ticarî önemi kökten değişmişti. Daha ön
ce olduğu gibi Doğu’dan gelen ve giden mal ve yolcular için uygun bir kestirme
yol olmanın ötesinde, Süveyş kanalı dünya ticaretinin en büyük ticaret damarı
hâline gelmişti. Süveyş kanalı, Avrupa ülkelerinin Osmanlı İmparatorluğu’nda ar
tan ekonomik çıkarlannın sadece en parlak örneklerinden biriydi ve bu durum,
imparatorluğun kalan ömrü boyunca Avrupalı Güçler’in Yakındoğu’ya karşı tav-
nm da etkileyecekti.
Notlar
1 Alice E. Mange, The Near Eastem Policy o f the Emperor Napoleon III, Urbana, 1940, s. 74.
2 Oy verme hakkına sahip olanlann sadece küçük bir bölümünün seçim kütüklerine adını y azm asm a
izin verilmiş, ve bu azınlığında sadece küçük bir bölümü oy kullanabilmişti.
3 Antlaşm azlıklar OsmanlIların Grahova'da ağır bir yenilgiye uğram asıyla son buldu. Aynı yılın 8 Ka-
sım 'ında im zalanan bir protokol ile Büyük Güçler, Karadağ ve Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte, sı
nırların 1 8 5 6 yılının statükosu temelinde Avrupalı bir kom isyon tarafından belirlenmesine karar
verdiler. İngiltere ve A vusturya’nm muhalefeti karşısında F ransa ve R usya’nm Karadağ’a biraz da
h a toprak kazandırm a çabalan sonuçsuz kaldı.
191
DOĞU SORUNU
4 Bu belirsiz dönem için bkz., T. W. Riker, The Making ofRoum ania: A Study o f an International
Problem, 1856-1866 Oxford, 1931, XI. Bölüm; K. Bell, The Constantinople Em bassy o f Sir Henry
Bulwer, 1858-65, (Doktora Tezi) London University, 1961, s. 156-161.
5 Cuza 1860 A ğustosunda iki eyalet için birleşik bir S av aş Bakanlığı oluşturmuştu bile
6 R om an ya’nın başlan gıç dönem i ile 1 8 7 0 ’lerin son un da ortaya çıkm aya b aşlay an Bulgar devleti
arasın da büyük farklar vardı. Bulgaristan başlangıçtan bu y an a oldukça uyumlu ve örgütlü siy ası
partilere sahipti. Bunun nedeni muhtemelen Bulgaristan'daki orta sınıf ve meslek sahiplerinin ger
çekten Bulgar olm ası, R om an ya’da ise bu sınıfların Yunanlılar, Yahudiler, Almanlar ve Ermeniler-
den m üteşekkil olmasıdır.
7 1 8 6 0 yılında Lübn an’da toplam 8 .0 0 0 Marunî ve y aklaşık 1 .500 Dürzi öldürülmüştü. J. Nantet,
Histoire du Liban, Paris, 1963, s. 189-90.
8 Bkz., s. 1 8 9-190.
9 M. Emerit, “ L a crise Syrienne et l’expansion economique français en 1 8 6 0 ” , Revue Historique,
CCVII (1 9 5 2 ), s. 2 1 1 -2 3 2 .
10 Palm erston’un 1859 HaziranTnda Başbakanlığa dönmesi, R u sy a’nın bakış açısm dan böyle bir ko
puşu çok arzu edilen bir gelişme hâline getirmişti.
11 İşgalin 5 Martta son a ermesi gerekiyordu ancak cemaatlar arasında yeni şiddet olaylan çıkması ola
sılığı Büyük Güçler’in süreyi 5 H aziran'a kadar uzatm asına yol açtı.
12 Anadolu'nun Batı kıyısı açıklannda bulunan Sisam adası, 1832 yılından beri Hıristiyan bir valinin
yönetiminde özerkti.
13 Kral Otto otuz yıllık zor ve rahatsız bir hükümdarlıktan sonra Ekim 1862'de askerî bir ayaklanm ay
la tahttan indirilmişti. Yerine, Yunanlıların 1. George'u Unvanıyla Schlesvvig-Holstein-Sondenburg-
Glücksburg Alm an hanedanlığı ailesinin bir üyesi geçmişti.
14 F. Charles-Roux, Alexandre II, Gortchakqff et Napoleon III, Paris, 2. bs., 1913, s. 406.
15 Charles-Roux, a.g.e., s. 459.
16 Stanley 13 Mart 1 8 6 7 ’de “Her ikisi de fanatik ve hoşgörüsüz, buradaki medeniyet açısm dan ikisi
arasında bir tercih yapm anın anlam ı y ok” diye yazıyordu. K. Bourne, “ Great Britain and the Cretan
Revolt, 1 8 6 6 -1 8 6 9 ", Slavonic and E ast European Review, XXXV (1 9 5 6 -1 9 5 7 ), s. 84.
17 Bkz., a.g.e., s. 2 5 4 -2 5 9 .
18 1 8 5 6 -1 8 7 6 döneminde 5 0 0 Bulgar R u sy a’da eğitilmişti (B. H. Sumner, R ussia and the Balkans,
1870-1880, Oxford, 1937, s. 112). Öte yan d an Bulgarların ulaşabileceği en önemli Batılı eğitim
kurumu olan İstanbul’daki Robert Kolej ise 1878 yılında 45 Bulgar eğitmişti. C. E. Black, "The Inf
luence o f Western Political Thought in Bulgaria, 1 8 5 0 -1 8 8 5 ”, American Historical Review, XLVI1I
(1 9 4 2 -1 9 4 3 ) s. 50 8 .
19 E. H aum ant, “Les origines de la lutte pour la M acédoine (1 8 5 5 -1 8 7 2 )” , Le Monde Slave, (Ekim
19 2 6 ), s. 57. 1872 kadar geç bir tarihte reformcu devlet adam ı Midhat Paşa, Osmanlı lmparatorlu-
ğu'n u n Sırbistan ve R om an ya’yı yeni kurulm uş Alman lm paratorluğu’nun B avyera ve Wüttem-
berg'i içerdiği şekilde içine alan yeni bir örgütlenmeye ihtiyaç olduğunu söylemiş, ancak bir sonuca
varam am ıştı.
2 0 İstanbul’daki R u s ve Fransız temsilcileri Lobanov ve M oustier 31 Tem m uz'da Belgrad kalesinin
Sırplara verilm esini talep etmiş, ancak başarılı olamamışlardı. Moustier daha sonra Sırbistan'daki
tüm Osmanlı kalelerinin yıkılmasını sağlam aya çalışacaktı.
21 18 6 6 ’nın ikinci yarısı ve 1 8 6 7 yılı boyunca Karadağ ile Bâbıâli arasm da küçük smır sorunlannda
dolayı sürekli sürtüşmeler oluyordu.
2 2 Bkz., s. 2 6 7 -2 6 9 .
2 3 Bkz., s. 60.
24 Bkz., s. 2 7 9 -2 8 2 .
2 5 Bir önceki yıl Gregoryen bir Ermeni Nafia Nazırı olmuştu; bir gayrimüslim ilk kez böyle bir m akam a
atanıyordu.
192
PARİS ANTLAŞMASINDAN BOSNA AYAKLANMASI’NA (1856-1875)
2 6 1 8 5 7 yılında İstanbullu Ermenilerden biri “Yabancılar, Osmanlı hükümetini nefret verici bir hâle dü
şürdükten sonra, onu yaşatılabilir hâle sokm aya çalışıyorlar" diyordu. R. H. Davison, Reform in the
Ottoman Empire, 1856-1876, Princeton, 1963, s. 72.
2 7 Bu düşm anlık özellikle Reşid P aşa’nın 1858 Eylül'ündeki ölümünden 1871 E ylülündeki kendi ölü
müne kadar Osmanlı yönetiminin en söz sahibi kişisi olan Âli P aşa'y a karşı çok belirgindi.
2 8 B kz„ s. 170,
2 9 A n cak bu görü ş, H ırvatlar ve PolonyalIlar gibi Katolik Slavlar için geçerli değildi. PolonyalIların
Slavlık'tan çıkm alan Slavofıl ve Panslavlar için hiçbir zam an çözemedikleri bir sorundu.
3 0 F. Fadner, Seventy Years o f Pan-Slavizm in Russia: Karazin to Danilevskii, 1800-1878, W ashing
ton, 1962, s. 2 0 0 -2 0 1 .
31 Örneğin kongrelerde tek bir Bulgar vardı, Prag Kongresi'ne davet edilen 53 R u s’tan sadece 13'ü
kongreye katılmıştı. S. B. Kimball, “The Prague Slav Congress of 1868 ”, Journal o f Central Europe
an Aßairs, XXII (1 9 6 2 ), s. 174-199.
3 2 Slavofillerden m iras kalan biçimiyle Panslavizm toplumsal reforma ilgi gösterm iş ve keyfi ve baskı
cı devlete karşı hoşnutsuzluk sergilemiştir. Bu, anarşizmin peygamberi Bakunin’in 1860'lara kadar
savunduğu Panslavizm in aşın bir biçimi olarak görülebilir.
3 3 1 8 6 4 yılında R u sy a'n ın Ç erkezistan’daki bağım sızlık hareketini bastırm ası ve d ah a da önemlisi
1 8 6 3 - 1 8 6 4 ’de Leh isyanının bastırılmasının İngiltere'de Rus karşıtı duyguların canlı tutulm asına
büyük katkısı olmuştu.
3 4 W. E. M osse, “The end of the Crimean System: England, R u ssia and the Neutrality o f the Black Sea,
1 8 7 0 -1 8 7 1 ”, HistoricalJournal, IV (1 961), s. 190.
3 5 Bell, a.g.e., s. 65.
3 6 Örneğin 1 8 7 2 ’den son ra demiryolu yapım ı planlam asında O sm anlı hükümeti için çalışan Alman
mühendis Wilhelm von Pressel tüm imparatorluğu birleştirip kaynaklarım arttıracak devasa bir de
miryolu ağı yapılm asını önermişti.
193
VII
195
DOĞU SORUNU
196
1875-1878 DOĞU KRİZİ
197
DOĞU SORUNU
olan kişilerden biri olmayı başarmıştı. Avrupa siyaseti konusunda çok az deneyi
mi vardı5 ve R usya’nın Yakındoğu’da Osmanlı İmparatorluğu'nun eninde so
nunda parçalanmasına yol açacak bağımsız bir politika yürütmesini hedefliyor
du. 1870’lerin başında Balkanlar’daki Slav tebaanın isyanı sonucunda, impara
torluğun kısa zaman içinde çökeceğini umut ediyordu; Sultan’ın Arap tebaası da
Mısır’ın önderliğinde isyanı destekleyebilirdi.6 Yakındoğu’da uluslararası bir ha
rekatı veya Rusya’nın uluslararası yükümlülükler altına girmesini hoş karşılamı
yordu. Avusturya’ya duyduğu güvensizlik âdeta İngiltere'ye duyduğu güvensiz
liğe eşitti ve 1872-1873 dönemindeki Avusturya-Rusya yakınlaşmasına karşı
çıkmıştı. Seksen yaşına merdiven dayamış olan Gorchakov ise hedefleri açısın
dan temkinli, dar bakış açılı ve hepsinin ötesinde bir Avrupalı ve profesyonel
diplomattı. Gorchakov için Doğu Sorunu, Avrupa siyasetinin aynlmaz bir parça
sı, uluslararası tartışmalar ve konferanslar tarafından belirlenmesi gereken bir
konuydu. Ignatiev’in savunduğu radikal ve bağımsız politikayı, gerçekler konu
sundaki görüşleri ve duygularına çok ters buluyordu. Balkanlar’daki karmaşık
sorunlara karşı izlediği temkinli tavır Maliye Bakanı Baron Reutern, Savaş Baka
nı Milyutin, Londra ve Viyana’daki Rus elçileri Kont P. A. Shuvalov ve E. P.
Novikov tarafından da destekleniyordu. Özellikle Shuvalov daha sonra Milyu-
tin’in de desteğiyle Rusya’nın enerjisinin Boğazlar’da yoğunlaşmasını, barbar ve
nankör Slavlara harcanmaması gerektiğini savunuyordu. Ignatiev ise Panslavla-
rın ve bazı askerî çevrelerin desteğine güvenebilirdi.
Kısa sürede İstanbul’daki elçinin Bosna ve Hersek’teki isyanla ilgili olarak
kendi politikasını izlemeye kararlı olduğu ortaya çıkmıştı. 1875 sonbaharında,
Temmuz ve sonrasında Büyük Güçler’in konsolosluklannın ortak girişimiyle ile so
runlu eyaletlere barış getirme çabaları başansızlığa uğradıktan sonra Sultani, II
Alexander ile kişisel müzakereler yaparak soruna çözüm bulma konusunda ikna
etmişti, müzakereler doğal olarak Ignatiev aracılığıyla yürütülecekti. Bu öneri
Gorchakov’un Avusturya ile işbirliği yapma arzusuna uymuyordu. Ignatiev, Kınm
Livadia’da Çar'ı ziyaret ederek önerisine destek bulmaya çalıştı ama II. Alexander
öneriyi reddetti. Ama Rusya’da isyancılar için duyulan sempatinin artması tgnati-
ev’in pozisyonunu güçlendiriyor ve tavsiyelerine karşı koymayı zorlaştınyordu.
Büyük Güçler’in Bosna ve Hersek’te banş sağlama yönünde yaptıklan ilk cid
di girişim, Avusturya Dışişleri Bakanı ve Viyana'daki Rus elçisinin birlikte hazır-
ladıklan ve 30 Aralık 18 75’te önemli Avrupa başkentlerine yolladıklan Andrassy
Notası’ydı. Nota, Bâbıâli’ye isyankâr eyaletlere dinî özgürlük vermesini, iltizamın
kaldırılmasını ve Osmanlı hükümetinin köylülerin toprak sahiplerinden toprak sa
tın almasına yardımcı olmasını ve dolayısıyla da isyana yol açan tanm işçilerin
198
1875-1878 DOĞU KRİZİ
199
DOĞU SORUNU
200
1875-1878 DOĞU KRİZİ
başlıyordu. Ayın 10’unda ise Karadağ ve Sırbistan askerî işbirliği ve ittifak antlaş
ması imzalıyorlardı.
Bu olaylann İstanbul’daki ilk etkisi, İgnatiev’in fazlasıyla etkisi altında oldu
ğu biiinen Sadrazam Mahmud Nedim Paşa'nın iktidardan düşmesi oldu. 11 Ma-
yıs’ta silahlı medrese öğrencilerinin (softalar) gösterisi sonucunda Şeyhülislam ile
birlikte görevden alındı. Son yirmi yıl içinde Türklerde gelişen yabancı düşmanı
ve daha az yoğun da olsa Panislamik duygular hiçbir zaman olmadığı kadar güç
kazanmıştı. 30 Mayıs’ta Harbiye Nazın Hüseyin Avni Paşa ve Midhat P aşa’nın
komplosu sonucunda Abdülaziz tahttan indiriliyordu. Beş gün sonra Abdülaziz
intihar etti. Halefi V. Murad ise ruhsal açıdan dengesiz ve selefinin kaderi yüzün
den şok geçirmiş bir kişiydi. Yönetimde hiçbir zaman aktif bir rol oynamadı. 15
Haziran’da bir subay kişisel nedenlerle Hüseyin Avni Paşa ve Hariciye Nazın Av
ni Paşa’yı öldürdü. Nihayet 31 Ağustos’ta, Ingiliz elçisinin ihtiyatlı cesaretlendir
mesiyle Murad kansız bir biçimde bakanlan tarafından tahttan indirildi. Anayasa
çıkaracağına ve sorumlu danışmanlardan oluşan bir konsey ile birlikte hareket et
meye söz vermiş olan üvey kardeşi II. Abdülhamid tahta geçti. 2 ve 12 Ekim tari
hinde yabancı müdahale tehlikesini azaltmak için Büyük Güçler’e anayasa çıkan-
lacağı ve meclis seçileceği sözünü veren notalar gönderildi. 1807 ayaklanmasın
dan bu yana imparatorluğun merkezî hükümeti hiç “Üç Sultan Yılı" döneminde
olduğu kadar ağır bir kargaşa yaşamamıştı. Kargaşanın sonucu, Haziran ayında
Berlin Memorandumu’nu hazırlayan Büyük Güçler’in kendi hazırladıkları planı
terketmesi oldu.
Sırbistan ve Karadağ'ın Osmanlı İmparatorluğu ile sav aş hâlinde olması,
1876 Temmuz'unda Avusturya ve Rusya’nın bir araya gelerek Balkanlar’daki
amaçları doğrultusunda o güne kadar hiç olmadığı kadar detaylı bir antlaşma
yapmalanna neden oldu. 8 Temmuz'da Bohemya’nın Reichstadt kentinde bir ara
ya gelen Gorchakov ve Andrassy bir süre savaşa müdahale etmemeye ama mü
dahale gerekli olursa bu konuda tekrar uzlaşma sağlam aya sözlü olarak karar
verdiler. OsmanlIlar, Sırpları ve Karadağlılan yenilgiye uğratırsa, zaferinden ya
rarlanmasına izin verilmeyecek; Avusturya ve Rusya Sırbistan’ın savaş öncesin
deki sınırlarını korumasını isteyeceklerdi; Karadağ’ın bağımsız bir devlet olarak
tanınması da istenebilirdi. Bâbıâli, Bosna ve Hersek’te zafer kazansa bile, bu eya
letler antlaşmanın Gorchakov tarafından Çar’a gönderilen versiyonuna göre yeni
den özerk olarak düzenlenecek veya Andrassy'nin versiyonuna göre Andrassy
Notası ve Berlin Memorandumu’na göre yeniden yapılandınlacaktı. Osmanlılar
yenilgiye uğrarsa Rusya Güney Besarabya’yı geri alacak, Avusturya da, Rus
y a ’nın Batum ve Asya sınırındaki diğer kazananlarına karşı çıkmayacaktı. Ant-
201
DOĞU SORUNU
laşmamn Avusturya versiyonuna göre Sırbistan, Eski Sırbistan yani güney sını
rında ve Sırbistan ve Karadağ arasındaki dağlık bölge olan Yenipazar Sancağı’nda
toprak elde ederse, Habsburglar Bosna ve Hersek’in büyük bir bölümünü alacak
tı. Rus versiyonu ise Sırbistan’ın Eski Sırbistan ve Bosna’da toprak kazanacağını,
Hersek’in bir bölümünün Karadağ'a katılacağını, Habsburgların ise sadece Os
manlI Hırvatistan’ı ve Bosna’nın Avusturya sınırlanndaki bölümlerini alacağını
öngörüyordu. Avrupa'da, Osmanlı İmparatorluğu çökerse, İstanbul’un serbest bir
kent olacağı konusunda antlaşma sağlanmıştı, Epir ve Teselya Yunanistan’a katı
lacak, Bulgaristan ve Rumeli özerk ve hatta bağımsız devletler hâline gelecekti.
Tarihçiler, antlaşmanın Rus ve Avusturya versiyonları arasındaki büyük
farklılıktan oldukça detaylı incelemişlerdir.10 Farklılıklar devlet adamlan arasında
yapılan sözlü antlaşmalann, özellikle devlet adamlanndan biri Gorchakov kadar
yaşlı ve coğrafya konusunda cahil olunca ne kadar büyük sorunlar yarattığını
göstermektedir. Ama tüm bu farklar, antlaşmanın yapılmış olmasının yanında
önemsiz kalmaktadır. Antlaşma 1872-1873 döneminin gevşek bir biçimde ta
nımlanan ve içi geçmiş Üç İmparator Birliği’nin bile hâlâ bir anlamı olduğunu Vi
yana ve St.Petersburg’a göstermiştir. Her iki ülke de Balkanlar’da askerî harekat
lara girişmeyi arzu etmiyordu. Özellikle Rus hükümeti, son yıl peşinde koştuğu
gibi Büyük Güçlerle, özellikle de Avusturya ile işbirliği politikasını izleme ve Ya
kındoğu’da Panslavlann bağımsız ve maceracı politika taleplerine karşı koymayı
sürdürebiliyordu.
Yine de Rusya'da Panslav duygulann erişmekte olduğu tehlikeli güce ilişkin
bir sürü işaret mevcuttu. Rusya'nın Orta A sya’yı fethindeki başanlanndan dolayı
tanınan bir Panslav olan General Cherniaev, Mayıs ayında Sırp ordusunun başına
geçmek için Sırbistan’a gelmişti.11 Sırplar Rusya’dan yardım beklentisi içinde,
Bâbıâli'ye savaş açmaya cesaret etmişlerdi. Rus kiliselerinde Sırp zaferi için dua
ediliyor, Rus sempatizanlar Sırplara para akıtmaya devam ediyordu. Kasım so
nunda Rusya’da Sırp ve Karadağ davası için aynı hediyeler hariç yaklaşık 3 mil
yon ruble toplanmıştı. Her ne kadar sayılan genellikle abartılmış olsa da, Rus gö
nüllüler Sırp ordusuna katıldılar.12 Rusya’nın Sırp “kardeşleri” ile ilişkisi genelde
zayıftı. Aksakov Aralık ayında, “O yaz Rusya’da olanlar herhangi bir ülkenin ta
rihinde duyulmamış bir olguydu; kamuoyu hükümetten ve yabancı bir devletten
ayrı bir savaş veriyordu” diye yazıyordu.13
Ne kadar yürekten ve yaygın olsa da Rusların sempatisi, Sırplara sınırlı bir
yarar sağlıyordu. Yedek güçleri olmayan 130.000 kişilik bir ordu, karşı karşıya
olduğu görev için yeterli değildi. Umutsuzcasına para sıkıntısı çekiyorlardı ve Ka
radağ’ın kazandığı başarılar Sırbistan üzerindeki Osmanlı baskısını azaltmaya
202
1875-1878 DOĞU KRİZİ
yetmiyordu. Ağustos ayı ortasında Sırp hükümeti ateşkesi kabul etmeye istekli
hâle gelmişti. 15 Eylülde Bâbıâli ateşkese razı oldu ama ateşkes sadece birkaç
gün sürdü. Ekim ayı sonunda OsmanlIlar Belgrad’a doğru ilerlemeye hazırlanı
yorlardı. Rusların çatışmaların 48 saat içinde sona ermesi ve en az 6-8 haftalık
bir ateşkes imzalanması ültimatomu, OsmanlIların ilerlemesini engelledi.
Sırpların çöküşü Rusya açısından iki önemli sonuç getiriyordu. İlk önce Sırp-
lann zayıflığından rahatsızlık duyan ve hayal kmklığına uğrayan Panslavlar Bal
kanlardaki Rus etkisinin odak noktası olarak Sırbistan’ın yerine Bulgaristan’ı dü
şünmeye başladılar. Özerk bir Bulgar devleti, kredisini yitiren Sırbistan’a kıyasla
OsmanlIlara karşı daha etkin bir silah olabilirdi. Karadağ dışında Balkan halkları
içinde bir tek Bulgaristan azılı Rus taraftarlannın yönetimindeydi ve Batı Avrupa
etkisinden muaftı. Sırbistan’ın toprak hayalleri zaranna da olsa, büyük bir Bulga
ristan kurma arzusu destek bulmaya başlamıştı. İkinci olarak, Sırbistan'ın çöküşü
Rusya’nın sadece BosnalIlar ve Herseklileri değil, Balkanlar’ın kalan Slav nüfusu
nu da OsmanlIlara karşı korumak için duruma müdahale edeceği anı yakınlaştın-
yordu. R usya’nın prestiji ve yarımadada gelecekte sahip olacağı etki, bu tür bir
harekete bağlı gibi gözüküyordu. 1870'li yılların başında üst düzey bir Dışişleri
Bakanlığı yetkilisi “Savaş veya ülke içinde huzursuzluk, işte ikilem bu” diye yazı
yordu.14 Yine de Rus müdahelesi Avusturya-Macaristan ile sürtüşme ve belki de
savaş anlamına geliyordu. Dolayısıyla Almanya’nın Rus askerî müdahalesine ve
müdahalenin Avusturya ile yol açacağı sorunlara karşı tavanın ne olacağının an
laşılması gerekliydi.
Bismarck’m Yakındoğu’daki olaylara tepkisini, Rusya ve Avusturya’yı ciddi
bir çekişme içinde görmeme arzusu belirliyordu.15 Bu tür bir sürtüşmenin savaşa
dönüşmesi, Almanya’nın Avrupa'daki konumu açısından çok tehlikeli olabilirdi.
Her iki Üç İmparator Birliği ülkesi ile iyi ilişkiler sürdürmeyi umut ettiği için, bu
durum onu ciddi bir ikileme sürüklüyordu. Bu sürtüşme, Fransa’nın savaşan ta
raflardan biriyle ittifak kurarak 1871 'den beri muztarip olduğu görece iktidarsızlık
ve yalıtılmışlıktan kurtulmasına izin verebilirdi. Avusturya-Rusya arasındaki ge
rilim tümüyle siyasî ve diplomatik olsa bile Almanya ikisi arasında bir seçim yap
maktan kaçınamayacak ve iki güçten birinin düşmanlığını kazanacaktı. Bismarck
için sorunun açık çözümü, Osmanlı İmparatorluğunun Rusya-Avusturya düş
manlığını çözecek biçimde bölüştürülmesi ve Yakındoğu’da çıkan bulunan her ül
kenin imparatorluğun bir bölümüne sahip olmasını sağlamaktı. Habsburglar, Bos
na ve Hersek’i alacak ve Balkanlar’m batısına, Rusya Güney Besarabya’yı alarak,
Romanya ve özerk Bulgaristan’a yani Balkan yarımadasının doğusuna hakim
olacaktı. İngiltere Mısır ve Ege Denizi’ndeki bazı Osmanlı adalarını, Fransa da
203
DOĞU SORUNU
204
1875-1878 DOĞU KRİZİ
için elinden geleni yapması gerektiği ve savaş çıkarsa ülkenin tarafsız kalacağı
söylenmişti. Ancak diğer ülkeler duruma müdahale ederlerse, Almanya da taraf
sız tutumundan vazgeçmek durumunda kalabilirdi. Rusya’nın gücünün azaldığını
görmeyi arzu etmiyordu ama Avrupa’daki güç dengesini tümüyle tehdit edeceği
için Habsburg İmparatorluğu’nun gücünün veya bağımsızlığının tehlikeye düş
mesine de izin veremezdi. Talimatlar, Rusya Osmanlı İmparatorluğu ile sav aşa
girdiği takdirde Alman arabuluculuğunun, Avusturya ve İngiltere’yi tarafsız tuta
cağı sözü ile sona eriyordu.16 Bismarck her zaman olduğu gibi, Osmanlı impara
torluğu’nun Avrupa’daki topraklanılın bölüşülmesinde Avusturya ile Rusya ara
sında gerçekçi ve sağduyulu bir dengenin korunmasını istiyordu. Taraflardan biri
nin diğerine karşı kesin bir zafer kazanacak şekilde kayırılmasını istemiyordu,
am a Almanya için Habsburg İmparatorluğu’nun devamı bir ihtiyaç, belki de en
önemli ihtiyaçtı. Bu gerçeği tümüyle gizlemek ve dolayısıyla Rusya’nın nefretini
kazanmaktan kaçınmak mümkün değildi. 1870 yılında Avusturya, Fransa-Prus-
ya savaşına müdahele edeceğinin işarederini verirse Galiçya sınınna 300.000 as
ker yığmayı önerdiklerini hatırlayan Gorchakov ve Çar, aldıklan soğuk cevaptan
dolayı acı bir hayal kınklığına uğramışlardı.
Avusturya-Rusya sav aş tehlikesi artmaya başlamıştı. Eylül sonunda, Rus
hükümeti General Sumarokov-Elston’u, Bâbıâli’yi Sırbistan ile ateşkese ve Büyük
Güçler’in dayattığı barış koşullarını kabule zorlamayı önermek için Viyana’ya
göndermişti. Bunun için, aynı anda Avusturya Bosna’yı, Rusya ise Bulgaristan’ı
işgâl edeceklerdi. Avusturya hükümeti bu öneriyi geri çevirdi, ancak Büyük Güç
ler’in deniz kuvvetleriyle İstanbul’a baskı yapmasını kabul etti ve Rus ordulannın
Avrupa’daki Osmanlı topraklanna doğru ilerlemesine karşı çıkmamaya söz verdi.
Ignatiev’in simgelediği Avusturya karşıtı tavır, Rus yönetim çevrelerinde güç ka
zanmaya başlamıştı. Bâbıâli’deki Avusturya ve İngiliz elçilerinin ortaya koyduğu
gibi Avrupalı güçler arasında birlik olmamasından cesaretlenen Osmanlılar, ateş
kesi reddetmeyi sürdürdüler, 15 Ekim’de Livadia’da yapılan Çarlık konseyi top
lantısı Rus ordusunda kısmî seferberlik ilân edilmesine karar verdi. Durum hâlâ
umutsuz olmaktan uzaktı. Rus hükümeti içinde savaşa karşı ciddi bir muhalefet
vardı; Milyutin bu fikirden hiç hoşlanmamıştı, Reutern banş seçeneğini ciddi bir
biçimde savundu. Rus Kumandanı General Obruchev, Ignatiev'i çileden çıkaracak
bir biçimde Balkanlar'da görece küçük bir askerî harekat planlamıştı, Kafkasya da
ikinci harekat cephesi olacaktı. 4 Kasım’da Lord Derby bir sirkülerle Büyük Güç-
ler’i, Osmanlı İmparatorluğu için bir başka reform planını tartışmak üzere İstan
bul’da bir konferans düzenlemeye davet etmişti, bütün güçler bu çağnya olumlu
cevap vermişlerdi.
205
DOĞU SORUNU
206
1875-1878 DOĞU KRİZİ
207
DOĞU SORUNU
Sırplar status quo ante bellum (savaştan önceki statüko) bir kere daha kuran bir
antlaşma ile OsmanlIlar ile yaptıklan savaşta feci bir yenilgiden kurtuldular.
Çar ve danışmanlan, Büyük Güçler’in birlikte hareket etmesini sağlamak için
son bir girişimde bulundular. Mart ayında Ignatiev büyük Avrupa başkentlerini,
Berlin, Paris, Londra ve Viyana’yı turladı. Her başkentte Osmanlılann seferberlik
ten vazgeçmeye zorlanmalanm ve Büyük Güçler’in denetleyeceği bir reform prog
ramının uygulanmaya başlanmasını önerdi. Hem Londra hem de Viyana’da her
hangi bir antlaşma imzalanmadan önce Rusya'nın da seferberlikten vazgeçmeye
razı olmasını talep etmek gibi rahatsız edici bir eğilim olduğunu gözlemledi,18 31
Mart’ta AvrupalI güçlerin imzaladığı protokol, Ignatiev'in önerilerinin oldukça su-
landınlmış bir versiyonuydu. Ingiliz hükümeti bu hâliyle bile protokole bir çok çe
kince ve tereddütle razı olmuştu; Sultan 9 Nisan’da protokolü reddetti. 24 Ni-
san'da Rusya, Osmanlı imparatorluğu'na savaş ilân etti.
Üç ay önce İstanbul Konferansı kör topal devam ederken, Reichstadt Antlaş-
m ası’nı genişleten yeni bir Avusturya-Rusya antlaşmasıyla, Osmanlı-Rus savaşı
nın önü açılmıştı. 1876 sonbahanndan beri Çar ve bakanlan, hâlâ devam edece
ğini umdukları Avrupa Birliği’nin Yakındoğu’da bozulması ve Rusya’nın diğer
güçlerden bağımsız olarak hareket etme zorunda kalması durumunda Habsburg-
lann tavnnın ne olacağını kestirmeye çalışıyorlardı. 15 Ocak’ta Avusturya ile as
kerî bir antlaşma imzaladılar. 18 Mart tarihinde ise iki andaşmanın bir bütün ol
duğunu göstermek amacıyla 15 Ocak tarihi atılan siyasî bir antlaşma da askerî
antlaşm aya ek olarak imzalandı. Askerî antlaşma, Osmanlı Rus savaşı çıkması
durumunda Avusturya'nın tarafsız kalmasını sağlıyordu. Buna karşılık Avustur
y a ’nın kendi seçtiği bir tarihte Bosna ve Hersek’i işgâl etmesine izin veriliyordu.
Sırbistan, Karadağ ve Yenipazar Sancağı tarafsız bölgeyi oluşturacak ve iki ülke
de burayı işgâl etmeyecekti; Sırbistan ve Karadağ’ın Rusya’ya sadece kendi böl
geleri dışında askerî yardım etmesine izin verilecekti. Avusturya birlikleri Roman
y a ’yı işgâl etmeyecekti. 18 Mart’ta imzalanan siyasî sözleşme Avusturya'nın
Bosna ve Hersek’i (Ocak ayında kararlaştınldığı gibi sadece işgâl etmesine değil)
ilhak etmesine olanak sağlıyordu; Yenipazar Sancağı’nın kaderine daha sonraki
antlaşmalarla karar verilecekti. Rusya Güney Besarabya'yı geri alacak ve savaş
sonucunda ortaya çıkacak olan toprak değişiklikleri Avrupa'nın diğer güçlerinin
“ortak değerlendirmesine” maruz kalırsa iki ülke birbirini diplomatik olarak des
tekleyeceklerdi.
Antlaşmada önemli boşluklar vardı. Antlaşma, stratejik ve ekonomik açıdan
Besarabya’dan çok daha önemli olmasına karşın Rusya’nın A sya’daki muhtemel
toprak kazananlarına değinmiyordu. Geleceği hakkında St. Petersburg’da kesin
208
1875-1878 DOĞU KRİZİ
209
DOĞU SORUNU
210
1875-1878 DOĞU KRİZİ
tanbul’a İngiltere elçisi olarak atanan Sir Henry Layard’a, İngiliz filosunu İstan
bul’a çağırması ve Gelibolu’nun Ingilizler tarafından işgâli için Sultan’ı ikna etme
talimatı verilmişti. Bu durum, “barış koşullan tartışılırken İngiltere’ye isteklerini
kabul ettirecek bir konum” sağlayacaktır diye yazıyordu.21 30 Haziran’da İngiliz
Akdeniz filosuna Beşike Körfezi’ne gitmesi talimatı verilmişti, 17 Temmuz’da
Derby Shuvalov’a askerî nedenlerle İstanbul’u geçici olarak işgal etmeleri hâlinde
İngiltere’nin tarafsızlığına güvenemeyecekleri uyarısında bulundu. 21 Tem
muz’da İngiliz kabinesi Rusya, Osmanlı başkentini işgâl eder ve kenti hemen bo
şaltm ak için düzenlemeler yapm azsa R usya’ya sav aş ilân etmeye karar verdi.
Aynca Malta’daki garnizonun takviye edilmesine karar verildi; ayın 28'inde Sul
tan istediği takdirde İngiliz filosunun Osmanlı başkentine gönderileceği bir kere
daha Layard’a söylendi. Beaconsfıeld’in fazla mesai yapan hayal gücü, olası bir
Îngiltere-Rusya savaşında Rusya’ya A sya’da saldırma hayallerini de kuruyordu.
Alışılagelmiş tumturaklı uslubuyla “Hindistan İmparatoriçesi ordulanna Orta As
y a ’yı MoskovalIlardan temizlemek ve Ruslan Hazar denizine sürmek emrini ver
meli" diye yazıyordu.22 6 Ağustos’ta Layard’a yazdığı mektupta İngiliz ordusu
nun Rus Ermenistanı’m işgâl ettiğini ve hatta Tiflis’i ele geçirdiğini öngörüyordu.
Bu tür projeler, abartılı anlamsız hayallerden başka bir şey değildi. Rusya için
Mayıs ayında başlayan ve ağırlıkla Beaconsfield’in başımn altından çıkan Ingiliz-
Avusturya müzakereleri çok daha önemli bir tehdit oluşturuyordu; İngiliz hükü
meti müzakerelerden Rusya’ya karşı işbirliği antlaşması çıkabileceğini umut edi
yordu. Bu umutlar hayal kınklığıyla sonuçlanacaktı. Andrassy Rusya, 15 Ocak ve
18 Mart sözleşmelerine uymazsa ve Rusya’nın Balkanlar’da çok fazla ilerlememe
si için askerî güçle durdurulması gerekirse diye İngiltere’nin desteğini almayı isti
yordu. Ama en azında bir süre için İngiltere ile ittifak kurarak, kesin bir Rus karşı
tı çizgi izlemeyi ve muhtemelen İngiltere’nin aracı olarak kullanılmayı da arzu et
miyordu. 29 Mayıs’ta Avusturya’nın Balkanlar’a ilişkin herhangi bir düzenlemede
kabul etmeyeceği yedi noktayı açıkladı, en önemli noktalar Rusya’nın Tuna’nın
batı kıyısında toprak kazanması, Rusya'nın İstanbul’u işgâl etmesi, herhangi bir
Güç’ün Balkan Hıristiyanlarının tek koruyucusu hâline gelmesi ve Balkanlar’da
Slav olmayan halklar zaranna büyük bir Slav devleti kurulmasıydı. Bu noktalan
İngiliz hükümetine verdiği 26 Temmuz tarihli deklarasyonda da tekrarlıyordu.
Ama bu deklarasyon Beaconsfiled’in umut ettiği Ingiltere-Avusturya ittifakı hede
fine ulaşamıyordu; ancak Ağustos ayında Rusların Plevne’de durdurulmasının
ciddiyeti ortaya çıktığında, Ingiltere-Avusturya görüşmeleri sona ermişti bile.
Plevne’ye 30 Temmuz’da yapılan İkinci Rus saldınsının da başarısız olması,
Çar ve bakanlannın, Balkan devletlerine karşı tutumunu değiştirmeye zorlamıştı.
211
DOĞU SORUNU
Daha önce kendi gücünden emin olan Rusya, Balkan devletlerinin yardım çağrıla-
nnı reddetmişti. Sırbistan’a tarafsız kalması öğütlenmişti. Yunanistan’ın Rusya ta
rafında savaşa girmenin koşullu olarak talep ettiği ittifak önerisi reddedilmişti. Da
ha önce görüldüğü gibi Romanya’nın da ittifak önerileri reddedilmiş, ordusuna sa
dece Rus iletişim hatlanm koruma izni tanınmış, Romen ordusunun Tuna Nehri’ni
geçmesi yasaklanmıştı. Plevne’deki yenilgiden sonra durum tamamıyle değişmiş
ti. Abdülaziz'in zırhlı savaş gemilerine duyduğu pahalı tutkunun imparatorluğa
sağladığı faydalardan biri olan Osmanlılann Karadeniz’de kurduğu donanma haki
miyeti, Rusların İstanbul’a doğru güneyden görece kolay kıyı rotasını izlemesini
imkânsız kılıyordu. Bunun yerine Balkan dağlannı geçmek zorunda kalıyorlardı.
Bu geçişi güvenli hâle getirmek için Plevne alınmalıydı; Plevne’yi almak için de
Rusya’nın mütteffıklerinin yardımına ihtiyacı vardı. Sırbistan'dan bir an önce sa
vaşa girmesi talep edildi, ancak Sırbistan temkinli davranarak Plevne düşene ka
dar sav aşa girmedi. Rumenlere mümkün olduğu kadar çabuk Tuna’yı geçmeleri
söylendi, Plevne etrafındaki Rus ve Romen bütün askerî birliklerin kontrolü Prens
Charles’ın komutası altına verildi. Yunan hükümetinden güçleri bölmek için Trak
y a ’da bir saldın düzenlemesi istendi ama Osmanlı ordusunun gücünden etkilenen
ve İngiltere ve Avusturya’dan tarafsız kalması için baskı gören Yunanistan, Rusya
Teselya ve Epir'deki toprak taleplerini kabul etmeden savaşa girmeyi reddetti.
Her şeyin ötesinde Plevne’nin uzun bir süre direnmesi, İngiltere’nin Osmanlı
împaratorluğu’na karşı tavrını değiştirmesine yol açmıştı. Plevne savunm ası,
“Bulgar felaketine” ilişkin anıların muğlaklaşması ve zayıflaması için, bir nefes
alma süresi sağlamıştı. Muhafazakâr Parti’nin bir çok üyesinin bile kısa bir süre
önce paylaşılmaya mahkum ettiği Osmanlı İmparatorluğu, hâlâ savunmaya deye
cek kadar canlı ve ayakta olduğunu göstermişti.
Plevne kalesi sonunda 11 Aralık’ta düştü. Kalenin düşmesiyle birlikte Rus
birlikleri bir kere daha ilerlemeye devam ettiler. 4 Ocak 1878 tarihinde Rus birlik
leri Sofya’ya girdiler. Osmanlı direnişinin tam olarak çökmesi ve bunun muhtemel
sonuçlan Beaconsfıeld ve meslektaşlannın düşüncelerini eskisinden çok daha faz
la meşgul ediyordu. 13 Aralık’ta Derby Shuvalov'a, Rusya geçici süre için bile İs
tanbul ve Boğazlar'ı işgâl ederse, İngiltere’nin kendi çıkarlannı korumak için ne
gerekirse yapacağı uyansında bulunuyordu. Beş gün sonra İngiliz kabinesi Parla-
mento’nun 17 Oca’ta toplanıp, Rusya ile savaş tehlikesi yüzünden askerî ve do
nanmaya ilişkin takviyeler yapması için Parlamento’dan oy vermesinin istenme
sine karar veriyordu. 24 Aralık’ta Bâbıâli, Ingilizlerin aracılık önerisini hızla kabul
ediyor ve 23 Ocak’ta İngiliz filosuna Çanakkaleyi geçip, İstanbul’a gitmesi emre
diliyordu. Ancak ertesi gün, Layard’ın (yanlış bir bilgiyle) Rusların barış şartlan
212
1875-1878 DOĞU KRİZİ
içinde Boğazlar'a ilişkin yeni şartlar olmayacağı ve Boğazlar’ın bir Avrupa Ant
laşm ası ile denetleneceği raporunu vermesi üzerine, bu talimat iptal ediliyordu.
Bosna krizinin başlangıcından bu yana bölünmeleri ve istikrarsızlığıyla kendini
gösteren İngiliz politikası, 1878 Ocağında bu açıdan doruğa ulaşıyordu. Beacons-
fıeld, Osmanlılan Ruslann banş koşullannı reddetmek için teşvik eder ve direniş
lerine Ingilizlerin destek olabileceğini ima ederken, Derby Sultan’a İngiliz ve
Avusturya yardımına güvenilemeyeceği için hızla banş yaparak, kayıplannı sınır
laması önerisinde bulunuyordu. Kabinede müdahale karşıtı olan politikanın önde
gelen taraftarlan Derby ve Carnarvon, 23 Ocak’ta filonun İstanbul’a gönderilmesi
karannı protesto ederek istifa ediyor, karar geri çevirilince de hemen göreve dö
nüyorlardı. Ruslan kısıtlamak amacıyla İngiltere ve Avusturya’nın ittifak yapma
girişimleri ise bu birlikten uzak ve sürekli değişen tavnn Viyana’da doğal olarak
uyandırdığı kötü izlenim ve Andrassy’nin Üç İmpartor Birliği’ni mahvetme ve do
layısıyla Alman desteğini tehlikeye atmadaki isteksizliği yüzünden başarısızlığa
uğruyordu.
Ocak sonuna kadar İngiliz desteği veya bir tür uluslararası arabuluculuk ümi
dini canlı tutan Bâbıâli, 27 Ocak’ta Ruslann İstanbul’un âdeta kapısına dayanma
sıyla ateşkes koşullannı kabul ediyor ve ateşkes antlaşması dört gün sonra imza
lanıyordu.
Antlaşma koşullan ağırdı. En az İstanbul Konferası’nda kabul edildiği kadar
büyük topraklan olan özerk bir Bulgaristan kurulacaktı. Romanya, Sırbistan ve
Karadağ da bağımsızlıklannı kazanacak ve Osmanlı fmparatorluğu’ndan toprak el
de edeceklerdi. Bosna ve Hersek özerk olacak, Osmanlılar savaş tazminatı ödeye
ceklerdi. Uluslararası politika açısından en önemli konu, Rusya’nın Boğazlar’daki
Çikarlannı gözeten yeni bir Osmanlı-Rus antlaşmasının yapılacak olmasıydı. Bu
koşullar savaşı resmen sonlandıran antlaşmanın şartlan olacaktı. Antlaşma koşul-
lannın sertliği, Rus politikasına aşınlık yanlılannın hakim olmasının sonucuydu;
savaş başlar başlamaz Gorchakov ve ılımlılık yanlılan güç kaybetmiş ve Rus politi
kasına aşırılar hakim olmuştu. Bu aşınlık, sadece ateşkes antlaşmasının koşullan-
na yansımakla kalmıyor aynı zamanda savaşta önemli fedakârlıklar yapan Ro
manya’nın ateşkes müzakerelerine katılmasına izin verilmemesiyle de kendini bel
li ediyordu. Antlaşma imzalandıktan on beş gün sonra Prens Charles’ın ateşkes
antlaşmasının bir kopyasını alma isteği reddediliyordu. Rus politikası Plevne’nin
düşmesine kadar Gorchakov’un özenle dışlandığı Çar’ın askerî başkomutanlığında
kararlaştmlmış; Rus banş antlaşmasının temel şartlannı belirleyen Kasım sonun
daki görüşmelere Prens Charles davet bile edilmemişti. Prens Charles, Bükreş'te
yalıtılmış bir konumda, kendisi ve Dışişleri Bakanlığı'nın büyük bir bölümünün
213
DOĞU SORUNU
214
1875-1878 DOĞU KRİZİ
215
DOĞU SORUNU
216
1875-1878 DOĞU KRİZİ
ne mal olacağı tahmin edildi, malî durumu Rusya kadar sallantıda olan Avustur
ya Macaristan İmparatorluğu bu miktan kolayca sağlayamıyordu. Londra’da Be-
aconsfıeld’ın özel sekreteri Corry aracılığıyla yürütülen yan resmî görüşmelerde
Avusturya Rusya savaşı olasılığına karşın İngiltere’nin sübvansiyon sağlaması
konusu görüşülüyordu. Dolayısıyla 14 Şubat tarihinde Andrassy Londra'daki
Avusturya elçisi Beust’a İngiliz hükümetinin istenilen miktan sağlayıp sağlama
yacağını öğrenmesi emrini verdi. Ama bu yaklaşım hiçbir sonuç yaratmadı. İngi
liz kabinesi A ndrassy’nin umut ettiği gibi doğrudan bağış yapm aya değil, borç
vermeye istekliydi. Müzakereler sonuçsuz kalmıştı. Avusturya Dışişleri Bakanının
Rusya ile sav aş olasılığını ciddi ciddi düşünüp düşünmediği ise belirsizdir. Ro
m anya’daki haberleşme hatlarının Avusturya saldırısına açık olması yüzünden
Avusturya ordusunun seferber edilmesi hâlinde Rusya’nın boyun eğeceğine ina
nıyordu. Avsturya’nın askerî liderleri Rus ordusuna saygı besliyorlardı ve Mart
sonunda Andrassy savaş fikrimden tümüyle vazgeçmişti. Artık enerjisini Avus
turya’nın Bosna ve Hersek’i işgâli için Osmanlılann onayını sağlamaya saklıyor
du, böyle bir onay R usya’nın başarıları ve kazananlarına karşı Habsburglar’ın
tazminatı olacaktı.
Ne İngiltere ne de Rusya’nın savaşa girecek durumlarının olmasına karşın, iki
güç arasında savaş olasılığı Mart boyunca sürdü. Ay sonuna doğru Derby’nin is
tifa etmesi ve yerini daha sert ve yetenekli olan Salisbury’nin alması İngiliz politi
kasına yeniden istikrar kazandırdı. 27 Mart tarihinde kabine oldukça geç bir ka
rarla, bazı Hint birliklerini Malta’ya getirmeye karar verdi. Ayın 3 0 ’unda bedeli
ne olursa olsun, İngiliz savaş gemilerinin Karadeniz’e sızmasını engellenmek iste
yen II. Alexander Osmanlılann, İstanbul Boğazı’nın savunması için Ruslarla bir
likte önlem almalannı ya da Boğaz’ı koruyan kaleleri Ruslara devretmeleri ve Ka
radeniz filosunu silahsızlandırmalan için zorlanmalanm emretti. Grandük Nicho-
las’ın bu tür taleplerde bulunmak istememesi, birkaç gün sonra yerine Totleben’in
atanmasına yol açtı. Nisanda Rus ordusundan yaklaşık 700 subay ve görevli, İn
giliz tüccarlara karşı korsanlık yapmak üzere sav aşta kullanılabilecek gemi ve
adamlan bulmak için ABD’ye gönderildi. Nisan’da Panslav ve aşırı milliyetçi un
surlar gücünü kaybetmeye başladı ama süreç oldukça ağır işliyordu.
3 Mart’ta İgnatiev OsmanlIlarla Ayastefanos Antlaşması’m imzalamıştı. Bu
antlaşma 31 Ocak tarihli geçici banş antlaşmasının koşullannı taşıyordu. Antlaş
ma, Rus dış politikasında Panslav ideallerin gelmiş geçmiş en kapsamlı uygula
masıydı. Sultan’a tabi olacak ve seçilerek başa gelecek bir Prens tarafından yöne
tilecek özerk bir Bulgaristan devleti oluşturuluyordu. Bulgaristan’ın topraklan İs
tanbul Konferansı sırasında öngörülenden çok daha büyüktü. Ülkenin Ege kıyı
217
DOĞU SORUNU
sında oldukça uzun bir kıyısı olacaktı ama, bu bölgede önemli bir liman yoktu.
Selanik ve Dedeağaç Osmanlılann elinde kalıyordu. Resmen bağımsız olmaması
na karşın, Ayastefanos Antlaşması ile kurulan Bulgaristan, Balkanlar’daki diğer
devletlerden daha büyük ve en azından potansiyel olarak çok daha güçlüydü. Ba
rış antlaşmasının en önemli kazanımı Bulgaristan’ın kurulmasıydı. Ayastefanos
Antlaşması Karadağ’a da önemli miktarda toprak kazandınyor, ülkenin büyüklü
ğü en azından üç katına çıkıyordu. Sırbistan ise güney ve güneybatı sınırlannda
oldukça küçük bölgeleri Niş, Leskovac ve Yenipazar sancağının küçük bir bölü
münü topraklanna katıyordu. Her ülkeye farklı muamele yapılması, Rusların, Os
manlIlara karşı Sırpların askerî performansından duyduğu derin hayal kırıklığını
yansıtıyordu. Aynca, ilkel ve yalıtılmış Karadağ’ın Slavlığının, Prensi ve politika
cılarının çoğunluğu Batılılaşmış olan Sırbistan’dan daha güvenilir bulunduğunu
da gösteriyordu. Karadağ ve Sırbistan antlaşma sonucunda bağımsızlığına kavu
şuyordu. Romanya da bağımsızlığına kavuşuyordu, ama Rusya Romanya'dan
Güney Besarabya’yı alma ve tazminat olarak Dobruca’yı verme hakkını saklı tu
tuyordu. Bosna ve Hersek’te İstanbul Konferansı’nda önerilen reformlar yapıla
caktı. Girit’in 1868 tarihli statüsü harfi harfine uygulanacak, benzer bir reform
planı Epir, Teselya ve antlaşmanın Bâbıâli’ye bıraktığı diğer yerlerde de uygula
nacaktı. Ayrıca Osmanlı Ermenistam'nda yapılacak reformlar ve Ermenileri, Kürt-
lere ve Çerkezlere karşı korumak konusunda oldukça muğlak ifadeli bir madde de
vardı. OsmanlIlar büyük bir savaş tazminatı ödeyeceklerdi; ancak tazminatın bir
bölümü, Rusların Dobruca ve Tuna deltasındaki adaları, Anadolu'da Kars, Arda
han, Batum ve Beyazıd’ı almasıyla ödenmiş oluyordu. Antlaşmanın koşullan çok
daha ağır olabilirdi; Gorchakov’un îgnatiev’e verdiği ilk talimatlar arasında, Bo-
ğazlar'ın Rusya ve Osmanlılann ortak koruması altına girmesine ilişkin bir mad
denin de yer alması öngörülüyordu, ancak Büyük Güçler’in muhalefetine yol aça-
ğı düşüncesiyle bu maddeden vazgeçilmişti. İgnatiev kendi insiyatifiyle savaş taz
minatının bir bölümünün Rus Donanma Bakam’mn seçeceği altı Osmanlı savaş
gemisi ile ödenmesini talep etmiş, ancak isteği reddedilmişti. İgnatiev aynca gizli
bir madde koyarak, Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya’nın antlaşma koşullarının
değiştirilmesine yönelik herhangi bir çaba hâlinde birbirlerine destek olmasını da
güvenceye almak istemişti. Ruslann verdiği ödünlere karşın Ayastefanos Antlaş
ması, OsmanlIlar için 1774 ve 1829 antlaşmalanndan çok daha tehlikeli bir ye
nilgiyi simgeliyordu. Bâbıâli özerkliğine kavuşan yeni Bulgaristan üzerinde çok
az denetim hakkına sahip olacaktı, ülke her hal ve şartta iki yıl Rus askerlerinin
işgali altında kalacaktı, imparatorluğun Avrupa'da kalan bölümleriyle sadece de
niz yoluyla haberleşme sağlanabilecekti.
218
1875-1878 DOĞU KRİZİ
219
DOĞU SORUNU
220
1875-1878 DOĞU KRİZİ
221
DOĞU SORUNU
222
1875-1878 DOĞU KRİZİ
223
DOĞU SORUNU
224
1875-1878 DOĞU KRİZİ
zalann teatisi ve onayından sonra dokuz ay, Romanya’yı işgâli ise bir sene içinde
sona erecektir. Dokuz ay boyunca Bulgaristan yönetimi Rus komiserliği tarafın
dan kontrol edilecektir. Ama kendisine Büyük Güçler’in konsoloslan yardım ede
cek ve dolayısıyla Rusya’nın gücü kısıtlanacaktır. Bu koşullar hep birlikte değer
lendirildiğinde tngilizlerin, Ayastefanos A ntlaşm asıyla ortaya çıkan Bulgaris
tan’ın Osmanlı imparatorluğumun Avrupa’daki varlığı için büyük bir tehlike oluş
turmayacak büyüklüğe indirilmesi talebini karşılıyordu. Aynca antlaşma koşulları
Bâbıâli’ye Balkan dağlan boyunca bir savunma hattı da sağlıyordu. Ingiliz dele
geler Bulgaristan’la ilgili temel hedeflerine ulaşabilmişlerdi, bunun nedeni kısmen,
Avusturya’nın arkalarında olmasıydı. Buna karşılık Ingilizler de 28 Haziran’da
kararlaştınldığı gibi Avusturya’nın Bosna ve Hersek’i işgâlini desteklediler.39 Üç
gün sonra, karmaşık ve tartışmalı görüşmelerden sonra, Rusya Yenipazar Sanca-
ğı’nın Avusturya yönetiminde olmasını kabul etti ve 13 Temmuz tarihli antlaş
mayla Habsburg monarşisi Yenipazar Sancağı’nı da işgâl etmek durumunda kalır
sa, işgâle karşı çıkmamaya söz verdi.
