Professional Documents
Culture Documents
Hubris
lan Kershaw
Özgün Adı: Hitler
1889-1936: Hubris
Çeviren: Zarife Biliz
Redaksiyon: M elih Pekdemir
İthaki Yayınları:
M ühürdar Cad. llter Enüzün Sok. 4/6 34710 Kadıköy İstanbul
Tel: (0216) 330 93 08 - 348 36 97 Faks: (0216) 449 98 34
www.ilknokta.com - www.ithaki.com.tr - ithaki@ithaki.com.tr
lan Kershaw
HİTLER
1889-1936: HUBRIS
lan Kershaw
Sheffield/Manchester,Nisan 1998
Teşekkür
1. K.
Nisan 1998
Hitler Üzerine Düşünmek
“Posta müdürü olan kocam bir gün ona hayatını kazanmak için
ne yapmayı düşündüğünü ve postahanede çalışmak isteyip
istemeyeceğini sorduğunda o, büyük bir sanatçı olmak istediğini
söylemişti.”
Hitler’in babası ailede sosyal açıdan bir üst düzeye tırmanan ilk
kişiydi. 1855’de on sekiz yaşında iken Avusturya Maliye
Bakanlığı’nda küçük de olsa bir iş bulmayı başarmıştı. 6 Onun
geçmişine sahip, oldukça az eğitim almış genç bir adam için yıllar
içinde edindiği bu başarı etkileyiciydi. Eğitimini bitirdikten ve gerekli
sınavları verdikten sonra 1861 yılında düşük rütbeli denetçi
statüsüne ve 1864 yılında da gümrük hizmetinde bir göreve getirildi;
1870 yılında gümrük görevlisi oldu, bir yıl sonra Braunau am Inn’e
taşındı ve 1875 yılında burada gümrük denetçiliği görevine getirildi. 7
Bir yıl sonra soyadını değiştirdi. Bu kararın, Alois’in
gayrimeşruluğuna atfedilebilecek sosyal bir utanç duygusuyla ilgisi
yoktu. Katolik Kilisesi tarafından kınanıyor olmasına rağmen
gayrimeşruluk Avusturya kırsal yaşamında ender rastlanan bir şey
değildi. 8 Alois 1876 yılından sonra bile gayrimeşruluğunu gizlemeye
çalışmamıştı. İsmini değiştirme isteğinin kendisinden mi, yoksa erkek
varisi olmayan ve kendi ismini alması üzerine Alois’i yasal mirasçısı
yapan amcası (aslında üvey babası) Nepomuk’tan mı kaynaklandığı
kesin olarak bilinmemektedir. 9 6 Haziran 1876’da Weitra’da bir
noterin hazırladığı ve Alois’in Georg Hitler’in oğlu olarak
kaydedilerek, babasının belirlenmiş olduğu protokol üç tanık
tarafından imzalandı; söz konusu evrakta isim “Hiedler” olarak değil
Hitler olarak yazılmıştı. 10 Ertesi gün, Döllersheim’in kilise papazı
doğum belgesindeki “Schicklgruber” ismini silip, “evlilik dışı doğum’’
ibaresini “evlilik içi doğum’’ ibaresiyle değiştirmiş ve boş olan baba
adı yerine de "Georg Hitler" yazmıştı. Böylece doğumundan otuz üç
yıl sonra Alois gayrimeşruluktan meşru bir konuma geçmişti. 11 1942
yılında Alois’in annesiyle evlenmiş olup, on dokuz yıldır ölü olan
Georg Hiedler böylece, (hepsi de aile ilişkileri içinde olan) üç tanığın
ve Alois’in kendisinin ifadelerine göre, babalığı kabul etmiş oldu. 12
Rahip, değiştirilen doğum evrakına, Alois’in babasının, vaftiz
kayıtlarına kendi isminin yazılmasını rica ettiğine dair üç şahidin
tanıklığını da eklemişti. 13
Soyadı değişikliği -zamanında sadece Avusturya taşrasındaki bir
köylü ailesinin tarihi açısından önem taşıyan bu olay sonradan bitmek
bilmeyen spekülasyonlara yol açtı, bunun tek sebebi de olayın Adolf
Hitler’in büyükbabasının kimliğiyle ayrılmaz bağı idi. Üzerinde
düşünmeyi gerektiren sadece üç olasılık vardır. Ve bunlardan ilk ikisi
Hiedler ailesi içinde ortaya çıkmamış küçük bir skandalın var olup
olmadığıyla ilgilidir; tarihsel önem taşıyabilecek üçüncü olasılık ise
kanıtların ışığında bir kenara kaldırılabilir.
İlk olasılık, Alois’in babasının gerçekten de, düzeltilmiş vaftiz
kayıtlarında anılan ve Üçüncü Reich’te resmi olarak Hitler’in
büyükbabası olarak kabul edilen kişi, yani Johann Georg Hiedler
olmasıdır. Ama Hiedler gerçek baba ise yaşarken -hatta evliliği
sırasında oglunun doğumunu yasallaştırmak için niçin hiçbir girişimde
bulunmamıştır? Yoksulluk pek olası bir sebep gibi görünmemektedir.
Johann Georg ile Maria Anna’nın evlenmelerinin ardından bir sığır
yemliğini yatak olarak kullanacak denli yoksul olduktan söylentileri
varsa da Maria Anna’nın sanıldığı kadar yoksul düşmediği
saptanmıştır. 14 Ve durum böyle ise Nepomuk’un Alois’i “evlat
edinmesi”nin makul sebebi -insanlık namına yapılmış bir davranış,
Alois’i ailesinin yaşadığı korkunç yoksulluktan kurtarmak- ortadan
kalkmaktadır. Vaftiz sırasında babanın ismini açıklamayan Maria
Anna niçin daha sonra tek oğlundan ayrılmaya razı olmuştur? Ve Alois
niçin ortada olan babası tarafından değil de onun erkek kardeşi
tarafında büyütülmüştür? Ve -muhtemelen, noteri ve rahibi
kandırmak için Alois, Nepomuk ve hepsi de Nepomuk’la yakın ilişki
içinde olan üç tanığın yalanından ibaret olan ufak bir yolsuzluğun
eşlik ettiği (babanın yokluğunda babalık hakkı yasal olarak kabul
edilemez)- bu yasallaştırma işi niçin 1876 yılına dek ertelenmiştir?15
İşin içinde, Nepomuk’tan Alois’e kalan mirasın olması ihtimal
dahilinde görünmektedir. Ama bu iş için niye bir soyadı değişikliği
gereksin ki? Hiç oğlu olmayan Nepomuk’un, o sıralar karısı elli
yaşında olan Alois’le soyunu sürdürme düşüncesinde olması pek
mümkün görünmemektedir; en azından bu tek başına yeterli bir
neden değildir.
Bu soruların yanıtları zamanın sisleri içinde kaybolmuştur ve
tarihsel bir önem taşıma ihtimalleri pek yoktur. Ama Johann Georg’in
babalığına gölge düşüren şeyler varsa, o halde gerçek baba kim
olabilir? Ortadaki diğer aday Nepomuk’un kendisidir. Alois’i “evlat
edinmiş”, bakıp büyütmüştür. Ve karısı Eva Maria’nın ölümünden üç
yıl sonra yapılan soyadı değişikliğinin arkasındaki güdü belki de
budur. Soyadı değişikliğinin Nepomuk’un Alois’i yasal mirasçısı
yapmasıyla ilgisi var gibi görünmektedir. Nepomuk’un 1888 yılındaki
ölümü üzerine beklenti içindeki varislere sürpriz haber verilmiş ve
onlara hiçbir şey kalmadığı söylenmiştir. Ama hemen altı ay sonradır
ki, o güne dek eline hiç böyle büyük miktarlarda para geçmemiş olan
Alois Hitler, Spital’dan çok da uzakta olmayan bir araziyi ve içindeki
muhkem evi 4000-5000 gulden arası bir fiyata satın almıştır. 16 Bu
durumda şu senaryo akla daha yakın gelmektedir: Alois’in gerçek
babası Johann Georg değil, Nepomuk’dur; Johann Georg, Maria
Anna’yla evliliği sırasında kardeşinin oğlu olan Alois’i reddetmiş ama
aile içi bu skandal gizli tutulmuş ve Nepomuk’un karısı hayatta iken
söz konusu soyadı değişikliği mümkün olmamıştır. 17
Bununla birlikte ortada hiçbir kanıt yoktur ve Nepomuk, karısının
ölümünden sonra bile -eğer gerçek baba kendisi ise- bunu aleni
şekilde kabul etmekten kaçınmıştır. Adolf Hitler’in Mein Kampf'ın
başlarında, babasının fakir bir rençperin (değirmenci ustası Johann
Georg’a uygun bir tanım değildir bu) oğlu olduğu şeklindeki
yorumundan bir şeyler çıkarılabilir. 18 Ancak Hitler Mein Kampf'ın
otobiyografik kısımlarındaki detaylarla ilgili olarak sık sık ya
dikkatsiz davranmış ya da geçerli olmadığı açık bilgiler vermiştir, bu
nedenle büyük babasıyla ilgili bu kısa ve kabataslak tanıma çok fazla
önem atfetmek hata olabilir (çünkü kastedilen Nepomuk ise, onun
durumu da fakir bir rençper olarak tanımlanamaz). 1876 yılında
Alois’in seçtiği isim olan “Hitler’’in, (Johann Georg’un ismi)
Hiedler’den çok (Nepomuk’un ismi) “Hüttler”in kasti bir yansıması
olduğu da iddia edilmiştir. Ama bu, ondokuzuncu yüzyılın sonlarından
önce sabit bir formu olmayıp, düzensizce değişen bir ismin belli bir
biçiminin kabul edilmesi üzerinden yapılan aşırı bir yorum olacaktır.
“Hiedler”, “Hietler”, “Hüttler”, “Hütler” ve “Hitler” isimleri -“küçük
çiftlik sahibi” anlamına gelen bu isim- ondokuzuncu yüzyılın başlarına
ve ortalarına ait belgelerde birbirlerinin yerine kullanılmıştır ve
fonetik olarak da ayırt edilmeleri güçtür. 19 Nepomuk’un kendisi
“Hiedler” olarak vaftiz edilmiş ve “Hüttler” olarak evlenmiştir. 20
Toplumsal mevkii yükselmiş olan Alois’in, bu ismin daha az taşralı bir
formu olan “Hitler”i seçmiş olması mümkündür. Ama “Hitler”
Weitra’da yasallaştırma işlemini yapan noterin seçtiği biçim olup,
ertesi gün Döllersheim’ın kilise papazı tarafından kağıda aynen
geçirilmiş de olabilir. 21 İsmin bu biçiminin seçilme nedeni ne olursa
olsun Alois bundan memnun görünmektedir. Bundan sonra ismin bu
kullanımının dışına çıkmamış ve Ocak 1877'de yasallaşma işleminin
tamamlanmasından sonra imzasını daima “Alois Hitler” diye atmıştır.
“Hitler” şeklinde yazılışın daha ayırıcı bir nitelik taşımasından oğlu
da aynı derecede memnundur. 22
Üçüncü ihtimal ise Adolf Hitler’in büyükbabasının Yahudi olmasıdır.
Bununla ilgili söylentiler 1920'lerin başlarında Münih karelerinde
dolaşmış ve yabancı basının sansasyon yaratmaya yönelik gazetecilik
anlayışı nedeniyle 1930'larda tekrar canlandırılmıştır. “Hüttler”
isminin Yahudi ismi olduğu ve buna göre Hitler’in büyükbabasının,
Bükreş’teki Hitler isimli bir Yahudi ailesine dek izinin sürülebileceği
öne sürülmüş; hatta Alois’in babasının, Alois’in büyükannesinin
Viyana’daki evinde bir süre hizmetçilik yaptığı iddia edilen, Baron
Rothschild olduğu iddia edilmiştir. 23 Ama Hitler’in sözde Yahudi
kökeniyle ilgili en ciddi spekülasyonlar 11. Dünya Savaşı’ndan
itibaren ortaya çıkmıştır ve bunun izleri, önde gelen bir Nazi avukat
ve Polonya Genel Valisi olan Hans Frank’ın Nuremberg’deki
hücresinde celladı beklerken yazdığı hatıratında doğrudan
bulunabilir.
Frank, 1930 yılının sonlarına doğru Hitler’in onu çagırıp, yeğeni
William Patrick Hitler’den (Hitler’in baba bir anne ayrı erkek
kardeşinin, İrlandalı bir kadınla kısa süren evliliğinden olma oğlu)
aldığı bir mektubu gösterdiğini ve yeğenin bu mektupta, kökeniyle
ilgili basında dolaşan hikayelerle bağlantılı olarak Hitler’i,
damarlarında Yahudi kanı taşıdığını ifşa etmekle tehdit ettiğini iddia
etmektedir. İddiasına göre Hitler’in aile tarihini araştırmakla
görevlendirilmiş olan Frank, yine iddiasına göre Maria Anna
Schicklgruber’un çocuğunu, Graz’da, Frankenbergerler diye bilinen
bir Yahudi ailesinin yanında aşçı olarak çalışırken doğurduğunu
keşfetmiştir. Ama iş bununla da kalmaz: Çocuğunun doğumunda on
dokuz yaşında olan baba Frankenberger güya oğlunun bakımı için
çocuk on dört yaşına gelene dek düzenli para ödemiş ve Maria Anna
Schicklgruber, Frankenbergerler ile güya yıllarca mektuplaşmıştır.
Frank’a göre Hitler’in beyanı şöyleydi: Hitler, babasının ve büyük
annesinin anlattıklarından, dedesinin Graz’lı bir Yahudi olmadığını
biliyordu; büyük annesi ve kocası çok fakir olduklarından, Yahudi’yi
kandırarak çocuğun babası olduğuna ve çocuğun yetiştirilmesi için
kendilerine parasal yardımda bulunmaya ikna etmişlerdi. 24
Frank’ın hikayesi 1950’li yıllarda bayağı bir yaygınlaşmıştı. 25 Ama
hikayenin kanıtlanamaması gibi bir sorun vardı. Çünkü 1830’lu
yıllarda Graz’da Frankenberger diye bir aile yoktu. Aslında bütün bir
Steiermark’da* o dönemde hiç Yahudi yoktu çünkü 1860’lara dek
Yahudilerin Avusturya’nın bu kısmına girmesine izin verilmiyordu.
Frankenreiter diye bir aile burada yaşamıştı ama onlar da Yahudi
değildi. Maira Anna’nın değil Leopold Frankenreiter adlı kasabın
yanında çalıştığına, Graz’da bulunduğuna dair bile bir kanıt yoktu.
Maria Anna ile Frankenberg veya Frankenreiter isimli bir aile
arasında geçmiş tek bir yazışma bile ortaya çıkarılmamıştır. (Sadece
isimleri karıştırmış olduğunu iddia eden Frank’ın hikayesine göre)
Leopold Frankenreiter’in oğlu ve bebeğin sözde babası olup, onüç yıl
boyunca bebeğin finansal sorumluluğunu üstlenecek olan
Frankenreiter, Alois’in doğumu sırasında on yaşındadır. Üstüne üstlük
Frankenreiter ailesinin yaşadığı dönem koşullar öyle zorludur ki
Maria Anna Schicklgruber’e herhangi bir parasal destekte
bulunduklarına inanmak zordur. 26 Frank’ın, Hitler’in büyük
annesinden Graz hikayesinin hiçbir gerçekliği olmadığını öğrenmiş
olduğu şeklindeki iddiasının da hiçbir inandırıcılığı yoktur: Büyük
annesi Hitler’in doğumundan en az kırk yıl önce ölmüştür. Ve ayrıca
1930’lu yıllarda Hitler’in yeğeninden bir şantaj mektubu alıp
almadığı da şüphelidir. Ama durum buysa, -para koparmak için
meşhur amcasının başına sürekli dert olan- Patrick, Almanya’nın
çeşitli yerlerinde birkaç yıl daha yaşayabilecek ve Aralık 1938’de
ülkeyi terk edebilecek kadar şanslıdır. 27 ifşaatları, Ağustos 1938’de
bir Paris gazetesinde yayımlandığında Graz hikayesinden hiç
bahsedilmemektedir. 28 Gestapo’nun Hitler’in aile kökeniyle ilgili
1930’lu ve 1940’lı yıllarda yaptığı farklı araştırmalarda da Graz’ın
hiç sözü geçmez. 29 Aslında mutfak dolabında yeni bir iskelet falan
bulamamışlardır. Hans Frank’ın, celladı beklerken ve açıkça
psikolojik kriz içindeyken30 yazdığı hatıratı yanlış bilgilerle doludur
ve ihtiyatla değerlendirilmelidir. Hitler’in sözde Yahudi büyük
babasının hikayesi açısından buradaki bilgilerin hiçbir değeri yoktur.
Hitler’in büyük babası, her kimse, Graz’lı bir Yahudi değildir. 31
* Avusturya'nın güneydoğu ve ona kesimini kapsayan federal eyalet (Bundesland).(Ç.N.)
Böylece Hitler’in büyük babası olabilecek geriye kalan ciddi
adaylar Johann Georg Hiedler ve Johann Nepomuk Hiedler’dir (ya da
Hüttler). Resmi kayıtlarda Adolf'un büyük babası olarak hep Johann
Georg’un adı geçmektedir. Kanıtlar yetersizdir. Hitler’in, büyük
babasının Georg Hiedler olup olmadığından şüphelendiğine inanmak
için sağlam bir neden yoktur; muhtemelen Adolf bu durumdan
habersizdir. 32 Büyük babasının Johann Georg değil de Nepomuk
olmasının Adolf açısından tek önemi soyunda yakın bir akraba
evliliğinin varlığı olacaktır, çünkü Nepomuk aynı zamanda Adolf'un
annesinin de büyük babasıdır. 33
Hitler’in annesi olan Klara Pölzl, Nepomuk’un en büyük kızı
Johanna Hütler’in, Spital'da küçük bir çiftlik sahibi olan Johann
Baptist Pölz’le olan evliliğinden doğan on bir çocuğundan hayatta
kalan üçünün en büyüğüdür -diğer ikisi ise Johanna ve Theresia’dır.
Klara büyük babası Nepomuk’un çiftliğine komşu bir çiftlikte
büyümüştür. Klara’nın annesi Johanna ve teyzesi Walburga aslında
Nepomuk’un evinde Alois Schicklgruber ile birlikte büyümüşlerdi34
1876 yılındaki isim değişikliğinden ve babasının kimliğinin yasal
olarak belirlenmesinin ardından Alois Hitler ve Klara Pölzl kağıt
üzerinde ikinci kuşaktan kuzen olarak görünüyorlardı. 1876 yılında
on altı yaşındaki Klara, Spital’daki aile çiftliğini terk etti ve Alois
Hitler’in evinde ev işlerine bakmak üzere Braunau am Inn’e taşındı. 35
Alois Hitler o tarihte Braunau’da saygıdeğer bir gümrük memuru
idi. Bununla birlikle özel yaşamı mesleki kariyeri kadar mazbut
değildi. O güne dek üç kez evlenmişti; ilk karısı kendinden oldukça
yaşlı iken, sonraki ikisi kızı olacak yaşlarda idi. Evlilik dışı bir
ilişkisinden ve son iki evliliğinden toplam dokuz çocuk sahibi olmuş,
bunların dördü küçük yaşta ölmüşlerdi. En azından taşradaki bir
gümrük memuru için fırtınalı bir hayattı bu. 36 1860’larda zaten,
gayrimeşru bir çocuğun babasıydı. 37 1873’te, o zaman elli yaşında
olan Anna Glassl ile evlendi. Bunun bir aşk ilişkisi olması imkansız
görünmektedir. Alois’in kendinden on dört yaş büyük bir kadınla
evlenmesinin maddi sebepleri vardı; Anna’nın hali vakti yerindeydi,
ayrıca kamu görevlileriyle bağlantıları vardı. 38 Anna eğer başlangıçta
hasta değilse, kısa süre içinde hastalandı. Alois’in 1870’lerin
sonlarında, yaşadıkları yerde, Gasthaus Streil'daki genç bir hizmetçi
kızla -Franziska (Fanni) Matzelberger-olan ilişkisini öğrenmesi
şüphesiz hastalığına iyi gelmemişti. 1880 yılında, artık daha fazla
dayanamayarak Alois’ten resmen ayrıldı. 39
Alois artık açıkça Fanni ile yaşıyordu. Fanni’nin ilk faaliyetlerinden
biri kendinden bir yaş büyük olan ve açıkça potansiyel bir rakip
olarak gördüğü Klara Pölzl’ü Hitler’in evinden göndermek oldu.
Fanni, 1882 yılında evlilik dışı bir oğlan çocuğu doğurdu; Alois
Matzelberger ismiyle vaftiz edilen çocuk, Anna Hitler’in 1882’de
ölümünün hemen ardından babasının nüfusuna geçirildi. Cenazeden
altı hafta sonra da Alois ve Franziska evlendiler. Düğünün üzerinden
iki ay bile geçmemişti ki ikinci çocuk Angela doğdu. Fakat Fanni 1884
yılında tüberküloza yakalandı ve Ağustos ayında yirmi üç yaşında
öldü. 40
Anna hastalığı sırasında Braunau’da değil, temiz havasından dolayı
köyde kalıyordu. Küçük yaştaki iki çocuğuna bakması için Alois’in
başvurduğu kişi Klara Pölzl oldu ve Klara tekrar Braunau’ya döndü.
Fanni daha yeni mezarına girmişti ki Klara hamileydi. Kağıt üzerinde
ikinci kuşaktan kuzen olarak göründüklerinden Alois ve Klara’nın
evlenebilmesi için Kilise’den izin çıkması gerekiyordu. 1884’ün
sonlarında, dört aylık bir beklemenin ardından izin kağıdı Roma’dan
nihayet geldi; bu arada Klara’nın durumu aşikar bir hal almıştı. Ve
çift 7 Ocak 1885’de evlendi. Düğün töreni sabah altıda yapıldı.
Alelacele yapılan törenin ardından Alois gümrükteki işinin başına
döndü. 41
Alois’in üçüncü evliliğinden olan çocuklarının ilki olan Gustav Mayıs
1885’de doğdu. ikinci çocuk Ida sonraki yılın Eylül ayında,
doğumundan birkaç gün sonra ölen Otto ondan olabildiğince kısa bir
süre sonra doğmuştu. Ama Klara’nın yaşayacağı asıl trajedi, Gustav
ve Ida’nın difteriye yakalanıp, biri Aralık 1887’de, diğeri Ocak
1888’de olmak üzere birkaç hafta ara ile ölmesi idi. 42 1882 yazında
Klara tekrar hamile kalmıştı. 20 Nisan 1889 akşamı saat altı
buçukta, kasvetli ve dondurucu bir Paskalya günü43 , “Gasthof zum
Pommer”, Vorstadt No:219 adresindeki evinde dördüncü çocuğunu -
hayatta kalan tek çocuğunu- doğurdu: Bu çocuk Adolf Hitler idi. 44
Adolf, Mein Kampf'ın ilk cümlelerinde, Braunau am Inn’de doğmuş
olmanın onun için nasıl bir lütuf olduğundan bahseder, çünkü bu yer
onun ileride birleştirmeyi amaç edineceği iki ülkenin sınırında yer
almaktadır -nitekim bu hedef Nazi hareketinin amaçlarından biri
olmuştur. 45 Bununla birlikte Braunanu’ya dair pek az şey
hatırlamaktadır; çünkü 1892 yılında babasının, ilkokul mezunu bir
devlet görevlisinin atanabileceği en yüksek mevkiye, Yüksek Gümrük
Tahsildarlığımla atanması üzerine ailecek Bavyera’daki Passau
şehrine taşınacaklardı. Adolf böylece üç yaşında sınırın Almanya
tarafını terk etti46 Genç Hitler’in sayısız adres değişikliklerinden
sadece biridir bu.
Adolf'un çocukluğunun ilk yıllarına ait tarihsel kayıtlar nadirdir.
Mein Kampf'taki kendi beyanları ayrıntılarda yanlışlarla doludur ve
yorumlarla renklenmiştir. Ailenin ve tanıdıkların savaş sonrası
beyanları ise temkinli bir gözle irdelenmelidir. Üçüncü Reich
dönemindeki kayıtlar da geleceğin Führer’inin çocukluğunu
yüceltmek kaygısını güdebildiğinden aynı şekilde şüpheyle ele
alınmalıdır. Psikologlar ve “psikotarihçiler” açısından şekillendirici
bir dönem olarak önem taşıdığından, çoğu şeyin geriye yönelik bir
tahmin üzerinden kurulduğu gerçeği asla göz ardı edilmemelidir. 47
Maddi koşullar açısından Hitler ailesi refah içinde yaşayan orta
sınıf bir aileydi. Alois’le Klara’nın dışında aile üyelerini, Alois’in ikinci
evliliğinden olma iki çocuğu -küçük Alois (1896 yılında evden
ayrılmıştır) ve Angela-, Adolf, erkek kardeşi Edmund (1894 yılında
doğmuş fakat 1900 yılında hayata veda etmiştir) ve kız kardeşi Paula
(1896 yılında doğmuştur) oluşturuyordu. Rosalia Schichtl adında bir
kadın, aşçı ve hizmetçi olarak çalışıyordu. Adolf'a çok düşkün olan
kötü huylu kambur teyze Johanna da onlarla yaşıyor ve ablasına
bayağı bir yardımı dokunuyordu. Alois 1889’da mirasa konup, evi ve
araziyi aldıktan sonra orta düzeyde bir servet sahibi olmuştu. Sabit
bir geliri vardı ve bu gelir bir ilkokul müdürünün gelirinden
fazlaydı. 48
Fakat mutlu ve uyumlu bir aile hayatları yoktu. 49 Alois tipik bir
taşra devlet memuru idi -kendini beğenmiş, statüsünden dolayı kibirli,
mizah duygusundan yoksun, ukalaca dakik, kendini görevine adamış
biriydi, içinde bulunduğu toplulukta saygı görüyordu. Ne zaman
parlayacağı belli olmayan aksi karakterini hem evde hem işte
sergiliyordu. Baca gibi tütüyor ve işten çıktıktan sonra eve
gelmektense bir birahane masasının başında etrafındakilerle
tartışmayı tercih ediyordu. Çocuklarının yetiştirilmesiyle ilgilendiği
yoktu. Mutluluğu yuvasından çok dışarıda buluyordu. 50 Ancılık onda
bir tutkuydu. Her gün Passau’daki görev yerinden yarım saatlik
yürüyüşle ulaşılan an kovanlarını ziyaret ediyor ve dönüş yolundaki
meyhaneye mutlaka uğruyordu. Çocuk gürültüsüyle dolu evine
gitmeden önce biraz kafasını dinlemek istiyor olmalıydı. Arı
kovanlarını koyabileceği küçük bir arazi parçasına sahip olma hedefi
1889 yılında gerçekleşti. Nepomuk’tan kalan miras, doğduğu yerde,
Waldviertel'deki Spital’da bir mülk satın almasına imkan tanımıştı. Bu
mülkü üç yıl sonra satacak fakat küçük çaplı iki arazi daha satın
alacaktı. 51 Alois evde otoriter, mütehakkim ve dediğim dedik bir
koca; katı, mesafeli, buyurgan ve karşı çıkılmaz bir baba idi.
Evlenmelerinin üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra bile Klara
ona “Amca” diye hitap etme alışkanlığını bırakamamıştı. 52 Alois‘in
ölümünden sonra dahi mutfakta pipolarının durduğu rafı boşaltmamış
ve yeri geldiğinde, pipoların orada durmasının sanki Alois’in
otoritesinin varlığının hâlâ orada olduğunu ima ettiğini belirtmiştir. 53
Küçük çocukların babalarında bulamadıktan şefkati anneleri telafi
etmiştir. Yahudi bir doktor olan Eduard Blochün, Nazi
Almanyası’ndan zorunlu göçünün ardından verdiği bir beyana göre,
Klara Hitler “basit, mütevazı, müşfik bir kadındı. Uzun, kahverengi
saçlarını hep örerdi. Uzun ve oval yüzündeki tirşe gözlerinde hoş bir
ifade olurdu.”54 Yumuşak başlı, çekingen, sessiz, düzenli olarak
kiliseye giden dindar biri olan Klara evi çekip çevirme; ve her şey bir
yana öz ve üvey evlatlarının bakımını sağlama işini üzerine almıştı.
1887-1888 yılında ilk üç çocuğunun birkaç hafta ara ile bebek yaşta
ölümleri ve 1900 yılında beşinci çocuğu Edmund’un altı yaşına
varmadan ölmesi onun için ağır darbeler olmalıdır. 55 Sinirli, duygusuz,
zorba bir kocayla yaşamak, dertlerine tuz biber ekmiş olmalıdır.
Kederli, bitkin bir kadın izlenimi yaratması şaşırıcı değildir. Hayatta
kalan iki çocuğu Adolf ve Paula’ya koruyucu, boğucu bir sevgi ve
bağlılık geliştirmesinde de şaşırtıcı bir yön yoktur.56 Sonuçta Klara -
üvey olanlar da dahil olmak üzere- çocuklarından, bilhassa Adolf dan
sevgi ve şefkat görüyordu. Dr. Bloch, “annesine duyduğu sevgi onun
en göze çarpan özelliğiydi,” diye yazacaktır daha sonra. “Olağan
anlamda bir ‘anne kuzusu’ olmasa da” diye ekleyecektir, “başkasıyla
daha yakın bir bağı olduğuna asla tanık olmadım.”57 Hitler Mein
Kampf vaki, bir insana duyduğu şefkatin ender ifadelerinden birinde
şöyle demekte dir: “Babama saygı gösterdim, ama annemi sevdim.”58
Yeraltı sığınağındaki son günlerinde bile annesinin resmi hep
yanındaydı. Münih, Berlin ve Obersalzberg’deki (Berchtesgaden
yakınlarındaki dağ evi) odalarında annesinin bir portresi hep
mevcuttu. 59 Aslına bakarsak, annesi belki de tüm hayatı boyunca
sevdiği tek kişi idi.
Adolfun çocukluk yılları aşırı kaygılı bir annenin boğucu sevgisi ve -
uysal Klara’nın, öfkesinden oğlunu korumakta yetersiz kaldığı-
disipliner bir babanın tehditkar varlığıyla geçmiştir. Adolfun
kızkardeşi Paula annesinin verdiği savaşı şöyle anlatmıştır: “aşırı sert
bir babayla, muhtemelen başa çıkılması güç, hareketli çocukları
arasında kalmış, yumuşak ve hassas bir insandı o. Annemle babam
arasında bir fikir ayrılığı ya da münakaşa olduğunda bunun sebebi
hep biz olurduk. Ama babamın aşırı sertliğine maruz kalan ve her
gün çığlıklarla kırbaçlanan genelde ağbim Adolfdu... Diğer yandan
annem ona öyle bir şefkat gösterirdi ki, babamın sertlikle
başaramadığı şeyi işte bu şefkatle elde etmeye çalışırdı!”60 Hitler
1940'lı yıllarda şömine başında geç saatlere dek süren oturmaları
sırasındaki monologlarında sık sık, babasının ani öfke patlamalarının
ve bunun ardından onu nasıl dövdüğünü anlatmış, babasını
sevmediğini, ona karşı duyduğu tek hissin korku olduğunu
söylemiştir. Çok sevdiği ve bağlı olduğu zavallı sevgili annesi ise -
annesinden hep böyle bahsederdi- Adolf'un yediği bu dayakların
üzüntüsü ile yaşar, bazen oğlu kırbaçlanırken kapının dışında
beklerdi. 61
Alois'in şiddeti büyük olasılıkla karısına da yöneliyordu. Mein
Kampf'tâ, görünüşte işçi ailelerinin koşullarını anlattığı bir
bölümünde Hitler, çocukların, annelerinin sarhoş babalan tarafından
dövülmesine nasıl tanık olduklarından bahsetmiştir. Burada
anlattıkları muhtemelen kendi çocukluğundan kaynaklanmaktadır. 62
Geçmişindeki bütün bu şeylerin onun kişiliğininin gelişimine nasıl bir
katkıda bulunduğu bir spekülasyon konusudur. 63 Ama çok derin bir
etkisinin olduğundan şüphe edemeyiz.
Yüzeyin altında, geleceğin Hitler’i biçimlenmektedir. Bir
spekülasyon olarak kalacak olmakla birlikte şöyle diyebiliıiz;
Sonraları kadınların yumuşak başlılığını küçümseyen hükmedici tavrı,
hükmetmeye duyduğu açlık (acımasız, otoriter bir baba figürü olan
Lider imajı), derinlikli kişisel ilişkiler kurmadaki başarısızlığı,
insanlığa karşı duyduğu soğuk düşmanlık ve -birleştirici bir unsur
olan aşırı narsizminin içine gizlenmiş olan ölçüsüz ve içten içe gelişen
bir kendinden nefret temayülünü yansıtan- gayet derin bir nefret
besleme yeteneği; bütün bunların kökeni, Adolf'un çocukluğundaki
ailevi koşulların bilinçaltı etkisinde aranmalıdır. Ama varsayımlar
tahmin olarak kalmalıdır. Adolf'un çocukluğuna ve ilk gençliğine dair
somut veriler, bir bütün oluşturacak şekilde biraraya getirildikleri
takdirde, ilerde ortaya çıkacak şeyin hiçbir göstergesini taşımazlar.
“Katil diktatörün içindeki sapkın” yeniyetmeyi bulma çabalarının
ikna'edici olmadığı kanıtlanmıştır. 64 Ortaya çıkacak olan şeye dair
bilgimizi unutsak, bu ailevi koşullara, maruz kalan çocuğa sempati
bile duyabiliriz. 65
II
Rudolf Hess,
NSDAP içinde Hitler’e yöneltilen eleştirilere verdiği yanıt,
11 Ağustos 1921
Reichswehr, milliyetçi ajitasyon için ondaki mevcut yeteneği
keşfetmeseydi, Hitler toplumun kıyısındaki yerine geri dönmek için
gereken tüm koşullara sahipti. Kişisel bir başarı kazanma ihtimali
düşük, küskün bir savaş emektarıydı olup olacağı. “Söz
söyleyebildiğini” keşfetmemiş olsaydı, hayatını siyaset üzerinden
kazanma şansına sahip olamayacaktı. Fakat esas olarak, Almanya’nın
savaş sonrasındaki sıradışı atmosferi ve bilhassa, Bavyera’nın o eşsiz
koşulları olmasaydı, Hitler her koşulda kimsenin dinlemediği bir hatip
olacaktı. “Yeteneği” manasız kalacak ve kabul görmeyecekti; nefret
tiradları hiçbir yankı bulmayacak, bağlı olduğu güç mecralarına yakın
olanlardan gördüğü destek her an elinin altında olmayacaktı.
Hitler Eylül 1919’da, yeni kurulmuş olan Alman İşçi Partisi’ne
girdiğinde hâlâ önemsiz biriydi -kendi ifadesiyle “adsız sansızlar
arasındaydı. 1 Partiye girişini izleyen üç yıl içinde övgü ve
pohpohlamalarla dolu çok sayıda mektup almaya, milliyetçi
çevrelerde Almanya’nın Musssolini’si diye anılmaya, hatta
Napolyon’la karşılaştırılmaya başlandı. 2 Dört yıldan biraz daha uzun
bir süre sonra ise, devlet iktidarını cebren ele geçirmeyi amaçlayan
bir girişimin, yalnızca bölgesel değil ulusal lideri olarak nam
kazanacaktı. Elbette ki bu girişimi çok kötü bir şekilde başarısızlığa
uğradı; siyasi “kariyerdi sona ermiş gibi görünüyordu (aslında öyle de
olması gerekiyordu). Ama o artık “birisi”ydi. Hitler’in adsız sansız bir
kimse konumundan, şöhretli ve önemli bir şahsiyet konumuna
şaşırtıcı yükselişinin ilk kısmı Münih’teki bu yıllara -siyasi çıraklık
yıllarına- denk düşmektedir.
