Professional Documents
Culture Documents
'�- -- -.-�
' t .Jr
_>-- '.
'
ÇATIŞAN KÜLTÜRLER
KEŞİFLER ÇAGINDA HIRİSTİYANLAR,
MÜSLÜMANLAR, YAHUDİLER
Türkiye
Ekonomik ve Toplumsal T:ırih V:ıkfı
Yayınıdır
Özgün adı
Cultures inConjlict
Christians) Muslirns and Jı:ws) i11 the Agc of Dı'scoNry
Yayıma Hazırlayan
Hamdi Can Tuncer
Kitap Tasarımı
H:ıluk Tunçar
Baskı
Numune Matbaacılık
(0212) 629 02 02
© 1995 Oxford Un.iversity Press
Bütün hakhrı saklıdır . Bu kitabın hiçbir bölü m ü, ses kaydı, fotokopi ,
ya da herhangi bir bilgi depolarn:ı sistemi dahil elektronik ya da mekanik hiçbir
biçimde yayımcının izni ol madan yayımlanamaz, kitaptan alıntı yapıl amaz.
ÇATIŞA� KÜLTÜRLER
KEŞİFLER ÇAGINDA HIRİSTİYANLAR,
MÜSLÜMANLAR, YAHUDİLER
Çeviren
Nurettin Elhüseyni
Bernard Lewis
Princeton) Şubat 1994
İÇİNDEKİLER
BİRiNCİ BÖLÜM
FETİH / 1
İKİNCİ BÖLÜM
ÜLKEDEN ÇIKARILMA /18
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KEŞİF/ 39
DİZİN/ 56
BİRİNCİ BÖLÜM
FETİH
gemileri denizdeki cilMdı Britanya Adaları 'na ve hatta bir keresinde İz
landa'ya kadar taşıdılar. İki din ve iki uygarlık arasındaki i lişkil erde ger-
çek dönüm noktası, İkinci Viyana kuşatması ve yenilgi�'e uğray:rn Os
nunlı kuvvetlerinin geri çekilmesi oldu.
Avrupa'ya yönelik bin yıllık M ü s l üman tehdidi, <1sk e ri \'C dini olmak
üzere iki yönlü, yani fethe ve din değiştirtmeye dönük bir tehditti. İran'ın
batısı ve Arap Yarımadası ile Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika'da İslamiyeti
i lk olarak benimseyenlerin büyük çoğunluğu Hıristiyanlı ktan dönmüş
olanlardı . Bu din değiştirme süreci Müslüman yönetimi altındaki Sicilya ve
İspanya topraklarında sürdü. Ortaçağda Hıristiyan Avrupalı bilginler rakip
dini anlamak için büyük çabalar gösterdiler; bu nun amacı rakip dini çürüt
mek ve böylece kendi cem aatlerini korumaktı. Büyük ölçüde Hıristiyan
cemaatlerin ve önderlerinin Müslüman yönetimi altında gördüğü hoşgörü
sayesinde de bu ç abaların da temelde başarıl ı oldular; bununla b irlikte
önemli sayıda insan kendi fatihlerinin inancını gerçekten benimsedi .
Avrupalıların İslamiyete ve karşılaştı kları Müslüman halklara , Mağri
bilere ve Serazenlere, Tatarlara ve Türklere ilişkin değerlendirm elerinde
yaygın bir korku duygu su vardır. Şiirde ve polemiklerde, tarihte ve ede
biyatta söylenenler güçlü ve yayılmacı bir İslam dünyasının kuşatması ve
tehdidi altında bulunan bir Hıristiyan Avrupa' nın, bir bakıma doğuda,
güneyde ve güneydoğu da Müslü man devletin sın ırlarıyla tanımlanmış ve
sınırlanmış bir Avrupa ' n ın duyarlı lığını yansıtmak.tadır. Avrupa'ya ilişkin
ortaçağ Müslüman pe rspektifi ise edebiyata yansıyan biçi miyle çok farklı
dır. Müsl ümanların yazılarındaki nadir ve oldukça kibirl i değinmel ere ba-
6 karak bir yargıya varmak gerekirse, onları n gözünde B atı Avrupa daha
çok Orta Asya ve Afri ka'nın Victoria döneminin İ ngilizlerine göründ ü
ğüne b e n ze r b ir ko n u m taşımış o l m al ıdır . 1 Müslüma nlara göre İ sla-
Edebiyatta v e bi l i msel ça l ı ş m a l arda i fade edi l d i ğ i b i ç i m i yle, ortaçağ Avrupa ' s ı nın
İs l ami yeti ve Müsl ümanl arı a lg ı l ay ı ş b i ç i m l eri konusunda o l dukça gen i ş b i r l i teratü r
vard ı r. Örneğ i n bkz. R . W. Southern, Western Views o f Is/om i n the Middle Ages,
Cambri dge, Massachusetts, 1962; Aldobrandi no Ma l vezz i , L'lslamismo e la culture
europeo, Floransa, 1956; Narman Dan i e l , Is/om and the West: The Making of an
lmoge, Edinburg h , 1960; E kkehort Rotter, Abendland und Sarazenen, Berl i n , 1986;
Kenneth M. Setton, Western Hostility to Is/om and Prophecies of Turkish Doom,
Ph i l ade l ph i a , 1992. Mü s l ü m a nların modernçoğ ö n cesi nde H ı rist i y a n Avrupo'ya
i l i ş k i n a l g ı l ay ı ş l arı i se çok daha az i l g i görmüştür. B i zans'a i l i ş k i n bazı Arap görüş
l eri için bkz. A . A . Vo s i l iev, Byzance et fes A rabes, H. Grego i re , M . Conord ve M.
N a l l i no' nun gözden geç i rd i ğ i ve gen i ş l etti ğ i bask ı , 3 c., B rükse l , 1935-68, Arapça
met i n l eri n çeviri leri ve bunl ara i li ş k i n değerl endi rme lerle b i r l i kte; Ahmed Shbou l , A l
Mas'Odl and His World: A Muslim Humonist and His lnterest in Non-Muslims,
Londra, 1979. İ k i n c i kitabın a l t ı ncı böl ü m ü nde (s . 227-84) önem l i b i r Arap tari hçi n i n
ü l kes i , başkent i , h a l k ı , tari h i , k ü ltürü v e o dönemdek i durumu bak ı m ı ndan B izans
İ m po roto r l u ğ u ' n u n a s ı l a k t a rd ı ğ ı i n c e l e n mekted i r . Sh bou l 9 . y ü zy ı l da n ö n ce k i
Müslüman yazarl arın genelde çok a z i l gi gösterdiği B at ı Avrupo'yo ya l n ı zca b i rkaç
sayfa (s. 189-93) ayırm ı şt ı r. H açl ı Seferleri s ı ra s ı nda tarafların b i rb i rlerini a l g ı l ayış l a rı
konusunda bkz. Ben j o m i n Z . Kedor, Crusade and Mission: European Approoches
Toward the Muslims, Pri nceton, 1984; C l oude Cohen, Orient et Occident au temps
des Croisades, Po r i s , 1993; A m i n Maa l ouf, The Crusades Through A rab Eyes,
miyetin kuzeybatı sınırının ötesindeki topraklar, kirli ve pis alışkanlıklara
sahip , çok düşük bir kültür düzeyinde , yerine ye nisi geldiği için aşıl mış
bir dine inanan ve Tanrı ' nı n mukadder kıldığı kölelik kurumu aracılığıyla
asgari bir uygarlık düzeyine çıkarılabilecek kendi insanları dışında çok az
değerli mal sunabil en egzoti k ve pitoresk kabilelerin yaşadığı ücra, vahşi
ve el değmemiş bir böl geydi.
E n koyu cehalet içindeki Avrupa'nın içlerine gitme tehlikesini göze
alan ve geride yolculukl arı nın hikayesini bırakan az sayıda korkusuz kaşif
vardı , ama göründüğü kadarıyla onların aktardıklarının etkisi çok sınırlıy
dı. Müslümanbr B izans İm parJ.torluğu' ndan haberdardı: Eski Yunanlıla
rın ve çok daha az düzeyde ol mak üzere B izans'taki Hıristiyan Yunanlıla
rın uygarlığını biliyor ve bun a saygı gösteriyorlardı; ama ortaçağda İslam
toprakları n a göre maddi v e manevi açıdan karşı laştırılamayacak kadar dü
şü k bir uygarlık düzeyi nde bulunan Orta v e Batı Avrupa'ya saygı duymu
yorlardı ve zaten bunun i çin herhangi bir neden de yoktu. Bununla bir
likte İslam dünyası bu halkların İslam dünyasının Asya ve Afrika'daki öte
ki bazı komşuları gibi düpedüz barbar olmadığının farkındaydı. Onlar ra
kip bir di nin izl ey icileriydi; rakip bir siyasal sistemleri , bütün insanlığa ev
rensel bir mesaj getirmeye ve evrensel bir huku ku dayatmaya dönük rakip
bir iddiaları vardı. 7
Dünya, Müslüman inancının ve hukukunun hüküm sürdüğü darü'l
İslam ve bunların var olmadığı darü ' l -harp olmak üzere ikiye ayrılmıştı;
i kisi arasındaki sürekli savaş hali ancak ateşkesl erle kesintiye uğrayabil irdi
ve bu durum Allah'ın kelamının bütün insan lığa götürül mesine değin sü
recekti . Müslüman yazarların çoğuna göre, önce Bizans ve ardından Av
rupa Hı ristiyan alemi başlıca darü'l -harp bölgesiydi .
İslamiyet ve H ıristiyan ilemi arası nda kaçınılmaz olarak büyük ve sü
regiden bir düşmanlık vardı; ama bu durum , şu sıralarda moda olan kav
raml ar doğrultusunda, yanlış algılamanı n ve yanlış anlamanın sonucu de
ğildi . Tam tersine iki taraf birbirini çok iyi anlıyordu; bu anlama her ikisi
nin öteki temas ları ndaki, yani Asya' nın ve daha sonra Kol o mb-öncesi
Amerika' ııın daha uzak uygarlıklı k.larını anlayabilme düzeylerinden çok
daha yüksekti . Paylaşılan, daha doğrusu çekişme konusu olan bir misyon
ve etki alanın ı n yanı sıra , İslarniyet'in ve H ıristiyan aleminin birlikte sahip
çıktığı büyük bir miras vardı ve bu miras da ortak kaynaklara dayanıyor
du: Eski Yunan bilim ve felsefesi , Roma huku ku ve devlet yönetimi, Ya-
dü nyası varlıklı ve gen işti ; birçok d e ğiş i k halkı ve büyuk b i r kay ıuk zengin
liğini b .:ınndıran uçsuz b u c aksız bir al a n ı kapl ıyor d u . B a tı H ı ristiyan alemi
gi bi , o da Helen uygarl ı ğın ı n mirasııu sahir ç ı k ı y o r d u ; ama b i l i m ve fe lse -
fesini daha büyük bir mah aretle değerlen diriyordu2 ve öteki uygarlıklarla
bağları ve ke ndi yaratıcı girişim leri aracılığıyla bu mirası büyük ölçüde zen
gi n leştirmişti . Yal nızca iki örnek vermek gerekirse , Çin'den kağıdın ve ar
dından ktığıt yapım tekniğinin getiril mesi ile Hindistan 'dan basamaklı sayı
siste minin ve sıfırın alın ması büyük bir bilimsel ve edebi rönesansa giden
yolu ha.zı riadı; üstelik rönesans teriminin alışılagelmiş bi çimde yakıştırıldığı
Avrupa 'd aki akı mdan yü zyıllar önce . Buna karşılık Hı ristiyan Avrupa, kay
nakları bakı m dan yoksu ldu; bakış açısı sınırlı ve yereldi; her bakımdan ol
masa bile çoğu bakım dan İslamiyetin ul aştığı d üzeylerin çok gerisindeydi .
B aşka farklılıklar da vardı : Ortaçağ Avrupa'sı yaln ızca alan bakı m ın dan
küçük değildi , bakış açısı da dardı . Öteki di n l er bir yana, kendi dininin
çeşitli bi çimlerim.� karşı bile belirgin bir biçi mde hoşgörüsüzdü . Oysa İs
lam dünyası bil eşi miyle çeşitliliğe, karakteriyle çoğulculuğa sahipti . Müs
l ümanlar kendi i çl erinde ibadet ve hatta inan ç bakı mın dan önemli farklı
l ıkbra hoşgöıiiylc bakmaya yatkındı ; onayladıkları öteki dinlere toplu mda
belirli bir yer vermeye de razıydı . 3 B u duru m m odern çağda bazen yanlış
bir biçi mde eşitl ik gibi sunul muştur. E l be tte eşitlik söz konusu değildi ve
bir ortaçağ toplumunda böyle bir eşitlik düşüncesi saçma bir anakronizm
dir . Akdeniz'in her i ki yakasında da inana nların inanmayanlara eşit haklar
tanıması herhalde bir meziyet olarak değil, bir görev i h mali olarak görü- 9
4 Reş i dedd i n , Histoire des Froncs, çev. ve ed. K. John, Lei den, 1 95 1 , özg ü n met i n s.
l l , çev i ri s . 24.
savaşı gibi göstermekteydi ; Suriye'nin kuzey kesimini Müslümanlardan ge
ri alan N ikeforos Fokas'ın ( 9 6 3 -969 ) Müslüman cihadının gücünü kavra
dığı ve Hıristiyanlıkta da buna denk bir şeyin olmasını arzuladığı aktarılır.
Ama daha sık olarak B izanslı yazarlar böyle bir savaştan söz ederken bunu
anlamayan ve hoş bulmayan bir tavır sergilemekte ve savunucularını dinsel
sadakatten çok talan arzusuyla harekete geçmiş kişiler olarak görmektedir.
Bir Hıristiyan kutsal savaşı fikri gecikmeli de olsa Batı Hıristiyan aleminde
daha olumlu bir yankı uyandırdı . Roma ve Ostia'ya karşı 846 'da girişilen
bir Arap baskınının ardından Fransa'da bir sinod toplandı ve Hz. İsa'nın
düşmanlarına karşı savaşmak üzere Fransızların önderliği nde birleşik bir
Hıristiyan ordusu oluşturmaları için Hıristiyan aleminin krallarına yönelik
bir çağrı kararı alındı. Papa IV. Leon, belki de Müslüman düşüncelerin et
kisiyle, böyle bir savaşta ölecek olan herkese cennet vaadinde bulundu .
