You are on page 1of 203

Eskikitaplarim.

com - Karagöz
EMRAH GÜRKAN kimdir?

1978 yılında İstanbul’da doğan Gürkan, Marmara


Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Maliye Bölümü mezunu. G azeteciliğe 1997 yılın­
da, Sabah Grubu’na bağlı haftalık ekonom i dergi­
si Aktüel Para’da başladı. Halen aynı dergide edi­
tör olarak görev yapıyor. '3310 Öldürüldü’ yazann
ilk kitap çalışması...

Eskikitaplarim.com Karagöz
GÜNCEL YAYINCILIK: 105

Güncel Kitaplar: 1

ISBN 975-8621-04-1

33 10 Öldürüldü
Emrah Gürkan

Kapak tasarımı: Talip Aktaş


Birinci Basım: Ekim 2001

Ofset Hazırlık
Güncel Yayıncılık Ltd.

Baskı: Kitap Matbaacılık


Cilt: Fatih Mücellit

© Güncel Yayıncılık Ltd.Şti.


© Emrah Gürkan, 2001
Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında
yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılanıaz.

GÜNCEL YAYINCILIK LTD. ŞTİ.


Çatalçeşnıe Sok. No:19 Kat, 3
Cağaloğkı - İstanbul
Tel: 0 212 511 22 37, Fax: 0 212 522 86 68
e- mail: kontiki@ tutk.net

Eskikitaplarim.com Karagöz
33 10. OLDURULDU
EMRAH GÜRKAN

^ -h p G Ü N C E l
YAYINCIUK

Eskikitaplarim.com Karagöz
Teşekkür

Bu kitabı hazırladığım sırada yardımlarını esirgemeyen kişilere te­


şekkür etmek istiyorum. Bu liste aslında o kadar uzun ki... Diyarba­
kır, Ankara, İzmir, İstanbul, Eskişehir, Şanlıurfa, Kars ve Hendek’te
görüştüğüm herkesin ismini yazıp ayrı ayn teşekkür etmenin imkanı
yok. Bu kitabın oluşmasında Okkan’ın yakîn çevresinde bulunan her­
kesin büyük katkısı oldu. Valisinden sporcusuna, emniyet görevlisin­
den sade vatandaşa kadar konuştuğum her insan Okkan ile ilgili ayrı
bir gerçeği aktararak kitaba renk kattı. Bu yüzden zaman ayırıp be­
nimle görüşen herkese yürekten teşekkürü borç biliyorum. Yine de
bazılarını belirtmeden geçemeyeceğim. Başta isminin yayınlanmasını
istemeyen yakın koruması, hentbol antrenörü Kenan Öner, Avukat
Kadir Canbeldek ve kayınbiraderi İsmail Şen olmak üzere hentbol
antrenörü Sinan Öner ve Diyarbakırlı iş adamı Süleyman Cevahirli’ye
yardımlarından dolayı ayrı bir teşekkür etmek istiyorum. Gaffar Ok­
kan’ın eşi Fehime Zerrin Okkan’ın da, kitabın hazırlanmasında yoğun
desteği oldu. Acısını derinden paylaşıyorum.
Ve Tuncay Özkan... Kanal D Haber Genel Yayın Yönetmeni Tun­
cay Özkan’a önsöz yazarak kitabıma göstermiş olduğumu ilgiden ötü­
rü teşekkürü borç biliyorum. Tabii kitabın editörlüğünü yapan çalış­
ma arkadaşım, Para dergisi Yazı İşleri Müdürü Abdullah Çetin’e de...

Eskikitaplarim.com Karagöz
Önsöz

Gaffar Okkan... Bir polis... Cenazesinde on binlerce insanın katı­


lıp arkasından ağladığı bir polis. Alışık olunmayan, sokaklarda sevilen,
resmi binalarda arkasından küfredilen bir polis. Pek çok insanın aksi­
ne “aşık” olmayı bilen, kendince ilkeleri olan, ama doğrularını sokak­
taki adamınkiyle buluşturmayı başaran bir yönetici. Ve onun yaşam
öyküsü...
Emrah Gürkan, bu sıra dışı adamın öyküsünü, bilinmeyenleri bir
araya getirip bir kitap yapmış. Birkaç saatte okuyup bitireceğiniz bir
akıcılıkta bu kitap. Bitirdiğinizde pek çok bildiğinizden şüphe ede­
ceksiniz. Çünkü yanlış olduğunu göreceksiniz. Yanlış diye bildikleri­
niz doğru oluverecek.
Bu çağın insanı olmak ne kadar zor. Bilgiye, hem de doğru bilgi­
ye ulaşmak hem çok kolay hem de çok zor. Zamanımızın insanına ta­
rihi ve doğrusunu anlatmak kadar önemli bir görev yok. Bu da araş-
• tırmacıya düşen önemli bir misyon. Bence bu kitap üstüne düşen gö­
revi layıkıyla yapıyor. Bu kitap umarım yalnız kalmaz. Kılavuz olur di­
ğer Gaffar Okkan kitaplarına. Emrah Gürkan da bu anlamda öncülük
etmiş olur bundan sonrakilere.
Ben de sevgili Emrah Gürkan’ın emeğine ve tarihe küçük bir not
olarak birkaç bilgi kırıntımı aktarmak istiyorum burada. Emrah Gür­
kan’ın araştırmalarında elde ettiği bilgilere zaman zaman çelişecek
aktaracaklarım. Ama kitabı amacına oturtacak. Emrah’a ve tarihe kat­
kısı olacak diye düşünüyorum.
İstanbul’a emniyet müdürü olarak atanan Haşan Özdemir ile Hiz-
bullah operasyonu üzerine söyleştim. İlginçti. Bugüne kadar bilinen
pek çok şeyin aslında doğru olmadığını öğrendim. Bunlardan birinci­

Eskikitaplarim.com Karagöz
si 17 Ocak 2000’de İstanbul’da gerçekleştirilen Hizbullah operasyo­
nuna Gaffar Okkan’ın katılıp katılmadığı konusu. Bu operasyona Ok-
kan’ın katıldığı iddiaları vardı. Şimdi ortaya çıkıyor ki bunlar bir yan­
lış anlaşılmadan olsa gerek, hatalı anımsanıyor. Haşan Özdemir bu
konuda şunları söyledi: “Gaffar Okkan kardeşimiz Hizbullah operas­
yonunda burada değildi. Operasyon yerinde hiç olmadı. O gece de
yoktu. Operasyon olduğu sırada zaten Türkiye’de değildi. Kendisi bir
gün sonra Avusturya’dan bir maçtan dönüşünde İstanbul’a uğradı.
Operasyonu tamamen bizim kadromuz ortaya çıkarttı.’’
Peki ama Gaffar Okkan bazı gazetecilere operasyona bizzat katıl­
dığını, hatta gözükmemek için arka kapıdan gittiği açıklamasını yap­
mıştı... Ya da gazeteciler bu konuyu yanlış anlatmıştı. Ya da Okkan,
Hizbullah mücadelesine kendisini öyle kaptırmıştı ki, bir gün sonraki
temaslarını aktarırken heyecanı olayla ilgili anlatımları bambaşka bo­
yutlara taşımış olsa gerek. Çünkü Okkan, Hizbullah ile mücadelede
sonucu yaratan ilk büyük operasyonu Ankara’nın yardım ricasıyla ger­
çekleştiren emniyet müdürü. Ama Hizbullah lideri Hüseyin Velioğ-
lu’nun ölü ele geçirildiği 17 Ocak operasyonunda o, yok.
Özdemir’e operasyonla ilgili ayrıntılan sordum, aktarmaya devam
etti: “Bu operasyonun başlamasının nedeni Fatih semtinde bazı Nur­
cuların garip bir şekilde yok olması. Yani-gidiyor ama kendisinden ha­
ber alınamıyor bu şahısların. O dönem içişleri bakanı Sadettin Tantan
idi; Bir gün bana telefon etti. Fatih semtiyle ilişkileri nedeniyle bu ki­
şiler kendisine ulaşmış. Bana bu olaya “Sen bir bakıver” dedi. Ben de
arkadaşları topladım. Önce bir gasp hadisesi gibi gözüktü. Ama gasp­
la ilgili birimin başındaki arkadaşımız Ahmet Pak bana “Müdürüm bu
olay organize bir harekete benziyor" dedi. Bunun üzerine organize
suçlar müdürümüzü çağırdım ve olayı ona havale ettim. Organizenin
başındaki arkadaşımız Adil Serdar Saçar Güneydoğu’da görev yapmış,
çok uyanık, bilgili ve başarılı bir polis. Birkaç gözaltı yaptı, sorguladı
iyice baktı. Bana incelemesinden sonra geldi ve “Müdürüm bu çete işi

Eskikitaplarim.com Karagöz
değil. Bu iş olsa olsa Hizbullah’m işidir. Ben bu olayların arkasında
Hizbullah’ın olduğunu düşünüyorum” dedi. Hizbullah diyen ilk kişi
odur. Bu noktada hemen bütün müdürlerimi toplayıp bir beyin fırtı­
nası gerçekleştirdik. Burada ortaya çıktı ki, bu kaçırmalar terör ve is­
tihbaratın birlikte değerlendireceği bir olay. Bunün üzerine bu iki bi­
rimimiz çalışmaya başladılar. O zaman istihbaratın başında şimdi Er­
zurum emniyet müdürü olan Niyazi Palabıyık, terörde ise Diyarbakır
emniyet müdürü olan Atilla Çınar vardı.

İpucu Gaffar Okkan’dan

Ben bu noktada hemen istihbarat ve terör konusunun Hizbullah


uzmanı olan daire başkanlarımız ile il müdürleriyle konuştum. Bu ko­
nuştuğum il müdürleri arasında Gaffar Okkan arkadaşımız da vardı. O
bana çok önemli bir ipucu verdi. Kaçırılan kişilerin lideri durumunda
bulunan Nurcuların vakıf başkanı İzzettin Yıldırım’dı. Gaffar bana bu
kişinin Hizbullah’ın lideri olan Hüseyin Velioğlu’nun da hocası oldu­
ğunu aktardı. Bu çok önemliydi. Daha sonra istihbarat çalışmaları so­
nucunda Beykoz’daki eve ulaşıldı. Bütün bu çalışmaları İstanbul poli­
si yaptı Evde çatışma olduğunda ben Eminönü’ndeydim. Hemen böl­
geye gittim.”
Hizbullahçılar ile çıkan çatışmada bölgede iki müdür operasyonu
yönetiyor. Bunlardan biri Atilla Çınar, diğeri Niyazi Palabıyık. Çınar,
Özdemir’in olay yerine daha fazla yaklaşmaması için telsizle bilgi ve­
riyor. Çünkü Özdemir arabasının zırhına güvenip çatışma noktasına
kadar ilerliyor. Sonra bölgeden çıkıyor ve en yakın karakola giderek
telsizle çatışmayı takip ediyor.
İşte bu noktada Haşan Özdemir Hizbullah’m operasyon sırasında
kaybolduğu iddia edilen 3 milyon mark parasıyla ilgili olarak da şun­
ları aktardı: “Bu konuda ben Ardahan’a vali olarak gitmeden önce bir

Eskikitaplarim.com Karagöz
soruşturma yaptırmıştım. Eski içişleri bakanı Sadettin Tantan bana
Gaffar Okkan’ın bu konuda bazı şeyler söylediğini aktarmıştı. Bana da
bir mektup gelmişti. Ben terör ve istihbarat ünitelerini toplayıp ko­
nuştum. Sonra soruşturdum. Ama bir şey çıkmadı. Şimdi de bu konu­
da bir soruşturma var. Eve girdiğimde etraf toparlanmıştı. Savcı bey
de oradaydı sanıyorum. Sağda solda yanık, ıslak paralar vardı. Böyle
bir durumda terör örgütünün parasının alınacağına ihtimal vermiyo­
rum. Soruşturmalar sürüyor. Gerçek mutlaka ortaya çıkar. Sorumlu­
su olursa en ağır cezaya çarptırılır. Her şeyden önce bizim kitabımız­
da dürüstlük, çalışkanlık ve devlete bağlılık vardır.”
Gasp soruşturması diye başlayan, Hizbullah’ta sonlanan bir ope­
rasyonun farklı öyküsü. Tarihe, tarihçiye kısa bir not.
Çok büyük emeğin, göz nurunun ve uykusuz gecelerin ürünü
olan bu araştırmasından dolayı Emrah Gürkan’ı kutluyorum. Keşke
böyle çalışmalar peş peşe çıksa. Toplum olayları ve insanlan tartışa­
rak tamsa. Doğruyu bulsa.
Okuyucunun da benim kadar seveceğini umduğum bu çalışma ya­
kın tarihte bir boşluğu doldurması nedeniyle önemli. Umarım az da
olsa bu değerli çalışmaya küçük bir katkım olabilmiştir.
Zaman bu kitabın önemini daha da artıracaktır.

— Tuncay ÖZKAN

10

Eskikitaplarim.com Karagöz
GİRİŞ

Yaralı polis: Merkez, merkez saldırıya uğradık.


Merkez: Olay yeri neresi?
Yaralı polis: Şehitlik Mevkii.
Merkez: Zaiyat var mı? Zaiyat var mı?
Yaralı polis: Şehidimiz var.
Merkez: 3310’un durumu ne?
Yaralı polis: Başımız sağ olsun...

Bu konuşmanın üzerinden birkaç dakika geçmişti, ki Türkiye acı


gerçeği, öğrendi. Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve beş
polis memuru uğradıklan silahlı saldırı sonucunda hayatlarını kaybet­
mişti. Bütün televizyonlar yayınlarını keserek bu flaş haberi vermişti.
Milyonlarca insan Gaffar Okkan ismiyle ilk kez, işte bu yayınlarda ta­
nıştı. Gündem bir anda değişivermişti. Yolsuzluk iddialarıyla sarsılan
Türkiye, haftalarca tartıştığı konuları bir yana bırakıp gözünü Diyarba­
kır’a çevirmişti... Televizyona yansıyan görüntüler korkunçtu. Kurşun
yağmuru altında delik deşik olmuş makam aracı ve kanlar içinde yer­
de yatan vücutlar herkesi şoke etmişti. Okkan, 12 Eylül öncesinde öl­
dürülen Cevat Yurdakul’dan sonra emniyet müdürü düzeyinde su-
ikaste kurban giden ikinci isimdi. Kaderin garip bir cilvesi, öldürüldü­
ğü gün Uğur Mumcu’nun ölüm yıldönümüydü ve 24 Ocak belleklere
bir kez daha hatırlanmak istenmeyecek görüntülerle kazınmıştı.
11

Eskikitaplarim.com Karagöz
Gaffar Okkan sıradan bir emniyet müdürü değildi. O, Hizbullah’ı
çökerten, yıllarca terörle anılan Diyarbakır’ın çehresini değiştiren bir
emniyet müdürüydü, Önü çok açıktı... İstanbul emniyet müdürlüğü
için en güçlü adaydı... İçişleri bakanlığı tarafından çeşitli tarihlerde 21
kez takdir, 26 kez de maaş taltifiyle ödüllendirilmiş, teşkilatın en biri­
kimli ve en karizmatik ismiydi. KGB, MOSSAD ve CIA benzeri gizli
servisleri bile şaşırtacak kadar organize yapılmış suikast, beraberinde
uzun sürecek bir tartışmayı da getirmişti. Tüm gözler Hizbullah üze­
rindeydi, ama neredeyse kusursuz sayılabilecek suikasti Hizbullah’ın
yapamayacağına dair iddialar da ortalıkta dolaşmaya başlamıştı. Öte
yandan kamuoyunda suikastin ihmalden mi yoksa istihbarat eksikli­
ğinden mi gerçekleştiği tartışmaları ortaya çıktı. Bu tartışmalar sürer­
ken, Türkiye Diyarbakır’daki cenaze töreninde Gaffar Okkan gerçe­
ğiyle tanıştı. Yıllarca polisle sorun yaşayan onbinlerce Diprbakırlının,
bir polisin ardından gözyaşı dökmesi doğrusu kimsenin beklemediği
bir tabloydu. Benzer görüntülerin Hendek’teki cenazede de yaşan­
ması tüm dikkatler biranda Okkan’ın kişiliği üzerine çekmişti. Neden
bu kadar sevilmişti? Onu diğer emniyet müdürlerinden farklı kılan
özellikler nelerdi? En fazla bu sorular merak ediliyordu...

***

Kitabı hazırlarken iki noktaya özellikle dikkat ettim. Öncelikle sa­


dece suikastın nasıl gerçekleştiğini anlatan bir metin olmamasına
özen göstermeye çalıştım. Bu yüzden de Okkan’ın çocukluğundan
başlayarak son günlerine kadar hayatının her kademesini ayrıntıyla
kaleme aldım. Zira on binlerce insanın bir cenazede toplanıp “Gaffar
baba” diye gözyaşı dökmesinin nedenini başka türlü açıklanamayaca­
ğını düşündüm. Sadece Diyarbakır’da değil, İzmir, Eskişehir, Kars ve
Şanlıurfa’da da yas nedeniyle kepenklerin kapatılmasının sırn, mini­
büs muavinliğinden emniyet müdürlüğüne uzanan müthiş hayat öy-
12

Eskikitaplarim.com Karagöz
küsünde saklıydı.
Okudukça, bu kitabın son dönemde yayımlanan biyografilerden
pek çok açıdan farklı olduğunu hissedeceksiniz. Son döşemde, ge­
nelde gazeteciler tarafından yazılan biyografilerin büyük ölçüde arşiv
taramasıyla hazırlandığı görülüyor. Yani bire bir görüşmeler, derinle­
mesine araştırmalar yok... Ayrıca gazetelerde yer alan çelişkili haber­
ler bile olduğu gibi kitaplara geçiriliyor.
Ben farklı bir şey yapmaya çalıştım... Yaklaşık 6 ay boyunca İstan­
bul, Ankara, İzmir, Diyarbakır, Hendek ve Eskişehir’de 100’ün üzerin­
de tanıkla bire bir görüşmeler, röportajlar yaptım. Valisinden askeri­
ne, emniyet müdüründen siyasetçisine Okkan’ın yakın çevresinde
bulunan her kademeden devlet görevlisiyle konuştum. Çocukluk ar­
kadaşlarıyla, ailesiyle, sporcularla, işadamlanyla, korumalarıyla, çalış­
ma arkadaşlarıyla, sekreterleriyle ve halktan insanlarla yüz yüze gö­
rüştüm. Tüm bunların sonucunda da insani niteliklerinden çalışma
disiplinine, ayrıntılı bir Gaffar Okkan portresi oluştu...
Yeri gelmişken önemli bir noktayı belirtmeden geçemeyeceğim.
Görüştüğüm emniyet görevlililerin bazıları, isimlerinin yayınlanması­
nı istemediler. Ben de bu isteklerine saygı duyarak, kitapta isim be­
lirtmeden sadece görüşlerine yer verdim.

***

Bu kitapta ilk kez bazı gerçeklerle yüz yüze geleceksiniz. Gazete­


lerde genelde resmi nitelikli açıklamaları okudunuz. Oysa konuştu­
ğum birçok üst düzey emniyet görevlisi, Gaffar Okkan suikastinin Su­
surluk’tan bile karmaşık olduğu görüşünü savunuyor. Ve aynı kişile­
re göre, kim ne derse desin, cumhuriyet tarihimizin en organize ve
karmaşık suikastıyla karşı karşıyayız. Suikastin yapılışı ve ardından ya­
şanan gelişmeler, derin ve karanlık ilişkiler açısından oldukça dikkat
çekici.
13

Eskikitaplarim.com Karagöz
Neresinden bakarsak bakalım, ortada hâlâ yanıtlanmayı bekleyen
birçok soru öylece duruyor. Ankara her ne kadar “Olayı tamamen
çözdük, bizim açımızdan dosya kapandı” dese de, kimse suikastin bu
kadar basit çözülebileceğine inanmıyor. Yıllarca eylemlerini satır ve
tabancayla gerçekleştiren, üstelik liderini de kaybetmiş bir Hizbul-
lah’ın, nasıl olup da cumhuriyet tarihinin en organize suikastini yapa­
bildiği hâlâ hafızaları meşgul ediyor.
Ailesi, arkadaşları ve özellikle de Diyarbakırlılar suikastın kesinlik­
le Hizbullah tarafından gerçekleştirildiğine inanmıyor. Pek açık ifade
etmeseler de, işin içinde ‘dış güçlerin’ veya ‘derin devletin’ olabilece­
ğini düşünüyorlar. Merak ettikleri birçok konu var. Örneğin, gözcü­
lerle birlikte 20-25 kişi olduğu tahmin edilen grubun nasıl olup da 5
bin polisin görev yaptığı bir kentte buharlaşabildiklerini merak edi­
yorlar. Veya tüm silahlan yanında götürecek kadar profesyonel olan
eylemcilerin, ‘imzamız’ diyerek Makarof marka silahı olay yerinde bı­
rakmalarını... Ya da suikaste katılanlarm gece gündüz demeden çalı­
şan bir insanın o gün o saate makamından çık: cağını nasıl öğrendik­
lerini... Bu noktada, özellikle polis telsizlerinin dinlendiği ya da içeri­
de bir ‘köstebek’ olduğu olasılığı güç kazanıyor.
Tüm bu soru işaretlerinin ortadan kalkması için dönemin içişleri
bakanı Sadettin Tantan’a büyük görev düşüyor. Suikastin hemen ar­
dından bütün gözler Hizbullah’a çevrilmiş ve suikasti Hizbullah’ın iş­
lediği kabul görmüşken, “Hizbullah olmayabilir” şeklinde açıklama
yapmasının nedenini söylemesi gerek. Aksi takdirde bazı kişilerin
töhmeti altında kalacak. Zira, Gaffar Okkan’ın babası Fikri Okkan,
Hendek’te yaptığım görüşmede, yaşlı gözlerle şöyle söylemişti: ‘‘Tan­
tan oğlumun gerçek katilini biliyor ama söylemiyor...”
Bu kitabı okurken, Gaffar Okkan-Sadettin Tantan ilişkisine dair
yanlış bilinen bir kanıya da tanık olacaksınız. Medyada Gaffar Okkan
için sürekli olarak ‘Sadettin Tantan’ın has adamı’ hatta ‘manevi oğlu’
gibi tanımlamalar yapıldı. Halbuki, benim ulaştığım kaynaklar gerçe-
14

Eskikitaplarim.com Karagöz
ğin hiç de böyle olmadığını söylüyor: Okkan ile Tantan arasında cid­
di sorunlar vardı ve Tantan’ın İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne Kazım
Abanoz’u atamasıyla ilişkileri büyük darbe almıştı. Bu yüzden de Tan-
tan’ı hiç affetmedi...
İddialar bunlarla da sinirli değil. Okkan’ı yakından tanıyanlar,
onun Mehmet Ağar, Kazım Abanoz ve Atilla Çınar gibi üst düzey em­
niyet yetkilileriyle basına yansımayan çok özel ilişkilerini de ilk kez bu
kitap için açıkladılar.

* * *

Gaffar Okkan’ın Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun öldürüldü­


ğü Beykoz operasyonuna katılıp katılmadığı çok konuşuldu. Hatta bu
yüzden Okkan’ı seven ile sevmeyen cephe karşı karşıya bHe geldi. İş­
te gerçekler: Evet, İstanbul polisi bu konuda haklı. Gaffar Okkan,
Bevkoz operasyonunda bulunmadı. Çünkü operasyonun yapıldığı
gün hentbol milli takımının kafile başkanı olarak Polonya’da bulunu­
yordu. Fakat operasyonun gidişatını dakika dakika takip etmeyi ihmal
etmedi. Hatta cep telefonu yurtdışma kapalı olduğu için aynı kafilede
yer alan bir yöneticinin telefonunu kullanarak İstanbul’da bulunan
ekibiyle sık şık konuşuyordu. Türkiye’ye döndüğünde ise ilk işi Bey­
koz’daki eve gitmek oluyordu. Yakın bir arkadaşı o günü anlatıyor:
“Polonya’dan İstanbul’a geldiği akşam Baltalimanı Polis Evi’nde birlik­
teydik. Yanımızda ise Diyarbakır’dan Hüseyin Velioğlu’nu teşhis için
gelen iki Hizbullah itirafçısı vardı. Okkan bize bütün olanları anlattı.
Operasyonun bir gün sonrasında İstanbul Emniyet Müdürlüğü bina­
sına gidiyor. Hatta fark edilmemek için arka kapıdan müdürlüğe giri­
yor. Operasyonu yürüten Atilla Çınar’a Beykoz’daki evi görmek iste­
diğini bu yüzden de kendisine bir araba verilmesini istiyor. Fakat
‘Araba veremeyiz’ diyerek Okkan’ı geri çeviriyorlar. Bunun üzerine
kızgın bir şekilde taksiye binip Beykoz’daki eve yanına korumasını
15

Eskikitaplarim.com Karagöz
alarak gidiyor. Önce eve sokmak istemiyorlar. Fakat orada bulunan­
larla sert bir tartışmaya giriyor. Ardından da eve girip incelemesini ya­
pıyor. Daha sonra Beykoz’da yakalanan Hizbullah’cılan alıp Diyarba­
kır’a götürüyor.”
Evet olayın aslı böyle... Fakat bence asıl önemli nokta, Okkan’ın
bu operasyonda yer alıp almaması değil. Beykoz operasyonunda bu­
lunmadı, ama Hizbullah’ı çökerten isim olmayı başardı. Okkan, Bey­
koz operasyonundan sadece üç ay önce, Ankara’da Sadettin Tan-
tan’ın başkanlığında bir araya gelen üst düzey isimlere Hizbullah ko­
nusunda bir buçuk saatlik bir brifing vermişti. Brifingin sonunda dö­
nemin istihbarat daire başkanı Kazım Abanoz başta olmak üzere bir­
çok isim Okkan’ı, Hizbullah’ı abartmakla suçlamıştı.

***

Suikastin ardından her zaman yapıldığı gibi yine bir birçok söz ve­
rildi. Bu sözlerin büyük bölümü de Diyarbakırlılara yönelikti... Örne­
ğin, Sadettin Tantan, Diyarbakır’daki Cenaze töreninde “Okkan’ın yap­
tıklarının bizzat takipçisi olacağım. Kimse merak etmesin, Diyarba­
kır’daki huzur ortamının bozulmasına izin vermeyeceğim” diye başla­
yan bir konuşma yapmıştı. Benzer düşünceleri medya da paylaşmıştı.
Birçok köşe yazarı Okkan’ın eserlerinin takipçisi olunması gerektiğine
dair sütunlarında görüş bildirmişti. Hatta hatırlarsanız, gazeteciler ve
sanatçılardan oluşan kalabalık bir grup, Diyarbakır’a giderek futbol
maçı dahi yapmıştı. Fakat kronik hastalığımız olan ‘unutma’ birçok ko­
nuda olduğu gibi Gaffar Okkan suikastinde de bir kez daha karşımıza
çıktı. O yazıları yazanların bugün kaç tanesinin Diyarbakır’daki geliş­
melerden haberi var dersiniz? Örneğin, Diyarbakırlının eskisinden da­
ha mutsuz olduğunu, bir işadamının ‘Ölümünden sonra Diyarbakır en
az beş yıl geriye gitti’ demesini, ya da Okkan’ın vatandaşla yakınlaş­
mak için kurduğu ne varsa ortadan kaldırılmasını...
16

Eskikitaplarim.com Karagöz
Evet, Gaffar Okkan’ın üç buçuk yıl boyunca Diyarbakır’da yaptığı
ne varsa bugün yok olmuş durumda. Önce hentbol ve futbol takımla­
rı ödenek yetersizliğinden dolayı kapatıldı. Ardından da kente yerleş­
tirmeye çalıştığı kültür adeta balyozla yıkıldı. Dört yıldır özel harekat
birimlerinin giremediği sokaklarda bugün özel harekatçılar resmi kı­
yafetleriyle ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor. Onun döneminde
sokağa çıkarılan bayan polisler tekrar binalara hapsedildi. Türkiye’nin
en başarılı emniyet ekibi tamamen farklı illere dağıtıldı... Büyük me­
safe kaydeden polis-vatandaş yakınlaşmasında ise tekrar bildik sahne­
lerine dönüldü... En acısı ise Okkan’ın resimleri duvarlardan indiril­
mek istendi. Evet, yanlış okumadınız, konuştuğum dükkân sahipleri,,
kendilerine duvara astıkları Gaffar Okkan resimlerinin indirilmesi yö­
nünde baskı yapılmaya başlandığını söylüyor.
Bütün bunlar alt alta konunca onaya çıkan sonuç şu: Devlet, Gaf­
far Okkan tarzı bir emniyet müdürü istemiyor. Tekrar her şeyin eski­
si gibi olmasını, yani emniyet müdürünün sadece ilin güvenliğinden
sorumlu olmasını istiyor. Peki vatandaş böyle mi istiyor? İşte Ankara
bu noktada kulaklarını tıkıyor...

Emrah GÜRKAN
Ekim 2001, Kumburgaz

17

Eskikitaplarim.com Karagöz
Eskikitaplarim.com Karagöz
G en ç lik Y illari ve

İ nsan O larak G affar O kkan

Eskikitaplarim.com Karagöz
Yeni evli Gaffar Okkan, eşi ve
kayınbiraderiyle birlikte.

Kızı Sezin'le birlikte, 1978.

Eskikitaplarim.com Karagöz
Minibüs Tutkunu Gaffar!..

Neredeyse gece olmuştu. Yalnız değildi. Aynı mahallede büyüdükleri


çocukluk arkadaşı Mustafa Gezici her zaman olduğu gibi yanındaydı.
Bir süre yürüdükten sonra babasına ait fırınının önüne geldi. Sessiz­
ce fırının kapısını açtı ve içeriye girdi. Arkadaşı dışarıdaydı. ‘Tamam,
anahtarı aldım’ diyerek dışarı çıktığında dünyalar onun olmuştu. He­
men kapının önünde duran minibüsün şoför koltuğuna oturdu. Arka­
daşı da yanma... Babası Hendek’in hali vakti yerinde birkaç kişisinden
biriydi. 1958 yılında bir minibüs satın aldıklarında Hendek’te henüz
kimsenin minibüsü yoktu.
Şöför koltuğuna ilk kez 7 yaşında oturmuştu ve 18 yaşına gelme­
den usta bir minibüs şoförü olmayı başarmıştı. Birden arkadaşının
“Hadi çabuk ol kimse fark etmeden uzaklaşalım” uyarısıyla irkildi.
Motoru çalıştırıp yola koyuldular. Bir süre ilerledikten sonra arabayı
durdurdu. Bir diğer yakın arkadaşı Bedri Nal yolda onları bekliyordu.
Minibüse Bedri’nin de dahil olmasıyla üç kafadar, yollarına devam et­
tiler. İstikamet Cumali Sapağı’ndaki lahmacuncuydu. Kebap ve lah­
macun yemeyi çok seviyorlardı. Hendek’te lahmacun ve pide yapan
yer olmadığı için, genelde üçarkadaş hem karınlarını doyurmak hem
de sohbetini sevdikleri restoran sahibiyle iki laf edebilmek için sık sık
buraya giderlerdi. Birkaç saat zaman geçirdikten sonra çok geçe kal­
mamak için yola koyulduklarında mutlaka yaptıkları bir iş vardı: Bed-
ri'nin petrol istasyonu sahibi babasından yakıt almak... Ancak bu şe­
kilde minibüsün gizlice alınıp kullanılmadığı belli oluyordu.
Fikri ve İmran Okkan’ın tek erkek çoğuydu. İki kız kardeşi olma­
sına rağmen bütün aile üstüne titriyordu. Neredeyse bir dediği iki
edilmiyordu. İsmini babaannesi koymuştu.. Gaffar ismi. Allah'ın 99 is­
minden biriydi. Günahları örten bağışlayıcı anlamına geliyordu. Fakaı
21

Eskikitaplarim.com Karagöz
yakın arkadaşları genelde bu ismi kullanmaz ve onu Ali diye çağırırlar­
dı. Başarılı bir polis müdürü olmasının ardından soyadlarını alarak ‘Ok­
kanlar Sokağı’ olan dar bir sokaktati iki katlı pembe evde 1952 yılında
dünyaya geldi. Babası fırıncı, annesi ise ev hanımıydı. Yaramaz bir ço­
cuk değildi. Kız kardeşi ve ablasıyla iyi anlaşıyor, ailesini de pek üzmü­
yordu. Babasının gözünde yeri bir başkaydı... Ufak yaşlardan itibaren
fırınına götürür, hiçbir şey yaptırmasa bile en azından kasada oturma­
sını ve iş ortamını solumasını isterdi. En büyük hayali, kendinden son­
ra işlerin başına oğlunu getirip, yaşlılık yıllarında rahat etmekti.
Büyüdükçe, fırındaki görevleri de yavaş yavaş artıyordu. İlkokula
başladıktan sonra, okul çıkışları fırına gitmeye ve babasının verdiği
ekmekleri evlere dağıtmaya başlamıştı. O yıllarda bu iş, üç tekerli se­
petlerle yapılıyordu. Babasının verdiği ekmekleri sepetin içine doldu­
ruyor ve mahalle içindeki evleri tek tek dolaşarak ekmekleri satıyor­
du. Topladığı paraları ise dönüşte babasına teslim ediyordu. Yalnız ol­
mazdı. İlkokuldan arkadaşları Mustafa ve Bedri’de sık sık bu işte ken­
disine yardım ediyorlardı.
Derken ortaokul başladı... Hendek Ortaokulu’na kayıt olması ha­
yatında köklü değişikler getirmemişti. Yine okul çıkışlarından sonra
doğruca fırına koşuyor, babasının yardım ediyordu. Fakat artık büyü­
müştü... Babası, Adapazan-Hendek hattı arasında çalışan minibüsle­
rinde çalışmasına izin veriyordu. En büyük tutkusu, arabalardı... Ara­
ba kullanmaktan asla bıkmaz, bıraksalar günlerce arabanın içinden
çıkmazdı, O dönem Adapazan-Hendek arasında ulaşım oldukça zor­
du ve bunu az sayıdaki minibüsler sağlıyordu. Ve Ali Gaffar artık bu
minibüslerden birinde muavinlik yapıyordu. Muavinlik, hayatına ade­
ta ayrı bir renk katmıştı. Her yaş grubundan insanla tanışıyor ve sos­
yal yönünü geliştiriyordu. Hayatının ileriki aşamalarında bunun çok
faydasını görecekti...
1967 yılında ortaokulu bitirdi. Okumaya devam etmek istiyordu.
Aslında istediği, sadece okumak da değildi. İstediği, Hendek’in dışına
22

Eskikitaplarim.com Karagöz
çıkarak bilmediği yeni dünyalara doğru yelken açmaktı. Uygun buldu­
ğu bir anda, bu arzusunu babasına açtı. Korkuyordu. O yıllarda Hen­
dek’te liseye giden öğrenci sayısı pek de fazla değildi. Genelde erkek
çocuklar ortaokulu bitirdikten sonra iş hayatına atılır ve baba meslek­
lerinde çalışırdı. Bu yüzden babasının nasıl bir tepki vereceğini kesti-
remiyordu. Ailesinde de okuyan yoktu. Bu yüzden babası ‘Hayır oku­
yamazsın, işin başına geçeceksin’ diyebilirdi. Ancak böyle olmadı...
Fikri Okkan, tek oğlunun isteğini olumlu karşıladı ve kendisine oku­
ması için her türlü yardımı yapacağını söyledi. Tabii bu karar aile için­
de tartışmalara neden oldu. Dayıları Ali Gaffar’ın okuması taraftarı de­
ğildi. Bu yüzden de babasını kararından caydırmaya çalışıyorlardı. Fa­
kat tüm baskılara rağmen babası, ‘Ben okuyamadım bari oğlum oku­
sun’ diyerek tanışmalara son noktayı koydu...
Lise yolu açılmıştı açılmasına ama, hâlâ hangi liseye gitmek istedi­
ğine tam olarak karar verememişti. Normal okullara gitmek istemi­
yordu. Farklı dünyalara girmeyi düşlüyordu. Bu yüzden de asker ol­
mak istedi. Babasına ‘Beni askeri okula yazdır’ dediğinde babası ol­
dukça şaşırmış ve oğlunun ısran karşısında bu isteği kabul etmek zo­
runda kalmıştı. Babasıyla birlikte İstanbul’a gitti ve askeri liseye gire­
bilmek için başvuru sınavına girdi. Fakat sınavı kazanamadığı için çok
istediği askeri liseye giremedi. Ama kafasına Hendek’ten ayrılmayı ve
kendi ayakları üstünde durmayı koymuştu bir kez. Polis koleji sınav­
larına girdi. Başarılı oldu ve Ankara Polis Koleji’ni kazandı. Artık Ali
Gaffar Okkan’ın hayatında yeni bir sayfa açılmıştı. Hayatının bütün
akışını değiştirecek olan bu karardan hiçbir zaman pişmanlık duyma­
yacaktı. Hatta ölümünden bir yıl önce, Hizbullah’ın çöktüğü Beykoz
operasyonundan sonra yakın arkadaşı Kenan Öner’i arayıp “Biliyor
musun Kenan, iyi ki polis olmuşum. Sevdiğim işi yapıyorum. O ka­
dar mutluyum ki...” diyecekti.
Yatılı olarak Ankara’da okumak, tahmin ettiği gibi hayatını değiş­
tirmişti. İlk kez ailesinden ayrı kalıyordu. Üstelik doğup büyüdüğü
23

Eskikitaplarim.com Karagöz
Hendek’e yüzlerce kilometre uzaklıktaydı. Her gurbetlik çeken gibi
önce sigara içemeye başladı... Türkiye’nin farklı yerlerinden gelmiş,
tanımadığı yüzlerce gençle bir arada kalıyordu. Fakat muavinlik dö­
nemlerinden kalma girişkenliği, okulda çabuk sivrilmesine neden ol­
du. Yakın arkadaşlıklar kurdu... Halen Eskişehir’de emniyet müdürlü­
ğü yapan Zeki Sarıgök o yıllardaki en yakın arkadaşlarındandı.
Okulda sivrilmesinin tek nedeni, elbette muavinlikten kalma giriş­
kenliği değildi. Polis Koleji’nde üç farklı öğrenci grubu vardı. Birinci
grup, babası emniyet kökenli olup da bu okula yazılanlardan oluşuyor­
du. İkinci grup, ekonomik durumu nedeniyle yatılı okulda okumak zo­
runda kalanları içeriyordu. Son olarak da kolejde, ekonomik durumu
iyi olmasına rağmen polislik mesleğini tercih eden bir grup vardı. Ok­
kan işte bu üçüncü gruptandı. Babasının ekonomik durumu diğer öğ­
renci velilerine nazaran iyiydi. Diğer taraftan aile yapısı da oldukça
kuvvetliydi. Dürüstlüğü ön plana çıkaran bir yapıları vardı ve dini
inançları kuvvetliydi. Tüm bunlar onda müthiş bir özgüvenin oluşma­
sına neden olmuştu. Bu yüzden okulda konuşmasıyla, giyimiyle ve ha­
reketleriyle hemen sivrilerek dikkatleri çekmeyi başarmıştı. Okulun
Fransızca eğitim yapan bölümünü tercih etmişti. İngilizce ve Almanca
bölümlerine nazaran yakın arkadaşlarını genelde kendi bölümünden
seçmişti. Giyimine nasıl dikkat ediyorsa arkadaş seçimine de öyle dik­
kat ediyordu. Sık sık çevresindekilere, “İnsan çevresindeki arkadaşları
iyi seçmeli. Az olmalı, ama öz olmalı. 20 tane takım elbisen olacağına,
beş tane olsun ama kaliteli olsun” diyordu.
Çok çalışkan bir öğrenci değildi. Hiçbir zaman dereceye gireme-
/nişti, ama sınıfını rahatlıkla geçecek kadar da başanlı bir öğrenciydi.
Nitekim üç yıl sonunda Ankara Polis Koleji’ni bitirmeyi başardı ve
1970’de yine Ankara’daki şimdiki adıyla Polis Fakültesi olan Polis Ens-
titüsü’ne başladı. Şu an dört yıl olan yüksek eğitim, o yıllarda üç yıl­
la sınırlıydı. Enstitüde, A ve B olmak üzere iki ayrı sınıf bulunuyordu.
Okkan B sınıfındavdı. Kolejde nasıl bir üç yıl geçirdiyse akademide de
24

Eskikitaplarim.com Karagöz
buna benzer bir üç yıl geçirdi. Yine okulun popüler öğrencilerden bi­
riydi ve yine zorlanmadan derslerini geçmeyi başarıyordu. 29 Eylül
1973 yılında Ankara Polis Enstitüsü’nden mezun olduğunda o artık
bir komiser muaviniydi ve okul yıllığında onun için şunlar yazılıydı:
"Sınıfımızın en yakışıklılarından biridir. Neşeli ve hayat dolu bir
arkadaşımızdır. Şakalarını öyle ciddi yapar ki, insan bir an için
onun şaka yaptığını değil de, kızdığını zanneder. Fakat hemen
gülmesiyle şakaları bir başka değer kazanır. Çeşitli ailevi sebepler­
le ileride meslekten ayrılacağını düşündüğünü söyler. Oysa kendi­
ni mesleğin akışına o kadar kaptırmıştır ki, bazen bu düşündükle­
rinin gerçekleşmeyeceğine kendisi dahi inanır. Meslekte olsun ve­
ya olmasın her branşta başarılı olacağına inandığımız kardeşimi­
ze mutlu yaşantılar dileriz. ”

İlk Aşk

Uzun boylu ve yakışıklıydı. Bu yüzden de zaten ufak bir yer olan


Hendek’te kızların dikkatini çekiyordu. Ama o gönlünü ortaokul yıl­
larında Fehime Zerrin Şen’e kaptırmıştı. Aynı okulda okumuşlardı...
Çok fazla sohbetleri yoktu. Daha çok birbirlerine bakarak, duyguları­
nı belli ediyorlardı. Zaman zaman da teneffüslerde ayaküstü konuşma
fırsatı buluyorlardı. Ortaokul yılları bu şekilde devam etti. Üç yılın so­
nunda yolları ayrılmak zorunda kaldı. Okkan, Ankara’ya polis koleji­
ne yazıldı. İlk aşkı ise öğretmen okuluna....
Yaşlar ilerledikçe, arkadaşlıkları aşka dönüştü. Polis Enstitüsü’nde
okuduğu dönemlerde, Fehime Zerrin Şen’i görmek için hafta sonları
sık sık Hendek’e gidiyordu. Şen ise öğretmen okulundan yeni mezun
olmuştu ve Gargalı Köyü’nde öğretmenlik yapıyordu. Okkan, çoğu
zaman yakın arkadaşı Mustafa Gezici ile birlikte bazen de tek başına,
babasının arabasıyla Gargalı Kövü'ne gidip, çiçeği burnunda öğretme-
25

Eskikitaplarim.com Karagöz
ni alıp Hendek’e götürüyordu.
0 günün koşulları gereği, iki sevgili, küçük ve geleneklerine bağ­
lı Hendek’te fazla görüşme olanağı bulamıyorlardı. Aralarındaki ya­
kınlığı sadece samimi arkadaşları biliyordu. Bu yüzden de Gargalı-
Hendek arası yolculuklar, birbirlerine zaman ayırabildikleri nadir an­
lardandı. Okkan ve Şen sık sık birbirlerine mektup da yazıyorlardı.
Ankara’dan hafta sonlan iznine gelemediği zaman özellikle, mektup
yazmayı ihmal etmiyordu. Ve mektuplar genelde arkadaşlar vasıtasıy­
la birbirlerine iletiliyordu. Gaffar Okkan bu mektuplan hiçbir zaman
atmadı. Hepsini tek tek bir kolinin içine doldurdu ve zaman zaman
da tekrar okudu. Yıllar sonra Şanlıurfa’da görev yaparken bu koliyi
gören çalışma arkadaşı Alper Yaz’a “Onlar benim gençlik duyguları­
mın kanıtı” diyecekti.
Çocukluk aşkı Şen ile 1974 yılında evlendi. İzmir’de siyasi şubede
çalışıyordu. Düğünleri Hendek’te, boş bir pasajın içinde yapıldı. Bü­
tün yakın arkadaşları düğüne katılmıştı. Çocukluk arkadaşı Bedri Nal,
“Çok kalabalıktı. Pasaja sürekli sandalye takviye yapışımızı unutamam”
diyerek o günleri anıyor. Evlendikten sonra Fehime Şen, İzmir’e tayi­
nini istedi. Önce kızları Sezin doğdu. Dünyalar adeta onun olmuştu.
Sezin’i bir başka seviyordu. Ona hep ‘Çıtırık’ derdi. Derken yıllar son­
ra bu kez, Eskişehir’de oğlu Fikrican doğdu. Oğluna babasının ismini
koymuştu. Oğlu fıkrican’a belki çok zaman ayıramadı, ama mümkün
oldukça onunla birlikte olmaya özen gösterdi. Diyarbakır emniyet mü­
dürüyken okula başlayan Fikrican’ı sık sık makamına götürüyordu.
Hatta zaman zaman derslerini yapmasına da yardımcı oluyordu. Diyar-
bakırspor maçlarından sonra çıkılan zafer turlarında yanına mutlaka
oğlunu da alıyordu.
Doğrusu ailesine çok zaman ayıramadı. Mesleğinin her şeyden ön­
ce geldiğini düşünüyordu. Zaman sınırlaması olmadığı için, düzenli
hayatı yoktu. Sabahın erken saatlerinde işe gidiyor, gece geç saatlere
kadar görevinin başında oluyordu. Özellikle emniyet müdürü olduk-
26

Eskikitaplarim.com Karagöz
tan sonra çalışma temposunu daha da arttırdı. Hem Kars’ta hem de
.Diyarbakır’da sekreterliğini yapan Seniha Demirkıran’ın, “Sabaha kar­
şı 3’ten evvel eve gittiğini hatırlamıyorum” sözleri Okkan’ın işine ne
denli bağlı olduğunu iyi ifade ediyordu. Son yılbaşı gecesinde dahi,
herkes evinde ailesiyle birlikteyken, o yine görevinin başındaydı.
Bu kadar yoğun çalışma temposu içinde doğal olarak ailesiyle faz­
la ilgilenemiyordu. Ama aile bağına büyük önem veriyordu. İzmir’de
görev yaptığı yıllarda bir arkadaşıyla birlikte gittiği restoranda, evli
polis şefini başka bir kadınla gördüğünde, “Bu adam benim için bit­
miştir. Bir daha bu adama selam falan vermem" demişti. Hatta polis
şefinin masasının önünden geçerken, normalde selam vermesi gere­
kirken, yüzüne bile bakmamıştı.
Hayatı boyunca en büyük yardımcısı eşi oldu. Fehime Zerrin Ok­
kan, eşinin mesleğine ne kadar bağlı olduğunu biliyor ve her zaman
destek oluyordu. Hayat arkadaşının desteğini her zaman hisseden
Okkan da ölmeden bir süre önce eşine, “Diyarbakır’da 2-3 saat uyu­
yoruz. İstanbul’a gittiğimizde 2-3 saat da uyuyamayacağız. Şimdiden
hazırlıklı ol" diyecekti.
Ailesini üzmemek için özelikle Diyarbakır’da bulunduğu süre için­
de birçok kez ölüm tehdidi almasına karşın, bunlardan ailesine hiç
bahsetmemişti. Sadece eşi ve çocuklarına değil annesine, babasına en
ufak imada bulunmamıştı. Bütün sorunlara tek başına göğüs germeyi
tercih ediyordu.
Ölümüne kadar ailesini medyadan uzak tuttu. Ailesinin göz önün­
de olmaması için her türlü önlemi almıştı. Görev yaptığı her ilde özel-
likla, Kars ve Diyarbakır’da, birçok gazeteci eşiyle birlikte röportaj
yapma teklifinde bulunmasına karşın bir kez olsun bu isteği kabul et­
memişti. Hep aynı şeyi söylüyordu: “Ailemi çekip ne yapacaksınız?
' Önemli olan benim yaptıklarım değil mi? Zaten ben de hiçbir röpor­
taj teklifini geri çevirmiyorum.”
Çalışma arkadaşı Hüseyin Ünal, Okkan'ın ailesiyle olan ilişkisini
27

Eskikitaplarim.com Karagöz
şöyle anlatıyor: “Hiç unutmuyorum, İzmir’de siyasi şubede birlikte
görev yapıyoruz. İnanılmaz yoğun ve stresli günler yaşıyoruz. İşimiz
gece yarısına doğdu bitti. Gaffar, bütün işler bittikten sonra, bana bu­
gün evlenme yıldönümü olduğunu söyledi. İşine çok bağlıydı ve işi
bitmeden o günün evlenme yıldönümü olduğunu söylememişti. Ara­
basına atladık ve bize gittik. Önce evlerine uğrayıp eşini aldık. Sonra
da açık bulduğumuz dükkanlara uğrayıp yiyecek, içecek bir şeyler al­
dık. Zaten daha önceden eşine bir hediye almış. O gece hep birlikte
eğlendik. Önemli günleri hiçbir zaman unutmazdı.”
Yakın arkadaşı Kadir Canbeldek’in görüşleri ise şöyle: “Evet, bel­
ki eşine ve çocuklarına doğru düzgün zaman ayıramadı. Bunun far­
kındaydı ama mesleğinin her şeyden önemli olduğunu düşünüyordu.
Fakat onun kadar ailesine düşkün insan görmedim dersem inanın
abartmamış olurum. Bunca yıllık arkadaşıyım şimdiye kadar ailesini
kıracak bir söz söylediğini, bir şey yaptığını görmedim. Eğer yapsaydı
bunu en iyi bilecek kişi benim. Onca yoğun işinin ortasında mutlaka
2-3 saatte bir eşini arar ‘Hoca hanım, nasılsın? Bir sorun var mı?’ der­
di. Biz ara sıra ‘Ya bu kadar da aranır mı?’ diye takılırdık. Fakat o hiç
oralı olmaz, aramaya devam ederdi.”

Parayı sevmezdi... ama çayı ve sigarayı!..

Küçüklüğünden beri paraya önem vermezdi. Cebinde ne kadar


varsa arkadaşlarıyla paylaşır, çoğu zaman babasının fırınından aldığı
ekmekleri yeterli maddi gücü olmayanlara dağıtırdı. Minibüste çalışır­
ken kazandığı paranın tümünü harcardı. Özellikle de giyim kuşama...
Bu yüzden babasıyla çoğu zaman ters düşerdi. Bu sürtüşme hep sür­
dü. Yıllar sonra Diyarbakır Emniyet Müdürü olarak bayram tatili için
Hendek’e geldiğinde babasıyla para yüzünden yine ters düşecekti.
Babasının bakkal dükkânında otururken, ayakkabılarını boyayan ço-
28

Eskikitaplarim.com Karagöz
cuğa 5 milyon lira verince, babası “Sen beni batıracak mısın? 250 bin
liralık boya için 5 milyon lira verilir mi?” diye çıkışmış, o da “Ne yapa­
yım baba, senin gibi olamam” diye karşılık vermişti...
Okkan, para söz konusu olduğunda oldukça ilginç bir portre çizi­
yordu. Üzerinde para taşımayı sevmezdi. Polis Koleji’nden arkadaşı
İsmet Taşhan anlatıyor: “Cüzdanı hep dolu olurdu. Fakat o kadar ka­
barık cüzdanda nasılsa hiç para bulunmazdı. Bunun yerine eline ge­
çen ne kadar gereksiz kağıt parçası varsa hepsini cüzdanına doldurur­
du...”
Gençlik yıllarından kalma alışkanlığı hayatının sonuna kadar de­
vam ettirdi. Öldüğü zaman cüzdanından çıkan para sadece 750 bin li­
raydı ve bu paranın da hayli ilginç bir öyküsü vardı. Öldüğü günün sa­
bahı, evinden ayrılırken eşi kendisinden para istemişti. Her zaman
yaptığı gibi, korumalarına, eşine istediği parayı vermelerini söylemiş­
ti. Yanında para taşımazdı. Zaten hiçbir zaman maaşını kendisi çek­
mez, devamlı yakın korumalarına çektirir, korumaları kredi kartı bor­
cu başta olmak üzere her türlü ödemeleri Okkan adına yapardı. Ko­
rumalar, müdürlerinin direktifi doğrultusunda Fehime Okkan’ın iste­
diği parayı vermişti. Fakat tam makamına gitmek için arabaya biner­
ken, o güne kadar korumalarından istemediği bir şeyi isteyecekti. Ya­
kın koruması o anı şöyle aktarıyor: “Eşine para verdikten sonra araba­
ya doğru ilerlerken, sanki öleceğini anlamışçasına ‘Bana biraz para
versenize. Yarın öbür gün ölürsek arkamızdan cebinde beş kuruş
yoktu demesinler’ dedi. Çok şaşırmıştık. Bizden hiç para istemezdi.
Parayla işi olmazdı. Her türlü ihtiyacını biz alırdık. Uzattığım 10 mil­
yon lirayı fazla buldu. ‘Bozuk yok mu?’ dedi. 250 bin lira olduğunu
söyledim. ‘Ver’ dedi. Sonra aynı saldırıda hayatını kaybeden özel ka­
lemi Mehmet Kamalı’ya dönerek ‘Sende yok mu Mehmet?’ diye sor­
du. Mehmet ise cebinden 500 bin lira çıkarak uzattı. ‘Tamam bu ka­
dar yeter’ dedi ve bizden aldığı paraları cüzdanına koydu. Öldüğün­
de cüzdanından çıkan 750 bin lira işte bu paraydı...”

