Professional Documents
Culture Documents
Fizik alanında lisansını derece ile bitiren yazar, nanoteknoloji alanında kendini
geliştirmiş ve bu alanda makaleler ve patentler yazmıştır.
Sorgula...
Sorgulamaktan ve düşünmekten asla korkma...
Bilim ve Akıl, Tanrı’nın yoludur...
“Rabbim ilmimi arttır... Taha Suresi 114“
İÇİNDEKİLER
Olarak tanımlanmaktadır.
18. yüzyıldan beri her asırda iki kez olmak üzere bilim ve teknoloji alanında
meydana gelen devrimsel gelişmeler insanoğlunun yaşam biçimini derinden
etkileyerek refah seviyesini arttırmıştır. 1771 yılında tekstil alanında başlayan bu
devrimsel hareketler, 1825 yıllarında demiryolu, 1886 yıllarında otomobil ve
1939 yıllarında bilgisayar devrimi ile devam etmiştir. 1997 yılında ABD başkanı
Bill Clinton tarafından nanoteknolojinin, en kritik ve öncelikli yatırım alanı ilan
edilmesi ile başlayan nanoteknoloji devriminin ise diğer teknolojilerde olduğu
gibi 20. ve 21. yüzyıllarda insan hayatında köksel değişimler yapması
beklenmektedir. Şekil 1’de temel teknolojik gelişmeler ve nanoteknolojinin
gelişim sürecinin bu teknolojilere kıyasla öngörümü yer almaktadır.
1
Şekil 1.1. Temel teknolojik gelişmelerle karşılaştırıldığında nanoteknolojinin
gelişim süreci eğrisi [1].
2
Şekil 1.3'te görülen 9.-17.yüzyıllar arasında İslam dünyasında ve daha sonra da
Avrupa'da kullanılan seramikler, sahip oldukları gümüş ya da bakır gibi metalik
nanoparçacıklar sayesinde oldukça parlak ve ışıltılı görünmekteydi.
Şekil 1.3. Polikrom seramik kase (9.yüzyıl, Üretim yeri: Irak-Basra, British
Museum, İngiltere-Londra).
1857 yılında Michael Faraday, nano boyuttaki altının, belirli aydınlatma koşulları
altında farklı renkli solüsyonlar ürettiğini gösteren kolloidal "yakut" altınını
keşfetti.
3
görüntülemeye izin veren Alan İyon Mikroskobu (FIM)’nu (bu mikroskop
sayesinde ilk defa Tungsten atomları görüntülendi) icat etti.
1956 yılında Arthur von Hippel tarafından moleküler mühendislik kavramı ortaya
atıldı.
1958 yılında Jack Kilby tarafından ilk entegre devre icat edildi.
1974 yılında Norio Taniguchi tarafından yayınlanan bir makale ile ilk defa
“nanoteknoloji” kelimesi kullanılarak “nano-teknoloji, genel olarak malzemelerin
atom atom ya da molekül molekül işlenmesi, ayrılması, birleştirilmesi ve
bozulması" şeklinde tanımlanmıştır [6].
1974 yılında Arieh Aviram ve Philip E. Seiden tarafından ilk moleküler aygıt
olarak kabul edilen “organik hafıza cihazı” için patent alındı [7].
4
1981 yılında Gerd Binnig ve Heinrich Rohrer tarafından atomları tek tek
izlemeye olanak tanıyan taramalı tünelleme mikroskobu icat edildi. Aynı yıllarda
Alexei Ekimov tarafından nanokristaller keşfedildi.
1985 yılında Harold Kroto, Sean O’Brien, Robert Curl ve Richard Smalley
tarafından futbol topuna benzeyen ve tamamen karbondan oluşan çelikten daha
güçlü, plastikten daha hafif, elektrik ve ısı iletebilen 1 nm çapında Fulleren
olarak bilinen Buckminster Fullerene (C60) molekülü keşfedildi (Şekil 1.4).
1986 yılında Eric Drexler tarafından, nanoteknoloji alanında yazılmış ilk kitap
olan "Yaratma Motorları: Nanoteknolojin Yaklaşan Devri" yayınlandı. Ayrıca
Drexler, 1992 yılında yayınladığı "Nanosistemler: Moleküler Mekanizmalar,
Üretim ve Hesaplama" kitabı ile de nanorobototik mühendisliğine değinerek
moleküler nanoteknolojinin temellerini kurmuştur.
1989 yılında IBM’den Don Eigler ve Erhard Schweizer tarafından Nikel alttaş
üzerine Taramalı Tünelleme Mikroskobu kullanılarak 35 adet Xenon atomu tek
tek sürüklenerek IBM yazısı (Şekil 1.5) yazıldı. Bu olay, atomları manipüle
ederek onları kontrol edebileceğimizin ilk kanıtı olarak kabul edilmektedir [8].
5
Şekil 1.5. IBM tarafından 35 adet Xenon atomu kullanılarak yazılan IBM
yazısı [9].
6
1999 yılında Chad Mirkin tarafından atomik kuvvet mikroskobu kullanılarak
biyomalzeme yüzeyinde nanodesenlerin elde edilmesine olanak tanıyan dip pen
nanolitografi tekniği icat edildi.
2005 yılında James M. Tour başkanlığındaki bir grup tarafından alkinil aksları ve
dört küresel C60 fulleren (buckyball) tekerleği olan nano ölçekli bir araba (Şekil
1.7) yapıldı [11].
7
2. NANO BOYUTU ANLAMAK
Bir insanın sakalı her saniye 5 nanometre ve tırnağı da 1 nanometre
uzamaktadır. Peki nanometre (nm) nedir?
Yaşamın temel taşı olan karbon (C) atomunun çapı yaklaşık olarak 0,2 nm’dir
ve 5 adet karbon atomu yanyana gelirse oluşturacakları uzunluk sadece 1 nm
olacaktır. Tek bir karbon atomunun kapladığı hacim ise ortalama olarak 0,004
nm3 olup 5 ml’lik bir çay kaşığı içerisine ortalama olarak 12 g karbon (kömür
tozu) sığdırabiliriz. Peki bu sayılar, nanodünyanın büyüklüğü açısından ne ifade
etmektedir. Atomik ve moleküler dünyada tartı birimi, “mol” birimidir ve “mol”
birimi, 1 mol maddedeki tanecik sayısını göstermektedir. Bir mol, yaklaşık
olarak 12 gram karbonda (C) bulunan C atomlarının sayısı kadar tanecik içeren
madde miktarı olup 1 mol karbon (C), 6,02 x 10 23 tane C atomu içerir ve bu da
yaklaşık olarak 12 g ağırlığa eşittir. 6,02 x 1023 sayısı (Avogadro sayısı) o kadar
muazzam bir sayıdır ki dünyada yaşayan tüm insanlar (7,6 milyar kişi), bu
atomları, hiç yatmadan, 24 saat boyunca, her bir insan bir atomu bir saniyede
saymak koşulu ile saysa idi; tüm bu atomları saymak, 2,5 milyon yıl sürerdi:
10 tane Hidrojen atomu yan yana dizilirse elde edilecek uzunluk sadece 1 nm
olacaktır. Canlılığın yapı taşı olan DNA molekülünün genişliği ise; sadece 2,5
nm’dir. Bu DNA molekülünü 1000 kez büyütürsek bir bakterinin boyutuna (2,5
µm) ve bu bakterinin boyutunu da 1000 kez büyütürsek sadece bir yağmur
damlasının boyutununa (2,5 mm) ulaşırız.
8
Mertebe olarak dünyanın çapının 1016 nm, bir topun çapının 108 nm ve bir
fulleren (C60) nanoparçacığının boyutunun 1 nm olduğunu düşünürsek, bir
topun dünyada işgal ettiği yer ile bir futbol topu üzerinde bir fulleren
nanoparçacığın işgal edeceği yer, mertebe olarak aynı olacaktır.
İnsan saç telinin kalınlığı ortalama 60 µm (60.000 nm)’dir. Bu saç teli ortalama
10 µm boyutunda hücrelerden, her bir hücre 1 µm boyutunda makrofibrillerden,
her bir makrofibril 10 nm boyutunda mikrofibrillerden, her bir mikrofibril 2,8 nm
boyutunda protofibrillerden, her bir protofibril 2 nm boyutunda keratin
proteininden ve her bir keratin proteini ise 10-3 nm boyutunda oksijen, karbon,
azot ve sülfür atomlarından oluşmaktadır. 1 nm; bu saç telinin kalınlığından
60.000 kez daha küçük olup bu saç telini görmemizi sağlayan görünür ışığın
dalga boyu (390 nm – 780 nm) ise; 1 nm’den 390-780 kat kadar daha büyüktür.
Şekil 2.1’de, nanodünyanın gerçekte ne kadar küçük olduğuna dair çok iyi bir
örnek olan, bir insan saçı (60 µm) üzerinde duran insan yapımı bir nanotel
görülmektedir. Şekil 2.2’de ise nanodünyayı daha iyi anlamak için bazı yapılar
için boyut karşılaştırması görülmektedir.
9
Şekil 2.2. Bazı yapılar için boyut karşılaştırması.
10
3. NEDEN NANOTEKNOLOJİ
Bir gün içerisinde Twitter'da yaklaşık 500 milyon mesaj gönderilmekte,
Instagram'da yaklaşık 95 milyon fotoğraf ve video paylaşımı yapılmakta olup
sadece sosyal ağlar üzerinden dakikada yaklaşık 2 terabayt (TB) boyutunda
veri üretilmektedir. Dünya genelinde ise; üretilen toplam bilginin miktarı, günde
yaklaşık 2,5 ekzabayt (2,5 milyon terabayt)'tır [14]. Bu değer o kadar büyük bir
değerdir ki; bu verileri kaydetmek için gerekli CD’leri üst üste koymak istersek
yaklaşık 5.000 km yüksekliğinde bir silindir elde ederdik:
1947 yılında çalışmaya başlayan elektrikle çalışan ilk bilgisayar olma özelliği
taşıyan ENIAC (Electronic Numerical Integrator and Computer) bir oda
büyüklüğünde (140 m2) ve 30 ton ağırlığındaydı. ENIAC’ın maliyeti 500.000 $
civarında idi ve onu çalıştırmak için 174 kW’lık bir enerji gerekiyordu [15].
ENIAC, hafızasında ise sadece 200 adet sayı saklayabiliyordu. Oda
büyüklüğünde olan bu ilk bilgisayarlar, teknolojinin gelişimi ile birlikte
günümüzde kol saati boyutuna kadar küçülmüş ve günümüz bilgisayarlarının
kullandıkları enerjiler de binlerce kat düşmüştür.
Nanoteknoloji, atomları tek tek kontrol ederek, yeni özelliklere sahip aygıtların
üretilmesini ve kullanılmasını hedeflemektedir. Nanoteknoloji sayesinde daha az
madde ve daha az enerji kullanarak çok daha kaliteli, daha verimli, daha hızlı,
daha ucuz, daha dayanıklı, işlevsel ve katma değeri çok daha yüksek, oldukça
11
da az bir alan kaplayan ürünler elde edilebilmektedir. Çizelge 3.1’de
nanoteknoloji ile üretilmiş aygıtlar ile diğer teknolojik aygıtların kg fiyatına göre
katma değerleri görünmektedir [16].
Çizelge 3.1. Nanoteknoloji ile üretilmiş aygıtlar ile diğer teknolojik aygıtların kg
fiyatına göre katma değerleri [16].
Malzeme kg fiyatı
Beton 1 Sent
Çimento 5 Sent
Demir-Çelik 50 Sent
13
4. BOYUT KÜÇÜLDÜKÇE NELER DEĞİŞİYOR
Nano dünya; klasik fiziğin hüküm sürdüğü mikro dünya ile kuantum fiziğinin
alışılmadık fantastik dünyası arasına sıkışmış olağanüstü bir dünyadır. Bu
dünyada normalde hiç bir kimyasal ile tepkime vermeyen makro dünyanın en
kararlı metali olan altın, bir anda sapsarı olan rengini kaybederek nano
boyutuna bağlı olarak mordan kırmızıya kadar birçok değişik renge bürünüp
oldukça reaktif bir malzeme haline gelir. Malzemeler bu nano dünyada, makro
dünyalarında sahip olduklarından çok daha sert, daha iletken, daha manyetik
gibi birçok farklı özelliğe bürünerek yepyeni süper özellikler kazanabilirler. Nano
dünya, aslında bir süper malzemeler dünyasıdır.
14
Şekil 4.1. Parçacık boyutuna bağlı olarak altın nanoparçacıklarının bir
solüsyon içerisinde aldığı renk [17].
