Professional Documents
Culture Documents
- -
FUSULO'L- MEDENi
(SiYASET FELSEFESINE DAIR GÖRÜŞLER)
Ce vir e n
-
•
FUSULÜ'L - MEDENI
(SIYASET FELSEFESINE DAIR GÖRÜŞLER)
D. 'M. DUNLOP
Çe vire n
iZ M iR
1 9 8 7
0907 - YK - 87 - 012 - 031
Üniversite Yayın Komisyonu
Karar Tarih ve No: 16.6.1987 - 29/4
İçindekilerin AnaHzi 23
FusO.lü'LMedeni 27
Notlar 78
İndeks 99
- V -
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
GiR iS
(1) İbn Haldün, Mukaddime, s. 244, Kah J ire baskısı; İnıg. Çev. F. Rosenthal
(Londra, 1958), c. II, s. 22. ,
(2) Bak. İbn Cul Cul, Tabakatü'LEtibba ve'1-Hukema, neşr. Fuad Seyyid
(Textes et Traductions d'Auteurs: Orientaux, X, Kahire, 1955). s. 54 ve orada
zikredilen eserler.
(3) İbn Ebi Usaybia, Uyun eLAnba, c. I, s. 121..3, A Müller neşrL
..
Nisbeten daha sonraki bir rivayet e (8) gü veni lebi lirs e, bu çevırı,
müttıaki Halife ömer b. Abdü'l·Aziz (717�20) tarafından Emevi arşivlerin
de bulunmuş ve muh temel en dindışı bir eserin Müslümanlarca bilinme
sinin uyg un olup olmadığını düşünerek, ancak kırk gün namaz kıldıktan
sonra, yine O'nun tarafından yayımlanmıştır. Son E me viler ve ilk Abba
siler döneminde , bilhassa Meymun (813-33) zamanınd a, fikri hareket
hız kazandı. Miladi onuncu asırda, yani Farabi'nin yaşadığı asır da, Bağ·
dad'ta felsefe yüksek bir seviye ye ulrr�mış ve bu veya daha sonraki zaman
larda 1se İs lam Dünyasının diğer bölgelerinde de geliştirilmişti. İ spanya'·
da felsefi bir okul ortaya çıktı. Bu okulun onikinci yüzyılda en önemli
temsi lcileri olan Av empace (İbn Baceh) ve Averroes (İbn Rüşd) Doğu'da
daha önce yaşamış olan büyük şahsiyetlerle boy ölçüşebilirlerdi.
(6) En azından, daha II. Muaviye zamanında (M.S. 683). Karş. Hitti, aynı yer.
(7) İbn Ebi Usaybia, adı geçen eser , c. I, s. 163-4.
(8 ) İspanya'lı İbn el1Kı1tiye taraf�ndan İbn CulCul'e nakledilir. Bkz . Tabakatü'l·
Etibba ve'l-Hukema, s. 62.
2 . SİY ASİ FELSEFENİN DOGUŞU
Aynı şey. genel siyasi türden bir başka eser iç in , yani Ebft"I-Hasaıı
b. Ebi Zer'in son zamanlarda Prof. Arberry tarafından tetkik edilen,
Kiııdi'den iktibıaslar yapan ve galiba, bir çağdaşı olarak, Farabi'yi de zik
reden Kl.tabü'S-Sa'Me vc'l-!s'ad'ı («Mutluluk ve Mutlu Kılma Kital:n») için
de sö ylenebilir (16) Şimdi Sör Chester Beatty'nin elindeki tek el yazmasın
.
da buiunan bu kitaptan başka, şimdiye kadar, yazarı hakkında hiç bir şey
bilinmiyordu Şu ıanda, onun kimliği, Prof.
. M� Mlnovi <17) tarafından, Ah
med b. Sehl el-Belhi (ö�ümü 322/934)'nn öğrencisi olan ve 381/922'de
ileri bir yaşta ö�en Niş<tbur'lu Ebü'l-I-Iasan Muh a mmed b. Ehi Zer Yusuf
el-Amiri olarak be lirlen m:ş ti r <18>: Amiıi'nin, Yunan felsefesini, bilhassa
Eflatun felsefesini geniş bir b içimde bildiği ,anlaşılmaktadır. Bu arada. o,
(14) H. Ritter ve R. Walzer, «Kinui'nin neşrooilmemiş Ach lii,ki bir Ri:sal esi (Te
mi sti o ) », R. Accad emia nazionale dei Lincei, Memorie
della Closse di Scienze morali, storiche e filologiche, ser. vı, vol. vııı (1938-9),
fasc. ı, pp. ı-p3 («Üzüntüyü Uzaklaştırilla Hakkında») ve M uhammed Ebu
Ride, Resall el-Kindi el-Felsefiyye içeri:sindeki Risaletü'LKindi fn-Akl
(Kah ire , 1369/1950) s. 553-58 <= «Akıl Hakkında Risale»)
(15) Veya, «Akıl Hakkında Risale» göz önüne alındığı taktirde, Psikolojiktir.
Gerçek şudur ki, Arapça'da her zaman, Siy ase'nin kullanılışı değişkenlik
gö&terir ve bizim siya s et adını verdiğimiz şeyle sı�ırlanmaz. Karşıl aştır,
«Giriş»te 3. paragrafta bah sedil en, Farıl!bi'nin Risale fi'�·Siyase' si ve Hii..
seyin b. Ali eLMağribi'nin Kitab fi's-Siyase, .bu eser, yayımlayanı, yani
Dr. S ami Dahan tarafından tercıü!rD.e edildi, De l'Etlıique (İnstitut Fra nç ai s
de Damas, 1949).
(16) A. J. A rb erry , «Siyaset Hakkında Arapça Bir Risale» , (An Arabic Treatise
on Politics), İslamic Quarterly, c. ıı (1955). s. 9�2.
( l7l m�z. Shester Beatty el yazmasından çıkardığ)ı kopye, EsıSa ade ve'l-ls'ad,
'
Tahran Üniversitesi Yay ını, No. 435 (Mahdevj Fund Series No 5) Wiesıba..
den, 1957-8, «Giriş», s. iv ve daha e ski 'Ez Hazayin-i Turkiyah' Kıısım, II,
BuUet in of Telıran Fa cult y of Letters, Yıl, 4, No, 3, (a ymba sım , s. 9 vd.).
lik fi·Tedbir el-M emalik'in bu ilk zamanlara ait olamıyaoa.ğı Cur ci Zeydihı
tarafndan ikna ede cek şekilde ispatlandı. <25) Curci Zeydan, bir saygı
(22) Muntehab Sivıinel-Hikme'ye göre (önceki not'a bak), Ki!ld� bu ilmi risa
leyi tan ıtt ı
.
(23) Farabi'nin bu eserleri için aşağıya bak. Kindi'nin Tenbih 'alii'LFada'il adlı
eserinden, «Direction to the Virtuesıı <Fazilote Yöneltme) olarak daha önce
söz edilmiştir.
(24) Brockelmann, Geschichte der aralıisehen Li tter atur ı. bsk, ( We iım ar, 1898),
,
c. I, s. 209.
(25) Curci Zeydfm, Tarih Adab el-l..ughah el-Arabiye (Kahire, 1912), c. II, s. 214.
-7 --
ifadesi olan «Ş!:habü'd·Din»in İbn er-Rabi için kullanılmasının, IX. yüz yıl
için, mümkün olmadığını gösterdi.
Çünkü bu hitap şekl i çok daha sonraları ortaya çıktı ve son Abbasi
Hafifesi 'Mustasim (1242r58) tle «Mu'tasım'm biribirine karıştınldığı sonu·
cuna varılmıştır. Eserlerin erken bir tarihte (26) yazılmasına karşı diğer
düşünceler Martin Plessner tarafından ileri sürüldü ve Brockkelmann'ın
daha sonraki cilteleri bu düzıeltmeleri içermekted:r. Bu mesele, Curci Zey
dan'ın iddialarına cevap verme ve IX. asır tarihini yeniden belirleme giri ·
şiminde bulunan Prof. H.K. Servani tarafından tekmr şüpheli hale getiril
di.. (27) Buna karşı daha önce söylenmiş olanlara, sadece, İbn er-Rabi'ın,
bir ideal (faziletli) yöneticiden bahsederek ve sonra Farabi'ye göre «ilk
reisin.» ve�a ideal ( faziletli) yöneticinin sahip olması gereken on iki veya
on üç özelliği hemen hemen harfi haı�.fine vererek Farabi'yi naıklettiğ'i ila
ve edilebilir. (28) Bunları, İbn er-Rabi, devrin Halifesine, aşın övgü ifade
leriyle, maleder. (29) Bu durumda orijinalliğin hangi tarafta bulunduğu
na dair hi'ç bir kuşku mevcut o1amaz.
II, s. 157-60.
(32) 8.jı4,y.y. da, İbn el-Hatib el -Gamati istisna olarak, Bkz. D . M. Dunl op ,
Daha önemli eserlerde, yani Tahsil (37), Kitab es-Siyase el- Medeni (3ll)
ve Medinitü'l-Fadıla'da, P9) biz, Farabi'nin gerçek ve kendis[ için açıkça
merkezi olan bir f·elsefi proıblemi ele aldığını görürüz. Çünkü o, bu hmm
sa, yani siyasi birleşmenin amacına tekrar tekrar döner.
(33) Krş. Said b. Said, Tab illclt eLUmam, nşr. Cheikho, 54=R. Blachere'nin
Fransızca çevirisi, Livre des Categories des Nations, 109. Asıl eser, 460/
1068'de yazıldı ve İbn ebi Usaybia taraflından bu esere Farabiyle ilgili atıf
lar yapılır. (Müller tarafından neşredilen Uyun el•Enba, II, ii. ı36) .
(34) Karş. «�Giriş», 4 (c).
(35) Tam başlığıyla Kitab et-Tenbih ala Sebil es_Saade (= <<Direction to the
Way to Happiness»), (Haydaraıbad, ı346/ı927)
(36) Cheikho tarafından neşredilen, eLMe:�rik, ıv (ı90ı), s. 648-53, 689.700.
(37) Tam başlığıyla, KiHtb Tahsil es-Saade (<<Attainınent of Happiness>>), (Hay_
darabad, !345/1926). Bu önemli metnin yeni bir baskıısının yapılması arzu
edilir. Haydarabad baskıları, ancak birbirinden uzak çeşitli kütüphanelerde
elde etmek zorunda kalacağımız eserleri kolayl'lkla kullanılabilir hale ge
tirme gibi üstün nitelikleri bulununasma rağmen, kullanılan el yazmaları
hakkında okuyucuya bil'gi sağlamaktan, farklı okunuşları vs.'yi vermek
ten uzaktır ve bu, onların ilmi değerlerini büyük ölçüde kçültıür.
(38) Dieterici..iBrönnle tarafından yapılan çeviri, Die Staatsleitung von Alfarabi
(Leiden, 1904); metin, Ki'Ul.b es-Siyasat (yerinde de b öyledir) eLMedeniyeh
(Haydarabad, 1346/1927). Bu, galtba eski bir hatadır. Ibn Ebi Usaybia (geç
tiği yerde, II, 139) zaten bir 1\:itab es-Siyasat el-Medeniyeh ve.yu'rafu bi
IUahil.di el-Mevcudat adlı eserden bahseder. Fakat o, iki kez kayıtlıdır. Bu
esere elverişli olsun diye Siyase olarak atıflarda bulunulur.
(39) Tam adıyla, Kitab Era 'Eh!ü'LMedinetü'I·Fadıla («Faziletli Şehir Halkının
Görüşleri>>), nşr. Dieterici (Leiden, 1895), (orada bir risale, fakat başka yerde
bir kitab olarak tanımladı); Dieterici tarafından çevirisi, Der Musterstaat
(I...eiden, 1895), daha sonralan RP . Jaussen, Youssef Karam ve J. Chlala
tarafıından çevirisi, Idees des Habitants de la Cite Vertueuse (Textes et
Traductions d'Auteurs Orientaux, ıx, Kahire, 1949). Bu Fransızca çeviri çok
daha iyidir .
9-
dan doğruya insan aklı üzerinde faaliyet gösteren ve aklın objelerini (makfi
lat) ortaya çıkaran «faal akıl» da dahil bütün şeylerin, her şeyin ilk hareket
ettiricisi ve ilk sebeb� olan Tanrı'dan çıktığını gösterıneyi amaıçlayan, (bil
hassa rson zikredilen iki eserdeki) Yeni Eflatunculuk'tan türetilen dik
katlice hazırlanmış bir metafizik yapı ile birl�kte, zıt uçlar arasında orta
olan faziletler hakkındaki tah1ili. Söz konusu olan fikirler, Psikoloji,
bilgi teorisi, ahlak ve metiifizikle ilgilidir ve aslında bjr felsefi sistem o
luşturur. Bu sistemde yer alan unsurlar, bir dereceye kadar, uyu§maz gö•·
rünüyorsa da, (onların birleştirilmeleri, Arapça'da bulunabilen da
ha s onraki Yunan metinlerln�n etkisiyle olabilir, ancak daha bü
yük bir ihtimalle, o, Farabi'nin kendirsine aittir.), onlardan, o, insanın
dünyadaki yeri ve cemiyette hala bir hayli ilgi toplayan fi:illeri hakk1nda
bir açıklama getirebildL Farabi'nin siyaset hakkındaki ba§lıca eserlerin
de ifade edilen bu fikirlerin, daJ:ıa önce Arapça'da bir bütün halinde asla
görülmemiş olması, hemen hemen hiç şüphe götürmez.
İşte bundan dolayıdır ki, zamanla biz ona, İslam'da ilk ve belki ye
ganeı sistem-kurucu nazarıyle bakmaya gerçekten yetkili değilsek de,
onun, Araplar arasında siyasi felsefenin ku�ucusu olma iddiasının sağlam
bir temele dayandığını söyleyebiliriz.