Eskikitaplarim.com Karagöz
Parayla ilgili iki ilginç olay daha anlatıyor Okkan’ın yakınları. Bun­
lardan biri öylesine ilginç ki, hani yakınlan tarafından anlatılmasa
kimsenin inanamayacağı türden. Gaffar Okkan, her zaman içtiği Marl-
boro sigarasının bile fiyatını bilmiyordu. Bir keresinde Diyarbakır es­
ki valisi Nafiz Kayalı’yla sohbet ederken, laf dönüp dolaşıp bir paket
Marlboro sigarasının ne kadar olduğuna geldi. Hem Nafiz Kayalı hem
de Gaffar Okkan, farklı fiyatlar söylüyordu. Kayalı’ya göre sigaranın fi­
yatı 3 milyon lira, Okkan’a göreyse 5 milyon lira... Derken iddiaya gi­
riyorlar. Korumaları çağırıp sigaranın fiyatını soruyorlar ve yanıldıkla­
rını fark ediyorlar. Zira o denemde bir paket Marlboro’nun fiyatı 950
bin liraydı. Bu parayla ilgili bütün işlerini korumalarına yaptıran, Ok­
kan için gayet sıradan bir olay. Örneğin, Diyarbakır’da bulunduğu sü­
re boyunca bankadan maaşını hep yakın koruması çekiyordu. ‘‘Her
ay başı bankaya gider maaşını çekerdim” diyor koruması, “Ne kadar
maaş yattığını hiç sormazdı. Önce kredi kanı borçlarını öderdim. Fa­
kat borç çok olduğundan genelde asgari ödemesini yatırırdım. Ailesi­
nin ya da kendisinin ihtiyaç duyduğu şeyleri bana söyler, ben de on­
ları alırdım. Parasının yetişmediği durumlarda ise -ki bu neredeyse
her ay olurdu- babasını arar para göndermesini isterdim. Bir gün ba­
basının bana ‘Millet babasına para gönderir ben hâlâ emniyet müdü­
rü olmuş oğluma para gönderiyorum. Bu nasıl bir iş?’ dediğini hatır­
lıyorum...”
Kaliteli ve temiz giyinmek... Bu Okkan için bir hayat tarzıydı. Kü­
çüklüğünden başlayan iyi giyinme alışkanlığını hayatının sonuna ka­
dar devam ettirdi. Gençken takım elbise giymeyi pek sevmezdi, ama
giyim kuşamıyla yaşıtları arasından hemen sıyrılırdı. Kahve hayatını
sevmezdi. O dönem Hendek’te fazla yapacak bir şey olmadığı için pa­
rasını ya arkadaşlarıyla harcar ya da yeni elbiseler alırdı. Gençlik yılla­
rında spor giyinen Okkan, polis olduktan sonra takım elbisesini üze­
rinden hiç çıkarmadı. Eskişehir’de görev yaptığı süre boyunca Sarar
Giyim’in sahibi Cemallettin Sarar’la kurduğu yakın ilişkiyi hayatının
30

Eskikitaplarim.com Karagöz
sonuna dek devam ettirdi ve sürekli Sarar’dan giyinmeye başladı.
Özellikle Kars ve Diyarbakır’da görev yaptığı yıllarda yeni elbiseye ih­
tiyaç duyduğunda Sarar’a telefon açar, yeni elbiseler ısmarlardı. Arka­
daşlarına göre tek kişisel harcaması buydu. Ön planda olduğunu bil­
diği için her zaman şık olmaya özen gösterirdi.
“İnsan giyindiğiyle karşılanır, bilgisiyle uğurlanır” derdi sık sık -^ -
Giyimiyle karşısındakini etkilemeyi severdi. Bir röportajda “Çarpıcı
giyinmişsiniz. Sanlı manii, altın saat ve pırlanta yüzük...” şeklindeki
konuşmaya, “Ama hanzo işi değil" diye cevap vermişti.
Önceleri mesleğinden ötürü takım elbise giymeye başlayan Ok­
kan, zaman içerisinde bunu yaşam tarzı haline getirdi ve tatillerde bi­
le kravatını çözmedi. Yıllık iznini kullanıp tatile gittiği yerlerde, hatta
ana ocağında bile alışık olduğu tarzda giyinmeye özen gösterirdi. Ör­
neğin, onu bugüne kadar bir tişört ya da kot pantolonla gören hiç
kimse yok. En yakın arkadaşları bile... Üstelik sadece kendi giyimine
değil çevresindekilerin nasıl giyindiğine de çok dikkat ederdi. Nasıl
giyinmişse, çevresinde bulunanların da aynı kendisi gibi giyinmesini
isterdi. Diyarbakır’daki ilk gününde teşkilatın önde gelen isimleriyle
yaptığı toplantıya şu cümlelerle başlamıştı: “Bana iyice bakın. Ben na­
sıl giyiniyorsam siz de bundan sonra böyle giyineceksiniz. Her zaman
temiz, ceketli ve kravatlı olacaksınız. Bu benim en önemli prensiple­
rimden Biridir. Vatandaşlara örnek olmalıyız. Eğer maddi durumunuz
iyi giyinmenize engelse bana gelin. Ben sizin bütün ihtiyaçlarınızı kar­
şılayacağım."
Onu anlatırken, çok ilginç bir özelliğini atlamamak gerekiyor. Ok­
kan, tam bir çaykolikti. Sabahın erken saatlerinde içmeye başlar, hiç
bıkmadan gece yansına kadar çay içmeyi sürdürürdü. İnanılmaz ama,
günde 100 bardak çay onun için normal bir rakamdı. Çoğu zaman bu­
nun çok daha üzerine çıktığı oluyordu. Çocukluğunda da çay içmeyi
severdi, ama özellikle polisliğe başladıktan sonra bunu neredeyse
hastalık haline getirdi. Yemekle pek ilgisi yoktu. Polis Koleji’nde baş-
31

Eskikitaplarim.com Karagöz
ladığı sigarayı hiçbir zaman bırakmadı. Marlboro içerdi ve günde üç
pakete yaklaştığı olurdu. Dolayısıyla çay ve sigara onun hayatının de­
ğişmez iki parçasıydı. Diyarbakır Emniyet Müdür Yardımcısı Burhan
Gümüş, onun çay tutkusunu şöyle anlatıyor: “Hentbol milli takımımız
turnuva için Diyarbakır’a gelmişti. Onları havaalanından karşıladım ve
emniyet müdürlüğüne doğru birlikte yola çıktık. Odasında bizi bekli­
yordu. Tam makamının kapısına geldiğimizde hentbolcülere tuvalete
gitmeleri konusunda uyarıda bulundum. Önce kimse buna bir anlam
veremedi. ‘Durup dururken neden gideceğiz ki?’ dediler. Ben de on­
lara ‘Siz bilirsiniz’ diyerek, tuvalete gittim. Ardından odasına girdik.
Herkes koltuklara oturdu. Çaylar söylendi. Sonra bir çay, bir çay da­
ha, bir çay daha ve bir çay daha... Zavallı adam, sayısız defa çay taze­
lemek için odaya girip çıktı. Hentbolcüler de ayıp olmasın diye, onu
kıramıyor ve o her yeni bir çay içtiğinde mecburen içmeye başlıyor­
lar. Anık kaçıncı çaydan sonra hatırlamıyorum, oyunculardan bazıla­
rının kıvranmaya başladığını gördüm. Fakat çocuklar, ‘ayıp olur’ dü­
şüncesiyle tuvalete de gidemiyorlardı. Bir ara cep telefonu çaldı. Mü­
dür bey uzun uzun konuşmaya başladı. Oyunculara dönüp ‘eğer be­
ni dinleyip baştan tuvalete gitseydiniz bunlar olmazdı’ dedim. Konuş­
masını bitirdikten sonra, durumu anladı ve çocuklara istedikleri za­
man tuvalete gidebileceklerini söyledi...”
Çay konusunda bir başka güzel anı ise çocukluk arkadaşı Mustafa
Gezici’den: “Eskişehir’de görev yaptığı yıllarda onu ziyarete gitmiş­
tim. Sabahın erken bir vaktiydi. Makamında oturuyorduk. Daha.kah­
valtı etmemiştim. Sohbete başladık. Bu arada çay içiyorduk. Derken
çayların arkası kesilmemeye başladı. ‘Bir tane daha içersin, bir tane
daha içersin’ diye diye içim dışım çay oldu. ‘Ali’ dedim. Valla içim dı­
şım çay oldu. Yemek yemezsem açlıktan öleceğim. ‘Tamam Mehmet’
dedi, ‘Seni yeni keşfettiğim süper köfte yapan bir yere götüreceğim.’
Arabaya bindik, Ali’nin götüreceği yere doğru ilerliyoruz. Bu arada aç­
lığım daha da ilerlemişti. Epey yol aldıktan sonra Sanayi Mahallesi’ne
32

Eskikitaplarim.com Karagöz
geldik. Çok şaşırmıştım. Beni getirdiği yer etrafında 3-5 tabure olan
bir seyyar köfteciydi. Benim aklımda şık bir restoran falan vardı. Ge­
tire getire beni buraya mı getirdin diye sorunca ‘Öyle deme, buranın
köftesi hem çok temiz hem de çok güzeldir, ben hep buradan verim’
dedi. Köfteci bizi görünce ‘Gaffar abi hoş geldiniz’ diye karşıladı. ‘Hoş
bulduk’ dedi'Ali. Taburelere oturduk ve öğle yemeğini yemeğe başla­
d ık ^ "
Mehmet Gezici’nin aktardıklarından da anlaşılacağı gibi Okkan ol­
dukça mütevazıydı. Lükse karşı düşkünlüğü yoktu. Diyarbakır’a gelen
misafirlerini yemek yemeğe çoğu zaman Ofıs’te bulunan seyyar ciğer­
ciye ya da köfteciye götürüyordu. Bu alışkanlığını Hendek’te kazan­
mıştı. Arkadaşlarıyla dışarıda yemek yiyeceği zaman ya bir lahmacun
salonuna giderlerdi ya da bir seyyar köfteciye. İlginç olan, bu çocuk­
luk alışkanlığını Türkiye’nin en önemli isimlerinden biri olduğunda
da değiştirmemişti. Sürekli “Makamlar geçicidir, ben Kodamanlar dan
Fırıncı Fikri’nin oğluyum” diyerek halktan hiç kopmadığım anlatma­
ya çalışıyordu. Bir röportajında vatandaşla olan ilişkisini de “Herkesi
dinlerim. Herkesle konuşurum. Bakkala giderim. Mevhane kerhaney­
le işim yok. Giderim Atilla’nın yanına. O müsait değilse bakkal Ah­
met'in yanma giderim. Şuradaki bakkalın gösterdiği samimiyet, dün­
yanın en güzel samimiyetidir" diye açıklıyordu.
,4^ayınbira4eıl[smail ŞeııLs^öl^T^kkim ın halkla bu kadîur7çT ^«ii.
masının, zengin fakir ayırt etmeden herkesle konuşmasının altında,
gençlik yıllarında yaptığı minibüsçülüğün büvük etkisi var Sen. Adapa-
zarı-Hendek arasında babasının minibüsünde uzun süre muavinlik ve
şoförlük yapmasının, onun insanlarla yakın ilişki kurabilen, girişken ve
insan psikolojisinden ivi anlayan bin haline getirdiğini diisiımımr___
-----Anlattıklarımızın dışında daha birçok özelliği var Okkan in... Ol­
dukça esprili ve bir şakacı kişiliğe sahip. Çok iyi taklit yeteneği vardı.
Diyarbakır’da bu kadar çok sevilmesinin önemli nedenlerinden biri
de vatandaşlarla Diyarbakır şivesiyle konuşması. Yakın arkatlaşlarm-
33

Eskikitaplarim.com Karagöz
dan hentbol hocası Sinan Öner, onun bu özelliğini şöyle anlatıyor;
“Antrenmandayken telefon çaldı. Açtım. Merhaba bile demeden, ‘Ho­
ca bak, az önce bir fıkra öğrendim, acayip güldüm. Dur sana da an­
latayım’ diyerek telefonda fıkra anlatmaya başladı. Bittikten sonra da
toplantıda olduğunu ve kapatması gerektiğini söyledi. Şimdi böyle bir
şeyi kim yapar? K m knn hirfm niyrt miiılimi, rı lrrrrl ır i?i f,iirii nrmırt
da seni arayacak ve fıkra anlatacak. Bir kecejalsaJıadi anlarım. Sürek­
li telefonda fıkralar anlatır, bilmeceler sorardı...”
Fıkra anlatmak, taklit yapmak kadar çevresindekilere hediye al­
maktan da hoşlanırdı... Bütün misafirlerine küçük de olsa mutlaka bir
hediye verirdi. Özellikle çalışma arkadaşlarına sık sık armağanlar alır­
dı. Örneğin, yönetici seviyesindeki tüm çalışma arkadaşlanna, ölü­
münden önceki son bayramda gömlek ve kravat almış ve bunlan bay­
ramın ilk gecesi evlerine göndermişti. Benzer hediyeleri çalışma arka-
daşlannın eşlerine almayı da ihmal etmemişti. Buna karşılık, kendisi
asla hediye kabul etmezdi. Hem Kars hem de Diyarbakır’da sekreter­
liğini yapan Seniha Demirkıran’ı bir gün kendi namına hediye kabul
ettiği için oldukça sert azarlamıştı. “O günden sonra bir daha hiç he­
diye almadım. Herkesi de uyardım. Yakın arkadaşları dışında hediye
verilmesine çok köpürürdü. Fakat, birçok kişi de, tüm ısrarlarıma rağ­
men illa bir şeyler bırakmak isterdi. Böyle bir durumda, bana hediye­
leri alıp sonra ihtiyacı olanlara dağıtmamı tembihlemişti. Ben de öyle
yapıyordum İhtiyacı olanlara gelen hediyeleri verirdim” diye konuşu­
yor Demirkıran...
Halkın diliyle konuşmayı tercih ediyordu, bu yüzden de gündelik
konuşmasında fazla küfür kullanıyordu. Kızgın olduğu her konuşma­
sında sık sık küfür ediyordu. Üstelik kendine çok güvendiğinden,
benzer konumlarda ttiği-biliniyor.

34

Eskikitaplarim.com Karagöz
Politik Bakışı

Gençlik yılları, aynı zamanda Türkiye’nin siyasi açıdan en hareketli


günlerine denk düşüyordu. Öğrenci olaylannın doruğa çıktığı, sağ ve
sol kutuplaşmanın giderek arttığı yıllardı. Tam bu dönemde, Ankara
Polis Koleji’ne yazıldı. Genç yaşta polis kolejine adım atması, siyasi ör­
gütlenmelerin dışında kalmasına neden oldu. Daha sonraki yıllarda da
polis teşkilatı içindeki siyasi kutuplaşmalara katılmamayı tercih etti.
Kuşkusuz onun gibi önemli bir kişiliğin hangi siyasi görüşe yakın
olduğu merak edilen bir konu. Fakat onun hayatıyla ilgili her türlü ay­
rıntıyı verebilen kişiler dahi, hangi siyasi fikri benimsediği konusun­
da fikir yürütemiyorlar. Ortak görüş, “vatanını, milletini ve bayrağını
seven, iyi bir Atatürkçü’’ olduğu yönünde. Kuşkusuz, siyasi bir görü­
şü vardı. Fakat o, devlet memuru olmanın kendisine yüklediği so­
rumluluklar nedeniyle siyasi düşüncelerini en yakınlarıyla dahi pay-
laşmamayı tercih ediyordu. Yine de bir fikir jimnastiği yapıp, Ok-
kan’ın siyasi görüşleri hakkında yorum yapılabilir. Bunun en sağlıklı
yolu ise yaşamından kesitler sunmak...
Gazeteci Ruşen Çakır, ‘Derin Hizbullah’ adlı kitabında Okkan’ın
Hadep ve benzeri çevrelere bakısının pek sıcak olmadığını söylüyor.
Hatta bir sohbetlerinde, Okkan, Çakır’a, Diyarbakır’la ilgili iki hayali­
nin olduğunu, bunlardan birinin Divarbakırspor^ıi-Iückive-Birinci
Futbol Ligi’ne çıkarmak, ötekinin ise Hadep’in ildeki oy oranını yüz­
de 10’un altına düşürmek olduğunu söylemişti.
Hadep’in yönetici kadrosuyla mümkün olduğunca az görüşmek,
muhatap olmamak taraftarıydı. Diyarbakır’daki ilk aylarında, polis
lojmanların olduğu caddeye üst geçit yapma önerisini kabul ederken,
“Tamam ama bu işi kendimiz yapalım. Belediyeye havale edersek,
şimdi bunlar bizi çeşitli bahanelerle oyalarlar. En iyisi muhatap olma­
yalım” demişti...
Diğer taraftan Gaffar Okkan, meslek hayatında kuşkusuz en bü-
35

Eskikitaplarim.com Karagöz
yük savaşı, Hizbulllah’a karşı verdi. Gerçek anlamda bir terör uzma­
nıydı ve gizli servis olarak gördüğü Hizbullah’a karsı uzun süre adeta
tek başına savaştı. Terörün nereden gelirse gelsin mutlaka yok edil­
mesi gerektiğini düşünüyordu. Fakat Hizbullah’a karşı yürüttüğü sa­
vaşın ilk dönemlerinde gerçekten büyük zorluklar çekti. Büyük ço­
ğunluğu sünni ve dindar ailelerden gelen polis teşkilatı, Okkan’dan
önce Hizbullah’a oldukça sempatiyle yaklaşıyordu. En azından yaka­
ladıklarında, diğer örgütlerin militanlarına göre farklı muamele uygu­
luyorlardı. Hatta militanlara, sorgu esnasında namaz kılma izni veril­
diği dahi oluyordu. “Hizbullahla savaşta en büyük zoriuğu kendi teş-
.kilatıma gerçekleri anlatmakta çektim’’ diyen Okkan, önce sorguda
namaz kılma iznini ‘müitanların dirçnci artar’^düşüncesiyle yasakladı.
Ardından da gerekirse camilerde hile operasyon yapılması,talimatını
verdi. Bu yüzden de kendi teşkilatından büyük tepki gördü. Hatta bir­
çok polis tarafından dinsizlikle bile suçlandı. Çevresindekilere sık sık
“Yıllardır Hizbullah’ın ele geçirdiği camileri geri almak için uğraşıyo­
rum. Bazen, polis memurlarını bile camilere karşı çalışmaya ikna et­
mek zor oluyor" şeklinde konuşuyordu.
' Binlerce Hizbullah imamının bulunduğu bir bölgede camilere
operasyon yaptırması kuşkusuz, radikal j jirkarardı.
Hangi kesimden gelirse gelsin, devlete yönelik tehditleri bertaraf
etmek için büyük çaba harcıyordu. Örgütler kadar belli partilerinj a
da grupların devlet içinde yapılanmasına da karşı çıkıyordu. Bu dü­
şüncesini açık açık söylediği için de Ankara’nın en üst düzey isimle­
riyle çoğu zaman ters düştüğü oluyordu. Özellikle emniyet teşkilatın-
da Fethullah Gülen cem aarfr^^ çok rahatsızlık du­
yuyordu. Stratejik noktalara Gülen'e vakın insanların atanması üzeri­
ne teşkilatın önde gelenleriyle zaman zaman ters düştüğü de oluyor­
du. İddialara göre bu konuda kızgın olduğu kişilerin başında da Sa­
adettin Tantan geliyordu.
“Bayrak aşkına”... En sık kullandığı sözlerden biri buydu. Onu ta­
36

Eskikitaplarim.com Karagöz
nıyanlar, bayrağı onun kadar sevebilecek başka birinin daha olmaya­
cağı görüşündeler. Çalıştığı her yerde Türk bayrağının bulunmasına
önem veriyordu. Örneğin, Diyarbakır’a atandığında emniyet müdür­
lüğüne ait tüm binaların çatısına bayrak asılmasını emretmişti. Birçok
kamu binasına bayrak hediye etmişti. Yakın bir çalışma arkadaşı onun
bayrak sevgisini şöyle anlatıyor: “Bayrağı onun kadar seven birini ta­
nımadım. Bir gece arabayla bir y e r °'derken, şoföre yolun orta verin­
de arabayı durdurmasını söyledi. Once bir anlam veremedik. Dışarı
çıktı ve tek başına yürümeye başladı. Yolun karşısında bir bayrak gör­
müş. Ayakta öylece dakikalarca bayrağı seyretti. Sonra bize dönüp
‘Görüyor musunuz ne kadar güzel dalgalanıyor’ dedi. Biraz daha sey­
rettikten sonra arabaya bindi ve yolumuza devam ettik..."
Bayrak konusunda hiçbir tavizi yoktu. Her devlet dairesinde bay­
rak olmasına özen gösterirdi. Bir keresinde devlet kurüralarından bi­
rinde solmuş bayrağı gördüğünde, o kurumun müdürünü herkesin
içinde azarlamaktan çekinmemişti. "Bu bayrağın hali ne böyle? Yoksa
paranız, gelin biz bayrak alalım, bir daha böyle bir şey görmeyeceğim"
diye bağırarak oradan uzaklaşmıştı. Makamına döndükten sonra da,
görevi olmamasına rağmen, o kuruma yeni bayraklar göndermişti.
Milliyetçiliğin bir partinin tekelinde olmaması gerektiğini, insanın
içinde olması gerektiğini düşünüyordu.
Çalışma arkadaşlarına göre onun kadar içi bayrak sevgisiyle dolu
bir başka insanın olması mümkün değildi. Ve yine arkadaşlarına göre,
ölümü de adeta bayrak sevgisinin bir göstergesi gibiydi. Zira, suikas­
tin ardından olay yerine gelen çalışma arkadaşları, makam aracının ar­
kasında bulunan üçgen şekilli bavrağı Okkan’ın göğsünün üzecmde
bulmuşlar. Üzeri.neÜkkan’ın kanı karışan o bayrak, ölümünden son­
ra Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü binasında saklanıyor.

37

Eskikitaplarim.com Karagöz
3- Takım 1. M anga y em in g ü n ü n d e, 1976.

Eskikitaplarim.com Karagöz
‘G affar B aba ” E fsa n e sî ’n în

G eç t îğ İ İ ller

Eskikitaplarim.com Karagöz
Meşhur arabasının yanında kızıyla birlikte.

m
mm
’i%,

"T w * •l

'
'

"’v
»■ d
n
, 'ir
t

Futbol oy n a d ığ ı arkadaşlarıyla.

Eskikitaplarim.com Karagöz
En Uzun Görev
İzmir, 1973*1983

Artık okul bitmişti. Yepyeni bir hayat onu bekliyordu. Aktif görev ni­
hayet başlamak üzereydi. Polis Enstitüsü’nü bitirdikten sonra çektiği
kurada ilk görev yeri olarak İzmir çıkmıştı. Mutluydu. Şanslı olduğu­
nu ve iyi bir kura çektiğini düşünüyordu. En azından İzmir hayat tar-
zına uygun ve güzel bir kentti. Ege’nin bu güzel kentinde ilk görev ye­
ri Eşrefpaşa Karakolu oldu. Eşrefpaşa Karokolu, gelir düzeyi düşük
insanların yaşadığı bir bölgedeydi. Dahası, çevrede kabadayılığıyla
övünen oldukça fazla insan buluyordu. İstanbul’da Kasımpaşa nasıl
bir yer ise, İzmir’de de Eşrefpaşa o tip bir yerdi. Bu da doğal olarak,
çalışma koşullarının ağırlaşmasına neden oluyordu. Komiser muavini
olarak göreve başlamıştı.
İzmir’de tanınmasının ve sevilmesinin ilk adımı Eşrefpaşa Karako­
lu oldu. Karakolda çalıştığı süre içinde, herkesle yakın ilişki kurdu.
Neredeyse karakolun çevresinde yaşayanların isimlerini bile tek tek
bilir olmuştu. İzmir’de uzun süre birlikte görev yaptığı, kolej ve aka­
dem iden yakın arkadaşı Kadir Canbeldek anlatıyor: “Belki çok sıra­
dan insanlar farketmeyebilir. Ama zeki ve kültürlü insanlar, gelir ve
eğitim düzeyi düşük yerlerde çalışınca, o insanların ilişkilerine, tavır­
larına daha farklı bir gözle bakıyor. Gaffar, bir taraftan böyle bir or­
tamda çalışan, diğer taraftanda kendini sürekli yenileyen biriydi. Bu
yüzden de hayatı boyunca vatandaşa bakış açısı, sıradan polislerden
farklı oldu. Onun Kars ve Diyarbakır’da yaptıklarının şekillenmesi as­
lında Eşrefpaşa karakolundan başlıyor. Orada insanlarla kuracağı iliş­
kinin önemini kavradı.”
Genellikle adi suçlularla uğraştığı Eşrefpaşa Karakolu’nda uzun

41

Eskikitaplarim.com Karagöz
süre kalmadı. Yaklaşık 1,5 yıl kadar sonra, o zamanki adı siyasi şube,
şimdiki adı ise terörle mücadele şubesi olan şubeye ataması geldi. Ül­
ke genelinde yeni bir yapılanma söz konusuydu ve akademiden yeni
mezun olmuş polislerin çoğu siyasi şubeye yerleştiriliyordu. Bu yapı­
lanmanın İzmir ayağında ona da görev verildi.
Siyasi şubeye atandığı dönem, .aynı zamanda Türkiye’nin en zor
yıllarıydı da. İktidar sürekli değişiyor, siyasi çatışmalar her geçen gün
şiddetini daha da artıyordu. Bir taraftan sağ örgütler diğer taraftan sol
örgütler sık sık çatışmaya giriyordu. Öldürme, kaçırma ve bombalama
artık sıradan olaylar haline gelmişti. Olaysız geçen bir gün neredeyse
yok gibiydi. Tüm Türkiye’ye yayılan terör olaylarından doğal olarak
İzmir de payını düşeni alıyordu. Hatta İzmir, İstanbul’dan sonra te­
rör olaylarının en çok yaşandığı birkaç ilden biri olmuştu. Birçok ma­
halle, çeşitli kesimlerden örgütlerin eline geçmiş durumdaydı.
Okkan operasyon ve sorgulama birimlerine bakıyordu. Yani şube-,
nin en stratejik biriminde çalışıyordu. Adam kaçırma, bombalama gi­
bi eylemleri yapan militanlan yakalıyor ve bunların sorgulamasında-
bulunuyordu. Özellikle sorgulamanın kendisine verilmesinin önemli
bir nedeni vardı. Yakın bir çalışma arkadaşı bunun nedenini şöyle an­
latıyor: “Siyasi suçluların sorgulanması normal suçluların sorgulanma­
sından farklıdır. Örgüt militanlarını, kız kaçırma olayına karışmış sıra­
dan insanlar gibi sorgulayamazsınız. Çünkü sivasj suçlular okuvan,

polisler yapamaz. İyi bir bilgi İpirikimi gerektirir. Sorgulayan kişinin ne


soracağını ve verilen cevapların ne anlama geleceğini iyi bilmesi la­
zım. Gaffar bunu başaran bir insandı. Bunu her yerde söylüyorum. O
tarihte İzmir’de çok düzgün bir kadro vardı. Ne sağdanjj&^oldaftrsi*--
yasi nedenlerle kimsenin kollanması mümkün değildljster sağcı ol­
sun ister solcu olsun, suç işleyip de yakalanmayan kimseyi bırakma­
mıştık. Bugün bu laf belki pek bir şey ifade etmeyebilir ama Türki­
ye’nin O günkü knsııllnrı ve bürokratik ynpısı gri7imiiw^lmrUaınHq
42 ~~~

Eskikitaplarim.com Karagöz
bu müthiş bir olaydı. Gaffar’da bu ekibin önemli bir parçasıydı.”
Siyasi şubeye başladıktan kısa bir süre sonra, Aydın’da kısa dönem
askerliğini yapıp, gelmişti. Dört ay kadar polisliğe ara verdikten son­
ra, İzmir’e döndüğünde, mesleğini ne kadar çok sevdiğini anlamıştı.
Hareketli yaşam, hayatının adeta vazgeçilmez bir parçası olmuştu.
Emrinde çalışan polislerle arası çok iyiydi. Herkes tarafından çok se­
riliyordu. Cesareti, herkesçe takdir ediliyordu. Sıcak çatışmaların her
zaman içindeydi. Hiçbir zaman gerrplanda kalmıyordu. Önce kendi­
si çatışmaya giriyor, ardından memurlarını sokuyordu. Yine böyle bir
çatışma esnasında, şubede beraber görev yaptığı Kadir Canbeldek
kendisini “Bu konuda özel eğitilmiş memurlar var. Sıcak çatışmalar­
da, önce içeri girmek amirin görevi değildir. Senin görevin olayı yön­
lendirmektir, yapma” diye uyardığı zaman, “Olmaz, bu da benim gö­
revim" diyerek tekrar sıcak çatışmanın içine girmişti. Sözü tekrar Can-
beldek'e bırakalım: “Bu tarzda hareket eden polis sayısı oldukça az.
Tabii bu kolay bir iş değil. Dört bir yandan gelen mermilere rağmen
gözünüzü kırpmadan memurlardan önce içeriyi giriyorsunuz. Bu do­
ğal olarak, Gaffar’ın altında bulunan memurların onu çok içten sev­
mesine ve samimi bulmasına neden oldu. Hendek’teki cenazesinde o
memurları gördüğümde aklıma hep o günler geldi. Ve o gün biz o
memurları teskin edemedik.”
Okkan, siyasi olayların en yoğun yaşandığı yerlerden biri olan yük­
sek öğretim kurumlarına büyük önem veriyordu. Her gün düzenli
olarak yanına arkadaşlarını alarak üniversiteye gidiyor ve genel duru­
mu kontrol ediyordu. Hüseyin Ünal anlatıyor: “Çoğu zaman üniversi­
teye beraber giderdik. Birçok öğrenciyi ismen tanırdı. Öğrencilerle
olan ilişkisinde çok rahattı. Öğrenci liderlerinin hepsini tek tek tanır­
dı. Devamlı onlarla görüşür, dikkat etmeleri ve herhangi bir olay çı­
karmamaları konusundasürekli ikazda bulunurdu. Öğrencilerde ona
karşı çok saygılıydı. Onu bir polis olarak değil, ağabeyleri olarak gö­
rüyorlardı."
43

Eskikitaplarim.com Karagöz
İzmir’de görev yaptığı süre içinde sadece siyasi şubede görev yap­
madı. Emniyet teşkilatının içinde olduğu bir yapılanmadan ötürü tra­
fik şubesinde de çalıştı. O dönem trafik şubesinde kadro yetersizliği
söz konusuydu ve Okkan, emniyet müdürlüğünün talimatıyla siyasi
şubeden trafiğe getirildi. Daha önce trafik şubesinde hiç görev alma­
mıştı. Önce Bornova trafik ekipler amiri olarak çalışmaya başladı. Kı­
sa bir süre içinde de İzmir trafik ekipler amirliğine getirildi. Herkes
onun burada nasıl bir performans göstereceğini merak ediyordu. Zor
bir görevdi. İzmir’de çok ciddi bir trafik sorunu vardı. Ve artık bütün
sorumluluk Okkan’ın üzerindeydi. Yine, kendinden emin bir şekilde
"arkadaşlarına “Merak etmeyin, bir haftada birçok sorunu halledece­
ğim," diyordu ama açıkçası kimse onun bunu nasıl başaracağını kes-
.tiremiyordu.
İşe önce minibüslerden başladı... Konak, meydanı, şehrin farklı
noktalarından gelen minibüslerin buluşma noktası olmuştu. Taşıt sa­
yısı yeterli olmadığından, yolcu sayısı, kapasitenin oldukça üzerine çı­
kıyordu. Diğer taraftan minibüsçüler belirlenmiş trafik kurallarına ri­
ayet etmiyordu. İstedikleri yerde yolcu alıyorlar, istedikleri yerde bı­
rakıyorlardı. Bu da trafiğin sıkışmasına neden oluyordu. Bu durum­
dan herkes rahatsızdı.
İlk iş olarak, kendisine bağlı bütün trafik polislerini bir araya geti­
rip bir toplantı düzenledi. Polisler, yeni amirlerinin kendilerine ne
. söyleyeceğini merak ediyordu. Okkan’ın ilk sözleri toplantının hava­
sını bir anda sertleştirdi: “Bundan sonra hiçbir minibüs durak haricin­
de yolcu alıp indirmeyecek. Aynı şekilde hiçbir minibüs ayakta yolcu
.almayacak. Eğer herhangi bir bölgede bu söylediklerimin yapılmadı-
_ğmı görürsem o bölgedeki ekibin canına okurum."
.-'''İlk göz dağını vermişti. Polisler, yeni amirlerinden böyiesine sert
bir konuşma beklemiyorlardı. Bazıları ise bu konuşmanın sadece bir
şov olduğunu ve Okkan’ın söylediklerinin arkasında durmayacağını
düşünüyordu. Ama yanılıyorlardı...

Eskikitaplarim.com Karagöz
Toplantıdan bir gün sonra, söylediklerinin uygulanıp uygulanma­
dığını denetlemeye çıkmıştı. Habersiz bit' denetimdi bu... Sivildi ve
bir otobüs durağının önünde sıradan bir vatandaş gibi tek başına öy­
lece oturuyordu. Elinde ise not tuttuğu bir defteri vardı. Cebinden
kalemi çıkardı ve yoldan geçen minibüsleri tek tek kontrol etmeye
başladı. Ayakta yolcu taşıyan ve durak dışında yolcu indirip bindiren
minibüslerin plakalarını tek tek defterine kaydediyordu. Az ilerisinde
duran trafik ekibi ise, sanki bir gün önce hiçbir şey konuşulmamış gi­
bi olan bitenle ilgilenmiyordu. Sinirlenmişti. Belindeki telsizi çıkardı
ve sert bir dille anons yaptı: “Az önce önünüzden geçen minibüsün
içinde neredeyse 25 kişi vardı. Kör müsünüz? Nasıl görmüyorsunuz?
Hemen durağın önüne gelin.”
Bu beklenmedik anons karşısında memurlar şaşkına dönmüştü.
Hemen amirlerinin direktifi doğrultusunda durağa gittiler. Okkan, si­
vil bir kıyafetle onları bekliyordu. Memurlar daha ne olduğunu bile
anlayamadan telsizde varım bıraktığı sert konuşmasını sürdürdü: “Bir
i daha böyle bir şey görmek istemiyorum. Ya adam gibi çalışırsınız, ya
da ben adam gibi çalışacak binlerini perirmesini bilirim.”___________
Bu sert çıkış işi yaramıştı. Amirlerinin ciddiyetini anlayan trafik po­
lisleri, minibüsler için getirilen smırlamalan harfiyen uygulamaya baş­
ladılar. Aslında bir bakıma buna mecbur kaldılar. Zira Okkan, sivil kı­
yafetle kontrollerini ara vermeden sürdürüyordu. Bir gün şehrin bir
ucunda, ertesi gün ise bir diğer uçundaydı. Ve söylediklerini uygula­
mayan polisleri tek tek tespit edip, cezalandırıyordu. Minibüslerin
büyük tepkisini çeken uygulama bir hafta içinde s o n u ç vermişti. İz­
mir’in yıllardır kronikleşen minibüs sorunu bir haftada ortadan kalk­
mıştı. Artık ne ayakta yolcu alınıyordu ne de minibüsler durak hari-
cyjde' yolcu alıp indirebiliyordu.
Gaffar Okkan’m İzmir trafik ekipler amiri iken, tek uğraştığı konu,
elbette minibüsler değildi. İzmir’in genel bir trafik sorunu vardı. Elin­
de sihiıii bir değneğin olmadığının da farkındaydı. Ne kadar uğraşır­
45

Eskikitaplarim.com Karagöz
sa uğraşsın, alt yapı yetersizliğinden dolayı felçleşen trafiği tamamen
rahatlatamayacağını biliyordu. Fakat mevcut şartlar altında elinden
gelenin en iyisini yapması gerektiğini düşünüyordu. Yaptı da... Örne­
ğin İzmir-Cesme arasında o dönem otoyol bulunmadığı kaotik bir tı­
kanıklık yaşanıyordu. Özellikle cuma günleri Çeşme istikametinde,
pazar günleri de İzmir istikametinde tıkanıklık hat safhalara çıkıyor­
du. Okkan, cuma ve pazar günleri gece yarılarına kadar İzmir-Çeşme
yolunda bulunuyor duruma doğrudan müdahale ediyordu. Gece geç
saatlere kadar sürse bile, tıkanıklık ortadan kalmadan asla evine dön­
müyordu. Okkan tüm bu çalışmalarının sonucunda, dönemin Emni­
yet Müdürü Yılmaz Sezgin tarafından ‘Yılın Trafikçisi’ seçilmişti.

54 AZ 302

Gaffar Okkan’ın İzmir’de yaptıklarını anlatırken 54 AZ 302 plakalı


arabadan bahsetmemek olmaz. Zira İzmir’de kaldığı süre içinde haya­
tının en renkli günlerini bu arabayla geçirdi. Portakal renkli 1974 mo­
del Renault 12 marka otomobili babası kendine düğün hediyesi ola­
rak almıştı. O dönem emniyet teşkilatında özel arabaya sahip kişi sa­
yısı parmakla gösterilecek kadar azdı. Okkan da bu isimlerden biriy­
di. Arabası o dönemin koşullanna göre oldukça iyiydi. Araba kullan­
mayı zaten çok seviyordu. Üstelik artık kendisine ait bir arabası da
vardı. Çok mutluydu... Bir gün Hendek’teki babasını arayıp “Baba iyi
ki bu arabayı almışsın, havam süper oldu valla...” diyerek mutluluğu­
nu paylaşacaktı.
Arabasını çok sevmesine karşın, arkadaşlarıyla arabasını paylaş­
maktan asla çekinmezdi. Bu yüzden de o dönem İzmir’de birlikte ça­
lışan bütün arkadaşlarının portakal renkli arabayla bir anısı bulunu­
yor. Altı yıl kullandıktan sonra arabasını model yenilemek için sattı­
ğında herkesin içinde bir burukluk olmuştu.
46

Eskikitaplarim.com Karagöz
Siyasi şubede birlikte görev yaptıkları Kemal Bayrak anlatıyor: “İçi­
mizde sadece onun arabası vardı. Eşlerimizle birlikte yaklaşık 15 kişi­
lik bir gruptuk. Sürekli birlikte zaman geçirirdik. Birbirimize çok ya­
kındık. Mutlaka her hafta birimizde toplanırdık. Tabii akşam olurdu
ve herkesin evine dönmesi gerekirdi. Sadece Gaffar’ın arabası olduğu
içinde bu iş hep ona düşerdi. Servis şoförü gibi tek tek bizleri evleri­
mize bırakırdı. Arabasına 8-10 kişi bile bindiğimizi hatırlıyorum. Her­
kesin evi şehrin farklı noktalarındaydı. Fakat o hiç üşenmeden saba­
hın dördüne beşine kadar herkesilelTTek evine bırakırdı. Sonra"da
evine gidip üzerine değiştirip, işinin başnıa-geçet'dîT"
İzmir’de birlikte çalıştıkları Hüseyin Ünal’ın anısı ise şöyle: “Bir­
çok göreve onun arabasıyla gittik. Onun dışında birçok özel işimizi de
onun arabasıyla hallederdik. Çok paylaşımcıydı ve hiçbir şeyini arka­
daşlarından kıskanmazdı. Araba lazım olduğu zaman söyler, alırdık.
Örneğin eşim doğum yaptığı zaman arabasını alıp eşimi hastaneden
çıkarıp eve getirmiştim." ’'*r ~
Bir başka güzel anıyı ise Kadir Canbeldek aktarıyor: “Üç arkadaşız
ve Gaffar arabayı kullanıyor. Kadife Kale taraflarında bir yerlere gittik.
Vakit epey geç olmuş fakat işimiz ancak bitmiş... Biraz kafa dağıtıp,
sohbet etmeyi amaçlıyoruz. Oranın yollan o dönem inanılmaz bozuk­
tu. Doğru düzgün yol yoktu zaten. Üst yoldan alt yola inen merdiven­
ler falan vardı örneğin. Sohbete daldığımız için yolun bittiğini fark et­
medik. Birden önümüze bir merdiven çıkıverdi. Aklıma o zamanlar iz­
lediğim bir film geldi. Bir gangsteri canlandıran Belmando, filmin bir
yerinde polisten kaçarken yolun bittiğini fark ediyor ve gaza basarak
arabayla merdivenleri iniyor ve polisin elinden kaçmayı başarıyor. Fil­
mi Gaffar’a anlattım. ‘Polis seni takip etseydi kaçamazdın’ dedim.
‘Gör bak nasıl kaçardım’ dedi takır tukur merdivenlerden inmeye
başladı. Epey de aşağıya indik. İndikten sonra ‘Gaffar ne yaptın?’ de­
dim. Bana dönerek, ‘Fransız polisiyle Türk polisi arasındaki farkı gör­
dün mü? Onlar gangsteri kaçırır ama biz kaçırmayız’ dedi.”
47

Eskikitaplarim.com Karagöz
Polis Koleji ve Enstitüsü’nden Şevki Dinçol anlatıyor: “Bekârlığı­
mızın en güzel günleri o arabada geçti. Dön arkadaş aynı evde kalı­
yorduk. Ben, Gaffar, şimdiki Sivas Emniyet Müdürü Bahattin Zengin
ve Ankara’da baş müfettişlik yapan Mehmet Tokgöz... Hergün araba­
yı birimiz yıkardık. O araba hiçbir zaman kirli olmadı.”
1973 yılında komiser yardımcısı olarak atandığı İzmir İl Emniyet
Müdürlüğü’nde, çeşitli birimlerde görev yaptıktan sonra emniyet
amirliği rütbesine kadar yükselmişti. Tam 10 yıl İzmir’de kalmı§üJBu
bir polis için oldukça uzun bir süreydi. Hayatının en güzel vıllannı İz­
mir’de geçirmişti. Çok iyi dostluklar kurmuş, mesleğinin inceliklerini
burada öğrenmiş, burada evlenmiş ve ilk çocuğu burada doğmuştu...
Fakat, artık şark hizmetini yerine getirmesi gerekiyordu. Aslında geç
bile kalmıştı. Zaten, daha önce birçok kez şark görevi için tayini de
çıkmıştı. Fakat İzmir’de 10 yıl kalmasının tek nedeni, üstlerinin ken­
disini bırakmak istememesiydi. Çalıştığı emniyet müdürlerin tümü,
kendilerine verilen kontenjandan yararlanarak, Okkan’ın bir süre da­
ha İzmir’de kalmasını sağlamıştı. Ama artık zamanı gelmişti. Kendisi­
ne verilen tebligatta şark görevini Şanlıurfa’da yapacağı yazıyordu...

48

Eskikitaplarim.com Karagöz
Şark Görevi
Şanlıurfa, 1983-1986

Şark hizmetine Birecik’te başladı. Bu durum arkadaştan arasında esp­


ri konusu olmuştu. Birecik, nesli tükenen kelaynak kuşlarının uğrak
mekânıydı ve arkadaşları, “Seni de neslin tükendiği için kelaynak kuş­
larının yanına attılar” diyerek sürekli Okkan’a takılıyorlardı. Şanlıur­
fa’ya 80 kilometre mesafede olan Birecik’te fazla kalmadı. Yakın arka­
daşlanndan Şevki Dinçal, dönemin emniyet müdürü Cemalettin Er-
dem’le görüşerek Okkan’m Şanlıurfa merkeze atanmasını sağladı.
12 Eylül askeri darbesinin üzerinden çok geçmemişti. Sıkıyönetim
devam ediyordu. Özellikle terör zamanından kalan birçok faili meç­
hul cinayet vardı ve bunlann neredeyse tümü çözülmeyi bekliyordu.
Gaffar Okkan asayişten sorumlu şube müdürü olarak çalışmaya
başladı. Yaklaşık bir yıl sonra da asayişi bırakarak teröre bakmaya baş­
ladı. Zamanının büyük bölümünü faili meçhul cinayetleri çözmeye
ayırıyordu. Bu çok zor bir işti. Zira gerek siyasi gerekse de adi birçok
faili meçhul cinayet yıllardır çözülmeyi bekliyordu. Dönemin asayiş­
ten sorumlu şube müdürü Şevki Dinçal anlatıyor: “Kime sorarsanız
sorun, herkes o dönemin Şanlıurfa’nın altın yılları olduğunu söyleye­
cektir. Çok iyi bir ekip vardı ve Gaffar da bu ekibin önemli bir parça­
sıydı. Terörle mücadelede çok başarılı sonuçlar aldık. Belki biraz id­
dialı olacak, ama eğer PKK Şanlıurfa’da fazla etkili olamamışsa bunun
bir nedeni de o günkü emniyet kadrosunun göstermiş olduğu başa­
rılardı. Bölgede Şanlıurfa’nın terörden en az etkilenen şehir olması-
nın altında o günkü icraatlar yatıyor. En basiti o güne kadar çözüle­
meyen beş tane faili meçhul cinayeti bir ay içinde çözüme kavuştur­
muştuk. Ve bunlar öyle sıradan cinayetler değildi. Şehrin önemli isim-

49

Eskikitaplarim.com Karagöz
Çok sık katıldığı açılışlardan birinde.

Şanlıurfa'ya gelen Kadir İnanır'la.

Eskikitaplarim.com Karagöz
lerinin karıştığı cinayetlerdi bunlar... O dönem için verilebilecek il­
ginç bir not da, sıkıyönetimden ötürü siyasi sorgulara askerlerin bak-
masıydı. Gaffar, sorgulara emniyetin bakması için büyük çaba harca­
dı ve uzun görüşmeler sonucunda bunu başardı. Birçok ilde siyasi
sorgular askerler tarafından yapılıyorken, Şanlıurfa’da emniyet tara­
fından yapılmaya başlanmıştı."
^ İzmir’deki sosyalliğini Şanlıurfa’da da sürdürdü Okkan. Futbolla
yakından ilgilenmeye Şanlıurfa’da başladı. Zaman zaman Urfaspor’un
maçlarına gidiyor ve stres atıyordu. Birkaç deplasmana dahi gittiği ol­
muştu. Fakat en çok uğraşr ‘Polis Gücü’ takımını kurmaya ve yaşatma­
ya harcadı. Şanlıurfa Polis Gücü futbol takımının hocası Recep Kutlay,
o günleri şöyle anlatıyor: “Urfaspor’da uzun süre top oynadım. 1985
yılında futbolu bıraktım. Gaffar Okkan’la futbol oynadığım dönemde
tanışmıştım. Takıma büyük katkıları olmuştu. Futbolu 'bıraktığımı
duyduğunda bir gün bana geldi ve ‘Polislerden oluşan bir takım ku­
ralım mı, ne dersin?’ dedi. Teklif hoşuma gitmişti. Hemen çalışmala­
ra başladık ve oyuncuların tümü polis olan bir takım kurduk. Dışarı­
dan kimseyi almadık. Amatör kümede mücadele ediyorduk. Hiçbir
maçımızı kaçırmazdı. Devre oldu mu mutlaka yanıma gelir, rakip ta­
kımların skorlarını söylerdi. Takıma o kadar sahiplenmişti ki, telsiz­
den sürekli diğer maçların durumunu sorup dururdu.”
İyi bir çevresi vardı. Yakın dostluklar kurmuştu. Boş zamanlarında
mutlaka arkadaşlarıyla bir araya gelirdi. Böyle günlerde bulunmaktan
en keyif aldığı yer, Şanlıurfa’nın meşhur ‘odası’ oluyordu. ‘Oda’ arka­
daşı Kazım Güven o günleri dün gibi hatırlıyor: "10-12 kişi kadardık,
-tiepimi? okumuş, hali vakti verinde insanlardık. Kahvehanelere git­
mekten hoşlanmazdık. Bu yüzden kendimize oda kurmuştuk. Taştan
yapılmış eski bir evi oda yapmıştık. Burada her akşam toplanır, çiğ köf­
te yapar, sohbet ederdik. Haftanın belli günlerinde ise Urfa’ya özgü sı-
J a gecesi yapardık. Müsait olduğunda mutlaka yanımıza uğrardı. Geç
saatte gelir, gerektiğinde bir duble içkisini içer, sohbetini eder ve avrı-
51

Eskikitaplarim.com Karagöz
lirdi. Hoş sohbet biriydi. Fıkralar anlatarak ortama canlılık katardı."
Şanlıurfa’da uzun süre çalışmadı. Üçüncü yılında şark hizmetini
tamamlamıştı. Güzel anılarla Şanlıurfa’dan ayrılıyordu. Tayini Eskişe­
hir’e çıkmıştı...

52

Eskikitaplarim.com Karagöz
Hayatının dönüm noktası..
Eskişehir, 1986-1993

İnsanların hayatında önemli dönüm noktalan vardır. Gaffar Okkan


için bu nokta Eskişehir oldu. İzmir ve Şanlıurfa’da başarılı bir mes­
lek yaşamı geçirmişti, ama Eskişehir’de yaptıkları ve öğrendikleri,
onu geleceğin en başarılı emniyet müdürlerinden biri haline getire­
cekti. Yedi yıla sığdıracaklanyla herkesin dikkatini çekmeyi başaracak
ve genç yaşta ilemniyet müdürü olma yolunda hızlı adımlarla ilerle­
yecekti. Eskişehir onun için âdeta okul olacaktı. Öğretmeni de döne­
min en popüler emniyet müdürlerinden Atilla Aytek’ti...
Eskişehir’e şube müdürü olarak gelmişti. Güvenlikten sorumluy­
du. Kentte terör olayları yok denecek kadar azalmıştı. En azından
Şanlıurfa ile kıyaslandığında çok daha huzurlu bir ildi. Anadolu Üni­
versitesi, Eskişehir için büyük önem taşıyordu. Okkan, tipik bir üni­
versite şehri olan Eskişehir’de güvenlikten sorumlu şube müdürü
olarak Anadolu Üniversitesinle yakından ilgileniyordu. Çeşitli örgüt­
lerle bağlantısı olan 150 kadar genci yakından izliyor, kampuslarda
patlak veren ufak tefek olayların büyümemesi için çaba harcıyordu.
1988 yılında, Eskişehir Emniyet Müdürlüğü’ne teşkilatın en dene­
yimli isimlerinden biri olan Atilla Aytek getirildi. İşte ne olduysa bun­
dan sonra oldu. Aytek’in emniyet müdürü olmasıyla, genç şube mü­
dürünün hayatı da birdenbire değişti. Aytek, usta-çırak ilişkisi gözüy­
le baktığı Okkan’a bütün bilgi birikimini aktarıyordu. Atilla Aytek ka­
çakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanlığı’nın kuruluşunda önemli
rol oynamıştı ve teşkilatta 6 binin üzerinde öğrencisi bulunuyordu.
Bu tecrübesiyle, daha Eskişehir’deki ilk günlerinde Okkan’daki fark­
lılığı anlamıştı. Elinden tutulduğu takdirde, teşkilatın en önemli isim-

53

Eskikitaplarim.com Karagöz
tâ t

Oğlu Fikrican’la birlikte.

Eskikitaplarim.com Karagöz
lerinden biri olacağını düşünüyordu. Bu nedenle Eskişehir’de görev
yaptığı süre içinde onunla yakından ilgilendi.
Okkan için “Zeki, çalışkan, yürekli ve olayları iyi takip eden biriyı,
di" diyen Atilla Aytek, şöyle sürdürüyor sözlerini: “Çok da gençti. Ona
bakınca âdeta gençliğimi görüyordum. Bu yüzden sürekli yanımda
bulunduruyor ve ona sık sık yaşadıklarımı anlatıyordum. Çok iyi sez­
gilere sahipti. Bir gün hiç unutmuyorum, bana ‘Siz neden hep yürü­
yorsunuz?’ dedi. Ben de kendisine iyi polisin yürümesi ve arabaya
mümkün olduğunca az binmesi gerektiğini söyledim. Yürüyerek hem
mıntıkanın daha iyi tanınacağını, hem de esnaf ve vatandaşlarla daha
yakın olunacağını açıkladım. Ve ona polisin oturduğu yerden olayla­
rı doğru değerlendiremeyeceğini kısaca anlatmaya çalıştım. ‘Haklısı­
nız’ dedi. Sonra da, bana ‘Efendim, ben Siyasal Bilimler Fakültesi’ne
gitmek istiyorum’ dedi...” '
İyi bir kariyer yapmak istiyordu Okkan. Bu yüzden de Eskişe­
hir’deyken bir karar almıştı. Üniversiteye girecek ve mesleğinde daha
ileri gitmek için ne gerekiyorsa yapacaktı. Emniyet müdürü olmak is­
tiyordu ve bunun içinde, üniversiteye gitmesi gerektiğinin farkınday­
dı. Polis Koleji’nden arkadaşı İsmet Taşhan’ın İstanbul Üniversitesi Si­
yasal Bilimler Fakültesi’ne girdiğini öğrenmişti. Bir gün konuyu arka­
daşına açtı. İşte Taşhan’ın o görüşmeden hatırladıkları: “Bana üniver­
siteye gitmek isteçliğini ve İstanbul Üniversitesi’ne nasıl girebileceği­
ni scrdu. Ben de Gaffar’a polis akademisi mezunlarının yatay geçiş
imkânıyla üniversiteye girebildiğini söyledim. Şu an böyle bir uygula­
ma yok, ama o dönem bizlerin böyle bir olanağı vardı. Hatta akade­
mide gördüğümüz dersler yüzünden üniversitenin ilk iki yılından
muaf tutuluyor ve doğrudan üçünü sınıftan başlıyorduk. 1989 yılında
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölü-
mü’ne kaydımı yaptırmıştım. O da hemen benim ardımdan aynı bö­
lüme kaydını yaptırdı.”
Önemli bir sorunu vardı Okkan’ın. Yoğun iş temposunda okula
55

Eskikitaplarim.com Karagöz
nasıl zaman ayıracaktı? Daha doğrusu izin sorununu nasıl halledecek­
ti? Müdürüne açılmaya karar verdi. Tepkisi beklediğinden de olum­
luydu.
“Üniversiteye girmek istemekle iyi yaptığını söyledim” diyor Aytek,
“Mesleğinde yükselmek istiyorsa iyi bir öğrenimle ve mutlaka yabancı
dile ihtiyacı vardı. Sınav tarihlerini bana bildirmesini ve o tarihlerde ba­
na sormadan izinli olabileceğini söyledim kendisine. Fakat bir şartım
vardı. Sınıfta kalmak gibi bahaneyi kesinlikle kabul etmeyecektim. O
gün bana verdiği sözü yerine getirdi ve hiçbir sorun yaşamadan mezun
olmayı başardı. Üniversite diplomasını da ilk bana getirdi...”
O dönemde şehirde bazı sorunlar baş göstermeye başlamıştı.
Bunlardan biri de Eskişehirspor ile ilgiliydi. İkinci lige düşen kulüp,
kapanma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Başkan bulmakta zorlanılıyor­
du. Futbol Eskişehirliler için çok önemliydi; kulübün kapanması tam
bir felaket demekti. Kulüp idarecileri, Eskişehir Emniyet Müdürü Atil­
la Aytek’le yaptıkları bir toplantıda, Eskişehirspor’a başkan olmasını
istediler. Aytek önceleri bu teklife pek sıcak bakmasa da, yoğun ısrar­
lara dayanamadı ve başkanlığı kabul etmek zorunda kaldı. Ancak bir
sorun vardı. Bir ilin emniyet müdürünün spor ve asayişi bir arada yü­
rütmesi çok zordu. Bir taraftan taraftarın gönlünü kırmayacaksın, di­
ğer taraftan da taşkınlık yapan taraftarı engellemek için gerektiğinde
güç kullanacaksın. İşte bu noktada imdada g< nç şube müdürü yetiş­
ti. İlin terörden sorumlu şube müdürü, ek olarak asayişin de başına
getirildi. Gaffar Okkan, Atilla Aytek’in kulüp başkanlığını kabul etme­
sine çok şaşırmıştı. Asayişin kendisine verildiği gün, müdürüne ne­
den Eskişehirspor başkanlığını kabul ettiğini sordu. Müdürünün o
günkü cevabı, yıllar sonra kendisinin de bir il emniyet müdürü olarak
Diyarbakırspor’un fahri başkanı olmasına neden olacaktı. Aytek, po-
lis-vatandaş ilişkisinde sporun önemli rol oynadığını, spor sayesinde
vatandaşın polise bakış açısının değişebileceğini söyledi. Okkan, Ay-
tek'in bu konuşmasını dinledikten sonra, sanki yıllar sonra olacakları
56

Eskikitaplarim.com Karagöz
sezinlemiş gibi "Haklısınız efendim" dedi, “Bu düşüncenizi ileriki yıl­
larda kendime örnek alacağım.”
Şimdi omuzlarındaki yük daha da ağırlaşmıştı. Artık sadece güven­
likten değil asayişten de sorumlu şube müdürüydü. En ilginç görevi
ise Atilla Aytek’in başkanlığını yaptığı Eskişehirspor maçlarının gü­
venliğini sağlamaktı. Hiçbir maçı doğru düzgün takip etmezdi. Fakat
asayişten sorumlu olduğu için Eskişehirspor’un her maçına görevi
gereği gitmek zorunda kalıyordu. Zaman içerisinde mecburiyetten gi­
dilen maçlar keyif haline gelmişti. Üç yıl boyunca Eskişehir’in ikinci
ligde oynadığı tüm maçlarda görev aldı.
Atilla Aytek, genç şube müdürünün performansından çok mem­
nundu. Verdiği her görevi başarıyla yerine getirmesinden mutluluk
duyuyordu. “Ben fazla uyumayı sevmem... Geceleri dahi çalışırım.
Gaffar da aynı benim gibiydi. Saat kaç olursa olsun hep telsiz elinde
görevinin başındaydı. Bir işi bitirmeden asla bırakmazdı” diyor Atilla
Aytek. Güvenlik ve asayişi genç şube müdürüne bağlayan Aytek, on-
daki çalışma arzusunu gördükten sonra yeni bir görev daha verdi.
Gaffar Okkan artık çevik kuvvetin de başındaydı.
Yeni görevine geçeli kısa bir süre olmuştu ki, telsizden gelen
anonsla irkildi. Anonsta, şeker fabrikasındaki bir kazanın kapaklarının
patladığı, yedi işçinin ateş içinde kaldığı ve yanan işçilerin Sosyal Si­
gortalar Hastanesi’ne götürüldüğü bildiriliyordu. Müdürüyle birlikte
doğruca hastaneye gitti. Manzara korkunçtu. Adeta yanmadık yerleri
kalmayan işçilerin üzerlerine kovalarla su dökülüyordu. Doktorlara
durumu sordu. Aldığı cevap iç karartıcıydı. Eskişehir’de yanık merke­
zi olmaması yüzünden işçilerin kurtulma şansı yoktu. Bu durumda en
fazla♦üç saat hayatta kalabileceklerdi. Tek kurtuluşları Ankara’daki
Gülhane Askeri Hastanesi’ne nakledilmekti. Önce Türk Hava Kuru­
mu arandı. Bu tip bir uçağın kendilerinde bulunduğu, fakat Antal­
ya’da olduğu için istenen saate kadar gelmesinin mümkün olamaya­
cağı yanıtı alındı.
57

Eskikitaplarim.com Karagöz
Ardından Hava Kuvvetleri Komutanı Halis Burhan Paşa arandı.
Burhan Paşa, yardıma hazır olduklarını fakat askeri uçakla sivil taşına­
cağı için Genel Kurmaydan izin alınması gerektiğini söyledi. Bunun
üzerine Atilla Aytek, Başbakanlığı aradı ve acil olarak izin alınmasını
istedi. İzin 15 dakika sonra çıkmıştı. Organizasyonun bütün yükü Ok-
kan’ın üzerindeydi. İşçileri yedi ayrı ambulansla Hava Kuvvetleri’nde-
ki uçağa ulaştırdı. Bir taraftan elindeki telsiz vasıtasıyla Ankara’ya ha­
ber gönderiyor ve uçağın ineceği Etimesgut'ta yedi ambulansın bek­
lemesini tembihliyor, diğer taraftan yaralılann aileleriyle yakından il­
gileniyordu. Tüm bu çabaların sonucunda işçilerden altısı hayatta kal­
mayı başarmıştı____
Eskişehir bu olaydan çok etkilenmişti. Tüm şehir bu olayı konuş­
maya başlamış ve Gaffar Okkan adı herkesçe duyulmaya başlanmıştı.
Tüm başarılı çalışmalarına rağmen, Atilla Aytek’le olan usta-çırak iliş­
kisi halen devam ediyordu. Üstelik en önemli dersini, hayatı boyunca
meslek yaşantısının da amacı olarak görecekti. Ölen işçinin karısı em­
niyet müdürlüğüne iş istemeye geldiğinde, açıkçası biraz şaşırmıştı. İş
bulmanın, görev alanları içine girmediğini düşünüyordu. Müdürüne
“Bu bizim işimiz değil ki" dediğinde, hayatı boyunca aklından çıkar­
mayacağı şu yanıtı almıştı: “Her iş bizim işimizdir. Bunu bileceksin ve
unutmayacaksın. Çünkü sen devletsin.”
Çok değil, sadece iki hafta sonra yaralı işçilerin kurtulması için
gösterdiği performansın karşılığını alacaktı. Şeker Fabrikası ve Türk
Hava Kurumu’ndaki yaklaşık 10 bin çalışanın, maaşların azlığı nede­
niyle sendika liderleri eşliğindeki yürüyüşünü engellemesi gerekiyor­
du. Yürüyüş için izin alınmamıştı. Olayın çözümünde ilginç bir strate­
ji takip edildi. Atilla Aytek’le birlikte yanlarına hiç kuvvet almadan yü­
rüyüş yapan işçilerin yanına gitti ve sendika liderlerinden izinsiz yü­
rüyüşün sona erdirilmesini talep etti. O an beklenmedik bir şey oldu.
Yürüyüşe katılan işçiler, sendika liderlerinin tepkisine rağmen, göste­
riyi sona erdirme kararı aldılar. Nedeni çok basitti: Okkan ve Aytek'i
58

Eskikitaplarim.com Karagöz
tanımışlardı ve iki hafta önce arkadaşları için yaptıklarından dolayı
her ikisine de saygı duyuyorlardı...
Genç şube müdürünün Eskişehir macerasını anlatırken, kendi in­
şa ettiği karakoldan söz etmemek olmaz. Müdürünün hayata geçir­
meye çalıştığı projeyi duyunca çok etkilenmişti. Vatandaşın istediği
doğrultusunda şehrin farklı noktalarına üç karakol yapılması günde­
me gelmişti. Aytek bu üç karakoldan birinin Okkan tarafından yapıl­
masını istiyordu. Gaziosmanpaşa Mahallesi ve Sanayi Çarşısı'ndaki ka­
rakolların yapımı Eskişehir emniyet müdürüne, Yenikent’teki karako­
lun yapımı ise genç şube müdürüne düşmüştü.
Sözü edilen öyle basit bir karakol değildi. Giriş katı karakol, üst kat­
lar ise polislerin Oturacağı lojmanlar olacaktı. Bu iş için bütçeden ayrı­
lan herhangi bir para yoktu. Hatta arazinin üzerine inşa için gerekli ta­
pu bile yoktu. Plan basitti. Önce kabası yapılacak, ardından da Emniyet
Genel Müdürlüğü’nden inşaatın devamı için vardım istenilecekti. Tapu
sorunları ise nasılsa bir şekilde halledilirdi. Derken inşaat çalışmaları
başladı. Okkan, zamanının büyük bölümünü Yenikent karakolunun in­
şaatına ayırmaya başladı. Kendi olanaklarını kullanarak, hiç para harca­
madan kiminden çimento kiminden demir alarak Yenikent karakolunu
bitirmeyi başardı. Bu eserini çevresindekilere yıllar sonra bile “Benim
Eskişehir’e bir armağanımdır” şeklinde anlatacaktı.
Gaffar Okkan, zamanla Anadolu Üniversitesi’ne daha bir ağırlık
vermeye başladı. Dönemin rektörü Yılmaz Büyükerşan’la yakın ilişki­
ler kurdu. Sık sık üniversiteye gidip, öğrencilerle yakın diyaloga giri­
yordu. Hatta üniversite öğrencilerinin gerek okul içinde gerekse de
dışında işlediği ufak tefek suçları görmezlikten eelivordu. Bunu yapa­
rak ufak hatalardan doiayı genç öğrencilerin sicillerinin bozulmama-
sını ve derslerinden seri kalmamalarını amaçlıyordu. Zaman zaman
gençlerin takıldığı eğlence yerlerine giderek öğrencilerle ilişkisini
sağlamlaştırıyordu. “Üniverske.öğrencileri Gaffarı iyi tanır v£_çok se­
verdi” diyor Atilla Aytek, “Ben kaç kere şahit oldum. Bir sıkıntısı olan
59

Eskikitaplarim.com Karagöz
doğrudan Gaffar’a giderdi. Parası olmayanlar ondan para ister, başı
belaya girenler ilk ona koşardı..."

