You are on page 1of 465

ALBERT SOREL

AVRUPA
ve

FRANSIZ İHTİLALİ
( L'Europe et la Revolution Française )

1
SİYASI AHLAK VE GELENEKLER

Bu eseri Nahid Sırrı ÖRIK dilimize çevirmiştir.

ısTANBüL 1949 - MlLLl E(;lTlM BASIMEV!


Eski Yunanlılardan beri mil­
letlerin sanat ve fikir haya­
tında meydana getirdikleri
şaheserleri dilimize çevir­
mek, 1'ürk milletinin kültü­
ründe yer tutmak ve hizmet
etmek istiyenlere en kıymetli
vasıtayı hazırlamaktır. Ede­
biyatımızda, sanatlarınııztla
ve fikirlerimizde istediğimiz
yüksekliği ve genişliği bol
yardımcı vasıtala-r içinde ye­
tişmiş olanlardan beklemek,
tabii yoldur. Bu sebeple ter­
cüme külliyııtının kültürü­
müze büyük hizmetler yapa­
cagına ınanıyorıa.
1-8-1941
iSMET INiJNO
ÖN SÖZ

Bir ve hatta iki nesil Önceye mensup Fransız ta­


rihçilerinin en büyüklerinden biri sayılan Albert Sorel'in
ismi, memleketimizin fikir ve bilgi alemi için yabancı
değildir. Bir kısmı artık ihtiyarlığa erişmiş, bir kısmı
hayattan ayrılmış bir hayli seçkin adamımız, onun Pa­
risteki Siyasi ilimler Serbest Mektebi nde pek uzun sür­
'

müş hocalığı sırasında kendisinden feyz almışlardır ;


eserlerinden On sekizinci yüzyılda Doğu mese lesi de,
kırk seneye yakın bir zaman önce, dilimize çevrilip ya­
yımlanmıştır. Fakat Albert Sorel'in bütün ehemmiyetiyle
tauınması ve tarihçi değerinden memleket irfanının hak­
kiyle faydalanması için, est rlerinin en mühimmi olan bu
Avrupa ve Fransıır. ihtilali= l'Europe et la Revoluti­
on Française kitabının tercüme edilmiş bulunması la­
zımdı. Şu kadar ki, sekiz kalın ciltten mürekkep olduğu
için, bunun tercüme ettirilmesi ve bastırılması memleke­
timizdeki Özel neşriyat müesseselerinin takatlerini aşı­
yordu, ve dünya tarih edebiyatının en şöhretli mahsul­
lerinden birini teş'dl ettiğinde öteden beri ittifak edilen
bu kitap, ancak Devlet eliyle irfan kütüphanemize male­
dilebilirdi. Milli Elitim Bakanlığı Klasik Eserleri Ter­
cüme Heye t i nin onu lisanımıza çevrilecek eserler sıra·
'

sına alması, cidden isabetli, takdir ve teşekküre hakika­


ten layık bir hareket teşkil etmiştir.
Kararın gerçekleştirilmesiyle vazifdendirilmiş ol­
mayı kendim için pek büyük bir şeref saydığımı, bu şe.
refe layık olmaya da bütün gücümle �alışmakta bulun­
duğumu, bu sözlerime bilhassa ilave etmek isterim...
il ONSOZ

Albert Sorel, Kuzey Fransanın Normandiya bölge­


sinde Sen nehrinin Manş denizine aktığı yerde bir kü­
çük kasaba olan Honfleıır'de, 1844 senesi içinde doğmuş
ve 1906 senesi içinde Pariste ölmüştür Eskiden beri Nor­
mandiyada yerleşmiş bulunan burjuva bir ailenin evladı­
dır. H onfleur'de başladığı tahsilini Pariste bitirmeğe
gelmiş, bir müddet Fermanlar mektebi'ne devam ettik­
ten sonra hukuk tahsil etmiş ve dışişleri bakanlığı hiz­
metine girmiştir.
Sorel'in hukuk tahsili yapıp hariciye mesleğini se­
çişinde, meşhur devlet adamı ve tarihçi Guizot'nun bü­
yük tesiri olmuştur. 1848 ihtilali üzerine iktidar mev­
kiinden uz"klaşan ve o zamandan sonra hayatını tarih
çalışmalarına vakfeden Guizot, Sorel'in zeki ve istida­
dını takdir ederek ona bu suretle yol göstermiş, belki
tamamen kendi yolundan yürümesini istemiştir. Sorel
bunu yapmıyacak, politi <a sahasında bir rol oynamağa
teoebbüs etmiyerek nefsini tarih çalışmalarına vakfe­
decektir. Bununla beraber, az sonra anlatacağımız gibi,
dışişleri bakanlığında bir müddet hizmet etmesi ve
ayan meclisi umumi katipliğinde geçirdiği uzun yıll"r,
tari hçilikteki muvaffakıyetinde mühım bir sebep teşkil
ed cektir.
Sorel dışişleri bakanlığına intisabından az so•.ra
1870- 71 Fransız· Alınan har binin barış müzakerelerindeki
heyet hizmetinde bulunacak, daha evvel de ziyaret et­
tiği Almanya hakkındaki bilgileriyle bu müzakerelere
ait görgüleri. bu harbin az sonra yazacağı diplomatik
tarihinın değerini sağl,yacak, eserin uyandıracağı ala­
ka şöhretinin temelini kurarak, kendisinin Siyasi ilimler
Mektebi'ne genç yaşta Fransa ile Avrupanın dıplomatik
münasebetleri tarihi kürsüsüne getirilmesini temin ede­
cektir Dıplomasi mesleğinin göçebeliği hemen daima
zaruri kılan icaplarının bu kürsünün muhafazasına mini
olacağını düşünen Sorel, 1875 te Almanya ile yeni bir
harb ihtimalleri arz eden buhran yatıştıktan sonra dış
işleri bakanlığından ayrılarak iyan meclisi umumi ki-
ONSOZ 111

tipliğini kabul eder. Bu iki vazifeyi, yani profesörlükle


umumi katipliği, uzun yıllar muhafaza edecek, yazı faa·
liyeti de bu iki vazifenin gerektirdiği çalışmalar yanın·
da devam edip gelişecektir. 1889 da Ahlaki ilimler Aka­
de m esi ' ne ve 1893 te, Hippolyte Taine'in yerine Fransız.
ak ade m isi'ne aza seçilir.
İlk cildi 1884 te çıkmış bulunan Avrupa ve Fran­
sı z. ihtilali eserinin son cildi İse 1904 te çıkacaktır.
Artık memurluk hayatından emekliye ayrılmış bulunan
Sorel, vücuda getirilmesi otuz yıllık bir çalışmayı gerek­
tirmiş olan bu eseri bitirdikten sonra yeni bir büyük
kitabın planlarını bile düşünmeğe cesaret edemiyecek­
tir. Hatta, edebiyat tarihçisi Rene Doumic'in Revue des
deax mondes isimli mecmuadaki bir makalesinde anlat·
tığına göre, son cildi de nihayet bitirdiğini bir dostuna
he ber verirken, mektu b una /11cil'in Nune dimiltis servum
tuam, Domine cümlesini yazacak, artık Allahın hizmet­
karına izin verdiğini kaydedecek , büyük eserini vücuda
getirdikten sonra ölmekten bir şikayeti bulunmadığını
anlatacaktır. Hakikaten de, bu tarihten sonra sıhhati
tamamen bozulan Sorel'in Ömrü kısa bir müddet sonra,
1906 temmuzunda ve ihtiyar sayıl �ıyacak bir yaşta,
altmış Üçünde, 's onuna varacaktır. Ö lümünden az Önce
de, Aka::lemi bütün eserini tn büy ii k mükafatla, o za­
man i çin pek büyük bir değer arzeden 100,000 franklık
Osiris mükafatı ile değerlendirir
Hayatının ana çizgilerini bu suretle kısaca tesbit
ettikten sonra, Sorel'in tercümesini sunduğumuz Avrupa
ve Fransız. ihtilali eseri hakkında biraz izahat vermeği
uygun buluyorum. Fak at , bundan Önce, öteki eserlerinin
hiç değilse İsimlerini bildirmek münasip değıl. hatta - bir
Önsözün çerçevesindeki darlığa rağmen-lazımdır. Bu öte­
ki eserleri sıralarken de, Sorel'in hüviyetindeki bir özel­
liği belirtmiş olacağ ı z ki, bu da tarihçi Sorel'in yanında
bir de edebiyatçı, hikaye ve roman yazmış Sorel'in bu­
lunduğudur. Hatta, edebiyatçı Sorel tarihçi Sorel'den
l!'skidir ve ilk cildinin ilk kısmın ı bu öosözle birlikte
iV ONSOZ

Türk okuyucularına sunduğum lıu dev-eserin müellifi


ilkönce şiirle meşgul olmuş, şiirden hikayeye geçerek
ilk tarih çalışmalarını vermeden la Grande Falaise
(Sahildeki Büyük Yar\, le Docteur Egra (Doktor Egra)
adında_iki roman neşretmiştir. Nihayet, hayatının en
son aylarında, söylediğimiz gibi resmi vu;ıesinden ay­
rıldığı ve yeni bir e�er hazırlıklarına kalkışmıfarak ölü­
mü bekliyecek kadar nefsini takatsiz hissettiği sırada
da, tarihten ilham alarak birkaç küçük h·kaye -yazacak,
bunları Vieux habits, vieux galons (Eski Elbiseler, tski
Şeritler) atlı bir ciltte toplıyacaktır.

Hachette yayınevinin Büyük Fransız yazarları


koleksiyonu için vücuda getirdiği Montesqui. u ve Ma­
dam de Stai!l isimli eserleri, Fransız edebiydının iki
mühim şahsiyetini anlatmaları bakımından edebiyatçı
Sorel'e ait saymak lazımdır. Aııcak Moate�quieu eser­
lerini hep tarihin zenginliklerinden fayd·.lanarak yazdı·
ğına, Madam de Stael İse hayatı ve siyasi mücadele­
leriyle tarihin malı bulunduğuna göre, bu iki" monog­
rafiye edebiyatçı Sorel'i tarihçi SoreJ"le birleştiren bir
köprü gözü ile baktnak münasip olur. Kaldı ki, kendi­
sinin Revue des deux mondes"da neşredip,soııra Essais
d'histoire et de critique (Tarih ve tenkid denemeleri},
Lectures historiques (Tarih okumaları}, Nouveoux Es­
sais d"histoire et de critique ( Ye.-ıi tarih ve tenkid dene·
meleri) ve Etude; de litteı alure et d'hisloire (Edebiyat
ve tarih etüdleri) başlıkları al tında çıkardığı ciltlerle
ölümünden sonra. edebiyat ve tarih alanlarında kendisi
de bir İsme sahip bulunan oğlu Emile · Al bert Soıel'in
Notes et portraits (Notlar ve portreler) başlığı altında
toplamış olduğu ciltteki etüdler, siyasi tarih kadar ede­
bi çalışmalarla da alakalı yazılardır.

Sorel'in bir de Precis du droit des gens ( Muhta.


sar Milletler Hukuku) isin- li bir eseri olduğunu ve Fran·
sız akademisince para ıı.ükafatına da layık görülen bu
hukuki, fakat gene tarihle alakalı eseri, ye.kın zaman·
larda ölmüş ve şöhreti memleketimizin hudutlarına eri­
şememiş bulunan Funck Brentano ile birlikte vücuda

ıretirdiğini kayde delim , bundan sonra da artık tamamiyle


tarihe ait eserlerine gelelim.
Bun 1arın birincisi, Önsözün başında zikrettiğimiz ve
1870-71 h arbinin siya•i tarihine ait olup bu konuda ya ·
zılmış ilk eserlerden bir ini te�kil eden Histoire diplo·
matique de la guerrefranco· allemande (Fransız-Alman
Harbinin Diplomatik Tarihi) isimli ve iki ciltlik kitaptır,
bunu da dilimize çevrilmi ş tek eseri olduğunu kaydetti·
ğimiz ve ele aldığ ı konuyu ancak ana hatlariyle göstere­
bilen bir eser, la Ques�ion d Orient au dixhutieme siecle:
le Partage de la Pologne et le Traile de kainardii (On­
sekizinci yüzyılda doğa mesele>i lehistanın paylaşıl­
ması ve Kaynarca muahedesi) başlığını taşıyan kitap ve
Banaparte et Hoche en 1797 /1797 de Bonaparle'la Ho­
<he) takip eder. Albert Sorel'in kendisine karşı derin
bir sevgi ve alaka muhafaza etmiş olduğu Normandiya­
nın tarih ve arkeolojisine tahsis ettiği Pages Normandes
( Normandiya sahifelerini) de bu seriye almak lazımdır.
Bu kısa malumatı verdikten sonra. artık Avrupa ve
Fransız lht dali'n i n hemen her biri beşer yüz sahifeyi çok
aşan - ve tercümesi baskı zaruretler inden dolayı her cilt
iki kitap halinde y a y ımla n acak olan-geniş çerçevesi de
müellifin bütün ötek; çalışmalarını kısmen içine alan·
sekiz cildi üzerinde biraz olsun durabiliriz.
Hiç değilse Thiers'den bugüne kadar sayısız Fran­
sız tarihçisinin, ayrıca da hemen her milletten nice ka­
lem sahibinin anlatmak ve tahlil etmek istemiş oldukları
büyük ihtilalin tarihini, Sorel ancak hususi bir bakımdan,
Avrupa ile münasebetleri bakımından hikaye ve tetkik
eder. Napoleon saltanatını artık ki m senin reddetmediği
gibi i htilal ı n kalıp d�ğiştirerek devamı saymakta, her
iki devreyi yirmi Üç yıl süren bir Fransa-Avrupa harbi
şeklinde görerek Avrupanın bütü n devletleriyle Fransa­
nın münasebetlerini sulh varken de kitabında ancak bir
mütareke olarak kabul etmektedir. İç olayların seyrinden
VI ÖNSÖZ

ziyade harblerin patlamalarında amil olmuş sebepleri ve


mütareke saydığı sulhlerin aktedilişlerini anlatmayı ter­
cih etmiş bulunmasında ise, diplomatlık ettiği devrenin
ve hali diplomasi tarihi okutuşunun tesirlerini kabul
etmek muvafıktır. Fransız ihtilalinin bütün Fransa tari­
hindeki yerini tayin bakımından da, Sorel kendinden
önce bu mevzuu ele almış tarihçilerden farklı bir ka­
naate sahip gorunur. Çünkü, kendisinden evvelkiler, Bü­
yük i htilali Fransız tarihinin önceki devreleriyle her
münasebeti keserek bunlardan hiçbir şty almamış ve
Fransa tarihini bir satır indirmişçesine ikiye bölmüş
saydıkları ve kanaatlerine göre İhtilale kanlı bir musibet
ya'1ut da ulvi bir nimet nazariyle baktıkları halde, Sorel
her şeyi bu derecede sade ve basit saymamış, İhtilalin
köklerini tamamiyle mazide bulduğu gibı ihtilalcilerin
en azgınlarında olduğu kadar İ htilalin en koyu dü,manla­
rında da Fransızlığa şeref verecek meziyetler ve güzel
hareketler görüp bunları daima söylemiştir. Sorel'e göre
bu ihtilal Franqa tarihinin bir devamı ve bir nevi ge·
lişmesidir. Kaldı ki, Fransada koptuğu sırada başka
memleketlerde de ayaklanma arzuları ve bu arzulaıı bas­
tırmak Üzere ıslahdt gayretleri mevcuttu. İ htilalin başka
taraflarda değil Fransada kopuşu İse, ona göre idarenin
orada her taraftan kötü olmasından değil, fakat Fransız
milletinin başka mill.,tlerden daha uyanık ve ileri olma­
sından, bu sebeple de kökleri pek eski devirlerd.,n gel­
mek şartiyle sürüp giden haksızlıkların ve eşitıiği bozan
şeylerin her yerden ziyade Fransada halka dayanılmaz
bir boyunduruk şeklinde görünmüş bulunmaiandan ileri­
gelmiştir. i htilal patladığı sır.da iyi kalbli, fakat aciz
bir adam olan XVI. Louis'nin yerinde büyük bir hüküm­
dar bulunsa, hiç değilse Kıra( büyük bir başvekile
sahip olsaydı, kırallık devrilmek şöyle dursun bu fırtına­
dan daha da kuvvetlenmiş olarak çıkabilirdi. Çünkü asıl­
zadelerin imtiyazlarını ellerinden almak dava�ını ihtilal­
den önce de Fransa kıralları asırlar boyunca gütmüş ve
bu davadaki muvaffakıyetleri nispetinde yükselmişlerdi.
Diğer taraftan, Fransız ihtilalcilerinin en koyuları dahi
Fransanın dış siyaset gelenekl ..rini benimsiyecekler, kı­
ralların elde etmeğe asırlar boyu çalıştıkları tabii hu­
dutlara erİşmeğe azmedeceklerdir. D•nton'a: «F•ansanın
hudutları tabiat tarafından tesbit edilmiştir. Bu hudut­
lara dört noktasında: Okyanusta, Ren kıyılarında, Alp­
lerde ve Pirenelerde erişeceğiz.» dedirten bu davaya
Napoleon aynı sadakati gösterecek, ve Fransayı ispan­
yanın güneyi ile Rusya içlerine kadar yayarken. ordula­
rının başında, memleketten memlekete gidişlerinin ga­
yesini gene bu hudutları kati olarak sağlamak teşkil
edecektir. Napoleon Fransa etrafında kardeşleri için yarı
müstakil kırallıklar kurarken de, yerine zorla geçtiği o
zayıf ve bo>uk Directoire hükümetinin Fransa hudut­
larını nüfuzuna tabi cumhuriyetler vücuda getirerek
muhkemleştirmek siyasetini takibP.tmiştir Sorel'in ese­
rinin son cildi, Fransava İki kere düşman süngüleri sa­
ye•İnde girebilmiş bulunmanna rağmen kırat XVııı. Lo­
uis'nin aynı davaya sadık kalışının; kırallık rrjiminden
ihtilale, ihtilalden imparatorluğa ve imparatorlu.tan tt:k­
rar kırallıta gelmiş bir büyük diplomatın, Talleyrand'ın
yardımiyle aynı hudutları muhafaza edebilmek Üzere
Viyana kongresinde muzaffer Avrupava kafa tutuşunun
hikayesiyle nihayet bulacaktır. Sorel'in ölümünden yir­
mi yıla yakın bir zaman geçtikten sonra, 1922 de, do­
tum yeri olan Honfleur kasabasında bir heykelinin di­
dikilmesi münasebetiyle, o tarihte. de hükümet başkanı
bulunan eski cumhurbaşkanı Raymond Poincare'nin söy­
lediğı bir nutukta: • Sorel'i yeniden okuyalım ve Fran­
sayı sevelim.» deyişini, Fransanın hala ar kasından koştu­
ğu davanın, bıJ dört hudut, daha doğrusu artık sadece
Ren hududu davasının Sorel'in eserinde bü Ün gelenekle­
riyle ve zaruretleriyle anlatılmış hulunıııasından ileri­
geldigine hükmetmek yanlış olmaz. Eser hakkında ver­
diğimiz bu umumi malumata, sekiz ciltterı her birine
isabet eden zamanı gösteıen izahatı da ekliyelim:
les moeurs polıtiques et /es tl'aditiorıs (Siyasi
Ahlaklar 'Ve Gelenekler) başlığını taşıyan birinci cilt,
VIII ÖNSOZ

öteki ciltlerin bir başlangıcı veya hazırlayıcısı mahiye­


tindedir. Fransanın Büyük İhtilale ne gibi zaruretler
neticesinde girdiğini anlatır, Avrupayı yakın bir günde
hangi sebeplerden dolayı karşısında bulacağını izah
eder, bundan sonra da, mukadderatı Üzerinde tesiri ola­
cak bütün devletlerin durumlarını ve geleneklerini. Öğ·
retir. Bu münasebetle ve baştan ilıi.ve edebiliriz ki, bu
devletler arasında Türkiyeye Sorel hemen hiçbir yer
ayırmamış, İhtilalin, Directoire'ın ve İmparatorluğun ken­
disiyle çeşitli sayfalar arzeden münasebetlerde buluna­
cağı bir büyük devleti çökmeffe ve çadırlarını ergeç
başka bir yere taşımağa mahkum bir aşiret sanmakta
inat etmiştir. Sorel'in muasır poletika meselelerinde
de kendini göstermiş olan bu zihniyeti, eserinin hakiki
bir kusurudur ve zamanındaki bir başka mühim tarihçi­
nin, Albert Vandal'in, bu hataya asla düşmiyerek Os­
manlı İmparatorluğunun zaafları yanında meziyetlerini
de tasdik ettiği ve iki eserini kendisine tahsis edecek
kadar onu Fransızlar için mühim saydı�ı da düşünülür­
se, Sorel'in hatası, veya inadı, büsbütün meydana çıkar.
Fakat keyfiyeti kaydetmekle beraber, hakikaten ve her
yönden büyük bir eserin bütün ehemmiyetini ve değe­
rini bundan dolayı reddetmek veya küçümsemek hiç de
doğru olmaz.
La Chute de la royaute. 1789-1792 (Kırallığın Düş­
m esi) başlığını taşıyan ikinci cilt, İ htilıi.lin ilk taşkınlık­
lariyle bunun öteki Clevletlerdeki tepkilerini, bilhassa
din aleyhtarı bir siyaset takip etmesinden dolayı İhtilale
düşman olan kıralın ve daha çok kıraliçenin Avrupa
devletlerini elaltından yardımlarına çağırmalarını, me­
ramlarına ererek Avrupa Fransa aleyhinde harekete ge­
çince de Pariste lcırallığın yıkılışını anlatmaktadır. La
Guerre aux rois. 1792-1793 (Kırallara Harb) "e Les
limites naturelles: 1794- 1795 (Tabii Hudutlar) başlı­
ğını taşıyan üçüncü ve dördüncü ciltlerde, cumhuriyetin
bütün Avrupaya karşı korken içerde sebepsiz yere kur­
duğu kanlı ve korkunç bir rejimle hudutlar boyunda elde
ettiği zaferlerin ölmez şerefini kanlı bir istipdatla kirle­
tişi hikaye olunmakta, aynı zamanda Fransız İhtilalinin
milletleri hür ve insanları eşit ilan eden prensipleriye
tahtların her tarafta nasıl çatırdadıkları ve yeryer na.
sıl yıkılmaya başladıkları tasvir olunmaktadır. Bonaparte
et le Directoire: 1795-1799 ( Bonapade ile Directoire)
başlıklı beşinci cilt ise, arlık yıldırma siyaseti gütmi­
yen, fakat çelimsiz ve zevke düşkün bir idarenin
kuruluşuna ve kazandığı zaferler kendisine taze bir
şö uet sağlayan genç bir generalin bu idareyi de, da­
yandığı meclisi de silip süpürüşüne ait olayları hikaye
etmektedir. la Treve, laneville et Amien s : 1800.1805
(Mütareke , luneville �·e Amiens) başlıklı altıncı ciltte,
Bonaparte'ın birinci konsül s ıfatiyle Fransaya hakim ol­
masından başlayıp 1. Napoleon adiyle imparatorluğunu
ilan etmesine ve İngiltere ile arasında ancak yıkılıp dev­
rilmesiyle son bulacak devler mücadelesinin kati olarak
başlamasına kadarki zaman anlatılmaktadır. Le Blocas
continental, le grand Empire: 1806-1812 ( K ıtanın Mu·
hasarası, Büyük imparatorluk) başlıklı yedioci ciltte,
Sorel İngilterenin kendisine her taraflan çıkardığı düş­
manları yenmek ve tahtiyle birlikte Fransanın tabii hu­
dutlarını korumak istiyen Korsikalının·aynı zamanda
neticesiz zaferlerle başı da dönerek-ölçüyü kaybedişini
anlatmakta, Rus kumandanının yaktığı Moskovanın
kızıllıklarına arkasını dönüp Napoleon uzaklaşırken esir
memleketlerin ayaklanışlarıı.a kadar gelmektedir. La
Coalition, les Traites de 1815 1812-1815 (Devletler it­
tifakı, 1815 Muahedeleri} başlıklı son cilt ise Napoleon'­
un yenilip Elbe adacığına sürülmesini, Bourbon'ların
Fransa tahtına çı'<ışlarını, Elbeden kaçan Korsikalının tek
başına Fransayı fethederek ihtilal Fransasını bir kere da­
ha, yüz gün ihya etmesini, devletlerin ikinci defa ola·
rak, arkalarında Botırbon'larla gelişlerini ve Avrupaya
yeni bir nizam verilişini anlatmaktadır.
Sekiz cildi ta ki beden ayrı bir ciltte, bunlarda mev·
cut has isimlerin endeksi verilmektedir.
x ÖNSÖZ

Nihayet her cildi ayrı bir alaka yaratmış olan ki­


tabın tamamlanması mühim bir ilim hadisesi sayılıp bu·
nu kutlamak için tertip edilen törende Sorel'in söylemiş
bulunduğu nutuk da, İnce bir cilt halinde çıkmıştır ki,
bunda eseri hazırlamak için s11rf ettiği ırayretleri anlattı­
ğı sırada, Sorel tarih hakkındaki fikirlerini, tarihi nasıl
anladığını ve nasıl yazmaya çalışmış bulunduğunu bıka­
ye etmektedir.
Albert Sorel'in tarih anlayışı hakkında söylenebile·
cek şeylere, onun daima bir sanatkar ruhu taşımış ol­
duğunu kaydederek başlamak münasip olur . Musikiye
bütün Ömrünce işık yaşamış, şiir yazmış ve bir hikaye
kitabı son eserini teşkil etmiş olan Sorel, aı !atlığı kim­
selerin hüviyetlerine nüfuz etmekteki; tetkiklerine bir
ömür verdiği vesıkalar arasında ancak bir çehıeyi, bir
olayı, bir devri aydınlatabilecek kuvvette olanları kul
!anarak lüzumsuzları ve faydasızları ayırıp atma taki
muvaffakıyeti, şüphe yok ki edebiydtçı olması sayesinde
mümkün olmuştur. Çünkü edebiyatın sab sı İnsan ruhu,
onun tahlilidir, tarihin vücuda gelmesindeki en büyük
imil de türlü ihtirasiyle insanın kendi olduğuna göre,
sadece kuru vesıkalar yığmış her hangi bir çalışkan ada­
mın bu sararmış kağıtlardan çıkarabileceği hayat hissesi
elbette ki soğuk, basit, kudrdsiz ve cansız kalacaktır.
Diğer taraftan, Sorel'in dış işleri bakanlığındaki hizmeti
ona diplomatik notaların re .ksiz dili altında ne ihtiras­
lar gizlendiğini ve en gülümser diplomat çehr�sinin ne
hain ve düşman bir İnsanı maskeliyebilece�ini Öğrettiği
gibi, bir teşrii mecliste kaynaşan kinlere ve hırslara
uzun yıllar sürmüş iyan umuıni katipliği kendisini nice
politikacıyı şaşırtacak derecede aşina etmişti. Bu cihetle,
Avrupa ve Fransız /htiliili' ııde en dolambaçlı dille yazıl­
mış notaları ve vapanların seyri gibı gayesini de ihtimal
ki çok kere fdrk edemedikleri siyasi müzakereleri bir tek
cümle ile aydınlatıp hulasa edışleri, uzun saatler sür­
müş ve türlü yola saparak bazen de bir trajedya bili al­
mış parlamento toplantılarını gene bir tek cümle ile an-
ÖNSÖZ XI

latıp hükümlea_dirişleri vardır. O kadar ki, o meclislere


keadisi başkaalık etseydi türlü safsata ile İşi uzatanların
bütün iddia ve velvelelerini mantığının bir fiskesiyle sı­
fır haline sokardı, ea şişkin notayı kabartan havayı
gene mantığının bir fiskesiyle boşaltıverirdi, kanaatine
varırsınız.
Edebiyatçı Sorel'in damgasını bu eser� veren bir
cihet de, anlatılaa olaylarda büyük rolü bulunan birinci
sınıf aktörlere ait portrelerdeki kudrd, renk, artık unu­
tulması imkansız canlılıktır. Kaldı ki, Sorel ön safa geç­
miyen ve sahnede kısa bir müddet kalan çehreleri de
bir İki hatla hayata knuşturmak iktidarına sahiptir. Ve
nihayet, üsliip, lisan büyük bir itinaya mazhar olmuştur
ve bu sekiz cillte, her haagi bir antolojide yer almaya
layık sahifeler çoktur. Reııe Doumic zikrettiğim yazısın·
da onun üsliiba, hayranı bulunduğu memleketlisi Flau­
bert'in itinasını gösterdiğini, cümlelerini büyük bir
titizlikle vücuda getirdiğini, her biri Üzerinde uzun uzun
durduğunu söylemektedir. Alhert Sorel'in bahsettiğim
büyük kutlama töreainde söylemiş olduğu nutkun bir iki
cümlesi, kendisinin tarihini y zarkea sade bir romancı­
..

nın değil, bir senfoni vücuda getiren bestekarın yahut


.
da bir ressamın heyecanları içiade ça lışmış bulunduğunu
gösterir. Şahsı ve eserl,,ri hakkındd bir fikir vermek
emeliyle yazılmı� olan hu Önsöze, oaun tarih vasıfları
hakkıadaki güzel sözlerinden biriyle nihayet vermek is­
terim.:
«Güya ormanın yahut da denizin hışıltısından ge­
lerek bize yükselmişler gibi, seslerin esrarlı ve birbir­
lerine karışmadan yükselmeleri lazımdır ... » Avrupa ve
Fransız /htılal'i ciltlerinia sahifeleriade, ayaklanmışların
kopardıkları kıyametler kadar orduların, ilerliyen ve ge­
riliyen, saldıran ve kaçan orduların ayak sesleri de çok
kere duyulmaktadır.
Nahid Sırrı Örik
GiRiŞ
Avrupa ile Fransız ihtilali arasındaki savaş çeyrek
asra yakın bir zaman sürmüştür. Bu savaş Valmy'de baş­
lar, aucak W .. terloo'da nihayet bulur. Müttefik Avrupa
sonunda fransız ordularına galebe çalmıştır; bununla be­
raber, Fransanın mücadeleden yenilmiş olarak çıktığı
söylenemez. Fransa bu savaşa milli bağımsızlığını, top­
raklarının bütünlüğünü, kanunlarında ve siyasi bünye­
sinde vücuda getirdiği islabatı savunmak için girişmişti.
Sulh kendisine ancak zaptettiği arazinin geri verilmesine
maloldu. Fransa eski sınırlarına döndü: milletin bünyesi
bir zarara uğramadı. Fransız ihtilalinin esas neticeleri
baki kaldı: Fransa medeni kanunu ve temsili hükumeti
muhafaza etti. Bu hal, 1789 un eserini yıkılmaz bale ge­
tirmeğe ve gelecekte bütün mahsullerini vermesine im­
kan sağlamağa yeterdi.
Bu tarihin ana hatlarını bir araya getirmek, tarihin
ozu olan ve «tesiri çok uuaklara yayılan o darbeleri 1>
in geride kalan sebeplerini bunlarda araştırmak arzusun­
dayım. Bu uzun trajedinin hep şaşırtıcı olayları, sahne­
sinin tekmil Avrupayı kaplayan genişliği, aktörlerin çok­
luğu, kahramanlık sahneleriyle feci levhaların birbirlerini
ansızın takip edişleri, müteferrik vak'alardaki sürükleyici
cazibe, ve nihayet, felaketli akibetten yükselen velvele,
seyirciyi heyecan iç;nde bırakır ve vakanın neticesini
kavramasına müsaade etmez. Halbuki, olaylar geçirdikleri
nazik safhalarda ne kadar olağanüstü görünürlerse gö­
rünsünler, birbirleriyle olan ilgileri ve zincirlenişleri ba­
kımından çok daha fevkalade bir hal alırlar.
ı. Bossuet, Discours •ar l 'histoire universelle ( U­
mumf tarih hakkında nutuk), 111. Kısım, V 11/. fasıl.
GlRlS xm

Başlangıcından itibaren ve ana prensıpının tabii bir


neticesi olarak, Fransız ihtilali temele saldırır ve salta­
nat rejimi altında bulunan ihtiyar Avrupanın bütün ya­
pısını harap eder. Milletin egemenliğini ilan eder, ken­
di nazariyeleı ini pek tabii ve dünyaya şamil hakikatler
şeklinde tanıtır, yerleşmiş bütün iktidarları tehdit eder,
milletleri ayaklanmaya ve hürriyetleri elde etmeğe ça­
ğırır. Bu İşte bilhassa garip olan taraf, ne nazariyenin
mahiyetidir ne de propagandanın şiddeti, Avrupa hüku­
metlerinin hyıtsızlıklarıdır. Boranın belirtilerini sezme­
mişlerdir; koptuğu zaman cnu bencil bir rnhatlık içinde
seyrederler; ancak sağanak boşandığ_ı ve sel kendi üst­
lerine geldiği zaman dehşete düşerler.
Tehlikeyi farketmeyi bilmemişlerdir, onu önlemeye
de muvaffak olamazlar. Ona ancak birbirini tutmayan
gayretler. birbirlerine zıt tedbirler, durmadan boşa çı·
kan niyetlerle karşı korlar. İsyan et·ı·İş bir milletin ve
her şeyi alüst edecek bir nazariyenin tehdidi altında
bulundukları halde, ne nazariyeye karşı bir korunma
prensipine, ne de ayaklanmaya karşı çıkarılacak bir milli
kuvvete sahiptirler. Fransada her şey kerışmış ve bozul­
muştur, Avrupada ise her şey yeı li yerindedir. Fransada
ne hüku"met, ne de hazine kalmıştır; kend:sinin bir ordu
kadrolarına sahip kaldığını söylemek bile güçtür Eslci
saltanat idareleri kudretli hükumetlerin bütün imkanları­
na sahip bulunmaktadırlar: orduları harbe girecek du­
rumdadır, muhuebeleri inceleyerek ve savaşarak bilgi
kazanmış generalleri, itaatlı ve tecrübeli erlere kumanda
etmektedirler. Fen. disiplin, sayı üstünlÜftÜ, mühimmat,
silah onlardadır. Fransa mahvolacak gibi görünür. Her
türlü tahmin hilafına, teşkilatlanan anarşidir, dağılan da
teşkilatlı kuvvettir. Fransa ittifakı yener; daha şaşılacak
bir şey yapar: onu parçalar. İttifak etmiş hükumdarlar­
dan biri : cBu haydutlar dost ta müttefik te istemiyorlar;
onlara suç ortaklariyle kurbanlar lazım diye yazmakta­

dır. ı Fransız sömürgelerini esasen kendi hesabına zap-


ı il. Katerina'ııııı Berlindeki büyük elçisine 6 ha-
XIV GlRlS

tetmiş olan ve bunları elden çıkarmamak iddiasını güden


İngiltere müstesna, tekmil müttefikler sıra ile oyun bo­
zanlık eder ve kurbanların topraklarından hisse almak
için galiplerin suç ortağı olurlar. K ırallar tarafından yer­
leşmiş hakların müdafaası için Fransız ihtilaline karşı
girişilmiş kutsal savaş, saltanat haklarının koruyuculariyle
ihtilalin ortaya çıkardığı iktidar kuvvetleri arasında kıt"
anın paylaşılmasına varır. İ htiyar Avrupa hayasız bir if­
lasla can vermektedir
İhtiyar Avrupa Fransız.. ihtililiyle anlaşmaya girmek
ıçın prensipinden vazgeçer; Fransız ihtilali de ıhtiyar
Avrupa ile anla?maya girmek üzere kendi prensipini bo­
zar. Fransa toprak almaktan vazgeçmişti, dünyaya sulh
getiriyordu; mıiletleri anlaşmaya davet ediyordu: istib­
dadın onları ayırmış olduğu, hürriyetin kendilerini bir­
leştireceği söyleniyordu. Hepsi de bahtiyar olduktan
sonra milletlerin birbirlerinden kıskanacakları ne kalırdı?
Harp patladı: bazılarına bu harikulade hulyanın haki­
miyetini kuracak gıbi göründü. Eşyanın mahiyetine ve
İnsanların ihtiraslarına maalesef çok daha uygun bir ne­
tice hasıl oldu: zafer, ihtilali sa vaşcı yaptı Fransız top­
raklarının savunması için başlanmış olan harp, komşu
toprakların istilisıyle devanı etti. Miıle. leri hür kılmak
için yerler zaptettikt�n sonra, Fransa bu yerlerden bir
kısmını muhafaza için bir kısmını başkalarına verdi.
Fakat Fransa harpten faydalanırken, onun kanunu­
nun hükınü altında da kal.yordu. Cumhuriyetin ruhunu
Fransızlar ordulara vermişlerdi: bu ruh, ordularda baki
kaldı. Yenidt n hayat bulan Roma, Sezar'ı doğurdu. Bo­
naparte Fransaya ve Avrııpaya ndsini iht,)ii.liıı ileti şek­
linde arzediyordu. Fransa buna inandı: kendisine karşı
duyduğu heyecan ve sevgiyi anlatan bu haldir. Avrupa
Bonaparte'a karşı koymaya teşebbüs etti: o, kuvvetle ol-

ziran 1794 deki talim.tı. Martens, Traites de la Rassie


avec l'Allemagne ıRusyanın Almanya ile muahedeleri).
11. cilt, 167. Sahife Petersburg, 1883.
GiRiŞ xv

duğu kadar siyasetle Avrupayı hükmü altına soktu. De­


hası Bonaparte'ı savaşın hakimi kılıyordu. Düşmanlarının
doyma bilmeyişleri kendisine barışı kazandırdı ve onun
ellerinde barış harpten de tehlikeli ve korkunç bir şey
oldu. Bunun üzerine, Fıansa ile Avrupa aynı manzaranın
seyırcileri oldular. İhtilali yapmış bulunanlarla ona karşı
savaşmış olanlar, aynı esirlik içinde birbirleriyle karşı­
laştılar. Fransada en ateşli demokratların saflarından
kral kaatili bütün bir zadegan tabakasının çıktığı görül­
dü, şüpheliler kanununu yapmış bir kont yanında Umumi
selamet komitesine başkanlık etmiş bir prense Tuileries
sarayında rastgelinilirken, Pariste bu garip t�vcihleri
yapan, bir takım hükümdar hanedanlarını da bir kalem
darbesiyle düşüren elden, en eski saltanat hanedanları
krallık taçları kabul ediyorlardı. 1808 de, ihtilalin kıt'a­
da ancak yendiklcriyle ortakları vardı. Kendisini devlet­
lere zorla kabul ettirmişti, kımılda'lamayacak hdle sokul­
muş veya kazanılmış olan bu hükıimdarların sığınmış
bulundukları son yeri, ailelerini da zorlaması kalmıştı.
Onların bundan böyle ÖğÜnebilecekleri son üstünlüğü, pek
çok gururlandıkları ve kendılerini Avrupa ırkları orta­
sında adeta ayrı bir ırk eden kanı kendilerine munhasır
bırakmamaktan başka ihtilalin yapacağı bir şey, artık,
kalmamıştı Bunun gerçekl�ştiği de 18!0 da görüldü,
Metternich'in İhtilalin şahıs haline girişi saydığı adam,•
• •

imparatoriçe Marie. Therese'ın torununun kızı ile evlendi.


Marie Antoinette'in darağacında ölüşü Üzerinden on yedi
yıl geçmiş geçmemişti ki, bir başka Avusturya arşidüşesi
Napoleon'un yanında olarak Fransa tahtındaki yerine
gelip oturdu. Bütün ihti al boyunca ihtiyar Avrupa için
en garip keyfiyeti bu teşkil ediyordu.
Bunu takip etmiş olan durum Fransa için daha da
gariptir. 1792 de Fransa Krallara savaş ilan etmiş ve
milletlere barışı bildirmişti. K· allara galip gelmişti. mil­
letlerin gayretleri neticesinde yenildi. İhtilal Fransada
durmuş ve askeri istipdat içinde adeta taş kesilmişti;
ı Memoires (Hatırat), 1 cilt, 51. sahife. Paris, 1882
XVI G!R!S

fakat bu istibdadın hükıim ve tesiri altında Avrupaya


yayılmakta devam ediyordu. Futuhat onu milletler ara­
sında yayıyordu. Ziyadesiyle soysuzlanmış bulunmakla
beraber, ihtilal kendilerini harekette tutabilme kuvvetini
muhafaza ediyor ve hürriyetin dili, karargahlarda bo­
zulmuş olm.asına rağmen, ruhları bala derinden heyecan­
landırıyordu. Harp, Avrupa harilas}nl ziyadesiyle sade­
leştirmekteydi. Bir çok hudutlar ortadan kalkmıştı: uzak
olmayan tarihlere kadar parçalara ayrılmış bir halde tu­
tulmuş milletler, birleştiler. Ordularının himmetiyle
Fransa İnsanları bu suretle birleştirirken, mütefekkirleri­
nin yazılariyle de milletler için İstiklalden daha güzel hiç
bir şey olmadığını, bunu elde etmek Üzere birleşmekten
daha emin bir hareket bulunmadığını, nihayet milletlerin
eğemen olduklarını, egemenliklerini kullanmak Üzere ilk
yapmaları gereken şeyin de hürriyetlerini ele geçirmı:k
olduğunu onlara Öğretiyordu. Bu lisanı milletler kolayca
anladılar; Fransanın kendilerir.e 1792 de vermiş bulun­
duğu misali de anladılar. Artık anlamadıkları şey, onun
bu lisanı kullandığı ve bu misali verdiği halde kendi­
lerini hükmü altında tutmak ve istismar etmek iddiasını
güdüşü oldu. Kaldı ki, milletler Fransa ile Fransayı idare
eden adam arasında bir ayırma yapmıyorlardı; Fransız
ihtilalinin hangi safhalardan geçmiş olduğunu ve cumhu­
riyetin İmparatorluğa nasıl inkilap ettiğini araştırmıyor­
lardı: İhtilali ancak fetihler şekli altında tanımaktaydılar.
İ htilal, prensiplerini bu şekle girmiş olarak aralarında
yayıyordu ve milletler bu şekli alan ihtilalden kendisinin
prensiplerine dayanıp nefret ve dehşet duydular. Tahak­
kümüne karşı ayaklandılar.
Kendi kudretlerinden ve kendi klasik hükumet va­
sıtalarından başka bir imkanları olmayan Avrupa Kral­
ları, ilk Önce bağımsızlğı, sonra da şan ve şerefi İçin
şevkle döğüşen bir millet tarafından yenilmişlerdi. Av­
rupa milletleri harbe girdikleri zaman, roller tamamen
değişti: sadece devletin kaynaklarındau faydalanmağa
mecbur kalan Fransa oldu. Onun silahlarını Avrupa ken�
GiRiŞ XVIİ

disine karşı kullandı. Beklenmesi gereken bir netice ol­


mak Üzere de, Avrupalı milletler kendilerini ayaklandır­
mış olan .ihtiraslara nefislerini kaptırdılar. İstiklal uğrunda
silaha sarıldıktan sonra, intikam için ve toprak hırsiyle
silahlı kaldılar. Her biri. mücadeleye , asırlar tarafından
ruhlara müphem şekilde yığılan ve büyük buhranlar sı­
rasında yer dep r emlerinin meydana çıkardıkları gizli
volkanlar gibi birdenbire patlayan kiıı leri, gara zla rı , ih­
tirasları getirdi Bu öyle şiddetli oldu ki, Avrupa hali
tesi r i altındadır. D oğruclan doğruya Fransız i htili.linin
mahsulü olan sa vaşların nihayet bulması, tesirleri Fransa
için pek zararlı olmuş bir Avrupa ihtiıi.linin başlangıcı­
nı gösterir. Bu ihtilal, milletlerin tahta çıkışlarıdır. Fransa
ihtilali bunun başladığını haber vermişti. Fakat ihtiyar
dünyaya bir nizam ve sükun prensipi getirmek şöyle
dursun, bu yeni çağ oııu daha çok tefrikaya düşmüş,
kendini daha çeşitli rekabetlere kaptırmış, hiç bir za­
man görmemiş bulunduğu bir had ve derecede karışık­
lıkların tehdidi altında bırakıyordu.
Şu kadar ki, bu garip değ iş mele ri, birbirlerine dış­
larından o derece zıt olayları zincirleyen şeylerin bu
hayret verici nızamını sadece tesadüfi sebeplerle anlat­
mak kabil değildir. Birbirlerinden uzak olaylar rasgele
yaklaştırılırlarsa, aralarında hiç bir bağlılık münasebeti
yok gibi ğörünür; fakat eğer bunlar birbirlerini takip
edişlerindeki şekle göre tedkik edilirlerse görülürki , her
biri kendinden öncekine bağlanmakta ve vadeler birbiri­
ni takip ederek seri tamamlanmaktadır. Ôyleki, bu büyük
modern ihtilal hakkında, Bossuet'nin antikite ihtilallerine
dair vermiş bulunduğu şekilde hükme varmak kabildir:
«yalnız özel sebeplere bakınca her şey hayret verir, bu­
na rağmen de her şey intizamlı bir devam içinde iler­
lemektedir . > ı
Bu devam edişi, Fransa ile Avrupanın Fransız ih­
tilali esnasındaki tarihlerinde, bu ihtilalin hiç değilse
en mühim devresi sırasında, yani Convention'un sonuna
ı Di•cours (Nutuk), III. fasıl.
xvııı GIR.iş

kadarki devre sırasında tebarüz ettirmek isteğindeyim.


Bu sırada olayların bütün sebepleri tesbit edilmiş, biitün
ehemmiyetli neticeler meydana çıkmıştır, bÜtün esas
münasebetler kesinleşmiş bulunmaktadır. Bu şeyleri gö­
rüp anlamak için eski rejim sonunda devletlerin birbir­
leriyle münasebetleri ve Avrupa milletlerinin temayülleri
ne olduğuna; devletler cemiyetinin hangi prensiplere da­
yandığına; devletlerin hareket tarzlarını ne biçim pren­
siplerin idare ettiğine; siyaşetlerine hangi umumi men­
faat görüşlerinin yahut hangi hususi faide endişelerinin
hükmeylediğine; milletler arasına hangi fikirlerin yayılmış
olduğuna ve hangi hislerin ruhları heyecanlandırdığına,
nihayet ihtiyar dünyanın toprağı sarsan, bütün orduları
harekete getiren ve tekmil Avrupalıları savaşa atılmak üze­
re evlerinden çıkmaya mecbur eden bu büyük yer depren­
mesi başladığı zaman hükumetlerin ve milletlerin hangi
şartlar altında bulunmuş Q(duklarına bakmak lazımdır.
Fransız ihtilalinin prensipleri genel mahiyetli ve bütün
milletlere şamildi, o kadar kolayca yayılmalarını da bu
sağladı; fakat yayıldıkları muhitlere göre bu derecede
farklı neticeleri mucip oluşlarının sebebi de budur. Bu
güzel fikirler, metafizik saflıklarını ancak filozofun vic­
danında yahut riyaziyatcının zekasında muhafaza ederler.
En ufak bir hayat cereyanı onları karıştırır ve kötüler.
0
Bunları tatbik etmek isteyen kendine maleder ve malı
haline getirirken, mahiyetlerini bozar. Mantığa dayanan
uzun muhakemeleri İnsanların büyük çoğunluğu kavraya­
maz. Bu İnsanlar fikirleri, kendilerine dayanarak düşün­
meleri gereken bir kanun olarak kabul etmezler; onları
bir kalıp sayarlar ve noksan terbiyelerinin, karmakarışık
tecrübelerinin, aile ve memleketten gelme tesirlerin var­
lıklarına yığmış bulunduğu tekmil içgüdüleri, duyıruları,
bilgileri, yanlış ve t<:z hükümlerle hataları bu kalıba
rasgele atarlar Kimyacı bu havayı tahlil eder ve onu bir
formül şekline koyar, millet bu havayı teneffüs eder;
ihtiva ettiği tohumlara ve içlerine nüfuz ettiği cihazlara
göre de, bu hava İnsanlara sıtmayı yahut sağlığı taşır.
G1R1S x1x

Saf mantık, devlet menfaatına göre hareket eden


politika adamlarının da, ihtiraslarına göre hareket eden
milletlerin de işi değildir. Fakat milletler için olduğu
gibi devle'ler için de tarihleri kadar eski, çünkü bu tarih­
in çıktığı kaynaktan çıkan ve akışlarını kendisinin akışı
ile yanyana geliştiren gelenekler vardır. Bunların zeka­
lar Üzerindeki tesirleri pek içerdendir, zekalar bu tesir­
ler altında kalacaklarına ihtimal vermedikleri için tesir­
lerin hükmü de büsbütün büyüktür. Birdenbire uğra­
dığı buhranlarda, İnsan, varlığında başka imkanlar bul­
maz ve keyfiyeti istesin istemesin, farketsin etmesin, bu­
na razı olsun yahut karşı geldiğini sansın, mevcut kana•
atlerin, varlığında \e muhitinde hükum süren ihtirasların
tesiri altında kalır. Yeni fikirleri bu unsurlarla kavrar ve
kendilerini gerçekleştirmeye teşebbüs eder. Fransızlarla
Avrupanın öteki milletleri ihtilalın prensiplerini bu şekil­
de tefsir ettiler ve mazilerninin geleneklerine uygunlaş­
tırdılar.
Bu büyük tarihi vakıa ve hikmetleri izaha muvaffak
olduğumu hiç iddia etmiyorum; fakat eğer şu neticeye
erişir: bazılarına Avrupa dünyasının altüst olması ve
bazıl ırına salah bulması şeklinde görünen Fransız ih·
tilalinde Avrupa tarihinin tabii ve zaruri bir devamını
bildirmek ve bu ihtilalin o tarihten gclmiyen ve eski
rejimin özellikleriyle anlatılmayacak en ehemmiyetsiz bir
neticesi de olmadığını göstermek sonucuna varabilirsem,
çalışmamın beyhude olmamış bulunduğuna hükmedecetim,
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
B i RtN Ct K i TA P

SİYASl AHLAK VE ISLAHAT

B İRİNCİ FASIL

Siyasi Ahlak

Peşin verilmiş bir hüküm vardır ki, bu


tarihi incelemeye başlarken onu bir yana bı­
rakmak gerektir. Bu, eski rejim Avrupasını,
her hükümetin hareket tarzını herkesin kabul
ettiği prensiplerle ayarladığı, mevcut nizama
saygının anlaşmalara haklın olduğu ve mua­
hedelere esas tutulduğu, muahede hükümlerinin
iyi niyetlerle tatbik edildikleri, saltanat dev-
1.:!tleri arasındaki dayanışma duygusunun da
hem umumi nizamı hem de hükümdarlarca.
kabul edilmiş taahhütlerin bakasını sağladığı
IJir cemiyet, muayyen bir nizam gereğ·ince ku­
rulmuş bir hükümetler cemiyeti şeklinde ta­
ı-:.avvur etmektir. Kendisine verilmesi pek uy­
gun görülmüş olan adiyle bu (<Hıristiyan Ce·
rniyeti», yeni zamanlardan beri artık azametli
hir hayalden başka bir şey değildi. Ancak öl'•
t <L<�ağda, bir müddet gerçekleşır gibi görün­
rn üştü ; fakat bu müphem taslak, papalığın
büyük hulyasının, Hıristiyan dünyasının dint
Pıakamlar vasıtasiyle idaresi hulyasının uçup
gitmesiyle birlikte yok olmuştu. Rönesans, de­
rebeylik sistemini ve iskolastik felsefeyi yık­
tığı gibi bu düşünüş ve görüşü de yıktı. Bun­
dan ancak hayal düşkünlerinin avundukları
müphem hatıralar kaldı.
Fert haklarının umumun vazifelerinden
doğduğu bir Avrupa, eski rejimin devlet adam­
larına o kadar yabancı geliyordu ki, bunu
onlara kabul ettirmek ve lüzumunu kendileri­
ne ispat etmek için o zamana kadar görülmüş­
lerin hepsinden müthiş olan şu bir çeyrek
:ısırhk harb icabetti. Viyana Kongresinde
ve onu takibeden kongrelerde Avrupayı basit
bir teşkilata kavuşturmak için yapılan teşeb­
büs, maziye doğru bir dönüş değil, fakat bir
ilerleme oldu1• On sekizinci yüzyılda bu ilerle-

ı Viyana muahedeleri Avrupf'.:iaki bütün top­


rakların kimlere ait bulunduklarını tesbit etti ; bu
muahedeler, bunları müşterek teminatları altına
alan bütün devletler tarafından imzalandı ; ıbu mu­
ahedeler, kongrele·ri hükümetlerle milletler arasın­
daki ihtilafları hakemlikleri ve hakimiyetleriyle ön­
leyip halletmekle tabii olarak ödevli bir müessese
haline getirdiler. Bu müessese, 1815 ten 1822 ye ka­
dar devam etti. Precis du droit des gens ( Mnlıtawr
Milletler Hukuku) 464. ve sonraki sahifeler. - Vücııda
gelişini temin eden zihniyet ne kadar basit görünürse
görünsün, hazan ne derecede ampirik, keyfi ve hatta
dürüst olmıy. a n bir tarzda tatbik edilmiş bulunursa
bulunsun, Viyana'da meydana getirilen eser gene de
Avrupaya tatmış olduğu en feyizli banş devresini
sağlamaktan geri kalmamıştır. Bunun ancak :bir ha­
zırlık ve tecrübe olduğu kabul eclilt:bilir; fakat dip-
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALİ 5

me henüz filozofların en güzel faraziyelerinden


biridir. 1789 yaklaşırken, bilhassa Fransada
bazı siyaset adamlarının zihinlerine girmeye
çalışmaktadırı ; bu adamlar birer hayalperest
�ayılırlar ve Avrupa hüküm.et adamlarının bü­
yük çoğuniuğu bu tasavvuru ebedi sulh hul­
yasiyle karıştırarak onu aykırı düşüncelerin
en aykırısı saymakta devam eder2•
!omatlar hiçbir devirde daha sağlam temeller üze­
rine daha muntazam bir bina kurmamışlar, medeniyet
için daha hayırlı bir eser de vücuda getirmemişlerdir.
Bu cildin ikinci kitaıbının (Fransa, Dış Po­
litika) başlıklı ikinci faslına bakın. § 10 : Hudutlar
Meselesi: Vergennes'in görüşleri.
2 Sully'nin ebedi sulh projesi münasebetiyle
Saint-Simon bunun zayıf bir örneğinin İmparatorluk­
ta mevcut bulunduğunu söylerdi. Aulique* meclis,
i;-:ıparatorluk meclisi, diyetler, hatta ıbazan İmpara-
or, ihtilaflar hakkında hüküm verirler. Ancak za­
yıflarla küçüklerin bu hükümlere riyet ettikleri tec­
rübe ile sabittir. Kuvvetliler, hatta cüz'i bir kuvvete
sahip bulunanlar, bu hükümlere karşı korlar ve ita­
ı.t etmezler; kararı kuvvetin verdiği ve eğer aleyh­
.e hüküm yiyen mühim ittifaklardan himaye görür,
yahut hasıl olmuş yeni şartlardan istifade etmPğe
muvaffak olursa, mahkümluğun neticesiz, hükme­
dilmiş şeylerin de ta1ıbiksiz kaldıkları görülür. Hı­
ristiyan cümhuriyeti için kurulması tahayyül edilen
Senatoda durum büsbütün .böyle olacaktır.» Azala­
rının her biri kendi menfaatlerine göre hareket ede­
c:?ktir ve bundan mütemadi ayrılıklar ve ihtilaflar
çıkacaktır. Pwrallele des trois premiers Bourbl)ns
( llk üç Bouı·bon arasında kıyaslama), M. Faugere
tarafından yayımlanmıştır . Paris, 1880.
* Eski Cermen İımparatorluğunda en yüksek
mahkeme.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
6

Bununla beraber Avrupada her ne kadar


bir Hıristiyan cumhuriyeti yoksa da, milletler
ve devletler vardır. Milletler ve devletler mev­
cut bulunup aralarında münasebetler olduğu
andan itibaren de, bir devletler hukuku mev­
cuttur. Montesquieu, «Kırmızı clerililerde bile
bir devletler hukuku vardır.» dcrdi1• Eski re­
jim Avrupasının tatbik ettiği devletler huku­
kuna bakalım. Müstakbel cemiyete ı;;;lahatçı­
ların bir ideal halinde teklif ettikleri devlet
hukukundan tabiidir ki bahsetmiyorum. Vol­
.
taire bu yazılar hakkında : «Siy .1setin ve kuv·
vetin yapmış oldukları fenalıklara karşı, bun­
lar, milletler için bir teselliye benzerler. Gö­
rülmelerine imkan olmıyan meı:;hur kimselerin
portreleri bulunması kabilinden olarak adalet
fikrini telkin ederler.» diyordu�. Görülen şey,
hüküınetlerin hareketleriydi; bilinmesi gere­
ken keyfiyet, kabul etmiş bulundukları adet ve
münasebetlerini ona göre tanzim ettikleri ka­
idedir. Onların nazarlarında bu kaide bazı mü_
cerret prensiplerin hukuki bir sonuçlandırılma­
sı değil, fakat eşyanın mahiyetinden hasıl olan
münasebetlerin sadece tarifiydi. Yüksek dev­
let makamları nezdinde haklı olarak büyük bir
ehemmiyet sahibi bulunmuş bir muhardr:
«Devletler hukuku olaylar üzerıne kurulur.
ı Esprit des lois (Kanunların ruhu) . II. kitap,
JII. fasıl.
2 Siecle de Louis XIV ( XIV. Louis as0·ı). Meş­
hur şahsiyetler. BaI'beyrac maddesi.
AVRUPA V·E FRANSIZ İHTİLALl
'1

Onu öğrenmek için tarihi bilmek lazımdır, ta­


rih, umumiyetle politikanın ruhu olduğu gibi
bu ilmin de ruhudur.» diye zazıyordu1 •

il

Bu devletler hukukunda bir esas mefhum


vardır ki, devlet mefhumudur : bütün politi-
ı Bielfold, Institıdions politiques (Siyasi Te§­
Tdlat). Lahey, 1760, I. cilt, II. fasıl, § 13 . Dev­ -

letler hukukunun İ htilal arifesindeki hakiki duru­


munu hiç kimse Mallet du Pan'dan iyi tarif etmemiş­
tir: «aerhangi bir haktan ileri gelsin veya gelmesin,
lıarb yapılıp durmaktadır. Hükümd;,.rlar idarelerini
filozofların karanlık metafiziklerine göre tanzim
ctmeğe girişmemektedirler ; adetle muahedeler, mu­
teber .olan yegane sıfat ve haklar işte bunlardır.
T�undan suni, tabii hakka, mantığa, dine muhalif sa­
yılması mümkün, fakat alışmanın kendisine kanun
kuvveti vermiş bulunduğu bir nizam hasıl olmuştur.
Bu sebeple de, birtakım nutukların bu bahis üzerin­
rlc ile:ci sürdükleri deliller ve kıymetler tamamiyle
beyh udedir; devletler hukuku, olay ve adetlerin
lıir sistemlendiril�lerinden füal"ettir. Grotius'la ye­
riııi alanlar, bu olay ve adetlerden neticeler çıkar­
mak için pek engin bir ilim kullanmişlal"dir... tabii
!ı;:ıkkı bu anıtın içine sokmak, adeti kendisinin mi­
marı Ye tanrısı yapmak, adetleri hak şekline Çevir­
mek, kum üzerine nazariyeler kurmak ve beşer ce­
miyetinin çeşitli durumlarına göre vücut .bulmuş,

tadil edilmiş, kabul olunmuş veya çiğnenmiş geçici
�-eylerin her birini bir ebedi kaidıe şeklinde ka:bul ·et­
mek istemişlerdir.» Mercure de F'rance, 1786, No. 33.
!-�akın : Sayous, M enıoires et COl'TesPondmıce de
;lfallet du Pan (Mallet du Pan ın hcJ,tıraiarı ve mı..­
'

lı arcbeleri), I. cilt, 115. sahüe. Paris, 1875.


AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLAL!
8

kaya hakim olan, onu idare eden bu mefhum­


dur. Romanın zihniyetine göre : Devlet mutlak
surette hükümrandır ve kollektif bir varlık­
tır1. Romada bu varlık haşmetin, yani cümhu­
riyete ait mutlak kudretin şahsına mal edildiği
bir prenste tecelli ediyordu. Bu telakkiye, Hı­
ristiyanlığın Allahça seçilmiş, yeryüzünde ulu­
hiyet mümessili hükümdar fikrıyle ortaçağın
her !?eyin ve herkesin kendisine tabi bulundu­
ğu hükümdar fikri katıldı. Bossuet'nin .anlat_
tığı ve tekmil kıtanın tasavvur ettiği hüküm­
dar mefhumu bu suretle vücut bulmuştur.
«Bütün devlet prensin şahsındadır. Kudret ve
bütün milletin idaresi ondadır:ı .)) Hükümdar,
devletin ta kendisi olduğu içindir ki, bu ihti­
şamı kazanmıştır ; bu ihtişamı devletten alır
ve devlet kendisini temsil eden bir hükümdar
bulunmasa dahi, bu haşmet ve kudrete sahip­
tir. Hükümdar olan kimselerin Allahtan hak .
larını doğrudan doğruya aldıkları fikrini gü­
den:ı ilahi hak prensipi, şahıslardan önce devlet-
Bakın : Fustel de Coulanges, Histoin: ıtes
instituti.ons politiques de l'amcienne Franc!- ( Eski
Fraıısanın siya.�i müesseseleri tarihi), 1. cilt, 66. sa­
:ıife. P:n·is, 1 �75.
2 Politıque (Siyaset), VI. kii.ap, 1. madde, I.
cümle. Aynı eser, V. kitap, 4. madde, I. cümle :
3 «Onlar işgal ettikleri makamlardan dol ayı,
ilahi imdret tarafından iradelerinin tatbik ve icrası
i.;in gönderilmiş mümessiller sıfatiyle mukaddestir­
!er.» Bossuet, (Siyaset), 111. kitap, 2. madde, 2.
cümle.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTILAıl 9

çe tatbik olunur ve nazariyesinin ancak bir


neticesini teşkil eder : Her kudret Tanrıdan
gelir. Bu nazariye, iktidarın şekline de, sahip
değiştirmesine de bir ehemmiyet vermez.
'<<Uzun bir zamanın milleti alıştırmış bulunduğu
durumu muhafaza etmek lazımdır ; kuruluş
şekilleri ne olursa olsun, Allahın tekmil meşru
iıükümetleri himayesi altına alması bundan
ileri gelir1 ·» Bütün kırallar ve o makama do­
ı;·uşları sebebiyle geçenler, Allah tabiatin ha­
kimi olduğu için, seçim neticesi gelenler de
)Jütün meclislere kendisi hükmettiği cihetle,
onun sayesinde saltanat sürerler. Dünya üze­
ıinde vUcude gelmesi Allah tarafından emre­
dilmemiş hiçbir kudret yoktur. İncil : Non es
potestas nisi a Deo*, diye hükmeder2•
Papa, Almanya İmparator� ile Lehistan
Kıralı seçimle olurlardı ve kendilerinin hakla­
riyle Fransa kıralının haklan arasında hiçbir
ayırt yapılmazdı. Başına İtalyan tacım koya­
rnk Napoleon dini cümleyi, «Bunu bana Allah
verdi, vay buna dokunacak olana !» sözlerini
.>öylediği vakit, ananevi cümlenin manasını
hozmayordu ve ihtiyar Avrupayı utanca sal­
mak tehlikesine de d�şmüyordu : onun kendi

Aynı eser, il. kitap, 1. m;;dde, 12. cümle.


* Allahtan gelmiyen hiçbir kudret yoktur.
2 Aynı eser. Troisienıe sermon pour le dima.nche
tles Raıneaııx (Çiçek bayramı için ii.çüncii vaız) .
K! ralların vazifeleri hakkında.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALi
10

dilini konuşuyordu. XIV. Louis'nin Hatırat'ı :


«Charlemagne öteki devletleri bir tek devlete
tabi kılmaya karar verdiği zaman, şan ve şev­
ketin bu yüksek derecesine bazı hükümdarla­
nn seçişleriyle değil, fakat bizzat Fransanın
intihabım ve verilmiş reyini teşkil eden cesa­
retle ve zaferlerle erişmiş bulunmaktaydı.»
der1•
Kudretlerin menşei üzerine bir ôrtii. ört­
mek, işte bundan dolayı gereklidir. Hukukun
ou alanında, her şey bir ·«müruru zaman» mes­
elesidir ; temelleri daha karaı"!lık olan hiçbir
hak yoktur. Vakıaya meşruluk kazandıran sır
gözlerden gizlenmesi uygun bulunan sırlardan­
dır. Bunlar korkulur karanlıklardandır ve iç­
lerine sokulmak pek büyük bir ihtiyatsızlık
olur. Hele milletin mabet kapısırıı zorlamama­
sı elzemdir. Pascal : '<<Gasp keyfiyetini onun
fark etmemesi 18.zımdır ; bu vaktiyle bir 3ebep
ve hakka dayanmaksızın vukua gelmişti, ma­
kul bir mahiyet kazandı ; eğer son bulması is­
tenmiyorsa, kendisine haklı ve ebedi nazariyle
baktırmak ve başlangıcını gizlemek gerektir.»
demişti2• Ampirik, bu nokta üzerinde filozof
gibi düşünür. Retz : '<<Milletlerin haklariyle

Memoires de Louis XIV (XI V Loui3'nin hu ­


tıratı), 1661. sene, Dreyss baskısı, Paris, 1866, II,
sahife 449.
2 Perıs6s ( Düşiincel'3r) . Hawt baskısı, Paris,
1866. III.madde, No. 8.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTILALt
11

kıralların hakları hiçbir yerde sükutta olduğu


kadar iyi bir şekilde birleşmez.» diyordu1 • On
Rekizinci yüzyılın şüpheciliği aynı neticeye gö­
türür. Voltaire hükümet maka:nlarının mua­
hezelerini davet etmeden ve saraylarca ayıp­
lanmaksızın : ı«Zaan, fırsat, tatbik ve kul­
lanma, müruru zaman ve kuvvet bütün hak­
iarı temin ederler.)> hükmünü verebiliyordu2.
On sekizinci yüzyıl sonunda Avrupa işlerini
sevk ve idare eden insanların esas düşünceleri
de tamamen bu merkezdeydi.
Egemenlik, ancak başka devletler kendi­
ı:ini tanıdıkları zaman meşruluk kazanır. Kaldı
ki, bu tanıyış, iktidarın menşeine dair herhan­
gi bir şartı gerektirmez. Hatta, devletler ıa.ra_
smda, hükümetlerinin şekliyle ve bu şekli de­
ğ;iştirebilir ihtilallerle tamamen alakasız mü­
nasebetler bulunduğu kabul edilmektedir. XIV.
Louis tarafından trigiltereye gönderilen M. de
Bord�aux, 21 aralık 1652 de cümhuriyct parla­
ınentosunca kabul edildi ve : '<<Komşu hiikümet­
Jer arasında mevcut bulunması gereken birlik,
hükümetlerinin şekline göre ayarlanmaz. Bun­
dan dolayıdır ki, bu memlekette evvelce tces-

M&nıoires. (Hatırat), II . kısım, III. fasıl. Ba­


kın : T0cqueville, L'aııcien regime et 'la Revolntian
f Eski rejim ı:e lhtilCil), II. kitap, XI. fasıl.

2 Anııales de l'Empire (!mpu ."atorluk tarihle­


!c;ri), II. kitap.
AVRUPA VE FRANSIZ IHTILALl
12

süs etmiş bulunan hükümet şekiinin değişme­


sini Allah hikmetine binaen müsasip görmüş
bulunmakla beraber, Fransa ile fogiltere ara­
sında ticaret ve anlaşma lüzumu mevcut kal­
makta berdevamdır; bu kırallık çehre değiş­
tirmiş ve sa.ltanatken cümhurlıık olmuştur;
fakat toprakların durumu değişmez ; milletler
daima komşu ve aralarındaki ticaretten dolayı
birbiı'leriyle alakalı kalırlar, başiıca gayelerini
müşterek menfaatleri teşkil ettiğine göre de,
aralarındaki muahedeler hükümdarlardan çok
kendilerini alakalandırır.» dedi 1.
Avrupada bütün hükümet şekilleri mev­
cuttu, hepsi de aynı derecede meşru sayıiıyor­
Jardı2. On altıncı yüzyılın bir tarihçisi · ·«Umu­
mi heyetimizi muhafaza edebi!mek üzere üç
şekil cüm.huriyet kabul ettik : Kıralı, zadegan,
avam cüm.huriyetleri. Her kanun kurucusu
l\endisinin kurduğu şeklin daha mü.kemmel
ı Guizot. Cromwell, III. Kitap. Paris, 1860.
Kilise arazisinde din kaidelerine göre idare ;
Rusyada tek insanın hükmü ; İ stanbul da tam istip­
dat ; Fransada, İ spanyada, Avusturya hanedanı dev­
l 2tleriııde, Prusyada ve daha başka yerlerde mutla­
kiyet rejimi ile saltanat ; İ ngilterede meşruti salta­
nat; Birleşik Eyaletlerde ve İ sviçrede federatif
cümhuriyetler; Lehistanda seçilmiş bir kıralla cüm­
huriyet; Vened'ikte, Cenovada, Raguzede, Almanya-
r.ın serbest şehirierinde cümhuriyet hükümeti şekli­
ııin ortaçağı aşıp gelmiş olan tekmil çeşitleri.
AVRUPA VE FR,ANSIZ İHTiLALİ 13

•)iduğu kanaatini besledi.» diye yazıyordu1 •


On sekizinci yüzyılda bunlara saltanat, aris­
tokrasi ve demokrasi isimleri Yerilm�kteydi ;
bunlar, devlet menfaati olan gayeleriyle müna­
sebetleri bakımından inceleniyorlardı ; fakat
aralarında herhangi bir derece tesbiti hiç dü­
şünülmüyordu. Üst tabakadaki kimseler, ·«in­
sanın içinde dünyaya geldiği memleketteki
idareyi en iyi idare olarak kabul edip ona ita­
at etmesinin2)) en makul ve rahat hareketi teş­
kil ettiğine uzun zamandan beri hükmetmiş­
lerdi. Bu, kilisenin nazariyesiydi3• Devletlerin
teşkilatlarını en derin şekilde tetebbu ve en
mükemmel tarzda tarif etmiş bulunan adam,
Montesquieu de, şu ihtiy0atlı düstura riayet
ederek : ·«Ben iyi bir vatandaşım ; fakat hangi
memlekette doğmuş bulunsaydım gene iyi bir
vatandaş olurdum. Ben, idaresi altında doğdu­
ğum hükümeti sevdiğim için iyi bir vatanda­
şrm . . .)> diyordu4•
Etienne Pasquier, Lettres (Mektuplar), XIX.
kitap, VII. mektup. Oeuvres (Külliıtat), Amsterdam,
1723.
La Bruyere, Les caraeteres (Karakterler),
X. fasıl.
3 «En eski çağlarda saltanat şeklind2n başka
:;ekillerde ve haklarında Allahça ins.ın cinsine hi<:bir
·;ımirde bulunulmamış hükümetler gorülmektedir, bu
dhetle, memleketinde kurulmuş hiikümete her mil­
letin, bu hükümet Allahın bir emriymiş gfüi itaat et­
mesi lazımdır.» Bossuet, Siyaset, II. kısım. Netice.
4 Pensees ( DiişüncelerJ .
AVRUPA VE FR,ANSIZ 1HT1LAL1
H

Herhangi bir hükümet teşkilatına öteki­


ler üzerinde mutlak bir üstünlük mal etmek
fikri, bütün memleketlere tatbiki mümkün bir
ideal hükümet şekli olabileceği fikri, hele bu­
nu bir propaganda konusu yapmak düşüncesi,
devlet adamlarının akıllarından geçmiyordu.
Cümhuriyet ve demokrasi sözleri ihtilal fik­
riyle hiçbir bakımdan birleşmiyorlardı. Cum­
huriyetle demokrasinin ancak küçük hüküm.et.
lere uyduğuna hükmedilmekteydi ; bu iki şey,
sulhsever ahlakı ve mütevazı bir politikayı da­
vet ederlerdi1 . İngiltere cümhuriyeti bu husus­
ta bir istisna sağlıyordu : Kuvvetini ancak
Cromwell'e borçlu bulunmuştu. Göz önünde
olanlar, az çok düşkün bir haldeydiler ; çoğu
tehlike içindeye benziyordu, hiçbıri tehdit edici
bir manzara göstermiyordu. İsviçre Kantonları
tatarafsızlığa yöneliyorlardı ; Birleşik Eya­
letler kendilerini tamamen ticaretlerine ver­
mişlerdi ; Venedik azametle çöküyordu ; Le­
histan anarşi içinde dağılmaktaydı. Frederic :
ı Montesquieu bu hususta Rousseau ile aynı
fikirdedir. Büyük müdekkik büyük ihtilalci ile aynı
hükme varır: «Bir cüanhuriyetin ancak küçük bir
araziye sahiholması lazımdır: aksi takdirde baka
bulması kabil değildir... Saltanatın zihniyet ve şiarı
tüyümek, cümhuriyetinki sulh ve itidaldir.» Kanun­
ların ruhu, VII. kitap, XVI. fasıl ve IX. kitap, II.
fasıl. - «Saltanat ancak zengin milletlere, aristok­
rasi orta devletlere, cümhuriyet ufak ve fakir mil­
letlere uygun düşer. Contrat social (içtimai muka­
vele), III. kitap, IV., VI., VIII. fasıUar.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ 15
\
«İ�veç, cumhuriyet şekline giren her saltanat
ld� resinin nasibini tattı : zafa düşmektedir.})
di� yazıyordu 1• Asrın sonuna doğru Kuzey
�rikasında büyük bir cümhuriyet kuruldu­
ğu �man, Avrupa kıtasındaki dev�etler ona
bu görüş zaviyesinden baktılar. Yüksek idare
makamları aleminde : ·«Fütuhatç! bir millet vü­
e;uda getirmek için zaman lazımdır. Hatta, bu
fütuhat fikrini bir cümhuriyete mal etmek, tek
bir adama tevdi edilmiş bir hilkümet şefine
vermekten daha güçtür.» diyorlardı2 • İhtiyar
Avrupanm devlet adamları, Fransız ihtilali
hakkında ilk zamanlarında bu teiakkilere göre
hüküm verdiler. Bu ihtilalde Fransız devletinin
bir zafa uğrayışını gördüler, ve l.ıunda siyş.set­
leri için bir zarar veya faide mülahaza edişle­
rine göre hareketlerini ayarladılar.

Devlet gayesini kendi varlığında taşır.

ı Histoire de mon temps (Devrimin tariki).


I. fasıl.
2 Examen des rrıotifs et des condii.ions du
l raite de paix a faire avec les insurgents, avec les
A nglais et avec nos allies. (Asilleri.?-, lngilizlerle ve

müttefiklerirnizıe yapılacak sulh mıu�kedesi sebepıe­


rinin ı:e şartlarının incelenmesi), 1782. Bancroft ta­
rafından neşredilen Histoire de l'independance des
F.tats - Unis (Birleşik - Hükümetler istiklali tarihi).
M. de Circourt tercümesi. 1. cilt, 35. sahife. Paris,
] fı'76.
AVRUPA VE FR,ANSIZ İHTILAıl
16

Her şeye hakimdir : Kendi nüfuz ve kudreti�in


üstünde hiçbir nüfuz ve kudret tanımaz. Na­
zariye : ·«Onlar birer Allahtır. Verdikleri pü­
ki.lınler ve şahısları hakkında 0ancak Allah /hü­
küm verebilir.» der1 • Bizzat Katolik hüküml:lar_
lar Papa için bu üstünlüğü tanımazlardı. Akide
meseleleri dışında o da öteki hükümdarlar gibi
bir hükümdardır. Richelieu diyeırdu ki : ·«Bu
meseleler hakkında kim hüküm verecektir ?
1htirasa ve menfaat düşüncelerine kapılmadan
hunları kim tetkik edecektir ? Bu, cismani bir
hükümdar olan ve dünya büyüklerinden, on­
lara değer vermiyecek kadar vazgeçmemiş bu­
lunan Papa olamaz. Bu şeylerin hakimi ancak
.Allah olabilir. Bu sebeple, hareketlerinin ma­
lıiyeti ancak kendisine malllm bulunduğu için,
kırallar yalnız Allaha karşı günah işlerler2 .))
Bu tarife göre de, Allaha başvurmak, onun
nimetlerini belirtebilmek kudreti ancak ken­
uisinde bulunan tarihe başvurmaktır. Hakikat­
te ise, çıkması mümkün olaylar sırasında ve

Bossuet, Siyaset, V. kitap. 1. madde, 2.


cümle.
2 Mernoil'es (Hcitırat) . 1626 �·enesi. Pet!tot
baskısı. III. cilt, 24. sahife, Paris, 1823. Papanın
Kıralları «bir cinayetten, acizi-erinden veya ihmalle­
rmden dolayı» azletmek hakkına sahip olduj!unu
iddia eden Santarel Pederin :bir teklifi hakkında, ba­
kın : Richelieu et la monarchie absol·ı.te (Rici�elieıı ve
mutlakiyet saltanatı rejim.i), d'Avcr.el, I. cilt, 180.
sahife, Paris, 1883.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi 17

\
lıa�at boyunca bir sevk ve idare, hükümleri
ta� n eden bir nizam gerektir. Devlet bunları
ken\ji varlığından başka bir yerde bulamaz.
O bµnları hudutsuz kudretinden çıkarır. Her
husl).Rtaki kararlarının en büyük amili devlet
menfaatlerinin icapları, yani Roma tarafından
tatbik edilmiş ve bütün dünyaya öğretilmiş
olan şekliyle o eski umumun sel�meti nazariye­
sidir1 . Bu nazariye politika alanından hiçbir
zaman kalkmamıştı. Rönesans oaa eski itiba­
rını yeniden kazandırdı ; gelişmesi büyük mo­
dern devletlerin kuruluşlarına müvazidir. Bu
hükümetler, siyasetlerinin ruhiylP birlikte teş­
kilatlarının kalıbım da Romadan aldılar.
Machiavel'in ismi bu nazariyeye haklı ola­
rnk bağlıdır ; fakat Machiavel bir nazariyeciden
ziyade bir müşahedecidir, eserinin bütün kuv­
veti de ona vermeğe muvaffak olduğu gerçek­
lik vasfından ilerigelir. Gördüğünü anlatır ve
bütün yaptığı da muasırlarının siyasetlerini
kendi prensiplerine bağlamaktan ibarettir. On­
dan mütemadiyen ilham alan ve <<bu sağlam ve
gerçek muharririn» düsturlarını r<elzem» sayan
Richelieu, böyle düşünürdü. Kai'dinalin bir ta-
ı Milletin selameti en büyük kanundur: S:ılıı8
ııopuli suprema lex esto*. Ciceron, De legibus (Ka­
·ııun) . Bakın : Fustel de Coulanges, Histoire des Ins­
t itutions (Müesseselı;.r tarihi), 1. ciH, 66. sahife ve
F'errari, Histoire de la raison d E t a t (Hiikiime·t hik-
'

7netinin tarihi ) . Faris, 1860.


* Milletin selameti en büyük kanun olsun.
2
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
18

!ebesi tarafından vücuda getirilmiş bir Mac ıa­


vel i�in medhiye'de1 şunlar okunur : '<<Ü un
düsturları tarih kadar ve devletler kadar ki­
dir. Ender ve harikulade hiçbir �ey öğret ez,
takat sadece seleflerimizin yapmış oldu ları
1
şeyleri ve bugünkü insanların faydalan�rak,
masumlukla ve ister istemez yapmakta bulun­
dukları şeyleri anlatır2 .))
Eski Fransanın en derin mütefekkiriyle
en büyük siyasisi, bu noktada karşılaşırlar ve
bu karşılaşma hiç de tesadüf işi değildir. Pas­
cal : ·«Kanunlar zarurete çok kere tabi kılınma-
8alar devletler mahvolurdu . . . Adaleti kuvvet­
lendirmek mümkün olmayınca kuvvet haklı
çıkarıldı.» derdi:ı. Devlet menfaati nazariyesine
o kadar şiddetle riayet etmiş 0lan Richelieu,
?Junu Siyasi vasiyetnamesi'nde4 son hadlerine
�rndar götürür : '<<Kuvvete sahip bulunan devlet
i�lerinde ekseriyetle hakka da sahiptir. Zayıf
oıan, dünyanın en büyük kısmının nazarında
ı Apologie pour Machiavel.
2 Bakın : Celeste, Louis Machon, apologiste de
lliachiavel (Machiavel'itn meıfhini yazwn Louis Ma­
chon) . Annales de la Faculte des let tres de Bordeau..'!'
(Bordo edebiyat fakültesi olay cetveneri) , 1881, 446.
sahife. Bu medhiyenin bazı kısımlari Buchon tara­
fından Machiavel'in yazılariyle biriikte neşredilmiş­
tir. Faris, 1852. Bakın : Janet, Histoire de la sciençe
7J1Jlitique (Politika ilmi tarihi), III. kitap, 1. ve II.
fasıllar. Faris, 1872.
3 Düşünceler, Havet baskısı. - XI. madde,
6. No, VI. madde, 7. No.
4 Testament politique.
AVRUPA Y.E FR,ANSIZ 1HT1LAI.l 19


\
. uçlu olmaktan nadiren kurtulur1.)) XIV. Louis'-
n saltanat devri dünyanın fikrini değiştirme­
iştir. Saint-Simon'a göre : '<<devlet menfaati­
nf teşkil ettiği büyük kanun2» prenslere hük­
m�tmekte berdevamdır. On sekizinci yüzyılda
ancak bir istisna görüyorum, fakat bu istisna
kaideyi perçinlediği söylenen cinstekilerdendir:
Frederic'le Machiavel'e reddiye' sidir•. Bu ede­
biyat vazifesini yazdığı sırada, Frederic kolej
ihtiraslariyle avunmak zorundaydı. Kendini
duvarı.ar dışında görür görmez, öğrenci defter.
lerini Avrupanın dört rüzgarına fırlattı ve fa­
zilet mükafatlarından çok başka şeyler peşine
d üştü. Asır sonunun ona daha parlak intikam­
lar da sağlıyacağı görülecektir ; fakat keyfiyet
yeni değildi ve bunda uyanık zekaları hayrete
düşürecek bir şey yoktu. Mazarin'in yakmdarın­
dan biri : 1«Bu muharriri bütün cJünya kötüler,
kendisini kötüleyenler başta gelmek üzere bü­
tün dünya da onu takibeder ve dediğini yapar.>>
ctiyordua. On sekizinci yüzyılda fikirler ve ka-

ı IX. fasıl, IV. kısım. Paris, 1764.


2 Hatırat. 1703 yılı. V. Philippe ve İ spanya iş­
leri münasebetiyle.
* An�i-Machiavel.
Gabriel Naude' İl in Gui Patin't: sözleri. Naude,
s

I.araretli bir Machiavel taraflısıydı. Politikayı İ tal­


yada incelemiş ve Coups d'Etat (Hiikiimet darbeleri)
hakkında küçük bir eser vücuda getirmişti. - Gui
Patin'in mektupları, Reveille - Pııdsse baskısı, II.
cilt, muhatabı M. Spon olan 351. mektup. Paris,
1 846.
AVRUPA VE l'RANSIZ İHTi LALi
20

rakterler alçalmıştı. Bir Pascal'ın yüksek i�­


tihzasiyle bir Richelieu'nün hu�Lınetli samiIY1i­
liği yerine Voltaire'in kötüleyici alayı ile F f e ­
deric'in sinizmini yaklaştırmak icabcdecektf 1 .
Nispet ve dereceler değişmiş bu lunmakla bta­
ber, müvazilik devam etmektedir : müdafaası
daha güç hareketlere karşı, telakki daha yu­
muşaktır ; fakat daha incelmiş, daha bozulmuş
ve daha zarif bir ahlaksızlık içinde giriftleşmiş
olmakla beraber, devlet menfaati endişesi büs­
bütün artmış bir istipdatla hüküm sürmekte­
dir.
İlham ettiği gayelere insanların herhangi
bir felakete uğramadan yönelebilecek derecede
kendilerini kuvvetli hissettikleri her yerde,
devlet menfaati endişesi hakimdir. ·viyanada
ve Berlinde aynı sözleri söylemektedir2• Genç

ı Aynı nispetler edebiyatta da görülmektedir.


Moliere'in don Juan'ı ile Lovelace ve Valmont'u mu­
kayese edin. - Bakın : Sainte - Beuve, Nouvenux Lnn­
dis (Yeni pazartesiler) , VIII. cilt, Al'.oıı - S:::hee ma­
kalesi.
2 Frederic 12 eylül 1742 de kardinal Fleury'ye
şöyle yazar : «Hafif ve bilgisi az bir dünyanın benim
alC'yhimde bütün söyliyıebileceklerine asla değer ver­
mem. Kırallar hakkındaki hukmü ancak gelecekte­
kiier verirler.>> Politische Correspondoız (Siyasi mu­
habere), 1742. Berlin, 1879. - II. Joseph, Toskana
büyük dükası bulunan biraderi Leopold'a 6 mayıs
1775 te : «Ben şu fikirdeyim ki, bizim istediğimizi yap­
mamıza ses çıkarmaması şartiyle, dilediğini rahatça
söylemesi müsaadesi de dünyaya verilmelidir.» diye
AVRUPA VE FRANSIZ I HTlLALl 21

p�enslerle geleceğin bakanlarına o öğretilmek­


te�ir. Bielfeld'in Siyasi teşkilatı'nda okuyo­
rmn 1 : ·«Bir devlet nasıl bir durumda bulunursa
bul�nsun, hükümet hikmetinin esas prensipi
değfşmez bir halde kalır. Eski ve yeni bütün
millbtlerce kabul ve tasdik edilmiş olan bu
prensip, milletin selametinin baş kanun olması
icabettiğidir.» 1791 de bir Avusturya diploma­
tı : ·«Büyük devletler ancak devlet menfaatine
uygun bir şekilde hareket etmelidirler. . . Kırıl­
malar ne derecede haklı olurlarsa olsunlar,
menfaat bunların hepsine galebe çalmalıdır.»
diye yazıyordu2•
Devlet menfaati esas olduğundan, politi­
kanın gayesi genişlemektir. il. Katerina : «Hiç­
bir şey kazanmıyan kaybeder.» diye yazmıştı3.
yazıyordu. Anneth, Joseph und Leovold II. von Tos­
cana (IJ. Jose1ıh'le To.�kanalı II. Leopold) , Viyı:ın a,
1872.
II. cilt, V. fasıl. Hükümdaı'lwrın Karşılı.klı
i,aahhütleri hakkında; 8. ve 9. § : Hiil:ümet hikmetine
dair.
2 Avusturyanın Petersburg büyükelçisi kont
Louis de Cobenzl'in fransızca muh tırası, 1791. Beer,
Die orientalische Politik Oesterrichs ( Avusturya­
mn Do.ifa politikası) 761. sahife. Prag, 1883. - Fre­
deric, Devriminin tarihi'nin önsözünde : «Devletin
menfaati hükümclıarlar için düstur teşkil etmelidir.»
diye yazmıştı.
s 1794
şubatında Grirnm'e. Rus Tarih Kurumu
yayımları. Cıorrespondance de Catherine II. avec
Grimm ( 11. Katerina'nın Grimm'le muharebesi ) .
Petersburg, 1878.
22
AVRUPA Y.E FRANSIZ İHTİLALİ

Devletin büyüklüğü mefhumu, devlet toprak­


larının yüzölçümüne pek sıkı şekilde bağlırlır.
Bu mefhumlar insan cemiyetleri kadar eskidir­
ler. Bir araya toplanmış insanlar bulundluğu
tarihten beri, bu insanlar fethetmek ve nefis­
lerini korumak uğrunda savaşmışlardır. Gasıp­
la fetih, tamah kadar eskidir ve tamah insan­
lıkla birlikte doğmuştur. Hükümdarlar bu şey­
lerle her zaman iftihar etmişlerdir. Machiavel
derdi ki : '(<Genişlemeyi ve hudutlarının yayıl­
masını istemek, pek tabii ve umumi bir şeydir.
lnsanlar buna muktedir oldukları ve buna te­
�ebbüs ettikleri zaman, övülmeye tamamen li­
yakat kazanırlar, hiç değilse hareket tarzla­
rından dolayı ayıplanamazlar1.» On yedinci
yi.izyılda Machiavel için bir methiye yazmış
ulan adam, bu düsturu genişletir ve bunun şu
prensip ve hakikate dayandığını söyler� : ·«HÜ-

ı Le prince (Hükümdar), III. fasıl. -· Eti0n­


ne Pasquier'nin Le pourparler du p :·irıce ( Hii,kümcla­
nn müzalceresi) eserinde konuşanl a rdan biri olan
Curial'in sözleı•ini _tetkik edi n : «Baaa öyle gelir ki,
bir prensin malik olması icabeden bilinci emel, ba,ş­
ka hiçbir şeye değer vermemek şaı tiyle derece ve
azametini yükseltmesidir... Hudutlarını genişlettiği
ve emniyet altına aldığı için bu kıralın daima sevil­
mesini arzu ederim. . . O kendisi için ebedi şana bu­
r<:tdan yol açar; hükümdarların sad� kendileri gibi
hükümdarlar arasında değil, fakat bütün kainatça
j_ a kdir edilmeleri bu sayede olur.»

2 Machon, evvelce anılmış eser. - Saint-Ev­


remond aynı tarihte şöyle yazar ; «Hiı;bir m illet yok-
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
23

kümdarların malik bulundukları her şey gasp


mahsulüdür, bundan dolayı en kuvvetliler en
zayıflara hükmederler ve menfaatlerine uygun
şeyleri alırlar, çünkü faydalı olanın doğ ruluğu­
na kanid•.rler, komşularının zararına olarak
korunmaktan gayri bir hedef ve maksatları
da yoktuı·.» Montesquieu'yü bir asır sonra :
. (<Saltanat rejiminin zihniyeti muharebedir ve
büyümektir.)> hükmünü vermeye aynı keyfiyet
sevkediyordu ı .

iV

Politjkanın prensıpı ve hedefi böylece


tesbit edil.dikten sonra, hareket kaideieri bun­
lardan çıkarılır. Bu kaidelerden başlıcası, da­
ima hazırlıklı, fırsatların yolu üzerinde, bun­
ları yakalamaya muktedir bir halde durmak­
tır. '<<Mütemadiyen müzakerelerde bulunan, ni­
hayet maksadına erişebilmek için münasip za­
manı ele geçirir2.» Muvaffakiyet, basiretli ve
maharetli olanındır. Tesadüfü hesaba katmak
L..ı r ki, zayıf olduğu takdirde dışardan gelecek teca­
vüzlere karşı nefsini emniyet altına aLmak için ça­
ı elere başvurmaktan müstağni bulunsun, yahut, kud­
c
: etli olunca durumunu daha şerefli kılmaya teşebbüiii
etmesin.» Discours sur les historiens français (Fransız
trırihçileri hakkında nutuk) .
ı Kanunların ruhu, IX. kitap, 11. fasıl.
2 Richelieu, Siyasi vasiyetname, müwkeı f "lcr
hakkında.
AVRUPA VE FRANSIZ 1HTİLAL1
24

gerektiği de şüphesizdir. Fakat çoğu zaman


her şeyi karıştıran kimselerin eseri olan teı::ı a­
:iüfün ancak üstün insanlara hayrı dokunur.
«Gerçi, bazı fevkalade tesadüflere bakınca,
kader imparatorlukların kurulmalarında ve
yıkılmalarında amil olmuş gibi görünür, lakin
umumiyetle her şey, neticede, gene en maha­
r etlinin galebe çaldığı bir oyunda olduğu gibi
oıup bitmektedir. Hakikaten, milletlerin impa­
ratorluğu ve iktidarı ele geçirmek maksadiyle
oynamış bulundukları bu kanlı oyunda, en
uzaktan ileriyi gören, en çok gayret göstermiş
olan, büyük işlerde en uzun zaman sebat eden,
ve nihayet mücadelenin şekline göre, ileriye en
çok gidebilen yahut kendine en müsait bir du­
rum hazırlayabilen sonunda galebe ç.almış ve
kaderi maksatlarına ramedebilmiştir1 ·» Bu li­
sanın ihtişamı, bizi olayların mahiyetlerinde al.

Bıossuet, Nutuk, III. kısım, il. fasıl. - Mü­


tefekkirle siyasiyi yaklaştırmakta devam edelim ;
Richelieu (Hatırat)'ının 1632 nci yılına ait l(]smında
söyle yazıyor: « İ nsanın hayatı, hususiyle büyük bir
devlet idare etmesi icap eden ibir hüküımdarın hayatı,
tamamen bir zar oyununa benzer ve bu oyunda bah­
tiyar clmak için zarın gelmesi ve oyuncunun talih­
i'en istifade etmeyi bilmesi lazımdır. . . İ mdi, bu iki
�eyden biri iktidarımız dahilinde def;ildir, fakat za­
rın iyi gelirse çok faydalı ve fena geldiği takdirde
az mazarratlı olması için bize karşı atılan her zarı
iyi karşılamayı ve her şeyi öngörülükle iyi niza.'Tlla­
mayı emreden ikinci cihet, prensin ;ktidarı dahilinde­
dir; mucibince hareket de kendisinin vazifesidir.»
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLAil

datm.amalıdır. Vicdan borçları karşısında daha


pervasız bir politikanın suçl0arını, daha yumu­
şak ve okşayıcı tabirler, hiçbir zaman, bu dere­
cede gizlememişlerdir. Bossuet'nin geniş fresk­
lerini resmettiği galerilerden ayrılalım ; devlet
adamının saray elbisesini ve alay kıyafetini bı­
rakarak olduğu gibi göründüğü çalışma odası­
na girelim. La Bruyere bu adamın mükemmel
bir portresini verir ; bu portreye nüfuz edenin
zamanın politikası hakkında artık bir öğrene­
ceği kalmaz1•
Elçi veya murahhas ·bir bukalemun, bir
Protee'dir* ; fakat çehresini ancak yaptığını
bile bile ve bunu istediği için değıştirir. '<<l:a­
mandan, mevkiden, fırsatlardan, kudretinden
veya za'fından, münasebette bulunduğu millet­
lerin dehasından, kendileriyle müzakerelere
girdiği insanların mizaç ve karakterlerinden
ı Kara kforler, X. fasıl. Hükümdar ve ciimhu-
1 iyet iıakkınd.a . On sekizinci yüzyıldaki Avrupa h ü ·
küme lleri hakkında birçok vesika cemmedilince, ya­
pılan !;!eyin sadece (Kanunların nıhıı) için notl :ı. r
toplamaktan ibaret kaldığı görülür. Eski rejimin pek
<: ok .ctip1'omatının mektupları okunduğu vakit, La
Bruyere'iıı bu mükemmel eserini insanın küçük olay­
lar haline 5'okup parçaladığı fark edllir.
* Yunan mitoloj is inde bir deniz Tanrı:;ı. İst ik­
bali keşfetmek ve istediği şekle gk·mek kudretine
sahipti. Vücudumın üst kısmı erkek vücudu olmakla
Leraber, alt kısmı bir balık kuyruğu ile nihay�t bu­
lurdu. Her kalıba giren vıe mütemadiyen �ekil de­
ı�iştiren insana Protee denir.
Ç.
AVRUPA VE FRANSIZ 1HTILALl
28

ilham alır. Bütün görüşleri, bütün düsturları,


::::iyasetinin tekmil incelikleri tek bir gayeye
yönelmiştir ki, o da .aldanmamak ve bı;ı.şkala­
nnı aldatmaktır.» Bu gayeye erişmenin en
emin vasıtalarından biri, gene doğruyu aöy!e­
mektir ; bu, kendisinin fevkalade incelikler gös­
terdiği bir sanattır. ·«Bir hakikati haber ver­
mekle beraber gizlerken derin ve kapalı olur,
çünkü bu hakikati söylemiş bulunması ve sö­
züne inanılmaması kendisi için gereklidir ; bilin­
memesi icabeden şeyi gizlediği zamanda ise
samimi ve açıktır ; ta ki, öğrenmesini istedik­
l�ri şey hakkında tam malumat elde ettikleri­
ni sansınlar ve kendisinin her şeyi söylemiş
bulunduğuna kanaat getirsinler.» Keyfiyeti
«menfaatine ve davasının gelişmesine uygun
bulursa>>, müttefiklerini himaye eder ; hatta,
-:dki tarafı denk tutmak üzere» zayıfları korur
ve onları kuvvetlilere karşı birleştirir, fakat
r.onra bu müvazeneyi bir taraf lehine bozmak
ve himayesini ve ittifakını zayıflara pahalıya
satmak üzere, kuvvetlilerle anlaşır. Kaldı ki,
cemiyet adamıdır, bilhassa kibar ve bilgilidir,
hilgileriyle de insanı sıkmaktan çekinir, m�1a­
şeret kaideleri bahsinde cidden mükemmelriir.
Dilin bütün inceliklerine vakıftır, devrine yara­
�an dile derinden aşinadır, asil bahaneler bul­
makta pek ustadır. ·«Hep sulhten, ittifaklar­
dan, umumun selametinden bahseder ve haki­
katte yalnız şahsi menfaatlerini, yani hüküm­
darının veya cümhuriyetinin menfaatini düşü-
AVRUPA VE FRANSIZ İHTlLAıl
2'7

nür.» Fakat söylediği cümlelere şahsen kan­


maz ve bundan dolayı bir iftihara kapılmaz.
"<-:Entrikalariyle bilhassa sağlamı ve esas teşkil
edeni temine çalışır, bunlar için önemsiz şey­
leri ve mevhum şeref iddialarını fedaya da her
zaman hazırdır.»
On �ekizinci yüzyılda eda değişir, fakat
değişen şey ancak edadır. Moda işi olan sıfat­
lar, umumi efkarın bulup tatbik ettiği bahane­
ler, günün zevkıne ve hakim kanaate uygun
bir şekle girmişlerdir. İstihzanın tezyiflisi iti­
bardadır, şüphecilik tamamen hakimdir. Poli­
tika adamı hiçbir şeye inanmıyan bir tavır ta­
kınmakta ve bu hali kendi nefsine karşı bile
tatbik etmektedir. Voltaire'e göre : '<<Herkes
labiatten büyümek arzusu almıştır ; bir fırsat
kendisini gösterir gibi olur : bir entrika ona
büyük bir değer verdirir ; para ile yahut daha
kuvvetli bir şeyle kazanılmış bir kadın miiza­
kereye mani olur ; başka bir kadın müzakereyi
yeniden açar ; içinde bulunulan şartlar, o sıra­
daki ruh haleti, bir heves, hatalı bir zan, bir
hiç, neticeyi temin eder1 .)> Frederic de : '"Bu
dünyanın gidişi işte böyledir : her işte hakim
olan hatır ve iltimastır.» hükmünde bulunur2.
F'akat aslında Frederic hiç de bu kanaatte de­
ğildir ve iyi kalbli ilahe'ye, kendisine verdiği
isimle Çapkın Majeste tesadüf'e karşı zahiren

ı 5 ağustos 1738 de Frederic'e.


2 6 aralık 1771 de Voltaire · c.
tazimkar görünmekle beraber, politika adam­
larının en düşüncelisi, en dirayetlisi ve tesa­
düfe en az değer vereni kalmaktadır. Yemek
masasında söylenmeğe mahsus sözleri ve yazı
odasına ait düsturları vardır. Bu düsturlar
kendisini Richelieu'ye götürürler. <:<Şundan
emin olalım : kader, tesadüf, gerçek hiÇbir şey
ifade etmiyen sözlerdir. - Fırsatı yakalamalı
ve müsait olduğu zaman teşebbüse girmeli,
fakat te::ıadüfe karşı her şeyi kendisinden bek­
liyerek onu fazkı. sıkıştırmamalı. - Siyaset,
Babır isteı ve maharetli bir adamın şaheseri
her şeyi zamanında yapmaktır. - Ancak ha­
reket tarzını en iyi şekilde hesabetmiş olan,
kendisinden daha az hesaplı hareket edenlere
karşı galebe çalabilir1.» Onun hiç değişmiyen
mahrem düşüncesi budur.
Rüzgar felsefeye döndüğü zaman, politika
adamı filozof olur. Hakikati sever, ·«alicenap­
tır», vatandaş olduğunu söyler, müsamaha ile
hareket �dilmesi için herkese vaizda bulunur ;
sade insan nev'inin saadetinden bahseder ; ge­
çen asırda edep ve muaşeret kaidelerine ria­
yet eden bir cemiyet adamı şeklinde görünmüş­
ken, şimdi ancak •«fazilet adamı» olur. Kaldı
ki, bu rahat ve yerini aldığı çelebilik nev'in­
den bir fazilettir. Sert ve güç hiçbir tarafı
yoktur ve herhangi bir şeyden el çekmeyi ge-
ı Con8ideration sur l'etat pre.;ent de l'Europe
t Avrupanın bugünkü durumu hakkın ela miUahazalar) ,
1738. - Devrimin tarihi, önsöz, 1773.
AVRUPA VE FRANSIZ IITTILALI 39

:r�ktirmez. Kibar adam olmak, peşin verilmiş


hükümlere kalkışmaz görünmek, cemiyetçe
kabul edilmiş şekillere riayet etmek, rabıtalı
hir tarzda konuşmak ve inceliklere dikkat et­
mek yeter. Trenk rezaleti* olmasaydı, Fre­
deric iyi kalbli bir adam sayılırdı ; kiliseden
daha az gürültü ile ayrılmış bulunsa, Talley­
randrand da '<<fazilete» sahib olurdu. Politika
adamı icabında hassas görünecektir : heyecana
gelecek, tabiati sevecek, gözyaşları dökecektir�
Ansiklopedi yazarları** bulunan diplomasinin
�ouvelle Heloise'leri'� 0 olacaktır. Marie - The­
rese'in Lehistanın paylaşılmasından sonraki
halinden bahseden Frederic : ·«Ağlıyordu ve
boyuna alıyordu.» demişti.

* Trenk baronu Frederic ( 1728-1794 ) , macera­


larla dolu bir hay.at geçirmiş olan bir Prusya suba­
yıdır. Yaveri bulunduğu sırada onun bir hemşiresiyle
&evişmeğe kalkmasından II. Frederic gazaba gelmiş
ve kendisini Avusturyaya casusluk etm�kle itham
edip hapsettirmiş, uzun zaman zindanda bırakmıştır.
Ç.
Kastedilen Ansiklopedi, Fransız ihtilalin­
den e\'Vel yazılmış ve İ htilali vücuciıı getiren pren­
�iplerir. yayılışlarında müessir oldugu kabul edilmis
oian ilk Fransız ansiklopedisidir. Nouvelle Helo'ise
r Yeni Iielotsc) ise Rousseau'nun me:5hur romanıdır.
Kocanın, kadının ve onun evlendiktU"! sonra da sev­
mekte devam ettiği erkeğin izdivaç bağına saygıları
da, galebe çalınan ve kadının hayatına mal .olan
aşkın büyüklüğü de ziyadesiyle ateşli bir lisanla ve
faziİetin daimi bir övülüşü içinde anl atılır.
Ç.
AVRUPA Y.E FR,ANSIZ İHTiLALi
30

Yani, hakikatte, dünyayı aynı şekil ve


usul sevk ve idare etmektedir ve bütün bu
incelikler, ·«Şahsen aldanmamak ve başkalarını
aldatmak olan» aynı sona yönelmektedir. Po­
litika .adamları bunu bilirler ve münasebetle­
rinde hiçbir şeyin gideremiyeceği bir emniyet­
sizlikle hareket ederler. Bu emniyetsizlik ta­
mamiyle yerindedir. Eski bir dışişleri bakanı
şöyle ya7.maktadır : '<Nara yoğa. kılıç çeken
ve edebi kıt kimseler ortasında yaşıyım kibar
bfr insan gibi, bir devlet daima tetik üzerinde
bulunmalıdır. Müzakereler ahlaksız, almakta
cüretli ve doymak bilmez şahıslar arasında da­
imi bir kavga mahiyetini arz ettiğinden, Avru­
pa devletieri şimdi her zamandan ziyade böyle
bir durum içinde bulunmaktadırları.»

Hükümet hikmeti bütün politikaya hakim


bulunduğu için, taahhütlerin bütün emniyetini
temin eden şey Devlet menfaatidir. Bu da,
emniyet diye bir şey yok demektir. Emniyet
hiçbir zaman fazlasiyle mevcut olmamıştır. On
altıncı yüzyılda bunu Badin hüzünle müşahede
ediyordu : ·«Bu kanaatin kökleştiği iki yahut
:iç yüz seneden beri, en mükemmel muahede­
nin bile ihlal edilmekten kurtulmadığı görül-

ı D'ArgPnson, Hat ırat, Rathery baskısı, II.


c�lt, 326. sahife, sene 1739 . Paris, 18."i9 - 1863.
AVRUPA V,E FR.ANSIZ İHT1LAL1 31

l!l.ektedir ; öyle ki, kendi zararına bir sulh ve­


ya bir muahede akdetmiş olan hükümdarın
fırsat çıkar çıkmaz bunları bozabileceği kana­
ati adeta bir düstur halini almış bulunmakta­
dır1 ·» On yedinci yüzyıl bu bakımdan on al­
tıncıdan farklı değildi ; on sekizinci onları da
geride bıraktı2• - Frederic, Hatırat'ının ba-

Bodin et son temps ( Bodin ı;e devri) . Paris,


1850.
2 «Halde hiçbir emniyet, istikbale hiçbir itimat
yoktur. Büylik bir ciddiyetle münakaşa €dilmiş, im­
za edilmiş. tatbikleri taahhüt edilmiş muahedeler
eksik ve sallanmaya tez başlamış anıtlar oluyorlar­
aı ; bunların tam bir şekilde tesbit ·edilmiş ve umu­
mun hürmeti ortasında Avrupa müvazenesinin te­
melleri sayılmış ıbulunan daha eskileri, sadece ka­
ranlıkta tecavüz,e uğramıyor, fakat aydınlıkta da
.cii retle hücuma ve taarruza maru� kalıyordu.» Ca­
mille Rousset, Histoire de Louvois ı Louvois'nın ta. .
rihi), III. cilt, I. fasıl. Paris, 1862. Devlet işlerinin
başında bulunmuş en namuslu adamlardan biri olan
Torcy, yenilen ve mutlak bir çaresizliğe düşen XLV.
Louis'ye düşmanlarının pek müfrit taleplerini büyük
müsaadekarlıklarla karşılamayı tavsiye ediyor ve
kendisini tehdit eden parçalanmanın Fransanın mah­
vmı mucip olmıyacağını, çünkü m littefikler arasına
ihtilaf gireceğini söyliyerek : «Ü zaman da Fransanın
r:tlne bu ittifakın intikamını alma'( üzere mutlu
şartlar geçecektir, çünkü, bu muahedeyi tatbik mec­
buriyeti, ormanın bir köşesinde keniisini öldürme'k
istıyen hırsızlara karşı bir adamın yaptığı ve bun­
!an çiğnemek imkanı hasıl olduktan sonra riayete
vicdanen nefsini asla mecbur saymadığı taahhütlere
,_be!lce pek bef!zer.» diyordu. Frederk Masson, Jour-
AVRUPA V·E FRANSIZ lHTlLALl
32

şında '«ittifakların bozulmalarını mucip halleh:>


den bahseder. Bunları dörde ayırır : müttefikin
sözünü tutmaması, ondan evvel harekete geç­
mek zarureti, zorlayıcı sebep, imkanların ye­
tersizliği. En sık vukua gelmekte olup tecrübe
ile bizzat bildiği bir beşinci hali Frederic unu­
tuyordu : tercih edilecek isme göre hüküm et
hikmeti yahut siyasi menfaat. Frederic de,
Machiavel gibi, bu bahiste zamanının örf ve
ahlakını tasvirden başka bir şey yapmamakta­
dır. Asla bir hicviye yazmamakta, bir protokol
tanzim etmektedir1 • Bu işlerde alışkanlığı bu­
lunan kardinal Dubois : ·«İnsan delilerle, dü-

nrıl in(dit du marquis de Torcy (Torcy markisinin


yayımlanmamış 1'uznamesi), 21 haziran 1710, 207.
sahife. Faris, 1884.