4. «FUSÜLÜ'L. MEDENI,
(Lippert baskısı 279'\30) ve Ibn ebi Usıa.ybia'nın Uyfuı el-Enba' (Müller neşri,
,
beten kısa bir U.cıtede bulunur. El yazması A'da, İbn Usaycbia tarafından bah
sedilenlerden biri veya diğeriyle ilişkisi olabilen, FusiH rnuntaza'ah min ekiivil
el-kudema fi tedbir el• 'mnd un ve ma taslihu bihi şeklinde diğer bir başhk
..
bulunur. İbn ebi Usaybia taraf ın dan bahsedilenler şunlardır: Muhtasar fusül
felrefiyye muntaza'alı min kı.ıtub eHelasife; Kitab fi'l-füsul el.Müntem'ah
ll'Lictinıi'at; Fusül lehu ıninıma c emaahii min kelam e l kudema. Bunlai,
belki, tek bir eseri göstermiş olab il i r. Yani bizim Fusfı.lü'l-Medeni, ki !buna da,
eLKıfti'nin listesindeki en son b aşl ık uygun gelebilir: el-Fusiilü'J,Munteza'ah
min ellahbar, ki bunu Dieterici «Einzelne geschichtliche Abschnitte>> [Alfa_
rabi's Philosophis:clıe Abhandlungen (Leiden, 1982), s. 192)J olarak y an l ı ş
çevinni-ı görünüyor. Fusôlü'I-Medeni, el yazması X'de Peraqim li-Abii Nasr
v s. ve el yazmaS1] Pirqe Ebô Nasr vs, yani sadece, Ebu Nasr'ın Bölümleri
veya hikmetli sözleri vs. olarak adlandınlan mevcut bir nüshad a İbranice'_
ye geçti. Karş. İbranice varyantlar.
- ll -
Fusül biçimindeki eser ler, daha sonra olduğu gibi, Farabi zamanın
dan önce de Arap literatüründe karşımıza çıkar. Nitekim lfıı, İbn Mase
veyh (öl. 857)'in ünlü Razi (öl. 925)' ni n ve lbn el-Cezzar (öl. 1004)'ın.
tıbbi açıdan kaleme alınmış Fusftl'üne sah:�biz. Bu eserlerin hepsinin aslı,
şüphesiz, Hiıx>krat'a atfedilen ve da ha önce Huneyn b. İ shak tarafından
çevrilmiş bulunan FusiH veya «hikmetli sözler» (Aphorisms.) dir. Bu Arap
ça k elime , doğru olarak , <<hikmetli sözler» (Aphorisms) veya «aıksiyomlar»
(axioms) kelimelerinin karşılığıdır. Mey monides (Musa b. Meymun)
(1139�1204). k en di tıbbi Fusfi.Iü'nün girıişinde, bu terimin Arap meratü
ründeki anlamını açıklar ve aşağıdaki parçada Farabi'ye doğrudan doğ
ruya atıfta bulunur. (41)
«Bu konuya en az önem veren he rhangi bir kişi bile açıkça bilir ki,
her hangi bir bi lirnde fusftl yazan herkes, bu fusul 'l eı:ıin o bilirnde yeterli
olduğunu veya o bilimin bütün prensipler-ini <usul) i·çerdiğini düşünerek
bu yola başvur ma mıştır. Bu meto da uyara:k fusfil yazmış ol an heTik es, hep
sinin zihinde bulunması gerekti ğini , fakat ihmal edildiğini, ya dıru gerekti
şey:e rden çoğunu verdiğini dü§ündüğü anla mlar doğrul_tusunda yazmı§
tır. Ve genelhlkle fusftl yazmı ş olan herkesin zihninde taşıdığı amacın, be
lirli bir bi1imde g·ereken her şeyi yazmak olmadığı gibi, ne fusülü'nde Hi
pokrat'ın, ne fusftl şeklinde yazdığı her eserde Ebu Nasr el-F arabi'nin (42)
ve ne de başka herhangi bir kişinin amacı budur.»
Bir konu h<rkkmda fusfil yazmanın. var olan bir bilgi grubunun belli
başlı noktalarını teori•k olarak uygun bıir işleme tarzı olduğu bundan açık
ça anlaşılır. Farabi'nin siyasi fusftlü'nün durumunda olduğu gibi, Onun,
yukarıda bahsedilen diğer eserlerinin bir kısmı veya tamamı her halü
karda da ha önce yaıJlmıştı.
( 42) Ffm1bi, M ant ık hakkında fusiH yaz dı. Bunu ıben, bir İngilizce tercümeyle
.birlikte, "ALFarabi's Introductory Sections on Logic>>, o larak neşrettinı. ıs
larnic Ouarterly, ll, (1955), :!). 264-82 Karş, keza ll, ı, s. 9.
(43) Bkz. 89, 90. paragraflarla ilgili not'lar_
(44) Uyun el-Ehba'da nşr. Müller, ll, 138�9.
-12-
ş e göre siyasi yazılarmda başka hiç bir yerde bulunmayan ve yeni olduğu
anlaşılan iki önemli terimi tanıtır. Fasl 54'de o, <<')lk reis'> veya f,aziletli (!de
al) yönetici hakkında, <�onun kutsal savaşta bizzat savaşacak ( cihada katıla
cak ) güce>> sahip olması gerektiğini ve aynı zamanda görünüşe göre, bir to
toloji ile birlikte, «bedeninde, kutsal savaşa (cihad·a) ait işlerle meşgul ol
masını önleyeoek hiç bi r şeyin bulunmaması gerektiğini» de söyler. «İlk
reisill>> bu «Özellik» ve «Şartları» Medinetü'l-Fad'ıla'da verilir. Fakat ora
da onun görevleri, özellikle askeri olanak tasavvur edilmez. Bunun1 a be
raber, onun uzuv1arı sağlam olmalı ve o , görevini yerine getirmesi içi'1
gemkli o!an fiziki güce sahip bulunmalıdır <Medinetü'l·Fadıla, s. 59) . Ay
nı zamanda fasl 54'de, faziletli (ideal) sultanın ve gerçek aristokrasinin
yokluğunda yönetecek olan <-kanuna göre sultan» ( Melik es·Sünneh) 'a ,
Medinetü'l-Fadıla (60-ü 'da zikredilen, birisi, onun cihada devam edebil
mesini öngören, «ikinci reis» in «altı ş1a:rtı» ile ilgili olanlara b enzer özel·
likler verilir. Medinetü'l·Fadıl-a'ya göre, <<ikinci reiS>>, daha basit (Simpli
citer) bir savaşın (harb) görevleriyle meşgul olacak beden! kuvvete s:ıhip
olmalıdır. Fusfilü'l-Medeni'de, Farabi'nin zihni nde bu c:hadın açıkça bu·
lunduğu, orada mücahid <iman için savaşan ) hakkında bahsettiği II. Kı
sımdaki uzun bir parça'dan açıkça: anlaşılır. Clliad'a yapılan bu çarpıc ı
atıflar, şüphesiz. sadece rastgele yapılmış atıflar değildir; fakat daha doğ
rusu, esas itibariyle, farklı bir görüş noktasına dayanır. Biz, taıbii olarak,
Farabi'nin hayatı boyunca, alışılmış anlamı içerisinde, cihad'la kastedile!l
olduğu tahm1n edilebileni araştırırız. Bunun gibi, biz, Farabi'nin, Eflatun'
un Kanunlan' nın veya Politi.cus'unun incelemesinden elde ettiği anlaşı
lan diğer, «kanuna göre sultaU>> teriminin ( aşağıya bakınız) , aynı zaman
da, o yüz yılda bir karşı1ığının bulunup bulunmadığını araştırabiliriz.
Bir baş�a; rivayete göre, Seyf ed-Devle ve onıbeş saray ,erkanı Farabi
için cenaze namazı kılmışlardır. (5G)
Bu olaylar, Fusfrlü'l-Medeni'de bahsedilen çeşitli rneseleı:in kolayca
sokulabileceği bir ç erçeve meydana getirir. 88. fasl'ın sonunda, Farabi,
şüphesiz, Müttald ve hemen ondan sonra g.elenler zamanındıa Bağdad'da
yeter derecede örneğini görmüş olması gerektiği , kötü yönetimle dünyaya
getirilen felaketlerden bahsettikten sonra, şöyle devam eder: <<Bu sebep
ten, b ozuk idarelerde kalmak, faziletli kişi için haramdır_ ve eğer yaşadı
ğı zamanda gerçekten varsa onun, fazletli (ideal) şehirlere hicret etme.
si gerekir. Eğer faziletli §ehirler yoksa, o zıaman fa2ı:Ietli kişi bu dünyada
bir yabancıdır; hayatta bedbahttır ve onun ölmesi yaşamasından daha iyi
dir.» Buna benzer fikir1er Farabi tarafından Medinetü'l�Fadıla'da ve
lüm için ayrı bir sonuc'a v eya II. bölüm için ayrı bir başlığa sahip değil·
dir. Bodleian yarzması Po c. ( ] ) , aynı zamanda (fasıl 89 ve 92'yi atlayarak)
her iki bölümü de, yani seksen dokuz faslı içerir. (X için zikredilen diğer
ayrmtılar kontrol edilmemiştir.)
nna ve son olarak da, azami titizlikle b asımı gerçekleştirmiş olan Üniver
site Matbaasına da teşekkür etmek zorundayım.
D . M. Dunlop
İ Ç İ N D E K İ L E R İ N A N A L İ Z İ
I. BÖLÜM
'II. BÖLÜM
�0 .Fikri fazilet. 74
91 .Tababetle mukayese. Faziletli idarecinin görevinin sınırı. 71
92. Beşeri yaradılış (t.abiat)., çeşitli unsurlardan oluşur. . . . 75
93 . Nazari bilimler, tek ba§ma, hir insanı filozof yapmıyacaktır. 75
94. Toplanmalar (birleşmeler) . fazllet, topluluğun amacı olmadı:k•-
ça, uyuşmazhkla sonuçlanır. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. 76
95. Dikkatsiz insan (gafil) ve dikkatsizlik tasıayan (gafil görünen)
insan (mtitegafil ) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 76
-
FU S U L Ü ' L - M E D E l i
(SİYASET FELSEFES!NE Dı\İR GÖRÜŞLER)
I. BÖLÜM
[1] Beden için sağlık ve hastalık olduğu gibi, rfi.h (en·nefs) için de sağ·
lık ve basıtalık vardır. Nefsin sağlığı, kendisinin ve parçalan (ecza) 'nın
durumlan (hey'at) nın, ona devamlı iyi şeyler, iyi işler v e güzel fiiller
( eı.ef'iH el-cemile) yaptıran durumlar olması; hastalığı ise, yine onların,
ona devamlı kötülükler, kötü işler ve çirkin iiiilt:i' {�!�f'al el kabiha ) ·
[2] İnsanın, kendisiyle iyi şeyler ve güzel fiiller yaptığı nefsi durum .
lar ( el-hey'at en.nefsaniyye) , faziletle rdi r; kötülükler ve çirkin fiiller
yaptığı nefsi durunüar ise alçaklık, noksanlık ve aşağılıklardır.
[3] Bedenleri tedaviı eden kişi doktor, nefsleri tedavi eden kişi ise,
aynı zamanda sultan (el·melik) ad ı da veri len devlet adamı (el-medeni)
,
nı, nefsin, kendileriyle iyi veya kötü işler yaptığı durumlar haline getir
mek değildir; bilakis o, on!arın durumlarını, beden ve parçaları tarafın
dan yapılan nefsin fiilierinin - ki bu fiiller, kötü veya iyj olalıili rler -,
kendileriyle en mükemmel olduğu durumlar haline g eürmeye amaçlar.
Zira elleri tedavi eden doktor, bunu, ancak, onlarla insanın yakalama gü
cünün mükemmel hale gelebitmesi için yapar; bu müıkemme} yakalama
gücünü ise, o, ister iyi, ister kötü işlerde kullanabilir. Gözü tedavi e deni n
yegane amacı ise, o, ister gerekli ve güzel, isterse gereksiz ve çirkin yer
de kullanılsın, onunla, görmenin mükemmel hale geleıbilmesidir. Bu ba·
kı:mdan, nefsin sağlığını ve hastalığını bu şekilde tetkilk etmek ( ve dü
şünmek, bir doktor sıfatıyla, doktorun Işi olmayıp, bila!ki:s devlet adamı
nın ve sultanın işidir. Çünkü devlet adamı, siyasi sanatıyla · (es-sana'a
el-medeniyye) , sultan sultanlık sanatıyla (es-sana'a el-melik) , sanatınm
,
[4] Bedenleri tedavi eden doktorun bir bütün olarak bedeni, bedenin
parçalarını, onların bütün bedenle ilişkisi, bütün bedende ve onun par
çalarının herbirinde meydana gelen hastalıkları, bu hastalıkların nereden
ve bir hastalığın ne miktarda meydana çrktığını, bunları giderme meto
dunu, bedende ve parçalarında bulunduğunda, bedende var olan fiilierin
tam ve mükemmel olduğu durumları bilmesi gerektiği gibi, nefsleri tedaı
vi eden devlet adamı (el-medeni ) ve sultan (el-melik)ın da, bir bütün o
larak nefsi, nefsi n parçaları (ecza) 'nı, nefsde ve onun p arçalarının her
birinde meydana gelen noksanlık ve aşağı1ık1arı, bunların nereden ve bi
rinden ne miktarda meydana g:e�diğini, i nsanın, kendileriyle iyi jşler yap
tığı nefsin durumlarını neler olduğunu ve s ayılarını, şehir halkından aşa
ğılıkların nasıl uzaklaştınlması gerektiğini, Ş,eilıtr ha}kının (4) nefsinde
onları (yani faziletleri) <5> yerleştirecek ustalığı ( el-hile) , onların, şehir
halkı arasında, yok olmayacak şeıkilde, korunmasını sağlayacak muamele
metodu <vechü't-tedbir)nu bilmesi gerekir. Fakat sadece sanatında ihtiya
cı kadar doktorun beden, marangozun tahta, demircinin demir hakkınd:ı
bilmesi gerektiği gibi, devlet adamı ve sultanın da n efs hakkında bilmesi
gerekir.