Hayatını Değiştiren Gün

Odasında tek başına oturmuş çalışıyordu. Masanın üzerindeki tel­


sizinden gelen anonsla birden irkildi. Anonsu yapan Eskişehir Emni­
yet Müdürü Atilla Aytek idi. Hemen yanına gelmesini söylemişti. “Baş
üstüne efendim” diyerek koşar adımlarla merdivenleri çıkmaya başla­
dı. Makama geldiğinde üstünü başını kontrol etti ve kapıyı çalıp içeri
girdi. Müdürü odasında yalnız değildi. Yanında o güne kadar hiç gör­
mediği biri oturuyordu. "Otur Gaffar, seni biriyle tanıştıracağım” de­
di Aytek. Okkan, tanımadığı misafirin karşısındaki boş koltuğa otur­
du... Atilla Aytek konuşmaya başladı: “Bak Gaffar, bu Sinan hocan. Si­
nan hocan bize bir takım kuracak. Sen de kendisine yardımcı olacak­
sın." Çok şaşırmıştı... Müdürüne “Emredersiniz efendim” dedikten
sonra hayatını değiştirecek adama dönerek, “Bize biraz müsaade
eder misiniz? Siz isterseniz beni on dakika üst kattaki odamda bekle­
yin. Ben birazdan yanınıza gelirim” dedi.
Atilla Aytek ile Sinan Öner’in tanışmasının üzerinden yaklaşık iki
yıl geçmişti. Fazla bir samimiyetleri yoktu. Aslında ilk kez o gün yan
yana gelmişlerdi. Sinan Öner, Anadolu Üniversitesi’nde bayan hent­
bol takımının hocasıydı. Fakat bu takımın dışında daha birçok takım­
la da yakından ilgileniyordu. Üniversitede öğrencilerin oluşturduğu
takımların karşılaşacağı bir turnuva öncesinde, hem üniversitede
okuyan, hem de polis olarak çalışan bir oyuncuya deplasman maçı
nedeniyle izin alınması gerektiğinde, bu isteğini Eskişehir emniyet
müdürüne açmış ve beklediğinin de üzerinde olumlu bir tepki gör­
müştü. Emniyet müdüründen o gün aldığı izinle polis memuru oyun­
cuyu deplasman maçına götürmeyi başarmıştı. Bir sonraki vıl aynı so-
60

Eskikitaplarim.com Karagöz
runla karşılaştığında yine izin almayı başarmıştı. Fakat bu sefer Atilla
Aytek’in de kendisinden bir isteği vardı. İlin emniyet müdürü, teşki­
lat bünyesinde bir hentbol takımı kurmak istiyordu ve Sinan Öner’-
den bu konuda yardım alıp alamayacağını sormuştu. Öner, bu istek
karşısında oldukça şaşırmıştı. İlerleyen günlerde konunun ayrıntıları­
nı konuşmak için emniyet müdürlüğü binasında bir araya geldiler.
Atilla Aytek, sporu kullanarak vatandaşla polis arasında iyi bir iliş­
ki kurmak istiyordu. Eskişehir Polis Gücü adı altında bir hentbol takı­
mı kurulup kurulamayacağını sordu. Sinan Öner ise ilk etapta büyük­
lerden oluşan bir takım kurmak yerine hocalığını yaptığı bir ortaokul
kız takımının Polis Gücü adı altında oynatılabileceğini söyledi. Aytek,
bu teklife çok sıcak bakmış ve çocuklar yoluyla hentbola girilmesinin
daha uygun olacağını düşünmüştü. Fakat ortada bir sorun vardı. Si­
nan Öner bu projeyi kiminle yürütecekti? Aytek’in bu soruya verece­
ği yanıt, iki insanın hayatını tamamen değiştirecekti: “Merak etme, se­
ni biriyle tanıştıracağım. Çok sosyal biridir. Birlikte bu işi çok rahat
başarırsınız.”
Dediği gibi on dakika sonra odasına gelmişti. Sinan Öner, kendi­
sini odasında bekliyordu. Yukarıda müdürüylç projenin ilk ayrıntıla­
rını konuşmuştu. Çaylar söylendi. Hentbola çok uzaktı. Daha önce
hayatında hiç hentbol maçı da izlememişti. Zaten sporu da fazla sev­
mezdi. Çocukluğunda ara sıra oynadığı mahalle maçları dışında spor­
la en ufak bir ilgisi yoktu. “Hocam, nedir bu hentbol? Nasıl oynanır?”
diye ilk sorusunu sordu. Sonra birbirlerine nasıl yardım edebilecekle­
rini konuşmaya başladılar. Konu konuyu açıyor ve bir ömür boyu sü­
recek bir dostluğun temeli de böylece atılıyordu.
Proje start almıştı. Konuşulduğu gibi Sinan Öner’in destek verdi­
ği ortaokul kız hentbol takımı Eskişehir Polis Gücü adı altında maçla­
ra çıkmaya başladı. Sivillerden oluşan bir takımın Polis Gücü adı altın­
da oynaması sivil toplum kuruluşları tarafından oldukça olumlu kar­
şılanmıştı. Okkan maçların çoğuna geliyor ve takımın birçok sorunuy­
61

Eskikitaplarim.com Karagöz
la yakından ilgileniyordu. Fakat istediği bu değildi. O küçüklere ek
olarak büyüklerden oluşan bir takımın da Polis Gücü altında oynama­
sını istiyordu. Yedi ay sonra Öner’in yanına geldi ve bu isteğini ona
söyledi. “Biz sizi araştırdık, siz gerçekten üst düzey bir antrenörmüş­
sünüz. Polis arkadaşlar bir erkek takımı kurmuşlar. Sizden bu takımın
başına geçmenizi istiyorum” dedi. Sözünü ettiği erkek takımını Öner
de biliyordu. Oyuncuların bir kısmı onun eski oyuncularıydı ve yanla­
rına aldıkları polislerle maçlara çıkıyorlardı. Ama birçoğu artık oyna­
yabilecek durumda bile değildi. Sinan Öner, bu nedenle, Okkan’a,
başka bir takım çalıştırdığı için bizzat bu takımla ilgilenemeyeceğini,
ama yardımcı olabileceğini söyledi.
Çalışmalara zaman kaybetmeden hemen başlamıştı. Takım üçün­
cü ligde mücadele ediyordu ve bir önceki yıl doğru düzgün bir başa­
rı da yakalayamamıştı. Gaffar Okkan, büyük bir şevkle takımla yakın­
dan ilgileniyor, bütün maçları hatta antrenmanları bile takip ediyor­
du. Profesyonel bir hocanın takıma müdahalesi hemen etkisini gös­
termiş ve Eskişehir Polis Gücü, Eskişehir’de birinci olarak gruplara
gitmeyi başarmıştı. Grup maçları İzmir’deydi. Birçok kişi İzmir’d e^
maçlardan pek umutlu değildi. Zira, oyuncular grup maçlarını kaldı­
rabilecek kapasitede değildi. Önemli olan gruplara katılıp Eskişehir’i
temsil etmekti.
Kafile İzmir’e gitmek için tüm hazırlıklarını tamamladığı sırada,
beklenmeyen bir gelişme oldu. Takımı İzmir’e taşımak için Köy Hiz-
metleri’nden bir minibüs tahsis edilmişti ama kadro sıkıntısı nedeniy­
le şoför bulunamamıştı. Herkesin arabayı kim kullanacak diye birbiri­
ne sorduğu sırada, Okkan kimsenin beklemediği çıkışı yaptı: “Ben
kullanırım sorun değil.”
Evet, Eskişehir’in üst düzey emniyet yetkililerinden biri, bütün
yolculuk boyunca minibüsü kendisi kullanmıştı. Böyle bir şeyi kimse
beklemiyordu. Herkes, istese rahatlıkla minibüsü kullanacak birçok
polis bulabileceğini biliyordu. Ama bilmedikleri bir şey vardı. Araba
62

Eskikitaplarim.com Karagöz
kullanmak Okkan’ın hayattaki tek zevkiydi ve bu sayede gençliğinin
güzel anılarına geri dönüyordu. Şarkılar, türküler söylenerek ve fıkra­
lar anlatarak İzmir’e varıldı...
Maçlar iyi başlamıştı... Ancak terfi maçlarından önceki son final
maçının 2 sayı farkla kaybedilmesi, ikinci lige çıkma rüyasını da sona
erdirmişti. Aslında beklenen bir sonuçtu. Karşılaştıkları takım kendi­
lerinden oldukça güçlüydü. Herkes elenmenin normal olduğunu ve
önemli olanın tecrübe kazanmak olduğunu düşünüyordu. Fakat bir
kişi bu konuda aynı fikirde değildi. Sinan Öner, maçtan sonra soyun­
ma odasından çıktığında koridorda Gaffar Okkan ı görmüştü. Çok üz­
gün görünüyordu. Sigarasını söndürüp bir başkasını yakıyordu. Şaşır­
mıştı... O dakikaya kadar bir maçın kaybedilmesine bu kadar üzülebi-
leceğini tahmin etmiyordu. Yanına doğru yürümeye başladı. Maçı
kaybettikleri için bu kadar üzülebileceğini düşünmediğini' ve seneye
bu takımı ikinci lige çıkaracağına dair söz verdiğini söyledi. Hocası­
nın elini tuttu ve “Gerçekten söz veriyor musun?" diye karşılık verdi.
O da “Söz veriyorum” dedi...
Eskişehir’e dönülür dönülmez çalışmalara başlandı. Önce, ikinci
lige çıkabilecek bir takım yaratmak için kollar sıvandı. Yeni transfer­
lerle takım güçlendirildi. Daha önce polis oyuncu ağırlıklı olan takım,
yeni takviyeleri^ daha sivil bir görünüme kavuştu. Okkan, tüm çalış­
malarda ön plandaydı ve vaktinin önemli bir kısmını takım için ayırı­
yordu. Hiçbir antrenmanı kaçırmıyor, oyuncularla da yakından ilgile­
niyordu. Sinan Öner ondaki bu inanmışlığı fark etmişti. Bir gün ken­
disine “Bakın, ikinci lig diyorsunuz, ama anladığım kadarıyla siz ikin­
ci ligle yetinmez, bir sonraki yıl birinci ligi de isterseniz” diye konu­
şunca, Okkan, “Tabii ki isteyeceğiz. Biz her zaman her yerde bir nu­
mara olmak isteriz” diye karşılık vermişti... Bu sözün üzerine Öner,
ikinci ve birinci ligde oynamanın kolay olmadığı, klasman atladıkça
gerek maddi gerekse de manevi sorunların da artacağı konusunda
uyanda bulunduğunda cevabı netti: "Hoca bunlar sorun değil. Biz
63

Eskikitaplarim.com Karagöz
bunların hepsinin altından kalkarız. Yeter ki takım bunu istesin ve de
başarsın."
Yoğun çalışma temposu karşılığını göstermişti ve Eskişehir Polis
Gücü 1989-1990 sezonunda Ankara’daki gruplara girmeye hak kazan­
mıştı. Bu arada Okkan-Öner arasındaki samimiyet her geçen gün da­
ha da artıyordu. Deplasmandaki kampların tümünde aynı odada kalı­
yorlar ve sabahlara kadar takımın sorunlarını konuşuyorlardı. Okkan
nereye giderse yanında Öner’i de götürüyor ve arkadaşlarına “Spor­
dan sorumlu emniyet müdür yardımcısı,” şeklinde tanıştırıyordu. An­
kara’daki grup maçlarının başlaması Eskişehir’de büyük heyecan ya­
ratmıştı. Okkan zaten Ankara’da takımı yalnız bırakmamıştı. Fakat il­
ginç olan Eskişehir Emniyet Müdürü Atilla Aytek başta olmak üzere
birçok üst düzey emniyet görevlisinin de Ankara’ya gelerek maçları
izlemesiydi. Üst düzey emniyet teşkilatının maçlara gelmesinin mora­
liyle, Eskişehir Polis Gücü, Ankara’daki maçlarda oldukça iyi perfor­
mans gösterdi ve ikinci lige çıkmayı başardı. Sinan Öner bir yıl önce
koridorda verdiği sözü tutmuştu...
Çok mutluydu. Bir önceki sene yapamadıklarını yapmışlar ve takı­
mı ikinci lige çıkarmışlardı. Hemen bir kutlama tertip edildi. Bir res­
toran ayarlandı ve oyuncular, emniyet teşkilatı ve takıma destek ve­
ren şehrin önde gelen isimleri bir araya getirildi. Gece oldukça keyif­
li geçiyordu. Ankara’da kazanılan kupa masanın ortasında duruyor,
şarkılar söylenerek şampiyonluk kutlanıyordu. İlginç bir gelişme ol­
du. Yan masadan kalkan biri coşkuyla eğlenen masaya doğru yaklaştı
ve eğlencenin nedeni sordu. Masadakilerden gecenin nedenini öğ­
rendikten sonra da tekrar masasına geri döndü. Yarım saat geçme­
mişti ki, tekrar geldi ve konuşmaya başladı: “Benim adım Basri Engel.
Almanya’da yaşayan bir işadamıyım. Berlin Türk İş Adamları Derne-
ği’nin de başkanlığını yapıyorum. Kutlamanızdan çok etkiledim. Eğer
kabul ederseniz sizi Almanya’ya davet etmek istiyorum." Herkes bir­
birine bakıyordu. Tanımadıkları birisinden böyle bir teklif almaları
64

Eskikitaplarim.com Karagöz
çok tuhaflarına gitmişti. Gaffar Okkan, hocasına dönerek ne düşün­
düğünü sordu. Öner, teklifin ne amaçlı olduğunu merak ediyordu.
Almanyalı işadamı turistik bir gezi için mi kendilerini çağırıyordu yok­
sa kamp yapmak için mı? Hocanın bu sorusuna Basri Engel, “Nasıl is­
terseniz. İsterseniz gelirsiniz bir hafta tatil yaparsınız, isterseniz maç­
lar yaparak hazırlık devresini Almanya'da geçirirsiniz. Kararı size bıra­
kıyorum" diye karşılık verdi. Ardından elini cüzdanına doğru yöneltti
ve cüzdanından çıkardığı 500 markı takıma destek olsun diye masaya
bıraktı. Beklenmeyen bir hareketti. Masadaki sessizliği Okkan bozdu.
Engel’e bu şekilde para alamayacaklarını, yarın emniyete gelmesi ha­
linde makbuz karşılığında bağışı kabul edebilecekleri söyledi. Basri
Engel, önce bu teklife pek sıcak bakmadı. “Canım alın işte, makbuza
ne gerek var" dediği sırada Okkan’ın aynı konuşmayı tekrarlaması
üzerine, ısrar etmedi ve 500 markı cüzdanına geri koyup, masasına
döndü.
Sinan Öner ve Gaffar Okkan ertesi gün emniyet müdürlüğü bina­
sında keyifli geçen geceyi konuştukları sırada, söz bir ara masaya ge­
len ve para vermek isteyen adama geldi. Gerçekten ciddi miydi? Ma-
sadakilerin birçoğu alkolün etkisiyle konuştuğunu, bu yüzden mü­
dürlüğe gelmeyeceğini düşünüyordu. Ancak yanılmışlardı. Basri în -
gel herkesin düşündüğünün aksine emniyet müdürlüğünün binasına
geldi ve Okkan’ın odasına çıktı. Bir gece önce bağış yapmak istediği
fakat makbuz verilemediği için yapamadığı 500 markı verdi. Ardından
da Almanya gezisinin ayrıntıları konuşulmaya başlandı. Uzun süren
konuşmalardan sonra eylül avında yaklaşık 20 kişilik bir grubun Ber­
lin’e gitmesi kesinleşti. Uçak dahil tüm masrafları Engel karşılıyordu.
Almanya seyahati, beklenilenin de üzerinde olumlu geçti. Oyun­
cular ve emniyet müdür yardımcılarından oluşan 20 kişilik bir grup,
yaklaşık bir hafta kaldıkları Berlin’de hem hazırlık maçı yapabilme
hem de dinlenme olanağına sahipti. Zira Basri Engel, Eskişehir Polis
Gücü takımına hazırlık maçı yapması için yine kendisi gibi bir polis
65

Eskikitaplarim.com Karagöz
gücü takımı olan Berlin Polis Gücü takımıyla karşılaştırmıştı. Eskişe­
hir’e göre daha amatör bir takım olan Bertin Polis Gücü takımıyla il­
gilenen kişinin aynı zamanda Berlin Türk masası şefi olması da ilişki­
lere ayrı bir hava katmıştı. Berlin gezisinin kuşkusuz en önemli nok­
talarından biri Gaffar Okkan’ın tıpkı İzmir’e giderken yaptığı gibi Ber­
lin’de bulunduğu süre boyunca oyuncularrtaşıyan otobüsü kullanma-
sıydı. Oradaki şoförlere güvenmediğinden midir bilinmez, şehirde
gezmek için tahsis edilen otobüsü bir hafta boyunca hep Okkan kul­
lanmıştı.
Takımın ikinci lige çıkması birçok şeyin değişmesine neden oklu.
Bir kere siviller takıma daha fazla sahip çıkmaya başladılar. Aynı ilgi
basında da gözleniyordu. Yerel gazeteler hemen her gün takımla ilgi­
li haberler yayınlıyordu. Liglerin başlamasına az bir zaman kala önem­
li bir prosedürün halledilmesi gereği ortaya çıkmıştı. Takımın kulüp
yapılanması içerisine girmesi gerekiyordu. Kazım Ay’ın başkanlığını
yaptığı Emniyet Teşkilatım Geliştirme ve Güçlendirme Demeği’ne
‘spor‘faaliyetleri’ adı altında bir statü eklendi ve takım sivilleştirildi.
İsmi yine Eskişehir Polis Gücü’ydü ama kulüp tamamen sivil görünü­
me sahipolmujru. "Ş
Eskişehir Polis Göçü, sezonun başlamasıyla birlikte müthiş bir
performans yakaiadı'Vs namağlup olarak ikinci gruba kalmaya başar­
dı. İlginç olan nokta, takımın üst üste maçları kazanmasıyla birlikte
seyirci sayısında ela artış olmasıydı. Artık takım, deplasman maçlarına
bir iki otobüs dolusu taraftarla birlikte gitmeye başlamıştı. Okkan yi­
ne en öndeydi vç Zonguldak'tan İstanbul’a kadar tüm deplasman
maçlarını takip ecîtyerdu. Kendi grubunda yenilmeden birinci olmayı
başaran. Eskişehir Polis Gücü, Nevşehir’deki play-off maçlarına katıl­
mayı başarmıştı. Siftan Öner, o günleri şöyle anlatıyor: “İnanır mısı­
nız, daha gitmeden ismimiz oraya itm işti. Herkes Gaffar Okkan’ın ta­
kımının Nevşehir’d en tşıl performans göstereceğini merak ediyordu.
Yolculuğa çıkmadan Önce bir gün yanıma geldi. ‘Hoca’ dedi ‘Biliyor
66

Eskikitaplarim.com Karagöz
musun hangi otele gidiyoruz?’ Nevşehir’e hiç gitmediğimi ve hangi
otellerin olduğunu bilmediğimi söyledim. ‘Dedeman’ dedi ‘Takımı­
mız Dedeman Oteli’nde kamp yapacak.’ Bütün takım çok etkilenmiş­
ti. Oranın en lüks oteliydi ve orada kaldığımızı öğrenen bütün takım­
lar zaten psikolojik olarak baskı altına giriyordu. Niye? Çünkü bütün
takımlar maddi olanaksızlar nedeniyle bir iki yıldızlı otellerde kalıyor­
du. Fakat biz Okkan’m Nevşehir Emniyet Müdürlüğü’nde bulunan ar­
kadaşları sayesinde kentin en lüks otelinde, her türlü olanağa sahip
olarak kalıyorduk.”
Sadece kalınan otel değil, giyim kuşam olarak da Eskişehir Polis
Gücü bütün takımlardan ayrılıyordu. Nevşehir’e gitmeden bir süre
önce Emniyet Müdürü Atilla Aytek, Okkan’ı yanına çağırmış ve spor­
cuların bir örnek giydirilmesini istemişti. Okkan’ın Eskişehir’de fabri­
kası bulunan Sarar’ın sahibi Cemallettin Sarar’la dostluğu gayet iyiy­
di. Telefon açtı ve oyunculara acil olarak özel elbise dikilmesini iste­
di. Ölçüler verildi ve kısa sürede Eskişehir Polis Gücü adeta kolej ta­
kımı görünümüne kavuşturuldu. İşte bu manevi dopinglerle takım,
Nevşehir’de mükemmel bir performans göstererek daha önce yaptı­
ğı gibi yenilmeden birinci olmayı başardı. Artık Eskişehir Polis Gücü
birinci ligdeydi...
Bu sefer maç yapma teklif Berlin Türk Gücü’nden gelmişti... Bir
önceki yıl Basri Engel’in davetiyle Berlin’e giden Eskişehir Polis Gü­
cü, bu kez Berlin Türk Gücü’nün davetiyle hazırlık devresini geçir­
mek için Berlin’e gitmişti. Geçen yıla oranla daha profesyonel bir or­
ganizasyondu. Yaklaşık 20 kişilik bir grupla gidildi. Çeşitli turnuvalar­
da birinci lig seviyesindeki takımlarla karşılaşıldı ve iyi bir hazırlık dö­
nemi geçirildi. Bu arada birinci lige çıkılmasının ardından kadro daha
da zenginleştirildi. Milli takım deneyimine sahip bazı oyuncular takı­
ma alındı. Hatta Azerbaycan’dan yabancı oyuncu transferi bile yapıl­
dı. Okkan, oyuncu transferlerinde hiç zorlanmıyordu. Parasal sıkıntı­
ları genelde özel geceler ya da piyangolar düzenleyerek aşıyordu. Za
67

Eskikitaplarim.com Karagöz
Eskişehir Polis Gücü hentbol takımının 2. Lig’e •
çıkmasının ardından, Ankara'dan kupayla dönen takıma
şehir halkı tarafından yapılan karşılama.

Eskişehir Polis Gücü hentbol takımı antrenörü


Sinan Öner le birlikte.

Eskikitaplarim.com Karagöz
man zaman Emniyet Genel Müdürlüğü nden yardım aldığı da oluyor­
du. Şehrin önde gelen işadamlarından alınan bağışlar da önemli bir
gelir kalemiydi. Açıkçası transferler için de öyle fazla para harcadığı
yoktu. Birçok oyuncu, başka takımların iki üç katı tekliflerine rağmen
Okkan sevdikleri için Eskişehir Polis Gücü'nü tercih ediyordu.
Diğer taraftan özellikle Almanya'da üst üste yapılan hazırlık kamp­
ları da oyuncular açısından motive ediciydi. O dönemde sadece fut­
bol takımlarının -o da üç büyüklerin- vurtdışına kampa gidebildiği
dikkate alındığında, Eskişehir'den çıkan bir hentbol takımının .Alman­
ya’da kamp yapması, oyuncuların psikolojik yönden de olumlu etkili­
yordu.
Eskişehir Polis Gücü’nün birinci lige çıkmasıyla Eskişehir’in birin­
ci ligde oynayan takım sayısı da üçe çıkmış oldu. Diğer iki takım ise
Eti Bisküvileri ve Kılıçoğlu Toprakspor’du... Takımın bir-inci lige çık­
ması beraberinde birçok sıkıntıyı da getirmişti. En önemli sıkıntılar­
dan biri, Gaffar Okkan’ın başarısızlığa tahammül edemeyişiydi. "Ben
bunun spor olduğunu, içinde yenmenin de yenilmenin de olduğunu
söylüyordum, ama o, inatla yenilmek kelimesini ağzına almak istemi­
yordu. Bütün hayali takımı Avrupa Kupası’nda şampiyon yapmaktı.”
Bu sözler takımın hocası Sinan Öner e ait... Evet, Okkan'ın başarısız­
lığa kesinlikle tahammülü yoktu. Bir yıl önce Avrupa üçüncüsü olan
Eti Bisküvilerinin başarısını geçmek ve takımın adını Eskişehir’de
ölümsüzleştirmek istiyordu.
Ligler başlamıştı. Fakat zorlu birinci ligde birçok takım güçlü oldu­
ğu için Eskişehir Polis Gücü geçen vılki performansını gösterememiş­
ti. Ligi üçüncü bitirmiş, son maçta Avrupa kupalarına katılma şansını
elinden kaçırmıştı. Yine de yıl içinde mutlu olduğu anlar olmadı de­
ğil. Örneğin, inanılmaz önem verdikleri Eti Bisküvileri maçını kazan­
mışlardı. O dönem Eskişehir Polis Gücü oyuncusu olan Gürçin Can.
bu maçın sonrasını şöyle anlatıyor: "Gaffar abı. maça çok önem veri­
yordu. Sık sık bizimle konuşuyor. Eti yi mutlaka yenmemiz gerektiğl-
69

Eskikitaplarim.com Karagöz
ni tembihliyordu. Başka bir sonuca tahammülü yoktu. O gün maçı ka­
zandıktan sonra dünyalar onan olmuştu. Hiç unutmuyorum, maç çı­
kışı birlikte bir kulübe eğlenmeye gitmiştik. Geç bir saatte yanımız­
dan ayrıldı. Giderken cebinden para çıkanp verdi. İyice eğlenmemizi
fakat fazla içmememizi söyledi. Fakat o gece bizim dışımızda gelişen
bazı olaylar oldu ve biz bir kavgaya karıştığımız için karakola düştük.
Sabaha karşı beş gibi evini aradım. Telefona yenge çıktı. Gaffar abiyle
konuşmak istediğimi söyledim. Yenge ‘Bizden sonra emniyete uğra­
dığını ve gelir gelmez de yattığını’ söyledi. ‘Çok acil’ deyince bir daki­
ka sonra telefona Gaffar abi geldi. Olanları anlattık. On dakika sonra
karakoldaydı. Onu ilk kez böyle görmüştüm. O kadar aceleyle evden
çıkmıştı ki, kravatını bağlamayı bile unutmuştu. Gömleğini pantolo­
nun içine bile sokmaya vakit bulamamıştı. Durumu anlattık, birkaç
dakika sonra ise evlerimize dağıldık.”
Bir sonraki vıl, yani 1992-1993 sezonunda takımı bekleyen birçok
snrun vardı. Takımın hocası Sinan Öner, yorulduğunu söyleyerek ta­
kımdan affını istemişti. Aslında haksız da sayılmazdı. Dört yıl önce
vardım ederim’ diye başladığı yolculukta Eskişehir Polis Gücü bütün
zamanını almaya başlamıştı. Halen üniversitenin bayan hentbol takı­
mının başındaydı ve artık iki işi bir arada yürütecek gücü kalmamıştı.
Bu düşüncesini Okkan’a açtığında beklediği tepkiyle karşılaştı: “Ol­
maz öyle şey. Biz birlikte yola çıktık, birlikte bırakacağız. Sen bizi bı­
rakma...”
Gaffar Okkan böyle demişti, ama Sinan Öner kararlıydı ve takım
üçüncü sıradayken yerini yardımcısına bırakarak asıl takımına dönüş
yaptı... Yaklaşık 8 ay sonra da Okkan’m tayini çıktı ve Kars’a emniyet
müdürü olarak atandı. Böylelikle 90’lı yılların başında Eskişehir’de
âdeta efsaneleşen Eskişehir Polis Gücü macerası da sona epmiş oldu.

70

Eskikitaplarim.com Karagöz
Ayrılma Vakti

Atilla Aytek, 1992 yılında Eskişehir’den ayrıldı. Görevinden ayrıl­


madan önce Ankara’ya verdiği raporda Gaffar Okkan’ın emniyet .mü­
dür yardımcılığına getirilmesini istemişti. Bu rapor doğrultusunda
Okkan Eskişehir’deki son bir yılını emniyet müdür yardımcısı olarak
geçirmişti. Bu göreve atanmasında tek neden Aytek’in hazırladığı ra-
^or değildi tabii. Ankara onun adını çoktandır duyuyordu. Görev yap­
tığı her ildeki başanlı performansı, vatandaşla ilişkisi ve eğitimi emni­
yet müdürü olması yolunda hep önemli ayaklar olmuştu. Zaten öte­
den beri iyi bir terör uzmanıydı. İzmir ve Şanlıurfa’da terör konusun­
da uzmanlaşmıştı. Eskişehir’de terör dışında asayiş, özel tim ve gü­
venlik gibi birimlerde de aktif rol oynamıştı. İzmir'de bir dönem tra­
fiğe de baktığı düşünülürse, çalışmadığı alan kalmamıştı. Diğer taraf­
tan Eskişehir’de bulunduğu sürede iki önemli kazancı daha olmuştu.
Bir kere vatandaşla o güne kadar olmadığı şekilde vakın bir ilişki içi­
ne girmişti. Olduğundan çok daha fazla sosyalleşmişti. Bunda tabii
sporun özellikle de hentbolün büyük rolü oldu. Diğer taraftan Eski­
şehir’deki son bir buçuk yılını müdür muavini olarak geçirerek, ida­
reciliği de öğrenmişti.
Ve bir gün kendisine bir telefon geldi... Beklediği tayin çıkmıştı.
Dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, Okkan’ın Kars’a
atandığını belirtmişti. Artık o bir emniyet müdürüydü. 41 yaşındaydı
ve yaşı bu iş için oldukça genç sayılırdı. Fakat o bugüne kadar yaptık-
lanyla bu işin de üstünden geleceğine inanıyordu. Artık yıllardır rüya-
lannı süsleyen koltuğa oturmak üzereydi. Fakat her şey daha yeni
başlıyordu. Yapacak çok iş, katedecek çok yol vardı...

71

Eskikitaplarim.com Karagöz
Yoksul çocuklara giyecek yardım ı yaparken.

Karsspor oyuncularına bir maç öncesi moral verirken.

Eskikitaplarim.com Karagöz
İlk Müdürlük
Kars 1993 -1997

Dört yıl görev yapacağı Kars’a ailesini almadan, tek başına gitmişti. İlk
kez ailesinden bu kadar uzak kalıyordu. Çok zor koşullar altında çalı­
şacağının farkındaydı. Kısıtlı olanaklarla yapması gereken çok şey var­
dı. Ve artık emniyet müdürüydü....
Kars'a gittiğinde ilk gözüne çarpan at arabaları oldu. Şehirde
300’ün üzerinde at arabası vardı ve çağdışı görüntüler oluşturuyor­
du. Üstelik hayvanların yollara dökülen pislikleri şehrin görünümü
çok kötü etkiliyordu. Gaffar Okkan, bunun böyle devam edemeyece­
ğini söyleyerek, şehir merkezine at arabası girişini yasakladı. İstasyon­
dan sadece belli caddelere kadar at arabalarının girişine izin verildi.
Bu karar önceleri büyük tepki çekti. Özellikle kentin belediye başka­
nı, oy kaybetme kaygısıyla kararı onaylamak istemedi. Ama sonunda
ikna olarak at arabalarının şehir merkezine girmesini engelledi. Bu
Kars açısından büyük bir devrimdi. Yıllarca at pisliğinden vürüneme-
yen sokaklar, belediyeyle işbirliği yapılarak bütünüyle temizlendi ve
pırıl pırıl bir görünüme kavuştu.
Okkan’ın dikkatini çeken ikinci konu ise, şehirde hiçbir trafik işa­
retinin bulunmamasıydı. Trafik âdeta ‘Allaha emanet’ gidiyordu. Be­
lediyeye baskı yaparak bütün caddelere, anayollara trafik- işaretleri
konulmasını sağladı.
Okkan’ın Kars görevi, PKK ile mücadelenin yoğun olduğu yıllara
denk düşüyordu. Kağızman’ın güneyi, Selim ve Digor, sıcak çatışma­
ların en yoğun yaşandığı bölgelerdi. Yeni emniyet müdürünün anti
terörcü olması, PKK ile mücadelede önemli avantaj sağlıyordu. Bu
konudaki ilk çalışması, riskli bölgelerde emniyet teşkilatını güçlendir-
73

Eskikitaplarim.com Karagöz
mek oldu. Daha önce tamamen jandarma kontrolünde olan bölgeler­
de emniyet teşkilatının da söz sahibi olması için takviye kuvvetler
gönderdi. Selim, Akyaka ve Susuz ilçelerinde ise o güne kadar emni­
yet birimleri yoktu. Okkan bu üç bölgeye emniyet teşkilatı kurdu, va­
tandaşlara 'biz de varız’ mesajını verdi.
O dönemdeki çalışma arkadaşları, Gaffar Okkan yönetimindeki
emniyet teşkilatının, PKK ile mücadelede başarılı bir sınav verdiğini
söylüyorlar. Peş peşe düzenlenen operasyonlarla Kağızman. Selim ve
Digor ilçelerinde terör neredeyse bitme noktasına gelmişti. Şehrin gi­
riş çıkışlan 24 saat kontrol altında tutulduğundan, dışandan terörist
girişi engellenmişti. Ayrıca Okkan’ın talimatı doğrultusunda yirmi
farttı noktada aralıksız devriye bulundurulmaya başlanmıştı. Okkan,
kış aylarında dondurucu soğukta memurların uyuyup donmaması
için sık sık devriyeleri kontrole çıkıyor ve memurlanyla sohbet edi­
yordu. Çatıma çıktığında ise her zamanki gibi yine en ön safta bulu­
nuyordu. Yakın bir arkadaşı ahlatıyor: “Bir gün vali beyin yanında otu­
ruyoruz. Telsizden anons geldi. Selim ilçesi yakınlannda 3-4 terörist
belirtenmiş. Anonsu duyar duymaz müdürlüğe doğru yola çıktı. Üze­
rini değiştirip hemen olay yerine gitmiş. Döndüğünde öğrendik ki, çı­
kan çatışmada tüm teröristler öldürülmüş...”
Okkan’ın dört yıllık emniyet müdürlüğü döneminde bölge teşki­
latı âdeta yeni baştan yapılandırıldı. İlk kez özel harekat birimi kurul­
muş ve bu birimin PKK ile mücadelede aktif rol oynaması için kadro­
su kalabalık tutulmuştu. Emniyet Teşkilatını Güçlendirme Derneği
aracılığıyla merkez ve ilçelerde yeni binalar, karakollar ve istasyonlar
yaptırılmıştı. Sankamış, Digor, Akyaka ve Selim yapılanmanın en yo­
ğun yaşandığı ilçelerdi. Sarıkamış’a iki katlı bölge trafik istasyonunun
temelini bizzat Okkan atmıştı...
Kars’ta en yakın olduğu kişilerden biri de dönemin valisi Hüseyin
Atak’tı. Zamanının büyük bir bölümünü onunla geçiriyor ve deneyim­
lerinden faydalanmak için sık sık görüş alış verişinde bulunuyordu.
74

Eskikitaplarim.com Karagöz
Atak’a karşı oldukça saygılıydı. “O kadar saygılıydı ki, dört yıl boyunca,
bir kez olsun ‘izin verirseniz’ demeden yanımda sigara içmeye kalkış­
madı’’ diyor Atak, Okkan’ı anlatırken... Saygısını her yerde gösteriyor­
du. Çevresinde bulunanlara Atak’tan söz ederken, “O bizim buradaki
bayrağımız. Devletimizi temsil ediyor. Bizim amacımız bu bayrağın dal­
galanmasını sağlamaktır” diyerek, genelde vali-emniyet müdürü arasın­
da pek görülmeyen bir dayanışmayı göstermeyi amaçlıyordu.
Kars’ta kışlar çok zorlu geçiyordu. Kışla birlikte hayat duruyor, er­
kekler zamanlarının büyük kısmını kahvehanelerde geçiriyordu.
Özellikle de kumar tutkunlan... Evet, Kars âdeta bölgenin kumar
merkezi haline gelmişti. Özellikle civar köylerde yaşayanlar akın akın
kumar oynamak için şehre geliyordu. Üstelik birçoğu, kumar oyna­
mak için hayvanlarını, kışlık yiyeceğini satıyordu. Kuşkusuz bu du­
rumdan en çok rahatsız olanlar kumar oynayanların eşleriydi. Kumar
yüzünden birçok ocak sönüyor ve tüm uyanlara rağmen konuya bir
türlü çare bulunamıyordu. Ta ki Gaffar Okkan gelene kadar...
Önce kumar oynanan yerleri tek tek tespit ettirdi. Beklediği dos­
ya kendisine geldiğinde gözlerine inanamamıştı. Tahmin ettiğinden
de çok, kumar oynayan ve oynatan vardı. Neredeyse kapalı her me­
kan kumar merkezi haline dönüşmüştü... Gündüz saatlerinde normal
işyeri gibi hizmet veren birçok mekân, havanın kararmasıyla kapıları­
nı kapatıp gizlice kumar oynatıyordu. Bu soruna mutlaka çözüm bul­
malıydı. İşe kumar oynatanları toplayıp ikaz etmekle başladı. Kars’ta
yepyeni bir dönemin başladığını, bundan sonra kumara kesinlikle
izin vermeyeceğini söyledikten sonra şu sert uyarıyı yaptı; “Ya adam
gibi bu işe son verip kumar oynatmayı bırakırsınız ya da ben bıraktır­
masını bilirim.”
Gözdağı işe yaramış, bu konuşmanın ardından kumar oynatanla­
rın büyük çoğunluğu faaliyetlerine son vermişti. Fakat “ekmeğimize
mani oluyor” diye Okkan’a kızanlar da yok değildi. Bazıları da Ok-
kan'ın blöf yaptığını düşünerek gizli gizli kumar oynatmaya devam
75

Eskikitaplarim.com Karagöz
ediyordu. Fakat bu yerlerde Okkan’ın beklenmeyen' baskınlarından
sonra kumar oynatmayı bıraktılar. Kars'ta yakın ilişki içinde olduğu
Spor ve Gençlik İl Müdürü Yavuz Tanyer. bu baskını şöyle anlatıyor:
“Bir gece Kars sokaklarında dolaşırken, daha önce kumar oynatan fa­
kat bir daha oynatmayacağına söz veren birinin sahibi olduğu kahve­
nin önünden geçiyor. Adamın işyeri ikinci katta. Şüpheleniyor, çün­
kü binadan çeşitli sesler geliyor. Fakat işin ilginci yukarı çıktığında gi­
riş kapısının kilitli ve kepenklerinin kapalı olduğunu görmesi. Fakat
bu arada hâlâ sesler duymaya devam ediyor. Bunun üzerine binanın
dışına çıkıp yangın merdiveninden tırmanmaya başlıyor ve açık olan
bir pencereden içeri girmeyi başarıyor. Girince ne görsün? Kapalı
olan kahvehanenin içi tıka basa insan dolu ve herkes kendini kuma­
ra kaptırmış. Geldiğini bile fark etmiyorlar. Meğer eve giden çalışan­
lardan biri kapıyı üzerlerinden kilitlemiş ve sabah gelip açacak. Kısa
bir şaşkınlıktan sonra, içeride bulunanlara epey bağırıyor ve kumar
oynatan kişiyi de içeri attırıyor. O günden sonra kimse korkudan ku­
mar oynatmadı.”
Kumar dışında Kars’ın bir başka sorunu da fuhuş ‘un artmaya baş-
lamasıydı. Dağılan Sovvetler Birliği’nden fuhuş yapmak için şehre ge­
len kadınlar ciddi tehlike oluşturuyorlardı. O döneme tanık olanlar,
Okkan’ın bu tehlike fazla büyümeden gerekli önlemleri aldığını ve
şehre kaçak yollardan giren, pasaportu olmayan tüm kadınları sınır
dışı ettiğini anlatıyorlar.

Kars’ın Çehresi Değişiyor

Okkan göreve geldikten kısa bir süre sonra, büyük gazetelerin bi­
rinde çıkan “Kars 55 milyar liraya satılık” haberini gördüğünde çok
üzülmüştü. Kars Belediyesinin borçlarından ötürü böyle bir haber
çıkmıştı. Kars'ın bu haberde yazılanları hak etmediğini düşünüyordu.
76

Eskikitaplarim.com Karagöz
Bu dıırumü düzeltmek için bir taraftan terörün yok ediimesi. diğer ta­
raftan da yeni yatırımların teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyordu.
Bir gün kafasında oluşturduğu bir fikirle Kars'ın hali vakti yerinde
isimlerinden Ekrem Demir e gitti. "Polis Derneği başkanı ve aynı za­
manda da Pınar bölge bayisiydim” diyor Demir, "Bir gün bana geldi
ve bir ricada bulundu. Havaalanına giden yol o zaman bomboştu. Bu
yolun ileride çok değerleneceğini, bu yüzden oradan arazi almamı ve
yatırım yapmamı istedi. Daha sonra aynı isteği Resul Ülker'e de yap­
tı. Amacı Kars ta yatırım seferberliği başlatmaktı. Okkan'ın isteği üze­
rine 6 bin metrekarelik bir arsa aldım. Hem de sudan ucuz bir fiyata.
Resul da aynı şekilde bir arazi aldı. Sonra oraya Petrol Ofisi açtık. 40
dönüm araziyi de Karsspor için aldık. Bizim gelip o bölgeye yatırım
yapmamızdan sonra başkaları da gelmeye başladı ve kısa sürede ha­
vaalanı yolu üzerinde boş arazi kalmadı. Şu an Kars’ın en'değerli yer­
lerinden biri...”
Kentin ekonomisi âdeta çökmüştü. Hayvancılık en önemli gelir
kaynağıydı, ama 10 yılda terör nedeniyle büyük darbe almıştı. Hay­
vancılığı geliştirmek için çeşitli projeler üzerinde çalışmaya başladı.
Vali Hüseyin Atak la birlikte Tarım Bakanlığı yla işbirliğine giderek
Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri’ adı altında bir proje başlatılmasına
önayak oldu. 30‘un üzerinde kooperatife 6 binin üzerinde büyükbaş
hayvan dağıtıldı. Hayvanların köylere dağıtılma törenlerine katılan
Okkan, yaptığı konuşmalarda hayvancılığın tekrar eski günlerine dö­
neceğini müjdeliyordu. Hayvancılık konusundaki önemli uğraşların­
dan biri de kaçak et kesiminin yasaklanmasını sağlamak oldu. Köyler­
de hijyen olmayan şartlarda kesilen etlerin şehre girişini yasakladı ve
et kesiminin belli bir prosedüre bağlanmasını istedi. Okkan, kaçak et
kesimini yasaklattığı için Tarım Bakanlığfndan ödül bile aldı.
Terörün bitme noktasına gelmesi.. Kars’ın kabuk değiştirmesine
neden olmuştu. Ekonomik ve sosyal hayat hızlı bir canlanma içindey­
di. İlk geldiğinde 400 köy okulundan sadece 150’si açıktı. 250'ye ya­
77

Eskikitaplarim.com Karagöz
kın okul, öğretmen gitmediğinden dolayı kapalıydı. Milli Eğitim Ba­
kanlığının tayin ettiği her 100 öğretmenin 80’i Kars’a gitmeyi kabul
etmiyordu. Dönemin Kars valisi Hüseyin Atak, bu durumun değişme­
sinde Gaffar Okkan’ın büyük rolü olduğunu söylüyor: “Ben yakından
biliyorum. Tayini çıkan tüm öğretmenlere, hatta ailelerine tek tek te­
lefon açıyordu. Terörün bitme noktasına geldiğini, Kars’ın çok gü­
venli bir şehir olduğunu anlatıyordu. Tüm bu çalışmalar sonucunda
tayini çıkan her 100 öğretmenin 95’ini Kars’a getirmeyi başarmıştı.
Öğretmensizlik nedeniyle kapalı olan okullar birer birer tekrar açıl­
maya başlanmıştı...”
Terör azaldıkça yatırımlar ve şehrin değeri artıyordu. Kars Organi­
ze Sanayi Bölgesi’nde art arda fabrika inşaatları başlamıştı. Sarıka­
mış’ta Toprak Holding başta olmak üzere, çeşitli gruplar otel yatınm-
lan yapıyordu. Fakat en ilginci, Kars’ın en işlek caddesi olan Kazımpa-
şa’daki gayrimenkul fiyatlarının astronomik artışıydı. 1993 yılında 150
milyon liraya bir dükkân satın alınabilirken, sadece dört yıl sonra ay­
nı dükkânın fiyatı 25 milyar liraya yükselmişti... Terörün bitmesi gay­
rimenkul fiyatlarını âdeta uçurmuştu.
Kafkas Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Şaban Maraşlı’nın pro­
jesiyle kurulan Kars ve Kafkas Üniversitesi Kalkındırma Vakfı’na bü­
yük destek verdi Okkan. Maraşlı, bu vakfın çalışmalarını şöyle anlatı­
yor: “Vakfı, üniversitenin ve şehrin dinamiklerini bir araya getirip pro­
jeler üretmek amacıyla 1994 yılında kurduk. O dönemde insanları bir
araya getirmek çok zordu. Ama biz Gaffar beyin öncülüğünde 130 ki­
şiyi bir araya getirerek vakfı kurmuştuk. Birçok etkinlik yaptık. Polis
çocukları için kreş yapmaktan tutun da seminer düzenlemeye kadar
birçok organizasyona imza attık. Fakat kuşkusuz en önemlilerinden
biri Gaffar beyin teşvikiyle temeli atılan özel ilkokul oldu. O güne ka­
dar Kars’ta kolej yoktu ve durumu iyi olan aileler çocuklarını şehir dı­
şında okutmak zorunda kalıyordu. Bunun önlenmesi için üniversite
bünyesinde böyle bir projeyi hayata geçirdik. Gerçi Gaffar bey Diyar-
78

Eskikitaplarim.com Karagöz
bakır’da olduğu zaman açılışını yapmıştık, ama sonuçta fikir babası ve
projenin destekçisi Okkan’dı.”
Söz üniversiteden açılmışken, Kafkas Üniversitesi için yaptıkların­
dan söz etmemek olmaz. Kars’a geldiğinde öğrenci sayısı sadece
350’ydi. Bu rakam Kars’tan ayrılırken 5 bine yaklaşmıştı. Kafkas Üni­
versitesi artık civar illerden de öğrenci çeken bir üniversite olmuştu.
Terörün azalması ve bünyeye eklenen yeni fakülteler Kafkas’ın bölge­
deki cazibesini artırmıştı.

Hentbol Olmadı, Futbol Olsun

Eskişehir’deki dünyasını Kars’ta da aynen devam ettirmek istiyor­


du. İş dışında zaman geçireceği bir meşgaleye ihtiyacı vardı. Eşi, kızı­
nın eğitiminden ve oğlunun çok ufak olmasından ötürü devamlı
Kars’ta bulunamıyordu. Yılın büyük bir bölümü Kars’ta tek başınaydı.
İlk aklına gelen, büyük tutkuyla bağlandığı hentbol oldu. Önceleri na­
sıl oynanacağını bile bilmediği bu spora yürekten bağlanmıştı. Önce
Hentbol Federasyonu’ndan gelen teklif üzerine federasyonun yöne­
tim kurulu üyeliğini kabul etti. Ardından ise bir hentbol takımı kur­
mak için kolları sıvadı. Eğer bir takım kurabilirse, boş vaktinin tümü­
nü burada harcayabilirdi. Fakat bu öyle o kadar basit değildi. Eskişe­
hir gelişmiş bir şehirdi ve elinde birçok olanak bulunuyordu. Kars ise
Türkiye’nin en geri kalmış bölgelerinden biriydi. Halkın futbol dışın­
da doğru düzgün bildiği bir spor yoktu. Zaten hentbol oynanacak
standartlara uygun bir salon da bulunmuyordu. Fakat yine de her şe­
ye rağmen hentbol projesini hayata geçirmeye kararlıydı. Önce gö­
rüşlerine çok güvendiği, Eskişehir Polis Gücü’nün eski hocası Sinan
Öner’i aradı. “Çok şaşırmıştım” diyor Öner, “Beni aradı ve birinci lig­
de oynayacak bir hentbol takımı kurmak istediğini, takımı çalıştırıp
çalıştıramayacağımı sordu. Bunun mümkün olamayacağını, Kars’ın je-
79

Eskikitaplarim.com Karagöz
coğrafik konumu nedeniyle bu projenin çok zor hayata geçeceğini
söyledim. Önce nereden oyuncu bulacağını sordum. Bana, 'Merak et­
me, her şeyi hallederiz. Sen yeter ki evet de. Burada ne çocuklar var
bir görsen. Bu işi rahatlıkla-götürürler’ dedi. Konuşmalarından takım
kurmayı çok istediğini sezinliyordum. Onun hayallerini yıkmak iste­
miyordum, ama ortada bazı gerçekler de vardı. Ona sadece takım
kurmakla bu işin halledilemeyeceğini, Kars’a maç yapmaya gelecek
takımları da düşünmesi gerektiğini ve ulaşım başta olmak üzere bir­
çok olumsuz faktörün hentbol takımlarını zor durumda bırakacağını
anlattım.”
Okkan bu konuşmadan sonra hocanın haklı olduğunu düşünme­
ye başlamıştı... Hentbol takımı kurmayı çok istiyordu ama biraz ger­
çekçi olunca, bunun bir hayal olmaktan öte gidemeyeceğini görmüş­
tü. O an bir karar verdi. Madem Kars’ta, coğrafik nedenlerden ötürü
hentbol takım kuramıyordu, o halde mevcut spor dallarının gelişme­
si için uğraşacaktı. İlk aklına gelen dal ise, hentbolden sonra ikinci fa­
vori sporu olan futbol oldu. Üçüncü ligde mücadele eden Karsspor,
1992-1993 futbol sezonunda oldukça başarısız bir performans ortaya
koymuştu. Küme düşmekten son anda kurtulmuş ve ligi sondan ikin­
ci olarak tamamlayabilmişti. Takımın yeni sezonda moral ve takviye­
ye ihtiyacı vardı.
Beklenen kurtarıcı bulunmuştu... Gaffar Okkan, Karsspor’u güç­
lendirmek için kollan sıvadı. Önce, yönetim değişikliğine gidildi ve
yönetim kurulu tarafından fahri başkan seçildi. Ekonomik sorunlar
söz konusuydu ve takımın maddi kaynağa ihtiyacı vardı. Şehrin önde
gelen isimlerini bir araya getirip toplantı düzenlemeye karar verdi.
Resul Ülker, Zafer Koçak, Ekrem Demir, Mustafa Kıranşan ve Yasin
Belet’i yönetim kurulu üyesi yaptı. Yasin Belet dışındaki isimlerin tü­
mü ticaretle uğraşıyordu. Belet ise o dönemde Türk Ticaret Bankası
şube müdürüydü. Belet “Seçimle geldik, atamayla değil" diyor, “Gaf­
far beyin fahri başkan olduğu yönetime herkes büyük destek verdi.
80

Eskikitaplarim.com Karagöz
15 günde bir toplanıp takımın sorunlarını konuşuyorduk. Her toplan­
tıda kulüp için para toplanıyordu. Gaffar beyde para vererek kulübe
önemli desteklerde bulunuyordu.”
Bir diğer yönetim kurulu üyesi Resul Ülker de “Gaffar beyin fahri
başkan olması, takımdaki havayı inanılmaz etkiledi" diyor, “Hiç unut­
muyorum ilk maçımız Hopa’daydı. Gaffar bey ise o dönem İstan­
bul’da yıllık iznini kullanıyordu. Sırf ilk maçı izlemek için tatilini yarı­
da kesip İstanbul’dan Trabzon’a geldi. Kendisini Trabzon Havaala­
nından karşıladım. Oradan da Hopa’ya gittik...”
Karsspor birçok ilki onun döneminde yaşadı. Örneğin, ilk kez
Karsspor’a Kars dışından futbolcu transfer edildi. Kendi olanaklarını
kullanarak çok az paraya Eskişehir ve Sakarya’dan Karsspor’a futbol­
cu transfer etmeyi başarmıştı. Bunun dışında havaalanı yolu üzerinde
Karspor için 40 dönümlük arazi satın alındı. Bu arazi üzerine Kars-
por’un geleceğini şekillendirecek tesisler, antrenman sahaları inşa
edildi. Kendisinden önce maddi açıdan zor günler yaşayan takımın
bütçesini 30 milyar liraya çıkarmayı başarmıştı. 1992 yılı göz önüne
alındığında, bu üçüncü ligde mücadele eden bir takım için oldukça
büyük bir bütçeydi.
Söz bütçeden açılmışken, Okkan’ın Karsspor'a maddi destek sağ­
lamak için kaynak arayışında bulunduğu günlerde Spor ve Gençlik İl
Müdürü Yavuz Tanyer ile olan tartışmasından söz etmemek olmaz.
Tanyer, bu tartışmayı şöyle anlatıyor: "Kars’a yeni gelmiştim. Gaffar
bey bana ilginç bir öneriyle geldi. Maç biletlerinin üstüne teberru pu­
lu yapıştırmayı ve böylelikle ek gelir sağlamayı hedefliyordu. Fakat
genel müdürlüğün kesin talimatı vardı ve biletlere teberru pulu yapış­
tırmak yasaktı. Okkan’a bunu söyledim. Hatta aramızda küçük bir tar­
tışma dahi geçmişti. O takımın maddi desteğe ihtiyacı olduğunu ve
teberru pulundan gelecek kaynakla bunu sağlayabileceklerini söylü­
yordu. Ben ise bunun yasal olmadığını söylüyordum. Sonunda kendi­
sini ikna etmeyi başardım ve hiç başlamadan teberru pulu projesini

Eskikitaplarim.com Karagöz
Makamında vatandaşları kabul ederken.