Sırbistan, Romanya ve Karadağ’a da kongrenin sonucunda resmen bağımsız
lık verilmişti. Ama bunun dışında kongrenin sonuçlan, bu ülkeler için büyük ha
yal kınklığı yaratmıştı. Sırbistan sadece varolan sınırlannın güneybatısında küçük
bir üçgen arazi elde etmişti, her ne kadar bu arazide önemli bir kent olan Niş yer
alıyorsa da, Sırbistan’ın toprak düzenlemeleri ve Rusya’nın kendisine karşı Bul
garistan’ı desteklemesinden duyduğu hayal kınklığı o kadar büyüktü ki, Sırbis
tan’ı Habsburg imparatorluğu ile yakınlaşmaya itti. Avusturya ile imzalanan 8
Temmuz tarihli bir antlaşma ile Sırbistan, planlanan Viyana-lstanbul demiryolu
hattının bir parçası olarak kendi topraklannda demiryolu inşaatı yapmayı kabul
edecekti.40 Sırbistan hükümeti Andrassy’nın Habsburg İmparatorluğu ile gümrük
birliği oluşturma önerisini reddetmişti, ama Belgrad’daki Rus yanlısı duygular es
kisine göre zayıflamaya başlamıştı. Karadağ düzenlemeler sonucunda çok az top
rak kazanmıştı. Ayastefanos Antlaşması ile kendisine verilen üç Adriyatik limam
Antivari, Dulcigno ve Spizza’dan sadece Antivari’yi elinde tutmasına izin verili
yordu. Antivari’de de savaş gemileri bulundurması veya yabancı savaş gemilerini
kabul etmesi yasaktı, ikinci yasağın nedeni limanın Rus donanma üssü haline
gelmesinden korkulmasıydı. Romanya Güney Besarabya’ya karşılık Dobruca ve
Tuna deltasını elde ediyordu ama bunu, Büyük Güçler’in bağımsızlığını tanıması
için önkoşul olduğundan büyük bir isteksizlikle yapıyordu. Rusya 1856’da toprak
kaybederek yaşadığı utancı silmişti ama bunun da bedeli Romanya’nın kendisine
sürekli kötü duygular beslemesine yol açmak olmuştu. Ingiltere A sya’daki talep
lerini kabul ettirmekte Avrupa'ya kıyasla daha çok zorlanmıştı.
225
DOĞU SORUNU
Romanya'nın toprak
İH
---------
Karadağ'ın toprak kazanımları
Yunanistan'ın toprak
'?}.> — T»
S ırbistan’ın toprak
kazanımfarı
226
1875-1878 DOĞU KRİZİ
227
DOĞU SORUNU
228
1875-1878 DOĞU KRİZİ
229
DOĞU SORUNU
230
1875-1878 DOĞU KRİZİ
Avusturya ve İngiltere uyum içinde çalışıyorlardı, ama çıkartan bir çok açıdan bir
birinden çok farklıydı. Bismarck Çar’dan kopmak istemiyordu, ama hem Avustur
ya hem de İngiltere’nin karşı çıktığı Ayastefanos Antlaşması’mn maddelerini sa
vunmak için Çar’a yardımcı olmaya da çalışmadı. 1870’li yılların büyük Doğu
Krizi ile kendini gösteren gerilim, Büyük Güçler arasındaki bu değişken ilişkilerin
de sona ermesine yol açmıştı. 7 Ekim 1879’da Bismarck, istifa etmeden az önce
Andrassy ile Alman ve Habsburg imparatorluklan varoldukça sürecek olan s a
vunmaya yönelik İkili İttifak antlaşmasını imzalayacaktı. Bismarck’ın bunu ya-
parkenki amaçlan hiçbir zaman kesin olarak bilinemeyecektir. Birçok kişinin hâlâ
bir tür Alman devleti olarak düşündüğü bir güçle bu tür bir ittifak kurmanın, Al
manya’da popüler bir siyaset olacağına inanmış olabilir. Berlin’de ve 1879 yılının
ilk aylannda Almanya’mn tavnnın Rusya’da kimi çevrelerde yarattığı hoşnutsuz
luktan korkmuş olabilir ama bu da çok şüphelidir. Yakındoğu’ya ilişkin olmayan
bir çok konuda, 1879 tarihli yeni Alman gümrük tarifesi gibi birçok yeni önlemle
bu hoşnutsuzluğu, açık bir biçimde kasten körüklemeye çalışmıştır. 1878-1879
yılında göründüğü gibi Avusturya’nın İngiltere ile ve muhtemelen Fransa ile daha
fazla yakınlaşmasını önlemek istediği ve 1855-1856 döneminin Kınm koalisyo
nunun tekrar kurulmasını istemediği açıktır. Berlin Kongresi’nden bir iki sene ön
ce olduğu gibi bu üç gücün gayri resmî birlikteliği bile, Avrupa’daki güç dengesini
sarsacak ölçüde Rusya’yı zayıflatabilir ve utanç verici bir konuma düşürebilirdi.
Bismarck’m hareketlerinin kesin nedenleri ne olursa olsun, 1875-1878 yılının
olayları ve bu senelerde ortaya çıkan Avusturya-Rusya düşmanlığının onu bu
yönde karar vermeye zorladığı açıktır.
İkili Ittifak’m temelleri üzerinde I. Napoleon’un düşüşünden bu yana görül
meyen kesin ve bağlayıcı uluslararası yükümlülüklerle dolu bir yapı yükselecekti.
1879-1880 kışında Bismarck ve Berlin’deki Rus elçisi Saburov arasındaki görüş
meler, daha güçlü bir biçimde Üç İmparator Birliği’nin canlanmasının yolunu aça-
caktı.Daha da önemlisi, 1880 Nisan’ında Gladstone Başbakan olarak Beaconsfi-
eld’ın yerini alacak ve bu değişim İngiliz politikasında dramatik bir değişime yol
açacaktı. Gladstone'un iktidar olması Ingiltere-Rusya ilişkilerinde hemen düzel
meye yol açacaktı. Gelecek iki sene içinde Ingiliz politikası St. Petersburg’daki ge
rilimi azaltmayı ve Avrupa’da etkili bir uzlaşma yaratmayı hedefleyecekti. Avus-
turya-Macaristan artık Rusya’ya karşı eskiden olduğu gibi İngiliz desteğine güve-
nemeyecekti. Sonuç olarak 1881 Haziran’ında Üç İmparator Birliği tekrar kurula
caktı. Ama üyeler 1872-1873 döneminde olduğu gibi muğlak uzlaşmalar ve cen
tilmen antlaşmalan ile değil, resmî bir antlaşma ile bağlıydılar. İki kuşak boyunca
uluslararası ilişkiler çok daha katı ve esneklikten uzak olacaktı. Bu tehlikeli ittifak
231
DOĞU SORUNU
Notlar
1 İstanbul’daki tngilz elçisi 1875 yılında Bosna ve Hersek’teki durumun “İrlanda’daki toprak sahipleri
ve kiracıların" durumundan farklı olmadığım düşünüyordu (Sir H. G. Elliot, Some Revolutions and ot
her Diplom atic Experiences, London, 1922, s. 2 1 4 ). Aynı sene ortalama bir köylünün (kmet) toprak
sahibine ve devlete gelir vergisi ve değişik vergiler biçiminde gelirinin % 44’ünü ödediği tahmin edili
yordu. P. F. Sugar, ThelndustrilizationofBosnia-Herzegovina, 1878-1918, Seattle, 1963, s. 11.
2 Tek kesin an laşm a olan Rus-Alman askerî antlaşm ası iki tarafça da pek ciddiye alınmamış ve kısa
bir süre içinde âdeta unutulmuş gibi gözükmektedir.
3 M. D. Stoyanovich, The Great Powers and the Balkans, 1875-1878, Cambridge, 1939, s. 30-31.
4 H absburg İm paratorluğu'nun Balkanlar politikası için Belgrad’daki Fransız B aşkon solo su Engel-
hardt’ın 4 Şubat 1872 tarihli ilginç raporuna bakınız. Documents Diplomatiques Français, I, Paris,
1 9 2 9 , s. 1 2 8 -1 2 9 . Bu raporda A rşidük Albert ve eski D alm açya Valisi ve S a v a ş Bakan ı General
W agner bu politikanın temel destekçüeri olarak tanımlanmaktadır.
5 İstanbul'a atanm adan önce Londra'da askerî ateşe ve Çin’de çok başarılı bir temsilci olarak görev
yapm ış, K a s ım l8 6 0 tarihli Pekin A ntlaşm ası’nı sonuçlandırmıştı. 1861-1 8 6 4 döneminde Dışişleri
Bakanlıgı’nın A sy a Bölüm ü'nün başm da bulunmuştu.
6 1870'lerin sonunda Kahire'deki Rus Konsolosu de Lex, ve Hıdiv İsmail arasında bu tür bir destek
sözü veren bir antlaşm a taslağın a p araf atılmıştı. 1 8 7 5 ’te Mısır ordusunun bir R us kom utan ku
m andasına verilm esi önerileri vardı F. J. Cox, “Khedive Ism ail and Panslavism ” , Slavonic ve East
European Review, xx xü (1 9 5 3 -1 9 5 4 ), s. 151-67.
7 W. F. M onypenny ve G. E. Buckle, The Life o f Benjamin Disraeli, Earl o f Beaconfield, London,
1 9 1 0 -1 9 2 0 , S. 2 4 -2 5 .
8 1 8 7 6 Şubat’ında “istediğim kadar altım alam azsam , bu imparatorluk ne işe yarar ki” dediği rivayet
edilmektedir (D. Harris, A D iplom atic History o f the Balkan Crisis o f 1875-1878: The First Year,
Stanford, 1936, s. 2 3 6 .
9 R. T Shannon, Gladstone and the Bulgarian Agitation, 1876, London, 1 963. kitabında Gladsto-
ne’un kışkırtma sürecine geç girdiğini ve huzursuzluğun artışını sınırlamak için herkesten fazla ça
b a sarfettigini yazm aktadır (özellikle III. Bölüm ). OsmanlIların toprak bütünlüğü kavram ına sıkı sı
kı sarılan Gladstone, İngiltere'nin Yakındoğu politikasında köklü bir değişiklik yapılm asını istem i
yordu ve işlenen suçlardan çok İngiltere'deki hareketle ilgileniyordu.
10 Bu iki versiyon için bkz., B. H. Sumner, R ussia and the Balkans, 1 8 7 0 -1880, Oxford, 1937, ek: III.
11 Cherniaev R us ordusundan 1 8 7 5 ’te istifa etm iş ve IL A lexander’m “bu haydutlar'Tn başın d a bir
R u s generali görm eyi istem ediğini açıkça belirtmesine aldırm adan gizlice Sırb istan 'a gitm işti. D.
M acKenzie, “ P an slav ism in Practice: Chem aiev in Serbia (1876)”, jo u rn a l o f M odem H istory,
XXXVI (1 9 6 4 ), S. 2 8 1 -2 8 2 .
12 Stoyanovich, a.g.e., s. 9 2 . Burada bir Sırp kaynağının toplam gönüllü sayısını genelde sanıldığının
çok altında, 2 7 1 8 olarak vediği zikredilmekte.
13 Sumner, a.g.e., s. 193.
14 C. ve B. Jelavich (ed), Russia in the East, 1876-1880, Leiden, 1959, s. 20.
15 Bism arck bu iki ülkeyi sıkı bir işbirliği içinde görmeyi de istemiyordu; çünkü böylesi bir işbirliği Al
m anya’yı aracı konum undan mahrum bırakabilirdi. Ancak bu çok da önemli bir tehlike değildi.
16 Bism arck ay n ca Schweinitz’e R u sy a’y a Almanlarla ittifak önerme yetkisini de tanımıştı. İttifak R us
y a ’nın OsmanlIlara, Almanların ise F ransa’y a karşı istediği gibi davranabilme koşulunu da dayanı
yordu. A m a bu görüşten h oşlan m ayan elçi, bu öneri için b ask ı yapm aktan kaçınm ış olduğu için
öneri sonuçsuz kalm ış olabilir.
232
1875-1878 DOĞU KRİZİ
17 Midhat P aşa başkanlığında bir kom isyon 6 Ekim'den beri bu an ayasanın detaylan üzerinde çalışı
yordu. Heyet-i Vükelâ taslağı 6 Aralık'ta onaylam ış, ancak m uhafazakâr güçler Abdülhamid tara
fından kabul edilişini iki hafta ertelemişti. Bu anayasanm ne ifade ettiği için bkz., R. Devereux, The
Firs Ottoman Constitutional Period, Baltimore, 1963, Bölüm İÜ.
18 K aradağ’ın h âlâ OsmanlIlarla sa v a ş halinde olması, Rusya'nın bu öneriyi kabul etmesini zorlaşm ı
yordu.
19 Bu girişimlerin en ilginci Temmuz ayında, R u sy a’y a karşı yardım etmesini güvenceye alm ak için
A fganistan Emiri Shere Ali’ye bir Osmanlı heyeti gönderilmesiydi. D. E. Lee, “A Turkish Mission to
Afghanistan, 1877" , Journal o f Modem History, XIII (1941), s. 33 5 -3 5 6 .
2 0 6 M ayıs’ta İngiltere’nin R u sy a’y a verdiği nota Rusya'nın Süveyş Kanalı, Mısır, İran Körfezi, İstanbul
v ey a Bogazlar’d a harekete geçmesinin İngiltere’nin çıkarlarına aykın olacağını iddia ediyor ve bu
takdirde sav aşta İngiltere’nin tarafsız kalmasının mümkün olmayabileceği tehdidini savuruyordu.
21 Monypenny ve Buckle, a.g.e., VI, s. 146.
2 2 Bkz., a.g.e., VI, s. 155.
2 3 Bu konuda Dışişleri Bakanlığı'nın eski bir memuru olan A. H. Jomini’nin 16 Haziran ve 2 Temmuz
1 8 7 7 tarihli şikâyetleri için bkz., C. ve B. Jelavich (ed), a.g.e., s. 45-46, 49.
2 4 Bkz., s. 160.
2 5 T. H. von Laue, Sergei W itte and the Industrialization ofRussia, NewYork, 1963, s. 17-18.
2 6 Dobruca, kuzey ve batıda Tuna Nehri, doğuda Karadeniz ve güneyde de Turtukay’dan başlayıp Tu
n a üzerinden Karadeniz'e ulaşan bir hatla sınırlı, oldukça kanşık nüfuslu bir bölgedir.
2 7 Yakındoğu'daki temkinli ve söz vermekten kaçınır politikasına uygun bir biçimde Bism arck kongre
için Berlin’in seçilmesinden rahatsız olmuştu; bu durum kongrenin kararlan için A lm anya'yı hiç de
arzu edilmeyen bir biçimde konuya dahil edecekti. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilgili güçler tarafın
dan paylaşılm asının Yakındoğu sorunlarının tümü için en iyi çözüm olacağına inanıyordu. Saint
Vallier'den W addington’a, 2 Mart 1878, Documents Diplomatiques Français, I. Seri, I, s. 2 6 1 -2 6 3 .
2 8 Londra’daki Fransız m aslahatgüzan 19 Kasım 1875 tarihinde “Doğu Sorunu, Hindistan ve Hindis
tan ’daki İngiliz imparatorluğu sorunudur" diye bilgi veriyordu. (Document Diplomatiques Français,
I. Seri, II, (Paris, 1930), s. 16.
2 9 D. E. Lee, a.g.m., s. 342.
3 0 Bkz., s. 2 5 2 -2 5 3 .
31 S ü v ey ş K an alı’nın, banker Edouard Dervieu ve ünlü Société Généralé'm oluşturduğu sendikanın
eline geçm esi tehlikesini engellemek için Rothschild B anka Şirketi'nden av an s alm an parayla hisse
ler alelacele satm alınmıştı.
32 Monypenny ve Buckle, a.g.e., V. s. 450.
3 3 F. J. Dwyer, “R. A Cross and the Eastern Crisis of 1 8 7 5 -1 8 7 8 ” , Slavonic and East European R evi
ew, XXXIX (1 9 6 0 -1 9 6 1 , s. 444.
3 4 D. E. Lee, Great Britain and the Cyprus Convention Policy o f 1878, Cambridge, M ass, 1934, s. 36.
3 5 Lady Gwendolen Cecil, Life o f Robert, Marquess o f Salisbury, II, London, 1921, s. 288.
3 6 R u sya adına Gorchakov ve Shuvalov, İngiltere adına Beaconsfield ve Salisbury, Avusturya-M aca-
ristan için A n drassy ve Haymerle, kongre başkanı Bismarck, F ransa adm a Waddington ve şöyle y a
da böyle arka planda İtalya adm a Kont Corti kongreye katılıyordu.
3 7 Monypenny ve Buckle, a.g.e., VI, s. 322.
3 8 Sırp-Bulgaristan sınırı ve Sofya San cağı'na ilişkin karm aşık tartışm alann detayları için bkz., Sum
ner, a.g.e.. Ek. IX.
39 Osmanlı hükümeti kongrenin son gününe kadar işgâle razı olmayı reddetti, son gün A ndrassy işgâ-
lin geçiçi bir önlem olduğunu ve Sultan’m nihai olarak iki eyalet üzerindeki egemenliğini etkileme
diğini belirten anlam sız am a görünüşü kurtaran bir Avusturya-Osmanlı deklarasyonunu imzaladı.
4 0 Demiryolu on yıl sonrasına kadar tamamlanmamıştı.
41 2 8 H aziran'da, Salisbury bağım sız bir Lazistan Hanlığı yaratılmasını önerdi. Bu görüş 1919 yılında
kısa bir süre için tekrar gündeme gelecek am a bir sonuç çıkmayacaktı. Bkz., s. 382.
DOĞU SORUNU
4 2 Her ikisi de soru nu sağlık lı bir biçimde ele alacak biçimde donatılm am ıştı. Salisbury Beaconsfi-
eld’m h ayatında hiç A nadolu haritası görm ediğinden şik ây et ediyordu. Sh u valov G orchakov’un
Batum v e K ars'ın yerlerini tahmini olarak bile belirtemeyecegini iddia ediyordu (W. N. Medlicott,
The Congress o f Berlin and. A fter, London, 1 938, s. 1 0 7). Güvenilir haritaların olm ayışı A n ado
lu’d a sınırların mantıklı bir biçimde belirlenmesini olağanüstü zor bir hâle getiriyordu. Bkz., a.g.e.,
s 1 1 9 -1 2 0 .
4 3 Cecil, a.g.e., II, 2 8 6 .
4 4 Documents Diplom atiquesFrançois, I. Seri, II, s. 357.
4 5 Medlicott, a .g .e., s. 3 8 3 .
4 6 Bkz., W. L. Langer, European Alliances and Alignments, 1871-1890, New York, 1950, s. 138-
140 ve buradaki haritalar.
4 7 Duke o f Argyll, The Eastern Question, II, London, 1879, s. 202.
4 8 V. I. Ado, “Berlinskii kon gress 1878g. 1 pom eshchiche-burzhyaznoe obshchest-vennoe mnenie
R ossii”, IstoricheskieZapiski, LXDC (1 9 6 1 ), s. 101-141.
4 9 “P. A. Shuvalov o Berlinskom kongresse 1 878g ", KrasnyiArkhiv, No. 59 (1 9 3 3 ), s. 109.
5 0 Bkz., s. 2 8 8 -2 8 9 .
234
VIII
235
DOĞU SORUNU
sız kalma yükümlülüğü önceden diğer güçlere danışılması hâlinde geçerli olacak
tı. Boğazlar’ın varolan rejiminin “Avrupalı ve karşılıklı yükümlülük getiren yapı
sını” da kabul ediyor ve bu sayede Rusya'yı îngiltere’nin Karadeniz’e sızma giri
şimlerine karşı güvenceye almış oluyorlardı. Avusturya iki Bulgaristan'ın birleş
mesine karşı çıkmamaya söz verirken, Rusya da ileri bir tarihte A vustuıya’nın
Bosna ve Hersek’i ilhak etme hakkını tanıyordu. Her ne kadar iki eyaletdeki
ayaklanmalar Rusya’da Panslav sempatilerin doğmasına yol açmış olsa da, İsveç
kökenli Dışişleri Bakanı N. K. Giers’ın denetiminde resmi politika katı bir biçimde
doğru ve isyancılara karşı yardımsever olmaktan uzaktı.
Karadağ ve Yunan sınırları sorunu ise çok daha ciddi uluslararası sorunlara
yol açacaktı. Kuzey Arnavutluk'taki katolik kabileler, Berlin Antlaşmasının ön
gördüğü gibi Karadağ'a devredilmeye şiddetle karşı çıkıyorlardı ve Osmanlı hükü
meti de onlann bu tavırlannı destekliyordu.2 Osmanlı-Yunan sınırını belirlemek
için atanan Osmanlı ve Yunan komisyon üyelerinin, sının yeniden belirlemesinin
beklendiğinden çok daha zor bir sorun olduğu ortaya çıkmıştı. 1879 Ağustos’un-
da komisyon üyeleri arasındaki ilişki tam anlamıyla kitlenmişti. Her iki konuda
da Abdülhamid işbirliğine istekli olmadığını, geciktirme, kaçınma ve erteleme üs
tadı olduğunu göstermişti; Büyük Güçler'in her iki konuda da gerçek bir birlikten
yoksun oluşu, Abdülhamid’e kendine özgü yeteneklerini sergileyebileceği geniş
bir alan sağlıyordu. Yunan sınırları sorunun çözülmesi için kurulan uluslararası
bir komisyonun ve aynı sorunu tartışmak için 1880 Haziran! sonunda Berlin’de
toplanan elçilerin konferans çalışmalannı boşa çıkarmayı başarmıştı. 14 Eylül'de
Ragusa'da toplanan Büyük Güçlerin ortak filosu bile uzun müzakerelerden sonra
onu çok az etkileyebilmişti; İngiltere’nin Sultani zorlamak için İzmir’i işgâl plan-
lanna Avusturya ve Fransa karşı çıkmıştı. İnatçı olmasına karşın Sultan aynı za
manda ürkek de bir kişiydi. İngiliz hükümetinin tavn onu korkutmuştu, Ekim so
nuna doğru Karadağ sının sorunu çözülme yoluna girmişti. Bir ay sonra tartışma
nın odak notkası olan Dulcigno limanı, Karadağ’ın elindeydi.
Yunan sınmni belirlemenin ise çok daha zor olduğu ortaya çıkmıştı. 1880 yılı
sonunda Fransa’nın sınırı, Büyük Güçlerin ortak arabuluculuğuyla belirleme
önerisi hem Yunan hem de Osmanlı hükümetleri tarafından geri çevrilmişti. Ertesi
yılın Mart ayına kadar Abdülhamid antlaşmanın temelini oluşturacak önerilerini
sunmamıştı. Daha da önemlisi, bu vakada geciktirme ve engellemelerden kârlı
çıkmıştı. 24 Mayıs 1881 tarihli Osmanlı-Yunan antlaşmasıyla Yunanlılar Teselya
ve Epir’de önemli miktarda toprak kazanmışlardı; ancak önceki iki yıl boyunca
Osmanlılann terk edip etmeyeceği tartışma konusu olan Girit adası OsmanlIlarda
kalmıştı. Yunan hükümeti, çoğu Balkanlar’daki ağız dalaşından cidden bıkmış
236
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
237
DOĞU SORUNU
ancak 20. yüzyıl standartianna göre Sultan’m kendisine karşı komplolarla müca
dele ederken vahşice yöntemler izleiğini söylemek adil olmayacaktır. Sultan’ın
yirmi beş yıllık saltanatından sonra kötümser ancak sivri dilli yorumculardan biri
“günümüzde tarihî veriler hakkında yeterli bilgi sahibi olan kişiler, reformlar Os
manlI memurlan tarafından uygulanacaksa, Osmanlı İmparatorluğu’nda reform
yapmanın önemsiz detaylar dışında sonuç vermeyeceği konusunda hemfikir ola
caklardır"4 diye yazıyordu. Abdülhamid'in imparatorluğun geleneksel güç odak
ları olan iki büyük kurum, ordu ve ulemanın gücünü ve prestijini azaltmak için
çaba sarfetmesi bazı açılardan çok daha ciddi sonuçlara yol açmıştır. Bu kurumla-
n iktidanna karşı olası tehditler olarak gördüğü için Harbiye Nezareti’nin önemi
azaltılmış ve rakip memur gruplan birbirlerine karşı kullanılmış (normalde Sultan
kent kökenli subaylan, kırsal kökenlilere tercih ediyordu) ve dinî eğitimin kalite
sini yükseltme çabalan bastırılmıştı.
1880 M ayıs’ında Londra’da Muhafazakâr hükümetin iktidardan düşmesin
den önce bile, hükümetin bazı üyeleri bu şekilde yönetilen bir devletin varolmaya
devam edeceğinden kuşku duymaya başlamışlardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun
canlanmasını asla olası görmeyen Salisbuıy, artık sadece İngiltere’nin Yakındoğu
ve Hindistan’daki diplomatik ve stratejik konumu güçlenene kadar imparatorlu
ğun çöküşünü ertelemeyi umut ediyordu. Şubat ayında Layard’a “demiryolumuz
Çandigarh’a ulaşana kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünü ertlemek bizim
için hiç de önemsiz bir avantaj olmayacak. İmparatorluğun çöküşünü Rusya’da
devrim olana kadar ertelemek ise çok büyük bir başan olacaktır”5 diyecekti. Daha
da önemlisi 1878-1879 kışına kadar erken bir tarihte Abdülhamid’in İngilte
re’den uzaklaşm aya başladığı ve İngiliz desteğine giderek daha az dayandığının
işaretleri ortaya çıkmaya başlamıştı, bunun nedeni İngiltere’nin ona borç vermeyi
reddetmesi, reform yapması için ısrarcı davranmayı sürdürmesi ve Rusya ile anla
şılabileceğini öne sürmesiydi. Berlin Kongresi ile Rusya’dan çok daha fazla toprak
elde eden Avusturya da İstanbul’daki etkisini kaybediyordu. 1878-1879 yılllann-
da Abdülhamid’in Bosna’da bir miktar denetim sağlamak için Bulgaristan’dakin-
den daha sıkı bir savaş vermesi de kayda değer bir olaydır.
1880 Mart’ındaki seçimlerden sonra Gladstone’un başbakanlığında liberal
hükümetin iktidara gelmesiyle Osmanlı-tngiliz ilişkileri daha da hızlı bozulmaya
başlamıştı. Büyük liberal lider, çöküşü Avrupa banşı için çok büyük bir tehlike
oluşturacağı için Osmanlı imparatorluğu’nu koruma gerekliliğini kabul ediyordu
ve Rusya’nın İstanbul’a sahip olmasına veya kentte hakimiyet kurmasına da da
ima karşı çıkmıştı. Ama Sultan’m temsil ettiği aşağı yukan herşeyden tiksiniyor
du. Gladstone ve Abdülhamid arasında aşılmasının pek mümkün olmadığı ortaya
238
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
239
DOĞU SORUNU
burg’da uyanan dehşet duygusu hâlâ canlıydı. Giers ve daha da önemlisi Milyutin
bu kadar ileri gitmeyi reddettiler, ama bu tür bir öneri yapılması bile önemli bir ge
lişmeydi. Dolayısıyla Berlin Kongresi’ni izleyen yıllar, önceki yıllarda o kadar belir
leyici olan gerilimi büyük ölçüde yitirmişti.
Bâbıâli’deki yeni güç dengesi 1885 Pencap krizinde açıkça görülüyordu. Mart
sonunda Afgan sınınndaki Afgan kuvvetlerini yenilgiye uğrattığında, Rusya İngi
liz hükümeti ve halkına Afganistan’ın bağımsızlığım ve dolayısıyla Hindistan’da
ki İngiliz iktidannı tehdit ediyor gibi gözükmüştü. Bir an kapıda gibi gözüken în-
giltere-Rusya savaşında, İngiliz filosunun güney Rusya’yı ve Kafkaslar’ı vurmak
için Boğazlar’dan geçmesine izin verilmesi çok önemliydi. Ancak Rusya’nın tale
bi üzerine Üç İmparator Birliği ülkeleri Sultan’ı Boğazlar’ı kapalı tutmak ve 11
Temmuz 1878 tarihli İngiliz bildirisini uygulamaya geçirmeyi önlemeye ikna et
mekte hiç de güçlük çekmemişlerdi. Afgan sınırı konusunda İngiliz-Rus sürtüş
mesi kısa bir süre sonra pek büyük bir zorlukla karşılaşmadan Eylül başında sağ
lanan antlaşma ile çözülecek ancak İngiltere, İstanbul’da kaybettiği konumunu
bir daha asla kazanamayacaktı.
Abdülhamid’in Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Batılı etkilerden korkusunun
nedeni kolayca anlaşılabilir, bu dönemde Osmanlı devletinin egemenliğini kurulu
düzenin daha önce tanık olmadığı bir biçimde batılı güçlerce kısıtlanmıştı, 1881
yılında Osmanlı devletinin borçları uluslararası bir komisyonun denetimine geç
mişti. 1875 Ekim’inde Osmanlı hükümeti dış borçlannın faiz ödemesini vaktinde
yerine getirmemişti. Bu gecikme imparatorluğun malî durumu, özellikle de yurt
dışında kredi bulm a kapasitesi konusunda feci sonuçlar doğurmuştu. Berlin
Kongresi, İstanbul’da Osmanlı devleti tahvillerine sahip kişilerin iddialannı incele
mek ve bu borçlann ödenmesi için yollar bulmakla görevli uluslararası bir komis
yonun kurulmasını öngörmüştü. Nihayet 1881 yılının Aralık ayında Muharrem
Kararnâmesi ile birlikte, değişik tahvil senedi sahiplerini temsil eden yedi yönetim
kurulu üyesiyle Düyûn-ı Umûmiye kurulmuştu. Tütün ve tuz tekellerinin, Bulga
ristan ve Doğu Rumeli’nin ödediği haraç, damga ve alkollü içki vergisinden sağla
nan Osmanlı devlet gelirlerinin büyük bir bölümü Düyûn-ı Umûmiye’nin deneti
mine verilmişti, gelirler anapara ve faiz ödemelerinde kullanılacaktı. Bu düzenle
menin koşullan bütünüyle Osmanlı Imparatorluğu’nun aleyhine değildi. Bir sene
içinde faiz ve anapara ödemelerine ayrılabilecek para sabitti, gelirler Düyûn-ı
Umûmiye’nin ödemesi gereken paradan fazla ise, gelir fazlası Osmanlı hükümeti
ne geri ödenecekti. Osmanlı hükümeti ve Düyûn-u Umûmiye arasındaki herhangi
bir anlaşmazlık arabuluculukla çözülecekti. Aynca borç miktan 191 milyon ster
linden 106 milyon sterline düşürülmüştü; azaltılan borç toplamı üzerinde normal
240
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
241
DOĞU SORUNU
242
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
lerinden biri olan hükümet istikrarsızlığına son vermek amacıyla iki Rus generali
ni başbakan olarak ataması izledi. General Sobolev Başbakan ve İçişleri Bakanı,
General Kaulbars ise Savaş Bakanı oldu. 1883 Mart'ından itibaren Bulgar hükü
meti tam olarak denetim altına alınmıştı. Bu rejim tam bir başarısızlıkla sonuçlan
dı. Her ne kadar politikalarını doğrudan Rus hükümetinin yönlendirdiğine dair
hiçbir işaret yoksa da, Sobolev Rus çıkarlannı geliştirmek ve korumak amacını ta
şıyordu. Bulgarlann büyük bir bölümü kibiri yüzünden kendisinden nefret ediyor
du. Hem Sobolev hem de Kaulbars liberallerle ittifak kurup, Bulgaristan'da anaya
sal bir hükümet kurulmasını ve Battenberg’li Alexander’in gücünün sınırlanması
nı istiyorlardı. Prense duyduğu nefret hızla büyümeye başlayan Çar da onları
destekliyordu. Amaçlanna ulaştılar. 1883 bahannda toplanan Bulgar Meclisi Tır-
nova anayasasının geçerli olmasını talep etti ve Prens Alexander da buna razı ol
mak zorundaydı. Ama hem liberallerin hem de muhafazakârlann hiç hoşlanma
dığı Sobolev ve Kaulbars istifa etmek zorunda kalacaklardı. Kasım ayında ordu
üzerinde hakimiyet kurma çabalarının sonuçsuz kalmasıyla, Battenberg’li Ale
xander Çar’ın bundan sonra Bulgar Savaş Bakam atama hakkına sahip olduğunu
kabul etmek zorunda kaldı.
İzleyen on sekiz ay içinde Prens ve Rus hükümeti arasındaki gerilim biraz
azalmıştı, ama 1885 bahannda Battenberg'li Alexander’in I. William ve Kraliçe
Victoria’nın torunu Prusya Prensesi Victoria ile evlenmek istemesi, bir kere daha
St. Petersburg’da kötü duyguların uyanmasına yol açtı. Evliliğin gerçekleşmesi
için en ufak bir olasılık bile yoktu. Rusya ile iyi ilişkiler sürdürmeye kararlı olan
Bismarck bu fikre şiddetle karşı çıktı. Ama Alexander’in bir biçimde Alman krali
yet ailesi ve Rusya’nın en büyük düşmanı olan Ingiltere ile ittifak kurmak isteme
si, birçok R us’un Prensin, bağımsızlığı uğruna birçok Rus’un kanının aktığı bu
Slav halkını yönetmeye lâyık olmadığını düşünmesine yol açacaktı. 1885 Ağus-
tos’unda Bulgaristan’daki Rus temsilcisi Koiander, Avusturya'nın Bosna-Her-
sek’i, Fransa'nın Tunus’u, Ingiltere’nin Mısır’ı işgâl etmesine paralel olarak Rus
y a’nın da Bulgaristan’ı işgâl etmesini önerdi.
Yılın son birkaç ayında Battenberg’li Alexander, birdenbire beklenmeyen bir
dizi başarı kazandı. Bulgaristan’ın 1878 yılında ikiye bölünmesi otonom eyalet
ve Doğu Rumeli’de büyük bir hoşnutsuzluk yaratmıştı, büyük bir kesim ulusal
birliğin ilânının daha fazla ertelenemeyeceği görüşünü paylaşıyordu. 1881 yılının
Üç İmparator Birliği Antlaşması bu tür bir birliğin, “koşullann zorlamasıyla” sağ
lanabileceğini öngörmüştü. Daha da önemlisi Berlin Kongresi’nden beri Doğu Ru
meli’de olaylar Bulgaristan’dakine paralel seyretmişti. Uluslararası komisyon
1879 bahannda uygulaması imkânsız ve detaylı bir Organik Yasa hazırlamıştı, bu
243
DOĞU SORUNU
yasa Tırnova A nayasası’na eşdeğerdi. Eyaletin ilk Genel Valisi Aleko Paşa, Bat-
tenberg’li Alexander gibi Ruslann burada da etki sahibi olma ve özellikle de silah
lı kuvvetlerin kontrolünü elde etme taleplerinden bunalmıştı. Rusya 1884 yılında
Bâbıâli’mn Aleko Paşa'yı görevden almasını güvenceye aldıktan sonra, Rusya
1878 yılından beri gerçekleştirmeye çalıştığı Bulgaristan birliğinin Rusya açısın
dan istenmeyen bir gelişme olduğuna karar vermişti.
Bulgar milliyetçiliği de bu şekilde kısıtlanm aya hazır değildi. 18 Eylül
1885’de Doğu Rumeli’nin başkenti Filibe’de (Plovdiv) Bulgaristan ile birleşme ta
lebiyle bir ayaklanma patlak verdi. Ayaklanma hiç bir direnişle karşılaşmadı ve
Battenberg’li Alexander birliği kabul etmek ya da etmemek sorunuyla karşı karşı
ya kaldı. Zor bir durumdaydı. Ayaklanma hazırlıkları konusunda hiçbir bilgisi
yoktu ve Ağustos ayında Giers’e yakın zaman içinde Doğu Rumeli'de hiç bir so
run beklenmediği güvencesini vermişti. III. Alexander'in düşmanı olarak gördüğü
bir adamın yönetiminde iki eyaletin birleşmesini hoş karşılamayacağının farkın
daydı. Aynca Büyük Güçler’in hiçbiri Bulgaristan’ın birleşmesine sıcak bakmaya
caklardı, ayaklanmanın Makedonya’ya sıçraması ve Yunan, Sırp ve hatta Rumen
müdahalesine yol açmasından, kesitirilemeyen sonuçlar çıkmasından korkuyor
lardı.12 Kasım ayında elçilerin İstanbul’da yeni düzenlemeleri tartışmak için dü
zenledikleri gayrî resmi konferanstan hiçbir sonuç çıkmadı. Yeni başbakan Salis
bury Doğu Rumeli ve Bulgaristan’ın birleşmesinin İngiliz çıkarlan ve Osmanlılann
varolan güçsüzlüğüne fazladan bir zarar getirmeyeceğine karar vermişti,13 ama
Rusya'nın etkisi altında Üç İmparator Birliği ülkeleri birleşmeyi tanımaya karşı
çıktılar.
Battenberg’li Alexander birleşme talebini geri çevirirse, Bulgaristan'daki tahtı
nı koruma ümidi kalmıyacaktı. Doğu Rumeli’deki ayaklanmanın önde gelen kişi
lerinden olan ve gelecek on yıl boyunca Bulgar siyasetine hakim olacak Stefan
Stambulov bunu çok açık ifade etmişti. Prens’e, “Efendim, birleşme gerçekleşti.
Ayaklanma bunu gerçekleştirdi, geçmiş düşünceler ve tereddüt etme zamanı geç
ti. Ekselanslarının önünde iki yol var: Biri Filibe'ye ve Tann’nın izin verdiği kadar
uzaklara uzanıyor, diğeri ise Sviştov, Tuna ve Darmstadt'a. Size ülkenin sunduğu
tacı almanızı tavsiye ediyorum” 14 diyecekti. Battenberg'li Alexander bu nasihati
dinledi, ama bunu yaparken de Çar’ın kendisine duyduğu hoşnutsuzluk ve nefre
tin de büyümesine neden oldu. 21 Eylül'de Çar III. Alexander, Bulgar ordusunda
hizmet veren bütün Rus subayların geri çağnlmasım emretti. Ayın 3 0 ’unda Bul
garistan Meclisi’nden gelen bir heyete, Battenberg’li Alexander iktidarda olduğu
sürece ülkenin Rusya’dan hiçbir yardım beklememesi gerektiğini belirtti. Osman
lIların Doğu Rumeliyi işgâl edip, orada özerk rejimi tekrar kurma olasılığı olduğu
244
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
ve daha da önemlisi Sırp saldınsı ihtimali arttığı için, bu gelişme Bulgaristan’a in
dirişmiş ciddi bir darbeydi. Bosna ve Hersek Habsburg yönetiminde olduğu için
Sırbistan sadece güneydoğuya, M akedonya'ya doğru genişleyebilirdi. Ülkenin
hükümdan Prens Milan’ın konumu çok güvensizdi. Tebaasımn büyük bir çoğun
luğunun aksine Rusya’ya düşmandı ve 28 Haziran 1881 'de Avusturya-Macaris-
tan ile gizli bir antlaşma imzalayarak ülkeyi Habsburglann himayesine sokmuştu.
Bu antlaşma Sırbistan’ın topraklannda Avusturya karşıtı faaliyeder yürütülmesini
yasaklıyordu, her iki ülkeden birinin bir veya birden fazla ülkeyle savaşa girmesi
durumunda ülkenin dostça bir tarafsızlık politikası izlemesi şartını getiriyordu.
Sırbistan’ın güney sınınndaki toprak kazanından için Avusturya desteği de sağlı
yor ve ülkeler arasında askerî işbirliği antlaşması ihtimalini de getiriyordu. Önde
gelen Sırp bakanlan Pirochanats ve Garashanin antlaşmanın IV. maddesine karşı
çıkıyorlardı, bu madde Sırbistan'ın diğer devletlerle siyasî anlaşmaya girmesini
ve ülkeye yabancı ordulan sokmasını yasaklıyordu. Ancak muhalefete karşın Mi-
lan, 24 Ekim tarihinde Avusturya hükümetine yolladığı özel bir mektupla anlaş
mayı kabul edecekti. Bunu izleyen yıllarda politikalanna muhalefet arttıkça, Pren
sin Rusya’ya duyduğu nefret ve Habsburglara bağımlılığı da artacaktı. (Düşman
ca tavırlanndan dolayı 1883 yılında bütün Sırp piskoposlarını görevden almak
zorunda kalacaktı). Belgrad’daki Avusturya temsilcisi Kont Khevenhüller, Sırp si
yasetine egemen kişiliklerinden biri hâline gelecekti. Milan’ın azalan prestijini art
tırmak için 1882 Mart’ında Kral ünvanını alması da fayda sağlamayacaktı, Doğu
Rumeli’deki isyandan sonra, birleşmenin Bulgaristan’a ve hükümdanna vereceği
güç artışı için “tazminat" talep etmeye başlayacaktı. Tazminat talebini savaş teh
didiyle destekliyordu. 14 Kasım’da büyük bir olasılıkla hükümetinden farklı kişi
sel bir politika izleyen Khevenhüller’in de teşvikiyle, Bulgar topraklarına saldırı
başlattı. Sırplann başlangıçtaki başansını Bulgarlann 16-19 Kasım’da Slivnitza’da
beklenmedik bir başan kazanması ve Niş ve Pirot gibi önemli Sırp kasabalannı iş-
gâl etmesi izledi. Milan’ın saldırgan tavnnı Sırplar desteklemiyordu; özellikle radi
kal ve liberal siyasî gruplann karşı çıktığı Milan, umutsuz bir duruma düşmüştü.
Avusturya himayesi altındaki Milan'ı korumak için müdahale etmek zorunda ka
lacaktı. Ayın 2 8 ’inde Khevenhüller, Battenberg’li Alexander'ın başkomutanlığına
bir ültimatom sundu. Savaş devam ederse Avusturya birliklerinin Sırbistan’ın ya
nında savaşa gireceği ve Rusya’nın Bulgaristan’ı işgâl edeceği tehditini savundu.
Bunu söylerken Avusturya Dışişleri Bakanı Kalnoky’nin ona verdiği yetkiyi de
aşmış oluyordu. Ama istenen sonuç sağlanmış, Bulgar ilerlemesi durdurulmuştu,
3 Mart 1886’da Sırbistan ve Bulgaristan banş imzalıyor ve iki ülke arasında sa
vaş öncesi duruma dönülüyordu.
245
DOĞU SORUNU
246
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
247
DOĞU SORUNU
248
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
laşmasına göre bir casusfoederis oluşturacaktı. Belli koşullar altında Kuzey Afri
ka ve Balkanlar’da İtalya’ya genişleme hakkı veren bu antlaşmalar, aynı zaman
da İtalya’nın bu haklannın uluslararası alanda tanınması anlamına da geliyordu.
İtalya aynı zamanda başka bir açıdan da güçleniyordu. İngiltere Akdeniz’de
Rusya’ya karşı kazandığı durum ve Mısır’daki konumu hoşnutsuzluk yarattığı
nın farkındaydı. Boulanjizm Alman karşıtı olduğu kadar İngiliz karşıtı da bir hare
ket olduğu için Fransa’ya karşı durumunu güçlendirmek istiyordu. Bu nedenle
İtalya ile yakınlaşmaya hevesliydi. Ingilizlerin Üçlü İttifak için desteğini almayı
uman ve Balkanlar’daki Rus etkisine karşı direnişi, Ingiltere’nin üstlenmesini ar
zulayan Bismarck da bu eğilimi desteklemişti. Özellikle Ingiltere-ltalya arasında
bir anlaşma sağlanması Avusturya’nın konumunu güçlendirecek ve Balkanlar’da
gerekli olduğunda Rusya’ya karşı sert bir tavır almasını kolaylaştıracaktı, bu tez
Salisbury’i etkilemişti. 12 Şubat 1887 tarihinde muğlak ifadeli notalann değiş to-
kuşu ile İtalya ve İngiltere, Karadeniz ve Akdeniz’de statükoyu destekleme ve de
ğişiklik yapmak gerekli olduğu takdirde, değişikliklerin aralannda anlaşma sağla
dıktan sonra yapılması sözünü veriyorlardı. Altı hafta sonra Avusturya da bu
antlaşmaya katılacaktı.
1887 bahannda Fransa, diplomatik hareket özgürlüğünün giderek sınırlandı
ğını görüyordu. Hiçbir zaman göründüğü kadar yüksek olmayan Alm anya’ya
karşı bir intikam savaşına girme olasılığı da giderek azalıyordu. Mayıs ayında Bo-
ulanger’nin üyesi olduğu kabinenin iktidardan düşmesiyle bu olasılık çok azalmış
tı. Mart ayında Katkov’un temsil ettiği Fransa'ya yakın ve Almanya’ya güvensiz
olan milliyetçi ve Panslav güçlerin III. Alexanderen politikalannı denetleme girişi
mi başansız olmuştu. Ocak ayında Almanya'nın Rusya elçisi Schweinitz günlüğü
ne “her şey 1878-1879 dönemindeki durumuna dönüyor” diye yazacaktı. Rus
Başkomutanı General Obruchev Alman yanlısı olmamasına karşın, Rusya'nın baş
düşmanı olan İngiltere’ye karşı savaş ilân etmek için Almanya ile ittifak kurulaca
ğını umuyordu. Panslav idealizmine soğuk bakan bir muhafazakâr olan Giers,
Rus dış politikası üzerindeki etkisini koruyordu. III. Alexandere Üç İmparator Birli-
ği’ni yenilemek konusunda ikna edemiyordu, ama Mayıs ayında Rusya açısından
Bulgaristan’ın ve Boğazlar’ın konumunu güvenceye almak için tasarlanmış Rus-
ya-Almanya Antlaşması için ikili görüşmelerin başlamasını sağlıyordu.
Rusya, üçüncü bir devletle girişeceği bir savaşta, Almanya’dan tarafsız kala
cağı sözünü vermesini istediği için müzakereler çok zor gelişiyordu, oysa Alman
ya 1879 ittifakıyla Rusya saldınsına karşı Avusturya’yı destekleme sözü vermiş
ti. Sonuçta Rusya'nın Avusturya’ya saldırması durumunda Almanya’nın, Alman
ya Fransa’y a saldırdığı takdirde Rusya’nın tarafsız kalma yükümlülüğünün olma
249
DOĞU SORUNU
250
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
251
DOĞU SORUNU
Panslav hareketinin kafası kanşık ancak gerçek idealizminin yerini almıştı. Rus
ya ve Bulgaristan’ın yabancılaşması, Rusya’ya iltica eden bir grup Bulgar mülte
cinin, Rus memurlann yardımıyla 1891 yılında Stambulov’u öldürmeye teşebbüs
etmesi ve Maliye Bakanı Belchev’i öldürmeyi başarması ile doruğa çıkmıştı. 1896
yılında Ferdinand’ın Katolik olarak vaftiz edilen oğlu Boris, Ortodoks kilisesine
kabul edilene kadar, Rus hükümeti Ferdinand’a karşı izlediği düşmanca tavırdan
vazgeçmemişti.
Daha da önemlisi Bismarck’ın 1886-1887 dönemindeki manevralan Rus-Al-
man ilişkilerinin ciddi biçimde bozulmasını engelleyememişti. 1886 Eylül’ünde,
Berlin’deki İngiliz Elçisi Malet, Dışişleri Bakanı Lord Iddesleigh’e, “dürüstçe dav
ranmak görüntüsü altında, Prens Bismarck iki taraflı bir politika izliyor, açık poli
tikası, bütün tehlikelerine karşın Rusya ile ittifakı korurken, gizli ve sessiz politika
ise R usya’nın uğradığı her yenilgiden tatmin oluyor” 18 diyordu. Bu tanımlama
oldukça doğru bir tahmindi. Rusya’da egemen sınıflann Almanya’ya karşı düş
manca duygulan giderek artıyor ve basının önemli bir kısmında da giderek daha
çok ifade ediliyordu. 1887 Haziran ve Temmuz aylarında, otokratik Rusya ve
Fransız Cumhuriyeti ilk defa diplomatik işbirliğine girerek, İngiltere ve Bâbıâli „.-i,
Mısır konusunda henüz imzaladığı Drummond-Wolff Sözleşmesi’ni terk etmeye
zorluyorlardı.19 Rusya ve Fransa’nın ortak tavn İngiltere için büyük bir rahatsız
lık kaynağıydı, Almanya açısından ortaklığın gelişmesi ciddi bir tehlike yaratabi
lirdi. Temmuz ayında Alman hükümetinin bir deklarasyonu (ki bu deklarasyonun
gerçek nedeni pek belli değildir) Reischbank’ın Rus hükümetinin tahvillerini kredi
garantisi olarak kabul etmesini yasaklıyordu. Bu deklarasyon, Almanya-Rusya
ilişkilerinde artık varlığı tartışılmaz bir hâle gelen gerilimi simgeliyor ve arttınyor-
du; ay sonunda Alman Başkomutanı Moltke, Avusturya-Almanya’nın Rusya’ya
saldırmasını öneriyordu. Aynı zamanda Viyana’da Arşidük Albrecht gelecek yaz
Rusya'ya, Alman-Avusturya saldınsı için planlar hazırlıyordu. Bu tehlike sinyal
leri uygulamada bir sonuç vermeyecekti. Bismarck, Rusya’ya karşı önleyici bir
savaşa karşı çıkıyordu ve hem Berlin hem de Viyana’da korkulduğu gibi Ruslann
Avusturya’ya saldırmak için en ufak bir niyeti olduğuna dair hiç bir kanıt da yok
tur. Ama 1888 Aralık ayında Rus hükümet kredilerinin ilk bölümü, Paris’e akma
ya başlamıştı, 1889 Ocak ayında Rus hükümeti ordusu için büyük bir tüfek sipa
rişi vermişti. Bulgaristan’daki olaylar 1891-1894 yılında ağır ağır gerçekleşen
Rus-Fransız ittifakının temelini atmıştı.
1870 ortasından sonra kronik hâle gelen ve 1882 yılında Ingiltere’nin işgâli-
ne yol açan Mısır’ın iç sorunlan ve bunun yarattığı kanşıklıklar ise, ülkenin yanm
yüzyıldır maruz kaldığı Ingiltere ve Fransa’nın “gayrî resmi genişlemesine” karşı
252
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
253
DOĞU SORUNU
254
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
etkili olan, gazeteci Abdullah al-Nadim, Mısır’ın ilk popüler milliyetçisi olarak de
ğerlendirilebilir. AvrupalIlardan çok OsmanlIlara yönelik olan milliyetçi ve ırkçı
duyguların yanısıra siyasî istikrarsızlığa yol açan başka unsurlar da mevcuttu.
Fanatik Müslümanlar, ülkede Hıristiyan etkisinin artmasına karşıydılar. Modern
leşme ve finansal gelişmelerin tehdit ettiği toprak sahipleri ise malî ayrıcalıklarını
korumayı arzuluyorlardı. Hepsinden önemlisi, üst düzeylerine Osmanlılar ve Çer-
keslerin hakim olduğu orduda yaygın hoşnutsuzluk mevcuttu. Devletin tasarruf
yapmasının en açık yollarından biri, subayların maaşlannı azaltmaktı; Nubar Pa-
ş a ’nın 2.500 subayın maaşını yanya indirme çabası, başında bulunduğu hükü
metin 1879 bahannda düşmesinin temel nedeniydi.
1881 yılında çok ciddi bir krizin kapıda olduğu açıktı. Harbiye Nazın Osman
Rıfkı Paşa, onun altında çalışan Mısırlı subaylann hiç sevmediği bir Çerkezdi. Se
ne başında Hıdiv İsmail onu görevden almaya zorlanacak, verdiği bu ödünle bir
likte ordudaki disiplin hızla çökecekti. Eylül ayında, Mısır kökenli, durumdan
memnun olmayan Mısır kökenli bir subay olan Arabi Paşa'nın liderliğindeki dar
be, Başbakan Rıza Paşa’nın görevden alınmasını sağlayacaktı. Artık Hıdiv, milli
yetçi askerlerin kuklası hâline gelmişti. Mısır’da büyük çıkarlan olan İngiltere ve
Fransa23 başta olmak üzere yabancı ülkeler kendilerini, çıkarlarını ve hatta va-
tandaşlannın hayatlannı korumak için büyük ölçekli bir askerî harekatın gerekli
olduğu bir durumla karşı karşıya bulacaklardı.
