Professional Documents
Culture Documents
Enderun Dergi Aralık'2020 15.sayı
Enderun Dergi Aralık'2020 15.sayı
08 AYDIN BİLGİ
AİLEDE MAHREMİYET
PROF. DR. AHMET AKIN 58
İ/Z KUŞAĞI: GENÇLERİMİZE NELER OLUYOR?
14 DOÇ. DR. HASAN HÜSEYİN TAYLAN
İNANDIĞIMIZ DEĞERLERİN NE KADARINI
SOSYAL HAYATA YANSITABİLİYORUZ? 62
İLKAY CAN İNSAN VE TOPLUM VAHİYLE İNŞA EDİLMELİDİR
16
ZEKERYA ÇELİK
BEN NERDEYİM?
KÜLTTEN KÜLTÜRE UZANAN İNSANLIĞIN 66
SERENCAMI İDEOLOJİK BİR AYGIT OLARAK SİNEMA
KAMİL ERGENÇ REYHAN CANTÜRK
İSMAİL YÜKSEK
18
İNSAN, KÜLTÜR VE EĞİTİM…
72
KADINLAR EĞİTİM VE KÜLTÜRDE
ERKEKLERİ GEÇİYOR MU?
B u zillet-i mefkûrenin hudut bilmez densizliğinde,
hayatın hiç olduğu noktada duruyorum. Yaratan ile
baş başa ve sorgu halinde, ağlak yeni doğan bu ruhun
Kavradım benmişim akıldan hali mahlûk mecnunun
dağında, bağları boş, güvercinler gelmez artık bu civara.
ABDULAZİZ TANTİK
Hüsran dolup taşınca nehirlerden semaya, nerede
MÜNEVVER KARATAŞ ölüme utancını seyrederken tepelerden, nerededir Musa’nın izi nerede asa.
zindanı Yusuf’un, neredeyim ben.
20 76 Sanıyorum kopmakta kıyamet-i kader, sefer ehli dolaşır
EĞİTİM, BİR VAROLUŞ SAVAŞI Söz oldum bu dillerin lehçesinde adım kul. Sere serpe
AİLEDE KADIN VE ERKEKLERİN KENDİNİ nizamda, umulur ki huzura erer. Boyun kıvrımlarına ağır
EBUBEKİR DİLEKÇİ yeryüzünde varlığım, meskenim kurumuş çamur.
EĞİTME PERSPEKTİFİ Lakin ifade edilmez ve dili dönmez illerde kaldım, ben
gelen bu keder, bırakır kendini zuhura ehli sebeptendir
SÖYLEŞİ - ESRA NUR GENCAL bu serzenişler.
22 neredeyim.
TAŞI KONUŞTURAN MEDENİYET 80 Zamanı aştım bildim yoktur an. Ahların hali kalktı Bilmem kimdir etrafımda dönen renkli ışıkların hâkimi.
LEVENT UÇKAN KADINLARIN ERKEKLERE ORANLA kitaptan. Bu koca sefaletin ortasına fışkırdı yerden Kanmadı gönlüm bunun delili ‘ol’ dur kâinata dâhili.
KENDİLERİNİ GELİŞTİRME ORANLARI gökten can, şimdilerde nerededir Yunus’un denizi, Bütün gücümle çekerken ciğerlerime verdiği nefesi,
26 SÖYLEŞİ - PROF. DR. FERHAT KENTEL nerededir yarına umutla doğan… kovalar beni nefs-i cenahım, kovalar ehli dünya sakini.
TÜRKİYE’DE YÖNETİM FELSEFESİ VE
EĞİTİM YÖNETİMİ Kamberler sönük, arş olmuş hamur. Sualin öncesine Bu şaşalı göğün altında kurulmuş yansımadan bir ayna.
82 hazırlanmış inzivadaki mebrur. Hatırlamazken uykunun
PROF. DR. ENGİN ASLANARGUN Seyretmeye koyulmadan çalınır aklından bir oda. Bütün
İLAHİYAT FAKÜLTELERİNDEKİ CİNSİYET ardında lal ile sinmiş âlem-i keder, duyulmamış mı
ORANLARININ GELECEĞE ETKİLERİ bu rüyanın ardında anladım vardır hikmet-i Huda.
neredendir o vahim mucizelerden haşaratlar çekirgeler.
30 SÖYLEŞİ - PROF. DR. HALİL AYDINALP Duruldu oyuklardan sızan su şimdi hakkıdır kanmaya
EĞİTİM YÖNETİMİNDE KÜLTÜR Hayır’ı yok, bölmüş hakka düşeni kader. Ruh taşınmış,
deva, taşların ahdinde bela’dan bu şahitlik eda, konuşanın
OLUŞTURAMAMAK 89 alınmış yükteki etler, Sağına mı soluna mı düşecek
dilinde yokken yankılanan seda. Duydum söylendi
TALAT YAVUZ STK’LARDAKİ GÖNÜLLÜLÜK VE EĞİTİM henüz bilmezken cemreler, ben idim bilen düne kadar
şimdi nerededir günahkârlar nerededir seher. rızkım, devadır ahiret yurdu, devadır iman ve ceza.
FAALİYETLERİNE KATILIMDA KADIN
32 ERKEK ORANLARI Vaktidir tan çık o dağın ardından, çık ki sarmış bir Ardı kesilmez silsilesi sağlamdır ezelden merakın.
FETÖCÜ BİR KÜLTÜR OLARAK; NEPOTİZM SÖYLEŞİ - HALUK NAS delilik yeryüzünü olmuş diyarlar fizan. Yitirmiş selim Mabede dönmeden dinmez bu sancılı meramım. Tüm
HASAN UYAR yarınların ardında münezzehtir zamandan şanı, öyle
halini akıl değilmiş dümen. Nerededir bu yangının
92 Hatemi neredeyim ben. ise sabr ile beklenir mahşer ile emanetin hesabı.
38 GÖKKUBBEDE HOŞ BİR SADÂ: TAHİR
SAHİBİNDEN SATILIK KÜLTÜR BÜYÜKKÖRÜKÇÜ HOCAMIZ (r.aleyh) Enderun Eğitim Yazıları 3
BAYRAM YILMAZ DR. ÖĞR. ÜYESİ CELALETTİN DİVLEKCİ
İNSANA DAİR İNSANA DAİR
FURKAN’A KİM KIYDI? etrafındaki herkes “çok yoğun, çok meşgul ya da çok
umursamaz”dı. Furkan, içinde adım adım büyüyen
Yüreklerinden anlamamız gereken bu yüzlerce yitik
gölgenin mesuliyetini taşıdığımızı söylemeye bile gerek
yalnızlıkla baş başa kaldı belli ki. Hareketleriyle, jest ve yok. Furkan’ın “Aslında hiçbir şey için yaşamıyorum.
mimikleriyle ya da duruş ve sözleriyle anlattı belki de Yaşamak için bir nedenim bir amacım yok. İnsanların
halini ama öyle anlıyoruz ki onu hisseden, anlayan ya yoluma sürekli taş koyup beni yoracaklarını biliyorum,
MUSA YAŞAROĞLU da dinleyen olmadı. Kurduğu gayet anlamlı cümlelere, bunun için çabalamak istemiyorum.” diyerek bizi
imla ve kurallara uygun yazıya bakıldığında dahi bir yeniden düşünmeye ve tüm gençler için teyakkuza
kaliteyi yansıtan “hassas” gencimizin yüreğine bir çağırdı. Cümlesi tam karşımızda vicdanımızda asılı
“Gelen son dakika haberine göre; Kocaeli’nin Evet, Furkan daha gençliğinin baharında 18 yaşında bir projektör çevrilmedi anlayacağımız. Mektuptaki dururken sorumluluklarımızdan kaçamayacağımızı
Darıca ilçesinde Furkan Celep (18), sosyal medya gençti. Kocaeli Darıca’da, yani bize 10 km uzaklıkta canına şu cümleleri, Furkan’ın nereden nereye geldiğini da söylemeye gerek yok.
hesabından intihar edeceğini belirten yazı paylaştıktan kıydı. Sessiz ve habersiz kayıp gitti ellerimizden. Büyük ve aslında fark edilebilseydi nasıl bir cevherin elde
edilebileceğini ve ne büyük bir kazanç olabilecek bir 18 yaşındaki yaralı yüreğin mektubunda herkese
sonra kayalıklardan atlayarak yaşamına son verdi. ihtimalle bir depresyon yaşıyordu ve yine büyük bir bir ders vardı aslında. Hepimize oldukça manidar
Gece saatlerinde, Darıca Pirireis Mahallesi Yelkenkaya ihtimalle onun bu halini fark eden olmadı. Belki de anne hazinenin nasıl ağır ağır heba edildiğini çok açık bir
şekilde ortaya koyuyor. cümlelerle söyleyeceğini söylemiş Furkan. Kısacık
Caddesi üzerindeki falezlerin bulunduğu alanda ceset ve babası bile durumu fark etmedi, edemedi. Kendisi gibi ömrüne sığdırdığı büyük cümleleri bir hakikat tokmağı
görenler polise haber verdi. Olay yerine gelen polis binlerce gencin yaşadığı aslında geçici olan bir travmanın “Hassas kalpli diyebileceğiniz insanlardan birisiyim. gibi kafamıza indire indire gitmiş aramızdan. Kime ne
ekipleri ölen kişinin Furkan Celep olduğunu belirledi. etkisi altında olduğu mutlak. Biz böyle düşünüyoruz Şu zamana kadar hep doğru olanı yapmaya çalıştım. mi söylemiş?
İtfaiye ekipleri falezlerden inerek Furkan Celep’in ama kendini kayalıklardan bırakmadan önce yazdığı Yalan söylememeye, küfür etmemeye ve argo
cesedini Sahil Güvenliğe ait bota alınmasını sağladı. mektup iyi okunduğunda bildiklerimizin ya da kullanmamaya çalıştım. İnsanları incitmemeye özen Ailesine;
Gencin cesedinin kıyıya çıkarılırken, olay yerinde düşündüklerimizin karşılığının olma ihtimali de yüksek. gösterdim, onlara sürekli olarak elimden geldiğince “Ailevi duygulardan yoksun büyüdüm hiçbir zaman
incelemede bulunuldu. Araştırma yapan polis ekipleri, Zira “Sözlerime başlamadan önce bir içki, uyuşturucu yardımcı oldum, değerli hissetmelerini sağladım babamla veya abimle doğru dürüst dertleşemedim,
bir kargo firmasında çalışan Furkan Celep’in sosyal veya bir madde etkisinde olmadığımı belirtmek verebildiğim kadar değer verdim. Çokça empati onlardan değer görmedim (bunun için onları
medya hesabından intihar edeceği yönünde yazı istiyorum. Bunalımda veya depresyonda değilim. yaptım duygularını hissetmeye, onları anlamaya suçlamıyorum sadece biraz değer biraz şefkat görmek
Bu üzerine haftalarca hatta aylarca düşündüğüm ve büyük özen gösterdim. Çok yönlü olabilmek için her isterdim sanırım bu iyi gelebilirdi.)”
paylaştığı bilgisine ulaştı…” (24.09.2020 Haber Siteleri)
sonucunda bu karara vardığım bir kafa yapısına uygun şarkı dinledim, kitap okudum,
durum.”diye başlayan mektuptaki araştırma yaptım. Herkesin görüşünü değerlendirdim, Öğretmenlerine;
ilk cümleler oldukça net. onlara saygı gösterdim. “Kendi özümü yeteneğimi öğrenemedim, bunun
Furkan’ın kararlılık mesajı ile Kendimi geliştirmek için spora gittim, yabancı dil için çok uğraştım ve çaba gösterdim. Neyi sevdiğimi
başlayan mektupta sonradan öğrenmeye çalıştım. Herkese ve her şeye karşı bilmiyorum, ne olmak istediğimi bilmiyorum, ne
gelen ifadeler ise “Peki, ama merhametli oldum. Karıncayı bile ezmemeye özen okumak istiyorum bunu dahi bilmiyorum. Benim
neden?” sorusuna da yine net gösterdim. Evde bir arı veya böcek olsa bile onu öldürmek yaşımdaki insanlara aramda uçurum var, her konuda
cevaplar veriyor: yerine bardakla alıp özgür bıraktım, yemekten arta benden daha üstünler.”
“Bu zaman diliminde birçok kişiyle kalanları çatıya kuşların aç kalmaması için attım. Çağa;
dolaylı yoldan konuştum. Durumu Zorbalıktan kaçındım, kimseye bulaşmadım, zorda “Zaman geçtikçe kendi kişiliğimden ayrılmaya
bu kadar ciddi ve derinlemesine kalanlara yardım ettim. Paraya ihtiyacı olana para başladığımı hissediyorum. Gittikçe yalan söylemeye,
anlatmak istemedim. Paniğe ilgiye ihtiyaçları olana ilgi verdim. Hayvanları sevdim argo hatta küfür kullanmaya başladım. İnsanlardan
kapılmalarını, bu konuya onlara ilgi gösterdim, besledim. Doğayı kirletmemeye uzaklaşmaya onları önemsememeye, doğaya ve
kafa yormalarını, saatlerini çalıştım. Uzayı, doğayı, ormanları, gökyüzünü ve hayvanlara zaman ayıramamaya başladım. Kendimi
vermelerini, psikolojilerini hayvanalar için plastiklerimi çöp yerine istifleyip geri zamanla duygusuz bir insana dönüşüyormuşum
ve yaşantılarını etkilemek dönüşüme bile atmaya çalıştım. Daha iyi bir dünya gibi hissediyorum. Bunlar bana göre değil ben böyle
i s te me d i m . Ola b i ld iğ i nc e için elimden geleni yaptım.” olmak, hayatımın geri kalanına duygusuz bir insan
yumuşattım ve gerektiğinde
Hülasası Furkan’ı tutamadık kalbinden. İçinde büyüttüğü olarak devam etmek istemiyorum. Sorumluluk almak
durdum. Kendi içimde kendi
yükü omuzlayamadık. Avazı çıktığı kadar bağırdıkça istemiyorum. Bir araba, bir ev veya herhangi bir şey
sorunumu çözmeye çalıştım.
kulaklarımız kapandı ona. El uzatmadık ya da uzatamadık. uğruna yıllarımı aylarımı harcamak istemiyorum.
Vardığım sonuç ise bu.”
Zarifoğlu’nun “Bize sözlerimizden çok yüreklerimizden İş hayatı bana çok yorucu geliyor. Hem içten hem de
Bu cümlelerden anlıyoruz ki o, anlayanlar gerek.” ifadesinin tam da bu acıklı hikâye dıştan yıpranıyorum. Bir şeyler uğruna bunca sorun
kendini ifade edemedi belki ya için söylendiğini şimdi anlıyoruz. Etrafımızda bir hayalet yaşamak bana mantıklı gelmiyor. Bunun yerine her
da etti ama kimseye duyuramadı. gibi dolaşan ama içinde fırtınalar taşıyan yüzlerce şeyi arkada bırakıp gitmek, her şeyi kapatmak daha
Çünkü yine büyük ihtimalle Furkan olduğunu sanırım bir kez daha fark ettik. mantıklı geliyor.”
Düzene;
“Aslında hiçbir şey için yaşamıyorum. Yaşamak için
BİR AY DOĞAR İLK AKŞAMDAN…
bir nedenim bir amacım yok. İnsanların yoluma sürekli
taş koyup beni yoracaklarını biliyorum, bunun için
çabalamak istemiyorum.” TUBA NUR KAR
Topluma;
“Daha iyi görünmek için, insanların beni sevmelerini
sağlamak için kendimi yormak, yıpratmak, ruhumu
bedenimi kirletmek istemiyorum. Neden beni böyle Y üreği sızıdan yas tutmuş yârin gözünün yaşını yaz
deseler bana; beyhûde bir çabanın çalılarına takılır
eteklerim, yüreğime tutunamayan hecelerim âmiyâne
Şavkı vurur pencereden bacadan
Dağlar kış imiş yolcum üşümüş perişanım ben.”
sevmiyorlar ki? Düşüncelerimi, fikirlerimi, değer
verdiğim her şeyi sırf dış görünüşüm biraz kötü bir varlığın eşiğinde salınır durur. Biteviye dolaşan Gözünden sakınıp ömrüne meftun olduğu adamın
şakaklarımdaki acı, çatlatacak gecenin sancısını... yası sinesini sardığında tarumar olmuş hayallerin
diye kestirip atıyorlar. Bu konuda önemseyeceğim
toprağına bir avuç ağıt bırakır insan. Ne zamanki
birisini bulmaya çalıştım (değer vermek istedim, Akıl almaz hikâyelerin türkülere hatıra kaldığı yerden ölümün gerçek yüzüyle karşı karşıya kalır; o zaman
değer görmek istedim özel hissetmek istedim) ama tutuyorum kalemi bu gece elime, tam da ayın doğduğu anlar hicranın mâtemini.
her seferinde ters tepti, dostluklar arkadaşlıklar demde...
kurmaya çalıştım olmadı.” Yası kalır insandan geriye, acısı, yaşadıkları,
Geçmiş zamanın birinde sevdası yüreğinden taşan yaşayamadıkları kalır.
Furkan, kime daha ne deseydi ki? Her şeyi fazlasıyla Mayil, Gülizar’ı ister ağa babasından. Kızını Mayil’e
söylemiş. Bizim kendimize söyleyemediklerimizi münasip bulmayan babası kapı dışarı eder Mayil’i. Oysa “Uykusuz mu kaldın dünkü geceden, neydem
dahi söylemiş. Anlayabilen herkese yüklü mesajlar iki gönül birbirine tutunduğu zaman karşı duramaz hiç neydem geceden
vererek gitmiş. kimse. Yolun çıkmazını gören bu iki genç kaçarlar ve Uyan uyan yâr sinene sar beni…
Şimdi bize kalan tek şey bu mesajlardan ders çıkarmak. nihayetinde evlenirler. Ailesi Gülizar’ı görmek istemez
bu sebeple. Gülizar’ın ise gurbet ellerde tutunduğu Yüce dağ başından aşırdın beni, neydem neydem
Şükrü, kanaati, mücadele ve sabrı her daim “ilahi yâr beni.
dava”nın parçası gören bir toplumun ferdi olan dalı, yaslandığı dağı yalnızca Mayil’dir. Mutlu mes’ud
Furkan’ın bu noktaya nasıl geldiğini anlama vazifesi yaşadıkları yuvaya üçüncüleri teşrif edecektir. Mayil’in Tükenmez dertlere düşürdün beni
hepimizin. Belki de birçok âlimin yazamadığı, kitapların bir de av tutkusu vardır. Kar kış demeden atar kendini
Dağlar kış imiş, yolcum üşümüş; perişanım ben.”
taşıyamadığı “fani dünya düzeninin gerçekliği”ni yalçın kayaların ardına, hoyrat esen rüzgâr ne yönden
eserse o tarafa yel olur Mayil’in av tutkusu. İnsana yârinden yâdigâr bir ağıt mı kalır geride? Bu
Furkan’dan okumak zorundayız. Nicedir kendimize
tahammülfersâ ıstırabı hangi kelâm üstlenir, hangi
dahi itiraf etmekten korktuğumuz yapay ve ucuz Günün birinde arkadaşlarının ısrarıyla avlanmak sevdanın âkıbeti gurbet olur ki? Mecâli kalmamış
yaşantımızın aslında ne hazin trajedileri barındırdığını üzere yola çıkarlar. Belirledikleri toplanma noktasında yüzlerce kelime sıraya girse yine de bir “yalnızlık”
fark etmek mecburiyetindeyiz. Yeniden ve yine buluşmak üzere dağılırlar. Gün ortasına yakın arkadaşları edemez…
Zarifoğlu’nun ifadesiyle “İşimize değil, içimize bakalım.” toplanma noktasına varır. Ancak Mayil görünürde
samimiyetini yakalamaktan başka çaremiz yok. Aksi yoktur. Haber vermeden eve gittiğini düşünürler ve Ölümün konuştuğu yerde her şey susmaz mı?
takdirde Furkan’ın yaptığını yapmaya aday yüzlerce Mayil’in evinin yolunu tutarlar. Olmasa “Öte Dünya ”ya iman ölümü ağırlayamaz insan.
genci aynı şekilde kaybetmenin kahrını yaşamaya
- Gülizar bacı Mayil eve geldi mi? Hülâsa; vakur bir teselli kalsın cümlemize armağan…
devam edeceğiz.
- Yoo, sizinle beraber değil miydi?
Furkan’ın bize döndürdüğü aynaya baktığımızda
görüyoruz ki elimizde tek hamle kalıyor. O da vakit Bu sessizliğin içine düşürdüğü şüpheyi biliyordu Gülizar.
kaybetmeden “yeni Furkanlar olmasın diye” yepyeni Telaşlı yüreğine sükûtu yamayarak düştü yola. Dağa
bir yürek fethine girişmekten başkası değildir. hep birlikte Mayil’i aramaya gittiler. Arkadaşlarından
biri bir kayanın kuytusunda Mayil’in cansız bedenini
Furkan’a söyleyeceğimiz son sözümüz ise hep havada
bulur. Lakin bunu Gülizar’a nasıl diyeceğini bilemez.
kalacak ne yazık ki!
Gülizar’ı Mayil’i bulduğu yere götürür. Ciğerine kadar
“Özür diliyoruz Furkan. Seni duymadığımız ve soğuğu yalamış Mayil’in cansız bedenini gören Gülizar
anlayamadığımız için. Rabbimiz sana da bize de dilhûn bir figan savurur günün geceye doğduğu vakitte…
merhamet etsin.”
“Bir ay doğar ilk akşamdan geceden, neydem
neydem geceden
M ahremiyet insanın saygınlığını ve onurunu ödevlerini yerine getirmeyi ve farklı sorumluluklara kadar özelini ifşa etmekten çekinmeyen bir
koruyan özel bir alanı tanımlamaktadır. Diğer toplum haline geldiğimizi hepimiz sorgulamalı
yönelik farkındalık kazanmayı gerektiren mahremiyet
ve bunun nedenlerini irdeleyerek gerekli
tüm canlılardan farklı olarak, beden mahremiyeti ve kavramı, insanoğlunun yaşamında çok geniş bir
önlemleri almalıyız. Aksi takdirde sınırları
ev mahremiyeti ilkel kabileler de dâhil her insanda yelpazede ortaya çıkmaktadır.
rahatlıkla aşarak, hayvanî ve nefsanî arzuların
doğuştan var olan doğal bir duygudur. Mahremiyet
Mahremiyet; mimaride, sanatta, eğitimde, aile içinde, güdümünde giderek, insan olma vasıflarından
sadece kadın erkek ilişkilerine indirgenebilecek kadar
bireyin kendi iç dünyasında, medyada, televizyonda, uzaklaşarak kendini küçük düşürebilir.
basit bir kavram değildir, sözün ve hatta düşüncenin
gazetede, sosyal medyada, giyim kuşamda, modada Biz Mahremiyeti Değil Mahremiyet Bizi Korur
bile mahremiyeti vardır.
kısaca yaşamın her anında ihlal edilmesi olası olan
Kuran’da tecessüs olarak adlandırılan ve insanların ve ihlali durumunda insanoğlunun onur, şeref ve İnsanoğlu mahremiyetini korumaya özen
özel yaşam alanlarını merak etmek, incelemek haysiyetiyle ilgili problemleri beraberinde getiren gösterdiği oranda kendini de korumuş olur.
anlamına gelen özellik düşünsel bir mahremiyet bir olgudur. Günümüzde özellikle sosyal medyanın Mahremiyetin zıddı teşhirciliktir. İnsanın
ihlalidir. Mahremiyet bir kişinin bir başkasına yasak etkisiyle önemini kısmen yitiren mahremiyet algısı, sadece ailesine ve çocuklarına özel belli yaşam
ve haram olan özel alanıdır. İnsanların birbirlerinin evlilik, aile yaşamı ve bireysel hak ve özgürlüklerin alanları olduğu gibi çocuklarına da özel olması
mahremiyet alanlarına özen göstermeleri sosyal güveni korunması ve güçlenmesinde temel teşkil etmektedir. gereken alanları vardır. Öncelikle aile içinde
artırır, toplumsal huzuru tesis eder ve sağduyunun Artık ev ve aile içi mahremiyet algısı giderek gücünü mutlaka mahremiyet kavramının belleklerde
hâkim olmasına yardımcı olur. Bebeklikten itibaren yitirmekte, insanlar aile içi özel yaşamlarını rahatlıkla net bir şekilde yerleşmesi gerekmektedir. ∑ Kendimize ve karşı cinsteki bireylere ait sosyal
Mahremiyete özen gösterdiğimizde; görev ve rollere ilişkin farkındalık geliştirebiliriz,
gelişen ve her bir gelişim döneminde farklı gelişim paylaşabilmekte ve çocuklarının en özel görüntülerini
∑ Kendimizin ve diğer insanların özel alanının ∑ İnsanlarla aramızda güven ve saygıya dayalı bir
farkına varabiliriz, ilişki kurabiliriz,
∑ Günlük yaşamda ve sosyal ilişkilerde kendi özel ∑ Anormal ve patolojik düşünce, tutum ve
alanımızı koruyabiliriz, davranışlardan uzak durabiliriz,
∑ Kendimiz ile çevremiz arasına sağlıklı sınırlar ∑ Aileyi ve toplumu yok eden fuhuş, zina ve teşhircilik
koyabiliriz, gibi hastalıkların önüne geçebiliriz.
∑ Kendimizin ve diğer insanların özel alanlarına
Yani mahremiyet bireyin onur ve şerefini koruduğu
ilişkin farkındalık kazanır ve bu alanları korumak
ve güçlendirdiği gibi aile ve toplumun da harcını ve
için özen gösteririz.
mayasını da oluşturmaktadır.
Böylece hem insanlara saygı duymayı öğrenebilir hem
Mahremiyet Eğitimi Nasıl Olmalı?
de insanların bize saygı duymasını sağlayabiliriz. Ahlâkî,
dinî, sosyal ve kültürel bir dizi problemi önleyebiliriz. Her gelişim döneminde mahremiyetle ilişkili farklı
Mahremiyet insanların bakılması, dokunulması, görev ve sorumluluklar devreye girmektedir. Öncelikle
hakkında konuşulması ve dinlenilmesi yasak veya mahremiyet algısı ve eğitimi ile biz çocuklarımıza utanç
haram olan mahrem alanlarının neler olduğunun hissi veya çekingenlik duygusu değil aksine vakar ve
bilgisini bize verir. Bu nedenle aile içinde ebeveynlerin şuur kazandırdığımızın farkında olmalıyız. İstediğimiz
çocuklarına mahremiyet eğitimi vermesi son derece şey kendini ifade edemeyen, hakkını savunamayan ve
önemlidir. Mahremiyet bilincini çocuklarımızda ve kendinden utanan nesiller yetişmesi değildir. Aksine
kendimizde geliştirdiğimizde; kendine ve başkalarına eşrefi mahlûkat (yaratılmışların
en şereflisi) gözüyle bakabilen ve Allah’ın yeryüzünde
∑ Kendimizi daha değerli bir varlık olarak hissederiz,
bir halifesi olarak hem kendisinin hem de ailesinin ve
∑ Olumlu bir benlik kavramı oluşturabiliriz, diğer insanların onuruna yakışan ilişkiler kuran insanlar
yetiştirmektir. Bizim toplumumuzda maalesef son 200 gelişimlerine zarar vermemektir. Toplumumuzda
yıldan beri İslami ve fıtrî (yaratılışa uygun) terimleri sık kullanılan ayıp, günah gibi kelimeleri kullanmak
kullanmak bir aşağılık kompleksi olarak görüldüğü için çocuklarımızda bilinç oluşturmak yerine duygusal
mahremiyet eğitimi denilince bireyi geriye götüren ve anlamda gerginlik ve kaygı yaşamalarına ve bu hisleri
toplum içinde pasifize eden bir eğitim algılanmaktadır. bilinçaltına atmalarına yol açmaktadır. Önemli olan
Öte yandan Batı’nın dayattığı ve nesilleri, bireyleri ifsat farkındalık geliştirmektir. Bu nedenle çocuklarımıza bir
eden (doğasını bozan), ahlak ve namus algısını yerle bir şeyin neden uygun olmadığını, neden mahremiyete aykırı
eden, ergen yaşlarda çocukların cinsel birlikteliklerini olduğunu veya neden yapmaması gerektiğini mutlaka
karşı cinsi tanıma adı altında meşru gösteren cinsel onun anlayacağı dille izah etmeliyiz. Bunu yaparken
eğitim denilince son derece modern bir eğitim gibi de en iyi yöntem model olmaktır, böylece mahremiyet
algılanmaktadır. eğitimi doğal bir şekilde çocuğa kazandırılmış olur.
Mahremiyet eğitimi, çocuklarımızda en başta Rablerinin Çocuklar iki yaşına kadar dürtüleriyle (id) hareket
emirlerine ve mümin vakarına ve şuuruna uygun etme eğilimindedir, her şeyi denemek isterler ve
davranmanın oluşturduğu ulvi bir tatmin duygusunun kendilerine neyin zarar vereceğini pek fazla idrak
gelişmesine yardımcı olur. Bunun yanı sıra insan olmanın edemezler. İki yaşından sonra egonun gelişmeye
verdiği değer ve kendini yönetebilme duygusunu ve başlamasıyla mantıklı ve bilinçli biçimde kendilerine
gücünü çocuklarımıza kazandırmış oluruz. Mahremiyet yararlı olanları ayırt etmeye başlayabilirler. 5 yaşından
eğitimi, çocuklarımızı denetlemek ve kontrol etmek değil sonra ise artık toplumsal kuralların farkına varabilir,
onlara kendilerini denetleyebilme ve kontrol edebilme ahlaki değerlere uygun davranmaya başlayabilirler.
gücünü kazandırmak demektir. Mahremiyet eğitimi dış Çünkü vicdan gelişimi hızlanır ve süper ego gelişir. Bu
denetimli değil iç kontrol odaklı bireylerin yetişmesine nedenle bu yaşlardan itibaren yapmaması gereken ve
yardımcı olur. Burada önemli olan çocuklarımızda mahremiyete uygun olmayan durumları, gerekçeleri severken cinsel bölgelerini teşhir etmelerini istemek yasal anlamda da moral anlamında da biz oluruz.
bir algı ve mahremiyet bilinci oluşturmaktır, her çocuklarımıza izah ettiğimiz takdirde onlardan uygun çok büyük bir yanlıştır. Çocuklarımızı çıplak bir Sosyal medyada çocukların teşhir edilmesi bu çağın
davranışlarına müdahale etmek değil. bir karşılık bulabiliriz. şekilde evin dışına göndermemeli, bizler de büyükler en büyük sorunlarından birisidir.
olarak buna hem ev içinde hem de ev dışında riayet
Çocuklarda Mahremiyet Eğitimi Anne babası da olsak, çocuğumuzu istemediği Ergenlerde Mahremiyet Eğitimi
etmeliyiz. Giyinme ile mahremiyet arasında büyük bir
bir durumda zorla öpmeye, dokunmaya, sevmeye ilişki vardır, sistematik duyarsızlaşma ile yavaş yavaş Çocukluktan gençliğe geçiş dönemi olarak görülen
Çocuklarımıza mahremiyet eğitimi verirken dikkat çalıştığımızda çocuğumuzda “ne yaparsa yapsın
etmemiz gereken en önemli nokta onların duygusal nesil çıplaklığa alışmaktadır. Küçükken çıplak olsun ergenlik dönemi, karmaşa ve mücadelenin yoğun
kendini koruyamama” algısı oluşacağı bir şey olmaz, Çocuk çıplaklığa yani mahremiyete olduğu bir dönemdir. Ergen birey, her açından kendini
için zamanla bunu tanımadığı yabancı uygun giyinmemeye küçük yaşlarda alışırsa onu ileride sorgulamakta, bu sorgulamalar çoğunlukla bireyin
yetişkinlere de geneller ve kendini değiştirmeye çalışmak nafile bir çabadır. sarsılmasına sebebiyet vermesine rağmen sonuçta
koruma refleksi geliştiremez. Bu nedenle
Hem kendimiz hem de kardeşleri çocuklarımızın odalarına bireyin felsefi ve varoluşsal açıdan gelişimine katkı
çocuğumuz istemediğinde onu öpmemek, onu
girerken onlardan küçük de olsa izin almalı ve böylece sunmaktadır. Ergenlik dönemi özellikle krizlerin fazlaca
kucaklamamak ve fiziksel temas kurmamak
mahremiyet algısının gelişmesine zemin hazırlamalıdır. yaşandığı bir dönemdir ancak bu sağlıklı bir kimlik
onun yararına olacaktır. 2 yaşından itibaren
Kıyafet ve aksesuar seçiminde çocuklarımızın mahrem gelişimi için gerekli ve önemlidir. Birey dini, felsefi, siyasi,
çocuğumuza genital bölgelerinin gizlenmesi
gerektiği ve başkalarına göstermenin uygun bölgelerini ön plana çıkarmamalıyız. Aldığımız elbiseler ideolojik açılardan “Ben kimim?” sorusunu sıklıkla
olmadığı anlatılmalıdır. Bu bölgelere de annenin onların yaş ve cinsiyetlerine uygun olmalıdır. Özellikle sorar ve buna bağlı olarak kendini yaşam zemininde
dışında başkalarının dokunması önlenmelidir. günümüzde küçük çocuklara giydirilen bazı kıyafetler bir noktaya konumlamak ister. Varoluşsal acı ve
Anne de sadece bakım ve temizlik sürecinde teşhirci yönler içermektedir. Küçük çocuklara asla sancıların da yoğun biçimde yaşandığı bu evrede birey,
bu bölgelere dokunmalı, onun dışında oyun makyaj yapılmamalıdır. Bu bir tür çocuk istismarıdır. yaşamının amacı ve anlamını, ne yapmak istediğini,
veya şaka amaçlı, hiçbir şekilde çocukların yaşamının yönünü analiz eder. Ayrıca fiziksel değişim
Çocuklarımızın giyim kuşamları kadar okudukları ve gelişimlerin yaşattığı sıkıntılar da bunlara eklenince
cinsel organlarıyla temas edilmemelidir. kitaplar ve izledikleri programlara, takip ettikleri sanal
bu süreç, birey için fırtınalı ancak bir o kadar da kritik
Çocuklarımıza mümkün olduğu en erken sitelere ve sosyal medya platformlarına karşı son
bir evre olarak görülebilir.
yaşta vücudunu temizlemesi öğretilmeli, derece dikkatli olmalıyız. Özellikle sanal ortamlarda
öz bakım becerilerini yerine getirecek her türlü tehlikeli içeriğe rahatlıkla ulaşılabilmektedir. Bu dönemin diğer bir özelliği ise ergenlerin özdeşim
konuma gelmesi sağlanmalı ve böylece Ebeveynler olarak bizler de hiçbir sosyal medya ortamında ihtiyaçlarıdır. Birey kendisi için önemli gördüğü kişilerle
başkalarının bakımına muhtaç olmayacak çocuklarımızın resim ve videolarını paylaşmayalım. kendisini özdeşleştirir, onun davranışlarını, yaşam tarzını
düzeye getirilmelidir. Çocuklarımızla cinsel Reşit olmadıkları için onların onayı alınmamış olur ve ve tutumlarını benimseyerek kendi yaşamına uygular.
bölgeleri ile ilgili şakalar yapmamalıyız, onları ileride bu nedenle bir sorun yaşadıklarında sorumlusu Birey bu durumda adeta ikinci bir yaşam yaşamaktadır.
Ergenlik döneminde çocuğumuzun kardeşi varsa aramasını istemeliyiz. Günümüzde hırsızlık, gasp, organ
onunla yatakları ayrılmış olmalı, birlikte çıplak banyo kaçakçılığı, fiziksel ve cinsel istismar, çocukları rehin
yaptırılmamalıdır. Aksi takdirde sırf merak duygusundan alma gibi olumsuz durumlar sık yaşandığı için bizim
kaynaklanan ve bazen de oyun şeklinde ortaya başımıza gelmeyeceğini düşünmemeli ve mümkün
çıkabilecek olumsuz yakınlaşmalar yaşanabilir ve olduğunca çocuklarımızı evde yalnız bırakmamalıyız.
bunlar uzun süre devam edecek travmatik duygulara Çocuğumuz hoşlanmadığı durumlarla karşılaştığında,
ve psikolojik örselenmelere yol açabilir. İlkokula itiraz etmeyi, bağırmayı ve kaçmayı bilmelidir.
başladıklarında kız ve erkek kardeşlerin odaları Başkalarının evine misafirliğe gittiğimizde odaların
ayrılmalı mümkün değilse yataklar arasına paravan kapılarının tamamen kapalı olmamasına dikkat etmeli
çekilmelidir. Bu son derece önemlidir zira çocuklar arada oyun oynarken çocukları kontrol etmeliyiz.
aynı ortamda üstlerini giyinirken ve çıkarırken Unutmayın küçük ihmaller büyük travmalara yol
birbirlerinin mahrem alanlarını görerek mahremiyet açabilmektedir.
ihlaline zemin hazırlanmış olur. Yine gece uyurken ve
temizlik yaparken de aynı odada ergen kız ve erkek
rahat davranamaz. Ayrıca çocuklarımız için odalarında,
iç çamaşırlarını ve özel eşyalarını koyabilecekleri
özel dolap ayırmak, onlarda mahremiyet algısının
gelişiminde oldukça önemlidir. Bu özel dolaplar onların
izni dışında karıştırılmamalıdır.
Ev içinde olduğu kadar çocuklarımızın ev dışındaki
mahremiyetine de özen göstermeliyiz. Çocuklarımız ne
kadar terleseler de elbisesiz ve üstleri açık bir şekilde
dışarıda oyun oynamamalıdır. Yine çocuklarımız yalnız
Ebeveyn, öğretmen, akranlarından birisi, bir futbolcu, Ergenlik dönemi cinsel gelişim açısından yoğun başına bir yetişkinle aynı ortamda bulunmamalıdır.
siyasetçi ve film yıldızı da olabilecek bu idoller kimlik değişimlerin gözlemlendiği bir süreçtir. Ergenlik Yaşanan bir travmatik olay bazen aylar bazen yıllar
kazanımı sürecinde kritik bir rol oynamaktadır. dönemi kızlarda 11-12 yaşlarında, erkeklerde ise 12- sonra öğrenilebilmekte ancak bu olumsuz olayların
Yine ergenlik döneminin ortalarına denk gelen 14- 13 yaşlarında başlar ve 20 yaşına kadar devam eder. ve istismarların etkisi çocuklarımızda anında ortaya Sosyal Medyada Mahremiyet Mücadelesi
16 yaşlarında, ergen benmerkezciliği denen süreç Bu yaşlar coğrafi koşulların ve güneşin, hormonlar çıkabilmektedir. Bu nedenle bizlere söylemekten
çekindiği veya birilerinin “Sakın bunu kimseye anlatma.” Bundan 10 yıl önce evimizin içini namahremden
yaşanmaktadır. Bu süreçte bireyin, sanki dünya kendi üzerindeki etkisi nedeniyle kuzey yarım kürede biraz
dediği bir olayın olup olmadığını zaman zaman onlara koruduğumuzda mahremiyetimiz ihlal edilmezdi.
etrafında dönüyor gibi hissetmesi oldukça sık görülen daha yüksek olurken güney yarım kürede bir yıl
sormalıyız. Ancak çocuklarımız da bizlerle bir şeyi Maalesef günümüzde evimizin içi herkesin telefonunda,
bir durumdur. Kendi söylediklerinin, düşündüklerinin kadar düşebilir. Kız çocuklarında 8, erkeklerde ise 9
paylaştığında bizden olumsuz bir tepki almayacağına sadece evimizin içi de değil eşimizle yakın anlarımız,
en doğru olduğunu savunur. Duygularının başkaları yaşından önce ergenlik belirtilerinin görülmesi normal
emin olmalı ki sorunlarını bizimle paylaşabilsinler. yediğimiz, içtiğimiz, ev hali görüntülerimiz, her şeyimiz.
tarafından anlaşılmasının güç olduğunu, bu duyguların bir durum değildir ve çocuğun kontrol ettirilmesi
Eskiden gündüz tül perdeyi akşam olunca da güneşliği
ona özgü duygular olduğunu düşünür. Ergen, kendisini önemlidir. Ergenlik döneminde cinsel organların gelişimi Özellikle günümüzde ergenlerin olumsuz söz ve kapatır evimizin dışarıdan görünmemesi için iğne ucu
merkez alarak etrafındaki herkesin olumlu veya olumsuz son derece hızlıdır, kız çocuklarında bazı bölgelerde davranışları kolaylıkla öğrenebilecekleri birçok mecra kadar açık alan kalmamasına özen gösterirdik, çaba
şekilde kendisiyle ilgilendiği algısına sahip olabilir. tüylenme, göğüs gelişimi ve menstruasyon (adet görme) bulunmaktadır. Kız ergenlerin giderek daha erkeksi, harcardık. Stor ve zebra perdelerin pencerelerimize
Ergenlik döneminde ebeveynler çocuklarıyla sağlıklı bazı psikolojik ve sosyal problemlere ve çekingenliğe erkek ergenlerin ise giderek daha kadınsı eğilimlere asılması mahremiyet algımızın sarsılmasına ilk
bir iletişim geliştiremez ve onların dünyalarına girip yol açabilir. Erkeklerde ergenlik döneminde genital yakınlık gösterdiği bu çağda çocuklarımızın hangi darbeyi vurdu, artık kimseden gizleyecek bir şeyimiz
onların bakış açılarından olaylara bakamazsa çocuklarını bölge gelişmesi ve tüylenme ortaya çıkmaktadır. kaynaklardan beslendiğinin her an farkında olmalıyız. kalmamış gibi.
ellerinden kaçırma riski yükselir. Bu dönemde arkadan Bütün bunların yanı sıra ergenlik döneminde yoğun Küfür, argo ve terbiyesiz hareketleri öğrenebileceği
bir hormonal gelişim gözlemlenir, östrojen veya ortamlardan uzak durması için çaba harcamalıyız. Sosyal medyada yapılan paylaşım ve beğenilerde artık
yönetim dediğimiz doğrudan başat ve otoriter bir
androjenlerin üretimi bu dönemde zirveye çıkmaktadır. Kendimiz de ebeveyn ve yetişkinler olarak olumlu rol neredeyse hiçbir sınır kalmamış gibi. Sizler sadece
tutum takınmadan ancak çocuğun ne yaptığının da
Buna bağlı olarak ergenlik dönemi bireyin cinsellikle modellik teşkil etmeli ve çocuğumuz mahremiyete yakınlarınızın bulunduğu platformlarda paylaşsanız
her an farkında olacak biçimde bir tutum sergilemek
en çok meşgul olduğu evredir. Ergen birey; fiziksel, uygun davranışlar ve sözler sergilediğinde onları hem bile sosyal medyaya düşen bir görüntü veya ses tüm
gerekmektedir. Mahremiyet eğitimi de bu dönemde
zihinsel, ideolojik, felsefi, dinsel ve cinsel gelişimleri aşırı aile içinde hem de başkalarının yanında övmeliyiz. dünyaya kısa sürede yayılabilmektedir. Bu nedenle
oldukça titiz bir tavırla verilmelidir. Çocuğa dadı veya
biçimde yaşamasının yanı sıra bir de mahremiyete ve istismarlara ve kötü niyetli insanların emellerine alet
mürebbiye gibi davranmadan onun varoluşuna saygılı Çocuğumuzun evde yalnız kalması gerekiyorsa veya
olmamak adına paylaşım ve beğenilerde son derece
biçimde ancak bir o kadar da bu eğitimin önemi ve sosyal kurallara uymakla yükümlüdür. Bu son derece eve bizden önce geliyorsa kapıyı kimseye açmamasını
titiz davranılmalıdır.
zorunluluğu noktasında tutarlı davranarak orta yolu zor bir durumdur, bu nedenle ebeveynlerin son derece tembihleyerek kapıyı açmak için ısrarcı davrananlar
izlemek önemlidir. hassas olması gerekmektedir. olması durumunda hemen polisi veya bir yakınını Selametle kalınız, selamette olunuz…
İNANDIĞIMIZ DEĞERLERİN NE KADARINI 14. Allah rızası için sadaka verirken elimdekilerin
en iyisini veririm.
