You are on page 1of 174

SONSUZ BİR ENERJİ KAYNAĞI

GÜNEŞ
Küresel Felaket öncesi; güneş enerjisi, küresel iklim değişimi, güneş
hücreleri ve geleceğin teknolojisine bir bakış...

Dr. AHMET TOPRAK


akademi.toprak@gmail.com
YAZAR HAKKINDA

Fizik alanında lisansını derece ile bitiren yazar, nanoteknoloji alanında kendini
geliştirmiş ve bu alanda makaleler ve patentler yazmıştır.

Fikirlerinizi paylaşın, saçma olsalar bile, çünkü o saçma fikirlerin, başkalarının


beyinlerinde hangi devrimci fikirleri doğuracağını asla bilemezsiniz.

Geçmişin uçuk fikirlerinin günümüzün gerçekleri olduğunu asla unutmayın.


“Küresel ısınma hepimizi etkileyecek.”
Alice: Deli insanların arasına gitmek istemiyorum.

Cheshire Kedisi: Bunun sana pek bir yararı yok. Hepimiz burada deliyiz. Ben
deliyim. Sen delisin.

Alice: Benim deli olduğumu nereden biliyorsun?

Cheshire Kedisi: Öyle olmalısın. Öyle olmasaydın buraya gelmezdin.

...

Alice: Buradan gitmek için bana hangi yolu izlemem gerektiğini söyler misin?

Alice: Neresi olduğunun önemi yok!

Cheshire Kedisi: O zaman hangi yol olduğunun da bir önemi yok.

Alice: Sonunda herhangi bir yere varsın da.

Cheshire Kedisi: Elbette varacaksın. Eğer yeterince uzun yürürsen.

L. Carroll, Alice Harikalar Diyarında


Küresel çapta bir iklim değişimini engelleyip, milyonlarca kişinin kuraklık, sel ve
salgın hastalıklar nedeniyle ölmesini engelleyebilirdik. Ancak yapmadık!

Doğanın gözlerimiz önünde yavaş yavaş ölmesini izledik. Yıllarca; kuruyan su


kaynaklarına, eriyen buzullara, şiddetli kasırgalara, değişen iklim periyotlarına,
zamansız açan çiçeklere, nesilleri tükenen canlılara, binlerin ölümüne neden
olan sel felaketlerine ve artan kanser vakalarına hep kayıtsız kaldık. Bu sonun,
bizim başımıza asla gelmeyeceğini sandık. Ama yanıldık... Doğanın, bizi
uyarma şekline aldırmadık ve felaket birden ve küresel çapta geldi.

Bir zamanlar gökyüzü masmavi idi. Kuşlar, gökyüzünde uçuşurdu. Parklarda


gezer, yemyeşil ağaçların altında uzanır ve o tertemiz havayı solurduk. Ama bir
gün, her şey sona erdi. Aslında bu son, uzak değildi.

Tarih...

Kimse ne zaman gerçekleştiğini bilmiyor. Çünkü, geleceği bir anda


mahfetmedik. Doğa, bize hep bir şans verdi. Ancak egomuzun vermiş olduğu
hırs, bizleri daha fazla kazanmaya ve bu uğurda, doğayı hiçe sayarak geri
dönülemez bir sona sürükledi. Evet; Dünya, küresel çapta felaketlerin eşiğine
geldi. Ülkeler; sel, şiddetli kasırgalar, kuraklık ve salgın hastalıklar nedeniyle
yok oldu. Milyonlarca insan hayatını kaybetti. Geri kalanlarımız ise; açlık,
susuzluk, hastalık ve karanlık ile boğuşmaktayız. Kimse, artık gökyüzünün
maviliğinden, denizlerden ve güneşten bahsetmiyor. Çünkü, onların nasıl bir şey
olduğunu hatırlamıyoruz bile...

Gökyüzü siyah bulutların esaretinde... Tüm yeryüzü çölleşmiş... Ozon tabakası


yok... İnsanların gözlerinde, o eski umut ve yaşam arzusu yok...

Bir damla su ve temiz hava, tek istediğimiz bu...


Sera gazlarının artması dünyanın sıcaklığını arttıracak. Artan sıcaklıklar,
dünyanın kliması olan buzulların erimesine ve sonuç olarak küresel çapta bir
kuraklığa neden olacak. Barajlar kuruyacak ve hidroelektrik enerjisi son
bulacak. Aşırı sıcaklar nedeniyle yeryüzünde rüzgârlar esmez olacak ve rüzgâr
enerjisi son bulacak. Fosil yakıtlar da tükendiğinden, insanlığın sonuna
yaklaşılmış olacak...
İnsanlık için tek umut, yaşamın kaynağı olan güneşe yönelmektir. Güneş
enerjisi, tüm enerji kaynaklarının üzerinde bir enerji kaynağı olup, var olan tüm
enerji kaynaklarının temelini oluşturmaktadır.
İÇİNDEKİLER

1. SERA ETKİSİ .................................................................................................. 1


1.1. Küresel Çapta Sıcaklık Değişiminin Etkileri .............................................. 4
2. GÜNEŞ ENERJİSİ ........................................................................................ 24
2.1. Güneş Spektrumu .................................................................................. 24
3. ÜLKEMİZİN GÜNEŞLENME POTANSİYELİ................................................. 28
4. GÜNEŞ ENERJİSİ TEKNOLOJİSİ ................................................................ 32
4.1. Isıl Güneş Teknolojisi ............................................................................. 32
4.1.1. Düşük Sıcaklık Uygulamaları (20-200 oC) ........................................ 32
4.1.1.1. Su Isıtma .................................................................................... 32
4.1.1.2. Su Arıtma ................................................................................... 37
4.1.1.3. Ürün Kurutma ve Seracılık ......................................................... 37
4.1.1.4. Güneş Havuzları......................................................................... 37
4.1.1.5. Güneş Ocakları .......................................................................... 39
4.1.1.6. Geçişli Hava Paneli .................................................................... 41
4.1.1.7. Termal Depolama Duvarları (Trombe duvarı) ............................. 41
4.1.1.8. Güneş Bacaları........................................................................... 42
4.1.1.9. Güneşli Soğutma Sistemleri ....................................................... 42
4.1.1.10. Güneş Enerjili Termoelektrik Jeneratör .................................... 47
4.1.2. Orta Sıcaklık Uygulamaları (350-400 oC) ......................................... 48
4.1.2.1. Parabolik Oluk Kollektörlü Güneş Güç Santralleri ...................... 48
4.1.2.2. Nokta Odaklamalı Çanak-Stirling Motorlu Güneş Güç Santralleri50
4.1.3. Yüksek Sıcaklık Uygulamaları (>400 oC).......................................... 51
4.2. Güneş Hücreleri ve Fotovoltaik Sistemler .............................................. 54
4.2.1. Fotovoltaik Sistemler ve Uygulama Alanları ..................................... 55
4.2.1.1. Bağımsız Fotovoltaik Sistemler ................................................. 56
4.2.1.2. Elektrik Şebekesine Bağlı Fotovoltaik Sistemler........................ 56
5. GÜNEŞ HÜCRELERİNİN TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ ................................ 73
6. KLASİK BİR P-N EKLEM GÜNEŞ HÜCRESİNİN ÇALIŞMA PRENSİBİ ....... 77
7. KLASİK BİR P-N EKLEM GÜNEŞ HÜCRESİNİN ELEKTRİKSEL
MODELLEMESİ ................................................................................................ 82
8. GÜNEŞ HÜCRESİ TÜRLERİ ........................................................................ 85
8.1. Birinci Nesil Güneş Hücreleri.................................................................. 89
8.1.1. Tek kristal silikon güneş hücreleri (sc-Si) .......................................... 89
8.1.2. Çok kristalli silikon güneş hücreleri (pc-Si) ........................................ 91
8.2. İkinci Nesil Güneş Hücreleri .................................................................... 93
8.2.1. Amorf Silikon (a-Si:H) İnce Film Güneş Hücreleri.............................. 94
8.2.2. Kadmiyum Tellür (CdTe) İnce Film Güneş Hücreleri ......................... 98
8.2.3. Bakır İndiyum Diselenid (CIS) İnce Film Güneş Hücreleri ................. 99
8.2.4. Çoklu Kristal Silikon İnce Film Güneş Hücreleri .............................. 101
8.3. Üçüncü Nesil Güneş Hücreleri .............................................................. 104
8.3.1. Gräetzel Güneş Hücreleri ................................................................ 108
8.3.2. Polimer (plastik) Güneş Hücreleri .................................................... 109
8.3.3. Boya-duyarlı (DSCs) Güneş Hücreleri............................................. 110
8.3.4. Plazmon Güçlendirmeli Organik Güneş Hücreleri ........................... 113
8.3.5. Nanotel Boya-duyarlı Güneş Hücreleri ............................................ 114
8.4. Dördüncü Nesil Güneş Hücreleri ........................................................... 115
8.4.1. P3HT/CdSe Hibrit Polimer-Nanoçubuk Güneş Hücreleri................. 115
8.5. Geliştirilen Diğer Güneş Hücresi Türleri ................................................ 117
8.5.1. Plazmonik Güneş Hücreleri ............................................................. 117
8.5.2. Silikon Nanotel Güneş Hücreleri ..................................................... 118
8.5.3. Silikon Nanoçubuk Güneş Hücreleri ................................................ 119
8.5.4. İnce Dilimli Silikon Güneş Hücreleri................................................. 120
8.5.5. Küresel Silikon Güneş Hücreleri ...................................................... 121
8.5.6. Nanoçukur Silikon Güneş Hücreleri................................................. 124
8.5.7. Çoklu Eklem Güneş Hücreleri ......................................................... 125
8.5.8. Yoğunlaştırmalı Güneş Hücreleri .................................................... 128
8.5.9. Termofotovoltaik Hücreler ............................................................... 130
8.5.10. Mikro-termofotovoltaik Güç Dönüştürücüler .................................. 136
8.5.11. Sıcak (Yüksek Enerjili) Yük Taşıyıcı Hücreler ............................... 138
9. GÜNEŞ MİMARİSİ ...................................................................................... 141
10. DENİZ SUYUNUN ARITILMASI ................................................................ 142
11. NEMLİ HAVADAN İÇME SUYU ELDESİ .................................................. 145
12. ÇÖLLERİN YEŞİLLENDİRİLMESİ ............................................................ 146
13. ÇÖLLERDE GÜNEŞ GÜÇ SANTRALLERİ ............................................... 147
14. HİDROJEN GAZI ELDESİ ......................................................................... 147
15. UZAYDAN YOĞUNLAŞTIRMALI GÜNEŞ GÜÇ SANTRALLERİ .............. 148
16. DÜNYA DIŞI OLASI DİĞER ÇALIŞMALAR .............................................. 149
17. SONSÖZ ................................................................................................... 150
18. KAYNAKLAR............................................................................................. 153
1. SERA ETKİSİ

Sürdürülebilir kalkınma ve küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği, insanlığın


önünde iki büyük engel olarak durmaktadır. Geleceğin dünyasında insanın var
olabilmesi, bu iki büyük engelin aşılmasına bağlıdır. Sürdürülebilir kalkınma;
doğal kaynakların yok edilmeden, yenilenebilir bir enerji kaynağı (ya da
kaynakları) ile beslenen bir toplumda, çevre ile barışık bir ekonomi-ekoloji
dengesini ön görür. Sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleşmesi, ancak
yenilenebilir sonsuz bir enerji kaynağı ile mümkündür. Nitekim Petrolün 30-40
yıl, Doğal gazın 60 yıl, Kömürün 200 yıl ömrü kaldığı düşünüldüğünde [1];
sürdürülebilir bir kalkınma için, yenilenebilir bir enerji kaynağına neden
gereksinim duyulduğu daha iyi anlaşılır. Öte yandan; ısınma, ulaşım ve enerji
üretimi amacıyla kullanılan petrol, kömür ve doğal gaz gibi temel enerji
kaynaklarının yakılmasından kaynaklanan Karbondioksit (CO2), Karbon
monoksit (CO), Metan (CH4), Kükürt dioksit (SO2) ve Azot oksit (N2O) gibi
gazların salınımı, atmosferde sera etkisine neden olmaktadır. Bu ise, atmosferin
ısısını arttırmakta ve iklim değişikliğine neden olmaktadır.

Şekil 1.1. Sera etkisi [2].

1
Dünyanın sıcaklığı, dünyaya giren güneş enerjisi ile uzaya geri yansıyan güneş
enerjisinin hassas dengesiyle kontrol edilir. Bu dengenin korunmasında
atmosferdeki gazlar kritik rol oynar. Dünyaya gelen güneş enerjisinin %30’u
bulutlar ve atmosferdeki diğer parçacıklar tarafından yansıma ve saçılmalara
uğrayarak uzaya geri yansır. Gama ışınları, X-ışınları ve morötesi ışınları içeren
%20’lik kısım, atmosfer tarafından soğurulur. Büyük çoğunluğu görünür bölge
olan %50’lik kesim ise, atmosferden geçerek yeryüzüne ulaşır. Yeryüzüne
ulaşan güneş enerjisinin %85’i okyanuslar, toprak ve bitkiler tarafından
soğurulur. Geriye kalan kısım ise buzullar, çöller ve okyanuslar tarafından
tekrardan atmosfere yansıtılır. Güneş enerjisinin soğurulması sonucunda ısınan
yüzeyler, uzun dalga boyunda kızılötesi ışınlar yayımlar. Yayımlanan bu ısı
enerjisi, atmosfere ve atmosferden de tekrardan uzaya yansıtılır. Sonuçta,
dünyanın sıcaklığını koruyan bir denge mekanizması oluşmuş olur. Bu denge,
fosil yakıtların yakılması sonucu atmosfere salınan karbondioksit (CO2), karbon
monoksit (CO), metan (CH4), kükürt dioksit (SO2), azot oksit (N2O) ve su buharı
gibi sera gazları nedeniyle bozulur. Atmosferi bir tabaka halinde kaplayan sera
gazları, uzaya tekrardan yansıtılması gereken kızılötesi ışınları tutarak,
atmosferin ısınmasına neden olur. Sonuçta, denge bozulur ve dünyanın
sıcaklığı artmaya başlar. Bu durum, sera etkisi olarak adlandırılır ve yaşamın
devamlılığı için kritik bir rol oynar.

Küresel çapta bir sıcaklık artışı, buzulların erimesini de beraberinde getirir.


Buzulların erimesi, okyanuslara büyük oranda tatlı su karışmasına neden olur.
Sonuçta, okyanuslardaki tatlı ve tuzlu su dengesi bozulur. Bu durum; okyanus
akıntılarını etkileyerek ciddi düzeyde iklim değişimlerine, birçok canlı türünün
yok olmasına, denizlerin taşmasına ve birçok ada devletinin su altında
kalmasına neden olur. Ayrıca buzulların erimesi, sıcaklık artışını daha da
tetikleyerek küresel çapta bir kuraklığa da yol açar.

IPCC (Intergovernmental Panel on Climate Change) 2007 araştırma sonucuna


göre; fosil yakıtlar nedeniyle oluşan sera etkisi, dünya sıcaklığını gelecek 50
yılda 1,5oC ile 4oC aralığında arttıracaktır. Bu değer, gözümüze çok yüksek
görünmüyor olabilir. Ancak 1500’lü yıllarda başlayıp 1800’lü yıllara kadar devam
eden ve Avrupa’da Küçük Buz Çağı olarak anılan soğuk dönemde, ortalama

2
küresel sıcaklık, bugünkü değerinin yalnızca 1oC altındaydı. Günümüzden
12.000 yıl kadar önce sona eren son buzul çağında ise, dünyanın ortalama
sıcaklığı bugünkü düzeyinden yalnızca 5oC daha düşüktü. Yani; bize sayı olarak
pek küçük gelen sıcaklık değişimleri, iklim kuşakları ve canlıların doğal yaşam
alanları üzerinde gerçekte çok büyük etkilere sahiptir [3].

Dünya genelinde okyanus ve kıtaların sıcaklık değişimleri referans alındığında


Ekim 2010 yılı itibariyle kaydedilen ortalama sıcaklık değişimi, 20. Yüzyıl
ortalama sıcaklık değeri olan 14.0oC değerinden 0,54oC daha fazladır. Bu ise,
1880 yılından beri ölçümlenen en sıcak sekizinci Ekim ayı anlamına gelmektedir
[4].

Şekil 1.2 ve Şekil 1.3, dünya genelinde sıcaklık sapma değişimlerini


göstermektedir.

Şekil 1.2. Ekim 2010 itibari ile ölçümlenen kara ve deniz yüzey
sıcaklıklarındaki sapmaları. 1971-2000 yılları arasında ölçümlenen
değerler referans alınarak oluşturulmuştur [4].

3
Şekil 1.3. Ekim 2010 itibari ile ölçümlenen ortalama sıcaklık sapmaları [4].

Şekil 1.2 ve Şekil 1.3’te görülen sıcaklık sapmaları sizi pek tedirgin etmemiş
olabilir. Ancak birazdan okuyacağınız felaketler, bu sıcaklık sapmaları nedeniyle
olmuştur.

1.1. Küresel Çapta Sıcaklık Değişiminin Etkileri

KUZEY KUTUP DENİZİ (Kuzey Kutbu Okyanusu), 1978’den bu yana %6


oranında eridi ve 30 yıl içine %40 oranında inceldi.

GRÖNLAND BUZ TABAKASI (Grönland), 1993’ten bu yana güney ve doğu


köşelerinden her yıl 1 m kadar inceldi.

KOLOMBİYA BUZULU (Alaska, ABD), 1982’den bu yana 13 km geri çekildi ve


1999’da geri çekilme oranı günde 25 m’den 35 m’ye çıktı.

GLACIER NATIONAL PARK (Kayalık Dağlar, ABD), 1850’den bu yana


buzulların sayısı 150’den 50’ye indi.

4
ANTARKTİKA DENİZ BUZU (Güney Okyanusu), 1973-1993 arasında
Antarktika’nın batısındaki buz %20 oranında azaldı ve azalması da sürüyor.

PİNE ADASI BUZULU (Güney Antarktika), buzun incelme oranı yıllık %3,5.

LARSEN-B BUZ TABAKASI (Antarktika Yarımadası), 1998’de 200 km²’lik bir


buzdağı koptu. 1998-1999 arasında 1714km² ve 1999-2000 arasında 300
km²’lik buzdağları ayrıldı.

TASMAN BUZULU (Yeni Zelanda), 1971-1982 arasında ortalama 200 m inceldi


ve 1991’den bu yana buzdağları kopmaya başlayarak çöküşü hızlandırdı.

MEREN, CARSTENZ ve NORTHWALL FİRN BUZULU (İrian Jaya,


Endonezya), 1995’te geri çekilme yılda 45 m’ye ulaştı. 1936-1995 arasında
buzulun alanı %84 oranında küçüldü. Günümüzde Meren buzulu yok olma
noktasındadır.

DOKRİANA BAMAK BUZULU (Himalayalar, Hindistan), 1998’de geri çekilme


20m’ye ulaştı. Bundan önceki beş yılda geri çekilme 16.5 m idi.

DUOSUGANG ZİRVESİ (Ulan Ula Dağları, Çin), buzullar 1970’li yılların


başından bu yana %60 oranında küçüldü.

5
TIEN SHANG DAĞLARI (Asya), son 40 yılda buzul hacmi %22 oranında
kayboldu.

GÜRCÜ DAĞLARI (Rusya), son yüzyılda buzul hacmi yarı yarıya kayboldu.

ALPLER (Batı Avrupa), buzul alanı %35–40 oranında kayboldu.

KENYA DAĞI (Kenya), 1800’lü yıllardan bu yana en büyük buzul kütlesinin


%92’sini kaybetti.

SPEKA BUZULU (Uganda), 1977-1990 yılları arasında 150 m’den daha fazla
geri çekildi.

UPSALA BUZULU (Arjantin), son 60 yıldır; yıllık ortalama 60 m geri çekildi. Bu


oran giderek artmaktadır.

QUELCCEYA BUZULU (Andlar, Peru), 1970-1990 arasında her yıl ortalama 3m


geri çekildi. 1990’dan sonra bu değer ortalama 30 m oldu [5].

JAKOBSHAVN BUZULU (Grönland), 6.5 km genişliği ve 340 m derinliği ile


dünyadaki kara parçaları içinde en büyük buzul olma özelliğine sahip olan bu
buzul, denize doğru yılda 40 m’lik bir hızla yaklaşmaktadır [3].

6
Şekil 1.4. 23 Ağustos 2005 yılında Amerika’da meydana gelen ve 1836
kişinin ölümüne neden olan Katrina Kasırgası sonrası.

Şekil 1.5. Tuz gölü 40 yılda %50 küçüldü.

7
Şekil 1.6. 27 Ekim 2005’te Amazonlar’da yaşanan büyük kuraklığın
sonucunda Cuiruai Gölü bu hale geldi [6].

Şekil 1.7. 27 Ağustos 2007, Yunanistan’daki orman yangınları [6].

8
Şekil 1.8. İspanya’daki Mediano bölgesindeki batalık, 2007 ve 2008
yıllarında yağmur miktarının yüzde 40 oranında düşmesi
sonucunda neredeyse tamamen kurudu, 16 Nisan 2008 [6].

Şekil 1.9. 2001-2005 arasında yüzde 94’ü eriyen ve küresel ısınmanın


sembolü haline gelen Ilulissat Buz fiyordu’nda bir balıkçı, 3
Temmuz 2009 [6].

9
Şekil 1.10. 24 Temmuz 2008’de Olimpiyat Oyunları’nda yelken
mücadelelerine ev sahipliği yapan Çin’in Qindao kentinin kıyıları,
mavi-yeşil alglerin istilasına uğradı [6].

Şekil 1.11. 7 Eylül 2008’de Kuzeydoğu Hindistan’daki taşkınlar sırasında


küçük bir adacığa sığınmış inekler [6].

10
Şekil 1.12. 9 Şubat 2009’da Avusturalya’da yaşanan büyük orman
yangınlarının kurbanlarından biri [6].

Şekil 1.13. 7 Mayıs 2009’da Brazilya’daki Iguazu Şelalesi’nin, yaşanan


kuraklık sonrasındaki hali [6].

11
Şekil 1.14. 31 Temmuz 2009’da Humboldt buzulunun erimesinden sonra
geriye kalanlar [6].

Şekil 1.15. 9 Ağustos 2009’da Morakot tayfunu bir oteli sulara gömüyor [6].

12
Şekil 1.16. 3 Kasım 2009’da İspanya’nın Leon bölgesindeki Luna Baraj Gölü
[6].

Şekil 1.17. Dünya’nın en büyük ormanları olan Amazon Yağmur Ormanları,


dünyadaki tüm bitki ve hayvan türlerinin yüzde 30’unu barındırıyor.
Ancak Dünya’nın akciğerleri olan Amazon Ormanları, her dakika 6
futbol sahası kadar küçülüyor [6].

13
Şekil 1.18. Arjantin’deki Perito Moreno buzulu her geçen gün daha da eriyor
[6].

Şekil 1.19. 17 Ağustos 2009’da Kenyalı bir çocuk uzak mesafedeki ırmaktan
evine su taşıyor [6].

14
Şekil 1.20. Peru'da And Dağlarının doruklarından doğarak Atlas Okyanusu'na
dökülen 6.400 kilometre uzunluğuyla Amazon'un en büyük ırmak
kolu olan Rio Negro’nun su seviyesi, 2010 Ekim ayında yapılan
ölçümlere göre, 13,6 m olarak ölçüldü. Bu değer, 1902’den bu
yana ölçümlenen en düşük değerdir [4].

Şekil 1.21. Haziran-Temmuz 2021 yılında ABD’de 50 oC’yi geçen sıcaklar,


orman yangınlarına neden oldu. Sıcaklar nedeniyle 200’ün
üzerinde can kaybı yaşandı.

15
Şekil 1.22. Temmuz 2021 yılında Çin’de yaşanan sel felaketinden 1 milyon
200 binden fazla kişi etkilendi. 20’den fazla kişi hayatını kaybetti. 9
bin hektardan fazla tarım arazisi zarar gördü. Ülke ekonomisine
zararı 11,3 milyon dolar oldu.

İspanya’da 1980 yılında 27 olan buzul sayısı 13’e düşmüştür. Afrika’da


Kilimanjaro Dağı’ndaki buzul, 20.yüzyılda kütlesinin yaklaşık dörtte üçünü yitirdi
ve aynı dönemde Kafkaslardaki buzulların kütlesi yarıya indi [3]. 20.yüzyılın
sonunda deniz seviyesi 10 ile 25 cm kadar arttı. Antarktika’da son 50 yıl içinde
hava sıcaklığı 2,5˚C artmış ve 7 dev buzul kütlesinin alanı, 1974 yılından bu
yana 13.500 kilometrekare daralmıştır (2002 yılı verilerine göre). İzlanda
Üniversitesi profesörlerinden Helgi Björnson, yaptığı araştırmalara dayanarak;
İzlanda’nın %8’ini kaplayan ve kutuplar dışındaki en büyük buzul olan Vatna
dev buzulunun, 1930 yılından beri en yüksek erime hızına eriştiğini ve küresel
ısınmanın böyle devam etmesi halinde, bu dev buzulun 100 yıl sonra yok
olacağını ve bütün İzlanda’nın sular altında kalacağını bildirmiştir (Ocak 2002)
[7].

16
22 Mart 2002 tarihinde
Güney Kutbu’ndaki Thwaites
büyük buzulundan 3.400
kilometre karelik (Mayorka
Adası kadar) büyük bir buz
kütlesi koptu. 13-23 Ekim
2010 tarihlerinde etkili olan
ve saatte 290 km’lik
maksimum rüzgârlara sahip
olan Megi Süper Tayfunu 2006 yılından beri
Filipinleri vuran en güçlü tayfun oldu.
Avustralya’da Ekim 2010 yağışları, 52,6 mm’yi
buldu (bu değer normalin %126 üzerindedir) ve
111 yıl önce tutulmaya başlanan ulusal kayıtlara
göre en nemli üçüncü Ekim oldu. Meksika, 2010
Ekim ayında 1941 yılından beri ölçümlenen en kuru Ekimini geçirdi. 2010 Ekim
ayında ölçümlenen Antartik Deniz Buz uzantısı, 1979-2000 yılları arasındaki
ortalama değerlerinin %2,9 üzerinde çıktı [4].

Bu ve buna benzer binlerce olay, dünya genelinde küresel bir tehtidin var
olduğunu ve küresel ısınmaya neden olan sera gazı salınımını azaltmamamız
durumunda, yakın zamanda büyük felaketlerin kapıda olacağını göstermektedir.

Bugün, sanayi öncesi döneme


göre atmosferdeki karbondioksit
oranı %40 daha fazla ve bu oran
her yıl daha da artmaktadır. Bu
oranın atmosferdeki güvenli limit
olan 350 ppm (1 milyon hava
molekülü başına 350 karbondioksit
molekülü) değerine çekilememesi
durumunda, karbondioksit miktarı
gittikçe artacak ve kritik değere ulaşacaktır. Bu ise; birçok yerin sular altında
kalması, milyonlarca insanın bulundukları bölgeleri terk etmesi, milyonlarca

17
insanın ölmesi, iklimlerin değişmesi, dünya genelinde tarımın ölmesi, göllerin
kuruması, toprak erozyonlarının artması ve milyonları öldürecek salgın
hastalıkların başgöstermesi anlamına gelmektedir.

Sera gazlarının, küresel çapta bir


sıcaklık değişimindeki rollerinin
yanı sıra insan sağlığına ve
doğaya verdikleri zararlar da ciddi
boyutlardadır. Büyük çoğunluğunu
karbondioksit (CO2) ve metan
(CH4) gazlarının oluşturmuş
olduğu küresel ısınma sonucu
artan sel ve kuraklık nedeniyle enfeksiyon hastalıklarında artış olur. Azot oksit
(NOx) gazlarının stratosferde oluşturmuş olduğu ozon tahribatı nedeniyle
atmosferden dünyaya giren morötesi (UV) ışın miktarı artar ve buna bağlı cilt
kanseri vakalarında artış olur. Ayrıca azot oksit gazlarının yere yakın
mesafelerde ozon gazı oluşumuna sebep vermesi, solunum yolu ve göz
rahatsızlıklarına da yol açar. Havadaki karbon monoksit (CO) miktarının artması
oksijen solunumunu azaltır ve kan zehirlenmelerine yol açar. Kükürt içeren fosil
yakıtların yakılması sonucu oluşan kükürt dioksit (SO2), su buharı ile birleşerek
sülfürik asit oluşumuna neden olur. Bunun sonucunda oluşan asit yağmurları,
fotosentez reaksiyonlarını olumsuz yönde etkileyerek bitkilerin sağlıklı
büyümelerine engel olur. Toprağa aşırı miktarda karışan kükürt dioksit, toprağın
besleyicilik özelliğini yok ederek çoraklıklara neden olur. Asit yağmurlarının
artması, göl ve akarsulardaki su altı yaşamına, insan sağlığına ve mimariye de
büyük oranda zarar verir. Miami Temiz Enerji Araştırma Enstitüsü tarafından
1995 yılında yapılan bir araştırmaya göre, 1995 yılında dünya genelinde
9,33x109 ton fosil yakıldığı ve yanma sonucunda oluşan diğer kimyasallarla
birlikte 29,3x109 ton kirleticinin açığa çıktığı ve bunun da, çevreye 2.700 milyar
$ ile dünya brüt gelirinin %14’ü düzeyinde zarar verdiği gösterilmiştir.