Daha önce iki ülke Mısır’da oldukça etkin bir biçimde işbirliği yapmış, ülkede
siyasî sorumluluk üstlenmek için ikisi de pek istekli görünmemişti. 1876 Ekimin
de Disraeli, İngiliz işgaline dair görüşleri “zırvalık” olarak nitelemişti.24 Bir sene
sonra Sudan’da, İngiltere’nin sömürge tarihinde eşi olmayan bir üne kavuşan
General Gordon, “Mısırı ilhak etmenin veya ele geçirmenin getireceği yükümlü
lükleri yüklenmek tam anlamıyla delilik” diye yazıyordu.25 1877 Nisan'ında Nu
bar P aşa’nın Mısır'ın İngiliz himayesine alınması önerisi hükümet tarafından te
reddütsüz reddedilecekti. Ancak 1881 sonunda uyumlu Fransız-lngiliz işbirliğinin
gelecekte sağlanm asının pek de kolay olmayacağına dair işaretler görünmeye
başlamıştı. Başbakan Gladstone’un başını çektiği müdahale karşıtı etkiler hâlâ
güçlüydü ve kabine diplomatik eylem dışında bir girişime hazırlıklı değildi. Eğer
askerî müdahale kaçınılmazsa bunun Mısır’daki Osmanlı yetkilileriyle birlikte ya
pılmasında ısrar ediliyordu. Öte yandan Fransız hükümeti, Abdülhamid'in güçle
nen Panislamcı emellerine güvensizlik duyuyor ve Osmanlı İmparatorluğunun
Mısır üzerindeki gevşek denetimini arttırmaya da istekli görünmüyordu. Ancak
Başbakan Gambetta, İngiltere ile işbirliği yapmayı arzuluyordu. 8 Ocak 1882’de
Gladstone’un kısmî isteksizliğine rağmen iki ülke Hıdiv'e sunduklan tıpatıp aynı
255
DOĞU SORUNU
256
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
257
DOĞU SORUNU
veyş Kanalı ve Mısır ile ticaret önemli ulusal çıkarlardan biri değildi, oradaki milli
yetçi hareket de sadece Mısır tahvili satın alanlar için bir tehlike gibi gözüküyor
du.28 Mısır’ın işlerine ciddi bir biçimde kanşmak, Fransa’da gerçekten ulusal des
tek bulan tek dışişleri politikası hedefi olan, Alsace ve Lorraine'in geri alınması ve
Ren için gerekli olabilecek Fransız kaynaklannı başka yöne çekebilirdi. Bu değer
lendirme 29 Temmuz oylamasında belirleyici olmuştu. Clemenceau, tartışmanın
sonundaki konuşmasında “Avrupa askerlerle kaplı... herkes bekliyor, bütün güç
ler gelecekte harekete geçme haklannı saklı tutuyorlar, Fransa’nın da elleri boş ol
malı”29 diyecekti. Fransızlar Mısır’da harekete girişmeye ne kadar isteksiz olsalar
da, İngiltere’nin bu ülkede elde ediyor gibi gözüktüğü hakimiyete de o kadar çok
içerliyorlardı. Haçlı seferlerinden bu yana Fransa İngiltere’den çok daha fazla, Mı
sır’a ilgi göstermişti. Mehmed Ali’nin zamanından beri Fransız subayları, öğret
menleri, teknisyenleri ve profesyonelleri ülkenin gelişmesine, bütün Avrupa’nın
toplamından çok daha fazla katkıda bulunmuşlardı. Fransa, kıskanılan ve had
dinden fazla başanlı olan rakibinin, kendisinin Mısır kültür hayatındaki egemenli
ğini ve tarihsel olarak ülkenin ekonomik yaşamında oynadığı rolü kaptığı hissine
kapılmıştı. Bundan sonra Fransa’nın Yakındoğu politikasının temel hedefi, İngil
tere’ye düşmanca davranmak ve Mısır’da sorunlar çıkartarak İngiltere'yi ülkeden
çıkmaya zorlamak olacaktı.
Dolayısıyla, İngiltere’nin Mısır’daki durumu rahatsız, karmaşık ve muğlaktı.
Fransa’nın giderek daha düşmanca bir tavır izlediği açıktı. Mısır’da büyük çıkarla
rı ve ülkeye müdahale etme düşüncesi olan bir başka Avrupa ülkesi, İtalya ise İn
giltere’ye hiç destek vermemişti.30 Teorik olarak hâlâ Osmanlı toprağı olan bir ül
kenin yabancılar tarafından işgâl edilmesiyle dehşete düşen ve kendini aşağılan
mış hisseden Abdülhamid, Gladstone ve liberallere duyduğu nefretin ne kadar
haklı olduğunu bir kere daha hissetmişti. Daha da önemlisi, Ingiltere’nin Mısır’da
ki yasal statüsü, böyle bir statü varsa eğer neydi? Orada ne yapmak amacını taşı
yordu? İşgâl kuvvetleri ne kadar süre orada kalacaklardı? İngiliz devlet adamları
ağırlıkla deneme ve yanılma yöntemiyle bu sorulara cevap arayacaklardı.
Herkesin üzerinde anlaştığı tek konu, işgâlin fazla uzun sürmeyeceğiydi.
1882 Eylül’ünde, Tel el-Kebir’den birkaç gün sonra, hükümet İngiliz kuvvetleri
nin bölgeyi boşaltması için bir takvim hazırlamaya başlamıştı. 1883 Ağustos’un-
da Kahire garnizonunun İskenderiye'ye çekileceği ve burada da sadece 3.000 as
ker bırakılacağı ilân edilmişti. 1884 Mart’ında Hartcourt, “bedeli ne olursa olsun,
Mısır’dan mümkün olduğu kadar çıkmalıyız” diye yazacaktı.31 Bunu izleyen bir
kaç sene boyunca erken boşaltma fikri İngiliz politikacılara cazip gelmeye devam
edecekti. Ancak Mısır'ı mümkün olduğu kadar çabuk terketmek için duyulan iç
258
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
ten istekle birlikte, İngiltere’nin Mısır’da elde ettiği hakim pozisyonu da bırakma
mak konusunda da bir kararlılık söz konusuydu. Olaylar bu iki isteğin ne kadar
uyuşmaz olduklannı ve sonuçta, belki de kaçınılmaz olarak, ilk isteğin İkincisine
feda edileceğini gösterecekti. 3 Ocak 1883’de İngiliz hükümeti Büyük Güçler’e
yolladığı bir notayla Mısır’da hakim bir pozisyonda bulunmayı resmen talep etti.
Bu durum diğer ülkeler tarafından tanındığı ve Süveyş Kanalı’ndan geçiş özgürlü
ğü garantisi verildiği takdirde, İngiltere birliklerini çekecekti. Ama başta Fransa ve
Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere Avrupa devletlerinin İngiltere’ye birinci ko
nuda tatmin edici garanti vermeleri olasılığı gerçekte yoktu. Aynca İngiliz kuvvet
leri terk ettiğinde, Mısır tekrar karmaşa yaşarsa, Ingiltere’nin elde ettiği etki de sı
fırlanmış olacaktı. Dolayısıyla boşaltmaya istekli olmak, sadece diğer Avrupalı
güçlerin tavnna değil, aynca etkin, istikrarlı ve bir ölçüde Ingiliz yanlısı olan bir
Mısır hükümetinin kurulmasına bağlıydı. Böyle bir hükümet kurmak da kolay de
ğildi. 1883 yılı sonunda alınan Sudan’ı, Mehdi32 ve yandaşlanna terk etmek ka
ran akıllıca olmasına karşın, bu karar Mısır’da kabinenin istifasına neden olduğu
ve hatta Hıdiv'in tahttan feragat etmesi olasılığım yarattığı için hiç de hoş karşı
lanmamıştı. Bu durum, Mısır’da çalışan az sayıda Ingiliz memurunun, özellikle de
Kahire Başkonsolusu’nun (Evelyn Baring) elinde giderek daha fazla sorumluluk
ve güç birikmesine yol açıyordu. 2 Nisan 1884’de Gladstone pişmanlıkla ancak
önemli bir doğruluk payı da içeren “Mısır’daki işimizi yaptık ve biz Mısır hüküme
tiyiz’’33 cümlesini sarfedecekti. 1880'li yıllann sonuna gelindiğinde Mısır siyaseti
üç rakip grubun, Cromer ve memurlan, Hıdiv ve muhafazakâr destekçileri ve ikisi
arasında çoğu Avrupa liberalizm geleneği içinde yeralan milliyetçi güçler arasın
daki ilişkiler üzerinde odaklanacaktı. Mısır’daki Ingiliz rejimi, bu tarihlerde “uzak
ve zor bir amacın gerçekleşmesi için kapsamı ve süresi belirsiz örtülü bir sömür
geye”34 dönüşmüştü.
Uluslararası bakış açısından İngiltere’nin Mısır’daki durumu özellikle malî ba
kımdan hassas durumdaydı. Oradaki hakim güç olarak, İngiltere en azından ülke
nin ekonomik durumu için fiili sorumluluk taşıyordu. Acil olarak yapılması gere
ken düzenlemeler için ya Mısır’ın dış borçlan üzerindeki faizleri düşürmeli ya da
İngiliz işgâl kuvvetlerinin malî yükünü üstlenmeliydi. Faiz ödemelerinin azaltıl
masına, tahvil sahipleri özellikle de Fransızlar karşı çıkacaklardı. İngiltere’nin iş
gâl maliyetini yüklenmesi ise vergi veren İngiliz vatandaşlannın hoşuna gitmeye
cek bir karardı. Faizleri düşürmenin olağanüstü zor bir yol olduğu ortaya çıktı.
1884 bahannda uzun uzun Îngiltere-Fransa müzakerelerinden sonra, ülke yeterli
ölçüde istikrara kavuşmuş ise İngiliz kuvvetlerinin üç buçuk yıl içinde Mısır’dan
çekilmesine karar verildi. Fransız Başbakanı Jules Ferry, kendi adına İngiliz kuv
259
DOĞU SORUNU
260
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
261
DOĞU SORUNU
262
BERLİN KONGRESİ'NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
zaladılar, ancak bu antlaşma 1894 yılının Ocak ayma kadar Fransız hükümeti ve
III. Alexander tarafından onaylanmadı. Fransa-Rusya ittifakı gerçeğe dönüşmüş
tü. Almanya’nın Bismarck döneminde Avrupa siyasetinde kurduğu hakimiyeti de
sona ermişti. Bu durum, İngiltere’nin Akdeniz’deki donanmasının konumu üze
rinde çok ciddi sorunlar yaratabilirdi. 1891 yılında Askerî ve Donanma İstihbarat
bölümlerinin genel müdürleri, Donanma Bakanlığı tarafından onaylanan bir ra
porda, İngiltere’nin İstanbul’u Rus saldınsına karşı etkili bir biçimde savunamaya-
cağını ileri sürüyorlardı. İstanbul’u savunmak ülkenin donanma gücünün büyük
bir bölümünü Doğu Akdeniz’de toplamayı gerektireceğinden, Fransa’nın Toulon
donanmasının Manş Denizi’ne girmesi riskini göze almak gerekecekti. Osmanlı
başkentinin etkili bir biçimde savunulması için Fransa'nın İngiltere’nin müttefiki
olması gerekirdi, ki bu da “saçma bir varsayımdı" veya ilk önce Fransız donanma
sının imha edilmesi gerekirdi. Rapor “herhangi bir düşmanca kasıt veya düşman
ca tavır ilân edilmeden bile Fransız donanmasının Toulon limanında olması, varo
lan koşullar altında sahip olduğumuz veya Akdeniz’e getirebileceğimiz gücü hare
ketsiz kılma veya tarafsızlaştırma gücüne sahiptir’’39 sonucuna vanyordu. Salis-
bury’yi şok eden bu rapor muhtemelen gereğinden fazla kötümserdi. Ancak rapo
run sonuçları 1892 ve 1896 tarihli raporlarda da tekrarlanıyordu, Ingiltere’nin
Akdeniz’deki konumunun önemli ölçüde zayıfladığı kuşku götürmezdi. Daha da
önemlisi 1880’li yıllarda Abdülhamid Alman mühendislerin yardımıyla Çanakkale
Boğazı’nın istihkamını önemli ölçüde güçlendirmişti. Düşman bir Osmanlı İmpara
torluğu veya Rus keşif birliklerinin elinde bu mevkiler, İngiliz donanmasının Bo
ğazlardan geçmesini eskisinden çok daha zor bir hâle sokabilirdi.
Bu durumun bir sonucu 1890’lı yıllann ortası ve sonlannda İngiltere’nin do
nanma ihtiyacı tahminlerinin büyük ölçüde artması ve İngiltere’nin 1898 yılının
Faşoda krizinde belirleyici olacak biçimde Fransa'ya karşı ufak da olsa donanma
üstünlüğü sağlanması olacaktı. Sürecin ortaya çıkardığı daha önemli ve kalıcı bir
başka sonuç da, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflatılması anlamına da gelse İn
giltere’nin Rusya ile Yakındoğu’da belli bir anlaşma sağlama arzusunun artması
olmuştu. 1890’h yıllann ortasında 1895 Haziran’ında üçüncü kez başbakan olan
Salisbury, bu tür bir antlaşma yapmaya hevesliydi. 1896 Ağustos’unda, “ 1846-
1856 döneminin tehlikeli hatalanndan yavaş yavaş kurtuluyoruz... Fransa-Rus
ya ittifakı ile bütünüyle tek başına baş etmek zorundayız...Ingiltere ve Rusya’nın
eski ilişkilerine dönmesi imkânsız olabilir. Ama bu fırsat çıktıkça yaklaşılması ar
zu edilen bir amaç ve hedef olacaktır" diye yazacaktı.40 Bu kelimeleri yazmadan
önce Rusya ile anlaşmanın önünde duran zorlukları, 1894-1896 döneminde Er
meni sorunlannın karmaşıklığı sergileyecekti.
263
DOĞU SORUNU
19. yüzyılın sonunda Osmanlı yönetimi altında yaklaşık bir milyon Ermeni
yaşıyordu. Ermeniler, İstanbul ve birkaç şehirde önemli koloniler oluşturuyorlar
dı, ancak nüfusun büyük bir çoğunluğu Doğu Anadolu’da Türkler ve Kürtlerle ka
rışık bir biçimde yaşıyordu, dolayısıyla Ermeniler Osmanlı İmparatorluğu’nun hiç
bir vilayetinde çoğunluğu oluşturmuyordu.41 Kendi anavatanlarında yaşayan,
bastınlmış bir azınlık grubu oluşturuyorlardı. Dinleri nedeniyle, Osmanlı mahke
melerinden adil sonuçlar elde etmeleri de mümkün değildi, vergiler büyük ölçüde
Ermenilerin aleyhine işliyordu. Nefret edilen kışlak vergisi, Kürt göçerlerin kışlan
Ermenilerin evlerinden yararlanmasını sağlıyordu, buna karşılık Kürtler de söz
konusu bölgelerin Osmanlı valilerine veya askerî kumandanlanna toplu para ve
riyorlardı. 19. yüzyılın ikinci yansına kadar Ermeniler, Osmanlı idaresi altında
kayda değer ölçüde uyumlu davranmışlardı, ama 1850’lerden itibaren ağırlıkla
Amerikalı misyonerlerin Ermeni bölgelerinde yürüttüğü eğitim faaliyetlerinin etki
si ve Batı Avrupa’da eğitim gören Ermenilerin sayısının artması, siyasî amaçlar
ve milliyetçi duygulann ortaya çıkmasına yardımcı olmuştu. 1872 yılında Tiflis’te
yayınlanan bir gazetede bir Ermeni “dün din adamlanndan oluşan bir topluluk
tuk, yarın işçiler ve düşünürlerden oluşan bir ulus olacağız” diye yazıyordu.42
1878 yılında Anadolu’da Ermenilerin kısmen yaşadığı bölgelere Hıristiyan bir va
li atanması ve başka tavizler verilmesi için Berlin’e giden Ermeni heyetinin talep
lerine cevap verilmemişti.
Kongreden sonraki yıllarda, İngiltere Ermenilere daha iyi muamele edilmesini
sağlamak için birçok girişimde bulundu. Ama Rusya’nın yanm ağızla destek ver
diği, diğer Büyük Güçler'in ise hiçbir destek vermediği bu girişimler 1881’lerde
bitmişti. 1890’da Rus Ermenistanı Tiflis’te Ermeni Devrimci Federasyonu (Taş-
naktzutyun) kurulduğunda, Ermeni ve Türkler arasındaki ilişkiler çok gerginleş
meye başlamıştı. 1891 yılında “Ermeni artık rica etmiyor, elinde silahla talep edi
yor” diye ilân ediliyordu.43 Taşnaktzutyun’un ve Cenevre’de Ermeni mültecilerin
kurduğu, Marksist görüşlerden önemli ölçüde etkilenen daha radikal bir grup
olan Hınçak grubunun radikalizmi, Ermenilerin çoğu, özellikle de zenginleri tara
fından paylaşılmıyordu. Yine de Abdülhamid’in çok kolay harekete geçen korku
ve şüpheleri, artık kronik bir hâle geliyordu. Kötü muamele ve üzücü olaylar artı
yordu. 1891 yılında Bâbıâli, Ermeniler arasındaki huzursuzluğa karşı kullanmak
amacıyla ağırlıkla Kürtlerden oluşan düzensiz birlikler olan Hamidiye alaylarını
oluşturmaya başlamıştı. 1894 sonbahan başlannda Sason bölgesinde ölümle so
nuçlanan olayların meydana gelmesi, İngiltere ve bir ölçüde Fransa’da şiddetli
Osmanlı-karşıtı tepkiler yarattı. Bu nedenle 1895 M ayıs’ı başlarında, İngiltere,
Fransa ve Rusya, uzun ve zor müzakerelerden sonra Doğu Anadolu vilayetlerin
264
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
de uygulanmak üzere çok kısıdı bir İdarî reform şeması sundular. Ermenileri koru
maya yönelik bu girişim İngiltere ve Rusya arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden,
başından itibaren başansızlığa mahkumdu. Rus hükümetinin çok sayıda Ermeni
tebaası vardı ve Ermeniler 1883 yılından itibaren Rus împaratorluğu’nun Rus ol
mayan diğer halklannın maruz kalmadığı kadar yoğun bir biçimde Ruslaştırma ve
ulus bilincinin yok edilmesi girişimleriyle karşı karşıya bırakılmışlardı. Osmanlı
Ermenileri için özerklik veya ülke içindeki konumlannın önemli ölçüde düzelmesi
bile Rus topraklan üzerindeki Ermenilerin Rus kültürü içinde asimilasyonunu zor
laştıracaktı. Bu nedenle Rus hükümeti Osmanlı Ermenilerini hoş karşılamıyordu.
1890’ın EylüPünde Giers, St. Petersburg’daki Alman ateşesine Rusya’nın özerk
bir Ermeni eyaleti biçiminde ikinci bir Bulgaristan yaratmak arzusunu taşımadığı
güvencesini verdi. Ermeni milliyetçiliğinin toplumsal ve siyasî radikalizmle olan
ilişkisi de, Rus İmparatorluğu için potansiyel bir tehdit oluşturduğu anlamına geli
yordu. 1895 Haziran’ında St. Petersburg hükümeti, Anadolu’daki reformların
gerçekleştirilmesi için güç kullanmayacağını ortaya koydu. Fransa müttefıkkinin
tavrını görmezden gelemezdi. R usya’nın kendisine gerek duyduğundan çok,
Fransa’nın R usya’ya, İngiltere ve Almanya'ya karşı silah olarak ihtiyacı vardı.
1894 yılında Dışişleri Bakanı olarak Giers'in yerine geçen Prens Lobanov-Ros-
tovski, Fransız meslektaşı Hanotaux üzerinde büyük bir kişisel etki sahibiydi. So
nuç olarak, İngiltere’nin Ermenilere büyük ölçüde içten ve idealist yardım çabala
rına diğer güçler destek vermemişti. Rus hükümeti özellikle Ermeni bölgelerinde
reformların etkili bir biçimde uygulanması için uluslararası denetim komisyonu
kurulmasına karşı çıkıyordu. Yine de onları harekete geçmeye zorlayacak bu tür
bir kurum olmadığı takdirde, Osmanlılann etkili olacak bir değişim yapmayacağı
da aşikârdı. Bâbıâli’nin 20 Ekim'de yayınladığı reform şeması, 19. yüzyılda Os
manlI tarihinin çöplüğüne atılan ve kağıt üzerinde kalan bir başka reform sözün
den başka bir şey değildi. 1895-1896 kışında daha önce bilinenlerden çok daha
kötü olaylar yaşandı.
Ermeni vilayetlerindeki huzursuzluğun artması, o dönemde yaşayan birçok
kişiye uzun süredir beklenen Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün kapıya gel
diği izlenimini veriyordu. Rusya’da bazı devlet adamlan ve askerler artık impara
torluğa, parçalanması gerektiği düşüncesiyle yaklaşıyorlardı; parçalanma da In
giltere ile bir tür antlaşma sağlanmasını gerektirecekti. Salisbury’nin kafası da ay
nı şekilde çalışıyordu, 1895 Temmuz’unda, Londra’daki Alman büyükelçisi Hatz-
feldt ile yaptığı bir görüşmede imparatorluğun parçalanmasının gerekli olabilece
ğini belirtip, paylaşımın nasıl gerçekleşebileceğini önermişti. Özellikle İtalya’nın
kendi payına Trablus ve Arnavutluk’un düşebileceğini belirtmişti. Hatzfeldt Lond
265
DOĞU SORUNU
266
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
267
DOĞU SORUNU
268
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
269
DOĞU SORUNU
Notlar
1 Toprak reformu sorununu ele alm ak için 1905 yılında bir girişim yapılmıştı ve daha sonra da 1878
yılında son Osm anlı valisinin vergi sistem inde yapılm asını önerdiği değişiklikler yapılmıştı. P. F.
Sugar, The Industrialisation o f Bosnia-Hercegovina, 1878-1918, Seattle, 1963, s. 32.
2 1878 yılında Prizren’de OsmanlIların da desteklediği bir Arnavut Birliği kurulmuş ve Berlin'de Ar
navutluk toprağı olduğu iddia edilen bölgelerin Sırbistan ve K arabağ’a verilmesini protesto etmiş
ancak başardı olamamıştı. Birlik Yunanistan’ın Epir'deki toprak kazanım larm a da karşıydı.
3 B. Lewis, The Emergence o f Modem Turkey, London, 1961, s. 174-175. Sultan Tn çok olumlu çağ
d aş bir değerlendirm esi için bkz., R. A. H. Bickford-Smith, Greece under King George, London,
1893, s. 3 2 2 -3 2 3 .
4 O dysseus (SirC. Elliot), Turkey in Europe, London, 1900, s. 458.
5 W. N. Medlicott, Bismarck, Gladstone and the Concert o f Europe, London, 1956, s. 72.
6 Medlicott, a.g.e., s. 90, 157.
7 Bkz., s. 22 9 .
8 A ntlaşm a müzakereleri esnasında Giers St. Petersburg’daki Sırp temsdcisine “R u sy a’nın çıkarlarının
önde geldiğini, bunu Bulgaristan’ın çıkarlannın izlediğini, Sırbistan'ın ondan sonra geldiğini" söyle
mişti; am a “Bulgar çıkarlarının Rus çıkarlarıyla aynı düzeyde değerlendirildiği" durumlar da vardı.
(C. Jelavich, Tsarist Russia and Balkan Nationalism: Russian Influence in the Internal Affairs o f
Bulgaria and Serbia, 1878-1886, Berkeley-Los Angeles, 1958, s. 12-13.
9 Bkz., a.g.e., s. 49.
10 Onu oldukça iyi tanıyan bir Rus diplomatı Giers’in Panslavlar ve kendi politikasına karşı düşm anca
davranan diğerlerine karşı koy acak kadar güçlü olmadığını yazıyordu. Belki de Giers, hırsları y ü
zünden şeflerinin onayı yerine dışandan güçlü destek aram ak zorunda kalan memurlarına karşı sert
bir tavır alam ayacak kadar yufka yürekliydi. Baron Rosen, Forty Years o f Diplomacy, London-New
York, 1922, s. 108.
11 Özellikle de Rus hükümeti demiryolu inşaatı için Bulgaristan'a borç vermeyi defalarca reddetmesin
den sonra.
12 Y unanistan'ın Bulgaristan'ın güçlenm esine karşı tazm inat talepleri, 1886 M ayıs ve H aziran’m da
kıyılarının bir bölümünün uluslararası kuşatm a altına alınm asıyla susturulmuştu.
13 OsmanlIlar Doğu Rumeli yönetim ini Berlin A n tlaşm asın ın onlara tanıdığı biçimde hiçbir zam an
kontrol etmemişlerdi, İngiliz devlet adamlannın 1878 yılında onlar adına elde etmek için sa v a ş ver
dikleri hakkı kullanarak Balkan dağları boyunca bir savunm a hattı da kurmamışlardı.
14 Jelavich, a.g.e., s. 2 1 6 -1 7 .
15 C. L. Smith, The Embassy o f Sir William White a t Constantinople 1886-1891, Oxford, 1957, s. 25.
16 A vusturya’nın kendisini Bulgar tahtını kabul etmesi için teşvik edip etmediği ise h âlâ belirsizdir.
17 Jelavich, a.g.e., s. 23 6 .
18 Smith, a.g.e., s. 61.
19 Bkz., s. 2 6 1 .
2 0 Kısa vadeli borçların faiz ödemeleri iki ay için askıya alınacak, uzun dönemli kredilerin faiz oranları
ise dondurulmayacaktı.
21 Y asanın maddelerinin özeti için bkz., C. de Freycinet, La Question d'Egypte, Paris, 1905, s. 189-
191.
22 Sir A. Milner, England in Egypt, London, 1899, s. 64.
2 3 Mısır’daki İtalyan kolonisi, Yunanistan dışında diğer Avrupa devletlerinin kolonilerinden çok daha
fazla nü fu sa sahipti. Ayrıca İtalya, Fransa'nın 1881 M ayıs’ında T unus’u m andası altına aldığını
ilân etmesine büyük bir husum et duymuştu. Bu nedenlerle İtalyan hükümeti, Mısır'ın Fransız veya
İngiliz hakimiyetine girmesine karşıydı, ancak hiçbir zam an buradaki olayları gerçekten etkileyecek
kadar güçlü de olmamıştı.
270
BERLİN KONGRESİ’NDEN SONRA YAKINDOĞU (1878-1896)
2 4 Lord Derby’ye yazılan 21 Ekim 1876 tarihli mektup, Monypenny and Buckle, a.g.e., VI, s. 100,
2 5 H. Ausubel, İn Hard. Times; Reformers among the Late Victorians, New York-London, 1 960, s.
24 2 ,
2 6 Bu dönemde İngiliz politikasındaki tutarsızlıklar ve tereddütler, İngiliz devlet adamlarının çoğunu
derinden sarsan İrlanda sorunun önemi ve ağırlığı anlaşılm adan açıklanamaz. Bu unsura gerektiği
kadar ağırlık verilmemesi bazı tarihçilerin Gladstone kabinesinin hareketlerine yöneltikleri çok ağır
eleştirilerin temelinde yatm aktadır. Örneğin bkz., W. L. Langer, European Alliances and Align
ments, New York, 1950, s. 277.
2 7 R. Robinson ve J. Gallagher, Africa and the Victorians, London, 1961, s. 122.
2 8 İskenderiye’deki Fransız konsolosuna göre 1880 yılında Mısır’ın dış ticaretinin % 64,3'ü Ingilizlerin
ve sadece % 11.5'i Fransızlann elindeydi. J. Bouvier, “Les ınterets financiers et la question d'Egypte
(1 8 7 5 -1 8 7 6 )", RevueHistorique, CCXXXIV (1960), s. 75, n. 4.
2 9 Freycinet, a.g.e., s. 311.
3 0 Ingiliz hükümeti, İtalya'yı an meselesi hâline gelen askerî harekata resmî olarak 2 7 Temmuz 1882'de
katılm aya davet etti am a İtalyan Başbakanı Mancini OsmanlIların Mısırlı milliyetçileri bastırmak için
harekete geçeceğini umduğundan, Alm anya'dan açıkça destek almadan belirleyici bir adım atmaktan
kaçındı. Bu nedenle de sorunun İstanbul Konferansı aracılığıyla çözülmesi için ısrar etti.
31 Robinson ve Gallagher, a.g.e., s. 140.
32 Eski oir köle tüccarı olan Muhammed bin Ahmed 1881 yılında kendini Mehdi (Allah'ın habercisi)
ilân etmişti ve 1883 yılında da Sudan kabilelerinin dinî fanatizmine hitap ederek Su d an ’ın hakimi
olmayı başarm ıştı.
3 3 Robinson ve Gallagher, a.g.e,, s. 138.
3 4 Milner, a.g.e., s. 27.
3 5 16 Kasım 1884 tarihli Kabine memorandumu için bkz., Robinson ve Gallagher, a.g.e., s. 148.
3 6 Bütçe ilk defa 1889 yılında dengelenmiş ve bu tarihten sonra da düzenli ve giderek artan fazla ver
meye başlam ıştı. Mısır'daki malî durumun olağanüstü karm aşık yapısı için bkz., Milner, a.g.e., VIII.
Bölüm.
3 7 Çok iyi haber alan bir İngiliz gözlemci Mısır’da "şüphesiz Prens Bismarck'ın onayına sahibiz, B is
marck günüm üzde Avrupa diplomasisinin kısmen hakimi y a da en azından orkestra şefi rolünü oy
nuyor” diye yazacaktı. D. Mackenzie Wallace, Egypt and the Egyptian Question, London, 1883, s.
3 71.
3 8 Ancak İngiliz hükümeti bu kuralın Mısır işgal altındayken uygulanm asına bir çekince koymuştu.
3 9 Rose L. Greaves, Persia and the Defence o f India, 1884-1892, London, 1959, s. 215 -2 1 6 .
4 0 G. P. Gooch ve H. W. V. Temperley (ed), British Documents on the Origin o f the War, VI, London,
1 9 2 6 -1 9 3 8 , s. 780.
41 Vilayetler eski illeri kapsayan büyük İdarî birimlerdi. 1864 yılında imparatorluk yirmi yedi vilayete
bölünmüştü.
42 A. O. Sarkissian, A History o f the Armenian Question to 1885, Urbana, 1938, s. 137.
4 3 S. Atam ian, The Armenian Community: the H istorical Development o f a Social and Ideological
Conflict, New York, 1955, s. 104.
4 4 Yazdığı raporlar kısa bir süre öncesine kadar hâlâ an a haber kaynağı olan Hatzfeldt bu tür bir öneri
yapıldığını yazm aktadır, ancak Berlin’le yaptığı yazışm alarla ilgili olarak nadiren Salisbury’nin ken
di sözlerini kullanm akta ve genellikle Başbakan'ın gerçekte ne düşündüğü konusundaki kendi yo
rumlarını aktarm aktadır. Salisbury’nin kendisi her zam an bu önerinin varlığını yalanlam ıştır. Bu
konuşm anın yapıldığı tarihte A vusturya Elçisi Kont Deym’e İngiltere’nin politikasının Osmanlı Im-
paratorlugu’nu korum ak ve Rusları İstanbul'dan uzak tutm ak olduğu güvencesini veriyordu. Son
baharda Hatzfeldt ilk izleniminin hatalı olduğu ve Salisbury'nin İstanbul’a vermeye niyetli olmadı
ğını düşünm eye başlam ıştı. 1895 Ingiltere-Almanya müzakerelerinin yeni bir değerlendirmesi için
bkz., J. A. S.Grenville, Lord Salisbury and Foreign Policy, London, 1964, s. 31-43.
271
DOĞU SORUNU
4 5 M argaret Jefferson, “Lord Salisbury’s Conversations with the Tsar at Balmoral, 2 7 and 19 Septem-
ber, 18 9 6 ", Slavonie an d E ast European Review, XXXIX, (1 9 6 0 -1 9 6 1 ), s 216 -2 2 2 .
4 6 Bununla beraber, 1 8 9 6 sonrasında yürütülen müzakerelerde, Aralık 1 8 8 7 Akdeniz A ntlaşm ası'm
Goluchow ski’nin önerdiği biçimde yenilem eyi reddetti. Goluchovvski'nin önerisine göre İngiltere,
R u sy a ’nın İstanbul veya Boğazlar'ı, tehdit etmesi hâlinde sa v a şa girmekle yükümlü olacaktı.
4 7 Document Diplomatiques Français, 1871-1914, 1. Seri, XIII, s. 100.
4 8 Bu dönem için bkz., V. Khostov, (ed.), “Proekty zakhvata Bosfora v 1 896g ” , KrasnyiArkhiv, 47-
4 8 (1 9 3 1 ), s. 50 -7 0 .
4 9 İngiltere’nin Yangtse (San Nehir) vadisini, Arabistan, Mısır ve aşağ ı Fırat bölgesini, R u sya’nm ise
Kuzey Çin, Boğazlar ve B ağdat’ın kuzeyinden itibaren Fırat vadisini alabileceğini önerdi. Gooch ve
Temperley, a.g.e. I,. s. 8.
272
IX
1896-1897 yılları birçok açıdan Doğu Sorunu’nun tarihinde bir dönüm nok
tasıydı. Salisbury ve meslektaşlannın, İngiltere’nin Yakındoğu’daki çıkarlannı ko
rumak için Boğazlar’daki statükoyu korumaya çalışmak yerine, İngiltere’nin Ya
kındoğu savunmasını Mısır’a dayandırma kararından geri dönülmeyecekti. Son
iki kuşaktır İngiltere’nin dış politikasının dayanak noktası olan Çanakkale ve İs
tanbul Boğazlar’ı, izleyen yirmi yıl içinde, İngiliz hükümetlerinin planlarında ikin
cil bir rol oynayacaktı. Kont Witte gibi bakanlar ve Prens Ukhtomski gibi yayıncı-
lann etkisiyle Rusya da bir kuşak boyunca ekonomik çıkarlar ve toprak kazanı-
mına ilişkin doğal hareket alanı olarak Uzakdoğu’ya, Mançurya, Moğolistan, Ko
re ve Kuzey Çin’e dönecekti. Basit bir karşılaştırma yapmak bile, Yakındoğu’da
Rusya’nın önünde açık olan fırsatlann ne kadar sınırlı ve etkin bir biçimde değer
lendirilmesi ne kadar güç fırsatlar olduğunu gösteriyordu.
Francis Joseph ve Goluchowskii 1895-1896 döneminde Rusya’nın güç kul
lanma olasılığından tedirginlik duymuşlar ve İngiltere’nin Yakındoğu’daki gele
neksel yükümlülüklerden vazgeçme eğiliminden dolayı hayal kınklığı yaşamışlar
dı. Habsburg İmparatorluğu’nun kronik iç sorunları da, Balkanlar’daki durumun
geçici bir süre için de olsa istikrara kavuşturulmasını arzu edilir bir gelişme hâline
getiriyordu. 1897 Nisan’ının sonunda Francis Joseph ve Goluchowski St. Peters-
burg’a ulaştıklannda, Yakındoğu’daki statükoyu korumak için Rusya ile şaşılacak
bir kolaylıkla anlaşma sağlayabilmişlerdi. 1897 Mayıs’ında iki ülke Balkanlar'da
varolan durumu bozmama ve başka ülkelerin durumu değiştirme girişimlerine et-
273
DOĞU SORUNU
kin bir biçimde karşı koyma konusunda anlaşmışlardı. İstanbul ve Boğazlar soru
nunun “ağırlıkla Avrupalı bir nitelik taşıdığı” ve bu konunun kendi aralannda ay
rı bir antlaşm aya konu edilemeyeceği konusunda da anlaşma sağlanmıştı. Rus
hükümeti Boğazlar ve Çanakkale’nin kapalı tutulması ilkesinin değiştirilmesini
kabul edemeyeceğini açıklamış, Avusturya da bu tavrın “tartışmasız meşruiyeti
ni” tanımıştı. Bölgede istikran güçlendirmek için atılan adımlar bile gelecekte ya
şan acak olan değişimin belirtilerini taşıyordu. 8 M ayıs’ta St. Petersburg’daki
Avusturya elçisi Prens Liechtenstein’a yazdığı mektupta, Goluchowskii Avustur
y a ’nın gelecekte bir tarihte Bosna-Hersek ve Yenipazar Sancağı’nı ilhak etme
hakkının ve eninde sonunda bağımsız bir Arnavutluk’un kurulacağı gerçeğinin
Rusya tarafından tanınması gerektiğini yazıyordu; Balkanlar’ın kalan kısmı da
Balkanlar’daki küçük devletler arasındaki eşitçe bölünmek ve hiçbirinin baskın
konuma geçmesine izin verilmemeliydi. Goluchowski’nin yeteneksiz meslektaşı
Kont Muraviev ise bu önerilere bağlayıcı olmayan bir cevap verecekti, Rusya’nın
Avusturya’nın ilhak edeceği topraklar konusunu kabul etmeye istekli olmadığı
açıktı. Yine de izleyen altı yıl boyunca, Avrupalı devlet adamlan Yakındoğu’yu
unütmasalar bile, geçmişte olduğu gibi Yakındoğu sorunlanyla yoğun bir biçimde
uğraşmaktan kurtulabileceklerdi.
Ancak bölgede gerçek banş ve istikrar her zamankinden daha da uzaklarday
dı. Avusturya-Rusya Antlaşması’nın imzalanmasından önce, 1897 Şubat’ında
Yunan kabinesinin, Osmanlı yönetimine karşı süregelen bir başka ayaklanmayı
desteklemek için Girit’e asker çıkarması kriz yaratmıştı. Sultan’ın 19 Nisan’da sa
vaş ilân etmesiyle başlayan Osmanlı-Yunan savaşı, Yunanlılar için felaketle so
nuçlanacaktı.1 Trakya’da utanç verici yenilgilere uğradıktan sonra 19 M ayıs’ta
ateşkesi kabul etmek zorunda kalacaklardı. Avrupa’nın büyük devletlerinin hiçbi
ri, Osmanlılann zaferlerini sonuna kadar götürmesine izin vermeye niyetli değildi.
Aralık ayında imzalanan banş anüaşması Yunan hükümetinin dört milyon liralık
sav aş tazminatı ödemesi karşılığında, Osmanlılann Teselya’yı boşaltmasını ön
görüyordu. Büyük Güçler’in koruması, askerî hiçbir başan kazanamamasına kar
şın, Yunanistan’ın savaş sırasında kaybettiği topraklan elde tutmasını sağlamıştı.
Çatışma ciddi bir uluslararası sorun yaratmadı. Bunun nedeni kısmen çatış
manın çok kısa sürmesi ve eşit olmayan güçler arasında gerçekleşmesiydi. Bir
başka neden ise Büyük Güçler'in değişik ölçüde de olsa Yakındoğu sorunlanndan
bıkmış olmasıydı. Hiç kimse Girit’in kötü yönetimi gibi önemsiz detaylar yüzün
den Avrupa barışının tehdit edilmesine izin vermeye niyetli değildi, öte yandan
Osmanlılann başanlan Abdülhamid’in 1895-1896 döneminde inanılmayacak ka
dar azalan prestijini arttırmıştı. Büyük Güçler’in savaşa karşı tavn kaçınılmaz ola
274
BAĞDAT DEMİRYOLU-MAKEDONYA SORUNU VE BOSNA KRİZİ (1896-1909)
275
DOĞU SORUNU
ya temsilcileri de destek vermişti. Demiryolu beş seneden kısa bir süre içinde ta
mamlanacaktı. 1899 Aralığında imzalanan ve bir başka Alman ortaklığına (De
utsche Bank ve Anadolu Demiryolu Şirketi) Konya’dan Bağdat’a ve daha sonra
da İran Körfezi’ne demiryolu döşeme ayncalığı tanıyan karara başlangıçta çok az
karşı çıkan olmuştu. Söz konusu girişimde yer alan Alman şirketleri ana rakipleri
olan Fransızlarla anlaşmak için büyük bir çaba sarfetmişti; büyük Alman sanayi
ci Georg von Siemens bu planın arkasındaki itici güçtü ve İngiltere’nin malî olarak
bu plana katılmasını sağlamayı arzuluyordu. Ancak daha şimdiden muhalefetin
ilk işaretleri hafifçe duyulur hâle gelmeye başlamıştı. Almanya’nın Anadolu'daki
faaliyetleri, İngiltere’nin konumunu çok az etkiliyordu. Ancak söz konusu olan
demiryolu hattının Mezopotamya ve İran körfezine kadar uzatılması ise bambaş
ka bir konuydu. 1899 yılının Ocak ayında en enerjik Genel Valilerden biri Lord
Curzon başkanlığında Hint hükümeti Kuveyt Şeyhi ile bir antlaşma yapacaktı. Bu
antlaşmaya göre Şeyh, saraydaki İngiliz temsilcinin nzası olmadan topraklarının
hiçbir bölümünü vermemeyi ve yabancı bir ülkenin temsilcisini kabul etmemeyi
kabul ediyordu. Bu antlaşmayı, Umman Sultanı’mn Fransız hükümetine kısa bir
süre önce verdiği kömür istasyonu ayrıcalığını geri çekmeye zorlanması izleye
cekti. Bağdat demiryolu için antlaşma taslağı imzalanmadan önce bile, İngilte
re’nin AvrupalI rakiplerini Iran Körfezi’nden dışlamak için elinden geleni yapaca
ğı açıktı.
Rusya da 1899 yılında Almanya’nın demiryolu inşaat planlannı hoş karşıla
madığının işaretlerini veriyordu; Nisan ve Haziran aylan arasında Osmanlı impa
ratorluğu içinde her ülkenin elde etmeyi umduğu etki alanlan konusunda Rusya-
Almanya arasında anlaşma sağlamak için sonuçsuz müzakereler yürütülecekti.
Almanlar kısmen bu tip bir antlaşmanın hem Osmanlı hem de Ingiliz hükümetini
düşman edeceğinden korktuğu için müzakerelerden bir sonuç çıkmadı. Sonuç ola
rak 1900 Mart’ında Rusya Bâbıâli’yi “Karadeniz Antlaşması" denilen antlaşmayı
kabule zorladı. Bu antlaşma ile Bâbıâli, Çar tarafından onaylanacak Rus şirketleri
ve ortaklıklan dışında Kuzey Anadolu ve Ermenistan’da demiryolu inşaatı imtiya
zı vermemeye söz veriyordu, Rusya’ya tanınacak ayrıcalıklar da en az Bağdat
Demiryolu Sendikası’na verilenler kadar iyi olacaktı. Bu antlaşmaya karşın, St.
Petersburg'da yeni bir demiryolunun OsmanlIları güçlendireceği ve Kafkaslar’da
daha hızlı harekete geçmesini sağlayarak Rusya’ya karşı etkili bir silah hâline ge
leceği korkusu da vardı.
Bağdat demiryolu planının, İngiliz kamuoyu, ya da en azından bazı İngiliz
gazeteleri ve Parlamento üyeleri üzerinde ne tür bir etki yarattığı, 1903 yılında
ortaya çıkacaktı. Aynı yılın Mart ayında Bâbıâli, Almanların hakim olduğu Bağ
276
BAĞDAT DEMİRYOLU-MAKEDONYA SORUNU VE BOSNA KRİZİ (1896-1909)
dat Demiryolu Şirketi'ne İran Körfezi hattı için yeni ve kesin bir ayrıcalık tanıya
caktı. Bu ayrıcalık 1899’da tanınan imtiyazın yerini alıyor ve birçok açıdan şirket
için daha olumlu bir hâle sokuyordu. Yeni imtiyazlannı kullanmak için paraya ge
rek duyan ve Alman kapitalistlerinin hattın kârlılığından şüphe duyduğunu gören
şirket,2 gereken toplamın bir kısmını İngiltere’den sağlam a girişiminde buluna
caktı. İngiliz kabinesinin birçok üyesi, özellikle Başbakan Balfour ve Dışişleri Ba
kanı Lord Lansdowne bu fikre başlangıçta sıcak bakıyorlardı. Demiryoluna hâlâ
Osmanlı İmparatorluğu’nu Rusya'ya karşı güçlendirmek açısından bakıyor ve de
miryolunun bu yolda bir araç olduğunu düşünüyorlardı. İngiltere’nin katılımı bu
girişimin, bütün tehlikeleriyle birlikte tümüyle Alman veya Alman egemenliğinde
bir girişim olmasını da engelleyecekti. Ama hükümet kısa sürede tavnnı değiştir
meye zorlanacaktı. Bunun da nedeni, İngiltere’nin bu yolla potansiyel bir rakibi
güçlendirmesinin tehlikeli olduğunu iddia eden basının ve Parlemonto’nun baskı
sı ve Sömürgeler Bakanı, güçlü bir Alman karşıtı olan Joseph Chamberlein’in İn
giltere’nin demiryolu inşaatında payı olmasına şiddetle karşı olmasıydı.3 İngiliz
kapitalistlerinin bu öneriye gösterdiği soğuk veya düşmanca tavır da bu karar
üzerinde etkili olmuş olabilir.4 Alman önerileri bu nedenle geri çevrilmişti, her ne
kadar bütün bu dönem 1920 ve 1930’lardaki tarihçilerin inandığı kadar önemli
olm asa da, İngiltere’de giderek yaygınlaşan Almanya korkusu ve Almanya’ya
duyulan güvensizliğin bir göstergesiydi.
Şirketin ihtiyaç duyduğu para diğer kaynaklardan, ağırlıkla Fransız kaynak
larından sağlan acak ve kısa sürede demiryolu inşaatına başlanacaktı. İstan
bul’daki 1908-1909 devrimleri5 inşaatı bir ölçüde engelleyecekti, zafer kazanan
Jön Türkler iktidarlannın ilk birkaç ayında, kendilerini destekleyenlere malî ayn-
calıklar ve garantiler vermek konusunda Abdülhamid’den daha az istekli oldukla
rını göstereceklerdi. Malî sorunlann yeniden ortaya çıkması yüzünden Toros dağ
larından geçen Amanos tünelinin inşaatına ancak 1913 yılında başlanabilecekti.
Bu dönemde demiryolunun Büyük Güçler’de yarattığı şüpheler silinmek üzereydi
ve Alman hükümeti demiryoluna karşı siyasî muhalefeti oldukça ucuza satın ala
bilecek durumdaydı. Rus Dışişleri Bakanı lsvolski, 1906 Ekim’inde, Almanya’nın
Rusya’nın İran’daki konumunu garanti etmesine karşılık Rusya’nın demiryoluna
karşı sergilediği düşmanca tutumdan vazgeçebileceğini belirtmişti. 1911 Ağus-
tos’unda Postdam’da bu yönde bir antlaşma imzalanacaktı. Rus hükümeti demir
yolu inşaatının tamamlanmasına karşı çıkmamaya söz verdi, buna karşılık Al
manya da Rusya’nın Kuzey İran’da demiryolu inşa etme tekeline saygı gösterme
ye söz verdi. Bağdat demiryolu daha sonra İran demiryolu sistemi ile birleştirile
cek, bu da Alman mallarının İran’daki rekabet durumunu olumlu etkileyecekti.
277
DOĞU SORUNU
Bu antlaşma, Üçlü İtilâf ülkelerinin önceki iki yıl boyunca Almanya’nın Osmanlı
İmparatorluğu’ndaki demiryolu inşaat planlanna karşı sergilediği ortak muhalefe
tin sona erdiğini gösteriyordu. 1914 Şubat’ında Fransa gizli bir antlaşma ile Orta
ve Güney Anadolu, Kuzey Suriye ve Mezapotamya'yı (bir başka deyişle Bağdat
demiryolunun geçtiği veya doğrudan etkilediği bölgeleri), demiryolu inşaatı açı
sından Almanya’nın etki alanında görmeye söz veriyordu. Buna karşılık Alman
ya da, Kuzey Anadolu ve Suriye'nin büyük bir bölümünü (Filistin de dahil olmak
üzere) aynı açıdan Fransa’nın etki alanı olarak görmeyi kabul ediyordu.
Londra ne derse desin veya ne yaparsa yapsın demiryolunun inşa edileceği
ortaya çıktığı için İngiltere’nin demiryoluna muhalefeti de erimeye başlamıştı.
1 9 1 1 ’de başlayan bir dizi müzakerenin sonucunda 1913 Temmuz’u ve 1914
Haziran’ı arasında imzalanan bir dizi Osmanlı-lngiliz antlaşması ile, İngiltere ko
numunu tam olarak güvenceye alan imtiyazlar almıştı. Bağdat demiryolu ile taşı
nacak olan İngiliz mallanna diğer ülkelerin mallanyla eş muamele yapılması gü
vencesi veriliyordu. Osmanlı hükümeti Bağdat Demiryolu Şirketi’nin yönetimine
iki İngiliz yönetici koymak için gücünü kullanacaktı. İngiltere’nin Fırat ve Dicle
ve Şattülarab’ın ağzındaki seyrüsefer haklan da tanımlanmıştı. Ayrıca Osmanlı
hükümeti Kuveyt’in iç işlerine karışmamaya razı oluyor (İngiltere de şeyhliğin
Osmanlı împaratorluğu’na tabi olduğunu kabul ediyordu) ve Ingilizlerin onayı ol
madan Bağdat demiryolu hattını İran Körfezi’ne doğru uzatmamaya razı oluyor
du. Aynı zamanda 1914 Mart’ında Almanya ile yapılan bir antlaşmayla İngilte
re’nin durumu daha da güçleniyordu, bu antlaşma ile Almanya 1909 yılında ku
rulan Ingiliz-Iran Petrol Şirketi’nin Güney Mezopotamya, Orta ve Güney İran’da
ki petrol kaynakları üzerindeki tekel haklannı tanıyordu. 15 Haziran tarihinde
imzalanan diğer bir İngiliz-Alman Antlaşması ile İngiltere bir kere daha Bağdat
demiryoluna muhalefetinden vazgeçiyordu, muhalefetten vazgeçmenin şartı de
miryolu hattının Basra’da bitmesi ve İran Körfezi’ne devam etmemesiydi. Her iki
ülke de Osmanlı İmparatorluğu Asyasında “açık kapı” ilkesini kabul etmişlerdi.
Bu tarihte demiryolu hattı Halep’in 200 kilometre yakınına Resülayn’a kadar
ulaşmamıştı.
Heyecanlı konuşmalar ve ateşli makalelere konu olan Bağdat demiryolu as
lında hiçbir zaman Avrupa barışına tehdit oluşturmamış ya da gerçekten önemli
bir uluslararası gerilim kaynağı olmamıştı. 1914 yılından önceki olaylar dizisinde
Büyük Güçler’in ekonomik çıkarlan uğruna gerçekten ciddi bir çekişmeye girmeye
istekli olmadığının en iyi örneklerinden biri Bağdat demiryoludur.
Demiryolu 1 8 8 0 ’lerden itibaren, Almanya’nın Güneydoğu Avrupa ve Os
manlI İmparatorluğu’ndaki ekonomik faaliyetlerinin büyüdüğünün sadece en çar
278
BAĞDAT DEMİRYOLU-MAKEDONYA SORUNU VE BOSNA KRİZİ (1896-1909)
pıcı örneğiydi. 1889 yılında Deutsche Levant Lin ie 'nin kurulması ile Almanya ve
Yakındoğu arasında doğrudan buharlı gemi hattı açılmıştı. 1906 yılında Ham
burg-Amerika hattı Iran Körfezi’ne düzenli sefer düzenlenmeye başladı. 1881 yı
lında Muharrem Karamâmesi yayınlandığında Osmanlı kamu borçlan içinde Al
manların payı %5’ti, 1914 yılında ise bu oran % 20’ye çıkmıştı. Alman-Osmanlı
ticareti de özellikle savaştan önceki on yılda hızla artmıştı. Tüm önemine karşın,
bu konunun hükümetlerin politikası üzerindeki etkisini de abartmamak gerekir.
1914 yılında Osmanlı İmparatorluğu Almanya’nın yabancı ülkelerdeki yatınmla-
rının ancak onda birini oluşturmaktadır. 1910 kadar ileri bir tarihte bile ihracaatı-
mn sadece % 1.4’ü Osmanlı İmparatorluğu’na gitmekte, ithalatının da sadece
% 0.7'si Osmanlı İmparatorluğu’ndan gelmekteydi. 1914 yılına kadar Osmanlı
İmparatorluğu’ ndaki İngiliz ticareti diğer tüm devletlerinkinden daha büyük bir
öneme sahipti. Almanlann Balkanlardaki ekonomik faaliyetlerini değerlendirmek
için de durum, bu oranlar göz önüne alınarak incelenmelidir. Berlin’de Almanya,
Avusturya-Macaristan, Balkanlar ve muhtemelen Osmanlı İmparatorluğu’nu da
kapsayan bir tür ekonomik ve hatta siyasî birlik M itteleurope (Orta Avrupa) gö
rüşünün giderek daha çok ilgi çektiği kesindir. Ancak işadamlanndan çok profe
sörler ve yayımcılann dikkatini çeken bu tip şemalar, Almanya’dan çok Habsburg
İmparatorluğu’nda popülerdi. Almanya’da kapitalistlerin dikkati giderek Amerika
kıtası ve Uzakdoğu’daki fırsatlara çevriliyordu. Savaştan önceki yirmi yıl süresin
ce Romanya ile yapılan ticaret, Almanya’nın toplam ithalat ve ihracatının sadece
%1-2’sini oluşturuyordu. Yunanistan ve Sırbistan ile ticaret de büyümesine kar
şın, hâlâ önemsiz boyutlardaydı; her hâl ve şartta Almanya’nın toplam ticaretinin
%0.2 ’sinden fazlasını oluşturmuyordu. Almanya’nın rakiplerinin korkusu, Al
m anya’nın yaptıklanndan çok gelecekte yapabileceklerinden kaynaklanıyordu.
Almanya’nın çıkarlanna karşı oluşturduğu tehdit göz ardı edilecek kadar küçük
değildi, ancak kısa dönemli aciliyet de taşımıyordu.
Dolayısıyla Yakındoğu’daki uluslararası ekonomik rekabet bu dönemde daha
karmaşık ve keskin bir hâle geliyordu. Ancak tehlikede olan çıkarlar hâlâ görece
küçüktü. Osmanlı kamu borçlan içinde, Avrupa ülkeleri içinde bir tek Fransa’nın
borçlan gerçekten önemli miktarlardaydı. Ancak bu dönemdeki olaylar da, Fran
s a ’nın ekonomik çıkarlarını tehdit etmiyordu.6 Anadolu, Suriye ve Mezopotam
y a ’daki ekonomik fırsatlar gazetecilere, spekülatörlere ve siyasî düşünmeye eği
limli profesörlere potansiyel olarak sonsuz gibi gözükebilirdi. Devlet adanılan ise
duruma çok daha gerçekçi bir açıdan bakıyorlardı. Yakındoğu’da bu dönemin is
tikrarsızlığının ve tanık olunan Büyük Güçler arası rekabetin, siyasî terimlerle
açıklanması mümkündür.
279
DOĞU SORUNU
280
BAĞDAT DEMİRYOLU-MAKEDONYA SORUNU VE BOSNA KRİZİ (1896-1909)
Makedonya’da Sırp bir patrik aday gösterme hakkım elde edecekti. Aynca Bosna
ve Hersek’teki toprak talepleri için önemli bir alternatifi de vardı. 1881 Hazi-
ran’ında imzalanan gizli Avusturya-Sırbistan ittifak antlaşmasıyla, Sırbistan'ın il
gisini Bosna ve Hersek’ten uzaklara çekmek isteyen Avusturya, Yenipazar San-
cağı'nı kapsamadığı takdirde Sırbistan’ın Makedonya’da kazanabileceği topraklar
için diplomatik destek sözü vermişti. Beş yıl sonra, eyalette Sırp propagandası yü
rütmek ve Sırp eğitimini geliştirmek için (uygulamada her iki faaliyetin de fonksi
yonu aynıydı) St. Sava Derneği kurulmuştu.