Gaffar Okkan'm girişimiyle Susuz'da «çılan


em niyet binası.

Eskikitaplarim.com Karagöz
rafa kaldırttık.”
Takımın ikinci lige çıkmasını çok istiyordu. Sık sık çevresindekile­
re “Bu takım ikinci lige çıkarsa kentte büyük hareketlilik olur. Şehrin
ekonomisi de olumlu etkilenir” diyordu. Ama Karsspor bir türlü ikin­
ci lige çıkamadı. Fakat önceki yıllara oranla gayet başarılı oldu. En bü­
yük başarısı, ligi üçüncü olarak tamamlamak oldu. Küme düşmekten
son anda kurtulan bir Karsspor, birkaç yıl içerisinde liginin ilk üç ta­
kımından biri olmayı başarmıştı.

Teklif Üstüne Teklif...

Ali Gaffar Okkan, ilk emniyet müdürlüğü sınavını başarıyla geç­


mişti. Dört yıllık sürede yaptıklarıyla her kesimin övgüsünü almayı
başarmıştı. Birçok kişi Kars’ta gösterdiği çalışma disiplini ve azmiyle
meslek hayatında çok daha iyi noktalara geleceğini düşünüyordu. Yi­
ne birçok kişi Okkan ı şehrinde emniyet müdürü olarak görmek isti­
yordu. Bunlardan biri de Cemil Serhadlı’ydı. O dönem Muğla valisi
olan Cemil Şerh adlı, Okkan’ın kendi ilinde emniyet müdürü olması­
nı istiyordu. Serhadlı, bu isteğinin nedenlerini şöyle anlatıyor: “Ken­
disinin başarılı çalışmalarını yakından izliyorum. Muğla valisiyken, dö­
nemin Kars valisi Hüseyin Atak’ı aradım. Kendisine Gaffar beyi ilimde
emniyet müdürü olarak görmek istediğimi ve bu konuda ne düşün­
düğünü sordum. Fakat Atak Okkan’dan çok memnun olduğunu ve
kendisiyle daha uzun yıllar çalışmak istediğini belirtti. İstediğim ol­
mamıştı. Bir süre sonra Okkan Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü'ne
atandı. Hemen ardından benim de Muğla’dan Diyarbakır, valiliğine
atamam geldi. Atama kararını öğrendikten sonra hemen beni aradı.
Hiç unutmuyorum. ‘Siz beni Muğla’ya getirtmediniz ama bakın ben
sizi Diyarbakır’a getirdim sayın valim’ dedi...”
Okkan’ı isteyen sadece Cemil Serhadlı değildi. Eskişehir’de çok
83

Eskikitaplarim.com Karagöz
seviliyordu. Görev yaptığı yedi yıllık süre boyunca Eskişehirlilerle ya­
kın ilişki içine girmiş. 7’den 77’ye herkese kendir1sevdirmişti. Yoklu­
ğu hissediliyordu. Kars’a atanmasının üzerinden bir yıl geçmişti ki, bir
grup milletvekili ve işadamı dönemin içişleri bakanı Mehmet Ağar’a
giderek Okkan’ı Eskişehir’e geri istediler. Mehmet Ağar'ın o gün bu
istekte bulunanlara yanıtı Okkan’ın geleceğinin de ne kadar parlak ol­
duğunu gösteriyordu: “Böyle bir şey kesinlikle olamaz. Bu ona iyilik
değil, kötülük yapmaktır. O teşkilatın en önü açık isimlerinden biri..."
Artık Kars’ta yapacakları bitmişti... Dört yıl boyunca Kars’ın geliş­
mesi için büyük uğraş vermişti. Üstelik herkesin sevgisini kazanmayı
başarmıştı. Bunu yıllar sonra Diyarbakır emniyet müdürüyken Diyar-
bakırspor’u Kars’a gönderdiğinde görecekti. 19 Aralık 1999’da, Diyar-
bakırspor’un Ağrıspor’la yapacağı maç için takımı üç günlüğüne
Kars’a götürme kararı almıştı. Kars’ın yerel gazetelerinden Önder’in
köşe yazarı Öner Taşdelen, 17 Aralık’taki köşesinde o günü söyle an­
latıyor: “...Diyarbakırspor’un soğuk havaya uyum sağlaması bakımın­
dan Gaffar Okkan, Diyarbakırspor yönetici ve oyuncularının Kars’ta
üç gün konaklamalarının bu uyumu sağlayacağını düşünerek kafileyi
salı günü Kars’a gönderdi. Gaffar beyin telefonla Karslıları bilgilendir­
mesi üzerine, Diyarbakırspor’u Kafkas Üniversitesi Konukevi önünde
Kars’ın saygın ve tanınmış kişileri tarafından sıcak bir karşılama yapıl­
dı. Bu kişiler sadece Diyarbakırspor’u değil, sanki tüm Diyarbakır ili­
ni karşıladılar. Çünkü, Gaffar bey selam göndermişti. Karslılar, bir
dostun, bir gönül adamının selamını baş tacı e .miş, gelenlere de o de­
ğeri vermişti... Kars’ın mazisinde, yılların geriye dönük denizinde
kimler gelip kimler geçti... Karslılar, bir mum gibi yanıp sönen nice
devlet ve siyaset adamlarını anmaya tenezzül bile etmedi. Kars’a bir
damla hizmet etmişleri de asla unutmadı. Unutmadıklartmızı sayacak
olursak, başta Ali Gaffar Okkan gelir. Sayın Okkan, Kars’ta görev yap­
tığında ikbal değil. Karslıya hizmet peşindeydi. Bundan dolayı, müdü­
rümüzü hiç unutmadık."
84

Eskikitaplarim.com Karagöz
İlk müdürlük sınavından alnının akıyla çıkmıştı. Dört yıl boyunca
ekibiyle birlikte Kars’ta önemli başarılara imza atmıştı. 199" nin kasım
ayında gelen bir genelgeyle Diyarbakır’a tayininin çıktığın; öğreniyor­
du. Mücadele daha yeni başlıyordu...

35

Eskikitaplarim.com Karagöz
24 Ocak 2001. Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’m
suikast sonrası makam aracı.

Eskikitaplarim.com Karagöz
Ölüm Kenti
Diyarbakır, 1997*.

Diyarbakır Havaalanı... 18 Kasım 1997... Üst düzey emniyet mensup­


ları yeni emniyet müdürleri Ali Gaffar Okkan’ı karşılamak için hava­
alanında bekliyor. Hepsinin kafasında farklı bir Ali Gaffar Okkan port­
resi var. Kars’ta yaptığı başarılı çalışmaları duymuşlar, ama fiziki ola­
rak nasıl biriyle karşılaşacaklarını tahmin edemiyorlar. Hatta bazıları­
nın kafasında, kelli felli göbekli bir imaja bile sahip. Derken uçak ini­
yor ve yeni çalışma arkadaşlarının karşısına çıkıyor. “Ölümüne kadar
bir dakika olsun yanından ayrılmadım” diyen özel koruması o anı şöy­
le hatırlıyor: “Uçak indikten sonrayolcular birer birer kapıdan çıkma­
ya başladı. Bu arada müdürüm de inmiş. Fakat kimse onu tanıyama­
dı. Yanımıza geldiğinde oldukça şaşırdık. Beklediğimizden çok daha
genç ve yakışıklıydı. Oldukça farklıydı. Kısa bir tanışmadan sonra apar
topar emniyet müdürlüğüne gittik. Daha ne olduğunu anlayamadan
saatler süren bir toplantının içinde buluverdik kendimizi..."
Evet, daha kimse ne olduğu bile anlayamadan saatler sürecek top­
lantı başladı. Toplantıya emniyet teşkilatının üst düzey tüm isimleri
katılmıştı. Şehirde yapacaklarını ve çalışma prensiplerini tek tek an­
latmaya başladı. Yoğun çalışma temposu içine gireceklerini, buna
ayak uyduramayacakların şimdiden kendisine söylemesi gerektiğini
bildirdi. Ardından kimsenin beklemediği bir konuda konuşmaya baş­
ladı. Herkes birbirine bakıyordu. Böyle bir konuşma yapacağını kim­
se tahmin etmemişti. Konu kılık kıyafetti. Ayağa kalktı ve konuşmaya
başladı: "Bana iyice bakın. Ben nasıl giyiniyorsam bundan sonra siz de
böyle giyineceksiniz. Her zaman temiz, ceketli ve kravatlı olacaksınız.
Bu benim en önemli prensiplerimden biridir. Vatandaşlara örnek ol-
87

Eskikitaplarim.com Karagöz
malıyız. Eğer maddi durumunuz istediğim şekilde giyinmenize engel­
se bana gelin. Ben sizin bütün ihtiyaçlarınızı karşılarım.”
Çiçeği burnunda emniyet müdürünün ilk ele aldığı konulardan bi­
ri şehrin aydınlatma sorunu oldu. Diyarbakır’ı tanımak için yaptığı şe­
hir gezintilerinde caddelerin büyük bölümünün oldukça karanlık ol­
duğunu fark etmişti. Terör olaylarının hep karanlık ve dar sokaklarda
gerçekleştiğinin farkındaydı. Bunu engellemek için şehrin tüm cad­
delerinin aydınlatılması gerektiğini düşünüyordu. TEDAŞ yetkilileri
ile bu konu üzerinde uzun süren çalışmalar yürüttü. İşe bozuk olan
elektrik lambalarının tümünü tamir ettirerek başladı. Şehrin önemli
noktalarından biri olan Melik Ahmet Caddesi’ni ise baştan sonra ışık­
landırdı. Terör nedeniyle uzun yıllar saat I6:00’dan sonra tüm esna­
fın kepenklerini indirdiği Melik Ahmet Caddesi, ışıklandırmanın ar­
dından, yepyeni bir görünüme kavuştu. Cadde üzerindeki esnaflarla
tek tek konuşuyor, esnaflardan dükkânlarını kapattıktan sonra müm­
kün olduğunca elektriklerini açık bırakmalarını tembihliyordu. Tüm
bunlar yapıldıktan sonra birkaç ay önce insanların hava karardıktan
sonra yürümekten bile korktuğu Melik Ahmet Caddesi, Diyarbakır’ın
en işlek noktalarından biri haline geliverdi. Öyle ki üç sene sonra Po-
lat Rönesans bu caddede 5 yıldızlı otel yapmak çin inşaata bile başla­
yacaktı. Fakat bundan da önemlisi, hem Melik Ahmet’te hem diğer
ışıklandırılan caddelerde suç oranı, geçmiş dönemlere oranla olduk­
ça azalacaktı.
Diyarbakır’ın yeni emniyet müdürü alışık olduğu çalışma tempo­
sunu Diyarbakır’da da uygulamaya başlamıştı. Mesai sabahın erken
saatlerinde başlıyor, gece yarılarına kadar aynı tempoda sürüyordu.
Yeni çalışma arkadaşları önceleri bunun geçici bir durum olduğunu,
ve Diyarbakır’a adaptasyon süreci nedeniyle bu kadar yoğun çalıştığı­
nı düşünüyorlardı. Fakat aylar geçiyor, çalışma saatleri hiç azalmıyor­
du. Bu durum bazı homurdanmalara da neden olmuyor değildi. Zira
gece geç saatlere kadar çalıştığı için yakın korumaları başta olmak
88

Eskikitaplarim.com Karagöz
üzere birçok kişi onunla birlikte sabahın erken saatlerine kadar em­
niyet müdürlüğünde bulunmak zorunda kalıyordu. Bu çalışma tem­
posuna bir gün koruması dayanamadı ve müdürüne dört avdır eşini
ve çocuğunu doğru düzgün göremediğini, bu durumun daha böyle
ne kadar süreceğini sordu.'Müdürünün yanıtı netti: “Sen daha genç­
sin koç. Ben şikâyetçi olmuyorsam senin hiç olmaman lazım. 20 saat
ayakta kalarak hayatı dolu dolu yaşıyoruz fena mı? Ölünce nasıl olsa
bol bol dinleneceğiz. Ama istersen hafta sonları izinli olabilirsin." Ya­
nıt böyle olmuştu, ama Gaffar Okkan’da koruması da ölüm onları ayı­
rana kadar bir hafta sonunu bile ayrı geçirmeyeceklerdi.
Gaffar Okkan, Diyarbakır’da o güne kadar görülmemiş bir emni­
yet müdürü portresi çizmeye başladı. Polislerle ilişkisi, ‘müdür-polis’
ilişkisinin oldukça ötesindeydi. İki kesim arasında yaşanan soğukluğu
aşmak için büyük çaba harcıyordu. Hem de bunu Diyarbakır gibi Tür­
kiye’nin en büyük polis teşkilatına sahip şehirlerinden birinde başar­
maya çalışıyordu. Emrinde çalışan her polisi tanımak istiyordu. Bu
nedenle herkesle'tek tek konuşuyordu.
“Müdürüm, tipik emniyet müdürlerinden çok farklıydı. 5 bin kişi­
nin neredeyse hepsini tanırdı. Bize arkadaşça davranırdı..." Bu sözler,
ijmini açıklamak istemeyen bir polis memuruna ait. İşte anlattıkları:
“Diyarbakır’dan önce küçük bir il karakolunda görev yapıyordum. Ka­
rakolumuzu tamir ettiğimiz bir gün, ilimizin emniyet müdürü ziyare­
timize geldi. Nasıl panik içinde olduğumuzu anlatamam. Emniyet
müdürü bizim için ulaşılmaz bir rütbe. Değil onunla konuşmak onu
görmek bile bizim için sıra dışı bir olay. O gün yanlışımızı görmeme­
si için karşısına bile çıkamadığımızı hatırlıyorum. Derken bir sene
sonra Diyarbakır’a tayinim çıktı. Bana Diyarbakır’da farklı ve sıra dışı
bir emniyet müdürü olduğunu söylediler. Onun için herkesle konu­
şan kimseyi arzu etmediği yerde çalıştırmayan biri dediler... Ben tabii
pek inanmadım. Çünkü bu îâî'ıl. bibini bugüne kilfîâFgördüğümüz
emniyet müdürü portresine pek uymuyordu. Derken bir gece yansı

89

Eskikitaplarim.com Karagöz
beni makamına çağırdı. Yarım saate yakın sohbet ettik. Birlikte çay iç­
tik. Bana ailemle ilgili, daha önce yaptığım işlerle ilgili sorular yönelt­
ti. Cevaplarımı deftere not ediyordu. Sonra bana nerede çalışmak is­
tediğimi sordu. Ben nerede görevlendirseniz deyince, ‘Olmaz öyle
şey. İstemediğin yerde çalışmamalısın. Yoksa verimsiz olursun. Ben
jierimsiz insanları sevmem’ dedi. Bu konuşmanın üzerine beni arzu
ettiğim yerde görevlendirdi. Gecenin bir vaktinde makamından ayrı­
lırken kapı önünde başka arkadaşların da olduğunu gördüm. Meğer
tıpkı benimle olduğu gibi sabahın erken saatlerine kadar herkesle tek
tek konuşuyormuş.”

Büyük Revizyon

.»Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nde köklü değişiklikler yapacağı­


nın ilk sinyalini, Büyükalp Caddesi’ndeki emniyet müdürlüğü binası­
nın yerini değiştirerek verdi. Mevcut binanın 5 bin kişilik teşkilat için
yeterli olmayacağını düşündüğü için, daha önce tek bir çatı altında
olan emniyet müdürlüğünü şehrin farklı bölgelerindeki binalara yer­
leştirdi. Kendisi ise Şehitlik’e taşındı. Makamını Şehitlik’e taşıması
rastlantı değildi. Çünkü şehitlik, Diyarbakır’ın en stratejik noktaların­
dan biriydi. Semt âdeta Hizbullah’ın kalesi konumundaydı. Dolayısıy­
la taşınması bir bakıma Hizbullah’a göz dağı niteliğindeydi, Kendisin­
den önce Şehitlik, polisin bile girmeye çekindiği bir yerdi. Semtte za­
man zaman öldürülen Hizbullah militanlan için törenlerin yapıldığı
oluyordu. Fakat o, Hizbullah’tan korkmadığını hem örgüte hem de
teşkilatındaki polislere göstermek istiyordu. Bunun en kestirme yolu,
makamını Şehitlik’e taşımaktı. Bu yüzden böyle radikal bir kararın al­
tına imza atmıştı.
Emniyet Müdürlüğü’nün taşınma kararı halk tarafından da olum ­
lu karşılandı. Daha önceki emniyet müdürleri terör saldırılarını önle-
90

Eskikitaplarim.com Karagöz
mek için Emniyet Müdürlüğünün bulunduğu Büyükalp Caddesi’ni
trafiğe kapatmıştı. Caddenin her iki tarafına barikatlar yerleştirilmiş­
ti, Hoş bir görüntü değildi. Vatandaş ulaşımda önemli bîr güzergâh
olan caddenin trafiğe kapanmasından rahatsızdı. Büyükalp Cadde­
si’ndeki binanın boşaltılmasının ardından önce barikatlar kaldırıldı ar­
dından cadde trafiğe açıldı.
Diyarbakır’ın en önemli sorunlarından biri asayişti. Şehirde suç
oranı fazlaydı. Faili meçhul cinayetlerin sayısı diğer bölgelere orakla
epey yüksekti. Türkiye’nin en geniş polis teşkilatı Diyarbakır'da bu­
lunmasına rağmen, polis sokaklara tam olarak hâkim olamıyordu.
Özellikle de gece geç saatlerde... Bu duruma çözüm bulmadan önce
5 bin kişilik ekibine bir ültimatom yayınladı. Birçok polis, korktuğu
için evden müdürlüğe sivil kıyafetle geliyor ve üniformasını emniyet­
te giyiyordu. Yine aynı şekilde evlerine giderken de sivil kıyafetlerini
giyiyorlardı. Bu durumu fark eden Okkan, ültimatomunda şunları
söyledi: “Bundan sonra böyle bir şey görmeyeceğim. Sivil polisler dı­
şında kimse üniformasız dolaşmayacak. Siz devletsiniz. Vatandaş sizin
devlet olduğunuzu görecek.”
Bu ültimatomun ardından tüm polis araçlarını ‘mavi-beyaz’ boya­
tıp üzerlerine ‘Polis 155’ çıkartmaları yapıştırılmasını emretti. Bunun­
la öncelikli görevlerinin hizmet olduğunu anlatmayı amaçlıyordu.
Önce şehrin asayişini kontrol altında tutmak için 16 ayrı kamera­
dan oluşan bir sistem kurdu. Bu sistem, 24 saat süreyle şehri izliyor
ve görüntüleri kaydediyordu. Emniyet müdürü, makam odasındaki 8
ayrı monitörden görüntüleri izleyip şehirde olan biteni takip edebili­
yordu. Dönüşümlü olarak ayrı ayrı aktarılan kameralardan biri de em­
niyet müdürlüğünün içini görüntülüyordu. İlk başta halk ve teşkilat
tarafından biraz yadırgansa da, kurulan kamera sistemi oldukça işe
yaradı. Kameralar suçlular üzerinde ciddi caydırıcılık unsuru oldu.
Emniyet müdürü gece geç saatlere kadar odasında bulunduğu için
her dakika şehirde neler olup neler bittiğini görebiliyordu. Zaten is-
91

Eskikitaplarim.com Karagöz
Eskikitaplarim.com Karagöz
tediği de buydu. Kendisine neden böyle bir sistem kurma ihtiyacı
duyduğunu sorduklarında “Diyarbakır’da kuş uçsa benim haberim
olacak da ondan” diye yanıtlamıştı.
Teşkilatında yaptığı en radikal değişim ise kadın polisleri sokakta
görevlendirmekti. Diyarbakırlılar ilk kez onun zamanında sokaklarda
kadın polislerle karşılaştılar. Uzun yıllar sadece masa başı işleri yapan
kadın polisler, onun zamanında ilk kez sokağa çıktılar. Sokağa çık­
makla kalmadılar en aktif görevlerde dahi bulundular. Kadın polisle­
re çalışması için yeni görev alanları açtı. Polis-vatandaş ilişkisinin ge­
lişmesinde kadın polislerin önemli rol oynayacağını düşünüyordu.
1999 yılında başlayan ‘Twingolu polisler’ işte bu düşüncenin eseri...
Emniyet müdürlüğünün bütçesinden satın alınan 10 adet Tvvingo
marka otomobil, polis-vatandaş ilişkinin gelişmesinde temel taşlar­
dan biri oldu. Bayan polislerin kullandığı araçlar üç gruba ayrılıyordu.
Birinci grup sakatlara... İkincisi yaşlılara.. Üçüncüsü ise çocuklara...
Uygulama aslında gayet basitti. Şehirde belli noktalarda duran Tvvin­
go araçlar görev alanlarına göre ücretsiz olarak vatandaşın ulaşımını
sağlıyordu. Örneğin, yaşlı biri bir yere gitmek istediğinde, kadın po­
lisin kullandığı bu arabaya binebiliyordu. Evsiz ve kaybolmuş çocuk­
lar da istedikleri yerlere bu araçlarla bırakılıyordu. Havaalanında mut­
laka bir tane Twingo araç bekletilirdi. Şehre gelen yaşlılar ve sakatlar
havaalanından evlerine kadar götürülürdü.
Bayan polisleri ağırlıklı olarak trafikte görevlendirilmişti. Zaten ge­
rek özel konuşmalarında gerekse basma verdiği beyanatlarda sık sık
Diyarbakır’daki en önemli icraatlarından birinin trafik şubesinde yap­
tığı revizyon olduğunu söylüyordu. Bununla çok övünüyordu. Reviz­
yonun en önemli parçası araçları durduran trafik polislerinin araç
içindekilerle konuşmasına “İyi günler beyefendi, nasılsınız?” diyerek
başlamasıydı. Bu değişimle polis-vatandaş arasında saygıya dayalı bir
ilişkinin oluşmasını arzuluyordu. Üstelik bunun gerçekleşip gerçek­
leşmediğini görmek için de sık sık denetimlere çıkıyordu.
93

Eskikitaplarim.com Karagöz
Motosikletli birimler kurması bir başka radikal kararıydı. Diyarba­
kır gibi bir şehirde mutlaka trafikten sorumlu Şahin ve asayişten so­
rumlu Yunus ekiplerinin bulunması gerektiğini düşünüyordu. Fakat
bu isteğini hemen gerçekleştirmedi. Motorlu ekiplerin terör saldırıla­
rına maruz kalmaması için uygun zamanı bekledi. Terörün azaldığını
fark ettiği an ise 60 timlik Şah'in ve Yunus birimlerini kurdu. Şahinler­
de ağırlıklı olarak kadın polisleri görevlendirdi!

Hizbullah Avı

Gaffar Okkan, Diyarbakır’da bulunduğu süre içinde en büyük sa­


vaşı Hizbullah’a karşı verdi. Zamanının büyük bölümünü uluslararası
bir oyunun parçası olarak gördüğü Hizbullah’ı çökertmeye ayırdı.
Bunda da büyük ölçüde başarılı oldu. Peş peşe yaptığı operasyonlar­
la Hizbullah’a çok büyük darbeler vurdu. Örgütün binlerce üyesini
tutuklamayı başardı. Hizbullah gerçeğinin ortava çıkmasında büyük
rol oynadı. Kamuoyu, onun operasyonları ve Ankara’ya sunduğu ra­
porlar sayesinde Hizbullah gerçeğiyle tanıştı. Örgütün bir numaralı li­
deri Hüseyin Velioğlu’nun öldürüldüğü Beykoz operasyonunda kilit
rol oynadı. Kısacası hayatının son dört yılını âdeta bu örgütü çökert­
meye ayırdı.
Okkan’a göre Hizbullah, terör örgütü değil gizli servistiJBunu sık
sık çevresindekilere söylüyor ve Hizbullah’ın insanların kafasında giz­
li bir servis olarak bilinmesini istiyordu. Gazeteci yazar Ruşen Çakır,
‘Derin Hizbullah’ kitabında örgütü şöyle anlatıyor: “Sanki birbirinden
farklı üç örgüt söz konusu. İlk olarak katıksız, radikal İslamcı bir yapı­
lanma var karşımızda. Kendilerine ‘Cemaat’ adı veren, öncelikle Gü­
neydoğuyu ‘kurtarılmış bölge’ haline getirip ardından tüm Türkiye’ye
şeriat düzeni getirmek isteven. çoğu Kürt ve köv kökenli kişilerden
oluşmuş bir örgüt, ikinci olarak Hizbulkontra tabiri çıkıyor karşımıza.

Eskikitaplarim.com Karagöz
1990’ın başlarında örgütün saldırılarına maruz kalan PKK ve ona şu ya
da bu ölçüde yakın çevrelerce^benimsenen bu tanımlan ^ jlg in çtir
Beykoz operasyonundan sonra İslamcılar tarafından da benimsendi.
Ve nihayet güvenlik güçleri aslında söz konusu örgütün, siyasi bir ha­
reketten zivade bir casuslar topluluğu olduğunu ve tabii ki Iran hesa­
bına çalıştığını iddia ediyorlar."
Ruşen Çakır’ın sözünü ettiği üçüncü Hizbullah tanımlaması, Ok-
kan’ın kafasındaki tanımlamayla birebir örtüşüyordu. Zaten bu tanı­
mın fikir babası da Okkan’dı. Ankara’ya yönelik hazırladığı raporlarda
Hizbullah’tan hep gizli servis olarak bahsediyordu.
20 Ekim 1999’da Güneydoğu’da yapılan bir toplantı hem Hizbul-
lah’m hem de Gaffar Okkan’ın kaderini belirlemişti. Gizliliğe büyük
önem veren Hizbullah’ın Güneydoğu’da etkin çalışma yürüttüğü bili­
niyor, ancak güvenlik güçlerini örgüte ulaştıracak dokümânlar ele ge-
çirilemiyordu. Teröristler aynı ilde uzun süre kalmıyor, sık sık yer de­
ğiştiriyordu. İller arasında koordinasyon olmadığı için örgütü izlemek
de mümkün olmuyordu. İşbirliği sağlanması ve örgütün masaya yatı­
rılması, bilgilerin tek merkezde toplanması görüşü işte böyle ortaya
çıktı. Güneydoğu illeri emniyet müdürleri 20 Ekim 1999’da Diyarba­
kır’da toplandı. İstihbarat ve terör şube yetkililerinin bulunduğu top­
lantıda Hizbullah ile ilgili tüm bilgilerin Diyarbakır’da toplanması ön-
gürüldü. Koordinatörlük görevini ise Gaffar Okkan yürütecekti.
Devletin Hizbullah gerçeğini öğrenmesinde ilk ve en önemli kat­
kıyı, itirafçı Abdülaziz Tunç yaptı. Örgüt lideri Hüseyin Velioğlu’nun
ölü ele geçirildiği ‘Beykoz’ operasyonunda, ölen kişinin Velioğlu ol­
duğunu teşhis eden de bu kişiydi. Halen 40 yaşında olan Tunç, çok
genç yaşta Batman'da Hüseyin Velioğlu’nun çevresine katıldı. Hizbul-
lah’ın kuruluşuna katılan ve Velioğlu ile birlikte İran’da eğitim gören
Tunç, örgütün önde gelen sorgucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1999
tarihinde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nü arayıp teslim olan Tunç,
Mardin’deki arşivi ele vererek, örgütün büyük darbe yemesine de ne­
95

Eskikitaplarim.com Karagöz
den oldu. Gaffar Okkan, AbdülazizTunç’tan aldığı bilgileri değerlen­
direrek çok kısa bir süre içinde 250 operasyon gerçekleştirdi. Bu ope­
rasyonlarda toplam 400 örgüt üyesi göz altına alındı. Bundan daha da
önemlisi örgüte ait 20 bin sayfalık doküman ele geçirildi. Bu belgele­
rin ele geçmesıtlıem operasyonların daha seri yapılmasına hem de
örgüt hakkmdaki soru işaretlerinin giderilmesine olanak tanıdı. 1992-
1996 yılları arasında dört yılda sadece 1550 örgüt elemanı yakalanmış­
ken, 1997-1999 yılları arasında yani iki yılda bu sayı 2 bin 951’e yük­
seldi. 2000 yılında ise en yüksek seviyeye ulaştı. Türkiye’nin dört bir
yanında yapılan operasyonlarla sadece bir yıl içinde 3 bin 300 örgüt
üyesi göz altına alındı.
Bunca başarıya rağmen aslında Gaffar Okkan, örgüte yönelik mü­
cadelesinin ilk dönemlerinde oldukça zorluk çekti. ‘Uluslararası bir
oyunun parçası olan’ bu tehlikeli örgütün çökertilmesi için gerekirse
camilerde bile operasyon yapılması gerektiğini düşünüyordu. Fakat,
emrindeki teşküatîn~Büyüir^ müdürleriyle aynı görüşte de­
ğildi. Zira çoğunluğu dindar Sünni ailelerden gelenlerin oluşturduğu
emniyet teşkilatı, Hizbullah militanlarını yakalamak için pek bir gay­
ret sarf etmiyordu. Yakaladıklarına ise en azından ‘kötü muamele’
yapmıyordu. Hatta sorgu sırasında militanların namaz kılmalarına da­
hi izin veriliyordu. Zamanla, namazın militanların sorgudaki direnci-
-fli artırdığı düşünülerek bu uygulamadan vazgeçilmişti.
Fakat 200Q’in_$ubat ayındaki Van çatışması, emniyet teşkilatının,
örgüte yönelik geçmişteki sempatisini de bir anda yok etti. Vali Mithat
Bey Mahallesi, Çavuşbaşı Sokak’taki hücre evinde çıkan çatışmada Hiz­
bullah militanlarının beş polisi öldürmesi, emniyet teşkilatını da tam
bir şaşkınlığa neden oldu. Cumhuriyet tarihinde, polisin pusuya düş­
meden, hatta kendisinin düzenlediği bir operasyonda en çok kayıp
verdiği bu olay, tam da herkesin örgütün bittiğini düşündüğü bir anda
patlak vermişti. Öyle ki, dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan bile
uzun bir Çin yolculuğuna çıkmış ve olayı uçakta öğrenmişti.
96

Eskikitaplarim.com Karagöz
Ankara/Van operasyonun ardından ilk kez, Diyarbakır emniyet
müdürünün Hizbullah konusundaki fikirlerinin doğru olduğunu dü­
şünmeye başladı. Zira Ankara bugüne kadar Hizbullah’ın resmedildi­
ği kadar tehlikeli bir örgüt olmadığını düşünüyordu. Okkan’ın örgüt­
le ilgili hazırladığı her raporu, ‘Dikkat edilmesi gereken, fakat fazla
abartılmış* olarak görüyordu. Fakat Van’da su yüzüne çıkan gerçek­
ler, Okkan’ı bir anda~KâRircluruma çıkarıverdi. Raporlar daha dikkat­
li okunmaya başlanmıştı. Yeni Şafak’tan Mutlu Çölgeçen’in haberine
göre, istihbarat birimlerinin Başbakan Bülent Ecevit’e sunduğu ra­
porlarda Okkan’ın Hizbullah konusundaki tespitlerinin doğruluğu
üzerinde durulmuştu.
Hizbullah tipik bir ‘tek adam’ örgütüydü. Okkan, bu yüzden örgü­
tün lideri Hüseyin Velioğlu’nun yakalanmasına büyük önem veriyor­
du. Örgütün direncinin kırılmasTIçîh Velioğlu’nun mutlaka yakalan­
ması gerektiğini düşünüyordu. Bu yüzden Hüseyin Velioğlu’nun öl­
dürüldüğü Beykoz Operasyonu’nun gerçekleşmesinde oldukça
önemli bir rol oynadı. Belki operasyonda bizzat yer almadı ama Veli­
oğlu’nun Güneydoğu’dan kaçıp İstanbul’a yerleşmesinde birinci de­
recede rol oynamıştı. Ruşen Çakır’la yaptığı bir görüşmede, operas­
yonun yapıldığı villaya bir gün sonra taksiyle gittiğini ve kimsenin
kendisini fark etmemesi içinde arkadan sıvıştığını söylemişti.
Beykoz Operasyonu’nun ardından Türkiye’nin dört bir yanındaki
‘Hizbullah avı’ devam etti. Öyle ki, Türkiye 12 Eylül’den sonra ilk kez
bu denli büyük operasyonlara sahne oldu. 44 ilde sürdürülen operas­
yonlar sonucunda 938 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 227’si tutuklan­
dı. Velioğlu’nun öldürüldüğü günün öncesinde 15 ayrı cezaevinde
505 Hizbullah’çı bulunurken, bu operasyonlarla birlikte bu sayı bir
anda 732’ye yükseldi. Bu arada yapılan operasyonlarda 298 tabanca,
44 uzun namlulu tüfek, 11 av tüfeği, 2 kalem tabanca, biri Uzi diğeri
Beretta 2 yarı otomatik suikast tabancası, 72 el bombası, 100 dinamit
lokumu-; 200 gram TNT, 3 roket, l.havan, 3 fünve, 4 bin 296 mermi

Eskikitaplarim.com Karagöz
ile bomba yapımında kullanılan çok sayıda malzeme ele geçirildi.
Hizbullah konusunu noktalamadan önce vurgulanması gereken
önemli bir konu daha var. O da Hizbullah’ın devlet kurumlan idinde-
^ v arlığ ı... Gaffar Okkan bu gerçeğin farkındaydı. Devletin içine sızan
örgüt üyelerini belirlemek için büyük çaba sarf etti örgütün ‘Türkiye
genelinde 7 bin imamı olduğunu tespit ettirmişti. Diyarbakır'da tu­
tulmadığı 500 Hizbullah üyesinin^70!kadarınınkamu görevlisi çıkması
onu hiç şaşırtmamıştı. ÖmeğirffDiyarbakır’ın merkez ilçesi Sur’un
belediye başkanlığı eski özel kalem müdürü Mehmedi Kanar da Hiz­
bullah ile bağlantısı nedeniyle tutuklananlar arasındaydı. Fakat asıl il­
ginci, ölümünden birkaç gün önce yakın çevresine teşkilatı içinde ör-
/' —
güte bilgi sızdıran birinin varlığını tespit ettiğini söylemesiydi. Fakat
bu ismınTdm olduğu nîTaç ıklayam adanöldürüld ü. Diyarbakır’da bir­
çok insanın kafasında şimdi aynı soru var: Okkan’ın sözünü£itiğtkös-
tebek kimdi?

Değişen Diyarbakır

Kim bilir, belki kendini çağdaş ‘Robin Hood’ olarak görüyordu.


Bu yüzden de görev alanına girsin girmesin, şehrin, dolayısıyla da va­
tandaşın her sorununu çözmek istiyordu. Yollarda çukur mu var? So­
kak lambaları mı yanmıyor? Ya da yollarda çöp mü var? Hemen koru­
malarına, yetkili merciler aranarak sorunların giderilmesi talimatını
veriyordu. Diyarbakır’ın İstanbul’dan Ankara’dan İzmir’den hiçbir
farkının olmamasını istiyordu. Yıllarca terörle anılan bir kenti, sporla,
sosyal hayatıyla, gelişen ekonomisiyle âdeta baştan yaratıyordu...
"Diyarbakır'da onun döneminde yaşanan ekonomik ve sosyal ge-
«Jjşrae aslında başlı başına bir kitap konusu. İnsanların gece yarıları so­
kağa bile çıkmaktan korktuğu bir kent, sadece üç buçuk vıl içinde
yepyeni bir kimliğe büründü. Bu değişimde en büyük pay sahibi kuş-
98

Eskikitaplarim.com Karagöz
kuşuz Gaffar O kkan’ındı.
Sosyal hayatın gelişmesine büyük önem veriyordu. Fakat sosyal
hayatın gelişmesi için öncelikle ekonomik canlanmanın gerçekleşme­
si gerektiğini biliyordu. Bu .yüzden Diyarbakır’a yatınm yapacakların
önünü açtı. Örneğin daha önceki yıllarda oldukça zor alınan içkili eğ­
lence yeri ruhsatının alınışı kolaylaştırdı. Gençlerin terörden uzak
durması için, disko, bar ve kafe gibi yerlerin açılması teşvik etti. Onun
zamanında birbiri ardına barlar, kâfeler açılmaya başlandı. Butterflv,
Bodrum, Çeşne, Hayal Kafe ve Adres bu tip eğlence yerlerine birkaç
örnek... Gençlere yönelik eğlence mekânları açacak işletmecilerden
tek isteği, doğru düzgün işletmecilik yapmalarıydı. Bu istediğinin ye­
rine gelmediğini gördüğü an, anında ruhsatını geri alırdı. Zaten bu tip
örnekler de yok değil. Diğer taraftan bayanlara yönelik birçok güzel-
lik ve fıtness salonu da hizmete girdi... '
Diyarbakır’ın değişen yüzünü en iyi anlatacak örneklerden biri de
kuşkusuz yüksek katılımla gerçekleşen Blues Festivali’ydi.. Gaffar O k­
kan, Efes Pilsen’in sponsorluğunda 24 Ekim 2000’de Demirok Tesis-
leri’nde 700 kişinin katılımıyla gerçekleşen festival için büyük çaba
harcamıştı. Anadolu Holding yetkilileriyle bizzat görüşmüş hatta hol­
dingin üst düzey yetkililerini Diyarbakır’a davet ederek şehrin sosyal
gelişimi için düşüncelerini de anlatmıştı.
Terörün bitme noktasına gelmesi, büyük şirketlerin Diyarbakır’a
olan bakış açısını da olumlu yönde değiştirdi. Genç nüfusa sa h ip J L
birçok şirketin dikkatini çekmeye başlamıştı. Önce Dedeman. Diyar-
bakır’da 5 yıldızlı bir otel vapma kararı aldı. Bunu gören büyük şirket­
ler de, yatırımlarına başladılar. Migros, Gima ve Burger King peşi sıra
Diyarbakır’da ilk isletmelerini açtılar. Migros, beklediğinin de üzerin­
de bir performans yakaladıktan sonra, ikinci şube olarak 3M için inşa-
'' - — --
ata başladı. Derken, Dedem an’ın ardından Polat G rubu da Diyarba­
kır’da bir otel açmaya karar verdi. İlginç olan nokta ise, Polat’ın 5 yıl­
dızlı otel inşaatını Gaffar Okkan gelmeden önce terör olayları nede-
99

Eskikitaplarim.com Karagöz
niyle gece yansı sokaklarda bile yürünemeyen Melik Ahmet semtinde
başlatmış olmasıydı...
1999 yılında Diyarbakır’da ilk restoranı açan Burger King’in yöne­
ticilerinden İlhan Erkan anlatıyor: “Hentbol bayan milli takımını çalış­
tırdığım dönemde Okkan ile tanışmıştık. Üst düzey yönetim kadrosu-
. nun açılış için Diyarbakır’a geleceğini duyunca beni aradı ve bizi ma­
kamına beklediğini söyledi. 2,5 saat kadar bir süre yanında kaldık. Bi­
ze Diyarbakır ekonomisini nasıl canlandırdığını gözleri parlayarak an­
latıyordu. Mükemmel bir ev sahipliği yaptı. Bulunduğumuz süre için­
de devamlı ikramlarda bulundu. Oradan ayılırken de bütün ekibe
hediyeler dağıtmaya başladı. İlk kez bir devlet dairesinden hediye alı­
yorduk. Hediye pakı n ı n «çindpjjıinik bir Atatürk büstü ve kravat
vardı. Fakat asıl ilginç hediyesi tam çıkarken oldu. Herkese birer dos­
ya verildi. Dosyayı açtığımızda gözlerimize inanamadık. 2,5 saat ne
yaptıksak fotoğraflandınlmış ve dosyalandıktan sonra da hatıra olarak
bizlere verilmiş. Gerçekten de çok ince bir davranıştı ”
Sosyal hayatın canlanması, ekonominin gelişmesi şehrin değerini
de olumlu etkiliyordu. Gaffar Okkan, Sabah gazetesi yazan Nuriye Ak­
man ile yaptığı röportajda bu değişimi şu sözlerle dile getiriyordu:
“Geldiğimde 90 karpuz? ev satılırdı burada. Yani 90 milyon liraya.
Şimdi aynı ev 17 milyar lira. Benim korumam 200 yüz milyon liraya
taksitle almıştı evi. Ne zaman mı, sadece üç sene önce. Giderken ka-
_ça sattı? 17 milyara...”
Yepyeni bir kent yaratılıyordu. Tüm caddeler inşaat halindeydi.
Güven ortamının sağlanması gayrimenkul fiyatlarını çok yükseltmişti.
220 bin dolardan başlayan fiyatlarla lüks villalar satılmaya başlanmıştı.
Tüm bunlarla değişen aslında Diyarbakır’ın makus kaderiydi.
Uzun yıllar çile çeken, hava kar. rdıktan sonra korkudan sokaklara çı­
kamayan insanlar, ilk kez aileleriyle güven içinde sokaklarda dolaşı­
yordu. Terör korkusu artık yüreklerden silinmişti. Okkan, dondur-
maclaı başta olmak üzere belli başlı noktalara özellikle hafta sonları
100

Eskikitaplarim.com Karagöz
gece geç saatlere kadar açık olmalan talimatını veriyordu. Aynı za­
manda şehirde bulunan öğrenci yurtlarının müdürleriyle bizzat görü­
şerek, gençlerin yurda giriş saatinin daha geçe alınmasını istemişti.
Diyarbakır’a atandığında hayali, insanların güven içinde sabahlara ka­
dar dolaştığı cıvıl cıvıl bir şehir yaratmaluTBunda da başarılı olmuş­
tu..:

Polis-Vatandaş İlişkileri

Herkesin bildiği fakat dile getirmekten çekindiği bir gerçek var:


“Diyarbakır’da polisler Kürt’ü, Kürtler de polisi sevmez.’’ Gaffar Ok-
kan’ın Diyarbakır’da görev yaptığı dönemde en önemli başarılarından
biri, kuşkusuz bu tabloyu değiştirmek oldu. Bu anlayışı tamamen or­
tadan kaldırdı demek doğru olmaz, ama büyük ölçüde değiştirdiğini
söylemek de'keslnli'kte abartı değil. Cenazesinde ardından ağlayan on
binler kıışkusıızjjunun en güzel kanıtıydı...________ ____________
‘Erişilebilir olmak’TAslında bütün anlatacaklarımızı iki kelimede
toparlamak ıStlyöi^sdR, bundan daha iyi iki kelime bulamayız. BaşarısI-
nın en'önemli 'Sim buydu. Diyarbakırlılarla ilişkisinin bu denli başarı­
lı olmasında en önemli etken ‘Erişilebilir olmak’tı. O diğer üst düzey
mülki amirler gibi halktan kopuk bir hayat yaşamayı-biç-düşünmedi
Zaten kişilik olarak da böyle bir insan değildi. İnsanlarla iç içe olmayı
seven bir yapısı yardı. Kahvehanelerde, sokaklarda kımı görse herkes-
le sohbet ederdi. Yakın olduğunu hissettirmek için konuşurken za­
man zaman Kürtçe kelimeler bile kullandığı oluyordu. *— ■
Diyarbakırlılar tarafından sadece emniyet müdürü olarak görül­
mek istemiyordu. Halktan biri olduğunu hissettirmek en çok değer
verdiği şeylerin başında geliyor. Bunun için de halkın yaptığı gibi ak­
şamları ciğer ekmek yemek için Ofıs’e gidiyor, ya da protokol tribü­
nü yerine normal tribünlerde vatandaşın içinde hentbol maçlarını iz-
101

Eskikitaplarim.com Karagöz
livordu. M üm kün olduğunca az korumayla doiaşmaya ve silah taşıdık­
larını belli etmemeye özen gösteriyordu. Zaman içinde ‘vatandaşı ka­
zanmayı’ başardı. Adeta onlardan biri olmuştu. Bir derdi, bir sorunu
olan doğrudan ona gidiyor, ondan çözüm bekliyordu.
Bu konuda birkaç örnek vermek mümkün. İşte bunlardan bir ta­
nesi: Vatandaşın biri, gece yarısı emniyet müdürlüğüne Gaffar Okkan
ile görüşmeye gider. Kapıdaki görevliler, niçin emniyet müdürüyle
görüşmek istediğini sorduklarında, bunun özel bir konu olduğunu ve
sadece Okkan’a açabileceğini söyler. Derken vatandaş içeri alınır.
“Buyurun beyefendi” diye karşılar vatandaşı. Karısının kendisini terk
edip babasının yanına gittiğini ve bir daha geri dönmeyeceğini söyler
vatandaş. Önce kahkahayla güler, ardından dışardakilere seslenip
kendilerine çay getirilmesini ister. Uzun uzun olanları konuşurlar. Ya­
kın koruması o akşamı bakın nasıl anlatıyor: “Bir süre çay içip sohbet
ettiler. Sonra beni yanma çağırdı. Verdiği adrese gitmemi, vatandaşın
eşini ve kayınpederini yanına getirmemi emretti. Önce olaya pek bir
anlam veremedim. ‘Bunlardan bize n e’ diye düşündüm. Gece yarısı
verilen adrese gittim. Kapıyı kavgalı oldukları kayınpederi açtı. Müdü­
rümün kızıyla birlikte kendisini emniyet müdürlüğü binasına çay iç­
meye davet ettiğini söyledim. Kayınpeder anlamıştı durumu. ‘Ne o
hayırsız adam Gaffar beyin yanına mı gitti yoksa’ dedi. Ardından ikisi­
ni de alıp gece yarısı emniyet müdürlüğüne getirdim. Tekrar çaylar
söylendi. Gaffar müdürüm, bir taraftan adama “Bana bak, bir daha bu
kadını üzersen senin kafanı koparırım’ diye kızıyor, diğer taraftan
adamın gönlünü almak için göz kırpıydjdu. Uzun süren tartışmalar­
dan sonra sonunda müdürüm eşi ve kayınpederi ikna etmeyi başardı
ve tekrar evlerine bıraktık.”
Bir keresinde bir vatandaş Gaffar Okkan’nın makamına gider.
Amacı işsiz olduğunu söylemek ve kendisine bir iş bulunmasını sağ­
lamaktır. Bir süre kapıda bekledikten sonra içeri alınır. Okkan, önce
adamın bu isteğine bir anlam veremez. Kendisinin ış bulma kurumu
102

Eskikitaplarim.com Karagöz
olmadığını, emniyet müdürü olduğunu anlatır. Fakat ayağpna kadar
gelen vatandaşı gen çevirmeye, daha doğrusu onu kaybetmeye de ni­
yeti yoktuı . “Elinden ne iş gelir?” diye sorar. Vatandaştan önceleri ci­
ğ erd ik yaptığını bir süreden beri de işsiz olduğu yanıtım alır. “Ta­
mam” der, Okkan, “O zaman sana bir ciğerci arabası alalım ve en iyi
bildiğin işe tekrar geri dön.” Ardından korumalarına, kendisinden iş
isteyen vatandaşa bir ciğerci arabası almalarını emreder. Vatandaş
mutlu şekilde makamdan ayrılırken, seslenir: “Aman ha, bu aramızda
kalsın. Sonra herkes benden iş isterse ne yaparım ben?”
Bu örnekler kolay çıkmadı ortaya.. Diyarbakır’da görev yaptığı sı­
rada ‘halkı kazanmak’ için her attığı adım, bu ilişkinin oluşmasında
köprü görevi gördü. Sokaklarda çok sayıda korumayla dolaşmaması,
kapısının günün her saati vatandaşa açık olması, vatandaşla birlikte iz­
lenen maçlar, aynı kahvehanede içilen çaylar, âdeta bu sevgi köprü­
sünün birer ayağı oldu. Vatandaşın polisten çekinmemesi için elin­
den ne geliyorsa yaptı. Özellikle karakolları sık sık uyardı. Ona göre
karakollar vatandaş-polis ilişkisinin gelişmesinde anahtar rol oynu­
yordu. Diyarbakırlının karakola gidip dertlerini korkmadan anlatma­
sını istiyordu. Uzun yıllarkarakolunun önünden bile geçmeye korkan
insanlar ilk kez onun zamanında huzur içinde karakola gider olmuş­
tu. Karakolda görev yapan polislere vatandaşı sık sık ziyaret etmeleri
ve birlikte çay içmeleri konusunda yaptığı uyanlar işe yaramıştı.

Teşkilat İçi İlişkiler

Hazır vatandaş-polis ilişkilerinden söz etmişken, bir başka önem­


li konuya daha değinmekte yarar var: Teşkilat içindeki ilişkiler. Yani
Gaffar Okkan ile emniyet teşkilatı arasındaki ilişkiler... Birçok insana
göre emniyet teşkilatı içindeki büyük bir grup, Diyarbakır emniyet
müdürünü sevmiyor. Yine aynı iddialara göre bu grup, Okkan’m su-
103

Eskikitaplarim.com Karagöz
ikast sonucu öldürülmesine de üzülmemiş hatta “kurtulduk” diye se­
vinmiş.
Evet, teşkilat içinde Okkan’ı sevmeyen bir grup gerçekten de var.
Hem de öyle üç beş kişi değil. Uzun yıllardır Diyarbakır Emniyet Mü-
dürlüğü’nde görev yapan bir polis, bu oranın yi zde 70 olduğunu söy­
lüyor. Bu kişinin iddiası eğer doğruysa, Diyarbakır’da görev yapan 5
bin polisin neredeyse k bin 500’ü müdürlerini sevmiyor. Peki bu
3.500 polis neden Gaffar Okkan’ı sevmiyordu? Çıkar çatışması bu neı
denlerin en önemlisi. Bu konunun detayına girmeden önce, ilginç bir
olaya cfeğinelim...
Diyarbakır’da birinci yılını doldurmasına az bir zaman kala, polis
eşleri Gaffar Okkan’a bir öneriyle geldiler. Şanlıurfa yolu üzerinde bu­
lunan polis lojmanın olduğu caddede karşıdan karşıya geçerken zor­
landıklarını, bir üst geçidin yapılması halinde oldukça rahatlayacakla­
rını belirttiler. Polis eşlerinin bu isteğine hak veren Okkan, hemen
lojmanın olduğu caddeye bir üst geçit yapılması talimatını verdi. Bü-
yükşehir Belediyesi’nin bu işe pek sıcak bakmayacağını düşünüyor­
du. Zaten Hadep’li Feridun Çelik’le arası da pek iyi değildi. Üst geçit
inşaatının belediyeye havale edilmesi halinde işin çok uzayacağını dü­
şünüyordu. Bu yüzden çevresindekilere kendi sorunlarını kendileri­
nin çözmesi gerektiğini söyledi. En iyi çözüm para toplamaktı. Bir ge­
nelge yayınladı ve tüm. polislerden 1 milyon 500’er bin, amirlerden
2’şer milyon, müdür yardımcılarının ise 3’er milyon lira alınmasını is­
tedi. Kendisi de kampanyaya 5 milyon lira vererek katkıda bulundu.
İşte ne olduysa da bundan sonra oldu. Polisler &ıce bu parayı vermek
istemediler. Zorla verenler ise Gaffar Okkan hakkında söylentiler çı­
karmaya başladılar. İddialar Okkan’ı çok kızdırdı. Tpplanan-paraları
zimmetine geçirmekle suçlanıyordu. Bu konu polis telsizlerinde bile
konuşulmaya başlanmıştı. Okkan’ı sevmeyen polisler telsizi mandal­
layıp ‘Duydunuz mu paraları İstanbul’da yiyormuş’ diye taş atmaya
başladılar.
104

Eskikitaplarim.com Karagöz
Tam da o günlerde Hendek’te bulunan babası Diyarbakır’a kendi­
sini ziyarete gelmişti. Çıkarılan dedikoduların babasının kulağına ka­
dar gitmesinden öylesine rahatsız olmuştu ki, o sinirle teşkilat içinde
bir toplantı yaptı. Yaklaşık beş bin kişiyi kapalı bir salonun içine top­
laç ı. Yaz sıcağında yaklaşık beş saat süren toplantıda önce, üst geçit
inşasıyla ilgilenen lojistik şube müdürünü kürsüye çıkardı. Ne kadar
makbuzla para toplandığını, ne kadar harcandığını tek tek açıklama­
sını istedi. Açıklamanın ardından toplanan paranın yetmediğini OHAL
Bölge Valisi Aydın Arslan’dan da para alındığını söyledi. Sonra teşki­
lat içinde dönüm noktası olan konuşmasını yaptı: “Duydum ki, be­
nim hakkımda ‘parayı İstanbul’da yiyor’ diye dedikodular çıkarmışsı-
"niz. Şunu bilmenizi isterim ki, ben polisliği sevdiğim için yapıyorum.
Benim paraya falan ihtiyacım yok. İstersem holding bile ITurabiIecek
güçteyim. Bu söylentileri kimlerin ne için çıkardığını biliyorum. Ge­
reğini de yapacağım..."
Tarihi toplantıda bu konu dışında daha birçok şey konuşuldu. Ki­
mine göre Diyarbakır Emniyeti’nin Hizbullah ile yıllar sürecek savaşın
ın tohumları atıldı. “Yakında başlayacak büyük bir savaşa hazır olun’’
sözleriyle örgüte yönelik operasyonların başlayacağını ilk kez bu top­
lantıda açıkladı.
Konumuza yani bazı polislerin Okkan’ı neden sevmediğine geri
dönelim isterseniz... Kuşkusuz bunun en önemli nedenlerinden biri
de, Diyarbakır emniyet müdürünün, polis elbisesini kullanarak ken­
dine çıkar sağlayan gruplarla açıkça çatışma içine girmesiydi. En bü­
yük destekçisi vatandaşlardı. Bakkalla borçlarını vermeyen, aylardır ki-
raların^Toclemeven. bedava lokantalarda yemek yiyen polislerin kim­
liklerini hep vatandaşlardan öğrendi Tüm bu polisler hakkında so­
ruşturmalar başlattı. Aralarında yüksek rütbelilerin de bulunduğu hin
700 polis memuru normal tayinler i n i Pjy^bakır dışına ffön-
' cteükiiJBu soruşturmalar teşkilat içinde pek hoş karşılanmadı. Emni-
x yet müdürü aleyhine çeşitli söylentiler çıkarıldı.
105

Eskikitaplarim.com Karagöz
Uzun yıllar polisin Kültlere potansiyel terörist gözüyle bakması
polis-vatandaş ilişkilerine büyük darbe vurmuştu. Polisin potansiyel
terörist olarak gördüğü, bu yüzden de horladığı ve en ufak bir taviz
vermediği kürtler, polisi de potansiyel düşman olarak görüyordu.
Okkan, uzun yılların birikimiyle oluşan bu gerçeği değiştirmek için
büyük çaba harcadı. Çok sık kullandığı “Burası Türkiye’nin sigortası-
dır. Burada sigorta atarsa-tüm ülkede elektrik kesilir” sözüyle bu ger­
çeği anlatmaya çalışıyordu. Vatandaş-polis arasında bozulan ilişkileri
düzeltmeye çalıştı. Fakat teşkilat içinde bir grup, polis-vatandaş ya­
kınlaşmasından pek memnun değildi. Bu grup belki doğrudan bu ra­
hatsızlığını korktuğu için dile getiremiyordu fakat, potansiyel terörist
olarak gördüğü kesimle fazla diyaloga girmeyi istemiyordu. Üzerin­
deki üniforma nedeniyle d a h ^ önce sahip olduğu gücün, Okkan’ın
yerleştirmeye çalıştığı ilişki yüzünden azaldığını düşünüyordu. Otori­
tesini kaybettiğinin farkındaydı. Bu yüzBen de ukkan’ı hiçbir zaman
-sevmedi...
Buraya kadar anlattıklarımız dikkat ederseniz hep Diyarbakır Em­
niyet Müdürlüğü’nde görev yapan polislerle olan ilişkisi. Bir de emni­
yet teşkilatıyla yani diğer emniyet müdürleriyle kurduğu ilişkiler var.
Burada da durum pek farklı değil. Nasıl bir grup polis kendisini sev­
miyorsa Ankara’n ın v e e m n iy g n n ^ ^ sev­
miyor. Yakın bir arkadaşının iddiasına göre bir elin parmaklarını geç-
' meyecek kadar az emniyet müdürüyle arası iyi. Bazılarıyla ise Fethul-
lah Gülen’e yakın olduğu için arası bir jjıyli bozuk...