Bunu yapabilmek için de Allah Resulünün çağdaşı
olmalıyız. Tıpkı o güzel Nebi gibi karakterimize merhamet
SOSYAL HAYATA YANSITABİLİYORUZ? 15. Günaha girmemek için gıybet edilen ortamdan
uzaklaşırım.
ve nezaketi işlemeliyiz. O’nun yolunda emin kişilerden
olmayı başarabilirsek, yaptığımız her salih amelin
topluma yansıyan salihatlarını çoğaltırız. Böylelikle
16. Sünnet olduğu için hasta ziyaretini önemserim. sırf kendimizi değil, toplumu düzetmek bizim yaşam
İLKAY CAN şeklimiz olacaktır. Toplumsal sonuçtan bağımsız olarak
17. Allah’ın emri olduğu için anne ve babama hürmet
İnşaAllah bu çaba bizi ve kendi neslimizi sahih çizgide
gösteririm. (%65,55 kesinlikle katılıyorum, %28,7
H epimiz içinde yaşadığımız toplumda sosyalleşiriz. yaş üstü ve toplumun farklı kesimlerinden seçilmiş 224 tutacaktır. Belki de günümüzün dindar ailelerinin
katılıyorum, %3,34 kararsızım, %1,4 katılmıyorum,
Dinimizi de toplumdaki deneyimlerimiz sonucu kişinin katılımıyla araştırma anketi yaptık. Araştırmamız çocuklarında da çokça gördüğümüz “düzene ayak
%0,97 kesinlikle katılmıyorum)
içselleştiririz. Dinsel sosyalleşme, kişinin içinde yaşayıp 5’li Likert ölçeği ile yapılmıştır. Geçerlilik ve güvenirlilik uydurma” kolaycılığı ebeveynlerinin bu gayretten
18. Günah olduğu için yalandan uzak dururum. kopmalarının neticesidir. Kim bilir. Allahualem.
kültürünü paylaştığı toplumun bütün yönleri ile dini analizleri SPSS 20 Paket programı ile yapılmıştır.
inanç, norm ve pratiklerini öğrenip içselleştirmesi 19. Hayvanlara merhameti dinimizin emri olarak Allah adına halife tayin edildiği bilincini taşıyan mümin
Araştırma anketimizin sorularına, deneklerin verdiği
olarak anlaşılabilir. Dinsel sosyalleşme sürecinde kişi görürüm. kişi; toplumun derdiyle dertlenecek ve her platformda
cevapları maddeler halinde orantılayarak bilginize
toplumun dinsel kültürünü kazanır, bu kültürü kişiliği ile elini taşın altına koyma liyakatinde bulunacaktır.
sunmak isteriz. 20. Temizlik imandan olduğu için kişisel ve çevresel
bütünleştirir ve böylece dini hayatında toplumsal çevreye İhtiyacımız olan sorumluluk sahibi müminlerden oluşan
temizliğe özen gösteririm. (%71,2 kesinlikle
uyum sağlar. Sosyolojiye göre insanlar kendi dinlerini 1. Günlük yaşamımdaki önceliğim Allah rızasını şahsiyetler çoğaldığında, toplumda Allah‘ın Es Selam
katılıyorum, %25,35 katılıyorum, %1,43 kararsızım,
diğer insanlardan öğrenmekte ve kazanmaktadırlar. kazanmaktır. (%61,7 kesinlikle katılıyorum, %32,05 ismi gereği barış, huzur, sulh tecelli edecektir. Böylesi
%0,97 katılmıyorum, %0,97 kesinlikle katılmıyorum)
(Zukerman 2006 ;99) katılıyorum, %3,3 kararsızım, %1,43 katılmıyorum, imanlı bir neslin çocukları umut olacak, öncülerden
%1,43 kesinlikle katılmıyorum) Veriler Üzerinde Maddeleri Bütüncül Olarak olacaktır. İnandığımız dini değerleri, gündelik yaşamın
Bu sosyolojik bakışın yanına bir de Kur'anî bakış açısını Değerlendirdiğimizde Bizlerin Değerlendirmelerimiz; içine yaymadıkça bunu başaramayız.
belirtirsek; İnsanların fıtrat gereği inanmaya elverişli 2. İnandığım dini değerlere göre çocuk yetiştiririm.
yaratıldıkları, kişi, inanç değerleri ile öncelikle içinde Görüldüğü üzere Türk toplumu sekülerleşmeyi, din ile Bizden istenen yaşadığımız toplumu okumamız, (Yaratan
3. Yapabildiğimin en iyisini yapmak Allah’ın emridir.
doğduğu toplum ve ailede tanışır. İnsan kendisine verilen yaşamın arasını kopararak, yaptığı her güzel alışkanlığı din Rabbin adıyla), sorgulamamız, akleden kalbimizle yakın
irade sayesinde iyi ve kötüyü birbirinden ayırma ve 4. Çocuk yetiştirmede örnek olarak Peygamberimizin adına değil de, insanlık adına görmektedir. Bu araştırma tarihimizi değerlendirmemiz kişisel olarak, tercihimizi
tercih etme kabiliyetiyle donatılmıştır. Kur’an Kerim’de metodunu benimserim. (%57,89 kesinlikle bize toplumumuzun inandığı değerleri geleneklerine belirlerken de kendi doğrularımızın değil Allah’ın
“Elbet onu amacına ulaştıracak olan doğru yola biz katılıyorum, %33,97 katılıyorum, %6,22 kararsızım, ve mevcut düzene göre şekillendirdiğini görüyoruz. ve Peygamberinin doğruları ışığında belirlememiz
yönelttik; ya iman eder veya inkâr eden biri olmayı %0,95 katılmıyorum, %0,95 kesinlikle katılmıyorum) Bilimsel bir çalışma temel olarak olguyu anlamaya dönük emredilmektedir. Toplum ne kadar yanlışı dayatsa
kendi tercihine bıraktık.” (İnsan Suresi 3) geçer. olarak yapılır ve genelde orda bırakılır. Bu ülkeye sevdalı da, bizden tıpkı Hz. İbrahim gibi yalnız kalmayı göze
5. Evimde ailece misafir ağırlıyorum.
alabilmemiz istenir. Rum Suresi 31 -32 de buyrulduğu
İnsan bu tercihini bilinçli yapabilir ise, Allah kuluna kendince dinine hizmet gayesi bulunan bizlerin hiçbir
6. Aile ortamında mahremiyet kurallarını önemserim. üzere, “Bütün gönlünüzle Ona yönelin, O’na saygısızlıktan
Furkan’ı yani doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyeti çalışmamızı “olguyu tarif etme” kısmında bırakmamamız
sakının, namazı kılın ve şirke sapanlardan, dinlerini
ikram eder. Ama “akletmeyen” çoğunluk içinde yer 7. Komşuluk ilişkilerim benim için bir ibadet gerekmektedir. Sorumluluklarımızın idrakinde olup,
parçalayıp (her bir grubun kendindekini beğendiği)
alırsa; toplum, aile ve arkadaşları nereye çekerse oraya niteliğindedir. etkinlik alanlarımızda inisiyatif kullanıp olguyu olması
fırkalara ayrılanlardan olmayın.”
yönelecektir. gerekene yaklaştıracak çabaların içerisinde olmamız
8. Trafikte kurallara uyarak kul hakkına özen
en sade Müslümanımızın dahi görev alanındadır. Selam ve dua ile...
Kendi ülkemizi özelinde değerlendirmemiz gerekirse -ki gösteririm. (%50,23 kesinlikle katılıyorum, %42,1
Bizler bu asrın şahitleri olarak
Ahiret suallerinin büyük çoğunluğu en yakınımızdakilere katılıyorum, %6,69 kararsızım, %0,47 katılmıyorum,
kendi nefsimizden/benliğimizden
karşı sorumluluklarımız üzerinden olacaktır- Bununla %0,47 kesinlikle katılmıyorum)
başlayarak inandığımız değerleri
ilgili yaptığım bir çalışmanın sonuçlarını aktarmak 9. Yaşadığım dünyayı temiz tutmak Allah’ın emridir. tekrar gözden geçirip, Kur’ani bir
isterim. (%73,2 kesinlikle katılıyorum, %24,4 katılıyorum, bakış açısıyla yapılandırmamız
2018 2019 dönemi Medeniyet Üniversitesi yüksek %0,47 kararsızım, %0,47 katılmıyorum, %0,95 gerekiyor. Vahyin inşa ettiği
kesinlikle katılmıyorum) paradigma değişikliğine ihtiyacımız
lisans araştırma konum “Sosyal Hayatta Dinin Rolü” idi.
var. Vahyin inşa ettiği nesil, hayatın
Danışman hocamın rehberliğinde “İnandığımız değerlerin 10. Sokakta selam verirken toplumda huzurun
tüm veçhelerine kendi rengini
ne kadarını yaşadığımız topluma yansıtabiliyoruz?” çoğalmasını amaçlarım.
sunduğu gibi belki en zayıf olduğumuz
sorusunun cevabının bulmaya, bulduğumuz cevaplar
11. Allah rızası için ağaç diker ve yeşili korurum. kültürel hayata da can suyu olacaktır.
üzerinden toplumumuzu anlamaya, anladıklarımız
Böyle bir çabanın ürünü olan bir
üzerinden de toplumsal ilişkilerimizi bir müslüman 12. Sağlığıma dikkat ederim, çünkü bedenim bana
nesil ahlakıyla, nezaketiyle dürüst
olarak biraz daha anlamlandırmayı istedik. emanettir.
ticaretiyle toplumu İslam ile huzura
Çalışmamız kapsamında 132'si kadın 92'si erkek olan, 18 13. İsraf etmeyerek nimete hürmet ederim. kavuşacaktır.
ABDULAZİZ TANTİK
EĞİTİM, BİR VAROLUŞ SAVAŞI Öğretmenin değişen yeni rolünün yanında hiçbir
zaman değişmeyecek asli vazifesi, davranışlarıyla,
kadar kültür ve sanatın önünü açan adımlar atsa da
bir fikrin gelişebilmesi için daha özerk yapılara ihtiyaç
hal ve hareketleriyle öğrencilere rol model olmasıdır. duyulduğunu belirten Erdoğan, STK’lara, kültür ve
“Kulakların lafa doyduğu bir dönemde gözler yaşantısıyla ilim adamlarına büyük vazifeler düştüğünü ifade
örnek olacak insanlar arıyor” sözü öğretmenlerin etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı bu tespitler,
EBUBEKİR DİLEKÇİ sahip olmaları gereken sorumluluğa dikkat çekiyor. üzerimize düşen sorumluluğu bir kez daha ortaya
Öğretmenler kendilerini vakfederlerse, mesleklerini
koyuyor. Zor zamanlarda daha üretken, daha canhıraş
bir dava şuuruyla yaparlarsa adanmış öğretmen
çalışan insanımız ne yazık ki imkânların genişlediği
H er dünya görüşünün bir insan ideali vardır. Bu hale gelmiştir. En basitinden okuma yazma bilmek ve olacakladır. Adanmış bir öğretmen alacağı bir saat
ortamlarda rehavete kapılıyor. Fikri iktidara sahip
insan idealini gerçekleştirmek için eğitim süreçleri dört işlem becerisine sahip olmak günümüz dünyasının fazla ek dersin peşine düşmez. Derse üç dakika geç
girip okuldan beş dakika erken çıkmanın hesabını olabilmek için kültür ve sanat alanında nitelikli eserler
planlanır. Eğitim süreçleri sadece okulda gerçekleşmez. vazgeçilmez gereksinimleridir. ortaya çıkarmamız, insanımızın ruhunu ve zihnini
Hayatın bütünü bir eğitim alanıdır. İnsanlar beşikten yapmaz. Kendi yaşantısıyla ideal bir insan nüvesi
Örgün eğitim süreçleri planlanırken öğrencilerin oluşturup öğrencilerine erdemli ve hikmetli bir hayatın istila eden popüler kültür karşısında güçlü alternatifler
mezara kadar öğrenmeye devam ederler. Bunun için
yeteneklerine uygun eğitim almaları sağlanmalıdır. yolunu gösterir. Adanmış öğretmen, sıradan bir devlet üretmemiz gerekiyor. Bu cabalar eğitim sistemimizin
hayatın tümünü kuşatan bir eğitim ufkuna sahip
Yeteneğine uygun bir eğitim sürecinden geçen memurunun çok ötesinde, kutsal bir vazifeye uğruna kalitesinden asla bağımsız değildir çünkü kültür, sanat
olmak gerekir. Çocuğun dünyaya geldiği ev ortamı
birey fark oluşturacak ve daha başarılı olacaktır. görev yaptığının bilincindedir. ve düşünce alanında ortaya çıkan kaliteli ürünler eğitim
onun ilkokuludur. Daha sonra oyun oynadığı park,
Günümüzde eğitim sisteminin en önemli sorunu, süreçlerini doğrudan etkileyecektir.
bisiklet sürdüğü sokak onu eğitmeye devam eder. Eğitim fakülteleri, öğretmen adaylarına formasyon
öğrencileri yeteneklerine uygun şekilde yönlendirecek
Okul dışı eğitim, formal eğitimle eş güdümlü olarak bilgilerinin yanında adanmışlık ruhu verecek bir eğitim Bir fikrin gücünü ait olduğu kültür ve sanat belirler.
mekanizmalardan mahrum oluşudur. Ne yazık ki cari
varlığını sürdürür. Aile insanı eğitir, sokak insanı ufkuna sahip olmalıdır. Yine eğitim konusunda faaliyet Şiir, roman, tiyatro, sinema kitlelere istikamet veren
eğitim sistemimizde tüm öğrenciler bir sınıfa doldurulup
eğitir, arkadaş insanı eğitir. Bir toplumun atasözleri, gösteren STK’ların üzerine büyük sorumluluklar sanatsal öğelerdir. Düşünce dünyası güçlü medeniyetler
aynı eğitim-öğretim süreçlerinden geçmekte ve aynı
deyimleri, örf ve adetleri informal eğitimin en önemli düşüyor. Adanmış öğretmen ruhunu aşılamak için bu alanda çorak olan toprakları istila ederek kendilerine
sınavlara tabi tutulmaktadır. Oysa kendi gerçekliğiyle
parçalarıdır. Hepimiz içinde bulunduğumuz mahallenin faaliyet gösteren ocaklara ne kadar çok ihtiyacımız
uyumlu eğitim gören öğrenciler tercih ettikleri benzetirler. Kültür ve sanat, sırtını sağlam bir anlam
rengine boyanırız. Okul içi ve okul dışı eğitimin sonunda var. Hepimiz biliyoruz ki hiç bir eğitim sisteminin
meslekleri severek yapabilecek ve daha nitelikli işlere dünyasına yaslamak ister. Yaslandığı anlam dünyasına
ortaya çıkan insan prototipi bir milletin ortalama insan kalitesi öğretmenin kalitesini aşamaz.
imza atacaklardır. Öğrencilerimizi yeteneklerine uygun göre insanın aklına ve ruhuna şekil verir. Bizler çok
karakterini oluşturur.
gelecek planlamaları için anaokulundan başlayarak Okullarda süren eğitimi yönetmek kısmen daha engin bir anlam dünyasının, büyük bir medeniyet
Geçmişte formal eğitimden daha çok informal eğitim takip etmeli ve lise çağına geldiğinde karakterine uygun kolayken okul dışı eğitime nüfuz etmek daha karmaşık tasavvurunun varisleriyiz. Ancak günümüzde bu
gerçekleşirdi. İnsanlar atalarından gördüklerini karakter bir hedef doğrultusunda yönlendirmeliyiz. süreçler üzerinde etkili olmayı gerektirir. Çoğu zaman büyük mirası sürdürecek, çağın idrakine söyletecek
haline getirirlerdi. Modern toplumlarda bireyin hayatını yönetilemeyen, spontane gerçekleşen informal eğitim ürünlerden mahrum durumdayız. Hz. Âdem’in varoluş
Eğitim sistemimizin en önemli konularından biri de
idame ettirebilmesi için daha çok kalifiye bilgiye ihtiyaç süreci nesillerin karakteri üzerinde daha kalıcı izler
öğretmen niteliğidir. Çağımızda öğretmenin rolü gün hikâyesinden başlayarak Peygamber efendimize
duyuluyor. Bu yüzden okullarda örgün eğitim zaruri bırakır. Okulda verilen eğitim için belli amaçlar ortaya
geçtikçe değişmektedir. (s.a.v) kadar bütün peygamberler tarihi bizim insan
Öğretmenler bilgi aktarımı koyabilir, bu amaçların gerçekleşmesi için müfredatlar
prototipimizin nüvesini oluşturmaktadır.
ya p a n b i r ko nu m d a n ve öğretim süreçleri hazırlayabilirsiniz. Okul dışı
uzaklaşarak daha çok rol eğitimde böyle bir şansınız yoktur. Televizyon dizileri, Ortaya koyduğumuz yüksek kültür seviyesiyle adaleti,
şarkı sözleri, bilgisayar oyunları, filmler, vb. nesilleri cesareti ve merhameti kuşanmış ideal insana ulaşmak
model olma ve rehberlik etme
kendi yöntemleriyle etkisi altına alır. Bu yüzden en önemli gayemiz olmalıdır.
konumuna geçmektedirler.
eğitim sistemini toplumun sahip olduğu kültürden
Günümüzde öğrenciler Sonuç olarak fikri iktidara sahip olmak için üç temel
bağımsız düşünemeyiz. Kültür, sanat ve eğitim
öğretmenin kendilerine hususta mesafe kat etmemiz gerekiyor. Birincisi, güçlü
arasında ilmek ilmek örülmüş köklü bağlar bulunur.
bilgi aktarmasına muhtaç
Bir dünya görüşü, kültür ve sanat alanında ne kadar bir anlam dünyası oluşturmalıyız. Nesillerin yetişmesi
değiller. Bilgiye sınıf ortamı
çok eser ortaya koyarsa eğitim sistemine de o kadar büyük ölçüde okul dışı süreçlerle gerçekleştiği için
dışında çok farklı kanallardan
çok katkı sağlamış olur. kültür ve sanat alanında etkili ürünler ortaya koyacak
ulaşılabiliyorlar. Eğitim
teknolojilerindeki gelişme Geçtiğimiz aylarda Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip çalışmalar yapmalıyız.
sonucu bireysel ve interaktif ERDOĞAN bir üniversitenin açılış programında yaptığı İkincisi, öğrencilerimizi yeteneklerine uygun şekilde
öğrenme yöntemleriyle bilgi konuşmada kültür, sanat ve eğitim konularında yönlendirmeli ve onlara karakterlerine uygun hedefler
edinmek daha kolay hale öz eleştirilerde bulundu. Devletin bayındırlık göstermeliyiz.
gelmiştir. Öğretmenin yeni hizmetleri konusunda elde ettiği başarının altını
rolü, öğrenciye bilgiye nasıl çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, kültür, sanat ve Üçüncüsü, eğitim sistemimizin en önemli unsuru olan
ulaşacağını ve bilgiyi nasıl eğitim konusunda ne yazık ki aynı derecede başarılı öğretmenlerimizi adanmışlık ruhuna sahip muallimler
kullanacağını öğretmektir. olunamadığına dikkat çekti. Devlet iradesi her ne olarak yetiştirmeliyiz.
LEVENT UÇKAN
Bu noktada mabetlerimizin iki yönünü tefekkür edebiliriz: Estetik görüntü ve mesaj bütünleşmesi anlamında Ve dahası
Cami bahçelerimiz, duvarlarımız, şadırvanlarımız, mesajımızın kitlelere karikatür vb. araçlarla aktarımı
Camilerimiz, birkaçına dikkat çekmeye çalıştığımız
tuvaletlerimiz, velhasıl çevreye yönelik vitrinimiz olan da denenmelidir. Örneğin güncel formda üretilmiş
değer yüklü unsurları ötesinde daha pek çok değerin
alanlar ile icralar (ezan, sala vb.). Cami cemaatimizden “Çizgilerle 40 Hadis” benzeri orijinal çalışmaların
aktarımında ve hayat bulmasında etkili kurumlarımızdır.
çok daha büyük bir kitleye mesaj verdiğimiz bu alanlar afişlenmesiyle “cami kültür duvarlarımız” oluşturulabilir.
Bir ufuk turu olması duasıyla şu satır başları da
ve icralar, ses ve görüntü temizliğinde bizden yüksek Hakeza büyük mali imkânlarla üretilen etkili bir
kaydedilebilir:
hassasiyet beklemektedir. Minarelerimizin yeterince reklam cümlesinin bulduğu yankının gücünü, hizmet
ehliyetli olmayan seslere teslim edilmemesinden, alanımızda da daha etkin kullanabiliriz. Bilgi ve emek değerlidir: Her malzemeye, kendi çağlarının
tuvaletlerimizin şekil şartlarına ve standartlarına uygun en üst teknolojisi ve sanatını vuran İslam nesillerinin
İlk insan mazimiz, son mümin atimizdir. Köklerimizle
hâle getirilmesine, bahçemizin peyzajına kadar tüm bu gayretleri, yüzyıllar sonrasında bugünün insanına
günü irtibatlayalım.
unsurlar, muhatapların algısında davetkâr olmalıdır. dahi olumlu mesaj vermektedir. Bilgiyle yoğrulmuş
Köklülük değerlidir emek çağlar ötesi için de bir soluktur.
Cami içi temizlikte yeri gelir deve kuşu yumurtasının
örümcek ağına engel unsur olarak kullanılmasına “Sen ‘türedi’ olmadığın gibi asla ‘ebter’ de değilsin.” Çevre değerlidir: Tabiatı kardeş bilen, onu yormayan, ifsat
gayret eder ecdat. Dünya hayatından Rasul (s.a.s.)’e (Ahkâf, 9; Kevser, 3.) cümleleriyle teselli edilen, bu etmeyen, saçıp savurmayan bir çaba... Süleymaniye’yi
sevdirilen şeyler arasında sayılır güzel koku. (Nesâî, dinin peygamberidir. Hz. Âdem (a.s.)’le başlayan ve tasarlarken Erciyes’i model alan bir bakış... Gri tonlarıyla
İşretu’n-Nisâ, 1.) Ve harcamalarda buna ayrılan yüklü kıyamet ufku olan inanç, yine bu medeniyetin akidesidir. bir dağı anımsatan ve nefes alan yapılar... Ahşabı, taşı,
Türedi, kendi tarihini sadece beş on yıl daha geriyle Paylaşmak ve insana hizmet değerlidir
bütçeler lüks sayılmaz tarih boyunca. İmam; sarık, yaşayan malzemesiyle…
cübbe, giysi ve çorap temizliğinde standart üstü irtibatlandırmak için yoğun gayretler içindedir. Bizlerin Dini en iyi özetleyen kavramlardan biri de kuşkusuz
düzeyiyle, sadece namazda cemaatinden bir adım önde inancında, ilk insan mazimiz, son mümin atimiz iken “paylaşmaktır”. Din, sadece varlık anında değil kısıtlı İnsan değerlidir: İnsanı kulağıyla, kalbiyle (su, kuş,
olmadığını, temizlik başta olmak üzere her alanda bir tarihi köklerimizle günü irtibatlayamamak büyük imkânlarda dahi paylaşmayı teşvik eder. Yarım hurmayla, müezzin, akustik), gözüyle (yeşil, peyzaj, vitray ve
adım önde olması gerektiğini bilmelidir. kayıptır. Özellikle tarihî camilerimizde görev yapan din tebessümle ya da yoldan bir engeli kaldırmakla bile mimari estetik), aklıyla (tefsir çalışması ve Buhari
hizmetlilerimizin önünde bu imkân da bulunmaktadır. olsa… Yeter ki Allah için ve O’nun kullarına yönelik hatimleri), sosyal çevresiyle (cemaat bilinci), velhasıl
Tarihimizde mahyalarımızla hem estetik bir şölen bütün ihtiyaçlarıyla tanımlayan ve doyuran bir
oluşturulmuş hem de tüm topluma mesaj verilmiştir. Dinî değerlerimizin gönülden gönüle aktarılması ve olsun. Sadaka taşıyla gelen mimari geleneği; mahalle
gençlerine burs, evlilik öncesi beyaz eşya hediyeleri merkez olan camilerimiz, insana verilen değerin
Bugün de geleneksel formlar çok zorlanmadan dış dinî coşkunun devam ettirilmesinde cami banileri, ebedî tanıklarıdır.
alanlar için geliştirilen ışık, ses, görüntü vb. imkânlardan camileri ihya eden ulema, makam kabirleri gibi vb. uygulamalar ile güncelleyebilmeliyiz.
yararlanılarak vahyin mesajı kitlelere ulaştırılabilir. ögelerden istifade edilmelidir. Tarihi dinî ufuk insanlar Helva yapmak için lazım olan her şey
Atalarımızın yaptığı cami merdivenlerinde tutamak
Bayram ve kandil gibi zaman dilimlerinde mabedin aracılığıyla, metropolün insanı değersizleştiren, olmadığı görülür. Zira her bir karesi ibadeti ve insan Camilerimizin, değerlerimizin benimsenmesinde
coşkusuna paralel süslemeler noktasında da gecikmiş sıradanlaştıran etkilerine karşı bir direnç sağlanabilir. ilişkilerini besleyen bu fikriyatta; ihtiyarın koluna bir görev alan ne kadar çok unsuru varmış meğer! Hem
bir tefekkür borcumuz olduğu unutulmamalıdır. Cemaatimize, ibadet ettiği ve bastığı coğrafyanın tarihî gencin girmesi, sakatın elinden bir müminin tutması değinilmemiş olanları bulmak için hem de zikredilmiş
derinliği, din ve hizmet büyüklerinin öngörülmüştür. Bu unutulan ya da atlanan bir mimari olanlarla daha neler söyleyebiliriz diye bir daha
farkındalığı sağlanarak verilmelidir.
öge değil, ihsasta bulunan bir tercihtir. Zira insan, elini düşünmeye ne dersiniz?
Bu eğitim, sahiplenme ve yerli olma,
bir diğer insanın tutmasından sakınırsa onun elini
ayağını sapasağlam basma bilincini de
korkuluk/tutamak tutar. Günlerce eli sıkılmamış, sırtı
besleyecektir. Vefa ve kıymet bilme
sıvazlanmamış, oturulup çay içilmemiş ve anlattıkları
değerleri üzerinden yapılan bu çalışma,
sabırla dinlenmemiş bir yaşlı cemaatimiz için aslında
nesilleri birbirine bağlayacaktır.
cami, namazdan sonra elinin sıkıldığı, tebessümle
Din görevlimiz, bir mahalle kültürü
“Allah kabul etsin”le dualandığı, caminin ocağından
oluşması ve korunmasında caminin
gerek yapısal tarihî malzemelerini bir bardak çayla ikramlandığı ve belki en önemlisi
(restorasyonlarda işlem dışı kalmış onunla konuşulduğu bir ahbap sığınağıdır. Camilerimiz,
olanlar) gerekse taşınabilir tarihî maddi paylaşımların (cami hayır depoları vb.) yanında,
malzemelerini (eski mushaf vb.) psikolojik paylaşımların da etkin yaşandığı manevi
cami müzesi/köşesi vb. alanlar terapi merkezlerimizdir.
oluşturarak sergileyebilir. Cami Kıblesiyle ümmet-i Muhammed’e dünya ve ahiret rotası
“cemaat kayıt defterleri” veya “cami çizen, minaresiyle ilahî mesajı ulaşabileceği en uzak
web siteleri”nde rahmet-i Rahman’a coğrafyaya götüren, mihrabıyla kalabalıkları ümmet
kavuşmuş cemaatin bilgileri ile hâline getiren, kürsüsü ile akılları doyuran, minberiyle
insan merkezli mahalle müzesi kalpleri dolduran, haziresiyle hayat ve ölümü kardeş
oluşturulabilir. kılan… Bunlar ve daha nicelerinin toplamıdır cami.
etmiştir. Bu topraklarda geleneksel devamlılık ilişkisi değişik isimler altında uygulamada Liderlikten yoksun bir şekilde yönetilen örgütlerin
otoritenin veya karizmatik liderlik da kendini göstermektedir. Bulundukları dönemin başarılı olması mümkün değildir. Liderlik özelliği
anlayışının en popüler ve geçerli gerçekliğine ve şartlarına göre evrim geçirmiş olmakla olmayan kişilerin yönetici olduğu örgütlerde amaçların
yönetim felsefesi olduğunu söylemek birlikte güç ve yetki alanı, politika belirleme ve karar gerçekleşmesi ve etkililiğin sağlanması mümkün
abartılı olmayacaktır. verme süreçleri açısından tek merkezin yetkili olması değildir. Öğretmenden daha fazla çaba göstermeyen
Eğitim yönetimi, ülkedeki kamu bu coğrafyanın kaderi olarak binlerce yıldır devam müdürlerin yönetici olduğu okulların başarılı olması
yönetimi felsefesinin eğitim sistemine etmektedir. İnsanlık tarihinde geleneksel otorite ile çok zordur. Okul müdürü tarafından motive edilmeyen
yansımasından ibarettir. Türkiye’ de karizmatik liderlik anlayışının sorun çözücü olarak ve desteklenmeyen öğretmenlerin öğrencilere yararlı
kamu yönetimi felsefesinin belirlediği var olduğu toplumsal şartlar ve konjonktürlerden olması ihtimal dışıdır. Sorun çözmeyen ve öğretmenlerin
sınırlar içerisinde kendine hareket söz edilebilir ancak günümüz dünyasında ortaya işini kolaylaştırmayan müdürlerin okula verebilecekleri
alanı bulabilen eğitim yönetimi anlayışı çıkan sorunlar takım çalışmasını ve katılımı zorunlu
bir şey yoktur. Kısaca bir eğitim uzmanının söylediği
merkeziyetçi ve otoriter politikaların kılmaktadır. Eğitim anlayışlarındaki dinamizm ile
gibi “Her okul müdürü kadar okuldur”. Bu sözü daha
etkisinde faaliyet göstermektedir. insan beklenti ve ihtiyaçlarının değişkenliğine karşılık
geniş ölçekte kullanacak olursak “her kurum, her
Binlerce yıllık geleneksel merkeziyetçi verebilecek esneklikte ve uzmanlıkta bir yönetim
örgüt, her takım, her bakanlık, her ülke, yöneticisinin
yönetim anlayışı eğitim örgütlerini de anlayışının merkeziyetçi anlayışla üretilmesi mümkün
görünmemektedir. Her türlü demokrasi ve cumhuriyet çapı kadar mesafe alabilir”; benzer şekilde UNESCO
etkilemekte, tamamıyla üst düzey
yönetici ve politikacıların karar verme iddialarına karşın uzmanlık bilgi ve eğitimi ile çok raporlarına yansıyan “hiçbir eğitim sisteminin niteliği,
süreçlerini elinde tuttuğu uygulamalar sesliliğin kanunlar ve otoriter yöneticiler karşısında öğretmeninin niteliğinden yüksek olamaz” ilkesi şu
Medeniyetler bağlamında çerçevesi çizilmeye çalışılan gerçeği yüksek sesle dile getirmektedir: uzmanlık
sergilenmektedir. Eğitim yöneticilerinin seçilmesi ve ikinci plana atılması eğitim örgütlerinin ruhuna
yönetim felsefesi 20. yüzyıldan itibaren ulaşım, iletişim, eğitimi, kişisel yetenek, iletişim becerisi, sorun
atanması sürecinde bakanlık ve il merkezindeki üst ve özüne uymamaktadır. Toplumun en dinamik
enerji ve teknoloji alanında sağlanan olağanüstü
düzey yöneticilerin politika ve kararları belirleyici kesimi olan çocuklara ve gençlere, hayatın en aktif çözme kapasitesi, proje üretme gücü, duygusal zeka
gelişmelerin de katkısıyla yoğun bir etkileşim içerisine
olmakta, yerel ve çevresel aktörlerin etkisi olabildiğince döneminde, öğrenmeye en duyarlı uzman grubu gibi niteliklere bağlı olmadan atanan yöneticilerin
girmiş, Batı ülkelerinin öncülük ettiği seküler, kapitalist,
sınırlı tutulmaktadır. Üst düzey yönetici, politikacı olarak öğretmenler rehberliğinde gerçekleştirilen kurumlarına verebilecekleri bir şey yoktur. Okullara
pozitivist ve ulus devlet anlayışına dayalı liberal
ve güç merkezleri inisiyatif alanlarını olabildiğince eğitim-öğretim faaliyetlerinin planlama ve yönetme yapılacak en büyük kötülük, dolayısıyla çocuklara
demokratik yönetimler popüler hale gelmeye başlamıştır.
geniş tutabilmek için eğitim yöneticilerinin atanma sürecinin sistemsizliğe ve keyfiliğe terkedilmesi yapılacak en büyük ihanet yönetici niteliklerine sahip
Jeo-stratejik ve jeo-kültürel olarak binlerce yıllık han-
sürecindeki ölçütleri basitleştirmekte, kendi tercihlerini ülkedeki en temel eğitim sorunlarından birisidir. olmayan kişileri müdür olarak atamaktır.
sultan-hanedan-padişah geleneğine sahip bir ülke
sınırlayabilecek kurallardan bilinçli olarak kaçınmaktadır.
olarak Türkiye, 1920 yılında cumhuriyeti ilan ederek Sonuç olarak bütün öğretmenler doğal olarak okul
saltanat-hilafet merkezli bir yönetim anlayışından müdürü, şube müdürü, ilçe ve il müdürü adayı haline
vazgeçtiğini ilan ederek tek parti yönetiminde bir gelmektedir. Hatta bakanlık merkezindeki üst düzey
ulus devlet olmayı tercih etmiş, İkinci Dünya Savaşı yöneticilikler için bile nerdeyse ciddi bir atanma
sonrası yeniden oluşan dünya dengelerine uyum ölçütü bulunmamaktadır. Belirli yıl öğretmenlik
sağlama çabasıyla da çok partili sisteme geçiş yapmış veya yöneticilik yapma, yazılı sınavı kazanma veya
ve militer demokrasi uygulamaları ile 2020’li yıllara mülakatta başarılı olma gibi ortalama her öğretmen
gelmiştir. Son yüzyıldaki yönetim uygulamalarına için geçerli olabilecek ölçütlerle her düzeydeki eğitim
bakıldığında demokratik bir cumhuriyet söylemi dile örgütlerine yönetici atanabilmektedir. Devlet Memurları
getirilmesine rağmen binlerce yıllık merkeziyetçi ve Kanunu’nun 76. ve 78. maddeleri atamaya yetkili amir
otoriter yönetim felsefesinin değişik isimler altında olarak bakana sınırsız alan tanımakta, illerde ise aynı
devam ettiğini söylemek mümkündür. İlk cumhurbaşkanı durum valiler için söz konusu olmaktadır. Uzmanlık
Atatürk’ten başlamak üzere neredeyse bütün üst eğitimi, kişisel yetenekler, duygusal zeka ve iletişim
düzey yöneticiler “demokratik cumhuriyette” güç becerileri gibi yönetimin vazgeçilmez temel ilkeleri
ve yetkileri tek elde toplama çabasında içerisinde eğitim yöneticiliklerine atanma sürecinde dikkate
iktidarlarının süresini olabildiğince uzatmışlardır. Ulus alınmamaktadır. Binlerce yıllık gelenekselleşmiş
devlet anlayışı doğrultusunda güç ve yetkiler merkezde bir uygulama olarak liderin ve devletin kutsallığı
toplanmış, seküler ve pozitivist bir yönetim felsefesi ilkesi pozitivist, demokratik ve seküler cumhuriyet
benimsenmiştir. Han-sultan-hanedan geleneğinin felsefesinde kendine yaşam alanı oluşturarak merkezi
terkedildiği ilan edilmesine karşın uygulamada üst ulus devlet aracılığıyla devamlılığını sürdürmektedir.
düzey yöneticiler güç ve yetkileri olabildiğince tek elde Üç bin yıl önceki “Kut” anlayışı, beş yüzyıl önceki
toplama mücadelesi vermiş, bir anlamda binlerce yıllık “sultanlık” uygulaması ve son yüzyıldaki merkezi-
geleneksel yönetim anlayışı farklı isimlerle devam ulus devlet anlayışı arasında felsefi olarak var olan
B in yıllık, bin beş yüz yıllık şirketler, dokuz yüz milletimizin yıllara dayanan tecrübesiyle oluşturduğu değerleri olmuştur. Okulu güçlü kılan,
yaşında vakıflar, bunca yıl nasıl ayakta kalıyor, nasıl krizleri önleyen, yönetici değişimi gibi
bütün değerler yıkılmış, yerine batılı kavramlarla
yönetiliyorlar? Yüz yıllara meydan okuyan başarının ara dönemlerde bile okulu ayakta tutan
oluşturmaya çalıştığımız ve ithal ettiğimiz hiçbir ekol,
değerler bu değerlerdir.
hikâyesi nedir? Hangi alanda faaliyet gösterirler? yöntem ve yaklaşım aşısı tutmamıştır. Bugün, sadece
Bu başarının sırrı sistemde midir, teknolojide midir, eğitim yönetimine değil, eğitime dair yeni bir felsefeye, Yukarıdaki değerleri oluşturabilen
insanda mıdır? yeni bir yaklaşıma ihtiyacımız vardır. Eğitim sistemini okullar, belli bir yönetim kültürüne sahip
oluşturan alt sistemler, birbirinden bağımsız düşünülemez. olurlar. Yönetim kültürüne sahip olan
Tarihin bir döneminde devlet yönetiminde, kurumlarında,
okullarda işler rutine bağlanmıştır. Diğer
vakıflarında bir gelenek oluşturmuş, çığır açmış, örnek Eğitimden toplumun, çağın, neslimizin, tarihi birçok okulda krize sebep olabilen işler,
olmuş bir milletin, başka bir dönemde başarısız olması sorumluluklarımızın, inancımızın beklediğini ortaya bakanlığının, yukarıda da özetlendiği gibi okulları
bu okullarda kendi kuralları içerisinde
normal midir? Bir alanda ürettiği başarı ve istikrarı, koyarak ona göre okul, ona göre yönetici ve ona yürür. Bu okulların muhatapları, okula güvenerek gelir, sadece verilen ödevleri yapan basit uygulayıcılar olarak
başka bir alana yansıtamamanın sebebi nedir? Devlet göre yönetim kültürü oluşturmamız gerekmektedir. kuralları sorgulamaz, itiraz etmez. Bu okullara atanan konumlandırması ve okul yönetimlerinin, müdürlerin
kurmakta ve yaşatmakta zorlanmayan bir milletin, Değişimin hızlı olduğu, ülke olarak dünya dengeleri yönetici, işleyen bir sisteme kolayca uyum sağlar, okul liderlik tarzlarına bağlı bir anlayışla yapılandırılmasıdır.
devleti oluşturan kurumlarda bu başarıyı gösterememesi içindeki konumumuzun anlık değiştiği, bölgesinde zaman kaybı yaşamaz. Yönetici değişimine bağlı büyük Eğitimde başarı amaçlanıyorsa okullarımızda sağlıklı bir
ne kadar normaldir? etkin, mazlum milletlerin umudu olmuş bir ülkenin ve enteresan değişiklikler olmaz. Bu okulların eski ve yönetim kültürü oluşturmalıyız. Bunu yapabilen köklü
Yönetim biliminin olabildiğine geliştiği, araştırmaların eğitim sistemini; çağdaş medeniyetler seviyesine köhne sınıfları, salonları vs. modern imkânlara sahip okullarımız vardır. Bu okullardan ve bu okullardaki
gün geçtikçe zenginleştiği ve güzel örneklerin sayısının çıkmayı, batının uysal bir üyesi olmayı amaçlamış bir birçok okulun sınıf ve salonlarından daha kıymetli ve uygulamalardan yararlanılmalıdır. Eğitim yönetimini
arttığı bir dönemde; yönetimin değişmez dinamiklerini, eğitim sistemi ile geleceğe taşıma çabası, bize zaman anlamlıdır. kavga alanı olmaktan çıkarmanın yolu, sağlıklı bir
olmazsa olmazlarını ve istikrara giden süreçlerini kaybettirmeye devam edecektir. yönetim kültürü oluşturmaktan geçer. Okul idaresi,
Ülkemizdeki bütün okulları tek bir okulmuş gibi belli
tanımlamak ve uygulamak zor olmasa gerekir. Her bir kültürle yönetilen okullar haline getirebildiğimizde, mezun dernekleri ve okul aile birlikleri gibi diğer
Eğitim yönetiminde bugün yaşanan kargaşanın temelini
yönetici değişikliğinde, adeta yeniden kurulmuşçasına eğitimde başarısız olduk özeleştirileri duymayız. Bunu kurumlarla güçlendirilmelidir.
geçmişle bağımızın koparılmış olmasına bağladığımızda,
başa dönmemenin yol haritasına ulaşmak günümüzde çözümü de geleneğimizdeki güzel örneklerden yola yapabilmek çok da zor değildir. Peki, neden yapamıyoruz? Tarihinden, medeniyet değerlerinden beslenen, güzel
çok kolay olmalıdır. çıkarak aramalıyız. Amacı insanlığa, iyiliğe, çevreye Neden hala kargaşa var, güvensizlik var, şiddet var? örnekleri rehber edinmiş, öğretmenin öğretmen
Dünyada yönetim alanında yapılan araştırmalar ve hizmet etmek ve insanı, beden ve ruh olarak iki boyutlu Ülkemizde okullarda yönetim kültürü oluşturma işi değeri gördüğü, hoca kavramının gerçek anlamına
oluşturulan kuramlar daha çok özel sektör, fabrikalar, tanımlayan yaklaşımın eğitim yönetimi de buna uygun tamamen okul müdürlerinin omuzlarına yüklenmiştir. kavuştuğu, okulların saygın kurumlar olduğu, eğitimi
şirketler ve dolayısıyla işçiler üzerinedir. Hizmet sektörüne tasarlanacaktır. Çıkış noktamızın batı ile ayrıştığını Güçlü, teamülleri olan, inisiyatif alabilen okul idareleri doğru konumlandırmış bir ülkede güzelliklerin kapısı
dair kuramlar oluşturmak, ortaya koyduğu ürünü kolay anladığımızda, kabul ettiğimizde ve bunu pratiğe yerine, talimatla yönetilen okul idareleri tercih edilmiştir. aralanmış olacaktır. Döneminde çığır açan buluşları
döktüğümüzde, unutturulan ne varsa yeniden hayat Okul Aile Birliklerini, okulların temizliğinden sorumlu yapan hocalarıyla, her biri sanat eseri değerinde binaları,
ölçülebilir alanlara göre daha zordur.
bulacak ve eğitim yöneticimiz, yüklendiği misyonun veliler birliği, okul idarecilerini, dönemsel işleri ikinci kürsüleri, rahleleri ile esin kaynağımız olacak binlerce
Ülkemizde belli bir yönetim kültürü oluşturmuş, zamanla örnek önümüzde dururken, batının peşinden kaybettiğimiz
farkına varacak ve çözümü doğru adreste arayacaktır. iş olarak yapacak öğretmenler yığını olarak gören
gelişen imkânlardan yararlanmış, oluşan zor şartlara yılların ardından hala arayış içinde nesiller harcamak,
sistemlerde, teamüller oluşturmak imkânsızdır.
direnmiş, baş gösteren problemlere çözüm bulmuş Bin yıllık şirketlerin oluşturduğu yönetim felsefesini; ülkemizdeki eğitim birikimine yakışmamaktadır.
kurumlarımıza rastlanmaktadır. Ancak eğitim sistemimiz binlerce yıl devlet geleneği olan, ordusunda, itfaiyesinde Okulda yönetim kültürünün varlığı bir başka ifade ile
örgüt kültürünün güçlenmesi öncelikli olarak öğretmen Her dönemin beslendiği gizli veya açık bir kaynağı mutlaka
ve dolayısıyla eğitim yönetimimiz, okul türlerinden, belli ilkeleri kaybetmeden yıllarca muhafaza edebilen
ve idarecinin işini kolaylaştıran, başarıyı yakınlaştıran vardır. Çoğu zaman modern batı uygulamalarından
içeriğine, mimarisinden öğretmen seçimine kadar milletimiz neden oluşturamasın? Eğitim yönetiminde
çok önemli yatırım alanlarından biridir. Örgüt kültürü beslendik, son dönemde ortaya koyulan 2023 Vizyon
yapılan köklü değişikliklerle âdete kökünü unutmuş, neden kendine özgü bir yönetim kültürü ile okullarını
doğal olarak liderin etkisine açık bir alan olmakla Belgesi'ndeki güçlü iddialarla yeşeren yönetimde
felsefesinden uzaklaşmış ve bugün bile bir arayış içinde yönetmesin? medeniyet köklerimize dönme umudu, elimizdeki yazılı
yıllarını kaybetmektedir. Eski olan ne varsa kötü, yeni beraber, okulun etrafında oluşacak olan örgütlü yapılarla
Peki, nasıl bir yönetim kültürü oluşturmalıyız? Belli güçlendirilmesi gereken bir alandır. Günümüze kadar bu metne rağmen, uygulamadaki, “Hababam Sınıfı” ritüelleri
ne geliyorsa iyidir yaklaşımı, birçok alanda olduğu gibi ile bir başka bahara ertelenmiş durumdadır. Bu durum,
yönetim kültürüne sahip okullarda yönetim adına neler yönetim kültürünün okullarda güçlendirilememesinin
eğitim yönetimine de olumsuz olarak yansımıştır. eğitim yönetiminde belli bir yönetim kültürü oluşturarak
yapılmaktadır? Krizler nasıl çözülmekte, amaçlara nasıl önünde iki önemli sebep durmaktadır: Milli eğitim
Mektepten okula geçerken, bugün ihtiyacımız olan ve ulaşılmakta, yönetici değişimi nasıl yapılmaktadır? başarıya ulaşmamızın önündeki en önemli engeldir.