Bölgesel çapta bile olsa böyle önemli ve şöhretli bir kimse
statüsüne ani yükselişi doğal olarak olağanüstü bazı kişisel
niteliklere sahip olduğunu düşündürecektir. Hitler, şüphesiz, hesaba
katılması zorunlu politik bir güç haline gelmesine katkıda bulunan
kişisel özelliklere ve yetilere sahipti. Bunları görmezliğe gelmek veya
bütünüyle küçümsemek, onunla alay eden ve onu başkalarının
çıkarlarının salt bir maşası olarak gören siyasi hasımlarının yaptığı
aynı hataya düşmek ve onu küçümsemek olur. Fakat yine de Hitler’in
kişiliği ve yetenekleri -bunları kabul etmiş olsak dahi-, 1922 yılı
itibariyle völkisch kampta şahsına giderek artan oranda, savurganca
yöneltilen pohpohlamaları tek başına açıklamaz. Liderlik kültünün
kökenleri, Hitler’in özel niteliklerinden çok, o dönemde Alman
toplumunun bazı kesimlerinde hüküm süren beklentileri ve
zihniyetleri yansıtmaktadır. Kaldı ki ayak takımına hitap eden bir
hatip olarak yetenekleri de tek başına onu, Alman devletinin gücüne
karşı bir başkaldırının öncülüğünü yapabileceği bir pozisyona, birkaç
saatliğine dahi -sonradan bakıldığında o saatler bir melodramı, hatta
bir farsı andıracaktır- yükseltmeye yetmeyecektir. Bu kadar ileriye
gidebilmek için nüfuzlu hamilere ihtiyacı vardır.
Kaybedilmiş bir savaşın, devrimin ve sapkın bir yön taşıyan milli
aşağılanma duygusunun sonucunda değişen koşullar olmasaydı,
Hitler adsız sansız biri olarak kalmaya devam edecekti. 1919 yılı
süresince fark etmeye başladığı üzere esas yeteneği, hüküm süren
koşullarda bir dinleyiciye, onun temel siyasi duygularını
paylaşıyormuş duygusunu verebilmesiydi; bunu konuşarak, retorik
gücüyle, sahip olduğu önyargının kuvvetiyle, Almanya’nın bu beladan
kurtulmasının tek bir yolu olduğu ve üzerine basa basa belirttiği gibi
bu yegane yolun milli yeniden doğuştan geçtiği inancıyla yapıyordu.
Başka bir zamanda, başka bir yerde aynı mesaj tamamen etkisiz,
hatta absürd olabilirdi. Aslında 1020’lerin başlarında, Hitler’i taşralı
Bavyeralı bir elebaşı ve kışkırtıcı olarak tanıyan daha geniş bir nüfus
bir yana, Münih’teki vatandaşların çoğunluğunu dahi böyle bir
mesajla cezbetmek mümkün olmayabilirdi. Buna rağmen, bu
zamanda ve bu yerde, Hitler’in mesajı, Münih birahanelerindeki
nahoş toplantılarda mevcut olan zaptedilmesi zor duygulara, yani
kendine çıkış yolu bulamayan saldırganlığa, küskünlüğe, hayal
kırıklığına, korku ve kızgınlık duygularına hitap ediyordu.
Konuşmalarındaki zorlayıcı tarzın ikna edici olması büyük oranda,
Almanya’nın problemlerine dair cezbedici derecede basit saptamaları
ve reçeteleri içeren kanaatinin kuvvetinden kaynaklanıyordu.
Her şey bir yana, Hitler içinde çok derinlerine kök salmış nefreti
başkalarına aktararak onların nefretini alevlendiriyordu ve bu ona
çok doğal geliyordu. Üstüne üstlük, savaş sonrasının değişen
koşullarında bu yöntem daha önce hiç olmadığı kadar etkili oluyordu.
Viyana’da Erkekler Yurdu’nda, Münih kafelerinde ve cephede alay
karargahında ayrıksı bulunmuş ve -en iyi ihtimalle- hoşgörüyle
karşılanmış olan şey, şimdi Hitler’in en kıymetli özelliği halini almıştı.
Sırf bu bile, değişimin Hitler’in faaliyet gösterdiği çevrede ve genel
koşullarda gerçekleştiğini; ve siyasi sahnede ilk öne çıkışını
açıklamak için Hitler’in kişiliğinden çok, öncelikle, onu destekleyen,
ona hayran olup bağlanan insanların -yalnızca güçlü hamilerinin
değil- saiklerine ve faaliyetlerine bakmamız gerektiğini düşündürür.
Buradan çıkarak, Bavyera’da etkili ve nüfuzlu çevrelerden aldığı
destek ve koruma olmasaydı Hitler’in siyasi bir hiç olarak kalacağı
gerçeğine varırız -fakat bu sonuca varırken, onun “yönetici sınıfların”
kuklasından başka bir şey olmadığını farz etme hatasına
düşmemeliyiz. Bu dönem boyunca Hitler’in kendi kaderini bilinçle
çizdiği durumlar ya çok enderdir ya da hiç yoktur. Alınan önemli
kararlar -1923 yılındaki darbe girişimini planlamak üzere 1921
yılında parti liderliğini devralması- dikkatle düşünülmüş faaliyetler
değil, zevahiri kurtarmak için ileriye doğru yapılmış umutsuzca ve
çılgınca hareketlerdir; başından sonuna dek Hitler’in davranış
özelliği zaten budur.
Bu erken yıllarda Hitler döneme, benzersiz ya da özel birtakım
fikirlere sahip bir ideolog olarak değil bir propagandist olarak damga
vurmuştur. Münih birahanelerinde kabul ettirmeye çalıştığı fikirlerde
yeni, orjinal, farklı veya ayırıcı hiçbir nitelik yoktur. Bunlar çeşitli
völkisch gruplar ve hizipler tarafından savunulan, temel noktalarıyla
savaş öncesinde Pan-Germenler tarafından zaten oluşturulmuş
bulunan genel geçer fikirlerdir. Hitler bu fobileri, önyargıları ve
küskünlükleri, başka hiçkimsenin yapmadığı bir şekilde bir araya
getirip, seslendirdi. Onun bizzat yaptığı, hiç de orijinal olmayan
fikirleri orjinal bir şekilde ortaya koymaktı. Başkaları da aynı şeyleri
söylemiş fakat hiçbir etkide bulunamamışlardı. Ne söylediğinden çok
nasıl söylediğiydi önemli olan. Bütün “kariyeri” boyunca öne çıkan
hep sunuş şekliydi. Konuşarak etkide bulunmanın yolunu bilinçli bir
şekilde öğrenmişti. Etkili bir propagandanın nasıl tasarlanacağını ve
belli günah keçilerini hedeflemenin etkisinin en yüksek noktaya nasıl
vardırılacağını öğrenmişti. Bir diğer deyişle kitleleri harekete
geçirmeyi öğrenmişti. Onun açısından bu, politik hedeflere varacak
rotanın başlangıç noktasıydı. Başka bir yolun değil de sadece kendi
yolunun başarıya ulaşacağına kendini inandırma yeteneği, diğerlerine
aktardığı kanaatlerine zemin teşkil ediyordu. Öte yandan
birahanelerdeki kalabalık topluluklardan -sonraları da gösterilerdeki
büyük kitlelerden- aldığı yanıt ona, o dönemlerde sahip olmadığı
şeyleri veriyordu: kendinden emin olma, öz güven ve emniyet
duygusu. Heinrich Hoffmann’a göre, 1920’lerin başlarında Hermann
Esser’in düğün töreninde kısa bir konuşma yapması istendiğinde,
“Ben konuştuğumda karşımda bir kalabalık olmalı” demişti, “samimi
küçük bir çevre içinde ne söyleyeceğimi hiç bilemem. Sizi hayal
kırıklığına uğratmış olacağım ve bunu yapmaktan nefret ederim. Aile
toplantılarında ya da cenaze törenlerinde bir konuşmacı olarak hiçbir
işe yaramam.”3 Hitler’in şahsi münasebetlerinde sık sık görülen
sıkılganlığı ve huzursuzluğu, büyük bir konuşmanın gösterişli
ortamında dinleyicilerin duygularını keşfetmede gösterdiği ustalıkla
taban tabana zıttı. Ona sadece coşkun kitlelerin verebileceği,
orgazmı andıran bir heyecana ihtiyaç duyuyordu. Coşku dolu bir
karşılıktan ve sevinç içindeki kalabalıkların çılgınca alkışlarından
aldığı doyum kişisel ilişkilerindeki boşluğu ödünlüyor olmalıydı. Daha
da önemlisi bu, otuz yıldan beri ilk kez -savaş sicilinden duyduğu
gurur dışında- kazandığı bir başarının işaretiydi; yoksa, şişkin
egosunu dengeleyecek hiçbir gelişme kaydedememişti.
Basitlik ve tekrar, Hitler’in konuşurken kullandığı iki temel silahtı.
Bunlar, mesajının değişmeyen temel noktaları çevresinde dönüp
duruyordu; kitlelerin millileştirilmesi, 1918’deki büyük
mağlubiyetinin tersine çevrilip bir galibiyete dönüştürülmesi,
Almanya’nın içteki düşmanlarının yok edilmesi (her şeyden öte
Yahudiler’in “ortadan kaldırılması”), dıştaki mücadeleler için ve
Almanya’nın bir dünya gücü konumuna gelmesi için gerekli maddi ve
manevi canlanmanın gerçekleştirilmesi. 4 Almanya’nın “kurtuluşu”na
ve yeniden doğuşuna giden böyle bir yol fikri, 1915 Eylül’ünde
Gemlich’e o mektubu yazdığı tarihe dek, embriyo halinde de olsa
zaten kısmen oluşmuştu. 5 Bununla birlikte, daha eklenmesi gereken
önemli noktalar da vardı. Söz gelimi Doğu Avrupa’da bir “yaşam
alanı” arayışını içeren temel fikir, söz konusu on yılın ortalarına dek
bu mesaja tam olarak dahil edilmemişti. Düşüncelerinin, tam olarak
olgunlaşmış ve bundan sonra da hiç değişmeyecek olan karakteristik
Weltanschauung’u oluşturacak şekilde biraraya gelmesi iki yılı
alacak ve bu, darbe fiyaskosunun ardından olacaktı.
Fakat bütün bunlar, Hitler’in Münih’teki önemsiz bir ırkçı partinin
birahane ajitatörü olarak başladığı siyasi “kariyeri”nin ilk bölümünü
ve bu partinin lideri olacağı koşulları biçimlendirecek önemli
gelişmeleri başlatacaktır.
I
Buna bağlı olarak, zayıflamış bir hareketi tekrar inşa etmek üzere
Landsberg’den ayrıldığında, Hitler’in liderlik iddiaları yalnızca
völkisch hareket içinden gelen harici bir yüceltilmenin sonucu
değildi; aynı zamanda bunlar hem içsel bir dönüşüme yol açmış, hem
de kendisine dair yeni bir algıyı ve rolüne dair yeni bir farkındalığı
pekiştirmişti. Mesihçe iddialarının altında gerçeklik duygusu
bütünüyle kaybolmuş değildi. Hedeflerine nasıl ulaşabileceğine dair
hiçbir somut kanaati yoktu. Hedeflerinin ancak uzak gelecekte
meyvesini vereceğini hayal ediyordu. 165 “Dünya görüşü” birkaç temel
ancak hiç değişmeyen ilkeden ibaret olduğundan, kısa dönemli
taktiksel ayarlamalarla bağdaşıyordu. Daha alt düzeydeki Nazi
liderleri tarafından kabul edilen bazı hassas ideolojik noktalara ve
özel meselelere dair, normalde çelişki taşıyacak durumlarda uzlaşma
ve uyuşma imkanı sağlıyordu. Temel “dünya görüşü” çerçevesi içinde
Hitler, destekçileri tarafından fazlasıyla önem atfedilen ideolojik
meselelere karşı esnek, hatta kayıtsız bir tavır içindeydi. O
dönemdeki muhalifleri ve daha sonraki yorumcuları, sık sık Nazi
ideolojisinin aktivizmini hafifsemek hatasına düşmüşlerdir; bunun bir
sebebi bu aktivizmin çok geniş bir alana yayılması, ikinci nedeni ise
Nazi propagandasının sinikliğidir. 166 İdeoloji genelde Hitler’in
iktidara ve tiranlıga yönelik tutkusunun bir kisvesinden ibaret
görülmüştür. 167 Bu, Hitler’in -az sayıda ve ham olan- temel fikirlerinin
itici gücünü yanlış değerlendirmektir. Bu, söz konusu fikirlerin Nazi
partisi ve 1933'ten sonra da Nazi devleti içindeki fonksiyonlarını
yanlış değerlendirmektir. Aslında Hitler için önemli olan iktidara
giden yoldur. Bunun için çoğu prensibini kurban etmeye hazırdır.
Fakat bazıları -onun için temel önem taşıyanlar- yalnızca değişmez
bir nitelik taşımakla kalmaz, bunlar aynı zamanda onun iktidar ve güç
anlayışının özünü oluşturmaktadır. Nihayetinde oportünizmi de
şekillendiren hep iktidar ve güç nosyonunu belirleyen temel fikirler
olmuştur.
Landsberg’deki ayların ardından, darbe öncesi dönemin aksine
Hitler’in kendine inancı öyle boyutlardadır ki, kendini Almanya’ya
milli kurtuluşa giden yolu göstermeye yazgılı kişi, Nasyonal Sosyalist
“düşünce”nin seçkin unsuru ve völkisch hareketin yegane lideri
olarak görebilmektedir. Serbest bırakılmasının ardından yüzyüze
kaldığı görev ise başkalarını da buna inandırmaktır.
VIII
HAREKET ÜZERİNDE
HAKİMİYET SAĞLAMAK
"Şahsen ben Herr Adof Hitler'e hiç itirazsız itaat ederim. Niye
mi? O önderlik yapabildiğini kanıtlamıştır. Görüşlerine ve
iradesine dayanarak nasyonal sosyalist düşünceyi birleştiren bir
yaratmış ve ona önderlik etmiştir. O ve bir bütündür; ve bu
durum, başarının tartışmasız birinci maddesini, yani birliği
gerçekleştirmektedir."
8. Savaş sırasında geçici bir sükun anında, Batı Cephesi’ndeki bir siperde Alman
askerleri.
9. "Kızıl Ordu"nun geçit töreni sırasında, Münih’in Neuhausen bölgesindeki silahlı
KPD üyeleri, Mayıs 1919.
10. Karşıdevrimci Freikorps birlikleri Münih’e girerken, 1919 yılı Mayıs başları.
11. Anton Drexler, 1919’da DAP’ı (Alman işçi Partisi) kuran kişi.
14. Hitler, Münih’te Marsfeld’de NSDAP’ın ilk Parti Kongresi'nde konuşurken, 28 Ocak
1923.
15. Hitler konuşuyor! NSDAP mitingi, Circus Krone, Münih, 1923.
18. Darbe: Ludwigstrabe’de Savaş Bakanlığının dışında barikat kurmuş olan silahlı
SA milisleri (ortada, eski Reich bayrağını taşıyan, Heinrich Himmler, yakası kürklü bir
palto giymiş olan, Ernst Röhm), Münih, 9 Kasım 1923.
19. Darbe: Münih civarındaki bölgelerden gelen silahlı darbeciler, 9 Kasım 1923.
20. Darbe davasının sanıkları: soldan sağa, Heinz Pemet, Friedrich Weber, Wilhelm
Frick, Hermann Kriebel, Erich Ludendorff', Adolf Hitler, Wilhelm Brückner, Ernst Röhm,
Robert Wagner.
21. Hitler, hapisten çıktıktan hemen sonra, Landsbergam Lech şehrinin giriş
kapısında, soğuktan dolayı Hoffman tarafından aceleyle çekilen fotoğraf için poz
veriyor.
26. Parti Kongresi, Weimar, 3-4 Temmuz 1926: Açık renk bir trençkot giymiş olan
Hitler, bir arabanın içinde ayakta durmuş SA’nın geçit törenini izliyor. Pankartta yazan
slogan: "Marksizm’e ölüm". Hitler’in sağındaki Wilhelm Frick ve hemen önünde
kameraya doğru bakan, Julius Streicher.
27. Parti Kongresi, Nuremberg, 21 Agustos 1927: soldan saga, julius Streicher, Georg
Hallermann, Franz von Pfeffer, Rudolf Hess, Adolf Hitler, Ulrich Graf.
Luise Solmitz,
Nisan 1932’de Hamburg’da
Hitler’in konuşmasını dinlemiş olan bir öğretmen
Krizin ağır yükü bütün bir ekonomik hayatı durdurma tehdidi
içeriyordu. Binlerce fabrika kapanmıştı. Açlık Alman
emekçilerinin hergünkü arkadaşıydı. Buna bir de Yahudilerin
elinde tuttuğu yapay kıtlık kırbacı ekleniyordu; bu kırbaç
emekçileri evlerinden çıkıp köylülerden yiyecek dilenmeye
gönderiyordu... Hükümetin aldığı önlemler halkın öyle
aleyhineydi ki dürüst bir emekçi bile sırf yiyecek bulmak için
hırsızlığa başvurmak zorunda kalıyordu... Ev soygunları da
sıradan olaylar halini almıştı, polisin işi gücü vatandaşların
malını mülkünü korumak olmuştu. Komünistler haricinde bütün
vatandaşlar daha iyi günlerin özlemini çekiyordu. Ekonomik
koşullar kötüye gidince pek çok kişi benim gibi varını yoğunu
kaybetmişti. Ve 1930’un başlarında Nasyonal Sosyalist Parti’ye
katıldım. 1
Bir kişinin Nazi oluşunun hikayesidir bu. Bir başkası ise şöyle
anlatmaktadır:
İyi ilişkilere sahip, kent kökenli bir Katolik soylusu olan yeni
Şansölye Franz von Papen, eskiden bir diplomat ve Zentrum’un sağ
kanadındaki baş muhafazakârlardan biriydi. Brüning’in düşüşünden
birkaç gün önce onun ismini telaffuz eden Schleicher olmuştu.
Schlieicher Hindenburg’un Papen’i ataması için zemin hazırlamakla
kalmamış, aynı zamanda kabinede yer alacak bakanların isimlerini
içeren bir liste de oluşturmuş, hatta bunların bazılarıyla Papen görevi
kabul etmeden önce konuşmuştu. 325 Partilerden bağımsız olan bu
“baronlar kabinesiyle Papeu’in parlamenter bir hükümetteymiş gibi
davranmasına gerek yoktu. Reichstag’da çoğunluk sağlama derdi
olmadığından sadece olağanüstü hal kararnamelerine -ve NSDAP’ın
hoşgörüsüne- bağlı olacaktı. Papen göreve gelmesinden bir hafta
sonra ilk defa olmak üzere Hitler’le karşılaştı. Savaştan sonra yaptığı
bir açıklamada “tuhaftır ki onu hiç de etkileyici bulmamıştım,” diye
belirtecekti.
“Hitler Reich Şansölyesi. Masal gibi bir şey bu,” diye yazmıştı
Goebbels günlüğüne. 253 Aslında imkansız olan bir şey gerçekleşmişti.
Bir yıl öncesinde Nazi fanatikleri dışında pek az kişinin mümkün
olduğunu düşündüğü şey gerçekleşmişti. Tüm tuhaflıklara rağmen,
Hitler’in -başka bir alternatifin olmamasından kaynaklanan- saldırgan
dikbaşlılığı karşılığını almıştı. Kendi başına başaramadığı şeyi,
yüksek mevkilerdeki “dostları” onun adına gerçekleştirmişti. “Adsız
sansız Viyanah”; “meçhul asker”; birahane demagogu; yıllardır
siyasetteki çılgın bir marjinal partinin lideri olmaktan öteye
geçememiş, sofistike devlet aygıtına dair en ufak fikri olmayan biri;
yegane özelliği milliyetçi kitlelerin en adi içgüdülerini olağanüstü bir
yetenekle harekete geçirerek destek toplamak olan bu kişi şimdi
Avrupa’nın önde gelen devletlerinden birinin yönetimini devralmıştı.
Yıllardır niyetlerini hiç de gizli tutmamıştı. İktidara gelmek için her
ne kadar yasal yolları kullandıysa da, kelleler yuvarlanacak, demişti.
Marksizm “kökünden söküp atılacak” demişti. Yahudiler “ortadan
kaldırılacak” demişti. Almanya silahlı kuvvetlerini güçlendirecek,
Versailles’ın zincirleri kırılacak, Almanya ihtiyaç duyduğu “yaşam
alanı”nı “kılıçla” fethedecek, demişti. Pek az insan onun bu sözlerini
dikkate alıp, onun tehlikeli biri olduğuna hükmetmişti. Fakat soldan
sağa siyasi arenanın tüm tonlarında -muhafazakarlar, liberaller,
sosyalistler, komünistler- yer alan çok fazla insan, bir yandan onun
yeteneklerini küçümserken, diğer yandan niyetlerini ve ahlaksızca
iktidar tutkusunu hafifseyip, dikkate almamıştı. 254 Sol onu hafifsemiş,
ama en azından bu duygusuyla Hitler’in iktidara gelmesinde rol
oynamamıştı. Sosyalistler, komünistler, sendikalar aslında 1930’dan
itibaren olaylar üzerindeki etkileri iyice azalan birer seyirciden
başka bir şey değillerdi. Gayet aşikâr olan tehlikeleri görememesi
muhafazakar sağın körlüğünden kaynaklanıyordu. Bu körlüğün
sebebi ise demokrasiyi ortadan kaldırmak ve sosyalizmi yok
etmekten başka bir şey düşünmemeleri; ve nihayetinde, gelişmesine
izin verdikleri hükümet kriziyle, köşeye sıkışmış yaralı bir hayvanın
saldırganlığına sahip bir ulus devletin gücünü siyasi bir gangster
çetesinin tehlikeli liderinin ellerine teslim etmeleriydi.
Hitler’in iktidara gelmesi kaçınılmaz bir şey değildi. Eğer
Hindenburg Papen’e verdiği fesih hakkını Schleicher’e de vermeye ve
Reichstag’ı, anayasanın tanıdığı altmış günlük süreden daha uzun bir
süre tatil etmeye razı olsaydı, Hitler’in Şansölyeliğinin önüne
geçilebilirdi. Ekonomik bunalımın bir dönüm noktasına geldiği ve
iktidarı kısa sürede almadıkları takdirde Nazilerin dağılabileceği bir
momentte, yine otoriter bir rejim söz konusu olsa bile gelecek çok
farklı olabilirdi. 30 Ocak günü saat 11’de Cumhurbaşkanı kabineyi
beklerken ve onlar da kapının önünde tartışırken, Hitler’in
Şansölyeliği gerçekleşmeyebilirdi. Hitler’in mütevazı bir noktadan
başlayarak “iradenin zaferi”yle iktidarı “ele geçirdiği” hikayesi bir
Nazi efsanesinden başka bir şey değildir. Onu Şansölyelik kolluğuna
oturtan şey esas olarak Nazi liderinin kendi edimleri değil, iktidarın
yollarının olağan girişlerini tutanların yaptığı siyasi yanlış hesaplardı.
Ocak 1933’teki son perdeye gelmeden çok önce yolu tıkanmış
olmalıydı. 1923’teki darbe fiyaskosundan sonra ona oturaklı bir hapis
ceza verilmesi çok iyi bir fırsattı, ama bu fırsat değerlendirilmedi. Bu
korkunç ihmale, birkaç ay içinde şartlı tahliye edilerek, yepyeni bir
başlangıç yapmasına müsaade edilmesi de eklendi. Bu yanlış hesaplar
kadar bunalım yılları da ona pek çok fırsat sunmuştu sunmasına, ama
yine de Hitler’in Şansölyeliği rastgele gerçekleşmiş bir olay değildi.
Bunlar, nefret edilen, en iyi ihtimalle tahammül gösterilen yeni
demokratik Cumhuriyet’e elinden gelen zararı vermeye kararlı olan
(ya da en azından onu savunmak için parmağını bile oynatmayan)
siyasi bir sınıfın yanlış hesaplarıydı. Hitler’in Şansölyeliğinin yolunu
açan karmaşık gelişmeleri tetikleyen unsur, Nazileri iktidara getirme
hevesi değil demokrasiyi yıkma kaygısıydı.
Demokrasi kavgasız gürültüsüz teslim edildi. 1930 yılında büyük
koalisyonun çöküşünde bunu en net biçimde görmek mümkündür.
Temmuz 1932’de Papen’in Prusya’ya karşı yaptığı darbede (her ne
kadar bir anlamı olmayacaksa da) hiçbir direnişin olmamasında da
aynı şeyi görebiliriz. İki olay da demokrasinin ne kadar zayıf bir
tabana sahip olduğunu göstermiştir. Bunun sebebi sırf güçlü
grupların yıldızlarının demokrasiyle hiç barışmamış olması ve o
döneme dek demokrasiyi yıkmanın yollarını aramış olmaları değildi.
Kendi sonlarını hazırlayan elit grupların bile isteye demokrasiyi
zayıflatmalarıyla kıyaslandığında, Bunalım sırasında demokrasiden
daha az taviz verilmişti. Siyasi hedefleri her ne kadar gerici de olsa
bunlar endüstri-öncesinin kalıntıları değil, otoriter bir sistemde
kazanılmış çıkarlarını arttırmak için çalışan modern lobilerdi. 255
Oyunun son perdesinde, Hitler’in iktidarı devralmasında etkili olanlar
büyük sermayeden çok ziraatçiler ve orduydu. 256 Ama siyasi açıdan
uzağı göremeyen ve çıkarcı davranan büyük sermaye, demokrasinin
zayıflatılmasına katkıda bulunarak Hitler’in başarısı için şart olan
zemini yaratmıştı.
Demokrasinin çöküşünde kitleler de kendi paylarına düşen rolü
oynadılar. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’daki koşullar,
başarılı bir demokrasinin kurulmasına hiç elverişli değildi.
Demokrasiyi en çok destekleyen partiler 1920'ye dek oyların ancak
çok az bir kısmını alabilmişlerdi. Seçmen yığınlarının tepeden tırnağa
karşı olduğu demokrasi, buna rağmen, ilk yıllarında güç bela da olsa
varlığını sürdürdü. Büyük Bunalım gelip de durumu alt üst etmeseydi,
demokrasinin yerleşmeyeceğini ve sağlamlaşmayacağını kim
söyleyebilir? Ama Bunalım Almanya’yı vurduğunda demokrasi sağlıklı
bir durumda değildi. Ve Bunalım süresince kitleler yığınlar halinde
demokrasiyi terk ettiler. 1932 yılı itibariyle demokrasinin yegane
destekçileri; zayıf düşmüş olan Sosyal Demokratlar (ki bu dönemde
çoğu zaten ılımlı bir yaklaşıma sahipti), (hızla sağa savrulmuş olan)
Zentrum’un içindeki bazı unsurlar ve bir avuç liberaldi. Cumhuriyet
ölmüştü ve şimdi onun yerine nasıl bir otoriter sistem getirileceği
düşünülüyordu.
Hitler klasik bir “Bonapartist" çözümü temsil etmiyordu. 1932’de
“sınıf dengesi” diye bir şeyden söz etmek mümkün değildi. 257 Bunalım
işçi sınıfını sindirmiş ve parçalamış, örgütleri zayıf ve güçsüz
düşmüştü. Ama yönetici gruplar hakimiyetlerini arttırmak ve örgütlü
işçilerin gücünü ebediyen yok etmek için gereken kitle desteğine
sahip değillerdi. Bu işi onlar adına yapması için Hitler’i getirdiler.
Onun bundan fazlasını yapabileceği, tüm tahminlerin ötesine
geçeceği, kendi gücünü sınırsızca genişleteceği ve onları çiğneyeceği
hiç akıllarına gelmemişti; geldiyse bile bunu son derece ihtimal dışı
bir sonuç olarak görmüşlerdi. Hitler’in ve hareketinin perde
arkasındaki kişiler tarafından azımsanması, Hitler’in Şansölye
koltuğuna oturmasını sağlayan dolapların ana temasıydı.
Hem elitlerin hem de kitlelerin davranışını belirleyen ve Hitler’in
yükselişini mümkün kılan zihniyetler, Birinci Dünya Savaşı’nın
öncesine dek uzanan yirmi yıl içinde, Alman siyasi kültüründe kendini
açıkça gösteren eğilimlerin ürünüydü. 258 Benzer eğilimler başka
yerlerde, en belirgin şekilde İtalya’da da görülebilir. Ama
paralellikler, bırakın bir özdeşlik oluşturmayı, yakın benzerlikler bile
taşımıyordu. Nazizm’i besleyen siyasi kültür öğelerinin çoğu
Almanya’ya özgüydü. Özellikle entelektüeller arasındaki, bir ulus
olarak Almanya’nın özgünlüğüne, hatta kültürel üstünlüğüne duyulan
inanç, Hitler’in aynı nosyonun budanmış, çarpıtılmış, şovenist
yorumuna zemin oluşturmuştu. 259 Ama böyle bile olsa, Hitler Alınan
kültürüne ve ideolojisine özgü uzun dönemli eğilimlerin mantıki bir
neticesi, Almanlara “has yol”un kaçınılmaz bir ürünü değildi. 260
Aynı şekilde o, Alman tarihinin akışı içinde salt bir “kaza” da
değildi. Hitler’in ortaya çıktığı, önem kazandığı o eşsiz koşullar
olmasaydı, Hitler bir hiç olacaktı. Başka bir zamanda onu tarih
sahnesinde at koştururken hayal etmek güçtür. Koşullar öyle
olmasaydı tarzının, retoriğinin hiçbir çekiciliği olmayacaktı. Savaşın,
devrimin ve ulusal aşağılanmanın Alman halkı üzerindeki etkisi ve
nüfusun pek çok kesiminde egemen olan Bolşevizm korkusu, Hitler’e
ihtiyaç duyduğu zemini sağladı. Bu koşulları zekice kullandı. Sol
partileri cazip bulmayan ya da Katolik partilere bağlanmamış olan
sıradan insanın önyargılarını, mantıksız derecede yoğun olan
korkularını ve küskünlüğünü çağının hiçbir politikacısı onun kadar iyi
dillendirmedi. Ve yine çağının hiçbir politikacısı böyle insanlara yeni
ve daha iyi bir toplum umudu sunmadı. Üstüne üstlük bu umudu sunan
kişi, özdeşleşebilecekleri “gerçek” Alman değerlerine dayanan biri
gibi görünüyordu. Hitler’in çağrısında, gelecek vizyonu ile geçmişin
suçlanması elele gitmiştir. Bürokratik yönetime ve itibar kaybetmiş
parti siyasetine dayanan bir devlet sistemine güvenin topyekün
çökmesi, nüfusun üçte birinin milli kurtuluş politikalarına itimat edip,
umut bağlamasına yol açmıştır. Hitler’in çevresinde dikkatle inşa
edilen kişi kültü onu böyle umutların somutlaştığı bir kişi haline
çevirmiştir. 261
30 Ocak 1933 akşamı yapılan kutlamalarda Brandenburg Kapısı
boyunca yürüyen SA güruhunun hezeyanını paylaşmayanlar içinse
geleceğin nelere gebe olduğu en iyi ihtimalle belirsizdi. Bir Katolik
gazetesi Hitler’in Şansölye olarak atanmasını “karanlığın içine
atılmak” diye tanımlamıştı. 262
Pek çok Yahudi ve Nazilere muhalif kişi şimdi kendi durumları,
hatta yaşamları- için endişe etmekteydi. Bir kısmı acele içinde ülkeyi
terk etme planları yapıyordu. Yalnızca yenilgiye uğramış solcular
değil, bu kişiler de gelecek felaketi önceden görmüşlerdi. Fakat
geriye kalanlar ilk önsezilerini hızla bastırdılar ve kendilerini
Hitler’in ve Nazilerin uzun süre yönetimde kalmasına imkan
olmadığına inandırdılar. Berlinli genç bir avukatken hükümete daha
fazla dayanamadığı için ülkesini terk eden ve sonra ünlü bir gazeteci,
yazar olan Sebastian Haffner o günlerde görüşlerini şöyle ifade
etmiştir: “Hayır. Enine boyuna düşünüldüğünde bu hükümet üzerine
kafa yormak için bir sebep yok. Önemli olan bundan sonra ne
geleceği ve esas endişelenilmesi gereken bu hükümetin bir iç savaşa
yol açma ihtimali.”263 Ertesi gün ciddi basın organlarının çoğunun
aynı çizgide fikirler beyan ettiklerini de ekliyordu.
Aslına bakılırsa, olayların çok farklı gelişeceği tahmininde bulunan
pek fazla insan da yoktu.
XI
DİKTATÖRÜN YARATILIŞI
24 Temmuz 1933,
Kardinal Michael von Faulhaber’in Hitler’e yazdığı mektup
Hitler, aşırı bir güce sahip olan tebaası Kurmay Başkanı Ernest
Röhm’e haddini bildirmekten başka seçeneği olmadığını 1934’ün
başlarından beri biliyor gibidir. Ama Röhm’ün icabına nasıl
bakacaktır? İşte bu net değildir. Hitler sorunu erteleyip, olayların
akışına bırakır. 36 Aynı şekilde Reichswehr yönetimi de uygun zamanın
gelmesini beklemekte; olayların ağır ağır kızışacağını ve son bir
hesaplaşmayla işin biteceğini düşünmektedir. 37 Bu süreçte ordu ile
SA arasındaki gerilim iyice artar. Hitler SA’nın faaliyetlerinin takip
edilmesini emretmiştir. Gestapo şefi Rudolf Diels’in iler ki
dönemlerde yaptığı bir açıklamaya göre, Hitler Ocak 1934’te, ondan
ve Göring’den SA’nın aşırılıklarıyla ilgili bilgi toplamalarını
istemiştir. 38 Ocak ortalarından itibaren Reichswehr yönetimi kendi
gizli servisini SA’nın faaliyetlerini izlemekle görevlendirir, bu bilgiler
Hitler’e aktarılacaktır. 39 Nisan ayında Himmler ve Heydrich Prusya
Gestaposu’nun sorumluluğunu üstlenince, SA’nın dosyası gözle
görülür ölçüde kabarır. Bu dosyada Röhm’ün hem yurt dışındaki hem
de yurt içindeki bağlantıları vardır; yurt içindeki bağlantıları
arasında, eski Şansölye Schleicher gibi rejime uzak durduğu bilinen
birtakım şahsiyetler göze çarpmaktadır. 40
Bu döneme dek Röhm kendine bayağı güçlü düşmanlar edinmişti;
bunlar sonunda, SA’ya karşı bir kötülük birlikteliği olarak bir araya
geleceklerdi. Göring SA’nın Prusya’daki alternatif güç tabanını -ki
Şubat 1933’te SA’yı vekil polis yaparak bu tabanın oluşturulmasına
bizzat kendisi çok katkıda bulunmuştu- yok etmeye çok istekliydi.
Öyle ki 20 Nisan itibariyle Prusya Gestaposunun sorumluluğunu
Heinrich Himmler’in ellerine vermeye, böylece SS’in kontrolünde
merkezi bir polis devletinin oluşturulmasının yolunu döşemeye bile
hazırdı. Hem Himmler, hem de ondan çok daha soğukkanlı ve
tehlikeli hempası Reinhard Heydrich, -Üçüncü Reich’ta gücün ve
kontrolün temel çatısını oluşturacak- böyle bir imparatorluk kurma
hevesinin, elit SS’in üst organını, yani SA’yı. yok etmesine ve Röhm’ün
elindeki güç tabanını yok etmesine bağlı olduğunun farkındaydılar.