1890’lann başında ulusal rekabetler hızla sertleşmeye başlamıştı. 1894 yılın
da gizli bir Yunan cemiyeti, E tn ik i Eterya Makedonya’da Bulgar karşıtı propa
ganda örgütlemeye başlamıştı, ancak Osmanlılann 1897 yılında Yunanlılan kesin
bir yenilgiye uğratması, Yunan amaçlanna onanlmaz bir zarar verecekti. 1890-
1898 döneminde Sırp ve Yunan hükümetlerinin eyalete ilişkin karşılıklı talepleri
üzerinde anlaşma sağlama çabalan tümüyle başansızlığa uğramıştı. Konuyla ilgili
diğer gruplar da ödün vermeye daha istekli gözükmüyorlardı. Bulgaristan’ın Ma
kedonya’daki durumunun ne kadar güçlü olduğunu farkeden Stambulov ve ha
lefleri, Yunan ve Sırplann eyaletin bölünmesi önerilerini tutarlı biçimde reddetme
ye devam ediyorlardı. 1897 yılında da Romen hükümeti OsmanlIlara, Vlahların
ayrı bir m illet olarak tanınması için başansızlıkla sonuçlanan bir talepte bulun
muştu.
1893 yılında Selanik’de İç Makedonya Devrimci Örgütü (İMDÖ) kurulmuştu.
Bir çok Makedon siyasî kulübü ve cemaati gibi bu örgüt de, 1880’lerde Bulgaris
tan’da kurulmuştu. Diğerleri gibi bu örgüt de, 1878 sonrasında Makedonya’dan
gelen büyük ölçekli göçün ve Bulgar okullannda durumundan memnun olmayan,
yan eğitimli entellektüel proleterlerin ortaya çıkmasının bir sonucuydu. Başlan
gıçta Makedonya sorununun muhtemelen tek yapıcı çözümünü destekleyen ger
çekten Makedon bir örgüttü. Tek yapıcı çözüm, eyaletin muhtemelen büyük bir
Balkan federasyonunun parçası olarak özerkliğine kavuşmasıydı. Oysa kurulu
şundan iki sene sonra örgüt, Makedonya’nın eninde sonunda Bulgaristan’a katıl
masını öngören ve daha şiddet yüklü metotlar kullanan, Bulgaristan merkezli ye
ni kurulan bir örgütün (Yüksek Komite veya Dış Örgüt) rekabetiyle karşı karşıya
gelecekti. İki örgüt de kısa bir süre sonra fraksiyonlara bölünecekti, iki örgüt ara
sındaki ilişki de muğlaklığım koruyacaktı. 1895 Mayıs’ında bir ayaklanma başlat
mak umuduyla, Yüksek Komite taraftarları taraftarları Makedonya topraklarına
ilk büyük ölçekli baskını düzenleyeceklerdi. 1897 sonrasında eyaletteki kamu dü
zeni hızla çökmeye başlayacak8 ve İMDÖ ile komitacılar arasındaki şiddetli düş
manlık da yoğunlaşacaktı. Bunu 1893 Nisan’ında Selanik’te bir dizi bombalama
281
DOĞU SORUNU
eylemi ve Ağustos ayında İMDÖ’nün başlattığı oldukça büyük bir ayaklanma iz
leyecekti. Ekim sonunda Osmanlılar ayaklanmayı bastırmışlardı, ayaklanmanın
başansızlığı farklı Makedon fraksiyonlan arasındaki rekabeti daha da keskinleşti-
recekti.9
Bu olaylar kaçınılmaz olarak Büyük Güçler’in dikkatini çekmişti. 1902 yılın
da M akedonya’da yapılması muhtemel reformlar konusunda bir dizi sonuçsuz
tartışma yapılmıştı. 1903 ayaklanması da büyük oranda Büyük Güçler’in müda
halesini sağlamak ve onlan Osmanlı yönetimini sona erdirmeye zorlamak amacı
nı taşıyordu. Bâbıâli ile ilişkileri oldukça iyi durumda olan ve hükümeti her tür
devrimci hareketten rahatsız olan Rusya ayaklanmaya karşı düşmanca bir tavır
takınıp, Bulgar hükümetine ayaklanmaya destek vermemesi uyansında bulundu.
İstanbul’daki Rus elçisi Zinoviev, Rusya’nın isyancılara karşı tavnnı sertleştirme
sine katkıda bulunmuştu. Almanya ve Avusturya da özerk Makedonya fikrine hiç
sıcak bakmıyorlardı, ayaklanmadan önce, 21 Şubat 1903 tarihinde Rusya ve
Avusturya hükümetleri birlikte, Bâbıâli’ye eyaletin yönetiminin yeniden yapılan
ması için çok sınırlı ve muhafazakâr bir reform programı sunmuşlardı. İngiltere ise
daha liberal bir tavır almıştı. Dışişleri Bakanı Lord Landsowne 29 Eylül tarihli bir
notada, eyalete Hıristiyan bir vali atanmasını veya Osmanlı valisinin en azından
Hıristiyan yardımcıları olmasını, eyaletin jandarma kuvvetleri içinde Hıristiyan
subaylann da olmasını, ve düzensiz Osmanlı birliklerinin eyaletten geri çekilmesi
ni önerecekti. Üç gün sonra, Viyana’dan birkaç km. uzakta Mürzsteg'de bir araya
gelen II. Nicholas, Francis Joseph ve Dışişleri Bakanlan Kont Lamsdorff ve Kont
Goluchowski de bir ölçüde İngiliz notasına dayanan bir Makedonya reform prog
ramı hazırlayacaklardı. Ama bu program Landsowne’un önerilerini büyük ölçüde
sulandınyordu. Osmanlı valisine biri Rus biri de AvusturyalI iki “memur" yardım
cı olacak, bunlann da sadece danışmanlık kapasitesi olacaktı. Jandarmanın ba
şında bir Avrupalı bulunacak ve Büyük Güçlerin her biri eyaletin belli bir bölü
münün denetiminden sorumlu olacaklardı. Makedonya’daki idari sınırlar milliyet
lere bağlı olarak yeniden belirlenecek ve farklı bölümlerin özerkliği teşvik edile
cekti. Ancak İngiltere dışında hiçbir ülke desteklemeye hazır olmadığı için Lans-
downe'un Osmanlı birliklerinin geri çekilmesi önerisi terk edilmişti.
Sultan 24 Kasım ’da büyük bir isteksizlikle Mürzsteg önerilerini kabul etti;
ama bu reformlann uygulanmasına ilişkin müzakereler senelerce sürdü. Yasal sis
teme ilişkin reform önerileri sonuçsuz kaldı. Jandarmanın başına bir İtalyan ko
mutan ve onun altına da her biri büyük güçlerden birini temsil eden beş üst düzey
subay getirilmişti. Bu sistemin yürütülmesinin çok zor olduğu kısa zamanda orta
ya çıktı. Fransa Fas, Rusya Uzakdoğu ile meşguldü. Osmanlılar erteleme ve en
282
BAĞDAT DEMİRYOLU-MAKEDONYA SORUNU VE BOSNA KRİZİ (1896-1909)
283
DOĞU SORUNU
nin ömrünü uzatmayı arzu ediyordu. Pratik sonuçlan ne kadar az olursa olsun,
yabancılann sürekli Makedonya’ya müdahale etmesi, 1908 yılında büyük bir kıs
mı orduda görevli, oldukça önemli sayıda vatanperver Türk’ü dehşete ve öfkeye
boğmuştu. Mısır gibi bir eyaletin daha fiilen (de facto) kaybedilmesi tehdidiyle
karşı karşıya kalan Türkler, rejiminin kokuşmuşluğu ile olduğu kadar artık görü
nür hâle gelen zayıflığıyla da birçok kişinin nefretini kazanan Sultan’ı devirmeye
giderek daha hazır bir hâle geliyorlardı.
Onlarca yıldır Osmanlı İmparatorluğu’nda çeşitli sorunlar patlamak için güç
topluyordu. En tehlikeli ve en baskın duygu, Abdülhamid yönetiminin devam et
mesinin Osmanlı İmparatorluğu’nun sürekliliği açısından ölümcül sonuçlan olaca
ğı ve Sultan ve bakanlarının giderek Büyük Güçler’in özellikle de Almanya’nın
kuklası hâline dönüştükleri inancıydı. İmparatorluğun son yüzyılda yaşadığı ye
nilgi ve kayıplar, birçok Türk’ün kafasında birikmiş bir etki yaratmış ve otokrasi
nin etkisiz yönetiminin karşı konulamaz lanetinin, bu kayıp ve yenilgilere yol aç
tığı düşüncesini doğurmuştu. Yabancı baskısı ve tehditinin yarattığı nefret çok an
laşılır bir duyguydu. İmparatorluk sadece Yunanistan, Sırbistan, Romanya, Bul
garistan, Kıbns ve Mısır’ı fiilen kaybetmemiş, Rusya Kafkaslar’a sokulmuş, Os-
manlılar’ın Tunus ve Cezayir üzerindeki pek de sağlam olmayan hakimiyeti de
ortadan kalkmıştı; ancak hepsinden önemlisi Büyük Güçler, imparatorluğun kü
çülen sınırlan içinde bile Sultan’ın otoritesini göz ardı etmeye ve sıfırlamaya baş
lamıştı. 1832 yılından beri Sisam özerk bir eyaletti. Lübnan 1861 yılından bu ya
na özel bir statüye sahipti ve Lübnan’a Büyük Güçler’in onayıyla Hıristiyan bir
vali atanıyordu. 1898’den beri Girit, Yunan Kralı tarafından atanan bir vali yöne
timinde özerkliğine kavuşmuştu. Osmanlı kamu borçlannın 1881 yılında yaban
cıların kontrolüne geçmesi, imparatorluğun gelirlerinin önemli bir bölümünün
Sultan ve bakanlan tarafından kontrol edilmediği anlamına geliyordu. Başka bir
Ermeni ayaklanması13 olması durumunda yabancılann duruma müdahale etmesi
tehlikesinin yanısıra, Makedonya da kaybedilecek gibi duruyordu. Bu kayıplann
hükümetin zayıflığı ve etkisizliğinin sonucu olduğu ve Sultan’ın tahtını kaybet
memek için bu durumu düzeltmeye çalışmayacağına inanılıyordu. Avrupa teknik
bilgi ve düşüncelerinin imparatorluğa sızması, Avrupa’nın etkinlik, özellikle de
askerî etkinlikteki üstünlüğünün giderek daha çok ayırdına vanlması, katlanıl
maz bir durum gibi görünüyordu.
Daha güçlü ve etkin olma talebi ile birlikte, mantıksal açıdan bağlantılı olma
masına rağmen, daha çok siyasî özgürlük talebi de getiriliyordu. Daha sonra Jön-
türk hareketine dönüşecek olan bu görüşlerin 1860’larda ortaya çıkışına daha
önce değinmiştik. Başlangıçta oldukça sessiz olan siyasî değişim talebi, 1880 ve
284
BAĞDAT DEMİRYOLU-MAKEDONYA SORUNU VE BOSNA KRİZİ (1896-1909)
285
DOĞU SORUNU
286
BAĞDAT DEMİRYOLU-MAKEDONYA SORUNU VE BOSNA KRİZİ (1896-1909)
yaklaşık 60, Bağdat’ta 40 tane (aşağı yukan hepsi kısa ömürlü) gazete yayınlan
mıştı. 19. yüzyılın son on yılında, Arabistan’ın çıkardığı en önemli entelektüel
olan Cemaleddin Afganî (1838-1897) Türklere kıyasla Araplann tarihte oynadığı
uygarlaştırıcı ve yaratıcı rolü vurgulamaya başlam ış ve Osmanlı İmparatorlu
ğu’nun büyük özerk bölgelere bölünmesini talep etmeye başlamıştı. Daha sonra
gelen milliyetçi Arap liderleri ise Halifeliğin artık Osmanlı hükümdarlannın elinde
olmaması ve Halifeliğin Hicaz üzerinde de hakim olacak olan Mekke'de olması
gerektiğini belirtmeye başlamışlardı. 1905 yılında Filistinli bir Arap, Necib Azuri
tarafından kurulan Ligue de la PatrieA rabe, (Arap Vatanı Birliği) liberal bir hü
kümet yönetiminde Mezopotamya’dan Süveyş’e, Doğu Akdeniz’den Umman’a
uzanan birleşik bir Arap devleti kurmayı hayal ediyordu. Çok az Arap bu hayalle
ri paylaşıyordu. İslam dini sayesinde Türkler ve Araplar arasında oluşan dini bağ
bir çok kişi için hâlâ çok önemliydi. Çok az Arap lideri Arap eyaletlerine daha faz
la özerklikten başka bir hak verilmesini arzu ediyordu. 1913 kadar ileri bir tarihte
Paris’te yapılan (ve delegelerin aşağı yukan tümü Suriye'den gelen) Arap Kong
resi bağımsızlık değil, reform ve adem-i merkeziyetçilik talep etmişti. Az sayıda
entelektüelin dile getirmeye devam ettiği tam bağımsızlık talebi, yine durmaksızın
öne sürülmeye devam ediyordu. 1911 yılında bağımsızlık amacıyla Paris'te gizli
bir örgüt kurulmuştu. Aynı yıl İstanbul’dan bir grup Arap delege Mekke Şerifı'ne
mektup yazarak, Osmanlı yönetimine karşı isyan ettiği takdirde kendisine destek
olma sözü vermişlerdi.
Türkler de tabî halklarının çoğunu etkileyen milliyetçilikten kaçamamışlar-
dı.Çok uluslu Osmanlı devletinden ve dünyaya yayılmış Müslümanlardan ayn bir
Türk halkı görüşünü kayda değer bir yavaşlıkla geliştirmişlerdi. Ama Osmanlılığın
aşikâr başansızlığı ve 1908-1909 döneminin umut ve ideallerinin yıkılması, mil
liyetçi duyguların hızla büyümesine ve imparatorluğun halklarını Türkleştirme
çabalarının yoğunlaşmasına yol açmıştı. Türk milliyetçiliği Avrupa’nın kültürel
etkisine, özellikle de AvrupalI bilim adamlanmn Türklerin ilk dönem tarihi üzerine
araştırmalanna çok şey borçluydu. Türk milliyetçiliği, Rus împaratorluğu’nun Ta
tar ve Türk bölgeleri, Volga havzası, Kırım, Orta A sya ve Kafkaslar’dan gelen
mülteci ve sürgünlerden de etkilenmişti. Bu etkiler, Osmanlı, Rus İmparatorlukla
rı, Iran, Afganistan ve hatta batı Çin’in Türkçe konuşan halklarını bir tür siyasî
birlik altında toplamayı hedefleyen pantürkist veya Turan ideallerinin gelişmesine
yol açacaktı, ancak bu uygulanması imkânsız hayaller sıradan Türkler arasında
çok az etki yaratmıştı.
Dolayısıyla 1914’den önceki yıllarda, sadece imparatorluğun halkları, Arap
lar, Ermeniler, Slavlar ve bir ölçüde Arnavutlar Osmanlı geçmişlerine sırtlarını
287
DOĞU SORUNU
288
BAĞDAT DEMİRYOLU-MAKEDONYA SORUNU VE BOSNA KRİZİ (1896-1909)
289
DOĞU SORUNU
volski şiddetle tepki gösterdi. Aynı yılın ilk aylarında Rus Bakanlar Kurulu’na
Avusturya’nın projelerine karşı çıkması için OsmanlIlar üzerinde baskı uygulamak
amacıyla İngiltere’nin ikna edilmesini önerdi. Planda Ingiltere ve Rusya’nın Os
manlIlara saldırması bile öngörülüyordu. Rusya’nın 1904-1905 döneminde Ja
ponya ile yaptığı feci savaşın Rusya’yı zayıflatıcı etkisi, Ingiltere ile anlaşmanın
olanaksızlığı bu öneriyi cezalandınlması gereken bir deliliğe dönüştürüyordu. Rus
Başbakan Stolypin de öneriye hak ettiği şekilde davranıyor ve bu zamanda “pasi-
fıst ve bütünüyle savunmaya yönelik olmayan bir anlaşmanın, mantığını kaybe
den bir hükümetin delilik nöbeti” olacağına dikkati çekiyordu.19 Bakanlar Kuru-
lu’nun diğer üyeleri, özellikle Donanma Bakanı Dikov, ordu temsilcileri General
Polivanov ve Palitsyn de aynı görüşteydiler, lsvolski ise cesaretini kaybetmemişti.
Nisan sonundan itibaren Balkanlar’a ilişkin değişik konularda anlaşma sağlamak
ve bir Rus-Avusturya antlaşması gerçekleştirmek için Aehrenthal nezdinde bir di
zi girişimde bulundu. Oysa demiryolu, Makedonya ve Yenipazar Sancağı’mn hâlâ
belirsiz sınırları gibi belli Balkan sorunlan çözümsüz duruyordu. Rusya Boğaz-
lar’ın Rus savaş gemilerine açılmasını desteklemesi hâlinde, Avusturya’nın Bosna
ve Hersek’i ilhak etmesini kabul etmeye istekli gözüküyordu.
Boğazlar rejimini Rusya’nın lehine değiştirme fikri hiç de mantıksız değildi.
1906-1907 yılında Ingiltere-Rusya ittifakı için yapılan müzakerelerde İngiliz hü
kümeti bu tür bir değişikliğe muhalif olmayacağım göstermişti, ancak kamuoyu
nun muhalefeti ve bu konuda resmi bir anlaşma yapmanın diğer güçleri korkut
ması riski yüzünden, öneriyi reddetmişti.19 Yine de, o dönemin uluslararası iliş
kilerinin durumuna göre İsvolski’nin önerisi gerçekçi değildi. Rusya, Avustur
y a ’nın Balkanlar’daki durumunu güçlendirmesine destek veriyor ve dolayısıyla
Sırplann iyi niyetini kaybetmeyi ve hatta Sırbistan’ın parçalanması riskini, yeter
siz bir karşılık adına göze alıyordu,- Rusya’nın Karadeniz filosu zayıf durumdaydı
ve Boğazlar’dan serbest geçiş imkânı çok az değer taşıyordu. 1904-1905 yıllann-
da Rus Dışişleri Bakanlığı'nda hazırlanan memorandumlar Boğazlar rejiminin ge
nel olarak Rusya açısından avantajlı olduğunu, özellikle de daha güçlü donanma-
lan olan ülkelerin saldınsından koruyarak Karadeniz’deki durumunu güvenceye
aldığını vurguluyordu. Yine de lsvolski, Viyana’ya 2 Temmuz tarihinde yollanan
bir hatırlatma notunda, bu eşitsiz yarar ticaretine razı olabileceğini açık ediyordu,
19 Ağustos’ta Aehrenthal Viyana’daki Bakanlar Kurulu’nun Bosna ve Hersek’in
ilhakına onay vermesini sağlamıştı. 15 Eylül’de İki Devlet adamı Moravya’daki
bir av köşkünde Buchlau’da buluştu.
Buchlau’da yazılı bir antlaşma yapılmamıştı. Antlaşma olmaması bile buluş
manın yol açtığı şiddetli tartışmaların göstergesidir. Aehrenthal, tsvolski’nin iki
290
BAĞDAT DEMİRYOLU-MAKEDONYA SORUNU VE BOSNA KRİZİ (1896-1909)
eyaletin ilhakına prensip olarak sıcak bakmaya hazır olduğunu ilân ettiğini, buna
karşılık kendisinin de ikili Monarşi adına prensipte Karadeniz’in Rusya ve diğer
Karadeniz ülkelerinin savaş gemilerine açık olmasına benzer tutumla yaklaşmaya
söz verdiğini iddia etmişti. îsvolski bu öykünün temel taşlanna itiraz etmedi, an
cak bu antlaşmanın 1878 tarihli Berlin belgesinin ihlali anlamına geldiği ve bu
nedenle uluslararası kongrenin tüm taraflannca onaylanması gerektiğini belirtiği-
ni söylemişti. Aehrenthal, İsvolski’nin antlaşmanın Berlin Kongresi kararlarının
ihlali anlamına geldiğini hiç söylemediğinde ısrar edecekti. Aynca Bosna ve Her-
sek’in ilhakının zamanlaması konusunda da şiddetli anlaşmazlıklar söz konusuy
du. îsvolski, Aehrenthal’in Viyana’da ilhak karannın alındığını ve yakında da uy
gulanacağını hiç belirtmediğinde ısrarlıydı. Aehrenthal ise Rus bakana ilhakın
Ekim başında gerçekleşebileceğini söylediğini iddia ediyordu. Îsvolski kendi politi
kalarının Rusya’da ne kadar çok muhalefete yol açtığını farkettikten sonra Aeh-
renthal’ın harekete geçme hızından şikâyet etmeye başlamıştı.
ister ikiyüzlülük, ister yanlış anlaşmadan olsun, iki devlet adamı âdeta top
landıktan andan itibaren karşıt amaçlar peşindeydi.20 Aehrenthal’ın hemen hare
kete geçmeyi düşünmediğine inanan veya inanıyor gibi yapan îsvolski, Buch-
lau’daki toplantısını izleyen günleri, Boğazlar’daki yeni rejimin önünü açmak için
İtalyan, Alman, Fransız ve Osmanlı hükümetinin temsilcileri ile birlikte geçirdi.
Ama toplantıdan on beş gün sonra Avusturya Dışişleri Bakanı’ndan, iki eyaletin
7 Ekim’de ilhak edeceğini açıklayan bir mektup aldı. Aslında ilhak 5 Ekim’de ger
çekleşmişti. Aehrenthal’ın programında olmamasına karşın, Bulgar Kralı Ferdi-
nand da Osmanlı imparatorluğundan bağımsızlığım ilân etti.
Aehrenthal Bosna ve Hersek konusunda îsvolski’yi bilerek aldatmış olsun ol
masın, olaylar Rus Dışişleri Bakam’m çok zor bir durumda bırakmıştı. Stolypin,
Buchlau Antlaşması’na ve antlaşmanın öngördüğü gibi Slav topraklannın yaban
cılara terk edilmesine şiddetle karşıydı. Rusya antlaşmaya uyduğu takdirde istifa
etme tehditini savurdu. II. Nicholas da Dışişleri Bakanı’nın oynadığı rolden hoş
nut değildi ve bakanın anlaşma yaparak yetkilerini aştığı ve Çar’ın Slav halklannı
Avusturya yönetimine bırakmaya istekli olduğu izlenimini verdiğinden şikâyet
ediyordu. Tek müttefiki Fransa, Boğazlar’daki durumun değişmesini destekleme
ye istekli değildi; Fransa, Fas yüzünden yeterince meşguldü. İngiltere de İsvols
ki’nin planlannı desteklemeyi reddediyordu. Jöntürk hükümeti Ingliz yanlısı, son
on yılda İstanbul’da çok etkili olan Alman etkisinden kurtulmuş gibi gözüküyor
du. Dolayısıyla Ingiliz kabinesi, yeni hükümet için sorun yaratacak durumlara
girmek istemiyordu. Daha da önemlisi İngiliz kamuoyu Rus savaş gemilerine Bo
ğazlar’dan serbest geçiş sağlanması fikrine karşıydı, veya kabine kamuoyunun
291
DOĞU SORUNU
öyle düşündüğüne inanıyordu. İngiliz kabinesi bu fikri kabul etmeye hazırdı, ts-
volski’nin tüm yapabileceği kendinin ve Rusya’nın şerefini kurtarmaya çalışmak
tı. Bu amaçla Bosna ve Hersek’in ilhakının uluslararası bir konferans tarafından
onaylanmasını talep etti. Bu tür bir konferansın Boğazlar konusunu da tartışabile
ceğini düşünüyordu, ama kısa bir süre sonra bu öneriden vazgeçildi.
Aehrenthal de sorunlardan uzak ve rahat bir durumda değildi. Alman hükü
metine danışmadan ilhaka karar verilmesi, Berlin’de sıkıntı yaratmıştı. II. William
“Bir müttefik olarak daha önce Majesteleri (Francis Joseph) bana güvenip bilgi
vermediği için incindim” diye şikâyet edecekti.21 İstanbul’daki etkili Alman Elçisi
Mareşal von Bieberstein ilhak fikrinden hiç hoşlanmayacak ve Habsburg Monar
şisi ne yaparsa yapsın Almanya’nın kendi siyasetini izlemesi çağrısında buluna
caktı. Avusturya’nın müttefiki olarak Almanya’nın da İstanbul’da ilhaka duyulan
öfkeden payını alacağından korkuyordu, 8 Ekim’de Bâbıâli’ye, ilhaka Alman hü
kümetinin bilgisi dahilinde karar verilmediğini açıkladı.22 Ama Avusturya-Maca-
ristan Almanya’nın tek müttefikiydi. 1905-1906 Fas krizinde ve krizi takip eden
Algeciras konferansında sadece Avusturya, kimi zaman gönülsüzce de olsa Al
m anya’yı desteklemişti. Avusturya’nın dostluğu Berlin’de giderek değer kazanı
yordu, Alman Başbakanı Prens von Bülow, başlangıçtan bu yana Avusturya’nın
desteklenmesini savunmuştu. Her hal ve şartta Rusya’nın savaşa girecek durum
da olmadığını ve dolayısıyla Rusya’nın tavrının Almanya açısından gerçek bir
tehlike oluşturmadığını biliyordu. Çok sıkıntı çekmeden Kayzeri kendi bakış açısı
nı kabul etmeye ikna etmişti. En azından bir süre için Avusturya-Macaristan hü
kümeti zora düşmeyecek bir durumdaydı. Bosna ve Hersek’i ele geçirmişti, Al
man desteğine güvenebilirdi. Rusya ise zayıf ve görece tecrit edilmiş durumdaydı.
Aehrenthal Alman desteğiyle, ilhak konusunu tartışmak için herhangi bir
konferansa katılmayı reddetti. Büyük Güçler Osmanlı İmparatorluğu’nun bu oldu
bittiyi kabul etmesinde ısrar etti, Avrupalı Güçler bir araya geldikleri zaman Kara-
bağ’ın sınırlan, Ermenilerin durumlan, Tuna’da seyrüsefer ve kapitülasyonlar gibi
görece önemsiz konulan tartışmalıydılar. Bu tavn takınarak ve tsvolski’nin öneri
lerini reddederek, krizin kapsamını tümüyle değiştirdi. İlhak Sırbistan'a karşı bir
hamle olmuş, ve Sırbistan’da büyük bir infial uyandırmıştı. Sırp ordusu kısmen
teyakkuza geçirilmiş, hükümet Avusturya’nın hareketini protesto etmişti, savaş
için kamuoyu desteği de oluşmuştu. Sırbistan’ın tazminat23 taleplerinin körükle
diği Avusturya-Sırp çatışması, Avusturya Genelkurmay Başkanı Conrad von Höt-
zendorff ve muhtemelen Aehrenthal tarafından, Sırbistan’ı bütünüyle yok etme
fırsatı olarak hoş karşılanabilirdi. Ancak Aehrenthal Rusya’yı küçük düşürmek is
temiyordu, yine de Rusya’nın aşağılanması krizin en önemli sonucu olmuştu.
292
BAĞDAT DEMİRYOLU-MAKEDONYA SORUNU VE BOSNA KRİZİ (1896-1909)
293
DOĞU SORUNU
294
BAĞDAT DEMİRYOLU-MAKEPONYA SORUNU VE BOSNA KRİZİ (1896-1909)
man desteği sözü veriliyor, buna karşılık İngiltere’nin Almanya’ya saldırması du
rumunda Rusya’nın tarafsız kalması isteniyordu. 1881 döneminin Üç İmparator
Birliği'ni yeniden oluşturma girişimi ertesi yıl Rusya-Almanya antlaşması için ge
tirilen diğer öneriler gibi başansızlıkla sonuçlandı. Alman önerilerine sıcak bak
mak bir yana, Bosna krizini izleyen yıllarda St. Petersburg'da Rusya’nın askerî
gücünü arttırmak ve İngiltere ve Fransa ile işbirliğini arttırmaya yönelik girişimle
rin yoğunlaşmasına yol açtı. Rusya’nın İran’da ve Uzakdoğu’da Ingiltere ile reka
bet içinde olması ise bu girişimlerin pratik sonuçlannı kısıtlamaya yeterliydi.
Krizin daha da ciddi bir başka sonucu da, Güney Slavlan sorununun yarattığı
zorluklan çözmekten çok arttırması olmuştu. Avusturya yönetimi, Bosna ve Her-
sek’te asla popüler olmamıştı. Sırp milliyetçileri sınır ötesindeki akrabalannın ü s
tünde Habsburg hakimiyeti kurulmasından ve bunun Büyük Güney Slavları Dev
leti hayaline indirdiği darbeden nefret ediyorlardı. Belgrad'daki Avusturya temsil
cisi Forgach, 3 Nisan 1909 tarihinde “burada, herkes intikam düşünüyor, sadece
R usya’nın yardımıyla intikam alabileceklerini düşünüyorlar” şeklinde bir rapor
yazacaktı.26 1908-1909 yılının olaylan Balkanlar’ı bir kere daha Avrupa’nın ba
rut fıçısı hâline getirmişti. Yirmi yıldır Balkan sorunlan Avrupa banşını tehdit et
miyordu. Ancak bu tarihten sonra Büyük Güçler ve sömürgelerdeki rekabetler so
na ermediyse bile küllenmeye yüz tuttuğundan, AvrupalI güçler bu istikarsız yan-
madanın işlerine daha fazla kanşmaya başlamışlardı. Habsburg İmparatorluğu ne
eritebildiği, ne yok edebildiği, intihar etmeden ulusal özgürlük ve birliğine izin ve
remeyeceği devasa bir Güney Slav nüfusuyla baş etmeye çalışıyordu. Rusya hâlâ
A sy a’y a ilgi duyuyordu. Ama prestij ve strateji kaygıları, Panslav duygular ve
hatta ekonomik çıkarlar (Boğazlar üzerinden gerçekleşen ticaretin artması)27 yü
zünden Balkanlarla giderek daha çok ilgilenmeye devam ediyordu. Avusturya
Macaristan’ın arkasında Almanya, Rusya’nın arkasında ise daha az kararlılık ve
tutarlılıkla ile İngiltere ve Fransa yer alıyordu. 1914 yılının son felaketine kadar,
Büyük Güçler’in Yakındoğu sorunlanna ilgisi sürekli olacak ve artacaktı.
Notlar
1 Ülkenin zaaflarının farkında olan Yunan hükümeti Girit’e Osmanlı egemenliğinde sadece özerklik
tanınm asını kabul etmeye.hazırdı ancak milliyetçi kam uoyu baskısı karşısında çaresiz kalmıştı. Hü
küm et özellikle Yunan subaylannın çoğunun üyesi olduğu milliyetçi Etniki Eterya Cemiyeti’nin ta
leplerine karşı koyamıyordu.
2 Hisseler 1 9 0 6 -1 9 1 4 döneminde arasıra %5-6 kâr getiriyordu, ancak hiçbir zam an sıradan yatırımcı
için çekici bir seçen ek oluşturm am ştı, E. R. Brunner, De Bagdadspoonveg (Gröningen-Jakarta,
295
DOĞU SORUNU
1 9 5 7 ), kitabının eklerinde 19. yüzyıl sonlan ve 20. yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu'nda
yabancıların mülkiyetinde olan demiryollarının operasyonları ve kârları üzerine istatistiki bilgiler
veriyor.
3 A lm anya'nın bundan sağlayacağı siyasî ve ekonomik avantajlara ilişkin iyimser tahminler (örneğin
Paul Rohrbach, Die Bagdadbahn, Berlin, 1902) de bu tür duyguları körüklüyordu.
4 İngiliz denizcilik şirketleri özellikle Fırat Nehri'nde taşımacılık yapan Lynch Brothers, demiryolunun
işlerine zarar vereceği korkusuyla demiryolu fikrine karşı çıkıyorlardı. A m a İngiltere’nin demiryolu
projesine katılm asına karşı muhalefet, kimi zam an iddia edildiği gibi, sadece bu tür bazı kesimlerin
çabalarının sonucunda ortaya çıkmamıştı.
5 Bkz., s. 2 8 5 -2 8 6 .
6 1 9 1 4 yılında borcun % 58’ini Fransızlar ellerinde tutuyorlardı. Sü veyş Kanalı’nın Avrupa'nın eko
nom ik çıkarı açısından çok önemli olduğu doğrudur, ancak bu dönemde Mısır sadece biçimsel ola
rak Osmanlı İm paratorluğu'nun bir parçasıydı.
7 Yüzyıl son un da M akedonya’da 2 5 0 .0 0 0 ’den az gerçek Yunanlı ve yaklaşık 1 .2 5 0 .0 0 0 Slav var
dı. Yunanlıların eyaletteki konum u sayılara değil, Y unanistan’ın etkisine dayanıyordu. Yunanlı
ların konum u okullarında, M akedonya'nın kıyı bölgelerinde y ay g ın olarak kullanılan Rom aik
lehçesinin değil, pratik bir y arar sağ lam ay an K lasik Yunanca öğretilmesinden dolayı da zayıflı
yordu.
8 Bu durum özellikle 1901 Eylül'ünde İMDÖ'nun Amerikalı bir misyoneri kaçırmasıyla daha da orta
y a çıkmıştı. M isyoner Ellen Ston e’un serbest bırakılm ası için ABD hükümeti 6 6 .0 0 0 dolar fidye
ödemişti.
9 Bu çatışm aların en çarpıcı örneği 1 9 0 7 yılının Aralık ayında Y üksek Kom ite'nin eski ve önemli
üyelerinden biri olan Sarafo v’un aşırılık yanlısı lider San dan ski’nin takipçileri tarafından öldürül-
mesiydi.
10 Bkz., s. 27 8 .
11 Ingiltere-Fransa A n tlaşm ası’nın temel koşulları şunlardı. F ran sa 1882 yılından beri İngiltere’nin
Mısır’d a elde ettiği konumu tanıyacak, İngiltere ise Fransa'nın F a s’taki lider konumunu (dolayısıyla
da ileride F ran sa’nın burada üân edeceği m anda yönetimini) tanıyacaktı. Antlaşm a Siyam sınırlan
konu su ndak i bazı antlaşm azlıklar, Batı A frika’daki İngiliz ve Fransız söm ürgeleri, St. Lawrence
K örfezi'n deki balıkçılık h akları gibi konuları da içeriyordu. In giltere-R usya A n tlaşm ası Kuzey
İran’ın R u sy a ’nın, Güneydoğu İran'ın ise İngiltere'nin etki alanı altında olduğunu kabul ediyordu.
İki ülkenin etki alanları arasm da tarafsız bir bölge olacak, İngiltere ise A fganistan’daki egemen ko
num unu korum aya devam edecekti.
12 Abdülhamid'in "Alm anlar bana izin verdiğim kadar iyilik ediyorlar, Avrupa’nm geri kalanı ise bana
yapabildikleri ölçüde zarar veriyor” dediği söylenir. A. Vambery, "Personal Recollections of Abdul
Hamid and His Court” , Nineteenth Century, LXV1 (Temmuz 1909), s. 81.
13 F ra n sa ’da Clemenceau gibi etkili insanlar, büyük Sosyalist lider Jaures ve y azar Anatole France,
1 9 0 0 yılında birleşerek Ermenilerin bağımsızlığını desteklemek için iki haftada bir çıkan Pro-Arm e-
nia’yı kurmuşlardı.
14 Bu ünlü cemiyetin kurulm asında etkili olan unsurlar sık sık tartışılmasına rağmen, hâlâ bir ölçüde
belirsizliğini korumaktadır. Bu bağlam da Selanik'te önemli bir Yahudi kolonisi bulunmasının önemi
daha önce düşünüldüğünden daha azdır, ancak cemiyetin ne ölçüde IMDÖ modeline dayandığı, ve
y a M ason locaları ve Bektaşi tarikatından ne kadar destek aldığı konusu hâlâ belirsizdir.
15 Bkz., s. 2 8 4 .
16 Yeni atanan lngilz Elçisi Sir Gerard Lowther biraz üstten bakar bir tavır içinde bunları “iyi niyetli ço
cuklar topluluğu” olarak tanımlamaktadır. G. P. Gooch ve H. W. V. Temperley (ed), British Docu
ments on the Origins o f the War, V, London, 1 9 26-1938), s. 267.
17 1913 yılında Ermeni lideri Bogos Nubar P aşa R u sya’nın da desteğiyle, Bâbıâli’nin atayacağı bir A v
rupalI komiserin yöneteceği özerk bir Ermenistan kurulmasını güvenceye alm ak için batı başkentle
rini dolaşıyorlardı.
296
BAĞDAT DEMİRYOLU-MAKEDONYA SORUNU VE BOSNA KRİZİ (1896-1909)
297
X
299
DOĞU SORUNU
300
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN ÖNCE YAKINDOĞU (1909-1914)
edilmesini önlemek için Avrupalı güçlerin, Roma ve İstanbul’da ortak bir tavır al
masını önerdi. Öneriden sonuç elde edilemedi, bu da İstanbul'daki Rus elçisi
Chaıykov’un daha da iddialı bir plan önermesine yaradı.
Ekim başında Neratov, Charykov’a durum müsait gözüküyorsa, Boğazlar’ın
Rus savaş gemilerine açılması için OsmanlIlarla müzakerelere başlaması talimatı
nı vermiş ve İtalyan ve Fransız hükümetlerinin onayını sağlamak için kendisi de
girişimlerde bulunmuştu. 12 Ekim’de Charykov Bâbıâli’ye Osmanlı İmparatorluğu
ve Balkan devletleri arasındaki ilişkilerin statüko temelinde istikrara kavuşturul
ması ve Kapitülasyonlann Osmanlı İmparatorluğu lehine değiştirilmesi için olası
lıkların değerlendirilmesine ilişkin bir taslak sunmuştu. Bu girişimle elçinin Nera-
tov’un amaçladığından ileri gittiği kesindir. 27 Kasım ’da Charykov, Bâbıâli’ye
Boğazlar'ın Rus savaş gemilerine açılması karşılığında, Rusya’nın Osmanlı Impa-
ratorluğu’nun toprak bütünlüğünü koruyacağı sözüyle bir kere daha gelerek, sal-
dınya devam etti. Bu öneri Ekim ayındaki öneri ve sene içinde daha önce St. Pe-
tersburg’da yapılan diğer tartışmalar gibi Osmanlılann Karadeniz filosunun Rus
y a ’dan daha güçlü olduğunun farkına vanlmasına ve dolayısıyla Rus Baltık do
nanmasını Boğazlar’dan Karadeniz’e geçirilmesi dileğinin ortaya çıkmasına yol
açtı. Charykov aynca Osmanlı İmparatorluğu ve Balkan ülkeleri arasında bir tür
ittifak oluşturmayı ve Avusturya’nın yanmadadaki ilerlemesinin önünü kesmeyi
arzuluyordu.
Bütün bu öneriler başlangıçtan beri sonuçsuz kalmaya mahkumdu. Öneriler,
İran’da İngiltere-Rusya ilişkilerinin çok gergin olduğu bir dönemde gelmişti, bu
nedenle de İngiltere bu önerileri desteklemek istemiyordu. 1905 yılının Aralık
ayından beri, Dışişleri Bakanı olan Sir Edward Grey, Londra’daki Rus Elçisi Kont
Benckendorff a banş zamanlannda Boğazlar’dan Rus savaş gemilerinin geçmesi
nin kabul edilebileceğini ancak savaş zamanında Rusya’nın rakiplerini zayıf du
ruma düşüreceği için bu önerinin kabul edilemeyeceğini söylemişti. Rus hüküme
ti ise İngiltere’nin Boğazlar konusundaki desteğini kazanmak için İran’daki emel
lerinden vazgeçmeyi reddediyordu, muhtemelen böyle yapmakta da çok haklıydı,
tngilizler Rusya ne kadar büyük bir bedel ödemeyi kabul ederse etsin, Rusya’yı
tam olarak desteklemeyi reddedeceklerdi.Yıl sonunda iki ülke arasındaki ilişkiler o
kadar kötü duruma gelmişti ki, Grey İngiltere-Rusya ittifakını iptal etmeyi düşü
nüyordu. Almanya ise kendi adına son yirmi yıldır Yakındoğu’da izlediği genelde
Osmanlı yanlısı politkayı terk etmeden Charykov’un önerilerine nza gösteremez
di. Charykov, R usya’da isteklerini yaparsa, R u sya’nın Osmanlı İmparatorlu-
ğ u ’nda Hünkar iskelesi Antlaşması’ndan sonraki durumuna benzer bir konumu
olacağından korkan Marschall von Bieberstein, bu duruma dikkat çekiyordu.
301
DOĞU SORUNU
302
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN ÖNCE YAKINDOĞU (1909-1914)
303
DOĞU SORUNU
304
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NDAN ÖNCE YAKINDOĞU (1909-1914)
305
DOĞU SORUNU
306
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN ÖNCE YAKINDOĞU (1909-1914)
307
DOĞU SORUNU
radeniz filosunu göndereceği tehditini savurması, bir kere daha Ruslann tavrını
açıkça ortaya koymuştu, ama Osmanlı başkenti hiçbir zaman ciddi bir tehlike al
tında olmadığı için bu tehditini gerçekleştirmek zorunda kalmayacaktı. Arnavut
luk yüzünden ortaya çıkan sorunlar ise büyük güçlerin başını daha çok ağntacak-
tı. Londra Konferansı’na katılan elçilerin karşı karşıya bulunduklan en önemli so
run tşkodra’ydı. Bu kentin Amavutluk’a verilmesine karar verilmişti, ancak uzun
bir kuşatma sonunda Işkodra’nın 22 Nisan'da Karadağ’ın eline geçmesinden son
ra5, Kral Nicholas Işkodra'yı ilhak edeceği tehditini savuracaktı. Nisan ayının ba
şında Karadağ’ı Işkodra’yı topa tutmaktan vazgeçirmek için Ingiltere, Fransa, Al
manya, Avusturya ve İtalya Karadağ’ın en büyük limanı olan Antivari’ye savaş
gemileri göndermek zorunda kalacaklardı.6 Avusturya’nın doğrudan askerî mü
dahalede bulunma tehditiyle sonuçlanan Büyük Güçler’in ağır baskısı sonucunda
4 M ayıs’ta Nicholas kente ilişkin taleplerinde geri adım atacaktı. 1913 Tem-
muz’unun sonunda yeni Arnavutluk devleti yasal varlığına ve en azından teoride
temel yönetim yapısına kavuşmuştu. Ülkenin tarafsızlığının Avrupalı güçler tara
fından garanti edilmesine ve ülkenin seçecekleri bir prens tarafından yönetilmesi
ne karar verilmişti. Alman Prenslerinden, Wied’li Prens William seçilmişti. Gele
neksel olarak tarafsız bir ülkenin askerlerinden oluşturalacak jandarma kuvvetle
riyle düzen sağlanacaktı ve uluslararası komisyon İdarî yönetim sistemini örgüt
leyecekti. Jandarma için HollandalI subaylara karar verilmişti. Rusya yeni devle
tin doğu sınınndaki bazı küçük arazileri (Sırbistan’ın ele geçirdiği Dibra ve Dkajo-
va kasabalan) elden çıkarmasını sağlayacaktı, ülkenin Yunanistan ile olan güney
sınırı ise birçok açıdan Amavutluk’un lehine çizilmişti. Bu sınırlara karşılık olarak
Yunanistan’ın OsmanlIlardan aldığı Yunan adalannı elinde tutmasına izin verile
ceği genel olarak kabul edilen bir görüştü. Arnavutluk devletinin kurulması, ulus
lararası ilişkilerde Habsburg împaratorluğu’nun son önemli başansı ve uzun tari
hindeki en yapıcı faaliyetiydi.
30 Mayıs ateşkesinden uzun zaman önce Balkanlar’daki banşa yeni tehditler
ortaya çımıştı. Savaşın başlangıcından itibaren, savaşa katılmamasına karşın Ro
m anya da OsmanlIların yenilgisinden kazanç sağlam aya hevesli gözükmüştü.
1912 Ekim’i kadar erken bir tarihte Bulgaristan’ın kazanımlanna karşı, bu ülke
den tazminat istemeye başlamıştı. 17 Aralık 1912 tarihinde güney sınırlarının
düzenlenmesini ve nüfusunun tamamıyla Bulgar olduğu Silistre kalesinin kendi
sine verilmesini talep etti. 1913 yılının Ocak ayında Romen hükümeti savaş ilân
etmeden, talep ettiği topraklara zorla, ancak savaş ilân etmeden el koymayı düşü
nüyordu. Mayıs ayı başında Bulgaristan çevreleyen küçük bir toprak parçasıyla
Silistre’yi vermeye hazırdı, ama Romanya bu teklifi cimrice olduğu gerekçesiyle
308
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN ÖNCE YAKINDOĞU (1909-1914)
reddetti. Daha da önemlisi Osmanlı karşıtı koalisyon çökmek üzereydi. Sırp hükü
meti, Balkan ittifakının temel taşı olan 1912 Mart tarihli Bulgaristan ile antlaşma
yı feshetmek ve Makedonya'nın büyük bir bölümünü elinde tutmak amacınday
dı. Ülkenin nüfusu açısından bu talebi savunmak imkânsızdı. Ancak Sırp hükü
meti Edirne’de Bulgarlara yardım etmek için antlaşmanın gerekli gördüğünden
daha çok Sırp birliği gönderdiğini oysa Bulgarlann Vardar vadisinde Sırplara yar
dımcı olmak için söz verdiği birlikleri göndermediğini iddia edebilirdi. Aynca Sır
bistan Adriyatik Denizi’ne çıkış limanı umutlan yıkıldığı için tazminat talebinde
haklı olduğunu da iddia edebilirdi. Yunanistan, Selanik konusundaki rekabet yü
zünden Bulgaristan ile ayn düşmüştü. 9 Kasım 1912 tarihinde bu büyük Ege li
manını ele geçiren Yunanlı askerler, aynı amaçla hareket eden Bulgar askerlere
birkaç saatlik üstünlük sağlamışlardı. Dolayısıyla Güney Makedonya sahillerinde
ki bu kent ciddi bir antlaşmazlık konusu olmuştu. Mart ve Mayıs aylannda Kara
su vadisindeki Yunan ve Bulgar birlikleri arasında ani çatışmalar yaşandı.
Balkanlar’daki durum, Sırbistan ve Yunanistan'ın Bulgaristan’a karşı birleşme
si için gerekli koşullara sahipti. Ocak 1913 kadar erken bir tarihte Sırbistan’ın Veli
aht Prensi Alexander ve Yunan Prensi Nicholas Selanik’te bir araya gelerek, Bulga
ristan’ın iki devletten birine saldırması durumunda ittifak olasılığını görüşmüşlerdi.
1 Haziran'da, yani Osmanlılar ateşkesi kabul ettikten bir gün sonra, Sırp-Yunan
Antlaşması imzalanmıştı. Bu antlaşma ile üçüncü bir ülkenin saldınsı durumunda
antiaşmaya taraf olan ülkeler birbirlerine 150.000 kişilik bir kuvvet gönderme sözü
veriyorlardı. Bulgaristan ile başarılı bir savaş yapılması durumunda iki ülkenin sı
nırlan tanımlanıyordu, her iki tarafta Osmanlı İmparatorluğu’nun desteğini sağla
mak için hemen girişimde bulundular. Sırp Bulgar sımnndaki Tsaribrod’da Sırp ve
Bulgar Başbakanlan, Paschich ve Gueshov arasında yapılan toplantı antlaşmazlık-
lann barışçı yollarla çözülmesi umudunu doğurdu. Ancak birkaç gün sonra Gues
hov iktidardan düştü ve yerine daha aşın olan Danev geldi. Bulgar hükümeti ola
ğanüstü zor bir duruma düşmüştü. Ülkenin tecrit olduğunu ve komşulannın saldır
gan bir tutum içinde olduğu görülüyordu. Ama Bulgaristan’da büyük ve aktif grup
lar oluşturan Makedon mültecilerin Yunan veya Sırp taleplerine boyun eğmeme ta
lepleri, hükümet üzerinde ağır bir baskı oluşturuyordu. Bu durumun yarattığı tehli
kelerin farkına varan Rusya, söz konusu ülkelere, kendisinin arabuluculuk yapma
sını kabul etmesi için baskı yapmaya koyuldu ama Kral Ferdinand ve Danev öneri
yi kabul ettikleri takdirde suikaste kurban gideceklerinden korkuyorlardı. Aynca ya
Makedonya için savaşm ak ya da bir an önce terhis edilmek isteyen Bulgar ordu
sundaki huzursuzluk da büyüyordu. Ordunun subay ve er kadrosunu oluşturan
köylü kökenli askerler daha şimdiden orduyu bırakıp kaçmaya başlamışlardı. Ge
309
DOĞU SORUNU
nelkurmay Başkam General Savov ülke için feci sonuçlar doğuracak olaylarda başı
çekecekti. 11 Haziran’da Rusya’nın arabuluculuk önerisini reddetti ve ayın 15’inde
Makedonya’nın tümünün işgâl edilmesini önerdi, ayın 2 1 ’inde ise hükümetin on
gün içinde savaşa veya terhise karar vermesini talep etti. Sofya’daki bakanlar sa
vaşa razı oldular ve 29-30 akşamında Sırplara karşı sürpriz bir saldın düzenlendi.
Saldın tam bir başansızlıkla sonuçlandı. Temmuz ayının ilk haftasında Bregalnitsa
etrafında gerçekleşen çatışmalar Sırplann zaferiyle sonuçlandı, bu arada Yunanlılar
Meriç nehrine kadar Trakya’da ilerleme kaydettiler. Romenler bu fırsaü Dobruca’yı
ele geçirmek için kullandılar. Yunanistan ve Sırbistan ile savaşta Romanya’mn ne
kadar tehlikeli olabileceğinin farkına varan Danev, Romanya’nın müdahalesini ön
lemek için taviz vermeye hazırdı, ancak Sofya’daki genel hava bu tür bir öneri geti
ren bakanın hemen iktidardan düşmesine ve muhtemelen de fanatik milliyetçiler
tarafından öldürülmesine yol açacaktı. Dolayısıyla hiçbir şey yapmayarak, boşu
boşuna Rusya'nın Romen hükümetini kısıtlayabileceğim umut etti. 13 Temmuz’da
Romen ordusu Tuna Nehri’ni geçti ve âdeta hiçbir engelle karşılaşmadan Sofya’ya
yürüdü. Aynı anda Osmanlılar Çatalca hattından saldınya geçti ve ayın 2 0 ’sinde
Edirne’yi aldılar. Sazanov müdahaleye son vermesi için Bâbıâli’ye baskı yapılması
nı önerdi ama Almanya ve Avusturya'nın OsmanlIlara karşı askeri gösteri yapmayı
reddetmesi bu öneriyi baltaladı. Ardarda gelen saldırılar karşısında başarısız kalan
Bulgar hükümeti, Savov’u görevden aldı. 7 Temmuz’da Rusya’ya arabuluculuk
için başvuruldu. Ayın 14’ünde Bulgaristan Çar’m önerdiği Makedonya sınınm ka
bul etti, bu düzenlemeyle eyaletin büyük bir bölümü Sırplann eline bırakılıyordu.
Savaşı sona erdiren 10 Ağustos tarihli Bükreş Antlaşması ile Bulgaristan bütün ra
kiplerine toprak bırakıyordu. Son fetihleri arasında bir tek Strumitsa vadisi ve Trak
ya kıyısının bir bölümü Bulgaristan’ın elinde kalıyordu. Trakya kıyısının bir bölü
mü Dedeağaç limanını da içeriyordu, ancak limanın değeri Dimotika’mn Osmanlıla-
nn elinde kalması ve dolayısıyla Dedeağaç’ı Sofya’ya bağlayan demiryolu hattının
kesilmesi, bu kazanımın değerini büyük ölçüde azaltıyordu. Romanya Dobruca’yı,
Sırbistan Makedonya’nın büyük bir bölümünü alıyor ve Yenipazar Sancağı’nı da
Karadağ ile paylaşıyordu. Yunanistan ise Makedonya’nın kalan kısmını, oldukça
önemli Kavala limanı da dahil olmak üzere Batı Trakya'yı alıyordu. 29 Eylül tarihli
İstanbul Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu Edirne’yi geri alıyordu.
Büyük Güçler ve Avrupa’daki güç dengesi açısından ikinci Balkan Savaşı,
Avusturya-Macaristan için gerçek bir yenilgiydi. 1913 bahannda Avusturya hü
kümetinin tavn Bulgaristan’dan yana dönmüştü ve Conrad Bulgaristan’la askerî
ittifak oluşturulmasını bile talep etmişti. 24 Haziran’da savaşın kapıda olduğu
herkes için açık bir hâle geldiğinde, Berchtold Sofya’daki Avusturya temsilcisine
310
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN ÖNCE YAKINDOĞU (1909-1914)
311
DOĞU SORUNU
312
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN ÖNCE YAKINDOĞU (1909-1914)
313
DOĞU SORUNU
314
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NDAN ÖNCE YAKINDOĞU (1909-1914)
315
DOĞU SORUNU
316
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN ÖNCE YAKINDOĞU (1909-1914)
317
DOĞU SORUNU
318
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NDAN ÖNCE YAKINDOĞU (1909-1914)
319
DOĞU SORUNU
Notlar
1 Bâbıâli çatışm alar başlam adan önce, İtalya’nın Trablusgarp’taki h ak iddialan konusunun çözüme
kavuşturulm asını önermişti.
2 Aerenthal sa v a ş başladıktan sonra İtalya'nın Adriyatik Denizi’ndeki askerî operasyonlannm hepsi
nin sona erdirilmesinde ısrar etmiş ve ısran da başanyla sonuçlanmıştı.
3 H absburg hükümeti birkaç seneden beri okullara ve gazetelere para yardımı yaparak Arnavutluk’ta
milliyetçi duygulan uyandırm aya çalışıyor. M odem tarihin en büyük çokuluslu imparatorluğunun
bu şekilde davranm ak zorunda kalması, döneme ilişkin çok aydınlatıcı bir çelişkidir.