ı 1714 te M. Mandat isimli bir adliye meımuru


t a rafından yazılmış ve Nouveaux In .'erets de.� p rinces
de l'Europe (Avrupa hiikü:mdarların ı n yeni menfaatle­
ri) adını almış bir muhtırada okuyorum : «Politika ve
menfaatler bahsinde hükmü olan hiçbir minnettarlık
ve muahede yoktur; muahedeleri vücuda getiren
şey, kuvvet veya menfaattir; onlara son veren kuv.
vet veya menfaattir.» Dışişleri arş ivleri. - -- D'Argen.
ı.::.n diyordu ki : «Hükümdarların hislerini menfaat­
ierinin müzayedesi tayin eder.» (Ii<itırat, Rathery
baskısı, IV. cilt, 245. sahife. ) 1746 da da, muahede
i mzalamak iste:•niyen bir Kolonya t>lektörünUn bir
mektubu dolayısiyle başka bir yerde d'Argenson
�öyle diyordu : «Bir muahedeye namus üzerine veril­
zrı.i.ş bir sözden çok riayet edilmediğine göre, bu mek­
tuba da bir mua hede kadar değer ve ririm.»
AVRUPA V·E FR.ANSIZ lHTlLALt 33

zenbazlarla, şahsi düşmanlar ve rakiplerle iş


görmek zorunda olunca, ihtiyat kendilerine
karşı büyük korunma tedbirleri almadan hiçbir
taahhüde girişmemeği emreder.» demektedir1•
Hükumet hikmetinin coşmuş hırsları ve
mfatları karşısında yenilmez hiçbir korunma
tedbiri olamaz. Bu, asrın ortalarında, onun
ahlakını tasvir eden ve bu ahlakı gayet canlı
bir şekilde meydana çıkaran bir vaka esnasın­
da, yani Avusturya veraseti harbinde görül­
dü. İmparator VI. Charles, veraset yolu ile
malik bulunduğu hüküınetlerin kızı Marie
Therese'e geçmesini temin etmek üzere dev­
jetler hukukunun arz ettiği bütün imkanlardan
ve teminattan faydalanmıştı. Haklarını bir
ana kanunla, devletin bütün diyetleri tarafın­
dan tasdik edilen bir Pragmatique Sanction'la""
tıağladı. Mirasa hak iddia edenlerden resmi
feragatler elde etti. Bundan sonra, Pragma•
ı · Aubertin. Uesprit public au di:.c huitienuı
si6cle ( On se1cizi1ıci yüzyıldq umumi efktir), 100.
sahife. Paris, 1873.
• Hem bir hükümdarın, hem de bir meclisin
kararlan mahsulü olup ekseriyetle dini konular üze.
rinde verilmiş hükümler hakkında kullanılan tabir­
dir. Marie - Therese Pragınatique sanctton'u ise 1713
de, Almanya imparatoru VI. Charles·ın doğrudan
doğruya Avusturya hanedanına ve devletine ait ara­
zinin kızı ve halefi Marie - Therese'de kalması için
imparatorluk yüksek mecllsine verdirdiği karar hak­
kında kullanılır.
Ç.
3
AVRUPA VE FRANSIZ iHTİLALİ
34

tique Sanction tekmil devletlere bildirildi ve


onlar bunu sureti mahsusada tasdik ve kendi­
sine ebediyen riayet etmeği taahhüt eylediler1•
Böyle iken, VI. Charles'm ölümünün daha er­
tesi gününde, onun mirasından vazgeçmiş hü­
kümdarlarla bu mirası kızına karşı garanti
etmiş olan hükümdarların imzalarını yırttık­
ları, verdikleri sözü bozdukları ve Marie - The­
rese'in aııazisini paylaşmak üzere ittifak eyle­
dikleri görüldü. Devlet menfaati, şeref ve ada­
l�tin en basit kanunlariyle hiçbir vakit bu de­
recede hayasızca çatışmamıştı. Ancak İngiltere
taahhütlerini tuttu, fakat dikkat etmelidir ki,
menfaati ve ihtirasları kendisini bu taahhüt­
lere sadık kalmaya sevk ediyordu. Bu haller,
zamanın ahlakı ve tekmil Avrupanııı ahlakıy­
dı. Dünyanın en zarif, dirayet ve ölçü dolu bil'
adamı olan bir Fransız diplomatı, Avusturya
devletinin pek şiddetli düşmanı bulunan maruf
bir muharririn yazılarını asır sonlarında in.
celerken : ·«Muahedelerıdeki sağlamlık noksanı
ve Viyana kabinesinin samimiyetsizliği hak-

ı Broglie dukasının eseri olan Frederic et


Mari<;ı - Therese (Frederic'le Marie - 'Therese) isimli
kitaba bakın. Paris, 1883. I. cilt, 75. sahife. «Eğer
k;ı·allar için sözlerin basit faniler için olduğu ka­
dar ehemmiyeti bulunsaydı ve eğer hükümetler ha­
reketlerini muahede h ükümleriyle ayarlamak zorun­
da olsalardı, Fransamn maksatları h akkında en kü­
çük şüphe yükselmezdi.» Aynı şey :bütün diğer hü­
kümetler hakkında da söylenebilir.
AVRUPA VE' FRANSIZ İHTİLALİ

kında Favier'nin söyledikleri pek doğrudur ;


fakat bu hakikatin bütün Avrupa kabineleri
hakkında tatbiki mümkün bulunduğunu, tarih,
maalesef ispat etmektedir.» diye yazıyordu1•
Kabinelerin birbirlerine karşı tatbik et.­
tikleri devletler hukukunu yaratan şey, bu
durumdu. Bielfeld baronu : '«Milletlerin ve on�
ları sevk ve idare edenlerin adalet, doğruluk,
itidal ve sefaletle diğer meziyetleri hakkında
halk tabakasından adamda hasıl olan nazari
fikirlere kapılmamalıdır. Neticede her şey kucl­
retten ibarettir.» der�. Çünkü, kudret her şeyi,
zorla edinilmiş diğer mallar gibi yazıya geçiri·
len tasdik ve kabule kadar her şeyi kendisiyle
birlikte sürükleyip götürmektedir. Sonun va­
sıtalara meşruluk kazandırdığını sinikler pek
çiy bir şekilde söylerler ; kamil kimseler, onun
bu vasıtaları meşrulaştırmasa dahi unutturdu­
ğunu teslim etmek zorundadırlar. - Prusya Kı­
ralı giriştiği teşebbüslerle kendisini menfur bir
hale düşürdü diye bu teşebbüslere ehemmiyet
vermemenin doğru olmıy.acağını, Fransız salta.
nat rejiminin son zamanlarında bir devlet ada­
mı yazıyor ve : ·«Bir devleti büyütmüş olan va­
ı:ııtalara karşı duyulmuş nefret zamanla dağı-
ı Segur · Kon tu, Not es sur les Doutes et ques­
tions sur le traite de 1756, par Favier. (Favier�nin
17.5 6 mufıhedesi hukkındaki şüphe ve suallerine dair
ııotlarj, Külliyat, Paris, 1824-1830.
2 Tnstitutions �olitiques (Siyasi teşkilat) il.
cilt, IV. fasıl. Devletlerin kudretleri h ak kın da § 30.
.
36 AVRUPA VE FRANSIZ İHT!LAil

lır, Kudretse baki kalır.)) diyordu1 • Şeref bile


işte bu şekilde anlaşılmaktadır ve o zamanla­
rın zihniyetine niüuz etmek için bunu takdir
etmek lazımdır. Montesquieu'nün saltanat re­
jimli devletlerde terbiyeden bahsedişini dinli­
yelim:ı : ·«İnsanların hareketleri oralarda iyi
değil fakat güzel olarak, adil değil fakat bü­
yük olarak, haklı değil lakin harikulade olarak
muhakeme edilirler. Bunlarda asil bir şey bu­
lunması mümkün olduğu andan itibaren de,
şeref ya bu hareketleri meşru kılan bir hakim­
dir, yahut da haklı çıkaran bir &afsatacıdır3.
-- -----

1 Recueil des Iııstruct��>ns donnes aux rı.ınbassa-


deurs et ministres de Fraııce de 1648 a Z78�J (1648
den 1789 a kadar Fransa büyiikelçilerine ve elçilui­
ne verilmiş talimat mecmuası) , 1. cilt, Avus.tury.a.
Paris, 1884. Instructions du baron de Bre teuil, en

1714 (Breteuil baronunun 1774 te aldığı talimat),


M. de Vergennes tarafından. Bu söz, Vergeımes'in
aynı vesikada : «Eğer .adaleti ve insanlığı ayaklar
a ltında çiğnemeğe insan karar vermemişse, bu dev­
letle her türlü münasebet imkansızdır.» diyerek
Frederic hakkında şiddetli bir hükümde bulunma­
sından dolayı büsbütün manalıdır.
2 Kan-unların 1 uhu, iV. kitap, II. fasıl.
s Marie Therese'in bütün haklar çiğnenerek
soyulmasını istihdaf eden ıbir har.be giderken, mare­
şal de Belle - iSie Kır.a lın kendisine tevdi ettiği te­
şebbüsün «bir şahsın kumanda etmiş bulunduğu en
şerefli bir seferi teşkil ettiğini, çünkü bunun bir
imparator yapmak ve kırallıklar fethetmek olduğu­
nu» söylüyordu. Broglie dukası, 11. Frederic'le Ma-
1 ie - Thf:rese, II. cilt, 7. sahife.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALI 37

Eğer büyük bir zeka hamlesiyle yahut ince


hesaplarından nefret duymadığı politikanın
büyük işleriyle alakalı ise, şeref hileye ızın
verir. Tabasbusu reddedişi, ancak büyük bir
ikbal fikrini gütmediği takdirdedir.»
Harb, saltanatın en büyük aleti, devlet
menfaatlerinin en son belgesidir. Lüzumlu sa­
yıldığı andan itibaren haklı addolunur. Arazi
zaptetmek ve muhafaza etmek, bir hücuma
karşı nefsini müdafaa etmek veya bu hücumu
önlemek maksadiyle yapılır. Kendisini teh­
rlidetmekte olan İspanyolu gafil avlamaya
lX. Charles'ı teşvik eden Coligny, ıı:<düşmanının
evini insanın ateşe vermesinin onun bizimkini
vermesini beklemekten evla bulunduğu» hükmü­
ne varır1 • IV. Henri : «<Büyük kıralla.rın ya çe­
kiç ya da örs olmaya karar vermeleri lazımdır
ve kendi hesabıma düşmanlarımın ellerinden
bir darbe yemektense onlara iki darbe indir­
meyi tercih ederim.» derdi2• Machiavelisme'e
hiç de kalkışmayan Descartes, bu fikirlerin
felsefeye asla aykırı olmadıkları kanaatindey-
Pierre Mnthieu, HistoirP, de Iı'rance (Fransa
iarihi) LX:. Charles, VI. kitap . 1631.
2 Sully, Ecanornies royales*, Petiot baskısı,
VII. cilt, VIII. fasıl, sene 1607.

Sully'nin eserıinin tam ismi (Saues et royales
economies d'Etat) olup hatıratını ihtiva etmektedir
ve tamamının Sully tarafından yazılnuş olduğunda
ittifak yoktur. Kitabın Kırallık tanzimatı ba�lığı
ile tercümesi caiz olabilir.
<}.
AVRUPA Y.:E FR,ANsız lHTlLALl

eli. Hükümdar'ın teşrih ettiği poletika hakkın­


daki fikrini soran bir asil hanıma : ·«Hüküm­
darlar arasındaki doğruluğun fertler arasında­
ki doğruluktan farklı hudutları vardır . . . Teba,
dostlar yahut müttefiklerle düşmanla:c ara�ın­
da da bir tefrik yapılması lazımdır ; çünkü,
kendi şahsı veya tebası için bazı menfaatler
elde etmek şartiyle, bu sonunculara ıdilediğini
yapmak hakkına insan sahip gibidir ; bu vazi­
yette tilkinin aslanla çiftleştirilmesine ve kuv­
vete hilenin ilave edilmesine de bir şey demem.
Hatta, dost veya müttefik olmıyan herkesi
düşman ismi altında toplarım, çünkü insan
bunda bir fayda bulduğu takdirde kendileriyle
harb etmeye salahiyettardır, ve onlar şüpheli
ve korkulur bir hale gelmeğe başlayınca ken­
dilerine karşı emniyetsizlik beslemek ge-rekt;r.)>
diyordu1• Kanunların ruhu'nun önleyici harb­
ler hakkındaki meşhur parçası, bu eski düs­
turların hulasasından başka bir şey değildir:ı.
Bir tehlikeyi önlemek üzere harb etmek
meşru bir keyfiyet sayıldığı takdirde, düşmanı
gafil avlamak ve planlarını tamamen bozmak
üzere bu harbi bir an önce açmanın lüzumlu
olduğuna hükmedilebilir. Frederic'in insafsız
tecavüzleri. baskın şeklindeki hücumları, zora
Oeuvres tle Descartes ( DE:sca.rtes lciilliyatı) .
Cousin baskısı, IX . cilt, 387. ve sonraki sahifeler.
Palatin prensesi Madam Elisabeth'e mektup. EylCıl
1646.
X. kitap, II. fasıl.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi 39

dayanan fütuhatı çok kere zikredilmiştir. Onun


yaptığı, muasırlarının yapmaya cüret etmek­
sizin içlerinden geçirdiklerine veya muvaffak
olamamaksızın yapmaya kalkıştıklarına cüret­
ie teşebbüs etmekten ve bunları . bahtiyarlıkla
başarmaktan ibarettir. XIV. Louis'ye gizli mü­
şaviri Broglie kontu : '«Büyük bir düşüncesi
olan büyük bir devlet, bütün feryatlara rağ­
men onu yerine getirmekle işe başlar. Ondan
ı;,onra komşulariyl� hesaba girer ve kar daima
kendi tarafındadır.» diyordu1 •
1755 t e İngilizler Fransızlara denizde,
harbsiz bir şekilde. harb ilan etmeden tecavüz
,
ettiler. Versayda, kendilerinin Viyana hükü­
metiyle anlaşmış bulunduklarına hükmedildi.
Bernis : '«Askerle r, İngilizlerin tecavüzlerine
uzun zamandan beri düşünülmüş ve İngiltere­
nin müttefikleriyle kararlaşmış bir hareket
nazariyle bakmak icabettiği, bu sebeple de
Avusturyaya ait olan Aşağı Memleketleri•
ele geçirmek suretiyle tedbirlerini bozmak ge-

Brog!ie dukası, Le secret du Roi ( Kı ralırı


1; ; rrı ! , lI cilt, 83. sahife. Paris, 1879.
* Pays Bas, Aşağı Memleketler sözü, şim-
diki halde sade Felemenk hakkında kullanılımakta­
dır ve bu mcmle!�etin toprakları bilindiği gibi kısmen
denizd('ri aşağıdır. Felemengin bir zaman Avusturya
i daresi altında kaldığı, Belçikanın da ta 1830 a ka­
dar onun bir parçasını teşkil ettiği bu münasebetle
hatırlanabilir.
Ç.
40 AVRUPA V·E FRANSIZ lHTlLALJ:

rektiği fikrinde bulunuyorlardı.» diye anlatır.


Silah altında 140,000 kişisi bulunduğunu
ve Fransızlar Belçikayı ele geçirirlerken Bo­
hemyayı işgal edeceğini söyliyerek, Prusya
Kıralı böyle yapılmasını temine çalışıyordu1•
Sözü dinlenilmedi ve bunda isabet edildi, çün­
kü müttefiki Fransaya bu kandırıcı teklifleri
kabul ettirmeye çalışırken, Frederk İngiltere
ile de _Fransa aleyhindeki bir muahedenin mü­
zakereleriyle meşgul bulunmaktaydı. Bu olay­
lar 1755 yılının temmuz ve ağustos aylannda
geçiyordu. Marie-Tberese keyfiyeti haber aldı
ve Frederic'in ihanetini XV. Louis'ye bildirtti ;
sonra da, hazırladığı oyunu kendlsiııe karşı
oynamak ve ·«ihtirasına haklı hudutlar çizmek
için:?>>. Prusyanın üzerine saldırmayı Fmnsa
kıralına teklif etti. XV. Louis razı olmadı :
Korunma ittifakırıdan başka bir söz işitmek
istemiyordu. Marie-Therese Ruslara başvurdu,
25 mart 1756 da büyükelçisi hükümdarının
80,000 kişi ile Frederic'e tecavüzde bulunmaya
hazır olduğunu Petersburgta bildiriyordu3•
Dernis, ·«Marie-Therese işi icra safhasına sok ·
ı Bernis (Hatırat), Frederic Masson tarafın­
dan yayımlanmış, 11. cilt, 210. ve müteakip sahifeler.
Paris, 1878.
2 Bernis, (Hatırat), XIV. fasıl, 223. sahife. -

Recııeil des lnstructions ( Talimat mecmua.,ı), Avu�­


turya. Stainville Kontuna vnilen talimat, 1757, 362.
ve sonraki sahifeler.
·3 Martens, Avustur.11a ile Rusyanın mu;;ıhede­
leri, I. cilt, 190. sahife, Petersburg, 1875.
AVRUPA VE FR,ANSIZ IHTILAI.1
41

makta acele ediyordu.» der1, , bunda da Marie -


Therese haklıydı, çünkü Frederic'in düşman­
larına tecavüz etmeden onlara bir ittifak vü­
cuda getirmeleri için zaman bırakacağına ihti­
mal verilemezdi. Frederic İngiliz elçisine :
«Bende fiskeler yiyecek burun var mı ? Bu ha­
nım harb istiyor, muradına erecek. Benim ya­
pacağım şey, düşmanlarımdan evvel harekete
geçmekten ibarettir. Kuvvetlerim hazırdır ; ha­
zırlanan dolabı fazla kuvvetlenmesinden önce
bozmak lazım.» dedi2• Saksonyayı işgal etti ve
Bohemya üzerine yürüdü. Yedi yıl harbi bu
suretle başladı.
Bu misali karakteristik olduğu için zikret­
tim : Kanuni bir emsal teşkil etti, 1792 de
Avusturyaya harb açılması taraftarlarının tek­
lif ettikleri hücumu haklı saydırmak üzere
Frederic'in 1756 daki misalinden faydalanmak­
ta kusur etmiyecekleri de ileride görülecektir3 •

ı Bernis, Hatırat, 1. cilt, 243. ve 289. sahifeler.


2 Broglie dukası, Kıralın sırrı, I. cilt, 162. sa­
hife. Paris, 1879.
a «İ stibdadını ancak meziyetlerinin affettire­
bilmesi mümkün bulunan bir Kıral, Büyük Frederic,
böyle bir durumda Viyana sarayının aleyhinde vü­
cuda getirdiği birliğin gayretlerini, sırf bu projeler
tatbik mevkiine girmeden harekete geçmek suretiyle
önliyebilmiştir.» Gensonne, 13 ocak 1792 de, diplo·
matik kabine namına. - «Bu tecavüzün haklılığını
ispat için misallerimiz eksik olmıyacaktır ... Meşhur
Frlıderic'in o maruf Saksonya harbini bir hatırlayı­
nız... Kendisini dörıt devlet tehdit ediyordu ve onlar-
AVRUPA V·E FR.ANSIZ JHTILALJ

VI

Devletler kendilerinden başka hakim ve


menfaatlerinden g<:.yri kanun tanımazlar , fa­
kat bu nazariyenin aşırılığı aym zamanda bün­
yesinin mahiyetini de teşkil etmektedir. Hükü­
met hikmeti iddialarının bir panzehiri vardır :
sağduyu ; ihtiras sürüklenişlerine karşı bir
fren vardır : menfaatin makul şekilde anlaşıl­
ması. Hakikatte devletler başka. bir nizam bil­
mezler ve adaletlerinin bütün temeli budur.
İhtiras, planı çizer, onun tatbik tarzını ihtiya­
tın nizamlaması gerektir. Frederic, münasip
zamanda durmasını bilmek icabettiği fikrini
iltizam ederek : ·«Saadeti zorlamak onu kay­
betmektir ve dalına daha fazlasını istemek,
hiçbir zaman muvaffak olmamanın yoludur.»
derdi1 • Bu, tamamiyle ampirik bir ahlakçılık­
tır, hatta asla ahlakçılık değildir, gem• hesap
ve siyasettir.
Ehemmiyetsiz hırsızların ölümle cezalan­
dırılmalarına mukabil büyükleri için mihraplar
vücuda getirilerek şükran duaları okunduğu

dan evvel harekete geçerek fırtıı�ayı kendilerinin


üzerine çevirdi. Davamızın onun davasından ç.ok da­
ha meşru olduğunda ise hiç şüphe yoktur ... J.Vlevcut
fjartlar, bu hücumu Frederic için oldUğu g�bi bizim
için de bir zaruret yapmaktadır.» Brissot, 17 ocak
1792.
Podewils'e 11 haziran 1742 de mektup.
Politische Correspondenz ( S iyasi muhaben�. )
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
f3

�ok zaman evvel, 1skender dolayısiyle söylen­


miştir1 . Her şey, derece ve nispet meselesidir.
Bir eyalet ele geçirmekle şöhret elde eden, ken­
dini bir küçük kasaba için rezil eder. Bir kö­
yün y.a.kılmasiyle neticelenen kötü bir çarpışma
bir katliam sayılır ; sayısız i:ıı.s�nın kurban edil.
diği bir muharebe şaşaalı bir harekettir. Alemin
mantığa ve bilgiye dayanmıyan kanaatlerini
hesaba katmak gerektir ; büyük teşebbüsler
esnasında bu kanaatlere cüretle saldırmak
hazan lazım olsa dahi, bunları küçük tahrik­
lerle huylandırmak daima beyhudedir. Umumi
efkarın kahramanlarında en az affettiği gü­
nahlar, ehemmiyetsizleridir. Politika adamla­
rının vicdanlarının büyük haksızlıklar için o
irndar müsamahalı ve küçüklerine karşı o de­
recede dikkatli ve riayetli görünmeleri bundan­
dır. Gene Frederic ·,«Sebepsiz yere sozünden
dönmek fenadır : insan kararsız ve hafif bir
adam şöhreti edinir.» diyordu�. Richelieu daha
o zamandan : ·«Kabul etmiş bulunduğu muahe­
delere riayet etmek gene en makul harekettir.))
mülahazasında bulunarak : '<<Bu, hükümdarla­
rın en büyük kuvvetleridir.» derdi3. Aynca da,
.

gaspederken, hareketini iyice ölçüp biçerek


gasbetmek lazımdır. Prusya Kıralı : ·«Warmie
Bu konuda Saint-Simon'un mülahazalarına
bakın. Parallele (Kıyaslama) s. 26.
Fmıısa ile m ü.ttefik kalmak içil! sahip ola­
bilece[/im sebeplerin teşrihi. 1 142. Siyasi muhabem.
a Siyasi vasiyetnanıe, 2. kısım, VI. fasıl.
AVRUPA V·E FRANSIZ İHTİLAL!

dukalığına gelince. karı külfetine değnıiyeceği


ıçın bundan vazgeçtim. Bu yer o derecede
ufaktır ki, tahrik edeceği feryatlarn bir karşı­
lık olamaz. Ehemmiyetsiz şeyleri insan teha­
lükle alırsa işe bir açgözlülük ve doyma bilme­
mezlik mahiyeti gelir.)) diye yazıyordu1• F're­
deric doğrudan doğruya bu sinik neticeye va­
nr ve bundan bir övünme sebebi çıkarır. Ma­
rie-Therese'in vicdan muhasebeleri kendisini
bir hayli göz yaşından sonra aynı teslimiyet­
lere getirir. Kendisi bakanı Kaunitz'e : ·«İnsa­
nın fedakarlıkta bulunmağı bilmesi ye ehemmi­
yetsiz bir menfaat uğrunda Allah ve insanlar
karşısındaki şöhretini kaybetmemesi lazımdır.))
diye yazıyordu2• Hakikat şudur ki, vicdanı za­
rarına fedakarlıkta, hatta pek geniş mikyasta
fedakarlıkta bulundu. Bir gün geldi ki, Viya­
nanın pek sayın c•lgun kadını ile Sans-Souci
filozofu karşılaştılar, birbirlerine el verdiler,
günah çıkarma töreninde kullandıkları şeyler
ı 24 ıOCak 1771 de prens Henri'ye. Külliyat,
Mektııplar. Berlin 1846 1857.
2 13 ocak 1772. Arneth, Geschichte Maricı
Theresia's (Marie Therese'in c. VIII, s.
tarihi) ,
596. Viyana, 1877. Aynı Lehistan payla�ması mes­
-

elesi hakkında II. Joseph biraderi Leopold'a şöyle


yazıyordu : «Sunu düşünmeli ki, o kadar çok yaptık­
tan ve aldıktan sonra pek ufak şeyler de alınabilir,
fakat bunların pek önemli olmaları lazımdır ve ha­
reketin yapılmağa değeri bulunmalıdır, yoksa iş her
itibarla hatalı, zavallı ve çirkin olur.» Aynı eser,
(ilŞ. :;; ,
AVRUPA VE FR,ANSIZ JHTJLALl 45

de Lehistanın bedeni oldu. İmparatoriçe ağlı­


yarak alıyordu, Kıı·al alırken müstehzi müsteh­
zi gülüyordu ; fakat aralarındaki tek fark, ev­
·ıelkinin duyduğu pişmanlıklara karşı Lehis­
tandan bir ilaveyi ve vicdan azapları için daha
çok Lehliyi ikinciden istemekte oluşuydu. Bun­
ları elde etti ve ahlakın bu bahiste temin et­
tiği bütün haz bundan ibaret kaldı.
Teşebbüslerin azimet noktası ve taçlanışı
olan fütuhat, ancak kendi varlığında hudut
tanır. Kuvvetin suiistimalleri eseri tahribeder.
Zaptetmek için lmvvetli olmak lazımdır, muha­
faza etmek için adil ve hakİin olmak gerekir.
İsabetle düşünülmüş ve maharetle başarılmış
fetihler misalini Fransa devletinde müşahede
eden Rabelais, bunun prensipini muhteşem bir
lisanla teşrih eylemişti : «Yeni fethedilmiş
memleketleri idare etmek ve elde tutmak ça·
resi, bazı müstebit kaf.alann zararları ve şeref.
sizlikleri bahasına yanlış bir kanaat olarak
ileri sürdükleri gibi bu milletleri yağma etmek,
zorlamak, kendilerine işkence etmek, onları
harabetmek, mustarip etmek ve elde demir so·
pa ile onlara hükmetmek değıldir . . . Yeni doğ­
muş bir çocuk gibi onları emzirmek, sallamak,
memnun etmek lazımdır . . . Uzun ve ağır has­
talıktan kurtulmuş ve nekahate girmiş kimse
gibi onları okşamak, esirgemek, iyi hale getir­
mek lazımdır Bunlar sevgi iksiri, sihri ve
cazibeleri olup zahmetle fethedilmiş şeyi saye-
46 AVRUPA V·E FRANSIZ 1IIT1LAL1

lerinde elde tutmak mümkündür . . . Kıtal,


prens veya filozof olsun, bir fatih ancak mezi­
yetlerine adaleti ilave ettiği takdirde hükmünü
saadetle icra eder . . . Yoksa yalnız kazancını
kaybetmekle kalmaz, üstelik fütuhatını kötü
yoldan ve haksız olarak elde etmiş bulunduğu
hakkında kanaat hasıl olması sebebiyle reza­
lete ve kire bulanır. Hatta kendisi bütün hayatı
boyunca sulh ve sükun içinde bundan fayda­
Janmış olsa bile, mülk mirasçıları elinde mah­
volduğu takdirde merhum için gene aynı reza­
let vukua gelir ve hatırası tıpkı gaddar fatih­
lerin hatıraları gibi lanetle anılır1 ·»
Rabelais uzaktan görmüştü. üç asırlık tec­
rübe, kudretli dehasının hükümlerini tasdik
etti. Montesquieu �,ransanın Alzası, Roussil­
lon'u, Flandr'ları, Franche - Comte'yi nasıl ele
geçirmiş ve muhafaza etmiş bulunduğuna bak­
tıktan sonra, tekmil mülahazalarım şu düstur­
larda hulasa etti : «Harbin gayesi zaferdir ;
zaferinki fütuhattlr ; fütuhatıııki muhafaza­
dır. - Fütuhat bir ele geçiriştir ; ele geçiril?
.t.ihniyeti kendisiyle beraber tahrip zihniyetini
değil, fakat muhafaza ve kullanma zihniyetini
taşır2.)> Şu halde, fütuhata tabii bir hudut var.
dır, bu kendi varlığında eritebilmektir. İnsan
ancak muhafaza edebileceğini zaptetmelidir ;
ı Pant agruel, III. kitap, l. fasıl.
2 Kanunların ruhu, 1. kitap, ili. fasıl ; X. kitap,
HI. fasıl.
AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LALİ
47

ancak nefse cidden mal edilen muhafaza olu­


nur. ·«Yapmış olduğu fenalıklardan bir kısmını
tamir etmek, bir fatihin vazifesidir ; fütuhat
hakkını, insanlığa karşı ödenmesi gerekli azinı
bir borç bırakan lüzumlu, meşru ve bedbaht
bir hak şeklinde tarif ederim1 .» Doğrusunu söy­
lemek lazımsa, fütuhat bu ödeyişle meşru olur
ve hak alanına girer. Bossuet : ·«Zorla başlı­
:.ran bu fetih hakkı, milletlerin muvafakati ve
barış içinde malik oluşla meşru ve tabii hakka
öyle diyelim ki rücu eder.» der�.
Devletlerin alabildiğine büyüyemiyecek­
lerini ilave edelim. Yayılmakla zafa uğrarlar.
Fazla yayılmış hudutlar müdafaayı çetinleşti­
rir ve düşmana çok hücum vasıtası arz eder.
Esasen her büyüklük nisbidir. «Gerçek büyük­
lüğü artırmaya çalışırken, nisbi büyüklüğün
azaltılmamasına pek dikkat etmelidir3 .» Hu.
dutları üzerinde zayıf ve birbirleriyle ihtilaf
halinde devletler bırakmak, bunları zaptetmek­
ten ve pek kısa ömürlü bir tertibin bir mütte­
fik yapabilmiş olduğu, fakat daima bir rakip
kalan kudretli bir komşu ile paylaşmaktan da­
ha iyidir. İşte büyümenin karşısında bir hudut
daha : bu, ihtirasların rekabetidir. Avrupada
sahipsiz arazi bulunmadığından, herkes ancak
başkasının zararına büyüyebilir. Fakat içlerin-

1 Kanımların ruhu, X. kitap, IV. fası l.


2 Siyaset, K. II, madde II, cümle 2.
3 Kanunların nıhu, K, IX, f. IX.
AVRUPA VE FRANSIZ İHT1LAU
48

den hiç kimseye 5tekilerden üstün olmak mü­


saadesini vermemekte bütün kudret sahi�leri
müttefiktir. Aslan payına hak iddia eden; ra­
kiplerinin kendisine karşı birleştiklerini görür.
Büyük devletler arasında bu suretle bir nevi
hisseli şirket vücuda gelir ; bunlar malik bu­
lundukları şeyleri muhafaza etmek, koydukları
nispette kazanmak ve her ortağa ötekilere em­
retmeği menetmek isterler. Kuvvetlerin müva­
zenesi veya Avrupa müvazenesi diye adlandı­
rılan şey, budur.
Bu, bi:c vakıadır ; büyük harblerden sonra,
devletlerin hepsi harap ve bitap bulundukları
sırada teessüs eder. O zaman bir müddet için
bir harekette bulunulmaz, uyuşmalar yapılır
ve birbirlerine karşı gelen iddialardan, birbir­
lerini tehdideden kuvvetlerden bir nevi müva­
zene hasıl olur. Fcıkat bu müvazeneyi sağlamış
olan sebepler, kendisini yıkmaya meyil göste_
rirler. Devam etmek için, bu hal hareketsizliği,
yani imkansızı icabettirir. Çünkü bunun için
dünyanın değişmesi, ne kuvvetli ne zayıf, ne
hasis ne müsrif, ne tembel ne tamahkar, ne
muktedir ne de ahmak bulunmaması lazım ge­
Jir. Müvazenenin mahvolması için bir devletin
çökmesi ve bir diğerinin iyi bir duruma geçme­
si kafidir.
On sekizinci yüzyıl ortasına ait bir tali­
mat : '«Bu, herkesiu kendi görüşlerine ve husu­
si menfaatlerine göre tefsir ettiği bir içtihat
AVRUPA Y.E FRANSIZ lHT1LAL1 49

işidir.)) diyordu1• Üstünlük iddiasında buluna­


na karşı bu ileri sürülürdü : Fransa Avustur­
ya hanedanına karşı, İngiltere Fransa hane­
danına karşı bunu ileri sürerdi. Vücuda gelen
birliklerde herkes ancak kendi menfaatini
takibederdi ve bu menfaat insanın tehdidi al­
tında bulunduğu kuvvetleri hareketten menet­
meği emretmekle beraber, mirasının elde edil­
mesi arzu olunan zayıfları himaye etmeği çok
nadiren tavsiye ederdi. Müvazene, kuvvetler
arasında denklik bulunmasını gerekli kılar ;
tartış bir ayırışı icabettirir ; bunun için muka­
bil ağırlıklar lazımdır, bunları zayıflar ve
mağluplar temin t:derler ve muamele mutlak
surette kuvvetlilerin, ihtiraslılann ve maharet.
lilerin lehlerine döner. Prusyanın kudret sa­
hibi olması bu sistemin tabii neticesi oldu :
nefsini teraziyi bozacak ve müvazeııeyi altüst
edecek kudrette hissettiği güne kadar mukabil
ağırlık hizmeti görmüştü.
Yani, müvazene, ne bir intizam prensipi,
ne de bir hak teminatı değildir. Muasırlar bu­
nu o derecede iyi hissetmektedirler ki, keyfi­
yetin daha açık bir şekilde meydana çıktığı
nispette silahlanmalarını artırmaktadırlar.
Montesquieu : ·«Avrupada yeni bir hastalık ya­
yılmıştır. Hükümdarlarımızı yakalamıştır ve
kendilerine hesapsız askeri kuvvetler beslet-

ı Talimat mecmuası, Avust,urya. Mautefort


markisine talimat, 1750.
4
AVRUPA VE FR -\1';Sl-� IHTlLALJ
50

mektedir . . . Bir devlet askeri kuvvetleri dedi­


ği şeyleri artırır artırmaz, ötekiler de derhal
kendilerininkini artırmaktadırlar, bu suretle
umumi harabiden başka bir şey de temin edil­
memektedir. Her hükümdar milletlerinin teh­
like içinde bulunması takdirinde malik olabile­
ceği bütün orduları hazır tutmaktadır, ve her­
kesin herkes aleyhinde sarf ettiği bu gayret-.
!ere sulh hali denmektedir.» diye yazar1•
Hulasa, iyi anlaşılmış menfaatten başka
i:ıir teminat, menfaatlerin çatışmalarından gay­
ri bir nizam prensipi yoktur. Adetler şu am­
pirizm düsturlannda hulasa edilmiştir : ihtiras,
alınması mümkün olanın muhafazası mümkün­
<lür, demektedir ve herkes onu dinlemektedir.
İhtiyat, ancak muhafazası mümkün olanın
alınması muvafıktır, diye tavsiye etmektedir
ve onun nasihatine pek az kimse riayet etmek­
iedir. - İhtiras : büyümek lazımdır, kuvvetli­
lerle anlaşalım ve eğer isterlerse paylaşalım,
esas pazarlık şartlarını tayin etmektir, demek­
tedir. - Dirayet : birbirleriyle kavga eden
madunlar arasında hüküm sürmek, kudretli ra­
kiplerle imparatorluk için mücadeleden iyidir,
cevabını vermektedir. - Tecrübe : ancak biti­
rilmesi mümkün olan şeylere girişmekle isabet
edilir, hükmünde bulunmaktadır. Bu hesap,
devletlerin kendi sürüklenişlerine ve ötekilerin
ifratlarına karşı yegane teminatlarıdır. Eski

ı Kanunların rııhu, XII. kitap, XVII. fasıl.


AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALİ 51

rejim Avrupasını bu şekilde tasavvur etmek­


ten umumiyetle kaçınılır, fakat o böyle idi,
ve kendisinin Fransız ihtilaline karşı nasıl ha­
reket etmiş bulunduğunu anlamak için onu bu
şekliyle görmek iazımdır. Bu, bizi, tabii ah­
laktan yerleşmiş örf ve ahlaka. geçmeğe sevk
eder.
vn

Siyasi düsturları tarif ettik ; bunların ne­


ticelerini de tetkik edelim. Bu neticelerin hepsi
Devletin aleyhine döner. Bu devletler hukuku
prensipinin kötüye kullanılması yüzünden mah­
volmaktadır. Başka bir müeyyidesi yoktur,
fakat bu kafidir, çünkü kaçınılmaz ve amansız
bir müeyyidedir.
Devlet hükümdarın şahsiyle birleştiğin­
den, devletlerin ekHerisinde de veraset hüküm­
darlığın intikal şekli olduğundan, miras ihti.
lafları devlet ihtilafları halini alır. Her diplo­
matta bir hukukçu hüviyeti de vardır. Evlenme
mukaveleleriyle vasiyetnameler siyasetin en
nazik işleridir ve bu yüzden ortaya çıkan ihti­
lafları halledecek hiçbir mahkeme bulunmadı­
ğından, bunları harb münakaşa eder, ve kuv­
vet halleder. XIV. Louis'nin saltanat devri için,
elde silah devam edilmiş bir mmn dava olduğu
söylenmiştir. On sekizinci yüzyılda Avrupayı
meşgul eden harbJcrin isimleri bu davanın ma­
hiyetini belirtir : İı:ıpanya veraseti, Avusturya
veraseti, Bavyera veraseti harpleri.
AVRUPA Y.E FR,A.NSIZ IH11LA il
52

Hakikatte, herkesin tanıyıp hürmet ettiği


bak yoktur, fakat herkesin kendi nefsi için
ileri sürmeğe daima hazır lıulunduğu haklar
vardır. Bu, Roma kanunlarının bülün incelik­
leriyle giriftleşmiş olmak. şartiyle derebeylik
adetlerinin bütün yığınıdır. '((Üzerlerinde ha­
kim olmadığı devletlerin her birine kendi hak­
larına karşı yapılmış gasplar nazariyle bakar.»
ı Talimat mecmuası, A"VUStuı·ya. Luc kontuna
talimat, 1715.-- Biblwtheque historique de la France
Fransanın tarihi kütiiphanesi) nde Lelong Peder ya­
bancı devletler üzerinde Kralın hakları'na 360 tan
eksik madde tahsis etmemektedir. - Bu edebiyatın
dikkate layık ve karakteristik bir nü.ınunesi, lnteret
des prinıces et Etats souverains de la chretiente
( Hıristiyanlık alemi prensleriınin ve miistakil dev­
letlerinin alacakları) eserinin dük Henri de Rohan
tarafından ilavelerle yeniden tanzim edilmiş şekli
olan Interets et maximes des princes et Etats sou­
verain.s (Prenslerin ve müstakil devletlerin alacak­
ları ve diisturları) eseridir. Kolonya, 1666. Bu eserde
İmparatorun Fransa, İ ngiltere, Prusya, Lehistan,
Silezya üzerindeki «alacaklarrn teşrih edilmiş bulun­
maktadır: Fransa Kıralından Navarre, İngiltere,
Flandr, Cenova, Napoli, Lüksemburg, Lorr.n, Liyej ,
Metz, Toul, Verdön, Bourgogne - Comte, Toskf!.na;
Avignon, Venaissin, Orange, Nis, Cambrai, Korsika,
Kastilya, Hainaut ; - ispanya Kıralından Bourgı0gne-
duche, Katalonya, Roussillon, Portekiz, Navarre,
Milano, Kudüs, Sienne, İngiltere, Tıoskana, Malta,
Cenova, Fransa, Savua; Jngiltere Kıralından
Normandiya, Guyenne, Poitou, Fransa tacı ; Avus­
-

turya hanedanından Bohemya, Utrecht, Moravya, İs­


viçre, Frioul, Carniole, Alzas, Brisach, Rheinfeld,
Nuremberg, Cleves, Juliers, Berg, Dalmaçya, Epir,
AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LAL1
53

VI. Charles için Torcy'nin söylediği bu sözler,


hükümdarların ekserisi hakkında söylenebilir.
Saha bozulmaz ve müruru zamana tabi kılına­
maz sayıldığı için, dava daima açık kalır. On
sekizinci yüzyılın bir Fransız muharriri : «Hü­
kümdarlar hiçbir zaman birbirlerinin aleyhin­
de müruru zaman hükmü vermezler, bunun
sebebi de mallarının haksız mülkiyeti hakkın­
da şikayette bulunabilecekleri bir hakimleri
olmayışıdır ; kendilerine ait bulunanı elde et­
mek için kuvvetin kendi taraflarında olmasını
beklerler ; bunu yapmak hususunda ise hiçbir
müruru zaman, eski bir hukukçunun dediği gi­
bi bin yıllık bir zaman bile tayin edilmiş de­
ğildir. » diye yazıyordu1 • Richelieu'nün dediği
veçhile büyük hükümdarlar kendilerini ·:<hak­
larını gasbedenlerden istemeğe ve bu hakları
kuvvet vasıtasiyle ele geçirmeğe daima sala­
hiyetli» saydılar2• Bundan rlolayıdır ki, öngö­
rür bir adam ve bu haşmetli hilelerde pek tec­
rübeli bir muameleci olan Mazarin, daha 20
ocak 1646 da, henüz XIV. Louis'nin Marie
Therese'le evlenmesi uzak bir projeden ibaret-

Transilvanya, Buğdan, Mora. - I. cildin II. kita­


bının II. faslına bakı n : Fransanııı siyasi gelenekleri,
dış politika.
ı Bar ve Loren dukalıklarını Fransaya bağlamak
hususunda en emin çare hakkında l ay ih a . D'Haus­
sonville, Histoire de la reunion de la Lo r ra in e ( Lo­
renin ilhakı tarihi) , c. I, vesikalar. Paris, 1854.
Hat·ırat, 1633 yılı.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALİ
54

ken : '«Infante* Sa Majeste ile evlenince, ken­


disi bundan ne kadar vazgeçiriimiş olursa ol­
sun İspanya Kıralhkları mirasına hak iddia
edebiliriz.» diye yazıyordu1 • Bir asır sonra, Si­
lezyayı ele geçirmeğe muktedir olduğuna hük­
:neden Frederic, bu eyalet üzerinde eski hak­
ları bulunduğunu hatırladı. Bu hakların pek
kati muahedelerle iptal edilmiş olduklarını ba­
kan P.odewils kendisine çekingen bir eda ile
söyledi. Bu filozof prens : •«Hak maddesi ba­
kanların işidir, sizin işinizdir ; buna gizlice ça­
lışmak zamanı da gelmiştir ; çünkü kuvvetlere
emirler verilmiştir.» diye mukabele etti�.
Evrak hazinelerinde herkes kendine uyan
şeyler için haklar muhafaza ettiğinden ve im­
kanlara malik bulununca bunları istemek için
nefsinde salahiyet gördüğünden, emin miras
da, rahatça malik oluş da yoktur. Bu suretle,
örf ve ahlak hanedan hakkının prensipini ha­
nedanlar aleyhine çevirmektedir. - Mirasçıla­
rın mirasları ellerinden alınmaida iktifa olun­
maz, hem de miraslar parçalanır. Haklar mü-
* İ spanya ve
( Infant, Infante ) Portekiz hü­
kümdariannın erkek ve kız çocuklarına mahsus un­
vandır.
Mignet, Succession d'Espagne (ispanya ·ue­
raseti), c. I, s. 33. Legrelle, lspaııya venıseti, c. I,
-

s. 20. -Alfred Baudrillart, Philippe Vet, la Cour de


Ji'rance (V. Philippe ve Fransa sarayı) c. I, 473 ve
sonraki s. ler.

2 Siyasi muhabere, c. I, s. 90.


AVRUPA VE FR,ANSIZ iHTiLAL! 55

runı zamana uğramaz, lakin parçalanırlar.


Hak sahibi bulunduklarını iddia edenler bun­
ları istemek üzere birleşirler. Bu maksatla şe­
killeri düzgün mukaveleler ve taksim muahe­
deleri vücut bulur. Muvazene nazariyesi bun­
ların maddelerini tanzim ve kanunu tayin eder.
İspanya Kıralı hayatta iken, XIV. Louis 1668
de onun mirasını paylaşır ; 1698 de İngiltere
ile Felemengin dahil bulundukları bir hakem­
ler heyetine bu mirası taksim ettirir. Bu hare­
ketler, gelecek asrın diplomasisine şekil verir­
ler. Hakikatte bu kombinezonları idare eden
ancak hükümet hikmetidir. Zamanın temkki­
siyle on sekizinci yüzyılda artık bu gizlenmez
oldu. Hakka taalluk eden bahaneler ikinci safa
atıldılar. Yıkmak kastiyle paylaşılıyor ve bu
alenen itiraf ediliyordu. Avusturya veraseti
harbi, hareketlerini hep zevahire riayetle tes­
bite çalışmış bir siyasetin gürültülü şaşaasın­
dan ibaret oldu. Choiseul dukası resmi bir ve­
ı:;ikada 1 : «<Son Avusturya hükümdarı VI.
Charles'ın ölümü bu hanedanın mahvolmak
anının gelmiş bulunduğuna hükmettirdi. Mü··
teveffa İmparatorun büyük kızının başında
toplamaya gayret etmiş olduğu fevkalade
yüksek sayıda devlet hacminin tekmil Avru-

ı Talimat mecmuası, Avusturya. Choiseul -


Praslin Kontuna talimat. - Kaldı ki, ,bu proje yeni
değildi. 1718 de XII . Charles'la ve 1733 te Sardunya
ile bunun ilk tatbiki yapılmıştı. Bakın : D'Argenson,
Hatırat, c. I, s, 29; c . IV, s. 218, 273, 275.
AVRUPA V·E FRANSIZ 1HTILALt
56

paya ilham ettiği kıskançlık ve korkular ; bu


ınirasta nakları bulunduğunu iddia eden büyük
bazı prenslerin temayülleri ; dağınık bu kadar
çok hükümetin bağını teşkil etmiş olan impa­
ratorluk tacının ona malik olmuş son Avus­
turya prensinin ölümü ile bu hanedandan çı­
kışı ; her şey bu devleti taksim ederek mah­
vetmek maksadını kolaylaştmr görünmektey­
di. Fransa da, bu levhaya bakarak, Avusturya
mirasını teşkil eden devletleri bu miras üzerin­
de hak iddia edenlerin haklarına uygun şekilde
parçalamak politikasını kabul etti, ve bu par­
çalama yeni sahiplerin birbirlel'inin hüyümeme­
lerine mütemadiyen dikkat etmelerini sağlıya­
cak şekilde yapılarak, son Avusturya devleti
gibi Fransa için korkulur mahiyette ve huzu­
runun düşmanı bir devletin meydana çıkmama­
sını, bu suretle de umumi huzurun istil,{balde
sağlam ve devamlı olmasını temin �tmek is­
tedi.
Buradan yürüyerek, fikirlerin ve vakala­
nn mantıki bir inkişaflariyle, bir devletin par­
çalanışını artık rakip iddialar arasında bir
muamele ve veraset harblerinin zaruri bir ne­
ticesi değil, fakat diplomasinin tabii bir imka­
nı, meydana çıkmak tehlikesi gösteren ihtiras­
ları evvelinden tatmin ederek harbleri önleme­
nin bir vasıtası saymağa varılır. Muvazene
prensipinin ilk görünüşte mantıksıza benzeyen
bu neticesi, öyle doğrudan doğruya bu pren­
sipten ileri gelir ki, tarifine çalışıldığı sırada
AVRUPA Y.E FRANSIZ iHTiLALi 57

meydana çıkar. Sully'nin büyük tasavvuru,


Avrupadaki mülkiyet durumunda umumi bir
değişmeyi icabettirir. Vestfalya muahedeleri­
nin bütün nizamı, Avrupa menfaati davası uğ­
runda kilise prensliklerinin işgaline dayanır.
Arazinin dendiği gibi kilise elinden alınması,
emsale sahiptir. İhtilal ·bunları kanunlarda
bulmuş ve keyfiyetten faydalanmışlır1 •
Coğrafi durumlarının ve i ç teşkilatlarının
bu tarz muamelelere adeta hazırladığı iki dev­
let vardı : Türkiye ile Lehistan. Herkesi mem.
nun edecek gEmişlikte araziye bu devletler sa­
hiptiler. Bu sebeple de, kendilerini parçalamak
fikri gayet eskidir. On sekizinci yüzyılda bu
iş daimi bir mahiyet arz eder2• 1782 de Rusya
He Avusturya Osmanlı İmparatorluğunu tak­
sim etmeği kararlaştırdılar ; Türk İmparator­
luğunun parçalanmasında anlaşamadıkları için
1 772 de Lehistanı II. Frederic ile birlikte pay­
JaŞmışlardı. Ameliyeyi hazırlıyan ve sonuna
vardıran Prusya Kıralı oldu ; fakat bu fikir
herkese aynı zamanda geldi. Lehistan adeta

ı «1788 de Avusturya Bavyerayı ele geçirmeği


düşündüğü sırada, Prusya kıralım memnun etmek
ve tasavvurlarına kazanmak için Munster, Hildes­
heim ve Paderıbom evekliklerini ruhaniler elinden
alacağı ş ayiası yayıldı.» ( Dışişleri arşivleri ) . Fran­
sanın 1802 de Prusyaya bıraktığı topraklar da bu
yerler •olmuştur.
2 L11, question d'Orient au dix-huitienıe siccle
ron 1Jekizinci yüzyı.lda Doğu meselesi) eserine bakın.
Paris, 1878.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALİ
58

Avrupanın müzayedesinde bir mal halindı::ydi


ve menfaatlerine göre üzerinde hesaplar ku­
rarken kimse bir vicdan azabı duymuyordu.
Bir yıldan kısa bir zaman içinde, 1768 senesi­
nin aralık ayı ile 1769 ağustosu arasında, şan­
söyle Kaunitz'in Marie Therese'e Lehistan
Prusyası vasıtasiyle ·Prusya Kıralım satın al­
mağı teklif ettiği ; Prusya Kıralının ittifakının
ücreti olarak Rusyadan Lehistanın iki eyale­
tini istediği ; Rusyanın bunları kendisine tak­
dim ettiği ; Fransa kabinesinin Avusturyayı
Prusyadan ayırmak üzere Viyanada ve Prus­
yayı Avusturyadan ayırmak üzere Berlinde
Lehistanın paylaşılması projesini aynı zaman­
rla teklif ettiği, ve nihayet, Lehistanın bağun­
sızlığı için harb eden Türklerin Rusyaya karşı
Avusturyalıların yardımlarını sağlamak üzere ·
müttefiklerini Avusturyaya teslim etrneğe ha­
zır bulundukları görüldü.
1772 de paylaşanlar eski haklar ileri sifr­
düler. Bu pek iğrenç harekette, bu haklar üs­
lup malzemesinden ibaretti. Taraflar esas
itibariyle bunlara hiçbir değer atfetmiyor ve
hiç kimseyi aldatacaklarını ummuyorlardı.
Marie - Therese : ·«Haklarımızın ciddiyetine em­
niyetim pek zayıf.» diye itiraf ediyordu. Ka­
terina : '«Avusturyalılar iki vilayet alıyorlar,
niçin herkes de almasın ?» mukabelesinde lm­
lunuyordu. Frederic : ·«Böyle yapılsın.» dedi v.-:­
pazarlığı açtı : fakat : '<<Haklar pek iyi olma­
yınca bunlara dair pek tafsilat vermemeli.»
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ 59

diye ilave etti1 . 1772 beyannamesi bu sözde


iddiaları ileri sürülmesi yegane uygun düşen
zevahir prensipine tabi kıldı : ·«Karşılıklı iddi­
aların genişlikleri ve hudutları ne olursa olsun,
bunlardan hasıl olabilecek karların tamamiyle
eşit bulunmaları lazımdır.»
Frederic : '«Bu, üç devlet arasında sükfm
ile tanzim edilmiş ve neticelendirilmiş bir pay­
laşma hakkında tarihin verdiği yegane misal­
dir.» diye yazar2• Misallerin sonuncusunu teş­
kil etmiyecekti. Paylaşmalar ihtilaflara niha­
yet vermek için, sonra da bunları önlemek ü­
zere yapılırken, daha sonra bir devletin adeta
akıl ve hikmet namına paylaşılmasına varıldı
ve devletlerin paylaşılması politikanın gaye
ve vasıtası oldu. Zayıf devletler, cümlesini teh­
didetmekte olan bu adetin tatbikatını dehşetle
takibediyorlardı:1• Bu adet bütün zihinleri iş­
gal etmekte ve eski rejim sonunda bütün mu-
habereleri doldurmaktadır. Avrupa adetierine

O n seldzinci yüzyılda Doğu meselesi, s. 142,


147, 265.
� Hr!tırat, Bou [aric baskısı, c. II, s. 359. Faris,
1866.
:ı III. Gustave : «Bizi hüküm altına almak için
komşu devletlerin karışıklıklamnızdan istifade et­
mek istiyecekleri zamanı titriyerek bekliyorum.)> di­
ye yazıyordu. Hazi�an 1772. Geffroy, <Justave ili,
c. 1, s. 265. Faris, 1867. - Venedik de, İ sviçre de tit­
remektedirler. Avusturyanın bazı iddialarında insan
«Lehistanda tatbil< edilmiş olan zevahire riayet sis­
teminin tohumunu» gördüğünü sanır.
AVRUPA VE FR,ANSIZ lHTILALl
60

giren ve orada, daha inceleştirerek tamamla­


dığı mülayim muvazene nazariyesinin yerine
geçen tam bir sistemdir. Diplomasi repertuvar­
larında maddesi bulunmasına intizaren hükü­
ınet adetlerine giren bu halin, birleşik paylaş­
ma sistemi diye bir adı da vardır. Sahte ada­
let edalarına malik prensipi mevcuttur : «ele
geçirilen toprakların tamamiyle müsavi olma­
ları Iazıındır1 .» Hareketin doğruluğunu hisse­
lerin eşitliğiyle, hareketin haklılığını terazinin
- müvazeneyi hakimlerin elleriyle hırsızların
ellerinde kayıtsızca tatbik eden - · doğruluğu
ile karıştıran bir şeriati vardır2• ·«BU haklı eşit­
liği muhafaza içim> parçahrda toprağın müııbit­
Jiğini, nüfusu, siyasi kıymeti hesabetmek ge­
reken, iskolastikçiye göre de sade nüfusun
miktarını değil, fakat nevini ve değerini de
hesaplamak icabettiğine hükmeden bir adaleti
vardır3. Tezvire dayanan usulü ve formülleri
vardır : bunlar mmı.melenin gerçekleşmesini
sağlıyan hakiki rehin teminatı'dır. Nihayet,
mal satıcılar argosu olan argosu vardjr : Kıy-
ı Avuslurya için 19 şubat 1772, Prusya için
28 şu.b at, Rusya için 5 m ar t tarihli beyan.at. Doğu
·,neselesi, s. 224. Frederic Hdtırat'ında : «Haklı olan
bu teklif muhalefetsiz kabul edildi.» diye yazar. S.
216.
2 Ma ri e Therese 1 şubat 1773 te Mercy'ye : «Hiç
-

eşitlik gözetmiyen bu pek çirkin paylaşmaya daima


muarızdım.» diye yazıyordu.
3 Doğu nıesele.�i, s. 241. - Angeberg, Le Con­
gres de Vienne (Viyana Kongresi), s. 561.
AVRUPA VE FR,ANSIZ İHTiLALİ 61

met farklarına karşılık olmak üzere trok'lar,


troc aykırılıklarını telafi etmek üzere surr
ogat'lar.
Bu adetleri kaydetmeği ve manalarını a­
çıklamayı lüzumlu saydım, çünkü Fransız ih­
tilali bunları ihtiyar Avrupada tamamiyle kul­
lanılıyor bulacaktır. Devletler hukukunun bu
nev'i Fransaya tatbik iddiasına kalkışılacak,
bu işe o müsaadekarlık göstermediği cihetle
de bizzarure yeniden Lehistana tatbik edilecek.
tir. Bunu Avrupaya 1792 de Fransa sokmaz :
kendisi buna uğramak tehdidi altındadır ve
bunu bilahare tatbik ettiği zaman, yeni bir
çığır açmamakta, taklidetmektedir. Fraasa
haklarını altüst eden bu sistemi eski devletlere
zorla kabul ettirmek şöyle dursun, eski dev­
letlerle miinasebete girmek üzere bu sistemi
kabule şahsen sevk edilmiştir. Onlarla bu şart­
lar dahilinde müzakerelerde bulunmakta ve
Avrupada hemşehrilik hakkını elde etmekte­
dir. Bu suretle, kendi prensipini ve hakim kıl­
mayı iddia etmiş bulunduğu yeni hakkı boz­
makta, ifsat etmekte, harabetmektediı' ; fakat
eski hakkı ne bozmakta, ne ifsat etmekte, ne
harabetmektedir : onun temellerini bizzat ihti­
yar Avrupa yıkmıştı. Yani İhtilal selin yata-
Bütün hu tabirler muhaberelerden alınmış­
lardır. Okuyucu bunları etüdün ileriki kısunlarınd'a
bulacaktır . - Vivenot'nun Quellen ( Kaynaklar) da
P. Cobenzl'in 8 ağusi:os 1792 tarihli raporuna bakın.
c. il, s. 164.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
62

ğını açmamaktadır, yaptığı sadece sularını


artırmak olmuştur. Bunlar büyük neticeleri
bulunan keyfiyetlerdir. Eski rejimin adetleri
daha vahim ve daha garip neticelere de götü­
rüyordu.
vm

Devletleri parçalamakta, hükümdarların


taçlarını ellerinden almakta hemen hemen hiç
mahzur görülmediği gibi, kırallıkları mübadele
�tmek ve hanedanların yerlerini değiştirmekte
de fazla bir mahzur görülmemektedir. On ye­
dinci yüzyılın sonunda,hele on sekizinci yüzyıl­
da Avrupa.da mülkiyet hakkından daha karar.
sız bir şey yoktur. Machiavel'in ismi dev­
let menfaati sisteminin hususiyetini teşkil
ettiği gibi, Alberoni'nin ismi de bu siyasi
karışıklık sistemiı:lin hususiyetini teşkil e­
der. Hatta, Alberoni ·«politikanın yerine hiç­
bir sebep ve hikmet altında olmadan, bel­
ki özel sebeplerle, devletleri ve kırallıkları
sanki bunlar Felemenk peynirleriymiş gibi ke­
sip parçalıyan bazı şahısların keyif ve heves­
lerinin geçirilmiş olduğuna» hükmetmektey­
di 1 .
İspanya verasetinin tanzimi hakkındaki
XIV. Louis muahedeleri Avrupa haritasında
tam bir ihtilali, garip bir hanedan becayişini,

ı . Sismondi tarafından zikredilmiş mektup.


Histoire de France (Fransa tarihi) . XXVII . c., 324. s.
AVRUPA V·E FRANSIZ 1HT1LALl
63

şaşılacak bir hükümdarlar ve hükümetler mu­


haceretini mucibolur. 1698 de1 bir Bavyeralı
Jspanya, Hindistan, Belçika ve Sardunya üze­
rinde hüküm sürecekti ; bir Bourbon Napoli,
Sicilya, Preside'ler ve Guipuscoa üzerinde sal­
sanat sürecekti. Bir Avusturyalı Milano bölge­
sine malik olacaktı. Bu tertip başarısızlığa uğ­
rar. Louis, bir yenisini vücuda getirir:ı ve bun­
da Bavyeralı ortadan kaybolur ; Avusturyalı
İspanya ile Hindistanı alır ; Bourbon Milano
bölgesini alıp Lorenle değiştirir ; ayrıca Napo­
liyi, Sicilyaya ve Preside'leri alır, Preside'leri
de Savua, Nis ve Piyemonkı. değiştirir. Bu
arada Belçikalılar cümhuriyet şeklinde teşek­
kül edecek, ve şayet hesaplarda bir muvazene
vücuda gelmesi için taksim edilmezlerse, Fe­
lemenkle birleşeceklerdir. Aşağı yukarı bu şe­
kilde tanzim edilmiş bir muahede 1699 da imza
olunmuştur:1• Cereyan vücuda gelmiştir, on se­
kizinct yüzyıl buna itaat eder. Hanedanı inkı­
raza uğrayan Parma, 1731 le 1748 arasında
ispanyaya, sonra Avusturyaya geçer, bundan
sonra da İspanyanın tahttan uzak kalan bir
koluna döner . İlkönce İspanyaya verilen Sar­
dunya, 1714 de Avusturyaya, 1720 de Savu-
İngiltere ile 11 ekim muahedesi.

13 şubat 1699 da Tallard'a mektup. Reyni!ld,


Guillaume III et Lo·u is XIV (Ill. G1ıillm.ıme ile XIV.
Louis) , I. cilt, 242. sahife. Paris, 1883.
3 Reynald, Ill. Guillaume ile XTV. Louis, s .
319.
64 AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALl

aya verilmiştir. Bir Lehistan kıralı ikayıdıhayat


suretinde Loreni elde eder ; Loren prensleri
Toskanaya nakledilmişlerdir. Bazan ayrılıp
kah birleştirilen Napoli ile Sicilya en garip va­
ziyetlere düşer ve en akla gelmez hükümet­
lere sahip edilirler. Utrecht muahedeleri Na­
poliyi Avusturyaya ve Sicilyayı Savuaya ve­
rirler ve Savua Sicilyayı 1720 de Sardunya
ile değiştirir ; Avusturya bir an bu iki kırallığı
birleştirir ; on beş yıl sonra iki kırallık İspan­
ya Burbon'larına geçerler.
Bu sırada kırallıkların en büyük pazat'lnı
teşkil eden yer İtalya idi ; bu yer az sonra Le­
histan, daha sonra da Almanya olacaktır. Fa­
kat aynı hareket devam edip yayılmaktadır ;
Fransız ihtilali kendisini hızlandırmaktan baş­
ka bir şey yapmıyacaktır. Avrupa kendi ken­
dini fütuhata uygun bir hale getirmiş, yoğur­
muş gibiydi.
Bu göçlere alışmıştı ; hatta, sefil bir hale
gelmiş ve tahtlarından atılmış kıralların dün­
yada serseri dolaşmalarının görülmesine de
alışılmıştı. Pascal : '<<İngiltere kıralının, Lehis­
tan kıralının ve İsveç kıraliçesinin dostluklarına
güvenen bir insan, dünyada çekilip sığınacağı
bir yer bulunmıyacağına ihtimal verebilir miy­
di ?» der1 • On yedinci yüzyıl iki İngiltere kıra-

ı Düşünceler, Havet baskısı, VI. madde, No.


35. I. Charles, İsveçli Christine ve X. Charles-Gustave
tara.tından tahttan indirilen Jean-Casmir kastedil ­
mektedir.
AVRUPA V·E FRANSIZ İHTİLALl 65

lının tahttan atıldıklarını gördü. On sekizinci


yüzyıl birbirlerinin sıfatlarını tanıınıyan, bir­
birlerinin haklarını tanımıyan, birbirlerini
mülklerinden atan, mahvetmeğe çalışan bir
hükümdarlar serısı arz eder1• Voltaire'in
Candide'de, kahramanının Venedikte ecnebi
kırallarla yaptığı acayip supeyi anlatan faslı,
zamanın ahlakı hakkında en ısırıcı hicviyedir.
Biraderini tahttan atmış ve yeğeni tarafından
hal'edilmiş olan III. Ahmed, beşikte tahttan
indirilen İvan, İngiltereli kıral Charles - Edou­
ard, her ikisi de Lehistan kıralı olan Sakson­
yalı Auguste'le Stanislas Leczinski, ve nihayet,
son tezat ve özellik olmak üzere Korsika kıralı
Theodore. '«Sofradan kalkıldığı sırada otele
harbin cilvesiyle mülklerini kaybetmiş bulunan
ve karnavalın geri kalan zamanım Venedikte
geçirmeğe gelen dört altes serenisim geldi ; fa­
kat Candide bu yeni gelenlere edna alaka gös­
termedi.» Saraylarda herkes bu romanı oku­
muş ve bu matemli karnavalla eğlenmişti.
Muasırların hoppa kayıtsızlıklarına hay-
1·et edilir ; haleflerininkine ne denecektir ? Vol­
taire alayının ihtiyaçları için latife eder ve
durumu mübalağalandırır. Birkaç sene ilerli­
yelim : oyun maddi bir şekil alır ve korkunç­
laşır. 1808 de, Erfurt'ta, İhtilal tarafından ya­
ratılmış imparator Napoleon'u ihata eden
ı Bu levhayı muhtasar şekilde JVIichelet'nin
Precis de l'histoire moderne (Jlt!gdern tarih hulasası)
.f'serinde gprün. XXI. f,.
5
AVRUPA Y.E FRANSIZ lHTlLALl
66

•(<Seyirci kırallar» önünde sahneye Voltaire'in


acayip supesini değil, fakat aynı masa etrafına
iskat edilmiş bütün bir suru hükümdarı
- evekleri, büyük dukaları, abbeleri, kontlarla
a!tes serenisimleri hesaba almaksızın - Fran­
sa Bourbon'unu, İspanya Bourbon'unu, Napoli
Bourbon'unu, Bragance'ı toplıyacak pek muh­
t�şem bir supeyi çıkarmak mümkün olabilirdi.
Ancak sürgün gene büyük bir şey değildir.
Beter sonlar vardır. Bossuet şöyle bağırmıştı ;
«Söyledim : siz birer Allahsınız, fakat ey ça­
mur ve tozdan Allahlar, insanlar gibi ölecek­
:>iniz. Büyükler gibi düşeceksiniz1 .» Hakikaten
ele, düşerler ve içlerinden yaşamakta devam
edenleri sukut az müteeSGir eder. Avrupada
XVI. Louis ile Marie Antoinette'in ölümleri­
nin hasıl ettikleri velvelenin azlığına, hiddet
ve nefretin hararetsizliğine, unutmanın hızına.
ve İhtilal nizam altına girerek hareketlerini
tadile ve propaganda politikasının yerine pay­
laşmalar politikasını geçirmeğe razı olur ol-·
maz anlaşmadaki kolaylıklara şaşılır. 1798 den
itibaren bir kıra! katilinin Berlinde, bir ikinci­
nin Napolide ve ayrıca üçünün de birbirlerini
takiben Rastad kongresinde, Mukaddes - impa­
ratorluk nezdinde� bulundu!dan görülmüştü;.-.

ı Siyaset, V. K, IV. madde, I. söz. Aynı eser,


Çiçek bayramı için iiçiiııcü va:z; Kırallann vaziiele­
rine dai:r.
2 Sieyes Berlinde, Lacombe Saint-1\lichel Na­
pol ide, Treilharcl, Jean Dcb··y, Bonnier Rastadt'da.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALİ

Marie - Antoinette'in yeğeni, bunların en meş .


hurlarından birkaçını tahtının etrafında bulur.
Hükümdarlarda görülen bu ahlak yumuşaklığı
ve müsamaha, yeni bir şey değildir. Eğer bu
pek nazik nokta üzerinde eski rejimin gelenek­
leri tetkik edilirse, insan kendini hayrete çok
daha az meyilli hisseder.
On altıncı yüzyılda aleni şekilde öğretilen
ve tatbik edilen siyasi cinayetten burada bah­
setmiyorum. Ancak hükümdarlar hakkında
devlet tarafından, devlet suçu icabı, devlet
menfaati namına verilen hükümleri tetkik
ediyorum. Modern Avrupada bu husustaki ilk
misal, Marie Stuart'inkidir. Bu misal, bütün
öteki misallerin unsurlarına sahiptir1 • Marie
Stuart kıraliçeydi. Hükümdarlık hareketleri
için bir başka hükümdarca mahkemeye verildi.
Bu vaziyette kendisini mahkum etmeğe memur
komisyonun salahiyetine itiraz etmesi üz.;ırine,
mahkemeye başkanlık etmekte olan adam ken·
disine : ·«Hükümdarlık mevkiinin şimdi size bir
hayrı dokunmıyacak olan bu beyhude imtiya·
zını bir tarafa bırakın da, sorulara eevap verin
ve masumluğunuzu müdafaa erlin.» mukabele­
sinde bulundu. Elisabeth komisyonunun kara­
riyle iktifa etmedi : bunu İngiltere parlamen­
tosuna tasdik ettirdi, altmış iki yıl sonra da,
bu parlamento, Marie Stuart'm hayat tesadüf­
leriyle Elisabeth'in tahtına geçmiş bulunan

ı Mignet, Histoire de Marie Stuart ( ilforie


Stuart'ın tarihi) . Paris, 1854.
AVRUPA VE FRANSIZ 1HTlLAL.t
68

torununa aynı kanunu tatbik ediyordu. Hü­


kümdarlık hakları üzerinde ihtilafta bulunan
iki hükümdar arasında zuhur etmiş dava, ken­
disini hükümdar ilan eden İngiliz milletiyle
hükümdar imtiyazlarını istiyen İngiltere Kıralı
arasıııda çıkmıştı. Marie Stuart davası sahne­
lerinin tekerrür ettikleri görüldü. I. Charles
dedi ki : '<<Buraya hangi kudret tarafından çağ­
rılmış olduğumu bilmek isterdim... Bin yıla
yakın bir :.:;amandan beri, İngiltere irsi bir kı­
rallıktır.» Yüksek divan başkanı : « - Mösyö,
biz burada sizin suallerinizi cevaplandırmak
üzere toplanmış bulunmuyoruz ; mücrim veya
gayri mücrim ithamına karşı nefsinizi m üda­
faa ediniz1 .» mukabelesinde bulundu. Bu iki
cümle, XVI. Louis'nin bütün muhakemesini hu­
lasa eder.

Fakat kırallık haşmetine karşı yapılan bu


suikastler üzerine bütün prensler ne yaptılar ?
111. Henri, Marie Stuart lehine müdahaleye te­
şebbüs etti : Marie Stuart'ın Fransada kırali­
Geliği vardı. Kıral, onun hüküm giymesını
'<<bütün kıralların müşterek menfaatleri aley­
hinde bir şey» sayacağını Londraya söyletti.
Elisabeth ehemmiyet vermedi. IlI. Henri hiç
israr etmedi. lngilterenin düşmanı bulunan
lspanya Kıralı, İskoçya Kıraliçesinin intika­
mını almak davasına kalkıştı : Elisabeth ken-

ı Guizot, Charles ]er, (1. Charles) c. II, kitap


VIII. Paris, 1862.
AVRUPA Y.B FR,ANSIZ JHTJLALJ 69

disini yendi ve birkaç yıl sonra, Fransa kıralı


lV. Henri'nin müttefiki, bütün hükümdarlar
tarafından hürmete mazhar yahut korkulur
halde, kurbanının kendisine pek tazimkar ben­
de olmuş oğluna tacını huzur içinde bıraktı.
Bu işin ancak bir kırallar kavgasından ibaret
bulunmuş olduğu ve kırallığın dava konusu
olmadığı söylenebilir. Fakat I. Charles'a taal­
luk edeninde, dava meşru bir hükümdarla is­
yan etmiş bir millet arasında çıkmıştı : netice
aynı oldu. Avrupa, İngiltere Kıralının ölümün­
den teessür duydu, fakat herkes teessürünü
menfaatlerinin icabettirdiği derece içinde gös­
terdi. En çok nefret ve gazap duyanlar, bir
cümhuriyet olan Felemenkle barbar bir istip­
clat altında bulunan Rusya oldular : Felemenk
İngiltere ile açık bir rekabet halindeydi ve
Moskova çarının İngiltere ile görülecek bir
davası ve kendisinden bir korkusu yoktu. İs­
panya ile Fransa ise, bilakis, Kıralın muhake­
me ve idam edilmesini yumuşak bir şekilde
protesto ettikten sonra cümhuriyeti tanımak
hususunda birbirleriyle sürat yarışına girdi­
ler. 1. Charles'ın XIV. Louis ile aynı haklar
mucibince saltanat sürmekte bulunduğu, Kıra­
liçenin bir Fransa prensesi olP,uğu, İngiltere
tahtını devirmekte olan ihtilalin bütün tahtları
tehdideylediği boş yere ileri sürüldü : cumhu­
riyetin kuvvvetli olduğu ve Fransanm kendi­
siyle anlaşmakta menfaati bulunduğu keyfiye­
tine karşı hiçbir şeyin hükmü olmadı. Şeref-
AVRUPA VE FR,ANSIZ İHTİLALi
70

ten, dinden ve kökleşmiş hukuktan gelme bü­


tün sebeplere devlet menfaatinin merhametsiz
realizmi galebe çaldı. Mazal'in naibe Avustur-·
yalı Anne'a : ·«Eğer şeref ve adalet kanunları
gereğince hareket ediliyorsa, bu cumhuriyeti
tanımamak icabeder görünür, çünkü, Kıralın,
yakın hısımı, komşusu ve müttefiki bulunan
meşru Kıralı terk suretiyle bu tanınma kadar
şöhretine muzır bir şey yapması ve ellerini
kırallarının kaniyle kirletmiş gasıpları tanımak
adaletsizliği derecesinde şerefini bozacak bir
hareketi icra etmesi kabil değildir . . . Fa!rnt şe­
ref ve adalet kanunlarının ihtiyat kanunlarına
mugayir hiçbir şey yaptırmaması icabettiği
i�in şu cihet dikkat nazarına alınmalıdır ki,
cumhuriyeti tanımamakta daha uzun bir israr
kıralın haklarını artırmak veya teyidetmek
hususunda hiçbir suretle faydalı olmıyacak­
tır. . . Esasen şundan da korkulması lazımdır ki,
eğer İspanyollar İngilizlerle bir kere daha sıkı
şekilde bağlanacak olurlarsa, bizimle anlaşmak­
tan İngilizleri menetmeleri ve bize açık bir
harb yapmasalar bile aleyhimizde onlara kuv­
vetli yardımlarda bulunmaları mümkündür. Bu
sebeple, İngiltere cumhuriyetiyle vakit . geçir­
meden müzaker�ye girmek ve kendisine iste­
diği unvanı vermek icabettiğinde artık şüphe
edilemez.» diye yazıyordu 1 • XIV. Louis cum�
huriyeti tanıdı ve bi.ıtün Avrupa kendisi gibi
hareket etti.
Guizot, Cromwell, III. kitap, s. 234.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALİ 71

La Bruyere 1 : ·«Ey zaman ! Ey ahlak ! Ey


bedbaht asır ! Fena misallerle dolu asır... Bir
adam, ·«Denizi geçeceğim, babamın elinden
mülkünü alacağım, kendisini, karısını, veliah­
tını, arazisinden ·ve devletinden kovacağım.»
diyor�, dediği gibi de yapıyor. Korkması ica­
beden şey, bir tek kırahn şahsında tahkir et­
tiği birçok kıralların gazabıydı ; fakat onlar
o adamın tarafını tutar, kendisine adeta : ·(<De­
mzi geçin, babanızın mülkünü eHnden alın, kü­
çük bir derebeyini şatosundan veya bir çiftçi­
yi çiftliğ·iden kovar gibi tir kırahn kırallığm­
dan kovulması mümkün bulunduğunu bütün
Itfünata gösterin ! » derler. . . Artık kıral­
lık makamının imtiyazları yoktur ; bundan biz­
;;;at kırallar vazgeçmişlerdir.» diye bağırıyor­
du=ı . Bunlar beliğ konuşur ve tez parkı.r bir
insanın sözleriydi, bir politikacının sözleri de-

Des jugeıneııts (Hükümler ) .

II. Jacqucs' ı devirdikten sonra III. Gui!laume


i�mi altında İngiltere kıralı olan Orange prensi.
a Bir muhaciri'l, Dampmartin kontunun hatı­
:· aıarında okuyorum : «Marie Stuart, J. Char�es ve
XVI. Louis, bütün asıı lara, semereleri d'e müphem
kalan tircr müthiş clers arzedeceklerdir. Şahsiyetle­
rinin büyüklüğüne karşı gösteril:nesi gereken hürmet
üzerinde anlaşmamak yüzünden, kırallar milletleri
kıral öldürmek gibi koı kunç bir cinayete sevk etmiş­
lerdir.» - M. ele Lescure, Bıblic theque des me1:w :rcs
! Hatıralar kütüplıanı;si ) , c. XXXII, Memoires sur
!'emig : ation (Muhaceret ha.k kında hatıralar) . Paris,
1877.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
72

ğildi. Ancak nazariyecilerle ilahiyatçılar ıçın


kıral katili günahkardır ve kırallık makamı
kutsaldır : politika adamı yalnız emniyetine ve
menfaatine değer verir. Kırallar önünde ihti­
raslarını durduran hiçbir kanun yoktur. 1689
da XIV. Louis'nin askerleri Spire'de, içinde
sekiz imparatorun mezarı bulunan kiliseyi
tahrip ettiler. Bu imparatorların külleri hava­
lara savruldu1 : Louis Almanları dehşete dü­
şürmek ve istihkar altında ezmek istiyordu.
Halk gazaplarının ve kütlenin kör taassubunun
tahrikinden de korkulmamaktaydı. 1691 de
Pariste 111. Guillaume'un öldüğü haberi yayıl­
dı. Louvois : '<<Herkes arkadaşını uyandırdı :
intizamsız olmakla beraber donanmalar yapıldı
ve çok şarap içildi.» diye yazar. Şaşıran polis
ayaklanmayı teskine çalıştı. Halk zabıta me­
murlariyle sarmaşdolaş oldu, kendilerini öpüp
alaya sürükledi. Hareket taşraya yayıldı. '«Çıl­
gın ve azgın» bir millet her tarafta düşmanın
ölümünü kutladı. Bu, önceden oynanan bir
carmagııole• 'du ; fakat daha vahim olan cihet,
bunun ilk hareketi kırallıktan gelme bir
earmag-nole olmasıydı. Şu muasırı dinliyelim,
kendimizi bir asır sonrada, tamamen Sans

Dareste, Histoire de France (Fransa tarihi),


c. V, s. 590. Paris, 1875.
*
La carnıagncle, aslında bir ceket ismiy"n: en
Fransız ihtilalinin tedhiş devrinde idamla:: esnasın­
da söylenilir bir şarkının adı olmuştur.
Ç.
AVRUPA V·E FR,ANSIZ İHTİLAL! 73

culottide'ler• devrinde sanırız : ·«Birkaç gün ve


gece prensle prensesin yapma şekillerinin asıl­
mış, parçalanmış, kasaplar tarafından delinmiş
bir halde sokaklı;ı.rda sürüklendiklerini, tahkir
edici yazılarla eşekler üstünde götürüldükleri­
:::ıi ve şeytan kıyafetine girmiş çezvit talebeleri
tarafından yırtıldıklaruıı görmek zevki tadıldı.
Saint-Innocent mezarlığının galerileri de bu iki
insanın türlü hayasız şekilde estamplariyle
dolu görüldü. Bol bol, ucuza, ölünün tezlili
için içildi ; taht gasıpı aleyhine havayı sarsacak
feryatlar yükseltildi1 .>> - ·«Hakarete uğrı:ı..yan
hükümdarlık haşmetinin yenilmez koruyucusu
veya intikamcısı2» olan bir prensin saltanatı
esnasında, ayaktakımı Pariste hükünıet hik­
meti düsturlanın polisinin müsamahasiyle böy­
le tefsir ediyordu. Bu ayaktakımı kırallann
cinayetler işleyebildiklerini, kendilerini muha­
keme etmek kabil olduğunu, alçak bir kıralın
yahut düşman bir kıralın artık kıral olmadı­
ğını öğreniyordu. Muhakemeyi derinleştirin,
hükümdarlık zihniyetine yer değiştirtin, millet
kırallığa ait emsali derhal kıral aleyhine yö-

• Cumhuriyetçilere aristokratlar sans culotte,


yani donsuz isniin i vermişlerdi. Sans culottide, ihtilal
takviminin bazı günleriyle bugünlerde yapılmış olan
bazı şenliklere verilen isimdi.
Ç.
Camille Rousset, Louvois, IX, f. XIII, s.
425.
:ı Bossuet, lngiltere Kıraliçesinin ölümü mü­
nasebetiyle nutuk.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTi LALi
74

neltir : Kıra! gasıpın, alçı:ı..ğın, düşmanın ta ken­


disi olur. Dosdoğru ve tabii bir inişten 1793 e
doğru inilmektedir.

On sekizinci yüzyıl oraya sinik hoppalığı


içinde yönelmektedir. Hükümet hikmetinin ar­
tık geçen asırdaki kati ve pek sert vecizliği
yoktur ; münakaşa eder, nutuklar verir, zarif
safsatayı arar ve güzel üsllıp meraklısıdır.
1718 de Çar devlete kar§ı işlenmiş suçtan do­
layı oğlunun kellesini kestirdi. Bazı ahlakçılar
protesto etmeğe kalkıştılar. Voltaire nizamı,
tarihi, o zaman mütefekkirlerinin o kadar ra­
hatça karıştırd:ikları Roma hukuku düsturl2.­
nnı ve klasik trajedi kanunlarını dUşünmeğe
bu ahlakçıları çağırdı. ·«Pierre, babada� ziya.de
kıral olarak hareket etti, öz oğlunu b!r kuru­
cunun ve bir kanuninin menfaatlerine fed�: et­
ti... Eğer Alexis saltanat sürseydi, her şey
mahvolurdu ... Eu felakete bakılınca hassas yü­
rekler titrerler ve sertler tasvibederler ' .» Dev­
let menfaati icabında sevimli olmayı ve cazibe
ile konuşmayı bilir. 1742 de, Elisabeth Pet­
rovna Rus askerlerini ayaklandırdı, başlarında
yürüdü, sarayı işgal etti ve naibeyi hapse at­
tırdı. Çara gelince, bu kendisine Ivan denen
iki yaşında bir çocuktu. Elisabeth ona acıdı,
Kendisini kollarına aldı ve öptü ; ·«hassas kalb­
lere» bu mi.isaadekarlıkta bulunduktan ı:ıonra

j{ist.oü·e de la Rııssie (Rusya turihiJ, X.


fasıl.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLAU

da, ·«sert yüreklerin» ne tavsiye etmekte ol­


duklarını düşündü. Fransa büyükelçisi Chetar­
die markisinin reyine müracaat etti :. marki
Jenç, muhabbetli, ateşliydi ; bu kaba sarayda
Batının ince ahlakını temsil ediyordu. Elisa­
beth'le arasında aşk münasebeti vardı ve tahtı
ele geçirmek hususunda kendisine kuvvetle
yardım etmişti. ·«VL Ivan'dan hiçbir iz bırak­
mamak için kullanılacak vasıtalar faz1a görü­
iemez, hatta, herhangi bir zamanda ve bazı
felaketler takdirinde düzme Demetrius'lardan
bu memlekette daha çok korkulması icabetti­
ğine göre, ancak böyle yaparak Rusyayı ga­
ranti etmek mümkün olabilir.» diye Elisabeth'e
yazdıı . Davaya pek zarif bir şekil verilmiştir ;
şeklin riyakarlığı düşüncenin gaddarlığını da­
ha çok meydana çıkarmaktadır. Elisabeth bu
t:>on had karşısında geri çekildi ; zavallı çocuğu.
bir kalede hapsettirdi ve kendisi orada yirmi
üç yıl inledikten sonra öldü. XVII. Louis d�ha
<;abuk öldü ; o derecede sağlam değildi ; fakat
esasta aynı kanuna çarpıldı, can çekişmesinin
!Jek acı safhalarına ve bir çocuğun korkunç
hapsinden tarihi bir olay yapan şartlara rağ­
men de, mahpusluğu ve ölümü aynı devlet

AlbPrt Vandal. Louis XV et Elisabelh de


Russie r XV Loui8 ile Rusyalı Elisabeth ) , II. f. Pa ris ,
1882. Frederic'in daha az zalim olmıyan 20 nisan
1 743 mektubuna bakın. Siyasi muhabera t. Ivan'ın
Si beryaya yollanmasını t avsiye eder ve orasının
kendisini kaybedecek bir zindan olduğunu söyler.
AVRUPA V·E FRANSIZ 1HT1LAL1
76

hikmetinin kurbanı bulunan bedbaht Ivan'ın­


kinden fazla bir tesir hasıl etmedi.

Buna gittikçe daha çok alışılıyordu. Em­


sal mecmuasını Rusya çok zenginleştirdi. Fa­
kat şaşılması gereken keyfiyet, henüz barbar
bir devlette barbarlığın itiyatlarına raslanılışı
değil, eski Avrupa hükümetlerinin manzarayı
ne kadar kayıtsızlıkla seyrettiklerinin görül­
mesidir. 1762 de, III. Pierre'le evlenmiş bir
Alınan prensesi onu tahttan atmak üzere ter­
tibat aldı ; Çar tevkif olundu, iskat edildi ve
mahpesinde öldürüldü. Diplomatlar keyfiyeti
dünyanın en tabii şeyi şeklinde naklettiler1 •
Ne ayıpladılar, n e de müteessir oldular ; hatta,
içlerinde bundan dolayı nefislerini tebrik eden­
ler oldu ;bunlar, değişmenin hükümetleri için
istifadeli olacağına inananlardı. Marie The­
rese'in bliyükelçisi olan ve daha sonra Pariste
çok uzun müddet kalıp pek büyük bir rol oy­
namış bulunan Mercy kontu, bunlardandı. Ma­
cerayı hikaye etti ve şu hükme vardı : ·«Bu
dünyada vukua gelmiş en büyük ve en sevin­
dirici olaylardan biri işte böyle cereyan etmiş
bulunmaktadır . . . Bu milletin III. Pierre'e karşı
artık hiç tahammülü kalmamıştı ve mesele şu­
ursuz idaresine nasıl son verilebileceğini bil­
mekten ibaret bulunuyordu.» Ancak bir işgü­
der olan Fransız, M. Beragnerğ bazı ahlaki ve

ı Bu ro:ı.porlann RusYa tarih lçurumı• yayırn­


ları'ncla görülmesi. Ç, xvur.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALl '7'7

felsefi mülahazalara tek girişen olmuştu : •(<Ne


levha : bir tarafta I. Pierre'in torunu tahtından
atılmış ve öldürülmüş, diğer taraftan V. Ivan'­
m torunu zincire vurulmuş olarak inlemekte ;
bir Anhalt prensesi ise onların cetlerinin taç­
larını bir kıra! öldürüp tahta çıkarak gaspet­
miş bulunuyor h>
Ajanlar vakıayı anlatırlar : h ükümetler
bu hususta menfaatlerine göre hüküm "Jerir­
0
ler. III. Pierre'in dostluğu sayesinde vaktiyle
bir felaketten kurtulmuş olan Frederic ıçın,
bu ı((bir yıldırım darbesi» dir. III. Pierre'in
bırakmış olduğu Marie - Therese için bu tali­
nin bir inayetidir. lmparatoriçe Mercy'ye :
(<Avusturyayı, Rusyayı ve Hıristiyanlık alemi­
ni himaye etmiş olan İnayeti Rabban iye önün­
de eğiliyorum ; kalbimi hiçbir şey bu mutlu
cülus derecesinde sevindirmedi.» diye yazar.
tngiliz, yeni Çariçeyi •«samimiyetle tebrik
eder.» Sevinmek için aynı sebeplere sahip bu­
lunduğunu sanan XV. Louis'ye gelince, hay­
ranlığını açıkça ifade etmiş ve büyükelçisi
Breteuil baronuna şunları yazmıştır1 : ·:<Hüküm­
ran İmparatoriçenin kararlarını gizliyebilişi
ve projesinin gerçekleşmesi hususunda göster­
diği cesaret, büyük şeyler düşünmeğe ve yap­
mağa kadir bir prenses bildirmektedir. Sade
saray adamlarının değil, fakat Rusyayı efen-

ı Broglie dukası, Kıralın sırrı, c. II, s. 19. -

Flassan, Histoire de la diplomatie (Diploma.� i tai'ihi J


c. v. s. 339. Faris, ·1sıı.
dilerinin menfaatlerine daha yakından bağla­
mak maksadiyle ecnebilerin ve bu prenses
nezdindeki bütün elçilerin kendisine hürmet
izharında tehalük göstereceklerinden ve dik­
katini bilhassa çekmeğe çalışacaklarından şüp­
he etmiyorum. Hareket tarzınızda ve İmpara­
toriçe ile komşularınızda, taçlı başlara göste­
rilmesi gerekli olan bu hürmetten ilham alma­
lısınız.» Taçları alınmış bulunan başlara ge­
lince,anlaşılıyor ki onların böyle bfr" hürmete
hakları yoktu. Katerina'nın ne şartlar içinde
tahta çıktığı çabuk öğrenildi. Rulhiere bunu
1732 de çıkan bir eserde anlattı : hiçbir şeyi
gizlememiş, çariçenin gizli hareketlerini, en­
trikalarını, aşklarını hep anlatmıştı. Bu kitap
gürültüyü muciboldu ; Katerina bunu okumayı
arzu etti ve yanında bulunmakla olan. Dide­
rot'dan eseri istedi. İcabında pek saygısız gö­
rünmeyi sevmekle beraber, bu filozof bazı söz
ihtiyatlarına girişmeği lüzumlu saydı. Çariçe­
ye dedi ki : ·«Madam, işin size taalluku bakımın­
dan, eğer cinsinizin yıprannuş elbiseleri olan
edep kaidelerine ve faziletlere pek büyük de­
ğer veriyorsanız, bu eser size karşı bir hicvi­
yedir ; fakat şayet büyük görüşler ve erkekçe
ve vatanperverane fikirler sizi daha çok ala­
kalandırıyorlarsa, muharrir sizi büyük bir
prenses olarak göstermektedir ve kitap neti­
ce itibariyle size fenalık etmekten ziyade şa­
nınıza hizmet etmektedir.» Çariçe : ·«BU eseri
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALi 79

okumak hususundaki arzumu artırıyorsunuz .)>


mukabelesinde bulundu1 •
Hakikatte hükümdarlar arasında bu mü­
hiın konuda her şey, esasta menfaate ve şe­
kilde zevahire riayetten ibarettir. Buna riayet
hazan güç işti ve büyük bir ihtimam gerekti.
N itekim, 1781 de, III. Pierre'in meşru oğlu
olmasa bile varisi bulunan Rusya grandükü
Paul, Viyanaya gitti ve or aa � muhteşem bir
şekilde kabul olundu. Gala temsilleri verildi.
Operada, balelerle birlikte bir Oreste temsil
edildi ; komedide Hamlet hazırlanıyordu. Mu­
siki ve dansa rağmen Oreste de bazı saygısız
imalar yok değildi ; fak.at Hamlet haddi aşı­
yordu. Bunu ihtar eden komedi aktörü Scrceder
oldu ve bu kadar yüksek bir münasebetsizlik­
ten onun sayesinde kurtulmuş bulunmak o de­
recede memnunluğu mucip oldu ki, kendisinin
inceliği elli dukalık bir hediye ile mükafatlan­
dırıldı�. Grandükün ruhu huzursuz olduğu ve
Danimarka prensinin hayaletleri zihnini sık
sık rahatsız ettiği için, ihtiyat büsbütün fay­
,cl;alıydı3. Birkaç yıl sonra bir Fransız ajanı :
«BU Prens her bakımdan bedbaht babasının

M. Durand'nın 9 kasım 1773 raporu. Rusya


tarih lcurumu yayımları, XVII. cilt, s. 288.
2 Wolf, Oesterreich uııd Preussen (�lvusturya
ile Prusya), 1780-1790, s. 70. Viyana, 1880.
3 Eugene Mclchior de Vogue, le fils de Pierre
le Grand. Un clıangemeııt de regne (Büyük Pet ro nıtn
oğlıt. Bir salta.nat değişmesi), Paris, 1881.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
81)

izlerini takibetmektedir, ve grandüşesin kalbi


bütün faziletlerin mabedi olmadığı takdirde,
bir gün III. Pierre'in akıbetine uğrıyacaktır.
Kendisi bunu beklemekte, bizzat karısına söy­
lemektedir.» diye yazıyordu. 1801 de ölümü
vakası ve bu vakanın Avrupaca kabul şekli,
1793 felaketine rağmen ne Rusya sarayında
ne başka saraylarda geleneklerin bu hususta
değişmemiş olduklarını gösterdi.

ı:x

Tahtta bulunan kimseler aleyhindeki sui­


kastler karşısında hükümdarların hareket
tarzları, hükümdarlığa karşı suikastlcrde hü­
kumetlerin ne yolda hareket ettiklerini anla·
tır. İhtilallerden bahsetmek istiyorum. Avru­
pada ihtilal çıktığı çok olmuştu ; ihtilal fikrini
bu çeşitli ihtilallerin vukua geldikleri özel şart­
lardan ayırmanın mümkün bulunduğunu hiç
kimse tasavvur etmiyordu. Cemiyetlerin tabii
ve devamlı bir şekilde altüst olmaları şeklinde
telakki edilen İhtilal, eski rejim devlet adam­
ları için, hükümdarlığın değişmez ve mutlak
prensipi sayılan bir hanedan meşruluğu kadar
yabancı bir şeydi. Tamamiyle mücerret ol.an
bu telakkiler, zihinlerde, Fransız ihtilalinin
devamı sırasında, aynı felsefi metodların kuv­
vetli tesiri altında vücuda gelmişlerdir. Joseph

ı Genet'nin 16 eylı11 1791 raporu. Dışişieri.


AVRUPA V·E FRANSIZ İHTİLALi 81

de Maistre 1769 da : ·«Fransız ihtilali tarihte


benzeri bulunmıyan bir olaydır.» diye yazıyor­
du 1 . işte bundan dolayıdır ki, eski rejim adar.1-
ları bu ihtilalin mahiyeti üzerinde bu derecede
hataya düştüler. Onun hakkında eski. ihtilal­
lere göre hüküm verdiler ve buna göre hare­
ket ettiler.
Onlar ebedi sefaletin, uğranılmış fena mu­
amelelerin, insan ıstırabının, haşin ihtirasın,
müfsitlerin tahriklerinin, nihayet hükümet çok
fena olduğu veya otorite gevşediği zaman ge­
nişliyen anarşinin mahsulü bulunan karışıklık­
ları tarih vasıtasiyle biliyorlardı, bunları biz­
zat görmüşlerdi. ·«Milletlerin tabii şekilde mey­
lettikleri ayaklanmaları» incelemişlerdi. Bun­
ların seyrini İtalya cumhuriyetlerinde takibet­
mişlerdi ; partilerin şiddetini ve vasıtalarım,
sürgünü, müsadereyi, ölümü, ayaklanmaları,
jç.. harbini biliyorlardı. Aym şeyleri aynı de­
vamlariyle Fransada ve İngilterede görmüşler­
di. Kendi kendine bırakılınca, insanih tabiatın
yaptığı korkunç, ahmak, karışık ve vahşi ke­
sildiğini de biliyorlardı. Bütün bu şeyler ma­
lumdu ve bütün bu şeyler pek sadeye benziyor­
lardı : bunlar devletlerin müzmin hastalıkları,
inhitatlarının ve ölümlerinin tabii şekliydi. Fe­
nalığın sebebi doğrudan doğruya devletlerden,

ı Considerations sur la France ( Fransa hak­


kında mülahazalar), IV. f.
2 Pascal, Provinciales (Bir taşralının mektııp­
ları), XIV. mektup.
6
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
82

unsurların ihtiyarlık veya suiistimalden dolayı


eskimelerinden ileri geliyordu, fakat alnımı�
bir yaradan yahut dışardan gelme bir sirayet­
ten hasıl olmuyordu. Eski tarihçilerimizden ve
bunların en dirayetlilerinden biri : «Siyasi te­
şekküllerin kurulmalarını, ilerlemelerini ve saf­
halarını tayin eden b�rtakım şartlara sahip
bulundukları m uhakkaktır... Eşyanın büyüme­
lerini sağlıyan şeylerden dolayı zayıfladıkları­
nı ve dağıldıklarını görmekten daha tabii bir
şey yoktur1 .)> diye yazar. Bossuet bunların
mesuliyetini cesaretle idarecilerin Üzerlerine
atar : ·«Büyük değişmelerin misallerini aramak
üzere tarihte ne kadar uzağa çıkılırsa çıkılsın,
bunların şimdiye kadar hükümdarların ya
yumuşaklıklarından, ya da şiddetlerinden ileri
gelmiş oldukları görülür. Hakikaten de, hü­
kümdarlar işleriyle ve ordulariyle alakalanma­
yı ihmal ettikleri. . . Kanunlara ve itidale riayet
etmedikleri ve insanların çektikleri ıstıraplar­
dan daha dayanılmazlarını ilerisi için tahmin
etmeleri yüzünden kendilerinde saygı ve kor­
ku kalmadığı zaman, saltanat hanedanlarını
ya hudutsuz bir hürriyet ya sonsuz b i r hadde
varmış sabır müthiş şekilde tehdideder� . »

Etienne Pasquier, Lettres (Mektuplar) XII.


K. VII. ve VIII. mektuplar. ( M . de Sainte-Marthe'a
!lle ktup.
2 Jngilteı·e Kıraliçesinin öliimü münasebetiyle
nutuk. - Şimdi de tatbikatçıya bakalım. Retz'in ha­
tıra t ında şunlar okunur : «Mustarip bulunan devlet-
'
AVRUPA V·E FRANSIZ 1HT1LAL1 83

Bu bir kere kabul edildikten sonra, hükü­


metler bir ecnebi devletin ihtilalinde ancak
hususi bir buhran görürlerdi ; onun hakkında
menfaatlerine göre hüküm verirlerdi . menfa-
3.tlerini bu durumu sürdürmek yahut hafiflet·
mekte buluşlarına göre, ihtilali körükler yahut
teskin ederlerdi. Bu, politikacıların tercih et­
tikleri manevra alanlarından biriydi, diploma­
sinin de klasik alanlarındandı.
Orta Avrupayı on altıncı yüzyılda ayak­
landırmış ve kendisini on yedincinin ortasına
kadar harb halinde tutmuş olan büyük ihtilal,
devlet adamlarına tarihin kendilerine arz ede­
ceği en güzel fırsatların hatırasını bırakmıştı.
Bu belki harblerle dopdolu bir devirdi, fakat
harbe ve müzakerelere uyan devir buydu. O
zamanların siyasi zenginliği, birkaç İspanyol
kalyonunu altına doldurmak için birkaç neslin
tamamen feda edildikleri Peru madenlerinin
kutlanışı tarzında metholunmaktaydı. İdare
ediciler ancak neticelere ehemmiyet vermişler-

!erin uyuşma haline düşmelerine sebe:bolan keyfiyet,


marazın insanl arın muhayyelelerine hakim olan ve
bu halin hiç bitmiyeceğine kendilerini inandıran de­
vamıdır. Bundan çıkmak imkanını bulur bulmaz ki
tir hadde vardıktan sonra bu daima gerçekleş�r -
insanlar o derecede hayret içinde, memnun ve ha­
;y-atla dolu olurlar ki, bir müntehadan birdenbire
öbür müntehaya geçerler, ihtilalleri de imkansız say­
mak şöyle dursun kolay sanırlar ve sadece bu kana­
a t de bazan bu ihtilalleri başarmak imkanını sağ­
lar.»
AVRUPA V·E FRANSIZ 1HT1LALl
84

di, ihtilalin özel mahiyetini fark etmemişlerdi.


İki asır sonra, Fransız ihtilali için aynı şey
oldu. On sekizinci yüzyılın içtimai ve siyasi
ihtilali gibi on altıncı asrın dini ihtilali de pren­
<>ipinde mücerret, hareketinde kozmopolitti.
Dünyayı saran fikirlerden geliyor ve bütün
milletlere hitabediyordu. Ayrılmış olanı yak­
laştırdı, birleşmiş bulunanı ayırdı. Mücadele­
lere sebeboldu ve hüküm.etler arasında ittifak­
lar vücuda getirdi ; ayaklanmalara sebebiyet
verdi ve devletlerin içlerinde savaşmaları mu ­
dboldu. Havariler, yeni müminler, kurbaniar,
müteassıplar halk etti. Bütün Avrupayı altüst
etti ve mürekkep bulunduğu unsurları birbir­
lerine adeta yeniden karıştırdı. Fakat bu kaos
ancak zahiriydi ve buhran sükun bulduğu za­
man, bütün unsurların tabii temayüllere göre
nizamlanmış bulundukları görüldü.
Din inkılabı bütün milletlere hitabediyor­
du : hepsi onu şahsi meyillerine, özel gelenek­
!erine ve mevcut fikirlerine göre tefsir ettiler.
Bu inkılap milli ihtirasları canlandırdı, hatta
alevlendirdi, kendilerine yeni bir şekil ve yeni
bir gıda temin etti ; onları yaratmadı. Bu su­
retledir ki, Almanyada kuzeyle güneyin dü5-
manhğını şiddetle meydana çıkardı ; İngiltere­
de hür hükümetin kurulmasına yardım etti ;
Fransada yerine göre aristokratik yahut cum­
!ıuriyet taraflısı göründü. Büyüklerin kıralhk­
tan taleplerine ve milletin büyüklerden istek­
lerine vesile teşkil etti. Milletler onu gelenek-
AVRUPA YE FRANSIZ İHTİLALİ 85

ıerıne, hükümetler sistemlerine uygunlaştırdı­


la.r. İspanya ile Fransa açık bir rekabet halin­
de bulunmaktaydılar. İspanyol Fransada ayak­
ianmaları tahrik etmek için dini harblerden
faydalandı ; taassubu körükledi ve demagojiyi
besledi. Fransız Almanyada birtakım hadise­
ler çıkarmaya çalıştı. Avusturya hanedanı sal­
tanatın birliğini istediği için orada din inkıla­
biyle mücadele etti : Kuzeydeki Alman prens­
leri ayrılmaları istedikleri için onu himaye et­
tiler. Avusturya, cihan saltanatını istiyordu ;
bunu ancak itikat birliğiyle, Roma kilisesinin
yardımiyle elde edebilirdi : Charles Quint ile
II. Philippe müfrit Katoliktilcr ve öyle kaldılar.
.B,ransa Kıralı Avusturyalıların bu tahakkü­
ınüne karşı koydu ; Almanya inkılapçılarını
himaye etti ve cermanik hürriyetlerin müda­
fii oldu. Bu hürriyetler, din inkılabının muvaf­
fakiyetine sıkı sıkıya bağlıydılar : onları kabul
eden Almanya prensleri, imparatordan ve im­
paratorluktan müstakil olmaya çalışıyorlardı.
Kendilerine elinden gelen bütün yardımı yapan
Fransa Kıralı ise, kendi mülkünde hakim ol­
mayı istiyordu ve büyükler kendisine karşı
imparatorluk prenslerinin Avusturya haneda­
nına karşı hareketleri tarzında hareket etmek
iddiasındaydılar. Bu suretledir ki, bu büyük
dini buhran bir siyasi buhran şeklini aldı, ik­
tidar ihtilafları prensip ihtilaflarına hakim
oldu ve mücadele toprak paylaşmasiyle bitti.
Vestfalya muahalelerinin tamaıniyle layık
AVRUPA V·E FR,ANSIZ İHTiLALİ
86

ve siyasi mahiyetleri, Avrupa hükümetlerinin


din inkılabına nasıl bir zihniyetle baktıklarını
pekala gösterir. Şüphesiz ki, bu muahedeler
vicdan hürriyetinin kurulmasına yardım etti­
ler, fakat bunu pek dolayısiyle ve insanların
maksatlarından ziyacte eşyanın kuvvetiyle yap­
tılar Meşhur Cujus regio, ejus religio'r.' düsturu
ile hakim olan şey, devlet dini ; yani vicdan
şeylerine devlet hikmetinin tatbiki oldu ki, bu
hürriyetten çok ziyade müsamahasızlığa yak
laşan bir haldi. Devletler arasında anlaşma,
her birinin kendi bağımsızlığını muhafaza et-­
mesi ve büyüklerin küçükler zararına genişle­
meleri prensıpi üzerine oldu. Barışı elde etmek
üzere eski nizamı temsil etmekte bulunan Ka­
tolik devletleri, yeni vaziyetin nizamına uydu­
lar ve kilise mallarının alınmasına rıza göster­
diler. Ortaçağın devletler hukuku, prensip iti­
bariyle ve maddeten bozulmuş oldu. Roma sa­
rayının iman birliği ve üstünlüğü ortadan
kalktı, aynı zamanda küçük derebeylik prens­
likleri daha büyük devletler tarafından yutu­
luyorlardı. Eğer 1648 muahedeleri 1801 ve
1803 ünküle.rle kıyaslanılırlarsa, evvelkilerin
eski Avrupa umumi hukukuna ikinciler kadar
derin bir tecavüzde bulunmuş oldukları hük­
müne varmak bir zaruret teşkil eder. İkinciler
ancak bir netice ve bir taklit oldular. Çünkü,

* O memleketten, o dinden, İ nsanların en


--

<;ok memleketlerine hakim dine mensup bulunduk­


larını bildiren lalince tübir.•
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLAL!
87

siyasi neticeleri itibariyle dini inkılapla o ka­


dar benzerlik arz eden Fransız ihUlali karşı­
sında kalan on sekizinci asır sonu hükümetleri,
on altıncının hükümetleri tarzında hareket et­
tiler. İhtilal meselesinde eski rejimin bütün
kanunları bu meşhur emsalden hasıl olmak­
tadır.
Onun ilk ve en semereli tatbiki, iç harb­
lerine müdahaledir. Bu harbler derebeylik re­
jiminin özel harblerinin yerini alırlar ve ka­
rakterini muhafaza ederler. Derebeyliğini va­
tanın yerine geçiren, devleti parçalıyan ve hü­
kümdarlıkları içiçe girmiş bir hale sokan d�­
rebeylik rejimi, ittifak bahsinde sonsuz kolay··
lıklara malik bulunuyordu. Birbirlerine yahut
hükümdarlarına karşı mücadele halinde bulu­
nan derebeyleri, yardımlarına başka derebey­
lerini, hatta başka hükümdarları çağırmaktan
hiç çekinmezlerdi. Derebeylik rejiminin Alman­
ya gibi baki kalmış bulunduğu yerlerde bu
adet devam etti ve Vestfalya muahedeleri key­
fiyeti tasdik ettiler ; kıra! kudretinin derebey­
lik kudretine üstün geldiği Fransada adet,
kendisini doğurmuş şartlardan sonra devam
etti. Hükümdar devlete karşı yapılar.. mücade­
lelerde, derebeylik mücadelelerinde takibedil­
miş usuller tatbik edildi. Hizipler bu mücade­
leleri sürdürebilmek için yabancıları çağırdı­
lar ve herkes kendisini hakl:ı sandı, çünkü her­
kes kendini devlet sanıyor ve ötekilere karşı
üstünlük iddia ediyordu. Kendini devlet san-
AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LAL1
88

ınakla herkes nefsini vatan da sayıyordu : bu


mefhumlar zihinlerde karışmaktaydı. Richelieu
Larochelle'de aynı zamanda Hügnolarla ve
İngilizlerle savaşıyordu ; Mazarin İspanyollarla
ve kendileriyle ittifak etmiş olan frondeur*­
lerle mücadele etti. Asrın iki kahramanının
meşhur hatalarını kim bilmez. Fransa için ec­
nebilerle en çok savaşmış bulunanlar, Turenne
ile Conde, birbirlerinin ardından Fransa dev­
leti aleyhinde ecnebilerle müttefik olarak gö­
ründüler. Şüphe yok ki, hükümdar, devlet, va­
tan mefhumları ayrılmağa, muayyenleşmeğe,
sarahat kazanmağa meyil gösteriyorlardı. Ba­
din on altıncı yüzyılda : ·«Hükümdarına ve va­
tanına karşı silahlanmayı meşru kılacak hiç­
bir dava olamaz.)> diye yazmıştı. Yüksek iha­
net daha açıkça tarif edilmiş ve daha usülle
bastırılır bir cürüm oluyordu 1 • Bununla bera­
ber, on altıncı yüzyıl harblerinin ve Fronde

* Kendisinde fazla tenkid zihniyeti mevcut


kimseye denmekle beraber, burada kastedilen
frondeur'lerin Kıral XIV. Louis'nin çocukluğu sıra­
sında sarayla hükümet aleyhinde çıkmış ve beş yıl
sürmüş ayaklanma mensuplan oldukları hatırlana­
bilir.
Ç.
Balzac'ın le Prince (Hükümdar) eserinde
<:hükümdarlarını inkar etmiş ve memleketlerini ya­
bancıya satmak istemiş olanlar» aleyhinde muasır­
ı_ ann duygulan pek şiddetli bir şekilde ifade edil­
mektedir . Muharrir : « Ölülerin ruhlarını teskin için
birkaç misal gereklidir.» der.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi 89

harblerinin adetleri Fransız ihtilali devrinde


ortadan kalkmış bulunmaktan uzaktı. Bunlara
benzer fırsatlar çıkınca, bu adetler -keT:.dilik­
lerinden meydana çıkacaklardır : Silaha sarıl­
mış ve Fransa aleyhindeki ittifakla birleşmiş
olan derebeylik siyasetinin son safhasını teş­
hil ederek derebeyliğinin son bakiyelerinin
mahvını görecek olan muhaceretin, başka kök­
leri, bulunmıyacaktır. Vatan fikriyle hüküm­
dar fikri arasında ayrılık, ebedi olmak şartiy­
Je bu esnada vukua geldi ve silahlı muhacere­
tin tesiriyle oldu. Fransız ihtilalinin başlıca
olaylarından birini teşkil eden bu ayrılış, şüp­
hesiz ki daha evvelden hazırlanmıştı : doğru­
dan doğruya kırallığın eseri olarak haz1rlan­
mıştı ; fakat bütün zihinlerde kökleşmiş değ·ildi ;
bilhassa Üzerlerinde hakim olması gerekmek­
te olanların, doğrudan doğruya derebeylik
adetlerine göre hareket etmek istiyenlerin zi­
hinlerinde yer etmişti. Böyle yapmakla hakl.nnı
kullandığını sanarak, çünkü devleti ve vatanı
k�ndisiyle birlikte götürdüğünü ve ancak ga­
sıplarla savaştığını iddia ederek, silahlı muha­
ceret bu suretle vukua gelebilir:di ; devlet aley­
hinde bir devlet kurduğu, ittifaklar akdettiği
ve ecnebi devletler ortasında Fransız topra­

ğını istila ettiği görüldü.

Avrupada bu zihniyet umumidir ; hükü­

metler bundan birbirlerine karşı faydalanırlar.