1933 Nisan’nında parti içinde, (parti meselelerinde) Führer Vekili
gibi gösterişli bir ünvanla örgütlenmenin başına getirilen Rudoir
Hess ve sahne arkasında giderek daha güçlü bir figür haline gelen
Martin Bormann, Röhm’ün adamları tarafından desteklenen siyasi
örgütlenme içindeki horgörünün ve SA’nın partinin yerini alma ya da
onu lüzumsuz hale düşürme tehditinin fazlasıyla farkındaydılar. 41
Daha önce de belirttiğimiz gibi ordu, Röhm’ün Reichswehr’ı bir halk
ordusuna bağımlı konuma düşürme niyetinden dolayı ona cephe
almıştı. SA’nın askeri tatbikatları yoğunlaştırması, büyük yürüyüşler
düzenlemesi, elinde ciddi oranda silah ve cephane bulunması ordu
yönetiminin sinirlerini iyice geriyordu. 42
Yegane ortaklığın SA belasından kurtulma kaygısı olduğu, birbiriyle
çatışan çıkar ve entrikalardan oluşan bu ağın merkezindeki Hitler,
iktidarın reel koşullarına yönelik keskin içgüdüleriyle, Röhm’den
kopmak zorunda olduğunu o ana dek açıkça anlamış olmalıydı. Bu
kopuşun ne kadar radikal olacağı o aşamada henüz net değildi. İngiliz
hükümetinde Lord Privy Seal’ın olduğu dönemde, şubat ve nisan
aylarında, Anthony Eden’e, SA’yı üçte iki oranında küçültmeye ve
kalanını da askeri amaçlar için kullanılmasını önlemek amacıyla
uluslararası denetime bırakmaya hazır olduğunu söylemişti. Eden’e,
sağduyusunun ve siyasi içgüdüsünün devlet içinde ikinci bir ordu
oluşturulmasına izin vermeyeceğini belirtmiş, “asla ve asla” diye de
yinelemişti. 43 Bu ibareler Batılı güçler açısından hem silahsızlanma
görüşmelerinde uzlaşmaya hazır olduğunun, hem de SA problemine
dair gelişmekte olan fikirlerinin ipuçlarını içeriyordu. Bu aşamada
Röhm’ün öldürülmesi komplosuna ve modern bir Saint-Barthelemy
Gecesi Katliamı planlandığına ilişkin bir işaret yoktu. Bunlar büyük
oranda son anda spontane gelişecek olaylardı. 44
Bu arada, 1934 ilkbaharı bitip de yaza girilirken SA problemi
rejimin varlığıyla ilgili beliren ilk krizin parçasıydı. Hitler durumun
gayet farkındaydı. Alman ekonomisinin durumu -hammadde
yetersizliği kronik bir sorundu, ihracat düşüyor ithalat büyüyordu,
para birimindeki hızlı düşüş korkunç bir seviyeye doğru gidiyordu-
büyük bir sallantı içindeydi. Yabancı basın Hitler hükümetinin
zamanından önce düşeceği tahminlerinde bulunuyordu. 45 22 Mart
1934’te Reich valileri ve partinin diğer üst düzey yetkilileriyle yaptığı
toplantıda Hitler meseleyi “bir felaketi önlemek” olarak koymuş;
partinin ve SA aktivistlerinin ekonomiye sürekli müdahalelerini
eleştirmişti. Büyük mağazalara yönelik boykotun sürmesi bir banka
krizine yol açabilir ve bu da ekonomik iyileşmeye yönelik tüm
umutları öldürebilirdi. Sunduğu bu karanlık tablo, iktisat
danışmanlarının dobra dobra yaptığı durum değerlendirmelerine
dayanıyordu. 46
1933’ün nefes kesen kalkışması sırasında ülkeyi baştan aşağı
heyecana boğan beklenti dolu “milli uyanış” havası, sıradan halk
kitleleri düzeyinde, yerini yaygın bir hoşnutsuzluğa ve eleştirellige
bırakmış, hayal kırıklığı ve maddi hüsran hakim olmaya başlamıştı.
“Sızlananlarla” mücadele etmek için mayıs ayında Goebbels
tarafından bütün bir ülkede başlatılan propaganda kampanyası büyük
bir başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Ülkenin dört bir yanından gelen
raporlar insanların ruh halinin kötüye gittiğini bildiriyordu. Eylül
1933’te Alman tarımını her açıdan yönlendirmek için, Tarım Bakanı
Walther Darré’ye bağlı olarak Reich Besin Varlıkları organizasyonu
kurulmuştu. Büyük ve hantal olan bu kurumun bürokratik
kontrollerinin getirdiği yüklere kızgın olan köylüler öfkelerini,
yalnızca “kodamanların” kâr ettiği sistemin çürümüşlüğüne,
rüşvetçiliğine ateş saçarak gösteriyorlardı. Korkutulmuş ve
yıldırılmış olan sanayi işçileri ise duygularını nisan ayındaki, yeni
kurulmuş “Mutemet Konseyleri” (Vertrauensräte) seçimlerinde açığa
vurmuştu. “Mutemet Konseyleri” Ocak 1934’te, büyük firmalarda
hem işverenlerin hem işçilerin çıkarlarını gözetme iddiasıyla eski “İş
Yeri Konseyleri'nin (Betriebsräte) yerine kurulmuştu. İşçiler bu
konseyleri -tam da oldukları gibi- işverenin kontrolünü sağlayan
araçlar, düzmece örgütlenmeler olarak görüyordu. Konsey seçim
sonuçları rejim için öylesine utanç vericiydi ki, hiçbir zaman
yayımlanmadı. Orta sınıf tüccarlar ekonomik açıdan önlerinde bir
umut olmamasından, para tedavülündeki ve kredilerdeki
kısıtlamalardan, hammadde azlığından ve hükümetin ticareti
canlandırmadaki başarısızlığından yakınıyorlardı. 47 Sayılan hâlâ
milyonları bulan işsizler açısından ise Üçüncü Reich, yapılan
propagandadaki tahayyüllerine hiç benzemiyordu. Hitler kitlesel
popülerliğini yine koruyordu. Fakat rüşvetçi ve zorba parti
görevlilerine yönelik eleştiriler çok yaygındı. SA’nın kibirli,
mütehakkim ve zorbaca davranışları pek çok kişi açısından Nazi
yönetiminin en tahammül edilemez tezahürleri arasındaydı. Kaldı ki
bu davranışlar Nazi sempatizanları tarafından bile ancak
komünistlere, sosyalistlere, yahudilere ve sevilmeyen diğer
azınlıklara yöneltildiği müddetçe kabul görüyordu.
Toplumun çok çeşitli kısımlarını kapsayan bu açık
memnuniyetsizlik, elbette ki, köklü bir muhalefet şeklinde kendini
göstermiyordu. Sosyal Demokratların sürgündeki liderlerinin de
kabul ettiği gibi, durum daha çok, “memnuniyetsizlikleri sırf
ekonomik nedenlere bağlı olanların" homurdanmalarından ibaretti.
Orta sınıfların ve köylülerin büyük çoğunluğu, eksiği gediği ne olursa
olsun Nazizm’i, -Hitler’in başarılı bir şekilde yegane alternatif olarak
ortaya koyduğu- Bolşevizm’e tercih ediyordu. Sürgündeki SPD'li bir
analistin yaptığı değerlendirme şöyleydi: “Özellikle Mittelstand'a
[orta sınıfa] ve köylülüğe mensup büyük kitlelerin zihninde, Hitler'in
düşüşünü izleyecek olan kaosa ve Bolşevizm’e yönelik kaygılar,
rejimin negatif kitlesel zeminini oluşturmaya devam etmektedir.”48
Pek çok kişi, kendini sadece Nazi yönetiminin başlangıç aşamasında
fazlasıyla ifşa etmiş olan rejimin “karanlık yüzü”nü işte bu anlayışla
değerlendiriyordu. Bu kötüydü, evet, ama Bolşevizm daha da kötü
olacaktı. Rejimin en fazla eza ettiklerinin -komünistlerin,
sosyalistlerin ve Yahudilerin-, bunu hak ettiğini düşünenler de az
değildi. Başka bir kesim ise, Cumhurbaşkanı Hindenburg’un
görüşlerini paylaşarak, böyle siyasi bir isyan ortamında, üç beş
istisna hariç, olan bitenin kaçınılmaz olduğunu, ancak belli bir süre
sonra düzenin tekrar oturacağını düşünüyordu. Dalkavuklarının
yapabilecekleri ne olursa olsun, çoğu kişi Hitler’in en iyi seçenek
olduğunu düşünüyordu. Hitler’e sadık milyonlarca kişinin coşkusunun
ve devam eden idealizmin yanı sıra, 1934 ilkbaharında Nasyonal
Sosyalizmin halk desteği anlamında zemin kaybettiği de bir
gerçektir. Fakat, ancak kısmen SA’nın tutumuna atfedilebilecek olan
bu durum, kendi içinde, rejim için bir tehlike olduğu anlamına
gelmiyordu.
Daha tehlikelisi, milliyetçi-muhafazkar elit kesimin, açılmasına
bizzat katkıda bulunduğu Pandora’nın Kutusu’ndan duyduğu artan
kaygı ve korkuydu. İçlerinden bazıları, kriz koşullarının bir parti
diktatörlüğü yaratmak için kullanılabileceğinin farkındaydı. Onlar
bunun düşüncesinden bile iğreniyorlardı çünkü hep istedikleri
partisiz ve kendi kontrolleri altında bir otoriter devlet olmuştu.
Hitler’in “ehlileştirilmesi” projesi 1933 yılında korkunç bir
başarısızlığa uğramıştı. Röhm’ün soytarılıkları ve “ikinci devrim”le
ilgili atılan vahşice çığlıklar ikinci bir alternatifi daha gündeme
getiriyordu. Muhafazakar sağın entelektüellerinden, Papen’in
konuşma metinlerini yazan Edgar Jung, Hitler için şöyle diyordu: “Bu
adamın iktidara gelmesinden hepimiz bir parça sorumluyuz.” “Onu
başımızdan gene biz def etmeliyiz.”49 Papen çevresinden bir başka
kişi, Papen’in basın sekreteri Herbert von Bose, rejime eleştirel
yaklaştığı bilinen çok sayıda generalle ilişkiye geçmek için şansölye
yardımcısının basın ajansı üzerindeki kontrolünü kullanıyordu. Onun
umudu, SA krizini Hitler’i zayıflatmak için kullanmaktı.
Hindenburg’un sağlık durumu göz önüne alındığında,
Cumhurbaşkanının yerini alacak kişiyi belirlemek acil bir ihtiyaç
olarak kendini gösteriyordu. Muhafazakarların umudu, ilk etapta
muhtemelen naip konumundaki bir Hohenzollern prensini öne
sürerek, monarşinin yeniden kurulmasıydı. Bu durumda Hitler’in
mutlak iktidara sahip olma şansı engellenecekti. Gerçekçi bir açıdan
bakıldığında bu stratejinin başarı kazanma şansı sınırlıydı, ama
Nasyonal Sosyalist rejiminin doğruluğu bu dönemde masaya
yatırılmış, sorgulanıyordu. 50
Nisan ayında Hindenburg’un ağır hasta olduğu biliniyordu. 51
Hitler’e ve Blomberg’e sonunun çok uzakta olmadığı zaten
söylenmişti. 52 Cumhurbaşkanı haziranın başında emekli oldu ve Doğu
Prusya’da Neudeck’teki malikanesine çekildi. Muhafazakarların en
önemli desteği şimdi artık faaliyet sahası dışındaydı ve yerine gelecek
kişinin pek yakında belli olması gerekiyordu. Üstüne üstlük Hitler,
batılı güçlerle silahsızlanma görüşmelerine yeniden başlamak için
SA’nın oluşturduğu engeli kaldırmak amacıyla, Mayıs sonunda SA’ya
askeri talimleri bırakmasını emretmiş; ve birkaç gün sonra Röhm’le
yaptığı son görüşmelerde SA’yı bir aylığına izine çıkardığını
söylemişti. 53
Durumu yatıştırmaya yönelik bu girişimler, Hindenburg’un
yokluğuyla birleşince, muhafazakarlar açısından vaziyeti
kolaylaştırmaktan çok güçleştirmişti. Bose inisiyatifi kaptırmak
istemiyordu. Jung’un aralık ayından beri Papen için, yeni devletin
“dejenerasyonu" (Entartung) konulu bir konuşma metni üzerinde
çalıştığını biliyordu. Tesadüf buya, Papen 17 Haziran’da Marburg
Üniversitesi’nde bir konuşma yapacaktı. Jung tarafından hazırlanan
ve tasarlanandan sekiz gün önce biten konuşma metni, bu olaya göre
uyarlandı. Konuşmanın tarzına dair müdahaleleri Papen’in sekreteri
yaptı. Ama konuşmanın bir kopyası Papen’e ancak Marburg’a gitmek
için yola çıkarken verildi ve herhangi bir değişiklik yapması önlendi. 54
Papen, bir sansasyon yaratarak, açıkça meydan okuyan konuşmasını
yaptı; bu konuşma, Alman devrimi kisvesi altında gerçekleştirilen
“bencilce, karaktersiz, samimiyetten ve şövalyece niteliklerden
yoksun, küstahça” eyleme karşı şiddetli bir saldırı ve “ikinci
devrim”in tehlikelerine karşı ateşli bir uyarıydı. Konuşmada “sahte
kişi kültü” bile eleştiriliyordu. “Büyük adam propagandayla
yaratılmaz, eylemleriyle kendiliğinden ortaya çıkar.” “Hiçbir ulus
sürekli devrim koşulunda yaşayamaz,” diye devam ediyordu
konuşmasına. “Sürekli dinamizm, sağlam bir temelin oluşturulmasına
izin vermez. Almanya, hiçkimsenin sonunu görmediği sürekli bir
huzursuzluk ortamında yaşayamaz.”55 Konuşma coşkulu alkışlarla
karşılandı. Goebbels dışarıda, konuşma metninin yayımlanmasını
yasaklamak için hemen harekete geçtiyse de, Almanya’nın en saygın
gazetelerinden biri olan ve Nazilerin basın üzerindeki yoğun
baskısından hâlâ kaçabilen Frankfurter Zeitung'da konuşmanın bazı
kısımlarının yayımlanmasını engelleyemedi. Konuşma metninin
kopyaları hem yurt içinde hem yurt dışında basına sızdı. 56 Her yerde
konuşmanın lafı ediliyordu. Üçüncü Reich, rejimin tam kalbinden ve
önemli bir şahsiyetten gelen böyle sert bir eleştiriye bir daha maruz
kalmayacaktı. Ama Papen ve arkadaşları yaptıkları eylemin, Hitler’i
“ehlileştirmek” amacıyla Cumhurbaşkanı tarafından destekleneceğini
ve ordudan teşvik göreceğini umut ediyorlarsa çok yanılıyorlardı. 57
Marburg konuşması, ayın sonunda gerçekleştirilecek olan kanlı
eylemin kararının alınmasını sağlayan tetikleyici unsur oldu.
Hitlerin “reaksiyonerler”e bakışında gözle görülür bir kötümserlik
görülmeye başlamıştı. Papen’in konuşmasıyla aynı günde, 17
Haziran’da, Thuringian Gau’sundaki Parti Kongresi sırasında Gera’da
yaptığı konuşmada isim vermeksizin Papen çevresinin faaliyetlerine
karşı öfkesini açıkça belirtmişti. Onları “cüceler” diye aşağılamış ve
görünüşe göre Papen’i de “küçük bir solucan”a benzetmişti. Ardından
da tehdit gelmişti: “Eğer herhangi bir anda, en ufak şekilde bile olsa,
eleştirilerinden öteye geçip yeniden yalan beyana (Meineidstat)
başvururlarsa, karşılarında 1918’in korkak ve çürümüş burjuvazisini
değil, bütün bir halkı bulacaklarından emin olabilirler. Halkın sımsıkı
kenetlenmiş yumruğudur bu ve en ufak bir sabotaj girişimine cüret
edenleri bile un ufak edecektir.”58 Bu ruh hali, 30 Haziran’da
muhafazkar “reaksiyon”un önde gelen üyelerinden bazılarının
öldürülmesi olayının habercisiydi. Aslında Papen’in konuşmasından
hemen sonra, SA’yla bir hesaplaşmadan daha olası görünen
“reaksiyonerler"e bir darbe gelmesiydi. 59
Konuşmanın yayımlanmasına konan yasak üzerine Papen Hitler’le
görüşmeye gitti. Goebbels’in bu davranışının ona istifa etmekten
başka bir alternatif bırakmadığını söyledi. Eğer yasak kaldırılmazsa
durumu Cumhurbaşkanına bildirmek niyetindeydi. Bunun üzerine
Hitler de kendisinin, konuşmada belirtilen politikaları hayata
geçirmeye hazır olduğunu bildirdi. Hitler parti üyeleri önünde attığı
tiraddakinden tamamen farklı bir tarzda, gayet zekice davrandı.
Goebbels’in bu davranışının yanlış olduğunu kabul etti, yasağın
kaldırılmasını emredecekti. SA’nın itaatsizliğini de eleştirdi; bu
konuyla ilgilenecekti. Bunlara karşılık Papen’den, tam bir durum
değerlendirmesi yapmak üzere birlikte Cumhurbaşkanıyla bir
görüşme yapana dek istifasını ertelemesini istedi. 60 Papen bu teklifi
kabul etti ve o anda tüm şansını yitirdi.
Hitler hiç zaman kaybetmedi. 21 Haziran için Hindenburg’la yalnız
bir görüşme ayarladı. Resmi kayıtlara göre görüşmenin amacı, birkaç
gün önce Venedik’te Mussolini’yle yaptığı konuşmayı tartışmaktı. 61
Savaş sırasında Belçika ve Fransa’da bulunmuş olduğu zamanları
saymazsak Hitler’in yurtdışına bu ilk seyahati Avusturya sorununu
dile getirmek için ona bir fırsat vermişti. Fakat hasta
Cumhurbaşkanını görmeye giderken Hitler’in aklında Mussolini ve
Avusturya yoktu.
Hindenburg’un konutunun, Schloss Neudeck’in merdivenlerini
tırmanırken Blomberg’le karşılaştı. Papen’in konuşmasının ardından
ortaya çıkan hezeyan içinde Cumhurbaşkanı tarafından görüşmeye
çağrılmış olan Blomberg, Hitler’e gayet dolaysız bir şekilde, ülke
içinde huzuru sağlamak için hemen önlem alması gerektiğini söyledi.
Eğer Reich hükümeti şu andaki gerginliğe bir çözüm bulamazsa,
Cumhurbaşkanı sıkıyönetim ilan edecek ve yönetimi orduya
devredecekti. 62 Meissner’in sonraki beyanına göre, Cumhurbaşkanı
Hitler’e “baş belası devrimcileri akla mantığa uygun bir zemine
getirmesini,” söylemişti. 63 Hitler artık daha fazla kaçamak
davranamayacağını anlamıştı. Harekete geçmeliydi. Ordunun
arkasında Cumhurbaşkanı vardı ve bu durumda orduyu
yatıştırmaktan başka çare yoktu. Bunun anlamı ise hiç gecikmeksizin
SA’nın gücünü yok etmekti.
Her ne yapılacaksa, SA’nın izinden döneceği 1 Ağustos gününe dek
yapılmalıydı. Muhtemelen, Hitler’in Hindenburg’la görüşmesinden
dört gün sonra, bir radyo konuşmasında Hess netameli bir şekilde
“bir ayaklanmayla devrime hizmet edeceğine inanarak sadakatinden
vazgeçen kişiye ne yazık!” şeklindeki tehdidi savurduğunda, SA’nın
tasfiye edilme kararı zaten alınmıştı. 64
Bu evrede Hitler’in tam olarak ne düşündüğünü bilmiyoruz.
Görünüşe göre, Röhm’ün görevden alınmasından ya da
tutuklanmasından bahsetmektedir. 65 Öte yandan, Heydrich’in SD’si -
labirentvari SS örgütlenmesinin dahili gözetimden sorumlu olan
bölümü- ve Gestapo bu dönem içinde, bir SA darbesinin eli kulağında
olduğuna dair uyan niteliğindeki raporları hazırlamakla meşguldü. SS
ve SD liderleri 25 Haziran’da gibi Berlin’de toplantıya çağrıldılar ve
bu toplantıda, her an gerçekleşebilecek olan bir SA ayaklanmasında
alınacak önlemler konusunda bilgilendirildiler. 66 Başına buyruk tüm
davranışlarına rağmen SA böyle bir girişimi hiç düşünmemişti. SA
yönetimi hâlâ Hitler’e sadıktı. Ama SA’nın, Röhm’ün bir darbe
planladığına inanmak için hevesle bekleyen tüm güçlü düşmanları
şimdi bu fikri coşkuyla kucakladı. Mayıs ve haziran aylarında SA
yönetiminin hırslarına dair giderek daha fazla şüphe içine düşen
Reichswehr, (küçük ölçekte bir örgütlenme olması ve -o dönemde-
işinin denetlemekle sınırlı olması nedeniyle askeriyeye tehdit arz
etmeyen) SS’e silah ve ulaşım imkanları sağladı. SA darbesinin yazın
veya sonbaharda olacağı düşünülüyordu. Bütün bir Reichswehr
yönetimi, -en önemli şahsiyetleri Blomberg ve Reichenau, onların
yanı sıra Fritsch ve Beck idi- Röhm’a karşı eli kulağında bir harekatın
hazırlığı içindeydiler. 67 SA’ya vurulacak bir darbe için uygun
psikolojik atmosfer hızla oluşturulmaktaydı. 26 Haziran günü alarm
çanları en yüksek sesle çalınmaya başlandı; sebep, Röhm’ün güya
Reichswehr’a yönelik bir saldırı hazırlığı için SA’nın silahlanmasını
emretmiş olmasıydı. Sahte olduğunu neredeyse kesinlikle
söyleyebileceğimiz ve kimin tarafından verildiğini asla
saptayamadığımız “emir”, her nasılsa bir şekilde yolunu bulup
Abwehr şefi, Yüzbaşı Conrad Patzig’in eline geçmiştir. Ertesi gün
Blomberg ve Reichenau Hitlere bu “kanıtı” sunarken Lutze de
oradaydı. Hitler iki gün öncesinden Blomberg’e, SA liderlerini
Tegemsee’de, Münih’in yaklaşık elli mil güney doğusunda -Röhm’ün
kaldığı ve ardından tutuklanacağı- Bad Wiessee’de toplantıya
çağıracağını çıtlatmıştır. Bu karar, görünüşe göre, 27 Haziran’da
Blomberg ve Reichenau’yla yaptığı toplantıda teyit edilmiştir. 68 Aynı
gün, Hitler’in ev korumalarının kumandanı (Leibstandarte-SS Adolf
Hitler,) SS-Obergruppenführer Sepp Dietrich, “Führer’in gizli ve çok
önemli bir görevi” için ihtiyaç duyulan silahlı güçleri toparlamak için
Reichswehr’la anlaştı. 69
III
Önceki yıllarda bireyler, pek çok yerde ve sık sık yukarıdan bir
emir ya da komuta beklerdi. Ne yazık ki gelecekte de durum
böyle olacak gibi görünüyor. Ama bugün, Führer’in ruhuna
uygun olarak çalışmak tek tek her bireyin vazifesidir. Hata
yapanlar bunu gecikmeden fark edecektir. Ama Führer’in
çizgisinde ve amaçları doğrultusunda onun için doğru biçimde
çalışan kişi, evvelce olduğu gibi gelecekte de en büyük ödülü
alacak, bir gün aniden çalışmasının yasal olarak onaylandığını
görecektir. 1
29. Hitler konuşma pozu veriyor. Ağustos 1927'den kalma bir kartpostal. Alttaki
yazıda şöyle yazıyor: "Önümüzdeki yüzyıllar içinde, dünya savaşındaki Alınan ordusunu
anımsamadan kimse kahramanlıktan söz edemeyecek."
30. Hitler NSDAP yönetimine konuşma yapıyor, 30 Ağustos 1928. Soldan sağa: Alfred
Rosenberg, Walter Buch, Franz Xaver Schwarz, Hitler, Gregor Strasser, Heinrich
Himmler. Kapının yanında, ellerini birbirine kenetlemiş olarak oturan Julius Streicher,
onun solundaki de Robert Ley.
35. Yıllık Reich Anayasası kutlamalarında Reich Şansölyesi Franz von Papen (önde,
sağda) ve Devlet Müsteşarı Dr. Oııo Meissner, 11 Ağustos 1932. Von Papen'in
arkasındaki Reich içişleri Bakanı Wilhelm Freiherr von Gayl. Kendisi o gün, Weimar'ın
liberal anayasasını daha otoriter hale getirecek bir öneri sunmuştu.
36. Gregor Strasser ve Joseph Goebbels, Hitler’in önünden geçen SA yürüyüşünü
izliyorlar, Braunschweig, 18 Ekim 1931.
37. Ernst Thâlmann, KPD lideri, Weimar demokrasisinin krizi büyürken "Kızıl
Cephe"nin bir gösterisi sırasında, yaklaşık 1930.
38. Nazi seçim afişi, 1932, SPD'yi ve Yahudiler'i hedef alarak hazırlanmıştır.
Üzerindeki slogan şöyledir: "Marksizm Kapitalizmin Koruyucu Meleğidir. Nasyonal
Sosyalistlere Oy Verin, Liste l".
41. Reich Şansölyesi Kurt von Schleicher Berlin Sportpalast’ta konuşma yapıyor, 15
Ocak 1933.
42. Hitler. Ocak 1933’te, şansölye olarak atanmasından hemen önce, resmi kıyafet
içinde nasıl göründüğünü kontrol etmek için çekilmiş bir fotoğraf, Berlin, Hotel
Kaiserhof.
43. “Postdam Günü”, 21 Mart 1933: Hitler itaatkar bir tavırla Cumhurbaşkanı von
Hindenburg’un önünde eğiliyor.
44. Chemnitz’de SA Komünistlere şiddet uygulanırken, Mart 1933.
45. Yahudi doktorlara yönelik boykot, Nisan 1933. Tabelaların üzerine yapıştırılmış
etiketlerin üzerinde şöyle yazıyor: “Dikkat, Yahudi! Vizite Yasaktır.”
46. Yaşlı bir Yahudi Berlin’de polis tarafından gözaltına alınıyor, 1934.
49. Führer kültü: 1933’te Hans von Norden tarafından hazırlanmış, Hitler’i Büyük
Frederick, Otto von Bismark ve Paul von Hindenburg ile aynı sırada gösteren bir
kartpostal. Alttaki yazıda şöyle deniyor: “Kral fethetti, Prens biçimlendirdi, Feldmareşal
savundu ve Asker koruyup, birleştirdi.”
50. Führer kültü: “Hayvansever Führer”, kartpostal, 1934.
51. Hitler Reichstag’da “Röhm Tasfiyesi”ni açıklıyor, 13 Temmuz 1934.
52. Hitler, Profesör Leonhard Gall ve mimar Albert Speer ile birlikte, Münih’te yarısı
tamamlanmış "Alman Sanat Evi"ni denetliyor. Üzerinde tarih olmayan bir sigara paketi,
yaklaşık 1935.
53. Hitler genç Bavyeralılar ile birlikte. Arkasında (sağda) yerel Bavyera kostümü
içinde Hitler Gençliği Lideri Baldur von Schirach. Tarih atılmamış bir fotoğraf.
54. Lenbachplatz'daki Mercedes-Benz galerisi, Münih, Nisan 1935.
55. Hitler 1935 yılında Ruhr’a yaptığı bir ziyaret sırasında, yanındakiler (soldan
sağa): uşağı, Karl Krause ve önde gelen sanayicilerden Albert Vögler, Fritz Thyssen ve
Walter Borbet, Birleşik Çelik İşletmelerinin tüm önemli idarecileri.
56. “Hitler Dağında”: 1935 yılında Heinrich Hofmann’ın yayımladığı, Führer’in
pitoresk ortamlarda çekilmiş 88 fotoğrafının yer aldığı bir albümün kapağı.
1919 yılı barış anlaşması koşullarına göre, Alman Reich’ı Ren’in sol
kıyısı boyunca ve sağ kıyısında 50 kilometrelik hat içinde tahkimat
yapmaktan, birlikleri mevzilendirmekten veya askeri hazırlık
yapmaktan men edilmişti. Ren Bölgesi’nin askerden arındırılmış olma
statüsü Almanya’nın da imzaladığı 1925 Locamo Paktı’yla tekrar
onaylanmıştı. Almanya’nın bu statüde tek taraflı olarak değişiklik
yapması, savaş sonrasında kurulan düzeni yerle bir etmesi ve
uluslararası bir anlaşmada sözünden dönmesi demekti. Ayrıca söz
konusu edimiyle, bu düzenin oluşturmaya çalıştığı Batı güvenliğinin
temelini de tehdit ediyordu. Bununla birlikte bir Alman milliyetçisinin
bakışından Ren Bölgesi’nin o anki durumuna müsamaha
gösterilemezdi.
Ren’in yeniden silahlandırılması, herhangi bir milliyetçi Alman,
hükümetinin gündeminde olacak bir maddeydi. Ordu bunu hem
Batı’daki savunması, hem de Aralık 1933’te yaptığı silahlanma
planları için elzem bir adım olarak görüyordu. 291 Dışişleri Bakanlığı,
askerden arındırılma statüsünün yapılacak anlaşmalarla bir noktada
sona ereceğini düşünüyordu. Diplomatlar, Almanya zorunlu askerlik
hizmetini yürürlüğe koyduğunda ardından bu adımın geleceğinin
farkındaydılar, ama bu statü hem Versailles Anlaşması’yla hem de
Locama Paktı’yla güvence altına alındığından bir uyarı yapma
gereksinimi duymadılar. 292 Hitler daha 1934’te gizli kapaklı
konuşmalarda, askerden arındırılmış bölgenin lağvedilmesinden
bahsedediyordu. 1935 yazında, geniş bir vade öngörerek gene aynı
konudan söz ediyordu. Yılın sonunda Fransızlar yakında Ren
Bölgesi’nde bir oldu bittiyle karşılaşabileceklerini hesap ediyorlardı.
Hitler 13 Aralık’ta İngiliz büyükelçisiyle yaptığı bir görüşmede
askerden arındırılmış bölgenin bu statüsüne bir son verilmesi
gerekliliğine işaret etmiş, önceki Mart’ta zorunlu askerlik hizmetinin
yürürlüğe konarken bu adımın da atılmamış olmasından pişmanlık
duyduğunu belirtmişti. Aynı dönemde Hitler askeri danışmanlarıyla
bölgenin işgalinin yaratabileceği problemleri tartışıyordu. 293 Fırsat
kendini göstermeye başlamıştı. İşgal sonraki bir iki yıl içinde de
gerçekleştirilebilirdi, fakat Hitler bu fırsatı kaçırmak istemedi,
darbenin zamanlamasına ve tarzına karar veren bizzat oydu. Bunlar
her bakımdan Hitler’in damgasını taşıyordu.
Fırsatı sağlayan kişi ise Mussolini’ydi. Daha önce belirttiğimiz gibi,
Mussolini’nin -Milletler Cemiyetini, ortada kışkırtma yokken bir üye
devlete saldırma suçlaması yapmaya ve ekonomik müeyyide
uygulamaya iten- Habeşistan macerası, hassas Stresa Cephesini
parçalamıştı. Askeri açıdan kötümser bir manzarayla karşılaşan,
müeyyedilerden zarar görmeye başlayan ve kendine dostlar arayan
İtalya, Fransa ve İngiltere’den uzaklaşarak, yüzünü Almanya’ya
döndü. 1933’ten beri, Almanya ile İtalya arasında iyi ilişkiler
kurulmasının önündeki engel Avusturya sorunuydu. 1934 yılı
ortasında Dollfuss’un öldürülmesiyle ilişkiler iyice soğumuştu. Bu
durum şimdi hızla değişiyordu. Mussolini Ocak 1936’da,
Avusturya’nın Almanya’nın uydusu haline gelmesine karşı olmadığının
sinyallerini verdi. 294 “Mihver"e giden yolun önü açılmıştı. Mussolini
aynı ay içinde tüm dünya önünde, Fransa ve İngiltere’nin Akdeniz’de
İtalya’ya karşı olası bir askeri ittifaka dair görüşmeler yaptığını -bu
aslında hiç olası değildi-, bunun Locamo dengelerini bozduğunu ve
Locamo sisteminin çökmesinden başka bir işe yaramayacağını iddia
etti. Hitler dikkatle izliyordu. Mussolini daha sonra, Büyükelçi
Hassell’le yaptığı bir görüşmede İtalya için “Stresa’nın artık
öldüğünü” ve daha katı müeyyideler söz konusu olursa İtalya’nın
Milletler Cemiyeti’nden çıkarak Locamo Anlaşması’nı da bizzat
kendisinin sona erdireceğini belirtti. Hassell’e şunu da açıkça
belirtti: Eğer Hitler, Fransız Dışişleri Bakanlığının üzerinde çalıştığı
ve Berlin tarafından Locamo’nun ihlali olarak görülen Fransız-Sovyet
karşılıklı yardımlaşma anlaşmasının kabul edilmesine tepki olarak
harekete geçmeye karar verirse, İtalya, Fransa ve İngiltere’ye
destek vermeyecekti. 295 Mesaj açıktı: İtalya’nın bakış açısından
Almanya’nın Ren Bölgesi’ne girmesinde hiçbir sakınca yoktu.
Habeşistan krizi İngiliz-Fransız ilişkilerini de zedelemiş ve bu iki
demokrasiyi iyice ayrı uçlara itmişti. Önerileri Hoare-Laval Plam’nın
Aralık 1935'te duyulmasını izleyen protesto fırtınasından sonra bu
durum kendini iyice belli etti. Adını İngiltere ve Fransa’nın Dışişleri
Bakanları Sir Samuel Hoare ve Pierre Laval’dan alan bu plan,
Habeşistan topraklarının üçte ikisini sunarak İtalya’nın
saldırganlığını ödüllendiriyor ve 1938’de Münih’te farklı bir
bağlamda gerçekleşecek olanın işaretlerini taşıyordu. 296 Fransız
hükümeti Ren’in yeniden silahlandırılması yönünde bir hareketin
kaçınılmaz olduğunu fark etmişti. Çoğu gözlemci bunun 1936
sonbaharında, Olimpiyatlar bittikten sonra gerçekleşeceğini tahmin
ediyordu. Geleneksel diplomasinin eninde sonunda başarılı olacağı
bir durumda, Hitler’in Ren Bölgesi üzerinden büyük bir risk alacağını
pek az kişi düşünüyordu. Bakanlar, Almanların aşikâr şiddetine karşı
bağımsız bir askeri eyleme girişmeyi reddettiler. Zaten her durumda,
-Almanların askeri gücünü çok fazla abartan- Fransız
genelkurmaylığı askeri bir missillemeye karşı olduğunu ve oldu
bittiye getirilen herhangi bir eyleme verilecek tepkinin tamamen
siyasi olması gerektiğini açıkça ortaya koymuştu. 297 Gerçek şuydu ki
Fransızların Ren için savaşmaya istekleri yoktu. Hitler ve Alman
Dışişleri Bakanlığı bunu hissetmişti. 298 Yapılan yoklamalar, Hitler ve
Neurath’ın bir darbe durumunda İngiltere’nin de askeri müdahaleden
kaçınacağını düşünmeye itiyordu. O dönem için İngiltere’yi askeri
açıdan zayıflamakta olan, siyasi açıdan daha çok ülke içi meselelerle
ve Habeşistan kriziyle meşgul, Ren’in askerden arındırılmış
konumunun sürmesini önemli bir çıkarı olarak görmeyen ve
Almanya’nın taleplerine bir ölçüde sempatiyle yaklaşan bir güç
olarak görüyorlardı. 299 Bu durumda, Ren’in tekrar silahlandırılmasına
yönelik hızlı bir hareketin başarı şansı yüksekti; Fransa’dan ya da
İngiltere’den askeri bir missilleme gelme ihtimali nispeten düşüktü.
