You are on page 1of 113

COS#RXA

TÜRKİYE’DE
DİN VE SİYASET
D0C.DR.
AHMBYÜCEKOK
3.
BASKI

GERÇEK YAYINEVİ
100 SORUDA TÜRKİYE’DE DİN VE SİYASET
Doc. Dr. Ahmet Yücekök
100 SORUDA D İZ İS İ: 27

B irinci B a s k ı:
Ekim 1971

ik in c i B a s k ı:
Ş ubat 1976

ü çü ncü B a s k ı:
A ra lık 1983

Kapak: S alt M aden


Kapak baskısı: Reyo O fset

Dizgi ve Baskı: G ül M atbaası


DOÇ. DR. AHMET YÜCEKÖK

100 SORUDA
TÜRKİYE’DE DİN VE SİYASET

GERÇB<SİWNB/I
C o flo lo fllu Yokuşu. Saadet İş Hanı, K at 4
k ta n b u l
GİRİŞ

Soru 1 : Toplumumuzda din sorunu hangi açıdan ele alınmalıdır?

T ürkiye 'd e kuşkusuz d in üzerinde birçok şey söylenm iş ve bu k o ­


nuda 6ayısız kitap, m akale ve bro şür yayınlanm ıştır. Ama kanımızca
bu incelem e ve ara ştırm alard an birçoğu ya te o lo jik b ir eser o la ra k
kalm ış, ya da d inin toplum u hangi yönlerde e tkile d iğ i ve toplum a no
tü r b ir n ite lik kazandırm ak isted iğ i hakkında teo ride kalan ö n e rile r
ve varsayım lar toplam ı o lara k be lirm işlerdir. Gerc'ı Din de k ü ltü r g ib i
b ir üst yapı kurum udur ve her üst yapı kurum u g ib i de toplum u ken­
di onlayış ve çıkarı do ğru ltusun da etkileyecektir. Ama üzerinde a z
du rulan konu, b ir toplum da dinse l yoğunluk derecesini sap tayan ne­
denlerin m eydana çıkarılm ası konusudur. Ö rg ü tlü ya da örgütlenm e­
m iş d in 'i bir toplum içe risin d e b ir etki kurum u, baskı aracı olaraıc
incelem enin dışında bir de dinsel oluşum ve katılm anın hangi tab a­
na dayandığını, hangi sosyo-ekonom ik ve sosyo -kültü rel ko şu lla rda n
ürediğini saptam ak gerekm ektedir.
Siyasal ve sosyal gelişm enin b u lu tların ötesinde İlâhî b ir el ta ra ­
fından İdare edilm ediği acıktır. B ir toplum da dengeli b ir p a rla m e nter
rejim ve paylaşılan b ir İktid a r yapısı varken, b ir toplum da tepeden
İnmeci b ir asker - b ü rokra t e litin bulunm ası şans ve kaderle yorum ­
lanamaz. Dem okrasi de, faşizm de, d ik ta tö rlü k de kendilerine en uy­
gun ortam İçerisinde gelişirler. Bu ortam , o siyasal yapıya rengini
veren top lum u n a lt yapısal öze llikle ri, yani üretim İlişkile ri tü rü n ü n
yara ttığı ortam dır, ö rn e ğ in feo dal üretim iliş k ile rin e dayanan gele­
neksel b ir toplum da siyasal yapı o lara k feodal beyler ve ağaları bul­
mamız ne denil doğal İse. sanayi de vrim in i gerçekleştirm iş ka tılım cr
ve farklıla şm ış 60syal sınıfların bulunduğu b ir toplum da do p lu ra lis t
ve de m okra tik b ir siyasal yapı bulm am ız o d e n li doğaldır. D inin to p -
fciKHj değil fa ka t top lum sa l koşu lla rın d in i oluşturduğu yöntem iyle ha ­
reke t edersek dinsel örgütlenm enin nedenlerini top lum u n yapısında
«ra m am ız doğaldır.
İşte dinsel h a re ke tlilik konusuna böyle determ inist b ir acıdan
e ğ ild iğ im izd e onun nasıl bir toplum sal bünyenin ürünü olduğunu sap-
tam am ız İçin toplum sal bünyeyi o luştura n 6osyo-ekonom ik unsurları
incelem em iz gerekm ektedir. Şim diye kad ar b irço k siyasal düşünür ve
sosyolog ülkemizde dinsel akımları ve örgütlenm eyi sert d ille rle kına­
m ış la r ve dini sosyal ve siyasal gelişm em ize set çekmeye uğraşan,
b iz i çağdaş m edeniyete gitm ekten alakoyup O rta Çağ kara nlıklarına
itm e k İsteyen bir umacı olara k gö sterm işle rdir. Ama toplum um uzda
Din elle tu tu lu r, gözle gö rü lü r bir vakıadır. Onu kınam akla, te h d it e t­
m ekle, suçlam akla yok edemeyiz ya da e tkisin i sınırlayam ayız. Top­
lum sal bünyem izin ü re ttiğ i b ir unsur olan d in ’in sosyo-ekonom lk kay­
nağını saptam adan, kalabalık ta ra fta r kitle s in i hangi tabandan b u l­
d u ğ u n u öğrenm eye çalışm adan onu kınam ak ve la iklik sopasıyla teh­
d it etm ek, deve kuşu m isali, tehlikeden korkup başımızı kum a sokm a­
y a benzer.
Bu nedenle bu araştırm anın amacı T ürkiye'de çok yaygın ve et­
k in olan katılm anın ve h a re ke tliliğ in tem ellerine İnmek ve dinsel yo­
ğ u n lu ğ u oluşturan nedenleri ülkenin a lt yapı sistem inde oram aktır.

Som 2 : Din, İdealist tanıma göre, maddeyi oluşturan bir alt yapı
kurumu mudur?

Din ve sosyal yapı arasındaki İliş k ile ri saptam a uğraşına giren


sayısız yaza r ve dü şün ür gene llikle İki ano yaklaşım dan b irin i benim ­
sem işlerd ir.
B unlardan İlki, a klın ve ruhun m addeyi yarattığını öngören İde­
a lis t b ir ya kla şım d ır kİ din ve sosyal yapı arasındaki İlişkile r kon u­
su n d a d in in sosyal yapıyı b e lirle d iğ in i ve yarattığını savunur.
İkin ci yaklaşım İse sosyal yapm ın ve çevrenin dini belirleyeceği­
n i, dinin ancak sosyal yapının kendine özgü n ite likle rin i İçeren, ve bu
n ite lik le re göre şekil bulan bir İna nç ve değerler sistemi olduğunu sa­
vu n a n m ateryalist, yani m addeci dünya görüşüdür.
T oplum sal gelişim ve değişim in düşünce ve değerleri değil de.
düşünce ve değerlerin toplum sal gelişim ve değişim i sağladığını sa­
vu n a n ve bu alanda özellikle din'lrv ekonom ik gelişm e alanında nasıl
e tk ili olduğunu saptam aya çalışan M ax W eber, kuşkusuz soruna bu
ya kla şım la eğ ile nlerin en önem lilerinden b irid ir.

C
W eber*ln Din ve K apitalizm arasında kurduğu bağlantıyı genel­
lik le şu şekilde özetlem ek m üm kündür: Reformasyon hareketi sonu­
cu bağım sızlıklarına kavuşan H ıristiyanlık, öze llikle bunun belli bazr
türle ri, diğe r dinlere kıyasla Kapitalizm 'ln gelişm esi Icin daha elveriş­
lidir. P rotestan E tiği ve K apitalizm ’ln Ruhu adlı eseri başta olmaK
üzere bu konudaki diğe r bütün yapıtları bu genellem eyi kanıtlam ak
İçindir.
W eber dinsel fikirlerin kapitalist gelişmeyi ne derecede etkiledi­
ğini araştırmış, ekonomik bir etho9’un ya da ruhun oluşmasında bu
dinsel fikirlerin ne gibi bir payı olduğunu incelemiştir. Ekonomik fak­
törün önemini İnkâr etmemekle birlikte. Weber, kapitalizmin ortaya
Çıkmasında ve gelişmesinde en az ekonomik faktör kadar psikolojik
faktörün de etkili olduğunu belirtmiştir. Ona göre. Colvin'ln en önemli
kişi olarak belirdiği dinsel akımlar; ticaretin hızlonmosı ve sanayiin
yayılmaya başlamasında büyük ölçüde etkili olmuştur.
Protestanlığın Batı A vrupa'ya kazandırdığı yeni kültü rel bo yutla r
ve değerler W eber'ln görüşüne göre ka p ita list b irikim i hızlandırm ış vo
burjuvazinin gücünü aldığı bireyci girişim ve kültü rü pe kiştirm iştir.
Bu bireycilik. İnsanların Tanrıya karşı tek başlarına sorum lu b u lu n ­
dukları İlkesinin benimsenm esi sonucu ge rçekleşm iştir.
D iğer taraftan , P rotestanlığın ka p ita list gelişim e bu anlam da en
büyük katkısı başarının ve çalışm anın bir İbadet olduğu İnancını ya y­
masında yatm akta dır. Bu anlayışa göre Tanrı kendisini memnun eden
kiş ile ri zenginleştirm ektedir. Tanrıyı memnun etm ek İse çalışm akla
müm kündür. Bu dünyada hem cinslerinden bir CM daha fazla caka n
İnsan Tanrının o ölçüde daha m akbul ku lu d u r ve böylece in sa n la r
Tonrı tarafınd an m akbul sayıld ıkça zenglnleşm ekteler ve zengin o l­
dukça da m okbulleşm ekte ve sevilm ektedirler. Çalışm ayan İnsanın Isa
yemek yem eğe bile hokkı yoktur.
Ç alışm a ve Zenginleşm eye teşvikin yanı sıra Protestanlık. İsrafı,
lüks İçinde yaşam ayı da yasakladığı Icin ka p ita l b irik im in i de sağla­
yan önem li b ir etke n olm uştur.
Protestanlığın B atı Avrupa ekonom ik ko şu lla rı üzerinde g e liş tiric i
b ir etken olması d ln 'in yalnızca gelişim in İtici gücü olarak ta n ım la n ­
masına yol açm am alıdır. Gene W eberei b ir model İçerisinde ve W e­
berei b ir anlayışla, Islâm din in in de Osmanlı ve diğe r Islâm to p lu lu k ­
larının ekonom ik koşulları üzerinde ka p ita list ge lişim i du rdu rucu b ir
etken olduğu İleri sürü le bilir, ö rn e ğ in toprak m ülklerinin varisler a ra ­
sında eşit olara k paylaşılmasını öngören Islâm m iras hukukunun m ül­
kü parçalayıcı e tkile ri olm uş, parçalanan ve önem ini y itire n m ülk
h iç b ir zaman k a p ita l b irikim in i sağlayacak yetenekte olm am ıştır, ö b ü r
ta ra fta n fa iz yasağının ekonom ik gelişim e ne ölçüde ağ ır bir engel o l­
duğu acıktır. Faiz yasağı yüzünden sermaye, tica re t alanından cok.
değerli eşya alım m a yön eltilere k do ndurulm uş, b ir burjuva devrim ine
yol acacak serm ayeci s ın ıfla r Islâm toplum larında yeterince gelişm e­
m iştir. İslâm dini ayrıca Peygam berinin geleneğinin saflığını ve a ç ık ­
lığını sonuna kadar korum uş ve bu nedenle diğer kültü rel ortam lara
açılam am ıştır. Geleneksel b ir k ü ltü r ve o to rite r b ir n o rm atif sistem
İçerisinde Islâm toplum u, farklıla şm a ve değişm e sürecine girem em iş
ve üm m et topk'.munu evrensel n o rm la rın egemen olduğu b ir m odern
topluluğa dönüştürem em iştir.

Soru 3 : Din bir İdeoloji midir?

Değer ve inan çların toplum sal yapı İle olan İlgisine şim d ilik de­
ğinm eden dinsel inanç ve değerlerin toplum içerisinde davranışlar vs
tu tu m la r üzerinde nasıl e tk ili olabile cekle rin e oğilelim .
»Değer» kavranvndan anladığım ız değişik birim le re ya da da vra­
nış kalıp la rın a verdiğim iz nisbî kıym etin tanım ıdır. Değerler top lum ­
sal kü ltü rü n b ir parçasını meydana g e tirirle r. K ü ltü r İse kişinin, to p lu ­
m un bir üyesi olara k e d in d iğ i bilgiyi, inancı, değerleri, sanatı, ahlâs
anlayışını, ö rf ve âdetleri, yasaları İçeren karm aşık b ir bütündür. Bu
anlam da kişi kendine özgü yaşama koşu lla rını kaynaşm ış bulunduğu
toplum un k ü ltü r kalıplarına dayanarak sağlam aktadır. Ve gene bu
anlam da kişilik, k ü ltü r yapısının bireysel b ir İfadesi, k ü ltü r ise kişiliğ in
k o lle k tif İfadesi olm aktadır.
Din İse sosyo lo jik anlam da kişinin kültü rün ün bir parçası ve
önem li b ir sosyal kurum olarak grubun ortak m alıdır. Böyle b ir gruba
doğan çocuk, grubun dinsel değer ve inançlarını kabul eder ve be­
nim ser. Böylece doğduğu grubun doğru ve yanlış olarak ta n ım la d ık­
la rı şeyleri öğ ren ir, neyin İyi, neyin kötü ve neyin yapılm ayıp neyin
yapılm ası ge rektiğ ini anlar. Bunları yapm adığı ya da benim sem ediği
ta kd ird e dc o grubun üyesi olam ıyacaktır. Böylece dinsel değerlerin
bütün b ir toplum İçin uyuşum cu, kayn aştırıcı ve düzenleyici b ir rolü
bulunm aktadır.
Dinsel değerlerin, toplum un d iğ e r değer sistem leri İle açık b ir çe­
lişkiye düşmediği b ir ortam da, toplum sal yaşantıya anlom kazandıra­
rak ve ne yapılm ası gerektiğine a lt d ire ktifle r vererek kişinin d a vra ­
nışı ve vaziyet alışı üzerinde büyük etki sahibi olduğu kuşkusuz a c ık ­
tır. Bu anlam da din, toplum un k ü ltü r yap'Si içinde yaygın bir değer
ve İnanç si6tem l olarak kaynaştırıcı ve e ğ itici ro lle rin in yonısrra kişi
da vran ışlarına , ya açıktan açığa verdiği buyruklarla ya da toplum a
m üphem ve m istik bir şekildo yaydığı İnançlarla yön veren geniş kap­
sam lı bir ideoloji olacaktır.
Bunu daha etraflı b ir şekilde, d ln 'in ekonom ik koşu lla ra yön ver­
d iğ in i öngören M. W eber‘in yanı sıra, siyasal değerlerin din tarafın­
dan şekllİE ndirilm esini ele alan B ellah'da aa görm ek m üm kündür.
R N. B ellah'a göre Japonya'da S hinto dinin in top lum sa l ve dinsel de-
■ğer siste m le ri içe risin d e sağladığı önem ve a ğ ırlık bütün b ir toplum u
e tk is i altın da bulunduracak ve toplum daki davranışlara yön verecek
n ite lik te d ir. Ç in'de b ir çocuğun anne ve babasını, ne koşu lla r a ltın ­
da olursa olsun, sonuna ka d a r savunm aya yönelten dinsel değerler,
Ja p o n ya 'd a siyasal b ir görünüm kazanm akta ve Jap on çocuğuna
S h in to dini, im paratora karşı çıkan anne ve babayı terketm syl em re t­
m ektedir.
Bu arada şu da b e lirtilm s lid ir kİ dinlerin, toplum üzerlerindeki e t­
k is i yalnızca soyut bir günah kavram ı ve bu günahın getireceği uh-
revl cezanın korkusu değildir. Toplum daki utanç duygusuna hitap ede­
rek denetim lerini daha e tk ili bir şekilde yapan d in le r sorunları yer
yüzüne İn d lre b lld ik’erl için kişi davranışları üzerinde daha da etkiıl
o la b ilm e kte d irle r. Ö rneğin, gene S hinto dini kişin in utanç hislerine hl
tap eden bir dindir. Japonya'da utanılacak bir durum a düşen kim seyi
a ile s i de red de ttiğ i İçin kişi kendini Shinto din in in elinden, utanm az bir
adam olsa dahi, kurtaram am aktadır. Bellah, Japonya'da okula giden
oğ lu n u n ardından şöyle bağıran bir anneyi örnek verm ektedir: (Eğer
başarılı olmazsan eve hiç dönme.»
M elji dönem inde siyasal bütünlüğü sağlam ak İçin te kra r ön plana
o lm a n im p arato rluk kurum unu gü çlendirm ek için yaygınlaştırılan
S hinto dininin, g e tird iğ i değer ve inançlar bakım ından, toplum u İste­
nilen yönde etkile d iğ i açıktır. Am a unutm am alıd.r kİ S hinto d in in i de
to p lu m sa l koşu lla r önem li b ir durum a ge tirm işle rdir. Bu anlam da to p ­
lum sal ko şu lla rla değerlerin ve d inin arasında karşılıklı bir etkilen-,
«ns İlişkisi görülm ektedir. F akat şim d ilik bu Karşılıklı etkilenm e sü­
re c in e değinmeden, m addeci görüşe, yani d in i toplum un yarattığı g ö ­
rü şü n e değinm ek gerekm ektedir.

Soru 4 : Din maddeci tan-m a göre, sosyo ekonom ik yapının oluş­


turdu ğu b ir üst yapı kurum u m udur?

Toplum un Din’i oluşturduğu görüşü ken dini en güçlü T. H. Taw-


n e y'in , M a rx’ın ve Engels’in eserlerinde gö sterm iştir. Var kabul edilen

O
şeylerin algılanabileceğini ve du yum lanablleceğlnl ve bu nedenle Tan­
rının varlığının algılanam adığı sürece İspat edllem iyeceğinl söyle­
yen Feuerbach, M a rx ve Engels'I bu konuda büyük ölçüde e tkile m iş­
tir. Din kurum unu b ir üst yapı o la ra k niteleyen M arx ve Engels, D in'I
sosyo-ekonom ik koşulları yansıtan ve on la ra da yan arak değişen b ir
değer sistem i o lara k olm ışlordır.
Engels'in A nti-D üh ring’de, özet olarak, b e lirttiğ i gibi bütün d in le r
İnsanların zihinlerinde gündelik hayatlarını denetleyen dış g ü ç le rin
fa n ta stik (akıl öte si) b ir yansısı, dünyevî gü çle rin doğa üstü gü çle r
o la ra k yansım asıdır. T arih in başlangıcından böyle yansıyan ve son -
rc k l gelişm elerde T a n rıla r nezdinde kişile ştirlle n g ü ç le r aslında d o ­
ğanın gü çle ridir. Evrim in daha ile ri aşam alarında, çe şitli T a n rıla rın
bütün doğal ve toplum sal yüklem leri, soyut İnsanın b ir yonsısı o la n
her şeye ka d ir tek Tanrıya a kta rılır.
İlke l İnsanın gözünde doğa güçleri yaboncı, m istik ve üstün g ö ­
rünür. Doğa gü çle rinin kişileştirilm esi, bir başka deyişle som u tlaş­
tırılm ası isteği, her toplum da Tanrıları yaratm ıştır. Tanrıyı b ir yerd en
başka b ir yere İten sadece doğa gü çle rinin gerçekten bilinm esidir.
G erçek dünyanın dinî yansısı ancak, günlük hayatın p ra tik İliş k ile ri
İnsanlara kendi aralarındaki ve kendileriyle doğa arasındaki a n la ş ılır
ve akla u y a r ilişkile ri gösterm eye başlayınca ortad an kalkar. M addî
üretim sürecine dayanan b ir toplum un hayat süreci, bir araya gelm iş
özgür insanların üretim i olara k ele alınm adıkça ve onların bilin eli,
planlı denetim leri a ltın da bulunm adıkça m istik pençesinden sıyrılm az.
Teknolo|i, İnsanın doğayı ele alış tarzını, hayatını sürdürm ek için g i­
riş tiğ i üre tim sürecini, ve insanın toplum sal iliş k ile rin i ş e k ille n d ir!*
tarzını açıklar. B ir başka deyişle, İnsanın doğa g ü çle rini denetim a l­
tına aldığı her zaman dinsel e tki çözülür.
D in'ln değişim e uğram ası ve dinsel etke nliğin giderek yok olm ası
toplum un feodal b ir düzenden ka p ita lis t b ir bur|uva düzenine ge çm e
süreci içe risin de gerçekleşecektir. Dinlerin değişik toplum sal koşu l­
la r a ltın da de ğişik niteliklere bürünm esi olayını, B atıdaki gelişm elere
bakarak yarg ılaya biliriz. Batıda Din bayrağı altın da yürütülen savaş
ve m ücadeleler, eskim eye ve gelişen üre tim güçlerine köstek olm aya
yüz tutm uş b ir ekonom ik düzene karşıdır.
W eber'ln Batıda ka p ita lis t ruhu geliştiren etken olarak İleriye s ü r­
düğü proteston etik, aslında Taw ney'ln de ısrarla üzerinde d u rd u ğ u
gibi, eskim eye ve gelişen üretim güçlerine köste k olm aya yüz tu tm u ş
b ir feodal düzene, gelişen burjuvazinin başkoldırm osı sonucu benim ­
senen ve kendini yeni ekonom ik düzene uydurm uş bir dinsel ö ğ re ti
ve değer sistem idir.
Dln’e m aterya list görüş aşısından ba kan lar Icln H ıristiyanlık e r i­
len kitle le rin b ir hareketidir; başlangıçta kölele rin ve özgürlüğüne yeni
yavuşm uş kölelerin, tüm haklarından yoksun bırakılm ış yoksulların.
Roma tarafınd an boyunduruk a ltın a alınm ış ya da dağıtılm ış kişilerin
d ln 'i olara k ortaya çıkm ıştır. H ıristiyanlık, İşkenceden, sıkıntıdan ve
yoksu llu kton kurtuluşu vaad e tm ektir. K urtuluş yeri ise, bu dünya
değil, İzleyen dünya olaca ktır. Bu dünyado çekilen eıkıntılorm diğe r
dünyada ö d üllen dirilm esi ve sonsuz m utluluğa kavuşturulm ası, ezilen
ve horlanan k itle le r için b ir ca n ku rta ra n sim idi olm uştur. Böylece top-
lum sol gereklere üst yapıda b ir cevap olara k beliren din, top lum d aki
ku rto rıc ılık fon ksiyon un u giderek feo dalite ve kilise n in yora rın a İşle­
yerek y itirm iş ve 16. yüzyılda top lum d aki yeni 60syo-ekonom ik k o ­
ş u lla r karşısında buhranlı bir dovreye girm iştir.
1500 - 1550 dönem inde gözlem lediğim iz üç önem li olgu (fiyat yük­
selişi, 6erm oye ve faiz, İng iltere 'd e toprak sorunu), ekonom ik çık a r­
ların b irin ci plana çıkm asına yol açm ış ve gelişen bu yeni ç ık a rla r
İle dinsel kurum lar, özellikle geleneksel olon lorı. arasında çelişki ve
sürtünm eler belirm iştir.
ö n e m le üzerinde durulm ası gereken nokta şudur: Toplum sal k o ­
şullarda meydana gelen üçyüz yıllık değişm eler sonucu, toplum un on-
altın cı yüzyıldaki yapısı ile geleneksel toplum K urum lan arasında ke­
sin b ir çatışm a ortaya çıkm ış, örg ütle nm iş din buna direnm iş ve yeni
toplum un e şitsizlikle rin i «eskiye dönüş» yolu İle giderm ek İçin ça ğ ­
rılard a bulunm uş ve bunu başaram ayınca da kendisini yeni koşullara
ayarlam ak zorunda kalm ıştır.
G elişen burjuvazi korşısındo önem li m olî kaynak ve to p ra kla ra
sahip kiliso geri plono düşm emek için ilk H ırl6tiyon ö ğ re tisi olan b i­
reylerin tüm eşitliğ in i şovunm uş fa ka t ekonom ik gelişm enin piyasa
gü çle rinin ga yri şa h siliğ in i ön plana çıkorm ası İle dinsel ö ğ re tin in
m utlok bir şekilde bireyci olm ası İster İstemez kabul ed ilm iştir. B ir
yondon tica re tin gelişm esi ve yeni sınıfların İktida ra a ğ ırlıklarını
koym ası, d 'ğ e r yandan da İnsanın doğaya egemen olm ası sonucu, d i­
nin İzah etm ekle yo do denetlem ekle yüküm lü olduğu olanların da­
ralm ası bu devrim in gerçekleşm esine yol açm ıştır.
Kilise çatısı altın daki ko lle ktivizm ’dcn bu ş o rtla r altında bireyci­
liğe geçilm esi olağan bir gelişm edir. O naltıncı yüzyılın ilk çeyreğinde
ortaya çıkan dinsel değişm eler bu nedenle ve İster İstemez b ire y c ili­
ğe yer verm ek ya da yok olm ak seçim i İle karşı karşıya bırakılm ış­
lardır.
Batı A vrupa'da dindeki «Reform» hareketine koyulacak teşhis, ye-
n l burjuva ekonom ik koşullarını sınırlayan b ir dünya görüşünün yeni
koşu lla rı destekleyecek şekilde değişim e uğradığıdır.
Dünyanın de ğiştiği b ir dönem de b lrik im c lliğ in «günahıtan (T a n ­
rısal g ö re v ıe dönüşm esi önem lidir. Şöyle kİ. kapitalizm tarih sel ve
toplum sal koşulların değişm esi sonucu ortaya çıkm ış fa k a t bu de­
ğişm eler sonucu oluşan dinsel görüş değişm eleri, bu gelişm eyi (ka­
p ita list) hızlandırm ıştır. Tem eli yaratan de ğil, tem elin harcını kuv­
vetlendiren unsur d in ’dlr.
Bu anlam da do, gene, önceden de b e lirtild iğ i gibi, top lum la d in
arasında ka rşılıklı b ir etkileşm e süreci belirm ektedir.

Soru 5 : Dln'ln boğımstz bir değişken olarak tanımı nasıl yapılır?

û cü n cü b ir ana yaklaşım olara k d ln ’in boğımS’Z bir değişken


oldu ğu önerilm ektedir. Bu anlam da din toplum sol koşullarla h iç b ir İl­
gisi olm ayan bir unsur olarak belirm ektedir. B ir başka deyişle din to p ­
lum un İçinde bulunduğu sosyo-ekonom ik koşulların oluşturd uğu top­
lum un k ü ltü r yapısından bağ’irısız b ir değer ve kendi başına oluşan b ir
kurum dur. D in’in e tk in liğ i ve gücü üzerinde topıum lorın n ite liğ i, m o­
dernleşm e süresi İçerisinde alm ış oldukları yol, h iç b ir zam an belirle­
yici b ir unsur olm adığı gibi, toplum içe risin de ae hangi sınıf ve züm ­
reler tarafından benim sendiği de bir kural olara k ortaya konam az.
Dinsel İnançlardaki ve eylem lerdeki yoğunluk yalnızca bir inanç ve
İman sorununa İnd irge neb ilir ve bu anla m da da d ln 'in her top lum d aki
ağ ırlığ ının nedenleri bilim sel yön tem le rle a çıklığ a çıkarılam az. Buna
g ö re din, toplum sal ve sın ıfsa l n ite liklere göre b ir tu ta rlılığ a ve sü re k­
liliğ e sahip d e ğ ild ir ve ta kd iri İlâhî olarak güçlendiği her yerde to p lu ­
m u eşit olara k e tk ile r ve yön verir. D in bu anlam da maddeyi ve to p ­
lum u oluştura n b ir e tke ndir ve kaynağını toplum dan değil fa ka t bağım ­
sız o lara k bilim ötesi b ir güçten alm aktad ır.

Soru 6 : Din İle toplum karşılıklı bir etkl-tepkl İlişkisi İçinde mi­
dirler?

Toplum un mu d in i yoksa dinin mi toplum u etkileyip oluşturd uğu


sorunu değişik görüş ve yaklaşım la rla İncelendikten sonra o rta ya be­
lirg in b ir şekilde çıkan sonuç her ik is in in de ka rş ılık lı o la ra k b irb ir­
le rin i e tkile d ikle rid ir. Toplum un k ü ltü r yapısı, o toplum un sosyo-ekono-
m lk yapiBinın b ir yansıması olduğuna göre onu ayrı ve bağımsız b ir
bütün o la ra k ele alm ak olanaksızdır. Gene aynı şekilde, toplum daki
k iş ile rin davranışlarını, tutum larını, vaziyet alışlarını etkileyen, to p ­
lum u bira ra d a tutup, bir bütün o lara k kaynaştıran ve toplum un değer­
lerini ve norm larını içeren kü ltü r yapısından toplum u ayırarak tek ba­
şına ele alm ak müm kün de ğildir. Bu anlam do üzerinde durduğum uz
60run toplum un mu yoksa kü ltü rü n mü daho önem li olduğu de ğildir.
T oplum un en İyi kültür açısından mı yoksa kültü rün top lum açısından
mı anlaşılacağının tartışm asını da yapmayacağız. Çünkü önem li olan
eorun hangisinin daha önem li oldu ğu değil fa k a t h e rbirlnln nasıl İşle­
d iğ i ve yekdiğeri ile nasıl içice bulunduğudur.
K ültü rün toplum la içinde bulunduğu bu k a rşılıklı e tki süreci bir-
b lrie riyle İlişkili ve b irb irle rin e dayanan un surlarla çok karm aşık b ir
bütün m eydana ge tirm iştir. Bu karm aşık bütün İçerisinde h iç b ir örf,
âdet, yasa, davranış ve kurum tek başına diğe rlerinde n soyutlanm ış
olara k bulunam az. Ekonom ik koşullar, aile düzeni, dinsel telkinler, s i­
yasal hedefler hep birb iri İçine geçm iş unsurlardır.
K işinin toplum içerisinde oynadığı rol de toplum sal ve kültürel
sistem den soyutlanam az. Kişinin ro lü o kiş in in top lum İçerisinde İş­
gal e ttiğ i m evkiin ge rektird iği davranışıdır. Buna göre ekonom ik ba­
kım dan gelişm iş, İhtisaslaşm ış ve yoğun İşbölüm ü İle fa rklıla şm ış
top lum larda kişilerin ro lle ri de geleneksel v e s ta tik top lum larda kl ki­
şile rin rollerinden farklı o la ca ktır. K işinin değerlerindeki ve davranış­
la rın da ki değişim i sağlayan sosyo-ekonom lk gelişm eler, yaşam ak ve
süre kli olm ak İçin gerek duydukları desteği, ya ra ttıkla rı yeni kiş ilik
ve değerlerde b u la cakla r ve yeni g e lişim le r oluşano kadar bu böyle
devam edecektir.
Bu anlam da din de çevrenin kendisini egemen kılaca k özel ko şu l­
la rın d a n beslenecek ve toplum u kendisinin egem en o lara k devam ede­
ceği b ir düzeyde tutm ak İsteyecektir. Fakat toplum a başka de ğe rler
kazandıracak b ir sosyo-ekonom lk değişim karşısında İs te r İstemez
ön em ini yitirm e k durum una düşecektir.

S oru 7 : Geleneksel b ir to p lu m d a n ne anlıyoruz?

G eleneksel toplum tam am en tarım sal b ir tabana oturm uş ve üre­


tim İlişkile rin in feodal b ir yapı İçerisinde sürdürüldüğü, kaderci b ir
kü ltü rü n , paylaşılm ayan teke lci b ir iktid a r meydana getiren top ra k
ağ a la rın ın ve ruhanî lid e rle rin egemen o ld u ğ u ve yetkin in başarıya
değil doğuşa verildiği b ir toplum dur. Ekonom ik ve sosyal gelişim d o ğ ­
rultu sun da İse m odern sanayi toplum u yatm aktadır.
işte bu geleneksel siyasal yapı ile toplum dan, m odern 6anayi
toplum una geçiş sürecini, sosyal ve ekonom ik gelişm e süre ci ola­
rak tanım layabiliriz. Geleneksel b ir toplum u m eydana getiren sosyal,
ekonom ik ve kültürel öğeleri kısaca sıralayarak geleneksel toplum un
tanım ım yapm am ız m üm kün olacaktır.

Geleneksel Toplum :
a) Değişme yokluğu,
b) İlkel teknik, zayıf üretim ,
c) Yatay, dikey toplum sal hareketsizlik,
d) Tarım sal yapı ve kapalı ekonom i,
e) Feodal ve paylaşılm ayan b ir 6lyasal yapı,
f) Geniş o lle düzeni,
g) Kaderci zihniyet ve m ahallî kü ltü re bağlılık,
h) Yeteneğe değil doğum a dayanan ta y in le rin egemen olduğu,
«kapalı* bir toplum dur.

Soru 8 : Geleneksel bir toplumda dln’ln rolü nedir?

Toplum un k ü ltü r sistem i İçinde yer alan ve az gelişm iş to p lu n v


larda, farklılaşm am ış sosyal yapı nedeni ile tek yaygın değer d u ru ­
m unda bulunan din. kuşkusuz, gelişm iş toplum lara nazaran İnsan yo-
şantısına yön veren en büyük etkenlerden b iri olaca ktır.
Bunun en büyük nedeni, gelişm iş top lum larda kişin in sa d a k a tin i
ve İnancını yönelteceği çok sayıda değişik kurum ların, farkld aşo m o-
ma nedeniyle, az gelişm iş toplum larda bulunm am asıdır. Böyle b ir o r­
tam da kişi bağlılık hislerini tatm in ve aynı zam anda koruyucu b ir
gü ce sığınm ak İçin dind en başka kapsam lı b ir sistem bulam ayacak­
tır. Bu, özellikle, b ir hukuk ve ekonom i sistem ini İçeren Islâm d in in ­
de böyle olm aktadır.
Küçük yaşlarda, anne ve babayı, he r şeyi yapm aya ka d ir b ir güç
olara k gören çocuk bu alışkanlığını İleri yaşlarda da sürdürecek, an­
cak bu İhtiyacını geleneksel toplum un ya lın ka t yapısında sadece d in ­
de gidermek olanağını bulacaktır. Ayrıca çocuğun küçüklükten beri
gördüğü ve tanıdığı çevre, ve ailesinden aldığı görgü ve eğitim , gene
fa rklıla şm a m ış b ir yapının sonucu dinsel ve kaderci b ir eğilim taşıdığr
İçin, çocuğun sosyalizasyon süreci dinsel bir özdeşleşme ile başlaya­
caktır. Bu anlam da dinsel İnançların egemen olduğu top lum larda .
-özellikle din'ln hayatın her safhasını kapsadığı Islâm toplum iarın-
d o. çocuğun aileden ve çevreden edindiği d in i b ilg i ve görgülerin k e n ­
d is in i lle rlk l yılla rda ne yönde etkileyeceği açıktır. Çocuk, İlerde kim ­
lik sorununu çözüm lerken, durgun, sta tik b ir sosyal yapının da yar­
d ım ıyla, herkes gibi olm aya k a ra r verecek, babasına ve çevresine
benzem eye çalışa rak o n la r g ib i saygı değer b ir m üm in olm aya yöne­
tecektir.
Fakat İhtisaslaşm anın ve İş bölüm ünün yara ttığı fa rklıla şm ış b ir
toplum da kişi bağlanacak başka kuru m lar ve de ğ e rle r bulacağından,
d in a rtık e tk ili b ir sosyalizasyon aracı olm aktan çıkacaktır.

Soru 9 ; D ln’In geleneksel toplumlarda «fonksiyonu», «Kitlelerin


afyonu» olmak mıdır7

Geleneksel toplum larda din, yalnızca, k iş in in sosyal ve siyasal


davranışını etkileyen en yaygın değer ve İnanç sistem i değildir. M arx
din İçin «Kitlelerin afyonudur», dem işti. Bu öneriyi yorum layanlar, d in'-
In egemen sınıfların çıkarla rın ı korum adaki büyük etke nliği üzerinde
d u rm u şla rd ır. Gerçekten de geri kalm ış toplum larda, kaderci b ir kül-
tû r’e sahip olan halk yığınlarının sosyal e şitsizliğ e karşı çıkm alarının,
g e re k ken dileri tarafından dinsel İnançlara a ykırı bulunarak, gerekse
d in i telkin ve ba skılarla İstem leri başka yönlere çevrilerek önlenm iş
olm ası m üm kündür.
Burada, «Afyon» kelim esini yalnızca egemen sınıflorın halka zor­
la yu ttu rd u kla rı uyuşturucu b ir kavram olara k almalıyız. Din aynı za­
m anda halkın b ilin ç li ya da bilinçsiz olara k kab ullen diği, bu dünyada
çözüm leyem ediği soru nlara uygulayarak ferahlam aya çalıştığı, ızdı-
raplarını ve endişelerini, g izil, m istik b ir gü ce sığınarak g ide rdiğ i, fa k ir
yaşantısına tese lli bulduğu, te s k in edici, üm it v e ric i b ir unsurdur. Din
b u a n la m d a da b ir «afyon» sa yıla b ilir.

Soru 10 : Modem ve farklılaşmış bir toplumdan ne anlıyoruz?

M odem sanayi toplumu, yetkinin, İhtisasa ve başarıya verildiği,


kan, hısım ve klâ n bağlılığı düzeninin a to m iz e olm uş aile ve ulusal
b a ğ lılık düzeyine çıktığı, İhtisasın yoğunlaştığı, İşbölüm ünün a rttığ ı,
san ayileşm enin doğurduğu sınıf çatışm alı toplum un ürettiği, paylaşı­
lan, p lu ra lis t b ir ik tid a r yapısına sahip b ir toplum dur.
M odern toplum a geçiş, bu sayılan öğelerin gerçekleşm esi s o n ü -
cu b e lirir ve bu gelişm enin tümü geniş ölçüde b ir toplum sal ha reke t­
lilik , sefe rb erlik (Social M obilization) yaratır. Bu top lum sa l h a re ke tli­
liğ in tem elinde İse ekonom ik gelişm enin sağladığı İşbölüm ü ve İhti­
saslaşm a yatm aktadır. G eleneksel yaşam a düzeyinden m odern yaşam a
düzeyine yön elm iş toplum ların nüfuslarının önem li bir kısm ında be li­
ren geniş kapsam lı değişm e süreci olan sosyal h a re ke tlilik kavram ı,
İçine, üretim ilişkilerin de ki d e ğ işiklikle ri, göçlerle m eydana gelen de­
ğ iş ik lik le ri. m eslek d e ğ işiklikle rin i, top lum sa l yerleşm edeki d e ğ iş ik lik ­
leri, kuru m lard aki, rollerdeki, davranışlardaki, ih tiyaçla rda ki ve gele­
neklerdeki d e ğ işiklikle ri alır. Bütün b u nlar sırasıyla siyasal davranışı
e tk ile r ve d e ğ iştirir. Bu d e ğ işiklik sonucu eski toplum sal, p s ik o lo jik ,
ekonom ik b a ğlılıklar y ık ılır ve toplum yeni toplum sal davranış ka lıp ­
larını benimsemeye hazır olur.
Toplum sal h a re ke tlilik beraberinde geniş b ir «siyasallaşmış» va­
tandaş top luluğu ge tirir. Bu topluluğun hacm i büyüdükçe siyasal ku-
rum ların ve eylem lerin değişm esi İçin g ittik ç e büyüyen b ir baskı baş­
lar. Bunun d iğ e r b ir sonucu olara k da siyasal sürece yönünü veren
İnsan ihtiyaçlarında b ir de ğişiklik olur. Bu değişiklik siyasal süreci de
etkile yip de ğiştirecektir. İnsanların İlg ile ri m ah alli bölgelerden ulusal
düzeye çıktıkça, eski örf. âdet ve geleneklerini te rke d ip m esleklerin­
de ve yaşadıkları yerlerde değişm eler meydana geldikçe. İhtiya çların­
da da belirgin b ir değişm e olaca ktır. Toplum böyleslne ge lişip de ğiş­
tikçe ve atom ize hale dönüştükçe kişi top lum iç in d e giderek önem ini
kaybedecek, devasa ku ru lu şla r, büyük şe h irle r ve gayri şahsî, ulaşıl­
ması zor siyasal yapı karşısında cüceleşecektlr. K esif iş bölüm ü do ­
layısıyla çıkar tü rle rin in çoğaldığı böyle b ir toplum da İnsanlar eş
görüşlere ve eş çıka rla ra sahip İnsanlarla birarad a olm ak isteyecek­
le rdir. Çünkü toplum da yalnızca sosyal, siyasal ve ekonom ik ö rg ü t­
ler, u n surlar devleşm em iş, k iş in in uğraşm ak zorunda kaldığı p ro b­
lem ler de devleşm iştir. Kişi de bu büyük soru nları çözebilm ek için
dayanışm a İhtiyacı içindedir. Toplum sal koşu lla rın yarattığı böylesine
b ir zoru nlulu k sonucu toplum sal ö rg ü tle r kurulm aya başlar. Kişi, çı­
karlarının ve görüşlerin in paylaşıldığı bu kurum larda artık o devasa
toplum karşısında b ir cüce de ğildir. A rtık kendi çıka rla rı d o ğ ru ltu ­
sunda başka kuru lu şlara , ö rg ütle re baskı yopabilecek, siyasal, sos­
yal ve ekonom ik yaşantısına yön veren kararları ve unsurları e tk ile ­
yebilecek b ir durum a ge lm iştir, ö rg ü tle şm e ile b irlik te siyasal ve sos­
yal yapıda değişm eler olacak, devletin ve diğer birkaç kuruluşun d ı­
şında kişinin bağlılık duyacağı b ir sürü ö rg ü t m eydana çıkaca k, İk­
tid a r savaşı bu g ru p la r aracılığı İle verilecek ve paylaşılan b ir s iy a s i
yapı ve p lu ra lis t b ir toplum düzeyine geçilecektir. M o d e m toplum ,
böyleslne farklılaşm ış, çoğulcu b ir siyasal yapı ve değer 6lstem ine
kavuşm uş, yetki ve kıdem in doğuşa değil başarıya verildiği, yatay ve
dikey toplum sal h a re ke tliliğ in yoğun oldu ğu b ir «açık» sanayi toplu*
mudur.

8oru 11 : Modernleşen b ir toplumdo dln'ln rolü zayıflayacak


mıdır?

Daha önceden de be lirtilm iş olduğu gibi top lum u n sosyo-ekono-


m lk koşu lla rı, o, toplum daki davranışları, ro lleri, siyasal yapıyı ve k i­
ş ile r arasındaki İlişkileri düzenleyen âdetleri ve ku ra lla rı e tkile m e k­
te d ir. Bu nedenle bir toplum da değerler bireyci ve başarıya yönelik
İseler o toplum farklıla şm ış ve sanayileşm iş bir yapıya sahip dem ek­
tir. Sorunların dinsel b ir yaklaşım la çözüldüğü, ka d e rci kültü re sah ip
bir top lum ise büyük bir olasılıkla kendini feo dal üretim İlişkilerinden
henüz kurtaram am ış b ir toplum dur. Böyle b ir toplum da yaygın olan
geleneksel değerler o toplum daki kişile rin ro lle rin e ve kişilikle rin e e t­
kid e bulunacak ve böylece kişinin davranışının tem elinde yata n o to p ­
lumun değer 6istemi olaca ktır. Toplum daki ekonom ik gelişm eyle b ir­
likte toplum kültü rün de ve değer 6lstem lnde de b ir değişim olaca k
ve benimsenen yeni değerler toplum da yeni ku ru m la r oluştura cak,
kişi davranışlarım çok de ğişik biçim le rde etkileyeceklerdir. Böylece
b ir zom a nlar topluma yön vermiş egemen (dom inant) değerler, g e li­
şim le gerçekleşen yeni değerlerle cotışocoktır. Sosyo-ekonom ik ge­
lişm enin oluşturd uğu bu yeni değerler, eski egemen değerleri yıktığı
ölçüde kişinin davranışı de ğiştirile cek, yeni b ir kültü r yapi6i İçinde
İliş k ile r fa rk lıla ş a c a k tır. Bu. top lum d aki egem en değerlere a lt olm a­
yan yeni değerlerin gelişm esi ve yeni b ir değer 6istem ine yöneliş to p ­
lum u y e n ilikle re açan başlıca etkendir. Bu anlam da, gelişen s o s y o ­
ekonom ik koşu lla r, ya ra ttıkla rı yeni değerler sayesinde kişiyi gelenek­
sel kü ltü rd e önem li b ir yeri olan dinsel değerlerin etkisinden ku rta ­
racaklardır.
So9yo-ekonom lk gelişm e İle değişen çevre, toplum da b ir kü ltü r
değişim i de sağlayacak ve yeni kü ltü rle b irlik te gelişen yeni değerler
toplum u o değerlerin zorunlu kıldığı düzeye İtecektir. Toplumla kü ltü r
arasındaki bu ka rşılıklı etkileşme, toplum gelişim nedeni İle fa rk lıla ­
şıp atom ize oldukça dinsel dozunu kaybedecek; din, yerini, giderek
m odem tekn o lo jin in getirdiği çağdaş değerlere terkedecektir.
Soru 12 : Islâm dininin en belirti özelliği nedir?