18
Şekil 1.23. Çayırhan Termik Santrali.

Diğer taraftan temel enerji kaynaklarına aday olarak gösterilen Nükleer enerji
santralleri de gösterişli günlerini geride bırakmıştır. Nitekim, nükleer santrallerin
kullandığı yakıt olan Uranyum, dünya rezervleri açısından 53 yıllık bir ömre
sahip olup, ortaya çıkarttığı radyoaktif atıklar açısından da ciddi bir kaygı
oluşturur. Nükleer reaksiyon sonucu açığa çıkan radyoaktif atıklardan
yayımlanan yüksek enerjili parçacıklar, canlı hücrelerle etkileşerek DNA’nın
yapısını değiştirir ve geri dönüşü olmayan kalıtsal hastalıklara neden olur. Bu
nedenle bu atıkların, doğadan ve canlılardan olabildiğince uzakta saklanması
gerekir. Ancak bu atıkların güvenli bir biçimde saklanması hâlâ bir problemdir.
Ayrıca nükleer enerji santrallerinden çıkan yüksek seviyeli atıkların bir kısmının
240 bin yıl boyunca radyoaktif kalabildiği düşünüldüğünde, bunların
sızdırmadan binlerce yıl saklanabileceği de hâlâ bir muammadır (Yılda yaklaşık
10 bin ton nükleer atığın üretildiği ve birikmiş nükleer atık miktarının da 250 bin
tonu aşmış olduğu düşünüldüğünde, durumun ciddiyeti daha da anlaşılır [8]).

19
Şekil 1.24. 26 Nisan 1986 yılında, Çernobil’de nükleer santralde meydana
gelen reaktör patlaması sonucu Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan
atom bombasının 100 katı kadar bir radyosyon havaya karıştı.
Radyoaktif bulutlar, rüzgârın etkisiyle Güney Afrika’ya kadar ulaştı.
Yağan yağmurlar ile radyoaktif kirlilik, toprağa karıştı. Sonuçta, üç
ülkede 146 bin kilometrelik bir alan kirlendi, binlerce insan
kanserden öldü ve binlercesi kalıtsal hastalıklara yakalandı.

Bir nükleer santralin kurulması ve ilk elektriği üretmeye başlaması en az 10 yıl


sürmektedir [9]. Bir nükleer santralin ömrünün en fazla 30 yıl olduğu
düşünüldüğünde, bu santralin kurulması ve ömrü dolduğunda santralin
tekrardan sökülmesi, enerji kaynakları ile kıyaslandığında oldukça maliyetlidir.
Ayrıca dünya için gerekli enerjinin %10’nun nükleer enerjiden sağlanması
durumunda bile, yaklaşık 1000 yeni nükleer santralin kurulması gerekmektedir.
1000 yeni santralin kurulması mümkün olsa dahi inşa edilmeleri onlarca yıl
sürecektir. Bu kadar çok sayıda santral kurulunca da uranyum rezervlerinin
hızla tükeneceği belirtilmektedir [8]. Buna ek olarak, herhangi bir kaza
durumunda yaşam için geri dönülemez radyasyon kirliliği ve nükleer atıkların
depolanması sorunu nükleer enerjiyi kullanışsız kılmaktadır.

20
Bugün gelinen noktada; fosil kaynaklı yakıtların tüketilmesi sonucu, dünyanın
doğal kaynaklarının üçte biri, ormanların yüzde on ikisi, okyanuslardaki biyolojik
çeşitliliğin üçte biri, tatlı sulardakinin ise yüzde ellisi yok olmuştur. Nükleer
silahlanma, nükleer atık sorunu ve toplum sağlığı açısından da nükleer enerjide
endişeler ciddi boyuttadır [8]. Buna rağmen dünyada tüketilen elektrik enerjisinin
%82’si fosil kaynaklardan ve nükleer enerjiden sağlanmaktadır [10]. Ancak bu
enerji kaynaklarının 100 yıl içinde tükeneceği [8] düşünüldüğünde, yenilenebilir
enerji kaynaklarına neden ihtiyaç duyulduğu daha iyi anlaşılır.

Şekil 1.25. Dünya enerji gereksinimi [12].

Dünyanın kullandığı yıllık enerji miktarı, her yıl yaklaşık %1,5 oranında
artmaktadır. Enerji gereksinimi, artan nüfusa bağlı olarak 2050 yılında 30 TW’a
ulaşacaktır. Buna karşın mevcut enerji kaynakları enerji ihtiyacına cevap
verememektedir. Birleşmiş Milletler enerji raporuna göre, dünya nüfusunun
çeyreğini temsil eden 1,6 milyar kişi elektrik enerjisinden mahrum bir biçimde
yaşamını sürdürmektedir. Bu sayının 2030 yılında sadece 200 milyon azalması
beklenmektedir.

Artan nüfusa bağlı olarak dünya enerji talebindeki artış, fosil yakıtların
tükenmekte oluşu, küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği ve sürdürülebilir
kalkınma göz önünde bulundurulduğunda, enerji sorununun ekolojik denge
noktasında çözümü, ancak Güneş, Rüzgâr, Hidroelektrik, Gel-git, Biyokütle ve

21
Okyanus akıntıları gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ile
mümkündür.

Şekil 1.26. Yenilenebilir Enerji kaynaklarının yıllık kullanılabilirlik potansiyeli


[1].

22
Bu yenilenebilir enerji kaynakları arasında da dünyanın ve yaşamın en önemli
enerji kaynağı olan güneş enerjisi, farklı bir öneme sahiptir. Çünkü, tüm
enerjilerin doğası güneşe dayanır. Yediğimiz besinler, fosil yakıtlar, rüzgârlar,
okyanuslardaki sıcaklık farklılıkları, deniz dalgaları, biyokütle enerjileri ve su
döngüsünde rol aldığı için hidroelektrik enerjisi dahi güneş enerjisinin değişim
geçirmiş türevlerinden başka bir şey değildir.

23
2. GÜNEŞ ENERJİSİ

Güneş, Samanyolu galaksisinde bulunan 200 milyar yıldızdan biri olup


dünyadan 1,5x1011 m uzaklıktadır. Sahip olduğu 1,4 milyon km çapla, dünyadan
110 kat daha büyüktür. Yüzey sıcaklığı yaklaşık 5500 oC olup çekirdek sıcaklığı
15,6 milyon oC’dir. Güneşten yayımlanan ışınımsal enerji, güneşin çekirdeğinde
saniyede 6x1011 kg hidrojen gazının, helyuma dönüştüğü bir dizi nükleer füzyon
tepkimesi sonucunda meydana gelir. Bu nükleer tepkime sonucunda kütlenin
4x103 kg’ı Einstein’ın ünlü E=mc2 formülüne göre saniyede 3,6x1020 J’lük
ışınımsal enerjiye dönüşür. Bir kibrit çöpü yandığı zaman ucunda açığa çıkan
enerjinin 103 J olduğu düşünüldüğünde bu enerjinin ne kadar muazzam bir
büyüklüğe sahip olduğu anlaşılabilir (Güneşin kütlesi 1,99x10 30 kg’dır ve bu
değer dünyaya bir kaç milyar yıl yetecek sınırsız bir enerji kaynağı anlamına
gelmektedir).

Güneş, dünyaya her gün toplam nüfusun günlük enerji ihtiyacından yaklaşık
15.000 kat daha fazla enerji sağlar. Yeryüzüne her yıl düşen güneş ışınım
enerjisi, yeryüzünde şimdiye kadar belirlenmiş olan fosil yakıt haznelerinin
yaklaşık 160 katı kadardır. Ayrıca bu değer; fosil, nükleer ve hidroelektrik
tesislerinin bir yılda üreteceğinden 15.000 kat daha fazladır [13].

2.1. Güneş Spektrumu

Güneşin merkezinde nükleer füzyon sonrası açığa çıkan muazzam ısı enerjisi,
konveksiyon yoluyla güneşin yüzeyine aktarılır ve burada elektromanyetik dalga
enerjisi olarak tüm uzaya yayımlanır. Güneşin yayımlamış olduğu bu enerjinin
sadece milyarda biri dünyaya ulaşır. Güneşten yayımlanan ve birim alan başına
düşen güç olarak tanımlanan ışınım yoğunluğu, dünya atmosferi dışında sabit
bir değere sahip olup bu değer güneş sabiti ya da havakütle 0 (AM 0) alarak
isimlendirilir. Bu sabit değer 1353 W/m2’dir [14]. Ancak atmosferden giren
ışınımların spektral dağılımı; atmosferdeki gaz molekülleri, aerosollar ve toz gibi
parçacıklardan saçılmalar ve atmosferde bulunan ozon, oksijen, su buharı, azot,
metan ve karbondioksit gibi gazların ışınımları soğurmaları nedeniyle azalır.
Işınımın spektral dağılımındaki azalma, dalga boyuna ve ışığın dünya atmosferi
içerisinden geçerken izlediği yola bağlı olarak sürekli değişir. Bu azalmadaki

24
değişim, açık bir havada ve deniz seviyesinde ışığın atmosferden geçerken
izlediği gerçek yolun, güneş tam tepedeyken ışığın alacağı yola oranı olarak
tanımlanır ve optiksel havakütle olarak adlandırılır. Örneğin, güneş tam
tepedeyken bu değer AM 1 (havakütle 1) olarak ifade edilir.

Güneş hücrelerinin verimlilik hesabında; hava sıcaklığının 25 oC olduğu ve


gelen güneş ışınımı için, hava kütle değerinin 15.5 (AM1.5) spektrum değerini
ve 1 kW/m2 güç yoğunluğunu sağladığı değerler referans alınır.

Şekil 2.1. Havakütle sayı ifadesinin tanımı [15]. Ø, güneşin tepe konumu ile
herhangi bir zamandaki konumu arasındaki açı değeri olmak
üzere, havakütle sayı ifadesi AMm ışıması olarak ifade edilir.

Şekil 2.2. Atmosfer dışında ve güneş dünya yüzeyinden 41,8 o (Ø=90o-


41,8o=48,2o) güneş yüksekliğinde iken elde edilen güneş spektrum
değerleri [16].

25
Şekil 2.3. Berlin’de yılın çeşitli günlerinde ve güneşin konumuna bağlı olarak
elde edilen havakütle değerleri [16].

Güneşten elde edilebilecek enerji; mevsime, enleme, günün güneşli olduğu


saatlere, hava durumuna ve gün içinde güneşli saatlere göre değişir. Bu
etmenler göz önünde bulundurulduğunda yılda metrekare başına Orta
Avrupa’ya düşen enerji miktarı 1000 kW ve Sahra çölüne düşen enerji miktarı
ise 2350 kW kadardır. Sahra çölünün sadece %1’lik alanına düşen güneş
enerjisinin kullanılması, dünyanın tüm enerji ihtiyacını karşılayabilecek
yeterliliktedir.

Şekil 2.4. Farklı hava koşullarında W/m2 cinsinden genel ışınım.

26
Şekil 2.5. Dünya genelinde küresel ışıma değerleri (kWh/m 2) [17].

27
3. ÜLKEMİZİN GÜNEŞLENME POTANSİYELİ

Ülkemiz için yıllık ortalama toplam güneş ışınım şiddeti 1311 kWh/m2 (günlük
toplam 3,6 kWh/m2) ve güneşlenme süresi 2640 saattir (günlük toplam 7,6
saat). Bu değer tüm Avrupa ülkelerinin güneş potansiyelinin toplamına eş
değerdir. Türkiye, yıllık 110 günlük bir güneşlenme süresine sahip olup gerekli
yatırımların yapılması durumunda metre kare başına ortalama 1100 kWh’lik
güneş enerjisi üretebilir [18,19]. Türkiye güneş enerjisi potansiyeli ve
güneşlenme süresi değerleri, aylara ve bölgelere göre dağılımı Çizelge 3.1 ve
Çizelge 3.2’de verilmiştir. Tablolar incelendiğinde aylık minimum güneşlenme
süresinin 103 saatle Ocak ve Aralık ayında olduğu, aylık maksimum
güneşlenme süresinin ise 365 saatle Temmuz ayında olduğu görülür. Bölgeler
açısından bakıldığında ise, güneş enerjisinden yararlanmada en elverişsiz
konumda bulunan Karadeniz Bölgesinde dahi yıllık güneşlenme süresinin 1971
saat olması ve bu değerin Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaklaşık 3000 saat
olması Türkiye’nin güneş enerjisi potansiyelini göstermesi bakımından
önemlidir. Bu verilere göre ülkemizin %63’ünde 10 ay, %17’sinde ise 1 yıl
boyunca güneş enerjisinden yararlanmak mümkündür.

Çizelge 3.1. Türkiye’nin toplam güneş enerjisi potansiyelinin aylara göre


dağılımı [18,20].

28
Çizelge 3.2. Türkiye’nin yıllık toplam güneş enerjisi potansiyelinin bölgelere
göre dağılımı [18,20].

Kişi başına enerji tüketimi açısından Türkiye dünya ortalamasının oldukça


altındadır. Günümüzde gelişmişlik, enerji tüketimi ile doğru orantılıdır. Bu
nedenle Türkiye enerji noktasında açığını kapatarak kişi başına düşen enerji
tüketimini arttırmalıdır. Enerjinin eldesinde ise, sürdürülebilir bir ekonomi
anlayışı için ekoloji-ekonomi dengesini gözeterek yenilenebilir enerji
kaynaklarına yönelmelidir. Dünya genelinde fosil yakıtların tükenmekte olması
ve nükleer enerjide atık sorunu ve güvenlik problemi düşünüldüğünde (ayrıca
Türkiye’nin birinci dereceden deprem kuşağı üzerinde bulunduğu
düşünüldüğünde nükleer enerjide güvenlik riskinin bir kat daha arttığı ortaya
çıkar) böyle bir kararın ne kadar mantıklı olduğu görülebilir.

Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarının yıllık elektrik enerjisi üretimindeki


ekonomik potansiyelleri incelendiğinde; Hidroelektrik enerjisinin 124,5 milyar
kWh, Rüzgâr enerjisinin 50 milyar kWh, Jeotermal enerjinin 1,4 milyar kWh ve
Güneş enerjisinin ise 305 milyar kWh olduğu ortaya çıkar. Yenilenebilir enerji
kaynakları arasında büyük bir paya sahip olan güneş enerjisini; kullanımının
karmaşık bir teknoloji içermemesi, bakım ihtiyacının olmaması, taşınabilir
olması, başka bir enerji kaynağına ihtiyaç duymaması, ihtiyaç duyulan her yerde
küçük ya da büyük çapta santrallerin kurulabilmesi, sessiz ve temiz olması gibi
özellikler cazip kılmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin dağlık bir yapıya sahip olduğu,
yerleşim birimleri arasındaki uzaklık ve enerjinin önemli bir kısmının iletim ve

29
dağıtım sırasında kaybolduğu düşünüldüğünde, bölgesel ve bağımsız çalışacak
güneş santrallerinin önemi daha da belirginleşir.

Ülkemiz üzerine düşen güneş enerjisi potansiyeli, 87,5 milyon ton petrole
eşdeğerdir. Bunun 26,5 milyon petrol eşdeğeri ısı üretimine ve 8,75 milyon ton
petrol eşdeğeri de elektrik enerjisi üretimine elverişlidir [21]. Türkiye’de güneş
enerjisi, en yaygın olarak güneş kollektörü yardımıyla sıcak su üretiminde
Akdeniz ve Ege Bölgelerinde kullanılmaktadır. Kurulu güneş kollektörü miktarı,
12 milyon m2 ve yıllık üretim hacmi 750 bin m2’dir. 2008 itibariyle güneş
kollektörlerinin ürettiği ısı enerjisinin birincil enerji tüketimine katkısı 420 ton
petrol eşdeğeridir. Bu haliyle ülkemiz kayda değer bir güneş kollektörü üreticisi
ve kullanıcısıdır [23]. Ancak ülkemiz güneş enerjisinden elektrik enerjisi
üretiminde oldukça kötü bir noktadadır.

Türkiye, tüm Avrupa ülkelerinden çok daha fazla güneş alıyor olmasına rağmen
Avrupa’nın son 5 yıl içinde kurduğu güneş santrallerinden elde ettiği güç 9 GW’ı
geçmekte iken [22] (Türkiye’nin son 35 yılda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da
inşa ettiği 19 hidroelektrik santralinden elde ettiği gücün ise sadece 7,5 GW
olduğu [22] düşünüldüğünde, güneş enerjisinin önemi bir kere daha anlaşılır)
Türkiye’de Orman Bakanlığı gözetleme kuleleri (175 kW), Türk Telekom
aktarma istasyonu (135 kW), Kara yolları imdat telefonları, deniz fenerleri ve
çeşitli araştırma kurumlarında olmak üzere güneş pillerinden elde edilen toplam
kurulu güç ise sadece 350 kW civarındadır.

Şekil 3.1. EİE Didim Şebekeye Bağlı Güneş Pili Sistemi [20].

30
Güneş enerjisi, sahip olduğu potansiyel ve karmaşık bir teknolojiye ihtiyaç
duymaması gibi üstünlükleri nedeniyle; tarımda sulama, endüstriyel işlem
ısısının sağlanması, kurutma-pişirme, binaların ısıtılması-soğutulması ve
elektrik enerjisi üretiminde yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Uygulama alanı
oldukça esnek olan güneş enerjisi, elektrik kesintisine ve dünya enerji ihtiyacına
yüzde yüz çözümdür. Uygulama alanı esnek olduğundan bir şehrin enerji
ihtiyacını karşılayacak bir tesis kurulabileceği gibi, bir sokak lambasını
aydınlatacak küçük bir sistem de kurulabilir. Şehir şebekesinden uzak bölgeler
için en uygun çözümdür. Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere
Almanya, Japonya ve Hollanda kendi ülkelerinde güneş enerjisi kullanımını
yaygınlaştırmak için geniş çapta yatırımlar yapmışlardır.

31
4. GÜNEŞ ENERJİSİ TEKNOLOJİSİ

Güneş enerjisi, ısı enerjisine ya da elektrik enerjisine dönüştürülmek suretiyle iki


şekilde kullanılabilir.

 Isıl Güneş Teknolojisi: Güneş enerjisinden elde edilen ısı, doğrudan


kullanılabildiği gibi elektrik enerjisi üretmek amacıyla da kullanılabilir.

 Güneş Hücreleri ve Fotovoltaik Sistemler: Yarıiletken malzemeden


yapılan bu fotovoltaik pillerde, güneş enerjisi doğrudan elektrik enerjisine
dönüştürülür.

4.1. Isıl Güneş Teknolojisi

Isıl güneş teknolojisi; düşük sıcaklık (20-200 oC), orta sıcaklık (200-400 oC) ve
yüksek sıcaklık (>400 oC) uygulamaları olmak üzere üç ana grupta incelenir.

4.1.1. Düşük Sıcaklık Uygulamaları (20-200 oC)

Su ısıtma, su arıtma, ürün kurutma ve seracılık, güneş havuzları, güneş


ocakları, geçişli hava paneli, trombe duvarı, güneş bacaları, güneşli soğutma
sistemleri ve güneş enerjili termoelektrik jeneratör gibi uygulamaları kapsar.

4.1.1.1. Su Isıtma

Güneş kollektörleri yardımıyla sıcak su eldesi, ülkemizde yaygın olarak


kullanılan bir yöntemdir. Ülkemizde kurulu güneş kollektörü miktarı 12 milyon m 2
ve yıllık üretim hacmi 750 bin m2’dir. Bu haliyle ülkemiz kayda değer bir güneş
kollektörü üreticisi ve kullanıcısıdır [23].

Güneş kollektörleri, tabii dolaşımlı ve pompalı sistemler olmak üzere ikiye


ayrılır.

Tabii Dolaşımlı Sistemler: Kollektörde ısınan suyun, yoğunluğunun azalmasına


bağlı olarak kendiliğinden hareket ettiği (termosifon etkisi) sistemlerdir. Bu tip
sistemlerde depo, kollektörden en az 30 cm yukarıdadır.

32
Şekil 4.1. Tabii dolaşımlı güneş kollektörünün şematik gösterimi.

Kollektöre giren soğuk su, güneş enerjisi yardımıyla ısınır ve yoğunluğu düşer.
Yoğunluğu düşen su, arkadan gelen yüksek yoğunluğa sahip soğuk su
tarafından yukarı doğru itilerek depoya gönderilir. Sonuçta sürekli bir su çevrimi
ile depodaki su ısınmış olur.

Pompalı Sistemler: Kollektör-depo arasındaki su devridaiminin, bir pompa


aracılığıyla yapıldığı sistemlerdir. Pompaya bağlı bir kontrol devresi vasıtasıyla
o
kollektördeki suyun sıcaklığı, depodaki suyun sıcaklığına göre 10 C fazla
olduğunda kollektördeki su, depoya aktarır. Bu fark, 3 oC olduğunda ise pompa
kapatılır. Bu tip sistemler, daha çok depoların belli bir yüksekliğe
kaldırılamayacağı ve kollektörle deponun aynı hizada olduğu büyük su
depolarında kullanılır.

Düşük sıcaklık uygulamalarında kullanılan güneş kollektörleri, düzlemsel ve


vakumlu güneş kollektörleri olmak üzere iki şekilde dizayn edilir.

Düzlemsel Güneş Kollektörleri: Kollektör yüzeyinin güneye bakacak şekilde


sabitlendiği bu sistemlerde ulaşılan maksimum sıcaklık 70 oC’ dir. Genelde
evlerde ve yüzme havuzlarında sıcak su eldesinde kullanılırlar. Düzlemsel

33
güneş kollektörleri; saydam bir örtü tabakası, yalıtım malzemesi, yutucu
(soğurucu) bir yüzey, akışkanın dolaştığı borular ve kasadan oluşur.

Saydam örtü tabakası, yutucu yüzeyden yayımlanan uzun dalga boyundaki


ışınları geri yansıtarak ısı kayıplarını önler. Kollektörü dış etkenlerden de
koruyan bu tabaka genelde, 0,88 geçirme katsayısına sahip cam ya da 0,95
geçirme katsayısına sahip düşük konsantrasyonlu demir oksit içeren camdan
yapılır.

Yutucu (soğurucu) yüzey, ısıtılacak akışkanın aktığı kanalları içeren, ısıl


geçirgenliği ve özgül ısısı yüksek olan soğurucu bir plakadan oluşur. Güneş
ışınlarını soğurarak ısı enerjisine dönüştürür ve bu ısıyı sistemde dolaşan
akışkana iletir. Yutucu yüzey; alüminyum, bakır ya da paslanmaz çelik gibi
iletkenliği yüksek bir malzemeden seçilir. Güneş ışınlarını büyük çoğunlukla
soğurabilmesi ve uzun dalga boylu ışınları daha az yayımlaması için de özel bir
tabaka ile kaplanır. Bu özel tabaka; siyah krom kaplama, seçici boyalar ya da
seçici folyolar ile oluşturulabilir.

Kollektörde ısı kayıplarını en aza indirmek için, soğurucu tabakanın arka yüzü
ile kasa arası, 150 oC’ye kadar dayanıklı sıcak yalıtım malzemesi ile kaplanır.
Kaplanan bu malzemenin dış etkenlerden korunmasını sağlamak ve
ıslanmasını engellemek için, yalıtım malzemesi özel dizayn edilmiş bir kasa ile
kaplanır.

Şekil 4.2. Düzlemsel Güneş Kollektörü [21].

34
Kollektöre gelen güneş ışınları, kollektör tarafından soğurularak ısı enerjisine
dönüştürülür. Bu ısı, kollektörle etkileşim halinde bulunan suya aktarılır (Bazı
sistemlerde kollektördeki ısı, özel bir sıvıya aktarılarak bir ısı değiştirici
vasıtasıyla suya aktarılır. Bu şekilde maksimum verim elde edilmiş olur). Isınan
su, bir depoda biriktirilerek yalıtımlı borular, pompa ve kontrol edici bir düzenek
aracılığıyla kontrol edilir. Burada önemli bir nokta, sıcak suyun toplandığı
depolardır. Depolar; ısı kayıplarını önleyecek şekilde yalıtılmalı ve
elektrokimyasal korozyon ve oksitlenmelere karşı da deponun içi, epoksi ya da
emaye ile kaplanmalıdır.

Şekil 4.3. Güneş kollektörlü su ısıtma uygulama örneği. 1-Kollektörler, 2-


Boyler, 3-Pompa İstasyonu, 4-Diyaframlı Genleşme Kabı, 5-
Dolaşım Tesisatı, 6-Armatürler. Kollektörler içinden geçen
akışkan; toksik içermeyen, yüksek derecede ısı transfer özelliğine
sahip donmayan bir malzemedir. Kollektör sıcaklığı, boyler
sıcaklığından fazla olması durumunda bu özel akışkan, pompa
istasyonu yardımıyla kollektörden aldığı ısıyı borularla boylere
taşır. Burada bir ısı değiştirici yardımıyla ısı, kullanım suyuna
aktarılır. Güneş ışınlarının su ısıtmaya yetersiz olduğu durumlarda
ise, sistem otomatik olarak konvansiyonel ısıtmaya geçer [24].

35
Şekil 4.4. Güneş enerjisi ile ısıtmalı bir güneş havuzunun çalışma prensibi
[16,25].

Vakumlu Güneş Kollektörleri: 100-120 oC aralığında sıcaklığın elde edilebildiği


bu sistemler, bulutlu günlerde bile ısıtma özelliğine sahip olduklarından orta
enlemlerdeki ülkelerde yaygın bir şekilde kullanılırlar. Vakumlu güneş
kollektörleri, iç içe geçmiş vakumlu borosilikat iki cam tüpten oluşur. İki tüp
arasında oluşturulan vakum ile ısı kaybı en aza indirilir. Dış silindirik tüp
yüzeyine düşen güneş ışığı, havası alınmış ortamdan geçerek iç kısımdaki
ikinci silindirik tüpün yüzeyine düşer. Bu ikinci tüpte, seçici yüzey tarafından
soğurulan güneş ışınları, burada yer alan suyun ısınmasını sağlar. Bu tip
sistemlerde, soğurucu yüzeye düşen güneş enerjisi miktarını arttırmak için
metal ya da cam yansıtıcılar da kullanılır [26]. Vakumlu güneş kollektörleri, su
ısıtmadan farklı olarak yiyecek dondurma ve bina soğutmasında da kullanılırlar.

Şekil 4.5. Vakumlu güneş kollektörünün çalışma prensibi [27].

36
4.1.1.2. Su Arıtma

Temiz su kaynaklarının olmadığı bölgelerde yaygın olarak kullanılan su arıtma


sistemleri, eğimli şeffaf cam yüzeyler ile kapatılan şığ bir havuzdan oluşur.
Havuza düşen güneş ışığı buradaki suyu buharlaştırır. Buharlaşan su, havuzun
yukarısında bulunan eğimli cam yüzeylerde yoğunlaşarak toplanır ve içme suyu
olarak değerlendirilir.

4.1.1.3. Ürün Kurutma ve Seracılık

Bu tip sistemler, havalandırma kanalları da içerebilen, şeffaf cam yüzeyler


tarafından örtülen kapalı bir alandan oluşur. Güneş ışığını geçirebilen bu
yüzeyler, uzun dalga boylu ışınların kaçmasını engelleyerek alanın ısınmasını
sağlar. Bu şekilde ısınan kapalı bölgede, ürün kurutma ve seracılık yapılır.

Şekil 4.6. Güneş ışığının ürün kurutma ve seracılıkta kullanımı [28].

4.1.1.4. Güneş Havuzları

Güneş enerjisinin, ısı şeklinde büyük miktarlarda depolanmasını sağlayan


sistemlerdir. Isı, yeraltında oluşturulan havuzlarda depolanır. Isının
depolamasında, doğada bol miktarlarda ve ucuza bulunabilen ve ısı tutma

37
kapasitesi yüksek bir madde olan tuz kullanılır. En yaygın kullanılan tuzlar,
çözünürlükleri sıcaklıkla değişmediğinden NaCI ve MgCI2’dir.

İlk doğal güneş havuzu, 20.yy’in başlarında Kalecksinsky tarafından


Romanya’nın Karpat dağları eteğinde yer alan Transylvania bölgesindeki
Medve gölünde gözlemlenmiştir. Burada, yaz ayları sonunda sıcaklığın 1,32
m’lik derinlikte 70 oC’ye kadar yükseldiğini ve ilkbaharda 26 oC’ye kadar
düştüğünü ölçmüştür. 1962’de Wilson ve Wellman tarafından yapılan bir keşifte
ise, Antartika’nın yüzeyi buzla kaplı Vanda gölünde Aralık ayında çevre sıcaklığı
o o
-20 C iken 60m’lik derinlikte yaklaşık 25 C’lik sıcaklık ölçülmüştür.
Washington’un kuzeyinde bulunan Orovillve’de “meromictic” sığ tuz gölü,
Venezuela yakınındaki Los Roqures adasındaki Pueblo gölü, Antartika’daki MC
Murdo Sound bölgesindeki Bonney gölü, Sinai Peninsula üzerindeki Eliat Güneş
Gölü, Kaliforniya’da Castle gölü, Romanya’da Baren Gölü, ABD’de Salton
Denizi, Büyük Tuz Gölü ve İsrail’deki Ölü Deniz güneş havuzu özelliğine sahip
diğer doğal güneş havuzlarıdır. İlk yapay güneş havuzu fikri ise, 1948 yılında
ortaya atılmış ve 1950 yılında Dr. R. Bloch tarafından yapay tuz gradyentli
güneş havuzu ile güneş enerjisinin ısı şeklinde depolanabileceği belirtilmiştir
[24].