Tabii bu senaryo ancak Avrupa güçlerinin olası reaksiyonuna dair
Berlin’in değerlendirmeleri doğruysa geçerliydi. Hiçbir şey kesin
değildi. Hitler’in bütün danışmanları risk almaktan yana değilse de
Hitler gerekli hazırlıklara hemen başladı. Hitler 1933’te Milletler
Cemiyeti’nden çıkarken ve 1935’te de zorunlu askerlik hizmetini
yürürlüğe sokarken gözü kara davranmakla ne kadar haklı olduğunu
göstermiş, güven kazanmıştı. Ren krizindeki rolü daha da iddialıydı;
askeriyeden ve diplomatlardan gelen uyanlara boyun eğmeye pek
niyeti yoktu. 300
Şubat başında Berlin’de, Hitler’in yakın zamanda Ren Bölgesi’ne
girmeyi planladığı söylentileri almış başını yürümüştü. 301 O dönemde
Hitler hiçbir şeye karar vermiş değildi. 6 Şubat’ta Kış
Olimpiyatlan’nın açılışı için Garmisch-Partenkirchen’deyken meseleyi
kafasında tartıyordu. 302 Bilhassa Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen
itirazları değerlendiriyordu. Şubat boyunca meseleyi Neurath,
Blomberg, Fritsch, Ribbentrop, Göring’le, sonra da Roma elçisi
Hassell’le enine boyuna tartıştı. Dışişleri Bakanlığı ve genelkurmay
içindeki geniş bir çevre, kararın muallakta olduğunun farkındaydı.
Fritsch ve Beck karşıydı, Blomberg her zamanki gibi Hitler’den
yanaydı. Dışişleri Bakanı Neurath’ın çok ciddi şüpheleri vardı. Eylemi
“hızlandırmak” için risk almaya değmeyeceğini düşünüyordu.
Almanya’nın askeri bir misillemeyle karşılaşması pek olası değildi,
ama sonuç uluslararası tecridin artması olacaktı. Hassell, askerden
arındırılmış bölgenin bu statüsünü değiştirmek için ilerde nasılsa
fırsat çıkacağını, aceleye gerek olmadığını düşünüyordu, ikisinin de
görüşü, Hitler’in en azından Fransız-Sovyet Paktı’nın Paris’te Senato
tarafından onaylanmasını beklemesiydi. Bu güya Locamo’nun ihlali
anlamına gelecek ve bir bahane sağlayacaktı. Hitler Senato’yu
beklemeden, parlamentonun onayından sonra harekete geçmeyi
tercih etti. 303 Diplomatların tüm uyanlarına karşın, Hitler her zaman
olduğu gibi, şakşakçı Ribbentrop tarafından gene en riyakâr şekilde
doldurulmuştu. 304
Hitler Hassell’e Ren’in işgalinin “askeri açıdan mutlak bir ihtiyaç”
olduğunu söyledi. Böyle bir adım atmayı ilk kez 1937’de düşünmüştü.
Ama şimdi uygun uluslararası koşullar oluşmuştu; (İngiltere ve
Fransa’daki Sovyet-karşıtı hisler düşünüldüğünde) Fransız-Sovyet
Paktı’nın sağladığı avantajın yanı sıra, diğer güçlerin, özellikle
Rusya’nın askeri kuvvetinin artması ve yakında askeri dengeyi
değiştirecek olması, hemen harekete geçmeyi gerektiriyordu. Askeri
bir misilleme olacağına inanmıyordu. En kötüsü ekonomik
müeyyideler olabilirdi. 305 19 Şubat’taki tartışmalarda Hassell,
İtalya’nın, Habeşistan’daki durumdan daha iyi faydalanma ve
kendisine uygulanan petrol müeyyidesini düşürme umuduyla destek
vermeyebileceğini belirtti. Hitler buna gecikmenin yaratacağı
olumsuzlukları vurgulayarak yanıt verdi. Karakteristik tavrıyla ve
“Ribbentrop’un heyecanlı onayıyla” “bu durumda, saldırı daha iyi bir
stratejidir” dedi. Fransa-Rusya Paktı’nı bahane edecek ve Batılı
güçlere, gayet cömert görünen bir öneri paketi götürecekti. Pakette
şu öneriler olacaktı: Askerden arındırılmış bölge uygulamasının iki
tarafta da sürmesi, üç gücün bir araya gelip bir hava paktı kurması
ve Fransa’yla bir saldırmazlık anlaşması yapılması. Bunların kabul
edilme ihtimali çok düşüktü. Hassell bunu zaten öngörmüş, Hitler’in
harekete geçme kararı verme olasılığının “yüzde ellinin üzerinde
olduğunu” söylemişti. Kuşku içinde olan Fritsch de ayın ortasında
artık kararın verilmiş olduğunu düşünüyordu. Neurath da çekinceleri
ne olursa olsun, harekete geçmeyi kabullenmişti. 306
Ama Hitler tereddüt içinde gidip gelmeye devam etti. Argümanları
diplomatları ve askeri liderleri ikna etmemişti. Dalkavuk Ribbentrop
onu onaylıyor, Blomberg de tedirginlik içinde desteğini sunuyordu.
Bunun dışında ona önerilen cüretkarlık değil, temkinli olmaktı. Şubat
sonunda durum işte bu minvaldeydi. Hitler her ne kadar hemen
harekete geçilmesinde kararlıysa da, tam olarak zamanı henüz
belirlememişti. 27 Şubat’taki öğle yemeğinin konusu Ren Bölgesi’nin
yeniden silahlandınlmasıydı. Yemekte Göring ve Goebbels vardı. “Bir
bakıma hâlâ çok erken,” diyerek durumu özetliyordu Goebbels. 307
Hitler’in kararsızlığı ertesi gün de sürdü. Goebbels’in önerisi, “Rus
paktı tamamlanana”, yani Fransız Senatosu tarafından onaylanana
kadar beklemekti. 308 Aynı günün ilerleyen saatlerinde Goebbels
Münih’e giderken Hitler’e eşlik etti ve trende bu konuyu tartıştılar.
Goebbels günlüğünde “Hitler hâlâ tereddüt içinde (unschlüssing)”
diye belirtiyordu. Kendisi ise Senato’nun onayının beklenmesi
gerektiğini ileri sürmeye devam ediyordu. Ertesi gün de
konuşacaklar ve Hitler öyle karara varacaktı. 309 29 Şubat’taki öğle
yemeğinde Hitler hâlâ bir karara varmamıştı.
Ama ertesi gün, Münih’te baharı andıran nefis bir havanın hüküm
sürdüğü 1 Mart Pazar günü, Hitler otele döndü, morali gayet yerinde
olan Goebbels de oradaydı. Karar verilmişti. “Yine kritik bir an, fakat
şimdi harekete geçme zamanı,” diye yazmıştı Goebbels. “Talih
cesaretten yanadır. Bir şeyleri göze almayan hiçbir şey
kazanamaz.”310
Goebbels ertesi gün, 2 Mart sabahı 11’de Raeder Şansölyeliği’nde
bir toplantıya katıldı. Silâhlı kuvvetlerin liderlerinin - Göring,
Blomberg, Fritsch ve Reader- yanı sıra Ribbentrop da oradaydı.
Hitler onlara kararını verdiğini söyledi. Reichstag 7 Mart Cumartesi
günü toplantıya çagrılacak ve bu toplantıda Ren Bölgesi’ne tekrar
asker sokulacağı ilan edilecekti. Aynı zamanda Almanya’nın Milletler
Cemiyeti’ne yeniden girmesini, bir hava paktı kurulmasını ve
Fransa’yla bir saldırmazlık anlaşması imzalamasını teklif edecekti.
Böylece ivedi tehlikenin önü alınacak, Almanya’nın siyasi tecridi
engellenecek ve ulusal egemenlik tekrar inşa edilecekti. Reichstag
feshedilecek ve dış politikanın sloganlarıyla yeni seçimlere
gidilecekti. Fritsch cuma gecesi birliklerin nakliyesini sağlamalıydı.
“Her şey bir şimşek hızıyla olup bitmeli.” Birliklerin hareketi SA’nın
ve Emek Cephesi’nin tatbikatı gibi gösterilecekti. Askeri liderlerin
şüpheleri vardı. 311 Kabine üyeleri ertesi gün öğleden sonra tek tek
haberdar edildiler, Frick ve Hess ise haberi ancak akşama aldılar.
Reichstag üyelerininin davetiyeleri çoktan gönderilmiş, ancak bir
aldatmaca yapılarak davetiyelerin üzerine bir bira gecesine
çağrıldıkları yazılmıştı. 312 Hitler çarşamba akşamı itibariyle
Reichstag konuşması üzerinde çalışıyordu; Goebbels seçim
kampanyasının hazırlıklarına çoktan girişmişti. Dışişleri Bakanlığı’nın
ikazları perşembe günü hâlâ sürüyordu. Cuma akşamı Hitler
konuşmasını tamamladı. Kabineye ilk kez toplu olarak neyin
planlanmakta olduğu açıklandı. Goebbels Reichstag’ın ertesi gün öğle
vaktinde toplanacağını duyurdu. 313 Gündemdeki tek madde
hükümetin bir deklarasyonuydu. 314 Bir sızma olmasın diye, seçim
kampanyası planlarına son hali verildi. Propaganda Bakanlığı’nın
çalışanlarının o gece binadan çıkmasına izin verilmedi. “Başarı
sürprizde yatıyor,” diye belirtmişti Goebbels. “Berlin bir tel gibi
gergin,” diye eklemişti ertesi sabah. 315
Hitler konuşmak için bir alkış yağmurunun içinde ayağa kalkarken
Reichstag da gergindi. 1933’te yanan parlamento binasının
yıkıntılarının yakınındaki, Reichstag’ın toplandığı Kroll Operası
destekçilerle hınca hınç doluydu. Yüzlerce gazeteci locaları
doldurmuştu. Olacakları tahmin eden İngiliz ve Fransız elçileri
gelmediyse de çok sayıda diplomat oradaydı. Kürsüde, kabine üyeleri
arasındaki Blomberg gerginlikten kireç gibi olmuş yüzüyle
seçiliyordu. Hitler’in arkasında oturan ve kibirle çevresini süzen
Göring’in yüzünden bir şey anlamak mümkün değildi. Hitler
konuşurken Goebbels konuşmanın daktiloya çekilmiş bir kopyasından
takip etti. Hepsi de Nazi üniforması içinde olan vekiller onları neyin
beklediğinden hâlâ habersizdi. 316
Konuşmayı sadece Kroll Operası’nda hazır bulunanlar değil,
milyonlarca radyo dinleyicisi de dinliyordu. Versailles’a verip
veriştiren uzun bir girişten, Almanya’nın eşitlik ve güvenlik
taleplerinin, barışçı hedeflerinin tekrar belirtilmesinden, Bolşevizme
yönelik çığlık çığlığa bir saldırıdan sonra çılgınca alkışlar geldi.
Bunun ardından Hitler, Fransız-Sovyet Paktı’nın Locamo’yu geçersiz
kıldığı argümanını açıkladı. Neurath’ın o sabah, Locama anlaşmasını
imzalayan ülkelerin elçilerine verdiği ve Locamo’nun artık anlamını
yitirdiğini belirten memorandumu okudu. Kısa bir an durakladı ve
sonra devam etti: “Buna bağlı olarak Almanya artık kendini bu
bozulmuş anlaşmanın bağlıyıcılığında görmüyor... Bir halkın en asli
hakları olan sınırlarını ve savunma gücünü korumak adına Alman
Reich hükümeti bugünden itibaren, askerden arındırılmış olan Ren
Bölgesi’nde Reich’ın tam ve sınırsız egemenliğini yeniden inşa
etmiştir.”317 Olaya bizzat tanık olan William Shirer bu sahneyi şöyle
anlatır: 600 Reichstag vekili, “iri yarı, kalın enseli, saçları dibinden
kazınmış, göbekli, kahverengi üniformalar ve ağır botlar giymiş olan
bu küçük adamlar, onun [Hitler’in] elinde birer kukla olan bu küçük
adamlar, sanki kurulmuş gibi hep birlikte ayağa fırladılar, sağkollarını
uzatarak Nazi selamına durdular ve ‘Heill’diye bağırdılar.”318 Ortam
sakinleşince, Hitler Avrupa için “barış teklifleri”ni açıkladı: Belçika
ve Fransa’yla bir saldırmazlık paktı; her iki tarafın ortak sınırlarının
askerden arındırılması; Polonya’yla yapılana benzer saldırmazlık
anlaşmalarının diğer doğu komşularıyla da imzalanması; ve
Almanya’nın Milletler Cemiyeti’ne dönüşü. 319 Bazıları Hitler’in çok
fazla şey sunduğunu düşünüyordu. 320 Onların bunu dert etmelerine
gerek yoktu. Gayet makul olan bu “teklif’te en ufak bir değişiklik bile
yapılmayacaktı. Doruk noktasına gelmişti. “Baylar, Alman
Reichstag’ının vekilleri! Reich Alman birliklerinin batı eyaletlerinde
geleceğin barış dönemi garnizonlarına doğru harekete geçtiği bu
tarihi anda, şu iki kutsal yemini hep birlikte etmeliyiz. ’’Vekillerden
yükselen sağır edici bir gürültü Hitler’in konuşmasını kesti. “Ayağa
kalkmış, bağırıp çağırıyorlardı,” diye belirtiyor Shirer. “Birkaç
diplomatın ve muhabirlerin yarısının dışında, localardaki herkes aynı
durumdaydı. Ellerini köleler gibi hep beraber havaya kaldırmışlardı.
Yüzleri histerik bir ifadeyle çarpılmış, ağızlarım sonuna kadar açmış,
bağırıyor, bağırıyorlardı. Bağnazlıkla yanan gözlerini yeni
tanrılarına, Mesih’lerine çevirmişlerdi. Mesih de rolünü çok iyi
oynuyordu.”321 Sabırla susmalarını bekledi ve sonra iki yemin etti:
Halkın şerefi tehlikede olduğunda zora asla boyun eğmeyecekler di
ve Almanya’nın Avrupalı komşularıyla bir anlaşmaya varması için
çabalayacaklardı. Önceki yılki vaadini, Almanya’nın Avrupa’dan
toprak talep etmediğini yineledi. 322 Ama Almanya’nın dışında,
Hitler’in verdiği sözlere duyulan güven zedelenmeye başlamıştı. 323
Öğlen 1 civarında, Hitler uzun hitabesinin doruğuna ulaşırken,
Alman birlikleri Köln’deki Hohenzollern Köprüsü’ne yaklaşıyordu. 324
Goebbels’in tek tek seçtiği iki uçak dolusu gazeteci de bu tarihi anı
kaydetmek üzere oradaydı. 325 Haber o sabah Köln’de hızla yayılmıştı.
Binlerce kişi Ren’in kıyılarına doldurmuştu, köprünün yakınındaki
caddelerde iğne atılsa yere düşmezdi. Köprüyü geçen askerler
çılgınca bir sevgi gösterisiyle karşılandı. Kadınlar yollarına çiçekler
serpiyor, rahipler onları kutsuyordu. Kardinal Schulte “ordumuzu
geri gönderdiği” için Hitler’e övgüler düzüyordu. 326 “Kilise
Mücadelesi” bir süreliğine unutulmuştu.
Askerden arındırılmış bölgeye gönderilen askeri güç, Landespolizei
birlikleriyle güçlendirilmiş 30 bin muvazzaftan fazla değildi. Bölgenin
içlerine ise sadece 3 bin kişi girecekti. Kalanlar büyük oranda Ren’in
doğu kıyısının arka kısmında konuşlanacaklardı. Fransızlarla bir
çatışma olursa kalan birlikler bir saat içinde geri çekileceklerdi. 327
Ama zaten buna imkan yoktu. Daha önce belirttiğimiz gibi, Fransız
askeri liderleri bunu peşinen reddetmişlerdi. Fransız istihbaratı -SA,
SS ve diğer Nazi teşekküllerini de asker olarak hesaba katarak- Ren
Bölgesi’ne giren Alman askeri gücüne 295 bin kişi gibi olağanüstü bir
rakam biçmişti. 328 Aslında Hitler’in bu macerasını sona erdirmek için
tek bir Fransız tümeni bile yeterliydi. Hitler’in ilerki bir tarihte
birden çok kez şöyle dediği söylenmektedir: “Eğer Fransızlar Ren
Bölgesi’ne yürümüş olsalardı, kuyruğumuzu kıstırıp geri çekilmek
zorunda kalacaktık (mit Schimpf und Schande). Elimizdeki askeri
güç sınırlı bir mukavemete bile yetmezdi.’’Hitler, Alman birliklerinin
Ren Bölgesi’ne girmesini izleyen kırk sekiz saatin hayatının en gergin
saatleri olduğunu söylemiştir. 329 Her zamanki gibi bu sözleri de
insanları etkilemek için sarf ediyordu. Hans Frank da benzer
ibarelerden bahseder. Hitler’in, “eğer Fransızlar sahiden ciddi
olsalardı, bu hayatımın en büyük politik yenilgisi olacaktı,” dediğini
hatırlamaktadır. 330 Ama diktatörün tahminleri doğru çıktı ve ne
Fransızlar ne de İngilizler savaşma isteği gösterdiler. 7 Mart akşamı
erken vakitlerde, darbenin tam bir başarı sağladığı belli olmuştu.
“Führer sayesinde” diye vurgulamıştı Goebbels günlüğünde. “Yurt
dışından gelen yorumlar mükemmel. Fransa Milletler Cemiyeti’ni
[soruna] dahil etmek (befassen) istiyor. Bu iyi. Bu durumda harekete
geçmeyecektir. Esas önemli olan bu. Gerisinin önemi yok... Dünyanın
tepkisi tahmin edildiği gibi oldu. Führer’in mutluluğu sonsuz... [Ren
Bölgesi’ne] Giriş, plana göre gitti... Führer’in gözlerinin içi gülüyor.
İngiltere pasif kalıyor. Fransa tek başına harekete geçmeyecektir.
İtalya hayal kırıklığına uğradı ve Amerika ilgisiz. Kendi topraklarımız
üzerinde gene egemenlik sahibiyiz.”331
Aslında risk o kadar fazla değildi. Batı demokrasileri olası bir
müdahale için gereken isteğe ve birliğe sahip değillerdi. Ama Hitler
paha biçilmez bir zafer kazanmıştı. Büyük güçlere galebe çalmıştı ve
bu büyük güçler, geleneksel diplomasi kurallarıyla oynanmayan bir
iktidar politikasına ayak uyduramadıklarını göstermişlerdi. Ayrıca
ülke içinde de hem askeriye hem Dışişleri içindeki muhafazakarlara
karşı bir zafer daha kazanmıştı. Mart 1935’te olduğu gibi,
genelkurmayın ve diplomatların ikazlarının, gösterdikleri titizliğin
yersiz olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı. Bu cüretkarlığın en büyük
ödülü de Ren Bölgesi’ydi. Ne askeriyeden ne de Dışişleri
Bakanlığı’ndan bir itiraz gelmişti. Ren’in yeniden militarize edilmesini
hepsi istiyordu. İtirazlar daha çok zamanlama ve yönteme dair
kaygılarla ilgiliydi. Hitler’in bakış açısından ise bu “korkaklık”tan
başka bir şey değildi. Ordu içindeki ve Dışişleri'ndeki
“profesyonellere” yönelik horgörüsü artıyordu. Sınırsız
benmanyaklığı kendine büyük bir destek daha bulmuştu.
Londra’daki Alman elçisi Leopold von Hoesch’un, birkaç gün sonra,
bir savaşın çıkmasının an meselesi olduğuna dair uyarıları ve
Blomberg’in tüm cesaretini yitirmesi de bu duygusunu etkilemedi. 332
Artık böyle ikazları kulak ardı edebilirdi. Milletler Cemiyeti’nin 19
Mart’taki kınamasıyla da hiç ilgilenmedi. 333 Locamo yıkılmış,
Versailles paramparça olmuştu. Kriz geçmişte kalmıştı. “Mutluyum,
Tanrım nasıl mutluyum, bu işten böyle tereyağından kıl çeker gibi
çıktık ya!” Ayın sonunda Köln’e yaptığı muzaffer ziyaretten özel
treniyle Berlin’e dönerken, Ruhr’da gecenin içinde parlayan çelik
imalat fırınlarına bakarak, yanında oturan Hans Frank’a işte böyle
demişti Hitler. 334
VI
I HAYAL VE BAŞARISIZLIK
1) August Kubizek, Adolf Hitler.Mein Jugendfreund, Graz (1953),
5. baskı, 1989, 50.
2) Hans-Jürgen Eitner, Der Führer’. Hitlers Persönlichkeit und
Charahter, Münih/Viyana, 1981, 12.
3) Franz Jetzinger, Hitlers Jugend, Viyana, 1956, 16-18.
4) Bradley F. Smith, Adolf Hitler. His Family, Childhood, and Youth,
Stanford, 1967, 19. Tho mas Orr, ‘Das war Hitler’, Revue, No 37,
Münih (13 Eylül 1952), 4: bir kaynak gösterilmemekle birlikte
burada, Maria Anna’nın (adı yanlışlıkla Anna Maria diye
geçmektedir) akrabalarının da katkısıyla onbeş inek parasına denk
bir miktar olan 300 guldeni çeyiz olarak getirdiği ve Hiedler’in
onunla evlenmeye hazır olmasının sebebinin muhtemelen bu olduğu
belirtilmektedir. Thomas Orr, NSDAP-Hauptarchiv’in eski bir
memurunun takma ismidir (Werner Maser, Adolf Hitler. Leğende,
Mythos , Wirhlichheit, karton kapaklı 3. baskı, Münih, 1973, 541).
5) Smith, 19 7. dipnot; Jetzinger, 19.
6) Görünüşe göre ilk fırsatı, taşradan düşük mevkide devlet
memuru alınmasını öngören bir program çerçevesinde elde etmiştir.
(Orr, Revue, No 37, 5).
7) Smith, 23; Jetzinger, 21, 44-6.
8) Smith, 20; Maser, Hitler, 43-44.
9) Smith, 30-31; Jetzinger, 21-2; Kubizek, 59.
10) Anton Joachimsthaler, Korrektur einer Biographie, Münih,
1989, 12-13.
11) Jetzinget, 16, 22.
12) Jetzinger, 22; Smith, 30.
13) Jetzinger, 22; Rudolf Koppensteiner (den), Die Ahnentafel des
Führers, Leipzig, 1937, 39.
14) Maser, Hitler,47; Jetzinger, 19-20.
15) Yasallaştırma işleminin şüpheli niteliği için bkz. Jetzinger, 22-
25, ve Smith, 29; ayrıca bkz; Joachimsthaler, 12-13.
16) Maser, Hitler, 41-42; Smith, 48.
17) Bkz. Maser, Hitler, 34-35. Bu varsayımdan Konrad Heiden da
söz etmiştir: Der Führer, Londra (1944), 1967 baskısı, 38-39. Orr
(Revue, No 37, 4), Nepomuk’un gerçek babasıyla ilgili köydeki
söylentilere gönderme yapmaktadır.
18) Adolf Hitler, Mein Kampf, Münih, 1943 baskısı, 2:‘eines armen,
kleinen Hâuslers'.
19) Bkz. Koppensteiner, 39-44. Jetzinger’in (10-12), ‘Hitler’isminin
Çek kökenli olduğu id diasının sağlam bir temele oturmadığı
kanıtlanmıştır. Küçük çiftlik sahibi veya kırda yaşayan kişi anlamına
gelen ‘Hüttler’, Avusturya’da ender rastlanan bir isim değildir. Bkz.
Anton Adalbert Klein, ‘Hitlers dunkler Punkt in Graz?’, Historisches
Jahrbuch der Stadt Graz, 3 (1970), 27-9; Orr, Revue, No 37, 6;
ayrıca Brigitte Hamann, Hitlers Wien. Lehrjahre eines Diktators,
Münih, 1996, 64. İsmin çeşitli biçimleri onlarca yıl birbirinin yerine
kullanılabildiği halde, (bizzat kendisi ismin birden çok formunu
kullanmış olan) Nepomuk’un, yasallaştırma sürecinde kendi ismi
‘Hüttler’e daha yakın olan “Hiedler”i değil de, ‘Hitler’i tercih ettiği
iddiasında Maser’in (Hitler , 131) bu kadar ısrarlı olmasının nedeni
belli değildir.
20) Koppensteiner, 46.
21) Joachimsthaler, 12-13.
22) Kubizek, 50.
23) Maser, Hitler, 12-15. Bu sansasyonel haberlere bir örnek
olarak, 14 Ekim 1933 tarihli British Daily Mirror’da yayımlanan ve
Bükreş’deki bir mezarlıkta ‘Hitler’in büyükbabasının Yahudi
mezarının’ortaya çıkarıldığının iddia edildiği bir haberi gösterebiliriz
(îfZ, MA-731 (= NSDAP, Hauptarchiv, Reel 1)). 1932 yazında, Neue
Zûrcher Zeitung'un, Hitler’in bizzat onayladığı resmi soy kütüğünde
onsekizinci yüzyılda ‘Salomon’isimli birinin var olduğunu ortaya
çıkarması üzerine, Hitler’in sözümona Yahudi atalarına basının
gösterdiği ilgi had safhaya çıkmıştır. İşin aslı, ‘Salomon’isminin
oradaki varlığı, Viyanalı soykütük uzmanı Dr. Karl Friedrich von
Frank’ın yaptığı ve acilen de düzelttiği bir hatanın sonucudur. Fakat
yine de olan olmuş, bu yanlışlık bir zarara yol açmıştır. Bkz. Hamann,
68-71.
24) Hans Frank, Im Angesicht des Galgens, Münih/Grâfelfing,
1953, 330-331.
25) Bu hikayenin yayılmasının esas sebebi, Frank’ın bu hatırasını
Jetzinger’in sorgusuz sualsiz kabulüdür (bkz. 28-32). ‘Kanıtlardan
biri, Hitler’in babasının Yahudi’ye benzeyen bir fotoğrafıdır ve bu
fotoğrafın Alois Hitler’e ait olmadığı apaçık ortadadır. Bkz. Jetzinger,
s. 16’nın karşısındaki fotoğraf; Smith, s. 24’den sonra gelen, 5. levha.
Jetzinger’in kitabına dair erken dönemde yazılmış eleştirel bir
değerlendirme için ve Avusturyalı bilim adamı Dr. Nikolaus
Preradovic’un bulguları ışığında, Hitler’in büyükbabasının bir Yahudi
olduğuna dair Jetzinger’in iddilarının reddi için, bkz. Nikolaus
Preradovic, ‘Hitler. Kein Ariemachweis’, Der SpiegeI, 12 Haziran
1957, 54-59, özl. 57-58.
26) Klein, 10, 20-25.
27) Smith, 158-9.
28) Patrick Hitler,.‘Mon oncle Adolf, Paris soir (5 Ağustos 1939), 4-
5. Bu yazı, büyük oranda kıymet taşımayan bir yergiden başka bir
şey değildir. Ayrıca bkz. Maser, Hitler, 18.
29) Robert G.L. Waite, The Psychopathic God: Adolf Hitler, New
York, 1977, 129. dipnot; Maser, Hitler, 15 ve dipnotu.
30) Smith, 158. Frank’ın hikayesini dikkate almayan Brigitte
Hamann’ın tahminine göre, bizzat kendisi uzun süredir Yahudi-
düşmanı olan bu kişinin böyle bir iddiada bulunmasının sebebi, sözde
‘Yahudi bir Hitler’yaratmanın suçunu da Yahudilere atmak olabilir
(Hamann, 73-77, burada 77).
31) Başka bir iddiaya göre, Hitler’in paranoid antisemitizminin
nedenleri açısından önemli olan Hitler’in büyükbabasının gerçekten
Yahudi olup olmaması değil, Hitler’in buna inanıp inanmadığıdır
(Waite, 126-131). Hitler’in Yahudilere karşı düşmanlığının kökenleri
ve kaynakları konusuna daha sonra döneceğiz. Fakat Hitler’in Yahudi
kanı taşıdığı fikrinin, 1920’lerde siyasi düşmanlarının birtakım
söylentiler yaymaya başlamasından önce de var olduğunu kanıtlayan
hiçbir veri yoktur. Halbuki Hitler’in antisemitizmi 1920’lerden çok
öncesine dayanmaktadır. Bu durumda sözkonusu iddiayı
destekleyecek kanıt bulmak zordur. Her durumda, kanında Yahudilik
olup olmadığıyla ilgilenmesi Hitler’in zaten antisemitik olduğu
anlamını taşır. Bkz. Waite’in kitabına dair Rudolph Binion’un
değerlendirmesi, Journal of Psychohistory, 5 (1977), 297.
32) Maser’ın anlatısında yer verilen, Adolfun, savaştan sonra hâlâ
Spital’da bulunan akrabalarının tanıklığına göre, Adolf 1917 yılında
ordudayken izne çıktığında Spital’e gelmiş ve akrabaları ile Adolf
arasında, baba tarafından dedesinin Nepomuk olduğuna dair bir
konuşma geçmiştir (Maser, Hitler, 35) Mamafih bu tanıklığın bir
değeri yoktur, çünkü Hitler 1917 yılında Spital’e hiç gitmemiştir. Bkz.
Joachimsthaler, 171; ve Rudolph Binion, ‘Foam on the Hitler Wave'.
JMH, 46 (1974), 522-528, burada 523.
33) Maser, Hitler, 35.
34) Smith, 39; Jetzinger, 39, 54.
35) Smith, 28, 35; Jetzinger, 50.
36) Rudolf Olden’ın açıklaması, Hitler the Pawn, London, 1936, 16.
37) Jetzinger, 48; Smith, 28; Orr, Revue, No 37, 5.
38) Jetzinger, 49; Smith, 28,47; Orr, Revue, No 37, 5. Orr’a göre,
(Anna Glasl-Hörer ismiyle andığı) Anna, Alois’in Braunau’daki yakın
komşularından, Hörer isimli bir devlet memurunun üvey kızıdır.
39) Jetzinger, 51; Smith, 29, 32-33; Orr, Revue, No 37, 6.
40) Smith, 32-33; Jetzinger, 52-53; Orr, Revue, No 37, 6, No 38. 2.
41) Jetzinger, 44; Smith, 35-37.
42) Jetzinger, 56-57; Smith, 40-41.
43) Maser, Hitler, 9.
44) Doğum belgesinin bir kopyası: içinde HA, Reel 1; IIZ, MA-731;
Koppensteiner, 18.
45) MK, 1.
46) MK , 2.; Smith, 53.
47) Waite’in işaret ettiği bir nokta, 145. Ayrıca bkz. Smith, 51 ve
5. dipnot.
48) Smith, 46-49.
49) Smith’e dayanarak, 43-48; ve Jetzinger, 58-63. Jetzinger’in,
Hitler’in babasına dair verdiği bilgi, Alois’in eski bir mesai arkadaşı
olan Emanuel Lugert’le yaptığı röportaja dayanmaktadır. Aynı bilgi şu
kaynakta da tekrarlanmaktadır: Orr, Revue, No 39, 14, 35.
Hitlerlerin evinde aşçılık yapmış olan Rosalia Horl (kızlık soyadı
Schichtl), daha sonra NSDAP-Hauptarchiv’e, onun iyi karakterli
(gemütlicher) olmakla birlikte katı bir beyefendi’ olduğunu
söylemiştir. Gümrük Dairesi’nde 1880’lerde birlikte çalıştığı bir iş
arkadaşı onu ‘hiçbirimizin hoşlanmadığı, oldukça katı, bildiğinden
şaşmaz, iş konusunda ukala, yanına yaklaşılmaz bir insandı’ diye
tanımlarken bu kadar nazik değildir, iki beyan da şu kaynaktan
alınmıştır: HA, Reel 1 (112, MA-731).)
50) Smith, 51.
51) Smith, 45-48.
52) Smith, 43.
53) Kubizek, 46.
54) Eduard Bloch, ‘My Patient, Hitler’, Collier’s (15 Mart 1941),
35.
55) Psikolojik etkilerle ilgili spekülasyon için, bkz. Alice Miller, Am
Anfangwar Erziehung, Frankfurt am Main, 1983, 213-215.
56) Smith, 41-43; Jetzinger, 62, 71-72; Kubizek, 38-45; Bloch, 36.
57) Bloch, 36.
58) MK, 16; ve bkz. Albert Zoller, Hitler privat. Erlebnisbericht
seiner Geheimsehretarin, Düs-
seldorf, 1949, 46.
59) Waite, 141.
60) NA, NND/881077, Bayan Paula Wolfla (yani Paula Hitler)
röportaj, Berchtesgaden, 5 Haziran 1946 (yalnızca İngilizce
transkripsiyon). Hicler’in baba aynı anne ayrı kızkardeşi Angela
Hammitzsch (önceden Raubal) de savaştan sonraki beyanında,
Hitler’in babasından sürekli dayak yediğinden bahsetmiştir (Akt.
Christa Schroeder, Er war mein Chef Aus dem Nachlab der
Sehretârin von Adolf Hitler, Münih/Viyana, 1985, 336 139. dipnot.)
61) Schroeder, 63. Hitler 1932 yılında Goebbels’e, babasını evin
tiranı (Haustyrann)', annesini ise ‘iyilik ve sevgi kaynağı’olarak
tanımlamıştır (TBJG , 1.2, 219 (9 Ağustos 1932)). Aynca bkz. TBJG,
1.2, 727 (15 Kasım 1916), burada Hitler’in, babasından ‘fanatik
biri’diye bahsettiği beyan edilmektedir.
62) MK, 32-33. Ayrıca, Helm Stierlin’in yorumlarına da bakınız:
Adolf Hitler. Familienperspektiven, Frankfurt am Main, 1976, 24-25;
ve Miller, 190-191. Hans Frank’a göre, Hitler ona, çocukken,
geceleri eve sarhoş gelen babasının çıkardığı patırtıdan nasıl
utandığını anlatmıştır (Frank, 331-332). Bununla birlikte, Passau’da
bir süre Alois Hitler’le birlikte çalışmış olan Emanuel Lugert,
Jetzinger’e, Hitler’in babasının normalde günde en fazla dört şişe
bira içtiğini, kendisinin onu hiç sarhoş görmediğini ve akşamları eve
tam yemek saatinde gittiğini söylemiştir (Jetzinger, 61). Aynı tanık
Orr’a da, Alois’in bazen gecede altı şişe yüksek alkollü bira içtiğini
söylemiş, ama kendisinin onu hiç sarhoş görmediği beyanını
tekrarlamıştır (Orr, Revue, No 39, 35). Hitler’in alkole olan
tahammülsüzlüğü muhtemelen babasının içki alışkanlığından
kaynaklanmaktadır.
63) Psikologlar ve ‘psikotarihçiler’, Adolfun yalnızca babasıyla değil
annesiyle olan ilişkisini de, normal sınırların dışında, aşırı derecede
tediğinlik verici bir ilişki olarak değerlendirmektedirler. Hitler’in
annesiyle olan sevgi-nefret ilişkisi üzerinde duran kaynaklar arasında
şunları sayabiliriz: Waite, özl. 138-148; Miller, 212-228; Eitner, özl.
21-27; Stierlin, özl. bölüm 2 (Stierlin aile terapisinden yola çıkarak,
çocuğun aşırı durumlarda annesiyle ilgili doyurulmamış düşlerini
başka bir şeye ‘transfer edebileceği’ fikri üzerinde durmaktadır, bu
örnekte annenin kurtarılması Almanya’nın kurtarılmasına tekabül
etmektedir); Walter C. Langer, The Mind of Adolf Hitler Londra,
1973, özl. 150-152; Rudolph Binion, Hitler among the Germans, New
York, 1976 (Bininon, Hitler’in Yahudiler’i öldürme güdüsünün,
annesinin Yahudi bir doktorun ellerinde ölmesine karşı geliştirdiği
bilinçaltı bir tepkiyle ilişkili olduğunu düşünmektedir); Rudolph
Binion, ‘Hitler’s Concept of “Lebensraum": the Psychological Basis’,
Hisloty Childhood Quarterly, 1 (1973), 187-215 (varsayımına dair
bir tartışmayla birlikte, 216-258), burada, Hitler’in
‘anavatanı’‘beslemek’diye değerlendirilen misyonu, -Almanya ile
özdeşleştirdiği- annesini koruma ve onun intikamım alma ihtiyacına
bağlanmaktadır; Erich Fromm, Ancıtomie der menschlichen
Destruktivât, Stuttgart, 1974, özl. 337-338; ve Erik H. Erik son, The
Legend of Hitler’s Youth’, içinde Robert Paul Wolff (der.), Man and
Social Man, New York, 1966, 370-396, burada özl. 381-383.