B i rkaç onyıl sonra Papa VIII. Johannes ( 8 7 2 - 8 82 ), piskoposların bir baş
vurusu na cevap verirken, Tanrı'nın Kutsal Küisesi'ni, Hıristiyan devlet ve
dinini savunma uğruna çarpışanlara ve contra paganos atq u e infideles stre
nıte dimicantes (putperestlere ve kafirlere karşı zahmetli mücadele ) sırasın
da ölenlere günahlarını bağışlama sözünü verdi . 5
B atıda bile Hıristiyan alemini savunmaya dönük kutsal savaş çağrısına
tepki yavaş gelişti ve bir süre sonuçlar belirsiz kaldı. Kesin değişim 1 1 . 11
5 J a cq ues-Pa u l M i gne (ed . ) , Patrologiae cursus completus, series latina, c. 1 26, sütun
8 1 6; a ktaran Marius Canard, " La Guerre sa i nte dans l e monde i s l am i que et dans le
monde chret ien", Revue Africaine, Cezay i r , 1 936, s . 605-23. Ayrıca bkz. Anouor
H atem, Les Poesies epiques des Croisades, Paris, 1 932, s . 36-40. M ü s l ü ma n l a r ı n ve
H ı r i s t i ya n l a r ı n kutsal savaş ve şeh i t l i k a n l a y ı ş l a r ı n a i l i ş k i n b i r değerlen d i rme ve
karşı l aştırm a i ç i n bkz. A l brecht Noth, Heiliger Krieg und Heiliger Kampf in Is/om
und Christentum: Beitröge zur Vorgeschichte und Geschichte der Kreuzzüge, Bonn,
1 966.
üzerine son Tatar yürüyüşünü püskürttü ve böylece sonunda "Tatar bo
yunduruğu"na son verdi .
Recon q u ista ( yeniden fetih ) sırasmda elde edilen başarıların sınırları
vardı . Şimdilerde sık sık saldırgan emperyalizme dönük bir erken Batı se
rüveni olarak yorumlanan Haçlı Seferleri , daha doğru bir yaklaşımla döne
min koşulları içinde, esin kaynağını aynı güdülerden alan ve aynı düşmana
yönelen recon q u ista'nın bir parçası olarak görülebilir. Her şeye karşın Hı
ristiyanlık, Ortadoğu 'da Avrupa'nın güney kesimine göre daha eskiydi ve
daha derin köklere sahipti . Cihada karşı çok gecikmiş bir Hıristiyan tepkisi
olan Haçlı Seferleri kutsal savaşla kaybedilenleri yine kutsal savaşla geri al
maya yönelik bir girişimdi . Hıristiyanlar açısından Bizans imparatorlarının
7 . yüzyılda Müsl üman halifelere kaptırdığı Hıristiyan Kutsal Toprakla
rı' ndan daha önemli ne olabilirdi ? Recon q uista İberya ve Rusya' da başarıya
ulaştı; Doğu Akdeniz'de ise Türklerin yeni ve yükselen gücü karşısında et
kisiz kalarak başarısızlığa uğradı . Bir zamanların Yunan ve Hıristiyan top
rağı Anadolu 'yu zaten yutmuş olan İslamiyetin bu yeni savunuc uları çok
geçmeden Avnıpa'ya karşı üçüncü büyük saldırıya girişeceklerdi.
Bütün bunlara ve öteki Türk başarı larına karşı n, Hıristiyan aleminin
lehine olan eşitsizlik gittikçe daha da büyüdü . Hıristiyan zaferleri büyük
12 ölçüde üstün silah donanımı ve teknolojil eri i le bunları destekleyen daha
güçlü ekonomilere dayanmaktaydı . Uzakdoğu'da icat edilen barut, anla
şıldığı kadarıyla burada esas olarak havai fişek gösterileri için kullanılmak
taydı. Ortadoğu'yu atlayarak getirildiği Avrupa'da ise yeni ve ölümcül bir
amaca, ateşli silahlara uyarlandı . Bu silahlar başkalarıyla giriştikleri savaş
larda Avrupalılara muazzam ve çoğu kez belirleyici bir avantaj sağladı; en
açık biçimiyle Yenidünya'da ortaya çıkan bu avantaj , gittikçe artan bir
çapta Eskidünya'nın uygarlıklarıyla ve hatta İslam i mparatorluklarıyla kar
şı karşıya gelişlerde de geçerliydi .
B azı Müslüman devletler ateşli silahları reddetme ya da bunlardan çok
az yararlanma yoluna gittiler.6 Ö rneğin , Mısır'daki bir zamanların güçlü
Memluk Sultanlığı yiğitliğe yakışmayan bu silahları hor gören bir tavırla
karşıladı ve kullanım alanını toplumsal bakımdan düşük konumlu unsur
ların asker yazıldığı küçük birimlerle sınırladı . Memlukların hem güney
den gelen Portekizlilere hem de kuzeyden gelen Osmanlılara karşı koya
maması şaşırtıcı değildi . Osmanlıların Mısır'ı fethetm esinden sonraki dö
nemi yazan Mısırlı tarihçi İbn Zünbül , bu konudaki Memluk tavrını çok
6 Bu soruna i l i ş k i n öncü b i r yapıt o l arak bkz . David Aya l a n , Gunpowder and Firearms
in the Mamluk Kingdom: A Challenge to o Medieval Society, Londra, 1 956, 1 978.
İ s l a m dünyas ı nda ateş l i si l a h l a r ı n tari h i ne i l i şk i n genel bir i nceleme için bkz. f/2,
"Barud".
iyi dile getırı r . Aktardığına göre, tutsak bir Memluk e miri karşı karşıya
geldiği Osmanlı padişahı S elim'e şunları söyler:
D ü nyanın her tarafı n dan d e r m e ç a t m a bir o r d u kurmuşs u n : H ı ri s tiyanl ar,
Ru mlar ve ötekiler. Beraberinde de Avru p :ı H ı ristiyanlarının savaş meydanında
Müslü man ordularının karşısına çıkma gücünü bulamadıkları bir sırada ustaca
geliştirdikleri şu icadı ge tirmişsin. Bir kadın b u tüfek denen şeyi ateşleye bilirse
bir alay adamı durdurabilir. Eğer bu silahı kull anmayı seçmiş olsaydık, si z bu
işte önüm üze geçemezdini z . Ama b i z Peygamber E fendi m i z H z . M u h a ın
med'in sünnetini , Allah yolunda kılıç ve mı zrakla cihada gitmeyi bir tarafa at
mayan insanları z . ( . . . ) Yazıklar olsun sana: Allah'ın birliğine ve Hz. Muham
med'in peygamberli ğine şehadet edenleri ateşli silahlarla nasıl vurabiliyorsun??
3 3 4 . [ İ s ta nb u l l i m a n ı n a ş i m d i ye k a d a r b u n u n k a d a r g a r i p b i r g e m i g i rm em i şt i .
Denizde 3 . 700 fersahı a ş ı p g e l m i şt i ; d i ğer s i l a h l a rdan başka 83 topu va rd ı . Ateş l i
s i l a h l a r ı n ı n d ı ş b i ç i m i b i r d o m u z a b e n z i y o rd u . E ş i e m s a l i n e g ö ı ü l m ü ş n e d e
k aydedi l m i ş b i r devran harikasıyd ı .]
İslam dünyasının da Atlas O kyanusu 'na kıyısı vardı. İnsan Faslıların
neden açık deni zlere çıkmadığına ve Amerika'yı keşfetmediğine şaşıyor.
B unun besbelli bir nedeni söz konusu kıyı şeri dinde, Avrupa denizciliği
nin ve gemiciliğinin gelişmesini kolaylaştıran - hatta gerektiren- liman ve
haliçlerin bulunmayışıydı . B ir başka cevap belki de Faslıların sahip olduk
ları denizlerde büyük ölçüde kendi başlarına oluşlarıydı; bu durum onları
birbirlerine karşı ardı arkası kesilmeyen savaşlarda denizcilik becerilerini
bileme fırsatını bulan İspanyollar ve Portekizlilerden, Fransızlar, Hollan
dalılar ve İngilizlerden ayıran bir husustu . Başka bazı bakımlardan olduğu
gibi, bu bakımdan da Avrupa' nın birlikten yoksunluğunun uzun vadede
bir avantaj olduğu görülecekti .
B atı Avrupa'nın teknoloj ide daha ileri ve gelişkin bir düzeyde oluşu si
lah donanımıyla sınırlı değildi, iktisadi üretim alanma da uzanmaktaydı.
B unun güzel bir örneği , ilk zamanlarda ve uzun bir süre boyunca enerji
üretiminde insan ya da hayvana dayalı kas gücü dışındaki tek araç olan
değirmenden yararlanmad ır. İlkel yeldeğirmenleri ve sudeğirmenleri de
dahil olmak üzere değirmenler büyük, gözle görülebilir ve sabittir. Giz
lenmeleri, görünüm bakımından değiştirilmeleri ya da taşın maları kolay
değildir. Dolayısıyla geç mişin vergi toplayıcıları için olduğu kadar, çalış
14
malarını vergi kayıtlarına dayandıran günümüzün tarihçi leri için de keyifli
bir kaynak s ayıl ı rl ar . Princeton ' da n meslektaşım Charles Issawi ' n i n ,
Domesday Book i l e Osmanlı sicilleri arasında yaptığı b i r karşılaştırma, Nor
man yönetimi altındaki İngiltere'de, Kanuni Sultan Süleyman dönemin
deki merkezi Osmanlı topraklarına göre daha fazla değirmen bulunduğu
yolundaki şaşırtıcı gerçeği ortaya koymaktadır. 9
Ç ok büyük b i r önem taşıyan b i r başka teknoloj ik yenilik matbaaydı .
B arut gibi bu da Doğu Asya kökenliydi ve İ ran 'daki bir İ lhanlı hükü mda
rının kısa süreli ve felaketle sonuçlanan bir kağıt para basma denemesi ı o
dışında, aynı şekilde O rtadoğu 'yu atlayarak Avrupa'ya geçmişti . Anado
lu'ya l 492 'de vardıklarında beraberlerinde matbaayı da getiren İspanyol
Yahudi sığınmacılara, padişah fermanı uyarınca Arap harfl eriyle baskı yap
mama koşuluyla, başkentte ve başka kentlerde kitap basma izni verildi .
D aha sonra Hıristiyan azınlıklar için de benzer fermanlar çıkarıld ı . Os
manlı topraklarında 1 8 . yüzyıla değin İbrani, Yunan , Ermeni, Süryan i ve
zaman zaman Latin harfleriyle kitap lar basılırken , Türkl erin ve bütün
tü rden bir eşitliği elde etmek.ten çok u zaktı, ama çokeşliliğin ya da yasa-
larla tanınmış cariycliğin baskısı altında değildi . Onların yararlandığı sınır-
lı düzeydeki özgü rlük ve katılım bile , Batı ülkelerini gezen -ve hepsi de
erkek olan- bir dizi M üslüman ziyaretçiyi sarsıp uyandırmaya hiçbir za-
m an yetnı edi . 1 3 B atı uygarl ığı kadınların varlığından dolayı zengindi ;
Müsl üman uygarlığı ise onların yoklu ğuyla daha yoksuldu .
Birkaç başka yıl dönümü de iki topl u m arasındaki eşitsizliğin bazı farklı
yönlerini ortaya koyabilir. 1 49 2 aynı zamanda Lorenzo de' Medici 'nin
11 M ü s l ü m a n dünyasında matbaac ı l ığ ı n tarihi i ç i n bkz. f/2, "Matba ' a " . E rken dönem
İ br a n i matbaa c ı l ı ğ ı i ç i n bkz. A. Frei m a n n , Über hebröische lnkunoblen, Lei pzi g ,
1 902; A . M . H aberma n n , Toldot ha-Sefer ho- lvri, Kudüs, 1 945.
12 Kema l Atatürk'ün 31 Ocak 1 923'te İ z m i r'de verd i ğ i söy l ev, A totürk'ün Söylev ve
Demeçleri il, Ankara , 1 952, s. 84. Atatürk başta 30 Ağustos l 926'da K astamonu'da
v e rd i ğ i söy l evde ( o. g . e. , s . 2 1 9) o l m a k ü z e re b a ş k a vesi l e l e r l e de aynı temay ı
i ş l em i ş t i r .
l 3 M ü s l ü m a n l a r ı n B at ı l ı k ad ı n l a r ı a l g ı l ay ı ş b i ç i m l e r i üzeri n e b k z . L ew i s , Muslim
Oiscovery, s. 28 1 , 286-9 3 . Çağdaş A ra p edeb i yat ı nd a B at ı l ı k ad ı n portre s i i ç i n
Rotraud W i e l a ndt, Dos Bild der Europöer i n der modernen orobischen Erzöhl- und
Theoterliterotur, Beyrut, 1 980, öze l l i k l e s. 489-553; ve a . y . , " F actors Determ i n i ng
the Pi cture of the E u ropean Woman i n Modern Ara b i c F i ct i o n " , Tarih: Popers in
Neor Eostern Studies, 2 ( 1 992), s. 1 7-40.
öldüğü yıldı . Rönesans döneminin ilk örnek hükümdarı olan bu kişi yeni
kültür ve bilimin himaye altına alınmasında, yeni tarz ticareti n yürütülme
sinde önemli rol oynamış ve - bununla biraz ilgili bir özellik olarak- Avru
pa devletlerinin daha sonraki yayılmasında büyük bir yer tutan Batının ye
ni dış politika zanaatına öncülük etmişti .
İspanyol hümanist Antonio de Ne brij a'nın bir Avrupa yerel konuşma
dilini kararlı ve standart bir yapıya kavuşturmaya ve bir edebi dile dönüş
türmeye yönelik ilk girişim olan Gra m m!ıtica castellanıı adlı yapıtının ya
yımlan ması da aynı yıla rastladı . O zamana değin Lati n Avrupası Ye Arap
dünyasındaki durum kabaca birbirine benziyordu ; her i kisi de günlük ha
yatta kendi yerel dillerini konuşurken , hem resmi yazı şmalarda hem de
edebi yazılarda yapay bir dili - bi r i ortaçağ Latincesi n i , öbürü klasi k
dönem sonrası Arapçasını - kullanıyordu . Fransı z tarihçi Bernard Vincent,
Kastilya lehçesinin standart İspanyolca olarak ben imsen mesinin İspanyol
Amerikan uygarlı ğının ortaya çıkmasına ve olgunlaşmasına büyü k katkıda
bulunduğunu i l eri sü rmekte l 4 ve Aragonlu bilgi n Gonza l o G arda de
Santa Maria'nın şu di kkate değer sözlerini aktarmaktadır:
Kraliyet i ktidarı bugün Kastilya'da olduğu i ç i n , bizi yöneten seçki n kral v e
kraliçe Kastilya diyarını kendi devletlerinin temeli v e merkezi yapma yol unu
ı rı seçtiği için , b u kitabı Kastilya lehçesinde yazmaya karar verdi m ; çünkü dil
bütün öteki şeylerden daha fazla iktidara eşlik eder . l S
Türkler l 480'de Otranto\u alarak İtalya'da bir dayanak noktası elde et
tiler. İspanyolların Gırnata'yı fethetmesi büyük bir zaferdi ve Avrupa'nın
güneybatısının kurtarıl masında bel irl eyic i bir rol oynadı. Ne var ki Hıristi
yan alemi ile İslamiyet arasındaki daha geniş cepheleşmede kesin bir so
nuç getirmedi . Av r u p a n ı n güneydoğusunda M üslü man tehdidi sürdü v e
'
zJndıklan zaferden kısa bir süre sonra dikkatlerini bir başka düşmana, ya
ni Yahudilere çevirdiler. Siyasette ve savaşta Ya h udil er i n önemsiz bir gücü
vardı. Hatta t i car e t v e kültür a l an l a r ı n d a yararlı olmaları da mümkündü .