15
Yüzey alanının etkisini, günlük hayatta en çok çay içerisine koyduğumuz toz
şeker ile küp şekerin farklı hızlarda çözünmesi olayında tecrübe ederiz: Toz
şekerin yüzey alanının daha fazla olması nedeniyle toz şeker, çay içerisinde çok
daha hızlı çözünürken, küp şeker çok daha yavaş çözünmektedir.
olarak bulunur. Şimdi, boyu 1 m ve eni 0,1 m olan bir insan için yüzey
alanı/hacim oranını hesaplayalım;
olarak bulunur. Peki aynı hesabı, eni ve boyu 1mm ( ) olan küçük bir
cisim için yaparsak;
16
olarak bulunur. Şimdi, eni ve boyu 1 nm ( ) olan nanometre mertebesinde
bir cisim için aynı hesabı yaparsak;
olarak bulunur. Görüldüğü gibi boyut küçüldükçe cismin yüzey alanın hacmine
olan oranı oldukça artmakta ve bu da yüzey alanının, hacme göre daha etkin,
daha önemli olmaya başladığını göstermektedir.
Eni ve boyu 1 mm ( ) olan küçük bir cisim için birim hacimdeki atom
sayısı;
17
olarak bulunur. Görüldüğü gibi makro boyuttan nano boyuta inildikçe birim
hacimde yer alan atom sayısı ciddi bir şekilde düşmekte ve malzemenin yeni
özelliklerinin ortaya çıkmasında yüzey atomlarının önemi belirginleşmektedir.
2. Kuantum etkileşimler baskın hale gelir (Tünelleme, Kuantum sınırlaması
gibi).
3. Sürekli bir elektronik band yapısından kesikli bir band yapısına geçiş olur.
Şekil 4-2’de boyuta bağlı enerji band yapısındaki değişim görünmektedir.
18
5. NANO MALZEMELER NASIL ELDE EDİLİR
Nanoteknolojide, nanomalzemeleri üretmek için iki farklı yaklaşım
kullanılmaktadır:
5.1. Litografi
19
üretim yapılabilmektedir. Temel litografi teknikleri arasında fotolitografi (UV, X-
ışını), elektron demeti litografisi, iyon demeti litografisi, nanobaskılama, taramalı
prob litografisi ve atomik kuvvet mikroskobu litografisi sayılabilir.
5.1.1. Fotolitografi
Işık (UV, X-ışını) kullanarak, bir fotomaske üzerinde yer alan geometrik
şekillerin, ışığa duyarlı bir fotorezist ile kaplanmış bir yüzey üzerine
desenlenmesi işlemidir. Fotolitografi işleminde; desenlerin işleneceği yüzey ile
fotomaske, maske hizalayıcı adı verilen bir cihaz yardımıyla paralel hale getirilir
ve ardından pozlama işlemi gerçekleştirilir.
20
Fotorezistler temel olarak üç bileşenden oluşurlar: Reçine, çözücü ve fotoaktif
bileşik. Reçine; plastik ya da tutkal benzeri katı ya da yarı akışkan bir yapıda
olan polimer bir malzemedir. Çözücü; reçinenin çözünmesini sağlayarak sıvı
fazda kullanılmasına olanak sağlayan kimyasal bir maddedir. Fotoaktif bileşik
ise; bir geliştirici (developer) solüsyon içerisinde reçinenin çözünmesini
engellemek ya da daha arttırmak amacıyla kullanılan bir malzemedir.
21
kirlenlenmesi ve örneğin maskeye yapışması problemlerinin de önüne
geçilmiş olur.
4. Örnek ile maskenin hizalanması ve pozlama işlemi: Fotorezist kaplama
ve ön pişirme işlemi tamamlanan örnek, maske hizalama cihazına
yerleştirilir. Ardından örnek, cihaz yardımıyla hareket ettirilerek, maske
üzerinde yer alan desenler, örneğin aktif alanı içerisine denk gelecek şekilde
hizalanır. Hizalama işlemi tamamlandıktan sonra pozlama işlemi
gerçekleştirilir.
22
Şekil 5.4’te optik litografi ve standart aşındırma, metalizasyon işlemleri
kullanılarak elde edilmiş bir mikromotor MEMS (Mikro Elektro-Mekanik Sistem)
aygıtının taramalı elektron mikroskop (ing. SEM) görüntüsü yer almaktadır.
Şekil 5.3. Fotolitografi yöntemi ile desenlenmiş bir örnek yüzeyi için (a)
yüzey aşındırma ve (b) metal kaplama adımı şematik görüntüsü.
23
5.1.2. Elektron/İyon Demeti Litografisi
Şekil 5.5. Elektron demeti litografi yöntemi kullanılarak yapılmış NEMS aygıt
görüntüleri [19].
24
5.1.3. Nanobaskı Litografisi
LED, Güneş hücreleri gibi oldukça geniş aygıt yüzeylerinde 10 nm'den daha
küçük desenlerin elde edilmesine olanak tanıyan basit ve ucuz bir yöntemdir.
Rezist malzemesi ile kaplanmış yüzey üzerine, oluşturulmak istenen desenleri
içeren kalıbın mekanik olarak bastırılması, ardından da ısıl işlemler ve/veya UV
pozlama yolu ile direnç malzesine şekil aldırılması esasına dayanmaktadır.
Yüzey üzerinde desen oluşturulduktan sonra aşındırma ve kaplama işlemleri ile
nano aygıtlar elde edilmektedir. Şekil 5.6’da nanobaskı litografisi yöntemi ile
ilgili şematik görüntü yer almaktadır.
25
Şekil 5.7. PCPDTBT/C70 heteroeklem polimerik güneş hücresi için
nanobaskı litografisi proses akışı. (a) PCPDTBT’nin nanobaskı
litografisi desenlenme işlemi şematik görüntüsü, (b) desenleme
sonrası PCPDTBT’nin görüntüsü, (c) PCPDTBT’nin C70 ile
kaplanması şematik görüntüsü ve (d) PCPDTBT’nin C70 ile
kaplanması sonrası görüntüsü [21].
26
Şekil 5.8. AKM çalışma prensibi [22].
27
Şekil 5.10. AKM litografi yöntemi kullanılarak mikron boyutta oluşturulmuş
Richard Feynman ve Mona Lisa görüntüleri [24].
Fiziksel Buhar Biriktirme Yöntemi; katı formda bir kaynağın vakum ortamında
buharlaştırılarak ya da atomlarına ayrıştırılarak bir alttaş üzerine ince film
halinde biriktirilmesi işlemidir. Fiziksel buhar biriktirme yöntemi; elektron demeti
ile buhar biriktirme, termal buhar biriktirme ve püskürtme ile buhar biriktirme
olmak üzere üç kategoride incelenebilir.
Fiziksel buhar biriktirme yöntemlerinden birisi olan elektron demeti ile buhar
biriktirme yöntemi; yüksek vakum (P<10-5 Torr) ortamında ısıtılan bir filamentten
kopartılan elektronların, belirlenen bir hızlandırma gerilimi altında hızlandırılarak
ve manyetik alan yardımıyla da yönlendirilerek buharlaştırılacak malzeme
üzerine düşürülmesi esasına dayanmaktadır. Malzeme ile etkileşen elektronlar,
enerjilerini malzemeye aktararak buharlaşmasını ve yukarıda duran örnek
yüzeyinde ince film oluşturacak şekilde birikmesini sağlamaktadır. Şekil 5.11’de
elektron demeti ile buhar biriktirme sistemi şematik çizimi görülmektedir.
28
Şekil 5.11. Elektron demeti ile buhar biriktirme sistemi şematik çizimi.
(5.1)
, , ve 1 atm =
760 Torr olmak üzere Eş. 5.1 şu şekilde yazılabilir:
(5.2)
Bir parçacığın ortalama serbest yolu, iki ardışık çarpışma arasında aldığı yolu
ifade etmekte olup bu değer ne kadar yüksekse meydana gelecek çarpışmalar
o derecede düşük ve kaplama kalitesi de o derecede yüksek olacaktır. Eş.
5.2’ye göre için bulunur. Kaplama sisteminde
kaynak ile örnek arasındaki mesafe 30 cm olması durumunda, ortalama
29
çarpışma sayısı yaklaşık olarak; bulunacaktır. Bu
değer de kaplama sistemleri için oldukça iyi bir değerdir. Çizelge 5.1’de 0 oC
(273.15K)’de bazı gazlar için değerleri görülmektedir.
-3 11,5 5,9 6,5 17,5 12,7 6,4 6,7 4,9 3,6 3,1 6,8 6,0 4,0 3,3 3,2 2,1
x10
(m.Pa)
(5.3)
30
sistemlerinde mesafesinin artması; kaplamanın yapıldığı kabinin büyümesi,
daha fazla kirlilik, daha büyük kapasitede vakum pompası, düşük kaplama
hızları ve aynı kaplama kalınlığı için daha fazla malzeme buharlaştırılması
anlamına gelmektedir. Bunun yerine daha homojen bir kaplama için örneğin
döndürülerek kaplanması daha yaygın kullanılan bir
çözümdür.
(5.4)
(5.5)
31
Eş. 5.5’te; , kaynak yüzey alanını ve , buharlaştırılan
malzemenin yoğunluğunu ifade etmektedir. Eşitlikten de görüldüğü üzere
kaynak ile örnek arasındaki mesafe arttıkça, örnek yüzeyinde biriken
malzemenin miktarı azalmaktadır. Buharlaştırılan malzemenin buhar basıncının
( ) artması durumunda ise biriken malzemenin miktarı da artmaktadır. Şekil
5.12’de yaygın kullanılan bazı malzemeler için sıcaklığa bağlı buhar basıncı
grafiği görülmektedir.
Şekil 5.12. Yaygın kullanılan bazı malzemeler için sıcaklığa bağlı buhar
basıncı grafiği [26].
32
Termal buhar biriktirme sistemi, yarı iletken üretiminde yaygın olarak
kullanılmaktadır. Kaplama hızı, elektron demeti ile buhar biriktirme yöntemine
göre düşük olup bu yöntem ile sadece metal buharlaştırılabilir, dielektrik
malzeme buharlaştırılamaz. Buharlaştırılacak malzeme ve pota aynı anda
ısıtıldığından safsızlık oranı yüksektir (elektron demeti ile buhar biriktirme
yönteminde, elektronlar doğrudan malzeme üzerine düşürülerek doğrudan
malzemenin kendisinin buharlaştırılması sağlandığından safsızlık oranı çok
düşüktür).
33
Termal buhar biriktirme sisteminde kaplama yapılacak örnek/alttaş, bir tutucuya
vakum bandı yardımı ile tutturulur ve ardından cihaza yüklenir. Vakum, istenilen
değere ulaştıktan sonra (10-6 Torr), potanın tutulduğu bakır uçlardan akım
geçirilerek pota, yüksek sıcaklıklara kadar ısıtılır. Pota sıcaklığı,
buharlaştırılacak malzemenin buhar basıncının 10 -3 Torr ya da daha yüksek
olduğu bir değere ulaştığında malzeme buharlaşmaya başlar. Buharlaşan
malzeme, üst tarafta bulunan alt taş üzerinde birikerek ince film (katman)
oluşturur.
Kaplama kalınlığı, potaya sürülen akım ile kontrol edilir ve kaplama esnasında
kuvars kristaller yardımıyla otomatik olarak okunur. Piezoelektrik etkiye göre
çalışan kuvars kristaller, üzerine yapışan malzemenin yoğunluğuna ve akustik
empedansına bağlı olarak kalınlık okumaktadırlar. Kaplama kalınlığının doğru
okunabilmesi için buharlaştırılan her metal için farklı olan şu kristal
parametrelerinin girilmesi gerekmektedir:
Malzeme Yoğunluğu
Ayrıca iyi bir kaplama için; Kristal ömrüne (Kristal üzerine kaplanan malzemeler
zamanla kristalin hassasiyetini azaltacaktır) ve kaynak ile örnek arasındaki
mesafeye de dikkat etmek gerekmektedir. Kaynak ile örnek arasındaki
34
mesafenin çok olması; hem saçılmaların artmasına hem de malzeme sarfiyatına
neden olacaktır (Şekil 5.15’te mesafeye bağlı olarak örnek yüzeyinde
biriktirilmek istenen malzeme için gerçekte ne kadarlık bir malzemenin
buharlaştırılması gerektiği ile ilgili basit bir hesap görünmektedir). Kaynak ile
örnek arasındaki mesafenin az olması ise; örneğin çok ısınmasına ve kaplama
kalitesinin düşmesine neden olacaktır.