HASAN UYAR
yerlerin TBMM başta olmak üzere Öncesinde “hizmet” devamında “The cemaat” sonrasında bir dinin, bir fikrin, bir inancın kitleselleşebilmesi
bu vatana hizmet etmek için en özel “Fetullahcı Terör Örgütü” olan bir hareketin bugün ne ancak o fikre karşı çıkmanın pek mümkün olmadığı
ve mahrem(dokunulamaz) yerler yapabileceği değil mevzu. Bu yapı bugün için kadroları zamanlarda/dönemlerde olabileceğini anlamaya çalışır.
olmasıdır… Bu toprakları dışarıdan gelip ve referanslarıyla bir tehlike unsuru olamaz. Çünkü Güç kazanılan bir eşikten sonra bu eşiği atlayıp araya
zapt etmeye çalışanların bile teşebbüs bu yapıya mensubiyet o kadar “iğrenç” bir şekilde karışan insanların büyük çoğunluğunun menfaat peşinde
etmeyi akıllarından geçiremedikleri, tanımlanmıştır ki alan genişletip etkin olabilecekleri olduğu sosyolojik olarak anlatılmaya çalışılırdı. Bizden
başaramadıkları Millet Meclisinin ilişkiler ağını yeniden kurmaları mümkün ol(a)maz. yapılması istenen; “Niyetlerimizin baştan sona Allah
bombalanmış olması o geceyi canlı Lakin mevzu da aynı yöntemleri kullanabileceklere Rızası olduğu hiç unutulmadan; Başarıyı Allah’tan
yaşayan herkesi dehşete düşürmüştür. karşı toplum ve devlet olarak ne gibi önleyici ilke ve bilmek, Allah’a hamd etmek, O’na sığınmak, gücün
İhanetlerinin derinliğini, bu milletten tutumlarımızın olabileceğidir. büyüsüne kapılmamak, kapılanlara da müsaade
ne kadar uzak bir akıl ve kalbe sahip etmemek…” gerektiği söylenirdi. Bu başarılabilirse
olduklarını, başarabilseler ne kadar Burada Malik ibn nebiyi bir kez daha analım. Ne diyordu
Gayri meşru niyet ve isteklerle etrafa doluşanların
ileri gidebilecekleri hakkında 15 “Sorun sömürülmek değil sömürüye açık bir zihin bu isteklerinin karşılanmadığını gördüklerinde
Temmuz gecesinin sabahına sağ yapısına sahip olmak…” uzaklaşacakları ve gücün, kişisel hırsları olanlarca değil
salim ulaşabilmiş herkes şahittir. Bu kandırılmaya yatkın durum “bugün fetö biter metö de, gerçekten yükü paylaşmaya namzet insanlarca
gelir…” basitliğinden öte bir şey. kullanılabileceği idealize edilirdi. “
Aynı ülkenin insanlarıyla aynı
otobüslerde yolculuk etmelerine, Kimsenin bilmediği bir şeyi söylemek niyetinde de Düşünün ki Hz. Ömersiniz, İslam halifesi olmuşsunuz,
15 Temmuz 2016 da Fetullah Gülen’e bağlı bazı asker aynı lojmanlarda ikamet etmelerine, kudretinde de değiliz. Lakin hem kendi adımıza hem ümmetin yükü sırtınızda ve sizin sırtınızda basit bir
ve Emniyet mensuplarının darbeye teşebbüs ederek aynı üniversite koridorlarında bulunmalarına rağmen de sonraki nesillerimize yönelik olarak anın vaka-i giysi ve kendinize ait bir deveniz bile yok…”, “Kim Hz.
hiçbir kadim değeri umursamadan böyle bir ihanetin nüvesini tutarken geleceğe de bir not bırakmak isteriz. Ömer’in yerinde O’nun gibi olmak ister?
yaptıkları ihanet ise benzerine tarihimizin şahit olmadığı
parçası olabilmek, yıllar süren bir sinsilik içinde
bir ihanet türü olmuştur. Fetö’nün darbe teşebbüsü *** Fakat ne zaman halife olmak Beytül Mal üzerinden
bulunulan mekândan, coğrafyadan, insanlardan ez
ülkenin daha iyi yönetilme talebinden beslenmediği gibi kişileri zengin etme imkanı oluşturursa bu kaçınılmaz
cümle vatandan yabancılaşmak ile mümkün olabilir. Dönemin koşullarında “The cemaat” bizim için en
darbecilerin kendileri tarafından yönetme arzusundan iktidar mücadelesine ve bu uğurda kanların dökülmesine
da neşet etmemişti. En yalın haliyle tüm zaaflarına Şükür ki hainlerin darbe hesaplarını öne çekmek azından bir soru işaretiydi. Türk ordusunun Kuzey yol açar.
rağmen bağımsız ve özgür bir halkı ve devletini zaafa zorunda kalmaları, milletimizin erken bir şekilde bu Irak’a yönelik operasyon düzenlediği 90’lı yıllarda
söz konusu yapının orada 5 adet “hizmet” okulunun ***
uğratmak, sömürüye ve sömürgeleştirmeye açık hale kalkışmaya karşılık vermesi, başta Cumhurbaşkanımız
getirmek, sömürge valisi olabilme arzusu ile kalkışılan, olmak üzere halkın direnişe çağrılması ile darbecilere olabilmesi bile gücünün kaynağı ile ilgili şüphe duymak Derdimiz FETÖ’nün yakın geçmişimizde sebep olduğu
Emperyalizmin maşası olmaya razı, kompleksli ve karşı olan direnişe önderlik etmeleri, bir bütün olarak için yeterliydi. kötülükleri de örnek göstererek adam kayırmacılığın/
aşağılık bir zihniyetin kalkışmasıydı. Bu ihaneti bizim milletimizin “evimiz kira olabilir ama memleket Biraz yaş almaya başlayıp “The cemaatin” büyümekten Nepotizm’in toplumların çöküşlerinde nasıl bir etki
tarihimizin en büyük hainliği yapan temel hususlar ise bizim” hassasiyeti ile vatanına sahip çıkması… tek tek öte artık çok irileşip neredeyse hiçbir örgütlü yapının oluşturduğunu bu davranış biçiminin ne kadar çirkin,
sayamayacağımız ama bir bütün halinde Rabbimizin inisiyatif almasına engel olacak kadar hırslandığı, ekabir müptezel, ağır vebal ve ihanet içerdiğini anlatabilmektir.
1. Emperyalizmle işbirliği içerisinde olmaktan öte yardımı ve insanımızın feraseti ile bu ihanet sonuçsuz
emperyalizm adına bu kalkışmanın yapılması buna bir dil ve tonda konuşmaya başladığı dönemde “bir Bir zamanların popüler savcıları Zekeriya Öz’ler,
kalmış, kalkışanların ayağına dolanmış, daha sonrada yapının bu kadar büyük olması sadece maneviyat ve
gönüllü olunmasıdır. Darbeci unsurlar zaman içerisinde Muammer Akkaş’lar, Ferhat Sarıkayalar’ın nasıl
bu kalkışmaya zimmi de olsa destek verenler tarafından başarılı bir örgütlenme ile açıklanamaz. Bu yapıyı bir
bu toplumun bir mensubu olmaktan uzaklaşmış, süreçlerden geçerek, kimlerin ellerinden tutması ve
dahi sahiplenilmemiştir. arada tutan ve genişleten şey ortak menfaat duygusu
yabancılaşmış, ötekileştirmeye müsait bir zihinsel referanslarıyla ülkenin hukuk tarihine geçen eylemleri
Gecenin kırılma anlarının başkahramanı Ömer ve menfaat üretme potansiyelidir” dediğimizde de yapabilecek konumlara gelebildiklerine bakmak
evrim geçirmişlerdir.
Halisdemir’in ağabeyi Soner Halisdemir’in ifadesiyle henüz sosyoloji diplomamız yoktu. Bizler halen mahalle gerekir. Bakıldığında bizim gördüğümüz ve görülen;
2. Bu ihanet şebekesi adına darbeye kalkışanların “Felsefe yapmayı sevmeyen/bilmeyen bu millet o sohbetleri yapan samimi gençlerdik. her birinin bir minnet, bir borç ya da mahkumiyet
yıllarca TC devletinin ve TSK’nın bir mensubu olarak gece destan yazmıştır. Bu yazımızın konusu, üzerinde doğuran ilişkiler ağında bulunduklarıdır.
Gençken yaptığımız tefsir sohbet/derslerimizin bir
ama bu kurumların mensubu ol(a)madan hayatlarını çokça yazılıp konuşulması gereken bu geceyi anlatmak ders konusu da Nasr süresiydi. Meal olarak; ”Allah’ın Gerektiğinde tahsil etme amacıyla ön açma/borçlandırma
geçirmiş olmalarıdır. değil. İşaret etmek istediğimiz her zaferden sonra
yardımı ve fethi geldiğinde, İnsanların kitleler halinde sadece bize özgü bir durum da değil.
3. Darbeye kalkıştıklarında kullandıkları tüm silah kendimize örnek ve ibretler çıkartmak istemeyen
Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde Rabbini hamd ile
hafızamızı biraz çalıştırarak , “15 Temmuz gecesi ne Öyle ki dünyanın en büyük ülkelerinin başına başkan
ve teçhizat milleti ve devleti düşman unsurlara karşı tesbih et ve bağışlanmayı dile, Muhakkak ki O çok
oldu?”dan daha çok “… bu geceye nasıl gelindi?”, “… olarak seçilen kişiliklere baktığımızda bile bu insanların
koruması için kendilerine emanet edilen imkânlar bağışlayandır.”
bu geceye kadar gelinirken en az kırk-elli yıl kendini özellikle zaafları olan insanlardan seçiliyor olması
olmasına rağmen, bu silahların silahsız halka karşı
gizleyebilen bir ihanet tohumunun nasıl köklendiği, Surenin Mekke’nin fethi sırasında indiği rivayet edilir. Bu önemlidir. Ancak sütre gerisinde kalarak bu zaaf sahibi
kullanılmış olmasıdır.
dal budak salabildiği?...” üzerinden birkaç kelam edip süreyi anlarken sahabenin ve Arap toplumunun İslam’a insanlar üzerinden istenilen politikalar üretilebilmektedir.
Dördüncü olarak da darbenin ilk anlarından itibaren TSK bu geceye gelen sürecin ihanet taşlarından bizce en girerken ki süreçlerde temel eşik tarihlerden biri de Lütfen Trump ve Kudüs politikasını inceleyiniz. Dini
envanterindeki uçak, silah ve mühimmat ile bombalanan belirgin olanına işaret etmektir. Mekke’nin fethidir. Nasr Suresi konulu bu dersimizde duyarlılığı olmayan Hristiyan bir Amerikan başkanının
Siyonizm’in Kudüs politikasını destekleyecek bir Başarıyı nasıl tanımladığımız kadar ahlaksızlığı, nasıl hususiyete sahip) olmaktır. İkinci olarak da işinizi adaleti tam yerine getirerek Allah için şahitlik edenler
uygulamaya imza atabilmesi ancak zaafları üzerinden tanımladığımız da çok önemlidir. Örneğin bir emanet yapmanız neticesinde sahip olduğunuz/ürettiğiniz olun, kendinizin, ana babanızın ve yakınlarınızın
oluşturulan bir baskı ile mümkün olabilir. Bu zaaf bazen olan, kamu gücü kullanılarak hedefi belli bir kesime değeri suiistimal etmemek, buradan kişisel ve aleyhinde bile olsa, (şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin
kamuoyunun bilmesini istemediğiniz bir sırrınız olabilir, özel bir imkan/rant üretmeyi aşağılık bir davranış yakınlarınız da dahil kimseye yönelik hak edilmeyen bir veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü
bazen de para kazanma hırsı, daha çok da popülerlik olarak tanımlayıp isimlendirmek önemlidir. Daha imkân üretmemek, işiniz gereği özel kalması gereken Allah, ikisine de daha yakındır. Öyle ise keyfinize
hastalığı olabilir. Artık kimin nasıl bir zaafı varsa doğru ifadelendirme olarak Devletin/Kamunun malını durumları özel/mahrem olarak tutabilecek insani ve uyarak doğruluktan sapmayın. Eğer (şahitlik ederken
gerçek güç tutkunları kullanacakları maşalarının bu yemeyi domuzluk olarak tanımlayıp yaygınlaştırmak ahlaki değerlerle sahip olmaktır. dilinizi) eğip bükerseniz, ya da doğruyu söylemezseniz,
zaaflarına yatırım yapmaktadırlar. en azından doğru bir kavramsallaştırma ve ahlaki bir Sırf lisede-üniversitede, aynı mahallede, ya da aynı muhakkak ki Allah yaptıklarınızı bilir.” buyurmaktadır.
zemin inşası olacaktır. cemiyetin çatısı altında bulunduğunuzdan dolayı bir
Her insanın başarma isteği vardır. Her insan başarmanın
Yine çok meşhur olarak çoğumuzun bildiği münafıklığın
kriterlerini yerine getirmek ister. İşte tam da burada *** yetkilendirme başta yetkilendirmeyi yapan için liyakat
sorununu ortaya çıkarır. İşler yönetici kötü niyetli (ikiyüzlülüğün) alametleri ile ilgili olarak peygamberimiz
toplumun inşa ettiği değerler hiyerarşisinde başarının
Hikâyenin evveliyatı için bir özet vermek gerekirse; Ebû Hüreyre r.a. den rivayet edilen bir hadisi şerifte
ne olduğu önemli olmaktadır. olduğu için değil işin gerektirdiği birikim ve tecrübe
Ecdadımız Osmanlının devlet ve İmparatorluğa giden noksanlığından aksar. “Münafığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler,
Örnek olarak; ailesi tarafından “helalinden bir lokmada sürecinde bütün diğer kurumlar gibi eğitim kurumu söz verince sözünden cayar, kendisine bir şey emanet
olsa ekmek parası kazanıp kimseye muhtaç olmamanın da kendi içinde iyi işleyen bir mekanizmaya ve sıkı Yeterince bilgili olmadığınız bir konuyu yönetemez, çok edildiğinde hıyanet eder.” (Buhârî, Îmân 24; Müslim,
bir adamlık ve başarı olarak tanımlandığı bir değerler kurallara tabiydi. kolay manipüle edilebilirsiniz. Bu süreçte tek kuruş
Îmân 107-108) buyurur.
hiyerarşisinde, kimse harama bulaşıp kendisini haram lokma yememişsinizdir ama eksik, geç, hatalı
Osmanlı siyasi düzeninin yozlaşmaya başladığı kararlarınız ciddi maddi manevi kayıplara yol açabilir. Nisa Süresi 58. ayetin Nüzul sebebi Mekke’nin fethinde
ailesinin ve toplumun nezdinde değersiz hale getirmek,
devirlerde bütün diğer kurumlarla beraber eğitim Kâbe anahtarının kimlere verilebileceği ile ilgili olduğu
itibarsızlaştırmak istemez. Tam tersi de mümkün; Bir ismi de doğruyu yanlıştan ayırt eden, doğru yolu
kurumu da genel dejenerasyondan payını alacaktır.
Başarının güzel olmak, popüler olmak, ne olursa gösteren anlamında Furkan olan yüce kitabımızdan tevatür olarak rivayet edilir. Usul bilgisi olarak sebebi
Ancak eğitim kurumundaki bozulmanın toplumsal
olsun zengin olmak… üzerinden tanımlanan bir adil olmayı, adalet üzere olmayı emreden onlarca ayet nüzul hükmün şümullü (kapsayıcı /herkes için) olmasına
etkileri çok daha derin ve kalıcıdır. Çünkü toplumun ve
toplumsal vasatta; satılıp paraya, maddi olanağa bulabiliriz. Bu ayetlerin çoğunda, “adalet üzere olmak” engel değildir. Sebebi nüzul ayet(ler)in muradını ve
özellikle toplum seçkinlerinin donanımı ve kalitesini
dönüştürülmeyecek hiçbir şey kalmayabilir. Ne olursa iman ile direkt irtibatlandırılır. Kuran’ı Kerim İmanı soyut hikmetini daha iyi anlamamızı kolaylaştır.
eğitim belirler.” (2020.08.15 İ.Kiras Karar gz.)
olsun “maddeten güçlü olmak” fikriyatı; din de dahil bir kavramsallaştırma olarak ifadelendirmez.“İman
her şeyi pazara çıkarır. Hiçbir ahlaki kriterle kendinizi “Liyakate göre görev ve sorumluk vermeye/almaya Hz.peygamber(s.a.)Mekke’yi fethedince Kabe’ye
edenler, müminler…” dedikten sonra bu kimselerin
bağlamadığınızda, ne olursa olsun rakiplerinizin üzerine en fazla ihtiyacımız olduğu bu dönemde…” tersi bakan Osman bin Talha kapıyı kilitleyerek, Kabe’nin
özelliklerinden bahsederek imanı bir müminin hayatının
çıkıp ondan üstün olmayı en önemli bir kazanç kabul davranışta bulunanlara önce elimizle engel olmalı, üzerine çıktı. Anahtarı vermeyi reddederek: “Senin
tam ortasına, onun tavır ve davranışlarının belirleyen
ettiğinizde; meşrulaştırmayacağınız hiçbir davranış gücümüz yetmiyorsa dilimizle uyarmalı, buna da en öncelikli paradigma olarak tanımlar. Bu yüzdendir resul olduğunu bilseydim onu verirdim” dedi. Hz Ali
biçimi olmaz. imkan bulamıyorsak kendimizi bu davranışlardan ki Sahabe arasında “amel imandan bir cüz müdür?” gibi anahtarı zorla ondan aldı kapıyı açtı. Hz. Resul içeri
uzak tuttuğumuzu ve adam kayırmacı/Nepotizm bir tartışma olmamıştır. Kul hakkını ve tek bir bireyin girerek 2 rekat namaz kıldı. Çıkınca amcası Abbas,
Toplumun değer inşasına verilebilecek bir örnek olarak;
davranışlarda bulunanları kınadığımızı ilan etmek hakkından daha önemli olan kamu hakkını gündeme şerefli görev olan Kabe’nin bakıcılığı görevinin kendisine
öğrencilerin kopya çekmeyi bir ahlaksızlık, bir hak
durumundayız. almak, sorumluluk ve emanet bilincinin iman ile bağını verilmesini istedi. Bu münasebetle 58. ayet nazil oldu.
etmediğini alma/çalma olarak değil de bir uyanıklık
olarak tanımlamaları bu konuda toplumun ürettiği Üniversite rektörlerinden biri eşini şuraya atamış, tekrar görünür hale getirerek toplumsallaştırmalıyız. Efendimiz Hz. Ali’ye anahtarı eski vazifeliye vermesini
ahlak(sızlığ)ın sonucudur. Dersi/konuyu öğrenmenin, öbürü kızını buraya atamış, bir başkası oğluna ve ondan özür dilemesini emretti. Bu olay Osman b.
Kelime ve kavramlar hakikati anlatmaktan
bilgi sahibi olmanın önemsizleştirilip, “nasıl olursa akademik statü sağlamış vs. Bunlar bir yozlaşmanın, uzaklaştırılmış, doğruyu anlamanın önünde psikolojik, Talha'nın Müslüman olmasına vesile oldu.
olsun…” dersi/sınıfı geçmenin önemli hale getirildiği, “ bir çürümenin belirtileri. Yalnızca eğitim kurumlarının toplumsal, tarihsel bariyerler oluşturulmuşsa hak ve Yukarıda iki büyük hadis kitabından kaynakla verdiğimiz
vur kır parçala, bu maçı kazan…” lümpenliği ve başarı değil, bir bütün olarak toplumsal zihniyetin, yönetim hakikatten yana olanların yeniden hakikatin yerli emanete hıyanet etmeyi münafıklık alameti olarak
tanımı hiç istemediğimiz bu sonucu kaçınılmaz olarak mekanizmalarının ve özellikle yönetim anlayışının yerince konumlandırılmasına çalışmaları gerekir. gören hadiste de emaneti sadece eşya ve para olarak
üretecektir. Üretilen bu sonuç toplumdaki her türlü maruz kaldığı dejenerasyonun tezahürleri… İşin özü
Biz Kur’an’ın tamamının öncelikle müslümanlar sınırlandıran bir anlayış Müslümanın ferasetine
suiistimal ile etkili mücadele edebilmenin zeminini ve başlangıç noktası şu ki önce kurumlar bozulmuyor,
tarafından okunmasının elzem olduğuna işaret yakışmaz. Takdir edersiniz ki her görev ve yönetim
de maalesef ortadan kaldırabilecektir. önce zihniyet bozuluyor.
ederek, onlarca ayet içerisinden kısa olarak iki ayet sorumluluğu her birimiz için bir emanettir.
Kişisel anlamda insanların ihtiyaçlarının, isteklerinin, İşi ehline vermeme, liyakatsiz iş yapmanın toplumsal ve bir hadisin işaret ettiklerini herkesin ulaşabileceği
tutkularının, sevme, sevilme, yönetme arzularının ve bireysel maliyetleri ile ilgili onlarca örnek verilebilir. Kamu adına makam, imkân, bütçe kullanmaktan daha
kaynaklardan derlediğimiz bilgilerle aktaralım.
nasıl bir hırs ürettiğini, insanların neleri başarmaya büyük bir emanet olabilir mi? Hadisin işaret ettiği gibi
*** Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz (Nisa58:) bu emanete hıyanet edenden daha münafık kimse
veya ne gibi bedeller ödemelerine göze aldırdıklarını
“Allah size, mutlaka emanetleri ehil olanlara vermenizi olabilir mi? Kul hakkından çok daha kapsayıcı olacak
konuşabiliriz. Lakin bu bir tespit ve dikkat çekme olur. Liyakatin iki temel ölçütü vardır. Birincisi; yetki ve
ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle şekilde tüm toplumun hakkına giren bir kimsenin bu
Ülkemiz ve insanlık için daha önemli ve öncelikli olan sorumluluk alanınızda bulunan İş için gerekli olan
hükmetmenizi emreder.” dünyadaki şerefi, Ahiretteki akıbeti için endişelenmek
ise, kurduğumuz sistemler ile, koyduğumuz kurallarla, teknik ve uzmanlık bilgisine sahip olmak, İş pratik
bireyi bu zaaflardan nasıl uzak tutabileceğimiz olmalıdır. beceri gerektiriyorsa bu beceri ile mündemiç (iç içe, Yine Rabbimiz Nisa Sûresinin 135. ayetinde; “Ey inananlar, gerekmez mi?
ile daha iyi tanışması hem de sizleri de tanıması için olarak sizi müzeye girer girmez etkileyen bu eseri “hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir gönlünün Anadolu’yu İslam’la irfanla mayalayarak vatan kalmasına
bir grıll (Bizdeki mangal) yapsak, masraflarını da biz gördüğünüzde önce hüzünleniyor iç geçiriyor sonra kıyısına vurur…” hizmet etmiş, 586 yıldır ayakta kalmayı başaran bir
üstlensek teklifine olumlu cevap vermişlerdi de; bizim ise “Acaba diyorsunuz bu eserler buralara kadar medrese binasını ortak değerimiz olarak değerlendirip
Gelelim hüznümüzü doruğa çıkaran duruma 12-13
misafirler için gözettiğimiz hikmet ev sahipleri için de taşınmamış olsaydı böyle korunabilir miydi?” diye kamulaştırmayan, bir Anadolu Selçuklu eserini muhafaza
Eylül 2018 tarihinde bir emlak ilan sayfasındaki ilan
bir tanışma-tanıştırmaya vesile olmuş. Sonrasındaki kendinize soruyorsunuz. etmeye değer görmeyen devlet aklına mı!?
üzerinden tüm ana haber bültenlerinde “Sahibinden
katıldığım Perşembe sohbetinde “hocam sizin sayenizde
Kiralık 586 Yıllık Medrese” başlığıyla haber sunuldu. Tarihi dokusu ile çok kıymetli bir kültür merkezi ya
bizde buradaki birbirini tanımayan aileleri bir araya Gözünüzde Yüksel Aksu’nun müthiş mizahıyla Dondurmam
Haber “bir skandal, bir ihmal…” haberi olarak değil de da bir bedesten olarak da önemli bir ekonomik değer
getirdikte onlar da tanıştılar…” muhabbeti oldu… Kaymak filminden bir sahne canlanıyor. Kasabanın
ilginç haberler kontenjanından servis edildi. üretebilecek bir mekânın bir nalburiye, bir tekstil atölyesi
dondurmacısı Ali usta dondurmasını satarken bir çobanla
Arkadaşlar Berlin’de ısrarla iki yere gitmemizi tavsiye olarak kullanılmasına rıza gösteren Kayseri esnafına mı?
tartışır. Keçilerini gütmekte olan çoban dondurmanın
ettiler. Bunlardan birincisi Türkler arasında Bergama
sütü keçi sütü değilse iyi olmayacağını iddia eder. Ali Kime kızalım?
müzesi olarak bilinen İslam-Doğu Sanatları Müzesi,
Ustada “Sana ne benim sütümden alacan mı almayacan
diğeri de fırsat bulabilirseniz Prag’a da gidin tavsiyesi “masum değiliz, hiç birimiz…”
mı onu söyle?” der. Bu sahnede keçi çobanı keçilerini en
idi. İkisine de fırsat bulabildik.
az 2000 yıllık olan Efes harabelerinde otlatmaktadır. Ve Korumanın değerini niyeyse bir türlü öğrenemediğimizden
Bir hafta sonu uzun bir kuyruktan sonra girdiğimiz çoban Ali ustaya der. “Keçi sütünden degelse almıyom…” midir yoksa Aydın/Mütefekkir eksiliğimizden midir, ya
Berlin’deki Pergamon (Bergama) müzesinde çok şey da vatanperverliği sadece askerlikle ilişkilendiren sığ
*** yaklaşımımızdan mıdır bilemiyorum? Bizi biz yapan,
gördük ama esas olarak müzenin de en büyük cazibesi
olan, Müzeye Bergama müzesi denmesine sebep olan, ortak yaşanmışlıklarımızı, ortak hafızamızı tarih ve
Prag gezimizde öğreniyoruz ki bu küçük başkent
Dünyada kapalı alanda sergilenen en büyük tapınak anılar biriktirdiğimiz mekânları, bizzati bizi “her dem
Avrupa’nın en çok ziyaret edilen üçüncü başkenti. Bu
girişinin hikâyesi idi bizi çarpan. Bergama’da sadece yeniden doğuran…” değerleri korumanın değerini halen
özelliği ile ülke ekonomisinin önemli bir gelir kısmını
kaideleri kalmış muhteşem Zeus Sunağının giriş öğrenemedik. Olanı korumak konusunda zaaflar gösterince
oluşturuyor. Tüm başkenti sabahtan akşama kadar
kısmını görebilmeniz için Berlin’e gelmeniz gerekiyor. olanın üzerine inşasına devam edebileceğimiz bir
yürüyerek dolaşabiliyorsunuz. Önemli meydanlarında
Sadece tapınak girişi değil bunun yanında, Athena Haberin detaylarında; Kayseri merkez Melikgazi ilçesi medeniyet inşa sürecini sürdüremiyoruz. Tartışmalarımız
(zaten bir-iki tane) fotoğraf çektirip Prag Nehrinin
Tapınağı’nın girişini, Athena Heykeli’ni, Millet Pazar Camikebir Mahallesi’nde bulunan, Dulkadiroğulları sürekli yeniden bir medeniyet kurmak şeklinde tezahür
üstündeki Aşıklar Köprüsü'nden geçiyorsunuz. Yanımıza
Kapısı’nı, Anadolu’dan, İran’dan, Almanya’ya taşınmış Beyliği döneminde Nasıreddin Mehmed tarafından 1432 ediyor.
bulunan atıştırmalık bir şeyleri bir tarihi eserin duvarına
diğer eserleri görüyorsunuz. oturarak yiyebiliyorsunuz. Olmadı İstanbul isminde bir yılında inşa edilen, 586 yıllık Hatuniye Medresesi ‘nin “Hayırdır arkadaşlar biz bu topraklarda nevzuhur
lokanta var oraya da uğrayabilirsiniz. dış cephesine bir emlak firması tarafından “ kiralık” muyuz?” Hep beraber bir medeniyet iddiamızı ve inşasını
Müze’nin kuruluş öyküsü aslında Bergama’da başlıyor... pankartı asıldığını ve 500 metrekare alan ve 14 bölümden sürdüreceksek; var olan temellerimizi ve binamızı
1864-1865 yıllarında Aydın yöresinde çalışan arkeoloji Buralarda dolaşırken tarihi olarak 150-200 yıllık yeni
oluşan tarihi yapının yıllık kira bedeli olarak da 150 bin koruyarak sürdüreceğiz. Zamanın yıpratıcı etkilerini de
meraklısı Alman yol mühendisi Carl Humann, Bergama bile sayılacak binaların mevcut hali korunabildiğinden
TL takdir edilmiş… dikkate alıp sürekli korumak için gerekeni yapacağız.
tepelerinde gezinirken, tesadüfen birkaç friz parçası Çin’den İspanya’ya varıncaya kadar ilgi toplamasına gıpta
Şimdi siz söyleyin biz kime kızalım; Medeniyetimizin ihtişamına ihtişam katacağız. Bir
bulur ve deneme kazıları yapar. Bu kazılarda ortaya ile bakıyorsunuz. “ah İstanbul, İstanbul olalı görmedi
Selçuklu eseri olan Sivas Divriği Camiinin Kapı girişinin
çıkardığı antik parçalar Berlin Müzesi’nin de ilgisini böyle keder…” diye iç çekiyorsunuz. 1432 yılında yapılan asırlık medreseyi 1977 yılında muhteşemliğini yeni eserlerimizde de yaşatacağız. Kapı
çeker. 1878-1886 yılları arasında Carl Humann, Berlin 1955 Peyami SEFA Başvekil Adnan MENDERES’E İstanbul devletten izali şuyu (ortaklığın giderilmesi davası) ile tokmaklarımız olacak erkekler için tok ses çıkaran,
Müzesi’nin desteğiyle kazılara devam eder ve ünlü Zeus sur içi için yapılaşmaya izin verilmemesini korunmasını, satın alarak “Medresenin restorasyonu için 1992 yılına kadınlar için daha tiz sesli olan. Anahtar kullanmadığımız
Sunağı’nın kalıntılarını ve kabartmalarını ortaya çıkarır. gerekirse bunun için kanun çıkarılmasını teklifinde kadar harcama yaptıklarını, bu çalışmaları yaparken yörük evlerimizin kapıları olacak mesela örme ipi bir
bulunur. Teklif kabul görmez. O dönem Demokrat Parti devletten bir kuruş destek görmediklerini, hiç kimsenin defa doladığımızda yakındayım hemen gelirim, eğer
Daha sonra zamanın Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’in Edirnekapı surlarından gedik açarak Vatan Caddesini üç de kendilerine gelerek eseri ayağa kaldırdıkları için birkaç kez dolamışsak boşuna bekleme gelmem akşamı
özel izniyle sunağın bölümleri numaralandırılıp özenle gidiş üç geliş olarak 6 şerit olarak yapmakla meşguldür. teşekkür etmediğini, Medreseyi ilk satın aldıklarında bulur, eğer birde düğüm attıysak akşama da gelmem
sökülerek, 1886 yılına kadar aralıklarla parça parça CHP “bu kadar büyük yola uçak mı indireceksiniz” diye “içerisinden 350 kamyon hayvan pisliği çıkardık, Buranın anlamında olan örme iplerimizle kapılarımızı donatacağız.
Berlin’e taşınır. Taşınma işlemleri sırasında bu parçalar itiraz eder. Tartışma medeni bir tartışma olmaktan uzaktan restorasyonu için trilyonlar harcadık. Tarihi binayı resmen Kilit kullanmaya gerek duymayacağız. Cami duvarları
katırlarla, develerle Akropol’den aşağıya indirilir, oradan yakından ilgisi yoktur. Bi taraf “yol medeniyettir” der, delik deşik etmişler içerisinde hayvan barındırmışlar. ile birlikte ördüğümüz aşiyanlarımız olacak. Dağdaki
mandaların çektiği kağnılarla Çandarlı Limanı’na götürülür, diğer taraf müsriflik suçlamasında bulunur. En azından Bizim hesabımıza göre buraya harcadığımız para 10 ağaçlara uygun meyve vermesi için kalem aşısı yapan
daha büyük gemilere yüklenmek üzere İzmir Limanı’na sur içinin doğal ve tarihi dokusunu korumak tartışılmaz fabrika yaptırabilecek maliyette. Ama artık yaptığımız büyüklerimiz, İkramını sağ elle yapan ninelerimiz, evinin
taşınır. Daha sonra da Kuzey Denizi’ndeki limanlara bile, ya da bir türlü sıra gelmez… iş çalıştırdığımız işçilerin masraflarını dahi karşılayamaz önünde beslediği köpeğin yal’ını sofraya oturmadan
indirilerek demiryoluyla Berlin’e götürülür. On yıl süren hale geldi ve kiralamak istiyoruz.” diye konuşan mal veren idrakimiz olacak…
bu yolculuk serüveni Berlin Müzesi’nde son bulur. Mesele geleneği/medeniyeti koruma hassasiyeti ile
sahibine mi?
tartışamayınca ne Süleymaniye mahalle olarak korunabilir Hepsinden evvelde Carpe diem (anı yaşa) diyenleri ciddiye
Anadolu’dan koparılıp Berlin’e bin bir zahmetle taşınan nede çınarlar. Yenileme çalışmaları ile Selâtin camilerimizin Burayı korumaya ve amacına uygun olarak kullanmayı almayan, Asr(zaman)a yemin edip dikkatimizi toplayan,
M.S. 200 yıllarda yapılmış büyüklük ve muhteşemlik avluları “kaymak gibi mermerler”le kaplanır… bir kamu hizmeti olarak görmeyen belediyeye mi? bizi İbn-ül vakt kılan İmanımız olacak vesselam…
Göçün önemli kültürel bir problem olarak öne çıkması eden farklı iki birlikte yaşama modeli, politikası öne bölgelerine yönelik olmaktadır. Kentler, metropoller korkusu ile kültürlerini korumak için yoğun bir
siyasal alanda göçmenlere yönelik farklı kültürel çıkmaktadır. Göçmen veya azınlık bireylerin, grupların çok farklı toplumsal ve kültürel ortamlardan gelenlerin çaba içine girerler. Bu süreç onların kültürlerine ve
politikaların gelişmesine yol açmaktadır. Bu çerçevede kültürlerini, egemen toplumun kültürüyle eşit bir düzeyde karşılaştıkları, iletişim ve etkileşime girdikleri kimliklerine dair bilinçlerinin gelişmesini sağlar. Bu
“asimilasyon”, “entegrasyon” ve “çok kültürcülük” yaşayabilmesi ve yaşatabilmesi savunulur. Bunun da mekânlardır. Göç süreçleri farklı tarihi, toplumsal bireyler ve topluluklar geldikleri kentsel mekanda
öne çıkan üç kültür politikası olduğu görülmektedir. ancak asimilasyonist ve entegrasyonist yaklaşımları ve kültürel kökenlere sahip bireylerin, grupların ve tutunmaya, orta ve üst sınıflara geçmeye başladığında
Asimilasyon yaklaşımı, göçmenlerin kendi kültürlerinden üretildiği bilinçsel zeminin dışında gelişecek kültürel bir toplulukların iç ve dış göçlerle kentsel alanlara akışı kendilerine güvenleri zirve yapar, kültürlerinin asıl
tamamen sıyrılarak geldikleri toplumun kültürünü bilinçle mümkün olduğunu söylemek gerekmektedir. devam etmektedir. Aynı etnik, dini kökenlere sahip üst kültür olduğunu, şehrin asıl sahibi kendileri
benimseyeceklerini veya benimsemek zorunda Bugüne kadar egemen kültürel anlayış asimilasyon olan birey ve gruplar bile aynı algılansalar bile pek olduklarını düşünmeye başlarlar. Bu süreç göçmen
oldukları var sayar ve egemen kültürü benimsetmek için ve entegrasyon yaklaşımlarını, politikalarını öne çok kültürel farklılıklara sahiptirler. Göçün başlangıç toplulukların militan, savaşçı bir ruha sahip kılar ve
politikalar geliştirir. Asimilasyon göçmenin kültürünün çıkarmıştır. İnsan hareketliliğinin, göçlerin hızlandığı sürecinde, kente yerleşme sırasında ve sonrasında eski yerleşik topluluklar, egemen kültür ile çatışma
kaybolması veya kültürel katliamıdır. Bireylerin, ve yaygınlaştığı bu çağda farklılıklarla birlikte, farklı göç eden bireylerin, grupların farklı dayanışma fikri alandan fiziki alana doğru genişleyebilir. Göçün
toplulukların ve siyasal sistemlerin bazısı tarihte kültürlerle bir arada, uyum içinde yaşayabilmenin örüntüleri kurdukları görülmektedir. Kentler genel kültürel süreçlerinde bir sonraki durak, göçle gelenlerin
olduğu gibi bugün de bu yaklaşımı savunmaktadır. teorik ve pratik inşasına, sosyal ve politik zemininin olarak modern kültürün mekânı, modernleştirmenin geldikleri topluluk içinde giderek profesyonelleşmeye,
Entegrasyon yaklaşımı, göçmenlerin içinde yaşadıkları geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. ortamıdırlar. Kırsal mekânlardan, kentsel alanlara üst sınıflara çıkmaya başlarlar. Eğitim düzeylerinde,
toplumla bir toplumsal uyum geliştirecekleri veya Küreselleşme kültürlerin insanların fiziki yer gelenlerin toplumsal kökeni ve kültürü ne olursa olsun ekonomik seviyelerinde, siyasal temsil imkânlarında
geliştirmek zorunda olduklarını anlayışına dayalıdır. değiştirmelerinden bağımsız olarak göç etmelerini, modernleşeceği varsayılmıştır. Ancak süreç farklı artış bu topluluklar içinde elitizmde ve doğal olarak
Göçmenlerin kültürlerinin geldikleri toplumun kültürüyle mobilizasyonunu hızlandırmıştır. Ötekiyle karşılaşma dinamiklerin etkisiyle bu beklentiyi karşılamamıştır. köken gruplarına yabancılaşmada artışa yol açacaktır.