Hizipleri teşci etmekle yetinmezler, tunların
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
90

vücuda gelmesini sağlarlar ; iç harbini teşvik­


le kalmaz, bunun kopmasını temin ederler ;
ihtilallerden istifade etmekle kalmaz, bunları
hazırlarlar. Richelieu : ·«Kendisi en sonra par­
çalanmak üzere başkalarının parçalanmalarını
beklemeye müsaade eden bir ihtiyat ve adalet
var mıdır ?» demişti1 . Bir muasır tarafmdan
XIV. Louis'nin methi hakkında yazılmış bir
yazıda şunları okuyorum : ·«Eğer meşru prens­
lerine karşı tebanın ayaklanmasını tahrik et­
mek bir prens için ayıpsa, Avusturya haneda­
nı bize bunun yolunu çok zaman önce göster­
miştfr. .. Eğer birbirlerine ellerinden geldiği
kadar muzir almak lı ükümdarlar arasında yer­
leşmiş bir adetse, bize bütün dünya ile m üşte­
rek bulunan bir suçu mal etmek neden� ?»
Hakikat şudur ki, herkes başkalarınm mülkün­
de Saint-Simon'un ifadesiyle garip ilhtilaller
cıkartmayı arzu eder. İngilizler XIII. Louis'ye
ve XIV. Louis'ye karşı bu hususta hiç fırsat
kaçınnadılar, onlar da bunu faizi ile kendile­
rine i ade ettiler. Büyük Kıral, düşmanları bu­
lunan her yerde ayaklanmalar hazırlam<>.yı karlı
bir hareket sayardı. Hatırat'ında : :<Benim iş­
lerime karışmayı istediği anda imparatora
güçlükler çıkarmak üzere Macaristanda bazı

L e ttres et papiers d'Etat (Devlet me.�tup-


;urı ve kağıtları) , c. VIII, s. 214, 1635 senesi.
� Bakı n : Ca.mille Rousset. Lom:ois, c. III, f.
IV.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ 91

eller besliyordum.» diye yazmaktadır1 • Fakat


en çarpıcı misal, en karekteristik emsal, on ye­
dinci yiizyıl ihtilallerinin devamı esnasında
Fransa sarayının İngiltere ile münasebetleri­
dir. Bunlar büyük devletlerin siyasetlerinin,
bilhassa Avusturyanın İhtilal esnashıda Fran­
saya karşı siyasetinin çeşitli safhalarını peşin
olarak gösterirler.
I. Charles kırallık imtiyazları için müca-·
dele ediyordu ; Fransız saltanatı aynı zaman
içinde aynı mücadeleyi yapmaktaydı. Eğer ih­
tilal partisi İngilterede muzaffer olursa, Fran­
sada fesatçılar partisi tabiatiyle ceBaret bula­
caktı. Bundan dolayı hükümet hiç de heyecana
kapılmadı. XIII. Louis'nin Loiıdradaki biiyük ­
elçisi 1637 de : •«Vaziyet İngiltere Kıralım müş ­
kül bir duruma sokmak için pek müsait gö­
rünmektedir.» diye yazıyordu. Richelieu bu
hususta ihmalkar davranmadı. Gayrimemnun­
ları canlandırırken sarayı da gizlice tahrik
ediyordu. Kıraliçe Fransaya sığınmak istiyor­
du. Onu bundan vazgeçirdi. Kendisine : «Böyle
vaziyetlerde partiyi bırakan kaybeder.)> diye
bildiriyordu�. İ.stediği şey, devlet işlerinin ka-

ı 1666 yılı. Talimat mecmuası'nın kvusturya


kısmında Vitry markisine verilmiş olan talimatla
0679, s. 74 ) Seıbcville markisine verilmiş olan tali­
mata ( 1680, s. 88) bakın. Napoli ve Messinadaki
1647 ve 1674 ihtilalleriyle bu_nlan yakınlaştırıp ince­
leyin.
2 Guizot, I. Charles, 6 n. lu vesika.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTILALl
92

rışması ve bunun neticesi olarak lngilterenin


zayıflamasıydı. Mazarin başka bir siyaset güt.
metli. Gönderdiği ajanların, 1644 te d'Har­
court'un, 1647 de Bellievre'in alınış bulunduk­
ları talimat her şeyi karıştırmaktı. Parlamen­
to kendisini hükümran ilan etti ; Mazarin «<for­
maliteler üzerinde kavga etmek zamanı olma··
dığı» reyinde bulundu ve parlamentonun ege­
menliğini tamdı1• Fransa Kıralının kızkardeşi
olan kıraliçe Henriette kendini terk edilmiş,
ihanet görmüş sayıyordu ; bu hain siyasetten
dolayı göz yaşı döküyor ve hiddetleniyordu2•
Bununla beraber İngiltere ihtilalinin kıta için
de tehlikeli göründüğü bir an geldi. Bossuet' -
nin : ·«Bütün kıralhkları yok edip tekmil insan­
ları müsavi kılacak olan, müstakillerin isyan­
kar hülyalarını ve mücrim ve mukaddesatı
çiğneyici hayallerini teşkil eden)) diye bahset­
tiği o sekter zihniyetin orada meydana çıktığı
görüldü. Fransada hararetli bir iç harbi olu­
yordu. Frondeur'ler İngiltere misaline güveni­
yor ve cumhuriyetinin yardımiyle öğünüyor-

ı Flassan, Histoire de la diplomatie (Diploma­


;ıi tarihi) VI. kitap. Nitekim, Avusturya meşrutiyeti
1791 de, Varennes'den sonra tanıyacaktı.
Guizot'nun (Charles'lar) eserinde Montrcuil'­
ün mektupları ve bilhassa 21 mart 1621 mektubunu
\ Vesikalar, No. 6) Mercy - Argenteau'nun anektup­
lariyle kıyaslayın. Marie Antoinette, II. Joseph'le
II . L6opold 'un kızkardeşleriydi ; Kaunitz Mazarin'in
oyununu oynuyordu.
AVRUPA V·E FRANSIZ İHTİLALİ 93

Jardı. Kendisini içerden yiyen ateşi bu cumhu­


r-iyet dışarıya taşırmak tehdidini savuruyordu.
Aynı hüküm.ete ve aynı dine sahip olan Fele­
mengi ilhak tasavvuru kendisine mal edilmek­
teydi. Parlamentonun Felemenkteki bir mü­
messili Faciamus eos unam gen tem* diye ya­
zıyovdu 1 • İngiliz cumhuriyetçileri küstah bir
eda takınmaktaydılar. Cromwell : ·«İngiliz is­
mini Romalıların isimleri derecesinde büyük
yapacağım.)) diyordu. İdaresi kendisinde bu­
lunmak üzere bütün Protestanların bir birli­
ğini düşünüyordu. Ordusunun başında Fraı:;ısa­
ya geçeceği bildirilmekteydi. '«Eğer on yaş da­
ha genç olsaydı Avrupada titretmiyeceği kıral
kalmıyacağını ve müteveffa İsveç Kıralından
daha iyi bir sebebe sahip bulunduğundan onun
ihtirasiyle hiçbir zaman yapmamış olduğunu
milletlerin hayrı için yapmağa nefsini hala
muktedir saydığını» söylediği hikaye olunu-

yordu.
Bu suretle durumdan haberdar olmuş bu­
lunan ve tehdide uğrıyan Mazarin'in, bir mu­
kabil birlik vücuda getirmekte acele etmesi
gerektiği sanılabilirdi. O, bunun tamamiyle ak­
sini yaptı. Cromwel'le cumhuriyetinin bu kuv­
vetlenişlerini görünce, onların dostluklarını düş­
manlıklarına müreccah buldu. Kendileriyle mü­
zakereye girdi ; onlar da bunda menfaat bul-

* Kendilerindentek bir millet yapalım


ı Bu ve müteakip tafsilat Guizot'nun Cromwel
eserindendir. Paris, 1860.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
94

duklarından muvafakat ettiler. Pek Hıristiyan


Kıral, Protestan ve kıra! katili bir cümhuriye­
tin müttefiki olarak görüldü ; bu cümhuriyetin
de kıtanın aynı dine aynı hükümet şeklini ila­
ve eden yegane cümhuriyetiyle, Felemenkle
harbettiği görüldü. Bossuet : ·«Size teşebbüsle­
rinin fazla başarılı mabadini de, fazileti nefrete
sevk eden meşhur zaferlerini de, kainatı hay­
rete düşüren o uzun sükunu da hikaye etmi­
yeceğim.» diye bağırıyordu. Hayretin manası
yoktu ve eğer Cromwel'in muvaffakiyetleri
bir .yerde anlaşılmazsa, bu yer hiç de XIV.
Louis'nin sarayı olamazdı. Bu gerç'ek Kıral,
Cromwell'i prens diye vasıflandırmakta ve onu
«Avrupanın en büyük ve en uğurlu hükümdar­
larından biri teiakki ettiğini» bildirmekte te­
reddüt etmemişti1 • Cromwell'in Avrupadaki
prestiji azimdi. Tarihi okunurken, insan Bona­
parte .tarihinin evvelden yapılmış bir hula­
sasını okuduğunu sanır. Kendisinden korkul­
makta, kendisi takdir edilmekte, do;3tluğu ara­
nılmaktadır. İsveçten, Almanyadan, italyadan,
hatta Lehistandan kendisine elçilikler gelmek:
tedir. Conde prensi ona 1653 te : «Bu kadar
büyük bir insanın idaresine mallarının ve ha­
yatlarının tevdi edilmiş bulunduğunu şimdi
görmekte oldukları için, üç kırallığın milletle-
rini saadetin zirvesinde saymaktayım. Bana
gelince, eğer kendisine bir hususta hizmet ede-

ı Guizot, Cromwell, c. II, s. 369.


AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi 95

bilirsem, nefsimi pek bahtiyar sayacağıma


Altesinizin inanmalarını rica ederim.» diye ya­
zıyordu. Cromwell'in ilham etmekte olduğu
hayranlık, iktidarının nihayet bulmasından
sonra devam etti. Kendisi ölmüştü, cumhuri­
yet devrilmişti ve XIV. Louis'nin Hatırat'ınm
1662 nci senesinde şu cümle bulunuyordu :
'<<Dehası, fırsatlar ve memleketinin felaketi
kendisine aile durumunun pek üstünde düşün­
celer ilham etmiş bulunan Cromwell...»
Londraya, hami nezdinde elçilik heyetleri
üşüşürken, İngiltere tahtının meşru varisi, yol­
ladığı kimseler için gizlice kabul, hizmetkar­
ları için bir aylık, kendisi ve ailesi için bir sı­
ğınak dilenerek, sürgün ve Gefil, kıtada şehir­
den şehire dolaşıyordu. Her tarafla rahatsız­
lığa sebebolarak ve her taraftan çıkarılıp gön­
derilerek, ancak gizli taziyetlere muhatap olu­
yor ve aleni hakaretlere uğruyordu. Bu, Fran­
sız ihtilali esnasında ve ta 1814 e kadarki
Boubon'lar tarihinin bir mukaddemesidir. il.
Charles tahta yeniden çıktı : '«Kırallara yapıl­
mış hakaretin intikamı alınmıştır.» Do�suet bu
şerefi XIV. Louis'ye mal ediyordu , fakat
XIV. Louis'nin gözleri siyasetinin geleneklerini
u nutacak derecede kamaşmamaktaydı ; Hatırat'.
ının 1666 senesinde şunlar okunur : '<<Orada
Katolikleri İngilizler aleyhinde ayaklandırmak
üzere İrlandada adamlar beslemiş, ve İngilte­
reden kaçmış bazı kimselerle münasebete gire­
rek, Cromwell partisinin bakiyesini canlandır-
96 AVRUPA V·E FR.ANSIZ lHTILALt

mak üzere kendilerine büyük paralar vadetmiş­


tim.»
XIV. Loui::ı meşru hükümdar, dün mah­
misi ve ücretli askeri olan il. Charles'a karşı
bu suretle hareket edince, gasıp hükümdar ve
düşmanlarının en şiddetlisi olan ili. Gu­
Hlaume'a karşı daha da serbest bir şekilde ha­
reket etti. 1666 yılı hakkındaki bu not, hareket
tarzını bize doğru bir şekilde verir. On seki­
zinci yüzyıl bu tarza riayet etti.

Bu asırda pek çok ihtilal çıkmıştır ; bunların


aralarında hiçbir bağ yoktur ; hükümetlerinin
�ekliyle birbirlerine karşı bu buhran devirle­
rindeki hareket tarzı arasında da hiçbir mü­
nasebet yoktur. Çünkü herbiri ancak o gün
-
için menfaati neyse onun peşinde koştuğundan,
politika usulleri zamanın şartlariyle her ta­
rafta değişmektedir. İngiltere Fransızlara ve
umumiyetle kıtanın devlet adamlarına karışık­
lık ve fesat unsuru fırkalardan perişan düş­
müş bir memleket gibi görünüyordu. Voltaire :
·«Bu adanın idaresi kendisini kuşatan denizden
daha fırtınalıdır. lngilterede ihtilal halini alan
şey, başka memleketlerde ancak ayaklanma
olur.» diyordu1 • Diplomatlar İngiltere'yi hep

ı Lettres phiZosophiques (Felsefi mektuplar) .


VIII. mektup. Bossuet lngiltere Kıraliçesi nde : «Top­
'

rağında ve limanlarında kendisini kuşatan denizden


daha heyeca nlı olan İngiltere.» demişti .
AVRUPA V·E FR,ANSIZ 1HT1LAil 97

bir karışıklığın arifesinde ımış gibi tasvir


ederler1 • Versay politikacıları bundan dolayı
kendilerini tebrik ediyorlardı. M. de Choiseul :
·«İngiltere'de sağlam bir kabinenin kurulmasını
görmek için bir sabırsızlık duymuyoruz. Uma­
rım ki anarşi orada pek yakında sona ermiye­
cektir. Bir asır sürmesini isterdim.» diye ya­
zıyordu2. 1672 de Rusya boyarlarının Lehistan
hüyüklerini takliqetmek ve bir nevi kırallık
cumhuriyeti vücuda getirmek hususunda bazı
niyetler besledikleri havadisi yayıldı. O tarih­
te XV. Louis Rusyaya öfkeleniyordu. Büyük­
elçisine : <<Rusyayı kaosa daldıracak ve karan­
lığa sokacak olan her şey, menfaatim için ha ..
yırlııdır.» diye yazdıs.

Bunun içindir ki, Lehistanın komşuları bu


cumhuriyeti anarşi halinde tutan ve kendisini
tabir caizse müdahale ve taksimlere açan hür­
riyetlerin bu derecede kıskanç hamileri şeklin­
.de görünüyorlardı. Teşkilatının zamana hiç
uymıyan haliyle, Lehistan on sekizinci yüzyıl
Avrupasmda ortaçağ harblerinin karışık ve

ı Montesquieu, Notes sur l'Angleterre (/ngil­


tere hakkında notlar) . Bakın : Cornelis de Witt,
La Societe aııglaise et la. societe fraııçaise au dix-hui­
tieme siecle (On sekizinci yüzyılda Jngiliz cemiyeti
ve fransız cemiyeti) Paris, 1864.
2 4 ağustos 1767 de M. Durand'a. Cornelis de
Witt, Jef!erson. Vesikalar. Paris, 1861.
s Vandal, XV. Louis ile Rusyalı E ıisabeth, 424.
sahife.
7
AVRUPA V·E FRANSIZ 1HT1LAI.l
98

karanlık kroniğini tekrar ediyordu. Ecnebiden


orada kuvvet istemiyen bir parti bulunmadığı
gibi, bir partiyi müdafaa etmiyen ecnebi de
yoktu. Orada devleti kuvvetlendirmeğe matuf
olacak her ıslahata her ne bahasına olursa ol­
sun karşı koymak icabettiği Viyanada, Peters­
burgta ve Berlinde bir prensipti. Anayasası
da komşulara Lehistanda karışıklığı sürdür­
mek iznini veriyor, ve daha sonra, karışıklık­
lar, cumhuriyet işlerine müdahale etmek ve
onu büsbütün perişan etmek için bu komşulara.
vesile hizmetini görüyordu1• Bu suretledir ki,
aynı komşular 1768 de Lehistandaki iç harbini
beslediler, ve 1772 de, orada yerleşmiş olup
hemhudut devletlerin menfaatlerini tehdideden
anarşiye son vermek üzere burasını parçala­
manın haklı ve gerekli bulunduğunu ilan et.
tiler.
İsveçlilerin bazı bakımlardan Lehistanın
anayasasına yaklaşan bir anayasaları vardı2•
!sveçin komşularına aynı derecede kolay fır­
satlar arz etmemekle beraber, onlar için gene
çok hayırlı görünüyordu ve komşular bu ana­
yasaya pek taraftardılar. İsveçin düşmanları
İsveç hürriyetlerinden Roma senatosuna layık
bir eda ile bahsetmekteydiler. 1767 de, Stok­
holmdaki Danimarka elçisine verilmiş talimat-

On sekizinci yüzyılda Doğu meselesi.


!l Geffroy, Gustave il! et la cour de F'rance
(Ill. Gustave'la F'ransa sarayı) .
AVRUPA V·E FR,ANSIZ İHTİLALİ 99

ta şunlar okunurı : ı((İsveçte hürriyeti ve ka­


muıları müdafaa eden her adamın Kıralın
dostluğuna, yardım ve himayesine hakkı var­
dır ; bunlara hücum eden her adam kendisinin
düşmanıdır ; bu hürriyet ve kanunlarla müca­
dele eden veya bunlara ihanet eden her adam
onun gazabına uğrar.» Bu kıymetli hürriyetler
kendilerine tehlike içinde göründüğü zaman,
Frederic Lafayette'i hayrete düşürecek bir
•:dilicenaplık» ve Katerina madam Roland'ı şa­
şırtacak bir '<<fazilet» ilan ediyorlardı. 1764 te
ve 1769 da bu müstebitler usule muvafık mu­
ahedelerle lsveçte '<<hükümdarlık nizamının
kurulmasına» muhalefet etmeği kararlaştırdı­
lar. 111. Gustave bunu kurmak iddiasını gUttü
ve kuzeyde bir müttefike ihtiyacı bulunan
Fransa kendisine yardım etti. Ill. Gustave İs­
veçlileri hiç şüphe yok ki Lehlilerin uğradık­
ları akıbetten kurtaran bir hükümet darbesi
yaptı.Versaydan teşciler, Petersburgla Berlin­
den tehditler aldı. Kırallık kudretini yeniden
kurmakta olan bu prens, komşuları bulunan
hükümdarlardan adeta özür dilemek zorunda
kaldı. Müdafaanamesinin ifadesini iyi tartınız
ve bir kıra! hareketini bu suretle başka kıral­
lara karşı müdafaa etmek zorunda bulunduk·
tan sonra kırallann davasının ne değeri bu­
lunduğunu kendi kendinizden sorunuz. 111. Gus·

ı Bernstorff kon tunun bakanlık evrakı. Kopen­


lıag, 1882.
tave dayısı olan Frederic'in biraderi Prusya
prensi Henri'ye şöyle yazıyordu : '«Pek yakın­
dan tehdidi altında bulunduğunu gösterdiğiniz
fırtınayı üzerime çekmek için, söyleyin bana,
ne yaptım ? Sulhsever niyetlerimi en açık şe­
kilde göstermedim mi ? Mesele kırallığımın hü­
kümeti şeklinde vukua gelen değişme ise, bu­
nun ecnebi devletlerle müzakere edilecek bir
iş olmadığını takdir edecek kadar adilsiniz. Bu
değişme İsveç milleti tarafından yapılmış ve
tasdik edilmiştir, bu millet bu işte saadetini
bulmaktadır. Tebamı mesut ettiğim için be­
nimle kavga çıkarmayı istemekte ecnebi dev·
!etlerin nasıl bir haklan olabilir ? Eğer bu bir
harb sebebiyse artık dünyada adalet yoktur. . .
Kendi iradelerinden başka hak tanımıyan ve
bunları gerçekleştirmek için ancak kuvvetle­
rine bakacak olan devletlerle muahedeler ve
teminat sayesinde ne kazanabilirim ? Her türlü
kanun ve adalet prensiplerini istihkar ederek
bana hücum edileceğini ve aynı zamanda bü­
tün hükümdarların ve bütün müstakil millet­
lerin haklarına tecavüz edileceğini aklıma sığ­
dıramıyorum ı .»

Hürriyetini ilan etmiş bir milletin bağım­


sızlığını haklı göstermek için başka deliller arz
etmesi gerekmezdi. Hakikat şudur ki, ihtilfilin
gayesi ne olduğunu, milletin hürriyetini mi

ı Ocak 1773. Geffroy'un evvelce anı1m.ış eseri.


Hükümet darbesinin tarihi 19 ağustos 1772 dir.
AVRUPA V·E FR,ANSIZ lHTlLALl 101

yoksa hükümdarın iktidarını mı hedef tuttu­


ğunu bilmeğe pek az ehemmiyet veriliyordu.
Bu suretledir ki, tam İsveçte Kıralın partisini
himaye ettiği tarihte, Fransa Amerikada ihti­
lal halinde bulunan sömürgeler hakkını destek­
liyordu. Bu harb henüz sonlarında bulunurken,
aynı kıralla aynı bakan, XVI. Louis ile Ver­
gennes Kontu, demokratik parti aleyhine Ce­
nevrede harekette bulunuyorlardı. Böylece ve
birkaç yıllık bir zaman içinde, İsveçle Lehis­
tanda aristokrasiye karşı kırallığı himaye eden
ve Rusyada kırallığa karşı aristokrasiyi hima­
yeyi istiyecek olan Fransanın, Amerikada mü­
dafaa etmekte bulunduğu demokrasi ile Ce­
nevrede mücadele ettiği görüldü. Bu birbirine
zıt politikalar arasında herhangi bir prensip
münasebeti göstermekte Fransa çok güçlük
çekerdi. Hakikat şudur ki, devlet menfaatin­
den başka bir münasebet yoktu ve bu kafi gö­
rünüyordu. Vergennes : '«Cenevreden kovduğum
asiler lngilterenin ajanlarıdır, halbuki Ameri­
ka asileri uzun zaman için dostlarımızdırlar.
Her iki tarafa siyasi sistemlerinden dolayı de­
ğil, fakat Fransaya karşı besledikleri duygu­
lara göre muamele ettim. Benim hükümet hik­
metim budur.)) diye yazmaktaydı.1

Hakikaten düşüncelerin esası buydu ve


bu hususta az sonra yeni bir misal elde edildi.

ı Soulavie, Memoires (Hatırat), V. c. 275. s.


Paris, 1801.
AVRUPA VE FR,ANSIZ İHTiLALİ
102

Bu, eski rejim tarihinin arz ettiği son misaldir


ve bundan daha manalısı yoktur. 1787 de Aşa­
ğı - Memleketlerde ve Birleşik - Eyaletlerde,
Belçika ve Felemenkte ihtilfil şekline girecek·
!erini anlatan ayaklanmalar zuhur etti. Belçi­
kada Katolik kilisesi tarafından himaye gören
aristokrasi, il. Joseph'in merkeziyetçi hükü­
meti tarafından çiğnenen veya tehdit olunan
eski imtiyazları istiyordu ; Felemenkte demok­
ratlarla vatanseverler bir nevi diktatörlük is­
tiyen ve cumhuriyete hakim olmayı hedef tu­
tan stathouder'e karşı silahlanıyorlardı. Her
iki memlekette milletler milli hürriyetlerini
müdafaa ediyorlardı, hükümdarlar mutlak ik­
tidara göz dikmişlerdi. Avrupada kimsenin
takibedilecek prensiplere ve umumi görüşlere
sahip bulunmadığını hiçbir şey, büyük devlet­
lerce bu münasebetle takibedilen hareket tarzı
derecesinde göstermez. Fransa hürriyetler
partisini, yani kendileriyle İsveçte mücadele
etmiş bulunduğu partiyi Belçikada hafifçe ve
Felemenkte açıkça müdafaa etti. Amerikada
asi tebasiyle yetıi mücadele etmiş olan lngil­
tere, Avusturyaya karşı isyan eden Belçikalı­
ları himaye etti, fakat Felemenkli vatansever­
lere karşı stathouder'in tarafını tuttu. Bu su­
retle, Versayda hüküm sürmekte bulunan tam
saltanat rejimi, bu milletler için milli hürriyet­
lerini istiyordu ; İngiltereyi idare etmekte olan
mutedil saltanat rejimi Felemenkte ihtiraslı
bir prensin eski hürriyetleri mahvetmesine
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLAIJ
103

yardım etmekteydi. Lehistanm anarşisine o


kadar tasvibedici bir gözle bakan II. Joseph'le
Kaunitz, Lehliler içiIL pek kıymetli saydıkları
hürriyetleri Belçikalılardan almağa çalışıyor­
lardı. Nihayet, Belçikada ihtilali körükliyen
ve ona yardım eden Prusyalılar, Felemekteki­
ni ezmek ve ne Stokholm, ne Varşova, ne de
Brükselde arzu etmedikleri bir hükümeti ora­
da kurmak için bir ordu ile müdahale ettiler.
Bütün on sekizinci yüzyılda, müdahale
hususunda taçlar arasında ancak bir tek bir­
llğin vücuda geldiğini görüyorum ve bu birlik
kırallık kudretine karşı vücuda gelmiştir. Ku­
zey devletlerinin Lehistan ve İsveç aleyhindeki
birlikleridir. Avrupanın batı ve güney devlet­
lerine gelince, tek bir meselede müşterek bir
gaye takibetmiş olduklarını müşahede ediyo­
rum ki, bu Cezvitler tarikatinin ilgası işinde­
dir. Hadise karakteristiktir : devrin siyasi ah­
lakının birkaç belirli hatla meydana çıktığı bir
barölyef gibidir. Bütün Bourbon'larla Bra­
gance'lar, Fransa, İspanya, Napoli, Parma,
Portekiz, tamamiyle siyasi sebeplerden dolayı
Cezvitleri topraklarından sürmüşlerdi. Hüküm­
darlıklarının tamamiyeti gereğince hareket edi­
yorlardı, çünkü bu hükümetlerin hiçbirinde bu
husustaki mutlak iktidarlarını tahdidedecek
bir meşrutiyet de, sarih bir amme hukuku da
yoktu. Fakat, Cezvitler başka bir yerde top­
lanacak olduktan sonra kendilerini hudut dışı
etmek bir şeye yaramazdı. Onları her türlü
104 AVRUPA Y.E FRANSIZ 1HTILAL1

r:: ığınma imkanından mahrum etmek ve mev­


cudiyetlerini ortadan kaldırmak lazımdı. Ken­
dileri kıtanın en zayıf devletine tabiydiler ; bu
en zayıf devleti iradelerine tabi kılmak için
en kuvvetliler birleşmekte tereddüt etmediler.
Papadan istemekte bulundukları şey, onun an­
cak manevi iktidarına taalluk eden bir hare­
ketti ; bu sebeple, kendilerinde kilise hukukuna
karşı biraz hürmet bulunsaydı, ancak ikna
yolu ile hareket etmeleri icabederdi. Pek sa­
dık kıral, Katolik kıral ve pek Hıristiyan kıra!
unvanlariyle şerefli olan kimselerin mukaddes
Pedere arz ettikleri isteklerin mutedil ve hür­
metkar olmaları gerekirdi. Kendilerinden bu
saygıları ve bu inceliği beklemek için o zama­
nın ahlakını iyi tanımamak icabeder. Talepler
israrlı, mağrur ve küstahtır : fazla olarak da,
tehditlerle karışıktır ve kuvvetten yardım gör­
mektedir. Çünkü, Papa olmakla beraber, XIII.
Clement ancak bir hükUmdardır ve bunların
en acizidir : hakkında yapılan muameleyi tayin
eden de bu aczidir. Fakat papa çift hükümdar­
lığa malik bulunduğundan, hakları iki cihetten
gasbolunmaktadır. Hududunu sürülmüş bir ta­
rikate kapaması bir dünya hükümdarından is­
tenmektedir ; ruhani hükümdardan bu tari­
kati ilga etmesi istenmektedir. Bu, her iki şek­
liyle hükümdarın hakkına tecavüzdür. Fak.at bu
kadarla da kalınmaz. Her iki iktidar karışmış
bulunduğundan, her birine diğeri vasıtasiyle
taarruz edilmektedir, ve cismani hükümdarlık
AVRUPA VE FRANSIZ 1HTILAL1

tecavüze daha açık bulunduğundan taarruz o


taraftan yapılmakta ve ruhaninin bu suretle
teslim olacağı umulmaktadır. Kilise bir devlet
olduğundan devletlerin kanununa tabi bulun­
makta, yani taarruz edilmez bir vaziyete artık
sahip bulunmamaktadır. Cezvitler aleyhinde
ittifak etmiş devletlerin Mukaddes Makama
karşı tatbik ettikleri muamele, Nantes lrarar­
ııamesinin ilgasından sonra XIV. Louis'nin
Felemenk cumhuriyetine karşı tatbik etmiş
bulunacağı, fakat sürülen Protestanların baş­
ka bir sığınakları olmasından ve Felemenklile­
rin nefislerini müdafaa için orduya da, mütte­
fiklere de malik bulunmalarından dolayı tat­
bik edemediği muamelelerin aynıydıı .
XIII. Clement mukavemeti sınadı. Mütte­
fiklerden biri, en acizleri bulunmakla beraber
en az cüretlileri olmıyan enfant Parma dukası,
kendisiyle ihtilaf halinde idi. Bu duka mülkün­
de kilise adliyesini tensik etmişti ve Mukad­
des Makamın talep etmekte bulunduğu hü­
kümranlık hakkını kabul etmiyordu. Bu hü­
kümranlığa dayanarak, Papa 30 ocak 1768
tarihli bir emirname ile enfant'ın hükümlerini
boş ve gayri vaki ilan etti ve kendisini aforoz­
la tehdidederek bunları geri almasını emretti.
Hanedanlarına mensup bir hükümdarın hakla-

Frederic Masson, le Cardinal de Beı·nis,


Paris, 1884, III. fasıldan XI. Cezvit.lerin ilgası faslı­
na kadar. - Theiner, Pontificat de Clernen t XIV,
(XIV. Clement'ın papalık devresi) . Paris, 1852.
106 AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LAL1

rına bu tecavüze karşı, Bourbonlar, Fransa­


nınki - esasen de hükümranlığını talebetmek­
te bulunduğu Avignon'la Kontluğun işg.aliyle,
Napolininki Benevent'la Ponte - Corvo'nun
işgaliyle mukabele ettiler. Sonra, Mukaddes
Makama 1769 ocak ayında verilmiş aynı ma­
alde notalarla, Fransa, Napoli ve İspanya Pa­
padan Cezvitleri ilga etmesini talebettiler. Bun­
dan birkaç gün sonra XIII. Clement öldü. Müt­
tefikler ona tamamiyle hükümleri aitında bu­
lunacak bir halef teminiyle meşgul oldular.
Choiseul : l(<Eğer Papa, XIII. Clement'in pren­
siplerini takibederse, devletler Mukaddes
Pederin iyi niyetinden istedikleri şeyi kuvvetle
yapacaklardır.» diye yazıyordu1• Ganganelli,
Cezvitleri ilga etmeği vadetti ve XIII. Clement
ismi altında Papa oldu. Bunun üzerine işi sü­
rüncemede bırakmaya çalıştı ; dört seneden
'.:azla bir müddet çabaladı ; fakat müttefikler
gevşemediler ve teminat bahsinde hiçbir mü­
saadekarlıkta bulunmadılar. D' Aiguillon 11
ocak 1773 de : '<<Kıral bu mülkü2 ancak Bour­
bon hanedanı müteveffa papanın Enfanta kar­
şı hareketlerinden gayrı memnun olduğundan
ele geçirdi ve Cezvitler işinde Papa kendisini
memnun edinceye kadar geri vermemesini
İspanya Kıralının rica etmiş bulunmasından
dolayı orasını muhafaza etti. İspanya Kıralı
ı Fransanın Roma büyükelçisi Bernis'e, 9 ma­
yıs 1769 da. Masson, s. 119.
2 Avignon·u.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTlLALl 10'7

istediğini elde eder etmez, kıral Avignon'u


iade edecektir.» diye yazıyordu. XV. Louis'nin
Romadaki büyükelçisi kardinal de Bernis te,
17 şubatta cevap veriyordu : '«Esasen de, doğru
yoldan uzaklaştığı takdirde Roma hükümetini
bu · yola sokmak üzere elde daima emin bir
vasıta bulundurmak Fransa için pek siyasi bir
harekettir. Avignon istendiği zaman alınır ve
bu kolaylık bu memleket üzerinde daima mü­
essir olacaktır.» Napoli aynı hareket tarzını
takibettiğinden, Benevent'in iadesi de Avig­
non'un iadesi gibi Cezvitlerin ilgasına bağlıydı.
Fapa mağlup düştü, Cezvitler ilga edildiler ve
Mukaddes Makam mülklerine yeniden sa­
hiboldu1.
Fakat ihtiyar Avrupanın septildiği ile
Hıristiyan cumhuriyetinin anarşisinin tam bir
şekilde meydana çıkması için, bu garip İsa
t arikati işini nihayetine kadar takibetmek la­
zımdır. Katolik hükümetler Cezvitleri sürer ve
bu suretle papanın otoritesine tecavüz eder­
lerken, dinsizlerle muteziller sürgün tarikati
kabul eder ve Mukaddes - Makamdan daha zi­
yade papalığa hadim kalmak davasını gütmü,ş

ı XIV. Clement'ın seçimi, mayıs 1769. - Cez­


vitlerin ilgası, temmuz 1773. - Avignon ile Kontlu­
ğun iadesi, aralık .1773. - Her iki iş, Avignon'un geri
verilmesiyle Cezvitlerin kovulmaları arasındaki mü­
nasebet hakkında Masson'un evvelce zikredilmiş ese­
rind€n bilhassa 167., 184., 214. ve 219. sahifelere
bakın.
108 AVRUPA VE FRANSIZ JHTlLALl

olurlar. Frederic Roma dinine mensup tebası


için öğretmene muhtaçtı ; bunları ucuza elde
etmek için fırsat iyi idi ve bu fırsattan istifade
etti. Ligne prensine : '<<Biraderlerim Katolik,
pek Hıristiyan, pek sadık ve apostolik kırallar
kendilerini kovdukları için ben, pek imansı:r;,
elimden gelen miktarını topluyorum.» diyor­
du 1 . Kendilerinden korkmuyordu : Protestan
nüfusu arasına yayılmış ve yanlarında Prusya
memurları, itaat etmeleri icabederdi. Vol­
taire'e : -«Biliyorum ki fesatlara girmiş ve bir­
takım işlere karışmışlar ; fakat bu hükümetin
kabahatidir ; buna niçin müsaade etmiş ?» diye
yazıyordu. Ağır olan şartlar bildirdi ve Cez­
vitler bunları kabul zorunda kaldılar. Büyük
Katerina Frederic'in verdiği misali taklidetti
ve kendisi gibi bundan faydalandı:?. Katolik
hükümetlere karşı o kadar çetin hareket etmiş
olan babalar, mütezilden ziyade kayıtı::ız olan
bu iki müstebidin elinde pek dikkatli ve pek
hürmetkar oldular3• Ortodoks çariçe ile Luter-

ı Ligne prensi, Hatırat, II. Frederic hakkında,


39.
2 Bernis 1 aralık 1771 de Romadan : «Cezvit­
leri himaye e tmekle Prusya Kıralı ile Rusya Fran­
sanın ve İ mparatoriçe Kıraliçenin topraklarından
altı ile yedi bin hafiye kazanmışlardır ve bunlar
kendilerine ücret alsalar yapmıyacakları derecede
hizmet edeceklerdir.» diye yazıyordu. -- Masson.
anılmış eser, s. 246, 329.
3 Rusya tarih kurumu yayımları'nın IX. cildin­
d� Katerina'nın 1780 de grandük Paul'.a mek t up larına
AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LAL1 109

ven kırala itaati, ilhak edilmiş Lehlilere bil­


has�a vaazettiler.
'
ıBu tafsilatı topluyor ve eğer eski rejimin
sonu\nda inanılmaz ve riayet edilmiş adetlere
de nll uhalif bir şey varsa, bunun hakların
müdafaası için devletler hukukuna dayanır
bir ittifak olduğu hükmüne varıyorum. Fre­
deric : ı<<Haçlı seferler için vaıza kalkışacak bir
papa yirmi soytarı bulamazdı.» derdi. 1789 dan
önce bir Mukaddes İttifak hakiki bir tarih
paradoksudur. Eski Avrupa bundan acizdi ve
kendine bunu öğretmek için Fransız ihtilali
lazım geldi.

XI

Diplomasi, siyasi örf ve ahlakın ifadesi­


dir. Eski rejim diplomatları, Avrupanın en
parlak cemiyetinde çok hoş, çok ince bir grup
teşkil ederler. Fakat burada zeka, şekiller ve
lisan bahis mevzuu değildir : asıl bilinmesf ge­
reken şey esastır ; bu diplomasinin ihtilal va-

bakın. Kendisine Polotzk"tan yazdıklarında şunlar


vardır: {<Bur.aya gelişimde hiç görmediğim bir şey,
geçit resmi usulünde sıralanmış Cczvitler, Domini­
kenler, Yahudiler gördüm. Bu sonuncular korkunç
:jekilde kirliydiler. Ö tekiler ulvi edalar almak şar­
tiyle karnavaldaydılar.» Uluhiyet yortusu olan ertesi
günü Katerina Cezvitlerin kolejlerini ziyaret etmişti
ve Cezvitler Te Deum terennüm etmişler ve «okun­
muş ekmekle birlikte» üç kere önünden geçmişlerdi.
AVRUPA V·E FRANSIZ iHTiLAL!
110

sıtalarını nasıl olup da hemen hemen hiç ra­


dırgam adıklarını, İhtilal adamlarının da opun
usullerini nasıl olup da bu kadar rahatça ken­
dilerine mal ettiklerini anlamak için asıl tetkiki
gereken şey, görüşler ve hareketlerdir.

Müzakereler bize yüksek ve nazik bJr en.·


trika şeklinde görünmektedir. Bu ince sanatin
esası budur. Devletlerin idaresine ancak men­
faat hakim bulunmaktadır ; fakat menfaat he­
saplarını boşa çıkarmaya veya bozmağa im­
kan vardır. Devlet menfaati hakimdir ; fakat
fiilen hüküm süren ihtiraslardır ve insanlar
bu ihtiraslarla sevk ve idare edilmektedir. Po­
litika başka bir şeyle yaşamamaktadır : bu da
({oğu zaman zillete kadar eğildiği manasına
gelir. ihtiyar Avrupa hiçbir vicdan üzüntüsü
duymamakta ve sahte incelikler göstermeğe
kalkışmamaktadır. Esasen, on sekizinci yüz­
yıl, on yedinci yüzyılda XIV. Louis sarayının
verdiği temaşadan daha rezilane bir temaşa
arz etmemektedir. Bu temaşa ·«en kudretli nazır-
larla en büyük makamları işgal etmiş kimse­
lerin», İngiltere Kıralının, Kıraliçeniıı, büyük·
elçilel'in Kıralın piçlerine dadılık eden ·«O meş­
hur kötürüm Scarron'un çelimsiz dul karısı»
nın önünde tir tir titreyişlerinin» manzarasıdır.
XV. Louis devrinde, Marie Therese madam
de Pompadour'la münasebete girmekte tered-

ı Saint-Simon, Kıyaslama, s. 79, 24, 377.


\ AVRUPA V·B FR.ANSIZ İHTİLAL! 111
\

d �\ etmez. Bir resmi vesika : '«Bu hükümdarın


ka Ü>ini kırala açması onun mahremiyetinde
olm\ıştur.'>> der1 • Fransanın ittifakını elde et­
mek için imparatoriçe kalbini XV. Louis'nin
metresine açmıştı ; ittifaka rağmen ve ona hiç
ehemmiyet vermeden yapılmış olan Lehistan
paylaşmasını tasdik ettirebilmek için, Marie -
Therese birkaç yıl sonra daha fazlasıru yaptı.
Paylaşma hareketi pek kötü bir şeydi, eğilmek
ve pek derin şekilde eğilmek icabetti. Marie -
Therese'in Fransa dauphin'i* ile yeni evlenmiş
bulunan on yedi yaşında bir kızı vardı. Marie -
Therese kendisini la du Barry'yi yumuşatmağa
memur etti. Büyükelçisine : '<<Birtakım zilletler,
hele teklifsiz olmalar istemiyorum, fakat bü­
yük babasına ve efendisine hürmeten ve bizim
için, iki devlet için hasıl olabilecek iyiliği d ü­
şünerek birtakım nezaketler göstermesini isti­
yorum : belki ittifak buna bağlıdır. Böyle bir
harekete karşı kendisine telkin edebilecekleri
bütün doldurma fikirlere rağbet etmiyerek
kızımın bütün cazibelerini bu hususta kullan­
masını temin etmek üzere sizin de, onun da
bütün gayretlerinizi sarf etmenizi bekliyorum.
Onun işliyeceği hayırla o doldurma fikirlerden

ı 'Talimat mecmuas·ı, Avusturya. Choiseul


kontuna talimat, 1759. Bernis'in hatıraları · na bakın.
"' Fransada Kıralın büyük oğluna, o Kıral ol·
madan öldüğü takdirde de onun büyük oğluna veri­
len ve veliaht manasına gelen unvan.
Ç.
hiçbirini kıyaslamak kabil değildir.» diye
zıyordu1 .
1, a­

Hükümdarların e n namuslusu, pek ofu


ve şahsen gayetle iffetli olan bu kadın bu.1tarz
feragatlere mecbur kalırsa, başka tarafl arda
işleri güden septiklerin işleri için çok müsait
bulunan bir manevra alam üzerinde pek b üyük
bir hürriyetle hareket ettikleri anlaşılır. Eğer
Versayda metresler varsa, Petersburgta göz­
deler mevcuttur : onlar aynı adiliklerle elde
edilmektedirler:ı. Esasen her tarafta aynı oyun
oynanmakta, ve bu oyun, hiç değilse niyet ci­
hetinden pek uzağa ve müsamaha hudutların­
dan pek ötelere götürülmektedir. Lehi-stan Kı­
ralının ölümünü istiyen birine, bir ajan 17W
te : '\<Hatta bu olay pek uzak da olmıyabilir.
Buna yakın kılmak için Lehistan Kıralının ze­
ki ve tesirli bir metresi olması kafi gelebilir.))
diye yazıyordu3• Kır.ala bir metres, Kıraliçeye,
İmparatoriçeye, yahut da veliahdin karısı Pren­
ı;,ese bir aşık vermek diplomasinin pek sevdiği
hünerlerden biridir. Pek ciddi bir rol oynamış
ve dünyanın büyük sahnesinde uzun zaman gö­
rünmüş bir şahsiyet vardır ki, bu yola çıkışı

ı 2 temmuz 1772 de Mercy kontuna. Arneth


ve Geffr.oy, Coı-respondance Mercy - Argenteau (Mer­
cy A rgenteau muharebesi), Faris, 1874.
2 Segur"ün Ha tırat'ına .bakın.
3 Vandal, X V. Louis ile Rusyalı Eli1$abelh.• s.
62.
AVRUPA Y.E FRANSIZ 1HT1LAıl 113

sır�sında huzura kabulü ve gizli talimatı şu


me�hur beyitle icmal edilebilir1 :

Nedir emriniz şimdi pekald Efendimiz ?


Bu kadının hoşuna gimıek, aşıl.� ı olmak.

Bütün bu hilelerin aleti ahlakı ifsat etmek­


tir. Paraya zaıf hemen her tarafta mevcuttur.
Bu umumi düşkünlüğün bir güzel istisnasını
Argenson markisi haklı bir gururla gösterir.
'(.:Ahlaksızlık hariciye bürolarına asla sokulma­
"llıştır ; memurlara verilen ücretin azlığı ve
servet yapmak ümidinin azlığı seb�biyle bunu
mucizeye benziyen ve Fransız milletine şeref
veren bir keyfiyet olarak kabul etmek lazım ­
dır2 ·» D'Argenson : '<<Artık her inandınşı para
ile yapmak» metodunun İngiltereden geldiğini
iddia eder. Orada bu metoda pek ziyade ria­
yet edildiği muhakkaktı. Müzakere sanatı hak­
kındaki en eski eserler buna şehadet etmekte­
dir. Münasebet uygun düşünce takdim etmeği
ve hiq değilse kabule mütemayil görünmeği
La Bruyere diplomatın meziyetleri sırasına

ı Brıoglie dukasının Kıralın sırrı eserinde. Bre­


teuil baronunun vazife ile yollanması hikayesini oku­
yun (C. I. s. 386 ) . Keyfiyet o zaman grandüşes bu­
lunan müstakbel II. Katerina·ya taalluk ediyordu ve
tahtta bulunan imparatoriçe Elisabeth nezdinde Che­
tarilie markisinin vaziyetinden ilham almak müm­
kündü.
2 Hatırat, Rathery baskısı. C. IV, 150. ve son­
raki sahifeler.
8
114 AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ

kor : '<<Kendisiyle müzakerelerde bulunduğu


kimseleri alakalandırmayı diplomat bilir... Bu
noktadan ele geçirilmez sanılmasını da iste­
mez, kendinde servete karşı bazı hassasiyetler
gösterir ; ötekilerin en gizli görüşlerini, en de­
rin maksatlarını, son imkanlarını keşfettiren
tekliflere bu sayede muhatap olur ve bunlar­
dan istifadeleri olur.»

On sekizinci yüzyılda diplomatların çoğun­


luğu bu usulleııden sonuna kadar faydalanır ve
işvebazlıkia asla yetinmezler. İşe pek açık şekil­
de girişmektedirler. 1716 da Dubois Stanhope' -
la müzakerede bulunuyordu. Naibe : ı«Kompli­
mana giriştim ve 600,000 frank olarak birden
tesbit ettiğim paraya kadar her şeyi bana söy­
lettiğini görmekten pek büyük bir zevk aldım.
Bütün bu sözleri öfkelenmeden, pek büyük bir
nezaket içinde dinledi.» diye yazıyordu1• Fran­
sız ihtilalinin başlangıcı sırasında, İstanbulda
büyükelçilik eden ve bu büyük buhran esna­
sında Avusturya politikasını idare etmeğe da­
vet edilecek olan Thugut, 1768 den beri Fransa
Kıralından bir tahsisat almaktaydı2• Bu daimi
ticaretten ayrıca, muayyen tarihlerde açılan
büyük pazarlar vardır : İsveç diyetleri ve Le-

ı Aubertin, l'esp1·it public au dix huitieme


siecle (On sekizinci yiizyılda efkarı umumiye) .
2 Reınıe Historique ( Tarihi mecmua) 'in XVII.
c. inin 37. s. inde L'Autı·iche et le comite dı; s!!lut
public (Avrupa ve umumi selamet komitesi) isimli
makaleye bakın.
histan diyetleri. 1763 1766 daki İsveç
te ve
diyetlerinin biri Fransaya 1,400,000 ve diğeri
1,830,000 franga mal oldu1• 1773 de Rus elçisi
Panine Viyanalı ve Berlinli ortaklarına Kan­
tlırma için bir sermaye koymayı ve müşterek
hareketler için '<<bir kasa vücuda getirmeyi»
teklif etti. Fakat en mükemmel pazar, Mukad­
des İmparatorluğun seçim diyetidir. Orada
herkes vermeğe veya almağa hazırdır2• 1741
de, bir Bavyeralıdan bir imparator yapmak
bahis konusu olduğu zaman, Belle - Isle peyi
artırdı ; fakat ihtiyatkar olduğu için ancak rey
verdikten sonra ödedi. İhtiyat boşuna değildi,
zira Avusturyadan 100,000 florin almış bulu­
nan Kolonya elektörü, günah çıkaran papazın­
dan parayı iade etmemek şartiyle sözünde dur­
mamak müsaadesini elde etmişti3• Bu usul,
para seçimlerinde bile tatbik olunmaktaydı.
XIV. Louis'nin bakanlarından biri : ·«Sonuncu­
dan daha kamil ve daha tarafsız bir papa te­
min etmek üzere ellerinde bulunan vasıtalar­
dan hiçbirini kıral unutmamalı ve maharetle
vaitleri, hatta her vasıtadan daha kısa ve da­
ha emin olup Roma sarayında uzun zamandan
beri mutat bulunan parayı kullanmalıdır.» di-

ı Geffroy, Gustave III, c. I, s. 25.


2 On yedinci yüzyıl için bakın : Valfrey, Hu.rmes
de Lionne, c. II, 91. ve sonraki sahifeler. Paris, 1881.
a Tafsilat için bakın : Broglie dukası, II. Fre­
deric ile Marie - Therese, c. I, 284. ve sonraki s. ler;
c. II, 165. ve sonraki s. ler.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALl
116

ye yazıyordu 1 • Hükümetlerin bütçelerinde giz­


li tahsisat ve maaşlar faslı pek mühim bir yer
tutmaktaydı2•
Resmi diplomasinin karışık tertipleri kafi
değilmiş ve sanki bu hile, ifsat ve sahtekarlık
oyununda kendisini iğrendiren birtakım işler
varmış gibi, bu diplomasi örgüleri giriftleşen,
bozulan ve bu asır müzakerelerini çözülemez
bir labirent haline sokan bir gizli diplomasi ile
çift hale getirildi. Kirli işleri takibetmek veya
en az emin müzakereleri hazırlamak üzere, her
vakit gizli ajanlar bulundurulmuştu ; fakat
bunlara hiçbir zaman on sekizinci 0:ısırda oldu­
ğu kadar çok rasgelinmemişti. Mutlak kudre­
tin bol bol tasarrufundan gelmiş bir bezginlik
içinde, hükümdarlar bilmem nasıl bir roman,
fesat ve macera zevkıne tutulmuşlardı. Septik­
likleri o derecede tamdı, emniyetsizlikleri o
kadar derindi, bütün tedbirleri öyle çok kul­
lanmışlardı ki, tekmil dünyadan ve bilhassa
kendi mahremi esrarlarından şüphe edecek
hale gelmiş bulunmaktaydılar. Onları tatmin
için kendilerine esrar içinde, kararlaşmış keli­
melerle ve keşfettiren işaretlerle yaklaşan meç­
hul kimseler lazımdı. Alıştırıcıları ve müritle­
riyle bir nevi diplomasi farmasonluğu vücut

ı XI. Innocent kastediliyord'u. Bakın : Camille


H.ousset, Louvois, c. IV, f. X.
2 Fransa için bakın : Masson, le departemen t
des Affaires etrangeres pendant la RevoluUon ( ih­
tilal esnasında Dışişleri dairesi) I. f. Paris, 1877.
AVRUPA V·E FRANSIZ lHTILALl
117

buldu. Eskiden bir idarei maslahat olan şey,


bir müessese oldu. XV. Louis bu meyli bir ma·
ni derecesine kadar götürmüştür1 ; fakat ha­
kikatte ancak başkalarından daha müfrit dav­
ranmıştır. Avnıpa gizli ajanlarla dolup taşı­
yordu. Rol o derecede hoş görünüyordu ki,
bunu herkes istiyordu. Her tarafta muhabirle­
ri bulunan maliyeciler, kendilerine her kapı
açılan yazı adamları bu ödevlerden gururlanı­
yor ve yan odada olsa bile müzakereci ve dev­
let adamı rolünü oynamaktan onurları için ye­
ni bir zevk buluyorlardı. Voltaire bu rolde pek
muvaffakiyetsiz, Diderot manasız oldu ; Alman
olan ve meslek hakkında bir miktar bilgisi bu­
lunan Grimm, efendilerine hizmetler etti ; hat­
ta, re!3mi diplomatlar arasına kendini kabul
ettirdi. Bütün ihtiraslar bu gizli merdivenden
yükselmeyi sınadılar. Dumouriez diinyaya bu
yoldan atıldı. Gizli diplomasinin sicillerine pek
meşhur isimler de katılmıştır. Bunlar arasında
en meşhurları da, asrın büyük trajedisinde baş
rolü oynıyacakları çok yakın güne intizaren,
Frederic'in 1768 de pek yakına benziyeıı ölü ·
münün kendilerine sırdaş sıfatiyle ve gerilerde
oyuna başlamak fırsatını vermiş bulunduğu
iki adamdır : Talleyrand'ın teklifi üzerine, Mi­
rabeau müşahit sıfatiyle Berline yollandı. Bu,
her ikisinin tecrübe edinmeleri için tertibedili­
vermiş bir prova gibiydi : Mirabeau büyükelçi

ı Broglie dukasının Kıra.ıın sırrı eserine bakın.


AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALi
118

vazifesini ve Viyana muahedelerinin müstak­


bel müzakerecisi in partiobus1 bak0an rollerini
ifa ediyorlardı.

Tiyatronun içlerinde, koridorlarda ve ku­


lislerde maceracılardan geçilmiyordu . Her de­
liği dinliyerek, bütün koridorlara sokularak,
sırların ticaretini yaparak, satın alınacak her
şeyi satmaya, satılık her şeyi satın almağa ha­
zır, hakiki siyaset meyancıları halinde, bunlar
bütün otelleri dolduruyorlardı. Sadık timsali
olduğu Beaumarchais'nin kahramanı gibi '<<bir
şehre kabul edilmiş, öbüründe hapsolunmuş»,
maceracı deffedildiğinden çok kabul olunmak­
taydı. Bu kaçakçılığın hakiki tellalı, bu karışık
borsanın sarrafı, bu gizli ticaretin seyyar sa­
tıcısıydı. Casanova gibi sinik, Cagliostro gibi
bir şarlatan saraylarda bile kendilerini goste­
rirler. Kadın mı erkek mi olduğu kestirilemi­
yen bir maceracı, iki cinsiyetli bir Figaro, Eon
şövalyesi, diplomaside bir mertebeye erışır.
Vaktiyle polis ve zaptiyeler tarafından ardına
düşülmüş, dolandırıcı, hafiye, kalemi satılık,
her sınıfın altına düşmüş, her mesleğin başıbo­
zuğu bir dalavereci ve fesatçının Direct.oire hü­
kumetinden bütün salahiyetleri haiz bulundu­
ğu halde Viyanaya gittiği, kendisini kabul et­
tirip dinlettiği görülecektir. Değeri daha yük-
sek olmıyan, kendisini kullananlardan birinin

ı Latince tabir; burada «resmen bu makamı


haiz bulunmamak üzere» manasına kullanılmıştır.
AVRUPA V·E FRANSIZ İHT1LALl 119

«Soytarılar çiçeği» dediği1 bir Antraiges kon­


tu, ·«muhaceretin ruhu» olur. Aynı. zanaatin
bir başka şövalyesi, Roques de Montgaiilard,
bu muhaceretin kısa bir an başıdır. O zaman
Avrupanın bütün eğri yollarında dolaştıkları
görülen bu entrikacı sürülerini İhtilal dünyaya
getirmedi ; onlar altlarda sürünüyorlardı ; İh­
tilal onları yüze doğru itti ve enkaz ile köpük
arasında kendilerini sahilin üzerine fırlattı.
Herifler harekete geçtiler : zaman müsaitti,
bina altüst olmuştu ve içine ancak toprakaltı
yollardan girilebiliyordu. Bu insanlar bu işe
uyuyorlardı. Kendilerinin eşlerini kullanmağa
alışılmıştı, hatta, fena bir şekilde olsa dahi iç­
lerinden en büyük kısmı tanınmaktaydılar.
Onları kullandılar ve sade İhtilru partisinde,
değil, fakat muhacirler partisinde, hatta eski
saraylarda bu insanların kazandıkları nisbetsiz
ehemmiyet bundan ileri geldi.

Ajanları ele geçirmek, ahlaklarını bozmak


ve kendilerini baştan çıkarmak, bilgi edinmek
için ol dukça tehlikeli ve masraflı vasıtalardı.
Diplomatların esrarını keşfetmek için daha
sade ve daha az masraflı bir çare vardı ; bu,
mektuplarını ele geçirmekti. Siyasi teşkilat
müellifi : ·«Umumi rağbetin müsaade edere
benzediği bu ahlaksızlık o derecede malumdur
ve adidir ki, açılmaz bir şifre kullanarak onun

ı M. d'Avaray. Forneron, Histoire des


emigres (Muhacirler tarihi), c. II, s. 78. Paris, 1884.
AVRU,PA VE FRANSIZ İHTILAIJ
ııe

tesirlerini önlemek çaresi hemen her tarafta


bulunmuştur.» der1• Fakat anahtar satın alınır
ve neticesinde sırrını belli etmiyen bir kombi­
ııezon, hiç değilse o tarihte, yoktur. Karanlık
oda bir devlet müessesesidir ; dedikleri gibi sır
hildirenler daimi bir haber alma kaynağıdır­
lar. Bazı ajanlar mektupları açmak, okumak
ve tekrar kapamak sanatinde üstat olmuşlar­
dı. Paris ajanları pek maharetli sayılmaktay­
dılar� ; Viyanadakiler onlardan hiç de aşağı

C. II, 11. III, § 13. Mektuplan şifrelemek, şif­


relerini açmak, zarfları belli olmamak şartiyle .aç­
mak ve kapamak hakkında : Correspondance, espions,
relation avec le bureau de postes (Muhabere, hafi­
yeler, posta bürosu ile münasebet), f. X. § 18. Mes­
leğe tamamen vakıf bir adam sıfatiyle Bielfeld bu
i§ten basetmektedir.
2 1794 mart ayında eski bir karanlık oda me­
m u ru umumi selamet kı0mitesine bu müessesenin fa­
idesini ispata mahsus bir layiha verdi. Bu müessese
hakkında yaptığı tasvir, hatların şişkinliği ve renk­
lerin mül1rit şekilde mübalağalı olmalarma rağmen
enteresandır: «Fransada İhtilalden evvel bir umumi
nezaret müessesesi mevcuttu ve İngiltere ile başlıca
Avrupa devletlerinde de böyle müesseseler vardı . İyi
idare edildiği takdirde lıöyle bir . müessesf' hükümetin
tiızginlerini tutanlar için pusula hizmeti görmek
mevkiindedir, ve sağladığı faidelerin ehemmiyet de-
recesi usulün tatbik edildiği muhtelif imparatorluk­
ların coğrafi vaziyetleri ve bu işte kullanılan kimse­
ıerin kabiliyetleriyle ımütenasiptir. İlk cihet husu­
sunda Fransa mevkii en muvafık olanıdır, çünkii Av­
rupanın en önemli muhabereleri arazisinden geçmek­
tedir, ikinci cihete gelince, siyasi hiyerogliflerin keşfi
AVRUPA VE FRANSIZ JHTJLALt
121

değillerdi Sade Fransa büyükelçiliğinin şifre­


�.ine değil, fakat XV. Louis'nin gizli muhabere
şifresine sahip bulunuyorlardı. Dışişleri bakanı
d'Aiguillon Kıralın, Viyana sarayı için uzun
��amandan beri bir sır teşkil etmiyen Sırrına
bu dolaşık yoldan vakıf oldu. O zaman bu sa­
ray nezdinde elçi bulunan Kardinal de Rohan,
karanlık oda ajanlarından birini satın almıştı,
ve bu ajanın kendisine bildirdiği kıymetli ve­
sikalar arasında Broglie Kontunun büyükelçi
ile dışişleri bakanlarının malumatları olmadan

hakkındaki mücerret buluşlar o derecede ileriye gö­


türülmüşlerdi ki, bu imkana öteki devletler hala
inanmamaktadırlar. Posta sırları ism i altında tanı­
ııan bahis mevzuu ımüessese, bu s u retle hakiki h e ­
defin i halktan gizliyordu. Devlet meseleleri onun
başlıca işi bulunduğu halde, kendisinin sadece bir
polis tahkik işi olduğu sanılıyordu. Mührün vaziye­
tini değiştirmeden mektupları fevkalade bir süratle
açıp k a pamak için öyle bir mihaniki usul mevcuttu
ki, vardıkları yerlerde bunların muayene edilmiş ,bu­
lundukları fark edilmiyordu.» F�na tertip ı0lunmuş
r:: i freler karışıklıklarından anlaşılıyorlardi . Frederic
kendi şi fresiyle pek mağrurdu : Pariste onu açmaya
muvaffak olmuşlardı. «Postaıar sı rrı ' na alınan me­
mura aşağı yukarı şöyle söylenirdi : «- Büyük bir
emniyet gerektiren bir işe alınmış bulunuyorsunuz ;
kafi aylığa sahipsiniz ve buna daima snhibolacaksı­
nız; fakat bu vazifeyi insanın canı isteyince terk
edemiyeceğini ve eğer lüzum üzerine yah u t herhangi
bir sebeple, yaş veya hastalıktan dolayı mecbur
kalmadan onu terk ederseniz tekaütlük yerinizin
Bastille olacağını unutmayınız:» Dişişleri Ar.şivleri.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALl
122

büyükelçiliğin katiplerinden birine yolladığı


mektuplar vardı1 •
«Ele geçirilmelerderu> kurtulmak için an­
cak bir vasıta mevcuttu ; bu, mektupları emin,
cesur ve gayretli kuryelere tevdi etmekti ;
halbuki bu da pek emin olmıyan bir çareydi.
1788 de Montmorin Kontu ltalyadaki bir Fran­
sız ajanına : '«Mektuplarınızı, hatta İspanyol
kuryelerine teslim ettiklerinizi itina ile şifrele­
meği ihmal etmeyiniz. Başka kazalardan sarfı­
nazar, İspanyol kuryeleri emsali vaki olmuş
bulun<luğu gibi kaldırılabilirler.» diye yazıyor­
du2. Misaller klasikti. 1685 haziranında tmpa-
ı Bakın : Kı;:alın sırrı, c. II, s. 371, 517. ve mü­
teakip s. ler. - Boutaric, Correspondance scrrôte
de Louis XV (XV. Louis'nin gizli muhaberesi), Faris.
1880, c. I, s. 188 ve c. II, s. 378. - ll'lemoires de
l'abbe GfJorgel (Rahip Georgel'in hatıraları), Paris,
1817, c. I. - Arneth ile Geffroy, Corresponda.nce de
Mercy (Mercy'nin mıı.haberesi), c. I, s. 81, 100. -
Napolide Avusturya elçisi Thugut 1788 de Kıra­
liçeye Türklerle yapılan harble alakalı başlıca dev­
letlerin şifrelerini bildiğini söyliyerek bir karanlık
oda kurnnayı kendisine teklif etti. Talleyrand
baronu, Precis de mes conversations avec la reine,
relativement d M. de Thugut (M. de Thugut haklcm­
da Kıraliçe ile konu�ma larımın huMsası) . Nisan 1788,
Dışişleri.
2 Montmorin'den Napol i işgüderi Cacault'ya
23 eylı11 1788 de. Cacault 13 ekimde : «Almakta bu­
lunduğum ihtiyat tedbirlerinin şiddetine emniyet bu­
yurun Efendimiz ; şifrem bir kasa içiı'lde ve şifrele"
rin anahtarı kilit altındadır. Nereye kadar gidilebi­
leceğini de biliyorum.» diye mukabele etti.
AVRUPA VE FR,ANSIZ 1HT1LAL1
123

ratorun İspanyadan gelen bir kuryesinin Al·


zastan geçeceğini öğrenen Louvois, Strazburg­
ta kumanda etmekte bulunan M. de Montclar'a
·<'Bugünkü şartlar sebebiyle bu kuryeyi soyup
mektuplarım almayı Sa Majeste mühim say­
maktadır. Bu sebeple, Saverne'le Strazburg
arasındaki posta yoluna yakın bir köye kur­
yeyi sayabilecek ve para aramak bahanesiyle
gerek üzerini gerek at takımlarını en büyük
itina ile arıyacak üç yahut dört emin adamın
yerleştirilmelerini emretmekteclir.)) diye yaz­
dı 1• Kurye karşı geldiği takdirde bu işte ha­
yatını bırakabilirdi. Gerçek haydutların bir
tecavüzüne daha iyi ihtimal verdirmek için,
icabında bu hayat alınırdı da. Akıllı Bielfeld :
1«Bu ağır meslek için ancak sağlam ve sada­
katleri muhakkak adamlar seçmelidir.» der2•
Kuryeler ehemmiyetsiz kimselerdi ; bir iz
bırakmadan kaybolurlardı : yolların eşkiya ile
dolu olduklarını herkes biliyordu ve bunları
yok etmekten zabıtalarının aciz bulunduğunu
bütün hükümetler teslim etmekteydiler. Bizzat
büyükelçileri tevkif etmek ve soymak daha
cüretli ve güçtü ; bununla beraber, devletler
hukukunun meşhur kefaletine rağmen bu ya­
pıldı. Emsal haklı değilse bile meşhurdu. 1793
te Maret ile Semonville'in kaldırılmaları, on
yedinci yüzyılda aynı yerde ve eş şartlar için�
ı Camille Rousset, Louvıois, c. III, s. :no.
2 Teşkilat, c. II, f. II, § 25.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLAU
124

de yapılmış bir suikastin tekrarından ibaret


kalı.lı. Süleyman'ın sar.ayına gitmek üzere Mi­
lano bölgesinden geçen Fransız elçileri, kağıt­
larını ele geçirmek istiyen imparatorluk valisi­
nin emriyle orada katledilmişlerdi. 1799 daki
Rastadt suik0astının da vakıa daha az eski, fa­
kat aynı derecede yüksek menşeli emsali var­
dı. 1674 teki Kolonya kongresi esnasında Lou­
vois Estrades Kontuna şunları yazmıştı1 : -<<İm­
paratorun murahhası M. de Lisola'mn Kolon­
yaya dönmek üzere Liyejden gideceği kuvvetle
tahmin edilmektedir. Kendisini ele geçirmek
büyük bfr faide teşkil edeceği, hatta kendisi
yahut onunla birlikte bulunanlar nefislerini
müdafaa ettikleri takdirde kendisini öldürmek­
te de büyük bir mahzur olmıyacağı, çünkü pek
küstahça konuşan bir adam olup sahip bulun­
duğu bütün mahareti müthiş bir inatla Fransa
aleyhinde kullandığı cihetle, avdetinde bu pro­
jeyi gerçekleştirebilirseniz Sa Majesteyi ne de­
recede memnun etmiş olacağınızı tahmin ede­
mezsiniz.» Lisola tehlikeden kurtulmağa mu­
vaffak oldu ; fakat bu tarzda hareket etmek,
o derecede itiyat haline girmişti ki, bir ay
sonra imparatorun askerleri Kolonya elektö­
rünün elçisi ve XIV. Louis'nin adamı bulunan
Fürstenberg prensini ele geçirip Viyanaya gö-
türdüler ; Prens sulha kadar orada kaldı.
On sekizinci yüzyıl, geleneği devam ettir-

ı Camille Rousset, Louvois, c. il, s. 2.


AVRUPA VE FR,ANSIZ İHTİLAL!
125

mekten ve adet teşkil eden suiistimalleri ge­


liştirmekten başka bir şey yapmadı. '<<Ele ge­
c)rerek araştırma» usulünü Frederic son had­
dine kadar götürdü. 1756 da kendisine karşı
bir fesat tertibedildiğinden ve delilinin Drestte
bulunmasından şüphe ederek, bu şehri harb
ilanı olmadan işgal etti ve devlet arşivlerine
elkoydu. Ders kaybedilmedi' ve bu etüdlerin
devamınca bunun tatbikına birçok defalar
rasgelinecektir. Enghien dukasının tarafsız
araziden kaldırılması, kısa muhakemesi, gizli
idamı, hakikatte katlin takibettiği baskın :
Romanın işgali, Papanın tevkifi, Vatikan ar­
şivlerinin ele geçirilmesi serinin son safhasını
teşkil eder.

xıı

Bu suretle tatbik edilen barış devamsız


ve emniyetsizdir ; harb de feci bir şeydir. Bu­
nunla beraber, ne kadar müfrit ve barbar gö­
rünürse görünsün, barışa tercih edilir : çünkü
daha açıktır ve hiç değ·ilse kuvvetin hakimiye­
tinden ibaret olan gayesine bağlı kalır. Şöval­
yelik örf ve ahlakından gelen bir asaleti mu­
hafaza eder. Hakim kıldığı hak, k uvvetlinin
hakkı olduğuna göre kaba ve aşağı bir hak
ise de kullandığı vasıtalar onu çok yükseltmek­
tedir. Harb, insanın nefsini muktedir hissetti­
ği en yüksek faziletleri ister. Şeref onun büyük
dayanağıdır ; bütün kılıç taşıyanlar arasında,
126 AVRUPA YE FR,ANSIZ lHTILAI.l

birbirleriyle en şiddetli savaşlara tutuştukları


zamanlarda bile birbirlerine değer verdiren bir
nevi t:ıilah kardeşliği kurulur. Eski Avrupa ve
bilhassa Fransız cemiyeti bize en çok bu man­
zarasiyle büyük görünür. Nihayet, askerlik
bütün Avrupa memleketlerinde, aynı kaideleri
olan bir meslektir ve mesleklerin en asilidir.
Harbler katiyen ırk ihtilafları değildir ; şid­
detli olurlar, fakat millet mücadelelerindeki çe­
tinlik onlarda yoktur. Birçok subayların tama­
nıiyle dürüst bir şekilde ve en hafif bir tenkid
ve şüpheyi davet etmeksizin bir devletin hiz..
metinden öbürününkine geçtikleri görülür. Bu
sayede kurmaylar arasında, harbin yırtıcılığı­
nı bir nispet dahilinde gideren son derece na­
zikane münasebetler kurulur ; bununla beraber,
bu nispet dardır. Harb, insanın süründüğü ari­
yet cilayı sıyırır, onu bütün çıplaklığıyle or­
taya koyar, bütün kusurlarını meydana çıka­
rır, bütün ayıplarını açığa vurdurur, bütün
ihtiraslarını şahlandırır. Bu esnada nefse ha­
kimiyeti muhafaza etmek için pek derin bir
kültür, pek eski bir medeniyetin içten içe baki
kalmış gayreti lazımdır. Pek ince bir zarafetin
dış görünüşüne rağmen, on sekizinci yüzyıl
adamları haşin ve hiddetli kalmışlardır. Ekse­
risi ·«İnsanlık» hakkında zarafetle konuşurlar,
pek azı insanidirler. ·«Hassasiyet» sadece bir
moda işidir ; pudralanırlar, süslenirler : esasın­
da geçen asır ahlakının bütün haşinliklerini
muhafaza ederler. Başka türlü olsaydı, İhtilal
AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LAI.l 127

harblerinin ııe kahramanlığım, ne de şiddetini


anlamak mümkün olmazdı. Bu şiddet, cumhu­
riyetin savaş meydanlarına fırlattığı, kendi
kendine peyda olmuş kuvvetlere münhasır de­
ğildir : zadegan dan vücuda gelmiş muhacirler
ordusunda ve müttefiklerin muntazam ordu­
larında dahi aynı nispette mevcuttur. Mücade­
lenin Brunşvik dukasının beyannamesiyle baş­
lamış bulunduğunu unutmamak lazımdır : bu
beyanname, eski rejim zamanındaki harb ka­
nunundan başka bir şey değildir.
On yedinci yüzyıl harblerinin tarihi Callot
ile Romain de Hooge'un ofortlarınm korkunç
bir tefsirinden ibarettir. Askerler bize haşin,
c.rdular karışık ve disiplinsiz görünürler. Hü­
küm süren usul merhametsizdir. Harbin harbi
beslemesi lazımdır. Hiçbir şey kalmayıncaya
kadar müsadere edilir ; bütün hazineler, hatta
kilisenin hazineleri müsadere olunur1• İşgal
edilmiş olanın ödiyebileceği müddetle işgal
eden onu soyar. Bu sadece orduyu beslemek

ı «Bunlar lüzumsuz ve ekseriye t itibariyle


düşmanlarımıza pek bağlı kimseler olduklarından,
kendilerinden alınması mümkün şeylerin azamisini
a lmalı, bu suretle de düşmanlıklarına rağmen onla­
rın Kırala hizmet etmelerini temin etmelidir.» Lou­
vois Charuel'e 23 eylCıl 1667 de. Camille Rousset,
Louvois, c. I, 120. - 1742 de, Prag muhasarası sıra­
sında Broglie kilise ve anıtlarda bulunan kıyımetli
-::şyayı ele geçırmek istemişti; kendisini bundan
Belle - Isle vazgeçirdi. - Broglie dukası, il. Frede­
. rıc"le XV. Louis, I, s. 60. Paris, 1885.
AVRUPA V·E FRANSIZ 1HT1LAU
128

ıçın bir vasıta değil, fakat hazineyi beslemek


ve gelecekteki harblere imkan sağlamak için
bir vasıtadır. Harp gelirleri zaman maliyecile­
rinin emin kaynaklarından biridir. Yağmayı,
ırza tecavüzü, yangını ilave edin1• Harb yükü
işgal altındaki memleket üzerine düşer ve onu
ezer. Tehlikeli bilinen yahut sadece şüpheli sa­
yılan ahali sürülür1• ötekilere korku gelir ve
yalnız mallarını değil, fakat şahıslarını, karı­
larının ve kızlarının şerefini tehdideden tehli­
keden kurtulmak üzere göçerler. Bunun üzeri­
ne mevcut olmıyanlara bir vergi konur, sonra
bunu ödemiyenlerin evleri yıkılır2• Yangın,
ödemeleri hızlandırmak hususunda klasik bir
usuldür. Luxembourg 1672 de : '<<Bizi buna
mecbur edecek kadar ahmak olanları bir gün

Camille Rousset'nin eserinin c. V. 1672 de


Felemenk harbi tarihi faslına ve bilhıı.ssa 392. ve
.sonraki sahifelere bakın. Pek değerli tarihçi der ki :
«Otuz yıl harbinden beri muhariplerin hareket saha­
ları olan memleketlerin durumları büsbütün acına­
cak bir hal almıştı. Çünkü bir nevi devletler hukuku
zulümleri menetmek üzere değil, fakat bunları bir­
takım nizaımlara tabi kılarak adeta kanun haline
sokmak üzere umumca kabul ediLmiş bulunuyordu.»
2 «Kıral, Nansiden ve münasip göreceği diğer
şehir!P.rden Sa Majeste için şüpheli olduklarına hük­
medeceği bütün şahısları kovarak M. lö prensin Lo­
reni emniyet altına almasını istemektedir.>; Richelieu,
Hatırat, 1635 yılı. Mektuplar, c. VI, s. 730, 24 nisan
1635.
AvRUPA V·E FRANSIZ lHTlLAU
1%9

bırakıp bir gün yakmakta gösterdiğimiz inti­


zam hiçbir ateş nöbetinde görülmemiştir.» di­
ye yazar. P.alatin elektör bu işi değil, fakat sui­
istimali protesto eder. Turenne'e : �ıBana öyle
geliyor ki, ateş nihayet vergiyi reddeden yer­
lere konur.» diye yazmıştır1• Evler dahi yakı­
lır ve kuvvetler üzerine silah çeken köylerin
ahalisi asılır. 25 temmuz 1792 tarihli beyan­
name der ki : '<<Emperyal ve Ruvayal Majeste­
lerin kuvvetlerine karşı kendilerini müdafaa
etmeğe ve onlara karşı gerek açık yerlerden
ve gerek evlerinin pencere, kapı ve deliklerin­
den silah çekmeğe cüret edecek olanlar harb
kanununun şartlarına göre cezalandırılacaklar­
dır, evleri de :»�!nlacak yahut yakılacaktır�.»
Louvoiı:; bu kanlı eserlerin merhamet bil­
mez yapıcısı olmuştur ; fakat hiçbir şeyi ica­
detmiş değildir : Kökleşmiş adetleri bir bakıma
nizamlamaktan ve muasırlarının karışık bir
şekilde tatbik etmekte bulundukları usulleri
metodla tatbik etmekten başka bir şey yap­
mamıştır. Platinat münasebetiyle : '((İster ken­
dilerini asmak, ister köylerini yakmak sure­
tiyle bu milletleri mutlaka akıllandırmak la­
zımdır.» diye yazar. Almanlar pek şiddetli bir

ı <<Gitmiş kimselerin evlerine gün başına mu­


ayyen bir vergi koyıın a k ve bu vergi ödenmediği
takdirde onlan yıkmakla işe başlamak münasiptir.»
Louvois"dan kahya Robert'e, ekim 1673 te. Camille
Rousset, Louvois, c. I, s. 484.
2 Aynı eser, c. 1, s. 393; c. il, s. 73.
9
AVRUPA VE FR.ANSIZ lHTh.ALl
130

mukavemetle mukabele ederler ; şiddet husu­


sWlda müsabakaya girişilir ; karşı koymalar­
daki zalimlik hırsları büsbütün alevlendirir.
Louvois : ·«Eğ·er dürüst bir harb yapmazlarsa
insaniyete düşmanlıkta Almanları geçmek ge­
rektir.» diye bağırır. Almanlar Fransızle.rın
yamyam olduklarını söylerler ; Fransızlar Al­
manların ancak yüzlerini, çehrelerini insani
bulurlar. XIV. Louis kendi mülkünde yakılmış
bir eve karşı elli ev yaktırır ; mülklerinde yak­
tırılmış bir eve karşı Almanlar ikj Fransız
esirini kurşWla dizdirirler1• Eğer bir kale mu­
taddan fazla bir zaman dayanırsa, garnizon
küreğe atılmakla tehdidedilir. Eğer orada mu­
hacirler veya asi tebalar bulunursa, bu kimse­
ler hapsedilirler ; sonra, şayet sayJları azsa,
asılırlar, aksi takdirde kurşun yağmuruna
tutulurlar ve sağ kalanlar Kıral için kürek
çekmeğe giderler2• Conde prensi 1673 te Lou-

Camille Rousset, Louvois, c. IV, s. 394, 183,


239; c. III, s. 238, 380.
2 «Sa Majeste M. de Lorraine'in kalelerinin
iyi tahkim edilmemiş olduklarını, hiçbir yardım gö­
rcmiyeceklerini ve bu sebeple onları müdafaa et­
mekte bulunanların hakiki bir küstahlık işleımekte
olduklarını düşünerek, esir alınışlarını takibeden on
beş gün içinde kendilerini yüzer ekü ile azat ettir­
mezlerse, mevkiin müdafaasına iştirak ettikleri sıra­
da ele geçmiş her Loren süvari, asker, milis ve fer­
d'inin kadırgalarda kürek çeknıeğe yollanmalarını,
Fransız olanlara gelince, eğer sayılan çok değilse
asılmalarını, aksi takdirde öldürülmelerini ve faz-
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
131

vois'ya : ·«Bu milletlerin zihniyetlerini geçen


asırdan tamamiyle farklı bulduğumu söylemek­
ten kendimi menedemem ; hepsi nevmitliğe
düşmüş bir haldedir.» diye yazıyordu1• 1793
ten itibaren haşin birer asker olmıyan general­
lerin, mütaassıp olmıyan bütün komiserlerin
hazin ve yeknasak nakaratları bu olacaktır.
Aynı şikayetler ecnebi asker ve diplomatları­
nın muhaberelerinde bulunacaktır. Louvois'nın
harb nizamını ecnebiler Fransaya ve ihtilalci�
ler ecnebi memleketlerine tatbik edecekler­
dir.
On sekizinci yüzyıl insanları harbi bu şe�
kilde anladılar ve yaptılar. Bakanlığı sırasında
d' Argenson pek çok şikayet aldı ve bundan
müteessir oldu. Kendisine ·«harble merhametin
bir arada yürümediği» cevabı verildi1 . Doğru
söyleniyordu. O zamanın harbleri orduların di­
siplinsizliğiyle, galiplerin topladıkları ağır ver­
gilerle, birçok şefin haya verici servetleriyle
meşhurdur. Ordular '«böğürlerine asılmış» ve
yağmalariyle yaşıyan ·«bir sürü tufeyliyi» art­
larından sürüklemektedirler ; bunlar, subaylar­
la erlerin ganimeti satıp harcamağa gittikleri
!asının kürek çekmeğe yollanılınalarını ; Lorenli su·
baylaca ve zadegana gelince, hapsedilmelerini ve
zadegana karşı bir saygı eseri o1mak üzere malları­
nın miktarına göre azat vergisine tabi kılınmalarını,
vermedikleri takdirde de evlerinin yıkılmasını ten­
sip buyurmuşlardır.» Louvois'dan Crequi'ye, eylül
1670. Camille Rousset, Louvois, c. I, s. 300.
ı Hatırat, c. IV, s. 403.
AVRUPA VE FR,A.ı.'JSIZ İHTİLAL!
132

seyyar mahalleler teşkil ederler1• Sömürüp ko­


kuttukları memlekette ağır ağır ilerliyen ha­
rabedici kervanlardırlar ; zaferde kösteklenir,
ağırlık olur, yayılırlar, felakette yıkılırlar. Fre­
deric'in 1741 de Moravyadan geçişinden sonra
bir muasır : (<Gotlardan beri bu şekilde harb
yapılışı görülmemişti.» diye yazar2• 1744 te
Avusturyalılar Loren hududuna kadar ilerler
ve ahaliye itaat etmek emri verirler ; mukave­
met edenlere gelince, kendileri ·«burun ve ku­
l.aklarını bizzat kesmeğe mecbur edildikten son­
ra» asılacaklardıra. Yedi yıl harbi dehşet ba­
kımından bütün ep; clkilerl geçmiştir. Saint
Germain kontu 1757 de : •«Etraftan otuz fer­
sahlık mesafede memleket yangına uğramış
gibi yağına edilmiş ve harabolmuştur.» diye
yazar. Başka bir şahit : ·«Etrafımız asılmış in­
fan cesetleriyle çevrilidir ve evlerinin yağma
edilmesine muhalefet ettikleri takdirde kadın­
liırla çocuklar da asılmaktadırlar.» diye nak­
leder4. Frederic esirleri ordusuna alır, bu onlar
için gene bir lfıtuftur : yoksa, Crefeld'de olduğu
gföi mukavemeti bırakan herkesi kılıçtan ge-

Camille Rousset, le Cornte de Gisors (Gisors


Kontu ) . Faris, 1868.
2 Broglie dukası, il. Fr6deric ile Marie - The­
rese.. c. II, s. 210.
3
Voltaire, Siecle de Loııis XV (XV. Louis asrı ) ;
XI. fasıl.
4 Grimm. Bakı n : Sainte Beuve, Pazartesi
R. onu�maları, c. VII. Grimm ımakalesi.
AVRUPA V·E FRANSIZ İHTIL.Ut 133

�:irirler. Ruslarla Prusyalılar arasında inat


müthiştir. Ruslar 1757 de Memel'i işgal eder­
ler, garnizonu toplarlar, burjuvaları sürerler.
«Hunların istilalarından beri buna benzer bir
şey görülmemişti ; burunlariyle kulakları ke­
sildikten sonra ahaliyi soyuyorlardı, bacakla­
rım ve kalblerini koparıyorlardı1 • Prusyalılar
intikamlarını ertesi yıl Custrine'de aldılar. Fre­
deric : ·«Ruslar, askerler kendilerine aman ver­
medikleri için iki bin esir ve açıkta en az or�
beş bin adam bıraktılar.» diye hikaye eder.
1788 de prens Potemkine Türk Oçakof şehrini
altı aydan beri muhasara etmekteydi. Prens
tavırları mükemmel bir saray adamiydi. Ede­
biyata mensupluk ve incelik iddiaları beslerdi.
Bir Rus şöyle yazar2 : •«İhtirasım tahrik etme­
ğe muktedir mali bulunan bütün insanları öl­
dürürken Rousseau'nun Heloise'unu tercüme
ile meşgul olan askeri filozofumuzun yanında
İspanyolların yeni dünyada ve İngilizlerin Hin­
distandaki zalimlikleri hiçbir şey değildir.}'>
16 aralık ayında hücuma geçildi3• Mevkii mü­
dafaa etmekte bulunan yirmi bin 1'ürkten on

Hermann, Geschicte des russichen S ta.ates


(Rus h ükümeti tarih i ) . Gotha, 1832 1866, c. V, s.
142.
Rostopdhine, Muhaberat. Moskova, 1876.
3 Hermann, zikredilmiş eser, c. VI, s. 178.
Zinkeisen, Geschichte des osmanischen Reiches (Os­
manlı imparatorlui/u tarihi), c. VI, s. 658. Gotha,
1859 - 1863. - Segur, Hatırat, c. 111, s. 442.
AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LALI
134

bini öldürüldü. Şehir yağma edildi, yağma üç


gün sürdü, ahalinin altı binden fazlası k,atle­
dildi. Segur : '<<Rus askerlerinin hırsları o dere­
cede idi ki, bir gizli yere, bir bodruma saklan­
mış Türk çocukları buldukları zaman onları
havaya fırlatırlar, süngülerinin ucuna düşü­
rürler ve : << - Hiç değilse bunlar Hıristiyan­
lara hiçbir :Oenalık yapmıyacaklar h> diye bağı­
rırlardı.» diye hikaye eder.
Sade geçilecek yolun emniyetini sağlamak
için değil, fakat arkada birakılan kuvvetlerin
emniyeti için de rehineler alınır. 1742 de Prag-
dan ayrıldığı sırada, Belle Isle, dördü zade­
gandan, dördü hukuk mensuplarından ve dör­
dü burjuvaziden on sekiz muteber insan götü­
rür ; bunlar kalede kalan garnizon için teminat
teşkil ederler. Daha ileriye gidilir, kaleler da­
hi müsadere edilir ve aynı sebeple memleketler
de i �gal olunur. 1757 de Choiseul dukası Viya­
nadan : «Fransaya çıkacaklarına ihtimal veri­
len on beş bin İngilizin medeni milletier arasın­
da takibedilen kaidelere zıt en küçük bir ha­
rekette bulunmaları takdirinde Hanovra elek­
törlüğünün zararlara cevap vereceğini ve İn­
gilizler tarafından yakılmış bir Fransız köyü­
nün derhal bir Hanovra şehrinin yanmasını
mucibolacağını, Hanovra elçisine katiyetle bil­
dirmeğe Kaunitz kontu Mösyöyü davet ettim.»
AVRUPA Y.E FR,ANSIZ 1HT1LAU
135.

diye yazmaktaydı1• O tarihte dışişleri bakanı


bulunan Bernis, tedbiri tamamiyle tasvibetti :
·c<Berbat duruma düşmüş bir d�maha bir şey
yapmıyacağımızı sanmak, hakkımızda pek fe­
na bir kanaat beslemektir... İngiltere Kıralının
arazisi ellerimizde bir nevi rehine sayılmalı­
dır.»
Eğer adetİer hakkında ve bilhassa Fran­
sa aleyhindeki ittifakı vücuda getirmiş bulu­
nan devletlerin hareket tarzları hakkında ke­
�in bir fikir elde edilmek istenirse, onların
düşman ve işgal altındaki memleketlerde değil,
fakat işgal etmiş olup muhafaza etmek iste­
dikleri memleketlerde, rehine şeklinde ele ge­
çirmiş bulundukları ve aralarında paylaşacak­
ları Lehistan eyaletlerindeki hareket tarzları­
na bakmak lazımdır�. Rostopchine'in ifadesiy­
le ·«askerden ziyade açık yol haydudu olan»
J�us askerleri, kendileriyle savaştıkları I..ehli­
lerle şiddet hususunda rekabet eder ve az za­
nianda onları geçerler. Her iki tarafça din na­
mına öldürülür, yağma edilir, yakılır, ırza ge­
rilir ve müsadere olunur. Karşilıklı kurşunlar­
la ve kamçı darbeleriyle kanaatler değiştirilir.
Bu Ruslara kumanda etmekte bulunan SaJdern

1 Filon, l'Ambassade de Choiseu.l a Vienne


(Choiseul'ün Viyanada büyiikelçiliği) . Par!s, 1872.
Hanovranın İ ngiltere Kıralınm babadan kalma mül­
kü b:ılunduğu onalümdur.
2 On sekizinci yüzyılda Doğu meıı eles i'ne ha­
.kın. 226. ve sonraki sahifeler.
AVRUPA V·E FRANSIZ iHTiLALİ
138

için bir şahit : •«Kendisine bir kılıç verilmiş


olan bir kuduz» der. Frederic gasbettiği arazi­
yi askeri bir şekilde işletir ; oralarda depolar
vücuda getirir, malzeme toplar, vergiler alır,
ordusunu yeni baştan tanzim eder ve rivayete
göre kadın noksan olan Pomeranyayı doldur­
mak üzere Lehli kadın sürüleri bile müsadere
eder. Saksonya elçisi : «BU şiddet ahaliyi nev­
mitliğe düşürdü.» diye yazmaktadır. Daha
medeni olan Avusturyalılar kanuna riayet id­
diasındadırlar. Hudutları tesbit ederler, hak­
ları ietkik ederler, bu hakları nefislerine mal
ederler, bunu yaptıktan sonra da «ilhak edil­
miş arazide:>> irsi devletlerdeki* şiddetli idare­
yi tatbik ederler. Esasında, bu sahte halimlik
gösterişlerine ve usullere bu riayete rağmen,
bu rejim Ruslarla Prusyalıların rejimlerine
eşittir. Bir tarihçi : ·«Lfı.tufkar Marie - Therese
namına iki adam, idare ile ödevli Pergen ve
kuvvetlerin kumandanı Hadik, bu bedbaht
memleketlere karşı ihtilal tedbirleri denen şey­
leri yapıyor ve ihtilalimizin kanunundan önce­
ki kanunu oralarda tatbik ediyorlardı» diye
nakleder1 • Hicret bir cürüm sayılır, ahali
memleketi terkten menedilir ; kalanlar dilen­
diği gibi vergiye çarpılır, kaçarak berbat bir

* Yani Avusturya imparatorlarına cetlerinden


kalını� memleketlerde.
ı Ferrand, llistoire des trois dememlırementa
de la Pologne r Lchistanın üç paylaşıl'1114s'tnın tarihi) ,
V. kitap. Paris, 1820.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
137

işgalden kurtulmak istiyenler mallarının mü­


saderesiyle cezalandırılırlar. Lehistan Kıralı­
nın vazife ile Versaya yollamış olduğu Bra­
nicki, bir göçmen sayılır, malları müsa.dere
edilir. Lehli hakimler Avusturyaya sadakat
yemini etmeğe ve vatandaşlarını onun dileğine
göre mahkum etmeğe mecbur olurlar. Ekseri­
risi korkar ve itaat eder. Bununla beraber,
Viyana sarayında iki valinin çok ihtiyat gös­
terdiklerine ve çok itidalle hareket ettiklerine
hükmedilmektedir. II. Joseph : ·«Burada Per­
gen kontu kafi derecede faal olmamakla mua­
heze ediliyor ve hakikat henüz yapılmış bir
şey bulunmadığı merkezindedir.» diye yazar.
Hadik'in kıymeti daha fazla değildir : ·«BU iş
için çok ihtiyar, çok ağır ve buraya- hiç uymı­
yan Macar kanaatlerinin fazla tesiri altında­
dır1.»
Eski rejim sonunda harb ahlakı budur.
Tedhişçiler bunları kolay buldular ve nefisle­
rine rahatça mal ettiler ; bununla beraber, bu­
na taassuplarının vahşetinden ayrıca yeni ve
hiç tahammül edilmez bir ahlaksızlık ılave et­
tiler : bu, insaniyetperverlik riyakarlığıydı. Bu
umumi cereyana, bazılarının verdikleri emirler­
deki zalimliğe, bazılarınca yapılan misilleme­
lerin uyandırdıkları sirayete karşı koymak için
pek büyük bir ruh kudreti gerekti. Milli harb­
lerimizin kahramanlarının en lekesiz zaferleri

ı Arneth, 11fa1·ia Theresia, c. VIII, s. 418.


budur. Dugommier gibi emektar filozof yahut
Marceau veya Desaix gibi coşkun genç er ol­
ımnlar, bu kahramanlar eski ordula>."ln askeri
faziletlerine alicenaplıklarının ateşli. hamlesini
katmayı bilmişlerdir.

xm

Bu olayları toplıyalım ve bir neticeye var­


dıralım. Avrupanın Fransız ihtilalinden az ön­
ceki örf ve adetini şu iki hadise liülasa eder :
Avusturya veraseti harbi ve Lehistanın payla­
şılması. Birincisi devlet taahhütlerine verilen
değeri, ikincisi de kökleşmiş hükümdarlıklara
beslenen saygıyı gösterir. Bu pek haksız hare­
ketler, eski Avrupanın vasiyetnamesidir ; bu­
nu imza ettikten sonra artık yapacağı şey eski
Avrupayı ıslah etmek iddiasını güden ve ken­
dileri için bir utanç, dünya için de bir felaket
vesilesi olarak onu taklidetmekten başka bir
şey yapamayanlara kendisini mahveden o teh­
likeli suiistimaller geleneğini miras bırakıp öl­
mekten ibaretti. Bu suiistimaller örf ve adetin
mahsuliydi, fakat örf ve adet hiçbir zaman
bu mantık sinizmi ile tefsir edilmerr.iş ve tat­
bikinde bu kadar rezilce ifrata vardırılamamış­
tı. Bu onun Sumınum Jus'u*, aynı zamanda en
büyük adaletsizliği, sofizmi ve inkanydı. Eski
rejim, mahiyeti bozulmuş hu�.mkun suiistimal
* A do,letin son h addi.
AVRUPA Y.E FR,ANSIZ JHTJLAL1
159

halini aldığı o müphem ve karışık hudutlara


erişmişti. Geçmiş asırların misali, bizzat ken­
dilerine ait emsal, her şey bu devletleri bu ha­
reketlere meylettirmiş, prensiplerinin bu aşırı­
lıklarına onları ağır ağır götürmüştü. Devlet­
ler ifrata gitmekle birçok şeyleri tahribettik­
!erini fark etmediler. Hakları bir müruru za­
mandan başka bir şey değildi ; haksız tasar­
rufa dayanan, var olduğu için var olan ve biz­
zat kendi ağırlığiyle ayakta duran bir hak :
mole sua stat•. Devletlerin tapınağını örten ve
halktan hükümdarlık sırrını gizliyen örtüyü
ou devletler şiddetle yırttılar. İki şeyin hüküm­
darlarının haklarından ve devletlerin hakların­
dan üstün bulunduğunu milletlere gösterdiler :
bunlar hükümetlerin kuvvetleri' ve hükümdar­
ların telakkileriydi. Devletler ihtilale yol açtı­
lar ve onların tahtlarını devirmek ve imparator­
luklarının altını üstüne getirmek için bu ihtila­
lin kendi hareket tarzlarını kendilerine k·arşı
tatbik etmesi, verdikleri misali taklidetmesi
kafi oldu. Bu suretledir ki, yerleşmiş ade;ti
kuvvetle tatbik etmek suretiyle eski rejimi en
tam şekilde temsil etmekte bulunan hüküm­
darlar, onun sukutunu hazırladılar ve bilme­
den Pascal'ın şu derin düşüncesini haklı t;!ıkar­
dılar : •«İtiyat, bütiin meşruluğu . ancak mevcut
olması mantığiyle hasıl eder : Kudretinin mis-
* Kendi ağırlığı ile.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALİ
140

tik temeli budur. Onu prensipine götüren, ken­


disini mahvederı.»
Son prensip ve gaye olarak devlet hikme­
ti, vasıta olarak entrika, kanun olarak kuvvet,
işte bu devletler hukukundan bütün kalan bu­
dur. Politikacılar bunu hayasızca bildirmekte­
dirler. Bir Avusturya diplomatı : '«Kuvvet, en
hakiki kanundur, ve insan mizacı ona çok sa­
hipken dahi daha fazlasını istemeği emreder.»
diyordu2• Bunu dehşet duymaksızın düşünmek
kabil değildir ve biraz yüksekten g·ören, dik­
kat eden ve düşünen herkeste bu dehşet duy­
gusu görülür. Tahmin etmekte bulunduğu buh­
randa ihtiyar Avrupanın daima öngorur ve
daima hakkı bilinmez müşaviri kalacak olan
adam, Mallet du Pan kadar hiç kimse bu hali
derinden hissetmemiş ve daha müessir bir ifa­
de ile tasvir etmemiştir. 1792 de şöyle yazmış­
tıa : '«İçtimai bir kargaşalık vücuda getirmek
istiyenler için dünyanın hiçbir kısmında daha
feyizli muvaffakiyet sebepleri belki mevcut
olmamıştır. Şekil ve mahiyetleri değişik çeşit çe­
şit hükümete ayrılmış bulunan Avrupa, müşte-

Diişünceler, Havet baskısı ; IH. madde,


No. 8.
1779 da Teschen kongresinde söylenmiş söz.
Frederic : «Sabırla elde edilen kırallık gökyüzündedi r ;
b u dünyadaki kırallıklar kuvvete tabidirler.» derdıi.
Broglie dukası, 11. Fed6ı "ic'le Marie 1'herese, c. II,
498.
3 Mercure, ocak nüshası. Memoire8 et crırres­
ponda·nce (Ha tırat ve -muhabere) I, s. 231.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
141

rek bir mukavemet için az temel arz eder ve ce­


miyetin çehresini değiştiren ilk büyük kıta
milleti ancak birbirlerinden ayrılmış uzuvların
mukavemetine uğrar. Avrupa politikasımn
8on asırdan beri almış bulunduğu karaktere
ve üzerinde kurulduğu anlaşmaların mahiyet­
lerine göre, otuz hükümdarı müşterek bir teh­
likeye karşı harekete geçirmek güç bir iş ol­
muştur, çünkü bunların hepsi birbirlerinden
korkmaktadırlar, yüzyıldan beri de bakanları
tarafından emniyetlerini kendilerine bir gün
muzir olabileceklerinden şüphe ettikleri bütün
devletlerin uğrıyacakları tehlikelere karşı ka­
yıtsız kalmak üzerine kurmağa alıştırılmışlar­
dır1.»
İmdi, Avrupa cumhuriyetinin bu anarşi
içinde dağıldığı, hükümetleri birleşiiren zayıf
ve suni bağların her tarafta kopmuşa benze­
diği sırada, devletlerin içlerinde aynı harabi
ve dağılma prensiplerinin kurulmuş nizamı
tehdideyledikleri görülür. Aynı zamanda her
şey parçalanmakta ve dağılmaktadır : aynı
ı «Avrupa t&'ll bir anarşi içindedir ve Yuna­
nistanın, Isparta ile Atinanın hakimiyetlerinin kay­
bettikleri, her cümhuriyetin de kendisine hakim bu­
lunmayı istemiş olduğu tarihteki haline benzemek­
tedir.)> Mably, Notre gloire ou nos reves (Zaferimiz
yahut hulyalarımız) . 1778. «Avrupa, Roma impara­
torluğunun yıkılmasından beri henüz düşmemiş ol­
duğu bir durum içindedir.» Linguet, Anna.les (Vaka­
yinameler), iV. c. A vmpwnın 1779 da ki hali hakkın­
da mülaha,zalar,
AVRUPA VE FR,ANSIZ iHTiLAL!
142

buhran devletlerin münasebetlerini bozmakta


ve içlerinde hükümetle vatandaşların münase­
betlerini bulandırmaktadır. Bu, aynı ifratlar­
dan ileri gelir ve aynı sebeplerle gel.i.şir. Aynı
ihtilal hepsini tchdidetmektedir : eğer tehlikeyi
keşfetmiş bulunsalardı, aralarında ona karşı
birleşemiyeceklerdi, bu ihtilali fark etmekten
büsbütün acizdirler. Avrupa politikasının tet­
kiki, bu İhtilalin Avrupada nasıl rahatça ge­
lişmiş ve kendisini mağlubetmeği hedef tutan
birliklere karşı muzaffer olmuş bulunduğunu
bize anlatır. Takındığı özel mahiyeti ve yayıl­
mak hususunda elde ettiği kolaylıkları anla­
mamıza, hükümetlerin ve milletlerin hızlı bir
tetkikleri i:ı:p.kan verecektir.
İKİNCİ FASIL

Hüküınetler ve Islahat

Büyük Katerina 1780 de :. '<<Şimdi büyük


devletlerin hepsi buhran içindedirler.» diyordu1•
l\Iuasırların yazılan devletlerin istikballeri hak­
kında korkunç kehanetlerle doludur. Bu, umu­
mi bir inhitat feryadıdır ; ihtilaller beklenmek­
te, musibetler haber verilmektedir2• Fransada
bunlar pek yakın şeyler gibi görü..."lmektedir :
makina çok eski ve karışıktır, yay gevşemek­
tedir, makinist takatsiz bfr hale düşmekte,
devlet tamamen bozulmaktadır3. Fransa ihti-
ı Rusya tarih kurumu yayımları, ll. cilt.
2 1757 efe Grimm: «Mantık asrına erişmekte
bulunduğumuza inanmaktan çok uzağım ve Avru­
panın birtakım korkunç ihtilallerin tehdidi altında
bulunduğuna inanmaya meyyalim.» diye yazar. Lin-
guet 1779 da şöyle yazmaktadır: «Milletler ıstırap
çekmektedirler, hükümetler memnun değildir; her
iki tarafta, her şey, her mevki büyük buhranlara ta­
kaddüm eden bir hareket, bir kaynaşma içindedir.»
8 Taine, l'Ancien regime, (Eski rejim). Paris,
Us76. -Rocquain, l'Espr&t revolutionnaire avan t la
llevolution (/htilalden önce ihtilal zihniyeti) . Paris,
1 879.
AVRUPA VE FRANSIZ JHTILALİ
144

yarlıktan, Prusya vakitsiz bir büyümenin takat­


sizliğinden çökmektedirler. Prusya, •e<suni bir
devlettir.» Avrupa üzerinde ancak çelimsiz ve
emniyetsiz bir cephesi vardır, kum üzerinde
cüretle yükseltilmiş, kazıksız ve temelsiz bir
yapıdır ; ancak mimarın dehası sayesinde ayak­
ta durabilmektedir. Mirabeau : ·«Bir gün aklı kıt
bir hükümdar bu tahta çıkarsa, bu muazzam
devin birdenbire yıkıldığı, Prusyanın da İsveç
gibi düştüğü görülecektir.» diye yazar. Ma­
rie - Therese devletinin sukutuna inlemektedir :
"(<Bütün mülki ve siyasi bağlar artık tutmuyor ;
insanlar ve eyaletler ancak daha bedbaht ve
inhitat halinde görünüyorlar ; aynı tarzda ha­
reket etmeğe devam edersek, bu hal gitgide
büsbütün artacaktırı.» Mallet du Pan İngilte­
reyi ·«ağır vergilerin yükü altında eğilmiş, parti
zihniyetinden parçalanmış, para hm:ıiyle ahla-
ı 1'IIonarclıie prussienne (Prusya saltanatı ),
f'aris, 1788, VII. kitap. - Katerina Grimm'e Al.:nan­
ca olarak : «Bina kum üzerine yapılmıştır, berbat
olacak ve yıkılacaktır.», Fransızca ı0larak da : «Baş­
tanbaşa yıkılması için kendisine beş yıldan fazla za­
man vermediğiniz Prusya devleti» diye yazmaktadır.
24 haziran 1790 ve 9 mayıs 1791 mektupları. - «Yük­
seltmiş bulunduğu büyük bina, d�nehilir ki ancak
kum üzerine kurulmu!itur. MaOly, De la paix .i,'A!le­
magne, Almanyn sulhüne dair. - Philippson. Ge­
schihtc des Preusichen Staatswesens (Prusya hükü­
meti tarihi. Berlin, 1880. - Diplomatların hükümet­
leri hakkında bakın : Raumer, Beitrage, (Notlar) ,
Laypzig, 1836, c. V, s. 298 Trachevsky, Re vue his­
-

torique (Tarih dergisi) , c. XV.


AVllUPA Y.E FRANSIZ 1HTILAL1 145

kı boıulmuş, bütün siyasi kahinlerce, Venedi­


ğin de başına geldiği gibi kaçınılmaz bir hara­
binin tehdidi altına girmiş» olarak göstermek­
tedir1. \ispanya hakkında ne diyeyim ? inhi­
tatının sebepleri filozoflar için o V·akitten pek
maliim şeyler, politika talebeleri için bir mek­
tep temrinid!ir2• Lehistana gelince, doktorlar
tarafından terk edilmiş olup simyacıların for­
mülleriyle sahte hekimlerin devaları arasında,
birinden birini seçmeğe mahkum bulunmakta­
dıra. Rousseau 1772 ıde şöyle yazıyordu : •(<Bü­
tün Avrupa devletlerinin felaketlerine doğru
koştuklarını görüyorum. Kırallıklar, cumhuri­
yetler, o kadar muhteşem surette teşkilatlan­
dırılmış olan bütün bu milletler, o derecede
kemalli bir müvazene gösteren bütün bu güzel
hükümetler artık bitkin bir hale geldiklerinden,
yakın bir ölüm tehdidi altında bulunuyorlar.
Kendi ağırlıkları altında ezilen bütün büyük
milletler inlemektedirler4 ·»

2 ocak 1788 de il. Joseph'e. Arneth, Maria.


'l'heresia und J.oseph il. (Marie Therehe'le il. Jo-
ieph) Viyana, 1867.
2 Annales politiques (Siyasi vaka.yinameler),
c. 111, 1782.
3 Bucle, Civilisation en Angleterre (!ngilterede
medeniyet), f . XV. De l'Espagne (lspanya. hakkında)
Fransızca tercümesi, 1867.
4 Bilhassa bakın: Rousseau, Gouv�tnement de
la Pologne (Lehistanın ida.resi) . Mably, Du gou-
-

1:ernernent et rles lois de PoLogne (Lehistanın hiikii­


meti ve kanunları hakkında) .
10

AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
146
I
I
Eski rejimin bu çöküşünün sebeple:ii her
tarafta aynıdır1 : saray nı;:ı.sr.rtflariy e harb
masraflarının ifratı ; muhteşem biual r ; pek
müsrif yahut hasis metresler ; doym bilmez
gözdeler ; her şeyin üstünde de, nispet iz silah­
lanışların gittikçe artan zaruretleri. .ı Montes­
quieu : ·«Avrupa o derecede fakir 4üşmüştür
ki, dünyanın bu kısmındaki en zeng�n üç dev­
letin vaziyetinde bulunacak olan fel'tlerin ha­
yatlarını sürdürmeğe takatleri olmazdı.» diye
yazıyordu2• Devletler borçlu, krediden mah­
rum, borçları altında ezilmiş bir haldedirler ve
küçükler büyüklerden de daha bitkindirler,
�;linkli daha az imkana sahiptirler ve ötekiler
kadar israf sevdasmdadırlara. Borçlarının pek
ı Fransadaki durum için bakın : Taine, Eski
-rejim.
2 Kanunların ruhu, VIII. K, XVII. f.
3 İngiltere için bakın : Erskine May, Histoire
constituelle (Meşrutiyet tarihi), M. Cornelis de Witt
tercü.""Tlesi, Faris, 1865. -
İ spanya için, Baumgarten,
Geschichte Ispaniens (ispanya tarihi) Berlin, 1861. -

Prusya için : Philippson, Geschichte des Preussisc1ıen


Staatsıvesens (Prusya hükümeti tarihi) ; Avustur­
-

ya için, Arnth, Geschihte Maria Theresia's ı Maı"ie


Therese'in tarihi); İsveç için : Geffroy, austa1ıe IIl
·-

(llI. Gustm;e); İ talya için, Bianchi, Storia della


-

monarchia pieınontese (Piyemon devleti tarihi),


Türen, 1877 ; Franchetti, Storia d'Italia (/talya ta­
rihi), 1789 - 1800, Milano, 1880; Allen. Histoire de
-

Danemark (Danirnarka tarihi) ; Hreusser, Deu­


-

tsche Gescihte (Almcın tarihi), 1786 - 1815, 4 e. bas­


kı, Berlin, 1869 ; -Sybel, Histoire de l°EuropB pen­
dant l.a Rı§volutiaıı (/htil(ıl esnasında Avrupa tarihi),
ağır yüküne rağmen tek bir devlet muntazam
bir ip.aliyeye sahipti ki o da lngiltereydi ; bu
şeref\ Pitt'in hükümetine aitti. Prusya bir ha­
z.ineye sahipti, madeni bir ihtiyatı vardı ve
1
hesaph\rını denk olarak kapıyordu ; bunu Fre­
deric'in1 nihayetsiz hasisliğine borçluydu. Ha-
'
kikatte ne muntazam bütçeye, ne de sıhhatli
hesaplara malik değildi. Prusyayı bu nisbi bol­
luktan unıumi bir iflasa düşürmek için, Frede­
ric'in halefine birkaç yıllık israf yetti. 1791 de
Fransa sarayı Parieten çıkmaya, taşrada bir
hükümet kurmağa, hudut boyunda kuvvetler
toplamağa hazırlamyordu : para lazımdı. Ma­
rie - Antoinette bunu biraderinden istiyordu.
Büyükelçi Mercy kendisine cevap verdiı : •«İm­
parator Felemenkten borç almak arzusunday­
dı : böyle bir şeye girişmedi, çünkü adeta iflas
halinde bulunan bankası için Amsterdam şehri
12 milyon toplamaktadır. Rusya 8 ila 10 mil­
yon toplamıştır ; İsveç demir madenlerini rehi­
ne koyup 6 milyon borç almıştır ; Lehistan 4
ila 6 milyon toplamak istedi, bunu lemin etme­
di. Bütün para İngilterededir. Hesse - Cassel
landgravmn2 15 ila 20 milyon florinlik bir ha;-
F'ransızcaya tercümesi, Faris, 1869 ; 4 e baskı, Stut­
gart, 1879 - 1882.
ı 21 nisan 1791. Arneth, Maria Antoinatte,
Josaph II und Leopold II (Maria - Antoinetta, II.
..Tosaph va II. Leopold). Viyana, 1866.
2 Er satışı yapan ve diğer hükümdarları yıkan
silahlanmalarla zengin olan meşhur insan tüccarı­
nın oğlu IX. Guillaume,
AVRUPA VE FR,ANSJZ iHTiLALi
148

zinesi olduğu ve bunun bir kısmını borç olarak


vermek istediği katiyetle biliniyor ; fakat em­
niyeti o kadar az ki, kendisini razı etmek kabil
değil : iki büyük devleti reddetti.)>
Hükümetler istikrazlara mahkumdurlar,
borç mükellefiyetleri varidatı yer, bütçe açığı
müzmin haldedir. Rejimin en büyük kötülüğü
budur ve bu hususta Avrupanın durumu Fran­
sanınkinden beter değilse bile daha iyi de de­
ğildir. Aynı neticeler orada görürunektedirler.
Mirabeau 1788 de : ·«Avrupada vergiler gayet
berbat bir şekilde konulmuşlardır.» diye yazar.
Kı.tanın her tarafında mükellefin, Fransada da
olduğu gibi zenginliği nispetinde az vergi ver­
mekte bulunduğu görülür. Vergilerin yükseliş­
leri nispetinde vergiden muaflık imtiyazları
�;enişletilmektedir. Bu, aksine işliyen bir ted­
rici vergi sistemidir. Asiller ondan kurtulurlar.
burjuvalar kendilerini muaf kılarlaı: ; ezilme
köylerde yaşıyan millete düşmektedir. Hüküm­
darın tebasını ezdiği mükellefliklere, derebeyi­
nin tabilerini ezdiği mükelleflikler katılır. De­
rebeylik hakları her tarafta aynıdır ve bunlar
gene Fransada, en az sıkıcı olmasalar bile en az
ağır bir haldedirler1•
Rusyadan bahsetmiyorum : Kölelik o!'ada
on altıncı yüzyılda, Avrupanm diğer kısımla-

ı Tocqueville, l'ancien Regirne et la Refvolution


(Eski rejim ile lhtilalj II. K, 1. f .
AVRUPA VE FRANSIZ JHTILALl
149

rında kalktığı veya hafiflediği sırada teessü�


etmiştir1• Lehistanda kölelik, Rusyada ahlakın
nisbi yumuşamasının, derebeylerinin menfaat­
lerini iyi bir şekilde anlamalarının ve bilhassa
devletçe yapılan müdahalenin hafifletişleri ol­
mamak ş.artiyle devam etmektedir2• Almanya­
da hemen her tarafta bakidir. Derebeyinin mu­
vafakati olmadan köylü onun ne toprakların­
dan ayrılabilir, ne evlenebilir, ne meslek de­
ğiştirebilir. Gençliğinde şatoda hi:r.met eder ;
daha sonra, haftada üç güne çıkması mümkün
bulunan mükellefliklere ve angaryalara tabi­
dir. Güçlükle mülk sahibi olabilir ; herhalde
mülkü de vesayet altında kalır, mirası bile ço­
cuklarına tam şekilde geçmez�. Bu rejim Al··
manyada umumi şLl{ayetleri mucip olmakta<lır4•
Kaldı ki, tatbikinde oldukça sarih farklar gö­
rülmektedir. Deux - Ponts memleketindeki hal
korkunçtur. Pertz, Meklemburklu bir asılzade­
nin oturduğu yeri, etrafındaki her şeyi hara­
beden ve bunları sessizce yiyen yırtıcı bir hay­
vanın inine benzetir. Lusace köylüsü esirdir.
Hesse landgravı tebasını adam başına yüz

ı Anatole Leroy Beaulieu, l'empire des tsars


et les RussPs (Çarların imparatorluğu ve R uslar) c.
J, s. 387. Paris, 1882.
:ı Segur, Mernoires (Hatırat), c. II. s. 233. -

Rambaud. Histoii"e de Russie (Rusya ta.rıhi ! , s. 478.


