You are on page 1of 4

İSLAM İNANCINDA İMANIN MAHİYETİ

“İman etmek” ,”İmanı bütün olmak” ifadeleri ne anlama gelir. Günlük konuşma dilinde nasıl
kullanılmaktadır?

İslam kelime olarak “itaat etmek, boyun eğmek, bağlanmak, teslim olmak, emniyette olmak, barışta
olmak” gibi anlamlara gelir. En genel anlamda , Hz. Adem(a.s.) dan itibaren bütün peygamberlere gönderilen
dinin adıdır. Özel anlamda ise Miladi 7. Yüzyılda başında Hz. Muhammed(sav.) tarafından tebliğ edilen dine
denir. İslam, “Allah tarafından peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed’e(s.a.v.) vahiy yolu ile bildirilerek
bütün insanlığa gönderilen son ve hak din” olarak tanımlanır.

Hz. Adem(a.s.) Hz. Şit(a.s.) Hz. İdris(a.s.) Hz. İbrahim(a.s. ………. Hz.
Musa(a.s.)
10 suhuf 50 suhuf 30 suhuf 10 suhuf Tevrat

Hz. Davut(a.s.) Hz. İsa(a.s.) Hz. Muhammed(s.a.v.)


Zebur İncil Kur’an

İSLAM

İnanç bir düşünceye gönülden bağlı bulunma; Allah’a (c.c.) ,bir dine inanma, iman, itikad, inanılan şey,
görüş ve öğreti” gibi anlamlara gelir. İnanç ve iman kavramları birbirlerinin yerine kullanılsa da aralarında
fark vardır.
İnanç, sadece bir dine bağlılık değil bağlanmama şeklinde de ortaya çıkan kabullere denir. Gündelik hayatın
yanında felsefi, bilimsel, tarihî, sosyolojik, dinî veya ideolojik inanç sistemleri olabilir.
İman bir dine kesin inanma olarak kabul edilir. İman da kabul etmeme yoktur. Kesin teslimiyet vardır.
Türkçede inanç kavramıyla birlikte akide kavramı da kullanılır. “Gönülden bağlanılan, sağlam olarak
inanılan şeyler” anlamına gelen akide, “inanılması zorunlu olan ilke” anlamına gelir. Akide (çoğulu akaid) her
türlü inanışı ifade etse de dinin inanç sistemleri için kullanımı yaygınlık kazanmıştır. Hıristiyan akidesi veya
İslam akaidi gibi. Akaid , “ İslam da inanılması farz olan hususlar, dinin temel kural ve hükümleri” demektir.
Akaid aynı zamanda Kur’an-ı Kerim ve hadisler çerçevesinde İslam dininin iman esaslarını konu edinen ilmin
adıdır.
İslam dininde inanılması farz olan iman esaslarına, dinin temel kural ve hükümlerine İSLAM AKAİDİ denir.
İslam akaidinin temelinde iman vardır. İmanın zıddı inkârdır. İman eden kimseye mümin, inkâr eden
kimseye de KÂFİR denir.
İslam ise, Allah (c.c.) tarafından peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed’e (s.a.v) vahiy yolu ile
bildirilerek bütün insanlığa gönderilen son dindir. Bu dini kabul eden kimseye MÜSLÜMAN denir.

Dinî bir terim olarak iman; kişinin Allah’ın (c.c.) varlığını, birliğini, sıfatlarını, peygamberlerini, ahiret
gününü ve bunlardan başka iman edilmesi gereken şeyleri kalp ile tasdik edip dil ile söylemesidir.(İman,
Allah’ın Cebrail aracılığıyla Hz. Muhammed’e gönderdiği emir ve yasakların doğruluğunu kalb ile kabul edip
bunların doğruluğunu dil ile söylemeye denir.)
KELİME-İ ŞEHADET
"Eşhedü ellâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûluh”
“Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve yine şahitlik ederim ki Muhammed O’nun kulu ve
rasûlüdür”
KELİME-İ TEVHİT
"Lâilahe illallâh Muhammedü'r-rasûlullâh"
"Allah'tan başka İlah yoktur. Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah'ın Peygamberidir"

İslam inancının temeli imana dayanır. Bu imanın esası “ Yüce Allah’ın (c.c.) var ve bir olduğuna inanmak
olan TEVHİD inancıdır. Onu için İslam dininde iman bir bilgi konusu olarak ele alınır. İslam’ın kişiye sağladığı
konum, onun imanına göre belirlendiğinden kişinin iman edip etmediğini bilmek son derece önemlidir.
İslam bilginleri , bir bilgi konusu olarak imanın mahiyetini dört çerçevede ele almıştır. Bunlar ;
1- İman Tasdik İlişkisi
2- İman İkrar İlişkisi
3- İman Bilgi İlişkisi
4- İman Amel İlişkisi