- 29 -
[9] Bir insamn, tabii olarak, doğuştan, bir dokumacı veya bir katip
olarak yıaratılması mümkün olmadığı gibi, ta başlangıçta n itibaren bir fa
zilet veya bir eksikliğe sahip olarak yaratıhnası da mümkün değildir. Arı
cak, tıpkı yazma sanatı veya diğer bir sanatla ilgili fiilieri yapmak, ona1
ba§ka herhangi bir şeyle ilgili fiilieri yapmaktan daha kolay gelmesinden
doLayı, onun bu fiilleri yapmağa, tabii olarak, mütemayil (ve hazır) olma
sı mümkün olduğu gibi, fazilet veya aşağılıkla ilgili fiillerin, ona, başka
herhang i bir §eyle ilgili fiillerden, daha kolay olmasından dolayı , onun,
fazilet veya a§ağılık durumLa.rına, (13) tabii olarak, mütemayil olması da
mümkündür; o halde. in,s,an, zıt yönde çalı§an bir dı§ güç bulunmadığı tak
tirde, daha ba§langıçten itibaren, kendisine tabii olarak daha kolay gelen
bir fiili yapınağa sevkedilir. Dokumacı lık fiilierine karşı ( doğuştan mevcut
- 32 -
olan) tabii eğilim ( eMstidad et - tabii ) den dokumacılık olarak söz edne
miyeceği gibi, bu tabii eğilimlerden de, fazilet olar,ak sözedilemez.
Fakat tabii bir istidad, nefste bizzat faziletle Ugili :f'ilerin kendisin .
den sudur edeceği bir durum (hey' e) ortaya çıkıncaya kadar, bir faziletle
i lgili fiillere yönelir ve bu fiiller de, tekrar edilerek, mutad hale gelir ve
adet halinde yerleşirse, işte adet (haline gelmesin) den dolayı yerleşen bu
durumdan bir fazilet olarak söz edilebilir. iBu tabii duruma, hernekadar
kendisinden sadece te:k tip fiiller meydana gelse de, ne bir fazilet, ne de
bir noksanlık adı verilir. Bu taıbii durumun adı yoktur. Eğer herhangi bjr
kimse buna bir fazilet veya eksiklik adım verirse, bu, birinin anlamı ,
diğe.rinin anlıamı olmasından dolayı (verilmiş bir isim) olmayıp, bilakis
o, sadece <söylenişi aynı, anlamı ayrı) ortak bir isim olmuş olur. İşte bir
insanın övülmesi, ya da yerilmesi, alışkanlığın sebep olduğu bu durumdan
dolayıdır; yoksa başka birşeyden d olayı, insan ne övülür, ne de yerilir.
.....
zıddı durumda olan insanı, yani bütün kötü fillere (el--ef'al eş·şurfir) mü
temayil (ve hazır) olan ve kendisinde bu kötülüklerin durumları adet
halinde yerle§ en insanı, hemen hemen, be§eri kötülüklerden daha kötü olan
bi.r duruma çıkarıyorlardı. Kötülüğünün a§ırılığından dolayı, bu ki§lnin,
eskiler arasında hiçbir adı yoktu. Bununla beraber, bazen onlar, bu ki§iyi
<<vahşi hayvaD>A15) (essebu' ) vb. ad1a adlandırı rlardı. Bu iki aşın U!:, in·
sanlar arasında na.dir bulunur. Birincisi, bulunduğunda, onların görü§le�
rine göre, onun derecesi (mertebe) , şehirlere hizmet eden bir devlet ada-
. mı olmaktan daha yüksek olurdu; hatta onun, gerçek sult1ıı,n ( el-melik )
olarak, bütün şehtrleri yönetmesi gerekirdi. İkincisine gelince; eğer onun
mevcut olması vukub ulsaydı, asla ne herhangi bir §ehri yönetirdi, n e de
ona hizmet ederdi; hil.akis o, bütün §ehirlerden çıkarılırdı . ( 1 6 )
•••
[16] (2o) !yi (işler) olan fiiller, biri aşırı, diğeri eksik olduğu i�·n her
ikisi de kötü olan iki aşırı uç arasındaki orta ve mfttedil fiilleı:ıdir. Faznetler
de buna benzer. Çünkü onlar, biri çok aşın, diğeri çok eksrk olduğu i çin
herikisi de aşağı obam diğer iki durum arasında nefsin orta ( mutavassıt)
durum ve melekeleridir. Örneğin (yemekte) öl�ülülük, �irisi çok aşın
olan oburluk, diğeri çok eksik o}an lezzet hissinin yokluğu arasında orta;
cömertlik, cimrilik ve israf arasında orta; cesaret, < düşüncesizce) atılgan
lık ve korkaklık anasında orta; nükte, alay, oyun vs. ile, arsızlık, ahmaklık
ve durgunluk a rasında orta bir durumdur. Tevazu, kibir ile, adi davranış
ve laübalilik arasında orta bir nitelik (hulk) tir. Nezaket, gurur, övünme
ve kendini üstün görme ile, kendini alçaltma arasında o rta ; yumuşak huy.
- 35 -
luluk ( eHnlm) , aşırı öfke ve insanın bir şeye hiç kızınama durumu ara
sında ortıa; haya, utanmazlık ile, sıkılganlık ve şaşkınlık arasında orta;
dostluk, asrk suratlılık <hırçınlık) ve dalkavıukluk arasmda orta bir du
rumdur. Diğerleri de böy:edir.
.,*..
[21 ] (25) E:v (aile) , birtakım unsurlar (ecza') dan ve belirli ortaklık
lar (i§tiıdkat ) dan oluşur ve onlarla meydana gelir. Bunların sayısı dört' .
tür: 1 ) Karı-koca, 2 ) Efnedi ve köle, 3 ) Anne-bıaba ve çocuklar, 4) Mal·
mü�k ve sahibi. (Evi oluşturan) bu unsur ve ortaklıkların yöneticisi, bir
bütün olarak onların ortak işler yapmalarını, tek bir amacın gerçekleş
mesi ve evin, iyi şeylerle tam olarak, tesisi ve iyi şeylerin kendfleri
için korunması yolundıa onların karşılıklı yardımlaşmalarını sağlayacak
şekilde onların bir kısmını diğerleriyle birleştiren ve herbirini diğer;ne
bağlayan, evin efendisi (rab) ve yöneticisidir. Buna aile reisi (el-men
ziliyyu ) denir ve evdeki bu kişi, şehirdeki şehrin
yöneticisine benzer.
Tıpkı insan bedeninin, bazısı daha üstün, bazıısı daha aşağı, birbirine
b itişik ve dere<:elere ayrılmı�, herbirisi belirli bir fiili yapan, bütün fiille
ri, insan bedenindeki amacın tamamlanması için, karşılııklı yardımla§ma
da birleşen belirli sayıda çeşitli kısımlardan meydana �geldiği gibi, şehir
ve evin herbirisi de, b azısı da:ha aşağı, bazısı daha üstün, birbirine bitişik
ve farklı derecelere sahip, herbiri si bağımsız olarak belirli bir fiili ya
pan, fiilleri, şehrin veya evin amacının tamamlanması için karşılıklı yar
dımlaşmada birleşen belirli sayıda farklı kısımlardan meydana ge:ir. An
cak ev, bir şehrin parçasıdır ve evler şehrin içerisindedir. O halde amaç
lar iiarklıdır. Bununla beraber, mükemmel bir hale getirilip birleştirildik
lerinde, bu farklı amaçlardan, şehrin amacının tamamlanması için, karşı
lıklı yardımlaşma olU§ur. Bu, yine bedenle karşılaştırılaibilir: Qünkü baş ,
göğüs, karın, sırt, eller ve ayakların bedenle ilişkisi, şehrin evlerinin şe
hirle ilişkisi gibidir. Büyük organların herbirinin fiili, diğerinintkinden
farklıdır ve bu büyük organlardan herbirisinin parçaları, o esıas organın
amacının tamamlanması için, farklı fiilieriyle b irbirlerine yardım eder
ler. Sonra mükemmel hale geldiklerinde , büyük organların farklı amaç ve
fiillerinden , bütün bedenin amacının tamamlanması için, karşılıklı yar
dımlaşma oluşur. Evlere nazaran evleri n parçalıarının ve ş ehre nazaTan
evlerin durumu da bunun gibidir. O halde, bedenin organlarında olduğu
gibi, şehrin bütün parçala:rı, bu b i rleşmeleriyle , şehre ve bir kısmı vası
tasıyle diğer bir kısmının varlığının devamına yıararlı olur.
[23 ] Doktorun hasta olan her organı, bütün bedene, çevre organıara
ve onunla i'rtiba:tlı olan organıara yarar sağLayan bir sağlığa kavuştura
cak bir yönıtemle tedavi ettiği için, o organı, ancak, onun bütün bedenle ,
çevre organlarla ve onunla irtibatlı olan orgıanlarla münasebetine göre
tedavi ettiği gibi; aynı şekilde §ehrin yönet(ci&�nin de, şehrin parçaların
dan herbi'rine iyilik kazandıran şeyi, ne bütü n şehre, ne de şehrin parça
lanndan herhangi birine zıa,rar veren, bilakis genel olarak şehre ve şehre
yararlılık derecesine göre bu pa·rçalardan hebirine yararlı olan bir iyilik
haline getirmeyi araştırmak suretiyle, ister bir �nsan gibi :küçük, ister
b� r aile gibi büyük bir parça olsun, şehri n parçalarından herbirinin iŞ�
ni idare etmesi onu tedavi etmesi; bütün şehirle ve ş ehrin diğer parça·
larından herbiriyle münasebetine göre, onu iyiliğe kavuşturması gerekir.
Yine doktorun, bu durumu dikkate almayıp, organlardan birini sıhhaıte
kıavuşturmayı amaçlayarak, onu, çevresindeki organların durumlarını
gözönünde bulundurmaksızın, tedavi ettiğinde veya onu, diğe r bütün or
ganlara zararlı olan şeyle tedavi ederek (onu) sağlığa kavuşturup, ancak
- 38 -
lar arasından tek tek kişilere yararlı olabilecek şekilde, fiilieri nasıl tak
dir etmesi gerektiğini teemmül etmelidir.
*
**
{29] Sultan, sanatıyla meşhur olsa da, olmasa da, kullanacak aletler
bulsa da, bulımasa da, kendisini k<�ıbul edecek toplum bulunsa da, bulun
masa da, itaat edilse de, edilmese de, herhangibir zamanda bir şehre reis
olması vaıki olduğunda, sultanlık maharetc, <39) şehirleri yönetme sanatı
ve sultanlık sanatını kullanma gücüyle sultandır. Doktorun, insanlar onu
tanısın veya tanımasın, onun içi n sun'i aletler hazır olsun veya olmasın,
işlerini yerine g etirirken kendisine hizmet edecek halıkı bulsun veya bul
masın, sözlerini ka:bul edecek hasta kişilerle karşılaşsın veya karşılaşma
sm, tıbbi maharetinden (el-mihne et - tıbbiyye) dolayı doktor olduğu ve bu
şeylerden hiçbirine sahip olmasa da. hekimliğinin eksilmediği gibi; sultan
da, halilm hükmetsin veya etmesin, saygı görsün veya görmesin, i ster zen
gin, ister fakir olsun, bu sanatı kullanma mahareti ve gücünden dolayı sul
taındır.
[32] «Bilgi>, (el-'ilm ) adı, birçok şeye verilir .. Fakat nazari ( teorik)
kısmın bir faızileti olan bilgi, varlığı ve varlığının devamı asla insan kat
kısına bağlı olmayıan varlıkların varlığı , onlardan herbirisinin ne olduğu;
zarfiri ve külli doğru öncüllerden - kendisinde kesinlik ibulunan ve do
ğuştan, bilgi olarak ( m'alümeten) akılda bulunan ilk prensiplerden (43)
oluşan delillerden (onlarla i�,gili bilginin) nasıl (elde edildiği konusunda)
nefsde kesinlik (el-yakin) in meydana gelmesidir.. Bu bilgi iki kısımdır�
i
a) Birincisi, bir şeyin varlı ı, varlığının sebebi ve ne kendisinin, ne de se
beibinin, şu veya b u şekilde, farklı olabileceği hakkında kendisinde ke
sinlik bulunan bilgidir. b ) İkincisi ise, varlığının sebebi üzerinde durmak .
sızın, birşeyin varlığı ve onun farklı olamıyacağı konusunda kendisinde
kesinlik bulunan bilgidir.
..
(-*
dinin üstünde başka bir sebebe sahip değildir. Aynı zamanda biz, yine, so
nuncuların ortadakiler (el-mutavassıtat)e, ortadakilerin de İlk'e ula§ın
caya kıadar çeşitli şekillerde nasıl yükseldiğini, s onra İlk'ten tedbir'in
nasıl başladığım ve en sonuncular ( el-evahır) a ulaşıncaya kadar. bi'r dü
zen içerisinde, diğer varlıklardan kk tek şeylere nasıl nüfuz ettiğini d e
biliyoruz. Bu, hikmet'in gerçek ıanlan:ııdır v e bu isim bazen mecazi olarak
kullanılır. O halde, sanatlarıda üstün ve mükemmel olan kimselere <<hu.
kema' adı verilir.