çatışmadan var olabileceğini veya olmak zorunda fiziki bir hareketlilik sonucunda mümkünken, iletişim, Önceki aşamada militan ruhla yapılanlardan, savunulan
Göç, göç eden bireylerin ve göç alan toplumların
olduğunu toplumun istikrarının ve güvenliğinin gereği bilişim teknolojilerinde son yüzyılda meydana gelen değerlerden ve kültürden uzaklaşmaya, bunları dar
kültürel kimliklerinin belirginleşmesinde çok önemli
olarak savunurlar. Göçmenlerin ve göç alan toplumların hızlı gelişim ve çeşitlenme bu olguya başka boyutlar görüşlülük ürünü olarak görmeye ve utanç duymaya
rol oynar. Kapalı, homojen bir kültürel çevrede yaşayan
karşılıklı entegrasyonundan bahsedilse de entegrasyon katmıştır. Ötekiyle karşılaşmanın, iletişimin, ilişki ve başlarlar. Kırsal kültürden hızla sıyrılarak egemen
bireylerin farklı olanlarla karşılaşmadan kültürel
anlayışında göçmenlerin kültürlerini geldikleri toplumun etkileşimin yoğunluğu artmıştır. Kültürler varlıkların kentli modern kültüre eklemlenmeye çalışırlar.
kimliğini algılaması çok zordur. Kültürel kimliklere dair
egemen kültürüne göre şekillendirmeleri beklentisi küresel sistemde dolaşımları hızlanmıştır. Ancak Göçün ileri aşamalarında göçle gelinen mekânlarda,
bilincin ortaya çıkması, farklı özellikler kazanması ve
ön plandadır. Çok kültürcülük yaklaşımı, göçmenlerin küresel sistemde kültürlerin karşılaşma koşulları kentlerde doğup büyüyen yeni kuşaklar, ailelerinin
gelişmesi göç süreçleri sonunda gerçekleşen farklılıklarla
kültürel farklılıklarıyla birlikte geldikleri toplumda var eşit değildir. Egemen ekonomik ve siyasal güçlerin köken kültürlerinden hatıra düzeyinde, teorik boyutta
karşılaşma zemininde olmaktadır. Göçün niceliksel ve
olabileceği, olması gerektiği anlayışıdır. Göçmenlerin ürettikleri maddi ve manevi kültür tüm dünyayı haberdarken içinde yaşadıkları kentin, toplumun
niteliksel boyutları kültürel karşılaşmaların mekânsal ve
kültürel olarak var olmalarını insan hakları temelinde kuşatmaktadır. Farklı kültürler egemen kültür içerinde kültürel pratiğinde yaşamaktadırlar. Bu süreç göçle
konjonktürel koşullara göre farklı sonuçlar üretmesine
değerlendiren bu yaklaşım farklılıklarla birlikte araçsallaşarak kaybolmaktadır. gelenlerin kültürel değerlerinin sonraki kuşaklarda
yol açmaktadır. Tanışmayı, tanımayı, anlamayı,
yaşamanın mümkün olduğunu savunmaktadır. kentli egemen kültüre entegre olarak sürdürülmesi
Göç süreci bireylerin ve toplulukların hayatlarında pek ortak paydaları görmeyi, yakınlık kurmayı, ünsiyet
Tüm kültürlerin azınlık veya çoğunluk, göçmen ile sonuçlanmaktadır.
çok değişime yol açabilmektedir. Sosyal ilişkilerde, geliştirmeyi sağlayabildiği gibi tam tersi sonuçlar da
veya yerli olmasına bakılmaksızın eşit önemde ve aile ve akrabalık ilişkilerinde, kişilik özelliklerinde, üretebilir. Kültürler arasında farklılıkların ön plana Son Sözler
değerde olduğunu, yaşama hakkına sahip olduğunu sosyal statü ve rollerde, gelenek ve göreneklerde, çıkarılmasına, ön yargıların doğmasına, rekabete,
kabul eder. Bu yaklaşım çerçevesinde bireyden Göç olgusu temelinde gerçekleşen kültürel etkileşim,
dini ve kültürel kurumlarda, eğitim-öğretim ve ayrışmaya ve çatışmaya yol açabilmektedir. Bu nedenle
(liberteryen) veya topluluktan (komünoteryen) hareket farklı dinamiklerin etkisiyle farklı sonuçlar üretir. Birey
sosyalleşme süreçlerinde, kuşaklar arası göçün kültürel etkilerinden bahsedebilmek için göç
ve toplulukların kültürlerini kaybederek diğer kültürel
ilişkilerde, tutum ve davranışlarda, bireysel süreçlerinin ne tür tarihi, toplumsal ve kültürel arka
çevreye dâhil olmasıyla asimilasyon ile sonuçlanabilir.
ve toplumsal değerlerde, dilde ve düşüncede planı olduğunu, göç sonrası hem göçmenlerin hem de
Kendi köken kültürel kimliklerini egemen kültürel
değişimler yaşanabilmektedir. İş, gelir, üretim, yerli toplulukların ne tür deneyimler yaşadıklarını
kimliğin içinde, onun bir parçası olarak, sınırlı ve
istihdam gibi ekonomik koşullarda, kullanılan görmek, anlamak ve değerlendirmek gerekmektedir.
sorun çıkarmayacak boyutta sürdürme şeklinde bir
ve karşılaşılan teknolojik araç ve gereçlerde Göç sonrası kırsal ve kentsel kültürün birbirlerini entegrasyon gerçekleşebilir. Kendi kültürünü kaybetmek
değişimler olabilmektedir. Göç olgusu farklı besleyerek incelikler kazanarak zenginleşmesi, bir istemeyen birey ve gruplar kendilerini baskın kültürde
birey ve toplulukların karşılaşması, yeni ilişki uyum geliştirmesi beklenir. Ancak bu tarihi, toplumsal kaybetmemek için kapanabilir, kendini ayrı tutabilir,
ve etkileşimler kurması açısından kültürleme, ve kültürel dinamiklerin bunu desteklemesiyle mümkün iletişim ve etkileşime kendini kapatarak, diğer kültürü
kültürlenme, kültürleşme, kültürel kriz olabilir. Dâhil olduğu yeni kültürel ortamda yabancı dışlayabilirler. Bir diğer etkileşim tarzı olarak ise bireyler
ve kültürel değişme gibi pek çok sürecin
olan bireylerin ve grupların bütüncül ve uyumlu bir ve topluluklar kültürel kimliklerini kaybetseler de
yaşanmasına sebep olmaktadır. Tüm bunlar
kültür geliştirmeleri zorlu bir süreçtir. Göçmen birey ve baskın kültürün egemenliğine girmeyi de reddederek
göçün sosyo-kültürel değişimde önemli bir
topluluklar öncelikle kültürel şok yaşarlar. Kültürlerinin marjinalleşmiş birey ve topluluklar olarak varlıklarını
faktörü olarak dikkate alınmasını gerektirir.
büyük bir tehditle karşı karşıya olduğunu hissederler. sürdürebilirler. Günümüzde göç sonrası gerçekleşen
Göç temelde kırsal alanlardan kentsel alanlara, Kendilerini, kültürlerini koruyabilmek için organize karşılaşmalarda tüm bu süreçlerin farklı boyutlarda
küçük yerleşim birimlerinden büyük yerleşim olmaya başlarlar. İçlerinden çıkan elitler asimilasyon örneklerini görmek mümkündür.
zorlanıyorum bazen, kısaca “iyilik” davranışı her insanın daha büyük bir iyiliktir, bir Müslümanın kusurlarını Toplum dediğimiz soyut varlığın somut birimi mahalledir.
insan olmak için ihtiyaç duyduğu bir davranıştır, yani örtmek, onun sıkıntılarını gidermek, esastır. İşte bireysel Mahallede fakir yoksul bir aradadır, kırk odalı konak
iyilik davranışının yöneldiği kişiden önce yapan kişi düzeydeki bu iyilik davranışının dışavurumuna veya ile iki odalı gecekondu bir aradadır. Camide, kahvede,
için bir iyiliktir. İçimizdeki “öz/cevher”in tatmini/ sonuçlarına dayanışma diyoruz. parkta, bahçede, sokakta bakkalda fakir yoksul bir
gerçekleşmesi için, bu özün davranışlara dökülmesi ve aradır, herkesin birbirinden haberi vardır. Mahalle,
Türk-İslam tarihine bakarsak insan olmanın temel şartı
duygu düzeyinde yaşanması gerekir. İnsan biyolojik, aynı mescitte ibadet eden cemaatin aileleriyle birlikte
olarak öngörülen iyilik davranışının değişik şekillerde
fizyolojik özellikleri itibariyle değil, “öteki”ne yönelik yerleştikleri, birbirini tanıdıkları, birbirlerinden
kurumsallaştığını ve örgütlendiğini görürüz. İyi bakma,
iyilik davranışları ile insan olur. İnsan biyolojik açıdan haberdar oldukları, “komşuluk” olgusu/kurumu
iyi görme, iyi düşünme gibi hal ve tutumlar, öncelikle
bitkiler sınıfında, fizyolojik açıdan hayvanlar sınıfında yer gereği birbirlerinden sorumlu ve hatta kefil oldukları
kendimizden ve ailemizden başlayarak mahallemizde
alır. İnsan olmak ancak iyilik yapmak ile mümkündür. bir ilişkiler ağı yaşayan bir birimdir. Oysa günümüzde
ve çevremizde bulunan diğer insan ve canlı varlıklara
Gerçek anlamıyla, hem sosyolojik hem dini anlamıyla fakir/yoksul kesim varoş diye tabir edilen kenar
yönelik olarak davranışlara dönüşür. Bu davranış para
Hemen belirtmeliyiz ki iyilik sadece “yoksula yardım” insan olması ötekine yönelik iyilik davranışları ile mahallere itilirken varlıklı kesimin site/villa ve son
vb. hiçbir şarta bağlı değildir. Mahalledeki bir hasta yıllarda rezidans diye tabir edilen lüks mekanlara
davranışı kapsamında tanımlanmıyor ya da ben mümkün olur. Kısaca insan başka canlılara iyilik
veya yaşlı bir insanı ziyaret etmekten, sokaktaki taşı yönelmeleri ile mekanda başlayan ayrışmaya paralel
öyle anlamadım, öyle anlamıyorum. İslam’da “iyilik” davranışına yönelirken önce kendisine iyilik yapar,
kaldırmak veya bozuk bir yolu tamir etmek veya bir bu iki grup arasında ilişkiler büyük oranda kopmuştur.
devamlı bir yaşama, duyma, bakma, görme, hissetme, kendisine insan olma şansı tanır, kendisinin insan
ağaç ya da meyve dikmek veya maddi imkanlarına göre
düşünme ve davranma biçimidir. Önce kendi nefsine olma ihtiyacını karşılar, kendisini “insan” kılar. Günümüzde idari/coğrafi birim olmanın dışında sosyo-
bir çeşme yapmak gibi çok değişik şekillerde tezahür
yönelik bir iyilik hali ile başlayan fakat aslında herkese, Yani “insan” olmak için iyi olmak ve iyilik yapmak kültürel bir birim olarak mahalle yoktur, mahalle
eder. Hangi durumda neye ihtiyaç var ise insanın o
her şeye, her insana, her canlıya karşı bir iyilik hali zorundayız. Kısaca “eşrefi mahlukat” olarak, Allah’ın sakinleri arasında bir dayanışma yoktur, mahallenin
ihtiyacı karşılaması esastır. Mahallemizde bulunan
esastır. Mutlaka yoksulun bir ihtiyacını karşılamak ile halifesi olarak “insan” olmak iyilik yapmak ile başlar. sağladığı sosyal kontrol yoktur, komşuluk yoktur.
komşulardan başlayarak, örneğin kış günlerinde
olması şart değil ya da mutlaka ekonomik bir ihtiyacı Mahalle, birçok sapma ve suçun merkezi olduğu gibi
İnsan olmak iyilik davranışı ile başlar. İyilik davranışını beslenme ve yaşama sorunu yaşayan kuşlara yem
karşılamak şart değil. Bir zenginin psikolojik bir derdini birçok marjinal grup veya yabancı kültür ajanlarının
yoksul ya da dış bir nesne, canlı varlık üzerinden değil, atmak veya sokak hayvanlarını beslemek veya cami
de dinleyebilirsin, bir ihtiyarı, yalnız yaşayan bir yaşlıyı faaliyet gösterdiği bir yerleşim birimi haline gelmiştir.
insan olmanın temel şartı olarak insan üzerinden şadırvanlarında yaşlılara sıcak su vermek gibi onlarca,
ziyaret etmekten bir çocuğun başını okşamaktan, Komşuluk kurumunun psikolojik fonksiyonunu sosyal
tanımlıyoruz. Bu anlayışta her an bir iyilik halinde yüzlerce değişik şekillerde tezahür edebilir. Bireysel
yolda bir taşı kaldırmaktan ya da bir sokak hayvanını medyada arayan insanımızın yalnızlığı her gün biraz
olmak temel esastır. Fakir yoksa zengine iyilik yapılır, düzeyde karşılanamayan gerek bireysel gerek kamu
karnını doyurmaktan, pencerene gelen bir kuşun daha büyüyor. Buna karşılık sosyal refah hizmetleri
hayvanlara yapılır, kurda kuşa yapılır. Bir saniyesinin ihtiyaçları imece usulüyle karşılanır. Tek başına yaşayan
karnını doyurmaktan ya da yol kenarında kurumakta ile sosyal güvenlik politikalarının ulaşamadığı yoksul
bile hesabı verilecek bu hayatın tek gayesi yaratılışa yaşlıların, eşi askerde olan kadınların bağ bahçesi,
olan bir bitkiyi sulamaya kadar, her durum ve şartta kesimler için bir iç mekanizma geliştirilemedi. Yoksulların
uygun bir iyilik hali yaşamaktır. Yaşamın amacı ve tarlası imece usulü ile ekilir biçilir, cami çeşme gibi
iyilik yapmak esastır. X ihtiyaç ya da x kişi veya grup maddi ihtiyaçları üzerinden tanımlanan iyilik anlayışı
anlamı bu sınavı kazanmaktır. Akşam yatağa girince temel kamu kurumları yine imece usulüyle yapılır, yine
ile ilgili bir sınırlama yok. Her an ve her şartta insan, ve bunun getirdiği organizasyon biçimleri başarısız
günün iyilik - kötülük muhasebesinin yapılması esastır. maddi durumu iyi olanlar hayrat” adı ile çeşme yapar,
hayvan, bitkiye karşı, hatta ölülere karşı bir iyilik oldular. Üstelik bugün yoksulluğun kapsamı değişti,
Yarın yataktan kalkılacağının bir garantisi yoktur. yine devamlılık arz eden temel sorunlar için zenginler
hali, bir iyilik düşüncesi, bir iyilik davranışı içinde yeni yoksulluk türleri ortaya çıktı. Bu anlayışın sosyal
Yapmadığımız iyiliklerden sorumluyuz. İnsanların temel vakıflar kurarlar. Yine ahilik kurumuna bağlı, esnaf
olmak esastır. Şüphesiz en fazla yöneldiği alan dışlanma gruplarına, yoksulluk kültürüne, sınıfaltı
amacı iyilikte yarıştır. Bütün müminler kardeştir, bütün sandıkları, mahalle sandıkları, köy sandıkları bu tür
herhangi bir şeye ihtiyacı olan insanlardır, canlılardır. yaklaşımına yönelik bir projesi, bir uygulaması yok, bir
insanlık kardeştir, bütün canlılar insana emanettir. örgütlerdir. Kısaca bireysel düzeyde, imece usulüyle
Ancak bu ihtiyacın mutlaka maddi kaynağa bağlı bir düşüncesi yok. Hatta bu gruplara ulaşacak potansiyel
Kendisi için düşündüğü istediği bir şeyi mümin kardeşi grup düzeyinde ve vakıf, sandıklar ve imaretler ile
madde ile de sınırlandırılmaz, zikrettiğim gibi, hiçbir felsefi bir içeriği de yok. Son yıllarda, özellikle Gezi
için düşünmeyen ve istemeyen hakiki mümin olamaz. örgütler düzeyinde dayanışma ve kardeşlik ruhunun
maddi ihtiyacı olmayan yaşlı bir insanın yalnızlığının olayı sonrası başlayan “dayanışma grupları/ağları”
Komşusu aç iken insan tok yatamaz, tencereye çorba kurumsallaştığını görürüz. Toplumun bütün ihtiyaçlarının
paylaşılması da bir iyilik davranışıdır, yine hiçbir bakım pandemi sürecinde mahalleye kadar inmeye çalıştıkları
suyunu aç komşuların sayısına göre koymak esastır. adeta toplumsal bir iyilik ve kardeşlik seferberliği ile
ihtiyacı olmayan yaşlı bir hastayı ziyaret edip moral görülmektedir. Ama il veya ilçe merkezindeki bir örgüte
İyilikte yarışmak, hayırda yarışmak esastır. Fakir karşılanmaya çalışıldığını görürüz... Dikkat ederseniz,
desteği vermek de bir iyilik davranışıdır. Karşılaştığın bağlı olarak taşıma su ile mahallenin sorunlarının
fukarayı, yoksulu gözetmek esastır, muhtaç kişilerin günümüz devletinin üstlendiği, sosyal refah hizmetleri
insanlara gülümsemek bir iyiliktir, insanlara güzel söz çözülmeyeceği de açıktır. Bu hikâye çok uzun ve bu
malımızdaki hakkını vermek esastır, Yaşam iyilik ile olarak ifade edilen sosyal güvenlik kapsamındaki
söylemek bir iyiliktir. İnsanların iyiliğini istemek, iyi hamur çok su götürür, ama birilerine sataşmadan
kötülüğün arasında bir imtihandır. hiçbir iyiliğin karşılığı bütün hizmetler İslam toplumunda, insan ve toplum
dilek ve dualarda bulunmak iyiliktir. Ölülere dua etmek geçmek gibi bir haksızlık yapmayalım. Burada garip ve
yok olmayacaktır, karşılığını Allah verecektir. Allahın tarafından yerine getirilir.
iyiliktir. Ancak sadece dilek ve temennilerden ibaret biraz da komik olan bu kültürün müntesibi ve özellikle
rızası, sevgisi, iyilik ile kazanılır. Öncelikle Anne babaya,
pasif bir iyilik değil, aynı şekilde iyilik dileklerinde ENDERUN; Hocam sizin Çalışmalarınızda özellikle müdavimi olduğunu söyleyen özellikle kendilerini
aile fertlerine, akrabaya, komşulara ve bütün insanlara
bulunduğun bütün canlı varlıkları iyilikleri için de herkesin en yakınından başlayarak iyilikte bulunması “muhafazakar” kavramı ile tanımlayan kişi ve grupların
ve bütün canlılara iyilik ile davranmak esastır.
çalışmak, bunun için çabalamak, iyiliği yaymak da gerektiğini söylüyorsunuz. Hatta bir dersinizde size bu yardımlaşma geleneğini kaybettiklerini söylemeden
iyiliktir. Ancak belirtilmesi gereken temel husus bu Asgari pasif bir iyilik olarak kimseye kötülük etmemek uzaktan gelip maddi destekte bulunmak isteyen birinin geçmeyelim. Sabahtan akşama kadar cami köşelerinde
iyilik davranışının yönelik olduğu ikinci şahsın bir esastır, kimseye sırt dönmemek, haset etmemek, yardımını reddettiğinizi söylediniz. Mahalle kültürüne vaaz verenlerden tutun, salon ve amfilerde, Türk-
ihtiyacını karşılamaktan önce iyiliği yapan insan için küs durmamak, herkes ile ilgilenmek esastır. Ama korumak ve geliştirmek ten bahsediyorsunuz. Nedir İslam kültürü üzerine veya özelde birlikte yaşamak,
temel bir ihtiyaç olduğudur. Bu noktayı anlatmakta bir Müslümanı, bir insanı bir sıkıntıdan kurtarmak mahalleyi önemli kılan? bir arada yaşamak ya da yardımlaşma, dayanışma
olduğunu henüz bilmiyoruz. Bu ilişki hem gençlerin birtakım kaygıları daha artıyor, orta yaş insanların yapıları şu şekilde sıralayabiliriz:
eğitimi için hem yaşlıların rehabilite olması için çok bile yalnızlıkları artmaya başladı, kaygıları artmaya
-Milli Eğitim Bakanlığı: İlk, orta ve lise öğretmenleri,
yönlü ve verimli bir ilişkidir. Ama ne yazık ki yaşlılar başladı, eve kapanan çocukların bunalımları artmaya
öğrenciler üzerinden mahalle/çevrelerinde bulunan
ile yeni nesil arasında bu ilişki büyük oranda koptu. başladı ve buna yönelik bir çözümümüz henüz yok.
ailelere ulaşma imkânına sahiptirler. Buna binaen
Konuyu yine muhafazakar ve Müslüman kesime İsterseniz daha önce Facebook hesabımda paylaştığım
Bakanlık, yaklaşık bir buçuk milyon öğretmeni ve on
bağlamak istemiyorum, ama gerçekten bu kültürün bir metni buraya alarak bu konu ile ilgili bir taslak
sekiz milyon civarındaki öğrencileriyle bütün mahallelere
teorik savunusunu yapan muhafazakar kesim için öneride bulunalım.
nüfuz edebilecek bir ilişkiler ağını kolayca harekete
bile yaşlılar, kafesteki kuş gibi sırası gelince yemi
-Günümüz kriz ortamında, öncelikle 65 yaş üzeri 7.5 geçirebilir. Aynı şekilde sokağa çıkma yasaklarının
verilecek canlılar durumundadır. Pandemi sürecinde,
milyon yaşlı nüfusun öncelikle market alışverişlerinin uygulandığı günlerde sekiz milyon üniversite öğrencisinin
Covid-19 virüsünün yayılma ve ölüm oranlarının
(muhtemelen belli bir kısmı için ev bakım hizmetleri) yirmi yaş üstü olan ortalama yarısı, mahallede bulunan
yüksekliğini yaşlıların varlığına bağlayan yorumlar
duydum. Bu kesimin bile yaşlılarını birtakım bakım yanı sıra, yine sayısını sağlıklı bir şekilde henüz özellikle yaşlı insanların ihtiyaçlarını karşılamak için
evlerine yatırmaya başladıklarını duyuyoruz. bilmediğimiz ekonomik sorunlar yaşayan bir nüfus seferber edilebilir.
kitlesine yardım ulaştırılması için öncelikle mahalle
Şüphesiz kriz günlerinde özellikle yalnız yaşayan -Diyanet İşleri Başkanlığı: Her mahallede bulunan bir
kültürü, sevgi, barış kardeşlik konularında konferans veya ilçe sınırları içinde hizmet verecek aktif/dinamik
yaşlıların yaşadığı zorluklar var. Bu zorlukları vefa sosyal veya daha fazla sayıdaki caminin din görevlileri ve
veren, sınıflarda dersler veren muhafazakar kesimin bir insan kaynağına ihtiyaç vardır. Söz konusu insan
destek gruplarının market alışverişleri ile çözülecek Kur’an Kursu öğretmenleri ile mahallenin sakinleriyle
mahalleden haberi yok. Bu geleneği kaybettiler, bu kaynağı, sokağa çıkmalarına müsaade edilmediği için
zorluklar değil. Bunun yanında din gönüllülerinin en derin ve geniş diyalogu olan teşkilattır. Özellikle cami
geleneği sürdüremediler, hatta teorik, retorik hatta ilk elde 65 yaş üstü nüfus gurubu için akla gelmekle
de alana indiklerini biliyoruz, ama aynı şekilde salt görevlilerinin cemaatleri, Kur’an Kursu hocalarının
züppelik düzeyinde sözde bir “muhafazakarlık” kavramı birlikte aslında özellikle kira veya fatura desteğine ihtiyaç
var herkesin ağzında… Eşrefi mahlûkat veya Allahın maddi hizmet kapsamında sürdürülen bu çalışmalar öğrencileri üzerinden bütün mahalleyi kuşatabilecek
duyan nüfus grubu için daha öncelikli olarak ihtiyaç
halifesi “insan” yerine her şeyi Allaha veya devlete ile yaşlıların yaşadığı sorunların çözülebileceğini bir ilişkiler ağına sahiptir.
duyulduğu bilinmektedir. Ancak bu insan kaynağının
veya belediyeye havale eden teorik bir muhafazakarlık düşünmüyorum. Oysa bir önceki soru kapsamında gerek nasıl bir organizasyon biçimi ile oluşturulabileceği -İçişleri Bakanlığı: Özellikle kaymakamlık bünyesindeki
var, ibadetler ile sınırlı bir Müslümanlık var. Özellikle aile kurumu, gerek mahalle/komşuluk kültürümüzü toplumda halen tartışma konusudur. sosyal hizmet amaçlı birimler ve muhtarlıklar ile ilçe
muhafazakar ve Müslüman kimlik ve kültüründe koruyabilseydik yaşlılarımızın çok daha büyük bir emniyet müdürlükleri.
büyük bir parçalanma söz konusu. Sözde muhafazakar güvence ve huzur içinde olmaları sağlanabilirdi. Burada -İhtiyaç sahibi insanlara yönelik yardım çalışmalarına
ve Müslüman ama pratikte değil, sözde ahlakçı ama özellikle komşuluk/mahalle kültürünü çok uzun katılan herkes bilir ki, birden fazla birim veya -Yerel Yönetim Birimleri: Sağlık, kültür, gençlik gibi
pratikte değil… “Komşusu aç iken tok yatan bizden konuşmalıyız. Ne yazık ki muhafazakar kesim mahalle merkezden yapılan yardım faaliyetlerinde karşılıklı birçok sosyal amaçlı birimlerin yanı sıra, encümen,
değildir” hadisini herkes biliyor ama kimse oralı değil, kültürünü de kaybetti ya da kentleşme sürecinde bu işleyen bir istismar mekanizması söz konusudur. meclis üyeleri ve değişik komisyonlar ile ilçenin
en iyileri aç komşusu için ya belediyeyi arıyor ya da kültürü üretemedi. Bu konu üzerine konuştuğum birçok Sadece ihtiyaç sahibi insanlara yardım etmek isteyen bütününü kuşatan en geniş teşkilattır.
öteki ilde bulunan bir vakfı… Geçelim. arkadaşım komşuluk ve mahalle kültürünün köye has hayırsever insanların yanı sıra, kendi özel amaçlarını
-Parti Teşkilatları: Özellikle kadın ve gençlik gibi
bir kültür özelliği olduğunu söyleyince şaşırıyorum. gerçekleştirmek için yardım yöntemini kullanan
ENDERUN; Kültürümüzde yaşlılık ve kriz günlerinde mahalleye yönelik birimler üzerinden mahalle ile ilgili
Kentlileşmeyi, komşularını tanımama olarak algılayan sahtekâr ve şarlatanlar da vardır. Bu tür kötü kişiler
yaşlı olmanın zorlukları nelerdir hocam açabilir misiniz? bilgi sahibi kurumlardır.
züppe bir anlayış var. Oysa bu kültür kentlerde çok daima kendi başlarına çalışma yapmayı tercih ederler.
Kültürümüzde yaşlılara çok büyük bir saygı var, hizmet yakın geçmişe kadar vardı. Ama özellikle köyden gelen Bu durum aynı zamanda ihtiyaç sahibi insanların da -Sivil Güç/Sosyal Sermaye: 31 Aralık 2019 tarihi
var, bakım var, bunun kaynakları hem eski Türk göç ile birlikte bu kültür yeniden üretilemediği gibi yardım yapan kişi ve kuruluşları istismar etmesini itibariyle 83 milyon 154 bin 997 kişi olduğu ifade
kültüründe var, hem Kur’an’ı Kerim’de ve hadislerde eski mahalle kültürü de büyük oranda yok olmaya kolaylaştırır. Hele hele söz konusu yardım kuruluşları edilen Türkiye nüfusunun yaş ortalamasının 32.4
var, özellikle anne babaya “iyilik” etmek hakkında çok başladı. Komşuluk ilişkisinin yerini sosyal medya aldı, arasında bir iletişim ağı veya ortak bir bilgi havuzu yok olduğu görülmektedir. Bir başka ifade ile Türkiye
fazla vurgu var. Anne babaya “öf” dedirtmemek var, insanlar yalnızlıklarını burada gidermeye çalışıyor, ise, bir taraftan yardım kuruluşlarına ulaşamayan veya nüfusunun yarısının (41.577.498 kişi) 32.4 yaş sınırı
onlara hizmet etmek, onları sevindirmek/memnun ancak mahalle kültürünün yerine bir şey konulamadı, yardım kuruluşlarının ulaşamadığı ihtiyaç sahibi insanlar altındadır. sadece 20-24 yaş grubunda 6.624.078,
etmek, onların duasını almak temel amaçtır. Bunun Gezi olaylarından sonra birtakım örgütlerin “mahalle arka sokaklarda yardım beklerken, bağırıp çağırmayı 20-29 yaş grubunda ise 12 991 389 kişilik genç bir
yanında sosyolojik anlamda bir toplumun en önemli dayanışma grubu” altında mahalleye indikleri görülüyor. bilen sahtekârlar ise değişik yöntem ve teknikler ile nüfus grubumuz var. 2019-2020 kayıtları ile birlikte 8
sermayesi de yaşlılardır. Bugün bu toplumun en büyük Ancak gerçek mahalle sakinlerinin bundan haberi yok ihtiyaçlarından fazla yardım alabilirler, hatta bunu milyonu aşan (8.261.521 kişi) üniversite öğrenci sayısı
sermayesi hiçbir şekilde kendilerinden istifade edilmeyen ya da böyle bir çalışmaları yok. Mahallenin gençleri ek bir kazanç tekniği/fırsatı olarak değerlendirme ile çok dinamik bir genç nüfusa sahibiz. Özellikle büyük
yaşlılardır. Özellikle kentleşme ve kadınların iş gücüne daha çok kafelerde işkence çekiyor, asgari bunalım yoluna giderler. bir enerjiye sahip bu nüfus kitlesinin, haftada beş-
katılımı ile aile kurumunda meydana gelen çözülme ve “takılıyor”. Pandemi döneminde birkaç müftülük on saatlik sanal ders dışındaki vakitlerinde “siyaset
Bu durumda; içinde yaşadığımız Korona krizi sürecinde
dönüşümün en büyük kurbanları olan çocuklarımızın yetkilileri ile, mahalledeki cami cemaati ile Kur’an kursu yapma, hayatı değiştirme” gibi yüce hayaller içinde
yapılması gereken nedir? Ya da daha açık bir ifade ile
eğitimi için en büyük sermayemiz yaşlılardır. Özellikle öğrencileri üzerinden mahallede bulunan gençlerin stres ve bunalım ürettiği bilinmektedir.
Kardeşlik Seferberliği Gönüllüleri olarak biz nerede
gençlerin yaşlı kesim ile bir diyaloğu kalmadı. Bunun mahalle hizmetleri konusunda sokağa indirilmesini
duruyoruz? Şimdi herkesin arkasına yaslanarak elini vicdanına
hikayesi de çok uzun sürer, gerçekten sosyalleşme konusu konuştuk/tartıştık ama bir sonuç alamadık.
koyup düşünmesini istiyoruz.
sürecinde özellikle kimliğin inşasında olsun, hayatın Kısaca kriz dönemlerinde yaşlıların diğer sorunlar Biraz düşünecek olursak, sosyolojik açıdan bu toplumla
öğrenilmesinde olsun yaşlıların ne kadar önemli ile birlikte özellikle yalnızlık sorunları ve ölüme bağlı değişik düzeylerde ilişkisi olan grup/teşkilat benzeri -Günümüz kriz ortamında gerek kaymakamlıkların
gerekse yerel yönetim birimlerinin hem zorlaşan duyulan ihtiyaç açısından düşünülürse Vefa Sosyal kutuplaşma ve çatışma sorunun devlet çözemez. tarafından benimsenmesi ve toplumun katılımcı
hem artan sorumluluklarını göz önüne alırsak, bu Destek Gruplarının neden bu denli geniş toplumsal Toplumsal sorunlar adı üstünde “toplumsal”dır. Şüphesiz olarak yer alması bu faaliyetleri kurumsallaştıracak
iki birimde bulunan insan/memur sayısının ihtiyaç gruplar ile desteklenmesi gerektiği kendiliğinden toplumsal sorunların idari, bürokratik, mali, siyasal ve yeni bir gelenek ve kültürün yaratılmasına katkı
duyulan insan kaynağını karşılayamayacağı açıktır. ortaya çıkar. Yaşadığımız Covid-19 kriz sürecinin salt boyutları var, bütün bunları biliyoruz, ama öncelikle sağlayacaktır. Kısaca yeni bir anlayış gerekir, yeni bir
idari/bürokratik kapsamla sınırlı bir insan gücü ile toplumsal sorunlar toplum tarafından çözülür. “Sivil” yaklaşım gerekir, yeni bir yöntem gerekir.
-Yine yerel yönetim birimleri ile özellikle parti
teşkilatlarının da bugün ihtiyaç duyulan hizmeti adalet yönetilemeyeceği açıktır. Din gönüllüleri grubunda olan toplumsal sorunlar “resmi” anlayış ile çözülemez.
Kopya olarak şimdilik şu kadarını söyleyeyim: bireyi,
kuralları ölçüsünde yapabileceğini kimse iddia edemez. olduğu gibi Vefa Sosyal Destek Gruplarının yönetimi Siyasi ve idari görev ve anlayış ile toplumsal sorunların
aileyi ve mahalleyi yeni baştan kurmamız gerekir. Bunun
ve denetimi altında her sosyal grubun kendi kimliği çözümünde bir miktar başarı kazanılsa bile “toplumsal” başka bir yolu yok. Vatan millet Sakarya edebiyatı yerine,
Özellikle Milli Eğitim’e bağlı öğretmenler ile Diyanet’e ile bu faaliyetlere katılmasına bir engel yoktur. sorunlar “kendi” kaynağında artarak devam eder. Türk-İslam kültürü üzerine nutuk atmak, konferanslar
bağlı din görevlilerinin, değişen mesai mefhumları ile En geniş maddi imkânlara sahip hiçbir resmi kurum
-Öğretmenler, din görevlileri ve mahalle genç nüfusundan vermek yerine ya da iyilik, kardeşlik, dayanışma ve
birlikte, sahip oldukları sosyolojik ağlar göz önüne ve kuruluş toplumsal sorunları bütünüyle çözemez.
oluşacak gönüllü grupların çalışma ve irtibat birimleri yardımlaşma üzerine ayet ve hadis okumak yerine bir an
alındığında, mahalle muhtarlıkları, Milli Eğitim Bakanlığı Toplumsal sorunlar toplumlar tarafından çözülür.
ve Diyanet İşleri Başkanlığının en uygun teşkilatlar olarak Milli Eğitim’e bağlı okullar kullanılır. Gönüllü önce pratik düzeyde, davranışsal düzeyde bireyi, aileyi
Siyasi ve resmi görevlilerin “görevleri” bunu organize ve mahalleyi yeniden inşa etmeliyiz. Benim inancıma
olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. grupların verimlilik esasına göre çalışabilmeleri için
etmektir, bunun önünü açmaktır, Ayrıca resmi çözümler göre vatanın, bayrağın, devletin ve özellikle milletin
nüfus yoğunluğuna göre büyük ilçeler farklı çalışma
Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı din görevlilerinin toplumu “sorun üretim merkezi” haline getirmektedir. kurtulması buna bağlı. “Komşu” demiyorum, mahalle
birimlerine bölünebilir.
zaten ilk günden beri alanda çalıştıkları bilinmektedir. Devlet sorunları çözmeye çalıştıkça çözüm öneri ve sokağında aç bir kedi veya köpek olduğu müddetçe,
Buna karşılık Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı din -Ancak bu oluşumun; etkinlik, verimlilik, adalet, rekabet faaliyetlerine katılmayan toplum sorun üretmeye devam Türk kültürü veya İslam dini üzerinde konuşan hiçbir
görevlileri sayısının ortalama on kat daha büyük bir vb. ilkeler açısından doğrudan ilçelerde Kaymakamlık eder. Bunun sonucu olarak toplum kendi enerjisini kimseye inanmıyorum. Ne ahlak ne kültür ne de din,
insan kaynağına sahip olan Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve Emniyet Müdürlükleri üzerinden Valiliklere bağlı kullanamayan ve her konuda hizmet bekleyen bir hiçbirisi konuşulan ya da nutuk atılan bir şey değil,
Vefa Sosyal Destek gruplarına bu kadar ilgisiz kalması olarak tek merkezden yönetilmesi esastır. “sorun üretim merkezi” niteliğini kazanır. Bunun öncelikle bütün boyutlarıyla yaşanılan şeylerdir.
anlaşılır bir durum değildir. yanında resmi çözümlerin verimliliği, adil dağılımı, Kültür konuşulmaz, yaşanır. İnandığın ve bildiğin
-Bunun dışında birbirinden kopuk ve dağınık bir
kontrol ve denetimi eksik kalmaktadır. Resmi görevliler gibi yaşamak esastır, konuşmak değil. Eskilerimiz
Bu durumda yapılacak olan şudur: kısım gerçek yardım faaliyetlerinin veya önümüzdeki
tarafından üretilecek çözüm önerileri yüksek maliyete bizim bildiklerimizin belki yarısını bilmiyorlardı, ama
günlerde alana ineceğini beklediğimiz birtakım marjinal
-Valilik ve Kaymakamlıklara bağlı Vefa Sosyal Destek sahip olacağı gibi etkinlik ve verimliliği düşük olacak, yaşıyorlardı, biz biliyoruz ama yaşamıyoruz. Az önce
grupların reklam amaçlı sembolik faaliyetlerinin söz
Grupları bünyelerinde mahalle muhtarları hizmetlerin adil dağılımının kontrol ve denetimi de zikrettiğim kişilik parçalanmasının en somut tezahürü
konusu karşılıklı istismarı arttırmaktan başka bir
mutlaka eksik kalacaktır. Devlet tarafından üretilen budur, her şey, biliyor, hep konuşuyor, ama yapmıyor,
-Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı gönüllü öğretmenler amaca hizmet etmeyeceğini söylemek yanlış ya da
çözümlerin zaman zaman sabote edildiği veya yanlış yapmaya sıra gelince ya belediyeyi arıyor ya da devlete
kehanet olmaz.
-Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı din gönüllüleri ve haksız kullanıldığı bilinen bir husustur. Yine resmi/ küfrediyor. Bireysel düzeydeki bu kişilik/kimlik
ENDERUN; Sayın hocam; Sağlıklı işletilecek mahallede idari/bürokratik çözümler “sınırlı” kalır, “devamlılık” parçalanmasından grup düzeyinde ve toplumsal düzeyde
-Özellikle öğretmenler veya din görevlileri üzerinden
mahalle gençleri dayanışma kültürünün toplumsal yapımıza katkıları arz etmez. Resmi görevliler tarafından üretilecek bir parçalanma, ayrışma, kapanma ve çatışma sürecini
neler olur? çözüm öneri ve faaliyetleri, faaliyeti gösteren kişi veya yaşıyoruz. Çok mevzi/lokal sorunları konuşuyoruz,
-Yerel düzeydeki yardım amaçlı kuruluşlar kadronun resmi görev süresi ile sınırlı kalacaktır. Kısaca ya da sorunlarımızı lokal düzeyde ele alıyoruz. Oysa
İsterseniz öncelikle ne yapmamız gerektiğinden çok ne
-Parti teşkilatlarından istekli gönüllüleri ve yapısal olarak sivil ve toplumsal olan sorunlar, resmi ve farklı alanlarda yaşadığımız sorunlar, karşılıklı bir
yapmamamız gerektiği üzerinde biraz duralım. Mevcut
siyasi-bürokratik idari organizasyon ve uygulamalar ile nedensellik ilişkisi içinde bir bütün olarak ele almalıyız.
-Şüphesiz yerel yönetim birimleri olmak üzere; yanılgıyı düzeltmeden ortaya yeni bir şey koyamayız.