1- İMAN TASDİK İLİŞKİSİ

“Kalpten inanmak”, “kalbi mutmain olmak” ifadeleri ne anlama gelmektedir? Sizce imanla ilgili
şeyleri kalbin tasdik etmesi neden önemlidir?
İslam bilginleri imanı, hem kapsayıcı hem de özlü bir şekilde “kalp ile tasdik , dil ile ikrar ve uzuvlarla amel
etmek” olarak tanımlar. Buna göre imanın esası kalp ile tasdik etmek yani onaylamaktır. Kalbin inanması ve
tatmin olması imanın gerçekleşmesi için en temel şarttır. Bir kimsenin mümin ve Müslüman olabilmesi için
kelime-i şehadeti kalben tasdik etmesi gerekir. Başka bir ifadeyle imanın hakikati ve özü Kalbin tasdikidir.
Kalbin tasdiki imanın değişmeyen temel unsurudur. Çünkü kalbin inkarı olduğu durumlarda bunu dil ile
söylemek gerçek bir imanı oluşturmaz.
Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır : “Kim iman ettikten sonra Allah’ı inkar ederse (kalbi
iman ile dolu olduğu halde inkara zorlanan başka) ve kim kalbini kafirliğe açara, İşte Allah’ın (c.c.) gazabı
bunlaradır. Onlar için büyük bir azap vardır.” (Nahl suresi,106.ayet)
Yine Kur’an’dan bir ayette “Bedevîler «İnandık» dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama «Boyun eğdik»
deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işlerinizden
hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Hucurat suresi,14.ayet) Rivayete
göre bu ayetler, Esed oğulları kabilesinin bedevileri hakkında nazil olmuştur. Bu bedeviler İslam’a girer
girmez, Resulullah’a: “Ya Resulallah! Bizler İslam’a girdik. Araplar sana karşı savaşırken bizler savaşmadık”
diyerek, İslam’a girmelerini onun başına kakmışlardı. Bunun üzerine yüce Allah, onlar bu sözü söylerken
kalplerindeki olanın gerçek yüzünü, ortaya çıkarmakta ve onların İslam’a teslim olma anlamında girdiklerini
fakat kalplerinin henüz “iman mertebesi’ne erişmediğini bildirmekte ve bununla, imanın aslının onların
kalplerine yerleşmediğini ve ruhlarının bu gerçeği sindiremediğini ifade etmektedir: “De ki: `İnanmadınız
fakat İslam olduk deyin; inanç henüz gönüllerinize yerleşmedi.”
Hz. Muhammed(s.a.v.) hadislerinde imanın kalp ile tasdik olduğu ve gönülden inanmanın önemli
olduğunu vurgular. Üsâme bin Zeyd(r.a.) bir savaşta yakaladığı adamı kelime-i şehadet getirdiği halde
öldürmüş ve bu olayı dönüşünde Hz. Peygamber’e(s.a.v.) övgü de umarak anlatmıştır. Hz. Peygamber’de
(s.a.v.) ÜSame’ye (r.a.) “Öldürdüğün adam doğru mu yoksa yalan mı söylüyordu, kalbini yarıp baktın mı?”
diye buyurdu.
(Üsame bir Zeyd hicretin 8. yılı Safer ayında (Haziran 629) Gālib b. Abdullah kumandasında Fedek
civarında oturan Mürre kabilesi üzerine gönderilen 200 kişilik seriyyede yer aldı. Bu sırada Benî Mürre’nin
müttefiki Cüheyne kabilesine mensup Mirdâs b. Nehîk’ı “lâ ilâhe illallah” dediği halde onun gerçekte
Müslüman olmadığını, ancak can korkusuyla Müslümanlığı kabul ettiğini düşünerek öldürdü. Bunu duyan
Resûl-i Ekrem Üsâme’yi çağırıp, “Kalbini yarıp da mı baktın?” diyerek yanlış yaptığını belirtti. Üsâme böyle
bir hata yaptığı ve Resûlullah’ı üzdüğü için kendini affedememiş ve “Keşke daha önce değil de bugün
Müslüman olsaydım” demiştir (Müslim, “Îmân”, 158).
Ayet ve hadislerden anlaşılacağı üzere imanın esası, inanılacak hususları kalbin onaylamasıdır. Kalbiyle
tasdik ettiğini diliyle ifade etmesi şart olmamakla beraber ilişkilerinde Müslüman muamelesi görebilmesi
için gereklidir. Bir kimse diliyle iman ettiğini söylemesine rağmen kalbiyle söylediğini onaylamazsa iman
etmiş olmaz. Kalben onayladığı hâlde, baskı altında olması veya dilsiz olması gibi bir sebeple inandığını
söyleyememesi o kimseyi mümin olmaktan çıkarmaz. Ancak hiç gereği yokken ikiyüzlülükten iman ettiğini
söyleyip bir başka yerde bunu inkar edenler mümin sayılmaz.
ETKİNLİK
“Kalp” kavramı Kur’an`da pek çok ayette geçmekte olup ; söz konusu bu kavram, akıl ve vicdanı da içerecek
şekilde orada kullanılmıştır. Kalbin bir düşünme organı olduğunu belirten ayetler de vardır. Özellikle Hac 46.
ayette geçen kalp, aklın fiiline dayandırılmaktadır. Buna göre kalp, derinlemesine düşünmek, olayların
önünü ve arkasını görmek; onların sebep ve hikmetini anlamaktır. Düşünme aklın bir eylemidir; ancak, aklın
yanında diğer duyu organlarının da aklî düşünceye katkısı yadsınamaz. Dolayısıyla insanın doğru
düşünebilmesi için, beyninin yanı sıra, diğer duyu organlarının da sağlam olması gerekir. Buradan da
anlaşılıyor ki kalp kavramı; aklı, akıl yürütmeyi, düşünme ve anlamayı da kapsayan bir kavram olmasının
yanında, bedenin diğer sistemlerini de içine alan insanın biyolojik, fizyolojik, psikolojik, ahlâkî ve entelektüel
bütünlüğünü de ifade eden bir kavramdır. Bu nedenle, imanın yerinin kalp olması, aklın devre devre dışı
bırakıldığı anlamına gelmez. Bilakis imanın merkezini oluşturan kalp, aklın yanında insanın tüm iç dünyasını
da kapsayan bir kavramdır. (Muammer Esen,İman Kavramı üzerine, s.82)
1-Yukarıdaki metinden hareketle kalp-iman ilişkisi konusunda neler söyleyebilirsiniz?

You might also like