Bir su havuzu görünümüne benzeyen bu sistemlerde birbiri ile karışmayan üç


tabaka bulunur. En alt tabaka çok tuzlu, orta tabaka tuzlu ve en üst tabaka ise
tatlı sudan oluşur. Yaklaşık 5-6 metre derinliğe sahip bu havuzların siyah renkli
zemini, güneş ışınlarını soğurarak 70-90 °C sıcaklıkta sıcak su eldesine olanak
sağlar. Elde edilen bu sıcak su, bir eşanjöre pompalanarak ısı olarak
değerlendirilebileceği gibi Rankin ya da Brayton çevrimi ile elektrik üretiminde
de kullanılabilinir. Güneş havuzları konusunda en yaygın çalışmaların yapıldığı
İsrail’de 150 kW ve 5 MW gücünde iki sistem, Avustralya'da 15 kW ve ABD'de
400 kW gücünde güneş havuzları bulunmaktadır.

Bu sistemlerde havuzun üzerine gelen güneş enerjisinin yaklaşık %16’sı


yansıma, %21’i yüzeyden havaya konveksiyon, %22’si havuzdan suyun
buharlaşması, %31’i gökyüzüne yayınlanan uzun dalga boylu ışınlar, %3,7’si alt
konveksiyonlu bölgeden yere olan ısı akışı ile kaybolur. Havuza gelen güneş
enerjisinin sadece %6,4’ü havuzda depolanır [24]. Güneş havuzlarında, ısı

38
kayıplarını önlemek için havuzun dış ve iç duvarları yalıtılmalıdır. Ayrıca güneş
enerjisinden daha fazla yararlanmak için güneş enerjisinin, havuza odaklayıcı
kollektörlerle yönlendirilmesi de düşünülebilir. Nitekim; Türkiye’de 1cm 2’lik alana
düşen günlük enerji miktarı ortalama 308 kaloridir. Bu metre karede günlük
ortalama 3,6 kWh anlamına gelir. 3,6 metre çapındaki odaklı bir kollektörün
alanı ise yaklaşık 10 m2 olup bu alana düşen günlük ortalama güneş enerjisi
miktarı 36 kWh olacaktır. Bu yıllık olarak yaklaşık 13000 kWh’lık bir enerji
anlamına gelecektir. Bu enerjiyi binalarda ısı amaçlı değerlendirirsek, yılda 130
günlük (kış ayları) ısınma gününe denk düşen ısı enerjisi miktarı yaklaşık 100
kWh olacaktır [29]. Bu ise, bir binanın gerekli tüm ısı ihtiyacının
karşılanabileceği anlamına gelir.

Şekil 4.7. Bir güneş havuzunun şematik gösterimi [30].

4.1.1.5. Güneş Ocakları

Güneş ocakları; güneş ışınlarını, doğrudan ya da yansıtılar vasıtasıyla ısı


enerjisine dönüştürerek, güneş enerjisinin pişirme ya da sıvı ısıtma amaçlı
kullanılmasına olanak sağlar. Bulutlu günlerde dahi kullanılabilen bu pişiriciler,
özellikle yoksul ülkelerde, yemek pişirme ve suyun pastorizesinde
kullanılabilirler. Kutu tip, panel tip ve parabolik tip olmak üzere üç çeşit güneş
ocağı vardır.

39
Kutu tip güneş ocağı: Kutu,
güneş ışınlarının içine
girmesini sağlayan cam ya da
plastik bir pencere ve yalıtılmış
duvarlardan oluşur. Gelen
güneş ışınlarının daha fazla
soğurulmasını sağlamak için,
kutunun tabanı koyu renkli ve
ısıl iletkenliği yüksek bir
malzemeden yapılır. Işınların
ise, yemek kabı üzerine
yoğunlaşmasını sağlamak için duvarlar, metal plaka ya da alüminyum folyo ile
kaplanır.

Kutu içerisine giren güneş ışığı burada bulunan yiyecekler ve kutunun tabanı
tarafından soğurulur. Bunun sonucunda uzun dalga boylu ışınlar yayımlanır.
Yayımlanan ışınların dalga boyu büyük olduğundan camdan geri çıkamazlar ve
bu şekilde tekrardan kutunun içerisine yansıtılırlar. Sonuçta oluşan sera etkisi
ile kutunun içi 150 oC’ye kadar ısınır.

Panel tip güneş ocağı: Güneş ışınlarının çoklu yansıtıcı yüzeyler yardımı ile
yemek kabı üzerine düşürüldüğü sistemlerdir. Kurulumu oldukça kolay ve ucuz
olan bu pişiriciler, rüzgârlı havalarda kullanılmaya pek elverişli değillerdir.

Şekil 4.8. Panel tip güneş ocağı [31].

40
Parabolik tip güneş ocağı:
Doğrudan güneş ışığına ihtiyaç
duyan bu sistemlerde, güneş ışığı
parabolik yüzeyli bir yansıtıcı
yardımıyla ocağın merkezinde
bulunan yemek kabı üzerine
düşürülür. Işığın bir merkezde
toplandığı bu pişiriciler sayesinde
yüksek sıcaklıklara çok çabuk
ulaşabilir.

4.1.1.6. Geçişli Hava Paneli

Binaların güneşe bakan duvarlarına açılan deliklerden (perfore) oluşur. Güneş


ışınları yardımıyla ısınan hava, bu deliklerden geçerek binanın havalandırma
sistemine gider. Ucuz bir yöntem olan geçişli hava panelleri, binaların daha
çabuk ve daha az yakıt kullanılarak ısıtılmasına olanak sağlar.

4.1.1.7. Termal Depolama Duvarları (Trombe duvarı)

Trombe duvarı, binanın güneye bakan duvarı arasına bir hava boşluğu
bırakacak şekilde, cam bir katman ile örtülmesi esasına dayanır. Duvarın
üstünde ve altında yer alan hava kanalları sayesinde doğal bir çevrim ile hava
kütlesi, gün boyunca güneş ışığı yardımıyla oluşan sera etkisiyle ısınır. Isınan
bu hava, binanın gündüz boyunca ısınmasını sağlar. Gece boyunca ise, hava
kanalları kapatılarak trombe duvarında iletim yolu ile olabilecek ısı kayıpları
önlenir ve trombe duvarında depolanan enerjiden, binanın ışıma yoluyla
maksimum derecede ısınması sağlanır. Bu tip sistemlerde oluşturulacak
otomatik hava kontrol sistemleri ile kışın sıcak hava akışı ile odanın ısıtılması,
yazın ise soğuk hava akışı ile odanın soğutulması sağlanabilir.

41
Şekil 4.9. Trombe duvarı çalışma prensibi [32].

4.1.1.8. Güneş Bacaları

Güneş Bacası fikri, ilk defa 1978 yılında Stuttgart Üniversitesi’nden Prof.
Schlaich tarafından ortaya atılmıştır. Temelde ısınan havanın yükselmesi
prensibine dayanarak çalışan güneş bacaları, geniş bir alana yayılmış sera
özelliği taşıyan kollektör bölümü ile bunun ortasında yer alan uzunca bir
bacadan oluşur. Güneşten gelen ışınlar, transparan özelliğe sahip kollektör
bölümünden (genelde cam ya da ince plastik örtüden yapılmış) geçerek siyah
renkle boyanmış yüzeye düşerler ve yüzeyi ısıtarak uzun dalga boylu ışınların
yayımlanmasına neden olurlar. Yayımlanan uzun dalga boylu ışınlar,
kollektörden kaçamaz ve tekrardan kollektör içine yansıyarak kollektörün içinde
bulunan havayı ısıtırlar. Kollektör, bacaya doğru eğimli bir biçimde
yapıldığından düşük basınçtaki sıcak hava, bu eğimli yapı içerisinde bacaya
doğru hareket eder. Sıcak hava, baca içerisinde yukarı doğru yükselirken
bacanın içerisinde bulunan türbini de hareket ettirmiş olur. Bir dinamoya bağlı
olan türbin vasıtasıyla da elektrik elde edilmiş olur. Bu şekilde güneş enerjisi
önce hareket enerjisine daha sonra da elektrik enerjisine dönüşmüş olur.

42
Şekil 4.10. Manzanares Güneş Bacası [33]. Üretim maliyeti sadece 1 milyon $
olan Manzanares güneş bacası; 200 m baca yüksekliği, 10 m baca
çapı, 46.000 m2’lik sera alanı ve 50 kW’lık maksimum güç çıkışı ile
ilk güneş bacası prototipi olma özelliğine sahiptir. 1982 yılında
Alman mühendislik firması olan EnviroMission tarafından
İspanya’da Madrid’in 150 km güneyindeki Manzanares’in kırmızı
renkli toprakları üzerinde kurulmuştur.

Güneş bacalarının kollektör bölümünde, sera etkisiyle sıcak hava üretildiğinden


gece boyunca da güneş bacasından elektrik elde etmek için, kollektör altındaki
zeminde, güneş bacasının gücüne bağlı olarak, derinliği 5 ile 20 cm aralığında
değişen içi su dolu, siyah dar tüpler bulundurulur. Bu şekilde gün boyunca
ısının, bu su tüplerinde depolanması sağlanır. Depolanan bu ısı, kollektör
içerisinde bulunan soğuk havayı gece boyunca ısıtarak, güneş bacasının düşük
kapasiteyle de olsa elektrik üretmesini sağlar.

43
Şekil 4.11. Güneş bacasının çalışma prensibi [22].

Güneş bacalarının kollektör bölümü, yanlardan hava alacak şekilde


tasarlanmıştır. Bu şekilde çevreden kollektör içerisine giren soğuk hava, burada
ısınıp bacaya doğru yönlenip yükseldiğinde kollektör içerisine çevreden
tekrardan soğuk hava kendiliğinden akmış olur. Bu şekilde güneş bacasının
yakıtı olan sıcak havanın devridaimi kendiliğinden sağlanmış olur.

Şekil 4.12. Kollektörün iç kesimi [33]. Cam, ince plastik film ya da sırlanmış
yüzeylerin ardı ardına dizilmesi ile oluşturulan kollektör
bölümünün altındaki alanın büyük bir bölümü sera amaçlı
kullanılabilir.

44
Şekil 4.13. Güneş bacasında yer alan bir türbin şekli [34]. Bir dinamoya bağlı
türbin, ısınan havanın hareketinden yararlanarak ısı enerjisini
mekanik enerjiye dönüştürür. Sıcak havadan maksimum düzeyde
yararlanmak için türbin, kollektöre göre dikey ve bacaya göre
yatay bir konumda yerleştirilir. Türbin kanatları, bacanın tüm kesit
alanını kaplayacak şekilde imal edilir. Bunun için büyük çaplı tek
bir türbin ya da yeteri kadar küçük türbinler seçilebilir [35].

Kalın galvanizli çelik, beton, çelik


gerdirme boruları ve genelde
kollektör yapımında cam kullanılarak
yapılan güneş borularının imalatının
kolay olması, elde edilen enerjiye
göre yapım fiyatlarının oldukça düşük
olması (ilk yatırım maliyeti 900$/kW
altında kabul edilir [33]), hidroelektrik
ve nükleer santrallerin maliyetinin
oldukça altında olması ve bir kaç
sene içinde kendi maliyetini çıkartacak verimlilikte olması, yaklaşık 100 yıl
ömrünün olması ve nükleer santraller gibi kurulduktan 15-20 yıl gibi kısa bir süre
sonra yıkılmak zorunda olmaması, tamamen temiz enerji üreterek sera gazı
salınımına yol açmaması, sürekli bir bakıma ihtiyaç duymaması, güçlü
kasırgalara dayanıklı olması, günde 24 saat elektrik üretebilmesi, yakıt
gereksinimine ve soğutma suyuna ihtiyaç duymaması, çok kuru iklim
bölgelerinde dahi çalışabilmesi ve kurulum sırasında yüksek maddi giderlerinin

45
olmaması, güneş bacalarını oldukça cazip kılmaktadır. Bu haliyle güneş
bacaları, çöllerde ve güneşçe zengin bölgelerde kurularak dünyanın enerji
sorununa çözüm getirebilir. 100 MW’lık bir güneş bacası, 2300 kWh/m2 yatay
güneş ışıması potansiyeli olan bir bölgede 750 GWh/yıl elektrik üretebilmektedir
[33]. Ülkemizin iklim ve güneşlenme potansiyeli düşünüldüğünde, güneş
bacalarının elektrik üretimi için oldukça ideal olduğu görülebilir.

Güneş bacaları, statik basınç prensibine bağlı olarak çalıştıklarından kollektör


bölümünde, çevre sıcaklığına oranla ne kadar çok sıcak hava biriktirilebilirse
basınç farkı da o derecede büyük olacaktır. Bu şekilde bacadan yukarı doğru
yükselen kuvvetli bir hava akımı ile türbinin döndürülme hızı dolayısıyla da
dinamodan elde edilecek elektrik enerji de arttırılmış olur. Bu prensipten
yararlanarak çok geniş alanlara yayılmış kollektörler ve daha büyük bacalar
yardımıyla çok güçlü güneş bacaları üretilebilir. 5 MW’lık Stuttgart, Almanya ve
200 MW’lık Mildura, Avustralya güneş bacaları buna örnektir.

Şekil 4.14. Mildura (Avustralya) Güneş Bacası [36]. Yapımı, EnviroMission


şirketi tarafından 2005 yılında tamamlanan ve 395 milyon $’lık
inşaat maliyetine sahip 200MW (4MW’lık 50 türbin içermektedir)
kapasiteli Mildura güneş bacası; 170- 200m kule tabanına, 5000 m
çaplık kollektör çatısına ve 25 cm kalınlıkta, 130 m çapında ve
1000 m yükseklikte bir bacaya sahiptir. 500GWh/yıl güce sahip
Mildura güneş bacası, 200.000 evin elektrik ihtiyacını karşılayacak
şekilde tasarlanmıştır.

46
4.1.1.9. Güneşli Soğutma Sistemleri

Bir kollektör vasıtasıyla toplanan güneş ışığının kollektör içerisinden geçen


akışkanı ısıtması ve elde edilen bu ısının, Rankine ya da Brayton çevrimi ile
buhar kompresyon sistemleri, ejektörlü absorbsiyonlu sistemler, evaporatif
serinleme sistemleri, buhar adsorbsiyon sistemleri, buhar absorpsiyon sistemleri
ya da buhar-jet sistemleri yardımıyla soğutma işleminde kullanılması esasına
dayanır. Özellikle Kuzey Afrika başta olmak üzere çok sıcak ülkelerde yaygın
olarak kullanılan güneşli soğutma sistemleri; buz üretilmesinde, gıdaların,
ilaçların ve aşıların saklanmasında kullanılır.

Şekil 4.15. Güneş enerjili ejektörlü absorbsiyonlu bir soğutma sisteminin


şematik görünümü [37].

4.1.1.10. Güneş Enerjili Termoelektrik Jeneratör

Bu sistem, sıcak ve soğuk olmak üzere iki su deposuna bağlı termoelektrik


dönüştürücüden oluşur. Güneş enerjisi, parabolik kollektörler yardımıyla toplanır
ve sıcak su deposuna giden köllektördeki suyun ısınmasını sağlar. Bu şekilde,

47
sıcak ve soğuk su depoları arasında bir sıcaklık farkı oluşturularak peltier
etkisiyle güneş enerjisinden elektrik enerjisi elde edilir.

Şekil 4.16. Güneş Enerjili Termoelektrik Jeneratör [38].

4.1.2. Orta Sıcaklık Uygulamaları (350-400oC)

Odaklı aynaların kullanıldığı bu sistemlerde çok yüksek sıcaklıklara çok çabuk


ulaşılabilir. Genelde güneş ışığını takip etmesi gereken bu aynalar, odak
noktasından bir boru geçecek şekilde tasarlanır. Aynaların odak noktasında
toplanan güneş ışığı, borudan geçen sıvıyı ısıtarak sanayide kullanılacak sıcak
suyun ya da elektrik eldesinde kullanılacak buharın üretimine olanak sağlar.

4.1.2.1. Parabolik Oluk Kollektörlü Güneş Güç Santralleri

Ortadan boyuna ikiye bölünmüş silindir benzeri parabolik yoğunlaştırıcıların ardı


ardına dizilmesinden oluşan parabolik oluk kollektörleri, genelde güneşin
hareketini doğudan batıya olmak üzere tek eksende izleyen bir sistem üzerine
yerleştirilirler. Kollektörün odağında, boydan boya uzanan ve ısı taşıyıcı sıvıyı
(genelde sentetik yağ) içeren siyah bir boru bulunur. Kollektörün yansıtıcı
yüzeyine gelen güneş ışığı, bu boru üzerine odaklanarak boru içerisindeki sıvıyı
ısıtır. Isınan sıvı, ısısını, ısı değiştiriciler vasıtasıyla suya aktarır. Ve sonuçta su,
buhara dönüştürülerek bir türbin yardımıyla elektrik enerjisi elde edilir.

48
Şekil 4.17. Parabolik oluk kollektörü ve çalışma prensibi [36].

Şekil 4.18. Parabolik oluk kollektörlü güç santralinin çalışma prensibi [36].

Şekil 4.19. Luz parabolik oyuk güç santrali [36]. Amerika’da 1985 yılında
Mojave çölünde kurulan ve 9 ayrı bölümden oluşan santralin gücü,
yaklaşık 354 MW’dur.

49
4.1.2.2. Nokta Odaklamalı Çanak-Stirling Motorlu Güneş Güç Santralleri

Güneşi iki eksende takip edebilen bu sistemler; güneş ışığını, çanaklar


yardımıyla tek bir noktaya adaklayarak taşıyıcı sıvının ısınması ve ısının, suya
aktarılarak elde edilen buhardan elektrik elde edilmesi ya da yoğunlaştırma
bölgesine yerleştirilen Stirling moturu aracılığıyla direk elektrik elde edilmesi
işlemine dayanarak çalışırlar. İçinde belli bir gaz bulunan ve kapalı devre
çalışan stirling motoru, sıcaklık ve soğukluk farkına dayanan bir prensiple
çalışır. Herhangi bir yakıta ihtiyacı olmayan bu ısı motorları, yoğunlaştırılmış
güneş ışığı ile elektrik üretebilirler. Güneş enerjisini %30 verimle elektrik
enerjisine dönüştürebilen bu sistemler, nokta odaklamalı olduklarından
parabolik oluk kollektörlerine göre çok daha büyük sıcaklıklara çok çabuk
zamanda ulaşabilirler.

Şekil 4.20. Nokta odaklamalı çanak-stirling motorlu kollektörlerin çalışma


prensibi [36].

Şekil 4.21. İspanya’da Schlaich, Bergermann ve Partner Alman şirketleri


tarafından kurulan, güçleri 9 ile 10 kW arasında değişen nokta
odaklamalı çanak/stirling motor kollektörler [39].

50
4.1.3. Yüksek Sıcaklık Uygulamaları (>400oC)

Bu tip uygulamalarda çok geniş bir alana yerleştirilen yansıtıcılar vasıtasıyla


güneş ışığı, tek bir merkeze yönlendirilerek çok yüksek sıcaklıklar elde edilir.
Eldilen ısı ile metal eritme fırınları çalıştırılır ya da buhar türbinleri çalıştırılarak
elektrik elde edilir.

Merkezi Alıcılı Güneş Güç Santralleri: Bir kule etrafına daire oluşturacak şekilde
yerleştirilen ve güneşe göre pozisyonu her an değişebilen heliostat denen
hareketli düzlemsel aynalardan oluşur. Bu aynalar yardımıyla güneş ışığı, kule
üzerine monte edilmiş alıcı denen, ısı eşenjörüne yansıtılarak yoğunlaştırılır.
Alıcıda yer alan bir tank içerisindeki akışkan (genelde sodyum nitrat ve
potasyum nitrat çözeltisinden oluşan tuz çözeltisi) yoğunlaştırılmış güneş ışığı
yardımıyla ısıtılır. Sonuçta elde edilen bu ısıdan yararlanarak elektrik enerjisi
üretilir.

Şekil 4.22. Merkezi alıcılı güneş güç santralinin çalışma prensibi [40].

Soğuk tuz depolama tankında yaklaşık 290 oC sıcaklıkta bulunan akışkanın,


kuledeki alıcıya doğru pompalanarak yoğunlaştırılmış güneş ışığı yardımıyla,
sıcaklığı 565 oC’ye çıkarılır (Burada belirtilen sıcaklıklar sabit değildir. Bazı
merkezi alıcılarda sıcaklık 800oC’ye kadar çıkarılabilir). Alıcıdan, sıcak tuz

51
depolama tankına doğru pompalanan akışkan, buradan buhar jeneratörüne
yönlendirilir. Buhar jeneratöründe, ısı değiştiriciler yardımıyla üretilen buhar,
buhar türbinlerinde türbinleri döndürerek elektrik enerjisi üretir. Soğuyan
akışkan ise, tekrardan soğuk tuz depolama tankına yönlendirilerek güç
santralinin çevrimi tamamlanır.

Merkezi alıcılı güç santrallerinin verimliliğini arttırmak ve gece boyunca da


elektrik üretimini sağlamak için, tanklar içerisine çakıllar yerleştirilerek [22] ısı
kapasitesi arttırılabilir. Bu şekilde gece boyunca, akışkanın belli bir sıcaklıkta
kalması ve düşük kapasitede olsa da güç santralinden elektrik üretilmesi
sağlanabilir. Merkezi alıcılı güç santrallerinde kule yüksekliği, heliostat alanı ve
biçimi değiştirilerek, 30 ile 400 MW aralığında değişen güç santralleri
kurulabilir.
Şekil 4.23. Solύcar
PS10 (10MW gücünde)
ve PS20 (20MW
gücünde) merkezi alıcılı
güneş güç santralleri
(Sevilla, İspanya) [22].
PS10, her biri 120 m2’lik
624 yansıtıcı ayna ile
115 m yükseklikteki
alıcıya güneş ışığını
yoğunlaştırarak 10
MW’lık bir güç
üretmektedir. PS20 ise;
her biri 120 m2’lik 1255
yansıtıcı ayna kullanarak
güneş ışığını 162 m
yükseklikteki alıcıya
yoğunlaştırarak 20 MW’lık bir güç üretir. Bu güç santralleri, bulutlu
günlerde tesisin çalışmasına devam etmesini sağlamak için doğal
gaz ile çalışan yardımcı bir sistem de içermektedirler.

52
Dünyada bulunan diğer merkezi alıcılı güneş güç santralleri ile ilgili bilgiler
Çizelge 4.1’de görülmektedir.

Çizelge 4.1. Merkezi alıcılı güneş güç santralleri ile ilgili bilgiler [41].

Şimdiye kadar gördüğümüz güneş güç santralleri ile ilgili bazı parametreler
Çizelge 4.2’de yer almaktadır.

Çizelge 4.2. Güneş güç santralleri ile ilgili bazı parametreler [41].

Güneş güç santrallerinin kurulumu her ne kadar termik santrallerin


kurulumundan pahalı olsa da çok geniş alanlara kurulacak güneş güç
santralleri, enerji üretimi açısından diğer tüm enerji kaynaklarından daha ucuza
mal edilebilir. Özellikle, güneş ışınının bol miktarlarda alındığı Kuzey Afrika,
Meksika, Güney Amerika, Orta Doğu ve Hindistan’a kurulacak güneş güç
santralleri ile dünyanın tüm enerji ihtiyacı yüzyıllarca karşılanabilir.

53
4.2. Güneş Hücreleri ve Fotovoltaik Sistemler

Güneş hücreleri, üzerlerine düşen güneş ışığını doğrudan elektrik enerjisine


(DC akım şeklinde) dönüştüren (fotovoltaik etkiyle) organik ya da inorganik
aygıtlardır. Güneş hücrelerinin; akümülatör, inverter, akü şarj denetim aygıtları
ve çeşitli elektronik kontrol devreleri ile birlikte kullanılmasıyla bir fotovoltaik
sistem oluşturulur. Uygun inverterlerin kullanılmasıyla doğru akım (DC),
alternatif akıma (AC) dönüştürülebilir. Bu şekilde bütün elektrikli aletler
çalıştırılabileceği gibi, elde edilecek fazla elektrik de şebekelere bağlanarak
satılabilir. Hava gözlem istasyonlarında, telefon, telsiz ve kırsal radyo gibi
iletişim ünitelerinde, orman gözetleme kulelerinde, deniz fenerlerinde, ilk yardım
ve alarm sistemlerinde, otoyol, bina ve sokak aydınlatmasında, tarımsal sulama,
su pompalama ve MegaWatt’lık güç santrallerinde yaygın olarak kullanılırlar.

Güneş hücrelerinin aküler yardımıyla güneş enerjisini depolayabiliyor olması,


yakıt giderlerinin olmaması, hareketli parçalarının bulunmayışı, bakım
masraflarının çok az olması, çevre kirliliğine yol açmaması, güçlü rüzgârlara,
yüksek basınçlara ve sıcaklık değişimlerine dayanıklı olması, Watt-MegaWatt
seviyelerine kadar geniş ölçekte güç santrallerinin kurulumuna olanak
sağlaması, dağlık ve şebekelerden oldukça uzak bölgelere dahi kurulabilir
kolaylığa sahip olması ve binalardan, arabalara kadar birçok şeye uygulanabilir
esnekliğe sahip olması, kullanımlarını oldukça cazip kılmaktadır.

Güneş hücrelerinden elde edilmek istenen güç talebine bağlı olarak; çok sayıda
güneş hücresi paralel ya da seri bağlanarak güneş modülleri, modüller birbirine
bağlanarak güneş panelleri ve paneller birbirine bağlanarak güneş dizileri
oluşturulabilir. Bu şekilde W’lık güneş hücrelerinden MegaWatt’lık güneş dizileri
oluşturulur. Birbirine seri bağlı 36 adet kristal silikon hücre içeren, 50x100
cm2’lik alana sahip 3 cm kalınlığındaki klasik bir modülden, 3 Amper’lik ve 16
Volt’luk bir gerilim elde edilir. Daha yüksek gerilim ve akımlar üretilmek
isteniyorsa bu modüller seri ya da paralel olarak birbirine bağlanır.

54
Şekil 4.24. Fotovoltaik diagram [42].

Şekil 4.25. Bir güneş modülü tarafından çalıştırılan DC yük kaynağı şeması
[43].

4.2.1. Fotovoltaik Sistemler ve Uygulama Alanları

Fotovoltaik sistemler, bağımsız sistemler ve elektrik şebekesine bağlı olan


sistemler olmak üzere ikiye ayrılır (Şekil 4.26).

Bağımsız fotovoltaik sistemler, sadece bağlı olduğu cihazın enerji ihtiyacını


karşılayacak şekilde dizayn edilir ve fazlalık enerji akülerde depolanarak
gerektiğinde kullanılır.

Elektrik şebekesine bağlı olan fotovoltaik sistemlerde ise, üretilen fazlalık enerji
şehir şebekesine aktarılarak depolanır ve gerektiğinde şebekeden çekilerek
kullanılır.

55
Şekil 4.26. Fotovoltaik Sistem Türleri [44].

4.2.1.1. Bağımsız Fotovoltaik Sistemler

Bu sistemler, sadece bağlı olduğu cihazın ihtiyaç duyduğu enerji gereksinimini


karşılayacak şekilde tasarlanır. Eğer cihazın, gece de çalışması isteniyorsa bu
sistemlere bir de akü bağlanarak daha sonra kullanılmak üzere güneş
enerjisinin kimyasal olarak depolanması sağlanır. Bu şekilde gün boyunca
depolanan fazla güneş enerjisi, gece boyunca kullanılmış olur. Bu sistemlere
bağlanacak bir kaç akü grubu ile kötü hava koşullarında dahi sistemin
aksamadan çalıştırılması sağlanabilir. Ya da bu sistemlere ek bir güç kaynağı
bağlanarak hibrit fotovoltaik sistemler oluşturulur. Böylece güneş enerjisinden
yararlanılamadığı zamanlarda yedek güç kaynağı devreye girerek, sistemin
enerjisini karşılar.

Bu tip sistemler, başlıca şu temel elemanlardan oluşur:


 Fotovoltaik panel ya da modüller

56
 Regülatör (Akünün aşırı şarj olarak deşarj olmasını engellemek için,
akünün durumuna göre ya panelden gelen akımı ya da yükün çektiği
akımı kesen denetim birimidir)
 İnverter (Doğru akımın alternatif akıma dönüşümünü sağlayan cihazdır)
 Akü/Aküler
 Yük (Üretilen elektriği kullanan birim)

Şekil 4.27. Bağımsız fotovoltaik sistem şeması. Bu sistemlerde aynı anda DC


ve AC kullanmak mümkündür. AC kullanımının gerekmediği
koşullarda inverter devre dışı bırakılarak sistem sadece DC’ye
dönük uygulamalar için kullanılabilir [45].