4 R. Poincare, Au Service de la France, II, Paris, 1926-1933, s. 3 3 6 -3 8 . lsvolski 1910 yılından beri
R u sy a’nın Paris’teki elçisiydi.
5 Osmanlı garnizonunun komutanı E sad Paşa, yeni Arnavutluk devletinin hükümdan olma um uduy
la, garnizonu teslim etmiş gibi gözükmektedir.
6 K arad ağ ’ın geleneksel koruyucusu R u sy a bu gösteriye katılm adı am a İngiltere ve F ran sa’nın bu
gövde gösterisine katılmasını istedi.
7 E. C. Helmreich, The Diplomacy o f the Balkan Wars, Cambridge, M ass., 1938, s. 372.
8 A lm anya'nın genelde Yunan yanlısı tutumunu gösteren en iyi örnek, Almanya'nın Bükreş m üzake
releri esnasın da Fransa'nın da desteğiyle Yunanistan'ın Kavala konusundaki h ak iddialarına verdi
ği destektir. Yunan iddialanyla çelişen Bulgaristan'ın hak iddialarına ise R usya ve A vusturya arka
çıkıyordu, her iki ülkenin de Bulgaristan’ın güçlenmesini istemek için farklı nedenleri vardı. A vu s
turya, Sırbistan'ın gücünü denetlemek için Bulgaristan'ın güçlenmesini, R u sy a ise Bulgaristan’ın
Y unanistan’a karşı güçlenm esini istiyordu. R u sya, Y unanistan’ın başkenti Konstantinopolis olan
Bizans im paratorlugu’nu canlandırm aya çalışarak Osmanlı İmparatorluğu'nun Boğazlar üzerindeki
denetimini tehdit edebileceğinden korkuyordu.
9 British Documents on the Origins o f the World War, X, Bölüm I. s. 40 7
10 Bu konferansta geçen çok ilginç konuşmaların iyi bir özeti için bkz., Bovykin, a.g.e., s. 141-143 ve
M andelstam , a.g.m ., s. 7 57-759.
11 Albenini, a.g.e., II, s. 49.
12 Dimitrievich suikast düzenlemelerini komiteye danışm adan yapm ış ve suikast planını komiteye an
cak bu tarihte açıklamıştı.
13 V. Dedijer, “Sarajevo Fifty Years After” , Foreign Affairs, (Temmuz 1964), s. 5 7 8 .
14 Bu gecikmenin nedeni kısmen F ransa Başkanı ve Başbakanı, Poincare ve Viviani’nin 2 0 -2 3 ’ü ara
sında St. Petersburg’u ziyaret ediyor olmasıydı. Viyana, Fransız devlet adam lan ülkelerine gitmek
üzere denize açılmışken ültimatomu vermenin Fransa-R usya işbirliğini önleyeceğine inanıyordu.
15 Çok kötü haber alan A vusturya hükümeti görece zararsız Narodna Odbrana ile çok daha tehlikeli
bir örgüt olan Ujedinenje ili S/nrtY kanştırmıştı.
16 Kabine ve Parlam ento'da çoğunluk sa v a şa aktif olarak müdahale etmeyi reddettiği için bu, kaçınıl
mazdı.
320
XI
1914-1918 SAVAŞI
321
DOĞU SORUNU
günden beri ve hatta barışın son günlerinde, Balkan devletlerinin desteğini ka
zanmak için önemli bir mücadele sürüyordu. Rekabet bütün bölgenin savaşa gir
mesi ve ülkeleri bölen düşmanlıklann daha da keskinleşmesiyle sona erdi.
İtilaf Devletleri ile Avusturya-Almanya bloğunun ve Balkanlar'daki diplomatik
girişimleri arasında en önemli güç denemesi, Osmanlı lmparatorluğu’nda gerçek
leşti. Burada birçok etken Mihver Devletlerinden yanaydı. Osmanlı ordusunda Al
man etkisi güçlüydü ve giderek güçleniyordu. Osmanlı donanmasındaki Ingiliz et
kisi, Alman etkisini kısmen bertaraf ediyordu. İstanbul’da zaten önemli bir güç
olan ve gelecekte etkisi daha da artacak olan Enver Paşa, Alman askerî etkinliğine
hak ettiği saygıyı duyuyordu. 22 Temmuz kadar erken bir tarihte, İstanbul’daki
Alman Elçisi Wangenheim, Enver’in Almanya ile ittifaktan yana olduğunu bildir
mişti. Almanya’nın Osmanlı İmparatorluğu’nun ticaret hayatı ve ekonomisi üze
rindeki etkisi artıyordu, ama Alman yatınmlan hâlâ Fransa’dan azdı. Osmanlılann
gözünde Rusya geleneksel düşmandı. Kırım'ın, Kafkaslar’da kaybedilen topraklar
ve hatta Volga havzasının yeniden kazanılması rüyalanyla, 1914 öncesinde İstan
bul’da taraftar kazanmaya başlayan pantürk duygular ve Turan ideolojisi, Rus
ya'ya karşı yöneltilmişti. Batılı Güçler, Osmanlı İmparatorluğu’nun sorunlanna ve
emellerine pek de sıcak bakmadıklan için 1908-1909 döneminde çok belirgin olan
İngiliz yanlısı duygular ortadan kalkmıştı. Bahriye Nazın ve Osmanlı kabinesinin
en güçlü adamlanndan biri olan Cemal Paşa, Temmuz başında Paris’i ziyaret etmiş
ve 1911-1912 savaşında İtalya’nın ele geçirdiği Ege adalannın geri verilmesi ko
nusunu gündeme getirmişti. Osmanlı imparatorluğu’nun güvenliği için haklı ola
rak en azından İmroz, Bozcaada ve Midilli adalanmn imparatorluğa geri verilmesi
ni talep etmişti. Ancak bu talepler sessizlik duvanyla karşılanmıştı. Savaş çıkma
dan önce imparatorlukta, Osmanlı İmparatorluğu’nun İngiltere ve Fransa ile ittifak
tan çok az kazanç sağlayacağı inancı vardı. Öte yandan Avusturya Hükümeti, bir
süredir Osmanlı-Bulgar ittifakı kurmak ve ileride de muhtemelen Yunanistanı da
bu ittifaka katmak düşüncesiyle oyunuyordu. ittifak, bu ülkeleri Mihver Devletleri
nin etkisinde birleştirecekti. Savaşın kaçınılmaz olduğu ortaya çıktığından beri, II.
William Osmanlı İmparatorluğu’nun desteğini kazanmaya çalışmıştı.
Bütün bunlar Osmanlı İmparatorluğu'nun bir an önce Mihver Devletleri’nin
yanında savaşa girmeye hazır olduğu anlamına gelmiyordu. Cemal Paşa gibi bazı
liderler hâlâ İtilaf Devletleri’nden yanaydı. Osmanlı ordusu kötü durumundaydı
ve ülke son üç yılda yaptığı savaşlardan zayıf düşmüştü. Kabine ve halkın büyük
bir bölümü tarafsızlıktan yanaydı.1 Sonuç olarak Ağustos ve Eylül ayında da, hü
kümet her iki tarafla da flört etti ve geri dönüşü olmayacak bir biçimde taraf tut
maktan kaçındı.
322
1914-1918 SAVAŞI
Savaşın ilk günleri, Almanya ile ittifaktan yana olan güçlerin gücünü göster
di. 2 Ağustos’ta gizli bir antlaşma ile Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya-Sırbis-
tan savaşm a Rusya’nın müdahale etmesi durumunda, savaşa Mihver Devletleri
safında girmeye söz verdi. Yunanistan sav aşa itilaf Devletleri yanında girerse,
Osmanlı İmparatorluğu Girit de dahil olmak üzere Ege adalarını geri alacaktı. Bu
antlaşma, Osmanlı İmparatorluğu'nun hemen sav aşa gireceği anlamına gelmi
yordu. Almanya, Mihver Devletleri’nin yanında yer alması durumunda Osmanlı
İmparatorluğu'nu Akdeniz’de İngiliz ve Fransız veya İtilaf Devletleri’nin deste
ğinde Yunanistan ve Bulgaristan’ın saldınlanna karşı koruyamazdı. Osmanlı na
zırlan da bu gerçeğin farkındaydılar. 2 Ağustos Antlaşması müzakere edilirken
bile, Enver Paşa görünüşte kendi insiyatifıyle, İstanbul’daki Rus elçisi Giers’e
yanaşmış ve Balkan sınırlannın Batı Trakya ve Ege adalannın imparatorluğa ve
rilecek biçimde yeniden çizilmesi karşılığında Osmanlı İmparatorluğu’nun Rusya
ile müttefik olmasını önermişti. Bu öneri muhtemelen içten bir öneri değildi, her
halükârda önerinin başarı şansı yoktu. İtilaf Devletleri’nin başındaki liderlerin
hiçbiri Balkan devletlerini harcayıp, Osmanlı İmparatorluğu ile ittifak kurmaya
istekli değildi. Özellikle Sazonov, politikasını, 1912 dönemindeki gibi Avustur-
ya-Macaristan’ı hedef alan bir Balkan bloku oluşturmak üzerine kuruyordu. Bu
nedenle Giers’in Enver Paşa’nın taleplerinin bir an önce kabul edilmesi uyansına
karşın, Sazanov zaman kaybedecekti. Sazanov, OsmanlIların düşmanca duygu
larını hissediyor ve Boğazlar’ın kapatılmasının Rusya’nın durumunu zayıflata
cağını biliyor ve itilaf Devletleri kesin bir biçimde düşmanlannı yenilgiye uğrata
na kadar Osmanlılan tarafsız tutma endişesi taşıyordu. Sazanov, 16 Ağustos’ta
İngiltere, Fransa ve R usya’nın müştereken Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak
bütünlüğünü ve tarafsızlığını garanti etmesini önerdi. Bir çok OsmanlI’nın katla-
nılamaz bir aşağılanma olarak görmeye başladığı kapitülasyonlann değiştirilebi
leceğini düşünüyordu. Osmanlı Imparatorluğu’nda Alman işletmelerine tanınan
haklara son verilebilirdi ve Osmanlı İmparatorluğu Limni adasını geri alabilir,
Yunanistan ise Epir ile tazmin edilebilirdi. Bu öneri sonuçsuz kaldı. Osmanlılar
daha fazla ödün talep eden bir cevap verdiler. Tarafsız kalacaklarına dair garanti
yazılı olarak verilmeliydi. Kapitülasyonlar değiştirilmekle kalmamalı tümüyle
kaldınlmalıydı. Osmanlı donanması için İngiltere'de inşa edilen ve İngiliz hükü
metinin el koyarak (Osmanlı kamuoyunu kendisine düşman ettiği) iki savaş ge
misi OsmanlIlara verilmeliydi. Müttefikler, Osmanlılann iç işlerine karışmaktan
vazgeçtiklerini açıklamalı ve Bulgaristan, Mihver Devletleri safında savaşa girer
se, Batı Trakya’yı OsmanlIlara vereceklerine dair söz vermeliydiler. Ege adaları
da Bâbıâli’ye geri verilmeliydi.
323
DOĞU SORUNU
324
1914-1918 SAVAŞI
325
DOĞU SORUNU
muş küçük bir kukla devlet olmaya mahkum edebilirdi. Savaştan sonra Mareşal
von Hindenburg “Osmanlı İmparatorluğu için savaşa girmek, bizler için olduğun
dan daha çok bir varoluş sorunuydu” diye yazacaktı.3 Osmanlı ordulan genelde
pek iyi durumda değillerdi veya düzgün yönetilmiyorlardı. Mükemmel bazı su-
baylan vardı, ama savaşın son günlerinde görevini kaybedene kadar Harbiye Na
zın olan Enver Paşa, gerçekçilikten ve ülkenin kaynaklanırın ne kadar sınırlı ol
duğunu anlamaktan uzak bir tavır sergileyecekti. Pantürk ve panislamcı görüşler,
imparatorluğu hızla, edindiği güçlü düşmanlara karşı koruma görevinden uzakla
ra, Orta Asya, İran ve Kafkaslar’da büyük ve boş hayaller peşinde koşmaya gön
derecekti. Enver Paşa, 1914 yılının Aralık ayında Liman von Sanders’e Kafkas
lar’da başan elde ettikten sonra, Afganistan üzerinden Hindistan’a ilerleyebilece
ğini söyleyecekti. Oysa 1915 yılının Ocak ayında kendisinin başında bulunduğu
ordu Sankamış’ta Ruslara karşı, savaş sırasında herhangi bir tarafın maruz kaldı
ğı en büyük yenilgiye uğrayacaktı. Savaşın son anlanna kadar, Enver P aşa’nın
şüpheye mahal olmayan enerjisi ve cesareti, ülkesini zayıflatmak ve fakirleştir
mek için kullanılacaktı.
Balkan devletleri bir sene sonrasına kadar savaşa girmeyeceklerdi. Bulgaris
tan, 1915 Ekim’inde Mihver Devletleri’ne katılacaktı. Romanya, 1916 Ağus-
tos’unda Almanya karşıtı ittifaka katılacaktı. Birçok utanç verici tereddütten son
ra, Yunanistan, İngiltere ve Fransa’nın baskısı altında, 1917 Temmuz’unda İtilaf
Devletleri'ne katılacaktı. Bütün bu ülkelerin, birbirinden veya en azından Osman
lI İmparatorluğu, Avustuıya-Macaristan veya Arnavutluk topraklannda yoğunla
şan, büyük toprak kazanma hayalleri vardı. Ancak bütün bu ülkelerin hükümet
leri, Osmanlı hükümetine kıyasla kendi hedeflerini yerine getirmek için kayda de
ğer bir temkinlilik göstermişlerdi. Bunun nedeni savaşa girmeleri hâlinde, kaza
nan tarafta gireceklerinden emin olmak istemeleriydi. Kendilerine ne söz verilir,
ne tehdit savurulursa savrulsun, askerî başan göstergesi kesin olarak bir taraftan
yana dönene kadar, geri dönülemez bir adım atmaktan kaçınacaklar, daha sonra
elde edebilecekleri en iyi koşullarla kazanan tarafa katılacaklardı. Ciddi bir tehli
keyle karşılaşmadan kâr sağlayabileceklerini düşündükleri zaman, sav aşa aktif
olarak katılmaya istekliydiler. Bu nedenle izledikleri siyaseti, savaşan taraflann
diplomasisinden çok askerî olaylar ve ordulannın hareketi belirliyordu.4 Her halü
kârda, savaşan ülkelerin hesapları çok yanlış çıktı. 1915 yılında Bulgaristan, er
tesi sene Romanya önemli başarılan, kesin bir zafer sanacaklardı. 1917 yılında
Yunanistan’ın durumunu ise önemli bir güç belirleyecekti. Yine de savaş çıktığı
andan itibaren bu hesaplar yapılacak ve değiştirilecekti. Bu hesaplar, bu dönemde
Balkan siyasetine egemen olan korkaklık, açgözlülük ve kaypaklık havasım açık
326
1914-1918 SAVAŞI
327
DOĞU SORUNU
328
1914-1918 SAVAŞI
329
DOĞU SORUNU
330
1914-1918 SAVAŞI
331
DOĞU SORUNU
kinli tavnnın gereksiz olduğu ortaya çıktı, 24 Ocak 1915 tarihinde, müteffık öne
rileri kendisine sunulduğunda, Venizelos Bulgaristan saldırısına karşı koruma
sağlamadığı ve Romanya’nın desteği konusunda güvence vermediği gerekçesiyle
öneriyi reddetti.
Savaşın ilk aylannda, İtilaf diplomasisi Balkanlar’da çok az başan kazanmış
tı. 1914 sonunda Osmanlı İmparatorluğu, düşman cephesine geçmişti, Bulgaris
tan Mihver Devletleri'yle ittifaka eğilimliydi, Romanya kesinlikle tarafsızdı ve Yu
nanistan da hangi tarafı tutacağı konusunda daha çok bölünmüştü.8 Yine de so
nuçsuz kalan bu görüşmeler, önceki sayfalarda kendilerine verilen yeri hak etmi
yor değildi. Bu müzakerelerde, Balkan devletlerinin bencilliği ve temkinliliği, as
kerî kaygıların diplomasiye hakimiyeti, Alman karşıtı unsurlann bölünmüşlüğü
gibi savaş boyunca varlığını gösterecek olan bazı gerçekler ortaya çıkmıştı.
1915 yılı başında, daha önce herkesin beklediği gibi savaşın çabucak bitme
yeceği ortaya çıkmıştı. Alm anya’nın Batı cephesinde başlattığı büyük saldırı,
Marne savaşı ile denetim altına alınmıştı. Fransa’nın ağır ilerleyen, malzeme ve
insan açısından daha önce bir örneği olmayacak kadar yüksek maliyetli siper sa
vaşı, günün hakimi olmuştu. Savaşın ilk haftalannda Doğu Prusya’yı işgâl eden
Rusya, bu cephede açıkça ve kesin olarak yenilmişti. Öte yandan, Avusturya-Ma-
caristan, Sırbistan’ı ezme girişimlerinde utanç verecek ölçüde başansızdı. Her yer
de, savaşan taraflar kaynaklannı harekete geçiriyor ve planlannı uzun süreli bir
savaşa göre değiştiriyorlardı. Batı cephesindeki duraklamaya benzer durum, İngil
tere, Fransa, ve Almanya’nın Balkanlar’a eğilmesine ve kendilerini içinde bul
duktan güç eşitliğini kırmak için yeni yollar aramasına yol açıyordu.
İtilaf cephesinde bu tavır değişikliği, İngiltere ve Fransa’nın Gelibolu yanma-
dasını ve Boğazlar’ı ele geçirmeye çalışması ve 1915 Mart’ında, bu girişim önce
sinde Rusya ile antlaşma imzalaması ile doruğa çıkacaktı. Boğazlar’a düzenlene
cek başanlı bir saldın, birçok avantaj sağlayacaktı. İstanbul’un fethine giden yolu
açacak, Osmanlı İmparatorluğu’nun âdeta kesinlikle teslim olmasına ve Jöntürk
rejiminin çökmesine yol açacaktı. Balkan devletlerinin tavırlannı, İtilaf Devletle-
ri’nden yana değiştirecek, bu ülkelerin Mihver Devletleri’nin yanında tavır alma
olasılığını azaltacaktı. Hepsinden önemlisi, Rus ordusunun acilen gerek duyduğu,
İngiliz ve Fransız silahlan ve malzemelerinin, buz tutmayan limanlar üzerinden
ulaştırılmasını sağlayacaktı. Bu takdirde, malzemelerin Beyaz Deniz sahiline ulaş-
tınlması ve Arhangelsk’den güneye uzanan yetersiz ve uzun demiryolu üzerin
den taşınması gerekmeyecekti (daha sonra Rusya, Murmansk’tan güneye uza
nan bir demiryolu inşa edecekti). Saldırı planı, yeni bir fikir de değildi. Donanma
Bakanı Winston Churchill, 1914 Ağustos’u kadar erken bir tarihte, Gelibolu yan-
332
1914-1918 SAVAŞI
333
DOĞU SORUNU
334
1914-1918 SAVAŞI
335
DOĞU SORUNU
336
1914-1918 SAVAŞI
gellemiştir. Ağustos ayındaki çıkartmalar da, kötü liderlik yüzünden daha başarılı
olamamış ve harekâtın tam bir başarısızlık olduğu ortaya çıkmaya başlamıştır.
Yarımadadan aynlma karan, Aralık başında alınmış ve geri çekilme işlemi büyük
bir başan ve alışılmamamış kadar az bir kayıpla, ay sonunda ve 1916 yılının ilk
günlerinde tamamlanmıştır.
Çanakkale seferi, İtilaf Devletleri açısından sadece askerî başarısızlık olarak
değil, Balkanlar’daki siyasî sonuçları açısından da tam bir felaketti. OsmanlIlar
zaferlerinin tadını çıkaracak durumda değillerdi, bunun nedeni kısmen OsmanlIla
rın da müttefikler kadar ağır kayıplar vermiş olması, kısmen de Enver P aşa’nın
ülkenin enerjisini, Kafkasya ve Orta A sya’nın fethi gibi boş hayaller peşinde har
cıyor olmasıydı.13 Ama bu yenilgi, Rus ordusunun Polonya’da uğradığı yenilgi
lerle birlikte açıkça müttefiklerin yanında savaşa giren herhangi bir Balkan devle
tinin, varlığını tehlikeye attığı anlamına geliyordu. Bu koşullar altında Üçlü İtilaf
diplomasisi Balkanlar’da başansızlığa mahkumdu, Ekim ayında Bulgaristan’ın
Mihver Devletleri’ne katılması da bu başansızlığın bariz bir göstergesiydi.
Müttefikler bunu engellemek için ellerinden geleni yapmışlardı. 1915 yazı bo
yunca İtilaf Devletleri diplomasisinin ana hedefi Bulgaristan’dı. Ama hâlâ, önceki
sene karşılanna dikilen çözümsüz ikilemle karşı karşıyaydılar. Bulgaristan, Sırbis
tan’a rağmen Makedonya’yı ve Yunanistan’a rağmen, Kavala’yı talep ediyordu.
Müttefikler Sırbistan ve Yunanistan’a bu fedakârlıklan yapmaları için çağnda bu
lunabilirlerdi ve bulundular da, ama bu ülkelere yapacaklan fedakârlığa karşın sa
dece söz verebiliyorlardı, Sırbistan’a Bosna-Hersek ve Dalmaçya sahilinin bir kıs
mı, Yunanistan'a da Batı Anadolu’nun bir kısmını söz verilmişti. Doğal olarak,
her iki ülkede, tek taraflı bir pazarlık yapmaya pek hevesli değildi. İtalya’nın Mih
ver Devletleri’nin yanında savaşa girmesi, durumu daha da karmaşık bir hâle ge
tirmişti. Savaş başladığından beri İtalya, desteği ve hatta tarafsızlığı için olası en
yüksek fiyatı elde etmek için savaşan her iki tarafla da ustaca pazarlık etmişti,
am a İtalya’nın İtalyan nüfusun çoğunlukta olduğu Trentino ve Trieste bölgelerini
ele geçirme arzusunun, ülkeyi İtilaf Devletleri’nin safına iteceği de açıktı. Oysa
İtalya’nın toprak konusundaki hırsları bundan çok daha öteye gidiyordu. İtal
y a ’nın düşleri arasında Dalmaçya’nın ilhak edilmesiyle, Adriyatik’in İtalyan gölü
ne dönmesi ve Anadolu’da bir İtalyan imparatorluğu kurulması da vardı. 26 Ni
san tarihli gizli Londra Antlaşması ile İtalya’ya yardımına karşılık olarak Trenti
no, Istria ve Dalmaçya’nın büyük bir bölümünü alacağı sözü veriliyordu, Güney
Dalmaçya, Sırbistan’a ait olacak ancak “tarafsızlaştırılacaktı”. İtalya’ya Anado
lu'nun paylaşımında “adil bir pay” sözü veriliyordu, İngiltere veya Fransa Alman
kolonilerini ele geçirirse, İtalya’ya tazminat sözü veriliyordu. İtalya’nın Adriya
337
DOĞU SORUNU
338
1914-1918 SAVAŞI
339
DOĞU SORUNU
340
1914-1918 SAVAŞI
341
DOĞU SORUNU
tam üye olarak katılmasını talep ediyor ve toprak talepleri yerine getirilene kadar
diğer müttefiklerinin de koşulsuz olarak banş antlaşmasını reddetmesini istiyordu.
Bu küçük ve çok da iyi yönetilmeyen, bir ülkenin Başbakanı için oldukça küstah
ça bir tavırdı. Yine de Fransa’nın baskısı altında Rusya, Romanya’nın taleplerini
kabul etti veya kabul ettiğini söyledi.21 17 A ğustos’ta Bükreş’te, Romanya ve
müttefikleri arasında antlaşma imzalandı. Antlaşma, ülkenin varolan sınırlanın
garanti ediyor ve Romanya’ya Transilvanya, Bukovina ve Temeşvar eyaletinden
Banat’ı alma sözü veriyordu. Aynı anda bir de askerî antlaşma imzalanmıştı. En
son ana dek Romanya Kraliyet Konseyi’nin muhafazakâr üyeleri, tarafsızlık poli
tikasını desteklemeyi sürdüreceklerdi, ama 27 Ağustos akşamında Romanya,
Avusturya-Macaristan’a savaş ilân edecekti. Birkaç gün içinde Almanya, Bulga
ristan ve Osmanlı İmparatorluğu da Romanya’ya karşı savaş ilân edeceklerdi.
İzleyen haftalarda Romenler, direnişle karşılaşmadan Transilvanya’nın bü
yük bir bölümünü işgâl edeceklerdi, ancak Britianu'nun kendi gücünün sınırlannı
aştığı kısa zamanda ortaya çıkacaktı. Haziran ayında Rus saldınsı tam gücüyle
devam ederken, orta karar Romen Ordusu, Habsburg İmparatorluğunun varlığını
tehlikeye düşürebilirdi. Ancak Eylül ayında Rus ilerleyişi kontrol altına alınıp,
Rus ordusunun morali kayıplar ve malzeme eksikliğinden dolayı bozulmaya baş
ladığında, Romanya çok az kalıcı zarar verebilirdi. Mareşal von Mackensen ko
mutasındaki birleşik Alman, Bulgar ve Osmanlı ordusu Tuna’yı geçecek ve Al
man güçleriyle desteklenen Avusturya birlikleri Transilvanya’da kaybettiği top
raklan geri almaya başlayacaktı. Selanik’teki Ingiliz-Fransız birliklerinin saldınsı
sonucunda, küçük bir önem taşımanın ötesinde bir değeri olmayan çok az toprak
elde edilebilecekti. 6 Aralık’ta Bükreş düştü. 1917 yılının Ocak ayında Roman
y a’nın üçte ikisi düşman işgâli altındaydı. Kral ve hükümet Yaş’a kaçmış ve Bük
reş’te Alman yanlısı bir hükümet iktidara getirilmişti. Ordudan geride kalanlar
Boğdan’ya çekilecek ve Rusya’nın çöküşü, daha uzun süre direnmeyi imkânsız
kılana kadar Boğdan’ı elinde tutmayı da başaracaktı. İşgâl edilen bölge değerli bir
ödüldü, ekonomik açıdan Belçika dışında Mihver Devletleri’nin elinde geçen en
değerli bölgeydi. Bölgeden umutsuzca gerek duyduklan bol miktarda hububat ve
petrolü temin edebilirlerdi. Daha Bükreş düşmeden önce bile, işgâl edilen eyalet
lerden Almanya’ya hububat ihracatının başlamış olması önemli bir göstergedir,
askerî yönetim kurulmadan önce bölgenin ekonomik açıdan sömürülmesi için
planlar hazırlanmıştı bile.
1916 sonunda Balkanlar savaşın ilk iki yılındaki uluslararası öneminin bü
yük bir bölümünü kaybetmişti. Bölge ülkeleri birer birer savaşa çekileceklerdi, si
yasî açıdan bölünmüş ve askerî açıdan üçüncü sınıf bir ülke olan Yunanistan ise
342
1914-1918 SAVAŞI
343
DOĞU SORUNU
344
1914-1918 SAVAŞI
arasında daha çok birlik sağlamak arzusu yatıyordu. Rusya'da monarşinin çökü
şü ve İtalya’ya Anadolu’da22 geniş bir egemenlik alanı söz verilmiş olması, bu ül
kelerin Yunanistan'da oldukça sert önlemler alınmasına istekli olmasına yol aç
mıştı. Jonnart, mümkünse banşçı yöntemlerle kralın tahttan feragat etmesini sağ
lama emrini almıştı. Bunu da başardı. 11 Haziran’da Kral Konstantin’e 24 saat
içinde tahttan feragat etmediği takdirde Atina’nın topa tutulacağını belirten bir ül
timatom sundu. Kral kent dışındaki evine çekildi ve birkaç gün içinde de İsviç
re’ye gitmek üzere ülkeden ayrıldı. İkinci oğulu Alexander, onun yerine tahta
geçti.23 İtilaf Devletleri'nin zaferi resmen tamamlanmıştı. Yunan sahillerindeki
kuşatma ayın 17’sinde kaldırıldı ve Venizelos ayın 2 7 ’sinde bakanlığı kurdu. 2
Temmuz’da Yunanistan müttefiklerin cephesinde resmen savaşa girdi.
Yunanistan 1914-1917 döneminde çok zor durumda kalmıştı. Ancak Yuna
nistan’ın bu dönem tarihini harcanan fırsatlar dönemi olarak değerlendirmemek
de imkânsızdır. Ülkenin coğrafyası, Yunanistan’ı Balkan yanmadasının diğer böl
gelerine göre müttefiklerin baskısına çok daha açık bir hâle sokuyordu ve Yuna
nistan’ı İtilaf Devletleri’ne doğru iten gruplar daima güçlü olmuştu. Yunanistan,
sav aşa Çanakkale seferinin başında girmiş veya Sırbistan’ın savunmasına katkı
da bulunmuş olsaydı, varoluşunu tehlikeye sokmadan savaşta şerefli bir rol oy
nayabilirdi, İngiliz ve Fransız deniz gücü her zaman Yunan adalanm ve büyük bir
olasılıkla Peleponez’i de koruyabilirdi. Buna karşılık kendisine büyük toprak ka
zanından sözü verilmiş ve hatta kendisine muhtemelen Kıbns ön ödeme olarak
verilmiş bile olabilirdi. Ancak Yunanistan bölünmüş bir durumda savaşa girdiğin
de, savaşa katılışı ABD müdahalesinin gölgesinde kalacaktı.
Venizelos yanlılarının başan kazanmasından çok önce Ortadoğu’daki bütün
durum iki yeni gelişme ile baştan aşağı değişmişti: Arap isyanı ve Rusya’nın çö
küşü.
1914 yılında bilinçli milliyetçilik hâlâ Arap dünyasının birkaç bölgesiyle
(özellikle Suriye) ve bazı toplumsal kesimlerle (subaylar ve entelektüeller) sınır
lıydı. Ancak Osmanlı yönetiminden duyulan huzursuzluk yaygındı. Savaşın geri
limi, özellikle de Suriye valisi olan Cemal Paşa’nın 1915 bahan sonrasında, ülke
deki milliyetçi örgütleri ezme çabalan da hoşnutsuzluğu arttınyordu. 1914 Şubat’ı
kadar erken bir tarihte, izleyen senelerde milliyetçi Arap hareketinde önemli bir
rol oynayacak olan, Mekke Şerifi Hüseyin, Osmanlı yönetimine karşı İngiliz des
teği sağlam a olasılığını görüşmek için o tarihlerde Mısır Başkonsolosu ve İngiliz
ajanı olan Kitchener’e yanaşmıştı. Hüseyin yaşlı bir adamdı ve Batılı görüşlerle
pek de teması olmamıştı. Sadece Hicaz’a yeni Osmanlı valisi atanmasıyla tehdit
edildiğine inandığı otoritesini korumak ve Mekke Emirliği’nin kendi ailesinin elin
345
DOĞU SORUNU
346
1914-1918 SAVAŞI
347
DOĞU SORUNU
348
1914-1918 SAVAŞI
349
DOĞU SORUNU
350
1914-1918 SAVAŞI
351
DOĞU SORUNU
352
1914-1918 SAVAŞI
353
DOĞU SORUNU
354
1914-1918 SAVAŞI
si’nin arkasındaki itici güç olan Siyonist Chaim Weizman, “yeniden kurulacak
olan Filistin devletinin İngiliz İmparatorluğu için büyük bir değer”34 oluşturacağı
nı vurguluyordu. Daha da önemlisi, kritik anda, Rusya’da sallanan Kerenski reji
minin büyük ölçüde Yahudi etkisi altında olduğu ve Yahudi yanlısı bir jestin Rus
y a ’yı sav aşta tutmaya yardımcı olabileceğine dair hatalı bir inanç vardı. Ama
bunlar, İngiltere’nin açıklamayla elde etmeyi düşündüğü kazananların tümü de
ğildi. Ezilmiş bir ırka yardım etme arzusu35 ve kuşaklar boyunca İncil okumakla
beslenen, Kutsal Topraklan elinde tutmanın İngiltere’ye özel yükümlülükler geti
receği ve yeni ahlakî fırsatlar36 yaratacağı düşüncesinin de Balfour Bildirisi’nde
önemli bir rol oynadığı söylenebilir.
Yine de çağdaş bir tarihçinin de söylediği gibi, “Bildirinin çıkışım, tarihimizde bir
devletin yaptığı en beklenmedik davranışın kaynağım, bir esrar perdesi gizlemekte
dir, belki de hep gizlemeye devam edecektir.”37 Açıklama, beklendiği gibi hemen
Araplann muhalefetine yol açtı, Araplar açıklamanın, Filistin’in Yahudi hakimiyeti
ne geçmesinin ön adımı olarak görüyorlardı. Bu açıklamanın, kendilerine verilen
sözlerle çelişip çelişmediği veya ne kadar çeliştiği, karmaşık ve tartışmalı bir konu
dur ve bu konunun burada tartışılmasına gerek yoktur.38 Yarattığı sonuçlar ise,
uluslarası ilişkilerde idealizmin ne kadar yetersiz kaldığının en açık örneklerinden
birini ve iyi niyetin yeterli olmadığının en çarpıcı kanıtiannı oluşturmaktadır.
Jöntürk rejiminin zaaflan ve Osmanlı savaş harekâtlannm ne kadar verimsiz
olduğu, 1918’den çok önce belli olmuştu. Kabine o kadar önemsiz bir hâle gel
mişti ki, savaşın büyük bir kısmında, Kabine’de boşalan yerlere, aylarca kimse
atanmamıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nda Kabine veya Meclisle yönetim görüntü
ve iddiası tümüyle terk edilmişti. Enver Paşa, savaş harekâtım bir diktatör olarak
yönetiyordu, imparatorluğun içişlerine ise devletten maaş alan ve nazırlan gölge
de bırakan, İttihat ve Terakki Partisi’nin Merkez-i Umumî’si hakim olmuştu.
1908 Devrimi’nin arkasında yatan gerçek, reform yapma dürtüsü, bu aşam ada
bile tam olarak tükenmemişti. İmparatorluğun çeşitli bölgelerinde kullanılan deği
şik ağırlık ve uzunluk ölçülerini ve para birimlerini birleştirmek ve Gregoryen tak
viminin kullanımım yaygınlaştırmak için girişimler yapılacaktı. Ancak ekonomik
sorunlar ve yönetimdeki becerisizlik, yapıcı değişimleri olanaksız kılıyordu. Ordu,
son ana kadar çok iyi savaşmıştı. Ancak ordunun örgütlenmesi ve lojistik destek
sistemi giderek daha kaotik bir hâle geliyor, ordunun saflan kayıplar ve asker ka
çaklan yüzünden hızla küçülüyordu. 1917 yılı başında yaklaşık 300.000 kişi as
ker kaçağıydı, 1918 yazında bu sayı 500.000 kişiye çıkmıştı. Liman von San
ders, “ 1918 yılında Filistin cephesindeki üç ordudan hiç birinde, savaşın başında
ki Osmanlı piyade bölüğündeki kadar çok asker yoktu”39 diye yazacaktı. Ülkenin
355
DOĞU SORUNU
zaten zayıf olan ekonomisi, katlanabileceğinden çok daha fazla yük altına girmiş
ti. İstanbul ve diğer büyük şehirlerdeki yiyecek kıtlığı sürekliydi ve giderek daha
da şiddetleniyordu. Ulaşım sistemi çökmek üzereydi. 1918 yılında elde edilebile
cek kömür olmadığı ve ulaşılabilen bütün kereste tükendiği için, Filistin’de zeytin
ve hatta asm a ağaçları lokomotiflerde yakacak olarak kullanılmaya başlamıştı.
Devlet kendi memurlannı bile kontrol etmeyi başaramıyordu. Eyaletlerdeki büyük
memurlar, İstanbul’dan gelen talimatlan uygulamayı aylarca geciktirebiliyor ve
tümüyle engelleyebiliyordu. Suriye valisi ve Filistin’deki askerî kuvvetlerin ko
mutanı, Cemal Paşa daha da ileri gidiyordu. 1915 yılının Aralık ayında, Rusya ile
yaptığı görüşmelerde, Sultan’ı ve bakanlan devirmeyi önerdi. Daha sonra kendisi,
Osmanlı Asyası’nın hükümdan olacak, Suriye, Filistin, Mezopotamya, Arabistan,
Kilikya ve Kürt bölgelerinde otonom devletler kuracaktı. Bu durum, Jöntürk reji
minin hep altında yatan, kişisel hırs ve yönetimde uyuşmazlığın çarpıcı örnekle
rinden biriydi.
1918 yazında Almanya ve diğer müttefiklerine ne olursa olsun, Osmanlı Im-
paratorluğu’nun savaşm aya devam edemeyeceğinin tartışılmaz işaretleri görül
meye başlamıştı. En aşın Türk milliyetçilerinden bazılan bile, Osmanlı yönetimini
korumak için çaba gösterildiği takdirde, Arap eyaletlerinin bir güçten çok bir zaaf
kaynağı olacağının farkına varmışlardı. Hariciye Nazın Halil Bey Şubat ayında,
ABD Başkanı Wüson’un 14 Nokta’sına cevaben, imparatorlukta varolan milliyet
lerin kendi idari kurumlanna sahip olması talebini kabul etmişti. Mart ayında ya
yınlanan bir gazete makalesinde, sav aş boyunca entelektüel etkisi çok büyük
olan Ziya Gökalp, Arap bağımsızlığından yana tavır koyuyor ve bağımsız Arap ve
Türk devletlerinin katılabileceği bir federasyon oluşturulmasını öneriyordu. Hazi
ran ayında basındaki sansür biraz hafıfletilmişti, Temmuz ayında savaş karşıtı ol
duğu bilinen kişilerden biri Dahüiye Nazın oldu. Ağustos ayında siyasî sürgünle
rin İstanbul’a dönmesine izin verildi. Aynı anda hükümet destekçilerin bir bölü
münün Sosyalist Parti kurmasını istedi. Bu partinin Batı Avrupa’da giderek güçle
nen sol kanat güçlerle bir tür ilişki kurulmasına olanak sağlayacağı umut ediliyor
du. Bütün bu manevralann teslim olmanın girişi olduğu açıktı. Kabine 7 Ekim’de
istifa etti ve iki gün sonra İzzet Paşa başkanlığında yeni bir kabine kuruldu. İtti
hat ve Terakki Partisi, Osmanlı tarihinin en feci on yılından sonra, iktidardan düş
müştü. Ayın 30'unda İngiliz kuvvetleri Halep’ten kuzeye doğru ilerler ve ilk kez
etnik olarak Türk olan bölgeleri tehdit etmeye başlamışken, Mondros limamnda
İtilaf Devletleri’yle ateşkes imzalanacaktı.
Bulgaristan bir ay önce teslim olmuş ve İstanbul’u Selanik’te konuşlandınlmış
olan müttefik kuvvetlerin saldınsına açık bırakmıştı. Osmanlı İmparatorluğu'ndan
356
1914-1918 SAVAŞI
daha az olsa da, Bulgaristan da çok sıkıntı çekmişti. 1916 ve 1917 yılının mah
sulü kötüydü. Savaşta verdiği kayıplar çok yüksek olmasa da, erkek nüfusunun
daha önce örneği görülmemiş kadar büyük bir kısmı askere alınmış, bu da, ülke
nin ilkel ekonomisi üzerinde çok ağır bir yük oluşturmuştu. 1917 bahannda Al
man desteğiyle ordunun liderleri, ülkenin savaş çabalarını yoğunlaştırmak için,
sivil yönetimi denetim altına akmışlardı. Rus yanlısı duygular hâlâ yaygındı ve
Alman hükümetinin tepeden bakan tavnna karşı derin bir nefret hissediliyordu.
1916 yılının sonunda, Romanya’nın çökmesi ile birlikte, Bulgaristan umut ettiği
gibi, Dobruca’nın bütününü de ele geçirememişti. Mihver Devletleri, 1918 Ma-
y ıs’ında imzalanan Bükreş Antlaşmasıyla, Romanya’ya çok ağır barış koşulları
getirdiği zaman, Dobruca eyaletinin sadece güneyi Bulgaristan’a verilmişti. Eya
letin kalan bölümü Mihver Devletlerinin ortak denetimi altında kalmıştı, Bulga
ristan’ın amaçlannm bu şekilde engellenmesi, ülkenin Başbakanı Radoslavov ve
hatta kralın konumunun sarsılmasında önemli bir rol oynayacaktı.
Haziran ayında Radoslavov istifa edecek ve onun yerine göreve, İtilaf Devlet
lerine sıcak baktığı bilinen Malinov gelecekti. Eşzamanlı olarak basın üzerinde
ordunun uyguladığı sansür de kalkacaktı. Eylül ayında Selanik’teki müttefik kuv
vetler Vardar vadisi üzerinden kuzeye doğru saldınnca, Bulgar direnişi hızla çöke
cekti. Ayın 2 6 ’sında Alman hükümeti nihayet, Bulgaristan'ın Dobruca’nın tama
mı üzerindeki hak iddialannı kabul edecekti, ancak çok geç kalınmıştı. İsyancılar
Küstendil’deki ordu karargâhına saldırırken ve hatta başkenti tehdit ederken, di
renmek mümkün değildi. 28 Eylül’de ateşkes imzalanmıştı. 3 Ekim’de kabinenin
kimi üyeleriyle birlikte, ateşkes koşullannı kabul etmeyi reddeden Kral Ferdinand
tahttan feragat edecekti. Savaşın sonuna gelindiğinde Yakındoğu büyük bir kar
m aşa içindeydi. Balkanlar’da savaşın yol açtığı toprak kavgalan ve nefretin, eski
sinden daha da keskinleştiği ortaya çıkmaya başlamıştı. 1915 sonunda silinen
Sırbistan yeniden kuruluyordu. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun çöküşü
sayesinde, topraklannın çoğu serbest kalmıştı. Selanik’ten ilerleyen Sırp birlikleri,
kısa sürede Makedonya’yı Bulgar birliklerinden temizleyecekti. Sırbistan’ın haya
ta dönüşü beklenen bir gelişmeydi, müttefik ülkelerden hiçbiri Sırbistan kadar ce
surca dövüşmemiş ve onun kadar acı çekmemişti; Sırbistan’ın özgürlüğüne ka
vuşması, müttefiklerin savaş amaçlanndan birine dönüşmüştü. Çekirdiğini Sırbis
tan’ın oluşturduğu yeni Güney Slav devletini öngörmek çok daha zordu. Bu tür
bir devlet fikri, Suplardan çok Avusturya-Macaristan'm Güney Slav nüfusu ara
sında destek bulmuştu. Sırp liderleri ve özellikle Pashich, geleceği genişlemiş bir
Sırbistan bağlamında düşünüyor, Rus hükümeti de onun bu tavnnı destekliyordu.
Pashich, Ortodoks Sırplann, Katolik Hırvatlara ve Dalmaçyalılara hakim olmasını
357
DOĞU SORUNU
358
1914-1918 SAVAŞI
359
DOĞU SORUNU
Notlar
1 En azından F ran sa v e İngiltere ile sa v a ş söz konusu olduğunda, sadece R u sy a ile sa v a ş a girmek
çok dah a popüler olurdu.
2 1914 yılında Osmanlı İmparatorlugu’nun bütün topraklannda sadece 100 küçük trene yetecek k a
dar lokom otif ve vagon vardı. A. Emin, Turkey in the World War, New Haven, 1930, s. 86.
3 Out o f M y Life, London, 1920, s. 124.
4 Lord Grey’in bu konudaki yorum lan için bkz., Twenty Five Years, 1892-1916, II, London, 1925, s.
1 54-155.
5 R. Storrs, Orientations, London, 1945, s. 144.
6 Kendisiyle oldukça sık görüşen Fransız Amirali Dartige onu “zay ıf ve tutarsız, tereddütlü ve koşul
ların esiri” olarak tanımlayacaktı. A. Pingaud, Histoire diplomatique de la France pendant la grand
guerre , I, Paris, 1 9 3 8 -1 9 4 0 , s. 157.
7 K asım ayında İtilaf Devletleri’ne karşı Cihad (Kutsal S av aş) ilân etmesinin çok az etkisi oldu. Os
manlI nazırları, imparatorluğun geri kalan Hıristiyan cemaatlerinde yol açabileceği olası tepkilerden
dolayı sa v a şm dinî yönünü çok fazla vurgulam ak istemiyorlardı.
8 Hikâyenin bütünlüğünü bozm am ak adına, A m avutluk’un ortadan kalktığını eklemek yerinde ola
caktır. Prens William ülkeyi Eylül ayında terk etmişti (daha doğrusu kaçmıştı). Yılın son haftaların
da Yunanlılar ülkenin güneyini işgâl ederken, ltalyanlar da Noel günü Valona'yı ele geçirecekti.
9 1915 b aşm d a Osmanlı devletinin demiryolu şebekesinde önemli bir kesişm e noktası olan İskende
run'a saldın önerileri de olacaktı. Bu öneriyi İngiliz S av aş Bakanı Lord Kitchener ve Donanm a B a
kanı Sir John Fisher da destekleyecekti. Bu saldın fikri tekrar tekrar getirilecekti, aslında öneri u ygu
lam a açısından pek de önem taşımıyordu.
10 II. Nicholas bu öneriyi 21 Kasım ’da Paiéologue ile yaptığı görüşmede de tekrarlayacaktı.
11 Artık R u sy a ’nın Stockholm elçisi olan Nekhlyudov 1915 Tem m uz’unda A lm an ya’nın ayrı barış
antlaşm ası yapm ası halinde Boğazlar ve İstanbul’u R u sy a’y a sunm aya hazır olduğunu söyleyecek
ti. H. H ow ard, The P a rtition o f Turkey: A Study in D iplom atic History, 1913-1923, Norman,
1931, s. 133.
360
1914-1918 SAVAŞI
12 Sir Edward Grey, Yunanlılar İstanbul’u işgal etseydi, "[bunun] R usya üzerindeki etkisi felaket olur
du. izleyen felaketin sınırlan olmazdı. Çar’ın ve Sazanov'un otoritesi ve müttefiklerine sad ak ad an
bile R u sy a’yı sa v a şta tutm aya yetmeyebilirdi.” diye yazmıştı. Bkz., a.g.e., II, s. 179-180.
13 Enver P aşa 1 9 1 5 kışında R u sy a'ya karşı kullanılmak üzere Iran ordusu kurmak için büyük bir Al
m an askerî heyetinin İran’a gönderilmesinden de sorumluydu. Beşinci Osmanlı Ordusu’nun kom u
tanı olan Lim an von Sanders İran’a müdahale etmeye k ay n ak israfı olduğu gerekçesiyle şiddetle
karşı çıksa da başarılı olamadı.
14 Öte yandan Londra Antlaşm ası, gücünü İtalya’y a karşı toplam ak isteyen Avusturya-M acaristan’m
Sırbistan ile oldukça cömert koşullarla ban ş y apm aya hazır olduğu anlam ına da geliyordu. Kuzey
doğu Sırbistan'ın kendisine verilmesine karşı, Sırbistan'ın Kuzey Arnavutluk’u ilhak etmesine ve
K aradağ’ı y utm asına izin vermeye istekliydi.
15 Bkz., a.g.e., II, s. 194.
16 M ayıs-Haziran ayları arasm da R u sy a ile yapılan uzun müzakerelerden sonra, Bükreş’teki Kraliyet
Konseyi 9 A gu stos’ta İtilaf Devletleri’ne yakın bir tavır izlemeyi sürdürmeye, am a kesin bir bağlan
tıya girmemeye karar verdi.
17 Bkz., s. 3 0 9 -3 1 0 .
18 Fransızların İtalyanların bir bölük göndermesi önerisi İtalyan Genelkurmay Başkanı, General Cador-
n a tarafından geri çevirilecekti. Cadoma da İngiliz ve Fransız m eslektaştan gibi bu plana pek güven
miyordu.
19 Out o f my Life, s. 181.
2 0 Britianu Bulgaristan'ın tarafsızlığını korumak için girişimlerde bulundu, Kral Ferdinand’a M akedon
y a ’yı ele geçirmesi için Romen desteği ve hanedanının Bulgar tahtına sahip olm aya devam edeceği
sözüyle Habsburglarla antlaşm a yapm ak üzereydi.
21 İtilaf Devletleri kendi aralarında gizli notalar değiş tokuş ederek, Rom an ya'ya söz verilen toprak k a
zananlarının sa v a ş sonunda ancak genel durumun m üsade ettiği ölçüde gerçekleştirileceğine karar
verdiler. B an ş konferansında R om an ya’y a eşit statü tanım adan önce temel sorunların çözülm esi
gerektiği konusunda da anlaştılar.
2 2 Bkz., s. 3 52.
2 3 Ancak Konstantin tahttan resmen feragat etmemişti, bu h u su s daha sonra çok önem kazanacaktı.
2 4 Z. N. Zeine, The S trugglefor Arab Independence.- Western Diplomacy and the Rise and Fall oJFe-
isal'sKingdom in Syria, Beyrut, I9 6 0 , s. 212.
2 5 Suriye’nin güney sınırları ise tanım lanm adan bırakılmıştı. Bu belirsizlik daha sonra, İngiliz hükü
metinin çok da ikna edici olm ayan bir şekilde, M acM ahon’un sözünün Filistini içermediğini iddia
etmesine zemin yaratacaktı.
2 6 G. Antonius, The Arap Awakening, London, 1938, s. 169.
2 7 İbni Suud ile müzakereleri Hindistan Dairesi, Hüseyin ile görüşmeleri ise Dışişleri Bakanlığı ve Mısır
Yüksek Komiseri yürütüyordu. Bu durum, Arabistan ile haberleşmenin ağırlığı ve sorunlarına ekle
nince, bölgedeki İngiliz politikasını biraz anlaşılm az ve saçm a kılıyordu. İngiltere’nin M ezopotam
y a ’daki çıkarlan açısında İbni Suud ile ilişkilerin, Suriye ve Filistin’deki çıkarlar yüzünden Şerif ile
iyi ilişkiler kadar önemli olduğu unutulmamalıda.
2 8 Stores, a.g.e., s. 176.
2 9 Antonius, a.g.e., s. 21 4 .
3 0 Şam en sonunda, en azından resm î olarak Arap birlikleri tarafından ele geçirilecekti, Allenby’nin
birlikleri Arap birliklerine öncelik tanım ak için geride bekletileceklerdi. Bu iyi niyetli jest bazı tarihçi
lere ve o dönem yaşıyanlann bazılarında Arap isyanının askerî gücü konusunda abartılı bir izlenim
vermiştir. Bu dönem için bkz., E. Kedourie, “The Capture of D am ascus, 1 October, 1 9 1 8 ”, Middle
Eastern Studies, I, 1 9 6 4 -1965, s. 66-83.
31 Mart 1915 kadar erken bir tarihte Lawrence “Suriye söz konusu olduğunda düşm an Osmanlı İmpa
ratorluğu değil, F ransa’dır’’ diye yazacaktı. E. Kedourie, England and the Near East: The Destructi
on o f the Ottoman Empire, 1914-1921, London, 1955, s. 98.
361
DOĞU SORUNU
32 Her iki ülkede antlaşm ayı kabul etmedi, R u sy a’nın antlaşm aya onay vermemesi, barış konferansın
da İngiltere ve Fransa'nın antlaşm anın bağlayıcı olmadığmı iddia etmesine yol açtı.
33 Cemal P aşa ve İstanbul’daki Alman elçisi ve askeri ateşesinin muhalefeti yüzünden öneri sonuçsuz
kaldı.
34 L. J. Stein, Weizmarm and the Balfour Declaration, Rehovoth, 1964, s. 24.
3 5 Dışişleri Bakanı Balfour 1918 Şubat'ında özel bir toplantıda kendisi ve Lloyd George’un “Yahudile-
re dünyada h ak ettikleri yeri verm ek" arzusuyla hareket ettiklerini ve “büyük bir ulusun vatan sız
olmasının doğru olmadığmı" söyleyecekti. R. Meinertzhagen, Middle East Diary, 1917-1956, Lon
don, 1 959, s. 9.
3 6 V. George da bir ölçüde bu tavn paylaşıyor gibidir. Bkz., a.g.e., s. 11.
3 7 C. Sykes, Two Studies in Virtue, London, 1953, s. 224.
3 8 Bu konuya kısaca Sy kes’in kitabında E k B'de değinilmektedir.
3 9 Lim an von Sanders, a.g.e., s. 25.
4 0 K aradağ Kralı Nicholas’m, tebaasının çoğunun AvusturyalIlara utanç verici bir teslimiyet olarak y o
rumladığı, 1915'teki İtalya’y a kaçışından sonra Karadağ'ın Sırbistan ile birleşmesi kaçınılmaz hâle
gelmişti.
41 Yüksek Konsey üyelerinin seçimle geldiği bir kurum değildi. Ordu, köylü kongreleri ve profesyonel
m eslek örgütlerinin önerdikleri temsilcilerden oluşuyordu.
42 Y ugoslavya adı 1929 yılına kadar resmen kullanılmayacaktı. Bu tarihe kadar ülke, Sırp, Hırvat ve
Sloven Krallığı olarak bilinecekti.
362
XII
BARIŞ ANTLAŞMASI
1918 1923-
Ele alınan konulan basite indirgemek için, vanlan çözümler üç coğrafi başlık
altında ele alınabilir. Balkanlar, Türk veya Türklerin çoğunlukta olduğu bölgeler
(Doğu Trakya, İstanbul ve Boğazlar, Anadolu) ve Osmanlı İmparatorluğu’nun
Arap bölgeleri.
Balkanlar’da çözüm üç antlaşmayla sağlanmıştı; Müttefiklerin Avusturya ile
banş yaptığı St. Germain (10 Eylül 1919) Antlaşması, Bulgaristan ile banş imza
ladıktan Neuilly (27 Kasım 1919) Antlaşması ve Macaristan ile yaptıklan Trianon
(4 Haziran 1920) Antlaşması. Bu antlaşmalar, Yugoslavya, Yunanistan ve Ro
m anya’nın büyük miktarda toprak kazanmasını sağlıyordu. Avusturya ile yapı
lan antlaşmada Yugoslavya, Styria ve Carniola’yı alıyordu. Yugoslavya, Neuilly
Antlaşması ile Bulgaristan’dan, küçük ama stratejik değeri yüksek (Karasu, Tsa-
ribrod ve Bosiligrad) bölgelerini alıyor, bu sayede, doğu sının çok daha kolay sa
vunulabilir bir hâle geliyordu. Trianon Antlaşması ile de Macaristan’dan, Bachka
olarak bilinen bölgeyi, Temeşvar ve Banat’ın batısındaki toprakların üçte birini
alıyordu. Romanya Macaristan’dan Transilvanya, Bukovina ve Banat’ın kalan
kısmını, Bulgaristan’dan ise Dobruca’yı alıyor, bu kazanımlarla topraklannı yak
laşık iki katına çıkartıyordu. Romanya, hayal kınklığı uğratan askerî performansı
na kıyasla, oransız ölçüde fazla toprak kazanmıştı. Yunanistan ise, Bulgaris
tan ’dan Neuilly A ntlaşm ası’nın bir ölçüde gecikmiş sonucu olarak, Batı Trak
ya'nın tümünü alıyordu.