Doğum anından ölüm e Kadar, kişin in toplum İçersindeki yaşantı­


sının her safhasını kesin denetim i altında tutan Islâm dini, hukuk a la ­
nında olduğu kad ar ekonom ik alanda da yönverici, sınırlandırıcı buy­
ru kla rı İçerm ektedir. M ira sın nasıl bölüneceğinden, faizin sınırlan dı­
rılm asına, medenî hukuk kurallarından, ceza hukuku kura lla rın a ka ­
d a r uzanan geniş b ir ortam da. T a n rı buyruğu kura lla rın ı egem en k ı ­
la n Islâm dini, bu ö z e llik le ri İle ancak değişm ez b ir toplum un yasal,
ekonom ik ve siyasal yapısını m eydana ge tireb ile cektir.
İslâm din in in belki de en önem li öze lliği burada yatm aktadır.
M utla k hâkim ve yö n e ticisin in Tanrı oldu ğu b ir toplum a, yine Tanrı
tarafından, neyin doğru, neyin yanlış olduğu kesin o lara k be lirtilen
ve ne yapılm ası ge rektiğ ini em reden b ir k u ra lla r dizisi İn d irilm iştir.
İnsanları yaratan ve herşeye kad ir olan T anrıdan daha güzelini ve da­
ha m ükem m elini gerçekleştirm ek mümkün olm adığına göre, onun to p ­
lum a, kulların a doğru yolu gösterm ek Icin in d ird iğ i k ita p da geçer­
liğ in i ve m ükem m elliğini sonsuza kad ar koruyacak b ir n ite lik taşıya­
caktır.
Bu anlam da Kur'an ve onun g e tird iğ i Ş er'î düzen, değişm esi ön ­
görülm eyen sta tik b ir toplum düzeninin ldeolo|lsi olm aktadır. Kur'an'-
ın ve İslâm î düzenin değişm ez n ite likle ri, egemen oldu kları top lum ları
da değişmez, sta tik ve farklıla şm aya n b ir bünyeye sahip o lara k tu t­
m a çabası İçindedirler.

S om 13 : Islâm dini bu özellikleri İle ne tûr bir toplum yapısının


doğal Ideoloflsl olur?

Din’ln ge ne llikle 6osyo-ekonom ik koşulların yarattığı beşeri ih ti­


yaçlara, sosyo-ekonom ik koşu lla rın yansıttığı sosyo-kültürel yapı İçe­
risinde yer alara k cevap verm e çabasında olan b ir değer ve İnanç
sistem i olduğunu belirtm eye çalıştık. Bu anlam da din ancak belirli
b ir k ü ltü r yapısı — ki bu ge ne llikle geleneksel b ir k ü ltü r yapısıdır—
İçerisind e egemen o la b ile ce ktir ve böyle b ir k ü ltü r yapısını egemen
kılabilecek ortam da, o kü ltü r yapısını yaşatabilecek ve besleyebile­
cek n ite likte ki sosyo-ekonom ik koşulların varlığına dayanacaktır. Bir
başka deyişle kapalı pazar ekonom isi, sınırlı İşbölüm ü, b ir örnek ve
farklılaşm am ış b ir iş ve toplum hayatı İçeren sosyo-ekonom ik ko şu l­
la r, böyle b ir toplum da üst yapı kurum u o lara k kaderci, ato lo n n d a n
gördüğünü yapan, o to rite r ve hiyera rşik b ir düzen öneren, geleneksel
değerlere yönelik bir k ü ltü r ve değer sistem i olu ştu ru rla r. Islâm da
böyle b ir k ü ltü r ve yapının, aynı n ite likle ri taşıyıcı ürünüdür. Böyle-
Sine farklılaşm am ış b ir toplum da, kişinin bağlılığını çekecek ya da
m odern b ir toplum da olduğu gibi, ekonom ik gelişm e ve İş bölümü so­
nucu, kişin in toplum un diğ e r kısım larından farklıla şm ış çıka rla rın ı
tem sil edecek ik in c il ku ru lu şla r olm adığından, kişi toplum içerisinde
sığınm ak için ancak cem aat yapısını bulabilecek, toplum İçerisinde
başkaları İle tek örnek olan yaşantısını ve davranışlarını etkileyen ve
oluşturan değerlerin azlığı nedeniyle de, k ü ltü r yapısı içinde tek hâ­
kim değer olan Islâm dinin e b ir kılavuz ve ku rta rıcı o lara k sarıla­
caktır.
Din. sosyo-ekonom lk altyapıdan belirlendiği kodar, o altyapıyı
belirleyecek ve etkileyecek b ir üstyapı kurüm u olarak da fonksiyon
görür. Bu anlam da din. 6osyo-ekonom ik koşulların, dini güçlü kılacak
nite likle rin e bağlı olarak gelişm ekte ve önem Kazanmakta ve bu öne­
m ini ve gücünü, kendini yaratan ve yaşatan sosyo-ekonom ik koşulla­
rın devamını sağlam aya yönelterek altyapıyı etkilem eye ça lışm a kta ­
dır. Böyle bir karşılıklı etkilem e süreci İçerisine giren din ve toplum ,
bu kısır döngüyü kıracak yeni b ir üretim ilişkile ri araşam asına geçilene
kadar toplum sal sistem i kendi yörüngesinde tutaca ktır. Yani sosyo -
ekonom ik ko şu lla r bakımından farklılaşm am ış b ir toplum da, kişilerin
davranış ve tutum larını belirleyen egemen değer ve İnanç sistem i
olan din, sosyo-ekonom ik büyüm e ve farklılaşm a sonucu, kişinin dav­
ranış ve tutum larına yön verici, nite lik ve nicelik bakımından çok
fo rk lı yeni değer ve b a ğlılıkların oluşm ası nedeni İle önem ini y itire ­
cek ve toplum u kendi yörü ng esin de tutm ak için kullan m akta olduğu
eski gücünü giderek kaybedecektir.

Soru 14 : Türkiye’de din ve siyaset konusuna neden Osmanlı


İmparatorluğu dönemiyle girmekte yarar görüldü?

K on uya 'O sm an lı İm para torlu ğu dönem iyle girm em izin ana nedeni,
«Türkiye’de Din ve S iy a s e ti konusuna, bir toplum un ge çird iği sosyo -
ekonom ik gelişm e açısından b ir bü tünlük kazandırm ak İçindir.
T ürkiye C um huriyetini yaratan güçler ve o gü çle rin karşısına son
e lli y ıld ır dln9el bir görüntü İle çıkan lar, kö kle rin i O sm anlı İm para tor­
luğunun sosyal yapısını yansıtan üretim İlişkilerinden alm ışlardı. B ir
boşka deyişle, T ü rkiye ’de din ve siya setin aynı potada kaynaştırılm o-
sının nedenleri, Osm anlı İm paratorluğunun sosyal ve ekonom ik değişi­
m i sürecinde yatm aktadır. Günümüzdeki dinsel akım ları yoru m laya­
bilm ek, doğru teşhis koyabilm ek ve dinel düşüncenin de kendi İçinde
nasıl b ir değişim g e çird iğini an la yabilm ek için, D in'in Osm anlı İm pa­
ratorluğ und a ne tü r b ir rol oynadığını saptam am ız, kaynağını hangi to p ­
lum sal güçlerden aldığını incelem em iz gerekm ektedir. Bu nedenle
konuya Osmanlı İm paratorluğu dönem inden başlam akta y a ra r vard ır.
I. BÖLÜM

EMPERYALİZME AÇILMADAN ÖNCE


O SM ANLI TOPLUMU VE DİN

Soru 15 : Osmonlı toplumunda neden emperyalizme açılma ön*


cesl ve sonrası ayırımını yapıyoruz?

G elişm e sürecinin başlarında olan toplum ların yaşam ındaki ko­


şulların. gelişm iş toplıım lara nazaran, dinsel buyuruların ve İnançla­
rın daha fazla etkisinde olacağı b e lirtilm işti. O sm anlI toplum ununun
sosyo-ekonom ik yapısının daha sonraki cevaplarda belirtilecek öze l­
likle ri, yalnızca sanayi devrim inin gerçekleştirilm esini olanaksız k ıl­
mamış, fa k a t toplum da da Islâm dininin, hayatın hemen h e r sa fh a ­
sına yönelen, bütünleyici ve denetleyici b ir inanç sistem i olarak k u l­
lanılm asını sağlayan ekonom ik koşulları da Tanzim at’a k a d a r tavizsiz-
olarak sürdürülm üştür.
B atıdaki sanayileşm enin sonucu oluşan em peryalizm Osmanlı
toplum unu e tk is i altına alınca devletin kesin egem enliği altında bu lu ­
nan toplum un statik görüntüsü parçalanm ış, devlet güçten düşm üş,
toplum sal hiyerarşide büyük değişim ler olm uştur. Fakat değişen sos­
yo-ekonom ik koşullar, Batıdan alınan iğreti kuru m lan toplum da yaşa­
tacak ekonom ik çıkarları sağlayacak kad ar güçlü ve kapsam lı olm a­
dıklarından kendilerine karşı büyük b ir m uhalefet yarattılar.
Bu m uhalefet, geri kalm ış b ir toplum da yaygın başka b ir değer
sistem i ve farklılaşm adan doğan değişik çıkar b ilin ç le ri olm adığından
kaçınılm az olarak sorunları dinsel düzeyde çözmeye çalışm ıştır.
Bu nedenle Osmanlı toplum unda dini egemen kılan sosyo-ekono-
m lk koşu lla r sorununu daha ayrıntılı bir şekilde görm ek İçin Osmanlı
toplum unu iki ayrı dönem de İncelem eliyiz:
a) OsmanlI toplum unun batı em peryalizm ine henüz açılm adığı
dönem de Islâm dinin i egemen kılan sosyo-ekonom ik ko şu lla r hangi­
le rid ir?
b) Emperyalizme açılarak değişim e uğrayon OsmanlI toplum un-
da, M uhalefetin değişim e karşı getirm ek İstediği çözüm yolu neden
dinsel olm uştur?

Soru 16 : 19. yüzyıl başlarına kadar Osmanlı toplumunda siyasal


ve sosyal yapı nasıldı?

Osmanlı toplum unda siyasal ve sosyal yapının en be lirg in nite­


liğ i (İdare edenler - Tâbi o la n la rı ikilem inin toplum sal yaşantıya ege­
men olm asıdır.
19. yüzyıl başlarında Osmanlı İm paratorluğu bütün sınıf vs halk
tab akalarlyle şöyle b ir piram idi meydana ge tiriyo rd u:
Başta O sm anoğulları ve Saray vardı. Onun hemen a ltın d a da
O sm anlı ta rih çile rin in «Erbab-ı S eyfı d e d ikle ri paşalar ve aske r s ın ı­
fıy la beraber «Ilm lyeı diye adlandırılan ulema ve kâtip le r sır.ıfı bu­
lunm aktaydı. Bunların altında sa n a tkâ rla r ve en alt tabakada da (Re­
aya - Riayet) cT âbiı anlam ına gelen em ekçiler, halk kütle le ri yer a l­
m aktaydı. Sarayın hemen a ltın daki sınıf da kendi İçinde, İdareciler,
ulema, kâ tip le r ve askerler diye dörde ayrılırdı. Bunlardan b ir kıs­
m ının yaptıkları hizmet, (T ım a rı ve «Zeam eti diye bilinen ayni öda-
me sistem iyle karşılanırdı.
G örüldüğü gibi O sm anlı toplum unun sosyal yapısı, sosyal hare­
ke tliliğ e izin vermeyen, durgun ve yalın kat b ir görüntü İçindedir. Böy­
le b ir 60syal yapı, toplum daki ik tid a r yapısını da etkilem iş ve O s­
m anlI İm paratorluğunda siyasal güç. kendisini denetleyecek başka
güçlü sosyal sın ıfla r olm adığı İçin, saray ve kapıkulunun tekelinde
kalm ıştır. Bu tekelci siyasal yapının ve sosyal durgunluğun tem elinde
ise sanayileşm eye yönelem eyen geleneksel üretim iliş k ile rin in varlığı
yatm aktadır.

Soru 17 : OsmanlIlar Batı Avrupa toplamlarında gerçekleşen sa­


nayi devrlmlne neden yönelemediler?

Osm anlı Devletinin geri kalm ışlığının bütün nedeni sonayl dev-
rîm lnl gerçekleştirem em esinde yatar. Osmanlı devletinde, sanayileşe-
mem enin 6onucu, hem Batı devletlerindeki parlam enter relim i sağlam
tem ellere o tu rta n çatışan sınıfların belirlediği b ir toplum sal düzen
gelişm em iş, hem de batıda sanayileşm e sonucu oluşan bir bur|uva
Sınıfı ve kültü rü Osmanlı devletinde gerçekleştirilem em iş, tam tersi
olarak kaderci ve geleneksel b ir k ü ltü r yapısı varlığını sürdürm üştür.
Sanayi devrlm lni ilk ge rçekleştiren İn g ilte re ’de bu y o ld o ilk g e li­
şim tarım da feodal b ir düzenden hızla k a p ita lis t bir düzene geçiş sü­
reciyle başladı. Kâr am acı İle ve pazar İçin üretim yapan İng iliz ç if t ­
çisi, bu ekonom ik ha reke tlilik sonucu yalnızca statüsünde b ir de ğ i­
ş ik lik sağlam akla kalm adı fa ka t pazar İçin yapılan bu üretim toprak
bu rju vazisinin yanı sıra bir tica re t burjuvazisi de yaratm aya başladı.
Tarım g e lirle ri fazlası ve tic a rî g e lirle r şehirlere akm aya başlayınca
şehirlerdeki sanayi kollarında da bir canlanm a görüldü. Feodol düzen­
den ka p ita list üretim düzenine geçild ikçe eski düzende so h ip o ld u k ­
ları yerleri kaybeden ve şehirlere akm aya başlayan köylü yığınları da,
canlanan sanayi kollarında kullanılacak ucuz işgücünü meydana ge­
tird ile r. B öylelikle tarım daki artık değer ile başlayan ve ticare tle ge ­
lişen ekonom ik ha reke tlilik özellikle tarım dan gelen sermaye a k ta r­
m aları ile sanayileşm e sürecini başlatm ış oluyordu.
Osmanlı toplum unun bu gelişm e m odelini uygulayam ayışının ana
nedenleri kendi toplum sal bünyesinde yatm aktadır.
idare edenlerle tâbi olanlar, yani saray ve kapı-kulu İle halk İki­
lem inin sosyal yapıyı belirlediği Osmanlı devletinde ekonom ik düzen,
serm ayenin be lirli ellerde toplanıp oradan ka p ita lis t b ir üretim e sıç­
rayabileceği nite likte değildi. A skeri bir büroKrasinin hâkim olduğu
güçlü bir devlet olan Osmanlı devleti, gücünü sürdürm ek için, kend -
siyle rekobete kalkacak boğım sız her gelişim e karşı İdi. Toprak. 60-
nayi ve tica re t re jim le ri bunun en güzel ö rn eklerid ir.

6oru 18 : Osmanlı toplumunda tarımda kapitalizme geçişi önleyi­


ci ne gibi sınırlandırmalar vardı?

Osmanlı toplum unda top ra k rejim i devletin kesin denetim i a ltın ­


da bulundurulm akta İdi. Çıplak m ülkiyeti devlete ait topraklor, devlete
en üstün şekilde hizmet etm iş kişilere, karşılığında Osm anlı ordusuna
aske r hazırlam ak kaydıyla, veriliyo r ve bu toprağı İşleme hakkı ve
mirası baba ölünce oğluna geçm iyordu. Böylece sermaye b irikim i
olsa bile kısa b ir süre sonra dağılıyor, üretim biçim i etkilen em iyo r ve
kapitallstleşem iyordu. Halbuki Avrupa'da gerçekleşen sermaye b iri­
kim i devlete kafa tutm aya başlayan özgür tic a re t m erkezleri, ş e h irle ri
kurarken, siyasal ik tid a rla r burjuva diye adlandırılan yeni b ir sınıfın
yani serm ayeci sınıfın eline geçiyordu. O sm anlIlarda ise devlet, sa-
ray-b üro kra sl egem enliğini sürdürm ek İçin, kendinden bağımsız ge ­
lişecek her unsuru ezerken, yalnızca gelişebilecek bir burjuvaziye set
çekm iyor fa ka t o burjuvazinin toplum a kazanaıracağı sanayileşm eyi
ve te kn o lo jiyi de öldü rm ü ş oluyordu.
Sanayi devrim ine yönelm iş sosyo-ekonom ik gelişm e sürecinin
ba şla ngıç noktasında, tarım da ka p ita lis t bir düzene geçm enin y a ttığ ı
göz önünde bulundurulursa, toprak m ülkiyetin i elinde tutan ve ka p i­
ta lis t gelişim aleyhine denetleyen O sm anlI devletinin sanayileşm e
olasılığını büyük ölçüde ortadan kaldırdığı an la şılır. Has, Tım ar, Z ea­
met sistem leri İle bölünm üş bir lo pra k re|im ;nde, sanayie ya da t i ­
ca re te akta rıla cak n ite lik te b ir artık değer yaratılam adığı için. Batı A v­
rupa sanayileşm e m odelleri OsmanlI toplum unaa uygulanam am ış ve
ülke fü tu h a t g e lirle ri İle desteklenen bir tarım ülkesi halinde kalm ıştır.

Soru 19 : Osmanlı sanayiinde k a p ita lis t b ir aşam aya ulaşm ayı


önleyen ana unsurlar h a ng ile ridir?

O smanlı devleti, üretim İlişkileri denetim ini yalnızca tarım kesi­


m inde tım ar sistem iyle yapm ıyordu. Buna benzer bir denetim i sana­
yi üzerinde de kurm uştu. Bir ta rik a t olan A h ilik sistem i İçerisinde tu ­
tulan sanayi kolları, başlarındaki şeyhler ya da kâhyalar aracılığı
İle m erkezî hüküm ete bağlı bulunuyorlardı. Hüküm etin, üretim in m ik ­
tarını denetlem ekten, narh koymaya kad ar sanayi üzerinde geniş b ir
e tkisi bulunm akta İdi. Çırağın, kalfanın v e ustanın bükülm ez b ir h i­
yera rşik ortam da, ta m d is ip lin li, b irb irin e bağlı olm asının ve reka­
betçi b ir gelişm eyi önleyecek n ite likte güçlü bir o to -ko ntrol siste m i­
nin A hilik aracılığı İle sanayie uygulanm asının yam sıra, bu devlet
denetim i, bağım sız rekabetçi b ir sanayi gelişm esini de engellem ek­
teydi. ö te yandan tarım da ki te d b irle r de zaten b ir tarım b u r ju v a z i­
nin gelişm esini olanaksız kılıyo r vo sanayileşm enin İlk gereği olan
tarım fazlasının sanayie kaydırılm ası da bu nedenle ge rçekleşem i­
yordu.

Soru 20 : O sm anlı toplum unda tic a re t sektöründeki gelişm eyi ön­


leyici ne g ib i sınırlan dırm alar vardı?

O sm anlı Devleti, aynı şekilde sert ve kıskanç bir denetim i, t i­


ca re t sektörü üzerinde de uygulam aktaydı. Bu konuda. Osmanlı Dev­
leti. İhraç edilecek ye ril m alların dış pazarlardaki sürüm ünü bile te h ­
likeye düşürebilecek bir tutum içerisindedir. Ö rneğin Bursa İpeğin
den % 5 ’ten % 21'e kadar, d iğ e r m allardan ortalam a olarak % 10*
dan % 15’ e kadar, hububat, zeytinyağı ve bakırın ihracında ise res­
men yasak olm adığı zam anlarda % 33 vergi a lın d k ta n sonra izin
veriliyo rdu . H erhangi bir m al ise bir OsmanlI eyaletinden diğerine
gö nd erilirken , ge çtiği her eyalette % 12 vergiye tâbi tutuluyordu. B j
ara da O sm anlı D evleti en tozla k â r ve satış getirecek bazı m alları
(örneğin, kahve ve afyon) tekelinde bulundurm akta ve kendisi s a t­
m aktaydı.
Bu arada tica re t alanında Osmanlı Devletinin yarattığı bazı k ır­
tasiye kayıtla rın ın tü cca r için ne kad ar kaçırtıcı ve bıktırıcı old u ­
ğunu Y. Z. Tengirşenk şöyle a n la tm a k ta d ır:
«Tüccar zeytinyağı satın alm ak isterse divan tem silcisine m ü­
h ü rlü arzuhal gönderecek, m em lekette zeytinyağı ihracı yasaklanm a-
tn ’şsa ve başka b ir sakınca yoksa Divan-ı Hümâyûn emir vererek;
nereden ve ne m ik ta r zeytinyağı alınabileceğini ve m übaşirin İsm i­
n i verecek, emir başm uhasebeye kayıt olunacak, m übaşir elinde
e m ir İle zeytinyağının b e lirtile n satış m ahalline gidecek ve m arifeti
şe r İle fiya tın ı tesbit ve kayıt ettirecek, sonra em irnam edeki n rk ta -
rı rayiç fiya tla İki m isli çarparak parayı tüccardan alacak, zeytinya­
ğını satanlara paranın üçte biri verilecek, üçte İkisi m übaşire teslim
o lu n a ca k ve bütün bu gecenler em ri şerifin arkasına zabıt vara ka­
sı halinde yazılacak, m ahallin V alisi, Voyvodası, D efterdarı ve İskele
Em ini tarafından imzalanıp m ühürlenecek, ve em ri m übaşir başmu
tıcsebeye götürecek, oradaki b ir evvelki kayıtla kon tro lü yapıldıktan
sonra g e tird iğ i paranın % 10’ u m übaşire ücret olara k verilecek.»
G örüldüğü gibi ka p ita lis t gelişm eyi sınırlayan uygulam alar, tic a ­
re t alanında da k a p ita l b irik im in i önleyecek nite likte dir.

Soru 21 : Siyasal ve ekonomik egemenllğ’n tek elde bulunriu-


rtı’ması Osmanlı siyasal ve sosyal kuramlarını nasıl
etkilemiştir?

Osmanlı Devletinin üretim de ve tic a re t hayatındaki bu kıskanç


denetim i sonucu saray ve kap kuluna rakip olabilecek her sosvo-cko-
nomik gelişm e daha doğum anında yok edilm iş ve batıda devlet, top­
lum un değişen ekonom ik yapısı ile güçlenen sınıfların eline g e re r­
ken, Osmanlı Devleti egem enliği tekelinde tutan ve paylaşılm ayan hlr
İk tid a r olarak kalm ıştır. B atıdaki burjuva patlayışı sonucu devlet Ik-
tlsoden egemen güçlerin m ülklerini koruyan b ir landarm a görünüm ü­
ne bürünürken, O sm anlIlarda devlet burjuva toplum una set çeken v»
bu nedenle toplum a sanayileşm e yeteneği vermeyen b ir bara| olm uş­
tur. A yrıca batı toplum larında bulduğum uz bazı kurum lan, sanayileşe-
meme ve onun b ir sonucu olan farklılaşam am a nedeni ile O sm anlı
Devletinde görm ek m üm kün değildir.
Bu kuru m lar, kişiyle devlet arasında tom pon görevini yerine ge­
tiren ve ılk ln c ll g ru p la n diye adlandırdığım ız kurum lardır. B u n la r
orasında de m ekleri, sendikaları, çe şitli baskı gruplarını, belediyeleri
saym ak m üm kündür.
Bu ku ru m la r ya da gruplar, «kendi oto rite le rin in geçerli o ld u ğ u
alan ların sınırları içinde devletin hu kuki ye tkile rin i kullanabilirler».
Ekonom ik gelişm enin yarattığı sosyal ha reke tlilik ve farklılo şm a, ba­
tıda bu gru p la r ve kuru m lar sayesinde. Devletin kayıtsız şortsız e g e ­
m enliğini kırm ış, tica re t ve sanayi İle gelişen şehirler kendi özel ka­
nunlarını çıkarm ak yetkisini sağlam ışlar, belediyeler kurm uşlardır.
İhtisaslaşm anın ve iş bölüm ünün beraberinde ge tirdiği çıka r fa rk lı­
laşm ası, aynı çıkarları ve görüşleri savunanların örgütlenm esi gere­
ğini duyurm uş, böylelikle oluşan fa rklı gru p la r toplum a, batıda, g i­
derek dengeci, plu ra llst b ir görünüm kazandırm ışlardır.
işte O sm anlılar’da İkincil kurum ların, sosyo-ekonom ik ye te rsizlik­
ten ötürü bulunmayışı, ik in c il kuruluşların batıda yarattığı d e ğ e rle ri,
tutum la rı, İstem leri Osmanlı toplum unda bulmamızı olanaksız kılm ıştır.
Kişi İle devlet arasında bu kurum ların bulunm ayışı, devleti s i­
yasal, sosyal ve ekonom ik sahalarda bütünüyle başıboş bırakm ış,
toplum daki bütün iyilikle rin de, kötü lüklerin de başlıca kaynağı dev­
le t olm uştur.

Soru 22 : Osmanlı İmparatorluğunda, bur|uva devrlmlerlnl g er­


çekleştirmiş batı toplumlanndakl İkincil kuruluşların
yerini «Ümmet» mİ almıştır?

Devleti kişi çıka rla rı lehinde etkileyecek ve kişiyi devlete karşı


ko ru ya ca k İkincil grupların yokluğu nedeni İle Osmonlı D evletinde
halkın aradığı koruyucu sığınak, ümmet yapısı ve ona bağlı olan ta ­
rik a tla r olm uştur.
O sm anlIlarda «Ümmet» Batıdaki İkincil kurum larda olduğu g ib i
kişile rin be lirli b ir toplum sal am açla, çıkar b irliğ i ve İşbirliği yapm ak
Icin b ir araya g e ld ikle ri topluluk değildir.
Ümmet İçerisinde kişiye, b ir şeye a lt olm anın verdiği duygusal
b ir bağ sağlanır. Kişi bu anlam da toplum un şekilsiz ve renksiz b ir
pa rçasıdır. M eydana gelen bu topluluğun başı A llah tır. Bu to p lu lu ­
ğu meydana getiren m üm inler ise, kendilerini A llah a m utlak b ir şe­
k ild e teslim etm işlerdir. Burada her şey Allaha a ittir ve Allahın ya­
sa la rı olan şeriatla idare edilir.
Bu nedenlerle, sosyo-ekonom ik yetersizliklerden dolayı kişin in
sad aka tini çekebilecek, çıkarlarının savunulm asında yardım cı ola ca k
İk in c il grupların OsmanlI toplum unda bulunm am ası, ümm et yapısı­
n a büyük önem ve bağlılık kazandırm ıştır.
M utlak olarak Din'in şe kille nd irdiği Ümmet yapısından, zındıklık
<ya da benzeri bir suçlam a ile çıkarılm ak, kişinin toplum için d e sığ ı­
nacağı başka bir örg üt olm am asından ötü rü korku nç ağ ır bir ceza­
dır. Bu nedenle Osmanlı toplum unda dinsel ilkele r her alanda m ut-
Jak saygı ve İtaat görm üş, yön veren, adalet dağıtan, eğiten ve ceza
veren ku ra lla r olarak Osmanlı toplum unda egemen olm uşlardır.

Som 23 : Sanayi devrlminln gerçekleştirilmemiş olması, Osman­


lI İktidar yapısı ve siyasal davranışında, İslâm dininin
egemen olmasını sağlayan başlıca etken midir?

O sm anlIlarda ekonom ik farklılaşm a yokluğu sonucu p lu ra lis t to p ­


lu m un gerçekleşm em iş oluşunun, Devlet ile kişiyi, arada hiç b ir ta m ­
pon kuruluş olm adan yüz yüze bıraktığı açıklanm ıştı. Bu nedenle
D evlet gücünü tem sil eden kapıkulu sınıfı, toplum da saray İle b ir­
lik te tek egemen güç olarak kalm am ış faka t aynı zamanda kendini
denetleyen başka güç olm adığından, paylaşılm ayan iktidarı tem sil
eden sara yın kesin denetim i ve buyrukları altına g irm iştir. Bu şe kil­
d e . bütün yetkilerin şeriat tarafınd an padişaha ve rild iğ i bir hukuk
sistem inde, de vle t m em urlukları, devlete en üstün hizm et ilkesine
bağlı kalınarak daima yeteneğe ve liyokata verilm iş, kap kulu sını­
fın ın sosyal v e ekonom ik güvenliğini, saray dışında sağlayacak hiç
b ir ö rg ü t olm adığından da Osmanlı kapıkulu «Boynu kıldan İnce»
b ir sınıf olara k devlete hizmet edegelm iştir. Bu anlam da 19. yüzyı­
lın boşlarına ka d a r sarayın kesin denetim i dışında b ir kapıkulu sı­
n ıfı görm ek m ümkün değildir.
Sosyo-ekonom ik düzenin bütün safhalarını da sıkı denetim i a l­
tında bulunduran Osmanlı devleti, bu tutum uyla, toplum u, ta rih i
ge lişim do ğrultusunu izlemeyecek şekilde sınırlom ıştır. Ür9tim a ra ç ­
larının ve bütün üretim iliş k ile rin in devletin sınırlan dırıcı denetim i
a ltın d a olm ası, bütün ekonom ik alanlarda kap ital b irikim in i engelle-
m lş ve bunun sonucu olara k da sanayi devrim i gerçekleştirilem e­
miş ve bir burluva sınıfı doğam am ıştır.
Tersine, toplum sert ve o to rite r b ir dinin çevresini meydana ge­
tird iğ i s ta tik b ir statü toplum u olara k kalm ıştır.
İşte bu farklılaşm am ış toplum yapısı Osmanlı toplum unda Is-
lâ m iyetl ideolo|i haline getiren başlıca unsurdur.
İhtisaslaşm anın, iş bölüm ünün, atom ize toplum un Batı top lum -
la rın a g e tird iğ i farklıla şm a sonucu gelişen fa rk lı roller, krista lle şe n
sınıfsa l çık a r b ilin çle ri bu top lum larda çe şitli eğ itici, yön verici de­
ğ e rle r oluşturm uş, ç e ş itli İstem ler yaratm ışlardır.
H albuki farklılaşm anın olm adığı Osmanlı toplum unda, top lum ­
s a l eylem i fa rklı d e ğ e rle r ve istem ler etkilem em iş, O sm anlIlar to p ­
lum sal yaşantılarında yön verici buyrukları tek yaygın değer siste­
mi olan İslâm dininden alm ışlardır.
II. BÖLÜM

EMPERYALİZME AÇILDIKTAN SONRA


OSMANLI TOPLUMU VE DİN

Soru 24 : Kanunî Sultan Süleyman'ı yanıltan gerçek neydi?

İslâm î ku ra lla rın İk tid a r yapısını belirled iği O sm anlı im p a ra to r­


luğunda. A vrupa'daki çelişm elere, kargaşalıklara ve istikra rsızlıkla ra
bakan Kanunî Sultan Süleyman, AvrupalIlarda m evcut olm ayan ka r­
ş ılık lı saygının ve toplum sal d isip lin in onları O sm anlı Devletinden dai-
mo geride bırakacağını yorum lam aktaydı. Toplum un Devleti değil dev­
letin toplum u belirlediği, insan değer ve davranışlarına bükülmez,
sert, dinsel buyrukların yön verdiği, m utlak iktid a rı, T anrının yer-
yüzündeki gölgesi Halife - Sultanın elinde bulundurduğu, sta tik ve ya­
lın k a t b ir toplum düzeninden gelen b ir Padişahın böyle düşünm esi
çok norm aldir. Ama Kanunî Sultan Süleym an’ın yanılm asının nede­
ni, bu d isip lin sizliğ in ve kargaşalığın tem elinde bulunan toplum sal
değişim in n ite liğ in i ve nedenlerini anlayam am asında yatm aktadır.
Onun disip lin sizlik dediği şey. açılan yeni tic a re t yolları, yapılan
İc a tla r ve üretim ilişkilerin de ki fa rklıla şm a la r sonucu toplum da b e ­
liren yeni çıka r sahiplerinin, ken dilerini kısıtlam ak ve sınırlam ak İs­
teyen siyasal yapıya karşı verd ikle ri m eşruiyet savaşlarıdır. Karga­
şalık olara k gördüğü ortam İse, halklarına sanayileşm ede, ticare t
ve kalkınm ada altın d e virle rin i yaşatm aya hazırlanan b ir A vrupa'nın
ç e k tiğ i doğum sancılarıdır. A vrup a’da Kralın şövalyelerine dayak
a ta n burjuvaları, kendi ita a tk â r tebaası ile m ukayese edip küçük g ö ­
ren Kanunî Süleyman eğer torun la rı V ah id ettin ile Abdül M ecid'in
başlarına ne geleceğini gö reb ilm iş olsaydı herhalde hayretten ve
dehşetten dona kalırdi.
S oru 25 t Osmanlı loplum unda sanayileşm eyi önleyen k o ş u lla r
In g ilte re 'd e nasıl yıkıldı?

In g iliz sanayi devrim in! meydana getiren unsurları İncelediğim iz­


de bunların tem elinde tarım ın yattığını görürüz. Ing iltere 'd e san a­
yi ka p ita lis tin i yaratan serm aye b irikim in i tarım sektöründe e ld e ed i­
len a rtık değer sağlamış ve büyük ö lçüd e tarım yapabilecek y e ­
ten ekte o la n la r da İng iltere 'd eki ilk sanayi k a p ita lis tle rin i m eydana
g e tirm işle rdir.
İn g ilte re ’de ta rım la uğraşan İlk İnsanlar, kendileri de b ire r serf
olan «Bailifler» di. 14. yüzyılın ikin ci yarısında B ailifle r, tohum u, ta ­
rım ara çla rın ı ve hayvanları to p ra k sahibinden tem in eden ç iftç ile ­
re dönüştüler. Bu sıralarda ç iftç in in toplum sal ve ekonom ik n ite liğ i
aynen köylününkü gibiyd i. B ir süre sonra c iftc i toprak sahibiyle o r­
taklaşa üretim yapan kişi haline geliyordu. Ç iftçi ve top ra k sahibi,
üretim i, önceden yaptıkları b ir kontrata göre bölüşüyorlardı. Gene
b ir süre sonra bu sözleşm ede çiftçin in daha ağ ır bastığını görüyoruz.
Her geçen yıl kontratı biraz daha lehine çevirecek ölçüde güçlenen
ç iftç i 13. yüzyılda üretim için küllanacağı kap itali toprak sah ib in­
den tam am en ayırabilecek yeteneğe erişiyor. A rtık ç iftç i ü cre tli iş­
çi kullanan ve elde e ttiğ i a rtık değerin b ir kısm ıyla da toprak s a h i­
bine kullandığı toprağın kirasını veren b ir tarım ka p ita listin e dönüş­
m üştür.
Bu arada 16. yüzyılda birtakım o la yla r ç iftç in in gücünü a rttır­
mada çok büyük etken oluyor. Yeni D om inyoniarın ve tic a re t y o l­
la rın ın bulunması b ir yana, A m erika’dan altın İthaline başlanm ıştır.
A ltın m iktarının artm ası bu kıym etli madenin değerini düşürürken
para da otom atik o lara k devalüe oluyor. Paranın değerindeki bu dü­
şüş ç iftç in in ü re tim inin değerini k a t ka t a rtırın ca ç iftç i h iç b ir fazla
katkıda bulunm adan para kap italini artırm ış oluyordu.
Ç iftç ile r çok önem li b ir kapital haline gelen toprağı sonuna ka­
d a r ellerind e tutm ak ve asıl toprak sahiplerine geri verm em ek İçin
toprağa el koydular. Her ç iftç i işletm ekte bulunduğu toprağı ken­
di malı İlân ederek etrafına ç it çekti. İng iliz tarih in de (E nclosu re
Movement» diye anılan bu davranış sonucu küçük köylülerin to p ­
lum sal ve ekonom ik n ite likle ri de değişm eye başladı.
Büyük ölçüde üretim yapm akta olan büyük ç iftç ile rin küçük
ç iftç ile re rekabet im kânları bırakm am aları sonuç olarak küçük ç if t ­
çin in yoksullaşm asına, borçlanarak elindeki toprakları satm ak zo­
runda kalm asına yol açtı. Küçük ç iftç in in toprağından pek b ir ge­
lir şağlayam am ası, b ir son raki yılın tohum unu borçlo nara k büyük
Ç iftçiden alm ası, bu borcu faiziyle ödediği zaman b ir önceki yıldan
daha yoksul b ir hale düşmesi, küçük çiftç iy i ge ne llikle toprağını
elin d e n çıkarıp şehirlere akın etmeye zorlam ıştı.
İki ö n e m li E tke n : T ekno lo ji ve T icarî K ap italin G e lişm e si:
Köylüyü ve küçük ç iftç iy i şehirlere İten bir başka neden Isa
te kn o lo jid e beliren önem li ye n ilikle rd ir. In g ilte re ’de H argrave İplik
bükme m akinesini 1777’de, C a rtw righ t dokum a m akinesini 1788’da
ic a t etm işlerdir. 1782’de 11.828 ton olan İngiliz ham pam uk İthalâtı
1820 yılında 144.818 tona ulaşm ıştı. 1860’larda İse bu rakam 5 m il­
yon tona yaklaşıyordu. Dokuma ham m addelerinin bu derece ara nır
olm ası yün ün de değerini fazlasiyle artırm ıştı. Büyük ç iftç ile r yün
üretim ini, buğday üretm ekten daha kârlı bularak tekn olo jin in ken­
d ile rin e yarattığı bu olanaktan yararlanm ak istediler. Kısa bir za­
m anda ta rla la r m eralara dönüştürüldü. B öylelikle ç iftlik le rd e iş bu l­
m a olanakları büyük ölçüde y itirilm iş köylüle r akın akın şehirlere
koştu lar.
Toprak İşçilerinin sü re kli o lara k şehirlere akması, gelişen te k­
no lo jik nedenlerle toprak üre tim ini zayıflatm am ış aksine artırm ıştı.
Daha az kişiye ücret ödeyen büyük ç iftç ile r daha da zen ginle şir­
ken, şehirlere göçmüş olan onbinlerce eski tarım İşçisi geleceğin
e n d ü stri proleteryasını meydana ge tiriyo rlard ı, ön ced en kendi e v­
le rind eki özel tezgâhlarda ip lik çekip dokum a yapan bu nüfusun
b ir kısmı şim di büyük ç iftç in in dokum a tezgâhlarında ücret karşı­
lığında çalışm aktaydılar.
Bu arada keşfedilen yeni tic a re t yolları, gelişen g e m icilik ve do­
m inyonlarının ekonom ik alandaki e tkile ri In g ilte re ’deki üre tim i İkin­
ci kere etkiledi. Yeni icatların da katkısıyla k itle üretim zo ru nlulu­
ğu be lirm işti. Bu da küçü k, özel ev tezgâhlarının da üretim inden
ö te d e b ir üretim gereğini duyurdu. Bu nedenle birçok üretim k o l­
larında seri üretim e geçildi ve bu da aile birim i İçindeki üretim i kâr
getirm eyen b ir düzeye indirdi. Seri üretim , fiy a tla rı düşürm üş, kü­
ç ü k ü re tic ile r rekabet edemez durum a düşm üşlerdi. Kapital sahip­
le ri, ge ne llikle büyük ç iftç ile r, top ra ktan uzaklaştırılm ış nüfusa eve­
lerinde yapabilecekleri iş sip a rişle ri vereceklerine, kendilerine ait İş
yerlerinde ücrete dayanan b ir em ekçi sınıf yaratm ışlardı. Daha son­
raları ülkenin her yerine dağılm ış bulunan bu nisbeten küçük iş yer­
leri gayet büyük barakalarda b ir araya g e tirilm iş ve böylelikle 19.
yüzyıl İn g ilte re ’sinin önem li endüstri şehirlerinin çekirde kleri ku ru l­
muştu.
Bu arada diğ e r önem li b ir gelişm e de sanayi kap italistinin doğ­
m asında büyük b ir etken oldu. Mal sahibine, ücre t karşılığı ça lı-
çan bu nüfus yalnızca ucuz bir üretim aracı değil, aynı zamanda
Kârlı b ir pazardı da. ön ced en kendi yara ttığını kendi tüketen bu
yeni sınıf, şim di kendi yarattığını satın alm ak zorunluğundaydı. S atıcı
büyük ciftc l. a lıc ıla r İse onun İşçileriydiler. Bu yeni sınıfın b ir zam an­
la r kendilerine a lt olan üretim araçla rın dan ayrılm aları yerli kırsal
e n dü striyi çökertm iş, bö yle likle tarım ile endüstri arasındaki büyük
kopm a baş gösterm işti.
Bu kopm a sonucu endüstri kap itali bütün ülkeye hâkim oldu.
Unutulm am ası gereken diğe r önem li iki etke n de sanayi kap i­
ta lin in doğm asında önem li rol oynadılar. B unlardan ilki, boğaz to k­
luğuna ça lıştırıla b ile ce k iş gücü yaratan e sir tica re tid ir. Liverpool
şeh rin i büyük ölçüde e s ir ticare ti zen ginle ştirm lştir. U trecht barış
sözleşm esiyle İngiltere, İspanya'dan A frika ile Lâtin Am erika ara sın­
daki esir tic a re ti ye tkisin i kopartm ış ve 7743 yılına kadar Lâ tin Am e­
rika 'ya yılda 4800 esir satarak bu sözleşmeden fazlasıyla kârlı çık­
m ıştır. Liverpool lim anında esir tica re tiyle uğraşan gem ilerin sa­
yısı. yılla ra göre şöyle bir artış g ö s te rm e k te d ir: 1730'da 15, 1751'do
53,1760'da 74, 1770'de 96 ve 1792 de 132.
T ica rî kapitalin birikim inde önem li bir. rol oynayan etken o la ­
rak dom inyonların ele g e çirilişin i de be lirte biliriz. D om inyonları s a ­
yesinde A vrupa'nın dışında talan, soygun, esaret ve cin aye tle elde
edilen hazineler İngiltere'ye taşınarak kapital haline dönüştürülm üş­
tü. Sanayi kap italine dönüştürülen bu tica rî kap itali elde etm ek pek
zor b ir şey değildi. 1769 ve 1770 yılla rı arasında H indistan'da üre­
tilen bütün p irin ci ucuza satın alan İn g illzle r eski sahiplerine te k ra r
satm ak için fahiş fiy a tla r İstem işler, çaresiz kalan halk istenilen
fiyatı ödemek durum unda bırakılm ıştı. İng iliz sanayi kapitalizm i,
H in tlile rin ve A frika lı kara d e rilile rin hayatları pahasına k u ru lu ­
yordu.