Üzerlerine yerleştirildikleri cihazların çalışabilmesi için gerekli gücü üretebilecek


şekilde tasarlanan bağımsız fotovoltaik sistemler hemen hemen hayatımızın her
alanına girmiş bulunmaktadır. Saatler, hesap makinaları ve güneş arabaları
bağımsız sistemlerin en yaygın bilinen uygulamalarıdır. Bağımsız sistemlerin
diğer uygulamaları ise şunlardır: Şarj cihazları, Yardım isteme amaçlı kullanılan
SOS telefonları, Trafik lambaları, Gözlem sistemleri, Haberleşme istasyonları,
Kırsal radyo, telsiz ve telefon sistemleri, Şamandıralar, Bahçe ve şehir
ışıklandırmaları, Sulama ve içme suyu elde etmek için kullanılan güneş pompa
sistemleri, Suyun dezenfeksiyon edilmesi ve tuzdan arındırılmasını sağlayan
güneş sistemleri, Deniz fenerleri, Hava gözlem istasyonları, İlaç ve aşı soğutma,
Sokak ve bina aydınlatması vb.

57
Şekil 4.28. Güneş enerjili şarj cihazları [46,47].

Şekil 4.29. Bahçe aydınlatma lambaları [48,49].

Şekil 4.30. Güneş Botu [50].

58
Şekil 4.31. Güneş Karavanı [51].

Şekil 4.32. Güneş müzik çaları ve çanta [52].

Şekil 4.33. Güneş bikinisi ve şapka [52].

59
Şekil 4.34. İsviçre Alplerinde bir fotovoltaik panel [53].

Şekil 4.35. İspanya, Oix, La Garrotxa’da inverter ve aküler içeren 900W’lık


şebekeden bağımsız fotovoltaik bir sistem [53].

60
Şekil 4.36. Avusturya, Styria’da bir güneş ağacı [54].

Şekil 4.37. Sulama sistemleri için güneş çiçekleri (Mauerpark, Prenzlauer


Berg, Berlin, Almanya) [44].

61
Şekil 4.38. Güneş park metresi [54].

Şekil 4.39. Bir güneş dubası ve güneş feneri [55].

62
Şekil 4.40. Athos Dağı, Kuzey Yunanistan’da bulunan ve gücü 12,5 kWp olan
bir iletişim istasyonu [56].

Şekil 4.41. Afrika çöllerinde, bir deve üzerinde fotovoltaik sistem [57].

Şekil 4.42. Güneş trafik lambası ve güneş arabası [36].

63
Şekil 4.43. Güneş buzdolabı [36].

Şekil 4.44. Güneş oyuncakları [58].

Şekil 4.45. Güneş ve rüzgâr enerjisinin elektrik enerjisine dönüştürüldüğü


rüzgâr-güneş hibrit sistemi [59].

64
Şekil 4.46. Gaz-elektrik kaynaklı bir hibrit güneş arabası [60].

Şekil 4.47. 1998-2002 yılları arasında uzaya fırlatılan çeşitli modüllerden


oluşan ve 32.800 güneş hücresi içeren uluslararası uzay istasyonu
[61].

65
Şekil 4.48. Uzay uygulamalarında kullanılan ve gücünü güneşten alan bir
robot [62].

Şekil 4.49. Nasa tarafından 2001 yılında geliştirilen ve 96.863 feet (~18 mil)
yüksekliğe kadar çıkabilen ilk güneş güçlü hava aracı [63].

66
4.2.1.2. Elektrik Şebekesine Bağlı Fotovoltaik Sistemler

Elektrik şebekesine bağlı fotovoltaik sistemler, kendi ihtiyaçları için gerekli olan
gücü üretmenin yanı sıra fazlalık olarak üretilen gücü de şehir şebekelerine
aktararak güneş enerjisinin depolanmasında önemli bir rol oynarlar. Bu şekilde
yeterli enerjinin üretilemediği zamanlarda, şebekede depolanan enerji çekilerek
tekrardan kullanılır.

Herhangi bir enerji depolama cihazına ihtiyaç duymamaları nedeniyle bu


sistemlerle üretilen enerji daha ucuzdur. Ancak bu sistemlerde üretilen doğru
akımın (DC), alternatif akıma (AC) dönüştürülerek şebekeye uyumlu hale
getirilmesi gerekmektedir.

Elektrik şebekesine bağlı fotovoltaik sistemler, güçleri 100 kW ile onlarca MW


arasında olan fotovoltaik santrallerden, güçleri 1 kW ile 50 kW arasında olan
çatı katı uygulamalarına kadar çok geniş bir alanda yaygın olarak kullanılırlar.

Şekil 4.50. Şebekeye bağlı fotovoltaik sistem şeması. 1-Fotovoltaik


modül/dizi, 2-Fotovoltaik dizi birleştirici/eklem kutusu, 3-Doğru
akım kablosu, 4-Doğru akımı kapatma düğmesi/yalıtım düğmesi,
5-İnverter, 6-Alternatif akım kablosu, 7-Güç dağıtım sistemli sayaç
dolabı, elektrik bağlantıları, ikmal ve besleme sayaçları [44].

67
Şekil 4.51. İspanya’da Madrit’te bulunan İspanyol telekom şirketi “Edificio
Telefonica” şirketinin yanda görünen binasının çatı katında 3 MW
gücünde 16.000 güneş hücresi bulunmaktadır. Bu hali ile
Avrupanın en geniş güneş-güç binasını temsil etmektedir [64].

Şekil 4.52. Almanya, Bavaria’da bulunan Pocking Güneş parkı, 10 MW’lık


elektrik üretmektedir. Güneş panelleri 10 millik bir bölgeyi
çevrelemekte olup Nisan 2006’da kurulduğundan beri, yıllık
yaklaşık 10.000 ton karbon dioksit salınımını azaltmaktadır [64].

68
Şekil 4.53. İspanya’da bulunan 20 MW’lık Beneixama güneş parkı. 500 bin
metrekare alana kurulu parkta, 100.000 güneş hücresi
kullanılmıştır [65].

Şekil 4.54. Kore'de bulunan 18 MW’lık SinAn Güneş Parkı. 109.000 güneş
hücresinden oluşan park, yılda 20.000 ton karbondioksitin doğaya
salınmasını engelliyor [66].

69
Şekil 4.55. 110 hektarlık alana kurulu 40 MWh gücünde Waldpolenz güneş
parkı (Almanya) [67].

Şekil 4.56. Güneşi tek eksende takip adebilen Nellis güneş güç istasyonu
(Amerika) [54].

70
Şekil 4.57. Pearl Harbor (Ford Adası, ABD) hava hangarı üzerinde bulunan
309 kWp gücünde ve 31.000 ft2’lik alanı kaplayan fotovoltaik diziler
[68].

Şekil 4.58. Stillwell terminali (New York) üzerinde yer alan 210 kWp
gücündeki fotovoltaik paneller [69].

71
Şekil 4.59. Almanya Stadtwerke Duisburg’da fotovoltaik sistemlerin
yapıştırıldığı güç istasyon kuleleri [44].

Şekil 4.60. İsviçre’de Domat/Ems yakınında ses bariyeri üzerine monte


edilmiş elektrik şebekesine bağlı 100 kW’lık fotovoltaik sistem [44].

72
5. GÜNEŞ HÜCRELERİNİN TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ

Güneş hücreleri 1956’lı yıllardan beri uzay uygulamalarında yaygın bir biçimde
kullanılmaktadır. Ancak güneş hücrelerine olan gerçek anlamda ilgi, 1973
yılında meydana gelen petrol krizi ile başlamıştır. Bu bölümde, ilk güneş
hücresinin doğumuna olanak sağlayan ve insanlığın gelişiminde devrim yaratan
kısa bir hikayeyi bulacaksınız [70].

 1839 yılında Paris Doğal Tarih Müzesinde uygulamalı fizik


profesörü olan Alexander Edmond Becquerel, elektrolit
içerisine daldırılmış platin elektrotlar arasındaki gerilimin,
elektrolit üzerine düşen ışığa bağlı olduğunu gözlemleyerek ilk
kez fotovoltaik etkiyi saptadı.

Şekil 5.1. Becquerel tarafından tanımlanan fotovoltaik etki şeması [71].

 1873 yılında Willoughby Smith tarafından selenyumun foto iletkenliği ve


ardından 1876 yılında William Grylls Adams ve Richard Evans Day
tarafından, ışığa maruz bırakılan selenyumun elektrik ürettiği keşfedildi.

Şekil 5.2. Adams ve Day tarafından selenyumda foto etkiyi görmek için
tasarlanan düzenek şeması [72].

73
 1883 yılında, Fritts tarafından %1’den düşük verime
sahip selenyum waferdan ilk güneş hücreleri yapıldı.

 1887 yılında Heinrich Rudolf Hertz, mor ötesi ışığın iki


metal elektrot arasında bir kıvılcım sıçramasına neden
olarak çok küçük potansiyel değişimlerine yol açtığını
keşfetti.

 1905 yılında Albert Einstein foto elektrik etkiyi tanımlayan


makalesini yayınladı.

 1918 yılında Jan Czochralski, tek-kristal silikon büyütme


yöntemini geliştirdi.

 1932 yılında Audobert ve Stora, kadmiyum sülfürde fotovoltaik etkiyi keşfetti.

 1954 yılında Daryl Chapin, Calvin Fuller ve Gerald Pearson tarafından Bell
laboratuvarlarında %4 verime sahip ilk silikon güneş hücreleri üretildi.

74
Şekil 5.3. Bell silikon güneş hücreleri ve ilk güneş modülü [73].

 1956 yılında U.S. Signal Corps laboratuvarlarından William Cherry ve RCA


laboratuvarlarından Paul Rappaport ve Joseph Loferski, uydularda
kullanılmak üzere güneş hücreleri geliştirdiler.

 1958 yılında Hoffman Electronics %8 verime sahip güneş hücresi üretmeyi


başardı. U.S. Signal Corps laboratuvarlarından T. Mandelkorn, güneş
ışınlarına oldukça dayanıklı olan ve uzay uygulamaları için kritik bir öneme
sahip olan n-p katman silikon güneş hücrelerini üretti. Aynı yıl uzaya fırlatılan
Vanguard I, Explorer III, Vanguard II ve Sputnik-3 uydularının güç
gereksinimini karşılamak üzere bu uydularda silikon güneş hücreleri
kullanıldı.

75
Şekil 5.4. Vanguard I uydusu. 17 Mart 1958 yılında ABD tarafından uzaya
gönderilen bu uydu 1,5 kg ağırlığındaydı [74].

 1959 yılında Hoffman Electronics %10 verimli güneş hücrelerini üretti. Aynı
yılın Ağustos ayında her biri 1x2 cm2 olan 9.600 güneş hücresi içeren
Explorer VI uydusu ve ardından Ekim ayında Explorer VII uydusu fırlatıldı.

 1962 yılında Bell Telefon Laboratuvarları tarafından 14 W’lık ilk


telekomünasyon uydusu fırlatıldı.

 1963 yılında Sharp şirketi tarafından ilk silikon fotovoltaik modüller üretildi.
1964 yılında Nasa 470 W’lık fotovoltaik dizilerden beslenen Nimbus
uydusunu uzaya fırlattı. Bu tarihten sonra uzaya, enerjisini güneşten alan
birçok araştırma ve telekomünasyon uyduları gönderildi. Son zamanlarda
gönderilen en önemli güneş güçlü uzay araçları arasında; 2007 yılında
Mars’a gönderilen Mars PHOENIX uzay aracı, 2004 yılında Merkür
gezegenini incelemek için gönderilen MESSENGER (MErcury Surface,
Space Environment, GEochemistry, and Ranging) uzay aracı, 2009 yılında
Nasa tarafından uzaya gönderilen KEPLER uzay aracı yer almaktadır.

 1973 yılında, petrol krizi tüm dünyayı vurdu ve fosil kaynakların sonsuza
kadar yetmeyeceği anlaşıldı. Bu kriz sonrası, dünyevi uygulamalarda güneş
enerjisine olan ilgi hızla arttı.

76
6. KLASİK BİR P-N EKLEM GÜNEŞ HÜCRESİNİN ÇALIŞMA PRENSİBİ

Güneş hücreleri bilindiği gibi, üzerlerine düşen güneş ışığını doğrudan elektrik
enerjisine dönüştüren (fotovoltaik etkiyle) organik ya da inorganik aygıtlardır.
Piyasada en fazla, yarıiletken bir malzemeden yapılan inorganik güneş hücreleri
bulunur. Bu nedenle burada, Silikon (Si) p-n tipi güneş hücrelerinin çalışma
mantığından bahsedilecektir.

En basit güneş hücreleri, p ve n tipi olmak üzere iki yarıiletken tabaka içerir.
Fotovoltaik etki, p ve n tipi olarak katkılanan bu iki yarıiletken tabakanın
birleştirilmesi sonucu oluşur. p-tipi yarıiletken tabakada, pozitif yükle temsil
edilen, delik (hole) fazlalığı bulunur. Delikler, yarıiletken malzemeye katkılanan
atomların, komşu atomlarla eşleşemeyen bağlarını temsil eder. Bu bağlar
eşleşmediğinden yarıiletken malzeme içerisinde, elektronların üzerinde hareket
edebileceği bir ortam oluşturur. Dolayısıyla elektronlar bir bağdan diğer bağa
geçerken, sanki bağların hareket ettiği bir ortam oluşmuş olur. n-tipi yarıiletken
tabakada ise, elektron fazlalığı bulunur. Yarıiletken malzemeye, yarıiletken
malzemenin bağ oluşturabileceği elektron sayısından fazla elektron içeren atom
katkılanırsa, yarıiletken malzeme içerisinde elektron fazlalığı oluşturulmuş olur.

Yarıiletken malzemeden, n ve p tipi yarıiletken elde etmek için; erimiş halde


bulunan saf yarıiletken malzeme içerisine, hangi tip yarıiletken oluşturulmak
isteniyorsa o tipe uygun katkı maddesi kontrollü bir biçimde eklenir. Örneğin,
güneş hücrelerinde en yaygın olarak kullanılan yarıiletken madde olan
silisyumdan (Si) n tipi silisyum elde etmek için, erimiş halde bulunan saf
silisyuma periyodik cetvelin 5. grubundan bir element, örneğin fosfor eklenir.
Silisyum atomunun dış yörüngesinde dört, fosfor atomunun ise dış
yörüngesinde beş elektronu olduğundan, fosfor atomunun dört elektronu
silisyum atomonun dört elektronu ile bağ oluşturur. Geriye kalan tek elektron ise
fazlalık olduğundan kristal yapı içerisinde serbest bir biçimde hareket eder. p tipi
silisyum elde etmek için ise, erimiş halde bulunan saf silisyuma 3. gruptan bir
element (aliminyum, indiyum, bor gibi) eklenir. Üçüncü grup elementlerinin son
yörüngesinde üç elektron bulunduğundan, bu üç elektron silisyum atomunun üç
elektronu ile bağ oluşturur. Silisyum atomunun dördüncü elektronu ile bağ

77
oluşturacak başka elektron bulunmadığından, kristalde bir elektron eksikliği
oluşmuş olur. Oluşan bu elektron eksikliği ya da eşleşemeyen bağ, kristal yapı
içerisinde sürekli hareket eden pozitif yüklü delik yapıları oluşturur.

Şekil 6.1. Si atomu [75] dört valens


elektrona sahiptir ve elektronlarını
kendisine en yakın olan atomlarla
paylaşarak dış yörüngedeki elektron
sayısını sekize tamamlar. Bu şekilde
kovalent bağ oluşturarak kararlı bir yapıya
sahip olur.

Şekil 6.2. p tipi katkılamada [75], Si


atomlarının bir kısmı katkılanan atom
nedeniyle dış yörüngelerindeki elektron
sayısını sekize tamamlayamayacak
dolayısıyla kristalde elektron eksikliği ya da
delikler oluşacaktır.

Şekil 6.3. n tipi katkılamada [75], Si


atomları, katkı atomlarıyla dış
yörüngelerindeki elektron sayılarını sekize
tamamlar; ancak verici atomda beş
elektron olduğundan bir elektron kristalde
fazlalık şekilde dolaşır.

Bir güneş hücresi elde etmek için, oluşturulan p ve n tipi yarıiletken tabakalar bir
araya getirilerek p-n eklem oluşturulur. Bu eklemde; n bölgesinde elektron yani
eksi yük fazlalığı, p bölgesinde ise delik yani pozitif yük fazlalığı kendiliğinden
oluşur. Eklemin n ve p bölgelerinin sınırlarında oluşan yük fazlalığı, bir difüzyon
kuvvetinin oluşmasına neden olur. Oluşan bu difüzyon kuvveti eklemin n

78
bölgesinin sınırından, p bölgesinin sınırına doğru (geçiş bölgesi) elektron akışı
oluşturur. Sürüklenen elektronlar, p bölgesinin sınırındaki deliklerle birleşir.
Sonuçta belli bir zaman geçtikten sonra p bölgesinin sınırında elektron yani eksi
yük fazlalığı ve n bölgesinin sınırında ise elektron eksikliği yani pozitif yük
fazlalığı (delikler) oluşur.

Şekil 6.4. p-n eklemde, difüzyon kuvveti nedeniyle elektron ve deliklerin


hareket etmesi ve elektrik alanın oluşması [44].

Basit bir anlatımla; p ve n tipi yarıiletken tabakalar bir araya getirildiğinde


difüzyon kuvveti nedeniyle, eklemin n ve p sınır bölgelerinde pozitif ve negatif
yükler, zıt yönlerde hareket etmeye başlar. Sonuçta p bölgesinin sınırında
negatif yük ve n bölgesinin sınırında ise pozitif yük birikmeye başlar. Bu durum
n bölgesinde biriken pozitif yükten, p bölgesinde biriken negatif yüke doğru bir
elektrik alanın oluşmasına ve n sınır bölgesinden p sınır bölgesine doğru olan
elektron akışının azalmasına neden olur. Difüzyon kuvveti ve elektrik alanın
oluşturmuş olduğu kuvvet, denge noktasına ulaştığında geçiş bölgesinde yük
hareketliliği durur. Sonuçta kararlı bir denge oluşmuş olur.

Yarıiletken malzemeler, valans bant ve iletkenlik bandı olmak üzere iki enerji
bandından oluşurlar. Bu iki bant arasında ise yasak enerji aralığı (E g) bulunur.
Yarıiletken bir malzeme, enerjisi (hν) yasak enerji aralığına (E g) eş ya da daha
büyük bir fotonla etkileştiği zaman (hν ≥ Eg) etkileşen foton, enerjisini valans
bandında bulunan elektrona aktararak elektronun iletim bandına geçmesine
neden olur. Sonuçta yarıiletken malzeme içerisinde elektron-delik çifti oluşmuş

79
olur. Yarıiletken bir malzeme içerisinde elektrik alan bulunmadığından belli bir
süre sonra iletkenlik bandında bulunan elektron, sahip olduğu enerjiyi
yayımlayarak tekrardan valans bandına döner (elektron kararlı olabilmek için
bunu yapmak zorundadır). Bu şekilde elektron-delik çifti tekrardan birleşmiş
olur.

Şekil 6.5. Yarıiletken bir malzeme içerisinde hν ≥ Eg enerjili bir foton


tarafından elektron-delik çiftinin oluşturulması.

Ancak bir p-n eklem güneş hücresi üzerine düşen ışınların oluşturacağı
elektron-delik çiftleri, geçiş bölgesinde bulunan elektrik alan nedeniyle tekrardan
birleşemeyecektir. Elektik alan, oluşan elektronları n bölgesine ve delikleri de p
bölgesine doğru sürükleyecektir. Sonuçta eklemin uçları arasından bir akım
geçişi olacaktır. p-n eklemin uçları arasından geçecek olan bu akım, ışığın
yoğunluğuyla ve güneş hücresinin aydınlanan yüzey alanı ile doğru orantılıdır.
Elektron-delik çiftlerinin birleşme yoğunluğu, geçiş bölgesinden uzaklaştıkça
artar. Çünkü elektrik alan geçiş bölgesinden uzaklaştıkça azalır. Bu şekilde
güneş hücresi üzerine düşen ışık yardımıyla oluşturulan elektron akımı, p-n
eklemin n ve p bölgelerine yerleştirilen metal kontak bağlantılar vasıtasıyla
toplanıp, p-n eklemin uçlarına bağlanan bir cihazda kullanılır hale getirilir (Şekil
6.6).

80
Şekil 6.6. Bir p-n eklem güneş hücresinin çalışma prensibi. 1-Fotolar
aracılığıyla elektron-delik çiftleri oluşur. Elektrik alan nedeniyle,
elektronlar n bölgesine ve delikler p bölgesine doğru itilir. Sonuçta
devreden bir akım geçer. 2-Elektrik alanın bulunmadığı iç
bölgelerde oluşan elektron-delik çiftleri tekrardan birleşir. 3-
Kullanılamayan foton enerjisi. 4-Metal kontaklar nedeniyle geri
yansıyan ışınlar [44].

81
7. KLASİK BİR P-N EKLEM GÜNEŞ HÜCRESİNİN ELEKTRİKSEL
MODELLEMESİ

Bir p-n eklem güneş hücresi, ışık altında bir diyota paralel bağlanmış akım
kaynağı gibi düşünülebilir (Şekil 7.1). Işık tarafından oluşturulan akım IL, diyotun
tersi yönünde akan akım (karanlık akım ya da sızma akımı) I D ve güneş
hücresinden akan toplam akım I=IL-ID ya da –I=ID–IL şeklinde verilir. I0 ışık
olmaması durumunda diyotta meydana gelen sızıntı akım yoğunluğu (Amper
cinsiden), q elektrik yükü (1,602x10-19 C), V uygulanan gerilim (Volt cinsinden),
n ideallik faktörü (birimsiz olup, güneş hücresinden elde edilen akım arttıkça
değeri 1’e doğru yaklaşır), k Boltzman sabiti (1,380x10-23 J/K) ve T hava
sıcaklığı (Kelvin cinsinden) olmak üzere p-n eklem güneş hücresinde akan
toplam akım I, şu şekilde verilir:

I = IL - I0[exp(qV/nkT)-1]

Şekil 7.1. Bir p-n eklem güneş hücresinin devre modeli.

Akım miktarı, aydınlatma miktarı (G) ve sıcaklığa bağlı olarak değişir.


Aydınlatma miktarı arttıkça elde edilecek akım da artacaktır. Sıcaklık artışı ise,
I0 sızma akımını arttıracağından toplam akımın azalmasına neden olacaktır.
Ayrıca I0 sızıntı akımı, malzeme kalitesi ile de ilişkili olduğundan malzeme
kalitesi arttıkça I0 düşecek ve güneş hücresinden elde edilecek toplam akım da
dolaylı olarak artacaktır.

82
Şekil 7.2. Bir p-n eklem güneş hücresinin karanlık ortamdaki I-V
karekteristliği. Eğer karanlıkta, bir p-n eklem güneş hücresinin
uçları arasına pozitif bir gerilim uygulanırsa (p tarafına +V
uygulayacak şekilde) güneş hücresinden elde edilen akım, voltaj
arttıkça eksponansiyel bir biçimde artacak şekilde olacaktır. Ancak
eğer p-n eklemin uçları arasına negatif bir gerilim uygulanırsa (p
tarafına -V uygulayacak şekilde) bu sefer, voltaj yükseldikçe
akımın giderek akmayacağı görülecektir.

Bir p-n eklem güneş hücresi için karanlık ve ışık altında I-V karekteristliği Şekil
7.3’te görüldüğü gibidir.

Şekil 7.3. Karanlıkta ve ışık altında bir p-n eklem güneş hücresi için I-V
karekteristliği [76].

83
Bir güneş hücresini karakterize eden üç önemli eşitlik vardır. Bunlar sırasıyla
açık devre akımı Isc, açık devre gerilimi Voc ve dolum faktörü FF (Fill Factor)’dir.

Açık devre akımı Isc, gerilimin sıfır olması durumunda elde edilen minimum akım
değerini ifade eder. İdealde V=0 olduğunda Isc=IL’dir. Yani Isc değeri direk güneş
ışığı ile orantılı olup sistemdeki akımı sağlar.

Açık devre gerilimi Voc, akımın sıfır olması durumunda elde edilen minimum
gerilim değerini ifade eder. Gelen güneş ışığı miktarının artmasına bağlı olarak
logaritmik olarak artan bir değere sahiptir. Voc karakteristik değeri, akümülatör
yükünün doldurulmasında etkin bir rol oynar.

Dolum faktörü FF, bağlantı kalitesini ve güneş hücresinin seri dirençlerinin


ölçüm kalitesini gösteren bir ifadedir. Dolum faktörü, güneş hücresinden
maksimum güç elde edilebilecek noktalar olan Vmp, Imp değerlerinin çarpımının
Voc, Ioc değerleri çarpımına oranı olarak ifade edilir.

FF= (Vmp x Imp)/( Voc x Ioc)

Bu bilgiler ışığında bir güneş hücresi için güç dönüşüm verimi, güneş
hücresinden elde edilen maksimum gücün, gelen güneş ışığının gücüne (P in)
oranı olarak ifade edilir.

η = (Vmp x Imp)/(Pin)

84
8. GÜNEŞ HÜCRESİ TÜRLERİ

Güneş hücrelerinin yapımında en önemli kriter malzeme seçimidir. Seçilen


malzemenin bol olması, ucuz olması, toksik olmaması, yapısal kusurlar
içermemesi, dayanıklı olması, yüksek verimliliğe sahip olması ve gelen güneş
spektrumunun büyük bir bölümünü soğuruyor olması gerekir. Bu nedenle
seçilen malzemenin yasak enerji aralığı, güneş spektrumunda 0,5 eV ile 3,3 eV
enerji aralığına düşecek şekilde seçilir. Bu şekilde gelen güneş ışınlarının büyük
çoğunlukla soğurulması ve maksimum verim elde edilmesi sağlanır. Örneğin,
yeryüzünde oksijenden sonra en bol bulunan element olan silisyumun yasak
enerji aralığı 1,1 eV ve son zamanlarda uzay uygulamalarında oldukça yaygın
bir biçimde kullanılmaya başlanan germanyum elementinin yasak enerji aralığı
ise 0,6 eV’dir.

Güneş hücrelerinde oldukça dar ya da oldukça geniş bir yasak enerji aralığı
seçilmez; çünkü yasak enerji aralığı küçüldükçe güneş hücresinden elde
edilecek açık devre gerilimi düşer ve yasak enerji aralığının büyümesi
durumunda ise güneş hücresinden elde edilecek akım azalır. Bu nedenle güneş
hücrelerinde kullanılan malzemeler 1,1 eV ile 1,8 eV yasak enerji aralığında ve
direk bant yapısına sahip olacak şekilde seçilir. Doğada silisyum elementinden
başka bu enerji aralığında olan malzemeler bulunmamaktadır. Bu nedenle
elementler birbirleriyle kaynaştırılarak yasak enerji aralığı bu değerler arasında
olan yeni kristal malzemeler oluşturulur. Örneğin In, Ga ve P elementlerinden
oluşan InGaP kristalinin yasak enerji aralığı 1,8 eV’dir.

Ayrıca son zamanlarda yasak enerji aralığı 0,5 eV ile 1,8 eV aralığında değişen
çoklu katmanlar kullanılarak, güneş spektrumunun büyük bölümü soğurulmakta
ve bu şekilde çok büyük verimlere ulaşılabilmektedir. Güneş hücrelerinde
kullanılan bazı yarıiletken malzemeler için, Şekil 8.1’de örgü parametresine
karşılık yasak enerji aralığı ve Şekil 8.2’de yasak enerji aralığına karşılık
soğurma katsayıları verilmiştir.

85
Şekil 8.1. Bazı yarıiletken malzemeler için örgü parametresine karşılık
yasak enerji değerleri [77].

Şekil 8.2. Bazı yarıiletken malzemeler için yasak enerji aralığına karşılık
soğurma katsayıları [43].

Güneş hücrelerinden elde edilebilecek maksimum verim, Carnot döngüsüyle


sınırlıdır. Dünya ve güneşi bir ısı makinası olarak düşünürsek Carnot verim
hesabından, güneşin sıcaklığı yaklaşık 6000K ve dünyanın sıcaklığı ise yaklaşık
300K olmak üzere η = (6000K-300K)/(6000K) = %95 bulunur. Bu değer, ısı
kayıpları düşünüldüğünde yaklaşık %73 gibi bir değer olarak karşımıza çıkar.

86
Yani bir güneş hücresinden en mükemmel koşullarda dahi alınabilecek
maksimum verim %73 ile sınırlıdır.

Şekil 8.3. Güneş hücreleri için Carnot termodinamik verim limiti [75].

Güneş hücrelerinden yıllara bağlı olarak elde edilen verimler, Şekil 8.4’te
görülmektedir.

Güneş hücreleri dört grupta incelenebilir:

 Birinci Nesil Güneş Hücreleri


o Tek kristal silikon güneş hücreleri (sc-Si)
o Çok kristalli silikon güneş hücreleri (pc-Si)
 İkinci Nesil Güneş Hücreleri
o Amorf Silikon (a-Si:H) İnce Film Güneş Hücreleri
o Kadmiyum Tellür (CdTe) İnce Film Güneş Hücreleri
o Bakır İndiyum Diselenid (CIS) İnce Film Güneş Hücreleri
o Çoklu Kristal Silikon İnce Film Güneş Hücreleri
 Üçüncü Nesil Güneş Hücreleri
o Gräetzel Güneş Hücreleri
o Polimer (plastik) Güneş Hücreleri
o Boya-duyarlı (DSCs) Güneş Hücreleri
 Dördüncü Nesil Güneş Hücreleri
o Hibrit Polimer-Nanoçubuk Güneş Hücreleri

87
Şekil 8.4. Yıllara göre elde edilen güneş hücresi verimliliği [73].