çözülemeyeceği açıktır. Toplumsal sorunların çözümü Çözemediğimiz her sorun toplumsal bünyenin başka
Bütün bu kişi, kurum ve kuruluşların desteği alınarak Ülkemizde ekonomik krizlerin yaşandığını biliyorum, ithal veya yabancı yöntemler ile değil, kendi değerler bir alanında başka bir sorunun ortaya çıkmasına yol
ilçe merkezleri veya mahallelerde oluşturulacak değişik düzeylerde bir yoksulluk sorunu olduğunu sistemine dayalı, gelenekleri ile uyumlu “toplumsal açıyor. Kültür, yaşanan toplumsal sorunların nasıl
KARDEŞLİK SEFERBERLİĞİ GÖNÜLLÜLERİ ile ihtiyaç biliyorum, yoksulluğu bir parça yaşadığım gibi yoksul bütünleşmeyi sağlayacak yöntemler ile olur. Yüzyılı aşan çözüleceğini söyler ama bizim kültürümüzden haberimiz
duyulan insan kaynağını oluşturabiliriz. Söz konusu gruplar ile her zaman ilişkimi de sürdürdüm. Bütün bir süredir toplumsal sorunların çözümünü Batı’dan yok. Son yıllarda Kardeşlik Seferberliği başlığı altında
20-29 yaş grubundaki 12 milyon 991 389 kişilik genç bunları inkar etmiyorum. Tabi ki yoksullukla her türlü alınmış yöntemler ile çözmeye çalışıyoruz. Komik yeni bir inşa hareketini anlatmaya çalışıyorum, ama
nüfus grubunun dörtte birini mahalleye çıkarsak mücadelemizi sürdüreceğiz. Ancak öncelikle modern olan bu uygulamadan şikâyetçi olan kesim ve birimler kendi çığlıklarımın yankısından başka bir ses yok,
hem gençleri rehabilite etmiş oluruz, hem mahallenin devletin sözüm ona üstlendiği ya da dayattığı sosyal bile yerel veya genel idari birimlerin başına geldikleri çok kişi ile ağzımızla aynı şeyleri konuşuyoruz ama
bütün bakkal/market ihtiyaçlarını karşılamış oluruz. refah devleti ya da sosyal güvenlik politikalarının zaman aynı yöntemleri kullanmalarıdır. Oysa çözüm yüreklerimiz aynı şeyler için çarpmıyor. Burası uzun
hatta mutfak arttıklarımızdan sokak hayvanlarının iflas ettiğini öncelikle kabul etmeliyiz. İkinci olarak önerilerinin kültürel kodlarımıza ve sivil anlayışa uygun hikaye, geçelim ve bitirelim…
bile karınlarını doyururuz. Yıllardır bu gençleri bu bu toplumun tek derdinin yoksulluk olmadığını da olması çözüme bütün toplumsal birimlerin katılımını
İlginize teşekkür eder, bütün dostlara sağlık, sıhhat
kapsamda sokağa dökmenin, mahalleye çıkarmanın anlamalıyız artık. Bu toplum “sosyo-kültürel” anlamda sağlayacağı gibi idarelerin sırtından da büyük bir
ve afiyetler diliyorum.
hayalleri içindeyim, ama bir türlü sesimi duyuramıyorum yok olmaya doğru gidiyor. Bugün yaşanan aile sorununu, yükün kalkmasını sağlayacaktır. Çözümün öncelikle
onlara… Yaşadığımız krizin kapsamı göz önüne alınırsa gençlik sorununu, yaşlılık sorununu, hatta varlıklı eski çözüm biçimlerinden “farklı” olması, “siyasi” ve ENDERUN; Biz hem duyarlılığınız hem de çalışmalarınız
hem ihtiyaç duyulan insan kaynağı açısından hem kesimin yaşadığı yalnızlık sorununu devlet çözemez. “resmi” kural ve yönetmeliklere göre değil sosyolojik için teşekkür ederiz. Rabbim sizleri güzel insanlara
de psikolojik, sosyolojik ve ekonomik sermayeye Yaşadığımız sosyal parçalanma, ayrışma, kapanma, esas ve temellere dayanması, bu faaliyetlerin toplum yoldaş, yoldaşlığınızı bereketli kılsın.
sebebiyet verir. Antalya’da bunlar olurken özel kanalların Madem 1964 yılına kadar uzandık aynı yıla ait bir hatıraya samimi arkadaşım, dostum. Banu bile beni istemiyorsa
yolu açılmıştı memleket sathında. Filmler sansürsüz da yer vereyim; “Yıllar önce Saraybosna’da Moriçe işim bitti demektir. Geçenlerde Taylan aradı ve beni
yayınlanıyor, Playboytv’nin abone sayısı yüz bini Han’da sigarasının dumanı kıvrım kıvrım yükselirken evinin kapısından kovduğuna pişman olduğunu, yanıma
aşıyor, Tutti Fruttiler, kırmızı noktalı yayınlar büyük bir kahvesini yudumlayan bir bilge Boşnak’ın hayıflanması gelmek istediğini söyledi. Evim olmadığı için ona gel
değişimi başlatıyorlardı. Kenan Evren plajlarda üstsüz hep aklıma gelir: “1964 yılında İstanbul’da Topkapı Sarayını diyemedim. Cavidan hâlâ pasaportumu vermemekte
güneşlenmeye izin vermişti. Ve Hannaların Emmaların gezerken rehber sürekli Osmanlı tarihini ve sultanlarını ısrarlı. Annemi arayıp İzmir’e dönmek istediğimi, orada
Türk erkeklerini övmesine dair pek çok haber gazetelerin kötülüyordu. Yabancıların önünde yapılan bu karalama çalışıp evimizde kalmak istediğimi, sokakta kaldığımı
değişmez haberleri arasında yer alıyordu. beni hüzünlendirmişti. Viyana’da Avusturya İmparatoru söyledim. Ama babam inatla kabul etmiyor. Herkes oruç
aleyhine konuşan bir rehber bulabilir misiniz? Kendini tutuyor, herkes ailesiyle orucunu açıyor. Bazen reklamları
4-KIBLE/KÜLTÜR
Osmanlı sayan bir Boşnak’ın İstanbul’da tarihine hakaret izlerken, ailemle sahura kalktığımız günler aklıma geliyor.
Eski Antalya’nın en gözde noktasında büyükçe bir anıt edilmesi karşısında duyduğu elem her hatırlayışımda Boğazıma yumruk tıkıyorlar sanki, lanet olsun. Çıkıyorum
yer alır. Mustafa Kemal önayağı havada duran bir atın bana da acı verir” (Akif Emre-Portreler) şu b..tan yaşantıdan. Üstüm başım leş gibi. Kaç haftadır
üzerinde yer alırken her iki tarafında çıplak gençler üstümde aynı kıyafetler var, utanıyorum. Gece kulübe bile
yer alır. Gençler dediysem; iki genç kız ve iki delikanlı, 5-İŞ/KÜLTÜR
gitmiyorum, acayip çirkinleştim, zayıfladım, kendimden
çıplak dediysem hepten çıplak değiller, alt taraflarını Mahallede beraber büyüdüğümüz ve okumayan pek nefret ediyorum. Bazen annemi istiyorum. Ona sarılmak,
azcık kuytuda bırakan bir örtücük var üzerlerinde. çok arkadaşım büyük süratle ardı ardına açılan otellerde koklamak, dokunmak. Ama yok, kim bilir nerelerdedir?
Anıtın yanında şöyle bir yazı yer alır “Ulusal Yükseliş çalışmaya başladı. Her biri Kristof Kolombtu ve her sabah Tanrım bana öyle birini yolla ki, beni kendimden bile çok
Anıtı: Antalya halkının bağışlarıyla bedeli karşılanan bu Santa Maria onları Şarampol Caddesinden alırdı. Amerika sevsin, elimi tutsun. Beni bu pislikten çıkarsın.” (Burçin
anıt, 1964 yılında heykeltraş Hüseyin Gezer tarafından kıtası yerine Avrupalı kızların kıvrımlarını keşfetmenin Bircan’ın 20 Ekim 2003 Tarihli günlüğünden)
yapılmıştır. 6 mt. Yüksekliğinde olan bu anıtın yapımında sırrına erenlerin arasına karıştılar.
Mecelle desem, Tarih-i Cevdet desem, Kısas-ı Enbiya 19 yaşında aşırı doz alımı neticesinde ölen ve cansız
12 ton bronz kullanılmıştır. Şaha kalkmış at ve gençler,
ve Tevarih-i Hulefa desem, Tezakir desem, Maruzat Bu otellerde kayboldu her biri. Et, Et, Et haykırışlarıyla ışıkları bedeni paçavra gibi mezarlık kenarına atılan Burçin
19 Mayıs 1919’da başlayan ulusal kurtuluş aşamalarını,
desem yetmiyor, söndü teker teker. Hala olup bitenleri her hatırlayışımda Bircan’ı benzerlerinden farklı kılan kaleme aldığı günlüğü.
Cumhuriyet devrimleriyle çağdaşlığa yükselişi bir ritim
içinde anlatmaktadır. Kaidenin kademeleri yükselişi, Homerosun Odiysseia’nın Sirenleri düşer aklıma Kızımı Televole kültürü bu hale getirdi diyen babası her
Şirketi Hayriye desem
Atatürk ilkelerinin ve cumhuriyet Devrimlerinin Sürekliliğini Kim yaklaşırsa bilmeden ve dinlerse sirenleri, yandı, şeyi özetliyor.
Filolog desem, Hukukçu desem, tarihçi desem
ve Türkiye Cumhuriyetinin sonsuza yönelen çağdaşlık HATİME
bir daha evinde onu ne karısı karşılar ne çocukları.
19. Yüzyılda Osmanlı siyasetinde çok etkin desem ülküsünü vurgulamaktadır” Yazının eksik bıraktığı yerleri
ben tamamlayayım; Anıt yüzünü Batıya (heykeltraş bunu Durma orada yürü, arkadaşlarının da tıka kulaklarını, Kültüre dair yüzlerce başlık açılsa da en nihayetinde tüm
Yine de yetmiyor… bu başlıklar derin, karanlık bir mecralar global bir toplum
fark etmemiş olabilir, neyseki Hermeneutik var ve izleyici
Tatlı balmumuyla tıka ki, sirenlerin sesini duymasınlar. mühendisliğine çıkıyor ve ben daralıyorum sonuçları
ÜNLEMLİ CÜMLEDİR heykeli yapandan daha iyi tahlil edebilir) sırtını doğuya
dönmüş durumda . Anıtın yüz elli metre gerisinde terk İstersen dinle sen, ama bağlasınlar ayakta seni, konuşmaktan. En iyisi şairi konuşturmak. En iyisi Sezai
Koca Ahmet Cevdet Paşa’nın torununun geldiği noktaya Karakoç’un Hızırla Kırk saatini okumak, Masalını Okumak
edilmiş, kullanılamaz durumda Selçukluların abidevi
dünya hali deyip geçiyorsak, Haluk ne diye bu kadar Hızlı geminin içinde iplerle bağlasınlar orta direğe, ve İsmet Özel’in Münacaatına gönül vermek
eserlerinden Yivli Minare Camii, metruk Mevlevihane
dilimizde! ve Medrese yer alıyor. Bu muhteşem tarihi yapılarda Ondan sonra dinle sirenleri doya doya. Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
(Malum; Haluk İslam’la başı belalı olan Tevfik Fikretin anıtın arkasında yer alıyorlar. Ama dostlarına yalvarır da, dersen ki iplerimi çözün, taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
Robert Koleji mezunu oğlu. Protestan papazı olarak
ömrünü itmam eden ve kaybedenler kulübünün maruf Bağlasınlar onlar senin bağlarını bir kat daha sıkı kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
isimlerinden biri olan Haluk için babasının kaleme aldığı Sahi bir beş yıldızlı otelin tahrip gücü kaç İmam Hatibin, bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
defter meşhurdur. Tevfik gibi bir pozitivistin oğlunun Kuran Kursunun, caminin ihya edici gücüne bedeldir.
Hırıstiyanlığa geçmesi ise ayrı bir ironidir.) tütmesi gereken ocak nerde?
6-TELEVOLE/KÜLTÜR
“Kaybolmuş insanların sadece filan tarihte evinden çıkan İlaveten
“Yine evim yok. Sokaktayım, yani her gün banyo yapacak
ve bir daha kendisinden haber alınamayanlardan ibaret Bu yaşa erdim, bundan gayri tahammül edemiyorum
bir yer arıyorum. Haftada bir kez yıkanıyorum. Onu da
olduğunu sanmak ne trajik bir yanılgı”
yapabilirsem. Tam eroinman oldum. Yıllardır kurtulmak liberallerin suyunu taşımaya,
Peçe’ye isyanın müellifi kim ola ki diyerek ikinci bölümü istiyorum. Ailemi aradım. Ama onlar beni kabul etmediler.
hitama erdireyim. (Tengrinin kuluna inat ‘hitam’ kelimesini Tek istedikleri Deniz’le evlenmem. Eroinmanım, o çocuğu odununu kırmaya hevesli muhafazakarlara
kullandığımı umarım fark etmişsinizdir) da kirletemem. Bu yüzden ondan uzak duruyorum.” Küreselleşme mavraları okuyanlara
Ve her şeyden önemlisi sanata çok düşkün Antalya halkı ”Evim yok. Bir işim de. Param da yok, sevgilim de. Hiçbir
3-BELDEN AŞAĞI/KÜLTÜR Kitaba dönmek istiyorum,
tamamen gönüllü olarak 12 ton bronzun kullanıldığı anıtı şeyim yok. Bütün eşyalarımı, bilgisayarıma kadar sattım.
Bir vakayı tek bir sebebe bağlamak çoğunlukla hataya bağışları ile yaptırıyorlar. Sadece tablolarım ve giysilerim Burcu’nun deposunda. En Eve, şarkıya, kalbime
Genel etkiler yanısıra sadece gençlere hasredilebilecek olmadan fikir sahibi olmak gibi. Birçok konuda olduğu Sağlıklı beslenme takıntısı artmakta:
birtakım hususiyetleri vardır dijital medyanın. Öncelikle gibi pek sağlıklı ve bilimsel bir yol değil. Ortoreksia. Kaygı, tüketim alışkanlıklarını
erişim kolaylığı ve imkanı nedeniyle gençler, aynı da etkiliyor: önceki nesillerin bilmediği
Peki bu kuşağın (1995-2000 sonrası doğanların)
zamanda ciddi risk altındadır. Siber zorbalık, dijital yeni adetler çıkıyor (Anti mikrobiyel
diğerlerinden ayırıcı özellikleri nelerdir?
oyun bağımlılığı, bilgisayar oyunlarındaki şiddet, perdeler, sabunlar vs.). Sanal cinsellik ve
ders çalışmaya ve kitap okumaya nazaran ekranda Amerikan toplumundan veri sağlasa da yine de uzun pornografi artıyor. Evlenme yaşı artıyor.
kalma sürelerinin artışı, ekran bağımlılığı bunlardan yıllar boyunca veri toplaması ve disiplinlerarası bir Ülkemizde Z kuşağı denilince hemen
bazıları. İnternet üzerinden tacize maruz kalma yaklaşımla ve bilimsel yollarla araştırmalarını yürütmesi akla “politika” gelmektedir. J. Twenge’a
riskleri çok daha yüksek gençlerin. Benzer biçimde nedeniyle kuşak araştırmacısı J. Twenge’ın (Ben nesli, göre İ-nesli, politikada tarafsız, ilgisiz.
dijital istismar yaşama olasılıkları da yüksek. Tüketim Narsizm illeti ve İ-Nesli kitaplarının yazarı) görüşlerini Parti özdeşleşmesi az. Politik istekleri
sosyalleşmelerinde internetin etkisi büyük. Reklamlar, ve verilerini paylaşacağım. J. Twenge İ-Nesli kitabında farklı: “büyüklerinden” farklı. Güvenlik
çizgi filmler sonrasında da internet gençlerin tüketici bir önceki nesille yeni neslin en önemli farkını “öz konusunda takıntılıları ve ekonomik
davranışlarında belirleyici. En önemlisi de yeni medya değerlilik duygusu” olduğunu söylüyor. Hatta veriyle geleceklerinden korkuyorlar. Eşitsizliklere
yeni nesil demek. İnternet medyası internet nesli bu görüşünü destekliyor: 1950’lerde ergenlerin %12’si özellikle de cinsiyet, ırk vb. nedenlerden
problemi yaşıyorlar. Dijital ortamlarda (ekranda)
demek. Nedir bu internet neslinin özellikleri? “ben önemli bir kişiyim” derken, 1980’lerde %80’i “ben kaynaklanan eşitsizliklere tahammül göstermiyorlar.
geçirdikleri sürenin farkında olmuyorlar çoğu zaman.
önemli bir kişiyim” demekte; 2012 yılından sonraysa Twenge için kısaca bu kuşak gençler, daha az alkol,
İ/Z Kuşağı’nın özellikleri Süre sınırlandırmalarına uyamama sorunu yaşıyorlar.
ergenlerde ani bir acziyet ve faydasızlık duygusunun daha az cinsellik, daha az saldırganlık gösteriyorlar.
Bir nevi internet bağımlılığı göstergelerine sahipler.
Yeni nesli tanımlarken sadece yakın çevremizdeki belirdiğini söylemektedir. İnternet neslinin (Z Kuşağı) Depresyon, kaygı fazla ve yalnızlar (Depresyon ve
İnternet bağımlılığı oranları dehşet oranlarda değil
gözlemlerden hareket etmek bizi yanıltır tıpkı batı özelliklerini şöyle betimler: geç olgunlaşmaktalar intihar vakaları 2011’den beri hızla artmakta olduğunu
tabiki. Çok fazla ekranda kalmak, bağımlılık demek
toplumunda yapılmış araştırmaların sonuçlarına ve ebeveynlerine uzun süre bağımlı kalmaktalar; belirtiyor). En önemlisi de telefonu bırakırlarsa hayat
değil. Belki bağımlılığa giden yolda riski kullanım.
bakmak gibi. Kabul edelim Türkiye’de kuşaklar üzerine birbiriyle daha az buluşmaktalar; çok fazla telefon biter onlar için.
yapılmış kapsayıcı ilmi araştırmalar pek yok. Kuşaklar üzerinden mesajlaşmakta, çevrimiçi ve çevrimdışı oyun Özetle internet nesli, dijital medya ile ilişkili birçok
Teknoloji ve gençlik ilişkisini çalışan bir başka bilim insanı
üzerine hem boylamsal hem de kesitsel olsa bile ülke oynamakta, toplamda çok fazla ekranda kalmaktalar (cep konuda önceki nesillerden farklı. İnternet medyası
psikolog P. Zimbardo, Bitik Erkekler kitabında ilginç
genelini temsil edecek kapsayıcılıkta araştırmalar telefonunu günde en az seksen kez kontrol ediyorlar). harici çağımızın sosyal, kültürel, ekonomik ve politik
fikirler ileri sürmektedir. Ona göre, gençlerin birçoğu birçok değişiminden gençlerimiz etkilenmektedir. Aile
yapılmalı. Sadece bir alanda değil disiplinlerarası Aksine daha az kitap ve dergi okumaktalar. Özellikle
dizi ve peri masallarıyla büyümekteler; ilişkilerde her yapılarımız, ilişkilerimiz, değerlerimiz, dini ve maneviyat
çalışılmalı. Ayrıca tek bir araştırma modeliyle değil kızlar, sosyal medya üzerinden farkedilme, beğenilme
şey “ben” etrafında dönüyor. İlginç fikirlerinin esası, yönelimlerimiz, tutumlarımız, davranışlarımız gibi
birden çok araştırma modelleriyle çalışılmalı. Ancak çabasındalarken, erkekler daha ziyade oyunlarla
teknolojinin erkekliği, müstehcenlik ve dijital oyunlarla gençlerimiz de bu yapısal değişimlerden etkilenmektedir.
o zaman Türkiye’deki kuşaklar üzerine tatminkar vakit geçirmekteler. Yüzyüze görüşme değil sanaldan
sabote ettiğidir. Gençlerin “cinsel teşhirciliğin şatafatlı Gençlerimiz, önceki nesillerden farklı tutum, değer
bir dille konuşabiliriz. Bizim burada yaptığımız ya görüşme revaçta; yalnızlık hissi artmakta; kaygı ve
bir yaşam biçimiyle harmanlandığı imgelere boğulmuş ve davranışlara sahiptir ve biz bunu anlamaya
kendi sınırlı gözlemlerimizden, okumalarımızdan ya depresyon artmakta; uyku süresi azalmaktadır (kronik
bir toplumda” yaşadığını söyler. Ebeveynlerinden, çalışıyoruz? Belki panik halindeyiz, kaygılıyız biraz.
da batılı toplumların verilerinden hareketle kuşaklar uykusuzluk, psikosomatik hastalıklar, depresyon ve
akranlarından ve de medyadan gelen karışık ve çelişkili Ancak unutmamalıyız ki her nesil önceki nesilden
hakkında fikir yürütmekten ibarettir. Dahası bu intihar riskini artırıyor). İnternet nesli bireyci, geleneksel
mesajların arasında gençlerin etkilenmeyeceğinin farklıydı ve benzer kaygılarla karşılanmıştı her yeni
konularda herhangi bir derinliği olmayanların sınırlı toplum kurallarını ve toplumsal tabuları reddediyorlar.
düşünülmemesi gerektiğini ifade eder. nesil. Bu kez farklı olan internet ya da dijital medya
veriyle konuşması da kabul edilebilir değil. Bilgi sahibi Sadece din değil maneviyat arayışlarında da azalış var.
Çatışma çözümünde zaafiyet içerisindeler Dijital medyaya daha anlayıcı ve iyimser yaklaşan K. Sayar var ve onunla doğan bir nesil.
(gerçek durumla yüzleşmeye hazır değiller), ve S. Benli, Dijital Çocuk adlı eserinde dijital dünyadaki Son sözler
eleştiri kabul etmemekteler, eleştiri gelince gencin (ya da çocuğun) özelliklerine odaklanmaktalar.
de paniğe kapılmaktalar. Hatta bu yeni nesil, Onlara göre dijital medyaya çokça maruz kalan gençler, İnternet nesline ve özellikle de dijital medya kullanımına
merhamet yaşasalar da pasiflikleri nedeniyle görsel dikkatleri çok daha iyi. El-göz koordinasyonu yönelik yapılacaklar konusunda üç temel ön kabulümüz
bir yardım faaliyetlerine katılamıyor. Ayrıca ve yeni uyaranlara tepki daha iyi. Yeni ikon, görsel vb. bulunmaktadır:
çok önemli bir bulgusu, daha önceki Narsizm algılamaları daha hızlı. Metin merkezli öğrenmeden çok, 1-Teknolojiden ve internetten kaçışımız imkansız.
İlleti kitabındaki vurgusunun aksine narsisizm görsel kaynaklı öğrenmeye yatkınlıkları var. İ-nesli, Gerek de yok,
2008’den sonra düşüyor demektedir: “Bu kendi başlarına deneyerek başlayıp çözemediklerinde
çocuklar çok tükendikleri için kendilerini yardım almayı tercih ediyor, ebeveynlerinin aksine. 2-Teknoloji ve internet kullanımının olumlu yanlarına
sevecek enerjileri bile kalmamış mıdır?” Eğitimlerinde dijital ortamları sıkça kullanıyorlar. Dijital odaklanıp, fırsatlarından yararlanmalıyız,
diye de sormaktadır. Alışveriş merkezlerine ortamların olumsuzlukları da var: Aynı anda birden 3-Olumsuz yanlarına yönelik koruyucu, önleyici ve
gidişleri azalsa da tüketim internet üzerinden fazla iş yapabilme becerileri var: çoklu görev (multi- geliştirici tedbirlere ihtiyaç var ve tedbirler hükümet
yapılmaktadır. Pek fazla çalışmak istemiyorlar, tasking). Birden çok işi yapmak genelde olumsuz yönü sistemi, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, eğitim
çalışmak yerine sanal aktiviteler revaçta. var. Yapılan iş uzuyor, performans düşüyor, hafıza, camiası ve okullar, basın ve internet camiası, ebeveynler
Hayat ve kariyerlerinden beklentileri farklı. dikkat ve öğrenme olumsuz etkileniyor. Yoğunlaşma ve gençlerimiz birlikteliğiyle gerçekleştirilebilir.
S özlükte “hızlı bir şekilde ve gizlice söylemek, işaret cinsinin mâddeten ve mânen en güzel bir şekilde, şeyleri söyleyen(19), çok zâlim
etmek, ilham etmek” anlamındaki vahiy (vahy) maddî ve mânevî her tür güzelliğe şâmil bir biçimde(2), ve çok câhil(20) gibi olumsuz
terim olarak “Allah’ın bir emri, bir hükmü veya bilgiyi diğer yaratıklarda olmayan yüksek kabiliyetlerle(3) vasıflarla nitelenmesi ise aklını
peygamberine gizli olarak bildirmesi” demektir yaratıldığının delilidir. Diğer varlık kategorileri insanın doğru yönde kullanmamasına
(Lisânü’l-Arab, “vhy” md.). durumu karşısında eksiktir. Örneğin melekler sadece bağlanmıştır. Bu nedenle
akıl ve hikmete, hayvanlar tabiat ve şehvete sahipken, Kur’an’da akılla birlikte, aklı
Kur’ân-ı Kerîm’de bildirildiğine göre Allah Teâlâ’nın doğru yola ileten vahye de
peygamberlere vahyetmesi ilk insan Hz. Âdem’le bitkiler ne akla, ne hikmete, ne tabiat ve ne de şehvete
sahiptir. İnsanlar ise, bu varlık kategorileri içerisinde uymanın gerekliliğine aşırı
başlamıştır. Âdem’in ardından Nûh’a ve sonraki vurgu yapılmıştır.
peygamberlere, nihayet Hz. Muhammed’e vahyetmiş ve akla, hikmete, tabiat ve şehvete bir bütün olarak sahip
onu bütün insanlara son peygamber olarak göndermiştir kılınmışlardır.(4) İnsana iyiyi kötüden ayıracak yeti Bütün önem ve ehemmiyetine
(en-Nisâ 4/163; el-Ahzâb 33/40). olan akıl, bunun yanında irâde hürriyeti verilmiş; ayrıca rağmen, insan aklının kâinattaki
aklı destekleyen ve akıl ile hür irâdesinin tesirinden her şeyi anlamaya, olay ve
Vahyin Niteliği. uzak olarak kendi başına hüküm vermesine yardım olguların künhünü kavramaya,
Âlimler bu konuda farklı görüşler ileri sürmüştür. Vahiy edecek olan bir de vahiy verilmiştir.(5) bütün zararlı ve faydalı şeyleri
Allah’a ait kelâmdır, ilâhî zâtta mevcut mânaların lafza tam ve doğru olarak tespit
Ayrıca insanoğlunun asırlar boyunca Yüce Allah’ın
dökülmüş şeklidir ve Cebrâil vasıtasıyla peygamberlere etmeye kâfi gelmeyeceği bir Allah insana iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli
peygamberler vasıtasıyla gönderdiği din ve şeraitlere
indirilmiştir. Bazı filozoflarca öne sürülen iddianın gerçektir. Çünkü akıl ile elde edilen bilgiler sınırlıdır, çirkinden ayırt etme yetisi olan aklı bahşetmekle
muhatap oluşu da yine basireti, irâdesi ve aklı
aksine vahiy peygamberlerin ruhunda bulunan beşerî geçmişi ve geleceği kuşatabilen mutlak ve mükemmel beraber, akla yardımcı olarak, insana lütfettiği nimetleri
sayesindedir. Bir başka ifadeyle belirtecek olursak,
bilgiler değildir. Zira peygamberler, zihin harici bir bir kaynak değildir ve insanın dünya ve âhiret saadeti tamamlamak istemiş, onu yanlış düşünmekten korumayı,
insanın mükellef oluşu, yani sorumlu tutulmuş olması,
varlığı olduğunu gördükleri Cebrâil’in iradeleri dışında için gerekli olan tüm bilgileri tek başına üretemez. hakiki fayda ve zararının nerede olduğunu bildirmeyi
kendisine bahşedilmiş olan akıl nimetinden dolayıdır. En önemlisi de, akıl yoluyla elde edilen bilgilerin
kendileriyle irtibat kurduğunu ve bu şekilde zaruri murat etmiş ve peygamberlerini bu hikmete mebnî
Kişi kendisine bahşedilen aklını, irâdesini ve diğer benimsenmesini sağlayacak manevî bir yaptırım gücü
bilgilere sahip kılındıklarını söylemişlerdir. Cebrâil olarak göndermiştir. Vahiy ile te’yit edilmiş bulunan
melekelerini doğru kullanarak âlemlerde var olan her yoktur. Bu nedenle İslâm düşüncesinde tüm varlık
vahyin öznesi değil sadece ileticisidir. Onun ilâhî vahyi peygamberler, Allah’tan getirdikleri din ve şeriat, emirler
şeyi aşabilir ve böylece mahlukâtın zirvesine çıkabilir. ve olayların bilgisini kuşatmadaki gücü konusunda
peygamberin kalbine bırakmasının mahiyetini bilmek ve nehiyler sayesinde beşeriyeti, akıllarıyla üstesinden
Kur’an’a göre insan; aklını, bilgisini ve irâdesini doğru aklın eksik ve sınırlı olduğu, üzüntü, hastalık, şehevî
mümkün değilse de bu durum yazının bir yüzeye gelemedikleri hususlarda doğru yola iletmeye çalışmış,
yazılmasına benzetilebilir. Peygamberler vahyi beşer yönde kullanmaz ise üstün varlık olma vasfını kaybeder. istek ve arzular, hırs ve tamah gibi sağlıklı düşünmeyi
Zira insanın hem yaratıkların en şereflisi (eşref-i onlara hayır ve saadet yollarını göstermişlerdir. Hz. Âdem
üstü bir nitelikle değil beşerî yapılarıyla algılar. İslâm engelleyen hususların etkisinde kaldığı, dolaysıyla
mahlûkât) ve hem de aşağıla-rın en aşağısı (esfel-i (a.s.) ile başlayan peygamberlik zincirinin son halkası
âlimlerinin çoğunluğu bu görüştedir (Mâtürîdî, VIII, da vahyin yönlendirmesine ihtiyaç duyduğu kabul
sâfilîn)(6); hem meleklerden daha yüce bir mertebede, Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından beşeriyete sunulan
140-143; XVI, 151-152; İbn-i Fûrek, s. 64-67; Şehristânî, s. edilmiştir. Nitekim İslâm filozofları ve kelâmcılar sonlu,
hem de hayvanlardan daha aşağı bir konumda olabilen Yüce Allah’ın evrensel mesajı Kur’an, Allah, akıllarını
454-455). Peygamberlerin melek konumuna çıkarılmak sınırlı ve her bakımdan âciz bir varlık olarak insanın,
bir varlık olarak nitelenmesi(7), aklını işlevsel olarak güzelce kullanmayanları pislik içinde bırakır!(Yûnus,
suretiyle Cebrâil’den vahiy aldığını söyleyen İbn Haldûn dünyanın yoktan yaratılışı, âhiret ahvâli, ba’s ve haşr
kullanıp kullanmadığına bağlanmıştır. Sözgelimi‚ Şüphe gibi duyuların ve aklın alanına girmeyen hususlar 10/100) gibi çarpıcı ifadelerle, aklı kullanarak doğru
ve Şehâbeddin Mahmûd el-Âlûsî gibi âlimler de vardır
yok ki Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, kendilerine ile namazların rekât sayıları gibi ibâdetlerin şekilleri düşünmenin önemine aşırı vurgu yapmakla beraber,
(Mustafa Abdürrâzık, s. 64-65).
şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman (akıllarını ve zekâtın nisabında olduğu gibi ayrıntıları, yani aklî doğru yolu bildirmek (yolun doğrusunu göstermek)
Sonuç olarak vahyin mahiyetinin kavranması ve doğru yönde kullanarak) düşünürler, bir de bakarsın ki Allah’a aittir(Nahl, 16/9) ve cennetliklerin dilinden, eğer
diyalektik ile üstesinden gelemeyeceği konularda vahyin
gerçekleşme şeklinin bilinmesi insan için mümkün doğru yolu görmüşler bile(8) âyetiyle mü’minlerin, hak Allah bize hidâyet lutfetmemiş olsaydı, biz doğru yolu
kılavuzluğunu gerekli görmüşlerdir. İslâm âlimleri aklı
değildir. yolda sebat etmelerinin ve içlerinde herhangi bir şüphe bulup nimetlere eremezdik(A’râf, 7/43) gibi ifadelerle
göze, vahyi de ışığa benzetmişlerdir. Onlara göre nasıl
Sağlam bir düzen, intizam, âhenk, irtibat ve güzellik ârız olsa bile, o şüpheyi izâle edecek bir hak nûru ile ışık olmadan gözün görmesi mümkün değilse, akıl de mutlak doğruyu göstermenin Allah’ın elinde
içerisinde, muhteşem bir tarzda dizayn edilmiş evren kendilerini söz konusu şüpheden kurtarmanın yolunun olmadan da vahyin anlaşılması mümkün değildir. Yani olduğunu belirtmiştir. Böylece Kur’an, vahiy olmadan
içerisindeki en mükemmel yaratık insandır. İnsan, en Allah’ın mü’minlere ihsan ettiği selîm akıllarını doğru vahiy olmadan aklın her zaman doğruya ulaşabilmesi aklın doğruyu bulmasının oldukça zor olduğunu, fakat
güzel surette yaratılmıştır. Biz insanı en güzel biçimde yönde kullanmaya bağlı olduğu beyan edilirken; öbür oldukça zordur. Akıl, ancak vahyin gölgesinde hareket akıl olmadan da vahyin anlaşılamayacağını önemle
yarattık(1) âyetinde ifade edilen‚ ahsen-i takvîm, insan taraftan insanın hayata düşkün, gösterişi seven(9), ettiğinde gerçekleri tam olarak idrak edebilir. Yüce vurgulamıştır.
Vahiy; sıradanlıktan kurtulup, sırlara vakıf olmak söyler hakka çağırır. Zira sıradan olanlar, sürüden olur.
Sürüden olanlar hep koyun olur. Koyunlar ise her daim
Vahiy; Allah’a kulak vermek
güdülmeye, sağılmaya mahkûmdur.
Vahiy; gözünü Allah’a dikip gayrısına kör kesilmek
İşte tarihi de, kültürleri de, medeniyetleri de yazan,
Vahiy; tüm sahte ilahları terk edip bir olan Allah’a ve yönlendiren ve ortaya çıkaran bu nur yüzlü insanlardır.
ondan gelene sarılmak
Öyleyse derdimiz koyunların çoğalması ve çoğaltılması
Vahiy; Allah’a giden bir damar açmak, olmamalı. Her daim toplumlara sahip çıkan öncüler
Vahiy; Allah’la konuşmak Allaha gönül vermek, önderler, çiçekleri soldurmadan onları güzelim
kokularıyla mis gibi bezeyen mahir bahçıvanlar olmalı
Vahiy; âlemlerin Rabbini küçücük kalbine alıp onunla
ve oldurmalıyız.
büyümek, yücelmek ve azamete kavuşmak,
Muallimlerimiz, annelerimiz, babalarımız, öncülerimiz
Vahiy; Allah’ın indirdiğine iman edip gönderdiğine
hep böyle güneş gibi çevresini aydınlatan, yıldız gibi
tabi olmaktır.
bulunduğu yerde parıldayan nesiller hedeflemeli ve
Yukarıda ifade edilenler sadece bir edebiyat parçalamak bizzat yetiştirmeli.
değilse bunun adına iman denir. İman bir iddia olduğuna
Bunun da tek yolu var ki o da; “Yaratan rabbinin adıyla
göre bunu hayatında göstermek, imanını yaşantısına
yansıtmak ve imanını davranışlarıyla göstermek, OKU!” ilkesine sımsıkı sarılmak ve gereğini yapmaktır.
ahlakıyla ortaya çıkarmak ibadettir. Böyle bir hayat Baş muallimimiz Muhammed aleyhisselam ise ayakta
tarzı ise yaratılış amacına göre yeryüzünde Allah’ın kalmanın, diri olmanın reçetesini sunmuş bize; “Ya
halifeliğini üstlenmektir. öğrenen ol, ya öğreten. Ya dinleyen ol ya da bunları
Fahruddîn Huseyn er-Râzî (ö. 606/1210), Mü’min Suresi Allah’tan başlamıştır ve Allah’ın kelâmıyla konuştuğu seven ol. Beşincisi olma helak olursun.”
İşte katıksız katışıksız bir şekilde Allah’ı görüyormuş
15. ayeti açıklarken, vahyin beş temele dayandığını bir hakikattir. Peygamber’e indirilen Kur’an, Allah’ın
gibi yaşamak ve Allah’ı göremesem de O’nun beni NE MUTLU VAHYE TABİ OLANLARA...
belirtmektedir. İlk olarak vahyi gönderen Allah’tır. Bu hakiki kelâmıdır.(22) Selef’e göre Kurân vahyi; sure,
gördüğünü bilerek O’na ibadet etmek, O’nun için
sebeple O, vahyi indirmeyi kendisine izafe etmektedir. ayet, kelime ve harflerden oluşmaktadır. Bütün bunlar, KAYNAKLAR
yaşamak ibadettir ki o da İslam’ın zirvesidir.
İkinci olarak gönderilen şeyin neliği konusudur. vahyin muhatabı olan insanların Allah’ın bildirdiği 1-) Tin, 95/4.
Gönderilen şey vahyin kendisidir. Üçüncü olarak vahyin mesajı anlamalarını sağlamak için gereklidir. “Allah’ın İşte böylesine Allah’a karşı gelmekten sakınarak, 2-) Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul, trs., IX/5935.
Allah’tan Peygamberlere ulaşmasıdır. Bu da ancak kelâmı, sayfalarda yazılı, kalplerde muhafaza edilmiş, yürek tipiltiiyle ve özellikle O’nun sevgisinden mahrum 3-) Ebu’l-A’lâ el-Mevdudî, Tefhimu’l-Kur’an, çev. M. Han Kayani vd., İstanbul,
1997, VII/170.
melek vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Dördüncü aşama dil ile okunmuş ve kulakla işitilmiş olan sözdür.”(23) olma sancısını, endişesini ta yüreğinin derinliklerinde
4-) Ramazan Altıntaş, İslâm Düşüncesinde İşlevsel Akıl, İstanbul, 2003, s. 98.
vahyin gönderildiği kimse, yani peygamberlerdir. Son hissederek haşyet içinde yaşamak vahyin hayat
5-) Hüseyin Atay, Kur’an’a Göre İslâm’ın Temel Kuralları, İstanbul, 1991, s. 13.
olarak da vahyin gönderilme amacı, yani insanları bu Esasen vahyin gönderilme amacı, insana dünyadaki bulmuş halidir. 6-) Tin, 95/4-5.
maddi âlemden peygamberler aracılığı ile rûhî-manevi görevini hatırlatmak ve bu görevini yerine getirmesinde
ona yardımcı olmaktır. Böyle bir ufukla, böyle bir hedef ve arzuyla yaşayan kişi; 7-) A’râf, 7/179.
âleme yöneltmektir.(21) Vahiy, Allah katından geldiği
yürüyüşüyle, bakışıyla, sevgisiyle, öfkesiyle imanın, 8-) A’râf, 7/201.
şekliyle Peygamber’in kalbine / zihnine yerleşmektedir. “Sana vahyolunana uy. Allah hükmünü verinceye 9-) Bakara, 2/96.
İslam’ın mücessemleşmiş görüntüsüdür.
Burada şöyle bir süreç takip edildiği düşünülebilir: kadar sabret. Diren. Sakın pes etme. Çünkü Allah 10-) Maûn, 107/5-6.
Vahiy ilk olarak Allah tarafından Levh-i Mahfûz’da Böyle bir adam vardığı her mekânı, yaşadığı her 11-) Meryem, 19/72-73; Meâric, 70/18; Tevbe, 9/87; Fecr, 89/20.
hükmedenlerin en hayırlısıdır.”(Yunus/109)
yaratılmaktadır. Yaratılan bu bilgi, vahiy meleği zamanı, bulunduğu her ortamı şereflendirir, şenlendirir. 12-) Fecr, 89/17-19.
Cibrîl tarafından peygambere iletilmekte ve bu bilgi, *** Çünkü karanlıklar onunla aydınlanır. Zulümat onunla 13-) Mâûn, 107/5-6.
peygamberin kalbinde lafız olarak toplanmaktadır. dağılır. Onu gören Allah’ı hatırlar. Onu dinleyenin 14-) A’râf, 7/36.
Vahiy; göklerden gelen haber
Peygamberin kalbinde toplanan bu lafızlar ise son ilmi artar. Davranışları ile insanları ilme teşvik eder. 15-) Meâric, 70/19.
olarak peygamberin tebliğ görevi gereği insanlara Vahiy; yere inen nur Konuşunca hakkı konuşur. Gayretleriyle hakikati ortaya 16-) İsra, 17/11.
ulaştırılmaktadır.(18) Allah’ın mesajlarını insana çıkarır. Kardeşlerinin gıyabında onları savunur. Seher 17-) En’âm, 6/2. 25 Âl-i İmrân, 3/19.
Vahiy; karanlığı aydınlatan güneş 18-) Bakara, 2/78; Hucurât, 49/12.
iletmesi olarak ifade edilen vahyedilme sürecinde vakitlerinde kardeşleri için ellerini açıp yalvarır, yakarır.
19-) Sâf, 61/2-3.
bulunan unsurları vahyin öznesi (Allah), vahyin nesnesi Vahiy; kalplerin cilası
Böyle yiğitlerin olduğu toplum, vahyin dirilttiği, imanın 20-) Ahzâb, 33/72.
(Kur’an), vahyin kanalı (levh-i mahfuz, Cibril ve Hz.
Vahiy; yaratıcıdan yaratılanlara uzanan kopmaz ip parlattığı, aydınlattığı bir toplum olur. Onlar sütün 21-) Fahreddin Razî, Mefâtihu’l-ġayb (Beyrut: Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabi,
Muhammed) ve vahyin muhatabı (insan) şeklinde 1420), 27:499. Râzi’nin, Yüce Allah’ın vahyi gönderme amacını farklı yorumladığı
içindeki maya gibi koca bir toplumu kendine benzetir.
kategorize etmek mümkündür. Vahiy; dünyada izzete ve devlete, ahirette de sonsuz görülmektedir.