6oru 26 : Osmanlı İmparatorluğunu duraklama ve gerileme de­


virlerine İten etkenler nelerdir?

‘ G elirini askerî fütûh atla tem in eden Osm anlı İm paratorluğu, d o ­


ğal hudutlara dayanıp kalması ve İlerleyen Avrupa teknolo|isl ve as­
kerî yetenekleri karşısında güç durum a düşmeye başlam ası son u­
cu fü tû h a t gelirlerin de n mahrum kalarak yoksullaşm aya ba şla m ış­
tır. Kısa vadeli olarak, g e lir g e tirir düşüncesi ve zorunluğuyla tım ar,
has, zeamet gibi İç ekonom ik düzen unsurlarının yeteneğe değil,
rüşvet m ukabilinde lltizam 'a verilm esi, haksız ve rg ile rin ve m ülte -
zlm zulm ünün İç İsyanlara sebep olarak sarstığı, zaten güçsüz
devletin, dış teh like ler karşısında çaresiz kalm ası ve batıdaki sa ­
nayi devrlm lnln yarattığı potansiyelin, yaşam ak İçin dış pa zarlar
aram ası, Osm anlı toplum undaki ham madde üretim ini denetim inde
tutan tü cca r tefeci m ültezim sınıfının Batı Em peryalizm ine ç ık a r
yoluyla bağlanm asını oluşturm uş ve top lum batılaşm aya ve batı
em peryalizm ine açılm ıştır.
Batı sanayi devrim inin e tkisiyle zaten gerilem e devrinde ola n
O sm anlı İm paratorluğu büsbütün çökm eye başlam ış ve tica re t söz­
leşm elerinin bui çöküşü hızlandırm asını önleyem em iştir. Dış b o rç ­
ların da e tkisiyle yön etici ve siyasal kurum larını dış etkenlere k a r ­
şı savunm asız bırakm ak durum una düşm üş ve sanayi ü lkele rin in
b ir oyuncağı olara k o n la rın çıka rla rın a hizm et etm ek İçin birçok uy­
gulam alarda bulunm aya zorlanm ıştır.
Yalnızca ham madde üreten, batı sanayiine açık bir ülke o la ­
rak g ittikçe çöküp dağılan Osmanlı İm paratorluğu m alî dengesini
dış borçlanm alarla sağlam aya çalışm ış, sonuç olara k da Kem alist
Devrim inin askerî zaferlerine kadar siyasal ve ekonom ik bağım lılık
İçinde batı kapitalizm inin çıkarla rın a hizm et etm iş ve boyun eğ ­
m iştir.

Soru 27 : «Lalssez-Falre» nasıl bir ekonomik ve siyasal gelişme­


nin felsefesidir?

In g ilte re gerek İç po litika sın ın İstikrarı ve gerekse sanayi de v-


rlm lnin yara ttığı ka p ita l b irikim i sonucu büyük b ir zenginlik ve ile r­
leme devresine girm işti. 19. yüzyılın ikin ci yarısında İng iliz dış ti­
care ti Fransız, Alm an ve İtalyan dış ticare t toplam larından daha fa z­
la, A m erika dış tica re tin in ise hemen hemen d ö rt katı idi. E n d ü stri­
yel ve tica rî sınıflar, ge rek serve tleri, gerekse üretim a ra çla rın ın
kon tro lü ne sahip olm aları dolayısıyle İngiliz siyasal yaşantısını ve
kültü rün ü denetler hale gelm işlerdi. 19. yüzyılın ilk yarısında bu s ı­
n a î ve tic a rî güçler Ingiliz m alî pblitikasının eskim iş, yetersiz kayıt
ve ku ra lla rla baltalandığı görüşünde idiler; ortak çıkarla rı, yeni k o ­
şullara yetersiz kalan bu kayıtları ortadan kaldırm akta idi.
Ing iliz tüccarını ve sanayicisini engelleyen kayıtlara bakarsak
bunların üzerinde niçin bu kadar önemle durulduğunu ve hemen W a-
terlo o'da n sonra belirm eye başlayan «Free Trade» akım ının neden­
lerini görürüz. 1815 yılında, sanayi devrim inin başlangıcında bu lu ­
nan Ingiltere, hâlâ siyasal yaşantısını tarım sal ç ık a rla rın yön ettiği bir
ü lke İdi. Harp yılları İçerisinde Ingiliz tarım ı ülkenin bütün buğday
ihtiyacını karşılayacak ölçüde buğday üre tti. Fakat harp bitince t i­
c a re t yollarını açan barış, buğday fiya tla rın ı da düşürdü. İng iliz par­
lam entosunu m eydana getiren Parson, Suire gibi kırsal İn g ilte re ’nin
C ik a r sahipleri hemen bir güm rük korunm a kanunu geçirerek 1815
yılında İngiliz buğdayının b ir q u a rte r’i 80 shilin ge ulaşm adan b u ğ ­
day ithal edilm esini yasakladılar. Ç ıkartılan bu tahıl kanunu ekm e­
ği patlaklaştırm ış ve top ra k ağalarının çıkarla rın ı korum ak için en­
d ü stri şehirleri halkının zararına g e çird ikle ri bu kanun, ta rım cılarla
s a n a yicile rin arasındaki derin uçurum u m eydana ge tirm işti. İşçile r'-
ni do yurabilm ek için daha fazla yevm iye verm eye zorlanan s a n a y -
c ile r böylelikle m allarını daha pahalıya üre tiyorla r, bu da sonuç o la ­
ra k İngiliz m allarının dünya pazarlarında rekabete girm esini e n g e l­
liyordu.
İng iliz sanayicisinin dış pazarları ele geçirebilm esi İçin tahıl ka­
nunlarının kaldırılm ası gerekiyordu. Halkın sokaklarda «Ucuz ek­
mek» diye gö ste rile r yaptığı yıllarda (1820’lerde) Londralı tü cca rla r,
İn g iliz Parlam entosuna, gelecek 40 yıla hâkim olacak ekonom ik il­
k e le ri kapsayan b ir mesa| gönderdiler. Bu mesajda şu İki önem li
ilke b u lu n u yo rd u : 1) T utucu kayıtlardan kurtulm ak, dış tic a re tte
m üm kün en büyük gelişm eyi sağlayabilm ek ve ülkenin kapital ve en­
dü strisin e en iyi d ire k tifle ri verebilm ek için gereklidir. 2) Her tü c ­
carın kişisel davranışını ayarlayan, en ucuz pazardan alıp en pa­
halı pazarda satma kuralı bütün ulusun ticare tind e uygulanm ası ge­
reken ya ra rlıkla d ır. 44 vıl önce «The Wealth c f N ation* da Adam
Sm ith tarafından ortaya atılan bu ilke le r İn g ilte re ’nin malî ve tic a ­
r î politikasını yenileştirm ede kullanılm ak isteniyor, ve sonuç olarak
ortaya tem elinde J. B entham ’ın en büyük sayının en büyük m u tlu ­
lu ğ u İlkesinin yattığı serbest ticare t akımı çıkıyordu.
Sanayi devrim inin yarattığı toplum sal değişim sonucu beliren ve
a rtık İng iliz endüstri ve tic a re tin i yöneten yetersiz kura lla rın dışına
çıkılm asını öngören ulusal düzeyde b a skıla r son ucu 1832 P arlam ento
re fo rm u kanunu g e çirildi. 1832 Parlam ento reform unun önem i ancak
to p ra k ağaları tarafınd an yönetilen tarım sal b ir ülkenin nasıl büyük
b ir aşama geçirerek endüstri devrim inin yara ttığı sınıfların dene­
tim i altın a g ird iğ i göz önünde bulundurulursa be lirir. Bu reform so­
nucu oy hakkı daha geniş b ir kitleye tanınm ış ve bu nedenle sana­
yi çıkarları ağırlıklarını İngiliz siyasal yaşantısına koyabilecek ye­
teneğe kavuşm uşlardı. Reform sonucu İn g ilte re ’de seçmen sayısı
% 50’ye yakın b ir artış gösterm iş ve 43 yeni endüstri bölgesi ve
şe h ri tem silci gönderm e hakkını kazanm ışlardı. Bunların arasında
Ing iliz en dü strisinin ana m erkezleri olan M anchester, Birm ingham ,.
Sheffield ve Leeds gibi hızla büyüyen şehirler de vardı. Böyle b ir
gelişim sonucu artan seçmen karşısında siyasal p a rtile r de artan
6eçmen kitle le rin i ele geçirm ek İçin hem örgütlenm ek gereğini d u y­
muş. hem de sanayi devrlm lnln bir üretim i olan bu toplum sal g ü ­
cün nite liğ i karşısında tu tu cu kura lla rda n tavizler verm e yolunu be­
nim sem işlerdi. Sonuç olara k m odern parti sistem inin ilk belirtiler»
İng iliz siyasal yaşantısında görülm eye başlanm ış ve İngiliz sanayi­
c is i çıkarlarını p o litika kanalıyla korum a ve denetlem e olanağına
kavuşm uştu.
Endüstri şehirlerinin işçi seçm enleri 1832’den hemen sonraki ge­
nel seçim lere katılm a hakkını elde edince İngiliz parlam entosunun
nite likle rin d e de büyük değişm eler oldu. Güm rük koru nm a kanunla­
rına ve tarım sal çıkarlara karşı olan sanayi ve tic a re t çıkarla rı, p a r­
lam ento reform kanununun açtığı yollard an Ingiliz politikasına yön
veren organları ele geçirm eye başladılar. İng iliz po litika sı sanayi
devrim inin yara ttığı yeni bir egemen sınıfın eline geçiyordu.
1840’larda, Başbakan Peel, «Laissez-Faire» ilkele rin i engelleyen
denizcilik ve tahıl kanunlarını ka ld ırıyo r ve tarım ile sanayi ara sın­
daki ulusal düzeydeki çatışm a, sanayi çıkarlarının lehine olara k so­
nuçlanıyordu. Devlet, böylelikle kendini yeni toplum sal güçlere u y ­
durm aya çalışırken, siyasal d o ktrin i ve ekoncm ik po litika sı kad ar
'dare örg ütün ü de değiştiriyordu.

Soru 28 : «Lalssez-Falres’cl akım OsmanlI toplumunu neden et­


kilemiştir?

G üm rük korunm a kanunlarının serbest tic a re t akım ı sonucu-


kaldırılm ası dünyanın d ö rt b ir yanından gelen ham m addelerin a r
b ir güm rükle İn g ilte re ’ye sokulabilm esini sağladı. Besin m addeleri­
nin de ucuzlam ası işçi ü cre tle rin i düşürm üş, ucuz itha l edilen ham
maddelerle b irlik te sanayi üre tim i dünyanın en ucuz pazarlarında b i­
le rekabete girişebilecek n ite liğ e kavuşturulm uştu. Ucuz ekmek v e
ucuz ham m adde İn g ilte re ’yi diğe r hiç b ir üikede olm ayan m addî
refah düzeyine çıkarırken İngiliz ihracatı da 1842 yılında 47.250.000
Eterlln’e ulaşıyor ve 1865’de İse 200.000.000 s te rlin ’! buluyordu.
Rekabet tanım ayan b ir düzeyde gelişen İngiliz ihracatı karşı­
sında kendi sanayi devrim lerini yeni geçirm ekte olan M anş’ın öte ki
yakasındaki devletler derhal korunm a ted birlerin i a lm ışla r ve kendi
yeril sanayileri İçin ç o k zararlı olabilecek Ingiliz 6anayi m addele-
rln e yüksek güm rük du varlarıyla se t çekm işlerdi. Şim di Ing iliz san a­
yicisi ve tüccarı kadar onların te m silciliğ in i yapan İng iliz devlet
adam ının da elde etm ek istediği tek b ir unsur vardı: sanayiin ge liş­
mesi, üretim araçlarını ellerinde tutan sınıfların refahı ve egem en­
liğ i için gerekli bu unsur, «dış pazar» dı. In g iltere 'n in ihtiyaçlarının
kat k a t üstünde üretim de bu lu nan İn g iliz endüstrisi, yaşam ak için
ürü n le rin e dış pazar bulm ak zorunluğundaydı. Dış pazarlardan e l­
de edeceği kâr artığıyla yeni yatırım lara gidilecek, m aksim um kâ­
ra geçmek için artan üretim e dışarda daha da fazla alıcı bulm ak
'gerekecekti. İşte B atı Avrupa uluslarının ülkele rin i güm rük duvar-
la rıyie çevirdiğ i XIX. yüzyıl başlarında İng iliz dış po litika sı şu ilkele­
rin gerçekleşm esi ç a b a s ın d a y d ı:
1. Çok ucuz ham m adde sağlanabilecek ülkeler üzerinde
¿ nem le durulm ası.
2. Yeraltı zen ginliklerine kolayca el koyabilm ek için kendi yer-
-altı ze n ginliklerini kullanam ayacak kadar sanayileşm em iş ve tekno-
fo |ik yeteneklerden uzak ülkelerin elde edilm esi.
3. Bu çeşit ülkelerin aynı zamanda dış tica re tte en büyük k â ­
r ı bırakacak n ite likte olm aları gözönünde bulundu rularak hızla In­
g iliz etki bölgesi kapsam ına sokulm aları.
4. Ucuza elde edilen ham m addeleri işleyip te kra r e s k i sahip­
le rine satm a, tic a ri kolaylığı b ir yana, ülkelerin yerli sanayilerini yık­
ma bakım ından yara rlı olacağından böyle b ir tic a ri ilişkiye öncelik
tanınm ası. Ö rneğin, M ısır pam uğuyla M anchester tezgâhlarında d o ­
kunan kum aşlarla M ısır halkının giydirilm esinin yollarının a ra ş tırıl­
m ası.
5. Dış pazar olara k elde edilm eye çalışıla n ülkede Ing iliz İhra­
c a t m addelerini üreten sanayii en kısa zam anda çökertecek te d b ir­
le rin alınm ası.
6. Yardım ve ekonom ik gelişm e perdesi a ltın da bu m em leket­
lere b ir takım yard ım lar yapılm ası, am a bunların özellikle o ülkenin
İhraç m allarını daha ucuza getirecek lim an, yol, an tre po g ib i y a tı­
rım lard a kullanılm ası.
7. Parlam entoya ve dolayısıyla In g iliz siyasal gücüne hâkim
ola n Ingiliz sanayicisi ve tücca rın ın İngiliz devlet oto rite si ve g ü cü ­
nü tic a ri am açlarına â le t edebilm esi.
1830'larda, Ingiltere'de, p o litika yla tica re tin arasında g ittik ç e
güçlenen bağlar sonucu, İngiltere gerekirse tica re tin i harp yoluyla
g e liştirm e k ya da korum ak tutum unu benim siyordu. Bunun en açık
örneği Ç in'deki haşhaş savaşlarıdır. 1840 - 42 yılla rın da Ing iliz tüc­
carının Çin pazarını de vle t zoruyla açtırdığını görüyoruz.
In g ilte re 'd e bütün bu siyasal ve ekonom ik gelişm eler olurke n
Osmanlı İm paratorluğunda İngiliz çıkarla rın a ve görüşlerine uygun
birtakım so ru n la r doğuyor ve cağının co k gerisinde kalm ış bu ko­
ca ülke her sanayi devletinin ele geçirm ek istediği çok kârlı b ir pa­
zar olara k beliriyordu.
Bu anlam da Osm anlı toplum u hem ucuz ham madde sağlana­
bilecek, hem de Batının sanayi ürü nlerin in kolayca satılabileceği b ir
toplum durum undadır; çünkü ne kendi yera ltı ze n g in likle rin i ku lla ­
na cak kad ar sanayileşm iş ve tekn olo jid e ilerle m iştir, ne de silâhlı Em-
peryalizm ’e karşı koyacak kad ar m alî ve siyasî b ir güce sahiptir. B u
nedenle Lalssez-Faire'ci akım a gü m rü k duvarları ile karşı koyam a­
mış, aksine onun e tki sahasına kolayca g irm iştir.

Soru 29 : Batıya açılma sonucu Osmanlı imparatorluğundaki


sosyal sınıflar nasıl bir değişim göstermişlerdir?

XVII. yüzyılın başlarında Osmanlı İm paratorluğu doğal h u du tla­


ra dayanarak duraklam ış ve b ir süre sonra hızla gelişen batı teknolo-
|lsl ve askerî gücü karşısında gerilem eye başlamıştı. Bu yavaş ya­
vaş çöküş fütuhat ge liriyle beslenen hazîneyi boşaltm ış ve bir za­
manların bu cok varlıklı İm paratorluğu malî yeteneksizliğe düşm üş­
tü. Bu nedenle, önceden dürüstlüğe, çalışkanlığa ve yeteneğe v e ri­
len has ve zeamet çabuk ve cok g e lir tem in etsin diye en fa z la
vergi vermeyi kabullenen kişilere bırakılm aya başlandı. T icarî k a ­
pitalizm in doğurduğu ve Osmanlı ticare tine hâkim bu sınıf, böyle­
likle tarım sal üre tim i ellerine geçirm iş oluyordu. IV. M ura t d e vrin ­
den beri kanuna ve şeriata aykırı olara k yeteneksiz fa k a t k a p ita l
sahibi tü cca r tefeci sınıfına verilen bu hizm et karşılığı hak, tic a ­
rî b ir kast meydana ge tirm işti. T ım ar ve zeamete sahip olm ak Icin rüş­
vet almış yürüm üş ve saray bu işte hediye yarışına giren ad am lar­
la dolup taşm aya başlam ıştı. Tım ar ve zeamet sistem indeki to p ra k
sorunu önceleri b ir «nişancılık» a tâbi ve «emin» le r kanalıyla yü­
rütülürken en fazla vergi verm eyi taahhüt eden, bu «müteahhit» n i­
teliğin e sahip kişilere devredilm eye başlanıyor, verd ikle ri v e r g im i
b ir İki katını çıkarm ak hevesinde olan bu kim seler ç iftç iy e h e r tü '’-
10 İşkenceyi yapm aktan ve devlet m alını harap etm ekten de çe kin ­
m iyorlardı.
Aynı yolsuzluk san atkâr sınıfının İçinde de gözükm ekteydi. O s­
manlI im p arato rluğ u İçin M anchester, M arsilya ve Leipzlg arasında
devam eden reka be t sonucu Türk esnaf hayatı sarsılm aya başla-
«niş ve İm para torlu k içindeki Musevi ve H ıristiyan teba öteden be­
ri İm paratorluğun ekonom ik hayatında oynadıkları kendilerine özgü
ro lle rin e ek olara k şim di de Avrupa İle T ürkiye arasındaki tica ri
iliş k ile ri denetlem eye başlam ışlardır.
Rum lar Akdeniz sa h illerinin tica re tin e hâkim olm uş. Erm enller
Jse Im porotorluğun ic finansm an işlerine g irm işle r ve Z.F. Fındık-
« ğ lu ’nun U rq uh art’tan zik re ttiğ i gibi her zaman «Sarayın ve vilâ y e t­
lerde paşaların dayanabilecekleri b ire r İktisadî güç» haline g e lm iş­
le rd ir. U rq uh art şöyle devam e tm e k te d ir: «Erm enilerin tic a ri iş le r­
deki m aharetleri. Türkçeye vuku fları, Türk idarecisine kıym etli ya r­
d ım la rd a bu lunm alarına sebeptir. V erg ile r ekseriya ayni o lara k te­
diye edildiğinden. Türk idaresi tücca r Erm eninin m aharetinden is ti­
fa d e etm ektedir. B ankacılığın ilk ve ip tid a i şekli olan sa rra flık T ür-
ıkiye'de bunların elindedir. Paşaların yanındaki malî m em urlar ekse­
riy a Erm enllerdlr. Eyâletlerin m ahsulleri onlarındır. İm para torlu k dev­
rinde yalnız tica re tte değil sınaî teşebbüslerde bile E rm enilerin rol­
le ri dikkate değer.» U rquhart'ın deyişiyle âdeta b ir sınıf meydana
getiren ga yri m ûslim vatandaşların yanı sıra sın ıfla r ve tab akalar
piram id in in alt tabakasını meydana getiren Türk köylü ve esnafı glt-
-tikce çökm ekteydi.
Osmanlı İm paratorluğu sosyal piram idinin bütünüyle çökm e dev­
r i daha ilerdeki yıllarda İç ve dış unsurların etkisiyle b a şla ya ca k­
tır . Bu çöküşü etkileyen iç unsurların başlıcası, fü tu h a t ge lirinin
azalm asıyla ülke için d e ki düzenin bozulması sonucu b ir tic a rî k a ­
p ita lis t sınıfın Osmanlı ekonom ik m ekanizmasını ele geçirm esidir.
•Gayri m üslim reayanın hâkim olduğu bu ka p ita list sınıf aracılığı ile
O sm anlı İm paratorluğuna tica rî ve sınaî g ü çle rini kabul e ttire n ba­
tı Avrupa ülkele ri de O sm anlı sanayi çöküşünü etkileyen dış unsur­
la rın başlıcalarıdır.

Soru 30 : Osmanlı mültezimleri ve tüccarları İle batılı sanayici­


ler arasındaki çıkar birliği neye dayanmış ve Osman­
lI toplumunu nereyo götürmüştür?

Batıdaki sanayi devrim inin yara ttığı dış pazar bulm ak gereği,
O sm anlı İm paratorluğunun önem ini kat kat artırm ış ve Osm anlı ül­
kesi hem ucuz ham madde temin edebilecek, hem de batı tezgâh­
tarının ürettiği m alların rahatça sergileneceği b ir açık pazar yapı!-
ımak İstenm iştir. Dışardaki ka p ita lis t İçerde dayanabileceği, güve­
ne b ile ce ğ i bir vurg un cu ka st da bulm uştu. T ica re t kanalıyla edindi-
0 ka p ita lle has, zeamet, tım a r sistem inin yozlaşması sonucu ta rım ­
sal üretim i de ele geçiren bu sınıf dışardakl ka p ita lis t için çok y a ­
rarlıydı. Bunun nedenlerini şöyle s ıra la y a b iliriz :
1. Batı sanayii, özellikle ham madde talep eden b ir sanayi idî.
Osmanlı İm paratorluğundan İthal edilebilecek pam uk, yün, keten to ­
humu, işlenm em iş ipek, t if tik gibi m addelerin üre tim i yukarda be­
lirtile n sın.fin elinde idi. Batılı ka p ita lis t seri üre tim yaptığı için ü re t­
tiği malı Osmanlı sanayicisinden daha ucuza çiKarabiliyordu. Bu
nedenle ham maddeye Osmanlı sanayicisinden daha fazla fiya t ve­
re b ilird i. B öylelikle O sm anlı ü re ticisi tica re tin batıya açılm asından
fazlasıyla ya ra r sağlayacak, ba tı kapitalizm ine çıkarıyle bağlanacak
ve onun en büyük savunucusu olacaktı.
2. Batı kap italizm i kendisine bağladığı bu sınıfı kendi tica rî k â ­
rından kom isyon vererek de tatm in edebilirdi. Böylece ürettiği ham
m addeyi ba tıya satan bu sınıf batının m amul m addelerinin de O s­
manlI İm paratorluğunda yayılıp satılm asına ara cılık edecekti. Her ik i
alanda da kârllı çıktıktan sonra bu sınıfın düzenin süregelm esini is ­
tem esi çok doğaldır. Bu nedenle bu tic a rî sınıf Osm anlı iç p o litik a ­
sı üzerinde sürekli olarak batı ta ra fta rı baskıda bulunacaktı. Kapital
gücüne dayanan bu sınıfın siyasal gücü de ellnae bulundurm ası çok
o'ağandır. Daha önce b e lirtile n U rq uh art’in sözü bu konudaki kam ­
ların doğruluğunu g ö s te r ir : «Hattâ Erm eniler servetleri, işgüzarlık­
ları İle bir sadrazam intihap e ttirece k kudrete bile m aliktirler.» B u
nedenlerden ötürü yabancı him ayesindeki tücca r tarım sal üre tici
sanayi de vrim in in yarattığı pazar gereğinin dışardan gelen baskısr
ölçüsünde içerden bir baskı gösterm iş ve batılı ka p ita list ile doğu­
lu tü cca r elele vererek 1838 tic a re t sözleşm elerinin a ğ ır hüküm le­
rin) Osm anlı Devletine kabul e ttirm işle rd ir.

Soru 31 : Batı emperyalizmine, Osmanlı İmparatorluğunun 1838


Ticaret Sözleşmeleri İle verdiği tavizler nelerdir?

Ing iliz Başbakanı P alm erston’un. sözleşmeyi imza eden Ing iliz
heyetini kutlam ak İçin W indsor C a stls’dan yolladığı 15 Eylül 1838
ta rih li m ektubunda «Tahm inlerin fevkinde b ir başarı, şaheser» diye^
tanım ladığı 1838 T icaret Sözleşmesi sonucu beliren durum u sövle
a ç ık la y a b iliriz : İngilizlerin bu sözleşme sonucu elde e ttikle ri yeni
a yrıca lıkla r önceden verilm iş olan kap itülasyon la rla beraber yü rü r­
lüğe girecek ve In g lllzle r «en ziyade müsaadeye m azhar millet»-
m uam elesi göreceklerdi. Sözleşme aynı zam anda yabancı tü cca rın
üzerinde büyük b ir titiz lik le durduğu çok önem li b ir sorunu da Ba­
tı sanayii lehine çözüm lem ekteydi. Bütün O sm anlı ülkelerinde yü­
rü rlü k te olan her tü rlü te ke lle r kaldırılacak, yalnız yab an cılar değil
y e rlile r de her malı serbestçe alm ak ve satm ak hakkına sahip o la ­
ca kla rd ı. Yed-i Vahitlerin kaldırılm ası «Serbest Ticaret» akım ını O s­
m anlI im paratorluğunda hâkim kılan en büyük unsur olm uştur. Bu
ö n e m li değişim sonucu, Osmanlı İdaresi çok önemli b ir g e lir ka y­
nağından m ahrum bırakılm ış ve tekellerin kaldırılm ası daha so n ra ­
la rı dış borçlanm alara y o l açan bir m alî buhranın tem elinde yatan
en büyük neden olm uştur.
B ütün bunların dışında bu sözleşme İle önceden mal satışı ya
d a nakli için istenen «tezkere» bundan böyle İstenmeyecek ve İste­
yen, kim olursa olsun, şid de tle cezalandırılacaktı. Böylece gene önem ­
li b ir g e lir kaynağını kaybeden Osmanlı İdaresi güm rük vergilerinde
de yapılan cöm e rt in d irim le r sonucu tic a ri bakımdan büsbütün b a ­
ğım lı b ir durum a düşüyordu. Bu in d irim le r yalnızca Osm anlı İdare­
sinin g e lirini düşürm ekle kalmadı faka t e sil yıkıcı etkisini, yeril pa­
z a rla r üzerinde göstererek yeril sanayiin tam am en çökm esine yol
açtı. Azalan güm rük verg ile ri sonucu im p arato rluğ a çok ucuz so­
kulan yabancı m allar ye rli pazarları tam am en işgal edebilecek ni­
te liğ e kavuşturulm uştu. Bu sözleşm e İle dışardan her türlü mal it ­
h a l edilebilecek ve yalnız % 3 İth alât verg isi verilip, bunun üzerine
% 2 de munzam bir vergi ödendikten sonra o eşya ülkenin he r ta ­
rafına , bir yerden b ir yere te k ra r te k ra r gö türülüp getirilse bile, baş­
k a bir vergiye tâbi tutulm ayacaktı, ön ced en ise bir O sm anlı eyale­
tind en her geçişte % 3 vergi alınm aktaydı. Yine bu sözleşme ile
-getirilen diğer b ir önem li de ğişiklik sonucu Batı sanayii Osm anlı ham
m adde İhracatını da daha ucuza elde etm e yeteneğine kavuşuyor­
d u . Çünkü ülke içinden başka b ir ülkeye ih raç olunacak m a lla r İçin
bu sözleşmeyle kaldırılan iç verg ile r ye rin e yalnız değer üzerinden
■% 9, ihraç olunduğu zaman da ayrıca % 3 vergi verilece kti. Böyle­
ce yerli ihraç m allarının önceden olduğu gibi geçtiği yerlerde ç e ş it­
li ve rg ile r vermesi yerine bu m ik ta r yalnızca ve tek bir kereye ait
olm ak üzere % 9'a İnd irilm işti. Bütün bunların dışında Boğazlardan
tic a re t gem ilerinin geçişinin serbest bırakılm ası, O sm anlı lim an­
larında gemiden gem iye yapılan mal aktarm alarından ve tra n s it ge­
çişte n h içb ir ücret alınm am ası ka ra rla ştırılm ıştır.
A yrıca sözleşme hüküm 'eri bütün Osmanlı ülkelerinde herkes
tarafınd an uygulanacak, başka devletler de tica re tle rin i bu ko şu lla ­
ra uydurm ak İsterlerse Osmanlı Devleti rıza gösterecekti.
Bu yukarıda saydıklarım ız yabancılara Osmanlı İm para torlu ğu
İle olan tic a re t İlişkilerinde her tü rlü kolaylığı, özgürlüğü sağlam ış­
tı. Laissez-Faire’ci düşünürlerin bu sistem i, kendi devletleri ta ra ­
fından kendi ülkelerinde yürü rlüğ e konm adan önce o de vle tler ta ra ­
fın da n T ürkiye 'ye kabul e ttirilm iş ve orada uygulanm ıştır.

Soru 32 : Osmanlı - Batı Avrupa ticaret sözleşmelerinin ekono­


mik sonuçları ne olmuştur?

Osm anlı İm p a ra to rlu ğ u n u n toplum sr.l hayatını olum suz o lara k


e tkile ye n tica re t sözleşm eleri O sm anlı sanayii üzerindeki yıkıcı e tk i­
le rini de gösterm iş ve önceden de b e lirtild iğ i g ib i zaten güçsüz olan
sanayiim izin tam am lyle çökm esine sebep olm uştu.
Sanayi devrim i her ne kadar 18. yüzyııın sonlarında e tk ile rin i gö s­
term eye başlam ışsa da m akina ürünlerinin ancak Napolyon h a rple­
rin i İzleyen ilk ka p ita list gelişm e devresinde dış pazarlara akm aya
başladığı bir gerçektir. 1825 30 yıllarında Osmanlı sanayiinin bel
ke m iğ in i teşkil eden pam uklu üre tim i M anchester fab rikalarının ezici
rekabetine açıktır. Ülkenin pam uklu kum aş ihracatı durm uş, buna
ka rşılık büyük b ir itha lâ t başlam ıştır. Ingiltere'den itha l edilen pa­
m uklu m addeler 1828'deki 465.000 sterlind en 1831’de 1.040000 s te r­
lin e çıkm ıştır. Işkodra’da 1812'de 600 tezgâh çalışırken 1821’ds tez­
gâhların sayısı 4Û'a inmiş, T ırnova’da 1812’de 2.000 tezgâh varken
1830’da ancak 200 dokum a tezgâhı kalm ıştır. Fakat 1838 T|..aret
S özleşm elerinden önce sanayiim iz az da olsa daha tam am iyle sön­
m em iş, ancak tica re t sözleşm elerinin Türk ticare t ve sanayii üze­
rin de ki her tü rlü korum ayı kaldırdığı andan itib are n kendini y itir­
m iştir.
Daha 1830’larda U rguhart'ın b e lirttiğ i gibi. Bursa m am ıılâtı
100.000 parça İpekli ihracına, Çin ve Lion İp e klile rin in rekabetine
rağmen, devam edilm ektedir. Sanayi devrim i pam uğun a ile için d e iş­
le n işin i de daha etkileyem em lştir. Gene U rq uh art‘a göre pam uğun
a ile İçinde işlenm esi önleneb ildiğ i takdirde Avrupa Türkiyeslne da ­
ha 5.000.000 ste rlin lik Ingiliz pam uklusu satm ak mümkün olacaktır.
Bu arada sanayiin sönm esi, daha fazla İstanbul ve Avrupa T ürki-
yesinde olm aktadır, ve bunun da tek nedeni bu kısım ların batı sa­
na yiin e acık olm asıdır. Ulaşım harcam aları ve tica re t sözleşm ele­
rin in daha henüz kaldırm adığı bazı İç vergi ve h a rçla r yüzünden !c
ta ra fla rd a yerli m allar piyasaya hâkim olmak çabasındadır.
M akineleşerek ve işbölüm ü uygulayarak çok daha ucuz ve seri
üre tim yapan firm a la r dışarda türem eye başladıktan sonra 06 m an -
k İm paratorluğundaki eski üretim şekille rin in devam edebilm esi iç lıt
te k b ir c a re kalıyordu : G ayet s e rt ve kesin b ir şekilde uygulanacak
güm rük po litikası. Fakat 19. yüzyılda, uzak doğuda b ir ada olan J a ­
ponya bile sanayi devrim inin e tkile rin i önleyem ezken, çeşitli sorun­
lar nedeniyle Batıya açık bir Osmanlı İm paratorluğunun bunu uygu­
lam adaki güçlüğü açıktır. Bunun yanı sıra 1838 T icaret Sözleşme­
ler] ile kabul edilen m addeler de ekonom ik çöküşü hızlandırm ıştır.
Yabancı üretim , % 5 oranındaki itha lâ t harcını verdikten sonra, ü l­
ke içinde kayıtsız olara k satış ve nakliye yapabildiği halde, ülkenin
b ir yerinden diğerine giden ye rli m alları «Amediye, Reftlye, M üruri-
ye, Mastarlye» gibi b irço k vergilere tâb i tutuluyordu.
Bazı eşyada bu vergilerin, mal değerinin % 50'sini bulduğu b i­
linm ektedir. B öylelikle yabancı m alları, yeril m allardan daha u cu ­
za getiren b ir uygulama sonucu Osmanlı ekonom isi çökm ektedir.
Buna verebileceğim iz ikinci b ir neden İse 19. yüzyılın ilk ya rı­
sında Osmanlı İm paratorluğunda beliren İhtiya çlard aki d e ğ işikliktir.
T anzim at sıralarında ilk önce askerin sonra siville rin kıyafetinin de­
ğ iştiğ i ve orduda kullanılan malzemede de büyük değişm eler o ld u ­
ğu b ilin ir. Halk aynı zam anda ve özellikle İsta nb ul’da Avrupa tüke­
tim m addelerine karşı aşırı bir sem pati beslemeye başlamış ve bu
ye n ilikle rin d e ğiştirdiğ i talep karşısında yeril sanayiin arz sahası da ­
ralm ış ve sürüm yapam ayan ya da sürümü g ittikçe azaian yerli sa­
nayi kendi kendini tasfiyeye başlam ıştır. B ursa’da 25 000 okka ipek
imal eden 100 tezgâh varken bu sayı 1847’de 4.000 okka ipek ve 75
tezgâha düşm üştür. A vrup a İpekçisi T ürk İpekçisinden daha ucuza
üretim yaptığı için Türk kozalarına da daha fazla fiyat ve re b iliyo r va
ipeğin ham m addesinin büyük b ir kısmını kapatabiliyordu. 1833 - 68
arası İstanbul ve Ü skü da r’daki kum aşçı tezgâhlarının 2750’den 25’e,
çatm a yastık tezgâhlarının sayısının İse 60'dan 8’e İndiğini g ö rü­
rüz. A rtık sanayiin sönm esi yalnız kıyı şehirlerinde kalm ayıp İçlere
kad ar da uzanm aktadır. 1846’da Halep’te 300 pamuk m ensucat ye ri­
nin yalnız 150’si, İpekli kumaş üreten 200 firm anın ancak 150’sl ç a ­
lışabilm ektedir.
Halep, Musul gibi şehirlerde İmâl edilen organtin, m üslin gibi
m addelerin m iktarı a rtık bu şehirlerin tüke tim ine bile yetişem em ek­
tedir. B ir süre sonra aile sanayii şeklindeki pamuk İpliği ü re tim i­
nin de durm uş ve ç iftç in in pam uklarını bükm eylp ham m adde h a ­
linde satm aya başlam ış olduğu anlaşılm aktadır.
Avrupa sanayi kapitalizm inin Osmanlı İm paratorluğunda do ğu r­
muş olduğu buhran bu şekilde g ittikçe genişleyerek ve teke r te ­
k e r bütün sanayi kollarına ulaşarak yüzyılın İkinci yarısında sano-
yllm lzln tam am iyle sönm esine sebep olurken kun du racılık, terzilik ve
fırın c ılık kolları dışında bütün tüketim m allarının Avrupa kaynaklı o l­
duğu görülüyor.
Totom janz. «Die Sozialökonom ische Türkel» adlı kitabında şöy­
le d e r :
«Türkiye'nin hüküm et m erkezi el ile yapılan işlerle geçinen İn­
sanlarla, dokum acı, kalaycı, bakırcı ve benzerleriyle doludur. Bu
zavallı esnaf ordusu yarı aç yaşam akta yahut senelerce d ile n cilik
etm e kte d ir.!

S o ru 33 : 1838 T icare t S özleşm elerinin siyasal son uçlan nedir?

1833 T ica re t Sözleşm eleri, yalnızca Batı sanayilerinin ü re ttiğ i


m a lla r karşısında Osm anlI D evletini güm rük du varlarından mahrum
bırakm ıyor, fa ka t devletin ith a lâ t ve ih ra ca tta n vergi yolu ile eldo
ettiğ i g e lirle ri de kısıtlıyordu.
O zamana kadar kendisi İçin önem li bir kaynak olan ith a lâ t ve
İhracat verg ile rin in kısıtlanm ası üzerine O smanlI Devleti harp gibi
olağanüstü durum larda bu kaynaktan g e lir elde edemedi. Bu ve diğe r
ekonom ik alanların çökm esi nedeniyle Osm anlI İm paratorluğu d ışa r­
dan para alan b ir devlet halin e gelerek 1854’den bu yana m alî pe­
rişanlığa düştü.
Batı Em peryalizm inin ülkeyi giderek daha rasyonel b ir şekilde
söm ürm esi sonucu, Osmanlı Devleti artık aldığı borçların fa izle rin i
bile ödeyem iyecek b ir durum a düşm ekteydi. Sonunda «Düyûnu Umu­
miye İd a re siı devlet içinde devlet olarak, yab an cılar adına ve ya ra ­
rına, tek başına g e lir toplayan bir kurum haline geldi. Y abancılar­
dan vergi ve harç alma hakkının böylesine kaldırılm ası Osmanlı Dev­
le tinin siyasal diren cini de yok etti ve borç aldığı ülkelerin siyasal
ve ekonom ik baskılarını kabul eder durum a düştü.
Ö zellikle 20. yüzyılın başlarında Alm an Em peryalizm inin etki a la ­
nına daha fazla kayan O smanlı Devleti İçin, Alm anya safında ha r­
be girm ek kaçınılm az olm uştur. Bu anlam da, Bağdat dem iryolu, y a l­
nızca A na do lu’nun servetlerini Berlin'e taşıyon b ir araç değil fakat,
«Hasta A da m ! Osm anlı D evletinin ölüm üne yol açan son savaş g iri­
şim inin başlıca ta h rikçisi olm uştur.

Soru 34 1838 T icaret Sözleşm elerinin top lum sa l sonuçları no ol­


m uştur?

Daha önce de b e lirttiğ im iz g ib i Ic unsurların yozlaşm asıyla mey­


dana gelen b ir kast, tic a re t sözleşm eleri yürü rlüğ e konduktan Sonra,
dış ticare te de el koym uş ve böylece yabancı üreticiye çıkarıyla bağ
lı b ir tic a rî sınıfı meydana getirm işti. Geri kalmış ülkelerde sana­
yileşm enin ilk adım larının dev ad ım lar olması gerektiği ¡cin ka p ita l
b irik im in i ellerinde tutan bu sınıf k a p ita lle rin i daha kolay kazanç ge ­
tiren ticare te yatırm ayı te rcih edince, tic a rî kapital, İn g ilte re ’de o l­
duğu gibi sanayi ka p ita li haline dönüşm em işti. Dış de vle tlerin h i­
m ayesini kazanmış bu sınıf O smanlI Devleti ¡cinde yab an cılar y a ­
rarına p o litik ya tırım la r yap ab ilm e gücüne erişm iştir. T a b iî bu p o li­
tik gücünü ve ka p ita lin i yab an cılar yararına kullanan ve ka rşılığ ın ­
da yabancılardan da ha büyük yara r gören bu kast bir kısır döngü ya­
ratm ış o luyo r ve O sm anlı M âliyesi bu döngünün dışına cıkacck g ü ç­
ten yoksun bulunuyordu, im paratorluğun bu sınıfı em peryalist dev­
le tle r tarafından korunm aya başlanınca Osmanlı toplum unu şe kille n ­
diren toplum sal tabakalarda bir a ltü st olm a hali belirm işti. Böylece
yeni bir sanayi tic a re t sınıfı meydana çıktı. Dışarıya çıkarıyla
bağlı b ir kast'a Türk halkının (T atlı Su Frengi» dediği b ir zümre
daha karıştı.
Fransız kap italinin Fransa dışındaki durum unu düşünen b ir Fran­
sız m aliyecisi «Beyoğlu'nun bu hususta Fransız m üstem lekelerin­
den daha emin b ir yer olduğunu» söyleyecek kad ar İleri gitm iştir.
U rguhart. piram idin a lt tabakasında İken birden üste Çıkan bu sı­
nıfın önem ine ve onun oynadığı role d e ğ in m e k te d ir: «Hattâ bu kü­
çük ad am lar İcabında b irer konsül edası takınıyorlar. O nların asıl
AvrupalIlara bizim tebam ız da dedikleri vakidir. Birkaçının bu lu ndu­
ğu câm iadan bahsederken ’M ille tim iz' tâ b irin i kullanırlar.»
Daha yukarda da gördüğüm üz gibi A vru p a sanayiinin T ürkiye’ye
yüksek İhracatı sırasında ve sonucunda Türk sanayiini söndüren ti­
carete gayri m üsllm reaya aracılık etm iş ve eski toplum sal ta b a ka ­
la r p iram id in i alt üst ederek başköşeye geçm işti. Bu itha lâ t akını İm­
p a ra to rlu k içindeki yöneten ve yönetilen toplum sal gru pların karşı­
lıklı İlişkile rin i etkiledi. Yeni b ir sınıf doğdu. Bu sınıf yabancı kon­
solosların him ayesiyle meydana gelm iş b ir Yahudi - Erm eni Frenk
gru bu halindedir. İh ra ca t yapan Avrupa ülkeleri kendi İth alâtlarına
da a ra cılık yapan bu reayanın sürekli şikâ ye tle rin i b ir baskı o lara k
B abIâli'ye uyguluyorlardı. Bu sınıf kanalıvla Osmanlı İm p a ra to rlu ­
ğ u n a sızmış olan ka p ita list çıkarla r, kuşkusuz, bu yeril aracı sınıfın
mal, m ülk ve yasal gü ven liklerin i garanti altına alm ak İsteyecekler­
d i Dışardan gayri m üsllm O sm anlIları him aye eden devletlerin ta t­
min edilebilm esi için «Bilâ te frik i cln s-l mezhep» fo rm ü lü altında
«Demokratik» b ir po litika nın uygulanm ası gereği baş gösterdi.
In g lllz le r tarafından reform ların yapılm asını İstemek b ir bakı­
m a da Rusya’yı tatm in etm ek için d i. Osmanlı İm paratorluğundaki
a zın lıkla r sorunu üzerinde önem le duran Rusya’nın Osmanlı İm para­
torluğum un iç işlerine karışm ak için bunu bahane etm esini önlem ek
gerekiyordu. Rusya'nın Osm anlı bütünlüğünü parçalam ası İngiliz t i­
ca rî çıkarla rın a aykırı düşecekti. Lord Dudly S tu a rt'ın Avam Ka­
m arasında yaptığı b ir konuşm ada b e lirttiğ in e göre 1827 yılından
1846‘ya ka d a rki süre içinde In g ilte re ’nin Osmanlı im paratorluğuna
İhracatı tam 5 ka t artarke n R usya'ya aynı yıllar süresindeki in g iiz
İhraca tı ise yalnız 1.200.000 sterlind en 1.7CO.COO sterline çıkıyordu.
Bu nedenle Rus tehdidini azaltacak reform lara g id ilm e li ve gayri
m üsllm tebaya mahkem elerde, orduda ve verg ile rde e şitlik tanınm a­
lıydı. Eğer bu tedbirlerle Rus baskısı azaltılam azsa çıkaca k herhan­
g i b ir Rus - Osmanlı çatışm asında İng iltere’ nin O sm anlIlar tarafını
tutacağı, ih ra ca t ith a lâ t rakam larından açıkça be lli oluyordu.
Bu istenilen re form lar yenileşm e politikasının İçteki sa vu n u cu ­
larına d a uygun geliyordu. T oplum sal hayat büyük, sa rsın tıla r ge çir­
m iş, M üslüm an reaya g ittik ç e fakirleşm iş, sanatı Avrupa itha lâ tı ile
kösteklenm iş, zeamet ve tım a r hak edene verilm ediği iç in derm e
çatm a askerle din ve devlete lâyık hizm et görülem ez olm uştu. Hal­
ka yeni çıkış kapıları açm ak için refo rm la r kaçınılm az hale gelm iş,
te o kra tik idareyi yetersiz bulan b ir züm re özgür fik irle rin ö n de rliğ ini
yapm aya başlam ıştır. Böylece dışardan ve İçerden gelen ve ikisi de
tam am iyle A vrupa'daki sanayi devrim inden doğan iki baskı karşısın­
da Tanzim at Devrine geçilm iştir. Z. F. Fındıkoğlu Tanzim at için «Os­
manlI sosyal hayatının bütün sınıf ve tabaka tezatlarını meydana
çıkaran b ir hâdisenin ism inden başka b ir şey değildir» diyor. G er­
çekten de Tanzim at Ferm anı, ıslahat Fermanı, Arazi Kanunu hep
em p e rya list devletler tarafından ile ri sürülen «İdarî Reform» baskı­
larına verilen cevaplar olara k nitelenebilir. D evletin ödem e siste­
m inde «aynilik» ten «nakdilik» e geçiş ge rçekleştikçe bunun Avrupa-
V a rî.b lr m em ur tabakası ge re ktird iğ i g:örülüyordu. Paşalıklar, A rp a lık­
lar, D irlik le r kaldırıldı. Arazi m ülkiyeti kişile ştirilm e yoluna g ö tü rü l­
dü. F a ka t ekonom ik gelişm e olm adığı İçin nakdî hizm et ödem e sis ­
tem i Osmanlı M âliyesinin başına büyük s ıkın tıla r açtı. Avrupa Dev­
le tlerin in de ağırlıklarını koyarak talep e ttikle ri İdarî reform ların, ser­
best tic a re tin yasalarla korunm asını sağlam ak için olduğunu söy­
leyebiliriz.
İdarî ve malî re fo rm la r sonucu meydana gelen kurum lar, hele
daha sonraları (Düyun-u Umumiye) b ir bü rokra t sınıfın yetişip yaşa­
m asına yol açtı.
Kuram ların verim li çalışm asını sağlayacak b ir bü rokra t sınıfın ge­
lişm esi batıIılarca da arzu edilm ekteydi. Fakat modern m em urluğun
başlangıcı olan Tanzim at bürokrasisi doğuş anındaki de ngesizlikler
ve halkın dünya ve İktisat görüşlerindeki ye te rsizlikler dolayısıyla
halkın gözünde Arpalık, Paşalık, ve D irlik sistem inin b ir devam ı
olara k kaldı. M e m u rla r da davranışlarıyla bu kanıyı g ü çle ndirdiler.
G ittikçe sayısı artân o rta ve yüksek tah sil kuram larının am acı «Ka­
lem» İçin «Efendi» ye tiştirm e kte n öteye gidem edi ve halktan ko p ­
muş bir bü rokra t sınıf belirdi.
Halk arasındaki «Salla başı al maaşı», «Allahtan sağlık de vle t­
ten aylık» deyim leri, büyük b ir olasılıkla , T anzim at b ü ro kra sisin in
T ürk d ilin e hediyeleridir.