88
8.1. Birinci Nesil Güneş Hücreleri

Birinci nesil güneş hücrelerini, silikon (silisyum) teknolojisi oluşturur. Silikon


teknolojisinin toksik etki barındırmaması, yasak enerji aralığının 1,1eV olması,
geniş bir spektrumda güneş enerjisini soğuruyor olması, yüksek taşıyıcı
hareketliliğine sahip olması, elektriksel ve optiksel özelliklerinin uzun süre
kararlı kalabilmesi ve silikonun doğada çok fazla bulunması endüstride öne
çıkmasına neden olmuştur. Silikon, doğada silikon dioksit (SiO2) şeklinde kum
ve kuvarsta bulunur. Ancak kumun saflık derecesi istenen kalitede
olmadığından %90 oranında silikon içeren kuvars kullanılır. Kuvarsın işlenmesi
ve saflaştırılması sonucunda silisyum elde edilir.

Şekil 8.5. Ticari olarak satılan %20’lik verime sahip Si kristal güneş
hücrelerinin şematik resimleri [73,78]. Kristallerin yüzeyleri, ışığın
daha fazla soğrulmasını sağlamak için piramit şeklinde
tasarlanmıştır. Bu şekilde yansıma ve kırılmalarla ışık, kristal
içinde hapsolur.

Birinci nesil güneş hücreleri, tek kristal silikon güneş hücreleri (sc-Si) ve çok
kristalli silikon güneş hücreleri (pc-Si) olmak üzere iki grupta incelenir.

8.1.1. Tek kristal silikon güneş hücreleri (sc-Si)

Tek kristal silikon güneş hücrelerinde düzenli bir dizilim


söz konusu olup [79], kristal içerisindeki tüm silikon
atomları belli bir yönde yönlenmiş durumda bulunurlar.

89
Genelde Czochralski yöntemi ile p ya da n tipi
olacak şekilde büyütülen yüksek saflikta, 20 cm
çapında ve kilogramlarca ağırlıkta silikon külçeler,
elmas testereler yardımıyla 0,17-0,5 mm
kalınlığında olacak şekilde dilimlenir. Dilimlenen bu
plakaların üst yüzeyine; 800-1000 oC’lik yüksek
sıcaklık difüzyon fırınlarında [80] katkılama
yapılarak, plaka p tipi ise n tipi; plaka n tipi ise p tipi olacak şekilde katmanlar
oluşturulur. Katkılamadan sonra yapılan ara işlemler sonucunda p-n eklem
silikon plaka oluşturulur. Bu plakanın p ve n bölgesine kontak bağlantıların ve
ön yüzeyine SiO2 ya da TiO2 anti-yansıtıcı tabaka kaplamasının yapılmasından
sonra, tek kristal güneş hücresi üretilmiş olur.

Şekil 8.6. Czochralski metodu [79]. Kuvars


o
ocağında 1200 C’de bulunan erimiş silikon
içerisine daldırılan bir kütük, ocakla zıt yönlerde
olacak şekilde döndürülür. Erimiş silikon, aşağı
doğru çekilirken kütüğün ucuna bağlı başlangıç
silikon kristaline, erimiş silikon atamlarının
bağlanmasıyla kristal büyütülmüş olur. Bu
yöntemle 1-2 m uzunluğa kadar kristal büyütülebilir
[80].

Tek kristal silikon güneş hücreleri 10x10 cm2


(4inch), 12,5x12,5 cm2 (5inch) ya da 15x15 cm2
(6inch) boyutlarında [44] ve 0,3 mm’den 0,17
mm’ye kadar değişen kalınlıklara sahip olup
verimlilikleri %15-20 dolaylarındadır.

90
8.1.2. Çok kristalli silikon güneş hücreleri (pc-Si)

Çok kr istalli silikon güneş hücreleri


grain adı verilen birçok Si kristalin bir
arada bulunması ile oluşur [79]. Bu
grainlerin oluşturmuş olduğu yapılar,
güneş hücresinin elektriksel ve optiksel
özelliklerini belirler. Grainlerin düzensiz
bir biçimde bir araya gelmesi
durumunda, yük taşıyıcılarının hareketliliği engelleneceğinden verimlilik de
önemli ölçüde azalır.

Tek kristal silikon plakaların üretim maliyetinin yüksek olması ve tek kristal
silikon plakaların oluşturulması esnasında yüksek saflıktaki silikon külçeden
meydana gelen %20’lik kayıpları da önlemek amacıyla (1kg dilimlenmiş tek
kristal silisyum ~900$ değerindedir) [80] “dökme” ya da “şekillendirilmiş şerit”
yöntemine dayanan çok kristalli silikon güneş hücreleri üretilmiştir. “Dökme”
yönteminde, erimiş halde bulunan saf silikon kalıplara dökülerek soğumaya
bırakılır. Daha sonra soğuyan kalıplar bloklar halinde kesilip işlenerek çok
kristalli güneş hücresi elde edilir. Şekillendirilmiş şerit yönteminde ise, erimiş
silikon düşük hızlarda çekilerek ince bir şerit halinde çok kristalli silikon
büyütülür.

Şekil 8.7. Şekillendirilmiş şerit yöntemi [79].

91
Şekil 8.8. Silikondan tek kristalli ve çok kristalli silikon güneş hücresi üretme
şeması [44].

Çoklu kristal yapının homojen bir dağılım


göstermemesi nedeniyle çok kristalli güneş
hücrelerinde, elde edilen verim %12-15
civarlarında olup tek kristal güneş hücrelerine göre
daha düşüktür. Ancak üretim maliyetinin düşük
olması ve yüksek bir teknolojiye ihtiyaç
duymaması nedeniyle, çok kristalli güneş hücreleri
endüstride önemli bir yer tutar.

Ayrıca son zamanlarda çoklu silikon plakalar


üzerinde oluşturulan petek biçimi şekillerle, ışığın
tuzaklanması ve geri yansıması engellenerek bu
güneş hücrelerinin verimliliği büyük ölçüde
arttırılmıştır. 15x15 cm2’lik petek biçimli çoklu kristal

92
silikon güneş hücrelerinde %18,5 verimlilik elde edilmiştir [Processes for over
18.5% high-efficiency multi-crystalline silicon solar cell, H. Morikawa et
al./Current Applied Physics 10 (2010) S210–S214].

8.2. İkinci Nesil Güneş Hücreleri

Birinci nesil güneş hücrelerinin;


oldukça pahalı bir teknolojiye
ihtiyaç duyması, silikon
külçelerin büyütülmesi ve
kesilmesinin oldukça zahmetli
bir iş olması ikinci nesil güneş
hücrelerinin doğmasına neden
olmuştur. Kalınlıkları 1-10 μm arasında değişen ince film güneş hücreleri (kristal
silikon hücrelerinin üretimi için, 200-300 μm kalınlığında malzeme gerekir) cam,
plastik ya da metal folyo gibi ucuz ve geniş alttaş üzerine buharlaştırılarak
oluşturulur.

İnce film teknolojisi, büyütülmek istenen


malzemenin buhar fazının, CVD
(Chemical Vapor Deposition, kimyasal
buhar biriktirme) ya da PECVD (Plasma
Enhanced Chemical Vapor Deposition,
plazma güçlendirmeli kimyasal buhar
biriktirme) cihazları kullanılarak, malzeme üzerinde kimyasal reaksiyonlar
sonucu biriktirilmesi esasına dayanır.

İkinci nesil güneş hücrelerini; amorf silikon (a-Si:H), kadmiyum tellür (CdTe),
bakır indiyum diselenid (CIS) ve çoklu kristal silikon gibi ince film güneş
hücreleri oluşturur.

İnce film yarıiletkenler, direk bant aralığına sahip olup silikon kristalden çok
daha büyük bir soğurma katsayısına sahiptirler; ancak ince film güneş
hücrelerinin mikro yapılardan oluşmuş olması ve bu mikro yapılardan
kaynaklanan kusurlar, taşıyıcıların hareketliliğini engelleyerek verimliliğin

93
azalmasına neden olur. Bu nedenle ince film güneş hücrelerinde verimlilik,
%10-18 dolaylarındadır. Buna rağmen; düşük miktarda yarıiletken malzemeye
ihtiyaç duymaları, kristal silikon güneş hücrelerine göre daha ucuz ve kolay bir
biçimde üretilebiliyor olmaları, çok geniş yüzeylere ve istenen biçimde kaplama
yapılabilmesi piyasada yayılmalarına neden olmuştur.

Şekil 8.9. Kristal silikon güneş hücresi ve amorf silikon ince film güneş
hücresi. İnce film teknolojisi ile güneş hücreleri daha esnek ve
daha kullanışlı hale gelmiştir [81].

8.2.1. Amorf Silikon (a-Si:H) İnce Film Güneş Hücreleri

Rastgele bir yönelime sahip


amorf silikonun (a-Si) her
silikon atomu, kristal silikon
formundaki gibi, komşuluğunda
bulunan diğer silikon atomları
ile bağ oluşturmadığından, bazı
silikon bağları boşta kalır. Amorf silikonun elektriksel özelliklerini, fotovoltaik
etkiye uygun hale getirmek için bu boşta kalan bağlar, hidrojen atomları ile
doyurularak hidrojen katkılanmış amorf silikon (a-Si:H) elde edilir [81]. Amorf
silikona katkılanan hidrojen atomlarından bağ oluşturamayan hidrojen atomları
ve sarkık bantlar, amorf silikonun yasak enerji aralığında kusur denebilecek yeni
enerji düzeylerinin oluşmasına yol açar. Bu durum, valans ve iletim bandının

94
biçiminin bozulmasına ve sonuçta gelen fotonlar tarafından oluşturulan elektron-
delik çiftlerinin toplanmasını azaltarak verimliliğin düşmesine neden olur.

Şekil 8.10. a-Si:H ince film güneş hücresi şeması [81] ve a-Si:H ince film
güneş hücresi.

1,7 eV’lik yasak enerji aralığı ile kristal silikona göre (1,1 eV) daha büyük bir
bant aralığına ancak daha düşük taşıyıcı hareketliliğine sahip olan a-Si:H ince
film güneş hücreleri, görünür bölge spektrumunun büyük bir çoğunluğunu
soğurabilmesine karşılık spektrumun önemli bir kısmını teşkil eden kızılötesi
bölgesini soğuramamaktadır.

Amorf silikon (a-Si:H), PECVD cihazında tehlikeli gazlar olan silan ve hidrojen
gazı kullanılarak paslanmaz çelik şerit ya da cam üzerine 0,5-0,7 μm
kalınlığında olacak şekilde büyütülür. Daha sonra büyütülen film üzerine, boron
ya da fosfor katkılanarak n ya da p-tipi tabakalar oluşturulur. Güneş ışığı
altında zamanla bozunuma uğrayan a-Si:H kararlı bir yapıya sahip olmayıp
verimliliği %9,5 (Glass/a-Si, Univ. Neuchatel) [82] civarındadır. Bu değer, ticari
modüllerde %6-7’dir. Buna rağmen yüksek sıcaklıkların performansında
azalmaya neden olmaması, üretim sürecinin basit ve ucuz olması a-Si:H ince
film güneş hücrelerini cazip kılmaktadır. Günümüzde daha çok hesap makinası
ve saat gibi küçük elektronik cihazların güç kaynağı olarak kullanılan a-Si:H ince
film güneş hücreleri, ileri dönük olarak binalara entegre edilip binaların güç
kaynağı olarak kullanılması düşünülmektedir.

a-Si:H ince film güneş hücrelerinin verimliliğini arttırmak için a-Si:H, çoklu eklem
güneş hücreleri ile birlikte kullanılmaktadır. İkili ve üçlü eklem a-Si:H ince film
güneş hücreleri oluşturmak için, silikonun allotropları olan mikro-kristal silikon

95
(μc-Si) ve nano-kristal silikon (nc-Si) yarıiletkenler kullanılmaktadır. Hidrojenle
doyurularak oluşturulan μc-Si:H ve nc-Si:H ince filmlerin, taşıyıcı hareketliliğinin
ve kırmızıötesi spektrumu soğurma katsayılarının a-Si’ye göre daha yüksek
olması, ikili ve üçlü eklem güneş hücrelerinin verimliliğinin daha yüksek olmasını
sağlar. Ayrıca daha düşük hidrojen içerikli olmaları nedeniyle μc-Si:H ve nc-
Si:H, a-Si:H’ye göre daha kararlıdırlar. Bu da, ikili ve üçlü eklem güneş
hücrelerinin a-Si:H ince film güneş hücrelerine göre daha kararlı bir yapıya
sahip olmalarını sağlar.

Şekil 8.11. İkili ve üçlü eklem amorf silikon güneş hücre şeması [84].

Amorf silikonun üçlü eklem güneş hücresi olarak kullanılabilmesi, amorf silikona
dayanan güneş hücrelerinin verimliliğini önemli bir ölçüde arttırmıştır. Buhar
biriktirme yöntemi ile oluşturulan a-Si:H/nc-Si:H/nc-Si:H çift eklem güneş
hücrelerinde %12,5 verim elde edilmiştir [83]. Bu güneş hücrelerinde tepe
hücrede bulunan a-Si görünür bölgeyi soğururken alt hücrede bulunan nc-Si, a-
Si tarafından soğurulamayan kızılötesi spektrumu soğurur. Ayrıca buhar
biriktirme yöntemi ile a-Si içerisine germanyum (Ge) katkılanması ile oluşturulan
a-SiGe:H ince film ikili eklem güneş hücrelerinde (a-Si:H/a-SiGe:H) %14,4 ve
üçlü eklem güneş hücrelerinde (a-Si:H/a-SiGe:H/a-SiGe:H) %14,6 verim elde
edilmiştir [83].

96
Şekil 8.12. Paslanmaz çelik üzerine büyütülen üçlü eklem a-Si:H ince film
güneş hücreleri (Unites Solar Ovonic, US) [82].

Şekil 8.13. Uni-Solar tarafından 2004 Ocak ayında yapımı tamamlanan ve


Coca-Cola firmasının Los Angeles, California’da bulunan şişe
fabrikası üzerine yerleştirilmiş 128 W’lık amorf silikon modüllerden
oluşan 325 kW’lık bir güneş sistemi. 25 yıllık bir ömre sahip bu
güneş hücreleri ile Coca-Cola şirketi yılda 60.000$ tasarruf
sağlayacaktır [85].

97
8.2.2. Kadmiyum Tellür (CdTe) İnce Film Güneş Hücreleri

1,45 eV’lik yasak enerji aralığına sahip çoklu kristal yapıda olan Kadmiyum
Tellür (CdTe) yarıiletkeni çok iyi bir ışık soğurucudur. Kalınlığına bağlı olarak
görünür bölgenin %99’unu soğurabilir. Kadmiyum Tellür yarıiletkeni genelde,
Kadmiyum Sülfür (CdS) ile birlikte büyütülerek CdTe/CdS heteroeklem güneş
hücreleri oluşturulur. p-tipi CdTe üzerine n-tipi pencere olacak şekilde ince bir
tabaka halinde büyütülen CdS 2,45 eV’lik bant aralığına sahip olup gelen güneş
ışınlarının büyük çoğunluğunun CdTe tabakasına ulaşmasını sağlar. Bu şekilde
soğurma katsayısı, silikondan 10 kat daha büyük olan CdTe tabakasına ulaşan
güneş ışınlarının büyük çoğunluğu soğurulmuş olur.

Şekil 8.14. CdTe ince film güneş hücresi şeması [86].

CdTe ince film üretiminde öne çıkan iki büyük teknoloji vardır. Bunlardan
birincisi olan CSS de denen yakın mesafeden buharlaştırma (close space
sublimation, Antec firması, Almanya) yöntemi ile yüksek kalitede CdTe
yarıiletkeni üretilmektedir. Bu yöntemde sıcaklıkları çok az farklı kaynak ve
filmin büyüdüğü yüzey, birbirlerine çok yakın tutularak malzemenin sublimasyon
yoluyla büyütülmesi sağlanır. İkinci yöntem olan elektrotta biriktirim (electro-
deposition, BP Solar) yönteminde ise, kadmiyum ve tellür iyonu taşıyan
elektrolitten akım geçirilerek CdTe yarıiletkeninin katotta büyümesi sağlanır.
CSS yöntemine göre oldukça ucuz olan bu yöntemde büyüyen malzemenin
denetimi CSS yönteminde göre kolay olmaması dezavantajını oluşturur [80].
Bunlardan başka Screen printing (Matsushita), Evaporation (Solar Cells Inc.) ve
Spray deposition olmak üzere çeşitli CdTe üretme teknolojileri de mevcuttur.

98
CdTe’nin üretiminde yüksek sıcaklıklara ihtiyaç duyması, zamanla bozunması,
suya duyarlı olması, Cd’nin sağlığa ve çevreye zararlı olması ve düşük
verimliliğine rağmen yüksek optik soğurma katsayısına sahip olması, kolayca
üretilebilmesi ve silikondan çok daha ucuz olması nedeniyle geniş yüzey alanlı
güneş pili üretiminde kullanılmaktadır. Laboratuvar tipi küçük hücrelerde %16,7
(NREL) ve ticari tip modüllerde ise %10,9 (BP Solarex) civarında bir verimliliğe
sahiptir [83].

Şekil 8.15. Amerika’da (Springerville Arizona) Tucson Electric Power


tarafından kurulan 0,5 MW gücünde CdTe modüllerden oluşan
güneş tesisi [82].

8.2.3. Bakır İndiyum Diselenid (CIS) İnce Film Güneş Hücreleri

Bakır, indiyum ve selenyum elementlerinin birleşiminden oluşan çoklu kristal bir


yapıya sahip CIS (CuInSe2, Copper Indium Diselenide) yarıiletkeni çoğunlukla
Ga elementi ile birlikte kullanılarak CIGS (Cu(InGa)Se2, Copper Indium Gallium
Diselenide) yarıiletkeni elde edilir. Genelde vakumda buharlaştırma yöntemi ile
oluşturulan CIGS yarıiletkeni CdS yarıiletkeni ile birleştirilerek CIGS ince film
güneş hücresi oluşturulur.

99
Şekil 8.16. CIGS güneş hücresinin şematik resmi [43].

Yasak bant aralığının, CIS içerisine üçüncü ve altıncı grup elementlerinden


birinin eklenmesi ile değiştirilebildiği bu güneş hücrelerinde 1,05 eV’den (saf
CIS) 1,65 eV’ye (saf CuGaSe2) kadar geniş bir aralıkta enerji düzeyi
oluşturulabilir. Bu şekilde enerji düzeyleri, güneş spektrumuna uygun bir
biçimde ayarlanarak soğurma katsayısı oldukça arttırılabilir.

CIS içerisine katkılanan elementlerin ve oluşturulmak istenen yeni bileşiğin


özelliklerinin denetiminin oldukça zor olması, pahalı vakum teknolojisine ihtiyaç
duyması ve indiyum elementinin dünyada çok fazla bulunmamasına rağmen
CIGS güneş hücrelerinin yüksek soğurma katsayısına sahip olması (ilk bir kaç
mikronda gelen güneş enerjisinin %99’u soğurulur), esnek malzemeler üzerine
buharlaştırılabiliyor olması ve yüksek sıcaklıklara dayanıklılığı nedeniyle, CdTe
güneş hücrelerine rakip olarak görünmektedir. CIGS güneş hücreleri,
Laboratuvar tipi küçük hücrelerde %19,5 (NREL) ve ticari tip modüllerde ise
%11 (Wurth Solar) civarında bir verimliliğe sahiptir [82].

100
Şekil 8.17. CIS (solda) ve c-Si güneş modülü (sağda) [87].

8.2.4. Çoklu Kristal Silikon İnce Film Güneş Hücreleri

%8,2 (Pacific Solar) [83]’lik bir verimliliğe sahip bu güneş hücreleri, toz halindeki
silikonun bir silikon tabakaya dönüştürülmesi ve üzerine çoklu kristal ince film
büyütülmesi esasına dayanır. Bu güneş hücrelerinin üretilebilmesi için, uygun
bir alttaşa ve çoklu silikon ince film biriktirme metoduna ihtiyaç vardır. Bunun
için SSP (silicon sheets from powder) de denilen silikonun toz formundan silikon
tabakaları üreten bir cihaza ve RTCVD (rapid thermal chemical vapor
deposition) denen hızlı ısısal kimyasal buhar biriktirme cihazına ihtiyaç vardır.
Optik ısıtmalı SSP üretim cihazında, toz halindeki silikon sıkıştırılarak elektrik
motoru tarafından hareket ettirilen kuvars bir levha üzerine boşaltılır. Silikon toz
tabakasının üst yüzeyi halojen lambalar vasıtasıyla Argon atmosferinde 1412 oC
sıcaklıkta eritilir. Kalan toz silikon malzemesi ise tekrardan kristalleştirme işlemi
boyunca erimiş sıvı haldeki silikon ile birleşir. Sonuçta, silikon tozlarının
büyüklüğüne bağlı olarak 0,6 ile 1 μm kalınlığında, 60-110 mm genişliğinde ve
genelde 1000-1500 mm uzunluğunda çoklu kristal silikon şeritler elde edilir.

101
Şekil 8.18. SSP üretim cihazı ve şematik gösterimi [88].

Şekil 8.19. Toz halindeki silikon ve SSP alttaş [88].

SSP yöntemi ile üretilen büyük grainlere sahip çoklu kristal yapıda silikon alttaş
parlatıldıktan sonra üzerine RTCVD yöntemi ile SiHCl3 + H2 → Si şeklindeki bir
kimyasal tepkimeyle çoklu kristal yapıya sahip silikon ince film büyütülür. Silikon
ince film oluşturmak için bu yöntemde kullanılan Trichlorosilane (SiHCl 3) diğer
silan kaynaklarına göre oldukça ucuzdur. Ayrıca RTCVD yöntemi, yüksek

102
silikon büyütme hızına sahip olması, geniş alanlarda büyütme yapılabilmesi, çok
büyük grainlere sahip kristaller üretilebilmesi, ucuz ve basit olması nedeniyle
oldukça kullanışlıdır.

Şekil 8.20. Optik ısıtmalı RTCVD cihazı ve şematik gösterimi [88]. Kuvars tüp
içerisine her biri 5x5 cm2 ebatında 12 alttaş ya da 10x10 cm2
ebatında 10 alttaş yerleştirilebilir. Alttaş; çoklu kristal silikon plaka,
mono kristal plaka, SSP şerit ya da kuvars plaka gibi çeşitli
tiplerde seçilebilir.

SSP alttaş üzerine RTCVD yöntemi ile epitaksiyel tabaka oluşturulduktan sonra
difüzyon işlemi ile p-n eklem oluşturulur. Daha sonra vakum buharlaştırma
yöntemi ile kontak bağlantılar ve PECVD cihazı ile SiNx anti-yansıtıcı tabaka
kaplanarak çoklu kristal ince film güneş hücreleri hazırlanır.

Şekil 8.21. 1 cm2 alana sahip çoklu kristal silikon ince film güneş hücresi ve
şematik gösterimi [88].

103
8.3. Üçüncü Nesil Güneş Hücreleri

Üçüncü nesil güneş hücreleri,


eksitonik güneş hücreleri de
denen Gräetzel, Polimer (plastik)
ve Boya-duyarlı (DSCs) organik
güneş hücrelerini kapsar.

Silikon güneş hücrelerini de


kapsayan klasik inorganik güneş
hücrelerinin pahalı olması,
işlenmeleri için yüksek sıcaklık
(400-1400°C) ve yüksek teknolojiye ihtiyaç duymaları organik güneş
hücrelerinin doğmasına neden olmuştur. Organik güneş hücrelerinin cam, metal
folyo ve esnek plastikler üzerine döndürme kaplama veya püskürtme baskı
(spin coating veya inkjet baskısı) gibi yöntemlerle [89] oldukça geniş alanlara
kaplanabiliyor olması, toksik etki barındırmaması, üretiminin ucuz ve kolay
olması bu güneş hücrelerini oldukça cazip kılmaktadır.

Organik kristallerde, fotoiletkenlik ve elektrolüminesans ile ilgili ilk çalışmalar


1950’li yıllarda yapılmaya başlandı [90-93]. 1977’de yüksek iletkenliğe sahip
polimerlerin [94] de (kimyasal katkılı polyacetylene) bulunmasıyla organik
moleküller ve yarıiletken polimerler, opto-elektronik cihazlarda kullanılır hale
geldi.

Organik güneş hücreleri ile geleneksel güneş hücreleri arasındaki temel fark;
organik malzemelerde ışığın soğurulması sonucunda eksitonların, silikon gibi
inorganik güneş hücrelerinde ise direk elektron-delik çiftlerinin oluşmasıdır.
Eksitonlar; elektro nötralitesi ve elektron ile delik arasındaki güçlü bağ
nedeniyle, birbirine bağlı gezgin elektron-delik çifti olarak ele alınır. Geleneksel
güneş hücrelerinde yarıiletken boyunca fotonlar tarafından oluşturulan
birbirinden ayrık halde bulunan serbest elektron-delik çifti, eklem boyunca zıt
yönlere doğru hareket eder. Organik güneş hücrelerinde ise; pigmentler ya da
konjuge polimerler tarafından fotonların soğurulması sonucu serbest yükler
yerine, bağ enerjisi yaklaşık 0,4 eV olan eksitonlar oluşur [95]. Oluşan

104
eksitonlar, uygun olarak seçilen donor (D=verici) ve acceptor (A=alıcı)
malzemelerinin ara yüzeyine geldiğinde ayrışırlar.

Donor ve acceptor malzemelerin, elektron ilgisi ve iyonizasyon potansiyeli


birbirlerinden farklı ve eksiton bağlanma enerjisini kıracak yeterli büyüklüğe
sahiptir. Birbirlerine Coulomb kuvvetiyle bağlı olan elektron-delik çifti, farklı
malzemelerden oluşmuş bu D/A arayüz bölgesine oturur. Acceptor içindeki
elektronlar ile Donor içindeki delikler arasındaki Coulomb kuvveti yıkıldıktan
sonra elektron ve delikler, acceptor ve donor faz içinden cihazın elektrotlarına
doğru taşınır. Bu taşınma işlemine, cihazın anodu ile katodu arasındaki
potansiyel farkın sağladığı sürücü kuvvet yardım eder [96].

Bununla birlikte, elektronların ve deliklerin düşük mobilitesi (hareketliliği) ve


organik malzemelerin düşük soğurma spektrumları, organik güneş hücrelerinin
düşük verimli olmalarına neden olmaktadır. Kararlı bir yapıya sahip olmamaları
ve verimliliklerinin %6-8 dolaylarında [83] olmaları onları pratik uygulamalar
açısından sınırlandırmaktadır.

Şekil 8.22. Eksitonların çeşitli tiplerdeki donor-acceptor organik güneş


hücrelerinde ayrışması (a) Çift tabakalı hücre (b) Yığın hetero-
eklem hücre (c) Karma tabakalı hücre [97].

105
Şekil 8.23. Organik güneş hücrelerinde kullanılan farklı organik pigmentlerin
moleküleryapıları [98].

Şekil 8.24. Organik güneş hücrelerinde genel olarak kullanılan konjuge


polimerler ve makro moleküller [98].

106
Şekil 8.25. Bir organik güneş hücresinde yük oluşumu ve taşınımı [99].

MDMO-PPV:poly[2-methoxy-5-(3,7-dimethyloctyloxy)]-1,4-phenylenevinylene).
ITO: Indium Tin oxide. PCBM: (6,6)-phenyl-C61-butyric acid methyl ester
(elektron alıcı fulleren türevi). PEDOT:TMA - Poly(3,4-ethylenedioxythiophene).
Organik güneş hücrelerinde, genelde ITO (İndiyum Çinko Oksit) üzerinde
konjuge polimerler elektron verici (donor) ve karbon fulleren (C60) ise alıcıdır
(acceptor).

107
8.3.1. Gräetzel Güneş Hücreleri

Boya (ruthenium metal organic


complex, carbonxylic acid
functionalized porphyrin arrays)
ve TiO2 karışımı bir malzeme ile
bir elektrolit çözeltiden oluşurlar
[98]. Işığın boya molekülleri
tarafından soğurulması sonucu
eksitonlar oluşur. Oluşan bu
eksitonlar ayrıştırılıp elektronlar TiO2’ye ve oradan da devreye bağlı bir
elektronik cihaza aktarılır. Uyarımlı durumda bulunan boya molekülleri, elektrolit
içerisindeki redoks çiftlerinden transfer edilen elektronlar yardımıyla tekrardan
taban seviyesine dönerler. Elektrolit içerisindeki oksidize iyonlar ise elektronları
toplamak için arka elektroda doğru difüz ederek güneş hücresinin çevrimini
tamamlarlar.

Şekil 8.26. Gräetzel güneş hücresinin çalışma şeması [100] ve hücrede


meydana gelen tepkimeler [98].

108
8.3.2. Polimer (plastik) Güneş Hücreleri

ITO (indiyum çinko oksit) üzerinde oluşturulan konjuge iletken polimer (donor)
ve bunun içerisine gömülmüş Fulleren (C60) molekülleri içeren yığın hetero-
eklem bir yapıdır. Polimerin ışık tarafından uyarılması sonucu eksitonlar oluşur.
Oluşan bu eksitonlar ayrıştırıldıktan sonra elektronlar, elektron ilgisi oldukça
yüksek olan C60 molekülü (acceptor) tarafından tutularak elektrota aktarılır.
Sonuçta devreden bir akım geçirilmiş olur.