Balkanlar’da çözüm, yenilgiye uğrayan devletlerin ricaları ve protestolanna
rağmen gerçekleştirilecekti. Müttefikler kendilerini haklı gördükleri zaman, pro-
363
DOĞU SORUNU
364
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
ve Slovenleri temsil ettiğini kabul etmeyi reddetti. Güney Slav Birliği, giderek İtal
yan politikacılanna atlatılamıyacaksa, en azından kuzeydoğu da İtalya’ya olası
en stratejik sınırı sağlayarak, korunulması gereken bir tehlike gibi gözükmeye
başlamıştı.
Ortaya yeni bir sürtüşme kaynağı daha çıkmıştı. İtalya Paris Konferansı'nda,
Londra Antlaşması’yla kendisine söz verilen büyük miktarlarda toprak talep et
mekle kalmıyor, İtalyan şehri olduğunu iddia ettiği Fiume limanını da istiyordu.
Fiume’de, varolduğu şüpheli bir Italyan çoğunluk olduğu iddia ediliyordu, oysa
kenti, arka bölgesi ve banliyösü Susak’tan ayırmak mümkün değildi, burada da
nüfusun ezici çoğunluğu, Slavdı. İtalya’nın konumu diğer açılardan da zayıftı.
İtalya'nın Fiume üzerindeki iddialan, kentin Italyan halkının İtalya ile birlik olma,
bir başka deyişle bir çok insanın hâlâ acıklı bir biçimde, dünya banşının anahtan
olduğuna inandığı, ulusların kendi kaderini belirleme hakkına dayandınlıyordu.
Ancak İtalya işine geldiği zaman, başka yerlerde bu hakkı göz ardı etmekte tered
düt etmediğini göstermişti, örneğin Güney Tirollerde, nüfusun çoğunluğunu Al
manlar oluşturuyordu. İtalya İngiltere ve Fransa’yı kendisini kazançlı çıkaracak
gizli antlaşmalara sadık kalmaya zorluyor; aynı zamanda Fiume örneğinde oldu
ğu gibi, bu antlaşmalarla uzlaştırılamayacak bir ilkeyi de öne sürüyordu. Tavrı
mantıksızdı; müttefiklerinin kendisine neden sempati göstermediğini anlamak zor
olmasa gerek.1
Fiume konusundaki anlaşmazlığın detaylarını, burada uzun uzun ele alma
mız gerekmiyor. Paris’teki baş Yugoslav delegesi Trumbich, 1919 Şubat’ında İtal
ya-Yugoslavya sının anlaşmazlığının, Başkan Wilson'un hakemliğinde çözülme
sini önerdi ama İtalya bu teklifi hemen red etti. Bu da şaşırtıcı değildi, Güney Ti-
roller konusunda İtalya’nın baskısına teslim olmuş olmasına rağmen, Başkan
Wilson’un İtalya’nın Adriyatik’teki taleplerine sıcak bakmadığı biliniyordu. Yaz
boyunca süren ve giderek tersleşen müzakereler sonuçsuz kalacaktı. 23 Nisan'da
Wilson Italyan hükümetini pas geçip, İtalyan halkına seslenerek, çözümü dayat
maya çalışacaktı. Bu manevra tam bir başarısızlıkla sonuçlandı. Paris’teki İtalyan
delegeleri hesaplı bir öfke gösterisiyle birkaç gün için konferanstan çekildi; İtalyan
basını, delegelerin yardımına koştu ve Başkan’a hakeretler yağdırmaya başladı.
Daha sonra Fiume sorunundaki kilitlenme, şiddetle kınlacaktı. Temmuz başında
Fiume’de başlayan isyanda birleşik müttefik ordusuna mensup bir grup Fransız
askeri öldürülecekti. 12 Eylülde, İtalyan şair ve aşın milliyetçi Gabriele D’Annun
zio, gönüllü destekçilerinden oluşan bir çeteyle kenti ele geçirecekti. İzleyen üç yıl
boyunca ardı ardına gelen zayıf ve popülerlikten uzak İtalyan hükümetlerinin is
teseler bile, kenti Yugoslavya’ya bırakmaları mümkün değildi. Bu durumun bir
365
DOĞU SORUNU
366
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
man resmen tanımadığı için, Başkan Wilson için bu, önemli bir iddiaydı. Antlaş
mayı imzalayan Fransa ve İngiltere bile antlaşmayı uygulamayı reddetmek için
saygıdeğer nedenler bulabiliyorlardı. Antlaşma maddelerinden biri, taraflann Mih
ver Devletleri ile ayn ayrı banş antlaşması imzalamasını engelliyordu. Romanya,
1918 Mayıs’ında Bükreş Antlaşması’nı imzalayarak bu maddeyi çiğnemişti. Ro
men hükümetinin bu antlaşmayı onaylamadığı da doğruydu. Yine de hükümet
savaşın sona ermesinden iki gün önce 9 Kasım’da, Almanya’nın Romanya’da,
Bükreş Antlaşması’mn izin verdiğinden daha büyük bir işgâl ordusu bulundurdu
ğu gerekçesiyle, Almanya’ya savaş ilân etmişti. Bu ciddi bir hataydı. Savaş ilânı
nı, Bükreş Antlaşması’nın koşullanna dayandırmakla, Romanya antlaşmanın ge
çerli olduğunu kabul etmiş oluyordu. Düşmanla geçerli bir banş antlaşması yap
mışsa, 1916 antlaşmasının en önemli maddelerinden birini çiğnemiş, dolayısıyla
antlaşmanın sağladığı haklardan da vazgeçmiş demekti. Bu nedenle, Paris’teki
müzakereler süresince Romanya’nın yasal durumu oldukça zayıftı. Fransız gene
rali Franchet D’Esperey’nin, 3 Kasım 1918’de Belgrad’da Macaristan ile imzaladı
ğı ateşkesin Sırp ordusunun Banat ve Bachka'nın tümünü işgâl etmesine izin ve
riyor olması da, Romanya’nın emellerine ulaşmasını engelliyordu. Tartışmalı böl
genin fiziki kontrolünün ellerinde olması, Sırplara önemli bir avantaj sağlıyordu.
1919’un Ocak ayında Paris'te barış konferansı açılmadan önce, Romanya’nın
Banat’ın tümünü alamayacağını anlayan Romen politikacı Take Jonescu, Ba-
nat’m paylaşılması için Pashich ile gayrî resmî bir centilmenlik antlaşması yap
mışa. Romen basını bunu haber aldı ve antlaşmaya o kadar şiddeüe karşı çıktı ki,
antlaşmadan vazgeçmek zorunda kalındı. Romen siyasetinin belki de en yetenek
li adam olan Jonescu, Paris’e gönderilen Romen heyetine dahil edilmedi. Konfe
ransta Britianu’nun inatçılığı ve kişisel olarak kötü bir izlenim bırakıyor olması2
kısa sürede müttefik temsilcilerinin düşmanlığını kazanmasını sağladı. Olaylar,
müttefik temsilcilerinin duydukları antipatinin daha da artmasına yol açacaktı.
1919 Mart’ında bir önceki hükümetin Ekim ayında düşmesi üzerine Kont Micha
el Karolyi'nin Macaristan'da kurduğu hükümet de düşecekti. Bu hükümetin yeri
ne, Macar Kızıl Ordusu’nu kuran ve Macaristan’a ait olduğuna inandığı topraklar
için dövüşmeye hazır olduğunu gösteren Bela Kun’un liderliğinde komünist bir
rejim kurulacaktı. Transilvanya’daki Romen kuvvetleri hemen Kun’un birliklerini
Tisza nehrine geri püskürtecek ve Ağustos ayında müttefiklerden gelen talimatla
ra rağmen Budapeşte’yi işgâl edeceklerdi. Romanya ve Batı ülkeleri arasındaki
ilişki çok kötüleşmişti. Haziran ayında, Banat'ın bir bölümünü Sırbistan’ın alacağı
ilân edildiğinde, Britianu birkaç hafta önce İtalyan delegelerin izlediği yolu izledi
ve banş konferansından çekildi. Saint Germain Antlaşması'm imzalamayı reddetti
367
DOĞU SORUNU
368
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
369
DOĞU SORUNU
tos ayında İtalya Arnavutluk’u tümüyle boşaltmayı kabul edecekti, Eylül’de geri
çekilme tamamlanmıştı. Yunan ve Yugoslav birlikleri bir sonraki seneye kadar çe
kilmeyecek ve Arnavutluk’un sınırlan 1926 yılına kadar kesin olarak belirlenme-
yecekti, ama resmen bağımsız bir ülke olduğu artık şüphe göstürmezdi.5
Balkan devletlerinin 1920 yılındaki siyasî sınırlan, 1913 yılının sınırları ile
karşılaştırılırsa, bu kadar uzun ve acı bir savaştan sonra, bekleneceği kadar çok
değişim yaşanmadığı görülür. Gerçekten büyük sınır değişiklikleri Balkanlar'dan
çok Orta ve Ortadoğu Avrupa’ya ait topraklarda (Besarabya, Bukovina, Transil-
vanya, Banat, Hırvatistan, Styria, Carniola, Dalmaçya) gerçekleşmişti. Balkan ya
rımadasında 1918-1920 döneminde yaşanan değişiklikler, temelde 1913 sınırla
rını bir kere daha vurgulamıştı. Bölge, aynı dili ve dünyaya bakış açısını paylaşan
nüfusun bulunduğu topraklara dayanan, küçük ve orta büyüklükte devletlerden
oluşuyordu. “Ulusal” topraklar olduğu tartışılamaz bu bölgeler arasında, kimi çok
önemli, tartışmalı bazı bölgeler (Makedonya, Dobruca, Trakya) yer alıyordu. Her
yerde tatmin edilmemiş toprak taleplerine rastlanabiliyordu. Bunun en iyi örneği,
savaşta yenilen ve Balkan devletleri arasında toprak kazanma açısından en şans
sız ülke olan Bulgaristan’dı. Ama bu yerine oturmuş, varlığının bilincinde, kimi
zaman yabancı düşmanı ve genellikle uzlaşmaz ulusal gruplar, artık sınırlann ko
layca ve sürekli olarak değiştirilebilmesine de ciddi bir engel oluşturuyorlardı.
Ekonomik bakış açısından savaşın şaha kaldırdığı aşın milliyetçilik ile ulusla
rın kendi kaderini belirleme hakkına dayanan banş antlaşmalan, aynı derecede
zararlıydı. Yeni gümrük duvarlan ticareti, sınırlar iletişimi engelliyor,6 geleneksel
kinler, genellikle “düşmanım fakir olsun” politikalanyla ifade ediliyor, yoksulluk
tan perişan olan köylülerin suyu çıkartılarak, sağlanan sermaye ile kurulan ve
kalitesiz ürünler üreten verimsiz sanayiler milli gurur vesilesi oluyorlardı.
Osmanlı İmparatorluğu, 1918 Ekim’inde Mondros Ateşkesi'ni kabul etti,
müttefikler 1920 Ağustos’unda Osmanlı temsilcilerini Sevr Antlaşması’nı kabüle
zorlayacaklardı. Barış antlaşmasının ateşkesten bu kadar uzun süre sonra imza
lanması, antlaşmanın neden başansız olduğunu ve müttefiklerin neden kısmî ye
nilgiye uğradığını açıklamaktadır.
Ertelenmenin birçok nedeni vardı. 1919 yılında müttefikler, Almanya ile barış
antlaşmasının şartlannı belirlemekle meşguldüler, Versailles Antlaşması imzalan
dıktan sonra da, antlaşmanın uygulamaya konulması, özellikle de savaş tazmi
natları konusu, müttefiklerin büyük zamanını almıştı. Habsburg lmparatorlu-
ğ u ’nun parçalanması ve Balkan ülkelerinin sınırlarının belirlenmesi de Osmanlı
an tlaşm asına harcanacak olan çaba ve zamanı almıştı. Ama gecikmenin en
önemli nedeni ABD’nin veya yeni oluşturulan Milletler Cemiyeti’nin, herkesin ku
370
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
371
DOĞU SORUNU
372
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
373
DOĞU SORUNU
20. yüzyıl Türkiye tarihinin önde gelen kişisi, Mustafa Kemal, bu hareketin
öncüsü olacaktı. Mustafa Kemal, muhtemelen 17. yüzyılda Köprülü ailesinden
Vezirler veya Kanunî Sultan Süleym an’dan beri, ülke tarihinin gerçekten en
önemli kişisiydi. Subay olarak 1915 yılında Çanakkale, daha sonra Filistin ve Su
riye’de savaşm ış ve savaştaki başarısıyla öne çıkmıştı. Osmanlı İmparatorlu-
ğu’ndaki Alman etkisinin ve Enver Paşa’nın çılgınca genişleme düşlerinin karşı
sında olan biri olarak, kamuoyunun gözünde 1918 yılında çöken rejimle bağlan
tılı bir kişi değildi. Savaş sona erdikten kısa bir süre sonra, İzzet Paşa tarafından
çağrıldığı İstanbul’daydı. Yunanlılar 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’e çıkarken,
Sultan VI. Mehmed Vahdeddin, Mustafa Kemal’i Üçüncü Ordu Müfettişi olarak,
Doğu Anadolu’ya gönderdi. Mustafa Kemal, burada İstanbul’daki hükümetten
bağımsız hareket etmeye ve kendisini milliyetçi ve İtilaf karşıtı hareketin merkezi
yapmaya başladı. Daha önce müttefiklere karşı ulusal direniş fikrine sıcak baktı
ğının işaretlerini veren, Erzurum’daki 15. Kolordu Kumandanı General Kâzım Ka-
rabekir ile de görüşmeye başladı.
Olaylar hızla gelişiyordu. Sultan 8 Temmuz’da, Mustafa Kemal'i görevden al
dı. 23 Temmmuz’da Doğu Anadolu vilayetlerini temsil eden delegeler, Erzu
rum’da bir kongrede bir araya geldiler. Erzurum Kongresi, milliyetçi hareketin dü
zenli ve kurumsal bir şekil aldığının işaretiydi; Kongre başkanlığına Mustafa Ke
mal seçildi. Eylül başında Sivas’ta ikinci bir kongre düzenlendi. Bu kongre bir ön
cekine göre önemli bir farkla, Avrupa’daki topraklan da dahil olmak üzere Türki
y e ’nin hepsini temsil ettiği iddiasındaydı. Bir kere daha, kongre başkanlığına
Mustafa Kemal seçildi ve 9 Eylül’de delegeler müttefiklerin, ateşkes koşullanyla
belirlenen sınırlarla Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanımasını talep ettiler. Bu
Ermeni devleti oluşturma çabalannm, müttefik ve Yunan ordulannın işgalinin so
nu demeki. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulurken ve başka-
mnın Mustafa Kemal olduğu bir Heyet-i Temsiliye oluşturulacaktı. Anadolu’da,
Sultan’ın İstanbul'daki hükümetiyle rekabet eden alternatif bir rejim kuruluyordu.
11 Eylül’de Mustafa Kemal, müttefiklere İstanbul Hükümeti’nin Türkiye’yi temsil
etmediğini ve gayrî meşru bir diktatörlük olduğunu bildirecekti. İstanbul hüküme
tine vergi ödenmemesini, İstanbul’a sadık kalan memurlann yerine güvenilir mil
liyetçi subaylann getirilmesini emretti.
Sadrazam Damat Ferid Paşa doğal olarak, kendi kuvvetlerini Kemalistlere
karşı savaşm aya göndermek istiyordu. Müttefikler kendi aralannda bir süre tartış
tıktan sonra buna izin vermemeye karar verdiler. Anadolu’da bir iç savaşa yol aç
mak istemiyorlardı, iç savaş bölgede yaşayan Hıristiyanların katledilmesine yol
açabilirdi. Daha da önemlisi, Mustafa Kemal’e karşı gönderilen askerlerin, Musta
374
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
fa Kemal'e katılması gibi ciddi bir tehlike de mevcuttu. Müttefiklerin tavn anlaşı
labilirdi, ama bu tavır Damat Ferid Paşa’yı çok rahatsız bir durumda bırakıyordu.
1 Ekim’de Damat Ferid Paşa istifa edecek, yerine Sadrazam Ali Rıza Paşa gelecek
ti. İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri, yeni hükümet “dış ve iç politikada milli
yetçi hareketin mimarlannm çaldığı şarkıya uygun dansettiği sürece iktidarda"
kalacaktır diye yazıyordu.13 Aralık ayında yeni meclis için seçimler yapıldığı za
man, çoğunluk milliyetçilerin eline geçecekti. Olaylann, müttefiklerin kontrolün
den çıkmaya başladığı açıktı. Anadolu’nun kolayca erişilemeyen iç kısımlannda,
İngiliz ve Fransız deniz gücü doğrudan çok az etkili olabilirdi. Sadece geniş kap
samlı bir askerî harekât, Mustafa Kemal ve takipçilerini yok edebilirdi, milliyetçi
ler o zaman bile bağımsızlık için uzun bir gerilla savaşına girişeceklerdi. Müttefik
lerin bu tür bir harekât için, hem araçlan hem de arzusu yoktu. Savaşın son ayla-
nnda Batum ve Bakü'de kurulan zayıf İngiliz garnizonunu ayakta tutmak bile İn
giliz devletini zorlamaya başlamıştı. Çarlık Rusyası savaştan çıkmayı başarsaydı,
Doğu Anadolu’yu kontrol altında tutan Rus ordusu, Türklerin buradaki milliyetçi
amaçlannı yıkabilirdi. Ama Rusya bir süre için, büyük bir askerî güç olmaktan
çıkmıştı. Bolşevikler ülkelerine karşı, Mustafa Kemal’den çok daha düşmanca bir
tavır içindeydi. Türkiye’nin tekrar siyaset sahnesine çıkışı, 1917 devriminin do
laylı sonuçlanndan biriydi.
Konumunun gücü aşikâr bir hâle geldikçe, Mustafa Kemal düşmanlanyla uz
laşm aya giderek daha isteksiz bir hâle geliyordu. 1919 yılının sonlanna kadar en
tehlikeli düşmanlan Yunanlılar ve tngilizlere karşı destek almak için, Türkiye’nin
Amerika ve hatta Fransız mandasına girmesini düşünmeye istekli olabilirdi. An
cak milliyetçi hareket ivme kazandıkça, hızla bu fikirlerden vazgeçilecekti. Yıl so
nunda komuta merkezini Sivas’tan Ankara’ya taşıyacak, yeni Meclis’in üyeleri
Ankara’da Misak-ı Milli’yi saptayacaklardı. Milli Meclis Sivas’ta yayınlanan bildi
riyi özü itibariyle tekrarlayacaktı. Sivas’ta yayınlanan bildiriye ek olarak, Doğu
Anadolu’nun Kürt bölgelerinin de Türkiye’ye dahil edilmesini, Trakya’nın Türk
bölümü, Kars, Batum ve Ardahan’ın kaderinin belirlenmesi için referandum yapıl
masını talep edecekti. 28 Ocak 1920 tarihinde yeni seçilen ve İstanbul’da topla
nan Meclis-i Mebusan, Misak-ı Milli’yi büyük bir farkla onaylayacaktı. Bu geliş
me, müttefikler durumu değiştirmek için hızla adım atmadıklan takdirde, mütte
fiklerin etkisinin yol olacağını ortaya çıkanyordu. Müttefikler 3 Mart'ta, Ali Rıza
P aşa’yı istifa etmeye zorlayacaklardı, birkaç gün sonra Bahriye Nazın Salih Paşa
Sadrazamlığa atanacaktı. 16 Mart tarihinde, müttefikler hep birlikte İstanbul’u iş-
gâl ettiler ve 150 milliyetçi ve milliyetçi sempatizanını tutukladılar. 5 Nisan’da
Damat Ferid Paşa bir kere daha Sadrazam oldu. 11 Nisan’da Şeyhülislam’ın Mus
375
DOĞU SORUNU
tafa Kemal ve takipçileri asi ilân etmesi sağlanacaktı. Ertesi gün Sultan meclisi
fesh etti. Milletvekillerinin çoğu Mustafa Kemal’in Ankara’da kurduğu merkeze
kaçtı ve Mart sonunda seçilen Kemalist temsilcilerle birlikte, ayın 2 3 ’ünde Büyük
Millet Meclisi olarak toplandılar. Birkaç gün sonra Meclis, Mustafa Kemal’i İcra
Vekilleri Heyeti’nin başkanlığına seçti. Bu durum, milliyetçilerin ayn bir hüküme
te dönüşmesi için gerekli son adımdı. Sultan ve İstanbul’daki bakanlan tam ola
rak müttefiklerin kuklası hâline dönüşmüşlerdi. Sultan ve Şeyhülislamın prestiji
hâlâ, muhafazakâr Müslümanları Mustafa Kemal ve takipçilerine karşı harekete
geçirecek kadar yüksekti. Az çok İstanbul’daki hükümetin denetiminde olan dü
zensiz birlikler, haftalarca milliyetçileri zor duruma düşürmeye devam edecek,
Ankara’ya komşu yerleri bile yağmalayacaktı. Sultan’ın ahlakî otoritesine son
darbeyi, müttefiklerin Sultan’ı kabule zorladıkları barış antlaşmasının koşulları
vuracaktı.
Osmanlı İmparatorluğu ile banş antlaşmasının koşullan sonunda belirlenmiş
ti. 1920 Şubat ve Mart aylannda Londra'da yapılan konferansta banş antlaşma
sının koşullan ağır ağır ortaya çıkmıştı. Nisan ayında San Remo’da yapılan son
konferansta koşullar nihaî biçimine kavuşacaktı. Uzun tartışmalar ve Türk düş
manı Lloyd George'un muhalefetine rağmen, İstanbul ve Çatalca hattına kadar
Trakya’nın Sultan’a bırakılmasına karar verilmişti. Ancak Boğazlar, Osmanlılann
sadece küçük bir rol alacağı uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek ve
Boğazlar (savaş gemileri de dahil olmak üzere) bütün ülkelerin gemilerine açık
tutulacaktı. Denizde kıyısı olan bir Ermeni devleti oluşturulacak, bu devletin Os
manlI devleti ile sınırlan Başkan Wilson’un hakemliğiyle belirlenecekti. Osmanlı
İmparatorluğu’nun 1914 yılında elinde tuttuğu Arap bölgeleri (Suriye, Filistin,
Mezopotamya ve Hicaz) ise teslim edilecekti. Imralı ve Bozcaada ise Yunanistan’a
verilecekti. İzmir bölgesi, resmen Osmanlı devletinin egemenliğinde olacak, ancak
gelecek beş sene boyunca Yunanistan tarafından yönetilecekti. İzmir’in yerel bir
bölge meclisi olacak, beş sene sonunda bu meclis veya yapılacak referandumla,
bölge halkı arzu ederse, kent Yunanistan’ın bir parçası olabilecekti. Toprak kayıp-
lannın yanısıra, Osmanlı devletinin egemenlik haklanna da ciddi kısıtlamalar ge
tiriliyordu. Osmanlı mâliyesi, Düyûn-ı Umumiye’de temsil edilen ülkeler, İngilte
re, Fransa ve İtalya’nın denetimine bırakılıyordu. Ülkenin ekonomik yaşamının
her yönü yabancı etkisi altında olacaktı. 11 Mayıs’ta, İstanbul hükümetini temsil
eden heyete bu çok ağır koşullar sunulacak, protesto etmesine karşın heyet, 10
Ağustos’ta şartlan kabul edecekti.
Bu koşulların uygulanmasının çok zor olacağı açıktı. Nisan ayında Londra
Konferansı'nın danışmak için başvurduğu Marshal Foch, Türkleri bu aşağılanma
376
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
377
DOĞU SORUNU
378
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
ne de Haziran ayında, kendi ülkesinde zor duruma düşen İtalyan hükümeti, her
hangi bir tazminat almadan işgâl altında tuttuğu bölgeleri boşaltmaya başladı.
Anadolu’da Ingiltere-Fransa işbirliğinin çöküşü, Ankara A ntlaşm asıyla ta
mamlanacaktı. Bu antlaşma ile Fransa örtük bir biçimde de olsa, milliyetçi hükü
meti tanıyordu. Bu antlaşma ile Kilikya’yı da geri veriyordu. Buna karşılık, İsken
derun limanı Fransa mandası altındaki Suriye’ye verilecekti, milliyetçi hükümet
ise Fransa’nın maden ve benzeri konulardaki taleplerine sıcak bakmaya söz veri
yordu. Antlaşma birçok açıdan Fransa’nın aleyhineydi, antlaşma Paris’teki siya
silerin arzu ettiği gibi Fransa’ya ekonomik ayncalıklar veya ülke hukukuna bağlı
olmamak gibi haklar tanımıyordu. Bu antlaşma, Türk milliyetçilerin şimdiye ka
dar kazandığı en büyük diplomatik başanydı ve Lord Curzon’un Fransız hüküme
tine şiddetli ancak sonuçsuz protestolar göndermesine yol açacaktı.
Zaten kınlgan olan birliklerinin kırılması, müttefiklerin yeni ödünler vermesi
ne yol açacaktı. Müttefikler 1922 Şubat ve Mart’mda Paris’te yapılan konferans
ta, İzmir bölgesini, Boğazlar’ın Doğu kıyısını ve Doğu Trakya’nın bir bölümünü
Türk egemenliğine vermeyi önerdiler. Yunan hükümeti bu şartlan kabul etti. Ama
Kemalistler Yunanlılar Anadolu’yu hemen boşaltmasını talep ettiler, bu talebin
reddedilmesiyle birlikte konferans sona erdi.
Türk milliyetçiliğinin zaferi, Yunan kuvvetlerinin Anadolu’dan kovulmasıyla
doruğa çıkacaktı. Yunanlılann Anadolu’daki durumunun zayıf olduğu daha önce
ortaya çıkmıştı. Yunanlılar 1920 Ekim'inde Eskişehir ve Afyonkarahisan ve dola
yısıyla Anadolu'da kuzeyden güneye doğru giden demiryolunun kontrolünü ele
geçirmek için bir saldın başlatmışlardı. Saldınlar 1921 yılının Ocak ve Nisan ayla
rında, İnönü’de iki kere durdurulmuştu. Bir başka saldın girişimi Sakarya nehrin
de verilen uzun bir savaş sonucu durdurulmuştu. Merkezi İzmir’de olan ve ileti
şim sağlaması çok uzun süren, haberleşme sistemi kötü örgütlenen Yunan ordu
su, başan kazanmış olsa bile bölgeyi elinde tutmakta büyük zorluklar yaşayabilir
di. Mustafa Kemal’in 1921-1922 kışında taze kuvvetler temin etmede gösterdiği
başan, Yunanlılann durumunu daha da zayıflatacaktı. 1921 yılı Ekim’inde Fran
sa ile yapılan antlaşma da, daha önce Kilikya’daki Fransız gamizonlan yüzünden
meşgul olan birliklerin de Batı Anadolu’da kullanılmasına olanak sağlıyordu. Bu
koşullar sayesinde güçlenen Türkler, 26 Ağustos 1922 tarihinde büyük bir saldırı
başlatacaklardı. Bu saldın karşısında Yunan ordusu tümüyle çözülecekti. Bir gün
sonra, başkomutanı esir düşmüş olan Yunan ordusundan geriye kalanlar İzmir'e
moralleri bozulmuş bir kaçak çetesi olarak varacaktı. Onlan izleyen Türkler kente
birkaç gün sonra girecek, Yunan işgâlinin işareti hâline gelen aşırı davranışlara
karşılık olarak şehir halkı mağdur durumda kalacaktı.
379
DOĞU SORUNU
380
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
381
DOĞU SORUNU
mal’in, iki sene önceki kadar Sovyet desteğine ihtiyacı yoktu. 1922 yılının Eylül
ve Ekim aylanndaki başansı, minik Türkiye Komünist Parti üyelerine uygulanan
baskının hemen artmasına yol açmıştı. Geleneksel Rus düşmanlığı bir ölçüde de
vam ettiği için Türkiye geçmişte çok şey borçlu olduğu Batılı Güçler’i sonsuza dek
Karadeniz'den atıp, Rusya ile sonsuza dek karşı karşıya kalmaya istekli değildi.
Dolayısıyla Çiçerin’in büyük gayretlerine rağmen, 1 Şubat 1923 tarihli Boğazlar
Antlaşması taslağı, Batılı ülkeler özellikle de İngiliz bakış açısı açısından bir zafer
olacaktı. Antlaşma, Boğazlar’ın Asya ve Avrupa yakalannda silahsızlandınlmış
bölgeler öngörüyordu, ancak bu bölgeler Sevr Antlaşması’nda öngörüldüğünden
çok daha küçüktü. Türkiye’nin İstanbul’da bir garnizonu bulunacak ve Boğaz
lardan geçiş özgürlüğü ve silahsızlandınlmış bölgelerin güvenliği, İngiltere, Fran
sa, İtalya ve Japonya’nın ortak garantisi altında olacaktı. Buna karşılık Türkiye,
banş zamanlannda, yabancı savaş gemilerine kısıtlı geçiş hakkı tanıyacaktı. Ge
çen gemiler 10.000 tondan büyük olmayacak ve en güçlü Karadeniz ülkesinin
donanmasından daha büyük hiçbir donanma, Karadeniz’e gönderilmeyecekti. İs
tanbul’da Uluslararası Boğazlar Komisyonu oluşturulacaktı. Bu koşullar 24 Tem
muz Anüaşması’nı oluşturacaktı. Antlaşma konferansa katılan bütün ülke temsil
cileri tarafından imzalanacak, ancak hiçbir zaman Sovyet hükümeti tarafından
onaylanmayacaktı. 2 Ekim’de son İngiliz birlikleri de İstanbul’dan aynlacaktı.
Türkiye’de yabancı etkisi ve yabancıların haklan konusunu çözmek ise çok
daha zor olacaktı. Batılı Güçler özellikle de Fransa, Türkiye’nin etkili bir yönetim
veya gerçekten adil bir hukuk sistemi kuramayacağını düşünüyordu. Bu nedenle
de yabancı vatandaşlann ve yabancılara ait mülklere ilişkin güvencelerin de ant
laşm aya katılması için baskı yapıyordu. Yunanlılarla savaşın kahramanlanndan
biri ve Türk heyetinin başkanı olan İsmet İnönü, nefret edilen kapitülasyonların
geri getirilmesini veya Türkleri aşağı kabul eden herhangi bir koşulu kabul etmeyi
reddetti. Bu iki bakış açısı arasındaki farklılıklar, konferansın 4 Şubat 1923 tari
hinde geçici bir süre için dağılmasına yol açacak, konferans 23 Nisan’a kadar tek
rar toplanmayacaktı. Konferans toplandığında, müzakereler üç ay daha sürecekti.
Konferans Türk bakış açısının zaferiyle sonuçlanacaktı. Kapitülasyonlar sona er
mişti, ancak Türkiye yabancılann ekonomik denetiminden hemen çıkmıyordu.
Her ne kadar belli bir süre boyunca gümrük duvarlannı belli bir oranın üstüne çı
karmamak gibi bazı şartlan kabul etmiş olsa da, özünde talep ettiği hakları ka
zanmıştı. Bu durum, Paris’te bir yenilgi olarak görülmüştü. Fransa’nın Türki
ye’deki ekonomik çıkarlan diğer ülkelerden çok daha fazla olduğu için, kapitülas-
yonlann sona erdirilmesiyle en çok kaybeden ülke Fransa oluyordu. Fransa İngil
tere’nin siyasî açıdan önemli bir yenilgiye uğramasına yol açmıştı ama İngiltere
382
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
383
DOĞU SORUNU
Trianon ve Neulliy antlaşmalarından da daha kalıcı bir çözüm olacak gibi gözükü
yor”20 diye yazacaktı. Bir sonraki kuşak, onun bu yargısını teyit edecekti.
Osmanlı lmparatorluğu’nun Arap eyaletlerindeki durum ise, savaş sona erdi
ğinde çok değişken ve istikrarsızdı. Bu durumun en az üç nedeni vardı, ilk olarak
bölgenin halkı ya da onlan yöneten eğitimli veya yan eğitimli gruplar eskisinden
daha da milliyetçiydi ve bağımsızlık ve birlik için yeni taleplerle ortaya çıkıyorlar
dı. Yabancı düşmanlığından ayn olarak milliyetçilik, Arap dünyasını daha çok de
rinden etkilemeye başlamamıştı, ama miliyetçilik akımı hızla büyüyor ve gürültü
lü bir hâle geliyordu. Giderek daha çok sayıda Arap milliyetçisi, egemen uluslara,
uluslann kaderini belirleme hakkı bağlamında, geçerliliğini inkâr etmesi zor talep
lerle geliyorlardı. İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir John de Robeck 1919
yılının Aralık ayında “genel olarak konuşmak gerekirse, Yakın ve Orta Doğu’daki
bütün Müslüman ülkelerinde değişik düzeylerde Avrupa egemenliğine ve deneti
mine karşı çıkma eğilimi gözleniyor... Tam olarak anlaşılmıyor olabilir ama, kendi
kaderini tayin hakkı Yakındoğu’da duyuluyor, her siyaset yazarının ve kamu
oyunu yönlendiren herkesin ana malzemesini oluşturuyor" diye yazacaktı.21
İkinci olarak, zafer kazanan müttefikler savaş sırasında birbirlerine, Siyonistlere,
Araplara açıkça veya örtülü bir sürü söz vermişlerdi. Bu sözlerin bir bölümünü
tutmak olanaksız hâle gelmişti, bazı sözler ise, madde madde olmasa bile özü iti
bariyle çelişkili veya uzlaştıramaz durumdaydı. Savaş zamanı zorunluluklannı
banş dönemi idealleriyle uzlaştırmak için umutsuzca bir mücadele başlarken, an
laşmazlık çıkmasına da uygun bir ortam doğmuştu. AvrupalI Güçler’in çıkarlan
ve amaçlan, Suriye, Filistin ve Mezopotamya’da Balkanlar veya Anadolu’dan çok
daha fazla çelişiyordu. Arap bölgelerinin, özellikle de geleneksel olarak, Fran
sa ’nın kültürel ve ekonomik etki alanında yer alan Suriye’yi işgâl eden kuvvetle
rin âdeta tümüyle İngiliz birliklerinden oluşuyor olması, Paris’te ciddi bir hoşnut
suzluk yaratmıştı.22 İngiltere’ye karşı duyulan bu kıskançlık, Fransızlann Suriye
ve Kilikya’da savaş dönemi gizli antlaşmalanndan kaynaklanan hak iddialann-
dan vazgeçmekte isteksiz davranmasına yol açacaktı. İngiliz Dışişleri Bakanı A. J.
Balfour, 1919 Haziran’ında “Doğu Akdeniz’de Fransızların her kazanımı, İtal
y a ’nın yeni bir hak iddiasının temelini oluşturuyor” diye yazıyordu.23 lngiltere-
Fransa arasındaki bazı farklar oldukça dostça çözülecekti. 1918 yılının Aralık
ayında Clemenceau, Londra’yı ziyaret edecek ve zengin petrol kaynaklanna sahip
olduğu bilinen ve Sykes-Picot Antlaşması’na göre Fransa’nın etki alanına giren
Musul kentinin İngiliz denetimine girmesini kabul edeckti. Sykes-Picot Antlaşma-
sı’na göre, bir tür uluslararası rejimle yönetilecek olan Filistin de İngiliz denetimi
ne veriliyordu. 15 Ocak 1919 tarihinde onaylanan bu düzenleme, Fransa’nın
384
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
385
DOĞU SORUNU
386
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
Suriye ve Kilikya’nın hâlâ İngiliz birliklerinin işgâli altında olması durumu da
ha da karmaşık bir hâle getiriyordu. Ingiliz birlikleri daha sonra 13 Eylül 1919 ta
rihinde Fransa ile yapılan antlaşma sonucunda bölgeden çekilecek, ancak Fransız
birlikleri Suriye’nin kıyı bölgelerinde İngiliz birliklerinin yerini alacaktı. Şam, Ha
ma, Hums ve Halep ve bu kentlerin doğusunda bulunan gelişmemiş, kocaman
bölge Arap hükümetinin yönetmine verilecek, ancak bu hükümete Fransa danış
manlık edecek ve destek verecekti. Bu koşullann ortaya koyduğu Arap bakış açı
sına duyulan sempati, Fransa’da İngiltere’nin amaçlarına ilişkin derin bir kuşku
yaratacaktı. Fransız basınında şiddetle suçlanmak Londra’da endişe uyandıracak,
Clemenceau ise giderek Suriye sorununun, İngiltere’nin dışanda tutulacağı Faysal
ile doğrudan müzakerelerle çözümlenmesi konusunda ısrarcı davranacaktı. Balfo-
ur’dan sonra Dışişleri Bakanı olan Lord Curzon 14 Ekim tarihli bir notda, bu tavn
“âdeta küstahça” olarak nitelendirecek ve Londra’da İngiliz temsilciler ve Emir
Faysal arasında süren müzakerelere katılmak üzere, Suriye Fransız Yüksek Komi
seri olarak atanan General Gouraud’un müzakerelere katılmasını reddedecekti.
Faysal’ın Amerikan temsilcisinin de tartışmalarda yer alması önerisine de karşı çı
kacaktı. Bu arada Suriye’deki milliyetçilerin Türkiye’deki Kemalistlerle bir tür iş
birliğine girmeye itilebilecekleri korkusu da artıyordu. Şam'daki İngiliz siyasî ko
miseri Ekim ayında “Halep vilayetindeki Müslümanlann çoğunluğu ve Şam eyale
tindeki Müslümanlann önemli bir kısmının Türkiye’nin emellerine sıcak baktığını
ve sevilmeyen bir AvrupalI Güç’ün yönetimi altına girmek yerine Türkiye ile bir
leşmeyi tercih edeceğini söylemek doğru bir tahmin olacaktır” diye yazıyordu.26
Kasım başında Faysal, sorunu Paris'teki Müttefikler Yüksek Konsey’ine götü
recekti. Ancak Faysal, konumunun yarattığı sorunların ve İngiltere ile ABD’nin
Fransa’ya karşı etkili destek vermeye istekli olmadıklannın giderek daha çok far
kına vanyordu. Dolayısıyla taviz politikasına itilmesine ve Fransa'ya giderek da
ha çok ödün vermeye yönlendirlmesine izin verecekti. Kasım ayı sonunda Cle
menceau ile uzlaşarak, Fransa’nın Lübnan'ı ve İskenderun’a kadar Suriye’nin kı
yı bölgelerini işgâl etmesine razı olacaktı. Bir ay sonra Fransa’nın ülkenin bütünü
üzerinde manda kurması anlamına gelen önerilerini reddedecek ve ertesi ay yeni
Suriye devletinin danışman ve teknik uzmanlannı sadece Fransa’dan temin ede
ceği koşuluna razı olacaktı.
Suriyeli milliyetçilerin algıladığı biçimiyle bu yüreksiz politika, milliyetçilerin
hiç hoşuna gitmeyecek ve Faysal’ın sahip olduğu otoritenin büyük bir bölümünü
yitirmesine yol açacaktı. 1919 yılının sonlarından itibaren, Fransız birlikleri ve
Hıristiyan Araplara yönelik silahlı saldırılann sayısı giderek artacaktı. Milliyetçile
rin Kemalistlere duyduğu sempatinin açık bir işbirliğine dönüşme ihtimali de gide
387
DOĞU SORUNU
rek artıyordu. 1920’lerin ilk günlerinde önde gelen iki Suriyeli, İstanbul’a gelerek
Mustafa Kemal’i temsil eden bir komite ile Batılı güçlere karşı ortak hareket için
antlaşma koşullannı tartışacaktı. Bu görüşmeden bir sonuç çıkmadı ama bu du
rum Fransa ve İngiltere’nin bakış açısından hiç de hoş olmayan olasılıklan içeri
yordu. Fransa ve Suriyeliler arasında büyük ölçekli bir çatışmanın kaçınılmaz ol
duğu artık açıkça ortaya çıkmıştı. Mart 1920 başlannda Şam ’da toplanan Suriye
kongresi Faysal’ı Suriye Kralı seçecek ve ülkenin tam bağımsızlığını ilân edecekti.
Bu feci bir hataydı. Bu deklarasyon, Faysal'm Avrupa’daki dost ve destekçilerini
büyük ölçüde yabancılaştaracaktı. Deklarasyon Lübnanlı Marunileri de çoğunlu
ğu Müslüman milliyetçilerden oluşan bir kesimin egemenliğine girme endişesine
sürükleyecek ve Lübnan'ın 22 Martta bağımsızlığım ilân etmesine yol açacaktı.
Ertesi ay San Remo konferansı, Suriye’nin tümü için Fransa’ya manda hakkı ve
rerek, Fransa’nın konumunu güçlendirecekti. Şam ve bazı Suriye kentlerinde baş
layan şiddet dolu protestolar konferansın ilk sonucu olacaktı.
Haziran ayı ortasında patlama an meselesi haline gelmişti. Ayın 14'ünde Go-
uraud Faysal’a bir ültimatom vererek, Fransız mandası ve bazı tavizlerin kabul
edilmesini isteyecekti. Yeni hükümdar ilân edilen Kral, ordusunun Fransızlara
karşı direnecek durumda olmadığının farkına vararak, boyun eğmekten yana ka
rar alacaktı. Ama kamuoyunun da desteğiyle Suriye Kongresi, Fransa’ya karşı di
renmekten yana tavır alacaktı. Suriye hükümetinin ayın 2 0 ’sinde Gouraud’un
koşullannı kabul etmesine karşın, kuvvetlerini harekete geçiren Fransız komuta
nın, Fransız güçlerinin ilerlemesini durdurmaya niyeti olmadığı açıktı. Gouraud
ayın 2 5 ’inde Şam’ı işgâl edecekti. Başkenti düştükten ve umutsuz duruma geldik
ten sonra bile Faysal’ın Fransız ile müzakerelere girmeyi düşündüğü anlaşılmak
tadır. Ancak Faysal, ay sonunda Filistin’e sığınmak zorunda kalacaktı.
Ancak Suriye yeteri derecede pasifleştirilememişti. Büyük bir Hristiyan nüfusu
ve köklü bir Katolik misyoner etkisi geleneği olan Lübnan dışında, Fransız yöneti
mine çok az destek vardı. 1926 yılında Dürzi kabilesinin ayaklanması, Şam ’daki
Fransız garnizonunun geçici bir süre için kentten atılmasına yol açacaktı.
Daha sonra en büyük ve en çözümsüz uluslararası sorunlardan birine dönü
şen bir konunun ışığında bakıldığına, 1918-1920 döneminde, Filistin konusunun
herkes için Suriye sorunun en önemsiz kısmı olarak görüldüğünü anlamak önem
lidir. Filistin, komşusundan çok daha küçük ve yoksuldu. Halkı çok daha az eği
timli ve dolayısıyla da daha az milliyetçiydi. Balfour Bildirisi’nin öngördüğü gibi
büyük ölçekli Yahudi yerleşimine şiddetle karşı olduklan açıktı ama bu çok önem
li gibi görülmüyordu. Özellikle de ABD ve Fransa destek sözü vermişken, İngilte
re'nin Yahudilerin “Milli Yurdu” politikasını terk etmesi veya değiştirmesi söz ko-
388
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
389
DOĞU SORUNU
nusu bile olamazdı. Siyonizme en çok destek veren İngiliz devlet adamlarından
biri olmadığı kesin olan Curzon, “çözüm Araplara dayatılmak... bu nihaî hüküm
dür, tahriklere devam etmek sonuçsuz kalacak ve zararlı olacaktır” diye yazacak
tı. 27 Entelektüel açıdan daha dürüst Ingiliz devlet adamlan ise, ülkelerinin, şe
refli bir biçimde kaçmaya olanak tanımayacak şekilde çelişen sözler ve yükümlü
lüklerle kendi kendini bağladığını ve 1915-1916 döneminde Şerif Hüseyin’e veri
len sözler ve 1918 Kasım tarihli tngiliz-Fransız deklarasyonunun kolayca veya
hiçbir zaman Sykes-Picot Antlaşması ve Balfour Bildirisi ile uzlaştınlamayacağı-
nın farkındaydılar. Balfour 1919 Ağustos’unda biraz mübalağaya kaçarak, “Filis
tin söz konusu olduğunda Büyük Güçler hiçbir zaman açıkça hatalı bir açıklama
da bulunmamış, en azından ifade olarak çiğnemeyi düşündükleri bir siyaseti ilân
etmemişlerdir” diye yazacaktı.28 Ancak konuyla ilgili birçok devlet adamı, Yahu-
dilerin dağınıklığı ve vatansızlıklannı sona erdirme olasılığıyla karşılaştınldığında
bu ahlakî ikilemi önemsiz buluyordu. Balfour aynı memorandumda, “Siyonizm
köklerini doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü, asırlar süren gelenekler, güncel ge
rekler ve gelecek umutlardan almaktadır ve bu durum, halihazırda bu tarihî top
raklarda yaşayan 700.000 Arabın arzu ve önyargılarından çok daha derin bir
önemi haizdir” diyordu. Meslektaşlannın çok azı Siyonist hak iddialannın sıradan
meşruiyete ilişkin ve hatta ahlakî kaygıların üstünde olduğu varsayımını kabul
ederdi, ancak meslektaşlannın aşağı yukan tümü Siyonist hak iddialannın, bölge
de yaşayan Filistin halkının hak iddialanndan üstün olduğunu kabul etmekdeydi.
Daha da önemlisi, Araplar Yahudi sermayesinin akışından ve bilgisinden de fayda
sağlayabilirdi, Afrika yerlileri ya da Afrika’nın bazı yerlileri Avrupa'nın yatınmla-
rından ve bilgisinden fayda sağlamamış mıydı?
Bir süre için olaylar bu görüşlere destek veriyor gibi gözüküyordu. Şerif Hüse
yin veya yeni ünvanıyla Hicaz Kralı Hüseyin, Arap milliyetçiliğinin hâlâ önde ge
len temsilcisiydi, Balfour Bildirisi’nin koşullan kendisine açıldığında endişe belirti
si göstermemişti. Ocak 1919’da Emir Faysal, YVeizmann ile bir antlaşma yaprak,
deklarasyonunun hayata geçirilmesinde işbirliği yapmayı ve Yahudilerin Filistin’e
göçüne yardımcı olmayı kabul edecekti. Ancak antlaşmanın ekinde, antlaşma ko-
şullanna uymayı Banş Konferansı’na sunduğu Arap taleplerinin kabul edilmesine
bağlı hâle getirecekti. Weizmann ise kayda değer ölçüde ılımlı bir tavır sergilemiş
ti. 27 Şubat tarihinde konferansa Siyonistlerin durumunu sunduğu zaman “Filis
tin’e her sene 70-80.000 Yahudi göçmenin gönderilmesini olanaklı kılacak, Ya
hudi olması bile gerekmeyen bir yönetim biçimi” talep edecekti.
Ama kısa sürede Araplar ve Yahudiler arasında gerçek bir işbirliği olasılığının
olmadığı ortaya çıkacaktı. 20 Haziran’da Kudüs’ten gelen King-Crane Komisyo
390
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
391
DOĞU SORUNU
başlıyordu. 10 Ekim 1922 tarihli bir antlaşma ile İngiltere yeni devlete gerekli ol
duğu takdirde silahlı destek verme sözü veriyordu, öte yandan malî ve uluslarara
sı konularda İngiliz Yüksek Komiseri’nin önerileri Irak hükümeti üzerinde bağla
yıcı olacaktı. Suriye’deki Fransız mandasından daha çok kabul edilebilir görülme
sine karşın, İngiliz mandası asla gerçekten popüler bir rejim olmayacaktı. Arka ar
kaya gelen İngiliz hükümetlerinin Irak Krallığı’na verdiği tavizler, yerel halktan
gelen kişilerin artan taleplerini karşılamaya yetmeyecek ve bu tavizleri iyi niyet
ten çok zaaf işareti olarak göstermek de mümkün olacaktı. 1920’li yıllarda halkın
incinen gururu ve kırılan hayalleri bir ölçüde hafiflemiş veya yeraltına inmişti,
ancak zayıflamış veya yok edilmiş değildi.
Savaş, Mısır’da zaten varolan milliyetçi (ve doğal olarak da İngiliz karşıtı)
duygulan yoğunlaştırmaya yarayacaktı. 1914 yılının Aralık ayında ülkenin İngi
liz mandası altına sokulması milliyetçi husumetleri körüklemiş ve ülkede gelecek
te bağımsızlığını kazanacağı umutlannı uyandırmıştı. 9 Kasım 1918 tarihli Ingil-
tere-Fransa deklarasyonu bu duygulan daha da yoğunlaştırmış, savaşın etkisiyle
dengesi bozulan ekonomi ise İngiliz yönetimine duyulan düşmanlığı daha da art
tırmıştı. 1918 yılında Zaglul Paşa yönetimde, uzun süreden beri Mısır milliyetçili
ği ile eşanlamlı olan Vafd. partisi kurulmuştu. Ertesi yılın Mart ayında Zaglul Pa-
ş a ’nın İngiliz subaylarca tutuklanması, büyük ölçekli askerî birlik kullanımıyla
basıtınlabilecek yaygın bir karmaşa ve ayaklanmaya yok açacaktı. Malta'da kısa
bir süre gözetim altında tutulduktan sonra serbest bırakılması da, birçok Mısırlı’ya
hatalı olsa da, İngilizlerin zayıflığının işareti gibi gözükecekti. General Allenby’nin
Mısır Yüksek Komiseri olarak atanması durumun biraz düzelmesine yol açacaktı,
ancak Mısırlıların duygulan artık coşmuştu ve 1919 yılı boyunca istikrarsızlık sü
recekti. Sömürgeler Bakanı Lord Milner’in başkanlığında bir heyet Aralık ayında
Kahire’ye gelecekti. Heyetin görevi yeni bir an ay asa hazırlamaktı, am a Al
lenby’nin daha önce yayınladığı bir açıklama, yeni anayasanın amacının İngiliz
korumasını bir biçimde sürdürmek olduğunu açıkça ortaya koymuştu. Açıklama
nın sonucu, heyetin milliyetçiler tarafından boykot edilmesi olacaktı. Heyet, 1920
Mart’ında ülkeden aynldıktan sonra, Paris’te olan Zaglul’un bizzat kendisi Milner
ile müzakereleri başlatacaktı. Görüşmeler Kasım sonuna kadar sonuçsuz devam
edecek, ancak görüşmeler sırasında Milner, Mısır’ın bağımsız ve egemen bir dev
let olarak tanınmasını kabul edecekti. Bu, daha sonra hiçbir İngiliz hükümetinin
geri almayı düşünmeyeceği çok önemli ve köklü bir ödündü. 1921 Şubat’ında
antlaşma, temeli olarak manda yönetimin fesh edilmesinin Londra’da kabul edile
ceğini açıkça belirtilmişti. Ancak Curzon ve Zaglul’un en önemli rakibi olan Adli
Paşa başkanlığındaki Mısır heyeti arasında, yeniden başlayan görüşmeler Kasım
392
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
ayında kesilecekti. Bunu Adli Paşa’mn istifası, ve Zaglul Paşa’nın ikinci defa tu
tuklanması ve sürgüne gönderilmesi izleyecekti. Bu gelişmeyi kaçınılmaz olarak
yeni bir terörizm dalgası izleyecekti. Nihayet 28 Şubat 1922 tarihinde, Al-
lenby’nin insiyatifıyle İngiliz hükümeti manda yönetimine son veren ve Mısır'ı
bağımsız bir devlet yapan bir deklarasyon yayınlayacaktı. Bu şekilde İngiltere en
azından bir süre için, Mısır üzerinden imparatorluk topraklan ile iletişimini, Mısır’ı
yabancıların silahlı müdahalelerinden, yabancılann çıkarlanndan ve ülke içindeki
yabancı azınlıkları koruyabiliyordu. Daha da önemlisi, Sudan bu deklarasyonun
kapsamı dışında tutulmuş ve en azından teorik olarak İngiliz-Mısır’ın ortak ege
menliğinde kalmıştı.
Mısırlılara verilen kendi kendini yönetim hakkı ciddi biçimde sınırlanmıştı. Bu
yönetim biçimi İngiltere’nin, Zaglul'un aşınlıklanndan korkan ve kişisel gücünü
kıskanan Mısırlı toprak sahipleriyle antlaşarak taviz verdiği bir ara çözümdü. Ara
çözümünün sonucunda, Vafd deklarasyonu reddedecek ve İngiliz subay ve me-
murlanna saldınlar devam edecekti. 15 Mart tarihinde, 1914 yılından önce selef
lerinin sahip olduğu kişisel otoritenin bir bölümünü kazanması için Kral ilân edi
len 1. Fuad, yani Mısır Hıdivi’nin girişimleri de durumu daha da karmaşık bir hâle
getirecekti. Zaglul Mart ayı sonunda bir kere daha serbest bırakılacak ve 1923
Kasım’ında Zaglul liderliğinde Vafd partisi milletvekili seçimlerinde büyük çoğun
lukla seçimi kazanacaktı. Zaglul, 22 Şubat tarihli deklarasyonda muhalefet ettiği
dört nokta, özellikle de Sudan konusunda, taviz vermez tutumunu sürdürecekti.