Soru 35 : Batı Emperyalizmine açılma yoğunlaştıkça, ekonomik


İlişkileri ve sömürüyü pekiştirecek ne gibi uygulama­
lara geçilmiştir?

Osmanlı fm para torlu ğu’nu yarı söm ürge durum una sokan Ing iliz
çıka rla rın ın baş sözcüsü Palm erston. 1849’da Avam Kam arasında
şöyle d e m e k te y d i: «Eğer p o litik b ir anlam da T ürkiye'nin bağım sızlı­
ğı büyük b ir önem taşım aktaysa tic a rî anlam da da bu ülkedeki çı­
karlarım ız İnkâr kabul etmez. Hiç bir ülke ile tica re tim iz T ürkiye ila
olduğu ka d a r liberal ve avantajlı değildir.» İsta n b u l’da İngiliz çıkar­
larını korum akla görevli S tra tfo rt Cannlng bu kolay kazancın sağ­
ladığı çıkarla rın fazlasıyla farkındaydı. 1838'de İmzalanan tic a re t söz­
leşm esi 7 sene sonra sona erecekken, C anning zor kullan ara k bu­
nu uzatmış ve yeni bir sözleşme için uygun b ir anın doğm asını bek­
le m iştir. 1849’da gerginleşen Rus O sm anlı ilişkilerin de n y a ra rla ­
na rak Reşit Tuşu yı ikna edebilm iş ve sonuç olara k da 1850'de ye­
ni bir sözleşme İm zalanm ıştır.
Buna göre ih ra ç m allarından alınacak güm rüklerden % 16 ve
İthal m allarındaki gü m rüklerden de % 20 in dirim yapılm ıştır. O sm an­
lI D evletinin g e lirle rin i biraz da ha kısıtlayan bu yeni sözleşm e özel­
lik le bu hüküm leri In g iltere 'n in fazlasıyla İlgilen diği m addelere uy­
gulam aktaydı.
Bu m addelerin gene llikle toprak ürünleri olduğunu g ö rü yo ru z
Çünkü İng iltere 'd e sanayi çıkarla rın ı engelleyen «Tahıl Kanunları»
1846 yılında kaldırılm ış ve In g ilte re ’ye tah ıl ith a li serbest bırakılm ış­
tır. İth ali ucuzlatılan Türk tahıl ürünlerinden fazlasıyla ya ra rla n ılır ve
sanayi ülkesi Ingiltere, b ir tarım ülkesi olarak bıraktırdığı T ü tkiye ta ­
rafından beslenebilirdi. In g ilte re ’ye artan tahıl ihracatım ız b u nu
gö sterir.
Osm anlI Im para toıiuğ u'nu n yalnızca b ir tarım ülkesi olarak kal­
m ası bu ülke içindeki egemen sınıfların da İşine geliyordu. Toprak
ürünlerin i ellerinde tutan sınıf dış ticare tte n daha fazla kâ r elde e d i­
yor. Osmanlı tica re tin i de kon tro l e ttikle ri İçin çıka rla rı İki yönlü o lu ­
yord u. Osmanlı ham m addelerine daha fazla fiy a t verebilen batı k a ­
p ita liz m i karşısında Osmanlı sanayii daha fa z la zorlanıp sönm eye
-başlayınca Osmanlı İm paratorluğu yalnızca ham m adde üreten bir
ü lk e ha lin e dönm üştü. 1845 yılına kadar O sm anlIların İngiltere'ye
olan İhraca tlarınd a önem bakım ından tahıl 18. sırayı kapsıyor ve
1846’da tahıl kanunlarının kaldırılm asından sonra 1850‘de 4. önem ­
d e ih raç m addesi haline geliyordu. 1855 yılında ise Osmanlı İmpa-
ra to rlu ğ u ’nun İngiltere'ye ih raca tınd a tahıl baştan 2. sırayı tutm ak­
tadır.
Bu arada büyük b ir ekonom ik buhran da başgösterm iştir. Dışar­
da n İthal edilen m allar karşılığında toprak ürünleri verildiğinden pa­
ra sıkıntısı başgösterm iş, bu da sonuç olara k köylü sınıfını çok zor
durum da bırakm ıştı. 1850’den önce Osmanlı Devleti bo rç alm aya
başlam adığına göre, piyasadaki darlığı önlem ek üzere devalüasyona
g id ild i. 1841’de 60.000.000 Piyastres değerinde (552.000 sterlin) kâğıt
para piyasaya sürüldü. Bunun e tkile ri piyasa üzerinde ç o k olum suz
olm uş, fiy a tla r yükselm iş ve büyük b ir ekonom ik buhran başlamıştı.
1850 tic a re t sözleşm eleri İşte böyle b ir buhranlı ortam da im zalan­
m ıştı. 1850 sözleşm eleriyle güm rük in dirm eleri öze llikle en fazla ta ­
lebi olan m addelere uygulanıyordu.
Kırım Savaşı ve onu izleyen Paris andlaşm asından sonra 1860-
62 tica re t sözleşm eleri Osmanlı İm paratorluğum un İçinde bulunduğu
güçsüz durum un sonuçlarıdır. 1860 1861'de yapılan sözleşm elerde
İth a lâ t verg isin in % 5'ten % 8 'e çıkarılm asından ve tra n sit uygula­
m asıyla tuz, tütün ve harp araçlarının itha li hakkında bazı kayıtla r-
*dan başka T ürkiye yararına tek b ir hüküm görülm ez. 1838 sözleşm e­
le rind e b e lirtile n % 12 oranındaki ihracat verg isi 1860 sözleşm ele­
riyle % 8 olara k saptanm ış ve her yıl % 1 indirilm ek suretiyle bu
verg in in en sonunda % 1’de kalması kadar altına alınm ıştır. Bu. İn­
g ilte re ’nin T ürk ham m addelerini ucuza kapatm ak çabasının b ir
örneğidir. 1860 sözleşm eleri, 1838’de kurulan sistem i ka p ita list dev­
le tle r yara rın a ve O sm anlı Devleti zararına tam am lam ışlardır.

Som 36 : Batıya açılma Osmanlı toplumunun sosyal görüntüsü­


ne neler getirmiştir?

Batıda sanayi devrim i sonucu meydana gelen ekonom ik patlam a


kısa b ir süre sonra O sm anlı İm paratorluğu üzerinde de e tk ile rin i
gö sterm iş ve b ilin d iğ i gibi Osm anlı Devleti iç ve dış etkenlerin bas-
kısıyle Avrupa em peryalizm inin yörüngesine g irm iştir.
Bundan sonra Osm anlı toplum unda hem üretim ilişkile rin d e hem:
de onların yansıması olan toplum sal yapıda büyük değişim lere tanık,
oluyoruz. Osmanlı toplum u artık kendisinden bağım sız olara k o lu ­
şacak her toplum sal b irikim i ve gücü ezen, parçalayan ve ik tid a rı
paylaşm ayan b ir devlete ve kapıkulu sınıfına sahip olm a n ite likle ­
rini tam am en kaybetm iştir. 19. yüzyılın başlarında kesinlikle be lire n
bu yeni düzende egemen sınıflar, artık, m ültezim lik sayesinde ta rım ­
sal üre tim i denetleyen e şra f ve ayan ve uluslararası tica re tin e m ­
p e rya list baskılarla gelişm esi sonucu hızla kalkınan tica re t b u rju ­
vazisidir.
Ç oğunluğunu Osmanlı tebaasındaki azınlıkların meydana g e tird i­
ği bu tic a re t burjuvazisinin gücünü U rquhart «hattâ Erm eniler ser­
vetleri, işgüzarlıkları ile b ir sadrazam intihap ettirecek kudrete bile
m aliktirler.» diyerek belirtm ektedir. O sm anlı toplum unun batıya a ç ıl­
ması sonucu geçirdiği büyük değişim i şu sa tırla rd a da görm ek m üm ­
k ü n d ü r: «İzmir, İstanbul, Erzurum. Sivas, D iyarbakır, Bursa g ib i m er­
kezlerde m ahallesi, kılığı, yaşayışı g ittikçe daha çok ayrılan, h a ttâ
piram id in tepesindeki saray egem enliğini ya gizliden gizliye, yab an­
cı de vle tler aracılığı ile ya da açıktan açığa etkilem eye başlayan ye­
ni b ir tic a re t sınıfı meydana çıktı.» Batıya açılm a ve batı em perya­
lizm inin yörüngesine girm e, Osmanlı toplum sal yaşantısı üzerinde o
denli e tk ili olm uştu ki 19. yüzyılın ikinci yarısındaki İstanbul'un şe­
h ir o lara k görünüm ü şöyle ta n ım la n ıy o rd u : « Paltosuyla İngiliz,
şapkası İle Fransız, birahaneleri ile Aim an, m üziğiyle İtalyan, m ey­
ha ne leriyle Rum, bekçi ve ham allarıyla Türk b ir İstanbul doğdu.»

8o ru 37 : Kültür İkileşmesi nedir ve Osmanlı toplumunu ne yön­


de etkilemiştir?

Çözülmeye ve bozguna bir çare olara k O sm anlIlar zam anında


tepeden inm e bir şekilde toplum sal yapıya ithal edilen batı kurum la-
rı. kendilerini yaşatacak ve besleyecek sosyal gü çle r var olm adığı
iç in , eg em enliklerini zora ki ve asalak olara k sürdürm üş ve halkın y a ­
rarına İşlemek şöyle dursun, egemen sınıfların söm ürü araçları ola­
rak İşlemiş ve bu nedenle halkın düşm anlığını kazanm ışlardır. Halk,
kendisini daha beter ekonom ik ve sosyal çıkm azlara iten bu yeni dü ­
zeni dinden ayrılm akla suçlam ış ve başına gelen bütün felâketler?
d insizlikten b ilm iştir. Öte yandan sağlam b ir burjuva kültürünü oluş­
turm am ış ve farklılaşm am ış b ir sosyal yapının o to rite r kültürüne sa­
hip olan Osm anlı İm paratorluğunda halk, tek yaygın değer olan İs­
lâm î değerlere sarılm ış ve ku rtu lu ş için ondan medet um m uştur.
Tanzim at'ın yoğunlaştırdığı bu k ü ltü r İkileşmesi a rtık b ir «Frenk
meşrepler» kültü rü İle Islâm kü ltü rü ayırım ı idi. Aynı ayırım ı C um huri­
ye t T ürkiye'sinde de görm ekteyiz. Ama artık bu ayırım giderek bütün ül­
ke üzerindeki kapsayıcılığını yitirm e kte dir. Kapitalizm İlerledikçe,
saçtığı refah kırın tıla rı halk kesim inin yaşantısında önem li değişim ­
le r yapm ış, bu nedenle batılılaşm aya ve kapitalizm e karşı dinsel akım ­
lara katılanların sadece n icelikle rind e değil n ite likle rin d e de değiş­
me olm uştur.

Soru 38 : Emperyalizme açılma döneminden sonra Islâm Dininin


Osmanlı toplumundakl fonksiyonu değişmiş midir?

Sosyal ve ekonom ik egem enliği tek elde bulunduran batıya ve


daha sonra em peryalizm e açılm a öncesi Osmanlı toplum unda Islâm
dini, statik, uyuşum halinde, farklılaşam am ış b ir toplum un doğal ide-
olo|isl ha lindedir. Bu anlam da doğm atik ve sert İktida r yapısını, h i­
yerarşik toplum sal bünyeyi, H a life S ulta n’ın kesin denetim i a ltın ­
da olan ekonom ik ortam ı belirleyen, koruyan ve m eşru kılan İslâm
d in id ir. Toplum a en yaygın değer ve İnanç kalıplarını sağlayan, ne­
y in günah neyin sevap olduğunu saptayan, hukuk, ekonom i alan la­
rında v e s iv il İlişkilerde buyrukları kesinkes uygulanan İslâm di­
ni, Osm anlı düzeninin İdeolojisini ve iktid a rın ın sınırlarını meydana
getirm ektedir.
Fakat batıya ve hele em peryalizm e açılm a dönem lerinden son­
ra Islâm dini, bu «İktidar» görünüm ünü yitirm eye başlam ış ve b a tılı­
laşm a İle değişen toplum sal koşullara «Muhalefet» olm a görevini ve
fon ksiyon un u yüküm lenm iştir. Bu fonksiyonu yüküm lendiği andan bu
yana da giderek bir «Ütopyacı» görünüm kazanm ıştır. Değişimden en
fazla gocunan Islâm d in i olduğu İçin değişen toplum sal koşullara ya­
bancılık çeken çevreler dinsel m uhalefetin içinde örg ütle şm işle r ve
giderek rasyonelleşen yeni İktidara ve sosyal yapıya karşı çıkm ış­
lardır. B atılılaşm aya karşı m uhafazakâr b ir d ire n iş olara k başlayan
bu m uhalefet giderek «gerici» bir tepki halini alm ış ve aynı zam an­
da «Ütopyacı» b ir anlam kazanm ıştır. Burada «Ütopya», Batının
m addeciliği ve kötü tarafla rının alınm ası sonucu kısırlaşan ve bu ne­
denle çöken, dağılan b ir toplum un, Islâm dini sayesinde te kra r altın
devirlerine ulaştırılm ası İdeal v e iste m i anlam ındadır. Batıya v e E nv
peryalizm e açılm a sonucu dinsel akım larda beliren bu fon ksiyon de ­
ğ işim i, kendini en be lirg in şekilde günüm üz T ürkiye'sinde, ka p ita lis t
kalkınm anın en yoğun olduğu, içinde bulunduğum uz yıllarda gö ste r­
m iştir.

Soru 38 : Düzenin yabancılaşması muhalefet hareketlerini neden


dinsel bir tabana oturtmuştur?

B atılılaşm a ha reke tlerin in sonucu toplum da kökleri bulunm ayan


B atılı kuru m ların g e tirilm e si, böyle kurum ların toplum daki sosyo-kül-
tû re l yapı İle açık b ir tezada düşm eleri, O sm anlı toplum unda b ir k ü l­
tü r ikileşm esi yarattı. Çünkü bu ku ru m la r Batıda kap ital sahibi olup
60syal ve siyasal hakları kısıtlı burjuvaların İhtiyaçlarına cevap ve­
ren kurum lardı. O sm anlIlarda İse bu kurum lan yaşatacak böyle b ir
sosyo-ekonom lk zorunluk henüz yoktu.
Ülkenin giderek parçalanm asını bu yeni kurum ların varlığına
bağlayan geniş b ir m uhalefet, din! esaslara dayanarak bütün suçu
şeriatta n ve dinden uzaklaşm ada bulm aktaydı. Batılı kurum ların vs
batı İktisadî gücünün toplum üzerinde etkin olm aya başlam ası O s­
m anlI toplum unun sta tik düzenini parçalam ış, ekonom ik h a re ke tlilik
ve ka p ita lis t baskı sonucu halkın yaşam ında büyük değişim ler baş­
lam ıştı. Yüz yüze olan tic a rî İlişkinin, uluslararası tica re tin de ko­
yulaştırdığı b ir gayri şahsî söm ürü ortam ına dönüşm esi halkın bü ­
yük kısm ını tedirgin etm iş, değişen ve yabancılaşan sosyo-ekonom lk
k o ş u lla r halk tarafından «gâvurlaşma» olara k nitelenm iş ve batılaş-
m anın sebep olduğu b ir sosyal hastalık o lara k görülm üştür. G ünü­
müze k a d a r uzanan İslâm î akım lar, propagandalarını ve e ğ itim le ri­
ni genellikle Islâm d inin in «vahşet ve bedeviyet halindeki b ir kavm!»
dünyanın en büyük, en gü çlü im parato rluklarınd an biri haline g e tir­
m esine da yandırm aktadırlar. Bu anlam da İslâm cılık akım ları gerek
O sm anlı devletindeki çöküşün gerekse C um huriyet T ü rkiye 'sind eki
bozuk düzenin nedenlerini İslâm î ilkelerden uzaklaşılm ış olm asına ve
bünyem ize uymayan b a tıcılık özlem lerine bağlam ışlardır.
Islâm dini kamu hukukunu düzenleyen b ir din olduğundan ve
Tanrının İktidarını yer yüzüne İndiren b ir de vle t teo risin e sahip bu ­
lu nduğundan Islâm diniyle b ir bütün m eydana getiren p o litik d o ktrin
de dalm a şeriata dayanan bir devlet anlayışı olm uştur.

8oru 40 : Yeni Osmanlı hareketinin sınıfsal kaynağı ne İdi?

Köksüz ve etkisiz b ir batılaşm aya karşı başlatılan bu dinsel ta ­


bana otu rtu lm uş m uhalefetin en İlginç yanı, m uhalefetin başını çe­
kenlerin batılaşm a sonucu çıka r ve statü kaybına uğram ış aydın -
b ü ro kra tla r olm asıdır.
Osmanlı toplum unda, em peryalizm e açılm a sonucu, kapıkulu sı­
nıfı egem enliğini y itirip İkinci plana düştü. Çıkar bağları İle batıya
bağlanm ış yeni egemen sın ıfla r kendi sosyo - ekonom ik çıkarlarını ta t­
min edecek siyasal yatırım ları ge rçekleştirebilm ek için Osm anlı yü k­
sek büroksaslsi içinde nüfuz alan ları yaratm ak zorunluğunu duy­
maya başladılar.
Bu arada iç ve dış ba skılarla b ir kanunlaşm a hareketine de g i­
d iliyo rd u ! O sm anlı İm para torlu ğun u açık pazar o lara k kullanan B a­
tılı de vle tler kendileriyle iş b irliğ i yapan yerli egem en sınıfların can,
mal ve İş güvenliğini sağlam ak ve ticare ti daha sağlam hu kuki esasla­
ra otu rta bilm ek için tic a rî dâvaları ş e r’i m ahkem elerin kapsam ından
çıkarm ak çabasındaydılar. İçten gelen aynı yöndeki baskılarla 1839'da
Tanzim at Fermanı ve 1856 Islâhat Hattı Hümayunu yayınlandı. Ye­
ni yasal düzen Osmanlı kapıkulu sınıfının «boynu kıldan ince» n i­
teliğin i artık kaldırm ış bulunuyor ve Tanzim atla beraber a rtık de ğ i­
şik b ir Osmanlı bü rokra t sınıfına tanık olunuyordu. Bu yeni tip bü­
ro kra tla r. Osmanlı egemen sınıfları ile işb irliği İçinde olan ve b e lir­
li b ir batılı güce yakın olm akla tanınan kim selerdi.
B e lirli grupların çıkarlarının korunm ası ve devlet örg ütü İçinde
nüfuz alanlarının sağlanm ası gereği o la ra k O sm anlı B üro krasisi a r­
tık devlete en iyi şekilde hizm et etme esasına göre, yeteneğe ve II-
yakata dayanılarak seçilm iyor, B abIâli'nin yeni egemen sınıflarla iş­
b irliğ i yapacak bü rokra tların eline geçm esi için haksız te rfile r ve
kayırm alar yapılıyordu.
Batılaşm a ha reke tleri sonucu. O sm anlı devlet yapısında «Boy­
nu kıldan ince bürokratın» ye rin i giderek kökleşen ve bürokrasinin
üst kadem elerini işg al edip tıkayan büyük b ü rokra t a ile le r aldıkça
b irço k yetenek sahibi b ü rokra t üst kadem elere ulaşm az olm uştu, iş­
b irlik ç i büyük Tanzim at bü rokra sisin in do ldurduğu üst kademelere
te rfi olanağı, yetenekli olan fa k a t yükselem eyen birçok küçük bü­
rokratın statülerin de büyük kayıplara uğram alarına yol açtı. İşte ba-
tılaşm anın g e tird iğ i bozuk düzene ve büyük bürokrasi tantanasına
ilk olarak baş kaldıran «Yeni Osmanlı» hareketinin öncüleri olarak,
b ire r b ü ro kra t olan. Nam ık Kemal. Ziya Paşa ve Ş in a si’yi görüyo­
ruz. Bu kişile rin sorunlara başarılı son uçlar getirem em elerinin teme­
linde yatan teo rik zayıflıklarının ana nedeni, batıda iyi işleyen bazı
kuru m lan alıp İslâm î esaslar üzerine oturtm ak istem eleridir.
Soru 41 : Yeni OsmanlIlar toplum sorunlanna ne gibi dinsel çö­
zümler getirmek istemişlerdir?

Padişah adına hareket e ttikle rin i öne sürerek Osmanlı ülkesinin


zararına eylem lerde bulunan büyük bürokrasiye karşı Yeni O sm an­
lIla rın yaptığı m uhalefet yalnızca O sm anlı Devletini parçalam aktan
korum ak değil faka t büyük bürokrasinin m utiak gücünü sınırlayarak
kendi statü kayıplarını da telâfi etm ek am açlarını taşım aktaydı.
Bunu sağlam ak için iktid arın tek elde toplanm asını zara rlı b ir
güç olara k g ö rüyo rlar ve iktid arı M ontesquleu‘den esinlenerek kuv­
v e tle r ayırım ı ilkesi ile sınırlandırm a am acını taşıyorlardı. Şurayı
Üm met. Şurayı Devlet ve M eclisi Âyan'ın kurulm ası ile bu kuvve tler
ayırım ı ilkesi g e rçekleştirilecekti. Bu şekilde ba şta padişahın o ld u ­
ğu m eşrutî b ir idare öngörülüyordu.
İşte siyasal iktid a rın m utlak gücünün bu şekilde sınırlanm ası
şeriata dayandırılm ak istenm iştir. Bu konudaki yaygın Yeni O sm an­
lI görüşü ş ö y le d ir: B aşkalarının özgürlüklerine dokunm am aları için in ­
sanların özgürlüklerine sınır kon ulm alıdır ve insanlara da özg ürlü­
ğü Tanrı verdiği için bu sınırlam a İşlem i de gene en İyi Tanrı ta ­
rafından yap ılaca ktır. Bu nedenle m eşrutiyet rejim ini Tanrıya da ­
yanan hukuk bilin ci, yani şeriat, düzenlem elidir.
Bu arada egem enlik hakkının halka verilm esini savunan Yeni
O sm anlIlar bunu da dinsel b ir tabana otu rtm a kta sakınca görm e­
m işlerdir. Devlet kişile rin kendi İstekleri İle bira raya gelerek oluş­
tu rd u kla rı manevî bir şahsiyettir. Bu nedenle Devletin, kendini mey­
dana getiren kişilerin çıkarla rın a ters düşen herhangi b ir çıka rı o la ­
maz.
Bu, Rousseau'dan esinlenilen «genel İrade» kavram ı da, gayet
iğ re ti şekilde, ş e ria t’da yer olan «Biot» kurum u ile karşılanm ak is­
tenm işti. Padişahın İslâm cem aatine sem bolik olm aktan öte ye g it­
meyen hesap verm esi olan biat, hiç b ir zam an b ir halk egem enli­
ğ in i tem sil eden kurum olm am ıştır. Çünkü k ö tü padişahın halk ta­
rafınd an d e ğiştirilm e si «Biat» kurum unda b e lirtilm em iştir.
Bu şekilde batıda be lli b ir sınıfın siyasal ha kla r elde etm ek İçin
ülkü le ştird iğ i kavra m lar ve halk için, halk tarafınd an yön etim İlke ­
le ri b ia t kurum unda yerini bulam am ıştır.

Soru 42 : Yeni Osmanlı hareketi sorunlara çözümü neden dln’de


aramıştır?

Yükselmeye, Osmanlı bütünlüğünü sağlam aya ve batı uygarlığı dü-


reyine varm aya yönelm iş Yeni O sm anlIlar hareketinin, toplum un har­
cı olarak İslâm î esasları kullanm asını b ir çe lişki olarak yoru m la­
yabiliriz.
Fakat bunun b ir çelişki olm asının suçunu Yeni O sm anlIlara y ü k ­
lem ek haksızlık olur. Çünkü Osm anlı toplum unda görev yapam ıyan
ve k ü ltü r İkileşm esi doğuran ba tı kurum larını İslâ m î tabana o tu rt­
mak Yeni O sm anlIlar tarafınd an kaçınılm az olm uştur.
Geniş O sm anlı kitle le rin in yabancılık çekm eden katılacakları b ir
6lstem l yaratm ak iç in , baş vuru la cak tek çare siyasal sistem i to p ­
lum İçerisinde en yakın k ü ltü r ve değer sistem ine dayandırm ak o la ­
caktır. Am a batıdaki tem sil ve denetim kuru m lan ne İslâm d inin de
ne de sanayileşm em iş, farklılaşm am ış b ir altyapının kaderci ve o to ­
rite r yansıması olan Osmanlı siyasal kültüründe bulunm aktadır. S ta­
tü kaybından dolayı batılaşm aya karşı çıkan Yeni O sm anlIlar, sos-
yo-ekonom ik yeteneksizliklerden dolayı yabancı ve olum suz karşıla­
nan batı kurum larını şeriata dayandırarak sürdürm ek İstem işlerdi.
Batıda çok başka gayelere ve sosyal güçlere dayanılarak kurulan
bu kurum ların şeriata dayanarak yaşayam ıyacağı ise farkedilem em iş-
tl. Ama özellikle Namık Kemal bunu belki de aşırı İyim serliğinden
dolayı görem em işti. Tıpkı rom anlarında özlem ini çektiğ i açıkça b e l­
li olan ve ancak batı kültü rle rind e bulabileceğim iz kahram anlarının
da sanayileşm iş, bur|uva top lum larında bulunabileceğini görem em iş
olm ası gibi.

Soru 43 : Yeni OsmanlIlar aradıkları çözüm yollarında neden ba­


şarısız olmuşlardır?

Yeni O sm anlIlar arad kla rı ve uygulam ak İstedikleri İslâmî ta ­


bana otu rtu lm uş çözüm yollarında başarısız olm uşlardır. Çünkü ato -
mlze olm uş, farklıla şm ış toplum larda, kişinin kendi toplum sal çıka r­
ları ve fa rklıla şm ış değerlerine dayanan tem sil organlarının benzer­
leri ne Osm anlı ne de İslâm toplum u yönetim tecrübelerinde yer
etm iştir.
Nam ık Kemal ve arkadaşlarının tem el çe lişkisi ş u d u r : Devleti
kuran İnsanlar o devletin hukukunun da neye hizm et edeceğini en
İyi kendileri bilirler. Halbuki Yeni O sm anlılar kurd ukları devletin hu­
kukunu Tanrının kura lla rın a bırakm aktaydılar.
Ekonom ik ve sosyal çıkarla rın ın tam bilin cin e varm ış batı bur-
luvazlsinin. o çıkarla rı korum ak için yaratm ış olduğu ve bu anlam ­
da batılı toplum ların tabi! b irer ürünü olan batı sosyal ve siyasal
kurum larının, daha o m odernleşm e ve sosyal farklıla şm a düzeyine
erişm em iş OsmanlI toplum unda yaşıyamıyacağı farkedilm em lşti. Far-
kedilem eyişinln önem li b ir nedeni de Yeni O sm anlIların b ire r b u rju ­
va olm ayışında yatm aktadır. Burjuvaziye özgü çıkarla ra sahip olm a­
dıkla rı için burjuva kültüründen yoksun olan bu insanlar, bam başka
Çıkarlara hizm et için ge rçekleştirilm iş batı kurum larını iyi niyet ve
vata npe rverlikle yü rü te bilece kle rini sanm ışlardı. Bu nedenle em per­
yalizm e açılm a sonrası Osm anlı toplum unda. İğreti batılaşm a sü re ­
cine doğan tepki, kültü rel, sosyal ve ekonom ik yetersizliklerden ö tü ­
rü tek yaygın değer ve biline sistem i olan dine dayandırılm ış, k u ru l­
mak İstenen özgürlükçü düzen bütün iyi niyetlere rağmen gerçekle­
şem em iştir.

Soru 44 i Jön Türk hareketi çözüm yollarını neden Yeni Osman­


lIlar kadar Oin'de aramamıştır?

Yeni O sm anlIlardan sonra. Osmanlı im p arato rluğ un u içine d ü ş­


tüğü uçurum dan çıkarm ak, dağılıp parçalanm asını önlemek ve tek­
ra r güçlü bir Devlet haline sokmak için Osmanlı toplum unda g e rçek­
leşen, Batıdan esinlenen fik ir akım ları ve siyasal eylem ler, dinsel
dozlarım giderek yitirm işle rd ir. Ö rneğin özgürlükçü bir m eşrutiyet
siyasal yapısı altında Osmanlı toplum unu parçalanm aktan kurtarm a
Çabasına yönelm iş b ir Jön T ürk hareketi, bir anlam da devamını teş­
kil e ttiğ i Yeni Osmanlı hareketinden bu yönde ayrılm a kta İdi.

«Pozltivist» ve «Elitist» görüşlerin egemen olduğu Jön T ürk h a ­


reke tlerin de birleşm e v e kurtuluşu n sağlanm ası. Y eni O sm anlIlarda
olduğu gibi toplum un tek ortak malı olabilecek dinsel inanç ve de­
ğe rle rd e aranm am ış aksine « M illiye tçilik* ve «Türklük* kavram ları
İşlenm iştir. U ygar b ir toplum olm anın ve m odernleşm enin s ta tik ve
geleneksel bir toplum kültü rün ü yaşatacak İslâm d in i ile gerçekleşe­
m eyeceği görüşünde blrleşllm iş ve Yeni O sm anlılorın «Osmanlı M il­
liy e tç iliğ i* b ir «Türk M illiyetçiliğine» dönüşürken «Islâm» da toplum ­
sal b ir hare olarak kullanılm aktan vazgeçilm iştir. Bu tutum cn radi­
kal görüntüsünü Kem alist kurtuluş savaşı ve devrim le r sırasında ve r­
m iştir. Bunun ana nedeni, Din’I daha İyi kullanan ve istism a r eden
b ir m uhalefeti bastırm ak değil faka t çağdaş b ir ulusu yara ta cak ve
yaşatacak b ir öğ reti ve id eo lojinin, yaygın, kozm opolit ve soyut bir
Islâm öğ retisi İle gerçckleşem lyeceğinln kesinlikle görülm esidir.
Soru 45 : 31 M art neye hizm et e tm iştir?

31 M art Osmanlı toplum unda dinin siyasal am a çla r İçin na sıl


İstism ar edildiğinin en açık b ir örneğidir.
A sker-b üro krat bir n ite likte olan ve «Merkeziyetçi» b ir siyasal
sistem savunuculuğunu yapan ittih a t v e T erakki karşısında «Ademi
M erkeziyetçi» ve ilişkile rin d e daha halkçı olan H ürriyet ve itilâ f pa r­
tis i, siyasal m ücadelesinde Din'den büyük ölçüde yararlanm ıştır. D i­
nî b ir ö rg ü t olm am asına rağmen am açlarına ulaşmak için D in'i İstis­
m ar etmesi H ürriyet ve İtilâf için kaçınılm az olm uştur. B atılaşm anın
görüntüsüne duyduğu yabancılık ve çe ktiğ i s ıkın tıla r yüzünden d ü ş­
manlık besleyen halk yığınları, İttih a t ve T erakkiyi «gâvurluk» la su ç­
lamış, söm ürüyü ve yokluğu onlardan b ilm iştir. Böylece toplum daki
bu dinsel m uhalefet. H ürriyet ve itilâ f p a rtisin i İster İstemez e tk ile ­
miş ve halk tarafından, özgürlükçü ve halkçı olara k bilinen p ro g­
ram ı dinsel b ir n ite liğ e de büründürülm üştür. O günkü sosyo-ekono-
mlk ko şu lla r ve k ü ltü r yapısı içerisinde özgürlüğün ve halkçılığın,
d in cilikle özdeşleştirilm esi doğaldır.
31 M a rt hareketini em peryalizm in oyunu olarak niteleyen de b ir
hayli çoktu r. Alman ta ra fta rı olan İttih at ve T erakkiye karşı İngiliz-
lerin desteklediği H ürriyet ve İtilâ fın çekişm elerinin, aslında O sm an­
lI toplum unu nüfuz bölgelerine alm ak İsteyen bu İki dev em peryalist
gücün çekişm eleri olduğu ön erilm ektedir. Bunun tartışm ası tabiî kİ
burada yapılamaz. Fakat açık olara k beliren gerçek şudur kİ, kim in
adına yapılırsa yapılsın, H ürriyet ve Itilâfçı Prens Sebahaddin. y o ­
ğunlaşm akta olan İslâm î m uhalefeti kendi siyasal görüş ve İnançla­
rını gerçekleştirebilm ek için seferber etm eyi başarm ıştır. O kum a­
mışın okum uşa, alaylının m ektepliye, ezilenin ezdiğini zannettiğine ve.
yüzyıllar boyunca sü re n b ir durgunluğun değişim ine o la n ölesiye
düşm anlığını İçeren 31 M art olayı, örn eklerin i C um huriyet T ürkiye’­
sinde do gösterecek, modernleşen bir toplum un yara ttığı bunalım ­
la rın bedelini günahsız K u b ilâ y 'lc r ödeyeceklerdir.

Soru 46 : K urtuluş Savaşımıza karşı dinsel propaganda neden yer


yer başarılı olm uştur?

K urtu luş Savaşımız sırasındaki antl-K em alIst dinsel propagan­


danın yer ye r tutm asının en büyük nedeni uzun yıllar savaşların s ı­
kıntı ve aci6inı çeken halkın a rtık savaşarak kurtulm asının üm idini
tam am en y itirm e sid ir. Uzun seferberlik yıllarından bezmiş olan yor­
gun ve sefil halk yığınları İle ellerindeki malı m ülkü tam am en kay­
bedeceğinden korkan b ir kısım eşraf, Anadolu ih tilâ lin e ya m acera
gözüyle bakmış, ya da halk düşmanı gâvur İttih a tçıla rın yeni b ir
bozgunculuğu olarak tanım lam ıştır. Bunda en büyük rolü v a rlık la rı­
nı düşm anlara şirin görünm ekle koru yaca klarını sanan iş b irlik ç i e ş­
ra f oynom ış ve m aalesef, işgal kuvve tleri yer yer sevinç g ö sterile­
riyle karşılanm ışlardır.
Sosyal ve ekonom ik gerlkalm ışlık nedeniyle çıkarla rı ulusal dü ­
zeye ulaşm am ış ve bu n6den!e çağdaş b ir m illiye tçilik ve ulusçu­
luk anlayışından m ahrum halk yığınları, geleneksel siyasal anlayış­
la rın a ters düşen b ir (M illiy e tç i baş kaldırm ayı» anlayom am ışlar. Pa­
dişah İradesine karşı gelmeyi y a d ırg a m a la rd ır.
M illi mücadeleye karşı din faktörü nü gerek İstanbul Hüküm eti
gerekse de İşgal kuvve tleri sonuna kadar kullan m ışlar ve m illi cep­
heyi bu şekilde İçeriden çökertm eye çalışm ışlardır. Bu arada A nka­
ra H üküm eti de Dini bir problem haline getirm ekten d ikka tle kaçın­
mış ve hattâ İsta nb ul'da ki Şeyhülislâm ın K em alistlerl gâ vurlukla İt­
ham eden Fetvasına Ankara M üftüsünün fetvası İle karşı çıkm ak zo-
runluğunu duym uştur.

Soru 47 : Osmanlı toplumunda din hakkında sonuç olarak ne


söyleyebiliriz?

O sm anlı İktid a r yapısının tekelci n ite liğ i ve toplum da kendin­


den bağım sız olarak gelişecek her tü rlü sosyo -eko nom k hareketin
karşısına dikilm esi, devleti, O sm anlı toplum unda kayıtsız şartsız ege­
men kılm ış, Batıdaki gelişm eler sonucu toplum tarafından süre kli
o lara k etkilenen ve değişen de vle t yapısı O sm anlIlarda, tam te rsi­
ne, toplum u etkileyen ve değiştiren b ir unsur olm uştur. Devlete ka r­
şı çıkacak, onu sınırlayacak başka hiç b ir ö rg ü t ya da sosyal gü­
cün olm am ası toplum da b ir çıka r ve değor farklılaşm ası da ya ra ta ­
m amış, toplum , böylesine sta tik ve hiyera rşik b ir yapıya çok uygun
olan Islâm dininin sosyal ve kü ltü re l egem enliği altına kolayca g ir­
m iştir. Sosyo-ekonom ik hareketsizlik, bu egem enliği kıracak yeni de­
ğ e r ve k ü ltü r kalıpları yaratam adığı İçin İslâmî yasalor ve kü ftü r ba­
tıd aki em peryalist gelişm eye kadar O sm anlı toplum unda egemen
kalm ış fa ka t O sm anlIların em peryalizm e açılm alorından sonra fo n k­
siyonunu b ir «muhalefet» olara k sürdürm üştür.
O sm anlı sosyo-ekonom lk gelişm e süreci, anlaşılacağı üzere, İç
ve dış etke nle r nedeniyle sanayi devrlm lnl ge rçe kle ştirici bir a tılı­
mı olanaklı kılam am ıştır. Böyle b ir yoksunluk son ucu Osmanlı Dev­
le ti A vrupa'dan geri kalm ış ve bu geri kalm ışlığını batıdan kopye e t­
meye çalıştığı birtakım ku ru m la r İle giderm e çabasına düşm üştür.
B atıda 6anayi devrim inln doğal sonucu olarak beliren elyosal ve
sosya l ku ru m la n , bu kurum ların yaşaması İçin gerekli toplum sal te ­
m ellere sahip olm ayan Osmanlı toplum una tepeden inme getirm e ça­
baları, iğ reti bir m odernleşm e süreci, yozlaşm ış b ir toplum düzeni,
halkın büyük kısm ının siyasal kü ltü r ve yaşantısına te rs düştüğü İçin
b ir kü ltü r ikileşm esi yara tm a ktan ö te gidem em iştir.
Em peryalizm e açılm adan bu yana O sm anlIlarda din. toplum u-
m uzda sü re kli olarak batı düşm anlığı İle özdeşleştirilen b ir unsur o l­
m uştur. Batıda sosyo-ekonom lk gelişm enin doğal ve sıhh atli ürün­
le ri olara k beliren burjuva kurum larının, Osm anlı toplum unda ken di­
le rine ç o k yabancı, yalınkat ve sosyolo|lk bakımdan bu kurum ların
yaşam alarına çok elverişsiz bir toplum sal bünyenin üstüne iğ reti bir
biçim de yerleştirilm eye çalışılm ası, beklenen faydayı sağlayam am ış,
kalkınm a ve gelişm eyi sağlam ak şöyle dursun, Batılaşm a Osmanlı
toplum unda sınırlı bir züm renin palazlanm asını sağlayarak bölücü ve
ayırıcı olm uş, toplum da b ir k ü ltü r İkileşm esi yaratm ıştır.
Batılaşm ayı ve kendilerine hiç b ir yara r sağlam ayan bu kuru m ­
la n b ir tü rlü benimsemeyen halk, düzenin giderek bozulmasını ve
yoksunluğun giderek artm asını, İslâm dininden ve kültüründen a yrıl­
mak olara k nitelediği Batılaşm aya yormuş, kendisinin daha fazla
söm ürülm eslnl gerçekleştiren değişim e, dinsel İnanç ve yoru m larla
ka rşı çıkm ıştır.
III. BÖLÜM

TÜRKİYE’DE TEK PARTİLİ DÖNEM VE DİN

S oru 48 : C um huriyetin İlk yılla rın da T ürk toplum unun sosyal ve-
İk tid a r yapısı nasıldı?