Ama di nsel açıdan en yakın ve en duyarl ı tehdidi oluşturan bir u nsur
olarak görül düler.
17
!KİNCİ B Ö LÜM
ÜLKEDEN ÇIKARILMA
3 Daha l l . yüzy ı l baş l arı nda Fransız tari hçi Adhemar de Chaba nnes, Fatı m i ha l i fes i el
Hôki m ' i n emri üzeri ne Kudüs 'tek i Kutsal Kabir K i l i sesi ' n i n yıkı lmas ı n ı n soru m l u l uğunu
Yahud i l ere yı kar ve Batı l ı Yahudi l eri n Doğuya H ı ristiyanları suçlayıcı mektup l a r gön
derd i ğ i n i ve Doğu l u Serazenlere karşı Batı l ı l ardan o l uşan bir ordu göndermeye hazır
l an d ı kları yönünde uya r ı l a rda bul unduğunu öne sürer. Bkz. Adhemar de Chobonnes,
Chronican A quitonicum et Froncicum 1 37, aktaran H atem, Les Poesies epiques, s. 43.
A l lan H arri s Cutler ve Helen E l mquist Cutler' ı n The Jew As Ally of the Muslim: Medi
evol Roots of An ti-Semitism, Notre Dome, 1 986 adi ı yapıtı nda yer alon ve anti -semi
tizm i n temeldeki nedenini bu sanal i l i şkiye bağl ayan iddia abartı l ı görünmekted i r.
4 Sh lomo E i d e l berg, çev . ve ed. , The )ews ond the Crusodes: The Hebrew Chronicles
of the First ond Second Crusodes, Mad i son, l 977, s. 22.
D insel duyarl ılığın e n üst düzeye çı ktığı , H ı ristiyan alemi n in gerek
içeride gerekse dışarıda bölünme , heretiklik ve inançsızlığın oluşturduğu
üç yönlü bir tehdit altında göründüğü o günlerde, daha önce aykırı gö
rüşlere karşı gösterilmiş olan ve her zaman nazik bir dengeye dayanan
hoşgörü iyice azalarak yok denecek bir düzeye kadar indi . Özellikl e Hıris
tiyanlık adı na geri al ınmış olan yeni topraklard a Yahudiler ve M üslüman
l ar, güçlükle kazanı lmış olan Hıristiyan birliği ve bağımsızlığı için sürekli
bir tehdit olarak görülmekteydi . B atı Avrupa'da Yahudiler ile Mağribiler,
D oğu Avrupa'da da Yahudiler ile Tü rkJ er polemik yazıbrınd:ı, vaazlarda
ve hatta yerel biri m lerin , kralların ve papaların yasal düzenlemelerinde ge
nel likle Hıristiyan aleminin düşmanları olarak birlikte anılmaktaydı . Onla
rın gündelik alışkan lıkları bile s:mki bu algılayışı doğrular gibiydi . 1 670
gibi geç bi r tarihte, Akdeniz' deki bir gemide görevli olan ve zamanını bir
günce tutup kötü şiirler yazarak geçiren bir İngiliz askeri vaizi bn ç ağrışı
mın bir yönünü şöyle yansıtmaktaydı :
Tanrı m Kral Charlcs ' ı , York D l.ikü'nü
Ve kraliyet ailesini
Dom u z eti yemeyen Yah udi ve Tü rklerden sen koru ;
G üzel Efen di m i z kur tar beni .
20
B u ortamda ateşli kuruntul arın bazen fesada dönük tertipler görmeye
yönelmesi şaşırtıcı değildir: M üslü manlar zaman zaman Yahudi aj anı , da
ha sıklıkla olmak üzere Yahudiler de Müslüman ajanı, gizli görevlisi ya da
en azından sempatizanı sayılmaktaydı . 1 8 77- 8 8 arası gibi geç bir dönem
de, Disraeli'nin izlediği Türk yanlısı politikanın Liberal muhalifleri bu sa
va sarılmaktaydı . Parlamento' daki Li beral üyelerden biri ve yazar T. P .
O 'Connor'a göre, "on u n [ Disraeli'nin] Türkiye sorununa ( . . . ) genel ba
kışını belirleyen, bir Yahu di olarak Türklerin hısım olması ve yine bir Ya
hudi olarak kendini Türklerle ortak davaya baş koymak zorunda hisset
mesi"ydi. Seçkin bir tarihçi v e Oxford öğretim üyesi olan E. A. Freeman
daha da ileri gitmekteydi: "Avrupa genelinde basını n en sıkı Türk taraftan
olan kesim i büyük ölçüde Yahudilerin elindedir. Çok küçük bir istisna
grubu dışında, Yahudiler her yerde Türk dostudur. " Liberal Parti'nin li
deri Gladstone bile Argyll Dükü'yle bir sohbetinde şu belirlemede bulun
maktaydı: "Dizzy'nin gizli Yahu diliğinin bu politikalarla bir ilişkisinin ol
duğu yolunda güçlü kuşkularım var. " :i Victoria dönemi İ ngiliz li beralleri
nin bile bu doğrultuda düşünüp konuşabildiği göz önüne alınırsa, hoşgö-
5 Bu kon u l arda bkz. Bernard Lew i s , "The Pro- l s l a m i c Jews", Judoism, 1 7 ( 1 968), s .
39 1 -404; ayn ı y azı n ı n gözden g e ç i r i i m i ş yen i bask ı s ı , a . y . , Is/om i n His tory, 2. b . ,
Chi cago, 1 993, s . 1 37-5 1 .
rünün daha az oldıığu zaman ve mekanl arda başka kimselerin çok daha
yoğun kuşkular beslemesine ve Yahudile re karşı harekete geçmeye yatkın
olmasına pek şaşmamak gerekir .
Y e n i birleşmiş olan İspanya'nın Katolik hükümdarları , Ocak 1 492 ' de
Gırn:ıta zaferinden sonra kendilerini iki tehlikeyle karşı karşıya buldul ar.
Bunlardan biri siyasal v e askeri nitelikteydi : Bir M üslüman karşı saldırısı
tehlikesi . Akdeniz 'in öteki ucunda, kırk yıl kadar önce Konstantinopolis'i
ele geçirdikten sonra muzaffer bir tavra giren yeni v e kudretli bir Müslü
man imparatorl uğu hem ordu , hem de deniz gücünü batıya doğru geniş
l etiyord u . Mağri bilerin 1 5 78 'de Ü ç Kral Çarpışması'nda Porteki zlileri
ezici bir yenilgiye u ğratmalannın da gösterdiği gibi , yalnı zca birkaç mil
ötedeki Kuzey Afrika'da hala zorlu M üslüman kuvvetl eri vardı . M üslü
manların olası bir geri dön üşüne karşı savunmaya ve belki ö n c e davran
n1ay�1 dönük tedbirler al mak gerektiği açıktı .
Ö teki tehlike dinsel nitelikteyd i . B u bakımdan İslamiyet artık tehlikeli
bir düşman olarak görülmemekteydi . İ lahiyat çerçevesindeki bir hesapla
mada, deyi m yerindeyse, İslamiyete aldırış edilmeyebi lirdi. Hıristiyanlığın
yeryüzüne inişinden sonra geldiği için, Hıristi yan anlayışına göre zorunlu
olarak asılsızdı ve heretik bir akım ya da bir sapma olarak bertaraf edilebi-
lirdi . Hatta H ıristiyan esk:ıtology:ısı için de Vahiy Kitabı 'nda sözü edilen 21
6 Johannes Hofer, .Johannes Kopistron: Ein Leben im Kampf um die Reform der Kirsc
he, c. 2, H e i d e l berg, 1 964, s . 1 55 . Karş. H . H . ben-Sosson, ed . , A History of the Je
wish People, Combri dge, Moss . , 1 976 , s. 580.
7 N uh'un e m i rleri i ç i n bkz. M idrash Bereshit Rabba, Nooh, 34.8, İ n g i l i zce çev i r i , H .
F reedmon v e Mourice S i mon, The M idrash Rabboh: Genesis, c . l , Londro, 1 977, s .
272.
gun biçimde, yani savaş alanın da kavgaya tutuşmak kolaydı. Silahsız Ya
hudi komşu ları n ın dinse l göreceliği farklı bir meydan okumaydı ve farklı
bir karşılığı zorunlu kılmaktaydı .
Gırnata'daki zaferlerinden \'e İspanyol krall ıklarının birleşmesinden
sonra, Katolik hükümdarlar siyasal ve askeri birliği sağlamışlardı . Ama
dinsel birliği sağbmış değillerdi ; çünkü yönetimleri altındaki topraklarda
hala çok sayıda Yahudi ve daha da çok sayıda Müslüman vardı . Kuşku yok
ki, ideoloj ik olduğu kadar, geçerli pratik n edenlerle, dikkatlerini önce H ı
ristiyan öğretileri için en tehdit edici ve Hıristiyan iktidarı i ç i n en kolay alt
edilebilir olan Yahudilere çevirdiler.
Yahudilerin , yani ''şu öndersiz ve ayaklar altına alınmış halk"ın ülkeden
çıkarılması görece güvenli ve kol aydı . Bu hareket aynı zamanda daha sonra
girişilen \'e daha büyük çaplı , daha zorlu ve kapsam b akım ın dan dah:ı.
önemli olan M üslüın anl arı ülkeden atma işi için yararlı bir tecrübe sağladı .
Yahudilerin Ülkeden Çıkarılma Fermanı 3 1 Mart 1 492 'de Gırnata'da
imzal anıp duyuruldu ve 29 Nisan'da yürürlüğe kondu . B ütün Yahudiler
3 1 Teınmuz'a değin ya Yaftiz olmayı bbul edecek ya da krallıktan ayrıla
caktı .
Yahudilerin 1 492'de Fernando ve Isabel'in fermam uyarınca İspan-
ya'dan çıkarılması , bu tür eyl emlerin en iyi bilineni olmakla birlikte hiçbir 23
biçimde ilk örneği değildi . 1 3 . yüzyıl sonlarında ve 1 4 . yüzyıl başlarında
Yahudiler yine krallık fermanlarıyla Napoli, İ ngiltere ve Fransa krallıkla
rından , ayrıca birçok kent \'e prenslikten kovulmuşlardı . İspanya son ör-
nek de olmadı. Yal nızca birkaç yıl sonra, 1 49 6 ' da Portekiz Yah udileri ve
ayrıca onlar arası nda kısa süreli ve aldatıcı bir sığınak bulan tahminen
l 0 0 . 000 dolayındaki İspanyol Yahudisi çok daha sert bir sınırdışı etme
eylemine maruz kaldılar.
B öylesine ıstı rap verici seçene klerle karşı karşıya kalınca , çok sayıda İs
panyol ve Portekiz Yahudisi kendisine dayatılan inancı dışarıya karşı kabul
etme ve özel yaşamda reddetme tutumlarını birleştirerek, sorunlarına ra
hat olmayan ve tehlikeli bir çözüm buldu . Dön meler resmi olarak co n v er
sos ya da nıtevos cristian os ( yeni Hı ristiyanl ar) olarak anılıyordu ; gayriresmi
olarak ise çoğu n l u kla viejos cristian os ( eski Hıristiyanlar) tarafından m a r
mnos olarak nitelendiril iyordu . Asıl anlamı "dom uz" olan ve mecazi ba
kıından "domuzca karaktere ve huylara sahip bir kişi"yi ifade eden İspan
yolca nıarra n o sözcüğü, zaman içinde özellikle gizlice Yahudi ibadetini
sürdürdüğünden kuşku duyulan yeni Hıristiyanlar için kullanılır hale gel
di . Bu anlamda marranizm, yani gizlice bir inanca bağlı kalırken görünüş
te başka bir inancı kabul etme, hiçbir biçimde İ b er Yarımadası 'yla sını rlı
d eğildir; başka zaman ve mekanlarda birçok benzer örneği vardır. Ama
önemli bir istisna dışında hiçbir yerde, derece ve etki bakımından İspanya
ve Portekiz 'deki gizli Yahudil erin düzeyine ulaşmamıştır .8
1 492 'nin ilk yı ldönümü olayı olan Gırnata ' nı n ele geçirilmesi, İ span
yol ulusu ve Hıristiyan kilisesi için büyük bir zafer olarak hala müIT1i ncc
kutlanmaktadır. 1492 'nin beş yüzüncü yılına giren ikinci olay, yani Yahu
dilerin kovulması en azından açıkça kutbnmadı ,9 ama uygun bir h ;.wada
anıldı . Bununla birlikte 1992 'de en azından bir yerde, İstanbu l ' da, yalnız
anmayla �retinilmeyip kutlama töreni de düze nlendi; haliyle bu kutlama
Yahudilerin İspanya'dan ayrıl masıyla değil, Türkiye'ye varmasıyla i lgil iydi .
İspanya ve Portekiz sü rgünleri arasında öte kileri çok geride bı rakan en
büyük grup burada kalıcı sığınak ve yeni yurtlar bul muştu . 1 992 yılı bir
çok anına törenine sahne oldu; bunları beş yüz yıl önce yeni yurtlarına
varanların torunları , onlara kucak açmış olanların toru nları n ın desteği \'e
işbirliğiyle düzenledi .