Hitler’in psikolojik yaklaşımlarla çözümlendiği araştırmalar için bkz:
NVilliam Carr, Hitler: a Study in Personality and Politics, Londra,
1978, özl. 149-155; Wolfgang Michalka, ‘Hitler im Spiegel der
Psycho-History’, Francia, 8 (1980), 595-611; Schreiber, Hitler, 316-
327; ve en kapsamlı biçimde, Thomas Kombichler, Adolf-Hitler-
Psychogramme, Frankfurt am Main, 1994. Hitler’in yetiş kinlik
dönemindeki kişiliğiyle ilgili bilimsel bir değerlendirmeye ulaşmakta
yaşanan güçlükler için bkz. Desmond Henry ve Dick Geary, ‘Adolf
Hitler; a re-assessment of his personality status’, Irish Journal of
Psychological Medicine, 10 (1993),148-151.
64) Waite’den yaptığımız alıntı, 1992 baskısının önsözünde yer
almaktadır; özl. bkz. bölüm 3. Wake’in kitabını eleştirel bir gözle
değerlendiren en önemli çalışma, başka bir ‘psikotarihçi’ye, Rudolph
Binion’a aittir: Journal of , 5 (1977), 295-300. Binion’un bu
makaledeki yorumu için ayrıca bkz., ‘Foam on the Hitler Wave’, JMH,
46 (1974), 522-528, burada 525: ‘ilk elden kanıtlara bakarsak
Hitler’in gençliğinde aşikar bir nefretin varlığından söz edemeyiz.’
65) Smith’in işaıet ettiği bir nokta, 8.
66) Smith, 55.
67) Max Domarus, Hitler. Reden und Proklamationen 1932-1945,
Wiesbaden, 1973, 1935 (8 Kasım 1942).
68) Smith, 56.
69) Smith, 58.
70) MK, 3.
71) MK, 3-4; Smith, 61; Jetzinger, 73.
72) Smith, 62.
73) Bkz., Tb Reuth, iii.1254 (19 Ağustos 1938): Hitler burada,
gençliğinde Leonding’de ve Lambaeh’da geçirdiği mutlu günlerden
bahsetmektedir.
74) Bkz. Hermann Giesler, Ein anderer Hitler, Leoni am
Starnberger See, 1977, 96, 99, 215-216, 479-480; Zoller, 57; Evan
Burr Bukey, Hitler’s Hometown, Bloomington/Indianapolis, 1986, özl.
196-201; ve Hamann, 11-15. Hitler savaş sırasında, Linz’i bir ‘Alman
Budapeştesi’haline getirmekten bahsetmektedir ve görkemli
yapılardan oluşan -Goebbels’in ifadesiyle ‘parayla
gerçekleştirilebilecek’ olan- planını hayata geçirmek için 120 milyon
mark ayırmaya hazırdır. Örneğin bkz, TBJÇj, 11.5, 367 (20 Ağustos
1942), 597 (29 Eylül 1942), 11.8, 265 (10 Mayıs 1943); M 284 (19-
20 Şubat 1942), 405 (25 HazİTan 1943).
75) MK, 3.
76) Jetzinger, 92.
77) Jetzinger, 92.
78) MK, 4. 1912 yılında Viyana’da Erkekler Yurdu’nda kainken -bir
hazine gibi koruduğu- iki ciltlik bir kitabı vardı (Hamann, 562).
79) MK, 173; Hugo Rabitsch, Aus Adolf Hitlers Jugendzeit, Münih,
1938,'12-13; Smith, 66.
80) Smith, 66-68; Waite, 11-12, 60. 1912’de Viyana’da -barışsever
bir tema üzerine dahi olsa- Karl May’ın konuşmasını dinledikten
sonra Hitler’in duyduğu coşku için bkz. Hamann, 544-548.
81) Walter Görlitz, Adolf Hitler, Göttingen, 1960, 23.
82) MK, 6.
83) Smith, 64; Maser, Hitler, 62. İnanması güç olmakla birlikte,
1950’lerde Leondng’de yaşayan yaşlı kişiler, Edmund’un anne
babasının oğullarının cenazesine katılmadığını iddia etmişlerdir. Bk2.
Orr, Revue, no. 40, 36; Waite, 160-170.
84) Bkz. Smith, 68-69.
85) MK, 5.
86) Kubizek, 57.
87) Jetzinger, J05-106; Smith, 76, 79.
88) Jetzinger, 105-106. Huemer’in Hitler’le ilişkisi için, bkz. Smith,
79 34. dipnot, Huemer’in Hitler’i ziyareti için ayrıca bkz. Rabitsch,
57-65. Hitler’in okul dönemi için ayrıca bkz. Zoller, 47. Hitler daha
sonraları, Karl May okumaya başladığında okuldaki notlarının
düştüğünü söylemiştir (Monologe, 281 (17 Şubat 1942)).
89) Jetzinger, 107, 109-11; Rabitsch, 72.
90) Kubizek, 61; Monologe,185-188 (8-9 Ocak 1942.); Henry
Picker, Tischesprache im im Hauptquartier, Stuttgart, 1963, 273
(12 Nisan 1942); Smith, 79; Eitner, 30-31; Maser, Hitler, 68-70;
Zoller, 47-49.
91) MK, 12-13; Linz’deki Alman milliyetçiliği için, bkz. Jetzinger,.
110, 113; ayrıca bkz. Bukey, 77 vdg. Hamann (23-27), okuldaki
Alman milliyetçisi politik eğilimleri anlatmaktadır ve Jetzinger de aynı
şeyden bahseder (99, 110, 113).
92) MK 5-8.
93) Picker, 324 (10 Mayıs 1942).
94) MK, 6 (çev., MK Watt, 8).
95) MK. 7.
96) Jetzinger’in itirazlarının geçersiz kılınmasıyla ilgili olarak bkz.
Smith, 70-73; Ayrıca, devlet memuru olmasıyla ilgili babasıyla
arasındaki sürtüşmeye dair Hitler’in beyanı için bkz. 98-97.
97) MK, 10. Bkz. Hamann, 23.
98) MK, 8-14; Smith, 81-85; Olden, 21; Hamann, 22-23.
99) MK, 15.
100) Jetzinger, 72-73. Ayrıca bkz. Olden, 21. Ölüm sebebi
ciğerlerindeki bir kanamadır. Bir önceki Ağustos ayında da
ciğerlerinde bir kanama olmuştur (Jetzinger, 72).
101) Jetzinger, 122-129; Smith, 91, 97.
102) Adolfun, cenaze töreninde ağladığına dair Kubizek’in
açıklaması (54), sonradan rastgele işittiği bir söylentiye
dayanmaktadır ve güvenilir değildir.
103) Kubizek, 46, 61-62.
104) Jetzinger, 102; Smith, 92.
105) TBJG, 1.3, 447 (3 Haziran 1938). Steyr’da geçirdiği döneme
dair anılarında, Katolik din adamlarının çokluğu ve Linz’le
karşılaştırıldığında milliyetçi duyguların yeterince güçlü olmaması
nedeniyle buradan hoşlanmadığını iddia etmiştir ( Monologe, 188 (8-
9 Ocak 1942)).
106) Smith, 95-96.
107) MK. 8.
108) Bunu Heiden da doğrulamakta ve 16 Eylül 1905’de okul
tarafından verilen karneye uygun olarak, 1904-1905 öğretim yılının
iki sömestri notlarını (geometriden ikmale kalındığı da dahil olmak
üzere) listelemektedir (Der Führer, 46); Smith ise aynı sonuçları özet
olarak vermektedir (96). Maser yalnızca, 11 Şubat tarihli ilk sömestr
karnesinin sonuçlarına yer. verir ve Hitler’in Fransızca dersinden
‘yetersiz’ bulunduğunu belirtir (Hitler, 70), halbuki Heiden’ın
listesinde bundan bahsedilmemektedir. Orr’un ( , No 42, 1) ve
Jetzinger’in (130) yer verdiği bilgiler, 16 Eylül 1905 tarihli karnenin
sonuçları olup, Jetzinger’in ilk sömestr için belirttiği notlarla ve
Maser’in kullandığı 11 Şubat tarihli karnenin bilgileriyle (Fransızca
dersi hariç) uyuşmaktadır. Ayrıca bkz. Waite, 156.
109) Sonradan anlattığı hikayeye göre, okulun bitişini kutladıkları
bir gece Adolf, Steyr’daki okuldan aldığı bu karnelerden birini
yanlışlıkla tuvalet kağıdı olarak kullanmıştır (Monologe, 189-190 (8-9
Ocak 1942); karnenin üzerine kustuğuna dair bir başka versiyon için
bkz. Zoller, 49. Maser, karnenin Şubat 1905 tarihli olduğunu öne
sürerken (Hitler, 70), Smith 1905 yazında verilen bir karnenin söz
konusu olduğunu öne sürmektedir (99). Anekdotta Hitler o gece
dışarıda uyuduğunu ve bir sütçü kadın tarafından uyandırıldığını iddia
etmektedir. Bu durum şubat ayı olasılığını ortadan kaldırmaktadır.
Yazın ise Hitler sadece, eylül ayında girmesi gereken bütünleme
sınavına dair bir belge almıştır ve bir arkadaş toplantısı falan
olmamıştır. Zoller’in anlatısı en azından bir noktada geçersizdir;
çünkü güya Hitler karneyi babasına göstermek zorunda kalmıştır
oysa ki o dönemde babası hayatta değildir. Hitler’in hikayesinin bir
gerçekliği olup olmadığına şüpheyle yaklaşılmalıdır.
110) Smith, 95-99; Jetzinger, 99-103.
111) Smith, 98.
112) Jetzinger (148-151), güçlü bir kanıta dayanmamakla birlikte,
hastalık ihtimalini tamamıyla dışlamaktadır. Smith (97-98), o
dönemde solgun ve hasta görünüşüne dayanarak 1905 yazında
Hitler’in hasta olduğu fikrine daha olumlu yaklaşsa da sonbahardaki
durumu bilinmediğinden, söz konusu hastalığın okulu bırakması için
yeterli bir neden olup olmadığından haklı olarak şüphe etmektedir,
113) MK, 16; Smith, 97-98. Hitler’in bu dönemde çekilmiş, oldukça
zayıf ve bitkin göründüğü bir fotoğrafı için bkz., Smith, resim 13.
114) MK, 16-17; bkz. Jetzinger, 130.
115) Paula Hitler’in tanıklığı, NA, NND-881077, 3; IfZ, MA-731
(=HA, Reel 1), ‘Notizen für Kartei’, 8 Aralık 1938.
116) Kubizek, 63; IfZ, MA-731 (=HA,Reel 1), ‘Adolf Hitler in
Urfahr’ (Hitler ailesiyle aynı binada oturmuş olan posta müdürünün
dul karısının anılarına dayanarak 1938-1939 tarihinde verdiği
beyan.)
117) MK, 16.
118) Hamann, 80. 1938’in sonlarında NSDAP-Hauptarchiv’den bir
görevli Kubizek’e müracat etmiş ve ‘Hitler’in gençliğinde de açıkça
görülebilen büyüklüğünü’ortaya çıkarmak için “merkezi bir arşivde
önem taşıyacak olan’, genç Hitler’le ilgili anılarını yazmasını
istemiştir (IfZ, MA-731 (= HA, Reel 1), ‘Notizen für Kanei’, 8 Aralık
1938, ve Kubizek’le yapılan görüşmenin raporu).
119) Bkz. Jetzinger, 117-122, 133-181; Smith, 101 30. dipnot.
Jetzinger’in, Kubizek’e karşı kişisel bir nefreti vardır ve Hitler’in
gençliğiyle ilgili -başkalarının beyanlarına dayanan kendi
çalışmasında, Kubizek’in hatıratına bilinçli bir güvensizlikle
yaklaşmaktadır. Bkz. Hamann, 83-86.
120) Bkz. Hamann, 77-86.
121) Kubizek, 17; Jetzinger, 140-141.
122) MK, 15; Paula Hitler’in tanıklığı, NA. NND-881077, 3-4.
123) Kubizek, 22.
124) Kubizek, 18-25.
125) Kubizek, 22-23.
126) Kubizek, 17, 19, 112.
127) Kubizek, 75-86.
128) Smith, 103. Adolf, Wagner’in ilk operalarından biri olan (on
dördüncü yüzyılda yaşamış Romalı bir popülistin İtalya’yı birleştirme
çabalarını ve sonunda önderlik ettiği halk tarafından alaşağı
edilmesini anlatan) Rienzi’nin temsilinde öylesine heyecanlanmıştı ki
Kubizek’i, Linz’in dışındaki bir dağa, Freinberg’e doğru gece vakti
bir yürürüyüşe çıkarmış ve neredeyse vecd halinde, önemli gördüğü
şeye dair ona bir diskur çekmişti. Kubizek’in anlatısı (III-18) hayli
düşseldir ve mistik bir tarzda bunu, Hitler’in kendi geleceğini
gördüğü bir hayal haline sokmuştur. Bu tuhaf akşamın Kubizek
üzerinde silinmez bir iz bıraktığına şüphe yoktur. 1939 yılında
Bayreuth’da karşılaştıklarında Hitler’e bu olayı hatırlatmıştır. Hitler
hemen kendisini ağırlayan Winifred Wagner’e dönerek hikayeyi,
önceden beri sahip olduğu geleceği görme yetisinin bir kanıtı olarak
anlatmış ve anlatısını şu sözlerle bitirmiştir: ‘işte her şey o andan
itibaren başladı’ (Kubizek, 118). Bütün bunlardan aşırı derecede
etkilenmiş olan Kubizek’in savaş sonrasında yazdığı anılan fazlasıyla
düş gücüne dayanmaktadır. Ama bu, sonradan bazı yazarların
Freinberg’de görülen hayal olayını ciddiye almasını engellememiştir.
Örneğin bkz. Joachim Köhler, Wagners Hitler Der Prophet und sein
Vollstrecher, Münih, 1996, b. 2, özl. 34-35.
129) Köhler, Wagners Hitler adlı eserinde bütün bunları farklı bir
plana oturtmuş; abartılı bir iddiayla, Hitler’in Wagner’in hayallerini
gerçekleştirmeyi ve fikirlerini hayata geçirmeyi kendi görevi gibi
görmeye başladığını ileri sürmüştür.
130) Kubizek, 83.
131) Kubizek, 18-19.
132) Kubizek, 97-110.
133) Kubizek, 64-74; bkz. Jetzinger, 142-148; ve Hamann, 41-42.
134) Kubizek, 106-109; bkz. Jetzinger, 166-168.
135) Hitler’in kendi beyanına göre seyahat iki hafta sürmüştür
(MK, 18). Kubizek’in’hatırladığına göre ise (121-124) yaklaşık dört
hafta sürmüştür ve Smith de bu bilgiyi kullanmıştır (104). Jetzinger’e
göre Hitler’in hatırladığı süre muhtemelen doğrudur (151-155).
Kesin tarihi belirlemenin tek yolu, Adolfun Kubizek’e gönderdiği
kartpostalların üzerindeki posta damgalarına (bazılan çok belirsizdir)
ve tarihlere (bazılarında tarih yoktur) bakmaktır. Bkz. Hamann, 42-
44. Hitler’in bu seyahatinin süresi tarihsel açıdan çok da büyük bir
öneme sahip değildir.
136) Kubizek, 129; Hamann, 43-44.
137) Kubizek, 129.
138) Kubizek, 127-130. Esas itirazlar Adolfun baba bir anne ayrı
kızkardeşi Angela’nın kocası Leo Raubal’den gelmektedir. Leo,
Klara’yı, Adolfun artık işe yarar bir şeyler öğrenmesinin zamanı
geldiğine ikna etmeye çalışmıştır. Adolf öfkesini Kubizek’e
küsmüştür: ‘Şu riyakar evimi bana zindan ediyor’(Kubizek, 128).
Fakat savaşı Adolf kazanır. Bir komşunun daha sonraki tanıklığına
göre, Hitler sanatçı olmaya öylesine kararlıdır ki annesini»
Akademi’ye girmesi için onu Viyana’ya göndermeye razı eder (UZ,
MA-731 (= HA, Reel I), ‘Adolf Hitler in Urfahr’).
139) Gerhart Marckhgott, “Von der Hohlheit des gemâchlichen
Lebens”. Neues Material über die Familie Hitler in Linz’. Jahrbuch
des Oberösterreichiscben Musealvereins 138/1 (1993), 275-276.
Johanna Teyze’nin aile hesap defterine girdiği kayıt tarihsizdir fakat
diğer olaylardan, Adolfun Linz’deki son günlerine denk geldiği
görülebilir. Brigitte Hamann (196), tarihin 1908 Ağustos’una denk
düştüğünü ve Adolfun teyzesini, yazın Waldviertel’e gitmek için
kendisine borç para vermeye razı ettiğini ileri sürmektedir. Bu
durumda Johanna Teyze’nin bu miktarı niye Urfahr’daki aile hesabına
kaydettirdiği ise belirsizdir. Marckhgott’un da belirttiği gibi, söz
konusu borcun bir önceki yıl, Klara hâlâ hayattayken ve Adolfun
Viyana’daki Güzel Sanatlar Akademisi’nin giriş sınavlarına gitmeden
önce paraya ihtiyacı varken verilmiş olması muhtemeldir.
Marckhgott, borcun Johanna Pölz’ün hesabındaki tüm paranın
yaklaşık beşte birine eşit olduğuna işaret etmektedir. Leo Raubal’ın,
Adolfun hayatını kazanmaktansa Viyana’ya gidip sanat eğitimi
almakla oyalanmasına karşı çıkmasının nedeni bu olabilir. Fakat
Hitler bir kez gerekli parayı aldıktan sonra, annesinin onun Viyana’ya
gitmesini engellemesinin daha zor olduğunu düşünebiliriz.
140) Binion, Hitler among the Gennuns, 138-143; Binion, ‘Hitler’s
Concept of Lebensraum’, 196-200; Bloch, 56; Jetzinger, 170-172;
Smith, 105; Hamann, 46-48.
141) Hamann, 46-47.
142) Bloch, 36.
143) Bloch, 39.
144) Hamann, 47.
145) MK, 18.
146) Hamann, 51-52. Maser, sınavların düzenini tersine çevirir ( ,
75-77,114). Hamann (kaynak göstermeksizin), 112 adayın
varlığından söz eder (51); Maser, Akademi’den aldığı bilgiye
dayanarak 113 adaydan bahseder (75, 77, 114).
147) Maser, Hitler, 77. Hitlerle birlikte başarısız olanların
arasında, Akademi’nin sonraki rektörü de bulunmaktadır. Ayrıca bkz.
Hamann, 52.
148) MK, 18-19 (çev., MK Wau, 18).
149) MK, 19 (çev., MK Watt, 18-19); ve bkz. Smith, 108-110. Orr,
Güzel Sanatlar Akademisi’ne başvurusu reddedildikten sonra
Hitler’in mimarlık okuluna da başvurduğunu ileri sürer (Revue, No
43, 40-41), fakat iddiası kanıttan yoksundur (onun bu iddiasını izleyen
yazarlar: Maser, Hitler, 78, ve L.Sydney Jones, Hitlers Weg begann
in Wien. Frankfurt am Main/Berlin, 1990, 64). En kabaca yapılmış
bir araştırma bile, onun böyle bir başvuru için gerekli asgari
niteliklere dahi sahip olmadığını ortaya çıkaracaktır; ve Hitler’in
kendisinin de bu durumu bildiğine şüphe yoktur.
150) Kubizek, 133. Hitler’in antisemitizminin, Akademi’de onu
reddeden hocaların Yahudi olmasından kaynaklandığı iddiaları doğru
değildir. Hem Waite (190), hem de Jones (317) sınav jürisi içinde dört
Yahudi’nin varlığından bahsetseler de, gerçekte, Hitler’in
reddedildiği sınava katılan Akademi profesörleri arasında tek bir
Yahudi bile yoktur (Hamann, 53).
151) Hamann, 53; Binion, Hitler among the Germans, 139; IfZ,
MA-731 (= HA, 1), ‘Adolf Hitler in Urfahr.’
152) NA, NND-881077,3; Bloch, 39. Ayrıca bkz. Kubizek, 138-41.
Jetzinger’in, Hitler’in annesinin ölümünden önce Linz’e dönmediğini
öne süren açıklaması (176-181), en azından kısmen Kubizek’in
güvenilirliğini sarsmayı amaçlamaktadır. Oysa ki hem Paula Hitler
hem de Dr. Bloch, ayrı ayrı, Adolf'un annesi ölürken yanında olduğunu
doğrulamış ve böylece Kubizek’in anlatısını desteklemişlerdir.
Kubizek’in anlatısında gerçekle uyuşmayan pek çok noktanın varlığı
ise ayrı bir konudur. Smith, Jetzinger’in bilgisine yer vermiştir (110
ve 54. dipnot). Bkz. Waite, 180-183, ve Hamann, 84-85
153) Jetzinger, 179; Hamann, 54. iki tanığın beyanına göre, Adolf,
ölüm döşeğindeki annesinin eskizlerini çizmiştir (Bloch, 39; IfZ, MA-
731 (= HA, Reel 1), ‘Adolf Hitler'in Urfahr’).
154) Bloch, 39. Dr. Bloch, Adolf'un ona karşı hissettiği sonsuz
gönül borcundan söz etmeye devam eder. Hitler sonrasında ona
kartpostallar göndermiş ve kendi resimlerinden birini armağan
etmiştir (Bloch, pt.ll, Colliers, 22 Mart 1941, 69-70; Hamann,56).
Anschluss’dan sonra, Dr. Bloch Hitler’e başvurmuş ve görece daha iyi
bir muamele görmüştür. Buna rağmen gene de yaşam enerjisini
kaybetmiş, ABD’ye göç etmeye zorlanmış ve 1954’te New-York’ta
sıkıntı içinde ölmüştür (Bloch, pt.ll, 72-73; Hamann, 56-57).
155) MK, 16 (çev., MK Watt, 17).
156) Jetzinger, 181.
157) MK, 16-17 (çev., MK Watt, 17).
158) MK, 19-20 (çev., MK Watt, 19).
159) Jetzinger, 180; Hamann, 55; Marckhgott, 272.
160) Hamann, 58, 85.
161) Söz gelimi Maser, Hitler,81. Bkz. Hamann, 58. 162.
Jetzinger, 180-182, 185-189; Smith, 111-112.
162) Jetzinger, 180-82, 185-89; Smith, 111-12.
163) NA, NND-881077, 4; Jetzinger, 182, 186-187.
164) Jetzinger, 187.
165) Marckhgott, 271.
166) Kubizek, 146-155; Jetzinger, 189-192; Smith, 114-115.
167) 112. MA-731 (=HA, Reel I), ‘Adolf Hitler in Urfahr’.
II TUTUNAMAYAN
V BİRAHANE AJİTATÖRÜ
1)MK,388.
2) Tyrell, Trommler, 174 151. dipnot.
3) Hoffmann, 46.
4) Bu stratejik çerçeve MK'da (364-388) kapsamlı bir şekilde
belirtilmiştir; ayrıca bkz. Tyrell, Trommler, 171; ve Tyrell, ‘Wie er
der “Führer" wurde'.27-30.
5) Mektubun metni, JK içinde, 88-90.
6) Bu konuda çok ciddi farklılıklar taşıyan görüşler için Klaus
Hildebrand’ın ve Hans Mommsen’in katkılarına bkz,
‘Nationalsozialismus öder Hitlerismus?’, Bosch (der.), Persönlichkeit
und Struktur in der Geschichte, 55-71.
7) Stem, Hitler, 12.
8) Tyreli, Trommler, 19-20.
9) Whiteside, özl. b.5; ve bkz. Karl Dietrich Bracher, The German
Dictatorship, Harmondsworth, 1973, 74-80.
10) Hitler-Prozeb, 19; JK,1062; ve bkz. Tyreli, 187-188 29. dipnot.
11) RSA, 11, 49, Dok.24 ve 2. dipnot; Bracher, 80; geçmişteki
deneyimler şu eserde ana hatlarıyla verilmiştir: Bruce F. Pauley,
Hitler and the Forgotten Nazis. A Histoıy of Austrian National
Socialism, Londra/Basingstoke, 1981, b.3.
12) Bkz. özl. Mosse, Crisis of German Ideology, kısım I; ve George
L. Mosse, Germans and Jews, Londra, 1971, Giriş.
13) Bkz. Kurt Sontheimer, Antidemokratisches Denken in der
Weimarer 3. baskı, Münih, 1992, özl. b. 11; Mosse, Crisis of German
, b.16.
14) Bkz. Sontheimer, 271-272.
15) Weimar koalisyon partileri, 1919 yılı Millet Meclisi
seçimlerinde aldıkları yüzde 78’in üzerindeki oyla (423 koltuğun
331’i) karşılaştırıldığında, ancak yüzde 44.6 (459 koltuğun 205'ini)
oranında oy alabilmişlerdi (Kolb, Die Weimarer Republih, 41).
16) MK, özl. 415-414; ve bkz. Martin Broszat, Der
Nationalsozialismus. Weltanschanung, rammund Wirklichheit,
Stuttgart, 1960, 29.
17) Broszat, Nationalsozialismus, 23.
18) Tyreli, Trommler, 191 53. dipnot. Hitler’in siyasi arenaya
adımını attığı dönemde Münih'teki atmosferin iyi bir tasviri için bkz.
Large, Where Ghosts Walhed, b.4.
19) Helmuth Auerbach, ‘Nationalsozialismus vor Hitler', içinde
Wolfgang Benz, Hans Buchheim ve Hans Mommsen (der.), Der
Nationalsozialismus. Studien zur Ideologie und chaft, Frankfurt am
Main, 1993, 13-28, burada 26; Jeremy Noakes, Hıe Nazi Party in
Lower Saxony, 1921-1933, Oxford, 1971, 9. Bu örgütlenmenin
kapsamlı bir analizi için bkz. Uwe Lohalm, völkischer Radikalismus.
Die Geschichte des Deutschvölkischen Schutzund Trutz-Bundes,
1919-1923, Hamburg, 1970.
20) Noakes, Nazi Party, 9-10.
21) Lohalm, 89-90; Noakes, Nazi Party, 11.
22) Tyreli, Trommler, 20, 186 21. dipnot; Lohalm, 283-302.
23) Bkz. Tyrell, Trommler, 72-89; ve Noakes, Nazi Party, 12-13.
24) Auerbach, ‘Hitlers politische Lehrjahre', 6-8. Lehmann, Gary
D. Stark’ın incelemesinin temel unsurlarından biridir: Entrepreneurs
of Ideology. Neoconservative Publishers in Germany, 1890-1933,
Chapel Hill, 1981.
25) Bkz. Rudolf von Sebottendorff, Bevor Hitler kam, 2. baski,
Münih, 1934 (Cemiyetin önde gelen şahıslarından birinin beyanı);
Reğinald H. Phelps’in ustalıklı analizi, “Before Hitler Game’’: Thule
Society and Germanen Orden’, Journal of Modern History, 35 (1963),
245-261; Goodrick-Clarke, 135-152; ayrıca Tyrell, 22 ve 188-189
38. dipnot; Auerbach, ‘Hitlers politische Lehrjahre’, 8-9; ve Noakes,
Nazi , 13. Thule Cemiyeti ismini, antik Yunanlıların en kuzeydeki
varlığını bildikleri topraklara verdikleri addan alıyordu. Kuzey
Avrupa kültlerine inananlar için ismin mistik bir önemi vardı.
26) (Hitler’in ilk kez 16 Kasım 1919’da katıldığı) Arbeiterzirkel ile
DAP’ın komitesi Arbeitsausschuss arasında net bir ayrım yapmak
zordur. Harrer tarafından kontrol edilen ve açıkça onun damgasını
taşıyan Arbeiterzirkel, gizli bir cemiyetin çekirdek grubunun
kalıntısıdır ve esas olarak küçük bir tartışma grubuna benzemektedir
(Reğinald H. Phelps, ‘Hitler and the Deutsche Arbeiterpartei’, içinde
Henry A. Turner (der.), Nazism and the Third Reich, New York,
1972, 5-19, burada 11). Komite resmi olarak partinin idari işlerinden
sorumluydu ama fiili olarak gerek personel gerekse uğraşılan
meseleler açısından bir çakışma söz konusuydu (Tyrell, Trommler,
24-25, 190 48. dipnot).
27) BHStA, Abt.V, Slg. Personen, Anton Drexler, ‘Lebenslauf von
Anton Drexler, 12.3.1935’, 3 (kısmi olarak basıldığı yer, Deuerlein,
Aufstieg, 59); Drexler’in ilk önerisi ‘Deutsche Sozialistische
Arbeiterpartei’idi, fakat Harrer ‘sozialistische’kısmına itiraz edince
bu sözcük çıkarıldı (IfZ, Fa 88/Fasz.78, Fol.4 (Lotter Vortrag, 19
Ekim 1935)). Harrer DAP’ın temellerinin atıldığı toplantıda yoktu ve
olasılıkla bir ‘parti’kurulması fikri onu çok etkilemiyordu.
Sebottendorffa göre, 18 Ocak 1919’da, Thule Cemiyeti’nin kurulduğu
odalarda Deutscher Arbeiterverein’ın 1. Başkan’ı olarak kendisi, 2.
Başkan’ı olarak da Drexler belirlenmişti (Sebottendorff, 81; ayrıca
bkz. Tyrell, Trommler, 189 42. dipnot).
28) BHStA, Abt.V, Slg. Personen, Anton Drexler, ‘Lebenslauf von
Anton Drexler, 12.3. 1935’, 3; Deuerlein, Aufstieg, 56-59; IfZ, Fa
88/Fasz. 78, Fol.4 (Lotter Vortrag, 19 Ekim 1935); Phelps, ‘Hitler’,
8-9; Tyrell, Trommler, 22; Drexler otuz kadar kişi olduğunu
belirtmektedir (Deuerlein ise elli kişiden bahsetmektedir: Aufstieg,
59). 1935 yılında verdiği konferansda Lotter (Fol.4), muhtemelen o
dönemde aldığı notlara dayanarak daha kesin konuşmaktadır: ‘Esas
olarak demiryolu işçilerinden oluşan 24 kişi vardı’(Anwesend
waren24, übenviegend Eisenbahner’). Altı yıl sonra 17 Ekim
1941’de (Fol. 10) NSDAP Hauptarchiv’e gönderdiği mektubunda
Lotter yirmi ile otuz kişi arasında bir mevcuttan bahsetmektedir.
29) Phelps (‘Hitler’, 10), 12 Eylül’deki toplantıya katılan kişi
sayısını kırk iki olarak vermektedir. Tyrell (Trommler, 195 77.
dipnot), en sona eklenmiş dört komite üyesinin adıyla birlikte otuz
dokuz imzadan bahsetmektedir. Elle yazılmış katılımcılar listesinde
(BDC, DAP/NSDAP Dosyası) ise otuz sekiz imza mevcuttur -
katılımcılardan biri ismini ve adresini iki kişilik yeri kaplayacak
şekilde yazmıştır- ve bu isimlerin arkasına aynı el yazısıyla
(Harrer’inki de dahil olmak üzere) üç isim daha eklenmiştir; bu
kişilerin tanınan üyeler olup toplantıya katıldıkları fakat isimlerini
kendilerinin yazmadığı varsayılabilir.
30) MK, 388-389, 659-664, 669.
31) MK, 390-393; JK,91. Hitler bu dönemde hâlâ üniformasıyla
çıkıp konuşmaktadır. Başlangıçta yarattığı etkiyi bir ölçüde, kendini
savaştan gelen sıradan askerlerin sözcüsü olarak tanımlamasına,
onların dünyevi dilini kullanmasına ve eski silah arkadaşları
arasındaki yaygın ihanet duygusunu dillendirmesine borçludur. Onu
ilk kez ‘Deutsches Reich’da dinleyen Ulrich Graf, daha sonra onun
baş koruması ve -1921‘de SA haline dönüşecek olan kolluk birimi-
Saalschutz’un lideri olacaktır. Graf önceki yıl yaşanan yenilgiye,
devrime ve özellikle Münih’teki Sovyet ‘Konseyler
Cumhuriyeti’sırasında gerçekleşen olaylara karşı hâlâ öfke doluydu.
Daha sonraki bir beyanına göre Hitler’den büyülenmesinin sebebi,
onun ‘güvenilir bir komutan ve asker’gibi konuşması ve öyle
davranmasıydı (IfZ, ZS F14, Ulrich Graf, ‘Wie ich den Führer kennen
lernte’, 2),
32) MK, 400-406.
33) MK, 406 (çev., MK Watt, 336).
34)Phelps, ‘Hitler’, 7-8.
35) MK. 658-661.
36) Tyrellin da işaret ettiği gibi, Trommler, 10-11.
37) Tyrell, Trommler, 29-30, eleştiren Franz-Willing,
Hitlerbewegung, 68, 73, Maser’le birlikte, Frühgeschichte, 170; ve
Fest, Hitler, 175.
38) BHStA, Abt. V, Slg. Personen, Anton Drexler, Drexler’in
Hitler’e yazdığı (ama göndermediği) mektubun daktiloyla yazılmış
kopyası, ‘Ende Januar 1940’, 7 (basıldığı yer, Deuerlein, Aufstieg,
105).
39) Tyrell, Trommler, 30-31; Phelps, ‘Hitler’, 12; Maser,
Frühgeschichte, 169.
40) MK, 390-391.
41) ReğinaldH. Phelps, ‘Hitler als Parteiredner im Jahre 1920’, 11
(1963), 274-330, burada 276.
42) Auerbach, ‘Hitlers politische Lehrjahre’, 10; ayrıca bkz.
Phelps, ‘Hitler’, 13.
43) JK, 101.
44) MK, 405; BHStA, Abt. V, Slg. Personen, Anton Drexler,
Drexler’in Hitler’e yazdığı (ama göndermediği) mektubun daktiloyla
yazılmış kopyası, ‘Ende Januar 1940’, 7 (basıldığı yer, Deuerlein,
Aufstieg, 105); Phelps, ‘Hitler’, 13 (burada, Dingfelder’in
Heimatdienst için daha önce beş kez konuşma yapmış olduğundan
bahsedilmektedir).
45) Phelps,‘Hitler’, 12-13.
46) Tyrell, Trommler, 76-83. 31 Mayıs 1919’da Münchener
Beobachter'de de yayımlanan ve olasılıkla DSP’nin amaçlarının ilk
bildirgesi olması niyetiyle hazırlanan on iki maddelik völkisch
programla örtüşen kısımları da vardır (Auerbach, ‘Hitlers politische
Lehrjahre’, 9-10 ve 34. dipnot).
47) Basıldığı yer, Deuerlein, Aufstieg, 108-112.
48) Bkz. Tyrell, Trommler, 84-85.
49) Bkz. Phelps, ‘Hitler’,13.
50) JK, 447, 29 Temmuz 1921.
51) BHStA, Abt. V, Slg. Personen, Anton Drexler, Drexler’in
Hitler’e yazdığı (ama göndermediği) mektubun daktiloyla yazılmış
kopyası, ‘Ende Januar 1940’, 7 (çev., Phelps, ‘Hitler', 13).
52) Polis raporu 2 binden fazla kişinin varlığından bahsetmektedir,
basıldığı yer Phelps, ‘Hitler als Parteiredner’, 292-296. Dingfelder
daha sonra NSDAP-Hauptarchiv’e bunların 400’ünün “Kızıllardan
olduğunu belirtmiştir (Phelps, ‘Hitler', 14).
53) Phelps, ‘Hitler als Parteiredner', 293-294.
54) Phelps, ‘Hitler als Parteiredner’, 294-296.
55) MK. 405 (çev., MK Watt, 336).
56) Phelps,‘Hitler’, 15.
57) VB, No 17, 28 Şubat 1920, 3, ‘Aus der Bevvegung’(çev., Phelps,
‘Hitler’, 14).