35
Şekil 5.16. Püskürtme ile buhar biriktirme sistemi şematik görüntüsü [29].
36
MOKBB yöntemi ile büyütülen ve Galyum Nitrür Temelli Yüksek Elektron
Hareketlilikli Transistör (ing. HEMT) aygıt epitaksiyel yapısında bulunan AlN,
AlGaN ve GaN ince film tabakaları için reaksiyon denklemleri şu şekilde yazılır:
37
reflektometre sistemi şematik çizimi ve (b)’de kaplanan ince filme gelen-
yansıyan ışınların şematik çizimi görülmektedir.
Şekil 5.18. (a) MOKKB sisteminde yer alan optik reflektometre sistemi
şematik çizimi ve (b) kaplanan ince filme gelen-yansıyan ışınların
şematik çizimi [30].
38
Şekil 5.19. MOKKB sisteminde ince film büyütülmesi esnasında ölçümlenen
tipik bir reflektans grafiği örneği [31].
39
Şekil 5.20. PDKBB sistemi şematik çizimi.
Kaplanan bir dielektrik malzemenin kalitesi temel olarak; film kalınlığı, yüzey
düzgünlüğü, stres (termal ve mekanik özellikler), aşınma hızı ve kırıcılık indisi
gibi parametrelerle karakterize edilir. Çizelge 5.2’de PDKBB plazma parametre
değişimlerinin Si3N4 film kalite parametrelerine etkisi görülmektedir.
Kaplama hızı ↑ ↓ ↑↑ ↑↑ ↓
Kırıcılık indisi ↑↑ ↓↓ ↓ ↓?
Kaplama hızı
↓↓ ↑↑
homojenitesi
Kırıcılık indisi
↑↑ ↓↓ ↑↑
homojenitesi
Film stresi ↓↓ ↑ ↓↓ ↑↑ ↑
BOE (Buffered
oxide etch) içinde ↑↑ ↑↑ ↓↓↓
aşınma hızı
40
Bir ince filmin örneğe iyi bir şekilde yapışması (adhesion), sertliği ve çizilmeye
karşı direnci, bağıl termal genleşme katsayısı ve arayüzdeki termal gerilmeler;
film/örnek çiftinin mekanik ve termal özelliklerini belirler. Bir filmin örnek
yüzeyine yapışma kuvveti, film ile örnek yüzeyi arasındaki etkileşim kuvvetleri
(Van der Waals ya da elektrostatik kuvvetler) aracılığıyla kontrol edilir. Yapışma
kuvveti, aynı zamanda örnek yüzeyinin temizliğine, mikroyapısına, kaplama
parametrelerine ve örnek ile film arasındaki termal genleşme katsayıları
arasındaki farka bağlı olarak da değişir. Kaplama esnasında yapı içerisine,
herhangi bir şekilde istenmeyen kirliliklerin dahil olması ya da kaplama
parametrelerinde meydana gelecek istenmeyen değişiklikler film kalitesini
değiştirecektir.
Atomik Katman Biriktirme Yönteminde; belli bir sıcaklıkta (200 oC-400oC) tutulan
örnek yüzeyine, öncül kimyasallar (reaktantlar) gönderilerek bu kiyasalların
moleküllerinin örneğin yüzeyiyle reaksiyona girmesi sağlanmaktadır. Kimyasal
bağlanmanın doğası gereği yüzey üzerinde sadece bir molekül katmanı kadar
bağlanma olmaktadır. Bu işlem ardından öncül kimyasallar, örneğin tutulduğu
odadan çıkarılarak hemen ardından örnek yüzeyine bu öncül kimyasallarla
bağlanacak reaktantlar [karşı (counter) reaktantlar] gönderilerek bu reaktantların
örnek yüzeyine bağlanan öncül kimyasalların molekülleri ile bağlanarak istenilen
ince film kaplamasının yapılması sağlanmaktadır. Şekil 5.21’de atomik katman
biriktirme sistemi şematik görüntüsü ve temel çalışma prensibi görülmektedir
[35].
AKB yöntemi ile ince film üretim kalitesini; öncül kimyasalların ve reaktantların
reaktivitesi ve tepki sıcaklığı, bu kimyasalların gönderim süresi ve fazlalık
kimyasallarının dışarı atılma süresi, örneğin tutulduğu sıcaklık değeri, örneğin
yüzey özellikleri ve basınç gibi parametreler belirlemektedir. AKB yöntemi ile
diğer yöntemlere kıyasla çok daha kaliteli ve moleküler düzeyde homojen
kaplama yapmak mümkündür. Bu yöntem ile Pt, Ir, ZnF 2, CaF2, SrF2, , Al2O3,
ZnO, HfO2, Fe2O3, Cu2O, TiO2, TiN, TaN, WN, NbN, ZnS, CdS, CdSe, ZnF2,
CaF2, SrF2 ve W xC gibi bir çok malzeme ince film halinde çok yüksek kalitede
büyütelebilmektedir [36-38].
41
Şekil 5.21. Atomik Katman Biriktirme sistemi şematik görüntüsü. Tek bir AKB
döngüsü dört adımdan oluşur ve bu döngü istenen kalınlığa
ulaşana kadar tekrar edilebilir: (a) Öncül kimyasalların
(reaktantların) girişi, (b) fazla reaktantların uzaklaştırılması için
inert gazla temizleme (gaz-tahliyesi), (c) karşı reaktantların
eklenmesi ve (d) fazla reaktantların ve reaksiyon yan ürünlerinin
uzaklaştırılması için ikinci gaz-tahliyesi işlemi [35].
Bir sıvı içinde çözünmüş kimyasal bileşiklerin bu sıvı içerisinde yer alan
elektrotlara uygulanan elektrik akımı yardımıyla iyonlarına ayrıştırılması
işlemidir. Aralarında belirli bir mesafe bulunan elektrotlar (anot ve katod)
arasında oluşturulan elektrik alan nedeniyle bu sıvı içerisinde yer alan (+) yüklü
iyonlar kotada doğru hareket ederken, (-) yüklü iyonlar anoda doğru hareket
ederler. Kaplanmasını istediğimiz örneğin katoda konulması durumunda
örneğimiz yüzeyinde kaplanmasını istediğimiz malzemenin birikmesi sağlanır.
Örnek yüzeyine malzeme kaplanabilmesi ve kaplanacak malzemenin sıkı bir
bağ oluşturması için; örnek yüzeyinin ya da örnek yüzeyinde kaplama yapılacak
bölge/bölgelerin iletken olması ya da iletken bir tabaka ile kaplanmış olması ve
de örnek yüzeyinin istenmeyen kalıntılardan arındırılmış olması gerekmektedir.
42
Elektroliz yöntemiyle nikel, çinko, kadmiyum, bakır, krom, gümüş ve altın gibi
birçok metal, ince film halinde kaplanabilmekle birlikte bu metallerin toz
üretimleri de yapılabilmektedir. Şekil 5.22’de bir elektroliz hücresi ve bakır (Cu)
tozu eldesi şematik gösterimi yer almaktadır.
Şekil 5.22. Elektroliz hücresi ve bakır (Cu) tozu eldesi şematik gösterimi [39].
AGY yöntemi ile nanoparçacık üretiminde; bir vakum odasında yeterli vakum
seviyesine ulaşıldıktan sonra içeride belli bir basınç oluşturacak şekilde bir asal
gaz gönderilmektedir. Ardından da nanoparçacıkları üretilecek malzeme,
herhangi bir yöntemle (termal, elektron demeti, lazer vb.) buharlaştırılmaktadır.
Buharlaşan malzeme, ortamda bulunan asal gaz atomları ile etkileşerek
enerjilerini kaybetmekte ve vakum odası içerisinde yer alan ve soğuk olarak
tutulan bir hazne yüzeyinde toplanarak nanoparçacıklar elde edilmektedir. Elde
43
edilen nanoparçacıkların boyutu; asal gaz türüne, basınca, buharlaşma hızına,
ortam sıcaklığına, parçacıkların üzerinde biriktiği soğuk haznenin sıcaklığına
bağlı olarak değişmektedir. Şekil 5.23’te AGY sistemi şematik görüntüsü yer
almaktadır.
Sol, bir sıvı içerisinde çökmeden (moleküller arası Van Der Waals ve elektriksel
itme kuvveti, yerçekimi kuvvetine göre daha fazla olduğu durumlarda) askıda
duran kolloidal parçacıkları ifade etmektedir. Jel ise; katı-sıvı arasındaki bir fazı
ifade etmekte olup bu sıvı süspansiyonu içerisinde yer alan moleküller, bir araya
gelerek genişleyip büyük bir boyuta ulaşırlarsa, jel, adını alırlar. Sol- jel yöntemi
temel olarak şu adımlardan oluşmaktadır: Ön başlatıcının hidrolizi, sol- jel aktif
türlerinin alkol ya da su kondenzasyonu, Jelleşme, Yaşlanma (kararlı bir yapının
oluşması için geçen süre), Kurutma ve Yüksek sıcaklık işlemi. Sol- jel yöntemi;
düşük sıcaklıklarda, bir çözeltiden katı bir materyalin hazırlanması esasına
dayanan oldukça basit ve kontrol edilebilir bir yöntem olması nedeniyle ince
film, fiber, çeşitli boyut ve şekillerde nanoparçacıklar olmak üzere bir çok
malzemenin üretimine olanak sağlamaktadır. Şekil 5.24’te sol-jel yöntemi
kullanılarak elde edilen çeşitli malzemeler ile ilgili şematik gösterim yer
almaktadır [41-44].
44
Şekil 5.24. Sol-Jel yöntemi ve elde edilen çeşitli ürünlerin şematik gösterimi
[41-43].
Öğütme yönteminde birbirine zıt iki olayın oluşması söz konusudur: Bunlardan
biri, uygulanan yüksek basınç etkisiyle oluşan iç kuvvetlerin parçacıkları daha
küçük yapılara parçalaması, diğeri ise iyice ufalanmış parçacıkların,
yüzeylerinin arttırılmasından dolayı çok reaktif olmaları ve tekrardan topaklaşma
eğilimi göstermeleridir. Eğer başlangıçtaki parçacık büyüklüğü görece büyükse
45
(genellikle 10 µm’den), öğütme hızlı bir şekilde yarılmalarla başlar ve sonra
parçacık büyüklüğünün sadece tozların yapısına ve öğütme koşullarına bağlı
olduğu (süre, dönme hızı, yük oranı toplar arasındaki oran ve toz ağırlıkları…)
yarılma, ezme ve kaynaşmalarla homojen bir toz yapı elde edilmektedir. Şekil
5.25’te çeşitli mekanik öğütme yöntemleri görülmektedir.
Şekil 5.25. Mekanik öğütme yöntemleri. (a) Atritör değirmen, (b) Yatay
değirmen, (c) Gezegenesel değirmen, (d) 1-boyutta titreşimli
değirmen, (e) 3-boyutta titreşimli değirmen [45].
Öğütme işlemi esnasında bilyalar arasında ve bilyalar ile havan duvarı arasında
meydana gelen sürtünme ve çarpışmalar sonucunda malzemeye enerji
aktarılmaktadır. Meydana gelen sürtünme ve çarpışmaların etkisiyle
malzemenin boyutu büyük ölçüde küçültülürken aktarılan enerji sayesinde de
yeni malzemelerin, alaşımların elde edilmesi mümkün olmaktadır. Elde edilecek
malzemelerin yapısı temel olarak; öğütme süresi, yük oranı (bilyalar ile
malzemenin ağırlığı arasındaki oran), bilyaların boyutu ve yapısı, öğütme hızı,
46
öğütme ortamının atmosfer yapısı ve öğütme sıcaklığı gibi parametrelerle
belirlenmektedir.
Plazma, genelde 13,56 MHz’lik özel bir radyo frekansına sahip ve istenen güçte
RF uygulanmasına olanak tanıyan bir bobin ile çevrelenmiş dielektrik bir kabin
içinde oluşturulmaktadır. Plazma, makroskobik açıdan bakıldığında elektriksel
olarak nötr olacak şekilde içerisinde eşit sayıda pozitif ve negatif yükler içeren
(elektronlar, iyonlar, nötr atomlar, radikaller, moleküller, foton salan uyarılmış
düzeyde bulunan atom ve moleküller) iyonize gaz olarak tanımlanmaktadır.