Kem alist devrim , ancak b ir burjuva düzeninin üst yapısını m ey­


dana getiren parlam enter rejim i g e rçekleştirdiği ve devrim den sonra*
burju vazin in gelişm e ortam ını sağladığı anla m lard a bir burjuva d e v-
rlm idir.
Bu anlam da b ir burjuva devrim i olarak nitelenen Kem alist dev­
rim , aynı zamanda büyük ölçüde b ü rokra tik ve askerî bir ağırlığa sa­
hipti. Bu bü rokra t ve aske rle rin A nadolu'da devlet kurm a çabaları b i­
raz da «Kul o lab ile cekle ri b ir kapıyı» yara tm a k çabalarıdır. Bu an­
lam da ilk Osmanlı b ü rokra tlarının siyasal ve ekonom ik davranışlarının^
uzantısını C um huriyet A sker bürokra tlarında da görm ek m üm kün­
dür. Haklı sayılabilecek bir «Cılız C um huriyeti Korumak» kaygısı İle
devletin dışında her türlü gelişm e ve birikim kuşku ile karşılanm ış,,
de vle t sadece be lirli kişile ri kendi eliyle kalkındırm a dışında ken­
dine rakip olması m uhtemel her oluşum u önlem iştir. Yalnız Genç
Türkiye C um huriyetinde şu önem li gerçegl de gözden uzak tutm am ak
g e re k ir: O da artık O sm anlIların ilk devirle rin de olduğu gibi T ü rk i­
ye C um huriyetinin sta tik b ir toplum görüntüsünde olm adığıdır. Genç:
Türkiye C um huriyetinde a rtık ekonom ik çıkarla rın ın b ilin çle rine sa­
hip sın ıfla r İyice b e lirm iştir. Osmanlı toplum unda İse sınıflar bu lu n­
m aktaydı ama b u n la r ge ne llikle m eslek ka te gorilerinin tem sil e ttiğ i
Sınıflardı. Bu toplum sal gö rün tü sınıf çatışm ala rına değil fa k a t uyu­
şum una dayanıyordu.
O to rite r b ir dinsel çerçevenin b ir araya g e tird iğ i bu sta tik to p ­
lum da ancak egemen b ir sınıftan söz etm ek m üm kündür. O da ka-
pikuIu sınıfı İdi. Ekonom ik b ilin ç anlam ında sınıfların olm adığı İlk
OsmanlI devirlerinden sonra. Batıya açılm anın g e tird iğ i ekonom ik e t­
kenlerle, ekonom ik İlişkileri yansıtan sınıfların tohum larının atıldığını
ve bu sınıfların Osmanlı devletinin çöküşündeki ro lle rin i görüyoruz.
Türkiye C um huriyetine ge çişte de artık ekonom ik çıka r çatışm a­
sını yansıtan sınıfların varlığını saptam ak m üm kündür. Ne var kİ bü­
tün bu s ın ıfla r devletin tek p a rtili çatısı altında yan yana ve İç ¡ce­
birler.
Egemen sınıf olan b ü ro k ra tla r gene tarih î eğ ilim le ri İçerisinde
egem enliklerini bu ekonom ik bilin çle rine sah ip sınıflara karşı kıs­
kançça korum aktadırlar. Yalnız bu konuda artık geleneksel Osman-
Jı b ü rokra tları kad ar başarılı olam ıyacaklardır. Çünkü Kem alist de vrim ­
le b irlikte gelen batılı siyasal düzen yalnızca burjuvazinin giderek
.güçlenmesine yol açmamış fa ka t güçlenen burjuvaziyi de nlsbeten
paylaşılan ve özgür İktida r İlişkileri İçerisinde e tk ili olmaya hazır­
lam ıştı.

Soru 49 : Cumhuriyetle birlikte batılılaşma yolunda gerçekleştiri­


len devrimler özetle hangileridir?

G elişim in sağlanması ve «m uasır m edeniyet seviyesine» ulaşıl­


m ası İçin gerekil çağdaş ortam ın ve koşu lla rın gerçekleşm esi İçin
ba tılaşm a yolunda sırasıyla şu yeni adım lar a tılm ış tır:

1. Lozan barış görüşm eleri öncesinde, «Saltanat» kurum una son


v e rilm esi (1 Kasım 1922).
2. Yeni devlet düzeni olara k «Cumhuriyet» İn benimsenm esi (29
E kim 1923).
3. Yabancı okul binalarının İçindeki dinsel İşaretlerin, v.b., k a l­
d ırılm a sı (7 Şubat 1924).
4. H ilâfet kaldırılm ıştır. Şerlye ve Evkaf vekâ le tleri kaldırılm ış
yerine devleto bağlı b ir Diyanet İşleri Reisliği kurulm uştur. Tevhidi
T edrisat Kanunu kabul e d ilm iş tir (1 M art 1924).
5. Tekke, Zaviye ve T ürbeler kap atılm ıştır (2 Eylül 1925).
6. Şapka ve kıyafet kanununun kabulü (28 Kasım 1925).
7. Türk M edenî Kanunu kabul edildi ve 4 Ekim 1926 da yeni I I -
r a r e t ve Ceza Kanunları ile b irlik te yürürlüğe g ird i (17 Şubat 1926).
8. Batı takvim inin kabulü (1926).
9. 1924 Anayasasının «Türkiye D evletinin Dîni Islâm dinidir»
d iy e n 2 nel maddesi ve «Ahkâmı Ş eriye’nln tenfizi» ni M eclisin gö-
revlerl arasında sayan 26. m addenin çıkarılm ası ve M eclis yem inle­
rin in la ikle ştirilm e si İle la iklik kanunlaşm ıştır (14 Nisan 1928).
10. L a tin alfabesinin kabulü (3 Kasım 1928).
11. T ürk Kadını seçm e ve seçilm e hakkını kazandı (5 A ra lık
1934).

Soru 50 : Ulusal egemenlik İlkelerinin sağlanmosrnm toplumsal


sonuçları neler olmuştur?

U lusal egem enlik İlkelerinin sağlanm asının toplum sal son uçla­
rının en önem lisi, genç Türkiye C um huriyetinde, giderek güçlenecek
bir burjuva sınıfını oluştura cak bir dönem i başlatm ası olm uştur.
Bur|uvazinln güçlenm esine yol açan Kem alist dönem in batılaşm a
ha reke tlerin in başında, her türlü saltanatı ve teo kra siyi reddeden bir
6lyasal sistem olarak cum huriyet rejim inin kabulü gelm ektedir. S al­
tan atın kaldırılm ası ve la ik cum huriyet ilke le rin in kabulü, İslâm î il­
kelere göre tek elde toplanm ış olan siya sal kudretin toplum da d a ­
ğılım ını sağlam ış ve ulusal egem enlik gerçek anlam da sağlanm ıştır.
Ulusal egem enlik burada henüz halk egem enliği olm am ış­
tır. C um huriyetin ilk yılla rın da İktidarı halk değil fa ka t b ü ro k­
ra t sınıfın öncülüğünü yaptığı, üretim İlişkile rin i kontrol eaen ta­
rım ve tica re t burjuvazisi paylaşm ışlardır. M odernleşm e s ü re ç le rin i
de m okra tik b ir yönetim le sürdürüp tam am lam a yoluna g itm iş bü tün
toplum larda hayatî önem i olan bur|uva sınıfı ancak açık, İktid a r ya­
pısı paylaşılan ve ekonom ik ve sosyal ç ık a rla r bakımından fa rk lıla ş ­
mış b ir toplum da güçlenip serpllebileceği İçin, ulusal egem enlik il­
kelerinin kabulü, genç T ürkiye C um huriyetinde m illî burjuvazinin ge ­
lişm esine yol aça cak olan en önem!) unsurları m eydana g e tirm işle r­
dir. Böylece parla m e nter bir sistem i, sosyolo|lk anlam da geçerli v e
İşle ye b ilir bir ortam a kavuşturacak sınıfsa l gelişm elerin İlk ö n em li
ad ım lan a tılm ıştır.

Soru 51 ı Cumhuriyetin Hk yıllarında Islâmcı başkaldırma hangt


sosyo-ekonomlk nedenlere dayanmaktadır?

P atrona İsyanından 1950’lere ka d a r olan bütün m uh alif cereyan­


la r ve k itle hareketleri dalm a bir dinsel içeriğe sahip o lm uşla r ve
ge ne llikle Batı kurum larına tepki olara k be lirm işlerd ir. Hattâ, 1950*
lerden sonra da gerek DP, gerekse AP iktid a rla rı zam anında bu tep­
ki bizzat ik tid a rla r tarafından sürdürülm üş, egemen sınıfların söm ü-
rü düzeni sonucu beliren ekonom ik çıkm azların yarattığı sosyal bu­
n a lım la rın günahı rejim de ve Batılı kurum larda aranm ıştır. Bu anlam ­
d a 1950 sonrası iktid a rla rı b ire r m uhalefet gibi davranm ışlar, kendi
ellerinde bulundurdukları kurum lardan şikâyet etm işler ya da şikâyet
eder görünm üşlerdir. Böyle davranm alarının nedeni söm ürü düzeni­
ne b ir suçlu bulm anın yanı sıra dem okratik b ir rejim de halkçı bit
görünüm kazanm ak için halkın tepkisiyle aynı paralelde bulunm a ç a ­
basıdır. Celâl Bayar, «Üçüncü S elim ’den bu yana bütün ye n ilik ha­
re ke tle rin in tepeden tabana, yukardan aşağıya» yapıldığını ve «Dev­
letin üst yapısını teşkil eden kuvvetlerin çe şitli sebepler ile batılaş-
tna zorunluğunu duyduğunu ve bunu halka kabul ettirm eğe ça lış tı­
ğını» söylem ektedir. G erçekten de. İsm ail Cem ’in ve İdris Küçük-
Ö m er'in çok doğru teşhis e ttikle ri gibi, halk tepeden inm e yen ilik­
le ri kabul etm em iş ve 1950’ye kad ar oluşan her yen ilik hareketi ve
batılaşm a söm ürüyü o ölçüde yoğunlaştırdığı için halkın gözünde
yoksullaşm a ile batılaşm a eş değer olm uşlardır. Yeni gelişen ve ka-
pita listle şen bir toplum da henüz tam anlam ıyla sağlam b ir denetim
ve denge sağlayacak p lu ra lis t b ir ortam gerçekleşm ediğinden, ege­
men sınıfların çıkarlarının rahatça tem sil olunacağı parlam enter b ir
-siyasal yapı ve zengine daha zengin olm a şansı tanırken fa k ire pek
b ir şey getirm eyen liberal bir ekonom ik sistem Islâm cıların gözünde
batılaşm ayı gerçekten söm ürüyle b ir tutm uş, sanayileşem em enin so­
nu cu oluşm ayan bir farklıla şm a, toplum a yeni değerler kazandıra-
m ayınca, halkın düzene tep kisin i iste r istemez dinsel bir niteliğe bü­
ründürm üştür.

Soru 52 : İslamcı başkaldırmanın 1950’lere kadar uzanan belli


başlı niteliği nedir?

Islâm cı başkaldırm anın 1950’lere kadar uzanan be lli başlı nite­


liği bütün iktid a rla ra m uh alif olm asıdır. Ş eriattan uzaklaştıkları ve
batılaşm a denen belâyı halkın başına sardıkları için bütün ye n ilik­
çi padişahlar, Tanzim at b ü rokra tları, İttih a t ve T erakki hep gâvur­
durlar. C um huriyeti ku ra n la r da şeriattan büsbütün uzaklaştıkları için
aynı suçlam adan kurtulam am ışlardır. Onlara göre A tatürk, S elân ik'in
başlarına m usa lla t ettiğ i b ir «gök gözlü gâvurdur.» Geniş halk k it­
lelerine toplum un sosyo-ekonom ik koşullarından ötürü yabancı ka­
lan. halk çoğunluğuna b ir şey kazandırm ak şöyle dursun söm ürü
düzenini büsbütün hızlandıran, yara rlı şeyler olab ile cekle ri top lum
tarafınd an benimsenm eyen, toplum a anlam sız gelen ve toplum un
İnançlarına ters düşen, birtakım şeyleri tepeden İnme o la ra k zorla
kabul ettiren C um huriyet - Batılaşm a hareketinin toplum daki egemen
değerlerle nasıl tezata düştüğünü M ehm et A kif şöyle haykırıyor «Dini
ta k lit, dünyası ta k lit, adabı ta k lit, kıyafeti ta k lit, kelâm ı ta k lit, hulâ-
6a h e r şeyi ta k lit b ir m ille tin fe rtle ri de insan ta k lid i d e m ektir ki,
kab il değil, h a kiki b ir heyet’i içtim a iye vücuda getirem ez, binaena­
leyh yaşıyamaz.»

Soru 53 t Çok partili hayata geçiş denemeleri neden başarısız


olmuştur?

Batılaşm aya karşı süre kli ve yoğun b ir m uhalefet cephesi ya­


ratan Islâm cı akım la r A ta tü rk devrim lerlne ve tek p a rti devrinin ba­
tıcı, laik. C um huriyetçi a ske r-bü rokrot aydınlarına büyük düşm anlık
beslem işler ve zaman zaman örgütlenen fa k a t başka gayelere yönel­
m iş m uhalefet hareketlerine de rha l dam galarını vurarak yozlaştır­
m ışla r ve gayelerinden saptırm ışlardır. Ö rneğin a ske r-bü rokrat ik­
tida ra karşı, gelişen burjuvaziyi tem sil eden liberal b ir m uhalefet o la ­
rak beliren Terakki Perver P a rti (1924), Serbest Fırka (1930) hare­
ketlerine, laik cum huriyet düzenine tepki gösteren gü çle r hâkim o l­
muş ve her İki parti de rejim tarafından kapatılm ak zorunda kalm ış­
lardır.
Halkın, bü rokra tların yararına çalıştığı İleri sürülen tek p a rti
devrinde CHP, Eşref Edip tarafınd an «frenk m eşreplerin partisi» o la ­
rak ilân edilm ekte idi. Gerçekten de halkın gözünde CHP iktidarı her
şeyi İle bu toplum a yabancı olan ların, âdeta yeni b ir sınıfın ik tid a ­
rıdır. «Halk bu yeni sınıfı, Ankara P alas'ın yanındaki yıkıntıdan, çul­
lar çap utla r içinde, onlar kü rkle ri ve fra kla rı ile dans etm eye g e lir­
ken ancak görebilm ektedir.»
Batılaşm a ha reke tleri ve değişen sosyal bünyenin g e tird iğ i ıstı­
rap la rı bu yeni sınıf ile özdeşleştiren halk, ona cephe alırke n, mu­
ha le fe tini kaçınılm az olara k dinsel bir çerçeve içinde yapm ıştır. Ka­
çınılm az olarak diyoruz; çünkü geri kalm ış b ir toplum sal yapıda he­
nüz farklılaşam am ış sosyal çıka r ve bilin çle r, halkın tep kisin i ister
istem ez tek yaygın değer sistem i olan dinsel yapıda örgütlem esine
yol açm ıştır. Dinsel tepki de rejim in tem ellerine yönelm iş bir mu­
halefet olduğu İçin yeni iktid a r sahipleri tarafınd an anında ezilm iş
ve bu dinsel m uhalefete İsteyerek ya da istem eyerek a ra cılık etm iş
elyasî p a rtile r kısa öm ü rlü olm uşlardır.
Soru 54 1950'lerde «Halk» He «İslamcılar» arasında bir ayırım
yapmak gereği doğmuş mudur?

Burada «İslâmcılam deyim ini kullanm a gereğinin nedeni artık


1950’lerden sonra dinsel m uhalefeti halkın bütünüyle özdeşleştirm e­
nin yanlış olacağına inandığım dandır. 1950'lerden başlayarak. 1960'
lardan sonra daha da hızlanan bir gelişm e süre cin in, egemen s ın ıf­
ların yanısıra, halkın büyük bir kesim ine de gelişm eden eskiye o ra n ­
la oldukça büyük p a y verdiği açıktır. İnsanlar toplum um uzda gene
söm ü rülm e ktedir ama bu ta rih boyunca en az söm ürüldükleri zam an­
dır. Ö rneğin ka p ita lis t gelişim sonucu büyüyen b ir işçi sınıfı Türk
halkının gelişm eden, geçm işe oranla, daha yüksek pay aldığı b ir
kesitini m eydana getirm ektedir. Düzeni dinsel değerlere bağlayarak
ve şeriatçı b ir siyasal yapıya o tu rta ra k geri götürm ek İsteyenler hal­
kın değişim den m utlak zarar gören bir k e s itid ir ki kendilerini bütün
Türk halkıyla özdeşleştirm ek olanaksızdır. Bu nedenle onlara «Is-
lâm cılar» dem ekle yetinm eli ve de m okra tik hayatı giderek vazgeçil­
mez b ir un sur olarak benim seyen halkım ızdan ayırm alıyız.

Soru 55 1950’lere kadar toplumsal düzenin günahlarının tek so­


rumlusu olarak neden bürokrasi görülmüştür?

Tek p a rtili dönem de kuşkusuz düzenin tek hâkim i ve tek söm ü­


rü cü sınıfı b ü ro kra tla r değildir. Önceden de b e lirtild iğ i gibi te k p a r­
ti çatısı a ltın da bü rokra tların yanı sıra egemen sınıfları meydana
getiren tica re t burjuvazisi, eşraf ve ka p ita list tarım yapan top ra k ağa­
ları da vardır. Bozuk düzenin gerçek tem silcisi olan bu gelişen bur­
juvazi, kendisini ve m a rife tle rin i, halkın gözünden saklam asını bilm iş
ve sanki düzenin baş sorum lusuym uş g ib i bürokrasiyi öne sürm üş
ve onu suçlam ıştır. B atılaşm anın görünüşüne karşı olan halk İse ger­
çekte n de karşısında hep b ü rokra siyi görmüş, d in sizliğ i İcat ederek
ekonom ik söm ürüyü onların savunduğuna inanm ıştır. Böylece asıl
söm ürü düzenini yaratan gü çle r halkla iğ reti b ir ittifa k kurm uş ve
ha lkın kafasında söm ürüyü ve yabancılaşm ayı te m s il eden batılaş-
m aya sözde karşı çıkarak kendilerine İktida r yolların ı açm ışlardır.
Halk İse batılaşm adan en fazla bu bur|uva sınıfının çıka r sağladığı­
nı ve bu yeni sınıfın batılaşm aya karşı h iç b ir c id d î harekette bulu­
nam ayacağını görem em iş, aksine, «onların İktida rın da ç irk in karıla­
rının bile güzelleşeceğine inanm ışlardır.»
Soru 56 : 1945’lerde değişen dünya koşullarının Türkiye’deki
siyasal sonuçları ne olmuştur?

1945’lerde, değişen dünya koşullarının, T ü rkiye ’yi de ön plana ç ı­


karan değişim i sonucu Türk toplum unda b e lirli b ir ha re ke tlilik yara­
tılm ıştı. En önem li olarak Türkiye'de giderek daha da gelişen tic a ­
re t ve tarım bu rju vazisinin artık tek p a rtin in d a r kapılarından k u r­
tulm ak İsteği belirm ektedir.
A rtık devletin ekonom ik hayata ağırlığını koym ası burjuvaziyi ge­
liştirm eye değil, aksine, onu sınırlandırm aya başlam ıştır. B urjuva­
zinin, bü rokra sinin geleneksel kon tro l edici nite liğ i sonucu. V a rlık
V ergisinden sonra b ir de T oprak Reform u ile çevrelenen çık a rla rı,
dem okrasi tü rkü le rin in artm asına yolaçm ış, değişen dünya k o şu lla ­
rının da zorlam ası İle ç o k p a rtili düzene geçilm iştir. G eçm işin ceber-
rut görünüm ü, yeni uluslararası İlişkilerin getireceği elverişli eko­
nom ik k o ş u lla r ve bütün kötü lüklerin kaynağı olan batı savunucusu
b ir C.H.P., yeni kurulan D.P.’nin İk tid a r olm a olasılığını ve arzusu­
nu yoğunlaştıran nedenlerdi. Hele çok ta ra flı b ir seçim işin İçine g i­
rince yıpranm ış İktid a ra m uhalefet «çığ g ib i b ü y ü y e c e k tin
IV. BÖLÜM

TÜRKİYE'DE ÇOK PARTİLİ DÖNEM VE DİN

Soru 57 : Bürokrasinin vo C.H.P.’nln geleneksel şanssızlığı nedir?

B ü ro kra tla rın ve C.H.P.’ nin geleneksel ta lih sizlikle ri halkın gö ­


zünde batılaşm a ile özdeşleşm iş olm alarıdır. D.P.’nin ta lih i ise «CHP
g ib i halkı karşıdan söm ürenlere yah ut söm ürüye â le t olanlara d a ­
yanm ak yerine, b izza t halkın yanında olup onu söm ürenlere d a yan­
masıdır:«
1946 - 1950 arasında D.P.’nin gelişim in i T. Z. Tunaya şöyle a n ­
la tm a kta d ır :
«1945’ten önce, m uhalefet kitle si hazırdı. 1945’de dünya ş a rtla ­
rının da yardım ı İle CHP'ne karşı m uhalefet başlam ıştı. DP geniş
hoşnutsuzluğu b ir ip tid a î m adde olarak kullanm asını bilm iş ve ge ­
niş b ir kitle kendisini benim sem iştir. T e k p a rti ik lim i değişince de.
çe şitli fik ir akım ları, bu arada. M eşrutiyet İslam cılığını değişik şa rt­
la r altında devam ettirm ek İsteyen b ir cereyan da ortaya çıkm ıştır.
Bu cereyan, Türk devrim hareketlerinde yer alm ış, m uhafazakâr çev­
releri d ile getirm iş ve m uhalefetin destekleyicisi olm uştur. Bu fik ir ­
ler, iktid arın tereddütlü ve m aksatlı tutum la rı ile siyasî hayattaki te ­
sirle rin i g itg id e a rttırm ışla rd ır. Bu artm a bilhassa CHP ik tid a rın ın
ekonom ik buhranı içinde, oy toplam a po litika sının gelişm esi ile o ra n­
lı olm uştur. Çok p a rtili re|im , sosyal hayat içinde bastırılm ış, fa k a t
İçin için yaşam aya devam etm iş olan dinci cereyanları can la ndır­
m ıştır. B u n la r kendilerini M eşru tiyetin Islâm cı cereyanına bağlam ış­
lardır.»
Tek p a rti dönem inde halk, «ceberrut» olarak nite le diğ i ve çek-
liğ i sıkın tıla rı halktan ve dinden kopm uş devletten bildiği İçin, e tk i­
le ri zamanımıza kadar uzanan bir bü rokra t ve CHP düşm anlığı iç i­
ne g irm iştir. Siyasal davranış ve tutum ların, siyasî hâ tıra larla bu de­
rece şartlanm ası, cok p a rtili dönem de CHP'nin başarı şansını dü ­
şüre n büyük bir etken olm uştur.

Soru 58 : DP’nln ilk yıllarında İktidar ile dinel cephe arasında­


ki dostluk diyalogu nasıl kurulmuştu?

OP aracılığı ile iktid ara gelen tic a re t ve top ra k burjuvazisi, h a l­


kın kısa vadedeki çıkarla rın a karşı gelişecek en yoğun b ir burju-
valaşm a dönem ini artık başlatm aya hazırdı. Ama kendini iktid ara
g e tirm iş halk kitle lerine de te rcih le rin d e ki isabeti doğrulam ak o la ­
nağı verilm eliydi.
Başbakan, M eclise sunduğu ilk D.P. program ında, atutan ve tu t­
m ayan inkılâplar» ayırım ını yapm akta. 1952'de ise soruna te k ra r
dönerek «İnkılâp kanunları halk tarafınd an benim senmemişse, ja n­
darm a zoruna dayanacaksa, m illî vicdanın hilâfına olan bu kurum ­
la n kaldırm ak dem okratik idarenin başta gelen vazifesi olmak İcap
eder» dem ekteydi.
Secim bölgelerinden ayaklarının tozu ile gelen DP m ille tve kille ­
r i ilk kanunlardan biri olarak Ezanın Arapça okunm asını ge çire cek­
lerdi. Gene M enderes, İzm ir DP k o n g re s in d e :
«Şimdiye kadar baskı altında olan dinim izi baskıdan kurtard ık,
in k ılâ p softalarının yaygaralarına ehem m iyet verm eyerek Ezan-ı M u-
ham m ediyeyi ara pca laştırdık. M ekteplere din de rsle rini kabul ettik.
Radyoda Kur'an oku ttu k. T ürkiye devleti m üslüm andır ve m üslüm an
k a la ca ktır. M üslüm anlığın icapları ye rin e getirilecektir.» d iy o r ve Se~
b ilü rre ş a t d e rg isi de kendisini şöyle s e lâ m lıy o rd u :
«27 senedir hic b ir hüküm et reisi m üslüm anlık hakkında bu ka­
d a r yüksek bir sevgi ve alâka gösterm em iştir.»
Yine N. F. Kısakürek, bu konuşm adan sonra, M enderes’e şöyle
h ita p etm ekte idi :
«Eğer şu İki sözü gerçekten söyledinizse :
1. «inkılâp so fta la rın ın yaygaralarına lağm en...»
2. «Türkiye m üslüm an bir de vle ttir ve m üslüm an kalacaktır»,
te k ra r ediyoruz, partinize, siyasî m uhitinize, kabinenize, tezatlarınıza
ve hatıra gelen ve gelmeyen her şeyinize rağmen, en az ve halis ta ­
rafınd an. azat kabul etmez köleliğim izi kabul buyurunuz.»
Soru 59 DP İla dinci cephe hiç çatışmadı mı?

B urjuvazinin dine verd ikle ri tavizler, çık a r gördü kleri ekonom ik


sistem i teh dit etm ediği İçin bu tü r tavizler DP İktidarının süresince
devam edecektir. Fakat 1951’ lerde giderek yoğunlaşan dinsel akım ­
lara karşı, devletin bu akım ların elinde olm adığını kesinlikle belirtm ek
am acı İle dinsel akım ları kısa b ir süre baskı altın da tutan D.P. hü­
küm eti. islâ m i kan attan gelen korkunç bir tep ki ile karşılaşm ıştı. Ti-
canî ha reke tlerin e karşı 1951'deki A ta tü rk kanunu hazırlıkları nede­
niyle (25 Temmuz 1951'de kabul edilm iştir.) N. F. Kısakürek Büyük
Doğu dergisinde, «İnönü'ne M ethiye» başlıklı yazısında, D.P.‘ye fena
şekilde çatm akta ve şöyle dem ektedir :
«Sayın İnönü, Türk m illetin in tek ve aziz gayesi olarak sizden,
eserinizden, ruhunuzdan ve tesirinizden kurtulm ak isterken ö yle ş a rt­
lara çatm ış bulunuyoruz ki (m üm künse kulağınızı iyice açmanızı ri­
ca ederim ) sizi aram ak felâ ketin i saadet gibi görm eğe başlıyoruz.»
Bu kısa süreli baskının a kisle ri, hele A. E. Y alm an'a M alatya'da
yapılan su ika st İçin alınan tedbirlerden sonra, zamanım ıza kad ar
gelm iştir. «Bir yahudiden bir fincan kan a k tı diye bütün m üslüm an-
lar M alatya hapishanelerine doldurulm uştu» diyen M. Ş evket Eygl.
1970'lerde bile hâlâ o günlerdeki baskılardan şikâyet etm ekteydi.
1951’lerdeki baskı uzun sürm em iş ve tavizler yeniden başlam ış­
tır. Bu tavizler sonucu T ican ilik, N urculuk, ve N akşibendî hareketle­
ri zaman zaman canlılık gö sterm işle r ve özellikle N urculuk kendini
1960’lardan sonra da h issettirece k b ir ge lişim gösterm iştir.

Soru 60 : DP'nln başarısının temelinde ne yatmaktadır?

D.P. İktida rın ı yalnızca dine tavizler vererek ayakta durm ayı ba ­
şarabilen b ir ik tid a r olarak takdim etm ek çok yanlış olaca ktır. D.P..
İktida rı sırasında, özellikle 1955'lerde, o zam ana kadar Türk top lu-
m unda görülm em iş bir h a re ke tlilik yaratm ış, enflasyonist b ir uygula­
ma sonucu köylünün satın alm a gücü a rttırılm ış, esnafın yüzü gü l­
m üştür. Ekonom ik çıkarlarının az ç o k tatm in ed ild iğ ini gören halk
k itle le ri bir kere daha tercih in in isabetini görm üş ve dine tavizler
verirken batılı kurum lara, aydınlara karşı görünm e çabası içinde
olan D.P.’yl meydana getiren egemen sınıfları da kendilerinden bir
parça saym ışlardır.
Halkın yüzünü nisbeten güldürecek olan ekonom ik kalkınm a ko-
fiusu nd a D.P. çok atılg an ve cesurdur. M enderes, halkın gözü ile
'görmesi gerektiği hizm etler hakkında şöyle ko n u şm a kta d ır:
«Türkiye'nin yüzde sekseni köylerde yaşıyor. Köylerde üretim
to p ra ğ a bağlıdır. T oprak iyi tohum İster, gübre iste r, makine İster,
su la m a İste r... Köylüm üz bunları b ir başına yapamaz. Devlet o la ­
rak ona elim izi uzatmam ız gerekli. Z ira a t Bankası yolu ile. Koope­
ra tifle r yolu ile, ucuz faizli kred ile r bağlayacağız. Köylüm üz bunları
k u lla n a ra k m akine alacak. Tohum unu ıslah edeceğiz, onu ekecek.
Ucuz gübre sağlayacağız, onu kullanacak. B unlar da yetmez. M alını
pazara götürebilm esi için yolunu yapacağız, sağlığını koruyabilm esi
Icin içm e suyunu getireceğiz. Sağlık m em urlarını ayağına kad ar g ö ­
türeceğiz. Bu da yetm ez. M ahsulünü değer fia tiy le satm asını tem in
edeceğiz. Toprağa dayanan istihsal deyince, buna kara yolları po ­
litikası, dem iryolları po litika sı, bütün sulam a tesisleri, lim a n la r girer.
Bütün bunları yapmak İçin paraya İhtiya ç vardır. M aliye V ekili a r­
kadaşım ız, kesenin ağzını açm anın ça re le rin i arayacak...»
Para bulm anın çaresi dış borçlanm a olara k belirecek, T ü rk h a l­
kı gerçekten b ir ko la ylık ve rahatlam a dönem ine girerken, çok uzak
olm ayan bir gelecekteki malî bozgun ve ekonom ik tıkanm anın te­
m e lle ri atıla caktır.

Soru 61 : D.P. İktidarının İlk yılla rın da ekonom ik gelişm enin sa­
yıla rla tanım ı nedir?

1950 - 53 yılla rı arasındaki ekonom ik h a re ke tlilik sonucu m illî ge­


lird e k i artış tem posu % 13‘ü bulm uştur. H alkın tüketim gücünü a r­
tıra cak tarım ürü nlerin de ki yüksek fiy a t p o litika sı esnafın ve tic a re t
e rb ab ın ın keselerinin dolm asını sağlayacaktır. 1946 50 dönem inde
% 10 oranında düşürülen buğday fiy a tla rı, 1951 - 55 dönem inde % 16
a rtırılm ış , pancarda yükse liş % 23, pam ukta ise % 47’ye ulaşm ış­
tır. 1950 yılında 14.5 m ilyon he kta r olan e k ili arazi alanı 1954‘te 19.6
ve 1960’da da 23.2 m ilyon hektara ulaşm ıştır. Z ira a t kred ile rin in a r­
tış ı sonucu oluşan bu büyüme tra k tö r sayısının artışına da yakın­
d a n bağlıdır. 1949 yılında 1750 olan tra k tö r sayısı 1952 yılında
31.415'e yükselm iş, 1960 yılında İse 40.000'i aşm ıştır. Z iraî kredi to p ­
lamı ise 1948'de 235 m ilyon lira iken. 1953’te 1 m ilyar 212 m ilyon
lira ya ulaşm ış ve 1957’de 2 m ilya r lirayı geçm iştir.
Devlet bankalarının özel teşebbüse açtığı kredi İse 1950‘dekl 300
m ilyond an 1960'dakl 7.5 m ilyara varm aktadır.
Sanayileşm ede İse 10 ve daha yukarı Işcl çalıştıran İşyerleri
1950 - 60 arasında şöyle b ir artış g ö s te rm iş tir:

1950 1951 1052 1953 1954 1955 1956 1957 1958 1959 1960
2618 2747 3028 3504 3850 4262 4612 4632 5121 5205 5603

1927 1960 yılla rı arasında sanayi kolunda çalışa nların sayısı,


genel nüfusa orunları ve o rta ve büyük sanayide istihdam odilen İş­
çile rin sayısal gelişim i şöyle gö ste rile b ilir:

SINAÎ İŞGÜCÜ. ORTA VE BÜYÜK YAPIM SANAYİİ


KURULUŞLARINDA ÇALIŞAN İŞÇİ MİKTARI

1927 1935 1940 1950 1955 1960


A sıl m es'ekleri sana­
yi olan 15 vs daha
yukarı yaştaki
nüfus (bin) 285,7 574,0 533,1 637,6 892,7 1.125,7
Sınaî nüfusun 15 ve
daha yukarı yaşta­
ki nüfusa oranı 3,2 5,8 5,2 5,6 6,7 7,T
O rta ve büyük yapım
sanayi işçisi (bin) 74,1 73,9 112,9 165,7 220,7 301.2

G örülüyo r kİ sanayide İstihdam edilen nüfus, 1927 1950 arası


23 yıl İçinde ancak 351.9 a rtarke n; bu artış, 1950 - 1960 dönem inde
10 yıl İçinde 488.1 olm uştur. Aynı artışı m illî ge lird e de görm ek m üm­
kündür.
1938'de kişi başına 96 T L o lara k düşen m illî ge lir, 1950’de 428,
TL. olm uştur; 1060’da İse varılan düzey kişi başına 1598 Türk li­
rasıdır.

Soru 62 : D.P. İktida rın ın çöküşü hangi top lum sa l nedenlere d a ­


yanm aktadır?

D.P. devrindeki ekonom ik h a re ke tliliğ in sayısal görünüm ü bir ön­


ceki cevapta b e lirtilm işti.
Fakat bütün bu ekonom ik h a reke tliliğin , önceden de b e lirtild iğ f
gibi, aslan payının inşaat sanayii ve tica re t tarafınd an yutulm ası,
köklü ve dengeli b ir kalkınm a sağlayam am ış, sad ece «her m ahalle­
de b ir m ilyonerin yaratılm ası» na yaram ıştır.
Halkın, özellikle Batı bölgelerindeki halkın, İlkel gereklerini k a r­
şıla ya n en flasyo nlst p o litika D.P.’yi halkın gözünde başarılı kılm ıştır
om a y a tırım la r kalkınm anın köklü bir şekilde sağlanm asını s a ğ la ­
yaca k n ite likte olm adığı ¡cin, ga yrı m enkul spekülasyonlarına ve t i­
ca re te harcanm ıştır. 1954 57 arası, özel s e k tö r sanayie ortalam a
635 m ilyon yatırırken ga yrim enkule 1,5 m ilya r lira yatırm aktadır.
Enflasyondan en fazla zarar gören sab it g e lirli vatandaşlar a ra ­
sın d a iktid ara m uhalefet şiddetle artm ış, dine ve irtica a v e rile n ta ­
vizlerden zaten gocunan aydın, asker - bü rokra t sınıf, ülke çapında
b ir m uhalefetin öncülüğüne başlam ışlardır. Plansız kalkınm a ve cnf-
la syo n ist para po litika sı dış ödem eler dengesini iyice bozmuş, ca-
f e olara k gidilen 1958 devalüasyonu toplum da pahalılığı taham m ül
« d ilm e z hale ge tirm iştir. Halk kesim inde de başlayan ş ;kâye tler so­
n u cu m uhalefetin daha yoğunlaşm ası, D P . iktid arını anayasa dışı­
n a itm iş, uygulanm ak İstenen baskılar son çare olan ordu m üdaha­
le s in i gerçekleştirm iştir. 27 Mayıs 1960’ta D P. dönem ini sona e rd i­
re n hareket, aslında sadece özgürlüklerin korunm ası ve rejim i m u­
hafaza am acıyla yapılm am ıştır; 27 Mayıs, aynı zamanda, burjuvazi
karşısında siyasal bakımdan olduğu kadar enflasyonist bir kalkınm a
m od eli için d e s a b it g e lirli olarak ekonom ik bakım dan ikin ci sınıf v a ­
tan daş m uam elesi gören asker bü rokra tların düzene te p kisid ir.

Soru 63 : 27 MayiB dinel cepheyi ne yönde etkilemiştir?

27 Mayıs sonrası dinsel katılm ada M illî B irlik Kom itesi ve Ku­
ru c u M eclis dönem lerinde göze derhal çarp an bir durulm a g ö rü l­
m ekted ir. Asker • bü rokra t sınıfın ağırlığını taşıyan bu dönem de oy
kaygısında olan p o litik a c ıla r daha geri b ir plana itildiklerin de n, d in ­
sel eylem ler sürecindeki bu durulm a halkın o to rite r b ir tepkiden çe­
kin m iş oim ası ile İzah edile bilir. 1961 Koalisyon dönem inin hemen
b a ş nda dinsel eylem lerde kıpırdam a sezilm ektedir. Bu durum , kı­
pırdam a giderek yoğunlaşıp, fa ka t çok hızlı b ir gelişim haline d ö ­
nüşm eden 1965'lere kad ar sürm üştür. 1955'ten sonra ise. yani A P.‘
nin tek baş:na iktid ara geldiği tarih te n başlayarak, dinel akım lar
1946'dan bu yana, gelişim süreçleri içinde en yoğun fa a liye ti ger­
ç e kle ştirm işle rd ir. Bu artış özellikle K ur’an kurslarında kendini gös­
term ektedir.
Batılılaşm adan hlc bir ç ık a r görm edikleri İçin ekonom ik sık ın tıla ­
rını Islâm iyetten uzaklaşm akta bulm uş olan halk D P. devresinde
h e m ekonom ik olara k biraz rahatladığından ve hem de D.P.'yi «frenk
meşrep» görm eyip onu kendiyle özdeşleştirdiğinden O.P. İktidarına-
karşı dinci bir m uhalefete girişm em işti.
Bu nedenle, aslında kendisine cok yabancı ve karşı ç ka rla ra
sahip sınıfların tem silcisi olan D.P.’yi benimseyen halk, 27 M ay.s
hareketini Islâm ve bu nedenle halk düşm anlarını zo rla g e ri g e ti­
ren b ir araç olarak görm üş ve kısa bir süre ipinde iktidarı O.P. zan­
ne ttiğ i A.P.'ye teslim etm iştir.

Soru 64 : Adalet Partisi Demokrat Partinin bir devamı mıdır?

E vet, halk, İktida rı te kra r D P. zannettiği A.P.'ye v e rm iştir a m a


yanıldığı nokta A P.'nin artık b ir D P. olm adığıdır. A P., gerçi tic a re t,
to p ra k ve sanayi burjuvazisini bir koalisyon halinde bünyesinde bu­
lundurarak iktidarı devir alm ış bir p a rtid ir ama kap italist gelişm e­
nin burjuva sınıfı içinde yarattığı bir ic çelişkiden ötürü bu k o a lis ­
yon 1970 T ürkiye’sinde artık çatlam aya başlam ıştır. Çünkü büyüK
sanayi ve tica re t burjuvazisi 1965’ten bu yana T ürk ekonom ik yaşan­
tısına ağırlığını koym uştur. Bu, ka p ita list kalkınm a yolunu seçm iş
ülkelerde kaçınılm az olarak belirecek ve sonunda, endüstri to p lu m u
olarak belirlenen noktada, sanayi burjuvazisi ke n d i antitezi olarak
yarattığı proletarya ile b irlikte iki ana sosyal güçten birisi olacaktır.
G erçi bugün burjuvazisi Türk toplum unu ne bu ortam a kavuşturm uş
durum dadır ne de toplum da en e tkili sosyal güç olm a durum una
ulaşm ıştır. Fakat bütün bu, D P. devri boyunca ve son b irk a ç yıla
k a d a r A.P. iktid arı için d e çatışm asız ve koalisyon halinde be ra b e r
bulunan egemen sınıfların, sanayi burjuvazisinin gelişm esi sonucu
İttifa k la rı çelişm eye düşm üştür. Sosyo-ekonom ik gelişm e süreci içe ri­
sinde kaçınılm az olarak belirecek olan ve A P.'yi de uzun bir süre­
den beri etkilem ekte olan burjuvazi arasındaki bu çatlam a, sınıfsar
çıka rla rı tem sil etm e bakım ından, A.P.’ye, D P.’ye oranla daha baş­
ka bir görüntü verm iştir.
Gelişen ve serpilen bur(uvazinin siyasal ö rg ütü olm uş olan D P.
İle; hem halkı, hem de burjuvazinin b ir kanadını büyük T icaret ve Sa­
nayi bur|uvazisi lehine söm üren A P.. siyasal ve ekonom ik do ktrin
bakım ından bir benzerlik taşım am aktadırlar.
Bu şekilde, genel olarak baktığım ızda, 1965’ lerden sonra T ü r­
kiye’de buriuva sınıfı içerisinde ç ık a r farklılaşm asından doğan b ir
çözülm e görmekteyiz. Büyük ve Küçük bur|uvazi arasındaki bu ç ö ­
zülm enin sonucu, kendisini A P 'd e k i büyük çatlam a ile belirtm iş ve
genellikle küçük burjuva kökünden gelen ve o sınıfın ç ıka rla rım
tem sil eden 41 kişilik grup, artık büyük bur|uva g irişim le rin in daha
fazla tem sil edilm ekte olduğu A.P.'den kopm uştur.

Soru 65 : 1960 sonrası ekonomik gelişme toplumsal güç denge­


sini nasıl etkilemiştir ve küçük burjuva neden tedirgin
olmaktadır?

1960 sonrası ekonom ik gelişm e, burjuvaziyi, ekonom ik çıka r


fa rklıla şm a sı nedeni İle parçalam aya başlam ış v e ekonom ik tabanı
zayıfla m a ya başlayan küçük burjuvazi ile ekonom ik gelişm eden en
büyük paylan alan sanayi ve dış tica re t çevre le ri sosyal ve ekono­
m ik İttifa kla rın ı çözm eye başlam ışlardır. Çünkü bir toplum da g e li­
şen bir sanayi kolu, kaçınılm az olarak toprak ve küçük tic a re t b u r­
juvazisini söm ürecektir. Çünkü artık onların beslendiği tabandan bes­
lenm em ektedirler ve Türkiye sanayileşm enin tarım ı söm ürerek ger­
çekleşe ceği noktasına artık ulaşm ıştır. Bu nedenle ürünlerine d ü ­
ş ü k taban fiy a t koym aktan, toprak gelirlerinden yüksek vergi a lm a ­
ya k a d a r ta rım üzerinde çeşitli baskılara geçilecektir. Hattâ sanayi
bur|uvazlsl, İktidarı tek başına etkileyebilecek b ir güç durum una ge ­
lin ce sanayie akta rıla cak fonları a rtırm ak İçin b ir toprak reform u b i­
le İsteyebilir. Çünkü toprak reform u, hem üre tim i artırm anın, hem
d e tarım g e lirle rin i toprak ağaları İle tefecilerin ellerinde ça rçu r o l­
m a kta n kurtarm anın en makul yolu olarak görülecektir. Ö bür yan­
d a n açılacak bir alüm inyum fabrikasının yakın zam anda koca b ir ba ­
k ırc ıla r çarşısını kapatacağı, bir plastik sanayiinin o bölgedeki çö m ­
le k ç i. yem enici, derici g ib i esnafın ekmeği ile oynayacağı dü şün ülü r­
se. küçük ticare t ve sanayi burjuvazisinin de büyük sanayi bu rju va­
zisin e ters düşen çıka rla rı savunacağı açıktır. Sanayileşm enin, kapi­
ta l b irikim in in artırdığı üretim sonucu toplum da tüketim fa zla la şa ­
cak, özellikle şehirlerdeki pazarlam a koşu lla rı, süper - m arke tleri ve
bü yü k tic a ri ş irke tle ri ön plana itece ktir. Yoğunlaşan uluslararası t i­
care t. ith a lâ t ve ih ra ca t alanında zengin ve güçlü b ir sınıf y a ra tır­
ken, İç piyasalarda da ekonom ik h a reke tliliği kon tro l eden ve hiz­
m etinde, tic a ri koşulları en yeni tekn ikle rle kendi şirke tle ri lehine çe­
v ire n , hangi m alın ne zaman, hangi ko şu lla r altında sürüleceğini b i­
lim sel yönden araştıran uzm anlar bulunduran, yeni bir tic a re t bur­
juvazisi belirm ektedir. A yrıca tüketim alanı, şim d ilik yalnızca bü­
yü k şehirlerde olm asına rağm en, Ordu Pazarları, Glma, T arko gibi
büyük ş irke tle r ve ko o p e ra tifle r tarafından önem li ölçüde e tkilen m ek­
te d ir. Bu gelişm eler küçük tic a re t burjuvazisini de olum suz olarak et-
ikilem ekte, esnaf ve küçük ta c ir her geçen gün k a p ita lis t gelişim in
o lu ş tu rd u ğ u büyük tica re t burjuvazisi tarafından biraz daha ezil­
m e kte d irle r.
Böyle b ir ortam da büyük bur|uvazl İle küçük burjuvazi ayrılacak
v e bunu kaçınılm az olarak b ir çatışm a izleyecektir.