[36] Arneli hikmet (49) ister mutluluk olsun, isters e mutluluk elde
etmek için gerekli olan bir şey olsun, bir insan için gerçekten büyük bir
iyilik, faziletli ve şerefli bir amaç meydana g etirmek için yapılan şeyde
en mükemmel ve en iyi şeyleri ortaya çıkarma ve mükemmel düşün
me (50) gücü ( el-kud(atu)dür. Zekilik, dah a küçük bazı iyilikleri elde et
mede en üstün ve en iyi olanı mükemmel olarak ortaya ç�karma gücüdür.
Kurnazlık, iyi olduğu zannedilen zenginlik, zevk veyıa şerefin gerçekleŞ
tirilecek büyük bir miktarı için, en mükemmel ve en iyinin ortaya çıka
rılmasında doğru düşünme gücüdür. Hile, sinsilik ve riyakarlık, iyi zanne
d ilen adi kazanç veya adi zevkin gerçekleştirilecek kötü bir miktarı için,
en etkili ve en iyi olan şeyi ortaya koyma mükemmelliğidir. Bütün bunlar
sadece amaca götüren şeylerdir; f,akat amaç değildirler. Bu konulardaki bü
tün düşünceler bunun gibidir. Çünkü .insan, düşüncesini n hedefi olarak,
arzu ettiği ve özlediği amacı sadeec ortaya koyar ve ondan s onra, kendi-
- ·15 -
•••
•••
[46] (54) Zeka (sür'at-i intikal) , bir şeyi, zamanla ifade edilemiyen
bir süratle veya kısa bir zaman içerisinde, çabukça sezme (hads) mükem·
melliğidir.
:�.
[52] ( 63) Bütün �iirlerle, ancak, biırşeyin hayal gücüne dayanan mü
kemmel bir etkisinin meydana getirilmesi amaçlanır. Onlar altı çe§itt:iı·:
Üçü, övülmüş; üçü de, kötülenmiştir. Övülen bu üçten biri, kendisiyle,
düşünme melekesinin ( el-kuvve en-natıka) islahı, onun fiilierinin ve dü
şüncesinin, mutluluğa doğru ( mutlaka) yöneltilmesi; ilahi şeylerin (umfir)
ve iyi fiilierin hayal gücüne dayanan bilr cikisinin meydana getirilme&i;
faziletierin hayal gücüne dayanan bir etkisini meydana getirmede ve on
ları tasvib etmede, kötü işleri ve eksiklikleri kötülernede ve onları küçük
düşürmede mükemmellik amaçlanandır. İkincisi, kendisiyle, nefsin kuv
vetle ilgili arazlarının i slah edilmesi ve düzeltilmesi ve onların, mütedil
hale, gelip, a§ırı olmaktan çıkıncaya kadatr kırılması ıamaçlanandr. Nefsiıı
bu arazları: öfke, k�bir, zulüm, küstahlık, şeref ve tahakküm sevgisi, hırs
vb. dir. Bu özelliklere sahip olanlar, bu tür �.iiirler vasıtasıyle, onları kötü
işlerde değil, iyiliklerde kullanmnya seVikediliırler. Üçüncüsü, kendisiyle,
nefsin zaaf ve gevşeklikle ilgili arazlarının, yani ş ehvet, adi lezzetler, nef·
...
[ 54 ]
(66) Bu şehrin reisieri ve yöneticileri dört çeşittir: (67 ) A) Gerçek
sultan. Bu, ilk reistir(6 8 ) ve şu altı §artı haizdir. ( 69) a) Hikmet, b ) Tam
pıratik hikmet, c) (Başkalarını) ikna edebilme mükemmelliği, d) Hayali
bir etki meydana getirme mükemmelliği (iyi hayal ettirme) , e) Bimat
cihada l\Jatılma gücü, f) Bedeninde, cihil.d'la ilgili i şlerde hazır bulunma
sını engelleyen bir şeyin bulunmaması. Kendisinde bütün bunlar birleşen
kişi, örnek (insan) dır, yani bütün gidiş ve fiilierinde taklid edilecek, söz
leri ve tavsiyeleri kabul edilecek bir insandıır. Şehirleri, kendi düşünce ve
arzusuna göre yönetmek bu kişinin hakkıdır. B) lkinc.:. duııım şudur: Ken
disinde ,bu şartların h epsi toplanan hiçbirkişi bulunmaz; fakat bu şartLar,
bir top1uluğu oluştuıran kişilerde ayn ayrı bulunur, (70) yani onlardan biri,
amacı, ikincisi, bu amaca götüren �yi verir;: üçüncüsü, başikaLannı) ikna
etme ve hayali bir etki meydana getirme mükemmelliğine sahip olur; di
ğer biri ise ciha:d etme gücüne sahip olur. !şte o zaman, bu topluluk , hep
beraber, sultanın yerini alıır. Onlar, en iyi reisler, faziletli kişiler adı ile
anılırlar. Onların idare sistemi de, en .faziletlilerin idaresd adını alır.
A) Bitr iman, yaptı,ğıyla bir amaca ulaşınaik için bin iş yapar; fakat
· onu yaparken, bir fiilin sonucu olaili bir şeyi kullanır; o sonuç ise, daha
önce diğer bir in�nın düzenlediği ve ortayıa koyduğu iyli bir şeydir. Bu
durumda birinci kişi, rehıtir ve ş ehirde ikinci kişj d�n önce gelitr.
Bi.nicilik ( sanatı) bunun bir örneğidir. Bu sanatın amacı. silah kullanma
da üstünlüktür. Bunun örneği, diz.gin yapma sanatının sonucu olan d i�in
leri ve eyeri kullanan, bir binicidir. Buna göıre, bu binici, eyer us.tasm(}1an
v e aynı zamanda da atın terbiye edicisinden önce gelen bir reistir (yani
onun rütbesi, eyercinin ve at eğiticisinin üstündedir) . Diğer işler ve sa
natlarda da dwrum böyledi r.
B) Ayın amaca sahip olıan iki i nsandan birisi, bu amacın h ayal gücü
ne dayanan bir etkisini meydana getir�bilmede (yani o amacı iyi hayal
ettirmede) daha iyi, fazilet ba·kımından daha mükemmel, kendisinin, bu
amaca ulaştıracak her şey ortaya çıkarmasına v;asıta olacak arneli hik
mete sahip ve bU amacı geırçekleştirirken diğer şeyleri kullanmaya; daha
iyi adapte olmuş olursa, o zaman bu kişi, bunlara sahip olmayan ikinci ki
Şi ü�erınde reistir, yani rütbesi ondan üstündür. Amacı kendiliğinden ta
hayyül eden, fakat am:tcın, kendisiyle elde edileceği her şeyi başaracak
mükemmel düşüneeye sahip olmayan kişi ( ni n derecesi) de onun altın
dadır. Bununla beraber, ona, yapması geıreken bazı şeylerin bir taslağını
çizmek (örneğini göstermek) suretiyle, bir dü§ünme ba§langıcı verildi
ğinde, o , kendisi için taslağı çizilen şeyin verilen örneğini ta:klid eder ve
gerisini çıkarır. Amacı kendiliğinden tahayyül edemeyen, aynı zamanda
hiçbir görüşü de bulunmayan, fakat ona amaç verilip ve bu amaç, mu
hayyilesine sunulduktan (yıani ona tahayyül ettirildikten) sonra, bir dü-
- 52 -
C) Üçüncü durum ise şöyledir: İki kişiden he:rtbirisi bir fiili. yapar
ken, orada, üçüncü biır şahıs, bir amacı tamamlamada onların füllerini
kullamr; fıaikat bu iki kişiden birisi, üçüncü kişinin amacım tamamlamak
için, bu şeyi daha şerefli veı daha gerekli olarak yapar. İşte fiili daha şe
refli ve daha gerekli olan bu adamın derecesi, o amaçla ilgili daha basit
ve daha az gerekli olan fülden sorumlu kişinin derecesinden daha üstün·
dür.
langıçtır. (75) Son ise, mutluluktur (b). Bu ikisi arasında bulunan şey
de, kendileriyle mutluluk elde edilen fiillerdir (c). Bu şehrin sa:kinlerinia
görüşleri, (76) bu şeyler üzerinde b irleşip, kendileriyle karşılıklı olarak
mutluluk elde edilen fiilleırle tamamlandığında, orada zaruri olarak ,
karşılıklı sevgi ortaya çıkar. Sonra, onlar aynı yerleşme yerinde birıbirle
rinin komşusu oldukları , bazıları diğerlerine muhtaç olduğu ve bazılan
değerlerine yararlı oldukları için. oı·ada çıkwra dayalı bir sevgi ortaya
çıkar. Sonra onların faziletiere iştiraklerinden,. hazılarının diğerlerine ya
rarlı olmalarından ve bazılarının diğerlerinden zevk almalarından dolayı ,
orada yine zevke dayaılı bir sevgi meydana gelir. Öyle kL. bu sevgi vasıta
sıyle onlar b irleşider ve birbirlerine bağlanırlar.
o�an kişi de, şehre zararlı olduğunda, adaletsizilir ve engellenir. Birçok en
gelleme durumLannda kötülük etmek ve ceza vermek gerekir. (Kişiye uygu
lanacak) kötülükler ve cezalar, her adaletsizlik, uygun b i r ceza ile karşı
lanabilecek şekilde, takdir edilmelidir. Adaletsizlik yapan kişiye, yaptığı
adaletsizliğe eşit ibitr kötülükle karşılık verildiğinde, adalet uygulanmış
olur. (Ona , yaptığından) daha fazla bir şeyle karşılık veıildğinde, bir ferd
olarak onun aleyhinde, daha az bir şeyle karşılık verildiğinde ise, şehir hal
kının aleyhinde ve belki daha fazla bir şeyle karşılık verildiğinde de, şehir
halkının aleyhinde bitr adaletsizlik ( cevr) olur .
....
*
••
[60] «Adalet» terimi, bazen daha genel bir ıanlamda söylenir, yani
bi:r insanın, herne fazilet olursa olsun, faziletli fiilleıi, başkalarıyla ilgi
li olarak, kullanması an!amındıa kullanılır. Bölüştürmedeki ve bölüştürül
müş olanı korumadaki adalet, da:ha genel bir adalet türüdür ve daha özel
olan , daha genel olanın adıyla anılır.
*
••
- 55 -
•••
U. BÖLÜM
[62] Şehrin tedıbir (li olmak için yaptığı) ha'zı:rlık ('udde), (kurduğu
fon ) , işi, servet ikazanmak olmayan grupLar için yapılan bir hazırlıktır.
Böyle olan kimseler, yani herşeyden önce ve bütün şehir yöneticilerinin gö·
rüşüne göre, paranın, kendilerine sarfedilmesi gerektiği kişiler, şehrin,
mesleklerinin amacı, ilk fırsatta, para kazanmak (ve zenginlik elde et.
mek) olmayan kısımlarıdır. Mesela, din görevlileri (hamelete'd-din ) katip
ler (küttab) vb.leri ( 1 ) (Çünkü bunlar, şehrin en önemli kısırnlarındandır··
lar ; paraya ihtiyaçları vardır) ve bunlardan başka, bazı şehir yöneticileri
nin görüşlerine göre, sakatlar ve para kazanmaya gücü olrnayanLa.r . Bazıları,
şehirde, hiçbir sakatın ve herhangi bir şekilde herhangi bir yararlı iş göre
meyen hiçbir kimsenin terkedilmemesi gerektiğini düşünürler. Bazı şehir
yöneticileri de, şehirde, birisi, mesleklerinin ıamacı ilk fırsatta para kazan
mak olmayan kişiler için, diğeri de sakatlar vb.leri için olmak üzere, iki
fon ( 'uddeteyn) kurımaları gerektiği görüşündedirler. Bu paranın, nere
den veı hangi yollarla elde edilmesi gerektiğinin de araştırılması gerekir.
Reis'in herhangi bir toplulukla, başka bir şey için değil, sırf onlar
arasında buyruklannın geçerli olmasını ve kenddsine itaat etmelerini sağ
mak için, onlanru kendisine boyun eğdirilmeleri ve saygılı davrandırılma
ları veya başka bir sebepten dolayı değil, sırf saygılı davranmalarını sağ
lamaıki için saygılı davrandırılmaları, ya da kendisinin onla:rın reisi olma
st onları uygun gördüğü gibi yönetmes i ve oların, herne olursa olsun,
onun memnun olduğu herhangi bir şeydeki bütün emirlerine rıza gös
termeleri amacıyla yaptığı savaş, haksız bir sav,a.ştır. Bunun gibi, o, ba§
ka biri ş ey için değil, sırf gahbiyeti kendisine amaç edinq iği için sava
şırsa, bu da, haksız bir savaştır. Eğer o, baş�:ı bir şey için de,ğil, sadece
gazabı teskini etmek için veya zaferde aldığı zevk için savaşıı-sa veya öl
dürürse, bu da haksızlıktır. Eğer bu insanla:r, onu haksızilik yıaparak kıı
dırırlarsa ve bu haksJ.zlıktan dolayı hak ettikleri ceza, savaşı ve öldürmeyi
gerektirmiyorsa, �üphesiz bu savaş ve ö�dürme de, haksı'zlık,tır. Öldürmek
suretiyle öfkeyi gidermeyi amaçLayan insanların çoğu, kendilerini kızdı
rırlarsa ve bu haksızlıktan dolayı hakkettikler:i ceza savaşı ve öldürme·
yi gerektirmiyorsa, şüphesiz bu savaş ve öldürme de, haksızlıktır. Öldür
mek suretiyle öfkeyi gidermeyi amaçlayan insıanla:rın çoğu, kendilerini
kızdıran kişileri öldürmezler; bilakis kızdınnayanları öldürürler. Çünkü
böyle bir insan k endisinde öfkenin sebep olduğu sıkıntıyı gidermeyi amaçL
lar.