“Türkiye’nin Dördüncü Büyüğüyüz”

Bugüne kadar bir emniyet müdürünün sporla öellikle de futbolla


böylesine içli dışlı olduğu ne duyuldu ne de görüldü. Elbette her em­
niyet müdürü, görev yaptığı ilin takımının maçlarına ara sıra gider.
106

Eskikitaplarim.com Karagöz
Bundan doğal bir şey de olamaz. Fakat Gaffar Okkan ile Diyarbakırs-
por arasındaki ilişki, böyle bir ilişkinin çok daha ötesindeydi, Bir em­
niyet müdürü düşünün ki, doğma büyüme Diyarbakırlıdan bile daha
koyu taraftar... 90 dakika hiç oturmadan sahanın içinde -futbolcuların
sahaya çıkış yaptığı tünelin ağzında- heyecanla her maçı izliyor. Kaza­
nılan her maçın ardından, elinde bayrağıyla kulakları çınlatırcasına ya­
pılan ‘Gaffar Baba’ tezahüratları altında, tribünlere koşarak zaferin
coşkusunu Diyarbakırlılarla paylaşıyor. Bununla da yetinmiyor,
önemli maçların ardından oğlu Fikrican’ı yanma alarak arabasıyla tu­
ra çıkıyor. İşte sözü edilen böyle bir emniyet müdürü... Gerçi bu sev­
ginin tek taraflı olmadığı -ölümünden aylar sonra- 20 Mayıs 2001 tari­
hinde yapılan bir maçın ardından net olarak ortaya çıktı. Diyarbakırs-
por'un İstanbul Büyükşehir Belediyespor’u yenerek Süper Lig’e çık­
masın ardından yaşananlar hâlâ belleklerdeki tazeliğini korüyor. Bin­
lerce Diyarbakırlı sokaklarda zafer sarhoşluğunu iki cümleyle haykırı­
yordu: “Şampiyon Diyarbakır” ve “Gaffar Baba..."
futbolcular ise ona olan sevgilerini zaten uzun süredir gösteriyor­
du. Ölümünden sonra çıkılan her maçta giyilen siyah forma, bunun
en güzel kanıtıydı. 21 Mayıs’ta, yani maçın ardından toplu olarak ya­
pılan kabristan ziyareti de...
Aslında Diyarbakır’daki ilk iki yılında Diyarbakırspor’la fazla ilgi­
lenmemişti. Fakat futbolu sevdiği her halinden belliydi. Özellikle Es­
kişehir’de görev yaparken futbola olan sevgisi artmıştı. Zaman zaman
Diyarbakırspor’un maçlarını izlemeye gider, elinden geldiğince kulü­
be destek olmaya çalışırdı. Futbolun Diyarbakır için önemli olduğu­
nu düşünüyordu. Şehrin huzur bulması ve gençliğin terörden uzak­
laşması için sporun önemli flörev üstlendiğine inanıyordu. Bu yüzden
-kulüple fazla içli dışlı olmasa da- Diyarbakırspor’un başarılı olmasını
arzuluyordu. Anrnlc umulmadık; Diyarbakırspor ile Gaffar
Okkan’ın yollarını kesiştiriverdi...
1999-2000 sezonunun başlamasına az bir zaman kala, Diyarbakırs-
107

Eskikitaplarim.com Karagöz
por, bir başkan kriziyle karşı karşıya kaldı. Uzun süre kulübün baş­
kanlığını yapan şehrin tanınmış işadamlarından Mehmet İpek’in önce
ekonomik sıkıntı içine girmesi, ardından tutuklanması, kulübü baş-
kansız bırakıverdi. Tüm bunlann üstüne bir de Futbol Federasyo-
nu’nun kongre yapılmadığı için "Diyarbakırspor’u bir alt lige düşürü­
rüz ve tüm futbolcular da serbest kalır” diye uyarması, zaten sıkıntılı
bir dönem geçiren şehri daha da stres içine soktu. Kulüp borç için­
deydi ve kimse yönetime talip olmak istemiyordu. İşte tam bu nokta­
da sahneye Gaffar Okkan çıktı... Valinin de onayını aldıktan sonra bir
gün içinde apar topar kongre yapılması talimatını verdi. ‘Hızlandırıl­
mış’ kongrede başkanlığına Adnan Öktüren getirildi. Öktüren başkan
olmasına rağmen, tüm yetkiler Okkan’da toplanmıştı. İlin emniyet
müdürü, âdeta kulübün gizli başkanı olmuştu. Kongrenin ardından
süratle halledilmesi gereken bir diğer konu da, sözleşmesi biten fut­
bolcularla nikah tazelemekti. Bir gün içinde bu gerçekleştirilmediği
takdirde Futbol Federasyonu’nun yönetmeliği gereği, tüm oyuncular
serbest kalacaktı. ‘Gizli başkan’, bunu önlemek için yoğun bir telefon
trafiğine girdi. Türkiye’nin farklı bölgelerine dağılmış futbolcuların
hepsine tek tek ulaştı. Tüm oyuncülara sonraki günün mesai bitimi­
ne kadar Diyarbakır’a gelmelerini ve sözleşme yapmalannı söyledi.
Hatta bazılarının otobüs biletini bile gönderdi.
Yeni sezon, kongrenin hemen 10 gün sonrasında başladı. Kimse
Diyarbakır’dan mucize beklemiyordu. Rakipler lige hazırlanmak için
kamp yaptığı sırada, Diyarbakırspor-başkan krizi nedeniyle- futbolcu­
larını bir araya bile getirmeyi başaramamıştı. Futbolcular ilk kez, se­
zonun başlamasına 10 kala toplu çalışma olanağı bulabilmişti. Tüm bu
olumsuzluklara rağmen, Diyarbakırspor beklenilenin de üzerinde
performans göstererek play-offa kalmayı başardı. Herkes Diyarba-
kırspor’dan mucize bekler olmuştu.
Peş peşe kazanılan maçlar, beklenen günü getirmişti... Finalde Di-
yarbakırspor’un rakibi Rizespor’du. Maçın oynanacağı gün şehirde he-
108

Eskikitaplarim.com Karagöz
yecan doruk noktasına ulaşmıştı. Binlerce Diyabakırlı takımlarının bi­
rinci lige çıkışını görmek için maçın oynanacağı İzmir’e hücum etmiş­
ti. Bir kişi hariç... O, çok istediği halde İzmir’e gitmemeyi tercih etmiş­
ti. Tribünde bulunarak hakemlerin üzerinde psikolojik baskı yaratmak
istemiyordu. Zaten kâğıt üzerinde kulübün yöneticisi değildi. Bu ne­
denle maçı televizyondan izlemenin doğru olacağını düşündü. Tüm şe­
hir tek yumruk olmuş, Diyarbakırspor’un birinci lige çıkacağına inan­
mıştı. Ama beklenen mucize gerçekleşmedi. Diyarbakırspor iyi oynadı­
ğı maçta, Rizespor’a yenilerek birinci lige çıkma şansını kaybetti.
Diyarbakırspor’un final maçında birinci lige çıkma şansını kaybet­
mesinden çok etkilendi. Bir ay boyunca ne doğru düzgün konuştu,
ne de güldü. Başarısızlığın ardından âdeta kendi kabuğuna çekiliver­
di. Gerçekçi olmak gerekirse sezon başında şampiyonluk gibi bir he­
defi zaten yoktu. Kongreyi kulübün kapanmaması için yapmıştı. Ama­
cı,x^iyarbakırspor’un ligden düşmesine ve futbolcuların serbest kal-
masına engel olmaktı. Doğru düzgün transfer yapamayan ve 10 gün­
lük hazırlık kampıyla lige hazırlanan takımın şampiyonluğa oynaya­
mayacağını biliyordu. “Bu sene ligden düşmeyelim, ortalarda bir yer­
lerde ligi tamamlayalım yeter” diyordu yakın çevresine. Fakat üst üs­
te gelen başarılı sonuçlar, Diyarbakırspor’u bir anda şampiyonluk po­
tası içine sokuvermişti. Herkes takımlarının şampiyon olacağına inan­
mıştı. Ona en büyük darbeyi vuran işte bu inanmışlıktı. Yakın koru­
masına söylediği bir söz, final maçının ardından içe kapanmasının ne­
denini açıkça ortaya çıkanyor: “Halk bana güveniyor. Ben takımla il­
gileniyorum, maçlara sürekli gidiyorum, diye Diyarbakırspor’a bu ka­
dar ilgi gösteriyor. İşin içinde ben olduğum için takımın kesin şampi­
yon olacağına inanıyorlar. Birinci lige çıkamadığımız için onların gü­
venini boşa çıkarmış oldum. Bu yüzden üzüntülüyüm. Fakat Diyarba-
kırlılara söz verdim. Bu takımı şampiyon yapmadan buradan ayrılma­
yacağım. Önümüzdeki sezon, her şey çok farklı olacak. Her şeye sıfır­
dan başlayacağım ve yepyeni bir takım yaratacağım.”
109

Eskikitaplarim.com Karagöz
G özbebeği Diyarbakır Polis Gücü Hentbol takımıyla...

Eskikitaplarim.com Karagöz
Evci. t -. Mis\iı.. $zan<k her şey gerçeklen de çok farklı olacak­
tı O ıK e k ;jn ..U iyiybecUen birinci lig linetinin, yeni sezonda mut­
lak* yakalanması gerekiyordu. Bunun için de ne gerekiyorsa yapmayı
kJusü'u koymuşu. Hocaysa h o u , futbolcuysa futbolcu.... İlk olarak
teknik direktör sorununu ortadan kaldırmak için kolları sıvadı. Kafa­
lındaki isim bu' önceki sene Ağrıspor’u çalıştıran Bahri Kaya idi. Ağ-
nspor’un eski çalıştırıcısının başarılı bir teknik direktör olduğunu dü­
şünüyor ve kendisine teslim edilecek iyi bir takımla Diyarbakırspdr’u
2000-2001 yılında şampiyon yapacağına inanıyordu. Aslında başka
isimler de görüşmeler yapmıştı, fakat diğerleri Bahri Kaya kadar bu
teklife ilgi göstermemişti. Kısa bir telefon görüşmesinin ardından ye­
ni hocalarırikDiyarbakır’a sözleşme yapmak için davet etti.
Yer Dicle KOrakolu’nun yanındaki dağ evi... Polislerin eşleri ve ço­
cuklarıyla piknik yapabilmeleri, hoşça vakit geçirebilmeleri için emni­
yet müdürü tarafından yaptırılan bu dağ evi, bu kez Diyarbakırs-
por’un yeni sezondaki teknik direktörünü ağırlıyordu. Diyarbakır
emniyet müdürü ve Bahri Kaya, dağ evinde gelecek sezonun flaş ta­
kımını konuşmaya başladılar. Konuşmaya Okkan başladı: “Hoca, ben
her zaman biri severim. Asla ikiyi sevmem. İkincilik benim kitabımda
başarısızlıktır. Sana bütün olanakları sunacağım. Senden bizi bu sene
birinci lige çıkaracak şampiyon bir takım yaratmanı istiyorum. Elimiz­
deki futbolcular belli. Onların dışında istediğin tüm futbolcuları bana
bildir. Kimi istersen alacağım.” Bu kısa konuşmanın ardından sözü
Kaya aldı. “Müdür bey, geçen seneki takım yeterli. Fazla bir takviyeye
ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum. Bu takımla da başarılı olabiliriz.”
Gaffar Okkan, Bahri Kaya’nın lafını bitirmesini bile beklemeden, ma­
sadan hızla kalktı ve konuşmaya başladı: “Hoca hoca, burası Ağrı de­
ğil. Burası Diyarbakır. Sen üç büyükierden^onraKi en büvük takımın
ıekn:k direktörüsün artık. Büvük duşuneceKsınNjeçen seneki takımı
b?r kenara bırak O catemia heüeıkû^MO: iK'^avkc.Aşamayız Tek
t'..ı .u s i s i i ı i vermen ö '. 'i A c » •.« . :aîtK>ıciiiai': cîsna. tak-n\ittia

1l İ

Eskikitaplarim.com Karagöz
görmek istediğin isimleri tek tek belirteceksin. Mesela Hakan Şii-
kür’ü iste...”
Konuşmasının ardından yeni hocasına Allahaısmarladık diyerek
veda etti ve arabasına doğru yürümeye başladı. Hemşerisi Hakan Şü-
kür’ü Diyarbakırspor’a getirmek gibi bir niyeti tabii ki yoktu. O örne­
ği kullanmasındaki amaç, hocanın büyük düşünmesini sağlamaktı.
Kendi inşa ettirdiği dağ evinden kafasında soru işaretleriyle ayrılıyor­
du. Sanki ileriki günlerde bazı şeylerin iyi gitmeyeceğini daha orada
sezinlemişti. Makam aracına bindikten sonra bir süre düşündü ve ön
koltukta oturan korumasına seslendi: “Bu hocayla bu iş zor. Adam
büyük düşünmesini bile bilmiyor daha. Transferi ben yapacağım.
Transfer işini hocaya bırakırsak batarız.”
Dediğini yaptı ve transferleri kendisini yapmaya başladı. Kafasın­
da güçlü bir kadro yaratmak vardı. Transfer yapmak onun için pek
zor değildi. Sevenleri sayesinde istediği her oyuncuyu alabilme olana­
ğına sahipti. Aradığı tüm kulüp yöneticileri kendisine yakın ilgi göste­
riyor ve kendi takımında forma giyemeyen birçok futbolcuyu Diyar-
bakırspor’a vermeyi kabul ediyordu. Hatta birçoğu bonservis ücreti
bile talep etmiyordu.
İşte bu sevenleri sayesinde ‘üç büyükler’de forma şansı bulama­
yan birçok ünlü futbolcuyu Diyarbakırspor’a transfer etmeye başladı.
Fenerbahçe’den kaleci Murat, Kemalettin ve Saffet, Galatasaray’dan
Rasim, Yımpaş Yozgatspor’dan Nedim, Siirt Jetpaspor’dan Hakikat,
Beşiktaş’tan Erkan, İstanbulspor’dan Engin, transferde öne çıkan yıl­
dız isimler oldu. Bu isimler dışında kaliteli genç yetenekleri takıma
kazandırmayı da ihmal etmedi. Artık yapılması gereken tek şey, yeni
sezonu beklemekti... .
Gaffar Okkan’ın futbolcularla ilişkisi benzerine rastlanmayacak
cinstendi. Onlarla âdeta arkadaş gibiydi. Her türlü dertleriyle yakın­
dan ilgileniyor, bir sıkıntıları olduğu takdirde hemen yanlarına koşu­
yordu. Haftanın üç dört günü futbolcularla bir araya geliyor, sabahla-
112

Eskikitaplarim.com Karagöz
ra kadar onlarla meyve çerez yiyip sohbet ediyordu. İç sahada oyna­
nan her maçın ardından kulüp binasında yenen kuru fasulye ve pilav,
âdeta bir gelenek haline gelmişti.
Tüm oyuncularla yakın ilişki içinde olmasına rağmen içlerinden
birini diğerlerine nazaran çok daha fazla seviyordu. Diyarbakırs-
por’un en fazla birinci lig tecrübesine sahip oyuncusu olan 35 yaşın­
daki Haşan Çelik’i -yaş olarak kendine yakın gördüğünden midir bi­
linmez- diğerlerine oranla çok daha kendine yakın buluyordu. Çoğu
gece, emniyet müdürlüğü binasından birlikte ayrılıp, şehri dolaştıkla­
rı oluyordu. Diyarbakır’a gelen ünlü konuklar için verilen davetlere
Hasan’ı da mutlaka çağırırdı. Fakat bu ikili arasındaki ilişkinin belki
de en ilginç yanî;~birbirlerine çoğu zaman ‘tertip’ diye seslenmeleri...
Katıldığı davetlerde üst düzey mülki amirlere “İşte benim tertibim”
bile diyebilecek kadar çok seviyordu Diyarbakırspor’un forvetini. Ha­
şan Çelik’in aktardığı bir anı bu ilişkiyi daha net ortaya koyuyor: “Çok
sık makamına giderdim. Sabahın ilk ışıklarına kadar sohbet ettiğimiz
geceler olurdu. Bir gece saat 01:00 gibi, canım sıkıldı ve yanına gitme­
ye karar verdim. Müdürlüğe gittiğimde önce korumalarına uğradım.
Korumalar, sanki başlarına gelecekleri biliyorlarmış gibi hep bir ağız­
dan ‘Abi Allah aşkına uğrama. Bugün erken çıkacağını söyledi. Eğer
odasına girersen çay falan söyler yine sabahlanz. Bari bu akşam eve
erken gidelim’ dediler. Korumalara hak verdim. Tam ona gözükme­
den binadan çıkacaktım ki odasındaki kameradan geldiğimi görmüş.
İşimin olup olmadığını sordu. ‘Yok’ deyince sanki konuşulanları duy­
muş gibi, 'O zaman hadi bize gidelim biraz sohbet ederiz, hem ço­
cuklarda eve erken gitmiş olurlar’ dedi. Mehmet Kamalı ve Metin Öz-
türk’le birlikte benim arabaya bindik ve eve doğru yol almaya başla­
dık. Eve girdiğimizde bize Neskafe içip içmeyeceğimizi sordu. Mutfa­
ğa doğru yöneldiği sırada özel kalemi Mehmet Kamalı, ‘Müdürüm siz
zahmet etmeyin ben yaparım’ dedi. Bu sözün üzerine, yüksek bir ses
tonuyla bizim misafir olduğumuzu, kendisinin ev sahibi olarak bize

Eskikitaplarim.com Karagöz
hizmet etmesi gerektiğini söyledi. Önce Neskafeleri getirdi. Ardından
da^çerez ve meyve... Dördümüz iki üç saat öylece sohbet ettik."
Herkes, bir önceki sezon yetersiz bir kadro olmasına rağmen bi­
rinci lige çıkma şansını son maçta kaybeden Diyarbakırspor’un yeni
sezonda, yaptığı flaş transferlerin de etkisiyle Süper Lig’e çıkacağına
inanıyordu. Herkes böyle düşünüyordu ama işler pek de beklenildi­
ği gibi gitmedi. Takım, bir türlü istenilen futbolu sahaya yansıtamıyor-
du. Peş peşe puanlar kaybediliyordu. İç sahada “kesin yeneriz” diye
çıkılan maçların birer birer kaybedilmesi play-ofPu zorlaştırıyordu.
Başarısızlığa tahammülü yoktu. Bahri Kaya ile sık sık görüşüyor ve
kötü gidişin nedenlerini öğrenmeye, çalışıyordu. Batmanspor maçın­
dan sonra kulüpte âdeta sıkıyönetim ilan etmişti. Batman’da oynana­
cak maça kadar tüm dizginleri eline aldı. Bütün antrenmanları takip
etti ve futbolcularla tek tek ilgilenmeye başladı. Deplasmanda oyna­
nacak maç artık hayati önem kazanmıştı. Bu maçın kaybedilmesi ta­
kımın play-off lara gidememesi demekti. Futbolcularla her gün konu­
şuyor ve maçı kazanmaları gerektiğini söylüy&rdu.
Deplasman maçlarına gitmek genelde adedi değildi. Fakat bu maç
diğerlerine benzemiyordu. Futbolcuları taşıyan otobüste o da yerini
almıştı. En önde oturuyor ve yol boyunca futbolcularla sohbet ediyor­
du. Yolculuk sırasında iki gelin konvoyuyla karşılaşıldı. Bunun üzeri­
ne sanki içine doğmuşçasına ayağa kalkarak futbolculara seslendi:
“Koçlar, gelin görmek iyiye işarettir. Hiç korkmayın bu maç 2-0 bizim
olacak.” Maç gerçekten de 2-0 bitmişti ve Diyarbakır play-off ‘a girme­
yi başarmıştı.
Batmanspor’u deplasmanda yenerek play-ofFa zorla da olsa gir­
meyi başaran takımının, yapacağı atılımla birinci lige çıkacağına inanı­
yordu. Fakat peş peşe gelen iki önemli olay, Okkan ile Kaya arasında­
ki ipleri bir anda kopma noktasında getirdi. Takım ciddi gol sorunu
yaşıyor olmasına rağmen Bahri Kaya, Hasan’ı disiplinsiz ve formsuz
olduğunu bahane ederek kadro dışı bırakma kararı almıştı. Bu karar,
114

Eskikitaplarim.com Karagöz
Okkan’ı oldukça rahatsız etmişti. Hasan’ın böyle bir kararı hak etme­
diğine inanıyordu. Hatta kararın “Takımın patronu benim Gaffar Ok­
kan değil” mesajı taşıdığını düşünüyordu. Tüm bunlara rağmen yine
de hocasına bir şey söylemedi. Ta ki Urfaspor maçına kadar...
Kendi sahalarında oynadıkları Urfaspor maçı, biranda tüm denge­
lerin de değişmesine neden oldu. Play-off mücadelesi, gergin bir ha­
vada geçiyordu. Her iki takımının oyuncuları zaman zaman birbirleri­
ne karşı centilmenlik dışı hareketlerde bulunuyordu. İşte tansiyonun
yükseldiği böyle bir anda, tribünlerden sahaya bir cisim fırlatıldı. Asıl
hedef Urfasporlu futbolcular olmasına rağmen, fırlatılan cisim Diyar-
bakırsporlu Alparslan’ın sırtına isabet etmişti. Bahri Kaya, zaten stres­
li atmosferin de e t kisiyleçis mi yerden alıp tekrar tribünlere fırlattı.
Ne olduysa işte bu hareketten sonra oldu... Seyirci maçı bırakıp Bah­
ri Kaya aleyhine tezahürata başladı. Bahri Kaya’nm bu tezahüratlar
karşısında maçtan tamamen kopup kulübe arkasındaki kapalı tribün
seyircilerle sözlü diyaloga girmesi, zaten gergin olan ortamı daha da
gerginleştirdi. Korumasından dinleyelim: “Bu olaya çok sinirlendi.
Maç esnasında yanıma geldi ve olaya neden müdahale etmediğimi so­
rarak bana çıkıştı. Ben de kendisine bunun anlık bir olay olduğunu ve
engellemek için hiç zaman bulunmadığını söyledim. Fakat söyledik­
lerimden pek ikna olmadı. Bahri Kaya’ya çık kızmıştı. Seyircilere ola­
yı büyütmemeleri için el hareketiyle sus işareti yapmaya başladı. O
an manzarayı görmeliydiniz. Kapalı tribün onun sus işaretinden son­
ra, tezahüratı birdenbire kesiverdi. Ardından tekrar yanıma geldi ve
artık bu defteri kapatma zamanının geldiğini söyledi.” ‘
. Urfaspor maçında yaşananların üzerinden bir hafta geçmiş olma­
sına rağmen, hâlâ sinirliydi. Maçın bitiminde Kaya’nın görevine son
vermeye karar vermişti. Fakat, Kaya’ya bir hafta boyunca herhangi
tebliğde bulunmamıştı. Bu süre zarfında boş durmayarak takıma yeni
bir teknik direktör arayışına başlamıştı bile. Kafasındaki isim Gazian-
tepspor’da görevine son verilen Erdoğan Arıca’ydı; Arıca ile görüştü­
115

Eskikitaplarim.com Karagöz
ğünü ve prensip anlaşması yaptığını gizliyordu, sadece yakın çevre­
sindeki birkaç kişiye söylemişti. Kesin anlaşma olmadan bunun du­
yulmasını istemiyordu. Anca’nın çok iyi bir teknik direktör olduğunu
düşünüyor ve Diyarbakırspor’u da en az bir önceki takımı Gazian-
tepspor kadar başarılı yapacağına inanıyordu. Erdoğan Anca ile yapı­
lan prensip anlaşması, bazı nedenlerden-ötürü resmileşemedi.
Okkan, bunun üzerine, hiç ara vermeden yeni hoca arayışlannı
sürdürdü. Trabzonspor’un eski çalıştıncısı Giray Bulak’ı getirmeyi
düşünüyordu. Gece yansı emniyet müdürlüğü binasında korumala­
rıyla birlikteyken Giray Bulak’la telefon görüşmesi yaptı. Yaptığı gö­
rüşmede Bulak’la parasal konular dahil her konuda mutabakata var­
dı. Bulak’tan birkaç gün içinde resmi sözleşmeyi imzalamak için Di­
yarbakır’a geleceğinin sözünü bile aldı... O gece odada bulunan bir
polisin anlattıklan, Gaffar Okkan’ın kişiliğiyle ilgili önemli ipuçları ve­
riyor: “Telefonu kapattıktan sonra müdürüm Tamam oldu bu-iş,
doğru adamı bulduk’ dedi bize. Hoca gelince kendisini nasıl ağırlaya­
cağımızı da uzun uzun anlatmaya başladı. Derken saljpha karşı üç gi­
bi cep telefonu çaldı. Telefondaki kişi Giray Bulak’tı. Kısa bir süre
sonra müdürümün yüz ifadesi değişiverdi. Konuşmadan sonra bize
anlattığına göre Bulak, müdürüme Diyarbakırspor’u çalıştırmak iste­
diğini fakat eşini ikna edemediği için bunun gerçekleşemeyeceğini
söylemiş. Gaffar müdürüm telefonda Bulak’a bu karan çabuk aldığı
için teşekkür etti ve o an bizi de şaşırtan şu soruyu yöneltti: ‘Trab-
zonspor’u neden şampiyon yapamadın biliyor musun?’ Kısa bir ses­
sizlikten sonra sözü tekrar aldı: ‘Çünkü Trabzonspor’u sen değil, eşin
yönetiyormuş da ondan. Ben eşinin sözünden çıkmayanlarla zaten
çalışmam’ diyerek telefonu kapattı. Hepimiz birbirimize bakıyorduk.
Bir süre odada sessizlik hüküm sürdü. Derken 15 dakika sonra tele­
fonu tekrar çaldı. Arayan yine Bulak’tı. Yanlış anlaşıldığını, Diyarba­
kır’a gelmek istediğini anlatan bir konuşma yapmış müdürüme. Mü­
dürümün kendisine yanıtı netti: ‘Ben bizimle pazara kadar değil, me­
116

Eskikitaplarim.com Karagöz
zara kadar gidecek birini arıyorum. Ne malum ileride eşinin peşine
takılıp bizi terk etmeyeceğin. Bu iş olmaz.’ O dakikada onu defterin­
den silmişti."
Önce Erdoğan Arıca ardından da Giray Bulak... Bu iki isimde de
aradığını bulamayan Gaffar Okkan, Diyarbakırspor teknik direktörlü­
ğü için bu sefer Güvenç Kurtar’a teklif götürdü. Güvenç Kurtar’dan
‘gelirim’ yanıtını aldıktan sonra Diyarbakırspor kaptanı Abdurrahman
Yakut’a Elazığspor maçı sonrası Bahri Kaya ile yapılan sözleşmenin ip­
tal edilmesi talimatını verdi. Aynca Kaya ile kesinlikle bundan sonra
görüşmek istemediğini bildirdi. Her maçın ardından yapılan rutin de­
ğerlendirme toplantısına da katılmayarak doğrudan makamına doğru
yol aldı. Bahri Kaya, Okkan’m toplantıya gelmeyişinden olacakları an­
lamıştı. Yakut’a Okkan’la görüşmek istediğini söyledi, fakat Yakut
müdürünün talimatı doğrultusunda bunun gerçekleşemeyeceğini
kendisine iletti. Böylelikle Bahri Kaya ile Diyarbakırspor arasındaki
tüm bağlar kopmuş oldu. Artık takımın yeni teknik direktörü Güvenç
Kurtar’dı.
Sonrası bildik hikâye... Güvenç Kurtar’ın resmi sözleşme imzala­
masından iki gün sonra Okkan’a yönelik suikast gerçekleşti. Bazıları­
na göre, o günden sonra devletin Diyarbakırspor’a bakış açısı tama­
men değişti. Futbol Federasyonu Okkan’a vefa borcunu ödeyebilmek
ve Diyarbakırspor’u Süper Lig’e çıkarabilmek için ne gerekiyorsa yap­
tı. Öyle ki Diyarbakır’da oynanan Aitay maçında yaşananlar hâlâ bel­
leklerdeki tazeliğini koruyor... Ne kadar söylenti olursa olsun, sonuç­
ta Diyarbakırspor yıllardır arzuladığı birinci lige çıkmayı başardı.

Türkiye’nin Yeni Hentbol Merkezi

Suikastin ardından kamuoyunda Gaffar Okkan’ın başarılan konu­


şulurken, nedense Diyarbakır’da sporun sevilmesi ve gelişmesi için
117

Eskikitaplarim.com Karagöz
yaptıkları eksik aktarıldı. Onun için spor sadece futbol değildi. Fut­
bol, popüler bir spor olduğu için zaten geniş izleyici kitlesine sahip.
Dolayısıyla futbolu sevdirmek için çok fazla çaba harcamasına da ge­
rek yoktu. Halk arasında fazla popüler olmayan spor dallarıydı önem­
li olan. Örneğin hentbol... Kaç kişi Diyarbakır’da Avrupa’nın en mo­
dem hentbol sahalarından biri olduğunu biliyor?.. Ya da Avrupa’nın
en ünlü kulüplerinin maç oynamaya Diyarbakır’da geldiğini... Ya da
böyle bir spor dalının olduğunun bile farkında olmayan bir kentte kı­
sa bir süre 17 hentbol takımının kurulduğunu... Diyarbakır emniyet
müdürü işte bunlan gerçekleştirdi. Birkaç yıl içerisinde Diyarbakır’ı,
âdeta bir hentbol merkezi haline getirmeyi başardı.
Gaffar Okkan, Diyarbakır’da göreve başlamasının hemen ardın­
dan Hentbol Federasyonu’nu Diyarbakır’a davet etti. Federasyonla
yakın ilişki içindeydi. Federasyon yetkilileriyle yaptığı görüşmede,
şehrin birinci ligde oynayacak hentbol takımına ihtiyacı olduğunu
söyledi ve kuracağı takımın doğrudan birinci lige alınmasını istedf^Ju
istek, önceleri hentbol camiasında büyük tartışmalara neden oldu.
Yeni kurulan bir takımın doğrudan birinci lige alınması pek alışılmış
bir durum değildi. Böyle bir ayrıcalık dengeleri altüst edebilirdi. Fa­
kat emniyet müdürünün stratejik ağırlığı sonucu, Diyarbakır Polis
Gücü doğrudan birinci lige alındı.
Kurulan takım, Diyarbakır Polis Gücü ismini taşımasına rağmen,
oyuncuların hiçbiri polis değildi. Bünyesinde millltakım oyuncuları da
bulunduran profesyonel bir takım oluşturulmuştu ve ağırlık Ankara
kökenli oyunculardaydı. Takım, antrenmanlarını Ankara’da yapıyor,
sadece naç günlerinde Diyarbakır’a geiıyordu. Takımın hocası Rüştü
Şahin'di. O dönem bayan milli takımın antrenörlüğünü yapan ve Ok-
kan’m yakın dostu olan Sinan Öner’in kardeşi Kenan Öner ise takıma
dışarıdan danışmanlık yapıyordu. Oyuncuların polis olmaması gibi yö­
neticilerin de tümü sivildi. Süleyman Cevahirli, Edip Eren ve Rıza Cey­
lan gibi ekonomik yönden iyi durumda olan Diyarbakııiılar takımın vö-
118

Eskikitaplarim.com Karagöz
netimine getirilmişti. Bu isimler hem ekonomik yönden büyük destek
veriyor ve hem de hentbolün sevilmesi için büyük çaba harcıyorlardı.
Hentbol Federasyonu Diyarbakır’a geldiği zaman, ortada maç oy­
nanabilecek doğru düzgün bir salon yoktu. Olanlann hiçbiri nizami
ölçülerde değildi. Federasyon üyelerinin şehri ziyareti sırasında mev­
cut salonlar, tek tek gezildi. Fakat hiçbiri üyelerden geçer not alama­
dı. Oysa Gaffar Okkan takımının birincUigde oynamasını çok istiyor­
du. Bunun bazı şartlannın olduğunun farkındaydı. Bu nedenle fede­
rasyon yetkililerini Diyarbakır’dan uğurlarken, mevcut sahalardan bi­
rinin kısa sürede nizami hale getireceği sözünü vermişti.
Derken kimsenin beklemediği bir anda gelişme oldu... Birdenbi­
re onaya daha önce fark edilmeyen nizami bir saha çıkıverdi. Artık
mevcut sahalardan birini nizami hale getirmeye de gerek yoktu. He­
men telefona sanldı ve yakın dostu Kenan Öner’i aradı... Öner, o gö­
rüşmeyi şöyle aktarıyor: “Diyarbakır’da nizami bir salon bulduğunu
söyledi. Ben önce şaka yaptığını zannettim. Çünkü şehirdeki bütün
salonları tek tek gezmiş ve böyle bir salon görmemiştik. Hemen Di­
yarbakır’a gelmemi istedi. Gittiğimde pek şaşırmıştım. Polis okulu ve
özel harekat biriminin bulunduğu alanın içinde zamanında yapılmış
ve kullanılmayan 2 bin kişilik bir salon öylece duruyordu. Bazı eksik­
lerine rağmen oldukça kullanışlıydı. Büyüklüğü uluslararası standart­
lara da uygundu. Hemen işe koyulduk ve kısa bir sürede burayı Avru­
pa’nın en güzel salonlarından biri haline getirdik. Atlanta Olimpiyat-
lan’nda kullanılan zeminin aynısını Fransa’dan çok uygun koşulla te­
min ettik. Biraz da iç ve dış düzenlemeyle Avrupa’nın en iyi sahaların­
dan birini Diyarbakır’a kazandırdık...”
Beklenilenin aksine Diyarbakırlılar hentbol takımına çok çabuk
sahip çıkmışlardı. Maçların oynandığı salon şehir merkezine uzak ol­
masına rağmen, her maç tıklım tıklım tribünlere oynanır olmuştu. Bu
durumdan en çok keyif alan kuşkusuz emniyet müdürüydü. Oyuncu­
ları ve yöneticileri sivil de olsa, Diyarbakır polisini temsil eden bir ta­
119

Eskikitaplarim.com Karagöz
kıma halkın bu kadar sahip çıkmasına çok seviniyordu. Bazı tabuları
yavaş yavaş yıktığını düşünüyordu. Şehirde eksik olan polis-vatandaş
yakınlaşmasının bu takım sayesinde değiştiğini görüyordu. Uzun yıl­
lar birbirlerine selam bile vermeyen iki kesim arasındaki buzların,
hentbol sayesinde yavaş yavaş erimeye başladığına şahit oluyordu.
Halkın maçlara ilgisi kadar polis teşkilatı da maçlara yoğun ilgi göste­
riyordu. Okkan zaten hiçbir maçı kaçırmıyordu. Maçın başında salon­
dan ayrılıp, Hizbullah’a yönelik bir operasyon yaptıktan sonra maça
geri döndüğü bile olmuştu.
Oluşan güzel atmosferin de etkisiyle Diyarbakır Polis Gücü, ilk yı­
lında kimsenin tahmin edemeyeceği bir başarının altına imza attı. Di­
yarbakır’da oynadığı hiçbir maçı kaybetmedi. Şampiyonluğu ise son
maçında, maçın bitmesine 8 saniye kala yediği bir golle kaçırdı. Yeni­
len bu gol maçın berabere bitmesine, Çankaya Belediyesi’nin şampi­
yon, Diyarbakır Polis Gücü’nün ise ikinci olmasına neden oldj^ Hem
üzgün hem sevinçliydi... Takımının şampiyonluğu 8 saniye kala kay­
betmesine çok üzülmüştü, ama aynı takımın ilk yılında ikinci olmayı
başararak Avrupa Kupası’na katılmaya hak kazanması onu çok mutlu
etmişti.
Avrupa Kupası’nda Diyarbakır Polis Gücü’nün ilk turdaki rakibi
Belçika’nın Sporting Neerpelt takımıydı. Herkes heyecan içindeyken,
maçın oynanmasına az bir süre kala, küçük çaplı bir kriz yaşandı. Bel­
çikalılar, Diyarbakır’ın OHAL bölgesinde olduğunu bahane ederek
Diyarbakır’a gitmeyeceklerini belirttiler. Avrupa Hentbol Federasyo-
nu’nun da Belçikalıların aldığı kararı onaması, herkesi bir anda şoke
etti. Avrupa Hentbol Federasyonu iki maçın da Belçika’da oynanma­
sı doğrultusunda bir teklif yaptı. Fakat bu teklif emniyet müdürü ta­
rafından kabul edilmedi. O maçın illa Diyarbakır’da oynanmasını isti­
yordu. Derken kurnazca bir fikir atıldı ortaya...
Maçın Diyarbakır’a 90 km uzakta olan Siverek’te oynanmasına ka­
rar verildi. Burası OHAL bölgesi dışında olduğu için Avrupa Federas-
120

Eskikitaplarim.com Karagöz
yonu’nurı olumsuz yanıt verme gibi bir durumu da olamazdı. Kulü­
bün bu yönde yaptığı başvuruyu kabul eden Avrupa Hentbol Federas­
yonu, maçın Siverek’te oynanmasına karar verdi. Bu kez de Belçikalı­
lar, Siverek’in Diyarbakır’a çok yakın olduğunu belirterek itirazda bu­
lundular. Fakat hukuken Siverek OHAL kapsamında olmadığı için fe­
derasyon bu isteklerini reddetti. Belçikalılar bu kararın ardından Sive­
rek ile Diyarbakır arasında fark olmadığını düşünerek maçın Diyarba­
kır’da oynanabileceğini söylediler. Maç öncesi yaşanan bu gerginlik­
ler maç günü tamamen ortadan kalktı. Dostça geçen müsabakada Di­
yarbakır Polis Gücü, Belçika ekibini hem Diyarbakır hem de Belçi­
ka’da yenerek ikinci tura yükseldi. Bu sefer rakip Slovenya’nın Cetin-
je takımıydı. Polis Gücü iyi olmasına rağmen her iki maçı da kaybede­
rek Avrupa kupalarına veda etti...
Konu uluslararası müsabakalardan açılmışken, Diyarbakır’da oy­
nanan uluslararası müsabakalara da mutlaka değinmek gerek. Gaffar
Okkan, Diyarbakır’ın bir hentbol merkezi haline gelmesini istiyordu.
Bu yüzden de özelikle uluslararası müsabakalann en azından bir kıs­
mının Diyarbakır’da oynanması gerektiğini düşünüyordu. Dönemin
Hentbol Federasyonu Başkanı Serhat Bilge’ye bu fikrini açtığında Bil-
ge’den büyük destek gördü. Hentbol Federasyonu’nun aldığı karar
doğrultusunda 1999’un sonuna kadar bütün erkek ve bayan milli ta­
kım maçları Diyarbakır’da oynandı. Norveç, İsrail, Bulgaristan, Hol­
landa, Slovenya, Fransa, Danimarka ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler­
den gelen takımlar Diyarbakır’a gelerek Türk milli takımıyla maç yap­
tı. Resmi maçlar dışında Diyarbakır’da özel müsabakalar da yapıldı.
Cumhuriyetin 75’inci yılı nedeniyle düzenlenen özel turnuvada Hol­
landa, Fransa, Belçika, Slovenya, Portekiz, İzlanda ve Çek Cumhuriye­
ti gibi ülkelerin bayan milli takımlan Diyarbakır’da karşılattılar.
Diyarbakır emniyet müdürünün diğer bir isteği de, kurduğu takı­
mın günün birinde tamamen Diyarbakırlılardan oluştuğunu görmek­
ti. 200 bin öğrencinin olduğu bir kentte, gerçek anlamda sporla uğra­
121

Eskikitaplarim.com Karagöz
şanların sayısının 500’ü geçmemesi, kendisini çok rahatsız ediyordu.
Bu tabloyu değiştirmek için şehirde âdeta bir hentbol seferberliği
başlattı. Okullarda hentbol takımı kurulması için birçok beden öğret­
menini görevlendirdi. Birçok ukımm -m asraft^riı kendi cebinden
.karşıladı. 17 okul takımını bir araya getirerek üç günlük bir turnuva
bile organize etti. Hatta turnuvanın birincisi olan takıma 50 milyon li­
ra para ödülü verdi. Tüm bu çabaların sonucunda Gaffar Okkan, dü­
şüncesini az da oka -gerçekleştirmeyijjaşardı. ZiraJjçüncü yılın so­
nunda bazı yetenekli liseli hentbolcüler Diyarbakır Polis Gücü’nün
kadrosuna girerek birinci ligde mücadele etmeye başladılar...
Diyarbakır’da hentbolün yaygınlaşmasıyla birlikte, zaman içinde
birçok lisanslı oyuncu da çıkmaya başladı. Okkan artık Diyarbakır’ın
milli takıma bir oyuncu verme zamanının geldiğini düşünüyordu.
Hiçbir oyuncunun yetenek olarak milli takımda oynayacak seviyede
olmadığını biliyordu. Fakat stratejik gücünü kullanarak, bayan hent­
bol milli takımına Hatice Kaya isimli Diyarbakırlının alınmasını sağla­
dı. Kaya’nın iyi oynayıp oynamaması o noktada pek önemli değildi.
Önemli olan Kürt kökenli bir Diyarbakırlının da milli takıma_girebile-
ceğini göstermekti. Bununla bazı çevrelere mesaj vermeyi amaçlıyor­
du. Hatice Kaya’nın da kadroda yer aldığı ilk maç, 16 Şubat 2000’de
Diyarbakır’da Fransa’yla oynandı. Fransa’nın PKK’ya verdiği destek
nedeniyle maçın gergin bir havada gerçekleşmesi bekleniyordu ama
beklenen olmadı. Fransa’nın Türkiye’yi yendiği maçta, maç esnasında
ve sonrasında hiçbir olay gerçekleşmedi. Üç gün sonra ise rövanş için
bu sefer Türkiye, Fransa’ya gitmişti. Hatice Kaya^ine kadrodaydı. Pa­
saport için gereklimasraHârı Okkan bizzat cebinden karşılamıştı.
Özel timin koruması altında Fransa’da maça çıkan Türkiye, sahadan
yine mağlup ayrılmıştı.
Gaffar Okkan, hentbol takımının oyuncularıyla yakından ilgileni­
yordu. Özellikle İsmail Tarakçı ve Gürçin Çan’ın onda ayrı bir yeri var­
dı. Yıllar önce Eskişehir Polis Gücü’nü kurduğunda İstanbul’dan ge-
122

Eskikitaplarim.com Karagöz
tirdiği bu iki genç oyuncuyu Diyarbakır Pplis Gücü’nü kurduğunda
tekrar çağırmıştı. Bu iki oyunca da emniyet müdürünün teklifini te­
reddüt etmeden kabul etmişti. Hatta İsmail Tarakçı, Okkan’m istedi­
ği üzerine Beşiktaş’ın transfer teklifini bile geri çevirerek Diyarbakır
Polis Gücü’yle sözleşme yapma karan almıştı. Okkan, buna rağmen
Tarakçı ve Çan’ı diğer oyunculardan asla ayırmadı. Gürçin Çan’ın an­
lattıklarından bunu rahatlıkla görebiliyoruz: “Ödemeler konusunda
bir sorun olmuştu. Ankara’daydım beni aradı ve paranın bankaya ek­
sik yatırıldığını, bu yüzden de üç kişinin parasını biraz geç alacağını
söyledi. Ben, Serdar ve Emin paramızı alamadık. Maç için birkaç gün
sonra Diyarbakır’a, gittiğimizde bizi havaalanına karşılamaya gelmişti.
Bizi kamp yerine taşıyacak otobüs de bu arada havaalanındaydı. Her­
kesle selâmlaştıktan sonra beni Serdar’ı ve Emin’i kendi arabasına ça­
ğırdı. Biz önce bir anlam veremedik. Diğer oyuncu arkadaşlar da bu
duruma şaşırdı. Bizi kamp yerine kadar kendi arabasıyla götürdü. Pa­
ra almayarak, yaptığımız fedakarlıktan bahsetti ve bunun altında kal­
mamak için kendisinin bu jesti yaptığını söyledi. Para alamadığı için
morali bozulan arkadaşların nasıl moral bulduğunu anlatamam. Son­
ra birkaç gün içinde bizim paralarımızı da verdi.”

İlle de İstanbul

Gaffar Okkan'ın mesleki yaşamında tek bir hayali vajrdi: İstanbul


emniyet müdürü olmak... Bu öyle son yıllarda ortaya çıkan bir hayal
de değildi. Yıllar önce Kars’a emniyet müdürü olarak atandığında İs­
tanbul’a emniyet müdürü olmayı kafaya koymuştu. Kars emniyet mü­
dürüyken kendisine Muğla ve Aydın emniyet müdürlükleri teklif edil­
mişti ama o, İstanbul’a geçişin ancak Diyarbakır üzerinden gerçekle­
şebileceğini düşünerek bu iki ile de gitmemişti.
123

Eskikitaplarim.com Karagöz
Diyarbakır’da misyonunu tamamladığını düşünüyordu. Yaklaşık
dört yıl çalıştığı şehirde önemli başarıların altına imza atmıştı. Diyar­
bakır’ı âdeta baştan yaratmıştı. Gönül rahatlığı içinde Diyarbakır’dan
ayrılabilirdi artık... Fakat olmadı...
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Haşan Özdemir’in Ardahan
valiliğine atandığı günlerde İstanbul emniyet müdürlüğü için en güç­
lü isim Gaffar Okkan’dı. Birçok insan Okkan’ın İstanbul’a geleceğine
öylesine inanmıştı ki, makamına kutlama için telefonlar bile açılmaya
başlanmıştı. Fakat genel beklentinin aksine İstanbul’a ataması çıkma­
dı. Bundan çok rahatsız olmuştu. Ankara’ya kırıldığını hiç gizlemedi.
Özellikle Hizbullah karşısında gösterdiği başanlar ve Beykoz operas­
yonuyla İstanbul’u hak ettiğini düşünüyordu.
İstanbul dışında başka bir şehirde çalışmayı aklını^ucundan bile
geçirmiyordu. Sekreteri Seniha Demirkoran’a bir gün “İstanbul ol­
mazsa, emekli olup gider fınna otururuz değil mi?” diyecek kadar ka­
fasına koymuştu İstanbul’a emniyet müdürü olmayı. Başka bir şehir­
de, örneğin İzmir ya da Ankara’da ise çalışmayı istemiyordu. “Diyar­
bakır varken oralara gidilir mi?” diye yanıtlıyordu bu yöndeki sorula­
rı...
Peki bu İstanbul aşkının nedeni neydi? Neden bu kadar İstanbul’a
emniyet müdürü olmaya şartlamıştı kendini? Bu soruların yanıtı aslın­
da gayet basit. Her emniyet müdürünün hayali İstanbul’da görev yap­
maktır. Gaffar Okkan, mesleki yaşamında yakaladığı başarılarla İstan­
bul’u çoktan hak ettiğini düşünüyordu. Fakat bazı kesimler onun İs­
tanbul’a atanmasını istemiyordu. Yakın çevresine bu isimlerin kim ol­
duğunu bildiğini ve günün birinde İstanbul emniyet müdürü oldu­
ğunda bu isimlerle tek tek hesaplaşacağını söylüyordu. Kim bilir, bel­
ki de bu yüzden çok istediği halde İstanbul’a ataması gerçekleşmiyor­
du. Kayınbiraderi İsmail Şen bir gün kendisine “Ali, İstanbul Diyarba­
kır’a benzemez. Orası kurt kapanıdır, çok zordur, bu insanlar seni ra­
hat bırakmazlar” dediğinde yanıtı yine kendisinden beklendiği gibi
124

Eskikitaplarim.com Karagöz
olmuştu: “Sen hiç merak etme. İstanbul benim için çok basit. Üç ay^l
da İstanbul’u tepeden tırnağa değiştiririm. Hiç zor değil. Fakat onlar
beceremezler çünkü hepsi başka işlerin peşinde.. Ama ben yaparım.
Bak göreceksin İstanbul’u nasıl baştan sona değiştireceğim, jş e d e j
trafikten başlayacağım..."

125

Eskikitaplarim.com Karagöz
Eskikitaplarim.com Karagöz
D eh şe t V er İ c İ “ S u İ kast ’I n

.A d im A d im Ö y k ü sü ...

Eskikitaplarim.com Karagöz
Eskikitaplarim.com Karagöz
Beklenmeyen Telefon

Odasında tek başınaydı. Her zaman yaptığı gibi, bir taraftan çayını yu-
dumluyor, diğer taraftan kameralarla şehirde olan bitenleri gözlüyor­
du. Gün sakin başlamıştı. Günü diğerlerinden ayıran tek şey, bir ara
İstanbul’dan gelen bazı gazetecilerle yaptığı röportajlar olmuştu. Son
günlerde yaptığı gibi zamanının büyük bölümünü yine Diyarbakırs-
por’la geçiriyordu. 15 dakika sonra Diyarbakırspor Başkanı Adnan
Öktüren ve transfer edilmesi düşünülen iki futbolcuyla randevusu
vardı. Misafirlerini bekliyordu. Odanın sessizliğini birden çalan cep
telefonu bozdu. Arayan Diyarbakır Valisi Cemil Serhadlı’ydı. Şaşırmış­
tı. Vali kendisini cep telefonundan çok nadir arardı. Mutlaka önemli
bir şey olmalıydı. “Buyurun sayın valim” diye açtı telefonu. Bir süre
konuştular. “Tamam sayın valirp, birazdan yanınızdayım” diyerek ko­
nuşmasını bitirdi.
Unutmuştu. O gün Uğur ^ um cu’nun ölüm yıldönümüydü ve gü­
nün anısına Diyarbakır Kültür Sarayı’nda ‘Uğur Mumcu Etkinlikleri’
düzenlenecekti. Cemil Serhadlı’dan etkinliklere birlikte katılma tekli­
fi almıştı. Aslında Kültür Sarayı’ndaki etkinliklere katılmaya pek de ni­
yetli değildi. Fakat valinin özel kalemi vasıtasıyla haber göndermek
yerine doğrudan cep telefonundan araması, etkinliklere katılmasını
bir bakıma mecbur kılmıştı. Tam birazdan başlayacak toplantıyı nasıl
erteleyebilirim diye düşünürken, sürpriz bir misafir koridorda görün­
dü. O an için beklenmeyen bir isimdi. Güvenç Kurtar yardımcılarıyla
birlikte kendisini ziyarete gelmişti. Odasındaki kameralardan Kur-
tar’ın geldiğini görmüştü. Kapıda karşılamak için ayağa kalktı. Tam o
esnada yakın korumalarından Metin Öztürk odaya girdi ve Güvenç
Kurtar’ın geldiğini söyledi. “Oğlum vilayete gideceğiz, fazla vaktimiz
yok. Söylemedin mi hocana?” diye karşılık verdi. Öztürk ise Kurtar ve
129

Eskikitaplarim.com Karagöz
yardımcılarının geleceğinden haberi olmadığını söyledi. Bunun üzeri­
ne “Neyse, o zaman birer çay içip birlikte çıkarız buradan" diye ko­
nuşmayı bitirdi.
Son çaylar bu şekilde içilmiş oldu. Kısa bir sohbetten sonra Kur­
tar a, Uğur Mumcu Etkinlikleri’ne katılmak için Cemil Serhatlı ile bu­
luşmaya gideceğini söyleyip, izin istedi. Sonra da Metin Öztürk’e dö­
nerek konuşmaya başladı: “Koç, sen şimdi Güvenç hocanı al Diyarba­
kır’ı şöyle güzel bir gezdir. Adnan Öktüren ve futbolcular geldiği za­
man da bana haber ver. Etkinlikte fazla takılmam herhalde. Sizlerle#a
makamda ya da kulüp binasında buluşuruz. Artık çıkmalıyım. Vali be­
yi de fazla bekletmemek lazım, ayıp olur.”
Koşar adımlarla merdivenleri iniyordu. Opel Vectra marka makam
arabasının arka koltuğuna oturdu. Yanında her zaman olduğu gibi
özel kalemi Mehmet Kamalı vardı. Makam aracı eskortlar eşliğinde va­
lilik binasına doğru yola çıktı. Sezai Karakoç Bulvan’nı 500 metre geç­
tikten sonra Et ve Balık Kurumu’nun önündeki Şehitlik Kavşağı’na
gelindiğinde sonun başlangıcına da yaklaşmış oldu. Önce mezarlığın
yanındaki trafodan sokağın elektrikleri kesildi. Saldın başlamıştı. Ön­
de seyir eden motosikletli polislere dört el bombası atıldı. Fakat bu
bombalardan sadece biri patladı. Makam aracının önünde bulunan
koruma aracı yere düşen polisleri ezmemek için yolun ters istikame­
tine geçmek zorunda kalmıştı. Derken Okkan’m makam aracına ku­
lakları sağır edercesine bir kurşun yağmuru başladı. Dört bir taraftan
yağıyordu kurşunlar... Çapraz ateşe tutulan makam aracı hızlanarak,
zor da olsa ilk ateş çemberinden kurtulmayı başardı. Şoför ateş hat­
tından kurtulmak için gaza basıyordu. Ama işe yaramadı. Araç, yolun
ilerisinde konuşlanan ikinci grubun çapraz ateşinden kurtulamadı.
Kontrolden çıkan araç, ancak yol kenarındaki refüje çarparak durabil­
di. Suikastçi grup işini şansa bırakmak istemiyordu. Okkan’ın hayatta
olmadığından emin olmak istiyorlardı. Hemen aracın yanına gidip si­
gorta atışı denilen yakın mesafeden baş ve göğüs bölümün e Kalaşni-
130

Eskikitaplarim.com Karagöz
koflarla ateş etmeye başladılar. Aynı anda bir başka grup da yerde ya­
tan motorlu polislerin öldüğünden emin olmak için kafalarına ateş et­
meye başladı. Güvenlik güçleri saldırının gerçekleştiği yere geldikle­
rinde artık yapacak hiçbir şey kalmamıştı. Diyarbakır Emniyet Müdü­
rü Gaffar Okkan, 7’si kafasına, 10’u da vücudunun çeşitli bölgelerine
aldığı toplam 17 kurşunla hayata gözlerini yummuştu. Otomobilinde
ise tam 47 kurşun vardı. Yaralı polislerle merkez arasında gerçekleşen
konuşma artık sadece bir formaliten ibaretti:
Yaralı polis: Merkez, merkez. Saldırıya uğradık, saldırıya uğradık.
Merkez: Olay yeri neresi?
Yaralı polis: Şehitlik mevkii.
Merkez: Zaiyat var mı? Zaiyat yar mı?
Yaralı polis: Şehidimiz var.
Merkez: 3310’un durumu ne?
Yaralı polis: Başımız sağ olsun...
Her şey birkaç dakikada gerçekleşmişti. Cumhuriyet tarihinin en
organize suikasti, o birkaç dakika içerisinde, gerisinde 6 ölü, 4’de ya­
ralı polis'bırakmıştı. Emniyet güçleri olay mahalline geldiklerinde bul­
dukları tek şey yüzlerce boş mermi kovanı ile cesetlerdi. Saldırının
gerçekleştiği alanın 100 metre ilerisinde karakol bulunmasına rağ­
men, saldırganlar nasıl olduysa ellerini kollarını sallaya sallaya kayıp­
lara karışmayı başarmıştı! Şehir tam bir panik halindeydi. Kimse ne
yapacağını bilemiyordu. O anda merak edilen başlıca iki soru vardı:
Bugüne kadar benzeri görülmemiş ve son derece profesyonelce ha­
zırlanmış bu suikasti kim gerçekleştirmişti? Kaç kişiydiler? Herkes bu
iki sorunun yanıtını merak ediyordu. Gaffar Okkan’ın düşmanı çoktu.
Akla ilk Hizbullah gelse de, bu suikast, Okkan’ın görev yaptığı- süre-
içinde büyük darbe yiyen uyuşturucu mafyasının da işi olabilirdi.
Olay mahallinde bulunarTtuTtabanca, gözlerin bildik düşmana, ya­
ni Hizbullah’a çevrilmesine neden oldu. Böyle profesyonel bir suikas­
tin altına imza atan grup nasıl olduysa olay mahalinde Makarof marka
131

Eskikitaplarim.com Karagöz
bir tabanca bırakmıştı. Rus yapımı Makarof marka tabancanın bu ör­
gütün tercih ettiği bir silah olduğu biliniyordu. Bu tabanca özellikle
1990-1994 yıllan arasında Hizbullah tarafından bölgede gerçekleşti­
ren kanlı saldınlarda sıkça kullanılmıştı. Suikast timinin kaç kişi oldu­
ğu konusunda da çelişkili açıklamalar vardı. Görgü tanıklannın bazı-
lan 3-5 kişilik bir gruptan söz ederken, bazılan ise grubun 10 kişi ol­
duğunu söylüyordu. Tüm bu sorulann cevabı balistik incelemenin ar­
dından ortaya çıkacaktı.
Gaffar Okkan saldın anında acaba ne düşünmüştü!%Cuşkusuz bu­
nu bilmenin imkânı yok. Fakat kesin olan bir şey var ki, böyle bir sal­
dırıyı kesinlikle beklemiyordu. En azından Hizbullah’tan... Gazeteci
yazar Ruşen Çakır, suikasttan iki hafta önce kendisine “Hizbullah size
bir suikast düzenlemek istiyormuş" diye bir soru yönelttiğinde, ken­
dinden oldukça emin bir şekilde “Yapmayı çok isterler, ama yapamaz-
lar, çünkü kontrolümüz altındalar" diye konuşmuştu. Diyarbakır’da
bir başka polis şefi de aynı soruyu “Önce başlanna gelenlerin kayna­
ğını bulmaları gerekiyor. Çünkü ne zaman kafalarını kaldırmak istese­
ler çok önemli adamlarını alıyoruz" diye yanıtlamıştı.
Üst düzey emniyet görevlileri ne derse desin, lideri öldürülmüş
bir örgütün ‘Beykoz’un intikamını almak isteyeceğini herkes tahmin
ediyordu. Belki Okkan da bunun farkındaydı ama konumu nedeniyle
ailesine ve çalışma arkadaşlanna, tedirginliğini belli etmemeye çalışı­
yordu. Çok tehdit alıyordu. 2000 yılının Eylül ayında Diyarbakır’da
hücre evlerine yapmış olduğu bir baskın sırasında kendisine yönelik
ayrıntılı bir suikast planı.ele geçirmişti. Plan, 18 Ocak 2001’de, yani
suikasttan sadece bir hafta İkice, CNN-Türk’te yayınlanan 32. Gün
programında ayrıntısıyla kamuoyuna açıklanmıştı. Öte taraftan su­
ikasttan bir ay önce Hizbullah’ın Diyarbakır sorumlusu Sabir Özdemir
yakalandığında, Okkan’a karşı suikast planladıklarını da itiraf etmişti.
Özdemir ifadesinde7öîcl<an’ın ŞehitlîFteT^uIünan makamına geliş gi­
dişlerinde arabasından inerken, uzun namlulu silah olan Kanas’la vur-
132

Eskikitaplarim.com Karagöz
mak iğin müsait bir ev kiraladıklarını belirtmişti. Hizbullah’ın Diyarba­
kır sorûmlusu Sabir Özdemir’in basına yansıyan bu ifadesine oralı bi­
le olmamıştı. “Yok buradan bir ev tutacaklarmış da, beni vuracaklar­
mış da... Geç! Salla!’ diyecek kadar kendine aşın güveniyordu.
Aslında eylül ayında hücre evine yapılan baskınla öğrenilen su­
ikast hazırlığı ilk değildi. Gaffar Okkan’m kamuoyundan sakladığı da­
ha birçok suikast hazırlığı daha vardı. Bunlardan birini yakın çevresin­
deki arkadaşlarına da söylemişti. Yakın arkadaşı Kenan Ö ner anlatı­
yor: “Ölümünden bir ay kadar önce Hizbullah tetikçilerinden birini
yakalıyorlar ve hücre evinde bir suikast planı ele geçiriliyor. Plana gö­
re Diyarbakırspor maçının hemen bitiminde, stadyumdan ayrılırken
vuracaklar. Sorguda Hizbullah militanına 'Kimsiniz siz ya? Ne zanne­
diyorsunuz kendinizi? Siz beni falan vuramazsınız. Boşu boşuna uğ­
raşmayın, zamanınıza yazık’ demiş.” *
Kim bilir, jbelki de kurşun yağmuru altında, 75 yaşındaki babasını
düşünmüştü.*Daha birkaç gün önce onunla konuşmuştu. Babası bu
kez, diğer konuşmalarına oranla daha tedirgindi. Oğlunun başarılı ça­
lışmalarından dblavı ölüm tehditleri aldığını duymuştu. Telefonda
kendisine “Oğlıjm gel istifa et. Ayni artîîTBu meslekten. Yeteri kadar
hizmet ettin. İşin başına geç. Nasılsa paraya falan da ihtiyacın yok" de­
diğinde, yanıtı “6aba bende mangal gibi yürek var. Hiçbir şeyden
korkmam. Bunu bana senjjğrettin. Ben mesleğime aşığım. Bu müm­
kün değil” olmuştu. Kendine her zaman çok güveniyordu. Neden faz­
la korumayla dolaşmadığını soranlara “Bana bir Diyarbakır’da bir de
Hendek’te kimse dokunamaz” diyordu. Ama kendisine aşın güven­
mesinin bedelini çok ağır ödemişti. Kaderin ona cilvesi İ SfiJLIğur
Mumcu ile aynı tarihte suikaste kurban gitmesiydi. “Hizbullah bir
dünya oyunu. Dünyanın ovununu Diyarbakır’dan bozuyoruz. Uğuf
Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı’nın katilleri de bunlar. Onların katille­
rini bulmak istiyorum. Artık tek hedefim bu” demişti ama, Uğur
Mumcu ile aynı gün hayata gözlerini yumdu.
133

Eskikitaplarim.com Karagöz
25 O cak’ta yani suikastten bir gün sonra Diyarbakır Valisi Cemil
Serhadlı, gazetecilerin karşısına çıkarak Gaffar Okkan ve beş polisin
şehit edildiği olayla ilgili ilk resmi bilgileri verdi. Serhadlı olay mahal­
linde, 16 ayn silahtan atılan 469 Kalaşnikof mermisi, Makarof marka
tabancadan çıkan 10 mermi kovanı ve dön ayrı tabancadan atılan 48
adet 9 mm çapında boş kovanın olay yerinde bulunduğunu söyledi.
Kalaşnikof lardan birinin polislere ait olduğu düşünüldüğünde saldı­
rıyı gerçekleştirenlerin sayısının 16-20 arasında tahmin edildiğini
açıkladı. Valinin basın açıklamasından sonra kafalardaki soru işaretle­
rinden bazılan netlik kazanmıştı. En azından eylemi gerçekleştiren
grubun en az 20 kişiden oluştuğu kesin olarak onaya çıkmıştı. Eylem­
de kullanılan silahlardan bazılarının daha önceki Hizbullah eylemle­
rinde kullanıldığı da resmi olarak açıklanmıştı. Ama kamuoyu bu açık­
lamalardan tatmin olmamıştı. Geride daha yanıtlanmayı bekleyen bir­
çok soru, öylece duruyordu....