Soru 66 : 1965'lerden sonra sanayi burjuvazisinin durumu ne öl­


çüde güçlenmiştir?

1950’den 1969'a doğru gelişen b ir sürece baktığım ızda m illî ge­


l i r içinde tarım payının % 49 9'dan % 32.8'e düştüğünü, sanayiin de
% 15.8'den % 26.4'e çıktığını görm ekteyiz. Bu gelişm eden de g ö rü l­
düğü gibi, sanayi toplum içinde giderek güçlü bir durum a gelm ekte
ve artan m illî gelirde de, sanayiin oynadığı roiün yanı sıra, yine biz­
zat sanayi içinde de büyük burjuvazinin egemen olm aya başladığına
tanık olm aktayız. Tuncer Bulutay bunu şu şekilde ortaya koym ak­
ta d ır :
« İm a lâ t s a n a y iin d e bü yü k iş y e rle ri o la ra k n ite le n ile n 10 kişiden
t a z la ç a lış tıra n ö z e l k e s im e a it k u ra m la rın , im a lâ t s a n a y ii g e liri ¡Çin­
'deki k a tk ıla rı y ılla r b o y u n c a a r tm ış tır.
«Söz konusu özel kesim işyerlerinde im a lâ t sonucu yaratılan kıy­
ametin, T ürkiye im alât sanayii g e lirin e oranı 1950 yılında 0.3200 İken
hemen hemen devamlı b ir artış göstererek 1962’do 0.4397 olm uştur.
«Büyük İşyerleri katm a değerinin T ürkiye im a lâ t sanayii g e liri­
me oranı 19S3'de 0.3766 iken, devam lı bir artışla 1967’de 0.4991'o ç ık ­
tığı görülm e ktedir. Bu durum büyük işyerlerinin im a lâ t sanayii İçin­
d e k i önem inin yılla r boyunca arttığ ın ın açık b ir k a n ıtıd ır...
«1963 yılında, 1 0 -1 9 , 2 0 - 49 kişi çalıştıran İşyerlerinin payında
b ir azalm a m eydana gelirken, 50 kişiden fazla ça lıştıra n işyerlerinin
ba tkısın d a b ir artm a olm uştur. N isbî önem inde en fazla düşüş olan
iş y e rle ri 1 0 -1 9 kişi çalıştıran kurum lardır. Buna karşılık en çok a r­
tan lar. önce 200 - 499 kişi, sonra 1000 ya da daha fazla ç a lış tıra n ­
la rd ır.
«1950 yılında İşyeri başına İm alât sonucu yaratılan kıym et
121.557,46 TL. iken bunun 1931’de, genel fiy a t artışına göre, 323.326,70
T L . olm ası gerekirken, bu değer 1961’de 453.022,45 olm uştur.
«Aynı şekilde, 1963 yılında firm a başına katm a değer, 1.131.293,13
TL.’dır. 1967 yılında gerçekleşen İşyeri başına katm a değeı
2.272.253,43’tür.
«1963- 1967 süresinde, 10 ve daha fazla kişi çalıştıran özel ko-
sim e a lt İm alât İşyerlerinde katm a değerin, İndeks olarak, 100'der»
220.04'e çıktığı hesaplanabilir. Aynı sürede, T ürkiye toplam ı o lara k
İm alât sanayii g e lirin in artışı 100’den 169.39’a çıkm ak şeklinde o l­
m uştur. Son rakam (169.39), İm alât sanaylindekl küçük ve büyük Iş-
yerlerlndekl ortalam a artışın ölçüsü olarak alınabileceğine, bu o r­
talam ada büyük işye rleri büyüm esinin de (220.04) katkısı t ulunaca­
ğına göre, küçük im alât sanayiinin 1964 - 1967 süresindeki büyüm e­
sinin çok az olduğu ortaya çıkar. Böylece de, küçük burjuvanın, A R.
İktidarı süresinde gerçekleştirilen iktisa d i büyüm eden çok az pay a l­
mış o ld u ğ u belirm iş o lu r.ı

Soru 67 : Küçük sanayi bur|uvazlsinln yanı sıra küçük tarım bur-


luvazisi de ezilmekte midir?

Türkiye'de büyük sanayi ve ticare t bur|uvazisi lehine beliren b u


gelişm e sonucu küçük im alâtçı ve küçük ticare t burjuvazisi ezilm ek­
te, toprak burjuvazisi ise, büyük toprak burjuvazisi dışında, öncmiR
b ir şekilde tehdit edilm ekte ve söm ürülm ektedir. Ö rneğin 1967’de Z i­
raat Bankasınca tarım sektöründen 1.868.498 kişiye kredi da ğ ıtılm ış­
tır. 500 liraya kadar olan kredilerin ve rild iğ i çiftçi sayısı 807.378,
501 - 1000 lira haddindeki krediyi a la n la r ise 475 332 kişidir. Her ik i
haddin de borçlu toplam ına oranı ayrı ayrı % 43,21 ve % 25,43, to p ­
lam olarak % 68,64'tür. Bu arada 100.000’ in üzerinde alm .ş o la n la ­
rın sayısı sadece 253’tür ve borçlu toplam ına oranı % 0013’tür. T a­
rım sal kredinin ipotek karşılığında ve rild iğ i de gözönünde bulundu­
rulursa. büyük işletm elerin, ç o k büyük çoğunluğu meydana getiren
küçü k üre tici aleyhine nasıl ezici bir üstünlük taşıdıkları açıkça»
be lirir.

Soru 68 : Kapitalist gelişmeye karşı direnişin İslamcı İçeriği


nedir?

G elişen kapitalizm karşısında tutunam ayan ve giderek kayb et­


tiği çıkarlarını korum ak için direnişe geçen küçük burjuvazinin tüm ü­
nün dinsel bir cephe arkasında sosyo-eKonomik sistem e m uh alefet
e ttik le rin i önermek gerçekçi bir yorum olamaz. Başka bir ekonom ik
sistem içerisinde, tarım sektörüne prim vererek ve ka p ita list p a tla ­
mayı yavaşlatarak, dengeli, ağır ve uzlaştırıcı b ir po litika nın izlen­
mesi küçük bur|uva arasında birçok ta ra fta r bulabilir. Fakat ge­
lişen kapitalizm in kendilerinde yarattığı statü ve g e lir kaybını a h lâ k -
sizlik, üc kâğ ıtçılık gibi unsurlara bağlayıp, çöküntüyü batı ekono­
m ik sistem ine açılm ada gören ve çoğunluğu esnaf ve küçük ç iftç i
olan kitle ler, dinsel bir m uhalefete katıla cakla r, ekonom ik ç ık a rla ­
rını din aracılığı ile savunacaklardır. Sanayileşm e karşısında bazı
bölgelerde sönm ekte olan esnaf ve sanatkâr çevrelerinin tem silcisi
o la ra k T ürk siya sal hayatında beliren M illî Nizam Partisi, altın da
hızla kayan sosyo - ekonom ik tabanı dinsel b ir id e o lo ji ile tutm aya
çalışa nların örg ütü olarak belirm ektedir. K apitalizm in yarattığı deği­
şim sonucu, içinde yaşadıkları geleneksel ortam ı da kaybeden k ü ­
çük esnaf, el san atkârları ve küçük çirtçile r, kendilerine yabancı
ve haksız gelen yeni ortam da kişilik krizi geçirm ekte, sosyal yapı
içe risin de tutunacak b ir yer ara m aktad ırlar.
Islâm ın toplum içerisinde yaygın b ir değer olm asının yanı sıra,
değişim e m uhalefetin dinsel olm asının önem li bir başka nedeni bu­
lunm aktadır. İslâm dini statik bir toplum yaşantısı sağlayacak e k o ­
nom ik ve hukuk kurallarını içerm ektedir. H üküm dar ta n rıd ır ve top­
lum da herkes kendini ona adam ıştır. Onun kitabı olan ve bütün ger­
çekleri ifade eden K u r’an hüküm leri değişmez ve önem ini yitirm ez
b ire r kura ld ır. Çünkü insanları yaratan Tanrı her şe y i insanlardan d a ­
ha İyi b ilir ve görür. İşte bu değişim i ön le yici niteliği, İslâm dininin
çökm ekte olan sın ıfla r arasında siyasal bir dünya görüşü o la ra k be­
nim senm esine ve ka p ita list gelişim in yukarıda b e lirtilen değişm ele­
re yol açm ası, bu değişm elerden zarar görenlerin, değişim i engelle­
yen İslâm î ilkele ri siyasal eylem olarak benim sem elerine sebep o l­
m uştur. A.P. devrindeki ka p ita list gelişm eyle b irlikte artan Kur'an ku rs­
ları ve İmam Hatip okullarının nedeni ge ne llikle burada yatm ak­
tadır.

Som 69 : Kapitalist gelişmeye karşı Isfâmcı akım yalnızca eko­


nomik nedenlere mİ dayanmaktadır?

B atılaşm aya karşı Islâm cı tepkinin aınsel tabanı yalnızca haksız­


lığa ve söm ürüye karşı bir başkaldırış değildir. Ö zellikle 1960’lardan
sonra gelişen bu tepki, aynı zamanda güzel, düzenli ve âdil olan e s ­
kiye dönm enin de bir ifadesidir. Çünkü ka p ita list söm ürü yalnızca
halkın ekmeği ile oynam am ış, onun o statik, kendi içine kapanık ve
kendi küçük dünyasından ibaret yaşantısını da alt üst etm iştir. Sa­
nayileşm e küçük el sanatlarını öldürm eye başlam ış, tarım da m aki­
neleşme yüzbinlerce köylüyü top ra ktan koparm ış, ataiarım n yaşama
düzeninden kopan yığınlar, sırtla rın d a yorganları, şe h irle rin gecekon­
du dram ını yaşamaya koşm uşlardır, insanları çalışm ak Icin g u rbe t e l­
lere kadar savuran sosyo - ekonom ik patlam a, yüzyüze ilişkin in sa­
m im iyetini, eski sıcak kom şuluk iliş k ile rin i, kadının erkeğe, küçüğün
büyüğe ola n e ski sıcak saygısını da yo k e tm iş, insanlar yabancı ve
karm aşık bir dünyada kendilerine yeni b ir kad er ve yeni b ir k iş ilik
aram a uğraşına düşm üşlerdir. Bu yabancı düzen, bu İnsanı se vd iğ in ­
den koparan, alıştığı âdetleri, ö rfle ri yıkan, değerleri a lt üst eden dü­
zen, herkesin yerli yerini b ild iğ i bereketli eski düzene dönülerek s o ­
na erd irilm e lid ir. İşte bu gelişm e ve kapitalistleşm e süreci İslâm cıla-
rın gözünde sadece söm ürüyü yoğ un laştırm akla kalmamış fa ka t to p ­
lum yaşantısında zararlı d e ğ işiklikle r meydana g e tirm iştir. Ş eriatın
düzenleyeceği b ir toplum da ise değişim in g e tirm iş olduğu a cıla r, a y ­
rılık la r dinecek, y itirilm iş değerler te kra r kazanılacak ve in san lar es­
ki m utlu yaşantılarına döneceklerdir. Batılaşm a sonucu gelen lâ ik
C um huriyet yapısı ve yeni sosyo-ekonom ık düzen, toplum da genel­
likle b ir dinden uzaklaşm a anlamı doğurm uş ve yeni düzenin b ir kı­
sım halkın, özellikle esnaf ve küçük sanatkârlarının, g e lir ve sta tü
kaybına yol açması ve onları m utlak b ir yok olm aya doğru sü rü k­
lem esi onlarda, başlarına gelen bu belânın lâik ve ka p ita list kuru m -
lardan geldiği kanısını gü çle ndirm iştir. Gene İsm ail Cem 'in de d iğ i
gibi, yeni sosyo-ekonom ik düzenin g e tird ikle ri Islâm cıların ç ık a r doğ­
rultusunda olsaydı mesele çıkm ayabilirdi. Ama mesele çıkm ış ve ka­
p ita lis t gelişm enin doğal sonucu olarak çökm eye ve yok olm aya baş­
layan bazı sınıf ve züm reler, Islâm cı akım ları sürdüren u n su rla r
olara k toplum da belirm işlerd ir.

Soru 70 : Yabancılaşma nedir ve dinsel akım lar üzerinde etkisi


ne olabilir?

Düzenin yabancılaşm asının tem elinde yatan, yine, k ü ltü r İkileş­


m esini yaratan Batı ku ru m la n ve ekonom ik sistem leridir. Fakat Ba-
tılaşm a yalnızca tepki görm ekle ve benim senm em ekle kalm am ış, to p ­
lumda önemli düzenleyici fon ksiyon ları olan birtakım kurum ve de­
ğerlerin de yerini alm aya çalışm ıştır. Ö rneğin C um huriyetle beraber k a ­
bul edilen lâik ilke le r hemen o anda Din’in toplum da yüzyıllardan be­
ri gördüğü fon ksiyon ların yerini alam am ışlardır. C um huriyetle b irlik ­
te toplum a b ir burjuva kültü rü de vermek m ümkün olabilseydi o za­
man ümmet kültü rün ü ferdiyetçi bir kü ltü rle yıkm ak olasılığı güc
kazanacaktı.
Ama değişen kuru m lara duyulan yabancılık, toplum u gene üm ­
met yapısı İçinde örgütlenm eye İtmiş, Kemalizm kısa sürede yeni b ir
k ü ltü r oluşturam adığı için halk yığınlarına yabancı kalm ıştır.
Yabancılaşm a, bu anlam da, giderek farklıla şan , parçalanan ve
değişen bir toplum a ayak uydurm ayan, o toplum daki yeni yerim b ir
tü rlü bulamayan ve kendisini aşıp gitm iş yeni toplum düzeni ile ken­
d in i özdeşleştirem eyen kişinin, toplum dan soyutlanm a halidir. Bu
d u rum d a kişinin inandığı, değer verdiği no rm lar yıkılmış., gelenekler
ve d a vran ışlar değişm iş olduğundan, yabancılaşan kişi, kendisi İçin
yıkıcı olm aktan öte b ir anlam taşım ayan yeni düzenin değer ve k ü l­
tü r kalıplarını ahlâksızlıkla, kendi durum unun kötü ye gidişini, top­
lum un kötüye gitm esi ile yorum lam aya çalışa caktır.

Soru 71 Toplum um uzda D in’in k iş ilik bunalım larını çözm edeki


rolü nedir?

Son sosyo-ekonom ik gelişm eler, halk yığınlarının büyük kısmını


Batılı kurum lara karşı eski düşm anlıklarından arındırırken aynı za­
m anda yeni bir yabancılaşm a ve kiş ilik krizini m eydana ge tirm iştir.
Bu yeni kriz sonucu, nicelik olara k daha az fa k a t nite lik olarak daha
tu ta rlı b ir sınıfın artık söm ürüye karşı daha b ilin çli b ir vaziyet a l­
dıkla rı görülm ektedir.
K ap italist gelişm e toplum un sta tik bünyesinde büyük pa tlam a­
lara sebep olm uş, gelişen ulaşım ve haberleşme sonucu in an çlar ve
d e ğ e rle r yıkılm ış, ka p ita list tarım sonucu küçük işletm eler kapan­
mış, sanayileşm e ve büyük ticare t, esnaf üzerinde olum suz e tk ile r­
de bulunm uştur. Bu yeni koşu lla ra adapte olam ayan insanlar yık ı­
lan çevrelerinde e ski alışka nlıklarını ve iliş k ile rin i bulam am ış, ya­
bancı bir toplum da kendilerine bir kiş ilik aram a çabasına düşm üşler­
dir. Büyüyen toplum karşısında kendilerini güçsüz hissedenlerin, ye­
ni düzeni anlam sız bulanların, yıkılan, yok olan, ö rf, âdet ve norm ­
ları yeniden kurm ak isteyenlerin ve ken dilerini toplum dan kü ltü re l
ve sosyal bakım lardan soyutlanm ış görenlerin, yani bütünüyle to p ­
lu m a yabancı olanların im dadına gene din koşm uştur. Fakat bu ge­
leneksel b ir toplum daki gibi dine kaderci bir bağlanm a değildir. Ra­
dika l sağ bugün T ürkiye'deki en b ilin çli sınıfların ideo lojisid ir.

S oru 72 : Statü kaybı ve proleterleşm enin dinse l a kım la r üzerin­


deki etkisi ne o la b ilir?

Batılaşm a ve K apitalist gelişm eden ya ra r görm eyerek çöken st-


n ıfla r, g ö rdü kleri eski İtib a r ve saygıyı da yitirm e ye başlam ışlar ve
hem g e lir bakım ından hem de sosyal hiyerarşide eskiden a ld ıkla rı
yer bakım ından bir statü kaybına uğram ışlardır. Ayrıca kap italizm in
yara ttığı çok yönlü rekabet nedeniyle ya ta rla la rın ı büyük k a p ita lis t
ç iftç iy e satarak ya da a rtık iş görem eyen dükkânlarını devrederek
büyük şehirlere hayat kavgalarını sürdürm eye koşm uşlardır. Bu a n ­
lam da küçük m ülkiyet sahipleri bugün şehirlerdeki fa b rika la ra ya da
ç iftç ile re ırgatlığa koşa n yeni prole te rlerd ir.
D eğişim in bu ezici etkisine karşı direnç içinde olan küçük m ül­
kiyet sah ip lerinin bazıları ku rtu lu şu ve özled ikle ri ad alet ve e ş itliğ i
artık toplum da y itirilm iş olan üm met yapısında ara m aktad ırlar. Şe­
rif M a rd in'in de be lirtm iş olduğu gibi. Üm m et fikrin in insanları b ir­
le ş tiric i fonksiyonunun Islâm da bir de daha soyut bir yönü m evcut­
tur. A llah bütün toplum ayrım larının üzerinde, onların ötesinde b ir
va rlıktır, in san lar, cam iye gelip beraberce nam az kıldıkla rı va kit üzer­
lerinden em ir, kul, fa k ir, zengin kisvesini a ta rla r ve A llah karşısına
aynı ka ta çıkarlar. İslâm iyette dinî m erasim lerin çoğunda bu ö ze llik
doğrulanır. Bunlar, aslında, insanlararası fa rk lılık la rı kapatıcı tö re n ­
lerdir. Islâm b ilginlerin in bize an la ttıklarınd an sınıf, ırk ve m ille t a y ­
rılıklarını kapatm anın, herkesi Allah'ın önünde eşit kılm anın İslâm l-
yetin en kapsayıcı b ir İnancı olduğunu anlıyoruz. A yrıca İslâm k ü l­
türünde, sefahata, isra fa ve kadın erkek ilişkile rin e kötü gözle ba­
kılm aktadır. Egemen sınıfların bugünkü yaşantısına belki de g ıp ta
İle bakan faka t o yaşantıya erişeinem enin verdiği acı ve hınç İle top­
lum daki eski İslâm î cem aat denetim ini özleyen bu ezilen sınıflar, bu
anlam da da b ir odalet arayışı peşindedirler.

Soru 73 : 1970’!er Türkiye'sindeki İslamcı a kım la rla 19. yüzyıl Os­


manlI toplumundakl Yeni OsmanlI akımlan arasında
sosyolo|ik bir benzerlik var mıdır?

S tatü kaybına ve adaletsizliğe karşı İslâm î tem ellere da ya n a ra k


oluşan böyle bir tepki hareketi geniş ölçüde b ir Yeni O sm anlı hare­
ketin i andırm aktadır. Bugünkü bozuk düzene ve kendilerini ezen ka­
pita lizm ve em peryalizm e karşı çıkan C um huriyetin radikal sağ cı­
ları İle B atılaşm anın g e tird iğ i bozuk düzene ve sorum suz büyük bü­
rokra t hegem onyasına karşı çıkan Yeni Osmanlı hareketi arasında:
tem elde hiç bir fa rk yoktur. B ü ro kra tik m aka m lar a rtık yeteneğe ve­
rilm iy o r diye statü kaybına uğrayan arkasız m em urlar olan Yeni O s­
m an lIla r da hareketlerini ve kura cakları yeni düzeni dinsel bir to -
b a n a oturtm uşlardı. Günümüzün radikal sağcıları o n la r gibi muha­
fazakâr olm am akla b irlik te y itird ik le ri statüyü te kra r elde etm ek am a­
c ın ı taşım aktadırlar.

Soru 74 Otoriter kişilik nedir ve dinsel akım lar üzerinde etkisi


ne olabilir?

Dinsel akım ların te m silcile ri, ekonom ik b ilin çle rin in yanı sıra, çok
büyük oranda o to rite r bir k işiliğ e sahiptirler. Dinî çevrelerin bu o r­
ta k n ite liğ i, yalnızca, toplum un yaşantısının her safhasına uygula­
m ak iste d ikle ri İslâm din in in o to rite r ve bükülm ez niteliğinden g e l­
m em ekte fa ka t aynı .zamanda sta tik ve değişim e karşı b ir dünya gö ­
rüşünün yalın katlığının tem elinde yatan' farklılaşm am ış sosyo-eko-
nom ik koşullara da dayanm aktadır. Kötü çevre koşulları, okuma yaz­
m a düzeyinin düşüklüğü, g e lir azlığı ve dünya görüşünü ge liştiro -
cek enform asyon azlığı, o to rite r kişiliğ i besleyen unsurlardır. Ö bür
ta ra fta n o to rite r kişilik de kişinin zihinsel kapasitesini sınırlayın
•onun kendi kendini incelem e ve anlam a yeteneğini de kaldırdığı İçin
kişiyi tutum ve davranışlarında dışardan yönetilen bir robot d u ru ­
m una da sokacaktır. Böyle b ir kişi dünyayı te h like li İnsanlarla ve
teh like lerle dolu görür. A lıştığı ve inandığı şeylere uym ayanları c e ­
zalandırm a arzusundadır. Y eniliklerin, toplum a, fesat çıkarm ak İste­
yen kötü niyetli yabancılar tarafından sokulduğuna İnanır.

Bu tek yönlülük, farklıla şm am ış ve o to rite r bir çevrenin zih in le r­


de o luşturd uğu kavram yeteneksizliğinin sonucu olduğu kadar, ken­
d ile rin e b ir şey kazandırm am ış bir gelişm eye karşı körükörüne bes­
lenen bir hınç, şüphe ve düşm anlığı da yansıtm aktadır, ö b ü r ta ra f­
tan eğitim , gelir, statü düzeyleri yükseldikçe gelişen zihinsel kapa­
site, k iş ilik üzerinde hoşgörü sağlayacak etkilerd e bulunacaktır. Ya­
bancılaşm a, kötü ko şu lla r ve dayakla geçmiş bir çocukluk, garanti
sağlam ayan b ir g e lir ve statü, eğitim sizlik ve farklılaşm am ış b ir çev­
renin e tkisi ile gelişm eyen doğm atik bir dünya görüşü ise düşm an­
lıkla rın aşırı ölçülere varm asını sağlayan ve kolaylaştıran unsurlar
-Olarak nitelenm ektedir.

T ü rkiye ’deki İslâm cıların, sta tü le rin i ve g e lirle rin i giderek k a y ­


beden, gelişen toplum a giderek yabancılaşan, eğitim düzeyleri dü­
şük k iş ile r oldukları gözönünde bulundurulursa, o to rite r k işilikle rin in
ba n g l koşullardan o luştuğ u anla şılabilir.
Soru 75 : Millî Nizam Partisi kimlerin temsilcisiydi?

Yabancı ve söm ürücü b ild ikle ri b ir T anzim at dönem ini, tem el­
le rini Islâm dinin e o tu rta ra k kuracakları e ş itlik ç i bir düzenle yık­
maya çalışan Yeni O sm anlIlar gibi, kapatılan M illî Nizam P a rtisin ­
de örgütlenen küçük burjuva Islâm cıları da, ke n dilerini ezen ve sö­
m üren düzene İslâm î ad alet ve e şitliğ i getirm ek sistem ve cabası
¡Cinde İdiler.
O nların İsteği, k a p ita lis t b ir düzende tek ta ra flı İşleyen kre d ile ­
ri ve bankacılığı faiz yasağı ile sınırlam ak, ekm ekleri İle oynayan ka­
p ita lis t patlam ayı din devletinin dizgin le rine vurm ak, üc kâ ğ ıtçılık ve
nam ussuzlukla ed ln lld iğ ln e kesin inançları olan serm aye karşısın­
da beş pa ralık olan itib a rla rın ı te k ra r kazanm ak ve İslâmî düzenin
getireceği sta tik bir top lum yapısı içerisinde herkesin yerli yerini,
b ild iğ i eski güzel günlere ulaşm aktır.
M illi Nizam P artisi, bu anlam da, gelişm e karşısında, statü, ge­
lir ve itib a rla rın ı y itirm iş b ir kısım küçük ta cir, işletm eci, esnaf ve
el sanatkârının te m silciliğ in i yapm aktaydı.

Soru 76 : alslâmcıîar» la «Milliyetçi Toplumcular» arasındaki.


sosyolo|ik ayniyet nedir?

«M illiyetçi Toplum cular» da aynı «Islâmcılar» gibi ideolojilerine,,


küçük bur|uva u n surlar arasında ta ra fta r bulm a kta dırlar. M arksist an­
lam daki sınıf çatışm alarının kesinlikle karşısında olan «M illiyetçi
Toplum cu» görüş ve ideoloji, sınıflar, züm reler ve ta b a ka la r arası bir
dayanışm anın öngörüldüğü «uyuşumcu» b ir toplum düzenini savun­
m aktadır. T oplum daki fa rk lı sosyal gü çle r arasındaki bu dayanışm a,
m illiy e tç ilik gibi id e a list değerler ve esaslar ilo sağlanacaktır. «Bü­
tün T ü rk le r b ir Ordu» dur. Bu «Ordu» nun m uzaffer olm ası İçin yo­
ğun b ir dayanışm aya ve o rta k bir gayeye İhtiyacı vardır. Bu neden­
le ç ık a r farklıla şm ala rına dayanan sınıf çatışm aları yettne «Ordu»
yu o rta k gayeye ulaştıracak sınıflararası yardım laşm a gerekm ekte­
dir. Toplum içerisindeki farklıla şm ala ra ise, yine bir O rdunun iç in ­
deki gibi, rütbe ve statü farkı gözü ile bakılm aktadır. Bu da g e rekli
b ir unsurdur. Çünkü E ra t’ı zafere götürecek önder ve kum anda he­
yetinin «M illiyetçi toplumcu» görüşte büyük bir ağırlığı vardır.
Toplum daki değişim lere ve farklıla şm ala ra böyle b ir ideoloji İle.
eğilm esi «M illiyetçi toplum cular» a ka p ita list patlam a sonucu m ağ­
du r durum a düşmüş küçük üre tici ve tica re t erbabı arasında ta ra f­
ta r kazandırm ıştır. Durum ları gün g e çtikçe kötüye giden ve k a p ita l’e
karşı büyük hine beslerken sola açılm alardan da (ellerindeki küçük
im kânları da yitire ce kle ri korkusu ile) korkan bu küçük burjuva un­
surları, ken dilerini yaşatacak ve sta tü le rin i koruyacak uyuşum cu bir
toplum m odeline giderek daha çok yaklaşacaklardır. Toplum dü­
zenini, aynen İslâm iyet gibi, sta tik ve dayanışm a esasına göre ku ra ­
cak, fa ka t İslâm i kura lla rda n uzak böyle bir id eo lojinin, toplum da
Islâm cı akım ları besleyen aynı sosyo-ekonom ik ka yn a kta n desteklen­
mesi doğaldır.

Soru 77 : «islâmcılar* ve «Milliyetçi Toplumcular* arasındaki


fark nedir?

M odem toplum un oluşturduğu kaçınılm az b ir sonuç, o top lum ­


daki kişilerin, ken dilerini yu rtta şla rı ve ulusları ile özdeşleştirebilm e
yeteneklerine kavuşm alarıdır. Bu yeteneğin «¡slâmcılar» arasında bu­
lunm ayacağı kesindir. Statü kaybı ve ekonom ik gerilem e sonucu top­
lum un gelişen kısm ıyla ara la rı giderek acılan T ürk Islâm cılarının ken­
d ile rin e karşı işleyen bir düzene tüm üyle karşı koyarlarken ve onu ye­
niden İslâm m illiye tçiliğ i ile yoğ ura rak şekillendirm eye çalışırlarken
«T ürkçülükı gibi «Kavmiyet Dâvaları* İle uğraşm ayacakları acıktır.
K urtuluş yolunda esas olan Islâm lyettlr. T ürklük İse İslâm ¡yetin ¡cin­
de erim eye mahkûm b ir azın lıktır. T ü rkiye ’deki Islâm cıların şoven
m illiye tçi A lpaslan Türkeş ta ra fta rla rın ı «Kuru* ve «Ruhsuz* m illi­
ye tçile r o lara k isim lendirm eleri de bu görüşe dayanm aktadır.

Soru 78 : Sağdaki solcular kavramı nedir?

K a p ita lis t ge lişim in e tkisin i olum suz bir şekilde her gecen gün
giderek hisseden. T ürkiye’nin gelişm iş bölgelerindeki küçük ç iftç i ve
esnaf sınıfları artık iş b irlik ç i sermayeye karşı açık b ir örgütlenm e
hareketini başlatm ışlardır. E rbakan’ın liderliğ ind e İfadesini bulm uş
olan bu hareket, kapitalizm in ve egemen sınıfların iç çe lişkile ri ne­
deni İle dinin egemen sınıflara karşı bir araç olarak kullanılm asını
g e rektirm iştir. Küçük bur|uvaziyi «mutlu v e putlu» azınlığa karşı c i­
hada çağıran radikal sağ liderleri ve İdeologları, ith a lâ t ve İhraca­
tın devle tleştirilm esin i dahi savunm aktadır. Mehmet Şevket Eygl «Bu­
gü n* gazetesinde yayınladığı b ir başm akalede «Türk petrolünden ya­
bancı kasalara akan her kuru şta bir günan ararım» diyerek petrol sö­
m ürüsüne dinsel bir ifade ile karşı çıkm aktaydı...
Bu konuda Taner Tim ur, m ukaddesatçı düşüncenin, som ut g e r­
deklerle karşılaştıkça sosyalist düşüncenin etkisi altına girm esinin
b izler için şaşırtıcı oim am ası görüşünü önerm ektedir.

Soru 79 : 1970’lerln Türkiye Islâmcıları, muhafazakâr Meşrutiyet


Islâmcılanndan temelde nerede ayrılmaktadırlar?

M uhafazakâr m eşru tiyet İslâm cılarının B atılaşm aya karşı gö ster­


d ik le ri tepkinin, b ir k ü ltü r ikileşm esi ve Batılaşm a sonucu giderek yo­
ğunlaşan sosyal ve ekonom ik bunalım ve yabancılaşm a nedenleri­
ne dayandığını belirtm eye çalışm ıştık. Bu anlam da dinsel bir gö rü n ­
tü içerisinde yapılan m uhalefet, yabancılaşm a ve değişim e karşı koy­
ma çabasında olan m uhafazakâr bir m uhalefettir.
Aynı dinsel tepkiyi C um huriyet T ürkiye’sinde de görm ek m üm ­
kündür. Dem okrat Parti hareketine kadar, sayıları Osmanlı toplu-
m undaki huzursuzların ve ezilenlerin sayılarına oranla giderek azal­
m akta da olsa, büyük halk yığınları asker • bü rokra t sınıfın gölgesi
altında küçük faka t im tiyazlı bir tica re t ve top ra k burjuvazisi lehine
İşleyen C um huriyet düzenine gene aynı dinsel tep kiyle karşı çıkm ış,
söm ürünün ve m utsuzluğun nedenlerini agök gözlü gâvur» larda ve
o n la rın g e tird iğ i hak dininden uzak siyasal ve ekonom ik yapıda bu l­
m uşlardır. Halkın yaşam ını İyiye götürm ek bir yana, onu kara m sar­
lığa ve biçare liğ in kollarına büsbütün atan yeni düzenin a rtık sis­
tem leşm iş söm ürüsü ve baskısı, sta tik toplum koşu lla rının yan sıttı­
ğı ha lkın farklılaşm am ış kültü r yapısında d in in önemi İle birleşln-
ce, halkın gözünde İslâm î toplum ilkele rin e bağlanm ak te k k u rtu lu ş
yolu olara k görülm üş, bedevî b ir kavm l dünyanın en büyük im para­
to rlu kla rın d a n biri yapan Islâm din in in yeni bir altın devir ya ra ta ­
cağı inancı ile m utsuz halk manen silahlan m ıştır. V q uzun sürede
ancak manen silahlan ab llm işlerd lr. Ama ne zam anki devlet co k p a r­
tili dönem e geçerek toplum a, o hak ve özg ürlükle ri verm iştir, T ürk
Islâm cıları yalnızca m aneviyata dayanır kalm am ıştır. Dinsel ö rg ü t­
lerle. yayın organlarıyla ve din eğitim kuru m lan ile düzene d ire n iş ­
lerine maddî bir görünüm de kazandırm ışlardır. T oplum daki bu çok
güçlü potansiyele büyük tavizler vererek İktida ra gelen D.P., alt ta ­
ba kalar İçin yarattığı nisbî refah ile büsbütün benim senmiş v e eko­
nomik bakımdan yüzü gülen halk yığınları durum larındaki d e ğ işikli­
ğ i «Frenk meşrep» ve «gâvur» olm ayan, aksin e kendilerinden ola n
b ir örgütün iktid a rd a oluşuna bağlam ışlar ve D.P. iktid a rd a olduğu
sürece yoğun ve sürekli bir m uhalefette bulunm am ışlardır. Ama 1965'
lerden sonra ka p ita list kalkınm a gerçek sonuçlarını vermeye ba şla­
yınca artık A.P.'nin b ir D.P. olm adığı da anlaşılm ıştır. Bunu belki de
herkesten önce teşhis eden Türk islâm cıları olm uşlardır. Nitekim , a r­
tık farklıla şm ış bir bünyede küçük b ir azınlık olan İslam cılar, A.P
İktidarının son yıllarında, ke n d ile rin i ezmeye başlayan bir gelişim e
karşı kendi dünya gö rüşlerin i yayacak din eğ itim i ö rg ü tle rin i hızla
artırm a yoluna gitm işlerdir.
Bu, gelişm e karşısında ezilen b ir kısım küçük burjuvanın, ken
d ile rin i giderek daha fazia söm üren düzene karşı isyanıdır. A.P. ik­
tida rın ın son yıllarında gerek tarım da, gerek tica re tte , gerekse İma­
lâ tta daha da be lirg in bir hale gelen büyük kap italin ağ ırlığı ve re ­
kabeti karşısında, büyük burjuva ve küçük burjuva, ka p ita list siste ­
min iç çelişkilerinden ötürü artık aynı kampta ortak çıkarla rı savun­
manın im kânsızlığını görm üşler ve C um huriyetin ilk yıllarından beri
süregelen egemen sın ıfla r koalisyonu çözülüp parçalanm aya başlam ış­
tır. Sosyo-ekonom ik düzenin artık kendi yararına çalışm am asından ya ­
kınan küçük burjuvazinin önem li bir kısmı m ücadelesini dem okratik
ve lâik düzen içerisinde^, verecek b ir örgütleşm eyi gerçekleştirirken,
azınlıkta olan b ir kısım küçük burjuva ise kendilerini aşan yenileş­
meye ve gelişm eye karşı, geçm işte her zaman uygulam ış oldukları
geleneksel dinsel tepkiye yönelm işlerdir.
Fakat İslâm dini ancak sta tik b ir toplum u yönetecek n ite likte
b ir dind ir. 1970’lerin T ürkiyesi ise karm aşık, otom ize, ihtisaslaşm ış ve
m odern T ürkiye olma yoluna çokta n girm iş, ta rih î gelişim süreci
İçinde birçok köşeyi dönm üştür. Bu nedenle İslâm cılar, kendilerim
ezen, m utsuz kılan, söm üren bu düzeni m uhafaza etm ek istem em ek­
te, onu geriye, özledikleri sta tik düzene götürm ek istem ektedirler.
Bu anlam da da 1970 T ürkiye İslâm cıları «m uhafazakârı M eşrutiyet
İslâm cılarından tem elden a yrılm a kta dırla r.

Soru 80 : Türkiye’de dinsel akımlar yalnızca kapitalist gelişme­


ye tepki olarak mı oluşmaktadır?

S osyo-ekonom ik fa rk lılık la rı son derece be lirg in olan ülkem izin


doğu ve batı kesim lerinde, buralarda yaşayan insanların kültürel fa rk ­
lılıklara sahip olacakları beklenir. Sanayileşen, yoğun işbölüm üne
geçilen, kitle haberleşm esine ve ulaşıma açık bölgenin insanları, ge-
letıeksel k ü ltü r yapısını kıracak a lt yapısal gelişm eleri sağlayam am ış
b ölgelerin insanlarına nazaran tutum la rında , davranışlarında, vazi­
yet alış ve inanışlarında fa rklı olacak, d e ğ işik değerlere ve am a çla­
ra yöneleceklerdir. Bu nedenle T ürkiyem izde yaygın b ir değer siste ­
m i olan dinin değişik sosyo-ekonom ik düzeylerde farklı ro lle r oyna­
yacağı ve gruplara h ita p edeceği olasılığı güç kazanm aktadır. B ir
başka deyişle d inin fonksiyonu, geleneksel bir toplum da, m odernle­
şen b ir toplum a oranla fa rklı olacak, dinsel değerler fa rk lı top lum ­
sal sorunların çözüm lenm esinde ku lla n ıla ca ktır.
K işinin m odernleşen b ir toplum da sad aka tini çekecek ve çık a r­
la rı bakım ından sığınacağı başka ku ru m la r ve değerler yara tıld ığı
İç in din dünyevî önem ini kaybedecektir. Geleneksel b ir toplum da ise
din dünyaya şekil veren ve insanın hareketini, davranışlarını ona gö­
re ayarlayacağı bir hâkim değer ve hukuk sistem idir. Bu, öze llikle İs­
lâm dini için böyledir. Bu nedenle T ü rkiye ’nin çok fa rklı sosyo-eko-
nom ik yapısına bakıp Islâm dinin in gelişen Türkiye'de başka türlü,
az gelişm iş T ürkiye’de başka türlü bir fon ksiyon u olduğunu önerm e­
m iz mümkün olacaktır. Burada önerm ek İstediğim iz, değişik toplum -
larda dinin kendi içinde bir değişim geçireceği değildir.
Din kuralları evrenseldir, bir bütün meydana g e tirirle r ve bütün
İnsanlar da Tanrının karşısında eşit oldu klarınd an bu k u ra lla r d e ­
ğişik toplum lara değişik şekilde uygulanam azlar. Burada önerm ek
istediğim iz dinin değişik toplum sal koşullarda değişik s ın ıfla r ta ­
rafından benim seneceği ve değişik çıkarla ra hizmet yönünde yo ru m ­
lanıp kullanılacağıdır.
Din, eğer hiyerarşik bir düzeni savunuyorsa, geleneksel b ir to p ­
lum un çerçevesini meydana getiriyor ve sta tism i sağlıyorsa o za­
man hiyerarşinin üst kadem elerinde bulunan insanların ve o geleneksel-
S tatik toplum dan y a ra r gören züm relerin elinde b ir silâh olaca ktır.
Bu, T ü rkiye ’nin geri kalm ış, sta tik ve geleneksel bölgelerinde böyle-
d lr ve bu anlam da T ürkiye’nin az gelişm iş bölgelerinde. İslâm dini ege­
m en sınıfların id eo lojisid ir.
Fakat eğer dinin savunduğu, hiyerarşik, sta tik düzen ka p ita list
patlam ayla sarsılm ış ve bir zamanın egemen güçleri g e lir ve statü
kaybına uğram ışlarsa, o zaman din, T ürkiye 'n in gelişen bölgelerinde
olduğu gibi, ezilen sınıfların ldeolo|ls! olaca ktır.
Buna dayanarak dinin T ü rkiye ’de tek so6yo-ekonom ik kaynak­
tan oluşm adığını ve Islâm dininin, C um huriyet T ü rkiye ’sinde, değişik
o rta m la rd a , değişik sınıfların bayrağı olara k belird iğ ini önerebiliriz.
V. BOLÜM

TÜRKİYE’DE DİNSEL AKIMLAR ÜZERİNE


VARSAYIMLAR VE BULGULAR

Soru 81 : Türkiye'de dinsel akım lar tek b ir sosyo • ekonomik


kaynaktan mı oluşmaktadır? Bu konuda varsayımları­
mız ne olabilir?

T ürkiye 'd e dinsel akım ların tek b ir sosyo * ekonom ik kaynaktan


oluşm a olasılığının, b ir önceki cevabım ızda, T ürkiye 'n in bölgeleri a ra ­
sındaki fa rk lılık la r nedeniyle zayıf olduğunu be lirtm iştik. T ürkiye’deki
bölgeler arasındaki sosyo-ekonom ik ve onun yansıması olan k ü ltü ­
re l dengesizliklere baktığım ızda, ülkemizde dinsel akım ların üc deği­
şik sosyo-ekonom ik ortam a cevap olarak doğduklarını varsa yab iliriz.
B unlar sırası ile ş ö y le d ir:
a) T ürkiye 'n in gelişen, farklıla şan ve ka p ita lis t büyüme İle p a r­
çalanan bölgelerinde, gerek k ü ltü r İkileşm esi, gerek statü kaybı ve
proleterleşm e, gerekse de düzenin yabancılaşm asından doğan fo n k ­
siyonel ye te rsizlikler ve kişilik krizle ri nedeniyle küçük ç iftç in in , kü­
çük esnafın ve küçük el sanatkârlarının b ir kısmı geleneksel yolu se­
çerek kurtuluşlarını İslâmî düzenin geri getirilm esinde ara m aktad ır­
lar. Bu anlam da din, kapitalizm karşısında ezilen ve sönen sınıfların
düzenden İntikam alm a aracı olm akta ve küçük burjuvazinin b ir kıs­
mı ken dilerini sömüren toplum sal koşullara d in 'i bayrak yaparak k a r­
şı çıkm aktad ırlar.
b) Din, aynı zamanda, T ürkiye 'n in geri kalm ış bölgelerinde fa rk ­
lılaşm am a nedeniyle tek egemen değer olm asına dayanarak, o ra d a ki
egemen züm reler lehine çalışan b ir İnanç ve değer sistem idir.
T ürkiye 'd e din, gelişm em iş, farklılaşm am ış, geniş aile, a şire t dü-
z e n ln ln y a y g ın b u lu n d u ğ u , to p ra k d a ğ ılım ın ın a d a le ts iz o lu ş u s o n u c u
to p lu m u n k a p a lı p a z a r e k o n o m is in e y a rı-fe o d a l iliş k ile rin e g e m e n o l­
duğu ve bu n e d e n le rle g e le n e k s e l, k a d e rc i b ir k ü ltü re s a h ip b ö lg e ­
le rd e . E öm ürü d ü z e n in d e n y a ra r gören ye rli egem en z ü m re le rin s ta ­
tü k o y u m u h a fa z a e tm e k a m a c ıy la to p lu m a y u ttu :d u k la rı bir a fy o n ­
d u r. Bu b ö lg e le rd e d in 'i b ö y le bir a m a ç ¡Çin k u lla n a n e g e m e n z ü m ­
r e le r bu a n la m d a b irer « m u h a fa z a k â r» d ırla r.
c) T ürkiye'de din. kendi kapalı ekonom ik bünyesi içinde söm
rüden nisbeten yoksun, fa ka t gelişm em iş ve tam am en kırsal bün­
yeye sahip bölgelerde, böyle b ir toplum sal yapının kaçınılm az o la ­
rak oluşturd uğu farklılaşm am ış, geleneksel ve kaderci bir kültü rün
egemen öğ esi olarak. halkın davranış ve tutum la rına yön voren tek
egem en değer sistem idir. Bu anlam da din bir söm ürü ara cı, ya da sö­
m ürüye karşı bir diren iş silâhı olarak belirm em ekte, daha başka tü r­
lü davranm ak ve düşünm ek yeteneklerinden m ahrum olan halkın de ­
ğer verip bağlanabileceği tek kurum o lara k benim senm ektedir.