Paris, 1878.
3 Tocqueville, Eski rejim, K. II, f. I.
4 Hreusser, c. I. s. 272, K. I, f. II.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALl
150

eküden İngiltereye satmaktadır. Bavyeralı,


tebasını aptal etmektedir. Frederic : '(<Burası
içinde hayvanların yaşadıkları bir dünya cen­
netidir.» demekteydi1• Bir muasır : ·«Avustur­
ya hanedanının devletlerinde millet fakirdir,
tüccarla orta tabaka umumiyetle iyi bir du­
rumdadır, büyükler, mühim asılzadeler pek
zengindirler ve devletin idaresi için gerekli pa­
rayı elde etmek için hükümdar hemen daima
türlü tertip peşindedir.)) demektedir2• Hükü­
met köylünün durumunu ve bunun neticesinde
vergilerin tahsil işini ıslah için savaşmakta­
dır. Hayır ehli ve zeki olan İmparatoriçe, teba­
sını barış sırasında ·«ezilmiş ve yük altında»
olarak tasvir eder:1• Bohemya için 1769 da
Devlet meclisine verilmiş bir raporda : ·«Dere­
beyinin kendisine yüklettiği mükellefiyetler
altındaki köylünün nihayetsiz sefaletine hay­
retle, hakiki bir dehşet ve derin bir teessürle
bakılmaktadır.» denmektedir. Bir başka a,ian :
«Durum Macaristandakinden beterdir.» diyor
ı Pertz, Leben des Ministers Freiherrn von
Stein (Bakan Freiherrn von S tein'ın hay!J,tı) Berlin,
1 849 - 1855. Perthes, Zustiinde und Personen (Du-
-

7·umlar ve şahıslar) . Gota, 1862. Rambaud, les


-

Françuis sıır le Rhin (Ren ii.<:erinde Frunsız'lar) .


Paris, 1873.
Bielfeld, Teşkilrit, c. I, f. X, § 12.

sArneth, Marie Therese, c. IX, f. XII ve
XIV: Jdare ve rnalıye; c. X : Eyaletler. Viyana, 1879. -­

Leger, Histoire de l'Autriche (Avustı,ı,rya tarihi) .


Paris, 1879.
AVRUPA VE FR,ANSIZ İHTİLAIJ
151

�re bundan daha müthiş bir kıyaslamada bulu­


namıyacağını sanıyordu. il. J oseph memleketi
.ziyaret etti ve pek müteessir döndü.
Prusyada köylü nispeten daha az bedbaht­
ti. Frederic tebasından çok para çekiyor, fa­
kat bunu bir usül dahilinde yapıyordu. Asılza­
denin arazisinde yaşamasını ve köylüleriyle
meşgul olmasını talebediyordu. Her köylü
kırala başvurabilirdi ve kıral bütün istidaları
okuyordu. Devlet memurları araziye iyi bakıl­
u1asına dikkat ederlerdi : devlet zir-aati ıslah
ediym· ve derebeyine tabi köylüyü onun hak­
. sızlıklarından koruyordu. Bununla beraber,
köylünün durumu gene çok kötüydü ; vasıtalı
vergilerde derebeyinden yedi kere çok ödüyor­
du ve Frederic'in ke.3kin himaye rejiminin ne­
ticesi olan vasıtasız vergilerin elbiselerini, gı­
dasını, hatta çalışma aletini elinden aldığı olu­
yordu. Tarla halindeki araziye Fram�ada oldu­
ğundan daha girift ve karışık mükelleflikler
yükletilmişti1• Brandeburgta köylünün dokuz
ekli ve üç çeyrek getiren otu:ı acre'lık* bir
toprak için, derebeyi ile kiliseye borçlu bulun­
duğu miktardan hariç olarak devlete sekiz ekli
ve üç çeyrek ödediği hesabedilmektediP. Top­
rağın daha az kısır olduğu Pomeranyada köylü
ı Hillebrand, la Prusse contemporaine (Mua­
sır Rusya) . Faris 1867.
"' Eski Fransada elli iki are'lık yer ölçüsü.
( Are, yüz metre karedir.)
AVRUPA VE FRANSJZ iHTiLALi
152

on yedi buçuk ekülük bir gelir üzerinden on


altı ekli yirmi bir dirhem ödemekteydi. Prusya
Kıralının arazisinin en sefili Cleves memleke­
tiydi : orada geçinebilmek ümidini köylüler
kaybetmişlerdi ve topraklar ekilmemiş bir hal­
de kalıyordu1 •
Danimarka köylüsünün hayatı Almanın­
kinden hiç farklı değildi. Şimal ve merkez
italyası ise, bilakis, köyde yaşıyan !nsanın en
az mustarip bulunduğu Avrupa memleketlerin­
den biriydi. Bilhassa Piyemonda, derebeyinin
hayırhah ve rejimin şiddetini yumuşatıcı va­
siliği altında şöyle böyle yaşıyordu. Asılzade­
nin topraklannıda yaşadığı küçük ziraat mem­
leketlerinde köylünün durumu bir derece dü­
zelmişti2. Hakikatte bu da çetin bir durumdu
ve büyük suiistimaller vardı. 1786 da Verona­
dan geçerken, Goethe ahaliden birini sorguya
çekti : '«Zengin köylüler de bulunup bulunmadı­
ğını sordum. - Elbette var. - Peki, paralarını
ne yaparlar ? Bunları kendilerinden alan
·-

beyleri vardırs .»
F.ransada küçük zadegan arazilerinde otu-

Philippson, c. II, f. I ve V.
Bianchi, c. I, f. VII. Cantu. Histoire des Ua­
Ziens ( ltalyunlar tarihi), c. X, Fransızca tercümesi.
s Voyage en Italie (/talyada seyah'J.t), Porchat
tercümesi. Faris, 1862.
AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LALl
153

rur, fakat bu araziyi idare etmezlerdi* , idare


ancak eski ahlak ve adetlerin baki kalmış bu­
lunduğu Batıda ellerinde idi ki, Vendee f)rdu­
larını izah eden de bu keyfiyettir. Büyük za­
degan topraklarında oturmaz ve onları idare
etmezlerdi. Şüphe yok ki, bu durumlar hiçbir
yerde Fransada olduğu kadar gelişmiş ve umu­
mi değildi ; başka yerlerde derebeylik hüküme­
tinin az çok derin izleri kalmış bulunuyordu ;
fakat mahalli idareye sahip kaldıkları İngilte­
r e ve bunu kısmen muhafaza ettikleri Prusya
dışında, asılzadeler hemen her tarafta Fran­
sız tarzında yaşamaya, mallarını israf etmeye,
vazifelerini ihmal etmeye meylediyor, ancak
bu vazifelerle birlikte mevcut olan haklarım
daha ileri götürmeye çalışıyor, bu sure��c
de varlıklarının bütün sebep ve hikmetini kay­
hediyorlardı ı . Kıralın dizginlerini sıkı tuttuğu
ve devlet hizmetlerine tabi kıldığı Prusyada
asılzadeler, küstah ve merhametsiz olmalarına
rağmen köylüden saygı görüyor ve milletin
başlıca kuvvetini teşkil ediyorlardı. Piyemon-
da da öyleydi. Macaristanda, Bohemyada, A­
vusturyamn irsi memleketlerinde, aksine, dev­
let asılzadeyi zapt.etmekten acizdi ve derebe-

• Burada asılzadelerin tamaı."Tlen şahsi mülkleri


değil, adını taşıdıkları toprakların mecmuu kastedil-
eliği unutulmamalıdır.
Ç.
ı Taine, Eski rejim, K. I: Cemiyetin yapıs·ı.
AVRUPA V·E FR,ANSIZ 1HT1LAL1
154

yine karşı köylü durup dinlenmeden hükümda-.


ra şikayette bulunuyordu.
Bu bir istimdattı ; mC)rcesiz zadegana ait
imparatorluk memleketlerinde, Souabe'la Fran­
konyada hiçbir istimdat kabil değildi. Doğru­
dan doğnıya imparatorluğa tabi bulundukla­
rından, bu asılzadelere mercesiz deniyordu ;
hakikatte hiç kımseye tabi değillerdi. Bu mem­
leketlerde ne hükümet, ne adaletin yüksek de­
recelisi, ne vesayet, ne himaye, ne zabıta, re­
jim suiistimallerini büyük devletlerde a� çok
mutedilleştiren şeylerden hiçbiri yoktu. Baba­
nın pederşahi bir surette mülkü idare ettiği,
oğulların dünyayı gezdikleri ve büyük hükü­
metlerde bir meslek yapmaya çalıştıkları yük­
sek fikir kültürüne, yüksek ahlaka sahip, Al­
manyanın şerefi ve ruhu olan, mesela Gag�rn' -
ler, Stein'lar gibi bazı aileler hariç, bütün bu
imparatorluk kont ve baronları yalnızlıklariyle,
m anevi sefaletleriyle ve siyasi kaiJalıklariyk
iftihar etmekteydiler ; bu haller onların pir;leş­
miş hükümdarlıklarının damgaları gibiydi. Ha­
kiki köy zalimleri, ancak şiddetlerini taklidet­
tikleri Prusya istipdadının kaba mukallitleri,
Almanyanın kalbinde bir küçük adalar takımı
teşkil ediyor ve Avrupadan mülklerinin çitle­
riyle, Okyanusun dalgalariyle olamıyacak bir
had ve derecede ayrı bulunuyorlardı. Hem de
eski adetlere pek bağlı bir Alman muharriri
diyordu ki : ·«Birçok yerlerde bir köyün sade
manzarasına bakmak, imparatorluk zadeganı-
AVRUPA VE FR,ANSIZ İHTİLAL!
155

na ait bulunduğunu söylemek için kafidir. Or­


iaçağın karışıklıkları ortasında bu asılzadele­
rin bir varlık hikmetleri olmuştu ve ahaliye
büyük hizmetlerde bulunmuşlardı ; bundan
böyle artık sadece muzırdılar. Vaktiyle köy­
lüyü kuvvetin suiistimallerine karşı muhafaza
ederlerdi ; artık kuvveti ancak ona karşı fena­
lıkta kullanıyorlardı. İmtiyazlar orada her ta­
raftan daha ağır ve tahammül edilmez görün­
mekteydi.» Bütün imparatorlukta halkça daha
menfur hiçbir şey yoktuı .
İsveç asılzadelerinin bütün düşünceleri eğ­
lenmekti ; Danimarkanınkiler kendilerine tabi
insanları kahyaların oburluklarına bırakıyor­
lardı. İspanyada, asılzadeler mülklerinden güç­
lükle çekilmiş parayı sarayın masraflı sıkıntı­
ları uğrunda israf etmekteydiler. Fena idare
edilen arazi artık bir gelir temin etmiyor ve
milletin hürmetkar kalmasını ancak rahaveti
sağlıyordu. Kilisenin elinde bulunan arazide,
hem de Avrupanın her tarafında, rejim daha
az gaddar olmuşa benzer : eski adetler bura­
larda biraz daha iyi muhafaza edilmişlerdi ;
fakat idarenin esasen de gayetle nisbi olan
yumuşaklığına fazla bir ihmal de karışıyordu.
Diğer taraftan, kilise emlakinin mazhar bu­
lundukları vergi muafiyeti, köylü için ayrı bir
yük teşkil ediyordu. Bundan da, İspanyada
bile açıkça meydana çıkan bir memnuniyetsiz­
lik ve bir endişe hasıl olmaktaydı.
ı Hreussc>r'e bakın, c. I, kitap I, f. V .
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
156

Bu suretle, kıtanın bütün devletlerinde


aynı karışıklık sebepleri aynı ıstırapları mucip
olmaktadır. Hükümetler bunların tesirlerini
hissetmektedirler ; bu tesirleri yenmeye çalış­
maktadırlar. Mütefekkirler hastalığı incelemek­
te ve devalar teklif eylemektedirler. Bu inhitat
hareketiyle birlikte bütün Avrupada bir tamir
hareketinin geliştiği de görülmektedir. Evvela
ıslahatın nasıl bir şekilde tasavvur edilmekte
olduğuna bakalım.

il

Bu fikirlerin yuvası Fransadadır1 : bu yu­


vadan bütün Avrupaya ışıklar saçılmaktadır :
fakat ışıklar parçalanmakta ve bunları ayır­
ı:!etmek icabeylemektedir. Müessir olan müte­
fekkirler arasında en evvel gelenler ve en çok
dinlenenler, ancak suiistimalleri hedef tutan
ve devleti yıkmayı değil, fakat ıslah etmeği
istemekte bulunanlardır. Montesquleu bunla­
rın en derinleri, en metinleri ve en dirayetlileri
olarak görünmektedir : olayları tetkik etmiş­
tir, aşikar olan şeye hürmet etmektedir, man··
tığı eşyanın tabiatine tabi kılmaktadır. Her
hükümetin kendi varlığında, vücudunun hik­
metiyle birlikte baki kalış ve yıkılış sebepleri­
ni gösterir. Cümlenin şeref ve menfaati icabı
ı Taine, Eski rejim, III. kitap : Zihniyet ve
nazariye.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ 157

bulunan medeniyet unsurlarını kendi bünyesi­


ne nasıl mal edebileceğini öğretir. Hüküm.etle­
ri kendilerini tehdidetmekte bulunan müşterek
tehlikeden, prensiplerinin suiistimali tehlike­
sinden haberdar eder. Fakat düşünüşü zama­
nının politikacılarının düşünüşlerinden o derece­
de yüksektir ki, onların bunu kavrıyabilmeleri
imkansızdır. Avrupada okunmaktan ziyade
takdir edilmekte ve anlaşılmaktan ziyade okun­
maktadır. Nüfuzu uzak ve dolayısiyledir : eser­
lerinin ancak tafsilatiyle müessirdir ve çizdiği
büyük kanunlardan muasırları ancak parça
parça formüller elde ederler1•
İrfan sahibi bulunmalarına rağmen hop­
pa fikirli, aceleci, ka rarsız, cemiyet hayatına
düşkün olan bu politikacılara lazım olan şey,
büyük ışıkları birleştiren kudretli adese değil,
küçük parçaları kıvılcım dalları halinde ışığı
yayan kristaldir. Voltaire eski Avrupanın bü­
tün dehasıdır. Onu anlar ; ona nüfuz eder ; da..
ima onun anhyabileceği bir halJe kalır, onun
kendi kendisiyle eğknmesini temin eder ve o
böyle eğlendiği sırada kendisinin bilgilerini
artırır. Voltaire meziyetleri kadar kusurlariyle
hliküm sürmektedir : cemiyet adamına naklet­
tiği heyecan, onun ölçüyü kaybetmesi tehlike­
sine hiç sebebolmaz. Faziletinin nefesleri hü­
kumetlerin havasını endişelendirmeksizin taze-
- Nffe im-ta e
k l besi olmayı nefsi için şeref sa­
yan Bielfeld, Kanunların ruJıu'nun prensiplerini
7'eşkilı1t'ında tatbik etmektedir.
AVRUPA VE FRANSIZ JHTJLALl
158

lendirir. Kendisinde hissettikleri derin septik­


lik, onu okuyucularla daimi bir sempati içinde
tutmayı sağlar. Lisanının fevkalade berraklı­
lığı okuyucularını hayran eder, düşünüşünün
pek yükseklere çıkmayışı onları tatmin eder ;
kendisinde nefislerini bulduklarım sanır ve
Voltaire'de kendi şahıslarına hayran olurlar.
Her zaman pek nadir olan bu tarz kimseler
daima bütün dünyayı teshir etmişlerdir. Vol­
taire rahat, sevimli ve cesaret vericidir. Fena­
lıklara ancak uzak sebepler gören ve ancak
bu sebeplerde deva bulan Montesquieu gibi Hi­
pokratik doktorun nevmitlik verici edalarını
takınmaz. Devlet, kan çokluğundan mahvol­
maktadır : Montesquieu kendisine daha kana­
atkar hareket etmeği, daha az yayılmayı, kuv­
vetlerin k3.milane bir dağılışı ile cihazlarına
çeviklik ve ahenk vermeği, kalbe hücum eden
ve onu boğan kanı nihayetlere götürmeği tav­
siye eder. Voltaire mensuplarından itiyatlarını
değiştirmelerini de, ihtiraslarına hükmetmele­
rini de istemez : bir nevi zevk olup kendilerini
uyandıran bir rejim, kendilerini bir müddet
teskin eden ve canlandıran kuvvet ilaçları : bü"
tün hekimliği işte budur.
0 her şeyi devletten bekler W! esasında
ancak devlet için çalışır. '«Hürriyet, mülkiyet,
bu İngiliz feryadıdır, tabiatin feryadıdır !>> F'a·
kat Voltaire bir efendi tarafından ayarlanmış
bir hürriyet ve kuvvetli bir hükümet tarafın­
dan teminat altına alınmış bir mülkiyet ister.
AVRUPA V·E FRANSIZ İHTİLAl.t 159

Siyasi ideali, ·«müsamaha» ve «bilgilerle» itidal


kazanmış bir istipdattır. Montesquieu ara hey­
etler, bütün bir sıkıcı ve karışık mekanizma is­
temektedir ; Voltaire daha az şeyle yetinir.
Felsefi sözlük'ün Siviller ve ldlise adamları
adlı maddesini okuyun ; bu bilahare Voltaire'in
umwni heyetler e layihalan wıvanı altında ba­
sılmıştır. Bu, ışıklı hüküm.etinin tam programı,
iki kelime ile aydın istiptlattırı . Voltaire 1796
da d'Argental'a : '<<Mesele Luther'le Calvin za­
manında olduğu şekilde bir ihtilal yapmak de­
ğildir, fakat hüktimet etmekle ödevli kimsele­
rin zihniyetlerinde bir ihtilal yapmairtır.» diye
yazıyordu.
İlk cereyan budur ; çok daha ateşli olan,
her gün daha çok yayılan ve eski dünyayı tam
tJir musibet tehdidi altında bırakan bir başka
cereyan da vardır. Bu, toprağı ancak istila et­
tikten sonra mümbitleştirebilir ve ancak sula­
rının seliyle harabettikten sonradır ki balc;;ığı
ile memleketleri feyizli kılar. Bu nazariyeler
en haklı ve makul 1slahat tekliflerine en ha-
yali ihtilal faraziyelerini karıştırmaktadırlar.
En inandırıcı bahanelerle süslenirler ; tekmil

ı Bütün sınıflara şamil ve nisbi şekilde kon­


muş vergi ; tartı ve ölçülerde birlik; kanunlarda bir­
lik; hükü.metin müsaadesi olmadan herhangi kilise
kanununu yayımlama memnuiyeti ; medeni nikah ;
ldlisenin devletin sevk ve idaresi altında bulunması ;
papaya ve kiliseye mahsus vergilerin ve kilisece tat­
�bik edilen kaımnların kaldırrlrııası.
AVRUPA Y.E FRANSIZ fHTILALt
160

fenlerin malzemesini diyalektiğin bütün ince­


liklerinin hizmetine korlar. İnsanı fütirasla­
riyle ele geçirip bu ihtirasları birer prensip
şekline sokarlar ; insanı methederler, heyecana
getirirler, kendi nefsiyle ve hayatımn gururu
ile sermest ederler ve tamamen gerçek ıstırap­
lara daha cazibeli devalar teklif ettikleri için
daha da tesirlidirler.
Bu bakımdan, Fransada geçen �eyler1 kıt­
ada kitapların nüfuz ettikleri ve böyle bahis­
lerin geçtiği her yerde tekrarlanmaktadır. Bil­
hassa Almanyada heyecanla karışık aynı en­
dişeyi, aynı sabırsızlıkları, aynı üzüntüleri ta­
kibeden aynı ümit coşuşlarını bulmaktayım1•
1803 te Jean Paul bilgi ile daha alakalı, daha
geniş, fakat gene Parisinki kadar öldürücü bir
ihtilalin dünyanın kalbinde çarpmakta bulun­
duğunu yazıyordu2• Bu Fransız ihtilalinin bir
ı Taine, Eski rejim, III. kitap : Zihniyet ve na­
iV. kitap : Nazariyenin yayılması.
.�rıriye ;
2 Bakın : Heine, de l'Allemagne (A l·manya
lıakkındAJ,), I, Paris, 1855 7; - Hillebrand, la Scci­
-

r-te de Berlin de 1789 a 1807 ( 1789 ıiA:ı,n i801 ye ka­


<lur Berlin cemi.yeti), Revue des deux mondes,
1870; - Perthes, zikredi1m� eser, I ; - Hreusser, k,
1, f. V; -- Schlosser, Geschichte des 18 Jahrhunderts
f 18 inci yüzyılın tarihi), Haydelberg, 1864: - Tocque­
ville, Melanges (Qe'!itli yazılar), neşredilmemiş fa­
•.nllar, f. 1. - Forster, Oeuvres (Külliyat ) , Laypçig,
1863; - Bossert, Gcethe, ses precurseurs et ses con­
tcmporains; Goethe et Schiller (Goethe, lcendinden
önce gelenler ı:e muasırları; Goethe ile Schiller),
Paris, 1882 .
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
161

neticesi olmaktan ziyade, bu ihtilalden önce


vukua gelmiş bulunan ve onun çıktığı hareket·
lere benziyen hareketlerin neticesiydi. 1765 te
Nikolai ile dostlan, Umwni Alman kütüphanesi
ile filozofların Fransada vücuda getirdiklerinin
eşi olan ve zihinlerde mazi saygısını yıkmayı
hedef tutan bir eser meydana çıkarmaya te­
şebbüs ettiler. 1789 da gayelerine aşağı yukan
erişmişlerdi ; artık geleneklere saygı gösteril­
miyordu ; her tarafta ancak eski ahla.klann
sakatlıklarından, müesseselerin mann:nzlıkların­
dan ve eskiliklerinden bahsediliyordu. Forster
1779 da : ·«Eşya olduklan gibi kalanı.azlar, bü­
tün deliller bunu haber vermektedir.» diyor ve
dünyayı tazelendirecek olan hayır!ı buhranı
tekmil kalbiyle çağırıyordu. Bedeli hatta kan
da olsa kendisi için ehemmiyetli değildi. 1782
de : '<<Bana Avrupa müthiş bir ihtilfilin arife..
sinde görünmektedir. Kütle o derecede bozul..
muştur ki, bir kan alma pekala Jii.zumlu ola­
bilir.» diye yazıyordu. Bir başka Alman mü..
tefekkiri, Jacobi, aynı devrede : •«BU murdar
bataklığı süpürmek ve bakir toprağ! meydana
çıkarmak için herhangi bir istilayı, Barbarlar
istilası da olsa arzu ederim.» diyordu. Stram..
berg şöyle yazıyordu : '«Kütleler bir değişmeyi
kati bir şekilde istemiyorlardı : fakat mevcut
vaziyet kendilerini yaralıyordu. Meçhul yeni­
liklere karşı sonsuz bir hamle, aile muhitinin
içine kadar nüfuz etmekteydi. Eski eşyalan
ev kadınlan bile istemez olmuşlardı. Yeni za-
11
AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LALI
16Z

manlann doğum ıstırapları kendile.cini az za­


man içinde hissettirdiler.»
Aklın dünyayı idare etmesi gerektiği, ken­
eli kendine yettiği, ve her şeyi anlıyabildiği
için her şeyi yapabileceği fikri, bu isteklerle
beraber zihinlerde gelişti. Montesquieu tara­
fından tarif edilmiş ve vakıalar üzerine kurul­
muş devletler hukukuna akıl üzerine kurulmuş
tabii hak karşı çıkarıldı ve daha sade, daha
mantıklı, zekalara daha nüfuz edebilir mahi­
yetli olan ikinci hak her tarafta, ve bilhassa
Almanyada, birinciye galebe çaldı. Puffendorf
orada çok okunuyordu ; Wolf adeta müstebit­
çe hükmetmekteydi. İstihraç yolu ile ve geo­
metri şekliyle beşer tabiatine uygun haklar
bulunduğunu, herkesin bunlardan müsavi şe­
kilde faydalanması gerektiğini ve buna mani
olmaya kalkışacak olan her kimseye karşı koy­
maya herkesin hakkı bulunduğunu Wolf öğret­
llıekteydi. Milletin hükümdarlığı ve isyan çı­
karmak hakkı, nazariyesinin tabii bir icabı bu�
lunuyordu1 ; Frederic bunu iyi anlamıştı ve
muharrire karşı asla teveccühü yoktu. Hatırat'­
ının başında : d�eibniz'in sistemini gevişleyen
ve ötekinin ateşle yazmış bulunduğu şeyleri
uzun uzun söylenen Wolf'tan hiç bahsetmiyo-

ı Janet, Histoire de la science poiitique (Po­


litika ilmi tarihi), K . IV, f. III ve VIII. Gierkl',
-

1lltlıusius, Breslav, 1880, f. III. - Philippson, zikre­


dilmiş eser. -- Funck Brentano, les Sophistes (Saf­
ı:atacılar), Paris, 1819.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALİ
1113

rum.>) diye yazar. Bu hiç de Almanların fikir­


leri değildi. Kanunların ruhu'nu o!mmuş bu­
lunduğunu bilhassa söyleyen ve Siyasi teşki­
Jat'ının bütün esasını da ondan alm!ş bulunan
Bielfeld, Wolf'a ve ağır izahatına daha çok
hayrandı. <<Bunda her şeyin hikmeti, bütün
dünya kanunlarının menşei, temelleri, yani
makul olan kanunların temelleri mevcuttur.
Hulasa bu tam bir sistemdir... Ölümsüz yazar
bu muazzam kitabı tabiat hakkının müessese­
leri tesmiye ettiği ve kullanılması fevkalade
hoş olan ince bir in - oktavo'ya sığ,Jırmış bu­
lunmaktadır.» diye yazarı .
.Iı'akat karanlık şekliyle bu nazariye, an­
cak aljebrle metafiziğe alışkın m11ntıkçıların
anlıyabilecekleri mahiyette bir şeydi. R.ousseau
onu büyük dehasiyle canlandırdı ve pek hara­
retli ve çarpıcı bir şekilde halkın ortasına fır­
lattı : diyalektikcinin sönük ve donuk ışığı ih·
tiraslı ruhlara erişmiyordu : Rousseau bu na­
zariyeyi ihtirasların karışıklığında ve kalbin
boralarında parlattı : Kendisine dünyayı tes­
lim etti. Fransada İhtilalin asıl peygamberi
Rousseau'dur. Tesiri Almanyada, şayet daha
büyük ve kati olmadiyse, aynı olmuştur. Bir
Alman tarihçisi bu nüfuzu ortaçağdaki isko-
13.stik felsefenin nüfuziyle kıyaslar. Almanla­
rın terbiyeleri kendilerini Rousseau'yu anlama­
ya hazırlıyordu ; hisleri kendilerini ona hayran
ı Teşkilat, c. I, f. II, § 9.
AVRUPA VE FR,ANSIZ 1HT1ı.Aı.t
16'1

l)lmaya sevk ediyordu. Almanya, Fırtına devri


denen o garip endişe ve ihtiraslı sürüklenme
devrini geçiriyordu. Orada, akmaktan başka bir
şey istemiyen gözyaşlarından sonsuz kaynak­
lar vücuda gelmişti ; yayılmaktan başka bir
şey istemiyen coşku_nluk dalgaları toplanmış­
tı ; ruhlar fazilet haline inkılap etmeği ve ken­
dilerini tatmin ederek safiyet kazanmayı şid­
detle istiyen ihtiraslarla doluyordu. Rousseau
hiçbir tarafta bu kadar feyizli bir toprak bul­
madı. Tesiri öyle oldu ki, en ehemmiyetsiz kim­
seler gibi en büyükler de onu kabul ettiler ;
karışık sofistlerden, şişkin hatiplerden ve sulu­
göz çapkınlardan mürekkep bir nesil vücuda
getirirken, aynı zamanda şairlere ilham veri­
yor ve filozofları okutuyordu : Schiller'le Kant
ondan gelmişlerdir. Almanyayı zaptetmiş ol­
duğ·u gibi İtalyaya girdi ve onu da zaptetti.
Belki orada daha az mutlak surette hakim
oldu, fakat İtalyanların başta gelenleri onun
ı1üfuzuna tabidirler ve kendisine tabi oldukla­
rını söylemekten çekindikleri takdirde de bu
böyledir : Beccaria'nın durumu, hususiyle Fi­
langieri'nin durumu budur1•
Bu tesir altında İtalya ile Almanyada
F'ransadaki kadar büyük hülyalarla ve aynı
coşkunlukla insanlık dininin, mantığa imanın,
insanlık nevinin saadeti için çalışılmcı.kta oldu-
ı Cantu, zikredilmiı;; eser, K. XV. - - Villemain,
liistoire de la litterature au dix - huitieme siccle
(On sekizinci yüzyılda edebiyat tarihi) .
AVllUPA Y.E FRANSIZ İıtT!LALl
1165

� kanaatinin ve düşünce esirlikten kurtulmuş


olduğu için insamn daimi şekilde salah bulmuş
bir halde uyanacağı zamanların yakın bulun­
duğu hissinin yükseldikleri görülilr. İnsanlığın
vatanı yoktur. Bu dine mensup bulunanlar hu­
clut tanımazlar ; kozınopolittirler. Goethe : '«Her­
kes sadece insan olmak istiyordu. Gazetelerle
de, haberlerle de alakalanılmıyordu ; işimiz in­
sanı tanımayı öğrenmekti ; insanların umumi
heyetine gelince, onları diledikleri gibi hareket
etmeleri için keneli hallerine bırakıyorduk.»
diye yazıyordu. Schiller 1784 te : '«Bir dünya
vatandaşı gibi yazıyorum. Kendisini geniş dün­
ya ile değiştirmek üzere vatanımı tez vakitte
kaybettim.» diyordu. ·«Almanlar, bir millet teş­
:idl etmeğe çalışmayın, insan olmakla iftihar
edin L> diye bağırıyordu. Vatan aşkının ne ola­
bileceği hakkında hiçbir fikri bulunnıaıdığım,
Lessing pek yüksek sesle söylemişti.
Bütün milletler kendilerini birbirlerini ik­
mal edici saymakla mükelleftirler: bu suretle,
kozmopolitler, bütün ihtilalleri sena etmeğe
ve oldukça garip bir netice olmak üzere bizzat
kurtulmayı iltizam eder göründükleri vatanse­
verlik meziyetlerini başkalarında methetmeğe
sevk olunurlar. Paoli bir an Avrupanm kahra­
manı olmuştur. Amerika ihtilali kıtayı ateşJe­
miştir. Fransızlar gibi asker yollamamakla be­
raber, Almanlar Amerikalılara şiir ciltleri gön­
dermişlerdir. Bir Norveçli şöyle ya.zar : ·«Hür­
riyetin zaferini sağlıyan barışın aktedildiği
AVRUPA VE FR,ANSIZ iHTİLAL!
166

gün Elseneur ile limanda geçmiş şeyleri haJ.a


kuvvetle hatırlıyorum. Liman her mHlete men­
sup gemilerle doluydu... Bunların hepsi bay­
raklarla süslüydü... Tayfalar sevinç avazeieri
yükseltiyorlardı... Babam siyasi hürdyet duy­
gusunu bize sindirmek istiyordu. Bizi yemek
sofrasına getirtti ve kendisiyle ve misafirle­
riyle birlikte bizi yeni cumhuriyetin afiyetine
içirtti ı .»
XVI. Louis'nin ıslahatiyle Turgot'nun ba­
kanlığı için de hayranlık aynı oldu. Goethe der
ki : •«Amerikalılar için bin dilekte bulunulmuş­
tu ; Franklin'le Washington'un isimleri ufuk
üzerinde parlıyorlardı... İyilik istiyen yeni bir
Fransa kıralı çeşitli suiistimalleri kaldırmak,
en iyi neticelere erişmek, ancak intizam ve
adaletle saltanat sürmek için otoritı::sini bizzat
azaltmağa tamamiyle yürekten hevesli gö­
ründüğü zaman, bütün dünyaya en neşeli ümit­
ler yayıldı ve ümitli gençlik kendi nefsine ve
bütün muasırlara güzel, muhteşem Lir- istikbal
vadedebileceğini sandı.» Bu heyecan, Madam
de Stael'in ifadesiyle bu düşünce sennestliğj ,
Schiller'de tercümanların en belagatlisini bul­
du. 1787 de neşrettiği Don Carlos, asrın rü­
yası olan bu insanlık rüyasının şairane bir
sahneye konuşundan başka bir şey değildir.
Poza markisi, dünyayı ıslah edecek olan, bü-

ı Steffens'in, Tocqueville'ce Çeşitli 'Jlazılar ese­


rinin 70. sahifesinde zikredilen Hatırat'ı.
AVRUPA YE FR.ANSlZ 1HT1LAL1
161

tün kalblerin çağırdıkları ve tekmil zihinlerin


bekledikleri devlet adamını temsil eder : ·«İn­
san sandığınızdan fazla bir şeydir : uzun uyku­
sunun boyunduruğunu kıracaktır... Kuvvetli
insan gibi alicenap olunuz ! Saadeti ellerinizden
düşürünüz. Bizim için ebedinin ve gerçeğin mi­
salini teşkil edin!z ... Etrafınızdaki t.ıbiatın ih­
tişamına bakınız, o hürriyet üzerine kurulmuş­
tur, hürriyetinde de ne kadar zengindir ! O ...

kadar uzun zaman ancak tahtın büyüklüğü


için semere vermiş bulunan bu iktidarı mille­
tin saadetine tahsis edin. Kaybetmiş bulundu­
ğu asaleti insanlığa iade edin !.. h>
Bu davetler sadece edebiyattan ibaret
değildir. Schlller, istemekte olduğu şeyi müm­
kün sanmaktadır ; bütün asır, tekmil muasır­
lar gibi hükümdarlar ve devlet adamları, buna
inanırlar. Bu nazariyelerin etraflarında geliş­
mesine müsaade edişleri sadece hafiflikten,
kayıtsızlıktan veya kuvvetlerine fazla güven­
mekten dolayı değildir ; gözlerine tehlikeyi an­
cak lisandaki cazibe kapamamaktadır , keyfi­
yetin sebebi havanın bu düşüncelerle dolmuş
bulunması ve herkesin onları hayatla teneffüs
etmeleri değildir. Asıl sebep, filozof!r.,nn teklif­
lerinin politikacıların gizli endişelerine cevap
vermekte bulunmasıdır ; çünkü her iki taraf
da azimet noktasında ve erişilecek gayede an­
laşmaktadırlar : bu, devlet tarafından ve dev-
1 ur. perde, x. meclis.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLAL!
168

!etin menfaati namına yapılması gereken ısla­


hattır. O zaman ahvalinin anlaşılması için, bu
keyfiyet gayetle mühimdir.
Politikacıların nazarlarında devlet katiyen
hakimdir, devlet menfaati hükümrandır. Filo­
zofların bütün siyasetleri, devletin tam haki­
miyetini aklın şaşmazlığının hizmetine koymak,
bu ifade caizse mutlak akıldan yeni bir devlet
hikmeti yapmaktır. Bu prensip üzerinde bü­
tün tarikatler müttefiktirler. Voltaire ansiklo­
pedistlere el verir ; geri kalan hususlarda iti­
�ale giden fiziyokratlar burada tam itikada
dönerler. Mercier de La Riviere : ·«Devletin iç­
timai nizam kaidelerine göre hükümet etmesi
ve böyle olunca tamamiyle kudretli olması
lazımdır.» der. Mirabeau markisi : ·«Kıral filen
mallar ve hayat i.izerinde, fakat ayrıca içtihat­
lar üzerinde saltanat sürer.» demektedir. Dev­
leti bu anlayış şekli onları İngiliz meşrutiyeti­
ne karşı en derin istikrara sevk eder. Letrosne
der ki : '(<Burada memleketin vaziyetini bir an
içinde değiştiren ıslahat vücuda getirilebilir,
halbuki İngilizlerde böyle ıslahata partiler da­
ima karşı koyabilirler.» Bu goruş, onlarla
Rousseau arasında bir birleşme noktasıdır :
<<Mümessiller fikri yenidir, bize derebeyliği hü­
kümetinden, içinde insan nev'inin tezlil edildiği
ahlaksız ve manasız hükümetten gelmekte­
dir1.» Rousseau '«İngiliz milletinin ahmaklığı»
ı lçtimai mukavele, k. III, f. XV. Bilhassa VII.
Lehistan hükümeti faslı.
AVRUPA V·E FRANSIZ İHTlLAı.t 169

ile eğlenir, ve bunu muasırlara bir korkuluk


şeklinde arz eder. Bütün ihtilali hükümdarlığın
yerini değiştirmekten, onu klasik menşelerine
çevirmekten, yani eski cumhuriyetlerde tasav­
vur edilmiş bulunduğu gibi kendisini millete
geri vermekten ibarettir. Bununla beraber, hü­
kümdarlığın ifadesi aynı kalır : o, devlettir.
İhtilalin gayesi kendisini mahvetmek değil,
fakat ele geçirmektir ; mesele vatandaşların
hürriyetleri namına onun mutlak kudretini
azaltmak değil, fakat bu mutlak kudret na­
mına vatandaşlara yeni dinin vaftizini yaptır­
u1aktır. Filozoflar iktidar mevkiini birkaç sa­
at işgal etsinler, o derecede eğlendik!Gıri mu­
dzelerin pek tabii şeylere benziyecekleri bir
devlet kudretiyle sade dünyanın cephesi değil,
fakat insanın ruhu dahi değişecektir. Filozof­
lar hükümet için her şeyi mümkün sanırlar
ve onu tatbik eden için her şeyi, hatta Lehis­
t.anı tazelendirmeği, hatta İspanyanın maliye­
sini düzeltmeği, hatta ebedi sulhü nizamlama­
yı kabil zannederler1• Rousseau derdi ki : ·«AV-
ı Lehistan hakkında Rousseau il<? Mably'nin
yazılarına bakın. 1787 de Senac de Meilhan ı:;öyle ya­
zıyordu : « İ spanya uzun zaman şar'k masallarının her
şeyin taş halinde bulunduğu şehirlerine benzemiştir.
Bir sihirbaz ıbu şehirlere değneği ile dokunur ve her
şey yeniden can bulur. Deha sahibi bir adanı bir
i spanya kıralının t>akanı olsun ve bu muhteşem
memleket yaşıyacaktır.» Sainte-Beuve'ün Pazartesi
Konu;mıaları'nın X. c. inde Senac de MeUhan maka­
lesine bakın .
AVRUPA VE FRANSIZ JHTJLAU

ıupa cumhuriyetini bir gün için gerçekleştiri­


niz, bu onu ebediyen devam ettirmek için ka­
fidir... Bize bir IV. Henri ile bir Sully verilsin,
ebedi sulh makul bir proje olacaktır . . 1 >> Sebil­
.

ler: �<Avrupa kırallarının başlarında yüriiyü­


nüz. Bu el bir kalem hareketi yapsın, dünya
yeniden halk olunur ! ... Kırallığınızı bütün kı­
rallıkların en bahtiyarı yapmış olursunuz Sir !
O zaman vazifeniz dünyayı., hükmfüıüz altına
almak olacaktır.» der2
Devleti ve ıslahatını bu tasavvur tarzı,
devlet hikmetinin politikacıları götürmüş oldu­
ğu bütün neticelere ıslahatçıları ve ihtilalcile­
ri götürmektedir. Bu etüdler bakımından bu
neticelerin en önemlisi hükümet darbesinin
methidir : gayesi nazariyeyi hakim kılmak o­
lunca bu darbe meşru olur. Muharririn filozof­
luk iddiasında bulunması, filozoflarm hareke­
tini alkışlamaları için kafidir. Umumiyetle o
kadar zarif, o kadar açık olan dilleri bile so­
fizme uyar, pek haklı olarak methedilmiş olan
istikametini kirletir ve devlet hikmeti namına
garip müsamahalara tenezzül eder. Onlar fa­
zileti felsefe aşkiyle, hürriyeti ışıkların salta­
natiyle ve ışıkların hakimiyetini filozofların­
kiyle kolayca karıştırırlar. Felsefenin en güzel
ı Ebedi sulh hakkında hüküm.
2 Don Carlos, HI. perde, X. mecli s ; Schiller
Don Carlos hakkında mektııp ta bu piyesteki gayesi­
'

nin «'bir insan nev'i cumhuriyetinin en cesur idealini


vermek» olmuş bulunduil;unu söyler.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALl 171

muvaffakiyetleri diye üstadların bi.iyük Kate­


rina ile m. Gustave'ın 1«günlerini» kutlamış
oldukları hatırlanırsa, bu kadar meşhur tale­
belerin 18 brümeri hürriyetin cülusu suretin­
de alkışlamış bulunmalarına daha az hayret
edilecektir1•
Frederic'in filozoflara ders vermesi hiç
lazım değildi : kendisi için besledikleri hayran­
Jık tamamiyle muhakemeye dayanıyordu. On­
lar her şeyi ·«aydın» prenslerden bekliyorlardı ;
hiçbir hükümdar Frederic derecesinde ·«aydIIl>>
görünmemiştir. Hiçbir hükümdar da hakları­
nın şuuruna bu derecede sahibolmarr:.ış ve dev­
lete olan vazifelerine bu derecede saygı gös­
termemiştir : onun aynı zamanda n:utlak sa­
hibi, en de gayretli hizmetkariydi. Muasırlar
nazariyesini kabul ve hareket tarzını takdir
ederler. Avrupa üzerinde o kadar büyük bir
prestije sahip bulunmuş olması bundan ileri
gelmiştir. Asrın zihniyetine göre �ıraldır. O
tarihte zekanın en güzel emelleri düşüncenin
en çılgın serkeşliğine karışırdı ; heyecan si­
ııizmle yanyana idi. Voltaire'i «aydın kimseler»
önünde Bakire düşürmediği gibi, D'Alembert'­
in rüyası Diderot'yu '«faziletli kimscleI'>> önün-

ı Geffroy, 111. Gustave, c. II, VII. f. - Raynal,


Hfatoire philos<ıphique (Felsefi tarih), k. XIX:
« ... Gerekli olan, bir adamla bir andan ibaretti. .. Bu

an geldi ; bu insan kendini gösterdi ve düşman dev­


l2tlerin bütün o alçak mahlfıkları onun önünde yer­
lere yüz sürdüler »
...
AVRUPA VE FR.ANSIZ İHTiLALi
l'JZ

de aşağılatmadığı, ltiraflar'ın levisleri Rous­


seau'yu hassas kimseler önünde düşürmediği
gibi, Frederic'in bizi o kadar iğrend!ren sinik­
liği de kendisini tezlil etmiyordu. Eğer ahlak­
sızlaşıyorsa, bu zamanın en güzel ve büyük
zekaları refakatlerinde oluyordu ve düşünce
sahasındaki pervasızlıkları da isminin meşhur­
luğuna hizmet ediyordu. İmparatoriçe Marie -
Therese kendi durumunu ıstırapla düşündüğü
sırada : «<Ancak ihtirasla ve cüretle hareket
ediyor ; halbuki çoğunluk kendisini tutuyor,
anlaşılmaz bir şey bu ! Halk hislerinde ve hü­
kümlerinde ne kadar şuursuz ! Her tarafta bü­
yük küçük habercileri var ; onları hiçlerle mem�
nun ediyor ve muhafaza ediyor... Herkes üze­
rinde tesiri hakim . }) diye yazıyordu. Haberci,
. .

��amanın havasiydi ; Frederic'i taşıyıp götüren


oydu ; bundan dolayıdır ki, Frederic o kadar
çok medhedene ve o kadar ucuzca sahiboldu. Ni­
hayet kendisinde sadece kahraman görüldü.
Yedi yıl harbi onu eşsiz bir dereceye çıkardı :
bu müsavatsız mücadeledeki sebatı . mağlfıp­
lukta gösterdiği karakter üstünlüğü muasır­
ları hayranlığa mecbur etti. Dostları gibi düş­
manları için de büyük Frederic oldu1• Bazıları
ı Mirabeau, Moııarchie prussienne (Prusya
.�altanatı), c. I, k. I, s. 98
- Bossuet'de Nutuk'nn 3.
kısmının IV. faslında, kahramanın klii.sik ideali olan
İ skender portresine bakı n : «Darius adil, mert, alice­
naptı, milletleri tarafından sevilirdi ... Fakat eğer
kendisini İskenderle kıyaslarsanız, zaferin hangisine
ııit bulundu�unu kolayca takdir edP.rsiniz.»
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
173

I..ehistan paylaşmasını protesto ettiler ; hare ·


ket bir maharet şaheseri görüldüğü ve netice
Jşıklar ve müsamaha için bir zafere benzediği
cihetle kütle affetti. Bir tek ses, yani bize ka­
dar gelenleri kastediyorum, bir tek ses bu kon­
�erde ahenge aykırı bulunmaktadır : bu bir şa­
irin, bir İtalyanın, Alfieri'nin sesidir. Fakat o
filozof değildi ve kendisinin aynı kinle Fran­
sız ihtilalini ve Prusya Kıralım takibettiği gö­
rülecektir. Frederic'e karşı hücumları ve
Misogallo'su aynı ilhamdan çıkmaktadır.
En meşhur kimseler Şimalin Süleyman'ı
ıle Semiramis'i önünde yere yüz sürmektedir­
ler. Alayı açarak ve kubbe önünde raksederek
Voltaire asrın balet şefi kalmaktadır. Diderot' -
aun iştirakiyle Raynal heyeca,nlı seP..alarla coş.
maktadır : '<<Bütün dünyayı ya hayretle sustur­
du ya hayretle konuşturdu... Ey Frederic !
lt,rederic ! Sana savaşçı kıral modeli diye bak­
tılar. Daha şerefli bir unvan vardır, vatandaş
kıral unvanı... Prusyayı bahtiyar et... daha
fazlasına cüret et, dünyaya huzur verı.» Prus­
ya Kıralında ancak biraz itaat eksikti. Dide­
rot Katerina'da hiçbir şeyin eksik olmadığı iti­
kadındadır : '<<Ah dostlarım, ne hükümdar !
Kleopatra çehresi altında Brutus'ün ruhu ol­
duğunu hepiniz söylemelisiniz�.» Bizzat Rous-

ı Histoire philosophique (Felseji tarih), V. k.,


x. f.
z Matma,zel Voland'a mektuplar.
AVRUPA VE FR.ANSIZ 1HT1LAL1

seau eğilmeğe tamamen hazırdır, sadece Al­


J::ı.hlarına küçük bir fedakarlık yapılmasını is­
temektedir1. '«Beni yaralıyan bu kılıcı çekin
önümden... Kalbinizi iyi tartın, ey Frederic !
İnsanların en büyüğü olmadan ölmeğe rıza
gösterebilir misiniz ? Adil ve müthiş Frederic' -
in mülkünü babası olacağı bir bahtiyar mil­
letle nihayet doldurduğunu görseydim ! Ve
kırallar düşmanı Jean - Jacques Rousseau o­
nun tahtının ayağına varıp sevinçten ölecek­
tir.» O kadar büyük bir derinlikle Prusya mü­
essesesının kusurlarına nüfuz etmiş bulunan
Mirabeau'da kasideye girişir ve ·«insan eviadı
arasında ebediyen meşhur olan» bu Frederic' -
in '<<Ulvi ışıklarını» sena eder. «Düşüncesindeki.
cüreti, zekasının fetanetini, ihtiyatındaki azmi,
karakterinin metinliğini, derin muhakemesini,
büyük ruhunu» metheder. Bilgilerini çoğalt­
mak istiyen eski insanlar için Mısırın haiz bu­
lunmuş olduğu mevkii devletine mutlakiyet
ilmi bakımından malettiği için kendisini sena
ederek : ·«Eğer Prusya mahvolursa hükümet
etmek sanatı çocukluğa doğru dönecektir.»
hükmüne vanr2.

ı 30 ekim 1762 de Frederic'e mektup.


2 Prusya saltanat·ı, VIII. kitap. - Bonaparte'ın
birinci konsül sıfatiyle verdiği ilk talimat: «II. Fre­
Geric ve Dugommier» oldu. Fervel, Campagnes de la
Revoluti-On Française dans les Pyrenees oriento.les
(Doğu Piı'enelerde Fransız ihtiltıli harbleri), Paris,
1861, c. II, s. 196 - 198.
AVRUPA V·E FRANSIZ iHTiLALi
175

Islahatçılar hükümdarlara başvururlar ;


nazariyeleri kendilerini buna davet eder ; esa­
sen de, ıslahatlarının tatbikatını ancak prens­
lerden bekliyebilirler. On sekizinci yüzyılda
nerede meclis, heyet, müzakere toplulukları
görülürse, bunlar yeniliklere düşman ve imti­
yazarlarınm kıskanç muhafızı olurlar. Milletin
durumunu ıslah etmek ve hükümet sistemini
mükemmelleştirmek için, yapılmış bulunan her
şey, hükümdarlar tarafından ve meclislere
rağmen yapılmıştır. Fransada parlamentolar
'furgot'nun projeleriyle savaştıkları gibi İsveç­
te, Almanyada, Lehistanda, Macaristanda ve
Bohemyada diyetler ve zadegan heyetleri bun­
lara muhalif bulunmaktadırlar. Tocqueville dei
id : '«Eski teşkilatlarını muhafaza ettikleri yer­
lerde eyalet heyetleri medeniyetin ilerlemesine
yardım etmekten ziyade bunu durdurmaktadır­
lar ; zamanın yeni zihniyetine yabancı ve ken­
disine adeta tamamen kapalı oldukları söyle­
"1ebilir. Bu sebeple de, milletin kalbi kendile­
r-inden uzaklaşmakta ve hükümdarlara tevec­
cüh eylemektedir1.» Filozoflar pek kuvvetli
:Jlarak pek iyi olmanın kendileri için gayetle
kolay olduğunu kırallara anlatırlar. İktidarla­
rını büyüterek insanlığın saadetini temin et-
mek çarelerini kendilerine teklif ederler. Ara­
l:ırında ittifak pek tabiidir. Kırallar, umumi
efkarı sürüklemek ihtiyacındadırlar : ona filo-
ı Eski rejim, I. kitap, iV. fasıl.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTlı.A.U
176

zoflar hakimdir. Filozoflar dünya iktidarına


muhtaçtırlar ; kırallar bunu kendilerine ver­
mektedirler. Her iki taraf da kendisi için, hü­
kümdarlar mutlak kudretin zaferine, filozoflar
ışıklar devrinin erişmesine çalışmaktadırlar ;
takat yola birlikte çıkmakta ve mazi aleyhin­
deki seferlerinde elbirliğiyle çalışmaktadır­
lar.
Bunun içindir ki, hükümdarlar felsefenin
küstahlıklarına o kadar huzurla bakar ve fi­
lozofların gürültülerine karşı o derecede mü­
samahalı görünürler. Onları gemleriyle tuttuk­
larını ve diledikleri gibi sevk etmeğe daima
muktedir bulduklarını sanırlar. Onlarda bir
nevi yardımcı kuvveti, ordularının ışıkçılarını,
condottieri*'lerini görürler; bir kelime ile on­
Jarı kullanırlar ve kendilerinden korkmazlar.
Bu hükümdarlar için felsefe aynı zamanda bir
saltanat aleti ve bir eğlencedir. Frederic ile
Katerina Fransız filozoflarını, 1. François'nın
İtalya sanatkarlarını ve XIV. Louüı'nin Paris
şairlerini sevdikleri şekilde severlerdi1. Belki
* Condottiere, cem'i : oondottieri.- Ortaçağ
İ talyasının şahs i ihtirasla hareket ederek kuvvetler
vücuda getiren ve bunların başında işlere girişen
şefleri hakkında kullanılan bu İ talyanca kelime, za­
man ile ücretle tutulmuş askerler hakkında da kul­
lanılır olmuştur.
Ç.
ı Catherine 11 et la Revolution Française (11.
Katerina ile F'ransız ihtilali) başlıklı eti.ide bakın .
Tar·ih ve tenkit denemeleri. Paris, 1883.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALi 177

de, buna, bir XI. Louis'nin ve bir Medicis'nin


simyacılar ve müneccimler ıçın duydukJarı
tarzda bir kapris de karışıyordu. Politikanın
büyük işçileri, peygamberlerle oynamağı daima
f.evmişlerdir. Esasen de, edebiyata bu sevgide
büyük bir hesap hissesi de vardı. Voltaire'in,
Diderot'nun, d' Alembert'in muhaberelerindeki
değere hangi gazeteler sahibolmuştur ? Bu
fevkalade haberciler tarafından taşınarak hü­
kümdariarın sözleri Avrupayı doJaşıyordu. Bu
�<yarı resmi matbuat» ölmezlik için çalışmak-
1 aydı. Böylelikle, •«aydın hükümdarlar», Fran­
sızca konuşulacağı ve zeki insanlar bulunacağı
müddetle kendilerinden bahsedilmesini emni­
yet altına alıyorlardı. Asrın bu büyük aldanışı
istikbalde de devam edecekti.
Fakat eğer asır aldandıysa hükümdarlar
aldanmadılar. Ne ciddiyetlerini, ne soğukkan­
lılıklarını hiçbir zaman kaybetmediler ; felsefi
tütsü beyinlerini hiç bozmadı. Yıldızlara inan­
maları, gitmeği istedikleri yere onların kendi­
lerini götürüşleri ııispetindeydi. Bu hususta
meşhur meddahlarından üstün kalıyorlardı.
Eğer bu sonunculardan biri devlet müsteşarı
rolünü oynamaya kalkışacak kadar serbestle­
nirse, Katerina kendisini mağrur ve müstehzi,
almankari bir cerbeze içinde sırada kalmaya
d.§.vet ediyordu. Hiç de diplomat olmayan Di­
derot, çariçenin o kadar heyecanla dinlediği
nutukJarının temin ettikleri tesirin azlığına
karşı bir gün hayret göstermişti. Katerina
12
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
178

kendisine şu cevabı verdi : '<<Sizin bütün büyük


prensiplerinizle güzel kitaplar ve kötü iş yapı­
lır. Vaziyetlerimiz arasındaki farkı unutuyor­
sunuz. Siz her şeye tahammül eden kağıt üze­
rinde çalışmaktasınız ; halbuki ben, zavallı im­
paratoriçe, hiddeti ve gıcıklanması başka nis�
petler arz eden insan derisi üzerinde çalışıyo­
rum 1.» Katerina insanın doğumdan iyiliğine
de, insanlığın hudutsuz mükemmelliğine de
inanmıyordu. Diyordu ki : «Ahlakçılar suiisti­
malleri düzeltmeğe çalışırlar ; fakat insanların
muayyen bir mükemmelliğe kadir bulundukla�
rı muhakkak mıdır ? Onlar her şeyi kusursuz
bir hale getirmişlerdir : bilgileri, güzel sanat­
leri, hatta tabiati ; fakat insan hep aynı nok­
tada kalmıştır2.» '«Hassasiyet» kendisini gül­
dü:rdü ; içtimai mukavele kendisine kusmak ar­
zusu verirdi. «Rousseau insanları dört ayak
üzerine koymuştur.)) hükmüne varıraı:ı. Fre­
deric ise filozoflarını bu vaziyette görmekten
hazzederdi. Onlara karşı bir istihkar duygusu
vardı. Gece yemeğindeki sarhoşluk geçtikten
ve kapalı perdeler kalktıktan sonra kendisinin
istihzalarını aynen kabul etmeğe ve Sans -
Souci filozofunun ağzından rasgele çıkmış söz­
leri Prusya Kıralına hatırlatmaya kalkışacak­
ları tutarsa, bu istihkarı kendilerine şiddetle
ı Segur, llıitıralar, III. c.
2 Kont Czcrnichef'e mektuplar, 1780. Rusya
tarih kurumu yayımları.
a Grimm'e mektup ; 29 nisan 1791.
,AVRUPA VE FR.ANSIZ İHTİLALİ
179

hissettirirdi. Ameli mantığa, kana atine göre


pek kaba bir şekilde anladıkları müsamahakar­
lığa, asla anlamadıkları hükümet icaplarına
kendilerini sevk ederdi1• Frederic'in kendi hak­
larında hüküm verişindeki hakim septikliğin
yüksekliğine filozoflar hiçbir zaman erişeme­
diler.
Filozoflar bu durumun intikamını zayıf
hükümdarlarla ve ufak saraylarla aldılar ;
Paris salonlarında yaptıkları gibi oralarda
müstebit şekilde hüküm sürdüler. Kendilerine
oralarda hulus edilmekte, hayranhk gqsteril­
ınekte ve sözlerine körce riayet olunmaktaydı.
Misali veren Frederic'le Katerina taklidedil­
mekteydi ; modayı yapan Fr&.nsa model itti­
haz edilmekte, velhasıl zamanın akışına uyul­
maktaydı. Rüzgar ıslahata, şöhret ıslahatçı­
laraydı : Turgot'yu meclislerine davet etınek
ve kendisine devlet idaresini terketmekle, XVI.
Louis hanedanındaki kıralların ve onlarla bir­
likte kıtadaki bütün hükümdarların kendisine
verdikleri misali takipten başka bir şey yap­
madı.

10

Bu, işıklar asr, aydın hiikümdarlarm salta­


natları, filozof bakanların hükümetleri devri-
ı De la Barre şövalyesi dolayısiyle Voltaire'e
mektuplarına ve bilhassa 7 ağustos 1766 tarihli mek­
tubuna bakın.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLAU
180

dir. Büyük yıldızlar Petersburgla Berlinde


parlamaktadır. Peyklere bakalım. Kuzeyde
bütün muasırların çehresinde büyük bir adam
görmekte bulundukları bir prens vardı ki,
Brunşvik dukası Ferdinand'dı ; artık ancak
kaderinin feci hayal sukutlariyle meşhurdur.
Kendisini Alkibyad'la kıyaslıyan Mirabeau,
Prusyada Frederic'in eserine devam etmeğe
ancak onun muktedir olduğuna hükmeder.
1 792 de ihtilalin başlıca müdirleri, onu Fran­
sada IV. Henri'nin eserini yeniden ele almaya
tek kadir insan sayacaklardır. İhtilalci bir ga­
zeteci : «Onun kıralların en büyüğü olması için
demiyorum, fakat Avrupada hürriyetin kuru­
cusu olması için noksanı ancak bir taçtır.)> di­
ye yazacaktır. 1790 a kadar, Fransada kendi ·
sine Bonaparte'ın işini tevdi etmeği di.i.şünen
mesela Talleyrand gibi en uyanık, Sieyes gibi
en düşünceli politikacılar bulunacaktır1• Brunş­
vik dukasının arkasında, sanatların hamisi, in­
sanlığın dostu bütün Alman hükümdarlarının
alayı yürüyecektir : Goethe'yi bakan olarak
kullanmış olan Vaymarlı Charles Auguste ;
politikayı gelip Fransada, Mirabeau markisinin
mektebinde tahsil eden Bade'li Charles - Fre­
deric ; filozof olmak iddiası güden Mayans elek­
tör - eveği Joseph - Emmerich ; edebiyata nis .
pet iddiası güden Treves elektörü Saksonyalı
ı Revue h-istorique'in I. c, s. 154 te:: Cııstine'in
1792 de Brunsvik'teki memuriyeti etüdüne bakın.
Roederer, KüWyat, Paris, 1856, c. !II, 4·1!J,
,AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
181

Clement ; İsveçte III. Gustave, Napoli ve İs­


panyada III. Charles, Toskanada Avusturyalı
Leopold bu alayı ikmal ederler. İmparatorluk
tahtı üzerinde II. Joseph kendilerini hep etra­
fında toplar.
Fransada muhtelif sebeplerle kendine mal
ettiği Choiseul'lerin, Malesherbes'lerin, Turgot'­
ların, Necker'lerin yanında, felsefe bütün Av­
rupada hükümet mevkiinde dostlarını veya ta­
lebelerini görmekle müftehirdir. Bunlar Prus­
yada Frederic'in biraderi olup bol nasihat ve­
!'en ve plan tertibedcn prens Henri ; ordulara
kumanda eden Mcellendorf ; medeni kanunu vü­
cuda getiren Carmer ; maliyeyi idare eden
Struensee ; büyük Kırahn talebeleri oldukları
umumca tasdik edilen Zedlitz ile Hertzberg ;
Frederic için Almanyada müzakerelerde bulu­
nan Dohm ; kendisini Pariste temsil eden
Goltz'tur. Montgelas Bavyerayı islah etmek
emelindedir ; Fürstenberg Münsterde, Stadion
Mayansta, Abel Stuttgard'da aynı esere ken­
dilerini vakfetmektedirler. Struensee buna Da-
11imarkada teşebbüs etmişti, Bernstein işe ye­
niden girişir. Daha çekingen, daha mutedil,
hele daha ihtiyatlı, fakat aynı fikirlerle dolu
ve aynı ruha sahip, van Swrieten, Sonnenfels,
Martini, Reigger, Marie - Therese'e yardım
ederler. Ateşli bir filozof, Tanucci, Napolide
hükümet etmektedir ; orada ıslahatçıların en
halim ve en iınanhlarından birini, Filangieri'yi
iktidar mevkiine çağırırlar. Villamarina.. Sam-
.AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALl
18Z

bucca, Caracciolo Sicilyayı medenileştirmeğe


ı;ahşırlar. Condillac'ın taht varislerini okut­
makta bulunduğu Parmada, Du Tillot gayetle
kudretıidir. Lombardiyada Verri ile Beccaria'­
nın reylerine müracaat edllmektedir ; Neri,
Tavanti, Manfredini Toskana hükümetine da­
hil bulunmaktadırlar. Felsefe, bunlardan baş­
ka Portekizde Pombal'i, İspanyada Aranda,
Grimaldi, Florida Blanca, Campomanes'i, İs­
veçte de Creutz ve Stael bamnunun kendine
ait sayar.
Bunların tesirleri altında her tarafta, fa­
kat bilhassa İtalya ile Almanyada entelektüel
kültürün himaye edildiği görülmektedir : mek­
tepler açılmakta, üniversiteler yayılmaktadır.
Dini müsamahakarlık Prusyada hüküm sür­
mektedir, HI. Gustave bunu mülkiine getirir.
Rahip hükümdarlar dahi bunun faidesini tas­
dik ederler. 1783 te Treves evek - elektörü mu­
teziHer lehinde bir kanun çıkarır. ·�<Her türlü
tazyik manzarası ortadan kaldırılmakla mu­
kaddes dinimiz bir taraftan hürmete tlaha la­
yık olacaktır ; öbür taraftan da zengin tüccar­
ların ve fabrikatörlerin yerleşmeleriyle işsiz
fakir insanlar iş güç sahibi olacaklardır ve
yabancının hazineleri vatana getirilecektir.'>
der. Esirlik ortadan kalkmak üzeredir. Frede­
ric zamanı Prusyada, il. J oseph zamanı Bo­
lıemyada, Moravyada, Galiçyada, Macaristan­
da hafifler. 1783 te Badda, 1788 de Danimar­
kada ilga edilir. Her taraft�� angaryelerin azalt-
,-\VRUPA VE FRANSIZ 1HT1I.Aı.1 183

masına, köylünün korkunç nasibinin yumuşa­


tılmasına çalışılmaktadır.
Ceza kanunları hafiflemektedir : Toskana
ve İsveçte ilga edilmiş bulunan işkence Badda,
Danimarkada, Avusturyada filen azaltılmıştır.
�!edeni kanunların ıslahı daha çetindir, çünkü
devletin ana kanunlarının ıslahını gerektirmek­
tedir. 1789 da, keyfiyet Fransada pek güzel
görüldü. Öyle iken, buna her tarafta, ve her
yerde aynı zihniyetle çalışılmaktadır.
Rusyaya mahsus kanunlar vücuda getir­
mek üzere Katerina'mn 1766 dan 1768 e kadar
topladığı büyük komisyonda çok gfö�boyacılığı
vardır ; bununla beraber, Moskova hukukçula­
rmın asrın fikirlerine gösterdikleri saygı da
tamamen aşikardır. Derler ki : '«Millet hüküm­
dar için değil, fakat hükümdar millet için halk
edilmiştir. Eşitlik vatandaşlar için ancak ka­
nuna saygı göstermekle kaimdir ; hiirriyet, ka­
nunla menedilmemiş bulunan her şeyi yapmak
hakkıdır. On suçluyu kurtarmak, bir suçsuzu
mahvetmekten hayırlıdır. İşkence, sihhati za­
yıf bir masumu mahvetmek ve sağlam bir müc­
rimi kurtarmak hususunda mükemmel bir va­
sıtadır1 .�> Convention komiteleri bu düsturları
raddetmezlerdi ; II. Katerina'nın Lehistandaki
valileri de Convention komiserlerinin hareket­
lerini suçlu bulmazlardı ; her ikisi de nazari-

ı Rambaud, Rusya tarihi, c. XXXI : - Segur,


c. II; -Hermann, c. V, f. VII.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTJLALl
lH

yeyi aynı kolejde ve pratiği aynı mektepte öğ­


renmişlerdi.
Prusya hukukçuları Ruslardan nihayetsiz
derecede daha ciddi görünürler. Frederic'in
kırallığımn en tecrübeli devlet adamlarına ve
hukukçularına tanzim ettirdiği medeni kanun,
ancak 1794 te, halefinin saltanatı esnasında
Han edildi ; bununla beraber, menşeleri ve pren­
sipleri bakımından '«Aydın hükümet» devresi­
ne aittir ; hatta, onun bir bakıma bir beyanna­
mesi ve en manalı eseridir1• Hükümdarın ikti­
darını göstermek üzere ancak Devlet kelimesi
kullanılmaktadır. Bu suretle hükümdarın şah­
sı devlete mal olmakta ve kendisine karışmak­
tadır. Hükümdar devleti ve devlet cemiyeti
temsil eder. Devletin ve tebasının iyiliği cemi­
yetin gayesi ve kanunun hedefidir. Her cemi­
yet azasının umumi hayra, yani devletin hay­
rma çalışması lazımdır. Fert haklarının umu­
mi menfaat önünde eğilmeleri lazımdır, sade
devletin kendilerini mahrum ettiği mülkiyet
hakkından dolayı fertlere zararlarını ödemesi
icabeder. Devletin kanun ve nizamnameleri,
tabii hürriyeti ve vatandaşların haklarını an­
cak müşterek fayda namına tahdidedebilir.
İnsanların umumi hakları, başkasının hakkına
ı Bu hususta Tocqueville'in Eski 1·ejim eseri­
nin zeylinde verdiği pek etraflı tahlile ve bu kanu­
mın tarihi için Philippson'a bakın. C. I, f. lV. -

Aynı eserin II. c. inin 198. ve 202. s. !erine ve Lehis­


tan hükümeti için 1796 Talimat'ına bakın.
.AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LAL1
185

tecavüz etmemesi kaydiyle herkesin kendi men­


faatini düşünmesi hususunda sahip bulunduğu
tabii hürriyete dayanır. Devlet şefinin vazife­
si umumi hayrın nizamcısı olmaktır ; şahısla­
rın bütün hareketlerini bu gayeye doğru gö­
ti.lrmek Ralahiyetine sahiptir. Kanunlar yapar,
adaleti tatbik eder ve vatandaşları korur. Her­
kesin şahsan azami menfaatini ve bu sayede
devletin menfaatini temin edebilmesi ıçın,
kabiliyetlerini ve imkanlarını geliştirme çare­
lerini cümleye sağlaması lazımdır.
Bu, hakiki bir Devlet ve hüküınet haklan
1-eyaonamesi'dir. Bu nevi hükümet, hakikatte,
VIII. senesi Fransada hakim olmuş hükümet
nev'ine çok yaklaşmaktadır. İhtilalin en meş­
hur peygamberlerinden biri, Sieyes, istibdadın
ihtiyaçlariyle İçtimai mukavele'nin nazariyele­
rini ve millet hükümdarlığı şekillerini birleştir­
meğe gayret ettiği zaman, sanılmış olduğun­
dan ve sanmağı bizzat kendisinin iltizam eyle­
diğinden az yenilik yapıyordu. 1781 de bir
'I'oskanalı, ayandan Cianni, vatanı için ideal
bir meşrutiyet planı vücuda getirdi : bu, mil-·
letin reyine arz edilecekti, hakkında rey ver­
mek üzere de millet bir an tabii hürriyetine
tam şekilde sahibolacaktı1• Kendisine proje
takdim edilen büyükduka Leopold, onu tatbik
etmeği düşünmüşe benzemez ; fakat hükümle­
rini takdir ve prensiplerini tasvibediyordu. Kız-
ı Cantu, K. XV, f. C L XVII.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLAL!
186

kardeşi Marie - Christine'e 1790 da yolladığı


ve Aydın hiikümdarın iman beyannamesi sayıl­
ması mümkün bulunan pek dikkate layık bir
yazıdan, bu keyfiyet, anlaşılmaktad1r1 :
•«Hatta irsi olsa dahi, hükümdarın ancak
bir delege ve mensup bulunduğu !r.illetin bir
memuru olduğunu sanıyorum ... Her memlekete,
milletle hükümdar arasında sonuncunun oto­
rite ve iktidarını tahdideden bir esas kanun
lazımdır ; eğer hükümdar bu kanun veya mu­
kaveleye riayet etmezse, kendisine ancak bu
şartla verilmiş olan yerinden bu sebeple vaz­
geçmiş olur ; artık kendisine itaat mecburiyeti
k':l.lmaz. İcrai kuvvet hükümdardadır ; fakat
teşrii kudret milletle mümessillerindedir ; her
hükümdar değişmesinde millet otoritesine ye­
ni şartlar ilave edebilir. Hükümdar umumi ge­
lirlerin kullanılışı hususunda millete tam ve
yıllık bir hesap borçludur ; keyfi şekilde vergi­
ler kabul ettirmek salahiyetir;.e sahip değildir.
ller türlü sistem, yeni kanun vesair değişme­
ler hakkında hesap vermek ve tasvibi haiz ol­
mak zorundadır. Nihayet sanıyorum ki, hü­
kümdarın ancak kanun vasıtasiyle saltanat
sürmesi lazımdır, kendisinin riayet edeceği
kanunların bütününü tanzim eden heyetse,
tabiatten gelen ve çiğnenmesi mümkün bulun­
mıyan hakkından zımni veya mecburi hiçbir
Wolf, Marie Christine und Leop'Jld il ( Ma­
rie - Christine ile il. Leopold) . Viyana, 1PE7.-- Fran­
chetti, c'. I, f. I, not 2, s. 38. Fransızca.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALİ 187

şart veya muvafakatle vazgeçmesi kabil bu­


Junmıyan ve bu hak gereğince bir hükümdara
malik olmaya muvafakat etmiş, yani ona bir
üstünlük tanımış olan millettir ; buna da bah­
tiyarlığını ve saadetini hükümdarın istediği
()ekilde değil, fakat kendinin dilediği ve anla­
dığı tarzda sağlaması için razı olmuştur ; çünkü
cemiyetlerin ve hükümetlerin yegane gayeleri,
fertlerinin saadetidir1 .))
Bielfeld'in Siyasi Teşkilat'ını çok kere zik­
rettim : orada sade hükümetlerin tarifleri de­
ğil, fakat hükümet edenlerin dilekleri ve adeta
-<<bütün talep listeleri» bulunur2• Bir Pru�ya
prensinin tahsili için vücuda getirilmiş bulu­
nan bu eser, il. Katerina tarafından kütüpha­
nesinde Montesquieu'nün eserinin yanına ko­
nulmuştu:1 . Vücuda getirilmiş ıslahat, icrası
tasavvur edilenler yanında hiçbir şey değildir.
Kararnamenin büyük kudretine her tarafta
inanıldığından, her tarafta formüllerin değeri-

ı Bilhassa II. cildin Meclisten ve bakanlardan


bahseden faslına bakın.
«Avrupanın on sekizinci yüzyıld:ıki siyasi ve
iö.ari medeniyeti diyebileceğimiz vaziyeti bize pek
tafsilatlı bir sarahatle gösterir.,> Sayous, Le dix -

huitienıe siecle a l'etranger (Ecnebi memleketlerde


on sekizinci yüzyıl) K. III, f. VII. Faris, 1861.
Hreusser, K. I, f . V. - Bavyera elektörüne
daha sonra Rumford baronu ıolan M. Thomson tara­
fından teklif edilen ıslahat hakkında Escars kontu­
nun fikirlerine bakın. Geffroy, 111. Gustave, c. I, s.
1 51.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
188

ne ve kaidelerin müessirliğine de emniyet edil­


mektedir. Politika sanatı sadece bunun netice­
lerini bulmak, işin ameli kısmı da bu netice­
leri tatbik etmektir. Hükümet etmek sa.nati,
bu suretle, bir devlet hendesesi unsurlarına mün­
hasır kalır. Bu nazariyelerle mücadele etmiş
olan bir .Alman yazarı, Mc:eser : ·«Onların ideal
anayasaları, bir Fransız trajedisinin yeknasak
güzelliğini taşımak ve, hiç değilse pH'i.n ve pro­
fil itibariyle, küçücük bir kağıda sığmak gere­
kirdi. Öyle ki, alakalı memurun ölçüsünü çıka­
rıp tatbik etmesi için elinde bir mikyas bulun­
ması kafi gelsin.» diye yazıyordu.
Bu bakımdan asrın zihniyetini en iyi hu­
lasa eden prens Frederic ceğildir, il. Joseph'­
tir. Frederic üstat olarak duğmuştu, II. Joseph
tilmiz doğdu ve mektepler hakkında talebelere
göre hükiµn verilir. Prusya Kıralı suların mec­
ralarını hazırladı, akışlarını tanzim etti, cere­
yanı sağladı : İmparator bu suya atıldı ve
akıntıyla sürüklendi. Frederic'te deviet adamı
daima hakimdir, en son hadde tertibi yapan
ve kararı veren odur ; filozof alt dul·umdadır :
politikacı tarafından yapılmış işlere mücerret
vücut hikmetlerini ve nazari haklılıklarını te­
min eder. II. Joseph'te rasyonel tasavvur si­
yasi hesaptan önce gelir ve onu idare eder. Ze­
kasında genişlik vardı ; fakat bfüün zekası
satıh halindeydi ; fikirler bu satıh üzerinden
kayarlardı. Alicenaplıkla hareketi severdi, bü-
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALİ 189

yüklüğü ihtirasla isterdi ; fakat onda ancak


ikbal hırsı derindi ve bu hırs sade tepkiden ve
akisten vücuda gelmişti. J oseph Frederic'i aş­
mak istiyordu ; bütün hareketi de kendisine
kahraman yapmış bulunduğu, tarihin kendine
rakip ettiği ve nefret besliyerek taklidettiği
bu hükümdarın acemi, ihtiyatsız ve başarısız
bir kopyasından ibaret oldu. Frederic'in siyasi
dehası sağduyu ve ölçüden mürekkepti : II. Jo­
seph'te ancak itidalsizlik vardı. Kendisi sis­
temler kuran bir adamdı ; ancak büyük heves­
leri oldu. Tahsili basit ve metodlar hususunda
tamamiyle cezvitkariydi. Bu ufalmış kalıba
Fransız filozoflarından, bilhassa iktisatçıların­
dan acele alınmış bilgileri karışık bir şekilde
fırlattı. Bu suretle, pek müphem siyasi arzu­
lardan mürekkep bir ideal vücuda getirdi ve
bu arzuları gerçekleştirmek için malik bulun­
duğu kudreti de gözünde fevkalade büyüttü.
1781 de : «Tahta çıktığım ve dünyamn birinci
tacını taşıdığım zamandan beri felsefeyi impa­
r.ıtorluğumun kanuncusu yaptım. Mantıki tat­
bikatı Avusturyayı değiştirecektir.» diye yaz­
mıştı.
Her tarafta aynı zamanda ıslahata giriş­
ti. Tarih mevcut değildi, geleneklerin de, ger­
�ckleşmiş durumların da kendisi için ehemmi­
yetleri yoktu. Ne ırk, ne zaman, ne muhit var­
ıiı ; mevcut olan ve her şeye muktedir bulunan
devlet vardı. 1782 de Strazburg eveğine : ·«Pren­
siplerime uygun şekilde idare edilen bir kıra!-
.AVRUPA VE FRANSIZ İHTİ I. A L İ
190

lıkta peşin verilmiş hükümler, taassup, zihin


esareti ortadan kalkmalıdır ve tebamın her biri
tabii haklarına sahip kılınmalıdır.» diye yazı­
yordu. Kendisine birlik ve ilk şart olarak bü­
tiin kayıtlardan temizlenmiş bir saha lazımdı.
'I esadüf Avrupada mevcut bulunan en insicam­
sız, en ittiratsız, en kesintili, parçalara ayrıl­
mış ve içinden duvarlar geçen bir devletin top­
rağında hareket etmesini gerektirmekteydi.
Tebası arasında müşterek hiçbir şey, lisan da,
gelenekler de, menfaatler de yoktu. Kendi ka­
naatine göre devletin bozukluğu bundan ileri
gelmekteydi. '«Alman dili imparatorluğumun
umumi dilidir. Ben Almanya imparatoruyum,
malik bulunduğum hükümetler, başı olduğum
.-1.evletle ancak tek bir vücut teşkil eden eya­
letlerdir. Eğer malik bulunduğum arazinin en
mühimmi Macaristan Kırallığı olsaydı, öteki
memleketlere onun dilini kabul ettirmekte te­
reddüt eylemezdim.» Bu sebeple M:acarları,
Hırvatları, Çekleri, Lehlileri, bütün İslavları
Alman dilini kabule zorladı. Eski arazi taksi­
matını ilga etti ; bunlar saltanatı sıra ile teş­
kil etmi� olan arazi topluluklarını ve sellerle
gelmiş kum ve balçıkları hatırlatıyorlardı : on
iıç hükümet vücuda getirdi ve bunları vilayet­
lere ayırdı. Diyetler ortadan kalktı : hükümet
Fransız usulü ile kahyalara geçti. Şehirlerde
devlet tarafından seçilen şehremini bir memur
oldu. Asiller idarede şurada burada haiz bu­
lundukları zaten pek mahdut hisseyi · kaybet-
.AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALi 191

tiler. II. Joseph kendilerini vergiye tabi kıldı ;


kilise adamlarına vergi koydu ; gelirlerı ve bü­
tün sınıfları nisbi vergiye tabi kılmak hulya­
ınndaydı. Köylüleri himaye etti, esirliği yumu­
şattı, angariyeleri azalttı, hastahaneler ve bil­
hassa devletin kendine muti talebeler yetişti­
receği mektepler yaptırdı. İdeali, hükümetinin
aynı şekilde hükmü altında bulunacak tebası­
nın eşitliğiydi. Kanunları birleştirdi ; bütün im­
paratorluk için yüksek bir mahkeme ile bir­
likte istinaf mahkemeleri teşkil etti. Sanayii
nizamladı, ticareti en sıkı bir himaye sistemi­
ne tabi kıldı. Nihayet, kiliseye hakim oldu ve
taassupsuzluğu kanun konusu yapt!. 1777 de,
'<<İnanmak serbestliği ve ruhu bütün halkı dev­
lP,tin hayrına göre harekete sevk eden bir tek
din o]acaktır.» dedi. Bu azim ihtilal, kararna­
meler gücü ile, beş yıldan kısa bir zaman için­
de yapıldı. Eğer Bourbon'ların hakimiyetinin
1789 da Fransayı mazhar �ttiği intizamlı du­
rum Avusturya devletinin 1780 de Marie TM ­ -

rese'in ölümü sırasındaki karışıklığı ile kıyas­


lanırsa, II. Joseph'in yapmak iddiasına kalk­
tığı şeyler yanında Müessesan meclisinin yap­
mış olduğu ihtilalin büyük bir şey olmadığı
casdik edilirı.

II. .T o:;:eph hakkında bakın : Hreusser, Sybel,


ı

Perthes ; M. d'Arneth tarafından yayıml anmış


-

muhaberat; M. Leger, Histoire d'Aut 0 'idıe


- Hon­
grie (Avusturya - Macaristan tarihi) ; - Deu,tsche
Riograp.hie (A lman biyografyası'nda M. Fournier nin
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALl
192

Bu suretledir ki, eski rejimin son yılla­


rında kıta hükümetlerinde bir buhran vaziye­
tinin husule geldiği ve Fransada görülenlere
benzer bir ıslahat hareketinin belirdiği görU­
lür. Filozofların istedikleri ve yerleşmiş ikti­
dardan bekledikleri bu ıslahat, iktidarın men­
faati namına yapılır. Daha kuvvetli ve daha
hayırlı bir hükümdar altında insanları daha
bahtiyar yapmayı hedef tutmaktadır ; insan .
!arı murakabeye daha çok tabi bir hükümetin
idaresi altında daha müstakil bir hale getir­
meyi hiçbir tarafta gaye bilmemektedir. Kıta.
nın her yerinde, devlet tarafından, devlet men·
faatine yapılmış içtimai ve medeni bir ıslaha­
tın hazırlıklarını görüyorum, devletin iktidarı­
nı tahdit gayeli siyasi bir ı:illahatın başlangıç­
larını hiçbir tarafta müşahede etmiyorum. Her
tarafta aydın bir istibdadın unsurlarını müşa­
hede ediyorum, her tarafta dini müsamahanın
ve medeni hürriyetin ilerlemelerini görüyorum ;
siyasi hürriyetin unsurlarını hiçbir tarafta
müşahede etmiyorum. Henüz baki bulunan ve
ortaçağdan gelmekte olan hürlük unsurları;
derebeylik sisteminin artıklariyle birlikte orta­
dan kaybolmak üzeredirler.
yazısı ; - Laveleye, La Prusse et l'Autriche (Prusya
il€ Avusturya, Paris, 1860. - Dışişleri arşivlerindeki
muhaberatı ve rayihaları aynca tetkik ettim.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALl
193

iV

Derebeylik teşkilatı ortaçağda bütün Av­


rupanın teşkilatı olmuştu : bu teşkilat henüz
yere serilmemiş bulWlduğ·u yerlerde şiddetli
hücumlara uğramakta, yahut kendi kendine
yıkılmaktadır1 • Roma hukukunun okutulma­
siyle yayılmış, hukukçular tarafından tamim
edilmiş olan Roma devlet fikri, Fransada nasıl
hakim olduysa kıtanın her tarafına da hakim
olmak istidadını göstermektedir2• Fransa ha·
nedanının büyük ikbali, kurmuş bulunduğu sal­
tanatın kudret ve haşmeti bütün hükümdar­
ların gözlerini kamaştırmaktadır ; onu kıskan­
makta ve taklidetmektedirler. Esaret hukuku
olan Roma hukuku, hepsi devletin menfaatine
göre tanzim edilmiş, «insanların hürriyetleri
için değil, fakat itaat altlna alınmaları içina>)
tertiplenmiş olan Roma teşkilatı görüşİerini
pek mükemmel bir şekilde desteklemektedir.
:Bu hukukun tercümanları olan kanu�cular, hU�
kümdarların en nüfuzlu mtişavirle:d olurlar.
Onların hakim olmak ihtiraslarını haklı çıkar­
tır ve en gayretli hizmetkarları kesilirler. Her

ı Tocqueville, Eski rejim, K. I, f. IV ve not 1 ;


Çeşitli yazılar: Konsüllükten imparatorlu!Ja.
2 Viollet, Precis de l'histotre du droit français
(ı11[uhtasar fransız hukuku tarihi) c, I, s. 2. Paris,
1884.
s Fustel de Coulanges, Histoire des Institut'i-0n11
(]lfüesseseler tarihi) c. I, s. 66.

13
AVRUPA VE FRANSIZ JHTILAU
lH

biri şahsi ihtiraslarını hükümdarın .\htirasları­


nın hizmetine vakfeder. Devleti Romanın tan­
zim etmiş bulunduğu şekilde, hukukçuların ta­
savvur eyledikleri şekilde tasavvur edince, fi­
lozofların talebeleri olan '«aydın» bakanlann
yükseltmiş veya yükseltmeyi tahayyül etmiş
bulundukları binayı karışık üsluplu cepheleri­
ne ve modern dekorlarına rağmen başlıca du­
varları ve esas parçalariyle görürüm. •«Roma­
ıla milletin nazari hükümranlığı için hudut bi­
iinmemiş olduğu gibi, hükümdarın fili kudreti
için de hudutlar bilinmemektedir1.» Hükümdar
ordulara kumanda eder, sulh ve harb yapar,
vergi kor, bunun miktarını tayin eder, masraf­
Jarı nizamlar. Müsadere hakkına sahiptir ; bazı
kimselere asalet payesi tevcih eder ; kanunlar
yapar ; hükümler verir ; din reisi hükümdardır :
·.:<bütµn dini elinde tutar ve tekmil ruhani ma­
kamlar üzerinde bir nezaret hakkına sahiptir.»
İdare, adalet, kanun, din odur, her şeye ha­
kimdir, herkesin vasisidir. Kendisine yardım
eden senato bir devlet şurasından, istişari bir
komisyondan ibarettir. Bu, XIV. Louis'nin
ievletidir, Frederic'in devletidir, II. Joseph'in
devletidir.
Uğradıkları bütün buhranlarda devletler
ancak bir deva bulurlar : yayı daha çok ger­
mek ve hükmünü uzatmak ; mania çıkaran her
şeyi, hatta sadece tutan ve frenliycn her şeyi

ı Aynı es �·r, c. I, s. 73.


AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LAL1 t95

mahvetmek. Eserlerini vücuda geti.rmek için


devlet ancak disiplinli, sükuti ve gayetle muti
ajanlar istemektedir. Vergi, makinasının ve�
kilharcı, polisi, motörüdür ; geri kalan her şey
nakil aletlerinden ibarettir. Bu makina �ev­
kalade yayılıcıdır : bütün toprağı silip süpürür
ve kendi kullanışına göre hazırlar. I. Pierre
onu Rusyada bu şekilde kurmuştur, Prusyada
bu şekilde çalışmakta ve Avusturyaya II. Jo­
seph bu şekilde sokmuş bulunmaktadır ; her
tarafta aynı kazma kıraç toprakları düzelt­
mekte, geçilmez ormanları açmakta, eski' ka­
lelerin duvarlarını yıkmaktadır ; aynı sapan
aynı harabeler üzerinden geçmekte ve aynı
tırmık toprağı düzeltmektedir. Montesquieu
bundan dehşete düşer : saltanatı keyfi hükü­
ınetten ayıran bütün maniaların düştüklerini
görür ; saltanatın kendi temellerini aşındırdı·
ğını ve kendi ağırlığı altında sallandığını görUr.
Kanunlann ruhu'nun. prensiplerin bozulmala•
rından bahsettiği o mükemmel fasıllarını dev..
iet adamlarına tavsiye eder, fakat zamanının
devlet adamları kendisini hiç dinlemezler, da­
ha sonra gelenler ise evvelkilerin hareketlerin•
de daha da ifrata varırlar.
Fransada Capetien kıral bütün timar sa·
hiplerini ve büyük tabileri yutmuş olduğu gi•
bi, Almanyada da Avusturyalı imparator im­
paratorluk devletlerini yutmayı gaye bilmek-

K. vm:, ı. vr, vır, vrrr.


196 AVRUPA VE FRANStz İHTİ LA Lİ

tedir. Fransa kıralları kanunlarını ve üstünlük­


lerini yaymış bulundukları gibi, o da imtiyaz­
larını yaymağa çalışmaktadır. İmparatorluğun
teşkilatını ve bu teşkilatı garantileyen 1648
�nuahedelerini itirazlarda bulunarak parça par­
ça ilgaya, eskiliklerinden harap bir hale getir­
meğe, mütemadi tecavüzlerle aşınd1m1ağa ça­
lışmaktadır. 1774 te Viyanaya gitmekte olan
bir Fransız ajanı için vücuda getirilmiş bir
talimatta şunlar okunur1 : «İmparatorluk mu­
narrirleri bu ana ve mukaddes kanundan, Cer­
men hürriyetinin bu hakiki palladium'undan • ,
eskiliğinden ve zamanlarla şartların değişme�
ierinden harabolmuş bir kadim vesika şeklin­
de bahsederler. Hükümet modeli olarak, Al­
ınan imparatorlarının ancak mukallitleri ol­
muş bulundukları Roma imparatorları tarafm­
dan yapılmış kanunları almak istemektedirler.
Tasallüf ve cehaletten dolayı muhafaza edi­
len boş şereflerin ve boş formüllerin mutlak
bır kudretin kati sıfatlarını teşkil etmelerini
fmparatorluk hükümeti istemiyor değildir.»
Bohemyada Marie - Therese diyeti ancak ka­
rarnamelerini tasdik ettirmek yahut yeni ver­
gileri veya koydurmak üzere toplanmaktadır ;
meclisin tekmil idari vazifeleri, Viyanada bu­
lunan devlet şurasına nakledilmiştİı'. Her yıl
tı>planması gereken Macaristan diyeti, İmpa-
ı Talimat mecmuası, Avusturya, Breteuil ba­
ronu, 1774.
Sancak.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALi
19'

ratoriçenin saltanatı müddetince, yani kırk


sene içinde, ancak üç defa toplanır. Öteki di­
yetler için de vaziyet aynıdır. Marie - Therese
onların kudretlerini ellerinden almıştı r ; II. J o­
f>eph kendilerini hiç toplamamıştır. Mirabeau
1788 de : ·«Almanyada hüküınetleri tarafından
vergi hususunda ancak ikinci derecedeki hü­
l{üındarlar kayıt altında tutulmn:ktadırlar.
Prusya Kıralı bu hususta her kayıttan kurtul­
muş bulunmaktadır.» diye yazıyorduı . İkinci
derecede prensler Prusya Kıralı gibi ve impa­
rator tarzında serbest olmak ateşiyle yanıyor­
lardı. İnsanda ancak bir teba, tebada hükümet
için ancak bir madde görmekteydiler. Eski mü­
esseselerin mükedder müdafii olan bir muasır,
Moser : ·«İnsanlar dilendiği gibi askere alınmak­
ta ve vergiye tabi kılınmaktadırlar. Vergileri
ödemeleri şartiyle meclislerin ve tebanın ba­
ğırmalarına müsaade edilmektedir. Eğer karşı
gelirlerse, en haklı ve en hürmetkar itirazlar
birer cinayet, itaatsizlik ve ısyan sayılmakta­
dır.» diye yazar. Yaşamalarına müsaade edi­
len meclisler, Bavyera ve Saksonya heyetleri
gibi müsamahakarlık sayesinde mevcudiyetle­
rine müsaade edilmesine çalışırlar. Vürtem­
bergle Meklemburgta mukavemet temayülleri
vardır : bu temayüller ancak hükümetleri hid­
detlendirmekte ve ifratlara sevk ermektedir.
ı Prusyada merkeziyetin kuruluşu ve ilerle­
meleri hakkında bakı n : Treitschke, Deut.�che Ge ·
schichte (Alman tarihi), c. 1. Laypzig, 1882.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALi
198

İmparatorluk şehirlerinde belediye hayatı sön­


müştür : cumhuriyet müesseselerinden ancak
boş ve martasız bir özenti kalmıştır1 •
Kortesler İspanyada baki bulunmaktadır ;
fa.kat artık kendilerinden yalnız lıüküm:darı
t.ı.nıması ve onun malik olduğu imtiyazları
almakta �ullandığı iktidarı bu hükümdara ver­
mesi talep edilmektedir. Kırallık kararnamele­
ri : ·«Kanun Kortesler tarafından reye konul­
muş ve ilan edilmişçesine muteberdir.>» diyor­
lardı. İspanya hü�riyetlerinden bütün kalan
şey buydu. 1713 ten beri hiçbir ciddi iş hak­
kında Korteslerin reyine müracaat edilmemiş­
ti. Zamanın aydın bakanlarından biri olan
Florida-Blanca : -<<Devlet icapları ne kadar mü­
him olursa olsun, Kortesleri yardıma çağır­
maktan çekininiz ; az sonra onlar hükümdar­
larınız ve hakimleriniz olurlar.» diyordu2• Keza
aydın nazır ve asrın sevgililerinden biri olan
Pombal da böyle düşünmekteydi. Bir muasır :
'<<Hükümetinin bütün emeli ; iktidan kendine
mal etmekten, asilleri aciz bir hale düşürmek­
ten ve milleti en zelil itaat altında tutmaktan
ibaretti.» der3• 1660 ta Danimarkada tesis edil­
miş bulunan mutlak hükümet gittikçe kuvvet­
icniyordu. 111. Gustave'ın hükümet darbeleri
Perthes, c. 1, f. il; - Hreusser, c. 1, K 1,
f. 11, � 4.
Baumgarten, K. 1, f. II.
2

a
Malquct. Hatıı-at, c. 1. s, 10. Paris, 1874
Marc Monnier, Gonıni, Paris, 1885, V. f.
.AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LA:Ll
199

1772 ile 1789 da bu idare şeklini kuvvetlendir­


diler. Prusya ordula.rının kendisini 1787 de
himaye etmeleri sayesinde vatanseYerlere ga­
lebe çalan Orange prensi, eski Birleşik - Eya­
letler cumhuriyetini şeklini açıkça söylemiyen
bir saltanata çeviriyordu. Rusyada siyasi
heyetler yoktu ve I. Pierre meşhur tchine'i"'
ile Çin ınandarinizmiyle Napoleon\ın deınok­
!'atik asalet zümresi arasında bir geçiş teşkil
eden bir asılzadeler nizamı kurmuşt.u1• Eski
müesseseler ancak Lehistanda muhafaza edil­
mişlerdi : bütiin iyi vatandaşlar tarafından
kendilerine dertlerin beteri nazariyle bakılıyor­
du ; bunları ancak cumhuriyet düşmanları mü­
dafaa ediyorlardı ve bütün cumhuriyet dost­
ları eski hilrriyetleri devlet menfaatine tahdi ·
de çalışıyorlardı.
Bu suretle, iktidarlarının artırılması hu­
susunda giriştikleri mücadelede Katolik hükü­
metler korkulacak tek bir düşmana raslamak­
radırlar, bu, ortaçağdan beri hakim mevkileri
işgal eden ve buralarda kalmak iddiası güden
kilisedir. Siyasi prensiplerinin ve müessesele-
----

* Büyük Petro'nun, devlet memurl::ı rı ve ordıı


mensupları için t ayin ve tesbit etmiş olduğu 14 de­
receye mahsus müşterek kelime. Bu dereceler, Ba­
tıdaki asalet unvan ve mertebelerinden çok ziyade
üsmanlı imparatorluğundaki rütbelere bc-nzerler.
Ç.
Bak ı n : Anatole Leroy Beaulieu, Çarlar
imparatorlıığıı , c. I, s. 351 _.
,AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALİ
200

rinin gelişmesinde devletle aynı inkılabı ta­


kibetmiştir. Ortaçağın diğer büyük meclisleri
gibi ruhani meclis ufalmakta ve silinmektedir.
Kendisine hakim bulunan Papalık onu yutma­
ğa temayül göstermekte, mutlakiyeti ve yanıl­
mazlığı hedef tutmaktadır. Kıral hukukşinas­
lariyle aynı mektepte yetişen Papa ilahiyatçı­
ları, aynı davayı gütmektedirler. Onların ta­
savvur ettikleri şekilde kilise din sahasında
Roma devletidir. Birbirlerine mütemadiyen te­
mas eden, her tarafta birbirlerine :ıüfuz eden
ve her ikisi de üstünlük iddia eden bu iki kud­
ret arasında düşmanlık, bu andan itibaren za­
ruridir. Bundan başka, devlet mali yükler al­
tında ve parasızdır, kilise zengindir ; malları
vergiden kurtulmakta ve devlet için daimi bir
hiddet ve ihtiras konusu teşkil elmektedir.
Bu bakımdan, itizalin faydalan olmadığına ve
müşrikliğin bile bazı yeter sebepleri bulunma­
dığına hükmetmiyen politikacılar azdır. Vol­
taire bir Rusa : ·«Katolik hükümdarlar, kilise­
nin münhasıran hükümdarın kanunlarına tabi
olması gerektiğini söyliyecek kadar cesur de­
ğildirler... Sizin o pek meşhur hükümdarları­
nızdan başka haklı olan hiç kimse yoktur :
rahiplere para vermekte, ağızlarını açıp kapa­
maktadır : onlar emirlerine tabidirler ve her
şey sakindir.» diye yazıyor.du1• Asılzadeleri
hükümleri altına almış, meclisleri esir etmiş

ı 3 aralık 1768 de kont Schouvalof'a.


AVRUPA VE FRANSiZ İHTİÜLl
2Ö1

\•eya dağıtmış olan hükümdarlar ; kalabalık,


zengin, kudretli ve disiplinli olup öteki hüküm�
darların hakemi olduğunu iddia eden, tebala­
rının ruhlarına hakim olan ve bu tehlikeli
kudreti kullanmak üzere kendi polislerinin eri­
şemedikleri bir mabede kapanan bir hüküm­
darın yüksek otoritesine tabi bir zümrenin
bıparatorluklarında bulunmasına razı değil­
lerdi. XIV. Louis bu mabedin methalini zorla­
mak değilse bile civarını sarmayı ve münaka­
lelerine hakim olmayı sınamıştı. Kilisenin hu­
dutlarında mütemadiyen savaştı ve onun mül­
künü birçok defalar işgal etti. Hügnolan kıral­
lıktan, onları ultramontaine'lere teslim etmek
li7..ere kovmamıştı. Devlet içinde ne parti, ne
muteziller, hele ne de efendiler istemiyordu ;
Nantes kararnamesinin feshi ve Fransa kilise­
sinin beyannamesi, aynı kitabın iki faslıdır.
tspanya Bourbon'ları hükümetle devletin mü­
nasebetlerini tanzim etmeği bu mektepte öğ­
rendiler.
V. Philippe'in saltanatının başlangıcından
Hl. Charles'ınkinin sonuna kadar, yani seksen
yılı aşkın bir zaman, İspanyollar kilisenin za­
rarına kıralın üstünlüğü için mücadeleyi bırak­
madılar. Kilisenin kanuni salahiyetlerini da­
ralttılar, sığınak olmak hakkını lağvettiler,
g�lirlerini azalttılar, mülk satın alma hakkını
tahdidettiler, kendisini affettirmek üzere en-
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
292

kizisyonu uyumağa mecbur ettiler1 • Aranda,


Florida Blanca, Campomanes isimlerini bu
mücadeleye bağladılar : Kilisenin elinden san­
sôrü aldıktan sonra eğitimi de almağa çalıştı­
lar. Pombal kendilerini Portekizcle taklidetti.
l\fadrid tahtında devam edeceği şeylere III.
Charles Napoli tahtında başlamıştı. Bu «ay­
dın» hükümdarm bakanı olan Tanucci, 1767
tarihli bir kanunun kullandığı ifade ile «Kıra­
lın doğrudan doğruya Allahtan aldı_ğı ve kud­
retinin hudutsuzluğundan dolayı hükümdarhk­
hı. ayrılmaz surette birleşmiş bulunan müsta­
kil ve en yüksek kudreti kullanarak». kiliseyi
mahkemelerle mekteplerden çıkardı, evlenmeği
bir sivil mukavele yaptı ve Papanın ferman­
larının kıralhk makamının vizesi olrr.adan neş­
rini yasak etti. 1759 da kıral Charles'ın yerine
geçen iV. Ferdinand manastırları kapadı ve
makamlarını ihraz merasimini karşılıklı yap­
maya evekleri mecbnr etti. Parmada duka
Ferdinand'ın bakanı du Tillot bu hususlarda
Tanucci ile rekabetteydi ; Parma.nın Mukad­
des Makama borçlu bulunduğu vergiyi red­
detti, fermanların hükümlerini durdurdu, kar­
lara hükmetti, birtakım imtiyazlara sahip bu­
lunan kilise emlakinin artmasına müsaade et-
medi ve keşişlerin miras yemelerini menetti.
l eopold Toskanada Papa beyannamelerinin
--- ------

ı 1746 dan 1759 a kadar enkizisyon ancak on,


1759 dan 1788 e kadlar da dört kişiyi yak:nıştır.
AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LAL1
283

sunsoru hakkını nefsine tahsis etti, Papa elçi­


liğinin mahkemesini ilga etti, manastırları kal­
dırdı, umumi ibadet törenlerini mürakabe et­
ti ve azalttı. Hareket, saltanatları taklide giri­
şen Venedik cumhuriyetine kadar yayıldı1•
Almanyanın evek hükümdarları İtalya­
nın layik prensleri gibi hareket ettiler. Roma
ile münasebetlerinde evek olduklarını ekseri­
yetle unuttular, hükümdar olduklarını hiçbir
zaman unutmadılar. II. Joseph'le Leopold'un
küçük kardeşleri olan Kolonya elektörü, bü­
yüklerinin düsturlarını elektörlüğünde pekala
tatbik ediyordu. 1785 te Treves, Mayans, Ko­
lonya ve Strazburg evekleri muhafaza etmek
kararında oldukları imtiyazları Roma sarayına
bildirdiler : bunların başlıcalarından biri, Papa
fermanlarının sansürüydü. Eğer kendilerine bu
hususta muvafakat gösterilmezse milli bir din
meclisi toplamakla tehdidettiler2• Marie
Therese dindar, hatta sofu, fakat her şeyden
önce imparatoriçe idi. Memleketleri içinde se­
yahatlere girişmelerini Papa elçileriıie; doğru­
dan doğruya Roma ile muhabere etmelerini
eveklere, vasiyetnamelerın tertibine karışma­
larını rahiplere menetti. Kendisine 1769 da
şansölye Kaunitz tarafından yollanan bir ra­
por, o zaman .Avrupada kilise hukukuna karşı
mevcut en hürmetkar iktidarın onunla müna-
ı Cantu, zikredilmiş seer, c. X.
2 Perthes, c. I, K. I, f. III ve IV.
AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LAL1
Z04

sebetlerini nasıl tanzim etmek istemiş oldu­


ğunu gösterir1• lmparatorlann hakimiyetlerin­
clen kendilerini kurtarmış bulunan papaların,
«Cehaletle ve batıla itikatla dolu birçok asır
boyunca» imparatorları boyundurukları altına
sokmak iddiası güttüklerini hatırlattıktan son­
ra, şansölye ilave ediyordu : «Cemiyetin ba­
kası için lüzumlu miras ve intikal nizamına o
kadar zıt bulunan kilise tasarruf hükümlerinin
idamesi ve bunlara riayet edilmesinin temini
arzu olunuyor mu ? Kendi haklarında kanun
ve mantık bakımından bütün diğer devlet te­
ba ve vatandaşlariyle müsavi bulunan kilise
adamlarına dünya mallarını kabul ettirmek
lazım mıdır ?» «Kilisenin sansür, evlenmenin
medeni tesirleri, verasetler üzerinde elde etti­
ği nüfuza hudutlar koymak, korkunç enkizis­
yon mahkemesini ilga etmek», '«Kilise adamla­
rının müfrit zenginliklerini tahdidetmek, ya­
hut, hiç değilse, sivil cemi.yetin tam şekilde
mahvolmasını önlemek üzere bu servetlerin
artışını durdurmak isteniyor mu ?»... '«İnsan
Papa ile kiliseyi her gün yolu üzerinde bul­
maktadır... Eğer hükümran kudretin hudutları
üıerindeki bu sözde şüphe ve kararsızlıklara
h�m de pek çabuk nihayet verilmezse, bunun
neticesi olarak itizaller çıkacaktır, ve Katolik­
liğin büyük zararına olarak tekmil kırallıkla-

ı Arneth, Marie Therese, c. IX, f. I, VI ve


vnı. Ka1miiçh"in layihası ( FrapsI?:Ca ) , s. 537,
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
205

rın ve milletlerin Roma makamından az za­


manda ayrıldıkları görülecektir.»
Marie - Therese oğullarını ve şansölyeyi
tutuyordu. Onlar hakim oldukları zaman, if­
ratlı hareketlere giriştiler. Leopold Avusturya
kilisesini Gallikan kilisesi planı üzeriude vücu­
da getirmeği ve kendisine nizamname olarak
Bossuet'nin meşhur beyanatını vermeği düşü­
nüyordu. Joseph ona bu suretle çok istiklal
verilmiş olacağı kanaatindeydi : Kaldı ki, evek­
ler keyfiyete hiç razı olmıyacaklardL Onlarsız
hareket etti, esasen de •«ne dine, ne usule, ne
iç nizama dokunmamak» iddiasını güdüyordu.
Her bakımdan Rülıbamn medeni t.eşkilatı olan
eseri, prensipini bozmakta olan aynı tezada
1ayanmaktaydı : Kendisinden sonra mukallidi
olan constitaantlann da yapacakları veçhile,
kendi hususi kudretiyle, eveklerin yardımları
olmaksızın, Mukaddes . - Makamın muvafakati
bulunmaksızın mülklerindeki kilise teşkilatını
baştan başa bozarken Katolik - Romen kalmak
iddiasındaydı. Papa fermanlarının sansorunu
t::ı.bii nefsine tahsis etmekteydi ; Mukaddes -
Makamın imtiyazlarını tarif eden fermanların
öğretilmesini katiyen menetmekteydi 1 ; köy ra­
hiplerinin sayılarını artırdı ; eveklel·in iktida­
rmı tahdidetti, medeni izdivacı ve boşanmayı
tesis etti ; mutezillere müsamahayı emretti ve
ı ln ccena Domini ve Unigenitus fcrman:an.
tBu fermanlar metinlerin ilk kelimeleriyle zikrolu­
nurlar.- Ç.)
AVRUPA VE FRANSIZ İHTlLALl

manastır tarikatlerine karşı pek şiddetli bir


harbe girişti. Romada bulunan bir şefi tanı­
maktan ve saltanat haricinde .. münasebetlere
girişmekten onları menetti. 1781 de birden altı
yüz manastır kapadı ve bütün istiğrak tarikat­
lerini feshetti ; az sonra dilenci tarikatleri or­
tadan kalktı. Çocukça teferruatı, tacizleri, şe­
kil kavgalarını zikretmiyorum ; fakat esası
teşkil eden ve neticeyi veren para meselesini
unutmamak lazımdır. Marie - Therese dışarı
memleketlere ve bilhassa Romaya para gön­
dermekten rahipleri menetmişti ; Joseph bun­
dan evekleri menetti ve manastırlardan müsa­
dere edilmiş mallarla dinin parası diye adlan­
dırılan bir siyaset ve harb hazinesi yaptı. Ha­
ı·eket büyük netice vermedi, çünkü manastır­
lar umumiyetle borçlu idiler ; borçları ödendik­
ten sonra az bir şey kaldı, sade hareket ve
prensipin bu bahiste ehemmiyeti vardı.
Büyük Katerina'nın Romaya verilecek bir
hesabı yoktu ; bu sebeple, daha rahat hareket
etti. Keşişleri dağıtmakla, manastırları kapa­
mak ve kilise mallarına vergi koymakla yetin­
medi : onlardan dini hürriyetlerini :ıldı ve bu
suretle Fransız ihtilalinin işini kendi tarzında
daha evvel yaptı. Rus kilisesi bir milyona ya­
kın köleye sahipti : Çariçe bunları müsadere
etti ve kilise mallarını idare etmeğe hir komis­
yonu memur eyledi : saltanatın ücretlileri ha­
line giren manastırlar devletten ayhk aldılar1•
-
ı RambauT:XXx:r. fasıl .
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi 207

Hükümetlerin bu şiddetli hareketlerine ki­


lise inatçı bir mukavemet göstermekteydi. Cez­
vitler tarikatının ilgası bunun bir safhasından
ibaretti. Frederic d'Alembert'e : �<Onlar Roma­
nın ileri öncüleridir.» diyordu. Bu meşhur
heyet Katolik saltanatlarda mutlakiyetin te­
essüsüne çok yardım etmişti ; hükümetin bü­
tün mutezilleri ilga etmesine yardım ettikten
sonra devlete karşı müstakil kalmak iddiası�ı
güttü. Bütün manialar ortadan kalktıktan
sonra ancak bunun baki kalmasını clevlet ka­
bul etmedi. Birbirleriyle karşı karşıya kaldık­
i::ı rı zaman, ittifaklarını vaktiyle sağlamış olan
şey birbirlerine d üşmanlıklarını muciboldu.
]!'akat Cezvitler aleyhine başlamış bulunan
mücadele, Roma aleyhine olarak devam etti,
ve öncüler dağıtıldıktan sonra kilise ordusunun
kendi heyetine tecavüz edildi. Kilise e:ski re­
jimin sonlarındaki .kadar çetin bir durumda
nadiren görünmüştü. Filozoflar nazariyeye,
hükümdarlar disipline tecavüz ediyorlardı ;
papaların evvelkilere karşı ruhani nüfuzlarını,
ikincilere karşı cismani imtiyazlarını müdafaa
eylemeleri gerekmekteydi. Teşkilatında itizal
ve topraklarında istila tehlikesi ile karşılaşan
kilise, ruhlar üzerindeki saltanatının ve siyasi
kırallığınm aynı zamanda sarsıldıklarını his­
setmekteydi. Çünkü, ruhani ile cismani her ta­
rafta birbirlerine karışarak girift bir hale gir­
U.ikleri için ; prensler filozofları yardımcı sıfa­
tiyle hizmetlerine aldıkları ve filozoflar da hü-
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALJ
208

•1cümdarların himayelerine dayandıkları için ;


Papa imkan buldukça düşmanlarına karşı mül­
kiye mahkemelerinin kudretine başvurduğu ve
:.ı.endilerinin mülklerinde birtakım siyasi hare­
ketler çıkarmaktan hiç vazgeçmediği için ; ba­
kanlar da Papayı kanaatlerinde ferağat gös­
term.eğe mecbur etmek üzere mallarım ele ge­
çirdikleri, onun Papa sıfatiyle mukavemetine
karşı kendisini devlet şefi sıfatiyle zarara sok­
mak üzere maddi garantiler aldıkları için ;
Benevent'da, Avignon'da, Kontlukta Mukad­
des - Makama karşı bir nevi daimi ve müstes­
na tazyiki imkanlarını buldukları için var­
lığında bir itizal tehlikesine düşen kilise,
ruhlar üzerindeki saltanatiyle siyasi kırallığı­
nın aynı zamanda sarsıldığını hissediyordu.
Kilisenin en düzgün münasebetleri gene
Fransa ileydi. Pek fırtınalı münasebetlerden
sonra iyi anlaşma kurulmuştu. XV. Louis sulh
yapmış ve Avignon'u geri vermişti. XVI. Louis
dine samimiyetle saygı gösteriyor ve kiliseye
iyi muamelede bulunuyordu1• Fransa dışında
buhran umumiydi. En kuvvetli saltanatlardan
üçii, İngiltere, Rusya, Prusya (ve Prusyanın
ardından Almanyanın yarısı) kilisenin hükmü
altında değildiler. Kilise Katolik hükümetlerle,
A.vusturya, Parma, Toskana, Portekizle açık
veya içten ihtilaf halindeydi. İspanya ile şöy-
ı Masson, Kardinal de Bernis, XI. f. dan XIIJ.
f. a kadar.
AVRUPA VE l'RANS1Z i HTi LAI.i
209

le böyle olan münasebetleri Napoli ile pek ber­


battı. Bu konu üzerinde bir İtalyan hükümdar1 :
<<Papa münhal kırk iki eveklikten hiçbirine
t:lyin yapmamaktadır ; elaltmdan milleti, bil­
hassa Galeppi2 vasıtasiyle büyükleri, vilayet�
!erde de dilenci tarikatleri vasıtasiyle halkı
tahrik etmektedir.» diye yazıyordu. Sade mu­
ameleleri değil edayı da dikkate almak lazım­
dır. Toskanalı Leopold : ·«Papanın ısrar ve ina­
dı tasavvur edilir halde değildir. Kendisi kili­
senin ilk çağlarında eveklerin millet ve ruhani
bölge mümessilleriyle hükümdarların mümes­
sillerince seçildiklerini, metropolitl�rin onları
tayin ettiklerini ve eveklerin bundan sonra Ro­
ma eveğine ve bilahare papalara sadece bir
şükran mektubu yolladıklarını, papaların da
Romada ve bilhassa eveklerin taç giymeleri
töreninde verdirilen hayasız ve manasız ye­
minde iddia edildiği gibi eveklerin asla mutlak
efendileri ve manevi hükümdarları değil, fakat
ancak içlerinde birincileri bulunduklarını ha­
tırlasa daha iyi olur.» diye yazmaktaydı�. Da­
ha 1768 den itibaren II. Joseph <<Roma sara­
yının kendi hareketleri yüzünden istlhkara la­
yık bir hale geldiği>> fikrinde bulunuyordu4•
ı 11 aralık 1787 de Loopold'dan II. Joseph'e.
2 Papa elçiliği katibi kont Galeppi.
3 6 mart 1787 de II. Joseph'e.
4 Arneth, Maria - Therisia, c. IX, s. 551.
14
.AVRUPA VE FRANSIZ İHT1LAL 1
210

Tek başına saltanat sürdüğü zaman, tehditleri1


ve hele istihza ve cüretleri esirgemiyerek Papa­
ya istihkarla muamele etmeği iltizam etti. 1782
de VI. Pie Viyanaya gelmişti. Joseph : •c<Kendi­
sini karşılamak üzere Neustadt'tan biraz öte­
ye kadar gittim ve bütün merasimi ve herhan­
gi bir nutku önlemek üzere kendisiyle açık yol
üzerinde, sadece taburlar önünde karşılaştım,
derhal arabadan indirdim, iki kişilik olan ken­
di arabama alıp hemen Viyar,aya götürdüm.)>
diye yazıyordu.
Fransa ihtilalinden çıkmış kuvvetlerin
kilise ile mücadelelerinin başında ve sonunda,
Constituante meclisi zamanında ve Bonaparte' -

ın hükümeti esnasında Roma ile münasebetle­


rinde başka türlü fikirleri olmıyacaktır, Mu­
kaddes Makama karşı da caşka bir dil kul­
lanmıyacaklardır. Çünkü devletin mutlak kud­
reti hakkında on sekizinci yüzyıl hükümetle­
riyle aynı düsturlara sahip olacaklar ve aynı
istiraslarla, filozofların her tarafta kilise aley­
hisde tahrik eylemiş bulundukları aynı ihtiras­
larla dolu bulunacaklardır.