İspanya ve Portekiz'den kaçan Yahudiler birçok ü l keye gittiler: Fransa,
Holland,t ve daha sonraları İ ngiltere . Bir başka ülke de , İspanya v e Porte
kiz'dcki Katolik baskılarından kaçan bir grup mültecini n , garip bir cil \'ey
le, papalığa bağlı kilise devletlerinde barınak bulduğu İtaly:ı'ydı . Bu Ya
hudiler, m cı rm n o kökenlerini belirtme nin, özgürlüklerini ve hatta hayat-
.!.-1 !arını tehlikeye sokabileceği Venedik'te, doğudan gelenler için kul lanılan
" Levantini " ni n karşıtı ol arak batıdan gelen anlamın daki " Ponenti n i ''
adıyla anıldı . İspanya'dan kovul mayı i z l eyen yı llarda Kuzey ve Güney
Aınerika'daki Avrupa kolonilerinde yeni yurtlar edinen ve yeni hayatlar
kuran bazı Yahudiler bile çıktı . Batılı mülteciler ve onların soyundan ge
lenler arasında seçkin şahsiyetler vardı . Ama ötekilerden çok daha k:ılabJ.
lık olan en önemli gru p İslam ülkelerine, özellikle de Osmanlı İ mparator-
ğ u ' ndaki akı betlerine i l i ş k i n genel b i r i nceleme i ç i n bkz. Anton io Dom inguez Ort i z,
Los judeoconversos en Espofıo y A merico, Madri d , 1 97 8 . İ s p anyo'da " k a n saf l ı
ğ ı "n ı n araşt ı r ı l ması üzer i ne bkz. Al bert S i c roff, Les Controverses des stotuts de "Pu
rete de song" en Espogne du XVe ou XVl!e siecle, Pari s , 1 960 Osma n l ı yöneti m i n
deki Kudü s'te yen i den d i n değ i şt i rm i ş b i r İ ber morronosu n u n yaşad ı ğ ı m a nevi o l ay
l a ra i l i ş k i n d i kk ate değer b i r i nceleme i ç i n bkz. Mi nno Rozen, Jewish ldentity ond
Society in the Seventeenth Century: Reflections on the Life ond Work o f Rofoel Mor
dekhoi Molki, Tübi ngen, 1 992. Ş i i leri n d i nsel d ü ş ü nceler i n i g i z l eme ôdeti i ç i n bkz.
f/2, "T aklya" .
9 Venezuela'da l 985'te veri l en ve son u ncusu E k i m l 992'de olmak üzere " D i nsel Otu
ruml ar" d i z i s i ni başl atan b i r konferan s , ü l keden ç ı karı l m ay ı , fi i len k u t l a m a s a da,
u l usal birl i ğ i sağ l amak i çi n zorun l u önlemler o l arak E ng i z i syon' l a b i r l i kte h ak l ı gös
termekte ve dol ayı sıyla ehven-i şer saymaktadır. Bkz. Jorge Ol avarria, Conmemoro
ci6n del descubrimento de Americo, Caracas, 1 985, özel l i kle s 1 3, 1 6- 1 8 . Bu konfe
ransa di kkati m i çekti ğ i i ç i n Netanel Lorch'a teşekkür borç l uy u m .
luğu' n u n Avrupa, Asya ve daha sonraları Afri ka'daki geniş topraklarına
gideni erdi . ı O
Yahudilerin bir İslam ülkesini tercih etmelerinin özel bir nedeni vardı .
B irçok Yahudi, daha sonraki bir tarihte göç edip yeniden Yahu diliğe dön
mek için uygun bir fırsatı kollamak üzere İspanya ve Portekiz'deki yurtla
rında kalıp vafti z olmayı kabu l etmişti . Herhangi bir Hıristiyan ülkesinde,
hatta en hoşgörülü olanlarda bile, bu biçi mde dinden çıkmak ölüm ceza
sını gerektirebilirdi . İslam ülkelerinde de Müslümanlıktan çıkma idamla
cezalandırılıyord u , ama Hıristiyanlıktan cayıp Yahudiliğe geçmek kayıtsız
l ıkla karşılanan bir konuydu . Her ne olu rsa olsun Müslüman fıkıh alimleri
çoğu zaman zor a dayalı din değiştirmenin geçerli olmadığı ve dolayısıyla,
böylesi bir din değiştirmeden vazgeçmenin dinden çıkma suçu oluştur
madığı gö rü ş ü n ü s�wunm aktaydı . 1 1 Bu bakımdan Yahudi marrano'Iarın
eski inançlarına yeniden dönmek için H ıristiyan bir ortam yerine Müslü
man bir ortamı t e rcih etmelerinde açı k bir çıkarları vardı . Bu farklılığın
gaddarca bir örnekle ortaya çıktığı bir olay, 1 5 5 5 - 1 5 5 6 ' da papalığa bağlı
devletlerden Ancon :ı ' da açıkça bu tarzda yJ.ş:ıyan bir grup Portekizli Ya
h u dini n , m a rra n o olmakl a suçbnması ve dinden çıkma suçuyla yargılan
masıy d ı . Soru şturma sırasında itirafta bulu narak yeminle Yahudilikten
vazgeçenler, kalyonlarda ömür boyu kürek cezasına çarptırılarak ödüllen- 2s
dirildi . Geriye kalan yirmi dört erkek ve bir kadın devlet yetkililerine tes-
lim edildi ve ardından boğularak yakıldı . Osmanlı padişahının sert diplo-
matik m üdahalesi bile serbest bırakılmabrını sağlayamadı . 1 2
1 0 Gen i ş kapsam l ı b i r araşt ı rma i çi n bkz. The Sephardi Heritage: Essays on the History
and Cultural Contribution of the Jews of Spain and Portugal, c. 1 : The Jews in Spain
and Portugal Before and A fter the Expulsion of 1 492, ed. R. D. B a rnett, Londra,
1 97 1 ; c . 2 : The Western Sephardim, ed . R. D . Barnett ve W . M . Schwab, Grendon,
Northants 1 989.
11 K u rtuba'da (Cordovo) doğu p genç l i k y ı l l ar ı n ı o rada ve Fos'to geçi ren büyük Yahudi
i l a h i yatçı ve hek i m Mai mon i des ' i n ( İ bn Meymun) yaşad ı k l arı bu konuda çok i y i b i l i
nen b i r örnekt i r . B i r kaynağa göre, mutaass ı p Muvah h i d yönet i m i a l t ı nda d ı şa r ı ya
karşı İ s l a m d i n i n i beni msemek zorunda ka l ı r, oma i l k fı rsatta a i lesiyle bi rl i kte daha
hoşgörü l ü bir orta m ı n o l duğu M ı s ı r' o kaçar. Orada Yahudi l i ğe döner ve Kahi re' deki
bir Yahudi cemaati n i n baş ı n a geçer. Bir gün Fos'tan gel m i ş bir Müs l ü m a n ziyaretç i
onu 1 on ı d ı ğ ı n ı i d d i a eder, onu İ s l a mdan dönmekle suçl ar ve i ş l ed i ğ i a ğ ı r suçtan do
l ayı hukukun gördüğü en yüksek cezaya çarpt ı rı l ma s ı n ı i ster. M ı s ı rl ı kadı sözü ed i l en
din deği şti rme eylem i n i n gönü l l ü o l madı ğ ı i ç i n geçerl i say ı l amayacağı ve bu neden
l e d ı nden ç ı k m a suçu n u n o l uş m ad ı ğ ı kararı n a varı r. Moi moni des kendi d i n i ne göre
i badet etmede serbest b ı rak ı l ı r ve mes l eğ i ne yen i den döner. Bu h i kôyeyi 1 3 . yüzyı l ı n
b i r M ı s ı r ô l i m i hek i m l erin tari h i y l e i l g i l i k i t a b ı nda a n l at ı r . Bkz. l b n o l -Q i ftl Ta'rikh al
Hukamô, ed. J . L i ppert, Lei pzi g , 1 903, s. 3 1 7- 1 9 .
1 2 Bkz. Atti l i o N i l ono, Storia degli ebrei in ltalia, Torino, 1 963, s. 250-52; k i tapta daha
ön cek i kayn a k l a r ve araşt ı rm a l ar bel i rti l mektedir.
Osmanlı topraklarına yerleşen Yahudiler, İspanya ve Portekiz'den ka
ç anların en büyük grubuydu ve sayıca ötekilerden çok daha fazlaydı . Ayrı
ca öbür Avrupa ülkelerinden gelme Yahudiler ile bölünme yanlısı olmaları
ya da heretiklik nedeniyle uğradıkları baskılardan kurtulmaya çalışan Hı
ristiyanlar da dahil olmak ü zere, Avrupa'dan Türkiye 'ye kaçmış birçok
mülteci grubu arasında da en büyük grup olarak öne çıkmaktaydı . Öte
yandan Türk yetki lilerinin Yahudilerin gelişine i zin vermekle kalmayıp ,
bunu özendirdiğini ve hatta desteklediğini gösteren ciddi veriler vardır.
1 5 . ve 1 6. yüzyıllarda böyle bir politikanın izlenmesi bir açıklamayı ge
rektirmektedir .
İspanya'dan kovul manın henüz belleklerde taze olduğu v e hala kaygı
uyandırdığı l 5 2 3 'te, Eliyahu Kapsali adlı bir Yahudi tarihçi tuttuğu bir
güncede şunları yazıyordu:
Osmanlı hükümdarı S ul tan B ayezid, İspanya kralının Yahudi lere yaptığı bütün
kötülükleri duyup onların bir sığınak aradıkl arını öğrenince, hallerine acıdı .
B unun üzerine ülkesinin h er tarafı na özel görevliler göndererek, kendisi ne
bağlı kentlerdeki valilerin Yahudileri almama ya da sürme yoluna gitmemeleri,
tersine onlara kucak açmaları gerektiğini duyurdu ve b u emrini yazılı hale ge
tirdi . Ve böylece ülkesinin her tarafın daki bütün insanlar Yahudileri iyi karşıla-
26 yıp gece ve gündüz korudu. Yah udilere kötü davranıl madı ve hiçbir zarar ve
rilmedi . İspanya'dan kovulan binlerce ve onbinlerce kişi Osmanlı topraklarına
vardı ve ülke onlarla doldu . Ardından Osmanlı topraklarındaki Yahudi cema
atleri sayısız b üyük hayır işleri yaptılar ve tutsakları fidye verip kurtarmak için
su gibi para akıttılar. 1 3
yordu : " Safe d kasabası harap olman ın eşiğine gelecektir. Şam hazinesi
büyü k kayba uğrayacaktır. ( . . . ) Evleri metruk kalacak, hiçbir alıcı çıkma
yacaktır. Gayrimenkul malları bedavaya gidecektir. ( . . . ) Mühim bir zarar
ve hasar ortaya çıkacaktır. " Dolayısıyla Yahudileri Kıbrıs'a nakletme emri
iptal edilmekteydi : "Mevcut yerlerinde yaşayacak ve işlerine devam ede
ceklerdir. Bahsedilen konuda rahatsız o lmalarına izin veril meyecektir . "
Ertesi yıl Kıbrıs beylerbeyine gönderilen bir emir, onun kendi adına
Yahudilerini hala istediğini ortaya koymaktaydı . Selanik'ten Safed' e gider
ken Kıbrıs'ta duran bir grup Yahu diyi alıkoyduğunu bildiren beylerbeyi ,
bunları tutup Kıbrıs'a yerleştirmek için i zin verilmesi ricasın da bulunmak
taydı . İstenen izin verildi . 1 5
Osmanlıların 1 5 7 1 'de Kıbrıs'ı Venediklilerden almasını izleyen yıllara
ait bu emirler, aynı kalıpta yazılmış bu türden emirlerin bir parçasıdır.
D efterlerde, ekin yetiştirmek ve hayvan gütmek ü zere Kıbrıs'a köylülerin
1 5 Bu be l ge l er i ç i n bkz. Bernard Lew i s , Notes ond Documents from the Turk ish Archi
ves: A Contribution to the History of Jews in the Ottomon Empire, Kudüs, 1 952, s .
2 8 - 3 4 , y . b . , o . y . , Studies i n Clossical o n d Ottomon Is/om (7th- l 6 th Centuries),
Londra , 1 976; öncek i emi rleri n i pta l i i ç i n bkz. Uriel H eyd, Ottomon Documents on
Polestine, 1552- 1 6 15, Oxford, 1 960, s . 1 67-68. Yeni den i skôna i l i ş k i n bu ve diğer
benzer emi rler i çi n bkz. Lew i s , Jews o f Is/om, s . 1 2 1 -25.
ve göçerlerin gönderilmesi için padişahça Anadolu'nun çeşitli eyaletlerin
deki beylerbeylerine gönderi lmiş benzer nitelikte ve aynı döneme ait
emirler bulunmaktadır . Bütü n bunlar güvenilir unsurları -mümkün olan
durumlarda çağrı, olmazsa zor yoluyla- yeni fethedilmiş topraklara nak
letme yönündeki genel Osmanlı politikasının bir parçasıydı . Buda'daki İs
panyol Yahudilerinin işlevi de Kıbrıs'taki Safed Yahudilerinin ve yeni ele
geçirilmiş kentlere gönderilen ötekilerin gördüğü işlevle aynıydı : Osmanlı
beylerbeyinin ekonomik açıdan etkin ve siyasal açıdan güvenilir bir unsu
ra dayanmasını sağlamak.
Tebaa nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Hıristiyanların tersine, Ya
hudiler açısından Bizans'ın yitirilmiş ihtişamına yönelik bir özlem, şu ya
da bu biçimde Osmanlı boyunduruğundan " kurtulma" arzusu söz kon u
su değildi . Yahudilerin birçoğu , belki de büyük bölümü Hıristiyan ülke
lerden gelme mültecilerdi. Aslında Osmanlı padişahlarının yönetimi altın
daki birçok farklı etnik ve dinsel grup arasında, yalnız Yahudiler bu yöne
timi gönüllü benimsemişlerdi .
Avrupa Yahudilerinin Osmanlı topraklarına göçü 1 49 2 'de başlamadığı
gibi , bu göçün tek kaynağı da İspanya değildi. Birçok Yahudi , h aklı ve
açık nedenlerle İspanyol yönetimi altındaki İtalyan topraklarından kaçtı .
30 İtalya'nın başka kesimlerinden ve hatta Orta Avrupa'dan gelen Yahudiler
de vardı. Ama 1 6 . yüzyıla ait Osmanlı mali kayıtlarında sıralanan cemaat
lerin büyük çoğunluğu İspanyol kentlerinin ve illerinin adlarını taşımakta
dır . Yahudilerin beraberlerinde getirdiği İspanyol dili günümüze değin
varl ığını sürdürmüş ve garip bir paradoksla birçok kentte İspanyol sür
günlerinin gelişinden önce var olan ve Yunanca konuşan yerli Bizans Ya
hudilerince bile benimsenmiştir.
Ren bölgesindeki kıyımların Haçlı Seferleri için bir prova olduğu doğ
ruysa, Yahudileri İspanya'dan kovmanın da Müslümanları ülkeden atma
açısından benzer bir işlev gördüğü söylenebilir.
Yüzyıllarca süren yeniden fetih savaşları sırasında, yani İspanya'nın Hı
ristiyan ve Müslüman devletçikler arasında bölünmüş olduğu dönemde
Hıristiyan hükümdarlar genelde Müslüman emirler kadar ve bazı durum
larda onlardan daha fazla hoşgörülüydü . Bunlar yönetimleri altında bulu
nan Müslümanlara ve Yahudilere, serbestçe ibadet etme karşılığında haraç
ya da cizye ödemeye dayanan " zimme" l 6 koşulları çerçevesinde Müslü
man emirlerce tanınan statüye benzer biçimde , koruyucu ama tabi kılıcı
bir statü vermeye yatkın bir tutum i çi ndeyd i . Aslında ortaçağ İspan-
17 M udejal l or için bkz. L . P. H a rvey, lslamic Spain, 1250- 1 500, C h i cago, 1 990; E/2,
"Mudej ar".