Soru 82 T ürkiye’de gelişm iş bölgeler İle gelişm em iş bölgeler


a ra sın da ki sosyo-ekonom ik dengesizlik sayılarla nasıl
sap tanılır?

T ü rkiye ’nin. C um huriyet devriyle sosyal ve ekonom ik alanda es­


kiye oranla hızlı b ir farklıla şm a dönem ine girdiğ i ve bu farklıla şm a
ve gelişm e sürecinin öze llikle 1950’lerden sonra büsbütün hızlandı­
ğı bilinm ektedir. Ne var ki ekonom ik ve ona bağlı olan sosyal ge­
lişm e T ürkiye’nin her alanında aynı oranda olm am ış, gerek iklim ,
gerek co ğ ra fi nedenler ve gerekse de önceden g e rçe kle ştirilm iş bu­
lunan birtakım a lt yapı yatırım ları nedeniyle T ü rkiye ’nin bazı bölge­
leri diğe rlerine oranla daha hızlı bir kaikm m a ve gelişm e olanağına
kavuşm uşlardır, ö z e llik le Batı ve Kuzeybatı Anadolu ile M arm ara
farklıla şm ış bölgeleri; Doğu, Doğu Karadeniz ve Güneydoğu nölgele-
riyle, O sm anlIlar zam anından beri süregelen e şitsizliklerin i C u m hu ri­
yet devrinde daha da a rttırm ışla rdır.
T ürkiye’nin gelişm iş ve az gelişm iş bölgeleri arasında yapacağı­
mız bir kıyaslam a farklılaşm am ış bir yapı ile nisbeten doha fa rk lıla ş ­
mış bir yapı arasındaki önem li fa rkla rı bütün çıplaklığı ile göstere­
cektir.
Doğu ve Güney Doğu Anadolu. T ü rkiye ’nin gelişmiş b ö lg e le rin ­
den, İlkönce dil bakım ından ayrılm ış bulunm aktadır. Türkçe dışında
dil ko n uşa nla r halkın. Urfa, D iyarbakır, Bitlis. Muş, H akkâri'de % 6 5 -
ÖO’ım, Kars, Elâzığ, T u n ce li’de % 2 3 -3 4 ’ünü, Van’da % 50’sln l ten­
k il edeı. En yaygın diller, başta kûrtçe, sonra arapçadır.
Bu bölgede iktisaden faal nüfusun % 86’sı tarım da İstihdam
edilm ektedir ve bu da tarım ın hâkim üretim fa a liye ti olduğunu g ö s­
term ektedir. Fakat hâkim üretim faa liye ti olan tarım , daha henüz
p re -ka p ita list bir düzen içerisinde sürdürülm ekte, büyük pazarlardan
uzaklık, yolsuzluk, verim sizlik gibi etkenlerle ka p ita list bir üretim e ge­
çiş süreci kısıtlanm aktadır, ö b ü r yandan ka p ita list gelişm enin yo k­
luğu, bu geri kalm ış bölgelerde, toplum sal örgütlenm eyi zorunlu o la ­
rak göçebe ve yarı göçebe olan «aşiret» esasına indirgem iş ve üre tim
ilişkile ri, bu aşiretlere ekonom ik üstünlükleri nedeniyle hâkim olan
ağaların ve şeyhlerin denetim i altında kalm ıştır. B ir başka deyişle
hem toplum sal koşullar ağalık ve şeyhlik düzenini yaratm ış, hem
de ağalar ve şeyhler bu düzenin başlıca denetleyicileri ve sah ip­
leri olarak çakarlarını düzenin devam ında görm üşlerdir. Bu nedenle
Batı A nadolu’daki gelişm e Doğu’da görülm em iş ve sosyo-ekonom ik
fa rklılık giderek artm ıştır. T ürkiye'deki 50.844 tra ktö rü n 1.680’i, 5 092
biçer - döğerin 270’ i, 80.695 kara taşıtının 5.253’ü Doğu’da bulunm ak­
tadır. Doğu, toplam tra ktö rle rin yüzde 3’üne, biçer - döğerin yüzde
7’sine ve kGra taşıtlarının yüzde 6.5'ine sahiptir. Bu bölgelerim izde
bazen köyler arası m esafe 2 0 -3 0 kilom etreyi bulabilm ektedir. Kasa­
baya 120 kilom etre uzak köyler vardır. Tarım da karasapan hâkim dir.
G üneydoğu ve Doğuda toprak düzeninde en büyük eşitsizliğe sa h ­
ne o la n illerim izi G üıkan Çelebican şöyle g ö ste rm e k te d ir:

200 dönüm den fazla Bu ailelerin ek


İlle r toprak eken aileler to p ra kla r

Hakkâri % 10 0/r, p'J 1


S iirt % 3.7 % 52.1
D iyarbakır % 6.6 % 63.0
Adıyam an % 34 % h 2.0
M ardin % 4.5 % 49.0
B itlis % 2.4 % 28.0

T ü rkiye ’nin geri kalm ış bölgelerine sanayileşm e ve hizm etler a çı­


sından da baktığım ızda gelişm iş bölgelere oranla büyük fa rk lılık la r
görm ekteyiz. 1960 yılında devlet sanayi kuru lu şlarının coğrafî da ğı­
lımı M arm a ra’da % 27.9, Ege’de % 16.8, Orta A na d o lu ’da % 22 4
Karadeniz’de (genellikle Batı Karadeniz’de) % 21.1, A kdeniz’de % 4.1,
Doğu Anadolu'da % 6.44 v s Güneydoğu A nadolu’da % 4.1 iken bu­
günkü durum da da bu geri kalm ış bölgelerim izin lehine b ir gelişm e
kaydedilm iş sayılamaz.
Bugün, eldeki rakam lara göre. Doğuda İş Kanununa bağlı İş ye r­
le rinin T ürkiye’ye oranı % 10.7, banka m evduatının ise % 3.2’dir,
Devlet yatırım larının % 10'u ve özel sektö r yatırım larının İse yalnız­
ca % 2.7’sl Doğu bö lg ele rine yönelm iş durum dadır.
T ürkiye’nin 1960‘larda % 28.3 olan genel şehirleşm e derecesi Do­
ğu İçin yalnız % 17.2’dir. Toplam ı 1981 oıan banka şubelerinin ya l­
nız % 9.04‘ü Doğudadır. 33.243.841 m ilya r olan toplam tarım sal de­
ğ e rin İse % 10.7‘si Doğu bölgesinde ya ra tılm a kta d ır. O kum a yazmo
bilenlerin İse oranı T ü rkiye ’de % 48 iken bu oran Doğu bö lg ele ri­
mizde % 24.3’e düşm ektedir. A yrıca 48.638 km. olan devlet il y o l­
larının yalnızca % 18.7’si bu bölgedeyken, İstanbul İlindeki 2995 ih­
tisastı d o k to r sayısına karşılık H akkâri'de 0, B itlis'te 1, A ğ rı’da İse
14 d o k to r bulunm aktadır.
Kapalı pazar ekonom isi ve tü rlü a lt yapısal ye te neksizlikler ne­
deniyle daha tam anlam ıyla ulusal biline düzeyine çıkm ayan ve ç ı­
karlarını yurdun diğer bö lgelerindeki yu rtta şla rla özdeşleştirm e ye­
teneğinden yoksun bırakılan geri kalm ış bölgelerdeki halkım ız ay­
nı zam anda okum a yazma yeteneksizliği vç d il fa rkla rı nedeniyle de
ulusal biline ve özdeşleşmeden uzak kalm aktadırlar.

Soru 83 : Büyük ölçüde tarım a dayanan az gelişm iş bö lg ele ri­


miz, bu alanda nasıl b ir görünüm verm ektedirler?

T ü rkiye ’nin Batı ve Doğu bölgeleri arasında genel b o yu tla r İçin­


de verilen bu fa rklılıkla rın kolayca kapanm ası da beklenm em ektedir.
Tam tersine. Doğu bölgelerindeki tarım sal faal nüfusun B atıdaki ta ­
rım sal fa n i nüfusa oranla neredeyse İki m isline va.racak b ir hızla a rt­
tığı gözönünde bulundurulursa Doğu tarım ında kişi başına g e lirin ne­
den artm adığının da açıklam ası yapılm ış olur, ö n e m li b ir tarım fa z­
lası elde edilm ediği İçin, bu fazla, sanayi ve hizm etlere yatırılam a -
yacak ve diğer alt yapısal yoksunluk ve yeteneksizliklerin de e tk is iy ­
le Doğu bölgelerim iz Batıyla ara la rın daki fa rkı kapatmak şöyle d u r­
sun büsbütün açacaklardır. 195S’de, tarım a ağırlık tanıyan çok ge­
lişm iş illerim izle, büyük ölçüde tarım a dayanan az gelişm iş Iİlerim i­
zin. kırsal nüfuslarında fe rt başına düşen tarım g e lirle rin i ka rşıla ştır­
m ak. az gelişm iş bölgelerim izin ne kadar yoksu l ve yeteneksiz oi-
du kla rın ı ortaya çıkarm aya yeter.
Doğu İllerim izdeki düşük tarım ge lirinin, gelişm iş İllerim izdeki du ­
rum un aksine, bölgenin hemen hemen tek ekonom ik kaynağı olduğu
düşünülürse ve hele bu düşük gelirin ço k önem li b ir kısm ının ağa
ve tefeci tarafınd an söm ürüldüğü hatırlanırsa bölge halkının büyük
çoğunluğunun geçim lerini, kendi ü re ttikle rin i tüketerek, yani kapalı
pa zar ekonom isi içinde sağladıkları meydana çıkacaktır.

Soru 84 : Bu bölgeler arası sosyo - ekonomik farklılıklar kişile­


rin din konusundaki davranışlarını nasıl etkileyecektir?

Gelişme sonucu toplum da m eydana gelen farklıla şm a, din kura m ­


la rın ın önem ini ve toplum üzerindeki kapsayıcı egem enliğini aza lt­
m ıştır. Öte yandan gelişm e ve farklıla şm a toplum içerisinde kişiye
de ğ işik ç ık a rla r ve değerler sağlam ıştır. Değişim den yararlanan k i­
ş i, bu değişik çıkarla rı korum a ve değerlere ulaşabilm e için yeni ku­
ru m lar meydana getirm iş ve bağlılığını bu kurum lara adam ıştır. Hal­
buki dinsel eylem lerini sürd üre nle r eski değer ve inançlarını sürdü
ren k iş ile rd ir kİ bunların gelişm e sonucu yaşantılarında hiç b ir deği­
ş ik lik olm adığı açıktır. Fakat toplum daki değişim e ayak uydurm adık­
la rı için eski statü ve önem lerini yitire n bu grup'un sosyo-ekonom lk
•gelişim doğrultusunda aradaki m esafeyi giderek açan toplum un
farklıla şm ış kesim ine bir hınç ve düşm anlık duym ası doğaldır. Bu
•nedenle m odernleşen bölgelerim izdeki din örg ü tle rin in , sosyo-ekono-
mik çıkarla rı bakımından gelişm eye karşı ç kan ve bu anlam da «ge­
rici» olara k niteleyeceğim iz, yeni düzene yabancı kalm ış kişilerin tem ­
s ilc iliğ in i yaptığını rahatlıkla önerebiliriz. Ama gelişm eden zarar gören­
le rin dinsel b ir hüviyete bürünerek karşı çıktıkla rı m odernleşm e süreci,
bu süreç tam am lanıp, gerçek b ir sanayi toplum una ulaşıldığında, kendi­
n e yöneltilen ge rici ba skılan da. sağladığı insanca düzen ve refah
İle ortadan kaldırab ile cektir.
T ürkiye 'n in m odernleşen bölg ele ri İçin geçerli olduğuna inan­
dığ ım ız bu varsayım T ürkiye'nin g e ne llikle tarım a dayanan ve kıs­
m en de olsa feodal ilişkile rin i sürdüren bölgeleri için geçerli d e ğ il­
dir. Bu bölgelerde gelişim yokluğu sonucu gerçekleşm eyen b ir iş
bölüm ü ve İhtisaslaşm a, farklıla şm aya yol açm am ış ve toplum ör-
■gütleşmenln oluşturacağı p lu ra lis t b ir yapıdan yoksun k a ln rştır. Ya­
lınka tlık ve statik düzen, k ü itü r kalıplarını da geleneksel bir düzey­
de tutm uş ve İnsanlar kaderci, kan aa tka r bir tutum İçerisinde a ta la ­
rından g ö rdü klerini kendi yaşantılarında da sürdürm ek zorunda kal­
m ışla rd ır. B öyle b ir düzenin, bu g e ri kalm ış bölgelerdeki egemen
züm relerin, yani to p rck ağalarının yararına İşleyeceği acıktır. B u
egem en züm relerin düzenin devamını istem eleri ve bu söm ürü d ü ­
zeninin yürüm esini sağlayacak değerler ve İnançlardan meydana ge­
len kültü rel kalıpları korum aya yönelm eleri kendi çıkarlarını savun­
maları İçin en e tkili yoldur. Bunu da topıum da yalın katlıktan ötü rü
en hâkim değer olan din aracılığı ile sağlayacaklardır.

Soru 85 : Gericiliğin sosyolojik tanımı nedir?

Kendilerini önce ezen ve m utsuzluğa iten batılaşm aya, sonra pro-


leterleştirm eye başlayan kapitalizm e karşı am ansızca direnm iş olan
T ürkiye 'd eki İslam cıla r a rtık m uhafazakâr id e o lo jile rin i terketm iş du ­
rum dadırlar. Bunu şöyle açıklam ak m ü m kü n d ü r: Kendilerinin değer­
li buldukları düzeni ve kuru m lan değişim e karşı şiddetle savunan
m uhafazakârlar, bu uğraşılarında başarısız!.ğa uğradıkları takdirde
b ir kısmı, yeni beliren düzeni evrenin işleyişinin kaçınılm az sonucu
olara k kabul edeceklerdir. Fakat eski id ea lle rini hâlâ benim sem ek­
te devam eden m ağlûp olm uş m uhafazakâr iste r istem ez b ir «gerici
olacaktır.» Yeni, gelişen dünyayı te n kit edecek, ve gelecekte, e ski­
den va r olm uş olduğuna İnandığı «altın bir çağı» te kra r yaşam ak iç in
harekete geçecektir. Bütün değişim ler «Status-quo»dan ayrılm ayı
ön görürler. Bu nedenle ile rici değişim le, g e ric i değişim arasında de­
ğişim in dinam iği açısından hiç b ir geçerli ayırım yoktur. Her ikisi do
de ğişim dir ve bu gerici değişim e yönelen İslam cıla r da bu anlam da
b ire r rad ika ldirler. Radikal sağı, m uhafazakar sağdan ayıran diğer bel-
libaşlı hususlar ş u n la rd ır: M uhafazakâr sağ, genellikle, ta h silli, e ko ­
nom ik alanda başarılı, teknolojiye açık bir orta sınıf ideo lojisi ise,
radikal sağ da dünya görüşü sosyo-ekonem ik yeteneksizliklerden ö tü ­
rü sınırlı olan, ekonom ik ve tekn olo jik alanlarda başarılı ve e tk ili ola­
mamış. bu nedenlerle ezilm iş ve statü ka yb ın a -u ğ ra m ış bir sınıfın-
İde olo jisidir. M uhafazakâr sağ, çevresine adapte olm asını bilm iş ve
onun tarafınd an ezilm em iş, R adikal sağ ise zcm anın bütün sosya l
güçle rine düşm anlık duymuş, çevresine adapte olam am anın p siko lo ­
jik sarsıntılarını g e çirm iştir.
Bu anlam da Radikal sağ «yeni b ir dini kabul eden to p lu m la rd a
eski inancın tanrıları ve yeni dinin şeytanları» olarak be lirm e kte dir­
ler. Değişimden y a ra r görmeyen ve olum suz yönde etkilenen sınıf­
lar, İdeal model olarak geçm işteki b ir altın devri aldıkla rı İçin (ki bu
model Islâm ın yedi düvele meydan okuduğu çağdır) değişim ve bu
m odelden giderek uzaklaşm a, en büyük hata ve suç sayılır ve bozul­
m anın tem elinde de geleneklere saygı ve inançtan uzaklaşm a gö­
rülür.

Soru 86 : Varsayım I : Türkiye’nin gelişen ve modernleşen bölge­


lerinde İslamcı akımlar değişime ve farklıiaşmaya kar­
şı koyan «gerici» bir ideolojiyi içermektedir. İslâm, bu
anlamda, bir kısım ezilen sınıf ve tabakaların umduk­
ları kurtuluş müjdecisi midir?

T ürkiye 'd e egemen sınıfların kendi çıkaıla rı yönünde kullan dık­


la rı din, aynı zamanda, T ürkiye'nin sosyo-ekonom ik koşu lla r bakım ın­
d a n çok daha başka n ite lik le r taşıyan bölgelerinde başka sınıfların
« lin d e özgürlük ve ku rtu lu ş bayrağı olara k d a lg a la n d ırm a k ta d ır. Bu
ö zg ü rlü k ve kurtuluş savaşı verm e çabası içinde olanlar, kü ­
çük esnaf ve küçük ç iftç id ir; kendilerinden ku rtu lm a k istenen düş­
m an ise gelişen ve büyüyen ka p ita list düzendir.
K ap italist düzen, küçük serm aye piyasası ortnm 'nd an yavaş ya­
vaş finans k a p ita lin ağır bastığı b ir ortam a dönüştükçe, küçük iş
yerlerini b irer birer kârsızlıktan kapatan, katm a değerleri her ge­
çen gün artan büyük işletm eler, üretim ilişkile rin d e ağırlıklarını gide­
rek hissettirdikçe, k itle üretim sonucu sürüm den kazanan fab rika
im alâtı karşısında rekabet edemeyen küçük im alâtçı ve tücca r ezi­
lip yo ksu lla ştıkça ve nihayet m akineli zira at yaptığından bu yana
çok geniş top ra kla ra yayılm a yeteneğine kavuşm uş, büyük pazar-
Jar için üretim yapan ka p ita lis t büyük ç iftç i karşısında küçük ç iftç i
yeteneksiz, az topraklı, kredisiz ve daim a borçlu olara k kaldıkça,
T ürkiye 'n in gelişm iş bölgelerinde İslâm dini, gelişm em iş bölgelerine
nazaran daha başka b ir ideolojik aniam kazanm aya başlam ıştır. Sı­
n ıfsa l n ite lik le ri bokım ından küçük burjuva diye niteleyeceğim iz bu
sosyal güçler, yukarıda değinilen ve daha önce üzerinde etra flıca
.durulm uş olan nedenlerden ötürü, artık çıkarla rı kendilerine ters
düşen büyük burjuvadan kopm uşlar ve ona cephe alm aya başlam ış-
■Jardır.
G elişen kapitalizm karşısında ezilen esnaf ve küçük ç iftç in in
k e n d ile rin i söm üren bu düzene karşı topyekûn dinsel bir m ücadele­
ye g iriş tik le ri hiç bir şekilde önerilem ez. Bunu önerm enin çok a b ar­
tılm ış b ir yaklaşım olacağı kuşkusuzdur. Düzenden zarar gören es­
naf ve küçük ç iftç in in , çıka r m ücadelelerini, bü tünü yle dinsel b ir a k l­
in ın kapsam ında verecekleri, a rtık eski kaderci k ü ltü r yapısı va sta-
il k toplum g ö rün tü sü giderek değişen ve öze llikle gelişm iş belge­
terinde farklıla şm ış b ir sosyal yapıya sahip Türkiye'de uzak b ir ola­
sılıktır. Zaten yoğun kap italistleşm e karşısında ezilen ve İş sahasını
kaybeden esnaf v e el sanatkârlarının önem li b ir kısmı, büyüyen s a ­
nayiin oluşturduğu yan sanayi kollarından herhangi b irind e yeniden
ha yat ve çalışm a sahası bulabilm ektedir, ö rn e ğ in gelişmiş İlle rim iz
olan Konya, G aziantep v e b ir sanayi b ö lg e si olan K ara bü k'te yapı­
lan esn a f araştırm asına göre G aziantep'te esnafın % 63 'ü ve Kara­
b ü k'te % 92'sl yap tıkları işin ilk İşleri olm adığını b ildirm iş. K onya'­
da İse esnafın hiç b iri bugünkü işlerin in ilk iş le ri olduğunu b e lirt­
m em iştir.
K a p ita list büyüm e karşısında küçük bur|uvazi saflarından ge le n
tep ki kendini yeni düzene uydurabilecek yeteneklerden yoksun kü­
çük bir azınlık tarafından gelm ektedir. Bu azınlığın hepsinin ka p ita ­
lis t düzene karşı dinsel bir açıdan m uhalefete geçeceğini önerm ek
büyük bir abartm a olaca ktır. Çünkü gelişen, ihtisaslaşan ve ço ğ u n -
lukçu b ir yapıya giderek sahip olan ülkem izin modernleşen bölge­
lerinde. kişiye m ücadelesinde barınak olacak çeşitli ö rg ü t ve ku­
ru m la r artık m evcuttur.
Fakat gerek İçinde bulundukları - özel koşulların psikolo jik yapı­
larına etkisi sonucu, gerekse farklılaşm aya başlam ış b ir toplum a
ayak uyduram am a nedeniyle kırılm am ış dogm atik b ir k ü ltü r yapısı
sonucu, düzenden zara r görenlerin b ir kısm ı, sorunu dinsel y o lla r­
dan çözüm lemeyi tercih etm işlerdir.
Sorunun dinsel yollardan çözüm lenm esini tercih edenlerin ka­
de rci b ir düşünce sistem ine sahip oldu klarınd an bu yolu s e ç tik le ri­
ni düşünm ek yanıltıcı olaca ktır. Ezilen ve söm ürülen küçük b u rju ­
vazinin. kurtuluşu din 'd e arayan te m silcile ri, İslâm d inin in ö n e rd iğ i
Iktieadı ve siyasî sistem in ken dilerini ku rta ra ca k tek sistem o ld u ğ u ­
nun kesin ve ka ra rlı b ilin ci İçerisindedirler.

8 o n ı 87 : Türkiye’nin gelişen bölgelerinde dinsel eylemler Re kü­


çük üretici ve esnaf arasındaki İlişki ne yöndedir?

G elişm iş bölgelerim izde dinsel akım ların kaynağını meydana ge­


tire n , dinsel b ilin ç ve eğ itim i yapan ö rg ü tle r olan din dem eklerine,
baktığım ız vakit, bunların esnaf d e rn e kle ri ile büyük b ir korre las-
yon içinde olduklarını görürüz. G elişm iş illerim izin hemen hepsinde
esnaf ve el sanatkârları en üstün derecede örgütlenm işlerdi. Üç d ö rt
İlin dışında, esnafın en güçlü olduğu, en gelişm iş illerim iz aynı za­
m anda en fazla din derneğine 6ahip İllerim izdir.
1968 yılında Ankara. B alıkesir, Bursa, Çanakkale, Denizli, E dir­
ne. Eskişehir, İçel, İsparta, Kayseri. KIrklareli, Kocaeli, Konya, M ani-
ea, Sakarya, Samsun ve Zonguldak illerim iz esnaf ve din dernekle­
rinin çok olduğu gelişm iş kap italistleşm iş ve farklıla şm ış illerim izdir.
Bu illerim iz, din derneklerinde. 1968 Türkiye ortalam ası olan din der­
neği başına 7143 kişinin ve esnaf de rneklerinde de T ürkiye o rta la ­
ması olan esnaf derneği başına 14006 kişinin çok üstündedirler.
Çok gelişm iş illerim izde esnaf dernekleri ile din dernekleri ara sın ­
da görülen bu yakın ilişki, gelişim e ve kapitalistleşm eye karşı olu­
şan İslâm î tep kinin tem elinde esnaf örg ü tle rin in b ir kısm ının yattığı
varsayım ını güçlendirm ektedir.
Esnaf dernekleri ile dinsel ö rg ü tle r arasındaki bu yoğun iliş k i ge­
r i kalm ış bölgelerim izde görülm em ektedir. Küçük ü re tici ve esnaf İle
dinse l eylem ler arasındaki ilişkiye örnek olarak çok gelişm iş, sana­
yileşm iş ve farklıla şm ış b ir ilim iz olan K ocaeli'ndeki din derneği ku­
rucu la rın ın sosyal tabanlarını görebiliriz.

Soru 88 : Muhafazakârlığın tanımını nasıl yapabiliriz?

M uhafazakârlığın çe şitli tanım ları arasında en geçerli ve evren­


sel gerçeklere en yakın olanı kuşkusuz «durumsal» (situational) m u­
ha fazakâ rlıktır. Bu tanım a göre, m evcut kurum lara karşı yöneltilen
köklü bir m uhalefete bu kurum ların savunucuları tarafından karşı
koym a «durumsal» b ir m uhafazakârlığı içerm ektedir. Buna göre m u­
ha fazakâ rlık. var olan bir sosyal düzeni korum ak ve onu haklı gös­
term ek İçin kullan ılan bir fik ir sistem idir. Saldırı ve m uhalefet nere­
den ge lirse gelsin m uhafazakârlığın esası ve anlam ı, m evcut kurum -
ların değe rlerinin sonuna kad ar kıskançça korunm asıdır. Buna göre
m uhafazakârlık, de ğişim in bütünüyle karşısında durm ak d e ğildir; tam
tersine, düzeni ve m evcut kuru m lan koruyabilm ek' için b ir m uhafa­
zakâ r. ikin ci plandaki değişm elere rıza gösterebilir. Ama ancak bu
değişm eler düzenin devamı için ge rekli değişim lerse rıza göstere­
c e ktir.
S tatü fa rkın ı, hiyerarşiyi ve liderliğ i b ir toplum un kaçınılm az ve
İlâhî gerekleri olarak gören m uhafazakâr ideoloji, toplum da kişile ri
üm itle ri yüksek fa k a t görüşleri kıt olan İnsanlar olarak niteler.
Bu İnsanların kötü lüklerle savaşm aları daha beter kö tü lükleri top­
lum a m usallat edeceği inancında olan m uhafazakâr ideoloji, yavaş bir
değişim e ta ra fta rd ır. M uhafazakâr ideolo|iye göre kişi tem elde dine da­
yanır ve din toplum un tem elidir. Yasal, meşru ve g e rçek toplum d ü ­
zenini T anrısal irade sağlar.
Soru 89 : Varsayım II : Türkiye’nin geri kalmış, durgun belge­
lerinde İslâm Dini, Statüko'vu korumaya yarayan «Mu­
h afazakârı bir ideoloji olarak önem kazanmaktadır. İs­
lâm , bu anlamda, ağaların ve şeyhlerin ekonomik ve
toplumsal düzenlerini koruyan bir «afyon» mu olmak­
tadır?

G elişm em iş bölgelerim izde ekonom ik du rgu nlu k sosyal hayata


da b ir değişim yokluğu getirm iş, az ihtisaslaşm a, işbölüm ü cılızlığı,
dikey h a re ke tliliğ i ge rçekleştirm em iş, m odernleşm eyle s ın ıf to p lu -
muna dönebilecek b ir toplum , varlığını s ta tü toplum u olara k sürd ür­
m üştür. Farklılaşm a sürecini oluşturm ayacak böyle bir toplum sal ya­
pı sta tik, içe dönük ve kaderci olaca ktır. Geri kalm ış illerim izin b ir­
çoğu (Ö rn e ğ in : Adıyam an, A ğrı, Bingöl, D iyarbakır, T unceli. H akkâ­
ri, M ardin, Muş, Urfa, Van), bu tür b ir sosyal yapıya sahip ille rim iz ­
den oldukları için, batıda giderek oluşan atom ize b ir sosyal yapı bu­
rada yerini farklılaşm am anın ve değişim yokluğunun zorunlu kıldığı aşi­
ret ve ağalık düzenine te rke tm iştir. Çokçası kendi üre ttiğ in i kendi
tüketen toplum , içe dönük kaim ış, yeniliklere kapalı yapılarından ö tü ­
rü de davranışlarında ve davranışlarına yön vere n değer kalıp la rın­
da da b ir değişim geçem em işlerdir. İhtisaslaşm a azlığı nedeni ile
kişi doğa karşısında tek başına durabilm e yeteneğinden yoksun kal­
mış, yaşama için elverişli ko şu lla r a şire tle r ve geniş a ile le r içinde
aranm ıştır.
N ite liğ i sayısal olarak belirtilen ekonom inin, hemen hemen bü­
tünüyle tarım a dayanm ası ve top ra kla rın da büyük çoğunlukla ağa
top ra kla rı olm ası nedeniyle bu geri kalmış bölgelerim izde en büyük
ekonom ik güce ağalar sahip olm uş, yüzbinlerce geri kalmış y u rt­
taşın yaşantılarında buyrukları dinlenen, top ra kla rı işlenen, he r tü r­
lü zorlukta ona sığınılan a ğ alar bu şekilde ekonom ik, sosyal ve si­
yasal b ire r güç haline gelm işlerdir. Bu bölgelerim izde tarım la uğra­
şan ailelerin % 4.2'si tüm top ra kla rın % 51.5’ini işletirken g e ne a ile ­
lerin % 66.7'si tüm top ra kla rın ancak % 10 unu işletebilm ektedirler.
T oplum sal farklılaşm am a nedeniyle geri kalm ış bölgelerim izde cn
önemli sosyo-ekonom ik ve siyasal güç olarak beliren ağaların bu ege­
men durum larını sonuna kadar savunacakları kuşkusuzdur. Ama, doğal
olarak, geri kalmış b ir toplum a karşı kazanılan egem enlik, ancak, o
toplum u o geri kalm ış düzeyde tu ta ra k sağlanabilir. Bunun için de to p ­
lum un geleneksel yapısını kıracak sosyo-ekonom ik değişim lere karşı
cephâ~alınacak ve o geleneksel yapıyı sürdürecek geleneksel k ü ltü r ka­
lıplarından m edet um ulacaktır. İşte burada İslâm dini, te lkin e ttiğ i
Sabır, kan aa tkâ rlık ve kad ercilikle egemen sınıfların elinde, toplum a
karşı kullanacakları en büyük silah olacaktır.
Ağaların korum ak İstedikleri düzenden büyük çıka rla rı vardır. D.
A vcıoğ lu'nu n da dediği g ib i: «Büyük a şiretle r şehirlerde ote lle r yap­
m ışla rd ır. a şire t mensubu köylü, şehre inince bu otellerde kalm ak
zorundadır. M alını aşiretin şehirdeki dükkânına satm ak, borç para
ve mal ihtiyacını oradan karşılam ak durum undadır. Şehirde avukat,
p a rti başkanı ve m illetvekili, bey, ağa ve şeyh ailelerinden kişilerd ir.
Kredi ve tohum luk dağıtım ı onların kontrolü altındadır. B un la r dev­
le t m em urları ve köylü arasında b ir «demirperde» kurm uşlardır. M a­
hallî küçük m em urlar genellikle onların adam larıdır. Yüksek m e­
m u rlar onların politik baskısı altın d a d ır... A ğalar pazarlo, m aliyet ve
satış fiy a tla riy le İlgilenm elerine İhtiyaç kalm adan, hiç b ir külfete kat-
lanm aksızın. köylünün üretim inden pay olm ayı tercih etm ektedirler.
Boğaz tokluğuna çalışan m arabaların kol kuvvetinin, bey ve ağaya,
makineden çok daha ucuza mal olması müm kündür. Bu sebeple, Do-
ğ u ’da bey ve ağalar, köylüyü pre ka p ita list iliş k ile r çemberinde tu t­
m ak İçin çaba gösterm ektedirler.»
Bu çabalarını da, yukarıda b e lirtild iğ i gibi, en e tkili b ir şekilde
d in se l değer ve İnançları söm ürerek yapm aktadırlar. D ln'ln g e tird iğ i
k a d e rcilik ve kanaatkârlığın yanı sıra, oluşturduğu hiyerarşik düzen,
ita a t ve cemaat denetim i, geri kalm ış bölgelerim izde egemen sınıf­
ların korum aya çalıştıkla rı sta tik düzeni perçinleyen en e tkili unsur
olduğundan din, batıdaki ka p ita listte n aaha çok doğudaki ağanın
hizm etinde bulunm akta, onun düzenini korum aktadır.
Şeyh ve ağaların elinde, sosyo-ekonom ik koşulların pe kiştird iği
İna nç ve değerleri sayesinde birer tutsak olan g e ri kalm ış bölgeler­
d e ki halkımız, D in'in, egemen sınıfların hizm etinde bir söm ürü a ra ­
cı olduğunu görem em ekte, onu kendi kurtuluşunun m üjdecisi ola­
rak benim sem ekte ve öyle kabul etm ektedir.
Bu bölgelerin egemen güçleri de, batıdaki k a p ita lis tle r g ib i dine
karşı iki. yüzlü b ir davranışta bulunm am akta, kendi çıkarla rın ın ger­
çe k tem silcisi olara k ona dö rt elle sahip çıkm aktadırlar.

Soru 90 : İslâm Dini ve kültürü «Statüko» yu korumaya çalı­


şanlar yararına atevekkül» ve «sabır» öneren nitelikle­
re sahip midir?

Islâm dini ve kültü rü egemen çevrelerin çıkarlarını koruyacak b ir


n ite liğ e sah ip tir. Örneğin İslâm dini e şitsizlikleri m esele haline g e tir­
m emeyi tavsiye etm ektedir. «Allahın kim inize daha cok verdiği şeyi
orzulam ayınx te lkin i buna b ir örnek te şkil edebilecek n ite likte d ir.
Isıâm dini ayrıca hükm -ü İlâhî karşısında servetin faydasızlığına işa­
re t etmekle yetinir. Sosyal koşu lla rda ki farklıla şm aya değinilm ez,
tam tersine bu farklılaşm a, ö b ür dünya İçin avutucu bir nite lik ta ­
şır. «Bak biz onları b irbirind en nasıl da üstün kıldık, ö b ü r dünyada
basam akların daha yüksekleri, üstü nlü klerin daha yüceleri vardır»
der.
Burjuvazinin halktan tam am en kopuk çıkarla rı nedeniyle kö rü k­
lediği ve gelişm eden ya ra r görm eyen sın ıfla r tarafınd an benim senen
dinsel irtica , D.P. iktid arının son yıllarında, burjuvazinin baş destek­
le yicisi olm uştur. Saidi N ursi bir m ektupta talebelerini şöyle uyar­
m a k ta d ır: «Biz D em okratları ik tid a r yerinde m uhafaza etm eğe K ur’an
m enfaati için kendim izi m ecbur biliyoruz». Saidi N ursi ezilen ve sö­
m ürülen kitle lere ka d e rcilik, kanaat ve sabır telkin etm iş ve bu a n ­
lam da egem en sınıfların çıkarla rın a hizm et etm iştir.
Eski b ir Arap atasözü de İslâm ’da tevekkül telkinin in ne dere­
ce güçlü olduğunu g ö s te rm e k te d ir: «Eğer H a life âdilse m ükâfat onur.-
dur, sana şükretm ek düşer. Eğer âdil değilse, günah onundur, sa ­
na sabretm ek düşer». Böyle b ir düzenin, İktidarı elinde b u lu ndu ran­
lara büyük im kânlar sağlayacağı açıktır.

Soru 91 : Din, gelişmiş bölgelerimizde de egemen sınıflara hiz­


met etmekte midir?

T ürkiye'de Dln'in egemen sınıfların hizm etinde olduğu yerler ge­


n e llikle az gelişm iş bölgelerim izdlr. Yalnız bir noktayı İyice b e lirt­
mek g e re k ir: G elişm iş bölgelerim izde de din egemen sınıfların ya­
rarına çalışan b ir unsur olabilm ektedir. 1968’de Konya'da. Kayseri'-
de ve gene 1969’da İsta nb ul’daki Kanlı Pazar olayları, T ü rk iy e ’de,
kapitalizm in sol eylem leri kısıtlam ak ve bastırm ak için, İrtic a i ku l­
lanm asından başka b ir şey değildir. Daha başka örn ek olayla rla bes­
lenmesi mümkün olan bu öneriye göre, kapitalizm , gelişm esinden
çekind iği sola karşı, solun can düşmanı olan dinsel taassubu b ir v u ­
rucu güç olarak kullanm aktadır. Ama ka p ita list sistem i ayakta tu ­
tarı ve onu yaşatan değerlerin ve kültür yapısının İslâm î değerler ve
k ü ltü r yapısı İle hiç b ir ilgisi yoktur. Kapitalizm dinden bağımsız b ir
şekilde gelişm e ve büyüm e yeteneklerine sahiptir. Bu anlam da da
dinden, ka p ita list sistem i te h d it eden düşm anlarına karşı im kâ n­
la r elverdiği sürece yararlanm akta ve fa ka t dinsel akım ların b ir nok­
tadan sonra kendi aleyhine dönüşeceğini aklından b ir an olsun çı­
karm am aktadır. G erçi kapitalizm sola karşı zaman zaman aşırı sa­
ğı çıka ra ra k durum unu korum ak çabasındadır ama bu hiç bir za­
m an kendini d inle özdeşleştirm e eğ ilim in i İçerm em ektedir. Çünkü
Türkiye'de gelişen kapitalizm le dinin, b irbirlerin e çok yabancı İki
ayrı düzeni gerçekleştirm e çabaları b ir yana, a rtık parçalanm akta
olan yüzeydeki ittifa k la rı da çok İğreti bir tabana dayanm aktadır.
T ürk d in cile ri kapitalizm i solcu bir düzene, ya da aydın bürokrat
egem enliğine tercih e ttik le ri için onu ehven-l şer olara k kabul et­
m ekte, ka p ita listle r ise dinin zorunlu olarak kabul e ttiğ i bu ittifa kı s o l
a leyh ine istism a r etm ektedirler.

Soru 92 : Ümmetin önemi nereden gelmektedir?

B ir toplum daki siyasal ve ekonom ik ku ru m la r kaçınılm az olara k


o toplum un üretim biçim lerinin ü s t yapı yansım alarıdır. Ö rneğin ka­
palı pazar b irim le rinin egemen olduğu tarım sal ekonom ilerde b ir bur­
ju v a kültürünü aram ak hayal olur. Tam tersine, böyle bir toplum da
bu la b ile ce ğ im iz üst yapı kuru m lan , toprak soylularının egem enliğinde
b ir siyasal yapı, geleneksel ve koderci b ir k ü ltü r ve çıkarlarını ras­
yonel olara k saptam a yeteneği olm ayan renksiz, şekilsiz kitle lerd ir.
Gerçek sanayi toplum una dönüşemem enih doğurduğu az İhtisaslaş­
ma, İşbölüm ü yokluğu, kapalı pazar ekonom ilerinin yarattığı ekono­
m ik hareketsizlik, sosyal yapıda sta tik bir görüntü sağlayacak, eko­
nom ik çıkar çatışm alarının cılızlığı 6onucu sınıf toplum u gerçekleş­
m eyecek ve toplum başarıya değil ünvana Önem veren bir statü top­
lu m u olacaktır.
Değişen üretim İlişkilerini yansıtan yeni toplum sal koşu lla r to p ­
lu m da yeni patlam alar, m eşruiyet krizleri, değişik ik tid a r iliş k ile ri va
■yeni denge sorunları yaratm aktadır. Bu, alt yapısal değişm enin, ken­
d in e uygun üst yapı kuru m lan aram a ve oluşturm a çabasıdır.
D ikta tö rlü k, dem okratik yönetim , evrim ler ve devrim ler kendile­
rine en uygun ortam larda g e liş ir ve uygulanırlar. B ir başka deyiş­
te, bunlar kendilerini yaratan alt yapının üst yapı ürünleridir. T o p lu ­
m u da kendilerine özgü bir şekilde e tkile yip yön vereceklerdir. Top­
lu m lar arasındaki bu fa rk lılık ve değişik siyasal davranış boyutları,
o top lum ların değişik sosyo-ekonom ik tabanlarından ötürüdür. Ge­
ne bir başka deyişle, siyasal sistem ler ve bu sistem lerin içinde yer
¿alan ve on la rı oluştura n siyasal davranış boyutları, o toplum un sos-
yo-ekonom lk tabanının yarattığı b ir üst yapı olan siyasal ve toplum -
sal kültürün etkisindedirler.
Davranış kalıp la rın ın bu şekilde saptanm ası toplum un gelişm e
süreci İçerisinde hangi noktada bulunduğunu da bize gösterecektir.
Toplum un kurum sal yapısına bakarak hangi gelişm e düzeyinde o ld u ­
ğunu saptayabildiğim iz g ib i davranışların nite liğ i de bize to p lu n isu l
ve ekonom ik yapı hakkında fik ir verebilecektir.
Soruna böyle bir yaklaşım la eğildiğim izde toplum daki dernek*
leşm e oluşum unun yoğunluğu da bizi toplum un yapısı ve n ite lik le ­
ri hakkında sağlam teşhislere varm aya g ö türeb ile cektir. Çünkü de r­
ne kle r ancak m odern b ir toplum bünyesinin ürü nü dürler ve bu an la m ­
da ekonom ik ve sosyal gelişm enin ölçüsü o lara k ele a lın a b ilirle r.
Atom ize ve çok yönlü, karm aşık bir toplum da, eş çıka rla rı o la n
kiş ile ri bir araya getirm e ve onlara dayanışm a olanağı sağlayarak
toplum a karşı daha güçlü kılm a gereği ile oluşan dernekler, böyia
b ir dinam izm e sahip olm ayan geleneksel toplum ların ürünü olam az­
lar. Çünkü geri kalm ış toplum laraa dernekleşm e sürecini g e rektire­
cek yoğun İhtisaslaşm a, işbölüm ü ve farklıla şm a gerçekleşm em iştir.
T ürkiye 'n in geri kalm ış bölgelerinde de gördüğüm üz gibi, böyle bir
sosyo-ekonom ik ve kültürel yapıda devletle kişi arasında bulu nab i­
le ce k tek tam po n kuru lu ş «Ümmet» yapısıdır. Dinsel buyuruların k e ­
sin b ir şekilde yön verdiği «ümmet» yapısı aynı zamanda «cemaat
denetim ini» de sağlam akta ve kişi bükülmez, hiyerarşik ve doğm a-
tlk b ir ortam da tam am en dinsel kura lla rın etkisinde kalm aktadır.
F arklılaşm a yokluğu sonucu kişinin toplum içerisinde sığına bi­
leceği kurum ların oluşm am ası kişiyi ister istem ez ya «Ümmet» a
bağlanm aya ve sığınm aya itm iş, ya da kişi, sorunlarına çözüm bu­
labilm ek için, var olan bu te k kurum a kendini adam ıştır, ve her ır.i,
halde de kişi arzu edild iğ i şekilde, m istisizm in pençesine büsbü--.
tün düşm üş bulunm aktadır.