Çünkü o sıradan değildir. Sıra dışıdır. Sırlarla doludur
mutluluk diyarı cennete götüren yol 22-) İbn Teymiyye, el-Akîdetü’l-vâsıtiyye, 12.
Selef ulemasından İbn Teymiyye, Kur’an’ın Allah kelâmı ancak gizli değildir. Saklanmaz, köşeye çekilmez apaçık 23-) Numan b. Sabit Ebu Hanife, Fıkhu’l Ekber, trc. Hasan Basri Çantay (Ankara:
olduğunu ve mahluk olmadığını ileri sürmektedir. Kur’an, Vahiy; ölü kalplere bir nefes, cansız bedenlere bir ruh… meydandadır. Halk içinde hakla beraberdir. Hakikati y.y., 1991), 9; Tahavî, Ehli Sünnet İnanç Esasları, 54.
İDEOLOJİK BİR AYGIT OLARAK SİNEMA değiniler, ağalık-beylik geleneğinin feodal kültürün
(yani aslında dinin egemen olduğu tarım toplumunun!)
tezahürü olduğuna dair söylemler hep sinema
aracılığıyla gündemleştirilir. Din köylülükle, şehir ise
seküler bilimle eşitlenir. Böylece modern sosyolojinin
KAMİL ERGENÇ kavramsal ve kurumsal çerçevesi sinema aracılığıyla
meşrulaştırılır. Kemal Sunal-Şener Şen-Müjde Ar- Tarık
Akan-Kadir İnanır-Türkan Şoray gibi büyük aktör
S inemanın sosyolojiyle olan ilişkisi öteden beri Türk sineması ilk ürününü I. Dünya Savaşının başında ve aktristlerin rol aldığı kır-kent çatışması konulu
dikkatleri üzerine çekmiştir. Toplumların belli (1914’te) Fuat Uzkınay’ın çektiği “Ayestefanos’taki filmlerde din genellikle köylüdür. Augouste Comte’un
bir istikamete yönlendirilmesi sürecinde üstlendiği aşamalı tarih yaklaşımında teolojik-metafizik ve
Rus Abidesinin Yıkılışı” adlı filmle veriyor. Ardından
aktif rolle sinema, güç/iktidar sahiplerinin en etkili pozitivist olarak kategorize edilen insanlık tarihinde
1917‘de “Pençe” isimli film çekiliyor. Bu filmin Türk
araçlarından biridir. Sanatın ideolojiden bağımsız din, pozitivizm öncesi toplumların doğa karşısındaki
sinemasında erotik öğelerin olduğu ilk film olduğu
olmadığını, sanatçının da eser verirken (kaçınılmaz acziyetlerinin dışavurumu olarak kodlanmıştır.
söylenebilir. 1919 ‘da ise Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Cumhuriyet aydınlanmasının en önemli referanslarından
bir şekilde) bir ideolojinin temsilcisi olarak hareket “Mürebbiye” isimli romanı sinemaya uyarlanıyor.
ettiğini söylemek abartı sayılmamalı. Edebiyat, sinema, olan Comte’un bu yaklaşımı, sinemanın diline de nüfuz
Bu film de içerdiği müstehcen görüntüler nedeniyle etmiştir. Bu perspektif bugün de caridir. En güncel
tiyatro, resim gibi sanatsal/kültürel unsurlar hiçbir
sansüre uğrayan ilk film olma özelliğine sahip. Aynı örnek olarak Nuri Bilge Ceylan’ın 2018 yapımı “Ahlat
zaman “nötr” olmadı ve olmayacak. Bu nedenle bir
yıl çekilen “Binnaz” filmi ise oryantal dansın (göbek Ağacı” filmi verilebilir. Filmde “dini konular” (tırnak içi
toplumun düşünce dünyasını, hayat tasavvurunu,
şovun) işlendiği ilk Türk filmi…(2) ifadenin ziyadesiyle seküler olduğunun farkındayım.
varlık anlayışını, zaman-mekân ve tarih telakkisini
Bir konuyu dini olarak tesmiye ettiğinizde, mefhumun
anlamanın en kestirme yolu o toplumun sanat eserlerine
muhalifi gereği, dini olmayan konu olduğu algısına
(edebiyat-sinema-tiyatro-resim vb.) odaklanmaktır.
da katkı yapmış olursunuz. Oysaki İslam noktay-ı
Müslümanların 8.yüzyıldan itibaren temas kurdukları
nazarından din, hayatın bütününe nüfuz eden değer
farklı kültür (özellikle Yunan/Roma) havzalarından
sistemi olarak belirginlik kazanır. Bu bağlamda benim
edebiyat/sanat eserlerini tercüme etmemeye özen
“dini konular” diye yaptığım tırnak içi vurgunun
göstermesinin hikmeti de kanaatimce budur. Tıp-
amacı, sinemanın meseleyi ele alış biçimine dikkat
matematik-fizik-botanik-kozmoloji-felsefe-geometri
çekmek içindir.) eksenli tartışmalar genelde taşrada/
gibi alanlardan yoğun bir şekilde tercüme yapılırken Görüntünün çekiciliği yanında izleyene verdiği keyifle
köyde geçer. Şehir ise entelektüel söylemin edebiyat
(özellikle Yunan havzasından) mitoloji ve edebiyat de ayrıcalıklı konumunu bugüne kadar muhafaza eden
üzerinden boy verdiği yerdir. Dindarların hem zihinsel
tercümelerinin yapılmaması oldukça önemli bir sinema, ulus-devlet aygıtının toplumu biçimlendirme/
hem de fiziksel olarak köylü olduğuna dair seküler
hassasiyetin işaretidir. Ancak tarihin cilvesine bakınız manipüle etme/yönlendirme amacına hizmet etmesi
anlatı öylesine etkili olmuştur ki, son yirmi yıldır
ki, Müslümanlar yaklaşık on asır sonra yeniden Batı’yla bakımından müstesna bir yere sahiptir. Bu durum
merkeze yürüyen dindarların en büyük arzusu bu
(tercüme odaklı) ilişki kuracak ve fakat başlangıçta sadece Türkiye açısından böyle değildir. Sinema, küresel
köylülük etiketinden kurtulmaktır. “Biz de sizin gibi
gösterdiği hassasiyeti bu sefer göstermeyecektir. sistemin meşruiyetinin ve mevcudiyetinin tahkimatında
kentliyiz” imajını inşa etmek için “amorf” bir kimliğin
Osmanlı/Cumhuriyet modernleşmesi Batı’nın (özellikle da çok önemli bir rol oynamıştır ve oynamaya devam
mümessili olmak zorunda(!) kalmışlardır. Modern ve
de Fransa’nın) edebiyat/sanat eserlerini azgın bir kentli olmayı “gardrop” üzerinden anlamlandıran bu etmektedir. Örneğin Amerika, Vietnam savaşında
iştahla tercüme edecektir. Örneğin Hasan Ali Yücel’in oldukça sığ ve pespaye yaklaşımın sonucu olarak mağlup olmasına rağmen çektiği “Rambo” film(ler)iyle
Milli Eğitim Bakanı olduğu yıllarda yapılan 1100 küsur ortaya çıkan amorf kimlikler, din dilinin de vulgarize hem oradaki varlığını/müdahalesini meşrulaştırmış
ciltlik tercümenin neredeyse yüzde doksanı Batı edilmesine zemin hazırlamış ve yüce İslam’ın inkılabi hem de mağlubiyetinin üzerini örtebilmiştir. Benzer
düşünce/edebiyat/tarih metinlerinden müteşekkildir. söylemi (ne yazık ki) buharlaşmıştır. Mehmet Altan’ın, şekilde Afgan-Sovyet savaşı sırasında da Rambo, Afgan
Adorno’nun “insanlar perişan halde olsalar dahi canlı ilk baskısı 2010 yılında yapılan “kent dindarlığı” adlı direnişçilerle(mücahitlerle) birlikte kızıl orduya karşı
bir biçimde tüketicilerdir” derken dikkat çekmek kitabı da, Şeyh Galip-Taliban karşılaştırması üzerinden savaşmaktadır. Bu film aracılığıyla Amerika, Müslümanlar
istediği kültür endüstrisinin, toplumların endoktirine dinin köylülükten kurtulması gerektiğini tezini işler. nezdinde “kurtarıcı” rolünü meşrulaştırmıştır. İzleyici
edilmesinde oynadığı rol görmezden gelinemez. Bu Oryantalistik ögelerin oldukça yoğun olduğu kitabın makamında olanlar Amerika’nın Vietnam’da neden
bağlamda sinemanın üstlendiği misyonun “ideolojik” mesajı kısaca “AB normlarına” uyum sağlayacak bir din bulunduğunu ya da Afgan direnişçilere ne karşılığında
karakterine dair müteyakkız olmak gerekiyor. Lozan Cumhuriyet modernleşmesinin attığı radikal adımların yardım ettiğini sorgulama ihtiyacı bile duymamıştır.
dilinin inşa edilmesidir. Yüce İslam’ın put kırıcı söylem
Antlaşması’nın arifesinde (21 Mayıs 1923) sinemanın kamuoyundaki meşruiyetini temin etmek amacıyla
ve eylemi ilkel/primitif/taşralı bağlamın ürünüymüş Kültür endüstrisi, ideolojik aygıtları aracılığıyla,
çok etkili bir propaganda unsuru olduğuna dikkat sinemanın üstlendiği işlev hayatidir. Kırsal kültürün gibi gösterilerek, kentin seküler doğasıyla uzlaşan bir kitlelerin gereksinimlerini yeniden şekillendir(ebil)
çeken dönemin Genel Kurmay Başkanı, Bakanlar yabanıl/ilkel/primitif özelliklerine yapılan vurgular, din anlayışının ikame edilmesi gerektiği tezi işlenmiştir. mekte, hatta neye gereksinim duyup duymadıklarına
Kuruluna bu konuda hassasiyet tavsiye etmektedir.(1) kent yaşamının uygarlığa olan yatkınlığına ilişkin
bile karar ver(ebil)mektedir. Bu yönüyle bir anlamda bir film özelinde) klasik doğu-batı ikili karşıtlığına salonlarında alkışlanmaktır. Bu bağlamda Keriman muhtırasıyla siyasi-ekonomik-hukuki-ideolojik
“kitlesel narkoz” işlevi gördüğü söylenebilir. “Dallas” hizmet edecek bir perspektifi meşrulaştırmaktadır. Halis’in dünya güzeli seçilmesiyle Orhan Pamuk’un buhranlarla yüzleşmek zorunda kalan Türkiye’de
dizisinin Türkiye’nin toplumsal değişiminde oynadığı rol “Cennetin Krallığı” filminde savaş meydanında mağlup Nobel alması arasında mahiyet değil keyfiyet farkı dönemin sinema sektörünün (Yeşilçam’ın) ürünleri
müstakil bir çalışmayı hak ediyor…Bu dizi, Türkiye’yle olan Hıristiyan ordusunun kesik başlarından oluşan vardır. Beyaz adam, kendisine benzemek isteyenleri ağırlıklı olarak müstehcen/erotik içeriklidir. Bu içerik
eş zamanlı olarak Mısır’da da oynatılmak istenmiş tepecik görüntüsünün hemen ardından kelime-i tevhid cömertçe ödüllendirmekte tereddüt etmemektedir. üretimi 1980 ihtilaline kadar aralıksız devam edecektir.
ve fakat Mısır’lılar reddetmişti. Birkaç yıl önce de sancağının gösterilmesi(aslında buna göstermek 1970-1980 arası çekilen 2032 filmin yarısından fazlası
Sinemanın, kitleleri apolitikleştirmek/uyuşturmak/
Bolivyalılar, ülkelerine şube açan Mc Donalds’tan denmez eşleştirmek demek daha uygundur), İslam’ın erotiktir. Tarihi/mitolojik öğelerin öne çıktığı filmler
edilgenleştirmek için başvurduğu en etkili yöntem
alışveriş yapmama kararı almış ve bir yıl sonra ilgili ve onun mensuplarının “kan dökücü” lüğüne yapılan de dâhil…(8)
müstehcen/erotik/pornografik öğelerin öne
şirket ülkeden tasını tarağını toplayıp gitmek zorunda (tipik bir oryantalistik) vurgudur. “V for Vendetta”
çıkarılmasıdır.1970’li yıllarda küre ölçeğinde cereyan Bu tür filmlerin çekildiği 1970-1980 arası dönemde
kalmıştı. Kültür emperyalizmine karşı koyabilmek için, filmini çekenler, filmde muhalif karakterin taktığı
eden komünizm-kapitalizm kavgası (ki bu kavga Türkiye (bugün olduğu gibi) bir yandan ABD’yle
müteyakkız olmak gerekiyor. Bu noktada en büyük maskenin birkaç yıl sonra Ortadoğu coğrafyasında
“paradigma içi” olduğundan dolayı her halükarda diğer yandan ise Yunanistan’la oldukça gergin bir dış
sorumluluğun entelektüel/alim/mütefekkirlerin cereyan eden isyan hareketlerinde hatta Gezi Parkı
insanlığın ifsadına hizmet etti) sinemanın da taraf olduğu politika izlemektedir. Amerika Türkiye’nin haşhaş
omuzlarında olduğu söylenebilir. Çünkü bir toplumun eylemlerinde kullanılacağını öngörmüş müydü
bir kavgaydı. Küresel sistem, Latin Amerika-Türkiye- üretimini durdurmasını, Yunanistan ise Kıbrıs’taki
asaletini inşa eden de, vakarını koruyan da, farkındalık bilmiyoruz? Ancak, otoriterleşme karşısında halkın
Orta ve Doğu Avrupa-Japonya gibi ülkelerde sistematik iddialarından vazgeçmesini istemektedir. 1974 barış
bilincini ikame eden de alim/aydın ve entelektüellerdir. (anarşistçe de olsa) inisiyatif alması gerektiği tezini
olarak erotik sinema gösterimini yaygınlaştırdı. Amaç harekâtı sonrasında silah ambargosuna maruz kalan
Bu önermenin tersi de doğrudur. Bir toplumun sefil ve oldukça etkileyici ve masumane bir şekilde işleyen
bu ülkelerdeki ideolojik örgütlenmelerin etkisini Türkiye, bir yandan da petrol krizleri ve devalüasyonlarla
sefih bir hayatı tercih etmesi, pragmatist ve oportünist bu film, “fikirlere kurşun işlemez” mottosuyla kafalara
azaltmak, kırdan kente göç eden ve politize olması uğraşmaktadır. Ekonomik buhran yağ-tüp-şeker
bir tutumu benimsemesi, pespayeliğe ve ahmaklığa kazınacaktır. 2015 yapımı “Spotlight” a Oscar ödülünü
muhtemel kitleleri (müstehcen sinema aracılığıyla) kuyrukları oluşturacak kadar derindir. Amerika’nın
rıza göstermesi aydınlarının/entelektüellerinin ve layık görenler, bir yandan basının ne kadar etkili
düşünemez hale getirerek apolitikleştirmek ve böylece isteğiyle durdurulan haşhaş üretimi sonrasında işsiz
alimlerinin kabahatidir. Sadece Osmanlı’dan Cumhuriyete olduğuna (ve özgür basının neler yapabileceğine)
kolaylıkla sevk ve idare edilen bir topluluk yaratarak kalan köylülerin kente doğru akışı, büyük bir sorun
uzanan modernleşme çizgisine bakılması halinde, ne dikkat çekerken, diğer yandan kilise gibi köklü bir
kapitalist değerler sisteminin içselleştirilmesine zemin olmuştur. Bu kişilerin kentteki ideolojik kamplardan
demek istediğimiz daha net anlaşılacaktır. kurumla yüzleşme cesaretini takdir ederek “bizi en
hazırlamaktı. Kültür endüstrisi sinemanın erotik herhangi birine temayül göstermesi ihtimali sistemin
iyi biz eleştiririz” mesajını vermektedirler. Böylece
yönelimini modernleşmenin tabi seyri içerisinde bekçilerini endişelendirmektedir. Sol-Sağ çatışması
“beyaz adamın” beyaz olmayanlarca tenkit edilmesinin
değerlendirerek (yani modernleşmeye karar verdiyseniz adı altında her gün insanlar ölmektedir. Abdi İpekçi,
mümkün olmadığını da tescillemiş olurlar. Tıpkı 2006
kaçınılmaz olarak sanatın bu yönüne de hoşgörülü Ümit Kaftancıoğlu cinayetleri, Maraş olayları, Sedat
yapımı The Devil Wears Prada (Şeytan Marka Giyer)
olmalısınız diyerek) sürecin meşruiyetine katkı sundu. Yenigün ve Metin Yüksel’in şehit edilmeleri hep bu
filmindeki radikal moda eleştirisinde olduğu gibi…
İlk olarak 1960’lı yıllarda İskandinav ülkelerinde ortaya dönemdedir. Dolayısıyla toplumun politize olmuş
Amerikan müesses nizamı, Obama’ nın gelişini 2002’de çıkan müstehcen sinema, daha sonra ABD ve İngiltere kesimlerini etkisizleştirmek ve politize olma ihtimali
Hella Berry’e Oscar vererek (zımnen) müjdelemişti(!) aracılığıyla tüm dünyaya yayıldı. Tıpkı bizim gibi, Modern olanları da uyuşturmak için kullanışlı bir enstrümana
Oscar alan ilk siyahî kadın olan Berry’nin beyaz adamın uygarlık tarafından beyni ve kalbi dağlanan Japonya, ihtiyaç vardır ve bu enstrüman müstehcen/erotik
zevk nesnesi ve hizmetkârı olarak üstlendiği rollerin erotik sinemada ABD’yi bile etkileyebilecek düzeye sinemadır. Bu tür filmlerde rol alan Arzu Okay, yıllar sonra,
hakkını verdiği, müesses nizam tarafından tescillenmişti. ulaştı. Ünlü Fransız filozof Michael Foucoult, Japon kendisiyle yapılan bir söyleşide “kapitalizmin egemen
Ödül törenindeki duyguları “yıllarca efendisi tarafından yönetmen Nagashi Oshima’nın çektiği müstehcen olduğu bütün ülkelerde toplumun kafasının çalışmasını
ezilip/horlanmış birinin günün birinde (yine efendisi) filmlerin “Japon modernleşmesinin tekâmül seyri engellemek için hükümetler spor, müstehcenlik ve
Amerikan yaşam tarzının küreselleşmesinde tarafından takdir edilmesi karşısında duyduğu hayal açısından önemine (zımnen) işaret eder.(6) Bugün yarış gibi araçlar kullanırlar” diyecektir. (9) İrlandalı
Hollywood’un oynadığı rol Pentagon’dan daha kırıklığının izlerini taşıyordu.(4) Obama’nın nasıl bir bile dünya erotik/pornografik film sektörünün en edebiyatçı George Bernard Shaw’un Britanya için
etkilidir.Edward Said “emperyalizmin kendisini başkan olacağının işaretleri Berry’nin duygularında önemli temsilcilerinden birinin Japonya olması tesadüf söylediği “futbolun ve eğlencenin baş tacı edildiği bir
gizlemek için din-bilim-sanat-iyilikseverlik gibi çıkar gizliydi. Hollywood aracılığıyla oluşturulan “sert beyaz değildir. (Bağlam dışı ama Japonya’nın Osmanlı ülkede başbakan olmaktansa köpek olmayı tercih
gözetmeyen(!) alanlara yatırım yaptığını söyler.”(3) adama(genelde Bruce Wills)” karşı ılımlı (hukuka ve ve Cumhuriyet dönemi İslamcıları için örnek ülke ederim” sözü de bu bağlamda değerlendirilebilir.
Müteyakkız olmak, asla terk edilmemesi gereken bir yumuşak gücün efdaliyetine inanan) siyahinin (genelde olarak gösterildiğini hatırlamak gerekir. Varacağımız
İşin ilginç ve bir o kadar da ironik tarafı ise müstehcen/
sorumluluktur. Çünkü kültür emperyalizmi öylesine Danzel Washington), Amerikan’ın ali menfaatlerini noktayı görmek bakımından…) Christopher Ryan ve
erotik filmlerin yoğun olarak yayınlandığı dönemde
profesyoneldir ki, Kudüs konulu bir filmde (Cennetin gözetme hususunda üzerine düşeni yapmaya her zaman Cacilda Jetha’nın Türkçeye “cinselliğin şafağı “ olarak
(yani 1970-1980 arası) ülkenin yönetimi ağırlıklı olarak
Krallığı),Selahattin’i överek filmin bütününe nüfuz hazır olduğuna dair algı, Obama’ya karşı herkeste bir çevrilen eserinde pornografinin dünya çapında 57 ila
muhafazakâr/milliyetçi iktidarların elindedir.(10) İki defa
etmiş oryantalistik imgeleri görünmez kılabilmekte ve iyimserlik havası yaratmıştı. Öyle ki Türkiye’de birileri 100 milyar dolar hâsılat yaptığına değinilmekte ve
Milliyetçi Cephe hükümetleri kurulmuştur. Sağ siyasal
(özellikle) Müslüman muhataplarını uyuşturabilmektedir. onun başkanlığını kurban keserek kutlamıştı. Türk Birleşik Devletlerde pornonun CBS, NBC ve ABC’nin
çizgiyi temsil eden bu hükümetlerin bu sürece neden
Benzer imge yoğunluğuna “300 Spartalı” filminde de sinemasının önemli aktrislerinden Meltem Cumbul’ toplamından ve profesyonel futbol, beysbol ve basketbol
ses çıkarmadıkları üzerinde düşünmeye değer. Çünkü
rastlamak mümkündür. Doğuyu(Fars/İran özelinde) un 2012 Altın Küre Ödül Töreni’nde yaptığı “yirmi yayın haklarından daha fazla gelir sağladığına dikkat
aynı hükümetler, politik sinema olarak adlandırılan,
mistik, egzotik, şehvetperest, otoriter ve barbar; saniyelik” konuşmanın da Hella Berry’nin duygu iklimine çekilmektedir.(7)
yani toplumsal sorunlara dikkat çekmek amacıyla
Batı’yı ise rasyonel, insancıl, demokrat, cesur ve yakınlığı dikkat çekicidir.(5) Üçüncü dünya aydınının
Durum Türkiye’de de farklı değildir. 12 Mart 1971 yapılan filmlere anında sansür uygulamıştır.(11)
ferdiyete değer veren bağlamda tasvir ederek (tarihi ve sanatçısının en büyük hayali,beyaz adamın ışıltılı
Bu durum muhafazakâr/milliyetçi geleneğin toplumun devletin denetim/kontrol aygıtı olarak en işlevsel cinsellik arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkinin insan benliği kadar icra edilen toplam 20 milli eğitim şurasının ana
apolitikleşme/edilgenleşme sürecine sessiz kaldığının, örgütlü güç olduğuna dair kanaatin kamusal alanda üzerindeki etkisini açıklayalı bir asırdan fazla oldu. gündemleri arasında da öğrencilerimizin maruz kaldığı
görmezden geldiğinin ve hatta zımnen onay verdiğinin tahkim edilmesine hizmet etmiştir. Üstelik bu hizmetini Dolayısıyla bu ülkenin gençlerinin ilmi/entelektüel müstehcenlik ve pornografik şiddet karşısında ne
delili olarak görülebilir. Ancak bu işbirliğinin küresel muhafazakâr demokratların “eski Türkiye sona erdi. yetenekleri (tıpkı 1970’li 1980’li yıllarda olduğu gibi) yapılması gerektiğine dair bir beyan ne yazık ki yok.
sistemle olan yakınlığı da görmezden gelinemez. Şimdi yeni Türkiye’yi konuşmalıyız” dedikleri dönemde kültür endüstrisi kullanılarak, bir takım konjonktürel Örneğin Türk sinemasında erotik filmlerin yaygınlaşmaya
Amerikan yaşam tarzının (yani kapitalist/neo-liberal yapmıştır. Hatta yakın zamanda, alamet-i farikası ve reel politik gerekçelerle, hamaset ve popülizm dili başladığı 1970’li yıllarda yapılan Milli Eğitim Şuralarının
ahlak öğretisinin),Türkiye’yi işgal etme süreci milliyetçi “paramiliter çete reisliği” olan bir megaloman, legal ve söylemi aracılığıyla tarumar ediliyor. Ferdiyet bilinci gündemleri sırasıyla şöyle;
ve muhafazakâr bileşenleriyle birlikte sağ siyasal siyasi oluşumlardan destek görebilmiş ve himaye, takdir zaafa uğratılıyor ve her biri birer manipülasyon nesnesi
28 Eylül-3 Ekim 1970 tarihli şura gündemi;
geleneğin onayıyla mümkün olmuştur. Sol siyasal ve tebcile mazhar olabilmiştir. Toplumunun bütününü haline getiriliyor. Ulus-devlet aygıtı, tarih adı altında
gelenek ise bu ülkenin inanç kodlarına olan düşmanlığı etkileyen siyasetin, çete reisleri tarafından etki altına kurgulanan filmler/diziler aracılığıyla, küresel sistem 1. Ortaöğretim Sistemimizin Kuruluşu
nedeniyle, bu işgali kolaylaştırmıştır. Toplum sol’un alınabiliyor olması, esasında bir çürüme ve kokuşma ise erotik/müstehcen içeriklere ulaşım kolaylığı ve
2. Yükseköğretime Geçişin Yeniden Düzenlenmesi
şerrinden emin olmak için sağ’ın kollarına atılmış belirtisiyken, sivil toplum ve entelektüeller tarafından imkânı sağlayarak (ki bu imkânları sağlarken küresel
ancak orada da kapitalizmin sinsi ve ayartıcı doğasının gereken tepkinin gösterilemiyor oluşu, mafyatik/ sistemin hizmetçiliğini çoğu zaman sağ/muhafazakâr/ 24 Haziran-4 Temmuz 1974 tarihli şura gündemi:
mahkûmu olmuştur. paramiliter ilişkilerin kutsal devlet anlayışına hizmet milliyetçi gelenek yapmıştır) genç kuşakları zihinsel 1. Millî Eğitim Sisteminin bütünlüğü içinde programlar
ettiği algısına katkı sunan diziler nedeniyle olabilir… olarak kadavralaştırıyor.
Sinema, hem ulus-devletin hem de küresel sistemin 2. Öğrenci akışını düzenleyen kurallar (14)
ideolojik aygıtı olarak işlev görmeye, bugün de, devam Son yıllarda tarihi diziler/filmler aracılığıyla oluşturulmaya Türkiye’de müstakil bir kültür bakanlığı olmadığı, var
ediyor. 2000’li yıllarda Türkiye’de en fazla izlenen çalışılan milli ve yerli atmosfer,1970’li yılları hatırlatıyor. olan Kültür ve Turizm Bakanlığı ise ağırlıklı olarak Son olarak Gazi Üniversitesi bünyesinde 2004 yılında Pınar
filmlere/dizilere bakıldığında toplumun hangi istikamete O yıllarda Türkiye’nin ABD, Yunanistan ve AB ile ilişkileri turizm bürokrasisinin sorunlarıyla ve Türkiye’nin bir Mehri Ceylan tarafından yapılan “Müzik Videolarındaki
yönlendirilmek istendiği (kısmen de olsa) anlaşılabilir. (bugün olduğu gibi) biraz limonidir.“Beka kaygısı”, “üç turizm cenneti haline getirilmesi için neler yapılması Erotik, Müstehcen ve Pornografik Görüntülerin İlköğretim
Örneğin en son beşincisi çekilen Recep İvedik filmi tarafımız denizlerle dört tarafımız düşmanlarla çevrili” gerektiğiyle ilgilendiği için, maruz kaldığımız kültür Birinci Kademe Öğrencileri Üzerindeki Etkileri” konulu
yaklaşık otuz milyon kişi tarafından izlenmiş. Kaba söylemi oldukça revaçtadır. Bu durumu fırsata çevirmeye emperyalizminin girdabından nasıl kurtulacağımıza master tezinin yaptığı önemli tespitleri gündemleştirmeyi
ve nezaketsiz tarzı, anti-entelektüel tutumu ve çalışan sinema(Yeşilçam) birbiri ardına tarihi filmler dair bir fikrimiz yok. Kaldı ki plaj-eğlence ve tur odaklı önererek yazıya noktayı koymak istiyorum. “Müstehcen
pespayeliği terviç eden yaklaşımıyla öne çıkan bu çek(tiril)miştir. “Battal Gazi”, ”Kara Murat”, ”Malkoçoğlu”, turizm faaliyetlerinin neo-kolonyalist emellere hizmet Bilinç” ve “Pornografik Şiddet” başlıkları etrafında
film serisine gösterilen teveccüh, kültür hayatımızın “Tarkan” gibi filmler (din sosuyla tezyin edilerek) bir ettiğine dair hatırı sayılır bir literatür de mevcuttur. farkındalık oluşturmak için özellikle öğretmenlere ve
içinde bulunduğu trajik durumu anlamak açısından yandan milli ve yerli duyguları harekete geçirmeye Ancak ne hazindir ki, bu ülkenin entelijansiyası ve sivil eğitim-öğretim alanında faaliyet yürüten sivil toplum
dikkat çekicidir. (İzleyici sayısının fazlalığına bakılırsa, çalışmış ve kamuoyunu savaş atmosferine hazırlamış, toplumu böyle meseleleri gündemine almaya tenezzül havzalarına çok büyük görev düşüyor. Bu ülkenin
bu filmin, merkeze doğru yürüyüşü devam eden diğer yandan ise anti-komünist mukavemet hattını etmiyor. Zihinsel sömürüye maruz kalan her ülkede çocuklarının ve gençlerinin kalp ve zihin kıvamına
muhafazakârlığın “amorflaşan” kimliğinin kamusal sağlamlaştırmıştır. Ancak işin tuhaf tarafı bu filmlerin olduğu gibi Türkiye’de de tarihi ve doğal güzellikler, yapacağımız her katkı, soylu bir direniş örneği olarak
alandaki tezahürlerine dair izler taşıdığı için popüler çekildiği dönemler (yukarıda da işaret etmeye çalıştığım turizm adı altında, yerli ve yabancı bir avuç seçkin/elit tarihteki yerini alacak.
olduğu söylenebilir. Hamasi ve popülist söyleminin üzere)aynı zamanda müstehcen film furyasının yaygınlık kesimin fantezilerini tatmin etmek amacıyla istimlak YARARLANILAN KAYNAKLAR
gördüğü yoğun taleple bu film, muhafazakar-milliyetçi kazandığı yıllardır. Hatta bu filmlerin de neredeyse ve talan ediliyor. Karşılığında aldığımız döviz ise sus 1- Özen Köse/Türk Sinemasında Sansür adlı yüksek lisans tezi/İstanbul Ünv. Sosyal
Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı)
retorikle de örtüşüyor.) tamamı “erotik öğeler” içermektedir. Ancak bu öğeler payı olarak işlev görüyor. Ulus-devlet aygıtının uzman
2- Buket Akdemir/1970’ler Türk Sinemasında Seks Filmleri Furyası ve Artan
“gavur karılar” üzerinden gösterildiği için hoşgörüyle kadroları, turizm gelirlerinin cari açığın kapatılmasında Müstehcenliğin Toplumda Yükselen Gerilim Üzerinden İncelenmesi/ /Yüksek Lisans
karşılanmıştır(!) hayati rol oynadığını söyleyerek hepimizi yağma ve Tezi/Marmara Ünv. Radyo-TV-Sinema Bölümü)
talan karşısında sessiz kalmaya ikna ediyor.(12) 3- Kültür ve Emperyalizm/Edward Said/Çev.Necmiye Alpay/Hil Yay./4.Baskı/
Benzer şekilde son birkaç yıldır tarihi dizi ve filmlere Eylül-2016/İst.
olan teveccüh de “konjonktürel ihtiyaçlar” bağlamında Sivil toplum adı altında faaliyet yürüten havzalar, kültür 4- (bkz.https://www.youtube.com/watch?v=llgL7mGYVTI)
değerlendirilebilir kanaatindeyim. Birçok cephede savaşan emperyalizmine ilişkin çözümleme yapacak kabiliyet 5- ( bkz. https://www.youtube.com/watch?v=0WrndgaOUeY)
6- (Bkz. Michael Foucoult/İktidarın Gözü/Çev.Işık Ergüden/Ayrıntı Yay.)
Türkiye’de “Diriliş Ertuğrul”, ”Payitaht Abdülhamit”, ve donamından yoksun oldukları için (daha çok) sosyal
7- Christopher Ryan & Cacilda Jetha/Cinselliğin Şafağı/Çev.Ebru Erbaş/Okyanus
”Uyanış Selçuklu”, “Börü”, “Savaşçı” gibi diziler ve yardım projeleriyle meşgul oluyorlar. Kültür ve Turizm Yay./3.Baskı/2019-İst.
“Nefes: Vatan Sağolsun”, “Deliler”, “Dağ I-II” vb. filmler Bakanlığı’nın 2017 senesinde yaptığı Milli Kültür Şurası’nda 8- (Bkz.https://tr.wikipedia.org/wiki/1970%27lerin_T%C3%BCrk_filmleri)
Türkiye kamuoyunu ve (özellikle gençliğini) askeri/ Türkiye kamuoyunun ve hassaten gençliğinin maruz 9- Bkz. Buket Akdemir/aynı adlı tez)
güvenlik bürokrasisinin sadık neferi olmaya ikna kaldığı “pornografik şiddete” dair tek bir cümle yok. 10- (bkz. https://www.tbmm.gov.tr/kutuphane/e_kaynaklar_kutuphane_
hukumetler.html)
etmeyi amaçlıyor (olabilir). Öte yandan bugünkü (13) Şuranın sonuç raporunda Türk dizilerinin kültür ve
11- Rahime Fulya Yüksel/Sansür Bağlamında Türkiye’de Siyaset ve Sinema İlişkisi/
Türkiye erotik/pornografik içerik tüketimi ve bu medeniyetimizi tanıtma aracı olarak kullanılması, Türk Yüksek Lisans Tezi/Çanakkale 18 Mart Ünv./Sosyal Bilimler Enstitüsü)
Yine yaklaşık on üç yıl boyunca en çok izlenen TV içeriklere erişim noktasında Dünya’da ilk on arasında… sinema arşivi hazırlanması, tiyatro-bale-opera gibi sahne 12- Kitle turizminin neo-kolonyalist emeller için nasıl işlev gördüğüne dair daha ayrıntılı
dizisi olarak öne çıkan “Kurtlar Vadisi”, (devletin Bu içeriklere erişim yaşı ilkokullara kadar inmiş sanatlarının sorunlarının giderilmesi üzerinde durulmuş bilgi için bkz. Yusuf Dündar/Neo-Kolonyalizm Aracı Olarak Kitle Turizminin Etkileri
Üzerine Bir Araştırma/ Doktora Tezi/Gazi Ünv. Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalı
bekası uğruna) mafyatik/paramiliter çete ilişkilerinin durumda. Savaş gibi yakıcı bir gerçekliğin hayatımızı ve fakat toplumsal bilincimizin müstehcenleşmesine 13- İlgili şuranın sonuç raporuna bu linkten ulaşabilir.https://kultursurasi.ktb.gov.tr/
normalleştirilmesine (hatta dinden esinlenen mistik/ kuşattığı bir vasatta erotik/müstehcen içeriklere nasıl engel olabiliriz sorusu gündem yapılmamış. 1921- Eklenti/50571,raporsurasonucpdf.pdf?0)
batini birtakım takviyelerle özendirilmesine) ve olan yoğun talep bizi şaşırtmamalı. Freoud, şiddet ve 1926 heyet-i ilmiye çalışmalarından 2014’e gelinceye 14- Merak edenler ilgili şura raporlarına şu linkten ulaşabilir:https://ttkb.meb.gov.tr/
www/gecmisten-gunumuze-mill-egitim-sralari/icerik/328
Dr. Halil Aydınalp, kadın nüfusun Mülakatı yaptığımız tarihte özel bir üniversitenin İHH İstanbul İl Kadın Kolları Başkanı Fatma Türk ise
son on yıldaki durumunu istihdam ilahiyat alanında öğretim üyesi olan Prof. Dr. eğitim programlarına kadınların katılımının üçte iki
açısından ele alıyor ve bu durumu Mehmet Ali Büyükkara, söz konusu gözlemimizin oranında daha fazla olduğunu belirterek: “Bunu fıtrat,
kentleşmeyle şekillenen bir süreç özel üniversitelerdeki ilahiyat fakültelerinde geçerli anne olmak yani merhametin kadın fıtratında daha
olarak değerlendiriyor. Kente göç olmadığını belirtiyor. Özel üniversitelerin eskiye yeşil olmasına dayandırabilirim ama bir sürü etken
neticesinde kent yaşamında geçimini oranla daha bilinçli bir şekilde ve diplomadan ziyade sayabiliriz. Erkekler bizim çalışmalarda gördüğümüz
sağlamak zorunda olan ailelerde akademik bir merakı tatmin için tercih edildiğini kadarıyla daha fazla mesaiye dahil bir işteler. Onları
kadınlar çalışmaya yöneliyor. ifade ediyor. Bununla birlikte toplumun geneline iş anlamında bağlayan daha fazla şey var. Yani vakit
Dolayısıyla mevcut normlar iktisadi bakıldığında 2000’li yıllarda ailelerin kızlarını daha çok müsaitliği diyebilirim. Ancak bu, daha önemsiz bir
değişimler karşısında baskınlığını sosyal bilimlere ve özellikle ilahiyata teşvik ettiklerini, etkendir. Ben en önemli etkenin kadınların daha
yitiriyor. Aynı geçmişe sahip erkek içinse puanı yetiyorsa öncelikli olarak tıp, hassas daha duyarlı olmasından kaynaklandığını
ailelerin söz konusu değişimi, sosyal hukuk, mühendislik gibi bölümleri tercih etmelerini düşünüyorum.” dedi.
etkileşim yoluyla daha büyük bir istediklerini düşünüyor. Son yıllarda ise ailelerin Bu çalışma sonucunda görüldü ki özellikle dindar
dönüşümü beraberinde getiriyor. ilahiyata yönelik koyu teşvikinin tamamen ortadan muhafazakar camiada kadınlar, eğitim ve kültürel gelişim
Buna kadınların geçmişte yaşadıkları kalktığını, kızların da diğer meslekleri tercihine sıcak noktasında erkeklere oranla daha öne geçmektedir.
baskıyı çocuklarının yaşamaması baktıklarını söylüyor. Ayrıca ilahiyatta kız öğrencilerin Bunun psikolojik ve sosyolojik birçok sebebi var:
düşüncesiyle kız çocuklarının artışının, bugün akademiye geçişi yavaşlatma şeklinde kentleşme, göç, ekonomik kaygılar, 28 Şubat sonrası
okumasına hususi önem vermesi bir yansıması olduğundan bahsediyor. Kızların yüksek başörtülü kadınların eğitim alamadığı yılları kapatma
de eklenince ortaya böyle bir tablo lisansa başlama noktasında erkeklerden hızlı olmakla çabası, teknoloji ve iletişim ağının gelişmesi, orta kesimin
ve genel entelektüellik oranının yüksek olmasını şu birlikte özel nedenlerden dolayı genelde bıraktıklarını
çıkıyor. Aydınalp muhafazakâr ailelerin üniversite kızlarını okutma konusundaki görüşlerinin pozitif
şekilde açıklamaktadır: “Kadınlar erkeklere kıyasla veya doktoraya devam etseler de akademik hayatta
tercihinde de etkin rol oynadığını, çocuğuna daha anlamda değişmesi… Aslında bu değişim tüm dünyada
belki hiyerarşik bulundukları konum itibariyle çok çok başarılı olamadıklarını ifade ediyor. Erkeklerin
güvenli bir alan oluşmasını, çocuğun hem dünyasına kendini göstermektedir. Sadece Türkiye’ye ait bir değişim
daha fazla sorgulama kapasitesine sahipler. Mesela ise akademik hayata bir sonraki iş gözüyle bakarak
hem ahiretine faydalı bir bölüm okumasını istedikleri değildir. Fakat burada dikkat çekilmesi gereken durum
erkekler daha çok para, çıkar, maddiyat, hesap kitapla daha geç başladıklarını ancak daha devamlı ve başarılı
için çocuklarını ilahiyat fakültelerine yönlendirdiklerini şudur; kızların okuması kadınların kendini geliştirmesi
olan akademik hikâyelere yönelirken kadınlar daha olduklarını belirtiyor. Erkeklerin bu düşüncesinde
ifade ediyor. ataerkil bir toplumda kendini nasıl gösterecektir?
fazla sosyal bilimlere yöneliyorlar. Erkekler ve kadınlar ilahiyata daha çok iş sahibi olma motivasyonuyla Örneğin; STK’larda gönüllülük ve eğitimlere katılım
arasından çıkan eşitsiz bir yapıya göre böyle bir yorum Aydınalp, söz konusu dengesizlik halinin bu şekilde girmelerinin etkisi olduğunu düşünüyor. oranlarında kadınların daha fazla olması yönetimde
yapabiliriz ama bana göre erkeklerin sahip olduğu zihinsel devam etmesi durumunda diyanet yapısında kadın kendini ne kadar gösterecek? Sosyal bilimlerde kız
STK Temsilcilerinin Gözlemleri
konfora kıyasla kadınlar çok daha fazla denenen bir etkisinin artacağını, ama ataerkil yapı ve bazı görevleri öğrencilerin artması ülke politikaları üretimine nasıl
kategori aslında. Sorgulama kapasiteleri ve sıradanın sadece erkeklerin yapabilmesi dolayısıyla buna çok STK’lerin yaptığı eğitim ve kültür faaliyetleri incelendiğinde yansıyacak? Akademik ve çalışma hayatında erkekler
dışına çıkabilme kapasiteleri çok daha fazla. O yüzden ihtimal vermediğini belirtiyor. Akademik camiada bu kadınların oranının çok yüksek olduğu bariz bir şekilde kadar aktif olan kadının bu konumun eve yansıması
sosyoloji, edebiyat, tarih, sosyal bilimlerde çok daha değişimin daha fazla görüldüğüne değinen Aydınalp, görülüyor. Bunun sebepleri ve geleceğe yansımalarının nasıl ocak? Eş ve çocuklar bunu kabullenebilecekler mi?
fazla varlar ve daha çok başarılılar. Çünkü daha fazla Müslümanların tarihinde kadının ilmiye sınıfında nasıl olacağını STK temsilcileriyle görüştük.
düşünüyorlar. Kadınların akademik dünyada kendilerini istihdamının sık görülen bir durum olmadığını, şu an Bu değişim en başta aile yapısını, sosyal yapıyı,
İnsan Vakfı’ndan Haluk Nas, özellikle dindar veya dini kurumsal yapıyı, ülke siyasetini, politikaları,
geliştirmeye daha açık olduklarını daha fazla çaba ise akademide kadın oranının gittikçe arttığını kendi muhafazakar STK’lerin dönüşümünü anlattı. STK’laşma
içerisinde olduklarını düşünüyorum. Sosyoloji de bana alanındaki verilere dayanarak ifade ediyor. Bununla kültürel yapıyı, parasal sermayeyi hatta mimariye
süreci yeni başladığında kadınların bu alanda faaliyet dahi etkileyecektir.