Hükümetlerin maziye karşı bu cidalleri


mukavemetler hasıl eder ; her şeyi bizzat yap-
ı «Papaya ve rahiplerle keşişlere gelince ...
sıraları gelecekti r . . . » Leopold'a, 19 temmuz 1787 de.
.AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LALI
211

mak hususunda temayülleri ve um.umi efkarın


h_er şeyi onlardan beklemek hususundaki mey­
li karışıklıkları mucibolur.
Asillerden imtiyazlarını alarak ve kilise
ile mücadele etmek- suretiyle, devlet umumi
efkarı kendisine bağladığını ve onun himaye­
siyle kuvvetlendiğini sanır ; vakıa umumi ihti­
rasları okşamaktadır ; fakat bunları aynı za­
manda tahrik etmektedir ve bunlar kendi aley­
hine dönerler. Kendisi için her şeyin mümkün
olduğu zannedildiğinden, yaptığı şeylerden is­
tifadeden ziyade yapmadığı şeylerden dolayı
hiddet edi!ir. Eksik, kararsız, kısmi ıslahat
arzuları tatmin etmekten ziyade ümitler uyan­
dırır. Eski dünyanın çökmüş olduğu ve kendi­
sini gençleştirmek icabettiği fikrini hasıl eder ;
milletleri ani değişmelere alıştırır ; kendisine
bunun zevkıni, iştahını, ihtiyacını verir. Mil­
letlerin hayatları için lüzumlu bir nizam fikri
her tarafta ortadan kalkar, ilerleme ancak is­
tikrarsızlıkta görülür. Milletler arasırda içten
bir endişe, derin bir heyecan yayılır.
Almanya bu yüzc1cn derin bir heyecan ve
hareket içindedir1 ve bu temayüller en iyi ni­
zamlanmış hükümette bile görülür. Oralarda
bu heyecan ve hareketi aydın hükümetin faali-

1 B.a kın : Perthes, c. I. Bu eser, �rn vakaya ait


olarak toplanmış d'elillerden ve onun tenkidi tetki­
kinden ibarettir.
zız
AVRUPA VE FRANSIZ İHTJLALl

yeti geliştirmektedir. Frederic, hakkında uzak­


tan verilecek bir hükümden kazanırdı. Formül­
lerini kullandığı nazariyeciler, nazariyeleri Ü­
zerlerinde tatbik ettiği miletten çok ziyade
kendisini takdir ediyorlardı. Prusya Kıralının
büyüklüğünün gözleri en az kamaştırdığı yer,
Berlindi. Boyunduruğun verdiği sabırsızlık,
hayranlığı frenliyordu. Mirabeau 1786 da :
'<<İpler o derecede çekilmiştir ki, ancak bozula­
bilmeleri mümkündür. Ahali o derecede e­
zilmiş, sıkılmış, zulüm görmüştür ki, ancak
yükünü hafifletmek düşünülebilir.» diye yazı­
yordu1 . Frederic'ten çok korkuluyordu. Ölümü­
nün büyük boşluğu bir halas gibi göründü.
Richelieu ortadan kalktığı zaman F.cansada
görüleni nev'inden bir hal, Berlinde hasıl oldu.
Mirabeau : '«Her şey ölgündür, hiçbirşey hü­
zünlü değildir. Ne bir teessür, ne bir iç çekme.
ne bir medih... Berlinin üçte ikisi, bugün il.
Frederic'in alelade ve hemen hemen başkala­
rından aşağı bir adam olduğunu ispata çalış­
maktadır ! ...)) diye yazıyordu. İşte bu büyük
saltanatın neticesi bu olmuştu : herkes onun
sonunu istiyordu ! Avusturya elçisi : '«İçinde
yaşanılan zamandan bıkılmış ve bezilmişti.»

ı Histoire secrete de la cour de Berlin (Ber­


lin sa rayının gizli tarihi) .
Faris, 1789. Vesikaların
asılları ve Talleyrand tarafından görül müş sıJrPtler
D:,şişlerinde.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ 213

diye yazmaktaydı1 • Bununla beraber, Prusya­


da Frederic devletin kudreti hakkında öyle bir
fikir yaymıştı ki, millet onun halefinden her
şeyi umuyordu. Bu prens de nefsini ümitleri
tatmin edebilecek bir kudrette görüyordu.
Avusturyada ise, aksine, hükümet eden­
lerle idare olunanlar arasında umumi bir cesa­
retsizlik v�rdı. Marie - Therese'in hayırperver
ve nispeten mutedil idaresi, Frederic'in şiddetli
hüküıneti kadar bezginlik bırakmıştı. Bu bü­
yük imparatoriçe sonuna hüzün içinde eriı,;ti.
Mektupları, devamlı bir şikayettir. 1775 te :
'<<Halka otuz beş yıl feda ettim ; o derecede ta­
katsiz ve tereddütlerle bunalmış bir haldeyim
ki, iyilikten ziyade kötülük yapıyorum.» diye
yazıyordu2• Öldüğü zaman, millet cenazesinde
bir şahidin ifadesine göre adeta hayasız bir
sevinç gösterdi3• Jooeph daha 1782 den itiba­
ren, annesinin hayatının sonunda olduğu ka
dar bezgin ve ümitlerini kaybetmiş bir halde­
dir-1. 1786 da bakanı Kaunitz'e : '<<Bu kadırga-
ı-Woif, Os tefrewh und Preussen (Avusturya ile
Prusya), s. 50. Philippson, zikredilmiş eser.
-

2 Mercy ile muhaberesiyle Arnet) ,'in eserine


bakın. C. IX, f. XII.
s Wolf, zikredilmiş eser, s. 21. Ranke, Die
-

deutschen Machte und der Fürstenbund (A lma.nya


Mikiimetleri ve prensler bfrliği) , c. I, s. 51. Laypzig,
1871.
4 Leopold!a mektuplanna bakın. Beer,
Jrıseph 11, Leopold 11 und Kaunitz (ll. Joseph, 11,
lAopold ·ve Kauni.tz} . Viyana, 1873.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
214

da kürek çekmek lazım. Bu halin devamı müd­


detince kürek çekmek lazım ; aynı yerde kürek
çekip durmaktan .belki bir şey de hasıl olur.)>
diye yazıyordu. Devlette Kaostan, milletlerde
karışıklıktan başka hiçbir şey hasıl olmadı.
1789 da devletin bütün sınıflarında, bütün
memleketlerinde hiçbir şeyin yerinde olmadığı
hissi hakim bulunuyordu : emniyet ortadan
kalkmıştı ı .
Ayaklanmalar oldu. Marie TMrese Bo.­
hemya köylülerinin durumlarını düzeltmeğe
çalışmıştı. 1773 te angarye hakkında biı' ka­
rarname çıkardı : köylüler Kıraliçenin kendile­
rini her türlü vergiden muaf kılmak istediğini.
asillerin buna mani olduklarını ve devlet me­
murlarının hükümdarın emirlerine itaatsizlik
ettiklerini sandılar. Ayaklandılar : Çek vatan­
severliğinin baki kalmış son şeklini teşkil eden
eski hussite taassubu, ruhlarda uyandı. Sefiller
müteassıplarla birleştiler. Çeteler memleketi
dehşete düşürerek dolaştılar. 1775 te bir ajan :
ı«Şatoları yağma ederek, ellerine düşen her şe­
yi zapt ve harabederek, tarlaları ekilmemiş bir
halde bırakarak, hatta başkalarım da ayrıı
tarzda harekete mecbur ederek pek müthiş
ifratlarda bulunuyorlar... Bazı kiliseleri şimdi­
den yağma ettiler, mihrapları ve evliyaların
timsallerini parçaladılar, kaseleri kaldırdılar
ve mukaddes ekmekleri yere attılar.)) diye yaz-
ı Perthes, II. c, III. kitap, V. f.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALİ
215

maktaydı. Alçakların hürriyet vesikasını sak­


ladıkları iddia edilen Prag üzerine yürüyorlar­
dı. Onları dağıtmak ve şehri tehdidi altında
bulunduğu yağmadan kurtarmak için kuvvet­
ler büyük zahmetler çektiler1• Karışıklık Mo­
ravya, sonra başka memlekeUere geçti. 1 7"(8 de
İmparatoriçe : ·«Birçok karışıklıklardan korku­
yorum ; Ştiryada bile ne vergi vermek ne de
çalışmak istemiyorlar. Macaristan da aynı hal­
dedir. Bu insanlar pek müthiş ifratlarda bulu­
nuyorlar.» diye yazıyordu�. Joseph hastalığı ik­
tidarın kararsızlıklarına, ·«hiçbir zaman yerine
getirilmemiş o kadar vade, hiçbir zaman tatbik
mevkiine girmemiş o kadar çok tehdide» atfe­
diyordu3. Kendisi saltanata geçti ve her şey
beter oldu.
Marie Therese'in çekingen ve kamilaüe
rnlahatı böyle ciddi karışıklıkları mucibolduk­
tan sonra, II. Joseph'in cezri ve keyfi, şiddet
edası içinde ilan edilmiş, yumuşak bir tarzda
tatbik edilmiş ıslahatı umumi ayaklanmalara,
adeta ihtilallere sebebiyet verdiler. Kilise ma­
suniyetlerini, zadegan imtiyazlarını, millet de
hürriyetini istedi. İktidar makamından hoşnut
olmıyan asılzadelerle kilise kendisini terk etti­
ler. Millet her şeyi r.efsine mübah sandı. Yol­
larını şaşınnış, hükümdarın birbirini tutmıyan

ı Arneth, c. X, f. Xll.- Leger, f. XXI.


2 Arneth, Marıe Therese ile il. Joseph.
:ı 9 ağustos 1775 te Leopold'a mektup.
216 AVRU PA VE FR.ANSİZ i HTİÜLl

talimatiyle müşkil duruma düşmüş, kendileri­


nin uğradıkları gibi millete tahmil ettikleri de­
ğişmelerle sersemleşmiş olan devlet memurları,
neşesiz itaat ediyorlardı ve emretmez olmuş­
lardı. Şiddetli ve beklenmemiş tenkilleri takibe­
den izah edilmez bir bırakış, zihinleri sakinleş­
tirecek yerde hiddetlendirmekteydi. Kend�leri­
ne kabul ettirilmek istenilen Alman merkeziye­
tinin boyunduruğu altında milletler menşele­
rini hatırladılar ve millli geleneklerinde istik­
lal hakları aradılar. Bohemyada yeniden Çek­
çe konuşulmaya başlandı ve heyetlerin toplan­
ması talep olundu. Macaristanda diyet istendi.
Galiçya zadeganı kıpırdandılar. 1789 da, kımıl­
danış devletin bütün eyaletlerinde son hadde
varmıştı. Bohemyada, Macaristanda, Galiçyada
tehdideden ihtilal, Aşağı Memleketlerde pat·
laclı1•
On altıncı yüzyılın en müstebit hükümda­
rının başına gelmiş olan şeye on sekizinci yüz-

ı Belçika ihtilali tarihi için bakın : Borgnet,


Histoirn des B6lges a la fin du dix - lıui tier.ıe siecle
ı On sekizinci yiizyıl sonunda Belçikalılar tarihi),
Brüksel, 1884. - Juste, Histoire du regne de Joseph
ll et de la revolution belge (11. Joseph'in saltanat
devrinin ve Belçika ihtilalinin tarilıi, Brüksel,
1 846. - De Pradt, De la Belgique depu i«: 1789 fup­
q',ı't?n 1814 (1789 dan 1814 e kadarki BPlt;ika hakkın­
da), Faris, 1820. Wolf, Marie - Christine, Viyana,
- -

1863 ve M. d'Arnth ve M. Beer tarafından yayımla­


nan muhabereler.
,AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLAL!
217

yılın en ·«aydın» hükümdarlarından biri uğra­


dı. 11. Joseph'in felsefi ıslahatı Philippe'in Ka­
tolik zulmü ile aynı tesirleri muciboldu. Çünkü
her ikisi, İspanyol ve Alman, pek farklı mak­
satlar takibeylemekle beraber bu milletlerin
menfaatlerine karşı aynı anlayışsızlıkla ve
geleneklerine karşı aynı istihkarla hareket
ediyorlardı. Belçikalılar değişmemişlerdi : milli
bağımsızlıklarına pek aşık, adetlerine gayetle
bağlı, dinleri için pek heyecanlı idiler ve batıl
şeylere kolayca inanan bir dindarlığa Fland:c
Komünlerini o kadar çok çalkandırmış olan
serkeş bir mizacı ilave ediyorlardı. Her eyale­
tin özel idaresi, heyetleri, beratı vardı ; her biri
vergileri tayin ediyordu ve her ne kadar heyet­
ler kanun yapamıyorlarsa da hükümdar mevcut
kanunu ancak onların tasdikiyle değiştirebili­
yordu. Hükümdar iktidarı ele alınca eyaletle­
rin ·«haklarını, imtiyazlarını ve anayasalarını»
muhafaza etmeğe yemin ederdi. Bu Belçika
beratlarından en meşhuru, Brabant'ın Neşeli
giriş tabir olunanıydı. Belçika valilerinden biri
şöyle yazıyordu1 : '(<Bu memleketlerin imtiyaz­
larına çok bağlı bulundukları doğrudur ve bu­
nu deliliğe kadar götürdüklerini söylemeğe
ciiret ederim ; fakat hepsi bu kanaatle yetiş­
.
mişlerdir ve bu tele dokunmak, hükümdarlar
aksini kendilerine sade teyidetmiş değil, fakat

ı 1763 te Loraine prensi Charles'dan Marie


Therese'e.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTILAI.1
218

bu hususta yemin eylemiş bulundukları için, çok


tehlikeli olur ; bu yeminden dolayı kendileri
imtiyazlarını devletin esas kanunları sayarlar.
Bu memleketlerin idaresinin çok kolay bulun­
duğunu söylemeğe cüret ederim, çünkü yumu­
şaklıkla ve kendEerine göstermeğe tenezzül
edeceği en küçük iyilikle bu eyaletlerde her
dilediğini yapacağından Majesteniz emin ola­
bilirler.» İçtimai durum başka yerlere nispetle
iyi olduğundan, idare tamamiyle kolaydı. Asil­
ler arazilerinde yaşıyorlardı ; azim emlake sa­
hip bulunan kilise bunları iyi idare ediyordu.
halkın muhabbetine de mazhardı ; hulasa, sı­
nıflar Avrupanın geri kalan kısımlarında oldu­
ğundan daha az ayrı ve derebeylik rejimi daha
az ağ'lrdı. Belçikalıları takdir eden Marie -
'l'herese kendilerini anlamayı bilmişti. De
Pradt, '«Belçikalıların tapınaklarıydı;., der. Fa­
hat onun saltanatı müddetince bile. Belçika
Avusturya hanedanı için bir ·«kıta sömürge­
sinden», bilhassa sağladığı gelir<J.en dolayı
takdir edilen bir karlı çiftlikten ibaretti. II.
Joseph ona ancak vergi cihetinde� bağlıydı.
Kendisine daha uygun gelen Bavyera ile onu
«Jeğiştirmeye» her an hazırdı. «Değiştirmeye»
muktedir olmayınca, işletilmesi daha iyileştir­
mek için ıslahına kalkıştı. Memleketi tanımı­
yordu ; 1781 de oraya kısa bir seyahatte bu- •
lundu ; bu süratli bakıştan ve birkaç haftalık
ıısulsüz bir çalışmadan sonra da, ıslahatına
girişti. Bu ıslahat ilkönce dini hedef tuttu ;
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
219

1781 den 1786 ya kadar kararnamelar birbir­


lerini takibettiler ve kiliseyi hükürnetin eline
verdiler. il. Joseph bunu yaptıktan sonra dini
olmıyan mi.ies.seselere tecavüz etti ve 1 ocak
1786 tarihli. bir kanunla idare ve adaleti eya­
letlerin heyetlerinden aldı, memleketi parça­
lara ayırdı, buralara kahyalar koydu, bidayet
mahkemeleri ve istinaf mahkemeleri vücuda
getirdi. Bu, riayetlerine yemin edilmiş berat­
ı.ara açık bir tecavüzdü. Dini ıslahat memleketi
pek hiddetlendirmişti, idari ıslahat onu ayaklan­
dırdı. il. Joseph kilise ile açık bir ihtilaf ha­
lindeydi ; Belçikada milli hürriyetlere ve eski
müesseselere bağlı bulunan herkesi kendi aley-
e
hine birleştirdi.
Karşı gelenler arasında ismi bu kitapta
lıirçok kereler anılacak olan bir adam görün­
'lü : Henri van der Noot. Kendisi Brabant mec­
lisinde bir avukattı. Ne pek yüksek fikirler,
ile pek metin bir karakter, ne pek emin bir
muhakeme göstermedi. Fakat giriştiği eser
için esaslı vasıflara, hararetli bir vatansever­
likle azimkarlığa sahipti. Bir tahrikçinin ka­
biliyetlerine de malikti, hükümet etmekten
aciz bulunduğu da görülecektir. Tesiri altında
Brabant silahlandı. Diğer eyaletler misali tak­
lidettiler : keşişler ve papazlar milleti kendini
müdafaa etmeğe davet ediyor ve mukavemeti
vaızediyorlardı. Belçika, milislerle kaplandı .
.Bazıları bir konfederasyon teşkil etmeği; Ku­
zey Amerika Birleşik Hükümetleri tarzında
AVRUPA VE FRANSIZ 1HTILAL1
320

bağımsız olmayı ve Fransanın yardımını iste­


ıneği düşündüler. Vaziyeti öğreniş Joseph'i
düşüncelere saldı ; fakat karışıklıklarda ihti­
yatsız ıslahatının bir tesirini gôrecek yerde,
ıslahatının karşılaştığı mukavemeti sadece ka­
rışıklıklar çıkarmakta menfaatli devletlerin
entrikalarına atfetti. Bu işte ancak Fransanın
elini, «rahipler güruhunun» ve aşağı tabakayı
ayaklandırmak ve günah çıkarma hücreleri
vasıtasiyle ayaklanmayı beslemek için papaz­
ları ve bilhassa kapüsenleri besliyen Roma sa­
rayının tesirlerini görmekte israr etti1 . Tehli­
kenin hakiki sebebi ne olursa olsun, Joseph
bununla alakalanmayı zaruri buldu ve 1787
�zında kararnameleri geri aldı : fakat Fransa
hükümetinin iç gailelerinden az sonra cesaret­
lenerek, 1787 sonunda kiliseye müteallik hü­
):{ümleri iade etti ve Brükselde komutan bu­
lunan general d' Alton'a eğer muhalefet varsa
'\<topların ve süngülerin hazin vasıtalarını» kul­
lanmasını emretti. Aşağı yukarı Paris parla­
mentosunun Fransada oynadığı rolü oynamak­
üı. bulunan Brabant meclisi, kararnameleri
tehdit altında sicile geçirdi. Malines ve Anvers
din medreseleri askeri şekilde işgal edildiler ;
evekler tevkif olundular ; toplanmaların mit­
ralyözle dağıtılacakları haber verildi. Askeri
kuvvetler zaptedilmiş bir memlekette imişler
gibi yerleştiler. Dehşet, s ükutu getirdi ve
ı Leopold'la temmuz 1787 deki muhaberesine
bakın.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALİ
221

d'Alton 1788 eylfıl ayında ·«Sükun hüküm sür­


mekte berdevamdır.» diye yazabildi.
Boyun eğiş ancak görünüşteydi. Bu ihti­
lJl birtakım mevzii ayaklanmalarla dağılır
nev'inden değildi : ağır ağır olgunlaşıyordu.
Belçika kuvvetleri vatandaşları aleyhinde yü­
nimeği reddediyorlardı. Brabant ve Haınaut
heyetleri mali yardım kararı vermeği reddet·
tilerı. Joseph, bu redlerle beratlara tecavüz
ettiklerini ve kendisini yeminine riayet etme­
uekte hür bıraktıklarını söyledi. Brabant
heyetlerini kuvvetle kuşattırdı ve bu heyetler
mukavemetten vazgeçtiler, mukavemette de­
vam ede� Hainaut heyetlerinin feshedildiğini
J oseph ilan etti. Sonra da, bu yemle çoğunluğu
ejde etmeği ve bir demokratik değişme ile asil­
lerin, kilisenin ve nüfuzlu zümrenin muhalefe­
tini şaşırtacağını umarak, Brabant ana kanu­
nu değiştirdi ve bunu yaparken '<<wnumi ver­
gilerin o kadar mühim bir kısmını ödemekte
kullanmalarına müsaade etmeyi adaletine uy­
gun gördüğünü» beyan etti2• Büyük teşekkül­
leri küçükler vasıtasiyle hükmü altına almayı
wnuyordu ; fakat askeri kuvvetler ortasında
nıüzakerelerde bulundukları halde, Brabant
�neclisi ve taşra heyetleri yeni kararnameleri

ı Kasım 1788.
29 nisan 1789.
AVRUPA VE FRANSIZ İ HTİLA Lİ

sicile geçirmegı reddettiler. İmparator, ana


kanunun dahi ilgasını emretti ve .Neşeli giriş
beratını iptal etti. D'Alton'a pek şiddetli emir­
ler verildi. Joseph 7 haziran 1789 da kendisi­
ne : '«Keyfiyet her şeyi kurtarmaya ve bu ebedi
kavgaları katiyen bitirmeğe taallük edince,
böyle bir hareketin az çok kana mal olabile­
ceğini düşünmemek lazımdır.)> Jiye yazı­
yordu.
Ayaklanmalar yeniden başiadı. Fransa­
nınkine müvazi bir şekilde gelişmekte bulunan
bu ihtHalin onunkinden çok farklı sebepleri
vardı ; roller tamamiyle değişmişti. İhtilalci
olan hükümdar, eski rejimi müdafaa eden de
milletti ; fakat esasında mücadeleye konu teş­
kil eden şey, umumi hürriyetler ve · milli ba­
ğımsızlıktı. Bunları korumak için Belçikalılar
Fransızlarla aynı vasıtaları ve aynı dili kul­
lanıyorlardı. Asılzadeler zümresinden bir meb­
us, Brabant heyetinde 1787 de : '«Bu muhte­
şem memleket siyasette satılık olan, pazarlığı
yapılan, prenslerin kabinelerinde ve resmi ev­
rakta hazan bir eyaletle ve bazan bir başka­
siyle değ·iştirilen bir bina muamelesi görmek­
tedir.» diye bağırıyordu. Eski adeti ve eski
hürriyetleri müdafaa için Brabant heyetleri
«tabii hakka» dayanıyorlardı. Mebuslar muka­
vemette bulundukları zaman alkışlandılar ;
vatanın babalan ilan edildiler ; milli rozetler
dağıtıldı ve keşişler tarafından ayaklandırılan
ayak takımı, hükümete taraftar farz edilen
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
2%3

ahalinin evlerini yağma etti. Eski rejimi mu­


hafaza için yapılan bu ihtilal, onu yıkmak ü­
zere Fransada yapılmakta bulunanla aynı şe­
kilde hareket ediyordu.
Bununla beraber, çoğunluğu teşkil etmek­
te bulunan eski adetler partisinin yanında,
asrın fikirleriyle daha fazla dolu ve avukatlar­
dan, doktorlardan, kiliseden ayrılmı.ş eski ra­
):ıiplerden mürekkep olup hükümetle bir his­
r3eye sahibolmayı, seçim hakkının genişleme­
sını, imtiyazların ilgasını istiyen bir başka
parti teşekkül ediyordu. J oseph'in ıslahatını,
bu ıslahat ondan geldiği ve bunları kabul et­
tirmek için kendisi milli hürriyetleri yok ettiği
için beğenmiyorlardı. Kendileri ise, aksine, bu
hürriyetleri yaymak arzusundaydılar. Vonck
:ısminde bir avukat tarafından idare edilmekte
bulunan bu parti, demokratik bir fütilal isti­
yordu · Van der N oot'unki aristokrasinin yeni­
den iş başına gelmesini talebetmekteydi. Bel­
çikada hükümet için birbirleriyle mücadele et­
meleri mukadderdi ; fakat ilkönce onu ele ge­
�irmek üzere birleşiyorlardı. Her ikisi de aynı
derecede ateşli vatanseverlerdi ve Avusturya
:::ı.lcyhinde aynı kinle canlıydılar. Yani, az son­
ra bütün milletleri zalimlerine karşı ittifak
etmeğe davet edecek bir ihtilal Fransada baş­
ladığı sırada, II. Joseph bütün Belçikalıları
kendi aleyhinde birleştirmiş bulunuyordu. Bu
iki ihtilali canlandıran zihniyetin farklılığından,
denebilir ki birbirlerine düşmanlığından hasıl
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlı.ALl
Z24

olan ağır neticeler, ilerde görülecektir. Burada


ikisinin de nasıl aynı zamanda patladıklarını
göstermek kafidir.
Başka ihtilaller pek yakına bem:iyorlardı.
Prusya silahlariyle durdurulmuş olan �...,ele­
menk vatanseverleri harekete geçiyorlar, giz­
lice teşkilatlanıyorlar, Stathouder'den intikam
almak, milli imtiyazlarını ele geçirmek ve ica­
bında artırmak için yanıyorlardı. lsveçte III .
Gustave herkesi, zadeganı imtiyazlarına do·
kunduğu için, milleti dertlerini gidermediği
için hiddetlendirmişti 1• Nihayet, Cenevre isyan
etmişti ve ihtilali hususi bir dikkate layıktır.
Vergennes diyordu ki : '«Cenevre kavgalarını
tetkik ediyorum ; çünkü yazılarının kendi top­
!�aklarında karışıklığı besledikten sonra dolu
bulundukları ihtirası dışarıya götürmelerinden
ı:·� komşularının tecessüsten taklide geçmele­
rinden korkulur2 .» Bu, eski rejim devlet adam­
larında mutat bulunmıyan bir lisandır ; bu se­
ziş, doğru ve nüfuzlu bir siyasi görüşün mah­
sulü bulunuyordu. Hakikaten, 1782 de Cenev­
i'cde hazırlanan ve bu küçük tiyatroda, adeta
küçük eb'atta tekrar edilen şey, Fransız ihti­
id.liydi3.

ı Geffroy, 111. Gustave, c . II, f. VII ve X.


2 Soulavie, Hatırat, c. V, 227. s.
L ç dix - huiteme siecle a l'etranger (Yabancı 1ıwm­
�ı.,ketlerde on sekizinci yüzyıl, c. 1, Rou.�seau maka­
lesi. - Soulavie, c. l, f. V. - Desnoiresterres, Vol-
AVRUPA VE FRANSIZ IHTI I.Aı.t
225

İlk hareketi yapan Rousseau'dur. İhtilal­


cilerin İçtimai mukavele programları, Dağ
mektuplan harb feryadlarıdır. Mücadele ikti­
dar için çarpışan iki partiden ziyade birbirle­
rine karşı kin duyan, birbirlerini mahvetmek,
sürgüne yollamak iddiasında bulunan iki sınıf
arasında geçmektedir : bir tarafta hakim oli­
garşi, bütün mevkileri işgal etmekte bulunan
patriçyenler ; diğer tarafta prensip bakımın­
dan hükümran olan, hakikatte hükümete ka­
rıştırılmıyan ve artık hükümeti ele geçirmek
ihtirasiyle yanan burjuvazi. Şefleri o tarihte
Duroveray, Dumont, Claviere, Reybaz isimle­
rini taşımaktadırlar. Pek ateşli propagandala­
rına karşı, aristokratlar meşrutiyete kefil dev-·
!etlerin müdahalelerini istemeği düşünmekte­
dirler. İhtilalciler, ecnebiyi bu davet edişi bir
ihanet şeklinde ilan eder ve bunu bir hükümet
darbesiyle önlerler. Muhaliflerinin en korkunç­
larını hapseder, en korkaklarını kendilerine
teslim olmaya davet ederler. Mallet du Pan :
•.:<Senatörlerin sürüldüklerini duymak ve bunu
tasvibetmek üzere senatonun enkazı toplan­
mıştır. Kendileri istenilen şekilde hareket hu­
susunda emir almışlardır.» diye iıal:leder. Ga­
lipler arasında bir emniyet komisyonu kurulur
ve ·«Roma usulü bir diktatörlük» teşekkül eder.
Mağluplar için bil" hapishane haline gelen Ce-
trıire et J. J. Rousseau, (Voltaire ile J. J Ro-ııssecııı)
s Mallet du Pan, c. I, I. ve III. f. - Sayous,
Paris, 1875.

15
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
22G

nevrede dehşet hüküm sürer. Bu mağlupları


soymakla ve hapsetmekle iktifa etn>_ezler, ken­
dilerine nazariyeler kabul ettirmeğe çalışırlar.
-Jnlan hüküm altına almak kafi değildir, din­
lerini değiştirmek lazımdır. Bu yeni bir haldir ;
vakıa Cenevreden çıkmıştır, fakat tesiri daha
uzaklara kadar gider : ·«Bu, faziletin içinde gü­
n�hkar ihtiraslar da bulunan bir nümayişidir ;
kendif';inden korkunç hareketlere karşı man­
tıktan ve dürüstlükten gelen bir tasvip istemek
suretiyle umumi efkar üzerinde yapılan istip­
dattır ; bunlardan dolayı, mukaddes vazifeler
başarılmış gibi kendi kendini tebrik etmektir ;
hısanlığı elleri kanla boyalı göstermek, vatanı
kana boyamak bahasına onun hakkında cüm­
leler düzmek ve şahısların hürriyetlerine ta­
arruz ederken milletlerin haklannı ileri sür­
mektir1. I) Bu korkunç gevezelerin saltanatları
kısa bir zaman sonra kıskançlıklarının şidde­
tiyle vahim bir mahiyet alır. Onlar birbirleriy­
le kavga ettikleri sırada, meşrutiyetin kefili
bulunan Fransızlar, Sardunyalılar ve İsveçliler
onu yeniden kurmak üzere müdahale ederler.
Emniyet komisyonu şiddetle müdafaa kararını
verir ve Cenevrelilerin Sagontin'lerin misalini
taklidedeceklerini kararlaştırır. Kiliselere ba­
rut fıçıları yığılır, şehrin harap olması sebep-
leri hazırlanır. Düşman beJs:lendiği sırada da
halk birbiriyle kavga eder, birbirini sürgün

ı Mallet du Pan, c. I, s. 68.


AVRUPA VE FRANSIZ İHTİ LALi 227

eder, öldürür. Bu esnada, düşman şehri iş­


gal eder ve ihtilal askeri bir darbe ile nihayet
bulur. Şimdi de kendileri koğulan ihtilalciler,
l!ransa kendilerine açılıncaya kadar İngilizlere
gidip sığınmak isterler. Kozmopolit ihtilalin
profesörleri ve dellalları olurlar, filozofların
talebelerine halk ayaklanmalarının tatbikatını
okuturlar. Talleyrand'nın dostu ve Mirabeau' -
nun mesai arkadaşı Dumont'dan bakanlığa ge­
len Claviere'e kadar, hepsi az sonra Pariste
görülecektirler.

VI

Bu suretle Avrupadaki buhranlar umumi­


jj r ; Fransa ihtilalinin patlak ver:ırıeğe hazır­
landığı sırada bu saha. içtimai ve siyasi ihti­
laller için pek milkemmel şekilde hazırlanmış
görünür. Her yerde muhakkak görünen ihtilal
Fransada patlak verirse, bu hal suiistimallerin
orada her yerden daha fazla olmasından, de­
r.::beyiik rejiminin halk üzerinde daha ağır şe­
kilde kendini hissettirmesinden, hükumetin
orada daha dirayetsiz, daha başıboş veya da­
ha müstebit, sefaletin daha dayanılmaz olma­
sından ve ruhların daha iğrenç bir boyundu­
ruk altında daha çok isyan halinde bulunma­
sından ileri gelmemektedir. Hadiseyi yaratan
AVRUPA VE FRANSIZ lHTILALI
228

sebepler bunların zıddıdır1• Ortaçağ müessese­


lerini mahvetmek üzere yapılmış olan İhtilfil,
bu müesseselerin ortadan kalkmak üzere bu­
lundukları ve adeta kendiliklerinden yıkıldık­
ları memlekette başlamıştır. Çünkü bu mües­
seselerin boyunduruğu hafifleyişi nispetinde
tahammül edilmez bir mahiyet alıyor ; artık
ezmediği kimseleri çileden çıkarıyorlardı�. Kö­
leliğin son artıkları ancak doğu vilayetlerinin
ba.zı köşelerinde baki bulunmaktaydı. Köylü
sade esir olmaktan kurtulmamıştı, mülk sahibi
olmuştu. Toprak, tarım bilginlerinin şikayetle­
rini davet edecek derecede parçalanmıştı. Her
şeye güçlükler çıkaran mahalli makamlar,
kıralın iktidarına tabi bulunuyorlardı ; yüz ka­
pıdan sıyrılıp Fransız bu makamların elinden
kuıtuluyordu. Kanunlarda birlik husule geli­
yordu. Hatta, kanun adamları tarafından hü­
cuma uğrayan, kırallık kudreti tarafından tah­
didedilen derebeylik haklan bile nispeten ha­
fifliyorlardı ; en haksız ve en sıkıcı olanları,

Bu keyfiyet Tocqueville tarafından gösteril­


mi'ş ve tamamiyle teşrih edilmiş ti r ; esninin en ori­
ji nal tarafı bu garip münasebe;:lerin etüdüdür; oku­
yucuyu oraya yollamak ve burada u giizel izahların
!ıet icesini hulasa etmek yeter.
Eski rniim, II. kitap, f. I. Derebeyi hu.klan
'ınilfot ·için Fraıısada neden h er taraftıı olduğ u ııdan
·

:iG!ha menfur bir hul almıştı ? - XII. f: Medeniye/


ilerlemelerine 1 ·ağmen Jı'ransız köylüsünüıı durumu
bazan niçin on üçüncü yüzyılda olduğun1an çok on
seicizinci yüzyılda berbat bir haldeydi '/
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
229

insana şahsında, haysiyetinde, şerefinde teca­


vüz edenleri tatbikten kalkıyorlardı. Bir mua­
sır der ki : ·-:<Hulasa Fransada zulür.ı İspanya­
d<.ı., Portekizde, Avusturyada, Prusyada, Tür­
kiyede olduğundan daha hafifti ; halbuki bu
memleketler pek sakin kaldılar ve li'ransa ih­
tilalini yaptı1.» Fakat ihtilalini de _'. şte bunun
için yaptı.
Mülk sahibi köylü angariyeler ve derebe­
ye vergilerle çalışmasında ve malında doğru­
dan doğruya tecavüze uğruyordu ; bundan,
başkası için çalıştığı zamanda olduğundan çok
mustaripti�. Bunları kendi malına tahsis ede­
bildiği ve çocuklarına bırakılmış mirasla neti­
<::Glerini sürdürebildiği vakitten beri, zamanını
ve kuvvetlerini feda etmeği aynı kolaylıkla
kabul etmiyordu. Bu suretle, kendisini istismar
eden asil alıyor ve karşılık hiçbir şey vermi­
yordu : vaktiyle haklarını meşrulaştırmış olan
hi:tmetlerden hiçbirini artık köylü c;ndan gör­
müyordu:ı. Fransız ancak devletten hizmet ve
himaye gördüğü için, sade devlete karşı vazi­
feleri bulunduğunu kabul ediyor \'e devletin
kendisinden fazla iyiliğini gördüğü halde asi-

Adrien Lezay, DeN causes de l:ı Rt<votııtiuuı


1797 ; Rceder, Külliya t ,
r 1 h iilcilin selıeple ,·i h rıJ... J..: ımuı J ,
c. IV, Risaleler.
� Aime Cherest, lu ch'Ute de l'anden reuim.e
( Eski rnfünin yıkılması) , Paris, 1884, hilhassa c. II,
cıO\l, ve sonraki sahifeler.
3 Taine, Eski rnji.ın : Cemiyetin yC!pısı.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
230

lin kendisine nispetle daha az vergi vermesini


kabul etmiyordu. Tocqueville : ·«Ürtaçağ mües­
seselerinden bir kısmını tahribetmekle geri ka­
lam yüz kere daha kötü bir hale sokulmuştur.)>
der. İşin bu ilk kısmını yapmış olan devletti,
geri kalanı yapması ondan bekleniyordu, ve
eser daha sade ve daha ilerlemişe benzediğin­
den bu büsbütün sabırsızlıkla istenmekteydi.
Keyfiyet o kadar doğrudur ki, Fransada ih­
tilalin en çok ateşle meydana çıktığı ve en
tok şiddetle yayıldığı yerler, ilerlemelerin en
çok hissedildikleri taraflardır. Eski rejime
kendilerini bir derece bağlanmış güsteren yer­
ler, bu rejimin en çok devam ettiği yerler :
Brötanya, Vendee, Poitou oldu. Çünkü suiisti­
mallerle birlikte şahsiyetler ve asilb imtiyaz­
lariyle birlikte vazifeleri oralarda baki kal­
mışlardı. Asil mülkünde oturuyor, köylünün
hayatına karışıyordu ; birbirlerini tanıyorlardı,
birbirlerine bağlı kalmışlardı, davalu.rı müşte­
rek oldu. Başka her yerde, asil koğulması ge­
l eken bir gasıp şeklinde göründü.
Fraıısada XVI. Louis saltanatının ilk yıl­
larında görülen refah, hareketi hızlandırdı,
çünkü insanları baki kalan fena muamelelere
lrnrşı daha hassas ve bunlardan kurtulmağa
daha iştiyaklı yaptı1 • Nihayet Frarn�a ıslahat
fikirlerinin en çok yaygın bulunduğu, insanla­
!"ın en çok irfanlı oldukları, birbirlerine en çok

ı Tocqueville, III. kitap, iV. fasıl.


AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
231

·ı;enzedikleri, hükümetin en çok merkezi, asıl-


7adelerin en kuvvetsiz, aradaki heyetlerin en
muti, milletin en mütecanis, devletin en dü­
zenli bulunduğu memleketti. Bu suretle de, bir
ihtilal lüzumu orada daha aşikara benzediği
gibi bunu başarmak imkanları da Jaha kolay
görünmekteydiler1• ·

Bunlar Fransaya has olan özel şartlardı :


niçin Fransanın öteki Avrupa milletlerinden
önce .ihtilalini yapmış bulunduğunu bu şartlar
anlatırlar. Şimdi gösterilmesi gereken keyfi­
yet, Fransız ihtilalinin neden dolayı öteki ih­
tiiallere harekete geçmek duygusunu verdiği
ve bu suretle Avrupa çapında bir olay olmuş
bulunduğu keyfiyetidir.

Tocqueville, II. kita;ı, II. ve VIII. f. ; III.


kitap, VIII. f.
trÇtJNCÜ FASIL

Fransız Nüfuzu

Bir Avrupa havası vardır. Aynı fikirler


her tarafa yayılmışlardır. Bunların hepsi de
Fransız fikirleridir ve en mükemmel ifadeleri­
ni tabiidir ki Fransada bulmaktadırlar. Dev­
l0Li canlandıran zihniyet ile Avrupa cemiyeti­
ni canlandıran zihniyet, hükümet şekli gibi dü­
.;; ünce şekli, Roma vasıtasiyle Yunanistandan,
Fransa vasıtasiyle de Romadan gelmektedir.
Buna, verilmesi adet haline gelmiş olan adiyle
klasik zihniyet : prensip olarak mücerret dü­
�ünce. metot olarak da saf mantık diyoruz1•
Üç büyük kanal : din öğretimi, hukuk öğretimi
ve edebiyat öğretimi, bu zihniyeti bütün mo­
dern dünyaya yaymıştır.
Kilise kadim düşüncenin kalıbını alır ; o .
nu muhafaza eder, sonra modern dlişünc:eye
devreder. Daha fazlasını yapar : fikrin dünya­
yı idare etmesi gerektiğini ilan eder ; mutlak
Bakın : Ta ine, Eski rejim, K. III, f. II: K ld.s-ik
� ihniyet. Guizot, Civ'ilisation en Franr:e (Frarı8a.da
-

rı1,c,deniyet), c. II, XXX. ders.


AVRUPA VE FRANSIZ IHTILAII
233

bir hakikat ve bütün cihana şamil bir hukuk


telakkisiyle birlikte, kesin bir prensipe hudut­
suz bir iman halinde tecelli eden yüksek bir
meziyet duygusunu da zihinlerde geliştirir. İn­
sanların emellerine, müşterek bir prensip �t­
rafında birleşmiş ve kendini bu prensipe göre
idare eden ideal bir yurt teklif ede1·1• Herke­
sin hizmetine çağrılmış bulunduğu ve içindeki­
lerden en kuvvetsiz ve en naçizinin insanlığın
ı;faresini ele alacak kadar yükselebileceği koz­
mopolit ve tamamiyle demokratik bir cemiyet
geleneğini, kendi misaliyle besler. Devlet sa­
hasında, Allahın hükümranlığın kaynağı oldu­
ğunu, milletin ona giden yol olduğunu , hüküm­
•·anlığın millet vasıtasiyle Aliahtan geldiğini,
kırallarm insanlar karşısında sorumsuz olma­
(�ıklarını ; iktidar Allahtan gelmekle beraber
onu kullanan adamla kullanış tarzının da Al­
lahın eseri olması icabetmiyeceğini2 ; milletle­
rin kırallar için değil fakat kıraliarın milletler
için yaratılmış olduklarıma ve veli 'i'lıomas'ın
söylediği gibi nihayet dini kanunİarın '«umu-

Guizot, Jı'ransada medeniyet, c. II, XXVII.


ders; Civilisation en Europe ( Avrupada medeniyet) ,
IX. ders.
Rochrbacher, Histoire universelle de l'Eglise
eJtholique (Katolik kilisesinin umwmi ta;"ihi) . Paris,
1 :.l66, c. XIII, s. 247 ; c. X, s. 240 -. 1 ; c. IX, s. 742 ;
c. VI, s. 260 - 1.
3 Sa.int Tho.ııı as, De regimine princip·is ( Hii­
kiimdann kudreti) III, XI.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
�34

mun menfaati namına tanzim edilmiş bir man­


tık nizam olduğunu» öğretir1•
Kilise burada, kendisine karşı pek çok
kere silahlanıp birlik kuran, fakat nazariyesi
kısmen aynı kaynaktan gelen, aynı akış seyri­
ni takibeden ve aynı yollardan yayılan kanun
adamlariyle karşılaşır. Onlar için Roma huku­
ku yazılı mantıktır. Digeste'in* en büyük kud­
reti, kendisinde tabii hakkın bir nevi tam fih­
ristinin mevcut bulunmasından ileri gelmekte­
dir. Pascal'ın muasır ve dostu olan büyük Fran­
sız kanun adamı Domat, bunu böyle sayar.
Boileau Digeste'i '<<adliyede mantığın yenileşti­
l"i cisb> olarak vasıflandırır ; d' Aguesseau eser­
lermın «Sivil cemiyet hakkında dünyada gö­
rülmüş en mükemmel umumi planıı> teşkil et­
tiklerini söyler2• Domat bilhassa klasik olan
bir zekadır. 1694 te Tabii nizamlarında medeni
haklar isminde bir eser vücuda getirir. Tabii
hakkın hakkın ve yazılı aklın sahibi olarak
gösterdiği Roma hukukunu medeni hukukun
temeli sayar3 ; fakat cemiyetlerinde nizamı
sürdürmek için bir hükümet lazımdır, bu hü-
ı Somme Theowgique (ilahiyat kitabıj 2. K,
2() mesele.-Bakııı : Janet, Siyaset ilmi, k. II. f.
lII.
• Romalılar tarafmdan çıkarılmış bütün ka ·
n u nları ihtiva eden külliyat.
2 Viollet, Precis de l'histoire du Drcit français
ı Muhta.sar Fransa huku1cu tarihi), s. 190.
3 Le Droit public (Devletler hukuku ) , f. I,
k. I.
AVRUPA VE FR.ANSIZ JHTILALl
235

küınette de iki nevi kanunu ayırdetmek lazım­


dır : iktidarca tesis edilmiş bulunan ve kendi­
lerine «keyfi kanunlan> denilenler, tabii hak­
tan gelmekte olup '«adaletle doğruluk prensip­
lerinin tabii neticeleri bulundukları cihetle de­
ğişmiyen, her tarafta ve daima aynı olan­
lar1.»
Bunlar nazariyelerden ibarettir : eski eser­
lerin tetkikleri kendilerine bir şekil verir. Dü­
şünceyi nizamlıyan metodla cemiyete hükmey­
liyen kanunlar eskilerden alınmıştı ; nazariye­
leri canlandıran misalJerle onları yayan edebi­
yat da kendilerinden alınmaktadır. Aynı zihni­
yet kilise ile devlete, din ile politikaya, felsefe
ile edebiyata, kanunlarla zevke hakim bulun­
maktadır : edebiyatın bu zihniyetin o kadar
kudretli bir taşıtı olması, bundan ileri gelir.
Bu edebiyat Fransızların zihniyetlerine
tamamiyle uygun olduğu gibi, bu zihniyet de
tamamen onların ziniyetleridir. Lisanın kendi­
ni buluşu, miJletin kendi varlığının şuurunu
elde edişi, devletin şeklini alış ve siyasi ge­
leneklerin hasıl oluşları ile birlikte, bu edebi­
yat ve bu zihniyet Fransada gelişm.ektedir­
ler.
Rönesans ihtilalJerine bakınız, Fransız ih­
tilalinin bütün ihtiraslariyle birlikte tekmil
zihniyetini ve bütün lisanını onlarda bulursu­
nuz. Brutus zalimlere karşı adaleli yerine ge-
ı Devletler hukuku eserinin ihtarı ve önı;özü.
AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LAU
236

tirir, Hügno kırala karşı birleşmiş olanlar mil­


let hükümdarlığının eski düsturu ile ona kar­
şı korlar. Tesir o derecedir ki, Frar.sız düşiin­
cesinin kaynağına döndükleri ve Roma nlifu­
zunu reddettikleri iddiasını güden ıslahatçılar,
muarızları derecesinde kati bir eda ile ve aynı
usul gereğince kaide kor, mücerretleştirir, hü­
küm çıkarırlar. Corneille'in kahramanlarının
muhteşem örtüleri altında, aynı zamanda he­
yecanlı ve ince, mantıklı ve ihtiraslı bir halde
bu zihniyeti bulmaktayız. Retz'in hatıralarında
da bu zihniyet kendini bütün hayatiyetiyle gös­
termektedir : «<Halk büyük gürültü: er yaptı ;
hatta Cumhuriyet ! diye bağıran bazı sesler
bile duyduk1 .)> 1648 de, Saint - Louis des .Je­
ı:mites'de saray muhiti önünde vruzda bulunan
bir rahip, '<<bütün kanunların üzerinde bulunan
tabii hakkı2» kati delil gibi ileri sürmekteydi.
Bu rahip Gondi idi, ve ihtilale atılırken işte şu
mülahazalarda bulunuyordu : '«Hayalimin ba­
na vermiş olduğu en şaşaalı ve büyük maksat­
lara en uygun bulunan bütün şeyl('ri hatırla­
dım ; Plutarque'ın Hayatlarında daima şerefli
bulduğum part� şefi unvaniyle hisler.imin gı­
cıklanrnalanna müsaade ettim... Kaderimi de
şanın bütün hareketlerine teslim ettim-;.))

2. kasun, XIII, fasıl, 1649. Champollion bas­


km, Paris, 1873.
2 K. II, f. 1, s. 153, not.
s K. 11, f. IV, 1648.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTlJ.ALI
237

Bu. karakter, olgunluğuna şiirde Cor­


neille'le, siyasette Richelieu ile, felsefede
Descartes'la erişir. Bundan sonra da toplanır,
kendi varlığında yalnızlaşır ve züptesini XIV.
Louis ile verir ; fakat aynı zamanda dağılır.
Mutlak saltanat, Bossuet'nin Siyaset'i, Racine' -
in trajedisi aynı tohumdan olmuş ve aynı göv­
de üzerinde yetişmiş meyvalardır. Ertesi asır­
tla hepsi birden bayatlar, kurur, düşer ve par­
�alanırlar. Devlet, topluluğunu kaybeder, dü­
şünceler incelir ; fakat düşünce bu suretle ha­
valanarak toprağın üstüne daha �ok yüksel­
diği iqin daha kolaylıkla yayılır ; bütün dünya­
nın malı olur. Bu suretle de, hatta bu bozulmuş
şekilde pek Fransız kalır : milletin karakteri
ve lisanı bu değişmeye fevkalade uyar.
Joseph de Maistre derdi ki1 : ·«Seciyede iki
özellik sizi bütün dünya milletlerinden ayırır,
bunlar da birleşme zihniyetiyle itikadı yayma
:::ihniyetidir. Sizde fikirler tamamiyle milli ve
gayetle ihtiraslıdır. Bana öyle geliyor ki,
yirmi beş asır önce bir peygamber : Bu mille­
tin her sözü bir fesat teşebbüsüdür, dediği za­
man mağrur fırçasiyle ve tek bir çizgi ile si­
�'.İn resminizi yapmıştır... Avrupa üzerine yay­
dığınız en küçük içtihat, otuz milyon insan
tarafından yükseltilmiş bir melemedir. Daima
muvaffakiyet ve nüfuz iştiyakı içinde, adeta

Soirees de Saint Pt:tersburg ı'Senpeters-


iJ n ı g ueceıeri ) , 6. konuşma.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
238

bu ihtiyacı tatmin etmek için yaşamaktasınız ;


bir milletin gidemiyeceği bir istikamete yönel­
mesi imkanı da bulunmıyacağı için, bu vasıta­
ya lisanınızda maliksiniz, silahlarınızın dünya­
yı sarmış bulunmalarına rağmen de daha zi­
yade lisanınızla hüküm sürüyorsunuz. Bu li­
sanın saltanatı bugünkü şekillerinden ileri gel­
memektedir. Lisanın kendisi kadar eskidir ve
daha on üçüncü yüzyılda bir İtalyan, «Fransız
lisanı bütün dünyayı kaplamış bulunduğu v�
okunulup dinlenmesi her dilden latif olduğu
için» vatanının tarihini Fransızca olarak yazı­
yordu. Bonald : ·«Fransızca olarak yazılmış teh­
likeli bir kitap bütün Avrupaya bir hartı ila­
nıdır.» diyorduı .
Çünkü bütün Avrupa b u lisam konuşmak­
ta ve anlamaktadır. Frederic : ·«Alman bilgin­
lerinin ekserisi birer zanaatkardırlar, Fransız­
lar artist idiler. Bundan dolayıdır ki, Fransız
eserleri bu kadar umumi şekilde yayıldılar ve
lisanları latinlerin dillerinin yerine ge1,<ti. Şim­
di bu lisanı her bilen bütün Avrupada seyahat
edebilir.» der2• Latince ortaçağın ruhuna uy­
duğu gibi, Fransız lisanı on sekizinci yüzyılın
ruhuna uyar. Sadeleştirir ve umumileştirir :
parlak bir matematik ifadesi gibi o her tarafta
nefse mal edilir. Fransız lisan ve zekasının bu
yayılması, 1 750 de gerçekleşmiş bir vakıadır :
ı Sainte - Beuve, Pazartesi Konuşmaları, c.
IV, Bonald makalesi.
2 Devrimin tarihi, f. I.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALi
239

keyfiyeti evvelki asır hazırlamıştı. XIV. Louis'­


nin ifratları ve kabahatleri buna saltanat dev­
rinin şanı kadar yardım etmişti. Nantes karar­
namesi sürgünleri Avrupaya yayılmakla Fran­
sız dehasım her tarafa saçtılar. Kendilerini
vatanları bağrından atarken, onlar bu suretle
aynı vatanın şerefi için çalışıyorlar, içlerinden
birçoğunun kendileriyle savaşmak için ihtiras­
la silahlandıkları sırada onun kudretine, bil­
meksizin yeni caddeler açıyorlardı. Bilhassa
Prusyada, ihtilalin büyük anlan esnasında, bir
Fransız partisinin merkezi, hatta çok kere
propaganda yuvalan, herhalde bir anlaşma ve
barış merkezi olan Birlikler vücuda getirdiler1•
İhtilalden vücut bulmuş kuvvetler Richelieu'-
nün geleneklerini, bunları düsturlarına ve ih­
tiraslarına göre ayarlıyarak kabul etmek iste­
dikleri zaman, görüşlerine iştirak hususunda
Almanyada büyük temayüller buldular. Ken­
dileriyle münasebete girdikleri devlet adamla­
rının tarihlerini aynı kaynaklardan elde ettik­
leri ve mülteci hocalarından klasik lisanla be­
raber Fransız politikasının geleneklerini aldık­
ları düşünülürse, buna hiç şaşılmaz.
1783 te Bertin akademisi şu '«Fransız di-

Schikler, les Eglises du refuge ;'Rığınck ki­


1882.
:,i seler) . Paris, Sayous, Histoire de la litte­
-

ra ture française a l'etraııger depuis le commence­


nıeııt du dix septieme siecle (On yedinci yüzyılın
�ırışlangıczndan beri yabancı memleketlerde Fransız
"ılebiya tı tarihi) . Paris, 1853.
AVRUPA VE FRANSIZ 1HTILALI
240

lini cihanşümul yapan nedir ?» suali üzerinde


bil' müsabaka açtı. Rivarol : '<<Çünkü ruhunda
tam bir dürüstlük olan yegane dil odur. Emin
1
içtimai, makuldür ve artık Fransız lisanı değil,
beşeriyetin dilidir.» cevabını verdi. Hlikiiıp
doğruydu, muharririn latif sanatı bÜ.tlin bl.ı·
izaha bedeldi : mükafatı Rivarol ]rnzandı.
Fransız zekasının medeni Avrupada uzun za­
mandan beri sahip bulunduğu imtiyaz!, Berlin
akademisi bu suretle ilan etmiş oluyordu.
Fransızca mütefekkirlerin dili, cihanı sa­
ran fikirlerin milletler arasında ifadesidir.
Dünyaya bir düşünce yaymak istiyen onu
Fransızca olarak anlatır. Bu suretledir ki,
Wolf'un talebesi Formey, Belle \\'olfienne ile
üstadının eserlerinin Hulasa'sını neşretti ve
Bielfeld Almanyanın hükümdarları ve devlet
adamları için ders kitabı olan Siyasi teı;kilat'­
ını vücuda getirdi. Gibbon ilk kitabını Fran­
sızca yazdı ; Saksonya hizmetinde bulunan ve
bilhassa Almanlara hitabeden Wattel, Tabiat
ve eşhas hakları1 hakkındaki meşhur eserini
kendilerine Fransızca olarak verdi. On seki­
zinci yüzyıl boyunca ecnebi memleketlerinde
Fransız edebiyatı hakkında pek olgun ve ala­
kaya çok layık bir eser vücuda getirilebil­
miştir2.

Droit de l a natıı re et des gens.


Sayous, Le dix h·uitieme siecle ü l'etrarıger
('I abmıcı m emlelçetlenle on sekiz inci yiizyıl J .
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
241

Bu, hükümdarların dilidir. 1770 te Berline


bir büyükelçi yollarken Avusturya şansölyesi
Kaunitz «Prusya kıralına bu lisanla hitabet­
mek adet olduğu için talimatını Fransızca yaz­
mak icabettiğini>> düşünür. Lehistan sarayında,
İsveç sarayında, Almanyamn her tarafında,
hatta Viyana sarayında aynı adete riayet edi­
lir. Cümlesi Alınan olarak doğmuş buiunduk­
lan halde Frederic, II. Katerina, Marie - Tbe­
rese, 11. Joseph, Leopold birbirlerine Fransızca
yazarlar. Marie - Antoinette'in Fransadaki ha­
reket tarzı hakkında İmparatoriçeye yolladığı
mahrem raporlarda, Mercy aynı şekilde hare­
ket eder. Zarif ve nazik cemiyetin ba�ka lisanı
yoktur. Diplomatlar müzakerelerini bu dille
yaparlar. Fransızca konuşma lisanıdır ve dip­
lomaside her şey konuşularak halledilir. Be­
yannameler, notalar, muahedeler, her şey Fran­
sızca yazılır ; Avrupaya hitabedilmek istendiği
zaman Fransızca konuşulur ve bu kabul edil­
miş üstünlük önünde rakip iddialar silinir.
Esasen, bu ciddi durumlarda vuzuhlu olmak ve
anlaşılmak lazımdır ; eğer bu yapılmaza, key­
fiyetin hiç değilse kasdi olması gerekir1• Kaldı
ki, bu, hatta sessizce hasıl olmuş bir anlaşma
mahsulü değildir. Keyfiyeti ancak eşyanın
kuvveti hakim kılmıştır. İcabında itiraz et-
Lisanın iffetine politikanın i ffetsizliğinin
dolayısiyle tazim eseri olmak üzere Lehıstanın pay­
l aşma muahedeleri Fransızca olarak tanzi m edil­
miştir.

16
AVRUPA Vf. FRANSIZ iHTiLALi
242

mekten, öteki dillerin haklarını istemekten,


imtiyazlarını talebetmekten ve yeni emsal vü­
cuda geldikçe bunların muteber olmıyacakla­
rım söylemekten geri kalmılmamaktadır. Me­
sela Fransa ile Avusturya arasındaki 1757 it-ı
tifak muahedesinde vaziyet böyledir ; Fransız­
ca olarak yazılışının Almanlarca bunun isten•
miş bulunmasından ileri geldiği hakkında mu...
ahedeye gizli bir madde hassatan ilave edi­
lirı. Bununla beraber, adet teessüs etmiştir ve
Cermen diyeti nezdindeki Fransız elçisine yol­
lanmış bir tezkerede bunun sebebi pek güzel
1 mayıs 1757 muahedesinin müstakil madde­
si. «Fransızcanın bugün imzalanan muahede nüsha­
larında kullanılmış olmasının ve .buna ait fer'i hu­
rnslarda kullanılabilecek olması imkanının ileri sü­
rülecek bir misal teşkil etmiyeceği, muahedeyi ak­
k:!en yahut ona iştirak eden yüksek kısımlan hiçbir
bakımdan mutazarrır eylemiyeceği ve istikbalde .bu
nevi muahedeleri ve Ve5ikalan vermek ve kabul et­
m2k mevkiinde bulunan devletlerce riayet edilen ve
riayet edilmesi gereken hususlara riayette devam
olunacağı kabul edilmiş ve kararlaşmış bulunmak­
t:ır:ır.)>
- 9 nisan 1815 tarihli Viyana muahedesi son
kısmında CXX. maddesi : «Bu muahedenin bütün
ııüshalannda Fransız dilinin munhasıran kullanılmış
bulunması münasebetiyle, bu muahedeye iştirak et­
miş bütün devletler tarafından bu lisanın kullanılı­
şının istikbalde bir tesiri olmıyacağı ve işbu muka­
vele müesses adetlere muhalif bir misal olarak zik­
ı·ecli!miyerek şimdiye kadar siyasi münasebetlerinde
kullanmış bulunduğu lisanı kullanmak hakkını her
devletin muhafaza ettiği işbu devletlerce kabul edil­
miştir:->
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi 243

izah olunmuştur : Almanlar Mukaddes - İmpa­


ratorluğun resmi dili olan Latince He kendile­
rine yazılmayışından şikayet etmekteydiler.
Fransa hükümeti buna karşı demişti ki : •«Şim­
diye kadar takibetmiş olduğumuz adeti muha­
faza etmekle Fransız diline üstünlük temin
etmek ve buna riayete öteki devletleri mecbur
etmek iddiasını güttüğümüz farz edilirse hata
edilmiş olur : biz kendi lisanımızı kullanmakta
hür bulunduğumuz gibi, öteki devletlerin hep­
si de kendi lisanlarını kullanmakta tam bir
hürriyete sahiptirler. Bu son zamanlarda Fran­
sızca hakim olduysa, bu, sadece bütün Avru­
paya yayılmış bulunmasından, büyük i:ıir ac;ık­
hğa sahibolmasından ve bilhassa siyasi muha­
bereler için Latincenin artık kullanı!;r bir lisan
teşkil etmiyerek kolejlerle üniversitelere atıl­
mış bulunuşundan ileri gelmektedir1 .)) Siyasi
t.eşkilat muharriri bu fikri kabul etmekte ve
bir devlet adamının Fransızcayı Bakatlamak
salahiyetine artık sahip bulunmadığı hükmü­
ne varmaktadır.
Fakat Fransızcayı sakatlamaktan geri
kalınıldığı da yoktur. Böyle ağızdan ağıza
geçmekle dil şeklini kaybetmektedir ; pek çe­
şitli ıklimlerde bozulmakta, yayılıştan bulan­
makta ve beklenmedik bu kadar çok ırmakla
akışını artırmak yüzünden ilk berraklığını ve
tabii tadını kaybetmektedir. Bu kozmopolit

ı 18 şubat 1794. Dışişlcri arşivlt>ri .


AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
241

cemiyette herkes kullanmayı öğrenmiş bulun­


duğu bu aleti, kendi mizacına ve ırkının özel­
liğine göre şekillendirmektedir. Fransızcanın
başına, yerini almış bulunduğu Latincenin ba�
ı::ına gelmiş olan şey gelir. Bir göçmen üslfıbu
mevcut olmuştu, bir de faziletli, içli ve filozo­
fik Avrupa üslubu olur ve bunun Voltaire'lc
Jean Jacques'ın diline nispeti, ortaçağdaki
bozuk dilin Ciceron diline nispeti kadardır.
Fakat burada mesele lfıgat ve gramer işi
değildir ; mühim olan şey, Fransadan gelen her
sözün ruhlarda bir kabul buluşudur. Bu bir
vakıadır : politikada bile garip neticeler hasıl
edecektir. ·«Aydın» Avrupa, cihanı sarar fikir­
leri Fransızca düşünmekle, kozmopolıt ilimleri
.F'ransızca tetebbu etmekle yetinmez : kendi
tarihini Fransızca öğrenir. Ahlaklar hakkında
deneme ve XI\i. Louis asn, cemiyet adamları­
nın, hükümdarların ve filozofların tarihi bil­
gilerinin müşterek esaslarını aldıkları ışıklı
ders kitaplarıdır. Hayatın bütün nüfuzlarına
rnğmen tesirleri kendilerinde daima kalır. Vol­
taire'in vatanına karşı çirkin sözleri ve suçları
haklı olarak belirtilmiştir : tarihçi onda fert­
ten çok üstündür. Hakim fikir, bilhassa XJV.
Louis asn'nda tamamiyle Fransız kalır. Tari­
hinin akışına bakmak üzere bilgili Avrupa bu
gö'r°üş üzerinde durur, Fransa için de bundan
büyük kolaylıklar hasıl olur. Prensiplerini
yaydıktan sonra imparatorluğunu yaymağa
Fransa kalkıştığı zaman, Avrupayı içtimai fi-
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALl
245

kirlerine olduğu kadar siyasi maksatlarına


aşına ve denebilir ki ihtilaline karşı olduğu
kadar hükümetine karşı da disiplinli bula­
caktır.
Bu işe kitaplar yetmezlerdi ; hcıreketli söz,
canlı bir propaganda, hulasa elçiler lazımdı.
Bunlar pek çokturlar, tekmil Avrupaya yayı­
l!rlar. İşareti Voltaire verir : Diderot Felemen­
gi dolaşır ve Rusyaya kadar gider ; d' Alembert
aydın zekasını, Raynal '«ülfıhiyetiniı>, Condillac
metodunu ve o eşsiz aydınlatma cihazlarının
hepsini dünyada dolaştırır. Yarı Allah göçebe­
lere gelince, listeleri çok uzun olur. Bu hayret
verici nesilde, kendisini seyahate davet eden
ve her tarafa gitmesi için zorlıyan bir nevi
hümma vardır. Rusyada kanun koyucusu ro­
lünü oynamak üzere yola çıkan, Lelıistanda
serseri dolaşan ve ancak Fransan:n kalbinde
bulacağı dehayı o nankör memleketlerde hayal
ıo:ukutları ortasında arıyan Bernardin de Saint -
Pierre gibi. Bütiin geçici yollarda serseri do­
laştığı ve tekmil hanlarda durduğu görülen ve
sırtta heybe, elde değnek İtalyaya gittiği, te­
sadüfün ellerine vatanının şeref ve ikbalini
vereceği güne intizaren _ İspanyada entrikaya,
Korsikada iç harbine, Lehistanda ihtilallere
alışan Dumouriez gibi. Çağrılan ve şereflerine
şenlikler yapılan üstadlara, kırlarda dolaşan
ve gelip kapı vuran meçhul kimselere dünya gör­
mek, tecrübe edinmek ve bilgi artırmak i�ti­
yen meraklılar katılır. Bu yayılmış Fransada
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALI
246

bir nevi vatan vücuda getiren kozmopolit ec­


nebileri, diplomatları, askerleri, bilginleri, fi­
iozofları, muharrirleri de- Saksonyalı Maurice' -
ten Milord Marechal'a ve mesela Grimm'c ka­
dar - ilave edin. Bunları Fransa imkanın azami
derecesinde çekmektedir. O tarihte talebe olan
Goethe'yi Versay Alman kalemine memur et­
mek bir an bahis mevzuu olmuştur. Nihayet,
aşağılarda çalışmakla beraber, büyük suların
akacağı yatağı kendilerine göre kazan haber­
cilerin, gazetecilerin, spekülasyon yapanların,
gizli ajanların, her türlü mesleğe girenlerin ve
her nesneyi pahalıya satanların karışık ve ka­
labalık sürüsü vardır.
Bir muasır : «Fransız dünyası demek za­
manı gelmiştir.» diye yazmaktaydı 1 • Bütün
fatihler gibi Fransızlar da hem sevılmekte,
hem de kendilerinden korkulmaktadır ; haki­
miyetlerine içten bir kıskançlık ve bundan kur­
tulmak için gizli bir arzu ile katlanılmaktadır.
Fransızlar hayret vermekte, hakim olmakta,
bazan heyecan vermekte, daha sık olarak eğ­
lendirmektedirler ; yabancıların onları ve hele
·Jatanlarını sevdiklerini söyliyemem. Avrupayı
Fransız dehasının bu fevkalade yayılışının si­
yasi neticeleri hakkında tatmin eden yegane
şey, Versay hükümetinin sonsuz kararsızlığı
ve mütemadi hatalarıdır. Avrupa buııdan fay-
ı Rivarol, Discou.rs su.ı· l'u.niversalit6 de Za laııDııe
françaisc ( Fransızcanın cihanşümul oluşu hakkında
nutuk) .
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALİ
247

dalanmakta ve böyle yayılmakla Fransızların


zaıfa uğradıklarını düşünmekten hazzetmekte­
dir. Bu, kısa bir görüşe dayanıp muhakeme
etmektir. Fransanın on sekizinci yüzyıldaki
fikri parlayışı büyümesinin yanlış bir gidişi
değildir : bu büyümenin tabii gelişmes< ve de­
vamıdır. Fransa, saltanat sürmekte devam
eylemekte ve saltanatını o zamana uyan bir
şekilde tatbik etmektedir. Kendi tarihinin bü­
yük devirlerinin modern cemiyet için büyük
devirler teşkil etmiş bulunması gibi garip bir
ikbale mazhar olmuştur. Avrupaya millet için
ve devlet için yüksek bir medeniyeL tipi teklif
etmiştir ; millet devletin eserini takip ve ikmal
eylemektedir. Guizot : ·«Ün yedinci yüzyılda
Avrupa üzerinde müessir olan Fransız hükü­
metidir ; on sekizinci yüzyılda Fransız cemiye­
ddir.)> der1• Milletin ekmiş bulunduğunu dev­
Jet toplamadan asır bitmiyecekti.

il

Fransanın sahip bulunduğu bu ·«hakimlik


sıfatı))2 disiplinli ruhlar ister ; tamamiyle ma­
nevi olan bu saltanat, onu kabule razı tebaa
farzettirir. Her tarafta aynı olan terbiyeleriyle
onlar bu haldedirler. Bilgili adamla.r birbirle-
Avrupada medeniyet, XIV. ders .
2 Bu, Joseph de Maistre'in sözüdür. Coııside­
ration.� sur la Hrance (Fransa hakkında mülcihüza­
l a t) F II.
.
rine hiçbir zaman bu derecede benzememişler­
dir. Rousseau buna teessüf etmekb�ydi. 1772
n e : ·«Bugün artık Fransız, Alman, İspanyol.
hatta İngiliz yoktur, artık ancak Avrnpahlar
vardır. Hiçbiri hususi bir nizam vaı:ntasiyle
milli şekil almadığı için cümlesinin zevkleri,
ihtirasları, ahlakları aynıdır.» diye yaz1yordu1 •
Çünkü hepsi aynı mekteplerden çıkmaktadır­
lar, oralarda tatbik edilen metocilar aymdır
•ıe bu metodu okutan üstadlar kozmopolit bir
tarikate mensup bulunmaktadırlar. 1762 ye
kadar, Avrupanın büyük terbiyecikri Cezvit­
ıerdir : Katolik devletlerden sür �lmüş olup
muteziller nezdinde tedrisata devam etmekte­
dirler ve sürülmüş bulundukları yerlerde dahi
kendilerini taklide devam olunmaktadır. Te­
f:ekkülleri itibariyle Cezvitler klasik zihniyetin
şaheserleridiler ; bu zihniyeti yaymağa ve sal·
tanatını hazırlamağa onlar kadar hiç kimse
hizmet etmemiştir. Bu zihniyetse asrın zihni­
yeti olduğundan, en hararetli düşmanları ken­
dilerini taklitte en çok ifrat göstermektedirler.
Filozoflar onların muhakeme usullerini kendi­
lerinin aleyhine çevirmektedirler ; Jacobinler
onların bilgili teşkilatlarını, fevkalade sert di­
siplinlerini taklidedecek ve bütün propaganda

ı Gouvernement de la Pologrıe ( Lehistcının


irlrıresi), f. III ve IV.
AVHUPA VE FRANSIZ 1HTILAI.I 249

..-asıtalarını ihtilal propagandasının hizmetine


vereceklerdir 1 •
Alelade asılzadeler ve burjuvalar koleje
giderler : büyük asılzadelerin ve prenslerin ek­
seriyetle kilise mekteplerinden çıkmış filozof
rahip yahut filozof mürebbileri vardır. Con­
dillac Tedrisat kitabı'nı Parma dukası için
yazar ve pek yüksek talebesine Yazmak sanatı
usulü'nde üsluba misal olmak üzere : ·«Aydın
bir prens tekmil insanların eşit olduklarından
emindir.» tarzında cümleler verir2• Rulhiere :
«111. Pierre eşitlik aşkı içinde büyütüldü.)) der.
Torunu Alexandre İsviçreli Laharpe gibi ışık­
lara ve insanlığa dost bir hocaya malik oldu.
111. Gustave zamanı lsveçte yüksek sımfa men­
sup herkes Emile için heyecanlandı ve bu ki­
tap aydın terbiyenin programı haline geldi.
Orduya girmiyecek olanlar, koleJclen son­
ra üniversitelere hukuk tahsiline giderler.
Strazburgunki bütün orta Avrupada meşhur­
dur ; Schcepflin ile Koch orada okutmaktadır­
lar. Genç Fransızlar orada Avrupayı tetkike
gelirler. Talleyrand'nın, Narbonr.e'un, Segıır'­
tin, Tracy'nin, Rayneval'in, Bignon'un bu üniver­
siteden geçtikleri görülür. Kendileri orada
Mallet du Pan,Mernoires Pt co•resvondııııc::
ı Jiatıralctr ve muhabere), c. II, 135. s. - Ta ine,
lıı Reı:olı�,tion ( lhtiial) c. II, Jacobin'in psikolo.iisi.
Andre Clıenier, Oeıı.vres en prose ( Meıısur eserler}
s. 311, Pnris, 1872.
ı K. II, f. II.
A VIWPA VE FHANSIZ JHTILALI
250

Fransayı tetkike gelmiş genç Almanlarla, ve


mesela Goethe ile Herder gibi en meşhurların­
dan başka 1788 de bir müddet kalan Metter­
nich ve gelip geçen Cobenzl gibi birçok diplo­
masi talebeleriyle temas ederler. Fransız na­
zariyeleri Almanyaya bilhassa bu kapıdan gi­
rer ; Fransız partisinin Mayansta çekirdeği
olacak bütün bu profesör ve kanuncu mektebi,
bu suretle hazırlanır ve Renin sol kıyısının
zaptını kolaylaştıracak olan bağlar vücuda
gelir.
Kolejin ve üniversitenin eserını cemiyet
adamının terbiyesi ikmal eder : bu da tama­
niiyle Fransız usulündedir. Lord Chesterfield :
·«Bir fazilet, bilgi ve sağduyu esasına memle­
ı�etinin tavırlarını ve terbiyesini ilave eden bir
Fransızın insanlık kemaline eriştiğ"ini birçok
kereler söyledim ve bunu hakikaten böyle dü­
şünüyorum.)) diye yazıyordu. Avrupa cemiyeti
Fransız cemiyetini az çok kabalıkla yahut in­
celikte tekrar etmektedir. Hatta, asrın son ü­
çüncü kısmında Alman dehasının hakim bu­
lunduğu Vaymarda bile, kültürlü Paris cemi­
yetinin bütün özellikleri şüphesiz ki daha ciddi
ve itidalli bir şekilde görülmektedir. İlim için
aynı tecessüs, yeniliklere karşı aynı tehalük,
zeka için aynı ihtiras, aynı sevinçli hayranlık.
alelekser aynı müstehzi ve inkar edici septik­
likle karışan aynı hayaller mestliği mevcut bu­
lunmaktadır. Bazan rikkate gelinilir ve bazan
istihza edilir ; Rousseau ile bir seyran dönü-
AVRUPA VE F.KANSJZ İHTiLALi
251

şünde Voltaire'le birlikte eğlenilir. Hassaslık


cihanı kaplamaktadır, fakat imansızlık umu­
midir. Kolonya elektör - eveği tarafından 1786
da tesis olunmuş akademi filozoftur. Katolik
Almanyada ahlak serbestliğinden ayrıca din
eğitiminin za'fı, kayıtsızlığı doğurur! . Frı:ı.nsız­
ların hafiflikleri kendilerini kendi düşünceleri­
nin ifratlarından korur : bu düşünce FransRda
olduğundan daha müstebit bir şekilde Avru­
pada hilki.i.m sürer.
Dilinin bozuk ve kaba şekli bile orada ma­
lumdur ve Avrupanın ince cemiyetinde İhtilal­
den evvel onun sade zihniyetini değii, ifıgatini
de yayılmış buluruz. O cemiyet, bunları La­
tinceden tercüme etmiş olan Fransız yazarla­
rından almıştır. Şu :
Kıral ı1atandaş ise her ı1atandaş kıra/dır.

düsturunu oğul Racine koymuştur2• Siyaset'­


inin vatan aşkından bahsettiği faslında, Bos­
suet : •«Vatandaş olmak ve malik bulunulan en
kıymetli şeyleri icabında vatanına feda etmek
lazımdır.» der3• Voltaire'in trajedileri bu for­
mülleri yaymışlardı. Rousseau bunlan gençleş­
tirdi. 1htilfil cemiyetlerinin müzakere günde­
minde yer almadan önce, fazilet kibar Avmpa
cemiyetinde moda oldu. Ancak vatandaşların
Bu cildin III. kitabında Almanya ile Prus­
yaya tahsis edilmiş fasıllara bakın.
2 Kıralın 11,!etz döniişü Parise giri§inde, 1744.
3 I. k i t ap 6. madde, I. söz.
,
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
252

ve vatanseverlerin bahsi ediliyordu1• Prensler


böyle olmakla övünüyorlardı. Loren hanedanı­
nın bir ajanı 1742 de : «Kıraliçenin davası ha­
kiki vatansever olan bütün imparatorluk prens­
lerinin davası olmuştur.» diye yazıyordu�. Bu
kelimeye hiç beklenilmiyeceği yerlerde rasla­
nılır. HI. Pierre'i tahttan atan ihtila li kendisine
bildirmek üzere Rusya hükümeti tarafından
Petersburgtaki Avusturya elçisine yazılmış
bir mektupta şunu okuyorum : «Bütün sadık
tebaanın ve bu imparatorluğun gerçek vatan­
severlerinin müşterek arzularına cevap ver­
mek üzere Sa Majeste İmparatoriçe bugün
bütün Rusların emperyal tahtına c;ıkmış bu­
lunduğundan, nezdindeki tekmil ecnebi elçilere
keyfiyetin bildirilmesini emretmiştir:'·» Eğer
hükümdarların muhabereleri, hele beyanname­
leri ve düşmanlarına karşı yazdıkları veya
yazdırdıkları hicviyeler gözden geçirilirse, in­
san kendisini tam ihtilal trajedisi Jçir..de, Pa­
riste sanır.
Şu kurban edasını dinleyin : ·«Sa Majeste
bana bir eliyle kalbi mülf.ıkanesini ·ce diğeriyle
«Büyük bi r ku leler a l ıcı�ı olduğu kadar iyi
lı!r v a t ansever olan Vauba n . » Saint Simon, Kıyas­
/ ..r·ııa, s. '277. Littre, Vatansever maddesi. 176'1 t .�
Jlres t l c> denize indirilen bir gem iye Vata nda::: ism i
ver i l d i . Bahriye arşivl eri.
S t ainvi l l e markisinden Fleury'ye. Broglie du­
kası tarafından lI 'z,"redcric ile XV. Lo1•i.�'de zikre­
dilmiştir. C. I, s. 43.
s D 1 5i:,leri arşivleri.
AVRUPA VE FR"ANSIZ 111TILALI
253

hançerini gösterebilir mi ?» İnsan sarayca iha­


nete uğramış olan ·«Vatansever» bir bakan din­
lediğini sanır : bu, Fleury'ye hitabeden ve ken­
disinin terk olunduğundan şikayet eyliyen Al­
manya İmparatoru, çocuk mizaçlı Bavyeralı
VII. Charles'dır. - Bir diğeri şöyle bağırır :
«Ne berbat bir vaziyet içindeyiz, alçak ve
mürtekip rezillerle kuşatılmış olduğumuz hal­
de meşrutiyeti nasıl müdafaa edebileceğiz ve
bu menhus Viyanalı zalimin haydutluğuna na­
sıl karşı koyabileceğiz1 ?» Bu, kürı:: üde Avus­
turya komitesine hücum eden Brissot değildir,
bakanlarından birine yazan Prusya Kıralıdır�.
Fakat işte daha yüksekten alan ve 1'792 de
Lehlilere hitabeden alicenap Gironden'lerden
birinin lisaniyle konuşan bir hatip : '<<Zulme
karşı koymak, haklı bir istilaya karşı vatanı
müdafaa etmek ve kurtarmak, hürriyet için
savaşmak, işte Avrupa sizin nice yıldan beri
bunları yaptığınızı görmektedir. Bu derecede

Düşmanlarına zalim demek esasen klasiktir


ve ciddi muharrirler tarafından riayet edilen bir
usuldür. Balzac XIII. Louis"nin bir ınei hiyesi nlan
liiiküm.d<.ıf ında onun İ talya seferini .sena eder. F.
XVIII de der ki : {<Alpleri iner, bütün b ! r esiı· mil­
lete hapishanelerin kapılarını açar ve z a l imlerd0n
:;ikayet edenlere hürriyetlerini verecek olan ı n gelmi'i
bulunduğunu üğretir.» D'Argenson, «Za l inı:ere iıoyuıı
eğdirmek» hususunda siyasi d'üslu rları a rasına kor.
Hatırat, c. IV, s . 135.
2 Ranke, Die deutschen Müchte ( A Tınan hiihii­
metleri), c. II, s. 242, Fransızca vesikalar.
AVRUPA V.t:: FRANSIZ lHTlLALI
354

büyük , asil ve tabii hisleri gösteren her insa­


na yardım ve muavenet, insan nev'inin vazife­
sidir. Hakiki vatandaşların, büyük .ruhların fa­
ziletine sizin şahsınızda yardım iktidarında
bulunmak ne bahtiyarlıktır h> Bu işte eyvah
ki Lehistanı alakalandıran bir cihet yoktur ve
büyük Katerina I'aoli'yi tebrik eylemekted.ir1•
Nihayet, bir h üküm vermek üzere, Frederic'in
1760 taki bir hicviyesini okuyun:! ve bunun
Fransaya karşı kır·allann birleşmelerini Fran­
sa ve Brabant ihtilalleri'nde3 haber veren Ca­
mille Desmoulins'in edasını taşıyıp taşımadığı­
na hükmedin : ·«İsterse birkaç cinayet işliyen
ve birkaç şahsı soyan meçhul haydutlar ara­
sındaki birleşme olsun, isterse, kuvvetinden
başka müttefiki bulunmıyan bir hükümdarı**
soymak için Avrupayı harabetmek gayesını
teşkil eden ve en yüksek isimlerle bezenen bir
ittifak olsun, aynı şey değil midir ? Bakanları­
nız cürümlerine şerik bulmak üzere bütün Av­
rupa hükümetlerinde ahlak ifsadını ve hileyi
kullanıyorlar ; çok şey kazanılacağını temin
l'diyorlar ; başkalarına yağmadan hisseler va­
dediyorlar ; nihayet, başkalarının ihtirasını ve
alakasını tahrik ediyor, Avrupanın rahatı için

Rambaud, 11. Katerin u 1uıkkında et iidler


ı Revue des deux mondes ) .
* Revolutions de France et de Brabant.
2 Bır lsviçrnliniıı rııektupUın, Külliyat, c. XV.
Bu �özü ( millet) olarak anlamalı.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
255

meş'um olan fesadı vücuda getirmcğe muvaf­


fak oluyorlar1 ·»
Cumhuriyetin parlak konuşma edası �'ran·
sız edebiyatından ecnebi edebiyatlarına geçmek­
tedir. Alfieri haklarında kin beslediği Fram:3ız-
1ar aleyhinde kendilerininkinin taklidi olan e­
serler yazar. Tiyatrosu tamamiyle klasiktir ;
orada ancak birer fikir halinde şahsiyetleri
konuşturur ; trajedileriyle insanları '«hür, kuv­
vetli, alicenap yapmakJ>, kendilerini '((fazilet,
vatan aşkı için» heyecana getirmek, haklarını
tanımayı kendilerine öğretmek ister. 1789 da
istibdat aleyhinde bir eser vücuda getirir2•
Almanyada şairler Frederic'i '«Vatanın babası»
diye vasıflandırırlar. Daha az metheden başA'a­
ları, mesela Stolberg, hürriyetin cülusunu te­
renntim eder ve zalimlerin kanından kızıl bir
sel gibi bu hürriyetin dünya üzerine saldırışı­
nı tasvir ederler.
Schiller'in bu devirdeki eserleri insanlı.ğa
�htiraslı bir kasideden, samimi ve heyecanlı bir
hürriyet şarkısından ibarettir. Üsliıbun büyük
şaşaası ve tasvirlerin yeniliği bizi düşüncesinin
esası hakkında aldatmamalıdır : Kendısinin de
bir yerde söylemiş bulunduğu gibi. bu tama­
miyle cumhuriyetçi, yani tamamiyle Romalı ve
M. C. Rousset'nin Louvoi-3'mn da Ch;ımlay·in
mü ttefiklere karşı hicivlerine de bakın. C. I, s. 5,
26 ; c. III, s. 221 ; c. IV, s. 376, 377, 395, 398.
2 Vita di A lfieri (Alfieri'nin haya lı ; . Epoca,
ı a, r. vr. ıv, r. xnr.
klasiktir1 • Fakat trajedinin bu eskimiş kalıbı­
nı kırmak, bu eski tiyatroyu gençleştirmek ve
canlandırmak için Fransız nüfuzuna t8,bi olur
ve beyitleri Constituante hatiplerine ilham ve­
recek şekilde canlıdır. Haydutlar, kör ve çılgın
ihtilalin dramıdır2 ; Hile ve sevgi iktidar suiis­
timalleri, büyüklerin alakasızlıkları, devlet­
lerinin yağmacısı olup tebaalarını satan kil-·
çük Alman prenslerinin rezaletleri aleyhinde
sürükleyici bir hıcviyedir. Schiller Don Carlos
münasebetiyle ·«Posa'nın ruhunun esası cum­
huriyet faziletidir..» diye yazıyordu. Bu fazileti
Fiesque'te vaızeder ve zalimin öldürülmesine
kadar vardırır. Piyes hiç muvaffakiyet kazan­
maz. Schiller bunun suçunu Cermen cansızlı­
ğında ve Almanların ağır disiplinlerinde bulur.
·«Cumhuriyet fazileti burada beyhude bir söz­
dur ; bu memleket ahalisinin damarlarında Ro­
ma kanı yoktur.» der.
Don Carlos hakkında mektuplu.r. il. mektup.
2 Cari Moor : «Kanun hiçbir zaman büyük bir
adam yapmadı. Devleri doğurmu� olan şey hürriyettir.
Ah, Hermann'ın ruhu külünden tekrar can bulsaydı !
Beni benim gibi adamlardan mürekkep bir kuvvetin
haşına koysunlar, o zaman Almanyay; öyle bir cum­
hı;riyet haline getiririm ki, Roma ile Isparta rahibe
nıanas lırlarına henzerlcr.» der. Haydnllrır, I. perde.
il. meclis, 1782. Eser gazapl ı bir aslan h>lşlığı ile ve
In Tinmııos (Zalimlere kurşı) ifadesi allırıd'a çıktı.
Fransada Diderot"nun Eleuthe romanes'lann ı kital
�eklinde a n l ıyacak Heber•t·ıt�r çıktığı gibi. Almanya­
da bu programı h arfiyt'n kabul edecek Eulogc Sch­
nr:ider'ler bulundu.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTILALI
257

İngilizler bu kana her milletten az malik


olmakla öğünürlerdi ; bununla beraber asrın
zihniyeti onların memleketinde de esmektedir.
Sade fikirlerin felsefesi, Voltaire'in bütün Av­
rupaya dağıtıp döktüğü berrak ve tatsız likör
olan Locke felsefesi onların adalarından çık­
mıştır. Orada da, hem bütün derelerden bU··
ianık sular aktnaktadır. Bu sular kıtayı tah­
rik eden "<<Yıkıp yeniden kurmak hWI!masını»
hasıl ederler : «Allaha inan, Allaha inanmamaz­
lık, materyalistlik, septiklik, ideoloji, tabiate
dönmek nazariyesi, insan haklarının ilanı, Bo­
lingbroke'un, Tindal'in, Mandeville'in bütün
cüretkarlıkları, Hartley'in, Bentham'm bütün
cesaretleri, tekmil ihtilal unsurları' ·>> Bunlara
nutuk vasıtasiyle hükümet etmeği ilave edin.
Boş belagatin ve mücerret mantığın suiistimal­
lerine hiçbir millet daha kolaylıkla tabi olmaz.
Klasik zihniyetin hakimiyeti iç;in bu en muva­
fık muhittir. İngilizler bunun tecrübesini ya­
parlar:, . Macauley der ki : «BU hükümette söz
söylemek kudreti bir politika adamının malik
olabileceği, en çok takdir edilen meziyettir, ve

ı ,Taine, Histoire de l a litteratur,J a;nglaise


Oıı.giliz edebiyatı tarihi), K. IV f. I. Par.is, 1863.
Bahsin mil.badi için bakın : Macaulay, Lord
cıı.atam, William PHt, M. G. Guizot tercümesi. Pa­
ris, 1862. -May, c. I. - Stanhope, Vie de Pitt
ı'Pitt'in hayatı) Guizot tercümesi, Paris, 1862, c.
I. - Remusat, L'Angleterre au di x - huitierııe siecıe
(On sekizinci yiizyılda /n gil tere ) . Paris, 1 856.

17
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
258

bu meziyet, muhakeme, cesaret, insan karak­


terine ve zamanın işaretlerine nüfuz kudreti,
kanun veya iktisat prensiplerine herhangi bir
vukuf ve diplomasi yahut harb idaresi hak­
kında herhangi bir kabiliyetle beraber olma­
mak şartiyle en yüksek derecesinde mevcut
olabilir. Adalet prensiplerini bilıniyen şansöl­
yelerin, denizcilik kaidelerinin cahili amirallik
birinci lortlarının, muntazam borçlarla gayri­
muntazam borçların farkını bilmiyen sömürge
bakanlarının, hazine lordlarının, Mahratların
Müslüman mı yoksa Hindu mu olduklarını
bilmiyen Hindistan meclisi katiplerinin hayret
verici sayılarım kırallık salnamesinden çıkar­
mak mümkündür.»
Mesele işleri bilmek değil, fakat meclisin
�;oğunluğuna uygun gelecek şekilde bunlardan
bahsetmektir. Parlamentoyu sevk edenler iş­
te bunda çok muvaffak olurlar. Fox tabii bir
şekilde natuktu ; siyasi tarihe münhasır kalmış
bir irfan sahibi olup tabii ilimler, maliye ve
ticaret hakkında hiçbir şey bilmezdi ; fakat
asil bir ruha, sürükleyici bir konuşmaya, ze··
kaya, cazibeye malikti ve üstelik eski çağ mo­
dellerini pek çok incelemiş bulunuyordu. Na­
dir bir diyalektik ve hücum kabiliyetiyle
Burke'un sanatinin esası da buydu. Nutuktan
ziyade ders vererek, ihtilalin umumi fikirlerine
saltanat rejiminin umumi fikirleriyle karşı
koydu ve muasırları ve hatta Fransızlar üze­
rinde bundan dolayı o derecede tesir icra etti.
AVRUPA VF FRANSJZ iHTiLAL 1
259

Sheridan ile Erskine, dokunaklıyı ararlar ve


hazır olanları trajedinin büyük t�irleriyle
sarsarlardı. İngiliz parlamentosunun müzake­
releri meşhur kalmışlardır ve buna layıktılar ;
fakat bunlar klasik tarzda hitabet .işleriydi ve
burada belirtilmesi gereken cihet budur. 1754
te İngiltereyi ziyaret eden genç bir Fransız
parlamentoya gitti. Lord Egmont kuvvetlerin
artırılması hakkındaki bir kararnameye hü­
cum ediyor ve bunun hürriyet için tehlikeli ol­
duğunu söylüyordu. Kolejden yeni çıkmış bu­
lunan seyyahımız, onun «bir cumhuriyetçinin
gururiyle)) konuştuğunu yazdı1•
Muhalefet hatiplerine değil, fakat hükü­
ınet adamlarına ve en meşhur siyasilere baka­
lım. Bu, aynı esas, aynı kültürdür, aynı mey­
valar, fakat bunlar daha beslenmiş ve daha
sağlam bir dal üzerinde taşınmaktadırlar. Lord
Chatham hiçbir şeyi tam olarak bilmezdi, nef­
sini hiçbir tetebbua sebat göstererek vakfet­
memişti, kendisi için hukuk maliye kadar ya­
bancı kalıyordu, Avam Kamarasının nizamıJa­
mesini bile bilmiyordu. Fakat fevkalade bir
hatipti : toplanmış adamları mesteden her ııeyi
bilirdi. «Büyük insan kütlelerine nı uhabbet ve
emniyet ilham etmekteki garip kudrete, ku­
lakları memnun eden , damarlarda kanı ateş­
lendiren ve gözleri yaşla dolduran bir belagate

ı Camille Rıousset, le Comte de Gisors (Gisors


!f:ıntıı J , s. 58.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
260

sahipti.» Fena anlatırdı, zoraki teşbihleri çok


kullanırdı, şiddetli hitapları boldu ; bu «tiyatro
adetleri:» kendisinde o derecede köklenmişti
ki, bunlardan hatta bakanlar meclisinde vaz­
geçmi:y ordu. Parlamento ortasında, harb için­
de, buhran içinde, pek mühim bir lçtima sıra­
sında ölümü, kendisinin son tiyatro darbesini
teşkil etti. Klasik trajedi o gün lordlar mecli­
ı:>ini hayretten donduran felaket kadar büyüğü­
nü, kendisini temaşa edenlere hiçbir zaman
takdim etmemiştir.
Lord Chatham Demosthenes'le kıyasla­
nırdı ; oğlunu Atina nutuklariyle besledi. Wil­
liam Pitt'in tahsili tamamiyle klasik oldu : ba­
zı matematik unsurlariyle klasiklerin teteb­
buu. Babası kendisi için seçme belağat parGa­
ları toplardı, kendisine vaızlar okuturdu, onu
beylik sözlere ve bol konuşmalara alıştırırdı ;
jeste ve tavıra da alıştırırdı. Kembrice giden
Pitt ancak belağat sanatiyle meşgul oldu.
Quintilien hakkında bir ders takibetti, Thucy­
dide"in, Salluste'un ve Tite Live'in nutukla­
rını inceledi, bunlardan defterler dolusu parlak
cümleler ve güzel ifadeler çıkardı. Bu arada
hir trajedi vücuda getirdi ve zekasını keskin­
leştirmek üzere Locke'un anlayış hakkındaki
eserini okudu. Yirmi üç yaşında pn.rlamentoya
girdiği ve savaşa atıldığı tarihte, bütün yükü
bundan ibaretti. O tarihten itibaren tahsili bı­
raktı, artık bunun için zamanı olmayıp günü
gününe, parça parça, konuşmalarla, davanın
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi 261

ihtiyacına ve siyasetin gereklerine göre öğre­


niyordu. Kendisi ıçın dosyaları ve kitaplart
baştan başa tetkik eden katipleri vardı. Tesir
edecek delilleri, nutuk parçalarını onların not­
larından alıyordu : talakati geri kalan kısmı
yapıyordu : Macauley der ki : ı«Kanuıı ve idare
bahisleri onun için ikinci derecede şeylerdi.
Zamanının geri kalan kısımlarını yahut güzel
zekasının tortusunu kanunları yazmak, mua­
hedeleri müzakere etmek, filo ve orduları tan­
zim etmek, sefer kuvvetleri yollamak işlerine
tahsis etmiyordu. Zekasının bütün kuvveti ve
usaresi başka bir tarafa gidiyordu. Bütün kud­
retini Avam Kamarasını ikna etmek va sürük­
lemek icabettiği zaman kullamyordu. Bu su­
retle, parlamento rejimi içinde hükümet etmek
sanatinin her kısmında görülmüş en büyük
üstat oldu.» Bu bizi Fransaya ve ihtilaline geri
getirir.

111

Bu terbiye ve fikri kültür birliği, muasır­


lar arasında garip yakınlıklar tesis eder. 1677
de Voltaire bir Rusa : ·«Avrupada bilgili zeka­
lardan azim bir cumhuriyet teşekkül etmekte
bulunduğunu memnunlukla görüyorum.» diye
yazıyordu. Fransız filozoflariyle onların tale­
beleri, bu cumhuriyetin ilk vatandaşlarıdırlar.
Bu vasıfları her tarafta tanınır ve kendilerini
seçkin cemiyetin kabul etmesi için gürültüsüz-
AVIWPA VE •·RANSIZ i HT i L A Li
262

ce meydana çıkmaları yeter. Çizgi nakşolmuş­


tur ve İhtilal onların talebelerinden hükümet
reisleri yapacağı zaman kendisine riayet edi­
lecektir. İhtilal muntazam idare cihazları ku­
rar kurmaz, ihtiyar Avrupa onları ellerinde
tutmakta bulunanlarla münasebete girmeğe
hazır olacaktır : hakikatte yaptığı şey, eski ta­
nıdıklarla fasılaya uğramış münasebetleri tek­
rar kurmaktan ibarettir. Ne kadar şiddetli bir
dereceye varfrsa varsın, bir asrın bütün me­
deniyeti tarafından vücuda getirilmiş bağları
buhran kıramıyacaktır. Bu, tetkiki gereken
şeylerin bir görünüşüdür ; daha yakmdan ba­
kınca, İhtilal tarihinin ilk bakışta en hayret
verici olaylarından bazılarını insan anlı:ı.r.
Fransız ihtilalcilerinin aşağı tabakaya
mensup menşeleri Avrupayı ürkütmez. Ken­
disi sonradan görenlere çoktan alışkındı. Sade­
ce kendilerine her zaman yakınlık ve iltifat
gösterilmiş olan sonradan görme zenginlerden
ve her tarihte selamlanmış olan entrika üstat­
larından bahsetmiyorum1 ; bilhassa siyasi ve
askeri kabiliyetleriyle, dehaları ve cesaretle ·
riyle yükselenlerden bahsediyorum. Devlet hiz-
- Herkesin- mhlffs halinde bulundu�u bu s:ra­
larcla zenginlere her zamandan çok i libar edi liyor­
du. Büyük Katerina şöyle yazıyordu : <d':: r z a fe r ka
zanı.-n
. ak bir şey değildi r ; bir toprağın elbette değeri
-.-a.rdır; fakat para her şeydir. İnsan ci;1s i üz2ri n de
zenginlerin pek hayret verici bir kudret leri vardır,
çünkü kırallar bile sonunda zenginlere L il rmet eder­
ler.» Rusya tarih k urumu yayımları, II. cilt.
AVRUPA Vf. FRANSIZ IJIT1LALI
263

metkarlarını her taraftan almayı k!liseden öğ­


renmişti ; bunları kendisine yükselltiği andan
itibaren asil sayardı. Rönesans zamanında bü­
yük politikacılar, Ximenes, Wolsey, Lhospital
avamdandılar. Papa Sixte Quint bir. köylü
oğluydu. On yedinci yüzyılda Avrupa on yıl
bir İngiliz taşra asılzadesiyle bir İtalyan ma­
cera.cısı tarafından sevk ve idare edildi. Her
i.kisi de kırallara eşit vaziyetteydiler. Crom­
wel kızlarını lordlarla evlendirdi ve bu lordlar­
dan biri, Faulconbrigde, elçilikle Fransa sara·
yına geldi ; Mazarin'in gizlice Avusturyalı
/�nrı.e'la evlendiği bütün Avrupada söyleni­
yordu.
En meşhur bakanlar, mesela Richelieu,
büyük asılzacle değildirler ; Louvois, Lionne,
Colbert ve XIV. Louis'nin kendini ihata ettir­
diği bütün bu hakir burjuvazi alayı adliyeci
neslinden veya avamdandır. Başkan Jeannin'­
den Barthelmy'ye kadar fasılasız bir diplomat­
lar zinciri vücuda getiren murahhasla!'ın kla­
sik olmuş isimlerini hatırlatmak lazım mıdır ?
Dubois ayak takımındandı, buna rağmen Papa
kendisini kardinal ve naip başbakan yaptı.
I. Leopold zamanında imparatorluk şansölyesi
olan Stratmann, Juliers memleketinden basit
hir avukattı ; VI. Charles'ın kendisine müşavir
yapmış olduğu Napolili Stella katır sürücüsü,
sonra başıbozuk, sonra asker olmuştu ; kendisi
1715 te Viyana sarayında kont pfi.yesini haiz
olarak görülür. Mecliste, Barsölon yakınında
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
264

köy noterliğiyle hayata başlamış bir marki


Perlas'a raslar. 1767 de baron olarak öleP.. ve
Viyanada ehemmiyet sahibi olan Bartenstein,
Strazburglu bir profesör oğluydu. İhtilal za­
manında önemli bir mevki işgal eden SpieJ­
mann bir kunduracı oğluydu ve bu pek ağır
buhran esnasında hariciyeyi idare eden Thngut
en aşağı sınıftan bir memurun merhameten
yetiştirilmiş evladıydı. Viyana hürl:ümetinden
misaller getirişim, onun pek haklı olarak en
inhisarcılan sayılmasındandır. Prusyanınki bu
hususta tam bir fikir hürriyeti iltizam ediyor­
du ; hemen bütün memurları ehemmiyetsiz
menşeden, yakında asil edilmiş veya unvan al­
mış kimselerdi1 • İspanyada Alberoni bir bahçı­
rnn oğluydu ve ili. Charles'ın baka1�ı olan Mo­
nino bir noterin evladı idi ; kendisi 1 780 de, bu
sömürgeyi İspanyaya veren muahede üzerine
Floride - Blanche kontu yapıldı. Lizbon da pek
kudretli olan Pombal küçük bir asılzadeydi ;
kont, sonra marki yapıldı. Danimarkalı bir he­
kim, Struensee, 1770 te Kıraliçenin aşığı oldu
II. Frederic G u iJJ a u me c ü lfı.�u n u mü tcak i rı
Königsbergte arasında hakanı Hertzberg h u l u m ı n o ı ı
ü ç kişiye kont ; Berl incle ikisi, BlumPnth,� l ile Sclı u ­
lcnberı..; bakan olmak Uzerc beş kişiyi kon t ; V<:> ara­
l a n ndn Wöllncr i le D o h m bulunrru.;k üzere yirmi
ctört kişiy e şöva lye ; Breslavda bir kişiyi prens, biri
Haugwitz olmak üzere a l t ı kişiyi kont yapmıştı. Bun­
laı·dan başka kimse!er de asiller arasına alındılar.
Kendilerine seksen a l t ı l a r denirdi. Philippoon, 1.
d i t, 178. sahife.
AVRUPA VE l'HANSIZ lHTILAU
�65

ve Kıraliçe kendisini başbakan yaptı. Godoy'··


dan hıç bahsetmiyeceğim ; utandırıcı ikbali
ilerde pek fazla bahis konusu olacaktır. Kate­
rina'nın gözdeleri veya suç arkadaşları olup
daha da aşağıdan gelen, fesatçı hatta katil
olan ve kendilerini onun baron, kont, prens
yaptığı Ruslardan da bahsetmiyeceğirrı.
Bir Alman : «Asillik hakkındaki kulaktan
dolma kanaati bakanlık mevküne kadar vardır­
mak isteyince insanın felsefi bir şekilde diişün­
mediği fikrindeyim. Devletin menfaati önünde
pek manasız tercihler ortadan kalkmalıdır ve
umumi işlerin idaresi doğumun milphem kıy­
metine değil, ehliyetlere verilmelidir.» diye ya­
zıyordu 1 • Sonradan görmeler asil ediliyorlardı.
Büyii.k Petro Cthine'ieriyle kıtanın eski cemi­
yetlerinde tatbik olunan şeyi yeni ve yarı ya­
rıya barbar bir cemiyet için sistemleştirmek-·
ten başka bir şey yapmadı. Bu yeni mensup­
ları ve sonradan gelenleri eski aristokrasi is­
tihza ile karşılıyordu ; hususi aleme kabul edil­
mek için kendilerine biraz staj gerekiyordu.
Fakat hükmü tamamiyle cemiyet ve zümreye
münhıı.sır kalan bu alınmayış, huduttan öteye
geçmiyordu. Dışarda, siyasi münasebetlerde ve
diplomatlar arasında vaziyete bu ka.dar yakın­
dan bakılmıyordu. Unvanın eskiliği de, cedle­
ı in sayısı da hesabedilmiyor ve dereceyi man­
sıp temin ediyordu.

Bielfeld, c. 11, f. lI § 25.