....
[67] Eğer bir şey, bir yokluğa ('adem) sahipse, o, onun varlığında bir
eksikliktir. Eğeri o, varlığında başka herhangi bir �eye muhtaç olursa, o
da varlıkta bir noksanlıktır. Türünde (en-nev') benzeri ibulunan her �ey,
- 59 -
varlıkta eksiktir; çünkü bu sadece, türü içerisinde tek ba§ına var olmak i�i n
yeterNliğe sahip olmayan §eyde ve kendis;yle tek ba§ına o varlığın tamam·
lanmasında yeterli ol mayan §eyde mümkündür; öyle ki, insanın durumun·
d..ı uıduğu gibi, onunla, sadece, o varlığın bir parçası tamamlanır ve (ken
d�sıyle), bir bütün (külliyye)ün tamamlanması için onda yeterlilik mev
ct�� deği�dir. (6) . Çünkü herhangi bir ,,lJ.iT>e> ile (b�'-vahid bi'I-aded) insanın
varlığını gerçekle§tirmek mümkün olmadığı iç·in, bir zamanda <�bir» den
daha fazlasına; ihtiyaç vardır. O takdirde, bir §eyi .tamamlamak için kenrl'. .
sinde yeterlilik bulunan her §ey , o §eyde, kendisinde kendisi için ikinci bir
§eyin bulunmasına ihtiyaç duymaz. Eğer bir §ey, kendi varlığının, mah�
yetinin ve cevherinin tamamlanması için yeterlüiğe sahipse, kendi türün
den, kendisinden başka diğer herhangi bir §eyin bulunması imkansızdır
ve eğer o, onun fiili gibi olsaydı, ondan bıaşka herılıangi birisi fii.linde ona
ortak olmazdı.
yan bir amaç anlamında, iyiliktir. İkinci iyilik, mutluluğun elde edıl·
mesinde, herhangi bir §ekilde yararlı olan ye,r §eydir (b ) . Bu, kötülüğü n
zıddı olan iyiliktir ve bu, onlardan herbirinin mahiyeti (tabia) dir. Bah
settiğimiz bu mahiyet (tabia) ten ba§ka, kötülüğün diğer bir mahiyeti
yoktur. O taktirde bu iki kötülük i::.·fıdidir ve o i kisinin zıddı olan iki
iyilik de, bunun gibidir. Alemlerdeki iyiliğe geljnce, o, lik Sebep'ti.r ve
her§ey O'na bağlıdır; bir başkasının varlığı da , O'na bağlı olana bağlıdır. . .
ve her ne olursa olsun, bu bağlılıklar (eJi..levazım ) zinciri, sonuna �adar,
böylece devam eder (gider) . Çünkü bunların hepsi, liyakette, bir nizarn
ve adalete göredir. Liyakat ve adaletten ( doLayı) meydana gelenin ise,
hepsi iyidir.
Bazı ki§iler, herne tür olursa olsun, varlığın iyi, yokluğun kötü oldu
ğunu zannederler. Onlar, kendi kendilerine, hayali varlıklar şekillendirir
ler ve sonra onların iyi olduklarını kabul ederler; yokluklar şekillendirir
ler ve sonra da onların kötü olduğunu kırubul ederler. Diğer bazıları da ,
henretür olursa olsun zevklerin iyi, acının ( eziyetin) , bilhassa dokunma
duyus.una etki eden acının, kötü olduğunu zannederler. Bunların hepsi ya
nılıyorlar. Çünkü varlık, a ncak, liyakatiyle birlikte olduğunda, iyidir ve
yokluk, liyakatten yoksun olduğunda (kötüdür) . Zevkler ve ıacılar da bu
nun gibtdir. Liyakati bulunmaksızın, va r olan ve van olmayan §ey kötü
dür. Bu §eylerden hiçbi:risi, rUhani alemlerde hiç bir §eyde mevcut değil
dir. Çünkü hdçbir kimse , ruhani ve semavi ( alemler) de herhangi bir §e
yin liyakate zıt olarak vukubulduğunu dü§ünmez. Zira mümkün olan ta
bii §eyler, tabii olmaları dolayısıyle, liyrukat ile, onlarda korundukların
da, liyakate zıt olarak vuku bulmazlar, hem de 'İnsan, orada, ira.cti liyakat
leri (isti'halat) aramaz. Çünkü mümkün olan tabii liyakatler, yıa §ekille,
ya da maddeyledir. Her (hangi, bir) §ey, layik olduğuna ya en yüksek, ya�
en a§ağı, ya da o rta (et·tesavi ) bir derecede (7) layik olur ve ondan aldıkları
da buniıa.rın ötesine geçmez; o taktirde onların hepsi iyidir. O halde iyi, iki
türdür: (a) Birisi, hiçbir kötülüğün, asla, kendisinin zıddı olamadığı;
( b ) diğeri ise , kötUlüklerin, kendisinin zıddı olduğu türdür. Bunun gibi.
ba§langıcı, iradeli b ir fiil olan her tabii şey, bazen iyi, bazen de kötü o!ur .
Biz, burada, iradi olanın asla karı�rr.adığı, s1rf tıaıhii olandan söz etmekte
yiz.
�·.
•••
[78] Eğ er bir şey başkasını yaparsa (yef'ale) , bu, onun, zarfiri olarak,
o şeyden aynimaması yani o şeyin onun için gerekli olması (en-yelzeme )
(veya onun, o şeyden' çıkması) demektir ve başkasının bir şey tarafından
yapılması, onun, o şey tarafından gerektirilmesi ( lüzum) dir. Yapılan bu
şey, zarfiri olarak, o şeyden ayrılmadığında (yani o şey,. onun için gerek1i
o ld uğunda) . o şey, onun faili olur ...- � bir şeyin faili kendisinden o ş eyin
zarfiri olarali çıktığı [veya kendisinden dolayı, o şeyin gerekli ( lazım) ol
duğu] şeydir. Başkası kendisi tarafından yapılan şey, hareket etmedil{çe
o nun, ondan zarfiri o la rak çıkamadığı (veya onun, ondan dolayı
gerekli olması mümkün olmayan) şeydir. O, hareketiyle. (orada)
tek başına iş yaptığı bir durum meydan a getire n veya önce s ahi p olduğu
şeye eklenen başka bir durum meydana getiren h erşeyi -ihtiva eder.
O halde, o, ikind. (durumun) bi.rin c iyle birleş mesiyle , o şeyi yapar ve o
şeyi yapan, bu ikisinin toplamı olur. O, ıancak, önce, (ona) başka birş ey
eklenmeksizin (onunla) iş yapmada kendisi için yetersizlik bulunan bir
şeyde olur ve ancak hareket ettirilınek suretiyle başkasını yapan, kendi
sinin zaruri neticesi olma durumunnda bulunan ıb a�aı ıbir şeyin, kendisi
nin zaruri neticesi olması ; kendisinden meydana gelme durumunda bulu
nan ş eyin, kendisinden meydana gelmesi ve yapılm a durumunda bulunan
ş eyin, yapılması için, cevherinde bir i htiyaç ve yetersizlik durumu içeri
Srindedir. O talkdirde, b aşkasını yapmak için, cevherinde ve varlığında ye
terli olan her şey, hareket ettiri1mesiyle, asla yaptığını yapama z ve ken
disinden zarfiri olarak meydana gelen şey de •zaruri olarak çıkamaz.
[79] Herhangi bir şeyin faili , belirli bir zamanda k endisinin o şeyi
yapmasının, i� veya en iyi, ya da en iyi olmadığım veya kötü olduğunu
bilir. Onun, onu yapmasını geciktiren şey, onun onu yapmasına engeldir ve
- 66 -
[80] Bir insanın, (a) birisi, terdh edilmesi veya kaçınılması gere
ken fiiller husunda ayırdı etme mükemmelliğine ( 2 1 ) sahip olması. diğeri
. .
melliğine sahip olan kişidir; <22) ki o zaman, o, aynı zamanda ahlaki fazilet
te de üstün olur. <23)
[8 1 ] Bazı kişiler, lik Sebep 'in ,. zatı dışında, heı:ıhangi bir şeyi aklet
mediğini veya bilmediğini söylerler. Bazıları da, aklın bütün külli objeleri
(M'akfilat-ı külliye) 'nin O 'nun için hep birden hazır olduğunu; O'nun,
onları zamana bağlı olmaksızın, bütün olarak, bildiğini ve aklettiğini ve
oniann hepsinin O 'nun tarafından, eze1iyetten ebediyete kadar, devamlı ,
bil - fiil bilinerek, O'nun zatında toplandığını ileri sürerler.
*
••
•••
-- 69 --
•••
•••
•••
safsata., cedel ve ş�ir.. sanatı gibi bütün ilmi ve arneli §eyler için de durum
buna benzer. Çünkü sadece delil (burhan) kulllandığını dü�ünerek ve
Z3n�ıederek, onlar hakkında bilgisi olmaksızın, onlarla b!zzat meşgul oran
ki�in\n, genellikle, de!ili farklı �ekillerde karı�ık kullandığı �örülür.
sinlikle asil olanı, yazma sanatının asil ( eş-şerif) olanından daha üstün·
dür .
Tecrübeye dayanan kuvve t , cahil yönetimlerin en aşağısmda, yani
tahakküme (zorbalığa) dayanan idare (siyasetü't-tağa.llüb ) de <35) kulla
nıldığında, o, diğe r yerlerdekinden daha aşağı ve daha kötüdür. Yine bu
nun gibi , tahakküme (zorbalığa ) dayalı hayat tarzları (seyyir et·tağal
lüb ) nda kullanılan yazma sanatı da, diğer idare ve sanatlarda kullanılan di
ğer yazma; türlednden daha kötü ve daha aşağıdır. En aşağı kişilerin kul
landığı ya:zma sanatı da, tahakkümün. hizmetinde kullanıla n yazma'dan
daha şereflidir. Tıpkı faziletli sultanın ve faziletli yönetimin hizmetinde
kullanılan yıa;zma'nın şerefinin, şehirde kullanılan diğer yazma tiplerinin
şerefinden daha üstün olduğu gibi, tahakkümün hizmetinde kullanılan yaz
ma'nın aşağılığL zararı, kötülüğünü n çoğalmas:ıı v e belası da, diğer yazm:ı.
tiplerininkinden daha: büyüktür; yine aynı şekilde tecrübeye dayanan kuv
vet,arneli hilemete sahip kişi ve ilk reis tarafından kulla�ııldığında, onun
şerefini n' onun kullandığı yazma ( el-kitabe ) 'nı n şerefinden daha üstün
olduğu gibi, (tecrübi kuvvet) tahakküm sah�bi kişi (zorba) (el -müteğallib )
tarafında n kul1a:nıldığında, ( onun aşağılığı) da, onun tarafından kulla
nılan yazma'nın aşağılığından daha aşağıdır. Genellikle; faziletli yönetim
(er-ruase el-fadıla ) de kullanıldığında, kendi türünden (olup ta) kendisin
den aşağıda olandan daha üstün olan her şeref tahakküme (zo rbalığa) da
yalı yönetim (es-si.yase et-teğallübiye ) de kullanıldığında, aşağı v e zararlı·
dır ve kendi türünden olan diğerlerine nazaran aşağlığı ve zararlılığı daha
da ıa:rtar. İ nsanın asil olmasına vasıta olan, iyi insanlarda bütün iyiliklerin
sebebi ( ki bu, gerçekten çok şerefli ve üstündür) , fakat kötü bir insanda
bütün kötülük ve bozukluklar (fesad ) ın sebehi olan ( iylyi, kötüden) ayırd.
etme ( et·temyiz ) vb. gibi bütün psikoloj.ik yetiler (el-kuvye en-nefsaniyye )
de buna benzer. Bu şeyler, tahakkümle yöneten (zorba) b ir sultan (me
liki'l-müteğallib ) da bulunduğunda, çok kere,. yönetmeyen kişilerde (kötü
lüklere) sebep olan kötülüklerin bir sebebidir. Bu sebepten, eskiler, kötü
bir amaç doğrultusunda. yararlı olan şeyin ortaya çıkarıla;bUmesine vasıta
olan fikri meleke( el-kuve el-fikriyye)ye (36) f�kri fazilet adını vermediler;
fakat onu aldatma, hile ve desis e gibi diğer isimlerle adlandırdılar. İrade
ye dayanan iyiliklerin enbüyüğü olan bu insani şeyler ve sanatlar, tahak
küme (zorbalığa) dayanan devlet(ınedinetü't-tağallübiyYe ) te (Zorba şe
hirde) kötülük�erin veya afetierin ve dünyada vuku bulan afetierin sebep
leri olmaya müsaittirler. Bu sebepten faziletli bir kişinin b ozuk idareler·
( es-siyase el·faside ) de <37) kalması haramdır ve eğer kendi zamanında
bU-fiil m evcutsa, faziletli şehirlere hicret etmes,� gerekir. (38) Eğer bun
lar (faziletli şehirler) yoksa, o zaman faziletli kişi, bu dünyada yabancıdır
ve yaşantısı sefil (radi') dir; d olayısıyle , bu kişi için ölüm, hayattan daha
iyidir. ,.,<;;,
--- 72 -
Böylece insan artık (·orada ) saadete ulaştıgı bir nazari i lim mevkii
(menzile ) ne ve derecesine yakınlaşmıştır. Nazar, onu; bu prensiplerden
hiçbirisine sahip olamayan; f·a:kat İlk Varlık ve daha önce bahsedilmiş olan
bütün varlık1arın İlk Prensib i olan; (46) (onların) varlığının, onun ile
bihi) , ondan dolayı ( 'anhu) ve onun için (lebft) olduğu;_ hiçbir kusuru
olmayan tarzlarda, daha doğrusu, bir şeyin, v·a:.rlıklara ilke o lduğu en mü
kemmel tarzda b ulunan bir varlığa ulaşıncaya kadar, he�iki yönde ilerleı
tir. (Buna bağlı olanak) , ona, e n uzak sebepleriyle (birlikte) , varlıkların
bilgisi hasıl olur ve bu, varlıklardaki ilahi görünüş ( en-nazar) tür. O.. aynı
zamand a, insanın var edilmesine sebep olan amacı, yan i insanın ulaşması
gereken mükemmelli,ği v2 insanın bu yetkinliğe ulaşmas�na vasıta o�an
bütün şeyleri devamlı araştırmaktadır. O taktirde. o, arneli kısma geçe
bihr ve onun yapması gereken şeye ulaşması ve yapması mümkündür.
tırlar. Nazari ilmi tamamlamı§ oLan kişinin ve nazari ilmin herhangi bir
bi:gisine sahip o lmaksızın, bi:r veya daıha faızla şehir ha�ının fiilierinin
takdir e dilmesi kendisine· vahyedilm:§ kişinin durumu da buna benzer. Na·
zari ilirnde tam olduğu halde, kendisine bir vahy gönderilmiş olan kişiyle ,
nazari ilirnde tam olmadığı halde, kendis,ine bir vahy gönderilmiş olan kı;;&i a·
rasında aslında ne bir ili§ki, ne de bir ittifak vardır; bilakis bu ittifak
sadece sözdedir.