şunu öğretti ki, marjinal durumda olan, kenarda olan, beraber kadının çalışma hayatında, özellikle akademik göstermediğine dikkat çeken Nas, 28 Şubat sonrası
altta olan veya bir türlü mağduriyeti olmuş olanların alanda erkeklere nazaran daha çok zorlandıklarını süreçte yaşanan yasaklar sebebiyle kamudan ihraç
var olan sosyal düzenleri sorgulama potansiyeli her belirtiyor ve bunun sebebinin aile yükünün çoğunu edilen, mesleğini icra edemez hale getirilen kadınlara
zaman daha fazladır.” kadının taşıması olduğunu düşünüyor. Bunun yanında STK’lerde çalışma alanları oluşturulduğunu, bu durumun
sosyal ve kültürel faaliyetlerde kadınların daha çok muhafazakâr STK’ler bakımından bir kırılma noktası
İlahiyat fakültelerine baktığımızda kız ve erkek
yer almasını kadınların yaşadığımızı daha hızlı idrak olduğunu belirtiyor. Bu yeni halin birlikte iş kotarabilme
öğrencilerini oranında makasın açıldığını görmekteyiz.
etmelerine bağlıyor. Ücretsiz ve ideal sosyalleşme anlamında -dini ve geleneksel durumlardan kaynaklı
Yaklaşık fakültenin üçte ikisi kız, üçte biri erkek
ortamı sağlaması yönüyle de “evde oturmak” istemeyen zorluklar yaşanmış olmakla birlikte- STK’lerde eğitim
öğrencilerden oluşmaktadır. Yüksek lisans ve doktoraya
kadınlar tarafından daha çok tercih edildiğini düşünüyor. ve gönüllülük faaliyetlerine katılımda kadın-erkek
başvurma durumlarında makas daha da açılmaktadır.
28 Şubat döneminde baskılanan kesimin muhafazakar oranlarını tersine çevirecek bir başlangıç olduğunu
Bu değişim ileride kurumsal dini yapıda bir dönüşüme
bir partinin iktidara gelmesiyle elde ettiği imkanların ancak kadınlar eğitim ve kültür faaliyetlerine daha çok
sebep olabilir mi? Dini fetvalar ve bakış açısında bir
ekonomik mobilizasyon neticesinde kadınları daha katılsalar da daha çok görev alsalar da bunun yönetim
etkisi olur mu? Bu soruların cevabını aradık.
çok merkeze çektiğini iddia eden Aydınalp, meselenin kurullarında yer alma biçimindeki yansımasının sınırlı
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi Prof. ekonomi politik yönünü de vurguluyor. olduğunun altını çiziyor.
şey olmayacağını” diyerek kadını suçlayan beyler de ilgili değil mi? Kimse sadece insanlar için psikoloji Kadın isteyerek geldiği için daha aktif diyemeyiz. Bazen anne eğitiminden geçiliyor. Yine babaya dönersek ya
olabiliyor. Ama bazı erkekler var: kadınlar hastaneye, okumuyor. Bölüme ilk başlandığında belki kendimiz için erkek hiç istemeyerek zorla geliyor ama bir iki seans da çiftlere dönersek, evin içinde olmayan ama evin
yatılı servislere başvuruyor; depresyona girebiliyor, değil ama süreç içerisinde görüyoruz kendimiz için de sonrasında güven ortamını görüp kendini rahat hissediyor içindeymiş gibi otoritesi devam eden babalar ya da
akıl kayıpları, travmalar veya hafif hafif sıkıntılar okuduğumuzu. Hocaların en başından beri dediği bir şey ve belki de kimseyle paylaşamamanın verdiği rahatlıkla eşler belki bu duruma getiriyor olabilir bu insanları. Biz
yaşayabiliyor; işte o zaman erkek kendini suçlu vardır; iyi bir terapist olmak için iyi bir terapiden geçmek orada bir anda rahatlıyor ve kendini daha aktif olarak her zaman babalara ya da çiftlere şunu söyleriz, gerek
hissedebiliyor. Kadının yaşadığı depresyonu erkek gerekir. Hala eğitimlere seminerlere katılıyorum. Eğer veriyor ilişkiye, daha iyileştirici olabiliyor. Tabii bu yine evde sadece karı-koca olsun ya da gerek çocuklarla
pek önemsemiyor olabiliyor ama panik atak halindeki ben kendimi geliştirmekten vazgeçersem karşımdakilere azınlık kalıyor ama böyle de bir kesim var. olsun, evet çalışıyorsun evet yoruluyorsun ama sonuçta
anını gördüğünde, semptomları gördüğünde ve gerçek de faydam olmayacaktır. eve geliyorsun. Geldiğin yarım saati çocuklarınla ya
olduğunu anladığında kendinde de bir şeyler arıyor. Genel Soru: Erkek danışanların kültürel baskıyla danışmanlık da eşinle geçirsen, o yarım saatte güzel örnek olsan
Soru: Ailelerin kızlarına kodladığı “kızım oku mesleğini
olarak erkekler daha fiziksel semptomlar bekliyorlar; almaya gelmeme veya danışmanlıkta açılma belki de birçok sorun çözülecek. Aileyle çalışmamın
eline al, ileride bir psikopatla karşılaşabilirsin, mağdur
bayılma, fenalık geçirme, sinir krizi geçirme, ağlama konusundaki tavırları nelerdir? sebebi de bu; babanın eve gelip çocuğuyla yarım saat
olma” algısı vardır. Bahsi geçen psikopat neden hep
gibi daha somut belirtiler. “Kendimi kötü hissediyorum, Cevap: Eğer erkek eşinin zoruyla geldiyse açılması vakit geçirmesi (illa aktif zekâ oyunları ya da farklı bir
erkek olur orada, kadınlardan psikopat çıkmıyor mu?
pek iyi değilim” denildiğinde “abartıyorsun” tepkileri çok güç oluyor, neredeyse üç seansı buluyor. Ya da aktivitelerden bahsetmiyorum) oyun oynaması, film
alabiliyorlar. Cevap: Kadınlardan da çıkabilir belki ama kadın bunu izlemesi, sohbet etmesi, annesini öpmesi, annenin
terapistin verdiği güvene bağlı olarak ilk seanstan sonra
alttan alta yapıyor olabilir. Erkeğin psikopatlığını tarif başını okşaması, teşekkür ederim eline sağlık canım
Soru: Danışmanlık sonucuna göre değişim ve gelişim ikinci seansta “ben yalnız görüşmek istiyorum” diyen
ederken şiddet, bağırma, küfür etme vb diyebiliriz. demesi, ağzından çıkacak olumlu, yapıcı bir cümlesi
için kadın mı erkek mi daha gayretli? beyler de olabiliyor. Ama bu da çoğunluk değil, azınlık
Eskiden “eşine bir şey olursa, ölürse kolunda altın bileziğin bile evde olan erkek çocuğunun belki de kadına,
Cevap: Bu da tamamen kişilere bağlı. Eğer genele oluyor. Kültürel baskı da bu, “deli doktoru, bana anlat,
olsun” diyen nesil vardı. Artık “eşin seni döverse, para evliliğe, aileye olan bakış açısını oluşturduğu için etkili
bakarsak evet, kadınlar gelişime daha açık ve bu yolda aman ne gerek var gitmeye para vermeye, saatlerce
vermezse, sınırlarını daraltırsa, bunaltırsa kolunda altın olacaktır. O durumda bu erkek çocuğun başka bir aile
daha fazla gayretliler. Bazen çift terapisinde çiftlerle seni sadece hmm diyerek dinliyor, seni tanımayan biri
bileziğin olsun” diyen bir nesil var. Artık beklentiler de kurduğunda psikopat olması ne kadar olası? Burada
başlıyoruz, ikinci seans üçüncü seans, dördüncü seansta sana ne kadar yardım edebilir” gibi bir toplum baskısı
tarzlar da değişti. Bence kadında da erkekte de gizli yine kadınla erkeğin birlikte hareket edebilmesi çok
erkek gelmemeye başlıyor. Ya da aileyle çalışırken ilk var. Kadınlar bunu aştılar, artık böyle düşünmüyorlar.
psikopatlar var ama erkekler bunu dışa vurmada önemli. Kültürel farklılıklar, sosyoekonomik koşullar,
görüşmede babayı ısrarla çağırıyoruz evet geliyor ama Kadınlar bir danışmanın kendilerine yol gösterebileceğinin
agresyon göstermede daha aktifler.Öte yandan toplum eğitim seviyesi vb. dışında bir olabilmek, evliliği birlikte
aradan beş seans geçiyor baba artık gelmiyor; “işim farkındalar ama erkekler henüz orada değiller. Çok az
da olsa erkeklerde de bu farkındalık başlamış durumda. olarak gelişip yenileniyoruz belki ama temelde bizim yürütebilmek çok önemli. Evet, kimi zaman erkek
vardı, bu ara yoğunluklarım var” diyor. normlarımız var duygularımız var. Orada hala erkek
Ama yine de seminerlerde görüyoruz, kadınlar çoğunluk kimi zaman kadın yorulacak ama o yorulduğunda iki
Soru: Peki erkekler kaçıyor mu yoksa gerçekten işleri oluyor, erkekler en arkada oturmuş ya işi için ya eşini çalışır, erkek masaya yumruğunu vurdu mu herkes bacağım var gibi değil de üç bacağım var gibi onu da
yoğunlukları mı oluyor? getirmek için ya da hakikaten eşi için çocuğu için kendi susar, erkek masaya oturdu mu yemek yenir normu kaldırabilmeliyim. Yoksa onu orada bırakıp ben devam
Cevap: Elbette işinin olduğu oluyordur ama çocuğunun ilgisi olduğu için gelmiş oluyor. Birçok erkek de ilk hala var. Her ne kadar biz bunları bireyselleşiyoruz, edersem ellili ya da yetmişli yaşlarda yanıma baktığımda
ya da eşinin kolu kesilse doktora gitmez mi? Gider, seanslardan sonra “zannettiğim gibi değilmiş, anlattıkları hepimiz eşitiz gibi anlatsak da bizim belli normlarımız kimseyi göremem. Belki biraz da bu noktada kadının
kaçamaz. Gerekirse patronuyla kavga eder, işini yarım gibi değilmiş, sadece hmm demiyormuşsunuz, neden var ve bu kültüre göre normlara göre şemalarımız; bu da erkeği biraz desteklemesi ve işin içine alması lazım.
bırakır gider. Belki de çok önemsemedikleri için. Bizim daha önce gelmemişim ki,” diyen beyler oluyor. Bunu şemalarla yaşıyoruz. Bu soru çok özgürlük bir kadının Terapilerde şunu görüyorum, kadın bir şekilde daha
alan biraz da suiistimale açık olduğu için eşler de bunu kadınlar da diyor ama erkeklerden daha sık duyuyoruz. çok despot bir erkekle birlikte olması ya da profesörün istekli, daha gayretli, kendini geliştirmek istiyor ama
suiistimal edebiliyor. Çift terapilerine bakıldığında bu önyargılar aşıldıktan karısına şiddet uygulamasıyla açıklanabilir. Neden şunu yapıyor; daha fazla seninle uğraşmayacağım,
sonra kadınlardan ziyade erkekler de sürece devam erkeklerde daha çok var kısmındansa erkeklerin neden yapmazsan yapma diyor ve kendi yoluna bakıyor.
Soru: Kadınların kadın danışmana erkeklerin de erkek
edebiliyor ama yine de azınlık tabii ki; gelmeyen erkekler bu kadar aktif olmasıyla ilgili bakılabilir. Belli normlar Ben çocuğum için bunu yapmak zorundayım diyor ve
danışmana gitmeyi tercih ettiğini görüyor musunuz?
ne kadar çoksa gelen erkekler de o kadar az. Kişinin var ve kadınlar da buna izin veriyor. Bazı kadınlar ne der babayı, eşi kenarda bırakıyor. Bu da ilişkiyi ister istemez
Cevap: Kadınlar kadınları tercih ediyor ama ben erkeklerin “yeri geldiğinde masaya vuran bir eşim olsun”. Çünkü
farkındalığı çok etkili. Kadın olmanın verdiği bir avantaj zaman zaman demotive edebiliyor. Kenarda kalan baba
de kadınları tercih ettiğini düşünüyorum; erkeklerin otoriteyi, gücü belki öfkeyi seviyor. Bu sefer erkeği de
var; kadın yaşadığı bir sıkıntıyı annesine, teyzesine, da” aa beni dışarıda bıraktılar, hemen adapte olayım”
kadınlara daha rahat açılabildiklerini düşünüyorum. böyle yetiştiren anneler oluyor. Kız çocuğunun sessiz
arkadaşına, kayınvalidesine çok rahat anlatabiliyor, demez, bunu kadın yapar. Kadın da bunu beklediği için
Bu belki de erkeklerin birbirlerini yadırgama endişesi sorabiliyor. Kadının böyle bir sosyal alanı var ama sakin olmasını normal karşılayan anneler oğullarının erkek de zaten fıtrat olarak bunu önemli bulmadığı için
ya da erkeklik fikirleri, erkeklikle ilgili düşünce ve erkeğin yok. Bir de erkeklerde ev içinde yaşanan sessiz olmasını normal karşılamıyor ve “oğlum çok daha dışarıda kalmayı tercih ediyor. Terapi sürecinde
kalıplardan çekinmesi. Kadın belki daha sıcak daha anne sorunu “asla bahsedilmemeli” olarak görüp asla bir sessiz böyle olmaz, yumruğunu masaya vursun” diyen bakıyoruz kadın geliyor, ilişkiyi kurtarmaya çalışıyor,
daha şefkatli bir arayışta oldukları için erkeklerin erkek ortamda anlatmaz ve belki de bu yüzden görmemeyi bir nesil hala var. Ya da nesilde hala böyle düşünenler kendi kendine bir şeyler yapıyor ama her seans sonunda
danışmanda bir tık daha zorlandıklarını düşünüyorum. tercih ediyorlar. Konuşamadığım, anlatamadığım şeyi var, böyle erkeklerin çıkması da çok normal. Sonuçta “hocam yapıyorum ama eşim gelmiyor görüyorsunuz”
Belki bu yüzden bu kadar çok kadın danışman vardır. hiç görmeyeyim, bir şekilde bir yerde ilerlesin gibide erkeği yetiştiren de bir kadın. diyor. Bu sefer de biz de erkeği dahil etmeye çalışarak
Zaten bölümde de görüyoruz, daha çok kadın ağırlıklı düşünüyor da olabilirler. Bu tür ön yargıları terapide Her ikisinin de hatası var, kadının da erkeğin de suçlusu bakıyoruz ki eğitimlerde işte erkekler yok gibi bir sürece
bir bölüm. yıkıldığında daha da rahat edebiliyorlar. suçsuzu var. Erkekler agresyon olarak daha baskın gidiliyor. Tek tarafta sorun olduğunu düşünmüyorum
Soru: Sizce neden psikoloji veya danışmanlık bölümlerinde Her ne kadar terapiye istekle gelen kadın olsa da erkek gözüküyorlar, kadınlar da daha alttan alttan iş yapan ya da bir uzman olarak böyle bakmıyorum. Kesinlikle
daha fazla kadın var ve erkekler azınlık kalıyor? bunun işe yaradığını gördüğünde ve ön yargılarından entrikacılar gibi gözüküyor olabilirler. Toplumda çok iki tarafın da eksikleri var, belki fazlalıkları var. Bunları
Cevap: Bu alan daha çok insanın kendisini geliştirmesiyle sıyrıldığında aslında erkekte süreç daha aktif ilerliyor. kötü şeyler oluyor ama buralara gelene kadar da bir bir araya getirebilmek çok önemli.
KADINLARIN ERKEKLERE ORANLA kadar var oldu. Kadınlar için o zamandan beri eşitsizlik
var. Ancak, kadınların verdiği mücadele, aktör olma
erkeklere yardım ederler, yardımcı roldedirler. Bu
kabul edilebilir bir şey değil! Patron ve işçi ilişkisi gibi
KENDİLERİNİ GELİŞTİRME ORANLARI çabası modern zamanlarda çok daha görünür oldu. İlk
kadın hareketlerinden biri olan ve eşitlik mücadelesi
düşünün; işçisi olmayınca patron otomobilin kapı kolunu
bile üretemez üretemez. İşçi çalışmazsa patron para
veren süfrajet hareketi, daha sonrasında farklılık ve da kazanamaz, sermaye de biriktiremez. Toplumun
özgürlük talepleri, sadece kadınlar için anlamlı değildir; siyasetin bastırmış olduğu seslerin, mesela kadınların
Cevap: Şu çok net bana göre, kadınlar erkeklere
tüm insanlık için, toplumların bütün kesimleri için çok ve diğerlerinin konuşabiliyor olmaları, tahayyülümüzü
kıyasla, bulundukları hiyerarşik konum itibariyle çok
zihin açıcı düşünme alanlarıdır.
daha fazla sorgulama kapasitesine sahipler. Mesela havsalamızı çok daha fazla genişletebiliyor.
erkekler daha çok para, çıkar, maddiyat, hesap kitapla Soru: Türkiye’deki bu durumu kadınların istihdama
Soru: Finlandiya’daki tüm bakanların kadın olduğu
ilgili olan akademik alanlara yönelirken, kadınlar katılma oranının yükselmesi olarak görebilir miyiz?
daha fazla sosyal bilimlere yöneliyorlar. Erkekler gibi bir manzarayı Türkiye için de öngörebilir miyiz?
Cevap: Evet önemli etkenlerden biri de budur ama daha
ve kadınlar arasından çıkan eşitsiz bir yapı var ama Cevap: Öngörürüz tabi. Öngörmek yasak değil. Ama
başka nedenler de vardır. İstihdama katılmakla beraber
bana göre erkeklerin sahip olduğu zihinsel konfora nasıl ne zaman olur, kısa vadede böyle bir şey pek
daha belirgin olayın kamusal alana katılmak olduğunu
kıyasla kadınlar çok daha fazla direnen bir kategori ufukta görünmüyor. Ama olabilir mi? Olabilir. Ama
belirtelim. Mesela okula, üniversiteye girmek… 28
aslında. Sorgulama kapasiteleri ve sıradanın dışına bu kadar güçlü ataerkil kültürel kodlara, pratiklere,
Şubat sonrası Müslüman kadınların verdiği mücadele
çıkabilme kapasiteleri çok daha fazla. O yüzden sosyal
esas olarak bir istihdam meselesi değil. Muhafazakâr habituslara bu kadar çok işlemiş bir yapının içerisinden
bilimlerde, sosyoloji, edebiyat, tarih gibi alanlarda çok
erkekler bile işe almıyor başörtülü kadınları. Ya da alsalar öyle bir anda Finlandiya çıkması mümkün değil tabi.
daha fazla varlar ve daha çok başarılılar. Çünkü daha
bile hak ettiklerinden çok daha azını veriyor. O zaman Önce toplumun derinliklerinde, aşağıda bir değişim
fazla düşünüyorlar. Kadınların akademik dünyada
din kardeşliği falan yalan oluyor. İstihdamdan ziyade olması lazım.
kendilerini geliştirmeye daha açık olduklarını daha
kamusal alana girme mücadelesi diye düşünüyorum.
fazla çaba içerisinde olduklarını düşünüyorum. Soru: Peki 10-20 yıl sonra bu durumun sosyal yapıyı
Bu Müslüman kadınlar için de seküler kadınlar için
Sosyoloji de bana şunu öğretti ki, marjinal durumda nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
de geçerli. Kadının evden çıkıp para kazanmasıyla
olan, kenarda olan, altta olan veya bir türlü mağduriyeti
evdeki dengeler zaten artık değişiyor; erkek de para Cevap: Tam karşılığı olur mu bilmiyorum ama örnek
olmuş olanların var olan sosyal düzenleri sorgulama
getiriyor kadın da... Ama erkek hâlâ bulaşık, çamaşır, olarak Tanzimat’tan sonra ortalama Müslüman
potansiyeli her zaman daha fazladır. Yani Almanya’daki
bebek bakımı gibi şeyleri kadından bekliyor. Para
bir Türk göçmen Almanya’daki ırkçılığı çok daha iyi nüfusunun hissettiği duyguyu anlamaya çalışalım.
getirmenin, istihdamın yanında, Türkiye’ye özgü bir
görür ortalama bir Alman’a kıyasla. Türkiye’deki bir O döneme kadar, Müslüman nüfusu hiyerarşinin
siyasal kamusal süreci unutmamak lazım.
siyah ırkçılığı daha iyi görür. tepesindeydi. Tanzimat ise herkesi eşitledi, küçük
Soru: Sosyal bilimleri seçme oranında kadınların çapta bir “devrim” gibi… Dolayısıyla erkeklerin şimdi
Mesela Ak Parti teşkilatından bir arkadaş bahsediyordu;
fazla oluşu görüşüne katıldınız. Bu durum peki sosyal hissettikleri de benzer bir şey olmalı. “Eşitlik mi
gençlik kollarında hala kadın başkan olamıyormuş,
bilimlerin iç dinamiğini nasıl etkiler? gelecek?” korkusu yaşıyorlar ve daha da yaşayacaklar.
kadınlar en fazla başkan yardımcısı olabiliyormuş.
Yani “başkan” olmadığında, onun yerine bakan kişi! Cevap: Bence çok olumlu etkiler. Yani sömürgecilik Ya da mesela Türkiye’de düne kadar “Kürt yoktu”!
Peki, kadın olarak ne farkım var benim siyaset yapma karşıtı, Karaipli siyah yazar Frantz Fanon örneğinde Belki PKK’yı terörist diyerek savuşturabilirsiniz ama
konusunda? Mesela başörtüsü sorununu ben yaşadım düşünelim. Fanon’un akademik dünyada yazmış oldukları “Kürtler yok, Kürtçe yok”artık diyemezsiniz. Benzer bir
en azından; bu meseleyi ben bilirim. Kadınların, öyle devrimci bir ses oldu ki! Onun sayesinde biz beyaz mantıkla düşündüğümüz zaman, yani “olmadıkları”
potansiyel olarak yaşamış oldukları tecrübelerden bir dünyadan bakarken görmediğimiz başka dünyaları söylenen birilerinin “biz varız!” dedikleri her seferinde
dolayı, sorgulama kapasitelerinin daha fazla olduğunu görmüş olduk. Onun Yeryüzünün Lanetlileri kitabı olduğu gibi, kadınlara da şiddetin neden bu kadar
Konuk: Prof. Dr. Ferhat KENTEL
düşünüyorum. sayesinde görmediğimiz bir durumu gördük, ufkumuz arttığını anlayabiliriz. Yerleşik, hâkim yapıya uyumlu
Söyleşi: Afra BÜYÜK/İstanbul Sabahattin Zaim açıldı. Şimdi de kadınlar yazmaya başlıyor. Biz onlar olanlar için yeni bir sorun doğuyor ve şiddet artıyor.
SORU: Peki bunu, modern çağ durumu olarak mı
Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri YL sayesinde nasıl eril bir düzenin içerisinde yaşadığımızı
görüyorsunuz, bu hep böyle mi süregelmiş bir durumdu? Bir yerlerde değişim olduğu için birileri bu kadar
görüyoruz. Yazılan tüm tarihin ne kadar çok erkek
Soru: Kadınların erkeklere oranla kendilerini mesleki öfkeli, bağıra çağıra konuşuyorlar. Toplumda tek bir
Cevap: Bu tabi muhtemelen çok uzun yıllardır süregelen tarihi olduğunu görüyoruz. Barbaros Hayrettin Paşa,
anlamda, sosyal hayatlarında, aile yaşantılarında vs. bir durumdur. Ataerkil yapı, erkek hegemonyası epey Kanuni Sultan Süleyman, Mustafa Kemal Atatürk, Hz. kategoride değişim olmuyor. Müslümanlar değişiyor,
daha fazla geliştirdiği, daha fazla donanıma sahip eskilere dayanan bir durumdur. Avcılık-toplayıcılık Muhammed, Hz. İsa herkes erkek. Nerede bu kadınlar? Kürtler değişiyor, kadınlar değişiyor… Ve taleplerde
olduğu gibi bir gözlemimiz oldu. Çalışmamızı da bu tez zamanından beri süregelen bir pratikler bütünü söz Oysa dünya nüfusunun yarısı kadınlardan oluşuyor. bulunuyorlar. 10 20 yıl sonra ne olur bilmiyorum ama
üzerinden yürütüyoruz. Biz size sosyal bilimlerindeki konusu... Yerleşik hayata geçip, süreklilik arz eden Savaşı kazananlar mı sadece tarihi yazan insanlar? diş macunu tüpünden macunu çıkardığın zaman
kadınların çoğunluğuyla ilgili de sorular yönelteceğiz. ilişkiler yapılaşınca, kadınlar ve erkekler arasındaki Savaşın görünmeyen yüzünde, arkada kadın-insanlar tekrar geri sokmak kolay olmuyor. Sesleri yükselen
Öncelikle bu görüşümüze katılıyor musunuz? Sizin de ilk iktidar formlarından biri olan iş bölümübelli ki o ne yapıyorlar? Ya da onlar neden “ikinci cinsiyet” kadınlara bir yaptırım uygulamak öyle kolay olmaz
böyle bir gözleminiz oldu mu? zamanlarda belirgin bir şekilde ortaya çıktı ve bugüne oluyor? Resmi hâkim anlatılara göre, kadınlar ancak artık. En azından zihinlerden silmek mümkün olmaz.
neticede her atılan sosyal adımın, bilinçli ya da bilinçsiz, din hizmeti anlayışı, sadece orada kalamazlar artık. değişim daha net görülebilecek. Ama tabi akademi daha etkili yaşam stratejileri geliştirmek zorunda,
mutlaka sosyal sonuçları olur. Din eğitimi açısından Ama yani çalışan kadın profilimiz nedir ona da bir sınırlı bir alandır. Ne kadar insan ilahiyatta hoca oluyor riskli alanlarda güçlü olmanın yollarını bulmalılar.
baktığımız zaman öncelikle din hizmetleri mantık ve bakmak lazım. Kadın elinin değdiği yerde biraz daha din eğitimi alıp da. Çok sınırlı bir alan. Esas mezunlara Rekabet artık kaçınılmaz olarak var ve öğrencilerimiz
işlev olarak daha çok erkeklerin omzunda olmuştur. “feminen” görüntüler beklenir; ama onlar da özellikle bakmak lazım. Kendi içinde mantığı olan, bir gösterge buna ne kadar hazırlar? Hem aile hem de öğrenci
Geleneksel olarak böyle olduğu gibi modern zamanlarda yönetici seviyesinde olanlar erkek gibi davranmaya olabilecek bir şey okuyanlar ve mezunlardır. Türkiye devleti ekmek kapısı olarak görüyor, kapitalizme
da çok rijit bir değişim yaşanmadı bu konuda. En başlıyorlar ya da Türk bürokrasisinin genel erkek genelinde öğrencilerimin bana söylediği, şu an 40000 eklemlenmiş bir devlet karşısında paradoksal bir tavır
basitinden istihdam alanlarını düşündüğünüzde mantığını yaşatıyorlarsa, bunun işlevsel bir kültürel civarında mezun varmış, uzaktan eğitim İLİTAM dahil. bu, önce bunu anlamaları lazım. Sanki ilahiyatlarda
öğretmen olabilir kız çocuğu, Diyanet’te vaize olabilmesi değişim yaratma kapasitesi düşük olacaktır. Başarısız Bunların diyelim ki %60-70’i kadın. Bu defa tabii bir da biz bu tarz bir şey yaşıyoruz. Yani niteliklerin
için belli bir Arapçaya sahip olması lazım, Kur’an Kursu olduklarında ilgili ilgisiz gerekçelerle yine geri plana istihdam sorunu ortaya çıkacaktır mutlak surette. hiçleştiği bir süreç yaşıyoruz. Meslek sahibi olup
öğreticisi olması için Kur’an okumasının iyi olması itilebilirler. Din hizmetlerinde özgün pratik eğilimlerini Toplam 114 ilahiyat ve İslami ilimler fakültesi var ve nafakalarını temin edemediklerinde, erkek ya da
lazım. Kuran Kursu kökenli kızlar orada belki biraz yansıtacak kadar güçlü değiller, zira özgür alanları sürekli mezun veriyor. Erkek polis olur, zabıta olur, kadın, ne yaparlar? Bir kere bu kişisel anlamda depresif
şanslılar, ama bizde Diyanet açısından en fazla istihdam yok; bir anlamda bazı görevlerdeki varlıkları hatta memur olur, ticaret yapar. Bu bir politika yani biz bir yere doğru gidebilir, içe sarabilir. Yani o mesleki
alanı imamlıktır. Eğer yeni bir fetva çıkar da kadınların sembolik sanki. Kadını vitrine koyup kadın istihdamını yetiştirelim yeter, devlet ekmek kapısı değil. Hepsini yeterliliğin hiçleşmesi bir psikolojik içe sarma getirebilir
görev alacağı “pembe camiler” şeklinde yeni bir sosyal artıramazsınız. İşin mutfağına bakarsan Diyanet’te atamak gibi bir derdi yok belki idarenin, ailesine ve bireyler açısından. Bu riskli ve tehlikeli bir şey bence.
süreç yaşanırsa ; gerçi onu da yapan var yurt dışında, din hizmetleri hala erkeklerin üzerindedir; yapısal çevresine faydalı olsun diye düşünüyor, hatta İslamcı Kocaman “bireyler” yatırım yapılmış ve yetiştirilmiş,
kadınların imametine cevaz veren ve bunu uygulayan bir değişim için zamana ihtiyaç var. Z neslinin yine siyasetin İslamlaşma yolu olarak da yorumlanabilir. ama işsizler. Belli bir grup bundan rahatsız olmaz
bazı grupları biliyoruz. Bu süreç Türkiye’de böyle bir de bu süreci hızlandıracağını düşünüyorum, felsefi Ama buraya çocuğunu gönderen tabi PTT’de memur şartları iyidir ama çoğu grubun bunu içsel mesele
tartışma başlatır mı, o seviyede değiliz biz, başlatmaz. soyutlukları sevmiyorlar, tarihe takılmıyorlar, büyük olması ya da polis olması için göndermiyor. O kadar haline getirdiğini biliyoruz. Resmi rakamlara baktığımızda
Ama çok çok dengesiz bir üretim olur da hakikaten din laflara karınları tok, daha pratikler ve biçimsel bir çileye ne gerek var, Arapça, metin, usul öğren, felsefeyle %27.5 bugün Türkiye’deki genç işsizlik oranı. Bir başka
eğitimi almış kadınlar 50 000-100 000 şeklinde, bir blok saygının ötesinde gerçeklik arayışları kuvvetli. Resmi boğuş, tarih sosyoloji almaya çalış, gidip lise mezunu riskli alan şudur: Türkiye eğer cinsiyet açısından da
halinde kalırsa gelecekte bizde de böyle tartışmalar din hizmetleri hem Din Kültür dersleri, hem de Diyanet birinin yapacağı evrak doldurma işini yap, hiçbir bu süreçte ilahiyata bir yön vermezse insanlar tarikatlar,
olur gibi geliyor bana. Yani daha fazla istihdam alanı açısından bu nesil üzerinden yürüyecek, toplum ve entelektüel beceri gerektirmeyen bir iş yap. Ayrıca cemaatler içinde kendilerini ifade etme yoluna gidebilirler.
yaratabileceğimiz, daha önceden düşünmediğimiz kurumlar buna hazır olmalı. Muhafazakar yapısına polisliğin ve her bir memurluğun geleneksel bir kültürü Ben kendi öğrencilerimden biliyorum, x, y vakfında
alanlarda kadınların istihdamını tartışabiliriz ki mesela rağmen bu alanlarda daha fazla ilginçlikler göreceğiz. var, o alanların eğitimini alarak gelmek lazım, daha yurt müdürlüğü diyor. Yani cemaat, vakıf önemli değil
ben geçen Konya’daydım, Konya’da bir seminere da önemlisi o meslekleri severek yapmak lazım. Burada ama sivil bir dini, siyasi, ideolojik yapı içinde kendine
İlahiyat profili giderek kadına kayıyor
katıldım. Müftü yardımcısı eski mezunlarımızdan bir ciddi bir dengesizlik olduğu açık. Bilinmesi gereken yer bulabiliyor. Bu Türkiye’nin cemaatleşmesini tetikler.
kadındı mesela. Müftülük erkek egemen bir yapı ama Ama akademik olarak baktığınızda kadın istihdamı husus şu: çocuğunuz buraya gelecek ama istihdam Birileri bunu iyi bir durum olarak görebilir ama bu çoğu
bir sürü erkek onun direktiflerine bakıyor; müdürler, çok fazla. Bu yeni bir süreç. Hani kadın muhaddisler, garantisi yok, bunu göze alacaksın. Aileler bu bilinçle insan için riskli bir durumdur. Nihayetinde devlet bir
vaizler, imamlar, uzmanlar falan. Bu mesela bir çeşit müfessirler (Hz. Aişe mesela) olmuştur bizde ilk göndermiyor çocuklarını buraya. O yüzden tek taraflı imkan veriyor, dinsel mana verelim, onlar da bu mana
yeniliktir. Biz bunları geçmişte görmüyorduk fazla. dönemlerde ama Gazneli, Selçuklu, Osmanlı, Altın Orda cinsiyet artışının böyle bir sonucu olabilir Türkiye’de, etrafında insanları birleştirsin. Fakat istihdam problemleri
Dolayısıyla din hizmetlerinde kadın istihdamı eskiye falan, geleneğimize baktığımız zaman ilmiye sınıfı aileler din hizmetlerinde çalışacaklarını düşünüyorlar. bu zincirin kopmasını sağlar. Biz burada yetiştirdiğimiz
oranla çok fazla. Merkez teşkilatında da kadın istihdamı kadınların yoğun istihdam edildiği bir alan değildi. Bu Realitede ise erkekler bir şekilde istihdam edilirken, öğrenciyi kendi alt hakikat silsilelerine hizmet eden
artıyor, hoşnut olanlar kadar olmayanlar da var, bu bize Tanzimat, daha çok da Cumhuriyetin kazandırdığı bu yatay genişleme karşısında herhalde daha mağdur insanlar olarak istihdam ettiğimizde bu bir sosyal
süreç henüz Türk din bürokrasisinde kurumsallaşmadı. cinsiyetsiz eğitim sisteminin yeni okullarla kazandırdığı olacak kitle kadınlar olacak. Erkekler alım fazla olduğu çatışma riski barındırır bana göre. Ev sohbetleri ile
bir şey. Ben bunun en net yansımasını akademide için İmam Hatipliği tercih ediyor, ilkin pek iltifat başlayan, adamın dili ne kadar tatlı, çocuğuma çok iyi
Soru: Sizce Diyanet’te daha feminen bir tutuma sebep
görüyorum. İlahiyat fakültelerinde lisansüstünde bizim etmiyorlar ama işsiz kalınca tercih ediyorlar. Kızların geldi filan diye başlayan; bir tarihi ve geleneği olmayan
olabilir mi bu oran değişimi?
mesela şu an öğrencilerimizin tamamı kız. Doktorada böyle bir şansı yok. Bu katlanarak giderse ciddi bir sentetik dini gruplaşmalar parçalayıcı etkiye sahiptir.
Cevap: Diyanet’teki erkek egemen yapıyı kırabilecek da bir erkek var. 6 kişiyiz din sosyolojisinde. Ben istihdam problemi oluşacaktır, açık. Bu aynı zamanda Gruplaşmalar pazar mantığı içinde işleyen bir sektör
seviyede değil bence bu. Ama bunun başlamış olduğu asistanken bir kadın hoca vardı, şimdi üçe üç eşitiz. küresel bir süreç. Dünyada ilahiyat dışında birçok haline gelmemeli. O ev sohbeti iki üç zenginin de
da yolun açıldığını gösterir. Toplumun yarısı kadın, Genel olarak ilahiyatlarda hanım hocalarımızın sayısı meslekte yaşanan bir şey bu. İstihdam rejimi değişti katılmasıyla birlikte çok rahat dini bir grup kimliği
dolayısıyla bu bir ihtiyaç. Kadın istihdamı kadın ve etkinliği artıyor. Fakat yönetim olarak bu artışa dünyada. Alınan eğitim, mesleki ve şahsi vasıfların haline geliyor Türkiye’de. Dolayısıyla dinsel bir
çevresinde gelişen yeni olay ve süreçlerle şekillenen uygun bir gelişme olmadığı da görülüyor. Bu belki de “hiçleşmesi” diyebileceğimiz bir süreç yaşanıyor bütünleşmeye hitap etsin dediğin yapı dini parçalanmaya
yeni ihtiyaçlara paralel kurumsallaşacaktır. Sadece yönetici siyasal erkin politik tercihleriyle de ilgili belki. dünyada. Bu sosyolojide “prekerleşme” kavramıyla da hitap edebilir; zira sivil dini alanı kontrol etmeniz
dini bürokrasi değil, aynı zamanda geleneksel din Hem öğrenci, hem de öğretim üyesi olarak kadınların ifade ediliyor. Aldığın diplomanın, mesleki niteliklerin mümkün değil yani evde ne anlatıyor ne öğretiyor
yorumlarının kadın telakkileri de bu kurumsallaşmayı artışı yönetimde de kendisini hissettirecektir diye önemsizleştiği bir dünyaya doğru gidiyoruz ve o zaman neyi idealize ediyor kimi kahramanlaştırıyor kimi
yavaşlatacağını söyleyebiliriz. Fakat yolu bir sefer düşünüyorum. Şimdiden bu erkek egemen yönetim her şey her şeye karışıyor. Eğitim sermayesi tek başına şeytanlaştırıyor? Bunun bir de ekonomi politik yönü
açılmışsa genelde geriye değil ileri gidilir. Orta ve anlayışının tenkit edildiğini duyuyoruz. Bazı yerlerde yetmiyor, aile ve ekonomik sermaye ile birlikte ilerleyen var, sen işsiz olduğun için bunu yapıyorsun. Atansan
uzun vadede kadınlar din hizmetlerinde çok daha asistan oranına baktığımız zaman kadın asistan sayısı bir sosyal hareketlilik önem kazanıyor. Hep vardı belki, gitsen kravatlı traşlı normal bir adam olacaksın, ama
görünür hale geleceklerdir. Kadınlar için statik bir daha fazla erkeklerden. Dolayısıyla burada bir değişim fakat sanayi sonrası bilgi toplumlarında bu durum hayat seni çok farklı bir boyutta yaşamaya itiyor.
vaizelik, Kuran Kursu öğreticiliği 1950’li 60’lı senelerin görebiliyoruz. Yarın bu arkadaşlar Prof. olduklarında daha baskın bir süreç haline geldi. Gençler artık çok Dolayısıyla ekonomi ile dini birlikte düşünmek gerekir.