Aşındırma işlemini gerçekleştirecek gazların bulunduğu kabin içerisinde,
elektrotlar arasına belli bir güçte radyo frekansı (RF) uygulandığında elektronlar,
RF gücü tarafından oluşturulan elektrik alan vasıtasıyla hızlanmaya başlar ve
belli bir kinetik enerji kazanırlar. Atom ya da moleküllerin dış kabuğunda yer
alan elektronların kinetik enerjisi, iyonlaşma enerjisinden büyükse bu elektronlar
koparak atom ve moleküllerden ayrılırlar. Kopan bu elektronlar, elektrik alanın
etkisi ile çevredeki diğer atom ve moleküllere çarparak, enerjilerinin durumuna
bağlı olarak elektron kopartır ya da atom ve molekülleri uyararak plazma
oluşumuna katılırlar. Yüksek enerjili elektronlar tarafından uyarılan atom ve
moleküllerin tekrardan kararlı duruma geçerken yayımladıkları ışınlar, plazma
renginin kaynağını oluşturur. Oluşan plazma içerisinde yer alan yüksek enerjili
iyonlar, örnek yüzeyindeki atomlar ile etkileşerek fiziksel ya da kimyasal
etkileşmelerle yüzeyin şekillendirilmesini sağlar [46]. Şekil 5.26’da bir plazma
aşındırma sisteminin şematik görüntüsü yer almaktadır. Şekil 5.27’de de plazma
47
ile aşındırma esnasında gerçekleşen temel süreçleri gösteren şematik bir resim
görülmektedir.
48
6. NANO MALZEME KARAKTERİZASYON YÖNTEMLERİ
Nano malzeme karakterizasyonunda kullanılan birçok yöntem bulunmakla
birlikte bu konu kapsamında sadece fikir vermesi açısından bir kaç tanesi
paylaşılacaktır.
SEM ile iletken ve sıvı olmayan her türlü malzemenin (toz örnekler, ince film,
biyolojik örnekler, polimer, metaller, tekstil, fiber gibi) incelemesi
yapılabilmektedir. İletken olmayan malzemeler (plastik gibi) ise; ince bir iletken
49
tabaka ile kaplanarak incelenebilmektedir. Şekil 6.1’de yüksek enerjili
elektronların malzeme ile etkileşmesi sonucu açığa çıkan foton ve elektron
saçılmaları görülmektedir. Şekil 6.2’de bir SEM şematik görüntüsü yer
almaktadır.
Şekil 6.1. Yüksek enerjili elektronların malzeme ile etkileşmesi sonucu açığa
çıkan sinyallerin şematik gösterimi [50].
50
6.2. Geçirimli Elektron Mikroskobu
Taramalı Tünelleme Mikroskobu (ing. STM); atomik boyutta sivri bir iğne
yardımıyla taranan iletken bir malzemenin yüzeyindeki atomlar ile bu sivri iğne
arasındaki kuantum tünelleme akım değişimlerinden yola çıkarak elde edilen
51
verilerin işlenerek yüzeyin atomik düzeyde üç boyutlu yüzey görüntüsünün elde
edilmesi esasına dayanarak çalışmaktadır. STM ile iletken yüzeylerin yüzey
karakterizasyonu, atomik görüntüleme, atomik ve moleküler yerleşim ve
büyüklükler elde edilebilmektedir. Şekil 6.4’te STM şematik görüntüsü ve bir
yüzey üzerideki silikon (Si) atomlarının STM görüntüsü yer almaktadır.
Şekil 6.4. (a) STM şematik görüntüsü [52] ve (b) bir yüzey üzerindeki Si
atomlarının STM görüntüsü [53].
Bir katottan kopartılan yüksek enerjili elektronlar, metal bir levha üzerine
yönlendirilerek bu metal levhanın atomları ile etkileşmesi sağlanmaktadır.
Elektronlar, atomlarla etkileştiğinde aniden yavaşlayarak başlangıç kinetik
enerjilerinin %1’ini X-ışını yayınlayacak şekilde kaybetmektedirler (geri kalan
enerjilerinin %99’luk kısmı ise ısı olarak açığa çıkmaktadır). Şekil 6.5’te farklı
XRD tüpleri şematik görüntüsü yer almaktadır. XRD yönteminde; bu X-ışınları
kullanılarak kristal yapı üzerine yönlendirilerek kırınıma uğramakta ve Bragg
yasasına uygun olacak şekilde kırınıma uğrayan bu ışınlar dedekte edilip
yorumlanarak malzeme hakkında bilgi alınmaktadır. Her kristal yapıya özgün
olacak şekilde kırınıma uğrayan ışınlar, malzemenin kristal sabitleri, atomik
düzlemler arasındaki mesafe, katman yönelimi, grain veya tek kristal yönelimi,
52
tanecik boyutu, içerik, şekil, gerginlik ve dislokasyon yoğunluğu hakkında bilgi
vermektedir.
Bir kristalle etkileşen X-ışınları, Bragg yasasına uygun olacak şekilde kırınıma
uğrar. Kristal düzlemleri arasındaki mesafe , gönderilen X-ışınının dalga
boyu , kırınım yoğunluğun maksimum olduğu Bragg açısı , bir tam sayı ve
Şekil 6.6’da (a) XRD sistemi hareket eksenleri şematik çizimi ve (b)’de X-
ışınlarının atomik düzlemlerden kırınımı görülmektedir.
53
Şekil 6.6. (a) XRD sistemi hareket eksenleri şematik çizimi [55] ve (b) X-
ışınlarının atomik düzlemlerden kırınımı.
XRD sistemi temel olarak; X-ışını kaynağı, X-ışını giriş optiği, alıcı optik
(monokromatör), dedektör ve örnek tutucudan oluşmaktadır. Örneklerin yapısal
analizi için, iki tip tarama yapılarak ölçüm alınabilmektedir. Birinci taramada; X-
ışını kaynağının açısı ( ) ve dedektör açısı ( ) değiştirilerek, ’ya karşılık
dedekte edilen sinyalin şiddeti ölçülür. Bu ölçüm ile örneğin katman bilgisi,
katman kalınlığı ve alaşım oranları gibi bilgilerine ulaşılır. İkinci taramada ise; X-
ışını kaynağının geliş açısı ( ), Bragg kırınım koşulunu sağlayan değerinin
yarısına ve dedektör konumu da beklenen maksimum yansıma şiddeti açısına
getirilerek sabit tutulur. Daha sonra belli bir açıda eğik tutulan örnek, belli bir
açısı kadar (örneğin ) hareket ettirilir. Bu ikinci tarama ile örneğin simetrik
ve asimetrik düzlemleri için döndürme eğrileri (rocking curve) elde edilerek
tabakaların çizgisel kusurları (dislokasyonlar) ve kristal kalitesi hakkında bilgi
alınmaktadır. Her iki tarama tipinde de ölçümlerin yorumlanması, yansıma
şiddetinin FWHM (Full Width at Half Maximum=Yarı Yükseklikteki Tam Genişlik)
değerinin analiz edilmesi ile yapılır. FWHM değeri, yansıma şiddeti eğrisinde
şiddetin yarıya indiği noktada eğrinin tam genişliğini ifade eder. Yansıma
şiddetinin keskin bir pike sahip olması, FWHM değerinin küçük olması anlamına
gelir. Bu da kristalin düşük kusurlu iyi bir kristal kalitesine sahip olduğunu
gösterir.
Şekil 6.7’de bazı yarıiletken tabakalar için XRD sisteminden 32 o-37o aralığında
alınmış ’ya karşılık şiddet grafiği görülmektedir. JCPDS-ICDD =Joint
Committee on Powder Diffraction Standards-The International Centre for
54
Diffraction Data = Toz Kırma Standartları Ortak Komitesi-Kırılma Verileri
Uluslararası Merkezi kart numaraları kullanılarak bu grafikteki pik pozisyonları
ile karşılaştırılıp (programlar aracılığıyla) malzeme tespiti yapılabilmektedir.
Şekil 6.7. Bazı yarıiletken tabakalar için XRD sisteminden alınmış ’ya
karşılık şiddet grafiği.
55
kompozisyonları ve yapısal dinamikleri incelenebilmektedir. SAXS yöntemi ile
ölçümün temelinde, örneğin nano oluşumlar içermesi ve farklı elektron
yoğunluklarının ölçülebilir düzeyde olması yatmaktadır. SAXS temelde bir
örneğin genel yapısı hakkında bilgi verirken, kristal olmayan malzemelerdeki
atomik yapı, SAXS ile aynı prensiple çalışan Geniş Açı X-Işını Saçılması
(WAXS) ile ve yüzey morfolojisi ve yüzeye yakın yerler için ayrıntılı bilgi ise
GISAXS (Grazing Incidence Small Angle X-ray Scattering) ile elde edilmektedir
[56]. Şekil 6.8’de bir SAXS kurulumunun şematiği görünmektedir.
Şekil 6.9’da bir Nanoyapılı polimer jelden toplanan 2D SAXS modeli görüntüsü
görülmektedir.
Şekil 6.9. Bir nano yapılı polimer jelden toplanan 2D SAXS modeli görüntüsü
[58].
56
Şekil 6.10’da NADPH oksidaz protein molekülü için; küçük açı X-ışını saçılma
spektrumu ve bu molekülün boyutunu tanımlamak için kullanılan Guinier grafiği
görülmektedir [56].
Şekil 6.10. NADPH oksidaz protein molekülü için; (a) küçük açı X-ışını
saçılma spektrumu ve (b) bu molekülün boyutunu tanımlamak için
kullanılan Guinier grafiği.
57
7. DOĞADA NANOTEKNOLOJİ
Doğada bulunan tüm biyolojik, organik ve inorganik malzemeler temelde nano
yapılardan inşa edilmiş olup sahip oldukları özelliklerini bu nano yapılara
borçludurlar: Volkanik faaliyetler sonucu oluşan mineraller, nano ölçekte liflerin
düzenlenmesinden oluşan kağıt ve pamuk, iki boyutlu kristal nanoyapıya sahip
killer, keratin, elastin ve kolajen gibi çok esnek proteinlerden oluşan deri, pençe,
gaga, tüy, boynuz, saç gibi yapılar, tavanda yürüyen kertenkele, süt, kan,
kemik, kabuk, mercan, sis, jelatin gibi aklımıza gelebilecek her şeyin temelinde
nanoyapılar ve bu nanoyapıların nano boyuttaki organizasyonu yatmaktadır
[59].
7.1. Kemik
Kemik; sert, esnek, hafif, dayanıklı ve gözenekli olması gibi birbirine zıt bir çok
özelliği kendi içerisinde barındıran oldukça büyüleyici bir yapıya sahiptir. Kemik;
yoğun bir dış kabuktan (kortikal kemik) ve süngerimsi bir iç kısımdan (süngersi
kemik) oluşmaktadır. Süngerimsi kemiğin %20'si kemik materyalinden geri
kalanı ise kemik iliğinden yapılmıştır. Kortikal kemik ise, düzenli olarak dizilmiş
fibrillerden oluşmaktadır (Şekil 7.1). Fibriller ise; kemik oluşturan hücreler olan
osteoblastlar tarafından hücre dışı boşluğa bırakılan ve fibriller halinde
kendiliğinden birleşen 300 nm uzunluğunda ve 1,5 nm kalınlığındaki kolajen
moleküllerinin birleşiminden oluşmaktadır (Şekil 7.2). Kolajen fibrilleri, birbirine
ve fibril ana eksenine paralel olarak düzenlenmiş hidroksiapatit (kalsyum fosfat)
mineral kristalleri (memeli türlerinde kemik mineral kristallerinin kalınlığı 2–4
nm'dir) tarafından doldurup kaplamaktadır. Bu kristaller, fibriller boyunca,
düzenli aralıklarla ve aralarında yaklaşık 67 nm'lik bir tekrar mesafesi ile
oluşmaktadırlar (Şekil 7.3) [59-61]. Şekil 7.4’te kemiğin yapısı, kemiğin dış bir
gerilim altında deformasyonu yoluyla oldukça iyi bir şekilde anlatılmaktadır [62].
58
Şekil 7.1. Kortikal kemik ve gözenekli süngerimsi kemik yapısının SEM
görüntüsü [59-61].
59
Şekil 7.3. Kollajen fibrillerde mineral partiküllerin düzenlenimi [59-61].
Şekil 7.4. Dış bir gerilim altında kemik yapısının deformasyonu [61-62].
Şekil 7.5. Bir kemikte ve Eyfel kulesinde hiyerarşik yapı. (a) Bir kemik beş
hiyerarşik şekil düzeyine sahipken, (b) Eyfel kulesi, üç hiyerarşik
şekil düzeyine sahiptir [63,64].