1924 Eylül ve Ekim aylarında Zaglul ve yeni İşçi Partisi kabinesinin Başbakanı
Ram say MacDonald arasında yeniden başlayan görüşmeler de, bu nedenle he
men kesilecekti, Zaglul’un 19 Kasım’da Kahire’ye dönüşünü Sudan Genel Valisi
Sir Lee Stack’ın Kahire’de bir suikasta kurban gitmesi izleyecekti. Duruma çok öf
kelenen Allenby, Mısır hükümetinin hemen özür dilemesini, büyük bir tazminat
ödemesini, Sudan’daki bütün Mısırlı subayların hemen ülkeden geri çekilmesini
ve birkaç diğer ödün daha talep eden bir ültimatomu Zaglul’a sunacaktı. Ültima
tom Zaglul’un istifasına yol açacaktı. Mısır’ı Vafd yönetmeyecekse, ülkenin otori
ter bir Kral ve kişisel danışmanları tarafından yönetilmesi gerektiği belli olmaya
başlamıştı. Allenby 1925 Haziran’ında Yüksek Komiserlik görevinden aynlıp, İn
giltere’ye döndükten sonra savaş sonrası dönemin krizi de sona erecekti. Ancak
Mısır’ın sorunları ve düş kınklıkları sona ermekten çok uzaktı. 1923 yılında ol
dukça liberal bir anayasa çıkanlmasına karşın ülkede hâlâ büyük miktarda İngiliz
birlikleri bulunduğu için Mısır halkının büyük bir çoğunluğu için bağımsızlık bir
farstan ibaretti. Sudan, Mısır’dan her zamankinden de uzaktaydı. Birkaç istisna
dışında liderlerinin çoğu entrikacı, sorumsuz ve genellikle de yozlamış kişilerdi.
393
DOĞU SORUNU
Notlar
1 İtalya, Fiume'nin Hırvatistan ve Sırbistan arasındaki birlik 1915 yılında öngörülmediği için Londra
A n tlaşm asın d a Hırvatistan'ın bir parçası olarak bırakıldığını iddia ediyordu. Artık birlik gerçekleşti
ğine göre Hırvatistan, Sırbistan üzerinden Adriyatik Denizi’ne ulaşabilirdi. Italyan Başbakanı Titto-
ni’nin Lloyd George'a yolladığı 7 Temmuz 1919 tarihli yazı için bkz., E. L.Woodward ve R. Butler
(ed), Documents on British Foreign Policy, 1919-1939, IV, 1. Dizi, London, 1952, s. 16-26. Bun
dan son ra Documents on British Foreign Policy (B.D.F.P) olarak anılacakür.
2 O tarihte İngiliz heyetine bağlı Dışişleri Bakanlığı yetkilisi olan Harold Nicholson “Britianu sakallı
bir kadın, küstah bir zorba, Bükreşli bir entelektüel ve çok sevimsiz bir adam " diye yazacaktı. Pe
acemaking, 1919, London, 1945, s. 2 0 2 .
3 En y aygm görülen duygu Italyanlara karşı duyulan düşmanlık gibi gözüküyor. Bkz., Sir H. Lamb'ın
raporu, B.D. F P . IV, 1. Dizi, s. 29-32.
4 Bkz., s. 3 7 3 .
5 Ancak İtalya’nın etkisi K asım 1926 ve Kasım 1927 tarihlerinde im zalanan iki antlaşm a ile tekrar
kurulacaktı.
6 S a v a ş sonrasında sınırların yeniden çizilmesiyle y aşan an ekonomik sıkıntılar için bkz., D. Mitrany,
The Effect o f the War in Southeastern Europe, New Haven, 1936, s. 172-183.
7 O tarihte Güney R u sy a’nın büyük bir bölümünü kontrolü altında tutan Denikin, 1919 Kasım ’ında
Gürcistan ve A zerbaycan'a ambargo koymuştu.
8 B.D.F.P., IV, 1. Dizi, s. 6 6 1 -6 6 2 .
9 Yeni kurulan Türk Wilsoncu Cemiyeti, 15 seneden az 2 5 seneden çok olm am ak kaydıyla Ameri
k a ’nın Türkiye’nin içişlerini gözetim altm da tutmasını, yani bir tür Amerikan m andası talebinde bu
lunm uştu. H. N. Howar, An American Inquiry in the Middle East: the King-Crane Commission,
Beyrut, 1963, s. 28.
10 B.D.F.P., IV, 1. Dizi, S. 880.
11 Kentte Türkler çoğunluğu oluşturuyor gibi gözükmektedir. En büyük şehrini İzmir’in oluşturduğu
Aydın vilayetinde, oldukça büyük bir Yunan azınlığı da vardı.
12 İstanbul’daki İngiliz temsilcilerinden biri Yunanlılar ve Türkler arasındaki düşmanlığı, 17 A ğustos
1 9 1 9 tarihinde, “boyutlarına inanm ak için görülm esi gereken, delilik kadar m antıksız ve giderek
doym az hâle gelen bir düşm anlık” olarak tanımlayacaktı. B.D.F.P., IV, 1. Dizi, s. 733.
13 B.D.F.P., IV, 1. Dizi, s. 806.
14 Oğlu Kral Alexander 2 5 Ekim ’de ölmüştü. Üç sene önce ülkeden aynlırken, Konstantin'in tahttan
resm en feragat etmediğini anımsayınız.
394
BARIŞ ANTLAŞMASI (1918-1923)
15 A teşkes görüşmelerinde temel tartışma konusu Türklerin Yunanistan’ın doğu Trakya’yı hemen bo-
şaltmasıydı. Bu talep en sonunda kabul edilecekti.
16 Erkek kardeşi Abdülmecid (19 2 4 yılında Halifelik fesh edilinceye kadar) Halife olarak onun yerini
alacak , ancak Sultan olamayacaktı.
17 Ermenilerin “Milli Yurdu” için bazı öneriler Lozan'da sunulacak ancak Türkler tarafından reddedile
cek, AvrupalI Güçler de bu konuyu bir kere daha gündeme getirmeyeceklerdi.
18 J. Degras (ed.), Soviet Documents on Foreign Policy, 1, Oxford, 1951-1953, s. 345.
19 1 9 2 5 yılındaki Kürt isyanı Türkler tarafından sert bir şekilde bastırılacaktı. D aha son ra 1929 ve
1930 yıllannda da daha küçük ölçekli isyanlar görülecekti.
2 0 H. W. V. Temperley (ed), A History o f the Peace Conference o f Paris, VI, London, 1924, s. 115.
21 B.D.F.P., IV, 1. Dizi, s. 975.
2 2 Allenby'nin kom utası altındaki küçük İngiliz ve Fransız birlikleri çok az önem taşıyordu.
2 3 B.D.F.P., IV, 1. Dizi, s. 301.
2 4 Amerika'nın şüpheleri için bkz., J. A. DeNovo, “The Movement for an Aggressive American Oil Po
licy Abroad, 1 9 1 8 -1 9 2 0 ", American H istorical Review, LX1 (1 9 5 5 -1 9 5 6 ), s. 854 -8 7 6 .
2 5 Bkz., s. 3 5 8 -3 5 9 .
2 6 B.D.F.P., IV, 1. Dizi, s. 566.
2 7 B.D.F.P., IV, 1. Dizi, s. 329.
2 8 B.D.F.P., IV, 1. Dizi, s. 345.
3 0 Foreign Relations o f the United States, 1919, The Paris Peace C o rf erence, XII, s. 748.
31 B.D.F.P., TV, 1. D izi, s. 364.
395
SONUÇ
Lozan Antlaşması ile Doğu Sorunu ortadan kalktı. Doğu sorunu, bir zamanla
rın büyük devleti Osmanlı împaratorluğu’nun 18. yüzyılda çökmeye başlamasın
dan ve bu çöküşün büyük Avrupa devletleri arasında yarattığı rekabet ve Avru
palI devletlerin emelleri yüzünden ortaya çıkmıştı. 19. yüzyıl boyunca ve 20.
yüzyılın başlarında, imparatorluk çökmeye ve Avrupa ülkeleri çekişmeye devam
ettiler. Balkanlar’da açgözlü ve yaygaracı ulus devletlerin ortaya çıkması ve Os
manlI yönetimi altındaki Arap topraklarında da ulus devletlerin ortaya çıkması
olasılığı, durumu daha da karmaşık ve tehlikeli bir hâle sokuyordu.
1923 yılı sonunda durum tümüyle değişmişti. Habsburg İmparatorluğu’nun
dağılması, Alman etkisinin yok edilmesi, Rusya’nın zayıflaması ve buradaki yeni
rejimin Yakındoğu’ya oldukça az ilgi göstermesi, son yüz elli yıldan beri ilk defa,
Avrupalı güçlerin rekabetini oldukça sınırlı ve zararsız bir hâle sokmuştu. Balkan
ların 1918 yılı sonrasındaki sınırlan oldukça pratik ve adildi ve iki savaş arasın
daki dönemde yaşanan olaylar1 da bu sınırların oturmasına katkıda bulundu.
Balkan devletlerinin aşağı yukan hepsi, karşılanmayan toprak talepleri hakkında
hayal kurmaya devam edecekler ancak artık bu umutlar geçmişte sık sık olduğu
gibi Büyük Güçler’i anlaşmazlıklara karıştırma ve Avrupa banşına zarar verme
tehlikesi yaratmayacaklardı. (Bulgaristan Batı Trakya ve Makedonya’nın bazı
bölgeleri, Yunanistan Güney Arnavutluk, Yugoslavya Fiume’de hak iddia etmeyi
sürdürüyordu.) Arap ülkelerinde milliyetçiliğin yeterince gelişmemiş olması, ulus
lararası ilişkilerde ikincil önem taşıyordu ve buna benzer örnekler ve modellere
Avrupa’dan çok A sya’da rastlanıyordu. Arap devletleri veya devletçikleri arasın
da en gelişmişi olan Mısır'daki milliyetçi duygular gelişimini, İtalya ve Balkan
lar’da milliyetçiliğin kazandığı zaferlerden çok Rus-Japon savaşına ve büyük bir
Avrupalı gücün, Asyalı bir ülke tarafından yenilgiye uğratılmasının yarattığı tat
min edici gösteriye borçluydu.
397
DOĞU SORUNU
1923 yılında, kuşaklardır devam eden, kimi zaman yavaşlayan, kimi zaman
geçici olarak duran am a kaçınılmaz bir biçimde devam eden Türk gücünün etki
alanının küçülmesi olgusu sona ermişti. 1920’ler ve 1930’lar boyunca süren, sıkı
cı ama oldukça etkin bir biçimde işleyen ve modem bir devlet olma ümidi uyandı
ran, cumhuriyetin inşa süreci devam etti.2 Büyük iç sorunlarla uğraşan Mustafa
Kemal ve arkadaştan, tutarlı bir biçimde temkinli ve muhafazakâr bir dış politika
izlediler. 1926 yılından, Musul somnunun çözüme ulaşmasından sonra, yavaş ya
vaş İngiltere ile sorunlar çözülmeye başladı. 1930 yılında Yunanistan ile imzala
nan antlaşma, iki ülke arasında varolan bazı önemli sorunlann çözülmesini sağla
dı. 1934 yılında Türkiye Yugoslavya, Romanya ve Yunanistan’dan oluşan Balkan
Paktı’na katıldı, andaşmaya taraf olan ülkeler karşılıklı olarak birbirlerinin toprak
bütünlüğünü ve bağımsızlığım garanti ediyorlardı. 1936 yılında imzalanan Mont
reux Antlaşması, 1923 yılında kumlan Boğazlar Komisyonu’nu kaldırdı ve Türki
ye’ye bir kez daha İstanbul ve Çanakkale Boğazı’m tahkim etme hakkını verdi, bu
hak Kemalist rejime ve onun sorumluluk anlayışına verilen uluslararası güveno
yunun göstergesiydi. 1939 yılından sonra Türk hükümeti büyük bir beceriyle, Al
manya ve düşmanları arasında bir denge kurmayı başaracaktı.3 İlk olarak 1943
Haziran’ında öne sürülen ve 1946 Ağustos’unda, Boğazlar’m Türkiye-Rusya tara
fından birlikte korunması önerisiyle genişletilen Rusya’mn talepleri sonuçsuz kal
dı. Birinci Dünya Savaşı’na kadar, Osmanlı İmparatorluğu sadece varlığıyla istik
rarsızlık kaynağı, Avrupa ve dünya için tehlikeli bir sorun olmuştu. Osmanlı İmpa
ratorluğu’nun kalıntılarını miras alan Türkiye Cumhuriyeti ise yaşamının ilk yirmi
yılında, Yakındoğu’daki en istikrarlı siyasî birim olacaktı. 1923 yılının Yakındoğu
sorunlannda bir dönemin sonu olduğunu, hiçbir şey bu fark kadar net gösteremez.
En azından 1830 yılından itibaren Yakındoğu sorunlan ile yakından ilgilenen
Büyük Güçler, İngiltere ve Rusya’ydı. 19. yüzyılın büyük bir kısmında bu ülkeler
için Yakındoğu birinci dereceden önem taşımayı sürdürecekti. Sadece bu ülkeler
Doğu Sorunu’nun son yüzyılında istikrarlı bir biçimde faaliyet göstermeyi sürdüre
ceklerdi. Habsburg İmparatorluğu, Tuna Prenslikleri ve Balkanlar’ın batısı ile ister
istemez ilgilenmeye devam edecekti. Ancak Habsburg imparatorluğu’nun politika-
lan 19. yüzyılın ilk yansında kayda değer biçimde olumsuz olacak, sadece 1859-
1866 döneminde İtalya ve Almanya’da uğradığı büyük yenilgiler sonucunda Bal
kanlar’da faal bir ülke olmaya yönelecekti. Suriye, Mısır ve Anadolu ile diğer Avru
palI ülkelerden daha uzun süreli bir çıkar ilişkisi geleneği olan Fransa, 1870’lerden
itibaren ve bir ölçüde III. Napoléon döneminde, Avrupa’daki gücünün azalmasıyla,
bölgedeki ekonomik öneminin sürmesine rağmen Yakındoğu siyasetinde lider rolü
oynamasının giderek imkânsız bir hâle geldiğini fark edecekti. Prusya ve Prus
398
SONUÇ
y a’nın 1871 sonrasında egemen olduğu Alman İmparatorluğu, 19. yüzyılın sonla-
nna kadar, tutarlı bir biçimde Balkanlar ve Osmanlı İmparatorluğu’na ilgi gösterme
yecekti. Yakındoğu’daki Alman faaliyetleri daima biraz zorlama ve yapay olmuştu.
Bölgenin kaderi hiçbir zaman Alsace-Lorraine bölgesinin geri alınması, Polonya’nın
bölünmüş bir ülke olmaya devam etmesi, Habsburg Imparatorluğu'nun varlığının
korunması gibi, Almanya'nın temel çıkar ve ilgi alanında yer almamıştı.
Rusya ve İngiltere'nin Yakındoğu'ya gösterdiği ilgi ve bunun sonucunda iki
ülke arasında en azından 1830’lar ve 1880’ler arasında yaşanan düşmanlığın ger
çek çıkarlann gerektirdiğinden daha abartılı olduğu da söylenemez mi? İngilte
re’nin ticaret ve yatınmlarla, bölgeden doğrudan ekonomik çıkan, ABD, Hindistan,
Latin Amerika veya Avusturalya’daki çıkarlanna göre çok daha küçüktü. Aynca
R usya’nın Yakındoğu’daki gücünün artması, Ingiltere’nin çıkarlarına karşı en
azından deniz gücünü koruduğu sürece, ciddi bir tehlike teşkil etmiyordu. Mısır’ın
işgâli ve I. Napoleon’un Yakındoğu’daki emelleri de, İngiltere denizdeki üstünlüğü
nü koruduğu sürece asla gerçek bir tehlike oluşturmamıştı. Şurası bir gerçek ki,
Rusya’mn Yakındoğu’daki kazanımlan, Fransa’mnkinden çok daha kalıcı ve deği
şik biçimlerde gerçekleşecekti. Rusya’nın Balkanlar ve Anadolu'nun Ortodokslan-
na hitabı, Fransa’nın bölgenin görece önemsiz Katolik azmlıklannın sempatisine
hitap edişinden çok daha güçlü ve siyasî açıdan çok daha önemliydi. Herşeyin öte
sinde Fransa’nın aksine, Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu ile Asya ve Avrupa’da
sınırları vardı. Yine de 19. yüzyılın büyük bir kısmında ve 20. yüzyılın başında
Rusya, İngiltere’nin çıkarlan için, I. Napoleon ve Beşler Heyeti döneminde Fran
sa ’dan daha büyük bir tehdit mi oluşturuyordu? Kafkaslar'da genişlemeye devam
ederek Rusya, İran’daki etkisini artırabilirdi, zaten arttırdı da. Ama İngiltere kendi
si (1838 yılında Iran Körfezine keşif kuvvetlerini göndermek gibi) doğrudan aske
ri baskı uygulayarak veya Rusya’nın Avrupa’daki ilgi alanlannı kullanarak (1907
Rusya-Ingiltere Antlaşması'nda olduğu gibi) Rusya’nın İran ile ilgili emellerini sı
nırlandırmak gibi yöntemler kullanarak, ülkenin tümüyle Rus etkisi altına girme
tehlikesini savuşturmayı başarmıştı. Her halükârda Ingiltere’nin hayati çıkarları
için İran’dan çok İran Körfezi önem taşıyordu. Rus devlet adamlan ise ancak istis
nai durumlarda İran Körfezi’ne askerî müdaheleyi düşünmeye başlıyorlardı.4 İngil
tere’nin bölgedeki konumu, körfezin güney kıyılanndaki küçük Arap şeyhlikleriyle
yapılan antlaşmalarla daha da güçlenmişti.5 Rusya’nın İran’daki etkisi, 1820’lerin
sonundan itibaren yayıncıların korktuğu gibi hiç bir zaman İngiltere’nin Hindis
tan’daki egemenliğine karşı dolaylı bir tehlike oluşturmadı.
R usya’nın Balkanlar'da toprak kazanmaya devam etmesi ve etkisini arttır
ması, Rusya için o kadar çok sorun yaratmış ve Rusya’ya karşı o kadar yoğun bir
399
DOĞU SORUNU
400
SONUÇ
401
DOĞU SORUNU
402
SONUÇ
403
DOĞU SORUNU
404
SONUÇ
405
DOĞU SORUNU
biçimde, Avrupa devlet sisteminin bir parçası hâline gelmiştir. Hiçbir ülkenin böl
geye hakim olmasına ve dolayısıyla da İngiltere’nin Mısır’a hakimiyeti istisna ol
mak üzere bölgede gerçekten yapıcı bir iş başarmasına izin verilmemiştir. Hindis
tan’da tngilizler, Orta A sya’da Ruslann eli kolu serbest bırakılmıştı. Sonuç olarak
her iki bölgede de, İdarî ve ekonomik alanda büyük aşama kaydedilmiştir. Yakın
doğu’nun büyük bir kısmında Büyük Güçler’in birbirlerine duydukları karşılıklı
şüphe, gerçek bir ilerlemeyi imkânsız kılmıştır. İngiltere, Rusya, Fransa ve en
azından 19. yüzyılın sonlarında Avusturya-Macaristan’ın Yakındoğu’da gerçek
çıkarlan söz konusuydu. Ama her durumda bu çıkarlar, uluslararası rekabetler ve
devralınan gelenekler, hükümetlerin düşünce ve hareket tarzında, halklann imge
leminde büyümüş ve çarpılmıştır. Büyük uluslararası gerilimlere sahne olduğu
için, Yakındoğu’nun gerçek önemini abartmak kolay olmuştur. Rusya, Balkan
halklannın özgürlüğe kavuşmasına yardımcı olmaktan, İngiltere, Osmanlı İmpa-
ratorluğu’nda reform yapmak için içten ancak sınırlı girişimlerinden ve Mısır’daki
yapıcı çalışmalarından gurur duyabilir. Ama bu ülkeler ve diğer Avrupa ülkeleri
arasındaki rekabet, Yakındoğu’yu bir yüzyıldan uzun bir süredir uluslararası so
runların en önemli kaynağı ve Avrupa’nın siyasî sorunlarının en zor çözülebilir
olanı hâline getirmiştir. Ülkeler arası rekabet de, söz konusu ülkelerin çıkarlan
açısından genellikle anlamsız olmuş, sık sık da sonuçsuz kalmıştır.
Notlar
1 Örneğin Yunan ve Bulgar hükümetleri arasında 1927 yılında yapılan antlaşm a ile Batı Trakya'dan
gelen 7 0 .0 0 0 Bulgarin Bulgaristan’a göç etmesi ve Anadolu'dan gelen Yunanlı (Rum) mültecilerin
Güney M ak edonya’y a yerleştirilm esi ilk defa bölge nüfusunun ilk defa bütünüyle Yunanlılardan
oluşm asından yol açacaktı.
2 Bu süreci anlatan en iyi İngilizce kitap için bkz., B. Lewis, The Emergence o f Modem Turkey, Lon
don, 1961, Bölüm VI1I-IX.
3 Bkz., Anette Baker Fox, The Power o f Small States: Diplomacy in the World War 11, Chicago, 1959.
Bölüm II; G. Lenczowski, The Middle East in World Affairs, Ithaca, 3. bs., 1962, s. 134 vd.
4 Bu olasılık sadece 1900 yılında ciddi bir biçimde tartışılmış gibi gözüküyor. “T sarskaya diplomatiya o
zadachakh Rossii na Vostoke v 1 900g ”, KrasnyiArkhiv, XVIII (1926), s. 3-29.
5 J. B. Kelly, “The Legal and Historical B asis of the British Position in the Persian G ulf’, St. Anthony’s
Papers, No. 4: Middle Eastern Affairs, N o.l (London, 1958).
6 Bkz., s. 3 3 0 -3 3 4 .
7 Bu noktayı daha detaylı incelemek için bkz., R. Wittram, “Das Russische Imperium und sein Gestalt-
w andel", HistorischeZeitschrfft, CLXXXVI (1959), s. 591
8 N. Berkes, “Historical Background of Turkish Secularism” , R. N. Frye (ed .), Islam and the West, H a
gue, 1967, s. 53
9 Some Revolution and other Diplom atic Experiences, London, 1922, s. 280.
406
KAYNAKÇA
Genel Eserler
S ta v r ia n o s’u n kitabı k açın ılm az o larak bir ölçüde gü n celliğini yitirm iş o ls a d a, şaşırtıcı bi
çim de e k sik siz bir k a y n a k ç a içeren, b ü y ü k ölçekli bir d ers kitabıdır; h â lâ b ölgen in g en el tarihini
a n la ta n en iyi kitap o lm a özelliğini korum aktadır; bu kitap B alk an devletlerindeki iç gelişm eleri,
u lu sla ra ra sı ilişkileri v e özellikle 2 0 . y ü zy ılı bü tü n gelişm eleriyle an latm ak tad ır: L. S. STAVRI-
AN O S, The Balkans since 1453, N ew York 1 9 5 8 . M iller'ın k itab ı ise özellikle B alk an Devletle-
ri’nin tarihi a ç ısın d a n y ararlı bir kaynaktır.- W. M İLLER, The Ottom an E m pire and its Succes
sors 1801-1927, C am bridge, 4 . b s., 1 9 3 6 . S. J. S h aw v e E. K. S h a w ’u n k itab ı ise İngiliz dilinde
O sm an lı tarihini a n la ta n en k a p sa m lı v e d etay lı eserdir. Kitap özellikle siy a s e t v e d ip lom asiy e
ilişkin bilgilerle doludur, a m a k on u n u n hatları her z a m a n o lm ası g ereken k ad ar açık ça çizilme-
m iştir v e b a k ış a ç ısı b ariz biçim de T ü rk yanlısıdır: S. J. SH AW - E. K. SHAW , A H istory o f the
O ttom an Em pire and M odem Turkey, I-II, C am bridge 1 9 7 6 - 1 9 7 7 . Sov y etler B irliği’nin k o n u y a
y a k la şım ı için b k z., A . D. NOVICHEV, Istoriya Turtsii, I-IV, Len in grad , 1 9 6 3 - 1 9 7 8 . R u sç a b a s ı
m ı 1 9 6 3 y ılın d a y a p ıla n L u tsk y 'n in İngilizce tercüm esi, Sovyetlerin k o n u y a b ak ış açısın ı d etay
lı, a m a biraz sıkıcı bir dille anlatır: V. LUTSKY, M ödem H istory o f the A rab Countries, M o sk o
v a , 1 9 6 9 . O w en’in eseri k o n u y u sistem atik bir şekilde inceleyen ilk kitaptır, detay lı bilgiler, il
gin ç y o ru m lar v e fikirler içerir; R. OWEN, The M iddle East in the W orld Econom y, 1800-1914,
L o n d o n , 1 9 8 1 . H e r sh la g ’m k itab ı d a y ararlı bir k ay n ak tır: Z. Y. H ER SH LA G , In trod u ction to
the M odem E con om ic H istory o f the M iddle East, Leyd en , 1 9 6 4 . D oğu Soru n u k o n u su n d a her
ik isi de k a ç ın ılm a z o la r a k g ü n celliğ in i y itirm iş, a m a d eğ erli v eriler içeren iki y a ra rlı b a ş v u r u
407
DOĞU SORUNU
Giriş
408
KAYNAKÇA
I. Bölüm
409
DOĞU SORUNU
Pitt'in politikasın a gösterdiği direnç kon u su n u ele alan eserler için bkz., M. S. ANDERSON, B rita
in ’s D iscovery o f Russia. 1553-1815, Altıncı Bölüm , London, 1 9 5 8 v e A. CUNNINGHAM, “ The
C ozakov D ebate” , M iddle Eastern Studies, I (1 9 6 4 - 1 9 6 5 ) . Su ltan III. Selim ’in reform girişim leri
için bk z., S. ). SHOW, Between Old and New. The Ottom an Em pire under Sultan Selim III, 1789-
1807, C am bridge M a ss, 1 9 7 1 . Sh o w ’un kitabı O sm anlı arşivlerinden k ap sam lı bir biçimde y arar
la n a r a k y apılm ış d etaylı bir siy a se t v e diplom asi incelem esidir. Kitap y a z a n n d a h a önce Journal
o f M odem H istory, ' i l ( 1 9 6 5 ) v e D er İslam , 4 0 ( 1 9 6 5 ) gibi dergilerde y a y ın la n a n v e III. Se-
lim ’in ask e rî reform girişim leri üzerine görüşlerini bir a r a y a toplam aktadır. Yararlı bir b a ş k a eser
de B ernard L e w is’ln m akalesidir, bk z., B. LEWIS, “The Im pact o f the French R evolution on Tur
k e y ", Journal o f W orld H istory, I ( 1 9 5 3 - 1 9 5 4 ) . F r a n sa ’nın M ısır’ı işgâlinin ark a planını işleyen
e se r ise C h arles-R o u x’y a aittir, bkz., F. CHARLES-ROUX, Les O rigines de l ’expédition d ’Égypte,
Paris, 1 9 1 0 .
IL Bölüm
İn giltere’nin F r a n s a ’nın M isirÈi işgâlin e gösterd iği tepki C harles-R ou x’n u n old u k ça esk i bir
eserin de ele alınm ıştır, a y n ı k o n u y a ilişkin d a h a y ak ın dönem e ait v e incelikli bir tartışm a Ing-
ra m ’ın eserin de bulunabilir, b k z., F. CH A RLES-RO UX, L ’A ngleterre e t l'expéd ition fra n ça ise en
Égypte, I-II, K ahire, 1 9 2 5 v e E. INGRAM , Com m itm ent to Em pire: Prophecies o f the G reat Ga-
m e in A s ia , O xford, 1 9 8 1 . A y n ı k on u d a y ap ılm ış d a h a k ü çü k ölçekli araştırm alar için b k z .,]. H.
RO SE, “ The Political R eaction s o f B o n ap arte 's E astern E xped ition ” , English H istorica l Review ,
XLIV ( 1 9 2 9 ) . G h orb al’ın eseri 1 8 1 1 y ılın a k a d a r M ısır ü zerin e u lu sla ra ra sı rekabeti an latır; S.
G H O RBA L, The B eginnings o f the Egyptian Question and The R ise o f M ehem et A li, L on d o n ,
1 9 2 8 . K o n u n u n a r k a plan ın ı işley en , strateji v e d ip lo m asi ara sın d a k i b a ğ lan tılan ele a la n iki
fa y d a lı e se r ise M a c k e sy v e R o d g er’ın kitaplan dır; P. M ACKESY, The W ar in the M editerrane
an, 1 8 03-1810, L o n d o n , 1 9 5 7 v e A . B . RO D GER, The W ar o f the Second C oalition, 1798-
1801: A S tra teg ic Commentary, Lon don, 1 9 6 4 . R u s polikasim n d eğ işik yönlerini in celeyen u z
m a n la şm ış a ra ştırm a la r için b k z., I. S. DOSTYAN, Rossiya ib a lk a n sk ii vopros; iz is to rii russo-
balkanskikh svyazei v p e rvo i tre tiiX IX v , M o sk o v a, 1 9 7 2 v e A. R. IOANISSIAN, Prisoedinenie
Zavkavkazya k R ossii i m ezhdunarodnie otnosheniya v nachale X IX sto letiy a , E rivan , 1 9 5 8 .
Io n a ssia n ’m eserin in bir k o p y asın ı görm eyi b aşaram ad ım . R u sy a ’nın A kdeniz v e B o ğ a z la r ’d aki
faaliyetlerin in d etail bir ö y k ü sü için bk z., A . L. SHAPIRO, “ Sred izem n om orski problem y politiki
R o ssii v n ac h ale X IX v ” , Istorich esk ieZapiski, LV (1 9 5 6 ) v e A . M. STAN ISLAV SKAYA , Russ-
ko-A n gliiskie otnosheniya i problem y sredizem nom or’y a (1 7 9 8-1 8 0 7gg.), M o sk o v a, 1 9 6 3 v e
A . M. ST A N ISLA V SK A Y A , “ G rech esk ii v o p r o s v o v n e sh e n e i politike R o ssii v n a c h a le X IX v
( 1 7 9 8 - 1 8 0 7 g g .), Istoricheskie Zapiski, LXVI11 (1 9 6 1 ) . A y n ı k o n u y u İn gilizce'de ayn n tılı işle
y en bir e se r için b k z., N. E SA U L , Russia and the M editerranean, 1797-1807, C hicago -L on
don, 1 9 7 1 . H urew itz’in m ak ale si de a tlan m am ası gereken , önem li bir çalışm ad ır, bk z., ]. C. HU
REW ITZ, “ R u ss ia a n d the T u rkish Straits: A R evalu ation o f the Origins o f the P roblem ", World
P o litics , XIV ( 1 9 6 1 - 1 9 6 2 ) . R u s y a ’ nın B a lk a n la r ’d a y a y ılm a sı k o n u su n u işle y e n eserle r için
b k z., G. F. JEW SBURY, The Russian Annexation o f Bessarabia: 1774-1828, Boulder, 1 9 7 6 ; G.
S. GRO SUL, D unaiskie knyazhestva v p o litik e Rossii, 1774-1806gg, M o sk o v a, 1 9 7 4 v e F. IS
M AIL, “The M a k in g o f the T reaty o f B u ch arest, 1 8 1 1 - 1 8 1 2 " , M iddle E ast Studies, 1 5 /2 (M ay
410
KAYNAKÇA
411
DOĞU SORUNU
III. Bölüm
412
KAYNAKÇA
IV. Bölüm
413
DOĞU SORUNU
V. Bölüm
414
KAYNAKÇA
1854, P aris, 1 9 1 2 . T h o u v e n e l’in k itab ı ise d a h a so n ra İsta n b u l’d a b ü y ü k elçi o la n önem li bir
F ran sız diplom atının d o k ü m an lan n a d ay an arak , yazılm ıştır: L. THOUVENEL, N icola s I e r e t N a
poleon III: le p rélim in a iries de la Guerre de Crimée, 1852-1854, P aris, 1 8 9 1 . M on n ier’in eseri
ise, F ran sız arşivleri v e d a h a a z oran d a A v u stu ry a v e S a k so n arşivlerindeki belgelere ve III. N a-
p o leo n 'u n belgelerinde y er a la n bilgilere d ay an an k ısa bir çalışmadır.- L. M O N N IE R ,.£W e s u r les
origines de la Guerre de Crimée, Cenevre, 1 9 7 7 . 1 8 5 3 - 1 8 5 4 yıllan arasın d a Ingiliz k am u o y u n a
h ak im olan R u s korku su (R usofobi) M artin’in kitab ın d a renkli bir dille anlatılm aktadır; K. M A R
TIN, The Trium ph o f Lord Palm erston, gen işletilm iş b asım , Lon don, 1 9 6 3 . T ay lo r'u n m ak alesi
ise a y n ı k o n u n u n önem li b a ş k a bir bo yu tu n u ele alm ası açısın d an önem lidir: A . J. P. TAYLOR,
“Joh n Bright a n d the Crim ean W ar” , B ulletin o f John Rylands Library, XX XV I (1 9 5 4 ) . Hender-
s o n ’un kitabı ise s a v a ş d iplom asisin in d eğ işik yönleri üzerine k o n u y a n üfuz eden m akalelerden
o lu şm ak tad ır, S a a b ’ın eseri ise bir ölçüde O sm anlı arşivlerind en g elen belgelere d a y a n a n y ak ın
dönem li bir çalışm adır, bkz., G. B. HENDERSON, Crimean W ar D iplom acy and oth er H istorica l
Essays, G lasgow , 1 9 4 7 ; A. P. SA A B , The O rigins o f the Crimean A lliance, Charlottesville, 1 9 7 7 .
M o sse 'in kitabı k a p sa m lı bir araştırm ay a d ay an an , barış an tla şm a sı v e b an şı sürdürm ekte g ö ste
rilen b a şa rısız lığ ı ele a la n m ak alelerd en o lu şm ak tad ır: W. E. M O SSE, The R ise and F a ll o f the
Crimean System, 1855-1871, L on don, 1 9 6 3 . A ynı y a z a n n b a ş k a bir kitab ın d a d a sa v a ş ın ark a
planı h ak k ın d a yararlı bilgiler bulunm aktadır: W. E. M O SSE, The European Pow ers and the Ger
man Question, 1848-1871, Cam bridge, 1 9 5 8 . G uichen’in kitabı önem li a m a y ap ısı oldu kça z a y ıf
ku rulm u ş bir eserdir: V. E. de GUICHEN, La Guerre de Crimée (1 8 5 4-1 8 5 6) e t l ’attitude des p u
issances européenes, P aris, 1 9 3 6 . Friedjung v e E ckhart’in kitaplan ise bir ölçüde güncelliğini y i
tirm iştir, bk z., H. FRIEDJUNG, D er K rim krieg und die östterreich eisch ePolitik, Stuttgart-Berlin,
1 9 1 1 ; F. ECKHART, D ie deutsche Frage und der Krim krieg, Berlin-K ônigsberg, 1 9 3 1 . A vu stur-
y a -M a c a rista n ’m s a v a ş k o n u su n d a sürekli d eğişen a m a ay n ı derecede de önem li tavrı h ak k ın d a
y azılm ış en iyi e se r Sch roeder’in kitabıdır; bk z., P. W. SCHROEDER, Austria, Great B ritain and
the Crimean War: The D estruction o f the European Concert, Ith aca, 1 9 7 2 . Schroeder, m ak ale
sin d e k itab ın d a v ard ığ ı b azı son u çları özetlem ektedir, bk z., P. W. SCH RO EDER, “ B ru ck v e r su s
B u ol: T h e D ispute o v e r A u strian E aste rn Policy, 1 8 5 3 - 1 8 5 5 ” , Journal o f M odem H istory, X L
(1 9 6 8 ) . Y akın dönem de y azılm ış bir b a ş k a önem li eser ise U n ckel’in kitabıdır, bk z., B. UNCKEL,
Österreich und der K rim krieg, Lü beck-H am burg, 1 9 6 9 . A v u stu ry a Politikası V alsecchi’nin kita
b ın d a d a ele alınm ıştır: F. VALSECCHI, IIR isorgim en to e l'Europa: L ’A llenza d i Crimea, M ilano,
1 9 4 8 . P ru sy a k o n u su ise B o rrie s’in kısm en a rşiv belgelerine d a y a n a n k itab ın d a işlen m iştir; K.
BO RRIES, Prenssen im K rim krieg (1 8 5 3-1 8 5 6). 1 8 5 6 B an şı için y u k a n d a sıralan an kitaplar dı
şın d a b k z., H. W. V. TEM PERLEY , “The T reaty o f P aris o f 1 8 5 6 an d its E x ecu tio n ", Journal o f
M odem H istory, IV (1 9 3 2 ) v e W. E. M O SSE, “The N egotiations for a F ran co-R u ssian Conventi
on, 1 8 5 6 ” , Cambridge H istorica lJournal, X ( 1 9 5 0 - 1 9 5 2 ).
VI. Bölüm
415
DOĞU SORUNU
416
KAYNAKÇA
VII. Bölüm
417
DOĞU SORUNU
418
KAYNAKÇA
VIII. Bölüm
B u bölüm de ele alın an k o n u lar için L an g er'in d a h a önce b ah si g eçe n European A llia n ces
and A lignm ents v e D iplom acy o f Im perialism , 1890-1902 kitabı, Y ak ın d oğu ’d a y a şa n a n diplo
m a tik g elişm ele rin resm ini o ld u k ça iyi çizer; W. L. LA N G ER , European A llia n ces and A lig n
ments-, W. L. LA NGER, The D iplom acy o f Im perialism , 1890-1902, N ew York, 1 9 5 2 . 1 8 7 8 ’den
so n rak i d ön em için M edlicott’u n ço k k ap sam lı v e içgörüyle dolu kitabından v e y a W indelm and’m
o la ğ a n ü stü kitabından yararlanılabilir; N. MEDLICOTT, Bismarck, Gladstone and the C oncerto/
Europe, Lon don, 1 9 5 6 ; W. W INDELBAND, Bismarck und die europäischen Grossmachte, 1879-
1885, E sse n , 1 9 4 2 , 1 8 7 8 ban şın ı izleyen dönem in tarihi h ak k ın d a d a h a fazla bilgi edinm ek için
b k z., B. JELAVİCH, “ G reat Britain an d the R u ssian A cquisition o f Batum , 1 8 7 8 - 1 8 8 6 " , S lavonic
and E a st European Review , XLVIII (1 9 7 0 ) ; C. JELAVICH, “The R evolt in B o sn ia-H erze go v in a,
1 8 8 1 - 1 8 8 2 " , S lavonic and E ast European Review, X X X (1 9 5 2 - 1 9 5 3 ) ; S. SKENDI, “The B egin
n in g s o f A lb an ian N ationalist an d A u ton om ist Trends; the A lb an ian L eagu e, 1 8 7 8 - 1 8 8 1 " , A m e
rica n S la vic and E ast European Review , XII ( 1 9 5 3 ) ; S. SKENDI, “The G lad ston e G overnm ent
a n d the C yprus Convention, 1 8 8 0 - 1 8 8 5 " , Journal o f M odem H istory, X ll (1 9 4 0 ) . O sm anli borç
ları k o n u su v e so n u ç lan için bakınız A. du VELAY, Essai su r l ’h istoirefin a n ciere de la Turquie,
P a ris, 1 9 0 3 v e D. C. B L A ISD E L L , European F in a n cia l C on trol in the O ttom an E m pire, N ew
York, 1 9 2 9 . G enel an la m d a A v ru p a ’nın etkisi için bk z., A . SCHOLCH, “ D urchdringung u n d po-
litsch e Kontrolle durch die eu ropäisch en M achte im O sm anisch en Reich (K on stantin opel, Kairo,
T u n is)” , Geschichte und Gesellschaft, 1/4 (1 9 7 5 ). B u lg aristan 'd ak i olay lar için Jelavich ’in kitabı
y ararlı bir k ay n aktır. Kitap G iers’in şa h sî y a z ışm alan n d an , R u sç a v e B u lg arca basılı k a y n ak lar
d a n y a ra rla n ıla ra k y azılm ıştır; C. JELAVİCH, Tsarist Russia and Balkan N ationalism : Russian
In flu en ce in the In te rn a l A ffa irs o f B ulgaria and Serbia, 1879-1886, B e rk e ley -L o s A n g e le s,
1 9 5 8 . R u s politikasını an latan bir b a ş k a k a y n a k ise Sk azk in ’in eserleridir, bk z., S. SKAZKIN, Kb-
nets Avstro-Russko-Germ anskogo soyuza 1879-1884, I, M o sk o v a, 1 9 2 8 v e S. SKAZKIN, “ Dip-
îo m atiy a A. M. G orch akova v poslednie g o y ego k an tslerstv a", Izbrannye trud ypo istorii, M os
k o v a , 1 9 7 3 . H a jek ’n kitabı ise 1 8 7 7 ’den Battenbergli A lexan d er’m d ü şü şü n e k ad ar olan dönem i
ele ala n önem li bir kay n aktır, ay n ı dönem B lack 'ın k itab ın d a d a g a y e t g ü ze l anlatılm aktadır: A.
H AJEK, Bulgariens B efreiung und staatliche E ntw icklung unter seinen ersten Fürsten , M ünih-
B erlin , 1 9 3 9 v e C. E. BLACK, The E stablishm ent o f C on stitu tion a l G overnm ent in B ulgaria,
Princeton, 1 9 4 3 . 1 8 8 5 - 1 8 8 7 dönem inin k arm aşık krizleri için bk z., C. L. SMITH, The Embassy
o f S ir W illiam W hite a t Constantinople, 1886-1891, O xford, 1 9 5 7 ; W. N. MEDLICOTT, “The
P ow ers a n d the U nification o f the tw o B u lgarias, 1 8 8 5 ” , English H istorica l Review , LIV (1 9 3 9 ) ;
W. N. MEDLICOTT, “The M editerranean A greem en ts o f 1 8 8 7 " , S lavonic and E ast European R e
view, V (1 9 2 6 ) ; V. M. KHOSTOV, “ R o ssiy a i g e rm a n sk a y a a g g re siy a v dni evropeisk ogo k rizisa
1 8 8 7 g " , Istorich eskieZa piski, XVIII (1 9 4 6 ) . İngiltere’nin M ısır’ı işgâlini en iyi an latan k a y n a k
R o b in so n v e G allag h er’ın kitabının 8 ., 9. v e 10. bölüm leridir; 12. bölüm işg alin so n u ç lan n ı ele
alır; R. ROBINSON, v e J. GALLAGHER, A frica and the Victorians, Lon don, 1 9 6 1 . M ısır’ın işg ali
nin Ingüiz s iy a sî y a şa m ı üzerindeki etkileri için bkz., R. C. MOWAT, “ From Liberalism to Im peri
a lism ; the Case o f E gypt, 1 8 7 5 - 1 8 8 7 " , H istorica lJournal, XVI/1 (M arch 1 8 7 2 ) v e M. E. CHAM-
BER LEIN , “ Sir C harles Dilke an d the British Intervention in E gy pt, 1 8 8 2 : D ecision-M aking in a
N ineteenth-C entury C abinet” , B ritish Journal o f In tern ation al Studies, 11/3 (October 1 9 7 6 ). M ısır
d e v le tin in 1 8 7 0 ’li y ılla rd a ifla sın ı en iyi a n la ta n y a z ıla r d a n biri B o u v ie r ’in m a k a le sid ir; Ro-
419
DOĞU SORUNU
b e rts” n m ak alesi ise k on u m u z açısın d an ikincil ön em taşıy an bir k on u y u işlem ektedir: J. BOUVI-
ER, “L e s interets fin an ciers et la qu estio n d ’E gy p te ( 1 8 7 5 - 1 8 7 6 ) ”, Revue H istoriqu e , CCXX1V
( 1 9 6 0 ) v e L. E. R O BER T, “ Italy a n d the E gy p tian Q u estion , 1 8 7 6 - 1 8 8 2 ” , Jou rn al o f M odem
H istory, XVIII ( 1 9 4 6 ) . H ornik'in m ak alesi de yararlı k ay n ak lard an biridir: M. P. HORN1K, “ The
M ission o f Sir H enry D rum m ond-W olff to Constantinople, 1 8 8 5 - 1 8 8 7 ”, English H istorica l R evi
ew, LV ( 1 9 4 0 ) . B erq u e'n in kitabı M ısır’daki İngiliz rejimi ü zerin e y a z ıla n önem li v e ç a ğ d a ş bir
eserdir; kitabın 2 . v e 3 . bölüm leri işgâld en 1 9 2 0 'li yıllara kadarki d urum u sem p atik bir gözle ve
derinlem esine incelem ektedir; kitabın o d ak noktası u lu slararası ilişkilerden ziyad e M ısır toplum u
v e ekonom isidir; J. BERQ U E, Egypt: Im perialism and R evolu tion , Lon don, 1 9 7 2 . A l-S ay y id ’in
k itab ı d a işg a lin ilk y ılla rın a d eğin m ek ted ir; A . L. Al-SAYYID, E gypt and Cromer,• A Study in
A nglo-E gyptian Relations, Lon don, 1 9 6 8 . Batı dillerinde bu dönem in E rm en istan ’ını en iyi a n la
tan kitap m uhtem elen P asd erm ad jian 'ın eseridir: H. PASDERMADJLAN, H istore de l'A rm en ia de-
p u is les originesju s q u ’au tra ite de Lausanne, Paris, 1 9 4 9 . Erm enistan milliyetçiliğinin ilk yıllar
daki gelişim i v e tarihi Sark issian 'ın kitabında bulunabilir, N alban d ian ’ın kitabı d a iyi bir k a y n a k
tır: A . O. SA RK ISSIA N , H istory o f Arm enian Question to 1885, U rb an a, 1 9 3 8 v e L. NALBAN-
DIAN, The Arm enian R evolutionary M ovem ent: The D evelopm ent o f Arm enian P o litica l Pa rties
throughout the N ineteenth Century, B erkeley-L os A n geles, 1 9 6 3 . A tam ian 'm kitabı d a ilginçtir
a m a p olem ik y a p tığ ı için dikkatle ku llan ılm ası gereken k ay n ak lard an biridir; S . ATAMLAN, The
Arm enian Com m unity: The H is to rica l D evelopm ent o f a S ocia l and Id eologica l C on flict, N ew
York, 1 9 5 5 . 1 8 9 0 ’lard a Erm eni o la y la n n a gösterilen u lu slararası tepkilerin k ısa bir ö y k ü sü Sar-
k iss ia n ’ın m akalesin d e bulunabilir: A . O. SA RKISSIAN , "Concert D iplom acy an d the A rm enian s,
1 8 9 0 - 1 8 9 7 " , Studies in D iplom a tic H istory and H istoriography in H onour o f G. P. Gooch, Lon
don, 1 9 6 1 . Yüzyılın so n yıllan n da Y ak ın d oğu ’d a A v ru p a diplom asisin in diğer yönleri için Jeffer-
so n 'u n m ak alesi v e K h v o sto v ’un kitabının g iriş bölüm üne bakılabilir: M . M . JEFFERSO N , “ Lord
S a lisb u ry a n d the E astern Q uestion, 1 8 9 0 - 1 8 9 8 " , Slavonic and E ast European Review , X X X IX
( 1 9 6 0 - 1 9 6 1 ) v e V. KHOSTOV, (ed .), "Proekti z ah k v a ta B o sfo ra v 1 8 9 6 g ", K rasnyiA rch iv, 4 7 -
4 8 ( 1 9 3 1 ) . G ren ville’in m a k a le si de ilginçtir; G renville'in kitabı yüzy ılın so n y ılların d a İngiliz
d iplom asisin in en bütünlüklü resm ini çizen kaynaktır: J. A . S. GRENVILLE, “ G louchow ski, S a lis
bu ry a n d the M e d ite rra n e a n A g reem en ts, 1 8 9 5 - 1 8 9 7 ” , S la von ic and E ast European Review ,
XX XV I ( 1 9 5 7 - 1 9 5 8 ) ; J. A. S. GRENVILLE, Lord Salisbury and Foreign P olicy : The Close o f the
N ineteenth Century, Lon don, 1 9 6 4 . A bdülham id rejimine m uhalefetin ö y k ü sü M ardin’in m a k a
lesin d e bulunabilir, K u sh n er'in m ak alesi ise bu dönem de y a şa n a n entelektüel değişim in k ısa a m a
etk iley ici bir ö y k ü sü n ü su n a r : Ş. M ARDİN, “ L ib ertarian M o v em en ts in the O ttom an E m pire,
1 8 7 8 - 1 8 9 5 ” , M iddle East Journal, XVI (1 9 6 2 ) v e D. KUSH N ER, The Rise o f Turkish N a tion a
lism, 1876-1908, London, 1 9 7 7 .
IX. Bölüm
420
KAYNAKÇA
421
DOĞU SORUNU
lediği politikalara ışık tutm aktadır: S. WANK, “A ehrenthal an d the S a n ja k o f N ovibazar R ailw ay
P roject", S la von ic and E ast European Review , XLII ( 1 9 6 3 - 1 9 6 4 ) . 1 9 0 8 - 1 9 0 9 K rizi'n d e R u s
y a 'n ın politikası h a k k ın d a d a h a fa z la bilgi ed in m ek için b k z., A . N. M A ND ELSTAM , “ L a Politi
qu e ru sse d ’a c c e ss a u M editerranee a u X X e siècle”. Academ ie de D ro it International, R eceu il des
Cours, 1 9 3 4 . B a sılı belgelere d a y a n a n bir a ra ştırm a o la n B o v y k in ’in k itab ı d a yararlıd ır: V. 1.
BOVYK1N, Ocherki is to rii vnesh n eipolitikiR ossii: konets X IX veka -1 91 7 god, M o sk o v a, 1 9 6 0 .
E frem o v ’u n sa d e c e b a sılı belgelere d a y a n a n kitabının 3. bö lüm ü de y ararlı olablir: P. N. E F R E
MOV, Vneshnaya p o litik i R ossii: 1907-1914gg, M o sk o v a, 1 9 6 1 . B e stu z h e v ’in kitabı ise o y ıl
lard a R u s k am u o y u n u n g ö rü şü üzerine önem li belgeler içerm ektedir: I. V. BESTUZHEV, Borba v
R ossii p o voprosam vneshnei p o litik i, 1906-1910gg, M o sk o v a, 1 9 6 1 . Genç Türkler üzerine İn
gilizce y azılm ış iki k a y n a k m evcuttur: E. E. RA M SA U ER , The Young Turks: Prelude to the R evo
lu tion o f 1908, Princeton, 1 9 5 7 v e F. AHM AD, The Young Turks: The Com mittee o f Union and
Progress in Turkish P olitics, 1908-1914, Oxford, 1 9 6 9 . Dr. A h m ad ’in bu k o n u d a y azılm ış b a ş
k a m akaleleri de m evcuttur: F. AHM AD, “ The Y o un g Turk R evolution", Journal o f Contemporary
H istory , III ( 1 9 6 8 ) ; F. AH M A D , “ G reat B rita in ’s R e la tio n s w ith Y o u n g T u rk s, 1 9 0 8 - 1 9 1 4 ” ,
M iddle Eastern Studies, 11/4 ( 1 9 6 6 ) . 1 9 1 4 ’ten önce A rap m illiyetçiliğin gelişim i üzerine de o l
d u k ça g en iş bir literatür m evcuttur, Clem ents’in kitabında b u k o n u d a yazılm ış eserler üzerine bir
b ib liy o g rafik reh ber b u lu n m ak tad ır: F . CLEM ENTS, The Em ergence o f A ra p N a tion a lism fro m
the N ineteenth Century to 1921, L on don, 1 9 7 6 . K ay n a k ç a d a sad ec e İngilizce y a y ın la n m ış ki
ta p la r v e m ak alele r b u lu n m aktadır; a m a k a y n a k ç a d a y er a la n eserler h a k k ın d a k ısa özetler de
verilm iştir. A n to n io u s’u n k o n u su n d a ön cü olan eseri artık gün celliğini yitirm iştir, Zeine v e Co-
lo m b e'u n eserleri ço k d a h a y ak ın dönem e değinm ektedir; G. ANTONIUS, The A rab Awakening,
Lon don, 1 9 3 8 ; Z. N. ZEINE, Anglo-Turkish R elations and the Em ergence o f Arab N ationalism ,
B eyrut, 1 9 5 8 , (gö zd en geçirilm iş b asım 1 9 6 6 ); M. COLOMBE, “ Islam et n ation alism e arab e a la
veille de la prem iere guerre m on d iale” , Revue H istorique, CCCXXIII ( 1 9 6 0 ). D aw n ’in kitab ı y aza-
n n d a h a önce b asılm ış m akalelerini bir a r a y a getirm iştir: E. C. DAWN, From Ottom anism to A ra -
bism : Essays on the O rigins o f A ra b N a tion a lism , U rb an a-C h icago-L on d on , 1 9 7 3 . B ir b a ş k a
b a şv u ru k a y n a ğ ı H ou ran i’nin kitabıdır: A. HOURANI, A ra b ic Thought in the Libera l A ge, Lon
don, 1 9 6 2 . S ly v ia H aim 'in kitab ın d a b asılan belgelerin ço ğu d a h a son raki bir dönem e aittir, a m a
k itab ın tarih sel g iriş b ö lü m ü y ararlı olabilir: G. S. HAIM, G. Arab N ationalism : A n A nthology,
B erkeley-L os A n geles, 1 9 6 2 . S h a ra b i’nin kitabı, k ısa v e eleştirel bir toplum sal v e psikolojik a n a
liz su n m a k ta d ır: H. SH A R A B I, A ra b In tellectu a ls and the West: The Form ative Years, 1875-
1914, B altim ore-L ond on, 1 9 7 0 . L az arev 'in kitabı ise d a h a a z gelişm iş bir m illetin üzerine eğil
m ektedir: M . S. LA ZAREV, Kurdistan iku rd ska ya problem a (9 0 x god y X IX veka -1 9 1 7 g .),
M o sk o v a , 1 9 6 4 .
X. Bölüm
A sk e w ’in kitabı faydalıdır; Torre’nin kitabı ise g erçek verilere d a y a n a ra k yazılm ış bir anlatı
dır, kitabın 6. bölüm ü 1 9 1 1 -1 9 1 2 s a v a ş ın a aynlmıştır.- W. C. ASKEW , Europe and Ita ly ’s A cqu
isition o f Libya, 1911-1912, D urham N.C., 1 9 4 2 v e A. TORRE, La P o litica estera d ell’Ita lia dal
1869 a l 1914, B olo gn a, 1 9 6 0 . A llain'in m ak alesi ise sa v a ş ın n asıl çıktığına değinm ektedir: J. C.