18 B u konuda bkz. F ri ez Mei er, " Ü ber d i e umschrittene Pfl i cht des Mus l i ms, bei n i cht
musl i m i scher Besetzu ng, sei nes Landes au szuwandern " , Der lslam, 6 8 ( 1 99 1 ), s. 65-
86; Bernard Lew i s, " Leg al and H i storical Reflections on the Pos i t i o n of Mus l i m Po
pu l ations U nder Non-Mus l i m Rule", )ournal of the lnstitute of Muslim Minority A f
fairs, 1 3 ( 1 992), s. 1 - 1 6, y. b . , o. y . , lslam and the West, N ew York, 1 993, s. 43-57;
A. L . Udovitch, "Mus l i m s and J ews in the World of Freder i c i l : Boundaries and Com
m u n i cations", Princeton Papers in Near Eastern Studies, 2 ( 1 993), s. 83- 1 04.
gamber'in yakın çevresi gi bi, bu şekilde göç edenlere de İslamiyetin yeni
den egemen konuma gelmesiyle kendi yurtlarına dönme izni verilecekti .
Daha sonra yaşamış Faslı bir fikı hçı olan Ahmed el-Venşerisi daha da
ileriye gitti . Hıristiyan fatihlerin adil ve hoşgörülü olması durumunda b
lınıp kalınamayacağı yolunda bütünüyle varsayıma dayal ı bir soruyu orta
ya atarak, buna " hayır" cevabını verdi: Buna göre Müslümanlar yine de
yurtlarından ayrılmalıydı ; ç ünkü ancak Müslüman yönetimi altında gerçek
bir İslami yaşamı sürdürebilirlerdi ve hoşgörülü bir kafir rej imi al tında
dinden çıkma tehlikesi çok daha büyüktü . ı 9
Aslında Hıristiyan hoşgörüsü yeniden fethin tamamlanmasıyl a birl ikte
bitti . Son adım olan Gırnat:ı'nın feth inin saldırıyla değil, müzakereye da
yalı bir teslimle gerçekleşmesi bakı mından, değişim çok daha çarpıcıydı .
Bu teslim anlaşması , Gırnata emirine ve soyl ul arına can güvenliği sağlıyor,
ayrı ca Müslü manların kendi evl erini ve mall arını ell erinde tutmaları nı ,
serbestçe ibadet etmelerini, İslam hukukunca öngörülmüş olanlar dışında
herhangi bir vergiden muaf tutulmaL ırını ve kendi yasalarına göre kendi
yargıçları tarafından yargı lanma hakkına sahip olmabnnı güvence al tına
almak amacıyla muzaffer Katolik hükü mdarlarca verilen bir di zi taahh ü dü
içeriyordu . Anlaşmada, önemli hususlar olarak, şunbr da belirtiliyordu:
32
İster büyük y a d a küçük ister erkek y a da kadın ols u n ( . . . ) Berberi ülkesine )'a
da uygun görecekleri başka benzer yerlere gidip yaşamak isteyen Mağri biler
gayrimenkul, menkul ya da günlük eşya niteliğindeki malları n ı diledikleri bi
çimde ve diledi kleri kimselere satabilirler; bu tür mallar n e satıcılardan n e de
alıcılardan el koyma yoluyla alınmayacaktır.
p o s l a rının l 608 - 1 609 ' daki bir toplantısında morisco'ların toptan dinden
ç ı kmış kiş i l e r o larak nuh kum edilmesi yolundaki bir başvurn reddedil d i
ve b u n u n ye ri n e gerçekten din değişti rmelerini s a ğ l am ay a yönelik y e n i b i r
ç a b ay a g i ri şi l m esi ı s r a rl a s avu n u l du .
B uım n l::ı birli kte l 6 0 9 ' d a düşman y a b an c ı devletlerle gi zli bir terti be
g i ri ş t i kl e ri gibi gö s te rm e l ik bir g e re k ç eyl e , bütün mo risco'brı ü l keden çı
karma yo l u n da b i r ka rar a lı n dı . Kovma işlemi 1 6 1 4'te tam::ım l andı . O s ı ra
larda m o risco n üfu su 320 .000 dolayında, y an i t o p l a m n üfus u n yü z d e 3 'ü
22 K apsam l ı b i r değerl end i rme i ç i n bkz. Sicroff, o. g.e.; ayrıca bkz. S . W . Baron, A Social
and Religious History of the Jews, c . 1 3, 2. b . , New York, 1 969, s. 84-9 1 . K ı s a b i r an
l at ı m için bkz. Bernard Lew i s , Semites ond An ti-Semites, New York, l 986, s . 82-84.
B u sınırlama bil e çok geçmeden bir yana bırakı l dı . Lon dra' daki İspan
yol büyükel ç isinin 18. yüzyı l da ki sürekli p rotestolarına karşın , çoğu İs
panyol kökenli büyük bölümü F aslı Yahudiler, zamanl a Cebelitarık'taki
sivil nüfusun dörtte ü ç ü i l e üçte biri arasındaki bir kesimi oluşturacak sa
yıya u l aştı . 2 3
G e r e k Müslü m an gerekse Y a h u d i sürgünler Ara p ç a ve İ b ranice adla
rıyla, yani Endülüs ve S efarad o l arak h atırladı kları yitiril miş yurtları i ç i n
kuşaklar b oyunca m a t e m tu tmay a d e v a m e ttiler. E n d ü l ü s k ö k e n l i Müs
lüman aileler Kuzey Afrika' d a yüzyıllar b oyu nca, İspanya'daki geçmişle
rine i l işkin nıa ğrur a n ı l an taşıyan ve kolayca ayırt edilebilen b i r toplu m
sal g r u p o l arak kaldı l a r . S o n u n d a k a ç ın ı l m a z o l arak Müs l ü m a n a h a l i
i çinde eridiler, a m a yitirmişl i k duygusu c a n l ı kaldı . M o d e rn ç ağın olduk
ç a yakı n bir zamanına değin t u tsaklar dışında İspanya'yı göre bilen b e l ki
de te k Müslümanlar olan Fas büyük.el çi leri n i n rap orbrı , E n dü l üs' ü n yi
tirilmiş i htişamına duyu l a n n ostalj iyi yansıtır; bu rap orlarda bir yer adı
nın geçtiği h emen her seferde "Allah çarçabuk İslam ' a geri kazandırsm"
duası e kl e nir.
Yahudi sürg ün ler de sığınak buldukları ü l kelerde din daşlarıyla zaman
içinde kaynaştı lar; ama Ku zey Afrika' da berbericos ve D oğuda da griegos
dedikleri Yah u di lerle bu kaynaşma ancak geri lim \'e kavgalardan sonra 3S
23 Bkz. M . Benady , "The Settl ement of J ews in G i bro l ta r, 1 704- 1 783", Tronsoctions of
the Jewish Historicol Society o f Englond, 26 ( 1 979) , s. 87- 1 1 O; Benady, "The J ew i s h
Comm u n i ty a f Gi braltar", Sephordi Heritoge' ı n i ç i nde, c . 2: Western Sephordim, ed .
B arnett ve Schwab, s. 1 44-79; S i r Joshua H assan, The Treoty of Utrecht and the
Jews of Gibraltor, Londra, 1 970; A. B. M. Serfaty, The )ews of Gibraltar Under Bri
tish Rule, Cebe l itarı k, 1 93 3 . 1. L6pez de Aya l a , (Historia de Gibraltor, Mad ri d, 1 792)
ad l ı yapıtında İ ng i l tere'yi antlaşmayı çi ğnemekle s u ç l a r (s. 3 22).
24 Kuzey Afri ka'daki İber a s ı l l ı Y a h u d i s ü rg ü n leri n özü msenmesi kon u s u n da bkz. H .
Z . (J. W . ) H i rschberg, A History o f the Jews i n North A frica, c . 1 , Leiden, 1 974, s .
362-446; Doğ u 'daki Y a h u d i sürgün ler i ç i n bkz. M i nna Rozen , Akdeniz Yo llannda:
On A ltmcı Yüzyı ldan On Sekizinci Yüzyt!a Değin İspanyol Yahudilerin Oiasporası
(İbra n i ce), Te l A v i v , 1 99 3 , özel l i k l e l . b ö l ü m; Mark A l an E pste i n , The Ottoman Je
wish Communities and Their Role in the Fifteenth and Sixteenth Centuries, Frei
burg, 1 980; Lew i s, Jews of Is/om, 3 . bölüm; Aryeh Shmue lev itz, The Jews o f the Ot
toman Empire in the Late Fifteenth and the Sixteenth Centuries, Leiden, 1 984. Dö
nem i n Yahudi ve Türk belgeleri n i n değerl i b i r der leme s i n i s u n a n b i r kaynak: H a i m
Gerber, 1 6. ve 1 7. Yüzyı llarda Osmanlı İmparatorluğu 'ndaki Yahudilerin Ekonomik
Osmanlı Sefarad Yahudi toplu munun en büyük iki merkezi olan İstan
bul ve Selanik'e, imparatorluk politikasının bir gereği olarak, Osmanlı yet
kilileri tarafından çok sayıda yerli ve yabancı Yahudi yerleştirilmişti . İstan
bul 'un 1 45 3 'te alınmasından sonra padişah, imparatorluğu n yeni başken
tinin imarı ve iskanı işine koyuldu . Yahudiler onun bu planında önemli bir
rol oynadı . Yeni den inşa çerçevesinde çeşitli Osmanlı eyaletlerinden çok
sayıda Yahudi, zorla yen i başkente nakledildi . Bu Yahudiler sayıca yeterli
olmadığı i çin, dışarıdan gelen mülteciler özellikl e hoş karşılandı .
Selanik'teki du rum çok daha ç arpıcıydı . Ken tin 1 4 30 'da alın masından
sonraki i lk yıllara ait defterler, nüfusun büyük ölçüde Rumlardan oluştu
ğunu, ayrıca küçük, ama gittikçe artan bir Türk top l u luğu ile yin e küçük
ve gittikçe azalan bir Katolik topluluğunun bu lund uğunu göstermekte
dir. 1 478 gibi geç bir tarihe ait bir hane sicil defterinden kent te hiç Yahu
di olmadığı anlaşılmaktadır. Yaklaşık yarım yüzyıl sonra, Kanuni Sultan
Süleyman dönemine ait tari hsiz bir defterde ise en az yirmi Yahudi cema
ati yer almaktadır. l 7. yüzyıl başlarına gelindiğinde Yahudi cemaatlerinin
sayısı yirmi beşe çıkmıştı . Bu dönemde Sclani k'in toplam nüfusu için de
Yahudiler artık belirgin bir çoğu nluğa ulaşmış durumdaydı . Selanik 2 0 .
yüzyıl başlarına kadar Yahudi ağı rlıkl ı bir kent olarak kaldı.
3ô Selanik, dört yüzyılı aşan bir süre boyunca Osmanlı Avrupa'sının eko-
nomi, Sefarad Yabudiligininse kültür merkezi old u . Bu merkezi yaratanbr,
din değiştirme ve sürgün tercihleriyle karşı brşıya bldıkbrında sürgünü
seçmiş olanlardı . 20. yüzyılda Üçüncü Reich orduları Yunanistan 'ı ele geçi
rip işgal ettiklerinde, bu toplulu ğun uzak torunlarına böyle bir seçenek su
nulmadı ve çok küçük bir kesi m dişında hepsi N azi Alrnanya'sındaki ölüm
kamplarında can verdi . Kuşku yok ki l 5 . yüZ)'ılın Katolik İsp<1 11ya'sını n
sunduğu tercihlerin tanınmasından memn u n olacaklardı .
tabı , Thc ConqH est of Gmn cdrı \'e Tcıles of the A llm mbm İ n g i l i z c e konuşu
lan dünyada ç o k geniş bir okur ilgisi gördü . Luis V i a rdot a d l ı bir F r a n s ı z
1 8 3 3 ' te Essa i sur Fhisto irc des A rcıbes et dcs lvfores d )Espcıgne ad l ı ya p ı t ın ı .; ı
38
U ÇÜNCÜ BÖLÜM
KEŞİF
Aktaran David Abu l afi o , Spain and 1 492, Londro, 1 992, s. 69.
stratej ik bir adım, öte yandan aracıyı ortadan kaldı rıp doğrudan üreticire
varmaya yönelik ticari bir manevraydı .
B i r bakıma, hem İslam dünyasmdan h e m de Hıristiyan aleminden ön
ceye uzanan bir çatışma söz konusuydu . Romalılar v e Pcrslerin Doğu \'C
B atmın i ki rakip imparatorlu ğu olduğu , Pers topraklarının Roma'nm Do
ğuya giden yolları üzerinde bulunduğu gün l erde Roın a l ı h r, i peğin kayna
ğı olan Çin'le, sert taht a l ı kerestelerin kaynağı olan H indistan 'b \ ' C b�·llu
ratın kaynağı olan Güneydoğu Asya'yla doğnıdan ticaı i b�ığbr k.urmay:ı
çalıştılar. Bu amaçla her iki imparatorluğun sın ır ç i z g i l er i n i n fü c <., i ndc ka
lan daha dıştaki iki y o l u araştırmaya yöneldiler; kuzeyde A.. ,·ı ;le,, ; ;1 buzL ı·\ı.
rın a , gün eyde de Ar;ıbistan Yarımadası'nın içlerine yônclik scni\c n k rc
yollandılar. Roma'nın ardıllarınm H ıristiyanlaşması ve Doğudaki i rn p ara
t or l uğu n İslamlaşması bu antik rekabete, dinsel, dola) ısıyla, yeni askeri \'C
stratejik boyut lar kattı .
Avrupa' nın her iki ucundaki yeniden fetih harekctkrinin gal ipleri açı
sından , geri çekilmekte olan düşmanlarını i zlemek i ç i n sağl a m ve pratik
nedenler vardı. Onların yeniden toparlanmasını önleme \'e bir karşı saldı
rının önüne geçme gibi beli rgin bir taktik zorunluluk vardı . Ortaçağın
d oruk döneminden beri doğudan ve güneyden Avrnpa'yı sıkıştı ran Müs-
-ıo lünıan kıskacını kırma yönünde gittikçe güçlenen bir arzu vardı . B ütün
bunların ötesinde Müslüman gücünün doğu ve güney sınırbrı nm dışm
dalc.i uzak topraklarda dindaşlar, ticaret ortakları ve belki de müttefikler
bularak İslam dünyasını arkadan kuşatma gibi çok daha iddialı ve hiç de
yeni olmayan bir hedef vardı .