60
7.2. Örümcek Ağları
Örümcek ağları; çok yüksek oranda protein, az miktarda şeker, yağ (lipid) gibi
organik yapı taşlarından ve çevresel faktörlere bağlı olarak da belli miktarda su
içeren iplikçiklerdir. İplikçikler (fiberler), sert ve yumuşak protein demetleri içine
dağılmış protein kristallerinden oluşmaktadır. Bu iki protein, birbirlerine
karmaşık bir şekilde bağlıdırlar ve bunlar örümcek ağının, ağır yük altında bile
kopmadan yüksek oranlarda uzamasını sağlamaktadır.
Örümcek ağları, temel olarak kristalin ve amorf olmak üzere iki alt birimden
oluşmaktadır. Kristalin alt birimler, 6-10 amino asit içeren alanin veya glisin-
alanin kısa peptitlerinden oluşmaktadır. Bu peptitler, bir tarafı 2-5 nm olan
mekanik olarak güçlü kristal bloklar halinde düzenlenmektedirler. Bu kristal
bloklar, amino asit yan zincirleri arasında hidrojen bağları ve kovalent olmayan
bağlarla etkileşime giren paralel ya da antiparalel β-iplik katmanlardan
oluşmaktadırlar. Kristalin alt birimler, örümcek ipeğindeki lif hacminin % 10-
25'ini oluşturmaktadır. Örümcek ağının amorf alt birimi ise; daha uzun ve
glisinden zengin peptid dizilerinden oluşmaktadır [65-66]. Şekil 7.6’da bir
örümcek ağının moleküler hiyerarşik yapısı görülmektedir.
61
Oldukça sağlamdırlar: 1000 km hızla uçan 180 tonluk bir Boeing 747’yi
durdurabilmek için 1 km uzunluğunda ve sadece 21 cm kalınlığında
örümcek ağından yapılma bir halat yeterli olacaktır [68].
62
7.3. Güve Gözleri ve Antiyansıtıcı Katmanlar
63
7.4. Deniz Kabukları
64
kabuklarında bulunan çapraz katmanlı bu seramik zırh sistemi, birbiri içerisine
giren nano boyuttaki seramik plakalar aracılığıyla üzerine düşen enerjiyi
dağıtarak kabuğun dayanımını arttırmaktadır. Şekil 7.10’da bir deniz kabuğunun
hiyerarşik yapısının şematik görüntüsü yer almaktadır [73].
Deniz kabuklarında bulunan katmanlı hiyerarşik yapıya benzer bir yapı balık
pullarında da bulunmaktadır. Pullarda yer alan esnek çok katmanlı zırh sistemi,
delinmelere karşı dayanıklı sert kemikli hidroksiapatit (mineral) bir dış
katmandan ve üzerine düşen enerjiyi dağıtan ortogonal kontrplak benzeri mikro
ve nano fiber takviyeli yumuşak ve elastik iç destek katmanlarından
oluşmaktadır. Şekil 7.11’de bir balık pulunun hiyerarşik yapısının şematik
görüntüsü yer almaktadır [73].
65
Şekil 7.11. Balık pulunun hiyerarşik yapısı [73].
66
Şekil 7.12. (a) Lotus çiçeği ve yaprağı, (b) Lotus yaprağının yüzey yapısının
SEM görüntüsü ve şematik gösterimi, (c) Lotus yaprağı üzerindeki
kirin uzaklaşarak kendi kendini temizlemesi [77].
67
olduğunu ve temas ettiği her yüzey ile rahatlıkla çok güçlü bir Van der Waals
kuvveti ile adhezyon (bağlanma) oluşturabileceğini göstermektedir. Şekil 7.13’te
bir Geko kertenkelesinin ayak yapısının hiyerarşik görüntüsü görülmektedir
[59,78].
68
sağlanmaktadır. Şekil 7.14’te Morfo kelebeğinin ve kanat yapısının SEM
görüntüleri yer almaktadır.
Diğer bir kelebek türü olan beyaz lahana kelebeğinin kanatlarında bulunan
nanoboncuk (100-500 nm) yapılar sayeside kelebeğin kanadına gelen beyaz
ışık, olduğu gibi her yöne doğru yansıtılarak kanadın beyaz renkte görünmesini
sağlamaktadır. Şekil 7.15’te beyaz lahana kelebeği ve kanadının SEM
görüntüleri yer almaktadır [81].
Şekil 7.16’da de bazı kelebeklere siyah rengi veren ve ışığın kanat içerisinde
tamamen ya da kısmen hapsolmasını sağlayarak kelebeğin ısınmasını da
sağlayan bazı doğal nano fotonik kristal yapılar görülmektedir [82].
Kelebeklerde olduğu gibi Güneydoğu Asya'da bulunan bir tropikal böcek türü
olan Cyphochilus da (Şekil 7.17) [83,84], Tavus kuşunda (Şekil 7.18) [83,85],
Tavus kuşu eğrelti otu (Selaginella willdenowii) [83,86] gibi bitkilerde ve opal
taşı [83,87] gibi cansız yapılarda da doğal fotonik kristaller mevcuttur.
69
Şekil 7.15. Beyaz lahana kelebeği ve kanat yapısının SEM görüntüleri [81].
Şekil 7.16. Siyah desen içeren bazı kelebekler ve kanat yapılarının SEM
görüntüleri (a) Tirumala limniace, (b) Polyura athamas ve (c)
Aglais io [82].
70
Şekil 7.17. Güneydoğu Asya'da bulunan bir tropikal böcek türü olan
Cyphochilus ve kabuğunun SEM görüntüsü. Bu böcek, 5 µm
kalınlığında pullara sahip olup bu pullar, tüm görünür dalga
boylarını güçlü bir şekilde dağıtarak kabuğundaki parlak beyaz
renkten sorumlu, 250 nm çapında rastgele dağılmış protein
liflerinden oluşan ağsı yapıdadır [83, 84].
Şekil 7.18. Tavus kuşu tüyü ve bu tüydeki yeşil dikenin (ya da ipliğin) kesitinin
SEM görüntüsü. Bu yeşil kısım, birbirine 150 nm mesafelerle
dizilmiş (kafes sabiti, periyot sayısı), araları hava boşluklu melanin
silindirlerinden oluşan 2-boyutlu fotonik kristal yapıdadır. Kafes
sabitinin değişimi farklı renkleri oluşturmaktadır. Örneğin diken
üzerinde kafes sabitinin 140 nm olması durumunda diken mavi,
165 nm olması durumunda ise sarı rengi yansıtmaktadır [83, 85].
71
yeni boya türleri, ultra ince reflektörler, yeni ışık kaynakları, lazerler, fiber optik
yapılar, optik çoklayıcılar, ışığı bükebilen ve yönlendiren metamalzemeler,
elektron iletişimini kullanan elektronik devreler yerine fotonların kullanıldığı
fotonik devreler, işlemciler ve bunların kullanıldığı çok yüksek hızlı bilgisayarlar,
yeni haberleşme sistemleri gibi birçok uygulama sayılabilir.
Doğada yer alan yukarıdaki tasarım örneklerine ek olarak; oldukça yüksek bir
termal koruyuculuğa sahip kutup ayısı ve penguen kıllarındaki hiyerarşik yapı
ilham alınarak tasarlanan termal kıyafetler, UV koruyuculu yüzeyler [92,93],
köpek balığı derisindeki hiyerarşik yapı ilham alınarak tasarlanan mayolar [94-
96], çam kozalağından ilham alınarak tasarlanan nemli ortamlarda hava
geçirgenliği oldukça yüksek kıyafetler [92,97,98], deniz faresi (Aphrodita)'nin
tüylerinde yer alan kitinden yapılmış altıgen şekilli bir düzenlenime sahip fotonik
kristal fiberlerden ilham alınarak tasarlanan ve telekomünikasyon alanında
devrim yaratan sentetik fotonik kristal fiberler [99-101], bir kamuflaj ustası olan
bukalemunlar üzerinde yer alan fotonik kristaller [102], bir su aygırının terinde
bulunan nanometre mertebesinde antiseptik ve UV koruyuculuğa sahip
pigmentler [103,104] ve bu pigmentlerin, fotonik kristallerin kullanılabileceği
sayısız alanlar ile gibi bir çok örnek sıralanabilir. Sayıları daha da arttırılabilecek
bu doğal nano tasarımlar, insan sorunlarını çözmek ve yeni şeyler keşfetmek
amacıyla doğanın taklit edilerek teknolojiye yön verdiği yepyeni bir kavramın,
Yunancada yaşam (bios) ve taklit (mimesis) anlamına gelen sözcüklerin
birleştirilmesi ile oluşturulan ve Türkçe karşılığı “Biyotaklit“ olan “Biyomimikri”
kavramının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Biyomimikri sayesinde; doğanın sahip
olduğu; minimum malzeme ve minimum enerji ile maksimum verimin alınması,
kendi kendine yenileyebilme, geri dönüşümlülük ve doğaya dost olma, sessiz
çalışabilirlilik, estetiklilik, dayanıklılık ve uzun ömürlülük gibi özellikler
endüstriyel ürünlerde de ortaya çıkarılarak doğa ile uyumlu sürdürülebilir bir
gelecek var kılınmaya çalışılmaktadır.
İnsan zekâsı, doğanın keşiflerinden daha güzel, daha basit, ya da daha direkt
bir keşfe asla imza atamayacak. Çünkü doğanın keşiflerinde ne bir şey eksiktir,
ne de bir şey fazladır.
Leonardo da Vinci
72
8. NANOTEKNOLOJİNİN BAZI UYGULAMALARI
Doğal nano fotonik yapılara benzer şekilde yapay fotonik kristaller; bir yüzey
üzerine mikro-nano fabrikasyon yöntemleri kullanılarak, nanometre
mertebesinde metal veya yalıtkan malzemelerin periyodik olarak oluşturulduğu
ve bu şekilde de dielektrik (yalıtkan) sabitinin periyodik olarak değiştiği
yapılardır. Bu periyodik yapılar içerisinde, Bragg yansımaları ile, ışık
hapsedilerek, yayılması engellenmekte ve ışığın hareketi, frekansı, oluşturulan
bu periyodik yapının özelliğine bağlı olarak istenilen şekillerde ve yönlerde
kontrol edilebilmektedir. Bir yarıiletkende var olan elektronik bant aralığına
(yasak enerji aralığı) benzer şekilde periyodik dielektrik yapılarla oluşturulan
fotonik kristaller ile de “yasak frekans bandı/bantları (elektromanyetik dalganın
şiddetli bir yansıma gösterdiği)” oluşturularak elektromanyetik dalgaların yönü
ve frekans aralığı kontrol edilebilmektedir. Fotonik kristaller, dizilim
geometrilerine bağlı olarak 1-boyutlu, 2-boyutlu ve 3-boyutlu olmak üzere üç
farklı şekilde dizayn edilebilmektedir [105-109]. Şekil 8.1, Şekil 8.2 ve Şekil 8.3
’te fotonik kristal örnekleri görülmektedir.
73
Şekil 8.2. 2-boyutlu (2-boyutta periyodik) fotonik kristal şematik görüntüsü
[108] ve (a) silikon (Si) alttaş üzerinde krom (Cr) ve silisyum dioksit
(SiO2) tabakaları kullanılarak oluşturulan 2-boyutlu fotonik kristal
örneğin SEM görüntüsü [111], (b) 2-boyutlu silikon fotonik kristal
yapısı SEM görüntüsü [112].
74
yansıma önleyici aynalar [119], Bragg aynaları (belli bir daga boyuna karşı
oldukça iyi yansıtıcı özelliğine sahip aynalar) [120], Lazerler [121], optik filtreler
[122,123], şeffaf ısı aynaları [124], termal sensörler [125], termal güneş
kolektörleri [126], optik anahtarlar [127], LED’ler [128-130] ve güneş hücreleri
[131] bunlardan bazılardır.