58) Mart başı itibariyle yeni isim kullanılmaya başlanmıştır; fakat
partinin kendi arşivinde isim değişikliğinden hiç bahsedilmiyor olması
ilginçtir. Bunun sebebi, Avusturya ve Çekoslovakya’daki nasyonal
sosyalistlerle daha yakın bir bağ içindeymiş gibi görünmeme kaygısı
olabilir (Phelps, ‘Hitler’, 13 ve 37. dipnot). Polis raporlarında partinin
ismininde ‘nasyonal sosyalist’ ibaresine rastlanması ilk kez, 6 Nisan
1920’deki (Hitler’in katılmadığı) bir toplantıdan sonra olmuştur
(Phelps, ‘Hitler als Parteiredner', 277).
59) MK, 544 (çev., MKWatt, 442).
60) MK, 538-551.
61) MK, 551-557. Hitler partinin rütbe işaretlerini ve iki yıl sonra
da SA sancaklarını tasarlamıştı. Hitler’in bayrak dizaynı, Starnberg’li
bir diş hekimi olan Friedrich Krohn’un sunduğu tasarı ma
dayanıyordu. Partinin varlıklı destekçilerinden olan Krohn 1921
yılında partiden ayrılmıştı. Hitler Mein Kampf'ta Krohn’dan ancak
dolaylı olarak bahseder ve ismini vermez.
62) MK, 543.
63) MK, 549-551; ve bkz. Heinrich Bennecke, Hitler und die SA,
Münih, 1962, 26-27. ‘Jimnastik Birliği’(Turnabteilung) ismi en son 5
Ekim 1921’de kullanılmış ve bu tarihten sonra onun yerini artık
‘Fırtına Birliği' (Sturmabteilung).ismi almıştır (Tyrell,Trommler,137,
266 25. dipnot).
64) Toplantı, DAP’ın önceki toplantılarından tarz olarak bir farklılık
taşımasa da, normalde yüzden fazla kişinin katılımını sağlayan olağan
duyuruların dışında ilk kez bir gazetede de duyurulmuştu. Hitler
(MK, 390), 111 kişinin katıldığını bildirmektedir oysa ki katılım
listesinde 131 isim vardır (Tyrell, Trommler, 27-28, 196-197, 100-
101. dipnotlar).
65) MK, 390 (çev., MK Watt, 323).
66) Oskar Maria Graf, Gelcichter vonaıtben. Aus Leben Münih,
1966, 114-115
67) Frank, 38-42.
68) Tyrell, Trommler, 33; Phelps,‘Hitler als Parteiredner’, 284,
burada sayılar biraz farklıdır.
69) MK, 561.
70) Phelps, ‘Hitler als Parteiredner’, 279-280; Tyrell, Trommler,
33.
71) Örneklerin verildiği kaynak: JK, 126, 205-213, 271-276.
Hitler’in koruması Ulrich Graf, konuşma başlamadan önce notların
yerine konmasından sorumlu olan kişiydi. Hitler’in bu notlardan yola
çıkarak doğaçlama konuştuğunu o da teyit etmiş, bunun yanı sıra
Hitler’in notlara bakmaya pek ender ihtiyaç duyduğunu ileri
sürmüştür. Grafın Ağustos 1934’te kaleme aldığı anlatısının,
Führer’in olağanüstü yeteneklerini her fırsatta yüceltme çabalarının
bir ürünü olduğuna şüphe yoktur. Konuşma notları ve konuşmanın
içeriğini belirten raporlar arasında bir karşılaştırma yapmak,
Hitler’in bu küçük notlardan Grafın ima ettiğinden daha fazla
yararlandığını düşündürür. Sonraları Reich Şansölyesi olarak yaptığı
konuşmalar, söylediklerini sözcüğü sözcüğüne yorumlayan dünya
basını ve diplomatlar tarafından dikkatle kaydedilmiş ve yazıya
dökülmüştür.
72) Toplantıların süresi genelde iki saat otuz dakika ila üç saat
onbeş dakika arasında değişirdi (Phelps, ‘Hitler als Parteiredner’,
275). Hitler Mein Kampf'ta, 3 Şubat 1921’de Circus Krone’deki ilk
konuşmasının iki buçuk saat sürdüğünden bahseder (MK, 561).
73) MK. 565.
74) Hitler, ‘Kasım suçluları’ibaresini aslında ilk kez Eylül 1922’de
kullanmış ve dakikalarca süren bir alkış yağmuruna tutulmuştur (JK
692). Aynı yılın Aralık ayından itibaren bu ibare konuşmalarında
sürekli belirmiş ve bir daha yok olmamıştır.
75) Phelps, ‘Hitler als Parteiredner’, 283-284.
76) JK, 126-127.
77) Phelps, ‘Hitler als Parteiredner’, 286.
78) Örneğin, JK,179, 204, 281-282, 302, 312.
79) Carr, Hitler,5.
80) Hitler’in Darbe’den önce yaptığı konuşmaların derlemesini
içeren JK'da sözcüğü bir kez bile geçmez. ‘Lebensraum’sözcüğünün
gelişimine dair daha geniş malumat almak için ayrıca bkz. Karl
Lange, ‘Der Terminus ‘Lebensraum’in Hitlers Mein Kampf, VJZ.13
(1965), 426-437.
81) JK, 113.
82) Phelps, ‘Hitler als Parteiredner’, 278, 288; JK, 126-127.
83) Milliyetçi zihniyetteki lider kişilikler' ya da ‘iktidara ve
otoriteye sahip [bir] hükümet’gibi konulan ele aldığı daha genel
konuşmalarında, bireysel liderlikten çok kolektif bir liderliği ima eder
gibi görünmektedir. Bkz Tyrell, Trommler, 60; Phelps, ‘Hitler als
Parteiredner’. 299,319,321.
84) JK, 126-127 (27 Nisan 1920), 140 (Haziran başı 1920), 163
(21 Temmuz 1920).
85) Phelps, ‘Hitler als Parteiredner', 288. Hitler’in kaynakları için,
bkz. Reğinald H. Phelps, ‘Hitlers “grundlegende” Rede über den
Antisemitismus’, VJZ, 16 (1968), 390-420, burada 395-399.
86) Bkz. Phelps, 'Hitler als Parteiredner’, 284.
87) JK, 200.
88) JK, 119-120.
89) JK, 119, 128, 184.
90) JK 348.
91) JK 115, 148, 215, 296.
92) JK201.
93) JK, 119.
94) Hitler’in 1920 Haziran’ının sonlarında yaptığı bir konuşmayı
izleyen karşıt görüşlü bir eleştirmen, ‘Yahudilerin öldürülmesini
defalarca talep ettiğini’ rapor etmiştir ('Aujforderung um
Auffordenıng zur Ermordung der Juden'), Der Kampf 28 Haziran
1920 (JK 152). Öte yandan böyle açık bir cinayet çağrısına başka bir
konuşmasında rastlamayız. Bu durumda, Hitler’in bire bir kullandığı
sözcüklerden çok aktaran kişinin yorumu söz konusu olmalıdır.
95) Akt., içinde Alexander Bein, ‘Der modeme Antisemitismus und
seine Bedeutung für die Judenfrage’, VJZ, 6 (1958), 340-360, burada
359. Ayrıca bkz. Alexander Bein, “Der judische Parasit”.
Bemerkungen zur Semantik der Judenfrage’, VJZ, 13 (1965), 121-
149.
96) JK176-177.
97) Phelps, ‘Hitler als Parteiredner’, 286; ve bkz., örneğin, JK,
201.
98) 13 Ağustos 1920’de yaptığı antisemitizm konulu bir
konuşmanın düzenlenişi ve dinleyicilerin reaksiyonu için, bkz. Phelps,
‘Hitlers “grundlegende” Rede’, 393-395.
99) Phelps, ‘Hitlers “grundlegende” Rede’, 395. Phelps’in de
belirttiği gibi (391), tam metin (400-420; JK, 184-204) bugüne
kalabilmiştir; Hitler’in erken dönem konuşmaları için ender olan bu
durum muhtemelen, konuşmanın programatik bir bildirim olarak
taşıdığı önemden kaynaklanmakadır.
100) Deuerlein, ‘Hitlers Eintritt’, 215; JK, 231 7. dipnot. Hitler 3
Temmuz 1920 tarihli bir mektubunda, sanayi kesiminde çalışan işçi
sınıfının desteğini kazanmanın zorluğunu teslim etmiştir ( JK, 155-
156).
101) MK, 722 (çev., MK Watt, 620).
102) JK 337 (6 Mart 1921 tarihli konuşma); Phelps, ‘Hitlers
“grundlegende” Rede’, 394, 398.
103) Hitler’in Yahudiler’e karşı soykırım arzusu içeren bir
düşmanlığı sahip olmasını -Rus iç savaşında ve sonrasında yaşanan
barbarlığa dair dehşet hikayeleriyle beslenen- Bolşevik teröründen
korkusuna bağlayan görüşü geliştiren kişi Ernst Nolte’dur;
yorumları, 1980’lerin sonlarındaki ‘Historikerstreit’i (Tarihçiler
Tartışması’) başlatan unsurlardan biridir. Bkz Ernst Nolte, ‘Zwischen
Geschichtslegende und Revisionismus’, ve 'Vergangenheit, die nicht
vergehen will',‘Historikerstreit’Die Dokumentation der Kontroverse
um die Einzigcırtigkeit der national sozialistischen
Judenvernichtung içinde, 13-47, Nolte’un kitabıyla birlikte, Der
europâische Burgerkrieg 1917-1945.
104) JK, 88-90.
105) JK 126-127 [27 Nisan 1920), 140 (Haziran başı 1920), 163
(21 Temmuz 1920).
106) JK231.
107) Phelps, ‘Hitlers “grundlegende” Rede 1 , 398.
108) Nolte, Bûrgerkrieg, 115, 564 24. dipnot, Rus iç savaşı
sırasında Çeka’nın, açlıktan deliye dönmüş fareleri yüzlerine tutmak
suretiyle mahkumları itirafa zorladığı türünde hikayelerin VB’de
yayımlandığına işaret eder.
109) USPD’nin radikal kanatının eski mensuplarının akın etmesi
suretiyle 1920 güzünde Almanya’da KPD’nin üye sayısının birden
artması, bu durumu daha da teşvik etmiştir (Tyrell, Trommler, 49-
50), fakat 'Yahudi Bolşevizmi vurgusu o döneme dek zaten oturmuştu.
Dolayısıyla Yahudi finans kapitaline yönelik saldırılar azalmamıştır.
Buna bir de, Sovyet Rusya’da Almanya’nın milli çıkarlarına karşı
uluslararası bir unsurun ve uluslararası finans kapitalin birlikte
çalıştığı kanısı eklenmiştir (Bkz. 337).
110) Phelps, ‘Hitlers “grundlegende" Rede’, 398 ve 33. dipnot.
Hitler’in, bunların özgün metinler olduğunu kabulü için bkz. MK,
337.
111) Mayr, 195-196.
112) Phelps, ‘Hitler’, 11; JK, 106-111.
113) Dirk Stegmann, 'Zwischen Repression und Manipulation:
Konservative Machteliten und Arbeiter- und Angestelltenbevvegung
1910-1918. Ein Beitrag zur Vorgeschichte der DAP/NSDAP’, Archiv
für Sozialgeschichte,12 (1972), 351-432, burada 413. Mayr,
General Lüttwitz ve General von Oldershausen’le bağlantıyı sağlayan
kişi olarak Kapp’la zaten iki kez görüşmüştü; bir keresinde yanında
Eckart vardı, diğerinde ise yalnızdı. Ernst Röhm’e göre, Mayr
‘Bavyera’da Kapp girişimine önayak olan en önemli kişiydi’(Röhm,
Die Geschichte eines Hochverrâters, 100-101).
114) Stegmann, 413-414. Tyrell gayet yerinde bir yorum yapmış
(Trommler, 296) ve bunun, Hitler’in bu tip dış güçlerin maşası
olduğunu değil, Hitler’in manipüle edilme çabalarını ispatladığını
belirtmiştir.
115) Röhm, 100-101, 107.
116) Tyrell, Trommler,27-8,61,19711.104; Auerbach, ‘Hitlers
poiitischc Lehrjahre’, 16, 18.
117) Eckart’la ilgili olarak, bkz. Margarete Plevvnia, Auf Weg zu
Hitler. Der völkische Publizist Dietrich Eckart, Bremen, 1970; ve
Tyrell, Trommler, 190-191 49. dipnot, 194 70. dipnot. Tyrell,
Eckart’ın ölümünden (1924) sonra yayımlanan kitabının (Der
Bolschevvismus von Moses bis Lenin. Zwiegesprâch zwischen Adolf
Hitler und mir, Münih, 1924), Hitler’le yaptığı tartışmaya dayandığı
görüşünü oldukça ikna edici bir tarzda çürütür; bu görüş ilk olarak
Ernst Nolte tarafından ileri sürülmüştür, 'Eine frühe Quelle zu
Hitlers Antisemitismus’, Historische Zeitschrift, 192 (1961), 584-
606, ve Ernst Nolte, Three Faces of Fascism, Mentor baskısı, New
York, 1969, 417-421. Eckart’ın Hitler’e verdiği finansal desteğe
değinen eser, Franz-Willing, Hitlerbewegung, 180 vdg. ve Plewnia,
66-71.
118) Tyrell, Trommler, 23.
119) 1923 yılıyla birlikte Eckart artık gözde değildir ve Mart
ayında völkischer Beobachter'in editörlüğünden alınınca hayata
küsmüştür. Bu olaydan sonra Hitler’i çok nadir görmüş ve darbeye
katılmamıştır. Hastalanmış, durumu giderek kötüleşmiş ve yılın
sonuna doğru ölmüştür. Mein Kampf'ın Eckart’a ithaf edilmesi,
Hitler’in ilk dönemlerinde ona ne kadar çok şey borçlu olduğunu
bilen çok sayıda insana yönelik biçimsel bir jestten ibarettir (Tyrell,
Trommler,194 70. dipnot).
120) Franz-Willing, Hitlerbewegung, 179-180. 190.
121) Tyrell, Trommler, 110, 177. Tyrell (Trommler, 110),
Grandel’in, Ağustos 1920’de partiye katıldıktan sonra, Augsburg’da
kurmuş olduğu Schutz- und Trutzbund’dan NSDAP’a destekçiler
getirdiğine işaret eder.
122) BHStA, Abt.V, Slg. Personen, Anton Drexler, Drexler’in
Hitler’e yazdığı bir mektubun müsvettesinin kopyası, 1940 yılı Ocak
ayının sonu, 3 (kısmen basıldığı yer, Deuerlein,
Aujstieg, 128-129). (Ayrıca bkz. Tyrell, Trommler, 175-177.)
123) JK, 277-278.
124) Tyrell, Trommler, 38, 42, 206 189. dipnot.
125) Deuerlein, Aujstieg, 136.
126) Gustave Le Bon’un Fransa’da 1895 yılında yayımlanan ve bir
yıl sonra The Crowd adıyla İngilizce baskısı yapılan araştırmasının
Almanca baskısı, 1908 yılı içinde Psychologie der Massen adıyla
çıkmıştır. Eylül 1919’da Hitler’in DAP’a üye olmasından birkaç gün
önce VTTde çıkan uzun bir makale, dikkatleri, Münihli bir sinir
mütehassısı olan Dr. J.R. Rossbach adında birinin, ‘Kitlelerin Ruhu.
Popüler Kitle Hareketlerinin Ortaya Çıkmasıyla ilgili Psikolojik
Mütalaalar” (Die Massenseele, Psychologische Betrachtungen über
die Entstehung von Volks-(Massen)-Bewegungen (Revolutionen))
adlı yayımlanmış bir seminerine çekmiştir. Rossbach, Le Bon’dan sık
sık alıntılar yapmış ve onun bulgularını özlü bir dille özetlemiştir.
Rossbach’ın anlatım biçimi ile Hitler m kitle psikolojisne dair
yorumlarındaki anlatım biçimi arasında çarpıcı benzerlikler
mevcuttur. Hitler Rossbach dolayımıyla Le Bon’un eserini okumuş
olabilir. Ama daha olası görünen, Rossbach’ı okuyup ondan etkilenmiş
olmasıdır. (Bkz. Tyrell, Trommler, 54-56.)
127) Tyrell, Trommler, 42-64.
128) Savaş Tazminatları Komisyonu Nisan ayında, 132 milyar altın
mark yekünündeki ödemeleri yeniden değerlendirdi (Kolb, Weimarer
Republik,44); Hitler Mein Kampf ta ‘yüzmilyar altın marklık deli
para’derken bunu kastediyor olmalıdır (MK, 558).
129) Circus Krone’nin müdürünün parti üyesi olduğu ve salon
kirasında ciddi bir indirim yaptığı söylenmiştir (Toland, 109, fakat bir
kanıt gösterilmemiştir).
130) MK, 558-562; JK, 311-312. Hitler kendi anlatısında, Circus
Krone zaferinden sonraki iki hafta İçinde salonu iki kez daha
kiraladığını ve gayet başarılı iki toplantı daha yaptığını
belirtmektedir. NSDAP bu salonu giderek daha geniş katılımlı
toplantılar için kullanmaya devam edecek, fakat burada yapılan bir
sonraki toplantı ancak 6 Mart 1921’de, ondan sonraki de 15 Mart’ta
gerçekleşecektir. Öte yandan bunlar Hitler’in sözünü ettiği
toplantıdan sonraki iki toplantıdır ( JK,335 vdğ., 353 vdğ.). Hitler
Circus Krone’deki ilk toplantılara dair o dönemde ne kadar kaygılıysa
da, ikinci Dünya Savaşı sırasında o günleri parti tarihinin ‘iyi günleri’
olarak sık sık anacaktır. Söz gelimi, Heydrich’a düzenlenen resmi
cenaze töreni münasebetiyle Goebbels’e söylediği sözlere bkz.
(TBJG, 11, 4, 492 (10 Haziran 1942)).
131) JK,312; Deuerlein, Aufstieg,129-130.
132) MK, 562.
133) Şu kaynağa dayanarak: JK, 279-538.
134) Ernst Hanfstaengl, 15 Jahre mit Hitler. Zwischen Weibem
und Braunem Haus, 2. baskı, Münih/Zürih, 1980, 52-53.
135) Tyrell, Trommler, 40-41.
136) Hoffmann, 50.
137)Auerbach, ‘Hitlers politische Lehrjahre’20-21.
138) Hanfstaengl, 15 Jahre, 49.
139) Hanfstaengl, 15 Jahre, 49-52.
140) Hanfstaengl, 15 Jahre, 52.
141) Deuerlein, Hitler, 53.
142) Deuerlein, Aufstieg, 132-134.
143) Tyrell, Trommler, 208 215. dipnot, akt. VB, 9 Eylül 1920.
144) Tyrell, Trommler, 40 (Şubat 192l’de Deutschsozialistische
Partei mensubu iki kişinin Münih’e yaptıkları ziyaretin raporu);
Deuerlein, Aufstieg, 139 (Temmuz 1921’de Hitler’in parti içindeki
düşmanları tarafından dağıtılan, ‘Adolf Hitler-Verrâter’başlıklı, yazarı
bilinmeyen bir broşürden özet).
145) JK, 529-530. 1921 yılında VB’de yazdığı makalelere karşılık
aldığı ücretten hiç bahsetmemiştir ama öte yandan Temmuz 192 l’de,
hayatını ‘yazar ( olarak kazandığını iddia etmiştir (JK, 448).
146) Tyrell, Trommler, 216 209. dipnot, akt. Münchener Post, 5
Aralık 1921; Heiden, Hitler,97.
147) Heiden, Hitler, 100, burada ismi yanlışlıkla ‘Carola’ diye
geçer. Doğru isim konusunda beni bilgilendiren Martha Schad’a ve
Anton Joachimsthaler’e teşekkür borçluyum.
148) Auerbach, ‘Hitlers politische Lehrjahre', 22; Tyrell,
Trommler, 267 54. dipnot.
149) Destekleyici kanıtlar bulunmamakla birlikte Heiden’a göre
(Hitler, 116), Hitler Berlin’de olmadığı o uzun süreyi Bechsteinlarda
hitabet dersleri alarak geçirmiştir. Bir yandan diksiyonunu düzeltiyor
olup olmaması bir yana, ziyaretinin asıl sebebi hitabet derslerinden
çok daha önemlidir: -büyük bir başarı sağlayamadıysa bile- parti
gazetesi için para bulmayı denemiş ve bunun için muhtemelen, çok
sayıda Pan-Germenİe şahsi ilişkisi olan, Pan-Germen gazetesi
Deutsche Zeitung'un editörü Max Maurenbrecher’in sağladığı
bağlantıları kullanmıştır (Tyrell, Trommler, 117-118).
150) Tyrell, Trommler, 96.
151) Tyrell, Trommler, 103-104.
152) JK, 436 (Hitler’in 14 Temmuz 1921 tarihli istifa mektubu).
153) Tyrell, Trommler, 99-100, 105.
154) Tyrell, Trommler, 101-103.
155) Yukarıdaki bilgiler Tyreirın bulgularına dayanmaktadır
(Trommler, 106-109, 122).0
156) JK,417; Tyrell, Trommler, 118-119.
157) Tyrell, Trommler, 110-116, 119-120.
158) JK, 437-438; Franz-Willing, Hitlerbewegung, 11(7.
159) Tyrell’a dayanarak, Trommler, 120-122.
160) JK, 438.
161) JK, 277. Dok. 198 (JK, 320), Hitler’in 16 Şubat 1921’deki
istifasının kayıtları sahte olarak değerlendirilmelidir.
162) Tyrell, Trommler, 123.
163) JK, 438.
164) Tyrell, Trommler, 126-128, 130. Hitler’in 26 Temmuz 1921
tarihli parti komitesinde verdiği ültimatom (basıldığı yer, JK, 445
(Dok.266)) sahtedir.
165) JK,446.
166) Deuerlein, Aufstieg, 138-141; JK,446-447; Tyrell, Trommler,
128-130.
167) JK, 439-444; Tyrell, Trommler, 129 ve 264 506. dipnot.
168) Yeni tüzüğe dair bir inceleme için bkz. Tyrell, 130-150.
169) VB, 11 Ağustos 1921,3.
170) VB, 4 Ağustos 1921, 3.
VI “BORAZANCI”
1) Georg Schott, Das Volksbuch vom Hitler, Münih, 1924, 18, 229.
2) MK, 362.
3) Bkz. Flom, Marsch, 174-175.
4) Flom, Marsch, 172 ve 56. dipnot; Franz-Willing, , 193; David
Jablonsky, The Nazi Party in Dissolution. Hitler and the Verbotzeit
Londra, 1989, 43 ve 189 99. dipnot.
5) Özyaşam öyküleri için, bkz. Fest, Face of the Third Reich, 247-
264; ve Smelser/Zitelmann, 223-235.
6) Alfred Rosenberg, Letzte Aufzeichnungen ideale und Idole der
nationalsozialistischen Revolution, Göttingen, 1948, 107.
7) Bullock, Hitler, 122.
8) Bkz. Flom, Marsch, 172.
9) Jablonsky, 44.
10) Flom, Marsch,173-175.
11) Jablonsky, 50.
12) Jablonsky, 46-47; Albrecht Tyrell, Führer befielıl... aus der' 9
der NSDAP, Düsseldorf, 1969, 68, 72-73; Franz-Willing, 197.
13) Tyrell, FCıhrer ,73.
14) Roland V. Layton, The Völhischer Beobachter, 1920-1933: The
Nazi Party Newspaper in the Weimar Era\ Central European History,
4 (1970), 353-82, burada 359.
15) Tyrell, Fûhrer,68.
16) Jablonsky, 192 1. dipnot.
17) Tyrell, Führer,81-82.
18) Jablonsky, 10, 22, 179 16. dipnot, 181-182 67. dipnot.
19) Jablonsky, 58-63, 175.
20) Sonderarchiv Moscow, 1355/1/2, Fol. 75, Privatkanzlei Adolf
Hitler, Rudolf Hess’den Kurt Günther’e, 29 Temmuz 1925.
21) Tyrell, Führer, 76; Franz-Willing, Putsch, 231.
22) Lüdecke, 218; ve bkz. Jablonsky, 85.
23) Sonderarchiv Moscow, 1355/1/2, Fol.286. Rudolf Fleden
Wilhelm Sievers’e, 11 Mayıs 1925.
24) Tyrell, Führer, 76.
25) Erich Matthias ve Rudolf Morsey (der.), Da Ende der Parteien
1933, Königstein, Ts/Düsseldorf, 1969, 782; Hagmann, 15-16.
Nazizm’in Franken bölgesindeki can damarları völkisch Blok’a daha
yüksek oranda destek vermişti: Blok’un aldığı oy oranı Yukarı
Frankende yüzde 24.5 ve Orta Franken’de yüzde 24.7 idi (Hagmann,
18).
26) Jablonsky, 85.
27) Jochmann (der.), Natiomilsozialismus und Revolution, 77, 114.
28) Jablonsky, 87-88.
29) Franz-Willing, Putsch, 252; Jablonsky, 89.
30) Tyrell, Führer, 77-8, aktarıldığı kaynak: Der Pommersche
Beobachter, 11 Haziran 1924; Franz-Willing, Putsch, 253,
31) Franz-Willing, Putsch, 256-257; Noakes, Nazi , 45.
32) Jablonsky, 93.
33) Jochmann, 77-78; Deuerlein, Aufstieg, 234; Jablonsky, 94-95;
ve bkz. Hitler’in Albert Stier’a 23 Haziran’da yazdığı mektup, içinde
Tyrell, Führer, 78.
34) Jochmann, 91; Jablonsky, 95.
35) Deuerlein, Aufstieg, 235-236; Jablonsky, 96. Çekilme kararını
Ludendorff'a Haziran’ın başında bildirmiş ama kendisinden bunu
kamuya açıklamasını ertelemesini istemişti.
36) Jablonsky, 96.
37) Tyrell, Führer, 77-78.
38) Jochmann, 90. Görünüşe göre, söz konusu basın açıklamasının
yapılmasından sonraki gün, yani 12 Haziran’da Hitler, G'raefe’ın da
katıldığı bir toplantıda kararını Ludendorff'a belirtmiştir (jablonsky,
96 ve 203 19. dipnot).
39) Böyle bir yorum için bkz Lüdecke, 222.
40) Lüdecke, 222-224 (alıntı, 224).
41) Jablonsky, 90-91, 99-101.
42) Tyrell, Führer,79. Basın açıklamasında tarih Ağustos değil 15-
17 Temmuz olarak yanlış verilmiştir.
43) Tyrell, Führer, 80; Jablonsky, 101-102.
44) Jochmann, 96-97.
45) Franz-Willing, Putsch, 261-265; Jablonsky, 103-107.
46) Jochmann, 120-121.
47) Jochmann, 122-124; Jablonsky, 111; Franz-Willing, Putsch,
266. Fobke’nin belirttiğine göre Hitler çok Fazla umut bağlamış
olduğu kitabıyla uğraşıyordu. Kitabın Ekim ortası gibi çıkması
planlanmıştı. Hitler 1 Ekim’de serbest kalacağını umuyordu, Fakat
Fobke onun bu iyimserliği için bir neden göremediğini belirtmektedir
(Jochmann, 124).
48) Jochmann, 125-127 (alıntı, 126).
49) Jablonsky, 118-123, 210 189. dipnot, akt. völkischer Kürler, No
165, 19 Ağustos 1924.
50) Jochmann, 130-137; Jablonsky, 124-125.
51) Jablonsky, 125-128.
52) Jochmann, 154, 165; Tyrell, Tromnıler, 167; Jablonsky, 135-
139.
53) Tyrell, Führer, 86-87.
54) Jablonsky, 142-145.
55) Tyrell, Führer, 76; Deuerlein, Aufstieg,241, 427; Hanfstaengl,
Jahre, 163; Franz-Wil ling, Putsch, 276.
56) Deuerlein, Aufstieg, 241; Hanfstaengl, 15 Jahre, 163;
Jablonsky, 150.
57) Gritschneder, Bewâhrungsfrist, 97-98.
58) Deuerlein, Aufstieg, 238-239.
59) Münih polisi 16 Eylül’de, Münih SA’nın eski lideri Wilhelm
Bruckner’in ve eski Reichskriegsflagge lideri Karl Osswald’ın evinde
suç unsuru içeren yazışmalar ve üye dosyaları bulmuştu (Jablonsky,
132).
60) Gritschneder, Bewâhrungsfrist, 101-102.
61) Gritschneder, Bewâhrungsfrist, 103-110.
62) Bu duruşmadan bir gün sonra 26 Eylül tarihli bir raporda
Hapishane Müdürü Leybold, dışarıya çok sayıda mektup kaçırarak
güvenin ciddi bir şekilde ihlal edildiğini kabul etmektedir; ancak
burada suçlamasını Hitler’e değil Kriebel ve Weber’e yöneltmiştir
(Gritschneder, Bewâhrungsfrist, 109-110).
63) Jablonsky, 132-133.
64) Gritschneder, Bewâhrungsfrist, 114-116.
65) Gritschneder,Bewâhrungsfrist, 116-118.
66) Hitler, Kriebel ve Weber 26 Eylül tarihli bir deklarasyonla,
kendilerini Röhm’ün Frontbarın planının dışında tutmaya ve Röhm’ün
Faaliyetlerini onaylamadıklarını göstermeye çabalamışlardı. Hitler
politik liderliği bıraktığını ve Röhm taraFından kurulan savunma
örgütüne katılmayı reddettiğini vurgulamıştı (Gritschneder, 110-112;
ayrıca bkz. Jablonsky, 133 ve Hanfstaengl , Jahre, 160-161).
67) Jablonsky, 150.
68) Deuerlein, Aufstieg,239-240.
69) Jetzinger, 276-277; Donald Cameron Watt, Die bayerischen
Bemühungen um Ausweisung Hitlers 1924\ VJZ,6 (1958), 270-280,
burada, 272; Jablonsky, 91 ve 202 190. dipnot; Deuerlein, Aufstieg,
239. Hitler’in sınır dışı edilmesine ilişkin Bavyera polisinin Mart
1924’teki ilk soruşturması, Ludendorl'la birlikte beraat edebileceği
endişesinden kaynaklanmıştı. Bu endişeyi Bavyera Başbakanı Knilling
de dillendirmişti
70) Gritschneder, Bewâhrungsfrist, 101. Daha önce belirttiğimiz
gibi Münih polisinin 23 Eylül tarihli raporu bu fikri destekliyordu.
71) Watt, ‘Die bayerischen Bemühungen’, 273.
72) Jetzinger, 277.
73) Deuerlein, Aufstieg, 240. Savaşta Alman ordusunda hizmet
verdiğinden dolayı Hitler’in artık Avusturya vatandaşı sayılmadığını
iddia ediyorlardı (Watt, ‘Die bayerischen Bemühungen’, 274).
74) Watt, ‘Die bayerischen Bemühungen’, 276-277; Jetzinger, 278.
75) Genelde kabul gördüğü üzere (bkz. Bullock, 127; Toland, 203)
Gürkner’in Avusturya’nın Hitler’i geri almama tavrından etkilenerek,
Hitler’in sınır dışı edilmesinin engellenmesinde önemli bir rol
oynadığı iddiası, Watt’ın kanıtlar üzerinde yaptığı inceleme ışığında
şaibeli bulunmuştur. Bkz. Watt, ‘Die bayerischen Bemühungen’, 270-
271, 279.
76) Deuerlein, Aufstieg, 250-252; Jetzinger, 272, 279.
77) Jetzinger, 280.
78) Gritschneder, Bewâhrungsfrist , 119-130 (alıntı, 130).
Leybold, 13 Kasım tarihli bir raporda Hitler’in iyi hal ve tavır
gösterdiğini zaten belirtmişti.
79) Bkz. Jablonsky, 150.
80) Gritschneder, Bewâhrungsfrist, 130.
81) Monologe, 259-260. Müller için, bkz. Monolog 146 ve
Heiden,Hitler, 199-200.
82) Gritschneder, Bewâhrungsfrist, 130.
83) Monologe, 259-60; Hoffmann, 60-61; Franz-Willing, PutscJı,
278-279, akt. 25 Aralık 1924 tarihli Der Nationalsozialist ve 23
Aralık 1924 tarihli völkischer Kurier.
84) Monologe, 261.
85) Frank, 46-47.
86) Fobke’nin/Hitler’in Landsberg’deki olağan bir gününe dair
betimi için, bkz. Jochmann, 91-92.
87) Bkz. MK,36.
88) Frank, 47.
89) Frank, 45.
90) Eitner, 75. Eitner (75-82), Hitler’in Landsberg’de geçirdiği
dönemi hayatındaki önemli bir dönüm noktası, bir “Ürdün tecrübesi”
olarak görmeye hazırdır; Hitler burada Almanya’nın Vaftizci Yahya”sı
değil gerçek mesihi olduğunu, bir mesih misyonuna sahip olduğunu
anlamıştır.
91) Önceleri sadece sezgiyle anladığı pek çok şeyi bu dönemde ilk
defa düşünsel olarak kavradığı şeklindeki açıklaması, bu yorumla
uyuşmakta; ayrıca kendi “sezgisel deha”sını öne çıkarmasına da izin
vermektedir (Monolog 262).
92) Monologe; 262.
93) Otto Strasser, Hitler und ich, Buenos Aires, tarih belirtilmemiş
(1941?), 56.
94) Franz-Willing, Putsch, 251; Jochmann, 92. Fobke, “şefle
birlikte yapılan, daha doğrusu şefin verdiği bir saatlik ders”ten
bahseder (Vortrag beim besser vom Chej). Daha sonra SS-
Sturmführer olacak gardiyanlardan birinin beyanına göre (bu beyan
1933’te yayımlanmıştır), Hitler cumartesi akşamları yüksek sesle
kitabından bölümler okuyordu (Otto Lurker, Hitler hinler
Festungsmauern, Berlin, 1933, 56). Ayrıca bkz. Wemer Maser,
Hitlers Mein Kampf, Münih/Esslingen, 1966, 20-21 ve Hammer, l
Die deutschen Ausgaben\ İ61-178, burada 162.
95) Bunu Heiden ima etmektedir (Der Führer226). Akla yakın
gelmesine rağmen, -Heiden’ın 1936 yılında yayımladığı Hitler
biyografisinde yer almayan- bu sonucu destekleyen hiçbir kanıt
yoktur. Hitler’in 1922 yılında, düşmanları ve rakipleriyle
hesaplaşmayı amaçladığı “Hesaplaşma” adlı (Mein Kampf'ın ilk
cildinin başlığı) bir kitap üzerinde çalışmaya başladığı fikrinin
kaynağı da Heiden gibi görünmektedir ( Führer, 226)
96) Hanfstaengl, 15 Jahre, 172.
97) Heiden, Hitler, 206; Heiden, Der Führer, 226.
98) Franz-VVilüng, Putsch, 251.
99) Destekleyici kanıt olmamakla birlikte Heiden bunu güçlü bir
şekilde ima etmektedir: Der Führer, 226.
100) Otto Strasser, Hitler und ich, 59; Frank, 45; Heiden, Hitler,
188-190; Hans Kallenbach, Mit Adolf Hitler auf 'Festung Landsberg,
Münih, 1933, 56. Ayrıca bkz. Hammer, ‘Die deutschen Ausgaben’,
161-162; Lurker, 56; Maser, Frühgeschichte, 304 ve 325. dipnot;
Maser, Adolf Hitler, 192. İlse Hess savaştan sonra, metnin dikte
edilmesi işinde kocasının yer almadığını; 'Hitler’in iki parmağıyla eski
bir daktiloda yazdığını ve serbest bırakılmasından sonra ikinci cildi
bir sekretere dikte ettiğini iddia etmiştir (Maser, Mein Kampf', 20-
21). Hitler’in yazmaktan hoşlanmadığı ve (Hess de dahil olmak
üzere) Landsberg’de yazmaya hevesli kişilerin bulunduğu
düşünülünce, bu iddia pek olası görünmemektedir.
101) Otto Strasser, Hitler und ich, Constance, 1948, 78.
102) Heiden, Hitler,.206; Hanfstaengl, 15 Jahre, 172-173.