Tanıklar Anlatıyor

Suikastin ardından görgü tanıklan tarafından çeşitli iddialar orta­


ya atıldı. Bunlann bir kısmı üzerinde durulmayacak kadar mantık dı­
şı bulunurken, bazılan ise kamuoyunda büyük yankı buldu. Örneğin,
Diyarbakır’da düzenlenen törenden sonra Devlet Bakanı Fikret Ünlü
ve DSP Diyarbakır Milletvekili Abdülsamet Turgut’a bir kadının uzat­
tığı mektup, basına yansıdığında oldukça ilgi çekti. İhbar mektubun­
da tanık suikastı şöyle anlatılıyordu: “Penceredeydim. Silahlar patladı.
Onalık karıştı. Aşağıya baktım. Gaffar müdürü vurduklarını gördüm.
D ön kişiydi,er- Ellerinde uzun namlulu silahlar vardı. Suikasttan son­
ra sağa sola baktılar. Silahlarını ceketlerinin altına sakladılar. Oradaki
dükkânlardan ikisine girdiler. Biri berber, diğeri çorbacı dükkânı.
Herkesi dışarı çıkardılar. Bu d efa tabancılannı çektiler. Polis gibi dav-
134

Eskikitaplarim.com Karagöz
ranarak kaçanları kovalıyormuş gibi yaptılar. Hatta yere kurşun bile
sıktılar ve hızla olav verinden uzaklaştılar.."
Kamuoyuna ismi açıklanmayan bu kadının Fikret Ünlü ve Abdui-
samet Turgut’a verdiği mektup, çok konuşulacak bir iddiayı da gün­
deme getirdi. Eğer sözü edilen iddia doğruysa, saldırganlar kendileri-
ne polis süsü vererek olay yerinden ellerini kollarını sallaya sallaya
kaçmayı başarmışlardı, ilginç olan nokta, mektupta sözü edilerTBer-
ber Serdar Barasi’nin basına yansıyan açıklamaları da benzer şekildey­
di: “Silah seslerinin yanı sıra bomba sesleri de geldi. Gürültüyü du­
yunca biz hemen dükkâna girdik. O sırada tanımadığımız bir kişi içe­
ri girdi. Elinde Kalaşnikof silah vardı. Hepimiz yere yattık. Eli tetiğe
değdi ye silah patladı. Bir süre durduktan sonra dükkândan çıkıp git­
ti. Bir ara telsiz sesi duydum. Gelen kişinin üzerinde telsiz vardı."
Berber çırağı 11 yaşındaki Yunus Emre Evinç’in açıklamaları da bir
hayli düşündürücüydü: “Dükkânda müşteri vardı. Birden çok şiddet­
li bir patlama sesi geldi ve elektrikler kesildi. Sık sık olduğu için yine
trafo patladı sandık. Ama ardından otomatik silah sesleri gelmeye
başladı. Çevreye baktık ama karanlıktan doğru düzgün bir şey göre­
medik. Ne olduğunu anlayamadan içeriye elinde Kalaşnikof bulunan
sarı montlu, esmer, ijıafif kilolu 20-25 yaşlarında biri girdi. ‘Ben poli­
sim,j ^ a b u k j ^ Elleri titriyor, nefes almakta zor­
luk çekiyordu. Korkudan yere yattık. Bu arada eli silahın tetiğine do­
kundu. Silah ateş aldı ve mermi kapının eşiğini deldi. Bize de silah sı­
kacak diye çok korktjuk. Yaklaşık 5 dakika yerde yattık. Bir ara kafa­
mızı kaldırdığımızda gitmişti. 15 dakika geçmeden gerçek polisler
geldi. Önce bizi yere yatırdılar, sonra lokantanın önünde tek sıra di­
zip ellerimizin barut kokup kokmağını öğrenmek için kokladılar."
Saldırının diğer tanıklarından 11 yaşındaki V. ise, eve giderken
gördüğü tetikçilerden birinin maske taktığını söyledi. V. gördüklerini
şöyle anlattı: “Üç kişi ayrı yerlerde durmuşlardı. Birinin üzerinde si­
yah bir mont vardı. Müdürün aracı karşıdan göründü. Sağ tarafta bu­
135

Eskikitaplarim.com Karagöz
lunan bir kişi araca ateş açtı. Bu sırada sivil polislerden biri ateş etme­
ye başladı. Ancak saldırganlar bu polisi vurdular. Bu sırada bir patla­
ma sesi geldi. Patlamadan sonra da ateş etmeye devam ettiler. Saldı­
rıya katılanlardan biri yanımdan kaçıp gitti. Birinin yüzünd^naske
vardı." Saldırının gerçekleştiği yerde kebapçılık yapan İ.Ü. ise “Önce
sokak lambalan söndü. Ateş kesilince dışarı baktığımda Kalaşnikoflu
10-12 kişi gördüm. Üzerlerinde parka vardı ve sakallıydılar. Tekbir ge­
tirerek ara sokaklara girip kaçtılar. Sakinlerdi” diye ifade verdi.
Saldınyı gerçekleştirenlerin sakin olduğunu belirten bir başka ta­
nık ise Sezai Karakoç Caddesi’nin bir arka sokağında bulunan ve ola­
ya baştan sona tanık olan kasap Turan Gülbol idi. Gülbol saldınyı “Bir
patlama sesi duyduk. Ardından silah sesleri gelince dışan çıktık. Silah
sesleri 10-15 dakika kadar devam etti. Daha sonra beş kişi ellerinde
Kalaşnikoflarla yürüyerek uzaklaştı. Gayet rahatlardı ve telaşlı değil­
lerdi" şeklinde anlattı.
Saldmdan yaralı olarak kurtulan polis memuru Mustafa Dinçer’in
kamuoyuna yansıyan açıklamalan da bir hayli düşündürücüydü: “Üç
polis, tertibat ekibi olarak bir minibüsün içinde bekliyorduk. Derken
sokak lambalarının elektriği kesildi. Müdür bey konvoyla önümüzden
geçti. Kısa bir süre sonra patlama sesi duyuldu, ardından da silah ses­
leri gelmeye başladı. Müdür beyin aracı 10 metre kadar ilerimizdeydi.
O yöne doğru hareket ettik ama üç ayrı noktadan çapraz ateşe tutul­
duk. Önce arkadaki arkadaşım yaralandı, ardından ben elimden vu­
ruldum. Telsizden ‘taranıyoruz’ anonsu yaptık. Her yerden, her tepe­
den kurşun yağıyordu.” '
Mustafa Dinçer’in bu ifadesindeki ilginç nokta ise şu: Suikastin ar­
dından kamuoyuna yapılan ilk açıklamada saldırıdan bir dakika önce
elektriklerin kesildiği belirtilmişti. Fakat bu açıklamanın hemen bir
gün sonrasında önce TEDAŞ yetkilileri, ardından da Diyarbakır Valisi
Cemil Serhadlı, saldırının gerçekleştiği sırada elektriklerin kesik ol­
madığını iddia etti. Fakat saldırıyı bizzat yaşayan ve yaralı olarak kur-
136

Eskikitaplarim.com Karagöz
tulan polis memuru Mustafa Dinçer ifadesinde saldın öncesinde so­
kak lambalannm söndüğünü belirtiyor.

İstihbarat Eksikliği mİ, İhmal mi?

Diyarbakır gibi Olağanüstü Hal Bölge Valiliği’nin merkezi konu­


munda olan ve 5 bin polisin görev yaptığı bir kentte en az 20 kişilik
bir suikast timinin fark edilmemesi gerçekten de çok düşündürücü.
Ortada gerçekten de ciddi bir istihbarat eksikliği var. Bu gerçeği Di­
yarbakır Valisi Cemil Serhadlı dahil herkes kabul ediyor. Eylemin ger­
çekleştiriliş şeklinden, suikast timinin olay mahalinde daha önce tat­
bikat yaptığı ortaya çıkıyor. Zira uzmanlar yurtdışmdaki gizli servisle­
ri bile şaşırtacak kadar kusursuzca planlanmış böylesi bir eylemin tat­
bikat yapılmadan gerçekleştirilemeyeceğini düşünüyor. Bu noktada
insanın aklına şu soru takılıyor: Türkiye’nin en büyük kolluk gücüne
sahip illerinden biri olan Diyarbakır’da nasıl oldu da fark edilmeden
-böyle bir hazırlık yapılabildi? Diğer taraftan, olay mahallinde bulunan
görgü tanıkları eylemcilerin çoğunun İstanbul Türkçe’siyle konustu-
ğunu belirttiler. Daha önce Diyarbakır’da yakalanan Hizbullah mili­
tanlarının çoğu Güneydoğu aksanıyla konuşuyordu. Demek ki, su­
ikast timini oluşturan eylemcilerin çoğu büyük şehirlerden gelmişler­
di. Eğer bu iddia doğruysa, bu aşamada da ciddi bir istihbarat eksikli­
ği bulunuyor.
Gaffar Okkan, ölümünden sadece dokuz gün önce Diyarbakır’da
bulunan 26 Hizbullah tetikçisinin adlarını ve fotoğraflarını tek tek ba­
sına vermişti. Güvenlik güçlerinin bu yüzden de bir suikast olasılığı­
na karşılık mutlaka daha dikkatli olması gerekiyordu. Hele hele Di­
yarbakır Emniyet Müdürü’nün son aylarda bolca tehdit aldığı düşü­
nüldüğünde, istihbarat birimleri mutlaka daha dikkatli çalışmalıydı.
Suikastten bir hafta önce eski MİT’çi Mahir Kaynak, STV’de katıl-
137

Eskikitaplarim.com Karagöz
dığı bir programda “Önümüzdeki hafta Güneydoğuda sansasyonel
bir eylem yapılacak" demişti. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezerin
Gürcistan Cumhurbaşkanı Eduard Şevardnadze onuruna verdiği ye­
mek öncesi basma konuşan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüse­
yin Kıvrıkoğlu da bu tip bir eylemi beklediklerini, bu konuda birlikle-
ri uyardıklarını ifade etmişti.
İstihbarat eksikliği kadar ihmal konusu da kamuoyunda uzun süre
tartışıldı. Bu konuya ilişkin iki farklı yorum vardı. Kimi köşe yazarları,
Diyarbakır gibi hava sıcaklığının yoğun yaşandığı bir kentte Okkan’a
kliması olmayan bir zırhlı araç veren devleti eleştirdi. Çünkü Okkan,
zırhlı araç yerine makam otosunu tercih etmişti. Kimileri ise hatayı
Okkan ’da buldu ve kendine aşırı güvenmesinin bedelini canıyla öde­
diğini söyledi. Peki eğer o gün Gaffar Okkan zırhlı bir araca biniyor ol­
saydı suikastten kurtulabilir miydi? Birçok uzmana göre hayır. Örne­
ğin, Emniyetten Sorumlu Diyarbakır Vali Vekili Nail Atay, araç zırhlı ol­
sa bile Okkan’ın böyle bir saldırıdan kurtulamayacağı görüşünde.
Olaya farklı bir pencereden yaklaşmak gerekirse, akıllara şu soru
takılıyor: Diyelim ki devlet kendisine klimalı zırhlı bir araç tahsil etti.
Gaffar Okkan bu araca biner miydi? Aslında yanıtlanması gereken asıl
soru bu. Öyle ya, istese böyle bir araca hem de istediği marka ve mo­
delde rahatlıkla sahip olabilirdi. Onun konumundaki biri için bu hiç
de zor bir şey değildi. Fakat böyle bir şey yaptığı takdirde kişiliğiyle,
düşünceleriyle, Diyarbakır’a yerleştirmeye çalıştığı imajla ters düşece­
ğini biliyordu. “Zırhlı araç kullandığım takdirde Gaffar Okkan olamam
ben. Emrimdeki polisler korktuğumu anlarlarsa onlara nasıl emir ve­
rebilirim?” diyordu yakın çevresine... Böyle düşünen bir insanı zırhlı
araca bindirmek elbette olanaksız. Sadece zırhlı araç da değil, vatan­
daşla arasındaki köprüye zarar verebilecek her türlü koruma duvarı­
na karşı çıkıyordu. Örneğin, İstanbul Şişli Emniyet Müdürlüğü bina­
sında yaşanan canlı bomba eyleminden sonra Diyarbakır’daki güven­
lik önlemlerinin gözden geçirilmesi düşünülmüştü. Emniyet Müdür
138

Eskikitaplarim.com Karagöz
Yardımcısı Burhan Gümüş, özellikle emniyet müdürlüğüne giriş çı­
kışların bu kadar rahat olmasından dolayı huzursuzdu. Birçok insan
Gaffar Okkan’ı göreceğini söyleyerek elini kolunu sallaya sallaya em­
niyet müdürlüğü binasına girebiliyordu. Ve bu insanlar doğru düzgün
hiçbir aramadan da geçirilmiyordu. Güvenlikle ilgili bu sıkıntısını mü­
dürüne açtı. Kapıdaki güvenlik önlemlerin artırılması, hatta kapılara
dedektörler konulması gerektiğini söyledi, Fakat Burhan Gümüş bek­
lemediği bir tepkiyle karşılaşmıştı. Zira Okkan’ın cevabı “Sen beni Di-
varbakırhlara güldürmek mi istiyorsun? Bugüne kadar böyle'şeyler
kullanmadık da bundan sonra mı kullanacağız? Bu konuyu konuşma­
dık sayıyorum. Kapat bu kqnuyu" olmuştu....

Kafalardaki Sorular

Suikastin ardından kafalarda birçok soru işareti oluştu. Emniyet


Genel Müdürlüğü’nün açıklamalarına karşılık, birçok kişi, suikastın ka­
muoyuna lanse edildiği gibi basit bir eylem olduğunu düşünmüyordu.
Operasyonlarda öldürülen ya da sağ olarak ele geçirilen Hizbullahçıla-
ra rağmen kafalardaki soru işaretleri bir türlü giderilemiyordu. CIA,
MOSSAD ve KGB gibi gizli servisleri bile şaşırtacak kadar kusursuz
planlanan bir suikastin vurtdısından destek almamadan yapılamayaca­
ğı, bugün dahi bazı Resimlerin ortak görüşü. Bazılarına göreyse emni­
yet teşkilatından yardım alınmadan bu tip bir eylemin gerçekleştirilme
olanağı yok. Hangi görüş doğru olursa olsun, ortada hâlâ yanıtlanması
beklenen onlarca soru duruyor. Bu soruların büyük bir bölümü eyle­
min gerçekleştirilme tarzına yönelik. Daha önceki eylemlerinde satır
ve tabanca kullanan Hizbullahcılar nasıl oldu da Cumhuriyet tarihinin
en organize suikastinin altına imza atabildi? Asıl önemlisi, suikastçiler
karakol ve devriye açısından bol bir bölgeden ellerini kollarını sallaya
sallaya nasıl kaçabildiler? Herkes şu sorulara yanıt arıyordu:
139

Eskikitaplarim.com Karagöz
• Yaklaşık 15 kişi oldukları tahmin edilen saldırganlar, gece gün­
düz demeden çalışan Gaffar Okkan’ın o gün o saatte çıkacağını nere­
den biliyorlardı? Yoksa telsizi mi dinliyorlardı?
• Şehitlik ve Sezai Karakoç Bulvan’nın tüm çıkışlarında devriyeler
bulunduğuna göre, gözcülerle 27*29 kişi olduğu iddia edilen grup,
onca gürültü ve patırtının ardından nasıl oldu da âdeta buharlaştı?
• Eylemin şeklinden teröristlerin uzun süre plan yaptıkları anlaşı­
lıyor. Bir anda 15 kişinin kentin bir noktasında toplanarak eylem ger­
çekleştirmesi, teröristlerin bu eylemi gerçekleştirmeden önce tatbi­
kat yaptıkları izlenimini uyandırıyor. Örgüt militanları bunu yaparken
polis hiçbir şeyden kuşkulanmadı mı?
• Odasında Diyarbakır’ın önemli noktalarını kapalı devre siste­
miyle izleyen monitörler vardı. Suikastin yapıldığı yer ise kör noktay­
dı. Suikastçiler buranın kör nokta olduğu bilgisini kimden aldılar?
• Suikastçilerin saldırının yapıldığı yerdeki camide saklanıp ateş
açtıkları söylendi. Daha sonra cami duvarının iki metre yükseklikte
olduğu belirtildi. Peki suikastçılar iki metrelik duvardan nasıl ateş aç­
tılar?
• Daha önceki eylemlerinde,jatır ve tabanca kullanan Hizbullah-
çılar, bir yıl içinde nasıl oldu da Cumhuriyet tarihinin en büyük su­
ikastını gerçekleştirebilecek hale geldi?
• Olayda 15 Kalaşnikof ve bir Makarof silah kullanıldığı açıklandı,
bir Kalaşnikof marka silah hariç, tüm silahları yanında götürecek ka­
dar profesyonel olan saldırganlar neden ‘imzamız’ diye Makarofu
olay yerinde bıraktılar?
• Makam otomobilinin deposunun yakınında beş santimetre ça
pında büyük bir delik var. Bu deliğin suikastte kullanıldığı belirtilen
KalaşnikoPların ateşiyle açılmış olması mümkün mü?
• Otomobilinin tavanı bile kurşunlarla delik deşik edilmiş. Su­
ikastçılar otomobile havadan da mı ateş açtılar?
• Suikastten birkaç dakika sonra olay yerine gelen polis kamera­
140

Eskikitaplarim.com Karagöz
sının görüntülerinde sadece iki şehit polisin cesetleri görülüyor. Di­
ğer cesetler,, ne zaman hangi araçla hastaneye kaldırıldı?
• Polis kameralarının çektiği görüntüler nasıl oldu da televizyon­
da yayınlandı? Bu olay, emniyet teşkilatının "Televizyon kanalları gö­
rüntü karşılığında iki polis memuruna para vermiş. İkisini de açığa al­
dık" açıklamasıyla geçiştirilecek kadar basit mi?
• Sığınak yaratma konusunda uzman olan Hizbullahçılar, suikast
sonrasında önceden hazırladıkları sığınaklarda mı saklandılar?
• Tanıklar, suikastçilerin çoğunun İstanbul aksanıyla konuştuğu­
nu söylüyor. Fakat daha önce yakalanan Hizbullahçılarm hepsi Gü­
neydoğu aksanıyla konuşuyordu. Yoksa bu eylem için Hizbullah mili­
tanları İstanbul’dan mı geldi?

Gerçekten Hizbullah mı?

Ruşen Çakır, Derin Hizbullah adlı kitabında şunları söylemiş: “Ki­


mileri Diyarbakır eylemini, PKK’nın 1984 Ağustos ayındaki Eruh ve
Şemdinli baskınlarına benzetiyor. Onlara göre örgüt, kısa süre de to­
parlandı, stratejisinde önemli değişikliklere gitti ve Türkiye’yi yıllarca
meşgul edecek bir çatışmanın ilk kıvılcımlarını çaktı. Kimileri ise Di­
yarbakır eyleminin, Hizbullah için sonun başlangıcı olduğunu düşü­
nüyor. Onlara göre de örgüt, sırf intikam almak ve yok olmadığını ka­
nıtlamak için bütün varını yoğunu bu eyleme kanalize etti. Her iki du­
rumda da, eğer 17 Ocak 2000 devletin Hizbullah’a savaş ilanıysa, 24
Ocak 2001 de HizbullaJVın devlete savaş Tlanı olarak Kabul edilebilir."
Gaffar Okkan suikasti, kamuoyuna Hizbullah eylemi olarak lanse
edilmesine rağmen, ilerleyen günlerde farklı kesimler tarafından çe­
şitli iddialar ortaya atıldı. Örneğin, eski MİT’çi Mahir Kaynak, Ok-
kan’ın nrofesvoneLbir tetikçi prup tarafından bertaraf edildiğini ve
suikastın politik amaçlı olduğunu düşünüyor. İşte Kaynak’ın Yeni Şa-
141

Eskikitaplarim.com Karagöz
fak’ta çıkan düşünceleri: “Suikastte Hizbullah adı telaffuz ediliyor. Or­
ganize olmuş bir yapıdan söz etmek mümkün değil. Ayrıca ben bu ci­
nayetin Okkan’ın şahsına yapılmış olduğunu da düşünmüyorum. Ok-
kan’ın yerindeki bir başka isime yönelik olarak da gerçekleşebil irdi.
'OrtaHâ^ir örgüt var ve bu örgüt politik bir"amaç güdüyor. Nedir bu
•öjgütPPKKdeğil, devlet değil... Peki kim?Güneydoğu’da feodalyapff
tarafındaîTaBreMenmeyeirbTrörgüt yaşayamaz. Ben feodal yapı de­
miyorum. Bence eylemin ardında Türkiye’de huzursuzluk yaratma is-
tpmpjfaygısmı dn arpsak yanlış. Daha organize, daha politik-bir-ev-
lem. Ben bu tür bir suikastin işleneceğini söylemiştim. Fransa’da ka­
bul edilen F.rmpni rasarısının 'F.rmenilerin tasarısı1o lm a d ıkını da söy­
ledim. Tasarı Fransızprojesidir. Bazı çevreler Okkan suikastı yâ da
benzer suikastlerle devletin Güneydoğu'ya müdahalesini sağlayıp ye-
ni soykırım iddiaları ortaya atmak istemektedir."
Prof. Dr. Doğu Ergil de Mahir Kaynak ile benzer bir görüşte. Do­
ğu Ergil, sistemin dışında ve üzerinde bilgi sahibi olmanın her zaman
tehlike olduğunu işaret ederken, “Sistem -eğer^ondan daha fazlasını
biliyorsanız- sizi deli olarak lanse eder ve tasfiye etmek ister. Okkan
‘ço£şey biliyorum’ derken ne demek istemlştTEüna bakmak lazım”
fikrinde. Ergil, Yeni Şafak gazetesinde çıkan söyleşinde şunları söylü-
yoi: “Suikastte Hizbullah adres olarak gösteriliyor. Ancak terör olay­
larına baktığınız zaman, bu tür eylemlerde birden fazla örgütün ey­
lem ya da en azından niyet noktasında koalisyonu vardır. Devletle
toplumu birbirine o hassas bölgede yaklaştıraBîîen bir adamın tasfiye
edilmesi, orada denklemin değişmesini sağlamaya yöneliktir. Aynca
Kürt sorununu alevlendirmek isteyen çevreler de bu eylemi gerçek­
leştirmiş olabilir. Türkiye’nin AB’ye üye olmasını istemeyen iç güçler
için mazerettir bu suikast.” ^
Fethuîİah Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Aksiyon dergisin­
de Ahmet Güner’in kaleminden çıkan yazı, suikasta oldukça farklı bir
pencereden yaklaşıyor: “Tantan’ın yolsuzluk operasyonları içeride
142

Eskikitaplarim.com Karagöz
bazı kişilere ve sermaye gruplarına dayanınca, bu çevreler Tantan’ı
açıktan uyardılar. Tantan bunlara rağmen yoluna devam edince ‘uya­
rı’ yapılmasına karar verildi. Konu öncelikli olarak Alman istihbaratı­
na havale edildi. Fransızlar ela bu olaya dahil oldu. Uyarıyı yapmada
küllâmlacak tetikçi için en isabetli seçim Hizbullah’tı. Zira ülke içeri­
sinde popülaritesi vardı ve adresi başka tarafa çekmek böylece zor ol­
mazdı. Batılı istihbarat birimleri de bu yüzden olayı Hizbullah’a hava­
le etti... Olayda çapraz ateş ve hedefe yaklaşarak kafaya sigorta atışı
denilen yöntemi dünyada sadece İsrail, yani MOSSAD uyguluyor. Zi­
ra, Hizbullah’ın askeri kanadı içinden seçilen, daha önce çeşitli ey­
lemlerde tetik çekmiş 21 ya da 22 kişiye MOSAD Türkiye’de gizli bir
yerde, bu anlamda profesyonel eğitim verdi. Bu kişiler, örgütün kır­
salda, özellikle hiç operasyon yapılmamış, el değmemiş Karacadağ
bölgesinden gelmiş. Bu eğitim en az bir ay sürer. Zaten daha önce­
den, Velioğlu’nun ölümünden sonra örgütün askeri kanadı ‘başkala­
rı’ tarafından eğitiliyordu.”
Ahmet Güner’in yazısında sözünü ettiği(kizbullah-MOSSAD iddi­
asını, İnterstar haber bülteninde Uğur Dündar da ortaya atmıştı, il­
ginçtir, PKK lideri Abdullah Öcalan da ‘Oligarşik Cumhuriyet Gerçe­
ği’ adlı kitabında _Hizbullah’ı siyonizmle irtibatlandırıyordu: “Çok
açıktır ki, Hizbullahçılık en az Türk milliyetçiliği’ fazişmi kadar siyo-
nizmin de uşağıdır.11 " ’
Diyarbakır eyleminden bir yıl önce Zaman Gazetesi’nde çıkan bir
yazı, Hizbullah-MOSSAD ilişkisine hayli farklı bir yorum getiriyor. İs­
mini açıklamak istemeyen, doğuda üst düzey yöneticilik yapmış eski
bir yetkilinin görüşleri şöyle: “PKK’dan gelen tehdit azalınca Hizbul-
lah’ın tasfiye edilmesine karar verîfdi. Operasyon için istihbarat bilgi­
si MOSSAD’dan geldi. Yezidilerin örgüte katılmasında MOSSAD etki­
li oldu. Müslümanın terörist kelimesi ile birlikte nmlmasLye İslami te­
rör denmesi MOSSAD’u^evtmiipa gelmek anlamını taşır.”
Akit’te İsmail R. Hasbal da, Diyarbakır katliamının bizzat Okkan’a
143

Eskikitaplarim.com Karagöz
yönelik olarak gerçekleşmediğini düşünenlerden: “Güneydoğunun
kuzeyinde PKKjpaanfetlenyle Ermenistan’a komşjjJKyrdistan oluştur-
ma hesabı, bu kez Batıda Ermeni soyktnm tasarısıyla yeni birjeh d it
unsuru haline getirildi. Güneyinde ise İsrail’in Arz-ı Mev’ud hayali
mülkiyet alımlarıyla hız kazandı. Bu sıcak gelişmelere yönelik resmi
devlet otoritesi ortaya konulmadığı için, MOSSAD usulü vahşetlerle
öldürülen önemli .simaların katlindeki sebepler, şu ana kadar ya irti-
canın^tvak-seskâ-va di n d a rların ^a_da terör taşeronu bazı tufeyli
grupların hain planlan olarak karşımıza çıkarıldı?*

Neden Okkan?

Okkan neden öldürülmüştü? İlk bakışta bütün deliller Hizbullah’ı


gösterse de, Okkan’ın tek düşmanı sadece Hizbullah mıydı? Tabii ki
hayır... Onun gibi bir kişiliğin pek çok düşmanı vardı. Hatta bunların
bazıları daha önce söylediğimiz gibi bizzat emniyet teşkilatının için­
deydi de...
Böyle bir durumda ister istemez kafalara, Okkan’ın ölümü kimle­
rin işine yaradı? sorusu takılıyor Ölümü Diyarbakır’dan Hendek’e ka­
dar milyonlarca insanı üzdü, ama bazılarını da sevindirdiği muhak­
kak. Şimdi bu sorulara yanıt arayalım...
Önce Hizbullah... Suikastin ardından bütün gözlerin Hizbullah’a
çevrilmesinin elbette bir nedeni vardı. Diyarbakır’da bulunduğu süre
boyunca en büyük savaşı Hizbullah’a karşı vermişti. Lideri Hüseyin
Velioğlu’nun öldürülmesi başta olmak üzere, yüzlerce militanın yaka­
lanmasından örgütün deşifre edilmesine kadar her noktada aktif rol
oynamıştı. Bu yüzden Hizbullah’ın Okkan’ı öldürmek istemesinden
daha doğal bir şey olamazdı.
Bunu herkes kabul ediyor. Fakat akıllara takılan nokta, eğer yap­
tıysa Hizbullah’ın böyle bir eylemi tek başına gerçekleştiremeyeceği-
144

Eskikitaplarim.com Karagöz
nin bilinmesi... Birçok insana göreyse Hizbullah bu suikastte kullanıl­
dı. Okkan, ölümünden kısa bir süre önce Hizbullah’ın devletle ilişki­
sini kurcalamaya başlamıştı. Hatta yüksek kademelerde çeşitli isim­
ler dahi bulmuştu. Fakat bu isimlerin bağlantısını henüz ispatlayama-
dığı için açıklamıyorçlu.
İşte burada bugüne kadar gözlerden kaçan çok önemli bir aynntı
var. Gaffar Okkan, ölümünden bir ay kadar önce 26 Hizbullah tetikçi­
sinin isimlerini tek tek basına açıklamıştı. Peki neden böyle bir strate­
ji izleme gereği duymuştu? Yoksa buna mecbur mu kalmıştı? Onu ya­
kından tanıyanların tümü, böyle bir stratejinin onun tarzı olmadığını
düşünüyor. Birçoğuna göre de, Hizbullah’m Diyarbakır’da yaşadığı
sanılan militanlarının isimlerini ve fotoğraflarını basma açıklamasıyla
kendi ölüm fermanı da imzalamış oldu...
Tüm operasyonlarında gizliliğe büyük önem veren'bir emniyet
müdürünün Hizbullah’ın önemli sırlannı basına açıklaması gerçekten
düşündürücü... Bu konuyu Okkan’ın yakın arkadaşlarından üst düzey
bir emniyet yetkilisine sorduğumda, şaşırtıcı bir yanıt aldım: “Onun
yerinde olsam açıklar mıydım bilmiyorum. Belki açıklardım. Açıkçası
kumar oynadı. Bu konuyu uzun uzun konuşmuştuk. Hizbullah’a yö­
nelik opearasyonlarda artık belli "bir noktadan öteye gidemiyordu.
En^elleniyorduTliu isimlen aciKlavarak risk aldı ve dönüşü olmayan
yola girdi. Artık ok yaydan fırlamıştı. İsimler açıklandıktan sonra en­
gellenme ihtimali söz konusu olamazdı. Dediğim gibi, stratejik bir ka­
rardı. Herkesin bu konuya farklı bir yorumu olabilir. O, böyle bir yo­
lu tercih etti.”
Evet, iddialar korkunç... Bütün parçalar birleştirildikten sonra or­
taya şu sonuç çıkıyor: Gaffar Okkan’ın Hizbullah’a yönelik operas-
yonlannda daha ileriye gitmesi belli grupların işine gelmemişti. Açık­
ça engelleniyordu. Okkan bunun farkındaydı. Bu yüzden Hizbullah’ın
26 militanının ismini açıklayarak dönüşü olmayan bir yola adım atmış­
tı. Sonunu hazırlayan belki de bu kararı olmuştu...
145

Eskikitaplarim.com Karagöz
Okkan’ın kimler tarafından öldürülebileceği konusunda üzerinde
mutlaka düşülmesi gereken bir iddia da Atilla Aytek’e ait. Türkiye’nin
yetiştirdiği en önemli polis müdürlerinden olan Aytek, üst düzey em­
niyet mensubu olarak 24 devlette Türkiye’yi temsil etmiş, teşkilatta 6
binin üzerinde öğrencisi olan bir isim. Dolayısıyla onun düşünceleri­
ne mutlaka önem vermek gerekiyor. Aytek’in görüşleri şöyle: “Gaffar
ne yaptı? Senelerce terörün içinde kalmış, devleti yanında görmek is­
teyen insanlara elini uzattı. Peki bu kimleri rahatsız etti? 1985 yılından
bu yana bölgede PKK ile mücadelede harcanan 150 milvar dolarlık
Jnasrafın nedenlerini mutlaka düşünmeliyiz. Terör örgütlerinin hep­
sinin içerisinde başta devletler vardır. Bu olayda eğer yaptıysa, Hiz­
bullah ancak kullanılmış olabilir. O bölgedejerörii çıkararUtimler?
AbduHaLOcalan’a güç veren kimler? O bölgede petrole el uzatmak is-
teyenler kimler? İşte bunlar kimlerse Gaffar Okkan’ı da öldürenler
bunlar...” '
Belki de Diyarbakır’da yerleştirmeye çalıştığı yaşam biçimi belli
grupların işine gelmemişti. Onun zamanında ilk kez halkla devlet ya­
kınlaşmaya başlamıştı.
Yıllar boyunca devlet, Güneydoğu’da halktan çok ağa ve şeyhe da­
ha yakın bir politika izledi. Feodal yapının hüküm sürdüğü bölgede,
siyasetçi sadece oy deposu olarak g^üğüinsaQ İarı teker teker ikna
etmek yerine, şeyhve ağalan iknşL&üneye çalıştı. Bunun karşılığı da
olacaktı. Devlet, ‘bu iyiliğin’ karşısında bütün olanaklarını ağa ve
şeyhlere kullandırarak, onları daha da zengin ve güçlü yaptı. Ok-
kan’dan sonra bu tablo değişmeye başlamıştı. Bir konuşmasında şun­
ları söylemişti: “Şimdi çok iddialı olacak ama, Diyarbakır’daki huzur
ve güven^Jjjıjd^e ’nin huzur ve güvenidir. Çünkü dünyada oynanan
oyunun Türkiye üzerindeki en güzel sahnesidir Diyarbakır. Cahil çok.
İnsanlar kolay kanıyor. On dokuz yıldır okullar kapalı kalmış. Eğitim
yok, kültüryolTlnsaha, ‘Bunu devlet öldürüyor’ dediğin zaman ina­
nıyor işte.'BÎz'bura'dTbunu yıktık.”
İ4 6

Eskikitaplarim.com Karagöz
Yıkmıştı yıkmasına ama, Güneydoğu’da halkla devletin yakınlaş­
ması birçok kesimin işine gelmiyordu, gaştajdajeyh ve ağaların...
/ Mutlaka irdelenmesi gereken bir başfcâ köiiu da bölgedeki uyuş­
turucu trafiğiydi... Bölge ekonomik açıdan geri olmasına rağmen Av-
rçma’ya giden uyuşturucu trafiğinin en önemli noktalarından biri du­
rumundaydı. Milyarlarca dolardan bahsediliyordu... Böylesine mü­
kemmel işleyen bir organizasyonun içinde devletin bazı görevlilerinin
olmaması da mümkün değildi. Okkan’ın Diyarbakır’da uyuşturucu ti­
caretinin engellenmesi için çeşitli çalışmalar yaptığı biliniyor. Dolayı­
sıyla bu yüzden hedef olmuş olabilirdi... Suikastin hemen ardından
kapatılan Fazilet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan’ın yaptığı ilginç
değerlendirme nedense kamuoyunda ilgi görmedi. Şöyle konuşuyor­
du Kutan: “Türkiye yolsuzluk ve talan söylentileriyle çalkalanıyordu.
Fakat her şey bir anda unutuldu. Çarşamba günü bu olay oldu. Kur­
şun atıldıktan yarım saat sonra ‘Hizbullah yaptı’ dediler. Delilin var
mı? Niye Hizbullah? Bir tarafta Hizbullah, bir tarafta PKK, bir tarafta
uyuşturucu kaçakçılığı dururken, niye bu saldırı birden bire sadece
Hizbullah’a'T Ü ttaİT *^^-
Recai Kutan pek de haksız sayılmazdı. Belki ufak bir ihtimaldi
ama, Okkan suikastı, yolsuzluk ve talan söylentileriyle çalkalanan bir
dönemde konu değiştirmek için yapılmış olabilirdi. PKK, Hizbullah
ve uyuşturucu üçgeni içinde daha ortada hiçbir kanıt yokken medya
tarafından tek suçlunun Hizbullah ilan edilmesi düşündürücüydü.
Okkan, sıradan bir emniyet müdürü değildi. Geleceği çok parlak­
tı. Sadettin Tantan her ne kadar onu İstanbul emniyet müdürü yap­
masa da, öyle ya da böyle bir gün İstanbul emniyet müdürü olacaktı.
Zira Ankara ve İzmir de dahil olmak üzere başka bir ilde çalışmayı ke­
sinlikle düşünmüyordu. Okkan’ın Diyarbakır’da yaptıklarının çeşitli
kesimleri rahatsız ettiği düşünüldüğünde, isranhnl^ arnnHjkrflp ^ n .
ra çok daha güçlü olacağı olasılığı bazı kesimlerin uykusunu kaçırmış­
tı. Mutlaka üzerinde durulması gereken bir olasılık da bu...
147

Eskikitaplarim.com Karagöz
Operasyonlar..

Suikastın ardından saldırganların yakalanması için geniş çaplı ope­


rasyonlar başlatıldı. Fakat bu o kadar kolay olmayacaktı. Emniyet teş­
kilatı tam bir şaşkınlık içindeydi. Geç müdahaleden dolayı eylemcile­
rin hepsi âdeta sırra kadem basmıştı. Teşkilat içinde tam bir panik ha­
vası hakimdi. Kimse sağlıklı düşünemiyordu. Akla ilk gelen Gaffar Ok-
kan’ın ölümünden önce isimlerini tek tek açıkladığı 26 Hizbullah te­
tikçisini aramak oldu. Okkan tarafından hazırlanan Hizbullah bilgi
bankası yeniden gözden geçirilmeye başlandı. Raporda belirtilen Hiz­
bullah militanlarına ait 300 eve operasyon düzenlendi. Dicle nehrine
doğru uzanan çoğu tek katlı gecekondularla dolu Şehitlik’te gerçek­
leştirilen operasyonlarda 300’e yakın kişi gözaltına alındı. Eylemcile­
rin kent dışına çıkmadığını düşünen polis, operasyonlarını özellikle
sığınaklar üzerine yoğunlaştırdı. Suikastten sonra teröristlerin toprak
altına inmiş olabilecekleri olasılığına karşı birçok binanın altında ara­
malar yapıldı. Şehri tam anlamıyla bir panik havası kaplamıştı. Şüphe­
li görülen kim varsa gözaltına alınıyor, bir gün sonra da serbest bıra­
kılıyordu. Sadece Diyarbakır’da değil, eylemcilerin kenti terk etme
olasılığı karşısında gidebilecekleri kentler: Elazığ, Batman, Şanlıurfa,
Gaziantep, Malatya, Adıyaman ve Kahramanmaraş’ta da operasyonlar
sürdürülüyordu. Tüm bu koşuşturmaya rağmen bir türlü sonuç alma-
mıyordu.
Konuyla ilgili değişik iddialar ortaya atılmaya başlanmıştı. Örneğin
Almanya’da yayınlanan D er Tagesspiegel gazetesi, saldırının Hizbul-
lah’ın Almanya’daki lideri İsa Altsoy’un talimatıyla yapıldığı iddiasını
ortaya attı. Gazetenin Türkiye muhabiri Susanne Güstel imzası ve
‘Ölüm emri Almanya’dan mı geliyor?’ başlığıyla yayınlanan haberde,
Hizbulllah’ın kurucularından olan ve bir yıl önce sahte pasaportla Al­
manya’ya kaçtığı sanılan 40 yaşındaki Altsoy’un, Hüseyin Velioğ-
lu’nun geçen yıl öldürülmesinden sonra örgütün başına geçtiği kay-
148

Eskikitaplarim.com Karagöz
dediliyordu Altsoy’un Almanya’da saklandığının tahmin edildiği be­
lirten yazıda, 2000’in Şubat ayından itibaren Türk polisine suikastler
düzenlenmesi ve Hüseyin Velioğlu’nun intikamının alınması için tali­
matlar gönderildiği de öne sürüldü.
Tüm gözler dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’a çevrilmişti.
Tantan’ın üzerinde ciddi bir kamuoyu baskısı oluşmaya başlamıştı.
Tüm çabalara rağmen failler hâlâ yakalanabilmiş değildi. Bazı köşe ya­
zarları, yazılarında faillerin yakalanması konusunda namus sözü veren
Tantan’a bu sözünü hatırlatmaya başlamıştı. Bu hatırlatma işi yaramış
olmalı ki, kamuoyuna bir gün sonra -30 Mart’ta- suikaste katılan Hiz­
bullah militanı Haşan Sarıağaç’ın, gece yarısı operasyonuyla Ölü ele
geçirildiği açıklandı. ‘Ejder’ kod adlı 35 yaşındaki Haşan Sarığaç’tn,
Diyarbakır Bağlar bölgesinde, iki hafta önce taşındığı evine düzenle­
nen baskını Diyarbakır’ın yeni Emniyet Müdürü Atilla Çmar bizzat yö­
netmişti. Didik didik aranan evden gizlenmiş durumda bir Kalaşnikof
marka otomatik tüfek, bu silaha ait altı şarjör, bir parça tesirli el bom­
bası, bir adet CZ marka Çek I6’lı tabir edilen tabanca, bu silaha ait iki
şarjör ve 30 fişek, bir hücum yeleği, 165 dolu Kalaşnikof fişeği ve 10
adet Kalaşnikof marka tüfeğe ait boş kovan ele geçirildi. Yapılan ba­
listik incelemede Kalaşnikof tüfeğin suikastte kullanılan tüfeklerden
biri olduğu belirtildi. Operasyonun ardından olayın tamamen çözül­
düğü ve suikastı gerçekleştiren 15 Hizbullah tetikçisinin isimlerinin
hepsinin kesinleştiği açıklandı.
Operasyondan iki hafta sonra, suikasta katıldığı belirlenen Meh­
met Fidancı, Diyarbakır’ın Bağlar beldesi Sento Caddesi’nde bir eve
düzenlenen baskınla yakalandı. Okkan’ın şehit edilmeden dokuz gün
önce açıkladığı Hizbullah tetikçileri listesinde adı bulunan Fidan-
cı’nın suikasti, kendisinin de dahil olduğu 26 tetikçi tarafından ger­
çekleştirildiğini söyledi. Mehmet Bekçi adına düzenlenmiş sahte kim­
likle yakalanan ‘Hamza’ kod adlı militanın sorgusunun basına yansı­
yan bölümleri şöyle:
149

Eskikitaplarim.com Karagöz
Polis: O gün neredeydin?
Fidanci: Uzun süredir evden çıkmıyordum.
Polis: Sana nasıl haber verdiler?
Fidanci: Bize bir gün öncesinden eyleme gideceğimiz bildirilmişti,
ama ne olduğu söylenmemişti. Olay günü saat 3’te (15-00) beni arayıp
saat 5’te (17.30) Alipmar Köprüsü’nün bulunduğu yere gelmemi söy­
lediler. Saldırıyı emniyete yapacağımızı söylediler. Ben de gittim.
Polis: Buraya kadar nasıl gittin?
Fidanci: Sento Caddesi’nden Alipınar Köprüsü’ne kadar sokak
aralarından yürüyerek geldim. Binaların arkasından geçtim. Alipınar’a
geldiğimizde bana bir adet Kalaşnikof marka otomatik tüfek, bir adet
Takarof marka tabanca ve bir el bombası verdiler. Yanımda bir arka­
daşım daha vardı.
Polis: Ona hangi silahlan verdiler?
Fidanci: Yanımda bulunan arkadaşıma da aynı silahlardan, bir Ka­
laşnikof, bir tabanca, bir de el bombası verdiler.
Polis: Tabanca neydi?
Fidanci: Takarof.
Polis: Arkadaşınınki?
Fidanci: O da TakaroPtu.
Polis: Eylem sırasında sen neredeydin?
Fidanci: Araçların geldiğini gördük. Eflatun Park’ın köşesine çık­
tım. Aşağıdan silah sesleri gelmeye başladı, bende ateş etmeye başla­
dım.
Polis: Olay yerinden nasıl kaçtın?
Fidanci: Yaya olarak sokak aralarından saklanarak Sento Cadde-
si’ne gittim...

Diyarbakır Valisi Cemil Serhadlı ve Emniyet Müdürü Atilla Çınar’ın


yaptığı basın toplantısında video görüntülerinin tamamı yayınlanma­
dı. Açıklama sadece yukarıda aktardığımız bölümle sınırlı kaldı. Fakat
150

Eskikitaplarim.com Karagöz
birkaç gün sonra sorgunun suikastin nasıl gerçekleştiğiyle ilgili bölü­
mü dışarı sızdı.
Mehmet Fidanci, suikastin ayrıntılarını şöyle aktarıyordu: “Suikas-
te Diyarbakır askeri kanat sorumlusu Haşan Sanağaç’ın talimatıyla ka­
rar verildi. Suikast planı yapıldıktan sonra eyleme katılacak 26 tetikçi
teker teker seçildi. Tetikçiler önce 10 gün atış eğitimi aldı. Suikastın
yapılacağı yerde dört kez silahsız tatbikat yaptık. Suikast günü Şehit­
lik Camii’nde buluştuk ve önce namaz kıldık. Hava kararınca silahlar
şalvarlara saklandı. Suikast düzenlenen caddede yedi gözcü, dört
grup halinde konuşlandı. En önde el bombası atacak üçlü bir grup,
arkasında iki tane dörtlü ve nihai infazı gerçekleştirecek sekiz kişi...
Önce Okkan’ın otomobilinin önündeki motosikletli polislere üçlü
gruptan dön el bombası atıldı. Ancak bunlardan biri patladı. Ok-
kan’ın otomobili hız kesmeden yoluna devam etti. Kısa bir süre son­
ra dörtlü olarak bekleyen iki grubun arasına düştü. Çapraz ateşe tu­
tulan Okkan’ın otomobilini süren şoförü gaza bastı. Bövlece Okkan
ilk ateş çemberinden kurtulmuş oldu. Bunun üzerine yolun ilerisin­
de konuşlanan sekizli grup ateşe başladı. Çapraz ateşe tutulan araç et­
kisiz hale getirildi. Saldırıdan sonra geri dönen birkaç tetikçi Ok-
kan’ın aracını yakından kurşun yağmuruna tuttu. Saldırırın ardından
iki grup örgüte ait araçlarla kaçtı. Benim de içinde bulunduğum dört­
lü grup ise Şehitlik Camii’nde buluştuk. Silahları burada bekleyen ki­
şilere vererek kaçtık."
Operasyonlarda sona yaklaşılmıştı. Mehmet Fidancı’nın sorgusu
sırasında verdiği bilgilerle bir hücre evini takibe alan polis, 1 Hazi-
ran’da gerçekleştirdiği operasyonlarla suikastte kullanılan Kaiaşnikof-
lardan dördünü ve biri kadın olmak üzere 10 militanı ele geçirdi. Ya­
kalanan teröristlerin daha önce de bir polis ve üç korucunun şehit
edilmesi ile dört korucunun yakalanması eylemine katıldıkları belir­
lendi. Vali Cemil Serhadlı, operasyonun ardından Gaffar Okkan su-
ikastinin kendileri açısından çözüldüğünü söyledi.
151

Eskikitaplarim.com Karagöz
Fakat kamuoyu açısından olay kapanmış değildi. Devletin Meh­
met Fidancı’nın itirafları doğrultusunda olayın çözülmüş olduğunu
belirtmesi birçok kişiyi ikna etmemişti. Mehmet Fidancı’nın 27 Ni-
san’da yaptırılan yer gösterme tatbikatında bütün suçlamaları ret et­
mesi, bu yüzden de yer gösterme yapmayacağını söylemesi, birçok ki­
şinin kafasını karıştırıyordu. İsmini açıklamak istemeyen bir emniyet
görevlisinin görüşleri şöyle: ”Çok ilginç bir sorgu. Fakat en önemli so­
ruyu sormayı unutmuşlar ya da basına açıklamadılar. Bu adamlar Gaf­
far Okkan’ı neden öldürmüştü? Asıl sorulması gereken soru bence
buydu.”
Son olarak 28 Eylül 2001 tarihinde eyleme katıldığı tespit edilen
Servet Yoldaş, Suat Çetin ve Şener Dönükü’nde aralarında bulundu­
ğu üç kişi yakalanıp tutuklandı. Yoldaş sorgusunda Okkan ve beş po­
lisin öldürülmesi eylemine katıldığını ve silah kullandığını, talimatı
Bedran Salamboğa’dan aldığını belirtiyordu.