S oru 93 : T ürkiye’de «Tcrikatler» neden genellikle Dcğu B öl­


gele rind e bu lunm aktadırlar?

T a rika tlerln en çok doğuda ve güneydoğuda bulunm aları b ir


rastla ntı değildir. Toplum un yalınkatlığı nedeniyle ta rika tle rin k iş t
üzerinde en e tk ili olabileceği bölgeler bu farklılaşm am ış, karm aşık
İnanç v e değerlere sahip olm ayan geri Kalmış bölgelerim izdir. Bu.
bölgelerde kişin in b ir şeye a it olm a İhtiyacını tatm in e d ici, sada­
katin i çekici ve sorunlarını çözebilecek Daşka b ir kuru m un olm o-
ması, tarika tlere , sosyal yapı İçerisinde önem li b ir yer tanım akta­
dır. Böylece ağaların yanı sıra ta rik a t şeyhleri de toplum İçe risin ­
de güçlü bir durum kazanm akta ve ağalarıa eş do ğrultuda olan ç ı­
karlarını, dini istism ar ederek sürdürm eKtedirler.
G üçlerini tamamen sosyo-ekonom ik düzenin gelişm em esinden
v e farklılaşm am asından olan ve m odern b ir toplum daki ik in c il g ru p­
ların yerine önem kazanan ta rik a tie rin ve şeyhlerin kud retle rinin
nedenini İsm ail Beşikçi şöyle a n la tm a k ta a ır:
«Dini duygulara ve dine çok değer veren halk. T anrı'yı ve g e r­
çeği öğrenebilm ek için, Kur'anı okuyup unlayacağı yerde, şeyhle­
re inanm ış, onlara kayıtsız şartsız teslim olarak, sözlerinden dışa ­
rı çıkm am aya başlam ıştır, ö te yandan, dünya nim etlerinden y o k ­
sun ve cah il olan halk, üm idini ahirete Dağlamış ve ahirete u la ­
şabilm ek İçin şeyhe bir kat daha inanm ıştır. Şeyhler de. halkın
kendilerine olan inancıyla ta rik a tle ri zam anla dokunulm azlığı o la n
ku ru m la r durum una ge tirm işle rdir. Devlete karşı güveni olm ayan ve­
ya devletten hiç bir yardım görem eyen nalk, şeyhine ve tekkesinin
dokunulm azlığına sığınarak, güvenliğini sağlam aya çalışm ıştır. Zen­
ginler, m allarını güvenlik altına alm ak Içııı tekkelere vakıf yapm ış­
lar, halk da şeyhin m üridi olm ak suretiyle, şeyhin ve tekkenin d o ­
kunulm azlığından yararlanarak Devletin ta şra örgütünün ve ja nd ar­
m anın ezici etkilerinden korunm aya çalışmıştır.»

Soru 04 : G elişm em iş bölgelerim iz de kendi İçlerinde so syo -


eko ncm lk bakım dan fa rk lılık gösterm ekte m ldlrler7

G elişm em iş bö lgelerim izin de kendi içlerin de sosyo-ckonom lk


fa rk lılık la ra sahip b irim le ri olduğu bir ge rçektir. Buna b ir örnek ve­
recek o lursa k Çankırı. M ardin İlle rim izin (il hudutları itibariyle) ki­
şi başına düşen m illi ge lir, sanayide istihdom edilen iktisaden fa a l
nüfusun oranı, okum a yazma bilenlerin yüzdesi ve şehirleşm e o ra n ­
ları bakım ından T ürkiye 'n in geri kalm ış ille ri olduğunu söyleyebi­
liriz. Fakat Çankırı, sosyo-ekonom ik ö ze llikle ri bakım ından M a r­
din'den çok daha fa rklı b ir yapıya sahiptir, ö rn e ğ in , Türkiye o rta ­
laması % 48 olan okum a yazma bilenlerin oranı Ç ankırı'da % 40 3,
M ardin'de ise % 20.1’dir. Sanayide İstihdam edilen nüfusun T ü r­
kiye ortalam ası 19.7 kişide 1 kişi iken bu oran Ç ankırı'da 1/31.6,
M ard in’de 1/31.3'tür. Kişi başına düşen m illî g e lirin T ürkiye o rta ­
laması olan 1.777,50 TL. İse kişi başına olarak Ç ankırı'da 1.312,00
TL.. M ard in’de İse 1.244.00 T L’dır. Şehirleşm ede İse T ürkiye o rta la ­
m asına göre h e r 6.2 kişiden b iri 10.000 ve daha yukarı nü fuslu yer­
lerde yaşarken bu oran Ç ankırı'da 11.7, M ard in'd e ise 0.6’dır.
G erçi Ç ankırı'da kişi başına düşen mili? g e lir M ardin'e ora nla
b ir parça daha yükse ktir ama her ikisi de Türkiye ortalam asının o l­
dukça altın dad ırlar. Tarım da ve sanayide istihdam edilen nüfus
ora n la n hemen hemen aynıdır ama Çankırı okum a yazma bilenler
oranında M ard in'i b ir hayli geri bırakm ıştır. Çankırı İle M ardin a ra ­
sınd aki asıl önem li fa rk lılık toprak düzeni ve şehirleşm e o ra n la ­
rındadır. Ç ankırı’nın toprak düzeninin özg ür küçük ç iftç i m ü lkle ri
o lara k belirlenm esi ve çok düşük şehirleşm e oranı nedenleri ile.
M a rd in ’in daha çok şehirleşm iş fa k a t top ra k dağılım ı ve ekonom ik
düzen bakım ından «ağa» ve tş e y h ı denetim i altında bulunan to p ­
lum sal yapısı, her İki ll'ln dinsel katılm a sürecini etkileyebilecek
en önem li İki unsur görüntüsündedir.

Soru 95 : Gelişmemiş bölgelerimizin kendi İçlerindeki bu farklı­


lık, dinsel davranış ve tutumlar üzerinde değişik yön­
lerde etki sağlayabilecek nitelikle olabilir mİ?

B e lirtilm iş olduğu gibi M ardin'deki ağalık ve şeyhlik ku ra m la rı­


nı yaşatacak bir top ra k düzeni Ç ankırı’da var olmadığı için Ç ankı­
rı’nın tarım yapısına küçük ç iftç i hâkim olm uş durum dadır. Ağalık
kurum unu ortadan kaldıran böyle b ir top ra k düzeni M ard in'd e o l­
duğu gibi geleneksel ve hiyerarşik bir 6osyal yapıyı korum aya y ö ­
nelm iş sosyal ve siyasal güçleri de ortadan kaldırm ış olm aktadır.
Bu nedenle Ç ankırı’lı köylüler egemen sınıfların, geleneksel
k ü ltü r yapısını korum ak çabalarından arınm ış olm akta ve M a rd in ’­
deki yurttaşla rında n daha özgür b ir durum da bulunm aktadırlar. B-.ı
nedenle din onların üzerinde, egemen sınıfların e lird e tu tu cu bir
un sur o lara k e tk ili olam am aktadır. Ama, hâlâ farklıla şm am ış b ir ta ­
rım yapısını da değiştirem edikleri için değer ve İnançlarında da
geleneksel tutkularda n kurtulam am ış oldu klarını varsaym ak m üm ­
kündür. Ç ankırı’daki ya da o nite likte ki başka İllerim izdeki dinsel
katılm anın nedeni, coğ rafî bakım dan parçalanm ş, cz farklıla şm a, ve
bu nedenle hâlâ geleneksel kü ltü r kalıplarına sahip bir köylü to p lu -
m unun doğal İhtiyaç olarak gördüğü dinsel İnanç ve bağlılıklara
saplanm ış olm ası olasılığındadır. Burada kurum laşm ış dinsel fa a li­
yet, büyük sosyo - ekonom ik eşitsizlikle r olm adığı Icin. ne ege­
men sınıfların -elinde b ir güç, ne de yoğun ka p ita list gelişm e yok­
luğunda, kendilerini ezip 6ömüren bir gelişm e sürecine karşı d ire ­
nen b ir küçük bur[uva azınlığın elinde b ir ku rtu lu ş bayrağıdır. Çan­
kırı'da din, az ge lişm işliğ in ve kırs a l ekonom i düzeninin de ğiştire­
m ediği b ir k ü ltü r yapısının toplum a kabul e ttird iğ i b ir gelenektir.
Belki de din, aynı zam anda fa k irliğ in ve az gelişm işliğ in bu bölge­
nin köylüsünde yarattığı um utsuzluğu ve m addî ıstırabı d İndirici,
kan aa tkâ rlık ve tevekkül sağlayıcı bir unsur o lara k da benim sen­
m ektedir.

Soru 96 : Varsayım I I I : Türkiye’nin geri kalmış, fakat mülkiyet


dağılımının oldukça eşil olduğu bölgelerinde, din yal­
nızca kültür yapısından oluşan ve hiç bir gayeye hiz­
met etmeyen bir unsur mudur?

D in’ln Türkiye'de değişik sosyo-ekonom ik n ite likte ki bölgelerde


gördüğü fa rklı görevlerin yanı sıra bir de tam am en kü ltü r yapısına
bağlı olara k egemen değer halinde bulunduğu bölgeler o la b ilir. Çan­
kırı örneğinde görülm üş olduğu gibi, geri kalmış, kırsal ekonom i­
nin hâkim olduğu, kendi İçine kapalı toplum sal bünyelerde din,
çok yönlü olm ayan ve bu nedenle de fa rklı değer ve çıka rla r sağ­
lam am ış bulunan sosyo-ekonom ik koşulların egemen kıldığı tek de ­
ğer ve inanç sistem i olarak bilinm ektedir. T oprakların oldukça e şit
olarak bölünm esi nedeni ile, toplum içerisinde ç o k yoğun ekono­
m ik ç ık a r ayrılığı olm adığı zam anlar bu geleneksel dinsel kültür, ay­
rıca bir züm renin çıkarla rın ı korum ada da yardım cı olm am akta ve
bu nite likte ki toplum larda din, halkın, yaşam ında bulduğu tek de­
ğer sistem i o la ra k benim senm ekte ve sayılm aktadır. Tamamen de­
ğişim yokluğunun bir sonucu olan bu durum ge ne llikle toprak ge­
lirle rin in çok sınırlı olduğu fa k a t hiç olm azsa kapalı toplum yapısı
İçinde söm ürünün nisbeten az oluşu nedeniyle çıka r fa rkla rın ın yo­
ğunlaşm adığı, k ırs a l kültü rü kıram am ış bö lgelerim izde görülm ekte­
dir.
Bu durum a göre T ürkiye’de örgütlenm iş dinin en az üç ayrı
sosyo-ekonom ik kaynaktan beslendiğini ve her üç alanda da de­
ğişik am a çla r ve görevler taşıdığın! önerebiliriz.

6oru 97 : Din, soru 96‘da belirtildiği anlamda bağımsız bir de­


ğişken midir?

Konaat oluşum u, davranış ve tutum lar, endüstriyel b ir top lum -


d a. e riş m e k te olan bir toplum da vo feodal bir tarım toplum unda
başka başka olaca ktır. Değişme yokluğunun, İlkel tekniğin, yatay
v e dikey toplum sal hareketsizliğin, tarım sal üretim in, feodal ve si­
yasal yapının, geniş ailo düzeninin, kaderci zihniyetin hâkim o l­
duğu toplum larda, genel ve siyasal kültür de bu unsurların g e tird i­
ğ i n ite likte olacak ve toplum un siyasal davranışına geleneksel bir
taban sağlayacaktır. O ysa gelişm iş b ir ekonom i ve te kn o lo jin in hö
kim olduğu, ke sil İşbölüm ü yapılan, İktidarın paylaşıldığı b ir siya ­
sal yapısı olan, dikey v e yatay h a re ke tliliğ in yoğun, bölgesel ve
m ahallî İlgi ve çıka rla rın ulusal düzeye çıktığı top lum larda siyasal
ve sosya l davranışın ç o k daha karm aşık olduğu görülm ektedir.
Değişik toplum sal koşu lla rın değişik siya sal d a vran ışlar o lu ş­
turm asını açıkla yab ilm e k İçin sorunu daha ayrıntılı bir şekilde ele
alm am ız ve siyasal davranışı etkileyen unsurlara, kültür b o yutla­
rına ve bireyle toplum arasındaki ilişkile re ayrı ayrı inm em iz ge­
rekm ektedir. Çünkü he r toplum değişik sosyo-ekonom ik yapısı ne­
deniyle kendine özgü davranış kalıplarına sahiptir.
Siyasal kültür, toplum un geleneklerinin, toplum kurum larının ru ­
hunun, vatandaşlarının arzu ve ortak çıkarla rın ın ve lid e rle rin in si­
yasal s tilin in yalnızca rastlantı bir ta rih î tecrübe sonucu olm ayıp,
anlam lı bir bütün olara k birb irle rin e uym aları, açık b ir İlişkile r ağı
meydana getirm eleriyle belirm ektedir.
Siyasal kültür, bu anlam da, siyasal davranışı belirleyen çok
önem li b ir etkendir. Siyasal k ü ltü r ve onu tam am layan çocu klu kta n
kalm a değerler, tah sil, çevre, kütle haberleşm e gibi fa ktö rle rle be­
lirlenen Siyasal Sosyalizasyon, toplum un alt yapısal n ite likle rin i yan­
sıtan üst yapısal kurum lardır. Toplum daki siyasî yapı ve ku ru m la r
bu nlarda n bağım sız olara k gerçekleştirilem ez. Yani siyasal d a vra ­
nış siyasal kültürün ve sosyalizasyonun b ir ifadesi olara k b e lirir ve
bu İfadeye cevap o lara k siyasal ve sosyal ku ru m la r m eydana ge­
lirle r. Bu anlam da toplum daki kuru m lar ve örg ütle r, toplum un çev­
reyle olan İlişkileri sonucu oluşan siyasal kültü rün ün talep ve am aç­
larına hizm et etm ek İçin meydana gelm ektedir.
Bu açıklam anın ışığı altında, m ahallî kültürün b ir unsuru ola­
rak yaşıyan dinsel İnanç ve değerlerin, k ü ltü r yapısının çevreden
bağım sız gelişm eyeceği gözönünde bulundu rularak, bu anlam da da
bağım sız b ir değişken olam ıyacağı İddia edilebilir.
SONUÇ

Soru 98 : Türkiye'de 1970’lerde Islâmcı akımlar, eskiye kıyasla,


nicelik olarak nasıl bir görüntü sunmaktadırlar?

Toplum ile din arasındaki iliş k ile r İçin kesin o lara k saptanıl-
m aya ça lışıla n durum , toplum un d in i ya da d inin toplum u be lirle­
d iğ i ve oluşturd uğu değil fa k a t her ikisinin de belirlenm e ve oluş­
m a yönünde, b irb irle ri üzerinde e tkili olduklarıydı. Bu anlam da d in ­
sel duyguları doğuran beşerî ih tiy a ç la rd ır ve beşerî ih tiyaçla rı da
üre tim koşulları besler. T oplum sal bünyeden oluşan beşerî ih tiyaç­
lara b ir cevap olarak beliren dinsel duygu ve in a n çla r da top lum ­
sa l bünyeyi kendi doğru ltula rın da etkileyecekler ve kendilerini ya­
ratan ortam ı sürdürm eye çalışacaklardır.
Bu etki-tep kl ilişkisi OsmanlI ve C um huriyet dönem leri açısın­
dan örneklerle anlatılm ak istenm iştir. Yine üzerinde önem le d u ru l­
mak islenen bir konu artık ka p ita list gelişmeye İyiden iyiye açılm ış
b ir C um huriyet T ürklyesinln yakın zam anlarında din ile toplum a ra ­
sındaki bu etkl-tep kl ilişkisin in bütün bir toplum sal yaşantıyı yö­
rüngesinde tutacak kapsayıcılığım a rtık yitirm iş olduğudur. Bu gö ­
rüş, Türk toplum unun gelişm e ve farklılaşm asının üst yapıdaki yan­
sıması olan dernekleşm e ve kurum laşm a sürecindeki gelişm e İle
güç kazanm aktadır. İşbölüm ü ve ihtisaslaşm anın yoğunlaşm ası İle
farklıla şan b ir toplum sal bünyenin ürünü olan dernekleşm e süreci­
nin T ü rkiye ’deki gelişim inde gerçi din derneklerinin çok önem li bir
rolü görülm e ktedir. Fakat fa rk lı bir sosyal yapıda gelişm e ve m o­
dernleşm e yolunda olan bölgelerim izde, eskiden olduğu gibi, din
toplum yaşantısı üzerinde a rtık bütünüyle egemen b ir u n s u r olm ak­
tan çıkm ıştır. Bunu başka b ir araştırm ado saptam ış olduğum T ür-
klye'dekl dernekleşm e sürecinde din de m eklerin in sahibi olduğu
% 28.4 hisseden anlam ak m üm kündür. Bu d e m ektir ki gelişm e İle
toplum un k ü ltü r yapısı da fa rklıla şm ış ve değişen sosyo-ekonom ik
koşu lla r sonucu beliren plu ra list b ir yapı, kişinin toplum da din ku­
rum u dışında sadakatini cekecek ve ih tiyaçla rını tatm in edecek ye­
n i kuru m lar yaratm ıştır. Dernekler arasında önem li b ir yer işgal
eden din dernekleri g e rç i gene toplum da ih tiyaçla rı tatm in eden
ve sadakati çeken en önem li kurum durum undadırlar.

Soru 99 : 1970’lertn Türkiye'sinde, ekonomik çıkarları yansıtan


dinci akımların toplumsal nedenlerini kaba çizgileriy­
le nasıl özetleyebiliriz?

T ürkiye 'd e ekonom ik çıkarla rı yansıtan İslâm î akım ların n ite lik ­
le ri kaba çizg ile riyle iki ana sosyo-ekonom ik m odelin ürünü olarak
sap tana bilir. 1970’lerde T ürkiye'deki bu iki d e ğ işik düzeydeki d in ­
sel h a re ke tliliğ i şu şekilde ö n e re b iliriz :
a) D.P. iktid a rın ın plansız ve rasgele uyguladığı en flasyo n
kalkınm a g irişim i sırasında altın d e virle rin i yaşayan küçük tacir,
ç iftç i ve esnaf. 1960’lardan sonra büyük İm alâtın, büyük m akineli
ziraatın, tic a re t hayatını denetim altına alm aya başlayan büyük f ir ­
m aların ve büyük g iriş im c i lehine işleyen kredi po litika sının ezici
baskı ve rekabetine karşı koyam az olm uş, ülke ekonom isindeki sağ­
lam ve dokunulm az sandıkları yerlerini giderek kaybederken, m ut­
lu yaşa ntılarıyle b irlik te İtiba rlarını ve sta tü le rin i de yitirm işle rd ir.
Durgun ve farklılaşm am ış b ir toplum düzeni içinde, her sabah bes­
mele İle dükkânlarını açıp akşam a kad ar A llah ne verdiyse kaza­
nan, yap tıkları çöm leklerin, yem enilerin ve ba kır kapkacağın b il­
mem nerdeki alüm inyum ya da plastik sanayilerinin rekabetiyle sü­
rüm görm eyeceğinden b ir korkusu olm ayan bu insanlar, ilk öncele­
ri kendi fehlerine İşleyen kap italistleşm e sürecinin, birden aleyh­
lerine dönerek düzenlerini yıktığını ve ken dilerini karm aşık ve hız­
la değişen b ir ortamda- b ire r yabancı gibi bırakm akta olduğunu gö­
rünce. atalarının da he r başları sıkıştıkça yap tıkları gibi. İslâm cı
eylem lere d ö rt elle sarılm ışlardır. İslâm î düzen, herkesin ye rli ye ri­
ni b ildiği, hiyerarşik ve durgun b ir toplum yapısını koru m aya yö­
nelm iş bir ekonom i ve hukuk düzeni sağladığı için, bir kısım kü­
çük bur|uvanın düzensizliğe, adaletsizliğe ve ahlâksızlığa ba ğladı­
ğı bu ka p ita list değişim e set çekecek ve düzeni üç buçuk vurg un­
cunun (Büyük Bur|uvazl) elinden ku rta rıp halkın ve hakkın düzeni
haline dönüştürebilecek yetenekte görülm ektedir. Yaşantılarını sa r­
san ve kendilerini ekonom ik bakım dan söm üren ka p ita list g e liş'-
ml, tam am en b ir soysuzlaşm a, norm suzlaşm a ve gâvurlaşm a o la ­
rak gören Türk İslam cıları ancak Tanrının ad aletini toplum a İndir­
d ik le ri gün toplum u ku rta ra b ile ce kle rin e in an m aktadırla r. Bu in an ç­
larında da yanılm am aktadırlar. Çünkü İslâm î İlkelerle yön etilecek
b ir toplum kendi ekonomik çıkarla rın ı koruyacak, durgun, yatay v e
dikey sosyal h a reke tliliğin olm adığı b ir toplum olaca ktır. Bu anlam ­
da T ürk islâm cıları T ürkiye’de ekonom ik b ilin ç le rin e en fazla sa­
hip gru plarda n b irid ir.
b) ö b ü r yandan T ürkiye’nin az gelişm iş, durgun, farklıla şm
m ış ve b ir örnek yaşam ını sürdüren bölgelerinde din başka bir
fonksiyon görm ektedir. Ekonom inin hemen hemen bütünüyle ta rı­
ma dayandığı bu bölgelerde, top ra kla rın çok büyük bir kısmının
cok küçük b ir azınlığa a it olm ası nedeniyle ekonom ik ve sosyal ya­
şantıda egem enlik, üretim İlişkile rin i kon tro l eden bu azınlığın e l­
lerinde toplanm ış ve ekonom ik egem enlik bu azınlığa siyasal ege­
menliği de kazandırm ıştır. Bu durgun ve farklıla şm am ış söm ürü dü­
zenini m uhafaza etmek bu bölgelerin egemen sınıflarının çıkarla rr
bakım ından gereklidir. Bu bölgelerin halkı İhtisaslaşm a ve işb ö lü ­
mü yokluğ u nedeni İle kapalı p a za r ekonom ileri İçerisine hapse­
d ilm iş ve b ir örnek bir yaşantının oluşturduğu geleneksel ve kader­
c i b ir k ü ltü r yapısının uyuşturucu değer ve inançlarını kıram am ış­
lardır.
İşte bu bölgelerdeki egemen sınıfların statüko yu korum a ç a ­
b a la rın a farklılaşm am ış toplum düzeninin üst ycpısı olan bu kü l­
tü r yapısı yardım cı olm aktadır. Geleneksel b ir k ü ltü r yapısında
D in’in aldığı yerin önem i düşünülürse, g e ri kalm ış bölgelerin, e g a-
men sınıfların söm ürü düzenini sürdürm ek için dinden nasıl y a ra r­
la nd ıkları anlaşılır.

A yrıca gelişim yokluğu nedeniyle çoğ ulcu b ir toplum sal yapı­


da görülen kurum ların bulunm am ası, yani ikin cil gru p la ra sahip o lu n ­
m am ası, bu g e ri kalm ış bölgelerde halkın bağlılığını ve ilg is in i ta-
rika tle re yöneltm iş; halk, çıkarla rın ı ve toplum hayatında karşılaş­
tıkla rı sorunlarını bu ta rika t yapılarında aram a ve çözme alışka n ­
lığını edinm iştir. Bu durum , toprak ağalarının yanı sıra toplum da
ta rik a t şeyhlerine de ayrıcalıklı b ir s ta tü kazandırm ış ve bu ege­
men züm reler statükonun devamını sağlam ak için geleneksel k ü l­
tü rü süre kli olarak beslem işlerdir.
Soru K>0 : Türkiye'de dinsel akımların geleceği ne olabilir?

Sonuç olarak şunu 6öylemek m üm kündür kİ Din, T ü rkiye ’de


top lum d an soyutlanm ış, yabancılaşm ış, gelişim e ayak uyduram a­
yan. tek örnek çevreleri nedeniyle sosyal bakım dan güdük kalm ış
k iş ile r tarafından benim senm ektedir. Din eylem cisi b ir kişide k a ­
çın ılm a z olara k bulduğum uz »otoriter kişilik», bu tek öm e k sosyo­
ekonom ik çevrenin k iş ilik üzerindeki e tkisin in bir sonucudur. Din
b ir umacı değildir. Kendi başına, g e rici b ir İnanç sistem i olduğu
da iddia edilemez. Fakat ekonomik ve toplum sal çıkarları nedeniy­
le toplum u geri götürm eye çalışanların ya da toplum u olduğu ye­
re bağlam a çabasında olan ların elinde ge rici bir unsur haline dö­
nüşm ektedir.
Dem okratik bir süreç Içerl6lnde kalkınan b ir ülkenin çocu kla rı
olarak, m odernleşm e sürecinin kaçınılm az olara k yarattığı bunalım ­
la r sonucu, ortak gaye ve hedefler yolunda kayb ettiğim iz y u rtta ş ­
larım ızı te kra r toplum a ve kalkınm a sürecim ize kazanm ak en bü­
yük ülke görevi ve sorum luluğum uz olm alıdır. Bunu sağlam ak İçin
de san ayileşm enin ve kalkınm anın şaşkınlık ve burukluk yaratan İlk
dönem lerini hızla aşm am ız gerekm ektedir. T ü rk iy e m illî b ir sanayi
toplum u olup toprak sorununu da çözüm lediği zaman, d ln 'ln siya­
sal önem ini y itirip Tanrıyla kul arasında özel bir bağ durum una g i­
receğinden hiç birim izin şüphesi olm am alıdır.
Ekonom ik gelişm e, yarı feodal İlişkileri kırdıkça, herkese İş,
he rkese ekmek ve herkese g ü ve n ilir ya rın la r sağladıkça, bugünün
nurcuları, S üleym ancıları, yarınki g e lişm iş sanayi toplum um uzda.
cum h uriye tçi ve laik düzenim ize yeniden kazandıracağım ız y u rtta ş ­
la rım ız olacaklardır.
İÇİNDEKİLER

GİRlŞ

Sayfa
S o ru 1 Toplum um uzda din sorunu hangi acıdan ele a lın ­
m alıdır? 5
Soru 2 Din. İdealist tanım a göre, m addeyi oluştura n b ir a lt
yapı kurum u m udur? 6
S o ru 3 : Din b ir İdeoloji m id ir? ................................................. 6
S oru 4 Din, m addeci tanıma göre, sosyo-ekonom ik yapı­
nın oluşturd uğu b ir ûst yapı kurum u m udur? ....... 0
Soru 5 Dinin bağımsız b ir değişken olarak tanım ı nasıl ya­
p ılır? .............................................................................. 12
S o ru 6 : Din ile toplum ka rşılıklı b ir etki-tep ki ilişkisi içinde
m id irle r? .......................................................................... 12
S oru 7 Geleneksel b ir toplum dan ne anlıyoruz? ..................... 13
Soru 8 Geleneksel b ir toplum da dinin rolü nedir? ................. 14
6 o ru 9 Dinin geleneksel toplum larda «fonksiyonu», (k itle ­
lerin afyonu» olm ak m ıdır? ......................................... 15
S oru 10 M odern ve fa rklıla şm ış b ir toplum dan ne anlıyoruz? 15
S o ru 11 Modernleşen bir toplum da dinin rolü zayıflayacak
m ıdır? .............................................................................. 17
S oru 12 İslâm dininin en b e lirli öze lliği nedir? ......................... 18
Soru 13 Islâm dini bu öze llikle ri İle ne tü r b ir toplum yapı­
sının doğal İdeolojisi olur? ............................................. 18
S o ru 14 : T ü rkiye ’de din ve siyaset konusuna neden Osm anlı
İm para torlu ğu dönem iyle girm ekte ya ra r görüldü? 18
I. BÖLÜM

EMPERYALİZME AÇILMADAN ÖNCE


OSMANLI TOPLUMU VE DİN

S oru 15 Osmonlı toplum unda neden em peryalizm e açılm o


öncesi ve sonrası ayırım ını yapıyoruz? ..................... 21
S oru 16 19. yüzyıl başlarına kadar O sm anlı toplum unda si­
yasal ve sosyal yapı nasıldı? ..................................... 22
Soru 17 : O s m a n lIla r Batı Avrupa toplum ıarında gerçekleşen
sanayi devrim ine neden yönelem ediler? ................ 22
Soru 16 Osmanlı toplum unda tarım da kapitalizm e geçişi
önleyici ne g ib i sınırlan dırm alar vardı? .................... 23
Soru 19 :Osmanlı sanayiinde ka p ita list b ir aşam aya ulaşm a­
yı önleyen ana unsurlar hangile ridir? ........................ 24
Soru 20 :Osmanlı toplum unda ticare t sektöründeki gelişm eyi
önleyici ne gibi sınırlan dırm alar vardı? .................... 24
Soru 21 ıSiyasal ve ekonom ik egem enliğin tek elde bulun­
durulm ası Osm anlı siyasal ve sosyal kurum larını no-
sıl e tkile m iştir? .................................................................. ÜS
Soru 22 :O s m a n lı İm p a ra to rlu ğ u n d a , D urjuva d e v rim le rin l
g e rç e k le ş tirm iş b a tı to p lu m la rın d a k i ik in c i k u ru lu ş ­
la rın ye rin i «Ü m m et» mi a lm ıştır? ............................ 26
Soru 23 :Sanayi devrim lnin ge rçekleştirilm em iş olması, O s­
manlI İktida r yapısı ve siyasal davranışında, Islâm
dininin egemen olm asını sağlayan başlıca etken
m idir? 27

II. BÖLÜM

EMPERYALİZME AÇILDIKTAN SONRA


OSMANLI TOPLUMU VE DİN

Soru 24 :Kanunî Sultan Süleym an'ı yanıltan gerçek neydi? ... 23


S oru 25 Osmanlı toplum unda sanayileşm eyi önleyen ko şu lla r
In g ilte re ’de nasıl yıkıldı? ............................................. 30
Soru 26 :Osmanlı İm paratorluğunu duraklam a ve gerilem e
devirlerine iten etkenler nelerdir? ................................ 32'
Soru 27 (Laissez - Faire» nasıl bir ekonom ik ve siyasal g e liş­
menin felsefesidir? ......................................................... 33
S oru 28 (Laissez Faire»ci akım Osmanlı toplum unu neden
etk ile m iş tir? .................................................................. 33
Soru 29 :Batıya açılm a sonucu Osm anlı İm paratorluğundaki
eosyal s ın ıfla r nasıl bir değişim gö sterm işle rdir? 37
Soru 30 i O sm anlI m ültezim leri ve tüccarları İle batılı sanayi­
ciler arasındaki ç ık a r birliği neye dayanm ış ve Os­
m anlI toplumunu nereye götürm üştür? .......................... 33
Soru 31 :Batı em peryalizm ine, O sm anlI İm paratorluğunun
1838 T icaret Sözleşm eleri ııe verdiği tavizler ne­
le rd ir? .............................................................................. 39
S oru 32 : O sm anlı - Batı Avrupa tica re t sözleşm elerinin ekono­
m ik sonuçları ne olm uştur? ......................................... 41
S oru 33 :1838 T ica re t Sözleşm elerinin siyasal 6onucları ne­
dir? 43
Soru 34 1838 T icare t Sözleşm elerinin toplum sal sonuçları ne
olm uştur? .......................................................................... 43
Soru 35 Batı Em peryalizm ine açılm a yoğunlaştıkça, ekono­
m ik İlişkile ri ve söm ürüyü pekiştirecek ne g ib i uy­
gulam alara ge çilm iştir? ............................................. 46
Soru 36 :Batıya açılm a Osmanlı toplum unuiı sosyal g ö rün tü­
süne neler g e tirm iştir? ................................................. 47
Soru 37 K ültü r ikileşm esi nedir ve Osmanlı toplum unu ne
yönde e tkile m iştir? ......................................................... 43
Soru 38 Em peryalizm e açılm a dönem inden sonra İslâm d i­
ninin Osm anlı topium undaki ronksiyonu değişm iş
m id ir? ........................................................................ — 49
Soru 39 Düzenin yabancılaşm ası m uhalefet hareketlerini ne­
den dinsel bir tabana otu rtm u ştu r? ........................ 50
Soru 40 Yeni Osmanlı hareketinin sınıfsal kaynağı ne İdi? 50
Soru 41 Yeni O sm anlIlar toplum sorunlarına ne gibi dinsel
çözüm ler getirm ek iste m işle rd ir9 ......... 52
Soru 42 Yeni Osmanlı hareketi sorunlara çözümü neden
dinde aram ıştır? ............................................................. 52
S oru 43 :Yeni O sm anlIlar ara dıkla rı çözüm yollarında neden
başarısız olm uşlardır? ................................................. 53
S oru 44 tJön T ürk hareketi çözüm yollarını neden Yeni Os-
m a n lılar k a d a r dinde aram am ıştır? 54
S oru 45 :31 M a rt neye hizm et e tm iştir? ..................................... 55
Soru 46 :K urtuluş Savaşımıza karşı dinsel propaganda neden
yer yer başarılı olm uştur? ......................................... 55
Soru 47 :O sm anlı toplum unda din haklım da sonuç olara k ne
söyleyebiliriz? 56

III. B Ö LÜM

TÜRKİYE’DE TEK PARTİLİ DÖNEM VE DİN

Soru 48 :C um huriyetin İlk yılla rın da Türk toplum unun sosyal


İk tid a r yapısı nasıldı? 58
Soru 49 : C um huriyetle b irlik te batılaşm a yolunda gerçekleşti­
rilen devrim le r özetle hangile ridir? ........................ 69
Soru 60 Ulusal egem enlik ilkelerinin sağlanm asının top lum ­
sal sonuçları neler olmuştur'«' .................................... 60
Soru 51 C um huriyetin İlk yıllarında İslam cı başkaldırm a
hangi sosyo-ekonom ik nedenlere dayanm aktadır? 60
Soru 52 İslâm cı başkaldırm anın 1950 lere kad ar uzanan belli
başlı nite liğ i nedir? ..................................................... 61
S oru 53 Qok p a rtili hayata geçiş aenem elerl neden başa­
rısız olm uştur? .................................................................. 62
Soru 54 1950'lerde «H alkı ile «İslâ m cılan arasında bir ayı­
rım yapm ak gereği doğm uş m uaur? ........................ C3
Soru 55 1950’lere kadar toplum sal düzenin günahlarının tek
sorum lusu olarak neden bürokrasi görülm üştür? ... 63
Soru 56 1945'lerde değişen dünya koşullarının T ürkiye'deki
siyasal sonuçları ne olm uştur? G4

IV. BÖLÜM

TÜRKİYE’DE ÇOK PARTİLİ DÖNEM VE DİN

Soru 57 B ürokrasinin ve C.H.P.’nln geleneksel şanssızlığı


nedir? .............................................................................. 65
Soru 59 D P.’nin ilk yıllarında İktida r iıe dinci cephe ara sın­
daki dostluk dlyaloğu nasıl kurulm uştu? C6
Soru 59 D P. İle dinci cephe hiç çatışm adı mı? .................... 67
Soru 60 D.P.'nin başarısının tem elinde ne yatm aktadır? ... 67
Soru 61 D P . iktid arının ilk yılla rın da ekonom ik gelişm enin
sa yıla rla tanım ı nedir? ................................................. 68
Soru 62 D P. İktidarının çökü şü hangi toplum sal nedenlere
dayanm aktadır? .............................................................. 69
Soru 63 27 Mayıs dinci cepheyi ne yönde e tkile m iştir? ............ 70
Soru 64 A dalet P artisi D em okrat P artinin bir devamı mıdır? 71
Soru 65 1960 sonrası ekonom ik gelişm e toplum sal güc den­
gesini nasıl e tkile m iştir ve küçük burjuva neden te­
dirg in olm akla dır? 72
Soru 66 : 1965'lerden sonra sanayi burjuvazisinin durum u ne
ölçüde güçle nm iştir? ..................................................... 73
Soru 67 Küçük sanayi burjuvazisinin yanı sıra küçük tarım
burjuvazisi de ezilm ekte m idir? ................................ 74
Soru 68 K ap italist gelişm eye karşı direnişin İslâm cı içeriği
nedir? 74
Soru 69 K ap italist gelişm eye karşı İs lâ m c ı a k ım yalnızca eko­
nom ik n e d e n le re mİ d a y a n m a K ta d ır? 75
Soru 70 Yabancılaşm a nedir ve dinsel akım la r Özerinde e tkisi
ne o la b ilir? ........................................................................... 75
Soru 71 Toplum um uzda dinin kişilik bunalım larını çözm edeki
rolü nedir? ...........................................................
Soru 72 Statü kaybı ve proleterleşm enin dinsel ckım la r üze­
rin de ki e tkisi ne o la b ilir? .................................................. İT
Soru 73 1970'ler Türkiye'sindeki İslâm cı akım la rla 19. yüzyıl
Osmanlı toplum undaki Y en i O sm anlı akım ları ara­
sında sosyolojik bir benzerlik var m ıdır? 78
Soru 74 : O to rite r kiş ilik nedir ve dinsel akım lar üzerinde et­
kisi ne o la b ilir? ................................................................... 80
Soru 75 M illî Nizam P artisi kim lerin tem silcisiyd i? ...................... e
Soru 76 «İslâ m cılarıla (M illiy e tç i T o p lu m cu ıla r arasındaki
sosyolojik ayniyet nedir? .................................................. 81
Soru 77 ils lâ m c ıla m la «M illiyetçi T o p lu m cu la rı arasındaki
fa rk nedir? ........................................................................... 81
S oru 78 Sağdaki so lcu la r kavram ı nedir? ......,.............................. 81
Soru 79 1970’lerin T ürkiye İslâm cıları m uhafazakâr M eşru­
tiyet Islâm cılarından tem elde nerede a yrılm a kta ­
dırla r? .............................................................................. 82
S oru 80 Türkiye'de dinsel a kım la r yalnızca k a p ita lis t geliş­
meye tepki olarak mı oluşm aktadır? 83

V. BÖLÜM

TÜRKİYE'DE DİNSEL AKIM LAR ÜZERİNE


VARSAYIMLAR BULGULAR

Soru 81 T ürkiye’de dinsel a kım la r tek bir sosyo-ekonom ik


kaynaktan mı o ’uşm aktadır? Bu konuda varsayım ­
larım ız ne o la b ilir? .............................................................. 8
Soru 82 Türkiye'de gelişm iş bölgeler ile gelişm em iş bölge­
le r arasındaki sosyo-ekonom iK dengesizlik sayıla r­
la nasıl saptanılır? .............................................................. 8
Soru 83 Büyük ölçüde tarım a dayanan az gelişm iş bölgele­
rimiz. bu alanda nasıl bir görünüm verm ektedirler? 88
Soru 84 Bu bölgeler arası sosyo-ekonom ik fa rk lılık la r kişile­
rin din konusundaki davranışlarını nasıl etkileye­
cektir? ................................................................................... 8
Soru 85 G e riciliğ in sosyolojik tanım ı nedir? .................................. B
Soru 86 Varsayım I: T ü rkiye ’nin gelişen ve modernleşen bö l­
gelerinde İslam cı a kım la r değişim e ve farklılaşm aya
karsı koyan »G ericiı bir ideoloiiyi içerm ektedir. İs­
lâm, bu anlam da, b ir kısım ezilen sınıf ve tab akala­
rın um dukları k u rtu lu ş m üjdecisi m idir? 01i
S o ru 67 T ürkiye 'n in gelişen bölgelerinde dinsel eylem ler İle
küçük ü re tici ve esnal arasındaki İlişki ne yöndedir7 62
Soru 88 : M uhafazakârlığın tanım ını nasıl yapabiliriz? ........... 63
Soru 89 Varsayım II: lü rk iy e 'n in geri kalmış, durgun bölge*
lerlnde İslâm dini statüko yu Korumaya yarayan «Mu*
h a fa za kâ n bir id eo loji olara k önem kazanm aktadır.
İslâm , bu anlam da, a ğ aların ve şeyh le rin ekonom ik
ve toplum sal düzenlerini koruyan b ir «Afyon» mu o l­
m aktadır? ...................................................................... 64
S o ru 60 : Islâm dini ve kü ltü rü «statüko»yu korum aya çalı­
şan la r yararına «tevekkül» ve «6abır» öneren n i­
te likle re sahip m id ir? ................................................. 85
S o ru 91 : Din, gelişm iş bölgelerim izae de egemen 6inıflara
hizm et etm ekte m id ir? ................................................. 68
S oru 92 Ümmetin önem i nereden gelmeKtedir? ................... 67
Soru 63 T ürkiye'de «Tarikatlar» neden genellikle Doğu bö l­
gelerinde bu lunm aktadırlar? ......................................... 63
S oru 94 : Gelişm em iş bölgelerim iz de Kendi içlerinde sosyo­
ekonom ik bakım dan fa rk lılık gösterm ekte m id irle r? 99
S oru 95 : G elişm iş bölgelerim izin kendi içle rin d e ki bu fa rk lılık ,
dinsel davranış ve tu tu m la r üzerinde değişik yön­
lerde etki sağlayabilecek nite likte o la b ilir mi? ....... 100
S o ru 96 : Varsayım III: Türkiye'nin geri kalm ış fa k a t m ülkiyet
dağılım ının oldukça e şit olduğu bölgelerinde din
yalnızca kü ltü r yapısından oıuşan ve h iç b ir gayeyo
hizm et etmeyen b ir u n s u r m udur? ............................ 101
S o ru 97 : Din. Soru 96'da b e lirtild iğ i anlam da bağım sız b ir
değişken m idir? 101

SONUÇ

S o ru 98 T ürkiye 'd e 1970‘lerde İsla m cı ak<mlar, eskiye kıyasla


nicelik o lara k nasıl bir görüntü sun m oktcdırla r? 103
S o ru 99 : 1970‘lerin Türkiye'sinde, ekonom ik çıka rla rı yansıtan
d ine l akım ların toplum sal nedenlerini kaba çizg i­
le ri İle nasıl özetleyebiliriz? ......................................... 104
S o ru 100: T ürkiye 'd e dinsel akım ların geleceği ne ola b ilir? 106
Ahmet Yücekök 1942’de Ankara’da
doğdu. İlk öğrenimini Ankara'da, orta
öğrenimini İstanbul’da İngiliz Erkek
Lisesi’nde, yüksek öğrenimini de İngil­
tere Leeds Üniversitesi’nde siyasal bi­
lim dalında tamamladı. 1967 Ekiminde
Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyasal Dav­
ranış kürsüsüne asistan olarak girdi.
1971’de «Türkiye'de Örgütlenmiş Dinin
Sosyo-ekonomik Tabanı» konulu teziy­
le doktorasını verdi. Askerlik nedeniy­
le 1973’te ayrıldığı üniversiteye yedi
yıl sonra döndü. Bu arada politika, be­
lediyecilik, bürokrasi ve gazetecilik
alanlarında çalıştı. 1981’de «Toplum-
Kurum İlişkileri Açısından Türkiye’de
Parlamentonun Evrimi» konulu teziyle
doçent oldu. Halen Ankara Üniversi­
tesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde li­
sans düzeyinde «siyaset sosyoloiisi»
ve lisansüstü düzeyde de «Parlaman-
tarizm» ve «din ve siyaset» derslerini
vermektedir.

K D V dVhi!

250.000 TL]

You might also like