Müslümanlara karşı ikinci bir c e ph e açm aya i l i şki n s ü rekli görü l en rüya ,
Avru pa ' da or t a ç a ğ b oyu n c a h e m devl e t adam l a rı n ın h e m de yazarları n ak
l ın dan h i ç çıkmadı . Bu rüyanın i fadesini b u l duğ u al a n l ard a n b i ri Moğo l l ar
la, Etiyo p ya l ı l a r l a ve h atta Şii İ ra nlılarla i l i ş kil er ge l i ştirm eye yö n e l i k g i ri
şi mlerdi . Bir b a ş k a alan ise g ü n ü n b i rinde Müslü m :rn d ü ş m a n ı nihai v c n i l
giye uğr a tm a k ü ze re kuvvetl eri ni Avru p a 'yL ı b i rl eştireceğine i nanılan v e çe
şi tli yerle rde bu lu n d u ğu s öyl en e n Doğunun yüce H ı ri � ti y a n kralı Vaftizci
Yahya'ya2 i l i ş ki n çok yön l ü dsaneydi . Vafti zci Yahy,ı ' d a n ilk k e z söz eden
B ;ıtılı kaynak, a n l a şı ld ı ğı k a d arıyl a AJ man d i n t ari h ç i s i ve Freisi n g Piskopo
su Otto'n u n bu k on u da k i yazı sıdır. Lüb n a n ' daki Bvblos (ya da Cnb eyl ) pis
koposuyla 1 1 4 5 'te İtalya ' n ı n V i te r b o ke n ti nd e b u l u şnığunu b e l i rten Otto,
piskoposun k e n di si n e başka şey l e r i n yanı s ı ra şu n l a rı a n l a t tığı nı a k tarı r :
Çok u zak o l m a yan b i r d ö n e m d e , Pers ü l k e si \ ' C E r m e nis tan ' t n ö r csin d e ki
U zakdo ğ u ' da [ i11 e:1.:tremo Oriente] yaşayan \'C N asturi ol nukla b i rl i kte b ü rün
3 Otta von F rei s i ng, Ottonis episcopi Frisingensis chronico, sive historio de duobus
civitotibus, ed . Adolf H ofmei ster, H anover- Lei pz i g , 1 9 1 2, 7. k i tap, 3 3 . böl ü m , s .
36 3-67, çev . Beck i ngham, a. g . e. , s . 4 . Kolomb'un y o l cu l uk l arı n ı n H aç l ı ruhuna dö
nük a rk a p l a n ı konusunda bkz. Abbas H a md a n i , "Co l umbus and the Recovery of J e
rusa l em " , Journal of the American Oriental Society, 99 ( l 979), s. 39-48.
Ama kısa bir süre sonra bu umutlar kırı ldı . Müslümanlar Şam'ı geri al
dı: B ohemond papa tarafından afaroz edildi ve Şam'ın yerli H ıristiyan
ahalisi kısa süren hülyanın bedelini ödedi . Moğollara gelince : Din değiş
tirmelerini sağlamaya çalışan Hıristiyan vaizlerin ve onları kendi safl a rına
ç e k meye ç a l ı ş a n H ı r i st i y an d i p l o m a t l a r ı n b ü t ü n ç a b a l ar ı n a karşı n
Müslümanlığı seçtiler. Moğolların, fethetmiş oldukları bölgenin egemen
inancını benimsemel eri Hıristiyanların umutl arına ağır bir darbe indirdi
ve Müslüman hasımlarına yeni ve bir güç ve zindelik kazandırdı .
Yine d e b u durum umudu v e arayışı sona erdirmedi . 1 5 . yüzyıla ge
lindiğinde bile , i kinci cepheyi açacak bir müttefik bulmaya yönelik giri
şimler hala sürüyordu; ama bu kez hedef Asya yerine Afri ka 'ydı . Gerek
Arap gerekse Avrupa kaynakl arında Avrupa ve Etiyopya arasında ortak
bir eylem amacına dönük görüş alışverişlerine ilişkin pek açıklayıcı olma
yan kısa değinmelere zaman zaman rastlanmaktadır . Tek haberleşme hat
tının Müslüm anların elindeki topraklardan geçmesi n edeniyle, bu ilişkiler
zorunlu olarak gizli yürütülmekteydi . M ısırlı tarihçiler, Etiyopya ile çeşit
li " Frenk" hükümdarları arasın da aracılık yapmakla ve " Müslümanları alt
edip İslamiyete son vermek ü zere" iki tarafı n girişeceği birl eşik bir saldı
rıyı örgütlemeye çalışmakla suçlanan İranlı bir tüccarın 1 4 2 8 'de yakalan-
42 masıı1a, yargılanmasına ve idam edilmesine ilişkin garip bir hikayeyi anla
tırlar. 4 Haliyle bu çabalar hiçbir sonuç vermedi, anu İslamiyeti arkadan
kuşatmaya ve ikinci bir cephe açmaya yönelik büyük tasarı , sözde Haçlı
askerleri, kaşifler ve her iki rolü birleştirmeye çalışanlar için bir esin kay
nağı olmaya devam etti .
Vasco da Gama' nın, hedeflerini açıklarken baharatı Hıristiyanbrdan
sonra belirtmesi şaşırtıcı değildi . Başkaları bu sırayı tersine çevirebilir ve
baharatı daha büyük bir kategorinin simgesi sayabilirdi . Elbette önemli
iktisadi güdüler söz konusuydu . Avrupa'nı n değerli madenleri tükenme
ye yüz tutmuştu ; Afrika'nın ü nlü altınına, Sahra'yı boydan boya geçen
altın kervanlarına yönelik büyük bir ilgi vardı . Müslüman Ortadoğu' dan
ithal edilen bir başka mala, şekere duyulan iştah gittikçe kabarmak.taydı .
Şekerin Atlantik adalarında, Kanarya ve Asor adalarında yetiştirilmesi At
lantik keşiflerinde önemli bir aşamaydı. Ve tabii ki Ortadoğulu aracıların
ve vergi toplayıcılarının aşırı talepleri karşısında Avrupalı tüccarlar ve tü
keticiler arasındaki tahammülsüzlük tırmanmakta; Güney ve G üneydoğu
4 Otto von F reisi ng, Ottonis episcopi Frisingensis chronica, sive historia de duabus
civitatibus, ed. Adolf H ofmei ster, H a nover-Leipzig, 1 9 1 2, 7. k i tap, 3 3 . bö l ü m, s .
363-67, çev . Becki ngham, a.g. e., s . 4. Kolomb'un yol c u l u k l a rı n ı n H a ç l ı ru huna dö
nük a rka p l a n ı konusunda bkz. Abbas H amdan i , "Co l umbus and the Recovery of J e
rus a l em", Journal of the American Oriental Society, 99 ( 1 979), s. 39-48 .
Asya' nın çok gıpta edilen baharatını n kaynağına doğrudan ulaşma arzusu
gittikçe artmaktaydı .
B u geniş tarihsel çerçeve içinde, 1 5 . yüzyıldaki Avrupa yayılmasının
köklerini anlamak daha kolaydır. Yurtlarını Müslüman yönetiminden kur
tarmış olan İspanyol ve Porteki zlilerin, sırf bir daha geri gelmelerini önle
mek için bile olsa, eski yöneticilerini Cebelitarık B oğazı'nın öteki yakasın
da kovalamaları doğal b i r şeydi . Aynı şekilde, Moskova üzerindeki Tatar
boyunduruğunu çıkarıp atmış olan muzaffer Ruslar da doğal ve kaçınıl
maz olarak Tatarları daha önceki fetihlerde ele geçirdikleri asıl merkezle
rine doğru izlediler. U z u n ve amansız b i r kutsal savaşın ardından gelen
zafer anında, yenilgiye uğramış olan düşmanı i zlemekte olan muzaffer or
dunun ilerleyişi, hayali topraklar arasındaki kuramsal sınırlara ulaşıldığı gi
bi bir gerekçeyle keyfi ol arak durdurulmaz. Gerek Ruslar gerek İberyalılar
açısından Avrnpa bir Hıristiyan alemiydi ve sınırları güneyde olduğu gibi
doğuda da İslam dünyasına dayanmaktaydı . Ve doğal olarak iki rakip ev
rensel din ve uygarlık arasındaki bu sınırlar coğrafi bakımdan sabit değil
di; -her iki tarafin ortak kanısına göre- doğru inancın kesin zaferine varıl
masına değin, kavganın gelişim seyrine göre sınırlarda oynamalar olacaktı .
Müslümanların savunduğu ve Avrupa'ya taşıdığı görüş de böyleydi; elbet-
te bu inanışın geçmişi , birbirini izleyen saldırı ve karşı saldırı, cihad ve 43
Haçlı Seferleri , fetih ve yeniden fetih biçimindeki u zun olaylar dizisini
başlattıkları 7. yüzyıla değin iniyordu ve keşifler çağında bile Tuna kıyıla
rındaki Türk ordularında hala ifadesini buluyordu .
H ayali topraklar demekle kastettiğim şey, tabii ki Avrnpa, Asya ve Af
rika , yani antik geleneğe göre Eskidünya'nın bölünmüş olduğu üç kıtadır.
B u konuda Plinius'un Na turalis Historia ( Doğa Tarihi) adlı yapıtında
açık ve basit bir betimleme yer almaktadır:
Yeryüzünün oluşturduğu dairenin tümü Avrupa, Asya ve Afrik a olarak üç kıs
ma ayrılmıştır. B aşlangıç noktası batıda, Cebeli tank Boğazı ' ndadır; burada At
las Okyanusu yarılarak iç denize doğru yayılır. Okyanustan içeriye girildi ğinde
sağda Afrika, solda Avrupa ve ikisinin arasında da Asya yer alır; sınırlar ise Don
ve Nil ırmaklarıdır. 5
d ı r. Türk iye'de bas ı l m ı ş i k i nc i Tü rkçe k itap olan b u y a p ıtta b i rçok d i zg i hatası var
d ı r; b u n l a r ı n b i r bö l ü m ü i k i yüzü aşk ı n d izgi hata s ı n ı n b u l u nduğu b i r ekte s ı ra l an
m a ktad ır.
Avrupalılar bunu onlara getirdiğinde -ve belirli zaman ve mekanlar içinde
dayattığında- haberdar oldular.
Bu yüzden , birçok ulus ve dile ayrılmış olsa da, Avrupa'nın tutarlı bir
bütün, -yani kültürü , değerleri, dini , kuru mlan, bilimi, güzel sanatları ve
hatta müziğiyle gerçek bir toplum- olması ve en azından yakın döneme
değin , bir ırktan gelen insanları barındırması , buna karşılık Afrika'nın ve
çok daha belirgin olmak üzere Asya'nın , olağanüstü bir çeşitlilik göster
mesi şaşırtıcı değildir. Avrupa'da, Sicilyalılarla İsveçliler, Polonyalılarla
Portekizliler arasındaki farklılıklar uzaktan bakıldığında büyükmüş gibi
görünebilir; ama Hindistan 'la Japonya, İran 'la Çin ve Mısır'la Zimbabve
arasındaki farklılıklarla karşılaştırıldığında önemsizdir. Avrupa kendi başı
na Avrupa oldu . Amerika'yı da Avrupa keşfetti ve bir bakıma .yarattı; çün
kü Kuzey Kutbu ' n dan Antartika'ya kadar B atı Yarıküresi'ndeki bütün
devlet biçimleri bir Avrupa modeline göre kurulmuştur ve kendilerini bir
Avrupa diliyle ifade ederler. Asya ve Afrika ise Avrupa tarafından keşfedil
miş y a d a yaratılmış değildir. Avrupa bunları i cat etmiştir; Avrupalı olma
yan birçok çevrenin sonuçta Avrupa merkezli bir dünya tasviri olan bu
görüşü benimsemesi ve kendilerini Avrupal ıların onlara dayattığı kimliğe
göre tanımlaması , Avrupa merkezciliğe karşı bir isyan dalgasının yükseldi-
ği günümüzde olağanüstü bir ironidir. 45
Tarihsel , kültürel ve hatta ırki bakı mdan Avrupa ile doğu ve güney
komşul arı arasında gerçek bir engel ya da aynın çizgisi yoktu ; aslında As
va ve Afrika'nın Yunanlılar ve Romalılar tarafından bilinen ve adlandırılan
bu kesimleri iki kıranın daha u zak bölgelerine göre Avrupa'yla çok daha
fa zla ortak yana sahipti . Akdeniz her dönemde Sahra'ya ya da İran' ın ku
zey ve doğu sın ırlarını belirleyen dağ ve bozkırlara oranla bir engel olma
özelliğini çok daha az taşımıştı . Hindistan ve Çin 'in büyük dinleriyle kar
şı laştırıldığında, İsl amiyet ve Hıristiyanlık ikiz evlatlardır ve aynı ataların
soyundan gelmektedir. Asya' nın güney ve doğu, Afrika'nın orta ve güney
kesi mlerindeki ırklarla karşılaştırıldığında, Akdeniz'in bütün kıyılarındaki
halklar çok açık biçimde ortak bir mirası paylaşırlar. Doğrusu Avrupa'nın
uç noktalarının hiçbirinde beyaz ile beyaz olmayan arasında belirgin bir
ırki ayrım çizgisinden çok, bir derecelenme dizisi, örneğin kuzeyden gü
neye inildikçe açık tenden koyu, esmer, bronz ve kara tenlere doğru bir
geçiş söz konusudur.
Eski Yunanlılara göre Asya, başlangıçta, batı kıyısı Avrupa sayılan Ege
Denızi 'nin doğu kıyısı anlamına gel mekteyd i . Daha sonra ufu kları nın
önüne daha geniş ve daha uzak bir Asya açılınca, bu bölgeyi Perslerin,
Hintlilerin ve Çinlil erin daha uzakta kalan topraklarından ayırmak üzere
" Küçük Asya" olarak adlandırdılar. H emen hemen aynı şekilde Doğu So-
runu kavramına kaynaklık eden, bildiğimi z Doğu terimi , Uzakdoğu de
nen bir bölgenin sorunları B atının ilgisini çekmeye başlayınca önce Yakın
doğu 'ya ve ardından Ort adoğu'ya dönüştü .
Roma ve Bizans yönetimleri altında Asya, bir eyaletin adıydı . İslami
fetihlere kadar kullanılmaya devam etti ve daha sonra yerel düzeyde unu
tulup gitti . Ne Suriye'yi fetheden Araplar ne de Küçük Asya'yı fetheden
Türkler bu adı koruma yoluna gitti .