Görülmemiş Cenaze

Türkiye, Gaffar Okkan’ın ne kadar sevildiğine on binlerin katıldı­


ğı cenaze töreninde tanık oldu. Kimse böyle kalabalıkla karşılaşmayı
beklemiyordu. Diyarbakır gibi yıllarca polisin düşman olarak görüldü­
ğü bir kentte on binler, yaşlı gözlerle emniyet müdürlerini uğurlama­
ya gelmişti.'Herkes şoktaydı. Diyarbakırlılar bundan sonra hiçbir şe­
yin eskisi gibi olmayacağının farkındaydı. Yerine kim gelirse gelsin,
boşluğunun doldurulamayacağını düşünüyorlardı. Diyarbakır sadece
Okkan’a değil kendi kaderine de ağlıyordu.
Gün 07.00’de polis telsizlerinden geçen tek cümlelik anonsla baş­
ladı. Kentte görevli binlerce polis, silah arkadaşları için ‘Ruhları şad
olsun’ diye dua etti. Kentte hayat âdeta durmuştu. Esnaf kepenklere
‘Canımızı kaybettik, açılıyız’ yazısını yazıp işyerlerini açmamıştı. Çalı-
152

Eskikitaplarim.com Karagöz
şanların büyük bölümü işyerlerine, öğretmen ve Öğrenciler okulları­
na gitmemişti. Şehirlerarası otobüs firmaları ile şehir içinde çalışan
minibüsler, seferlerini iptal ederek, uzak semtlerden cenazeye katıla-
caklan ücretsiz taşıyordu. Emniyet müdürlerinin son yolculuğu ona
yakışan şekilde olmalıydı.
Okkan ve silah arkadaşlan için ilk tören dört yıl görev yaptığı Di­
yarbakır’da yapıldı. Törene dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan,
devlet bakanlan Fikret Ünlü ve Edip Safter Gaydalı, çalışma bakanı
Yaşar Okuyan da katıldı. Okkan’ın naaşı kortej eşliğinde Dicle Üniver­
sitesi Tıp Fakültesi morgundan tören alanına getirildiğinde alanı dol­
duran 25 bin Diyarbakırlı kulakları çmlatırcasına “Gaffar Baba’’ diye
bağırıyordu. Diyarbakır halkı ilk kez bir devlet görevlisi için “Sen bi­
zim babamızdın, kalbimizde yaşayacaksın, sana uzanan eller kırılsın,
ciğerimiz yanıyor” gibi pankanlar açmıştı. Toplumsal uzlaşma öylesi­
ne bir boyuta ulaşmıştı ki, HADEP’li bir belediye başkanı ve İnsan
Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi, bir polisin ardından “Saldırıyı kı­
nıyoruz, bunu yapanlan lanetliyoruz” diye açıklama yapmıştı.
CNN Türk’ün cenazenin ardından röportaj yaptığı bir Diyarbakırlı,
konuşmasıyla Türkiye’yi adete gözyaşına boğuyordu: “Yıllarca yaşadı­
ğım toplumda, erkek çocukların ağlamasının yasak edildiği, ayıp karşı­
landığı aile yapısından geliyorum. Buna rağmen bugün doyasıya ağla­
dım. Ağladığım kişi, Diyarbakır emniyet müdürü, bir polis... Yıllarca ba­
na polisi değişik tanıtan, polisle halkın arasındaki uçurumu derinleşti­
ren, sistemin dışında birisi aynı sistem içinden geldi: Gaffar Okkan...
Kardeşim için ağlamadım, babam için ağlamadım, Gaffar için ağladım.
Ağabeyim, her şeyimdi. Ağlamak ayıptı diyorlardı, hayır bugün ağla­
dım, kaybettiğim insan Gaffar Okkan’dı. Diyarbakır şairiyle ünlü bir
memleket. Şairin biri şöyle demiştir: Ellerin yurduna çiçek açarken, bi­
zim eve kar yağıyor hemşerim.’ 22 yıldan bu yana memleketime kar
yağdı. Gaffar Okkan’dı bu karlı havayı güneşleten. Bunun için ağladım.
Ben Diyarbakır adına söz veriyorum, namuslu Diyarbakırlı olarak, Gaf­
153

Eskikitaplarim.com Karagöz
far Okkan’ı katline sebep olan bu haince saldırıyı yapanları tümüyle la­
netliyor, bununla beraber polisin her birisinin, burada çalışan bütün
polislerinin birer Gaffar Okkan olacağına inanıyorum.”
Diyarbakır’daki törenin ardından Okkan’ın cenazesi askeri uçakla
Ankara’ya gönderildi. Ardından da yoğun güvenlik önlemleri altında
İçişleri Bakanlığı’na... Yaklaşık 3 bin kişinin katıldığı tören adeta dev­
letin gövde gösterisine dönüştü. MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, Ge­
nelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Başbakan Bülent
Ecevit, ANAP Başkanı Mesut Yılmaz, TBMM Başkanı Ömer İzgi töre­
nin ağır toplarıydı.
Bakanlık önündeki törenden sonra Gaffar Okkan’ın naaşı toprağa
verilmek üzere karayoluyla memleketi Hendek’e doğru yola çıkıyor­
du. Cenaze, babası ve kayınbiraderi başta olmak üzere kalabalık bir
grup eşliğinde Hendek Kaynaşh’da karşılandı. Omuzlarda baba evine
doğru yol alıyordu. Aşırı izdiham cenazenin şehir merkezinden eve
kadar omuzlarda taşınmasını engelliyordu. Bu yüzden de ambulansla
evinin önüne kadar getirildi. Daha sonra tekrar omuzlar üzerinde evi­
ne kadar taşındı. Evinden 31 yıl önce polis olmak için ayrılan Okkan,
Başpmarlar Mahallesi’nin onun soyadını taşıyan sokağa bu kez tabut
içinde dönmüştü. “Bölgemde bir polis daha şehit olursa istifa ede­
rim" diyen Okkan, ancak kendisi şehit olduktan sonra dönebilmişti
baba ocağına...
Bütün Hendek büyük bir acı içindeydi. Ama Okkanlar Sokak’ta acı
bir başka hissediliyordu. Bütün evlerin camlarında Okkan’ın selam
veren fotoğrafı, çok sevdiği bayrakla birlikte asılıydı. Komşular bahçe­
lerde kurduğu ocaklarda pilav pişiriyor, evlerden tepsi tepsi çaylar çı­
kıyordu. Okkan’ın baba evi ziyaretçi akınına uğramıştı. Zorla ayakta
durmaya çabalayan baba Fikri Okkan, gece geç saatlere kadar evinde
taziyeleri tek tek kabul etmişti...
Gece sona erdiğinde ve sabahın ilk ışıkları doğmaya başladığında
Okkanlar Sokak’ın üstünü yine acı ve hüzün bulutlan kaplamıştı. Ce-
154

Eskikitaplarim.com Karagöz
nazeye katılmak için binlerce insan Hendek’e adeta sel olup akmıştı.
Baba evi, sabahın erken saatlerinden itibaren dün yaptığı gibi taziye­
leri tekrar kabul etmeye başlamıştı. Bu ziyaretçilerden biri de Sadet­
tin Tantan’dı. İçişleri bakanı, Fikri Okkan’m elini öptükten sonra bah­
çeye geçmişti... Sonsuz yolculuğa çok az kalmıştı. Diyarbakır Valisi
Cemil Serhadlı’nın da aralarında bulunduğu yüzlerce kişi cenazeyi al­
mak için Okkanlar Sokak’a geldiğinde acı doruk noktasına ulaşmıştı.
Doğduğu pembe boyalı evden sevdiklerinin duaları eşliğinde son kez
ayrılıyordu.
Cenaze gözyaşları ve dualarla çocukluğunda cep harçlığını çıkar­
dığı fırının önünden geçerek törenin yapılacağı Cumhuriyet Meyda-
nı’na doğru yol alıyordu. Eşi Zerrin Okkan, kızı Sezin’le birlikte kor­
tejin en önündeydi. Küçük Fikrican’ın bu yürüyüşe katılması annesi
tarafından uygun görülmemişti. Kortej, Cumhuriyet Meydanı’na gel­
diğinde sayısı 10 bini aşkın insan topluluğuna karıştı. Hendek, tarihi­
nin en kalabalık günlerinden birini yaşıyordu. Birçok ilin valisi ve em­
niyet müdürü kalabalığın içine karışmıştı. Törende konuşma yapan
Sadettin Tantan, konuşmasının bir bölümünde Okkan’ın yetişmiş en
nitelikli, en cesur, en iyi emniyet müdürü olduğunu söylediğinde, ya­
kınlarının aklından “Bari bir günlük de olsa İstanbul Emniyet Müdü­
rü olabilseydi. Bundan daha fazla istediği bir şey yoktu," kelimeleri
geçiyordu...
Büyük Cami’de önce cuma namazı, ardından cenaze namazı kılın­
dı. Namazın ardından tabut omuzların üstünde mezarlığa doğru yol
almaya başlamıştı. Herkes mezarlığa ona son görevini yerine getir­
mek için gidiyordu. Kimler yoktu ki mezarlıkta... Çalışma arkadaşla­
rından sivil vatandaşlara, devlet erkanından sporculara dek herkes,
onu son yolculuğuna uğurlamak için oradaydı. Sadece üç kişi bu ka­
labalığın içinde yoktu. 31 yıllık hayat arkadaşı Zerrin Okkan ve iki ço­
cuğu... Dayanacak güçleri kalmamıştı artık Diyarbakır’dan toprak bile
getirilmişti. Gaffar Okkan sevenlerinin duaları ve gözyaşları içinde il­
155

Eskikitaplarim.com Karagöz
çe mezarlığında çok sevdiği dedesi ve babaannesinin yanına tabutla
defneliğinde 49 yıllık hayat da böylece sona ermişti.

Sonrası...

"Acımız büyük. Acımızın büyüklüğü Gaffar Okkan’dır. O benim


emniyet müdürüm, aynı zamanda hemşerimdi. Eşi benzeri bulunmaz
emniyet müdürlerinden biriydi. Burada, kalmak istedi. Kalmak iste­
mesinin nedeni Diyarbakır’a daha fazla hizmet etmektir. Bu olayın ta­
kipçisi bizzat ben olacağım. Merak etmeyin Diyarbakır’daki huzur or­
tamının kimsenin bozmasına izin vermeyeceğim.”
Bu sözler Sadettin Tantan’a ait... Diyarbakır’daki cenaze törenin­
de yaptığı konuşmada bunları söylemişti.
Diyarbakırlılar, Okkan’ın ölümünden aylar sonra Diyarbakır’a git­
tiğimizde, vaatlerin hep sözde kaldığına inanıyorlardı. Diyarbakırlı, içi
doldurulmayan bu sözlerle kandırıldığını düşünüyordu. Şehrin önde
gelen işadamlarından biri, “Ölümünden sonra Diyarbakır en az beş yıl
geriye gitti” sözleriyle özetliyordu son durumu. Bir başkası ise “Diyar­
bakır’da hayata geçirdiği ne varsa birileri tarafından bilinçli olarak or­
tadan kaldırılıyor” diye yakınıyordu.
Peki bu duruma nasıl gelinmişti? Neden kamuoyu Diyarbakırlıla-
rın haykırışlarını duymuyordu? Bu soruların yanıtı oldukça zordu.
Nedenlerini araştırdıkça oldukça karmaşık ve çarpık ilişkiler yumağıy­
la karşı karşıya kalınıyordu.
Birçok insanın iddiasına göre, tüm bunların nedeni Sadettin Tan-
tan’dı... Üst düzey emniyet yetkililerinden Okkan’ın ailesine, arkadaş­
larından olayların iç yüzünü bilen vatandaşlara kadar herkes Tantan’a
kızgındı. Bu grup, Okkan’ın Diyarbakır’da kurduğu hentbol ve futbol
takımının ödenek ayrılmadığı için kapanmasından spor salonunun
emniyete devredilmesine, bayan polislerin sokaklardan alınmasından
156

Eskikitaplarim.com Karagöz
Okkan’ın başarılı ekibinin dağılmasına kadar tüm ‘karşı devrimlere’
Tantan’ın aldığı yanlış kararların neden olduğunu düşünüyordu. İşte
bu noktada, büyük tartışma yaratacak ayrıntılara geliyoruz...
Gaffar Okkan’ın ölümünden sonra Diyarbakır Emniyet Müdürlü-
ğü’ne kimin atanacağı konusu büyük tartışmalara neden olmuştu. Or­
tada birçok isim konuşuluyordu. Açıkçası, oldukça zor bir karardı. Di­
yarbakır’a kim gelirse gelsin, hep Okkan ile karşılaştırılacağı için gö­
reve atanacak kişin üzerinde psikolojik baskı oluşacaktı. Örneğin, is­
minin çıkmasını istemeyen Okkan’ın yakın arkadaşlanndan bir emni­
yet müdürü ‘‘Ondan sonra Diyarbakır’da görev yapmayı kesinlikle is­
temezdim. Ağzınızla kuş bile tutsanız, insanları memnun edememe
olasılığı söz konusu. Her yaptığınız, onun yaptıklarıyla karşılaştırıla­
caktı” şeklinde görüşlerini açıklıyordu.
Gaffar Okkan, sanki ölümünden sonra yaşanacaklari bezmiş gibi,
hayattayken devamlı kendisinden sonra görev alacak kişinin mutlaka
sosyal ilişkilerde başanlı olması gerektiğini söylüyordu. Hatta yakın
arkadaşlarına kendisinden sonra kimin gelmesi gerektiğini dahi söy­
lemişti. Söz konusu isim o dönemde Bayburt İl Emniyet Müdürü olan
Ercüment Yılmaz’dı... Okkan, Yılmaz’ın polisliğini çok beğeniyor,
onun iyi polis olduğu kadar sosyal yönden aktif ve insan ilişkilerinde
başanlı biri olduğunu düşünüyordu. Uzun süredir tanışıyorlardı. Ok­
kan Polis Enstitüsü’nde öğrenciyken Yılmaz, Polis Koleji öğrencisiydi.
Aralarında çok yakın bir ilişki vardı. “Öz ağabeyimi kaybettim," diye­
cek kadar çok seviyordu Okkan’ı.
Derken İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, bir süre sonra Diyarbakır
Emniyet Müdürlüğü’ne getirilen ismi açıkladı: Atilla Çınar. Daha ön­
ce İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olan Atilla Çınar’ın Diyarbakır
Emniyet Müdürlüğü’ne vekaleten getirilmesi özellikle Okkan’ın ailesi
ve yakın arkadaşlarında şok etkisi yaratmıştı. Zira iddialara göre Gaf­
far Okkan ve Atilla Çınar birbirlerini pek sevmezlerdi. Okkan'ın yakın
arkadaşlanndan bir başka üst düzey emniyet yetkilisine göre, “Bir lis­
157

Eskikitaplarim.com Karagöz
te yapılsa ve Okkan'ın teşkilatta sevmediği isimler sıralansa Atilla Çı­
nar kesinlikle en üst sırada olurdu...”
Sadettin Tantan’ın kararından sonra Okkan’ın ailesinden ve yakın
arkadaşlanndan büyük tepkiler gelmeye başladı. Ailesi ve arkadaşları
bu kararla Okkan’ın Diyarbakır’a yerleştirmeye çalıştığı felsefenin so­
na ereceği endişesini taşıyorlardı. Peki ama neden? Okkan-Çınar-Tan-
tan üçgeninde neler yaşanmıştı? Tantan, tepki göreceğini bile bile ni­
çin bu kararın altına imza atmıştı?
Bu soruların yanıtını bulmak için geçmişe bir yolculuk yapmamız
gerekiyor. Özellikle Okkan-Tantan ilişkilerine...
Okkan’ın ölümünden sonra, özellikle cenaze sırasında, kamu­
oyunda Gaffar Okkan ile Sadettin Tantan arasındaki ilişkiler sıkça
gündeme gelmişti. Birçok gazetede Okkan için ‘Tantan’ın manevi oğ­
lu’ bile denmişti. Birçok köşe yazarı Okkan’ın Tantan’ın ‘A takımı’
içinde yer aldığı yazmıştı.
Gerçekten de öyle miydi? Yoksa birçok köşe yazarı bilmedikleri
bir konuda yorum yaparak kamuoyunu yanlış mı bilgilendirmişti?
Evet... Aslında bu ikilinin kamuoyuna yansıyan ilişkileri hiç de ya­
zılıp çizildiği gibi değildi... Tantan ile Okkan’ın arası bir dönem ger­
çekten de iyiydi. Fakat Kazım Abanoz’un İstanbul Emniyet Müdürlü­
ğü’ne karan, Okkan’ın Tantan’a bakış açısını tamamen değiştirmişti.
İpleri koparan işte bu atama olmuştu... Belki bu rahatsızlığım doğru­
dan söylemedi, ama çevresindekilere Tantan’a olan siteminden hep
söz etti. Daha önce hiç emniyet müdürlüğü yapmamış, hatta karakol
bile yönetmemiş birinin İstanbul’a emniyet müdürü olmasını açıkça­
sı hazmedemediğini söylemişti.
Diyarbakır’da yaptıklarıyla İstanbul’a emniyet müdürü olmay.
çoktan hak ettiğini düşünüyordu. Zaten Haşan Özdemir’in İstanbul
emniyet müdürlüğü görevinden aynlmasıyla bu koltuğa en yakın
aday olarak Okkan gösteriliyordu. Övie ki. Ankara başta olmak üzere
Türkive'mr. c.ö~ bir yanındaki am dikhnndın "İstanbul haydi oisur."

Eskikitaplarim.com Karagöz
diye telefonlar alıyordu. Emniyet teşkilatının içinde bulunan güveni­
lir bir kaynağa göre Mesut Yılmaz dahi Okkan’4 tebrik etmişti. Fakat
Tantan herkesi şaşırtan bir kararla Okkan’ı değil, kendisine daha ya­
kın bir isim olan Kazım Abanoz’u tercih etmişti.
Okkan ve Tantan arasında bu güne kadar basına yansımayan en
önemli tartışma, Okkan’ın bizzat Tantan tarafından Ankara’ya çağrıl­
masıyla patlak verdi. Ailesiyle birlikte tatil yaptıkları sırada Ankara’dan
gelen telefonla heyecanlanmıştı. Ankara’ya çağrılıyordu. Eşine “Her­
halde İstanbul oldu, bunu söylemek için çağırıyorlar” demişti. Tatilini
yarıda keserek Ankara’ya gitmişti. Aynı gün eşini aradığında morali
çok bozuktu: “Hoca Hanım, İstanbul için çağırmamışlar, bana Aydın’ı
önerdiler, ama ben kabul etmedim; illa İstanbul olacak dedim.” Fehi-
me Zerrin Okkan eşini dinledikten sonra şöyle demişti: “Bek Gaffar,
bugüne kadar sana hiç karışmadım. İstanbul’u çok istediğin?de bi'iyo-
rum. Ama olmuyorsa zorlama. İki çocuğun var, oğlun Kars ve Diyarba­
kır’da büyüdü. Kızın da öyle sayılır. Artık onların büyük şehirde yaşa­
maya ihtiyacı var; lütfen karar alırken aileni de düşün.” Bunun üzeri­
ne Okkan eşine “Tamam" dedi. “Sizin için İzmir veya Ankara’yı da ka­
bul edeceğim ama Aydın olmaz.” Okkan kabul etmişti, ama Ankara ve
İzmir’i bu kez Tantan kabul etmemişti. Odadan dışarı çıktığında âde­
ta yıkılmıştı. Tekrar eşini aradığında şunları söylemişti: “Bana ne dedi­
ler biliyor musun, ‘Daha çok gençsin, kafana takma istediğin yerler na­
sılsa bir gün olur,MÎ>ehdeTjdadün Çıkarken 48 yaşında olduğumu ve
adam gibi şunun şurasında 5-10 senelik ömrüm kaldığını söyledim.
Ama oralı bile olmadılar. Bugün anlaşıldı ki Tantan olduğu müddetçe
üç büyük şehirde çalışmama imkân yok! Yüzüme karşı söylemiyorlar
belki ama beni pasifıze etmeye çalışıyorlar.” ____ - -
Gaffar Okkan, İstanbul Emniyet xMüdürliiğü’ne getirilen Kazım
Abanoz’u bu görev için yetersiz buluyordu. İstanbul’un kendi hakkı
olduğunu düşünüyordu. Zaten Abonoz’la ilişkisi de çok iyi sayılmaz­
dı. Ankara’da yapılan bir toplantıda herkesin önünde Abanoz’la kav­
159

Eskikitaplarim.com Karagöz
ga etmiş ve iddialara göre Abanoz’u yetersizlikle suçlamıştı. Nedeni­
ne gelince... Okkan Hizbullah’la ilgili birçok rapor hazırlamıştı. Hazır­
ladığı raporların tümünde Hizbullah’tan hep İslami terör örgütü yeri­
ne uluslararası bağlantıları olan gizli servis olarak bahsediyordu. Ve
Türkiye’deki sempatizan sayısının da en az 10 bin kişi olduğunu vur­
guluyordu. Söz konusu raporları devletin üst kademelerine sunmak
için eline fırsat geçmişti. 1999 yılının son günlerinde Anavatan Parti­
si üst yönetimi Mesut Yılmaz başkanlığında Diyarbakır’da toplanmış­
tı. Mesut Yılmaz’ın gündemi uzun süre meşgul eden “Avrupa Birli-
ği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” sözü, işte bu toplantıdan çıkmıştı.
Toplantının olduğu gece Okkan ile Tantan emniyet müdürlüğü bina­
sında bir araya gelmişlerdi. Okkan işte bu buluşmada, Hizbullah’la il­
gili hazırladığı raporları tek tek Tantan’a sunmuştu. Anlatılanlar ve
gösterilen raporlar karşısında Tantan oldukça şaşırmıştı. O ana kadar
Hizbullah’m bu kadar büyük bir organizasyon olanağına sahip oldu­
ğunu düşünmüyordu. Okkan’ı bir hafta sonra Ankara’ya Hizbullah
konusunda brifing vermeye davet etti. Beykoz Operasyonu’ndan sa­
dece üç ay önce Ankara’da yapılan bu toplantıya üst düzey emniyet
ve istihbarat yetkililerinin birçoğu katılmıştı. Yaklaşık bir buçuk saat
süren brifingin ardından dönemin istihbarat daire başkanı olan Kazım
Abanoz, Okkan’ı Hizbullah’ı fazla abartmakla suçlayınca, herkesin
önünde bu ikili arasında tartışma yaşanmıştı. O gün toplantıda bulu­
nanların anlattıklarına göre, Okkan, istihbaratın başındaki birinin Hiz­
bullah konusunda hiçbir bilgisinin olmadığını söylemişti. Bu yüzden
toplantı boyunca devamlı Abanozla tartışmıştı. Ama yalnız sayılmaz­
dı. Okkan’a yakın emniyet müdürleri de, ona destek verip Abanoz
başta olmak üzere bazı isimlerle sert tartışmalar içine girmişti. O gün
Ankara, emniyet içindeki iki grubun çatışmasına ev sahipliği yapmış­
tı. Okkan zaten pek sıcak bakmadığı Kazım Abanoz’la, o toplantının
ardından ilişkisini tamamen koparmıştı. Çevrisindekilerin anlattıklan-
na göre, işte tüm bunlardan ötürü Tantan’ın Kazım Abanoz’u İstan-
160

Eskikitaplarim.com Karagöz
bul’a emniyet müdürü olarak atamasına inanılmaz öfke duydu ve bu
kararından ötürü onu hiç affetmedi.
Şimdi Gaffar Okkan’la Sadettin Tantan arasındaki ilişkiyi burada
noktalayalım ve bu kez Atilla Çınar ile ilişkilerine göz atalım... Okkan,
yapı olarak dışa açık bir insandı. Yakınlarından hiçbir şeyi saklamazdı.
Güvendiği arkadaşlarına her türlü sırrını rahatlıkla anlatırdı. Atilla
Çınar’la olan ilişkilerini de işte bu anlattıklarından öğreniyoruz. İçiş­
leri Bakanlığı’nın Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne Atilla Çınar’ı ata­
masının, ailesi başta olmak üzere, Okkan’ın arkadaşlarının ve ona ya­
kın üst düzey emniyet teşkilatının büyük tepkisini çektiğini daha ön­
ce değinmiştik. Peki Okkan ile Çınar arasındaki sorun neydi? Neden
Okkan, Atilla Çınar’ı sevmezdi?..
Okkan-Çınar ilişkilerinde ön plana çıkan iki önemli olay vardı.
Bunlardan birincisi, Beykoz’da Hizbullah’a yönelik olarak gerçekleşti­
rilen operasyondu. O dönem İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı
olan Atilla Çınar, Beykoz’daki Hizbullah operasyonunu yöneten eki­
bin başında yer alıyordu. Gaffar Okkan operasyonun yapıldığı gün
hentbol milli takımının kafile başkanı olarak Polonya’da bulunuyor­
du. Fakat operasyonun gidişatını dakika dakika takip etmeyi ihmal et­
memişti. Hatta cep telefonu yurtdışına kapalı olduğu için aynı kafile­
de yer alan bir yöneticinin telefonunu kullanarak İstanbul’da bulunan
ekibiyle sık sık konuşuyordu. Türkiye’ye döndükten sonra ilk olarak
Emniyet Müdürlüğü binasına giden Okkan, operasyonu yöneten Atil­
la Çınar’dan Beykoz’a gitmek için araba istemişti. Fakat iddialara gö­
re Atilla Çınar kendisine araba vermemişti. Bunun üzerine okkan, si­
nirli bir şekilde korumasıyla birlikte taksiye atlayıp Beykoz’daki evi
kontrole gitmişti. Fakat Beykoz’da da emniyet müdürlüğündekine
benzer bir muameleyle karşılaşmıştı. Önce eve girmesine izin veril­
memiş, fakat orada bulunan polislerle tartıştıktan sonra eve girmeyi
başarmıştı.
Aynı akşam Gaffar Okkan yanına yakın bir arkadaşını alarak İstan­
161

Eskikitaplarim.com Karagöz
bul Baltalimanı Polis Evi’nde bir yemek yemeğe gitmişti. Aynı yemek­
te Hüseyin Velioğlu’nun teşhisi için Diyarbakır’dan getirdiği iki Hiz­
bullah itirafçısı da bulunuyordu. Yemek boyunca Beykoz operasyonu
konuşuldu.,. Bir gün sonra da, Okkan Beykoz’da yakalanan militanla­
rı yanma alıp Diyarbakır’a gitmişti. İşte bu noktada korkunç bir iddia
ortaya atıldı: Diyarbakır’a götürülen Hizbullah militanlan, DGM’deki
sorgularında, Beykoz’daki villada 3 milyon mark para olduğunu söy­
lediler. Oysa kimsenin bu paradan haberi yoktu. Teşkilatta kendisine
yakın duran isimlerin anlattıklarına göre, Okkan, İstanbul emniyetine
telefon açarak villadaki paranın nerede olduğunu sordu. Fakat İstan­
bul emniyeti böyle bir paradan haberleri olmadığını açıkladı...”
Okkan ile Çınar arasında ilişkiyi kopma noktasına getiren asıl olay
ise, basında Gaffar Okkan’la ilgili çıkan haberlerden kaynaklandı. İs­
tanbul’a emniyet müdürü olarak atanmasının konuşulduğu günlerde,
basında “İstanbul polisi Okkan’ı istemiyor” şeklinde haberler çıktı.
Buna çok sinirlenen Okkan, hangi kaynaktan geldiği öğrenmek için
haberlerin çıktığı yayın kuruluşlannı aradı. O gün odasında bulunan­
ların iddiasına göre, haberleri yazan gazeteciler kendisine iki isim
söylemişti. Atilla Çınar’da bu isimlerden biriydi...
Okkan aleyhine medyada birbiri ardına haberler çıkmaya başla­
mıştı. Bunlardan biri de, Diyarbakır’da katıldığı bir düğünle ilgiliydi.
Divarbakırspor Başkanı Adnan Öktüren kendisini bir düğüne davet
etmişti. Düğün sahibini tanımamasına rağmen Öktüren’i kırmamış,
düğüne katılmıştı. Birkaç gün sonra televizyon ve gazetelerde gör­
dükleri karşısında şoke olmuştu. ‘Gaffar Okkan’ın da katıldığı sünnet
düğününde dolarlar ve kurşunlar havada uçuştu’ şeklinde çıkan ha­
berlere çok kızmıştı. Haberleri bu doğrultuda hazırlayan tüm medya
kuruluşlarını arayıp, yöneticileriyle tek tek konuşmuştu. TGRT tele­
vizyonuyla ise sert bir tanışmaya girmişti.
Okkan’ın aleyhine çıkan haberlerin çoğaldığı günlerde Hürriyet
Gazetesi Yazarı ve CNN Türk ekonomi servis şefi Enis Berberoğlu 11
162

Eskikitaplarim.com Karagöz
Nisan 2000 tarihinde Hürriyet’teki köşesinde ilginç bir tespit yapıyor­
du: “Önceki akşam televizyon bültenlerinde. Diyarbakır Emniyet Mü­
dürü Gaffar Okkan’ı hedef alan haberler yer aldı. Oysa Okkan’m icra­
atı ortadadır. Diyarbakır’da başarılı bir halkla ilişkiler kampanyasıyla
yöre insanını kazanarak PKK’ya karşı yürütülen mücadeleye katkıda
bulundu. Abdullah Öcalan’ın yakalandığı günlerde büyük kentler ce­
henneme dönerken Diyarbakır’da yaprak kıpırdamadı. Ama asıl başa­
rıyı ekibiyle birlikte Hizbullah örgütünün arşivini ortaya çıkarıp son
aylardaki operasyonlar için start vererek gösterdi. Ama anlaşılan yine
devlete hizmet cezasız kalmıyor, özellikle Hizbullah operasyonunu
içine sindiremeyenler Okkan’ı hedef alıyor.”
Diyarbakırlılar bu günlerde oldukça mutsuz... Güzel şeylerin birer
birer ellerinden alındığını düşünüyorlar. Okkan döneminde âdeta
spor merkezi haline gelen Diyarbakır’ın eski mutsuz günlerine dön­
mesi hiçbir şey yapamadan seyretmenin acısını yaşıyorlar. Hayattay­
ken kurduğu hentbol takımı için “Bu benim en büyük vasiyetimdir.
Benden sonra da mutlaka bu takım Diyarbakır’da yoluna devam et­
meli” diyordu. Fakat önce bu takım kapatıldı ve Polis Gücü Hentbol
takımı, Ankara Emniyet Müdürlüğü Polis Akademisi’ne dahil edildi.
Bu değişimde aslında iki önemli ayrıntı gizli. Birincisi Diyarbakır Po­
lis Gücü, maddi yetersizlikler nedeniyle kapatılmadı. Aksine birçok
transfer yapılarak mevcut takım tamamen değiştirildi. İkinci önemli
ayrıntı ise takımın kapatılmasıyla birinci ligde bir kontenjan da azal­
mış oldu ve Ankara Polis Akademisi adı altında yeni takım birinci lige
dahil edildi. Bu noktada şu soru kafalara takılıyor: Elde.hazır mevcut
takım var ve Bu takım için fazla para harcamaya da gerek yokken, ne­
den Okkan’m kurduğu takım kapatıldı? Bu sorunun yanıtını en iyi ve­
recek kişi kuşkusuz takımın eski hocası Kenan Öner: “Bunur. mantık­
lı bir açıklaması yok. Mesela şunu söyleyebilirlerdi: ‘Kriz nedeniyle ar­
tık bu takıma para ayıramayacağız, o yüzden kapatmamız gerekiyor.’
Bu söylenseydi, bir noktaya kadar kabul ederdim. Ama ne yaptılar?
163

Eskikitaplarim.com Karagöz
Bir sürü para harcayarak yeni bir takım kurdular ve adını Ankara Po­
lis Akademisi yaptılar. Demek ki burada mesele ha§ka girileri Gaffar
Okkan’ın mîhsını yok etmek istiyor. Zaten Okkan öldükten sonra da
TSr Allahın kulu gelip İhtiyacınız var mı diye sormadı bile. Örneğin,
Atilla Çınar’ın yüzünü bile görmedik. Duyduklarıma göre ‘Ben onun
gibi sporla falan uğraşamam’ diyormuş. Sonuçta bu adam bu takımı
kendi zevki için değil, Diyarbakırlılar için kurdu. Gençlerin terörden
uzak durması, sporla uğraşması için kurdu. Diyebilirlerdi ki, ‘Bu ta­
kım arak genç takımla yoluna devam etsin böylelikle fazla para har­
camamış oluruz’. Ama bunu bile demediler. Üstelik emniyete ait spor
salonunu da polis okuluna devrettiler."
Sadece Polis Gücü Hentbol takımı değil, Gaffar Okkan’ın kurdu­
ğu diğer bütün takımlar da ödenek tahsis edilmediği için birer birer
kapatıldı. Örneğin Dicle Üniversitesi Polis Gücü Futbol Takımı... Ok­
kan için bu takımın önemi büyüktü. Ölümünden bir yıl önce bir grup
üniversite öğrencisi kendisine gelmiş, futbol oynamak istediklerini
belirtip, bu konuda yardım istemişti. Bu istek karşısında oldukça
mutlu olan Okkan da maddi ve manevi yardımda bulunarak, Dicle
Üniversitesi’nin futbol takımını ‘Polis Gücü’ adı altında oynatmaya
başlamıştı. Kısa zamanda büyük başarı yakalayan takım, ilk yılında
ikinci amatör ligde şampiyon olup birinci amatör lige çıkmayı başar­
mıştı. Bu takımı çok seviyor ve her pazartesi günü oyunculanyla bir
araya gelip yemek yiyordu.
Sadece bu takım değil, yine Dicle Üniversitesi’nin bayan voleybol
takımı da aynı şekilde bütçe tahsis edilmediği için kapatıldı. Ve de çe­
şitli liseler bünyesinde oynayan 17 hentbol takımı da...
Diyarbakırlılann ‘özel harekat’ kelimesinden hoşlanmadıklarını
bilmek için kâhin olmaya gerek yok. Bunda yılların getirdiği korku­
nun büyük payı var. İşin ilginci, Gaffar Okkan da özel harekatçıların
şehir içinde resmi olarak dolaşmasından pek hoşlanmazdı. Onların
şehir kültürüne ayak uyduramadıklarını, bu yüzden de şehirlerde ak-
164

Eskikitaplarim.com Karagöz
tif görevlere verilmemesi gerektiğini düşünüyordu. Bu yüzden de Di­
yarbakır’da görev yaptığı yıllar boyunca hiçbir özel harekatçıyı resmi
elbiselerle şehre sokmamaya özen göstermişti. Böyle yaparak, Diyar-
bakırlılann psikolojik baskı altına girmemesini hedefliyordu. Hatta
aynı uygulamaların bütün şehirlerde de gerçekleşmesi gerektiğini dü­
şünüyordu. Bu fikre yaşadığı bir olaydan sonra sahip olmuştu. Yakın
bir arkadaşı bu olayı şöyle anlatıyor: “Diyarbakır’da görev yaparken,
babasının kendisine aldığı Mercedes marka arabayla tek başına Şanlı­
urfa’ya doğru gidiyor. Nil İskelesi’nden karşıya geçerken iki tane özel
harekatçı geçici plakaya sahip arabasını durduruyor. O tabii onları he­
men tanıyor fakat özel harekatçılar onu tanıyamıyorlar. Özel harekat-
çılardan biri ‘Ohh, patron hayırlı olsun. Nereye giriyorsun bakayım?
Ver bakalım şu evrakları' şeklinde konuşunca, çok sinirleniyor ve
epey kızdıktan sonra kimliğini gösterip yoluna devam ediyor. Diyar­
bakır’a döndükten sonra bana ‘Özel harekatçıların sokaklarda ne işi
var Allah aşkına? Sanki trafik polisiymiş gibi beni durdurup evrakları­
mı istediler. Bana bile bunu yaptıklarına göre, sivil vatandaşa kim bi­
lir neler yapıyorlardır’ diye olan biteni anlattı.”
Okkan’ın ölümünden sonra daha önce şehirden çıkarılan özel ha-
rekatçılar tekraı* şehre dönmeye başladılar. Ayrıca daha önce sokak­
larda görevlendirilen bayanpolisler jse-tekfat-eskisi gibi idari islerle
görevlendirilmeye başlanmış durumda. Kısacası 24 Ocak 2001’de sa­
dece Gaffar Okkan’ın değil, onun eserlerinin de öldüğünü gün olarak
tarihe geçmişti...

165
Eskikitaplarim.com Karagöz
SUİKASTIN ARDINDAN
N eler S öylendi?

Eskikitaplarim.com Karagöz
Gaffar Okkan İçin Hazırlanan
Taziye Defteri’nden...

Eskikitaplarim.com Karagöz
Abdullah ÖZKAYA (Öğrenci)
Sevgili Emniyet Müdürümüz Ali Gaffar Okkan,
Bize yadigar bıraktığın Diyarbakır ilini, senin gösterdiğin yolda,
gösterdiğin şekilde koruyacağımıza, eserini yaşatacağımıza, senin ve
meslektaşlarının eşkallerini arayacağımıza, bulduğum uz zaman kanı­
nın yerde bırakılmayacağına ve yolunda yürüyeceğim ize söz veriyoruz.

Abdurrahman SAR1KUŞ (Serbest meslek)


A. Gaffar Okkan,
Diyarbakırlıdan daha çok Diyarbakırlıydın. O kadar iyi bir insan­
dın ki. Sağlığında belki kıymetini bilem edik. Seni kaybettikten sonra
değerini anladık ama çok geç kaldık. Senin bıraktığın yerden devam
ediliyor. Memurların ve halkın bıraktığın çıtayı daha da yükseltm ek
için birlikte çalışacak. Bundan em in olabilirsin. Sana haktan rahmet
dilerken ailene ve Türk ulusuna baş sağlığı diler, katillerin bir an ö n ­
ce yakalanmasını tem enni ederim.

Adnan HOTAMIŞL1 (Binbaşı)


Necip m illetin kahraman şehit evlatları,
Hizm etleriniz sizden sonrakilere örnek olacaktır. Vatan sizlere
minnettardır. Ruhunuz şad olsun. G özünüz arkada kalmasın.

Ali ŞEKER (Öğretim görevlisi)


Sizi yaptığımız başarılı işlerden tanıyorum. Diyarbakır’a yirmi yıl­
dan beri ilk defa sizin zamanınızda huzur ve sükûnetin geldiğini be­
lirten birçok insan var. Diyarbakır halkı size olan vefasını açıkça g ö s­

169

Eskikitaplarim.com Karagöz
termiştir. Size ve arkadaşlarınıza kurulan tuzak ülkemizin birliğine ve
beraberliğine uzanmış bir saldırıdır. Size ve arkadaşlarınıza Allah’tan
rahmet diliyorum. Ruhunuz şad, mekânınız cennet olsun.

Arjerı YILMAZ (Öğrenci)


Kimileri sizi ‘baba’ olarak, kimileri ‘sade bir memur’ olarak, kimi­
leri ise ‘işine sadık ve dürüst bir insan’ olarak hatırlayacak. Bence
bunların hepsi sizde mevcuttu. Fakat b nim için ‘ateşler içindeki b r
ülkenin cesur demokrasi savunucularından’ birisiniz. Ülkemizdeki
derinlikler belki sizi fiziki olarak halamızdan ayırmış ve kendi derin­
liklerine gömmüş olabilir. Ama kefıdini yeniden yaratan ve banşa öz­
lem duyan bu halk için yaşayacaksınız.

Asm ÎZAK (Pazarlamacı)


Saygıdeğer emniyet müdürüme ve şehit memurlara,
Sizleri önce saygıyla anıyorum. Her ne kadar sizinle tanışamasak
bile varlığınız ve yaptıklarınızla gönlümüze kurduğumuz taht ve sev­
gi yeterli. Yazacak fazla bir şey yok. Allah gittiğiniz yerde sizleri utan­
dırmasın. Tekrar saygıyla anıyorum.

Aysel YILMAZ (Öğretim görevlisi)


Size böylesi gelmek istemezdim. Çalışkanlık ve dürüstlük abidesi
bir insanın ilimize verdiği huzur ve güvenlik ortamının yokluğunuzda
kaybolacağı korkusunu taşıyorum maalesef. Diyarbakır sizi ve şehitle­
rimizi asla unutmayacaktır. Sizlere uzanan eller kinisin. Terörü lanet­
liyorum. Rahat uyuyun. Bir eğitimci olarak ben de bu yolda üzerime
düşeni yapacağım.

Baran USAL (Öğrenci)


Hiç karşılaşmasak da, göreve geldiğinden beri Diyarbakır’a yaptık­
ların ve kazandırdıkların için seni çok seviyorum. Eğer mümkün olur-
170

Eskikitaplarim.com Karagöz
da polis akademisine girersem, izinden yürüyeceğime söz veriyorum.
Odamdaki resmine her baktığımda bu sözüm aklıma gelecek ve seni
asla unutmayacağım.

Barış OĞUZ (Serbest meslek)


Sevgili babacığım,
Vakitsiz gidişin beni derinden üzdü. Sen bize emniyet biriminin
düşünülenin aksine aslında aile içinden biri olduğunu öğrettin. Baba­
mın ölümüne bile bu kadar üzülmemiştim. Belki zaman acına alışma­
yı öğretecek ama unutmak hiçbir zaman mümkün olmayacak. Topra­
ğa değil yüreğimize gömüldün. Sana uzanan hain eller bizim anamı­
za, ailemize yapılmıştır. Bu yüzc'.en faillerin bulununca kanın yerde
kalmayacak. Bu sana andımız olsun. Sevgi selin tüm Diyarbakır’ı ba­
sacak ve sadece sana uzanan hainler boğulacak.

Binnaz ÖZBEK (Öğrenci)


Gaffar amcayı kaybetmek hepimize çok büyük acı verdi. Amca di­
yorum bunun nedenini hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Gerçeği söyle­
mek gerekirse kendisini hiç tanımıyordum. Öldüğünü duyduğumda
sanki kırk yıllık dostummuş gibi içime bir hüzün çöktü. Ailemize de
bir hüzün çöktü. Gaffar babamızı hiçbir zaman unutmayacağız. O te­
röristler içinse söylenecek söz bulamıyorum. Allahlarından bunsun-
lar. Yanlanna kalmayacak yaptıkları...

Burhan ÇÖKER (Memur)


Saygıdeğer insan,
Üzücü olay meydana gelmeden önce, sokakta görsem belki tanı­
mazdım. Olayın olduğu karanlık gün, göz yaşlarımı tutamadım. Sizin
ne yüce bir insan olduğunuzu o an anladım. Sizi hiçbir zaman unut­
mayacağım. Allah rahmet eylesin.

171
Eskikitaplarim.com Karagöz
Burhan GÜMÜŞ (Diyarbakır Emniyet Müdür Yardımcısı)
Sayın m üdürüm , kıym etli ağabeyim , sevgili kardeşlerim,
Vatan ve bayrak uğruna ulaştığınız şehitlik m erteb esin d e ruhunuz
şad olsun. Zaman her şeyin ilacı derlerdi inanm ıyorum. Yokluğuna
alışmak m üm kün görünm üyor, nur içinde yatın.

Burgan DİCLE (Öğretmen)


İstanbul’da görev yapan Diyarbakırlı bir öğretm enim . Olayı tele­
vizyonda görü nce g ö z yaşlarına boğuldum . Tüm polislere Allah’tan
sabır diliyorum.

Can ERDAL (Esnaf)


Rahmetli fınncı Fikri’nin oğlu,
Ö ncelikle sana ve b eş arkadaşına Allah’tan rahm et diliyorum . Ale­
mi dünya d ön d ü k çe içim izde yaşayacaksın. Diyarbakır’a yapm ış ol­
dukların asla unutulmayacaktır. Sana sıkılan kurşunlar şahsında tüm
Diyarbakır’a sıkılmıştır. Diyarbakır sen in le yaşamayı, ölm eyi ve ağla­
mayı öğrendi. Sana ve Diyarbakır’a uzanan eller bir gün mutlaka kırı­
lacaktır. Sevgili m üdürüm rahat uyu. Atmış olduğun sevgi, şefkat ve
insanlık tohum ları filizlenm iş ve yeşerm iştir. Ve inan m üdürüm güzel,
' mutlu günler yakındır.

Cengpola İZGÖREN (Tiyatrocu)


Sen içim izden biriydin. Sen sa d ece kendindin ve asla başkası o l­
madın. İnsan psikolojisinden anlıyordun ve b en ce bizleri anlayan tek
kişiydin. Bu lanet olası saldırı sana değil aynı zamanda bizlere yapıl­
mıştır. Bu saldırıyı kınıyorum . Kahrolsun Hizbullah.

Cihangir ATAK (Elektronik teknisyeni)


Sevgili Gaffar baba v e p olis arkadaşlarım.
Bizim güvenliğim iz için çalışıp çabaladınız. N e yazık ki bize sizleri

172
Eskikitaplarim.com Karagöz
çok görenler hain saldırıyla katlettiler. Yalnızca sizleri mi? Seven kalp­
leri de. Sizleri hiç unutmayacağız. Ruhunuz şad olsun. H er zaman biz*
lerlesiniz.

Derya ÖNGANER (Öğrenci)


Merhaba babacığım,
Senin için yazacak ço k sözlerim var ama sen in için, d eğil bu d ef­
ter binlerce defter getirseler yetm ez. Çok çabuk terk ettin bizi. Bizler
senin gibi insanları çok g eç buluyoruz ama n e yazık ki ço k erken kay­
bediyoruz. İnşallah faillerin bulunacak ve adalete teslim ed ilecek . Se­
nin son un A. Taner Kışlalı, Uğur M umcu ve diğerleri gibi olmayacak.
Seni özleyeceğiz Gaffar Okkan. Seni özleyeceğiz babacığım. U m anm
Diyarbakır’da göreve başlayacak olan insan senin ilkelerinden yola çı­
karak hareket eder. Seni seviyorum .

Doğan ÖRGÜN (Serbest meslek)


Sevgili müdürüm ,
Öncelikle beraber geçirdiğim iz üç yılı asla unutmayacağız. Bizlere
verdiğin o güzel günlerin, o güzel zamanların için minnettarız. Sana
yapılan bu şerefsizlikten dolayı bizler yani Diyarbakırlılar utanıyoruz.
Ama sen bizim içim ölm edin. Seni öylesine seviyoruz ki, ismini yeni
doğan yeğenim le yaşatacağız. Seni çok çok seviyoruz.

Ebru TUNÇ (Öğrenci)


Savaşın acıların ve yokluğun kenti Diyarbakır, hasretlik barışa, kar­
d eşliğe ve mutluluğa sen in le kavuştu. Kimimize kardeş, kim im ize
dost, kim imize arkadaş ama hepim ize baba oldun. Seni hiçbir zaman
unutmayacağız...

Ercan YILDIZ (Eğitim bilimci)


H er insan içinde bir yabancı barındırır. Yaşamak işte o yabancıya
173

Eskikitaplarim.com Karagöz
ulaşmaktır. Seni ve arkadaşlarını hiç tanımıyorum. Ama barışı, kardeş­
liği ve sevgiyi tep ed en tırnağa tanıyorum. Adın b en ce ‘sevgi ve kar­
d eşlik ’ olmalıydı. Allah gani gani rahm et eylesin.

Erhan ÇELEBİ (Muhasebeci)


Yegane m üdürüm üz,
Açtığın yolda her zaman yürüyüp sana layık olm aya çalışacağız. Se­
ni kara toprağa değil, kalbim ize göm dük. Allah sana c en n etin en gü­
zel mekânları versin.

Erhan Fehmi ÖZBİLEN (Memur)


Halka olan sevgin ve şefkatin terörün en büyük panzehiriydi. Di­
yarbakır’a huzur ve asayişi getirdin. Diyarbakır halkının ardından g ö z­
yaşı dökm esi senin en büyük eserin olmalı... İnsan öyle bir hayat ya­
şamalı ki, o ölürken herkes ardından ağlasın. Ve sen işte herkesi ağ­
lattın. Sana Allah’tan son su z rahm et diliyorum. D iğer şeh it olan b eş
polisim ize d e Allah’tan rahm et diliyorum . Diyarbakırlıların ve Türki­
y e ’nin başı sağ olsun.

Erkan İNTAŞ (Öğrenci)


Diyarbakır halkının en çok arzu ettiği, bunun için n ice cefalar ç e k ­
tiği dem okrasi ve barış ortam ına yaptığınız katkılardan dolayı te şe k ­
kürü borç biliyoruz. T em ennim iz siz ve sizin gibilerin sayısının ilim iz­
d e b ölgem izde ve ülkem izde artmasıdır. İnsanlığa katkıları olanlar as­
la unutulmazlar.

Emel DEMİR (Öğrenci)


D eğerli ve saygıdeğer babam ız Sayın Gaffar Okkan’ın uğradığı çir­
kin saldırıyı kınamakta ve diğer b eş polis şehidim iz içinde büyü k
üzüntü duymaktayım. Bir Diyarbakırlı olarak em niyet m ü dürüm üzü
asla unutmayacağım. Halkla birebir diyalog kuran, em niyeti, polisi D i'
174

Eskikitaplarim.com Karagöz
yarbakır halkına sevdiren, devletle halk arasında bir köprü olmayı ba­
şaran en d e r bir insandı.

Ferman İNCE (İnfaz ve koruma memuru)


Güzel insan, değerli büyüğüm üz,
Bu binaya defalarca girmiştim. Ama hiçbir zaman sizin yokluğunu­
zu aklıma bile getiremedim. Ne yazık ki, bugün belki de farkında olm a­
dan titrek bir canla sizin için birkaç satır karalıyorum. O kadar erken
aramızdan ayrıldınız ki, buna alışmak çok zor olacak. Çünkü dünyada
eşine ender rastlanır bir sevgiyle sizi sevdik. Hele benim bir sevgim var
ki anlamı ve tarifi yoktur. Bir şeye yanarım ki, bir türlü huzurunuza çı­
kıp sizi doya doya sevemedim. Güzel ağabeyim, mekânınız cennet ol­
sun. Şuna inanıyorum ki, Diyarbakır em niyet m ensuplan ve Diyarba-
kırlılar katillerinizin yakalanışını gördüğüm üzde bir nebze o k u n rahat­
layacağız. Sizi yüreğimizle seviyor ve önünde saygı ile eğiliyoruz.

Fırat ÇELİK (Öğretmen)


Sevgili baba,
Bizleri çok erken terk ettiniz. D aha yapacak çok şeyimiz vardı. Ni­
ce ulusal bayramlarda şehir stadına helikopter indirecek ve b eraber
yem ek yiyecektik. Ama erken gittin aramızdan. Biz yine de stadyum a
h elikopter indirip ay yıldızlı bayrak dalgalandıracağız. Sana ve arkada­
şına Allah’tan rahm et diliyorum. H ep yüreğimizdesin.

Fuat ÇEKİÇ (Asker)


Ülkemiz ve cumhuriyetimizin birlik ve beraberliğinin korunm asın­
da gece gündüz dem eden fedakarca çalışan değerli emniyet m üdürü­
müz Gaffar Okkan ve menfur saldırıda birlikte şehit düşen em niyet
mensuplarına Cenabı Allah’tan rahm et diliyorum. Ailesine, em niyet
teşkilatına ve Diyarbakır halkına başsağlığı diliyorum ve bu menfur sal-
175

Eskikitaplarim.com Karagöz
diriyi düzenleyenleri bir vatandaş olarak nefretle kınıyorum*.

Hakan YENTÜRK (Öğrenci)


Sen Diyarbakır halkıyla bütünleşmiş, âdeta Diyarbakır halkının b r
babası gibiydin. Seni kaybetmek bizim için büyük acı oldu. Biz Diyar-
bakırlılar birer aileyiz. Sen de bizim üyemizdin. Şimdi senin için di­
yebileceğim tek şey var. Sana ve arkadaşlarına kara toprağı gösteren
bütün alçaklan kınıyorum ve sana Allah’tan rahmet diliyorum

Haşan Hüsnü ALMAŞ (Serbest muhasebeci)


Sayın şehit müdürüm ve onun kahraman memurlan,
Sizleri yüreğimizin en derin ve en hassas köşesine acıyla gömdük.
Bu acı sizlere duyulan sevgi ve saygının eseridir. Polisin gerçekte dost
olduğunu kanıtladınız. Yürüdüğünüz yolda unutmayın ki, eşsiz bir
miras bıraktınız. Bu mirası diğer görev arkadaşlannız kaldığı yerden
alıp, sonsuza dek yaşaması için muhafaza edecektir. Buna olan inan­
cımız sonsuzdur.

Halil ALAYDIN (CHP eski il başkanı)


Ey şehit oğlu şehit,
Ateş düştüğü yeri yakar. Senin sevgin ilelebet bir ateş gibi biz Di-
yarbakırlıların yüreğini yakacaktır. Size Allah’tan rahmet diler, tüm
Diyarbakır halkı ve emniyet teşkilatının başı sağ olsun derim.

Hikmet ÇOLAK (Öğretmen)


Ölmeseydin Gaffar Okkan
Ölümün dert oldu bana
Diyarbakır yandı sana
Kaldır başını bir baksana

176

Eskikitaplarim.com Karagöz
İçim izde yaşıyorsun
Bağrımızı yakıyorsun
İnsanları çok sevm işsin
Onlara hizm et etm işsin
Allah vuranları kahretsin

Hasarı ÇÖRÜR (Diyarbakır Emniyet Müdür Yardımcısı)


Sayın müdürüm,
Şahsiyetinizle Diyarbakır polisi d estan yazıyor ded iğim d e tevazu
ile teb essü m ederek gülüm sem iştiniz. B eş şehidim izle birlikte adları­
nızı tarihe yazdırdınız. Ruhlarınız şad olsun. Nur içinde yatın.

Haşan TERİN (Emekli öğretmen)


Diyarbakır tarihinde böyle bir ö lü m görm edim . Her k esim d en in­
sanın bu kadar üzülm esine ilk kez tanık oluyorum . Sana im reniyo­
rum. N e m utlu sana... İnşallah tüm Türkiye’ye örnek olursun. Bu kir­
li ortam dan hepim ize yeni bir ışık, üm it oldunuz. Nasıl yaşam amız g e ­
rektiğini öğrettiniz. Ey Türkiye’nin örnek adamı, sen in le gurur duyu­
yorum. Seni örnek alıyorum. Saygılarımla...

Hülya KARAGÖZ (Öğrenci)


Şehrim iz için yaptıklarınıza ve yapacaklarınıza en g el olanları şid­
d etle kınıyorum. Aynca annem içinde geçerli bunlar. Kendisi özürlü
olduğu için onun adına da yazıyorum. Sizleri unutmayacağız. Sevgiler
ve ruhunuz şad olsun.

İbrahim Halil BAKAY (Serbest meslek)


Bizlere sevgiyi, insan haklarının nasıl savunulacağını aşıladın. Sana
ve arkadaşlarına sıkılan o kahpece kurşunlar aslında bizlere sıkıldı.
Onlar ilerisini düşünem ediler. Halk ile devlet arasındaki buzlan o
kahpe merm iler bir anda eritti. İnanıyorum ki en kısa zamanda o ge-

177
Eskikitaplarim.com Karagöz
ri düşünceliler yakalanacaklardır. Sana ve arkadaşların ailelerine baş­
sağlığı diliyorum. Mekânınız cennet olsun.

İhsan DEMİRSEÇEN (Emekli asker)


Sayın emniyet müdürümüz Gaffar Okkan,
Ruhunuz şad olsun. Sadece Diyarbakır halkına değil tüm dünyaya
mesaj verdiniz. Makam ve rütbenin geçici olduğunu gösterdiniz. Da­
ima kalplerde yaşayacaksınız. Acımız sonsuzdur. Sizleri katleden eller
kinisin. Vatan sağ olsun. Yeriniz cennet olsun. Sanki en yakınımı kay­
betmiş gibiyim.

İsmail ÇİFTÇİ (İşçi)


Sevgili büyüğüm ve örnek insan. Sana yapılan bu kahpe saldırı, ba­
na, aileme, Diyarbakır’a ye ülkeme yapılmıştır. Dileğim saldırıyı yapan
kalleş insanların yakalanıp cezalandırılmasıdır. Ne mutlu bizlere ki, sizi
tanımıyor olsak da yıllarca aynı şehrin suyunu içip, havasını soluduk.

Kemal ÇASUKOĞLU (Serbest meslek)


Neden sen? Neden sen ve kıymetli arkadaşların? Neden? Neden?
Neden?.. Yazacak çok şey var saygıdeğer Gaffar baba. Diyarbakır ve
Diyarbakırlılar seni hiçbir zaman unutmayacak. Yarattığın güven orta­
mının bozulmasına izin vermeyeceklerdir. Bozmak isteyenler de Di­
yarbakır’a sokulmayacaktır. Seni ve arkadaşlarını satıdara sığdırmak
çok zor rahat uyu. Oğlum olursa izninle adını ‘Ali Gaffar Okkan’ koy­
mak isterim. Ruhunuz şad olsun.

Kudret SANCAR (Ev hanımı)


Değerli ağabeyimiz ve üstadımız Gaffar Okkan,
Böyle bir günde böylesi görev için burada bulunmaktansa başka
bir duygu ve düşünceyle burayı gelmeyi isterdim. Ama inanıyorum ki
her ne olursa olsun, yine de bizi görüyor ve hissediyorsun. Onun için
178
Eskikitaplarim.com Karagöz
yine d e m utluyum. Yerini hiç kim se clolduramaz. Böyle bilinsin. Sen
diye hitap ettiğim için özür diliyorum . Sizi-seviyorum ve seviyoruz.

Mehmet Nazmi KAKI (İmalat planlam a teknisyeni)


Sevgili Gaffar ağabeyim,
Bugün sana hain ellerin uzanışının yedinci günü. Hâlâ yastayız ve
seni asla unutm adık ve unutmayacağız. Sana uzanan elleri parçala­
mak inşallah bana nasip olur. Seni yakından tanımayı çok isterdim
ama bir türlü kısm et olmadı. Ama h ep kalbim desin ve öyled e kalacak­
sın. G erçek ölüm değildir ölm ek. G erçek ölüm unutulmaktır. Seni
unutm ak düşünebileceğim en son şey olsun. Ruhlarınız şad olsu n .
C ennet m ekân yuvanız olsun.

M elek UÇAR (Ö ğrenci)


Gaffar abi,
Seni çok seviyorum. Bunu herkes söylüyor, biliyorum. Sensiz san­
ki her yer bom boş. Bunu ölüm ünden sonra anladım. Eskiden h ep ağ­
lamam diyordum ama seninle bu değişti. İnşallah senin gibi birçok
Gaffarlar yetişir. Sana olan sevgim iz asla bitm eyecek. Seni unutm aya­
cağım Gaffar baba. Melek sen i çok ama ço k seviyor.

Murat GÜZEL (Öğrenci)


Seçtiğim iz insanlardan hayır görm em iştik. Atanmış kişilerden d e
güvenim izi yitireceğim iz sırada, Diyarbakır şehrine gelip de bir n eb ze
olsun bize huzur getiren ve devletin şefkatini gösteren bu insanın
ö lü m ü n e bir Diyarbakırlı olarak çok üzüldüm . Umarım bundan sonra
g elecek ler ve bizi tem sil ed ecek seçilm işler, ondan daha iyi, daha hu ­
zurlu, devletle barışık bir Diyarbakır yaratabilirler.

Murat KURTOĞLU (Tiyatrocu)


Yazımın kötü olduğunu biliyor ama sen in endam lı h oşgörü n e sı-

179
Eskikitaplarim.com Karagöz
ğınarak hislerim i aktarmak istiyorum. İsteyip d e yapılmayacak bir ş e ­
yin olm adığını sen d en öğrendiğim i hatırlıyorum. Senin bize verdiğin
gücü hatırlıyorum. Açık sözlülüğü ve yürekliliği sen d en öğrendiğim i
d e biliyorum .

Murat TEKDOĞAN (Asker)


Gaffar baba,
Seni ö yle seviyorduk ki, kaybedeli bir hafta olm asına rağmen g ö z
yaşlarımız dinm iyor. Seni çok seviyorduk. Sana uzanan eller kırılsın.
Seni öm ü r boyu unutmayacağız. Allah’tan rahm et dilerim . Başımız
sağ olsun.