[90] <48) F�kri fazilet, (49) bir kişinin, ortak bir zaruret halinde, bir
veya daha fazla millet, ya da bi:ı� şehrin ortaklaşa sahip olduğu faziletli
bir ama,ç için en yararlı olanı, mükemmelce ortaya kıoyma gücüne sahip
olmasına vasıta olan fa;zilettir. Onun bir türü, kısa sürelerde değişen şey,
kendisiyle ortaya çıkarılandır ve bu, milletiere veya tek bir mi·llete, ya
da bir şehre zaman zaman gelen şeylerin vuku bulması sırasında: cüz'i,
geçici türlerden yönetim gücü adını alır. Kötü bir amaç için en yararlı o
lan şey, kendisiyle ortaya çıkarılan fikri melekeye gelince; bu, fikri fazilet
değildir.
[92] ( 3 1 > Hiçbir insan,. ilk andan itibaren mükemmelliği haiz olara:\:
var olmaya (yaratılmış olmaya) müsait değildir, (52) ki, onda asla ayrılık
bulunmasın ve herhangi bir tarafa m eyletmeksizin veya hir zıddın diğeri
ne üstünlüğü sözkonusu olmaksızın, onun bütün fiilleri, hayat tarzı ve ah
lMd özeilkleri adalet ve insafa uygun o1sun. O, (be§eri) yaradılış ( el-fıt·
ra) , (bir bedende ) birle�me ( et.t'elif) nin. toplanma ( el-icti:ına') ya (bera
berliğe ) z<jrladığı zıtlardan meydana getiri! diği ( masnft') içindir; eğe r
onun tabii özellikleri ayırılsa ve eşitleştirilseydt, hiçbir uyum var olmaz
dı; zira onlar çok f,arklı, çok zıt ve ayrıdırlar ve ( onların) zorla birleşme
lerine rağmen, çok az veya biraz f1a,zla bk gerilim (münafere) , yaratılışta
denge (i'tidal) eksikliğine kolayca sebep olabilir. Unsurları arasındak ge
rilim daha az olan herhangi bir yaratılış (fıtra) , dengeye daha yakın ve
bunun aksi ise, dengeden daha uzaktır. O halde (tabii) huy ( el-hulk) , ta.
biatların zıtlık (et-tenafür) ve dengesindeki eşit zıtlık ve denge oranına
b:a,ğlıdır.
[93] C33) Biz iki: tür insamn varlığı kanısındayı� : Birisi. Aristo'nun
tabii ilim, mantık, teoloji, siyasi felsefe ( el-medeniyye) ve matematik
( et.te'alim) hakkındaki bütün kitaplannda bulunanın hepsini bilir n
onun bütün fiilieri veya çoğu fiilleri. herkesin görüşüne . göre. ilk bakış
ta ( 54) iyi ( cemil) olana zıttır; h erne kadar b1!rinci kişinin bildiği ilimle
ri bilmese de, diğer kişinin fiille:rinin hepsi, herkese göre ilk bakışta
iyi olana uygundur. Öyleyse bu ikinci kişi. filozof olmaya, fiillerinin hepsi,
herkesin görüşüne göre, ilk bakışta, iyi olana zıt olan biriinci kişiden daha
yakındır ve birinci kişinin sah�b o�duğu şeye sahip olma;ya, birinci kişi
nin, ikincinin sahip olduğu §eye sahip olmasından çok daha muktedirdir.
Felsefe, ilk bakışta ve gerçekte, bir insan için, nazari ilimierin vuku bul
ması (bir insanın nazari ilimiere sahip olması) ve onun bütün fiillerinin,
genel görüş ve gerçeğe göre. ilk ba!:ı§ta, iyi olana uymasıdır. Eğer bir in�
san, bütün fiilieri genel görüşe göre ilk bakışta, iyi olana uygun olmaksı
zın, kendisini nazari ilimiere hasrederse, kendisinin yerleşmiş Meti. ken..
disinin, herkesin ortak fikrine: göre ilk bakışta, iyi olana uygun olan fül
leri yapmasına engel olur. Bu sebepten, onun adetinin, fiillerinin, ger
çekten iyi olana uygun olmasına engel olması daha muhtemeldir. Alışkan·
lık haline geUrdiği fiilleıi henkesin müşterek düşüncesine göre, ilk bakış..
ta, iyi olana uygun olan kişinin adeti, onu ne nazari ilimlevi öğrenmek
ten, ne oo fiillerini, gerçekten iyi olana uygun gelmekten alıkoyacaktır.
Çünkü iH{ bakış (badi er-r'ay ) , onun, iLk bakışta eleştirilmemiş görüş o
lanı yapmaktan çok, gerçekten iyi olanı ve yapılması zarü.ri olanı yapması-
- 76 -
[94] (55) Fazilet için toplanmış (ict�ma) bir toplulukta hiçbir ayrı
lık ve uyuşmazlık vuku buLmaz. Çünkü faziletin amacı birdir, yani ba�ka
bir şey için değill bizzat kendisi i!,;in istenilen iyi.'dir. Bu ikisinin arzu ve
amacı. sadece, aslında iyi olan amaca yönelik olduğu için;, ona götürea
yollarıı da1, bizzat o şey için olan sevgileri de birdir. Onlar, amaçları bir
olduğu sürece, asla ayrılığa düşmezler. Anla§mazlık, sadece arzuların fark
lılığından ve amaçların zıtlığından dolayı vuku bulur. O zaman� birleşme
(el-ictim'a ) yi imkansız kılan davranış ortaya çıkar; çünkü herbirisi, ayrı
bir amaç ve ayrı bir yola sahiptir. Bunlar, b enzerleri de dahil� <56) zararlı
ve kötüdürler; ilk amaç gibi, gerçeği arama� saadete ulaşma. ilim ve fazi
letli şeyleri� sevgisi üzerinde ilk birleşme gibi iyi değildirler. İkinci . bir
leşme (el-idim'a ) , ticaret ve ticari işlerde kazanç ve karşıhklı yardım içi�
yani ·zararlı ve kötü bir ( şey için) birleşmedir; çünkü birleşenlerde n ve
ortaklardan herbJrisi, diğerininkinden daha çok şeye sahip olmak için, diğe
rinin payını gaspetmek ister; bunun gibi diğeri de, birincinin aynısını arzu
eder ve ona inanır; işte o zaman ayrılık başlar. llık ikisl ne kendileri dı
şında bir şey için, ne de başka herhangi birinde ihtiyaç hissettikleri bir
şey için birleşmişlerdir ve ne de diğer herhangi biriyle bir birleşme• bağı
mevcuttur. Tıpkı, amaçları farklı olduğu sürece, diğer ikisi arasında hiç
bir birleşme zuhur etmediği gibi, amaçları bir olduğu süreceı, onlar ara
smda da hiçbir ayrılık meydana gelmez. Yine. gerçek (el-hak ) , herşeyde
aranan ıamaç olduğu ve iyi ve fazilet de ona benzed!ği içi n , geı:ıçeği arayan
laı:i, kendi amaçlarını anladılar. onu bildilerı ve o hususta ayrılığa düşme
diler. Geı:ıçek ve fazilet o�mayan şey yürünebilecek bir yol değildi·r ve bir
insan onun üzerinde yürüdüğünde, yolunu sapıtır ve şaşırır. Başkalıarı.o,
onların amacını anlamaz; amaçlarının farklılığından dolayi da aniaşa
mazlar ve hernekadar ondan haberdar olmasalar da, amaçlarına götürme
yen bir yolda yürürler. Çünkü:, yeteniz kalsa btle. gerçeği arama, nefste
(bulunan) tabii (bir özellik) dir; eğer onların herbirisinden gerçek ve bil
ginin faziletini kabul etmesini isteseydiniz kendi noksanlığından ve ken
disinde b ulunan ihtiraslardan do1ayı. (onu ) kullanmamış bile olsa�, ( onu)
bilerek, onu kabul edeceğini görmüyor musunuz ?
I. B Ö L Ü M
(3) - siyasi sanatın amacı, harfi harfine if·ade edersek, <<Siyasi &anatta
ki amaÇ>> demektr. Krş. [22] . <'Sehirdeki amaç» = <<Şehrin amacı».
- 80 -
( 13) - bir fazilet veya aşağılık durumianna mütemayil olması. Belki «du
rumlal'>> yerine «fiiller>> demek doğrudur ve böyle okunmalıdır . Her
halükitrda, ef'al veya ahval fadılalı ifadesindeki, fadılalı kelimesi ,
bir sıfat değil, bağımsız bir tamlayandır.
( 14)- Doğuştan bütün faziletiere tamamen hazır bulunan bir ki§�nin var
olması zor ve uzak bir ihtimald i r. Kr�. [92] .
( 15) - Eskiler, bu adama ilahi insan adını verd�ler; halbuki onlar, bunun
karşıtma hi�bir isim vermemişlerdir; bununla beraber bazen ona
«vah§i hayvan>-> adını vermi§Ierdir. «İlahi insan>>ın ve «Vah�i hayvan»
ın zıddı, daha sonra Avempace ( Ibn Bacce) 'de, Tedbir el:-Mütevah
hid'de görülür; n�r . Asin Palacios ( Madrid-Granada, 1946) . 16-17,
Kr� . D. M. Dunlop, «lbn Bajjah's Rule of the Solitary», Journal of
the Royal Asiatic Sociaty ( 1945) , 72 , orada aynı Arapça keli;me kul
lanılır. Aristo'daki bu muhtemel kaynağa, daha önce zaten atıf ya
pılmı�tır; Giriş, 4 ( c ) . Vah�i hayvan ve Tanrı'yle ilgili ifadeler,
Aristo'nun me�hur sözünde (Pol. ı, 2, 14 = 1253 a) de �u �ekildedir:
Cemiyette ya�ama.ya muktedir olaınıya n veya kendi kendine yeterli
olduğu için hiçbir �eye ihtiyacı olmayan ki�i biri, ya da diğeri. ol
malıdır.
( 16) - iıkincisi.ne gerınce, ( eğer o var olsaydı) , hi�bir zaman ne bir § ehri
yönetirdi , ne de oııa hizmet ederdt vs. B'nin okunmasına uyulmu�
tur. Farabi, �ehri yöneten kral (sultan) ile hizmet eden devlet ada
mı arasmda az önce ayırım yapmı�tı; uygun olan bir �ey varsa. o da,
Onun bu ayırımı devam ettirmesidir. O, başka yerde de, bu ikisi11i
bir tutar. Fakat Onun görü� noktası, çok az değişir, Krş. [3], <�devlet
adamı siyasi sanatıyle ve sultan sultanlık sanatıyle>>, orada bu ö:zJ
de�le�tirme tam değildir.
( 18 ) - 0, iyi fnler; yapar, fakat onları yapa.rJı:en eziyet çeker. <�Cl çek
me>> (ta'azza) kelimesinin kar�ılığı olarak kullanılan aynı kelime,
cahil dervletlerle ilgili fiilleri yapmaya zorlanan faziletli ki�i hak
kında da kullanılır,. Medinetü'l-Fadılah, Dieterici ne�ri, 68.
( 19 ) - fatziletli kişi pratik olarak = mutedil ki�i, daha a�ağıda gelen kısım
lada kr� . Farabi, hikmete ilaveten, faziletierin mütedillik, adalet ve
cesaret �eklindeki Platonik s ınıflandırmasına uyar. Bu, bu kitapta
hiçbir yerde açıkça görülmez; fakat krş. [71].
- sı -
(20) Orta ( olma) doktrini, §Üphesiz, Aristo'ya aittir. (Kr§. bilhassa, Eth .
Nic., IL 6, 7 ) Bu bölümdeki örneklerin çoğu, zaten Aristo'da vardır,
loc. cit. Farabt bu doktrini ba§ka yerde de kia:bul eder. Bk- Kitab
et-Tenbih 'ala Sebil es.Se'adeh (Hyderabad, 1 346 A. H.) , 1 1-12 ve
14. Son zikredilen parçada , buradaki aynı örneklerin birçoğu verilir.
(21 ) � yiyecek ve ila�lardaki mfttedtı ve ortanın durumu da buna benzer vs .