Şekil 8.27. Polimer (plastik) güneş hücresi şeması [100]. PET: Polyethylene
Terepthâlâte. ITO: Indium Tin Oxide(In2O3/SnO2). PEDOT:
Poly(3,4-et hylenedioxythiophene).

Şekil 8.28. 0,1 m2’lik alana sahip polimer (plastik) güneş hücresi. AM 1.5
güneş ışıması altında %0,00001’lik bir verim elde edilmiştir [101].

109
8.3.3. Boya-duyarlı (DSCs) Güneş Hücreleri

Gräetzel hücrelerinden farklı olarak elektrolit yerine iletken bir polimer içerirler.
Eksitonlar, boya-duyarlı güneş hücrelerinde yaygın olarak kullanılan rutenyum
metal organik boya tarafından oluşturulur. Ayrıştırılan elektronlar, boya
içerisinde yer alan titanyum dioksit (TiO2) yardımıyla katoda doğru taşınır. p-tipi
tabakayı oluşturan PEDOT ya da PEDOT:TMA iletken polimer tabakası anottan
elektronları toplayarak, uyarımlı halde bulunan oksidize boya moleküllerine
taşır. Bu şekilde taban enerji seviyesine tekrardan dönen boya molekülleri,
güneş hücresinin çevrimini tamamlar.

Şekil 8.29. Boya-duyarlı güneş hücrelerinin çalışma prensibi [100].

Şekil 8.30. Boya-duyarlı güneş hücrelerinde kullanılan üç farklı foto-duyarlı


boyanın moleküler yapısı. 1) Ru boyası, 2) N3 boyası, 3) Siyah
boya [102].

110
Şekil 8.31. Boya-duyarlı organik bir güneş hücresi [103].

Her ne kadar organik güneş hücrelerinin üretimi kolay ve ucuz olsa da, yüksek
bant aralığına sahip olmaları, verimliliklerinin oldukça düşük olması, çabuk
bozunmaları ve zamana bağlı olarak verimliliklerinin düşmesi organik güneş
hücrelerinin, pazarlama alanında yer bulamamalarına neden olmuştur.

Organik güneş hücrelerinin verimliliğini arttırmak için, organik güneş hücreleri


tarafından soğurulan güneş ışığının güçlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için,
geniş soğurma bandına sahip malzemeler tasarlanarak üretilmeli ya da farklı
yasak enerji aralığına sahip soğurucular çoklu eklemli yapılar halinde
kullanılmalıdır. Soğurma spektrumları farklı iki ya da daha fazla donor malzeme
ikili ya da çoklu eklemli güneş hücrelerinde kullanıldığında, güneş
spektrumunun çok geniş bir bölümünü (bütün görünür ve IR bölgesini)
soğurabilir. Ayrıca birçok organik malzemenin yük taşıyıcı hareketliliğinin düşük
olması, aktif tabakanın kalınlığını sınırlandırmaktadır. Ardışık tabakalı ya da
çoklu eklemli güneş hücreleri içerdikleri tabakalar sayesinde, spesifik soğurmayı
ve genişliği maksimum yapacak şekilde bu sınırlandırmanın üstesinden gelebilir
ve güneş akısının geniş bir bölümünü soğurabilir [96]. Bu konu ile ilgili ilk
çalışmalar Hiramoto, Suezaki ve Yokoyama tarafından yapılmıştır (M. Hiramoto,
M. Suezaki, M. Yokoyama, Chem. Lett. 1990, 327) ve 2007 yılında yayınlanan
bir çalışmaya göre ikili eklem organik güneş hücrelerinden, 200 W/m 2’lik ışık
yoğunluğunda %6,7 verim elde edildiği belirtilmiştir. (J. Y. Kim, K. Lee, N. E.
Coates, D. Moses, T.-Q. Nguyen, M. Dante, A. J. Heeger, Science 2007, 317,
222).

111
Çift eklem bir organik güneş hücresinin şematik gösterimi Şekil 8.32’de
görünmektedir. Gelen ışık böyle bir yapıda soğurulduğunda, hem donor (D)
hem de acceptor (A) malzeme de eksitonlar oluşur. Ancak yalnızca D/A
arayüzüne çok yakın olan eksitonlar yüklere ayrışabilir (çünkü eksiton difüzyon
uzunluğu yaklaşık 10nm aralığındadır [104]). Daha sonra elektron ve delikler
acceptor (PTCBI) ve donor (CuPc) tabakaları içinde cihazın kontaklarına doğru
hareket eder [96].

Şekil 8.32. Küçük moleküllü CuPc (Cu- phthalocyanine) donor ve PTCBI


(3,4,9,10-perylenetetracarboxylic bis-benzimidazole) acceptor
temelli çift eklem bir organik güneş hücresinin şematik gösterimi.
İndiyum çinko oksit (ITO)/ polystyrenesulfonic acid (PEDOT:PSS)
cihazın anodu alarak kullanılmıştır. Ara yüzeyde bulunan Ag
ayrışım tabakası üstten ve alttan gelen serbest yüklerin tekrardan
birleşmesini sağlar [96].

Organik güneş hücrelerinin verimliliğini arttırmak için; çoklu eklem güneş


hücreleri yanında soğurulan ışık miktarını arttırmak için organik güneş
hücrelerinde nanoparçacıkların kullanılması (plazmon güçlendirmeli organik
güneş hücreleri), yüklerin daha hızlı taşınmasını sağlayamak amacıyla organik
hücrelerin nanoteller ile kullanılması ve organik güneş hücrelerinde, artı iyon
(delik) taşıyıcı tabaka olarak kullanılan ITO yerine, daha ucuz ve delik
taşınmasında daha etkin özelliğe sahip karbon nanotüplerin (SWNT) [89]
kullanılması fikri de üzerinde durulan konulardır.

112
8.3.4. Plazmon Güçlendirmeli Organik Güneş Hücreleri

Organik fotovoltaik yapılarda, spektrumun kırmızı ve kırmızı ötesi bölgesinin


büyük çoğunlukla soğurulması sağlanabilirse, organik güneş hücrelerinin
verimliliği arttırılabilir. Bu amaçla, organik güneş hücrelerinde plazmonik
malzemeler kullanılarak ışığın tuzaklanması sağlanır. Bu şekilde, soğurulan ışık
miktarı arttığından güneş hücrelerinin verimliliği de artmış olur. Şekil 8.33’te
plazmonik organik yığın hetero-eklem fotovoltaik bir cihazın şeması
görülmektedir.

Şekil 8.33. Poly(3-hexylthiophene)/[6,6]-phenyl C61 butyric acid methyl ester


(P3HT:PCBM) plazmonik yığın heteroeklem fotovoltaik cihaz
şeması. Cam alttaş üzerine indiyum çinko oksit (ITO) elektrotları
ve bunun üzerine buhar fazı biriktirme yöntemiyle nanoparçacık
tabakaları oluşturulur. Nanoparçacık tabakaları üzerine sırasıyla
poly (3,4-ethylenedioxythiophene Poly(styrenesulfonate)
(PEDOT:PSS) tabakası, Poly(3-hexylthiophene)/[6,6]-phenyl C61
butyric acid methyl ester (P3HT:PCBM) ve baryum/aliminyum
(Ba/Al) arka elektrodu oluşturulur [105].

Fotoaktif tabaka içerisindeki optik elektrik alanı yükseltmek için yapı içerisinde
oluşturulan parçacık filmler, optiksel soğurulmanın ve uzun dalga boylarında
güneş hücrelerinin dönüşüm verimliliğini arttırır. Yığın heteroeklem aktif
tabakada ışık soğurulduğunda, elektron ve deliklere ayrışan eksitonlar oluşur.
Eksitonların ayrılması, elektron verici P3HT ile elektron alıcı PCBM tarafından
gerçekleştirilir. Yüzey plazmon aktif malzemesinin eklenmesiyle artan lokal
elektro-manyetik alan, PH3HT’de eksitonların foto-uyarım sonucunda miktarının

113
artmasını sağlar. Eksitonların foto-uyarım sonucunda artması, plazmon
rezonansı yakınındaki kırmızı dalga boylarından kaynaklanan foto akımların
artmasını sağlar. Bu da, P3HT:PCBM yığın heteroeklem organik fotovoltaik
cihazda, güneş dönüşüm verimliliğini %1,3’den %2,2’e yükseltir [105].

Son zamanlarda özellikle boya-duyarlı güneş


hücrelerinin verimliliğini arttırmak için, küresel
şekilde olan bu nanoparçacıklar yerine yüzey
alanı, küresel nanoparçacıklardan daha büyük
olan ve daha kararlı bir yapıya sahip mercan-
şekilli (coral-shaped) çinko oksit
nanoparçacıkların kullanılması da gündemdedir
(Jinhuai Liu, Chinese Academy of Sciences,
Hefei) [106].

Plazmonik boya-duyarlı güneş hücreleri, özellikle uzun dalga boylarında,


elektronların tuzaklanmasında ve taşınmasında oldukça yavaş davranarak
cihaz verimliliğini sınırlandırır. Bu nedenle, verimliliğinin arttırılması amacıyla
nanoparçacıklardan daha iyi elektriksel iletkenliğe sahip kristal nanoteller
kullanılır [107].

8.3.5. Nanotel Boya-duyarlı Güneş Hücreleri

Boya-duyarlı güneş hücrelerinde yapı iskelesi olarak kullanılan foto-anot ince


nanoteller, iç elektrik alan ve yüksek kristallik özelliğe sahiptirler. Bu özellikleri
sayesinde, kendilerini çevreleyen elekrolitten enjekte edilen elektronları ayırıp,
onları toplayıcı elektroda yönlendirerek taşıyıcıların büyük verimlilikle
toplanmasına ve taşınmasına yardım ederler. Ayrıca nanotel elektrotlar,
elektronların taşınma hızlarını arttırdıklarından boya-duyarlı güneş hücrelerinin,
kırmızı bölgedeki kuantum verimliliğini de arttırırlar [107].

Boya-duyarlı güneş hücrelerinde, nanotel olarak genelde yaklaşık 10 μm


kalınlığında TiO2 ince filmler ya da seyreklikle SnO2 ya da ZnO nanoparçacıklar
kullanılır. Bu parçacıklar, makarna yapı oluşturacak şekilde tortu halinde
biriktirilir ve elektriksel devamlılık sağlamak için sinterlenerek kullanılırlar [107].

114
Şekil 8.34. (a) Nanotel boya-duyarlı bir güneş hücresinin şematik resmi. (b)
%1,5 verimliliğe sahip ZnO nanotel dizilerinden oluşmuş boya-
duyarlı güneş hücresinin SEM (Scanning Electron
Microscope=Taramalı Elektron Mikroskobu) görüntüsü. 10-15 nm
kalınlığındaki ZnO kuantum noktacıklarından oluşan ince film,
F:SnO2 iletken cam alttaş üzerine çukur kaplama ile biriktirilir ve
nanoteller bu çekirdek yapılardan, bir çinko kompleksinin termal
olarak ayrıştırılması yoluyla büyütülür [107].

8.4. Dördüncü Nesil Güneş Hücreleri

Dördüncü nesil güneş hücreleri, organik güneş hücrelerinin verimliliğini


arttırmak için inorganik kristaller ile polimerlerin bir arada kullanıldığı hibrit
teknolojisini kapsar.

İnorganik kristaller olarak Si, In, CuInS2, CdSe nanoçubuklar kullanılır.


Nanoçubukların uzunluğu değiştirilerek yasak enerji aralığı değiştirilebilir ve
hücrenin soğurma spektrumuna yakın bant aralıkları elde edilebilir. Elde edilen
bu nanoçubuk kristaller, ışık soğurucu bir polimer içerisine gömülerek çoklu
spektrumlu bir tabaka oluşturulur. Bu şekilde, yük taşınımı çok daha etkin hale
getirilerek güneş hücresinin verimliliği arttırılır.

8.4.1. P3HT/CdSe Hibrit Polimer-Nanoçubuk Güneş Hücreleri

Ağırlıkça %90 CdSe nanoçubuk içeren Poly (3-hexylthiophene) (P3HT) konjuge


polimer çözeltisi, Poly(3,4-ethylenedioxythiophene) poly(styrenesulfonate)
PEDOT:PS kaplı indiyum çinko oksit (ITO) cam alttaş üzerine döndürme-
kaplama yöntemiyle kaplanır. CdSe nanoçubukların çapı 7 nm olup, uzunlukları

115
7 nm’den 60 nm’ye kadar değişmektedir. Üst kontak olarak Alüminyumun (Al)
kullanıldığı bu cihazlarda AM 1.5 güneş ışıması altında %1,7 güç dönüşüm
verimliliği elde edilmiştir [108].

Şekil 8.35. (A) P3HT konjuge polimerinin kimyasal yapısı. (B) CdSe
nanoçubukları ve P3HT için enerji düzeyleri şematik gösterimi.
CdSe nanoçubukları, elekronların tutulmasını ve taşınmasını;
P3HT, deliklerin tutulmasını ve taşınmasını sağlar. (C)
P3HT/CdSe hibrit polimer-nanoçubuk güneş hücresi. Cihaz
kalınlığı ~200 nm ve aktif alan 1,5-2,0 mm’dir [108].

Şekil 8.36. P3HT içerisinde CdSe nanoçubukların TEM (geçişli elektron


mikroskobu) görüntüsü. (A) 7 nm çapında ve 7 nm uzunluğunda CdSe
nanoçubuklar. (B) 7 nm çapında ve 60 nm uzunluğunda CdSe nanoçubuklar
[108].

116
P3HT/CdSe hibrit polimer-nanoçubuk güneş hücrelerinden başka P3HT/FeS2,
P3HT/ZnO ve P3HT/TiO2 hibrit güneş hücreleri de üretilmiştir [109-113]. Ancak
her ne kadar ucuz ve basit bir şekilde üretilebilseler de çabuk bozunmaları ve
silikon teknolojisine göre verimliliklerinin çok düşük olması nedeniyle pazarda
yer edinememişlerdir.

8.5. Geliştirilen Diğer Güneş Hücresi Türleri

8.5.1. Plazmonik Güneş Hücreleri

Metal nanoparçacık katkılanmış güneş hücrelerine plazmonik güneş hücreleri


denir. İnce film güneş hücrelerinin yüzeyine ya da iç bölgelerine buharlaştırma
yolu ile yerleştirilecek metal nanoparçacıklar ile ışığın tuzaklanarak geri
yansıması engellenir. Bu şekilde soğurulan ışık miktarı arttığından, güneş
hücrelerinin verimliliği de artar.

Şekil 8.37. Plazmonik bir p-n eklem kristal silikon güneş hücresi [114] ve
ışığın parçacıklardan saçılması şeması [115].

Şekil 8.38. Yüzeyinde yaklaşık 100 nm çaplı Ag nanoparçacıkları bulunan Si


plazmonik güneş hücresinin SEM görüntüsü [116].

117
Şekil 8.39. (a) a-Si:H plazmonik güneş hücresinin şematik gösterimi. (b) a-
Si:H plazmonik güneş hücresine arka kontak olarak 500 nm
aralıklarla yerleştirilmiş 290 nm çapında Ag nanoparçacıklarının
SEM görüntüsü [117].

8.5.2. Silikon Nanotel Güneş Hücreleri

Nanotel temelli güneş hücreleri, nanoyapılarından kaynaklanan geometrileri


sayesinde yüklerin taşınmasını kalaylaştırır ve daha fazla yük taşınmasını
sağlayarak güneş hücrelerinin verimliliğini arttırırlar.

Şekil 8.40. (a) Silikon nanotel güneş hücresinin şematik resmi. (b) Silikon
nanotel güneş hücresinin SEM görüntüsü. (c) Silikon nanotel
güneş hücresinin makroskobik görüntüsü [118].

118
Silikon nanotel güneş hücresi elde etmek için, paslanmaz çelik folyo üzerine
100 nm kalınlıkta Ta2N film buharlaştırılır. Bu film tabakası, nanotellerin
büyütülmesi esnasında difüzyon engeli olarak nanoteller için elektriksel arka
bağlantı görevi yapar. Bu film tabakası üzerine, 5 nm kalınlığında Au film
buharlaştırılır. Daha sonra kimyasal buhar biriktirme yöntemiyle yaklaşık 109
nm çapında 16 μm uzunluğunda p-tipi silikon nanoteller oluşturulur. p-n eklem
güneş hücresini elde etmek için, bu nanoteller üzerine 40nm kalınlığında n-tipi
amorf silikon tabakası oluşturulur. Ardından güneş hücresi üzerindeki tüm
nanotelleri, elektriksel olarak birbirine bağlamak için, 200 nm kalınlıkta şeffaf
iletken indiyum çinko oksit (ITO) tabakası kaplanır. Yükleri yüzeyden toplamak
için ise Ti(50nm)/Al(2000nm) ohmik kontaklar oluşturulur [118].

8.5.3. Silikon Nanoçubuk Güneş Hücreleri

Bir p-tipi silikon nanotel çekirdek etrafında bir n-tipi silikon kabuk olan radyal bir
p-n eklem güneş hücresidir. Tipik bir silikon güneş hücresinde sıkça açığa çıkan
yük taşınım tıkanıklığının giderildiği bu güneş hücrelerinde, nanoçubuklar ışığı
optimum şekilde soğuracak uzunlukta ve yük taşıyıcılarını optimum toplayacak
kalınlıkta dizayn edilir. Bu şekilde, fotonlar tarafından daha fazla elektron-delik
çifti üretilir ve üretilen bu yük taşıyıcılar, elektrotlara daha kısa bir mesafe
katederek ulaşır. Sonuçta elektron-delik çiftlerinin tekrardan birleşmesi azaltılır
ve oluşturulan yük taşıyıcıların büyük çoğunluğunun toplanması sağlanır [119].

Şekil 8.41. p-n eklem


silikon nanoçubuk
güneş hücresi şeması.
Nanoçubukların çapı
100 nm ile 1 μm
aralığında olup
uzunlukları ~100
μm’dir. Nanoçubuklar,
silikon alttaş üzerine
VLS (Vapor-Liquid-
Solid) yöntemiyle büyütülmüştür [119].

119
8.5.4. İnce Dilimli Silikon Güneş Hücreleri

Avustralya firması olan Origin Energy tarafından üretilen ince dilim silikon güneş
hücreleri, plaka üretiminde Megawatt başına silikon tüketimini yedide bir
oranında azaltmış [44] ve fotovoltaik modül fiyatlarının düşmesini sağlamıştır.

İnce dilim silikon güneş hücreleri, 1 mm kalınlığındaki tek kristal silikon


plakadan yapılır. Bu plakanın bir tarafı fosfor katkılanarak n-tipi ve diğer tarafı
boron katkılanarak p-tipi oluşturulur. Bu plaka, yüzeye dik olacak şekilde 50 μm
kalınlığında ve eşit aralıklı şeritler halinde aşındırılır. Dilimler arasındaki
boşluklar, anti-yansıtıcı bir tabaka ile kaplanarak yalıtılır ve dilimler silikon
çerçeveden kesilerek alınır. Sonuçta bir plakadan 10 cm uzunluğunda, 1 mm
genişliğinde ve 0,05 mm kalınlığında dilimler elde edilir. Elde edilen bu dilimlerin
düzenlenip elektriksel bağlantılarının yapılmasıyla güneş hücresi oluşturulmuş
olur. Labaratuvar tipi hücrelerde %19 ve modüllerde %13-17,7 gibi bir verimlilik
elde edilmiştir [44].

Şekil 8.42. İnce dilimli silikon güneş hücresinin şematik gösterimi. Her silikon
plaka, plaka yüzey alanından 20-50 kat daha fazla etkin birleşimli
yüzey alanına sahip bir kaç bin ince dilim içerir [120].

120
Şekil 8.43. İnce dilimli silikon güneş hücreleri ve tamamlanmış bir modül
(Origin Energy, Avustralya).

8.5.5. Küresel Silikon Güneş Hücreleri

1990’lı yıllardan beri üzerinde çalışılan küresel güneş hücreleri ile ilgili ticari
anlamda ilk malzeme üretimi 2004 yılında Kanada firması olan Spheral Solar
Power tarafından gerçekleştirilmiştir. Geometrileri sayesinde ışığı herhangi bir
açıda soğurabilen bu güneş hücrelerinde, güneş takipçi devre elemanlarının
kullanılmasına gerek yoktur. 1,0-1,2 mm aralığında çapa sahip küresel silikon
güneş hücreleri, vakum ortamında sıvı silikonun toplar halinde damlatılması ile
üretilir. Kürelerin içi p-tipi silikon ve yüzeyi n-tipi silikondan yapılmıştır

Şekil 8.44. Küresel silikonların


üretildiği damlatıcı metod şeması.
1420-1450 oC sıcaklıkta bulunan
erimiş silikon, pota içerisinden
120 kPa basınçlı asal gaz
yardımıyla aşağı doğru itilir. 11,5
m’den serbest düşmeye uğrayan
erimiş silikon toplar, serbest
düşmenin sağladığı yüzey
gerilimleri ve kristalleşme sonucu
1.0-1,2 mm çaplı küresel toplar
halini alır [121].

121
Şekil 8.45. Küresel bir silikon güneş hücresinin şematik gösterimi [44].

Küresel güneş hücreleri, Kyosemi ve


Sphelar tipi olmak üzere iki şekilde
dizayn edilebilirler. Kyosemi tipi
hücrelerde, p-çekirdeğine ve n-
kabuğuna elektrotlar gümüş ve
alüminyum metalleri kullanılarak
yapılır. Bu hücreler birbirlerine ince
bakır teller kullanılarak seri ya da paralel bağlanır. Toplar, saydam sentetik
reçine içerisine gömülür. Sonuçta gelen ışığı küreler arasında yansıtan beyaz
sentetik reçine üzerinde saydam modüller üretilmiş olur [44].

Spheral tipi küresel hücrelerde ise [44] silikon küreler, birbirinden ince bir plastik
tabaka ile yalıtılmış iki alüminyum tabaka arasına yerleştirilmiştir. Üstteki; sıralı

122
delik açılmış alüminyum levha, küreleri mekanik olarak tutar ve n tabakalarını
birbirine bağlar. Kürelerin alt bölümü, p katkılı çekirdek görülene kadar
aşındırılır ve kürelere, alttaki alüminyum levha ile elektriksel kontak ve
pasivasyon işlemi yapılır. Bütün küreler bu şekilde birbirine paralel bağlanır.
Daha sonra sandviç şeklindeki hücreler, 15 cm2 olacak şekilde kesilir ve
birbirlerine teller yardımıyla seri bağlanır [44].

Şekil 8.46. Küresel silikon güneş hücresi (Spheral Solar Power).

Küresel silikon güneş hücrelerinde %12,5 ve modüllerde ise %9,5 verimlilik elde
edilmiştir [44]. Bu hücrelerin, yansıtıcı elektrotlarla kullanılmasıyla verimlilikleri
daha da arttırılabilir.

Şekil 8.47. Yansıtıcı elektrotlu küresel silikon güneş hücreleri [121] ve küresel
bir hücrede ışığın tuzaklanması. 2,2-2,7 mm çapına sahip n-tipi
elektrotlar içerisine yerleştirilecek küresel güneş hücreleriyle ışığın
tuzaklanarak daha fazla soğurulması sağlanabilir.

123
Daha az silikon harcanarak üretilebilen küresel silikon güneş hücrelerinin ucuz
olması, dayanıklı olması, kırılmalarının zor olması ve esneklik özelliğine sahip
olması, onları oldukça cazip kılmaktadır. Esnek bir biçimde üretilebilen bu
hücrelerin, evlerin ve iş yerlerinin duvarlarına yerleştirilmesiyle hem estetik bir
görünüm elde edilebilir hem de binaların enerji ihtiyacı çok ucuza karşılanabilir.

8.5.6. Nanoçukur Silikon Güneş Hücreleri

%9,5’lik güç dönüşüm verimliliğine [122] sahip olan radyal p-n eklem nanoçukur
silikon güneş hücreleri nanotellerden çok daha iyi optik soğurma özellikleri,
mekanik açıdan oldukça sağlam olmaları, çok az silikon harcanarak basit ve
ucuz bir biçimde üretilebilmeleri nedeniyle oldukça caziptirler.

Nanoçukurlar, p-tipi silikon plaka üzerine,


litografi ve ıslak aşındırma (HF ve H2O2
çözeltisi içinde) yöntemi ile oluşturulur. Daha
o
sonra 910 C’de fosfor katkılanarak n-tipi
tabaka oluşturulur. Ön ve arka kontak
metallerinde oluşturulması ile radyal p-n eklem
nanoçukur silikon güneş hücresi elde edilmiş
olur [122].

Şekil 8.48. Nanoçukurların SEM görüntüsü. Yaklaşık 500-600 nm çapında ve


2 μm derinliğe sahiptirler [122].

124
8.5.7. Çoklu Eklem Güneş Hücreleri

Çoklu eklem güneş hücreleri, birbirlerine tünel eklemlerle (yüksek bant aralığına
sahip yüksek katkılı diyotlar) birleştirilmiş çoklu hücrelerden oluşur. Her hücre,
farklı bir enerji aralığına sahip olup spektrumun her bir bölümü bir hücre
tarafından soğurulur. Bu nedenle güneş ışığının büyük çoğunluğunun
soğurulduğu bu çoklu eklem güneş hücrelerinde yüksek verimlilik elde
edilmektedir.

Çoklu eklem güneş hücreleri, moleküler demet epitaksi ya da metalorganik


buhar fazı epitaksi yöntemi kullanılarak ince filmler halinde üretilmektedirler. Bu
hücrelerde ince film şeklinde büyütülen yarıiletkenlerin her biri, karakteristik bir
bant aralığına sahiptir. Işık bu hücrelerin her birinden geçerken, belli dalga
boyları hücreler tarafından soğurulur. Dolayısıyla çoklu eklem güneş hücresi
üzerine düşen ışığın spektrumunun geniş bir bölümü, bu şekilde soğurulmuş
olur.

Yarıiletkenler seçilirken güneş spektrumunun neredeyse tamamını


soğurabilecek yarıiletken malzemeler seçilir. En iyi verim sunan yarıiletkenler III-
V grubuna dahil olan elementlerdir. Bunlar periyodik tabloda üçüncü ve beşinci
grupta yer alan arsenik (As), galyum (Ga), indiyum (In) ve fosfordur (P). III-V
bileşikleri optimum direk enerji bant aralığına sahip olmaları, yüksek optik
soğurma katsayıları ve azınlık taşıyıcılarının yaşam ömürlerinin ve
mobilitelerinin çok iyi olması nedeniyle tercih edilirler. Bu elementler kullanılarak
oluşturulan yarıiletken (GaAs, InP, GaInP, GaInAs gibi) alaşımlar ile çoklu
eklem güneş hücreleri oluşturulur.

Şekil 8.49’da görülen spektrumda, mavi taralı yüksek enerjili bölge InGaP
(1,86eV=689nm) tepe hücresi; yeşil taralı orta enerji bölge InGaAs
(1,4eV=886nm) orta hücresi ve kırmızı taralı düşük enerjili bölge Ge
(0,65eV=1850nm) alt hücresi tarafından soğurulur. Bu şekilde ışık her bir
hücreden geçerken spektrumunun bir bölümünü kaybeder. Hücrelerin arası ise,
geniş bir band aralığına sahip tünel eklemlerle birleştirilerek alt hücrelere ışığın
geçme miktarı arttırılır. Ayrıca bu tünel eklemler sayesinde oluşturulan etkin
potansiyel ile hem alt hücre hem de üst hücrede oluşan azınlık taşıyıcılarının

125
hareketi sağlanır ve bu şekilde devreden bir akım geçirilmiş olur. Hücrelerin
yüzeyleri, yansımayı engelleyici malzemelerle (AR-antireflection) kaplanır.
Sonuçta, güneş enerjisinin, maksimum verimle elektrik enerjisine
dönüştürülmesi sağlanır. Alman şirketi olan AzurSpace tarafıdan üretilen
GaInP/GaInAs/Ge çoklu eklem güneş hücrelerinde AM 0 güneş ışıması altında
%26,8 verimlilik elde edilmiştir [123].

Şekil 8.49. InGaP/InGaAs/Ge üçlü eklem güneş hücresi şeması ve soğurma


spektrumu.

Çoklu eklem güneş hücrelerini daha iyi anlamak için devre modellemesi yaygın
olarak kullanılan bir yöntemdir. Şekil 8.50’de üçlü eklem için devre modellemesi
görülmektedir.

Şekil 8.50. Üçlü eklem güneş hücresi devre modeli [124] ve ışığın
soğurulması şeması [125].

126
Çoklu eklem güneş hücreleri, elektronik anlamda seri bağlanmış devreler
gibidir. Bu nedenle her hücrede elde edilen akımın aynı olmasına dikkat edilmeli
ve hücreler buna göre tasarlanmalıdır. Aksi halde verim önemli ölçüde düşer.
Bu amaçla; Eg bant aralığının, en tepedeki hücreden en alttaki hücreye doğru
giderek azalması ve böylelikle güneş enerjisinin tüm hücreler tarafıdan
soğurulması sağlanır. Hücreler arasına tünel eklemler, pencere katmanlar gibi
ek tabakalar da eklenerek akım kontrol edilir.

Spectrolab tarafından üretilen


GaInP/GaAs/Ge üçlü eklem güneş
hücrelerinde, %30 verim elde edilmiştir
[126].

GaInP/GaAs/InGaAs üçlü eklem


güneş hücresinde %30,6 verim
elde edilmiştir [127].