ALLAIN, “L e s D ebuts du conflit italo-turc 1 9 1 1 - 1 9 1 2 " , Revue d ’H istoire M odem e et Contem po-
422
KAYNAKÇA
XI. Bölüm
K ötü y a zılm ış o lm a sın a v e b az ı açılardan güncelliğini yitirm esine k arşın H ow ard 'm kitabı,
Birinci D ü n y a S a v a ş ı e sn a sın d a v e so n ra sın d a Y ak ın d o ğ u ’d a B ü y ü k Güç d ip lo m asisi h ak k ın d a
bilgi v e rm e si açısın d a n h â lâ yararlı bir kay n aktır: N. H. HOWARD, The P a rtitito n o f Turkey: A
D ip lo m a tic H istory, 1913-1923. P in g au d ’un kitabı o lay lan F r a n sa ’nın b a k ış açısın d an d etay lı
bir şekilde anlatır: A . PINGAUD, H istoire diplom atique de la France pendant la grande guerre,
I-III, P aris, 1 9 3 8 - 1 9 4 0 . Sm ith ’in kitabı ise R u sy a ’nın b ak ış açısını öğren m ek açısın d an ço k y a
rarlıdır: J. C. SM ITH, The Russian Struggle f o r Power, 1914-1917, N ew York, 1 9 5 6 . Gottlieb’in
k itab ı 1 9 1 4 - 1 9 1 4 yılları a r a sın d a R u s y a ’nın F r a n sa v e İngiltere ile ilişkilerine değin d iği için il
gin çtir: W. W. GO TTLIEB, Studies in S ecret D iplom acy d uring the F irs t W orld War, L on d o n ,
1 9 5 7 . A y n ı k o n u d a y azılm ış d a h a esk i tarihli v e yen i m akaleler için bk z., R. J. KERNER, “ R u s
s ia , th e S tra its a n d C o n stan tin o p le, 1 9 1 4 - 1 9 1 5 ” , Jou rn a l o f M odem H istory, I ( 1 9 2 9 ) ; R. J.
423
DOĞU SORUNU
KER N ER, “ R u ssia a n d the Straits Q uestion, 1 9 1 5 - 1 9 1 7 " , Slavonic and East European Review ,
VIII ( 1 9 2 9 - 1 9 3 0 ) ; W. M. RENZI, “ Great Britain, R u ssia an d the Straits, 1 9 1 4 - 1 9 1 5 " , Journal o f
M od em H istory, 4 2 ( 1 9 7 9 ) . T ü rk iy e ’nin s a v a ş a g irişi k o n u su n d a ço k s a y ıd a m ak ale vard ır,
b k z., Y. T. KU RAT, “ H ow T urkey Drifted into World W ar I” , Studies in In tern ation al H istory, K.
Bourne-D . C. W att (ed ), London, 1 9 6 7 ; U. TRUM PEN ER, “T u rk ey 's Entry into World W ar I; An
A s se ss m e n t o f R esp o n sib ilities", Journal o f M odem H istory, X X X IX (1 9 6 2 ) ; U. TRUM PEN ER,
"G erm an M ilitary A id to Turkey in 1 9 1 4 : A n H istorical R e-ev alu atio n ” , Journal o f M odem H is
tory, XXII (1 9 6 0 ) . T ru m pen er’in kitabı iki ülke arasın d ak i gergin ilişkinin portresini çizer; We-
ber’in kitabı d a a y n ı k o n u y u işlem ektedir: U. TRUM PEN ER, Germany and the Ottom an Em pire,
1914-1918, Princeton, 1 9 6 8 v e F. G. W EBER, Eagles on the Crescent. Germany, A u stria and
the D iplom acy o f the Turkish A llian ce, 1914-1918, Ithaca, 1 9 7 0 . B u lg aristan 'ın s a v a ş a girişi
için b k z., K. RO BBIN S, “British Policy an d B u lgaria, 1 9 1 4 - 1 9 1 5 ” , S lavonic and East European
Review , X L IX (1 9 7 1 ) ; J. M. POTTS, “The L o ss o f B u lg aria", Russian D iplom acy in Eastern E u
rope, N ew York, 1 9 6 3 ; S. S. GREEN BERG, “ P e rv ay a m iro v ay a v o in a ii b olgarskii n aro d ", Is to -
rich eskiZa piski, X X I (1 9 4 7 ). R o m a n y a ’nın s a v a ş a girişi için bkz., A. J. RIEBER, “ R u ssian Dip
lo m acy a n d R u m a n ia ” , Russian D iplom acy in Eastern Europe, N ew York, 1 9 6 3 ; V. A . EM ETS,
“ P ro tiv o re c h iy a m e z h d u R o s sie i i so y u z n ik m a i po v o p r o sy o v stu p le n ie R u m y n ii v o v o in y
( 1 9 1 5 - 1 9 1 6 g g ) ” , Istoricheskie Zapiski, LV1 (1 9 5 6 ) v e G. E. TORREY, "R u m an ia an d the Belli
geren ts, 1 9 1 4 - 1 9 1 6 ", Journal o f Contemporary H istory, 1/3 (1 9 6 6 ) . Sırp politikalannı inceleyen
Jelavich v e Sep ic’in m ak alesi ilginçtir: Silberstein 'm m ak alesi ise A lm an v e A v u stu ry a politikala-
n n a ışık tutm aktadır: C. JELAVICH, “ N icholas P. P asic; Greater Serb ia or Y u g o slav ia", Journal o f
Central European A ffairs, XI (1 9 5 1 ) ; D. SEP1C, “The Q uestion o f Y u g o slav U nity in 1 9 1 8 " , Jo
u rn a l o f C ontem porary H istory , III ( 1 9 6 8 ) ; G. E. S1LB E R ST E IN , “ T h e S e rb ia n C a m p a ig n o f
1 9 1 5 : Its D iplom atic B a c k g ro u n d ", A m erican H is to rica l Review , LXXII ( 1 9 6 7 - 1 9 6 8 ) . Jo h n s-
to n 'u n m a k a lesi k ısa a m a u sta c a y azılm ış bir doktora tezine d ayan ır: R. H. JOHNTSON, Tra d iti
on versus R e vo lu tion : Russia and the Balkans in 1917, B ou ld er, 1 9 7 7 . S a v a ş e s n a s ın d a v e
so n ra sın d a A rn av u tlu k h ak k ın d a bilgi ed in m ek için old u kça eski tarihli a m a detaylı bir k a y n a k
olan Sw ire’in kitab ın a bakılabilir: J. SW IRE, Albania, the R ise o f a Kingdom , Lon don, 1 9 2 9 . İn
giltere’nin A rap larla v e A rap isy a n ıy la ilişkisini an latan K edourie’nin kitabı h â lâ önem ini koru
m aktadır: E. KEDOURIE, England and the M iddle East: The D estruction o f the Ottom an E m pi
re, 1914-1921, Lon don, 1 9 5 6 . K edourie'nin bir d iğer kitabı d a üzerinde çok polem ik y a p la n bir
k o n u y u en k a p sa m lı v e d etaylı bilgi veren eserdir: E. KEDOURIE, In the A nglo-A rab Labyrinth:
The M cM ahon-Husayn Correspondence and its Interpretations, 1914-1918, Cam bridge, 1 9 7 6 .
K edourie’nin m ak alesi de entellektüel açıd an u yan cı bir b a şv u ru kay n ağıd ır: E. KEDOURIE, “ C a
iro a n d K h artoum o n the A rap Q uestion, 1 9 1 5 - 1 9 1 8 ” , H istorica l Journal, Vll (1 9 6 4 ). B u sc h 'u n
kitabı d a k a p sa m lı bir incelem e o lm asın a karşın , Irak, İran Körfezi v e A rap y a n m a d a sı üzerinde
od aklan m ıştır: B. C. BUSCH, B ritain, India and the Arabs, 1914-1921, Berkeley, 1 9 7 1 . B alfou r
D e k la ra sy o n u d a o ld u k ça k a p sa m lı bir literatürün d o ğ m a sın a y o l açm ıştır. S tein ’in b u k o n u d a
y a zılm ış iki kitab ı m evcuttur: L. J. STEIN, Weizmann and the B alfour D eclaration, R eh ovoth ,
1 9 6 4 v e L. J. STEIN , The B alfour D eclaration, London, 1 9 6 1 . Y aygın bir a raştırm ay a d a y a n a n
F ried m an n 'm kitabı ise d ek larasy o n u n ö y k ü sü n ü ek sik siz an latm ak tad ır, V erete'nin m ak alesi de
önem li k a y n a k la rd a n biridir: 1. FRIEDMANN, The Question o f Palestine, 1914-1918: B ritish-Je-
w ish-Arab R elations, Lon don, 1 9 7 3 v e M. VERETE, “The B alfour Declaration an d its M ak e rs” ,
M iddle Eastern Studies, VI ( 1 9 7 0 ) . H o v an n issian ’in trajik E rm en istan k o n u su üzerine y azılm ış
424
KAYNAKÇA
k itab ı ilginçtir, a y n ı y a z a n n d iğer kitabı d a 1 9 1 8 ’e k ad ar gelişen olay lan n d etaylı bir tartışm ası
nı su n m a k ta d ır, b k z., R. G. HOVAN1SS1AN, “ The A llies an d A rm en ia, 1 9 1 5 - 1 9 1 8 ” , Journal o f
Contem porary H istory , III ( 1 9 6 8 ) v e R. G. HOVANISSIAN, A rm enia on the Road, to indepen
dence, B erk eley-L os A n geles, 1 9 6 7 .
XII. Bölüm
G ü n ü m üzd e kaçın ılm az o la ra k g ö zd en geçirilm esi v e y en i bilgilerle d estek len m esi g erek se
de, Y ak ın d oğu b a n ş a n tla şm a sı h ak k ın d a detaylı bilgi T em perley’nin kitabında bulunabilir: H. W.
A . TEM PERLEY , A H istory o f the Peace Conference o f Pa ris, VI, Lon don, 1 9 2 4 . Ü lkeler k o n u
su n d a d a h a fa z la bilgi ed in m ek için bk z., S. O. SPECTOR, Rum ania a t the Pa ris Peace Conferen
ce, N ew York, 1 9 6 2 ; R. ALBERT-CA RRIE, Ita ly a t the P a ris Peace Conference: The D iplom a tic
H istory o f the Treaty o f Trianon, N ew York, 1 9 4 2 ; F. DEAR, H un gary a t the P eace Conference;
The Diplom atic H istory o f the T reaty o f Trianon, N ew York, 1 9 4 2 ; I. J. LEDERER, Yugoslavia a t
the P a ris Peace Conference, N ew H aven 1 9 6 3 . Dockrill v e G ould'un kitabının so n iki bölüm ü de
İngiliz b ak ış a çısın d an Y akındoğu v e Türkiye çözüm lerinin n asıl g örü ld ü ğü n ü açıklam aktadır: M.
L. D O CKR ILL v e D. J. GO ULD, Peace w ith ou t P rom ise: B rita in and the Peace Conferences,
1919-1923, L on d o n , 1 9 8 1 . B u sc h ’un kitabı d a h a b ü y ü k ölçekli, k ap sam lı v e detaylıdır.- B. C.
B U SC H , M udros to Lausanne: B rita in 's F ro n tie r in West A sia, 1918-1923, A lb a n y , 1 9 7 8 .
E v a n s 'm kitab ı d a g e n iş bir resm î v e özel b e lge a r a ştırm a sın a d a y a n a n , d o lu v e k a p sa m lı bir
eserd ir; L. EV A N S, U nited S tates P o licy and the P a rtitio n o f Turkey 1914-1924, B altim ore,
1 9 6 5 . B alk an lar’d ak i sa v a ş ın toplu m sal v e ekonom ik etkileri için bk z., D. MITRANY, The Effects
o f the W ar in Southeastern Europe, N ew H av en , 1 9 3 6 . Y ak ın d o ğ u çö zü m ü n ü n ilk a şa m a la r ı
üzerine y azılm ış en iyi eser H elm reich’m kitabıdır, tem iz bir dille y azılan bu kitap basılı v e b asıl
m a m ış (ağırlıkla İngiliz v e A m erikan) belgelere d ay an ır: P. C. HELM REICH, From Pa ris to Sev
res: the P a rtitio n o f the Ottom an Em pire a t the Peace Conference o f 1919-20, C olum bus, 1 9 7 4 .
Gilbert’in kitabı ise Churchill’in belgelerinden alınm ış, k o n u y u ay d ın latac ak birçok alıntı içerm ek
tedir: M. GILBERT, Winston S. Churchill, IV, London, 1 9 1 6 - 1 9 2 2 . C um m ing’in kitabı sad ece b a
sılı belgelere d a y a n a n a m a h âlâ yararlı bir incelem edir: H. H. CUMMING, Franco-B ritish R iva lry
in the P ost-W a r N ea r East, London, 1 9 3 8 . A ndrew v e K an ya-F orsten er’in kitabı d a h a g ü n cel
dir; kitabın k o n u y la ilgili bölüm leri F ran sızlan n um utlannın n asıl b o şa çıktığını özetlem ektedir: C.
ANDREW v e A. S . KANYA-FORSTNER, The Clim ax o f French Im perial Expansion, 1914-1924,
Stan fo rd , 1 9 8 1 . İçerdikleri k on u d a h a kısıtlı olan iki yararlı k a y n a k ise Zeine v e K liem an ’ın ki
taplarıdır: Z. N. ZEİNE, The Struggle f o r Arab Independence: Western D iplom acy and the Rise
and F a ll o fF e isa l's Kingdom in Syria, Beyrut, 1 9 6 0 v e A . S. KL1EMAN, Foundations o f B ritish
P o licy in the A rab World: The Cairo Conference o f 1921, Baltim ore-London, 1 9 7 0 . Filistin k on u
s u ü zerin e üretilen literatür de kapsam lıdır; b u rad a İngiliz b ak ış açısın a göre iki önem li tartışm a
k o n u su n a d eğ in m ek yeterli olacaktır; J. MARLOW E, The S eat o f P ila te: A n A ccou n t o f the P a
lestine M andate, L on don, 1 9 5 9 v e C. SY KES, Cross Roads to Israel, London, 1 9 6 5 . H ow ard ’m
k itab ı d a h a önce b asılm am ış y a z m a la ra d ay an m ak ta v e A rap ülkelerindeki g en el h issiy atı bü y ü k
ölçüde aydınlatm aktadır-. H. N. HOWARD, A n Am erican Enquiry in the M iddle East: The K in g-
Crane Commission, Beyrut, 1 9 6 3 . Batı dillerinde K em alist hareket k o n u su n d a y ay ın lan m ış en iyi
k ita p m u h tem ele n E lain e S m ith ’in kitabıdır; k ö tü y a z ılm ış o lm a sın a k a rşın , y a z ım ın d a b a sılı
425
DOĞU SORUNU
Türkçe k ay n a k la rd a n y a y g ın bir biçim de fayd alam lm ıştır: E. D. SMITH, Turkey: O rigins o f the
K em alist M ovem ent and the Governm ent o f the Grand N a tion a l Assembly (1 9 1 9 -1 9 2 3 ), W as
h in gton , 1 9 5 9 . B en oist-M ech in ’in kitabı ise popü ler bir tarzd a y azılm ış o lm a sın a göre g e n e de
y a ra rlı bir k a y n a k tır: J. BEN O IST-M ECH IN, M ustapha Kem al, ou la m o rt d'un em pire, P aris,
1 9 5 4 . E n iyi M u sta fa K em al b iy o g rafisi ise Lord K in ro ss'u n kitabıdır, kitabın üçte ikisi 1 9 2 3 ’e
k ad ark i dönem i k ap sam ak tad ır: L. KINROSS, A tatü rk: The R ebirth o f a N a tion , Lon don, 1 9 6 4 .
R u sto w ’un m a k a le si ise Türk liderinin kişiliği ve b aşan sın ın bazı yönleri üzerinde d u rm aktadır:
D. A. RUSTOW , “A tatü rk a s Fou nder on a S tate” , Daedalus, (Su m m er 1 9 6 8 ). D av iso n 'u n m ak a
le si de k o n u h a k k ın d a y a zılm ış, k ıs a a m a m ü kem m el in celem elerden biridir: R. H. DAVISON,
“T urkish D iplom acy from M udros to L a u sa n n e ” , The D iplom ats, ed. G. A. Craig-F. Gilbert, Prin
ceton, 1 9 5 3 . S o n y e l’in kitabı d a T ü rk v e İngiliz arşivlerinden y ararlan an detaylı bir çalışm adır: S.
R. SO N YEL, Turkish Diplom acy, 1919-1923: M ustafa K em al and the Turkish N a tion a l M ove
m ent, N ew Y o rk -L o n d o n , 1 9 7 4 . T ü rk -Y u n an S a v a ş ı ü zerin e y a z ılm ış en iyi k itap L lew elly n
S m ith 'in eseridir,- bu kitap bir doktora tezine d a y a n a n bir kitap için şaşırtıcı derecede rah at o k u
n an , d etaylı v e tarafsız bir eserdir: M. L. SM ITH, Ionanian Vision: Greece in A sia M inor, 1919-
1922, Lon don, 1 9 7 3 . B u k o n u d a y ap ılac ak araştırm alara d estek olabilecek b a ş k a k ay n ak lar için
bk z., P. K. JEN SEN , “The Greco-Turkish W ar, 1 9 2 0 - 1 9 2 2 ” , In tern ation al Journal o f M iddle East
Studies, 1 0 /4 (N ovem ber 1 9 7 9 ) v e A. E. MONTGOMERY, “ Lloyd Goerge an d the Greek Q uesti
on, 1 9 1 8 - 1 9 2 2 ” , Lloyd George: Twelve Essays, ed. A. J. P. Taylor, London, 1 9 7 1 . L o z an Konfe-
ra n si’m n ö y k ü sü için bk z., E A R L O f RONALDSHAY, The L ife o f Lord Curzon, III, London, 1 9 2 9
v e H. NICOLSON, Curzon: The La st Phase, London, 1 9 3 4 . B u kitapta işlen en bir k on u y u ele alan
fay d alı bir b a ş k a m ak ale de M acfıe’y e aittir: A . L. MACFIE, “The Straits Q uestion: The Conferen
ce o f L a u sa n n e , (N ovem ber 1 9 2 2 -Ju ly 1 9 2 3 ), M iddle Eastern Studies, 1 5 /2 (M ay 1 9 7 9 ). R u s
y a ’nın K a fk a sy a v e T ü rk çö zü m ü n e ilişkin politikası için bk z., E. H. CARR, The Bolshevik R evo
lu tion 1917-1923, II, L on do n , 1 9 5 0 v e F. KA ZEM ZA D EH , The S tru ggle f o r Transcaucassia
1917-1921, N ew York, 1 9 5 1 . G idney'in kitab ın d a Erm enilerin üm itlerinin n asıl km ldığı anlatıl
m aktadır; W alker’in k itab ı ise A m erikan y an lısı bir b ak ış açısın d an yazılm ıştır: J. B. G1DNEY, A
M a n d a te fo r Arm enia, K ent Ohio, 1 9 6 7 v e C. J. W ALKER, Arm enia: The S urviva l o f a N a tion ,
L on d o n , 1 9 8 0 . M ısır k o n u su n d a y azılm ış k u llan ışlı bir m ak ale de K ed ourie’y e aittir: E. KEDO-
URIE, “ S a ’a d Z agh lu l a n d the B ritish ” , St. A nthony’s Papers, Yd, M iddle Eastern A ffairs, 2 , Lon
d o n , 1 9 6 1 . A m a b u k o n u d a y azılm ış en iyi k a y n a k , d a h a önce J. B e rq u e’u n sö z ü n ü ettiğim iz
kitabıdır.
426
DİZİN
A b b a s II (Hıdiv) 2 6 2 2 1 1 ,2 1 6 , 2 2 2 , 2 4 9 , 2 5 1 , 2 6 2 , 2 6 3 , 3 2 3 ,
A b d u llah al-N ad im 2 5 5 3 2 4 , 3 5 4 , 3 7 2 , 3 8 1 , 40 1
A b d ü laziz 1 6 3 , 1 8 9 , 2 0 1 , 2 1 0 , 2 1 2 A kdeniz A n tlaşm ası 2 6 9
A b d ü lh am id 1 41 A kkâ 96, 108, 348
A b d ü lh am id I I 2 0 1 , 2 0 7 , 2 2 3 , 2 2 7 , 2 3 5 , 2 3 6 , A k k â K alesi 118
237, 240, 256, 258, 261, 263, 264, 267, A k kerm an 3 2 , 8 4 , 85
268, 274, 284, 285, 286, 404 A k kerm an A n tlaşm ası 8 4 , 8 5 , 8 7
A bdülm ecid 1 1 4 , 1 1 9 ,1 2 1 A k sak o v , I. S 1 8 4
A b e rd e e n , G e o rg G ord on 9 2 , 9 3 , 1 3 0 , 1 3 1 , A lan d ad a la n 15 6
136, 137, 145, 146, 147, 153 A laşkirt 2 2 1
A b h azya 79 Albert (Prens) 152
A b u kir S a v a ş ı 4 8 A leko P a şa 2 4 4
A cerbi (A v u stu ry a K on solosu ) 9 9 A lexan d er (Prens) 2 4 2 , 2 4 4
A dair, R obert 6 1 , 6 2 A le x a n d e r 1 4 9 , 5 1 , 5 2 , 5 3 , 5 8 , 5 9 , 6 0 , 6 1 ,
A dan a 99, 1 0 1 ,1 0 7 ,1 1 4 ,3 5 0 6 2 , 6 5 , 6 9 , 7 3, 7 3, 7 9 , 8 0 , 8 1 , 8 2 , 8 3
A d riy a tik 6 4 , 6 5 , 1 3 8 , 2 2 5 , 3 0 5 , 3 0 9 , 3 3 7 , A le x an d er II 1 5 5 , 1 5 6 , 1 5 7 , 1 7 6 , 1 7 7 , 1 8 7 ,
340, 364 196, 1 9 8 ,2 1 4 ,2 1 8 ,2 3 9
A d riyatik Denizi 4 9 A lexan d er III 2 4 4 , 2 4 6 , 2 4 8 , 2 5 1 , 2 6 3
A e h ren th al, A lo is 2 8 3 , 2 8 9 , 2 9 0 , 2 9 1 , 2 9 2 , Ali B ey (el-Kebîr) 16
293 Ali P a şa (Yanyalı) 4 9 , 5 5 , 5 9 , 7 4 , 7 5, 9 5
A fg a n ista n 1 1 0 , 2 4 0 , 3 2 6 Ali R ıza P a ş a (Sad razam ) 3 7 5
A fy o n k a ra h isa r 3 7 9 Ali S u av î 18 4
A h m ed III 18 Âli P a şa 1 6 3 , 1 6 9 , 1 8 3 , 1 8 4 , 4 0 4
A h m ed P a şa (Giritli) 1 1 4 A llenby, E dm un d 3 4 8 , 3 5 9 , 3 9 3
A h m ed P a şa 2 0 A lm a n y a 2 8 , 6 5 , 9 3 , 1 8 1 , 2 0 3 , 2 0 5 , 2 0 7 ,
A h m ed R esm î E fendi 21 239, 248, 249, 250, 261, 262, 277, 278,
A in slie, R obert (İngiliz elçisi) 3 6 279, 282, 283, 284, 286, 289, 292, 293,
A k ab e 3 4 7 295, 299, 300, 305, 307, 312, 319, 323,
A k d e n iz 2 7 , 3 6 , 4 2 , 4 3 , 4 8 , 5 3 , 5 4 , 5 6 , 5 7 , 328, 330, 332, 339, 342, 350, 354, 367,
5 8 , 6 8 , 9 1 , 9 6 , 1 1 4 , 1 2 0 , 1 3 9 , 1 4 9 , 190, 385
427
DOĞU SORUNU
428
DİZİN
429
DOĞU SORUNU
309, 310, 312, 328, 329, 330, 332, 337, C hicaganovich, M ilan 3 1 6
339, 356, 357, 363, 364, 368, 397 C hichagov, P (Amiral) 5 4 , 6 5 , 6 7
Bulw er, H enry 1 9 0 Choiseul-Gouffıer (F ran sız Elçisi) 31
B u o l, K a r l F e r d in a n d v o n 1 3 6 , 1 4 3 , 1 4 6 , Churchill, R andolph 2 4 7
1 4 9 , 1 5 0 , 1 5 2 , 1 5 3 , 1 5 5 , 1 5 7 , 1 5 8 , 160, Churchill, W inston 3 3 2
169, 190 Cidde 2 6 6
B u ten ev, A . P 9 8 , 101 C isalpina Cum huriyeti 42
Butrinto 4 9 Clanricarde, U lick John de B urgh 11 3
B ü k reş 3 2 , 7 3 , 7 9 , 8 0 , 9 1 , 1 4 2 , 1 4 8 , 1 7 2 , C la re n d o n , G e o rg e V illiers 1 1 9 , 1 2 1 , 1 4 0 ,
200, 209, 213, 216, 313, 342 1 4 5 , 1 4 7 , 1 5 3 , 1 5 8 , 1 5 9 , 1 6 7 , 1 6 9 , 17 0
B ü k reş A n tla şm a sı 6 4 , 8 4 , 3 1 2 , 3 5 7 , 3 5 8 C lem enceau, G eorges 2 5 8 , 3 6 9
Bülow , B ern h ard v o n 2 9 2 , 3 1 2 Cobden, Richard 168
Byrce 3 5 4 Cochelet (F ran sız kon solosu ) 1 1 9 , 122
Codrington, E dw ard (Amiral) 8 6 , 8 7
Calthrope, So m e rse t (Am iral) 3 5 9 Collingw ood, Cuthbert 62
Cam pbell, Patrick (İngiliz K on solosu ) 112 Conrad, F ran z 2 9 3
C am po Form io 4 8 C ony, M on tagu 2 1 7
C anning, G eorge 7 8 , 8 1 , 8 3 , 8 5 , 8 7 , 8 8 Cow es 2 6 6
C anning, Stratford 9 2 , 9 5 , 9 7 , 1 3 2 , 1 3 9 , 1 4 0 , C ow ley, H enry W ellesley (İngiliz elçisi) 1 5 3 ,
1 4 1 , 1 4 2 , 1 4 4 , 1 4 5 , 1 4 7 , 1 4 9 , 1 5 5 , 171, 169
190, 2 67, 403 Crispi, F rancesco (İtalya B aşb ak an ı) 2 9 9
C apodistrias, Joh n 6 9 , 8 0 , 8 6 , 9 0 , 9 3 , 9 4 Cromer 2 5 9
C arnarvon, H enry H erbert 2 0 7 , 2 1 0 , 2 1 3 Currie, Phillip 2 6 7
C arniola 3 6 3 , 3 7 0 C u rz o n , G e o rg e 2 7 6 , 3 7 2 , 3 7 3 , 3 7 9 , 3 8 7 ,
C a stle re a g h , R o b ert S te w a rt 5 8 , 6 5 , 7 7 , 7 8 , 389, 392
81 Cuza, A lexan d er 1 7 0 , 1 7 1 ,1 7 2
C atargi 169 Czartoryski, A d am 5 1 , 5 3 , 1 4 6
Cattaro 5 8 , 5 9
C aulaincourt, A. A . L (F ran sız Elçisi) 6 0 Ç a n ak k ale 5 7 , 6 1 , 9 1 , 2 6 7 , 2 6 8 , 2 7 3 , 2 7 4 ,
C avour, Camillo di 1 5 4 , 1 59 3 3 3 , 3 3 4 , 3 3 7 , 3 4 0 , 3 4 5 , 40 1
Cem al P a ş a 3 2 2 , 3 2 5 , 3 4 5 , 3 5 6 Ç anakkale B an şı 61
C em aleddin A fg a n î 2 8 7 Ç anakkale B o ğ az ı 11, 5 6 , 8 6 , 1 0 2 ,1 0 9 , 1 2 4 ,
Cem iyet-i A k v a m 3 8 3 132, 135, 142, 145, 2 1 0 , 2 2 2 , 2 2 3 , 2 3 0 ,
C enevre 2 6 4 250, 263, 266, 302, 336, 398, 400
C en ova 4 4 , 7 6 Ç atalca 3 0 5 , 3 0 6 , 3 0 7 , 3 1 0
C ezayir 15, 9 5 , 2 8 4 Ç erkezistan 9 1 , 1 1 0 , 1 5 8
Cham berlein, Jo sep h 2 7 7 Çeşm e 12
C h a m p a g n y , J. B . N (F ra n sız D ışişleri B ak an ı Çiçerin (Sovy et Dışişleri B akan ı) 3 8 1 , 3 8 2 ,4 0 0
63
Chantilly 3 4 1 D 'A nnunzio, Gabriele 3 6 5 , 3 6 6
C harles (Prens) 1 8 1 , 2 0 9 , 2 1 2 , 2 1 3 , 2 1 6 D ’Esperey, Fran ch et 3 6 7
C harles V 185 D aborm ida, Vittorio 155
C harles X 8 5 D açya 9 0
C haryk ov, N. V (R u s Elçisi) 3 0 1 , 3 0 2 , 3 0 3 D ağıstan 3 1 , 51
430
DİZİN
431
DOĞU SORUNU
432
DİZİN
G ürcistan 3 0 , 3 1 , 4 9 , 91 H ollanda 2 4 , 3 4 , 3 6 , 5 2 , 6 5 , 9 4 , 9 7
G y u lay (Kont) 1 43 H olstein, Friedrich v o n 2 6 6
H olw eg, B ethm ann 3 0 2
H a b sb u r g İm p a r a to r lu ğ u 2 4 , 3 4 , 1 3 8 , 1 5 8 , H om e 2 2 2
162, 167, 20 5 , 2 25, 27 3 , 27 9 , 29 5 , 308, Hornby, Edm und, 163
312, 342, 368, 397, 399 H otin 2 5
H ab sb u rg lar 17, 2 2 , 2 5 , 3 5 , 3 8 , 4 1 , 4 8 , 143, H ötzendorff, Conrad von 2 9 2
1 49 H udson, Jam e s 11 0
H ald an e, R ichard Burdon 3 5 4 H um s 9 6 , 3 4 7 , 3 8 7
H alep 5 2 , 3 4 6 , 3 4 7 , 3 5 6 , 3 8 7 H ü n k âr İsk e le si A n tla şm a sı 1 0 2 , 1 0 4 , 1 0 9 ,
H âlet Efendi 74 1 1 2 , 1 1 6 , 13 0
H alil B e y (H ariciye N azın) 3 5 6 H ü s e y in (Ş e rif) 3 4 5 , 3 4 6 , 3 4 7 , 3 5 3 , 3 5 9 ,
H alil P a şa (Sad razam ) 19 385, 389
Halil R ıfat P a şa 9 9 , 139 H üseyin A vn i P a şa 201
H an n over 4 3 H üsrev P a şa 1 1 4 ,1 1 8
H a n o ta u x , Gabriel 2 6 5 , 2 6 8
H arbiye N ezareti 2 3 8 Iddesleigh (Lord) 2 5 2
H arcourt, W illiam 2 5 7 , 2 5 8 Im eretya 79
H arington , C harles 3 8 0 İrak 3 4 6 , 3 9 1 , 3 9 2
H arput 3 4 9 Istria 2 8 , 3 3 7
H artington, C harles 2 6 0 Italinski, A . Y a (R u s elçisi) 5 3 , 55
H artw ig, N 3 0 2 , 3 0 3 , 3 0 6
H a şa n P a şa 15 Iberya 9 7
H a ta y 3 7 2 İbni Su u d 3 4 6
H atzfeldt, P aul v o n 2 6 5 , 2 6 6 İbrahim P a şa 1 9, 7 6 , 8 2 , 8 3 , 8 6 , 8 8 , 9 6 , 9 7 ,
H eiden (Am iral) 8 7 9 9 , 1 0 1 , 1 1 4 , 1 1 6 , 1 2 0 , 1 2 1 , 123
H eliopolis 4 8 lgn atiev, N. P 1 7 6 , 1 8 0 , 1 8 6 , 1 9 8 , 1 9 9 , 2 0 0 ,
H erat 2 2 2 206, 207, 208, 218, 219, 220
H erkel, Jan 185 İm roz 3 2 2 , 3 3 4
H e r se k 9 0 , 1 4 2 , 1 8 1 , 1 9 5 , 1 9 7 , 1 9 8 , 1 9 9 , Ingiliz-lran Petrol Şirketi 2 7 8
200, 202, 203, 204, 206, 208, 209, 213, İngiltere 2 4 , 2 9 , 3 3 , 3 4 , 3 5 , 3 6 , 3 7 , 3 9 , 4 3 ,
2 2 3 , 2 3 5 , 2 3 6 , 281 48, 51, 55, 56, 57, 58, 61, 62, 88, 89,
H erson lim anı 2 7 90, 94, 104, 108, 109, 110, 111, 114,
H erzberg, E w ald Friedrich von 3 3 , 3 7 1 1 7 , 1 2 3 , 1 3 0 , 132, 1 3 7 , 1 4 2 , 1 4 7 , 1 4 9 ,
H etairia Philike 74 150, 151, 152, 153, 156, 158, 161, 174,
H eyet-i Tem siliye 3 7 4 180, 189, 190, 198, 199, 2 0 0 , 203, 2 1 2 ,
H eytesb urg, W illiam 9 0 213, 214, 216, 219, 221, 222, 228, 229,
H ın çak 2 6 4 235, 236, 241, 249, 258, 259, 260, 262,
H ırvatistan 2 0 2 , 2 8 9 , 3 7 0 263, 265, 266, 267, 268, 269, 282, 286,
H icaz 1 6 , 7 6 , 8 7 , 3 4 5 , 3 4 7 , 3 7 6 , 3 9 1 290, 295, 299, 301, 307, 323, 326, 331,
H indenburg, P aul v o n 3 2 6 334, 335, 341, 344, 346, 349, 353, 354,
H in d ista n 4 3 , 4 3 , 4 7 , 1 9 0 , 1 9 1 , 2 2 0 , 2 2 2 , 355, 359, 368, 379, 384, 387, 391, 398,
238, 240, 325, 406 400, 404
H olland (Lord) 1 1 9 ln g u şla r 3 1
433
DOĞU SORUNU
434
DİZİN
K e falo n y a 4 2 , 4 9 , 6 2 K ronstadt 12
Kerç 2 2 , 2 5 Krupp 2 1 0
K eren ski, A lexan d er 3 5 3 K uban 11, 2 8 , 3 0 , 3 2 , 3 8
K erkü k 2 7 5 , 3 4 9 , 3 9 1 K u d ü s 1 3 3 , 136
K h evenh üller (Kont) 2 4 5 Kuleli Olayı 18 4
K h o m y ak o v , A . S 1 8 4 K u m an ovo 3 0 5
K ıb n s 2 8 , 2 2 3 , 2 8 4 , 3 3 1 Kun, B ela 3 6 7
K ıbn s S ö z le şm esi 2 2 7 K utuzov, M (General) 6 4 , 6 6
Kırım 1 2 , 2 2 , 2 5 , 2 6 , 2 8 , 2 9 , 3 0 , 3 1 , 3 2 , 3 4 , KutüT-A m are 3 4 7
38, 55, 151, 152, 153, 154, 155, 28 7 , K u vey t 2 7 5 , 2 7 8
322 K ü çü k K a y n a rc a A n tla şm a sı 1 1, 1 9 , 2 1 , 2 4 ,
Kırım H anlığı 11, 2 6 2 5 ,2 6 ,2 7 ,9 1
Kırım S a v a ş ı 1 3 3 , 1 4 4 , 1 4 9 , 1 5 9 , 1 6 0 , 1 6 1 , K ythera 62
1 6 2 , 1 6 3 , 1 8 4 , 185
Kırklareli 3 0 5 L a Cour (F ran sız elçisi) 141
Kızıldeniz 4 3 , 4 4 , 1 1 5 , 1 9 0 L a revelliere 4 3
K iev 1 85 Lam sdorff, V. N (Kont) 2 8 2
K ilia 6 4 L an sd ow n e, H enry Petty 2 7 7 , 2 8 2
K ilik y a 3 3 5 , 3 4 9 , 3 5 2 , 3 5 6 , 3 7 7 , 3 7 8 , 3 7 9 , L avalette, C harles Jean 13 5
387 Law rence, T. E 3 4 7
K irch ovski, H. J 1 7 9 Lay ard , H enry 2 1 1 ,2 1 2 , 2 2 2 , 2 2 3 , 2 2 7 , 2 3 9
K iselev, P. D 1 2 9 , 1 5 7 , 1 7 0 Leiningen, W esterburg 1 3 8
Kitchener, H erbert 3 4 6 Lenin, V. 1 3 8 1
Kleber, ]. B (General) 4 8 Leopold (Prens) 9 3
K oçu bey , V. P 5 1 , 8 9 Leopold 1 1 7 2
K oiander, A. 1 2 4 3 Leopold II 3 2 , 3 4 , 35
K o k o v tse v , V. N 3 0 6 L e sk o v ac 2 1 8
Kolçak, A (Am iral) 3 7 1 L ey g u es, G eorges (F ran sa B aşb ak an ı) 3 7 7
K oloktrones, Theodore 7 5 L h u y s, D rouyn (F ran sa Dışişleri B ak an ı) 1 4 7
K olych ev 51 L ib ya 3 0 2 , 3 0 6
Kondouriotis, G eorge 7 5 Liechtenstein (Prens) 2 7 4
K on stan tin (G randük) 2 8 Lieven, C. A (Prens) 8 2 , 8 3 , 8 4 , 8 7 , 8 8
K o n sta n tin (K ral) 3 3 0 , 3 3 1 , 3 3 4 , 3 4 0 , 3 4 4 , Lim ni 2 2 3 , 2 8 3
345, 377 Livorno 6 8
K on ya 99, 114, 1 2 1 ,3 5 0 L o n d ra 2 9 , 3 5 , 3 7 , 4 3 , 5 4 , 5 8 , 7 7 , 8 4 , 9 8 ,
K o p en h a g 3 4 113, 116, 117, 118, 123, 124, 130, 131,
Kore 4 0 3 1 3 6 , 1 3 7 , 1 4 7 , 1 4 8 , 1 5 2 , 1 5 3 , 1 5 4 , 155,
Korfu 4 2 , 5 9 , 6 2 , 3 4 3 163, 174, 187, 190, 2 0 7 , 2 0 8 , 2 1 0 , 2 2 0 ,
K orfu D ek larasy o n u “ 5 8 222, 223, 228, 238, 239, 247, 256, 265,
Korint 75 278, 307, 348, 352, 354, 364, 376, 384,
K orint k an alı 7 4 387
K o rsa k o v (General) 2 4 1 L on dra A n tlaşm ası 8 5 , 2 6 0 , 3 2 0 , 3 5 0
K o so v a 2 8 0 , 3 1 7 , 3 1 8 Lon dra K on feransı 3 0 8 ,3 7 6
K rivosh ein , A . W 3 3 3 Lon g-B erenger A n tlaşm ası 3 8 5
DOĞU SORUNU
436
DİZİN
437
DOĞU SORUNU
1 1 1 , 1 1 3 , 1 1 4 , 1 1 6 , 1 1 8 , 1 2 4 , 1 2 5 , 129, P l e v n e 2 1 0 ,2 1 1 , 2 1 2 , 2 1 3
1 3 0 , 1 3 1 , 1 3 7 , 1 3 8 , 1 4 0 , 1 4 1 , 1 4 8 , 150, P ogodin, M. P 185
1 5 6 , 1 5 8 , 1 5 9 , 1 6 0 , 1 6 3 , 1 6 7 , 1 6 8 , 175, P oincaré, R ay m on d 3 0 6
176, 179, 182, 183, 184, 188, 189, 190, P olivan ov (General) 2 9 0
191, 195, 197, 198, 200, 2 0 1 , 2 0 3 ; 205, P o lo n y a 1 6, 2 1 , 2 5 , 2 8 , 3 3 , 3 5 , 3 6 , 3 7 , 4 1 ,
208, 209, 212, 214, 221, 222, 237, 238, 61, 104, 132, 155, 162, 2 0 4 , 3 2 1 , 338,
241, 251, 255, 259, 263, 264, 266, 268, 340, 353, 399, 400
269, 275, 277, 278, 283, 286, 299, 300, Poniatow ski, S ta n isla s 2 2
301, 302, 303, 312, 321, 322, 323, 324, P on son b y, Joh n (İngiliz elçisi) 1 0 8 ,1 0 9 , 1 1 0 ,
331, 342, 348, 359, 370, 371, 373, 376, 111, 115, 118, 122, 190, 2 6 7
384, 401, 403, 405, 406 P oros a d a sı 9 2
O sm an lı-A v u stu ry a A n tla şm ası 1 5 0 Portekiz 5 8 , 9 7
Otto (Prens) 9 4 Potem kin, G. A 2 8 , 3 0 , 3 2
O zerov, M 1 3 6 Poti 3 2 , 6 3 , 91
P rag 185
Ö m er P a şa 1 3 8 , 1 4 6 P resburg A n tlaşm ası 5 4
P reveze 4 9 , 5 3
P aget, A rthur 5 8 Princip, Gavrilo 3 1 7
P alitsy n 2 9 0 P rozorovski, A . A (Prens) 6 3
P a lm e rsto n , H en ry Jo h n T em ple 3 9 , 9 4 , 9 7 , P r u sy a 1 8 , 2 5 , 2 6 , 2 9 , 3 3 , 3 4 , 3 5 , 3 6 , 3 7 ,
9 8, 102, 103, 108, 110, 111, 112, 113, 39, 51, 58, 84, 91, 111, 119, 136, 144,
114, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 150, 152, 158, 162, 177, 181, 188, 3 3 2 ,
1 2 3 , 1 2 4 , 1 3 1 , 1 3 2 , 1 3 6 , 1 4 7 , 161 398
P a ren so v (General) 2 4 2 Prut Nehri 6 9
P a rg a 4 9 Puchinovich, K 1 7 9
P a ris 3 0 , 3 1 , 4 4 , 5 3 , 6 2 , 8 0 , 8 2 , 1 1 9 , 1 3 3 , P u g açe v ay a k la n m a sı 1 4 ,2 2
148, 151, 152, 154, 155, 177, 179, 184, Purut 14 2
188, 2 0 7 , 2 0 8 , 2 4 8 , 28 5 , 3 3 4 , 3 6 4 , 367,
382 R ad etsk y , Jo se f 149
Paris A n tla şm a sı 1 7 3 , 1 8 7 R ad o slav o v , V asil 3 1 3 , 3 5 7
P aris K on feran sı 1 7 5 , 3 6 5 , 3 6 7 R ak onigi A n tlaşm ası 2 9 9
P arker, W illiam 1 3 2 R apallo A n tlaşm ası 3 6 6
P a sh ich , N (Sırp B a ş b a k a n ı) 3 0 5 , 3 0 9 , 3 3 1 , Ratib Efendi 41
357 R ed em (R u s elçisi) 3 7
Peel, Robert 1 0 8 , 1 3 0 , 1 3 1 ,1 4 6 R eichenbach A n tlaşm ası 3 5
P elepon ez 3 4 4 , 3 4 5 R eichstadt 2 0 8
Perge 5 9 R en 2 5 8
P ersign y 1 6 9 R epnin, N. V 2 5
Philike H etairia 6 9 Reubell, J. F 4 2
Philippe, L o u is 1 2 1 , 1 3 0 R e u ss (Prens) 1 8 7
Picot, G eorges 3 4 8 , 3 4 9 Reutern (Baron) 1 9 8 , 2 0 5 , 2 1 6
P iroch an ats 2 4 5 R ıfat B e y 121
Pitt, W illiam (İngiltere B a şb ak an ı) 3 6 , 3 7 , 3 8 , Ribeaupierre 9 2
39 Ribot, A lexan d re 3 5 2
438
DİZİN
439
DOĞU SORUNU
290, 292, 293, 294, 303, 304, 306, 309, Stan ley (Lord) 1 6 7 , 17 7
312, 313, 316, 319, 321, 327, 329, 331, Stolypin, P 2 9 0
332, 337, 338, 339, 340, 358, 402 Stopford, Robert (Amiral) 120
Sırb istan -K arad ağ A n tla şm a sı 181 Strangford, P. C. S 82
Sırp İsy a n ı 9 5 Strogan ov, G. A (R u s elçisi) 79
Sicilya 5 8 , 5 9 , 6 2 Stru m itsa 3 1 0
Sidon (S a y d a ) 1 2 4 Stuttgart 169
Siem en s, G eorg v o n , 2 7 6 Styria 3 6 3 , 3 7 0
Sile zy a 6 0 , 6 3 Su cu k K ale 6 3 , 1 1 0 , 111
Silistre 8 9 , 1 0 9 , 3 0 8 S u d an 7 6, 2 5 5 , 2 5 9 , 3 4 7 , 3 9 3
Sim m o n s (General) 2 2 3 Su h u m i 32
Sin a 3 5 4 Su lin a k an alı 12 9
Sinop 2 6 , 1 4 7 , 1 4 9 S u r iy e 1 5 , 1 6 , 1 7 , 4 3 , 4 7 , 4 8 , 5 2 , 9 5 , 9 8 ,
S isa m 9 2 , 9 3 , 9 4 , 1 7 5 102, 107, 113, 114, 116, 117, 118, 119,
Sisto v o 3 5 120, 121, 122, 123, 168, 174, 175, 189,
S iv a s 3 4 9 , 3 7 4 , 3 7 5 204, 278, 333, 335, 345, 346, 347, 348,
S iv asto p o l 1 5 3 , 1 5 5 , 2 1 6 349, 354, 356, 359, 374, 376, 379, 384,
Skoda 2 8 9 385, 386, 387, 392, 398
Sk ou lou d is 3 4 3 Suriye K on gresi 3 8 5 , 3 9 1
Slob od zeia 6 2 S u sa k 3 6 5
Sm ith, Spencer 4 7 S ü v e y ş 4 4 , 1 1 5 , 1 6 8 ,2 2 2
Sm ith, W. H 2 4 7 Süveyş 2 8 7
So b o lev (General) 2 4 3 S ü v e y ş K an alı 1 7 3 , 1 9 1 , 2 5 3 , 2 5 7 , 2 5 9 , 2 6 2 ,
S o fy a 2 1 2 , 2 4 6 , 3 0 0 , 3 0 6 , 3 1 0 , 3 3 0 331, 354
S o fy a S a n c a ğ ı 2 2 4 , 2 3 0 S v e n sk u n d 3 4
Som m e 3 4 1 S v işto v 2 4 4
Son n in o, Sid n ey 3 5 0 , 3 5 2 , 3 2 4 , 3 2 5 Sy k es, M ark 3 4 8 , 3 4 9
Soult, N. J. de D (M areşal) 1 1 7 , 121 Sy k es-P ico t A n tla şm a sı 3 5 3 , 3 5 4 , 3 5 9 , 3 8 4 ,
St. G eorge 91 386, 390
St. Jean de M aurinne A n tlaşm ası 3 5 2
St. Peters 5 7 Şah in Giray 2 5 , 2 6 , 2 8
St. P etersburg 2 1 , 2 4 , 2 5 , 2 6 , 3 1 , 3 2 , 3 3 , 3 4 , Ş a m 15, 1 2 1 , 1 7 3 , 2 3 7 , 2 8 5 , 3 4 7 , 3 5 9 , 3 8 5 ,
3 7 , 3 8 , 5 1 , 5 3 , 5 4 , 5 5 , 60, 66, 79, 80, 388
8 2 , 8 9 , 9 0 , 9 8 , 1 1 3 , 1 1 7 , 1 3 2 , 1 3 5 , 136, Şekib Efendi 1 1 8
1 3 8 , 1 4 2 , 1 4 3 , 1 4 4 , 1 4 8 , 1 5 1 , 1 5 5 , 156, Şe m si P a şa 2 8 5
1 5 7 , 1 6 1 , 1 7 3 , 1 7 7 , 18 5, 1 8 6 , 1 8 7 , 196, Ş erif P a şa 2 5 4
204, 207, 210, 214, 215, 220, 227, 228, Şu m la 8 9
229, 231, 239, 241, 251, 265, 268, 273, Şû ra-yı D evlet 183
294, 295, 302, 319, 335, 402
St. P etersb urg K on gresi 8 2 Tahiti 1 3 0
St. Prie (F ran sız elçisi) 8 3 T ah ran 4 7
Stack , L ee 3 9 3 T alab ot 1 9 0
Stam b u lov, Stefan 2 4 6 , 2 8 1 T alat P a şa 3 2 5
Stand th old er 3 3 Talleyrand, C. M 5 5
440
DİZİN
T am an 2 8, 30 T u n a P renslikleri 2 5 , 2 9 , 3 2 , 3 4 , 4 0 , 5 5 , 5 6 ,
T a n ca 131 5 7 , 5 8 , 6 0, 6 1 , 6 2 , 6 3 , 6 6 , 6 7 , 6 9 , 73,
T a rsu s 1 1 4 79, 81, 84, 87, 89, 91, 129, 142, 143,
T a şn a k tz u ty u n 2 6 4 1 4 5 , 1 4 7 , 1 4 8 , 1 4 9 , 1 5 0 , 1 5 1 , 1 5 2 , 154,
T atish ch ev, D. P (R u s Elçisi) 8 8 158, 161, 168, 170, 171, 172, 175, 187,
Tel el-H alife 2 6 2 230, 398
Tel el-K ebir 2 5 8 Tuna-A driyatik Dem iryolu 2 8 9
T e m eşv a r 3 4 2 , 3 6 3 , 3 6 6 Tunus 15, 95, 96, 1 7 5 , 2 4 3 , 2 5 3 , 2 8 4 ,
T erek 11 299
T eresh ch en ko, M 3 5 3 T ü rk-Sovy et A n tlaşm ası ( 1 9 2 1 ) 3 7 8
T e se ly a 1 8 1 , 2 0 2 , 2 1 8 , 2 2 4 , 2 3 6 , 2 7 4 T ü rkistan 4 0 2
Thiers, A dolphe 1 1 7 , 1 1 8 , 1 2 1 , 124 Türkiye K om ünist Partisi 3 8 2
T h igu t 2 2 Türkm ençayı A n tlaşm ası 8 7
T h o u v e n e l, E d o u ard -A n to in e (F ra n sız Elçisi)
155, 169, 173, 174 U khtom ski, E (Prens) 2 7 3
T ırn ova 2 4 1 , 2 4 2 , 2 4 3 U k ran y a 3 7
T ib e ria g ö lü 1 1 8 Ulm 5 4
Tiflis 3 0 , 4 9 , 2 1 1 , 2 6 4 Urquhart, D avid 1 1 0
Tilsit A n tla şm a sı 5 8 , 5 9 , 6 0 , 6 2 U şi A n tlaşm ası 3 0 2
Tipu Su ltan 4 7
Tiran 3 6 9 Ü ç İm p a r a to r B ir liğ i 2 0 0 , 2 0 4 , 2 1 3 , 2 2 6 ,
T isza , Steph en 3 1 3 , 3 1 7 , 3 1 8 , 3 2 8 235, 239, 240, 243, 244, 247, 248,
Tittoni, T o m m aso 3 6 9 249, 295
T ondu, Lebrun 41 Üçlü İtilaf 2 7 8 , 3 2 7
Torino 1 55 Üçlü İttifak 3 0 0
Torun 3 3 Üçlü İttifak A n tlaşm ası 2 4 8
Totleben, E. I (M areşal) 2 1 6 , 2 1 7
T oulon 4 4 , 2 6 0 , 2 6 3 V ahabiler 5 2
T rab lus 15, 9 5 , 2 6 5 , 2 9 9 , 3 0 0 V alon a 3 6 9
T rab zon 8 9 , 3 5 2 V ardar 3 0 9 , 3 5 7
T rak y a 2 8 , 2 7 4 , 3 1 0 , 3 2 3 , 3 3 4 , 3 3 9 , 3 6 3 , V arn a 1 5 0 , 2 2 2 , 2 2 4 ,.2 5 0
368, 370, 375, 376, 380, 383, 397 V arna lim anı 8 8
T r a n silv a n y a 2 5 , 3 1 3 , 3 2 8 , 3 4 1 , 3 4 2 , 3 6 3 , V arşo v a 6 0 , 1 3 0 , 3 3 8
367, 370 V ech 3 4 7
T rav n ik 5 5 V enedik 2 4 , 4 9 , 7 6, 158
Trentino 3 3 7 Venelin, Y 17 9
T rian on A n tla şm a sı 3 6 3 , 3 8 4 V en iz elo s, E le u th e rio s 3 0 4 , 3 2 9 , 3 3 1 , 3 3 2 ,
Trieste 6 8 , 3 3 7 334, 340, 344, 345, 369, 377
Trum bich, A n ton 3 5 8 , 3 6 5 , 3 6 6 Verela A n tlaşm ası 3 4
T sa rsk o e Selo 2 6 8 V ergen n es, C harles G ravier (F ran sız D ışişleri
T una 12, 9 9, 129, 169, 2 1 2 , 2 1 6 , 2 4 2 , 244, B akan ı) 2 9 , 3 0
292, 342 V ersailles A n tlaşm ası 2 9 , 3 7 0 , 3 7 1 , 3 7 2
T u n a N eh ri 3 5 , 6 3 , 6 4 , 8 9 , 9 1 , 1 3 0 , 1 4 6 , Victoria (Kraliçe) 1 1 9 , 1 7 0 , 2 1 0 , 2 2 4 , 2 4 3
147, 149, 151, 156, 158, 160, 162, 20 9 V ixen 11 0
441
DOĞU SORUNU
Y an y a 5 5
Y aş 3 2 , 6 6 , 8 0
Y e am es, Ja m e s 1 1 0
Yedikule Z in dan lan 3 2 , 4 5 , 5 6
Yem en 15, 16
Yeniçeri O cağı 14
Yeniçeriler 14, 5 5 , 6 5 , 6 7 , 8 5
Y enikale 2 5
Y e n ip azar S a n c a ğ ı 2 0 8 , 2 2 5 , 2 8 1 , 2 8 9 , 2 9 0 ,
300
442
Y A P I K R E D İ Y A Y I N L A R I
TARİH
Y A P I K R E D İ Y A Y I N L A R I
Y A P I K R E D İ Y A Y I N L A R
Cumhuriyetin 75 Yılı
http://www.shop.superonline.com/yky
Y A P I K R E D İ Y A Y I N L A R
I
Kapak Resmi: Divan ı hümâyûn tercümanı, düvel i ecnebiye elçisi ve reisülküttab (18. yy sonu).
TEMA
t ü r k Iy e ç ö l o l m a s i n i
(0 2 1 2 ) 281 10 27
ISBN 975-363-778-0