103) Hammer, 'Die deutschen Ausgaben’, 163; Görlitz-Quint, 236-
243. İlse Hess savaştan sonra, pek ikna edici olmamakla birlikte,
Hitler’in metni üzerinde biçimsel düzenlemeler yapanların sadece
kendisi ve kocası olduğunu iddia etmiştir (Maser, Mein Kampf, 22-4).
104) Hanfstaengl, 15 Jahre, 173-174,
105) Frank, 45-46. Frank’a göre, 1924 yılında Reich Şansölyesi
olacağını bile tahmin edebileceğini ama kitap yazacağının hiç aklına
gelmediğini söylemişti.
106) Heiden, Hitler, 206; Maser, Mein Kampf', 24; Oron James
Hale, ‘Adolf Hitler: Taxpayer\ American Historical Revievv, 60(1955),
830-842, burada 837.
107) Hammer, ‘Die deutschen Ausgaben’, 163; Maser, Mein 26-27,
29; (Yazar belirtilmemiştir), The Story of Mein Kampf, Bulletin, 6
(1952), no. 5-6, 31-32, burada 31.
108) Otto Strasser’e göre (Hitler und ich, 60-61), partinin önde
gelen üyeleri 1927 yılı Nuremberg Gösterisi sırasında, şahsi
konuşmalarında kitabı okumamış olduklarını kabul etmişlerdi. Ayrıca
bkz. Karl Lange, Hitlers unbeachtete Maximen: l Mein Kampf and
die feiUlichkeil, Stuttgart, 1968. Christian Weber gibi Hitler‘i
partinin kuruluşundan beri tanıyan bu kişilerin zaman zaman Mein
Kamın içeriğiyle dalga geçtikleri de oluyordu (bkz. Hanfstaengl, 15
Jahre, 188).
109) Hitler’in büyük oranda Mein Kampf'ın satışından gelen beyan
edilmiş vergilendirilebilir brüt geliri şöyleydi: 1925 yılında 19,843
RM; 1927 yılına dek, en düşük oran olan 11,494 RM; 1929 yılında
15,448 RM; ertesi yıl ani bir yükselişle 48,472 RM ve ardından 1933
yılında 1,232,335 RM. Hitler 1933 yılında vergisini ödemeyi ihmal
etti, ama maliye görevlileri bunun üzerine ilk olarak ödeme tarihini
ertelediler, ardından vergi muafiyeti ilan edildi. Böylece Üçüncü
Reich sırasında Mein Kampf'tan elde ettiği büyük gelirden hiç vergi
ödemedi (Hale, ‘Adolf Hitler: Taxpayer\ 839-841).d
110) Önemli analizlerden biri: Eberhard Jâckel, Hitlers
Weltanschanung. Entwurf einer Herrschat, Tübingen, 1969;
eklemeler yapılmış ve gözden geçirilmiş 4. baskı, Stuttgart,1991.
111) Bkz. MK,317-318.
112) MK, 372 (çev., MKWatt, 308).
113) MK, 358.
114) Bkz. MK, 742-743, 750-752. ‘Lebensraum’ fikrinin, 1894
yılında Pan-Germenler’in yaptığı programatik bir deklarasyondaki ilk
kullanımına ve sonraki gelişimine dair, bkz. Lange, ‘Der Terminus
“Lebensraum" 426-437, özl. 428 vdg.
115) Bkz. Martin Broszat, ‘Soziale Motivation’, 392-409, burada
özl. 403.
116) O dönem geçerli olan yoruma karşı 1953 yılı kadar erken bir
tarihte geliştirilen yorum için, bkz. Hugh Trevor-Roper, The Mind of
Adolf Hitler’, Hitler’s Table a yazdığı önsöz (1941-1944, Londra,
1953, vii-xxxv). Trevor-Roper şu makalesinde bu argümanı
güçlendirmiştir: ‘Hitlers Kriegsziele’, VJZ, 8 (1960), 121-133. Fakat
Hitler’in fikirlerinin tutarlı ve birbirine bağlı bir yapısının olduğunun
genel kabul görmesi ancak, Jackel’in 1969 yılında yayımlanan Hitlers
Weltanschauung adlı kitabındaki ustaca yapılmış Mein Kampf
analizinin ışığında mümkün olmuştur.
117) Frank, 45. Mein Kampf'ın 1939’a kadar yapılan sonraki
baskılarında, çoğu ufak tefek olmak üzere 2,500 adet biçimsel
düzeltme yapılmıştır (Hammer, 164; Maser, Hitler, 188).
118) Bkz. Jâckel, Hitlers Wehanschauung, özl. 152-158.
119) Deutschvolkischer Schutz- and Trutzbund’un, aşırı antisemitik
fikirlerin devamlılığı açısından Pan-Germenlerle Naziler arasında
nasıl bir bağlantı oluşturduğunu Lohalm, Volkischer Raclikalismus’da
mükemmel bir şekilde ortaya koymuştur.
120) JK, 176-177.
121) MK, 372 (çev., MK Watt, 307).
122) MK, 372 (çev., MK Watt, 620).
123) Başlığından da anlaşılacağı gibi Nazilerin Yahudi-karşıtı
politikalarına dair önemli bir analiz içeren kaynak: Karl A. Schleimes,
Twisted Road Nazi Policy ward GermemJem 1933-1939,
Urbana/Chicago/Londra, 1970.
124) JK, 646.
125) JK, 703-704.
126) JK, 1210.
127) JK, 1226.
128) JK, 1242 ve 2-3 no’lu dipnotlar.
129) Wolfgang Hom, ‘Ein unbekannter Aufsatz Hitlers aus dem
Fnühjahr 1924’, VJZ, 16 (1968), 287, 288. 1920'lerin başlarında
Hitler’in dış politikaya dair görüşlerinde geleneksel Pan-Germen
fikirlerinin ağırlığı için, bkz. Günter Schubert, alistischer Auenpol
Uik,Köln, 1963, özl b.l-2;Jâckel, Hitlers Wehanschauung, 31-38; ve,
bilhassa, Kuhn, Hitlers auenpolitisches Programm, 31-59, 56.
130) Jâckel, Hitlers Wehanschauung, 33-34.
131) Horn, ‘Ein unbekannter Aufsatz Hitlers’, 283, 291; Jâckel,
Hitlers , 35-36; Geoffrey Stoakes, Hitler and the Quest Jor World
Dominion, Leamington, Spa, 1987,137.
132) Horn, ‘Ein unbekannter Aufsatz Hitlers’, 284-291; Jâckel,
Hitlers Weltanschauung, 35.
133) Horn, ‘Ein unbekannter Aufsatz Hitlers’, 285, 289-290;
Stoakes, 122-135.
134) JK, 96; Jâckel, Hitlers Weltanschauung, 39.
135) JK, 427. Ayrıca bkz. Binion, Hitler among the Germans, 59.
Mayıs 1921’deki konuşma Hitler’in Ludendorfru ziyaretinden hemen
sonra gerçekleşmişti; fikri kafasına Ludendorff sokmuş olabilir
(Auerbach,‘Hitlers politische Lehrjahre’, 50 127. dipnot). Rusya
Brest-Litovsk Anlaşmasıyla Almanya’ya geniş bir toprak parçası
bırakarak savaştan çekilmişti.
136) JK, 505; Stoakes, 96.
137) Bkz. Stoakes, 120-121.
138)Stoakes, 118-120.
139) Ludendorff'un görüşleri ve Hitler üzerindeki olası etkilerine
dair, bkz. Stoakes, 135.
140) JK, 773 (çev., Stoakes, 137).
141) Bkz. Horn, ‘Ein unbekannter Aufsatz Hitlers’; metnin
basıldığı yer, içinde JK, 1216-1227.
142) Bkz. Heiden, Hitler, 188
143) Woodmff Smith, 110-111, 164.
144) Bkz. Woodruff Smith, özl. b.6.
145) Woodruff Smith, 224-230. Mübalağalı bir tarzda yazılmış
olmasına rağmen roman 1926-1933 yılları arasında 265 bin adet
satmıştır (Lange, ‘Der Terminus “Lebensraum" 433).
146) Woodruff Smith, 223, 240; Lange, ‘Der Tenninus
“Lebensraum" 30-433. Hitler’in o dönemki dış politikayla ilgili
değişen fikirlerinde rolünü Kuhn açığa çıkarmıştır, b.5, k.3, 104-121,
özl. 115-117.
147) Hom, ‘Ein unbekannter Aufsatz Hitlers 293 ve 67. dipnot.
148) Haushofer’un Nuremberg’de, Hitler’in eserlerini anlamış
olduğunu inkarı için bkz. Lange, ‘Der Terminus “Lebensraum”, 432
(burada iddia çok şaibeli karşılanmaktadır).
149) Jâckel (Hitlers Wehanschautung, 37), Landsberg’de olduğu
süreçte Hitler’in düşüncelerinin gelişiminde doğrudan bir etkinin
varlığını tespit etmenin imkansızlığı üzerinde durur. Maser ( Hitler,
187), Mein Kampf'tâki yorumlarına dayanarak Hitler’in Haushofer,
Ratzel ve -İngilizce bilmemesine rağmen- İngiliz Sir Halford
Mackinder’in teorilerini bildiğine kesin gözüyle bakar. Haushofer,
Landsberg’deyken Hess’i ziyaret etmiştir. Sonradan Hitleri
gördüğünü de kabul etmiş, ama yalnız görüşmediklerinde ısrar
etmiştir (Toland, 199). İsmi, Hitler’i ziyarete gelenler listesinde
yoktur (Hom, Ein unbekannter Aufsatz Hitlers’, 293, 68. dipnot).
150) Jâckel, Hitlers Weltanschanung,37; Kuhn, 104-121.
151) Jâckel, Hitlers Weltanschanung, 38-41.
152) MK, 741-743 (çev., biraz değiştirilmiştir, MK Watt, 597-598).
Mein Kampf'ın ilk baskısında ‘dev İmparatorluk’(Riesenreich) olarak
değil, ‘Pers İmparatorluğu’(Perserreich) olarak geçmektedir
(Hammer, 175; Jâckel, Hitlers 45 32. dipnot).
153) Hitlers Zweites Buch. Ein Dokument aus dem Jahr 1928, der.
Gerhard L.Weinberg, Stuttgart, 1961; ‘Auenpolitische
Standortsbestimmung nach der Reichstagswahl Juni-Juli 1928’, içinde
RSA, IIA.
154) Monologe, 262.
155) JK, 1210; Tyrell, Führer, 64; Hanfstaengl, 15 , 155.
156) Tyrell, Trommler, 166-167.
157) Bkz. Eitner, 75-84.
158) Bkz. Tyrell, Trommler, 167.
159) MK, 229-232 (alıntılar 231-232).
160) MK, 650-651 (çev., MKWau, 528).
161) MK, 70.
162) Bullock’un (Hitler, 804), ‘ırk doktrini süsü verilmişse de
[teması] egemenlik’olan bir sistem içinde ‘prensipsiz bir oportünist’
şeklindeki yorumunun yolunu açan kişi Hermann Rauschning’dir, Die
Revolution des Kulisse and Wirklichkeit im Dritten Reich,Zürih/New
York, 1938, özl.. pt.l.
163) Tyrell, Führer, 85.
164) Jochmann, 134 (Fobke’den Haase'ye, 21 Ağustos 1924).
165) Bkz. Tyrell, Trommler, 174.
166) Bkz. Broszat, Der Nationatsozialismus, 21- ‘Sosyalist;
ideolojiden karışık bir maya, karmakarışık bir yığın, bir fikirler
curcunası diye söz ediyorlar, (‘Man hat mit Recht von der
Weltanschanung des Nationalsozialismus als von einem
Mischkessel, einem Konglomerat, einem “Ideenbrei” gesprochen’.)
167) Yukarıda 162. dipnota bkz.
IX ilerleyiş
1) Abel, 126-127.
2) Abel, 126.
3) Parti üyelerinin sosyal yapısı için, kapsamlı literatür içinden bkz.
Kater, Party ve Detlef Mühlberger, Hitler’s Followers. Studies in
Sociology oj Nazi Londra, 1991 (1. bölümde ayrıntılı bir tarihyazımı
araştırması mevcuttur).
4) Abel, 119.
5) Bkz. Juan J. Linz, ‘Political Space and Fascism as a Late-Corner:
Conclitions Conducive to the Success or Failure of Fascism as a Mass
Movement in lnter-War Europe\ içinde Stein Ugelvik Larsen, Bernt
Hagtvet ve Jan Petter Myklebusı (der.), Who Bergen/Oslo/Tromso,
1980, 153-189.
6) Orlow, i. 175 ve 166. dipnot.
7) Kapsamlı literatür içinden bkz. Harold James, The German
Silinip. Politics and Econonıics, 1924-1936, Oxford, 1986; ve Dieter
Petzina, ‘Germany and the Great Depression’, of Contemporary
History, 4 (1969), 59-74; Petzina 84, ekonomik krizin ve sosyal
sefaletin çıplak istatistiki endekslerini verir. Ayrıca bkz. Peucert, Die
Weimarer 245-246. Wilhelm Treue (der.), Deutschland in der in
ricbten, 2. baskı, Düsseldorf, 1967, özl. 245-253, sosyal gerilimin o
dönemki bazı yansımalarını verir.
8) Deuerlein, Aufstieg,305-306.
9) RSA, III/3, 63.
10) Tyrell, Führer, 383; Falter vdğ., Wapen t 90, 97, 107, 111;
Martin Broszat, Die greifung. Der Aufstieg der NSDAP und die
Zerstörung der Weimarer republik Münih, 1984, 103.
11) RSA, III/3, 59-60; Früz Dickmann, 'Die Reğierungsbildung in
Thüringen als Modeli der Machtergreifung’, VfZ, 14 (1966), 454-
464, burada 461.
12) Bkz. Dickmann, 460-464.
13) RSA, III/3, 60.
14) RSA, III/3, 61-62. Günther 1930’da Jena’da Sosyal Antropoloji
Kürsüsü’ne atandı.
15) Broszat, Die Machtergreifung, 108. Frick’in görev süresi için,
bkz. Donald R. Tracy, The Development of the National Socialist
Party in Thuringia 1924-30 1 , Central European History, 8 (1975),
23-50, özl. 42-44.
16) Tyrell, Führer, 352; RSA, III/3, 62 22. dipnot. Gerçek üye
sayısının, partinin verdiği rakamın yaklaşık yüzde 10-15 altında
olduğu tahmin edilmektedir. Bkz. b. 8, 250. dipnot.
17) Bu beyan için, bkz. William Sheridan Ailen, The Nazi Seizure of
Power, gözden geçirilmiş baskı, New York, 1984, burada özl. 28-34.
18) Ailen, 32.
19) Ailen, 33.
20) Ailen, 84. Bu iddiayı destekleyen incelemeler için, bkz. Donald
L. Niewyk, the Jem in Weimar Germany, Louisiana/Manchester,
1980, b.3, özl. 79-91 ve Sarah Gordon, Hitler, Germans, and the
‘Jewish Question\Princeton, 1984, b. 2, özl. 88-90,
21) Tyrell, Führer, 308.
22) Bkz. Ailen, 32-33 ve 8. bölüm 307. dipnotta bahsedilen Koshar
ve Heilbronner’ın çalışmaları.
23) Rudolf Heberle, From Democracy to blazism. A Reğional Case
Study on Political in Germany, Baton Rouge, 1945, 109-111.
24) Bkz. Bessel, The Rise of the NSDAP, 20-29, özl. 26-27.
25) RSA., 111/3, 63.
26) Tyrell, Führer, 327.
27) Wagener, 126-127.
28) Tyrell, 310, 327-328 (Hierl Denksctırir, 22 Ekim 1929).
29) Gregor Strasser’in aktarılan beyanları için, bkz. Wagener, 127.
30) Winkler, VVeimar, 366-371.
31) Broszat, Die Machtergreifung, 109-110; Winkler, 367, 371.
32) Winkler, Weimar,368-371.
33) Winkler, Weimar, 363.
34) QueIlen zur Geschichte das Parlamentarisnnısı der der. Karl
Dietrich Brachervdğ., Bd.4/1, Politik und Wirtschaft in der Krise
Qnellen zur Ara Bruning, Teill, Bonn, 1980, 15-18, Doc. 7, burada 15
(Aufzeichnung von Graf Westarp über eine Unterredung mit
Reichsprâsident v. Hindenburg, 15 Ocak 1930); Broszat, Die
Machtergreifung, 110-111.
35) Kolb, Die Weimarer Republik, 127-128; Winkler, Weimar, 378-
381; Broszat, Die tergreifung, 111.
36) Bkz Mommsen, Die verspielte Freiheit,320.
37) Tyrell, Führer, 383. Seçim 22 Haziran 1930’da yapıldı. Naziler
Sakson Landtag’mdaki doksan altı koltuğun on dördünü aldılar.
38) TBJG, 1.1, 577-582 (18-19 Temmuz 1930).
39) Nyomarkay, 98 67. dipnot; Tyrell, Führer, 312. Gregor
Strasser NSDAP’ın örgüt liderliği göreviyle çok yoğun meşgul olunca,
yayınevinin başına fiilen Otto geçmişti.
40) Tyrell, Führer, 312-313; Nyomarkay, 96-98.
41) TBJG, 1.1, 492-493 (30-31 Ocak 1930), 496-503 (6-22 Şubat
1930). Ayrıca bkz. Lemmons, 44-47; Reuth, 163-165.
42) TBJG, 1.1, 492 (31 Ocak 1930).
43) Hükümetin içinde bulunduğu kriz göz önüne alındığında,
Hitler’in muhtemelen ilkbahardaki seçimleri düşünerek böyle
davrandığı varsayımı için, bkz. Reuth, 164-165 ve Tb Reuth, ii.451
14. dipnot.
44) TBJG, 1.1, 507 (2 Mart 1930). VVessel’in ölümü hakkında, bkz.
Thomas Oertel, Florst Wessei. Untersuchung einer Leğende, Köln,
1988, özl. 83-105. Hitler’in Horst Wessel’in 'Mart’taki cenazesine
katılmayı reddetmesi üzerine Goebbels’in duyduğu rahatsızlık için,
bkz. TBJG, 1.1, 507 (1-2 Mart 1930); ayrıca bkz. Reurh, 161.
Goebbels’in ısrarlarına rağmen Hitler’i cenazeye katılmaktan Göring
vazgeçirmiş, gerekçe olarak da şiddet tehlikesi taşıyan gerilimli
ortamı öne sürmüştü. (Hanfstaengl, 15 Jabre, 204). Gerçekten de,
yoğun polis kordonuna rağmen komünistler ile .Naziler arasında
çatışmalar çıktı ve çok sayıda kişi ağır yaralandı (Oertel, 101-103;
TBJG, 1.1, 507-508 (1-2 Mart 1930)). ‘Horst-Wessel-Liedl (aslında
parçanın müzikal kalitesinin düşük olduğu fikrinde olan) Goebbels’in
etkisiyle partinin marşı oldu ve bilhassa 1933’ten sonra pek çok
resmi kutlamada milli marşın (Deutschland, Deutschland über alles’)
ardından söylendi. Horst Wessel sadece marşın sözlerine kaynaklık
etmişti, melodi eski bir askeri marşa aitti (Oertel, 106-113).
45) TBJG, 1.1, 507 (2 Mart 1930), 515 (16 Mart 1930).
46) TBJG, 1.1, 515 (16 Mart 1930).
47) TBJG, 1.1, 524 (5 Nisan 1930).
48) TBJG,1.1, 528 (13 Nisan 1930).
49) TBJG, 1.1, 538 (28 Nisan 1930); RSA, III/3, 168-169; Tyrell,
331-332.
50) TBJG, 1.1, 538 (28 Nisan 1930).
51) Strasser, Hitler und ich, 101.
52) Strasser, Hitlerund ich, 105-106. Tartışmaların özetlendiği
kaynak: Fatrick Moreau, Nationalsozicılismus von links, Stuttgart,
1984, 30-35.
53) Strasser, Hitler und ich, 106.
54) Strasser, Hitler und ich, 104-107. O dönemde alınmış notlara
dayandığı ve Naziler tarafından reddedilmediği için gerçek olduğu
düşünülebilecek daha erken döneme ait bir versiyon, Strasser
tarafından toplantıdan hemen sonra basılmış polemik tarzındaki bir
broşürde yer almaktadır: Otto Strasser, Mini Berlin, 1930. Bkz.
Moreau, 205, 48. dipnot. Broşürde Otto Strasser’in Hitler’le mayıs
ayındaki diyaloguna yer verilmiştir; bu broşür Strasser’in daha sonra
yayımlayacağı Hitler und ich adlı kitabına temel oluşturacaktır.
Hitler’in sosyalizmle ilgili yorumları, 27 Nisan’da Münih’teki parti
liderleri toplantısında yaptığı açıklamalarla benzerlik göstermektedir
(RSA, III/3, 168 4. dipnot). Otto Strasser’le yapılan bu görüşmede,
Hitler’in Britanya ile ittifak fikrini savunduğu dış politikaya dair ciddi
anlaşmazlıklar da vardır (Otto Strasser, Hitler und ich, 108-109;
Nyomarkay, 99). Gregor Strasser’in Sudeten lideri Rudolf Jung’a 22
Temmuz 1930 tarihinde yazdığı mektuptaki yorumlarına bkz. (Tyrell,
Führer, 332-333). Bu yorumlarda kardeşini ve toplantıya dair
kardeşinin tekyanlı anlatısını da eleştirmektedir.
55) Strasser, Hitler und ich, 104. Parti programının dağınıklığı, ki
Lidere mutlak itaat anlamına geliyordu, parçalanmayı engelleyecek
yegane araçtı. Baldur von Schirach’ın bu döneme gönderme yaparak
belirttiği gibi “önde gelen her Nasyonal Sosyalistin kendi Nasyonal
Sosyalizm’i vardı” (B. v. Schirach, 87).
56) Strasser, Hitler und ich, 107.
57) Strasser, Hitler und ich, 112-114.
58) TBJG,1.1, 550 (22 Mayıs 1930).
59) Tyrell, Führer,333.
60) TBJG, 1.1, 561 (14 Haziren 1930).
61) TBJG,1.1, 568 (30 Haziran 1930); Otto Strasser’in
yayımlanmış beyanı kendi yazdığı şu broşürün içindedir:
Ministersessel öder Revolu
62) TBJG, l.l. 564 (23 Haziran 1930).
63) TBJG, 1.1, 565-566 (26 Haziran 1930).
64) TBJG, 1.1, 567 (29 Haziran 1930). Goebbels Hitler’den Berlin
Gau’su üyelerinin bir toplantısına katılmasını istemişti, burada
düşmanlarına bir gövde gösterisi planlıyordu. (Bkz. Reuth, 167-168;
TbReuth, ii.493 54. dipnot.)
65) RSA.lll/3, 250 15. dipnol.
66) TBJG, 1.1, 568 (30 Haziran 1930).
67) RSA, III/3, 249-250; TBJG, 1.1, 568 (1 Temmuz 1930); Tb
Reuth, ii.493 54. dipnot.
68) RSA, III/3, 264 4. dipnot; Moreau, 41 ve 35-40, ihracın gelişimi
için.
69) TBJG, 1.1, 569 (1 Temmuz 1930).
70) TBJG, 1.1, 570 (3 Temmuz 1930).
71) TBJG, 1.1, 572 (6 Temmuz 1930).
72) TBJG, 1.1, 576 (16 Temmuz 1930), burada Gregor Strasser’in
Saksonya içişleri ve Çalışma Bakanı olacağından bahsedilmektedir
ancak böyle bir şey gerçekleşmemiştir.
73) TBJG, l.l, 582 (29 Temmuz 1930). NSDAP 26 Mayıs 1930’da
Briennerstrasse’deki eski Barlow-Palais’ı satın aldı -
Sçhellingstrasse’de bulunan daha önceki parti merkezi çok sıkış
sıkıştı- ve bir süre sonra burası “Kahverengi Ev” diye anılır oldu.
Binanın satın alınabilmesi için (SA ve SS üyeleri hariç) üye başına en
az iki Marklık özel bir aidat konmuştu. (Bkz. RSA, III/3, 207-209 ve
209 17. dipnot.)
74) TBJG,l.l, 581 (28 Temmuz 1930).
75) RSA, Ul/3, 249 4. dipnot.
76) Orlow, i.210-211; Tyrell, Führer, 312; Nyomarkay, 102.
77) RSA, III/3, 264; TBJG, 1.1, 566 (26 Haziran 1930).
78) Tyrell, Führer, 332-333. Bkz. TBJG, 1.1, 571 (5 Temmuz
1930): 'Gregor ist aujseinen Bruder' (‘Gregor kardeşine çok kızgın).
79) Strasser’in siyasi kariyerinin sonraki gelişiminin kısa bir özeti
için, bkz. Benz/Graml, Biographisches Lexikon, 333.
80) Thomas Childers, The Nazi Voter. The SodI Foundations of in
Germany, 1933, Chapel Hill/London, 1983, 138-139, 317 72. dipnot,
akt. VB, 20-21 Temmuz 1930; Orlow, i. 183.
81) Savaştan önce Doğu Afrika’daki Alman sömürge birliklerinin
haki gömlek ve pantalon giymesinden esinlenilen kahverengi
üniforma, Fırtınabirlikleri tarafından 1921’den beri giyilmekteydi.
1926’da bu giysinin resmi üniforma olarak kabul edilmesinin
ardından, özellikle Nazi karşıtları NSDAP için “kahverengi
gömlekliler” terimini kullanır oldu (Benz, Graml ve Wei, Enzyklopadie
des Nationnlsozialismus, 403).
82) Wilfried Boehnke, Die NSDAP im Ruhrgebiet, 1920- Bad
Godesberg, 1974,147, akt. Dortmunder General-Anzeiger,5 Mayıs
1930.
83) Rainer Hambrecht, Der Aufslieg der NSDAP in M und (1925 -
1933), Nuremberg, 1976, 201.
84) Hambrecht, 186-187.
85) Childers, Nazi Voter, 139; RSA, III/3, 114 9. dipnot, 322;
Gerhard Paul, Aufstand der Bilder. Die NS-Propaganda vor 1933,
Bonn, 1990,125.
86) Orlovv, i. 183; RSA, III/3, Vlll-X. Aşağıdaki konuşma analizleri,
1930 yılında 3 Ağustossan 13 Eylül’e dek yapılan yirmi toplantının
metinlerine dayanmaktadır. Metinlerin bulunduğu kaynak: RSA, III/3,
295-418.
87) RSA 111/3,408 2. dipnot. Katılanların sayısına dair tahmini bir
rakam veren polis raporuna göre Hitler en azından konuşmanın ilk
kısmında yorgun bir izlenim vermiş ve dinleyicileri de sıkıntı
alametleri göstermişti. Goebbels in notu ise çok farklıdır. ‘Berlin’de
ilk kez gerçekten büyüktü’diye yazmıştı ( TBJG, 1.1, 601 (11 Eylül
1930)). Hitler aynı akşam yapacağı başka bir toplantıyı yorgunluk
nedeniyle iptal etmek zorunda kalmıştı.
88) RSA, III/3, 413 1. dipnot.
89) Bkz. Thomas Childers, The Middle Classes and National
Socialism’, David Hlackboum ve Richard Evans (der.), The German
Bourgeoisie içinde, Londra/New York, 1193, 328-340; ve Thomas
Childers, The Social Language of Politics in Germany. The Sociology
of Political Discourse in the Weimar Republic, American Historical
Revievv, 95 (1990), 331-358.
90) RSA, III/3, 368, örneğin. Ayrıca bkz. 391.
91) RSA, III/3,317.
92) RSA, III/3,411.
93) RSA, III/3, 355, örneğin. Ayrıca bkz. 337, Hitler burada tek
çıkış yolunun yabancı siyaset gücünün tekrar inşa edilmesi olduğunu
belirtir.
94) RSA, III/3, 410.
95) Deuerlein, Aujstieg, 314. Carl von Ossietzky Weimar
Cumhuıiyeti’nin son yıllarında Reichswehr’a saldırıları nedeniyle
hapse atıldı. Şubat 1933’ün sonunda Naziler tarafından tutuklandı ve
üç buçuk yıl toplama kampında kaldı. Uluslararası bir kampanyanın
ardından 1936nın sonunda, hâlâ Gestapo’nun elle rindeyken 1935.yılı
Nobel Barış Ûdülü’ne layık görüldü. 1938 Mayıs’ında toplama
kampında maruz kaldığı kötü koşullar nedeniyle veremden öldü.
(Bkz. Benz/Graml, Biographisches Lexikon, 244; Elke Suhr, Carl von
Ossietzky. Eine Biografie, Köln, 1988.)
96) Örneğin bkz. Martin Broszat, ‘Zur Struktur der NS-
Massenbevvegung’, V/z, 31 (1983), 52-76, özl. 66-67; Michael H.
Kater, ‘Generationskonflikt als Entvvicklungsfaktör in der NS-
Bewegung vor 1933’, Geschichte und Gesellschft, 11 (1985), 217-
243; Jürgen Reulecke‘“Hat die Jugendbewegung den
Nationalsozialismus vorbereitet?” Zum Umgang mit einer falschen
Frage’, Wolfgang R. Krabbe (der.), PolitischeJugend der Weimarer
lik, Bochum, 1993, 222-243; Ulrich Herbert, “Generation der
Sachlichkeit". Die völkische Studentenbewegung der frühen
zwanziger Jahre in Deutschland’, içinde Frank Bajohr, Werner Johe
ve Uwe Lohalm (der.), Zivilistiön und içinde, Hamburg, 1991, 115-
144.
97) Bkz. Karl Epting, Generation der Mitte, Bonn, 1953, 169. Nazi
ideolojisi içinde ‘milli topluluk’a (Volksgemeinschaft)yapılan vurgu
için, bkz. Bemd Stöver, Volksgemeinschaft Dritten Reich, Düsseldorf,
1993, b.2.
98) Merkl, 12.
99) Merkl, 32-33, 453, 522-523.
100) NSDAP’ın ‘eski tüfekleri ve S A milisleri arasında ideolojik bir
düşüncenin eksikliğini vurgulayan eser: Christoph Schmidt, ‘Zu den
Motiven “alter Kâmpfer’in der NSDAP’, Detlev Peukert ve Jürgen
Reulecke (der.), Die geschlossen içinde, Wuppertal, 1981, 21-43,
burada 32-34; ve Conan Fischer, Stormtroopers. Economic, and
Ideological Analysis 1925-35, Londra, 1983, b. 6.
101) Bkz. Noakes, Nazi Party, 162-182; Orlow, i. 193; Tyrell,
Fithrer, 310.
102) Zdenek Zofka, Die Ausbreitung des Nationalsozialismus dem
Lande, Münih, 1979, 89-90, 96, 105-116, 154, 341-350;
Baranovvski, Sanctity, 150 vdg. Nazi desteğini ekonomik
rasyonaliteye bağayan ve ekonominin belirleyiciliğine aşırı vurgu
yapan bir bakış açısı için, bkz. William Brustein, The Logic oj Evil.
The Social Oriğins of the Nazi Party 1925-1933, New Haven/Londra,
1996. Fakat bu durum çarpık bir bakış açısı ortaya çıkarmaktadır.
103) Falter vdg., Wahlen, 41, 44.
104) Falter vdg., Wahlen, 108.
105) TBJG,1.1, 522 (1 Nisan 1930).
106) TBJG, 1.1, 600 (9 Eylül 1930).
107) Monoioge, 170. 20 Ağustos’taki bir konuşmasında 50-100
koltuk gibi bir rakam telaffuz etmişti, fakat bunu seçim sonuçlarını
kimsenin önceden bilemeyeceğini ve önemli olanın seçim biter bitmez
mücadeleye devam etmek olduğunu vurgulamak için söylemişti (RSA,
III/3, 359). Hanfstaengl'e göre Hitler şahsen otuz-kırk koltuk
arasında bir rakam bekliyordu (Hanfstaengl, 15 Jalıre, 207).
108) TBJG, 1.1, 603 (15-16 Eylül 1930).
109) TBJG, l.l, 603 (16 Eylül 1930); Monoioge, 170.
110) Falter vdg., Wahîen,44; Broszat, Machtergreifung, 112-113.
111) Jürgen W. Falter, Hitlers Wdhler, Münih, 1991, 111, 365 ve
Nazi seçmen desteğinin detaylı bir analizi için bkz. 5. bölüm.
112) Falter vdğ., Wahlen, 44; Falter, Hitlers Wâhle 81-101, 365.
Ayrıca bkz. Jûrgen W. Falter, The National Socîalist Mobilisation of
New Voters’, Childers, Formation içinde, 202-231.
113) Falter vdğ., Wahlen,71-72.
114) Falter, Hitlers Wdhler, 287.
115) Falter, Hitlers Wâhler,145-146.
116) Winkler, Weimar. 389; Jûrgen W. Falter, ‘Unemployment and
the Radicalisation of the German Electorate 1928-1933: An
Aggregate Data Analysis with Special Emphasis on the Rise of
National Socialism’, Peter D. Stachura (der.), Unemployment and the
Greal Depression in Weimar Germany içinde, Londra, 1986, 187-
208.
117) Falter, Hitlers Wâhler 287-289; Childers, Nazi Voter, özl.
268; yazar burada NSDAP’ı ‘Alman seçim politikasında eşi benzeri
olmayan bir fenomen, her şeyi kapsayan bir protesto partisi’ olarak
betimlemiştir.
118) Mühlberger ve Kater’in bu bölümdeki 3. dipnotta bahsedilen
araştırmalarına bilhassa bakınız.
119) Mühlberger, 206-207.
120) Broszat, ‘Struktur 1 , 61.
121) Hambrecht, 307-308.
122) 8. bölüm 307. dipnotta ve yukarıda 102. dipnotta gönderme
yapılan Koshar, Heilbronner ve Zofka’nın araştırmalarına bkz.
123) Deuerlein, Aufstieg, 318.
124) Scholdt, 488.
125) Weigand von Miltenberg (= Herbert Blank), , Berlin, 1931, 7
Fabry 30 Schreiber, Hitler. fnterpretationen, 44 64. dipnot.
126) Miltenberg (= Blank), 7.
127) Bkz. Deuerlein, Aufstieg, 323; Fleinrich August Winkler, Der
Weğin die Katastrophe. beiter und Arbeiterbewegung in der
Weimarer Republik 193 bis 1933, Berlin/Bonn, 1987, b. 2, k. 3, 207
vdg.; Gerhard Schulz, Von Brüning zu Hitler. Der Wandel des
Systems in Deutschland 1930-1933, Berlin/New York, 1992, 202-207
128) Akt. Winkler, Der Weg in die Katastrophe, 209.
129) Scholdt, 480-481.
130) Scholdt, 494.
131) Winkler, Weimar, 391: TBJG, 1.1, 620 (19 Ekim 1930).
132) Deuerlein, Aufstieg, 325; ve bkz. Fabry, 39-40.
133) RSA, III/3, 452/68 ve 454 1. dipnot; RSA, 1V/1, 3-9.
134) RSA, III/3, 452 4. dipnot; Deuerlein, Aufstieg, 322-323;
Makale 24 Eylül 1930 tarihli Daily Mail’de ve ertesi gün de
Almanya’da VB’de yayımlandı. 135)
135) RSA, III/3, 452 2. dipnot, akt. Daily Mail, 27 Eylül 1930.
136) E.g., RSA, Ul/3, 177 (2 Mayıs 1930), 320 (10 Ağustos 1930),
338 (15 Ağustos 1930), 159 (20 Ağustos 1930).
137) Konuşmanın metni, R5A içinde, 111/3, 434-451; Peter Bucher,
Der Hochverrat der Ultner ReichsmhroJJiziere 1929-1930, Boppard
Rhein, 1967,237-280; ve bkz. Deuerlein, Aufstieg, 328-336; Frank,
83-86. Suçlananların kişisel detay lan için, bkz RSA, III/3, 450 86.
dipnot.
138) RSA, III/3, 439.
139) RSA, III/3,441.
140) RSA, III/3,441.
141) RSA, III/3, 442.
142) RSA, III/3, 445. Hitler kendisi açısından devletin sadece sona
erdirilecek bir araç olduğunu açıkça belirtmişti (Bucher, 275).