Romalılara göre Afrika, Akdeniz'in karşılarına düşen güney kıyısının
adıydı . Burası Roma'nın kudretini ve hatta kısa bir süre için varlığını ciddi
biçimde tehdit eden tek düşman devletin yurduydu . Bu tehlikeyi en kes
kin ve en açık biçimde sezmiş Romalı olan Scipio'ya Africanııs (Afrikalı)
lakabının verilmesinin nedeni Afrika asıllı olması deği l , burayı fethetmiş
olmasıydı. Roma İmparatorluğu döneminde Afrika, kabaca, bugünkü Tu
nus ile Cezayir'in doğu ve Libya'nın batı kesimlerine denk düşen bir in1-
paratorluk eyaleti haline geldi. Asya'nın tersine Afrika adı, 7. ve 8 . yüzyıl
lardaki Arap fethinden sonra da sürdü ve aynı yöreyi belirtmeye yönelik
coğrafi ve kısa bir süre için idari bir ifade biçimi olarak yeni efendilerce de
korundu . Bu ad Mısır ve Fas'ı , ayrıca Arapçada "siyahların toprakları" an
lamında B iladü's-Sudan olarak anılan güneydeki ülkeleri kapsamıyordu .
46 B aşlangıçta Atlas Okyanusu'ndan Kızıldeniz'e ve Hint Okyanusu'na ka
dar uzanmak üzere Sahra'nın altında kalan bütün bölgeler için kullanılan
Biladü's-Sudan adı , modern ç ağla birlikte Kuzeydoğu Afrika' daki iki ül
keyle sınırlı bir anlam kazanmıştır. Nil Sudanı'ndaki yerel konuşma dilin
de, esmer tenli olan kuzeyliler kırmızı tenli , siyah tenli güneyliler ise mavi
tenli olarak anılmaktadır.
Peki , o halde Müslümanlar dünyayı nasıl ayırmaktaydı? Bunu, biri coğ
rafi öbürü aynı anda dini ve siyasi olmak üzere iki yoldan yapmaktaydılar.
Arapça, Farsça, Türkçe ve öteki İslam dillerinde yazılmış coğrafy::ı literatürü
dünyayı ayırmada "iklim "leri esas almaktaydı .6 Ama klasik Müslüman ya
zarlar, modern çağda bizim yaptığımız gibi, bu ayrımlara ırki , kültürel ve
hatta tarihsel özel likler yükl eme hatası nı işlemerne kteydi . Onların "i k
lim"leri bütünüyle coğrafi niteliktedir ve herhangi bir biçimde dini, kü ltü
rel , etnik ya da siyasal çağrışımlar taşı numaktadır . Müslümanlara göre ,
dünyada önemli ve etkili olan ayrım çizgisi İslamiyetin hüküm sürd ü ğü
topraklar ile henüz bu safa katılmamış ol an yerler arasındaydı . Asya ve Afri -
7 1 5 1 3 tari h l i Yenidünya haritası i ç i n bkz. Svat Soucek, " l s l a m i c Chart i ng i n the Me
d i terranean " , ed . , J . B. H arley ve Dav i d Woodward, The History of Cartogrophy, bö l .
2 , c . 1 : Cortogrophy in the Troditional lslamic ond South Asion Societies, Chi cago,
1 992, s . 269-72; yazıda daha önceki araştı rma l a r d a i ncelenmekted i r. Yetk i n bir i r
del eme i ç i n bkz. Andrew C. Hess, "Pi ri Reis and the Ottoman Response to t he Voya
g e of D i scovery " , Terroe lncognitae, 6 ( 1 974), s. 1 9-37.
8 Bkz. Thomas D. Goodri ch, The Ottomon Turks ond the New World: A Study of "To
rih-i Hind-i Garbi" ond Sixteenth Century Ottomon Americono, W iesbaden, 1 990; ve
Tarih-i Hindi-i Garbi veya Hodis-i Nev, İ stanbu l , 1 987.
yıl sonların dan kalm a ve d ü nyad a ki kadın L:ır üzerine yazılmış bir Türkçe
kitapta ye r l i Am e ri kan kadı n ı n a i l işkin h ay al ü rü n ü man z u m bir betimle
m e bi l e yer a l m a ktadır. Musul l u bir Kel da n i H ı ristiyan papazın ı n 1 6 75 ve
1 68 3 aras ın da İspanyol Amerika ' sı n ı dolaştığı ve yaptığı yolcul ukların hi
kayesini Arapça ol ara k kal e m e al dığı b i l i n m ektedir . 9
Azteklerin v e İnkal arı n toru n l arı n ın Ameri k a l ı kim li kl eri n i hangi aşa
mada ve h an g i süreçler sonun da anlayıp beni msedi kl e rini b i l m iyoru m .
Asya ,.e Afri ka'da yaşanan aynı doğrultudaki süreçl eri n tarihi ise oldukça
kesin bir biçimde beli rlenebil i r . B u gelişmenin ö n ü Avrupa ege m enliğinin
ya da e n azından nüfuzunun ortaya ç ı k ı şıyla açı l dı; b ö y l e c e Asya lılar ve
Afrika l ı l a r , B a tı l ı kafir ve barbarların o z a mana değin küçümsenen dil l eri
ni çalış maya ve coğraf)rayı Avrupa' nın ders kitaplarından öğrenmeye baş
ladılar. Yü z le rce yıldan beri H ı rist i yan l ı k 3. l emine karşı İslamiyetin cephe
hattında bulunan Tü rkler, 1 9 . yü zyı l başlarında b a t ı sınırların ı n ötesinde
ki ü l ke lerden Avrupa olarak deği l , F ren kl e ri n , H ı risti yanl a rı n ya da kafir
lerin t o prakl a rı o l arak söz ediyorl ardı . Kı ta lara i l işkin sını fl andırma ve bu
na eşlik eden terimler 1 9 . yüzyı lın birinci yarısında yavaş yavaş günlük ko
n u şma diline girdi . « Edı fe " biçi minde yazı lan Avrup a a d ı , Yun anca ö z
g ü n kaynaklara dayal ı i l k A ra p ç .ı coğraf)ıa yapıtlarında şöyle kaçamakça b i r
görünmüş v e d a h a sonra çarçabuk ortadan kal kıp unutu l muşt u . l 9 . y ü z - -ı c;
yılda yeniden ort a )'a ç ı kan bu adın Arapça d a k i " Urubba " , Türkçedeki
" Av ru p a " ve Farsçadaki « Urupa" biçimi g ü n l ü k konuşmaya da geçti . Rus
Orta Asyası , Fransız Kuzey Afrikası, İ n gi l i z H indistan ı , H o l l anda Doğu
Hin t Adaları ve Afrika ' n ı n büyü k bölümü gibi doğrudan Avr u pa yöneti -
m i altında kalan ülkelerde , Avru p a nın ' coğrafi b i lgilerinin v e eğitiminin
etkisi daha doğrudan v e ar a c ı s ı z oldu.
E şyJ n ı n d ü z e n i n e i l i ş ki n Avru pa yaklaşı m ı n ı n benimsenmesi , d o ğal
olarak Asya ve Afr i ka ' ıı ın birer k ı ta o l arak kabulünü tanı n m asını gerek
tird i . Yi ne de b u tanı ma en azından b i r süre için iki kı ranın Avrupa'yla
k.Jrş ı ! J ştırı l abilir varl ı klar o l arak kabul e d i l m esini getirmedi . Asyal ı l ı k an
layışı a n c a k 19. y ü zyıl sonl arı n d a ortaya çı k tı v e 2 0 . y ü zyıl da bazen a nt i -
9 Met n i ortaya çı karan Lübna n l ı Cizvit b i l g i n A n t u n Rebbat daha sonra " Ri h l et evvel
sô' i h şarki i l ô Ameri ka" başl ı ğ ı y l a El-Maşnk'to ( E y l ü l-Ara l ı k 1 905) yayı m l ad ı . K ı sa
b i r a ç ı k l ama i ç i n bkz. Abe l o rdo Ched i ac, " Pri mer v i a j e de un ori enta l o la Ameri co",
America Espanola, 25 ( 1 940), s . 87-98 . İ sponya'do 1 779'da görev l i bir Fos büyükel
çisi raporunda Müsl üman kaynakl arı nda Ameri kan Bağ ı ms ızl ı k Savaş ı 'y l a i l g i l i i l k
a n l at ı m olduğu kesi n l i k le söy l eneb i l ecek b i l g i l ere yer vermektedir. Bkz. Muhammed
i bn Osman el-Mı knôsl, El-İksir fi fik ôkü 'l-eslr, h az . Muhammed e l - F a s i , Robot, 1 965,
s . 97. D a ha sonra b i l g i l e r i n n as ı l artt ı ğ ı na i l i şk i n o l arak bkz. A m i Ayalan, "The
Arab D i scovery of Ameri co i n the N i neteenth Century", M iddle Eastern Studies, 20
( 1 984), s . 5 1 - 1 7 .
e m p eryal i z m i , bazen de rakip b i r Asya e m p eryali z m i n i deste k l er nite l ikte
o l m a k ü zere te meld e B at ı karş ı tı bir hareket ol arak gelişti . G örü ndüğü
kadarıyla karşılı kl ı bir rıza sonucunda , b u s iyasal bağlamdaki Asyalı teri
mi G ü n eydoğu Asya ' nı n M ü s l ü m a n halkların ı kapsaınaınaktaydı . 1v1ev
cu t Amerikan kull anı m ı n d a terim i n b u öze l l i ği hala sürm e kted i r . Akdc
n i z ' d e n Ümit B mn u ' n a kadar kıranın fa rklı din, dil, k ü l t ür ve ırkları nı
kucaklayan o rtak b i r Afri kalı ki m l i ğ i ise çok s o nrabrı ortaya <; ı ktı ve an
c a k Avrupa yön e ti m i n i n sona e r mesi n d e n sonra gerçek anbmda ö n e m
kaza ndı . Eğer Afri kal ı l ı k anlayışı tutars a , Av nı p 2 nı erk c z l i ..:nene k;.HŞi
bu tarz bir i syan Afrika ' da Avru pa m erke z c i l i ğ i n n i l ı ai b i r nLri .rnbmına
g e l ecektir.
Av rupalı kaş i fl e rin Afrika ve Asya ç evres i n d e , ayrı c a Atlas O ky a ııu
s u ' n u aşıp h e r iki Ameri k a ' ya yaptıkl arı o kyanus yolcu l u kl arı tari h te i l k
k e z ol m ak üzere bütün kıtal arın y e n i bir birl iğini yarattı ; hepsi n i n birb i
riyle il işkiye girmesi ni sağl adı v e böylece gıda ürünl eri ,·c ticari m a l l arı n ,
bitki l erin ve evcil hayvanları n , b i lgi v e fi kirlerin kürese l düzeyde değişimi
için gere kli zemini hazırladı .
İşin ol umsuz b i r yanı da v ardı. Kıtabr aras ı n daki bu yeni u laşım hatl arı
D oğu v e B at ı yankürel e ri arasınd a hastal ı kl arı n karşı l ı kl ı taşın masını d a
so m ü m kü n h a l e getirdi . B u durum b a z e n y e n i teşhis ve tedavileri gerekti
ren öl d ürü c ü türden yeni hastal ıkların ortaya ç ı kmasına yol a ç tı . Söz ko
n usu h astalı klar tıbbi ol duğu kadar toplumsal niteli kte de o l a b i l m e kteydi ;
örneğin hem Eskidünya ' da h e m de Ycn i d ü ny a ' d a var o l an sayısız ve )'ay
gın köl elik kuru m l arı n a yeni bir kölelik çeşidi katı l d ı .
Köl el i k , ortaçağ Avru p a ' s ında bilinmesine rağmen p e k ö n e m l i bir o l gu
deği l d i ; Kol o m b ö n cesi Aınerib ' daki ya da lvlüslüman ve Müsl ü man o l -
m ayan Afrika' daki. duru m l a karşılaştır ı l dı ğı nda Avnıpa ' n ın topl umsal yaşa
m ın d aki yeri çok daha s ın ı rlıydı . B ü tün b u fa.rklı k ü l t ü r l e ri n bu l u ş ması ,
sömürge köleliği ol arak b i l i n e n yeni b i r kölel i k çeşid i n i d o ğ ur d u . Aın eri
ka'nın veri m l i toprakbrı h e m fi rsatlar h e m de çetin z orl u k l a r sunma kta)r
dı . Avru pa'mn yaratıcı l ı ğı ve açgözlü l üğü , Afrika ile İslam d ü nyasın cbki
plantasyon sisteml erinden ve köle ticare t i n d e n ö ğrcn i l en l erc dayaıldrak
b u soruna bir çözü m bulun ması nı sağlad ı . Söm ü rge köl e l i ği \'e deniz yo
luyla köle ticaret i , Atlas O ky a ır nsn ' n un dört kıyı s ı , yani B a t ı Avru p a , B at ı
Afri ka, Kuzey A fr i k a ve G ü n ey Ameri k a arasın d ak i ç apraz d e f�i ş i mlerde
ön e m l i bir etken haline geldi .
A m a kölel eri önce anayurtta , ardından s ö m ürgel erde v e s o n u n da b ü
tün dü nyada serbest bırakma kararını i l k veren de Avru pa oldu . B atı tek-
ıı oloj isi köl e l i ği gereksiz hale getirirke n , B atı düşü ncesi de köleci anlayışa
karşı hoşgörüsü zdü . D a h a ö nc e kö l e l i ğ i n birçok çeşidi g örü l m üştü , ama
köleliğin kaldı rı lm as ı , zaman l a Eski dünya'nın köklü ve dallanıp budaklan
mış köle sistemlerini bile darmadağın eden tek bir b i ç i mdeydi .
Arn erika' n ı n keşfi, başka b i rçok bakımdan olduğu gibi , bu bakımdan
da iyi ve kötü yönleriyle insanlık tarih i n de b i r dönü m n oktası oldu; Avru
p a ' d a başl ayı p , Av ru p a l ı kaşi fl e r , fati h l e r , m i syonerler, s ö mürgecil e r ve
- ek l e m e k gerekirse- mülteci l e r ara c ı l ığıyla dü nyanın her yanı n a t aş ı n an
m o dernliğe geçiş sürec i n i n temel u n s urları arasında yer aldı . Aynı d ö n e m
de Gırn ata ' n ın a lın masının ç o k ötes i n e g i d e n bir kapsa m l a , u zun vadede
Avru p a ' n ı n düşmanları n a karşı zafe ri n i sağlad ı . Yenidüny a ' n ı n madenl e ri
Avrup a H ıristiyan alemi n e , dış ticareti n i , savaşları n ı ve bulu şlarını fin anse
e tmesi için gerekli altın ve gümüşü ve rdi . AITıeri lcı 'nın tarl a ve p l antas
yonları yen i kaynaklar v e rnalbr getird i ve böylece Avru palı ların M üsl ü
man l arla ve ötekilerle e ş i t ve sonun d a daha ü s t ü n kon u mda tiGı ret yap
m asın a ilk kez o lanak sağladı . Dahası , tari h i n ve kutsal m et i n lerin aynı öl
ç ü de habers i z oldu ğu yabancı ü l k e v e hal klarla karşı l aş m a başlı başın a ,
d ü ş ü n s e l kal ıp l ar ı n kırı l masın a , insan kafası n ı n v e ru h unun ö zgürl eşmesi
n e çok büyük katkıda bulun du . M ecaz e n , Ko lorn b ' u n da H ıristiya n l arı ,
b a haratı ve aynı zamanda Vafti zci Y ah ya 'yı aradığı söyl enebilir. S i mgesel
a n l a m da b un ların hepsi ni ve çok daha fazlasını bul duğu da eklen e bi l i r .