127
Çoklu eklem güneş hücrelerinin dayanıklı ve yüksek verimli olmaları, sıcaklıktan
fazla etkilenmemeleri, yüksek enerjili parçacıklara ve güneş radyasyonuna karşı
çok dirençli olmaları nedeniyle uzay robotlarında, iletişim ve araştırma
uydularında yaygın olarak kullanılmaktadırlar.

14 Mayıs 2009 yılında uzaya gönderilen ve


dünyadan 1,5 milyon km uzağa konumlandırılan
Herschel ve Planck araştırma uydularında
AzurSpace (Almanya) firması tarafından üretilen
üçlü eklem güneş hücreleri kullanılmıştır (ESA).

Çoklu eklem güneş hücreleri, yüksek verimli olmalarına rağmen oldukça pahalı
olmaları nedeniyle yaygınlaşamamaktadırlar. Bu nedenle çoklu eklem güneş
hücreleri yoğunlaştırıcı sistemlerle kullanılarak cihaz alanının daraltılıp daha
ucuza mal edilmesi ve verimliliklerinin daha da arttırılması amaçlanmaktadır.

8.5.8. Yoğunlaştırmalı Güneş Hücreleri

Yüksek verimliliklere daha az malzeme kullanarak ve daha ucuza ulaşmak


amacıyla ışık yoğunlaştırıcı sistemler kullanılmaktadır. Işık yoğunlaştırıcıların,
“Yansıtıcı çanaklar” ve “Fresnel lensleri” gibi iki tipi vardır. Bu sistemler
sayesinde, geniş bir alana yayılan ışık, çok küçük bir alana odaklaştırılabilir.
Buna, yoğunluk konsantrasyon oranı yada “suns” denir ve odaklanan ışığın
ortalama yoğunluğunun 0,1 W/m2’ye bölümü olarak ifade edilir. Bu değeri X
olarak varsayarsak, yoğunlaştırılmış foton akış yoğunluğu ile yoğunlaştırılmamış
foton akış yoğunluğu arasında φXsuns = Xφ1sun ilişkisi ortaya çıkar. Bu şekilde
ışığı, 10-500 kat oranlarında yoğunlaştıran mercekli veya yansıtıcılı
araçlarla modül verimi %17’nin, hücre verimi ise %40’ın üzerine
çıkırılabilmektedir.

128
Şekil 8.51. Fresnel lensli ve yansıtıcı çanaklı yoğunlaştırma şeması [128].

Şekil 8.52. Çanak aynalı yoğunlaştırma şeması ve modüller (SolFocus).

Optik yoğunlaştırmada, yapımı basit ve ucuz olduğundan, en yaygın


kullanılan malzeme fresnel lensleridir. Dışbükey merceklerde olduğu
gibi ışığı odaklama özelliğine sahip olan bu lensler bombesiz ince bir
yüzey şeklindedirler. İçiçe halkalardan oluşurlar ve genellikle plastikten
imal edilirler.

Ticari amaç için tasarlanan 7000 cm2 alana sahip yoğunlaştırılmış


InGaP/InGaAs/Ge çoklu eklem güneş hücrelerinde %27 verim elde edilmiştir.
Şekil 8.53’te tasarlanan yoğunlaştırmalı üçlü eklem güneş modülünün bir modeli
görülmektedir [129].

129
Şekil 8.53. 36 alıcının birbirine seri biçimde bağlanmasıyla oluşturulan 7000
cm2 alana sahip 400 kat yoğunlaştırmalı modül [129].

Yüksek verimliliğe sahip güneş hücreleri için yoğunlaştırmalı çoklu eklem


yapılar oldukça idealdir. Nitekim son zamanlarda metamorfik GaInP/GaInAs/Ge
çoklu eklem güneş hücrelerinde, 364 suns güneş yoğunlaştırma değerinde
%41,6’lık bir verimliliğe kadar ulaşılabilmiştir. (Spectrolab) [83].

8.5.9. Termofotovoltaik Hücreler

Termofotovoltaik enerji dönüşümü, yüksek sıcaklığa sahip bir cisimden


(yayıcı/emitter) yayımlanan ışınımsal enerjinin bir fotovoltaik hücre yardımıyla
direk elektrik enerjisine dönüşümünü ifade eder. Termofotovoltaik sistemler, ısı-
elektrik dönüşümünde kullanılabilmeleri ve yakıt kullanımı açısından çok yönlü
olmaları (nükleer, fosil, güneş vb.), sessiz çalışmaları, yüksek güç yoğunluğuna
sahip olmaları, düşük bakım ve modülerlik gibi özellikleri nedeniyle oldukça
çekicidirler [130]. Güç dağıtımında, otomobillerde, mikro-türbinlerde, uzay
uygulamalarında ve rüzgâr türbinleri, güneş hücreleri gibi diğer güç üretim
sistemlerinin açığa çıkarmış oldukları artık ısıların yeniden değerlendirilerek
kullanılması amacıyla yardımcı güç dönüştürücüler olarak kullanılabilirler.

Geleneksel fotovoltaik hücrelerde, bant aralığından daha büyük enerjiye sahip


fotonların soğurulması sonucu açığa çıkan fazlalık enerji, hücreyi ısıtarak
verimliliğin düşmesine neden olur. Bu hücrelerde, termofotovoltaik güç

130
dönüştürücülerin kullanılması ile açığa çıkan fazlalık enerji kullanılarak
verimliliğin arttırılması sağlanabilir.

Birçok literatür [131, 132], Prof. Pierre Aigrain’i termofotovoltaik sistemlerin


bulucusu olarak göstermektedir. Ancak termofotovoltaik ile ilgili ilk çalışmalar,
1956 yılında Dr. Henry H. Kolm [133] tarafından MIT’in Lincoln Labaratuvarında
(Lexington, MA) gerçekleştirilmiştir. Bu tarihten sonra, Prof. Pierre Aigrain’in
1960’ların sonları ile 1961 yıllarının başlarında konuk profesör olarak gittiği
MIT’de, termofotovoltaik enerji dönüşümü ile ilgili verdiği teknik derslere kadar
termofotovoltaik enerji dönüşümü ile ilgili bir çalışma yapılmamıştır. Ancak
Aigrain’in açıklamalarından sonra termofotovoltaik ile ilgili çalışmalar 1961’li
yıllardan sonra tekrardan hız kazanmıştır [134].

Geleneksel p-n eklem fotovoltaik hücrelerde, optik enerji soğurularak elektron-


delik çiftleri oluşturulur ve bu yük taşıyıcılar sayesinde optik enerji, elektrik
enerjisine dönüştürülür. Termofotovoltaik dönüştürücüler de ise; optik enerji
direk güneş tarafından değil, yüksek sıcaklığa (900-1700oC) sahip ısı yayıcı
(emitter) bir malzeme tarafından üretilir. Güneş, nükleer ya da fosil kaynaklı
herhangi bir enerji kaynağı ile ısıtılabilen bu yayıcı, yüklerin termal hareketliliği
sonucunda ışık yayımlar. Çoğunlukla kızılötesi ve kızılötesi spektrum civarında
yayımlanan bu ışık, fotovoltaik hücre tarafından soğurularak serbest yük
taşıyıcılarının oluşmasına ve elektrik üretilmesine olanak sağlar.

Termofotovoltaik güç dönüştürücülerde


verimliliğin arttırılması amacıyla şeçici yayıcılar
(fotonik kristaller), filtreler ve yansıtıcılar
kullanılabilir. Seçici yayıcılar ya da optik
filtreler sayesinde sadece yayımlanan ışığın
dar spektrum aralığı, hücre içerisine alınır ve
gerisi ise yansıtılır. Bu şekilde hem hücrenin
ısınması engellenir hem de yayıcıya tekrardan
ulaşan ışınlar yayıcının ısınmasını ve foton üretmesini sağlar. Filtreden geçen
ancak fotovoltaik hücre tarafından dönüştürülemeyen ışınlar ise, yansıtıcı
tabaka tarafından tekrardan fotovoltaik hücreye ya da yayıcıya yansıtılarak
soğurulması sağlanır.

131
Termofotovoltaik güç dönüştürücülerde, fotovoltaik hücre olarak Si, Ge, Galyum
Antimon (GaSb), Indiyum Galyum Arsenit Antimon (InGaAsSb), İndiyum
Galyum Arsenit (InGaAs), Indiyum Fosfid Arsenit Antimon (InPAsSb) gibi güneş
hücreleri; ışık yayıcı olarak, çoklu kristal silikon karbid (SiC) ve seçici ışık yayıcı
olarak tungsten, iterbiyum oksit (Yb2O3) ve erbiyum oksit (Er2O3) gibi fotonik
kristaller kullanılır.

Termofotovoltaik sistemlerde verim, Carnot verim hesabı ile bulunur. Isının işe
dönüştüğü bu sistemlerde verim;

η = 1- Thücre (h)/Tyayıcı (y) = 1- Qh/Qy

şeklinde ifade edilir. Fotovoltaik hücrenin ve yayıcının sıcaklığı sırasıyla


Th=300K ve Ty= 2000K olmak üzere entropi değişimleri, ısısal ve dirençsel
kayıplar göz ardı edildiğinde bir fotovoltaik güç dönüştürücüde maksimum %85
verim elde edilir.

Şekil 8.54. 4-tabakalı 3-boyutlu Tungsten fotonik kristalin SEM görüntüsü.


Fotonik kristal, elmas kristal simetrisine ve 4,2 μm örgü
aralıklarına sahiptir. Işığın spektral dağılımının kontrol edilmesinde
kullanılan fotonik kristaller, fotovoltaik güç dönüştürücülerde seçici
yayıcı olarak kullanılırlar [135]. Fotonik kristallerin kırıcılık indisleri
bir, iki ve üç boyutta düzenlenerek fotonik durum yoğunluğu
spektrumu değiştirilir. Bu da, istenen dalga boyu aralıklarının elde
edilmesine olanak sağlar [130].

132
Şekil 8.55. Güneş kaynaklı (a) konik ve (b) silindirik termofotovoltaik (TFV)
modül şeması. Konik sistemde, termal ışıma, fotovoltaik hücreler
üzerine Au kaplı konik ayna tarafından yansıtılır. Silindirik
sistemde ise fotovoltaik hücreler, yayıcının etrafına
yerleştirilmişlerdir [136]. 1x1 cm2’lik GaSb güneş hücrelerinin ve üç
boyutlu (3D) tungsten fotonik kristallerin kullanıldığı bu güneş
kaynaklı termofotovoltaik güç dönüştürücülerde, 8000
yoğunlaştırma gücünde 1500-2000K sıcaklık ve %30-32 oranında
verim elde edilmiştir [137].

133
Şekil 8.56. Güneş kaynaklı termofotovoltaik güç dönüştürücü şeması. Bu
sistemlerde, 8000 güneş yoğunlaştırma gücünde 2000K’den
yüksek sıcaklıklar elde edilebilmektedir. Bant aralığı 1 eV olan
GaAs güneş hücrelerinin kullanıldığı bu dönüştürücülerde, dalga
boyu 820nm ve foto akım yoğunluğu 5-100 A/cm2 olan
monokromatik ışıma altında %54-56 verim elde edilmiştir [138].

134
Şekil 8.57. Termofotovoltaik pil şeması (John Kassakian, MIT).
Termofotovoltaik güç dönüştürücüde, akaryakıtın yanması sonucu
radyatör ısınır ve ışık yayımlar. Yayımlanan ışınlar, filtreden
geçerek fotovoltaik hücreye ulaşır ve hücrede elektrik enerjisine
dönüşür. Alternatörlerin yerine kullanılabilen bu sistemler
sayesinde açığa çıkan artık ısı, değerlendirilerek yüksek
verimliliklere ulaşılabilir.

Şekil 8.58. Termofotovoltaik güç dönüştürücü (JX Crystals). Kızılötesi duyarlı


fotovoltaik hücreler sayesinde artık ısıdan elektrik enerjisi üretilir.

135
Şekil 8.59. Batı Washington Üniversitesi Taşıt Araştırma Enstitüsü (VRI)
tarafından dizayn edilen ilk termofotovoltaik araba (Viking 29
Thermophotovoltaic Electric Hybrid Car). Bataryayı şarj edecek
elektriğin üretilmesi için fotovoltaik hücreyi aktive eden kızılötesi
fotonlar, sıkıştırılmış doğal gaz aleviyle 1700K’e kadar ısıtılan
merkezi bir yayıcı tarafından çevrelenen ve galyum antimon
(GaSb) fotovoltaik hücreden oluşan 10 kW’lık bir termofotovoltaik
güç üretici ile sağlanır [139].

8.5.10. Mikro-termofotovoltaik Güç Dönüştürücüler

Epstein tarafından [140] 1990’lı yıllarda, mikro ısı motorlarının çalışma mantığı
önerildiğinden beri, dünya genelinde birçok mikro cihaz geliştirilmiştir. Bu mikro
cihazlar üç grupta sınıflandırılabilir; roketler, direk enerji dönüştürücü cihazlar ve
dolaylı enerji dönüştürücü cihazlardır. Mikro roketler, elektrik gücü üretemezler
ancak direk mekanik güç üretirler. Bunlar yörünge ve piko-uyduların, yörünge
istasyonlarına yerleştirilmesi ya da mikro uzay araçları için dizayn edilirler.
Mikro-türbin motorlar, mikro-döner matorlar, mikro-serbest-piston vurmalı
motorlar ve P3 mikro-ısı motorları gibi mikro cihazlar ise tipik dolaylı enerji
dönüşüm cihazlarıdır [140-143].

Bu tip mikro-cihazların temel çalışma prensibi, termodinamik çevrime dayanır.


Termal güç, mekanik güce ve mekanik güç ise bir elektrik üretici tarafından
elektrik gücüne dönüştürülür. Bu tip mikro cihazlar, hareketli parçalar içermezler
ve termal gücü direk elektrik gücüne dönüştürürler [144].

136
Mikro termofotovoltaik (micro-TPV) sistemler de direk enerji dönüşüm
cihazlarının başka bir türüdür. Bu sistemlerde, akaryakıtın yanması sonucu
açığa çıkan ısı ışımalarını, elektrik enerjisine dönüştüren fotovoltaik hücreler
bulunur. Mikro-termofotovoltaik sistemler; fotovoltaik hücre, ısı kaynağı ve
mikro-yakma hücresi (mikro-yakma hücresinin duvarları, geniş bantlı SiC ya da
seçici yayıcı özelliğe sahip olan Er3Al5O12 ve Co-katkılı MgO malzemeden
yapılır) olmak üzere dört ana parçadan oluşur. Yüksek özgül enerjiye sahip
hidrojen/hava karışımlı hidrokarbon, yanmak için mikro-yakma hücresine
gönderilir. Burada yanma sonucu açığa çıkan ısı, ışık yayıcıyı ısıtarak ışıma
yapmasını sağlar. Bu şekilde üretilen ışınlar, bir fotovoltaik hücre tarafından
soğurularak elektrik enerjisine dönüştürülür.

Şekil 8.60. Mikro-termofotovoltaik sistem şeması. Mikro-termofotovoltaik güç


üretici; SiC yayıcı, basit dokuz tabaka halindeki dielektrik filtre,
mikro-yakma hücresi ve GaSb güneş hücresinden oluşur [144].

Şekil 8.61. Mikro-termofotovoltaik güç


üretici örneği (mikro-yakma hücresi şekilde
görünmemektedir). 0,9 oranında H2/hava
karışımlı yakıtın, 4,20 g/h’lik bir hidrojen akış
hızıyla 0,113 cm3’lük hacme sahip mikro-
yakma hücresinde yanması sonucu, mikro-
termofotovoltaik sistemin çıkışında 0,92 W’lık
bir elektriksel güç elde edilmiştir. Açık devre
voltajı 2,32 V ve kısa devre akımı ise 0,52 A olarak ölçülmüştür.
Sistemde, GaSb fotovoltaik hücreler yerine GaInAsSb fotovoltaik
hücreler kullanılırsa çıkıştaki elektriksel güç, 1,45 W’a çıkartılabilir
[144].

137
8.5.11. Sıcak (Yüksek Enerjili) Yük Taşıyıcı Hücreler

Geleneksel tek eklem güneş hücrelerinde, bant aralığının üzerinde bir enerjiye
sahip fotonlar (Ef>Eg) soğurulduğu zaman oluşan yük taşıyıcıları, elektrik alan
tarafından toplanamadan iletim ve valens bant kenarında 10 piko saniye gibi bir
zaman skalasında hızlıca gevşerler/soğurlar. Bu gevşeme işlemi, fazlalık olan
Ef-Eg enerjisinin, ısısal enerjiye dönüşmesine ve fonon denen titreşim kipleri
formu ile yarıiletken malzemenin örgüsüne aktarılmasına neden olur. Sonuçta,
ısı olarak kaybedilen fazlalık enerji, güneş hücresinin ısınmasına ve verimliliğin
düşmesine neden olur [145].

Bu termodinamik kayıp mekanizması çoklu eklemli cihazlar ve diğer ara bant


güneş hücreleri gibi çoklu enerji düzey yaklaşımlarında, hücre içerisinde belirgin
yapılar kullanarak, güneş spektrumunun farklı kısımlarını soğurup, Ef-Eg
enerjisini minimize etmek şeklinde çözümlenir. Sıcak (yüksek enerjili) yük
taşıyıcı hücrelerde ise bu durum, iletim bandındaki sıcak (yüksek enerjili)
elektronların termal dengeye ulaşmadan kontaklara iletilmesiyle çözümlenir. Bu
şekilde ışığın elektriğe dönüşme verimi, teorik olarak bir güneşlik ışıma altında
%68 olmaktadır [145].

Sıcak yük taşıyıcı hücreler, yük taşıyıcılarının gevşemelerine fırsat vermeden


yüklerin toplanmasına olanak sağlar. Bu hücrelerde, güneş ışığı tarafından
oluşturulan yük taşıyıcıları, ısısal olarak gevşeme zamanlarından çok daha hızlı
bir sürede, soğurucu malzemeden akım toplama bölgesine doğru taşınırlar. Bu
şekilde oluşan elektron-delik çiftleri gevşeyip tekrardan birleşmeye olanak
bulamadan elektrik enerjisine dönüşmüş olurlar.

Yük taşıyıcılarının gevşeme zamanlarının önemli ölçüde indirgenmesi, kuantum


kuyulu nanoyapılarda, çok yüksek aydınlanma yoğunluklarında “fonon dar geçit
(phonon bottleneck)” mekanizması yoluyla gözlemlenmiştir [146,147]. Soğurucu
malzeme içerisine gömülen bir kaç on nanometre boyutundaki yarıiletken
nanoparçacık ağ örgüsü ile böyle bir mekanizma oluşturulabilir. Çünkü bu
malzemelerin ara yüzeyleri, foton tarafından uyarılmış taşıyıcıların
konumlanmasına olanak sağlar. Bu etki; Colorado School of Mines’dan P. C.

138
Taylor, R. T. Collins ve MVSystems’den A. Madan tarafından, amorf silikon film
içerisine gömülen silikon nanokristallerde gösterilmiştir [148].

Şekil 8.62. Silikon nano-bileşik film tabanlı sıcak yük taşıyıcı güneş hücresi
şeması. 20 nm boyutundaki silikon nanokristaller, %50 nanokristal
içerikli amorf silikon film içerisinde bulunur. Gelen güneş ışığı,
amorf silikon tabakada yük taşıyıcılarının oluşmasını sağlar.
Oluşan yüklerin bant kenarındaki ısısal gevşemelerine izin
vermeden, amorf bölgeden nanokristal bölgeye transfer edilirler.
Bu şekilde fotonlar tarafından oluşturulan elektron-delik çiftleri,
fazlalık olan enerjilerini ısı olarak kaybetmeden amorf silikon
bölgeden nanokristal bölgeye taşınırlar. Sonuçta, silikon nano-
bileşik film tabanlı güneş hücrelerinde elektriksel çıkış voltajı
arttırılmış olur [148].

Ayrıca sıcak yük taşıyıcı hücrelerde, seçici enerji kontakları kullanılarak dar bir
enerji aralığına sahip taşıyıcıların geçmesi sağlanabilir. Bu şekilde kontaklardaki
soğuk taşıyıcıların, kontaklardan geçen sıcak taşıyıcıları soğutması engellenir
ve verimlilik önemli ölçüde arttırılır. Bu amaçla, kuantum resonant tünel yapılar
kullanılabilir [145].

Şimdiye kadar anlatılan güneş hücrelerinden başka safsızlık katkılı, kuantum


kuyulu ve kuantum noktacıklı gibi güneş hücreleri de bulunmaktadır. Bu güneş
hücrelerinin hepsinin mantığı aynı olup, yasak enerji düzeyleri arasına yeni
enerji düzeylerinin oluşturulması esasına dayanır. Bu şekilde yasak enerji
aralığında oluşturulan ek enerji düzeyleri ile görünür bölge ve kızılötesi bölge

139
yakınlarında güneş enerjisinin soğurulması arttırılarak yüksek verimlilik elde
edilmeye çalışılmaktadır.

Mevcut enerji kaynaklarının bitmek üzere olması ve enerjinin, insanlığın


hayatında vazgeçilmez bir unsur olduğu düşünüldüğünde, sonsuz bir enerji
kaynağına yönelmek gerektiği daha açık bir biçimde ortaya çıkar. Güneş enerjisi
teknolojisi, geçmişte yapılan çalışmalar ve bugün hayal edilen çalışmalarla
şekillenen ve geleceğin vazgeçilmez bir teknolojisidir. Bu konuda bügün
yapılacak çalışmalar, geleceğe yön vererek insanlığın kaderini belirleyecektir.

Güneş enerjisi teknolojisi ile ilgili geleceğe dönük yapılabilecek çalışmalar şu


şekilde sıralanabilir:

140
9. GÜNEŞ MİMARİSİ

Binaların ve pencerelerin konumu, güneşi en iyi görecek ve yararlanacak


şekilde seçilmeli ve şehir planlamaları buna göre yapılmalıdır. Binaların; geçişli
hava panelleri, trombe duvarı, fan ve pompalar yardımıyla, güneş enerjisini
kullanarak, tamamiyle doğal yollardan yazın soğuması ve kışın ısınması
sağlanmalıdır. Ayrıca bir güneş evi, kollektörler yardımıyla su-havuz ısıtılması,
kirli suların arıtılması ve soğutma cihazları; fotovoltaik hücreler/paneller
yardımıyla elektrik enerjisi üretimi ve kullanılması; seralar yardımıyla çeşitli
tarım ürünlerinin yetiştirilmesi ve kurutulması; güneş ocakları yardımıyla yemek
pişirilmesi ve yer altına açılan su kuyularından fotovoltaik güneş panelleri
yardımıyla suyun bir filtreden geçirilip su hattına pompalanması ve kullanılması
gibi işlemleri de kapsar.

Güneş mimarisi, geleceğin teknolojisini içeren ve kaçınılmaz olarak


uygulanacak bir teknolojidir. Bu konularda, diğer toplumlardan geri kalmamak
için, toplum bilgilendirilmeli ve okullarda güneş evleri kurularak öğrenciler bu
konularda çalışmak üzere teşvik edilmelidir.

141
10. DENİZ SUYUNUN ARITILMASI

Yeryüzünün %70’i sularla kaplı. Ne var ki, bu suyun yalnızca %2,5’i tatlı su ve
onunda 3’te 2’si buzullarda saklı ve geri kalanın da büyük bir kısmına
ulaşılamamaktadır. Sonuç olarak bu kadar su bolluğu varken ne yazık ki,
canlılar için kullanılabilir tatlı su miktarı %0,08 ile sınırlıdır. Bu da 1,4 milyar
kişinin yeterli içme suyundan ve 2,3 milyar kişinin ise, sağlıklı sudan yoksun
olması anlamına geliyor [149]. Bununla birlikte, dünya nüfusunun hızlıca
artması ve buna karşı temiz su kaynaklarının giderek azalması, kişi başına
düşen kullanılabilir su miktarının azalmasına ve buna bağlı sağlık sorunlarının
ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca tarımda yetersiz sulama, tarım
alanlarının giderek daralmasına ve dünya nüfusu için yeterli ürünlerin
üretilememesine neden olmaktadır (1 kg buğday yetiştirmek için 1000 lt, 1 paket
pirinç yetiştirmek için 2000-5000 lt su gerektiği düşünülürse bunun ne anlama
geldiği daha iyi anlaşılabiilir [150]).

Dünya genelinde temiz su sıkıntısı ve buna bağlı sağlık sorunlarının ve kıtlığın


giderilmesi, dünyanın dörtte üçünü çevreleyen deniz sularının arındırılarak
kullanılması ile mümkündür. Bu konuda, tatlı su kaynaklarının kısıtlı olmasına
rağmen, deniz suyundan ters osmoz yöntemiyle içme suyu üreten dünyanın en
büyük tuz giderme tesisine sahip İsrail örnek alınmalıdır. İsrail’de Aşkelon’da
bulunan deniz suyu arıtma tesisinde günde 330 bin ve yılda 110 milyon
metreküp içme suyu elde edilmektedir.

Deniz suyunun arındırılması işleminde güneş kollektörlerinin, odaklı


yoğunlaştırıcıların ve fotovoltaik hücrelerin kullanılması ile tuzlu suyun
buharlaştırılması ve elde edilen buharın da yoğunlaştırılması ile temiz içme
suyu, çok ucuza üretilebilir.

142
Şekil 10.1. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) tarafından geliştirilen
taşınabilir güneş panelli tuzlu su arıtma cihazı. Ters osmoz
yöntemine dayanarak çalışan cihaz, angstrom mertebesinde
gözenekler içeren bir filtre sayesinde tuzlu suyu, tuz ve iyonlardan
arındırarak temiz içme suyu elde edilmesine olanak sağlıyor.
Bulutlu havalarda dahi yaklaşık 302 litre/gün temiz su üretebilen
bu taşınabilir sistem sayesinde çöllerde, şebekeden oldukça uzak
bölgelerde ve doğal afetler nedeniyle kaynaklanan içme suyu
sıkıntısı giderilebilir. Daha büyük sistemlerle yaklaşık 3800
litre/gün temiz su üretilebilen bu sistemler sayesinde 10 bin kişinin
su ihtiyacı karşılanabilir. [151].

143
Şekil 10.2. Umman’daki deniz suyu serası ve çalışma şeması. 1-
Buharlaştırıcı1, 2- Buharlaştırıcı2, 3-Yoğunlaştırıcı, 4-Kuyu, 5-
Sıcak deniz suyu tankı, 6-Soğuk deniz suyu tankı, 7-Temiz su, 8-
İletkenlik aparatı, 9-İlave valf, 10-Güneşle ısıtma boruları, 11-
Mahsuller, 12-Soğutulmuş ve nemlendirilmiş hava, 13-Fanlar, 14-
Güneş enerjisi, 15-Deniz suyu girişi, 16-Vantilatör. Güneş ve
rüzgâr güçlü bu sistemde, kuyulardan alınan tuzlu su, içme suyuna
dönüştürülerek kullanılmaktadır. Tuzlu su, sera tavanında bulunan
borulara yönlendirilir ve burada güneş enerjisi ile ısındıktan sonra
1. ve 2. buharlaştırıcıya gider. Serada bulunan sıcak hava ise,
rüzgâr gücü ile çalıştırılan fanlar yardımıyla yönlendirilip sırasıyla
1. ve 2. buharlaştırıcıdan geçirilir. Bu şekilde nemlendirilen hava,
içinden soğuk deniz suyunun aktığı, yoğunlaştırıcı ile temas
ettirilerek yoğunlaştırılır ve sonuçta temiz su elde edilir. 16 m
genişliğinde ve 60 m uzunluğundaki serada günde 297 litre temiz
su üretilmektedir [152, 153].

144
11. NEMLİ HAVADAN İÇME SUYU ELDESİ

Şekil 11.1. Havadan su üretim piramidi ve sistem şeması. Sistemin çalışma


mantığı, nemli havanın soğutularak yoğunlaştırılması esasına
dayanır. Piramidi oluşturan tabakalar, %30 konsantre kalsiyum
klorid çözeltisi içermektedir. Gece boyunca cam pencereleri açık
tutulan piramidin tabakalarında nemli havanın soğurulması ve
gündüzleri ise, cam pencereler kapatılarak güneş enerjisi
yardımıyla nemin buharlaştırılması sağlanır. Buharlaşan nem,
piramidin tepesinde biriktirilir ve oradan da yoğunlaşan temiz su,
taban bölgesinde toplanarak kullanılır. Bu tip sistemlerde, günlük
temiz su üretimi m2 güneş kollektörü alanı başına 2,5 litredir [152,
154].

145
12. ÇÖLLERİN YEŞİLLENDİRİLMESİ

Gücünü fotovoltaik paneller, güneş kollektörleri, güneş bacaları ya da merkezi


alıcılı güneş güç santrallerinden alan sistemler kurularak, deniz suyunun arıtılıp
çöllere yönlendirilmesi sağlanabilir. Bu şekilde çöller sulanarak hem tarıma hem
de yaşamaya uygun bir hale getirilebilir (Fotoğraf: National Geographic, Ekim
2009).

Şekil 12.1. Çöllerin deniz suyu ile yeşillendirilmesi şeması. Böyle bir sistemle,
küresel ısınma sonucu artan deniz suyu miktarının, çöllere
aktarılmasıyla (tuzu ise tekrardan denize bırakarak) az da olsa
ekolojik dengeye yardım edilebilir.