8.2. Nanomalzemeler
Yarıçapları 1-100 nm aralığında olan, optik özellikleri iyileştirmek için bir kabukla
kaplanmış yarı iletken bir çekirdekten oluşan, oldukça yüksek bir yüzey alanına
sahip, birkaç yüz atom içeren boyutsuz yarı iletken malzemelerdir. Sahip
oldukları boyut o kadar küçüktür ki, bu malzemelere tek bir elektronun
eklenmesi bile sahip oldukları özellikleri değiştirerek farklı özellik kazanmalarına
neden olabilmektedir. Sahip oldukları nanoboyut sayesinde kuantum özellik
sergilerler ve bu sayede ışık ile uyarıldıklarında boyutlarına bağlı olarak farklı
dalga boylarında ışık yayarlar. Kuantum noktacıkları; hücresel boyutta
görüntüleme, hücresel etiketleme, kanser tedavisi, ilaç taşınımı, immünolojik
test, DNA hibridizasyonu, gen terapisi, biyomoleküllerin in vivo ve in vitro tespiti
ve analizi [132-139], daha iyi ve daha verimli LED lazerlerinin üretilmesi [140-
142] ve kuantum kriptoloji (kuantum noktalarının yerleştirildiği belgelerin, UV-
ışık ile uyarılması ile çıkan izlerin takibi gibi) [143-145] gibi alanlarda çok büyük
bir kullanım potansiyeline sahiptirler.
75
8.2.2. Nanopartiküller
8.2.3. Nanotüpler
76
etrafında sarılmış şekline benzemektedirler (Şekil 8.4). Çapları birkaç nm ve
uzunlukları birkaç μm civarında olan karbon nanotüpler, insan saç telinin
çapından yaklaşık 50.000 kat daha küçük olup sadece bir kaç gramı, bir futbol
sahası kadar bir alana yayılabilir. Karbon nanotüpler; polar bağ yapısı
içermediklerinden suda çözünmezler, vakum ortamında 1500 oC’ye ve atmosfer
ortamında ise 750 oC’ye kadar yapılarını korurlar, yoğunlukları alüminyumun
yarısı kadar olup düğüm yapılabilecek kadar esnek, elmastan 2 kat daha iyi ısıl
iletken, çelikten 30 kat daha güçlü ve bakırdan 1000 kat daha iyi iletken olup
yapılarına göre iletken ya da yarıiletken (Grafenin simetrik ve kendine has
elektronik yapısı nedeniyle elektriksel özellikler, nanotüpün yapısını
etkilemektedir) olarak üretilebilirler. Sahip oldukları bu üstün özellikler sayesinde
kompozit malzemelerde [179-180], televizyonlarda [181], kurşun geçirmeyen
kumaşlarda [182], leke ve bakteri tutmayan kumaşlarda [183-184], çok güçlü
yapışkanlarda [185-186], gaz dedektörlerinde [187-188], hidrojen depolama ve
yakıt hücrelerinde [189-190], nanomıknatıslarda [191], elektrik ve manyetik alan
algılamada [192], bilgisayarlarda [193-195], transistörlerde [196-197],
devrelerde [198-199], uzay asansörü yapımında [200-201], çok güçlü nano
yapıştırıcı yapımında [202], tenis raketleri ve uçak parçaları [203] gibi birçok
alanda kullanım potansiyeline sahiptirler.
Şekil 8.4. CNT'lerin şematik gösterimi: (a) karbon nano duvarlar, (b) koltuk
tipi metalik tek duvarlı karbon nanotüp (SWNT), (c) çok duvarlı
nanotüp (MWNT) ve (d) dört nanokoni yığılı bir karbon nanofiber
(CNF) yapısı [178].
Karbon nanotüp haricinde diğer bazı nanotüp türleri şu şekilde sıralanabilir: Bor
nitrür nanotüpler [204], DNA nanotüpler [205], GaN nanotüpler [206-207] ve
TiO2 nanotüpler [208].
77
8.2.4. Nanoteller (Kuantum Telleri)
100 nm ya da daha altında bir çapa sahip çeşitli boyutlarda silindirik şekilli
iletken (Ni, Pt, Au, Fe), yalıtkan (SiO2, TiO2), yarıiletken (Si, Ge, InP, GaN),
inorganik ya da organik (DNA nanotel) tellerdirler. Nanoteller; Buhar-Sıvı-Katı
(VLS) Sentez Yöntemi, Moleküler Demet Epitaksi (MBE) Yöntemi ve Lazer
Destekli Büyütme Yöntemi gibi farklı birçok teknik kullanılarak üretilebilmektedir
[209-210]. Nanoteller sahip oldukları kuantum özellikleri sayesinde; kimyasal ve
biyolojik sensör yapımında [211], batarya üretiminde [212] ve enerji sektörü
[213] gibi birçok alanda kullanım potansiyeline sahiptirler.
Farklı enerji bant aralığına sahip nanometre mertebesinde kalınlığa (1-10 nm)
sahip iki ya da daha fazla ince film katmanının periyodik olarak büyütülerek
oluşturulduğu yapılardır. Süperörgüler; Moleküler Demet Epitaksi (MBE), Metal-
Organik Kimyasal Buhar Biriktirme (MOCVD) ve Püskürtme (Sputtering)
yöntemleri kullanılarak büyütülebilirler. Farklı enerji bant aralığına sahip ince
filmlerin oluşturduğu periyodiklik, süperörgü içerisinde yüksek ve alçak
potansiyel alanları (İletim ve valans bantları) içeren mini bant yapıları
oluştururlar. Süperörgüler, transistörlerde ve termoelektrik uygulamalarda
kullanılmaktadırlar [215-219].
78
8.2.6. Kuantum Kuyuları
Geniş ve dar enerji bant aralığına sahip yarıiletkenlerin üst üste büyütülmesi ile
kendiliğinden oluşan yüksek elektrik alanlar sayesinde elektronların hapsedildiği
kuantum kuyularının oluşturulduğu yapılardır. Kuatum kuyuları; lazer, transistör,
led, sensör ve fotodedektör gibi birçok alanda kullanılmaktadırlar [220-226].
8.2.7. Aerojeller
Maddenin sıvı ile gaz hali arasındaki boşluğu dolduran maddenin yeni bir hali
olup nanoparçacıklardan ya da polimer moleküllerden oluşan bir jelin içerisideki
sıvının alındıktan sonra geriye kalan yüksek gözenekli ve yüksek yüzey alanlı
yapılardır. Aerojeller, “Donmuş Duman” olarak da isimlendirilmektedirler (Şekil
8.6).
Şekil 8.6. El üzerinde duran bir aerojel ve 2,5 kilogramlık bir tuğlayı taşıyan 2
gram ağırlığındaki bir aerojel.
[https://stardust.jpl.nasa.gov/photo/aerogel.html]
79
Aerojeller, sahip oldukları üstün fiziksel özellikler sayesinde termal ve akustik
yalıtım, katalizör, yakıt hücreleri, sensör, ilaç salım sistemleri, süperkapasitörler,
yapı malzemeleri, kimyasal soğurucular (özellikle petrol atıklarının temizliği gibi
alanlarda) gibi birçok alanda kullanım potansiyeline sahiptirler.
8.3. Nanojeller
80
üretiminde ve güçlendirilmesinde, yakıt hücrelerinde, polimerik pil yapımında,
membran ve sensör gibi birçok alanda kullanım potansiyeline sahiptir [243-253].
81
nanotomarlar, Silikat nanotomarlar, Niyobyum Oksit nanotomarlar vb. [255-
269].
8.6. Nanoakışkanlar
Nanoakışkanlar, taşıyıcı bir sıvı (su, yağ, etilen glikol vb.) ve bu sıvı içerisinde
nanoparçacıkların (karbon, metal, metal oksitler, vb.) çökelmeden askıda kaldığı
süspansiyon karışımlardır. Nanoparçacıkların sahip olduğu yüksek yüzey alanı,
nanoakışkan içerisinde, ısının yüksek oranlarda soğrulmasını sağlayarak büyük
bir ısıl iletim sağlamaktadır. Nanoakışkanlar sahip oldukları bu özellikler
sayesinde; iklimlendirme sistemlerinde, araç ve elektronik cihaz soğutma
sistemlerinde, nükleer santrallerde ve kimyasal süreçlerin hızlandırılması gibi
birçok alanda yüksek kullanım potansiyeline sahiptir [270-271].
82
9. NANOTEKNOLOJİNİN BAZI UYGULAMA ALANLARI
83
Şekil 9.2. Moleküler elektronik sistemler: Moleküler teller, anahtarlar,
doğrultucular, bellek elemanları [274-277].
84
Şekil 9.3. Koloidal Nanokristaller. Üretimleri için çok pahalı cihazlara gerek
duyulmayan bu malzemeler, ucuz ve her zemin üzerine entegre
edilebilen LED teknolojisi, giyilebilir elektronik, sensörler gibi birçok
alanda kullanım potansiyelien sahiptir [278-280].
85
Şekil 9.5. Kendi kendine düzenlenebilen, işlem yapabilen, bir su damlası
içerisinde trilyonlarcası bulunabilen ve aynı anda işlem yapabilen
1W’tan daha az enerji harcayan biyomoleküler bilgisayarlar, DNA
bilgisayarları [281-286].
86
9.2. Nanoenerji
Dünya nüfusu her yıl 75 milyon artmaktadır. Bu artış hızıyla 2040 yılında dünya
nüfusunun 9 milyara yaklaşması beklenmektedir. Bu kadar nüfus için zorunlu
ihtiyaçlar: GIDA, TEMİZ SU, SAĞLIK, ENERJİ.
Enerji olmadan artan dünya nüfusu için gıda, temiz su ve sağlık problemleri
çözülemez. Çünkü gıda, temiz su ve sağlık cihazlarının üretimi için enerji
kaçınılmaz olarak var olmalıdır. Bu nedenle enerji her şeyin başında zorunlu
olarak halledilmesi gereken bir problemdir.
Öte yandan; ısınma, ulaşım ve enerji üretimi amacıyla kullanılan petrol, kömür
ve doğal gaz gibi temel enerji kaynaklarının yakılmasından kaynaklanan
Karbondioksit (CO2), Karbon monoksit (CO), Metan (CH4), Kükürt dioksit (SO2)
ve Azot oksit (N2O) gibi gazların salınımı, atmosferde sera etkisine neden
olmaktadır. Bu ise, atmosferin ısısını arttırmakta ve iklim değişikliğine neden
olmaktadır. Küresel çapta bir sıcaklık artışı, buzulların erimesini de beraberinde
getirir. Buzulların erimesi, okyanuslara büyük oranda tatlı su karışmasına neden
olur. Sonuçta, okyanuslardaki tatlı ve tuzlu su dengesi bozulur. Bu durum;
okyanus akıntılarını etkileyerek ciddi düzeyde iklim değişimlerine, birçok canlı
türünün yok olmasına, denizlerin taşmasına ve birçok ada devletinin su altında
kalmasına neden olur. Ayrıca buzulların erimesi, sıcaklık artışını daha da
tetikleyerek küresel çapta bir kuraklığa da yol açar.
87
Dünyanın kullandığı yıllık enerji miktarı, her yıl yaklaşık %1,5 oranında
artmaktadır. Enerji gereksinimi, artan nüfusa bağlı olarak 2050 yılında 30 TW’a
ulaşacaktır. Buna karşın mevcut enerji kaynakları enerji ihtiyacına cevap
verememektedir. Birleşmiş Milletler enerji raporuna göre, dünya nüfusunun
çeyreğini temsil eden 1,6 milyar kişi elektrik enerjisinden mahrum bir biçimde
yaşamını sürdürmektedir. Bu sayının 2030 yılında sadece 200 milyon azalması
beklenmektedir.
Artan nüfusa bağlı olarak dünya enerji talebindeki artış, fosil yakıtların
tükenmekte oluşu, küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği ve sürdürülebilir
kalkınma göz önünde bulundurulduğunda, enerji sorununun ekolojik denge
noktasında çözümü, ancak Güneş, Rüzgâr, Hidroelektrik, Gel-git, Biyokütle ve
Okyanus akıntıları gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ile
mümkündür.
Güneş, dünyaya her gün toplam nüfusun günlük enerji ihtiyacından yaklaşık
15.000 kat daha fazla enerji sağlar. Yeryüzüne her yıl düşen güneş ışınım
enerjisi, yeryüzünde şimdiye kadar belirlenmiş olan fosil yakıt haznelerinin
yaklaşık 160 katı kadardır. Ayrıca bu değer; fosil, nükleer ve hidroelektrik
tesislerinin bir yılda üreteceğinden 15.000 kat daha fazladır.
88
Nanoteknoloji sayesinde üretilen metal oksit ince film tabakaları kullanılarak
oluşturulan kollektör yüzeyleri sayesinde gelen güneş ışınlarının %98’i
tutulmakta ve geleneksel yöntemlere göre 5 kat daha fazla verim ile su ısıtımı
sağlanabilmektedir.
Şekil 9.6. Sono Motors tarafından üretilen 248 güneş hücresi içeren ilk ticari
hibrit güneş-elektrik aracı, Sono Sion [287-288].