Kr§. Tenbih 'ala Sebil es- Sa'adeh, 1 0, orada tı:bbi kar§ıla§tırma ya�-<
pılır-
(.22 ) - obje, Arapça.'da ellezi ileyhi'l-fil, krş . Tenbrh, İbid, men ileyhi'l-fi'l,
bunun hemen pe§inden men minhu'l-fi'l, yan fail gelir.
(23) - fülin §artları, eı.ıeşya' el-mutife hi'l-fi'I. Aynı ifade [26] da gelir.
Kr§. Tenbih, 10, el-ahval el'-mutifeh b:ha ( yani el-ef'al ) .
( 24 ) ı- yün ve kıl ( dan) . . . meskenler. Tabiidir ki, Farabi. bedevilerin ça
dırlarını dü§ünmü§ olmalıdır. Bununla beraber. onun ifade ettiğ,i
gibJ, bunlar, eski yazarLar tarafından hemen hemen hiç tasvir edil
mez.
( 2 5 ) Farabi, «mal ve ma1-:sahiibh> ili§kisini ilave etmek! suretiyle, Aristo'
nun efendi ve köle, koca ve karı� anne-ibab a ve çocuk olıarak aileyı
olu§turanların ili§kileriyle ilgili görü§ünü (PoI. L 3 = 1253 b ) ge
ni§letir. Bryson'un Oikonomikos'unun Arapça nüshası, servet ( mal)
ten, hizmetçiler, e§ ve çocuklarla birlikte ev halkın!n gereklerinden
biri olarak söz eder ( kr§. Martin Plessne�. Der Oikonomikos des
Neu.pythagoraers Bryson, (Heidelberg, 1928, 214) ; fakat Farabi'nin
bu eseri gördüğünü b ilmiyoruz. Farabi'deki gibi, aynı bu dört tür
analiz daha sonra, yani onüçüncü asırda Nasır ed�Din Tüsi'nin
Ahlak-'I Nasiri sinde görülür (Plessner, op. cit. 60 ) .
'
f a�at ona uymaz; <<Sapık» şehir, bozuk bir görüşe sahiptir. «Cahil>>
şehrin, e n önemli şehir olduğu ve diğerlerinden farklı olarak, birçok
fıa:rklı tipler ihtiva ettiği, ( kitapta) ona tahsis edilen nisbeten olduk
ça geniş yerden açıkça anlaşılmaktadır (Krş. [87] ) . Medinetü'l-Fa
dılah'da ( Dieterici neşri , 63 ) , Farabi, pek önemli olmayan dördüncü
bir s ınıftan, yani eskiden doğ : :ı düşüneeye sahip olup, fakat sonra
onu terketmiş ol.an «değiştirilmiş» şehirden, Medinetü'l-Mübeddele'
den (keza, Ibid, ·611 eli-Medinetü'l-Mütebeddeleh) b ahseder, FusiU'de,
bu dört ve üçüncü sınıf (şehir) le, yani «Medinetü'd-Dalle» i le ilgili
hiçbir iz yüktur, fakat «Medinetü'l-Fasıkah>>nın varlığı, [73] 'de zım
nen ifade edilir. Diğer taraftan, birkaç tip «Cahil» şehirde n sözedilir
veya açıkça gösterilir (Krş. [28], [73] ve notlarla birlikte [ 88 ] ) ;
bununla beraber sınıflama gösterilmez. Bu bakımdan, Farabi, [25]
de, faziletli şehre zıt olarak <<Medinetü'd-Darüriyye>>den sözettiğin:
de, O, başka yerde açtklana.n teorisine göre, ideal şehre zıt olan birı
çok şehi r çe şidinin sadece birini - birincisi, Krş. 'Medinetü'l-Fadılah,
62 ; Siyaseh, 58, - tanıtıyor . Bütün bunlara, [88] 'deki genel <�büzuk
idareler» (Siyasetü'l-Fasideh ) terimi açıkça uygulanabilir ve biz
şüphesiz, Fusitl'deki farklı tip şehirlerle ilgili müHihazaların ima
eden karekterinde eski tarihin diğer bir belirtisini göreceğiz. KI'§ .
Giriş, 4 (a) .
(29) ,.. ger!;ek adalet olmayıp., ancak adalete benzemediği halde sadece
·
ona
benzeyen bir �ey . Krş. [71] 'in,sonu, [89].
( 36) - Şehir halkının kanunları. Heriki yazma da böyledir; fakat belki <<§eh
_
rin kanunları» doğrudur; yukarıdakiyle karşılaştır.
(37)- adi lideırlik ehli, yani ehl·i hasasetü'l}ıiıyaseh. Krş., F arabi , llisa' el
Ulftm, O sman Emin neşri. Kahire 1 350/ 1931, 65 ( = Gonzalez Palen
cia neşri, 2 . bak., Madrid• Grana'da, 1 953, 94) : fe'in kanet teltemisu
el-yesar sununiyet r'asetü'l-hisseh. Bu atfı kendisine borçlu oldu
ğum, Dr. S . M nan, bana, Paris elyazmasmdıaı Aristo'nun Rhetorlc . . ' .
(39 ) - Sultan, sultanlık maha,retiyle suıtandır, vs . Zaten Giri§ 4 (b) 'de söz
edilmiş olduğu gibi, bu, Eflatun'un Politicus'undaki, 259 B, meşhur
bir fikri tekrar eder : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . � . . . .. . . . . . . . . . . . . . .
( 40) Farabi, zaten daha önce ( [7] ) akll ( intellectual ) faziletierin geçici
b ir listesini vermiş,ti . Şimdi daha geniş bir sınıf içerisinde, spekü
latif (nazari) , reflektif (fikri) faziletleri birbirinden ayırmıştır.
(Krş-, [89], [90] ) . Bundan sonra gelen fusül, akli faziletleri tefer
ruatıyla ele alır; önce nazari (spekülatif) (311-4) , sonra fikri fıazi
letler (35-41 ) . Eth . Nic., VI, 3•-JI ile mukayese edilehllir.
(41 ) - Nazari düşünen kısım . . ve fik' ;1 düşünen kısım, vs Krş . , [6] . Oradq,
.
için fevkalade tercih edilir. (0, harfi harfine, «kendini akıllı yap
mak, aklını göstermek» demektir) .
(43 ) - ilk prensipler (evaH) Bunlar, açıkça önceki fasl'da bahsedilen «pren
sipler» (mebadi ) 'in aynısıdır. Aslında orada bu a yırım zaten yapılır.
( 44) Varlığın hiyerarşisi ile ilgili bu tanımın ciddi lirikliği c''ıkkate şayan-
- 85 -
dır. Krş., [89], orada buı sUbjektif yön ele alınır ( daha aşağı bilgi
dereceleri vasıtasıyla en yükseğe çıkış ) .
( 45) Onların va:rlığı hakkında kesinlik, vs. Krş . [32] .
·
(53) .zeki insan, köta ve kusuru olan kurnaz ve hilekar insan da böyledir.
Farabi, [36] da, tekrar melekelerin veya «güçler>>in sınıflandırılmıı
sına başvurur.
(54) - [7] 'de, akli (incellectual) fazilet olarak geçen, fakat f30) 'da
yer almayan zeka (veya anında kavrayı ş) , burada (yani fikri eksik
liklerin açıklamasının sonunda ve zaten bahsedilen faziletlerle ilgili
tartışmanın yeniden başlamasından önce ) yersiz görünüyor.
Bunlar yukarıda [36] ve [37] 'de sözedilen niteliklerdir.
( 5 5 ) � arneli hikmet yerine, kurnazlık, riyakarhk ve hilekarlık odaya çıkar.
( 56) Bu ve bundan s onra gele n fasl, Aristo'yla, Eth. Nic., VI, 7 ( = 1 141 a
ve b ) ile yakından ilgilidir.
(57) - en mükemmel varlıklann en mükemmel bilgisi. Eth. Nic., loc. cıit; 'e
- 86 -
( 63 ) Aristo'ya, burada söylenilenden açıkça çok daha yakın olan şiirle il
gili bir açıklama için, bk., A.J. Arberry, <<Parabi's Canons of Poetry»,
Rivlsta degli Studi OliientaJi, XVII ( 1 937ı-8 ) , 266-78.
( 64)- din taşıyıcılart, (din görevlileri) Krş .• [62].
( 65 ) - ölçilın işlertyle uğnı§anlar Krş., Giriş 4 (b).
( 66) - Bu önemli f·asl'da, Farabi'nin, devletteki otoritenin kaynağı mesele -
siyle i lgi li görüşleri,, sadece Platon'unkinin ötesinde değil, fakat ay
nı zamanda başka bir yerde, belki daha önceki eserlerde, başka şe
kilde ifade edilen kendisininkinin de ötesinde geliştirilmiş gibi.. _gö
rünüyor. Platon·a göre, bkz. Cumhuriyet, IV- Kitab, VIII. kitapta tar
tışılan bozulmuş dört hükumet şekliyle, yani taymokrasi (timoc
r�y) ; oligarşi, demokrasi ve tran (tyranny) ile birlikte, bir doğru
hükumet şekli, yani monarşi vey.a arlstokrasi vardır. Farabi. de
vamlı olarak, bu dördünü, kendisinin esas <-·cahil» §ehir veya devlet
tipleri olarak gözönünde bulundurur ve daha önce de görmüş olduğu
muz gibi, bu görüş, Fusftl'da ima edilir ( Krş. , bilhassa [28] ve orar
daki notlar. ) Fakat, O'nun faziletli hükümet §ekliyle ilgili anlayı§ı · ·
deği§ir.
(67) - Bu §ehrin reisieri ve yönefielleri dört çe�lttir. Farabi'nin, orada döıt
mümkün otorite kaynağını kabul ettiği, kendisinin faziletli devle-
tinden söz etmekte olduğu kaydedilmelidir ( Krş. , [53 ] ) . O, Medi
netü'l-Fadıla'da sadece şu üçünü [M. FacWa'nın Fusftl'dan daha ön-
ce olduğu görü§ü için, Krş . , Giriş 4 (a) ] ,. yani faziletli hükUmdan,
ikinci derecede en iyi bir hükümdan ve (iki ve:yıa daha fazla kişide:ı
olu§an) bir grubun yönetimini kabul etmişti . Krş . aşağısı.
-- 3 7 -
gibl olduğu, yani iki olarak sayılan, fakat zarfiri olmayan hayali ve"
ya peygambere ait Allah vergisi olan zeka ve tahayyül mükemmelliği
olduğu kabul edilebilir. Netice oarak ortaya çıkan bu faziletli hü
kümdar tanımı, Siyaseh'dekinden daha açık olduğu halde, ( Krş .,
bunun peşinden gelen «ilk n:�is», 49 ve bunu takip eden «SUltan olan,
şehrin yöneticisi», 54- 55) sistematik olmayarak ifade edilen bu şart
lar, ( muntazam olarak) düzenlenmiş tabii nitelikler listesiyle bir
dereceye kadar gölgede bırakılmı�tır; ilave edilmelidir ki, bu fıtri
özellikler ve şartlıar, M. Fadıla'da , galiba, oldukça ayrı tutulmamı�·
tır ve çe�itli yerlerde bu altı şart biraz farklıdır.
l l . B Ö L Ü l\1
( 1 ) - din temsilcileri, (din görevliler:) ,kat5plcr, vb .
Heriki kategori de,
ideal ( faziletli) devletteki ikinci sınıfa ait olarak r53] 'de bahsedi
lir. Buna benzer bir düzenleme ( katipler ve rahipler) Politicus 290
A - E'd e vardır.
{2) - şehrin dıştan haliett;ği bir iyiliği onun el:nde bulundumnlardan al-
mak, Krş., Aristo, Politics, ı,, 8, 1 2 = 1 2 5 1 b : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
(24 ) - Hermes, yani Farabi'nin, açıkça, bir tarihi şahsiyet olarak kabul et�
tiği Trismegistus, Araplar arasında Hermes Trismegistus'un, gö
rüşleri için krş. Ibn ebi Usaybiah, Uyftn el.Enba', nşr. Müller, I; 1 6ff.
- 93 -
(28) özel inayet doktrini, Farabi'ye göre, hatta Allah'ın önceden bilme
doktrininden daha zararlıdır. Çünkü O, O'nun kötü fiillere kiatılma�
sını gerektirir.
(30)� bu görev i..:in birini tayin etmek suretiyle. vs., yani Sünni görüşe gö
re, Halifeyi tayin, fakat Farabi, belki o zamanda, Bağdad'daki otorite
lerle ilişkisini kasmiş olduğu içi n [krş., Giriş 4 (a ) ]. kastedilen şey,
daha ziyade, yasal olarak tayin edilmiş herhangibir Müslüman oto·
rite olmalıdır.
(37) ,.. bozuk yönetimler, ( e S-siyasat ei-faside ) . Genel bir .. terimdir; Kr§ .•
cisimleri n şimdi farklı bir tarzda, yani maddeyle birlikte, bir ha§ka
deyişle matematiki olarak değiL fiziki olarak düşünülmesi gerektiği
ni ifade eder.
(43) ..ııe?, ne He? ve nasıl? dışında kalan diğer ilkelerinbaşlangıcı. Bu, Tah
sil'in okunmasıdır ve gerçek olar,ak kesindir. O, görünüşe göre, par
çaya bir uygunluk görünümü kazandırmak için, elyazması A'da <<ne? ,
ne ile? , ve nasıl? ilkelerinin başlangıci>> şeklinde değiştirilmiştir. Fa
kat, <<ne, ne ile ve nasıl prensipleri», araştırıcının ilk görevi olan ma
tematiğin formel muha.keme şekline tekabül eder. ( Krş., aşağıdaki
not) ve parçanın anlamını ortaya koymak i çin, daha önce söz edilmiş
olmalıdır. Bu metnin Tahsii'deki tam şeklinde, ( 7 . satırdan itibaren)
Fusftl'da ikitbas edilen kısım bşalamadan biraz önce, asıında onlar
dan bu şekilde sözedilmiştir (s. 10, satır 2) .