Asil olmıyanlarm bu yükselişleri şüphesiz
ki bir istisna teşkil etmekteydi, fakat Fransa
bunu bir kaide şekline getirdiği zaman hayreti
mucip olmıyacak derecede sık ve ka bul edilmiş
haldeydi. Kaldı ki, İhtililin meydana çıkardığı,
prensiplerini başlangıcında koyan ve anarşi
devresinden sonra onu nizamlıyan devlet adam­
ları da eski rejimin o kadar zamandan beri
memurlarını, kahyalarını, müşavirlerjni ve hat­
ta bakanlarını aldığı irfanlı burjuvazi ve par ·
lamento alemi ailelerinden çıkıyorlardı. Bun­
lar, her tarafta cemiyet adamının damgasını
teşkil eden ve bunları sade Fransada değil, fa­
kat bütün Avrupada birbirlerine o kadar ben­
zer yapmış olan entelektüel kültüre sahip bu­
lunuyorlardı' . Hal ve tavırları siyasi cemiye-
tinkine uyf;undu. Kendileri ihtilalden önce ka­
bul edilebilirlerdi2 : ihtilal kendilerinin kat.ul-

«Burjuvanın asil kadar bilgisi vardı, ve iyi


dikkat ediLmesi gereken keyfiyet, buııların aynı
merkezden alınmış bulunduklarıydı. Bur;iuv;{ da asil
cte aynı günden ışık almışlardı ... Zadega11la burjuva­
zinin tavırları arasında bir fark henüz görülebilir­
di.. . fakat halk tabakasının üzerinde bu lunan blitün
insanlar esasında birbirlerine benziyorlardı ; ayııı fi­
kirleıi, aynı itiyatları vardı, aynı ,şeyleri tercih edi­
yor, aynı zevkleri alıyor, aynı kitapları okuyor. nynı
dili konuşuyorlardı. Aralarında artık ancak hak
farkları vardı.» Tocqueville, Eski rejirn, k. II. f.
VIII.
2 «Asil olmıyan muaşeret usul!erini biliyorsa
sade salona girmez, fakat eğer bir kıymeti varsa
AVRUPA VE FRANSIZ JHTILALl
267

lerini emretti. Avrupada hangi kabine ve han­


gi meclis bilgilerinin sahası ve siyasi ehliyet
bakımından Portalis'leri, Mollien'leri, Roe­
derer'leri, Treilhard'ları, Merlin'leri, Lebrun' -
leri, Simeon'ları, Tronchet'leri, Bigot'lan,
Reinhard'ları ihtiva eden bir hükümete bedel­
di ? Napoleon kendilerini baron ve kont yap­
tığı zaman, sadece eski hükümetlerin klasik
usullerini taklidetti. Eski hükümetler de bun­
dan dolayı hiç hayret etmediler ve asillendiri­
lenleri içlerine kabul ettiler. Hakikatte de Av­
rupa beğenmemekle hata etmiş olurdu. Vicdan
E-ndişeleriyle münasebetini uzun zamandan beri
kesmişti ve sade servet önünde çekilen iddialı
hükümetler ehliyet önünde silinebilirlerdi. Bir
prens Cambaceres, bir prens Potemkine'e bol
bol bedeldi, ve kıral katiline karşı kıral katili,
XVI. Louis'yi mahkum etmiş bulunan falan
li'ransız kontu III. Pierre'i katleden filan Rus
kontu ile hiç değilse yanyana yürüyebilirdi.
Bunlardan bir kısmına açılmış bulunan saray­
lar öteki kısma kapanmadı : l1u öteki kısımda
daha çok zeka ve ehliyet göri.in��ü için ken­
dileri pek kolayca kabul edildiler. ....q�
.Zadeganlık, askETler vasıtasiyM kaynak­
larına dönmüş oluyordu. Onlar Şf-�l ve zaferi
nefislerine esirgememişlerdi, hayranlık kendi­
lerinden esirgenmedi. Avrupa hiçbir zaman
crada saltanat da sürer.» Bu cümleyi kati hüküm
verici deliller takibeder. Taine, Eski rejirn, k. IV,
f. 111, � 3.
AVRUPA VE FRANSIZ i HTiLALi
268

kahramanlara hangi kandan çıktıklarını sor­


mamı�tı. Cumhuriyet ordularının kahramanla­
nnı gördü ve kendilerine hayran oldu. Marceau' -
nun cenaze merasimi şövalyelik devirlerinin en
güzel sahnelerini hatırlatır. Bunlar aynı fazi­
letler karşısında aynı hürmetlerdir. Sonra,
harbçi cumhuriyet askeri bir saltanat şeklini
alarak askerlerinin en ünlüsünü bir imparator
yaptığı zaman, kendisini ihata eden kurmay
heyetini hangi hükümdar kıskanmazdı ·� Aus­
terlitz sabahı Napoleon'un emirlerini almak
üzere toplanmış meclisin ·«muazzam heyetini»
hangi ordu şefi herhangi bir tarihte topla dı ?
Murat, Lannes, Bernadotte, Soult, Davout• .
Bir şahit : (<Ömrüm dünyanın hayatı kadar biı­
devama sahibolsa da böyle bir manzaranın in.·
tibaı hafızamdan silinmiyecektir.» diye yazar�.
Bunlarda herbiri hir duka nesline kok oldu :
hatta, ikisi kıra! oldular ve bu ikiden biri, Ber­
nadotte, sHahların kudretiyle veya efendınin
kaprisiyle değil, fakat İsveç milletinin intiha-­
biyle ve· ihtiyar Avrupanın tasvibiyle kıra!
oldu, bir müddet ihtiyar Avrupa kendisini
Bourbon'�ıf{'n tahtına geçirmeği bile düşündü.
____.s ı _
· ----
1 Ihı j ".l devri gönüllülerinden Murat, Lannes
Soult; 1789 dan önce asker ve başçavuş Bern adotte ;
1789 dan önce subay ve 1791 de gönüllü olan Da­
vout.
General Philippe de Segur, Hi t' to ire et nı€-
ınoi1"es (Tarih VI:' htıt ıralar), II. c. s. -;163. Paris
1873.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi 269

Menşeleri pek karanlık olan bu cengaverlerin


çoğu, ancak iptidai bir tahsile maliktiler. Or­
dularda ve aynı zamanda muharebeyi, politi­
kayı ve dünyayı öğrendiler. Eski ordularda pek
�eşhur birçok şefin vaziyeti de böyle olmuş•
ve buna kimse hayret etmemişti. Buna hepsini
hirden sürükliyen asır cereyanını, kendilerini
birbirlerine yaklaştıran büyük silah farmason­
luğunu ilave edin, birbirleriyle savaşmakta bu­
lunan ordular arasında, hatta en şiddetli mü­
cadeleler ic;inde de harbin dehşetini yumuşatan
ve hatta daha sonra barışı hazırlama.ğa hi:!:met
eden askeri nezaket geleneklerini şerefin ve
karşılıklı saygının nasıl muhafaza ettiğini an­
lamağa muvaffak olursunuz.
On sekizinci yüzyılın Fransa ile A uupa
arasında vücuda getirdiği bağlann kuvvet ve
tesiri o zaman ölçülebildi. İhtilalin şiddeti kal­
madığı andatı. itibaren, fikirler Fransaya dön­
dü ve barış mümkün göründü. Düşmanlığın en
ateşli zamanında bile bu barıştan ümit kesme-
ı Macaristan valisi tayin edildiği sırada bir
Avusturya arşidüşesinin kocası olan bir "\iman pren­
� i, Aibert de Saxe Teschen, şu sözleri yazıyordu :
<:Hükümet işlerine taallük eden her şey hakkında
o vakte kadar pek sathi ve pek zayıf bilgilere sahip
bulunduğum, hukuk bahsinde hiçbir bilgiye sahip
olmadığım, nihayet Latince tetebbuunda ancak nahve
varmış olduğum için, beni koymuş oldukları mevki­
de ne kadar şaşırıp kaldığım anlaşılır.» Arneth,
GeschiGhte Maria Therisia's (Marie - T.'ı ôrese ta.Tihi) ,
c. X, s . 767.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
270

ıniş olanlar bulunmuştu ; bunlar onu kolaylaş­


tırmayı, sonra gerçekleştirmeyi üstlerine aldı­
lar. Yoksa, cumhuriyetle düşmanları arasında­
ki müzakereler anlaşılmaz bir mahiyet alırdı ;
Fransızlar kendilerini müdafaa etmeği ve ga­
Jip gelmeği bilmişlerdi. Bu, büyük bir şeydi.
Kendilerini dinletmeği ve sözlerini anlatmayı
bildiler ; bu daha büyük bir şeydi. Çünkü, esa­
sında, kendileri ve düşmanları aynı dili söyle­
meği öğrenmişlerdi.
Eski Fransanın yenisine açtığı yollar bun­
lardır. Ve şimdi, bütün bir asrın kültürü ile
böyle hazırlanmış A vrupada, davalariyle heye­
cana gelmiş, zaferlerinden coşmuş bir halde,
gençleştirdiklerini sandıkları eski dünyanın
fethine koşan Fransız ordularını tasavvur edi­
niz. Bu ordular asil prensipler ilan etmektedir­
ler ; eğer milletler uzun zaman onlara taham­
mül etmemiş bulunsalar dayanılmaz sanılacak
suiistimalleri yıkmaktadırlar. Mütefekkırlcrin
emellerine ve acizlerin isteklerine uygun ısla­
hatı bildirmektedirler. Bu orduları terkibeden­
ler ve bu ihtilali yayanlar, bütün fikirleri
·«milli ve ihtiraslı» olan bu ırka mensupturlar.
Ancak Fransızların akıllı kimseler olduklarına
kanidirler1 ; kendilerinde bir din olan vatanse­
verlikleri, cumhuriyetin selametiyle medeniye­
tin selametini karıştırmaktadır ; Fransaya ka-

Stendhal, Vie de Napol6on (Napoloıı'url


lıaya tı J . Paris, 1876.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTII.ALI
27i

zandmlmış her şeyin insanlık için kazanılmış


bulunduğundan emindirler. Hüküm ve tesirleri
muazzam olacak ve Avrupa buna karşı gele­
miyecektir.

iV

Fakat İhtilalin işi «ışıkların» istila vasıta­


siyle yayılmasından, aydın hükümetin fütuhat
sayesinde kurulmasından, hürriyetin harb va­
Eıtasiyle umumileşmesinden ibaret kalmadı. Bu,
Fransa tarafından on sekizinci yüzyılda icra
edilmiş nüfuzun siyasi alanda tasdikinden iba­
retti : millet tarafından başlanmış eseri, devlet
istifadesi ve şanı için gerçekleştiriyordu. Ade­
ta bütün Fransa tarihinden çıkan bu geniş ve
güzel akış yanında ihtilalin başlangıcından iti­
baren bulanık, şiddetli, gürültülü, bütün fırtı­
nalarla şişmiş bir başka cereyanın vücut bu­
larak birincisi üzerine taştığı, onu yatağından
kovduğu ve sularını onunkilerle karıştırarak
topraklan istila ve müşterek tufanlariyle bu
toprakları altüst ettiği görüldü. Vatanseverlik
hamle.sinin yerini azgın bir yeni iman aldı,
hayranlık heyecanı bir taassup haline düştü.
ihtilal bir vaka, birbirlerine bağlı ve gerçek
olaylar serisi olmaktan çıktı ; bir nazariye, bir
din, bir Allah oldu. Onu hazırlamış olan filo­
:.coflar, bu '<<fütuhat hırsını», bu «muzlim ve
gaddar din çılgınlığını» reddediyorlardı 1 • Hıris­
tiyanlık düşmanı olmakla öğünüyorlardı ; bir7
çokları hiçbir Allaha inanmamakla müftehirdf.
Bununla beraber, talebeleri en koyu dereceqe
mütaassıp tarikatler şeklinde hareket etti!� ;
hatta kanlı vazifelerini, zalim enkizisyonlarım,
korkunç otodafelerinr" Albigeois'lara karşı
haçlı seferlerle kıyaslamak bile mümkün de­
ğildir, bu kadar şiddetli saldırmaların, bu dere­
cede muazzam din yayışlarının beı!zedni bul­
mak için islamlığa ve fütuhatçı propaganda­
sına çıkmak lazımdır. Bir muasır, ·«bir elle kı­
lıç, Ötf)ki elle insan haklarını tutarlar.» diye
bağırır2 • Şiddetli misyonerleri, dine yeui giren­
leri ve kurbanları vardır. Çünkü nazariyeleri,
dinlerin kaideleri gibi cihanı kaplayıcı, inhisar­
cı ve müstebittir:ı. Ancak bir hakikat mevcut-
Voltaire, Dktion>ı aıre phi losephiquô ( Fehefi
sözlitk) . Taassup maddesi, 1. ve IL kısımlar.
• Autodafe'nin enkizisyon tarafından verilen
diri diri yanma cezası olduğu h atırlana tılir.
2 Mallpt du Pan, .: . II, s. 135. - Tocqueville.
Eski rejim, c . 1, f. III. Bu kıyaslama <ı derecede ta­
biidir ki, onu pek başka bir münasebeti!.", p('k farklı
bir yerde ve pek farklı bir elde buluyorum. Bu,
Talleyrand'ın 1797 de, Campo Formio muahedesi
münas('betiyle Directoire heyetine bir raporundadır.
Tal!eyrand der k i : «Düşmanlar bizimle imzaladıklan
muahedelere, ancak müslümanların imanlarının düş­
manlariyle akdetmeğe münasip gördükleri mütare­
keler gözü ile bakmaktadırlar.»
3 Taine, Eski rejim, III. k. : Nazariyenin yayıl·
ınası, f. III, � I.
AVRUPA VE FRANSIZ 1HTİI.Aı.i 273

\tur ve kendileri onun peygamberidirler. Dünya


�ek bozulmuştur, onu düzeltmek vazifeleridir.
�endileri şahıslanınış fazHettirler : vazifeleri

f ziletin saltanatını kurmaktır. Mutlak gibi
l3fissup da daima kendi kendinin aynıdır ; bu
kapaa.tin hükmü altında insan zekası ancak bir
�e�il bilir : akıl taassubu iman taassubunun biz­
zarUre içine girmektedir.
Fakat mücerret ve umumi karakter pro­
pagandayı anlatmaya yetmez, çünkü bütün
nazariyeler için, hatta gerçekle hiçbir münase­
bete girmemiş bulunanları için bu karakter
müşterektir. Eğer on sekizinci yüzyılın nazari­
yeleri bu yeni dini vücuda getirmişlerse, bunun
sebebi ruhlarda hususi bir temayülün mevcut
bulunmuş olmasıdır ; ihtilalin istediklerine bir
miktar mistik ihtirasın karışması ve muhay­
yelelerin nihayetlerinde şehvetli ve hamas bir
din tortusunun bulunmuş olmasıdır. Cum huri­
yetin Allaha inanmıyanlarını süren ve küfür
edenleri öli'tmle cezalandıran eli, Savualı ra­
hibin iman ikrarı ile İ!;timai mukaveıe·nin kor­
kunç makalesini de yazmıştır. Hükümet dar­
belerini reddetmiyen ve katliamlar karşısında
göz yuman ateşli vatanseverler, büyük ihtilal
günlerinin muvaffakiyetlerinde Allahın elini
görürlerdi 1 Bu haller, Fransız ihtilatinde,
M. Lockroy tarafından yayımlanan Journal
ti'une bourgeoise {Burjuva bir lcadının ruznamesi)
eserine bakın. Bu his ve muhakeme şek!! hiçbir yer­
de bu kadar açık olarak görünmez. Mesela 16 hazi-

18
AVRUPA Vli FRANSIZ IHTİLAJ.f
274

hatta en berbat ifratlar içinde ve tedhişin tam


saltanatı esnasında, Catherine Theot'nun bön-1
ce gnosticisme'ine• kadar, En Yüce Varlık bay/
ramına ve Robespierre'in papalığına kada,t·
mantığın esrarı ve tabiat diniyle bu dinin ze}il
rahipleri devrinde bile görülür.
XIV. Louis devrinde Bossuet'nin kürsüsü
ile Port Royal'inki arasında yer altında ça­
lışan fakat «doğru ve fasılasız ilerliyen» ve
Nicole'un dediği gibi ·«Son zamanların büyük
itizali olan itikatsızlığa» götürmüş ve Voltaire'i
!ıazırlamış bulunan bir cereyan hasıl olduğu
gibi 1, on sekizinci yüzyılda da filozoflarca
vaız edilmiş ve kırallar tarafından güdülmüş
dinsizlik harbi içinde zihinler bir nevi endişe­
nin hükmü altındadırlar:· ; orada burada, rüz-
ran 1792 de : «Pariste hiçbir endişe yoktur. Al!ahın
millete ihtişamlı himayesin i gösteren dört yılın
hatta inanmıyanlara da iman vennesi gerekir.» 4
temmuz 1792 de : «Her şey tahmin edilm� ve ölçül­
müştür, Allah bizim tarafımızdadır.» 15 ağus tos
1792 de : «Bir Sainte - Barthelemy'ye karşı o derece ·
de: tedbirler alınmıştı ki, millet için en büyük varlı­
ğın mucizesi benim için en mukaddes iman sebebi
oluyor.»
* Mensuplarının ilahi tabiatın bütün esranna
tam bir vukuf iddia ettikleri dini bir felsefe.
Ç.
Sainte Beuve, Port löoyal, k. III, f. XVI ,
Paris, 1867.
" J. de Maistre'in bahsettiği «dini bir mahiyet
alan o bir nev i endişe». (Fransa hakkında. mii.lulıa­
;. u.lu ı') .
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALi
275

garların değişeceğini bildiren kararsız hare­


'Jcetler fark edilir. İhtilalin garip mistikliği ve
pek müfrit vatanseverliği bu zamanların ala·
ili.etleri, ihtilalin cereyanını hızlandırdığı buh­
r�nın belgeleridir. İhtilali tersine bir din şek­
line sokan bu şiddetli ve mutlak nazariyelerin
yerlerini, dini tersine çevrilmiş bir din haline
sokacak olan, aynı derecede mutlak ve aynı
derecede şiddetli nazariyelerin aldıkları görü­
lür1 , Akıl dini 1793 tedir ; en büyük varlık dini
1794 tedir ; aynı yıl içinde Jooeph de Maistre
ilk kitabını meydana kor:!. Onların yanlarında,
adeta onlara karşı ve onlardan habersiz,
Htristiyanlığın dehası'nı • canlandıran ilham
kendisini hissettirir. Ruhlar buna kendilikle­
rinden açılırlar. Veli Martin, kendine daha
sonra vereceği atla '«Allahın gayri resmi mü­
dafii>>, adeta yeni bir devrin intizarı içinde :
·«Bana Allah lazım ! » diyerek yaşıyordu. Onu
kendi varlığında, tabiatte arıyordu ve etrafın-

ı M. Scherer'in Joseph de Maistre hakkındaki


etüdüne bakın : Melanges de cri.tique religieuse ( Çe­
şitli dini tenkid etüdelri ) .
2 1754 de doğmuş olan Bonald, 1796 d a Theuıie
du pouvoir'ı (/ktbdar nazaı·iyesi) neşredt'r; keza 1754
te doğan J. de Mai tre 1796 da Fransa hakkında mü­
-
lıihazalar'ım neşreder. J. de Maistre·in İ htilal sıra­
sındaki mülahazaları için Costa de Beauregard'ın
TJn hoınme d'autrefois (Bir eski zaman ad�ını) ese­
rine bakılması.
* Le genie du Ohristianisme.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
Z76

da her şeyi Allahlaştırmak arzusundaydı 1 •


Ballanche Allahın esrarını öğrenmek ve öldük­
ten sonra tekrar var olmak hülyalarını besli­
yordu. Lyon yakınındaki mistik ve rikkatli
küçük cemiyet üzerine Ampere'in mektupkırı
latif bir ışık dökmüştür2• Bununla Cenevreye
ve protestanlığa temas ediyoruz. Protestaır:ılık
Rousseau'nun düşüncesiyle : «Mabetsiz, ınih­
rapsız, ayinsiz, incilin saf ve sade dini olan
en Yüee Tanrıya gönülden tapan insanın dini
ile heyecan içindedir.» Bu da bir i.rtica ve
\'e tesirleri pek uzağa gidecek bir irticadır,
·�linkli bütün bir asrın dini düşüncesinin mah­
sulüdür. Bu doğrudan doğruya ra.syon 1.list ve
hissi, Schleirmachel''vari Hıristiyanlığa götür­
mektedir. 1788 de Necker Dini içtihatların e ­
hemm iyeti üzerindeki yazısiyle Rivarol'ün ve
zarif cemiyetin istihzalarını üzeı'İne celbetti.
Madam de Stael bu muhitte doğdu. Heyecan
dini Almanyada yayılırken kendisinin t:ihninde
rle olgunlaşıyordu. Madam de Stael'in onu bu
kadar iyi anlamış ve bu derecede belagatle an­
latmış olması, ona uzun zamandır alışmış ve
onu kendiliğinden kabul etmiş bulunmasından
ileri gelmektedir.
Almanyada dini uyanış Fransız ihtilalin ·

Sainte Beuve, Pazartesi mü.mhabeleri, c.


Sain t Mm·tin makalesi.
2 Jounıal et correspondance d'And;·<; Marie
Ampere ( Andre Marie Ampere'in jürnalı ve rııu-
haberesi) . Paris, 1872.
AVRUPA VF. FRANSIZ İHTIT.ALI
277

den evveldir. Esasen imansızlık orada ancak


aristokrasinin işiydi. İmanlı kalmış olan Prus­
ya milleti, Frederic'in acayip dini meclislerinin
yolladığı papaz kıyafetli Voltaire'lerin garip
vaızlarını protesto etmekteydi1 • Bu filozof
kıralın 1785 da ölümünü felsefeye karşı haşin
bir irtica takibetti. Yeni saltanat bu tarzda
hareketle umumi sevgiyi aradı. Devlet dindar­
lığının Resmi Üniversitenin yerini aldığı gö­
rüldü ve sofuların hükümeti imansızlarınkinin
yerine geqti. Bütün Almanyada, hatta sofulu­
ğun kaybolmuış bulunduğu yerlerde, Rousseau
ile ondan bütün gelenler gibi Katolik islahat­
c,ıların, Stolberg'le Almanyada Chateaubriaı�d'­
kine eş bir eser denemiş olanların kendisine
dayandıkları hararetli bir din duygusu kalmış
bulwıuyordu. Fakat dine muhalif felsefenin ilk
parlaklığını vücuda getirmiş bulunduğu İngil­
terede, irtica, kendini, bilhassa gösterdi�. Yer­
leşmiş din kuruyordu, Katoliklik memnundu,
aydın sınıflarda şüphecilik hüküm sürmektey­
di. Uyanma ve dini yenileşme hareketi kendini
halk arasında belli etti. Metodistler, Wesley ile
Whitefield, İncili yayarak ve ahlaklarla kilise-

Philippsoıı, c. I, f. I ; c. II, f. II. Du cildin III.


!:itabının Prusya başlıklı VII. faslına bakın.
2 M. Cornelis de Witt'in La socieM anglaise et
la soci6te française au dix - huitieme siccle (On se­
lcizinci yüzyılda Jngiliz cemiyeti ı;e Fransız cemiyeti)
eserinde bu görüş pek güzel teşrih edilmiştir. Etii,c{­
lı>r, II. f. - Erskine May, c. II, f. XII.
AVRUPA VE FRANSIZ 1HTILALl
278

nin islahını vaız ederek memleketi gezdiler.


Yayıcı ve derin imana sahiptiler. İngiltere
kendilerinin misyonerleriyle kaplandı ; her yer­
de onların etrafında toplanan kalabalık, ken­
dilerinin sözlerine zincirlenmiş göründü. Bu
hareket resmi kiliseye de geçti, bu kilise can­
iandı ve eski tarikatler, presbytMrien'ler, ba­
ğımsızlar, baptiste'ler misalle harekete gelerek
imana susamış ruhları yeni gelenlere kaptır­
mamak için mücadele ettiler.
Avrupada fikirlerin bu kuvvetli t�mayülü
olmayınca Fransada vukua gelen olaylar fev­
kalade bir dramın garip, muazzam veya kor­
kunç 3afhaları olarak kalırlardı, sahnelerinin
ötelerine yayılmaz ve ruhlarda hiçbir akis
hasıl etmezlerdi. En yeni imanın bütün ateşi,
din değiştirmelerini ve propagandayı izah et­
mez : hiç değilse ilham almayı ve sürüklen­
meği lıazırlıyan o gizli meyiller lazımdır. Yok·
sa, istikrah ve isyan husule gelir, ve bu tazyi­
kin şiddeti nispetinde büyük olur. Tocqueville
der ki : «En garibi, Fransız ihtilalinin kullan­
dığı görülen hareketleri takibetmiş bulunması
ve ortaya çıkarmış olduğu fikirleri tasavvur
edişi değildir : büyük yenilik, bu tarz usullerin
müessir şekilde kullanılmaları ve böyle düs­
turların kolayca kabulleri mümkün olacak bir
dereceye bu kadar çok milletin erişmiş bulun­
ınalarıdır1 ·»
Melrınges (Çeşitli mnula r) : Çonstituante'dan
i� brıı maire'e krıdar, s. 187,
AVRUPA VE Hl.ANSIZ İ HTİLALİ
279

Çünkü zihinler sade düsturlara hazırlanmış


değillerdir, usulleri de kabul etmiş bulunmakta­
dırlar. Fransız ihtilalcileri propaganda usullerini
din tarikatlerinden almışlardır ; teşkilatlarını ki­
lise etrafında kurulmuş cemiyetlerin en kuvvet­
iisinden almışlardır. Bunda da öncü değildirler.
ihtilalden önce Avrupayı bu aynı şekle uygun
ve aynı zihniyetle canlı gizli cemiyetlerle kaplı
buluyoruz. Bu konular üzeriıJ.e en geniş görüş­
ler getirmiş olan bir tarihçi : «Bunların ekserisi
�'adece felsefi veya dini idi ; o zaman hepsi bir­
likte politikaya yöneldiler ve kendilerini ona
vakfettiler. Vasıtaları farklıydı, fakat hepsi
müşterek gaye olarak cemiyetleri tazelendir­
meği ve hükümetleri ıslahı kabul etmiş bulu­
nuyorlardı.» der1 • Bu cemiyetlerin başlıcası
Farmasonlannkidir. Merkezleri İngilterededir ;
her tarafta, Fransada, İtalyada, İsveçte, hatta
Rusyada ve bilhassa Almanyada ocakları var­
dır. Prensler ve büyükler gruplarda reislik et­
mekten şeref duyar ve büyük üstat payesiyle
gururlanırlar. Prusyada yedi sene harbinden
sonra bir Vatan dostları cemiyetinin kuruldu­
ğu ve Frederic'in buna hemen iştirak ettiği
görülür.
Meşhur Aydınlaşmışlar sekti Almanyada
fevkalade çok olan o talebe cemiyetlerinin bi­
rinden çıkmıştır. Onu kuran Weishaupt, din

ı Tocqueville, Çeşitli konular; Eski Rejirtt ile


lhtilıll'in neşredilmemiş fasılları.
hukuku protesörü olan bir Bavyeralıydı. Far­
masonluk kendisine emelleri bakımından çok
müphem, localariyle de pek dağılmış görünü­
yordu. Daha sade ve mantıklı, fakat prensip­
lerinde tamamiyle ihtilalci bir nazariye teklif
�tti : tabii ve değişmez haklar olan h ürriyetle
eşitlik, temeli teşkil ediyorlardı ; cemiyet bu
hakların gerçekleşmelerine imkan bırakmaz,
bunun neticesi olarak insanın mükemmelleşme ­
sine bir manidir ; şahsi mülkiyet keyfidir ve
içinde suiistimal vardır, mülki ve dini kaının­
lar insanın ilk haklarına karşı birer tecav:lz­
dür ; ınsana bu ilk hakların geri verilmeleri
lazımdır, bunun çaresi de içtimai yapıyı yık­
mak ve onu tamamiyle yeniden bina etmektir1•
Prensipler bunlardır ve nazariyede hafifletme­
ler kabul edilmemektedir ; lakin Aydınlanmış­
lar tatbikte şiddetle ve sürprizlerle hareketin
ihtiyatsızlık olduğu fikrindedirler. Hücumda
bulunacak yerde kaleye sessizce sokularak
girmenin ihtiyata daha uygun bulunduğu fik­
rindedirler. İçtimai binayı mahvedemedik!eri
için oraya yerleşmeğı akıllılık sayarlar. Mev­
kileri isterler, onları elde ederler ve bu strate­
jide büyük bir kudret gösterirler. Bu dünya

Bakı n : Philippson, c. 1, f. 1. - Geffroy, c.

lI, f. X. - TocqueviUe, Çeşitli konular. - Stael.


De l'A llenıa,qne (A lmanya hakkında) k. IV, f.
VII. ·-- Perthes, c. 1, k. 1, f. I. - M . Fournier' nin
A llgerneine zeitung'd!aki etüdleri, 1888. -- l\lirabeau,
Prusya saltanatı, K . VIII.
J\VHUPA VE FRANSIZ İHTiLALi 281

düzelticileri pek tecrübeli bjrer politikacı şeh­


siyetine de sahiptirler ve içlerinde entrika üs­
tadları mevcuttur. Onlar her tarafta, mansıp­
ları ele geçirmeğe çalışarak, hükümdarları ve
aydın bakanları kandırarak görünürler. Lisan­
larını yumuşatırlar ; nazariyelerinin bir kısmı­
nı ağızlarına almazlar ve zalimlerden daha az
bahsetmek için demokrat hükümdarları daha
çok sena ederler. Bavyera elektörünün nezdin­
de bunlar çoktular. Küçük sarayların ekser
devlet adamları ve diplomatları tarikate gir­
mişlerdi. Kabinelerinde sofu tasvirleri felsefe­
nin sembolik levhalariyle değiştiren Katolik
rahipleri, Mayans papazları, Dalbeı·g'in mua­
vini, Benzel'in vasisi, daha birçok din mensubu
dahi vardı. F'akat bütün tarikate girenlerin
resmi makamlara nail olmaları kabil değildi ;
içlerinde daha sabırsız olanları da mevcuttu.
ve 1759 dan itibaren bunlar arasında Weis­
t.aupt'tan a çıkça ayrılanlar. mut<."zil locaları
kuranlar ve asillere, :ahiplere ve kırallara harb
hazırlıyanbr görüldü. Evvelkilerde müsamaha­
karlar bulan Fransız propagandası, ikincilerde
ortaklar buldu. Ren memleketlerind� pek çok­
tular : ltalyada mer:supları vardı ve lsveçte
1792 cte kıralın öldürülmesiyle neticelenen fe­
sat hareketi onların arasında tertiplendi.
Bununla beraber, asrın sonuna doğru ve
zihinleri içteıı içe tahrik eden irtic'aın tesiri
altında., vaktiyle farmasonları ve aydınları sev­
miş olanlardan çoğu hem nazariyelerden hem
AVRUPA VE FRANSIZ İHTILAJ.I
282

de bunların neticelerinden dehşete d.üşmeğe


başladılar. Neticeler kendilerine anarşı getirir
geleli ; nazariyeler kendilerine kurutm:u görün­
dü. Tatbik kendilerini korkutuyordu ve naza­
riye kendilerini tatmin etmiyordu. sar mantığı
heyecana gelmiş muhayyeleleri kabul etme­
aıekteydi ; fen, sabırsız zihinlerine çok ağır gi­
bi geliyordu ; henüz dine temayül etmiş değil­
lerdi : kendilerini tasavvufa ve hura.fo inanç­
larına attılar. Farmasonlar, bilhassa düsturla­
ra tamamen muti bulunanlar, Doğudan aldık­
larını iddia ettikleri ve mason inayetinin bir
müsaadesiyle Voltaire'in okuyucularının da
gülmeden tatbik edebilecekleri uzun ve ciddi
olduğu nispette çocukça bir ayin sistemi yap­
mışlardı. Muasırlarının cürümlerine nefretini
haykırmadan önce o kadar samimi bir neışe
içinde ahmaklıklarını ilan etmiş bulunan An­
dre Chenier, bize Aydınlanmışları «bütün bu
eski hurafe inançlarını tarikatleriniıı fikirleri­
ne mal etmiş, hürriyetle eşitliği Eleuis yahut
Epheı;e sırları gibi vaız eder, tabii hakkı gizli
nazariye ve mitolojik dil halinde tercüme ecien>
göste1frı.
Ruhun alt tabakalarında daima mevcut
bulunan batıla inanma duygusu birdenbire
satha çıkıyordu. İnsan keneli ışığiyle kamaşmış
ve kendi gururiyle mest olmuştu. Ancak kendi

ı De l'esprit de parti (Pami zihniyeti hakkın­


rıa), 1791 .
AVRUPA VE FRANSIZ i HTiLAi 1 283

düşüncesiyle mevcut bulunan dünyanın irade­


sine itaat etmesi gerektiğini, her şeyi anlıya­
bilecek olan mantığın her şeyi de yapabilece­
gini tasaV'.'Ur ediyordu. Mantık onun dilediği
gibi farz ediyor, fakat dünya kendi kanunları­
na göre yürüyordu ve tabiat zekanın emirle­
rine iiaat etmiyordu. İnsan, hiddetlendi ; üs­
ladları kendisini şımartmışlardı. istemekte ol­
duğu imkansızı onlar kendisinden reddettikleri
için, disiplinlerine karşı isyan etti, eşyanın
esasını dağıtmak için fazla dar olan hunilerini
kırdı, atomları tartamıyacak kadar kaba olan
tartılarını parçaladı, ancak noksan denemele­
rin ürkek neticelerini anlatan kitaplarını lü­
:mmsuz diye attı ve simyacılara koştu. Fornıül­
leri sadeleştirınek yüzünden dünyayı bezgin
etmişlerdi. Eşya üzerinde dolaştırdıkları ince
ve berrak aydınlık, ışıklı bir nokta etrafında
çok derin gölgeler bırakıyordu. İnsan nefsini
o gölgelere istemeden meyletmiş hissetti. İn­
şan zekasından sürülmek istenilen sır, o zaman
intikamını aldı. Ebedi aldanışlara adeta bir ta­
zelik geldi ve ebediyen unutulmuş sanılan eski
hataların felsefe ile boyanmış ve fenle maske­
lenmiş bir halde yeniden meydana çıktıkları
görüldü. Bir Cagliostro cemiyette yer almağa
muvaffak oldu ; Mesmer'in gerdeli Lavoisıer'·
nin keşiflerinden ziyade alaka tahrik etti. En
nazik, en ince kimseler, mesela bir Lavater,
gizli ilimlere rağbet ettiler ; Goethe bile bu
şüpheli yollarda şaşırdı ve bu kararsız zirve-
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
284

ler arasında kendini bir müddet kaybetti : onun


da Walpürgis* gecesi oldu. Bu hevese ancak
dehasının bütün metanetini kullanarak karşı
koyabildi ve nefsini korudu.
İşte kendisinden hiç bahsedilmiyen ve bir
asır önce Almanyada teşekkül etrniı:; bulunan
bir tarikat, Rose - Croix'lar o zaman birden­
bire meydana çıktılar. Bu tarikat zekaların bu
karışık arzularına mukabele ediyordu. Bu hal­
den istifade etti. Theurgien** ve filozof olan
Rose - Croix'lar, rasyonalizmin kafi gelmediği,
::3af Hıristiyanlığın artık yetmediği ve o zaman
bütün Avrupanm eksikliğini hissettiği insani
emellere müphem bir harikuladelik ihtiyacı
ilave eden endişeli zihinlere bir nazariye ve bir
bağ arz ediyorlardı. Kurulmuş iktıdarlara karşı
hürmetli, ıslahatçıların ve ihtilal tarikatlerinin
ve bilhassa bakanlıklardan ve saraylaı·dan at­
mak istedikleri Aydınlanmışların kati düşman­
ları, hükümdarlara irşatlarda bulunuyor ve
onları kendi iktidarlarını kuvvetlendirmek su­
retiyle insanlığın saadetini temine davet edi-

vValpürgis, şeyta n larn ve cinlere karşı ken­


disine sığını lan bir vel iycdir. Yort usuna dü�en ma­
yıs geces i n r:c b unların b i r d a ğ a i n i p ayin yapt ı kları
hJ.kkında bir efsane mevcut olup o geceye f Wa l ··
pürgis gecesi) denmekte ve Goethe'nin Faust" ı rıda
bu efsane anlatılmaktadır.
Ç.
** ilahi kuvvellerle münasebette bulunan
kimse.
AVRUPA VE FR.ANS!Z iHTiLALİ 285

yorlardı. Onların muhayyelelerini ve ihtirasla­


rını aynı zamanda hoşnut ederek istipdadı fa­
ziletle birleştiriyorlardı. Bütün hazinelerir. boş
olduğu bir zamanda, kıymetli bir bilgi olmak
üzere altın yapmak sırrına sahip bulundukla­
rını, her tarafta ihtilal değilse bile memnuni­
yetsizliğin kaynadığı hissolunan bir devirde
daha az faydalı olnııyan bir sır Leşkil etmek
iizere de hükümdarların otoritelerini zayıflat­
mak şartiyle hükümetleri ıslah sırrına malik
olduklarını iddia etmekteydiler. Tabiat kuvvet­
lerine hakim olmak iddiasını güdüyorlardı.
Fen bu kudretlel'i ancak hasisçe dağıtıyordu :
siyasette geleneğin ve tecrübenin reddedilmiş
bulunması gibi, Rose - Croix'lar da fennin me­
todlarını reddettiler ; tabiatle doğrudan doğru­
ya muhabere ediyor ve onu müritlerinin emri­
ne veriyorlardı. Daha fazlasını yaptılar, prens­
leri geçmiş asırların büyük adamlariyle tema­
sa soktular ki, bu suretle geçmiş asıriarın bü­
yük adamları da kendilerinin mistik mahremi
esrarları ve gizli arkadaşları olmuş bulunuyor­
lardı. Hem theosophe*, hem şarlatan, insanlık
Tartuffe'leri, his riyakarları, büyüklerin zP.If­
larına müsamahalı, dalkavuk ve entrikacı,
muvaffak olmak için Rose - Croix'lar için her
vasıta ala idi ve kaba mistisizmleri kendileri
için bir geçim yolu idi. Meharetlı düzenbazla­
rın kendisi için hazırladıkları gösterileri Cassel

'" Varlığı Allahla birleşen, mutasavv;f.


AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
286

landgravı pek pahalıya ödüyordu. lll. Gus­


tave hararetli ve imanlı bir tilmizdi. Kendisine
başvurduğu bir bakıcı kadını vardı , sihirbaz­
vari hareketlere girişiyor ve XI. Charles'ı gör­
düğünü sanıyordu. Fakat Rose Croix'ların
nüfuzları ve büyücülerin rolleri hiçbir yerde
.F'rederic'in ölümünden sonra Prusya sarayında
olduğu kadar mühim olmadı. Bu kaba ve hile­
kar mystagogue'lar* vaktiyle filozof kıralın
Voltaire'le birlikte insanın ahmakiığını uçu­
rumlara kadar takibederek eğlendiği Potsdam
salonlarında sihirbazlık teçhizatlarını kurdular.
Rose - Croix'lar Prusya prensi Frederic - Guil­
laume'un mahremiyetine sokulmuşlar, emniye­
tini çalmışlardı ; o saltanata başlar başlamaz
kendisinin elinden iktidarı çekip almağa, na­
mına saltanat sürmeğe ve Prusyaya hükmet­
meğe muvaffak oldular. 1789 da pek kudret­
liydiler ve ileride görüleceği veçhile Avrupa­
nın en büyük işleri üzerinde bir an kati bir
tesir icra ettiler.
Bu suretie, Avrupanın her tarafında ihti­
lal tohumlarının yerleştiği ve ihtilal propagan­
dasını kolaylaştırmak üzere her şeyin hazır
bulunduğu sırada, irtica ve mukavemet unsur­
larının nizamlandıkları görülür. Bunlar birbir­
lerine pek zıt iki şekil altında, insan zekasının

* Kökü rumca sır kelimesinden gelen bu ke­


l ime, dinlerin esrarlı hikımetlerine nüfuz eden vey!l
öyle geçinen kimseler hakkında kullamlır.
Ç.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
287

aynı çalışmasının neticeleridir ve bu çalışma


sade Fransızlarda vukua gelmez. Aynı kaynaş­
ma sebepleri bütün devletleri sarsar, benzer
buhranlar tekmil milletlerde pek yakın gibi
görüntir.

İhtilal Fransada kopar, yayılır ; bazı millet­


ler onun prensiplerini ilk nefeste kabul ederler ;
başkaları reddederler ; bazı hükünı.etlerin on­
larla mücadele yüzünden düştükle.i'i, bazıları­
nın onlarla mücadele etmekle kendilerini ko­
rudukları, nihayet, daha başkalarının fütüha­
tına mukavemet eylemekle beraber zihniyetini
nefislerine mal ettikleri ve verdiği misali tak­
lidederek yükHeldikleri görülür. Eğer Fransız
ihtilali bu propaganda mahiyetini alır ve bu
propaganda vukua geldiği yerlere göre bu ka­
tlar farklı tesirler vücuda getirirse, bunun se­
bebini ancak hakim nazariyelerde ve yayılmış
fikirlerde aramak lazımdır, zira ounlar her
tarafta aynıdır. Sebep ancak milletlerin karak­
terlerinde bulunmaktadır. Nazariyeler ve fi­
kirler bu şekilde, ancak nazariyeler ır.ücerret
ve fikirler umumi oldukları için yayılmışlardır :
bunları herkes kabul edebilmiştir, çüıı.kü her­
kes bunları mizacına, ihtiraslarına ve elde et­
tiği bilgilere göre tefsir etmiştir. Ayuı formül­
lerin birbirlerinden pek farklı duygulara ifade
vasıtası teşkil etmiş bulunmaları, aynı tabirle-
AVRUPA VE FRANSIZ lHT!LALt
288

rin pek farklı düşünceleri tarif etmiş olmaları,


bu müşterek ifadelerin manaları üzerinde mü­
cadeleler edilmiş olması ve anlaşmaya teşeb­
büs edilir edilmez anlaşmağa imkan olmıyaca­
ğının alelekser görülmesi bundan ileri gelmek·
tedir. Gelecek olan tarih için bu pek mühim
bir keyfiyettir ve onu iyi tesbit etmek gerek­
mektedir.
Kendilerine öğrelilmiş bulunan nazariyeyi
bu suretle tefsir etmekle, mücerret adamı her­
kes kendi düşüncesine göre tasvir etmekle mil­
letler naz.ariyeyi ancak gidiş noktasına ve mü­
cerret adamı menşeine götürmüş oldular. Ken­
disinden ayrılmak için tutmuş oldukları yoldan
her iki·si de hakikate girdiler. Bu meşhur sis­
temlerin -- burada bilhassa siyasi olanlarını
kastediyorum - esasında ancak şekilleri bü­
tün milletler için birdi. Bu şekil zamanın zev­
kıne uygundu, bütün alem bunda aldandı ve en
çok klasik mahiyette usullerden ibaret bulu­
nan şey prensipler şeklinde kabul edildi. Eğer
bu nazariyelerin en meşhurları biraz sıkı �e­
kilde incelenir ve ba§langıçlarında tetkik olu­
nurlarsa, az çok nüfuzla tetkik edilmiş, sonra
yalnız bırakılmış, hususi mahiyetlerinden çıka­
rılmıŞ, büyük bir kudretle mücerretleştirilmiş,
sonra umumileştirilmiş ve düsturlar haline ko­
nulmu� bazı özel vakıalar keşfedilecektir. Bu,
Leviatlıan'iyle Hobbes'un ve Mülki idare'siyle
Locke'un durumlarıdır. İhtilalin manzarası
karşısında biri nıutlakiyete, mutiakiyetin tec-
AVRUPA Vlo FRANSIZ İHTiLALİ
289

rübesiyle diğeri hürriyete teveccüh


t
etmiş bu-
.
.i.undukları halde, her ikisi de ancak lngiltereyi
ve hükümetini düşünmüşlerdir. Bossuet onu
mukaddes kitabın usullerine götürmek üzere
idealleştirerek XIV. Louis'nin saltanatını tarif
eder. Abbe de Saint Pierre ancak Mukaddes
i mparatorluğu tanır ve kendisinin ebedi sulhü
onun ıslah edilmiş ve gelişmiş şeklinden iba­
rettir. Kant, yalnız Almanyayı düşünür.
Fakat bütün bu misaller Rousseau'nunki
önünde silinir. İçtimai mukavele ancak Cenev­
re için yazılmıştır, bu Cenevreli bir vatanseve­
rin yeni vatanı için değild.ir1• Keyfiyet bilinince
her şey anlaşılır ve pek cezri olmalarına rağmen
Rousseau'nun teklif ettiği ıslahatın hayalpe­
restlikle hiçbir münasebeti artık kalmaz. Ce­
nevre eski tarzda bir beldedir ; cumhuriyet
ahlakları orada gelenek teşkil etmektedir ;
hatta, şehirde yaşamak hakkını genişleterek
bütün vatandaşlar hükümete hakikater.. iştirak
edebilirler. Doğrudan doğruya millet tarafın­
dan idare orada nihayet ne bir masal, ne bir
clolandırıcılık olmıyabilir. Rousseau bütün ih-
ı Bakı n : Sayous, Yabancı memleketlerde on
·'ekizinci yüzyıl, c. I, 226. ve bundan sonraki sahife­
ler. -- Desnoiresterres, Voltaire eıt .J. J. Rousseau,
Voltairn et Genime ( Voltaire ile J. J. Rousseau,
V:oltaire ile Cenevre) . - Mallet du Pan. c. I, f.
III . - Jamet, IV. Kitap, f. VII. - Viry, Origine des
i<lees politiques de Rousseau ( Rousseau'nun siyasi
.l ikirlerinin menşei) Correspımdant, (lllu habirJ, c.
XII, s. 359. - Revue historique, c. XV, s. 517 .
19
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALİ
290

tiraslarını idealiz' ederdi, dünyayı kendi ruhun­


da görürdü, insanlığı vatanında seyretti. Ha­
kikatte ancak Cenevreye bakmıştır ve ancak
onu bilmektedir. Bir Cenevreliye şöyle yazıyor­
du : ·«Kitabımın bu kısa ve sadık tahlilini okur­
ken ne düşünüyordunuz Mösyö ? Bunu tahmin
ediyorum, kendi kendinize : İşte Cenevre hükü­
metinin tarihi ! diyordunuz. Güzel bulduğum
anayasanızı siyasi müesseselerin modeli olarak
aldım, ve onu Avrupaya misal olarak teklif
ederken sizi tahribetmeği asla düşünmüyor, fa­
kat sizi muhafaza etmek çarelerini araştınyor­
<lum ı .)> Bundan onun sitemi bütün hükümetler
için iyi ve ilacı şaşmaz sandığı manası çıkar
mı ? Kendisi hiç de bu iddiada değildir. Plu­
tarque'la gayet besli olduğu için, İspartanın
dünya yüzünden kaybolduğunu ve timsalinin
hatta Cenevreliler arasında bile bulunmadığı­
nı iyi bilmektedir2• Cumhuriyetin a ncak zayıf
ve fakir devletlere uyduğu fikrindedir3 • Büyük­
ler için ıslahatı ancak federatif sistemde gö-

ı Lettr.es de la Montagne (Dağ mektupları ) ,


VI. mektup.
2 «Artık eski milletler yeniler için bir mod0l
değildirler : Kendilerine her bakımdan fazla yaban ­
cıclırlar. Hele siz, Cenevreliler, ne Roma!ısınız ne de
Ispartal ı, hatta Atinalı bile değilsiniz . . . " Dağ mek­
tupları, IX_ ımektup.
s «Saltanat ancak zengin milletlere; aristokrasi
zenginliği gibi büyüklüğü de mahdut devletlere ; de­
mokrasi küçük ve fakir hükümetlere yaraşır.» içti­
mai mukavele, k. nr, f. vm.
AVR UPA VE. lRANSJZ iHTiLALi )191

rürı . Kuruluş bakımından '<<her hükümetin bir


itibarla en iyi ve bir itibarla en berbat hükü­
met olduğunu» söyler2• Milletler için esas, ol­
dukları gibi kalmaktır. Bu bakımdan Rousseau
insanların en az kozmopoliti olmakla övünür­
dü. ·«Bir Lehlinin hiçbir zaman Rus olmaması­
nı temin edin, Rusyanın Lehistanı hiçbir za­
man esir edemiyeceğini taahhüt ederim. Bir
milletinin dehasını, karakterini, zevklerini ve
·ahlaklarını vücuda getiren, onu o yapan ve
başka türlü yapmıyan şey milli bünyesidir ;
sökülmesi imkansız adetler üzerine kurulmuş
olup başka milletler içinde, memleketin de
mahmm bulwıduğu safhalar ortasında onu
sıkıntıdan helak eden o ateşli vatan duygusu­
nu da kendisine bu ilham eder... Ubi patria,
ibi bene3.»•
İşte, sanatlardan ve üslubun sihrinden
kurtulmuş olarak Rousseau'nun düşüncesinin
hakiki esası budur. Bunun iç.indir ki, Cenevre
dışında ancak formül yakalanmış ve ancak
mücerretleştinneler nefse mal edilo!iştir. Na-
ı !Qtimai mukavele, k. III, f. III. -- «Büyük
ve küçük devletlerin faidelerin i yegane birleştire n ve
bu itibarla size yegane uyabilecek bir mahiyette bu­
lunan federatü hükümetler sistemin i yaymağıı ve
mükeınmelleştirmeğe gayret ediniz.» Lehistanın ida­
resi, f. V.
2 lçtimai mukavele, k. III, f. m.
• insanın bahtiyar olduğu yer vn tan;nı teşkil
Gder.
3 Lehistanın idaresi, f . III, f. V: Terbiye.
zariyeler gerçekleştirilirlerken manaları bozul­
du, fakat bu pek çeşitli şekillerde, milletlere
göre oldu. Mesela Fransada doğrudan doğruya
millet tarafından hükümet, iktidan silahlı top­
lanmalara ve Paris kulüplerine götürdü ; Ro­
ma gelenekleriyle tefsir edilince ve merkezileş­
miş bir hükümette tatbik olununca, milletin
ı::gemenliği prensıpı birkaç sekter.in istipda­
diyle neticelendi. Fransanın mazısı, tarihin
zaruretleri, federalizmin orada bir cürüm gibi
görünmesini ve netice olarak sistemde ne şah­
siyet, ne teskin unsuru olmamasını ;nücibol­
c!.u ; bundan ancak zulümde bir mantıksızlık
kaldı. Teşkilatın federal olduğu, k üçü:..� prens­
liklerin mevcut bulunduğu ve devletin bozuk­
luğunun iktidarın dağılmasından ve milletin
parçalanmalarından ileri geldiği Almanyada
ise, aksine, mukavele nazariyesi devleti kesif­
iendirmeğe, milleti toplamaya gidiyordu ; Al·
manya tabii bir şekilde tarihin akışına giriyor­
du. Rousseau'nun Fransada ihtilalci olan tale­
beleri Almanyada ıslahatçı oldular.
Milletleri tetkikleri bizi bu suretle devlet­
lerin tetkikiyle aynı neticeye ulaştırır ve fikir­
lerin tetkiklerinden siyasi adetlerin letkikınden
aldığımız neticeniE aynını alırız. Hazırlanan
ihtilalde hükümetler ancak hükümet hikmeti­
ni, yani tecrübenin kendilerine tasavvur ettir­
uiği şekildeki menfaatlerini takibederler. Mil­
letlerin ancak irsi dehalarını, yani kendi var­
lıklarında asırların eserinin geliştirdiğ"i karak-
AVRUPA VE l'RANSIZ IH1 1 L ALI
!:U

teri, ihtirasları, içgüdüleri takibedeceklerdir.


Başta Fransızlar olmak üzere milletler İhtilali
milli geleneklerine göre tefsir edecekler, hü­
kümetler ona siyasi geleneklerine göre baka­
caklardır. Yani, Fransa ile Avrupanın İ htilal
sırasındaki münasebetlerini anlamak için bu
geleneklere çıkmak lazımdır : bunlar hize bü­
tün bu tarihin anahtarını verirler.
i l. K i T A P

Siyasi Gelenekler

FRANSA

BİRİNCİ FASIL

Millet ile Hükümet

Fransanın eski rejim altında bir anayasa­


ya sahip olup olmadığı çok münakaşa edilmiş­
tir. Vakıa şudur ki, kırallığın en gizli arşivleri
karıştırılsa bile böyle bir anayasanın metnini
bulmak mümkün olmazdı, kırallar buna inan­
mıyorlardı ve kanuncuları da böyle bir şeyin
varlığını inkar ediyorlardı1•

1 9 kasım 178"/ toplantısında XVI. Louis Pa­


ris pa:·Jamen losuna : «Size hatırlatmak istediği m
premsipler, saltanatın esasına aittirler v e bunların
yanlış anlaşılmalarına veya bozulmalarına müsaade
ctm iyeceğim.» demişti. - Adalet rbakanı Lamoignon
bu prensipleri şu suretle teşrih etti : «Milletçe umumi­
yetle kabul edilen bu prensipler, Kırallığır.da hüküm­
·arhk kudretinin ancak kırala ait olduğuna; kend!isi­
nin en büyük kudreti kullanışı hakkında ancak Allaha
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALI

Devlet müşkül bir durumda bulunduğu ve


iktidar sarsıldığı zaman her taraftan : Ana ka­
nunlara başvurmalı ! diye bağırılırdı ; fakat bu
kanunlar hiçbir tarafta bulunmazdı. Herkes
onlardan medet umar, hiç kimse de onları bil­
mezdi. En derin görüşlüler bile, ·«Kırallann
pervasızlıkları ile milletlerin laübalilikleri ara­
�ında babalarımızın bulmuş oldukları o makul
vasata ait pek silik hayalleri» güçlükle fark edi­
yorlardı1 . Bu müphem ışıkların takibinden çe­
-
hesap vermekle mükellef bulunduğuna... Kıralın
milletin hükümdar şefi olup onunla bir vüc:.;t teşkil
rttiğine ; nihayet teşrii kudretin tabisiz ve taksimsiz
bir halde hükümdarın şahsında kaim olduğuna şe­
hadet etmektedirler. . . Tarihimizin her sahifesinde
tekrar edilen bu eski milli d'üsturlardı.n, umumi
heyetleri toplantıya çağırmak hakkının ancak Kırala
ai't bulunduğu, bu davetin faydalı veya lüzumlu ol­
duğu hususuna ancak onun hükmedeceği ; kırallığı­
nın idaresi için olağanüstü hiçbir kudrete ihtiyacı
oulunmadığı ; ve devletin üç sınıfının m'iirnessillerin­
de bir Fransa Kıralının .1 efi olduğu bir ailenin se­
çilmi,'; uz1ıvla nndan mürekkep olan ancak daha geni�:
bir meclis bulacağını ve bu meclisin talep ve .1 ika­
yetleri hak1:ındaki kati hakemin ken disi olacağı te­
zahür eylemektedir. - - K!ralın parlamentoya nutku ;
Fransa adalet bakanı M. de Lamoignon'un Parlamen­
tonun 19 kasım 1878 da Kıral huzurunda yaptığı iç-
1 imadaki nutku. M. Mavi d'a l ve M. Laurent tara ­
fından neşredilen Parlı:imen t o arşivleri. C. J, 264. ve
sonraki sahifeler. Paris, 1868.
Retz. Hatırat, kısım II, f. II, 1646. - Etienne
Pasquic r ; bilhassa M. de Sainte Marthe"a mektup­
ları. On altıncı yüzyıldan itibaren aynı şikayetler
devam etmektedir.
kinilmelidir ; bunlar insanı oynak kumlara sevk
ederler : oralara sokulanlar bunlarrn içine gö­
mülürler. Retz 1647 karışıklıkları münasebe­
tiyle : ·«Uyanınca, adeta el yordamiyle kanun­
lar arandı ve artık bulunamadı.)) diyor1• Pascal
da der ki : ·«Her şeyi kaybetmek için bu emin
bir yoldur... Millet böyle nutuklara kolayca
kulak verir. Boyunduruğu fark eder etmez onu
sarsar. Gaspın hakikatini hissetmemesi lazım­
dır ; bu hakikat vaktiyle sebepsiz olarak araya
sokulmuş, sonradan makul bir mahiyet almış­
tır ; ona gerçek, ebedi nazariyle baktırmak ve
yakın zamanda nihayet bulması istenmezse,
başlangıcını gizlemek lazımdır:!.}) Şu halde, ik­
tidar prensipinin bir sır olarak kalmaı:>ı 18.zım­
dır ve eğer bir tarafta bir ana kanun mevcutsa,
İJaşkalarını tesise lüzum bırakmıyan şu dfü;tu­
ra dayanmaktadır : ·«Milletlerin haklariyle kı­
ralların hakları, bir birleriyle ancak sesr-;iz­
likte pek iyi anlaşıp uyuşurlar3 ·»
Bununla beraber, Fransız salLanatı gibi
kuvvetli bir saltanat, bu güzel büyümenin bir
oluş sebebi ve bundan çıkan sebepler olmaksı­
zın fasılasız sekiz asır boyunca dışarının bu
kadar çok düşmanına karşı koyamaz ve kuv­
vet ve şaşaa bakımından mütemadiyen gelişe­
rek devam edemezdi. Birleşmiş emsalden bir

ı Aynı eser, k. 2, f. III.


2 Dii.�ünceler, H a vet baskısı, m. I,II, No. 8.
s Retz, aynı eser, 2. kısım, III. f.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
298

usul çıkarmak ve usulden umumi haklara ait


bazı prensipler koymak mümkündür ; fakat bu
ancak bir nazariye mahiyetindedir. Bütün nü­
fuzu mazinin tarihine, bütün hükmü istikbalin
tarihine dayanmaktadır. O, hale hükmetmez ve
politikalar bunu asla hesaba almazlar. Mon­
tesquieu bu suretle mükemmel eserinin birçok
faslını vücuda getirdi. Kanunların ruhu'nun bir
Fransız tebaası için bill d'habeas corpus1 ye­
rine kaim olmasını ve kendisini bir tevkif mü­
zekkeresinden, bir müsadere emrinden yahut
keyfi bir vergi konuşundan kurtarmasını bü­
tün dehası temin etmedi. Eğer eski saltanat
adeti unsurlarına çevrilmek istenirse, evvelkisi­
nin bütün millet ve devlet haklarının ruhunu hu­
lasa etmekte bulunuşuna karşılık bütün politi­
ka zihniyetini hulasa eden şu formüle çabuk
varılır : Kendisine zeki bakanların hizmet et­
tikleri akıllı bir hükümdar. Richelieu ; ·«Fran­
sızların hoppalıklarını ve kararsızlıklarını an­
cak efendilerinin huzuru yenebilir. Yapmaları
gereken şeyi kendilerine hakim bulunanların
iyi anlatmaları şartiyle, onlar her şeye kadir­
dirler. Majestenize temin eylemeğe cüret ede­
rim ki, onlar emretmeğe layık şefler buldukları
takdirde kendileri itaat etmeğe ehil tebaa bula­
caklardır ve Fransızların nizama riayetten ve
disiplinden aciz oldukları hakkında tekmil dün­
yaya yayılmış içtihadın, tayin etmiş bulunduk-

ı Şahsi hürriyet kanunu.


AVHUPA VE FRAN�:z İHTİLALİ
299

ları gayeler için gerekli vasıtalar seçmeği bil­


miyen şeflerin acizlerinden başka bir temeli
katiyen yoktur.» demişti1. İşte bütün eski sal­
tanat müessesinin ve ilave olunabilir ki, Fran­
sız kırallığının büyüklüğünün ve inhitatınıı:i bü­
tün sebepleri hakikatte bunlardı.
Büyük kırallarla iyi hizmetkarlar, hiç de­
ğilse büyük bakanlarla ihtiyatkar kırallar la­
zımdır. Şahısların her şey olduğu ve müesse­
selerin hiçbir şey olmadığı o eski hükümetin,
IV. Henri ile Sully, XIII. Louis ile Richelieu
mükemmel misalleridirler. Eğer yüksek adam­
lar mevcut olmazlarsa, boşluk husule gelir, zi­
ra kendilerinden vazgeçilmesine yahut sadece
beklenmelerine imkan veren kanunlar yoktur
ve parlak ve feyizli saltanatları uzun karışık­
lık ve kısırlık devrelerinin takibettikleri gö­
rülür.
Bunun böyle olmasını bazı müstebitlerin
kaprisleri yahut bazı muhterislerin tesadüfen
hakiın olmaları değil, fakat milletin ve devletin
gelişmesinin umumi şartlan, eşyanın umumi
kuvveti istemiştir2. Daha on dördüncü asırdan

Vasiyetname, VI. fasıl.


Vuitry, Eludcs S U /' le r egi me financier de la
France ı Fransanın ma'i ı·ejimi iizer:ndı;. etü.:iler) .
- F'ustel de Coulange, Histoire des Institutions (Mü­
esseseler tarihi) . - Picot, His'.oire des Etats gene­
raux ( Umumi Heyetler tarihi) . Luchaire, Institıı.­
t-ioı:s des p rem ' e rs Oapetiens (ilk Cap6'ieıı" lerin tet)-
1.:Hatlu:!'ı) . Ve kiasik eserl e r : Guizot. Essai S'Ur
AVRUPA VE FRANSIZ lHTiLALI
300

itibaren millet kadar kırallığın da felaketi ol­


mak üzere saltanatın mutlak olacağının ve es­
ki Frar.sanın hürriyeti bilmiyeceğinin kararlaş­
mış bulunduğunu bir tarihçi söyler1 • Bunun
sebepleri saltanatın ilk zamanlarına çıkar ve
adeta onun varlık hikmetinden hasıi olur.
Fransada millet ve devlet birlikte kurulmu::ılar
ve beraber büyümüşlerdir. Derebf!yliği, Dev­
leti ve vatanı parçalıyordu ; .millet birleşmeğe
yöneliyordu, kırallık onu birleştirdi. Eserinin
muvaffakiyetinin ilk şartı derebeylik sistemi­
nin yıkılması oldu. Ancak derebeylerinin zara­
rına kıralhk iktidarını yükseltebilir ve millet.
unsurlarını toplıyabilirdi. Kıral derebeylerinde
rakipler yahut asiler, burjuva ile köylü zalim­
ler görüyorlardı. Burjuva ile köylü kırala mü­

racaat ettiler. Fransızların derebeyliği için


duydukları bu dehşet, kıralın dercbeyledne
karşı mücadelelerinde bütün kuvvetini teşkil
etti. Bu, milli tarihin esasını teşkil eder ; ort<>.-

l'histoirc de France, Civilisa.tion en Fra,rıce (F ransa


t aırihi üzeriııde deneme, Fransa,da medenıyet) .
Augustin Thierry, Consideratioııs ( MiWllıu. �alar ! . -
l\llignet, Formal ion territoriale de la Fmnce (Wi <ın­
sanın rnülki kurtuluşu; ii.f enwires historiqnes (Tarihi
bahisler) de.
Lavisse, Du pouvoir royale en Jı'rance .�oııs
Charle.� V (V. Charles zamanı Frans11Ja kırn.llık
1w.dreti hakkında) Revııe politique, 1880 - Revue
historique, 1884.
AVRUPA VE FRANSIZ i HTiLALi
:rnl

çağdan İhtilale kadar birliğini vücuda getirir1 •


fürallığı iktidarını toplamağa ve milleti kıralın
etrafında birleşmeğe sevk eden müvazi teE-ir­
ler, aynı aleti buluriar : burjuvaziye mensup
kanun adamları kıralın bakanları olurlar ve
kırallığın tam hakimiyeti prensipini hükümctte
hakim kılarlar.
Bu bakımdan Fransa ile İngiltere tarihleri
kadar birbirlerinin . zıddı olan tarihler yoktur.
Bu tarihlerin sonraki devrelerinde kendini
gösteren büyük tezat, daha başlangıçiarından
belli olur::. I<'ransada bütün büyüme gayreti
derebeylik sistemi aleyhine yöneltilrniştir : mil­
letin esas unsuru, orta sınıf, asılzadeler aley­
hinde kıra! için çalışmaktadır. İngilterede bü-J
tün gayret kırallık aleyhine yönelmektedir :
milletin esas unsuru gentry, yani kırala karşı
burjuvalarla ittifak etmiş bulunan küçük taşra
zadeganıdır. Fransada her şey iktidarı birleş­
t irıneğe, İngilterede ayırmaya yardım eder.
İhtiyar İngilterenin milli ifadeEi kudretli bir
parlamentodur ; ihtiyar Fransan: aki büyük bir
kıraldır. Esasen, İngilizler ecnebi istilaları he-

Bakın : Guizot, F'ransada medeniyet, c. III,


ders I.
2 Bakın : Guizot, Esst1i sur l'histoirG de France,
Civiliııation en Europe (Fransa tarihi hakk ında de­
neme, Avrupada medeniyet, XIV. ders. -- Vuitry,
Begime financie,·. (Mali rej im ) , 2e seri, c. II. -
Buckle, Histoire de la civilisatiıon en Europe ( Avru­
ııo. da medeniyet tarihi), IX. f,
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
302

saba katmak durum.unda değildirler ; kırallığın


üstünlüğüne karşı giriştikleri harblerde, bun­
ları takibeden iç mücadelelerde düşman müda­
halelerini düşünme mevkiinde değildirler. Fa­
kat, aksine, iç ihtilaflarında Fransızların bü­
tün endişelerine hakim düşünce budur. Zapte­
dilmek tehdidi daima üzerlerindeJ..ir ve ecnebi
esirliği tehlikesi ihtilaflarını diledikleri gibi
sUrdürmelerine imkan vermez. İngilizlerin kı­
rallığa karşı büyük talepleri ka.nşıklık ve
anarşi devirlerinde meydana çıkar ; böyle va ­
ziyetlerde Fransızlar yapacaklarını tayin için
ne hürriyete, ne de zamana sahip değildirler.
Kırallarmı zincirlemek için geçirdikleri karışık­
lıklardan istifade edebilirlerdi, fakat yabancı
kendilerini zincirlemek için keyfiyetten daha
önce istifade edenli. Fransızlar en :ıcele olana
teveccüh ederler ve milli bağımsızlık duygusu
umumi hürriyet isteğine hakim olur.
Bütün bu hususlar, on altıncı yüzyılın bü­
yük buhranında kendilerini belli ederler. İki
saltanat bu buhrandan olgunlaşmış bir halde
çıkarlar : boylarını bulmuşlar ve kati çehreleri­
ni almışlardır. Fransada Büyük Bera t la Avam
'

meclisi bulunmasını mucibolan sebepler Din


:inkılabının orada muvaffak olmamasını mu­
ciboldu. Din İnkılabı Katolik nasçılığına karşı
mantığa hitabediyordu ; bilhassa vicdana ve
gufrana hitabediyordu. Hürriyete mühtaçb,
onu istedi ve cülusunu hızlandıtmaya t;ok yar­
dım etti ; fakat hürriyet kendisinin doğru ve
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALi
303

ilk gayesi değildi. Dini devrim, Rönesansın


imansızlığına ve çapkınlığına karşı doğrudan
doğruya bir Hıristiyanlık tepkisi, Romanın sü­
k una erişmiş septikliğinde dağılmağa başlıyan
imanın bir artışı, itaiyanın payen huzuruna
ve zevklerine karşı bir itiraz, vicdaH azapları­
n a, ruh endişelerine ve ıstıraplara bir dönüş,
ortaçağ arasından veli Augustin'e ve veli
Paul'a doğ-ru bir çekilişti. Din alanında. kilise­
nin birliğini bozuyordu ; politika alanında, ki­
liselerin muhtariyeti vasıtasiyle jrnrnünlerin
ınuhtariyetine götürüyordu. Müsamaha fikri
:dhinlere girmemiş olduğu için, mutezil bir ki­
lisenin ancak silahlı bir parti yardımiyle deva­
mı kabildi. Din ayrılıkları, siyasi ayrılıkları
icabettiriyordu. Devlet hiçbir taksim kabul et­
mediği için, ya dini ıslahatı kabul etmesi ya
da dini ıslahatı kabul etmiş olanların devlet
içinde bir nevi devlet teşkil etmeleri gerekiyor­
du. Olayı bu şartlar gerçekleştirdi.
Fransa klasik kültüründe o derecede iler­
lemiş, rasyonalizme doğru öyle tabii bir şekil­
de sürüklenmişti ve saf mantığa öylesine aşık­
�ı ki, akılla iman arasında mistik bir uyuşma
kabul edemezdi. Hükümet edenler arasında
mutediller, kendilerine verilen isimle siyasiler,
din bahsinde kayıtsızdılar ; imanlılar mütaas�
sıptılar. Din ıslahatı evvelkilere lüzumsuz,
ikincilere cinayet görünüyordu. Esasen bunla­
rın her ikisi de Devlet bahsinde tam tevhitçi­
lerdi ve bu itibarla din inkılabını reddetmekte
AVRlJPA VE FRANSIZ ]HTILALI
304

birleşiyorlardı. Hakikaten, bu inkılap, ancak


kırallığa karşı mücadeleye tekrar girişmek hu­
susunda kendilerine verdiği imkanla büyükle­
rin hoşlarına gidiyordu. Bu derebeylik talep­
lerine bazı şehirlerde cumhuriyet meyilleri ka­
tılıyordu. Eğer bir an birleşmiş olan asillerle
cumhuriyetçiler muvaffak olsalardı, bütün
zevahire göre muvaffakiyetleri siyasi hürriyet­
l�ri kuvvetlendirmeğe ve İngiliz usulünde bir
parlamento teşkil etmeğe değil, fakat devleti
parçalamağa ve onu konfederasyonlar halinde
dağıtmağa götürecekti. Bu suretle, 1688 ihti­
lali İngilteresine doğru değil, fakat Vestfalya
sulhü Almanyasına doğru yürünülüyordu 1 •

ı Lanoue'nun Siyasi ve askeri nutku, .1857.


Onun sözüne göre Fransayı kurtarmaya ancak kıral­
llk muktedirdir; İngilizlerin, İspanyolların, Almanla­
rın müdahaleleriyle Fransa kendiğinden parçalana­
caktır. «Bu suretle, ıb u büyük bedenden birçok par­
çalar vücuda gelecektir ve gasıplar bu parçaların
emniyeti için kudretli hamiler seçeceklerdir... Bir
hükümdar bir eyaleti ele geçirecek, bir derebeyi bir­
kaç şehri ele geçirecektir. Birçok başkentler parli'ı ­
mentolarında birkaç asılzade ve başlıca vatand:aş­
fo.rla aristokrasiler teşkil edecek ve bazıları cumhu­
riyet durumuna girecektir.» - Saint - Simon, KıJJas­
lam a ' n ın 21. sahifesinde, Bi-rlikle Huguenot'ların
XIII. Louis zamanında bile evvelkilerin İspanyol­
larla ultramontain'lere, ikincilerin Almanya, İngil­
tere ve Felemenk protestanlarına dayanmak istedik­
lerini söyler ve ilave eder : «Evvelkiler partilerinin
ü kadar uzun ve o kadar şiddetli ıbir zalimlikle tat­
bik etmiş oldukları o tahakküm zihniyetinden ; öte-
Yabancılar silahlıydılar ve fırsat gözetli­
yorlardı ; bunu yakaladılar. Partiler tarafından
çağrılmış bulunan İspanyolla Alman a\e§i l{Ö­
rükliyerek ve iç harbini besliyerek kendilerini
tahrik ediyorlardı. Onlar dağılacak toprakları
ele geçirmek hırsındaydılar. Kıra! ne iktidarını
dini inkılap reisleriyle, ne de kırallığını Birli­
ğin müttefikleriyle parçalamak istemiyordu :
evvelkilere karşı devletin birliğini ve ikincilere
karşı toprağın bütünlüğünü müd:ıfaa etmekle
milletin gizli isteklerine cevap verdi. Millet ne
asılzadelerin hükümetlerini ne de yabancıların
müdahalesini istiyordu : diktatörlüğü tercih
etti. Bu onun duygusuydu ve bu duygu tama­
miyle canlı ve ateşli bir halde olarak İhtilalde
bulunacaktır. On altıncı yüzyılda diktatör,
kıraldı. Federalizm şüphesi altında bulunan
hügnolarla İspanya taraflısı birlikçiler arasın­
da, milli geleneği yalnız olarak kendisi temsil
ediyordu. Dini inkılap, zihniyetiyle Fransanın
fikri cereyanına ve neticeleriyle siyasi cereya­
nına karşı geliyordu. Asla hakim olmadı. Bu
olayın Fransa için bir saadet teşkil ettiğini
ve bundan dolayı nefsimizi tebrik etmek ge-
J,iler o bağımsızlık zihniyetinden ve Devlet içinde
bir Devlet ve kırallık içinde yavaş yavaş bir nevi
cumhuriyet kurmak hususundaki eski projelerini hep
ilerletmeğe çalışan o meşum fikirlerd>n bir türlü
kurtulamıyorlardı ; her ikisi de kendileriyle tehlikeli
bir münasebeti pahalıya ve karşılıklı muhafaza et­
tikleri ecnebi devletlere dayanıyorlardı, ve, her ikisi
de. dinlerinin ismi altına sığınnıaktayd'ıhı r.>>

20
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLAıl
30;)

rektiğini iddia etmiyorum. Fakat, Fransada


ilüyük Berat ve Din inkılabını tasavvur etmek,
İngiltereyi oraya nakletmek ve bunun neticesi
olarak bütün tarih şartlarını değiştirmektir.
Bu itibarla, F'ransanın bu ·�<büyük reddinden»
ziyade bunu zaruri kılmış olan çok eski sebep­
lere eseflenmek lazımdır. Tesirlerinin sadece
zincirlenişleriyle eski saltanatı felaketine sü­
t·ükliyen ve içine girmiş buiunduklan çıkmaz­
dan kurtulmak üzere Fraru:ıızlara İhtilalden
gayri hiçbir imkan bırakmamış olan amiller,
bu sebeplerdir.
Büyük taı·ihi hamlelerin gizli kuvveti böy­
ledir. Fransada din inkılabı milli birliği ve
mutlak kırallığı tehdideder ve kendilerini kuv­
vetlendirir ; İngilterede umumi hürriyetiere
karşı yönelmiş bulunmaktadır ve onları teyit
etmektedir. Kıra! istipdadının mahsulüdür.
VIII. Henri İnkılabı ilan ettiği zaman ancak
ihtiraslariyle hareket etmiştir : saikleri Roma
boyunduruğuna tahammülsüzlük, kilise emla­
kine tamah etmek, mutlak iktidar hırsıdır.
Kendini dinin şefi yapmakla İngilizlerin ruh­
larına hakim olacağım sanmıştı. Fakat İngi­
lizlerde bağımsızlık 7.ihniyeti yaşıyordu, İ nkı­
lap vicdanların bir serbestleşmesiydi ve kıral­
lığın bütün hileleri İngilizleri Dini ıslahatı bil ·
yük bir Dini Berat telakki etmelerine mani ol­
madı. Bunları kıralın elleri arasında zincirle­
mek şöyle dursun, ciin inkılabı bundan sonra
yap�ıklan mücadelelere bilakis yeni bir kana-
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
:!07

at ve gurur karakteri verdi. Dini devrim meş­


rutiyet gibi milli oldu ve onu imanlarına teşrik
ederek İngilizlere bu meşrutiyeti bir bakımdan
daha yakın ve daha aziz yaptı. Din inkılabı
hürriyette tabii garantisini buldu, ve kırallık,
dini inkılaptan çıkmış tarikatlerde siyasi bir­
liklerin hiçbir zaman olmamış bulundukhırı
derecede korkulur ve ihtiraslı düşmanlara
rasladı.
Bu ihtilalin neticesi, kendisini takibeden
ihtilallerin neticelerini tayin etti. Fransada ol­
duğu gibi İngilterede de bu neticeler milli ge­
leneklerden hasıl oldular : lngilterede gelenek,
ortaçağ müesseselerinin bir gelişmesi ve kıral­
ların hakim kılmaya çalıştıkları mutlakiyete
karşı mücadel.e idi ; Fransada bu aynı müesse­
�elere karşı şiddetli düşmanlık ve buııhı·ı ken­
di menfaati için kurmaya çalışan derebeyliği
aristokrasi<>ine karşı mücadeleydi. On yedinci
yüzyılda İngilterenin ihtilalleri hür hükümetin
kati zaferini hazırladılar ; Fronde'uıı karışık
cidali Fransada mutlak hükümelin zaferini
sağladı.
Fakat, bu büyük rolü başarabilmek için,
saltanat mütemadiyen toprağa dayanmak ve
kaynağına dalmak ihtiyacındadır. Ne varlığı­
nın hikmeti ne de muvaffakiyetinin şartları
üzerinde aldanmamak zorundadır. Pek az mü­
rakabe görerek kullandığı iktidarı, bundan do­
layı daha büyük bir itidalle kullanmaya mec­
burdur. Millet haklarından feragat eder, fakat
AVRUPA VE FRANSIZ lHTILALl
308

hükümlerinden vazgeçmez. Her şeyi vermek


için çok ister. Kıralına kendisini iyi şekilde,
öngörürlük, intizam ve ölçü ile idare olunmak
için teslim etmiştir. IV. Heml bunu anlamıştf.
Katolik oldu ve bu suretle devletin birliğini
sağladı ; fakat devir ahlakının mül'aade ettiği
bütün vicdan hürriyetini lıügnolara verdi.
Nantes kararnamesi, dine dönüşünilıı lüzumlu
ilavesidir, bunları ayırmak kabil değildir. Dine
dönüş kendü:: ine tacı verdi, kararname kendisi­
ne kırallığm itaatini temin etti. Zihi.nlerde he­
nüz o kadar karanlık ve o kadar kararsız oları
müsamahayı kanunlara soktu. Fransada da­
ima en çok sevilecek olan hükümeti, ��eka sa­
hibi kimselerin ve sağduyulu adamların hükü­
metini kurdu. Daha fazlasını yaptı, en büyük
iktidar mevkiine geçerken ve milletin şefi ve
mümessili olurken, millet namına düşünmekle
ve onun tatbik etmeğc muvaffak olmaksızın
müphem şekilde arzu etmekte olduğu şeyi ba­
şarmakla mükellef bulunduğunu hissetti. Isla­
hatçı bir kıra! oldu, bu suretle gene ve daha
derinden, saltanatın geleneğine uyuyordu.
O zaman Devlet işlerine karşı millı karak·
terin kayıtsız olup elinden gelen şeyin itatten
ibaret bulunmuş olduğunu sanmak, onu yanlış
bilmek olur. Hürriyeti umumi selamete feda
etmekle beraber, bunun tadını Fransa hiç kay­
betmemişti. Tarihinde devamlı bir bağımsızlık
geleneği vardı. Hakların istenmesi faı;ılalarla
daima tekerrür eden bir haldi ve Fransızlar
istibdadın uzun zaman fasılasız devam etmesi­
ne asla imkan bırakmamışlardı. Demokratik
hürriyet zihniyeti hiçbir yerde konıünlerde ol­
duğu kadar bariz bir şekilde göriiıımemıştir ;
umumi heyetlerin on dördüncü yi.izyıldan on
yedinci yüzyıla kadarki layihaları, 1789 un bü­
tün büyiik isteklerinin esaslarını ıhtiva etmek­
tedir1. Heyetlerin hükümeti ele geçirmek hu­
susundaki teşebbiislerinde muvaffak olam?.­
yışları ancak karışık zamanlarda, felaketlerin
tesiri altında ayaklanmalar ortasında toplantı­
ya çağnlmalanndan ileri gelmektedir. Hükii­
met etmc>k için gereken tecrübeye de, kuvvete

Picot'nun Histoire des Etats geııc�raux ( ı; ınu­


mi Hı;yetler ta-rihi) ne ve bilhassa IV. Umıımi lınlü­
salar faslına bakın. - Orta sınıfın istek cetvelleri
hakiki teşkilat ve idare planlarıdır. Bütün prensip·­
ler : egemenliğin millet ten geld1ği, milletin ahalinin
bütününden teşekkül eylediği, heyetler:n milli ira­
deyi emanet aldıkları ; hükümranlığın taç ile heyet­
ler arasında paylaşılmas ı ; meclislerin bPlirli zaman­
larda toplanmaları ; verginin reye lrnnulması lüzumu ;
umumi vazifeler� her sınıfın iştirak etmesi ; Roma
sarayına karşı k!rallık kudretinin bağımsızlığı, milli
bill:' kilise vücuda getirilmesi, kilise malları üzerinde
tlevletin mutlak hakk ı , vazifelerin para ile satılma­
ları usulünün kalkması, sarayca verilen aylıkların
ilgası, suiistimallerin önlenmesi, derebeylercc ve­
rilen adalet hükümlerinin ve derebeylik haklarının
azaltılması, belediye reislerinin seçilmeleri, adetle­
rin birleştirilmesi ve kanuni bir şekle girme�;ı. ıç
gümrüklerin ilgası bunlarda yer almış bulunmak­
tadır.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTILALl
310

de sahip değillerdir ; ancak dilekler izhar ede­


bilirler. Kıralhk bunları gerçekleştirir. Heyet­
lerin karışık bir şekilde tecrübe etnıiş olduk­
ları şeyleri intizamla başarır ; onların layihala­
rı".daki isteklerden ameli ıslahatı çıkarır. Hür­
riyetten beklemekte bulunduğu başlıca netice-�
leri millete temin etmekle, onun prensipini ken­
disine bir müddet için unutturur. '<<Layihaların
metni, V. Charles'la XII. Louis'nin emirname­
ierini tanzim etmiş olanların gözleri önünde
kalmıştır1 ·» On altıncı yüzyılın karı!5ıklıkların­
dan sonra Lhôpital'in ıslahatı, ve eşraf mecli­
sinin ilhamı altında Sully'nin IV. Henri devri­
nin şerefini teşkil eden ıslahatı ; on yedinci
yüzyıl başlangıcının karışıklıklarından ve 1614
heyetlerinden sonra Richelieu tarafından kon­
muş geniş tesisat ; Fronde'dan sonra Colbert'in
hatırasının bağlı bulunduğu sükun ve feyizli
teşkilatlanma seneleri böyle olmuşlardır. Bü­
yük bir tarihçi bunları konsüllük devriyle kı­
yaslamıştır : bu yakınlaştırma, Bonaparte'ın
<;ülusunu ve muvaffakiyetini anlatır2•
Picot, zikredilmiş eser, c. IV, 296. C. 1 ,
208 Y e 537. IV. Henri için c. III, s. 274 : E:ıraf m ec­
lisi neticeleri.
2 Guiııot, Avrupada m.edeniyet, XIV. ders :
·.<Ü kadar çok karışıklıktan sonra dışarda zaferler,
içerde intizam, kati sanılan kuvvetli bir ik tidar, bir
kahraman haline sokulan genç, halkın sevgisine
mazhar bir kı ra! ve vücuda getirilen birçok kanun­
lar: ceza muhakemeleri, ticaret, sular-1 <1 ormanlar
hakkında büyük nizamnameler .
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi 311

XIV. Louis ile kırallık azami şaııına erişir.


Kırala en büyük şerefler mal edilir, kendisine
heykeller dikilir ; o, Romalı bir imparator ve
bunların Allahlar derecesine yükseltilmiş bu­
lunanları nevindendir. Michelet : '<<Ü zaman
kırallığm en tam zaferi, milletin eşi hiçbir za­
man görülmemiş bir adamda varlığını tam şe­
kilde hissedişi idrak olundu.» der1• Saltanatın
ortalarına doğru ve asrın son yıllarında, o vak­
te kadar kırallığı tutmuş bulunan cereyan ya­
\'aş yavaş ağırlaşır ve sular, bir kuvvet onları
tersine itiyormuş gibi, toplanır. Na!ites ka­
rarnamesinin IV. Henri tarafından neşredil­
mesi kırallığın olgunluğunu bildirmi9ti, bu ka­
rarnamenin torunu tarafından ilgası inhitatı­
nı gösterir. O vakte kadar kırallık <levanı gös­
termiş, fakat sistemi olmamıştı : kendine bir
sistem yapacak ve bundan bir kaide çıkara­
caktır. Anlaşmalarla yaşamıştı, pek şahsi ol­
maktadır. İtidali kendisini pek kuı:vetli yap­
mıştı, ifratlarla nefsini mahvedecektir. Artık
millet için saltanat sürmez. artık devlet için
saltanat sürmez, kendi kendisi için ve ancak
kendi nefsi için saltanat sürer. Kendi nefsini
kendi ülküsü, kendi sonu, kendi Allahı yapar.
Bu ibadette varlığını kaybeder ve mahvolur.
Etrafındaki toprakların tekmil özünü kökünde
toplıyan ve buna mukabil onlara gölgesinin

ı Peci.9 de l'histoirç moderne (Mtıhtasai' mo­


d6rıı ! arih ) .
serinliğini ve dallarının esrarlı çalışmasiyle
havanın sıhhiliğini temin eden azametli bir
meşe gibi büyümüştü. En haşmetli göründüğü
zamanda ve en güzel yazının ihtişamı ortasın­
da özsu dallarında durur ; bu dallar az sonra
felce uğramış gibi düşerler. Gövdesi kuru ve
sessizce harabolur. Berbat olmuş köklerinin
toprakta artık hükmü yoktur, yapraksız dal­
lar artık havaya hakim değillerdir, yağmurlar
tepesini yıpratır, böcekler kökünü kemirmek­
tedir. Vaktiyle fırtınalara karşı bir sığınak arz
ederdi, onlara artık karşı koymaz : ilk kopan
fırtına kendisini kırar ve devirir.
Kırallığın baki kalması ve yenilenmesi için
ıslahatçı kalması ve milleti hürleştirme eserine
devam etmesi lazımdır ; aynı zamanda hem şan
hem ölçü ile hükümet etmesi ; devletin refahta
ve milletin memnun olması ; kendisinin ifrat­
iardan kaçınması ve suiistimalleri düzeltnıesi ;
asillerin hükümetini yıktıktan sonra onun be­
delini teşkil eden ve artık varhk hikmetleri
kalmıyan hakları kaldırması ; toprağı serbest­
leştirmesi ve insanı hür etmesi la:amdır. On
yedinci yüzyılda kendisinden müsamahalı ol­
ma·sı, on yedinci yüzyılda kudretli olması is­
tenmiştir ; on sekizincide kendisinden ·«aydın»
olması istenmektedir. Eğer bunu reddeder ve
bu vazifeden kaçarsa, millet ummakta bulun­
(!uğu şeyi emred�cek kadar kendi varlığının
ve haklarının şuuruna sahibolmuşlur, ve kıra!
mücadeleyi idare etmek üzere karşısında beş
asırdan beri kendisi için asılzadelerle mücade­
le etmiş olan aynı hukukçuları bulacaktır.
Bunlar, kf'ndisi için iktidarı ele geçirdikten
sonra bu iktidarı kendisiyle birlikte, ve eğer
mukavemet ederse, kendisine karşı kullanmak
iddi asındad!rlar.
Kırallık onların ellerine silahlarım bırak­
mıştır : bütün kalelerini yıkmış ve giriş yerle-·
rini teslim etmiştir : keyfiyet millete karşı kay­
mağa taalluk ediyorsa mukavemet kendisi için
memnudur. Saint Siman XIV. Louis'den
bahsederken, karşısında ancak miliet kaldı,
der. Bu devlet halkın ortasında yalnız bir hal­
dedir : kendisini hiçbir şey müdafaa etmez.
XI. Lotıis yurtluk sahibi hanedanları tabi kıl­
dı, iV. Henri dini partileri, Richelieu siyasi
partileri, XIV. Louis parlamentoları* tabi kıl­
dı : zadegana gelince, kendilerinden her türlü
nüfuzu, her türlü teşkilatı ve her türhi siyasi
ı·olü almak üzere kırallık dört asırdan beri
çalışmaktadır. Devlet binası kıyashmmaz bir
azamete ve bir ihtişama sahiptir ; fairnt öyle
bir gotik kiliseye benzer ki, tavanmm yüksek­
liği ile kemerlerin açıklık dereceleri bölmelerin
yükseltilmeleri ve daraltılmaları nispetinde
inanılmaz bir hadde vardırılmıştır. Bu gotik
Fransada XIV. yüzyıldan i t ibaren bazı vila­
yet merıkezlerinde adalet işleriyle m('�gul olmak
üzere ihdas edilmiş y üksek • mahkemelere hu ismin
verilmiş olduğu malii.mdur.
Ç.
kilisede bölmelerle tavan ve kemerler bu hale
getirildikten sonra, anıtı meydana çıkarmak
ve verdiği tesiri artırmak için duvarlarını tut­
makta olan kanadları ve istinat dm.-arlarını
birdenbire yıkarlar. Bunun üzerine onun te­
melleri üstünde sarsıldığı görülür ve duvarla­
rına en ehemmiyetsiz bir darbe inince kubbe­
lerinin tazyiki ve ezici hacmi altında kilise
yıkılır.
XIV. Louis saltanatın prensipiııi son had­
lere götürdü ve her bakımdan bur:ları ifrata
kadar suiistimal etti. Milleti harble ezilmiş, as­
kere alınmalardan budanmış ve boyunduruğun
harabedici mahiyetini öğreneli ona karşı ha­
h ammülü kalmamış bir halde bıraktı. ırrsanlar
eskimişlerdi, hazine boştu, şiddetle çekilişten
bütün yaylar bozuktu, ve bu azinı devlet kad­
ros�nda, tesadüfün bir daha bahşetmesinden
başka hiçbir imkan kalmamış bulunmaktaydı.
Ve her şey öyle bir hadde varmıştı ki, eğer bü­
yük bir k1ral doğmazsa büyük bir ihtilal ola­
caktı.

Bu ihtilal, bütün on sekizinci yüzyıl bo­


yunca içten içe hazır durur. Alametler� birbir­
lerini takibeder : toprak sarsılmalarını bildiren
o yavaş gürültülerin yükselişleri duyulur, top­
rakta o garip ayrılmalar ve duvarlar boyunca
o esrarlı çatlaklar keşfedilir. O zaman millet-
AVRUPA VE FR,ANSIZ İHTiLALi
�15

lere en tahammül edilmez gelen şey, istipdatta


karışıklık, tam kudrette kararsızlık, merkezi­
yetçilikte anarşi görülür. Herkes kuvveti ken­
dine çekmektedir. Bütün kudretler ihtilaf ha..
!indedir. Eveklerie parlamento kavga ederler ;
hükümet kilise ve adliye memurlarına. karşı
harbeder1• Hiciv yazılan taşmaktadır ; otorite
gevşer. Şeflerin ihtilafları milletin disiplinsiz­
liğini sürdürür : onların birbirlerine karşı kin
beslediklerini görerek, millet kendilerini iı>tih­
kar �tmeğe alışır. Ancak Fleury'nin bakanlığı
esnasında vaziyet biraz düzgün olur ; fakat bu

uyuklıyan hükümetin mantıktan ziyade deva-


mı olmuştur. XV. Louis vasisiz saltanat sür­
düğü zaman, otoritesi için kıskanç, endişeli,
tembel ve cesaretsiz hareket etti. Hükiimet et­
miyordu, fakat bakanlarının kendi namına hü­
:i{funet etmekrine razı değildi, ve onların söz­
lerini reddetmeğe cüret etmediğinden, aleyh­
lerinde gizli tertiplere gırıyor, işlerine gizli
güçlükler çıkarıyordu. Esasen bakanlar bir­
birlerinin kuyusunu kazmaya çalışıyor ve vel­
velelerle kavga ediyorlardı. D'Argenson : ·«Ma­
reşal de Noailles zamanında bakanların top­
lantıları dünyanın en müthiş şeyi olmuştu :
Gök gürlemesi dahi orada duyulmazdı.»
diye nakleder. Bu asılzadeler bir demagoglar
toplantısında gibi müzakerede bulunurlardı.
ı Racquciin, l'Esprit revolutionnai·re avant la
llevoltttion (lhtildıden önce ihtildl zihniyeti; . Faris,
1878.
Kendisiyle herhangi bir münakaşaya girişen
herkesle Mareşal saçsaça gelirdi ; ayaklarmı
yere vurur, odada şapkasını fırlatırdı, her top­
lantıda prensip değiştirirdi. M. de Maurepas
havlar. güler ve hicivlerini devlet idaresinin
kati düsturları şeklinde sunardı. Kardinal de
Tencin en malfım mahiyette olup kendisinin
bilmediği şeyler hakkında Moreri'yc müracaat
eder, bu da sık vukua gelirdi.» Bu komite top­
lantılar:m kıralın huzurunda yapılan ve daha
g·üzel bir mahiyet arz etmiyen toplantılar ta­
kibetti. Bakanlardan biri : ·«BU mecfüılerdeki
.

muavinler kırala karşı en mütaassıp cumhu-


ı:iyetçilerin duymıyacakları derecede kin ve
istihkar beslemektedirler.» diye yazarı. XV.
Louis de aynı duyguları nazırlarına karşı bes­
ler ve kendilerini mizacının kaprislerine, met ·
reslerinin keyfine göre değiştirir. Fransız ka­
binesinin kararsızlığı ve anarşisi ecnebiler nez­
dinde mesel hükmündedir�. Saltana.tın sonuna
doğru, kır3lla birlikte hükümetine karşı fesa t

D'Argenson, JoM,rnal e� Memoi rcs, ( R uzna­


me ve hatı.ralar J , c. IV, s. 139 - 146.
Bir Rus, Pariste eski büyükelçi prens Dimit­
rı, 3 mayıs 1774 te : «F'ransız kabinesinde ihtilallerin
oldukça muntazam zamanlan vardır. . . He:r bakan
için, fazlası eksiğini kapamak üzere, altı saltanat
,-ıyı hesabedilmcktedir.» diye yazıyordu. M. Tourneux
tarafından Revue critique {Tenkidi mecmua) te zik­
redilmiştir. ( 1884, No. 21) . - Bernstorlf kontunun
ınuhaberatı. 31 ocak 1755 tarihli mektup. 1, s. 111.
Kopenhag, 1882.
AVHUPA VE Fil.ANSIZ lHTil.AI.I 317

tertibetmiş ve dikkatsizlik eseri olarak Bas­


tille'e atılmış olan niiktedan bir maceracı, ken­
disini istintak eden düşüncesiz hfı.ldrr.e şöyle
mukabele etmişti : «Mukaddes şahsını bakan­
larının şahıslarından ayırmayı bizzat kıraldan
öğrendim, çünkü hizmette bulunduğum on ye­
di yıldan beri Sa Majeste yirmi altı bakanı
menklıp vaziyetine düşürdü veya azletti1 · »
Maliye ancak iflasla tutunmaktaci.r. Ordu
dağılmaktadır. Bu ordu kıymetini muhafaza
t!tmekte, düşman karşısında parlak hareket­
lere, hatta Prag çekilişinde görülmüş olduğu
veçhile güzel sebatkarlıklara kadir bulunmak­
tadır. Fakat umumi hiirriy�tine bakılınca, bu
Versaydan giden iplerin rasgele çekişleri al­
tında karışık hareketlerle çırpınan bozuk bir
1nakinadır. Generaller kendilerini mütemadi­
yen bir geri çağrılma, bir menkılpluk, bir mu­
h akeme, sürgün veya Bastille tehdidı altır.da
hissetmektedirler. Galip gelmekten ziyade ho­
şa gitmeği, savaşmaktan ziyade müzakerede
bulunmayı, düşman< tehdidetmekten ziyRde
sarayda tertiplere girişmeği düşünfl"t::ktedirl�r.
Politika orduları istila eder ; orada birbirlerine
karşı kin duyan partiler kurulur ve edrikala­
rın ağında disiplin kaybolur2• Askerin cinsi
--DU-mouriez�--H(ıtırat, II. !{ . I. f.
2 Bilhassa şu eserl � re bakın : Brıoglie dukası
(l{ıralın sırrı), c. I, f. V: Orduda gizli diplomasi. -­
ll. Frederic ile Marie Therese, c. I, s. 211 :217,
il05 307. - 11. Frederic ile XV. Louis, c. I, s. ı ve
devamı : Pragdan çekili.� .
iyi kalır, fakal aldığı misal karşısında yağma­
cı, hırsız, küstah kesilir2• Bu bir inhitattır. Bir
mareşal şunları yazmaktadır1 : ·«Ba�lıca sebep,
teğmenden komutanlara kadar mevkilerinin
vazifeleri hakkında tam bir cehalettir ... Teğ­
men ve yüzbaşı takunlarını idare etmeği de,
ona hükmetmeği de bilmemektedil'ier ve bu­
nun gibi albaylar, generaıier, fırka komutan­
ları, komutanlar alaylarını, fırkalarını, kıta1a­
rını sevketmeği bilmemektedirler... Subayları­
mızın her biri fert olarak düşman subayfarın­
dan çok iktidara ve zekaya sahiptirler, fakat
pek esaslı bir noktada suçludurlar : içlerinde,
hatta aşağı derecelerde bulunanlarda .ordu için
sefer planı vücuda getirmiyeni ve generali ten­
iddetmiyeni yoktur ve mertebesini kendisi için
az hulmıyanı hemen hemen mevcut değildir.»
Fenalık işte budur : bu, bütün ihtilallerin
baş sebebidir : iktidarın ifratı, harabolması ve
ı Mareşal de Belle Isle 6 kas1--:1 1742 de :
«Ümitsizlik her subayın yüreğini ve zihnini sarmıştır ;
erler önünde e n mücrim sözler söylemekle yetinmi­
yc rek hiçbir emri yerine g.e tirmediklerini ve millet
iç)n bi r ayıp olmak üzere ellerine geçen her şeyi al­
mak ve yağma etmek hususunda başta geldiklerini
her gün en büyük bir ıstırapla görüyorum . . .» diye ya­
:lıyordu. - Pajol : Les guerres sous Louis XV (XV.
Louis zamanında harbler. -- Yung, B.onapa rte, c. I, f.
VIII: 1785 te -0rdunun durumu . Paris, 1880. - Bernis,
Hatırat, s . 152, 206, 212 , 241 .
� MarA/ial ıle Broglie'un Ji'56 daki raponı.
K;.ralın sırrı, c. I, s. 343.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTILAI.I 819

iflasıdırt. Ayaklanma zihniyetine gC'lince, ruh­


iarda daima canlıdır. Anarşinin U!şması için
setlerin yıkılması kafidir. Paris, halka nutuk­
lar venneğ·e hevesli hatiplerle, onların maiye­
tine girmeğe hazır sefiller. namııs:suzlar veya
akılsızlarla doludur. Demagoji efsanesi karan­
lıkta yayılmaktadır ; canlı geleneği vardır. Yüz­
yıl harbi esnasında Paris ihtilalleri bütün di­
ğer ihtilallerin timsalini verirler. O esnada
korporasyon şeflerinin komün şeklinde nizam­
jandıkları ve iktidarı ele geçirdikleri görülmüş­
tü : miihim olayları günlere sığdırarak hareket
�tmiş, sarayı işgal etmiş, kendilerini takibeden
sürünün arzularını milletten geliyor diye bil­
dirmiş ; bakanları hükümdarın gözü önünde
parçalamış, diktatörlüğü ele geçirmiş ve deh­
�et saçarak hükümet etmişlerdi. Efümne Mar­
cel Danton'u düşündürür ; Caboche Maillard'ı
haber verir. On altıncı yüzyılda Birlik dini ta­
assubu anarşi zihniyetine karıştırır. Birlik Ja­
cobin'lerin muazzam teşkilatına o zamandan
sahiptir ve o meşhur cemiyetin ileride itham
edileceği şekilde itham edilmekte ve ken­
disinden korkulmaktadır. Joseph de Mais­
tre'in Robespierre'in aletlerinden bahsede­
bileceği şekilde Saint - Siman Guise'in a­
damlarından bahsetmektedir : '<<Bütün halkı
Venedikli Pisani'nin İhtilalin sekp�eri hak·
kmdaki izahatına bakın. Romanın, Storİi; di Vcnezia
(Venedik tarihi) . Venedik, 1859, c. IX. Franchctti,
c. ı. s. 50.
AVRUPA VF. FRANSIZ l HTILALI
3?.0

teşkil eden cahil zihinlerde ve zayıf vicdanlar­


da o kadar çok karışıklığı mucibohm o azgın
vaizler ve o mütaassıplar tortusu... O Birlik
ejderhası, projelerinde şaşalamış ve ölüm
havlayıcısı olan o Avrupa yutucusu1 .»
Ayaklanmanın emsali ve klasik şekilleri
mevcuttur. Retz'in naklettiğine göre : 0((1648 de
hareket, Yeni Köprüde bütün şehr.-e yayılan
fı.ni ve şiddetli bir yangın gibi oldu. Herkes
eline silah aldı. Ellerinde hançer bulunan beş
altı y:ışında çocuklar görülüyordu ; bu hançer­
leri onlara bizzat getiren analar görülüyordu.
Pariste iki saatten kısa bir zaman içinde Birli­
ğin tam olarak bırakmış bulunduğu bayraklar
ve her türlü silahlarla dolu iki yüzden fazla
barikat vücuda geldi.» Bir asır sonra, XV.
Louis'nin bir bakanı : ·«Maddeler her tarafta
ateş aiacak halde bulunduğundan, bir karışık­
lık ayaklanmaya ve ayaklanma tam bir ihtilale
geçirebilir ve bu tam ihtilalde millet hatipler,
heyetler, konıünler seçebilir.» diye yazıyor-
du . . � ·«Parisliler fevkalade ateşli bir haldedir-
.

ler... Bir hakim bana Chatelet'nin ilgasında


barikatlar yapılacağından şüphe etmediğ"ini ve
ihtilalin bu yoldan başlıyacağını söyledi3.ı>
Asrın ortalarına doğru, siyasi kaynaşma ken­
dini her tarafta gösterir. 1749 da, kırala karşı
içinde şöyle bir hitapta bulunulan bir hicviye
Kıycıslarııa, s. 47 ve 121.
D'Aııgenson, Ruzname, 1751.
s D'Argemon, Ru zname, 175.1 .
AVRUPA VE FRANSIZ 1HTILAL1 321

çıkar : <<Louis, eğer bir zaman aşkımızın hedefi


olduysan, bu bütün rezaletlerini o zaman bil­
meyişimizden ileri gelmiştir ; senin hatan yü­
zünden boşalmış ve seninle birlikte saltanat
süren soytarılara teslim edilmiş olan bu kıral­
-'ıkta daha Fransızlar bulunması, sana kin bes­
lemek içindir !» Aynı yıl içinde : «Ravaillac'ın•
ruhu, uyan ! 1 » diye başlıyan başka bir hicviye
yayılır. Daha 1720 de şehire : '«Zalimi öldürün
ve karışıklıktan perva etmeyin.» sözlerini ih­
tiva eden kağıtlar dağıtılmıştı. Pek sevimli,
neşeli ve munis görünmekle beraber, Fransız­
lar ve bilhassa Parisliler korkunç olmağa ve
Voltaire'in dediği gibi '«Operadan Saint . - Bar­
thelemy'ye geçmeğe2» hazırdırlar. Çünkü sefa­
let müthiştir, kıtlıklar birbirini takibetmekte­
<lir, eyaletlerin şurasında burasında ayaklan­
malar olmaktadır, yollar haydutlarla doludur
ve gizli bir halde mevcut bulunan bütün bu
yangınların ocağı Pariste toplanmaktadır3•
Rrederer'in dediği gibi tahrikçilerin ve ayak­
lanma çıkarmak istiyenlerin vahşi hareketler
* Ravaillac'ın iV. Henri'nin katili olduğu ma­
liımdur.
ı Barbier'nin Ruznamesi, 1 748.
1776 mektubu. 1856 da M. de Cayrol tarafın­
dan yayımlanan Neşredilmemiş mektuplar. - Sairıte­
Beuve, Pazartesi müsahabeleri, c. XIII, Yollaire ma­
kalesi.
3 Taine, Eski rejim, K. V: Millet. - Des noi­
resterre, Voltaire ile J. J. Rousseau, 464. ve müte­
akip sahifeler.

21
AVRUPA YE FRANSIZ lHTlLALl
322

yaptırmak için açlığa hitabetmeleri kafi gele­


cektir. Bundan kimse şüphe etmemektedir.
D'Argenson 17 45 te, '<<sokaklarda bazı rahip­
leri, hatta belki Paris arşöveğini parçalamak­
la» başlıyacaklarını zannetmektedir. 1750 de
sömürgelere nüfus temini için çocukların top­
landığı şayiası yayılır. Dış semtler ayaklanır.
Bir hayli çavuş katlolunur. Halk polisbakanı­
nın kapısına toplanır. Kendisini parçalamak ve
yüreğini yemek ister ; gidip Versayı yakmak­
tan bahsedilmektedir. '<<Suda boğulmuş bir in­
san kadan> benzi solan bakan, hayatını ancak
ayaklanmış kimselere bir polis amirini teslim
ederek kurtarır ve bu adam derhal dere kena­
rına götürülüp dayaktan öldürülür1 • Hükme
XV. Louis'nin iki bakaniyle birlikte varmalı­
dır : '<<Her şey parça parça dökülmektedir.»
- '<<Bütün bu şeyler bozulmaktadır : bina bir
tarafından boş yere tamir ediliyor, öbür tara­
fından yıkılıyor... İnhitatın son devrine varmış
bulunmaktayız2 ·»
Yedi yıl harbinden önce bütün bu vakıalar
husule gelmekte, bütün bu sebepler müessir
olmakta. bütün bu neticeler kendilerini göster­
mektedir. Filozoflar mücadeleye henüz yeni
girmişlerdir. Kanunların ruhu 1748 de, Ansik­
lopedi'nin ilk ciltleri 1751 de çıkmıştır ; Vol­
taire o zaman Prusyada bulunuyor ve XIV.
Rocquain, ihtila lci zihniyeti, s. 136.
2 D'Argenson, 1752, vır, s . 295. Bernis ; 1758 .
II, s. 221, 238. - Rocquain, s. 161.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALJ 323

Louis asn'na çalışıyordu ; Raynal az tanınıyor­


du, Rousseau ancak Dijon nutku ile ve Mably
amme hukukuna dair toplamalariyle biliniyor­
lardı. Fakat tahiil zihniyeti, tenkid zihniyeti
endişe ve memnuniyetsizlikle birlikte havaday­
dı. Parlamentoların Roma senatosu oyununa
kalktıkları görülür, avukatların ifadelerinde
1726 dan itibaren '<<kanunların idare edenlerle
idare olunanlar arasında hakiki mukaveleler
olduğu» okunduğu1, devletin hakim heyetle­
rinden birinin tartışmalı müzakereleri esna­
sında '«eğer tebaa kırallara itaat borçluysa
kıralların da buna karşı kanunlara itaat borçlu
bulunduklarının» ve '«Kilise Papanın üzerinde
olduğu gibi milletin kıralların üzerinde bulun­
duğunum> söylendiği duyulurken2, ihtilal naza­
riyeleri için artık olgunlaşılmıştı ve ruhları
coşturmak için bu propaganda zamanında gel­
di3. Zihinler buna hazırdı ve Devlet bütün
caddeleri düşmanlarına adeta açmış bulunu­
yordu. Yedi yıl harbinin felaketleri hareketi
kati olarak temin etti. Hükümetin hatalarının
hazırlamış bulunduğu ihtilale filozoflar şefler,
kadrolar, bir nazariye, bir idare verdiler ve
hayallerin sürüklenişini, ümitlerin mukavemet
edilmez hamlesini sağladılar. Bu ihtilalin se-

Rocquain, s. 56 57.
2 23 mayıs 1753 mütalaaları.
3 Bu propagandanın tarihi öyle bir kudretle
yazılmıştır ki, artık bu konuya dönmekte mana yok­
t ur. 'I'aine: Eski rejinı, c. IV : Nazariyenin yayılması.
AVRUPA VE FRANSIZ 1HTILALI
324

beplerini halk etmiyor, onları ilan ediyor, can­


iandırıyor, ihtiraslandırıyor, çoğaltıyor, geİiş­
mesini hızlandırıyorlardı ; fakat eski cemiyeti
parçalamadılar, o parçalanmakta bulunduğu
için kendisinden İhtilali çıkarttılar.
Bu ihtilalin XV. Louis'nin saltanatı sıra­
sında patlak vermeyişi, Fransanın derin bir
şekilde kıralcı kalmasından ve bir muasırın
ifadesi veçhile yeni bir saltanat ümidine hür­
met edilmesindendir. Bütün evvelkiler gibi bu
buhranda da, ne yapacağını kestiremiyen mil­
let kırala başvurur. Kendisi için her şeyi müm­
kün sandığından, her şeyi kendisinden bekler.
Şüphe yok ki, birçoğu siyasi hürriyetten bah­
setmektedir ; fakat ekserisinin bu hususta an­
cak müphem bir bilgisi vardır ; hiç kimse onu
tecrübe etmiş değildir. O bilhassa kendinden
beklenen neticelerden dolayı istenmektedir ve
bu neticeler devletin kendi ihtiyaciyle gerçek­
leştirebileceği ıslahattır1 •
Bunların birincisi v e e n esaslısı, medeni
hürriyet denilenidir2 : şahısların ve malların
Tocqueville, Esld rejim, III. kitap, III. fasıl :
Hürriyetleri istemeden once Fransızlar ıslahatı nası!
istediler ?
2 Milleti her şeyden önce, her şeyden fazla ala­
kalandıran şey, medeni ve umumi kanunlardır; bu
kanunlar onu beşikten alırlar, varlığının her saf­
hasiyle alakalıdırları; vatandaşların gündelik h are­
ketlerinin kaidesi ve vasfı gibi hürriyet de oradadır;
hukukunun hududunu ve vazifelerinin siste'.Tl.İni mil­
let orada öğrenir. Vatandaşları ancak medeni ka-
AVRUPA VE FUANSIZ i HTiLAL!
325

hürriyeti, bütün öteki hürriyetler ıçın lazım


şart olan baş hürriyettir ; bu ancak derebeylik
sisteminin son bakiyelerinin ortadan kaldırıl­
masını icabettirir. İkincisi, verginin vatandaş­
lar arasında nisbi bir şekilde yayılmas:ıdır. Bu
h ürriyetlerin ikisi de devletin menfaatinedir :
birincisi kendisine daha bağlı tebaa, ikincisi
daha bol varidat verir. Bunlar ancak imtiyaz­
lılar, asılzadeler, kilise, yani Devletin beş asır­
<lan beri müşterek Jtaate mecbur etmek için
çalıştığı sınıflar için zararlı olacaktır. Devlet
halkın sevgisini kazanmak şartiyle zenginleş­
mek imkanını bulacaktır. Bu, eserinin ilavesi,
taçlanmasıdır. Bu sebeple de, müşavirlerinin,
kanuncularının ruhları bu ıslahata aic: düşün­
celerle hep heyecanlıdır. Cüzdanlart projelerle
doludur : meclislerin komiteleri ve VIII. yıl dev­
let müşavirleri bu projelerden rahat rahat ve
bol bol faydalanabileceklerdir.
Kanunlan kül halinde toplamak fikri es­
kiydi1 . D' Agueseeau bu büyük esere kırallığm
bütün parlamentolarını davet etti : '<<Kanunların
mükemmelliği kabil olduğu kadar sade ve
umumi olmaktır. Kanun bir prensipin ifadesi
olmalıdır.» der. Poihicr bu işi kısmen yaptı :
yazıları Medeni Kanun muharrirlerinin giinde-
nular vücuda getirir.» Mallet du Pan, ıl'Urnoirca et
l'orrespondance poU.tique (Hatıralar ve siyasi muha­
bere), 1796. Sayous, c. II, s. 242.
Viollet, Muh tasar Fransız hukuk'ıt tarihi,
169. ve sonraki sahifeler.
AVRUPA VE F.R.ANSIZ lHTILALl
326

tik ekmeği olacaktır. Machault verginin isla­


hını düşünmüştü1 ; bunu sonra başarmış olan
Mollien, keyfiyeti daha bakanlık bürolarında
tetkik etmekteydi. Mollien'in kont olduğu za­
manda duka olan Lebrun, daha 1769 da, ka­
tibi bulunduğu Maupeou için adliyenin yeniden
tanzimi hakkında bütün bir plan hazırlamıştı :
bu, bu asrın başında tatbik edilmiş bulunanın
a şağı yukarı eşidir2• La Chatolais, Guyton de
Morveau ve başkan Roland umumi eğitimi dev­
letin eline vermeği teklif ettiler : yüksek mec­
lisi, müfettişleri, muallim mektepleriyle Fran­
sa üniversitesi, yazılarında tohum halinde belli
oluyordus.
Bazıları daha ileriye gittiler vı: zihinlerin­
de bütün teşkilatı yeniden tanzim ettiler ; fa­
kat bundan vatandaşlar istifade etmekle bera­
ber, en büyük kar Devlet için olacaktır. Bu­
rada hayalperestlerden hiç bahsetmiyorum.
Fakat işte bir kahya, işler içinde büyümüş ve

ı Rene S tourm, les Pinances de l'a.n cien regime


et de la Revolution (Eski rejimin ve lh lilcilin mali­
yesi. Paris, 1885.
Fl ammermont, la Reforme judhıaire et ln
chancelier Maupeou (Adli ıslahat ve şa.nsülye Mau­
ııeou) Paris, 1 880. - Le chancelier Maupeou et les
Parlements (Şansölye Maupeou ile parl{ımen tolar)
Paris, 1884. - Lebrun C Plaisance duka� ı ) Opinions,
rapports et choix d'ecrLts polit iques (!çt iha t lar. ra­
po rlar ve seçme siyasi yazılar) . Paris, 1829.
a Albert Duruy, l'lnstruction publique et la
Revolution ( Umumi eğitim ve ihtilal) . Paris, 1882.
AVRUPA VE FR,ANSIZ İHTiLAL!
327

bakan olmuş bir adam, Turgot, Kırala : ·«Ma­


jesteniz adaletten ayrılmıyacağı mü.ddetle ken­
disine mutlak kanun koyucusu nazariyle bak�­
bilir ve emirlerini icra hususunda iyi milletine
güvenebilir.» diyordu 1 . Turgot'nun nefsine ta­
yin ettiği gaye, •«kıralın ellerinde miHetin bü­
tün kuvvetini toplamak ve onun ida.resini ko­
lay bir hale getirmektir2.» Eğitim milleti di­
siplinlcştirecek ve insanları nizama sokacaktır.
((lvlajesteniz her tarafta ehliyetler, faziletler,
menfaate karşı kayıtsızlık, şeref ve himmet
bulacaktır. İyi adam olmak umumi bir vasıf
teşkil edecektir. Bütün kısımları aynı varlığın
ahengini arz eden kırallığınız tabii bir şekilde
genişliyerek kuvvetlerini on misli artırmış gö­
rünecektir;1.>� Kırala bu davada yardım etmek
üzere Turgot bir sıra belediye meclisleri ta­
savvur ediyordu ki, bunlar, ·«büyük bir Kıral­
lık belediyesine» varacaklardı ve bu heyet her
yıl kıralın etrafında altı hafta toplanacak, hü­
kümet etmeksizin idare ederek, kanunlar yap­
maksızın arzular izhar ederek ve kaideleri ta­
yin etmeden prensipleri münakaşa ile iktifa
ederek meşgul olacaktı. '<<Kırallık kudreti tah­
clidedilmiyecek , aydınlanacak ve umumi efkar
tehlikesizce tatmin olunacaktı. 4» Lebrun, hü­
kiimdarın meclisini teşkil edecek heyetler tek-

ı ·Turgot, Oeuvre.s (Külliyat), c. VII ; s. 389.