89
Şekil 9.7. Pilotlu, uzun menzilli (dünyayı turlamayı başaran) dünyanın ilk
güneş uçağı, Solar Impulse [289].
9.3. Nanoçevre
Endüstri devrimi ile birlikte artan fosil yakıt tüketimi çevreyi büyük bir hız ile
kirleterek sadece yeşil dünyamızı değil aynı zamanda tüm canlıların yaşamını
da istenmeyen bir sona doğru götürmektedir. Milyarlarca insan, temiz içme
suyundan mahrum bir şekilde yaşamakta, her yıl milyonlarca insan çevre ve
hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybetme ve bir o kadarı da kronik hastalıklarla
boğuşmaktadır. Bu noktada nanoteknoloji; suyun filtrelenmesi ve arıtılması,
havanın temizlenmesi, ozon tabakasının tamir edilmesi, denizlerdeki ve
doğadaki tüm istenmeyen atıklarının yok edilmesi, toksik ve öldürücü gazarın ve
organizmaların doğaya salınmasının engellenmesi ve bertaraf edilmesi, kısa
90
sürede biyobozunur atıklar ile doğanın ve canlılığın korunması ve nükleer atık
temizliği gibi birçok hayati konuda olağanüstü çözümler sunmaktadır [309-329].
Artan dünya nufüsüna karşın ekili alanların az olması, verimsiz topraklar, iklim
değişimine bağlı olarak sel ve çölleşme insanlığı tehtid etmektedir. Tüm bunlara
ek olarak dünya genelinde 800 milyon kişi açken, 2 milyar insanın doyabileceği
yaklaşık 1,3 milyar tonluk gıda; taşıma, depolama, son kullanım tarihin geçmesi,
yenilmeyen fazlalık gıdanın çöpe atılması gibi nedenlerle israf edilerek yok
edilmektedir. İsraf edilen bu gıdalarla birlikte bu gıdaların üretimi için kullanılan
tüm su, tohum, gübre, yakıt, ilaç ve enerji de boşa harcanarak israf edilmiş
olmaktadır. Bu noktada nanoteknoloji; gıda ürünlerinin biyobozunur, hijyenik,
dayanıklı ve gıda ömrünü gösteren akıllı malzemelerle paketlenmesi, gıdaların
bakterilerden, virüslerden ve nemden arındırılarak raf ömürlerinin arttırılması,
bitki, hayvan ve topraktaki zararlı bakteri ve virüslerin temizlenerek bunların
insana bulaşmasının engellenmesi, nano gübreleme ile daha sağlıklı, dayanıklı
ve hasadı bol ürünlerin elde edilmesi, genetik mühendislik ile çok daha
dayanıklı, sağlıklı, büyük ve besleyici bitki ve hayvaların üretilmesi, vücudun
ihtiyaç duyduğu vitamin, minarel ve aminoasitlerin doğrudan ihtiyaç duyulan
hücrelere taşınmasını sağlayan ilaçlar (nano beslenme uzmanları) gibi birçok
konuda olağanüstü çözümler sunmaktadır [330-350].
9.5. Nanoinşaat
Dünya üzerinde üretilen enerjinin büyük bir kısmı; ısıtma, aydınlatma ve klima
gibi işlemlerle binalarda harcanmaktadır. Bununla birlikte bina yapımında
kullanılan çimento, dünyaya salınan toplam karbondioksitin yüzde 8’inden de
sorumludur. Binaların dayanıksız olması ve buna bağlı olarak da deprem,
heyelan gibi nedenlerle meydana gelen ölümler de göz önünde
bulundurulduğunda nanoteknolojinin, inşaat sektörünün geleceğinde oldukça
önemli bir yere sahip olduğu/olacağı açık bir şekilde görülmektedir.
Nanoteknoloji sayesinde; kendi kendini temizleyen, çizilmelere karşı dayanıklı,
kendini onarabilen, korozyona karşı dayanıklı, kötü koku, mantar ve küf
oluşumunu önleyen, antibakteriyel ve antiviral, su birikimini önleyen, havayı
91
temizleyebilen, yangına karşı dirençli ve enerji üretebilen yüzeyler, çimento,
beton ve çelik yerine kullanılabilen daha dayanıklı, esnek, hafif ve nem
tutmayan yapı malzemeleri, havayı temizleyebilen, enerji üretebilen, UV
geçirmez, dayanıklı, akıllı iklimlendirme özelliğine sahip pencereler ve nano
yapılı yalıtım malzemeleri gibi binaların enerji verimliliği, dayanıklılığı,
güvenirliliği, bakım kolaylığı ve konfor noktasında olağanüstü çözümler
sunmaktadır [351-366].
9.6. Nanokozmetik
9.7. Nanotekstil
92
ilgili yerlere ulaştırması, kamuflaj özelliğine sahip olması, kimyasal ve biyolojik
tehditleri algılayabilmesi, radyasyona karşı dayanıklılık, kurşun geçirmez, gece
görüşü sağlayan, enerji üretebilen ve depolayabilen gibi bir çok konuda
kullanım olanağı sunmaktadır. Eddie Bauer, Gap, Lee Jeans, Old Navy, Bass
Tiger Woods, Nike, Tommy Hilfiger ve Del Sol gibi birçok firma ürünlerinde artık
nanoteknolojiyi kullanmaktadır [373-389].
9.8. Nanotıp
Yaşamın temel taşı DNA olup DNA’ya kodlanmış bilgiler, protein, enzim ve
çeşitli biyolojik moleküller olarak canlı yaşamının var olmasını sağlamaktadır.
DNA’ya kodlanmış bilgilerin anne karnında ya da daha sonradan herhangi bir
nedenden dolayı mutasyona uğrayarak değişmesi, vücuttaki birçok yaşamsal
fonksiyonu kontrol eden protein, enzim ve/veya moleküllerin yanlış bir şekilde
üretilerek, yaşamsal fonksiyonlarda problemlere neden olabilmektedir. Bununla
birlikte herhangi bir nedenden dolayı doku kaybı, organ kaybı, körlük, sağırlık,
şeker hastalığı, Alzheimer, Parkinson ve akıl sağlığı gibi insan yaşamını
doğrudan etkileyen problemlere karşı da etkin tedavilerin oluşturulması,
hastalıklara neden olan biyolojik moleküllerin ve genetik değişikliklerin ve
farklılıkların tespit edilerek tedavi edilmesi, insan yaşamının sürekliliği ve kalitesi
açısından oldukça önem arz etmektedir. Bu noktada kan dolaşımında yüzen
nanorobotların yapacağı cerrahi işlemler, virüs ve bakterilere karşı savaşan
nano ordular, daha dirençli bir savunma sistemi, teşhis ve tedavide kullanılacak
nanoparçacıklar, daha sağlam iskelet ve kas sistemi, karanlıkta görme becerisi,
daha güçlü bir hafıza sistemi, doğrudan istenilen her türlü bilginin anlık olarak
beyne kaydedilmesi, beynimiz ile internete bağlanma gibi nanoteknolojinin olası
nanotıp uygulamaları, insanoğlunun yardımına koşarak ona sağlıklı,
fonksiyonel, çok yönlü ve üstün bir gelecek vaat etmektedir.
93
Temel bazı nanotıp uygulama alanları [390] şu şekilde sayılabilir:
nanomikrobiyoloji [391-393], nanoimmünoloji [394-396], nanonefroloji [397],
nanonöroloji, körlüğün giderilmesi ve karanlıkta görebilme yeteneği [398-408],
nanokardiyoloji [409-411], nanoonkoloji [412-417], nanocerrahi [418-421],
nanodişçilik [422-430], doku mühendisliği [431-439], kemik oluşumu, tedavisi ve
protezler [440-442], hastalıkların görüntülenmesi, teşhis, tedavi, hastalıklı
bölgeye ilaç taşınımı ve kontrollü salınım, [443-462], nanobiyosensörler [463-
475], nanorobotlar [476-482], yeni tip ilaçların geliştirilmesi [483-484] ve kendi
kendini onaran malzemeler [485-488].
94
10. NANOKİRLİLİK VE RİSKLER
95
bölümlerini aktif etme olasılığına kadar çözülmesi gereken bir çok etik, yasal ve
sosyal riskleri içerisinde barındırmaktadır [508-518].
96
11. KAYNAKLAR
[8] https://www-03.ibm.com/press/us/en/pressrelease/28488.wss
[9] https://www-03.ibm.com/press/us/en/photo/28500.wss
[10] https://news.cornell.edu/stories/1997/07/worlds-smallest-silicon-
mechanical-devices-are-made-cornell
[13] https://www.lehigh.edu/imi/teched/ECIWorkshop/18D_Tong.pdf
[14] Selma Altındiş, İlknur Kıran Morkoç, Sağlık Hizmetlerinde Büyük Veri,
Ömer Halisdemir Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, Cilt-Sayı: 11(2) ss: 257-271, Nisan 2018.
[15] C. Dianne Martin, ENIAC: press conference that shook the world,
IEEE Technology and Society Magazine, Volume: 14, Issue: 4,
Pages: 3 - 10, 1995.
97
[17] Peter N. Njoki, vd., Size Correlation of Optical and Spectroscopic
Properties for Gold Nanoparticles, J. Phys. Chem. C, 111, 14664-
14669, 2007.
[20] https://www.psi.ch/en/lmn/nanoimprint-lithography
[21] Yi Yang, et. al., Efficient Low Bandgap Polymer Solar Cell with
Ordered Heterojunction Defined by Nanoimprint Lithography, ACS
Appl. Mater. Interfaces, 6, 19282−19287, 2014.
[22] https://www.iconspng.com/images/afm-diagram/afm-diagram.jpg
[23] http://www.nanopedia.org/index.php?title=A_Review_of_Tip-
based_Nanofabrication
[25] https://www.pfeiffer-vacuum.com/
[27] https://www.lesker.com/newweb/faqs/question.cfm?id=487
[28] https://www.lesker.com/
[29] https://www.alcatechnology.com/en/blog/magnetron-sputtering/
98
[33] F. Karouta, Structural, compositional and optical properties of PECVD
silicon nitride layers, J. Phys. D: Appl. Phys. 45, 2012.
[34] https://nanolab.berkeley.edu/process_manual/chap6/6.20PECVD.pdf
[38] Joice Sophia Ponraj , Giovanni Attolini and Matteo Bosi, Review on
Atomic Layer Deposition and Applications of Oxide Thin Films,
Critical Reviews in Solid State and Materials Sciences, 38:203–233,
2013.
99
[45] NanoMaterials and NanoChemistry, Chapter: "Mechanical Milling",
Eric Gaffet and Gérard Le Caër, pp.455 - 471, 2007, Springer,
https://link.springer.com/chapter/10.1007%2F978-3-540-72993-8_19
[47] https://link.springer.com/referenceworkentry/10.1007%2F978-0-387-
48998-8_1344
[49] https://www.taek.gov.tr/tr/sik-sorulan-sorular/148-malzeme-teknolojisi-
sss/948-taramali-elektron-mikroskobu-sem-nasil-calisir.html
[50] http://nukbilimler.ankara.edu.tr/elektron-mikroskobu/
[51] https://www.technologynetworks.com/analysis/articles/sem-vs-tem-
331262
[52] http://www.hk-phy.org/atomic_world/stm/stm03_e.html
[53] http://www.exo.net/~pauld/workshops/Atoms.html
[54] http://bilsenbesergil.blogspot.com/p/blog-page_516.html
[56] http://bilsenbesergil.blogspot.com/p/x-isn-saclma-kucuk-ac-small-
angle-x-
ray.html#:~:text=K%C3%BC%C3%A7%C3%BCk%20a%C3%A7%C4
%B1%20X%2D%C4%B1%C5%9F%C4%B1n%C4%B1%20sa%C3%
A7%C4%B1lmas%C4%B1,bir%20a%C3%A7%C4%B1yla)%20bir%2
0sapma%20g%C3%B6sterir
[58] https://www.mri.psu.edu/materials-characterization-
lab/characterization-techniques/xrd-saxs-waxs
100
[60] Structure and mechanical quality of the collagen–mineral nano-
composite in bone, P. Fratzl, et.al., J. Mater. Chem. , 14:2115–2123,
2004.
[61] http://bilsenbesergil.blogspot.com/p/baz-dogal-nanomalzemelerin-
tanmlanmas.html
[66] http://www.acikbilim.com/2013/05/dosyalar/dogadan-bilime-yeni-bir-
ilham-orumcek-aglari.html
[68] https://ednieuw.home.xs4all.nl/Spiders/Info/SilkBoeing.html
[70] https://www.greenoptimistic.com/moth-eye-inspired-nanostructure-
reduces-reflectivity-solar-cells-20170903/
101
[73] Inspiration from Nature’s body armours – A review of biological and
bioinspired composites, Abdallah Ghazlan, et.al., Composites Part B
205, 108513, 2021.