143) Bucher, 296-298.
144) Richard Scheringer, Dasgrosse Los. Unter Soldaten, Bauern
and Rebellen, Hamburg, 1959, 236. Scheringer sonradan
komünistleri destekledi.
145) TBJG, 1.1, 608 (26 Eylül 1930).
146) Hanfstaengl, 15 Jahre, 213-216. Aslında Bunalım yıllarında
Kaiserhof'taki lüks süitlerin fiyatı bile bayağı düşmüştü. Bugün
elimizde olan fatura Hitler ve maiyetinin 1933 yılı içinde burada üç
gün kalışının, yemek ve hizmet de dahil olmak üzere 650.86 Reich
mark gibi mütevazı bir fiyata denk düştüğünü gösteriyor (Tumer,
German Big Business, 155).
147) Frank, 86.
148) Goebbels Leipzig davasının Nazilere “büyük bir sempati
’kazandırdığını düşünüyordu (TBJG, 1.1, 609 (27 Eylül 1930)). Ayrıca
bkz. Reuth, 176.
149) Deuerlein, Aufstieg, 340-342; Heinrich Brüning, Memoiren
1918-1934, dtv baskısı, 2 c., Münih, 1972, i.200 vdğ.; Winkler,
Weimar, 394,
150) Yukarıda Brüning’den, i.203-207 (alıntı, 207); ayrıca bkz.
Krebs, 140: Deuerlein, tieg, 342; Winkler, Weimar, 393.
151) Brüning, i.207.
152) Krebs, 141.
153) TBJG, 1.1, 614 (6 Ekim 1930): 'Es bleibt bei unserer
Opposition Gottlob’(Tanrıya şükür, muhalefetimiz sürüyor').
154) RSA, III-3, 430.
155) Friedrich Franz von Unruh, Der National-Sozialismus,
Frankfurt am Main, 1931, 17. Ayncabkz. Broszat, Der
Nationalsozialismus, 43-44.
156) Bessel, ‘Myth 1 , 27.
157) Broszat, ‘Struktur 1 , 69-70.
158) NSDAP içindeki yüksek üye dalgalanması için, bkz. Hans
Mommsen, ‘National Socialism: Continuity and Change 1, Walter
Laqueur (der.), Fascisnı: A Reader’s Guide içinde, Harmondsworth,
1979, 151-192, burada 163; ve Hans Mommsen, l Die NSDAP als
faschistische Partei’, Richard Saage (der.), Scheitern diktatorischer
Leğitimationsmuster und dit Zukunftsfâhigkeit der Demokrlie içinde,
Berlin, 1995, 257-71, burada 265.
159) Deuerlein, Aufstieg, 319, akı. Frankfurter ZeiUıng, 15 Eylül
1950.
160) Hanfstaengl, 15 Jahre, 218.
161) Wagener, 24.
162) Wagener, 59, 73, 83-84.
163) Wagener, 128.
164) Tyrell, Fîıhrer, 348.
165) Wagener, 128. 1930’da Hitler’in konuştuğu bir mitinge
katılmış olan eski teğmen Scheringer’in anılarına bkz.: ‘Orada net bir
şekilde gördüm ki onu dinleyenlerin hepsi tüm söyledikleıine
inanıyorlardı ve söyledikleri birer slogan kadar basit şeylerdi. Orada
yerden üç metre yüksekte kendi düşünceleri içinde yüzüyordu.
Konuşmuyor, vaaz veriyordu... Bir ajitatör olarak her ne kadar
maharetliyse de net politik analizler yapamıyordu (Scheringer, 242).
166) Wagener, 59.
167) Wagener, 84.
168) Wagener, 96.
169) Wagener, 98. Wagener’e göre iki katta on oda vardı.
Hanfstaengl, 231, ‘dokuz odalı bir daire’den bahseder. Schroeder,
153, Wagener gibi, iki katlı bir daireden söz eder. Lüdecke, 454,
‘bütün ikinci katı kaplayan 8-9 güzel ve geniş odasıyla... lüks, modern
bir daire'tanımlar.
170) Wagener, 98.
171) Hanfstaengl, 15 Jahre, 223; TBJG, 1.1, 578 (20 Temmuz
1930); Hoffmann, 49-50.
172) Hanfstaengl, 15 Jahre, 182; Hoffmann, 70.
173) Wagener, 127.
174) Hitler’in kendini yenilmez biri olarak görmesi, Hitler’in
Münih’te parti liderleriyle yaptığı bir toplantıda Albert Krebs’i çok
etkilemişti (Krebs, 138-140). Krebs’e göre, konuşma Haziran
1930’un sonunda olmuştu. Ama tarihte bir hata olmalıdır, çünkü
Hitler Haziran 1.930’da Münih’te hiç konuşma yapmamıştır. Krebs,
‘Kahverengi Ev’yeni tamamlanmışken, bu konuşmadan önce yaptığı
bir ziyaretten bahseder. Evin satın alınmasıyla ilgili kontrat 26 Mayıs
1930’da imzalanmıştır. Ama eski ‘Barlovv-Palais’ın tadilatı, 1 Ocak
1931’de parti görevlileri binayı doldurmadan önce yapılmıştı (R5A,
II1/3, 209 17. dipnot; IV/1, 206-218).
175) Wagener, 127-128.
176) Wagener, 119-120.
177) Wagener, 128.
178) Frank, 93.
179) Frank, 91-92. Wagener, 107, Hitlerin odasındaki sigara içme
yasağından bahseder. Belirttiği tarih -1930 yazının başı-, partinin
‘Kahverengi Ev’e taşınmadan önce, Söhellingstrasse’de olduğu
zamana işaret eder.
180) Hanfstaengl, 15Jahre,223.
181) Frank, 93-94.
182) Wagener, 72.
183) Bkz. Wagener, 111-112 (Wagener , in iktisadi önerileri).
184) Hitler’in kendine olan inancının, bu imaj başkalarına
sunulduktan sonra daha az dillendirildiği önermesi için, bkz. Tyrell,
Führer, 311. Böyle bir ihtimal varsa da ispatlanması imkansız bir
iddiadır bu.
185) Wagener’de tekrarlanan göndermeler için bkz., örneğin 43,
48, 56, 96-97, 111-112.
186) Wagener Hitler’in et yemeyi Geli Raubal’ın ölümünden sonra
bıraktığını belirtir (Wagener, 362). Bu iddia Hanfstaengl’in daha az
dramatik açıklamasıyla çelişir. Hanfstaengl’e göre Hitler
Landsberg’de kilo aldıktan sonra eti (ve alkolü) yavaş yavaş azaltmış,
en sonunda da bunu bir dogmaya dönüştürmüştür (Hanfstaengl, 15
Jahre, 164). Krebs’in öne sürdüğü sağlık sebepleri böyle bir
açıklamayla uyuşur, öte yandan yeğeninin ölümünün yarattığı travma
Hitler’in tam bir vejeteryanlığa nihai geçişine yol açmış olabilir.
187) Krebs, 136-137.
188) Wagener, 72; Wagener ve Gregor Strasser’in benzer
açıklamaları için ayrıca bkz. 127.
189) Wagener, 301.
190) Deuerlein, Aufstieg, 346; Longerich, Die brun Bataillone,
108-109.
191) Bkz. OSAF-Stellvertreter Süd Schneidhuber’in şu kaynaktaki
ifadeleri: Longerich,
braunen Bataillone, 106.
192) Longerich, Die braunen Bataillone, 102-104.
193) TBJG, 1.1, 596-597 (1 Eylül 1930).
194) Longerich, Die braunen Bataillone, 104; RSA, III/3, 377-381.
195) Tyreil, Fîıhrer, 338; Longerich, Die braunen Bataillone, 106.
196) Tyreil, Führer, 314; Wagener, 60-62. Hider’in sigaraya
duyduğu kişisel nefret elbette ki partinin sigara firmalarıyla bağlantı
kurup çıkar sağlamasının önünde engel değildi.
197) Longerich, Die braunen Bataillone, 107.
198) RSA, IV/1, 183; Longerich, Die braunen Bataillone, 108-110.
199) Longerich, Die braunen Bataillone, 106.
200) RSA, IV/l, 200.
201) RSA, IV/1, 229-230. İktidara yasal yoldan yürümenin ne
anlama geldiğini, Reichstag’da 5 5ubat’taki konuşmasında bu sefer
Goebbels açıkça ifade etmişti. ‘Anayasaya göre biz sadece yolumuzun
yasallığından sorumluyuz, yoksa hedefimizin yasadığından değil.
İktidarı yasal yollardan almak istiyoruz. Ama iktidarı ele geçirdikten
sonra onunla ne yapacağımız bizi ilgilendirir’(Deuerlein, Aufstieg,
347). Hitler’in bahsettiği ‘Üçüncü Reich’, bugün Nazilerin yönetimde
olduğu dönemle eşanlamlıdır. Terimin kökeni on ikinci yüzyılda
yaşamış mistik, Fiore’li Joachim’in -Baha’nın, Oğul’un ve
(gelecekteki) Kutsal Ruh’un çağı olmak üzere üç çağın mevcut olduğu
şeklindeki- apokaliptik fikirlerine dayanmaktadır. Terim,
yenimuhafazkar Arthur Moeller van den Bruck’un 1923’te
yayımladığı, aynı başlığı taşıyan ve korkunç Weimar demokrasisinin
yerini alacak yeni bir devleti -Kutsal Roma İmparatorluğunun ve
Bismarck devletinin ardından gelecek olan üçüncü büyük Reich
devletini- savunan kitabıyla popülerlik kazanmıştır. Hitler 1933’te
‘Üçüncü Reich’ın bin yıl süreceğini ilan etti. Ama daha 1939’da
basına terimi kullanmaktan kaçınması söylenmişti (Benz, Graml ve
Wei, Enzyklopadie des National sozialismus, 435).
202) Komünistler tutuklamaların üçte ikisine yakınının bu
kararnameyle yapıldığını hesap, ediyorlardı (Winkler, Weimar, 401).
Hitler’in kararnameye tepkisi için, bkz. RSA, IV/1, 736-738. Önceki
yıl SA’ya üniforma yasağı getirilme girişimi olmuştu (Longerich, Die
braunen Bataillone, 100).
203) TBJG, 1.2, 41 (30 Mart 1931).
204) RSA, IV. 1, 236-238.
205) TBJG, 1.2, 42 (31 Mart 1931).
206) TBJG, 1.2,42-43 (2 Nisan 1931); Tb Reuth, ii.575 25. dipnot,
akt. Deutsche Allgemeine Zeitung, 2 Nisan 1931; RSA, 1V/1,248 2.
dipnot; Longerich, Die braunen Bataillone, 111.
207) RSA, 1V/1, 246-248.
208) Longerich, Die braunen Bataillone, 111.
209) RSA, 1V/1, 248-259.
210) RSA, IV/1, 251.
211) RSA, IV/1, 256.
212) RSA, lV/1,258.
213) Longerich, Die braunen Bataillone, 111.
214) RSA, IV/1,260.
215) TBJG, 1.2, 44 (4 Nisan 1931).
216) RSA, IV/1, 263-264; TBJG, 1.2, 44 (4 Nisan 1931).
217) Longerich, Die braunen Bataillone, 111.
218) ‘Holiganlık siyaseti 1 teriminin SA’ya yönelik olarak
kullanılması için, bkz. Richard Bessel, Political Violence and the Rise
o/Nazism The Storm Troopers in Eastern Germany 1934, New
Haven/Londra, 1984, 152.
219) Longerich, Die braunen Bataillone, 97-98; Broszat, ‘Struktur
1. Doğu bölgelerinin sosyal yapısı için, bkz.. Bessel, Political
Violence, 33-45.
220) Hanfstaengl, 15 Jahre, 243; Wagener, 98.
221) Hanfstaengl, 15 Jahre, 181-184; Toland, 204, 236.
222) Heiden, Hitler, 347-349.
223) Hoffmann, 147-148.
224) Hoffmann, 161. Hitler’in Eva Braun’la ilk karşılaşması için,
bkz. Gun, Eva Braun-Hitler, 46. Gun, bu ilişkinin 1932’nin ilk
aylarından sonra cinsel bir nitelik kazandığını, ancak Eva’nın
duyduğu delicesine aşka Hitler’in karşılık vermediğini ileri sürer
(55). Fritz Wiedemann’a göre Hitler bu dönemde öylesine yaptığı bir
sohbette, bir bekar olmanın nimetlerinden faydalandığını belirtmiş ve
‘aşk var olduğu müddetçe Münih’te kendim için bir kız
bulunduracağım,’( Und für die Liebe hake ich eben in München ein
demiştir (Gun, 57). Eva Braun’la ilgili olarak ayrıca bkz. Henriette
von Schirach, Der Preis der Herrlichkeit. Erlebte Zeitgeschichte,
Münih/Berlin, 1975, 23-25.
225) Christa Schroeder, Hitler’in önce kahyası, sonra da sekreteri
olan Anni Winter’la yaptığı görüşmelere dayanarak, Hitler’in Geli’yle
cinsel ilişkisi olmadığı kanaatine varmıştır (Schroeder, 153). Ama
tüm diğer iddialar gibi onunki de sadece bir tahmindir.
226) Heiden, Führer,304.
227) Strasser, Hitler und ich, 74-75, Hitler’in yeğenine cinsel
açıdan sapkın şeyler yaptığını ima eder. Mayıs 1943’te Amerikan
OSS ile yaptığı bir röportajda çok daha açık konuşmuştur (NA, Hitler
Source Book, 918-919). Ayrıca bkz. Toland, 252; Hayman, 145;
Lewis, The Secret life of Adolf Hitler, 10,136. Bu beyanda (132-146)
Hitler’e, -spekülasyonlara dayanarak ve inandırıcı kanıtlardan yoksun
olarak- sadomazoşistik faaliyetler atfedilmekte, ayrıca Geli’yi, Yahudi
bir öğrenciden hamile olmasından dolayı çıkacak skandali önlemek
maksadıyla SS’in öldürdüğü iddia edilmektedir.
228) Heiden, Hitler, 352; Heiden, Der Führer, 304-306;
Hanfstaengl, 15 Jahre, 254-255. Ve bkz. Hayman, 154.
229) Hoffmann, 148-149; B.v. Schirach, 106; Henriette von
Schirach, 205. Hitler Temmuz 1930’da Goebbels’le birlikte onu
Oberammergau’ya Tutku isimli bir oyunu görmeye götürmüştü
(TBJG, l.i, 578 (20 Temmuz 1930)).
230)Hanfstaengl, 15 Jahre; 236.
231) Hoffmann, 151-152.
232) Hanfstaengl, 15 Jahre, 232-233.
233) Hoffmann, 150; B.v. Schirach, 107.
234) Hanfstaengl, 15 Jahre, 233. Hayman, 119-48, bu ifadeyi
Hitler’in yeğeninden cinsel açıdan sapkın birtakım faaliyetler talep
ettiği şeklinde yorumlar.
235) Hanfstaengl, 15 Jahre, 242; Hoffmann, 151. Hitler’in üvey
kardeşi Alois’in ilk karısı olan Bridget Hitler durumu, oğlu William
Patrick’e güya Alois’in ikinci karısı Maimee’nin anlattığı bir hikayeyle
birleştirir (The Memoirs of Bridget Hitler, Londra, 1979, 70-77). Bu
‘hatırat’ın (ki içinde Hitler’in güya 1912 yılında Liverpool’da
kalışından da uzun uzun bahsedilmektedir) güvenilmez bir kaynak
olduğu bilinmektedir. Levvis, 145, 1975 yılında eski bir SS subayıyla
yaptığı röportaja dayanarak başka bir hikaye anlatır; buna göre,
Münih’teki Yahudi bir öğrenciden hamile olduğu anlayan Geli, kürtaj
olmak için Viyana’ya gitmek istemiştir. Lewis bunu SS’in Geli’yi
öldürmesine bir sebep olarak görür. Hans Frank’ın versiyonunda ise
Geli’nin ilişkisi olan kişi genç bir subaydır (Frank, 97),
236) Schroeder , 154, 296 34. dipnot, 364-366 280-282. dipnotlar.
237) RSA, 1V/2, 109 1. dipnot, akt. MP, 22 Eylül 1931;
Hanfstaengl, 15 Jahre, 239, 242.
238) M ünchener Post’da 22 Eylül 1931’de yayımlanan bir
makalenin içinde geçmektedir (RSA, 1V/2, 109 1. dipnot).
239) Hayman, 164, 166.
240) RSA, IV/2, 109-110.
241) Hanfstaengl, 15 Jahre, 238; Hoffmann, 152; B.v. Schirach,
108.
242) Daha dramatize edilmiş bir versiyon için, bkz. Hoffmann, 152-
153;.Hanfstaengl, 15 Jahre, 238. Bazı yanlış bilgiler içermekle
birlikte, Geli’nin Hitler’le olan ilişkisi ve intiharı için ayrıca bkz. Gun,
17-28. Birbiriyle çelişen kanıtlar Hayman tarafından
değerlendirilmiştir, 160-201. Hayman Hitler’in yeğeninin
öldürülmesiyle doğrudan ilişkisi olduğunu ima eder. 174. sayfada
aşırı hızdan dolayı kesilen cezadan söz eder.
243) Frank, 97; Hanfstaengl, 15 Jahre,239.
244) Hanfstaengl, 15 Jahre, 239. Heiden, Der Führer, 307-308,
Geli’nin annesi Engela Raubal’ın (Hitler’i temize çıkarma
kaygısındaki, hatta Hitler’in Geli’yle evlenmek istediğini belirten)
iddialarına dayanarak, bu işten Himmler’in sorumlu olduğu tahminini
yürütür.
245) Toland’ın işaret ettiği bir nokta (255). Adli tabip raporunda
ölüm sebebinin intihar olduğu ve ölümün 18 Eylül 1931 akşamı
gerçekleştiği belirtilmiştir (Hayman, 164).
246) Hanfstaengl, 15Jahre, 239, 241; Wagener, 358-359; Hayman,
162-163.
247) Frank’a dayanmaktadır, 97-98; Hoffmann, 156-159 (oldukça
süslenmiş bir anlatıdır); Hanfstaengl, 15 Jahre, 240; Heiden, Der
Führer, 307; R5A, IV/2, 110 5. dipnot.
248) Konuşmanın metni, RSA içinde, IV/2, 111-115. Hitler’in
Hamburg’daki kabulü için, Frank, 98.
249) RSA, IV/2,1111. dipnot. Hitler önde gelen Nazilerin
konuştuğu iki mitingte görünmez. Belirtilen sebep hastalıktır.
250) Bkz. Hanfstaengl, 15 Jahre, 242-243; Hoffmann, 159; ayrıca,
zımni olarak, Wagener, 358; ve H. v. Schirach, 205. Savaştan uzun
bir süre sonra Hitler’in kızkardeşi Paula, eğer Hitler Mimi Reiter ile
evlenseydi her şeyin farklı olabileceğini ileri sürmüştür (Peis, l Die
unbekannte Geliebte’).
251) Hoffman, 155-156; Hanfstaengl, 15 Jahre, 243-244.
Hanfstaengl bunu siyasi amaçlı bir hareket olarak görür; patetik bir
yanı olmakla birlikte bu davranışta gerçek bir yas duygusu görmez.
252) Falter vdğ., Wahlen, 94. Tyrell, Führer, 383, yüzde 25.9
olarak belirtir.
253) Falter vdğ., Wahlen, 100; Deuerlein, Aufstieg, 352.
254) Falter vdğ., Wahlen, 95.
255) Deuerlein. Aufstieg, 357; RSA, IV/2, 123-132.
256) Deuerlein, Aufstieg, 352-358; RSA, IV/2, 159-164; Turner,
German Big Business, 189.
257) Turner, German Big Business, 167-171.
258) Turner, German Big Business , 144.
259) Turner, German Big Business, 144-145.
260) Hjalmar Schacht, My First Seventy-Six Years Londra, 1955,
279.
261) Schacht, 279-280.
262) Tumer, Ga man Big Business, 145.
263) Destekçilerinin bazıları (ki güçlü Ruhr sanayicisi Paul Reusch
da bunların arasındaydı) Curio’yu, siyasete geri dönme ve
cumhurbaşkanliğı seçimlerine katılma konusunu düşünmeye ikna
etmişti. Cuno’yu desteklemeye hazır görünenlerden biri olan Emekli
Amiral Magnus Levetzovv, NSDP’ın desteğini kazanması umuduyla
Berlin’de ona Hitler’le bir toplantı ayarlamıştı (Tumer, German Big
Business, 129).
264) Tumer, German Big Business, 129-130.
265) Tumer, German Big Business, 130-132.
266) Tumer, German Big Business, 146, 150; Wagener, 368-374.
267) Turner, German Big Business, 142, 187.
268) Tumer, German Big Business, 128, 181-182.
269) Tumer, German Big Business, 191-203.
270) Otto Dietrich, Mit Hitleran die Macht. Persönliche Erlebnisse
Führer, 7. baskı, Münih, 1934, 45-46; Turner, German Big Business,
171-172.
271) Henry Ashby Turner, ‘Big Business and the Rise of Hitler’,
içinde Turner, Nazism and Third Reich, 93-97 (ilk olarak
yayımlandığı yer, American Historical içinde, 75 (1969), 56-70).
272) Turner, German Big Business, 204-219. Pek çok önde gelen
sanayici öyle ya da böyle onlara karşı şüpheciydi. Dietrich, Mit
Hitler, 46-49, Hitler’in başlangıçta gayet mesafeli görünen
dinleyicilerinin kalbini ve zihnini nasıl kazandığını betimler. Savaş
sonrasında yayımladığı hatıratında Dietrich, 1933’ten önce büyük
sermayenin partiye finansal katkılarının ne kadar kısıtlı olduğunu
vurgulamıştır (Otto Dietrich, Zwölf Jahre mit Hitler, Köln (tarih
belirtilmemiş, 1955?), 185-186).
273) Tumer, German Big Business, 208-210, 213-214; konuşmanın
metni, RSA, IV/3, 74-110; ve Domarus içinde, 18-90.
274) Tumer, German Big Business, 217-219.
275) Su kaynak içindeki karakter tahliline bkz. Henry Ashby
Tumer, Hitler’s Thirty Days to Povver; January 1933, Londra, 1996,
39-41.
276) Tumer, ‘Big Business and the Rise of Hitler’, 94, 97.
277) Tumer, German Big Business, 111-124; Henry Ashby Tumer
ve Horst Matzerath, ‘Die Selbstfinanzierung der NSDAP 1930-32',
59-92.
278) Wagener, 221-222.
279) Tumer, German Big Business, 148-152, 157; Wagener, 226-
229.
280) Wagener, 227; Tumer, German Big Business, 152.
281) Bkz. Tumer, German BigBusiness, 47-60.
282) Yukarıdaki veriler şu kaynağa dayanmaktadır: Turner,
Gernuın Big Business, 155-6. Hitler’in geliri 1930’da üç katına
çıkmıştı; vergi kayıtlarına göre vergilendirilebilir brüt geliri 48,472
Reich Markı idi. 1932 yılında bu miktar 64,639 Reich Marka çıktı
(Hale, ‘Adolf Hitler: Taxpayer\ 837). Hitler’in bu dönemki kazancı
için ayrıca bkz. Hanfstaengl, 15 Jalıre, 216; ve B.v. Schirach, 112-
113.
283) Franz von Papen, Mvmoirs, Londra, 1952,142-143; Otto
Meissner, unter
Ebert - Hindenburg- Hitler, Hamburg, 1950, 216.
284) TBJG, 1.2, 106 (7 Ocak 1932); Deuerlein, 570-572; Papen,
146.
285) Deuerlein, Aufstieg, 372; Walther Hubatsch, Hindenburg und
der Staat, Göttingen, 1966, 309-310.
286) Naziler tartışmayı bir broşür halinde yayımladılar: Hitlers
Auseinandersetzung Brüning. Kampfschrift, Broschürenreihe der
Reichspropaganclaleitung der NSDAP, Heft 5, Münih, 1932, 73-94.
Hitler’in Brüning’e açık mektubunun tarihi 15 Ocak 1932’dir. Yeniden
basıldığı yer: RSA 1V/3, 34-44.
287) Meissner, 216-217.
288) TBjG, 1.2, 120-121 (3 Şubat 1932). Bkz Fest, Hitler, 439-
440.
289) TBJG, 1.2, 130-131 (22 Şubat 1932), 134 (27 Şubat 1932).
290) Rudolf Morsey, ‘Hitler als Braunschweiğischer Rcgierungsrat
1 , VfZ, 8 (1960), 419-448; Deuerlein, Aufstieg, 373-376.
291) Bkz. Papen, 147.
292) RSA, IV/3, 138-44 (alıntı, 144); Domarus,95; , 1.2. 134 (27
Şubat 1932).
293) Domarus, 96.
294) TBJG, 1.2, 140-141 (13 Mart 1932).
295) Deuerlein, Aufstieg, 381; Faker vdğ., Wahlen, 46.
296) RSA, V/l, 16-43; Domarus, 101-103.
297) Falter vdğ., Wapen, 46.
298) TBJG, 1.2, 152-153 (8-11 Nisan 1932).
299) O günkü seçime katılmayan Saksonya, Baden, Hessen ve
Thuıingia en büyük eyaletlerdi ye nüfusları toplamda 10 milyonu
buluyordu. 24 Nisan’daki Landtag seçimlerine katılmayan daha
küçük eyaletlerde yaşayanların sayısı .da kabaca 2 milyonu
buluyordu. Seçime katılacak olan eyaletlerin o günkü toplam nüfusu
50 milyona yakındı. Rakamların alındığı kaynak: Falter vdğ., Wahlen,
90-113.
300) RSA, V/l, 59-97; Deuerlein, Aufstieg,385-386; Domarus, 106-
107.
301) Miesbacber Anzeiger, 19 Nisan 1932.
302) Jochmann, Nationalsozialismus und Revolution, 404-405;
Deuerlein, Aufstieg, 386-387; RSA, V/l, 97 ve Doc..61 1-2. dipnotlar
(ve konuşma için 92-96, Doc.60).
303) Falter vdğ., Wapen, 89, 91, 94, 101; Deuerlein, Aufstieg, 387-
388.
304) TBJG, 1.2, 160 (23 Nisan 1932).
305) Domarus, 105; Longerich, Die braunenBataillone, 154.
306) Karl Dielrieh Bracher, Die Auflösung der W Republik. Eine
Studie zum Problem des Machtverfalls in einer Demokratie,
Stuttgart/Düsseldorf, 1955, 481 ve 2. dipnot; Longerich, Die
brannenBataillone, 153-154.
307) Ulrich Herbert, Best. Biographische Studien Radikalismus,
Weltanschanung und nunft 1903-1989, Bonn, 1996, 111-119.
308) Deuerlein, AuJstieg, 363.
309) 1932 nin başlarındaki üye artışı için, bkz. Longerich,
Diebraunen Bataillone, 159.
310) TBJG, 1.2, 139 (11 Mart 1932).
311) Longerich, Diebraunen Bataillone, 153.
312) TBJG, 1.1, 150 (2 Nisan 1932).
313) TBJG, 1.2, 154 (11 Nisan 1932). Goebbels 17 Mart’ta
günlüğüne, Prusya İçişleri Bakanlığının ev baskınlarının ardından
SA’ya yasak koymayı planladığını yazmıştı (TBJG, 1.2, 144).
314) Longerich, Die braunen Bataillone, 154.
315) RSA, V/l, 54-56; Domarus, 105-106. Hindenburg
komünistlere konan yasağın uzatılmasını istemişti (Papen, 149).
316) Kolb, Die Weimarer Republik, 136-137.
317) TBJG, 1.2, 162 (28 Nisan 1932); Winkler, 461-462.
Schleicher, Berlin SA lideri Graf Helldorfve Röhm’le zaten
konuşmuştu. Ayrıca bkz. Thilo Vogelsang, Reichswehr, Staat und
NSDAP, Stuttgart, 1962, 188-189.
318) TBJG, 1.2, 165 (8 Mayıs 1932).
319) Papen, 153; bkz. Winkler, Weimar, 462-3.
320) TBJG, 1.2, 166-167 (10-11 Mayıs 1932); Schulz, Von Brüning
zu Hitler, 821. 321.
321) TBJG, 1.2, 168 (12 Mayıs 1932); bkz. Winkler, Weimar, 465.
322) TBJG, 1.2, 169 (13 Mayıs 1952).
323) Brüning, Menıoiren, ii.632-638; Winkler, 470-472.
324) Joseph Goebbels, Vonı Kaiserhof zur Reichskanzlei. Eine
historische Darstellung in Tagebuchblâttern (Vom l.Januar 1932. bts
zum Mai 1933), 21. baskı, Münih, 1937, 103-104(10 Mayıs 1912);
TBJG, 1.2, 177.
325) Papen, 150-156.
326) Papen, 162.
327) Falter vdğ., Wahlen, 98,100.
328) Falter vdğ., Wahlen, 95.
329) Papen, 163; Winkler, Weimar, 404.
330) Bkz. Goebbels, Kaiserhof, 111 (14 Flaziran 1932); TBJG, 1.2,
185.
331) Hali vakti yerinde olan orta sınıfların NSDAP’a güçlü
desteğinin kanıtları için. Temmuz 1932’de tatil yerlerinde ve deniz
yollarındaki sandıklardan çıkan oyları inceleyen şu araştırmaya bkz.,
Richard F. Hamilton, Who Voted Jor Hider içinde?, Princeton, 1982,
220-228.
332) Deuerlein, Aufstieg,192-193; Winkler, W, 490-493. Ve
şiddetin yerel zemini için bkz., Altona, Anthony McElligott, ... und so
kam es zu einer sch\veren Schlâgerei ’.
Straenschlachten in Altona und Hamburg am Ende der VVeimarer
Republik\ Maike Bruns vdğ. (der.), ‘Hier wardochaUes nicht so
şeklinim Wie die Nazis in Hamburg den -tag eroberten içinde,
Hamburg, 1984, 58-85.
333) Winkler, Weimar,495-503; Broszat, Machter 148-150.
334) TBJG, 1.2, 155 (15 Nisan 1932).
335) Childers, Nazi Voter, 203.
336) Aşağı Saksonya’daki Northeim kasabasında Nazi
toplantılarına olan yüksek katılım için, bkz Ailen, 322.
337) RSA, V/l, 216-219; Domarus, 115; Z.A.B, Zeman, Nazi
Propaganda, 2. baskı, Londra/New York, 1973, 31.
338) Hamilton, 326.
339) RSA, V/l, 210-294; Deuerlein, Aufstieg, 394; Domarus, 114-
120.
340) Hanfstaengl, 15 Jahre, 167.
341) RSA, V/l, 216-219; Domarus, 115-117 (Adolf-Hitler-
Schallplatte: ‘Appell an die Nation’).
342) Falter, vdğ., Wahlen, 44. Yüzde 84.1’lik katılım, Weimar
demokrasisi süresince yapılan Reichstag seçimlerinde en yüksek
katılımla gerçekleştirilmiş olandı.
343) TBJG, 1.2, 211(1 Ağustos 1932). Yayımlanmış ‘Kaiserhof
versiyonunda daha iyimser bir hava vardır: Goebbels, KaiserhoJ,
135-136 (31 Temmuz 1932). Goebbels ertesi gün, 2 Ağustos’ta
günlüğüne yazdığı ve yayımlanmamış olan bir kısımda, iktidarı alma
vaktinin geldiğini Hitlerin de kabul ettiğini tekrar belirtir. Tek
alternatif ‘en sert şekilde muhalefet etmektir’. Papen hükümetine
daha fazla müsamaha gösterilmesi söz konusu değildir (TBJG, 1.2,
112-113).
344) TBJG, 1.2, 214 (3 Ağustos 1932).
345) TBJG, 1.2, 215 (5 Ağustos 1932).
346) TBJG, 1.2 217 (7 Ağustos 1932).
347) Bkz. Winkler, Weimar, 509.
348) Thilo Vogelsang, 'Zur Politik Schleichers gegenüber der
NSDAP 1932’, VJZ, 6 (1958), 86-118, burada 89.
349) Hubatsch, Hindenburg, 335-338, No 87 (Meissner’in 11
Ağustos 1932’deki tutanaklan).
350) Winkler, Weimar, 509.
351) TBJG, 1.2, 218 (9 Ağustos 1932).
352) Goebbels, KaiserhoJ, 140 (8 Ağustos 1932); TBJG, 1.2, 218.
353) Vogelsang, ‘Zur Politik Schleichers’, 93-98; Winkler, Weimar,
509-510.
354) TBJG, 1.2, 221 (11 Ağustos 1932). Gayl’in konuşması için,
bkz. Eberhard Kolb ve Wolfram Pyta, ‘Die Staatsnoıstandsplanung
unter Papen und Schleicher’, Heinrich August Winkler (der.), Die
deutsche Staatskrise 1930-1933 içinde, Münih, 1992, 155-181,
burada 160.
355) Goebbels, KaiserhoJ,142-144 (11-12 Ağustos 1932); TBJG,
1.2, 222-223; ayrıca bkz. Papen,195.
356) Papen, 195-197; Goebbels, Kaiserhof, 144 (13 Ağustos
1932); 1.2, 224.
357) Goebbels, Kaiserhof, 144-145 (13 Ağustos 1931); TBJG, 1.2,
224.
358) Hubatsch, 338-339, No 88; Deuerlein, 397-398; Papen, 197.
Hitler Meissner’in resmi tebliğdeki ifadelerini reddetti ve birkaç saat
içinde kendi tebliğini dağıtmaya başladı. Söylediğine göre bu tebliği,
Frick ve Röhm toplantıdan döner dönmez birlikte hazırlamışlardı. Bu
tebliğde Hitler, eğer kendisine liderlik verilseydi kabinedeki bütün
koltukları kendi partisi için talep edeceğini inkar ediyordu. Ûte
yandan raporda, koridordaki konuşmalara yer verilmiş ve Hitler’in,
karar Hindenburg tarafından alındıktan sonra kendisinin toplantıya
çağrılmasına içerlediği üzerinde durulmuştu. Doğal olarak, ne Papen
ne de Cumhurbaşkanı yayımlanmış olan resmi tebliğde herhangi bir
değişiklik yaptılar. (lfZ, Fa 296, Bl. 165-171).
359) 1(2, Fa 296, B1.169, ‘Besprechung in der Reichskanzlei am
13.8.32’, belgenin altında Röhm, Frick ve Hitler’in imzası vardır.
360) Goebbels, Kaisfrhof, 145 (13 Ağustos 1932); TBJG, 12, 225.
361) Bkz. Lüdecke, 351-352.
362) Bkz. Winkler, Weimar, 511-512.
X İKTİDARA ÇIKARILIŞ
XI DİKTATÖRÜN YARATILIŞI
Çevirenin Notu
Önsöz
Teşekkür
Hitler Üzerine Düşünmek
I HAYAL VE BAŞARISIZLIK
I
II
II TUTUNAMAYAN
I
II
III
IV
V
VI
III KIVANÇ VE GÜCENME
I
II
III
IV
V
IV BİR YETENEGİN KEŞFİ
I
II
III
IV
V BİRAHANE AJİTATÖRÜ
I
II
III
IV
V
VI
VII
VI "BORAZANCI"
I
II
III
IV
V
VI
VII
VII LİDERİN ORTAYA ÇIKIŞI
I
II
III
IV
VIII HAREKET ÜZERİNDE HAKİMİYET SAĞLAMAK
I
II
III
IV
V
IX İLERLEYİŞ
I
II
III
IV
V
VI
VII
VIII
IX
X
XI
XII
X İKTİDARA ÇIKARILIŞ
I
II
III
IV
V
VI
XI DİKTATÖRÜN YARATILIŞI
I
II
III
IV
V
VI
VII
VIII
XII MUTLAK İKTİDARIN ELE GEÇİRİLİŞİ
I
II
III
IV
V
VI
XIII FÜHRER İÇİN ÇALIŞMAK
I
II
III
IV
V
VI
Kısaltmalar Listesi
NOTLAR
Ad Dizin
FOTOĞRAF LİSTESİ
lan Kershaw
lan Kershaw