Aynı külliyat, II. c. ; s. 506.
a Aynı Külliyat, VII. c; 68� s.
4 1775 Muhtırası.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
328

lif ediyordu : '«Onların reyleriyle aydınlanacak


olan kırallık iktidarı, artık, ne kendisini tadil
eden bir iktidarla, ne de kendisini durduran bir
mania ile karşılaşmadan hüküm sürmelidir1 .»
Bu aydın hükümet zihniyeti, asrın zihni­
yetidir, feyizli yıllarında Fransız ı::altanatının
zihniyeti bu olmuştur. V. Charles, XII. Louis,
IV. Henri, XIV. Louis bu suretle zanıanlarının
fikirlerini kendilerine mal ederek, milletin di­
leklerini devletin menfaatiyle uygunlaştırarak
bu derecede büyük birer hükümdar olmuş ve
bu kadar büyük bir devlet kurmuşlardı. Bu
eserde saltanatın kuvvetlerini aşan ve kendi­
sini karakterinden çıkaran hiçbir şey görül­
mez�. Tocqueville der ki : «Eğer o zaman taht
üzerinde büyük Frederic çapında ve mizacında
bir prens bulunmuş olsaydı, hiç şüphe etmem
ki cemiyette ve idarede İhtilalin yapmış oldu­
ğu büyük de3"işmelerin birçoğunu, sade tacını
kaybetmeden değil, fakat hem de kudretini
çok artıraral{ başarırdı=!.)>
Bu karışık devrin meydana getirmiş bu­
lunduğu tek büyük siyasi, bunu takdir edecek-
ı La Voi�c du citoyen (Vatandaşı �:esi), 1789.
:ı «Saltanatın yeniden başlamakta olduğu h ak­
kındaki büyük hakikat tekırar edilmelidir. Bu se­
heple unsurlara müracaat etmeli, yan i ilk Fransa
kırallarının orta sınıftan temin ettiklerini elde et­
melidir.» Rivarol, XV I. Louis'ye layiha, 1'791. -

Bakın : Lescure, Ri·varol. Paris, 1883.


Eski rejim, c. III, f. 111.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALİ
3�9

tir. Mirabeau 1790 da şöyle yazıyordu1 : ·«Bour­


bonlar hanedanında irsi kırallık ; vazifesi ka­
nunları hazırlamakla tahdidedilmiş bulunan,
muayyen müddetler sonunda seçimle yenileşir
ve daimi teşrii meclis ; kırallığın idaresine, ka­
nunların tatbikıne, umumi kuvvetin idaresine
taalluk eden bütün hususlar için en yüksek
icrai kuvvette birlik ve pek geniş salahiyet ;
vergi tayininin tamamiyle teşrii kuvvete bıra­
kılması ; parasız adalet ; basın serbestliği : hü­
kümdar tahsisatının tesbiti ve sınıf üstünlük­
lerinin kalkması ; imtiyazların ve vergi muafi­
yetlerinin kalkması ; derebeyliğin ve parlamen­
toların kaldırılması ; zadegan hey<'ti ve kiiise
teşkilatı olmaması ; ayn memleket hükümet­
leri ve farklı taşra idareleri olmaması ; meşru­
tiyetin temelleri olarak anladığım şeyler işte
bunlardır. Bunlar kırallık kudretini ancak da­
ha kuvvetli kılmak üzere tahdit ederler ; salta­
nat hükümetine tamamen uygundurlar.»
1774 te, XV. Louis öldüğü zaman, arzular
son derecede daha mütevazıdı. Kırala karşı
emniyet vardı ve eğer kendisi kudreti halkça
istenen ıslahatta kullanmış bulunsaydı, umumi
efkar bunu kendisinden esirgemezdi. Hiçbir
zaman iV. Henri'den bu derecede bahsedilme­
miş ve Richelieu bu kadar metholunmamıştı.
Jv1uhayyeleler kanunlar koyan bir kıral idealini
ı Bacourt, Correspondance cntre Minıbeaı.c et
le comte de la Mark ( Mirabeau ile la Mark knntıı
lırusında muhabere) , 30. not. Faris, 1831.
AVRUPA VE FRANSIZ İHT1LAIJ
330

okşuyorlardı, ve garip bir atavizm tezahürü


olarak, filozoflar istikbalin hükümdarını orta­
çağın efsanevi kahramanının hatlariyle tasav­
vur etmekten hoşlanıyorlardı. Hanedanın ilk
zamanlarında, ilk Capetien'lerln kanun adam­
ları bu zayıf prenslerin karşısında Charle­
magne'ın büyük ismini hatırlatırlardı : onlara
Charlemagne'da imparatorluk kurucusunu tas­
vir eder ve saltanatının müphem hatıralarında
kırallığın haklarını ararlardı1 • Sekiz asır son­
ra, filozoflar gene Charlemagne'ı misal olarak
teklif ediyor ve devletlerin nasıl ıslah edildik­
lerini XVI. Louis'ye öğretmesini kendisinden
istiyorlardı. Bir muasır der ki : ·«Mably bize
Charlemagne'da imparatorluk kurucuswıu tas­
adamı gösterir. Hükümdarlar için dairr,a meş' -

um olan keyfi iktidarı bu prensin terk edi3ini


bize gösterir. Charles, adamın unutulmuş olan
esas haklarını tanımıştır2.» Saltanatın sehe­
rinde yükselmiş bulunan bu büyük çehre, gu­
rubu sırasında hep ayakta görünüyordu. Phi­
lippe - Auguste'ün ruhu bu çehre ile doluydu ;
Bonaparte'ın muhayyelesi onwı daimi tesiri
altındaydı. XVI. Louis'nin bakışları bu dere­
cede uzağa gitmiyordu.

Guizot, Fransada medeniyet, c. I V , XJU.


ders.
2 M ably'nin rııedlıi, abbe Brl;zard tarafından,
ki tabeler akademisince mükafatlı, 1787. - Bakın :
�lably, Fmnsa taı ilı i h alı:!wı da 11ı iilahazalar, c. II,
f. II.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTİLALi
331

Yapılacak iş çetindi. Bu huzursuz zihinle­


rin idaresini almak, umumi efkarın bu karışık
cereyanına set yapmak, ondan istifade ederek
kendisine hakim olmak, millete kendisini hür
etmekle beraber hükmetmek, imtiyazlıların
mukavemetlerini yenmek ve kendilerinin imti­
yazlarını ellerinden almakla beraber onları
itaatte tutmak, binanın temellerini adeta mu­
avin eser haline geçirmek ve eskilerden henüz
baki kalanların yıkıldıkları sırada bina için
yeni istinat duvarları yükseltmek, bu eser ay­
nı zamanda cesaret, ihata ve zihin çevikliği is­
terdi. İnce ve kuvvetli bir IV. Henri, cesur bir
siyasi, icat ve teşebbüs sahibi bir adam gere­
kirdi1. Saadetli devirlerde hanedanları umu­
mun teveccühüne mazhar etmek için gereken
bütün vasıflara sahip bulunan XVI. Louis, bu
hanedanları karışıklıklar içinde kurmak, ya­
hut buhranlar içinde kuvvetlendirip yükselt­
mek için gereken vasıflardan hiçbirine sahip
değildi. Kendisi 2!amanın hayallerine uygun bir
hükümdar, bir efsane veya ahlaki hikaye hü-

Maupeou Lcbrun'e 1769 da : «Du mahiyette


bir teşe bbüse ancak azımkar kara!<terli. şanla dolu,
umumi efk�ra hakim bir kıral g;dşeh :lir ve belki
onu muvaffakiyete eriştirebilir; böyle b'.r k:ral ken­
disine yardım edecek bakanlar ve kendısine itaat
edecek bir millet bulacaktı r.» Lebru:ı, Opinion11
r Jçtihutlar, J
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
332

kümdaridi ; asrın varlığında taşıdığı haşin


trajedi kahramanından nefsinde hiçbir şey
yoktu. Bilgilere sahipti, fakat zekası tembel
ve mütereddiddi ; karara varmıyan bir zekası
vardı ve karaktere hiç sahibolmamak şartiyle
sağduyuya malikti. Mütevazı, ağır ve mütevek­
kil görünüyordu. Biraderi Provence kontu :
·«Kıralın za'fı ve kararsızlığı her had ve tah­
minin üstündedir. Birkaçım birlikte tutmaya
boş yere çalışacağınız zeytinyağlı bilye ta.ne­
!eri tasavvur ediniz.)) diyordu 1• İnsanları hare­
ketlerinde serbest bırakıyor, rahavet, iyimser­
lik, nefsine ve başkalarına karşı emniyetsizlik
yüzünden olayların gerçekleşmelerine manı
olmuyordu. İyilik için rikkat verici hcvesierle
dolu, devamlı iradelerden aciz, iyilik, tembel­
lik, vicdan azabı yüzünden dönekliklere daima
hazır, ancak yok edilerek mahzurları izale
olunabilir tezatları telif etmeğe çalışıyordu.
Büyük bir kıral bulunmayınca Fransa büyük
bir bakana mühtaç olurdu. Fakat IV. Henri'nin
dehasını teşkil eden cüret etmek sanatinden
mahrum bulunan XVI. Louis, XIII. Louis için
deha hizmeti gören o ayırdetme kudretine ve
saltanat sürmek sanatine de sahip değildi.
Kendilerini tanımadığı için insanlara karşı ka­
yıtsız, her şeyden ziyade bariz şeylerden çeki­
niyor, kendinde bulmamaktan biraz sıkıldığını

ı Bacourt, Mirabeau. ' t la Marcı, (Mirabeaıı


ile la Ma.,-c!f ; , c. I, s. 125.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLAL!
381

başkalarında bulmaktan dehşete düşüyor ve


şaşırıyordu ; bir Richelieu'yü fark etnıiyecek
ve hele hiç tutmıyacaktı. İngiliz usulünde bir
bakan kendisini mahçup ederdi. Bir Pitt'iıı ve­
sayetine tahammül etmezdi ; bununla beraber,
otoriteyi bizzat kullanmak kendisini korkutu­
yordu. Sert kararlardan hiç hazzetmiyordu.
Milleti sevmekteydi, onun tarafından sevildi­
ğini sanmak kendisi için tatlı bir şeydi : şiddet
kullanmak fikri kendisine korkunç görünüyor­
du. Aşk sahnesinden drama düştüğü zaman,
gözlerini ıstırapla dolu bir halde çevirdi ve
kan önünde -geri çekildi. Kendisind€' metin ve
kati olarak bulunan şeyler, insanlığın yakın
duyguları ve dini itikatlardı ; mahrmnu bulun­
duğu devlet meziyetleri yerine bütün özel me­
ziyetlere : muhabbet dolu bit kalbe, bağlılıkla­
rında sadakate, nefsini çiğnemeğe kadar giden
bir tevazua, fedakarlığa kadar varan bir iyi­
liğe sahipti. Bu inzivada kendisine hücum edil­
diği \•akit birdenbire yükseldi ; kendisinde veli
Louis'nin kanından kalan şey canlandı ve bü­
yük göründü. Yabancı bir büyükelçi : '<<Kıra!
hiçbir şey değildir.)) diye yazmıştı1• Bu diplo­
mat aldanıyordu. XVI. Louis iyi bir adam ve
bir Hıristiyandı ; fakat bir kırai değildi. Sev­
meği, affetmeği, ıstırap çekmeği, ölmeği bildi :
saltanat sürmeği bilmedi.
ı --M-:-deSfiie-ı,- 22 ekim 1789. M. Leouzon­
Leduc tarafından neşredilmiş. Oorrespondance (Mu­
haberat) Paris, 1881.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTILAU
334

İhtilali idare etmek için yaratılmış değil­


di, ona katlandı. Buhranı kendi hükümetiııin
za'fı hızlandırdı. İçlerinde kaybolduğu tezatlar,
;'3altanatının daha başından meydana çıktı.
Umumi efkara göre hüküm et etmeği sınadı :
parlamentoları çağırdı ve kabineyi ıslahatçı­
lara tevdi etti. Parlamentolar itaat etmeği
reddettikleri için kapatılmışlardı. Kendileri ye­
niden kurulmakla cesaretlendirildiler ve dev­
lette yapılmasına karar verilmiş ıslahat ken­
dilerine uymadığı için, salahiyetlerini tasdik
ve teyidedilmiş hissetmekten büsbütün şiddet­
lenen bir kuvvetle bu ıslahata karşı koydular.
XVI. Louis'ye fikirlerini kabul ettirmiş
olan Turgot, muasır devlet adamlarının en asil
ve en yüksek emellerini temsil ediyordu. Hiç
!
kimse ·«faziletli b r hükümdarın aydın bakanı»
olmağa ondan daha ehil değildi. Evvelki asır­
larda başlamış olan merkezileştirme eserine
zamanına has şekillere göre devam ediyordu.
Bütün planlan millette ve hükümette birliğe
yöneliyordu. İktisadi ve içtimai inkılaplarla
başladı. XVI. Louis buğday ticaretinin serbest­
liğini, angariyelerin, loncaların, birliklerin ilga­
sını irade etti. Bu, ticarette, sanayide, ziraatte,
netice itibariyle cemiyetin tekmil menfaatle­
rinde bir ihtilaldi. Onu muvaffakiycte ulaştır­
mak için Turgot aynı zamanda iki yardımcı
bulacağını ummuştu, ve bunların ikisiıü de,
ıslahat istiyen, fakat onun ameli neticelerini
kabul etmeğe hiç de hazırlanmış bulunmıyan
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
335

umumi efkarı da ; umumi efkarı idare etmek


ve icabında kendisine mukavemet etmek için
gerekli prestije sahip bulunmıyan kırallığı da
yanında bulamadı. Bizzat Turgot da, pek tec­
rübeli bir idareci olmakla beraber, hayale faz­
laca kapılan bir zekaya sahipti ve güçlükleri
yeter derecede hesaba almıyordu. Ülkünün ha­
yali içinde muhakeme ediyor, üstü tamamen
boşaltılmış bir masa üzerinde çalışıyor ve ta­
rihi istihkar ediyordu ki, bu siyasette insanı
eşyanın kudretini iyi bilmemiye götürür.
Turgot kıralın •«mutlak bir kanuncu» ol­
masını istiyordu. Bu, parlamentoların istedik­
lerinin zıddıydı : kararnameleri tasdik etmeği
onlar reddettiler. Halbuki, kararnameler umu­
mi efkarın arzuswıa uyuyordu ; fakat umumi
efkar merkeze ve cihazlara sahip değildi : bu,
bütün dünya idi ve hiçbir şey değildi. Mukave­
met devletin mühim bir heyetinden geliyordu :
bu ancak birkaç kişiden müteşekkildi, fakat
her şeydi. Mukavemet edenler arasmda ekse­
riyet ıslahat lüzumunu hissediyordu ; bu ısla­
hatı umumiyet itibariyle istiyorlar, fakat her
ıslahatın kendi nefisleriyle alakalı bulunan
noktasına karşı geliyorlardı. Dava, umumi
mahiyeti bakımından halkın teveccühüne maz­
hardı ; kendisini başarmak üzere ele alınan her
teferruat kararın icrasına mani olan ittifakları
muciboluyordu. Bununla beraber, bu ittifaklar
yenilmez şeyler değillerdi. Kendileri hakkında
pek yüksekten hüküm vermekle, teşekkül et-
AVRUPA VE FRANSIZ 1HTILALI
536

mekte bulunduğu unsurlar arasında çıkacak


ihtilaflar sayesinde onları felce uğratmak ka­
bildi. Hakikatte zümreler baki kalmış bulun­
makla beraber, insanlar birbirlerine pek ben­
zer olmuşlardı ; kendilerine hususi menfaatle­
rinde tecavüz edecek yerde, onları müşterek
fikirleriyle ele geçirmeğe çalışmalıydı. Herkes
kendi imtiyazlarını müdafaa etmekle beraber,
gayrının imtiyazlarını terk etmcğe hazırdı ;
imtiyaz prensipini kötülemekte herkes birleş­
miş bulunuyordu1• Bundan dolayıdır ki, kısmi
ıslahat bu kadar çok maniaya rasladı, tam bir
ihtilal hiçbir maniaya rasgelmedi, ve kırala ci­
varını o kadar inatla müdafaa ettiklel'i kale­
yi, imtiyazlılar, bir gece millete kendiliklerin­
den teslim ettiler.
Kıralın mukavemetleri kırması gerekirdi.
XVI. Louis buna cesaret etmedi : bakanını fe­
da elti. En güzel ümitlerin yardımiyle 1774 te
iktidara geçmiş olan Turgot, oradan iki yıl
sonra, umumi ümitsizlik ortasında ayrıldı. Ba­
kanlığı gayrımemnunların sayısını artırdı. Mil··
!etin gözleri önüne devlet için aynı derecede
şeametli olan şu iki gerçeği : büyük bir ıslahat
lüzumu ile kırallığın bunu başarmaktaki aczi­
ni açığa vurmuştu. Hükümeti eski kalıbında
yeniden kurmak hususundaki her füuit onunla
uçtu. İşlerin yürütülmesine çalışıldı. Marazın
sebebine erişilmemek yüzünden alametlerini
Tocquevi lle, Eski rejim, c. II, IX. fasıl.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
337

ortadan kaldırmaya gayret edildi. Necker bu­


nu maliye için tecrübe etti. Emri altmda an­
cak iki deva, intizam ve tasarruf vardı. Bun­
ları tatbik ederken doğrudan doğruya suiisti­
mallere ve dolayısiyle imtiyazlara çarptı. Tur­
got gibi ve aynı sebeplerden dolayı muvaffaki­
yetsizliğe uğradı. 1781 de çekildi. Devlet mi­
haniki çalışmaya, günü gününe çarelere, am­
piriklere kaldı. İhtiyar Maurepas'dan sonra ma­
iyetteki kimselere, .Toly de Fleury'ye, Ormes­
son'a başvurdu ; sonra nevmitliğe düşerek ken­
dini 1783 te bir nevi siyasi şarlatana teslim
etti. Bu, parayı ve fikirleri hoppa bir şekilde
saçan, saray dalkavuklarının kaprislerini ok­
şayan, küstahça iddialarla nefsini avutan, ma­
liyenin son kaynaklarını israf eden, poiitikanın
son davalarını kaybeden ve saltanatı felakete
doğru küstahça götüren Calonne'du1 •
:Milleti tekrar kazanmak için yapılmış
olan tecrübe, imtiyazlıların mukavemetleri yü­
zünden akim kalınca, htikümet onlara dayan­
mayı tecriibe etti. Kendisini geri çektikleri
i�in onlara bir kıymet atfetti. Kendileriyle mü­
cadele ettikten sonra onları kazanmağı sınadı.
ı İhtilalin hazırlandığı ve bütün vasıflarım
adeta tesbit ettiği bu buhran ve intikal yılları için
Dııoz'un Histoirc de Louis XVI ( XVI. Louis tarihi,'
( Paris. 1839 42 ) sine ve Cheres t'in bil! ıassa li87
1789 yıllarına tahsis edilmiş bir etüt olan la Chute
de l'ancien reaim e (Eski rejimin sv.1'!1.h,1.) esrrine
bakın.
22
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALİ
338

Asılzadeler lehıne bir nevi �rtica oldu. Bu bil­


hassa orduya tatbik edildi. 1781 tarihli bir ka­
rarname ile yüksek mertebeler için asillik bel­
geleri istendi. Asil olmıyanlar bundan fevkala­
de hiddetlendiler ; bu tedbir kendilerine doku­
nan herkes, ilerleme ümidini ancak bir ihtilal­
de gördü. Esasen ordu hiç memnun değildi ve
asil subaylar da ötekiler kadar aleyhte çalışı­
yorlardı. Disiplin alanındaki değişmeler şef­
leri hiddetlendiriyor ve erleri yoruyordu : mem­
nuniyetsizlik itaatsizliği beslemekteydi. 1788
de, Conde prensinin talim karargahında bulu­
nan bir muasır, '«Bakan Brienne'in giriştiği
teşebbüslerin bütün konuşmalara konu teşkil
ettiğini, parlamentoların mukavemetlerinin ga­
yetle alkışlandığını, sarayın hareketirıJ n mer­
hametsizce takbih edildiğini, bozukluklarının
açığa vurulduğunu ve büyütüldüğünü» anlatır1•
Milletlerin hakları münakaşa ediliyor, «müste­
bit bir kıralın makina askerleri değil, serbest
adamlar olan» İngiliz subayları kıskanilıyordu.
Hulasa, ordu nizamını kaybediyordu ve Riva­
rol'un ifadesiyle İhtilalin sebeplerinden birini
değil, fakat doğrudan doğruya kendisini teş­
kil eden ordunun kırallığı kendi kaderine bı­
rnkm:ısı keyfiyeti, bu suretle hazırlanıyordu.
Parlamentolar tam ayaklanma halindey-
ı Miot de Melito, Memoires (lfö ıırat), c. I ;,
3. ve sonraki sahifeler. Faris, 1873. Ml0t o zaman
harbler komiseriydi . Bakın : Cherest, Eski rejimim.
[;ukutıi, c. II, 87. ve bundan sonraki sahifeler.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALi
339

diler. Devleti kuvvetlendirmeği düşünmek şöy­


le dursun, ancak onu sarsmağa çalışıyorlardı.
Hüküm.etin çok kuvvetli bulunduğu fikrindey­
dner ve onlara göre deva onun kudretini azalt­
maktaydı. İmtiyazları müdafaada kendilerinin
o kadar hararetli görülmüş olmaları bundan
ileri gelmişti. Fakat Britanya parlamentosu­
nun rolünü oynamak üzere kendilerine ait bu ­
lunduğunu iddia ettikleri birtakım imtiyazları
isterlerken, devletin bütün binasını yıkmadan
elde etmek imkanı bulunmıyan o meşhur ana­
yasa kanunlarına müracaat ediyorlardı. Milleti
idareden aciz bulunmakla beraber, kendisini
tahrike kadirdiler1 • Kısa bir zaman sonra bü­
tün milletin feryadını teşkil eden umumi hey­
etleri çağırış, kendi meclislerinden çıktı. Bu,
ümide davetti ve tekmil kalbler bu ümitle do­
luydu.
Halin devamı kabil olmadığı, bir buhra­
nın önüne geçmek mümkün bulunmadığı ve
hükümetin artık işin ehli olmadığı hissolunu­
yordu. Fertlerin iradeleri birbirlerini bozuyor
ve neticesiz bırakıyorlardı. Umumi iradenin yo­
lunu şaşıramıyacağı ; insanları ittifak&. vardır­
mak için kendilerini toplama:ıın, mantık ve ada­
letin kararı olacak olan karnrına tebaiyet etme­
leri için de millete söz vermenin kafi geleceği
sanıldı. Kırallık, bu işten kaçınmıştı ; . onsuz buna
Tocqueville, Çeşitli konıılar'ın yı:ı.yunlanma­
mış kısımları ve III. fası l : Parlarııen to C;msal yardi­
mı ile saltanatı. nasıl devirdi,?
AVRUPA V:E FR,ANSIZ lHTlLAL1
:l40

girişmek tasavvur edildi. Hürriyetin elde edi­


leceği ve hürriyetle her şeyin aym zamanda
mümkün ve kolay olacağı düşünüldü, ve ikti­
darın uğradığı muvaffakiyetsizliklerden ve hü­
kümetin dertlerinden kolayca teselli duyuldu.
Hürriyete karşı birdenbire heyecanlı bir aşka
düşüldü, faziletine körcesine inanıldı, hakimi­
yetinden bütün hayal sukutlarının intikamı
beklendi. Bütün düşüncelerde, milletin sesi ha­
kikaten dağları alçaltan, ummanları teskin
eden ve ruhları değiştiren Allahın sesi oldu 1 •
Hükümette bulunanlar bir müddet daha
tereddüdettiler. Her şeye rağmen, meçhule bu
davette kendileri ıçın bilmem nasıl korkunç
bir şey kalıyordu. Önüne geçilmez bir cereya­
nın kendilerini sürüklemekte bulunduğunu his­
settikleri bu esrarlı sahile yanaşmaklan kor­
kuyorlardı. O sahilin yanından gitmeği sınadı­
lar. Taşra cemiyetleri toplandı : orta sınıf bun­
larda hakimdi ; teşkilatlandı. Islahatı yapmağa
muvaffak olmamış bulunan hükümet, •«onları
istemek kudretini, bunları yapmağı reddedişi­
nin en çok gazaplandırmış bulunduğu kimsele­
re verdi1 .)) Meclisler eski rejim teşkilatını ar­
tık tamamen perişan ettiler, ve bunun daha
lazım bulunduğunu ve daha kolay olacağını
Madam de Stael, Considerations sur la Re­
ı:olnt ion fra;ıçaise r Fru.nsız ihtilali hakl�ında miila­
iıazal.ar.
D'Arbois de Jubainville, l"admin istration des
in tendants r J{{ı/ı.valann idareleri) . Faris. 1880.
AVRUPA V·E FRANSIZ lHTlLALl
341

göstererek umumi heyetlerin davetini da.ha


gerekli kıldılar1 • Kabine son bir yarım tedbire
başvurdu ve 1787 de bir eşraf heyeti topladı :
aynı netice bundan daha israrlı bir şekilde
çıktı. Bunun üzerine o son çareye gelmek ica­
betti.
Bu kadar tereddüt ve �eşitli durum, yay­
ları tamamen harabetmişti. Derecelerin yuka­
rısından aşağısına, merkezden sonlara kadar
her şey felce uğramış bulunuyordu. Hüküme­
tin bozgunluğu, hükümet kuvvetlerinin takat­
ten dilşmesi, otoritelerin nevmitliği, orduda
disiplinin bozulması ve bunun neticesinde ku­
manda yokluğu ve itaatin kalkmış bulunması,
işte hesaplarını arzettiği sırada eski rejimin
bilançosu buydu. Bütün adamları ve tekmil
devaları tüketmişti. Kendi varlığında artık
kaynaklara sahip bulunmadığından, bunları dı­
şardan arıyor ve milletten istiyordu. Umumi
heyetler 1789 için çağrıldılar.

iV

Kırala başvurulduktan sonra hürriyete


başvuruluyordu. Bu, yeni bir lisandı. Fransız­
lar bu lisanı ihtirasla konuşuyorlardı ; hakiki
manasına umumiyetle nüfuz etmiyorlardı.
Bunları, kendileri için yapılmamış fikirlerin
Leonce de Lave:ııgne'in Leı:. �s.q.-:mblees pro-
ne ve bilhassa XXXVI.
1;inciales (Taşra meclisleri)
fasla bakın. P:ıris, 1863.
AVRUPA V'1! FR.ANSIZ İHTiLALi
342

manaları bozulmadan tercüme edilmedikleri


ölü lisanlar gibi kullanıyorlardı. Fransa, istip­
dat alışkanlıklariyle düşünmekte devam edi­
yordu. ötekilerden daha aydın, daha nafiz gö­
rüşlü ve zekaları zamanların ötesine giden ba­
zı insanlar, Montesquieu gibi lngiltereninkine
benzer bir anayasaya meyil gösteriyoriardı.
Bunlar ancak seçkin bir sınıftan, bir akademi­
den ibarettiler ; umumi cereyan başka tarafa
gidiyordu. Asırlık münasebetlerin neticesi olan
İngiliz meşrutiyeti, tertiplerin en az makuHi
idi. Bu itibarla, Fransızların ekserisine aşağı
sınıftan bir eser gibi görünüyordu. Bunda an­
cak ortaçağın bazı kaba anıtlarının garip ba­
kiyelerini görüyorlar ve gotik kiliselerin güzel­
liğini takdir etmekten aciz bulundukları dere­
cede onun parçalarını anlamaktan ve umumi
heyetini kavramaktan aciz bulunuyorlardı. Da­
ha çok iyisini ve derhal yapabileceklerini san­
maktaydılar. Bundan başka, İngiliz meşrutiye­
ti aristokratikti : sade bu keyfiyet onu halka
sevdirmemek için yeterdi. Hakikatte kendisini
Fransada tatbik etmek mümkün değildi, çün­
kü onu lngilterede vücuda getirmiş bulunan
unsurlar hemen hemen ortadan kalkmış bulu­
nuyorlardı, Fransız ihtilalinin gayesi de işte
bu unsurların son izlerini mahvetmekti.
Bu ihtilal zadegana karşı yapılıyordu ; ba­
zı asılzadelerin öngörür alicenapiıklarına rağ­
men onların buna iştirak etmeleri de, ihtilalin
idaresini ihtilalcilerin zadegana tevdi etmeleri
AVRUPA V·E FRANSIZ JHTILALI
343

de beklenemezdi. Saltanat meşrutiyetiyle mü­


cadele etmek hususunda en ateşli davrananlar
zadegan mümessilleri oldular ; İngiliz sistemi­
nin kendilerinden ateşli muarızları bulunmadı1 •
Bir zadegan meclisi istemiyorlardı, çünkü için­
de hepsi birden yer alamazlardı ve kendi ka­
naatlerine göre bazı asilleri ötekilerinin üzeri­
ne yükseltmekle zadegan sınıfı mahvedilmiş
olurdu2• Esasen ne kadroları ne de nüfuzları

Bakın : Stael, Mülahazalar, K. 1, f. XlV:


Orta sınıfın taleplerine karşı im tiyazlıların mukave­
metlerine dair. - Duvergir de Hauranne, Histoire
du gouvernement pa.rlementaire (Parlmanter hükü­
uıet tarihi), Paris, 1857, c. 1 , f. 1. - Cherest, Chute
de l'ancien regime : Oomment la nobles.sı · resiste aux
l'Ssais de reforme de Loui.<ı XV l (Eski njimin suku­
tu: zadegdn XVI. Louis'nin ıslahat .ter.riibele1ine na­
sıl kar!jı koydularj c. I, c. 38; 49. ve sonraki s. ler. -
f. VIII, 504. ve sonraki s. ler : 1188 de B rötanya karı­
şı klıklrı.rı. --- C. II, f. XIII, s. 289: Franciıe - Comte,
Languedoc, Pmvans, Brötanya kan.�·ı klıkları. -

C. II, f. XIV ve x"V, 394. ve bundan sonraki s. ler:


Defterler; imtiyazlar; lki meclis.
ı Blois zadeganı talepler listesinde şunlar
okunu r : «Mevkileri bazı ailelere irsi şekilde inhisar
edecek, bu suretle irsi olarak kendilerine ait seç­
mek ve seçilmek hakkını bütün zadegandan alacak
olan hususi bir zadegan meclisinin teşkili gayesini
güden herhangi bir teklifi umumi heyetlerdeki meb­
usların hiçbir suretle dinlemiyecekleri, - sade bu
şekilde teşekkül edecek bir mecliste bulunacakları
değil, fakat böyle bir meclisin teşekkülüne muvafa­
kat edecekleri de vatana karşı hain ilôn ettikleri.»
Parlamento arşivleri, c. II, s. 335.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
344

vardı. Aristokrasi uzun zamandan beri mevcut


değildi. Asilİer Fransanın bU.tün askeri şerefle­
rinde kazanmış bulunduklar-:ı. şaşaalı hisseyi kan­
lariyle satın almışlardı ; fakat henüz ordu başla­
rının en kuvvetlileri kendilerinden olmakla bera­
ber, politikada ancak hepsinden daha zayıf ve
daha kuvvetsiz bir muhalefet partisi teşkil et­
mekteydiler. Çünkü bu partinin mazide istinat­
gahı da, halde dayanağı da yoktu. Tarihi ge­
leneklere de, yeni nazariyelere de dayanmıyor­
du. Bütün saltanat emsali ve bütün halk ihti­
rasları kendi aleyhindeydi. Eski Fransanın en
nüfuzlu ve en dürüst hakimlerinden biri : ·«bin
yıldan beri kök salmış bütün bir asiller züm·
resinin birdenbire bu köklerden mahrum düş­
mesi ; yerinde ayakta kalmak için kendinde hiç­
bir imkan görmemesi ; bütün yüksek sınıfın
kendisiyle birleşmek üzere milletin başka hiçbir
sınıfında bir mukavemet kuvveti bulama­
ması ; kendisine karşı bütün askerlerin ateş
açacakları bir subay heyeti gibi kalması garip
bir şey olmuştur. B!l onun mahkumiyetidir.)>
der1• Tarihinin hükmü de budur. İhtilalin baş­
langıcından itibaren başlıca şefleri davayı mec­
lislerde terk ettiler ; ancak kuvvetin kullanıl­
masında bir imkan gördüler ve bu kuYveti ne
milletten ne de nefislerinden alamıyarak bunu

ı 'Tocqueville, Karışık konular: Notlar ve dü-·


şünceler.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi 345

ecnebi ittifaklarında aradılar ki, onları mah­


veden de işte bu oldu.
Ahvalin mantığı orta sınıfın hakimiyetini
ku,rdu. Vilayetler meclisinde kendisi ekseriyeti
teşkil ediyordu, ona hakim oldu ve öteki sınıf­
ları siiratle yuttu, bu suretle de, asılzade sınıfı
tarihini sukutiyle bitirdiği gibi o da tarihine
culUsiyle son verdi. Orta sınıf adamları ara­
sında fikirlerin esası tamamiyle demokratikti.
Onların aniadıkları şekilde hürriyet heı· şeyden
evvel medeni hürriyetti : siyasi hürriyet nazar­
larında bunun ancak vasıtası ve garantisiydi.
Bunu kendisi için olmaktan ziyade derebeylik
rejiminin yıkılması ve eşitliğin teessüsü ıçın
istiyorlardı. Sadece bir sınıf vatandaş hakkını
istemiyordu : birtakım şahıslar devlet mansıp­
larını istiyorlardı. Onlarda şahsi ihtiraslar bü­
tün prensipleri alevlendirmekteydi. Bu neslin
en berrak görür şahitlerinden biri şunları an­
latır : ·«Büyük işlere nefislerini davet edilmiş
hisseden adamlar için, büyük bir kuvvet bollu­
ğunu geliştirmek ihtiyacının sabırsızlığı içinde
bulunan, tabiat vergilerini tamamiyle meyda­
na çıkarmayı mutlak bir hak ve bir vazife sa­
yan gençlik için en yüksek adalet makamları­
na, en yüksek sivil ve askeri mevkilere eriş­
mek imkanını veren, içtimai şartların ehliyet­
lere, faziletlere, yüksek neviden hizmetlere arz
edebildiği bütün üstünlükleri kendilerine temin
eden haklar eşitliği lazımdı... İhdlal, servetle­
rin çoğalmasından yahut şahsi emniyetin art-
AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LALl
H6

masından ziyade milli gururun zaferi olmuştur.


Fransızlar kendisini faideli olduğundan ziyade
!')erefli olduğu için sevdilerı.»
İ ktidarın kullanılmasına iştirak etmek ken­
dilerine yetmez, bunu ancak kendilerinin kul­
lanmaları 18.zımdır. Sieyes der ki : «Orta sınıf
kendi kendine bir millet ve tam bir millettir.
Fetih, bütün münasebetleri altüst etmiştir ve
7adegan fatihler tarafına geçmiştir. Pekala !
Onu öbür tarafa geçirmelidir ; orta sınıf da
fatih olmak suretiyle asil olacaktır2 .)) Aynı
tarihte Rabaut - Saint - Etienne de : «Orta sı­
nıf tam bir cemiyettir, geri kalanı beyhude bir
kalabalıktır. Asillerin sadece hakim olmamaları
gerekli değildir ; vatandaş olmak hakkına bile
güçlükle malik olacaklardır.» diye yazıyordu3•
Bu demokratlar hürriyeti, başkalarının hakla­
rını tehdit için kendi haklarını tahdide razı
olan İngiliz tebaası tarzında anlamamaktadır­
lar ; kendi haklarından başka bir hak tanımı­
yan ve kendi otoritesinden yüksek bir otorite­
nin mevcut olmasını kabul etmiyen Fransa
Kıralı tarzında anlamaktadırlar. Onların nazar­
larında hürriyet hükümdarhk demektir.
ı Roedercr, l'Esprit de la Revolution (/htilıi ­
lin zihniyeti), 1. f. Külliyat, c. III.
2 Orta sınıfın rru.>nfaatleri halcTcında mülaha­
zalar, 1788. Bakın : Tocqueville, Karış ı 7-: lcon-ular, he­
nüz yayımlanmamış kısımlar, f. V.
ıı Lolme'un /ngitiz meşrutiyeti münasebetiyle
AVRUPA YE FRANSIZ iHTİLALi 847

Roma hürriyeti denilen şey buydu ve


Rousseau ile bütün Cenevre mektebi tarafın­
dan gençleştirilen bu anlayış, saltanat tarafın­
dan Fransaya kabul ettirilmiş klasik formiil­
lere fev� alade uyuyordu. Bu, Fransızlanrı ah­
laklarında ve geleneklerinde vardı 1• Eski c;ağ
edebiyatının mergupluğu bu zihniyeti yaymıştı,
iç harbleri ve parlamento mücadeleleri sırasın­
da bu baki kalmıştı. Kaldı ki, «ne kadar ufak
ve şekli bozuk» görünürse görünsün, bu hür­
riyet gene feyizliydi. Tocqueville der ki : «Mer­
keziyet her şeyi eşil:. kılmağa, bütün mizaçları
mülayimleştirip soluklaştırmağa çalışırken, pek
çok insanda doğumdan orijinalliklerini, renk ­
lerini ve parlaklıklarını muhafaza eden, nefis
gururunu kalblerinde besliyen ve şan muhab­
betini bütün sevgiler üzerine ekseriyetle haklın
kılan odur. Meydana çıkışlarını göreceğimiz
ve Fransız ihtilaline karşı gelecek nesillerin
hem hayranlık ve hem dehşet konularını teşkil
edecek olan o kudretli ruhlar, o mağnır ve

Mallet du Pan'ın 1789 daki makalelerine bakın.


«Hükümdarlık vazifelerini bizzat yapmaz olduğu an­
dan itibaren milletin her tarafla esir olduğu yahut
olmak üzere bulunduğu»; «hürriyetin münhasıran
demokraside olduğu» hakkında on yıldan beıri hakim
bulunduğunu söylediği fikre Mallet du Pan hücuım
eder. -- Say.ouş, c. I, s . 160. - M. Taine hakkında
Anatole Leroy Beaulieu'nün Revuc des deux
mcnıks'da çıkmış makalesi, 1883.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
�48

cüretli dehalar onun tarafından vücuda geti­


rildiler1 · »
İçlerinden birçoğunda bu Romalı gururu
karakter kuvvetiyle ve ruhun en sebatlı cesa­
retiyle birieşiyordu : prensipleri ıçin mücadele
ettiler, kahramanca bir imanla düştüler, yahut
partilerinin yenilgisinden sonra gururla çekil -
diler. Daha kalabalık olan ötekiler için bu da­
ha ziyade rakiplere karşı kıskanç ve şüphe ile
dolu, mağlllplara karşı merhamet bilmez, ec­
nebilere karşı mütecaviz, fakat kuvvete karşı
tamamiyle riayetkar ve ister halk, ister bir
zümre, bir diktatör, bir ordu şefi olsun, aclına
millet veya komite densin, Robespierre yahut
Bonaparte densin, bir hakime karşı gösteril­
mesi gerekli itaatte bulunmaya pek muktedir
olan bir devlet gururu idi. Vatan aşkını eşitlik
aşkiyle karıf:jtıran demokrasiler bu mühim fa­
zilete sahiptiler� ; fakat cumhuriyetler için lü­
zumu bulunan ve Kanunların ruhu'na göre
kendi ihtiraslarına galebe çalmak olan o fazi­
let mevcut değildi:;. Orta sınıf hakkmdaki meş-
ı Eski rejin•, c. II, f. XI .
2 Montesquieu, Kanunların ruhu. İ htar: (<Bu
eserin ilk dört kitabının anlaşı!ması için, cumhuri­
yette fazilet dediğim şeyin vatan aşkı, yani eşitlik
aşkı olduğuna dikkat etmelidir.» Bu tarif, Kwnun­
ların ı·uhu kadar İhtilalin de anlaşılması için l azım­
dır. - «Bir d!emokraside cumhuriyet aşkı demokrasi
aşkı ; demokrnsi aşkı müsavilik aşkıdır.» K. V, f. III.
a «Siyasi fazilet kendi varlığından bir vazge­
çiştir.» K. iV, f. V : Cumhuriyet hükü.metinde tahsil
1Je terbiyeye dair.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
349

hur yazısını yazarken, abbe Sieyes bundan


kendisi için bir zadegan mülkü ve bir kont
unvanı çıkacağım hatırına elbette getirmiyor­
du ; bununla beraber, imparatorluk zadegam­
nın bütün sistemi kitabında tohum halinde
mevcuttur. Büyük hislerle alicenap fikirlerin
şahsi ihtiraslar ve haşin ikbal arzı:.lariyle bu
karışması, İhtilalin başlıca k uvvetlerinden bi­
ı'ini teşkil etmiş olan kudretli ve karışık bir
heyecana ruhlarda vücut verir. O kadar çok
aşağı hareket arasında o kadar çok kahraman­
lık, o derecede yüksek faziletler ve o derecede
adi vahşetlere karşı bu kadar müsamaha gö ­
rülmesi, bundan ileri gelmektedir.
Bu orta sınıf zihniyeti bilhass�, kanun
adamlarının zihniyetleridir1 • Onlar burjuvazi
mebusları arasında ve bunurı. neticesi olarak
meclislerde hakim bulunmaktadırlar. Bu key­
fiyet ihtilalin mukadderatım tayin etti. Fikir­
ler filozoflara a.ittir : onlar prensipleri koymuş­
lardır ; hukukçular bunları kanun maddesi ha­
line çevirmişlerdir. İhtilalin bütün ameli kıs­
mı, şüpheliler kanunundan Medeni kanuna ka­
dar malik bulunduğu en berbat ve en iyi şey­
lerle bütün hakiki eseri onlarca, alelekser aynı
eller tarafından, hazırlanm!':llar ve yapılmışlar­
dır. Başlangıçta icrası gereken çalışma her şey­
den önce bir kanun çalışması olduğu ve her

ı Bakı n : Bardoux, ıes Legistes (Kan •1 n ııdam­


ları) . Paris, 1877.
AVRUPA VE FRANSIZ llll'ILAU
350

köyde yahut her şehirde zümrelerinin en meş­


hurlan bulundukları ve en muktedirleri sayıl­
dıkları için, milet kendilerini yüksek sayıda
seçmiştir. Hükümdarlığına yeni başlamakta
olan millet, kendilerini tayin etmekle Baltana­
tın geleneğine, bw1u nefsine mal ederek devam
etmekteydi. Mümessillerini, kırallığın o kadar
çok kere müşavirlerini ve memurlarını alınış
bulunduğu aynı mahkemelerden alıyordu.
Bu suretle seçilen hukukçular, seleflerinin
saltanatla yapmış bulundukları esere İhtilalle
devam ettiler. Onu Romanın klasik kalıbına
soktular. Yetişmiş bulundukları kudretli hu­
kukun prensiplerine sadık ve onun düsturiyle
tamamen dolu, yeni saltanata .eskisinin tekmil
geleneklerini tatbik ettikleri görüldü' . O dere­
cede ki, bu devlet işlerinde düşüncelerinde an­
cak bir ifade değişikliği mevcut olmuşa benzer.
«Birkaç gün içınde ihtilal komitesi Thouret,
Targ,et, Chapelier vasıtasiyle kısmen Fransanın esas
hükümleri bütün ihtilallerimize rağmıo>n baki kal­
mış - eski kanunlarından, eski nizamnamı:: lerinden,
eski adetlerinden mülhem oLmuş büyiik bir çalışma
başardı.» Duvergier de Hauranne, Parlmmıter h ükü­
met tarihi, c. I, f. Il. Bu eser hakkında neticele­
-

rine göre hüküm veren Français de Neufchateau


1800 de şöyle yazıyordu : «Pek büyük bir siyasi hata
çemberini aştıktan s·onra Romalılar tarafından ka­
bul edilmiş planın birçok kısımlarına avdet ediyor
göründüğümüz için, memleketin taksimatı, belediye
ımakamları, mali yardımlar vesaire, dikkatimize pek
layık konulardır.» Bakın : Augustin Thierry, MüUıha­
;,;alar, iV. f.
AVRUPA VE FR,ANSIZ İHTiLALi
351

Hükümdarlık kıraldan millete geçer ; fakat


prensip değiştirmekle beraber karakterini asla
değiştirmez. Çünkü esas itibariyle her şey azi­
met noktasına dönmektedir. Romalılarda Cum­
huriyet yahut Devlet, '«her şeyin önünde eğil·
diği bir nevi mutlakiyet hüki.imdariydi1 » ; im­
parator cwnhuriyetin bütün otoritesini üstüne
aldı ; hukukçular : '<<Eğer imparator her şeye
kadirse, bu Roma milletinin kendisine mutlak
kudretini verip tevcih etmesinden ileri gelmek­
tedir.» derler. Romada imparatorluk milletin
hukuku prense nakledilmek suretiyle yapılmış­
tı ; Fransada kıralın hakları millete nakledile­
rek cumhuriyet yapıldı�. Hukukçuların kıral­
lan Digeste'in imparatoriydi ; Devleti şahsında
eritiyordu. 1792 de ilga olundu ; fakat Devlet
olduğu şekilde : «Önünde her şeyin eğildiği
mutlak hükümdar olarak» kaldı. Bu cumhuri­
yetten Romanınkinin taklidi bir imparatorlu­
ğun nasıl olup da bu kadar çabuk çıktığını, bu
keyfiyet anlatır.
Fustel d'e Co!uanges, Histoire des inst itutiorıs
( Miiesseseler tarihi), c. 1, K, Ti; f. I . --A.ugustin
Thierry, Mülahazalar, f. ili.
Umumi heyetler hakkında 1788 de yayımlan­
m!ş bir rapor da şunlar okunur: «O rta .�ı ıııf millettir;
millet devletin kendisidir; tam kudret millettedir.:
b ütiin devlet oıı·un sayesinde Bunlar
mevcu t t u r.»
Bossuet'nin, Rousseau'nun bir talebesi tarafından
yeni şekle konmuş formülleridir. Yazarı olan d'Antrai­
ques o zaman ateşli bir demokrattı ; az sonra ateşli
bir kıralcı. oldu. Cherest, c. II, s. 267.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
:ıs2

Hükümdarlığı millete iade ederek ondan


canı ve maddi varlığı bulunmıyan bir müstebit
vücuda getirdiler ve kendisine bu şekilde mu­
amele ettiler. Mutlak kudreti kabul v� tasdik
edilir edilmez, bu müstebit dalkavuklar, med­
dahlar ve uşaklar buldu. Saltanatın son suç­
ları demokrasiyi doğumunda bozdu. Bir de­
magog : '«Birer kıral olduğunuzu, kırallardan
büyük olduğunuzu bilin. Damarlarınızda dola­
şan egemenliği hissetmiyor muusunuz ?» diye
bağıracaktır1 • Bu şekilde konuşanlar mil­
letin umumi heyetine hitabetmekte, şahıslar­
dan mürekkep bir zümre önünde konuşmakta­
dırlar ; dinliyenlerden her biri bu kaba med­
dahın tazimini nefsine mal edip onu tamamen
tatbik eder. Bu suretle alkışlanan herhangi şa­
hıs, egemenliğini okumamış olduğu İçtimai mu­
kavele'ye göre de, anlamıyacağı Roma huku­
kuna göre de tefsir etmemektedir ; onıı sadece
duyguları ve içgüdüleriyle tefsir etmektedir
Nefsini, vaktiyle kendisine saraylar. tarlalar,
askerler ve birleşmiş halk gösterilip : «Sir, bü­
tün gördükleriniz sizindir !» denen kıral oğlu
gibi hükümdar hisseder. Bunun neticesi olarak,
bu hükümdarlığı aynı şekiİde kullanır. Bunu
ister cumhuriyet kendilerine tevcih etsin, ister
bunu cumhuriyetten bizzat gasbetmiş bulun­
sunlar, kullanılacak bir iktidar olur olmaz mey-

! Taine, lhtil{i[, c. U, IV. )<itap , I. faşıl , § 4.


AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
353

dana çıkan ve hükme kalkışan küçük zalimler


işte bu yüzden peyda olmaktadırlar1.
Kendilerine İngiliz, Amerikalı, Ispartalı
oldukları sıra ile söylenecektir ; ertesi günü
bir gün evvel oldukları şekilde, on sekizinci
yüzyıl Fransızları olarak kalmaktadırlar ve
eski hükümetin zihniyeti kendisini mahvede­
cek olan teşkilatta bile bulunmaktadır.

Aynı nazariye, daha doğrusu aynı alışkan­


lıkların hükmü, Milli meclisi bütün kudretleri
süratle kendi varlığında toplamaya sevk etti.
Milli meclis nefsini hükümdar ilan etti ve hü­
kümdarlığı XIV. Louis tarzında anladı, yani
Devletin bütün otoritesini üzerine aldı ve bu­
nu kullanmak istedi. Kıra! artık aşağı maiyet
memurlarının, bakanların ve katiplerinin hiz­
metinde bir müdür memurdan ibaret kaldı. Fa­
kat meclisin kendi de bir milletti ; doğrudan
doğruya hükümet etmek için fazla kalabalık­
tı, millet gibi yaptı, delegeler seçti. Kolektif
hükümetler fikrine Fransızlar alışkındılar ; bu­
nun tecrübesi asrın başlangıcında yapılmıştı
ve tamamen yakın zamanda taşra meclisleri
bunu yeniden moda yapmışlardı. Rousscau, bu­
nu hükümran meclislerin saltanat sürdükleri
büyük devletlerde prensip haline sokmuştu.

ı Taine, lhtilal, c. I, I. kitap , ITI. fasıl , § 3.

23
AVRUPA VE FR,ANSIZ İHTlLALl
354

tcrai kuvveti sık sık değiştirilecek olan azası­


nın kanun kuvvetinin gözü önünde ve idaresi
altında hareket edeceği geçici meclislere tevdi
etmesini, Lehistan diyetine tavsiye ediyordu1 •
Constituant meclisi, bakanlara hükmeden ko­
miteleri vasıtasiyle hüküm sürdü ; fiilen icrai
ve teşrii kuvvetleri karıştırıyor ve merkeziyet­
çiliği kaldırdığını iddia ettiği sırada merkezi­
yetçiliğin en berbat ifratlanna gidiyordu�.
Bu garip değişmelere kanuncular derece­
sinde hiç kimse yardım etmemiştir. Bu safha­
lara hayret etmediler ve kendi varlıkiarına da­
ima sadık kaldıklarını sandılar. Hakikat şudur
ki, değişik isimler altında ancak Devleti düşü­
nüyor, ancak ona hizmet ediyor, onu aynı şe­
kilde anlıyor ve kendisine aynı şekilde hizmet
ediyorlardı. ><<lfaşin ve dehşetli Richelieu'nün
insanlara yıldmmlar indirdiği taht basamak­
lanndan3» milletin kendilerinin sesleriyle bu
müthiş iktidarı nefsine mal ettiği ve insanları
yıldırımla çarparak idare ettiği Convention
yerlerine pek tabii olarak geçtiler.
Olaylar kendilerini birdenbire iktidara at­
tı : eğer hürriyet sevgisine sahip buluıısalardı,
onun hizmetinde çıraklık etmek için vakitleri
olmazdı. İhtilalin başlangıcında zihinler ideale
atıldı : her şey tahrip edildi, her şey yenileş­
tirildi, Fransayı mahvettikten sonra adeta ye-
ı Lehfatanın ida resi, f. VII.
Tocqueville. Eski rejim, c. 111, f. VII.
s Retz'in Elci tırat'ı, c. I, s. 94.
AVRUPA VE FR,ANSIZ iHTiLALi
355

niden halk ettiler. Hakikat, mutlak içinde böy­


le hareketlere hiç riza göstermez. Fransa mi­
zacına göre, daima yaşamış buluııduğ·u şekilde
yaşamağa devam etti. Eski idarelerin isten­
memiş ve yeni idarelere asi özsuyu toplandı,
kabuğu patlattı, şekli bozuk büyümeler halini
aldı ve her şey yol değiştirdi. Karışıklığa,
anarşiye, iç harbine uğranıldı. Ecnebi harbi
buna inzimam etti. İhtilal tehlikeye düştü,
Frar.sa işgal edildi. Cumhuriyetçiler aynı za­
manda milletin bağımsızlığını, vatanın toııra­
ğını, İhtilalin prensiplerini, partilerinin üstün­
lüğünü, hatta şahsi varlıklarım müdafaa etmek
durumunda kaldılar. Bunun üzerine dikkatli
hareket etmek gereidi oldu.
Harbin iuıi ve mütehakkim zaruretleri
vardır : hayalperestliğe yer vermez, tasavvur
ve tahmin oyunları felaket şekilleri alır. İn­
sanları toplamak, silahlandırmak, beslemek, sa­
vaşa sevk etmek için bir hükümet 18.zımdır.
O tarihte artık Fransada hükümet yoktu ; ha­
yal içinde yaşıyanları hangisinin daha iyi ola­
cağını aramağa bıraktılar : onlar bu büyük
devlet nev'ini keşfettiklerini sandıkları vakit,
bunu dünyaya tatbik etmek zamanının gelme­
miş bulunduğuna karar verildi ve bu duruma
intizaren elden geldiği şekilde, icaplara göre
hükümet edildi. Çabuk hareket etmek gerek­
tiği için en sade, ele en yakın hüküm.et seçildi
ve eşyanın kuvveti muhayyelelerde bulunan
şeyi değil, fakat itiyatlarda yaşıyan şeyi ha-
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALİ
356

kim kıldı. 88.f mantığın perişanlığı ıçinde am­


pirizm üzerine şiddetle saldırıldı : itıyada, mi­
haniki harekete, emsale kendiliğinden gelinil­
di : hürriyet için emsal yoktu, istipdat için sa­
yısız emsal vardı. Bu suretle, eski rejim hükü­
metinin bütün hareket tarzlarının çare ve za­
ruret yolu ile İhtilale sokuldukları görüldü.
Bunlar bir kere girdikten sonra hakim vaziye­
tiyle orada kaldılar. Nazariyatçıların bütün
sanatleri artık onları maskelemekten ve kılık­
larını değiştirmekten ibaret kaldı.
Milleti temsil eden bir meclis oldu. İktida­
rın dağıldığına hükmedildi. Bu iktidar on iki
azalık bir komitede, sonra beş azalık bir mü­
dürler heyetinde, sonra üç azalık bir konsül­
iükte, sonra bir imparatorda toplanıldı. Eski
rejimde devletin ruhu, merkezi motör, kıralın
meclisiydi : kendisi adliye meclisiydi, kanun­
ları hazırlar ve ilan eder, vergiyi kararlaştırır,
kırallığm yüksek polisini nizamlar ve bütün
büyük işleri görürdü. Kahya kendisinin dele­
gesiydi ; bütün iktidarları nefsinde topluyordu,
«eyalette hüküm.etin bütün iradelerinin tek
ajanıydı1.» Menşeinde malik bulunduğu ayrıl­
mış komiser unvanı bundan ileri gelmekteydi�.
Hüküınetin bu eyalet, bölge ve komün meclis­
leri ağında kendini şaşırdığına hükmedildiği
Tocequeville, Eski rejim, II. cil t , II. fasıl.
Bakın : Gabriel Hanotaux, Origines de l'i.ns­
t.itutioı• des interıdants des provinces (Yiltlyet 7cdh­
yaları teşkilatının menşeleri) . Paris;, 1884.
AVRUPA V·E FRANSIZ i HTiLALi
357

zaman, doğrudan doğruya merkeze bağlı ajan­


lara dönüldü : Roma senatosunun takJidedildi­
ği sanıldı1 , sadece kardinal de Richelieu takli­
dedildi. Halk emniyeti ve umumi emniyet ko­
miteleri meclisin, komiserler kahyaların yerini
aldılar2• Bu, kaba bir taslaktan ibaretti ; bir­
kaç yıl sonra, VIII. yılında bundan devlet mec­
lisinin, ödevli müşavırlerin ve bütün derecele­
riyle valiliklerin çıktıkları görüldü3. Değişme

ı Rivarol 1791 dle : «Roma sena tosu eyaletleri


idare etmek üzere başka senato heyetleri yollamaz­
dı : Konsüller, proJ.wnsülle"r, kestörler ve daima sa­
de ajanlar yollardı.» diye yazıyordu. Convention,
Rivarol'ün kırallığa yaptığı tavsiyeyi tuttu.
2 Vilayet kahyalarının nasıl adliye, polis, ma­
liye, harbiye kahyalıklarından geldikle1·i ; - bu
sonunculann menşelerinin nasıl «süvari adliye mü­
fettişliklerinden geldiklerh> ; kahyalar teşkilatının
nasıl on altıncı yüzyılın ikinci kısmında doğup on
yedincinin ilk üçte birinde, «büyük iç mücadeleleri
sırasında» ge1İ,5tiği ; onları i lk gören vilayetlerin
nasıl «iç harbine tutulmuş veya d1ş harbine uğranuş
vilayetler�> oldukları ; bu kahyaların nasıl kırallı­
ğın kendisini müdafaa etmek ve etrafındaki şeyleri
merkezileştirmek ihtiyacmdian doğduğu ; nasıl
«kendileriyle kıyaslanmaları mümkün adamların
Convention komiserlerh> oldukları (s. 4 - 14) ; bun­
ların nasıl Kanıttı dışı, yani kanun üstü oldukları ;
nasıl «iktidarlarmın kendilerini tayin eden mutlak
kudretten başka bir hududu ve kaidesi bulunmadığı»
(S. 13) M. Hanotaux'nun etüdüdünde görülmelidir.
3 M. Hanotaux der ki : «Karışıklıklar bittiık­
ten sonra kahya memlekette bir müddet kalırdı. Vi­
layet kahyası olurdu.>> < S . 46) «Az zaman sonra on-
358 AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LAL1

kolayca ve sanki heı·kesten habersiz vukua


geldi. Bu hizmetleri yeniden tesis etmiş olanlar
ve işgal edenler, eski rejim esa.�;mda kendile­
rıne böyle hizmetler verilenlerdi 1 • Bu hizmet­
leri kabul edecek yerde aldılar : memur kütlesi­
ne gelince, ona kadroları açmak kafi geldi,
kütle içeriye kendiliğinden girdi.
Tatbikatta, hele eski rejimin yanaını teş­
kil eden maliyede, keyfi tedbir k;;;.nun hükmün­
dedir� . İcabında müsadereye kadar varır. Ki­
lisenin malları daimi müsadere u:·hdidi altında­
dır. Kıtlık takdirinde müsaderenin azami'sine
gidilir. Harb zamanında düşman sırtından ya­
şanılır. Harb harbi ve hatta bazan devleti bes­
ler3. Harb Paris veya Versaydan idare olunur
ve orduların kaderi hakkında mutlak surette
hüküm verenler daima askerler değildir.
larsız olmak imkansız bir hale gelecekti ve ilkbnce
tamamiyle geçici olan varlı�larını resmi emirname­
lerin er.. mühimleri daimileştirecekti.» ( S . 113) Con ­
vention komiserlerinin birçoğu da bu suret.le devlet
müşaviri ve vali oldular.
ı «Kıralın meclisi .büyük zadlegandan dı!ğil,
fakat orta halli, yahut mütevazı menşeii kimseler­
den, eski kahyalardan ve �te pişmiş kimselerden
mürekkep olurdu... Kahya halk tabakasına mensup,
genç, ik:balin! bundan sonra temin edecek bir adam­
dı.» Tocqueville, aynı e:ser.
2 Idari merkeziyet ve hükümetin hareket tarz­
lan için T-0cqueville'in eserinde II. kısmın II. faslına
bakın.
3 Harblerin olağanüstü masrafları hakkında
ha.km : C. Rousset, Louvois, c. iV, s. 3a7 , 443.
AVRUPA YE FRANSIZ İHTİLALİ 359

Conde prenslerinin tarihçisi : '<<Richelieu cesa


retlerini her tarafta aradı. Kiliseden, ailesin­
den, meçhul kimseler arasından generaller halk
etti. Bunların yerlerini, vazifelerini değiştirdi,
ınahlfıkatını hazan pek uzun zaman himayeye
çalıştı, fakat hatasını anlayınca kendilerini
attı ; içlerinden bazılarını cellada, bazılarını
Bastille'e yolladı, bir kısmını işsiz hizmetlere
gömdü.» diye yazar1 • XIV. Louis devrinde
harbin büyük teşkilatçısı bir adliye memurudur.
Louvois ile adamları '«generalleri sıkı tutmak»
emelindedirler. Bürolar bunu muvafık bulma­
dan galebe çalmağa onların salahiyetleri yok­
tur2. Bu gelenek Convention'un komitelerinde
de görülecektir.
Buhran zamanlarında hükümet devlet dar­
beleriyle3, Olay yüklü günforle hareket eder,
ve bu tabir hatta korkunç manasiyle eskidir.
İktidar bu suretle milleti ani değişmelere, kuv­
vetin sürpr'izlerine alıştırır. Meclislerin zama­
nına, Guise'in akibetine ve mareşal d'Ancre'ın­
kine çıkmadan, tam on sekizinci yüzyıl içinde
ve ihtilalden az önce, kıralın emirlerine karşı
ı Aumale dukası, la Prer11,iere Campagne de
Cond6 (Conde'nin ilk savaşı) , Revue des d8ux,
;ıwndes, 1 883.
2 Louvois, c. I, s. 177; c. IV, s. 389.
3 Gabriel Naude'nin enteresan eserine bakın :
Considerations politiques sı�r les coups d'Etat (Hü­
kümet harbleri hakkında miilahazalarJ . 1639 da
iba­
sı1mış olup 1752 de Dumay'ın mülahaza ve reddiye­
leriyle tekrar basılmıştir.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLAL!
360

koymağa cüret ettikleri vakit hakimlere bu


şekilde muamele edilir. Onları tevkif eder, sü­
rer, vazifelerini ellerinden alırlar. Toplantı sa­
lonlarını basarlar ve silahlı kuvvet kendilerini
makamlarından kovar. 1788 de, mayıs ayında,
Parisliler askerlerin ateşlerini Adalet sarayı­
nın etrafında yaktıklarını bir kere daha gör­
düler. Bir tarihçinin güzel ifadesiyle, Avrupa·
nın en eski hükümetinden ·«en eski müessese­
lerin ihtişamını istihfaf etmeği ve eski iktidar­
ların en hürmet görenlerine kendi çevrelerinde
tecavüz etmeğh> öğrenmek imkanını elde et­
tiler1.
İhtilal kiliseye karşı hareket tarzında da­
ha cüretli ve daha yenileştirici görünür ; haki­
katte orada da yeni bir işi yoklur. Halk etmek
ınevkiinde kaldığı en büyük güçlük karşısında
da gene eski rejimi kopyadan başka bir şey
bilmemiştir ; fakat o vakte kadar yeni hareket­
lere karşı pek muti ve yeni nazariyelere karşı
pek uysal olan emsal, kendilerini ihtilalcilerin
de tatbik etmelerine müsaade etmedıler. İhti-
13.lcilerin kullanmak iddiasında bulundukları
silah, ellerinde patladı. Çünkü, bu silah, boz­
madan kullanamıyacakları bir tarzda yapılmış­
tı. Devletin öteki konularıd.a her şey E:adeydi,
ve eski rejim yolu bütün ifratl�ra karşı adeta
açmı!:} bulunuyordu ; fakat bu din ve kilise
konusunda, başka işlerde vazgeçmiş olduğu

ı Tocqueville, Ko.rı'Jık Konular, s. 92 .


AVRUPA V·lo FRANSIZ İHTiLALi
3bl

ihtiyatlara riayet etmeğe mecbur bulunuyor­


du ; tatbikatta en küçük bozukluk büttin usulü
harabederdi.
K.ıralın kırallık dahilindeki dünya işlerinde
kilisenin kırallık kudretine tabi bulunduğu ve
kırallar tarafından kendisine verilmiş mülklerin
bunu münasip gördükleri takdirde geri alınabi­
lecekleri kanaatinde olduğunda, hukukçularının
da bunu müdafaa ettiklerinde şüphe yoiüu1• Ki­
lise karşı koyduğu zaman hükümet malı zaptedi­
yordu. Mukaddes - Makam muhalü göründüğü
zaman Kıral Avignonu işgal ettiriyor ve ica­
bında Romayı bile ordulariyle tehdidediyordu.
Kendisini daha ciddi bir tehlike ile tehdidedi­
yordu ki, bu münasebet kesilmesini ve itizali
mucip olabilecek olan Fransa kiiisesinin muha­
lefetiydi. Bunlar vakıalardır, fakat onları ayrı
ayn mütalaa eden mahiyetlerini bozar, ve bun­
lardan Fransa kilisesiyle Rr;ma aleyhinde
Devlet düsturları çıkarılmak istenirse en teh­
likeli hatalara uğranılır.
Tatbikte devlet yumuşar. Prensip olarak

ı XIV. Louis'nin Hatırat'ı 1666 senesi olayla­


rından bahsettiği sırada der ki : «Kırallar mutlak
efendidirler ve i tina ve iktisat dairesincle, yani dev­
letlerinin ihtiyacına göre gerek sivillerin ve gerek
kilise adamlarının bütün mallan üzerinde tam ve
serbest tasarruf hakkma sahiptirler.» c. r. s. 209.
C. il, s. 77.- Darestc, Histoire de France (Fransa.
tarihi), V, Paris, 1875, K . XXXIII , f. IX: XIV.
Loııis ile kilise adamları, 526. ve sonraki s. ler.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
362

kilise mallarına tam tasarrufu ister ; fiilen ki­


lisenin kendisine karşı yaptığı meccani veriş'le
iktifa eder. Kilise haklarını mahfuz tutar, bu­
nunla beraber öder. Çünkü Devlete mühtaçtır ;
devlet ona hakim bulunmakla beraber kendi­
sini himaye de etmektedir. Kıral onun icra
kuvveti, dendiği gibi dışarısı için evek'idir.
Kıral kiliseye eğitimin idaresini ve ruhların
hakimiyetini bırakır ; buna mukabil kilise te­
baaya itaati talim eder. Ayrıca de, mülk sahi­
bi bulunduğu için, kilise toprağa bağlıdır, mil­
lidir Ye kırala karşı imtiyazlarını muhafaza
ettiği gibi Papaya karşı da bu imtiyazları mu­
hafaza etmektedir. Devletin Mukaddes - Ma­
kamla ihtilaflarındaki bütün kuvveti, kendisi­
ne Fransız kilisesinin bu yardımından ileri gel­
mektedir. İhtilaflar bazan pek şiddetlidir, fa­
kat esasında bunlar hudut ihtilaflarıdır : pren­
sipler her iki tarafça kavganın dışında kalmak­
tadırlar. Ne Kıral Papanın kilise üzerindeki
üstünlüğüne, ne de Papa kırallığındaki dünya
işlerinde Kıralın egemenliğine itiraz etmemek­
tedirler. Kendileri malik oldukları şeylere eşit
haklar gereğince sahip iki komşudurlar, bu
hususta bir münakaşaları yoktur. İddiaları an­
c:ak kendi 3.lanları üzerinde iddia ettikleri mü­
kellefiyetlere, yahut hudutlar iızerindeki mü­
nazıalı toprakların tasarrufuna taalluk etmek­
tedir. Devlet taleplerinde bazan pek haşin ve
mağrur olmakla beraber, Kıral her dini madde-
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLA.LI 383

de '«pek Hıristiyan ve kilisenin büyük oğlu»


kalmağı şerefinin bir icabı sayar1•
İhtilal kanuncularının hiç anlamamış bu­
lundukları nokta budur. Davaların resmi kalı­
bında kaldılar ve Fransız kilisesinin mallarını
ve manevi üstünlüğünü elinden alarak, kendi­
sini arzusu hilafına Roma ile birleşmek zorun­
da bıraktılar, bu pek lazım ittifaktan mah­
rum bulundukları halde de Mukaddes Ma­
kama karşı evvelce ancak Fransa kilisesinin
yardımiyle müessir olmuş vasıtalar kullanmak
istiyerek o siyasetin mahiyetini bozdular.
Din bahsinde devletin kayıtsızlığı üzerine
kurulmuş, fakat hakikatte dinsizlik felsefesi­
nin hakim bulunduğu bir alanda tamamiyle

Bourdaloue eski saltanatın kilise ile müna­


sebetlerindeki bu zihniyetini Se1·rııon pour la fete de
.� aint [_,ouis (Saint Louis yortusu için vaız) ında çok
güzel tarif etmiştir: «Roma sarayı bazı yeni teşeb­
büslerle tacın haklarına bir miktar tecavüzde bu­
lunmak istedi; hakları müdafaa için Saint Louis'nin
n asıl bir kudretle haı:ıeket ettiğini biliyıarsunuz ; fa­
kat bunları nasıl müdafaa ediyordu ? Mükemmel bir
otorite ve sofuluk zihniyetiyle hareket ediyor, yani
tacının haklarını kıral ve kilisenin :büyük oğlu sıfa­
tiyle müdafaa ediyordu ; kıra! sıfatiyle otorite ile
ve kilisenin büyük oğlu olarak bir dindarlık ve so­
fuluk zihniyetiyle müdafaa edliyordu. Kilisenin büyük
oğlu sıfatiyle kiliseyi annesi olarak dinlemeğe ve
ona saygı gösterıneğe daima hazır bulunmakla :be­
raber, kıral sıfatiyle dünya üzerinde kendinden üstün
hiç kimse tanımadığını, ancak Allaha tabi olmak
ıstediğini ilan ediyordu.»
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
364

Devlet dini prensipine dayanan kanunlar bü­


tününü tatbik etmeği istemek, pek mantıksız
bir hareketti. İhtilalin en ağır buhranlarından
biri bu hatadan çıktı. Kilise ile ıman sahiple­
rinin mukavemetleri ihtilalcileri şaşırttı. Eski
rejimin ince hesaplarına hiç değer vermiyen
müfritleri büyük gazaba düşürdü. Onlar kilise.
yi itaate mecbur etmek iddiasında bulundular,
ve, sadece, kilise adamlarına ve karşı gelen
Katoliklere karşı eski saltanatm mutezilleri
itaate mecbur etmek için kullandıkları usulleri
tatbik ettiler. Maalesef, bu usuller, kaba zihin­
lerin çok kolay anladıkları bir nazariyeden ge­
liyordu ve tatbikıne mutaassıp ruhlar tabii
olarak 8.şina bulunuyorlardı.
Richelieu'den beri artık devlet içinde dev­
let yoktu. Hükiimet iktidarda birliği gerçekleş­
tirmiş bulunuyordu ; XIV. Louis için bu kafi
değildi : kendisi tasvipte oybırliği istiyordu.
Harekette itaat kendisine yetmiyordu, kendisi
için vicdanlara hakim olmak !Szımdı. Kahya­
larından biri : «<Vicdanın mecburiyetlerini kıral­
lara karşı gösterilmesi gereken itaatten ayır­
mağı istemek, ancak kör bir mülahazanın mah­
sulü olabilir bir hayaldir.» diye yazmaktadır1 •
Bir iman, bir kanun, bir kıra! : eski rejimin
nazariyesi bu düsturdan ibaret bulunuyordu.
Kanun Jacobinlerin düşüncelerine göre kıralla

ı Foucault'nun hatıratı, M. Baudry tarafından


yayımlanmıştır . S. 139. Paris, 1862.
AVRUPA VE FR,ANSIZ İHTİLALi
365

imanı nefsinde birleştirdi : kilise imansızlara


ve saltanat tahta dışardan hak iddia edenlere
nasıl tahammül edemezlerse, o da muhaliflere
öyle tahammül etmedi. Jacobinler için muha­
lif bir imansızdan beterdir : manasızdır, tabi­
ate aykırıdır, kendisi kanun dışı yapılacaktır.
Onu takibetmek ve itaate mecbur etmek için
saltanat tarafından toplanmış olan müthiş en­
kizisyon ve tedip vasıtaları kullanılacaktır.
Komiteler bu depodan avuç dolusu madde ala­
caklardır1.
XIV. Louis'nin Protestanlar aleyhindeki
emirnamelerinde, rahipler ve asiller aleyhin­
deki ihtilal kanunlarının tekmil emsali bulu­
nur. Din değiştirmişlerin tek bir necat çareleri
vardır : bu, vatandan sürgündür ve bu kendileri
için bir cürüm sayılır2• Bu cürümden dolayı mal-
Quınet, la Revolution (/htilal) K. XVII, f.
JI. Faris, 1869. 6. baskı.
2 Nouveau Recueil des edits et declarations,
arrets et reglements du Conseil rendus mı snjet des
gens de la religion pretendue reformee (Güya ıslah
edilmiş dinin mensupları hakkında çıkmış ka.nun ve
beyanatın, karar ve nizamların yeni mecmuası) ;
Kıralın imtiyazları ile, 1752.- Ağustos 1669 Tcarar­
name..µ, yeni dind�kiler için muhaceret yasağı.-

Dkim 1685 ve mayıs 1686 beyanatı, aksi takdirdle


erkekler için ebedi kürek ve kadınla·r için ebedi mah­
pusluk olmak üzere kırallıktan ayrılmak yasağı. -

12 ekim 1687' beyanatı, muhacereti lmlaylaştıranlar


için ölüm cezası . -- Muhadrlerin malları kısmen
olayı bildirenlere verilir. ( 20 ağustos 1685 ) . - Mu­
hacirlerin malları müsadere olunur. ( Ekiım 1685 ) .
366 AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi

ları müsadere olunur. Kendileri çocuklannda


bile zulme uğrarları. Eğer karşı korlarsa kat­
ledilirler. Cevenne'ler harbinde Vendee harbi­
nin bütün karakteri vardır. Tedhiş bu kanlı
mukaddemede belli olur ; bunda Barrere'in iğ­
l'endirici soğukluklarının bir aksi bile fark edi­
lir. Bir rahip Kırala şöyle yazmaktadır : '«İman­
sızların zihinlerindeki inadı kalblerini kazana­
rnk yenmektesiniz... kendilerine açtığınız �i­
�ekler serpilmiş yolun dışındaki bir yoldan
kilisenin ağuşuna onlar belki de hiçbir zaman
girmezlerdiı .» Bu suretle, l;)Ski rejimin takibet­
mekte bulunduğu sade imansızlık değil, nasıl
olursa olsun ayrılıktır. Janseniste'ler, hügnolar
gibi muamele görürler ve bu müsadere, dağıt­
ma ve sürgün kanunları ahlaka o derecede gi­
rer ki, on sekizinci yüzyılda Katolik hükümet­
ler bunları Cezvitlere tatbik ederler. Kendisine

2 Haziran 1681 beyanatı, yeni dine girmişlerin


çocukları yedi yaşından itibaren eski dine dönebilir­
ler . Yeni dindeki kimseler çocuklarını ecnebi mem­
lPketlerde büyütemezler. - Yeni dindeki k).mselerin
çocuklarının Katolik vasileri olacaktır. ( 14 ağustos
1685 ) . - Katolik dininin kilisesinde yetiştirilecekler­
dir. ( Ekim 1685 ) .- Bu dinde ebeveynlE-ri tarafın­
dan bilgi sahibi ettirilmezlerse, kolej veya man ııstır­
lara, ebeveynin para ödemekten aciz bulundukları
takdirde de hastahanelere konulacaktırlar. \Kıralın
2 mayıs 1686 tarihli yazısı. )

2 Puaux, les Precurseurs français de la tole­


rance au dix septieme siecle (On yedinci yüzyılda
-

müsamahanın fransız öncüleri) . S. 19, Paris, 1881,


AVRUPA VE l'RANSIZ İHTIL.Aıl 367

karşı gelinememesi için insanın nasıl zalim ke­


sildiğini İhtilal adamları bu mektepte öğrendi­
ler. Richelieu : ·«Cezalar herkesi vazifesinde
tutmak için daha emin bir vasıtadır, çünkü
bunlar idrak üstünde müessir oldukiarı nis­
pette unutulmazlar.» derdi1• Bu müthiş misal­
leri vermek için, devlet menfaatine göre hü­
küm veren fevkalade mahkemelere sahip bu­
lunulmaktadır. Hapis emirnamest bunun gele­
neğini on yedinci yiizyılda muhafaza ve komi­
telere devreder.
Bu olayları teşrih ediyorum, aniatmaya
çalışıyorum, onları hiçbir itibarla hafifletmi­
yor ve mazur görmüyorum. İhtilalcilerin de­
virdikten sonra kopya ettikleri rejimin en ber­
bat suiistimallerini, kendileri için hafifletici
sebepler olarak zikretmek iddiasında değilim.
Göstermek istediğim şey, harekdin devamı,
toplanmış adetlerin meyli, geleneğin kudreti­
dir. Eski ifratlarla Tedhişin ifratları birbirle­
rini telafi etmezler : birbirlerini vücuda getirdik­
leri bile söylenemez ; aynı sebepten hasıl olmak­
tadırlar ki, bu pek farklıdır. Tedhişçil8r XIV.
Louis'nin kurbanlarının intikamını almağı as­
la düşünmüyorlardı ; eylfıl kıtalcileri Saint -
Barthelemy'nin intikamı davasmı gütmüyor­
lardı ; Carrier boğmaları dragonnade'ların bir
mukabelesi değildi : Fakat on altıncı, on ye­
dinci, on sekizinci asırlarda aynı taassup aynı

ı Vasiyetname, IV. fasıl.


AVRUPA VE FRANSIZ lHTİI.ALi
368

neticeleri davet etti1. Bu suretle bakılınca,


Tedhiş Herdeki meddahlarının kendisini çevir­
meğe çalıştıkları sofistik prestijden sayılır.
Muazzam bir nispette kalan şey, taklitteki if­
rattan ibarettir.
İhtilalde hakikaten fevkalade olacak olan
şey, hürriyetin saltanatı olurdu. Eski rejim
böyle bir iddiayı asla gütmüyordu. Prensip
olarak ne vicdan hürriyetini, ne siyasi hürri··
yeti, hatta ne de medeni hürriyeti kabul et­
mezdi , fakat birinden yahut öbüründen istifa­
de edilmesini kısmen, az çok müsamaha ile,
kaprisine yahut ışıkla�·ına göre kabul ederdi�
Tatbik, nazariyenin sertliklerini çok kere yu­
muşatırdı. Dine ve Kıralın otor:.ı esine hücuma
kalkışan yazıların muharrirlerir,i ölümle ceza­
landıran kanundaki şiddete rağmen3, filozof­
lardan hiçbiri darağacında ölmemiştir ; Di­
derot, Andre Chenier'nin kaderine uğramadı.
Tedhişçilerin rejiminde bunun tamamen aksi
oldu : nazariye insani ve hissiydi, tatbik vah­
şiydi. Kütle halinde verilmiş olan bütün hür­
riyetler parça parça geri alınıyorlardı. 1793 te
1815 te 1-:ıoyu kıralcılar tedhişi hakkında da
aynı şey söylenebilir. Bu tamamiyle insiyaki bir
tarzda meydana gelmiş, Birlik zihniyeti yeniden can­
lanmıştır. Madam de Remusat'nın mektupları'na ba­
kın. Paris, 1884.
2 Tocqueville, Eski rejim, c. V, f. XI : Eski re­
jimde mevcut bulunmuş hürriyet nev'ine dair; c. III,
II. f.
3 16 nisan 1757 beyanatı, Rocquain, s. 204.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi 369

iptal edilen şey bir Nantes kararnamesi, yani


milletin bir kısmı lehinde karar altına alınmış
bir Nantes Kararnamesi değil, fakat insan hak­
lan beyannamesi, yani İhtililin vücut hikmeti
ve bütün insanların umumi haklariydi. İhtilal­
cilerin hareketleriyle nazariyei.eri arasındaki
bu esefe layık tezadları eski rejimin emsali,
ahlak ve terbiyesi ile insan izah etmekle bera­
ber, bazı ifratlarda buluşmakla beraber, biıt'­
birlerine tamamen zıt prensiplere göre hare­
ket eden hüküm.etleri aynı hüküm altında ka­
rıştırmamak lazımdır. Eski rejim istipdat ya­
parken kendi mantığına uyuyoi·du, halbuki İh­
tilfil böyle değildi. Bossuet'nin hügnolar aley­
hinde hükümler verdiğini görmekten hüziin
duyulur, fakat kendisinin nazariyesine sadık
kaldığı teslim edilir ; Descartes'ın Pascal'ı
mahkum edişi ayıplanmadan tasavvur edile­
mez. Halbuki görülen şey bu oldu.

VI

Filozoflar ve edebiyat adamları İhtilalin


büyük ilhamcıları olmuşlardır. İhtilal en asil
tasavvurlarını ve en meşum icatlarını, başlan­
gıçlarının insaniliğini, ortasının korkunçluğu­
nu, heyecanını ve taassubunu kendilerine borç­
ludur. O kadar güzel prensiplerin bu bozulma­
sı, her şeyin birleştirmesi icabeden bu kinler
tasallutu, cezalar şeklinde meydana çıkan bu
ince ihtilaflar, on sekizinci yüzyıldaki felsefi
24
370
AVRLPA VE FRANSIZ İHTİLALİ

ve edebi mücadelelerin tarihi hatırında bulun­


rn ıyan için anlatılması imkansız olarak kalır­
lar. Muharrirlerin evvelce edebiyat cumhuri­
yetini parçalamakta olan rekabetleri ve ihti­
lafları tamamiyle şiddetli bir halde politikaya
götürdüklerine bakılırsa, her şey, bilakis, sa­
deleşir.
Mektepler birer tarikat, zümreler fesat
şebekeleri oldular. En mütaassıp sekterlerden
biri, Saint - Just, bir gün : '<<Yerde sürünen hay­
vanlar selleri nasıl takibederlerse, İhtilalden
önce doğmuş olan bu şebekeler de kendisini
öyle takibettiler.)) demişti1 • Ancak umumi ef­
kar mülküne sahibolmak üzere birbirleriyle
mücadele ettikleri sırada da, bu hile ve şiddetli
kıskançlık zihniyetiyle hareket ettikleri görü­
lüyordu. Birbirlerini gözetlerler, gammazlar­
lar, itham ederler, aforozlarlardı ; takibettikle­
ri sade fikir ayrılığı değil, dogrudan doğ-ruya
şahıstı. Her vasıta kendileri için iyiydi ve ken­
dileri hakkında hüküm vermek için ortadaki
kalabalıktan başka mahkeme bulunmadığı,
maksat da ayıplatmak yahut güldürmek ol­
duğu için, isnadatta bulunurken hiçbir vicdan
azabı duymuyor ve çirkin sözleri birbirlerine
rahatça söylüyorlardı. Mücadelelerini dolduran
bu dürüstsüzlük, hırsızlık, zehirleme, öldürme,
ağır ahlaksızlık ithamları ; bu ihtilal kulüp ve-

Sainte Beuve, Puzarteai müsahabeleri, c.


\', Sahı.t - Just makalesi.
AVRUPA V·E FRANSIZ lHTlLAU 371

ya mahkemelerindeki iftiracılar ıçın vücuda


getirilmişe benziyen ihanet ve al�akhk sözle­
riyle dolu korkunç hitaplar lıir,ati bundan hu­
sule gelmiştir. Bu bahiste delillere lüzum yok­
tur : şüphe altında tutmak kafidir. Her muha­
ilf konuşan bir rezildir, her rakip namussuz
bir adamdır, her muarız bir '«fazilet düşmanı­
dıırı.» Bir şahit : •«Her iki tarafta toplanmış
kinleri, fesat zümrelerinin bütün tesirlerini
gördüm.)) diye nakleder1 • Ve bunlar o zümre-
ı Bakın : Desnoireslerre, v.o ltaire et la socicte
française au dix - huitieme siecle (On sekizinci yüz­
yılda Voltaire ile .fransız cemiyeti) Cenevre münase­
betiyle Voltaire·ıe Rousseau'nun mücadelelerinden
daha karakteristik bir şey yoktur : burada edebiyat
mensuplariyle birlikte siyasi zümreler işe karışırlar.
Bu, İhtilale götüren intikaldir. Okuyucuyu Voltaire
ile J. J. Rousseau isimli etüde yollarım. Bu .bahis
hakkında bakın : Sainte Beuve, Pazartesi miisaha­
beleri, c. XIII, 'Voltaire makalesi. - Sayıous, MuBet
du Pan, c. 1, f. 1. -Sainte - Beuve, aynı eser, c. il ,
Malesherbes makalesi. - Brunetiere, Etwdes sur le
dix - huitierne siecle, iV : La direction de la librcıirie
sous M. de Malesherbes (On sekizinci yii,zyı.l iizerin­
de etüdler, iV: M. de Malesherbes zamanında kütü.p­
hanmıin idaresi), Revue des deux mondes. Niha­
yet, tarikatlerin zihniyetleri h akkında M. Taine'in
Eski rejim indeki güzel fasılları ve İhtilaldeki nüfuz.
'

lan için Mallet du Pan'ın Mercure britannique II.


c. tte. Du dcgre d'influence qu'a eu la phılosuphie
française sur la Revolution {Fransız felsefesinin
ihtilal üzerinde sahibolmuş bulunduğu nüfuz derece­
si hakkında) isimli etüdünü tekrar okuyun.
Soulavie, Hatırat, c. VI, f. XIV: Edebiyat
cumhuriyeti,
372 AVRUPA VE FRANSIZ IHTILAU

lerin en berbadıdır, çünkü benlik iddialarının,


hodgamlık safsatalarının, övünme ifratlarının,
tarikat taassubu ile ve bütün ihtiraslardan zi­
yade korkulmaya layık ve sefil bir maraz olan
nazariye körlüğü ile içinde birleştikleri zümre­
lerdir.

Bu duyguları ve bu üslfıbu tahlil edin,


İhtilalin bütün azgınlıkları o vakitten meyda­
na çlk mış bulunmaktadır. Bu fesatçı edebiyat
cumhuriyetinin en belagatli, en hiddetli, en
ateşli hatibi : ·«Bu asır bilhassa kinlidir ve kö­
tülük düşünür.» diye yazar1 • Freron yeni öl­
müştür. Mezar yazısını kim tertip edecek ?
«Mezarına ilk tükürecek olan . . . )) ... «Yeni felse­
fenin gururlu istipdadı izzeti nefis bencilliğini
son haddine götürmüştür. Bu kadar rahat bir
nazariye için bütün gençliğin duyduğu sevgi
onu şiddetle kabul ettirmiştir ve kendisi için
en kuvvetli müsamahasızlıkla vaızda bulunmak­
tadır. Zümrelerinin kehanetlerini bildirirken
takındıkları üstat edasını ve kararlarına ria­
yette tereddüt gösteren herkese ancak daha
küstah bir kin olan aşikar bir istihkarla mua­
mele etmek adetini, cemiyet hayatında da tat­
bik etmeğe alışmış bulunm:ıktadırlar... Zalim
olmak için esir olmuşturlar ve her türlü muıra­
vemette en tam bir isyan görecek hale düşmüş­
lerdir. Bir müstebitler nesli ne pek halim ne
pek rahat olamaz ... Bu nesli ayırdeden o kinli

ı J. J. Rousseau, ikinci muhavere, 1775-1776.


AVRUPA V·E FRANSIZ İHTiLAL!
373

meyiller bundan ileri gelmektedir. Artık ruh­


larda itidal, bağlılıklarda da ciddiyet yoktur.
Herkes kendi nefsini sevmekten ziyade kendi­
si olmıyana karşı kin beslemektedir... Artık
kin duymaktan başka bir şey bilinmemektedir
ve insanların kendi partilerine bağlılık göster­
meleri muhabbetten, hele saygıdan değil, fakat
yalnız ve ancak karşıki partiye kinden dolayı .·
dır. Üstadların yazılarında akmakta bulunan
safranın eşi tilmizlerin kalbkrini de doldur­
maktadır.»
Bir çeyrek asır sonra Fransanın hakimi
olacak olan bu talebeler, onun hükümeti için
daha çok şiddetle kavga edeceklerdir, çünkü
iş artık sadece şeref ve şana değil fakat ta­
hakküme ve onunla birlikte hayata tji!.alluk
edecektir1• Ruhlar bu derece gazaba geldikten
Bütün esaslar bilinmektedir. Mes!'la Rous­
!"eau'nun şimdi okuduğunuz parçasiyle Andxe Che­
nier'nin l'Esprit de parti (Parti zihniyetij isimli
parçasını kıyaslayın. Rakip cemiyetlerden bahsettiği
sırada Cheni.er der ki : «Birbirlerini karşılıklı gözet­
ler, birbirlerine hücuırn eder, birbirlerini itham eder­
ler; eşyada veya ifadelı>rde en küçük fark bir itizal,
bir küfür gibi gösterilir ... Hepsi seiameti bildirmekle
beraber aralarında cümlesi de birbirine düşman
olup sonunda ancak itibar ve iktidar yarışına girmiş
olan eski keşiş cemiyetlerine benzerler... Işte isko­
lastik kavgaların ve ilahiyat kavgalarının yerını
alan siyasi, fakat ötekiler tarzında, aynı zihniyetle,
aynı safsatalarla yapılan kavgalar bugün cemiyeti
sinirlendirmekte, aileler arasına nifak sckmakta ve
öyle kin ve iftira tohumlan saçmaktadır ki, aklın
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALİ
374

sonra, kalem savaşından ve edeqi reddedilişten


siyasi mahkumiyetlere ve kan içinde bitirişe
kadar aşılacak ancak bir derece vardı 1• La
Rochefoucauld : ·«Tabii vahşet izzeti nefisten
az kurban yapar.» derdi. Eski rejimde kanun­
lar kalem sahiplerini cümleler vasıtasiyle sa­
vaşa mahkum ederdi ; iktidara sahip oldukları
zaman bunu ilkönce eski söz oyunlarını gerçek­
leştirmekte kullandılar ve birbirlerini parçala­
dılar.
Nesillerin birbirlerini takibedişleri öyle
bellidir ki, talebeler birbirlerini hemen hemen
üstadların edebiyat cumhuriyetinde imparator­
luğun yerini alışlarındaki nizam dahilinde kov­
makta ve birbirlerinin yerlerine geçmektedir-
en ka5ul edemiyeceği hırsızlık, hapislik ve gizli katil
ithamları her fırka hakkında olağan şeylerdir ve
artık hiç k1..11Seyi h ayırete düşürmemektedir. Herkes
çocukça tefahürü ile kendi içtihatlarına beslediği
aşka fazilet, kemal, istikamet adını vermekte, kendi
gibi düşünmiyen herkese namussuz demektedir.»
Rivarol : «Eğer thtilal XIV. Louis zamanında
yapılmış olsaydı, Cotin Boileau'yu giyotine verir ve
Pradon Racine'İn hakkından gelirdi. Fransa dışına
çıkmakla Büyük' adaml,ar Takvimindeki birkaç ja­
cobin'in elinden kurtulmuş old'um.» derdi. Hakikat
şudur ki, bu zümre başlarından çoğu, Saint Just,
Collot, Carra, Camille DesmouJins, Fabre d'Eglan­
tine, Lacroix, Mailhe, Riouffe , Ronsin vesaire , ı0 za­
man tatsız, süslü ve pudralı oldukları halde cümle­
ten hazır bulunmaktadırlar. Robespierre aralarında
yoktur. Halbuki içlerine katılmasını temin edecek
kötülükte şiirler yazmıştı. Bakın : Lescure, Riva.rol.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi
375

ler. İlk gelenler İngiliz usulünde mutedilleşmiş


saltanat taraflılariyle Montesquieu'dür : yük­
sek manevi kıymete sahip, fakat az nüfuzlu
ve pek çabuk uzaklaştırılmış grup. Sonra, meş­
rutiyetçilerle Voltaire, sonra Gironde'un bir
kısmiyle ilk tarzında, Heloise ve Emile muhar­
riri Rousseau, Condorcet ile birlikte Ansiklo­
pedi, Danton'la birlikte Diderot ve Robespier­
re'le birlikte kati, Mukavele ile Muhavere'lerin
Rousseau'su. Ve büyük mekteplerin kapı:::ıında
ve etrafında '«meçhul talebeler1», aslu nesebi
belirsiz çocuklar, dinsizliğin, a�arşinin, komü­
nizmin misyonerleri ve enkizisyoncuları olan
mütaassıp gayretliler görülmüş oldukları gibi,
kulüplerin etrafında ve hatta meclislerde.
ayaktakımını çileden çıkaran ve mebusları deh­
şete düşüren çılgınların ve azgın delilerin ka­
labalığı, Hebert'den Marat'ya kadar görülür1 •
Bununla beraber daha da aşağıya inilmiştir.
On sekizinci yüzyılın korkunç uru, canavarca
bozuluşu vardır ki bu Sade markisidir ; naza­
riyesını korkunç bir mantıkla son hadlerine
kadar götürerek Tabiat sistemi'nin manasız­
lığını iğrendirerek ispat etmek istemiştir. Ha­
vada, her tarafa sokulup giren ince bir şehvet
zehri mevcut gibidir. Bu, zamanın hastalığıdır ;
buna Diderot tutulmuş, Rousseau uğramış,
Mirabeau en güzel yıllarında bununlı:ı_ kirlen­
miştir. Laclos gibi bazıları buna temayüllerin
ı Taine, Eski rejim, K. III , f. 111. - Quinet ;
lhtila:, K. XIV, f. iV.
AVRUPA V·E FRANSIZ İHTİLALİ
376

hesaplı ahlaksızlığıru, zalim inceliğini ilave


ederler ; de Sade buna cinayete kadar götür­
düğü ahlaksızlığı ve ifratı ekler. Kendisi ahlak
bozukluğuna aşık halindedir. Kitapların insan­
larla ve düşüncelerin hareketlerle münasebet�
lerini ikmal etmek için Carrie'de korkunç ve
iğrenç bir yakını vardır.

VII

Böylece eski rejimin takatsizliği, hüküme­


tin itibarsızlığı ve iflası, zihinleri kamaştırmak­
ta olan hayaller, onları tahrik etmekte bulunan
ihtiraslar, kütlelerin içinde yaşıyan gazaplar,
her şey, bir ihtilalin patlamasını, cezri olmasını,
anarşi hasıl etmesini ve neticede korkunç ol­
masını temin için hazırlanmış bulunmaktaydı.
Bununla beraber, Fransa kendisinden sonra
yaşadı. İhtilalin varlık sebebim teşkil eden
medeni ve içtimai !.Slahat, karara bağlandıkları
günde değişmez bir mahiyet aldılar ; Fransa
anarşiden hiçbir zaman görünmemiş bulundu­
ğu bir derecede kuvvetli, cesaretli, büyük şey­
ler için ateşli olarak çıktı ; dünyadaki kudreti
daha hiçbir zaman erişmemiş olduğu nispetler
aldı. Bu devlet üstünlüğünü, ancak, vaktiyle
sahibolduğu edebiyat, fenler ve sanatiardaki asil
hakimliğini en güzel yıllannınkini hatırlatan
bir şaşaa almak üzere kaybetti. Sulhte, harb­
teki halinden üstün göründü. İhtilalin ancak
AVRUPA VE FRANSIZ lHTILAI.I 377

temellerini atabilmiş ve bekleme taşlarını ko­


yab.ilmiş olduğu temsili hükümeti mülkünde
kurarak, yeni mukadderatını tayin etti.
Çünkü, pek çok defalar tekrar edilmiş
bulunduğu gibi, İhtilal Fransa tarihinin sey­
rini bozmuş değildi ; onun ancak bir safhasın­
dan, belki en harikuiade safhasından ibaretti.
Fransa Avrupada yer değiştirmemekte bulun­
duğu gibi, Fransız milleti de bu büyük buhran
esnasında ne mizaç ne de karakter değiştirme­
mişti. Uzun hayatı esnasında bu neviden bir­
çok musibet görmüştü ve bu dertler neticesin­
dedir ki, Avrupada mevcut bulunan en insi­
camlı. geleneklerine en iyi şekilde bağlı, Dev­
letle en iyi birleşmiş millet olmuştu. Ağır ağır,
met ve cezir fasılalariyle, fasılalı usare artış­
ları ve kurumalarla teşekkül etmişti. Parçala­
yıcı ve boralarla dolu yazları, felaketler ve
fırtınalarla dolu kışları olmuştu ; fakat toprak
pek iyi idi ve gökyüzü açılır açılmaz daima bir'
hayat çoğalması ve yeni bir bereket hamlesi
bulmuştuı.
Birçok kereler bir feiaket arifesinde b u l u ­
nulduğu sanılmış ve bilakis bu bir yeniden yükseliş
fmı teşkil etmişti. On yedinci yüzyılın ilk senelerin­
de Nicolas Pasquier M . du Vair'e şöyle yazıyordu :
«Her hastalığın ölüm veya afiyetle nih ayet b ulması
lazım olduğ u gibi, devletlerin hakiki h::ıstalıklarını
teşkil eden karışıklıkların ya devletin tam şekilde
yıkılmasiyle yahut da umumi bir salahla bitmesi ge­
rekir. Fransamız fevkalade bir ihtiyarlığa erişrııiştir
ve bu kendisini o derecede hasta, yoııgun ve takatsiz
AVRUPA Y.E FRANSIZ İHTİLALİ
378

Şefleri için bazan mütaassıp bir hayran­


lık ve hazan körce bir kinle dolu, intizam düş­
manlığına varan bir derecede hürriy�te aşık,
esirliğe varacak derecede rahata düşkün, in­
celik vernisi altında şiddetli ihtıraslar muha­
faza ederek, '«nihayetsiz derecede hassas ve
muhabbetlerinde olduğu kadar şikayetlerinde
her türlü ifrata kadir1)>, Fransız ruhunda do­
ğumdan bir incelik, intizam, usul ve itidale
karşı şiddetli bir ihtiyaç muhafaza eder. Doy­
mak bilmediği şeyler ancak zeka ve sağduyu­
dur. Hiçbir millet paradoksla bu derecede mes­
tolmamış, sonra safsataya karşı bu kadar
f?iddetle şahlanmamıştır. Vefasıza benzemesine
rağmen hiç kimse bu kadar sebatlı ve çılgınlık
zevahiri altında bu derecede pratik olmamıştır.
Pek mutedil neticeleri şiddetle takibetmiştir
\'e kendine daha geniş maksatlar tayin etmiş
millet bulunmadığı gibi daha mütevazı hazlar­
la yetinmiş olanı da görülmez�.
yapmı�tır ki, varlığını mecalsiz, sendeler ve ölümün·
eşiğinde kılan şiddetli marazı tamamen his v e tah­
min etmektedir.» Nicolas Pasquier, Mektuplar, K.
VIII, inektup V. Arnsterd!am, 1723.
Voltake, XIV Louis asrı, XII. f.
«Fransa on dört asırdan beri anarşi ile is­
tibdadın, hayal ile h ayal sukutunun en mutlak de­
ğişmelerine uğramıştır ... Ne intizamdan, ne hürri­
yetten uzun zaman vazgeçmemiştir .. . Ekseriyetle hü­
zünlü olan tarih.imizin buna rağmen �atmin edici
oluşu bundandır.» - Guizot, Fransa rnedeniyeti tari­
hi'nin altıncı baskısınrn önsözü, 1856.
AVRUPA Y·E FRANSIZ IH'f!LALI
379

Bu milli kudret, Fransayı evvelkilerde ol­


'luğu gibi 1789 ihtilfilinde de tutmuştur. Kıral­
lıkça ıslahat yapılmadığı için millet ihtilale
atıldı ve kırallığı devirdi. Kırallık devrildikten
sonra, millet kırallığın yükseltmiş bulunduğu
şekilde baki kaldı1• Devletin müfrit kudretle­
re sahibolması, hükümeti harabetmekte bulu­
nan suiistimallere götürmüştü ; fakat devlet
vatanı benliğine tamamen almış bulunduğun­
dan, onu yıkmakla kendim mahvetmekte
olduğunu millet hissetti ve kendini topladı.
İki devasız derdin, ecnebi fethiyle iç ihtilafla­
rının Fransız gözlerine görünmeleri, onların
kendilerini toplamaları ve mantığa dönmeleri
için kafi geldi. Kendilerinde milletin ruhu,
umumi selametin hakiki prensipi olan vatan
aşkı kalmıştı. Bu aşk varlıklarında canlandı
ve bir halas olan ihtilal heyecaniyle hararet­
lendi ; iki fikir birleştiler ve Fransızlar aynı
zamanda milli bağımsızlıklarını ve elde etmiş
bulundukları hürriyeti müdafaa ettiler.
Davaların en mühimmine gittiler : ecneoı
esirliğinden ve eski rejimin yeniden kurulma­
sından kurtulmak için Tedhişin ı-;eref kırıcı
zulmüne kadar her şeye tahammül ettiler. O
zaman ancak düşman tarafına bakıy orlardı.
Fakat dışarının tehlikesini defettikten sonra,
«Bu büyük Fransız kırallığı o derecede tam
bir şekilde miili olmuştu ki, mille t onsuz d::ıhi var­
lığını koruyabildi.» Renan, Qu'est - ce qu'une nation f
(Bir millet nedir ? ) s. 72. Paris, 1882.
381 AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1L.Aı.l

istila için duymuş bulundukları dehşeti anarşi­


YtJ karşı duydular, ecnebilerin boyunduruğu
için beslemiş bulundukları düşmanlıkla tedhiş­
çilerin boyunduruğunu reddettiler, ve kendisi­
ni müdafaa etmek bahanesiyle vatanı perişan
etmiş bulunan kanlı zümrelerin artıklarından
nefretle uzaklaştılar. Kendilerine eski rejimi
yıktırmış, cemiyetin ve devletin teşkilatını ıs­
lah ettirmiş, memleketi düşman istilasına karşı
müdafaa ettirmiş olan aynı hareket kuvveti,
o kadar sebatla elde etmeğe çalışmış bulun­
dukları şeyleri : intizamı ve sulh içinde medeni
hürriyeti kendilerine teminden aciz hükümet­
leri birbirlerinin ardından atr.1aya onları sevket­
ti. İhtila.Ii müdafaa edebilmeı,i için her şeyi dev­
lete feda ettikten sonra, Fransızlar kendisin­
den onu nizamlamasını istediler.

Yeni geçirilmiş bulunan buhran, buna


�:on vermeğe kadir insanlar meydana çıkarmış­
tı. Nefislerinde devlet adamı zihniyeti bulunan­
lar, fırtınalar ortasında yetiştiler. Bu müthiş
harblerde mücadele ayları, barış zamanında
calışma yılları yerine geçer. XV. Louis'nin
nevmitliğe düşmüş bir bakam : «Ahlakımızı
değiştirmek l azım ve bir başka memlekette
asırlar istiyen bu iş, eğer yapıcılar olsa bu
memlekette bir yıl içinde yapılır.» diye bağırı­
yordu1 . Yapıcılar doğmuşlardı ve 1789 da en

Bernis, 31 mart 1768 de Choiseul e mf'ktup,


c. II, s. 196.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALl
s ııı

gençleri ergin yaşına erişmiş bulunuyorlardı.