{ 44) - <<ne?» dışmda hiç bir varlık ilkesi bulunmayan «ins Ue, türleri için
dört prensip bulunan c ins arasmda orta bir yere. Bu parça, Tahsil'�
den harfi harfine alınır, fakat Fusftl'deki bağl,antısı içerisinde anla
şılmaz görünüyor. «Varlığın dört prensihi>>nden daha önce sözedil
memiştir. En fazla üç prensip ( ne?, ne ile?, nasıl? ) ' ten söz edilmi�
tir. ö nceki durumda olduğu gibi, bu zorluk, Tah:Siil 'deki (Hayderabad
neşri s. 5) nakledilmemiş daha önceki bir parçaya başvurmak sw-
retiyle karşılanır : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
(45 ) '- Ve o , tabii varlıklan tam olarak araştınr . . . O, yine diğer bir de:re-
- 96 -
(47) - vahiy ile. kendisine arneli kısır.� verilen ki§iye gelince, vs. Bu pa
rağraftaki zıtlık, gelişmesi azönce tasvir edilmiş olan filozof ile, vahy
alan filozof-olmayan kişi arasındadır. Diğer çift, yani tabii bilim
adamı ve kfıhin. bu farkı belirtmek için gösterllmiştir . (Bir anlam-
da) son zikredilenlerden herbirisi şunları bilir: Kahin, bazı mümkün
şeyleırin bilgisine sahiptir; fakat sadece, taıbii ( müsbet) bilim ada'
mı, mümkünün mahiyetini bilir. O halde, vahy almış kişi bir top
lumun işlerini idare etmede ne yapılacağını bilir; fakat filozofun
hikmeti, (kesin olarak [94] ) amaç edinilmesi gereken iyinin mahı
yetini bilir.. ö rneğin Hz. Muhammed gibi, kendisine vahy gelmi�
bir kanun koyucunun pozisyonu, böylece, korunduğu halde, filozo
fun, pratik alanda olmasa bile, teorik alanda. işwret edilen üstün·
lüğünün kolayca gözardı edilebileceğinden şüphe edilemez ve bu pa
ragrafın son satırlarında, filozofun da, kendisine vahy gelen din ada'-
ınından hiç de az olmayan bir vahy aldığı şeklinde ileri sürülen iddia
da böyledir. Bu hususta [76]'r...: n en son cümlesini karşılaştır. Bura
da ifade edilen görüşler, Farabi'nin başka yerlede, belki daha önceki
eserlerde başka şekilde söylediğıinden büyük ölçüde farklı değil
dir. M. Fadılalı ( 5'2 ) 'da O, bize. ilahi şeylerle i lgili kehanetin, hayal
gücünün (imaginative f.aculty) elde edebileceği ve insanın kendi hal
yal gücüyle ulaşabileceği en mükemmel derece olduğunu ve yine
( sayfa ( 58-9 ) 'da) vahyin, faal aklın a•racılığı ile geldiğini söyler.
Faal aklın pasif akıl üzerine etkisiyle, bir insan bilge (wise ) , bir fi
lowf ve tam anlamıyle arneli hikmet sahibi haline gelir; halbuki,
onun hayal yetisi (hayal gücü) üzerine etkisiyle, o kişi, bir p eygam
ber, geleceğin bir uyarıcısı ve (duyularla idrak edilen ve açık olan
şeylerden farklı olan, Krş., Ibid, 50- 1 ) cüz'i şeylerin halihazırdaki
durumunun bir habercisi olur. ( Siyaseh, 49 ve keza, 50'de, vahyin,
faa l aklın aracılığı ile geleceği söylenir, fakat onun faaliyeti ayırd
edilmez; bu sebepten filozof ile peygamber arasında ayırım belirtil
mez) . Tahsil ( 4�l ) 'de, bir şeyin anlaşılması (tefhim eş-şey)nın,
ya onun kavranan özü ( mahiyeti) , ya da onun muhayyileye gösteri
len bir benzeri vasıtasıyle ol·acağı söylenir. ( = bir şeyin, ya özünün
�avranılmasıyle, ya da bir benzerinin muhayyilede canlandınlmasıy-
le anlaşılacağı söylenir. )
«habitus, (sevk edilmiş) durum» adları verilir. Herikisi de, İlk Pren
sip'in, İlk Sebeb'in ve insanın kendisi için yaratıldığı nihai ,amacın
bir ,atçıklama ( inter alia) sını verir (Fusül ( [49]'a zıttır.) Fakat fel.
sefe, tek başına, deliller ortaya koyar (beırahene) v� biz meleke'nin,
gerçek iyi, mutluluk, «amaçlar olduğu düşünülen diğer iyiler» ye
rine amaçlar olarak tammlandığını okuduğumuzda, Farabi'nin gö
rüşündeki, meleke'nin en aşağı durumu açıkçru gö1rünür ve «mutlu
luk olduğu düşünülen şey vasıtasıyle gerçekten mutluluk olan mut
luluğu taklid eder>>, yani aslında, cahil şehir hükümdarları gibi, aynı
tür hatayı yapar (Krş., [28] ve notları) . Sağlamlıklan şüpheli ola
bildiği halde bu fasl'da, geliştirilmekten ziyade ima edilen görüşler,
etkili olarak kaldı ve - İb n Haldun'un <<hulrema' el-EndülüS>> ola
rak adlandırdığı ('Mukaddime, 414 - F . Rosenthal'ın tercümesi. ll,
371 ) - Arap felsefesinin dikkate değer ölçüde Avempace ( Ibn Bae
ceh) ve Averroes ( lbn Ru§d) felıs efelerinin «İ spanya okulu»nun ça
lışmasının önemli bir kısmını belirledi. Benzeri bir ifade için bak. ,
E . J. Rosenthal, «The Place of Politics in the Philosophy of Al-Fara
bi», Islaınic Culture, XXIX ( 1955) , 161, n. 5 .
(51)... Bu fasl, elyazmasında şöyle başlar: <<Ebu Nasr (yani Farabi) 'ın, bir
kitabın dış tarafına Hattabi'nil1 elyazısıyle yazılmış olarak bulunan
faslıdır>>. O. orUinal Fusftl'a ilave gibi görünüyor. Garibü'l-Hadis,
el-Beyan fi l'cazü'1-Kur'an (nşr. Dr. Abdul 'Alim, Aligarh 1372/1953)
ve diğer eserlerin yazarı olan Hamd (Ahmed) b. Muhamed b. İb-
rahim el-Hattabi,. (Brockelmann, Geschiete der aralıisehen L:ttera
tur, 1, 165 ) , daha ileri yaşlarda Sicistan'daki Bust'da dini bır cemaat�
cezbedilen, Farabi'nin genç bir çağdaşıydı; fakat O'nun bu nisbet'le
söylendiğini gösterecek hiçbir şey yoktur.
( 52) - hiçbir insan, ilk andan Wbaren, mükemmelliği haiz olarak var ol
maya müsait değildir. Krş., [10] .
( 5 3 ) Bu fasl elyazmasında şöyle başlar: <Ne Ebu Nasr -Allah ondan ra
zı olsun-ın sözlerinden».
( 54) - ilk baki§· Bu ifade için (zaten Supra [80] ) ve hassah'nın, y.ani «en
- 98 -
( 55 ) - «Ve y;ine Ebü Nasr -Allah'ın rahmeti O 'nun üzerine olsun-'ın söz
lerinden .. » şeklinde b aşlanır.
( 57) Yukarıda anılan fusftl'un büyük çoğunluğu gibi, yine sadece «Fasl»la
başlanır, fakat onun, eserin orijinal şekline ait olup olmadığı şüp
helidir.
İ N D E K S
- A - - B -
Abbasiler; 2 Basra ; 2
Abdü'l -Melik (Halife ) ; 1 «başlangıç» ; S2, 90
adalet; 39, 52, 53, 54, 56, 60, 68, 80, 91 beden ; 27, 28, 37 , 4S , 64, 6S; 70, 74, 7S ,
ahlaki; 4 , 38 besin ; 29
aldatma; 7 1
alem ; S8 - C -
- D - ameli fazilet ; 72
fikri fazilet ; 71, 72 , 74, 84
<�erlemecilik» ; 2ı nazari fazilet ; 72
desbe ; 7 ı nazari fazilet ; 72
devlet adamı ; 27, 28 faziletin amacı ; 76
din ; ı, ı6 faz iletli devlet ; 14, 90
dindışı ; 2 faziletli idareci ; S, 7, 1 4, 18, 74
din görevlileri ; 1� , S6, 90 en faziletlilerin idaresi ; SO
diyalog ; 17 faziletli hayat ; 8
diııgin yapma sanatı ; sı faziletli kişi ; 1S, 19 , 33, 48 , 62, 63;
- E - G -
Ebi Zer (Ebu'LHasan b.) ; 4 g<Hil ; 76
efendi ; SS , 8 1 gilfil görünen ; 76, 77
Eflatun ; 7, 1 4 , ı 7 , ı 8 , 38, 82 , 8 3 , 89, geçic hayat ; 62
91, 83. geçici türden yönetim gücü 74
Eflatun felsefesi ; 4, 16, 17 gerçek ; 76
Efla1ıuını(un «Cu:mhıuriyet),i» 3', 4 , gerçek görüş ; 76
1 9, 81, 89, 92, 83 , gerçekl ik : 43
Emevi ; ı , 2 göz ; 28
en son amaç; 48 güna!h ; 79
ev ; 36 güzel fiiller ; 27, 30
ev idaresi ; 4S
evin reisi ; 36 - H
F - Haccac, ı
Halid b. Yezid,
fail ; 6S, 66 Harraniler ; 3
Farabi; 2, 4, s , 6, 7, 8, 9, 10, ı ı , 1 3, Hattabi ; 97
1S, 17, 1 8, 79 ,80, 87, 83, 94, haya ; 3S
9S, 97 hayal gücü ; 48 , 87, 96
fasık ; 63, 9ı hekimlik istiaresi ; 10
fazilet ; 10, 27, 28, 31, 32, 34, 4 1 , sı, Hemdanhlar ; l S, 1 6
72, 74 , 76, 79, 80, 91 , 94. Hermes ; 67, 92
ahlaki fazilet ; 3ı , 32, 67, 78, 79 heyı1lani ; S8
akli fazilet ; 31, 32, 78, 79, 8S hicret ; 1 6, 19, 71, 94
- 101 --
hikmet ; 43, 44, 47, 48, SO, 61 , 74, 80, insan 37, sı. ss, S9, 71, 7S, 76. ııo,
;
92, 96 . 94, 92, 96, 97
arneli hikmet ; 41, 44, 4S, 46, 47, ahmak insan; 47
48, so, 66, 70, 71 , 84, 8S, 92, %. basit insan ; 46
hik:net sahibi; ; 64, 92 cesur insan ; 91
hile ; 44, 7 1 şaşkın ins an ; 47
hilm ; 3S İran ; 2, 5
İslam ; ı , 9
Hudai Name ; 3
İslam Dünyas1 ; 2
hukema ; 44, 47
İslam İmparatorluğu ; ı s
Huneyn b. İshak ; 3,S, l l , 17
İspanya ; 2 , 97
Hz . Muhammed ; 96
İspanya felsefe okulu ; 8
İsti ş§.re ; 4S
1
iyı ; 60, 6S, 76
- -
y Yunan oligarşisi 83
yün ; 81
yaradılış ; 75
yaz:ma sanatı ; 3 1 , 39, 70, 71
-Z -
yeni eflatunculuk � 9
yetkinlik ; 64 zeka ; 47
ilk yetkinlik ; 39 zekilik ; 44, 47
son yetkinlik ; 39 zevk ; 57
yokluk ; 85, 59, 60 zıd ; 59
yönetim � · 69, 70 Zihin ; 46
cahil yönetim ; 69, 70, 7 1 , 93 Zorba ; 71
faziletli yönetim ; 69, 71. 86 ,,zorbalığa dayanan hayat tarzları>>
Yuhanna ed_Dımeşki ; 1 71
Yunan ; 9 eZorbalığa dayanan idare >> ; 71
Yunanlılar ; 3, 6, 15, 16 Zorba idare ; 93
T ü r k i s tan'da doğan v e «ikin
ci Muallim» ( << B irinci M uallim »
olarak Aristo k abul e d ilmişti )
olarak tanınan büyük T ü r k filo.
zofu E b fı Nasr E I - F a ra b i
genç yaşta B a ğ da t ' a ge l erek za·
m a nın bü tün i l imleri i le u ğ raş
tı. Özellikle gramer, mantık v e!
a l d ı ğ ını kaydetmektedir. Bu e
serl e r i n ö nemli b ir kısmı man
tık , m etafiz i k ve ahlak hakkında
d ı r . Anca k o, sade c e b u alanlar
da deği l , ayn ı zamanda siyaset
fel!;: efe:inde de ö nemli eserler
verm i ş t i r .
B u nlardan b i ri de F u s fı l ü ' l
Medeni ( S i yaset Felsefesine
Dair G ö r ü ş ler ) ' dir Bu e ser, Fa
rab i ' nin şu a nda var o l an siya
si e�e r lerin i n en sonuncusu ola
rak kabul edi leb ilir. Eserde, F a
rab i ' n i n s iyase t ha kk ında kale
me aldığ ı y a z ılarının h i çb i r in
de b u l unmayan g örüşlere de
ra.s tlanılmak tadır. İ ncelenen si
yas i ve ah laki konular, eserin
adından da a n laş ı l a c a ğ ı gibi,
« b ölüm bölüm» ele alı n m ı ş t ı r .
D. M. D unlup'un y a z d ı ğ ı gi riş,
eseri , t arihi ve fikri zeminine
yerleştirmektedir.