Mustafa DURAN (Komiser yardımcısı)


Yürekliydin, merttin, cesurdun, çalışkandın, bizim canımızdm.
H ep insanları sevdin. Toprağa değil gön ü llere, kalplere göm üldün.
D oğu m u n bir başlangıçm ış, şah ad etin d e bir başlangıç oldu. Varlığın­
la Diyarbakır’ı, Güneydoğuyu kazandın. Türkiye’yi kazandın. Sizinle
görev yapm ak en büyük şeref benim için. G eride çok şey bıraktın. B e­
denin belki ayrıldı bizden ama gerçek varlığın son su za d ek yaşayacak.
Keşke b en d e sizinle gitseydim . Teşkilatın ve halkın yardımıyla bu ha-
linler yakalanıp adalete teslim ed ilecek . Şundan em in ol ki, Diyarba­
kır halkı sizi belki d e tahmin ettiğim izden fazla seviyorm uş. Hainler
kaybetti, siz kazandınız. D iğer şeh itlerle birlikte rahat uyuyun. Ruhu­
nuz şad o lsu n sevgili müdürüm .

Mustafa KAHRAMAN (Doktor)


Sayın m üdürüm le ilk tanışmam ız yaklaşık iki yıl ö n ce oldu. Onun
teşvikiyle B ö lg e Polis H astanesi’n d e çalışm aya başladım. Biz hekim le­
rin polis hastanesi gibi yoğun bir ortam da çalışması p ek cazip değil­
di. Ancak o n u tanıdıktan sonra hiç tered d ü t e tm ed en müracaatımı
yapıp g ö rev e başladım. Onun idaresinde çalıştığım son iki yılı benim

180
Eskikitaplarim.com Karagöz
için çok iyi bir okul oldu. Zaman zaman kızdığım oldu. Ama her za­
man her durum dan bir şeyler öğrendim . Çok iyi bir öğretm endin b e­
nim için. Sert görünüşünün altında yatan çocu ğu görebiliyordum .
O ğlum un da bu şansa sahip olm asını yürükten isterdim. Seni gerçek ­
ten çok özleyeceğiz.

Mustafa LOKMAN (Dicle Cumhuriyet Savcısı)


D evletle halkı bütünleştiren, kendini d evletin e ve m illetine hiz­
m ete adamış Türk milletinin nadir yetiştirdiği evlatlarından olan d e ­
ğerli vatan şehidinin huzurunda saygı ile eğiliyorum . Her zaman bu
m illetin kalbinde yaşamanı tem enni ediyorum .

Mustafa Sıtkı SEÜMOGLU (Radyo spikeri)


Diyarbakır halkıyla özd eşleşen ve Diyarbakır halkıyla bütünleşen
em niyet m üdürüm üz Gaffar Okkan’ı kaybetm enin acısını ben d e d e ­
rin bir acıyla yaşıyorum. O bizim abimizdi, arkadaşımızdı, babamızdı,
d ostum uzdu, kısacası her şeyimizdi. Şehit olan em niyet m üdürüm ü­
ze ve b eş polis m em urum uza Allah’tan rahm et diliyorum.

Nazik ALTUNBAY (Polis memuru)


Sayın m üdürüm , sevgili arkadaşlarım,
İnsan bazı varlıkların değerini kaybettikten sonra anlıyor. Bugün
bu deftere yazarken keşke yazmaya gerek olm asaydı diye düşünüyo­
rum. Ama bazı gerçekleri değiştirm eye ne yazık ki gücüm üz yetmiyor.
Söyleyecek şey bulamıyorum. Çok üzgünüm . H epinize Allahtan rah­
m et diliyorum. Mekânınız cen n et olsun. G özüm yaşarıyor, yüreğim
kanıyor, olm asaydı sonum uz böyle...

Nuran KESKİN (Ev hanımı)


Neden? Neden? Bu soruyu kendim e defalarca sordum. Terörü şid­
detle kınıyorum. En son babam 25 yıl ö n ce öld ü ğü n d e ağlamıştım.

181

Eskikitaplarim.com Karagöz
Şimdi size ağladım. Nefreti karların üzerine yazmak isterdim. G üneş
açsın ve karlar erisin diye. Ama bu acının kar gibi yüreğim de erim esi
m üm kün değil. Ruhunuz şad olsun.

Nurcan GÖNEN (Hava kuvvetleri personeli)


Kalbiniz gibi tertem iz bu sayfayı ayırdığınız için h ep in ize teşekkür
ederim . Polis teşkilatının başı sağ olsun. Gaffar Okkan gibi ahilerimi­
zin sayısının artmasını görm ek istiyoruz. Sevenlerinin başı sağ olsun.
N e m utlu Türk’üm diyene...

Ömer ASLANHAN (Sivil savunma merkez müdürü)


Çok değerli, vatanını, milletini, bayrağını sev en ve sevdiren büyük
insan Ali Gaffar Okkan ve silah arkadaşları,
G österdiğiniz yolda yürümeyi devam ettireceğim . Acınızı yüre­
ğ im d e taşıyor, sizlere Allah’tan rahm et diliyorum . Bütün hepim izin
başı sağ olsun . Nur içinde yatın. Mekânınız ce n n et olsun.

Ömer KORKMAZ (Öğrenci)


B en Diyarbakır doğum lu bir gencim . Dışarı çıkmayı ve rahatça kız
arkadaşlarla gezm eyi yani insanca yaşamayı sen öğrettin. Yattığın yer­
d e rahat uyu. İzindeyiz...

Ramazan PAMUK (Veteriner)


Seni ve tüm em niyet teşkilatını Diyarbakır halkını sevdiğiniz ve
saydığınız için ailem den biri olarak görüyorum . Polisi sayende şimdi
daha çok seviyorum . İki tane oğlum var. Onlara polis amcalarının
yaptığı görevin n e kadar önem li ve kutsal olduğunu anlatacağım. Gaf­
far baba, bu gidişini ölüm olarak görm üyorum . B ence her yerdesin ve
en önem lisi Diyarbakırlının kalbindesin. Seni ve arkadaşlarını asla
unutm ayacağız.

182

Eskikitaplarim.com Karagöz
Sefa KARADAĞ (Öğretici)
Bu yazıyı Eskişehir’d e bulunan ablam adına yazıyorum. Vatana ve
m illetine yararlı ve en önem lisi insan olan insanları yok ederek hiçbir
şey yapamayacaklarını bilmeliler. Ü züntüm üz hâlâ çok derin. C ennet
mekânlarında onlara rahmet ailelerine başsağlığı diliyorum.

Selda KARADAĞ (Öğrenci)


Böyle zor yetişen, milletine ve yurduna hizm et ed en insanları ö l­
düren kurşun olmamalı. Böyle d e değil zaten. Seni öldüren ceh ale­
tin, taassubu içine düşm üş insan hayatının değerini bilm eyen insan
bile d iyem eyeceğim yaratıklardır. Terörün en kötü yanı iyi, sağlıklı,
yaşam dolu ve planlan olan insanları şeh it etm esi. Gaffar Okkan, ba­
bamın çalışma arkadaşı yani m üdürüydü. İki ay ö n c e görüşm üşlerdi.
Onu yaptıklarından, Diyarbakır’a katkılarından tanıyorum. Üzüntüm
çok büyük. Onu ve arkadaşlarını şeh it ed en lerin bir ?.n ö n ce bulun­
masını um uyorum .

Selime ÖZGÖRÜŞ (Muhasebeci)


Gaffar Okkan’ı ilk gördüğüm de Diyarbakırspor maçındaydım.
Halkın ona karşı coşkulu tezahüratlarını g ö rü n ce gözlerim dolm uştu.
O günden sonra ona karşı büyük sevgi duym uştum . Ani ölüm ü beni
çok etkiledi. Sadece Diyarbakır değil, bütün Türkiye değerli bir insa­
nı kaybetti. Ama onu asla unutmayacağız. Kalbimizdesin.

Serhan YÜRÜMEZ (Öğrenci)


Gaffar baba,
Şu an belki de hissettiklerimi duyuyor ve sen i kadar sevdiğim i an-
lıyorsundur. Sana yapılan bu hain saldırıyı tüm nefretim le kınıyor v&
bu hainlere kan kusuyorum. “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovar­
lar" derler ama bu köy bu kadar uzak olm amalıydı diye düşünüyo­
rum. Seni tüm kalbimle uğurluyorum. Ruhun şad olsun.

183

Eskikitaplarim.com Karagöz
Prof. Dr. Se)>it Mahmut ŞEN (BBP genel başkan yardımcısı)
Güzel ülkemizin güzel insanlarının yaşadığı, güzel Diyarba­
kır’ımızda güzel insanlarımız, görevleri olan huzur, barış ve kardeşli­
ği, sağladıkları bir zaman diliminde kahpece düzenlenmiş hunhar sal­
dın sonucu şehit edilmişlerdir. Görevleri başında şehit edilen güven­
lik güçlerimizin değerli mensuplarına Allah’tan rahmet, yakınlarına,
mesai arkadaşlarına, tüm güvenlik mensuplarına, Diyarbakır’ımızın
güzel insanlarına ve hep arkadan vurulan çilekeş insanlarımıza sabır­
lar tavsiye ediyorum. BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve tüm
BBP camiası adına Seyit Mahmut Şen.

Süleyman YILMAZ (Polis memuru)


Sevgili emniyet müdürüm,
Seninle Kars ve Diyarbakır’da çalışma şerefine erdiğim için inan
çok mutluyum. Buğüne kadar çalıştığım müdürler, içerisinde eşine
zor rastlanır bir insandın. Diyarbakır iline çok emek verdin. Fakat bu
vatan hainleri seni de yediler. Ruhun şad olsun.

Şafak ÖNGANER (Öğrenci)


Acı satırlara bir atasözüyle başlamak istiyorum. “Altın, çöpe düşse
değerini kaybeder mi? Tenekeyi parlatsan hiç çeyrek altın eder mi?”
Sen bütün insanlar için bir altındın. Toprağın altına girsen bile değe­
rini kaybetmeyeceksin. Sana uzanan eller ise tenekedirler. Onlarsa ne
kadar yaşarlarsa yaşasınlar çeyrek altın bile etmeyecekler. Son kez,
seni çok sevdiğimizi bilmeni isterdik ama, sen zaten bunu biliyordun.
Bir Gaffar öldü bin Gaffar yetişecektir. Hepinize yüce Allah’tan rah­
met diliyorum.

Şemma KÜN (Şehit polis eşi)


Ben bir polis eşiyim ve bu acıyı en yakından yaşayanlardan biri­
yim. Acım çok büyük. Bunu herkes biliyor. Ama bu acı sadece benim
184

Eskikitaplarim.com Karagöz
değil, bütün camiamızın. Acımız unutulmayacak. Allah rahmet eyle­
sin. Mekânları cen n et olsun.

Tuğtekin İPEK (Yüzbaşı)


Sayın m erhum ,
Siz yaratıcılığıyla, karizmasıyla insanı çekim alanına alan, üzerinde
etki ve hakim iyet kuran m ükem m el bir polis, örnek bir insandınız. Al­
lah taksiratınızı affedip, m ekânınızı c en n et eylesin. Saygıyla aziz hatı­
ranız ö n ü n d e eğiliyorum .

Vedat GEZER (Kapıcı)


D üşüncelerim izi kelim elerle anlatmak m üm kün değil. Sen ö lm e­
din Gaffar baba, ölm eyecek sin de. Kalbimizde h ep yaşayacaksın. Eğer
seni unutursak bize verdiğin em ekler haram olsun. Nur içinde yat. Bi­
zim için bir em niyet müdürü değil, bir babaydın. Bizi yetim bıraktın
ve gittin. Nur içinde yat baba.

Yalçın DEĞER (Diş hekimi)


Seni tanıyanların üzüntüsünü görünce ve şah sen tanıyamadığım
halde üzüntüm ün yoğunluğunu derinlerim de h issed in ce seni tanı­
mış olmaktan korktum. Belki o zaman bu satırları yazamayabilirdim.
Belki o zaman yüreğim buna dayanamazdı ve belki o zaman sana uza­
nan ellere lanetim çok daha rahat açığa çıkardı.

Yaşar ALTÜRK (Avukat)


. Ali Gaffar Okkan ve beraberinde şehit olan arkadaşlarıma Al­
lah’tan rahmet ailelerine sabır diliyorum. Diyarbakır’daki görev süre­
si içinde Ali Gaffar Okkan beyle çeşitli zamanlarda yakından görüşm e
olanağı buldum. İlişkilerinde oldukça samimi ve içten davranan cesur
biriydi. Toplum un her kesimi ile yakın ilişkiler kurabilen yetenekli bir
idareciydi. Kimsesizlerin abisiydi. Gönül kapısını h erk ese açardı. Kur­

185

Eskikitaplarim.com Karagöz
duğu arkadaşlıkları, yakınlıkları toplum yararına d ön ü ştü rm e y eten e­
ğine sahipti. Seyyar satıcıyla, ciğerci-köfteciyle, sokak çocuklarıyla ko­
laylıkla ve sam im i ilişkiler kurabiliyordu. Bunun yakın bir tanığıyım.
Laikliği ve sosyal devleti çok ön em serd i. Vatandaşın bilinçli olm asını
ve hakkını aramasını ön em serd i. Kendisini öm ü r boyu saygıyla anaca­
ğım. Hepim izin başı sağ olsu n . Gaffar benim kardeşimdi. Çok sevdi­
ğim bir ağabeyim di. Örnek biriydi...

Yılmaz IRMAK (TCDD Kars gar müdür yardımcısı)


Çok değerli ve kıym etli aziz şehitlerim ,
Ö ncelikle sayın şeh idim Ali Gaffar Okkan beyefendiye Kars halkın­
dan ve sevenlerinden en derin selam , sevgi ve taziye duygularımı g e ­
tirdim. Zatınızı gıyaben tanıyamayıp da yüz yüze gelem ed iğim için
çok üzgünüm . Ailem adına zatınıza ve diğer şehitlerim ize tanrıdan
rahmet diliyorum . M ekânınız c e n n et olsu n .'G erid e kalanlarınıza sa­
bırlar diliyorum. Sizleri hiç unutmayacağız.

Yılmaz ÖZAYDIN (Öğrenci)


Gaffar babama,
Sen onlar gibi değildin. Kendini ağırdan satan bürokratlar gibi d e­
ğildin. Seni O fıs’te, D ağkapı’da h er yerde görm ek m üm kündü. Sen
başkaydın be baba... Ama bu dünyanın kuralı değil mi? İyiler, sev en ­
ler ve sevilenler az yaşar. Ama ö z yaşar.

Yüksel AY (Polis memuru)


Değerli m üdürüm ruhun şad olsun. Kahramanca ve cesurca ver­
diğiniz m ü cad eled e rütbelerin en yükseğine şehitlik m erteb esin e
ulaştınız. Dünyada en son ö lm esi gerek en sizdiniz diye d ü şü n ü yo­
rum. Yokluğunuzu h ep içim de hissediyorum . Keşke ölm eseydiniz d e
beş bin kişilik Diyarbakır teşkilatı başsız kalmasavdı. Halkı kazanma
uğruna verdiğiniz m ü cad eled e başarılı oldunuz. Sizi yakın tanıyan bi-

186

Eskikitaplarim.com Karagöz
ri olarak fikirlerinizin ve düşüncelerinizin tetikçisi olacağım . Seni
unutmak mümkün mü?

Ziya ATAÇ (İşçi)


1997 yılında karanlık ilim ize ışık gibi geldin. G eceni gündüzünü
biz Diyarbakırlılar için harcadın. Y etm ezm iş gibi tutkunu olduğum uz
Diyarbakırspor’la beraber tüm zorluklara göğü s gerdin. H ele bir d e
maçlardan sonra şehrin içinde birlikte attığım ız turları unutam am . As­
lında sana ve silah arkadaşlarına sıkılan kurşunlar tüm Diyarbakır hal­
kına sıkılmıştır. Bizler seni asla unutmayacağız Gaffar Baba. Ruhun
şad olsun.

Prof. Dr. Zülküf GÜNECİ (Dicle Üniversitesi öğretim üyesi)


Büyük devlet adamı, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan,
Sizi tanıma fırsatı bulduğum için mutluyum. Siz ve sizinle birlikte
hayatını kaybeden çalışma arkadaşlarınız, bu ülkede y eşerecek kar­
deşlik tohumlarını attınız. Ruhunuz şad olsun. Nur içinde yatın.

Zülküf YAKUT (Gazeteci)


Diyarbakır’ın canı, ciğeri yani her şeyi olan A. Gaffar Okkan ve ar­
kadaşlarına yapılan saldırıyı şiddetle kınıyorum. Sizleri kaybettiğim iz
için acım ız sonsuzdur. Kim dem iş Diyarbakır halkı polisi sevm ez? A.
Gaffar Okkan gibi babacan bir insan, polis teşkilatının başında olursa,
Diyarbakır halkı polisi sever. H em d e Allahına kadar sever. Sen ö lm e­
din, yüreğim de yaşıyorsun Okkan’ım.

187

Eskikitaplarim.com Karagöz
Gaffar Okkan ın ardından
basında yer alanlar...

Eskikitaplarim.com Karagöz
TahaAKYOL (Milliyet)
Gaffar Okkan bir şehittir, bir milli kahramandır, bir milli bütünlük
sim gesidir. Diyarbakır’da o n binler Gaffar Okkan’ın arkasından g ö z
yaşı döktü... Matem ifadesi olarak kepenk kapattı... On binlerce Kürt
vatandaşımız, terörü lanetlem ek ve Gaffer Okkan’a olan sevgilerini
haykırmak için meydanları doldurdu... Diyarbakır B elediye Başkanı
HADEP’li Feridun Çelik, cinayetten hem en sonra terörü kınadı, Ok-
kan’a olan sevgilerini anlattı, halkın acısına tercüm an oldu. Çelik’in
bu davranışını alkışlıyorum. Görevi sırasında terörle kahramanca m ü­
cadele ed en , Hizbullah canavarına ağır darbeler indiren, h erk esin
sevgilisi şehit Okkan, cenazesiyle de devlet millet kaynaşmasının sim ­
gesi oldu. Çok iyi düşünm eliyiz: Diyarbakırlı Kürt vatandaşlarımız,
devletin ülkesi ve m illetiyle bölünm ezliği için canını d işin e takarak sa­
vaşan bu em niyet müdürünü n ed en bu kadar sevdi? Gaffar Okkan, te­
rörizme karşı savaşırken, halkın içindeydi. T ep ed en bakmıyordu.
Kahvehanelerde halkla oturup soh b et ediyor, dertleriyle dertleniyor­
du. Diyarbakırspor’un en büyük ‘taraftan’ idi. Halkın sorunlarıyla ilgi­
lenir, süm üklü bir yoksul çocuğu kucağına alıp sevm eyi bilirdi. Eski­
d en güvenlik tedbiri olarak trafiğe kapatılmış olan Şehitlik C addesi’ni
trafiğe, halka açması da Okkan’ın d üşünce ve ruh aydınlığının bir g ö s­
tergesiydi...

TürkerALKAN (Radikal)
....Gaffar Okkan’ın uğurlanışı m uhteşem di. Diyarbakırlının yaşlı
gözlerle, yanık yürekle ettiği ‘G üle gü le Gaffar baba’ sözü, Kürt’üyle,
Türk’üyle bir ulus olarak bütünleştiğim izin en güzel kanıtıydı. Belli ki
Okkan çok olağanüstü bir başarı gösterm iş. Polislik gibi zor ve nan-

189
Eskikitaplarim.com Karagöz
kör bir işte bile kendisini sevdirm iş, saydırmış. Bu tablodan bazı d ers­
ler çıkarmak kabil. Birincisi, halkım ız terörden bıkmış, usanm ış, artık
huzur ve sükûnet istiyor. Ve terör örgütü ne kadar kıyıcı ve acım asız
olursa olsun, halk çekinm ed en tepkisini gösterecek kadar kararlı. Bu
kararlılık ve tavır, terörü ön ley ecek e n etkin silahtır. Teröre karşı p o ­
lisi eğitseniz, basını seferber etsen iz, bütün teknik olanakları kullan­
sanız bile, halkın aktif d esteği olm adan başarı gösterm ek te zorlanabi­
lirsiniz. Ve teröristlerin asıl amacı halkı kendi saflarına çekm ektir. İş­
ledikleri cinayetlerin bu amaca h izm et etm ediğini gördükleri zaman
terör silahını er veya geç bırakmak zorunda kalacaktır. İkincisi, G ü­
n eydoğu da çok şeyin değiştiği anlaşılıyor. Şimdiye kadar hiçbir poli­
sin cen azesin e gösterilm eyen ilgi, Diyarbakır halkının gön lü n ü kazan­
mak için izlediği insancı ve barışçı yön tem in bütün devlet örgü tü n e
ve polisine örnek olm asını d ilem ek gerek m ez m i? ...

Fatih ALTAYU (Hürriyet)


...O kkan’m ölüm ünün ardından, Türkiye’d e bir d ö n em teröre
karşı am ansız bir m ücadele verm iş bir üst düzey em niyet m ensubuy­
la konuştum . Suikast fazla profesyonelceydi. “Hizbullah bu kadar,
p rofesyon el mi?” diye sordum . “H izbullah’tır. Böyle bir gösteriye ihti­
yaçları vardı. H em yandaşlarını toparlamak, hem d e kam uoyuna ö l­
m ediklerini gösterm ek için b öyle bir şey yapmaya ihtiyaçları vardı.
Yaptılar. Başka adres aramaya, kafa karıştırmaya gerek yok. Bu suikast
Hizbullah işi" dedi. Terör uzm anı em n iyetçiye göre, bu Türkiye’d e,
hatta dünyada bu gün e kadar d ü zen len m iş en m üthiş suikastlerden
biriydi: “Bu çapta eylem Türkiye’d e hiç yapılmadı. ETA en kanlı işle­
rinde bile böyle bir şey yapm adı. IRA bu düzeyde bir olay gerçek leş­
tirm edi. Türkiye’d e bunu yapan olm adı. Bu çok cüretli bir iş.” Bu üst
d ü zey em n iyet m ensubuna göre, suikast çok planlıydı ve kalabalık bir
grubun işiydi... “G ece karanlığında 4 0 0 merm i kovanı toplanm ış. 400
m erm i 20 şarjör eder. Dört kişi olsa b eş kez şarjör değiştirm ek de-
190
Eskikitaplarim.com Karagöz
inektir. Daha kalabalık bir grubun saldırdığını zannediyorum ” d evin ­
ce, em niyet müdürlüğüne bu kadar yakın bir yerde, böyle kalabalık
bir suikast timinin dikkat çek m em esin in m üm kün olu p olm adığını
sordum . “Uzun süre aynı b ö lg ed e çalışmak, bir kanıksama yaratır.
Tedbirler ister istem ez azalır. İnsan yorulur. B eden yorulur. Akıl y o ­
rulur” dedi üst düzey em niyetçi...

Savaş A Y (Akşam )
... Katiller bulundu bile. Kim yapm ış peki?.. Hizbullahçılar... Kim
söylüyor? Herkes söylüyor. Olmaz böyle şey!.. Bu, polisliğin d e, polis
muhabirliğinin de, haberciliğin d e m antığına tam am en aykırı. Katiller
gerçekten d e Hizbullahçı olabilir. B öylesi bir gaddarlar güruhunun,
böylesi bir katliamı göz kırpmadan gerçekleştirm esi müm kündür.
Ama tutulan yol yanlıştır. H em polis okullarında, hem d e gazetecilik
öğretim i verilen kurumlarda h em d e stajyer muhabir yetiştirm e aşa­
masında ilk evvela belletilen kurallar vardır. Bu kurallardan başta g e ­
leni d e şudur: “Bir cinayet işlenm işse, bu ölm e, öldürm e olayı kimin,
kimlerin işine yarar?” Bu kural böylece belletildikten sonra, olasılıkla­
rın, ağırlık sırasına göre irdelenm esi söylenir. Akla gelen ilk ihtimal­
d en başka, ikincil ya da tali diyeceğim iz ihtimalleri göz ardı etm en in
tek şartı, bu ilkinin gerçek çıktığının kanıtlanması halidir...

Mehmet BARLAS (Yeni Şafak)


....Şehit Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın cenazesinde, Diyarba­
kır halkının seslendirdiği yürekten sevgi ve içten gelen üzüntü, “bi­
zim m edya”vı şaşırttı. Ne başlıklar, n e yorumlar var!.. Bunları toptan
değerlendirdiğinizde Diyarbakırlıların, ilk defa, bir devlet görevlisini
sevdikleri, onu bağırlarına bastıkları gibi bir yargıya varıyorsunuz.
Sanki Diyarbakır (veya G üneydoğu) ayrı bir olgu, “devlet” d e, görev­
lilerin yaptıkları açısından, batıdakine göre farklı bir olgu. Gaffar Ok­
kan, görevini yaparken, devletin diğer görevlilerinden farklı davrandı-

191
Eskikitaplarim.com Karagöz
ğı için, Diyarbakırlılar, “ilk defa” bir devlet memuruna sevgi göster­
mişler. Dünkü İstanbul basınını, yorumlar ve haberleri ile değerlendi­
rin. Bu tabloyu göreceksiniz. Eğer bu gözlemler doğru ise, başta “dev­
let” olmak üzere, toplumun bütün kesimlerinin ve hepimizin bir du­
rup, ciddi bir değerlendirme yapmamız gerekmiyor mu?

Mi BAYRAMOĞLU (Sabah)
Bu ülkenin vitrini boyalıdır, ama bağırsakları leş kokar. Kahraman­
maraş, Sivas, Çorum katliamlarından 16 Mart 1978 hadisesine, Abdi
İpekçi’nin katlinden Uğur Mumcu cinayetine, Çetin Emeç’in vurul­
masından Hiram Abas’ın öldürülmesine, Ecevit’e yönelik suikastten
Özal’a sıkılan kurşunlara, Özdemir Sabancı ve Vedat Aydın’dan
Güneydoğudaki Kürt aydınların yok edilmesine uzanan bir “cinayet­
ler” ülkesidir Türkiye. Onlara simdi de, Diyarbakır Emniyet Müdürü
Gaffar Okkan eklendi. Okkan’la birlikte korumaları da öldürüldü. Bu
cinayetler, ister faili meçhul kalsın, ister failleri bilinsin, ister failleri
tahmin edilsin, “ortak bir tablo” koyarlar önümüze. Bu tablo siyasidir.
Cinayetler, kıyımlar siyasi niteliklidir, dolaylı ya da doğrudan karanlık
ve derin hedefleri gözetirler. Ve silahı elinde tutanlar, düşman kar­
deşler bile olsa, bir akrabalık içindedirler. Şüphe yok; ölüm günlerin­
de, ölümün siyasi tahlilini yapmak sevimsizdir. Ama biraz da kaçınıl­
mazdır... Hele, ölen, Gaffar Okkan gibi, Güneydoğu’yu allak bullak
eden “20 yıllık savaşın psikolojik blokajını durusuyla, gayretleriyle
neredeyse tek başına kırmayı başarmış ve bu açıdan ciddi bir model
oluşturmuş" bir insansa...

Enis BERBEROĞLU (Hürriyet)


Diyarbakır sıcağında kusursuz ütülü lacivert elbisesiyle ve biraz da
kabadayı tavrıyla elini uzatırken kendisini işte böyle tanıtmıştı: “Fırın­
cının oğlu polis Gaffar..." Türk medyası şehit Gaffar’ı belki sonunu
hazırlayan Hizbullah operasyonları sırasında keşfetti. Kabul, Gaffar
192

Eskikitaplarim.com Karagöz
Okkan kesinlikle çok iyi bir polisti. Ama belki bir fırıncının oğlu oldu­
ğunu da hiç unutmadığından Diyarbakır halkı tarafından sadece üni­
formasına selam durarak değil, sanki bir kardeş, ağabey veya baba gi­
bi yani insaıi sıfatıyla, gözyaşları içinde uğurlandı...
Fırıncının oğlu Gaffar’ın tanıklık ettiğimiz kariyerinde sayılacak
çok kilometre taşı vardı. Sakin geçen nevruzlar, Hizbullah operasyon­
ları ve diğerleri... Ama kendisine sorsanız en çok trafik şubesindeki
ihtilaliyle övünürdü. Diyarbakır’da son üç yıldır sürücüleri çeviren
her trafik polisi önce “iyi günler” diye selam vermek, ardından “nasıl­
sınız” diye hatır sormak zorunda. Gaffar Okkan’ın iki eli kanda olsa,
gökten taş yağsa, denetlediği rutin işte bu nezaket operasyonundan
ibaretti. Ha birde kavşaklara hanım trafik polisi koyması vardı ki, sey­
rine ve anlatmaya kendisi de doyamazdı...

İsmet BERKAN (Radikal)


...Sadece Hizbullah mücadelesi değildi Gaffar Okkan’ı büyüten.
Diyarbakır’da esnaf dün, belki de ilk kez bir kamu görevlisi için bir
polis için kepenk kapattı. Vedat Aydın cenazesinden sonra gördüğüm
en büyük cenaze kalabalığı Gaffar Okkan için toplandı dün Diyarba­
kır’da. Sokak çocukları onun için samimi gözyaşları döktüler. Dünkü
bu görüntülerin anlamını iyi kavramak gerek. Bir anlayışın, insanca
davranışın ve mesleğinde tarafsız başarının bir kent halkı tarafından
nasıl takdir edildiği iyi görülmeli. Dün kimse o meydana silah zoruy­
la gelmedi çünkü. O kentin adının Diyarbakır olması elbette durumu
daha da değerli kılıyor. Düşünün, bundan sadece 5 yıl önce gece ya­
rısı insanların evlerinden alınıp bir meçhule götürüldüğü, sonra da
köprü altında cesedin atıldığı bir şehirdi Diyarbakır. Bugün o şehirde
bir polis müdürünün cenazesine hiçbir zorlama olmadan 20 bin kişi
katılıyorsa, bunun sımnı çözmek gerekir. Türkiye’nin Gaffar Okkan
gibi kamu yöneticilerine her şehirde ihtiyaç duyduğu açık. Maalesef
Türkiye, Okkan’ın değerini ancak haince öldürüldükten sonra anlava-
193

Eskikitaplarim.com Karagöz
bildi. Ama eminim onun gibi onlarca kamu yöneticisi arkada kendile­
rine fırsat verilmesini bekliyor.

Güneri CİVAOĞLU (Milliyet)


Doğu illeri, devlet memurlarının “sürgün” ya da “terfi” için “zo­
runlu şark hizmeti” coğrafyasıydı. Zamanla bu deyimler, gündemden
“söylem” olarak çıktı. Fakat uygulama sürdü. Doğuya sivil hizmetler
için yıllarca “en az yetenekli olanlar” gönderildi. Kalite düştükçe “ce-
berrut” görüntü tırmandı. PKK ile savaşım sürerken, “devleti halktan
koparan o tutumun yanlışlığı” anlaşıldı. Önce Silahlı Kuvvetler, bölge­
ye en iyi kurmay subaylarını göndermeye başladılar. Ardından İçişle­
ri... Şehit edilen Diyarbakır Emniyet Müdürü merhum Gaffar Okkan,
bu yeni zihniyetin doruklara tırmanmış bir simgesi... Diyarbakır’da
onun ve arkadaşlarının cenaze törenine akan insan seli, Tv röportaj­
larına yansıyan sokaktaki Diyarbakırlının sözleri, gözyaşları bunun ka­
nıtıdır. Okkan, Doğuda görev yapmanın zihniyet devriminin tarihi
dönüşümünde kilometre taşı olacak. Gaffar Okkan’ı tanıyanlar anlatı­
yor, yazıyorlar. Günün en az 20 saatini görev başında geçiriyor. Hal­
kın içine giriyor... Kaldırımlara sandalye atıp kahve içiyor... Her ak­
şam saat 18.00’de, Ofis Meydanı’nda halkı dinliyor. Analar, okuldan
kaçan çocuklarını bile ona şikâyet ediyorlar... Diyarbakırlılar onu yol­
da yürürken çeviriyor, elini, yanaklarını öpüyorlar. Kentte, artık “faili
meçhul” kalmıyor. Sokaklarda güler yüzlü kadın polisler... Kimlik
kontrolünde “ulan” yok “lütfen” var. Diyarbakır, “sevecen devlet”le
kucaklaşıyor. O baba, abi, kardeş... Bir Diyarbakırlının gözyaşlarıyla
dile getirdiği gibi, “Halkın sırtını dayadığı kayan bir dağ”...

Bekir COŞKUN (Hürriyet)


....Uğur Mumcu, bulutların üzerindeki bir yerde, bir yeşil yosunlu
kayanın üzerine oturmuş. Günlerden 24 Ocak. Arada bir işaret par­
mağını gözlüğünün tam ortasına bastırıp, bulutların arasında aşağıya
194

Eskikitaplarim.com Karagöz
bakıyor. O m elek gibi onurlu-gurudu karısı orda dimdik duruyor.
Ama gözleri yaşlı. Aşağıda insanlar, insanlar..: Arkadaki bulutların ara­
sından Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar, üstündeki-başındaki tozu-
toprağı silkeleyerek geliyor. Uğur M umcu “Hayrola Gaffar?..” diyor.
Gaffar, saçlarının arasındaki metal parçalarını çıkartıp, sinirli yere
atarken “Adamlara anlatamadık” diye mırıldanıyor. Mumcu sakin:
“Send e mi anlatamadın?”...

Hikmet ÇETİNKAYA (Cumhuriyet)


Diyarbakır’daki katliamda altı polisin kentin en işlek cad d esin d e
çapraz a teşe tutularak öldürülm esi düşündürücü değil mi? Hizbul-
lah’m ölüm listesinde olan bir polis m üdürü g ö z.g ö re göre pusuya
düşürülüyor. O zaman insanın aklına ister istem ez şu soru takılıyor:
D evletin istihbarat birimleri neden b öyle bir eylem i ö n ced en saptayıp
saldırganları yakalayamıyor. Ağlayan insanların görüntüleri ekranlar­
dan tüm Türkiye’ye yayılırken ben hâlâ düşünüyordum : Gaffar Ok­
kan örgüt tarafından uzun süredir izlendiği halde, istihbarat birimle­
ri bu olaya n ed en seyirci kaldılar?..

Emin ÇÖLAŞAN (Hürriyet)


... Gaffar Okkan olayı bir şey daha öğretti. Türk devleti D oğu ve
G üneydoğu’ya mutlaka en seçkin görevlilerini gönderm ek zorunda­
dır. D oğu ve G üneydoğu artık bir sürgün yeri olarak değil, gururla
görev yapılacak bir yu n parçası olarak görülm elidir. Oraya gidenler
* halkın dostu olarak gitmelidir. Okkan bunun som ut örneği. Diyarba­
kır’da halk onu sevm iş, benim sem iş, bağrına basmış. Devletin gerçek
tem silcisi. Bazen abi, bazen kardeş, gerektiğinde otoriter bir devlet
görevlisi. Kapısını insanlara açmış, onlara d eğ er vermiş. O yüzden son
yolculuk ön cesin d e Diyarbakır ağlıyor.

195

Eskikitaplarim.com Karagöz
Yalçın DOĞAN (Milliyet)
Birinci pusu, ikinci püsu, üçüncü pusu. Terörle mücadele uzman­
larına göre: “Gaffar Okkan’a düzenlenen suikast biçimi, birkaç kade­
meli pusu kurulduğu izlenimi veriyor. Yani, birinden kurtulsa, diğeri­
ne takılacak. Teröristler çok iyi eğitilmiş." Çok uzun bir süreden beri,
bu çapta bir suikast yok. Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın
yaşamına mal olan suikast, son yıllann en büyıik ve en önemli eylemi.
“Hizbullah yok, artık bitti” görüşünün yanlışlığını, çok acı biçimde
gösteren hain bir saldın. Sevilen, sayılan, halkla bütünleşen Okkan,
terörle mücadelenin en güçlü, dolayısıyla en zayıf anında teröre kur­
ban gidiyor. Nedir en zayıf an?.. Terörün alt edildiğini sanıp, kendine
güvenin en çok hissedildiği an!.. Okkan işte, o anda vuruluyor...

Yavuz DONAT (Sabah)


Saat 17.00’yi geçiyordu. Sekreterimiz “Diyarbakır Emniyet Müdü­
rü anyor" dedi. Telefonu kaldırdık. Karşımızda bir hanım vardı: “Ya­
vuz bey, sayın müdürümü bağlıyorum.” Ardından ‘yüksek perdeden’
bir ses geldi: “Yavuz ağabey, nasılsınız?” Sağ ol kahraman Gaffar... Sen
nasılsın? “Ağabey, selamını aldım” diye devam etti. Nuriye Akman Di­
yarbakır’a gitmişti. Gaflar’la röportaj yaparken, “Yavuz ağabey selam
yolladı” demiş.
'Kahraman müdür’ sordu: “Ağabey, özledik... Arayı çok açma... Ne
zaman geleceksin? “En kısa zamanda*' Adını koyalım... Tarih söyle...”
“Son sohbet” böyle başladı. Diyarbakır’a defalarca gittik. İki kez Tay­
fun Devecioğlu ile birlikte gittik. Ve her gidişte bu ‘kahraman polis
müdürü’ ile görüştük. Bir defasında “Öğle yemeğini emniyet müdür­
lüğünde yiyelim” demişti. Öyle yapmıştık. Bir defasında... Galatasa-
ray-Antalyaspor maçının oynandığı gün ise yemek programı yine ona
aitti. “Öğle yemeğini Prof. Ahmet Mete Işıkara, Şişli Belediye Başkanı
Mustafa Sangül, siz ve ben birlikte yiyeceğiz” demişti. Yine olur de­
miştik. Dün konuşurken söz yine kebaptan açıldı. “Bu defa kaburga
196

Eskikitaplarim.com Karagöz
dolması yiyeceğiz” dedi. Gaffar Müdür... Ağır olur... Kilo alırız... “Ağa­
bey yemekten sonra seni Diyarbakır’da öyle bir dolaştırırım ki eritir­
sin...”

Oktay EKŞİ (Hürriyet)


....Gaffar Okkan’ı biz şahsen tanımadık. Ama ona yapılan alçakça
suikastin özellikle Diyarbakır halkı üzerinde yarattığı derin şok ve
üzüntüye bakarak anlıyoruz ki, gerçekten çok değerli, çok sevecen ve
çok iyi bir insan niteliklerini nefsinde toplamış bir emniyetçi idi. Yü­
reği, binlerce Diyarbakırlıya gözyaşı döktürecek kadar sevgi dolu bir
insanın halktan kopuk olması mümkün değildi. Ama halkın sevgisini
güvenlik sorununun çözümü için yeterli saymanın yanlışlığı Gaffar
Okkan olayında bir kere daha görüldü: Halk sever ama, güvenliğinizi
sağlamaz. O nedenle Gaffar Okkan gibi nitelikli ve Hizbullah’a ağır
darbe vurduğu için örgütün ölüm listesinde olduğu bilinen bir poli­
sin zırhlı araba kullanmaması yanlıştı. Ama bir emniyet müdürüne kli-
masız zırhlı araba vermek daha büyük bir yanlıştır...

Okay GÖNENSİN (Sabah)


...Önceki aksam Diyarbakır’ın ortasında gerçekleştirilen suikasti
sadece yetkililer değil, toplumun hiçbir kesimi hafife alamaz. Her su­
ikastte tetiği çekenden çok tetiği çektiren, yani arkadaki güç ve onun
amaçları aranır. Buradaki amaç açık değil midir? Türkiye büyük zor­
luklardan geçerek bir barış ortamına, ileri toplum düzenine doğru yö­
nelmiştir. Diyarbakır suikastinde tetiği çekenler ve çektirenler bu ge­
lişmeyi durdurmak, Türkiye’nin tekrar krizlere, iç savaş ortamına ve
sonuçta Ortadoğu karanlıklarına sürüklenmesini isteyenlerdir. So­
kakların tekrar güvensiz olduğu, gece sokağa çıkılamayan, bütün kor­
kularıyla kendi içine kapanmış bir topluma dönüşmemizi isteyenler
Diyarbakır suikastini işlettiler. Bunların kim oldukları bile, bir açıdan
önemli değildir. Toplumun iradesi hangi yönü istediğini güçlü bir şe­
197
Eskikitaplarim.com Karagöz
kilde onaya koydukça tuzakları aşmak mümkün olacaktır. Türkiye bu
oyunlarla, bu tuzaklarla ilk kez karşılaşmıyor. Bu oyun 70’lerde de oy­
nandı, 80’li yıllarda da, 90’b yıllarda da. Şimdi oyunun 2000’li yıllar
versiyonu sahneye konmaya çalışılıyor...

Nazlı İLICAK (Yeni Şafak)


...Gaffar Okkan’m, Diyarbakır’da banşın sembolü haline geldiği
anlaşılıyor. Hizbullah’ın üzerine giderek ‘faili meçhulleri’ bitiren ve
İstanbul’da gerçekleştirilen Beykoz operasyonunun istihbaratını ve­
renin de o olduğu biliniyor. On binlerce Diyarbakırlı, kendilerine sev­
giyle yaklaşan, yöreye banş ve huzur getiren Gaffar Okkan’ı, gözyaş-
larıyla uğurladı. İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, menfur cinayeti yo­
rumlarken, “Bu karışıklığı yaratan sistemin mimarlarından” söz etti. O
da, saldırının basit bir öç alma eylemini aştığının farkındaydı. Anık
Hizbullah’m kimliği deşifre oldu. Hizbullah, devletin himayesi, en
azından göz yummasıyla palazlandı. Gaffar Okkan Diyarbakır’a gelin­
ceye kadar, Hizbullah elemanlan Silvan’ın Yolaç köyünde, Şehitlik
denilen yerde, ölüleri için anma törenleri düzenliyordu da kimse se­
sini çıkarmıyordu. Diyelim ki, Gaffar Okkan’ı Hizbullah öldürdü. Ben­
ce failden ziyade amacın doğru olarak teşhisi önemli. Tantan’ın deyi­
şiyle “Sistemin mimarlan kim?" Niçin huzuru dinamitlemek istiyorlar?
Yoksa, Hizbullah’ın bir güç gösterisi mi bu cinayet?..

Fehmi KORU (Yeni Şafak)


Terör, toplumun koruma duvarlannın şiddet kullanarak yıkımıdır.
Koruma duvarlan yıkılan toplumlar sağduyulannı kaybeder ve kendi­
lerine dayatılan şartlara teslim olurlar. Terörist, eğilimi ne olursa ol­
sun, bu yüzden ‘toplum düşmanı’ kabul edilir. Diyarbakır Emniyet
Müdürü Gaffar Okkan ve beş polis memurunun hayatlanna kasteden
suikast, hiç unutmamalıyız ki, böyle bir sonuç almayı hedefliyor. Ey­
lem için Diyarbakır’ın, hedef olarak da kentin halk tarafından sevilen
198
Eskikitaplarim.com Karagöz
emniyet müdürünün seçilmesi yeterince simgesel. Eylemin Okkan’m
korumalarının öldürülmesini de içermesi ise„teröristlerin yaptıklarıy­
la, bütün toplumu tedirgin etmeyi amaçladıklarına işaret ediyor. Tür­
kiye’nin en fazla kolluk kuvveti bulunduran ilinin güvenlikten sorum­
lu devlet yetkilisi boşuna hedef seçilmiş olamaz. Teröriste yüz kazan­
dırma, eylemi örgüt bağlarıyla açıklama elbette kaçınılmaz bir yön­
tem, ancak bunun her zaman fotoğrafın bütününü açıklamak için ye­
terli bir yöntem olduğu söylenemez...

Zülfü LİVANELİ (Sabah)


...Diyarbakır halkı Gaffar Okkan’m cenazesinde bütün dünyaya
kardeşlik istediğini haykırdı. Bölünmek istemediğini, bu ülkenin bi­
rinci sınıf yurttaşı olarak yasamak niyetinde olduğunu ortaya koydu.
Kendilerine anlayışla, dostlukla, kardeşlikle yaklaşacak, onların kül­
türlerine, dillerine ve geleneklerine saygı duyacak devlet görevlileri­
ne ihtiyaç duyduğunü ilan etti. Eğer Türkiye’nin Güneydoğu politika­
sı ilk başından beri Gaffar Okkan’lar tarafından yönlendirilebilseydi,
bölgede bu kadar kan dökülmez, bu kadar acı çekilmezdi. Bu onurlu
insanın ölümü ve onun anlamı unutulup gitmemeli. On beş gün son­
ra gündemden düşüp, gazete arşivlerinde tozlanmaya terk edilmeme­
li. “22 yıldır çiçek yerine kar gören Diyarbakır’a güneş getiren” yiğit
müdür, bu ülkedeki kardeşlik döneminin müjdecisi olarak anılmalı.
Bunun en güzel yollarından biri, içinde her kesimden birçok ismi ba­
rındıran bir “Gaffar Okkan Enstitüsü” kurmak. Bu enstitü, Türkiye’de
kardeşliğin, ulusal birliğin ve değişik renkler arasındaki armoninin
önüne çıkan engelleri ayıklamalı, sorunları birlikte çözme iradesini
vurgulamak Bugüne kadar yan yana gelememiş insan hakları savunu-
culan, bölge renklerini temsil eden aydınlar, basın mensuplan ve
emekli devlet görevlileri bu enstitüde buluşmalı ve etkili bir sivil top­
lum kuruluşu olarak sorunlara barışçı çözümler üretmeli. Gaffar Ok-
i
kan’ı ve arkadaşlarını anmanın, trajik ölümlerini unutulmayacak bir

Eskikitaplarim.com Karagöz
hizmete dönüştürmenin en güzel yolu bu..

Güngör MENGİ (Sabah)


Başlan, devletin yumruğunu yiyerek yok olan veya adaletin pen­
çesine düşen ihanetin intikam için pusuya yattığı biliniyordu. Uğur­
suz eylemlerini dün Diyarbakır’da gerçekleştirdiler. “Devletle halkı
banşuran adam” unvanını haklı olarak kazanan Emniyet Müdürü Gaf­
far Okkan’ı pusu kurarak öldürdüler. Onun yanında beş polisi daha
şehit ettiler. Ülkenin halkına, huzuruna, bütünlüğüne ve rejimine
düşman bu katil güruhu, hangi melâ, net yuvasının masallandır? Ok­
kan, PKK’nın da, Hizbullah’ın da hedefi idi. Halka kendini ve polisi
sevdirerek PKK’nın, karanlık yuvalannı dağıtarak dinci terör örgütü
Hizbullah’ın hedefi olmuştu. Şehitlerimize rahmet dilerken katillerin
bir an önce yakalanmalannı bekliyoruz. Bunu, şehitlerin kanı yerde
kalmasın ve terörle Türkiye’de rejimin sarsılabileceği şüphesi yeni­
den doğmasın diye istiyoruz. Artık devlet terörle savaşı öğrendi, halk
da uyandı. Terörle kazanabilecekleri bir şey olmadığını görüyorlar.
Yapabildikleri, böyle pusu kurup kan dökerek kaçmaktır. Güvenlik
güçlerinin bilinçli özverisi ve halkın inancı, ihanetin kendi döktüğü
kanda boğulmasını sağlayacaktır. Türkiye, gücünü, birliğini ve inancı­
nı dorukta tutmak zorunda olduğu günler yaşıyor. İhanetin ve melâ
netin panzehiri dışanda değil, kendi içimizde...

Faruk MERCAN (Zaman)


Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, İçişleri Bakanı Sadettin
Tantan’ın beğendiği polis müdürlerinden biriydi. Aynı zamanda Tan-
tan’ın hemşerisiydi. Tantan, İstanbul emniyetinin başına getirmek
için aralannda bir tercih yapmak üzere üç polis müdürünü belirledi­
ğinde bu isimlerden biri Gaffar Okkan’dı. Suikastten sadece 45 daki­
ka önce kendisiyle Diyarbakır’da bir mülakat yapan gazeteci Nuriye
Akman’ın dediği gibi, "kendine güvenen” ve “havalı" bir emniyet mü-
200
Eskikitaplarim.com Karagöz
dürüydü. Halkla sıcak temas kurmasını bilen bir polisti. Bu yüzden,
halk nezdindeki popülaritesi yüksekti. Dün olaydan üç saat sonra
İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ı aradığımda, hiçbir soruya cevap ve­
rebilecek durumda değildi. Üzüntüsü çok büyüktü. Ancak, “Müsait
değilim” diyebildi...

Derya SAZAK (Milliyet)


Diyarbakır’ı yasa boğan ‘Gaffar Okkan suikasti’Ankara’nın sisli ha­
vasının bir an önce dağılmasını bekleyen siyasi çevrelerde yeni bir
“şok” dalgası yarattı. Başbakanı kaygılandıran “düğmeye kim bastı?"
sorusu İstanbul’da bir polis otosunun taranması üzerine Çevik Kuv-
vet’in protesto eylemi nedeniyle gündeme gelmişti. Bir buçuk ay son­
ra terör hedef büyüttü; Diyarbakır Emniyet Müdürü, 10 kişilik koru­
ma ekibiyle bombalı saldırıya uğradı. Kentin ortasında, yol kesilerek
el bombası ve kalaşnikof ateşiyle gerçekleştirilen suikastın bilançosu
ağır oldu. Halkın sevgisini kazanmış Gaffar Okkan ile özel kalemi
Mehmet Kamalı, koruma görevlileri Mehmet Sepetçi, Mustafa Dinçer,
Atilla Durmuş, Selahattin Baysoy "CIA filmlerine taş çıkartan profes­
yonellikteki pusunun kurbanı” oldular. 24 Ocak “uğursuz” bir tarih;
Uğur Mumcu’nun katledilişinin sekizinci yılında Diyarbakır’da suikas-
te uğrayan Gaffar Okkan aynı zamanda Hizbullah’ın çökertilmesinde
düğmeye basan polis şefi olarak bilinen ve Beykoz’daki disketler
sayesinde “umut operasyonu’’na giden yolu açan kişidir. Onun
ölümü de nasılsa 24 Ocak gününe rastlıyor...

İsmet SOLAK (Hürriyet)


Kan dökmek için tetikte bekleyen terör, en ufak hatayı affetmez
ve istediği canı alır. Diyarbakır’da terördeki gerileme belli ki polisi bi­
le akıl almaz bir rehavete sürüklemiş. Belli ki istihbarat, ciddi bir şe­
kilde ihmal edilmiş. Terörün kentteki bir numaralı hedefi olan kişinin
pusuya düşürülmesini başka türlü açıklamaya olanak yok. Rahmetli
201
Eskikitaplarim.com Karagöz
Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’m halka güvendiği için
zırhlı aracını kullanmaması, normal araca binmesi, teröristlerin işini
çok kolaylaştırdı. Bu birinci hata. Diyarbakır gibi yıllarca terörün mer­
kezi olmuş bir kentte istihbarata nasıl bu kadar boş verilmiş? Belli ki
teröristler günlerce, belki de aylarca bu pusuyu kurmak için çalışma
yapmışlar, planlar hazırlamışlar. Bu kadar profesyonel bir eylem ha­
zırlıksız yapılamaz. İstihbarat örgütleri, böyle uzun bir hazırlık gerek­
tiren eylem hakkında nasıl duyum alamamışlar? Bunu anlamak ola­
naksız. Demek ki bu konuda bir gevşeme olmuş. Bu da ikinci hata.
Yoğun tehditler alan bir emniyet müdürünün, çok daha etkin bir şe­
kilde korunması gerekirdi. Oysa olay gösterdi ki, Gaffar Okkan’ı ko­
ruması gerekenler kendilerini bile koruyamadılar. Onlar da pusuya
düşmekten kurtulamadılar. Bu da üçüncü hata....

Haluk ŞAHİN (Radikal)


...Terörün (ya da terör kisvesi altında sahneye çıkan derin-terö-
rün) kendisine iki tür kurban seçtiğini biliyoruz. Nefret edildiği için
öldürülenler, sevildiği için öldürülenler. Cenazesi sırasında Diyarba­
kır’da yaşananlar Gaffar Okkan’m ikinci kategoriye girdiğini gösteri­
yor. Belli ki, Okkan Diyarbakır halkının saygı ve sevgisini kazanmış bi­
riydi ve bu nedenle öldü. Okkan sadece bu cinayeti işlediği iddia edi­
len Hizbullah’ın nefret ettiği (ama halkın sevmediği) bir kişi olsaydı,
halkın arasına çıkmaz, zırhlı arabasını kullanır, daha yoğuri önlemler
alır, böyle pusuya düşmezdi. Terör zaten nefret edilen hedeflere faz­
la dokunmuyor ya da dokunamıyor. Tek günahları sevmek olan nice
terör kurbanlarını hatırlayınız...

Ahmet TAŞGETİREN (Yeni Şafak)


...Bir emniyetçiye ağlıyor Diyarbakır... Binler, on binler halinde...
İşi güvenlik olan, sırf bu sebeple biraz çatık kaşlı olması gereken, sırf
bu sebeple, bilileriyle çatışması kaçınılmaz olan bir insana ağlıyor.
202

Eskikitaplarim.com Karagöz
Hendekli Gaffar Okkan’a Diyarbakırlı gençler, yaşlılar ağlıyor. “Baba­
mızı kaybettik” diye çığlık atıyor insanlar... Resmi bir uğurlama değil
Gaffar Okkan’a yapılan, sa d ece polisler, askerler selam ,durm uyor
Gaffar Okkan’a... Diyarbakır’ın yüzleri sıcaktan-soğuktan kavrulmuş
sokak çocukları, p os bıyıklı delikanlıları, poşulu yaşlıları, beyaz başör­
tülü anneleri Fatihalar okuyor ardından... On binlerce insan, Diyarba­
kır m üftüsünün “helallik isteği”ne “hakkımız helal o lsu n ” diye cevap
veriyor. Bir sim var bu görüntünün... “Sokak çocuklan b enim ç o cu ­
ğum ” dem iş bu em niyet m üdürü... Onlara her sabah çorba içirmiş.
Kahvehanelerde oturup çay içmiş, m uhabbet etm iş Diyarbakır’ın iş­
sizleriyle... Terörün savurduğu ailelerin Diyarbakır’daki acısına ortak
olmaya çalışmış. Faili m eçhullerin üzerine gitm iş... Halka kötü m u­
am ele yapan güvenlik görevlilerine fırsat verm em iş. “B en halkın ara­
sında serbestçe gezm ezsem , halk nasıl sokağa çıksın?” diye söylüyor­
muş, sokakta tedbirsiz dolaşm asını sakıncalı bulunanlara...

203
Eskikitaplarim.com Karagöz
İÇİNDEKİLER

Önsöz ....... ....................................................... 7

Giriş ...................................................... ........ 11

Gençlik yılları ve
İnsan Olarak Gaffar Okkan . ............................ 17

“Gaffar Baba"
Efsanesinin Geçtiği İller ..................................... 39

Dehşet Verici Suikastin


Adım Adım Öyküsü................ .............................. 127

Suikastin Ardından
Neler Söylendi? .......................... i................... 167

Eskikitaplarim.com Karagöz
33 10 Öldürüldü!
• Neden, "Ç o k şey biliyorum. A d e ta canlı arşivim ," diyordu?
• Neden, "Beni bir Hendek'de bir de D iyarb akır'd a kimse
öld ürem e z/'idd iasınd ayd ı? \
• Neden, halk tarafından çok sevilmesine rağmen, kendi teşkilatının bir
kısmı tarafından sevilmiyordu?
• Neden, kam uoyunda bilinenin aksine Sadettin Tantan'la arası bozuktu?..
• N eden M esut Yılm az'ın bile "Hayırlı olsun" demesine rağmen, tek hedefi
olan İstanbul Emniyet M ü d ürlüğü'ne getirilmedi?
• Neden, hiç tarzı olm adığı halde ölümünden bir a y önce Hizbullah'ın 26
tetikçisinin ismini açıklam ak zorunda kaldı?
• Ve, "Engelleniyorum " derken neyi kastediyordu?..
G a ffa r O kkan , Cumhuriyet tarihinin en o rgan ize suikastinin hedefi oldu.
Türkiye'yi sarsan bu suikast, ardın d a şimdiye k ad ar yanıtı bulunam ayan
çok say ıd a soru işareti bıraktı.
Kimdi G a ffa r O kk an ve neden hedef seçilmişti?
Bu çalışm a, son günlerde örneklerini sıkça gö rd ü ğü m ü z salt bir "arşiv"
derlemesi değil. V e "kes-yapıştır" kolaycılığıyla d a hazırlanmadı. Gazeteci
Emrah Gürkan, sıra dışı emniyet müdürünün çocukluğunun geçtiği ve görev
yaptığı illerde 100'den fazla canlı tanıkla yüzyüze görüştü. Yakın çevresi,
iş arkadaşları, ailesi ve suikastin tanıkları, bize A . G a ffa r O k k a n 'ı gerçek
hayatın "y a şa y a n " bir kahram anı olarak sunuyor...

GÜNCEL,
V c X YAYINCILIK

You might also like