İhtilfil kendilerine meclisleri açtı. Fırtına sü­
kfın bulduğu zamanı, onlar kendilerine yardım
etmek ve çalışmalarında yol göstermek üzere
eski rejimin işlere hazırlamış olduğu ve fikir-·
!erinin yeni rejime sevk ettiği birçok kimseleri
buldular1• Bu kuvvetli nesil konsüllüğiin teşki­
latçı hükümetinin ruhu oldu ; Resta.uration
devrinde temsili hükümetin ruhunu teşkil
etti.
Bu uzun dolaşmadan, o kadar çok hatadan
ve bu derecede haşin bir çıraklıktan sonra,
1789 adamları İhtilal esnasında adeta kaybol­
muş bulunan o esas fikre : siyasi hürriyetin
öteki hürriyetlerin yegane garantisi bulundu­
ğu fikrine döndüler. Demokrasiyi kurrrı.akla
yetinmişlerdi ; onu idare etmekte bulundukları
için, demokrasi kendilerine yeter derecede sağ­
lanmış görünüyordu. Onu tehdit altında san­
dıkları zaman, kendisini korum.ak için tesirli
imkanların ancak hürriyette bulunduğunu an­
ladılar ve bu hürriyetin en hararetli müdafileri
oldular. Kazanılmış tecrübe ile zamandaki yeni
zihniyetin tesiri o zaman o derecede aşikar
bir mahiyet arzetti ki, saltanat kendisini yeni ·
den kurmak için demokrasinin tutunmak üze­
re başvurduğu vasıtaların eşlerine başvurmak
ı Portalis, Simeon, Mollien, Lebrun, Beugnot .
Malouet vesaire. Mignet ile Sainte Beuve'ün por­
trelerine bakın. -- D'arbois de Jubainville, zikredil­
miş eseri .
AVRUPA VE FRANSIZ JHT1LAL1
382

zorunda kaldı. İhtilali durdurmak istiyenlerle


devam ettirmek istiyenler, mutedil saltanatla
mutlak saltanatın taraflıları, meşrutiyetçiler,
cumhuriyetçiler, Sezar tarzı demokratları, Bo­
naparte'cılar ve kıralcılar, hakları veya iddia.­
lan için aynı garantiyi istemekte aynı menfa­
ati buldular. O zaman 1789'un aıoil ihtirasları­
nın henüz pek ateşli, fakat tecrii.be ile olgun­
laşmış ve kuvvetlenmiş olaıak uyandıkları
görüldü ve İhtilale başlamış olan nesil onu bi­
tirmek ümidini duyabildi1 . Şu halde, eski
Fransa, ayrılma tohumlariyle birlikte tazelen­
me ve yükselme unsurlarını da varlığında ta­
şımaktaydı.
Bununla beraber, Fransa bu buhranda
olduğu gibi on dördüncü, on beşinci ve on al­
tıncı asırların buna eş buhraniarında sade
kendi nefsini hesaba almak zorunda kalmadı,
Avrupayı da hesaba almak mecburiyetinde bu­
lundu. 1789 ihtilalini 1815 e kadar süren bir
harb takibetti, çünkü hakikatte arada hiçbir
�:ulh olmadı, fakat sadece beklemeler ve bir­
kaç mütareke ayı oldu. İhtilal gayetle savaşçı
kesildi : bu onun büyüklüğünü ve mahvolma
sebebini teşkil etti. Ordular milletin üzerine
taştılar ve harb devletin bütün benliğine ha-
ı Bu hisler en belagatl i tercümanlarını madam
de Stael'in Ji'raıı.sa ihtilali hakkında m.üUihazalar
!'Serinde bulurlar. - Talleyrand'ın XVIII. Louis'ye
l ayihası : Corre.spondance'da M. Pallain tarafından
yayıımlanmıştır. Paris, s. 436.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ 383

· · im oldu. Hükümetin yeniden kurulmasını sağ­


Jıyan bu nüfuz olmadı, çünkü o herhalde yeni­
den teşekkül ederdi, fakat onun aldığ"I şekli ve
gösterdiği karakteri bu nüfuz tayin etti.
En hayret verici mucizeler bu cihette ger­
çekleştiler : şu kadar ki, bunların Fra.nsanın
mazisinde bulunan sebepleri ve izahları vardı.
Dışişleri için olduğu gibi içişleri için de daimi
tarih zaruretleri ve bunlardan hasıl olan pek
eski fikirler seyri mevcuttu. Fransızların Av­
rupa ile münasebetlerinde olduğu kadar iç ta­
rihlerinde, büyük siyasilerle bahtiyar devirleri
teşkil eden o itidal zihniyetiyle kamil mizaçlar
yanında, romanesk ihtiras dumanları, bir nevi
fütuhat mestliği, şan ve maceralar için kaprisli
bir meyil bulunur. Kendilerinde Fransız deha­
sının özelliğini teşkil eden kudrette, itidalle bir­
likte onun şuursuzluğa düşmesi olan imkansızı
isteyiş görülür. Fransa nefsinde bu birbirine
zıt duyguları muhafaza ediyordu ve İhtilal
bunları zihinlerde sıra ile uyar.dırdı. D'Argen­
son : «Bir Fransa cumhuriyetinin on dört asır­
dan beri bizi idare etmekte olduğu şekliyle bir
saltanattan daha kamil olmıyacağı iddia edili­
yor : milli zihniyet aynı olurmuş.)) diye yazı­
yor, «Fakat bu milli zihniyet kırallığın bütün
kudretini teşkil eder.» diye ilave ediyordu1.
Bu milli zihniyeti tarife çalışalım.
ı Hatırat, Rathery baskıs ı, IV. cilt, 216. sa-
hife.
IKlN<Jt FASIL

Dış Politika.

Neticesine ve geleneğine bakılınca, Cape­


tien'lerin1 siyaseti başlıca iki gaye gütmüş­
tür : içerde mütecanis bir millet ve muntazam
bir hükümet kurmak ; dışarda sağlam hudut­
lar sayesinde milletin bağımsızlığını ve devle­
tin kudretini temin etmek. Milli arzuları dev­
leti kurmakla tatmin eden kırallar, Fransanın
büyüklüğünü Avrupada tesis etmekle de gene
bu arzuları yerine getirdiler. Dışarda meydana
getirilen eser içeride gerçekleştirilenin aynıdır :
onun neticesi ve tamamlanmasıdır. Capetien' -
ler, Fransayı ufalmış ve parçalanmış buldular.
Kendisini dağıtan rejime rağmen milleti bir­
leştirmek, iktidarı dağıtan sisteme rağmen
onu bir araya toplamak, kendisini dağıtmağa
temayül eden prensiplere rağmen devieti kur­
mak imkanını kırallara veren şey, halkın müş­
terek gelenekleri ve birbirine uygun emelleri­
dir. Bu ilk devrede milletin tarihi kıralhk mül-
Fransa kırallaı·ının Hug.ues Capet ile başh­
yan üçüncü soyu,
AVRUPA V!l! FRANSIZ lHTILAl.l 385

künün tarihi ile karışır ; bu mülk genişledikçe


millet teşekkül eder ve kıralın üstünlüğü yer­
leştikçe millet birleşir1• Kırallık kurulduktan
sonra, kırallar mülklerini genişlettikleri şekil­
de onu da genişletmeğe çalışırlar. Kırallığın
ilk dar hududunun içinde cereyan eden olaylar
onun dışında devam eder. Kırallar orada men­
şeleri ve gelenekleriyle idare ettikleri insan­
lara bağlanan bir halk bulurlar. Bunlar,
Charlemagn� tarafından yeniden birleştirilip
bir araya toplanmış olan eski Gaule halkıdır.
Medeniyeti kendileri aynı kayr.aklardan almış­
lar, aynı tesirleri kabul etmiş, aynı hatıraları
muhafaza etmişlerdir. Hudut ihtilaflarına,
komşuluk düşmanlıklarma, şef mücadelelerine
rağmen, bundan müşterek bir esas hasıl olur
ve bu esas üzerinde kıralların politikası emni­
yetle faaliyete geçebilir.
Gayesinde olduğu gibi hareketlerinde de
bu siyaset eşyanın mahiyetinden husule gel­
mektedir. Okyanusla, Akdeniz1C', Alplerle dur­
durulan Fransa kırallığı, ancak doğuya ve
kuzeye doğru, Flandr'lara ve Capetien"lerin
tahta çıkışları esnasında Loren ve Burgonya
ciukalıklarını teşkil eden memleketlere doğru
yayılabilirdi. Buralara kendisini tabii bir şe-

ı Kıra! mülkünün teşekkülü ve kıralhk sala­


hıyetinin artışı hakkında M. Vuitry'nin Etudes sur
le regimc finaııcier de la France (Fransanın mali
rejimi hakk:nda etüdler) eserine bakın. Birinci seri,
bilhassa s. 523 526. Paris, 1878.
25
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
386

kilde yönelmiş gördü. Zaruret kendisini buna


itiyordu. Fransa devleti kurulur kurulınaz,
her iki hükümetin de temellük iddiası güttük­
leri bu ara topraklar yüzünden Almanya ile
önünü almak imkansız bir ihtilaf çıktı. Bu
topraklan zapt için korkunç hr.. rbler, bunları
muhafaza için korkunç harbler, bu mücadele
Avrupa tarihini on beşinci yüz.,rıldan beri dol­
durmaktadır. Zamanlarının zihniyetine göre
muhtelif şekillere girer. İddialan müdafaa
için çeşitli bahaneler ileri sürülmektedir ; ileri
sürülen nazariyeler devletler hukukunun sis­
temleriyle birlikte değişmektedir ; fakat vası­
talar değişmekle beraber, gaye aynı kalmak­
tadır. Aynı düşüncenin bu baki kalışı, fikirler­
de ve eşyada o kadar çok inkılaba rağmen ay­
nı maksadın takibinde bu inat, ancak milletle­
rin ve devletlerin büyük geleneklerini doğuran
ve devam ettiren şartların kuvvetli yardımla­
riyle anlatılabilir. Bunlar, mEletlerin menşe­
lerinde mevcut bulunan ve bundan sonra ta­
rihlerinin kanunlarından meydana çıkan es­
rarlı münasebetlerdir. Fransamn ilk zamanla­
rından itibaren kendilerini bu alanda gösterir­
ler1.
ı Luchaire, lnstitutions des premiers Cape­
tiens (/lk Capetien'lerin teşkilatı) Paris, 1884. Bakın :
La qııestion nationale, Hugues Capet et l'empire
c.llemand (Millı mesele, Hugues Capet ile alman
'imparatorluğu), c. II, s. 204. - Ro/Jert et le duche
de Bourgogne (Robert ile Burgonya dukalığı) c. il,
AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LAU 387

Fransız politikasının şekli coğrafya tara­


fından çizilmişti ; devlet menfaati tavsiye et­
meden önce onu milli his ilham etti. Bir vakıa
üzerine dayanmaktaydı ve o vakıa Charle­
magne'ın imparatorluğu idi. Bütün Fransa ta­
rihini işgal eden bu büyük davanın çıkış nok­
tası, İmparatorun mirasının halledilmez ihti­
lafıdır. Kırallar ihtiraslarının sebebini burada
bulacaklar, kanun adamları hakların menşeini
burada bulacaklardır ; kıralları iddialarını yük­
seltmeye ve kanun a.damlarını hakları arama­
ya sevk eden halk geleneği, ke.ynağını ilkönce
burada bulur. Kırallık gölgelerden henüz yeni
sıyrılmış bulunmaktadır ki, tarihçilerle şairler
kırallara seleflerinin kaybolmuş büyüklüğünü
hatırlatırlar. On birinci yüzyıl başında Robert'e
yazılmış bir kasidede, Adalberon Fransa kıral­
larının «Kırallar nizamında birinci olam> kud­
retini kutlar. ·«Babalarımız zamanında Fransız­
ların kırallıkları öteki devletlerin kırallarını
hükmü altına almıştır1.» Bütün öteki taçlar
Fransa tacına tabi olmuşlardır.
Fransa üstünlüğe ve imparatorluğa sahip
olmuştur : bunu müşahede eden zamanın bir
s. 212, Robert et les LoıTains ( Robert ile Lorenliler) ;
s. 216. "--- Henri 1 er, l'A llemangne et la Lo rra ine
rı. Henri, A lmanya ve Loren) II. c. s. 227. -- Louis
le Gros et l'Allemagne (Şişma �.'. Louis ile A lmanya)
s. 256.
ı Guizot, Collection des m emaires relatifs
a l'histoire de France (Fran.�a tarihine müt eaUi k
muhtıralar koleksiyonu), c. VI .
AVRUPA V:E FRANSIZ iHTiLAL!
388

kronikçisi, Glaber'dir : «Hıristiyanlığın en kuv­


vetli ve en kudretli kıralları olan Fransa kıral­
ları adaletleriyle temayüz ederlerdi. .. ve kudret­
lerine tabi olan imparatorluk uzun zaman za­
felerini süslemeğe hizmet etti. 1 » Zaman iler­
ledikçe, büyük imparatorun çehresi yükselir
ve pek muazzam nispetler alır. Philippe - Au­
guste'den Napoleon'a kadar Fransa tarihi üze.
rine yayılmaktadır. Ortaçağ şairlerince hari�
kulade bir efsane şeklinde halk muhayyele­
lerine arz edilmiş bulunan ve olayların garip
tekrarlanışiyle bu garp imparatorluğu muci­
zesini kedere düşmüş bir Avrupa önünde on
dokuzuncu asırda gerçekleşme haline getirecek
olan bir siyasi geleneğin menşeini imparatorun
geste'inde aramalıdır :
Allah dünyayı yüz lcırallığa ayırdıkta,
Bunların en iyisini tatlı F ransaya lv::ıydu.
En iyi kıralın isrni Charlemagne oldu :

Charlem agtıe tatlı Fransanın büyüklüğünü. çok


sevdi.
A llah ona tabi olmıyan toprak halk etmedi:
Gidip Bavyera ile Almanyayı,
Ve Normandiyayı ve Anjuyu ve Br'itanyayı,
Ve Lomba.rdiyayı ve Navan ve Tos iwnay ı aldı . . .
Fransanın altın tacını taşıyan kıral
Şahsen kamil ve cesur olmalıdır,
Ve eğer bir adam kendisine kötülük ederse

ı Chroniqııe de Raoul Glaber (Raoul Glaber'in


kroniği), K. I. f. I . Guizot, zikredilmiş eserl
AVRUPA VF. FRANSlZ İHTiLALİ �89

Ne ormanda ne ovada. intikamdan ku,rtulma­


nıalıdır;
Ve kıral ancak o ölür veya aman ıUforse dur­
malıdır.
Eğer o böyle yapmazsa, Fransa şerefini kay­
beder,
Ve tarih ıonun nı1hak yere taçlandırıldtğını
söyler.

Fakat geste* bu geçmiş ihtişamları sena


ettiği sırada Fransa çok düşkün bir haldedir.
İngiliz, kırallığın bir kısmını işgal etmektedir.
Kendisini ilkönce oradan kovmak lazımdır. Bu,
Rou'nun roınam'u muharriri Normandiyalı
Wace'in Fransızlara vücuda getirdikleri için
sitem ettiği plandır1 :
Eğer Fransızlar kararlarını tatbik edebifaeydiler,
lngiıtere kıralı denizin bu tarafında hiç toprağa
malik olmazdı:
Muktedir olsalar, Fransızlar onu zmetfo deni­
zin öbür tarafına geçirtirlerdi.

Bu kati zaruret, Philippe - Auguste'ü hul­


yalarını daha uzağa götürmekten menetmiyor­
du. Henüz yirmi yaşında var yoktu ; kendisini
*
Geste, yüksek ve ş5.şaalı iş demektiı·. Geste
veya chanson d'? geste, yani geste şarkısı, ortaçağın
kahramanlık menkibeleri terennüm edilen destan
edebiyatını te§kil eden eserleri adlandırır.
Ç,
"'* Romon de Rou.
Chronique ascendante.
AVRUPA V:E FRANSIZ lHTlLALl
190

dalgın görerek baronlarından biı i ne düşündü­


ğünü ondan sordu. Philippe Auguste : '«Dü­
şündüğüm şey, Tanrının bana yahut hale{İe­
rimden birine Fransayı Charlemagne zamanın­
daki yüksekliğine çıkarmak kudretini bahşedip
etmiyeceğidir.» cevabını verdi1•
Philippe - Auguste'de ancak düşünce ve
meyil olan şey, bir asır sonra Güzel Philippe'te
karar ve irade oldu. Kırallığın büyümesi bu
prenste daimi bir düşünce hedefidir. Tarihçiler
kendisini : '<<Halefi bulunduğunu iddia ettiği
Charlemagne'ın hep hatırasiyle dolu, Fransa­
nın nüfuzunu Almanyaya yaymakla, şehirler
ele geçirmek ve Ren kıyıları hükümdarlarına
tahsisat bağlamakla hep meşgul» olarak tasvir
ederler2• Bu, icrası için otluğu nispette dışa­
rısı için de fevkalade mühim bir saltanat dev­
residir. Politika bu devrede emeklemelerden
kurtulur. Bütün ihtiraslı hükümdarlar zarna­
nında kalacağı şekilde gayesiyle : fütuhatla,
vasıtasiyle : icra şekliyle, ve aletiyle : kanun
adamlariyle olanca gerçekliği ve realizmi için­
de meydana çıkar. Bu suretle, kıralların büyük
maksatları şekillendiği sırada, kilise adamla-
ı Guizot, Histoire de France (Fransa tarıhi) ,
c. I, S, 459.
2 Histoire litterafre de la France (Fnırısanın
edebi tarihi), c. XXVI. Renan, Pierre du bois,
--

legiste (Hulcuçu Pierre du Bois) . Boutaric, La Fraııce


ı;ous Philippe le Bel (Giizel Philippe zamanında
P'ransa) Faris, 1861.
AVRUPA V·E FRANSIZ iHTiLALi 391

riyle birlikte ve onlardan da ziyade müzakere­


cilerle usulcülerin, plan yapıcılariyle bahane
temin edicilerinin yetiştikleri mektebi teşkil
eden adamlar neslinin meydana çıktı.�ı görü­
lür. Bunla.r mücadele için hazır ve silahlı ola­
rak meydana çıkarlar. Taşralardaki toplantı
kerevetlerinden ayrıhr ve bi:iyük politika sah­
ııooinde birdenbire görünürler. Teklif ederler,
müzakere ederler, Avrupa ile hükümdarlarını,
daha iyisi Fransa ile kendi efendilerini tanımak­
tadırlar. Millette yerleşmiş bulunan geleneğin
canlı şahitleridirler, ve millette bu gelenek yer­
leşmemiş bulunsa varlıkları anlaşılmaz bir ma­
hiyet alırdı.
Mesela, aralarından başlıcaları ve sıranın
tarih itibariyle ilki bulunan Pierre du Bois
böyledir. Normandiyada doğmuş olup Pariste
hukuk tahsil etmişti ve 1300 yılında Coutan­
ces'da kıral davaları avukatı bulunuyordu.
Kıral Güzel Philippe'e Harblerin ve davaların
kısaltılmaları hakkında eser*'ini oradan yolla­
dı. Alim biyografi ; «Bu eser Avrupamn siyasi
işleriyle Fransa hanedanının sırları hakkında
geniş bir bilgiye şehadet etmektedir» derı.

* Traite de l'abregement des guerres et des


vrocea.
ı Renan, Histoire litteraıre de la France
(Fransıının edebi tarihi), c. XXVI. - Me·ınoire de
M. N. de Wailly ( M . N. de Wailly'nin raporu ) , Me­
rnoires de l'Acc;.demıe des inscrıptions (Kitabeler
akademisi raporları) , c. XVIII.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTJLAI..1
392

Mütemadiyen zikrettiği Digeste'i• pek iyi bi­


len du Bois, bilhassa, ·«Kendilerine tam bir ta­
rihi değer atfettiği Carlovingien geste'ine ait
halk şiirleriyle yuğrulmuş bir haldeydi. Söy­
lendiğine göre yüz yirmi beş yıl saltanat süren
•«Ve hiç misli olmamış bulunan 1 » Charlemagne'ı
kırallarm en güzel misali ve son hikmetleri
olarak gösterir. Efsane ile lligeste, füürlerinin
iki kaynağıdır : efsane kendisine alelekser nis­
petsiz ve acayip olan tasavvurları ilham eder,
Digeste kendisine ekseriyetle aldatıcı ve karar­
sız, fakat daima ameli olan bahaneleri ve se ·
killeri ilham eder. Hakim düşüncesi kıral kud­
retini yaymaktır. Avrupada Fransanın büyük­
lüğüne ihtirasla çalışır. Kıralın ·«Arles hüküm­
darlık mülkünü, Güney deaizinden Kuzey de­
nizine kadar Ren ötesinde c;tra rivum colo­
nienscm'u ve Lombardiya ötesinde bulunan
toprakları» ele geçirmiş bulunduğu rivayeti
dolaşmaktadır. Du Bois bundan dolayı kendi­
sini tebrik eder�, fakat bu ihtiraslarına asla
•- Roman:n en b üy ü k hukukçularının en mü­
him kararlarını ihtiva eden ve imparator· Justinien·­
ın emriyle toplanmış olan eser. Daha sonr« birçok
Roma hukukçularının eserlerine de bu isim ve>ril .
miştir. Manası Latince digesta (nizamlanmtş şeyler)
sözünden gelmektedir.
Ç.
1 De rncuperatioıı Teı-rce Saııctoe (Mukadw.�
topra(iın kuı·laı-ılması) . F ransanm edebi tarihi.
,;. ,. Kol,rmya sahilinin berisinde.
a Harblerin ve :lavaların kısaltılmaları halc­
kında l·ser, De \Vailly tarafından zikredllmiş metin.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALİ al

kafi görünmez. Efendisi için '«Charlemagne'ın


şahsında Rumlardan Almanlara geçmiş olan»
imparatorluk tacını tahayyül eder. Philippe
bunu nefsinde irsi kılmalıdır. İmparatoru seç­
mek hakkına sahibolanlar kaybedecekleri pa­
yeye karşılık olarak Almanya kiliseleri mül­
künden alınacak arazi ile paraya sahibolacJ.k­
Jardır1. Görülüyor ki, Vestfalya muahedeleri
müzakerecilerine pek halledici görünmüş olan
ve İhtilalin kanuncu diplomatlarının o kadar
mizam ettikleri layikleştirme sistemi, asla yeni
bir icat değildir : Almanyada fetihleri telafi
etmek hususunda teklif edilen usul, hemen he·
men, bu fütuhat fikri kadar eskidir.
Du Bois bu kadarla yetinmez. Fransa
kırallarına Charlemagne taciyle birlikte dünya
imparatorluğunun, cihan saltanatının verilişini
görmek ister. Philippe İstanbula kadar her
tarafa oğullarını, kardeşlerini, yeğenlerini ve
amcazadelerini yerleştirecektir. Eski dünyanın
ve yenisinin umumi metbuu olacaktır. Papa
hükmü altında bulunacaktır ; kilisenin mülkü­
nü kendine mal ettirecektir, Papa şüpheli hal­
lerde lehine hüküm verecek ve karşı gelen
prensleri aforozlıyacaktır. Buna mukabil, kıral
kendisine büyük servetler verecek ve Mukad­
des Toprağı kafirlerin boyunduruğundan kur-
ı Pro facto 'Terrcıe Sa nctce (Mukaddes toprak
davası için) (Fransunın edebi tarihi) c. XXVI, s .
737, notlar.
AVRUPA V·E FRANSIZ lHTlLALl
394

taracaktır. Fakat kıralın bu büyük işi başar­


ması için Avrupanın yardımı lazımdır. Avrupa
bu yardımı ancak komşularır;ın tecavUz.leri yü­
zünden prenslerinin Doğudan çağrılmıyacakla­
rından emin bulunduğu takdirde yapar. Bu
sebeple, sulhün Hıristiyan hükümdariar ara­
sında daimi surette hüküm sürmesi lazımdır.
Bunu sağlamanın tek çaresi, Papanın ona hük­
metmesi ve Fransa Kıralının onu saydırması­
dır. Daimi barış v:e haçlı sefer, bu geniş ta­
hakküm planının renk aldıkları bahanelerdir.
Eğer onu yerine getirmeğe muvaffak olursa,
Kıra! biraderlerinden birini Almanya tahtı ü­
zerine koymakla ve '<<Provans ve Savua kont­
luklarının mülkleri ve hakimiyetleriyle birUkte
Ren berisindeki toprakları nefsi için muhafaza
etmekle» yetinecektir1•
Bu planlarda büyük bir hayal hissesi var­
dı ; fakat bunda dahi kanun adamı o sırada
tekmil zihinleri işgal etmekte olan fikirlere
gözalıcı bir şekil vermekten başka bir şey yap­
mıyordu. Bu fikirler her taraftadır ve onların
rastlandıkları şehadetlerin birbirlerini tutmaz
oluşları da ne derecede yayümış bulundukları­
nı ispat eder.
Valenciennes halkı 1291 de Kıralın hima­
yesini isterler ; Fransız olduklarını iddia eder,
haklarını ileri 8ürer, senetler meydana çıkarır
ı Mukaddes toprağın kurtarılması (Fransrmın
edebi tarihi, c. XXVI, c. XVII, s . 737. Notlar) .
AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALI 315

ve seleflerinden birçoğunun imparator olmuş


bulunduklarını Philippe'e hatırlatırlar1• Phi­
lippe'in 1299 da Avusturyalı Albert'le güya im­
zalamış bulunduğu Vaucouleurs muahedesi de­
recesinde hiçbir şey karakteristik değildir.
Guillaume de Nangis : '<<Ü cihetten ancak
Möz'e kadar yayılmakta bulunan Fransa
kırallığının hakimiyetinin hudutlarını Rene ka­
dar götünnesinin kıral Albert ve Almanya
kırallığı baron ve rahiplerinin muvafakatle­
riyle kararlaşmış bulunduğunu söylerler.» de­
mektedir2. Başka vakayi yazıcıları da bu olayı
nakleder ve Kıralı bundan dolayı şereflendirir­
ler3. Bununla beraber, bu nrnahedenin uydur­
ma olduğuna inanmak pek caizdir4 ; fakat bu
gene Güzel Philippe'e şan veren şeylerden bi­
rini teşkil etmemiş degildir. İki yüz yıl sonra,
bir avukat bunu parlamentonun bir müdafaa­
namesinde zikrediyordu5• Bu, halkin hoşuna
giden bir eserdi ve bunun Philipve'e temin et­
tiği şöhret tebaasının onun kudreti hakkında
besledikleri büyük fikri kuvvetlendirdi. 1323 te
yayılmış bir Paris metlıiyesi'nde• şunlar oku-

Boutaric, s. 386.
2 Kronik, 129� senesi.
Girar:lus de Frachet:o, Historiens de Fr.:tnce
r Fransa tarilıçilui), c. XXI, s. 17.
4 Boutaric, zikredilmiş eser. - Vuitry, Etüd­
ler, 2. seri, c. I, s. 12, 25. 29. Paris ; 1883.
il Boutaric, zikTedilmiş eser.
* Eluge de Paris.
nur : ·<ıBütün kainatın saltanat hakkı hiç de­
ğilse daha iyiye karşı doğma bir teveccühfüı
temin ettiği hakla : (ex nativae pronitatis ad
melius jure) Fransanın pek şanlı ve egemen
kırallarına aittir1.»
Bu hak esasında asildir, amdi bakımdan
her türlü tefsire müsaade eder. Kendiı:;ine da­
yanamıyacak hiçbir iddia yoktur. Fakat bu
eski Fransızların vatansever ifratlarında bu­
lunan necabetli ve masum şeyi takdir edelim.
Onlar için dünyanın saadeti Fransanın büyük­
lüğüne bağ·lıdır. Bundan şüphe etmezler ; on­
lara göre bundan kimse şüphe edemez. Bunun­
la beraber, gaye kendilerine ne kadar haklı gö­
rünürse vasıtalara karşı o nispette kayıtsız
olurlar. Bu kadar büyük bir hedefe varmak
için kendilerine her türlü hareket tarzı meşru
görünür. Davalarını müdafaa hususunda ken­
dileri için her tez iyidir. Asrın haşin ahlakının
kendilerine ilham ettiği tekmil hareketleri
haklı çıkarmak için zamanın karışık ilminden
edindikleri bütfüı metinleri ileri sürerler. Vic­
dani endişe tanımıyan bir politikanın hizmetine
tenkidsiz bir ilim korlar. Kıralla Devleti ka­
rıştırırlar ; Kıralın hizmeti ve Devletin menfa-
ı Tractatus de laudibus Parisiis, (Paris met­
hiyesi) Tean de J<ı ndum
, tarafından. - M. Leroux
de Lincy. - Histoire general"' de Paris. Paris et
t>es historiens au qııatorziı:Jme et au quinzie·me siccıe
(Parisin umumi tarihi. On dördüncü ve on beşinci
yüzyıllarda Parisle tarihçileri) Paris, 1867, s. 61.
AVRUPA V•E FRANSIZ 1HT1LAL1
39'7

ati için her hileye müsaade vardır, her şiddet


meşrudur. Birbirlerine uymayışlar kendilerini
asla durdurmaz. ·«Du Bois'mn nazarında Papa
Fransa düşmanı İtalyanken hiçbir şey yapamaz­
dı ; bil' Fransız, Kıralın bir adamı olalı her şe­
ye muktedirdir1 ·» Bu suretle, kendilerine ta­
allulm bakımından hiçbir değer vermedikleri
Papa emirnamelerini, hükümleri kati bir mad­
de halinde ecnebilere karşı kullanacaklardır.
Roma hukuku prensipleri için de keyfiyet ay­
nı olacaktır. I�ğer Kıral isterse, eğer kanun
isterse : bu düstur hukuk kurallarını, politika­
larını ve felsefelerini anlatacaktır. Kırallık kud­
reti meharetli memurlarla tehlikeli müşavirle­
rin gözlerini kamaştırır ve bununla efendileri­
nin gözlerini kamaştırmaya çalışırlar. Pierre
du Bois'nın Güzel Philippe'e hitap edişini din­
Iiyelim : ·«Çıkabilecek bütün harblere yetecek
bir sonu gelmez insan hazinesine sahipsiniz.
Evet, Majesteniz milletinin kuvvetlerini bil­
seydi, şimdi gösterdiğim geniş teşebbüslere
endişesiz, yeter ki doğru niyetlerle, yani um.u­
mun hayrı arzusunun rehberliği altında giri­
şirdi=!.»
İşte orijinal ve ilk şekilleri içinde sistem
ve karakterler bunlardır. Artık yapılacak iş,
fikirlerin serisini ve insan nesillerini takipten
ibarettir. Güzel Philippe'in müşavirleri neslin

ı Frnnsanın edebi tarihi.


De Wailly, zikredilmiş eser.
AVRUPA V'E FRANSIZ iHTiLALi
398

ilkleridir, fakat zürriyet vücuda getirecekler­


dir ve kendilerin everdikleri o garip chevalier
es lois* unvanını tamamiyle haklı çıkaran bu
münakaşa ve harb adamlarının garip ve kud­
retli zümresinin uzuvlarını birbirlerine bağlı­
yan benzerlikleri tekmil tarih boyunca bulaca­
ğız. Du Bois'larla Nogaret'leri cetleri arasında
sayan bu ailenin Louvois ancak en meşhur mü­
messilidir. 1793 te iki avukatın, Danton ile
Merlin de Thionville'in hangi garip nispet sil­
silesiyle fütuhat harbinin müdafileri ve ihti­
raslı ajanları olmuş bulunduklarını anlamak
için, Courtrai muharebesinde1 '«bir şövalye
gibi» vuruşmuş ve ölmüş olan o Pierre Flotte'u
hatırlamalıdır.
Güzel Philippe'in kanuncuları zamanın ö­
nünde gidiyorlardı. Bu Kıralın aciz halefleri
ecnebi toprakları üzerinde hak iddia edebile­
cek durumda olmadılar. Fransa kırallığı üze­
rindeki haklarını istemeleri ve İngilizlerden
kendi kırallıklarını yeniden fethetmeleri icabet­
ti. Bu büyük mücadele beş saltanatı işgal eder
ve bütün bir asrı doldurur. Milletle kırallık
bundan daha birleşmiş ve birbirlerinden daha
emin olarak çıkarlar. Milli duygu tamamen
* Kanun şövalyesi.
ı Michelet, Histoirn de France (Fransa tarilıi),
c. IlI, s. 39.
.AVRUPA V•E FRANSIZ 1HTILAL1
399

'
meydana çıkar1 : :Kırallığın tekmil sınıfları
onun halas bulmasına yardım ederler : bu ha­
las, en kati devresinde tamamen milletin malı
bulunan bir eserdir. Onu kurtaran ilhamlı ba­
kire milletin tam bağrından çıkmıştır. Bir
Fransa, ve o kadar canlı ve sevilen bir Fransa
vardı ki, çocuklarının en naçizi kendisini kur­
tarmak üzere nefsini kurban olarak takdim
etti. Vatanseverlik ruhlarda karanlık içinde
vücut buluyordu ; vatanseverlik imanı o devir­
den başlar : meydana çıkışını Jeanne d'Arc'la
idrak etti.

il

İstiklal savaşı biter bitmez, hudut harb­


leri yeniden başladı. Bunun geleneğ·i kaybol­
mamıştı. Onu şairler sürdürüyorlardı. Yüz yıl
harbinin başlangıcında Valois'lı Philippe'i in-
Kırallıkla birlikte teşekkül eder, doğar, bü­
yür. M. Renan der ki : «Ün uncu yüzyılda, ilk geste
şarkılarında bütün Fransa ahalisi Fransızdır. Gre­
goire de Tours'da o ka dar aşikar olarak mevcut bu­
llınan Fransız nüfusu arasında ırk farkı fikrri, Hu­
gues Capet'dıen sonraki Fransız muharrir ve şakleri
arasında katiyen yoktur.» Qu'est - ce qu'ıı.ne nation ?
(Bir millet nedir ? » Philippe Auguste'le kendisini
hemen takibeden halefl eri zamanındıa milli his hak­
kında bakı n : Guizot, Fransa taı·ihi, r. I, s. 468. -

Avrupcıda medeniyet, XI. ders. Fransa medeniyeti,


-

c. IV, XIII. ders.


AVRUPA Y.1 FRANSIZ İHTİLALİ
4110

gilizler aleyhine tahrik edenlerden biri, kendi­


sine şu beyitleri yolluyordu1 :

Kendilerin'J derhal göster ki


Gaskonyaya sahipsin,
Ve kendini denizin bu taru,fında bulunan biit üıı
mem leketlerin
Hükiimdarı iUln ettir.
Bu deniz Jngiltereyi Fransadnn
Ayıran hudut, sınır olsun ...
Otede l.ıulunan Flandr da sizin olsun.

Kırallık İngilizlerden henüz yeni kurtul­


muştu, Fransa nefes almaya henüz yeni başla­
mıştı ki, şan harisleri Kıralı maceralara giriş­
meye yeniden davet ettiler. O doğu toprakla­
rının, Fransız fütuhatına nefislerine takdim
ediyor ve kendilerinden açıyora benziyen o
Burgonya ve Loren memleketlerinin vaktiyle
taca tabi bulunmuş oldukları, bunları isteme­
nin haklı ve tekrar almanın meşru olduğu ha­
tırlatıldı. 1434 te, Fransa kırallığının mükem­
melliğini anlatırken, Guillebert de Metz : ·(<Na
bütün Fransa kırallarından, ne de onların öte­
ki kollarından, Lorende Metz başlıca merkez­
leri olup Kroniklerin eski Fransa diye adlan­
dırdıkları Austrasie'de saltanat sürenlerden

ı Jubinal, Nouveau Recu,eil de coııtes ( Yeni


Hikayeler mecmuası), c. 1, s. 73.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTİLALİ
4.01

bahsetmiyorum.» diye yazıyordu1• O Char­


lemagne'm büyük işlerini söylüyor ve fütuha­
tını hulasa ederken haleflerinin fetihlerine ait
tekmil programı da çiziyordu : '«Liege, Flan­
dres, Haynau, Brabant, Guerles, Juliers, Yu­
karı ve aşağı Bourgoingne, Prouvence, Savoie,
Lorraine, Luchembourc, Mes, Thoul, Verdun,
Treves, Couloingne, Maience, Strabourc.»
İşte aynı zaman ve aynı gaye hakkında
daha parlak bir şehadet. Bu, Fransa ile İngil­
tere silah müııadileri ara�mda İhtilaf*'dır2•
Fransa münadisi Fransız kahramanlığının !n­
gilizinki üzerinde üstünlüğünü kurmak ister.
Fransız cengaverlerinin modeli olarak teklif
ettiği gene Charlemagne'dır. '«Pepin oğlu Char­
lemagne ki o kadar asil kıral oldu ve bilhassa
Araplara karşı o derecede şecaat gösterdi ki,
bütün İspanyaları Katolik imanına soktu ve
Alm.anyada olsun Lombardiyada olsun o de­
recede çok riı ülkler fethetti... Sonra da, o
Charlemagne imparator oldu ve sizler, İngil-
ı La Descl'iption de la ville de Plıris et de
l'excellence du royaume de France. Paris et ses
histıoriens (Paris şehrinin ve Fransa Kırallığmın mü­
kemmelliğinin tasviri. Paris ile tarihçileri.) S. 144,
146.
ı Debat des hcfrauts d'armes de Fmnce et
d'Angleterre.
2 1453 ile 14fil arasında yazılmıştır. M . Pan­
nier ile M. Paul Meyer tarafından Societe des an­
ciens textes de France (Eski Fransa metinleri ce-­
miyeti) ciltlerinde yayımlanmıştır. Paris, ısn.
26
AVRUPA Y.E FRANSIZ İHTİLALİ

tere halkı da ona itaat ettiniz.» Fevkalade ma­


ceralar, dastani seferler, imparatorlukların
fethi, işte büyük ve asil harbler, ihtişam harb­
leri ötekilere, hudut harblerine gelince, bun­
..•

lar avami harblerd.ir, ve silah münadisine göre


bunlardan bahsetmeye hiç yer yoktur.
Bununla beraber, kırallarla onların müşa­
virleri bunların teşebbüs zahmetine değdikleri
fikrindedirler. Charlemagne'ın büyük rüyala­
rını ve efsanevi muvaffakiyetlerini şairlere ve
şövalyelik romanlarının muharrirlerine bıra­
kırlar. Mirasın ellerinde bulunan kısmım sıkı
tutarlar ve kudret hisseder hissetmez, hududu
Almanya cihetinden genişletirler. Kıral asker­
leri toplamıştır, kanun adamları metinleri in­
celemişlerdir: diplomatik dava ile askeri ger­
çekleştirme başlıyabilirler.
Almanya, daha doğrusu o zamanlar den­
diği �ibi Almanyalar, fırsatı takdim ve baha­
neyi arzettiler. Mukaddes - İmparatorluk derin
bir tefrika içindeydi : prensler İmparatorla,
şehirler prenslerle mücadele ediyorlardı. vır.
Charles'ın ittifakı, İmparator tarafından İs­
viçrelilere karşı ve Loren dukası tal'afından
imparatorluk şehirlerine karşı aynı zamanda
istendi. VII. Charles her iki tarafa da yardım
ve himaye vadetti. Loren cihetlerine doğru
Mukaddes İmparatorluğun hudutlar; tama­
miyle kararsız ve müphem bir haldeydi. İmpa­
ratorluk şehirleri Almanya ile Fransa ara�ın­
da adeta muallakta bulunuyorlardı. Bu bölge-
AVRUPA V·E FRANSIZ lHTlLAU

lerde kırallığa ve imparatorluğa aynı zamanda


bağlı ve tabi bulunmıyan prens ve der�beyi
yoktu. Mesele bu nizalı hudutlara girmek, da­
vayı açmak ve birtakım rehineler almaktı1 •

.lEı1eas Sylvius ; ·«Ren ötesinde bulunan tekmil


memleketler üzerinde Fransa tacının eski
haklarını iddia etmek için vaziyetlerden fay­
dalanmak gerektiği bu sarayda söyleniyordu.»
diye nakleder2• Böyle yapıldı. 1444 te, daha
sonra XI. Louis olan Dauphin İsviçreyc doğru
yola çıktı, birlikleri dövdü, onlarla sulh etti,
Alzasa karşı kuvvetlerini topladı ve buraya
·«Gohvalar kıraHığının Rene kadar yayılan
haklarını istemek üzere» geldiğini bildırdi3 .
Bu sırada \ıJ:I. Charles başka bir ordunun ba­
şında . Lorene girmiş le Möz'le Voj'lar
arasında bulunan şehirlere hükümdarlığını ta­
nımal&.rını emretmişti. 11 eylı'.'ı.l 1444 te şu be­
yanatta bulunuyordu : ·«Ren ne:hrinin ötesinde
bulunmakta olup eskiden beri seleflerimiz
Fransf� kırallarına ait bulunmağı istemiş olan
birçok memleketler, beylikler, beldeler ve şe-

ı «Adeta inanılmıyacak h a tte büyük ve kud­


retl i bir şey olan Almanyalara gidip çarpmak.»
Commines, K. iV, f. 1.
2 Henri Martin, c. VI, s. 413.
3 Jacobi Wirnpfelingii Germania ad rempub-
1icam Argentinenseın ( Jacobi Wimpfelingii : Straz­
lıurg cumhuriyetine kndar Cermanya) -- Tho·mc:e
,'lfurneri ad renıpublicam Argentinwm. Gerrncmia nı:ıva.
(Thomce Murneri: S trazburg cumhuriyetine kadar
yeni Cermanya) Strazburg, 187-l
AVRUPA Y.B FRANSIZ hITlLALl
404

birlerde kırallığımız ve Fransa tacımızın hak­


larına karşı yapılmış birçok gasıplara çare ve
deva bulmak üzere, bizi ve memleketinıizi ala­
kalanclıran büyük işler için Bar ve Loren sı­
nırlarına ve Almanyalara doğru gitmekte 'bu­
lunduğum.uzu, burada bulunanlara ve gelecek
olanlara ilan ederiz1 .»
Toul ile Verdön kendisini hami olarak ta­
nıdılar. Metz uyandı ve imtiyazlarını ileri sür­
dü. Kıralın hukukçuları bunları cerhetmeğe
hazırdılar. Olayiarı kaydedenlerden biri : -<<İşbu
Fransa Kıraliy!e meclisindeki kimselerse haklı
olarak harbet'mek kararında bulunuyor ve bu
şehir ve beldenin pek eski zamandan itibaren
Fransa tacının hakimiyeti altında olup öyle
tutulması gerektiğini beyan eyliyorlardı.)) diye
naklecler2• Parlamento başkanı Jean Rabotcau ,
keyfiyeti ·dermanlarla olduğu kadar vaka:vi­
name ve tarihlerle tespit kudretinde bulundu­
ğunu>� Metz'lilere bildirdi. Bazan imparatora
karşı kıralın himayesini ve bazan kırala karşı
imparatorun himayesini ileri süren ara bölge
şehirleri, hakikatte, İsviçre birlikleri ve kan­
tonları tarzında her ikisine karşı bağımsız ol­
maktan başka bir gaye gütmüyorlardı. Jean
Raboteau der ki : ·«Kıral onların bu tarzda ba­
hane ve vesileler bulmayı adet etmiş oldukları-

ı Ordonnance de1:1 rois (JüraUarın emiı'narne­


leıiJ c. XIII, s. 408.
2 Mathieu de Coubsy, f . III.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLAL! 405

nı ve Almanya 1.mparatoru büyük bir kuvvetin


başında olduğu halde anlan kendisine itaat
ettirmek üzere geldiği zaman Fransa Kıralına
tabi ve Fransa tacına ait bulunduklarını :.;öyle­
diklerini, ve bunun gibi, Fransa Kıralının se­
leflerinden biri gelince de imparatorluğa ait
ve imparator tebaası bulunduklannı söylemiş
bulunduklarını pek iyi biliyordu 1 .» Metz'liler
kanaat hasıl etmediler, Almanlar protestoda
bulundular, Kıra! çekildi, fakat dava be.şlamış­
tı ve o zamandan beri hep mevcut kaldı.

Burgonya veraseti meselesi bundan sonraki


saltanat esnasında onu bütün genişliği ile or­
t aya çıkardı. Kıra!, mirasa dahil bulunan Fran­
sız eyaletlerini Fransa menfaatlerine ihanet
etmeden terk edemezdi ; Fransa hakimiyeti
altında bulunmıyan miras mahsulü topraklan
bunlara ilave etmeği de tabii olarak istiyordu.
Dukanın ölüm haberi üzerine, XI. Louis kuv­
vetlerini topladı, Bourbon'un piçi ile Philippe
de Commines'i çağırttı ve «<İtaate girmek isti­
yen herkesi itaate sokmak üzere 18.zım gelen
ı:: alahiyetleri kendilerine verdi.» İtaat isteğin­
de olmıyanlan mecbur etmek için de gerekli
kuvvetleri ilave etti. Her yerde başka bir hak
ileri sürerek her tarafı işgal etti. Abbevilie'de,
VII. Charles tarafından 1435 te verilmiş olan
bu toprakların '({erkek varis bulunmamasından
dolayı geri gelmesi gerektiğini>>, Arras'ta '«şeh-

l Aynı eser.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALİ
496

rin kendine ait bulunduğunu Km:ı.lın müsadere


yolu ile iddia ettiğini», memleketin de şehri
takibetmesi gerektiğini ilan ettirdi. Burgonya­
da asılzade muhafızları ileri sürdü1 • Hainaut
ile imparatorluk topraklarını rehine olarak iş­
gal kaydiyle, ve icabederse hükümden sonra
iade etmek üzere işgal etti. Flandrlarda milli
duyguya hitabetti, ve isteklerine bilahare bü­
yük bir itibar görecek bir madde katarak, aha­
liye : ·«Eğer kuzenime iyi reyler arz edilseydi,
kendisi Dauphin'le evlenirdi. Siz Vallonlar
Fransızca konuşursunuz, size bir Alman değil,
bir :B'ransa prensi lazımdır.» dedi'?.
Burgcnyanın mirasçısı prenses Avustur­
yalı Maximilien'e vardı. Fransa hanedaniyle
Avusturya hanedanının rekabeti bunun önüne
geçilmez neticesi oldu. Fransanın menfaatleri
bu mücadeleyi istiyor, milli duygu keyfiyeti
emrediyordu. Kıralların bu siyaseti takibede­
rek kendilerini sevdirmiş bulunmalarına şaşıl­
maz. Bu siyaset geleneğin adeta kalbinden
çıkıyordu. On yedinci asır sonunun bir tarih­
çisi3 : ·«Bu, iki yüz yılı aşan. daha da çok sü­
receğe benziyen bir harbin doğuşq. oldu. Bazan
bu harb savaşanların takatsiz düşmeleri yü­
zünden fasılaya uğramıştır ; fakat bu fasılaya
uğrayış, harcanmış madde yenilebilinir bilin-
Commiııes, K. \T, f. X \'e XI.
Guizot, F'nnısa tarihi, c. II, s. 432.
3 Bayle, Dictionııaire historique (Tarihi söz­
ıük), XI. Louis maddesi. Not.
AVRUPA V·E FRANSIZ IHTJLALJ

mez başlıyan fasılalı ateşler gibi olmuştur.


Bundan nehir gibi kanlar ve sayısız hadde
yangınlar, haraplıklar ve sefaletler hasıl ol­
muştur... Fransa ile Avusturya hanedanı bu
kavgaya Hiristiyan prenslerinin ekserisini sok­
muşlardır. Ele geçirilecek bir parmak toprak
bulunduğu müddetçe, bu hal yeni harblerin
şaşmaz bir mayası ve hamuru olacaktır.» der.
1792 de patlıyan ve Fransız ihtilaliyle Avrupa­
nın muazzam mücadelelerini başlatan harbin
sebebi değilse bile bahanesi, aradaki topraklar
üzerinde bir egemenlik ihtilafı oldu. Bu, Avus­
turya hanedaniyle Fransa hanedanı arasında
on beşinci yüzyıldan beri devam etmekte bu­
lunan silahlı uzun davanın safhalarından· bi­
rinden ibaretti. Bu ihtilaf Fransanın toprak
teşekkülünün öz şartı bulunmaktaydı : olaylar
bunu pek çabuk Fransız devletinin varlığının
bir esas şartı yaptılar. Maximilien'le Burgon­
yalı Marie'nin oğulları olan Güzel Philippe,
1496 da İspanya taçlarının mirasçısı olan Deli
.Teanne'la evlendi, ve kendilerinin yerine geçti­
ği zaman oğulları Charles İspanyayı, Napoliyi,
Sicilyayı, Aşağı Memleketleri, Franche
Comte'yi, Hindistanı ellerinde topladı. Bunlara
imparatorluk tacını ilave etti. Bu tarihten iti­
baren, İspanyollarla Avusturyalılar arasında
sıkışan Fransa, yolu üzerinde her tarafta on­
lara rasladıı .
-- · -· ----

ı Bakın : '.i'alimat mecmuası, c. I, Avusturya.


Önsöz.
AVRUPA VB FRANSıZ lHTlLAI.1

Bunları elde silah istemeden önce hakları


münakaşa etti. Kıralın mü§avirlerl hak ve
unvanları incelediler. Büyük talep ve iddiaları
hazırlıyan bütün bir araştırma ve şekilleme
çalışması oldu. Prensipler konmakta ve emsal
tesis edilmekteydi. Kırallık mülk ve üstünlü­
ğünü birtakım kıral lıaklariyle genişletildikleri
gibi, dışarısı için de kıral hakları icat olundu.
Derebeylik hükümdarlıklarının ve metbuluk­
Jarının giriftliği siyasi davalar için ebedi baha­
neler temin etti. Daha yakından tetkik edilen
Vf:; daha iyi bilinen Roma hukuku, sayısız bir

delil ve düstur hazinesi sağladı. Bu hazineyi


itiyat nizamladı. Kırallık üstünlüğü Roma haş­
metin�n gelenekleriyle kuvvetlendi. Mülkün
ele geçmez, ·parçalanmaz ve devredilmez oldu­
ğu ilan edildi1• Kıralın haklarından hiçbir şeyi
bıraknııyacağı tesbit olundu ve her tarafta is­
tiyebileceği haklar bulunduğu keşfedildi.
Kırallık davası klasik etüdlerin yeniden
doğmasında kuvvetli bir istinatgah bulmuştu.
Matbaa sade model değil, fakat birer otorite
olan muharrirleri her tarafa tanıttı. Attık
Charlemagne'ı ileri sürmek ve efsanesini ha­
tırlan1a,kla yetinilmiyordu. Tarihe ve politika-
ı Mülkün vecilmesi kabil olmadığı hakkındaki
kati kararname tarihi 1566 dır, fakat hukukçular
bunun prensipini daima hakim kılmağa çalış..·nı ş lar­
dır. Vuitry, Etiiıller, 1. K, s. 226.
AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LAL1 4()9

ya daha derin ve daha sağlam bir temel ver­


mek �ddiası güdülüyordu. Büyük imparatorlu­
ğun menşelerinde büyük iınpm-atorun mirası
için haklar aranıyordu. Gol'a kadar çıkıldı.
Milli menşelerin şahidi olmuş bulunan Sezar,
memleketin sınırlarını Pireneler, cevenne'Jer
ve Ren arasında çizmişti. Bu, münakaşa edil­
mez bir keyfiyetti : bundan çiğnenmez bir hak
çıkarıldı. Edebiyat zevkli bilginlerin hayranlı­
ğmı nıucibolan Tefsir'ler, politika adamlarının
ellerinden düşmez kitapları oldu1• Kıralla hu­
kukçuları Romalılardan umumi hak kaidelerini
aldıkları gibi, Gol hudutları fikrini de aldılar .
.Romalılarda saltanatın kalıbiyle birlikte onun
içine yayılacağı ve toplanacağı kadı·oyu da
buldular. O aynı zamanda daha geniş ve daha
sade olduğu, kendisini tabiat çizdiğ"i, tarih
teklif ettiği, milli ihtiraslara da insanın tahay­
yül edebileceği en geniş sahayı açtığı için, ona
büsbütün bağlandılar. Strabon'un yazıları La­
tinceye tercüme edildi� ve sırası ile ve mev�i­
mine göre tarihi emsal, devlet düsturları ve
siyasi bir felsefe sistemi çıkarılacak olan o ge­
çitleri her aydın Fransız orada okuyaiJildi.
Gol Pireneler, Alpler ve Renle sınırlıdır ; bun-

ı Cı:esar. Opera ( Tefsir), 1469. De belıQ Gallico


(Gol harbi), 1471. - Wi mpfeling ve Murner tarafın­
dan zikredilmektedir.
2 Venedik, 1516 ; B.;Je, 1571 ; Cenevre, 1587.
AVRUPA YE FRANSIZ JHTIL.ı\LI
411

lar '«tabii hudutlar» dır, coğrafya başkasını


tanımaz. -<<Muhtelif devirlerde ve muhtelif cıi­
yasi sebeplerle hükümdarlar tarafından kon­
muş hudutlara gelince, bunlar o sebepler ka­
dar değişiktir.» Goldaki nehirlerin ve dağların
vaziyetlerinde büyük birer nimet mahiyeti
vardır. ·«Bu memlekette dikkate bilhas::;a layik
bulunan keyfiyet, muhtelif bölgeler arasında
kendilerini sulamakta olan nehirler ve bunla­
rın aktıkları iki deniz itibariyle mevcut bulu­
nan kusursuz uygunluktur... Yerlerin bu ka­
ciar müke:rnmel bir durumu, tesadüfün eseri
bulunmaktan ziyade akıllı bir varlığın eseri
olarak göründüğü cihetle, ulfıhiyeti ispat et­
meğe yeterdiı .»
Yani, haklar uluhiyet tarafından tarihe,
muahedelere ve fermanlara kaydedilmi::? olduk­
ları gibi eşyanın tabiatine dahi kaydedılmiş
bulunmaktadırlar. Fakat, pek çok olmakla be­
raber, bu haklar pek de karışıktır. Kendileri­
nin ileri sürülmek istedikleri siyasi davalar,
her an hayret verici güçlükler ve şaşırtıcı iti­
razlar çıkartmaktadır. Şüpheli vaziyetleri tef­
sir etmek için, derebeylik ihtilaflarına Roma
hukuku kaidelerini tatbik �tırıek, aksi iddiada
bulunanları susturmak için de yüksek bir ka­
ide lazımdır. Bu kaide, devletler hukukunda
ı Stırabon, Letronne tercümesi, IV. kitap. -·

Lavallee, les Frontieres de la France (Franıoıının


1ıudutları), 1. fasıl.
AVRUPA VE FRANSIZ lHTllALl 411

zaten hakim bulunan bir kaidedir : Devlet men-


faati. Kıralların vicdanlarını o idare eder ; o,
diplomatların vicdanlarına hükmeder ve ka­
nun adamlarının işlerini ilham eder. ltirazların
:ilk sözü, hükümlerin son ifadesi, bütün mak­
satların temeli, bütün teşebbüsleri haklı çıkar­
ma vasıtası, son ve temyizsiz kanundur:
Salus populi, suprema lex esto, o dur.
Almanyanın kanun adamları ve yazarları
�ynı mantık gazabı ve derin ilim ifratı içinde
itiraz ediyor ve hak dava eyliyorlardı. Aynı
metinlere dayanıyor ve aynı otoritelere güve­
niyorlardı. Bu, Digeste inceliklerinin iskolastik
iddialariyle ayarlandıkları bir metin zikri ve kı­
yaslama harbiydi. Coğrafya i.le yıldızlar bilgisi,
tarih ile efsane, Sezar'ın Tefsir'leriyle Charle­
ınagne'm geste'i, theodosien kanunu ile barbar
kanunlar, Roma imparatorluğunun emsali ile
ortaçağ fermanları ; bütün delıller haklı sayılı­
yor, en kötüleri hiç değilse sayıyı kabartıyor­
du. Rabelais bize bu barbar münakaşaların bir
şeyle kıyaslanamaz taklidini bırakmıştır. Da­
vası görülen mesele, esasında metinlerle hal
ve düsturlarla fasledilenler nev'inden değildi.
Kararsızlık ve her iki taraftan ileri sürülen
bahanelerin karışıklığı ve değersizliği, girişi­
len davanı:!l bir hukuk veya kanun meselesine
taalluk etmemekte bulunduğunu iyi gösteriyor­
lardı.
Bu ağır kavgalar ancak ihtilafın şeklini
arzederler. Esas, bütün tarihin züptesini teşkil
AVRUPA Y.E FRANSIZ IH'I1ı.ALI
41Z

etmekte bulunan o mücadelelerin birinden ha­


sıl olmaktaydı. Hudut meselelerini ne Roma
hukukunun, ne de derebeyliği hukukunun hal­
letmelerine imkan yoktu. Hudutlar milletlerin,
yani eşit geleneklerin, aynı emellerin, müşte­
rek medeniyetin durdukları noktalarda tayin
edilmiş bulunurlar. Siyasi faaliyetin karışık..
lıkları ve karanlıkları ortasında meydana çı­
kan ve gelişmekte bulunan büyük mesele, sa­
hipliğinin kavgası edilen ahalinin bu ara böl­
geler için birbirleriyle kavga etmekte olan bu
iki imparatorlukla iki milletten hangisine, ken­
disiyle birlikte bir millet ve devlet hürriyeti
teşkil edecek kadar nefsini yakın hissedece­
giydi.
Bu fikirler istikbal için şekillenirken, kıral­
ların politikası hale doğru yöneliyor, yolunu
şaşırıyor ve nereye gittiğini bilmiyeceğe ben­
ziyordu. VHI. Charles efsanesinin cazibesine
kapıldı ; İtaJyada İmparatorun gölgesini ta­
kibetmek üzere imparatorluğu terk etti.
Ludovic'le More kendisine : '«Sizi Charle­
magne'ın hiçbir zaman olmadığı bir hadde bü­
yük yapacağım.» diyordu1• VIII. Charles Na­
poJi ile İstanbulu zaptetmeğe gitti. Bu hareket
Fransız politikasının en tehlikeli hatalarından
biri oldu ve burada bu şekilde zikredilmesi ge­
rekir. Kaldı ki, bu şövalyelik romanının on se­
kizinci yüzyıl harblerinde garip bir tekrarı
ı Commines, VII. Kitap, VI. fasıl.
AVRUPA V·E FRANSIZ İHTİLALi U3

olacaktı. Silahlı İhtilalin Avrupaya karşı tam


mücadelesi esnasında, bir demokratlar cumhu­
riyetinin İtalyada Avusturya hanedanına karşı
Valois'ların aramış bulundukları değişikliği
arad1ğı, VIII. Charles'ın büyük emeline Bona­
parte'ın bunu muvaffakiyete eriştirmek üzere
yenid·�n giriştiği ; fütuhat karşısında bir papa­
nın dehşetle kaçtığı ; Napolinin Fransızlar eli­
ne düştüğü ; Championnet'nin XI. Louis'nin
oğlunun muvaffakiyetlerini hatırlattığı ; ve ni­
hayeı, belki İtalyanların fatihlerin hakimiyet­
lerinden bezmelerinden ziyade onların fetihle­
rinden bezişleri sebebiyle, hareketin az zaman­
da fatihlerin aleyhine döndüğü görüldü.
Bu İtalya seferleri hakikaten tam şekliyle
«ihtişam harbleridin> ; fakat felaketli harbler­
dir. Kıralın müşavirleri bunda aldanmazlar.
Crevecreur VIII. Charles'a : «Kırallığın büyük­
lüğü ve emniyeti Aşağı - Memleketlere sa­
hibolmakla kaimdir.» diyordu1• Kuzeye ve ba­
ÜY.a doğru yönelinmesi gerekiyordu. Gaspard
de Saulx'un hatıraları�' muharriri bir asır son­
ra, «Fransızlar İtalya cihetinden ziyade bu ta­
raftaa istifade ederlerdi.» diye yazıyordu.
Evet, belki bunlar •«avami muharebeler» di,
takat Kıralın gerçek harbleri bunlardı. Tecrü­
be bunu çok kı1vvetle ispat etti ve politikanın
bu yol değiştirmesi de milli geleneği kuvvet-

ı Guizct, Franscı, tarihi, c. II ; s. 475.


* Menıoires de Gaspard de Saulx.
A:VRUPA VE FRANSIZ lHTlLALl
fıH

lendirmekten başka bir şey yapmadı. II. Henri


bu geieneği her zamandan kuvvetli buldu ; bu
politikaya döndü ve ondan artık uzun zaman
ayrılınılmadı.

.Avusturya hanedanı Avrupanın bir kıs­


mına sahipti ; Charles - Quint dünya saltana­
tını ele geçirmeye çalışıyordu. Fransayı dur­
durmakla kalmıyor, kendisini her taraftan sa­
rıyor ve tahribetmek iddiasını güdüyordu.
Fransa her tarafta ona karşı müttefikler ara­
dı. Türklerde bu müttefiki buldu ; Türkler o
tarihta kudretlerinin bütün şaşaası içinde idi­
ler ve Hıristiyan Avrupaya tecavüzleri en
kudretli safhasmda bulunuyordu : Macaristanı
istila ediyorlardı ; 1529 da Viyanayı muhasara
ettiler ; 1532 de onu gene telıdidettiler. Alman­
yada reformu kabul etmiş bulunan prensler,
Charles Quint'e karşı dini bagımsızlıklarını
ve siyasi bağımsızlıklarını müdafaa ediyorlar­
dı. Fransa kendilerine yardım etti. Onlarda
pek tesirli müttefiklere rasladı. Fakat bu pek
sarih ve Üzerlerinde hata etmemek gereken
şartladaydı. Fransa imparatorluk içindeki
prenslerin hürriyetlerini müdafaa etmek üzere
Almanyada müdahalede bulundu ; bu prensler
Fransaya, Avusturya devletine karşı hürriyet­
lerini sağlamak maksadiyle yardım ettiler.
Fransa Almanyayı aynı zamanda himaye ede-
AVRUPA Vf: FRANSIZ lHTILALJ 415

mez ve esir edemezdi ; müttefikleri zararına


fütuhattan vazgeçmesi gerekti. Bundan hasıl
olan netice, onlardan ancak aradaki toprak­
lardan, bilhassa Avusturya hanedanına ait
topraklardan alınmış «mükafatlaIJ>, '<<teşek­
kürler» bekliyebileceği idi. Eğer Fransa daha
fazlasını iddia eder ve çok tehdit edici görü­
nürse, Alman müttefikleri kendi aleyhine dö­
ner ve kendisini Almanyadan kovmak üzere
icabında Avusturyalılarla birleşirlerdi. İttifaka
ihanet şeklini çok kere almış bulunan bu dö­
neklikler, Fransanın Alman prensleriyle mü­
nasei:ıetlerinin başlangıcından itibaren kendini
gösterir.
Bir muasırin ifadesiyle «İmparatorun bo­
yunduruğu altında fena muamele gören bu
prenslerden birçoğu yardıma koştular1.}>
Charles - Quint'in Metz'i, Toul'u, Verdön'ii,
Strazlmrg'u ve Ren üzerinde daha başka şe­
hirleri işgal etmek istediğini il. Henri'ye ha­
ber verdiler. Bunun «İmparatorluğun tam şe­
kilde mahvolması)> olacağını söylüyorlardı2 ;
bu tehlıkeyi önlemeğe II. Henri'yi davet ettiler.
Meclis müzakerede bulundu. Mareşal de Viel.le­
ville dedi ki : '<<Mademki fırsat zuhur etmiştir,
takriben kırk fersahlık bir memleket teşkil
ı Brantôme, le Grand Roy Henri Il (Büyük
Kıral II. Henri) .
2 Vincent CarLoix, Memoires sur la vic du
marechal de Vieilleville (Mareşal de Vieilleville'in
hayatı hakkında h atıralar) IV. kitap, VIII. fasıl.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
416

edecek olan ve Şampanya ile Pikardiya i�in


aşılmaz bir set teşkil etmekte bulunup ayrıca
Lüksemburg dukalığiyle altında bulunan mem­
leketleri Brüksele kadar ele geçirmek üzere
güzel ve tamamen açık bir yol teşkil eden mez- .
kur �ehirleri tatlılıkla, bir tek adam kaybetme­
den ele geçirin ; neticede de, tacımzın çiçekle­
rinden gaspedilmiş olan büyük ve güzel şehir­
lere sahibolacağınız gibi, sizden o der�cede
haksız yere alınmış olup bin yıldan beri ve bi­
linen en uzak zamanlardan itibaren Fransa
kırallarına ait olmuş bulunan Flandr hüküm­
ranlığını da ele geçirmiş olursunuz.» Bir müd­
det sonra Vielleville kendisi için faydalı, fakat
bu büyük maksada zıt görünen bir kararla
mücadele etti. Parlak bir makamı, ·«Fransa sal­
tanatını eski kırallarımızın ilk tacını teşkil
eden Austrasie kırallığının hududuna eriştire­
cek büyüklükte ve genişlikte bir huduttan
Franşa tacını, bir hükümete sahibolmak ihti­
rasiyle mahrum etmiş bulur.makla kendimi ve
neslimi itham ettirmektense, ölmeği tercih ede­
rim» diyerek reddetti1.
Bu suretle devletin emniyeti için gerekli
fetihler devlet haklarının birer talebi oldular.
Bu muhariplerin kafaları klasik hatıralarla
dopdoluydu. Eski çağlarda hem takibedilecek
misaller, hem de ileri sürülecek haklar buldu­
lar. Rabutin sefere ait hikayesini Belçika Go-
ı Vincent Carloix, aynl eseır, f. XIV.
AVRUPA V·E FRANSIZ İHTİLALi
41'7

itinde son harblerin tefsirleri* diye adlandırdı ;


kitabrnı Cleves prensine ithaf etH. Seferlerin­
den bahsederken : «Jules Sezar'a yaptığınız
ilahi medihleri hatırlayın.)> der. Harbi millet
istemektedir. Rabutin, «Fransızlann Kırala
karşı büyük şevklerini» kutlar. Vincent Car­
loix şehirlerin gençliğinin asker olmak üzere
baba ye anneden kaçışlanm, zanaatkar kalma­
dığından dükkanların kapandığım, «her sınıf
halkta bu seyahati yapmak ve Ren nehrini
görme�{ iştiyakının o derecede büyük olduğu­
nu» anlatır. Fakat bütün bu tasvirler, P,antag­
ruel'in üçüncü kitabının girişinde Rabelais'nin
bıraktığı tasvir önünde silinirler : «BU pek asil
Fram;a kırallığının her tarafına bakılsm. . . bu­
gün herkes nasıl bir iş ve gücü bulunursa bu­
lunsun, vatanım kuvvetlendirmeğe ve müdafaa
etmeğe gitmektedir ; düşmanlarını sürmeğe
ve mahvetmeğe hepsi o derecede güzel bir ni­
zam ve o derecede tam bir intizamla ve istik­
balin o derecede aşikar şekilde hayrı namına
gitmektedirler ki, bundan sonra Fransa hudut­
ları bakımından muhteşem olacak, Fransızla­
rın rahatlan emin bulunacaktır. Benim de har­
bin her iyiliğin babası olduğu hakkında iyi
Heraclitus'un içtihadına iştirak edesim gelmek­
tedir, ve sanıyorum ki, Latincede harbe belle

* Commentaires des dernieres guerres en la


Gaule Belgique.
27
AVRUPA VE FRANSIZ lHTILALl
418

denişi"" sadece bir söz oyunu değildir ve harb­


de her nevi iyilik ve güzellik meydana çıktığın­
dan böyle denmiş bulunmaktadır.» Kıral
Metz'i, Toul'u ve Verdönü aldı. Bu, büyük bir
adımdı. Harislerin arzularına göre bu yeter
değildi. Elli yıl sonra babasmm hayatı hakkın­
da yazdığı hatıralarda, Jean de Saulx - Ta­
vanne kıralı Alzasla Loreni almamış bulundu­
ğu için muaheze eder1 • <:Bu, Fransa kırallığı­
nın yanında Austrasie kırallığının k uruJması
olurdu . Kıral yeter derecede meharetli değildi,
bunu arzu edecek olan connetable0 ikbalini
sarsnı.ağa başlıyan M. de Guise tarafından
menedilirdi.»
Kaldı ki, Almanlar kendisine imkan bırak­
malıdır. Fransızları Strazburgda görünce, im­
paratorla anlaştılar ve durmak gerekli oldu,
çünkü Almanların hepsi birleşmiş ve düşman
olurlardı�

• Beau ve velle kelimelerinin Fransızcada gü-


zel mAnasına geldikleri malCtmdur. Ç.
1 Memoires de Gaspard de Saulx (Gaspard de.
Sou.lx'un hatıraları), 1552. yıl.
o Eski Fransada bütün askeri kuvvetlere ku-
manda eden bir makam. Q.
2 Brantôme şöyle yazmaktadır : «Kendilerini
il. Henri'nin oğullanna karşı o derecede şiddetli bir
halde silahlanmış görünce, bu milletin Fransadan
hiçbir iyilik görmemiş olduğuna hükmederdiniz, bu
i yi Almanlar kendisini o derecede yağma ve hara­
bettiler: evvelce Kıral Henri'den yardım istiyenler
bunun için başlıca sebep olarak Fransızlarla yakın
AVRUPA VE FRANSIZ 1HT1LAL1 419

Babasının yapmamış olduğu şeyi yapması


için, Coligny oğiu bir hayli zaman sıkıştırdı.
Flandrlann zaptı kendisinin hakim düşüncesi ve
Avusturya hanedanına karşı siyasetinin esa­
siydi. «İspanya harbine mani olan iyi Fransız
değildir ve karnı ateşten bir haçla dağlanmış­
tır.» derdi1• İspanyolun kiniyle ahali kendilik­
lerinden itaat edeceklerdir ; Coligny bunu IX.
Charles'a temin ediyordu ve : «Büyük bir zah­
met çekmeden kendisini zaten büyük kısmı bu
tacın çiçekleri olup haksız yere Kıralın selef­
lerinden zaptedilmiş bulunan Aşağı memleket­
lerin hükümdarı yapacağız, silah kuvvetiyle
kaybedilmiş şeyleri de ancak silahla geri al­
mak kabildir.)) diye ilave ediyordu. Brantôme
ölümünden birkaç gün önce, mütemadiyen dü­
şündUğü bu Flandre işine dönerek : «Allaha
şükür olsun, her şey iyi gidiyor. Fazla zaman
geçmeden İspanyolu Aşağı - Memleketlerden
kovup kırahmızı oranın hükümdarı yapacak,
yahut başta ben olmak üzere hepimiz beraber
öleceğiz. Eğer bu güzel gaye uğrunda kaybe­
derser.1 hayatıma hiç acımıyacağım.» dediğini
nakleder. Mütaassıplar buna müsaade etmedi­
ler. Saint - Barthelemy, Flandr seferin.in yeri-
kardeş olduklarını ve bundan dolayı birbirlerine
yardım ve himaye borçlu bulunduklarını ileri sürer­
lerdi. Hey gid'i yakın kardeşler!» (Büyük Kıral il.
Henri . )
ı Pierre Matthieu, Fransa tarihi, c . I, s. 338.
Paris, 1631.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
lZO

ni aldı. Amiral katledildi. Brantôme : «Bütün


Fransa için felaketli ölüm, çünkü kendisine bir
kırallık büyükiüğündeki bütün bir memleketi
fetih ve mal edecekti.» hükmünde bulunur1 •
İhtiras hedefleri artık sarih şekilde tayin
edilmişlerdir. IV. Henri ile kırallık kuvvetleri­
nin ve hikmetinin tam sahibi şeklinde görünür.
Milli gelenek kuvvetlenmiş, istikametini bul­
muş, sadeleşmiştir ; efsane ve hulyadan kur­
tulmuştur. Bu, siyasilerin saltanatıdır. Kanun
adamlarının zihinleri ilk devirlerin karışık sert­
liğinden sıyrıldığı gibi rolleri yükselir. Bilgi­
leri aydınlanır, düşünceleri safıyet kazanır ;
memleketin büyüklüğü hakkında aynı derecede
kuvvetli bir duyguya vakan hakkında daha
derin bir saygı, vazifelerini daha doğru bir
takdir, bunun neticesinde de haklarına karşı
daha kuvvetli ve müsbet bir kanaat hasıl
ederler. Fransaya büyük tarihçilerinin ilkini
ve siyasi müzakerecileri arasında en büyüğü­
nü, Etienne Pasquier ile reis Jeannin'i verirler.
Bu, onların efsaneyi bilmedikleri ve hatırala­
rın sürükleyici cazibelerine karşı hissiz olduk­
ları demek değildir. Pasquier bunları Fransa
araştırmaları'nda * bulmuştur ; IV. Henri tara­
fından birçok büyük işlerde ku; ianılmış olan
Bongars, Pierre du Bois'nın:; yazılarının aşina-

ı Brantôme, M. l'amiral de Chastilloıı.


• R.echerches de la France.
2 Edebi tarih c. XXVII, s. 738.
,
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ
ftl

sıydı ve Allalun Fransızlar eliyle gerçekleşen


işlerimle* kıralların büyük teşebbüslerini me­
dih ve sena etmektedir. Fakat hepsi ihtirasla­
ra gerekli bir hudut bulunduğunu takdir eder­
ler ; bu, menfaatin doğru anlaşılmasıdır. Ancak
muhafaza edilebilecek şey zaptolunmalıdır.
Mübalağalı fütuhat devletin kuvvetlerini tüke­
tir, kendisine rakipler çıkartır. Artık korkunç
ittifaklar karşısında kalmadan erişilmesi müm­
kün bulunmıyan bir kudret derecesi vardır.
Avusturya hanedanına karşı beslediği düş­
manlık hissine Fransa uğramamalıdır.
Sully bu korkularla tamamen doludur ;
IV. Henri ile mektuplarında ve konuşmaların­
da durmadan bu bahse döner. Kıralbk nizam­
ları'ndeki siyasetin esası budur. JJer ki : «Han­
gisi olursa olsun, bir Fransa kıralı kuvvetleri­
ni aşan işlere kalkıp şunun bunun barış bil­
mez kinine ve kuvvetli silahlarina uğramak­
tansa. her şeyden evla olan bir keyfiyetle müş­
terek menfaatler gereğince dostlar, müttefik­
ler, ortaklar kazanmayı temin etmelidirı.» Lo­
rendeki fütuhatından dolayı II. Henri'yi ga­
yetle metheden2 Etienne Pasquier, her şeyden
evvel niyetlerini devletin kuvvetleriyle ve men­
faatleriyle ölçmek icabettiği kanaatindedir.
Prensin müzakeresi'ndeki filozofa : «Biliyorum

* Gesta Die per Francos.


ı IX. c., s. 33. Petitot baskısı.
2 Mektupla�, K, I, XI. mektup.
AVRUPA V·E FRANSIZ iHTİLAL!
422

ki, bana hudutlarını genişlettiğini söyliyecek­


sin. Fakat heyhat, sefil, kırallığını iyi sınır­
landırmak için ilkönce ümidine ve arzuna mu­
vafık hudutlar koyman gerektiğini görmüyor­
sun.» dedirtir.
Bu hudutlar nerde olacaktır ? Fransanın
Charlemagne zamanında «batı devletini>> dün­
yada kurduğunu ve bundan sonra üçüncil ha­
nedan kırallarının ·«hakimiyetlerini şimdi sı­
nırlaıunış bulundukları dar hudutlar içine has­
redilmiş gördüklerini» bilmez değildir1 ; tabi­
atin bazı hudutları, mesela Pireneler hududu­
nu tesbit etmiş olduğunu kabul eder2 ; «Fran­
sayı eski ihtişamına iade ve Hıristiyanlığın
geri kısmına üstün bir hale koymak için tek
ve yegane çarenin vaktiyle kendisine ait bu­
lunmuş ve hudutları olması gerekir memleket­
leri ona geri vermek olduğunu» itiraf eder ki3,
bunlar Savua, Franche - Comte, Loren, Ar­
tois, Hainaut, Cleves ile Juliers dahil Aşağı -
Memleketlerdir4• Fakat ateşli rekabetlere ve
harabedici harblere sebebolmadan, bilhassa ha­
nedanda Fransa için bütün ecnebi kinlerinden
daha korkunç ihtiraslar hasıl etmeden oralar­
cla tutunmak kabil olacak mıdır ? Kırala : «Pek
mümkün olabileceği gibi halefleriniz arasında

ı Sully, c. VIII, f. XI, s. 183.


2 Sully, c. IX, s . 471.
8 Sully, c. VII, f. X.
·l Sully, c. Vlll, f . Xll, s . 258 ve c. IX , f. il ,
s. 28.
bulunacak ve sizin derecenizde kamil, mutedil
ve mütevazı olmıyacak bir prensin neler düşü­
nebileceğini... bu büyüklük haleflerinizde batı
saltanatı unvanıru alacak şekilde Fransız kud­
retini artırmak üzere ihtiraslı arzular ve doy­
ma bilmez istekler hasıl etmeden, kendilerinin
bu huciutlar içinde kalıp kalamıyacaklarmı dü­
şünüyorum.» diye yazar1• Bu satırları yazar­
ken, X.IV. Louis'yi keşif ve Napoleon'u tahmin
etmişe benzer.
Sully bu kudret taşkınlıklarından korku­
yordu. Ona göre Fransa kendi kendine yeterdi.
Başka devletlerden asla korkmıyacak ve her­
kes tarafından çekinilecek kadar kuvvetliydi.
Fakat yeni topraklar elde etmek ateşini itidal­
leştirınekle beraber, Sully hükmetmek zevkın­
den vazgeçmiyordu. Memleketinin büyüklüğü­
ne o derecede aşık, Kıralın şanına o kadar bağ­
lı, eski milli gelenekerle o kadar doluydu ki,
Fransanın dünyadaki rolünü ufaltmayı iste­
mesine imkan olamazdı. Bilakis, bu rolü geniş­
letmek ve Fransayı bütün Hıristiyan cemiyeti­
ne ve medeni dünyaya hakim olacağı yüksek­
liklere çıkarmak iddiasındaydı. Yanlış yere IV.
Henri'nin büyük düşüncesi denen ve daha
doğru olarak Sully'nin büyük düşüncesi den­
.
mesi gereken garip ve geniş kombinezon, bu­
nun neticesiydi. Avusturya hanedanının ehem­
miyetini azaltmak ve kendisini ancak İspanya
ı Sully, c. IX, f . II, s. 28.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALİ

yarımadasına sahip kılmak, Avrupayı biri di­


ğerini tutacak olan birkaç hakimiyete ayır­
mak, bunların arasında Papanın başkanlığı ve
Fransanın hakimiyeti altında bir Hıristiyan
cumhuriyetleri topluluğu vücuda �etirmek,
Fransamn rakiplerini zayıflatmak, kendisine
mensup olanları kuvvetlendirmek, muahedeler
gereğince himayesi altında ve fiilen kendisine
tabi olup müdafaası için geçit ve nüfuzu için
öncü olacak bir tarafsız devletler kemeriyle
onu kuşatmak, sonra, Hıristiyanlar arasında
sulhün teessüsünü müteakıp Avrupadan Ta­
tarla Türkü kovup çıkarmak ve İstanbul impa­
ratorluğunu ihya etmek ; Sully'nin meşhur ta­
savvuru esas hatlariyle budur. Esas itibariyle
bu, Avrupanm meşruti saltanatının Fransaya
verilmesidir, ve mahirane ve gizli bir teşekkül
içinde gizlemiş bulunsa bile, bu dünya saltana­
tmdan başka bir şey değildir.
iV. Henri'nin son maksatlarını d'Aubigne
bu şekilde ve gayet açık bir tarzda anlatır1 :
Kıra! «İmparatorluk tacını tek bir hareketle
ve bu hareketi bir daha tekrara hacet kalmak­
sızın başına geçirmekten başka bir şey düşün­
müyordu.» Hükümetler, «maksadın ehemmi­
yetine bakıp hükmettiler» ve durduramadıkları
zaferlere yardım etmeğe karar verdiler. «Mil­
letlerin (alelekser) Allah sesi olan muvafakat-
ı Appendix ou Corollaire des FlistoireJ (Zeyil
yahut tarihlerin neticeleri) .
AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLALİ 425

!eri işi kutsallıyacağa benziyordu. Kinlerini


unutan milletler, Henri'nin aşkiyle hudutlarını
değiştirmeyi istiyorlardı. Almanlar Fransız
usulü savaşmak üzere o tarzda silahlandılar...
Brandeburg markisi Pomeranya zadeganını ta­
katsiz bırakıyordu ve İsviçreliler hareketsiz
kayalıklarını canlandırıyorlardı. Bütün bu şey­
ler, tehdidiyle Türkleri durduracak bir Hıristi­
yanlar imparatoru yapmak içindi ; İtalyayı ye­
niden ıslah etmek, İspanyayı tabi kılmak, Av­
rupayı yeniden fethetmek ve dünyayı titret­
mek içindi.»
Bu Hıristiyanlar imparatorluğu projesini
Pierre du Bois daha on dördüncü yüzyılda,
Mukaddes toprağın geri alınması* isimli ese­
rinde zamanındaki siyaset sanatinin ağır ve
müphem şekilleri altında takdim etmişti. Sully
fikri yeniden ele aldı, ortaçag kanun adamının
garip hayalleri altında saklanan haşin ihtiras­
tan kurtardı ve iyimserliğin mistik cazibesiyle
ı.;üsledi. İdeolojinin sert şekilleri altında maha­
retle gizlenmiş bulunmasına rağmen, kendisini
üç asır sonra tanıyacağız. Bu, Şieyes'in büyük
tasavvuru olacaktır : Tabi cumhuriyetlerle çev­
rili, Avrupaya ittifaklariyle hakim olup onu
politikasiyle idare eden, devletlere barışı em.re­
den ·;e milletler arasında ihtilfil nazariyelerini
yayan Fransadır.
Tarihlerini kısaca çizmeğe <;alıştığım zih-
ı De recuperation.e Terrae Saııctm.
AVRUPA VE FRANSIZ l.HT1LALI
4Z6

niyetin mensupları, bundan sonra birçok dal­


lara ayrılacaklardır. Kıralların ihtiraslarıru kö­
rükliyenler ve itidale sevk edenler olacaktır ;
kendilerini geniş fütuhata tahrik için de, ken­
dilerini bwıdan vazgeçirmek için de kırallar
müşavirler bulacaklardır. İstilacı kuvvetlerin
meddahları olacaktır, adaletle ihtiyatın müda­
fileri bulunacaktır. Bazıları büyük hülyalar
takibedecekler yahut sulhsever iyimserlikler
arkasında ihtiraslarının hesaplarını gizliyecek­
lerdir. Hepsinde irsi alamet ve ırkın delili tanı­
nacaktır ; hepsinde neslin bir hususiyeti fark
edilecektir. Bu hususiyet de, asırlık iddiaları
yeni bahaneler üzerinde kurmak, bazılarının
körce bir ihtirasla, bazılarırun şiddetli bir is­
tekle ve nihayet son bir kısmın da hakiki po­
litikanın sabırlı dirayetiyle takibettikleri aynı
maksadın gerçekleşmesini de yerleşmiş hukuk­
la ve moda felsefe ile haklı çıkarmak hususun­
daki maharettir.
l4'ransanın yeni diplomasisinin kurucuları ;
mazi geleneğini daha belirterek hulasa edecek
ve istikbal siyaseti hakkında karar verecek
olanlar, eski Avrupanm büyük es�ri olan Vest­
falya muahedelerinin ebedi işçileri : J.V. Hemi,
Richelieu, Mazarin bu son sınıftandırlar.
IV. Henri insanların hayal arkasında en
az koşanıydı, fakat ince muhakemeleri ve ze­
kaıun güzel temrinlerini severdi. Sully'ı-Jn uzun
inceleyişlerini dinlemekten hoşlanırdı. Fakat
bakanın tasavvurunda hiç kabul etmediği iki
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi 42'7

şart vardı : mümkün saymadığı barış ve miza­


cına uymıyan menfaat düşilnmemek keyfiyeti.
Sully'ye : «Nasıl, kendim için bir şey ayırma­
dan başkaları için arazi fethetmek üzere alt­
mış milyon harcamaklığımı mı istiyorsunuz ?
Ben hu niyette değilim.» diyordu1• Fransanın
elinden alındığı sırada hazırlamakta bulundu­
ğu büyük teşebbüslerde muvaffak olsaydı han­
gi şekle karar verecekti, malum değildir. Pek
dirayetli olan bu hükümdar, muhafazasını uy­
gun bulduğu şeyi almayı şüphesiz ki münasip
görürdü. Fakat bakışlarının oldukça uzağa,
hiç değilse Flandra ve bütün Lorene yayildığı
tahmirı edilebilir. Hatta, 1688 de çıkmış bir
yazıda, Sandraz de Courtilz : «IV. Henri'ııin
Fransaya ilk hudutlarını iade etmek istediğini
ve Doğu tarafından hudutları Ren sahiline,
Güney tarafından Alplere, batı tarafından Pi­
renelere ve nihayet kuzey tarafından Okyanu­
sa kadar yaymak istediğini» iddia eder2• 1600
de ve 1630 da Savua ile birleşmenin müdafa­
asını hedef tutan iki Savua Mektupları>M< çıktı.
Muharrire göre, İspanya tarafından Pirene
hudutları bulunduğu gibi İtalya cihetinde Alp­
ler hududu olması için Fransanın burasını il-
ı Sully, VIII. c., VIII. f., s. 124 :
2 M. Charles de la Combe tarafından zikredil­
miştir. Heııri IV et sa politique (IV. Henri ile poli­
tikası), s. 89'1. P aris, 1877.
il Lettres Savoisiennes.
AVRUPA V·E FRANSIZ IHT1LALI
428

hak etmesi gerekiyordu1• Pierre Mathieu iV.


Henri'ye manalı bir söz mal eder. Bresse'le
Gex memleketini Fransaya ilhak etmiş bulu­
nan bu kıral, 1601 de yeni tebaalarının mebus­
larını kabul etti. Tarihçi : <.<Kıralın mebuslara
dediği sözler arasında şu : (Tabii bir şekilde
Fransızca konuştuğunuza göre, bir Fransa
kıralına .tebaa olmanız doğruydu. İspanyol di­
linin lspanyahya, Almancanın Almana kalma­
sını isterim, fakat Fransızca söylenilen bütün
yerlerin bana ait olması lazımdır.» sözleri bü­
yük bir dikkat çekti.) diye nakleder2• Bundan
sonra da Mathieu : •«Ziyadesiyle IJii:;ük ve yük­
sek olup Fransız ihanetleri gösterilmeseydi Pro­
bus'un Romalı yapmış bulunduğu şekilde dün­
yanın bir kısmım Fransız edecek olan değeri­
nin sayesinde, bu mümkün olabilirdi de.» diye
ilave eder.

iV

IV. Henri'nin geleneği budur ; Ricelieu bu­


nunla beslenmiştir. Hatıralarının başlangıcın­
da, 1610 senesine ait kısımda biiyük kıralın
tasavvurlarından bahsederken, şunları ilave
eder : « İştiha kendisine belki da yiyerek ge­
lirdi, ve İtalya hakkında beslemekte bulundu­
ğu tasavvurdan ayrıca, düşüncelerinin bazan
ı Lelong, Tıır ih kütüphanesi, No. 29088.
2 Histoire de Henri IV (iV. Henri tarihi) .
Paris, 1631.
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi 429

teveccüh etmekte bulunduğu Flandra teveccüh


edebileceği gibi Reni Fransanın hududu yap­
mağa da karar verebilirdi.» Bu geleneğin sade
Richelieu tesiri altında değildi, aynı za­
manda pek milli ve pek kıralcı olan büyük bir
parti, siyasiler partisi de bu kanaatteydi.
Richelieu bu partiye dayandığı ve temayülle­
rini o kadar kudret ve şaşaa ile tesbit ettiği
içindir ki, iktidara o derecede ça!Juk ulaştı ve
o kadar kuvvetle orada yerleşti. Daha 1612
yılında bir dosta : «Eğer bize hudutlarımızı
genişletmeyi ve Fransa düşmanları zararına
bizi şana gark etmeyi sağlarlarsa, dışardan
gelen dertlere başka bir isim veririm.» diye
yazıyordu1• Muasırlar Barclay'in Argenis'ini
okumaktan hazzettiğini2 ve bu eserin karışık
semb')llerinde politikasının prensiplerini bul­
duğunu naklederler. Hakilrnt de şudur ki,
Saadet tahminleri ismini taşıyan netice faslın­
da, «Gol kırallarınm en büyüğü» olan Poli­
arque, Argenis'le evlenir ve türlü saadet ara­
sında kendisine bir bakıcı : «İmparatorluğunu­
zun sınırlarını genişleteceksiniz : bir taraftan
Ren ve öbür taraftan Okyanus sizi muzaffer

Gabriel Hanotaux, Hist.oire du cardinal de


Richelieu {Kardinal de Richelieu tarihi ), c. l ve
II.- Fagniez, le pere Joseph (Joseph peder) .
Avenel, la jeunesse de Richelieu {Richelieu'nü:n
gençliği) . Revue des questions histoiriques {Tatihi
meseleler mecmuası), 1869.
2 Paris, 1621.
AVRUPA VE FRANSIZ IHT1LAL1
430

göreceklerdir.» diye haber verir1. 1627 de Mal­


herbe Racan'a şöyle yazıyordu : «Sizi temin
ederim ki, bu insanda insanlığı aşan bir şey
var. H.enle Pireneler arasındaki mesafe kendi­
sine Zambağın çiçekleri için yeter derecede ge­
niş bir tarla gibi görünmüyor. Onların Akde­
nizin iki kıyısını işgal eylemelerini ve oradan
kokularını Doğunun en uzak memleketlerine
götürmelerini istiyor. Cesaretinin hududunu
maksatlarının genişliği ile ölçünüz.»
Richelieu bu işte üstat mimar ve mükem­
mel inşacı olmuştur. Maksatları müspetti ; gö­
rüşleri aydınlık, sade ve nafizdi. Büyük fü;tün­
lüğü fırsatları fark etmek ve münasip şekilde
hareket etmek ; ancak uygun olanı teklif et­
mek, ancak mümkün bulunanı sınamak, ancak
devamlıyı yapmak oldu. 1633 te kırallık sulhe
eriştirilmiş ve Hügno partisi hüküm altına
alınmış bulunduğundan, Almanyanın Protestan
prenslerinin davalarını Avusturya hanedanına
karşı müdafaa ederse bu prenslerin «Renin
öbür tarafında malik bulundukları her şeyh>
kırala teslim edeceklerini düşünmek mümkün­
dü. XIII. Louis'ye takdim ettiği bir layihada :
<d{ıralın bu taraftaki karları büyük ve tehlike
ufak görünmektedi:r;-... Kırallığını hiçbir dar­
beye hacet kalmadan Rene kadar yayacaktır.»
diye izah etti. Fakat ilkönce yolu açmak, yani
dukasının imparatorun taraf;nı tutmuş olduğu
ı Fransızca tercümesi, Paris, 1624.
AVRUPA Y.B FRANSIZ lHTlL\LI 431
- - - . -�-,.._.,, ... �·-· "" \

Loreni ele geçirmek lazımdı. Richelieu birkaç


ay sonra : «BU yapılınca Fransanın hudutlarını
yavaş yavaş Rene kadar uzatmak ve eğer ba­
harda İspanya işlerinde umumi bir karışıklık
veya aşikar bir bozukluk bunun mümkün bu­
lunduğu kanaatini verirse, Flandr'a tecavüz
etmek kabil olun> diye ilave ediyordu1•

Bu, siyasi plandı. Hukuk meselelerini ni­


zamlamak, yani haklı çıkarmaları, bahaneleri
ve usulü bulmak gerekiyordu. Richelieu bu
maksatla müşavirlerinden birine Loren ve Bar
dukalıklannı Fransa ile birleştirmek İ!;İn en
doğru vasıta nedir? unvanını taşıyan bir layiha
vücuda getirtti2• Bunda deniyordu ki : «Ren
ötesinde bulunan topraklarda imparator ancak
gasp mahsulü haklara sahiptir. Bahusus ki,
bu nehir Fransaya tam beş yüz yıl hudutluk
etmiştir. Ve Şampanya kontluğu Şampanya
varisesinin Güzel Philippe'le · evlenmesiyle taç­
la birleştirildiği zaman, Güzel Philippe Vau­
couleures'de imparator Albert'le ve imparator­
luk rahip ve baronlariyle bir muahede yap­
mıştır ki, bunda eski haklar gereğince Fransa-

ı Hdtırat, 1633 yılı . Richelieu'nün 1635 te


Aşağı - Memleketler hakkındaki projeleri ve Fran­
saya Lüksemburg'u, Namur'u, Hainaut'yu ve Es­
caut'nun sol kıyısındak i Flandr'ı verecek olan pro­
jeler h akkında bakın : Valfrey, Huges de Lionne,
c. II, s. 420.
2 D'Haussonville, Retmion de la Lorraine
(Loren{n ilhakı), c. I. Vesikalar, No. LIX.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
43Z

nın hudutlarının Ren nehrine kadar olacağı


söylenmektedir1 .)) Kanun adamları hakları te­
min etmişlerdir, vasıtaları da temin edecek ve
mesele hakkında hüküm vereceklerdir. Loren
dukası hakkındaki şikayetlerini Kıral parla­
mentosuna bildirecektir ; dava esnasında ara­
ziyi bir rehine şeklinde ele geçirecektir, ve hü­
küın verildikten sonra, eğer duka Fransa ha -
kimiyetini tanımağı reddederse, «meşru yoldan
ve ziamet kanunlarının düsturları gereğince
dukalığı ilhak etmek kıralın hakkı olacaktır,
ve bu keyfiyet Loren dukasının bütün şikayet­
lerine, ricalarına ve araya koyabileceği ecnebi
hüküındar şefaatlerine kap;yt kapayacaktır ;
kaldı ki, kıralın bu �efaatlere irnr�ı ilhakı par­
lamentosunun hükmiyle yaptığı cevabını ver­
mesi kafidir·»
Richelieu bu istekleri müzakere ve harble
elde etmeğe çalışmakla yetinmedi. Siyasetinin
milli olmasını ve umumi efkarın kendisini des­
teklemesini istedi. İlhamiyle vücuda getirilen
ve gerek kendi hükümeti zamanında, gerek ha­
lefinin ilk zamanlarında intişar eden bir seri
esere vücut veren budur. Bu eserlerin gayesi,
1648 muahedeleriyle neticelenecek olan geniş
harb ve diplomasi planının vücut hikmeti ve
neticeleri hakkında Fransızları aydınlatmaktı.
Deliller tamamiyle hazırdı, bunları gelenekler-

ı Müellif, «Hilkümdarlar birbi rlerin e karşı


müruru zaman tanımazlar.» diy� ilave eder.
AVRUPA V·E FRANSIZ lHT1LALl 433

den toplamak ve asrın edasına uygunlaştırmak


kalıyordu. Bu, doğrudan doğruya on dördüncü
yüzyıl muharrirlerinin ve meşru varisleri bu­
lunan on yedinci yüzyıl muharrirlerinin işleri
oldu. On dördüncü yüzyılda sistemi kurmuş
olanlarla on yedincide bunu geliştirmiş bulu­
nanların aynı menşeden çıkrmş olduklaıma, ay­
nı tahsili gördükleri ve aynı zihniyetle dolu bir
halde kiliselerden, mahkeme kalemlerinden,
kahyalıklardan ve evrak hazinelerinden çıktık­
larına bakınca ;· Convention kanuncularının,
Merlin 'lerin, Cambaceres'lerin, Rewbell'lerin,
Treilhard'ların iktidar mevkiine gelir gelmez
kıral fütuhatlarının eski geleneklerini tekrar
ele aldıklarını ve bu devletler hukukunu yeni
formüllerine bu kadar çabuk uygunlaştırdık­
larını görmekten daha az hayret duyulur.
Richelieu'nün bu kırallık davalarına bağlı
yazarlarından birincisi, ilkönce tuz resmi me­
murluğunda kullanılmış, sonra Loren ve Bar
clukalarına kahyalık etmiş bulunan Chante­
reau - Lefevre'dir; 1642 de, Fransız tacının
ger�ek ve ilk mirası olan eski Austrasie Kıral­
lığı 'nın bir haritasiyle birlikte Loren haneda­
nının nesebi hakkıiıda tarihi mülahazalar* is­
minde bir eser neşretti. Kitap Fransaya ithaf
edilmişti. «Ben onun en naçiz evladlarındanım.
Fakat şunu söylemeğe cüret ederim ki, huzu-
ı Considern tion historiques sur la g(�nealogie
de la maison de Lorraine.
28
AVRUPA V·E FRANSIZ İHTİLAL!

ru için ehemmiyetli bir hakikati karanlıklar


arasından çekip çıkarmak saadetine eriştim.»
Bu hakikat, Fransızların Gola, •«yani Okyanus­
la Akdeniz arasında bulunan ve hudut olarak
Ren nehri ile Pirene dağları, Alplaria Ape­
nenler arasında bulunan ve daima Beljik, Sel­
tik ve Akitanik Gol ismi altında malum bulun­
muş olan büyük kıtaya» hakim olmuş bulun­
duklarıdır.
Chantereau Lefevre, haklarını isteme­
nin Fransa için faydalı olduğu ve kainatın bah­
tiyarlığının Fransanın ikbaline bağlı bulundu­
ğu düşüncesinden kuvvet aldığı fikrindedir.
İşte bu da on yedinci yüzyıl muharrirleriyle
on dördüncü asırdaki selefleri ve İhtilal esna­
smdakiler arasında müşterek bir noktadır.
Pierre du Bois Harblerin kısaltıhnaları hak­
kındaki bir eserde, Fransa Kıralına Avrupaya
haklın olmayı teklif ediyordu ; III . sene kanun­
cuları da Fransanın Avrupadaki kudretini ar­
tırmakla dünya sulhüne çalıştıklarına inana­
caklardır. Chantercau - Lefevre hudutlar me­
selesi halledildikten sonra barışın Fransızlarla
Almanlar arasında hem de daimi bir şekilde
hüküm süreceğinden şüphe etmez. ·«BU hudut­
ların kurulması sade Fransaya değil, fakat
franko - golvaz tacından birçok büyük ve mü­
him mülkleri aldıktan sonra geri kalanı da al­
mağa çalışmış ve tekmil batıyı yutacak olan
beşinci devlet muhteşem unvanı altında bütün
AVRUPA VE FRANSIZ İHTiLALi 435

Hıristiyan prenslerini esaret altına almağa


gayret etmiş bulunanlarca yüz kırk yıldan
beri altüst edilen bütün Hıristiyan cumhurlu­
ğuna da şerefli bir sulh verir.» hükmüne var­
maktadır.
Cantereau - Lefevre bir muhteristir, fa­
kat bir siyasidir : görüşleri açık ve nispetlidir.
Fransız tarihçisi, hukukçu oğlu ve torunu
olan Denis Goldefroy Kıralııı haklarına taal­
luk eden müzakere ve işlere yaramak üzere
hatıralar ve talimat* eserinde aynı tezi müda­
faa ederı .
Alzasla Loreni ilhak etmekle Fransanın
ancak hakkını teşkil edeni geri aldığı, Vestfalya
muahedeleri devrinde kabul edilmiş bir keyfi­
yetti2. Halen Fransa ve Avusturya hanedanları
arasında bulunan işler** unvaniyle 1684 te

• Merıwire8 et Instructions pour servir dans


les ncgociations et uffaires concernant le.� droits du
Roy ,
ı Paris, 1645. Bakı n : Th. Lavallee, les Fron­
tieres de la France (Fransanın hudutları) f. III.
• • Les affaires qui sont aujourd'hui. r:ın.tre les
maisons de France et d' Autriche.
2 7 haziran 1659 da Lionne Boinebourg baro­
nuna şunları yazıyordu : «Bize muhafazaya değer bir­
kaç iyi vesika kalacaktır ki, buradan belki dikkat
etmemiş olduğunuz başka bir mi.işahedeyeı geliyorum .
O da Fransanın Charlemange fetihlerinden beri ne
bu muahedede * * * ne de herhangi bir diğerinde sadece
fetih olarak hiçbir şey muhafaza etmemiş olduğu
AVRUPA Vli FRANSIZ 1HT1LALI
436

neşredilmiş bir eserde şu karateristik ciimle


okunmaktadır : ·«Bütün devleti, Narbonez, Aki­
tanik, Seltik, Beljik, Gollerde bulunan Fransa
Kıralım buraya koyuyoruz. Bununla beraber,
bu yerlerin hepsine kendisi sahip değildir.»
Eğer sahip değilse, fırsat tesirli bir şekilde
bunu yapmasına müsaade ettiği takdirde, he­
nüz sahip bulunmadıklarını istemeğe hakkı
vardır. Fakat haklar ve iddialar bu eskiden
malik bulunmuş olma vaziyetine münhasır kal­
mazlar. Bu yol üzerine bir kere girdikten son­
ra, muhayyele ile bol söz durmazlar. Kanun
adamları menfaatler keşfettikleri her yerde
iddialar ve iddialar yükselttikleri her yerde
haklar keşfederler.
Kıralın Beziers mahkemesindeki bir sav­
cısı, Jacques de Cassan, 1643 te : Ecnebi hü­
kümdarlar tarafından işgal edilen kırallıklar,
dukalıklar, kontluklar ve şehirlerde :Fransa
Kıralının ve tacının haklarının araştırdması*
bütün Avrupaya yayılmaktadır. Bundan hiçbir
memleket, ne İspanya, ne Portekiz, ne Sicilya,
isimli bir eser neşreder. Bu talepler hemen bü­
ne Milano bölgesi, ne Sardunya kurtulmamak­
ve eğer başka muahedelerden bazı menfaatler elde
etmişse bunların kırallarımıza daima veraset, müsa­
dere, mübadele ve hatta satın alma suretleriyle ait
bulunan şeyler oldukları keyfiyetidir.»
0• f>ireneler sulh muahedesi.

ı La recherche des droits du Ruy et de la


couronne de fı'rance sur· les royaumes, duches, com­
tes, villes et pa.vs occupes par les princes etrangers.
AVRUPA YE t'RANSIZ JHTİLALl
43'7

tadır. Muharririn ilmi garip ve nazariyesi ka­


rışıktır. Ehemmiyeti haiz bulunan şey, umumi
maksat ve ameli cihettir. Burada hayalperest
siyasilerle karşılaşır. Bu azim ihtilafa girişme­
den önce halli gereken bir münakaşa konusu
vardır : bu, birinci nokta ve esaslı noktadır.
Franklar Golleri ve ona bağlı bütün yerleri
miras almışlardır : bu itibarla, Savua ile Nisi
almaları gerekir ; Lorene'i tekrar almaları
lazımdır, çünkü Renin ötesinde ·«Fransadan
gaspedilmiş»arazi vardır. Bu arazi Austrasie
kırallığıydı. Ve burada, umumiyet itibariyle
lezzetsiz ve ağır olan üslubu birdenbire coşmuş
bir vatan heyecaniyle aydınlanan hukuk ada­
mımız der ki : <\Hangi adı taşırsa taşısın, Aus­
trasie kırallığı Fransa tacında daima zengin
bir parça teşkil ediyordu. Bu aynı toprağın
cevherinden çıkmış bir altın gibi aynı kaya­
dan ve aynı madenden alınmış olan kıymetli
bir taştı ...)) Jül Sezar onları Gol mülkünde say­
mış bulunduğundan, buna Flandr'larla Aşağı -
Memleketleri de ilave etmek lazımdi. Roussil­
lon'u* da ilave etmek icabederdi ki, bu husus­
ta ileri sürülen delili kaydetmeliyiz. Bu, belki
de keyfiyetin Strabon'dan ve XIII. Louis'nin
Beziers mahkemesindeki bir savcısından alınıp

• Fransanın 1659 da ilhak ettiği bu bölgenin


halen Pirene dağlarının i&."ly
l.İ le anılan bir vilayete
dahil olduğu ve !spanya hududunda •bulumlilğli bii
münasebetle söylenebilir.
<).
AVRUPA VE FRANSIZ JHTJLALl
438

yenilendiğini bilmeksizin, Convention'un hakim


cereyandan ilerde alacağı bir fikirler silsilesi­
ne geçiştir : '«Gollerin Doğuya karşı eskı hu­
dutları Alpler olduğu gibi, Fransa cihetinden
bu kontluğu sınırlıyan Pireneler de Fransanın
batıya doğru daima hududunu teşkil etmişler­
dir. Bunlar tabiatin kendi eliyle tesbit etmişe
benzediği hudutlar olup bu saltanatı kurmuş
bulunan eski kırallar kendilerini mülklerine
vermişlerdir.»
Nihayet, bütün bu siyasi maksatların
Kardinal'in hükümeti esnasında halkça ne ka­
dar benimsenmiş bulunduklarını her şehadet­
ten iyi gösteren bir şehadet : Richelieu'nün
Latince vasiyetnamesinde şu meşhur cümle
okunur : '«Bakanlığımın gayesi, Gara tabia.tin
kendisine verdiği hudutları iade etmek, Gol­
valara bir Gol'lü kıra! iade etmek, Fransayı
Gol'le bir yapmak ve eski Gol'ün bulunmuş ol­
duğu her yerde yenisini tesis etmek olmuş­
tur.» Bu Siyasi vas'iyetııame'nin* gerçekliğin­
den, hem de ciddi sebepler ileri sürülerek şiip­
he edilmiştir ; fakat milli gelenek noktai naza­
rına göre esas olan keyfiyet, bu suretle Kar­
dinalin düşüncesini ifade etmesi ve hatırasına
şeref vermek üzere daha güzel bir şey ıleri
sürmeğe muktedir olamamasıdır. Voiture :
1«İki yüz yıl geçtikten sonra bizi takibedecek
olanlar... onun bakanlığı zamanında İngilizlerin
ı Testamen tum politicum.
,AVRUPA VE FRANSIZ lHTlLALI
439

dövülmüş ve kovulmuş olduklarını, Pignerol'­


un zaptedildiğini, Casal'ın imdadına gidildiğini,
bütün Lorenin Fransa tacına ilave olunduğu­
nu, Alzasın en büyük kısmının iktidarımız
ı.ltına geçirildiğini öğrenecekleri ... ve işlerimi­
ze başkanlık ettiği müddetle Fransanın kendi­
sinden kaleler ve harbler kazanmadığı bir kom­
şu kalmamış olduğunu görünce, damarlarında
bir miktar Fransız kanı ve memleketlerinin
şanı için bir miktar aşkları bulunduğu takdir­
de bu şeyleri onu sevmeden hiç okuynbilirler
mi ?» diye yazıyordu1•
Richelieu'den muhafaza edilen hatıra bu­
dur, ve verdiği misalle ve düsturla:riyle, kendi­
sı, idare edenler gibi idare edilenler için eski
Fransa zihniyetine uygun devlet adamının
yüksek nümunesi olarak kalacaktır. Fikirleri
o kadar geniş şekilde yayılır ki, bir buçuk asır
sonra, 1794 te, ihtilfillerin cilvesiyle zamanla­
rının bütün aydın Fransızlarının tahsil ve ter­
biyesinden fazlasını almamış bulundukları hal­
de Fransa idaresine çağırılmı§ adamlarda da bu
fikirleri tekrar buluruz. Bu adamlar Richelieu'­
nürı iş vukufuna da, insanları kullanma bilgisi­
ne de, sağduyusunun metanetine de, karakte­
rinin sebatına da, görüşlerinin harikulade na·
fizliğine de, heie dehasının fevkalade ölçülülü­
ğüne de sahip bulunmıyacaklardır ; ihtiyatsız
mukallitler ve nizam tanımaz talebeler olacak·
ı 24 aralık 1636, LXXIV. mektup.
AVRUPA VE FRANSIZ iHTiLALi
440

lardır ; kendisinden ancak sofistik abstraksi­


yon sistemi şekline getirecek derecede zorlıya­
cakları umumi düsturlar muhafaza edecekler­
dir ; bununla beraber, gene onun misallerine
dayanmak istiyecekler, neslinden gelmek şere­
fine hak iddia edeceklerdir, ve daha sert, daha
!)iddetli bir kan getirip karıştırmakla. beraber,
esas itibariyle gene onun neslini teşkil etmek­
tedirler.
Mazarin Richelieu'nün eserine devam ve
bunu ikmal etti ; Fransa Richelieu'nün mirası­
na Mazarin sayesinde malik olmuştur. Gelenek
o derecede kuvvetliydi ki, Mazarin iç siyaseti­
ni yürütebilmek için onun dış siyasetine da­
yandı 1. 1659 muahedesinin 4 üncü maddesinde :
'«Eskiden Golleri İspanyalardan ayırmış bulu­
nan Pirene dağları bundan sonra iki kırallığın
hududu olacaklardır.» sözleri okunur. Mazarin
kıymetli yerler ilave etti, bunların daha geniş­
Jerini düşünüyordu. 1646 da bir muahede ile
Nis ve Savuayı Fransaya terk ettirmeğe ça­
Jıştı2. Belçikanm elde edilmesi, maksatları ara­
sında belki en çok iltizam ettiği şeydi. D'A­
vaux'ya3 : '<<Bu suretle, hud utlar, Felemenge
kadar, en çok korkulması icabeden Almanya
Cheruel, Histoire de la Fı'rance pendant la
minorite de Louis XIV (XIV. Louis'nin çocııkluk
devrinde Fransa tarihi), c. II, s. 380, 485. Paris,
1879.
2 Aynı eser, c. II, s. 176.
ı 20 ocak 1646. Aynı eser, s. 270.
/\VKUl'J\ VI! rı<l\1""'"' ın uı.1>u
4:41

cihetinde de Lorenle Alzasın muhafazaları ve


'.i..üksemburgla Burgonya kontluğunun* ele ge
çirilmeleri sayesinde Rene kadar götiirülmü§
olur... Bu, bugünkü harbten o derecede verim
le ve şanla çıkmak olur ki, en kurnazlar dahi
söylenecek bir şey bulamazlar ; bütün eski
Austrasie kırallığının bu taca ilhak edilmi§
bulunduğu görüldüğü zaman, akıtılmış bu ka·
dar çok kan ve harcanmış hazineler en ı::ıert
münekkitlerce de ancak pek iyi kullanılmış sa
yılacaklardır »
···

1659 da aktedilen barış, bu muhteşem ü


mitlerden uzak kaldı. Münekkitler bunda be­
ğenilmiyecek çok şey buldular ve istihzaları
sert iğnelerle kendini gösterdi. Mazarin'in ihti­
yatkarlığına ve çekingenliğine hücum ettiler.
İstihzanın o şaheseri, Pireneler sulhii hakkın
da Crequi markisine Saint - :Evremond'un mek
tubu malumdur : ·«Kardinal de Richelieu'nün
çılgın hareketleriyle bu pek derin kemal ara·
sında ne fark, Mösyö !. . » Bu gaddar sözıJ ilavı:
.

edilecek bir şey yok gibiydi : gerek medihtı:


ve gerek tenkitte muasırların kati bir kıyasla·
ma ile yükseltilmeleri veya aşağılatılmuları is·
tensin, bu misale üstün bir şey tasavvur olun
mazdı. Daha tarafsız olan sonraki nesiller,
müşterek eserlerinin layık bulunduğu hayran·
lıkta iki kardinali birleştirdiler, zamania onun
doğru nispetlerini ve sağlamlığını daha iyi
takdir ettikleri için de, bu eser, kendilerine da·
ha çok takdire layık göründü.
" Franche - Comte.

BiRiNCi CiLDiN SONU.

You might also like