[76] http://bilsenbesergil.blogspot.com/p/lotus-etkisi-lotus-effect.html
[77] Lotus Etkili Yüzeyler, Esen Özdoğan, Aslı Demir, Necdet Seventekin,
Tekstil ve Konfeksiyon, 1/2006.
[78] http://bilsenbesergil.blogspot.com/p/2_46.html
[81] Butterfly wing colours: scale beads make white pierid wings brighter,
D. G. Stavenga, et.al., Proc. R. Soc. Lond. B, 271, 1577–1584, 2004.
[85] Coloration strategies in peacock feathers, Jian Zi, et.al., PNAS, 100
(22) 12576-12578, 2003.
102
[87] Common Gem Opal: An Investigation of Micro- to Nano-Structure,
Eloise Gaillou, et.al., American Mineralogist, Volume 93, pages
1865–1873, 2008.
[94] Das, S., Shanmugam, N., Kumar, A. & Jose, S. (2017). Potential of
biomimicry in the field of textile technology. Bioinspired, Biomimetic
and Nanobiomaterials, 6(4), 224-235, 2017.
[97] How pine cones open, Colin Dawson, et.al., Nature, Volume 390,
page668, 1997.
[99] 515 million years of structural colour, Andrew Richard Parker, Journal
of Optics A: Pure and Applied Optics, Volume 2, Number 6, 2000.
103
[101] Doğal Fotonik Yapılar Teknolojinin Hizmetinde, Özlem Kılıç Ekici,
Bilim ve Teknik, Ekim 2012.
[107] Molding the flow of light, S.G. Johnson, et.al., Computing in Science
and Engineering 3(6):38 - 47, 2001.
[109] Materials Aspects of Photonic Crystals, Cefe López, Adv. Mater. 15,
No. 20, 2003.
[112] Silicon-Based Photonic Crystals, Albert Birner, et.al., Adv. Mater. 13,
No. 6, 2001.
104
[115] All-optical digital 4 × 2 encoder based on 2D photonic crystal ring
resonators, Tamer A. Moniem, Journal of Modern Optics, Vol. 63, No.
8, 735–741, 2016.
[117] Metal-dielectric pure red to gold special effect coatings for security
and decorative applications, Lin Chen, et.al., Surface & Coatings
Technology 363, 18–24, 2019.
[118] Color tunable low cost transparent heat reflector using copper and
titanium oxide for energy saving application, Goutam Kumar Dalapati,
et.al., Scientific Reports volume 6, Article number: 20182, 2016.
[122] Optical filters from SiO2 and TiO2 multi-layers using sol–gel spin
coating method, D. Saygın Hinczewski, et.al., Solar Energy Materials
& Solar Cells 87, 181–196, 2005.
105
[127] All-optical switches on a silicon chip realized using photonic crystal
nanocavities, Takasumi Tanabe, et.al., Applied Physics Letters, 87,
151112, 2005.
[135] Quantum dots spectrally distinguish multiple species within the tumor
milieu in vivo, Mark Stroh, et.al., Nature Medicine, Vol. 11, Number 6,
2005.
[137] Quantum dots to monitor RNAi delivery and improve gene silencing,
Alice A. Chen, et.al., Nucleic Acids Research, Vol. 33, No. 22, 2005.
[139] Quantum Dots Get Wet, Science, Vol 300 4 APRIL 2003.
106
[140] On the physics of semiconductor quantum dots for applications in
lasers and quantum optics, Weng W. Chow , Frank Jahnke, Progress
in Quantum Electronics, 37, 109–184, 2013.
107
[154] Antimicrobial activity of the metals and metal oxide nanoparticles,
Solmaz Maleki Dizaj, et.al., Materials Science and Engineering C 44,
278–284, 2014.
108
[167] Mechanisms of PVP in the preparation of silver nanoparticles,
Hongshui Wang, et.al., Materials Chemistry and Physics 94, 449–
453, 2005.
109
[181] Carbon Nanotubes: Science and Applications, M.Meyyappan, CRC
Press, 2004.
[186] https://www.nature.com/news/2003/031020/full/news031020-5.html
110
[194] Carbon Nanotube-Based Nonvolatile Random Access Memory for
Molecular Computing, Thomas Rueckes, et.al., Science 07, Vol. 289,
Issue 5476, pp. 94-97, 2000.
[201] The role of defects in the design of space elevator cable: From
nanotube to megatube, Nicola M. Pugno, Acta Materialia 55, 5269–
5279, 2007.
[204] Boron nitride nanotubes, Chunyi Zhi, et.al., Materials Science and
Engineering, Volume 70, Issues 3–6, 92–111 , 2010.
111
[209] Nano Parçacıklar ve Nano Teller, Hakan ATEŞ, GU J Sci Part:C
3(1):437-442, 2015.
[213] Silicon nanowires for Li-based battery anodes: a review, Mihai Robert
Zamfir, et.al., J. Mater. Chem. A, 1, 9566-9586, 2013.
[218] https://www.rti.org/sites/default/files/resources/anser.pdf
112
[223] Micromachined pressure sensors: review and recent developments,
W P Eaton and J H Smith, Smart Mater. Struct. 6, 530–539, 1997.
[235] Mechanically strong and highly conductive graphene aerogel and its
use as electrodes for electrochemical power sources, Xuetong
Zhang, et.al., : J. Mater. Chem., 21, 6494, 2011.
113
[236] Freestanding monolithic silicon aerogels, Ke Chen, et.al., J. Mater.
Chem., 22, 16196, 2012.
114
[250] Functionalized electrospun nanofiber membranes for water treatment:
A review, Haisheng Chen, et.al., Science of the Total Environment
739, 139944, 2020.
[262] The structure and dynamics of boron nitride nanoscrolls, Eric Perim
and Douglas S Galvao, Nanotechnology, Volume 20, Number 33,
2009.
115
[263] Boron nitride nanoscrolls: Structure, synthesis, and applications,
Muhammad Saqib Qayyum, et.al., Applied Physics Reviews 6,
021310, 2019.
[272] http://bilsenbesergil.blogspot.com/p/spintronik-spintronics.html
116
[278] Wearable sensors based on colloidal nanocrystals, Woo Seok Lee,
et.al., Nano Convergence, 6:10, 2019.
[287] https://interestingengineering.com/all-you-need-to-know-about-solar-
powered-cars
[288] https://en.wikipedia.org/wiki/Sono_Motors_Sion
[289] https://tr.wikipedia.org/wiki/Solar_Impulse
117
[293] Size effects on the hydrogen storage properties of nanostructured
metal hydrides: A review, Vincent Be´rube, et.al., Int. J. Energy Res.,
31:637–663. 2007.
118
[307] High-Strength Internal Cross-Linking Bacterial Cellulose-Network-
Based Gel Polymer Electrolyte for Dendrite-Suppressing and High-
Rate Lithium Batteries, Dong Xu, et.al., ACS Appl. Mater. Interfaces,
10, 17809−17819, 2018.
[314] Nanotechnology based Mega Machine Design for Large Scale Air
Cleaning – Prospects and Challenges, Shubhrajyotsna Aithal, P. S.
Aithal, International Journal of Case Studies in Business, IT, and
Education (IJCSBE), 4(2), 250-269, 2020.
119
[320] Microbial enzymes for the recycling of recalcitrant petroleum-based
plastics: how far are we?, Ren Wei and Wolfgang Zimmermann, ,
Microbial Biotecnology, 10, 1308–1322, 2017.
120
[332] Nanotechnology in agri-food production: an overview, Bhupinder
Singh Sekhon , Nanotechnology, Science and Applications, 7 31–53,
2014.
121
[345] Gıda ve Tarım Sektöründe Nanoteknoloji, Nazire Yürekli Yüksel,
Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü, TEPGE BAKIŞ ,
ISSN: 1303–8346 / Nüsha: 2, Temmuz 2011.
122
[358] Electrophoretic deposition: From traditional ceramics to
nanotechnology, Ilaria Corni, et.al., Journal of the European Ceramic
Society 28, 1353–1367, 2008.
[360] Boya Duyarlı Güneş Gözeleri Yeni ve Daha Ucuz Teknolojiler, Bilim
ve Teknik, 58-60, Haziran 2011.
[367] https://www.nanowerk.com/nanotechnology-in-cosmetics.php
123
[370] Nanotechnology in cosmetics: Opportunities and challenges, Silpa
Raj, et.al., Journal of Pharmacy and Bioallied Sciences, Vol 4 Issue 3,
2012.
[378] Surface Modification of Cotton Fiber, Derseh Yilie limeneh and Kelem
Tiessasie Yilma, Journal of Textile Science & Fashion Technology,
Volume 5-Issue 5, 2020.
124
[383] Selected application of nanotehnology in textiles, Y. W. H. Wong,
et.al., AUTEX Research Journal, Vol. 6, No 1, March 2006.
125
[397] The future of the artificial kidney: moving towards wearable and
miniaturized devices, C. Ronco, et.al., Nefrologia, 31(1):9-16, 2011.
[399] Nano neuro knitting: Peptide nanofiber scaffold for brain repair and
axon regeneration with functional return of vision, Rutledge G. Ellis-
Behnke, et.al., PNAS, vol. 103, no. 13, March 28, 2006.
126
[410] Inhaled nano- and microparticles for drug delivery, Ibrahim M. El-
Sherbiny, et.al., Global Cardiology Science and Practice, Volume
2015, Issue 1, February 2015.
[416] Vectors for Inhaled Gene Therapy in Lung Cancer. Application for
Nano Oncology and Safety of Bio Nanotechnology, Paul Zarogouldis ,
et.al., Int. J. Mol. Sci., 13, 10828-10862, 2012.
127
[424] Nanodentistry: New buzz in dentistry, Madhurima Mikkilineni, et.al.,
European Journal of General Dentistry, Vol 2, Issue 2, May-August
2013.
128
[437] Emerging nanotechnology approaches in tissue engineering for
peripheral nerve regeneration, Carla Cunha, et.al., Nanomedicine:
Nanotechnology, Biology, and Medicine 7, 50–59, 2011.
[442] Present status and future potential of enhancing bone healing using
nanotechnology, George Stylios, et.al., Injury, Int. J. Care Injured,
38S1, S63—S74, 2007.
129
[450] Sustained Cytoplasmic Delivery of Drugs with Intracellular Receptors
Using Biodegradable Nanoparticles, Jayanth Panyam and Vinod
Labhasetwar, Molecular Pharmaceutics, Vol. 1, No. 1, 2003.
[453] Magnetic Iron Oxide Nanoworms for Tumor Targeting and Imaging,
Ji-Ho Park, et.al., Adv. Mater., 20, 1630–1635, 2008.
130
[464] Transparent, Flexible, All-Reduced Graphene Oxide Thin Film
Transistors, Qiyuan He, et.al., ACSNANO, Vol. 5, No. 6, 5038–5044 ,
2011.
[474] Magnetically optimized SERS assay for rapid detection of trace drug-
related biomarker sinsaliva and fingerprints, Tianxi Yang, et.al.,
Biosensors and Bioelectronics, 68, 350–357, 2015.
131
[477] Micro/Nanorobots for Biomedicine: Delivery, Surgery, Sensing, and
Detoxification, Berta Esteban Fernández de Ávila, et.al., Sci. Robot.
2, eaam6431, 2017.
[490] Principles for characterizing the potential human health effects from
exposure to nanomaterials: elements of a screening strategy, Günter
Oberdörster1, et.al., Particle and Fibre Toxicology, 2:8, 2005.
132
[491] Ultrafine particulate pollutants induce oxidative stress and
mitochondrial damage, Ning Li, et.al., Environmental Health
Perspectives, Volume 111, Number 4, April 2003.
133
[503] Pulmonary Toxicity of Single-Wall Carbon Nanotubes in Mice 7 and
90 Days After Intratracheal Instillation, Chiu-Wing Lam, et.al.,
Toxicological Sciences, 77, 126–134, 2004.
[515] Nanotechnology and the need for risk governance, O. Renn and M.
C. Roco, Journal of Nanoparticle Research, 8: 153–191, 2006.
134
[517] The 5 principles of ‘‘Design for Safer Nanotechnology’’, Gregory
Morose, Journal of Cleaner Production, 1–5, 2009.
135