Her alandan gelen insanlar için geçerli bir durum tatminsizlik olmak üzere tatminsizlik başka negatif din eğitiminden gelen açıkta kalmaz. ama akademide bu olmamalı. Okumak, düşünmek,
olarak, doğru istihdam alanları oluşturamadığınız her duygular yaratır. Kendisine de ailesine de toplumuna da yoğunlaşmak, yazmak, iyi yayınlar yapmak ağır
Soru: Peki, akademik camiaya dönecek olursak;
genç patlamaya hazır bir bomba gibi toplumsal riskler kendi tatminsizliğini yansıtacaktır. Doğru olan uygun işleyen çileli süreçler. Özgün bir eser ortaya koymak.
lisansüstündeki kız öğrenci oranındaki artış akademik
barındırır. İstihdam alanları diğer alanlara göre nispeten istihdam alanları oluşturmaktır. Devlet dediğin yapı Hem hayatı dolu dolu yaşayım, hem de iyi çok iyi
kadroyu ve kaliteyi nasıl etkiliyor?
kısıtlı olan ilahiyatçılar için böyle bir süreç tırmanırsa kusursuz olmasa bile bir plan ve düzen sistemidir. tezler yazayım; ikisi bir arada olmuyor maalesef.
bir din sosyoloğu olarak bunun riskli bir durum olacağını İdealden bahsediyorum. Sizin Türkiye’de ne kadar Cevap: O değişir, genelleme yapamayız. Ama kızlar Mücadele etmeniz gereken bir sürü gereksiz uyaran
söylemem gerekir. Topluma ve siyasal sisteme entegre kadın din eğitimcisine, din öğretmenine ihtiyacınız var? daha disiplinli ve çalışkan, ilk yıllarda puanları var. Zaman ve mekan sıkışması yaşayan kentli birey
edilmemiş insan potansiyel olarak riskli insandır. Bu Modern devlet bir envanter, bir istatistik devletidir. yüksek, n’apcaksın yani. Mecburen alıyorsun. Türk için akademi iyi zaman yönetimi ve dingin bir hayat
kadar yatırım yaptığın öğrenciye din hizmetleri içinde Göçebe toplumların bile bir sistematiği var. Adam o toplumunda ailenin yükü kadının üzerinde, okusa gerektiriyor. Pek çok şeyden fedakarlık yaparak
istihdam olanağı vermezsen bu kişi ne yapar; dün çadırı nerede ne zaman kuracak, hangi mevsimde da okumasa da pek değişmiyor. Bu durum kadının ilerliyor akademik süreçler, sonrasında istediğini
mezun olup da aradan iki üç sene geçmesine rağmen nereye gelecek ne kadar duracak… Buna dikkat akademik ilerlemesini yer yer engelliyor. İdealizmle girip istediği yerde elde edememe riski ve gerginliği de var.
yapacağı düzenli bir işi olmayan insanlar ancak bunun etmediği zaman hayatı altüst olur. Dolayısıyla yüksek gerçekleri görünce çıkanlar çok. Sadece ilgi ve merak Dolayısıyla toplum olarak akademisyen hanımları tam
cevabını verebilir. Alacağın karşılıklar tabi ki iç açıcı din eğitiminin yatay genişlemesi bir plan ve düzen yetmiyor; akademide ilerlemek sırtınızda taşımanız olarak anladığımızı zannetmiyorum. Bu dayanıklılık ve
olmayacaktır. Güvensizlik, umutsuzluk, pişmanlık dahilinde olmalı, aksi takdirde yönetilmesi zor yeni gereken ağır bir yükle koşmanızı gerektiriyor. Evlilik fedakarlığı alkışlamak lazım, yapan yapıyor, gerçekten
belki de kızgınlık. Daha ileri boyutlarda depresyon. bir problem alanı haline gelir. erteleniyor ya da evlense bile çocuğu erteliyor, çocuğu büyük iş. Bir de son zamanlarda atanamadığı için
Erkek için de kız için de benzer olumsuz sonuçlar olsa ona bu sefer gereği gibi vakit ayıramıyor. Sadece akademisyenliği tercih edenler artıyor. Bu da ayrıca
Soru: Yani devletin cinsiyet kontenjanı koyması
bunlar. Fakat kızlar daha dezavantajlı. Erkeklerin ev ve evlilik hayatı çerçevesinde bile taşıması giderek değerlendirilmeli. Kitlesel olarak yüklenilen bir merkez
gerektiğini düşünüyorsunuz?
seçenek şansları daha çok. yok. olmaması. olur bunun. ağırlaşan yükü var hanım akademisyenlerin. Evlenip olması akademinin mantığına ters. İlim aşktır, ateştir,
Kızlar lehine genişleyen bir din eğitimi varsa aynı de Cevap: Geleceği de kapsayacak bir düzenleme ve akademiden uzaklaşanlar olduğu gibi evlenmeyenler fedakarlıktır; gündelik zorunlulukların biçimlendirdiği
duygular onlar için de geçerlidir. Türkiye’yi “dini gruplar planlama dahilinde gerekirse onu da düşünebilir. de var. Verim açısından tezlerin kalitesi ortadadır. O bir süreç değildir. Fakat böyle bir süreç yaşıyoruz.
cenneti” görmek isteyenler en azından mezun kızların Geçmişte vardı. Bin kız bile istihdam edemeyecekken konuda ben kadın erkek ayrımı yapamam. Kaliteli Eğitim süreçleri yüksek lisans olarak uzadı, master
dindar çocuklar yetiştireceğini, sivil dini alanlarda tutup da her sene beşbin kız öğrenci mezun veriyorsan akademik ürün vardır, erkeği kadını yoktur. Ama genelleştikçe, doktora süreçlerini de etkiliyor.
varlık göstereceklerini falan söylüyorlar. Üniversal mezun kızlar doğal olarak gerilecektir. Biz bunu üçüncü kadınlarla çalışmak bazen zor olabiliyor; bunu da
Soru: Lisansta bunu nasıl görüyor musunuz?
ilahiyat eğitiminden gelen kız öğrencilerin böyle bir sınıftan itibaren hissedebiliyoruz. Önemli olan bizim ifade etmek lazım. Çünkü erkek olsa pat pat söylersin,
ideali olduğunu zannetmiyorum; ayrıca dini grupların ailelerimiz böyle bir şeye hazırlıklı değil. Çocuğunun kadın olunca çabuk inciniyor, daha dikkatli bir dil ve Cevap: Yok lisansta öğrenciler daha farklı. Çok daha
beklediği “itaatı” göstermeyecek kadar da çok şey sadece ahlaklı değil ve iş sahibi de olmasını istiyor. tavır gerekli. Daha duygusal, aceleci olabiliyorlar. Yani hafif ilerliyor eğitim süreçleri. Hep okuyan bir kitle olsa
biliyorlar. Din ve dünya ile ilgili teorik alt yapıları buna Yani sadece ahlak, sadece diploma değil. Öğrencilere onları ikna etmek zorunda kalıyorsun bazı şeylere, da, kitap okunmuyor, not okuyarak geçme şeklinde
müsait değil. Temel islam bilimleri nispeten daha soruyorum; “Biz size diploma vermesek, herhangi böyle gerginlikler, duygusallıklar hatta kopmalar bir düzen oluştu. Kız öğrenciler daha disiplinliler,
ağırlıklı olsa da, İlahiyatçılar dini, tarihi ve beşeri bir yere atanamasanız, kaç taneniz şu an burada olabiliyor belli bir noktadan sonra. Kişisel gözlemlerime daha yüksek not alıyorlar, takip ediyorlar. Bigane
ilimlerin mecz edildiği yoğun bir formasyondan olursunuz?” Belki 100 kişilik sınıfta 10 tane idealist, tuzu göre kızlar kadın hocaları değil erkek hocaları tercih değiller. Çevrelerini algılamada daha başarılılar. Bir
geliyorlar. Bu formasyonun kazandırdığı anahtar kuru buna evet diyebiliyor… Zaten iş de öyle yürüyor. ediyorlar. Böyle bir algı var öğrencilerde, erkek hocayla şeyler öğrenmek istiyorlar. Daha ilgili ve bağlılar. Her
statülerine uygun roller oynamadıkları sürece tatmin Birbirimizi kandırmayalım. Din konusunda bugünün daha net, rahat iletişim kuracağını düşünüyorlar sanki. zaman göstermeseler de ben kızların erkeklerden
olmayacaklardır. bundan memnun olmayacaktır. dünyasında o kadar kaynak var, dil de öğrenebilir. Kalite açısından da kapris açısından da bir genelleme daha fazla istifa ettiklerini düşünüyorum, en azında
Ayrıca çok büyük oranda sınırlarını bilen centilmen Bireysel mentörlük de revaçta. Aslında bizim burada yapamam. Akademi hassas, duygusal bir yerdir. İnsanlar güçlü bir his bu.
tipler bunlar; nerede durmaları gerektiğini bilirler. caydırıcılığımız, formel işlevimiz, biz bu insanları çabuk kırılırlar. Kitapla kalemle uğraşan insanlar ince
Soru: Kültür sanat faaliyetleri, seminerler gibi zorunlu
Dolayısıyla “amatör gruplaşmaların” sosyal profili istihdam ettiğimiz için buradalar. ruhlu ve alıngan oluyorlar. Sembolik düşünürler, küçük
olmayan ve kişisel bir gelişim vadeden yerlerde de
olmayacaklardır. Tabii bu değerlendirmeler yüz yüze şeylerden anlam çıkarırlar. Bu iki cins için de geçerli
Soru: Öğrencilerin bölüm tercih sebebinin daha çok kadınları daha fazla görüyoruz. Bunun sebebi ne
eğitim gören ilahiyatları kapsar, diğerlerinin hikayesini ama kadınlar biraz daha hassas ruhlu oldukları için
diploma olduğunu söylüyorsunuz. olabilir sizce?
ben de bilmiyorum. akademi bazen onlara ağır gelebiliyor sanki. Kadın da
Cevap: Ben soruyorum öğrencilere “İlahiyata niye onurlu, o yükü taşımak istiyor, bir taraftan aile hayatı Cevap: Çünkü kadınlar daha uyanık, derinden giden bir
Soru: O zaman siz bu cinsiyet oranlarındaki dengesizliğin
geldin?”, “Atanma şansım daha yüksek olduğu için bir taraftan okuldaki işler ve ilişkiler. İki yükü birden uyanıklık. Dünyanın bir performans toplumu olduğunu,
istihdam sıkıntısından dolayı sosyal çatışmaya yol
geldim” diyen öğrencim var. Yani işin dini tarafında kaldırıyorlar. Erkek için bu bir iş zaten, inşatta çalışan performansın pek çok konuda belirleyici olduğunu fark
açabilme riski olduğunu düşünüyorsunuz.
olan var olmayan var, okulların asli misyonu din ve adam nasıl katlanıyorsa o da katlanıyor. Ama kadın ediyorlar. Çağımız bir performans çağıdır, dolayısıyla
Cevap: Yani risk var diyorum. İstihdam edemediğin dindarlığı keşfetmek olsa da. “Ben sınıf öğretmenliğine için bu ekstra bir tercih. Kimse ona gel de profesör ol, ekstralar gerektirir. Bir dil, ikinci bir dil; bir konu
yüz bin din eğitimcisi var diyelim, ne yapacaklar de gidebilirdim ama her sene bakıyorum alımlara” kitap yaz demiyor. Son yıllarda da çok lisansüstü kız ikinci bir konu; bir kitap ikinci bir kitap, ikinci hoca…
bunlar sonut olarak tartışmak lazım. Uzun vadede yani Türkiye’de İslamcı bir partinin iktidarda olmasını öğrencimiz var, alıyoruz akın akın geliyorlar... Ben Çevresinde olan her şeyi tüketmeye çalışıp çevresini
bir şekilde sisteme entegre olacaklar. Muhafazakar avantaj olarak görenler var. İTÜ yabancı dillerde hazırlık genelde çok tozpembe bir çerçeve çizmem öğrencilere. bitirince başka kulvarlara yöneliyor. Kadında bu heyecan
orta tabakaların en bariz özelliği uyumdur, fakat kolay okuyan birinin sözü “Hocam geleceğimizi düşünseydik Hele hele doktoraya gelenlere ben diyorum; girdiğiniz verici ve kişisel rutinini kıran bir şey. Bu katılım biraz
olmayacak. Tatmin edemediğiniz insan fiziksel olarak ilahiyata giderdik.” Toplumda ilahiat konusunda böyle şeyin farkında mısınız, çok zor günler bekliyor sizi. istihdam korkusuyla ilgili, biraz performansla ilgili,
yer kaplar, duygusal olarak hoşnutsuzdur. Başta maddi bir algı da gelişmiş bu da ilginç. Öyle bir hava esiyor ki İnsanlar kendilerine hep güzel şeyler söylensin istiyor üçüncüsü n’apıcak evde oturup, dördüncüsü daha iyi
doğru gidildikçe bu sayı düşer. Bunun çeşitli sebepleri fazladır. STK’lardaki faaliyetler, gönüllülük üzerinden erkeklerinkinden her zaman daha fazla oluyor. Bir Soru: Gelecekte muhafazakâr STK’ların faaliyetlerine
var. Yönetim kurullarına baktığımızda ise kadınların ilerliyor. Bu gönüllülük sürecinin ardından kadınları başka etken olarak da 28 Şubat sürecinde okullarında katılımda kadın erkek oranları bakımından nasıl bir
oranı erkeklerin 1/3’üne denk gelirken, Yüksek istişare yavaş yavaş kabul etmeye ve onlara faaliyetlerde başörtüsü sebebiyle okuyamayan kızlar okumak için dönüşüm bizi bekliyor? Bu konudaki fikirleriniz nelerdir?
kurulunda ise hiç kadın yoktur. Ancak bu rakamlar yer vermeye başladık. Mekansal ayrışmalara gidip yurtdışına çıktılar. Kendilerini çok iyi yetiştirerek geri
derneklerin faaliyet alanlarına göre değişiklik gösterir. faaliyet göstermeleri için temel ihtiyaçlarını sağlamaya dönen bu kızlarımız buradaki kızlarımıza rol model Cevap: Muhafazakâr çevre için (biraz öngörü olarak
Kadın, aile veya çocuk çalışmaları yürüten derneklerin başladık. Kadınların yeteneklerinden faydalanmayı oldular. Hem başörtüsü ile yurtdışına çıkılabileceğini kalsa da) bu durum Türkiye’nin konjonktürel değişimine
yönetim ve istişare kurullarında ise erkekler kendine öğrendik. Ateş ile Barut meselesini abarttığımızı fark hem de bir kızın yurtdışına tek başına çıkabileceğini göre şekilleneceğini düşünüyorum. Bu konjonktürel
yer bulamıyorlar. Cami derneklerine baktığımızda da edip birlikte çalışma becerisini kazanmaya başladık gösterdiler. Bu durum kızlara ayrı bir özgüven aşıladı. değişimin İslamcılık anlamındaki etkilerine göre
bu alanda çalışan hiçbir kadın olmadığını görüyoruz. diyebilirim. İMH olarak ayırdığımız başlıklar olmasına 2000 yılı öncesi ve 2000 yılı sonrası arasında dünyanın hareketlenir. Örneğin 28 Şubat sürecinde olduğu gibi
Cemaatlerden evrilen STK’larda da kadın yoktur ya rağmen seminer, sempozyum, konferansları kadın farkı var. Başörtüsü yasağına kadar kızlarımızı yurtdışına başörtüsü yasağı gibi kanunla bir özgürlük kısıtlaması
da yok denecek kadar azdır. Yönetimden komisyon ve erkek karışık olarak yapabiliyoruz. Bazı atölyelerde göndermezdik. Ama o süreç zorladığından dolayı olması halinde gelecek ona göre şekillenir. Bu sefer
birimlere doğru inildiğinde kadınlara rastlayabiliyoruz. ise ayrım yapıyoruz ki o da atölyenin konusunun birileri organizasyonlar düzenlemeye başladı, ailelere
nezaketinden kaynaklanıyor. Talim dersleri gibi kadın sayısının gönüllülük ve eğitim faaliyetlerine
Tematik STK’lar olan MÜSİAD, TÜSİAD gibi tanımlanmış güven vererek kızları yurtdışına okumaya götürdüler.
derneklerde de kadın sayısı azdır. Bu alana ve çalışmalara derslerde kadın erkek ayırımına gidebiliyoruz ancak katılımı noktasında erkek sayısına oranla kat kat
Diğerleri de bunun aslında faydalı bir şey olduğunu
göre değişebilecek bir durum. Ancak genel duruma çoğunlukla karma eğitim faaliyeti gösteriyoruz. STK’ların gördü ve yurtdışına çıkma oranı arttı. Bu oranda da fazla olacağını düşünüyorum. Ancak böyle bir sürecin
baktığımızda ise kadın ve erkeklerin yönetimlerde yer radikal STK’lar dışında yavaş yavaş karma eğitime kız sayısı erkek sayısından fazla oldu çünkü erkekler yaşanması halinde yine o dönemdeki mi olur hayır.
alması konusunda ciddi bir oran farkı var bunun sebebi döndüğü görülüyor. Yönetim kurullarında artık karma burada okuyabiliyorlardı. 1989 yılında Mısır’a gittiğimde Çünkü biz de kendimizi güçlendirdik, geliştirdik farklı
olarak ‘normalleşemedik’ diyebilirim, hala bir alışma sisteme geçildiğini görebiliyoruz. Sonuç olarak kadın El-Ezher Üniversitesinde okuyan kız sayısı bir elin alanlar açtık. O denli bir mağduriyet söz konusu olmaz
sürecindeyiz. Bu alışma sürecinde çok örselendik. Bu ve erkeklerin birlikte çalışması noktasında kırılma parmaklarını geçmezdi. Ama Türkiye’deki başörtüsü ama belli zorluklar yaşanabilir. Her zaman ümitvâr
örselenmenin sonucunu olarak bazı dernekler feminizme eşiğini geçtik, korkularımızı yendik diyebilirim. İnsan yasağı ilahiyatlara sirayet ettikten sonra El-Ezher olmak lazım. Geçmişte vakıflardaki kadınların sayısı
doğru kayarken bazıları ise tam tersi bir yol alabildi yani olarak görebilme yetisini yavaşça kazandık. Ben bunu Üniversitesindeki kız sayısı hızla artmaya başladı. O erkeklerin sayısının 1/3’üne denk gelirken şimdilerde
ifrat ya da tefrite kaydık. Bazı kuruluşlar feminizmin zihin dönüşümü olarak görüyorum. dönemde Türkiye’de ilahiyat okuyanlar bile yalnızca bu oran tersine döndü. Erkekler kadınların 1/3’üne denk
işine yarayacak faaliyetler düzenleyebiliyorken bazıları Kur’an-ı Kerim dersinde başörtüsü takabiliyorlardı.
Soru: Sizin tabiriniz ile ‘normalleşme sürecini’ başlatan geliyor. İleride dediğim gibi bir durum ile karşılaşılırsa
ise herkesi kuşatma iddiasıyla ortaya çıkabiliyor. Bir Dolayısıyla İslami ilimler alanında kendini yetiştirmek
etkenler neler? STK’ların kamudan ihraç edilmiş yasakla karşı karşıya
türlü ortayı bulamadık. isteyenler Orta doğuya yöneldi. Mühendislik, tıp ve farklı
Cevap: Bu normalleşme süreci Refah Partisiyle başlayıp alanlarda kendilerini geliştirmek isteyenler Batıya doğru olan bu kadar nitelikli kadını istihdam güçlüğü doğacak.
Toplumumuza baktığımızda kadınların başbakanlık,
Ak Parti siyasetiyle zirve yaptı. Önceleri Refah partisinde gittiler. Erkekler ile kadınlar arasında bu anlamda da İslamcı STK’lardaki kadın oranındaki artış ve orandaki
bakanlık, vekillik gibi görevlerde sayılarının oldukça az
“Kadın Kolları”nı görmüştük fakat kabullenmekte fark oldu. Yurtdışında okuyan kızlarımızın çoğu şimdi değişim başörtüsü yasağı ile orantılıdır. Çünkü STK
olduğunu görürüz. Türkiye’de STK’lar yaygınlaşıncaya
güçlük çekmiştik. Ancak sonrasında Ak Partinin anne oldu. Dolayısıyla kendi çocuklarını da artık daha tercihi bir nedene dayanmalıdır hatta bu şu an için de
kadar kadınlar yoktu sonrasında ise belli tematik
“Kadın Kolları” kurması ve kadınların bu alanda faaliyet kolay yurtdışına gönderiyorlar. Bu durumda kendisini
derneklerde yer almaya başladılar ve şimdilerde ise birçok böyle. STK’lara katılım siyaseten yükselme isteği, STK’yı
göstermeye başlaması ile bizi normalleşmeye ve kabul geliştiren, geliştirmek isteyen kızlar hem akademide
alana sirayet etmeye başladılar. Daha sonrasında ise sıçrama tahtası yapma isteği, vaktini hayır ile geçirme
sürecine zorladı. Siyasette başarılı olduğu görülen bu hem STK’larda aktif olmaya başladılar.
kadınların hem iş alanında hem STK alanında iyi söylem- isteği vb. örnekler çoğaltılabilir. Yani gelecekteki durum
yapılanma STK’larda neden başarılı olmasın? Sorusu
iyi organizasyon yetenekleri keşfedildikçe STK’larda Soru: 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında toplumumuzda siyasetin şekillenmesi ile alakalı bir durumdur. Siyaset,
ile aslında sürecin hızlandığı söylenebilir.
faaliyet alanları açıldı. Özellikle kadınların pazarlama genel bir güvensizlik hali söz konusu oldu. Sizce bu STK’lardaki kadın erkek oranını da etkiler. Hükümet
yeteneklerini keşfeden STK’lar bu yeteneklerinden Eğitim alanında ise aynı yıllardan sonra %90 oranında güvensizlik STK’lara katılımı nasıl etkiledi? ve STK’lardaki profil birbiriyle ilişkilidir. Muhafazakâr
istifade etmek için kadınlarla çalışmayı tercih etmeye erkeklere eğitim veren sivil toplum kuruluşlarında bu
oran yavaş yavaş tersine dönmeye başladı. Artık STK’lar Cevap: 15 Temmuz’dan sonra artık insanlar; STK’ların geleceğini siyasete bağlı görüyorum.
başladılar. Bugün ise STK’lar istihdam edecek nitelikli
kadın bulmakta zorlanıyor. STK’ların nitelikli istihdam %90 oranında kadınlara eğitim verir hale geldiler. Eğitim tedirgin ve temkinli oldular. Önceden STK’lara
sağlayamama sebepleri ise; adına ne yapıyorsak katılım anlamında kadın sayısı katılımları daha kolay oluyordu şimdi artık
her zaman erkek sayısından fazla olmaya başladı. insanlar sorguluyorlar. Bu insanların gönüllü
1) STK’ların çalıştırdıkları insanların özlük haklarını olmaktan kaçmaları anlamına gelmiyor aksine
Akademide de kadın sayısı artmaya başladı, En basitinden
geliştirememiş olmaları. sorguluyorlar ve kendilerince tedbir alıyorlar.
yaptığımız bir seminerde katılıma baktığımızda genelde
2) STK’nın çalıştırdığı kişileri alanlarında destekleyici kadınlar erkeklerin iki katı olarak görülmektedirler. Farklı etkenler olmasına rağmen STK’lara üye
olmaması. Düzenleyeceğimiz öğrenci sempozyumu için tebliğ olma sayısında düşüşler oldu ancak abartıldığı
çağrısına çıktık 37 kız öğrenci tebliğ gönderirken kadar olmadığı kanaatindeyim. Yalnız bir
3) Yasakların kalkmasıyla Kamu kuruluşlarının kapısının
sadece 2 erkek öğrenci tebliğ gönderdi. 20 yıl öncesi tedirginliğin varlığını da inkâr edemeyiz.
açılmış olması.
ile bu oran asla mukayese bile edilemez. Akademide Ancak bu durum kısa süre sonra aşılacaktır
STK’ların gönüllülerini hoyratça kullanması ve hatta ve eğitim faaliyetlerine gösterilen talepte kadın oranı diye düşünüyorum. Tedirginlikleri giderildikçe
istismarı ile gönüllülük örselendi. Bu halde dahi gönüllü hızla yükselmektedir. Hülasa düzenlediğimiz eğitim insanların STK’lara üye olma oranları artacaktır,
olarak çalışan kadın sayısı azımsanamayacak kadar faaliyetlerine kadınların katılım oranı ve istikrarı aslında bu bir etki tepki meselesidir.
GÖKKUBBEDE HOŞ BİR SADÂ: yıllarda, ülkedeki genel hava “hoca olup da ne yapacaksın?
Bir metre kaput, bir kalıp sabuna mı talip olacaksın?”
ilahidir makâm-ı Mustafâ’dır bu” nâtını şerh etmelerini
rica ettim. Bu talebimden dolayı son derece mahzûz
TAHİR BÜYÜKKÖRÜKÇÜ HOCAMIZ (r.aleyh) şeklindedir. Kısaca, hoca olmak pek çoğuna göre
akıl kârı bir iş değildir. Hoca efendi ülkedeki bütün
oldular. Nâtın elimdeki versiyonunda, “Metâf-ı
kutysiyândırcilvegâhıenbiyâdır bu” geçmekteydi.
olumsuz şartlara rağmen bir hoca olarak parlar. Zira Burada şerhe ara verip; “Peygamberân-ı izâm için hafif
dini ilimlere dair birikimine ilave olarak çok akıcı bir kaçabilecek bir ifade, o yüzden ‘bûsegâh-ı enbiyadır
DR. ÖĞR. ÜYESİ CELALETTİN DİVLEKCİ Türkçe, zengin bir edebî kültüre sahiptir. Konuşmalarını bu’ şeklindeki rivâyet daha yerindedir” buyurdular.
ayet ve hadislerin yanı sıra Mesnevi’den kıssalar, Bu kuşkusuz üstün bir edebî zevkin tezâhürüydü.
O beyaz sarığı, krem rengi cübbesi, vakur duruşu ve olduğunu söylemiştik. İlim aşığı talebenin hocasının Muhammed İkbal ve Akif’ten mısralarla süsleyebilen
Mısralar onun dilinde adeta kelime olmaktan çıkıp
insanın içine işleyen ses tonuyla merhum Tahir evine gideceği tekeri yamalarla dolu bisikletinden farklı bir sestir.
canlı bir tabloya dönüşürdü. Akif’in, “Enbiyâ yurdu bu
Büyükkörükçü (1925-2011), adeta vâiz olmak, daha başka da bir aracı yoktur. Kendi tabirleriyle; giderken 2. Şahsiyeti ve davası: Hoca efendi Cumhuriyet toprak; şühedâ yurdu bu yer;
doğrusu hoca efendi olmak için yaratılmıştır. Çocukluk bisiklet onu, dönüşte de o bisikleti taşımaktadır. Bu döneminde doğmuş olsa da düşünce dünyası, hisleri
yılları Türkiye’de maddi manevi yoklukların yaşandığı arada ders dönüşü öğrendiklerini tekrar ederek geldiği ve zevkleriyle bir Osmanlı’dır. Osmanlı onun için zevk-i Bir yıkık türbesinin üstüne Mevlâ titrer!” mısraını
yıllardır. O da pek çok yaşıtı gibi hem okumakta, hem için, bu haline anlam veremeyen kaldırım kenarındaki selim, kalb-i selim ve azm-i kavi demektir. O, nur yüzlü, okurken öyle bir tonlardı ki o titreyişi yüreğinizde
de evine gelir sağlamak maksadıyla bir ayakkabı yaşlı annelerin “vâh ki vah” tarzında esefleri ve şifa ağzı dualı, elinde koka tesbihi, atlas seccadeli ninelerin, hissederdiniz.
tamircisinin yanında çalışmaktadır. niyaz eden duaları kulağına çalınır. dedelerin neslindendir. Onlara aidiyet hissiyle bağlıdır. İran edebiyatından Hâfız ve bilhassa Sad-i Şirâzî’den
Bir gün vaaz dinlemek için gittiği Kapu Camii’nde dinlediği Kumaş farklıdır ve oldukça kısa bir zaman dilimi Kadim terbiyede yetişmiştir. O terbiyede eve erkek terennüm ettiği beyitler Kapu Camii’nin kubbesinde
hocanın etkisinde kalır. (Kaderin bir cilvesi kendileri içerisinde kendisini belli bir misafir geldiği zaman avludan kadının terliği kaldırılır, nakışlara karışan seslerdir. Ama bunlardan hiç birisi
de daha sonra nice kimseleri seviyeye getirir. Dört yıl gibi kısa bir evde kadın sesi duyulmaz, büyük küçük kimse ona Dr. Muhammed İkbal’den okuduğu şiirler kadar
aynı camide etkileyecektir.) süre içerisinde icâzetini alır (1946). başı takkesiz oturmaz. Ciddi ve vakûr bir şahsiyete heyecan vermemiştir. İkbâl, düşüncesiyle, çilesiyle,
Etkisinde kaldığı bu hoca, İstanbul Bu arada kendi tabiriyle “sahâbe” sahiptir. Vakar, asla gurur değildir. Vakar, muhatapta idealleri ve heyecanıyla hoca efendiyi gerçekten
Dârülfünûn İlahiyat şubesi mezunu, hayatı yaşayan Konya’nın gönül kendiliğinden hâsıl olan hürmet duygusu, saygı duyma heyecanlandıran bir fikir adamıdır.
eski bir dersiâm olan Hacı İsa erlerinden, Hacıveyiszâde Mustafa ihtiyacı demektir. Duruşuyla, bakışıyla, edebiyle Arap edebiyatından, İmam Bûsrî ve Kaside-i Bürde’si,
Rûhi Bolay’dır(1879-1954)ve Efendi Hoca’dan da hadis ve ahlak size tam olarak bunu telkin eder. Tanımasanız bile İbnü’l-Fârız gibi aynı zamanda mutasavvıf şairler hoca
çalıştığı dükkânın sahibiyle de dersleri, Hacı Hâkî Efendi’den onu görünce kendinize çeki düzen verme ihtiyacı efendinin edebî zevkini şekillendirmiş şahsiyetlerdir.
tanışmaktadır. Bir gün İsa Efendi (1887-1975) Farsça, Bülbül Mehmet hissedersiniz. Son derece disiplinlidir. Randevuları
Hoca çalıştığı dükkâna gelir. Bu konusunda da son derece dakik ve hassas biridir. Malum olduğu üzere medrese usulü Arapça öğrenenler
Efendi’den (1889-1954)ferâiz,
ziyarette çocuğun istidadını fark Onun nazarında hakikatin hatırı her şeyden üstündür. Arapça ibareyi çok iyi çözseler de pratik Arapça’ya
Kapu Cami’nin İmam-Hatibi Hacı
eder ve kendisini, “hakiki ilim” Hamiyet-i diniyesi o kadar ileri derecedir ki bu konuda gelince orada dururlar. Hoca efendinin Arapça’yı da
Haydar Efendi’den (1863-1949)
tahsiline davet eder. Böylece, yakınlarını bile tazir etmekten çekinmez. selis bir şekilde konuştuğunu, evinde kendisini ziyaret
kıraat okur.
kürsilerin ve gönüllerin sultanı eden, halen Mekke Ümmü’l-Kurâ Üniversitesinde kıraat
Siyasi atmosfer dinin aleyhine O sıradan bir hoca değil, aynı zamanda bir dava adamı hocası olan Prof. Dr. Muhammed İsâm hocadan bizzat
olmaya doğru giden yolculuğun
olsa da o dönemin Konya’sı âlim ve karizmatik bir kanaat önderidir. Davası, İslam’ın işittim. Hoca efendi belli ki hac ve umre seyahatlerinde
fitili ateşlenmiştir(1942). Geleceğin
bakımından son derece zengindir. yeniden gönüllerde hayat bulması ve yeryüzünde, bütün bu yönünü de geliştirmişti.
Tahir hocası, bir süre sonra
Islâh-ı Medâris’in geride kalan kurumlarıyla hâkim olmasıdır. O, değer hükümlerini
hayatıyla ilgili önemli bir karar alır: 4. Kitap merakı: Hoca efendinin devlet hânelerine
izleri; Fahri Kulu Efendi (1880 Kur’an’dan alan bir dünyanın özlemiyle yaşamıştır.
Yakın çevresinin karşı çıkmasına gidenlerin dikkatini çekecek ilk şey; misafir salonunu
rağmen resmi tahsili bırakıp, -1950) ve Hacıveyiszâde Mustafa 3. Edebî zevki: Osmanlı mirasına talip bir hoca olarak, bir baştan bir başa kaplayan kütüphanesidir. (Bu arada,
peygamber vârisi olacaktır. Artık Efendi (1887-1960) gece gündüz hoca efendiyi farklı kılan bir diğer hususiyeti edebî insan o evde manevi bir genişlik hisseder.) Kütüphanesi,
o örselenmiş bir medeniyetin ilim hizmet için koşuşturmaktadır. zevki ve edebiyata olan alakasıdır. Onun sohbetinde Anadolu’da medreseli bir hocada bulunabilecek
ve irfan mirasına taliptir. Beyaz Müftü Abdullah Efendi (1878-1959), bulunan herkes mutlaka Arapça’dan, Farsça’dan ve kitaplardan çok farklı ve zengindir. Mesela İbn Haldun’nun
sarığı, siyah cübbesiyle bir hoca, “Tahir Hoca” olacaktır. Kıraat âlimi Postalcı Abdürrahim Efendi(1873-1954), klasik edebiyatımızdan bir beyit okuduğuna şahit Mukaddime’sinin Osmanlıca tercümesini ilk orada
Akşehirli Ahmed Efendi, Bozkırlı Mustafa Efendi olmuştur. Esasında Türkçesi’ndeki akıcılık biraz da bu
1. İlim tahsili: Hocasından klasik medrese Arapçası görmüştüm. Lise talebesi gözüyle dikkatimi çeken
(1915-1979) ve Beyşehir Müftüsü Ömer Efendi (1881- edebî zevkiyle alakalıdır. Karşımızda eskilerin tabiriyle
almaya başlar. Gece herkes istirahatindeyken o kitaplardan bir diğeri de Ahmet Kabaklı’nınTürk Edebiyat
1967) gibi zevat henüz hayattadır. Pek çoğu birinci lisân-ı selâseye vâkıf ateşli bir hatip bulunmaktadır.
emsaline az rastlanır bir gayretle klasik metinleri Tarihi’ydi. Kitapların pek çoğu o yıllarda Türkiye’de
sınıf âlim olan bu zevat, dönemin şartlarından dolayı Klasik edebiyatımızdan Fuzûli, Şeyh Gâlib, Nâbi’nin
hafızasına almakla meşguldür. Kâfiye metnini –ki bulunamayacak türden eserlerdi. Nitekim bu kitapları
dini eğitim-öğretim noktasında elleri bağlı, gönülleri şiirlerini, yenilerden Mehmet Akif, Necip Fazıl ve Ali
Arap Dilinin en çetrefil gramer metnidir- ezberlediğini hac ve umre yolculukları sırasında Şam ve Bağdat’tan
münkesir olsalar da yaşadıkları şehrin ilim standardı Ulvî Kurucu, şiirlerine yer verdiği belli başlı şairlerdir.
bizzat kendisinden işittiğimi hatırlıyorum. Daha temin ettiğini öğreniyoruz. Kitapları, oğlu Abdurrahman
açısından dikkate şâyandır.
sonra okunması gereken diğer İslami ilimler o günün Bir defasında devlet hânelerinde Nâbî’nin“Sakın terki Büyükkörükçü Hocamızın ifadesiyle üzerinde en fazla
zor şartlarında tahsil edilir. O yılların yokluk yılları Hoca efendi hazretlerinin dini ilimlere emek verdiği edepten kûy-i mahbûb-i Hüdâ’dır bu/Nazargâhı titizlendiği konulardan biridir.
kullanır. Vaazlarının sonunda bile sesinde 6. 3. Kelime hazinesi: Kuşkusuz bir hatibin en temel düzeyinde sözün söyleyiş ve anlam kusurlarından uzak
yorgunluk, çatlama türü kusurlar görülmez. sermayesi kelime hazinesidir. Konuşma esnasında olması, hatibin konuşmasında söyleyiş bakımından
akla gelmeyen bir kelimenin yerine onun müteradifi telaffuzu zor, kulağa itici gelen; anlam bakımından kapalı
Kanaatimce hoca efendinin bir hatip olarak
yahut yakın anlamlısı imdada yetişmediği takdirde ve az bilinen kelimelere yer vermemesi demektir. Bu
en başarılı olduğu hususlardan birisi de
konuşmacının zor durumda kalması mukadderdir. bakımdan hoca efendi tam anlamıyla fasih bir hatiptir.
konuşması sırasında yaptığı anlamlı
“duraklamalar”dır. Bu, büyük hatiplerde Rivayet edildiğine göre, Mutezile mezhebi imamlarından Belagat ise en kısa anlamıyla, sözü yerine ve muhatabın
görülen bir hususiyet olup, vermek istedikleri Vâsıl b. Atâ (ö. 748) “re” harfini telaffuzda güçlük durumuna göre söyleme sanatıdır. Hoca efendi hazretleri
mesajın hedef kitlelerine geçmesi için son çekermiş. Bunu bilen hasımları, bir konuşması esnasında tam anlamıyla belagat ve talâkat sahibidir. Açıkçası
derece önemlidir. Üzülerek belirtelim ki kendisini zor duruma düşürmek maksadıyla içinde onun bu yönü üzerinde konuşmak, malum-ı ilâm
Kon TV’nin yaptığı çekimlerde bu boşluklar mebzul miktarda “re” harfi geçen bir mektup uzatırlar. etmek kabilindendir.
montajlama sırasında –muhtemelen gereksiz Bunu fark eden Atâ her kelimeyi o esnada, içinde “re”
harfi geçmeyen müteradifiyle değiştirerek okumuş 6. 8. Hitabet tekniği: Burada hoca efendimizin hitabet
görülerek (!)- çoğu zaman kesilmiştir.
ve cemaat önünde mahcup olmaktan, sahip olduğu tekniğine de temas etmemiz yerinde olacaktır. Hoca
Hoca efendinin vaazlarını özel kayıt
zengin kelime hazinesi sayesinde kurtulmuştur. efendinin konuşmalarını dinleyen bir kimse çoğu
yahut kasetlerden dinleyenler bu işaret
zaman konuşmalarına bir başlık koymakta zorlanabilir.
etmiş olduğumuz hususu gayet net fark Tahir Büyükkörükçü hocamızın kelime haznesi son Hatta sıradan bir dinleyici için, güzel konuşan ama
edeceklerdir. derece geniş ve zengindir. Bilhassa Osmanlı Türkçesinin konudan konuya geçen bir hatip gibi de gelebilir.
5. Tasavvufi neşesi: Yeri gelmişken şunu belirtelim ki kaynakları konumunda olan Arapça ve Farsça’yı iyi
6. 1. Diksiyonu: Arapça ve Farsça asıllı kelimeleri orijinal Konudan konuya geçiş yaptığı doğrudur. Yalnız
onun Mevlana ve Mesnevi ile olan bağı bir hatip için derecede bilmesi bu konuda kendisine büyük kolaylık
sesleriyle telaffuz, Türkçe diksiyon uzmanları açısından bunu dinleyiciyi sıkmamak amacıyla ve bir sistem
konuşma malzemesi olmanın çok ötesindedir. O yüzden sağlamıştır. Konuşmalarında, fikirlerini her seviyedeki
doğru bulunmayan bir uygulamadır. Bu duruma birkaç dâhilinde yapar. Bu, leffüneşr tarzında bir tekniktir.
hemen her vaazında, başta aşk eri olarak bahsettiği muhatabın zihnine sokmak maksadıyla ardı ardına
kelimede şahit olmaktayız. Mesela, üstazım derken Aslında hakkı verilmediği takdirde konuşmacıyı zor
Mevlana olmak üzere İbn-i Arabî, Cüneyd-i Bağdâdî müteradif kelimeleri kullandığı görülmektedir. Kelime
ze harfini bilhassa peltek yapması, mevzu kelimesini durumda bırakabilecek bir metottur. Yani bir hatip için
gibi çeşitli tasavvuf büyüklerine atıfta bulunur. Şehrin dünyasında, “olanak” “olasılık” ya da “yanıt” gibi
telaffuz şekli, ateş kelimesini Farsça’daki aslına uygun son derece risklidir. Hatibin çok iyi bir hafızaya sahip
manevi cephesini bu zevatın irfanıyla ayakta tutmaya köksüz, uydurukça kelimelere katiyyen yer yoktur.
olarak âteş şeklinde telaffuz etmesi bu kabildendir. olması gerekir. Şimdi hoca efendinin bu tekniği nasıl
çalışmıştır. Selefilik ve mezhepsizlik türü akımların Bu konuda son derece hassastır.
Bunlar da konuşmanın büyüsü içinde kaybolmakta, uyguladığı üzerinde duralım:
şehirde kendisine yer bulmayışında, kuşkusuz bu
hatta tatlı bir hale dönüşmektedir.
tavrının büyük etkisi olmuştur. 6. 4. Fesâhat ve belagati: Aslında fesâhat ve belagat Hoca efendi vaazlarında önce serlevha olarak bir konuyu
Bu konuda câlibi dikkat olan husus: Bütün tahsilini nedir? Fasih ve beliğ kimse nasıl olur? sorusuna Tahir ele alır. Bu genellikle Kur’an’ın üzerinde durduğu bir
Bir özel sohbette, “Efendim, Hz. Mevlana’ya olan
Konya’da yaptığı halde, gerek ses tınısında ve Büyükkörükçü Hoca Efendi verilebilecek en doğru konu olur. O konuyla ilgili bir hadisi şerife yer verilir.
alakanız nasıl başladı?” şeklinde kendisine yönelttiğim
tonlamalarında gerek kelimeleri söyleyiş tarzında adrestir. Bilindiği üzere fesâhat, kelime ve cümle Ardından o konudan bir münasebet çerçevesinde bir
bir soruya karşılık olarak, “Evladım, böyle şeylerden
mahalli ses ve söyleyişlerin hâkimiyeti yoktur. Arada
bahsedilmez ama madem sordunuz söyleyeyim:
bir hayret nidâsı olarak “abov” yahut “dussuz” deyişini
Biz seçmedik, onlar bizi seçtiler.” şeklinde bir cevap
kullansa da bunu latife makamında ve naklettiği kişinin
vermişti. Yakın çevresinin naklettiğine göre birkaç
ağzıyla kullanır. Mesela, “Burdurlulular’ın ‘abov’ dedikleri
kez semâ ettiği de vâkidir. Tasavvufla olan bağı bir
gibi” veya “Hacıveyiszâde üstadımızın deyişiyle ‘hay
edebiyat ya da kültür olmanın ötesinde bir “hâl”dir.
dussuz’” şeklinde kullanımlardır.
Dönemin büyük mürşidi MahmudSâmi Ramazanoğlu
Hazretlerine olan intisabından bahsederken, “Güneşi 6. 2. Jest ve mimikleri: İyi bir hatibin konuşmasına
gördük elhamdülillah” dediğine şahit olmuşuzdur. doğru jest ve mimikler de eşlik eder ki önemli olan
bunların ölçülü ve tabi olmasıdır. Hatibin yüzünde
6. Bir hatip olarak Tahir Büyükkörükçü:
belirecek yapmacık yahut yersiz bir mimik, konuşmanın
Hoca efendinin kuşkusuz en öne çıkan tarafı hatipliğidir. içeriğiyle mütenasip olmayan bir el kol hareketi bütün
Ses tonunu kullanma tekniği, jest ve mimikleri konuşmayı berbat edebilir. Bu yönüyle hoca efendinin
son derece profesyoneldir. Üstelik bu hususiyetler, jest ve mimikleri son derece ölçülü ve mübalağadan
kitaplardan okunarak değil tamamen doğuştan getirdiği uzaktır. El ve kollarını abartılı bir şekilde kullanmaz.
yetenekleridir. Her şeyden önce mikrofonik ve parlak bir Genellikle konuşma esnasında kolları vücuduna
ses rengine sahiptir. Yaptığı tonlamalarında hissiyatını bitişiktir. Hiddetini, yükselen bir ses tonuyla kürsüden
son derece iyi yansıtır. Bir hatip olarak aktarmak hafif doğrularak ve sağ elini havaya kaldırmak suretiyle
istediği duygu cemaate geçer. Cemaatini aynı anda gösterir. Hayıflandığı ve cemaate da aynı duyguyu
hem ağlatabilecek hem de tebessüm ettirebilecek yaşatmak istediği zamanlarda ise sessiz bir şekilde
bir hitabet gücüne sahiptir. Nefesini son derece doğru kafasını sallar.