Öyleyse Avrupa halkları bu geniş ç aplı y ayı l maya n eden girişti v e n e - sı
tan sonra neden sanki b i r günahmış gibi bu başarı larından pişmanlık duy
d u k l a rı d ı r . B a ş arı modern çağda, p i ş m a n l ı k ise y J. z d ı t a ri h i n t ü m ün d e
benze rs i zdi .
G i ri ş i m , ortak insanlık yap ı l anm n ; b,ışan ise , Awupa i l e çocukları nın
gelişti rdiği u yga.rlığı n ö zü nde \'ar o l a n , a m a ö t e k i l erde eksik ya da yetersiz
olan bazı özel nitelikl e ri n sonucu ydu . Kuşku yok ki Avrupalılar e rn peryal
ru h halinin temel u nsurları o Lrn ve çeşitli e rn p e ry al selefl e riyle p ayl aştıkla
rı açgözlü l ü k , nhşet, kendi n i beğenmişli k ve misyon duygusun u n karışı
m ı bir anlayışa sahipt i . Ama h e m daha ö nceki fatihlerin hem de alt ettik
l e r i \'C ard ı n d a n vüzüstü b ı raktı k brı t op i u m b r ı n i n c c l c nı c si nde yararlı
ol abilecek bir başka yönleri vardı . Kolomb'un keşif yolculuğunu gerek al
kışlayan gerekse kınayan çevreler arasında, göründüğü kadarıyla, yargıları
nı Amerika'nın tarihine değil, ortaya çıkışı son tahlilde Kolomb'a bağla
nan Amerika B i rl eşik D evletleri'nin tarihine dayandıranlara rastlanmakta
dır. Günümüzde bu kendini beğenmişlik, saçma da olsa makul bir nite lik
kazanmıştır.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda, Avrupa uygarlığının görünümünde
önemli değişiklikler meydana gelmiştir . Avrupa değerlerine derin düş
manlık besleyen liderlerin yönetimi ndeki Rusya, Avrupa sahnesinden çe
kildi ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Doğu Avrupa'nın büyük bölü
münü de aynı y o l u i zlemeye zorladı . Şu anda bu ü lkeler sancılı v e sıkıntılı
bir süreç içinde geri dönmeye çalışmaktadır. Yıkıcı iki dünya savaşıyla za
yıflayıp tükenen v e emperyal konumunu yitiren Batı Avrupa, kökleri ve
birçok değeri bakım ından Avrupai, ama başka bakı mlardan köklü biçi mde
farklı ve yeni bir uygarlığın doğmuş oldu ğ u Amcrika'ya teslim oldu ; bu
durum hemen hemen bütün önemli beşeri alanlarda insanlığa yeni bir li
derlik bzandırdı . Avrupa kaynakl ı ve daha geniş çaplı bu uygarlığı ve
Arnerika'yı ''B atı "nın lideri olarJ.k nitelendirmek artık alışılagelmiş bir tu
tumdur. Taşıdığı açık coğrafi belirlemenin dışında, bu terimin bi rbiriyle
s2 çakışan, ama bir bakıma farklı iki anlamı daha olagelmiştir. Bunlardan biri
Sovyetler B irliği'ne karşı ol uşturu lan ve Batının temel değerlerini çok az
paylaşmakla ya da hiç pJ.ylaşnumakla bi rlikte sırf stratejik gereklerden do
l ayı Batıya bağlı bazı ülkelerin de yer aldığı bir askeri ittifaktı . Ötekisi ise
özgürlüğe, yasalara uymaya ve insan haklarına i lişkin belirli temel değerle
ri paylaşan ve Sovyet karşıtı ittifak içinde yer almayJ. isteksiz tarafsızları da
kapsayan , aynı zihniyete sahip ülkelerin birbirlerinin hukuk ve adetlerini
tanımaları üzerine kurulu bir birlikti . Günümüzde Sovyetler Birliği 'nin
çökmesi ve Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte, yeni, dah a geniş ve
belki de daha büyük bir Avrupa ortaya çıkabilir . Artık askeri gereklerle ve
sınırlamalarla kuşatılmış olmayan B atı da çok Lfaha büyük başarılara göz
dikebilir. Ama şu an i çin , başta Kuzey Ameri ka olmak üzere , Avrupalı lar,
onların çocukları ve yandaşları arasında açgözlülük ve kendine güven üze
rine kumlu ruh hali, yerini doymuşluk, suçluluk ve kuşku üzerine kurulu
bir rnh haline bırJ.kmış bulunuyor.
Kuşku iyi bir şeydir ve aslında Batı uygarlığının ana kaynakları ndan bi
ridir. Öteki uygarlıklarda ve bizim uvgarlığımı zın ilk evrelerinde düşünce
yi zincire vuran, hoşgörüyü zayıthtan ya da ortadan kaldıran \'e demokra
si dediğimiz karşıtların işbirl iğini önleyen kesinlikleri sarsar. İnsanları so
rular sormaya ve böylece buluşlara, yeni başarılara ve başka uygarlı ktmn
kiler d e dahil olmak üzere yeni bilgilere yöneltir. Modern anlamıyla suç-
l u luk - h u ku ki bir karar deği l , z i h insel bir duru m olarak- aşın dı rı c ı ve yıkı
cıdır; aynı za manda bizim B atı uyga rlığının e n derin ve en karakteristik
kusuru olan kendi kendi m i z e b üyü k b i r kibirle müsamaha gösterm em izin
aşı rı b i r biçi m i d i r . D ü nyanın bütün kötü l üklerinden soru m l u olduğunu
öne sürmek, " beyaz adamın yü kü " nün yen i versiyonudur; aynı kendini
beğe nmişl i k ve saç m a bir yakl aşı mla bütün iyilikJ erin kayn ağı olduğunu
öne süren emperyal selefleri mizin tutumu kad ar kendi gururu muzu okşar
ve başkalarına karşı d a sözde bir alçakgönüllülük gösterisinde bulu nur .
Şi mdilerde ç okça duyduğumuz b i r sözc ü k , eğitim ve kültü rü müzün
özellikle Avrupa merkezli karakteri olara k tan ı mlanan yönü n ün sona er
mesi ve yerini birçok kült üre dayanan b i r a n l ayışa b ırakması gerektiği dü
şüncesini ifade eden " ç ok.kültürl ü lü k " kavram ı d ı r . Çok.kü l türlülük düşün
cesi kendi başın a m ü kemmeldir v e Avrupa i l e B atının b ü y ü k geleneğine
b i rçok bakı m d an uymaktadır . M erak, i lgi ve saygı dolu b i r yaklaşım l a ya
bancı kültürleri i ncele meye i l k kez yön e l e n ve uzun yıl lar bu tutu m n tek
başın a s ü rdüren , ayrı ca tari he gömülü uygarl ı kl a rı açığa çıkararak ve unu
t u l m uş metinleri çözerek yabancı kültürleri n tanın m asın a ve kendilerini
anlamasına büyü k b i r katkıda bul unan , herşeye rağmen, B atı dü nyasıydı .
H e r ne olursa o lsun , Avrup a uygarlığı h i ç b i r biçimde yalnız Avru pa'ya
özgü deği l di r . Tari hte bili nen bütün öteki kültürl e r gibi , başta M ısır'da S3
Hindui zm 4 Kaliforniya 1 9
marranos 2 3 -2 5 , 3 3 Pli n i us 4 3
ı\frdine 3 1 Ponentini 24
M e kke 3 1
Porte k i z v, 5, 24 - 2 5 , 3 7
Porteki z l iler v i , 1 2 , 1 4 , 2 1 , 3 9 , 4 5
e l - Me kkeri , A h m e d i b n M u h a m m e d 3 7
Protesta n l a r 1 8
Memluk Sultanlı ğı 1 2
M essina 1 1
Re bbat, Antun 49
Mısır 5 , 1 2 , 4 5 -46, 5 3
Rcı:rmqıt ista bkz. ye ni d e n fetih
Mi norca A da sı 3 4
Reform 1 6
Moğoll a r 4 0 - 4 2 ; Al tınordu 5
Rcşidedd i n 1 O
moı'iscos 3 3
Roma 1 1 , 46; b i l i m i ve felsefesi 44;
Mosko\'a 5 , 3 9 , 4 3 ; prensl eri 2 , 3 9
dönemi 3 ; h u ku ku \'e devlet yö n e
nıud�jm"es 3 1 , 3 3
ti mı 7; İmparatorl uğu 8
Muhammed ( Hz . ) 4, 18
Rom alılar 4 0 , 45 -46 S<J
M usa ( Hz . ) 2 2
Rön esans 1 6 , 47
M us u l 49
Ru mlar 3 6
M uvah h i d 2 5
Rus p rensl i kleri 5
Müslüman v, 4 , 9 - 1 0, 1 7- 2 2 , 3 2 , 42-
Rusl ar v i , 4 3
4 3 , 4 7 ; orduları 1 0 ; tehdidi 5 , 1 7 ;
Rusya 5 , 1 2 , 3 9 , 5 2 ; bozkırları 4
- lann din de ğiştirmesi 3 3 ; - ların
d ü nyayı ayırması 46 S afed 2 8 -29
Nasturi 40; Hıri s tiyan kili sesi 4 1 Sahra 4 2 , 4 5
N avarre 4 3 S a n ta Maria, Go n z a l o G arda d e 1 6
N avas d e Tolosa, Las 1 1 S asaniler l O
Nikeforos Fobs ( 9 6 3 - 9 69 ) 1 1 Scipıo ( Afri kalı ) 46
Nil 4 3 Sefarad 2 8 , 3 5 - 3 6
N orınanlar 1 1 Selanik 2 9 , 3 6
Selanik1 M ustafa 1 3
O ' Co n n or, T. P . 2 0 Sel ç u k l u Tü rklerı 5
On Emir 22 Selim I ( Yav u z ) 1 3 , 48
O rta Asya 2 Sern erkand 4 1
Orta Avr u p a 1 9 , 2 8 , 3 0 Sencer ( sultan ) 4 1
ortaçağ 4 , 6, 4 0 ; Avrupa'sı 8 -9 Serazenl er 6 , 1 9 , 4 7
O rtadoğu 1 0 , 1 2 , 1 4 , 46 Seylan 3 9
Osmanlı İmp aratorluğu 24; top rakl arı Sibirya 2
34; Türkl eri 5; ülkesi 48 Sici lya 6, 11
S i cilyalılar 4 5 Vahiy Ki ta b ı 2 1
Slav 4 7 Val e n ci a 3 3
Sovyetl er B i rli ği 5 2 Ven edik 1 7- 1 8 , 2 4 ; Cumhuriyeti 2 7
S udan bkz . B i l a d ü 's-S Cı dan el-Venşerisi, Ah med 3 2
S u ri ye 5, 1 1 , 46 Vesp ucci, Amerigo l
S ü l eym a n I ( Kanu n i ) 1 4 , 3 6 Viardot, Luis 3 7
Victoria dönemi 6 , 2 0
Şam 2 9 , 4 1 -42
viejos cristianos 2 3
ş e k e r 42
Vietnam 5 5
Viterbo 40
Ta ı-ih - ı Himi-i Gaı·bi 48
Viyan a kuşatması 5
T a t ar 4 7 ; boyun duru ğu \'İ , 1 2 , 43;
yön e t i m i 39
Wri ght, \-\7ill i a m 3 7
Tatarlar \'i , 6 , 11, 43
Tesl i <> 1 9
Yah u da 7
Topkapı Sarayı 4 8
Y a h u di l e r v, 9, 1 7 - 2 5 , 2 7 , 2 9 - 3 0 ; İs
T u n :ı. 4 3
panyol 2 3 , 27; Osmanlı toprak
Tun Lıs 46
l arı n a yerl eşen 26; Porteki zli 2 3 ,
Türk 4 7 ; ord ul arı 4 3
2 5 ; - i n ülke dı şına çı karı lnusı v, 2 3;
T i i rkiye 2 4 , 3 5 , 3 7
:tyrıca b k z . Eşke ıı a zi , Sefrrad
Tür�cr 6 , 1 6 - 1 8 , 2 0 , 46, 49
Yah u d i l e rin Ül keden Ç ı k a rıl m a Fer
(ı(}
lJsq u e, SJ.muel 26 m an ı 2 3
Ürni ı B u rn u 5 0 Yunanlılar 4 5
Z eki Arı kan . Tar ihin·ıiz ve Cti7nhıı ı·iyet, Muhittin Birgen (1 885-1 95 1 ) .
Kork ut Borata\', Ergun Türkc::ı.n ( E d . ) . Tüı,kiye 'de San ayilepn enin Yen i Boy Jt tla rı
ve Kitler. 3 . B askı .
S e l i m Deri ngil . Denge O_w ıı ıt , İb n ci Diinya SaPafı>nrf.a Türl� iye >n iıı Dı_�· Politikası.
Gazi AJrn1 e d Muh tar Paşa . A n ı la r, Sergüzert-i Haya tı m >ın Cild - i Ev veli.
G ::ı. zi Ahmed M u h tar Paşa . A m la r> Sergiize,st-i Hayatım )ın Cild-i San isi.
Fran çois G eorgeo n . Tiirk Milliyetçiliğinin Kö'lm·ı leri YusufAhpı m. (1 876-1 935) .
Ralp h S. Hatto x . Kahve ve Kahveh a n ele r> Bir Toplumsal İ,ce cejri n Yal<.ı ndoğu >dahi
Kö'lu nleri.
İ,sqal
,_ İstanbuFundaıt Fotojjmflar. Istan bul 1 91 9: Images rt >Occupation.
Çağlar Keyder. Dünya Ekon o m isi �cinde Türkiye (1 923-1 92 9). 2. B askı .
Çağlar Keyder, Eyüp Ö zveren , Donald Quataert ( e d . ) . Dojjıt Akdeniz )de Liman
Kentleri.
İzzettin Ö n der, O ktar Türel , Nazı m Ekinci, Cem Somel . Tür!ziye )de Kamu Mali-
yesi) Finansal Yapı ve Politi!zalar.
Şevket Pamuk. Osma nlı E!wn01nisinde Bağımlılıl?. v e Biiyiinıe (1 820-1 913) . 2 . Baskı .
Yahya S. Tezel . Cumhu riyet Do.nemi n in İktisadi Tarihi (1 923-1 950) . 3 . B askı .
SEMPOZYUM/ATÖLYE Dİ Zİ Sİ
Osman Hamdi Bey ve Dô"n e m i.
Eyüp Dün/Bugü n.