146
13. ÇÖLLERDE GÜNEŞ GÜÇ SANTRALLERİ

Güneş, her gün, dünya nüfusunun günlük enerji talebinin 15.000 katı ve yarım
saatten daha az bir zaman içinde ise dünyanın 1 yıllık enerji ihtiyacından daha
fazla enerji sağlar. Sadece Kuzey Afrika ve Ortadoğu çöllerinin %0,3’lük
bölgelerine dahi kurulacak güneş güç santralleri ile hem bu ülkelerin enerji ve su
ihtiyacı, hem de tüm Avrupa ülkelerinin enerji ihtiyacı karşılanabilir (Die Trans
Mediterranean Renewable Energy Cooperation, Grand Solar Plan).

14. HİDROJEN GAZI ELDESİ

Hidrojenin birim kütle yanma enerjisi, diğer yakıtlardan çok daha yüksektir.
Yanma ürünü sadece su olup zehirsiz ve kokusuz bir gazdır. Kimyasal
hammadde sentezinde, uçaklarda ve uzay araçlarının roket motorlarında yaygın
olarak kullanılan hidrojen, vazgeçilmez bir enerji kaynağıdır. Ayrıca son
zamanlarda hidrojenin alevsiz yanması için katalitik yakma düzeneklerinin
geliştirilmesi ile konutlarda ısınma amaçlı, mutfak ocaklarında, fırınlarda ve su
ısıtıcılarında kullanılabilir hale gelmiştir. Ancak hidrojenin fosil kaynaklardan
elde ediliyor olması nedeniyle oldukça pahalıdır (ticari amaçla satılan hidrojen,
petrolden daha pahalıdır). Hidrojenin kullanım alanının arttırılması ve daha
ucuza mal edilmesi için, dünyanın dörtte üçünü çevreleyen deniz sularının
kullanılarak güneş enerjisi ile hidrojen üretilmesi ve üretilen bu hidrojenin
depolanması gerekmektedir. Bu şekilde elde edilecek hidrojenin ulaşım ve
sanayi alanında daha yaygın olarak kullanılması sağlanabilir.

Şekil 14.1. Deniz suyundan elektroliz ile hidrojen ve oksijen elde edilmesi
şeması.

147
Güneş enerjisinin elektroliz ünitelerinde kullanılması ile çok ucuza hem hidrojen
hem de oksijen üretilebilir. Deniz suyunun güneş enerjisiyle arıtılması ile elde
edilecek tatlı su; sodyum hidroksit ya da potasyum hidroksit gibi kimyasallarla
katkılanıp iletkenliği arttırılır. Daha sonra elektroliz ünitelerine yönlendirilir.
Elektroliz ünitelerinde; fotovoltaik paneller, güneş kollektörleri, güneş bacaları
ya da merkezi alıcılı güneş güç santrallerinin sağladığı elektriksel güç ile
elektroliz işlemi gerçekleşir ve sonuçta hidrojen ve oksijen gazı elde edilir. Elde
edilen gazlar basınçlı tüplerde saklanarak depolanır.

15. UZAYDAN YOĞUNLAŞTIRMALI GÜNEŞ GÜÇ SANTRALLERİ

Dünyanın yörüngesine yerleştirilecek büyük aynalar yardımıyla güneş ışığının,


dünyanın herhangi bir yerine inşa edilecek güneş güçlü santrallere
odaklaştırılmasıyla elde edilecek yüksek ısı sayesinde elektrik enerjisi
üretilebilir.

Ayrıca yeryüzünden 36.000 km uzaklığa konumlandırılacak 10.000 MW güce


sahip uzay uydusu biçiminde güneş santralleri de düşünülmektedir. Bu
santrallerde elde edilecek güç, 1 km çapındaki antenlerle mikrodalga ışıması
halinde dünyada bulunan 7 km çapındaki antenlere iletilecek ve %55-75 verimle
doğru akıma dönüştürülecektir [155].

148
16. DÜNYA DIŞI OLASI DİĞER ÇALIŞMALAR

Dünyanın uydusu olan Ay’ın güneş gören yüzüne yerleştirilecek kollektörler,


fotovoltaik paneller, merkezi alıcılı güneş güç santralleri ya da uzaydan
yoğunlaştırmalı güneş güç santralleri ile, ileride Ay’da kurulacak yerleşkeler için
gerekli olan enerji kaynağı sağlanabilir ve Ay, yaşamaya daha uygun bir hale
getirilebilir.

Ay’da kurulacak özel seralar ile güneş spektrumunun uygun aralıkları sera
içerisine alınarak, bitkilerin yaşaması için ideal ortam oluşturulabilir.

Gücünü fotovoltaik hücrelerden alan robotlar sayesinde dış uzay ortamında,


gezegen ya da uydu yüzeyinde, insana gerek kalmadan her iş robotlar
aracılığıyla halledilebilir.

Nanoliflerden üretilecek güneş yelkenlerine (solar sail, “Üzerine büyük ve hafif


bir ayna yerleştirilmiş bir uzay aracıdır. Aynanın ışığı yansıtması prensibi ile
hareket eder. Işığın bir momentumu vardır, ışık bir cisme çarptığa zaman
momentumunu bu cisme aktarır, yansıdığı zaman ise, cisim ile aralarında ikinci
bir momentum değişimi gerçekleşmektedir. Cisim üzerindeki toplam kuvvet,
çarpan ve yansıyan ışığın vektörel toplamına eşit olmakta ve cisim bu kuvvet
doğrultusunda hareket etmektedir.” [156, 157]), mikro ya da makro uydular
yerleştirerek uzayın derinlikleri ya da gezegenler incelenebilir.

Ay’ın ya da diğer gezegenlerin soğuk bölgelerinin ısıtılması ya da karanlık


bölgelerinin aydınlatılması amacıyla, yörüngelere uydu biçimli güneş
kollektörleri yerleştirilebilir. Yörüngede, uygun bir açıyla yerleştirilecek tek uydu
vasıtasıyla ya da güneş gören ve güneş görmeyen bölgelere yerleştirilecek iki
kollektör uydusu vasıtasıyla, güneş gören bölgeden toplanacak ışınlar, ikinci
uyduya yönlendirilip gezegene yansıtılabilir.

149
17. SONSÖZ

Fosil kaynaklı yakıtların sorumsuzca kullanımı, dünyayı küresel çapta bir iklim
değişiminin eşiğine getirmiştir. En kısa zamanda fosil kaynaklı yakıtların
sınırlandırılarak temiz enerji kaynaklarının kullanımına geçilmemesi durumunda,
deniz seviyelerinin yükselmesi, rüzgâr şiddetlerinin artması, salgınların, sellerin
ve kıtlıkların baş göstermesi kaçınılmaz olacaktır.

Şekil 17.1. Çin’de meydana gelen kuraklık sonucunda, 6 milyon 450 bin
hektar tarım arazisi olumsuz etkilendi ve 20 milyon kişi içme suyu
sıkıntısı çekti (Nisan 2010).

Şekil 17.2. Ağustos 2010 yılında Pakistan’ı vuran ve 1929 yılından beri
kaydedilen en büyük sel felaketinde 1600 kişi hayatını kaybetti.

150
Şekil 17.3. Aralık 2010 yılında ABD’nin doğu kıyısını vuran şiddetli fırtına ve
kar yüzünden hayat felç oldu. Aşırı soğuklardan etkilenen
Rusya’da ise, onbinlerce aileye elektrik verilemedi.

Şekil 17.4. Ocak 2011 yılında Brezilya’yı vuran sel felaketinde 500 kişiden
fazla insan hayatını kaybetti.

151
Bazen ufukların ötesini görmek ve devrimler yaratmak için zihni özgür bırakmak
gerekir.
Cesur olun ve doğmakta olan güneşe bakmaktan korkmayın…

Şekil 17.5. Alman Festo şirketi tarafından üretilen yaklaşık 2 metre kanat
açıklığına ve 450 gram ağırlığa sahip 'SmartBird' (akıllı kuş),
güneş ve rüzgâr enerjisinden yararlanarak uçabilmektedir (2011
Festo AG & Co. KG).

Bazen kahvaltıdan önce altı imkânsız şeye inanmışımdır.

L. Carroll, Alice Harikalar Diyarında-Beyaz Kraliçe

152
18. KAYNAKLAR

rd
[1] Baird, C. and Cann, M. Environmental Chemistry (3 edition), pp 229-
235. New York: W. H. Freeman and Co.; 2004.
[2] http://www.britishcouncil.org/turkey-science-challenge-europe-
climate-education-module-iklimokulsunumu.pdf
[3] www.tasam.org/images/tasam/faaliyetler/erturk_enerjisunum.pdf
[4] http://www.ncdc.noaa.gov/sotc/?report=global
[5] Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı 489, Ağustos 2008, Sayfa 28.
[6] http://www.mailce.com/sonun-baslangici-kuresel-isinma.html
[7] “Amerikan Kar ve Buz Verileri Merkezi (NSIDC)”, Hürriyet Gazetesi,
Dış Haberler Servisi. 20.03.2002. Baskı.
[8] Kum, Hakan. “Yenilenebilir enerji kaynakları: Dünya piyasalarındaki
son gelişmeler ve politikalar.” Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi Dergisi, 2009. 33. Sayı, ss.207-223.
[9] Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA), 2008.
[10] Energy Information Administration (EIA) Annual Energy Outlook
2006.
[11] Brabec, Christoph. Konarka Şirketi.
[12] Hoffert et al. Nature 395, 883, 1998.
[13] Ültanır, M.Ö., “21. Yüzyılın Esiginde Günes Enerjisi”, Bilim ve Teknik,
Sayı: 340, S: 50-55, Mart 1996.
[14] Thekackara, M. P., “The Solar Constant and the Solar Spectrum
Measured from a Research Aircraft”, NASA Technical Report, No. R-
351, 1970.
[15] Wakchaure, Yogesh. Solar cells.
[16] Quaschning, Volker. Understanding Renewable Energy Systems.
Understanding Renewable Energy Systems. London, 2005.
[17] T. Markvart and L. Castaner, Practical Handbook of Photovoltaics,
Fundamentals and Applications. Elsevier, 2003.
[18] Sen, Z., “Türkiye’nin Temiz Enerji İmkânları”, Mimar ve Mühendis
Dergisi, Sayı: 33, Nisan- Mayıs-Haziran, 6-12, 2004.
[19] Türkiye Çevre Vakfı, “Türkiye’nin Çevre Sorunları 2003”, Ankara,
2003.

153
[20] www.eie.gov.tr (Elektrik İsleri Etüt İdaresi Genel Müdürlügü resmi
internet sayfası)
[21] Mantar, Sevinç. “Yalıtımlı Silindirik Model Bir Güneş Havuzunun
Matematiksel Modellemesi.” Tez. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Fizik Anabilim Dalı, Adana 2010.
[22] Ekonomik Forum, Nisan 2010.
[23] Utlu, Zafer ve diğ. “Yenilenebilir enerji kaynaklarında birleşme
eğilimi.” Journal of Engineering and Natural Sciences Mühendislik ve
Fen Bilimleri Dergisi, Sigma 27 60-82, 2009.
[24] www.slaytyerim.com
[25] Smith, C. C.; Löf, G.; Jones, R. (1994) Measurement and Analysis of
Evaporation from an Inactive Outdoor Swimming Pool. Solar Energy
vol 53, pp3–7
[26] Deutsches Institut für Normung e.V., DIN (1996) DIN EN 1057,
Copper and Copper Alloys – Seamless, Round Copper Tubes for
Water and Gas in Sanitary and Heating Applications. Berlin, Beuth
Press.
[27] Bulut, Hüsamettin ve diğ. “Güneş Enerjisi Labaratuar Föyü.”
[28] http://gunesenerjisi.uzerine.com/index.jsp?objid=633
[29] Çınar, Mehmet Ali ve Hüseyin Toros. “Güneş enerjisinin odaklı
kollektörler ile toplanıp yeraltında depolama sistemi.” VII. Ulusal
Temiz Enerji Sempozyumu, UTES’2008 17-19 Aralık 2008, İstanbul.
[30] Omar Badrana, et al., “Evaluation of Solar Electric Power
Technologies in Jordan.” Jordan Journal of Mechanical and Industrial
Engineering (JJMIE) Volume 4, Number 1, Jan. 2010 ISSN 1995-
6665 Pages 121 – 128.
[31] http://www.hafif.org/yazi/gunes-ocaklari
[32] iec.cankaya.edu.tr/evrak/proje/Trombe%20Duvar.doc
[33] http://www.chamine-solar.com/solar-chimney-
turkish.php
[34] The solar chimney in Australia, science, No:3,USA 2002.
[35] J.F. Manwell, J.G.McGowan, A.L.Rogers. “Wind Energy Explaind
Theory, Desing and Application.” J.Wiley&Sons Ltd., 2008.

154
[36] Bulut, Hüsamettin. “Temiz Enerji Teknolojileri Kursu.” 9-13 Şubat
2009, Gaziantep.
[37] Özalp, Mehmet. “Türkiye’de ejektörlü absorbsiyonlu soğutma
sistemlerinde güneş enerjisinden faydalanılması.” Teknoloji, Cilt 7,
(2004), Sayı 2, 297-309.
[38] Erel, Şerafettin, Metin Akdaş ve Mehmet Tugay. “Güneş Enerjisiyle
Çalışan Bir Termoelektrik Jeneratörde Sıcaklık Faktörünün Etkisi.”
Int.J.Eng.Research & Development, Vol.2, No1, January 2010.
[39] www.solarpaces.org
[40] http://www.eere.energy.gov
[41] Beerbaum.S.,Weinrebe.G., ”Solar Thermal Power Generation in India
– a Techno – Economic Analysis”, Renewable Energy, V.21,S.153-
174, 2000.
[42] Rivera, Miguel Rios. “Small wind/photovoltaic hybrid renewable
energy system optimization.” Thesis. Electrical Engineering University
of Puerto Rico, Mayagüez Campus, 2008.
[43] Solar Cells Photovoltaic (PV) Devices. National Dong Hwa University,
2007.
[44] Planning & Installing Photovoltaic Systems, A guide for installers,
architects and engineers. Second Edition, 2008.
[45] “www.enerteach.com”, Güneş pilleri, 2009.
[46] http://www.brunton.com/product.php?id=256
[47] http://www.hardwaresphere.com/2008/11/05/deluxe-solar-charger/
[48] http://www.siliconsolar.com/eurotech-solar-garden-light-p-16215.html
[49] http://www.solarlightstore.com/solar-specialty-lights/stepping-
stones/bricklight2pack.cfm
[50] http://solarimagery.wordpress.com/2008/02/26/solar-boat/
[51] http://www.momoy.com/2009/07/06/modern-solar-powered-mobile-
home-by-waskman-design-studio/
[52] http://www.pvspain.com/water_sys.htm
[53] Ken Sheinkopf, Florida Solar Energy Center.
[54] http://en.wikipedia.org/wiki/Photovoltaics#Overview

155
[55] Dunlop, James. “Stand-alone photovoltaic lighting systems. A
decision-maker’s guide. Volume1: Photovoltaics lighting applications.
(www.fsec.ucf.edu).
[56] 2nd World Conference and Exhibition on Photovoltaic Solar Energy
Conversion, 6-10 July1998, Vienna, Austria.
[57] Patel, Mukund R., Wind and Solar Power Systems. New York, 1999.
[58] http://www.inhabitat.com/2009/06/19/6-in-1-solar-robot-kit/
[59] http://www.wirefreedirect.com/grid_connect_solar_pv_system.asp
[60] http://dvice.com/archives/2008/06/antro_solo_hybr.php
[61] http://spaceflight.nasa.gov/gallery/images/station/issartwork/ndxpage
1.html
[62] Landis, Geoffrey A., et al., Mars Solar Power, NASA/TM—2004-
213367.
[63] http://www.nasa.gov/externalflash/NASA45/23/23image.html
[64] http://inventorspot.com/articles/10_gigantic_solarpowered_project_10
559 (Tarih: 02.09.2010).
[65] http://inventorspot.com/articles/10_gigantic_solarpowered_project_10
559. (Tarih: 02.09.2010).
[66] http://www.greenbusinesstimes.com/2008/08/14/asias-largest-solar-
power-plant-in-south-korea/ (Tarih: 02.09.2010).
[67] http://en.wikipedia.org/wiki/Waldpolenz_Solar_Park
(Tarih:02.09.2010).
[68] Photograph courtesy of PowerLight Corp, Posted 23 Nov 2005.
[69] Photograph courtesy of RWE Schott Solar, Posted 24 Jul 2005.
[70] Energy Efficiency and Renewable Energy, U.S. Department of
Energy, 2010.
[71] A.E. Becquerel, C. R. Acad. Sci. 9 (1839) 145; A.E. Becquerel, C. R.
Acad. Sci. 9 (1839) 561.
[72] W.G. Adams, R.E. Day, Proc. Roy. Soc. London A 25 (1887) 113.
[73] Kazmerski, Lawrence L., “Solar photovoltaics R&D at the tipping
point: A 2005 technology overview.” Journal of Electron Spectroscopy
and Related Phenomena 150 (2006) 105–135.
[74] Renkli Uzay Ansiklopedisi, Günaydın Gazetesi Yayını, Birinci Baskı,
1970.

156
[75] Reenaas, Turid Worren. Solar cells. NTNU (Norges Teknisk-
Naturvitenskapelige Universitet), TEP4150. March 10th 2009.
[76] Terrestrial Photovoltaic Measurement Procedures. ERDA/NASA
Report 1022-77/16, 1977.
[77] An Xinxin et al., “Research and Development of GaInP/GaAs/Ge
Multi-Junction Solar Cells.” Institut National Polytechnique de
Grenoble, Nanotech Labs Project. Grenoble, 2007.
[78] Goetzberger, A.; Voß, B.; Knobloch, J. (1998) Crystalline Silicon
Solar Cells. Hoboken, John Wiley & Sons.
[79] Todd J. Kaiser. Solar Cells Lecture 6. Montana State University.
[80] http://www.unienerji.comp=571
[81] M. Zeman. Delft University of Technology, Netherlands.
[82] Hegedus, S., Thin Film Solar Modules: The Low Cost, High
Throughput and Versatile Alternative to Si Wafers. Prog. Photovolt:
Res. Appl. 2006; 14:393–411.
[83] Green, Martin A. et al., “Solar cell efficiency tables (version 35).”
Prog. Photovolt: Res. Appl. 2010; 18:144–150.
[84] S. Guha. “High-Efficiency Triple-Junction Amorphous Silicon Alloy
Photovoltaic Technology Annual Technical Progress Report 6 March
1998 — 5 March 1999.” National Renewable Energy Laboratory,
NREL/SR-520-26648.
[85] http://www.uni-solar.com/real-stories/coca-cola/
[86] www.nd.edu/~gsnider/EE698A/Yogesh_Solar_cells.ppt
[87] Takahiro Yamada, Hiroyuki Kato and Ken Johnson. “Private Sector
Activities in Domestic New and Renewable Energy Technologies in
Japan.” 26th APEC EGNRET April 4, 2006 Auckland, New Zealand.
[88] Ing Hui Shen. “Sino-European Bilateral meeting on Material Aspects
for Future Energy Supply, Research and Development of Solar
Materials in Guangdong China.” Institute for Solar Energy System
Sun Yat Sen University Guangzhou, China. 06. 12. 2004, Nice,
France.
[89] Avcı, Ahmet. “Karbon Nanotüplerin organik fotovoltaik güneş
pillerinde kullanımı.” VII. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu,
UTES’2008, 17-19 Aralık 2008, İstanbul.

157
[90] H. Mette, Z. Physik 1953, 134, 566.
[91] Kallman, H.; Pope, M. J. Chem. Phys. 1959, 30, 585.
[92] O. H. Le Blanc, J. Chem. Phys. 1960, 33, 626. [3] R. G. Kepler, Phys.
Rev. 1960, 119, 1226.
[93] M. Pope, H. P. Kallmann, P. Magnante, J. Chem. Phys. 1963, 38,
2042.
[94] C. K. Chiang, C. R. Fincher, Jr., Y. W. Park, A. J. Heeger, H.
Shirakawa, E. J. Louis, S. C. Gau, A. G. MacDiarmid, Phys. Rev. Lett.
1977, 39, 1098.
[95] M. Pope, C. E. Swenberg, Electronic Processes in Organic Crystals
and Polymers, 2nd ed., Oxford University Press, New York 1999.
[96] Afshin Hadipour, Bert de Boer and Paul W. M. Blom. “Organic
Tandem and Multi-Junction Solar Cells.” Adv. Funct. Mater. 2008, 18,
169–181.
[97] Forrest, NCPV and Solar Program Review Meeting 2003.
[98] Halme, Janne. “Dye-sensitized nanostructured and organic
photovoltaic cells: technical review and preliminary tests.” Master’s
thesis. Espoo, February 12, 2002.
[99] Christoph J. Brabec. “Organic photovoltaics: technology and market.”
Solar Energy Materials & Solar Cells 83 (2004) 273–292.
[100] Gerald Gourdin. “Introduction to Green Chemistry, Solar Cell
Technology.” Fall 2007.
[101] Frederik C. Krebs, et al., “Large area plastic solar cell modules.”
Materials Science and Engineering B 138 (2007) 106–111.
[102] http://dcwww.epfl.ch/icp/ICP-2/solarcellE.html
[103] http://www.heise.de/tp/r4/artikel/24/24457/1.html (25.02.2008)
[104] C. J. Brabec, N. S. Sariciftci, J. C. Hummelen, Adv. Funct. Mater.
2001, 11, 15.
[105] Anthony J. Morfa, et al., “Plasmon-enhanced solar energy conversion
in organic bulk heterojunction photovoltaics.” Appl. Phys. Lett. 92,
013504 (2008).
[106] www.rsc.org/highlightschemtechnol (January 2010/Volume 7/Issue 1/
ISSN 2041-5826/HCTIB9/)

158
[107] Matt Law, et al., “Nanowire dye-sensitized solar cells.” Nature
materials|VOL 4|JUNE 2005.
[108] Science Vol 295 29 MARCH 2002.
[109] http://140.112.32.223/res/polymer.html
[110] Journal of American Chemical Society, 131, 3644, 2009 and Applied
Physics Letters 92, 53312, 2008.
[111] Journal of Material Chemistry, 18, 2201, 2008.
[112] Journal of Material Chemistry, 17, 4571, 2008.
[113] Applied Physics Letters, Vol.94, 63308, 2009.
[114] http://www.lumerical.com/fdtd_online_help/solar_plasmonic.php
[115] Harry a. atwater and Albert Polman. “Plasmonics for improved
photovoltaic devices.” Nature materials | VOL 9 | MARCH 2010 |
[116] O L E • M a r c h 2 0 0 9 • o p t i c s . o r g /o l e
[117] Vivian E. Ferry, et al., “Light trapping in ultrathin plasmonic solar
cells.” 21 June 2010 / Vol. 18, No. 102 / OPTICS EXPRESS A237.
[118] L. Tsakalakos, et al., “Silicon nanowire solar cells.” Appl. Phys. Lett.
91, 233117 (2007).
[119] Brendan M. Kayes et al., “Radial pn junction nanorod solar cells:
Device physics principles and routes to fabrication in silicon. 2005
IEEE.
[120] Andrew Blakers et al., “Sliver cells-A complete photovoltaic solution.”
http://sun.anu.edu.au
[121] T. Minemoto et al., “Fabrication of Spherical Silicon Solar Cells with
Semi-Light-Concentration System.” Jpn. J. Appl. Phys., Vol. 44, No.
7A (2005).
[122] Kui-Qing Peng et al., “High-Performance Silicon Nanohole Solar
Cells.” J. AM. CHEM. SOC. 9 VOL. 132, NO. 20, 2010.
[123] G.F.X.Strobl et al., “Evolution of fully European triple GaAs solar cell.”
Proc. ‘Seventh European Space Power Conference’, Stresa, Italy, 9-
13 May 2005 (ESA SP-589, May 2005).
[124] Jpn. J. Appl. Phys., Vol. 43, No. 3 (2004).
[125] Jenny Nelson, “Third Generation Solar Cells.” Imperial College,
London.

159
[126] Chris Fetzer et. al., “Production Ready 30% Efficient Triple Junction
Space Solar Cells.”
[127] Appl. Phys. Lett. 91, 023502 2007.
[128] Dimroth, Frank. IEEE PVSC-33 tutorial, May 11, 2008. Fraunhofer
ISE.
[129] M. Yamaguchi et al., “Solar Energy Materials & Solar Cells.” 90
(2006) 3068–3077.
[130] James M. Gee et al., “Selective emitters using photonic crystals for
thermophotovoltaic energy conversion.” 29th IEEE Photovoltaic
Specialists Conference, New Orleans, LA, 20-25 May 2002.
[131] White D. C., Wedlock B. D. and Blair J. “Recent advance in thermal
energy conversion” Proc. 15th Power Sources Conf. pp 125–32.
[132] Broman L. “Thermophotovoltaics bibliography” Prog. Photovolt., Res.
Appl. 3 65–74.
[133] Kolm H. H. “Solar-battery power source.” Quarterly Progress Report
Solid State Research, Group 35 (Lexington, MA: MIT Lincoln
Laboratory) p 13.
[134] Robert E Nelson. “A brief history of thermophotovoltaic
Development.” Semicond. Sci. Technol. 18 (2003) S141–S143.
[135] H. Sai and H. Yugami, “Thermophotovoltaic generation with selective
radiators based on tungsten surface gratings.” Appl. Phys. Lett., Vol.
85, No. 16, 18 October 2004.
[136] M. Andreev, et al., “Solar thermophotovoltaic system with high
temperature tungsten emitter.” 31st IEEE Photovoltaic Specialists
Conference and Exhibition, 2005, Florida.
[137] K. W. Stone, N. S. Fatemi and L. Garverick. “Operation and
component testing of a solar thermophotovoltaic power system.”
th
Proc. of 25 IEEE PVSC, Washington, DC, 1996, pp. 1421-1424. 10.
[138] V. M. Andreev, et al., “Solar Thermophotovoltaic Converters:
Efficiency Potentialities.” 6th Conference on Thermophotovoltaic
Generation of Electricity, Freiburg, June 2004.
[139] http://vri.etec.wwu.edu/tpv_paper.html

160
[140] Epstein A H et al 1997 American Institute of Aeronautics and
Astronautics AIAA 97-1773 1–12.
[141] Kelvin Fu et al., 2001 Proc. NHTC, 2001 National Heat Transfer Conf.
(Anaheim, CA, 2001) pp 1–6.
[142] Yang W., 28th International Symp. on Combustion (Edinburgh, UK,
2000).
[143] Whalen S, et al., Sensors Actuators: Phys. 104 290–8, 2003.
[144] W. M. Yang et al., “Development of a prototype micro-
thermophotovoltaic power generator.” J. Phys. D: Appl. Phys. 37
(2004) 1017–1020.
[145] http://gcep.stanford.edu/research/factsheets/hotcarriersolarcell.html
[146] A.J. Nozik, et al., “Dependence of hot carrier luminescence on barrier
thickness in GaAs/AlGaAs superlattices and multiple quantum wells.”
Solid State Commun. 75 (1990) 297–301.
[147] Y. Rosenwaks, et al., “Hot-carrier cooling in GaAs: quantum wells
versus bulk.” Phys. Rev. B 48 (1993) 14675–14678.
[148] NSF Nanoscale Science and Engineering Grantees Conference, Dec
7-9, 2009.
[149] Bilim ve Teknik Dergisi Yeni Ufuklara Eki, Kasım 2005
[150] Bilim ve Teknik Dergisi, Kurutulan Dünya, Nisan 2006
[151] http://www.alternaturk.org/haber/gunes-enerjisiyle-su-aritma/
[152] Özturan, Mahmut ve Ahmet Korhan Binark, “Havadan su üretim
teknikleri.” VII. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu, UTES’2008, 17-19
Aralık 2008, İstanbul.
[153] Mahmoudi, H., et al., “Weather Data and Analysis of Hybrid
Photovoltaic-Wind Power Generation Systems Adapted to a
Seawater Greenhouse Desalination Unit Designed for Arid Coastal
Countries.” Desalination Vol.222. pp.119-127, 2008.
[154] Kabeel, A.E., “Water Production from Air Using Multi-Shelves Solar
Glass Pyramid System”, Renewable Energy Vol.32. pp.157-172,
2007.
[155] Muhsin T. Gençoğlu ve Mehmet Cebeci. “Türkiye’nin enerji kaynakları
arasında güneş enerjisinin yeri ve önemi.” Fırat Üniversitesi Müh.Fak.
Elektrik-Elektronik Müh.Böl.Elazığ.

161
[156] Süpüren, Gamze ve diğ. “Nano Lifler.” Tekstil ve Konfeksiyon Dergisi
Sayı 2007/1.
[157] http://www.ft.vslib.cz/depart/knt/nano/global.ppt
[158] Gregg, B. A.; Hanna, M. C. J. Appl. Phys. 2003, 93(6), 3605-3614.
[159] Brian A. Gregg. “Excitonic Solar Cells.” J. Phys. Chem. B 2003, 107,
4688-4698.
[160] http://en.wikipedia.org/wiki/Multijunction_solar_cell
[161] http://en.wikipedia.org/wiki/Thermophotovoltaic
[162] Gavin Conibeer, et al., “Progress on hot carrier cells.” Solar Energy
Materials & Solar Cells 93 (2009) 713–719.
[163] M.A. Green, Third Generation Photovoltaics, Springer Berlin, 2003.

162

You might also like